DÖNEM: 23                                                                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 17

81’inci Birleşim

25 Mart 2008 Salı

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars ilinde tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Türk dünyasında nevruz ve önemine ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı

3.- Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın, 22 Mart Dünya Su Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- 5018 ile 2919 sayılı Kanunlara göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2006 yılına ilişkin dış denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen komisyon tarafından hazırlanan dış denetim raporlarının inceleme sonuçlarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/367)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi Başkanı WU Bangguo’nun davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Çin Halk Cumhuriyeti’ne resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/368)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan'ın, Slovenya Parlamento Başkanı France Cukjatı'nin davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Slovenya'ya resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/369)

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan'ın, Suudi Arabistan Şûra Meclisi Başkanı Dr. Saleh Bin Abdullah Bin Hamid’in davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Suudi Arabistan'a resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/370)

5.- Almanya’ya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/371)

6.- Suudi Arabistan’a resmî ziyarette bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a refakat eden heyete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/372)

7.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/373)

B) Önergeler

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın (6/479) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/36)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 5.1.1961 Tarihli ve 222 Sayılı İlköğretim Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/44) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/37)

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 30 milletvekilinin, Antep fıstığı üretimi ve ticaretinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/158)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, kamyoncu-nakliyeci esnafın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/159)

3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 22 milletvekilinin, Boğaziçi’ndeki kaçak ve çarpık yapılaşmanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/160)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralamanın ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile Genel Kurulun 25/3/2008 Salı ve 26/3/2008 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Tekliflerinin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, termik santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planı’na etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/8)

3.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Kırklareli ili Vize ilçesindeki bir arazi ile ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/12)

4.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, Adana’daki lagünlerin karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/28)

5.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, Bartın’da kurulması planlanan termik santralin olumlu ve olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/31)

6.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevreye olumsuz etkilerinin önlenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/33)

7.- Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin, Konya Kapalı Havzası’ndaki su kaynaklarının karşı karşıya bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/38)

8.- Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Akşehir ve Eber Göllerindeki kirlilik ve diğer çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42)

9.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevrenin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/47)

10.- Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21 milletvekilinin, Büyük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/56)

11.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 Milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevreye ve turizme olumsuz etkilerinin araştırılarak su ürünleri yetiştiriciliğinin çevreyle uyumlu gerçekleştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/59)

12.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre kirliliğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/62)

13.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, altın arama faaliyetlerinin hukuki durumu ile çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/64)

14.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki kirlenmenin önlenmesi ve Van ilinde turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/65)

15.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

16.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 24 Milletvekilinin, Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/71)

17.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak gölün korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/84)

18.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki çevre sorunlarının ve gölün potansiyelinin araştırılarak korunması ve değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87)

19.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, başta Afşin Elbistan olmak üzere termik santrallerin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/89)

20.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin, Isparta ilindeki göllerin çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/98)

21.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevre ve turizm üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/101)

22.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, denizlerdeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/119)

23.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş'ta Narlı Ovası'na kurulması planlanan katı atık depolama tesisinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/145)

24.- Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve Havzası’ndaki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/146)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, bazı ilçelerdeki adliyelerin kapatılmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/1809)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/1814)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Almanya’da Türklere yönelik ırkçı saldırı ve diğer olumsuzluklara ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/1925)

4.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bazı kişilerin servetlerini yurt dışında tuttukları iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/1926)

5.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Almanya’da Türklerin ırkçı saldırılara maruz kalmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/1927)

6.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Nazım Hikmet’in mezarının ülkemize getirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/1928)

7.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, LÖSEV’in arazi tahsisi taleplerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1933)

8.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Kahramanmaraş’ta öğretmen lisesinin yapımıyla ilgili iddialara ve İl Millî Eğitim Müdürlüğü personeline banka promosyonu verilmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1934)

9.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Bitlis Sigara Fabrikasının özelleştirmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1935)

10.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, ülkemizde bulunan siyasi mültecilere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/1945)

11.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’nın bir köyüne gölet yapımına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/1946)

12.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’nın bir köyünün içmesuyu ve kanalizasyon sorununa ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/1947)

13.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, atıl durumdaki tankerlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/1948)

14.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’daki bir göletten yapılacak sulama projesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/1952)

15.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, DMO Isparta Bölge Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1954)

16.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Ayvalık otelcilik ve turizm meslek lisesi inşaatına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1955)

17.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da sulamaya yönelik yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/1969)

18.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, bazı kurul ve kurumların başkan ve üyeleri ile Başbakanlık ve kamu bankaları bürokratlarının ücretlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/1973)

19.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, büyük mağazalar konusundaki kanun tasarısı taslağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1983)

20.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın Seydişehir Eti Alüminyum’un özelleştirilmesinin iptaline yönelik yargı kararının uygulanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1987)

21.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, konut edindirme yardımı ödemelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/2005)

22.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, GAP bölgesinde yatırımda öncelikli illere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/2007)

23.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’ın bir köyünde meydana gelen bir ölüm olayına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2010)

24.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun Aydın’ın Umurlu beldesinin ilçe yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2014)

25.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Haliç Tersanesindeki yıkıma ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2028)

26.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul’daki tarihi evlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2029)

27.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Haymana’nın bir köyündeki sit alanının tahrip edildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2030)

28.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, AB Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanının 301’inci madde ile ilgili açıklamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/2054)

29.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın, ihalesiz kiraya verilen yerlere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/2055)

30.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Tekel Başmüdürlüğü binasının restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2092)

31.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Kitap İnceleme Komisyonuna ve Talim Terbiye Kurulu Başkanının istifasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2097)

32.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, özürlü araçlarından alınan teknik muayene harcına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/2108)

33.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, rahim ağzı kanserine yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/2121)

34.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, 1981’de idam edilen bir kişinin mezarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2140)

35.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, Polis Meslek Eğitimi Ön Lisans Programından ilişiği kesilenlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2141)

36.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’de yapılan bir atamaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2150)

37.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, hizmete açılmayan yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/2184)

38.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Spor Toto Teşkilat Müdürlüğündeki personel politikasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/2185)

39.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, hizmete açılmayan yatırımlara,

- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, kadın sığınma evlerine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/2186, 2187)

40.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, hizmete açılmayan yatırımlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/2214)

41.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, coğrafi işaret tesciline ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/2215)

42.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, hizmete açılmayan yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/2230)

43.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in bazı soru önergelerinin cevaplandırılmamasına ilişkin soruları ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/2383, 2384)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak beş oturum yaptı.

 

Birinci Oturum

CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak Operasyonu konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin (8/4) görüşmelerine başlandı.

 

Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve 19 arkadaşınca verilen, “Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak Operasyonu” ile ilgili genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre, kapalı oturumda yapılmasına dair önerge okundu.

 

Kapalı oturumda:

Yeminli stenograflar ile yeminli görevlilerin salonda kalmaları hususu,

Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın, Dışişleri Bakanlığını temsilen listede adları bildirilen görevlilerin de oturuma katılmasına ilişkin tezkeresi,

Kabul edildi.

 

Saat 14.06’da açık oturuma son verildi.

 

İkinci Oturum

(Kapalıdır)

 

Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Oturum

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 milletvekilinin, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/146) (S. Sayısı: 111) görüşmelerine devam edilerek 3’üncü maddesine kadar kabul edildi; 3’üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

 

25 Mart 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 19.41’de son verildi.

 

                                                           Köksal TOPTAN

                                                                  Başkan

           Fatoş GÜRKAN                                                                Fatma SALMAN KOTAN

                  Adana                                                                                       Ağrı

               Kâtip Üye                                                                               Kâtip Üye

                                                                                                                                               No.: 114

II.- GELEN KÂĞITLAR

25 Mart 2008 Salı

Tasarılar

1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/548) (Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2008)

2.- Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/549) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.3.2008)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/550) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2008)

Raporlar

1.- Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/518) (S. Sayısı: 121) (Dağıtma tarihi: 25.3.2008) (GÜNDEME)

2.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya ve 10 Milletvekilinin; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanuna Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/121), İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (S. Sayısı: 122) (Dağıtma tarihi: 25.3.2008) (GÜNDEME)

3.- Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve 12 Milletvekilinin; 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/538, 2/155, 2/186) (S. Sayısı: 125)  (Dağıtma tarihi: 25.3.2008) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 30 Milletvekilinin, Antep fıstığı üretimi ve ticaretinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/158) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2008)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 Milletvekilinin, kamyoncu-nakliyeci esnafın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/159) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2008)

3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 22 Milletvekilinin, Boğaziçi’ndeki kaçak ve çarpık yapılaşmanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/160) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/03/2008)

 

25 Mart 2008 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Kars’ta tarım ve hayvancılık konusunda söz isteyen Kars Milletvekili Sayın Gürcan Dağdaş’a aittir.

Buyurun Sayın Dağdaş. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars ilinde tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

GÜRCAN DAĞDAŞ (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kars ilimizin tarım ve hayvancılık sektöründe yaşadığı sorunları bilginize sunmak için gündem dışı söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, vaktin elverdiği ölçüde sizlere serhat ilimizin tarım ve hayvancılıkta yaşadığı sıkıntıları ve Kars’ın genel sorunlarını duyurmaya çalışacağım.

Kars’ta hayvancılık, kırsal nüfusun büyük bir bölümünün geçim kaynağıdır. Ancak istikrarlı bir hayvancılık politikası olmadığı için istenilen düzeye ulaşamamıştır. İlimizde tarım ve hayvancılığın kara yazgısı, et kombinası ile süt ve yem fabrikalarının özelleştirilmesiyle başlamıştır. Özelleştirilen bu tesisler kısa bir süre sonra kapanmış ve Kars’ın üretim damarları kesilmiştir. Bu sürecin önümüze getirdiği sonuç tam bir felakettir. Sektörde yaşanan tıkanma…

BAŞKAN – Sayın Dağdaş, bir dakika.

Sayın milletvekilleri, çok büyük bir uğultu var. Lütfen, sohbet etmek isteyenler dışarıda sohbetlerine devam edebilirler. Hatibi dinlersek çok daha faydalı olur.

Buyurun Sayın Dağdaş.

GÜRCAN DAĞDAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Sektörde yaşanan tıkanma işsizliğin yüksek orana ulaşmasına, kapanan iş yerlerinin çoğalmasına… Sürekli göç veren, umudunu tüketmiş insanların yaşadığı bir il manzarası ortaya çıkarmıştır.

Değerli milletvekilleri, kış mevsimini en ağır şartlarda yaşayan Kars ilimizde samanın kilosu 280 kuruştan 400 kuruşa çıkmıştır. 2007 Kasım ayında ödenmesi gereken yem paraları hâlâ ödenememiştir. Hayvanını satmak için yüksek nakliye bedelini  ödeyerek başka illere taşımaya çalışan Kars köylüsü elindeki hayvanı yok pahasına satarak, çoğunu da satamayarak büyük bir kayıpla geriye dönmektedir. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan nüfusun yarısına yakını icra kapılarında, tefeci elinde çırpınmaktadır. 7 ilçe, 386 köy ve 49 mahalleden oluşan Kars ilimizin alt ve üst yapılanması, televizyon ekranlarına yansıyan Afganistan görüntülerini aratmayacak durumdadır.

Değerli milletvekilleri, daha evvel bu kürsüden Kars’la ilgili yapmış olduğum gündem dışı konuşmada Afganistan benzetmemi yakışıksız bulan Sayın Sağlık Bakanımıza, bu değerlendirmemi onlarca benzerlik taşıyan örnek üzerinden ifade ettiğimi, bu durumu somutlaştırırsak merkeze bağlı Davul köyünün ilkokulunda, elektrik hattı döşenmemiş okulda eğitim gören öğrencilerin durumunu onlarca örnekten biri olarak gösterebiliriz. Kars’ın Afganistan’a benzemesinden keyif değil, acı duyduğumu da Sayın Bakana hatırlatmak isterim.

Değerli milletvekilleri, Kars’ın sağlık konusu başlı başına bir dramdır. Yeni bir hastaneye sahip olması ve yetkililerin “Hiçbir eksiğimiz yok.” açıklamalarına rağmen sanki Erzurum Araştırma Hastanesinin sevk bürosuymuş gibi hasta sevkiyle uğraşan trajikomik bir teşhis ve tedavi anlayışı gözlenmektedir. “Erzurum’a hastamızı yetiştirmeye çalışırken yolda ölüyoruz.” diye feryat figan eden hemşehrilerimizin sayısı azımsanmayacak kadar yüksektir. Tıp fakültesi için yapılması gereken araştırma hastanesi, ödeneksizlikten ve proje tadilatının sonuçlandırılamamasından dolayı başlatılamamıştır. Üniversitenin kendi imkânlarıyla hazırlamış olduğu hastaneye gerekli olan teknik malzeme ve doktor takviyesi yapılamamıştır.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar devletin kurduğu altı tesisten beşi özelleştirilmiş, özelleşen tesislerin dördü kapanmıştır. Şimdilik Karslının elinde sadece şeker fabrikası kalmıştır. Şeker fabrikasının özelleştirilmesi için de çalışmalar sürdürülmektedir. Bu gidişle şeker fabrikasının akıbeti de diğerleri gibi olacak, önce özelleşecek, sonra kapanacaktır. 440 çalışanı, aileleri, 1.100’e ulaşan şeker pancarı üreticisi ve ailesi ekmeğe muhtaç duruma gelecektir. Kars’ta esnaf ve sanatkâr güç durumdadır. Esnaf SSK ve BAĞ-KUR primlerini ve vergisini ödemekte ya güçlük çekmekte ya hiç ödeyememektedir. Kars’ta ücretlilerin büyük çoğunluğu kredi kartı batağı içinde çırpınmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Dağdaş.

Buyurun.

GÜRCAN DAĞDAŞ (Devamla) – Bankalara para bulma derdindeki insanların tüketimleri yok denecek kadar azalmıştır. Bu durum, esnafın siftahsız dükkân kapatmasına sebep olmaktadır.

5084 sayılı Teşvik Yasası yeterince uygulanamadığı ve yeterince cazip hale getirilemediği için sanayisi hiç oluşamamış Kars’ın neresinden tutarsanız bin ah işiteceğiniz bir haldedir.

Standardı düşük kömürün hava kirliliğini en üst düzeye çıkardığı Kars’ta doğal gazın geç de olsa sonunda getirilmiş olması insanları mutlu etmemiştir, çünkü doğal gazı yaşam alanlarına bağlayacak proje ve tesisat parası verecek durumda insan sayısı azdır. Bu hâle bir çözüm üretmek zorunda olan hükûmet edenlerin kömür dağıtarak oy devşirme arayışından vazgeçip doğal gazın tüm mekânlara bağlanmasını sağlayacak formülü geliştirmeleri gerekir.

Kars’ın sorunlarından sadece birkaçını vaktin elverdiği ölçüde dikkatinize getirdim. Muradım Kars’ın feryadını hükûmet edenlere duyurmak ve yüce heyetinizin duyarlılığını talep etmektir.

Kars’ın fotoğrafının hüzün ve acı hissettiren duygularıyla, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dağdaş.

Gündem dışı ikinci söz, Türk dünyasında nevruz ve önemi hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse’ye aittir.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Türk dünyasında nevruz ve önemine ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk dünyasında nevruz ve önemini konuşmak üzere gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlarken hepinizi en içten sevgilerimle selamlarım.

“Yeni gün” anlamına gelen nevruz, Asya’nın bir ucundan Balkanlara kadar geniş bir coğrafyada “doğanın dirilişi, baharın gelişi” anlamında bir bayram havasında kutlanmaktadır. Nevruz binlerce yıldır kutlanan bir bayramdır. Bu bayram şenliklerle kutlanır ve en önemli özelliği ise kardeşliğin pekiştiği gün olarak kabul edilmesidir. Eskiden, devlet yöneticileri Nevruz Bayramı’nda ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılar, mahkûmları serbest bırakır ve şenlikler düzenlerdi. Halk ise bugüne özgü yemekler yapar, şenliklere katılıp eğlenirdi. Bahar ile yeni renklerine boyanan doğa insanların ümitlerini yeşertirdi. Dolayısıyla insanlar o an için sıkıntılarını, yokluklarını bir kenara bırakırdı. Dargınlar barışır, öfkenin yerini sevgi alırdı. Yani insan nevruz ile kendini yenilerdi. Birçok ülkede nevruzun yılbaşı olması da bunun bir göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, doğanın dirilişi demek, tabiatın yeniden can bulması demektir. Oysa, ülkemize neler yapıldı: Rant uğruna ağaçlar kesilip yok edildi, topraklar peşkeş çekildi ve yeşil alan kalmadı, zehirli atıklar ırmaklara bırakıldı ve ırmaklar kirletildi. Böylece, o güzelim tabiat tabiat olmaktan çıkarıldı. Ne yazık ki artık doğanın dirilişini gerçek anlamıyla görememekteyiz. Nevruz “kardeşlik” demektir ama kardeşlerin arasına nifak sokuluyor, insanlar kamplara bölünüyor. Bu bağlamda, ülkemizde halk Alevi-Sünni, Kürt-Türk, laik-antilaik diye ayrıştırılmaya başlandı. Oysa nevruzda kutuplaşma, kamplaşma ve öfke yoktur; hoşgörü, birlik, beraberlik ve dayanışma vardır. Değerli milletvekilleri, tarih bize bunu öğretmiştir. Yani öfke, sanat değildir; sevgi, kardeşlik ve barış sanattır. Yöneticiler hangi makamda olursa olsun öfkeyi bırakıp hoşgörüyü egemen kılmalıdırlar. Bütün insanlar da kardeşliğini pekiştirmeli, yaşadığı doğasını korumalı ve gelecek günlerine sahip çıkmalıdır. Bunun için geç kalmış sayılmayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; nevruzun bir de kutsal anlamı vardır. İlk insan olan Hazreti Adem’in bugün doğduğuna inanılır. Yine, Hazreti Nuh Peygamber’in gemisinin bugün karaya ulaştığına inanılmaktadır. Böylesine kutsal anlamları olan nevruzun Alevilerin dünyasında da ayrı bir değeri ve kutsallığı vardır. Aleviler nevruzu, diğer ismi “Ebu Turab” olan Hazreti Ali’nin doğum günü olarak kabul etmektedirler. Ebu Turab’ın Türkçesi “toprağın oğlu” demektir. Yani Aleviler nevruzda toprağın dirilişini, canlanmasını ve hayat bulmasını Hazreti Ali’yle özdeşleştirirler.

Sayın milletvekilleri, her bayram gibi Nevruz Bayramı da iyiliğin, güzelliğin ve umudun tekrar dirildiği ve çoğaldığı gündür. Günümüzde ise yeniden umutlanmaya, iyiliği ve güzelliği çoğaltmaya ihtiyacımız vardır.

Bu vesileyle, hepinizin Nevruz Bayramı’nı kutlar, yüce heyetinizi en derin sevgilerimle selamlarım. (CHP, MHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Hükûmet adına söz, Kültür Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’da.

Buyurun Sayın Günay. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de nevruz vesilesiyle iyi dileklerimi sunmak için ve bu konuyu gündeme getiren arkadaşıma teşekkür etmek için söz aldım.

Gerçekten, değerli arkadaşımın söylediği gibi, nevruz, çok büyük bir coğrafyada, aslında tarımla iç içe olan toplumların önemini doğadan hissederek ortaya çıkardıkları, hiçbir özel toplum kesimine ait olmayan, hiçbir kavme ait olmayan, toprakla yaşayan, toprakla barışan, bir ölçüde herkesin dünyasına ait olan ortak bir doğal bayramın adıdır. Adı, zaten bizim dilimizde, bizim dilimizdeki sözcüklerle “yeni gün” ve bunun kutlandığı gün, küçük farklılıklarla da olsa Atlantik’ten Pasifik’e kadar olan büyük coğrafyada martın 21’i, hepimizin bildiği gibi, gece ile gündüzün eşit olduğu, gecelerin uzamasının durduğu, günün uzamaya başladığı, yani güneşin daha çok toprağı ısıttığı, böylece toprağın bereketinin yeşermeye başladığı, bir anlamda doğanın çiçeğe durduğu, bir anlamda doğanın şiire durduğu bir gerçek tabiatın tespit ettiği bayramın adıdır.

Bana Erzurumlu Emrah’ın şiirlerini hatırlatır hep 21 Mart, nevruz, bahar sözcükleri:

“Salındı bahçeme girdi,

Çiçekler selama durdu.

Mor menevşe boyun eğdi,

Gül kızardı hicabından.”

Gerçekten o donmuş doğanın birdenbire dal uçlarından selama durmaya başladığını, yeşillenmeye başladığını, filizlenmeye başladığını, bereketin, toprağın bereketinin, o karşı konulmaz, doyulmaz, sonu gelmez bereketinin yeniden hissedilmeye başladığını martın sonlarına doğru, nisanın başlarına doğru hissedersiniz.

Geçmiş yıllarda yanlış yapıldığının söylenmesinden bazı arkadaşlarımız hoşlanmıyorlar, hiçbir zaman devletin yanlış yapmamış olacağı gibi bir önyargı bizim zihinlerimize egemen kılınmaya çalışılıyor ama geçmiş yıllarda bir kesim nasıl Nevruz’u sadece kendine ait sanmak gibi bir yanlışa kapılmışsa, bir kesim de Nevruz’un kutlanmayacağı gibi bir yanlışı dayatmaya çalışmıştı. Şükürler olsun ki zaman birçok şeyi değiştiriyor, akılların başlara gelmesine de yardımcı oluyor, katkı sağlıyor. Bugün, hiçbir kesime ait olmadığını, her kesime ait olduğunu Nevruz’un artık hepimiz kabul ediyoruz ve Nevruz’u artık yaptırmamak değil, hep beraber yapmak konusunda bir gayreti hep beraber seferber etmeye çalışıyoruz.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Hâlen yaptırmayanlar var, hâlen…

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Biz de bu çerçevede, bu yıl, önce Millî Kütüphanenin önünde Nevruz’la ilgili geleneksel bir, Ankara’da -Türkiye’nin her yerinde tabii, ama Ankara’da- geleneksel bir şölen başlangıcı yaptık, sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün 1921 yılında ilk Nevruz kutlamasına katıldığı Keçiören’de de bu geleneği devam ettirmeye çalıştık.

Türkiye’nin her tarafında Nevruz’un kutlanmasından, her tarafında baharın, barışın, toprağın bereketinin, güneşin daha fazla bizi ısıtmasının kutlanmasından yanayım, ama Nevruz -Sayın Başbakanın da söylediği gibi- Nevruz ateşi hiçbir yerde bir kavga ateşine, bir öfke ateşine dönüştürülmemeli. Her yerde barış ateşi ısıtsın bizi diye, yaksın bizi diye değil, ısıtsın bizi diye yakılan, toprağın bereketinin yeniden hissedildiği bayram ateşlerine dönüştürülmeli.

Ne yazık ki bazı yörelerde, bazı kesimlerde, bilerek bilmeyerek, eski yanlışların tekrar edilmeye çalışıldığı olaylar yaşandı, bazı yerlerde ne yazık ki acı sonlara varan olaylar yaşandı. Ama çok daha geniş bir kitlede, Türkiye’nin çok daha büyük bir coğrafyasında, çok daha geniş bir kitlede artık birlikte, bu bayramın herkese ait olduğunu, hepimize ait olduğunu, hiçbir etnik köken ayrımı gözetmeksizin, hiçbir inanç farkı gözetmeksizin, herhangi bir coğrafya ayrımı gözetmeksizin herkese ait olduğunu, sadece Türkiye’de yaşayanları, içindekileri kastederek söylemiyorum, bütün bu coğrafyada, yani Avrupa’nın ortalarından Asya’nın uçlarına kadar bütün bu coğrafyada yaşayan, kim ki toprakla ilgilidir, kim ki topraktaki o bereketin fışkırmasını günlük hayatında hisseder, onların hepsinin içselleştirdiği bir bayram olduğunu fark etmeye başladık.

Geçmiş yıllarda, doğanın bahara dururken, şiire dururken ortaya çıkardığı renkler bir kesim tarafından sahiplenmeye çalışılıyordu. Şimdi, o renklerin bir bereket işareti olduğu, doğanın kendi yüreğinden fışkırttığı karşı konulmaz renkler olduğunu hepimiz görmeye başladık. Bu renkleri kendi tekelimize alma gayretlerinden de vazgeçmeye başladık ve eski yıllara göre bir adım daha güzellikle ve bir adım daha birlikte bayram kutlamaya başladık.

Bu yıl yaşanmış olan bazı olayların olmamasını temenni ederdim. Umuyorum ve diliyorum ki her şeye rağmen barışın erdemini, her şeye rağmen birlikte yaşamanın erdemini, her şeye rağmen bu ülkenin demokrasi içinde yaşamasının, barış içinde, esenlik içinde yaşamasının erdemini önümüzdeki yıllarda çok daha fazla, hep beraber fark edeceğiz ve herhangi bir tatsız olaya meydan vermeden bütün bu bayramları, hem doğanın bize sunduğu bayramları hem inançlarımızın bize sunduğu bayramları hem ulusal günlerimizi, ulusal bayramlarımızı, bağımsızlıkla ilgili, özgürlükle ilgili, cumhuriyetle ilgili bayramlarımızı hep beraber, hiç ayrımsız, hep beraber kutlayacağımız esenlik dolu, barış dolu güzel günleri yaşayacağız.

Bu duygularımla tekrar Nevruz’u kutluyorum, hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündem dışı üçüncü söz, Dünya Su Günü münasebetiyle söz isteyen Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak’a aittir.

Buyurun Sayın Budak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın, 22 Mart Dünya Su Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sen su koyvereli çok oldu!

NECDET BUDAK (Devamla) – Su, sınırlı bir doğal kaynaktır. Dünyadaki hızlı nüfus artışı ve sanayileşme iklim değişikliklerine, kuraklığa, tatlı su rezervlerinin azalmasına ve su kirliliğine yol açmaktadır. Bunun sonucunda günümüzde kaliteli su, petrol kadar, hatta ondan daha değerli hâle gelmiştir. Su bakımından yoksul ülkeler için yıllardır tehlike çanları çalarken dünyanın büyük bir bölümü konuya hâlen duyarsız kalmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz sanıldığı gibi su zengini bir ülke değildir. 2030 yılında nüfusu 100 milyona ulaşacağı tahmin edilen ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1.000 metreküpün altına düşeceği ve bu nedenle de su fakiri bir ülke olacağı iddia edilmektedir.

Petrol zengini olan Orta Doğu dünyanın su bakımından en sorunlu bölgesidir. Bu bölge dünyadaki temiz su kaynaklarının sadece yüzde 1’ine sahiptir. Türkiye, su ihtiyacının yüzde 30’unu sınır aşan Fırat, Dicle ve Asi nehirlerinden karşılamaktadır. Bu nedenle, önemli su kaynaklarına sahip Türkiye’nin suyu Orta Doğu ülkeleri için petrol kadar önemlidir. Bu görüşü Gorbaçov’un “Yerküre Manifestom”u, İsmail Kapan’ın “Suyun Stratejik Dalgaları”, Ali Rıza Karacan’ın “Çevre Ekonomisi ve Politikası” gibi birçok yayın desteklemektedir.

Değerli arkadaşlar, 1967 İsrail-Filistin Savaşı’nın aslında bir su savaşı olduğu bilinmektedir. Yine yıllardır ülkemizde yaşanan terör olaylarının perde arkasında su da vardır. 21’inci yüzyılın en büyük kavgasının da su için verileceği açıktır. Bu bakımdan, Türkiye, Orta Doğu su politikasını yönlendirici bir pozisyon alabilir ve Orta Doğu barış sürecine ciddi katkıda bulunabilir. Bu nedenlerle, suyun ülkemiz için politik önemini çok iyi değerlendirmemiz gerekir.

Sayın milletvekilleri, birçoğumuzun siyaset yapma nedeni bazı itirazlara dayanmaktadır. Ben de Edirne Milletvekili olarak kültür ve tarihî eserleriyle medeniyetler şehri, verimli topraklarıyla tarım şehri, Meriç, Tunca, Arda nehirleriyle nehirler şehri, Saroz Körfeziyle  de deniz şehri olan Edirne’de yapılması gereken, ama yıllardır çözüm üretilmeyen konulara olan itirazımdan dolayı bu yüce çatı altında bulunmaktayım. Başta Başbakanımız ve bakanlarımızın desteğiyle, 2004-2008 yılları arasında Hamzadere Barajı’nın fizikî yapımı yüzde 1’den yüzde 40’a çıkarılmış, Çakmak Barajı ile Meriç-Ergene iletim kanal ihaleleri tamamlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, su ihtiyacını yirmi beş nehir havzasından karşılamaktadır. Ancak, son kırk yıllık süreçte nehirlerimizde ciddi bir kirlenme yaşanmaktadır. Trakya’da buna örnek Ergene Nehri klasik olarak verilebilir. Sorunun çözümüne yönelik olarak master planı projesi çalışmaları Ocak 2008’de tamamlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, su, ağırlıklı olarak tarımda kullanılmaktadır. Bu nedenle, ülkemizin tarım ve su politikaları paralel yürütülmelidir. Bütün bunlar için su kanunu ve sulama birlikleri yasasını hep birlikte öncelikle çıkarmalıyız. Mevcut su iletim kanallarında -ki, yüzde 50’ye varan su kayıplarının önlenmesi için kapalı sisteme geçmeliyiz- yine vahşi sulamadan 10 kat daha ekonomik olan yağmurlama ve damlama sulamaya geçilmesi ve bu yönde çiftçilerimizin bilinçlendirilmesi önem arz etmektedir. Yap-işlet-devret modeliyle sulama yatırımlarının nasıl hayata geçirileceği konusunda, burada Sayın Bakanımızın, Parlamentoyu ve bizi dinleyen çiftçileri bilgilendirmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

Ülkemiz yer altı ve yer üstü su kaynakları envanterleri çıkartılmalıdır. Bütüncül havza yönetimi anlayışı benimsenmelidir. Gece sulama yapılması, anızların yakılmaması, su durumuna göre ürün  deseninin yönlendirilmesi, arazi toplulaştırması, su fiyatında alan değil kullanılan su miktarının dikkate alınması gibi önlemler su tasarrufu konusunda büyük fayda sağlayacaktır.

Türkiye’de su bilimleri enstitüleri kurulmalıdır. Üniversitelerle suyla ilgili çalışma yapanlar, ilgili bakanlıklarla eş güdüm hâlinde Türkiye’nin on, yirmi hatta elli yıllık su politikalarını ortaya koymalıdırlar ve Türkiye’nin aktif su politikasını uluslararası platformlara taşımalıyız. Bu anlamda, 2009 yılında başbakanların, bakanların, büyükşehir belediye başkanlarının ve 20 bin uzmanın katılacağı Beşinci Dünya Su Forumu, ülkemizin aktif su politikasının uluslararası platforma taşınması bakımından önemli bir gelişmedir.

Ayrıca, 2008 yılının “Vakıf Medeniyeti Su Yılı” ilan edilmesi de ülkemiz için çok faydalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, Dünya Su Günü’nü kutluyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Budak.

Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.

Buyurun Sayın Eroğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Efendim, ben özellikle Kars Milletvekili Sayın Gürcan Dağdaş’ın Kars’la ilgili birtakım konuşmalarına cevap vermek, aynı zamanda Sayın Profesör Doktor Necdet Budak’ın Dünya Su Günü’yle, suyla alakalı hususlarına bir açıklık getirmek maksadıyla söz almış bulunuyorum.

Efendim, özellikle Kars, serhat şehrimiz. Hakikaten, Kars güzel bir şehir. Dolayısıyla orada Hükûmetimiz ciddi yatırımlar yaptı. Bir kere, Kars’a Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün çok modern bir binasını, aynı zamanda muazzam bir atölyeler ve ayrıca Kars’ın ihtiyacı için de kullanılsın diye orada son teknolojiye sahip bir konferans binası hazırladık, açılışını yaptık.

Ayrıca, malumunuz, Kars’ın acil içme suyu ihtiyacı vardı. Yıllardan beri bu acil içme suyu, her seferinde, üç defa temel atılmış, ancak su getirilememişti. Yıldırım hızıyla, 135 günde 22 kilometre uzaklıktan memba suyunu Kars’a kadar getirdik, pompa istasyonu, boru hatları ve bütün elektrikle ilgili donanımları hazırladık ve Kars’a içme suyu getirdik. Ayrıca, Kars’ın 2040 yılına kadar su ihtiyacını karşılamak üzere şu anda inşa hâlinde olan Kars Selim, bir başka adıyla Bayburt Barajı veya Selim Barajı’nın da inşaatı hızlandırıldı. İnşallah bu yıl sonunda bitiriyoruz. Ayrıca, Kars’ın modern bir içme suyu arıtma tesisine kavuşması için de projeler yapıldı, hazırlanıyor. Şu anda onun da ihalesi yapılacak. Bunun dışında, oradaki dere ıslahları konularında, ağaçlandırma konularında büyük destek verildiğini herkes biliyor, o bakımdan.

Bir de, özellikle tarım ve hayvancılıkla ilgili teşvikler gerçekten Kars’ta çok ciddi oranda arttı. Bunu da burada açıklıkla ifade etmek isterim. Misal olarak, Kars ilinde tarımsal destekler 2002 yılında 44,1 milyon YTL iken, 2007 yılında 56,1 milyon YTL’ye çıkmıştır. Türkiye’de 1,5 milyar YTL mazot desteği çiftçilere verilmişken, Kars ilinde 16,8 milyon YTL, keza kimyevi gübre desteği 4,1 milyon YTL. 2007 yılında prim destekleri Türkiye’de 6 katına ulaştı. 2002 yılında çiftçilere prim desteği 186 milyon YTL verilirken, 2007 yılında 1,2 milyar YTL’ye ulaştı. Kars ilinde de 2007 yılında 500 bin YTL prim desteği verildi.

Bunun dışında, hayvancılıkla ilgili verdiğimiz destek miktarı da Kars’ta arttı. Son zamanlarda Kars’ta hayvancılığın gelişmesi de takdirle takip edilmektedir. Misal olarak, Türkiye genelinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığının hayvancılığa verdiği destek miktarı geçmişe göre 8,5 kat artmasına rağmen, Kars’ta tam 72 kat arttı. Misal olarak, Kars ilinde hayvancılık destekleri 2002 yılında 451 bin YTL iken, 2007 yılında 25,8 milyon YTL’ye ulaştı, yani 72 kat arttı. Bunun dışında, diğer destekler de, hububat desteği, sertifikalı tohum desteği verilmiştir; bu destekler 2008 yılında da devam etmektedir, onu özellikle vurgulamak istiyorum.

Tabii, sağlıkla ilgili, Sayın Milletvekili bazı problemlerden bahsetti. Sağlık konusunda da Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Kars’ta da yeteri kadar adım atıldı, fakat iyinin daha iyisi var, bunun farkındayız. Kars’taki sağlık problemlerini daha iyileştirmek için Sağlık Bakanlığımız gerekli çalışmaları yapacaktır.

Ben de Nevruz’unuzu tebrik ediyorum. Sayın Adıyaman Milletvekilimiz ve Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız çok güzel ifade ettiler, hakikaten, Nevruz, bizim milletimizin güzel bir geleneği. Esasen, 21 Mart aynı zamanda Dünya Ormancılık Günü. Dolayısıyla, biz de 21 Martta hem Nevruz’u hem de Dünya Ormancılık Günü’nü kutladık. Arkasından, 22 Mart -tesadüfen, gene Bakanlığıma bağlı- Dünya Su Günü’ydü, onu kutladık ve 23 Mart da bildiğiniz gibi Dünya Meteoroloji Günü, o günü de kutladık. Ben, hem Dünya Ormancılık Günü’nüzü, Nevruz’unuzu hem Dünya Su Günü’nüzü hem de Dünya Meteoroloji Günü’nüzü gönülden tebrik ediyorum. İnşallah, bu güzel günlerin, bizlerin birlik beraberliğine, karşılıklı sevgiye, saygıya vesile olmasını canı gönülden temenni ediyorum.

Müsaade ederseniz, ben bir de kısaca Sayın Profesör Doktor Necdet Budak’ın sorduğu suallere cevap vermek istiyorum.

Bilindiği gibi, bütün dünyada 22 Mart Dünya Su Günü olarak kutlanmakta. Türkiye’de de kutlandı bu her yerde. Özellikle, biz, bu sene, Dünya Su Günü’nü, 2009 yılında yapılacak dünyanın suyla alakalı en büyük organizasyonlarından biri olan Beşinci Dünya Su Forumu’na hazırlık olmak üzere İstanbul’da gerçekleştirdik. Yaklaşık olarak yetmiş ülkeden çok sayıda uzman, ilim adamı, belediye yöneticisi, belediye başkanları İstanbul’da Harbiye’de askerî müzede yapılan bu toplantıya katıldı. Hakikaten bu toplantıdan çok iyi neticeler elde ettiğimizi ben ifade etmek istiyorum. Bilhassa, küresel iklim değişimi, risk yönetimi, su kaynaklarının korunması, insani kalkınma ve binyıl kalkınma hedefleri, su konusunda eğitim, bilgi ve kapasite geliştirme başta olmak üzere su gündeminin ilk sıralarını teşkil eden pek çok konuda çeşitli tebliğler sunuldu. Su problemlerinin çözümü için önemli birtakım tavsiyeler teklif edildi.

Efendim, özellikle şunu belirteyim: Beşinci Dünya Su Forumu’na hazırlık olmak üzere, bu geçtiğimiz cumartesi yapılan 22 Mart Dünya Su Günü’nde İstanbul çok güzel bir husus için adım attı, bu da şudur: “İstanbul Mutabakatı” veya “İstanbul Konsensüsü” adıyla anılan bir mutabakat sağladık. Yani özellikle bütün şehirlere, bütün insanlara yeterli miktarda, istenilen kalitede, arzu edilen kalitede su verebilmek için İstanbul Mutabakatı imzaya açıldı. İnşallah, bunun, bu yıl ağustos ayına kadar tamamlanarak 2009 yılında yapılacak olan Beşinci Dünya Su Forumu’nda ilan edilmesini bekliyoruz, İstanbul Mutabakatı olarak tarihe geçecektir -çok önemli bir mutabakat- veya İstanbul Konsensüsü.

Şimdi, değerli milletvekillerim, Sayın Başkanım; özellikle Beşinci Dünya Su Forumu çok önemli. Bu bakımdan, ben yüce Meclisimizin tam desteğini istiyorum. Bütün milletvekillerimizin, bütün gruplarımızın buna özel bir alaka göstermesini, tenkit ve tavsiyelerde bulunmasını özel olarak istirham ediyorum. Sizlerin tenkitleriniz, tavsiyeleriniz bizim için fevkalade önemlidir. Maksadımız zaten her şeyin en iyisi, en iyisini, en güzelini yapmak için gayret sarf etmektir. Bu yüzden, zaten parlamentolar arasında da birtakım çalışmalar yapılacaktır. Milletvekillerimiz özellikle bunlara katılır, bizlere fikirlerini, kanaatlerini, tavsiyelerini iletirlerse çok büyük bir memnuniyet duyacağımızı ben burada açıkça ifade etmek istiyorum. Özellikle, Beşinci Dünya Su Forumu’na yüz elli beş ülkeden yaklaşık 20 bin kişi katılacak. Dünyanın bütün medyası orada olacak. Bu bakımdan, bununla alakalı bölgesel toplantılar da yapılıyor. İnşallah, bu forumu yüzümüzün akıyla başaracağımıza ben inanıyorum. Hatta, yabancılar bu çalışmaları, bu gayretleri görünce “Beşinci Dünya Su Forumu, su konusunda bir milat olacaktır ve İstanbul’dan önce ve İstanbul’dan sonra diye anılacaktır.” dediler. Tabii, bu konuda böyle anılması için sizlerin gerçekten yardımınıza ihtiyacım var.

Saygıdeğer milletvekillerim, bir de şunu ifade etmek istiyorum: Tabii, Sayın Necdet Budak’ın da ifade ettiği üzere, biz havza bazında su yönetimini prensip olarak ele alıyoruz, bu prensipten hareket ediyoruz. Zaten, bütün dünyada suyun yönetiminin havza bazında olması gerekir. Biz de bu konudaki, havza bazında yönetimle ilgili hazırlıklarımızı tamamladık, zaten o istikamete doğru hareket ediyoruz. Bu maksatla, bildiğiniz gibi, sadece havza bazında nehirlerin yönetimi değil, aynı zamanda seksen bir vilayetimizin içme ve kullanma sanayi suyu temini de fevkalade önemlidir. Buradan sizlere şu müjdeyi vermek istiyorum: Şu anda, en son nüfus sayımına göre bütün şehirlerimizin, seksen bir vilayetimizin 2040 yılına kadar gelecekteki nüfus tahminlerini, su ihtiyacını, evsel su ihtiyacını, sanayi su ihtiyacını, hepsini hesapladık. Bunların grafiklerini çizdik. İhtiyaç grafikleri, arz-talep grafikleri çizildi ve bunlar bir kitapçık hâline getirildi. İnşallah, önümüzdeki hafta veya eğer müsait olmazsa Bakanlar Kurulu, ondan sonraki pazartesi günü Bakanlar Kuruluna arz edeceğim ve seksen bir vilayetimizde hiçbir şekilde yakın bir gelecekte hatta 2040 yılına kadar su sıkıntısı olmaması için gerekli her türlü çalışmayı yapacağımızı ben burada ifade etmek istiyorum.

Bir de sulamalara temas edildi. Sulamalar konusunda da zaten biz çok büyük bir çalışma yapıyoruz. Bu çalışmamızın özü şu: Artık, eskisi gibi açık sistem iptidai sulama sistemlerini tamamen terk ettik. Şu anda tamamen kapalı sistem veya basınçlı sulama sistemleri denilen veya damlamalı veya yağmurlamaya imkân veren bu şekildeki sulama sistemlerini tercih ediyoruz hatta yürüyen projeleri de mümkün olan hepsini bu şekilde tadil ederek, revize ederek çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Bunun dışında, özelikle bazı havzalardaki kirlenme problemini işaret ettiler. Evet, bazı havzalarımız hakikaten kirlenmiştir, bunların başında Ergene Nehri ve Havzası gelmektedir, Gediz, Büyük Menderes, Kızılırmak Havzası gibi bazı havzalarda kirlenme büyük boyutlara ulaşmıştır ancak bu konuda Bakanlığımız ciddi çalışmaları başlatmıştır, bakın bunu çok açık olarak söylüyorum. Birinci husus, Büyük Menderes Havzası’yla ilgili, projelendirme, etüt ve tatbikat projeleri hazırlanmasıyla ilgili protokol imzalandı, şu anda çalışılıyor. Ayrıca, Gediz’le ilgili sözümüz vardı, şu anda, bu hafta sonunda yani cuma günü “Gediz Havzası nasıl kurtulacak?” bununla ilgili eylem planını İzmir’de, o bölgedeki bütün valilerimizin, belediye başkanlarımızın, ilgili kurum ve kuruluşların yöneticilerinin de hatta sivil toplum kuruluşlarının da katılımıyla bunu biz kamuoyuna açıklayacağız. Hakikaten önemli bir proje, hatta bunun en son hazırlıklarını az önce Bakanlıktan gelirken takip ettim. İnşallah, Gediz Havzası’nı, arkasından Ergene Havzası’nı, Büyük Menderes’i, Kızılırmak Havzası’nı, teker teker bunları ben kurtaracağımıza inanıyorum.

Tabii, havzaları kurtarırken bir kere, sadece nehrin tanzimi yetmiyor yani bunlar komplike bir çalışma. Bakın, bir nehir havzasının kurtarılmasını ben kısaca burada özetlemek istiyorum: Bir kere, bir nehir havzasını kurtarmak için birincisi, evvela, evsel ve tıbbi atıkları, bütün katı atıkları, çöpleri vesaire, bunları uygun şekilde toplamak, bertaraf etmek gerekiyor. Yani, sadece suyu kontrol etmek havzada yetmiyor. Arkasından, zehirli, zararlı atık üreten fabrikalar veyahut arıtma çamuru üretenler varsa bunlarla ilgili bertaraf tesislerinin kurulması şart. Arkasından, her bir sanayinin ve şehirlerin, kasabaların atık su arıtma tesislerini inşa ederek bunları uygun şekilde alıcı ortama deşarj etmesi gerekiyor. Arkasından -daha bitmedi- nehirlerin tanzimi, derelerin ıslahı gerekiyor. Bunun dışında, havzanın ağaçlandırılması, nehirlere veya havza içindeki barajlara, su alınacak olan içme suyu kaynaklarına, rüsubat, herhangi bir sürüntü maddesi gelmemesi için yukarı havza tedbirleri dediğimiz erozyon ve rüsubatı kontrol tesislerinin, ağaçlandırma, tersip bentleri, nehir yukarı havza tedbirlerinin alınması gerekiyor, yani biz bunları komplike olarak düşünüyoruz.

Şu anda, İzmir milletvekillerimizi veya o civardaki, Manisa milletvekillerimizi, cuma günü müsait olursa bütün milletvekillerimizi davet ediyoruz. Bu Gediz Havzası’nın Kurtarılması Projesi diğer havzalar için de örnek teşkil edecektir. Dolayısıyla, bu konuda gerçekten tavsiyesi veya tenkidi olan dostlarımız, milletvekillerimiz, ilim adamlarımız olursa bundan çok büyük bir memnuniyet duyacağımızı ifade etmek istiyorum.

Arkasından zaten eylem planı hazırlandı. Bu eylem planında, az önce de ifade ettiğim üzere, nerelerde katı atık tesisleri kurulacak, zararlı atıkları bertaraf etmek için kurulacak tesisler, atık su arıtma tesisleri, organize sanayi bölgelerinin kontrolü vesaire, bunların tamamı ele alınacak. Böylece, havzalar da mutlaka kurtarılacaktır, bu da çok zor bir şey değildir. Bakın, inşallah, ciddi bir şekilde adım atıldığı zaman, yeteri kadar ödenek ayrıldığı zaman, bu havzaların hepsini tertemiz yapacağız, buna muktediriz. Bunu çünkü ben biliyorum, “İstanbul’da Haliç kurtulamaz.” derlerdi. Bakın, şu anda Haliç’te otuz üç türde balık var. Yeteri kadar akıllıca yönetirseniz, tesisleri yaparsanız, şu elden çıkmış gözüken tesisleri bile kurtarmak mümkündür, yeniden onları inşa etmek bize gerçekten büyük bir haz verecektir.

Efendim, ben bu güzel duygularla tekrar Nevruz’unuzu, Dünya Su Günü’nü, Dünya Meteoroloji ve Dünya Ormancılık Günü’nüzü kutluyorum. Hepinize sıhhat, afiyet, güzel, sağlıklı, uzun bir ömür diliyorum. Saygılarımı sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- 5018 ile 2919 sayılı Kanunlara göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2006 yılına ilişkin dış denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen komisyon tarafından hazırlanan dış denetim raporlarının inceleme sonuçlarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/367)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununa göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2006 yılına ilişkin dış denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen Komisyon tarafından hazırlanan dış denetim raporları, Başkanlık Divanınca üst yöneticilerin cevapları da dikkate alınarak 11/03/2008 tarihli toplantısında görüşülmüş; dış denetim raporlarının ve üst yöneticilerin cevaplarının kabul edilerek, raporlarda tenkit ve tavsiye edilen hususlarda gerekli tedbirlerin alınmasına ve ekteki inceleme sonuçlarının Genel Kurulun bilgisine sunulmasına karar verilmiştir.

Bilgilerine sunulur.

                                                                                                                Köksal Toptan

                                                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                      Başkanı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Ve Sayıştayın 2006 Yılına İlişkin Dış Denetim Raporlarının İnceleme Sonuçları

1- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2006 yılı harcama belgeleri üzerinde yapılan incelemeler çerçevesinde hazırlanan Dış Denetim Raporunda, öncelikle 2006 yılı Bütçesi ve Kesinhesap sonuçları incelenmiş, ekonomik bir harcama politikası yürütüldüğü sonucuna varıldığı görülmüştür.

Harcamalar içerisinde yer alan personel giderleri, tedavi giderleri ve yurt içi geçici görev yolluklarının mevzuata uygun olarak gerçekleştirildiği, tedavi giderlerine ilişkin olarak 2004 yılı ve daha sonraki yıllarda Tedavi Yönetmeliğinde düzenlemelere gidilmek suretiyle tedavide genel kabul görmüş kuralların ve sınırlamaların getirildiği ve bu düzenlemelerin uygulamaya konulmasıyla tedavi giderlerinde hem nominal hem de reel anlamda tasarruf sağlandığı ifade edilmiştir. Mal ve hizmet alımları ile ilgili olarak, bütçe ödeneğinin verimli ve ekonomik şekilde kullanıldığı, mal ve hizmet alımında tasarruf sağlandığı, hizmet alımı konusunda bütçe ödeneğinin %27,5'luk kısmının tasarruf edildiği ve alımlarda ödeneğin ekonomik olarak kullanıldığının görüldüğü belirtilmiştir.

Sonuç olarak;

- Ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişlerine dayalı olarak ilgililerin hesaplarına aktarılan paraların banka hesap özetleri ile mutabık olduğu, kesin hesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu, ayrıca kullanılabilir bütçe ödenekleriyle uyumlu bulunduğu, bütçe ödeneklerinin kullanılması esnasında Merkezi yönetimin tabi olduğu harcama mevzuatına uygun tasarrufta bulunulduğu, mal ve hizmet alımlarında kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasının temin edilmesine çalışıldığı,

- Harcama yetkilisi, muhasebe yetkilisi, mali hizmetler birim yöneticisi ve gerçekleştirme görevlilerinin Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve diğer harcama mevzuatı çerçevesinde harcama işlemlerini yürüttükleri,

- Bütçe ile tahsis edilen ödeneklerin kullanılmasında Kurumun hedefleri doğrultusunda 2006 yılı programında yer alan amaçların gerçekleşmesi için tahsis edilen ödeneğin harcanmasında ekonomik davranıldığı, idarenin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin; Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve buna dayalı olarak çıkarılan diğer mevzuata genel olarak uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

Bunların dışında, Raporda yer verilen tenkit ve önerilere ilişkin olarak Üst Yönetici cevapları Başkanlık Divanınca kabul edilmiş olup, tenkit ve tavsiye edilen hususlarda ise gerekli tedbirlerin alınması önerilmiştir.

2- Sayıştay Başkanlığının 2006 yılı harcama belgeleri üzerinde yapılan incelemeler çerçevesinde hazırlanan Dış Denetim Raporunda, öncelikle 2006 yılı Bütçesi ve Kesinhesap sonuçları incelenmiş ve 2004, 2005 ve 2006 yılı bütün olarak değerlendirildiğinde harcamaların az da olsa artış eğilimi içerisine girdiği anlaşılmış ve tasarruf tedbirlerine daha fazla özen gösterilmesinin sağlanması istenmiştir.

Raporda ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay Başkanlığı hesaplarının TBMM Saymanlık Müdürlüğünce tek bir banka hesabından yürütüldüğü, ancak hem TBMM harcamaları hem de Sayıştay harcamaları için tek bir banka hesabıyla çalışılmasının hesapların izlenmesini güçleştirdiği belirtilerek, ileride doğabilecek muhtemel karışıklıkları önlemek ve harcamaları sağlıklı takip edebilmek için Sayıştayın muhasebe işlerinin Sayıştay nezdinde kurulacak muhasebe birimince yürütülmesi veya TBMM'nin çalıştığı bankada Sayıştayın ayrı bir hesap numarasının olması ve harcamaların bu hesaptan yürütülmesi tavsiye edilmiştir.

Sonuç olarak;

Harcama belgelerinin incelenmesinden Sayıştay Başkanlığı ödeme emri belgeleri, muhasebe işlem fişleri ve banka hesap özetleri mukayeseli olarak kontrol edilmiş, kurumca tahakkuk ettirilen ödemeler ile banka rakamlarının mutabık olduğu, kesin hesap cetvellerinde gösterilen        gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu, kullanılabilir bütçe ödenekleriyle uyumlu bulunduğu,

- Sayıştay Başkanlığınca, bütçe ile temin edilen mal ve hizmetlerde kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek tedbirlerin alındığı,

- Harcama yetkilisi, muhasebe yetkilisi, mali hizmetler birim yöneticisi ve gerçekleştirme görevlilerinin bahsedilen tedbirlerin uygulanması yönünde azami gayret gösterdiği,

- Bütçe ile tahsis edilen ödeneklerin Kurumun amaç ve planlanmış hedefleri doğrultusunda, iyi mali yönetim ilkelerine uygun olarak kullanıldığı, idarenin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin mali yönetim ve kontrol başta olmak üzere ilgili diğer mevzuata uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

Bunların dışında, Raporda yer verilen tenkit ve önerilere ilişkin olarak, Üst Yönetici cevapları Başkanlık Divanınca kabul edilmiş olup, tenkit ve tavsiye edilen hususlarda gerekli tedbirlerin alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. 

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

B) Önergeler

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın (6/479) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/36)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 147 nci sırasında yer alan (6/479) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                           İsmet Büyükataman

                                                                                                                        Bursa

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri sırasıyla  okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 30 milletvekilinin, Antep fıstığı üretimi ve ticaretinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/158)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Antepfıstığı üretimindeki, ticaretindeki, tanıtımındaki, ihracatındaki sorunlar ve çözüm yollarını belirlemek amacıyla Anayasa'nın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekteki gerekçe doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

Gerekçe:

Antepfıstığı, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Siirt illerinin temel tarım ürünü ve 200.000 kişinin geçim kaynağıdır. Türkiye'deki toplam Antepfıstığı alanlarının % 62,41 Gaziantep ili sınırları içindedir ve Gen merkezi de Gaziantep'tir. Gaziantep'teki çiftçilerinin %26'sı Antepfıstığı tarımıyla uğraşarak geçimini bu üründen sağlamaktadır. Antepfıstığı ticaretinin yaklaşık %90'ı, Gaziantep ilinden yapılmaktadır.

Antepfıstığı, kıraç, taşlık arazilerde yetişebildiğinden, geniş verimli arazilere sahip olmayan Bölgemiz ve Gaziantep için çok önemli bir üründür. Böylece, tarıma uygun olmayan araziler değerlendirilerek ülke, bölge ve Gaziantep ekonomisine önemli katkılar sağlanmaktadır.

Ülkemiz, dünya Antepfıstığı üretiminde İran ve ABD'den sonra üçüncü sırada gelmektedir.

Antepfıstığı üretimde ve ticaretinde çeşitli sorunlar mevcuttur. Şöyle ki;

Antepfıstığının verime geçmesi için uzun yılların gerekmesi, bir yıl iyi ürün verirken diğer yıl ürünün yarıya düşmesi, iyi bakım ve sulu tarımın yapılamaması önemli sorunlardır.

ABD ve İran sulu tarım yaparken, ülkemizde sulu tarımın yapılamaması rekabet şansımızı zora sokmaktadır. Üretim maliyetlerimiz yüksek olduğundan fiyatımız dış pazardan yüksek olmakta, ihracatçı firmalar diğer ülkelerle yarışamamaktadır. Ayrıca, İran ve ABD fıstığına göre daha lezzetli ve yeşil içli olan Antepfıstığının, irilik ve çıtlaklık açısından zayıf olması, kurutulduktan sonra ıslatılıp kavlatılması sonucu sert kabuğunun kararması gibi nedenlerle albenisi zayıftır.

Antepfıstığının yeterince tanıtılamaması, tanıtıma ve ARGE'ye yeterli kaynak ayrılmaması da önemli bir sorundur. Antepfıstığına yeni pazarlar bulmak amacıyla etkin bir tanıtım kampanyası düzenlenmelidir. Planlı ve istikrarlı bir şekilde yapılacak tanıtım faaliyetleri Antepfıstığının satışında önemli bir rol oynayacaktır. Antepfıstığının kendine has aroması ve yeşil içli olması yanında insan sağlığına olan yararları tanıtımda ön plana çıkarılmalıdır. Ayrıca, daha düşük maliyetle üretilen İran fıstığının ülkemize kaçak yollarla getirilip kendi çeşitlerimizle karıştırılıp satılması engellenmelidir. İran fıstığında daha fazla aflatoksin olduğundan bu, başka ülkelerde olumsuz tanıtıma yol açmaktadır.

Çeşitlerimizin dış pazarlarda iyi tanıtılması durumunda ülkemiz Antepfıstığı yetiştiriciliğinin önü açıktır. Sadece AB ülkeleri 2006 yılında İran'dan ithal ettiği 90-100 bin ton arasında Antepfıstığı tüketmektedir ki bunun değeri 400 milyon Eurodur. Oysa ülkemizin, AB ülkelerine yakınlığı, yetiştirme koşullarının elverişli olması ve aflatoksin riskinin İran'a göre daha az olması ülkemizi şanslı konuma getirmektedir. Bu potansiyel değerlendirilmelidir.

Antepfıstığının modern entegre işletme tesisleri kurularak ABD ve İran'da olduğu gibi el değmeden işlenip ambalajlanarak iç tüketime ve ihracata yönelik tüketicilerin hizmetine sunulması gerekmektedir.

Antepfıstığı üreticilerinin, hasattan hemen sonra ekonomik yetersizlikten ve üretim maliyetlerinin yüksek olmasından dolayı ürünlerini aynı anda pazara çıkarması, fiyatı çok düşürmektedir. Bu sorun, o yılki ürünün en az % 10'unu alarak fiyatın aşırı düşmesini engelleyecek bir Üretici Birliği veya kooperatifin kurulmasıyla çözümlenebilecektir. Bu birlik veya kooperatifin, ürünün pazar değerini düzenleyecek miktarı elinde tutması ile aşırı fiyat yükselmesi de önlenebilecektir. Böylece, ihracatçıların ya da tüketicilerin Antepfıstığı alımı ve tüketimi daha cazip hale getirilecektir.

Sonuç olarak Antepfıstığı ülkemiz, bölgemiz ve Gaziantep için çok önemlidir. Antepfıstığı, üretiminde, tanıtımında, iç tüketiminde, ihracatında vb. gibi konularda çok acil ve ağır sorunlarla karşı karşıya bulunduğundan, konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulacak bir meclis araştırma komisyonu tarafından bütün boyutlarıyla incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi hayati önem arz etmektedir.

1) Hasan Özdemir                                   (Gaziantep)

2) Muharrem Varlı                                 (Adana)

3) Recai Yıldırım                                     (Adana)

4) Mehmet Şandır                                  (Mersin)

5) Rıdvan Yalçın                                     (Ordu)

6) Hamza Hamit Homriş                        (Bursa)

7) Yılmaz Tankut                                    (Adana)

8) Hüseyin Yıldız                                    (Antalya)

9) Hakan Coşkun                                    (Osmaniye)

10) Mümin İnan                                     (Niğde)

11) Süleyman Turan Çirkin                   (Hatay)

12) Zeki Ertugay                                     (Erzurum)

13) Gürcan Dağdaş                                 (Kars)

14) Osman Çakır                                     (Samsun)

15) Bekir Aksoy                                      (Ankara)

16) Kamil Erdal Sipahi                           (İzmir)

17) Beytullah Asil                                   (Eskişehir)

18) Abdülkadir Akcan                           (Afyonkarahisar)

19) Ahmet Orhan                                   (Manisa)

20) Mithat Melen                                    (İstanbul)

21) Süleyman Nevzat Korkmaz             (Isparta)

22) Şenol Bal                                           (İzmir)

23) Osman Durmuş                                (Kırıkkale)

24) Münir Kutluata                                (Sakarya)

25) Süleyman Latif Yunusoğlu              (Trabzon)

26) Atila Kaya                                         (İstanbul)

27) Ahmet Kenan Tanrıkulu                 (İzmir)

28) Ahmet Bukan                                   (Çankırı)

29) Metin Ergun                                     (Muğla)

30) Osman Ertuğrul                               (Aksaray)

31) Yıldırım Tuğrul Türkeş                   (Ankara)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, kamyoncu-nakliyeci esnafın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/159)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamyoncu-Nakliyeci esnafının sorunlarının araştırılarak, alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu Kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Serdaroğlu                             (Kastamonu)

2) Oktay Vural                                          (İzmir)

3) Hasan Çalış                                           (Karaman)

4) Mümin İnan                                          (Niğde)

5) Yılmaz Tankut                                      (Adana)

6) Hüseyin Yıldız                                      (Antalya)

7) Şenol Bal                                               (İzmir)

8) Osman Durmuş                                    (Kırıkkale)

9) Hamza Hamit Homriş                          (Bursa)

10) Ertuğrul Kumcuoğlu                         (Aydın)

11) Osman Ertuğrul                                 (Aksaray)

12) Alim Işık                                              (Kütahya)

13) Reşat Doğru                                       (Tokat)

14) Mustafa Kalaycı                                 (Konya)

15) Süleyman Nevzat Korkmaz               (Isparta)

16) Akif Akkuş                                          (Mersin)

17) Ali Uzunırmak                                    (Aydın)

18) Ahmet Kenan Tanrıkulu                   (İzmir)

19) Kamil Erdal Sipahi                             (İzmir)

20) Muharrem Varlı                                 (Adana)

Gerekçe:

Taşımacılık faaliyeti, insanlık tarihi kadar eski, teknolojik gelişmelere bağlı olarak şekillenen, sosyal, kültürel ve ekonomik yönü olan bir olgudur.

1950'li yılların başlarında karayolları yatırımlarına verilen siyasi destekle, karayolları taşımacılığı ön plana çıkarak önem kazanmış, bu gelişme ise sektörde daha örgütlü olmayı, düzenli ve sistemli çalışma düzenini gerekli kılmıştır.

Karayolu taşımacılık sektörümüz 1970'li yıllardan itibaren hızla gelişme göstermiş ve bugün Avrupa'nın en fazla kamyon ve TIR sayısına sahip olan ülke konumuna getirmiştir. Bugün kamyon sayımız 750 bine ulaşırken, ülkemizde yurt içi eşya taşımacılığının yüzde 92'si karayolu ile gerçekleşmektedir.

Günümüzde hemen hemen her sektörde yaşanan ekonomik sıkıntılar yoksulluk ve işsizliği artırmış, bu olumsuz gelişmelerden en fazla etkilenen kesimlerden biri de kamyoncu esnafı olmuştur.

Nakliye sektörü kazanç açısından en sıkıntılı dönemini yaşamaktadır. Maliyet girdileri ve akaryakıt fiyatlarının yüksekliğinden büyük sıkıntı çeken nakliyeciler bunun yanında iş yokluğu da yaşamaktadırlar.

Yurt içi ve yurt dışı karayolu taşımacılığı yapan firmalarımız bile yüksek girdi fiyatları ve akaryakıt fiyatları ile baş edemez durumda iken, bireysel kamyonculuk ise bitme noktasındadır.

Nakliyeci-kamyoncu esnaf yıkıcı bir rekabet ortamında çoğu kez düşük ücretle, hatta mazot parasına taşıma yapma zorunda kalmaktadır. Mazot fiyatlarındaki büyük artışlar, nakliye fiyatına bile yansıtılamamaktadır.

Zaten, çok ağır bürokrasi ve maliyetlerle boğuşan sektörde, denetimsizlik de haksız rekabet yaratmaktadır. Yabancıların sektördeki ağırlığı ve sanayicilerimizin de tercih yaparken yerli firmaları seçme konusunda titiz davranmamaları, yakında yüklerini taşıyacak uluslararası taşımacı bulamamaları sonucunu doğurabilir. Bu gidişle sektörü yabancı tekellere terk etmek zorunda kalabileceğimiz düşünülürse, başta ihracatçılarımız ve sanayicilerimiz bugünden doğru tercihler yapmak durumundadırlar.

Gelir vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, araç muayenesi, egzoz pulu, yeni araçlarda ÖTV, geçici vergi gibi birçok vergi çeşidi ile boğuşan ve Bağ-Kur primini ödeyemeyen kamyoncu esnafına, K1, C2, SCR gibi yetki belgelerinin ücretlerinin çok yüksek olması ayrı bir maliyet getirmektedir.

Yurt içi taşımacılık yapan bireysel kamyoncuya yapılan uygulamalar ile yurt dışı çıkışı olan ya da deniz yoluyla taşımacılık yapanlar arasındaki uygulamalar da birbiriyle çelişmektedir. Bu kadar olumsuz çalışma şartlarına dayanamayan kamyoncu esnafı bir bir tükenmektedir.

Kamyoncu esnafının vergi ve sigorta primlerinin yeniden ele alınması, kilometre başına fiyat hesabı getirilmesi, nakliye ücretlerine, tonaj ve kilometre hesabını baz alarak standart bir ölçü belirlenmesi ve kayıt dışılığın önlenmesi adına çıkarılan denetimlerin etkin bir şekilde devam edilmesi gibi birçok haklı talebinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca taşıt pulu taksit sayısının artırılması, birikmiş vergi borçlarının yeniden yapılandırılması, kamyoncu esnafına nefes aldıracaktır.

İşte tüm bu nedenlerle kamyoncu-nakliyeci esnafının sorunlarının çözümü için alınacak tedbirleri belirlemek amacıyla Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu Kurulmasını arz ve teklif ederiz.

3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 22 milletvekilinin, Boğaziçi’ndeki kaçak ve çarpık yapılaşmanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/160)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Boğaziçi'ndeki kaçak ve çarpık yapılaşmanın araştırılarak, alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Serdaroğlu                     (Kastamonu)

2) Oktay Vural                                   (İzmir)

3) Mithat Melen                                 (İstanbul)

4) Ümit Şafak                                     (İstanbul)

5) Osman Durmuş                             (Kırıkkale)

6) Şenol Bal                                        (İzmir)

7) Hüseyin Yıldız                               (Antalya)

8) Hamza Hamit Homriş                   (Bursa)

9) Osman Ertuğrul                            (Aksaray)

10) Mustafa Kalaycı                          (Konya)

11) Zeki Ertugay                               (Erzurum)

12) Alim Işık                                      (Kütahya)

13) Yılmaz Tankut                            (Adana)

14) Metin Ergun                                (Muğla)

15) Gürcan Dağdaş                           (Kars)

16) Abdülkadir Akcan                      (Afyonkarahisar)

17) Süleyman Latif Yunusoğlu        (Trabzon)

18) Mustafa Enöz                              (Manisa)

19) Yıldırım Tuğrul Türkeş              (Ankara)

20) Ahmet Bukan                              (Çankırı)

21) Metin Çobanoğlu                        (Kırşehir)

22) Hakan Çoşkun                             (Osmaniye)

23) Cumali Durmuş                          (Kocaeli)

Gerekçe:

İstanbul Boğazı, stratejik konumu, doğal güzellikleri ve tarihî değerleri ile dünya ölçeğinde öneme sahiptir. İstanbul şehri, Boğazı sayesinde tüm çağlarda dünyanın en güzel ve büyük şehirlerinden birisi olmuştur.

İstanbul'a güzelliğini veren Boğaziçi bölgesini korumak için 1983 yılında Boğaziçi İmar Kanunu çıkarılmış ve bu kanuna dayanılarak 1984 yılında Boğaziçi İmar Müdürlüğü kurulmuştur. Sit alanı olarak belirlenen Boğaziçi toplam 11 bin 500 hektar alanı kapsamaktadır. Boğaziçi İmar Müdürlüğü, Boğaziçi Öngörünüm Alanı olarak belirlenen, Sarıyer, Beşiktaş, Beykoz ve Üsküdar ilçeleri sınırları içinde toplam 4 bin 635 hektar alanda yetkilidir. Boğaziçi alanı sınırları, Avrupa yakasında Ortaköy Camii'nden başlayıp Rumeli Feneri'ne, Anadolu yakasında Üsküdar Vapur İskelesi'nden başlayıp Anadolu Feneri'ne kadar uzanmaktadır. Boğaziçi silüetini etkileyen geri görünüm ve etkilenme bölgeleri ise, ilçe belediyelerinin yetkisi alanındadır.

Boğaziçi İmar Müdürlüğü'nün yetki alanında yaklaşık 29 bin bina bulunmaktadır. Bu binalardan 3 bininin kaçak olduğu ve yıkılması gerektiği tespit edilmiş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Encümeni tarafından 2007 yılında yıkım kararı alınmıştır. Ancak bugüne kadar yıkım gerçekleştirilememiştir. Boğaziçi'nde ayrıca 6600 civarında gecekondu da bulunmaktadır

Boğaziçi'nde, kamu kurum ve kuruluşlarından spor kulüplerine, lüks villalardan hazine arazilerine hatta başka şahıslara ait arazilere yapılmış gecekondulara kadar mevzuata aykırı yapılar mevcuttur.

Boğaziçi'ndeki mevzuata aykırı yapılaşmanın engellenememesinin değişik sebepleri vardır. Bu sebepler arasında, İmar Planı ve Boğaziçi İmar Kanunu'ndaki boşluklar, yerel seçimler öncesi siyasetçilerin kaçak yapılaşmaya göz yumması, rüşvet ve hatırlı kişi ilişkileri ile yeni yapılar yapılması ya da yıkımların engellenmesi sayılabilir.

Önceki yıllarda, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından Boğaziçi'nde yaşanan kaçak ve çarpık yapılaşmayı önlemek için yeni bir imar planı ve yeni bir kanun çalışması yapıldığı medya organlarına yansımış, ancak herhangi bir ilerleme sağlanamamıştır.

Dünyanın incisi Boğaziçi'nin, çirkin ve kaçak yapılaşmadan kurtarılması ve alınması gereken hukuki ve idari tedbirlerin belirlenmesi için Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının üç tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

A) Tezkereler (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi Başkanı WU Bangguo’nun davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Çin Halk Cumhuriyeti’ne resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/368)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi Başkanı WU Bangguo’nun davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Çin Halk Cumhuriyeti’ne resmi ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                                Köksal Toptan

                                                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                      Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan'ın, Slovenya Parlamento Başkanı France Cukjatı'nin davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Slovenya'ya resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/369)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan'ın, Slovenya Parlamento Başkanı France Cukjatı'nin davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento Heyetiyle Slovenya'ya resmi ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.

                                                                                                                Köksal Toptan

                                                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                      Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan'ın, Suudi Arabistan Şûra Meclisi Başkanı Dr. Saleh Bin Abdullah Bin Hamid’in davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Suudi Arabistan'a resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/370)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan'ın, Suudi Arabistan Şura Meclisi Başkanı Dr. Saleh Bin Abdullah Bin Hamid’in davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Suudi Arabistan'a resmi ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.

                                                                                                                Köksal Toptan

                                                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                      Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş tezkereleri vardır, iki adet; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

5.- Almanya’ya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/371)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 7-10 Şubat 2008 tarihlerinde Almanya'ya yaptığım resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                         Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                    Başbakan

Liste:

Haluk İpek               Ankara Milletvekili

Mevlüt Çavuşoğlu    Antalya Milletvekili

Fatma Şahin             Gaziantep Milletvekili

Egemen Bağış          İstanbul Milletvekili

Reha Çamuroğlu      İstanbul Milletvekili

Mustafa Ünal            Karabük Milletvekili

Şaban Dişli               Sakarya Milletvekili

Şükrü Ayalan           Tokat Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. Bu kadar milletvekilinin de iştirak etmesini kınıyorum efendim.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım Sayın Genç.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.11

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Başbakanlığın Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, tezkereyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

6.- Suudi Arabistan’a resmî ziyarette bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a refakat eden heyete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/372)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, Riyad’da yapılan Jenadriye Festivali’ne katılmak üzere bir heyetle birlikte 4-5 Mart 2008 tarihlerinde Suudi Arabistan’a yaptığı resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                         Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                    Başbakan

                          Liste

Sait Açba                   Afyonkarahisar Milletvekili

İrfan Gündüz             İstanbul Milletvekili

Özkan Öksüz             Konya Milletvekili

Osman Kılıç               Sivas Milletvekili

Cevdet Erdöl             Trabzon Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

7.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/373)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 11 Mart 2008 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                                                                Köksal Toptan

                                                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                      Başkanı

“Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir, hastalığı nedeniyle 11/12/2007 tarihinden itibaren 11 gün ve 22/12/2007 tarihinden itibaren de 33 gün olmak üzere toplam 44 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci, hastalığı nedeniyle 28/01/2008 tarihinden itibaren 15 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Sinop Milletvekili Kadir Tıngıroğlu, hastalığı nedeniyle 05/02/2008 tarihinden itibaren 20 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Samsun Milletvekili Birnur Şahinoğlu, hastalığı nedeniyle 08/01/2008 tarihinden itibaren 25 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar, hastalığı nedeniyle 08/02/2008 tarihinden itibaren 20 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Elâzığ Milletvekili Tahir Öztürk, hastalığı nedeniyle 08/02/2008 tarihinden itibaren 24 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay, mazereti nedeniyle 11/02/2008 tarihinden itibaren 15 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralamanın ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile Genel Kurulun 25/3/2008 Salı ve 26/3/2008 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Tekliflerinin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 29                                                                                                   Tarihi:25.3.2008

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 55, 56, 24 ve 31 inci sıralarında yer alan 119, 120, 48 ve 69 sıra sayılı kanun tasarısı ve tekliflerinin bu kısmın 4, 6, 7 ve 10’uncu sıralarına alınması, Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 125 sıra sayılı Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden bu kısmın 5 inci sırasına alınması ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun 25.3.2008 Salı ve 26.3.2008 Çarşamba günkü Birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi, Genel Kurulun 26.3.2008 Çarşamba ve 27.3.2008 Perşembe günkü Birleşimlerinde 14:00-20:00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi ve 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Tekliflerinin İçtüzüğün 91 inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca önerilmiştir.

                                                                                                                Köksal Toptan

                                                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                      Başkanı

 

                   Bekir Bozdağ                                                                     Hakkı Suha Okay

       Adalet ve Kalkınma Partisi                                                    Cumhuriyet Halk Partisi

             Grubu Başkan Vekili                                                            Grubu Başkan Vekili

 

                    Oktay Vural                                                                    Selahattin Demirtaş

         Milliyetçi Hareket Partisi                                                  Demokratik Toplum Partisi

             Grubu Başkan Vekili                                                            Grubu Başkan Vekili

119 SIRA SAYILI SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK

SİGORTASI KANUN TASARISI (1/465)

BÖLÜMLER                         BÖLÜM MADDELERİ                                                      BÖLÜMDEKİ

                                                                                                                                           MADDE

                                                                                                                                            SAYISI

1. BÖLÜM               1 ila 30 uncu maddeler                                                                             30

 

2. BÖLÜM               31 ila 60 ıncı maddeler                                                                             30

 

3. BÖLÜM               61 ila 66 ncı maddeler                                                                              30

                                Madde 65-(Her bendi ayrı ayrı olmak üzere 17 madde)

                                Madde 66-(Her bendi ayrı ayrı olmak üzere 9 madde)

 

4. BÖLÜM               67 ila 74 üncü maddeler                                                                           30

                                Madde 67- (Her bendi ayrı ayrı olmak üzere 7 madde)

                                Madde 68- (Geçici 1, 2, 3, 4, 5, 7, 8, 12 ve 13 üncü maddeler

                                olmak üzere 9 madde)

                                Madde 73- (Geçici 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21 ve

                                22 nci maddeler olmak üzere 9 madde)

 

5. BÖLÜM               75 ila 84 üncü maddeler                                                                           29

                                Madde 75- (1, 2, 3 ve 4 üncü fıkralar ayrı ayrı ve

                                Ek Madde 82 ve 83 üncü maddeler ile Geçici 221 inci

                                madde olmak üzere 7 madde)

                                Madde 76- (1, 2, 3 ve 4 üncü fıkralar ayrı ayrı olmak

                                üzere 4 madde)

                                Madde 79- (1, 2, 3, 4, 5 ve 6 ncı fıkralar ayrı ayrı ve

                                Geçici 5, 6 ve 7 nci maddeler olmak üzere 9 madde)

                                Madde 83- (1 ve 2 nci fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 2 madde)

                                Madde 84- (1 ve 2 nci fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 2 madde)

 

6. BÖLÜM               85 ila 96 ncı maddeler                                                                              23

                                Madde 85- (1, 2 ve 3 üncü fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 3 madde)

                                Madde 86- (1 ve 2 nci fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 2 madde)

                                Madde 89- (1, 2 ve 3 üncü fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 3 madde)

                                Madde 92- (1, 2, 3 ve 4 üncü fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 4 madde)

                                Madde 93- (1, 2 ve 3 üncü fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 3 madde)

                                Madde 94- (1 ve 2 nci fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 2 madde)

                               

                                TOPLAM MADDE SAYISI                                                                        172

 

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisi hakkında aleyhte söz talepleri vardır.

İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macit’e aittir.

Buyurun Sayın Macit. (DSP sıralarından alkışlar)

Söz süreniz on dakika.

HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, gün salı, bir Danışma Kurulu önerisi. Her salıda olduğu gibi, rutin olarak Danışma Kurulu önerisini görüşüyoruz. Danışma Kurulunun önerisinde, 125 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın gündemin 5’inci sırasına alınması diye bir öneri var.

Değerli arkadaşlar, sizlere soruyorum: 125 sıra sayılı Kanun Tasarısı nedir, neyi ilgilendiriyor? Ben bilmiyorum. Bilmediğim bir kanunla ilgili burada hangi düşüncemi sizlerle paylaşacağım, hangi katkıyı -bu yasanın görüşmelerinde- koyacağım? Yoksa, muhalefet milletvekillerinin katkılarını, düşüncelerini almamak için mi düzenliyorsunuz bu Danışma Kurulu önerilerini?

Değerli arkadaşlar, yoksa siz de mi bilmiyorsunuz? Biliyor musunuz? 125 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın neyi içerdiğini, konusunun ne olduğunu biliyor musunuz? Demek ki siz de bilmiyorsunuz. O zaman, sanal bir kanun tasarısı üzerinde burada Meclisi, Meclisin gündemini işgal ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, lütfen, lütfen… Kanun tasarıları gelsin, birkaç gün hiç olmazsa milletvekili arkadaşlarımız bu tasarıların üzerinde çalışmalarını yapsınlar ve burada olumlu katkılarını sunsunlar ve böyle bir katkıyı istemediğiniz, bu Danışma Kurulu önerisi üzerinde anlaşılıyor ne yazık ki.

Değerli arkadaşlar, bir de bu “sosyal güvenlik reformu” adı altında getirilen kanun tasarısının da bölümler hâlinde görüşülmesini son derece yanlış buluyorum. Bu kanun tasarısı çalışanlarımızı, emeklilerimizi ilgilendirdiği kadar 70 milyon insanımızı ilgilendiriyor ve 70 milyon insanımızı ilgilendiren bir kanun tasarısının, maddelerinin tek tek görüşülerek, burada tek tek iktidar ve muhalefet bütün milletvekillerinin düşünceleri, katılımları, katkıları alınarak çıkarılmasında yarar görüyorum. Kamuoyunda bu kanun tasarısı görüşülüyor, kamuoyunda tartışılıyor. Kamuoyunda tartışılması çok güzel bir olay. Keşke uzun süre kamuoyunda tartışılabilse; bu yasa tasarısıyla ilgili olan kurumlar, kuruluşlar düşüncelerini paylaşabilse. Ama ne yazık ki iktidarın, böyle bir paylaşımdan faydalanması gerekirken faydalanmadığını görüyoruz. Sayın Başbakan, bu kanun tasarısıyla ilgili tarafların söylediği, yani sendika başkanlarının söylediklerini -işçileri, memurları temsil eden sendika başkanlarının söylediklerini- muhalefet partilerinin söylediklerini neyle itham etti? Yalan olmakla itham etti, yalan söylemekle itham etti “Yalan söylüyorlar.” dedi.

Değerli arkadaşlar, kimin yalan, kimin doğru söylediğini gelin, maddeleri tek tek görüşerek, irdeleyerek, masaya yatırarak, tartışarak görelim; kim yalan söylüyor görelim. Acaba, “Yalan söylüyorlar” diyenler mi yalan söylüyor, kamuoyunda düşüncelerini paylaşanlar mı yalan söylüyor; yalan söyleyen bir ortaya çıksın diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, lütfen, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini burada en verimli bir şekilde düzenleyelim, en verimli bir şekilde burada çalışmalarımızı sürdürelim.

Hükûmetin bir uygulaması da ne yazık ki denetimden kaçma gibi bir olayın, denetimden kaçırma gibi bir gündem düzenlemesiyle seçimlerden bu tarafa karşılaşıyoruz. Bu hafta, sözlü soruların görüşülmeyeceği bu Danışma Kurulu önerisiyle geldi.

Değerli arkadaşlar, gelin, cuma günü de çalışsın Meclis, cumartesi, pazar günü de çalışsın ama gündemin, İç Tüzük’ün emrettiği denetim konularına da ağırlık verilsin. Yani, bugün ve yarın sözlü soruları, denetim olayına ayrılan süreleri koyalım, bunun karşılığı olarak daha fazla çalışmayı cuma, cumartesine de sarkıtalım. Neden korkuyoruz? Denetim konularının Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminden kaçırılmasından neden çekinti ediyoruz?

Değerli arkadaşlar, bir diğer konu, biraz önce -buna söyleyecek bir şeyimiz yok- bir arkadaşımız, beş dakikalık gündem dışı bir konuşma yapıyor, Hükûmet yetkililerim, bakanlarımız buna yirmi dakikayla yanıt veriyorlar. Bu, İç Tüzük’ün gereği, bunu eleştirecek durumumuz yok ama ne yazık ki, buradaki beş dakikalık süre içerisinde söylenen sözlerin arkasından yirmi dakika gibi, doğru olmayan sözler anlatıldığı zaman, bir önceki beş dakikalık konuşma da yok olup gidiyor.

Biraz önce, Sayın Bakan, tarım konusundaki desteklemelerle ilgili gündem dışı bir konuşmaya yanıt verirken burada bilgiler sundu. Yani, milyar YTL’lerin tarımsal destekleme olarak verildiğini söyledi: “Şu konuda şu kadar verildi, bu konuda bu kadar verildi.”

Değerli arkadaşlar, tarımsal destekleme politikaları beş yıldızlı otellerde açıklanmaz. İki yıl önce tarımsal destekleme projesini koyup iki yıl sonra beş yıldızlı otelde bir projeksiyon daha açıklanmaz. Uymadığınız, yapmadığınız, vaat ettiğiniz konularıysa âdeta yapmış gibi burada söylerseniz, bizi yanıltırsınız ama kamuoyunu yanıltamazsınız. 2007’nin hayvancılık desteklemeleri nerede Sayın Bakanım? “Ödendi.” diyorsunuz. 2007 hayvancılık desteklemelerinden bir kuruş ödediniz mi? Geçen gün Sayın Başbakan açıklama yaptı, “Efendim, desteklemeleri bir ay, iki ay öne çekeceğiz ve Mart ayı içerisinde ödenecek” dedi. Bugün Martın 25’i…

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Nisanda, nisanda.

HASAN MACİT (Devamla) – “İnsaf” diyen arkadaşımız, yanlışımız varsa gelir burada konuşur.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Nisanda.

HASAN MACİT (Devamla) – Geçen yılın desteklemelerini ödediniz mi? Geçen yılın hayvansal desteklemelerini mart ayı içerisinde ödeyeceksiniz, yani bir yıl sonra ödeyeceksiniz… Sayın Başbakan “Mart ayında ödenecek.” dedi, ama şu ana kadar bir kuruş ödenmişlik yok.

NURİ USLU (Uşak) – Devam ediyor.

HASAN MACİT (Devamla) – Nerede ödeniyor Sayın Milletvekili?

NURİ USLU (Uşak) – Uşak’ta ödeniyor mesela.

HASAN MACİT (Devamla) – Uşak’ta ödeniyor… Türkiye, sadece Uşak değil.

Evet arkadaşlar, maalesef, televizyonları başında buradan bizi dinleyen yurttaşlarımız değerlendirmesini çok iyi yapıyor.

Değerli arkadaşlar, bu yıl tarımsal desteklemelerle ilgili yeni bir proje, yeni bir uygulama getiriyorsunuz. Bu getirdiğiniz, geriye giden desteklemenin âdeta kösteklemeye dönüştüğü bir programdır. Hayvancılık desteklemelerini kaldırıyorsunuz, hayvan başı tek bir ücret destek veriyorsunuz, bu da, gerçek hayvancılığı yapan insanlarımızı, çiftlik sahiplerimizi değil, birilerini âdeta destekleyen bir proje hâline getiriliyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi, biraz önce söyledim, denetimlere ağırlık verilmesi gerekiyor dedim. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yaptığı 53 tane ihaleyi Kamu İhale Kurumu iptal etmiştir; 43 tanesini, sözleşme imzaladığı için etkisi olmamıştır ama yanlışlığını bulmuştur, 10 tanesini de iptal etmiştir. Neden bunları masaya yatırmıyoruz? Bu 53 tane ihalenin kamuya ne kadar maliyeti olduğunu, ne kadar kamu kaynağının yanlış bir şekilde harcandığını niçin burada tartışmıyoruz? Belediyelerimizdeki âdeta kanunsuzluk hâline gelen bu uygulamaları niçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminden kaçırıyoruz?

Değerli arkadaşlar, gelin, Meclisin gündeminde, denetim konularını, denetim mekanizmasını işletelim. Denetimden korkmayalım. Doğru iş yapanlar, doğru çalışma yapanlar denetimden ve kontrolden korkmazlar. Yasalara uygun iş yapmayanlar, yasalara uygun çalışma yapmayanlar denetimden kaçarlar. Gelin, bu anlayışımızı, yani denetimi işletme anlayışımızı burada gösterelim.

Değerli arkadaşlar, hep 2002-2008 arası kıyaslanıyor. Hiç, TÜİK rakamlarına göre Türkiye’deki işsizliği irdelediniz mi? İktidar milletvekili arkadaşlarıma söylüyorum, Türkiye’deki işsizlik ne kadar biliyor musunuz değerli arkadaşlar? TÜİK verilerini bir masaya yatırıp da, Türkiye’nin işsizliğinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Macit.

HASAN MACİT (Devamla) -…ne kadar arttığını, hangi boyutlara ulaştığını, 2002’de neydi 2008’de ne olduğunu araştırdınız, baktınız mı değerli arkadaşlar? TÜİK rakamlarında her türlü oynamaya rağmen, yani iş aramaktan vazgeçenler işsiz sayılmıyor, iş bulma ümidini kesenler işsiz sayılmıyor; bunlar dışarıya çıkarıldığı hâlde, 2002 rakamlarından daha büyük bir işsizliğin olduğunu… Hani hep övünerek söylüyorsunuz: Ekonomi şöyle büyüdü, böyle büyüdü… Ekonomi büyüdüyse Türkiye’de işsizlik sorunu kalkmış olması lazım ama bugünkü geldiğimiz noktada o beğenmediğiniz, kriz dönemleri dediğiniz yıllardan daha büyük bir işsizlik, daha büyük bir ekonomik sıkıntı ve krizle Türkiye’nin karşı karşıya olduğunu düşünüyorum ve TÜİK’in rakamları da bunu veriyor.

Değerli arkadaşlar, gelin bu gündemi Türkiye’nin, Türk halkının gündemine göre belirleyelim.

Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde olduğumu söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Macit.

Danışma Kurulu önerisi hakkında, aleyhte söz talebi, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Danışma Kurulu… Aşağı yukarı yedi aya yakın bir süredir burada görev yapıyoruz, bu yedi aya yakın, İç Tüzük her hafta iki saat sorulara yer ayrılmasını öngördüğü hâlde, maalesef, çarşamba günü daha şimdiye kadar soru sorulduğunu görmedim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye bir çiftlik gibi yönetiliyor. Bakın, biraz önce Başbakanlığın önergesi okundu. Bu nedir? Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül keyfi estiği zaman yakınlarını uçaklara dolduruyorlar, getiriyorlar, devletin hem uçaklarından yararlandırıyorlar hem devlet paralarını veriyorlar hem de bunlara harcırah veriyorlar. Gördünüz işte, bir yere gitti, 10 tane milletvekilini yanında getiriyor. Hakkın var mı buna kardeşim? Her birisine günde 200 dolar harcırah veriyorsun, bir de eşlerini getirirsen onlara ayrıca harcırah veriyorsun; otel parasını veriyorsun, yiyecek parasını veriyorsun. Giderlerse, bunlar kendi ceplerinden gitsinler.

Bir bakan da Suudi Arabistan’a gitmiş, yine 7-8 tane milletvekilini de takmış götürmüş. Hacca gideceksen kendi paranla git kardeşim, benim paramla niye gidiyorsun yahu? Niye benim paramla gidiyorsun?

Böyle devlet yönetilmez beyler. Bu, devleti çiftlik gibi yönetmek demektir. Bu, çiftlik gibi devleti yönetenlerin sonu da felakettir, onu bilesiniz. Burada, gün gelecek, bunların hesapları sorulacak size. Bu milletin parasını yiyemezsiniz. Bu memleketin paralarını yiyip de 340 milletvekilinin parmağına güvenerek aklanamazsınız. Bu 340 milletvekilinin yarın bu salonda olmayacağını da bilmenizi istiyorum.

Türkiye bir huzursuzluk memleketi hâline geldi, insanlar güvensizlik hâline geldi. İsmet Paşa’nın zamanında dediği gibi “Eşkıyanın gece ne yapacağı belli değil.” Bir bakıyorsunuz, efendim, gece yarıları sabaha kadar- bu ülkenin en saygın insanları, evlerine baskın yapılıp alınıyor. Böyle mi bu devleti yönetmek? Soruyorum size: Siz, demokrasiden, insan haklarından bahsediyorsunuz. Yani sizin bahsettiğiniz demokrasi ve insan hakları sırf… Siz, bu memlekete, laik düzeni yıkıp da yerine kendi kafanızda geçen şeriat düzenini getirmeye yönelik demokrasi mi istiyorsunuz? Böyle bir anlayış biçimi olur mu sayın milletvekilleri?

Anayasa Mahkemesine dava açılmış. Birileri diyor ki: “Benim ismimin o dava iddianamesinde yer alması bana şeref kazandırır.” İddianame ne? İddianamedeki o iddiaları… Aslında insanlar sorumluluk taşıyan insanlar olması hâlinde, o iddialar karşısında, toplum içine çıkamazlar.

Birileri diyor ki: “Bizim tarlamıza oy bereketi yağdırır.” Yahu beyler, efendiler, bu milleti bu kadar mı idrakten, akıldan, izandan yoksun gibi kabul ediyorsunuz? Öyle gün gelir ki, atın size attığı çiftenin çiftesi size isabet etmedi ama, bu milletin attığı çifte çok isabetli yerinize isabet eder, onu da bilesiniz. O bakımdan, böyle, milleti hiçbir şeyden anlamıyor gibi, ondan sonra, ben istediğim gibi konuşurum düşüncesiyle hareket edip de halkın karşısına çıkıp halkı küçük düşürmeyin. Halk biliyor ama… Tabii, geçmişte, işte 22 Temmuzda biraz aldandı. Biraz değil tam aldandı. Ben, İznik’e gitmiştim, orada bir çevre komisyonu toplantısına katıldım. Bir benzinlikten benzin alıyorum. İki parmağı yok, esmer bir vatandaş geldi benim yanıma, dedi ki: “Sayın Milletvekilim, ben bu memlekette çobanlık yapıyordum, o kadar rahat biçimdeydim ki ama bu son zamanlarda bu memlekette çobanlık yapmayı dahi onuruma yediremiyorum.” Bu memleketi o duruma düşürdünüz. Yani yönetiminizle bu memleketi bu duruma getirdiniz.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün konuşmalarını alıyorsunuz. Yahu, iktidar partisi konuşmaz ki kardeşim! İktidar partisi icraat yapar. Şimdi, getirdiniz Sosyal Sigortalar Kanunu’nu. Ben gittim söz istedim, bütün sözler kapatılmış! Yani, Türkiye’nin bu kadar bütün insan kesimlerini ilgilendirdiği bu kanunun üzerinde muhalefet milletvekillerini konuşturmamak size ne kazandırıyor? Sizin amacınız burada ülke, millet yararına kanun çıkarmak mı, yoksa her şeyi milletin gözünden kaçırarak kendi istediğiniz o dikta rejimi benzeri birtakım uygulamalarla bu memlekette gerçekleri gizlemek mi istiyorsunuz? Böyle bir yönetim olmaz bu yerde. Geçmişte sizin bu tutanakları, bu memlekette, bu kürsülerde yapılan konuşmaları buraya getirsek, gerçekten burada oturamazsınız.

Sayın milletvekilleri, şimdi burada Parlamenteriz. Biz buraya niye geldik? Burada yasaların usulüne göre çıkıp çıkmadığını denetlememiz gerekiyor. Getirdiğiniz kanunları gördük. Mesela, bir vergi kanunu; yani çok önemli de onun için… Vergi kanunlarıyla kimi affettiniz? Kendi yandaşlarını. Çünkü, yani adam, davası varsa Maliye Bakanlığı uzlaşma komisyonuna gidecek ve Danıştaydan karar da çıkmışsa, bildiği hâlde birisine tebliğ etmemişse, adamın, farz edelim 100 trilyon borcu varsa “Gel anlaşalım.” diyecek. Yani adam zaten 100 trilyonu ödeyecek. Ondan sonra o ne kadar az öderse… Onun hesabı bu. Yani getirdiğiniz kanunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarının menfaatine uygun kanunlar değil. Bu kanunla bu memlekete sıkıntı getiriyorsunuz, suistimal getiriyorsunuz, soygun getiriyorsunuz. İşte, geçmiş dönemde getirdiğiniz 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim Kanunu’yla da denetimi kaldırdınız. Denetimin olmadığı bir memlekette hangi kişi dürüst çalışır?

İşte, bugünkü gibi, bakanlarınız, başbakanlarınız, kafalarına estiği gün kendi yandaşlarını devletin parasıyla istedikleri gibi gezmeye götürüyorlar. Bu, denetimsizliktir. Eğer, Anayasa’nın 82’nci maddesine göre, burada yapılan böyle bir uygulamada, bu salonda “Arkadaş, sen, 10 tane kendi yandaşını, partili milletvekillerini götürüp de Avrupalarda, Amerikalarda yedirip içiremezsin, ben bunun parasını sana verdirtmem devlet hazinesinden” denilse, kimse götüremez. Hele bazı milletvekilleri de bazıları da kendi çoluk çocuğunu dolduruyorlar. İşte, keyiflerine geldiği zaman uçağa doldur Amerika’lara götür gezdir, Suudi Arabistan’a götür gezdir, Dubai’ye götür gezdir.

Şimdi, bu arada bir şey öğrenmek istiyorum kim yetkiliyse eğer. Bu Anayasa Mahkemesi Başkanı bu sırada neden birdenbire Dubai’ye gitti? Niye gittiğini ben öğrenmek istiyorum. Şimdi Anayasa Mahkemesinin gündeminde hayati, Türkiye'nin rejimiyle ilgili iki tane önemli dava varken bunlar neden bırakıldı, niye gidildi?

Şimdi, Türkiye’de olsa kiminle görüştüğü belli olur. Ama Dubai’ye gidince orada kimlerle görüşüyor? Ben bir milletvekili olarak bunu bilmek zorundayım. Bu kritik dava öncesinde acaba neden yurt dışına böyle bir seyahat öngörülüyor? Kaç gün kaldı orada, kimlerle görüştü? Ben bilmek istiyorum, bunlar bizim doğal hakkımız.

Bakın, 3 Kasım seçimlerinde yapılan büyük bir seçim hilesi konusunda Yüksek Seçim Kuruluna biz dava açtık o zaman. Davalarımızın tam görüşüleceği zaman Yüksek Seçim Kurulu Başkanı birden ortadan kayboldu “Efendim, ben yoğunluktan bıktım.” dedi. Sonra baktık ki Antalya’da yatlarda geziyor! Şimdi, devletin belli bir kadrosunda yer alan kişilerin her hareketine dikkat etmesi lazım.

Şimdi, bu Anayasa Mahkemesi Başkanının orada dürüst görev yapacağı konusunda benim ciddi kuşkularım var. Çünkü neden gitti? Bana çıkıp açıklaması lazım. Kaldı ki orada basın takip etmiyor ki kimle görüşüyor,  oraya kim davet etti… Bugün basına bir açıklama yapmış: “Daha önceden kararlaştırılmış bir seyahat.” diyor. İyi de yani, bu, bu güne mi rast geldi? Sonra, kimle görüştün? Ben onu öğrenmek istiyorum.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Ertelesin, ertelesin…

KAMER GENÇ (Devamla) – Burada, Türkiye’de çok kritik, mesela yürütmenin durdurulmasıyla ilgili, türbanla ilgili Anayasa değişikliğinde hemen bir karara varılması lazımken neden bu görüşülmüyor?

Tabii, bunları sormak bizim görevimiz. Herkes kendi üzerine aldığı sorumluluğun hesabını vermek zorundadır, insanların kafasında istifham ve şüphe uyandıracak davranışlardan kaçmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi gibi çok yüce bir kurumun başında olmak çok onurlu ve soylu bir görevdir, ben onu kabul ediyorum ama oradakilerin de insanların kafasında istifham yaratabilecek davranış içerisinde olmamalarını diliyorum.

İşte, biraz önce arkadaşımız “Efendim, getirilen -yani muhalefet partilerine de şey ediyorum- bastırılarak dağıtılan 125 sıra sayılı Kanun Tasarısı” diyor. Burada çalışan arkadaşa sorduk: “Bastırılarak dağıtılan o 125 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nı getir.” dedik, “Efendim, daha gelmedi, bize gelmedi.” dedi. Bastırılmamış daha! Ya, hiç olmazsa şu Meclisin karşısına getirdiğiniz metne de Meclise gösterdiğiniz saygı gereği doğru bir metin yazın, dürüst bir yazılım yazın. Yani daha bastırılmamış, matbaadan çıkmamış bir metni, siz, “Efendim, bastırılarak dağıtılan…” Ee, yalan… Bastırılarak dağıtılmamış! Yani böyle bir şey olur mu?

Sonra, şunu üç gün sonra getirseniz ne olur, basılıp dağıtıldıktan sonra getirseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, soru müessesesini burada işlemez hâle getirdiniz. Geçen hafta, Tokat Tekel fabrikasına İspanya’dan satın alınan makineyle ilgili bir sorum vardı, soru şuydu… Maliye Bakanı o sözleşmeyi imzaladıktan iki gün sonra sözleşmeyi imzalıyor. Sözleşmeyi imzaladıktan iki gün sonra Maliye Bakanının çocuklarının iş yerinde çalışan bir memura 30 bin dolar gidiyor. Bunu bir denetim elemanı tespit ediyor. Ben diyorum ki Sayın Bakan, bu para niye geldi bu senin iş yerinde çalışan bir adama? “Efendim, o denetim elemanı yetkisini aşarak denetim yapmıştır.” diyor. Yahu, sen onu diyeceğine de ki: “Ben bu parayı almadım, benimle ilgisi yok.” Varsa gelin araştıralım diyorum, hakikaten, Maliye Bakanının çocuklarının iş yerinde çalışan kişiye 30 bin dolar gitmiş mi gitmemiş mi? Gitmişse bu parayı almış kime vermiş? Meclis işte bunu araştıracak. Hırsızlıklar böyle önlenebilir. “Yok efendim” diyor “denetim elemanı” diyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Danışma Kurulu kararının da aleyhindeyim.

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisi üzerinde, lehte söz isteyen Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.

Buyurun Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisi lehinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Danışma Kurulu önerileri, mutat olduğu biçimde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun haftalık çalışmaları üzerinde gruplar arası  bir mutabakat olduğu zaman buraya geliyor. Yine aynı biçimde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu haftaki çalışması üzerinde gruplar arası bir mutabakat temin edildi. Bu mutabakat çerçevesinde Danışma Kurulu huzurlarınıza getirildi. Oylarınızla kabul edildiği takdirde de Genel Kurul burada belirlenen kanun tasarı ve tekliflerini görüşmeye devam edecektir. Bu, sadece bugünün işi değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, geçmişe dönük de baktığımızda, sürekli uyguladığı yöntemlerden birisi. Biz de bunu bu şekilde bir anlaşmayla getiriyoruz ki bu, Meclisimiz için de olumlu, önemli bir adımdır, bir gelişmedir. Ben onun için de bütün gruplara, bu noktada gösterdikleri yaklaşım ve anlayıştan dolayı teşekkür ediyorum.

Burada zaman zaman konuşulurken işte “muhalefetin sesi” veyahut da “grupları olmayan muhalefetin sesi” veya “bir şekilde sesin kısıldığı”yla ilgili de konuşmalar yapılıyor. Esasında, bakıldığı zaman, Mecliste bulunan her milletvekilinin konuşma hakkı vardır. Bir milletvekilinin diğer bir milletvekilinden farklı bir durumu söz konusu değil, herkes eşit. Eğer, biz 550 milletvekilinin hepsine aynı şekilde eşit bir konuşma verdiğimiz takdirde, bunu İç Tüzük’te veya Anayasa’da bir değişiklik yapıp sıraya koyduğumuz takdirde, burada bol bol konuşan arkadaşlara ne kadar sıra gelebileceğini şöyle bir düşünmek lazım.

Şimdi, Mecliste ne yapılıyor? Bu çerçevede, milletvekilleri konuşulurken bizim Parlamento hukukumuz çerçevesinde gruplar esaslı çalışma benimsendiği için de bir nevi Parlamentonun çalışmasına bu yöntemle devam ediliyor. Onun için de burada bir haksızlık yok. Belki, haksızlık varsa, sayısı çok olanlar -milletvekili bazında söylüyorum, grup bazında değil- tek tek, en çok konuşamayanlar iktidar grubuna mensup milletvekilleridir ve bu kürsüye, bugüne kadar, gelip bir defa konuşmayan arkadaşlarımız da var.

Bir başka konu, değerli arkadaşlar, tabii burada konuşurken, ifade ederken, birtakım iddiaları, birtakım söylemleri bizim kanaatimiz gibi bu kürsüden yansıtmak, ifade etmek de işin doğrusu bir başka yanlıştır. Kürsüye gelindiğinde, konuşulduğunda başkalarının bizim hakkımızdaki kanaatlerini veya söylemlerini veya ifade ettiği hususları bizim kanaatimiz gibi, bizim ifade ettiğimiz gibi ifade edip onunla bizi itham etmek, işin doğrusu, büyük bir haksızlıktır, büyük bir yanlışlıktır.

AK Parti, kurulduğu günden beri Türkiye Cumhuriyeti devletinin daha güçlenmesi, cumhuriyetin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan niteliklerinin daha güçlenmesi için elinden gelen çalışmayı, gayreti yapmıştır, yapmaya da devam edecektir. Birileri, farklı düşünüyor diye, kendi anlayışlarına göre bizi farklı farklı değerlendirebilirler ama bizim yaptıklarımız ortadadır, bizim söylediklerimiz de ortadadır. Bizi bağlayacak bizim yaptıklarımız ve söylediklerimizdir. Birilerinin bizim hakkımızda söyledikleri bize ait sözler değildir. Onun için, AK Parti -tekrar ifade ediyorum- kurulduğu günden beri cumhuriyetin temel niteliklerine ve temel kazanımlarına sahip çıkarak ve bunları güçlendirici yapılması gereken neler varsa hem yasamada hem yürütmede yapma noktasında gayret ederek çaba sarf etmiş; Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Birliği sürecinde en önemli adımları, en önemli gelişmeleri, en önemli reformları bu dönemde atmıştır. O nedenle, bizi “laiklik karşıtı” veyahut da bizi “şeriatı isteyen” diye takdim edenler AK Partiye ve bu gruba iftira ediyorlar, ben onu iade ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, lehinde konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İçli.

Lehinde konuşuyorsunuz, buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Evet Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Danışma Kurulu önerisinin lehinde konuşmak için söz aldım ancak bir konuya saygıdeğer milletvekillerimin dikkatini çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Danışma Kurulu önerisi, 25 Mart 2008… Bakın, aynen -sizlerin elinizde olmadığı için bunları bilmiyorsunuz- şu ifadeye yer verilmiş, denilmiş ki: “Gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan…” Yani önünüzde bulunan 25 Mart 2008 Salı Gündem… Açın gündemi… Burada “yayımlanan” diyor ve bastırılarak dağıtılan 125 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden bu kısmın 5’inci sırasına alınmasını öneriyor Danışma Kurulu önerisi ve altında dört siyasi partimizin sayın grup başkan vekillerinin imzası var.

OSMAN DEMİR (Tokat) – Lehinde konuşuyorsun değil mi?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Lehinde konuşuyorum ama sizi de bilgilendiriyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi ciddi bir kurum ve Başkanlık Divanı sayın milletvekillerine gündemi dağıtıyor ve gündemin 120’nci sırasında bu iş yok, yazılmamış. “…ve basılıp dağıtılan” deniliyor, hiçbir milletvekiline -daha matbaada- daha basılmamış ve dağıtılmamış. Türkiye Büyük Millet Meclisi -arkadaşlarım, her seferinde bunu defaten size tekrar ediyorum- Türkiye Büyük Millet Meclisi ciddi bir kurum. Sizler iktidar milletvekili olabilirsiniz ama muhalefet milletvekilleri açısından da aynı, sayın grup başkan vekillerinin dikkatini çekmek istiyorum. İktidar bunu yapabilir. Peki, muhalefet milletvekili grup başkan vekili arkadaşlarımız bu ciddiyetsizliği görmüyor mu bu Danışma Kurulunun altına imza atıyor? Böyle şey olmaz değerli arkadaşlar, böyle şey olmaz. Milletvekillerini ciddiye almak durumundadır Başkanlık Divanı, Danışma Kurulu. Şimdi de bunu Sayın Başkan oylatacak.

Sayın Başkan, bu gündemde yazılı mı bu? Yazılı değil. Peki, matbaadan çıktı mı? Çıkmadı. Peki, dağıtıldı mı? Dağıtılmadı. Matbaada basılmayan, dağıtılmayan ve gündemde yer almayan bir olayı nasıl oylatacaksınız? İç Tüzük’e aykırıdır Sayın Başkan, bunu oylatamazsınız. Bunu oylatamazsınız, İç Tüzük’e aykırıdır. Bu birinci itiraz nedenim.

Lehinde konuşuyorum. Niçin lehinde konuşuyorum? Türkiye Büyük Millet Meclisi yüce bir kurum olduğu için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu yüceliğini, keyfilikle yönetilemeyeceği için lehinde konuşuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

İkinci konu, değerli arkadaşlar: Yine, bu, Danışma Kurulu olarak değil de grup önerisi olarak geldiğinde de aynı eleştiride bulunmuştum. Salı günleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim günüdür. Milletvekilleri yürütmeyi, Bakanlar Kurulunu, iktidarı sorularla bir anlamda denetler, yanıt ister ama 22 Temmuz seçimlerinden bugüne kadar, ya Danışma Kurulu önerisi olarak gündem değiştirilmekte ya da grup önerisi olarak, muhalefet partileriyle iktidar partisi anlaşamadığı takdirde grup önerisi olarak, salı günleri, denetleme günü olmaktan çıkarılmaktadır. İç Tüzük’e bu hüküm boş yere konmamıştır. Milletvekilleri iktidarı ne zaman denetleyecektir? Gerçi, sorularına her zaman gerektiği şekilde yanıt alamamaktadır ama… Salı günlerini o zaman kaldıralım, İç Tüzük değişikliği yapalım. İktidarın 340 milletvekili var. Yapın İç Tüzük değişikliğini, iktidarın denetlenmesi olayını kaldıralım, bu İktidar denetlenmesin. İktidar istediği işi keyfî bir şekilde istediği gibi yapsın. Salı günleri eğer milletvekilleri soru yöneltmeyecekse, iktidara soru sormayacaksa, salı gününü denetleme günü olarak yapmayacaksa, İç Tüzük değişikliği yapalım.

Buradan Hükûmete sesleniyorum, AKP’ye sesleniyorum: Bunu bir alışkanlık hâline getirmeyin. Söyledim, partinin programı vardı, seçmenlere “Acil Eylem Planı” dediniz, acil olarak neyi yapacağınızı söylediniz ama 120’nci sıradaki bir kanun tasarısını veya teklifini 1’inci sıraya getiriyorsunuz. Bu plansızlıktır o zaman, hiçbir planınız yok. Akşam düşünüyorsunuz sabah uyguluyorsunuz, akşam düşünüyorsunuz sabah uyguluyorsunuz. Hükûmetlerin bir plan, programı olması lazım. Seçimden önce seçmenlere verdiği sözü yerine getirecek bir eylem planı olması lazım ama 22 Temmuzdan bugüne kadar Hükûmetin hiçbir eylem planının olmadığı, Acil Eylem Planı’nın olmadığını görüyoruz. Kendine göre gündem belirliyor, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir anlamda dayatıyor AKP bu gündemi. Bu getirilen kanunların, dediğim gibi, işçinin, memurun, emeklinin sıkıntısını giderecek ne gibi teklifler getirdiğini bilebiliyor muyuz?

Bir de biraz evvel söylediğim gibi 125 sıra sayılı kanun… Kanunun adı ne? Hangi kanunu görüşeceğiz değerli arkadaşlarım? Ben bir milletvekili olarak bunu bilmek durumundayım. Bilmek durumunda olduğum gibi, yani gelen kanun tasarı veya teklifinin benim tarafımdan incelenmesi de benim için gerekli, bu benim anayasal görevim. İç Tüzük bana bunu emretmiş: “Milletvekili, gelen kanun tasarı ve teklifini incele, bu konuda bir yasa koyucu olarak görüşünü bildir.” demiş. Siz benim bu anayasal hakkımı elimden alıyorsunuz diyorum, sözlerimi fazla uzatmıyorum. Sabrınız için teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler (Devam)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 5.1.1961 Tarihli ve 222 Sayılı İlköğretim Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/44) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/37)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/44) esas numaralı Kanun Teklifim kırk beş gün içinde komisyonda görüşülmediğinden, İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                   Ensar Öğüt

                                                                                                                     Ardahan

BAŞKAN – Sayın Öğüt, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; İç Tüzük 37’ye göre vermiş olduğum kanun teklifim komisyonda görüşülmediği için, Genel Kurulda görüşülmesi için üzerinde konuşma yapacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle -demin arkadaşlarımız da konuştu- şu anda bahar geliyor, bahar nedeniyle köylümüz çok zor durumda. Demin buradaki arkadaşımız dedi ki: “Uşak’ta ödeniyor desteklemeler.” Desteklemeler, bir yerde ödenmiyor. Doğrudan gelir destek parası daha ödenmedi, duruyor; mazot destek parası daha ödenmedi, duruyor; gübre destek parası daha ödenmedi, duruyor. Bunların derhâl ödenmesi lazım. Şu anda köylümüz çok mağdur durumda.

Şimdi kanun teklifime geliyorum.

Değerli arkadaşlar, geçen dönemde vermiş olduğum kanun teklifimde şu var: 222 sayılı Millî Eğitim Kanunu’nda, İlköğretim Kanunu’nda “Köy okullarının yakacağı köy bütçesinden karşılanır.” diyor. Ben de vermiş olduğum kanun teklifinde diyorum ki, köy okullarının yakacağı devlet tarafından karşılansın, il özel idareleri tarafından karşılansın. Geçen defa CHP “Evet.” dedi, Adalet ve Kalkınma Partisi “Hayır.” dedi, kabul edilmedi. Ancak, Bakan Bey’le tartıştık, konuştuk; olmadı, Ardahan’dan tezek getirdim. Tezekli basın toplantısı yapınca bütçeye 15 trilyon para kondu. Ama 15 trilyon para Türkiye’deki köylüye yetmesi mümkün değil.

Şimdi, Sayın Bakana diyorum ki, bir kanun çıkartalım. “Yahu, kanuna gerek yok. Biz valilere söylemişiz, Sosyal Yardımlaşma Fonu’ndan köylere kömür yardımı yapıyoruz.” diyor. Şimdi, köylü arıyor beni, diyor ki: “elli tane çuval geldi bize. Yetmiyor.” Şimdi, Sosyal Yardımlaşma Fonu yoksullara dağıtılan bir fondur. Bu fonun parasını okula niye veriyorsunuz?

İkincisi: Biz muz cumhuriyeti değiliz, aşiret devleti de değiliz, bedevi devleti de değiliz. Biz, saygın, büyük bir devletiz. Biz sosyal hukuk devletiyiz. Bu Meclisten çıkacak kanunlarla devlet yönetiliyor. O zaman, lütfen, bu kanun teklifine “evet” deyin, kanunlaşsın, kanunda yer alsın ve devlet bunu her yıl bütçesine koysun.

Şimdi, bunu kabul etmelerini rica ediyorum. Bu, aksi takdirde, hakikaten, köylerimizde insanlarımız perişan.

Şimdi, belki… Sayın Bakan burada mı? Burada, iyi. Daha önce soru önergelerine cevap verirken “Her şey güllük gülistanlık, kalorifer var.” dedi, “Yol var.” dedi, “Çatı yapılmış.” dedi, “İhata duvarı yapılmış.” dedi, “Öğretmen var.” dedi. Öyle değil arkadaşlar.

Bakın, şimdi, illerden gelen -sadece benim ilimden değil- şeyleri okuyacağım. Ardahan’dan gelmiş; diyor ki: “Ardahan ili Hanak ilçesi köy muhtarları olarak, memleketimizde kış ağır ve uzun geçiyor. Bu nedenle kömür verilmesini istiyoruz. Tezekle ısınamıyor çocuklar.” Bakın, burada, Geç Köyü Muhtarı, Sevimli Köyü Muhtarı, Yünbüken Köyü Muhtarı, Dilekdere Köyü Muhtarı, Çavdarlı Köyü Muhtarı, Çiçeklidağ Muhtarı, Sazlıçayır Köyü Muhtarı, Aşağı Aydere Muhtarı, Arıkonak Muhtarı bir de.

Şimdi, burada, Kars’tan, Kars İl Başkanımız Çetin Bilgir’in göndermiş olduğu şey. Kars’tan geliyor. Kars’taki 15 tane muhtar da -burada yazısı var, Sayın Bakana vereceğim- bunlar da diyor ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisine güveniyoruz ve sunuyoruz. Tezek yakmaktan bıktık artık, kömür verin. Kaloriferli yerde çocuklarımız ısınsın.”

Bu da Ağrı İl Başkanı Sayın Savcı Sayan’dan geldi. “680 ilköğretim okulu var. 538 okul da öğrencilerden tezek toplanarak ısınıyor.” diyor, Ağrı’dan...

Bu da Van’dan geldi. Kendi ili Sayın Bakanın. Halil Kartal, Van İl Başkanımız göndermiş. “Gürpınar, Güneş, Erciş ve buna benzer Başkale, Bahçesaray köylerinin okullarında tezek yanmaktadır. Lütfen, Sayın Bakanımıza söyleyin, bütçeye para koysun, kömürlü, kaloriferli okul istiyoruz.” diyorlar.

Bu da Hakkâri’den gelmiş. Hakkâri’den de diyor ki… Bakın, aynen okuyorum burasını: “Köylerinde bulunan köy okullarının kışlık yakacak ihtiyaçlarının tamamı köy halkı ve öğrenci aileleri tarafından karşılanmaktadır. Bu konuda devlet hiçbir katkı sunmamaktadır, yardım etmemektedir.” diyor.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Hangi okul efendim, hangi okul?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sunuyorum: Konak Köyü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Evet…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sayın Zeydan, şimdi bakın, not alın, tutanaklardan okuyun: “Konak Köyü Muhtarı Sadettin Atan, Oğul Köyü Muhtarı Sabri Adıyaman, Ceylanlı Köyü Muhtarı Hasan Ege, Ağaçdibi Köyü Muhtarı Şükrü Turan, Cevizdibi Köyü Muhtarı Hacı Er, Kavalköy Muhtarı Hüseyin Kaval, Çaltıkuru Köyü Muhtarı Fevzi Şahin, Kaymaklı Köyü Muhtarı Rıza Alparslan.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben belgelerle konuşuyorum. Sayın Bakan, tahmin ediyorum buna cevap verecektir. Burada bir belge daha sunuyorum: Şu, köy okullarına tezek götürerek çocuklarımızın ısındığının resmidir. Bu resmi bana muhtar gönderdi. Evet. Bu, 21’inci yüzyılda Avrupa Birliğine giren Türkiye’nin yüz karasıdır. Kimse çağdaşlıktan, aydınlıktan, kalkınmışlıktan, refahtan, mutluluktan bahsetmesin. İşte çocuklar koltuğuna almış, tezek götürüyor. Tezek yakmasa ısınamıyor. Düşünebiliyor musunuz, bu çocuk tezeği götürecek, okulda ısınacak, okuyacak, üniversiteye girecek, kolejde okuyan çocukla yarış yapacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bir dakika daha rica edeyim.

BAŞKAN – Bir dakika ekledim ben size Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Efendim?

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim, sağ olun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Teşekkür edeyim Sayın Başkanım, mümkünse.

BAŞKAN – Hükûmet adına…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sayın Başkanım, yani bunu doğu ve güneydoğuya çok görmeyin.

BAŞKAN – Şimdi bakın, bir kural koyduk, başından itibaren de gidiyoruz. Bu tür polemikler, lütfen… Lütfen Sayın Öğüt…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bakın, milletin Meclisinde otuz saniye bile müsaade etmiyorsunuz. Ayıptır! Yazıktır!

BAŞKAN – Sayın Öğüt, bu tarz bir polemik hiç doğru değil.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Doğu ve güneydoğuda insanlar kıvranıyor, hâlen daha otuz saniye esirgiyorsunuz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ülkemizin batısı da doğusu da kuzeyi de güneyi de birdir. Sizin bu tarz konuşmanız hiç doğru değil.

Buyurun Sayın Hüseyin Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir milletvekili sıfatıyla söz talebim vardı Hanımefendi.

BAŞKAN – Daha sonra.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Daha sonra mı? Tamam.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’ün İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan Genel Kurulun gündemine getirdiği bu yasa teklifiyle ilgili olarak Hükûmet adına görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, malumunuz, köylerimizde her geçen gün imar-inşa faaliyetleri ve köylümüzün hayatını kolaylaştıracak olan hizmetler artarak devam ediyor.

Bir hususu özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum: 1950’ye kadar Türkiye’de devlet köylüye okul yapmıyor. 1950’ye kadar devletin köylüye okul yapması diye bir şey söz konusu değildir. İlk defa 1951 yılında, Demokrat Parti iktidarı döneminde, Millî Eğitim Bakanı merhum Tevfik İleri’nin hazırlayıp Türkiye Büyük Millet Meclisine hükûmet olarak getirdiği bir yasa tasarısı sonucunda devlet vatandaşa, köylüye okul yapmaya başlamış. O gün bugündür köylümüzün okulu yapılıyor.

Köylü çocuklarımızın ders kitaplarını sıralarının üzerine koyuyoruz. Her eğitim-öğretim yılının başlangıcında Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’muz tarafından özellikle giyim sıkıntısı çeken, dar gelirli olan yavrularımızın ihtiyaçlarını karşılamak üzere kaymakamlıklar bünyesindeki vakıf merkezlerine ciddi paralar aktarılıyor. Ayrıca, yavrularına harçlık vermekte sıkıntı çeken, yavrularına karşı boynu bükük olan annelerimizin hesabına şartlı nakit transferinden -çocukların hesabına- paralar yatırılıyor. Bütün bunlar aslında ülkemizde bu alanda çok önemli gelişmelerin olduğunu gösteriyor.

Bildiğiniz gibi, 8 Yıllık Kesintisiz Eğitim Yasası çıktıktan sonra, taşımalı eğitim uygulamasıyla birlikte tek derslikli, iki derslikli, üç derslikli köy okullarımızın sayısı gittikçe azalmıştır ve bunlardan da yaklaşık on altı bin küsur adedi şu anda kapalı durumdadır. Yaptığımız bir çalışma ile bunlardan üç bin beş yüz kadarını açtık; ya ilköğretim okulu olarak tekrar kullanıyoruz ya okul öncesi eğitime giden yavrularımız devam ediyorlar. Bir şekilde orada bacanın tütmesini sağlamaya çalışıyoruz. Ancak Türkiye’de ekonomik ömrünü tamamlamamış olan bütün köy okullarının bir şekilde tekrar ayağa kaldırılması için planlarımızı, projelerimizi yaptık, valiliklerle gereken bilgileri paylaştık. Bütün köy okullarını ya okul öncesi eğitim olarak kullanacağız ya ilköğretim okulu olarak kullanacağız. Bunların hiçbirisine ihtiyaç yoksa yaygın öğretim faaliyetlerinde kullanacağız. Kız çocuklarımızın biçki dikiş kurslarından tutun da meslek edindirme kurslarına varıncaya kadar bu amaçla kullanacağız bunları.

Gelelim bu okullarımızın ısıtılmasına. Şüphesiz, Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi içerisindeki bu bütçeyi -biz illerimizde bulunan okulların sayısı, öğrenci sayısı, derslik sayısına göre bir hesaplama yaparak- seksen bir vilayetimize dağıtıyoruz. Cari harcamalar içerisinde çok önemli bir kalem tutuyor yakacak yani ısıtma giderleri. Öte taraftan su, elektrik paraları gibi cari giderler vilayetlerimize, il özel idarelerinin emrine gönderiliyor, oradan da okullarımıza harcanıyor. Dediğim gibi, daha önce de ben bu Genel Kurulda, değerli milletvekillerimizin huzurunda bunu dile getirdim. Bütün valiliklerimize verilen talimat da “Köy okullarımız kesinlikle yakacaksız bırakılmasın.” şeklindedir.

Sayın Öğüt bir fotoğraf gösterdi, tezek götüren çocuklar var. Değerli arkadaşlarım, Kastamonu’da orman köylerinde çocuklar okula giderken bir odun parçası götürüyorlar. Köylü kendisi neyle ısınıyorsa okulunu da o şekilde ısıtıyor.

“Kaloriferli ve kömürlü okul istiyoruz.” deniyor. Bir derslikli, iki derslikli köy okullarımıza kalorifer tesisatı henüz kurabilmiş değiliz. Elbette hedef budur; bütün okullarımızın kaloriferli olması, kaloriferle ısıtılması, kömürle ısıtılmasıdır. Sayın Öğüt, fiziki mekân olarak da buna müsait değil okullarımız.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Kanun teklifini kabul edelim bitsin bu iş.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Dolayısıyla, okullarımızı kömürsüz bırakmıyoruz. Sayın Öğüt  222 sayılı Kanun’da bir değişiklik istiyor. Buna gerek yok. 222 sayılı Kanun, ilkokullar gündemdeyken çıkarılmış olan, 1961 yılında çıkarılmış olan bir kanundur. Bugünün ihtiyacına cevap vermemektedir. 222 sayılı Kanun’un bir bütün olarak elden geçmesi, revize edilmesi gerekmektedir. Zaten, her yıl mali bütçe yılı içerisinde dediğiniz bu ihtiyacı karşılamak üzere bir şekilde bütçeye para konuyor ve bu problem gideriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -  Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu açıdan bakıldığı zaman, Meclisimizin gündeminde bu kadar yoğun kanun tasarıları ve teklifleri varken, Sayın Öğüt’ün burada sizlere takdim ettiği şekilde bir yasa teklifinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmesinin ben doğru bir tercih olmadığı görüşündeyim.

Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Önerge hakkında son söz bir milletvekiline ait.

Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunarım.

Sayın Bakanım, çocuklarımızdan daha önemli bir şey yoktur. Eğer bu ülkeyi çocuklara emanet edeceksek, bu Mecliste ilk konuşulacak konulardan birisi çocuklarımız olmalı. Hakikaten, söylediğiniz sözle “Mecliste çok önemli şeyler varken bu kanuna ne gerek var?” demenizi inanın yadırgadım. Bunlar bizim çocuklarımız. Siz de diyorsunuz ki “Bu yasa, çok eski bir yasa.” Tamam, bir  tek maddesini değiştirelim. Eğer eşitlik ilkesi varsa ülkede, hak varsa, adalet varsa, bazı ilkokullarımızın, bazı okullarımızın ısıtma giderlerini devlet karşılıyorsa, aynı şekilde köy okullarımızın da bu ülkenin bir ferdi olarak en tabii hakkıdır. Biz bunu istiyoruz. Yani istediğimiz fazla bir şey yoktur. Yani, eğer eşitlik varsa köyde insanlara her gün bir ailenin, bir velinin okula yakacak getirmesi veya bu şekilde… Bu olayları siz çok iyi biliyorsunuz, kimi odun getiriyor, kimi tezek getiriyor. Gelin, çok zor değil, bir tek madde bunu ekleyelim. Özel idare bütçesinden… Yani bir okulun yıllık masrafı nedir ki? Eğer kömür veriyorsanız adil verilsin, ihtiyaç giderilsin. Ama sırf birazcık kömür vererek, birazcık, diğerini köylü karşılıyorsa… Türkiye’de tüm velilerin eşit koşullarda olmasını istiyoruz. Yani devlet doğal gazlı okullarda, devlet kaloriferli okullarda bunu karşılıyorsa, bunu da karşılamak en tabii görevidir Sayın Bakanım.

Tabii, bir de diğer konuya geleceğim. Özellikle kaloriferli okullarda veya mazot yakan okullarda bir ihale sistemi uygulanıyor illerde ve akaryakıt ihale ediliyor. Arkadaşlar, mutlaka bu devlette benzinin, mazotun ve kalorifer yakıtının bir fiyatı vardır. Bunun altında ihale edilen bir ihalede dürüstlük, erdemlilik var mıdır arkadaşlar? Bir şekilde bu ihaleler de yakıt fiyatının altında ihale ediliyor. Sayın Bakanım, böyle bir ihalede kamu kurumları… Yani sadece bu okullarımızda yoktur, tüm kamu kurumlarımızda akaryakıt ihalesi yapılıyor, akaryakıt fiyatının altında arkadaşlar. Bunu takdirlerinize sunuyorum. Acaba Türkiye’de hangi akaryakıt bayisi, dürüst ve erdemli bir akaryakıt bayisi alış fiyatının altında fiyat verir?

Bunun için Sayın Bakanım, köy okullarımız, bizim… O çocuklar eğer eşit koşuldaysa, bunlar sağlıklı büyüyecekse, onların hakkını yememek adına… Bir şekilde hakkını yiyoruz, onlara sahip çıkmıyoruz.

Gelin, 1 maddelik kanun arkadaşlar, 1 maddelik. Çok zor değil. Köy okullarımızın yakıt giderleri… 1 madde arkadaşlar, zamanınızı almayacağız. Şu anda kabul edin şu anda biter burada, çok zor iş değil ki. Yani burada, bunu içimize sindirmemiz lazım çocuklarımızın geleceğini eğer düşünüyorsak.

Arkadaşım Sayın Öğüt bu yasayı geçen dönemde vermişti. Geçen dönemden bu yana bu sorunu eğer bu Meclis veya… Bu ülkenin geleceği çocuklarımızın, köy çocuklarımızın sorununu çözemiyorsak… Ne zaman?.. Daha önce daha önemli kanunlar var. Sayın Bakanım, Sayın Öğüt geçen dönem de… Aradan altı yıl geçti, altı yıldır bu sorunu çözmedik.

Gelin, arkadaşlar, 1 maddelik kanun. Bu çocuklar bizim çocuklarımız. Ben hepinizin, toplum adına, hak adına, adalet adına, vicdanlarına sunuyorum. Bu yasayı bir an önce getirelim. Tek bir madde arkadaşlar. Sayın Öğüt’ün teklifine hep beraber evet diyelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, yerimden, 60/dörde göre bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Çok kısa, buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Sayın Öğüt’ün teklifine acaba destek mi versem, yoksa ret oyu mu kullansam diye düşünürken mevcut yasayı getirttim. Teklifinde ne diyor, buna baktım. Hiçbir değişiklik getirmiyorsunuz.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – 76’ncı maddenin (d) fıkrası.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Aslında, ilköğretime ait kaynaklar şunlardır diyor 76’ncı madde: “b) Özel idare bütçesine konulacak ödenekler…”

Siz ne diyorsunuz, (b)’yi değiştiriyoruz. Ne diyor? “Özel idare bütçesine konulacak ödenek.” Hiçbir değişiklik yok ki. Zaten var bu.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – (d)’yi okuyun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – O nedenle Sayın Başkanım…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – (d)’yi okuyun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yani, kanunda var olan bir şeyi buraya tekrar getirmişler.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – (d)’yi okuyacaksınız Sayın Bakan. Olur mu öyle şey?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Milletvekili arkadaşlarımızın bilgilerine sunuyorum.

Teşekkür ederim.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – 76’ncı maddenin (d) fıkrası. Olur mu öyle şey ya?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biraz okuyun da gelin ya!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, geçen hafta görüşmelerine başladığımız ve yarım kalan çevre ve çevre kirliliğinin önlenmesi konusundaki (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin birlikte yapılan görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, termik santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planı’na etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/8)

3.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Kırklareli ili Vize ilçesindeki bir arazi ile ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/12)

4.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, Adana’daki lagünlerin karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/28)

5.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, Bartın’da kurulması planlanan termik santralin olumlu ve olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/31)

6.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevreye olumsuz etkilerinin önlenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/33)

7.- Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin, Konya Kapalı Havzası’ndaki su kaynaklarının karşı karşıya bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/38)

8.- Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Akşehir ve Eber Göllerindeki kirlilik ve diğer çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42)

9.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevrenin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/47)

10.- Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21 milletvekilinin, Büyük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/56)

11.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 Milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevreye ve turizme olumsuz etkilerinin araştırılarak su ürünleri yetiştiriciliğinin çevreyle uyumlu gerçekleştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/59)

12.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre kirliliğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/62)

13.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, altın arama faaliyetlerinin hukuki durumu ile çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/64)

14.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki kirlenmenin önlenmesi ve Van ilinde turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/65)

15.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

16.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 24 Milletvekilinin, Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/71)

17.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak gölün korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/84)

18.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki çevre sorunlarının ve gölün potansiyelinin araştırılarak korunması ve değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87)

19.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, başta Afşin Elbistan olmak üzere termik santrallerin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/89)

20.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin, Isparta ilindeki göllerin çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/98)

21.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevre ve turizm üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/101)

22.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, denizlerdeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/119)

23.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş'ta Narlı Ovası'na kurulması planlanan katı atık depolama tesisinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/145)

24.- Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve Havzası’ndaki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/146) (x)

BAŞKAN –Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, araştırma önergeleri üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalarda söz sırası, şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk’te.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan yirmi dört adet çevre ve çevre kirliliğiyle ilgili açılan araştırma önergeleri hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bu önergelerin ana başlıklarını incelediğimiz zaman, göllerin ve akarsuların kirlenmesi, maden işletme ve kirlenme, kültür balıkçılığı ve denizlerin kirlenmesi, termik santrallerin meydana getirdiği hava kirliliği, çimento fabrikasının kurulması ve çevre kirliliği, Trakya bölgesi Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı, denizlerin kirlenmesi, lagünlerin ortadan kaldırılması ve Konya bölgesinde yaşanan kuraklık ve su sıkıntısıyla ilgili yapılması gereken çalışmalarla ilgili araştırma önergeleri verilmiştir.

Ben, özellikle sevindiğim bir şeyi belirtmek istiyorum: Meclisimizde bundan önceki devrede yaklaşık dört ay önce yine çevreyle ilgili on iki tane araştırma önergesi verilmiştir. Bu araştırma önergeleri de, özellikle su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi ve küresel ısınmanın etkileriyle ilgiliydi. Bu araştırma bitmiştir ve Meclisimizin Başkanlığına sunulmuştur.

Şimdi, yine yirmi dört tane böyle araştırma önergesi verilmesi ve Meclisimizin çevreyle ilgili konularda duyarlı olarak bu işlerin devam etmesini sağlaması bir çevre profesörü olarak şahsen beni ve grubumuzu çok olumlu bir şekilde yönlendirmiştir. Bu konuda, özellikle, küresel ısınmanın etkileriyle, yine evsel ve endüstriyel atık suların etkileriyle, su kaynaklarının tarımda çok sağlıksız bir şekilde kullanımıyla, su yönetimimizde artık bir dizi önlemin alınması gerektiğini ve bu konuda bir dizi önlemin zaten alındığını, ama ilaveten de bir dizi önlemin alınması gerektiğini bize bildirmektedir. Özellikle, su konusunda bir su kanununun çıkartılıp göllerimizde, akarsularımızda, yer altı sularımızda su tahsisi ile su kalitesinin -altını çizerek söylüyorum- bir yönetim tarafından yönetilmesinde yarar olduğu düşüncesindeyiz. Bu konuda Devlet Su İşlerinin Çevre ve Orman Bakanlığına bağlanması olumlu ve güzel bir gelişmedir. Bu çalışmanın devam etmesinde yarar olduğu düşüncesindeyiz. Yani ülkemizde havza bazlı entegre su yönetimi oluşturulduğu zaman, başta merkezde bir otorite, havza bazında yerelde bir otorite, il bazında da suyla ilgili otoritenin oluşturulmasıyla, böylece su kaynaklarımızın daha sağlıklı, daha verimli, daha iyi bir şekilde yönetileceğini, yönetilmesi gerektiğini özellikle belirtmek istiyoruz.

Özellikle, Eber Gölü, Van Gölü, Beyşehir Gölü, Isparta’daki diğer göller, Küçük Menderes ve Büyük Menderes’teki kirliliklerin genel durumuna baktığımız zaman, burada çok başlı bir yönetim modelinin olduğunu görüyoruz. Yani sadece Çevre Orman Bakanlığı değil, bunun dışındaki diğer kurumların da yetkili ve etkili olduğunu görüyoruz. Bunun daha sağlıklı çalışması için, tekrar tekrar üzerinde durduğumuz, suyla ilgili sağlıklı bir yönetim modelini oluşturmamızda yarar olduğu düşüncesindeyiz. Bu konuda da Çevre Orman Bakanlığımızın ciddi çalışmalar yaptığını da biliyoruz.

Yine bu çalışmalar kapsamında, özellikle maden işletmeleriyle ilgili, bazı arkadaşlarımız tarafından araştırma önergesinde, millî parklar içerisinde maden arama faaliyetine izin verildiği belirtilmiştir. Böyle bir şeyin olması hukuken mümkün değildir, böyle bir işlem mümkün değildir, hukuken böyle bir maden arama faaliyetine millî parklar içerisinde izin verilemez; böyle bir faaliyet de Türkiye'nin hiçbir yerinde yapılmıyor, bunu da özellikle belirtmek istiyorum. Maden arama faaliyeti demek kesinlikle üretim demek değildir. Arama faaliyetiyle üretim olayını birbirinden kesinlikle ayrıştırmamız gerektiğini özellikle belirtmek istiyoruz. Maden olup olmadığının araştırması yapılır, daha sonra çevresel etki değerlendirme raporuyla ilgili çalışmalar yapılır, daha sonra da bununla ilgili tesis kurma yoluna gidilir ve tesiste gerekli çevresel önlemler alınır.

Bergama’daki -altını çizerek söylüyorum- altın madeniyle ilgili, Avrupa Birliği Çevre Ajansı dünyanın en iyi teknikleri diye ödül vermiştir; bunu da özellikle belirtmek istiyorum. Dünyanın en iyi tekniklerini uygulayan tesis diye de buna ödül verilmiştir. Bu belgeyi herkese rahatlıkla sunabiliriz, onu da özellikle belirtmek istiyorum.

Yine Türkiye’de özellikle şu anda yedi, sekiz bölgede altın madeni arama faaliyeti yapılıyor. Bu faaliyetler yapılırken şu gördüğünüz çiçek büyüklüğünde bir alanda yapılıyor. Bu kadar odanın içerisinde, şu gördüğünüz çiçek büyüklüğündeki alanda yapılıyor ve bu alanda bu çalışma yapılırken çevreye zarar verici hiçbir faaliyette bulunulmuyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Allah Allah!

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Evet.

Sizlerin hepinizi, bu faaliyetin yapıldığı yerlere, şu anda arama faaliyetinin yapıldığı yerlere götürür gösteririz. Bunu özellikle belirtiyoruz, arama faaliyetiyle, çıkartma faaliyetini, işletme faaliyetini lütfen birbiriyle karıştırmayınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kaz Dağlarına git de bak!

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Türkiye’de yine en önemli tesislerden termik santraller. Türkiye, kişi başına 1.600 kilovat saat elektrik enerjisi tüketiyor; Avrupa Birliği ülkelerinde 4.500 kilovat saat minimum elektrik enerjisi tüketiyor. Biz, konfor yapımız mutlaka artmalı, gelişmeyiz diyoruz. Amerika’da, 13 bin kilovat saat elektrik enerjisi tüketiyor. Yine, mutlaka gelişmeli Türkiye, enerjiyle ilgili altyapısını daha güçlendirmeli diyoruz ama bir yere termik santral veya buna benzer santral kurulduğu zaman, kurulacağı zaman, çevresel önlemlerini almak istediğiniz zaman, hemen ilk etapta düşüncemiz: Hayır. Çevresel önemlerini alan her faaliyetin… Artık, bu memlekette hepimiz bunun önünü açıcı faaliyetlerin, desteklerin önünü açmamız lazım. Özellikle Yatağan, şu anda, Türkiye’nin çevre bakımından en temiz ilçelerinden biri. Girin, Çevre ve Orman Bakanlığının web sayfasında hava kalitesinin izlenmesiyle ilgili değerlere, şu anda Yatağan -daha hava kirliliği anlık olarak ölçülüyor, partikül ve kükürtdioksit kirliliği- çevresel bakımından fevkalade temiz ilçelerimizden biri.

Yine, altını çizerek söylüyorum: Türkiye’de 15 tane kömüre dayalı termik santral var, 6 tanesi çevresel önlemlerini almıştır, 9 tanesinin de mutlaka çevresel önlemlerini kükürtdioksit bakımından almasında yarar olduğu düşüncesindeyiz. Bunlarla da ilgili çalışmaların başladığını biliyoruz.

Yine, Trakya bölgesinde Ergene Havzası’nda 1/100.000’lik çevre düzeni planı yapılmış, 2004 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından bu onaylanmıştı ve yürürlüğe girmişti. Çevre düzeni planı statik bir olay değildir, dinamiktir, sürekli kendini yenileyen bir işlemdir. Eğer siz çevre düzeni planlarını statik olarak tutarsanız, o zaman gelişmelere ayak uyduramazsınız. Bu konuyla ilgili 1/100.000’lik planın altında 1/25.000’lik planın mutlaka yapılması gerekiyordu, ama bu bölgede bu plan yapılmayınca alt ölçekli planlar sağlıklı çalışamadığından dolayı bu konuyla ilgili Çevre ve Orman Bakanlığı, özellikle Trakya’da “TRAKAB” dediğimiz, Edirne Valisinin başkanlığını yaptığı birim, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu konuda bir protokol imzalamışlardır. Bu protokol çalışmasında 1/25.000’lik planın yapılmasına katkı sağlanacaktır. Kesinlikle Trakya’ya bir göç, o bölgeye bir yoğunluk getirilmesi düşünülmemektedir. Alt ölçekte planın yapılması, yine, diğer Marmara Bölgesi’nde de bu tip planların yapılarak o bölgede entegre bir çevre düzeni planının oluşturulması sağlanmaktadır. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.

Yine, balık çiftlikleriyle ilgili, Çevre Kanunu’nda, 2006 yılında çıkan Çevre Kanunu’nda “Kapalı koy ve körfezlerde ve de arkeolojik sit alanlarında balık çiftlikleri kurulamaz…” Türkiye’de 267 tane  balık çiftliği vardır. Bu balık çiftliklerinin ağırlıklı olarak yüzde 54’ü Muğla’dadır, yüzde 29’u İzmir’de, yüzde 7’si Aydın’da ve yüzde 10’u da diğer illerdedir. Bunlarla ilgili yönetmelik, tebliğ yayımlanmıştır. Bu tesislerden bir grubu kapatılmaya başlanmıştır, ama çevreyle ilgili, uyumlu çalışan, bu alanların dışındaki bölgede tabii ki balık çiftlikleri faaliyetine devam edecektir. Bu alanda bu işlemleri bunların yerine getirmeleri mümkün değildir, bunu da özellikle belirtmek istiyoruz.

Yine Konya bölgesinde yaşanan kuraklıkla ilgili olaya genel olarak baktığımız zaman, Türkiye’nin en kurak bölgesi olarak İç Anadolu Bölgesi’ni söylüyoruz. İç Anadolu Bölgesi Türkiye’nin en kurak bölgesi. Yine geçen yaptığımız çalışmanın ışığında gördüğümüz bir olay var: Akdeniz Bölgesi kuraklığın etkisi altına girmiştir, Ege Bölgesi girmiştir, Trakya bölgesi de girmiştir. Bu bir işarettir. Bununla ilgili önlemleri aldığımız zaman problemleri de kısa zamanda çözeceğimiz kanaatindeyim.

Özellikle Konya bölgesindeki vahşi sulamaya hep beraber son vermemiz lazım. Çünkü, Konya bölgesinde 5 metreden çıkan su, 40 metreden, 45 metreden çıkan yerler, bazen 50 metreden çıkan yerler var. En büyük suyun da özellikle tarımda tüketildiğini görüyoruz. Bunun için Çevre ve Orman Bakanlığımız, Tarım Bakanlığımız bir dizi çalışma yaparak bu konuda, bu bölgenin yer altı suyunun korunması için çalışmalara başladı.

Özellikle Konya bölgesinde elli binin üzerinde kaçak kuyu olduğunu biliyoruz, elli binin üzerinde… Bu tespitler yapılıyor. Bu tespitler yapıldıktan sonra, gerekli düzenlemelerin, yasal düzenlemelerin, önlemlerle ilgili çalışmaların da yapılacağını özellikle belirtmek istiyorum.

Bir bölgeye özellikle tesis kurulacaksa… Özellikle Trakya bölgesinde bir çimento fabrikası kurulması isteniyor. Bu çimento fabrikası kurulmadan önce, ilgili firma, özellikle çevresel etki değerlendirmeyle ilgili gerekli çalışmasını yapar; bu çalışmaları yaptıktan sonra bu bir kanundur- ilgili sivil toplum örgütleri de başta olmak üzere, bütün toplumlarla bir araya gelinir ve bu tartışılır, değerlendirilir. Hayır demek değil, niye hayır diyorsun? Neden istemiyorsun buraya? Bunların da bütün değerlendirmeleri yapılır; bu değerlendirmeler yapıldıktan sonra bunun olumlu tarafları, olumsuz tarafları değerlendirilir -ÇED raporu çalışması esnasında- gerekli önlemlerle ilgili, kapasite kaldırımıyla ilgili çalışmalar yapılır. Sonra, bu şartlarda dahi bu çevreye bir zarar veriyorsa bu tesisin kurulmasına izin verilmez. Ama gerekli çevresel önlemleri aldığı hâlde buraya, bu kapasiteye bir zarar vermiyorsa bu tesislerin de kurulmasına lütfen izin verelim.

Burada geçen gün, özellikle bazı bölgelere “Katı atık bertaraf tesisi kurulmasın.” diyor arkadaşlar veya işte “Çimento fabrikaları kurulmasın, termik santraller kurulmasın.” diyor arkadaşlarımız. O zaman bizim de Ankara’da her birimizin her gün evimizde çıkardığı 1,5-2 kilogram çöpümüz var. Her birimizin, her gün çıkarttığı 200 litre atık suyumuz var. Bunu ne yapalım? Nereye verelim o zaman bunları? Bunları bir yerde bertaraf ettirmemiz lazım. Onun için, bunlarla ilgili tartışma yaparken bunun bütün boyutlarını değerlendirerek bu çalışmaları yapmamızda, değerlendirmemizde yarar olduğu düşüncesindeyiz. “Ben bu tesisi istemiyorum.” Neden istemediği, niye istemediği net olarak ortaya konulmadan bu tip çalışmaları engellememek gerektiği kanaatindeyim.

Yine, Akdeniz Bölgesi’nde lagünlerle ilgili yaşanan sorunlarla ilgili bir dizi problemler var. Bunlarla ilgili alınması gereken önlemlerle ilgili problemler bu araştırma önergelerinde verilmiştir. Özellikle bu konuyla ilgili sadece Türkiye değil, dünya, özellikle küresel ısınmadan dolayı anormallikleri çok sık yaşayacaktır artık. Yani dünyada artık yağışlar normal yağış rejimi gibi değil, karlar normal kar gibi değil ve yine rüzgâr normal şartlar gibi esmeyecek, anormallikler çok fazla olacak. Özellikle bunu belirtmek istiyorum.

Dolayısıyla, bu tip anormallikleri minimize etmek için, Çevre ve Orman Bakanlığımızın da başlatmış olduğu ağaçlandırma seferberliğinde, başta bütün milletvekillerimiz olmak üzere, yerel yönetimlerimiz de bu çalışmalara ciddi destek vermeli, bu küresel ısınmanın etkilerini minimize etmeliyiz, özellikle tarımda vahşi sulamayı ortadan kaldırmalıyız, özellikle evsel atık suların içme suyu kaynaklarımıza, akarsularımıza, denizlerimize, göllerimize verdiği zararları minimize etmek için atık su arıtmada seferberlik ilan etmeliyiz. Bunu özellikle yapmak zorundayız, çünkü küresel ısınmayla birlikte daha fazla suyun buharlaşacağını ve daha fazla su kaynaklarımızın atmosfere kayacağını özellikle belirtmek istiyorum.

Son olarak, özellikle Kyoto Protokolü’yle ilgili süreçte Türkiye, şu anda imza atsa dahi çok anlamlı ve çok doğru bir yol değildir. Bugün, özellikle Bangkok’ta şu anda bir toplantı başladı. Bu Bangkok’taki toplantı 2009 yılının sonuna kadar devam edecek. Kopenhag’ta bu toplantı sonuçlanacak ve Kopenhag’ta da 2012 yılından itibaren yeni sera gazı salınımıyla ilgili, iklim değişikliğiyle ilgili yol haritaları belirlenecek. Bu yol haritasıyla ilgili, özellikle Çevre ve Orman Bakanlığımızın, Devlet Planlama Teşkilatımızın, Dışişleri Bakanlığımızın bu konuda ciddi çalışmalar yapacağını, yapması gerektiğini ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum, bu çalışmaların başarılı geçmesini diliyorum.

Sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Şimdi önerge sahiplerine söz vereceğim.

İlk söz, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Durdu Özbolat’ta.

Buyurun Sayın Özbolat. (CHP sıralarından alkışlar)

DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; termik santrallerin çevreye verdikleri zararlarla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Aslında bu sözü, Afşin’in kasabası Çoğulhan Belediye Başkanı Adem Yıldız için, eski Belediye Başkanı Abidin Gözükara için, ev hanımı Hatice Tatar için, mezarlık bekçisi Ahmet Bingöl için ve onların şahsında, termik santrallerden etkilenen Türkiye'nin değişik bölgelerinde yakınlarını kanser ve çeşitli hastalıklardan kaybetmiş tüm vatandaşlarımız adına kullanıyorum.

Bu meseleyle ilgili biraz araştırma yapan her insanın rahatlıkla bir fikir oluşturması mümkün. Ama beni en çok yaralayan ve benim bölgem olduğu için dikkatimi daha fazla çeken, Afşin-Elbistan Termik Santrali, özellikle (A) ünitesinin etki alanına giren bölge halkı. Yaklaşık 500 bin insanın çığlığını duymamak için vicdansız olmak gerekiyor.

Termik santraller, özellikle baca filtre sistemi olmadan kullanıldığı zaman insan sağlığı açısından son derece zararlı atıkların havaya karışmasına neden olmaktadır. Bu meseleyle ilgili elbette rakamsal değerler sunacağım. Ama bundan önce şu ifadeleri dinlemenizi ve bir insan olarak vicdanlarınızla baş başa kaldığınızda değerlendirmenizi diliyorum. Bakınız, halkımız ne diyor: Abidin Gözükara, altmış beş yaşında, Çoğulhan eski Belediye Başkanı: “Bu kasabada çok kanser hastası var. Bütün bunların kaynağı bu santrallerken, devlet buna neden önlem almıyor? Benim oğlum şu anda hasta, Ankara’da tedavi görüyor. Çok babayiğittir benim oğlum, 110 kilo. O koca adam bir ay içerisinde 60 kiloya düştü. Hızla eriyor. Yetkililer, vicdanları varsa, bir an önce kendi çocuklarını bu şekilde düşünsün.”

Hatice Tatar, ev hanımı: “Üzerimize küller yağıyor. Buraya yağan kar bile siyah yağıyor. Dışarıya çamaşır asamıyoruz. Özellikle geceleri santralden korkunç gürültüler geliyor. Bu gürültülerden birçok ev yıkıldı. Kaburgalarım batıyor, nefes almakta güçlük çekiyorum. Ben de eşimi kanserden kaybettim. Doktorlar Çoğulhan’dan geldiğimizi öğrenince ‘Vay halinize’ diyorlar. Kurtarın bizi, ölüyoruz.” diyor.

Ahmet Bingöl, mezarlık bekçisi: “Sabah geldiğimiz zaman yer iki parmak kül oluyor, ayak izlerimiz çıkıyor. Ağaçlar, otlar, tarlalar külden yanıyor. Üç yılda 85 kişiyi kanserden toprağa verdik. Santralden önce hastalık nedir bilmezdik. Şimdi beş yaşındaki çocuklar kanser oluyor, çocuklar sakat doğuyor. Parası olan buradan göçüp gidiyor. Bizim gibi garibanlar burada kanser olup ölmeyi bekliyor.”

Aslında, örnek olsun diye bu vatandaşların çığlığını sizlere ifade ettim. Ama, termik santrallerin olduğu her ilçede, kasabada insanlarımızın duyguları emin olun böyledir. Bu insanlar yabancı değildir. Kendileri, bizi buraya gönderen, kendilerini temsil etmemiz için, seslerini duyurmamız için, sorunlarına çare bulmamız için gönderdikleri, “Benim vekilim olun.” dedikleri kişiler bizleriz ve onlar “Biz ölüyoruz, bizi duyun.” diyorlar ve bu sesi duymak, benim olduğu kadar hepinizin görevidir.

Değerli milletvekilleri, termik santrallerde baca filtre sistemi kullanılmadığı zaman ortaya çıkan atık maddeler bacalardan gökyüzüne salınıyor veya arazide depolanıyor. Ortaya çıkan küllerin yeniden kullanımı mümkün olmadığı gibi yağmur, rüzgâr ve çeşitli nedenlerle yer altı sularını kirleterek, çevrede yaşayan halkın hem üretim yaptığı tarlaların zehirlenmesine hem de halkın içme sularının zehirlenmesine yol açıyor.

Bilimsel araştırmalar sonucu elde edilen verilere göre bilim adamları ne diyor? Afşin-Elbistan (A) Termik Santrali geçtiğimiz on yıl içerisinde çevreye 38,7 milyon ton kül, 117,4 milyon ton karbondioksit, 5,8 milyon ton kükürt gazı, 0,28 milyon ton azot gazı yaydı. Bunun yanı sıra, 23 milyon ton toryumu ve 56,7 ton uranyumu çevreye bıraktı. Dünya normlarına göre havada olması gereken kükürtdioksit oranı 150 miligram/metreküpken, temmuz ayında santral çalışmazken, Elbistan’da yapılan ölçüm sonucunda bu değerin 1.441 miligram/metreküp olduğu saptandı.

Elektrik Üretim AŞ’ye bağlı Çevre-Yeni ve Yenilenebilir Enerji Daire Başkanlığının 2007 yılının nisan ayında hazırladığı rapor, termik santrallerimizin ölüm kustuğunu ortaya koydu. Basından gizlenen rapor bir şekilde basına sızdı ve yalnızca Radikal gazetesinde yer aldı. Ülkemizde kurulu yalnızca dört santralin -Çanakkale 18 Mart Çan, Afşin-Elbistan (B), Bursa Orhaneli ve Muğla Kemerköy- geçer not aldığı raporda, diğer santrallerin sınır değerinin onlarca kat üzerinde hava kirliliği yarattıklarını ortaya koydu.

Çevre mevzuatınca metreküpte 100 miligram olması gereken toz kül emisyonu, Manisa Soma (A) Termik Santrali’nde 7.538 miligram, Kütahya Tunçbilek Termik Santrali’nde 7.398 miligram, Sivas Kangal Termik Santrali’nde 1.595 miligram, Kahramanmaraş Afşin-Elbistan Termik Santrali’nde 1.298 miligram, Zonguldak Çatalağzı (B) Termik Santrali’nde 1.224 miligram, Kütahya Seyitömer Termik Santrali’nde 1.115 miligram.

Değerli milletvekilleri, rakamlar şöyle diyor: Afşin - Elbistan’da 13 kat, Manisa Soma’da 75 kat toz kül emisyonu vardır, yani halk zehir soluyor ve insanlarımızı, tarlalarımızı, çevreyi, yani dünyayı katleden küresel ısınma denen şeye katkı sunan bu değerler hep birlikte sonumuzu hazırlıyor. Bu değerleri görmezlikten gelmek mümkün müdür? Görmek istemeyebilirsiniz, ama gerçektir ve gerçeklerden kaçılmaz.

Çernobil Nükleer Reaktörü’nün 1986 yılında sızdırdığı zehrin açtığı yaralar, o zamanın Bakanı tarafından görmezden gelinmiş, hatta radyasyonlu çaylarla ilgili uyarıyı dikkate almadan çayını yudumlamıştı. Bugün Karadeniz kanser vakalarıyla anılır oldu. Bu arada, değerli sanatçımız Kazım Koyuncu’yu saygıyla ve rahmetle anıyorum.

Hastanelere gidip bakabilirsiniz, onkoloji servisleri dolup taşıyor. İnsanlarımız grip, nezle olur gibi kanser oluyor, ama en çok da termik santrallerin olduğu yerlerin insanları hastalanıyor.

Enerji, olmazsa olmaz bir şeydir. Elbette onsuz bir ülkenin kalkınması mümkün değildir ama enerjinin de çeşitleri, alternatifleri vardır ve çevre dostu olanları, insanlara zarar vermeyenleri, bizi ele güne muhtaç etmeyecek olanları vardır.

Enerjide dışa bağımlı olduğumuzu sağır sultan biliyor ama kendimize yetecek enerji kaynaklarına sahip olduğumuzu da biz biliyoruz.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının hızla devreye sokulup, fosil bazlı yakıtlardan uzaklaşmak öncelikle insanlık sorunu hâline gelmiştir. Daha temiz bir dünya için rüzgâr, güneş, jeotermal, hidrolik santrallerine öncelik verilmelidir.

Bakın, dünya hızla biyoyakıtlara, hidrojenlere yönelirken biz hâlâ onların terk ettiği yöntem ve teknolojileri kullanmaya devam ediyoruz. Onlar nükleer santralleri kapatırken, biz dünya güzeli Sinop’ta nükleer santral kurmaya çalışıyoruz. İyiyse onlar niye terk ediyorlar? Kötüyse biz niye kullanıyoruz? Termik santrallerde baca filtre sistemleri hangi amaçla kullanılmıyor, çok mu pahalı, kullanınca az mı kâr ediliyor ya da baca filtre sistemi takılsa bile külleri açık alanda toplamayı nasıl izah edebiliriz? Rüzgârla savrulan küller hem insanları hem arazileri mahvediyor, Afşin B Santrali’nde olduğu gibi.

Değerli milletvekilleri, bakın bir Kızılderili atasözü ne diyor: “Son ağaç da kesildikten, son ırmak da kuruduktan sonra paraları yiyin yiyebilirseniz.” Kapitalist, emperyalist sistem doğaya fazlasıyla tahripkâr davranarak geleceği yok ederken aslında insanlığın geleceğini de yok etmektedir. Meseleye sadece termik santraller ve zararları diye bakmak büyük resmi görmemizi engellememeli. Son yüzyılda teknolojik gelişme insanlığın enerji ihtiyacını da aynı oranda, belki de fazlasıyla artırmıştır. Tabii, ülkelerin gelişme ölçüsü, enerji üretiminde çevrede yaratılan zararları göz ardı etmelerine de yol açmış durumdadır.

Hepinizin de bildiği gibi bir Kyoto Sözleşmesi var, 1997’den beri imzalanmayı bekliyor. Nedir bu Kyoto Sözleşmesi? Küresel ısınmaya karşı, sera gazlarının atmosferde oluşturdukları etkiye karşı, biz insanların bir şeyler yapmasını sağlamak için yapılan bir sözleşme. Niye? Çünkü bu gezegeni biz kirletip hızla kendi sonumuza doğru gidiyoruz. Bu sözleşmeyi kim imzalamıyor? Amerika Birleşik Devletleri, hem de sera gazlarının yüzde 25’ini üreten ülke imzalamıyor -dünyada 190 ülkenin 168’i imzalamış- bir de biz imzalamamışız. Neden imzalamıyoruz? Amerika Birleşik Devletleri imzalamadı diye mi? Bunun bir nedeni var mı? Varsa bilelim.

Bakın, bu dünya hızla sona doğru gidiyor ve bu, biz insanların eseridir. Kapitalizmin özü para kazanma hırsıdır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özbolat.

DURDU ÖZBOLAT (Devamla) – …ve insan, parayı kazanırken çalıştırılması gereken unsurdur. Ama böyle giderse çalıştıracak insan bulmak mümkün olmayacak. Çünkü kâr hırsıyla tahrip edilen çevre ve hastalanan insanları çalıştırmak mümkün değildir.

Küresel ısınma dünyayı bekleyen en büyük tehlikedir. Siyasal anlayış veya sistemlerin neresinde durursak duralım, temiz bir dünyaya ihtiyacımız var ama önce temiz bir Türkiye’ye.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özbolat.

Şimdi sıra Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü’de.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Trakya’nın geleceğine sahip çıkmak amacıyla vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Neden böyle bir önerge verdik? Şunun için: Çünkü Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli’nin hem tarım toprakları, ormanları, yer altı ve yer üstü suları hem de kıyıları ve çevre değerleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Sayın Bakan önergelerin geneli üzerindeki konuşmasında bizim önergemizi yalnızca Ergene Havzası’ndaki kirlilik açısından ele aldılar. Oysa çevre kirliliği önergemizdeki gerekçelerden yalnızca biriydi. Bu nedenle, araştırma önergemizin daha iyi anlaşılması açısından, burada, Trakya’daki sorunlarla ilgili kısa bir bilgilendirmeyi dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Bir kere, Trakya topraklarının yaklaşık dörtte 1’i yanlış kullanılıyor. Birinci ve ikinci sınıf tarım arazileri hızla elden çıkıyor. Şu an için verimli topraklardan yaklaşık 50 bin hektarlık bölümü elden çıkmış durumdadır. Plansız sanayileşme ve konut inşatlarındaki patlamalar Trakya’ya göçü hızla artırmaktadır. Nüfus artışı, yanlış su kullanımı, hızla yükselen imar rantı Trakya’nın belli bölümlerini yeşil alana hasret bırakmaya başladı. İstanbul’u, Silivri’yi aştı, Tekirdağ-Çorlu ayrımındaki Kınalıköprü’ye doğru pompalanıyor.

İkinci olarak, Trakya’daki su havzalarımız kurumakta, yer altı ve yer üstü su kaynaklarımız hızla tükenmektedir. Bölgemizde yakın zamanlara kadar 40-50 metreden ve tertemiz çıkarılan artezyen suyu, şimdi ancak 400-500 metreden hem de daha yetersiz ve çok daha kirlenmiş olarak çıkartılabiliyor. Bu nedenle, İstanbul’a tahsis edilmiş olan Istranca dereleri suyuna Trakya şiddetle ihtiyaç duymaya başladı.

Üçüncü olarak, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toprak ve su, hava kirliliğindeki artış Trakya’da insan yaşamını tehdit eder boyutları çoktan aşmış durumda. Şimdi ise Vize Çakıllı’da çimento fabrikası kurulacağından söz ediliyor.

Bakınız, Ergene Nehri’nin çıkış noktası bunun az ilerisindeki ormanlık alan içinden başlıyor. Böylesine bir doğa katliamına hiç kimsenin seyirci kalması kesinlikle mümkün değildir. Bilindiği gibi, hâlihazırda Ergene ve Çorlu derelerinde zehir akıyor su yerine. Havadaki kükürt dioksit kirliliği açısından, Türkiye’deki en kirli iller açısından, Tekirdağ 5’inci sırada, Edirne 8’inci sırada.

Dördüncü olarak, erozyona maruz kalmayan topraklarımız Trakya’da hemen hemen yok gibidir. Üç ildeki toplam topraklarımızın yüzde 52’si orta ve ağır şiddetli erozyona, yaklaşık yüzde 48’i ise hafif derece erozyona maruzdur. Bu nedenden ötürü topraklarımızdaki organik madde oranı yüzde 1’in altına düşmüştür. Oysa Avrupa Birliği ülkelerindeki organik madde oranı topraklarda yüzde 20’ler dolayındadır.

Önergemizin gerekçeleriyle ilgili daha fazla ayrıntıya girmek için burada fazla zamanımız yok ancak durumun daha iyi anlaşılabilmesi için değerli gazeteci arkadaşımız Sayın Yalçın Bayer’in bir tespitini sizinle paylaşmak istiyorum. Diyor ki Sayın Yalçın Bayer: Sanayi ve yapı sektörü Bolu Dağlarından Edirne’ye acımasız bir şekilde doğayı yara yara ilerliyor. Toprak ve suyun yenilgisi… Doğa küskün, yağmur bulutları İstanbul’a, Trakya’ya pek uğramıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte burada bir bölümüne değindiğimiz sorunların çözülmesi amacıyla Trakya Üniversitesi tarafından 1/100.000 ölçekli Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı hazırlandı. Bu plan 2020 yılı Trakya’sını hedeflemişti ve 2004 yılında da onaylanmıştı. Daha sonra 1/25.000 ölçekli planın yapılması süreci başlatıldı. Bu süreçte oluşturulan Trakya Kalkınma Birliği -ki kısaca “TRAKAB” diye adlandırılıyor- 1/25.000’lik planın yapılması için ihaleye çıktı. Ne var ki bu ihale sonradan iptal edildi, yasalara ve hukuka aykırı olarak iptal edildi ve böylece 1/25.000’lik planı hazırlama işi İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki İstanbul Metropoliten Planlamaya aktarıldı. Takiben, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, TRAKAB ve Çevre ve Orman Bakanlığı arasında bir protokolün imzalandığına tanık olduk. Burada, 1/100.000’lik planın İstanbul’a uygun hâle getirilmesi öngörüldü. Yani, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu protokol ile Trakya’nın çevre düzeni planında İstanbul lehine değişiklik yapılması kabul edilmiş oldu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu nokta, verdiğimiz araştırma önergesinin özünü, esasını oluşturuyor. Önergemizin amacı, Trakya’nın 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının temel ilkelerine sahip çıkmaktır. Endişemiz nereden kaynaklanıyor? İstanbul Metropoliten Planlamadan bazı yetkililer, İstanbul’dan Trakya bölgesine en az 2 milyon nüfusun kaydırılacağını, bu nüfusla birlikte, İstanbul’da bulunan sanayi kuruluşlarının da önemli bölümünün bölgeye yani Trakya’ya aktarılacağını dile getirmişlerdir. Buna karşılık, Trakya’daki yerel yöneticilerin bu konularla ilgili hiçbir hazırlığı yoktur. Daha da ötede, ne İstanbul Metropoliten Planlama ve ne de TRAKAB, yerel yönetimleri bu çerçevede bilgilendirmiş değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trakya’nın üç ili olarak biz, İstanbul’un giderek ağırlaşan sorunlarının çözümünde ana yüklenici rolünü üstlenemeyiz; bu, Trakya’yı bitirir. Bize diyorlar ki: “Trakya İstanbul’suz, İstanbul da Trakya’sız planlanamaz. Bu düşünce, İstanbul uğruna Trakya’nın gözden çıkarılması anlamına gelmez.” diyorlar. Değerli milletvekilleri, siz eğer 1/100.000 ölçekli Ergene Havzası Planı’nın ana ilkelerini çiğnerseniz   -ki, protokol ile bunun yolu açılmıştır- sonuçta, Trakya’yı İstanbul için gözden çıkarıyorsunuz demektir. Nitekim 100.000 ölçekli planda, onaylanmasından hemen sonra, çok sayıda değişiklik yapıldığını üzülerek tespit ediyoruz. Marmara Ereğlisi-Kumbağ arasında, Tekirdağ sahil şeridi için İstanbul kentsel yoğunluğunun azaltılması amacıyla “Kullanım alanı genişletilebilir.” hükmü getirilmiştir. Hâlihazırda bazı rant çevreleri bunları fırsat bilerek büyük miktarda araziyi kapatmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki rantçı zihniyetin plan değişikliklerine hâkim olabileceğinden endişe duyuyoruz.

İstanbul’un sorunlarının çözümünde Trakya olarak üzerimize düşeni elbette yaparız. Bu, bizim hem tarihsel sorumluluğumuzun hem de vatandaşlık bilincimizin bir gereğidir. Ancak, elimizde kalan son Avrupa topraklarını, imar rantına, çarpık sanayileşmeye, ekolojik dengeyi ve doğayı tahrip edecek uygulamalara daha fazla açamayız; Trakya’yı vahşi rant kavgalarına terk edemeyiz. Bunu bizden hiç kimse beklemesin. İstanbul’a göçü önlemek istiyorsanız, AKP olarak rant ekonomisini bırakınız ve yatırım, üretim ekonomisine geçiniz. Bu çerçevede başlatılacak yeni bir sanayileşme hamlesiyle Anadolu’nun belli yörelerinde yıllar önce düşünülen ve tartışılan 1 milyon, 1,5 milyon, hatta 2 milyon nüfuslu şehir çekim merkezlerini oluşturunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aksi hâlde, Muğla’dan Zonguldak’a çekilecek bir düz çizginin üstünde kalan bölgeye, yani kuzeybatı bölgesine -ki buraya İzmir, Manisa, Denizli, Balıkesir, Bursa, Bilecik gibi iller de girer- 40-50 milyon insanın yığılmasına engel olamazsınız. Sonuçta imar ekonomisini İstanbul’a daha da fazla kenetlemiş olursunuz. Böylece, Türkiye'nin en değerli topraklarının kiremitle, betonla ve asfaltla kaplanmasını engelleyemezsiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada ana hatlarını dile getirmeye çalıştığım önergemize sahip çıkılmasını istiyoruz, ümit ediyoruz, talep ediyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, hepinizi en iyi dileklerimle tekrar sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Şimdi söz sırası Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek’te.

Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, biz de milletvekili arkadaşlarımızla birlikte, Kırklareli ilimizin Vize ilçesinin Çakıllı beldesinde üzerine çimento fabrikası yapılmak üzere satışı yapılan bir arazimiz var, bu araziyle ilgili olarak bir araştırma önergesi verdik. Bu önerge üzerinde söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu konuyu gerçi ben daha önce iki kez Meclis kürsüsünde gündeme getirmiştim. Konu neydi? Konu: Bizim Vize ilçemize yaklaşık 11 kilometre mesafede Çakıllı beldemiz var. Bu beldenin hemen çıkışında, beldenin imar planının hemen bitişiğinde diyebiliriz, imar planına 190 metre mesafede, 200 değil 190 metre mesafede, daha önce askeriyenin, askerlerimizin orada birlik olarak görev yaptığı 538 dekarlık bir alan oradan askerî birlik taşındıktan sonra boşalınca, hazineye ait olan bu arazi, kamuoyunda herkesin çok yakından tanıdığı bir firmaya satılmıştı. Tabii, olayın iki boyutu var. Yani, Meclis araştırma önergemizde o iki boyut da çok net bir şekilde yer alıyor. Bu arazide, Çakıllı beldesinde, burada bir çimento fabrikası kurulabilir mi, böyle bir ihtiyaç var mı, kurulursa ne olur? Birinci noktada çevresel açıdan baktığımızda konu bu. Diğer konu da bu arazinin satışıyla ilgili olan konuydu.

Değerli arkadaşlar, öncelikle birinci noktadan konuyu değerlendirmek istiyorum. Tabii bu arazinin satışıyla ilgili olan kısma da konuşmamın sonunda kısaca değineceğim.

Belirttiğim gibi, Çakıllı beldesi her belde gibi çok güzel, şirin bir belde; Vize-İstanbul yolu üzerinde. Bu beldemizin hemen kuzeyinde çok güzel, geniş bir ormanlık alan var meşe, gürgen, kısmen çam ağaçlarıyla kaplı. Tabii o ormanlık alan… Az önce Sayın Tütüncü’nün de belirttiği gibi, Çakıllı beldemiz bizim Ergene’nin doğduğu alan, yani orada doğuyor ve bu ormanlık alan da hem oksijen kaynağı hem de su kaynağı. Beldenin güneyinde de yaklaşık 15 bin dekara yakın, birinci sınıf diyebileceğim sulanabilir bir toprak var. Zaten belde halkının hemen hemen yüzde 90’ı tarım yapıyor, yani geçimini tarım yaparak, buğday, ayçiçeği, mısır, pancar ve bizim bölgemizde, Trakya bölgesinde ekilen, üretilen diğer ürünleri üreterek, elde ederek geçimini sağlıyor. İşte bu fabrika da hemen bu tarım alanlarının bitişiğinde, 15-20 metre, yani İstanbul-Vize yolunun hemen kenarında bir alana kurulmak isteniyor.

Şimdi, daha önceki konuşmalarımda belirtmiştim, Kırklareli’nde -Pınarhisar’da- bir çimento fabrikası var, uzun yıllar evvel kurulmuş olan ve şu anda yine Vize ilçemizin -yani Çakıllı beldesinin bağlı olduğu Vize ilçemizin hemen girişinden evvel Evrencik köyümüz var- Evrencik köyünde de bir çimento fabrikası bitmek üzere. Yaklaşık 200 dekarlık bir alanda bir çimento fabrikası yakında üretime başlayacak noktada. Yani iki tane fabrika zaten şu anda o bölgede faaliyette diyebiliriz, üçüncüsü kurulacak. Yani, olayın bu boyutunu da görmemiz lazım. Pınarhisar’la Vize 20 kilometre kadar mesafededir, Çakıllı’yı da araya koyarsak 10 kilometre. Yani Çakıllı’da fabrika yapılacak ise 30 kilometrelik alanda üç tane çimento fabrikası. “Bunun Türkiye'nin neresinde böyle bir emsal uygulaması var?” diye sormuştum daha önceki konuşmalarımda. Sanıyorum Türkiye'nin hiçbir yerinde yok.

Değerli arkadaşlar, burada -tabii burada ekrandan görmek belki zor ama- Çakıllı beldesinin bir krokisi var. Şu kırmızıyla çizili alan belediye sınırları, şu turuncuyla belirtilen alan da fabrika kurulması düşünülen arazi, yan taraf da Çakıllı beldesinin yerleşim yeri, maviyle gösterilen alan, yani şu morla çizili olan alan da kalker sahası. Yani buraya fabrika kurulacaksa kent içinden geçilecek, bu kalker sahasından malzemeler alınacak tonlarca, binlerce kamyonla yine kent içinden geçirecek ve orada bir fabrika kurulacak.

Tabii olayın bu boyutu çevresel açıdan çok büyük sakıncalar taşıyor. Bu konuda, özellikle Vize ve Çakıllı beldesinde bu hafta sonu da bir toplantı vardı, Marmara Çevre Platformunun düzenlediği bir toplantı. Bu toplantıda da, bu konu geniş bir şekilde görüşülmüştü. Halk, bu fabrikanın burada kurulmasını kesinlikle istemiyor. Zaten kurulması, belirttiğim nedenlerle, çevresel nedenlerle mümkün gözükmüyor ama böyle bir girişim başlatıldı.

Değerli arkadaşlar, az önce Sayın Tütüncü, Tekirdağ Milletvekilimiz, Trakya ile genel bilgiler verirken Trakya Üniversitesince hazırlanmış olan Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı’ndan bahsetti, 1/100.000 ölçekli. Bu plan düzenlendi, onaylandı Çevre Bakanlığında. Gerçi, onaylandıktan sonra üzerinde değişiklikler de yapıldı, yani o da pek normalde olmaması gereken bir şeydi. Bu planda, Çakıllı beldesinin bulunduğu alan, değerli arkadaşlar, yer altı suyu besleme alanı olarak gözüküyor. Böyle tespit edilmiş ve bu alanda plan dışı gözüken şu anda… Yani zaten imar planı hemen yanında. 1/25.000’likler, az önce bahsedildiği gibi “TRAKAB” adı altında şu anda onlar henüz onaylanmadı, yani TRAKAB Projesi içerisinde 1/25.000’likler onaylanmadı. Zaten, 1/25.000’likler onaylanmadan, yani bu 1/100.000’lik onaylanan projeye göre alt planların yapılması mümkün değil. Yani, şimdi, burada bu araziyi alacak olan firma, “Ben buraya çimento fabrikası yapmak istiyorum.” dediğinde şu anda yapması gereken olay, işte, ilgili yerlerden, Çevre Bakanlığından -Çevre Bakanımız da burada- izinlerini alacak, daha sonra da bir mevzi imar planı düzenleyecek ve ona göre de burada bir fabrika inşaatına başlayacak ama bunu yapabilmesi için önce 1/25.000 ölçekli planının onaylanması gerekiyor, alt planların onaylanması gerekiyor. Dolayısıyla bu, şu an için mümkün gözükmüyor zaten, yasal olarak mümkün değil. Fakat belirttiğim tüm bu sakıncalara rağmen bu arazi, arkadaşlar, kamuoyunun çok yakından tanıdığı Taşyapı firmasına satıldı. Satışı da ayrı bir hikâye. Yani nasıl satıldı? İhalesiz satıldı, doğrudan satıldı. Nasıl satıldı? Yani, Maliye Bakanlığının kendi birimi Vize Emlak Müdürlüğü bir değer biçti, emlak değeri biçti 13 trilyon lira. 13 trilyon lira değer üzerinden bunun ihaleye çıkarılması gerekiyordu, çıkarılmadı. 2 trilyon lira bedelle bu arazi doğrudan ve bu 2 trilyonluk bedel de arkadaşlar, dört taksit hâlinde ödenmek üzere, yani 500, 500 dört taksit hâlinde ödenmek üzere, taksitlendirilerek bu firmaya verildi.

Tabii, ben bu konuyu Meclis gündemine getirdiğimde, Maliye Bakanımız, 7 Kasım 2007 tarihinde Milliyet gazetesine açıklayıcı bir cevap verdi, yani bizim bu iddialarımızla ilgili olarak. Aslında yanıta bakarsanız iddiaların tümü doğru: “Evet, 2 trilyon liraya verdik. Evet, ihalesiz verdik, -ama verme gerekçesi şu… Yani, mutlaka bir kılıf var, mutlaka bulunmuş- 4706 sayılı Yasa’nın -yani hazineye ait olan arazilerin ekonomiye kazandırılmasıyla ilgili olan bir yasa bu- 4’üncü maddesine göre, bize bu firma geldi başvurdu, ben burada 140 milyon dolarlık bir yatırım yapacağım dedi ve burada 200 kişiyi istihdam edeceğim, çalıştıracağım dedi. Dolayısıyla, biz de bu Yasa’daki bu ayrık, istisna hükme dayanarak kendilerine harç değeri üzerinden -emlak değeri üzerinden değil- bu satışı yaptık.”

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu arazinin satılması için öncelikle bu arazinin üzerine bir çimento fabrikasının yapılabilmesi, bu arazi üzerine bir çimento fabrikasının kurulabilmesinin hukuken, yasal olarak mümkün olması lazım. Öncelikle bu mümkün olacak ki, ondan sonra satış işlemi düşünülecek. Şimdi, Bakanlık diyor ki…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Bunun adı “Babalar gibi satmak.”

TURGUT DİBEK (Devamla) – Evet, yani o konuyu biraz daha anlaşılır bir şekilde anlatmaya çalışıyorum. Bakanlık diyor ki: “Evet, şu anda buraya çimento fabrikası kurulamaz -Yani, Maliye Bakanımızın yanıtı. Tarihini de veriyorum 7/11/2007; 7 Kasım 2007, isteyenler açar, bakar- ama, biz bir şartla sattık.”

Şimdi, bu planlar yarın onaylandığında, alt planlar yapıldığında burada bir sanayi tesisi ki… 1/100.000 ölçekli onaylanmış plana göre, burada sadece ve sadece şu anda, değerli arkadaşlar, tarım ve hayvancılık, besicilik amaçlı bina yapılabilir ve buna ruhsat verilebilir. Bu alt planlarda burası tarım amaçlı ve hayvancılık amaçlı olmaktan çıkarılırsa ve sanayi tesisi, yani bir çimento fabrikası kurulabilir noktaya getirilirse sen bunu yaparsın, ama getirilemezse, biz bunu senden geri alma şartıyla satıyoruz diyor. Yani, Maliye Bakanlığının açıklaması böyle, veriyoruz ama, malımıza da sahip çıkacağız diyor bir anlamda ve bu şekilde bir uygulama olmazsa, yatırmış olduğu -500, 500 yatan- paranın da yüzde 10’unu keserek bunu geri alacağız diyor.

Ama değerli arkadaşlar, yani bunu derken şöyle bir şey de demiyor mu, yani onu da biraz irdelemek gerekir diye düşünüyorum: Yasal olarak sen fabrikayı şu anda kuramazsın. Yani, planlara göre mümkün değil. Ama, sen biraz çalış, birazcık gayret göster. Git bu alt planlarda birazcık işte, iyi diyaloglar kur, nereyle kuracaksan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Devamla) – 1/25.000’likler şu anda hazırlanıyor, onu hazırlayan bir Metropolitan Proje Merkezi var, git o arkadaşlarla birazcık yakın temas kur, o arkadaşlara ricada bulun, onlarla aran iyidir. Taşyapı, biliyorsunuz, özel bir şirket, son beş yılda gerçekten çok büyük ciroları olan, işte çok büyük bir yere ulaştı… Tabii, basında tartışılıyor, işte, Başbakanın hemşehrisi olması, Rizeli olması sahibinin… Tabii, o da, bizim bu eleştirilerimize karşı “Siyaseten üzerimize geliniyor.” diye söylüyor ama, bir de gerçek var, böyle büyüyen bir firma var. Gidin bu çalışmalarınızı yapın, 1/25.000’liğin içerisine bunu alın. Daha sonra gelin, belediye imar planı içerisinde bunu 1/1.000’likler düzenlenirken orada da halledin, ondan sonra fabrikanızı yaparsanız yapın kardeşim, ama yapamazsanız da biz bunu geri alırız.

Değerli arkadaşlar, böyle bir satış olabilir mi? Yani, Meclis araştırma önergemizin iki boyutu var: Bir, çevresel açıdan bu fabrikanın buraya kurulması cinayettir. İkincisi de, en hafif tabiriyle, peşkeş çekilmiş olan bir arazi var, bu arazinin de bu satışıyla ilgili mutlaka iddiaların araştırılması lazım.

Önergemizi bu iki hususla birlikte verdik, ben, milletvekillerimizin önergemizi destekleyeceğine inanıyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Kırklareli Milletvekilinin verdiği bu önergenin lehinde ben de bir iki söz söylemek istedim.

Gerçekten bu kurulacak çimento fabrikaları ilk değil, daha öncesi de Sergen’de kurulmuştu ve Istranca ormanlarının yeşilliğini ve İğneada denizinin mavisini mahvedecek bu çevre kirlenmesi konusunda Limanköy Deniz Ürünleri Kooperatifi idare mahkemesinde hem iptal davası açmış hem Turizm Bakanlığının 2023 Turizm Stratejisi’nde İğneada-Kıyıköy arası on ekokent içinde birinci sırada yer almaktadır. Longoz ormanlarından geçen bir kara yoluyla şu an İğneada Limanı’na da bir çimento iskelesi yapılmaktadır, ki orası turizm ve balıkçılık merkezidir.

Bu yönleri dikkate alındığında gerçekten böyle bir araştırma yapılmasında büyük yarar olduğunu düşünüyoruz. Trakya’yı kurtaracak bir projenin mahvı söz konusudur. Bu nedenle destekliyoruz.

Teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Şimdi söz sırası Adana Milletvekili Sayın Nevingaye Erbatur’da.

Buyurun Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce Divanda 3 kadın milletvekili görmekten duyduğum memnuniyeti dile getirmek istiyorum.

Adana’daki lagünlerin karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin araştırılması için verdiğimiz araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Lagün veya deniz kulağı, koylarda veya körfez ağızlarının kıyı okları ile kapanması sonucu kıyı gerisinde oluşan göllerdir. Denizle yer altından veya yer üstünden bir su yoluyla bağlantısı bulunan, denizden çoğunlukla da dar bir karayla ayrılmış olan göllerdir. Lagünler, ekolojik ve ekonomik yönden önemli ekosistemlerdir.

Çukurova deltasında gerek ekonomik gerekse ekolojik önemleri bakımından çok değerli habitatlar olan lagünler batıdan doğuya, Dipsiz Tuzla, Akyatan, Ağyatan, Yelkoma ve Yumurtalık lagün sistemleri olarak sıralanmaktadır. Bu lagünler Adana için doğal birer zenginlik kaynağı olmasının yanında birçok canlının da üreme, beslenme, korunma ve yaşama ortamı olması açısından da büyük önem taşımaktadır.

Binlerce yıllık tarihî geçmişi, bu geçmişten günümüze kalan sayısız tarihî eserleri, Yumurtalık ve Karataş sahillerinin doğal güzelliği ile Torosların yemyeşil yaylaları, şifalı suları, bitki ve hayvan türleri bakımından çeşitliliğiyle Adana büyük bir turizm potansiyeline sahiptir. Bu potansiyelin bacasız sanayi niteliğini devam ettirebilmesi için ve daha da önemlisi, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir coğrafya bırakabilmemiz için, Adana ilinin ve yok olmaya yüz tutmuş lagünlerin bir an evvel koruma altına alınması ve gerekli tedbirlerin yerine getirilmesi şarttır.

Günümüzde kirlilik ve diğer çevresel etkilerle, Adana’da ismi sayılan lagünler hızla yok olmaktadır. Nehirlere yapılan barajlar ve diğer müdahalelerle deltalarda geriye doğru aşınmalar başlamıştır. Tatlı su, deniz ve taşkın suları rüzgâr nedeniyle lagünlerde sığlaşmaya yol açmaktadır. Ayrıca, lagünlerin yakın çevrelerindeki alanlarda tarımsal faaliyetlerin yapılması lagünlerin ve lagünleri doğal yaşam alanı olarak kabul eden canlıların habitatlarına zarar vermektedir. Bu alanlarda kullanılan pestisitlerin, yani zehirlerin kalıntıları yağmurlar sırasında üstten akmayla ve ayrıca Akyatan Lagünü’ne dökülen DSİ drenaj kanalı aracılığıyla lagün sularına karışmaktadır.

İskenderun Körfezi’nde mevcut sanayi tesisleri, boru hattı, tankerler, tersaneler ve rafineriler ile Sugözü Termik Santrali lagünler için önemli kirlilik kaynaklarını oluşturmaktadır. Bölgedeki hızlı nüfus artışı da bu süreci hızlandırıcı bir etki yapmaktadır.

Ayrıca bölgede uzun yıllardır stok tespit çalışması da yapılmadığı için, lagünlerde yaşayan canlı sayısına ilişkin net bir veri de yoktur. Örneğin, Seyhan Nehri’nin yarattığı Tuzla ve Akyatan Lagünleri ile Ceyhan Nehri’nin yarattığı Ağyatan Lagünü, Ceyhan ve Yumurtalık dalyanı ile bunlara bağlı diğer lagünler nadir kara ve deniz canlıları ile kuşların ürediği ve barındığı alanları oluşturmaktadır. Ancak, Türkiye’nin en büyük lagünü olan Akyatan’da mevcut balık miktarında önemli bir azalma olduğu, konunun uzmanı kişilerce dile getirilmektedir.

Adana’daki lagünler, dünyada nesli tükenmekte olan caretta caretta ile yeşil kaplumbağaların yaşam alanları olmaları açısından da büyük önem taşımaktadır. Ayrıca bölgede iki yüz yetmiş iki önemli kuş türü de varlığını sürdürmektedir. Ancak DSİ tarafından sulama ve kurutma uygulamaları ve çiftçilerin kendi imkânlarıyla derin kuyu pompaları kullanmaları lagünlere büyük zarar vermektedir.

Konuyla ilgili olarak dikkate alınması gereken bir veri de Doğal Hayatı Koruma Vakfı tarafından 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü nedeniyle yayınlanan Türkiye’nin 12 Ramsar Alanı Değerlendirme Raporu’dur. Rapora göre, Türkiye’de son kırk yılda yaklaşık 1 milyon 300 bin hektar sulak alan, kurutma, doldurma, su sistemlerine müdahaleler ve kirlilik nedeniyle ekolojik ve ekonomik özelliğini yitirdi. Bu oran, Türkiye’nin sulak alanlarının yarısını son kırk yılda kaybettiğini ortaya koyuyor. Uluslararası öneme sahip on iki sulak alan, aşırı tarımsal sulama, yer altı sularının kaçak kullanımı, tarımdan dönen suların yarattığı kimyasal kirlilik, arıtılmadan sulak alanlara verilen sanayi ve evsel kaynaklı kirlilik gibi nedenlerle tehdit altındadır.

Türkiye’nin en büyük lagünü olan ve en büyük kumullarını barındıran Akyatan Lagünü’ne de drenaj kanallarıyla tarım ilacı, gübre ve alüvyon taşınmaktadır. Üst kesimlerdeki tarım alanlarının yerleşime ve sanayiye açılması, hızlı nüfus artışı ve yoğun göç deltadaki doğal alanlar üzerindeki baskının artmasına neden olurken göl çevresindeki geçici sulak alanların tamamına yakını drene edilerek tarıma açılmasına sebep olmuştur.

Ayrıca, otuz altı yıl önce uluslararası Ramsar Sözleşmesi’yle koruma altına alınan Adana Akyatan Lagünü’nde, DSİ’nin tarım amaçlı arazi kazanmak amacıyla başlattığı drenaj kanalı açma çalışmalarının da etkisiyle bölge neredeyse çöle dönüşmüştür. Avrupa ile Afrika arasında göç eden milyonlarca kuşun geçiş yolu üzerindeki en önemli sulak alanlardan olan Adana Akyatan Lagünü kuraklık alarmı vermektedir ve ne yazık ki bu uygulama devlet eliyle gerçekleştirilmektedir. 272 türde milyonlarca kuşa yuva olan lagünde bugüne dek yaklaşık 40 bin dönüm alanda sular çekilmiştir. Oysaki deltada şimdiye dek saptanan 272 kuş türünden 170 adedi, yani yüzde 62,5’u Bern Sözleşmesi’ne göre özellikle korunması gereken türlerdir.

Ayrıca, Çukurova Deltası, Uluslararası Kuşları Koruma Örgütü tarafından “Önemli kuş alanı” olarak tanımlanmıştır. Yani Delta’nın, uluslararası sözleşmeler gereğince de önemi çok büyüktür. Bu nedenle, bir an evvel, DSİ’nin kanal açma çalışmaları lagünlerin ıslahı açısından da ele alınmalı ve lagünlerin temizlenmiş tatlı suyla beslenmelerinin sağlanması için projeler yapılmalıdır.

Yumurtalık Lagünü’nde de durum farklı değildir. Barajlar yüzünden tatlı su girişi azalmıştır. Ekmeğini bu lagünlerden kazanan balıkçılar, Yumurtalık Lagünü’nde avlanan balık miktarının son on yılda yüzde 40 oranında azaldığını söylemektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; peki, sulak alanlar ve lagünler neden bu kadar önemlidir? Sulak alanlar çevrenin nem oranını yükselterek başta yağış ve sıcaklık olmak üzere yerel iklim üzerinde olumlu etkiler meydana getirirler. Yer altı suları için kaynak görevi yapan sulak alanlar su kaynaklarını veya başka bir sulak alanı beslerler. Yani ben, işin ekonomik boyutunu, turizm faaliyetlerine olan etkisini hesaba katmıyorum bile. İmza attığımız uluslararası sözleşmeleri de hatırlatma gereği duymuyorum. Sizlere, yalnızca, bu dünyanın sadece bize ait olmadığını hatırlatmak istiyorum. Yaşadığımız gezegen bugünün çocuklarına ve gelecek kuşaklara aittir. Oysaki biz, gezegenimiz de bizimle birlikte yok olacakmışçasına bir zihniyetle yaşıyor ve durmadan tüketiyoruz.

Bu gidişata dur demek için henüz çok geç değil. Örneğin, Tuzla ve Yumurtalık Lagünü arasında kalan 110 kilometrelik alan Akdeniz sahillerindeki diğer yerlerin aksine henüz tahribata uğramamıştır.

Üç tarafı denizlerle kaplı olan ülkemizde balıklar doğal alanlarında yaşayamazken ülkemizde balık çiftlikleri kurup bir de denizi böyle kirletiyoruz. Kirlettikten sonra da “Burası kirlendi, hadi bu balık çiftliklerini buradan alıp başka bir bölgeye taşıyalım.” diyoruz.

Şimdi, arkadaşlar, İzmir’de, Muğla’da balık çiftliklerinin yaptığı zararlar ortada. Bunlar Mersin’e taşınmak isteniyor. Şimdi Mersin de kirletilecek. O hâlde, alınması gereken önlem, bu balık çiftliklerini doğaya uygun olarak yapmak ve küçük kapalı koylardan çıkarmaktır. Bunu da burada söylemeden geçemeyeceğim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye gibi önemli doğal zenginlikleri olan bir ülkede, Adana’da bulunan lagünlerin doğa dışı etmenlerle yok olmaya yüz tutmasına izin verilmemelidir. İsmi sayılan lagünlerin doğal zenginliklerinin sürdürülebilmesi için gerekli önlemleri almak, lagünlerin karşı karşıya olduğu sorunları araştırmak, bu sorunlara yönelik çözüm üretmek için bu araştırmanın mutlaka açılması ve bunun sonucunda sadece ulusal değil, başta Avrupa Birliği kaynakları olmak üzere uluslararası kaynaklardan da destek alınarak bu bölgede örnek bir ıslah ve kurtarma-geliştirme projesinin geliştirilmesini sağlamalıyız.

Tabii sadece Adana’da bulunan sulak alanlar değil, Türkiye’de bulunan diğer yetmiş üç adet doğal yaşam alanının da çevresel baskı altından kurtarılması ve doğal hâlinde yeniden yaşam içine geçirilmesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Çevresel sorunlar son derece önemli bir sorundur. Bir kimyacı olarak, evet, üretmeliyiz, bunu yapmalıyız, bu hepimiz için gerekli ama üretirken çevreye de dikkat etmeli, çevre sorunlarını minimuma indirecek önlemleri almalıyız.

Avrupa Birliğine girmeye çalışan Türkiye'nin yapılan müzakerelerde en çok problem yaşayacağı alanın çevre alanı olduğu düşünülürse bugün konuştuğumuz konuların önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Hepinizi saygıyla selamlıyor, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erbatur.

Şimdi söz sırası, Bartın Milletvekili Sayın Muhammet Rıza Yalçınkaya’da.

Buyurun Sayın Yalçınkaya. Sayın Yalçınkaya yok mu?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ahmet Küçük konuşacak.

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük.

Buyurun Sayın Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bu Hükûmet döneminde -geçtiğimiz 22’nci dönem de dâhil olmak üzere- yeni Meclis uygulamalarına şahit oluyoruz. Torba kanun görmüştük önce, şimdi de çuval araştırma önergesi; yirmi dört tane araştırma önergesini beraberce değerlendiriyoruz. Bu garip uygulamayı, öncelikle, doğru bulmadığımı, şık bulmadığımı, konuyu ciddiye almamak olduğunu, bu kadar değişik çevre sorunlarını bir arada, bir şekilde, bir anda görüşmenin yasak savmaktan başka hiçbir işe yaramayacağını, çevreciliğe, çevre anlayışına, çevreye duyarlı olan insanlara, çevremize hiçbir saygı ifade etmediğini, tam manasıyla bir işi yapıyormuş gibi yapmaktan ibaret bir anlayışı ifade ettiğini ifade ediyorum ve bu anlayışı benimseyen ve Mecliste bu anlayışla bu araştırma önergelerini görüşme anlayışını benimseyen anlayışı da kınıyorum, doğru bulmuyorum arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, bu bir yasak savmadır; bu, çevreyi ciddiye almamaktır, çevrecileri ciddiye almamaktır. Çevreyi ciddiye alıyor gibi yapıp aslında “Siz bildiğiniz gibi yapın.” anlayışıdır.

Esas olarak, bu İktidarın çevreye nasıl baktığını Çevre Bakanlığını kaldırmasından biz biliyoruz. Çevre Bakanlığını bir başka bakanlığın kuyruğuna takarak ve başka ülkelerde, çağdaş ülkelerde, içine girmeye çalıştığımız AB ülkelerinde, çevreyle ilgili, yeşille ilgili partiler kurulup iktidar ortağı olurken biz böyle önemli bir konuyu, ayrı bir bakanlık olmasını bile lüks bulup bir başka bakanlığın, Orman Bakanlığımızın kuyruğuna takmıştık ve dolayısıyla, işte böyle bir anlayış, şimdi böyle çuval araştırma önergelerini -çevre konusunda- görüşmeyi bir maharet olarak karşımıza çıkarıyor.

Değerli arkadaşlarım, biz de Kaz Dağlarında ve yöredeki kirliliği, çevre sorunlarını, altın aramaları temelinde ortaya çıkan duyarlılık nedeniyle verdiğimiz araştırma önergesi çerçevesinde burada söz almış bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Kaz Dağları, hepimizin bildiği gibi, Türkiye Anadolu coğrafyasının çok önemli anıt niteliğinde bölgelerinden bir tanesidir. Bu, bugünün işi değil, bugüne özgü değil. Kaz Dağları milattan önce 5000’li yıllardan bu yana dünya tarihinde hep önem arz etmiş, mitolojinin, tanrıların oturduğu yer olmuş, Yunanistan’da Olimpos’la birlikte, Zeus’un yerleşik olduğu ve tanrıların babası Zeus’un vatanı olan bir bölge olarak anılmıştır. Yani tanrılara ithaf edilen bir dağ her hâlde önemli bir dağdır. Yedi bin yıldır, on bin yıldır önemlidir, bugün de çok önemlidir. Yapısı itibarıyla önemlidir, ekolojisi itibarıyla önemlidir, barındırdığı endemik bitkiler itibarıyla önemlidir, ormanlarıyla önemlidir, ürettiği su kaynaklarıyla önemlidir; etrafında barındırdığı insan sayısı ve o insanların yaşam kalitesini yükselten ürünleri barındırması niteliğiyle önemlidir; Kaz Dağları kesinlikle çok önemlidir arkadaşlar, turizm olarak önemlidir, tarımsal üretim olarak önemlidir, ürettiği oksijen olarak önemlidir ve doğa olarak önemlidir, her açıdan çok önemlidir ve dolayısıyla bu önemi veren bir anlayış içinde Kaz Dağlarına bakmak lazımdır.

Yani “Kaz Dağlarında şu kadar altın olduğunu farz ediyoruz, bunu çıkarmak lazım.” anlayışı içinde Kaz Dağlarına “İstediğiniz yerde istediğiniz gibi altın arayabilirsiniz.” diye onlarca altın arama ruhsatı verirseniz, o yörede yaşayan insanları ayağa kaldırırsınız. Çünkü o yörede yaşayan insanlar, ülkesinin geleceğine ve bugünkü ülkemizin değerlerini, varlıklarını gelecek nesillerden borç aldığına inanan insanlardan oluşan duyarlı insanlardır ve siyanür gibi çok tehlikeli bir maddeyle altın aramanın olduğu bir dönemde de burada altın arama işi her zaman o yöredeki insanların tepkisini çekecektir.

Değerli arkadaşlarım, şu anda yörede onlarca altın arama ruhsatı verilmiştir. Bazıları işletmeye geçmiştir ve artık bazıları altın rezervlerinin tespitlerini yapmışlar ve işletme ruhsatına başvuru aşamasına gelmişlerdir. Yörede insanlar ayaklanmıştır. Bakın, yarın 100 bin imza Meclis Başkanlığımıza GÜMÇET’in başkanlığında 7 kişilik bir heyet tarafından teslim edilecektir ve burada ciddi sıkıntılarla karşılaşacağız, karşılaşacaksınız. Dolayısıyla, bu konuya herkesi duyarlı olmaya çağırıyorum. Yöre 1 milyona yakın insanı barındırmakta ve Kaz Dağları, çıkan sularla, hinterlandında barındırdığı potansiyelle esas olarak yöre halkını ve Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Yörede dünyanın en kaliteli kirazı, elması, şeftalisi ve en önemlisi dünyanın en iyi zeytinyağının üretildiği zeytin ağaçları bulunmaktadır. Gene, endemik bitki türleriyle beslenen hayvanların ürettiği kaliteli sütlerden dünyaca ünlü Ezine peynirlerinin üretildiği bir bölgedir ve Ezine peyniri üretiyorum diye Türkiye’nin çeşitli yerlerinde üretenler kesinlikle o kaliteyi tutturamamaktadırlar. Çünkü, o yöredeki yetişen otlarla beslenen koyunlardan alınan sütlerden elde edilen kaliteyi hiçbir yerde tutturmak mümkün olmamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yöre, madencilerin tam bir saldırısıyla karşı karşıyadır. Ama, tehlike sadece madencilerden gelmiyor. Bazısı yerin altından çevreyi kirletirken, yani altındaki değerleri almak için üstünü tehlikeye atarken bir taraftan da yöre ciddi bir termik saldırıyla karşı karşıyadır. Bu konuya da dikkatinizi çekiyorum. Bakın, şu anda yörede 480 megavat kurulu güç termik santral vardır. 320 megavat Çan’da devletin işlettiği bir termik santral, 130 megavat gene özel sektörün işlettiği bir termik santral vardır. Yörede gene Orta Doğu’nun ve Balkanların en büyük çimento fabrikası bulunmaktadır. Yörede gene Orta Doğu ve Balkanların en büyük seramik fabrikası bulunmaktadır. Ciddi, 65 megavat büyüklüğünde bir doğal gaz çevrim santrali, doğal gazla çalışan bir elektrik santrali bulunmaktadır. İki tane organize sanayi bulunmaktadır Biga ve Çanakkale’de -her ne kadar inşaatlar tam olarak tamamlanmadıysa- ama en önemlisi arkadaşlar, şu anda, 500 megavatı Ezine’de, 1.200 megavatı da Biga’da olmak üzere alınmış termik santral izni vardır. Dikkatinizi çekiyorum arkadaşlar. 1.200 megavatı Biga’da, 500 megavatı Ezine’de ve 1.025 megavatı da Bandırma’da olmak üzere 2.700 megavat şu anda alınmış izin vardır. Bir sürü izin almak için sırada insan vardır, şirket vardır. Yöre tam bir termik santral mezarlığına dönüşmek üzeredir ve yöre tam bir katliamla karşı karşıyadır.

Aklımızı başımıza alalım. Türkiye’de hâkim rüzgârlar poyraz yönünden daha çok esmekte ve batıdan doğuya doğru. Yani o yörede oluşacak duman kirliliği, Anadolu’nun tamamını yalayacak ve kirliliği Anadolu’nun tamamına yayacak bir yapı arz etmektedir. Dolayısıyla, bir taraftan madencilerin saldırısını durdururken esas olarak yöredeki bu termik saldırıyı da önlememiz gerekmektedir.

Elbette bu ülkeye enerji lazımdır. Bu ülke, termik yolla, rüzgâr yoluyla, her yoldan enerji üretecektir. Mesela Çanakkale, rüzgâr santralleri açısından çok önemli bir potansiyeldir ve çok izin alınmıştır ve şu anda dört beş tane de çok önemli grup yatırım yapmış, üretime geçmişlerdir. Bunları değerlendirin, bu rüzgârımızdan yararlanın. Termik santral olarak da biz 500 megavat şu anda kurulu güçle zaten Türkiye’ye borcumuzu ödüyoruz, ama 2.700-3.000 megavat termik santrali siz Çanakkale’ye yaparsanız, Çanakkale’yi nefes alamaz, Kaz Dağlarını yaşayamaz hâle getirirsiniz. Kaz Dağları bugün Türkiye’nin oksijen depolarından ve Türkiye’nin turizmle ilgili, tabiat varlıklarıyla ilgili en önemli gelecek yerinden bir tanesidir.

Bu konuya dikkatinizi çekiyorum. Yöre halkı bu konuya duyarlıdır. Çok önemli direnç ve direnişle karşı karşıya geleceğimizi unutmayın. Nasılsa alışırlar, bunu aşarız, hallederiz anlayışı içerisinde hareket edenlerin Çanakkale’de hiç görmedikleri kadar önemli bir dirençle karşı karşıya kalacaklarını ve çevrecilik açısından önemli bir mücadelenin Çanakkale’de yaşanacağını hiç kimse unutmasın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Çanakkale geçilmez.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Evet, Çanakkale geçilmez, doğrudur.

Değerli arkadaşlarım, Çanakkale, Türkiye Cumhuriyeti’nin ön sözünün yazıldığı yer. 18 Mart törenleriyle çok yakında andık oradaki yüz binlerce şehidimizi. Ama, şimdi, o şehitlerin üzerine böyle bir kirliği yaratıp ondan sonra da Çanakkale’yi yaşanmaz hâle getirmeyelim. Çanakkale geçilmez olarak kalsın, yaşanmaz olarak anılmasın; Çanakkale de anılmasın, Balıkesir de anılmasın. Kaz Dağlarının güney yüzü de kuzey yüzü de temiz kalsın ve bu yörenin insanları gene bu Türkiye’ye Kaz Dağlarının üstünde güzel ürünler üretmeye devam etsin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Küçük.

Şimdi söz sırası Konya Milletvekili Sayın Hasan Angı’da.

Buyurun Sayın Angı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN ANGI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19 milletvekili arkadaşımla birlikte vermiş olduğumuz Konya kapalı havzasındaki yer altı ve yüzey su kaynaklarının korunması, var olan problemlerinin giderilmesi ve yaşanan kuraklığa, susuzluğa karşı gereken önlemlerin alınması amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca 10/38 sıra sayılı Meclis araştırması açılması önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Global bir sorun olarak karşımıza çıkan iklim değişiklikleri giderek üstesinden gelinemez bazı sorunları da tetiklemektedir. En büyük yansımalar, sıcaklıklarda artış, karasal yağışlarda azalma ve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan kuraklık ve iklim rejimlerindeki dengesizliklerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su, yaşam kaynağımızdır ve hayati öneme sahiptir. En küçük canlı organizmadan en büyük canlı varlığa kadar bütün biyolojik yaşamı ve bütün insan faaliyetlerini ayakta tutan sudur. Dünyada mevcut suyun yüzde 97,5’u okyanuslarda ve iç denizlerde bulunmaktadır fakat tuzlu su olduğu için içme suyu olarak kullanılması, sulamaya ve endüstriyel kullanıma uygun değildir. Dünyadaki suların ancak yüzde 2,5’u tatlı sudur. Bunun da yüzde 87’si buzullarda, toprakta, atmosferde ve yer altı sularında bulunmakla birlikte kullanılamaz durumdadır. Bu nedenle, insanoğlu su ihtiyacını yüzeysel sulardan veya yer altı su kaynaklarından temin etmektedir. Yeryüzündeki su kaynakları bilinçsiz tarım, düzensiz kentleşme, çarpık sanayileşme ve altyapı yetersizlikleri nedeniyle ülkemizdeki gibi dünyanın birçok bölgesinde büyük bir hızla kirletilmekte, tahrip edilmekte ve tüketilmektedir.

Ülkemizde tarım ve endüstride kullanılan su ile içme ve kullanmada  sarf edilen suyun giderek artması, mevcut kaynakların yağış rejimine bağlı olarak azalması, yağış getirecek ve suyu toprakla buluşturacak bitki örtüsünün yok olması, erozyon tahribatı yanında kurak periyot ve küresel ısınma gibi olumsuz etkenler suya duyulan ihtiyacı artırmaktadır. Bu itibarla, gelişen sanayi ve tarımsal faaliyetler, artan nüfus ve çevre kirliliği de göz önünde bulundurulduğunda mevcut su kaynakları ile tüketimi arasında dengenin bozulduğu görülmektedir.

BAŞKAN – Sayın Angı, bir saniyenizi alabilir miyim.

Hatibin konuşması bitinceye kadar çalışma süremizi uzatmamızı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Angı.

HASAN ANGI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bilinmekten öte yaşanan bir gerçektir ki son yıllarda bütün planları, politikaları, hatta günlük yaşantıları altüst eden ve ne kadar süreceği kestirilemeyen bir kuraklık yaşanmaktadır. Bugün dünya genelinde tüm tatlı su kaynaklarındaki kirlenme hızla ilerlemekte ve kullanılabilecek su potansiyeli de buna bağlı olarak azalmaktadır. Dünyanın yıllık yağış ortalaması 1.000 milimetre düzeyindeyken, Türkiye’nin 643 milimetre, İç Anadolu’nun yıllık yağış ortalaması ise 323 milimetre dolayındadır. İç Anadolu Bölgesi’nde 1 Ekim 2006-15 Haziran 2007 tarihleri arasında alınan yağışlarda yüzde 20 azalma olduğu Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından bildirilmiştir.

Kış aylarında kar yağışı azalmış, ilkbaharda düşmesi gereken yağış alınamamış ve sonuçta, özellikle kuru tarım alanlarında, tahıllarda yüzde 80’e varan verim kaybı yaşanmıştır.

2007 Ağustos ayındaki NASA raporunda ise, durum böyle devam eder ve gerekli önlemler alınmazsa 2030 yılında İç Anadolu’nun çölleşeceği, resmî kayıtlara göre kuraklık, özellikle de ülkemizin yüzde 70’lik bir kesimi için kaçınılmaz bir tehlike olduğu öngörülmüştür. Dünyada ise doğal kaynaklarımızın aynı hızla kaybedilmesi hâlinde, 2050 yılına gelindiğinde iklim değişiklikleri nedeniyle 60 ülkede 7 milyar insanın su kıtlığıyla karşı karşıya geleceği belirtilmektedir.

Kullanılabilir suya ihtiyaç giderek artıyor çünkü nüfus artıyor, teknolojiyle beraber yaşam kalitesi yükseliyor ama toplam su miktarı hâlen aynı ve bilimsel gerçeklerin aydınlattığı yolda kaynakların sürdürülebilirliği endişesi görünüyor. Bugün yetiyor olmasının gelecekte yeteceği anlamına gelmediği gerçeği sayılarla ifade edilebiliyor artık.

Mevcut büyüme hızı, su tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin etkisiyle su kaynakları üzerine olabilecek baskıları tahmin etmek mümkündür. Ayrıca bu tahminler, mevcut kaynakların yirmi beş yıl sonrasına hiç tahrip edilmeden aktarılması durumunda söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla, Türkiye’nin gelecek nesillere sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynakların çok iyi korunup akılcı kullanılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya kapalı havzası İç Anadolu platosunun ana bölümündeki Konya, Aksaray, Karaman, Isparta, Niğde, Ankara, Nevşehir ve Antalya illerine bağlı otuz dokuz ilçe bulunmaktadır. Türkiye’nin toplam alanının yaklaşık yüzde 8’ine denk gelen bir alanı kapsamaktadır. Ayrıca ovalık alanlar bakımından da yüzde 40’lık bir ova alanını içermektedir. Bu alanda, yüzde 45’i kırsal alanlarda, yüzde 55’i kentsel alanlarda olmak üzere yaklaşık 3 milyon kişi yaşamaktadır. Havza, Türkiye’nin tahıldan elde ettiği toplam gelirinin yüzde 9,2’sini, baklagillerin yüzde 6,2’sini, şeker pancarının da dâhil olduğu endüstriyel mahsullerin yüzde 8,5’unu sağlamaktadır.

Türkiye’nin en büyük kapalı havzası olan Konya kapalı havzasında son on-on beş yıldır yapılan modelleme çalışmaları sonucu ortaya konan kuraklık senaryoları aslında yaklaşan tehlikeyi yeterince gözler önüne sermekteydi. Ancak, toplumsal genel alışkanlıklar öngörülene göre değil de somut yaşanana göre önlem alınması üzerine kuruludur. Bu sebeple kuraklık için yapılan çalışmalar bu sorun kapımızdan içeri girdikten sonra gündemde önem kazanmıştır.

Konya kapalı havzası, kapalı bir havza olup yağışlarla beslenir. Bölgede yaşanan iklimsel değişimin yanı sıra yürütülen tarımsal çalışmaların suya olan gereksinimini de gün geçtikçe artırmakta ve yer altı sularının daha fazla tüketilmesine yol açmıştır. Son yirmi yılda artan su sondaj çalışmaları sonucunda, bugün, ovada yaklaşık 35 bini ruhsatlı, 35 bini ruhsatsız olmak üzere 70 bine yakın su kuyusu bulunmaktadır. Bu kuyulardan çok farklı debilerde, sulama suyu ihtiyacını karşılamak amacıyla yer altı suyu çekilmektedir. Yer altı suyunun güncel beslenim miktarından fazla su çekilmesi nedeniyle akiferdeki rezervi beslemekten uzaktır. Havzada 1980 yılından itibaren yirmi yedi yılda yer altı suyu seviyesi yaklaşık 27 metre düşüş göstermiştir. Su kullanımının sürekli artması ciddi bir tehlike olarak belirginleşmiştir.

Konya Ovaları Sulama Projeleri, kısa adı KOP, uzun yıllardan beri devam eden büyük ve küçük su projeleridir. Havza dışından kapalı havzaya su aktarma çalışmalarının hızlandırılması ve artırılması gerekmektedir.

Türkiye’de zaman zaman kurak dönemler olmuştur, fakat kuraklık problemi son yıllarda endişe verici bir tablo olarak karşımıza çıkmaktadır. Konya ilini şu anda en fazla tehdit eden sorun kuraklıktır. Konya ilinin yıllık ortalama yağışı 323 milimetre olup bu miktar 643 milimetre olan Türkiye yağış ortalamasının çok altındadır. Son birkaç yıldır yaşanan yetersiz yağış ve artan sıcaklık etkisiyle su havzalarının çoğu maalesef tehlikeye girmiştir. İç Anadolu’da son yıllarda suyu azalan veya kuruyan kaynaklar, dereler, göl, gölet ve sulak alanların yanı sıra gitgide seviyesi düşen yer altı suları bunun bir göstergesidir. Yaşanan bu kuraklık sebebiyle doğal kaynaklarımızdan Tuz Gölü alanı küçülmüştür. Konya yer altı suyu ile Tuz Gölü kot farkı 50 metreden 15 metreye düşmüştür. Göller Bölgesi denilen ve Akşehir, Eber, Çavuşçu, Suğla, Beyşehir ve Eğirdir Göllerini içeren alan, bölge artık bu ismini kaybetmek üzeredir. Akşehir Gölü’nün alanı on beş yılda 350 kilometrekareden 35 kilometrekareye inmiş ve tamamen kurumak üzeredir. Eber Gölü de aynı durumdadır. Çavuşçu Gölü kurumuştur. Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü, Konya ilinin en büyük su kaynağı 5,4 milyar metreküplük Beyşehir Gölü 650 kilometrekareden 500 kilometrekareye düşmüş, kirlenmiş ve biyolojik çeşitliliği tehdit altına girmiştir. Aşırı buharlaşma ve su çekiminin etkisiyle ortaya çıkan otlanma sebebiyle de Göl büyük bir tehdit altındadır. Ereğli Sazlıkları da son yıllarda sulak alan işlevini tamamen kaybetmiş, kurumuş ve bölgede ılıman iklim kaybolmuştur. Konya yüzey suları ve kaynaklarının debilerinde de önemli miktarda azalmalar olmuştur.

Bu gelişmeler esnasında bölgede yürütülen tarımsal çalışmaların suya olan gereksiniminin gün geçtikçe artması da yer altı sularının daha fazla tüketilmesine yol açmıştır. Önceki yıllarda şehrin nüfusu düşük ve su kullanımı kısıtlıyken yer altı su seviyesi problem oluşturmamakta idi. Son yıllarda nüfusun ve yapılaşmanın artışıyla sanayi ve tarımda su ihtiyacı artmış, zamanla havzadaki su kullanımı beslenme miktarını aşar hâle gelmiş ve tehlikeli bir seyir gösteren bu tablo Konya kapalı havzasının geleceğini olumsuz etkilemektedir. Bu durum üretimden sanayiye ve tüketiciye kadar tüm zinciri ve doğal hayatı önemli ölçüde etkilemeye başlamış, tarım ürünlerinde verim yanında kalite de etkilenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ANGI (Devamla) – 2006 ve 2007 yıllarındaki Konya Ovası’nın buğday rekolteleri arasında kuraklık ve benzeri etkiler nedeniyle yüzde 40’lara varan kayıp söz konusudur.

Dünyada sadece Konya ili ve civarında bulunan 102 adet endemik bitki türünün nesli kuraklık nedeniyle tehdit altına girmiştir. Bu türlerin acil koruma ihtiyacı vardır. Ancak bu bitkiler için henüz bir koruma programı uygulanmamaktadır. Bölgede sadece yaşam alanı daraldığı için nesli tehlikeye giren yaban koyunlarına yönelik koruma başlatılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınmaya bağlı kuraklık bölgemizde olumsuz etkiler bırakmıştır. Kuraklık sadece tarımı değil, doğal hayatı ve tarıma dayalı sanayi kollarını da etkilemektedir. Mevcut durumun devam edeceği göz önüne alındığında durumun önemi daha da artmaktadır. Bizler elimizdeki sınırlı doğal kaynakları korumak için acil tedbirler almalı, bilinçlenmeli ve bilinçlendirmeliyiz. Yaşanan kuraklık probleminin bireysel bir olgu değil, küresel bir tehdit olduğunu artık anlamalıyız.

Bu süreçte havza dışından havzaya getirilecek sular, yer altı sularının kontrolü, ekimi yapılacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Angı.

HASAN ANGI (Devamla) – Teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 26 Mart 2008 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.03