DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 17
81inci Birleşim
25 Mart 2008 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Kars ilinde tarım ve
hayvancılıkta yaşanan sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, Türk dünyasında nevruz ve önemine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
3.- Edirne
Milletvekili Necdet Budakın, 22 Mart Dünya Su Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- 5018 ile 2919
sayılı Kanunlara göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Sayıştayın 2006 yılına ilişkin dış
denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen komisyon tarafından
hazırlanan dış denetim raporlarının inceleme
sonuçlarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/367)
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptanın, Çin Halk Cumhuriyeti
Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi Başkanı WU Bangguonun davetine
icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Çin Halk Cumhuriyetine
resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/368)
3.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan'ın, Slovenya Parlamento
Başkanı France Cukjatı'nin davetine icabet etmek üzere, beraberinde
Parlamento heyetiyle, Slovenya'ya resmî ziyarette bulunmalarına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/369)
4.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan'ın, Suudi Arabistan
Şûra Meclisi Başkanı Dr. Saleh Bin Abdullah Bin Hamidin
davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Suudi
Arabistan'a resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/370)
5.- Almanyaya
resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğana refakat eden
heyete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/371)
6.- Suudi
Arabistana resmî ziyarette bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günaya refakat eden heyete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/372)
7.- Bazı
milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/373)
B) Önergeler
1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın (6/479) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/36)
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, 5.1.1961 Tarihli ve 222 Sayılı
İlköğretim Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/44) İç Tüzükün 37nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/37)
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 30 milletvekilinin, Antep
fıstığı üretimi ve ticaretinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/158)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, kamyoncu-nakliyeci
esnafın sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/159)
3.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 22 milletvekilinin, Boğaziçindeki
kaçak ve çarpık yapılaşmanın araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/160)
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Gündemdeki
sıralamanın ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile
Genel Kurulun 25/3/2008 Salı ve 26/3/2008 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 119 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Tekliflerinin İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde
görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, termik
santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde
çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza
Planına etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/8)
3.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin,
Kırklareli ili Vize ilçesindeki bir arazi ile ilgili iddiaların ve bu
arazi üzerinde kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre
üzerindeki muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/12)
4.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, Adanadaki lagünlerin
karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/28)
5.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin,
Bartında kurulması planlanan termik santralin olumlu ve olumsuz
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/31)
6.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin, Kaz Dağlarındaki
madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevreye olumsuz
etkilerinin önlenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/33)
7.- Konya
Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin, Konya Kapalı
Havzasındaki su kaynaklarının karşı karşıya
bulunduğu sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/38)
8.- Konya
Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Akşehir ve Eber
Göllerindeki kirlilik ve diğer çevre sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/42)
9.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Kaz
Dağlarındaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak
çevrenin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/47)
10.- Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21 milletvekilinin, Büyük Menderes Nehrindeki
kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/56)
11.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 Milletvekilinin, balık çiftliklerinin
çevreye ve turizme olumsuz etkilerinin araştırılarak su ürünleri
yetiştiriciliğinin çevreyle uyumlu gerçekleştirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/59)
12.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, Eber
Gölündeki çevre kirliliğinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/62)
13.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, altın arama
faaliyetlerinin hukuki durumu ile çevreye etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/64)
14.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, Van
Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve Van ilinde turizmin geliştirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/65)
15.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes
Nehrindeki kirliliğin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/68)
16.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 24 Milletvekilinin, Artvin
Cerattepedeki madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/71)
17.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Eber
Gölündeki çevre sorunlarının araştırılarak gölün
korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/84)
18.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölündeki
çevre sorunlarının ve gölün potansiyelinin
araştırılarak korunması ve değerlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87)
19.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, başta
Afşin Elbistan olmak üzere termik santrallerin çevreye etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/89)
20.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin, Isparta ilindeki
göllerin çevre sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/98)
21.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevre
ve turizm üzerindeki etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/101)
22.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, denizlerdeki
kirliliğin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/119)
23.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş'ta
Narlı Ovası'na kurulması planlanan katı atık depolama
tesisinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/145)
24.- Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve
Havzasındaki çevre sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/146)
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, bazı ilçelerdeki adliyelerin
kapatılmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/1809)
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Türk Ceza Kanununun 301inci
maddesinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/1814)
3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Almanyada Türklere yönelik ırkçı
saldırı ve diğer olumsuzluklara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacanın cevabı
(7/1925)
4.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, bazı kişilerin
servetlerini yurt dışında tuttukları iddiasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekrenin cevabı (7/1926)
5.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, Almanyada Türklerin ırkçı
saldırılara maruz kalmasına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Dışişleri Bakanı Ali Babacanın cevabı (7/1927)
6.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, Nazım Hikmetin
mezarının ülkemize getirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Dışişleri Bakanı Ali Babacanın cevabı
(7/1928)
7.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, LÖSEVin arazi tahsisi taleplerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı (7/1933)
8.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, Kahramanmaraşta
öğretmen lisesinin yapımıyla ilgili iddialara ve İl Millî
Eğitim Müdürlüğü personeline banka promosyonu verilmemesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/1934)
9.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, Bitlis Sigara Fabrikasının
özelleştirmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/1935)
10.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, ülkemizde bulunan siyasi mültecilere ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı
(7/1945)
11.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Mudanyanın bir köyüne gölet
yapımına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın cevabı (7/1946)
12.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Mudanyanın bir köyünün içmesuyu ve
kanalizasyon sorununa ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın cevabı (7/1947)
13.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, atıl durumdaki tankerlere ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı
(7/1948)
14.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Mudanyadaki bir göletten yapılacak sulama
projesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın cevabı (7/1952)
15.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, DMO Isparta Bölge Müdürlüğünün
kapatılmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/1954)
16.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Ayvalık otelcilik ve
turizm meslek lisesi inşaatına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/1955)
17.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamanda sulamaya
yönelik yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Nazım Ekrenin cevabı
(7/1969)
18.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, bazı kurul ve kurumların
başkan ve üyeleri ile Başbakanlık ve kamu bankaları
bürokratlarının ücretlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Murat Başesgioğlunun cevabı (7/1973)
19.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, büyük mağazalar konusundaki kanun
tasarısı taslağına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı
(7/1983)
20.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın Seydişehir Eti Alüminyumun
özelleştirilmesinin iptaline yönelik yargı kararının
uygulanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal Unakıtanın cevabı (7/1987)
21.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, konut edindirme yardımı
ödemelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekrenin cevabı (7/2005)
22.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, GAP bölgesinde
yatırımda öncelikli illere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekrenin cevabı
(7/2007)
23.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Vanın bir köyünde meydana gelen bir
ölüm olayına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın cevabı (7/2010)
24.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun Aydının Umurlu beldesinin ilçe
yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/2014)
25.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Haliç Tersanesindeki
yıkıma ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/2028)
26.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
İstanbuldaki tarihi evlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/2029)
27.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, Haymananın bir köyündeki sit
alanının tahrip edildiği iddiasına ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/2030)
28.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, AB Türkiye Karma Parlamento Komisyonu
Eşbaşkanının 301inci madde ile ilgili
açıklamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı Ali Babacanın cevabı (7/2054)
29.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskayın, ihalesiz kiraya verilen yerlere ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/2055)
30.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Tekel Başmüdürlüğü binasının
restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/2092)
31.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Kitap İnceleme Komisyonuna ve
Talim Terbiye Kurulu Başkanının istifasına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/2097)
32.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, özürlü araçlarından alınan teknik muayene
harcına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/2108)
33.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, rahim ağzı kanserine yönelik
çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı (7/2121)
34.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, 1981de idam edilen bir kişinin
mezarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın cevabı (7/2140)
35.- İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, Polis Meslek Eğitimi Ön Lisans
Programından ilişiği kesilenlere ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/2141)
36.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Kırklarelide yapılan
bir atamaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/2150)
37.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, hizmete açılmayan yatırımlara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlunun
cevabı (7/2184)
38.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkayanın, Spor Toto Teşkilat
Müdürlüğündeki personel politikasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Murat Başesgioğlunun cevabı (7/2185)
39.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, hizmete açılmayan yatırımlara,
- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, kadın sığınma
evlerine,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/2186,
2187)
40.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, hizmete açılmayan yatırımlara
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/2214)
41.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, coğrafi işaret tesciline ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı
(7/2215)
42.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, hizmete açılmayan yatırımlara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlunun cevabı (7/2230)
43.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin bazı soru önergelerinin
cevaplandırılmamasına ilişkin soruları ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı (7/2383,
2384)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00te açılarak beş oturum yaptı.
Birinci Oturum
CHP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadolun, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak
Operasyonu konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin
önergesinin (8/4) görüşmelerine başlandı.
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç ve 19 arkadaşınca verilen, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak Operasyonu ile ilgili genel görüşme
önergesinin ön görüşmelerinin, İç Tüzükün 70inci maddesine göre,
kapalı oturumda yapılmasına dair önerge okundu.
Kapalı
oturumda:
Yeminli stenograflar
ile yeminli görevlilerin salonda kalmaları hususu,
Dışişleri
Bakanı Ali Babacanın, Dışişleri
Bakanlığını temsilen listede adları bildirilen
görevlilerin de oturuma katılmasına ilişkin tezkeresi,
Kabul edildi.
Saat 14.06da
açık oturuma son verildi.
İkinci Oturum
(Kapalıdır)
Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Oturum
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Bursa Milletvekili Mehmet Altan
Karapaşaoğlu ve 3 milletvekilinin, Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/146) (S. Sayısı: 111)
görüşmelerine devam edilerek 3üncü maddesine kadar kabul edildi; 3üncü
maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
25 Mart 2008
Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşime 19.41de son
verildi.
Köksal
TOPTAN
Başkan
Fatoş
GÜRKAN Fatma
SALMAN KOTAN
Adana Ağrı
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 114
II.- GELEN KÂĞITLAR
25 Mart 2008 Salı
Tasarılar
1.- Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/548) (Plan ve Bütçe ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2008)
2.- Serbest
Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali
Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı (1/549) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13.3.2008)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman
Sultanlığı Sağlık Bakanlığı
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/550) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2008)
Raporlar
1.- Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/518) (S.
Sayısı: 121) (Dağıtma tarihi: 25.3.2008) (GÜNDEME)
2.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya ve 10 Milletvekilinin; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller
Hakkında Kanuna Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/121),
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma
Önergesi (S. Sayısı: 122) (Dağıtma tarihi: 25.3.2008)
(GÜNDEME)
3.- Tütün, Tütün
Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine,
İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı
Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın ve 12 Milletvekilinin; 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri,
Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine,
İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı
Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Adıyaman Milletvekili Şevket
Kösenin; 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine,
İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı
Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/538, 2/155,
2/186) (S. Sayısı: 125)
(Dağıtma tarihi: 25.3.2008) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 30 Milletvekilinin, Antep fıstığı
üretimi ve ticaretinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/158) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/03/2008)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 Milletvekilinin, kamyoncu-nakliyeci
esnafın sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/159) (Başkanlığa geliş tarihi:
20/03/2008)
3.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 22 Milletvekilinin, Boğaziçindeki
kaçak ve çarpık yapılaşmanın araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/160) (Başkanlığa geliş tarihi:
24/03/2008)
25 Mart 2008 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81inci Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Karsta tarım ve hayvancılık
konusunda söz isteyen Kars Milletvekili Sayın Gürcan Dağdaşa
aittir.
Buyurun
Sayın Dağdaş. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Kars
ilinde tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
GÜRCAN
DAĞDAŞ (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kars ilimizin tarım ve hayvancılık sektöründe
yaşadığı sorunları bilginize sunmak için gündem
dışı söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, vaktin elverdiği ölçüde sizlere serhat ilimizin
tarım ve hayvancılıkta yaşadığı
sıkıntıları ve Karsın genel sorunlarını
duyurmaya çalışacağım.
Karsta
hayvancılık, kırsal nüfusun büyük bir bölümünün geçim
kaynağıdır. Ancak istikrarlı bir hayvancılık
politikası olmadığı için istenilen düzeye
ulaşamamıştır. İlimizde tarım ve
hayvancılığın kara yazgısı, et kombinası ile
süt ve yem fabrikalarının özelleştirilmesiyle başlamıştır.
Özelleştirilen bu tesisler kısa bir süre sonra kapanmış ve
Karsın üretim damarları kesilmiştir. Bu sürecin önümüze
getirdiği sonuç tam bir felakettir. Sektörde yaşanan tıkanma
BAŞKAN
Sayın Dağdaş, bir dakika.
Sayın
milletvekilleri, çok büyük bir uğultu var. Lütfen, sohbet etmek isteyenler
dışarıda sohbetlerine devam edebilirler. Hatibi dinlersek çok
daha faydalı olur.
Buyurun
Sayın Dağdaş.
GÜRCAN
DAĞDAŞ (Devamla) Teşekkür ederim.
Sektörde
yaşanan tıkanma işsizliğin yüksek orana
ulaşmasına, kapanan iş yerlerinin çoğalmasına
Sürekli
göç veren, umudunu tüketmiş insanların yaşadığı
bir il manzarası ortaya çıkarmıştır.
Değerli
milletvekilleri, kış mevsimini en ağır şartlarda
yaşayan Kars ilimizde samanın kilosu 280 kuruştan 400
kuruşa çıkmıştır. 2007 Kasım ayında ödenmesi
gereken yem paraları hâlâ ödenememiştir. Hayvanını satmak
için yüksek nakliye bedelini ödeyerek
başka illere taşımaya çalışan Kars köylüsü elindeki
hayvanı yok pahasına satarak, çoğunu da satamayarak büyük bir
kayıpla geriye dönmektedir. Tarım ve hayvancılıkla
uğraşan nüfusun yarısına yakını icra
kapılarında, tefeci elinde çırpınmaktadır. 7 ilçe, 386
köy ve 49 mahalleden oluşan Kars ilimizin alt ve üst
yapılanması, televizyon ekranlarına yansıyan Afganistan
görüntülerini aratmayacak durumdadır.
Değerli
milletvekilleri, daha evvel bu kürsüden Karsla ilgili yapmış
olduğum gündem dışı konuşmada Afganistan benzetmemi
yakışıksız bulan Sayın Sağlık
Bakanımıza, bu değerlendirmemi onlarca benzerlik
taşıyan örnek üzerinden ifade ettiğimi, bu durumu
somutlaştırırsak merkeze bağlı Davul köyünün
ilkokulunda, elektrik hattı döşenmemiş okulda eğitim gören
öğrencilerin durumunu onlarca örnekten biri olarak gösterebiliriz.
Karsın Afganistana benzemesinden keyif değil, acı
duyduğumu da Sayın Bakana hatırlatmak isterim.
Değerli
milletvekilleri, Karsın sağlık konusu başlı
başına bir dramdır. Yeni bir hastaneye sahip olması ve
yetkililerin Hiçbir eksiğimiz yok. açıklamalarına rağmen
sanki Erzurum Araştırma Hastanesinin sevk bürosuymuş gibi hasta
sevkiyle uğraşan trajikomik bir teşhis ve tedavi
anlayışı gözlenmektedir. Erzuruma hastamızı
yetiştirmeye çalışırken yolda ölüyoruz. diye feryat figan
eden hemşehrilerimizin sayısı azımsanmayacak kadar yüksektir.
Tıp fakültesi için yapılması gereken araştırma
hastanesi, ödeneksizlikten ve proje tadilatının
sonuçlandırılamamasından dolayı
başlatılamamıştır. Üniversitenin kendi
imkânlarıyla hazırlamış olduğu hastaneye gerekli olan
teknik malzeme ve doktor takviyesi yapılamamıştır.
Değerli
milletvekilleri, cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar devletin
kurduğu altı tesisten beşi özelleştirilmiş,
özelleşen tesislerin dördü kapanmıştır. Şimdilik
Karslının elinde sadece şeker fabrikası kalmıştır.
Şeker fabrikasının özelleştirilmesi için de
çalışmalar sürdürülmektedir. Bu gidişle şeker
fabrikasının akıbeti de diğerleri gibi olacak, önce
özelleşecek, sonra kapanacaktır. 440 çalışanı,
aileleri, 1.100e ulaşan şeker pancarı üreticisi ve ailesi
ekmeğe muhtaç duruma gelecektir. Karsta esnaf ve sanatkâr güç
durumdadır. Esnaf SSK ve BAĞ-KUR primlerini ve vergisini ödemekte ya
güçlük çekmekte ya hiç ödeyememektedir. Karsta ücretlilerin büyük
çoğunluğu kredi kartı batağı içinde
çırpınmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum Sayın Dağdaş.
Buyurun.
GÜRCAN
DAĞDAŞ (Devamla) Bankalara para bulma derdindeki insanların
tüketimleri yok denecek kadar azalmıştır. Bu durum, esnafın
siftahsız dükkân kapatmasına sebep olmaktadır.
5084
sayılı Teşvik Yasası yeterince
uygulanamadığı ve yeterince cazip hale getirilemediği için
sanayisi hiç oluşamamış Karsın neresinden tutarsanız
bin ah işiteceğiniz bir haldedir.
Standardı
düşük kömürün hava kirliliğini en üst düzeye
çıkardığı Karsta doğal gazın geç de olsa sonunda
getirilmiş olması insanları mutlu etmemiştir, çünkü
doğal gazı yaşam alanlarına bağlayacak proje ve
tesisat parası verecek durumda insan sayısı azdır. Bu hâle
bir çözüm üretmek zorunda olan hükûmet edenlerin kömür dağıtarak oy
devşirme arayışından vazgeçip doğal gazın tüm
mekânlara bağlanmasını sağlayacak formülü
geliştirmeleri gerekir.
Karsın
sorunlarından sadece birkaçını vaktin elverdiği ölçüde
dikkatinize getirdim. Muradım Karsın feryadını hükûmet
edenlere duyurmak ve yüce heyetinizin duyarlılığını
talep etmektir.
Karsın fotoğrafının
hüzün ve acı hissettiren duygularıyla, heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dağdaş.
Gündem
dışı ikinci söz, Türk dünyasında nevruz ve önemi
hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket
Köseye aittir.
Buyurun
Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Türk
dünyasında nevruz ve önemine ilişkin gündem dışı
konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
dünyasında nevruz ve önemini konuşmak üzere gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Konuşmama
başlarken hepinizi en içten sevgilerimle selamlarım.
Yeni gün
anlamına gelen nevruz, Asyanın bir ucundan Balkanlara kadar
geniş bir coğrafyada doğanın dirilişi, baharın
gelişi anlamında bir bayram havasında kutlanmaktadır.
Nevruz binlerce yıldır kutlanan bir bayramdır. Bu bayram
şenliklerle kutlanır ve en önemli özelliği ise
kardeşliğin pekiştiği gün olarak kabul edilmesidir.
Eskiden, devlet yöneticileri Nevruz Bayramında ihtiyaç sahiplerinin
ihtiyaçlarını karşılar, mahkûmları serbest
bırakır ve şenlikler düzenlerdi. Halk ise bugüne özgü yemekler
yapar, şenliklere katılıp eğlenirdi. Bahar ile yeni
renklerine boyanan doğa insanların ümitlerini yeşertirdi.
Dolayısıyla insanlar o an için
sıkıntılarını, yokluklarını bir kenara
bırakırdı. Dargınlar barışır, öfkenin yerini
sevgi alırdı. Yani insan nevruz ile kendini yenilerdi. Birçok ülkede
nevruzun yılbaşı olması da bunun bir göstergesidir.
Değerli
milletvekilleri, doğanın dirilişi demek, tabiatın yeniden
can bulması demektir. Oysa, ülkemize neler yapıldı: Rant
uğruna ağaçlar kesilip yok edildi, topraklar peşkeş çekildi
ve yeşil alan kalmadı, zehirli atıklar ırmaklara bırakıldı
ve ırmaklar kirletildi. Böylece, o güzelim tabiat tabiat olmaktan
çıkarıldı. Ne yazık ki artık doğanın
dirilişini gerçek anlamıyla görememekteyiz. Nevruz kardeşlik
demektir ama kardeşlerin arasına nifak sokuluyor, insanlar kamplara
bölünüyor. Bu bağlamda, ülkemizde halk Alevi-Sünni, Kürt-Türk,
laik-antilaik diye ayrıştırılmaya başlandı. Oysa
nevruzda kutuplaşma, kamplaşma ve öfke yoktur; hoşgörü, birlik,
beraberlik ve dayanışma vardır. Değerli milletvekilleri,
tarih bize bunu öğretmiştir. Yani öfke, sanat değildir; sevgi,
kardeşlik ve barış sanattır. Yöneticiler hangi makamda
olursa olsun öfkeyi bırakıp hoşgörüyü egemen
kılmalıdırlar. Bütün insanlar da kardeşliğini
pekiştirmeli, yaşadığı doğasını
korumalı ve gelecek günlerine sahip çıkmalıdır. Bunun için
geç kalmış sayılmayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekillerim; nevruzun bir de kutsal anlamı
vardır. İlk insan olan Hazreti Ademin bugün doğduğuna
inanılır. Yine, Hazreti Nuh Peygamberin gemisinin bugün karaya
ulaştığına inanılmaktadır. Böylesine kutsal
anlamları olan nevruzun Alevilerin dünyasında da ayrı bir
değeri ve kutsallığı vardır. Aleviler nevruzu,
diğer ismi Ebu Turab olan Hazreti Alinin doğum günü olarak kabul
etmektedirler. Ebu Turabın Türkçesi toprağın oğlu
demektir. Yani Aleviler nevruzda toprağın dirilişini,
canlanmasını ve hayat bulmasını Hazreti Aliyle
özdeşleştirirler.
Sayın
milletvekilleri, her bayram gibi Nevruz Bayramı da iyiliğin,
güzelliğin ve umudun tekrar dirildiği ve
çoğaldığı gündür. Günümüzde ise yeniden umutlanmaya,
iyiliği ve güzelliği çoğaltmaya ihtiyacımız
vardır.
Bu vesileyle,
hepinizin Nevruz Bayramını kutlar, yüce heyetinizi en derin
sevgilerimle selamlarım. (CHP, MHP ve DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Köse.
Hükûmet
adına söz, Kültür Bakanı Sayın Ertuğrul Günayda.
Buyurun
Sayın Günay. (AK Parti sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de nevruz vesilesiyle iyi
dileklerimi sunmak için ve bu konuyu gündeme getiren arkadaşıma
teşekkür etmek için söz aldım.
Gerçekten,
değerli arkadaşımın söylediği gibi, nevruz, çok büyük
bir coğrafyada, aslında tarımla iç içe olan toplumların
önemini doğadan hissederek ortaya çıkardıkları, hiçbir özel
toplum kesimine ait olmayan, hiçbir kavme ait olmayan, toprakla yaşayan,
toprakla barışan, bir ölçüde herkesin dünyasına ait olan ortak
bir doğal bayramın adıdır. Adı, zaten bizim dilimizde,
bizim dilimizdeki sözcüklerle yeni gün ve bunun kutlandığı
gün, küçük farklılıklarla da olsa Atlantikten Pasifike kadar olan
büyük coğrafyada martın 21i, hepimizin bildiği gibi, gece ile
gündüzün eşit olduğu, gecelerin uzamasının durduğu,
günün uzamaya başladığı, yani güneşin daha çok
toprağı ısıttığı, böylece toprağın
bereketinin yeşermeye başladığı, bir anlamda
doğanın çiçeğe durduğu, bir anlamda doğanın
şiire durduğu bir gerçek tabiatın tespit ettiği
bayramın adıdır.
Bana Erzurumlu
Emrahın şiirlerini hatırlatır hep 21 Mart, nevruz, bahar
sözcükleri:
Salındı
bahçeme girdi,
Çiçekler selama
durdu.
Mor menevşe
boyun eğdi,
Gül
kızardı hicabından.
Gerçekten o
donmuş doğanın birdenbire dal uçlarından selama durmaya
başladığını, yeşillenmeye
başladığını, filizlenmeye
başladığını, bereketin, toprağın
bereketinin, o karşı konulmaz, doyulmaz, sonu gelmez bereketinin
yeniden hissedilmeye başladığını martın
sonlarına doğru, nisanın başlarına doğru
hissedersiniz.
Geçmiş
yıllarda yanlış yapıldığının
söylenmesinden bazı arkadaşlarımız
hoşlanmıyorlar, hiçbir zaman devletin yanlış
yapmamış olacağı gibi bir önyargı bizim zihinlerimize
egemen kılınmaya çalışılıyor ama geçmiş
yıllarda bir kesim nasıl Nevruzu sadece kendine ait sanmak gibi bir
yanlışa kapılmışsa, bir kesim de Nevruzun
kutlanmayacağı gibi bir yanlışı dayatmaya
çalışmıştı. Şükürler olsun ki zaman birçok
şeyi değiştiriyor, akılların başlara gelmesine de
yardımcı oluyor, katkı sağlıyor. Bugün, hiçbir kesime
ait olmadığını, her kesime ait olduğunu Nevruzun
artık hepimiz kabul ediyoruz ve Nevruzu artık yaptırmamak
değil, hep beraber yapmak konusunda bir gayreti hep beraber seferber
etmeye çalışıyoruz.
M. NURİ
YAMAN (Muş) Hâlen yaptırmayanlar var, hâlen
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Biz de bu çerçevede, bu
yıl, önce Millî Kütüphanenin önünde Nevruzla ilgili geleneksel bir, Ankarada
-Türkiyenin her yerinde tabii, ama Ankarada- geleneksel bir şölen
başlangıcı yaptık, sonra Mustafa Kemal Atatürkün 1921
yılında ilk Nevruz kutlamasına katıldığı
Keçiörende de bu geleneği devam ettirmeye çalıştık.
Türkiyenin her
tarafında Nevruzun kutlanmasından, her tarafında baharın,
barışın, toprağın bereketinin, güneşin daha fazla
bizi ısıtmasının kutlanmasından yanayım, ama
Nevruz -Sayın Başbakanın da söylediği gibi- Nevruz
ateşi hiçbir yerde bir kavga ateşine, bir öfke ateşine
dönüştürülmemeli. Her yerde barış ateşi
ısıtsın bizi diye, yaksın bizi diye değil,
ısıtsın bizi diye yakılan, toprağın bereketinin
yeniden hissedildiği bayram ateşlerine dönüştürülmeli.
Ne yazık ki
bazı yörelerde, bazı kesimlerde, bilerek bilmeyerek, eski
yanlışların tekrar edilmeye
çalışıldığı olaylar yaşandı, bazı
yerlerde ne yazık ki acı sonlara varan olaylar yaşandı. Ama
çok daha geniş bir kitlede, Türkiyenin çok daha büyük bir coğrafyasında,
çok daha geniş bir kitlede artık birlikte, bu bayramın herkese
ait olduğunu, hepimize ait olduğunu, hiçbir etnik köken
ayrımı gözetmeksizin, hiçbir inanç farkı gözetmeksizin, herhangi
bir coğrafya ayrımı gözetmeksizin herkese ait olduğunu,
sadece Türkiyede yaşayanları, içindekileri kastederek söylemiyorum,
bütün bu coğrafyada, yani Avrupanın ortalarından Asyanın
uçlarına kadar bütün bu coğrafyada yaşayan, kim ki toprakla
ilgilidir, kim ki topraktaki o bereketin fışkırmasını
günlük hayatında hisseder, onların hepsinin içselleştirdiği
bir bayram olduğunu fark etmeye başladık.
Geçmiş
yıllarda, doğanın bahara dururken, şiire dururken ortaya
çıkardığı renkler bir kesim tarafından sahiplenmeye
çalışılıyordu. Şimdi, o renklerin bir bereket
işareti olduğu, doğanın kendi yüreğinden
fışkırttığı karşı konulmaz renkler
olduğunu hepimiz görmeye başladık. Bu renkleri kendi tekelimize
alma gayretlerinden de vazgeçmeye başladık ve eski yıllara göre
bir adım daha güzellikle ve bir adım daha birlikte bayram kutlamaya
başladık.
Bu yıl
yaşanmış olan bazı olayların olmamasını
temenni ederdim. Umuyorum ve diliyorum ki her şeye rağmen
barışın erdemini, her şeye rağmen birlikte
yaşamanın erdemini, her şeye rağmen bu ülkenin demokrasi
içinde yaşamasının, barış içinde, esenlik içinde
yaşamasının erdemini önümüzdeki yıllarda çok daha fazla,
hep beraber fark edeceğiz ve herhangi bir tatsız olaya meydan
vermeden bütün bu bayramları, hem doğanın bize sunduğu
bayramları hem inançlarımızın bize sunduğu
bayramları hem ulusal günlerimizi, ulusal bayramlarımızı,
bağımsızlıkla ilgili, özgürlükle ilgili, cumhuriyetle
ilgili bayramlarımızı hep beraber, hiç ayrımsız, hep
beraber kutlayacağımız esenlik dolu, barış dolu güzel
günleri yaşayacağız.
Bu
duygularımla tekrar Nevruzu kutluyorum, hepinizi sevgiyle ve
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündem
dışı üçüncü söz, Dünya Su Günü münasebetiyle söz isteyen Edirne
Milletvekili Sayın Necdet Budaka aittir.
Buyurun
Sayın Budak. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Edirne Milletvekili Necdet Budakın, 22 Mart Dünya
Su Gününe ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
NECDET BUDAK
(Edirne) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22 Mart Dünya
Su Günü dolayısıyla gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Sen su koyvereli çok oldu!
NECDET BUDAK
(Devamla) Su, sınırlı bir doğal kaynaktır. Dünyadaki
hızlı nüfus artışı ve sanayileşme iklim
değişikliklerine, kuraklığa, tatlı su rezervlerinin
azalmasına ve su kirliliğine yol açmaktadır. Bunun sonucunda
günümüzde kaliteli su, petrol kadar, hatta ondan daha değerli hâle
gelmiştir. Su bakımından yoksul ülkeler için yıllardır
tehlike çanları çalarken dünyanın büyük bir bölümü konuya hâlen
duyarsız kalmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz sanıldığı gibi su zengini bir ülke
değildir. 2030 yılında nüfusu 100 milyona
ulaşacağı tahmin edilen ülkemizde kişi başına
düşen kullanılabilir su miktarının 1.000 metreküpün
altına düşeceği ve bu nedenle de su fakiri bir ülke
olacağı iddia edilmektedir.
Petrol zengini
olan Orta Doğu dünyanın su bakımından en sorunlu
bölgesidir. Bu bölge dünyadaki temiz su kaynaklarının sadece yüzde
1ine sahiptir. Türkiye, su ihtiyacının yüzde 30unu sınır
aşan Fırat, Dicle ve Asi nehirlerinden karşılamaktadır.
Bu nedenle, önemli su kaynaklarına sahip Türkiyenin suyu Orta Doğu
ülkeleri için petrol kadar önemlidir. Bu görüşü Gorbaçovun Yerküre
Manifestomu, İsmail Kapanın Suyun Stratejik Dalgaları, Ali
Rıza Karacanın Çevre Ekonomisi ve Politikası gibi birçok
yayın desteklemektedir.
Değerli
arkadaşlar, 1967 İsrail-Filistin Savaşının
aslında bir su savaşı olduğu bilinmektedir. Yine
yıllardır ülkemizde yaşanan terör olaylarının perde
arkasında su da vardır. 21inci yüzyılın en büyük
kavgasının da su için verileceği açıktır. Bu
bakımdan, Türkiye, Orta Doğu su politikasını yönlendirici
bir pozisyon alabilir ve Orta Doğu barış sürecine ciddi
katkıda bulunabilir. Bu nedenlerle, suyun ülkemiz için politik önemini çok
iyi değerlendirmemiz gerekir.
Sayın
milletvekilleri, birçoğumuzun siyaset yapma nedeni bazı itirazlara
dayanmaktadır. Ben de Edirne Milletvekili olarak kültür ve tarihî
eserleriyle medeniyetler şehri, verimli topraklarıyla tarım
şehri, Meriç, Tunca, Arda nehirleriyle nehirler şehri, Saroz Körfeziyle de deniz şehri olan Edirnede
yapılması gereken, ama yıllardır çözüm üretilmeyen konulara
olan itirazımdan dolayı bu yüce çatı altında
bulunmaktayım. Başta Başbakanımız ve
bakanlarımızın desteğiyle, 2004-2008 yılları
arasında Hamzadere Barajının fizikî yapımı yüzde
1den yüzde 40a çıkarılmış, Çakmak Barajı ile
Meriç-Ergene iletim kanal ihaleleri tamamlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye, su ihtiyacını yirmi beş nehir
havzasından karşılamaktadır. Ancak, son kırk
yıllık süreçte nehirlerimizde ciddi bir kirlenme
yaşanmaktadır. Trakyada buna örnek Ergene Nehri klasik olarak
verilebilir. Sorunun çözümüne yönelik olarak master planı projesi
çalışmaları Ocak 2008de tamamlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, su, ağırlıklı olarak tarımda
kullanılmaktadır. Bu nedenle, ülkemizin tarım ve su
politikaları paralel yürütülmelidir. Bütün bunlar için su kanunu ve sulama
birlikleri yasasını hep birlikte öncelikle
çıkarmalıyız. Mevcut su iletim kanallarında -ki, yüzde
50ye varan su kayıplarının önlenmesi için kapalı sisteme
geçmeliyiz- yine vahşi sulamadan 10 kat daha ekonomik olan yağmurlama
ve damlama sulamaya geçilmesi ve bu yönde çiftçilerimizin bilinçlendirilmesi
önem arz etmektedir. Yap-işlet-devret modeliyle sulama yatırımlarının
nasıl hayata geçirileceği konusunda, burada Sayın
Bakanımızın, Parlamentoyu ve bizi dinleyen çiftçileri
bilgilendirmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.
Ülkemiz yer
altı ve yer üstü su kaynakları envanterleri
çıkartılmalıdır. Bütüncül havza yönetimi
anlayışı benimsenmelidir. Gece sulama yapılması,
anızların yakılmaması, su durumuna göre ürün deseninin yönlendirilmesi, arazi
toplulaştırması, su fiyatında alan değil
kullanılan su miktarının dikkate alınması gibi
önlemler su tasarrufu konusunda büyük fayda sağlayacaktır.
Türkiyede su
bilimleri enstitüleri kurulmalıdır. Üniversitelerle suyla ilgili
çalışma yapanlar, ilgili bakanlıklarla eş güdüm hâlinde
Türkiyenin on, yirmi hatta elli yıllık su politikalarını
ortaya koymalıdırlar ve Türkiyenin aktif su politikasını
uluslararası platformlara taşımalıyız. Bu anlamda,
2009 yılında başbakanların, bakanların,
büyükşehir belediye başkanlarının ve 20 bin uzmanın
katılacağı Beşinci Dünya Su Forumu, ülkemizin aktif su
politikasının uluslararası platforma taşınması
bakımından önemli bir gelişmedir.
Ayrıca, 2008
yılının Vakıf Medeniyeti Su Yılı ilan edilmesi
de ülkemiz için çok faydalıdır.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, Dünya Su
Gününü kutluyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Budak.
Hükûmet
adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.
Buyurun
Sayın Eroğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Saygıdeğer
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Efendim, ben
özellikle Kars Milletvekili Sayın Gürcan Dağdaşın Karsla
ilgili birtakım konuşmalarına cevap vermek, aynı zamanda
Sayın Profesör Doktor Necdet Budakın Dünya Su Günüyle, suyla
alakalı hususlarına bir açıklık getirmek maksadıyla
söz almış bulunuyorum.
Efendim,
özellikle Kars, serhat şehrimiz. Hakikaten, Kars güzel bir şehir.
Dolayısıyla orada Hükûmetimiz ciddi yatırımlar yaptı.
Bir kere, Karsa Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün çok modern
bir binasını, aynı zamanda muazzam bir atölyeler ve ayrıca
Karsın ihtiyacı için de kullanılsın diye orada son
teknolojiye sahip bir konferans binası hazırladık,
açılışını yaptık.
Ayrıca,
malumunuz, Karsın acil içme suyu ihtiyacı vardı. Yıllardan
beri bu acil içme suyu, her seferinde, üç defa temel atılmış,
ancak su getirilememişti. Yıldırım hızıyla, 135
günde 22 kilometre uzaklıktan memba suyunu Karsa kadar getirdik, pompa
istasyonu, boru hatları ve bütün elektrikle ilgili donanımları
hazırladık ve Karsa içme suyu getirdik. Ayrıca, Karsın
2040 yılına kadar su ihtiyacını karşılamak üzere
şu anda inşa hâlinde olan Kars Selim, bir başka adıyla
Bayburt Barajı veya Selim Barajının da inşaatı
hızlandırıldı. İnşallah bu yıl sonunda
bitiriyoruz. Ayrıca, Karsın modern bir içme suyu arıtma tesisine
kavuşması için de projeler yapıldı, hazırlanıyor.
Şu anda onun da ihalesi yapılacak. Bunun dışında,
oradaki dere ıslahları konularında, ağaçlandırma
konularında büyük destek verildiğini herkes biliyor, o bakımdan.
Bir de, özellikle
tarım ve hayvancılıkla ilgili teşvikler gerçekten Karsta
çok ciddi oranda arttı. Bunu da burada açıklıkla ifade etmek
isterim. Misal olarak, Kars ilinde tarımsal destekler 2002
yılında 44,1 milyon YTL iken, 2007 yılında 56,1 milyon
YTLye çıkmıştır. Türkiyede 1,5 milyar YTL mazot
desteği çiftçilere verilmişken, Kars ilinde 16,8 milyon YTL, keza
kimyevi gübre desteği 4,1 milyon YTL. 2007 yılında prim
destekleri Türkiyede 6 katına ulaştı. 2002 yılında
çiftçilere prim desteği 186 milyon YTL verilirken, 2007 yılında
1,2 milyar YTLye ulaştı. Kars ilinde de 2007 yılında 500
bin YTL prim desteği verildi.
Bunun
dışında, hayvancılıkla ilgili verdiğimiz destek
miktarı da Karsta arttı. Son zamanlarda Karsta
hayvancılığın gelişmesi de takdirle takip
edilmektedir. Misal olarak, Türkiye genelinde Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının hayvancılığa verdiği
destek miktarı geçmişe göre 8,5 kat artmasına rağmen,
Karsta tam 72 kat arttı. Misal olarak, Kars ilinde hayvancılık
destekleri 2002 yılında 451 bin YTL iken, 2007 yılında 25,8
milyon YTLye ulaştı, yani 72 kat arttı. Bunun
dışında, diğer destekler de, hububat desteği,
sertifikalı tohum desteği verilmiştir; bu destekler 2008
yılında da devam etmektedir, onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Tabii,
sağlıkla ilgili, Sayın Milletvekili bazı problemlerden
bahsetti. Sağlık konusunda da Türkiyenin her yerinde olduğu
gibi Karsta da yeteri kadar adım atıldı, fakat iyinin daha
iyisi var, bunun farkındayız. Karstaki sağlık
problemlerini daha iyileştirmek için Sağlık
Bakanlığımız gerekli çalışmaları yapacaktır.
Ben de
Nevruzunuzu tebrik ediyorum. Sayın Adıyaman Milletvekilimiz ve
Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız çok güzel ifade ettiler,
hakikaten, Nevruz, bizim milletimizin güzel bir geleneği. Esasen, 21 Mart
aynı zamanda Dünya Ormancılık Günü. Dolayısıyla, biz
de 21 Martta hem Nevruzu hem de Dünya Ormancılık Gününü
kutladık. Arkasından, 22 Mart -tesadüfen, gene
Bakanlığıma bağlı- Dünya Su Günüydü, onu
kutladık ve 23 Mart da bildiğiniz gibi Dünya Meteoroloji Günü, o günü
de kutladık. Ben, hem Dünya Ormancılık Gününüzü, Nevruzunuzu
hem Dünya Su Gününüzü hem de Dünya Meteoroloji Gününüzü gönülden tebrik
ediyorum. İnşallah, bu güzel günlerin, bizlerin birlik
beraberliğine, karşılıklı sevgiye, saygıya vesile
olmasını canı gönülden temenni ediyorum.
Müsaade
ederseniz, ben bir de kısaca Sayın Profesör Doktor Necdet
Budakın sorduğu suallere cevap vermek istiyorum.
Bilindiği
gibi, bütün dünyada 22 Mart Dünya Su Günü olarak kutlanmakta. Türkiyede de
kutlandı bu her yerde. Özellikle, biz, bu sene, Dünya Su Gününü, 2009
yılında yapılacak dünyanın suyla alakalı en büyük
organizasyonlarından biri olan Beşinci Dünya Su Forumuna
hazırlık olmak üzere İstanbulda gerçekleştirdik.
Yaklaşık olarak yetmiş ülkeden çok sayıda uzman, ilim
adamı, belediye yöneticisi, belediye başkanları İstanbulda
Harbiyede askerî müzede yapılan bu toplantıya katıldı.
Hakikaten bu toplantıdan çok iyi neticeler elde ettiğimizi ben ifade
etmek istiyorum. Bilhassa, küresel iklim değişimi, risk yönetimi, su
kaynaklarının korunması, insani kalkınma ve binyıl
kalkınma hedefleri, su konusunda eğitim, bilgi ve kapasite
geliştirme başta olmak üzere su gündeminin ilk
sıralarını teşkil eden pek çok konuda çeşitli
tebliğler sunuldu. Su problemlerinin çözümü için önemli birtakım
tavsiyeler teklif edildi.
Efendim,
özellikle şunu belirteyim: Beşinci Dünya Su Forumuna
hazırlık olmak üzere, bu geçtiğimiz cumartesi yapılan 22
Mart Dünya Su Gününde İstanbul çok güzel bir husus için adım
attı, bu da şudur: İstanbul Mutabakatı veya
İstanbul Konsensüsü adıyla anılan bir mutabakat
sağladık. Yani özellikle bütün şehirlere, bütün insanlara
yeterli miktarda, istenilen kalitede, arzu edilen kalitede su verebilmek için
İstanbul Mutabakatı imzaya açıldı. İnşallah,
bunun, bu yıl ağustos ayına kadar tamamlanarak 2009
yılında yapılacak olan Beşinci Dünya Su Forumunda ilan
edilmesini bekliyoruz, İstanbul Mutabakatı olarak tarihe geçecektir
-çok önemli bir mutabakat- veya İstanbul Konsensüsü.
Şimdi,
değerli milletvekillerim, Sayın Başkanım; özellikle
Beşinci Dünya Su Forumu çok önemli. Bu bakımdan, ben yüce
Meclisimizin tam desteğini istiyorum. Bütün milletvekillerimizin, bütün
gruplarımızın buna özel bir alaka göstermesini, tenkit ve
tavsiyelerde bulunmasını özel olarak istirham ediyorum. Sizlerin
tenkitleriniz, tavsiyeleriniz bizim için fevkalade önemlidir.
Maksadımız zaten her şeyin en iyisi, en iyisini, en güzelini
yapmak için gayret sarf etmektir. Bu yüzden, zaten parlamentolar arasında
da birtakım çalışmalar yapılacaktır.
Milletvekillerimiz özellikle bunlara katılır, bizlere fikirlerini,
kanaatlerini, tavsiyelerini iletirlerse çok büyük bir memnuniyet
duyacağımızı ben burada açıkça ifade etmek istiyorum.
Özellikle, Beşinci Dünya Su Forumuna yüz elli beş ülkeden
yaklaşık 20 bin kişi katılacak. Dünyanın bütün
medyası orada olacak. Bu bakımdan, bununla alakalı bölgesel
toplantılar da yapılıyor. İnşallah, bu forumu
yüzümüzün akıyla başaracağımıza ben inanıyorum.
Hatta, yabancılar bu çalışmaları, bu gayretleri görünce
Beşinci Dünya Su Forumu, su konusunda bir milat olacaktır ve
İstanbuldan önce ve İstanbuldan sonra diye anılacaktır.
dediler. Tabii, bu konuda böyle anılması için sizlerin gerçekten
yardımınıza ihtiyacım var.
Saygıdeğer
milletvekillerim, bir de şunu ifade etmek istiyorum: Tabii, Sayın
Necdet Budakın da ifade ettiği üzere, biz havza bazında su
yönetimini prensip olarak ele alıyoruz, bu prensipten hareket ediyoruz.
Zaten, bütün dünyada suyun yönetiminin havza bazında olması gerekir.
Biz de bu konudaki, havza bazında yönetimle ilgili hazırlıklarımızı
tamamladık, zaten o istikamete doğru hareket ediyoruz. Bu maksatla,
bildiğiniz gibi, sadece havza bazında nehirlerin yönetimi değil,
aynı zamanda seksen bir vilayetimizin içme ve kullanma sanayi suyu temini
de fevkalade önemlidir. Buradan sizlere şu müjdeyi vermek istiyorum:
Şu anda, en son nüfus sayımına göre bütün şehirlerimizin,
seksen bir vilayetimizin 2040 yılına kadar gelecekteki nüfus
tahminlerini, su ihtiyacını, evsel su ihtiyacını, sanayi su
ihtiyacını, hepsini hesapladık. Bunların grafiklerini
çizdik. İhtiyaç grafikleri, arz-talep grafikleri çizildi ve bunlar bir
kitapçık hâline getirildi. İnşallah, önümüzdeki hafta veya
eğer müsait olmazsa Bakanlar Kurulu, ondan sonraki pazartesi günü Bakanlar
Kuruluna arz edeceğim ve seksen bir vilayetimizde hiçbir şekilde
yakın bir gelecekte hatta 2040 yılına kadar su
sıkıntısı olmaması için gerekli her türlü
çalışmayı yapacağımızı ben burada ifade
etmek istiyorum.
Bir de sulamalara
temas edildi. Sulamalar konusunda da zaten biz çok büyük bir çalışma
yapıyoruz. Bu çalışmamızın özü şu: Artık,
eskisi gibi açık sistem iptidai sulama sistemlerini tamamen terk ettik.
Şu anda tamamen kapalı sistem veya basınçlı sulama
sistemleri denilen veya damlamalı veya yağmurlamaya imkân veren bu
şekildeki sulama sistemlerini tercih ediyoruz hatta yürüyen projeleri de
mümkün olan hepsini bu şekilde tadil ederek, revize ederek
çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Bunun
dışında, özelikle bazı havzalardaki kirlenme problemini
işaret ettiler. Evet, bazı havzalarımız hakikaten
kirlenmiştir, bunların başında Ergene Nehri ve Havzası
gelmektedir, Gediz, Büyük Menderes, Kızılırmak Havzası gibi
bazı havzalarda kirlenme büyük boyutlara ulaşmıştır
ancak bu konuda Bakanlığımız ciddi
çalışmaları başlatmıştır, bakın bunu
çok açık olarak söylüyorum. Birinci husus, Büyük Menderes Havzasıyla
ilgili, projelendirme, etüt ve tatbikat projeleri hazırlanmasıyla
ilgili protokol imzalandı, şu anda çalışılıyor.
Ayrıca, Gedizle ilgili sözümüz vardı, şu anda, bu hafta sonunda
yani cuma günü Gediz Havzası nasıl kurtulacak? bununla ilgili eylem
planını İzmirde, o bölgedeki bütün valilerimizin, belediye
başkanlarımızın, ilgili kurum ve kuruluşların
yöneticilerinin de hatta sivil toplum kuruluşlarının da
katılımıyla bunu biz kamuoyuna açıklayacağız.
Hakikaten önemli bir proje, hatta bunun en son
hazırlıklarını az önce Bakanlıktan gelirken takip
ettim. İnşallah, Gediz Havzasını, arkasından Ergene
Havzasını, Büyük Menderesi, Kızılırmak
Havzasını, teker teker bunları ben
kurtaracağımıza inanıyorum.
Tabii, havzaları
kurtarırken bir kere, sadece nehrin tanzimi yetmiyor yani bunlar komplike
bir çalışma. Bakın, bir nehir havzasının
kurtarılmasını ben kısaca burada özetlemek istiyorum: Bir
kere, bir nehir havzasını kurtarmak için birincisi, evvela, evsel ve
tıbbi atıkları, bütün katı atıkları, çöpleri
vesaire, bunları uygun şekilde toplamak, bertaraf etmek gerekiyor.
Yani, sadece suyu kontrol etmek havzada yetmiyor. Arkasından, zehirli,
zararlı atık üreten fabrikalar veyahut arıtma çamuru üretenler
varsa bunlarla ilgili bertaraf tesislerinin kurulması şart.
Arkasından, her bir sanayinin ve şehirlerin, kasabaların
atık su arıtma tesislerini inşa ederek bunları uygun
şekilde alıcı ortama deşarj etmesi gerekiyor.
Arkasından -daha bitmedi- nehirlerin tanzimi, derelerin ıslahı
gerekiyor. Bunun dışında, havzanın
ağaçlandırılması, nehirlere veya havza içindeki barajlara,
su alınacak olan içme suyu kaynaklarına, rüsubat, herhangi bir
sürüntü maddesi gelmemesi için yukarı havza tedbirleri dediğimiz
erozyon ve rüsubatı kontrol tesislerinin, ağaçlandırma, tersip
bentleri, nehir yukarı havza tedbirlerinin alınması gerekiyor,
yani biz bunları komplike olarak düşünüyoruz.
Şu anda,
İzmir milletvekillerimizi veya o civardaki, Manisa milletvekillerimizi,
cuma günü müsait olursa bütün milletvekillerimizi davet ediyoruz. Bu Gediz
Havzasının Kurtarılması Projesi diğer havzalar için
de örnek teşkil edecektir. Dolayısıyla, bu konuda gerçekten
tavsiyesi veya tenkidi olan dostlarımız, milletvekillerimiz, ilim
adamlarımız olursa bundan çok büyük bir memnuniyet
duyacağımızı ifade etmek istiyorum.
Arkasından
zaten eylem planı hazırlandı. Bu eylem planında, az önce de
ifade ettiğim üzere, nerelerde katı atık tesisleri kurulacak,
zararlı atıkları bertaraf etmek için kurulacak tesisler,
atık su arıtma tesisleri, organize sanayi bölgelerinin kontrolü
vesaire, bunların tamamı ele alınacak. Böylece, havzalar da
mutlaka kurtarılacaktır, bu da çok zor bir şey değildir.
Bakın, inşallah, ciddi bir şekilde adım
atıldığı zaman, yeteri kadar ödenek
ayrıldığı zaman, bu havzaların hepsini tertemiz
yapacağız, buna muktediriz. Bunu çünkü ben biliyorum,
İstanbulda Haliç kurtulamaz. derlerdi. Bakın, şu anda
Haliçte otuz üç türde balık var. Yeteri kadar akıllıca yönetirseniz,
tesisleri yaparsanız, şu elden çıkmış gözüken
tesisleri bile kurtarmak mümkündür, yeniden onları inşa etmek bize
gerçekten büyük bir haz verecektir.
Efendim, ben bu
güzel duygularla tekrar Nevruzunuzu, Dünya Su Gününü, Dünya Meteoroloji ve
Dünya Ormancılık Gününüzü kutluyorum. Hepinize sıhhat, afiyet,
güzel, sağlıklı, uzun bir ömür diliyorum.
Saygılarımı sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- 5018 ile 2919 sayılı Kanunlara göre, Türkiye
Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2006 yılına
ilişkin dış denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen komisyon
tarafından hazırlanan dış denetim raporlarının
inceleme sonuçlarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/367)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 2919 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununa
göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2006
yılına ilişkin dış denetimlerini yapmak üzere
görevlendirilen Komisyon tarafından hazırlanan dış denetim
raporları, Başkanlık Divanınca üst yöneticilerin
cevapları da dikkate alınarak 11/03/2008 tarihli
toplantısında görüşülmüş; dış denetim raporlarının
ve üst yöneticilerin cevaplarının kabul edilerek, raporlarda tenkit
ve tavsiye edilen hususlarda gerekli tedbirlerin alınmasına ve ekteki
inceleme sonuçlarının Genel Kurulun bilgisine sunulmasına karar
verilmiştir.
Bilgilerine
sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Ve Sayıştayın 2006
Yılına İlişkin Dış Denetim Raporlarının
İnceleme Sonuçları
1- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2006 yılı harcama
belgeleri üzerinde yapılan incelemeler çerçevesinde hazırlanan
Dış Denetim Raporunda, öncelikle 2006 yılı Bütçesi ve
Kesinhesap sonuçları incelenmiş, ekonomik bir harcama politikası
yürütüldüğü sonucuna varıldığı görülmüştür.
Harcamalar içerisinde yer alan personel giderleri, tedavi
giderleri ve yurt içi geçici görev yolluklarının mevzuata uygun olarak
gerçekleştirildiği, tedavi giderlerine ilişkin olarak 2004
yılı ve daha sonraki yıllarda Tedavi Yönetmeliğinde
düzenlemelere gidilmek suretiyle tedavide genel kabul görmüş
kuralların ve sınırlamaların getirildiği ve bu
düzenlemelerin uygulamaya konulmasıyla tedavi giderlerinde hem nominal hem
de reel anlamda tasarruf sağlandığı ifade edilmiştir.
Mal ve hizmet alımları ile ilgili olarak, bütçe ödeneğinin
verimli ve ekonomik şekilde kullanıldığı, mal ve
hizmet alımında tasarruf sağlandığı, hizmet
alımı konusunda bütçe ödeneğinin %27,5'luk
kısmının tasarruf edildiği ve alımlarda ödeneğin
ekonomik olarak kullanıldığının görüldüğü
belirtilmiştir.
Sonuç olarak;
- Ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişlerine
dayalı olarak ilgililerin hesaplarına aktarılan paraların
banka hesap özetleri ile mutabık olduğu, kesin hesap cetvellerinde
gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu,
ayrıca kullanılabilir bütçe ödenekleriyle uyumlu bulunduğu,
bütçe ödeneklerinin kullanılması esnasında Merkezi yönetimin
tabi olduğu harcama mevzuatına uygun tasarrufta bulunulduğu, mal
ve hizmet alımlarında kamu kaynaklarının etkili, ekonomik
ve verimli bir şekilde kullanılmasının temin edilmesine
çalışıldığı,
- Harcama yetkilisi, muhasebe yetkilisi, mali hizmetler birim
yöneticisi ve gerçekleştirme görevlilerinin Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ve diğer harcama mevzuatı çerçevesinde harcama
işlemlerini yürüttükleri,
- Bütçe ile tahsis edilen ödeneklerin kullanılmasında
Kurumun hedefleri doğrultusunda 2006 yılı programında yer
alan amaçların gerçekleşmesi için tahsis edilen ödeneğin
harcanmasında ekonomik davranıldığı, idarenin mali
faaliyet, karar ve işlemlerinin; Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve
buna dayalı olarak çıkarılan diğer mevzuata genel olarak
uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
Bunların dışında, Raporda yer verilen tenkit
ve önerilere ilişkin olarak Üst Yönetici cevapları
Başkanlık Divanınca kabul edilmiş olup, tenkit ve tavsiye
edilen hususlarda ise gerekli tedbirlerin alınması önerilmiştir.
2- Sayıştay Başkanlığının 2006
yılı harcama belgeleri üzerinde yapılan incelemeler çerçevesinde
hazırlanan Dış Denetim Raporunda, öncelikle 2006 yılı
Bütçesi ve Kesinhesap sonuçları incelenmiş ve 2004, 2005 ve 2006
yılı bütün olarak değerlendirildiğinde harcamaların az
da olsa artış eğilimi içerisine girdiği
anlaşılmış ve tasarruf tedbirlerine daha fazla özen
gösterilmesinin sağlanması istenmiştir.
Raporda ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Sayıştay Başkanlığı hesaplarının TBMM
Saymanlık Müdürlüğünce tek bir banka hesabından
yürütüldüğü, ancak hem TBMM harcamaları hem de Sayıştay
harcamaları için tek bir banka hesabıyla
çalışılmasının hesapların izlenmesini
güçleştirdiği belirtilerek, ileride doğabilecek muhtemel
karışıklıkları önlemek ve harcamaları
sağlıklı takip edebilmek için Sayıştayın muhasebe
işlerinin Sayıştay nezdinde kurulacak muhasebe birimince
yürütülmesi veya TBMM'nin çalıştığı bankada
Sayıştayın ayrı bir hesap numarasının olması
ve harcamaların bu hesaptan yürütülmesi tavsiye edilmiştir.
Sonuç olarak;
Harcama belgelerinin incelenmesinden Sayıştay
Başkanlığı ödeme emri belgeleri, muhasebe işlem
fişleri ve banka hesap özetleri mukayeseli olarak kontrol edilmiş,
kurumca tahakkuk ettirilen ödemeler ile banka rakamlarının
mutabık olduğu, kesin hesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının
doğru ve denk olduğu, kullanılabilir bütçe ödenekleriyle uyumlu
bulunduğu,
- Sayıştay Başkanlığınca, bütçe ile
temin edilen mal ve hizmetlerde kamu kaynaklarının etkili, ekonomik
ve verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek
tedbirlerin alındığı,
- Harcama yetkilisi, muhasebe yetkilisi, mali hizmetler birim
yöneticisi ve gerçekleştirme görevlilerinin bahsedilen tedbirlerin
uygulanması yönünde azami gayret gösterdiği,
- Bütçe ile tahsis edilen ödeneklerin Kurumun amaç ve
planlanmış hedefleri doğrultusunda, iyi mali yönetim ilkelerine
uygun olarak kullanıldığı, idarenin mali faaliyet, karar ve
işlemlerinin mali yönetim ve kontrol başta olmak üzere ilgili
diğer mevzuata uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
Bunların dışında, Raporda yer verilen tenkit
ve önerilere ilişkin olarak, Üst Yönetici cevapları
Başkanlık Divanınca kabul edilmiş olup, tenkit ve tavsiye
edilen hususlarda gerekli tedbirlerin alınması önerilmiştir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge
vardır, okutuyorum:
B)
Önergeler
1.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükatamanın (6/479) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/36)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin sözlü sorular kısmının 147 nci
sırasında yer alan (6/479) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
İsmet
Büyükataman
Bursa
BAŞKAN Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, önergeleri sırasıyla okutuyorum:
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemir ve 30 milletvekilinin, Antep fıstığı üretimi ve
ticaretinde yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/158)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Antepfıstığı üretimindeki, ticaretindeki,
tanıtımındaki, ihracatındaki sorunlar ve çözüm
yollarını belirlemek amacıyla Anayasa'nın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekteki gerekçe
doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını
arz ederiz.
Gerekçe:
Antepfıstığı, Gaziantep, Şanlıurfa,
Adıyaman, Siirt illerinin temel tarım ürünü ve 200.000 kişinin
geçim kaynağıdır. Türkiye'deki toplam
Antepfıstığı alanlarının % 62,41 Gaziantep ili
sınırları içindedir ve Gen merkezi de Gaziantep'tir.
Gaziantep'teki çiftçilerinin %26'sı Antepfıstığı
tarımıyla uğraşarak geçimini bu üründen
sağlamaktadır. Antepfıstığı ticaretinin
yaklaşık %90'ı, Gaziantep ilinden yapılmaktadır.
Antepfıstığı, kıraç, taşlık
arazilerde yetişebildiğinden, geniş verimli arazilere sahip
olmayan Bölgemiz ve Gaziantep için çok önemli bir üründür. Böylece, tarıma
uygun olmayan araziler değerlendirilerek ülke, bölge ve Gaziantep
ekonomisine önemli katkılar sağlanmaktadır.
Ülkemiz, dünya Antepfıstığı üretiminde
İran ve ABD'den sonra üçüncü sırada gelmektedir.
Antepfıstığı üretimde ve ticaretinde
çeşitli sorunlar mevcuttur. Şöyle ki;
Antepfıstığının verime geçmesi için uzun
yılların gerekmesi, bir yıl iyi ürün verirken diğer
yıl ürünün yarıya düşmesi, iyi bakım ve sulu
tarımın yapılamaması önemli sorunlardır.
ABD ve İran sulu tarım yaparken, ülkemizde sulu
tarımın yapılamaması rekabet şansımızı
zora sokmaktadır. Üretim maliyetlerimiz yüksek olduğundan
fiyatımız dış pazardan yüksek olmakta, ihracatçı
firmalar diğer ülkelerle yarışamamaktadır. Ayrıca,
İran ve ABD fıstığına göre daha lezzetli ve yeşil
içli olan Antepfıstığının, irilik ve
çıtlaklık açısından zayıf olması, kurutulduktan
sonra ıslatılıp kavlatılması sonucu sert
kabuğunun kararması gibi nedenlerle albenisi zayıftır.
Antepfıstığının yeterince
tanıtılamaması, tanıtıma ve ARGE'ye yeterli kaynak
ayrılmaması da önemli bir sorundur.
Antepfıstığına yeni pazarlar bulmak amacıyla etkin bir
tanıtım kampanyası düzenlenmelidir. Planlı ve
istikrarlı bir şekilde yapılacak tanıtım faaliyetleri
Antepfıstığının satışında önemli bir
rol oynayacaktır. Antepfıstığının kendine has
aroması ve yeşil içli olması yanında insan
sağlığına olan yararları tanıtımda ön plana
çıkarılmalıdır. Ayrıca, daha düşük maliyetle
üretilen İran fıstığının ülkemize kaçak yollarla
getirilip kendi çeşitlerimizle karıştırılıp
satılması engellenmelidir. İran fıstığında
daha fazla aflatoksin olduğundan bu, başka ülkelerde olumsuz
tanıtıma yol açmaktadır.
Çeşitlerimizin dış pazarlarda iyi
tanıtılması durumunda ülkemiz Antepfıstığı
yetiştiriciliğinin önü açıktır. Sadece AB ülkeleri 2006
yılında İran'dan ithal ettiği 90-100 bin ton arasında Antepfıstığı
tüketmektedir ki bunun değeri 400 milyon Eurodur. Oysa ülkemizin, AB
ülkelerine yakınlığı, yetiştirme
koşullarının elverişli olması ve aflatoksin riskinin
İran'a göre daha az olması ülkemizi şanslı konuma
getirmektedir. Bu potansiyel değerlendirilmelidir.
Antepfıstığının modern entegre
işletme tesisleri kurularak ABD ve İran'da olduğu gibi el
değmeden işlenip ambalajlanarak iç tüketime ve ihracata yönelik
tüketicilerin hizmetine sunulması gerekmektedir.
Antepfıstığı üreticilerinin, hasattan hemen
sonra ekonomik yetersizlikten ve üretim maliyetlerinin yüksek olmasından
dolayı ürünlerini aynı anda pazara çıkarması, fiyatı
çok düşürmektedir. Bu sorun, o yılki ürünün en az % 10'unu alarak
fiyatın aşırı düşmesini engelleyecek bir Üretici
Birliği veya kooperatifin kurulmasıyla çözümlenebilecektir. Bu birlik
veya kooperatifin, ürünün pazar değerini düzenleyecek miktarı elinde
tutması ile aşırı fiyat yükselmesi de önlenebilecektir.
Böylece, ihracatçıların ya da tüketicilerin
Antepfıstığı alımı ve tüketimi daha cazip hale
getirilecektir.
Sonuç olarak Antepfıstığı ülkemiz, bölgemiz ve
Gaziantep için çok önemlidir. Antepfıstığı, üretiminde,
tanıtımında, iç tüketiminde, ihracatında vb. gibi konularda
çok acil ve ağır sorunlarla karşı karşıya
bulunduğundan, konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulacak bir
meclis araştırma komisyonu tarafından bütün boyutlarıyla
incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi hayati önem
arz etmektedir.
1) Hasan Özdemir (Gaziantep)
2) Muharrem Varlı (Adana)
3) Recai Yıldırım (Adana)
4) Mehmet Şandır (Mersin)
5) Rıdvan Yalçın (Ordu)
6) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
7) Yılmaz Tankut (Adana)
8) Hüseyin Yıldız (Antalya)
9) Hakan Coşkun (Osmaniye)
10) Mümin İnan (Niğde)
11) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
12) Zeki Ertugay (Erzurum)
13) Gürcan Dağdaş (Kars)
14) Osman Çakır (Samsun)
15) Bekir Aksoy (Ankara)
16) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
17) Beytullah Asil (Eskişehir)
18) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
19) Ahmet Orhan (Manisa)
20) Mithat Melen (İstanbul)
21) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
22) Şenol Bal (İzmir)
23) Osman Durmuş (Kırıkkale)
24) Münir Kutluata (Sakarya)
25) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
26) Atila Kaya (İstanbul)
27) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
28) Ahmet Bukan (Çankırı)
29) Metin Ergun (Muğla)
30) Osman Ertuğrul (Aksaray)
31) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, kamyoncu-nakliyeci esnafın
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/159)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamyoncu-Nakliyeci esnafının sorunlarının
araştırılarak, alınacak tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105.
maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu
Kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Hasan Çalış (Karaman)
4) Mümin İnan (Niğde)
5) Yılmaz Tankut (Adana)
6) Hüseyin Yıldız (Antalya)
7) Şenol Bal (İzmir)
8) Osman Durmuş (Kırıkkale)
9) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
10) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
11) Osman Ertuğrul (Aksaray)
12) Alim Işık (Kütahya)
13) Reşat Doğru (Tokat)
14) Mustafa Kalaycı (Konya)
15) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
16) Akif Akkuş (Mersin)
17) Ali Uzunırmak (Aydın)
18) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
19) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
20) Muharrem Varlı (Adana)
Gerekçe:
Taşımacılık faaliyeti, insanlık tarihi
kadar eski, teknolojik gelişmelere bağlı olarak şekillenen,
sosyal, kültürel ve ekonomik yönü olan bir olgudur.
1950'li yılların başlarında karayolları
yatırımlarına verilen siyasi destekle, karayolları
taşımacılığı ön plana çıkarak önem
kazanmış, bu gelişme ise sektörde daha örgütlü olmayı,
düzenli ve sistemli çalışma düzenini gerekli
kılmıştır.
Karayolu taşımacılık sektörümüz 1970'li
yıllardan itibaren hızla gelişme göstermiş ve bugün
Avrupa'nın en fazla kamyon ve TIR sayısına sahip olan ülke
konumuna getirmiştir. Bugün kamyon sayımız 750 bine
ulaşırken, ülkemizde yurt içi eşya
taşımacılığının yüzde 92'si karayolu ile
gerçekleşmektedir.
Günümüzde hemen hemen her sektörde yaşanan ekonomik
sıkıntılar yoksulluk ve işsizliği
artırmış, bu olumsuz gelişmelerden en fazla etkilenen
kesimlerden biri de kamyoncu esnafı olmuştur.
Nakliye sektörü kazanç açısından en
sıkıntılı dönemini yaşamaktadır. Maliyet
girdileri ve akaryakıt fiyatlarının yüksekliğinden büyük
sıkıntı çeken nakliyeciler bunun yanında iş
yokluğu da yaşamaktadırlar.
Yurt içi ve yurt dışı karayolu
taşımacılığı yapan firmalarımız bile
yüksek girdi fiyatları ve akaryakıt fiyatları ile baş
edemez durumda iken, bireysel kamyonculuk ise bitme noktasındadır.
Nakliyeci-kamyoncu esnaf yıkıcı bir rekabet
ortamında çoğu kez düşük ücretle, hatta mazot parasına
taşıma yapma zorunda kalmaktadır. Mazot fiyatlarındaki
büyük artışlar, nakliye fiyatına bile
yansıtılamamaktadır.
Zaten, çok ağır bürokrasi ve maliyetlerle
boğuşan sektörde, denetimsizlik de haksız rekabet
yaratmaktadır. Yabancıların sektördeki
ağırlığı ve sanayicilerimizin de tercih yaparken yerli
firmaları seçme konusunda titiz davranmamaları, yakında yüklerini
taşıyacak uluslararası taşımacı bulamamaları
sonucunu doğurabilir. Bu gidişle sektörü yabancı tekellere terk
etmek zorunda kalabileceğimiz düşünülürse, başta
ihracatçılarımız ve sanayicilerimiz bugünden doğru
tercihler yapmak durumundadırlar.
Gelir vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, araç muayenesi,
egzoz pulu, yeni araçlarda ÖTV, geçici vergi gibi birçok vergi çeşidi ile
boğuşan ve Bağ-Kur primini ödeyemeyen kamyoncu esnafına,
K1, C2, SCR gibi yetki belgelerinin ücretlerinin çok yüksek olması
ayrı bir maliyet getirmektedir.
Yurt içi taşımacılık yapan bireysel kamyoncuya
yapılan uygulamalar ile yurt dışı
çıkışı olan ya da deniz yoluyla
taşımacılık yapanlar arasındaki uygulamalar da
birbiriyle çelişmektedir. Bu kadar olumsuz çalışma
şartlarına dayanamayan kamyoncu esnafı bir bir tükenmektedir.
Kamyoncu esnafının vergi ve sigorta primlerinin yeniden
ele alınması, kilometre başına fiyat hesabı
getirilmesi, nakliye ücretlerine, tonaj ve kilometre hesabını baz
alarak standart bir ölçü belirlenmesi ve kayıt dışılığın
önlenmesi adına çıkarılan denetimlerin etkin bir şekilde
devam edilmesi gibi birçok haklı talebinin değerlendirilmesi
gerekmektedir.
Ayrıca taşıt pulu taksit sayısının
artırılması, birikmiş vergi borçlarının yeniden
yapılandırılması, kamyoncu esnafına nefes
aldıracaktır.
İşte tüm bu nedenlerle kamyoncu-nakliyeci
esnafının sorunlarının çözümü için alınacak tedbirleri
belirlemek amacıyla Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104
ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu
Kurulmasını arz ve teklif ederiz.
3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 22 milletvekilinin, Boğaziçindeki kaçak ve çarpık
yapılaşmanın araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/160)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Boğaziçi'ndeki kaçak ve çarpık
yapılaşmanın araştırılarak, alınacak
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mithat Melen (İstanbul)
4) Ümit Şafak (İstanbul)
5) Osman Durmuş (Kırıkkale)
6) Şenol Bal (İzmir)
7) Hüseyin Yıldız (Antalya)
8) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
9) Osman Ertuğrul (Aksaray)
10) Mustafa Kalaycı (Konya)
11) Zeki Ertugay (Erzurum)
12) Alim Işık (Kütahya)
13) Yılmaz Tankut (Adana)
14) Metin Ergun (Muğla)
15) Gürcan Dağdaş (Kars)
16) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
17) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
18) Mustafa Enöz (Manisa)
19) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
20) Ahmet Bukan (Çankırı)
21) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
22) Hakan Çoşkun (Osmaniye)
23) Cumali Durmuş (Kocaeli)
Gerekçe:
İstanbul Boğazı, stratejik konumu, doğal
güzellikleri ve tarihî değerleri ile dünya ölçeğinde öneme sahiptir.
İstanbul şehri, Boğazı sayesinde tüm çağlarda
dünyanın en güzel ve büyük şehirlerinden birisi olmuştur.
İstanbul'a güzelliğini veren Boğaziçi bölgesini
korumak için 1983 yılında Boğaziçi İmar Kanunu
çıkarılmış ve bu kanuna dayanılarak 1984
yılında Boğaziçi İmar Müdürlüğü kurulmuştur. Sit
alanı olarak belirlenen Boğaziçi toplam 11 bin 500 hektar alanı
kapsamaktadır. Boğaziçi İmar Müdürlüğü, Boğaziçi
Öngörünüm Alanı olarak belirlenen, Sarıyer, Beşiktaş,
Beykoz ve Üsküdar ilçeleri sınırları içinde toplam 4 bin 635
hektar alanda yetkilidir. Boğaziçi alanı sınırları,
Avrupa yakasında Ortaköy Camii'nden başlayıp Rumeli Feneri'ne,
Anadolu yakasında Üsküdar Vapur İskelesi'nden başlayıp
Anadolu Feneri'ne kadar uzanmaktadır. Boğaziçi silüetini etkileyen
geri görünüm ve etkilenme bölgeleri ise, ilçe belediyelerinin yetkisi
alanındadır.
Boğaziçi İmar Müdürlüğü'nün yetki alanında
yaklaşık 29 bin bina bulunmaktadır. Bu binalardan 3 bininin
kaçak olduğu ve yıkılması gerektiği tespit
edilmiş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Encümeni tarafından
2007 yılında yıkım kararı alınmıştır.
Ancak bugüne kadar yıkım gerçekleştirilememiştir.
Boğaziçi'nde ayrıca 6600 civarında gecekondu da
bulunmaktadır
Boğaziçi'nde, kamu kurum ve kuruluşlarından spor
kulüplerine, lüks villalardan hazine arazilerine hatta başka
şahıslara ait arazilere yapılmış gecekondulara kadar
mevzuata aykırı yapılar mevcuttur.
Boğaziçi'ndeki mevzuata aykırı
yapılaşmanın engellenememesinin değişik sebepleri
vardır. Bu sebepler arasında, İmar Planı ve Boğaziçi
İmar Kanunu'ndaki boşluklar, yerel seçimler öncesi siyasetçilerin
kaçak yapılaşmaya göz yumması, rüşvet ve hatırlı
kişi ilişkileri ile yeni yapılar yapılması ya da
yıkımların engellenmesi sayılabilir.
Önceki yıllarda, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı tarafından Boğaziçi'nde yaşanan kaçak
ve çarpık yapılaşmayı önlemek için yeni bir imar planı
ve yeni bir kanun çalışması yapıldığı medya
organlarına yansımış, ancak herhangi bir ilerleme
sağlanamamıştır.
Dünyanın incisi Boğaziçi'nin, çirkin ve kaçak
yapılaşmadan kurtarılması ve alınması gereken
hukuki ve idari tedbirlerin belirlenmesi için Anayasamızın 98 ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının üç tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
A) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Köksal Toptanın, Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk
Kongresi Daimi Komitesi Başkanı WU Bangguonun davetine icabet etmek
üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Çin Halk Cumhuriyetine resmî
ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/368)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal
Toptanın, Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi
Başkanı WU Bangguonun davetine icabet etmek üzere, beraberinde
Parlamento heyetiyle, Çin Halk Cumhuriyetine resmi ziyarette bulunması
hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi hakkında 3620 sayılı Kanunun 6. Maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Köksal Toptan'ın, Slovenya Parlamento Başkanı
France Cukjatı'nin davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento
heyetiyle, Slovenya'ya resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/369)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal
Toptan'ın, Slovenya Parlamento Başkanı France Cukjatı'nin
davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento Heyetiyle Slovenya'ya
resmi ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanun'un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine
sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Köksal Toptan'ın, Suudi Arabistan Şûra Meclisi
Başkanı Dr. Saleh Bin Abdullah Bin Hamidin davetine icabet etmek
üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Suudi Arabistan'a resmî ziyarette
bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/370)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal
Toptan'ın, Suudi Arabistan Şura Meclisi Başkanı Dr. Saleh
Bin Abdullah Bin Hamidin davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento
heyetiyle, Suudi Arabistan'a resmi ziyarette bulunması hususu Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 6. Maddesi uyarınca Genel
Kurul'un tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Başbakanlığın Anayasanın 82nci
maddesine göre verilmiş tezkereleri vardır, iki adet; ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
5.- Almanyaya resmî ziyarette
bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğana refakat eden heyete
iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/371)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 7-10
Şubat 2008 tarihlerinde Almanya'ya yaptığım resmi ziyarete,
ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak
etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının
sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Haluk İpek Ankara Milletvekili
Mevlüt
Çavuşoğlu Antalya
Milletvekili
Fatma Şahin Gaziantep Milletvekili
Egemen
Bağış İstanbul
Milletvekili
Reha
Çamuroğlu İstanbul
Milletvekili
Mustafa Ünal Karabük Milletvekili
Şaban
Dişli Sakarya
Milletvekili
Şükrü Ayalan
Tokat Milletvekili
BAŞKAN Kabul edenler
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum
Sayın Başkan. Bu kadar milletvekilinin de iştirak etmesini
kınıyorum efendim.
BAŞKAN Karar yeter sayısı arayacağım
Sayın Genç.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.11
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.29
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 81inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Başbakanlığın Anayasanın 82nci
maddesine göre verilmiş tezkeresinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi, tezkereyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
6.- Suudi Arabistana resmî
ziyarette bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günaya refakat
eden heyete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/372)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın, Riyadda
yapılan Jenadriye Festivaline katılmak üzere bir heyetle birlikte
4-5 Mart 2008 tarihlerinde Suudi Arabistana yaptığı resmi
ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de
iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Sait Açba Afyonkarahisar Milletvekili
İrfan Gündüz İstanbul Milletvekili
Özkan Öksüz Konya Milletvekili
Osman
Kılıç Sivas
Milletvekili
Cevdet Erdöl Trabzon Milletvekili
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin
izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
7.- Bazı milletvekillerinin
belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/373)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı sayın
milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları Başkanlık Divanının 11 Mart 2008
tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir, hastalığı
nedeniyle 11/12/2007 tarihinden itibaren 11 gün ve 22/12/2007 tarihinden
itibaren de 33 gün olmak üzere toplam 44 gün
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci,
hastalığı nedeniyle 28/01/2008 tarihinden itibaren 15 gün
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sinop Milletvekili Kadir Tıngıroğlu,
hastalığı nedeniyle 05/02/2008 tarihinden itibaren 20 gün
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Samsun Milletvekili Birnur Şahinoğlu,
hastalığı nedeniyle 08/01/2008 tarihinden itibaren 25 gün
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar, hastalığı
nedeniyle 08/02/2008 tarihinden itibaren 20 gün
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Elâzığ Milletvekili Tahir Öztürk,
hastalığı nedeniyle 08/02/2008 tarihinden itibaren 24 gün
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay, mazereti nedeniyle 11/02/2008
tarihinden itibaren 15 gün
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki
sıralamanın ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile
Genel Kurulun 25/3/2008 Salı ve 26/3/2008 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 119 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Tekliflerinin İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 29 Tarihi:25.3.2008
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 55, 56, 24 ve 31 inci
sıralarında yer alan 119, 120, 48 ve 69 sıra sayılı
kanun tasarısı ve tekliflerinin bu kısmın 4, 6, 7 ve
10uncu sıralarına alınması, Gelen Kâğıtlar
listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan
125 sıra sayılı Kanun Tasarısının 48 saat
geçmeden bu kısmın 5 inci sırasına alınması ve
diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun 25.3.2008 Salı ve 26.3.2008 Çarşamba günkü
Birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi, Genel Kurulun
26.3.2008 Çarşamba ve 27.3.2008 Perşembe günkü Birleşimlerinde
14:00-20:00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi
ve 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Tekliflerinin
İçtüzüğün 91 inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi
ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olmasının Genel
Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca
önerilmiştir.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Bekir
Bozdağ Hakkı
Suha Okay
Adalet ve
Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Oktay
Vural Selahattin
Demirtaş
Milliyetçi Hareket
Partisi Demokratik
Toplum Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
119 SIRA SAYILI SOSYAL
SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK
SİGORTASI KANUN TASARISI
(1/465)
BÖLÜMLER BÖLÜM MADDELERİ BÖLÜMDEKİ
MADDE
SAYISI
1. BÖLÜM 1 ila 30 uncu maddeler 30
2. BÖLÜM 31 ila 60 ıncı maddeler 30
3. BÖLÜM 61 ila 66 ncı maddeler 30
Madde 65-(Her
bendi ayrı ayrı olmak üzere 17 madde)
Madde 66-(Her
bendi ayrı ayrı olmak üzere 9 madde)
4. BÖLÜM 67 ila 74 üncü maddeler 30
Madde 67- (Her
bendi ayrı ayrı olmak üzere 7 madde)
Madde 68-
(Geçici 1, 2, 3, 4, 5, 7, 8, 12 ve 13 üncü maddeler
olmak üzere 9
madde)
Madde 73-
(Geçici 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21 ve
22 nci maddeler
olmak üzere 9 madde)
5. BÖLÜM 75 ila 84 üncü maddeler 29
Madde 75- (1, 2,
3 ve 4 üncü fıkralar ayrı ayrı ve
Ek Madde 82 ve
83 üncü maddeler ile Geçici 221 inci
madde olmak
üzere 7 madde)
Madde 76- (1, 2,
3 ve 4 üncü fıkralar ayrı ayrı olmak
üzere 4 madde)
Madde 79- (1, 2,
3, 4, 5 ve 6 ncı fıkralar ayrı ayrı ve
Geçici 5, 6 ve 7
nci maddeler olmak üzere 9 madde)
Madde 83- (1 ve
2 nci fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 2 madde)
Madde 84- (1 ve
2 nci fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 2 madde)
6. BÖLÜM 85 ila 96 ncı maddeler 23
Madde 85- (1, 2
ve 3 üncü fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 3 madde)
Madde 86- (1 ve
2 nci fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 2 madde)
Madde 89- (1, 2
ve 3 üncü fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 3 madde)
Madde 92- (1, 2,
3 ve 4 üncü fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 4 madde)
Madde 93- (1, 2
ve 3 üncü fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 3 madde)
Madde 94- (1 ve
2 nci fıkralar ayrı ayrı olmak üzere 2 madde)
TOPLAM MADDE
SAYISI 172
BAŞKAN Danışma Kurulu önerisi hakkında
aleyhte söz talepleri vardır.
İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macite
aittir.
Buyurun Sayın Macit. (DSP sıralarından
alkışlar)
Söz süreniz on dakika.
HASAN MACİT (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, gün salı, bir Danışma
Kurulu önerisi. Her salıda olduğu gibi, rutin olarak
Danışma Kurulu önerisini görüşüyoruz. Danışma
Kurulunun önerisinde, 125 sıra sayılı Kanun Tasarısının
gündemin 5inci sırasına alınması diye bir öneri var.
Değerli arkadaşlar, sizlere soruyorum: 125 sıra
sayılı Kanun Tasarısı nedir, neyi ilgilendiriyor? Ben
bilmiyorum. Bilmediğim bir kanunla ilgili burada hangi düşüncemi
sizlerle paylaşacağım, hangi katkıyı -bu yasanın
görüşmelerinde- koyacağım? Yoksa, muhalefet milletvekillerinin
katkılarını, düşüncelerini almamak için mi düzenliyorsunuz
bu Danışma Kurulu önerilerini?
Değerli arkadaşlar, yoksa siz de mi bilmiyorsunuz?
Biliyor musunuz? 125 sıra sayılı Kanun
Tasarısının neyi içerdiğini, konusunun ne olduğunu
biliyor musunuz? Demek ki siz de bilmiyorsunuz. O zaman, sanal bir kanun
tasarısı üzerinde burada Meclisi, Meclisin gündemini işgal
ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, lütfen, lütfen
Kanun
tasarıları gelsin, birkaç gün hiç olmazsa milletvekili
arkadaşlarımız bu tasarıların üzerinde
çalışmalarını yapsınlar ve burada olumlu
katkılarını sunsunlar ve böyle bir katkıyı
istemediğiniz, bu Danışma Kurulu önerisi üzerinde
anlaşılıyor ne yazık ki.
Değerli arkadaşlar, bir de bu sosyal güvenlik reformu
adı altında getirilen kanun tasarısının da bölümler
hâlinde görüşülmesini son derece yanlış buluyorum. Bu kanun
tasarısı çalışanlarımızı, emeklilerimizi
ilgilendirdiği kadar 70 milyon insanımızı ilgilendiriyor ve
70 milyon insanımızı ilgilendiren bir kanun
tasarısının, maddelerinin tek tek görüşülerek, burada tek
tek iktidar ve muhalefet bütün milletvekillerinin düşünceleri,
katılımları, katkıları alınarak
çıkarılmasında yarar görüyorum. Kamuoyunda bu kanun
tasarısı görüşülüyor, kamuoyunda
tartışılıyor. Kamuoyunda tartışılması
çok güzel bir olay. Keşke uzun süre kamuoyunda
tartışılabilse; bu yasa tasarısıyla ilgili olan
kurumlar, kuruluşlar düşüncelerini paylaşabilse. Ama ne
yazık ki iktidarın, böyle bir paylaşımdan faydalanması
gerekirken faydalanmadığını görüyoruz. Sayın
Başbakan, bu kanun tasarısıyla ilgili tarafların
söylediği, yani sendika başkanlarının söylediklerini
-işçileri, memurları temsil eden sendika başkanlarının
söylediklerini- muhalefet partilerinin söylediklerini neyle itham etti? Yalan
olmakla itham etti, yalan söylemekle itham etti Yalan söylüyorlar. dedi.
Değerli arkadaşlar, kimin yalan, kimin doğru
söylediğini gelin, maddeleri tek tek görüşerek, irdeleyerek, masaya
yatırarak, tartışarak görelim; kim yalan söylüyor görelim.
Acaba, Yalan söylüyorlar diyenler mi yalan söylüyor, kamuoyunda
düşüncelerini paylaşanlar mı yalan söylüyor; yalan söyleyen bir
ortaya çıksın diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, lütfen, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemini burada en verimli bir şekilde düzenleyelim, en
verimli bir şekilde burada çalışmalarımızı
sürdürelim.
Hükûmetin bir uygulaması da ne yazık ki denetimden kaçma
gibi bir olayın, denetimden kaçırma gibi bir gündem düzenlemesiyle
seçimlerden bu tarafa karşılaşıyoruz. Bu hafta, sözlü
soruların görüşülmeyeceği bu Danışma Kurulu önerisiyle
geldi.
Değerli arkadaşlar, gelin, cuma günü de
çalışsın Meclis, cumartesi, pazar günü de
çalışsın ama gündemin, İç Tüzükün emrettiği denetim
konularına da ağırlık verilsin. Yani, bugün ve yarın
sözlü soruları, denetim olayına ayrılan süreleri koyalım,
bunun karşılığı olarak daha fazla
çalışmayı cuma, cumartesine de sarkıtalım. Neden
korkuyoruz? Denetim konularının Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminden kaçırılmasından neden çekinti ediyoruz?
Değerli arkadaşlar, bir diğer konu, biraz önce
-buna söyleyecek bir şeyimiz yok- bir arkadaşımız, beş
dakikalık gündem dışı bir konuşma yapıyor,
Hükûmet yetkililerim, bakanlarımız buna yirmi dakikayla yanıt
veriyorlar. Bu, İç Tüzükün gereği, bunu eleştirecek durumumuz
yok ama ne yazık ki, buradaki beş dakikalık süre içerisinde
söylenen sözlerin arkasından yirmi dakika gibi, doğru olmayan sözler
anlatıldığı zaman, bir önceki beş dakikalık
konuşma da yok olup gidiyor.
Biraz önce, Sayın Bakan, tarım konusundaki
desteklemelerle ilgili gündem dışı bir konuşmaya yanıt
verirken burada bilgiler sundu. Yani, milyar YTLlerin tarımsal destekleme
olarak verildiğini söyledi: Şu konuda şu kadar verildi, bu
konuda bu kadar verildi.
Değerli arkadaşlar, tarımsal destekleme
politikaları beş yıldızlı otellerde açıklanmaz.
İki yıl önce tarımsal destekleme projesini koyup iki yıl
sonra beş yıldızlı otelde bir projeksiyon daha
açıklanmaz. Uymadığınız,
yapmadığınız, vaat ettiğiniz konularıysa âdeta
yapmış gibi burada söylerseniz, bizi
yanıltırsınız ama kamuoyunu yanıltamazsınız.
2007nin hayvancılık desteklemeleri nerede Sayın Bakanım?
Ödendi. diyorsunuz. 2007 hayvancılık desteklemelerinden bir
kuruş ödediniz mi? Geçen gün Sayın Başbakan açıklama
yaptı, Efendim, desteklemeleri bir ay, iki ay öne çekeceğiz ve Mart
ayı içerisinde ödenecek dedi. Bugün Martın 25i
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) Nisanda,
nisanda.
HASAN MACİT (Devamla) İnsaf diyen
arkadaşımız, yanlışımız varsa gelir burada
konuşur.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) Nisanda.
HASAN MACİT (Devamla) Geçen yılın
desteklemelerini ödediniz mi? Geçen yılın hayvansal desteklemelerini
mart ayı içerisinde ödeyeceksiniz, yani bir yıl sonra ödeyeceksiniz
Sayın Başbakan Mart ayında ödenecek. dedi, ama şu ana kadar
bir kuruş ödenmişlik yok.
NURİ USLU (Uşak) Devam ediyor.
HASAN MACİT (Devamla) Nerede ödeniyor Sayın
Milletvekili?
NURİ USLU (Uşak) Uşakta ödeniyor mesela.
HASAN MACİT (Devamla) Uşakta ödeniyor
Türkiye,
sadece Uşak değil.
Evet arkadaşlar, maalesef, televizyonları
başında buradan bizi dinleyen yurttaşlarımız
değerlendirmesini çok iyi yapıyor.
Değerli arkadaşlar, bu yıl tarımsal
desteklemelerle ilgili yeni bir proje, yeni bir uygulama getiriyorsunuz. Bu
getirdiğiniz, geriye giden desteklemenin âdeta kösteklemeye
dönüştüğü bir programdır. Hayvancılık desteklemelerini
kaldırıyorsunuz, hayvan başı tek bir ücret destek
veriyorsunuz, bu da, gerçek hayvancılığı yapan
insanlarımızı, çiftlik sahiplerimizi değil, birilerini
âdeta destekleyen bir proje hâline getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemi, biraz önce söyledim, denetimlere ağırlık verilmesi
gerekiyor dedim. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
yaptığı 53 tane ihaleyi Kamu İhale Kurumu iptal
etmiştir; 43 tanesini, sözleşme imzaladığı için etkisi
olmamıştır ama yanlışlığını
bulmuştur, 10 tanesini de iptal etmiştir. Neden bunları masaya
yatırmıyoruz? Bu 53 tane ihalenin kamuya ne kadar maliyeti
olduğunu, ne kadar kamu kaynağının yanlış bir
şekilde harcandığını niçin burada
tartışmıyoruz? Belediyelerimizdeki âdeta kanunsuzluk hâline
gelen bu uygulamaları niçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminden
kaçırıyoruz?
Değerli arkadaşlar, gelin, Meclisin gündeminde, denetim
konularını, denetim mekanizmasını işletelim.
Denetimden korkmayalım. Doğru iş yapanlar, doğru
çalışma yapanlar denetimden ve kontrolden korkmazlar. Yasalara uygun
iş yapmayanlar, yasalara uygun çalışma yapmayanlar denetimden
kaçarlar. Gelin, bu anlayışımızı, yani denetimi
işletme anlayışımızı burada gösterelim.
Değerli arkadaşlar, hep 2002-2008 arası kıyaslanıyor.
Hiç, TÜİK rakamlarına göre Türkiyedeki işsizliği
irdelediniz mi? İktidar milletvekili arkadaşlarıma söylüyorum,
Türkiyedeki işsizlik ne kadar biliyor musunuz değerli
arkadaşlar? TÜİK verilerini bir masaya yatırıp da,
Türkiyenin işsizliğinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Macit.
HASAN MACİT (Devamla) -
ne kadar
arttığını, hangi boyutlara
ulaştığını, 2002de neydi 2008de ne olduğunu
araştırdınız, baktınız mı değerli
arkadaşlar? TÜİK rakamlarında her türlü oynamaya rağmen,
yani iş aramaktan vazgeçenler işsiz sayılmıyor, iş
bulma ümidini kesenler işsiz sayılmıyor; bunlar
dışarıya çıkarıldığı hâlde, 2002
rakamlarından daha büyük bir işsizliğin olduğunu
Hani hep
övünerek söylüyorsunuz: Ekonomi şöyle büyüdü, böyle büyüdü
Ekonomi
büyüdüyse Türkiyede işsizlik sorunu kalkmış olması
lazım ama bugünkü geldiğimiz noktada o beğenmediğiniz, kriz
dönemleri dediğiniz yıllardan daha büyük bir işsizlik, daha
büyük bir ekonomik sıkıntı ve krizle Türkiyenin karşı
karşıya olduğunu düşünüyorum ve TÜİKin rakamları
da bunu veriyor.
Değerli arkadaşlar, gelin bu gündemi Türkiyenin, Türk
halkının gündemine göre belirleyelim.
Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde olduğumu
söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Macit.
Danışma Kurulu önerisi hakkında, aleyhte söz
talebi, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Gençe aittir.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Danışma Kurulu
Aşağı yukarı
yedi aya yakın bir süredir burada görev yapıyoruz, bu yedi aya
yakın, İç Tüzük her hafta iki saat sorulara yer
ayrılmasını öngördüğü hâlde, maalesef, çarşamba günü
daha şimdiye kadar soru sorulduğunu görmedim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye bir
çiftlik gibi yönetiliyor. Bakın, biraz önce
Başbakanlığın önergesi okundu. Bu nedir? Tayyip
Erdoğan, Abdullah Gül keyfi estiği zaman yakınlarını
uçaklara dolduruyorlar, getiriyorlar, devletin hem uçaklarından
yararlandırıyorlar hem devlet paralarını veriyorlar hem de
bunlara harcırah veriyorlar. Gördünüz işte, bir yere gitti, 10 tane
milletvekilini yanında getiriyor. Hakkın var mı buna
kardeşim? Her birisine günde 200 dolar harcırah veriyorsun, bir de
eşlerini getirirsen onlara ayrıca harcırah veriyorsun; otel
parasını veriyorsun, yiyecek parasını veriyorsun.
Giderlerse, bunlar kendi ceplerinden gitsinler.
Bir bakan da Suudi Arabistana gitmiş, yine 7-8 tane
milletvekilini de takmış götürmüş. Hacca gideceksen kendi
paranla git kardeşim, benim paramla niye gidiyorsun yahu? Niye benim
paramla gidiyorsun?
Böyle devlet yönetilmez beyler. Bu, devleti çiftlik gibi yönetmek
demektir. Bu, çiftlik gibi devleti yönetenlerin sonu da felakettir, onu
bilesiniz. Burada, gün gelecek, bunların hesapları sorulacak size. Bu
milletin parasını yiyemezsiniz. Bu memleketin paralarını
yiyip de 340 milletvekilinin parmağına güvenerek aklanamazsınız.
Bu 340 milletvekilinin yarın bu salonda olmayacağını da
bilmenizi istiyorum.
Türkiye bir huzursuzluk memleketi hâline geldi, insanlar
güvensizlik hâline geldi. İsmet Paşanın zamanında
dediği gibi Eşkıyanın gece ne yapacağı belli
değil. Bir bakıyorsunuz, efendim, gece yarıları sabaha
kadar- bu ülkenin en saygın insanları, evlerine baskın
yapılıp alınıyor. Böyle mi bu devleti yönetmek? Soruyorum
size: Siz, demokrasiden, insan haklarından bahsediyorsunuz. Yani sizin
bahsettiğiniz demokrasi ve insan hakları sırf
Siz, bu
memlekete, laik düzeni yıkıp da yerine kendi kafanızda geçen
şeriat düzenini getirmeye yönelik demokrasi mi istiyorsunuz? Böyle bir
anlayış biçimi olur mu sayın milletvekilleri?
Anayasa Mahkemesine dava açılmış. Birileri diyor
ki: Benim ismimin o dava iddianamesinde yer alması bana şeref
kazandırır. İddianame ne? İddianamedeki o iddiaları
Aslında insanlar sorumluluk taşıyan insanlar olması
hâlinde, o iddialar karşısında, toplum içine çıkamazlar.
Birileri diyor ki: Bizim tarlamıza oy bereketi
yağdırır. Yahu beyler, efendiler, bu milleti bu kadar mı
idrakten, akıldan, izandan yoksun gibi kabul ediyorsunuz? Öyle gün gelir
ki, atın size attığı çiftenin çiftesi size isabet etmedi
ama, bu milletin attığı çifte çok isabetli yerinize isabet eder,
onu da bilesiniz. O bakımdan, böyle, milleti hiçbir şeyden
anlamıyor gibi, ondan sonra, ben istediğim gibi konuşurum
düşüncesiyle hareket edip de halkın karşısına
çıkıp halkı küçük düşürmeyin. Halk biliyor ama
Tabii,
geçmişte, işte 22 Temmuzda biraz aldandı. Biraz değil tam
aldandı. Ben, İznike gitmiştim, orada bir çevre komisyonu
toplantısına katıldım. Bir benzinlikten benzin
alıyorum. İki parmağı yok, esmer bir vatandaş geldi
benim yanıma, dedi ki: Sayın Milletvekilim, ben bu memlekette
çobanlık yapıyordum, o kadar rahat biçimdeydim ki ama bu son
zamanlarda bu memlekette çobanlık yapmayı dahi onuruma
yediremiyorum. Bu memleketi o duruma düşürdünüz. Yani yönetiminizle bu
memleketi bu duruma getirdiniz.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün
konuşmalarını alıyorsunuz. Yahu, iktidar partisi
konuşmaz ki kardeşim! İktidar partisi icraat yapar. Şimdi,
getirdiniz Sosyal Sigortalar Kanununu. Ben gittim söz istedim, bütün sözler
kapatılmış! Yani, Türkiyenin bu kadar bütün insan kesimlerini
ilgilendirdiği bu kanunun üzerinde muhalefet milletvekillerini
konuşturmamak size ne kazandırıyor? Sizin amacınız
burada ülke, millet yararına kanun çıkarmak mı, yoksa her
şeyi milletin gözünden kaçırarak kendi istediğiniz o dikta rejimi
benzeri birtakım uygulamalarla bu memlekette gerçekleri gizlemek mi
istiyorsunuz? Böyle bir yönetim olmaz bu yerde. Geçmişte sizin bu
tutanakları, bu memlekette, bu kürsülerde yapılan
konuşmaları buraya getirsek, gerçekten burada
oturamazsınız.
Sayın milletvekilleri, şimdi burada Parlamenteriz. Biz
buraya niye geldik? Burada yasaların usulüne göre çıkıp
çıkmadığını denetlememiz gerekiyor. Getirdiğiniz
kanunları gördük. Mesela, bir vergi kanunu; yani çok önemli de onun için
Vergi kanunlarıyla kimi affettiniz? Kendi yandaşlarını.
Çünkü, yani adam, davası varsa Maliye Bakanlığı
uzlaşma komisyonuna gidecek ve Danıştaydan karar da
çıkmışsa, bildiği hâlde birisine tebliğ
etmemişse, adamın, farz edelim 100 trilyon borcu varsa Gel
anlaşalım. diyecek. Yani adam zaten 100 trilyonu ödeyecek. Ondan
sonra o ne kadar az öderse
Onun hesabı bu. Yani getirdiğiniz
kanunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarının
menfaatine uygun kanunlar değil. Bu kanunla bu memlekete
sıkıntı getiriyorsunuz, suistimal getiriyorsunuz, soygun
getiriyorsunuz. İşte, geçmiş dönemde getirdiğiniz 5018
sayılı Kamu Mali Yönetim Kanunuyla da denetimi
kaldırdınız. Denetimin olmadığı bir memlekette
hangi kişi dürüst çalışır?
İşte, bugünkü gibi, bakanlarınız,
başbakanlarınız, kafalarına estiği gün kendi
yandaşlarını devletin parasıyla istedikleri gibi gezmeye
götürüyorlar. Bu, denetimsizliktir. Eğer, Anayasanın 82nci
maddesine göre, burada yapılan böyle bir uygulamada, bu salonda
Arkadaş, sen, 10 tane kendi yandaşını, partili
milletvekillerini götürüp de Avrupalarda, Amerikalarda yedirip içiremezsin, ben
bunun parasını sana verdirtmem devlet hazinesinden denilse, kimse
götüremez. Hele bazı milletvekilleri de bazıları da kendi çoluk
çocuğunu dolduruyorlar. İşte, keyiflerine geldiği zaman
uçağa doldur Amerikalara götür gezdir, Suudi Arabistana götür gezdir,
Dubaiye götür gezdir.
Şimdi, bu arada bir şey öğrenmek istiyorum kim
yetkiliyse eğer. Bu Anayasa Mahkemesi Başkanı bu sırada
neden birdenbire Dubaiye gitti? Niye gittiğini ben öğrenmek
istiyorum. Şimdi Anayasa Mahkemesinin gündeminde hayati, Türkiye'nin
rejimiyle ilgili iki tane önemli dava varken bunlar neden
bırakıldı, niye gidildi?
Şimdi, Türkiyede olsa kiminle görüştüğü belli
olur. Ama Dubaiye gidince orada kimlerle görüşüyor? Ben bir milletvekili
olarak bunu bilmek zorundayım. Bu kritik dava öncesinde acaba neden yurt
dışına böyle bir seyahat öngörülüyor? Kaç gün kaldı orada,
kimlerle görüştü? Ben bilmek istiyorum, bunlar bizim doğal
hakkımız.
Bakın, 3 Kasım seçimlerinde yapılan büyük bir seçim
hilesi konusunda Yüksek Seçim Kuruluna biz dava açtık o zaman.
Davalarımızın tam görüşüleceği zaman Yüksek Seçim
Kurulu Başkanı birden ortadan kayboldu Efendim, ben yoğunluktan
bıktım. dedi. Sonra baktık ki Antalyada yatlarda geziyor!
Şimdi, devletin belli bir kadrosunda yer alan kişilerin her
hareketine dikkat etmesi lazım.
Şimdi, bu Anayasa Mahkemesi Başkanının orada
dürüst görev yapacağı konusunda benim ciddi kuşkularım var.
Çünkü neden gitti? Bana çıkıp açıklaması lazım.
Kaldı ki orada basın takip etmiyor ki kimle görüşüyor, oraya kim davet etti
Bugün basına bir
açıklama yapmış: Daha önceden
kararlaştırılmış bir seyahat. diyor. İyi de
yani, bu, bu güne mi rast geldi? Sonra, kimle görüştün? Ben onu
öğrenmek istiyorum.
M. NURİ YAMAN (Muş) Ertelesin, ertelesin
KAMER GENÇ (Devamla) Burada, Türkiyede çok kritik, mesela
yürütmenin durdurulmasıyla ilgili, türbanla ilgili Anayasa
değişikliğinde hemen bir karara varılması
lazımken neden bu görüşülmüyor?
Tabii, bunları sormak bizim görevimiz. Herkes kendi üzerine
aldığı sorumluluğun hesabını vermek
zorundadır, insanların kafasında istifham ve şüphe
uyandıracak davranışlardan kaçmak zorundadır. Anayasa
Mahkemesi gibi çok yüce bir kurumun başında olmak çok onurlu ve soylu
bir görevdir, ben onu kabul ediyorum ama oradakilerin de insanların kafasında
istifham yaratabilecek davranış içerisinde olmamalarını
diliyorum.
İşte, biraz önce arkadaşımız Efendim,
getirilen -yani muhalefet partilerine de şey ediyorum-
bastırılarak dağıtılan 125 sıra sayılı
Kanun Tasarısı diyor. Burada çalışan arkadaşa sorduk:
Bastırılarak dağıtılan o 125 sıra
sayılı Kanun Tasarısını getir. dedik, Efendim, daha
gelmedi, bize gelmedi. dedi. Bastırılmamış daha! Ya, hiç
olmazsa şu Meclisin karşısına getirdiğiniz metne de
Meclise gösterdiğiniz saygı gereği doğru bir metin
yazın, dürüst bir yazılım yazın. Yani daha
bastırılmamış, matbaadan çıkmamış bir metni,
siz, Efendim, bastırılarak dağıtılan
Ee, yalan
Bastırılarak dağıtılmamış! Yani böyle bir
şey olur mu?
Sonra, şunu üç gün sonra getirseniz ne olur,
basılıp dağıtıldıktan sonra getirseniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) Evet, Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, soru müessesesini burada
işlemez hâle getirdiniz. Geçen hafta, Tokat Tekel fabrikasına
İspanyadan satın alınan makineyle ilgili bir sorum vardı,
soru şuydu
Maliye Bakanı o sözleşmeyi imzaladıktan iki gün
sonra sözleşmeyi imzalıyor. Sözleşmeyi imzaladıktan iki gün
sonra Maliye Bakanının çocuklarının iş yerinde
çalışan bir memura 30 bin dolar gidiyor. Bunu bir denetim
elemanı tespit ediyor. Ben diyorum ki Sayın Bakan, bu para niye geldi
bu senin iş yerinde çalışan bir adama? Efendim, o denetim
elemanı yetkisini aşarak denetim yapmıştır. diyor.
Yahu, sen onu diyeceğine de ki: Ben bu parayı almadım, benimle
ilgisi yok. Varsa gelin araştıralım diyorum, hakikaten, Maliye
Bakanının çocuklarının iş yerinde çalışan
kişiye 30 bin dolar gitmiş mi gitmemiş mi? Gitmişse bu
parayı almış kime vermiş? Meclis işte bunu
araştıracak. Hırsızlıklar böyle önlenebilir. Yok
efendim diyor denetim elemanı diyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Teşekkür ederim.
Danışma Kurulu kararının da aleyhindeyim.
BAŞKAN Danışma Kurulu önerisi üzerinde, lehte söz
isteyen Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.
Buyurun Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisi lehinde söz
aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Danışma Kurulu önerileri, mutat olduğu biçimde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun haftalık
çalışmaları üzerinde gruplar arası bir mutabakat olduğu zaman buraya
geliyor. Yine aynı biçimde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu haftaki
çalışması üzerinde gruplar arası bir mutabakat temin
edildi. Bu mutabakat çerçevesinde Danışma Kurulu
huzurlarınıza getirildi. Oylarınızla kabul edildiği
takdirde de Genel Kurul burada belirlenen kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmeye devam edecektir. Bu, sadece bugünün işi değil, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, geçmişe dönük de
baktığımızda, sürekli uyguladığı
yöntemlerden birisi. Biz de bunu bu şekilde bir anlaşmayla getiriyoruz
ki bu, Meclisimiz için de olumlu, önemli bir adımdır, bir
gelişmedir. Ben onun için de bütün gruplara, bu noktada gösterdikleri
yaklaşım ve anlayıştan dolayı teşekkür ediyorum.
Burada zaman zaman konuşulurken işte muhalefetin sesi
veyahut da grupları olmayan muhalefetin sesi veya bir şekilde
sesin kısıldığıyla ilgili de konuşmalar
yapılıyor. Esasında, bakıldığı zaman,
Mecliste bulunan her milletvekilinin konuşma hakkı vardır. Bir
milletvekilinin diğer bir milletvekilinden farklı bir durumu söz
konusu değil, herkes eşit. Eğer, biz 550 milletvekilinin hepsine
aynı şekilde eşit bir konuşma verdiğimiz takdirde,
bunu İç Tüzükte veya Anayasada bir değişiklik yapıp
sıraya koyduğumuz takdirde, burada bol bol konuşan
arkadaşlara ne kadar sıra gelebileceğini şöyle bir
düşünmek lazım.
Şimdi, Mecliste ne yapılıyor? Bu çerçevede,
milletvekilleri konuşulurken bizim Parlamento hukukumuz çerçevesinde
gruplar esaslı çalışma benimsendiği için de bir nevi
Parlamentonun çalışmasına bu yöntemle devam ediliyor. Onun için
de burada bir haksızlık yok. Belki, haksızlık varsa, sayısı
çok olanlar -milletvekili bazında söylüyorum, grup bazında
değil- tek tek, en çok konuşamayanlar iktidar grubuna mensup
milletvekilleridir ve bu kürsüye, bugüne kadar, gelip bir defa konuşmayan
arkadaşlarımız da var.
Bir başka konu, değerli arkadaşlar, tabii burada
konuşurken, ifade ederken, birtakım iddiaları, birtakım
söylemleri bizim kanaatimiz gibi bu kürsüden yansıtmak, ifade etmek de
işin doğrusu bir başka yanlıştır. Kürsüye
gelindiğinde, konuşulduğunda başkalarının bizim
hakkımızdaki kanaatlerini veya söylemlerini veya ifade ettiği
hususları bizim kanaatimiz gibi, bizim ifade ettiğimiz gibi ifade
edip onunla bizi itham etmek, işin doğrusu, büyük bir
haksızlıktır, büyük bir yanlışlıktır.
AK Parti, kurulduğu günden beri Türkiye Cumhuriyeti devletinin
daha güçlenmesi, cumhuriyetin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan
niteliklerinin daha güçlenmesi için elinden gelen çalışmayı,
gayreti yapmıştır, yapmaya da devam edecektir. Birileri,
farklı düşünüyor diye, kendi anlayışlarına göre bizi farklı
farklı değerlendirebilirler ama bizim yaptıklarımız
ortadadır, bizim söylediklerimiz de ortadadır. Bizi bağlayacak
bizim yaptıklarımız ve söylediklerimizdir. Birilerinin bizim
hakkımızda söyledikleri bize ait sözler değildir. Onun için, AK
Parti -tekrar ifade ediyorum- kurulduğu günden beri cumhuriyetin temel
niteliklerine ve temel kazanımlarına sahip çıkarak ve
bunları güçlendirici yapılması gereken neler varsa hem yasamada
hem yürütmede yapma noktasında gayret ederek çaba sarf etmiş; Türkiye
Cumhuriyeti, Avrupa Birliği sürecinde en önemli adımları, en
önemli gelişmeleri, en önemli reformları bu dönemde
atmıştır. O nedenle, bizi laiklik karşıtı
veyahut da bizi şeriatı isteyen diye takdim edenler AK Partiye ve
bu gruba iftira ediyorlar, ben onu iade ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkan, lehinde konuşmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın İçli.
Lehinde konuşuyorsunuz, buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Evet Sayın
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Danışma Kurulu önerisinin lehinde
konuşmak için söz aldım ancak bir konuya saygıdeğer
milletvekillerimin dikkatini çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Danışma Kurulu
önerisi, 25 Mart 2008
Bakın, aynen -sizlerin elinizde
olmadığı için bunları bilmiyorsunuz- şu ifadeye yer
verilmiş, denilmiş ki: Gelen kâğıtlar listesinde
yayımlanan
Yani önünüzde bulunan 25 Mart 2008 Salı Gündem
Açın
gündemi
Burada yayımlanan diyor ve bastırılarak
dağıtılan 125 sıra sayılı Kanun
Tasarısının kırk sekiz saat geçmeden bu kısmın
5inci sırasına alınmasını öneriyor Danışma
Kurulu önerisi ve altında dört siyasi partimizin sayın grup
başkan vekillerinin imzası var.
OSMAN DEMİR (Tokat) Lehinde konuşuyorsun değil
mi?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Lehinde konuşuyorum ama
sizi de bilgilendiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye Büyük
Millet Meclisi ciddi bir kurum ve Başkanlık Divanı sayın
milletvekillerine gündemi dağıtıyor ve gündemin 120nci
sırasında bu iş yok, yazılmamış.
ve
basılıp dağıtılan deniliyor, hiçbir milletvekiline
-daha matbaada- daha basılmamış ve
dağıtılmamış. Türkiye Büyük Millet Meclisi
-arkadaşlarım, her seferinde bunu defaten size tekrar ediyorum-
Türkiye Büyük Millet Meclisi ciddi bir kurum. Sizler iktidar milletvekili
olabilirsiniz ama muhalefet milletvekilleri açısından da aynı,
sayın grup başkan vekillerinin dikkatini çekmek istiyorum. İktidar
bunu yapabilir. Peki, muhalefet milletvekili grup başkan vekili
arkadaşlarımız bu ciddiyetsizliği görmüyor mu bu
Danışma Kurulunun altına imza atıyor? Böyle şey olmaz
değerli arkadaşlar, böyle şey olmaz. Milletvekillerini ciddiye
almak durumundadır Başkanlık Divanı, Danışma
Kurulu. Şimdi de bunu Sayın Başkan oylatacak.
Sayın Başkan, bu gündemde yazılı mı bu?
Yazılı değil. Peki, matbaadan çıktı mı?
Çıkmadı. Peki, dağıtıldı mı?
Dağıtılmadı. Matbaada basılmayan,
dağıtılmayan ve gündemde yer almayan bir olayı nasıl
oylatacaksınız? İç Tüzüke aykırıdır Sayın
Başkan, bunu oylatamazsınız. Bunu oylatamazsınız,
İç Tüzüke aykırıdır. Bu birinci itiraz nedenim.
Lehinde konuşuyorum. Niçin lehinde konuşuyorum? Türkiye
Büyük Millet Meclisi yüce bir kurum olduğu için, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bu yüceliğini, keyfilikle yönetilemeyeceği için lehinde
konuşuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
İkinci konu, değerli arkadaşlar: Yine, bu,
Danışma Kurulu olarak değil de grup önerisi olarak
geldiğinde de aynı eleştiride bulunmuştum. Salı
günleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim günüdür. Milletvekilleri
yürütmeyi, Bakanlar Kurulunu, iktidarı sorularla bir anlamda denetler,
yanıt ister ama 22 Temmuz seçimlerinden bugüne kadar, ya Danışma
Kurulu önerisi olarak gündem değiştirilmekte ya da grup önerisi olarak,
muhalefet partileriyle iktidar partisi anlaşamadığı
takdirde grup önerisi olarak, salı günleri, denetleme günü olmaktan
çıkarılmaktadır. İç Tüzüke bu hüküm boş yere
konmamıştır. Milletvekilleri iktidarı ne zaman
denetleyecektir? Gerçi, sorularına her zaman gerektiği şekilde
yanıt alamamaktadır ama
Salı günlerini o zaman
kaldıralım, İç Tüzük değişikliği yapalım.
İktidarın 340 milletvekili var. Yapın İç Tüzük değişikliğini,
iktidarın denetlenmesi olayını kaldıralım, bu
İktidar denetlenmesin. İktidar istediği işi keyfî bir
şekilde istediği gibi yapsın. Salı günleri eğer
milletvekilleri soru yöneltmeyecekse, iktidara soru sormayacaksa, salı
gününü denetleme günü olarak yapmayacaksa, İç Tüzük değişikliği
yapalım.
Buradan Hükûmete sesleniyorum, AKPye sesleniyorum: Bunu bir
alışkanlık hâline getirmeyin. Söyledim, partinin programı
vardı, seçmenlere Acil Eylem Planı dediniz, acil olarak neyi
yapacağınızı söylediniz ama 120nci sıradaki bir kanun
tasarısını veya teklifini 1inci sıraya getiriyorsunuz. Bu
plansızlıktır o zaman, hiçbir planınız yok. Akşam
düşünüyorsunuz sabah uyguluyorsunuz, akşam düşünüyorsunuz sabah
uyguluyorsunuz. Hükûmetlerin bir plan, programı olması lazım.
Seçimden önce seçmenlere verdiği sözü yerine getirecek bir eylem
planı olması lazım ama 22 Temmuzdan bugüne kadar Hükûmetin
hiçbir eylem planının olmadığı, Acil Eylem
Planının olmadığını görüyoruz. Kendine göre
gündem belirliyor, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir anlamda dayatıyor
AKP bu gündemi. Bu getirilen kanunların, dediğim gibi, işçinin,
memurun, emeklinin sıkıntısını giderecek ne gibi
teklifler getirdiğini bilebiliyor muyuz?
Bir de biraz evvel söylediğim gibi 125 sıra
sayılı kanun
Kanunun adı ne? Hangi kanunu görüşeceğiz
değerli arkadaşlarım? Ben bir milletvekili olarak bunu bilmek
durumundayım. Bilmek durumunda olduğum gibi, yani gelen kanun
tasarı veya teklifinin benim tarafımdan incelenmesi de benim için
gerekli, bu benim anayasal görevim. İç Tüzük bana bunu emretmiş:
Milletvekili, gelen kanun tasarı ve teklifini incele, bu konuda bir yasa
koyucu olarak görüşünü bildir. demiş. Siz benim bu anayasal
hakkımı elimden alıyorsunuz diyorum, sözlerimi fazla
uzatmıyorum. Sabrınız için teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İçli.
Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir
doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler (Devam)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğütün, 5.1.1961 Tarihli ve 222 Sayılı İlköğretim
Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/44) İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/37)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/44) esas numaralı Kanun Teklifim kırk beş gün
içinde komisyonda görüşülmediğinden, İç Tüzükün 37nci maddesi
gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Ensar
Öğüt
Ardahan
BAŞKAN Sayın Öğüt, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; İç Tüzük 37ye göre vermiş olduğum kanun
teklifim komisyonda görüşülmediği için, Genel Kurulda
görüşülmesi için üzerinde konuşma yapacağım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle -demin
arkadaşlarımız da konuştu- şu anda bahar geliyor,
bahar nedeniyle köylümüz çok zor durumda. Demin buradaki
arkadaşımız dedi ki: Uşakta ödeniyor desteklemeler.
Desteklemeler, bir yerde ödenmiyor. Doğrudan gelir destek parası daha
ödenmedi, duruyor; mazot destek parası daha ödenmedi, duruyor; gübre
destek parası daha ödenmedi, duruyor. Bunların derhâl ödenmesi
lazım. Şu anda köylümüz çok mağdur durumda.
Şimdi kanun teklifime geliyorum.
Değerli arkadaşlar, geçen dönemde vermiş
olduğum kanun teklifimde şu var: 222 sayılı Millî
Eğitim Kanununda, İlköğretim Kanununda Köy
okullarının yakacağı köy bütçesinden karşılanır.
diyor. Ben de vermiş olduğum kanun teklifinde diyorum ki, köy
okullarının yakacağı devlet tarafından
karşılansın, il özel idareleri tarafından
karşılansın. Geçen defa CHP Evet. dedi, Adalet ve
Kalkınma Partisi Hayır. dedi, kabul edilmedi. Ancak, Bakan Beyle
tartıştık, konuştuk; olmadı, Ardahandan tezek
getirdim. Tezekli basın toplantısı yapınca bütçeye 15
trilyon para kondu. Ama 15 trilyon para Türkiyedeki köylüye yetmesi mümkün
değil.
Şimdi, Sayın Bakana diyorum ki, bir kanun
çıkartalım. Yahu, kanuna gerek yok. Biz valilere söylemişiz,
Sosyal Yardımlaşma Fonundan köylere kömür yardımı
yapıyoruz. diyor. Şimdi, köylü arıyor beni, diyor ki: elli
tane çuval geldi bize. Yetmiyor. Şimdi, Sosyal Yardımlaşma Fonu
yoksullara dağıtılan bir fondur. Bu fonun parasını
okula niye veriyorsunuz?
İkincisi: Biz muz cumhuriyeti değiliz, aşiret
devleti de değiliz, bedevi devleti de değiliz. Biz, saygın,
büyük bir devletiz. Biz sosyal hukuk devletiyiz. Bu Meclisten çıkacak
kanunlarla devlet yönetiliyor. O zaman, lütfen, bu kanun teklifine evet
deyin, kanunlaşsın, kanunda yer alsın ve devlet bunu her
yıl bütçesine koysun.
Şimdi, bunu kabul etmelerini rica ediyorum. Bu, aksi
takdirde, hakikaten, köylerimizde insanlarımız perişan.
Şimdi, belki
Sayın Bakan burada mı? Burada, iyi.
Daha önce soru önergelerine cevap verirken Her şey güllük
gülistanlık, kalorifer var. dedi, Yol var. dedi, Çatı
yapılmış. dedi, İhata duvarı
yapılmış. dedi, Öğretmen var. dedi. Öyle değil
arkadaşlar.
Bakın, şimdi, illerden gelen -sadece benim ilimden
değil- şeyleri okuyacağım. Ardahandan gelmiş; diyor
ki: Ardahan ili Hanak ilçesi köy muhtarları olarak, memleketimizde
kış ağır ve uzun geçiyor. Bu nedenle kömür verilmesini
istiyoruz. Tezekle ısınamıyor çocuklar. Bakın, burada, Geç
Köyü Muhtarı, Sevimli Köyü Muhtarı, Yünbüken Köyü Muhtarı,
Dilekdere Köyü Muhtarı, Çavdarlı Köyü Muhtarı, Çiçeklidağ
Muhtarı, Sazlıçayır Köyü Muhtarı, Aşağı
Aydere Muhtarı, Arıkonak Muhtarı bir de.
Şimdi, burada, Karstan, Kars İl
Başkanımız Çetin Bilgirin göndermiş olduğu şey.
Karstan geliyor. Karstaki 15 tane muhtar da -burada yazısı var,
Sayın Bakana vereceğim- bunlar da diyor ki: Türkiye Büyük Millet
Meclisine güveniyoruz ve sunuyoruz. Tezek yakmaktan bıktık
artık, kömür verin. Kaloriferli yerde çocuklarımız
ısınsın.
Bu da Ağrı İl Başkanı Sayın
Savcı Sayandan geldi. 680 ilköğretim okulu var. 538 okul da
öğrencilerden tezek toplanarak ısınıyor. diyor,
Ağrıdan...
Bu da Vandan geldi. Kendi ili Sayın Bakanın. Halil
Kartal, Van İl Başkanımız göndermiş. Gürpınar,
Güneş, Erciş ve buna benzer Başkale, Bahçesaray köylerinin
okullarında tezek yanmaktadır. Lütfen, Sayın
Bakanımıza söyleyin, bütçeye para koysun, kömürlü, kaloriferli okul
istiyoruz. diyorlar.
Bu da Hakkâriden gelmiş. Hakkâriden de diyor ki
Bakın, aynen okuyorum burasını: Köylerinde bulunan köy
okullarının kışlık yakacak ihtiyaçlarının
tamamı köy halkı ve öğrenci aileleri tarafından
karşılanmaktadır. Bu konuda devlet hiçbir katkı
sunmamaktadır, yardım etmemektedir. diyor.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) Hangi okul efendim, hangi okul?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Sunuyorum: Konak Köyü
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) Evet
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Sayın Zeydan, şimdi
bakın, not alın, tutanaklardan okuyun: Konak Köyü Muhtarı
Sadettin Atan, Oğul Köyü Muhtarı Sabri Adıyaman, Ceylanlı
Köyü Muhtarı Hasan Ege, Ağaçdibi Köyü Muhtarı Şükrü Turan,
Cevizdibi Köyü Muhtarı Hacı Er, Kavalköy Muhtarı Hüseyin Kaval,
Çaltıkuru Köyü Muhtarı Fevzi Şahin, Kaymaklı Köyü
Muhtarı Rıza Alparslan.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ben belgelerle
konuşuyorum. Sayın Bakan, tahmin ediyorum buna cevap verecektir.
Burada bir belge daha sunuyorum: Şu, köy okullarına tezek götürerek
çocuklarımızın ısındığının
resmidir. Bu resmi bana muhtar gönderdi. Evet. Bu, 21inci yüzyılda Avrupa
Birliğine giren Türkiyenin yüz karasıdır. Kimse
çağdaşlıktan, aydınlıktan,
kalkınmışlıktan, refahtan, mutluluktan bahsetmesin.
İşte çocuklar koltuğuna almış, tezek götürüyor. Tezek
yakmasa ısınamıyor. Düşünebiliyor musunuz, bu çocuk
tezeği götürecek, okulda ısınacak, okuyacak, üniversiteye
girecek, kolejde okuyan çocukla yarış yapacak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Bir dakika daha rica edeyim.
BAŞKAN Bir dakika ekledim ben size Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Efendim?
BAŞKAN Çok teşekkür ederim, sağ olun.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Teşekkür edeyim Sayın
Başkanım, mümkünse.
BAŞKAN Hükûmet adına
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Sayın Başkanım, yani
bunu doğu ve güneydoğuya çok görmeyin.
BAŞKAN Şimdi bakın, bir kural koyduk,
başından itibaren de gidiyoruz. Bu tür polemikler, lütfen
Lütfen
Sayın Öğüt
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Bakın, milletin Meclisinde otuz
saniye bile müsaade etmiyorsunuz. Ayıptır! Yazıktır!
BAŞKAN Sayın Öğüt, bu tarz bir polemik hiç
doğru değil.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Doğu ve güneydoğuda insanlar
kıvranıyor, hâlen daha otuz saniye esirgiyorsunuz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Ülkemizin batısı da doğusu da kuzeyi
de güneyi de birdir. Sizin bu tarz konuşmanız hiç doğru
değil.
Buyurun Sayın Hüseyin Çelik. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Bir milletvekili
sıfatıyla söz talebim vardı Hanımefendi.
BAŞKAN Daha sonra.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Daha sonra mı?
Tamam.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğütün
İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan Genel Kurulun gündemine
getirdiği bu yasa teklifiyle ilgili olarak Hükûmet adına
görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, malumunuz, köylerimizde her geçen
gün imar-inşa faaliyetleri ve köylümüzün hayatını kolaylaştıracak
olan hizmetler artarak devam ediyor.
Bir hususu özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum: 1950ye
kadar Türkiyede devlet köylüye okul yapmıyor. 1950ye kadar devletin
köylüye okul yapması diye bir şey söz konusu değildir. İlk
defa 1951 yılında, Demokrat Parti iktidarı döneminde, Millî
Eğitim Bakanı merhum Tevfik İlerinin hazırlayıp
Türkiye Büyük Millet Meclisine hükûmet olarak getirdiği bir yasa
tasarısı sonucunda devlet vatandaşa, köylüye okul yapmaya
başlamış. O gün bugündür köylümüzün okulu yapılıyor.
Köylü çocuklarımızın ders kitaplarını
sıralarının üzerine koyuyoruz. Her eğitim-öğretim
yılının başlangıcında Sosyal
Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Fonumuz
tarafından özellikle giyim sıkıntısı çeken, dar
gelirli olan yavrularımızın ihtiyaçlarını
karşılamak üzere kaymakamlıklar bünyesindeki vakıf
merkezlerine ciddi paralar aktarılıyor. Ayrıca, yavrularına
harçlık vermekte sıkıntı çeken, yavrularına
karşı boynu bükük olan annelerimizin hesabına şartlı
nakit transferinden -çocukların hesabına- paralar
yatırılıyor. Bütün bunlar aslında ülkemizde bu alanda çok
önemli gelişmelerin olduğunu gösteriyor.
Bildiğiniz gibi, 8 Yıllık Kesintisiz Eğitim
Yasası çıktıktan sonra, taşımalı eğitim
uygulamasıyla birlikte tek derslikli, iki derslikli, üç derslikli köy
okullarımızın sayısı gittikçe
azalmıştır ve bunlardan da yaklaşık on altı bin
küsur adedi şu anda kapalı durumdadır.
Yaptığımız bir çalışma ile bunlardan üç bin
beş yüz kadarını açtık; ya ilköğretim okulu olarak
tekrar kullanıyoruz ya okul öncesi eğitime giden
yavrularımız devam ediyorlar. Bir şekilde orada bacanın
tütmesini sağlamaya çalışıyoruz. Ancak Türkiyede ekonomik
ömrünü tamamlamamış olan bütün köy okullarının bir
şekilde tekrar ayağa kaldırılması için
planlarımızı, projelerimizi yaptık, valiliklerle gereken
bilgileri paylaştık. Bütün köy okullarını ya okul öncesi
eğitim olarak kullanacağız ya ilköğretim okulu olarak
kullanacağız. Bunların hiçbirisine ihtiyaç yoksa yaygın
öğretim faaliyetlerinde kullanacağız. Kız
çocuklarımızın biçki dikiş kurslarından tutun da
meslek edindirme kurslarına varıncaya kadar bu amaçla
kullanacağız bunları.
Gelelim bu okullarımızın
ısıtılmasına. Şüphesiz, Millî Eğitim
Bakanlığının bütçesi içerisindeki bu bütçeyi -biz
illerimizde bulunan okulların sayısı, öğrenci sayısı,
derslik sayısına göre bir hesaplama yaparak- seksen bir vilayetimize
dağıtıyoruz. Cari harcamalar içerisinde çok önemli bir kalem
tutuyor yakacak yani ısıtma giderleri. Öte taraftan su, elektrik
paraları gibi cari giderler vilayetlerimize, il özel idarelerinin emrine
gönderiliyor, oradan da okullarımıza harcanıyor. Dediğim
gibi, daha önce de ben bu Genel Kurulda, değerli milletvekillerimizin
huzurunda bunu dile getirdim. Bütün valiliklerimize verilen talimat da Köy
okullarımız kesinlikle yakacaksız bırakılmasın.
şeklindedir.
Sayın Öğüt bir fotoğraf gösterdi, tezek götüren
çocuklar var. Değerli arkadaşlarım, Kastamonuda orman
köylerinde çocuklar okula giderken bir odun parçası götürüyorlar. Köylü
kendisi neyle ısınıyorsa okulunu da o şekilde
ısıtıyor.
Kaloriferli ve kömürlü okul istiyoruz. deniyor. Bir derslikli,
iki derslikli köy okullarımıza kalorifer tesisatı henüz
kurabilmiş değiliz. Elbette hedef budur; bütün
okullarımızın kaloriferli olması, kaloriferle
ısıtılması, kömürle ısıtılmasıdır.
Sayın Öğüt, fiziki mekân olarak da buna müsait değil
okullarımız.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Kanun teklifini kabul edelim bitsin bu
iş.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Dolayısıyla, okullarımızı kömürsüz
bırakmıyoruz. Sayın Öğüt
222 sayılı Kanunda bir değişiklik istiyor. Buna
gerek yok. 222 sayılı Kanun, ilkokullar gündemdeyken
çıkarılmış olan, 1961 yılında
çıkarılmış olan bir kanundur. Bugünün ihtiyacına cevap
vermemektedir. 222 sayılı Kanunun bir bütün olarak elden geçmesi,
revize edilmesi gerekmektedir. Zaten, her yıl mali bütçe yılı
içerisinde dediğiniz bu ihtiyacı karşılamak üzere bir
şekilde bütçeye para konuyor ve bu problem gideriliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Bu açıdan bakıldığı zaman, Meclisimizin
gündeminde bu kadar yoğun kanun tasarıları ve teklifleri varken,
Sayın Öğütün burada sizlere takdim ettiği şekilde bir yasa
teklifinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmesinin ben doğru
bir tercih olmadığı görüşündeyim.
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Önerge hakkında son söz bir milletvekiline ait.
Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunarım.
Sayın Bakanım, çocuklarımızdan daha önemli bir
şey yoktur. Eğer bu ülkeyi çocuklara emanet edeceksek, bu Mecliste
ilk konuşulacak konulardan birisi çocuklarımız olmalı.
Hakikaten, söylediğiniz sözle Mecliste çok önemli şeyler varken bu
kanuna ne gerek var? demenizi inanın yadırgadım. Bunlar bizim
çocuklarımız. Siz de diyorsunuz ki Bu yasa, çok eski bir yasa.
Tamam, bir tek maddesini
değiştirelim. Eğer eşitlik ilkesi varsa ülkede, hak varsa,
adalet varsa, bazı ilkokullarımızın, bazı
okullarımızın ısıtma giderlerini devlet
karşılıyorsa, aynı şekilde köy
okullarımızın da bu ülkenin bir ferdi olarak en tabii
hakkıdır. Biz bunu istiyoruz. Yani istediğimiz fazla bir
şey yoktur. Yani, eğer eşitlik varsa köyde insanlara her gün bir
ailenin, bir velinin okula yakacak getirmesi veya bu şekilde
Bu
olayları siz çok iyi biliyorsunuz, kimi odun getiriyor, kimi tezek
getiriyor. Gelin, çok zor değil, bir tek madde bunu ekleyelim. Özel idare
bütçesinden
Yani bir okulun yıllık masrafı nedir ki? Eğer
kömür veriyorsanız adil verilsin, ihtiyaç giderilsin. Ama sırf
birazcık kömür vererek, birazcık, diğerini köylü
karşılıyorsa
Türkiyede tüm velilerin eşit koşullarda
olmasını istiyoruz. Yani devlet doğal gazlı okullarda,
devlet kaloriferli okullarda bunu karşılıyorsa, bunu da
karşılamak en tabii görevidir Sayın Bakanım.
Tabii, bir de diğer konuya geleceğim. Özellikle kaloriferli
okullarda veya mazot yakan okullarda bir ihale sistemi uygulanıyor illerde
ve akaryakıt ihale ediliyor. Arkadaşlar, mutlaka bu devlette
benzinin, mazotun ve kalorifer yakıtının bir fiyatı
vardır. Bunun altında ihale edilen bir ihalede dürüstlük, erdemlilik
var mıdır arkadaşlar? Bir şekilde bu ihaleler de yakıt
fiyatının altında ihale ediliyor. Sayın Bakanım, böyle
bir ihalede kamu kurumları
Yani sadece bu okullarımızda yoktur,
tüm kamu kurumlarımızda akaryakıt ihalesi yapılıyor,
akaryakıt fiyatının altında arkadaşlar. Bunu
takdirlerinize sunuyorum. Acaba Türkiyede hangi akaryakıt bayisi, dürüst
ve erdemli bir akaryakıt bayisi alış fiyatının
altında fiyat verir?
Bunun için Sayın Bakanım, köy okullarımız,
bizim
O çocuklar eğer eşit koşuldaysa, bunlar
sağlıklı büyüyecekse, onların hakkını yememek
adına
Bir şekilde hakkını yiyoruz, onlara sahip
çıkmıyoruz.
Gelin, 1 maddelik kanun arkadaşlar, 1 maddelik. Çok zor
değil. Köy okullarımızın yakıt giderleri
1 madde
arkadaşlar, zamanınızı almayacağız. Şu anda
kabul edin şu anda biter burada, çok zor iş değil ki. Yani
burada, bunu içimize sindirmemiz lazım çocuklarımızın
geleceğini eğer düşünüyorsak.
Arkadaşım Sayın Öğüt bu yasayı geçen
dönemde vermişti. Geçen dönemden bu yana bu sorunu eğer bu Meclis
veya
Bu ülkenin geleceği çocuklarımızın, köy
çocuklarımızın sorununu çözemiyorsak
Ne zaman?.. Daha önce daha
önemli kanunlar var. Sayın Bakanım, Sayın Öğüt geçen dönem
de
Aradan altı yıl geçti, altı yıldır bu sorunu
çözmedik.
Gelin, arkadaşlar, 1 maddelik kanun. Bu çocuklar bizim
çocuklarımız. Ben hepinizin, toplum adına, hak adına,
adalet adına, vicdanlarına sunuyorum. Bu yasayı bir an önce
getirelim. Tek bir madde arkadaşlar. Sayın Öğütün teklifine hep
beraber evet diyelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkan, yerimden, 60/dörde göre bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN Çok kısa, buyurun.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Sayın Öğütün teklifine acaba destek mi versem, yoksa
ret oyu mu kullansam diye düşünürken mevcut yasayı getirttim.
Teklifinde ne diyor, buna baktım. Hiçbir değişiklik
getirmiyorsunuz.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) 76ncı maddenin (d)
fıkrası.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Aslında, ilköğretime ait kaynaklar şunlardır diyor
76ncı madde: b) Özel idare bütçesine konulacak ödenekler
Siz ne diyorsunuz, (b)yi değiştiriyoruz. Ne diyor?
Özel idare bütçesine konulacak ödenek. Hiçbir değişiklik yok ki.
Zaten var bu.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) (d)yi okuyun.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) O
nedenle Sayın Başkanım
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) (d)yi okuyun.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Yani,
kanunda var olan bir şeyi buraya tekrar getirmişler.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) (d)yi okuyacaksınız
Sayın Bakan. Olur mu öyle şey?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Milletvekili arkadaşlarımızın bilgilerine sunuyorum.
Teşekkür ederim.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) 76ncı maddenin (d)
fıkrası. Olur mu öyle şey ya?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biraz
okuyun da gelin ya!
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor
ve gündemin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmına geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, geçen hafta görüşmelerine
başladığımız ve yarım kalan çevre ve çevre
kirliliğinin önlenmesi konusundaki (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47,
56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) esas
numaralı Meclis araştırması önergelerinin birlikte
yapılan görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, termik santrallerin çevreye
verdiği zararların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3)
2.- Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde çevre
konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planına
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/8)
3.- Kırklareli Milletvekili
Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Kırklareli ili Vize
ilçesindeki bir arazi ile ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde
kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki
muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/12)
4.- Adana Milletvekili Nevingaye
Erbatur ve 23 milletvekilinin, Adanadaki lagünlerin karşı
karşıya bulunduğu çevresel risklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/28)
5.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, Bartında
kurulması planlanan termik santralin olumlu ve olumsuz etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/31)
6.- Çanakkale Milletvekili Ahmet
Küçük ve 22 milletvekilinin, Kaz Dağlarındaki madencilik
faaliyetlerinin araştırılarak çevreye olumsuz etkilerinin önlenmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/33)
7.- Konya Milletvekili Hasan
Angı ve 19 milletvekilinin, Konya Kapalı Havzasındaki su
kaynaklarının karşı karşıya bulunduğu
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/38)
8.- Konya Milletvekili Orhan Erdem
ve 28 milletvekilinin, Akşehir ve Eber Göllerindeki kirlilik ve diğer
çevre sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/42)
9.- Çanakkale Milletvekili Mustafa
Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Kaz Dağlarındaki madencilik
faaliyetlerinin araştırılarak çevrenin korunması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/47)
10.- Aydın Milletvekili Ahmet
Ertürk ve 21 milletvekilinin, Büyük Menderes Nehrindeki kirliliğin ve
çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/56)
11.- İzmir Milletvekili
Selçuk Ayhan ve 25 Milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevreye ve
turizme olumsuz etkilerinin araştırılarak su ürünleri
yetiştiriciliğinin çevreyle uyumlu gerçekleştirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/59)
12.- Afyonkarahisar Milletvekili
Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, Eber Gölündeki çevre kirliliğinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/62)
13.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, altın arama faaliyetlerinin hukuki
durumu ile çevreye etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/64)
14.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve
Van ilinde turizmin geliştirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/65)
15.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes Nehrindeki
kirliliğin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/68)
16.- Artvin Milletvekili Metin
Arifağaoğlu ve 24 Milletvekilinin, Artvin Cerattepedeki madencilik
faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/71)
17.- Afyonkarahisar Milletvekili
Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Eber Gölündeki çevre
sorunlarının araştırılarak gölün korunması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/84)
18.- Van Milletvekili Kayhan
Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölündeki çevre
sorunlarının ve gölün potansiyelinin araştırılarak
korunması ve değerlendirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/87)
19.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, başta Afşin
Elbistan olmak üzere termik santrallerin çevreye etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/89)
20.- Isparta Milletvekili Mevlüt
Coşkuner ve 25 milletvekilinin, Isparta ilindeki göllerin çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/98)
21.- İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin ve 22 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevre ve turizm
üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/101)
22.- İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, denizlerdeki kirliliğin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/119)
23.- Van Milletvekili Fatma
Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş'ta Narlı Ovası'na
kurulması planlanan katı atık depolama tesisinin çevreye
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/145)
24.- Isparta Milletvekili Haydar
Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve Havzasındaki çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/146) (x)
BAŞKAN Hükûmet? Burada.
Sayın milletvekilleri, araştırma önergeleri
üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalarda söz
sırası, şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürkte.
Buyurun Sayın Öztürk. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulan yirmi dört adet çevre ve çevre kirliliğiyle ilgili
açılan araştırma önergeleri hakkında AK Parti Grubu
adına söz almış bulunmaktayım.
Bu önergelerin ana başlıklarını
incelediğimiz zaman, göllerin ve akarsuların kirlenmesi, maden
işletme ve kirlenme, kültür balıkçılığı ve
denizlerin kirlenmesi, termik santrallerin meydana getirdiği hava
kirliliği, çimento fabrikasının kurulması ve çevre
kirliliği, Trakya bölgesi Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı,
denizlerin kirlenmesi, lagünlerin ortadan kaldırılması ve Konya
bölgesinde yaşanan kuraklık ve su sıkıntısıyla
ilgili yapılması gereken çalışmalarla ilgili
araştırma önergeleri verilmiştir.
Ben, özellikle sevindiğim bir şeyi belirtmek istiyorum:
Meclisimizde bundan önceki devrede yaklaşık dört ay önce yine
çevreyle ilgili on iki tane araştırma önergesi verilmiştir. Bu
araştırma önergeleri de, özellikle su kaynaklarının
sürdürülebilir yönetimi ve küresel ısınmanın etkileriyle
ilgiliydi. Bu araştırma bitmiştir ve Meclisimizin
Başkanlığına sunulmuştur.
Şimdi, yine yirmi dört tane böyle araştırma
önergesi verilmesi ve Meclisimizin çevreyle ilgili konularda duyarlı
olarak bu işlerin devam etmesini sağlaması bir çevre profesörü
olarak şahsen beni ve grubumuzu çok olumlu bir şekilde
yönlendirmiştir. Bu konuda, özellikle, küresel ısınmanın
etkileriyle, yine evsel ve endüstriyel atık suların etkileriyle, su
kaynaklarının tarımda çok sağlıksız bir
şekilde kullanımıyla, su yönetimimizde artık bir dizi
önlemin alınması gerektiğini ve bu konuda bir dizi önlemin zaten
alındığını, ama ilaveten de bir dizi önlemin
alınması gerektiğini bize bildirmektedir. Özellikle, su
konusunda bir su kanununun çıkartılıp göllerimizde,
akarsularımızda, yer altı sularımızda su tahsisi ile
su kalitesinin -altını çizerek söylüyorum- bir yönetim
tarafından yönetilmesinde yarar olduğu düşüncesindeyiz. Bu
konuda Devlet Su İşlerinin Çevre ve Orman Bakanlığına
bağlanması olumlu ve güzel bir gelişmedir. Bu
çalışmanın devam etmesinde yarar olduğu
düşüncesindeyiz. Yani ülkemizde havza bazlı entegre su yönetimi
oluşturulduğu zaman, başta merkezde bir otorite, havza
bazında yerelde bir otorite, il bazında da suyla ilgili otoritenin
oluşturulmasıyla, böylece su kaynaklarımızın daha
sağlıklı, daha verimli, daha iyi bir şekilde
yönetileceğini, yönetilmesi gerektiğini özellikle belirtmek
istiyoruz.
Özellikle, Eber Gölü, Van Gölü, Beyşehir Gölü, Ispartadaki
diğer göller, Küçük Menderes ve Büyük Menderesteki kirliliklerin genel
durumuna baktığımız zaman, burada çok başlı bir
yönetim modelinin olduğunu görüyoruz. Yani sadece Çevre Orman
Bakanlığı değil, bunun dışındaki diğer
kurumların da yetkili ve etkili olduğunu görüyoruz. Bunun daha
sağlıklı çalışması için, tekrar tekrar üzerinde
durduğumuz, suyla ilgili sağlıklı bir yönetim modelini
oluşturmamızda yarar olduğu düşüncesindeyiz. Bu konuda da
Çevre Orman Bakanlığımızın ciddi çalışmalar
yaptığını da biliyoruz.
Yine bu çalışmalar kapsamında, özellikle maden
işletmeleriyle ilgili, bazı arkadaşlarımız
tarafından araştırma önergesinde, millî parklar içerisinde maden
arama faaliyetine izin verildiği belirtilmiştir. Böyle bir şeyin
olması hukuken mümkün değildir, böyle bir işlem mümkün
değildir, hukuken böyle bir maden arama faaliyetine millî parklar
içerisinde izin verilemez; böyle bir faaliyet de Türkiye'nin hiçbir yerinde
yapılmıyor, bunu da özellikle belirtmek istiyorum. Maden arama
faaliyeti demek kesinlikle üretim demek değildir. Arama faaliyetiyle
üretim olayını birbirinden kesinlikle
ayrıştırmamız gerektiğini özellikle belirtmek
istiyoruz. Maden olup olmadığının
araştırması yapılır, daha sonra çevresel etki
değerlendirme raporuyla ilgili çalışmalar yapılır,
daha sonra da bununla ilgili tesis kurma yoluna gidilir ve tesiste gerekli
çevresel önlemler alınır.
Bergamadaki -altını çizerek söylüyorum- altın
madeniyle ilgili, Avrupa Birliği Çevre Ajansı dünyanın en iyi
teknikleri diye ödül vermiştir; bunu da özellikle belirtmek istiyorum.
Dünyanın en iyi tekniklerini uygulayan tesis diye de buna ödül
verilmiştir. Bu belgeyi herkese rahatlıkla sunabiliriz, onu da
özellikle belirtmek istiyorum.
Yine Türkiyede özellikle şu anda yedi, sekiz bölgede
altın madeni arama faaliyeti yapılıyor. Bu faaliyetler
yapılırken şu gördüğünüz çiçek büyüklüğünde bir alanda
yapılıyor. Bu kadar odanın içerisinde, şu gördüğünüz
çiçek büyüklüğündeki alanda yapılıyor ve bu alanda bu çalışma
yapılırken çevreye zarar verici hiçbir faaliyette bulunulmuyor.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Allah Allah!
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) Evet.
Sizlerin hepinizi, bu faaliyetin yapıldığı
yerlere, şu anda arama faaliyetinin yapıldığı yerlere
götürür gösteririz. Bunu özellikle belirtiyoruz, arama faaliyetiyle,
çıkartma faaliyetini, işletme faaliyetini lütfen birbiriyle
karıştırmayınız.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Kaz Dağlarına git de
bak!
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) Türkiyede yine en önemli tesislerden
termik santraller. Türkiye, kişi başına 1.600 kilovat saat
elektrik enerjisi tüketiyor; Avrupa Birliği ülkelerinde 4.500 kilovat saat
minimum elektrik enerjisi tüketiyor. Biz, konfor yapımız mutlaka
artmalı, gelişmeyiz diyoruz. Amerikada, 13 bin kilovat saat elektrik
enerjisi tüketiyor. Yine, mutlaka gelişmeli Türkiye, enerjiyle ilgili
altyapısını daha güçlendirmeli diyoruz ama bir yere termik
santral veya buna benzer santral kurulduğu zaman, kurulacağı
zaman, çevresel önlemlerini almak istediğiniz zaman, hemen ilk etapta
düşüncemiz: Hayır. Çevresel önemlerini alan her faaliyetin
Artık, bu memlekette hepimiz bunun önünü açıcı faaliyetlerin,
desteklerin önünü açmamız lazım. Özellikle Yatağan, şu
anda, Türkiyenin çevre bakımından en temiz ilçelerinden biri. Girin,
Çevre ve Orman Bakanlığının web sayfasında hava
kalitesinin izlenmesiyle ilgili değerlere, şu anda Yatağan -daha
hava kirliliği anlık olarak ölçülüyor, partikül ve kükürtdioksit
kirliliği- çevresel bakımından fevkalade temiz ilçelerimizden
biri.
Yine, altını çizerek söylüyorum: Türkiyede 15 tane
kömüre dayalı termik santral var, 6 tanesi çevresel önlemlerini
almıştır, 9 tanesinin de mutlaka çevresel önlemlerini
kükürtdioksit bakımından almasında yarar olduğu
düşüncesindeyiz. Bunlarla da ilgili çalışmaların başladığını
biliyoruz.
Yine, Trakya bölgesinde Ergene Havzasında 1/100.000lik
çevre düzeni planı yapılmış, 2004 yılında Çevre
ve Orman Bakanlığı tarafından bu
onaylanmıştı ve yürürlüğe girmişti. Çevre düzeni
planı statik bir olay değildir, dinamiktir, sürekli kendini yenileyen
bir işlemdir. Eğer siz çevre düzeni planlarını statik
olarak tutarsanız, o zaman gelişmelere ayak uyduramazsınız.
Bu konuyla ilgili 1/100.000lik planın altında 1/25.000lik
planın mutlaka yapılması gerekiyordu, ama bu bölgede bu plan
yapılmayınca alt ölçekli planlar sağlıklı
çalışamadığından dolayı bu konuyla ilgili Çevre
ve Orman Bakanlığı, özellikle Trakyada TRAKAB dediğimiz,
Edirne Valisinin başkanlığını yaptığı
birim, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu konuda bir protokol
imzalamışlardır. Bu protokol çalışmasında
1/25.000lik planın yapılmasına katkı
sağlanacaktır. Kesinlikle Trakyaya bir göç, o bölgeye bir
yoğunluk getirilmesi düşünülmemektedir. Alt ölçekte planın
yapılması, yine, diğer Marmara Bölgesinde de bu tip planların
yapılarak o bölgede entegre bir çevre düzeni planının
oluşturulması sağlanmaktadır. Bunu da özellikle belirtmek
istiyorum.
Yine, balık çiftlikleriyle ilgili, Çevre Kanununda, 2006
yılında çıkan Çevre Kanununda Kapalı koy ve körfezlerde
ve de arkeolojik sit alanlarında balık çiftlikleri kurulamaz
Türkiyede
267 tane balık çiftliği
vardır. Bu balık çiftliklerinin ağırlıklı olarak
yüzde 54ü Muğladadır, yüzde 29u İzmirde, yüzde 7si
Aydında ve yüzde 10u da diğer illerdedir. Bunlarla ilgili
yönetmelik, tebliğ yayımlanmıştır. Bu tesislerden bir
grubu kapatılmaya başlanmıştır, ama çevreyle ilgili,
uyumlu çalışan, bu alanların dışındaki bölgede
tabii ki balık çiftlikleri faaliyetine devam edecektir. Bu alanda bu
işlemleri bunların yerine getirmeleri mümkün değildir, bunu da
özellikle belirtmek istiyoruz.
Yine Konya bölgesinde yaşanan kuraklıkla ilgili olaya
genel olarak baktığımız zaman, Türkiyenin en kurak bölgesi
olarak İç Anadolu Bölgesini söylüyoruz. İç Anadolu Bölgesi
Türkiyenin en kurak bölgesi. Yine geçen yaptığımız
çalışmanın ışığında gördüğümüz bir
olay var: Akdeniz Bölgesi kuraklığın etkisi altına
girmiştir, Ege Bölgesi girmiştir, Trakya bölgesi de girmiştir.
Bu bir işarettir. Bununla ilgili önlemleri aldığımız
zaman problemleri de kısa zamanda çözeceğimiz kanaatindeyim.
Özellikle Konya bölgesindeki vahşi sulamaya hep beraber son
vermemiz lazım. Çünkü, Konya bölgesinde 5 metreden çıkan su, 40
metreden, 45 metreden çıkan yerler, bazen 50 metreden çıkan yerler
var. En büyük suyun da özellikle tarımda tüketildiğini görüyoruz.
Bunun için Çevre ve Orman Bakanlığımız, Tarım
Bakanlığımız bir dizi çalışma yaparak bu konuda,
bu bölgenin yer altı suyunun korunması için çalışmalara
başladı.
Özellikle Konya bölgesinde elli binin üzerinde kaçak kuyu
olduğunu biliyoruz, elli binin üzerinde
Bu tespitler yapılıyor.
Bu tespitler yapıldıktan sonra, gerekli düzenlemelerin, yasal
düzenlemelerin, önlemlerle ilgili çalışmaların da
yapılacağını özellikle belirtmek istiyorum.
Bir bölgeye özellikle tesis kurulacaksa
Özellikle Trakya
bölgesinde bir çimento fabrikası kurulması isteniyor. Bu çimento
fabrikası kurulmadan önce, ilgili firma, özellikle çevresel etki
değerlendirmeyle ilgili gerekli çalışmasını yapar; bu
çalışmaları yaptıktan sonra bu bir kanundur- ilgili sivil
toplum örgütleri de başta olmak üzere, bütün toplumlarla bir araya gelinir
ve bu tartışılır, değerlendirilir. Hayır demek
değil, niye hayır diyorsun? Neden istemiyorsun buraya? Bunların
da bütün değerlendirmeleri yapılır; bu değerlendirmeler
yapıldıktan sonra bunun olumlu tarafları, olumsuz tarafları
değerlendirilir -ÇED raporu çalışması esnasında-
gerekli önlemlerle ilgili, kapasite kaldırımıyla ilgili
çalışmalar yapılır. Sonra, bu şartlarda dahi bu
çevreye bir zarar veriyorsa bu tesisin kurulmasına izin verilmez. Ama
gerekli çevresel önlemleri aldığı hâlde buraya, bu kapasiteye
bir zarar vermiyorsa bu tesislerin de kurulmasına lütfen izin verelim.
Burada geçen gün, özellikle bazı bölgelere Katı
atık bertaraf tesisi kurulmasın. diyor arkadaşlar veya
işte Çimento fabrikaları kurulmasın, termik santraller
kurulmasın. diyor arkadaşlarımız. O zaman bizim de
Ankarada her birimizin her gün evimizde çıkardığı 1,5-2
kilogram çöpümüz var. Her birimizin, her gün çıkarttığı 200
litre atık suyumuz var. Bunu ne yapalım? Nereye verelim o zaman
bunları? Bunları bir yerde bertaraf ettirmemiz lazım. Onun için,
bunlarla ilgili tartışma yaparken bunun bütün boyutlarını
değerlendirerek bu çalışmaları yapmamızda,
değerlendirmemizde yarar olduğu düşüncesindeyiz. Ben bu tesisi
istemiyorum. Neden istemediği, niye istemediği net olarak ortaya
konulmadan bu tip çalışmaları engellememek gerektiği
kanaatindeyim.
Yine, Akdeniz Bölgesinde lagünlerle ilgili yaşanan
sorunlarla ilgili bir dizi problemler var. Bunlarla ilgili alınması
gereken önlemlerle ilgili problemler bu araştırma önergelerinde
verilmiştir. Özellikle bu konuyla ilgili sadece Türkiye değil, dünya,
özellikle küresel ısınmadan dolayı anormallikleri çok sık
yaşayacaktır artık. Yani dünyada artık yağışlar
normal yağış rejimi gibi değil, karlar normal kar gibi
değil ve yine rüzgâr normal şartlar gibi esmeyecek, anormallikler çok
fazla olacak. Özellikle bunu belirtmek istiyorum.
Dolayısıyla, bu tip anormallikleri minimize etmek için,
Çevre ve Orman Bakanlığımızın da
başlatmış olduğu ağaçlandırma
seferberliğinde, başta bütün milletvekillerimiz olmak üzere, yerel
yönetimlerimiz de bu çalışmalara ciddi destek vermeli, bu küresel
ısınmanın etkilerini minimize etmeliyiz, özellikle tarımda
vahşi sulamayı ortadan kaldırmalıyız, özellikle evsel
atık suların içme suyu kaynaklarımıza,
akarsularımıza, denizlerimize, göllerimize verdiği
zararları minimize etmek için atık su arıtmada seferberlik ilan
etmeliyiz. Bunu özellikle yapmak zorundayız, çünkü küresel
ısınmayla birlikte daha fazla suyun
buharlaşacağını ve daha fazla su kaynaklarımızın
atmosfere kayacağını özellikle belirtmek istiyorum.
Son olarak, özellikle Kyoto Protokolüyle ilgili süreçte Türkiye,
şu anda imza atsa dahi çok anlamlı ve çok doğru bir yol
değildir. Bugün, özellikle Bangkokta şu anda bir toplantı
başladı. Bu Bangkoktaki toplantı 2009 yılının
sonuna kadar devam edecek. Kopenhagta bu toplantı sonuçlanacak ve
Kopenhagta da 2012 yılından itibaren yeni sera gazı
salınımıyla ilgili, iklim değişikliğiyle ilgili
yol haritaları belirlenecek. Bu yol haritasıyla ilgili, özellikle
Çevre ve Orman Bakanlığımızın, Devlet Planlama
Teşkilatımızın, Dışişleri
Bakanlığımızın bu konuda ciddi çalışmalar
yapacağını, yapması gerektiğini ümit ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum, bu çalışmaların
başarılı geçmesini diliyorum.
Sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Şimdi önerge sahiplerine söz vereceğim.
İlk söz, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Durdu
Özbolatta.
Buyurun Sayın Özbolat. (CHP sıralarından
alkışlar)
DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; termik santrallerin çevreye verdikleri zararlarla
ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlarım.
Aslında bu sözü, Afşinin kasabası Çoğulhan
Belediye Başkanı Adem Yıldız için, eski Belediye
Başkanı Abidin Gözükara için, ev hanımı Hatice Tatar için,
mezarlık bekçisi Ahmet Bingöl için ve onların şahsında,
termik santrallerden etkilenen Türkiye'nin değişik bölgelerinde
yakınlarını kanser ve çeşitli hastalıklardan
kaybetmiş tüm vatandaşlarımız adına kullanıyorum.
Bu meseleyle ilgili biraz araştırma yapan her
insanın rahatlıkla bir fikir oluşturması mümkün. Ama beni
en çok yaralayan ve benim bölgem olduğu için dikkatimi daha fazla çeken,
Afşin-Elbistan Termik Santrali, özellikle (A) ünitesinin etki alanına
giren bölge halkı. Yaklaşık 500 bin insanın
çığlığını duymamak için vicdansız olmak
gerekiyor.
Termik santraller, özellikle baca filtre sistemi olmadan
kullanıldığı zaman insan sağlığı
açısından son derece zararlı atıkların havaya
karışmasına neden olmaktadır. Bu meseleyle ilgili elbette
rakamsal değerler sunacağım. Ama bundan önce şu ifadeleri
dinlemenizi ve bir insan olarak vicdanlarınızla baş başa
kaldığınızda değerlendirmenizi diliyorum.
Bakınız, halkımız ne diyor: Abidin Gözükara,
altmış beş yaşında, Çoğulhan eski Belediye
Başkanı: Bu kasabada çok kanser hastası var. Bütün
bunların kaynağı bu santrallerken, devlet buna neden önlem
almıyor? Benim oğlum şu anda hasta, Ankarada tedavi görüyor.
Çok babayiğittir benim oğlum, 110 kilo. O koca adam bir ay içerisinde
60 kiloya düştü. Hızla eriyor. Yetkililer, vicdanları varsa, bir
an önce kendi çocuklarını bu şekilde düşünsün.
Hatice Tatar, ev hanımı: Üzerimize küller
yağıyor. Buraya yağan kar bile siyah yağıyor.
Dışarıya çamaşır asamıyoruz. Özellikle geceleri
santralden korkunç gürültüler geliyor. Bu gürültülerden birçok ev
yıkıldı. Kaburgalarım batıyor, nefes almakta güçlük
çekiyorum. Ben de eşimi kanserden kaybettim. Doktorlar Çoğulhandan
geldiğimizi öğrenince Vay halinize diyorlar. Kurtarın bizi,
ölüyoruz. diyor.
Ahmet Bingöl, mezarlık bekçisi: Sabah geldiğimiz zaman
yer iki parmak kül oluyor, ayak izlerimiz çıkıyor. Ağaçlar,
otlar, tarlalar külden yanıyor. Üç yılda 85 kişiyi kanserden
toprağa verdik. Santralden önce hastalık nedir bilmezdik. Şimdi
beş yaşındaki çocuklar kanser oluyor, çocuklar sakat
doğuyor. Parası olan buradan göçüp gidiyor. Bizim gibi garibanlar
burada kanser olup ölmeyi bekliyor.
Aslında, örnek olsun diye bu vatandaşların
çığlığını sizlere ifade ettim. Ama, termik
santrallerin olduğu her ilçede, kasabada insanlarımızın
duyguları emin olun böyledir. Bu insanlar yabancı değildir.
Kendileri, bizi buraya gönderen, kendilerini temsil etmemiz için, seslerini
duyurmamız için, sorunlarına çare bulmamız için gönderdikleri,
Benim vekilim olun. dedikleri kişiler bizleriz ve onlar Biz ölüyoruz,
bizi duyun. diyorlar ve bu sesi duymak, benim olduğu kadar hepinizin
görevidir.
Değerli milletvekilleri, termik santrallerde baca filtre
sistemi kullanılmadığı zaman ortaya çıkan atık
maddeler bacalardan gökyüzüne salınıyor veya arazide
depolanıyor. Ortaya çıkan küllerin yeniden kullanımı mümkün
olmadığı gibi yağmur, rüzgâr ve çeşitli nedenlerle yer
altı sularını kirleterek, çevrede yaşayan halkın hem
üretim yaptığı tarlaların zehirlenmesine hem de halkın
içme sularının zehirlenmesine yol açıyor.
Bilimsel araştırmalar sonucu elde edilen verilere göre
bilim adamları ne diyor? Afşin-Elbistan (A) Termik Santrali
geçtiğimiz on yıl içerisinde çevreye 38,7 milyon ton kül, 117,4
milyon ton karbondioksit, 5,8 milyon ton kükürt gazı, 0,28 milyon ton azot
gazı yaydı. Bunun yanı sıra, 23 milyon ton toryumu ve 56,7
ton uranyumu çevreye bıraktı. Dünya normlarına göre havada
olması gereken kükürtdioksit oranı 150 miligram/metreküpken, temmuz
ayında santral çalışmazken, Elbistanda yapılan ölçüm
sonucunda bu değerin 1.441 miligram/metreküp olduğu saptandı.
Elektrik Üretim AŞye bağlı Çevre-Yeni ve
Yenilenebilir Enerji Daire Başkanlığının 2007
yılının nisan ayında hazırladığı rapor,
termik santrallerimizin ölüm kustuğunu ortaya koydu. Basından
gizlenen rapor bir şekilde basına sızdı ve yalnızca
Radikal gazetesinde yer aldı. Ülkemizde kurulu yalnızca dört
santralin -Çanakkale 18 Mart Çan, Afşin-Elbistan (B), Bursa Orhaneli ve
Muğla Kemerköy- geçer not aldığı raporda, diğer
santrallerin sınır değerinin onlarca kat üzerinde hava
kirliliği yarattıklarını ortaya koydu.
Çevre mevzuatınca metreküpte 100 miligram olması gereken
toz kül emisyonu, Manisa Soma (A) Termik Santralinde 7.538 miligram, Kütahya
Tunçbilek Termik Santralinde 7.398 miligram, Sivas Kangal Termik Santralinde
1.595 miligram, Kahramanmaraş Afşin-Elbistan Termik Santralinde
1.298 miligram, Zonguldak Çatalağzı (B) Termik Santralinde 1.224
miligram, Kütahya Seyitömer Termik Santralinde 1.115 miligram.
Değerli milletvekilleri, rakamlar şöyle diyor:
Afşin - Elbistanda 13 kat, Manisa Somada 75 kat toz kül emisyonu
vardır, yani halk zehir soluyor ve insanlarımızı,
tarlalarımızı, çevreyi, yani dünyayı katleden küresel
ısınma denen şeye katkı sunan bu değerler hep birlikte
sonumuzu hazırlıyor. Bu değerleri görmezlikten gelmek mümkün müdür?
Görmek istemeyebilirsiniz, ama gerçektir ve gerçeklerden kaçılmaz.
Çernobil Nükleer Reaktörünün 1986 yılında
sızdırdığı zehrin açtığı yaralar, o
zamanın Bakanı tarafından görmezden gelinmiş, hatta
radyasyonlu çaylarla ilgili uyarıyı dikkate almadan çayını
yudumlamıştı. Bugün Karadeniz kanser vakalarıyla
anılır oldu. Bu arada, değerli sanatçımız Kazım
Koyuncuyu saygıyla ve rahmetle anıyorum.
Hastanelere gidip bakabilirsiniz, onkoloji servisleri dolup
taşıyor. İnsanlarımız grip, nezle olur gibi kanser
oluyor, ama en çok da termik santrallerin olduğu yerlerin insanları
hastalanıyor.
Enerji, olmazsa olmaz bir şeydir. Elbette onsuz bir ülkenin
kalkınması mümkün değildir ama enerjinin de çeşitleri,
alternatifleri vardır ve çevre dostu olanları, insanlara zarar
vermeyenleri, bizi ele güne muhtaç etmeyecek olanları vardır.
Enerjide dışa bağımlı olduğumuzu
sağır sultan biliyor ama kendimize yetecek enerji kaynaklarına
sahip olduğumuzu da biz biliyoruz.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının hızla devreye
sokulup, fosil bazlı yakıtlardan uzaklaşmak öncelikle
insanlık sorunu hâline gelmiştir. Daha temiz bir dünya için rüzgâr,
güneş, jeotermal, hidrolik santrallerine öncelik verilmelidir.
Bakın, dünya hızla biyoyakıtlara, hidrojenlere
yönelirken biz hâlâ onların terk ettiği yöntem ve teknolojileri
kullanmaya devam ediyoruz. Onlar nükleer santralleri kapatırken, biz dünya
güzeli Sinopta nükleer santral kurmaya çalışıyoruz. İyiyse
onlar niye terk ediyorlar? Kötüyse biz niye kullanıyoruz? Termik
santrallerde baca filtre sistemleri hangi amaçla kullanılmıyor, çok
mu pahalı, kullanınca az mı kâr ediliyor ya da baca filtre
sistemi takılsa bile külleri açık alanda toplamayı nasıl
izah edebiliriz? Rüzgârla savrulan küller hem insanları hem arazileri
mahvediyor, Afşin B Santralinde olduğu gibi.
Değerli milletvekilleri, bakın bir Kızılderili
atasözü ne diyor: Son ağaç da kesildikten, son ırmak da kuruduktan
sonra paraları yiyin yiyebilirseniz. Kapitalist, emperyalist sistem
doğaya fazlasıyla tahripkâr davranarak geleceği yok ederken
aslında insanlığın geleceğini de yok etmektedir.
Meseleye sadece termik santraller ve zararları diye bakmak büyük resmi
görmemizi engellememeli. Son yüzyılda teknolojik gelişme
insanlığın enerji ihtiyacını da aynı oranda,
belki de fazlasıyla artırmıştır. Tabii, ülkelerin
gelişme ölçüsü, enerji üretiminde çevrede yaratılan zararları
göz ardı etmelerine de yol açmış durumdadır.
Hepinizin de bildiği gibi bir Kyoto Sözleşmesi var,
1997den beri imzalanmayı bekliyor. Nedir bu Kyoto Sözleşmesi?
Küresel ısınmaya karşı, sera gazlarının
atmosferde oluşturdukları etkiye karşı, biz insanların
bir şeyler yapmasını sağlamak için yapılan bir
sözleşme. Niye? Çünkü bu gezegeni biz kirletip hızla kendi sonumuza
doğru gidiyoruz. Bu sözleşmeyi kim imzalamıyor? Amerika
Birleşik Devletleri, hem de sera gazlarının yüzde 25ini üreten
ülke imzalamıyor -dünyada 190 ülkenin 168i imzalamış- bir de
biz imzalamamışız. Neden imzalamıyoruz? Amerika
Birleşik Devletleri imzalamadı diye mi? Bunun bir nedeni var mı?
Varsa bilelim.
Bakın, bu dünya hızla sona doğru gidiyor ve bu, biz
insanların eseridir. Kapitalizmin özü para kazanma
hırsıdır
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Özbolat.
DURDU ÖZBOLAT (Devamla)
ve insan, parayı kazanırken
çalıştırılması gereken unsurdur. Ama böyle giderse
çalıştıracak insan bulmak mümkün olmayacak. Çünkü kâr
hırsıyla tahrip edilen çevre ve hastalanan insanları
çalıştırmak mümkün değildir.
Küresel ısınma dünyayı bekleyen en büyük
tehlikedir. Siyasal anlayış veya sistemlerin neresinde durursak
duralım, temiz bir dünyaya ihtiyacımız var ama önce temiz bir
Türkiyeye.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özbolat.
Şimdi sıra Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis
Tütüncüde.
Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından
alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Trakyanın geleceğine
sahip çıkmak amacıyla vermiş olduğumuz araştırma
önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Neden böyle bir önerge verdik? Şunun için: Çünkü
Tekirdağ, Edirne ve Kırklarelinin hem tarım toprakları,
ormanları, yer altı ve yer üstü suları hem de
kıyıları ve çevre değerleri yok olma tehlikesiyle
karşı karşıyadır.
Sayın Bakan önergelerin geneli üzerindeki
konuşmasında bizim önergemizi yalnızca Ergene Havzasındaki
kirlilik açısından ele aldılar. Oysa çevre kirliliği
önergemizdeki gerekçelerden yalnızca biriydi. Bu nedenle,
araştırma önergemizin daha iyi anlaşılması
açısından, burada, Trakyadaki sorunlarla ilgili kısa bir
bilgilendirmeyi dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Bir kere, Trakya topraklarının yaklaşık dörtte
1i yanlış kullanılıyor. Birinci ve ikinci sınıf
tarım arazileri hızla elden çıkıyor. Şu an için
verimli topraklardan yaklaşık 50 bin hektarlık bölümü elden
çıkmış durumdadır. Plansız sanayileşme ve konut
inşatlarındaki patlamalar Trakyaya göçü hızla
artırmaktadır. Nüfus artışı, yanlış su
kullanımı, hızla yükselen imar rantı Trakyanın belli
bölümlerini yeşil alana hasret bırakmaya başladı.
İstanbulu, Silivriyi aştı, Tekirdağ-Çorlu
ayrımındaki Kınalıköprüye doğru pompalanıyor.
İkinci olarak, Trakyadaki su havzalarımız
kurumakta, yer altı ve yer üstü su kaynaklarımız hızla
tükenmektedir. Bölgemizde yakın zamanlara kadar 40-50 metreden ve tertemiz
çıkarılan artezyen suyu, şimdi ancak 400-500 metreden hem de
daha yetersiz ve çok daha kirlenmiş olarak çıkartılabiliyor. Bu
nedenle, İstanbula tahsis edilmiş olan Istranca dereleri suyuna
Trakya şiddetle ihtiyaç duymaya başladı.
Üçüncü olarak, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; toprak ve su, hava kirliliğindeki artış
Trakyada insan yaşamını tehdit eder boyutları çoktan
aşmış durumda. Şimdi ise Vize Çakıllıda çimento
fabrikası kurulacağından söz ediliyor.
Bakınız, Ergene Nehrinin çıkış noktası
bunun az ilerisindeki ormanlık alan içinden başlıyor. Böylesine
bir doğa katliamına hiç kimsenin seyirci kalması kesinlikle
mümkün değildir. Bilindiği gibi, hâlihazırda Ergene ve Çorlu
derelerinde zehir akıyor su yerine. Havadaki kükürt dioksit kirliliği
açısından, Türkiyedeki en kirli iller açısından,
Tekirdağ 5inci sırada, Edirne 8inci sırada.
Dördüncü olarak, erozyona maruz kalmayan topraklarımız
Trakyada hemen hemen yok gibidir. Üç ildeki toplam
topraklarımızın yüzde 52si orta ve ağır şiddetli
erozyona, yaklaşık yüzde 48i ise hafif derece erozyona maruzdur. Bu
nedenden ötürü topraklarımızdaki organik madde oranı yüzde 1in
altına düşmüştür. Oysa Avrupa Birliği ülkelerindeki organik
madde oranı topraklarda yüzde 20ler dolayındadır.
Önergemizin gerekçeleriyle ilgili daha fazla ayrıntıya
girmek için burada fazla zamanımız yok ancak durumun daha iyi
anlaşılabilmesi için değerli gazeteci arkadaşımız
Sayın Yalçın Bayerin bir tespitini sizinle paylaşmak istiyorum.
Diyor ki Sayın Yalçın Bayer: Sanayi ve yapı sektörü Bolu
Dağlarından Edirneye acımasız bir şekilde
doğayı yara yara ilerliyor. Toprak ve suyun yenilgisi
Doğa
küskün, yağmur bulutları İstanbula, Trakyaya pek uğramıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte
burada bir bölümüne değindiğimiz sorunların çözülmesi
amacıyla Trakya Üniversitesi tarafından 1/100.000 ölçekli Ergene
Havzası Çevre Düzeni Planı hazırlandı. Bu plan 2020
yılı Trakyasını hedeflemişti ve 2004
yılında da onaylanmıştı. Daha sonra 1/25.000 ölçekli
planın yapılması süreci başlatıldı. Bu süreçte
oluşturulan Trakya Kalkınma Birliği -ki kısaca TRAKAB
diye adlandırılıyor- 1/25.000lik planın
yapılması için ihaleye çıktı. Ne var ki bu ihale sonradan
iptal edildi, yasalara ve hukuka aykırı olarak iptal edildi ve böylece
1/25.000lik planı hazırlama işi İstanbul Büyükşehir
Belediyesi bünyesindeki İstanbul Metropoliten Planlamaya
aktarıldı. Takiben, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, TRAKAB
ve Çevre ve Orman Bakanlığı arasında bir protokolün
imzalandığına tanık olduk. Burada, 1/100.000lik
planın İstanbula uygun hâle getirilmesi öngörüldü. Yani, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu protokol ile Trakyanın
çevre düzeni planında İstanbul lehine değişiklik
yapılması kabul edilmiş oldu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu
nokta, verdiğimiz araştırma önergesinin özünü, esasını
oluşturuyor. Önergemizin amacı, Trakyanın 1/100.000 ölçekli
çevre düzeni planının temel ilkelerine sahip çıkmaktır.
Endişemiz nereden kaynaklanıyor? İstanbul Metropoliten
Planlamadan bazı yetkililer, İstanbuldan Trakya bölgesine en az 2
milyon nüfusun kaydırılacağını, bu nüfusla birlikte,
İstanbulda bulunan sanayi kuruluşlarının da önemli
bölümünün bölgeye yani Trakyaya aktarılacağını dile
getirmişlerdir. Buna karşılık, Trakyadaki yerel yöneticilerin
bu konularla ilgili hiçbir hazırlığı yoktur. Daha da ötede,
ne İstanbul Metropoliten Planlama ve ne de TRAKAB, yerel yönetimleri bu
çerçevede bilgilendirmiş değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Trakyanın üç ili olarak biz, İstanbulun giderek
ağırlaşan sorunlarının çözümünde ana yüklenici rolünü
üstlenemeyiz; bu, Trakyayı bitirir. Bize diyorlar ki: Trakya
İstanbulsuz, İstanbul da Trakyasız planlanamaz. Bu
düşünce, İstanbul uğruna Trakyanın gözden
çıkarılması anlamına gelmez. diyorlar. Değerli
milletvekilleri, siz eğer 1/100.000 ölçekli Ergene Havzası
Planının ana ilkelerini çiğnerseniz -ki, protokol ile bunun yolu
açılmıştır- sonuçta, Trakyayı İstanbul için
gözden çıkarıyorsunuz demektir. Nitekim 100.000 ölçekli planda, onaylanmasından
hemen sonra, çok sayıda değişiklik
yapıldığını üzülerek tespit ediyoruz. Marmara
Ereğlisi-Kumbağ arasında, Tekirdağ sahil şeridi için
İstanbul kentsel yoğunluğunun azaltılması
amacıyla Kullanım alanı genişletilebilir. hükmü
getirilmiştir. Hâlihazırda bazı rant çevreleri bunları
fırsat bilerek büyük miktarda araziyi kapatmaktadır. İstanbul
Büyükşehir Belediyesindeki rantçı zihniyetin plan
değişikliklerine hâkim olabileceğinden endişe duyuyoruz.
İstanbulun sorunlarının çözümünde Trakya olarak
üzerimize düşeni elbette yaparız. Bu, bizim hem tarihsel
sorumluluğumuzun hem de vatandaşlık bilincimizin bir
gereğidir. Ancak, elimizde kalan son Avrupa topraklarını, imar
rantına, çarpık sanayileşmeye, ekolojik dengeyi ve
doğayı tahrip edecek uygulamalara daha fazla açamayız;
Trakyayı vahşi rant kavgalarına terk edemeyiz. Bunu bizden hiç
kimse beklemesin. İstanbula göçü önlemek istiyorsanız, AKP olarak
rant ekonomisini bırakınız ve yatırım, üretim
ekonomisine geçiniz. Bu çerçevede başlatılacak yeni bir
sanayileşme hamlesiyle Anadolunun belli yörelerinde yıllar önce
düşünülen ve tartışılan 1 milyon, 1,5 milyon, hatta 2
milyon nüfuslu şehir çekim merkezlerini oluşturunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Aksi hâlde, Muğladan Zonguldaka çekilecek bir düz çizginin
üstünde kalan bölgeye, yani kuzeybatı bölgesine -ki buraya İzmir,
Manisa, Denizli, Balıkesir, Bursa, Bilecik gibi iller de girer- 40-50
milyon insanın yığılmasına engel olamazsınız.
Sonuçta imar ekonomisini İstanbula daha da fazla kenetlemiş
olursunuz. Böylece, Türkiye'nin en değerli topraklarının
kiremitle, betonla ve asfaltla kaplanmasını engelleyemezsiniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada ana
hatlarını dile getirmeye çalıştığım
önergemize sahip çıkılmasını istiyoruz, ümit ediyoruz,
talep ediyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, hepinizi
en iyi dileklerimle tekrar sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.
Şimdi söz sırası Kırklareli Milletvekili
Sayın Turgut Dibekte.
Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından
alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, biz de
milletvekili arkadaşlarımızla birlikte, Kırklareli ilimizin
Vize ilçesinin Çakıllı beldesinde üzerine çimento fabrikası
yapılmak üzere satışı yapılan bir arazimiz var, bu
araziyle ilgili olarak bir araştırma önergesi verdik. Bu önerge
üzerinde söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu konuyu gerçi ben daha önce iki kez Meclis kürsüsünde gündeme
getirmiştim. Konu neydi? Konu: Bizim Vize ilçemize yaklaşık 11
kilometre mesafede Çakıllı beldemiz var. Bu beldenin hemen
çıkışında, beldenin imar planının hemen
bitişiğinde diyebiliriz, imar planına 190 metre mesafede, 200
değil 190 metre mesafede, daha önce askeriyenin, askerlerimizin orada
birlik olarak görev yaptığı 538 dekarlık bir alan oradan
askerî birlik taşındıktan sonra boşalınca, hazineye
ait olan bu arazi, kamuoyunda herkesin çok yakından
tanıdığı bir firmaya satılmıştı. Tabii,
olayın iki boyutu var. Yani, Meclis araştırma önergemizde o iki
boyut da çok net bir şekilde yer alıyor. Bu arazide, Çakıllı
beldesinde, burada bir çimento fabrikası kurulabilir mi, böyle bir ihtiyaç
var mı, kurulursa ne olur? Birinci noktada çevresel açıdan
baktığımızda konu bu. Diğer konu da bu arazinin
satışıyla ilgili olan konuydu.
Değerli arkadaşlar, öncelikle birinci noktadan konuyu
değerlendirmek istiyorum. Tabii bu arazinin satışıyla
ilgili olan kısma da konuşmamın sonunda kısaca
değineceğim.
Belirttiğim gibi, Çakıllı beldesi her belde gibi
çok güzel, şirin bir belde; Vize-İstanbul yolu üzerinde. Bu
beldemizin hemen kuzeyinde çok güzel, geniş bir ormanlık alan var
meşe, gürgen, kısmen çam ağaçlarıyla kaplı. Tabii o
ormanlık alan
Az önce Sayın Tütüncünün de belirttiği gibi,
Çakıllı beldemiz bizim Ergenenin doğduğu alan, yani orada
doğuyor ve bu ormanlık alan da hem oksijen kaynağı hem de
su kaynağı. Beldenin güneyinde de yaklaşık 15 bin dekara
yakın, birinci sınıf diyebileceğim sulanabilir bir toprak
var. Zaten belde halkının hemen hemen yüzde 90ı tarım
yapıyor, yani geçimini tarım yaparak, buğday, ayçiçeği,
mısır, pancar ve bizim bölgemizde, Trakya bölgesinde ekilen, üretilen
diğer ürünleri üreterek, elde ederek geçimini sağlıyor.
İşte bu fabrika da hemen bu tarım alanlarının
bitişiğinde, 15-20 metre, yani İstanbul-Vize yolunun hemen
kenarında bir alana kurulmak isteniyor.
Şimdi, daha önceki konuşmalarımda
belirtmiştim, Kırklarelinde -Pınarhisarda- bir çimento
fabrikası var, uzun yıllar evvel kurulmuş olan ve şu anda
yine Vize ilçemizin -yani Çakıllı beldesinin bağlı
olduğu Vize ilçemizin hemen girişinden evvel Evrencik köyümüz var-
Evrencik köyünde de bir çimento fabrikası bitmek üzere. Yaklaşık
200 dekarlık bir alanda bir çimento fabrikası yakında üretime
başlayacak noktada. Yani iki tane fabrika zaten şu anda o bölgede
faaliyette diyebiliriz, üçüncüsü kurulacak. Yani, olayın bu boyutunu da
görmemiz lazım. Pınarhisarla Vize 20 kilometre kadar mesafededir,
Çakıllıyı da araya koyarsak 10 kilometre. Yani
Çakıllıda fabrika yapılacak ise 30 kilometrelik alanda üç tane
çimento fabrikası. Bunun Türkiye'nin neresinde böyle bir emsal uygulaması
var? diye sormuştum daha önceki konuşmalarımda. Sanıyorum
Türkiye'nin hiçbir yerinde yok.
Değerli arkadaşlar, burada -tabii burada ekrandan görmek
belki zor ama- Çakıllı beldesinin bir krokisi var. Şu
kırmızıyla çizili alan belediye sınırları,
şu turuncuyla belirtilen alan da fabrika kurulması düşünülen
arazi, yan taraf da Çakıllı beldesinin yerleşim yeri, maviyle
gösterilen alan, yani şu morla çizili olan alan da kalker sahası.
Yani buraya fabrika kurulacaksa kent içinden geçilecek, bu kalker sahasından
malzemeler alınacak tonlarca, binlerce kamyonla yine kent içinden
geçirecek ve orada bir fabrika kurulacak.
Tabii olayın bu boyutu çevresel açıdan çok büyük
sakıncalar taşıyor. Bu konuda, özellikle Vize ve
Çakıllı beldesinde bu hafta sonu da bir toplantı vardı,
Marmara Çevre Platformunun düzenlediği bir toplantı. Bu
toplantıda da, bu konu geniş bir şekilde görüşülmüştü.
Halk, bu fabrikanın burada kurulmasını kesinlikle istemiyor.
Zaten kurulması, belirttiğim nedenlerle, çevresel nedenlerle mümkün
gözükmüyor ama böyle bir girişim başlatıldı.
Değerli arkadaşlar, az önce Sayın Tütüncü,
Tekirdağ Milletvekilimiz, Trakya ile genel bilgiler verirken Trakya
Üniversitesince hazırlanmış olan Ergene Havzası Çevre
Düzeni Planından bahsetti, 1/100.000 ölçekli. Bu plan düzenlendi,
onaylandı Çevre Bakanlığında. Gerçi, onaylandıktan
sonra üzerinde değişiklikler de yapıldı, yani o da pek
normalde olmaması gereken bir şeydi. Bu planda, Çakıllı
beldesinin bulunduğu alan, değerli arkadaşlar, yer altı
suyu besleme alanı olarak gözüküyor. Böyle tespit edilmiş ve bu
alanda plan dışı gözüken şu anda
Yani zaten imar
planı hemen yanında. 1/25.000likler, az önce bahsedildiği gibi
TRAKAB adı altında şu anda onlar henüz onaylanmadı, yani
TRAKAB Projesi içerisinde 1/25.000likler onaylanmadı. Zaten,
1/25.000likler onaylanmadan, yani bu 1/100.000lik onaylanan projeye göre alt
planların yapılması mümkün değil. Yani, şimdi, burada
bu araziyi alacak olan firma, Ben buraya çimento fabrikası yapmak
istiyorum. dediğinde şu anda yapması gereken olay, işte,
ilgili yerlerden, Çevre Bakanlığından -Çevre Bakanımız
da burada- izinlerini alacak, daha sonra da bir mevzi imar planı
düzenleyecek ve ona göre de burada bir fabrika inşaatına
başlayacak ama bunu yapabilmesi için önce 1/25.000 ölçekli
planının onaylanması gerekiyor, alt planların
onaylanması gerekiyor. Dolayısıyla bu, şu an için mümkün
gözükmüyor zaten, yasal olarak mümkün değil. Fakat belirttiğim tüm bu
sakıncalara rağmen bu arazi, arkadaşlar, kamuoyunun çok yakından
tanıdığı Taşyapı firmasına
satıldı. Satışı da ayrı bir hikâye. Yani
nasıl satıldı? İhalesiz satıldı, doğrudan
satıldı. Nasıl satıldı? Yani, Maliye
Bakanlığının kendi birimi Vize Emlak Müdürlüğü bir
değer biçti, emlak değeri biçti 13 trilyon lira. 13 trilyon lira
değer üzerinden bunun ihaleye çıkarılması gerekiyordu,
çıkarılmadı. 2 trilyon lira bedelle bu arazi doğrudan ve bu
2 trilyonluk bedel de arkadaşlar, dört taksit hâlinde ödenmek üzere, yani
500, 500 dört taksit hâlinde ödenmek üzere, taksitlendirilerek bu firmaya
verildi.
Tabii, ben bu konuyu Meclis gündemine getirdiğimde, Maliye
Bakanımız, 7 Kasım 2007 tarihinde Milliyet gazetesine
açıklayıcı bir cevap verdi, yani bizim bu
iddialarımızla ilgili olarak. Aslında yanıta
bakarsanız iddiaların tümü doğru: Evet, 2 trilyon liraya
verdik. Evet, ihalesiz verdik, -ama verme gerekçesi şu
Yani, mutlaka bir
kılıf var, mutlaka bulunmuş- 4706 sayılı Yasanın
-yani hazineye ait olan arazilerin ekonomiye kazandırılmasıyla
ilgili olan bir yasa bu- 4üncü maddesine göre, bize bu firma geldi
başvurdu, ben burada 140 milyon dolarlık bir yatırım
yapacağım dedi ve burada 200 kişiyi istihdam edeceğim,
çalıştıracağım dedi. Dolayısıyla, biz de bu
Yasadaki bu ayrık, istisna hükme dayanarak kendilerine harç değeri
üzerinden -emlak değeri üzerinden değil- bu satışı
yaptık.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bu arazinin
satılması için öncelikle bu arazinin üzerine bir çimento
fabrikasının yapılabilmesi, bu arazi üzerine bir çimento
fabrikasının kurulabilmesinin hukuken, yasal olarak mümkün
olması lazım. Öncelikle bu mümkün olacak ki, ondan sonra
satış işlemi düşünülecek. Şimdi, Bakanlık diyor
ki
RASİM ÇAKIR (Edirne) Bunun adı Babalar gibi satmak.
TURGUT DİBEK (Devamla) Evet, yani o konuyu biraz daha
anlaşılır bir şekilde anlatmaya çalışıyorum.
Bakanlık diyor ki: Evet, şu anda buraya çimento fabrikası
kurulamaz -Yani, Maliye Bakanımızın yanıtı. Tarihini
de veriyorum 7/11/2007; 7 Kasım 2007, isteyenler açar, bakar- ama, biz bir
şartla sattık.
Şimdi, bu planlar yarın onaylandığında,
alt planlar yapıldığında burada bir sanayi tesisi ki
1/100.000 ölçekli onaylanmış plana göre, burada sadece ve sadece
şu anda, değerli arkadaşlar, tarım ve
hayvancılık, besicilik amaçlı bina yapılabilir ve buna
ruhsat verilebilir. Bu alt planlarda burası tarım amaçlı ve
hayvancılık amaçlı olmaktan çıkarılırsa ve sanayi
tesisi, yani bir çimento fabrikası kurulabilir noktaya getirilirse sen
bunu yaparsın, ama getirilemezse, biz bunu senden geri alma
şartıyla satıyoruz diyor. Yani, Maliye
Bakanlığının açıklaması böyle, veriyoruz ama,
malımıza da sahip çıkacağız diyor bir anlamda ve bu
şekilde bir uygulama olmazsa, yatırmış olduğu -500,
500 yatan- paranın da yüzde 10unu keserek bunu geri alacağız
diyor.
Ama değerli arkadaşlar, yani bunu derken şöyle bir
şey de demiyor mu, yani onu da biraz irdelemek gerekir diye
düşünüyorum: Yasal olarak sen fabrikayı şu anda kuramazsın.
Yani, planlara göre mümkün değil. Ama, sen biraz çalış,
birazcık gayret göster. Git bu alt planlarda birazcık işte, iyi
diyaloglar kur, nereyle kuracaksan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Devamla) 1/25.000likler şu anda
hazırlanıyor, onu hazırlayan bir Metropolitan Proje Merkezi var,
git o arkadaşlarla birazcık yakın temas kur, o arkadaşlara
ricada bulun, onlarla aran iyidir. Taşyapı, biliyorsunuz, özel bir
şirket, son beş yılda gerçekten çok büyük ciroları olan,
işte çok büyük bir yere ulaştı
Tabii, basında
tartışılıyor, işte, Başbakanın hemşehrisi
olması, Rizeli olması sahibinin
Tabii, o da, bizim bu
eleştirilerimize karşı Siyaseten üzerimize geliniyor. diye
söylüyor ama, bir de gerçek var, böyle büyüyen bir firma var. Gidin bu
çalışmalarınızı yapın, 1/25.000liğin
içerisine bunu alın. Daha sonra gelin, belediye imar planı içerisinde
bunu 1/1.000likler düzenlenirken orada da halledin, ondan sonra
fabrikanızı yaparsanız yapın kardeşim, ama
yapamazsanız da biz bunu geri alırız.
Değerli arkadaşlar, böyle bir satış olabilir
mi? Yani, Meclis araştırma önergemizin iki boyutu var: Bir, çevresel
açıdan bu fabrikanın buraya kurulması cinayettir. İkincisi
de, en hafif tabiriyle, peşkeş çekilmiş olan bir arazi var, bu
arazinin de bu satışıyla ilgili mutlaka iddiaların
araştırılması lazım.
Önergemizi bu iki hususla birlikte verdik, ben,
milletvekillerimizin önergemizi destekleyeceğine inanıyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dibek.
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Kırklareli Milletvekilinin verdiği bu önergenin lehinde
ben de bir iki söz söylemek istedim.
Gerçekten bu kurulacak çimento fabrikaları ilk değil,
daha öncesi de Sergende kurulmuştu ve Istranca ormanlarının
yeşilliğini ve İğneada denizinin mavisini mahvedecek bu
çevre kirlenmesi konusunda Limanköy Deniz Ürünleri Kooperatifi idare mahkemesinde
hem iptal davası açmış hem Turizm
Bakanlığının 2023 Turizm Stratejisinde
İğneada-Kıyıköy arası on ekokent içinde birinci
sırada yer almaktadır. Longoz ormanlarından geçen bir kara
yoluyla şu an İğneada Limanına da bir çimento iskelesi
yapılmaktadır, ki orası turizm ve balıkçılık
merkezidir.
Bu yönleri dikkate alındığında gerçekten böyle
bir araştırma yapılmasında büyük yarar olduğunu
düşünüyoruz. Trakyayı kurtaracak bir projenin mahvı söz
konusudur. Bu nedenle destekliyoruz.
Teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Şimdi söz sırası Adana Milletvekili Sayın
Nevingaye Erbaturda.
Buyurun Sayın Erbatur. (CHP sıralarından
alkışlar)
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce Divanda 3
kadın milletvekili görmekten duyduğum memnuniyeti dile getirmek
istiyorum.
Adanadaki lagünlerin karşı karşıya
bulunduğu çevresel risklerin araştırılması için
verdiğimiz araştırma önergesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Lagün veya deniz kulağı, koylarda veya körfez
ağızlarının kıyı okları ile kapanması
sonucu kıyı gerisinde oluşan göllerdir. Denizle yer
altından veya yer üstünden bir su yoluyla bağlantısı
bulunan, denizden çoğunlukla da dar bir karayla ayrılmış
olan göllerdir. Lagünler, ekolojik ve ekonomik yönden önemli ekosistemlerdir.
Çukurova deltasında gerek ekonomik gerekse ekolojik önemleri
bakımından çok değerli habitatlar olan lagünler batıdan
doğuya, Dipsiz Tuzla, Akyatan, Ağyatan, Yelkoma ve Yumurtalık
lagün sistemleri olarak sıralanmaktadır. Bu lagünler Adana için
doğal birer zenginlik kaynağı olmasının yanında
birçok canlının da üreme, beslenme, korunma ve yaşama
ortamı olması açısından da büyük önem
taşımaktadır.
Binlerce yıllık tarihî geçmişi, bu geçmişten
günümüze kalan sayısız tarihî eserleri, Yumurtalık ve
Karataş sahillerinin doğal güzelliği ile Torosların
yemyeşil yaylaları, şifalı suları, bitki ve hayvan
türleri bakımından çeşitliliğiyle Adana büyük bir turizm
potansiyeline sahiptir. Bu potansiyelin bacasız sanayi niteliğini
devam ettirebilmesi için ve daha da önemlisi, gelecek kuşaklara
yaşanabilir bir coğrafya bırakabilmemiz için, Adana ilinin ve
yok olmaya yüz tutmuş lagünlerin bir an evvel koruma altına
alınması ve gerekli tedbirlerin yerine getirilmesi şarttır.
Günümüzde kirlilik ve diğer çevresel etkilerle, Adanada ismi
sayılan lagünler hızla yok olmaktadır. Nehirlere yapılan
barajlar ve diğer müdahalelerle deltalarda geriye doğru
aşınmalar başlamıştır. Tatlı su, deniz ve taşkın
suları rüzgâr nedeniyle lagünlerde sığlaşmaya yol
açmaktadır. Ayrıca, lagünlerin yakın çevrelerindeki alanlarda
tarımsal faaliyetlerin yapılması lagünlerin ve lagünleri
doğal yaşam alanı olarak kabul eden canlıların
habitatlarına zarar vermektedir. Bu alanlarda kullanılan
pestisitlerin, yani zehirlerin kalıntıları yağmurlar
sırasında üstten akmayla ve ayrıca Akyatan Lagününe dökülen
DSİ drenaj kanalı aracılığıyla lagün sularına
karışmaktadır.
İskenderun Körfezinde mevcut sanayi tesisleri, boru
hattı, tankerler, tersaneler ve rafineriler ile Sugözü Termik Santrali
lagünler için önemli kirlilik kaynaklarını oluşturmaktadır.
Bölgedeki hızlı nüfus artışı da bu süreci
hızlandırıcı bir etki yapmaktadır.
Ayrıca bölgede uzun yıllardır stok tespit
çalışması da yapılmadığı için, lagünlerde
yaşayan canlı sayısına ilişkin net bir veri de yoktur.
Örneğin, Seyhan Nehrinin yarattığı Tuzla ve Akyatan
Lagünleri ile Ceyhan Nehrinin yarattığı Ağyatan Lagünü,
Ceyhan ve Yumurtalık dalyanı ile bunlara bağlı diğer
lagünler nadir kara ve deniz canlıları ile kuşların
ürediği ve barındığı alanları
oluşturmaktadır. Ancak, Türkiyenin en büyük lagünü olan Akyatanda
mevcut balık miktarında önemli bir azalma olduğu, konunun
uzmanı kişilerce dile getirilmektedir.
Adanadaki lagünler, dünyada nesli tükenmekte olan caretta caretta
ile yeşil kaplumbağaların yaşam alanları olmaları
açısından da büyük önem taşımaktadır. Ayrıca
bölgede iki yüz yetmiş iki önemli kuş türü de
varlığını sürdürmektedir. Ancak DSİ tarafından
sulama ve kurutma uygulamaları ve çiftçilerin kendi imkânlarıyla
derin kuyu pompaları kullanmaları lagünlere büyük zarar vermektedir.
Konuyla ilgili olarak dikkate alınması gereken bir veri
de Doğal Hayatı Koruma Vakfı tarafından 2 Şubat Dünya
Sulak Alanlar Günü nedeniyle yayınlanan Türkiyenin 12 Ramsar Alanı
Değerlendirme Raporudur. Rapora göre, Türkiyede son kırk yılda
yaklaşık 1 milyon 300 bin hektar sulak alan, kurutma, doldurma, su
sistemlerine müdahaleler ve kirlilik nedeniyle ekolojik ve ekonomik
özelliğini yitirdi. Bu oran, Türkiyenin sulak alanlarının
yarısını son kırk yılda kaybettiğini ortaya
koyuyor. Uluslararası öneme sahip on iki sulak alan, aşırı
tarımsal sulama, yer altı sularının kaçak
kullanımı, tarımdan dönen suların yarattığı
kimyasal kirlilik, arıtılmadan sulak alanlara verilen sanayi ve evsel
kaynaklı kirlilik gibi nedenlerle tehdit altındadır.
Türkiyenin en büyük lagünü olan ve en büyük kumullarını
barındıran Akyatan Lagününe de drenaj kanallarıyla tarım
ilacı, gübre ve alüvyon taşınmaktadır. Üst kesimlerdeki
tarım alanlarının yerleşime ve sanayiye açılması,
hızlı nüfus artışı ve yoğun göç deltadaki
doğal alanlar üzerindeki baskının artmasına neden olurken
göl çevresindeki geçici sulak alanların tamamına yakını
drene edilerek tarıma açılmasına sebep olmuştur.
Ayrıca, otuz altı yıl önce uluslararası Ramsar
Sözleşmesiyle koruma altına alınan Adana Akyatan Lagününde,
DSİnin tarım amaçlı arazi kazanmak amacıyla
başlattığı drenaj kanalı açma
çalışmalarının da etkisiyle bölge neredeyse çöle
dönüşmüştür. Avrupa ile Afrika arasında göç eden milyonlarca
kuşun geçiş yolu üzerindeki en önemli sulak alanlardan olan Adana
Akyatan Lagünü kuraklık alarmı vermektedir ve ne yazık ki bu
uygulama devlet eliyle gerçekleştirilmektedir. 272 türde milyonlarca
kuşa yuva olan lagünde bugüne dek yaklaşık 40 bin dönüm alanda
sular çekilmiştir. Oysaki deltada şimdiye dek saptanan 272 kuş
türünden 170 adedi, yani yüzde 62,5u Bern Sözleşmesine göre özellikle
korunması gereken türlerdir.
Ayrıca, Çukurova Deltası, Uluslararası
Kuşları Koruma Örgütü tarafından Önemli kuş alanı
olarak tanımlanmıştır. Yani Deltanın,
uluslararası sözleşmeler gereğince de önemi çok büyüktür. Bu
nedenle, bir an evvel, DSİnin kanal açma çalışmaları
lagünlerin ıslahı açısından da ele alınmalı ve lagünlerin
temizlenmiş tatlı suyla beslenmelerinin sağlanması için
projeler yapılmalıdır.
Yumurtalık Lagününde de durum farklı değildir.
Barajlar yüzünden tatlı su girişi azalmıştır.
Ekmeğini bu lagünlerden kazanan balıkçılar, Yumurtalık
Lagününde avlanan balık miktarının son on yılda yüzde 40
oranında azaldığını söylemektedirler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; peki, sulak
alanlar ve lagünler neden bu kadar önemlidir? Sulak alanlar çevrenin nem
oranını yükselterek başta yağış ve
sıcaklık olmak üzere yerel iklim üzerinde olumlu etkiler meydana
getirirler. Yer altı suları için kaynak görevi yapan sulak alanlar su
kaynaklarını veya başka bir sulak alanı beslerler. Yani
ben, işin ekonomik boyutunu, turizm faaliyetlerine olan etkisini hesaba
katmıyorum bile. İmza attığımız uluslararası
sözleşmeleri de hatırlatma gereği duymuyorum. Sizlere,
yalnızca, bu dünyanın sadece bize ait olmadığını
hatırlatmak istiyorum. Yaşadığımız gezegen
bugünün çocuklarına ve gelecek kuşaklara aittir. Oysaki biz,
gezegenimiz de bizimle birlikte yok olacakmışçasına bir
zihniyetle yaşıyor ve durmadan tüketiyoruz.
Bu gidişata dur demek için henüz çok geç değil.
Örneğin, Tuzla ve Yumurtalık Lagünü arasında kalan 110
kilometrelik alan Akdeniz sahillerindeki diğer yerlerin aksine henüz
tahribata uğramamıştır.
Üç tarafı denizlerle kaplı olan ülkemizde balıklar
doğal alanlarında yaşayamazken ülkemizde balık çiftlikleri
kurup bir de denizi böyle kirletiyoruz. Kirlettikten sonra da Burası
kirlendi, hadi bu balık çiftliklerini buradan alıp başka bir
bölgeye taşıyalım. diyoruz.
Şimdi, arkadaşlar, İzmirde, Muğlada
balık çiftliklerinin yaptığı zararlar ortada. Bunlar
Mersine taşınmak isteniyor. Şimdi Mersin de kirletilecek. O
hâlde, alınması gereken önlem, bu balık çiftliklerini
doğaya uygun olarak yapmak ve küçük kapalı koylardan
çıkarmaktır. Bunu da burada söylemeden geçemeyeceğim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye gibi
önemli doğal zenginlikleri olan bir ülkede, Adanada bulunan lagünlerin
doğa dışı etmenlerle yok olmaya yüz tutmasına izin
verilmemelidir. İsmi sayılan lagünlerin doğal zenginliklerinin
sürdürülebilmesi için gerekli önlemleri almak, lagünlerin karşı
karşıya olduğu sorunları araştırmak, bu sorunlara
yönelik çözüm üretmek için bu araştırmanın mutlaka
açılması ve bunun sonucunda sadece ulusal değil, başta
Avrupa Birliği kaynakları olmak üzere uluslararası kaynaklardan
da destek alınarak bu bölgede örnek bir ıslah ve
kurtarma-geliştirme projesinin geliştirilmesini
sağlamalıyız.
Tabii sadece Adanada bulunan sulak alanlar değil, Türkiyede
bulunan diğer yetmiş üç adet doğal yaşam alanının
da çevresel baskı altından kurtarılması ve doğal
hâlinde yeniden yaşam içine geçirilmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Çevresel sorunlar son derece önemli bir sorundur. Bir kimyacı
olarak, evet, üretmeliyiz, bunu yapmalıyız, bu hepimiz için gerekli
ama üretirken çevreye de dikkat etmeli, çevre sorunlarını minimuma
indirecek önlemleri almalıyız.
Avrupa Birliğine girmeye çalışan Türkiye'nin yapılan
müzakerelerde en çok problem yaşayacağı alanın çevre
alanı olduğu düşünülürse bugün konuştuğumuz
konuların önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Hepinizi saygıyla selamlıyor, beni dinlediğiniz
için teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erbatur.
Şimdi söz sırası, Bartın Milletvekili
Sayın Muhammet Rıza Yalçınkayada.
Buyurun Sayın Yalçınkaya. Sayın Yalçınkaya yok
mu?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ahmet Küçük konuşacak.
BAŞKAN - Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük.
Buyurun Sayın Küçük. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; bu Hükûmet döneminde -geçtiğimiz
22nci dönem de dâhil olmak üzere- yeni Meclis uygulamalarına şahit
oluyoruz. Torba kanun görmüştük önce, şimdi de çuval
araştırma önergesi; yirmi dört tane araştırma önergesini
beraberce değerlendiriyoruz. Bu garip uygulamayı, öncelikle,
doğru bulmadığımı, şık bulmadığımı,
konuyu ciddiye almamak olduğunu, bu kadar değişik çevre sorunlarını
bir arada, bir şekilde, bir anda görüşmenin yasak savmaktan
başka hiçbir işe yaramayacağını, çevreciliğe,
çevre anlayışına, çevreye duyarlı olan insanlara, çevremize
hiçbir saygı ifade etmediğini, tam manasıyla bir işi
yapıyormuş gibi yapmaktan ibaret bir anlayışı ifade
ettiğini ifade ediyorum ve bu anlayışı benimseyen ve
Mecliste bu anlayışla bu araştırma önergelerini
görüşme anlayışını benimseyen anlayışı da
kınıyorum, doğru bulmuyorum arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, bu bir yasak savmadır;
bu, çevreyi ciddiye almamaktır, çevrecileri ciddiye almamaktır.
Çevreyi ciddiye alıyor gibi yapıp aslında Siz bildiğiniz
gibi yapın. anlayışıdır.
Esas olarak, bu İktidarın çevreye nasıl
baktığını Çevre Bakanlığını
kaldırmasından biz biliyoruz. Çevre Bakanlığını
bir başka bakanlığın kuyruğuna takarak ve başka
ülkelerde, çağdaş ülkelerde, içine girmeye
çalıştığımız AB ülkelerinde, çevreyle ilgili,
yeşille ilgili partiler kurulup iktidar ortağı olurken biz böyle
önemli bir konuyu, ayrı bir bakanlık olmasını bile lüks
bulup bir başka bakanlığın, Orman
Bakanlığımızın kuyruğuna takmıştık
ve dolayısıyla, işte böyle bir anlayış, şimdi
böyle çuval araştırma önergelerini -çevre konusunda- görüşmeyi
bir maharet olarak karşımıza çıkarıyor.
Değerli arkadaşlarım, biz de Kaz Dağlarında
ve yöredeki kirliliği, çevre sorunlarını, altın
aramaları temelinde ortaya çıkan duyarlılık nedeniyle
verdiğimiz araştırma önergesi çerçevesinde burada söz
almış bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Kaz Dağları,
hepimizin bildiği gibi, Türkiye Anadolu coğrafyasının çok
önemli anıt niteliğinde bölgelerinden bir tanesidir. Bu, bugünün
işi değil, bugüne özgü değil. Kaz Dağları milattan
önce 5000li yıllardan bu yana dünya tarihinde hep önem arz etmiş,
mitolojinin, tanrıların oturduğu yer olmuş, Yunanistanda
Olimposla birlikte, Zeusun yerleşik olduğu ve tanrıların
babası Zeusun vatanı olan bir bölge olarak
anılmıştır. Yani tanrılara ithaf edilen bir dağ
her hâlde önemli bir dağdır. Yedi bin yıldır, on bin
yıldır önemlidir, bugün de çok önemlidir. Yapısı
itibarıyla önemlidir, ekolojisi itibarıyla önemlidir,
barındırdığı endemik bitkiler itibarıyla
önemlidir, ormanlarıyla önemlidir, ürettiği su kaynaklarıyla
önemlidir; etrafında barındırdığı insan
sayısı ve o insanların yaşam kalitesini yükselten ürünleri
barındırması niteliğiyle önemlidir; Kaz Dağları
kesinlikle çok önemlidir arkadaşlar, turizm olarak önemlidir,
tarımsal üretim olarak önemlidir, ürettiği oksijen olarak önemlidir
ve doğa olarak önemlidir, her açıdan çok önemlidir ve
dolayısıyla bu önemi veren bir anlayış içinde Kaz
Dağlarına bakmak lazımdır.
Yani Kaz Dağlarında şu kadar altın
olduğunu farz ediyoruz, bunu çıkarmak lazım.
anlayışı içinde Kaz Dağlarına İstediğiniz
yerde istediğiniz gibi altın arayabilirsiniz. diye onlarca
altın arama ruhsatı verirseniz, o yörede yaşayan insanları
ayağa kaldırırsınız. Çünkü o yörede yaşayan
insanlar, ülkesinin geleceğine ve bugünkü ülkemizin değerlerini,
varlıklarını gelecek nesillerden borç aldığına
inanan insanlardan oluşan duyarlı insanlardır ve siyanür gibi
çok tehlikeli bir maddeyle altın aramanın olduğu bir dönemde de
burada altın arama işi her zaman o yöredeki insanların tepkisini
çekecektir.
Değerli arkadaşlarım, şu anda yörede onlarca
altın arama ruhsatı verilmiştir. Bazıları
işletmeye geçmiştir ve artık bazıları altın
rezervlerinin tespitlerini yapmışlar ve işletme ruhsatına
başvuru aşamasına gelmişlerdir. Yörede insanlar
ayaklanmıştır. Bakın, yarın 100 bin imza Meclis
Başkanlığımıza GÜMÇETin
başkanlığında 7 kişilik bir heyet tarafından
teslim edilecektir ve burada ciddi sıkıntılarla
karşılaşacağız,
karşılaşacaksınız. Dolayısıyla, bu konuya
herkesi duyarlı olmaya çağırıyorum. Yöre 1 milyona yakın
insanı barındırmakta ve Kaz Dağları, çıkan
sularla, hinterlandında barındırdığı potansiyelle
esas olarak yöre halkını ve Türkiyeyi yakından
ilgilendirmektedir. Yörede dünyanın en kaliteli kirazı, elması,
şeftalisi ve en önemlisi dünyanın en iyi zeytinyağının
üretildiği zeytin ağaçları bulunmaktadır. Gene, endemik
bitki türleriyle beslenen hayvanların ürettiği kaliteli sütlerden
dünyaca ünlü Ezine peynirlerinin üretildiği bir bölgedir ve Ezine peyniri
üretiyorum diye Türkiyenin çeşitli yerlerinde üretenler kesinlikle o
kaliteyi tutturamamaktadırlar. Çünkü, o yöredeki yetişen otlarla
beslenen koyunlardan alınan sütlerden elde edilen kaliteyi hiçbir yerde
tutturmak mümkün olmamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, yöre, madencilerin tam bir
saldırısıyla karşı karşıyadır. Ama,
tehlike sadece madencilerden gelmiyor. Bazısı yerin altından
çevreyi kirletirken, yani altındaki değerleri almak için üstünü
tehlikeye atarken bir taraftan da yöre ciddi bir termik saldırıyla
karşı karşıyadır. Bu konuya da dikkatinizi çekiyorum.
Bakın, şu anda yörede 480 megavat kurulu güç termik santral
vardır. 320 megavat Çanda devletin işlettiği bir termik
santral, 130 megavat gene özel sektörün işlettiği bir termik santral
vardır. Yörede gene Orta Doğunun ve Balkanların en büyük
çimento fabrikası bulunmaktadır. Yörede gene Orta Doğu ve
Balkanların en büyük seramik fabrikası bulunmaktadır. Ciddi, 65
megavat büyüklüğünde bir doğal gaz çevrim santrali, doğal gazla
çalışan bir elektrik santrali bulunmaktadır. İki tane
organize sanayi bulunmaktadır Biga ve Çanakkalede -her ne kadar
inşaatlar tam olarak tamamlanmadıysa- ama en önemlisi arkadaşlar,
şu anda, 500 megavatı Ezinede, 1.200 megavatı da Bigada olmak
üzere alınmış termik santral izni vardır. Dikkatinizi
çekiyorum arkadaşlar. 1.200 megavatı Bigada, 500 megavatı
Ezinede ve 1.025 megavatı da Bandırmada olmak üzere 2.700 megavat
şu anda alınmış izin vardır. Bir sürü izin almak için
sırada insan vardır, şirket vardır. Yöre tam bir termik
santral mezarlığına dönüşmek üzeredir ve yöre tam bir
katliamla karşı karşıyadır.
Aklımızı başımıza alalım.
Türkiyede hâkim rüzgârlar poyraz yönünden daha çok esmekte ve batıdan
doğuya doğru. Yani o yörede oluşacak duman kirliliği,
Anadolunun tamamını yalayacak ve kirliliği Anadolunun
tamamına yayacak bir yapı arz etmektedir. Dolayısıyla, bir
taraftan madencilerin saldırısını durdururken esas olarak yöredeki
bu termik saldırıyı da önlememiz gerekmektedir.
Elbette bu ülkeye enerji lazımdır. Bu ülke, termik
yolla, rüzgâr yoluyla, her yoldan enerji üretecektir. Mesela Çanakkale, rüzgâr
santralleri açısından çok önemli bir potansiyeldir ve çok izin
alınmıştır ve şu anda dört beş tane de çok önemli
grup yatırım yapmış, üretime geçmişlerdir.
Bunları değerlendirin, bu rüzgârımızdan yararlanın.
Termik santral olarak da biz 500 megavat şu anda kurulu güçle zaten
Türkiyeye borcumuzu ödüyoruz, ama 2.700-3.000 megavat termik santrali siz
Çanakkaleye yaparsanız, Çanakkaleyi nefes alamaz, Kaz
Dağlarını yaşayamaz hâle getirirsiniz. Kaz
Dağları bugün Türkiyenin oksijen depolarından ve Türkiyenin
turizmle ilgili, tabiat varlıklarıyla ilgili en önemli gelecek yerinden
bir tanesidir.
Bu konuya dikkatinizi çekiyorum. Yöre halkı bu konuya
duyarlıdır. Çok önemli direnç ve direnişle karşı
karşıya geleceğimizi unutmayın. Nasılsa
alışırlar, bunu aşarız, hallederiz
anlayışı içerisinde hareket edenlerin Çanakkalede hiç görmedikleri
kadar önemli bir dirençle karşı karşıya
kalacaklarını ve çevrecilik açısından önemli bir
mücadelenin Çanakkalede yaşanacağını hiç kimse
unutmasın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Çanakkale geçilmez.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) Evet, Çanakkale geçilmez, doğrudur.
Değerli arkadaşlarım, Çanakkale, Türkiye
Cumhuriyetinin ön sözünün yazıldığı yer. 18 Mart
törenleriyle çok yakında andık oradaki yüz binlerce şehidimizi.
Ama, şimdi, o şehitlerin üzerine böyle bir kirliği yaratıp
ondan sonra da Çanakkaleyi yaşanmaz hâle getirmeyelim. Çanakkale geçilmez
olarak kalsın, yaşanmaz olarak anılmasın; Çanakkale de
anılmasın, Balıkesir de anılmasın. Kaz
Dağlarının güney yüzü de kuzey yüzü de temiz kalsın ve bu
yörenin insanları gene bu Türkiyeye Kaz Dağlarının üstünde
güzel ürünler üretmeye devam etsin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Küçük.
Şimdi söz sırası Konya Milletvekili Sayın
Hasan Angıda.
Buyurun Sayın Angı. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HASAN ANGI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 19 milletvekili arkadaşımla birlikte vermiş
olduğumuz Konya kapalı havzasındaki yer altı ve yüzey su
kaynaklarının korunması, var olan problemlerinin giderilmesi ve
yaşanan kuraklığa, susuzluğa karşı gereken
önlemlerin alınması amacıyla Anayasanın 98inci ve İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca 10/38 sıra
sayılı Meclis araştırması açılması önergemiz
üzerine söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Global bir sorun olarak karşımıza çıkan iklim
değişiklikleri giderek üstesinden gelinemez bazı sorunları
da tetiklemektedir. En büyük yansımalar, sıcaklıklarda
artış, karasal yağışlarda azalma ve bunlara bağlı
olarak ortaya çıkan kuraklık ve iklim rejimlerindeki
dengesizliklerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su,
yaşam kaynağımızdır ve hayati öneme sahiptir. En küçük
canlı organizmadan en büyük canlı varlığa kadar bütün
biyolojik yaşamı ve bütün insan faaliyetlerini ayakta tutan sudur.
Dünyada mevcut suyun yüzde 97,5u okyanuslarda ve iç denizlerde
bulunmaktadır fakat tuzlu su olduğu için içme suyu olarak
kullanılması, sulamaya ve endüstriyel kullanıma uygun
değildir. Dünyadaki suların ancak yüzde 2,5u tatlı sudur. Bunun
da yüzde 87si buzullarda, toprakta, atmosferde ve yer altı sularında
bulunmakla birlikte kullanılamaz durumdadır. Bu nedenle,
insanoğlu su ihtiyacını yüzeysel sulardan veya yer altı su
kaynaklarından temin etmektedir. Yeryüzündeki su kaynakları bilinçsiz
tarım, düzensiz kentleşme, çarpık sanayileşme ve altyapı
yetersizlikleri nedeniyle ülkemizdeki gibi dünyanın birçok bölgesinde
büyük bir hızla kirletilmekte, tahrip edilmekte ve tüketilmektedir.
Ülkemizde tarım ve endüstride kullanılan su ile içme ve
kullanmada sarf edilen suyun giderek
artması, mevcut kaynakların yağış rejimine
bağlı olarak azalması, yağış getirecek ve suyu
toprakla buluşturacak bitki örtüsünün yok olması, erozyon
tahribatı yanında kurak periyot ve küresel ısınma gibi
olumsuz etkenler suya duyulan ihtiyacı artırmaktadır. Bu
itibarla, gelişen sanayi ve tarımsal faaliyetler, artan nüfus ve
çevre kirliliği de göz önünde bulundurulduğunda mevcut su
kaynakları ile tüketimi arasında dengenin bozulduğu
görülmektedir.
BAŞKAN Sayın Angı, bir saniyenizi alabilir miyim.
Hatibin konuşması bitinceye kadar çalışma
süremizi uzatmamızı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Angı.
HASAN ANGI (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Bilinmekten öte yaşanan bir gerçektir ki son yıllarda
bütün planları, politikaları, hatta günlük yaşantıları
altüst eden ve ne kadar süreceği kestirilemeyen bir kuraklık
yaşanmaktadır. Bugün dünya genelinde tüm tatlı su
kaynaklarındaki kirlenme hızla ilerlemekte ve kullanılabilecek
su potansiyeli de buna bağlı olarak azalmaktadır. Dünyanın
yıllık yağış ortalaması 1.000 milimetre
düzeyindeyken, Türkiyenin 643 milimetre, İç Anadolunun yıllık
yağış ortalaması ise 323 milimetre dolayındadır.
İç Anadolu Bölgesinde 1 Ekim 2006-15 Haziran 2007 tarihleri arasında
alınan yağışlarda yüzde 20 azalma olduğu Devlet
Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından bildirilmiştir.
Kış aylarında kar yağışı
azalmış, ilkbaharda düşmesi gereken yağış
alınamamış ve sonuçta, özellikle kuru tarım
alanlarında, tahıllarda yüzde 80e varan verim kaybı
yaşanmıştır.
2007 Ağustos ayındaki NASA raporunda ise, durum böyle
devam eder ve gerekli önlemler alınmazsa 2030 yılında İç
Anadolunun çölleşeceği, resmî kayıtlara göre kuraklık,
özellikle de ülkemizin yüzde 70lik bir kesimi için kaçınılmaz bir
tehlike olduğu öngörülmüştür. Dünyada ise doğal
kaynaklarımızın aynı hızla kaybedilmesi hâlinde, 2050
yılına gelindiğinde iklim değişiklikleri nedeniyle 60
ülkede 7 milyar insanın su kıtlığıyla karşı
karşıya geleceği belirtilmektedir.
Kullanılabilir suya ihtiyaç giderek artıyor çünkü nüfus
artıyor, teknolojiyle beraber yaşam kalitesi yükseliyor ama toplam su
miktarı hâlen aynı ve bilimsel gerçeklerin
aydınlattığı yolda kaynakların sürdürülebilirliği
endişesi görünüyor. Bugün yetiyor olmasının gelecekte
yeteceği anlamına gelmediği gerçeği sayılarla ifade
edilebiliyor artık.
Mevcut büyüme hızı, su tüketim
alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin
etkisiyle su kaynakları üzerine olabilecek baskıları tahmin
etmek mümkündür. Ayrıca bu tahminler, mevcut kaynakların yirmi
beş yıl sonrasına hiç tahrip edilmeden aktarılması
durumunda söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla, Türkiyenin gelecek
nesillere sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için
kaynakların çok iyi korunup akılcı kullanılması
gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya
kapalı havzası İç Anadolu platosunun ana bölümündeki Konya,
Aksaray, Karaman, Isparta, Niğde, Ankara, Nevşehir ve Antalya
illerine bağlı otuz dokuz ilçe bulunmaktadır. Türkiyenin toplam
alanının yaklaşık yüzde 8ine denk gelen bir alanı
kapsamaktadır. Ayrıca ovalık alanlar bakımından da
yüzde 40lık bir ova alanını içermektedir. Bu alanda, yüzde 45i
kırsal alanlarda, yüzde 55i kentsel alanlarda olmak üzere
yaklaşık 3 milyon kişi yaşamaktadır. Havza,
Türkiyenin tahıldan elde ettiği toplam gelirinin yüzde 9,2sini,
baklagillerin yüzde 6,2sini, şeker pancarının da dâhil
olduğu endüstriyel mahsullerin yüzde 8,5unu sağlamaktadır.
Türkiyenin en büyük kapalı havzası olan Konya
kapalı havzasında son on-on beş yıldır yapılan
modelleme çalışmaları sonucu ortaya konan kuraklık
senaryoları aslında yaklaşan tehlikeyi yeterince gözler önüne
sermekteydi. Ancak, toplumsal genel alışkanlıklar öngörülene
göre değil de somut yaşanana göre önlem alınması üzerine
kuruludur. Bu sebeple kuraklık için yapılan çalışmalar bu
sorun kapımızdan içeri girdikten sonra gündemde önem
kazanmıştır.
Konya kapalı havzası, kapalı bir havza olup
yağışlarla beslenir. Bölgede yaşanan iklimsel
değişimin yanı sıra yürütülen tarımsal
çalışmaların suya olan gereksinimini de gün geçtikçe
artırmakta ve yer altı sularının daha fazla tüketilmesine
yol açmıştır. Son yirmi yılda artan su sondaj
çalışmaları sonucunda, bugün, ovada yaklaşık 35 bini
ruhsatlı, 35 bini ruhsatsız olmak üzere 70 bine yakın su kuyusu
bulunmaktadır. Bu kuyulardan çok farklı debilerde, sulama suyu
ihtiyacını karşılamak amacıyla yer altı suyu
çekilmektedir. Yer altı suyunun güncel beslenim miktarından fazla su
çekilmesi nedeniyle akiferdeki rezervi beslemekten uzaktır. Havzada 1980
yılından itibaren yirmi yedi yılda yer altı suyu seviyesi
yaklaşık 27 metre düşüş göstermiştir. Su
kullanımının sürekli artması ciddi bir tehlike olarak
belirginleşmiştir.
Konya Ovaları Sulama Projeleri, kısa adı KOP, uzun
yıllardan beri devam eden büyük ve küçük su projeleridir. Havza
dışından kapalı havzaya su aktarma
çalışmalarının hızlandırılması ve
artırılması gerekmektedir.
Türkiyede zaman zaman kurak dönemler olmuştur, fakat
kuraklık problemi son yıllarda endişe verici bir tablo olarak
karşımıza çıkmaktadır. Konya ilini şu anda en
fazla tehdit eden sorun kuraklıktır. Konya ilinin yıllık
ortalama yağışı 323 milimetre olup bu miktar 643 milimetre
olan Türkiye yağış ortalamasının çok
altındadır. Son birkaç yıldır yaşanan yetersiz
yağış ve artan sıcaklık etkisiyle su
havzalarının çoğu maalesef tehlikeye girmiştir. İç
Anadoluda son yıllarda suyu azalan veya kuruyan kaynaklar, dereler, göl,
gölet ve sulak alanların yanı sıra gitgide seviyesi düşen
yer altı suları bunun bir göstergesidir. Yaşanan bu
kuraklık sebebiyle doğal kaynaklarımızdan Tuz Gölü
alanı küçülmüştür. Konya yer altı suyu ile Tuz Gölü kot
farkı 50 metreden 15 metreye düşmüştür. Göller Bölgesi denilen
ve Akşehir, Eber, Çavuşçu, Suğla, Beyşehir ve Eğirdir
Göllerini içeren alan, bölge artık bu ismini kaybetmek üzeredir. Akşehir
Gölünün alanı on beş yılda 350 kilometrekareden 35
kilometrekareye inmiş ve tamamen kurumak üzeredir. Eber Gölü de aynı
durumdadır. Çavuşçu Gölü kurumuştur. Türkiyenin en büyük
tatlı su gölü, Konya ilinin en büyük su kaynağı 5,4 milyar
metreküplük Beyşehir Gölü 650 kilometrekareden 500 kilometrekareye
düşmüş, kirlenmiş ve biyolojik çeşitliliği tehdit
altına girmiştir. Aşırı buharlaşma ve su
çekiminin etkisiyle ortaya çıkan otlanma sebebiyle de Göl büyük bir tehdit
altındadır. Ereğli Sazlıkları da son yıllarda
sulak alan işlevini tamamen kaybetmiş, kurumuş ve bölgede
ılıman iklim kaybolmuştur. Konya yüzey suları ve
kaynaklarının debilerinde de önemli miktarda azalmalar olmuştur.
Bu gelişmeler esnasında bölgede yürütülen tarımsal
çalışmaların suya olan gereksiniminin gün geçtikçe artması
da yer altı sularının daha fazla tüketilmesine yol
açmıştır. Önceki yıllarda şehrin nüfusu düşük ve
su kullanımı kısıtlıyken yer altı su seviyesi
problem oluşturmamakta idi. Son yıllarda nüfusun ve
yapılaşmanın artışıyla sanayi ve tarımda su
ihtiyacı artmış, zamanla havzadaki su kullanımı
beslenme miktarını aşar hâle gelmiş ve tehlikeli bir seyir
gösteren bu tablo Konya kapalı havzasının geleceğini olumsuz
etkilemektedir. Bu durum üretimden sanayiye ve tüketiciye kadar tüm zinciri ve
doğal hayatı önemli ölçüde etkilemeye başlamış,
tarım ürünlerinde verim yanında kalite de etkilenmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ANGI (Devamla) 2006 ve 2007 yıllarındaki Konya
Ovasının buğday rekolteleri arasında kuraklık ve
benzeri etkiler nedeniyle yüzde 40lara varan kayıp söz konusudur.
Dünyada sadece Konya ili ve civarında bulunan 102 adet
endemik bitki türünün nesli kuraklık nedeniyle tehdit altına
girmiştir. Bu türlerin acil koruma ihtiyacı vardır. Ancak bu
bitkiler için henüz bir koruma programı uygulanmamaktadır. Bölgede
sadece yaşam alanı daraldığı için nesli tehlikeye
giren yaban koyunlarına yönelik koruma
başlatılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel
ısınmaya bağlı kuraklık bölgemizde olumsuz etkiler
bırakmıştır. Kuraklık sadece tarımı
değil, doğal hayatı ve tarıma dayalı sanayi
kollarını da etkilemektedir. Mevcut durumun devam edeceği göz
önüne alındığında durumun önemi daha da artmaktadır.
Bizler elimizdeki sınırlı doğal kaynakları korumak
için acil tedbirler almalı, bilinçlenmeli ve bilinçlendirmeliyiz.
Yaşanan kuraklık probleminin bireysel bir olgu değil, küresel
bir tehdit olduğunu artık anlamalıyız.
Bu süreçte havza dışından havzaya getirilecek
sular, yer altı sularının kontrolü, ekimi yapılacak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Angı.
HASAN ANGI (Devamla) Teşekkür eder, saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Alınan karar gereğince kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 26 Mart 2008
Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.03