DÖNEM: 23                              CİLT: 17                       YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

83’üncü Birleşim

27 Mart 2008 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Seydişehir Eti Alüminyum AŞ’nin özelleştirilmesindeki belirsizliğin yarattığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Siirt Milletvekili Afif Demirkıran’ın, 22 Mart Dünya Su Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, TOKİ’nin tatil köyleri inşa etme projesine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Seydişehir Eti Alüminyum AŞ’nin özelleştirilmesiyle ilgili açılan iptal davasına ilişkin açıklaması

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve 12 milletvekilinin; 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/538, 2/155, 2/186) (S. Sayısı: 125)

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93)

3.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94)

4.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; 3201 Sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin; Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı: 119)

 

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Slovenya seyahatine katılanlara ve makam odası tadilatına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/1997)

2.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Kilis’teki arazilere artan taleplere ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/2067)

3.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Haliç Tersanesindeki yıkımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2147)

4.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, üretimin artırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/2285)

5.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da kurulacak Tarımsal İhtisas Organize Sanayi Bölgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/2286)

6.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, sanayi siciline kayıt işlemlerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/2287)

 

 

I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak altı oturum yaptı.

 

Birinci Oturum

20/3/2008 tarihli 80’inci Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak özetinin okunabilmesi için, Başkanlıkça, İç Tüzük’ün 71’inci maddesi uyarınca kapalı oturuma geçilmesi gerektiği açıklandı; saat 14.06’da açık oturuma son verildi.

 

İkinci Oturum

(Kapalıdır)

 

Üçüncü, Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Oturum

İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan, emeklilerin,

Tokat Milletvekili Hüseyin Gülsün, meslek lisesi ve teknik eğitim fakültesi mezunlarının,

Sorunlarına ilişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Ordu ilindeki yolsuzluk iddialarına ve Emniyet Müdürünün görevden alınmasına ilişkin gündem dışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Beşir Atalay cevap verdi.

Yalova Milletvekili Muharrem İnce, teknik eğitim fakültesi mezunlarının sorunlarının çözümüne ilişkin bir konuşma yaptı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 milletvekilinin, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/146) (S. Sayısı: 111) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

2’nci sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/478) (S. Sayısı: 93),

3’üncü sırasında bulunan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/480) (S. Sayısı: 94),

4’üncü sırasında bulunan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 Milletvekilinin, 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, 3201 Sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 Milletvekilinin, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 Milletvekilinin, Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi’nin (1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı: 119),

Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

5’inci sırasında bulunan, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve 12 Milletvekilinin, 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (1/538, 2/155, 2/186) (S. Sayısı: 125) görüşmelerine başlanılarak tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

Uşak Milletvekili Mustafa Çetin, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

27 Mart 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.58’de son verildi.

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Konya

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

No.:115

II.- GELEN KÂĞITLAR

27 Mart 2008 Perşembe

Rapor

1.- Darülaceze Müessesesi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu Raporu (1/479) (S. Sayısı: 126) (Dağıtma tarihi: 27.3.2008) (GÜNDEME)

27 Mart 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

 

 

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Seydişehir Eti Alüminyum AŞ’nin özelleştirilmesindeki belirsizliğin yarattığı sorunlar hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı’ya aittir.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Seydişehir Eti Alüminyum AŞ’nin özelleştirilmesindeki belirsizliğin yarattığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seydişehir Alüminyum Anonim Şirketinin özelleştirme işlemi hakkında Danıştayın iptal kararı nedeniyle ortaya çıkan durum konusunda gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle muhterem heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Konya’nın ilçesi olan ve ismi Seyyid Harun Veli Hazretleri’ne izafeten verilen Seydişehir, Konya-Antalya kara yolu üzerinde, Torosların kuzeyinde, Küpe Dağı’nın eteğinde kurulmuştur. Şehir merkezinin nüfusu son nüfus sayımına göre Ereğli ve Akşehir’den sonra, Konya’nın nüfus bakımından üçüncü büyük ilçesidir.

İlçe merkezinde 1969 yılında montaj çalışmalarına başlanan, 1977 yılında tam kapasiteyle üretime geçen alüminyum tesisleri, Seydişehir ekonomisinin can damarı niteliğini taşımaktadır. Sadece ilçenin değil, çevrede yer alan başta Bozkır, Ahırlı ve Yalıhüyük ilçeleri olmak üzere bölgede yaşayan birçok vatandaşımızın en önemli geçim kaynağı ve ekmek kapısı durumundadır.

Türkiye’de birincil alüminyum üreten tek kuruluş olan Eti Seydişehir Alüminyum Anonim Şirketi 1999 yılında özelleştirme kapsamına alınmış, 2000 yılında 57’nci Hükûmet döneminde kapsamdan çıkarılmış ve tesislerin rehabilite edilmesi öngörülmüş ancak 2003 Eylül ayında yeniden özelleştirme kapsamında alınmıştır. Eti Alüminyum, ilçede madenler ve üretim üniteleri, Antalya Limanı’nda ithalat, ihracat grubu bulunan, boksitten folyo, levha, profil ve benzeri uç ürüne kadar   üretim yapan dünyada birkaç entegre tesisten biri ve toplam 60 bin ton kapasiteyle sektörde tek üretici, Türkiye’nin toplam alüminyum ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan ve kırk dokuz yıl süreli otoprodüktör lisansına sahip Oymapınar Santralinin işletme hakkını aktifinde bulunduran bir yapıda iken özelleştirme işlemine tabi tutulmuştur.

Eti Alüminyumun özelleştirilmesini teminen 17/6/2005 tarihinde yapılan ihale sonucu 305 milyon dolara satılması, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 25 Temmuz 2005 tarihli kararıyla kabul edilmiştir. Sendika tarafından açılan dava sonucu, ihale şartnamesiyle 17/6/2005 tarihli ihale komisyonu kararının ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma amacını gerçekleştirecek nitelikte bulunmadığı ve 4046 sayılı Kanun’a aykırı olduğu gerekçesiyle Danıştay 13. Dairesinin 29/5/2006 günlü kararıyla yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir.

Özelleştirme İdaresi, yürütmenin durdurulması kararının kaldırılması istemiyle itiraz davası açmış, söz konusu dava Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca görüşülmüş ve yapılan itirazın yürütmenin durdurulması kararının kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden 28/9/2006 günlü kararıyla reddedilmiştir. Nihayet, Danıştay 13. Dairesi, 27/11/2007 tarihli kararıyla Eti Alüminyum Anonim Şirketinin özelleştirme işlemini iptal etmiştir. Şubat 2008 ayında gerekçeli kararın tebliğ edildiği, Özelleştirme İdaresinin geçtiğimiz günlerde bu karar hakkında Danıştay Dava Daireleri Kuruluna başvurduğu bilgisi alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetleri, Yüksek Mahkemenin kararlarının gereğini yerine getirmemektedir. Yürütmeyi durdurma kararı, yapılan işlemin kamusal zarar doğuracağını öngörerek verilmiştir ancak yargı kararı uygulanmamış, hukuk tanımaz bir davranış sergilenmiştir. Yapılan itiraz üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri bu itirazı reddetmiştir. Bu karar da uygulanmamış, yürütmeyi durdurma kararı bir yargı kararı değilmiş gibi bir tavır ortaya konulmuştur. Son olarak özelleştirme işlemlerinin iptaline karar verilmiş, bugüne kadar söz konusu iptal kararı konusunda da bir işlem yapılmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olup Anayasa’mızın değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddelerinden olan 2’nci maddesinde hüküm altına almıştır. Anayasa’mızın 138’inci maddesinde ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda, mahkeme kararlarının uygulanmasıyla ilgili hükümler açık bir şekilde yer almıştır. Dolayısıyla mahkeme kararlarının uygulanmaması suçtur. Buradan AKP Hükûmetine soruyorum: Siz hak, hukuk, anayasa bilmez misiniz? Siz hukukun üstünlüğünü tanımıyor musunuz? Sizin vicdanınız da mı yok? Yürütmenin durdurulması kararının verildiği 29 Mayıs 2006 tarihinden bu yana tüm Seydişehir halkı ne olacağını, ne yapılacağını beklemekte; tesisin çalışanları, fabrikanın işçileriyken özelleştirme sonrası başka kurumlara atanan 4/C mağdurları tedirgin, ne yapacağını bilememektedir. Tesisleri alan firma da önünü görememektedir. Bu bir manevi işkencedir, bir zulümdür. Bir hukuk devletinde yapılacak işlem bellidir: Hiç kimsenin mağdur edilmesine meydan vermeden mahkeme kararlarını uygulamaktır. AKP Hükûmetini bir an önce Danıştay kararının gereğini yapmaya davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - Değerli milletvekilleri, burada 4/C mağdurlarının durumuna da değinmek istiyorum. Fabrikanın işçileriyken özelleştirme sonrası başka kurumlara 4/C maddesi kapsamında yapılan atama işlemi hakla, hukukla ve insafla bağdaşmamaktadır. Zira 657 sayılı Kanun’un 4/C maddesi, bir yıldan az süreli ve mevsimlik hizmetlerde geçici personel çalıştırılmasını öngörmektedir. Hâlbuki mevcut uygulamada 4/C personelinin çalıştığı hizmetler, sürekli hizmetlerdir. Her yıl on aylık süreyle çalıştırma, hizmetin kısa süreli olduğu anlamına gelmez. Bu nedenle, uygulama kanuna aykırıdır. AKP Hükûmetinin bunlar ortada kalmışken “4/C kadrolarına atadık.” açıklaması açıkçası pişkinliktir. Zira ortada bırakan da AKP Hükûmetinin kendisidir. Geçen yıl, geçici işçilerin kadroya alınmasına ilişkin kanun çıkarılmış, ancak 4/C personeli kapsam dışı bırakılarak adaletsizlik yapılmıştır. Yine, geçtiğimiz günlerde Tekel işçileri için yapıldığı üzere, başka kurumlara hak kaybına uğramadan nakledilme imkânının alüminyum işçilerine de verilmesi, eşitlik ilkesinin bir gereğidir. Bu itibarla 4/C statüsünde çalışan arkadaşlar hemen kadroya alınmalı ve senenin on iki ayı çalışmaları sağlanarak bu mağduriyete son verilmelidir. Hukuk bunu gerektirir, vicdan bunu gerektirir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Sayın Kart…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Seydişehir Eti Alüminyum AŞ’nin özelleştirilmesiyle ilgili açılan iptal davasına ilişkin açıklaması

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkanım, Konya Milletvekili olarak ve konuyu yakından takip eden bir milletvekili olarak çok kısa bir söz talebinde bulunuyorum, izninizle bu açıklamayı yapmak istiyorum.

Ben öncelikle Sayın Kalaycı’ya konuyu gündeme getirdiği için teşekkür ediyorum. Hemen şunu ifade ediyorum: Haksız kazanç ilişkileriyle ve yolsuzluk ilişkileriyle gerçekleştirilen bir özelleştirme olayı söz konusu idi. Benim tarafımdan, KİGEM, Metalürji Mühendisleri ve Tes-İş tarafından açılan davalar sonucunda Danıştay 13. Dairesi iptal kararlarını verdi. Ancak, Hükûmet, yine görüyoruz ki, geldiğimiz bu aşamaya rağmen, alıcı firmayla iş birliği içine girerek, yolsuzluk ilişkilerini sürdürerek bu kararın uygulanmasını savsaklıyor ve sürüncemede bırakıyor. Bu kararın uygulanmasını engelleyen fiilî bir imkânsızlık hâli söz konusu değil, hukuki bir imkânsızlık hâli söz konusu değil, ama, buna rağmen, bakıyoruz, alıcı firma hâlen orada termik santral yapabiliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu cüret, bu cesaret, bu pervasızlık nereden geliyor? Bu cüret, bu cesaret, bu pervasızlık, elbette, Hükûmetin himayesinden kaynaklanıyor.

Ben, bu noktada, Konya milletvekillerini, bölge milletvekillerini, iktidara mensup olan bölge milletvekillerini görevlerinin gereğini yapmaya bir kez daha davet ediyorum. Bu konuda, hem hukuki anlamda hem cezai anlamda hem de Başbakandan başlayarak, Maliye Bakanından devam ederek olayın siyasi sorumluları ve bu kararı uygulamayan kamu görevlileri hakkında görevini kötüye kullanmaktan dolayı suç duyurusu yapacağımızı bir kez daha ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

Gündem dışı ikinci söz, Dünya Su Günü münasebetiyle söz isteyen Siirt Milletvekili Sayın Afif Demirkıran’a aittir.

Buyurun Sayın Demirkıran. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam)

2.- Siirt Milletvekili Afif Demirkıran’ın, 22 Mart Dünya Su Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) –  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22 Mart Dünya Su Günü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1992 yılında Rio’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda, dünyada suyun giderek artan öneminden dolayı her yıl 22 Mart gününün Dünya Su Günü olarak            kutlanmasına karar verilmiştir. Dünyada her yıl farklı temalarla kutlanan 22 Mart Dünya Su Günü’nün bu yılki teması “Su ve Halk Sağlığı”dır. Gün geçtikçe önemi artan ve bulunduğumuz coğrafyanın jeopolitik konumundan dolayı daha da büyük öneme haiz olan suya, kamuoyunun dikkatini bir kez daha huzurunuzda çekmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su, hayatın kaynağı, dünyanın  3/4’ü, vücudumuzun yüzde 80’i, kana kana içtiğimiz, yıkandığımız, yağmur olup yağdığında sevindiğimiz, sel olup aktığında korktuğumuz su. İnsan hayatını sudan ayrı düşünmek mümkün değildir. En küçük canlı organizmadan, en büyük canlı varlığa kadar bütün biyolojik yaşamı ve bütün insan faaliyetlerini ayakta tutan sudur.

Dünya nüfusundaki artış, sanayileşme, ekonomik gelişmeler, küresel ısınmaya bağlı iklim değişiklikleri, suyun yeryüzündeki dağılımı ve suyun kullanım şekli nedeniyle zaten sınırlı olan su kaynakları üzerindeki baskı giderek artmaktadır. Bu nedenle, mevcut su kaynaklarının en verimli şekilde kullanılması şarttır.

Değerli milletvekilleri, suyla ilgili birtakım teknik verileri de bu vesileyle bilgilerinize arz etmek istiyorum: Hâlen dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 20’si olan 1,4 milyar insan yeterli içme suyundan yoksun olup, 2,3 milyar kişi de sağlıklı suya hasrettir. Öte yandan dünyada kullanılan suyun yüzde 85’ini nüfusun yüzde 2’si tüketmektedir. Yapılan tahminlere göre 2025 yılından itibaren 3 milyardan fazla insan su kıtlığıyla yüz yüze kalacaktır. Bunun nedeni de, su kaynaklarının yetersizliğinden çok, su kaynaklarının iyi yönetilememesidir. Su kaynaklarının ekonomik ve verimli kullanılması zorunludur. Aksi takdirde gerek içme ve kullanma gerekse sulama sularının aşırı tüketimi, toprakların tuzlaşması ve su kaynaklarının kimyasal maddelerle kirletilmesiyle karşı karşıya kalınacaktır.

Su kirliliği dünya çapında önemli bir sorun olup, hâlen suyla ilişkili hastalıklardan ölenlerin sayısı yılda 7 milyon kişidir.

Su varlığına göre ülkeler sınıflandırıldığında yılda kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarı bin metreküpten az olan ülkeler su fakiri, 2.000 metreküpten az olan ülkeler su azlığı, 8.000 ile 10.000 metreküpten fazla olan ülkeler ise su zengini kabul edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, su zengini bir ülke değildir. Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilen su miktarı 1.700 metreküp civarındadır. Görüldüğü gibi, ülkemiz de su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. Yapılan tahminlere göre, 2030 yılına geldiğimizde, kişi başına kullanılabilen su miktarı ülkemizde bin metreküpe düşecektir. Kişi başına günlük ortalama kentsel su tüketimi ise Türkiye’de 111 litre olup, dünya ortalaması 150 litredir. Bu rakam, Amerika Birleşik Devletlerinde 500 litre, Avrupa Birliğinde ortalama 200-300 litredir.

Değerli milletvekilleri, 1994’te hazırlanan Birleşmiş Milletler Su Raporu’nda Türkiye 2025’te ekonomik olarak su sıkıntısı çekecek ülkeler arasında gösterilmektedir ve 2040 yılı da şimdiden önlem alınmadığı takdirde su savaşlarına kadar varabilecek kritik bir yıl olarak görülmektedir. Çünkü dünya petrolünün yüzde 65’ine ve dünya doğal gazının yüzde 34’üne sahip olan enerji zengini Orta Doğu, su sıkıntısını yoğunlukla yaşayacaktır. Türkiye, su potansiyelini yeterince kullanamayan ülkeler arasındadır. Ülkemizde teknik ve ekonomik anlamda tüketilebilir yer üstü ve yer altı sularının toplamı 112 milyar metreküptür ve bunun hâlen sadece yüzde 36’sı kullanılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su denilince, dünyanın en önemli projelerinden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesi’ne değinmeden geçemeyiz. Türkiye'nin su ve enerji ihtiyaçlarının önemli bir kısmını karşılayan GAP, yıllık 27 milyar kilovat saat elektrik üretimi ve ülkemizin ekonomik sulanabilir arazilerinin yüzde 20’sine denk gelen 1,8 milyon hektar arazi sulamasını öngören devasa bir projedir. Sayın Başbakanımızın GAP projesinin dört beş yıllık bir sürede tamamlanacağını deklare etmiş olmalarını minnetle ve şükranla anmak istiyorum. GAP bölgesinde bulunan seçim bölgem     Siirt’te 1.200 megavat kurulu gücündeki Ilısu HES’in yanı sıra, Botan Çayı üzerinde toplam bin megavat civarında kurulu gücü olan 7 adet hidroelektrik santral…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - …Yenilenebilir Enerji Kanunu kapsamında inşa edilecek olup, 2 adedinin yapımı başlamıştır.

Ayrıca Sayın Başbakanımızın talimatıyla, GAP bölgesinde çok kapsamlı bir çalışma yapan ve GAP Eylem Planı’nı hazırlayan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Nazım Ekren’e tüm bölge halkı adına şükranlarımızı sunuyoruz. Sayın Başbakanımızın açıkladığı 15 milyar YTL civarındaki kaynak ile bölgenin makûs talihinin değişeceğine de inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin su kaynaklarının daha ekonomik kullanılması ve sulama verimliliğinin artırılması için kanallı açık sulama sisteminden kapalı sistem damlama ve yağmurlama sulamasına geçilmiş olmasını şükranla karşılamaktayız. Ancak çiftçilerimizin de “Fazla sulama, fazla ürün getirir.” yanlış anlayışından vazgeçmeleri gerekir.

Parlamentonun gündeminde bulunan 3996 sayılı Yap-İşlet-Devret Kanunu’yla ülkemizin sulanabilir arazilerinin önemli bir kısmının özel sektör marifetiyle sulamaya açılacağına da inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kalkınmanın başlıca itici gücü olan su kaynaklarının bilinçli, duyarlı, akılcı, adil ve barışçı biçimde kullanılması gerektiğini vurgulayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Teşekkür cümlesi…

BAŞKAN – Bitti. Olabilir. Yani hiç… Lütfen…

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ben yine de teşekkür cümlemi bitireyim.

22 Mart Dünya Su Günü’nün ve 2009 yılında ülkemizde yapılacak olan 5’inci Dünya Su Forumu’nun ülkemiz ve tüm insanlık için hayırlı olmasını diler, yüce heyetinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirkıran.

Gündem dışı üçüncü söz, TOKİ’nin tatil köyleri yapması hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Fevzi Topuz’a aittir.

Buyurun Sayın Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, TOKİ’nin tatil köyleri inşa etme projesine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toplu Konut İdaresinin, Maliye Bakanlığının bedelsiz devrettiği hazine taşınmazları üzerinde, sahil bandı ve kaplıcaların bulunduğu yörelerde, yabancılar için villa kentler ve tatil köyleri inşa etme projesi üzerine gündem dışı söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın devlete verdiği görevler doğrultusunda, 57’nci madde çerçevesinde Toplu Konut İdaresinin kuruluş amacı, ülkenin arsa ve konut ihtiyacını karşılamak, ucuz ve sosyal konut üretmektir. Yürürlükteki mevzuatımıza göre Toplu Konutun amacı, asla kâr etmek amacı gütmek değil; dar ve orta gelirlilere altyapısı hazırlanmış imarlı arsa ve toplu konut kredisi desteğinde bulunmak ve kent arsalarının kullanılmasında toplum yararına öncelik veren önlemleri almaktır.

Ancak, mevzuatımızın çok açık hükümlerine karşın Toplu Konut İdaresinin uygulamalarının, Anayasa’nın ve yasanın kendine verdiği görev ve sorumluluklarla örtüştüğünü söylemek mümkün değildir. TOKİ, AKP İktidarıyla birlikte, ne yazık ki piyasa koşullarını üst gelir grubuna hizmete yönlendirilmiştir. TOKİ’nin alt gelir grubuna yönelik reklamı yapılan kimi projelerinin göstermelik olmaktan gitmediği, bu projelerin yer seçiminde dahi ihtiyaçların değil, tamamen siyasi tercihlerin öne çıktığı görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TOKİ’nin üst düzey gelir grubuna hitap eden projelere yönelmesi ve amacı dışına çıkması bir yana, hasılat ya da gelir paylaşımı adı altında yürüttüğü projelerle Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca saptanan kamu ve hazine zararına neden olduğu henüz hafızalardan silinmemiştir. TOKİ’nin başına buyruk, denetimden uzak projelerinin devleti büyük zarara uğrattığının kamuoyunca öğrenilmesinden bu yana, Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan’ın Aralık 2006’da TOKİ’den arsa üretimi ve toplu konut yapımı amacıyla devredilen hazine arazilerinin üçüncü şahıslara satılmamasını ve ihaleleri hemen iptal etmesini istemesi dikkat çekicidir. Ancak, TOKİ’nin, Maliye Bakanlığının bu yazısına, kanunen verilmiş görevler dışında birçok kamu kurumu ve arsa karşılığı konut ve sosyal hizmet binası yapımı konusunda protokoller imzaladığını da ifade ederek, hazineden bedelsiz temin ettiği araziler ile Emlakbank ve Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün kapatılmasıyla eline geçirdiği arsa ve arazileri piyasaya açmaya ve pazarlamaya dönük çalışmalara devam etmesi, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın TOKİ’nin Başkanına sağladığı sınırsız desteğe bağlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TOKİ’den arsa üretimi ve toplu konut yapımı amacıyla devredilen hazine arazilerinin üçüncü şahıslara satılmamasını isteyen Sayın Maliye Bakanının, 17 Mart 2008 tarihinde Anadolu Ajansında yer alan haberlere göre, TOKİ Başkanı Sayın Erdoğan Bayraktar ile Çanakkale’den Mersin’e kadar olan sahil bandı ve kaplıcaların bulunduğu yörelerde yabancılar için villa kentler ve tatil yöreleri inşa etmek üzere anlaştıkları görülmektedir.

Sahillerde, yani kıyılarda ve kaplıcalarda yapmayı planladıkları villa kentler ve tatil köyleri projesi esasen turizm planlamasının bir parçası olması nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığının görev alanında kalmaktadır. Ülke kalkınma planları, Kültür ve Turizm Bakanlığının teşkilat yapısı, 2634 sayılı Turizm Teşvik Yasası kapsamında yurdun turizme elverişli bütün imkânlarını ülke ekonomisine olumlu katkı sağlayacak şekilde değerlendirmek Kültür ve Turizm Bakanlığının görev ve sorumluluk alanında bulunmaktadır.

2 Mart 2007 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Türkiye Turizm Stratejisi ve Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planı’nda şu uyarı ve gerekçeler dikkat çekmektedir: “Türkiye’de kitle turizmine yönelik gelişmeler ve turizm planlamasına parçacı yaklaşımlar sonucunda; Akdeniz ve Ege kıyısında aşırı yığılma, kıyı gerisi ve çevresi alanlarda çarpık kentleşme ve yapılaşma, altyapı yetersizliği ve çevre sorunları ortaya çıkmıştır. Bu olumsuz yapılanmayı olumlu yönde değiştirebilmek için Türkiye Turizm Stratejisi kapsamında bütüncül politika, strateji ve uygulamaya dönük yaklaşımlar yer almaktadır.“ denilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere AKP Hükûmeti ülkemizin paha biçilmeyecek kıyı, orman, termal kaynaklarını, doğal ve tarihî kamusal değerlerini turizm ve imar hakları ile donatarak Toplu Konut İdaresi eliyle başta yabancı ve dost çevrelere pazarlamak ve elden çıkarmak istemektedir.

Yine anlaşılacağı üzere, TOKİ’nin turizm faaliyetlerine el atması ülkemizin turizm stratejisine sahip olmadığını âdeta doğrulamaktadır. AKP hükûmetleri  döneminde hazırlanan birçok projede olduğu gibi büyük umut ve iddialarla hazırlanan Türkiye Stratejisi ve Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planı’nın bir yazıdan ve envanterden öteye bir çalışma olmadığı ortaya konulmuştur.

Bu anlamda Türkiye ulusal turizm politikalarının Kültür  ve Turizm Bakanlığı tarafından mı yoksa TOKİ tarafından mı yürütüldüğü bu kürsüden açıklanmalıdır.

TOKİ Anayasa ve yasadaki görevlerine geri dönmeli, dar gelirli ve orta gelirliler için sosyal konut projeleri gerçekleştirmelidir.

Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topuz.

Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, Sayın Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un özellikle TOKİ’yle alakalı değerlendirmelerine karşılık olarak birtakım açıklamalarda bulunmak üzere söz almış bulunuyorum.

Efendim, esasen TOKİ hakikaten Türkiye'nin en güzide, en çalışkan, en faydalı kurumlarından birisi. Bir kere bunu kabul etmek lazım. Şu anda TOKİ, Türkiye'nin her yerinde, Kars’tan Edirne’ye kadar, Sinop’tan Muğla’ya kadar, vatandaşa hizmet etmek için gece gündüz çalışıyor. Bir kere TOKİ’nin yaptıklarını sıralarsak -geçmiş dönemlerde yapılanlarla mukayese etmeyeceğim- sadece geçtiğimiz beş yıllık dönemde TOKİ 300 bin konuta imzasını atmıştır. Ben aşağı yukarı TOKİ’nin kendim de hem inşaat hem çevre ve su mühendisi olduğum için- pek çok açılışına katıldığım zaman vatandaşları dinliyorum, memnun olmayan vatandaş yok. Hakikaten, bu şekilde çalışan insanları, çalışan kurumları da takdir ve taltif etmek gerekir. Esasen TOKİ’nin yaptıklarına şöyle bir bakarsak TOKİ bir kere hazine arazilerinin çeşitli kişiler tarafından işgalini önleyen en önemli kurumdur.

Bakın, TOKİ’ye kadar, hazine arazileri işgal ediliyordu, bizden önceki hiç kimse bunlara sahip çıkmıyordu. Ama TOKİ şu anda bu millet adına, 71 milyon adına sahip çıkıyor ve burada modern şehirciliğin ülkeye yaygınlaştırılması, şehircilik anlayışıyla, altyapı çalışmalarıyla bakın, depreme dayanıklı, tamamen sosyal donatıları, yeşil alanlara sahip yolları, kanalizasyon sistemi, atık su arıtma tesisleri, içme suyu şebekesi, modern bir şekilde yapılmış konutları halka maliyetine teslim ediyor. O bakımdan TOKİ’yi burada gerçekten -bütün TOKİ çalışanlarını- takdir ediyorum, tebrik ediyorum.

Yalnız, Sayın Muğla Vekilimizin söylediği bir hususa da açıklık getirmek istiyorum. Sayın Vekilimiz der ki: “TOKİ’nin sadece çok ucuz konut, sosyal konut inşa etmesi lazım.”

Efendim, şimdi, Sayın Vekilim, bildiğiniz gibi, TOKİ gerçekten fakir fukara, garip gurebaya sanki kira öder gibi konut vermiyor mu, satmıyor mu? Satıyor. Ancak bunun maliyetini dikkate alırsak zarar edecek, birtakım yerlerden, başka yerden kaynak bulamadığı için, elbette gelir düzeyi üst seviyede olan kişiler için inşa ettiği konutlardan para kazanacak, bunu sosyal konutlar için kullanacak, böylece vatandaşa çok daha ucuz, kira öder gibi bir şekilde bina, ev, daire verebilecek. Başka türlü bunun yolu yok. Aksi takdirde, TOKİ’ye merkezî bütçeden destek vermemiz gerekir. TOKİ’nin hiçbir destek almadan, tamamen kendi yağıyla kavrularak bir taraftan para kazanıp bir taraftan alt gelir düzeyindeki insanlara kira öder gibi konut vermesi takdire şayan bir husustur diye düşünüyorum.

Bir diğer husus da, Sayın Vekilimiz, özellikle sahil kesimlerinde yabancılara satmak için villa türü birtakım binalar yapılacağından bahsetti.

Efendim, şunu özellikle vurgulayayım: Çevre ve Orman Bakanlığı olarak biz, geçmişte sadece 2 vilayette çevre düzeni planı varken şu anda yüzde 60’ında vilayetlerimizin, 81 vilayetin yüzde 60’ında çevre düzeni planlarını hemen hemen tamamladık, iki üç yıl zarfında da bütün Türkiye'nin 1/100.000’lik çevre düzeni planlarını tamamlıyoruz.

Bu, hakikaten, benim, gerek üniversite hayatımda olsun gerek İSKİ’de, DSİ’de olsun, yıllarca özlemini çektiğim bir husustur, çünkü Türkiye'de sanayinin nereye yapılacağı, konutların, turizm alanlarının, tarım alanlarının, meskenlerin ve diğer tesislerin, neyin nereye yapılacağı belli olmadan, bir başka ifadeyle 1/100.000 çevre düzeni planları ve arazi kullanım planları hazırlanmadan Türkiye'deki toprakları kaybederiz. Bunun farkında olarak bunu hızlandırdık.

Şimdi, nitekim, bakın, sizin dediğiniz pek çok yerlerdeki alanlar bize bağlı iki tane kurum tarafından koruma altına alındı. Birisi, Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğümüz tarafından, bu şekilde hassas alanları biz millî park alanı ilan ediyoruz, orada kuş uçmuyor, ona göre uzun devreli planlar var, onun dışında hiç kimse bir şey yapamıyor. Bir de özel çevre koruma alanları var, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığımız da bu alanlara plan yapıyor, plan dışında hiç kimse bir şey yapamıyor.

Dolayısıyla, bunları da, kıyıları da korumakla mükellefiz, ama tabii turizm de bir ihtiyaçtır. Turizm alanlarını zaten Kültür ve Turizm Bakanlığıyla birlikte ortaklaşa belirliyoruz, en uygun turizm alanları seçiliyor. Tabii, turizm gelirine de ihtiyacımız var. Turizm de “bacasız sanayi” olarak yıllarca, ta otuz yıldan beri ülkemizde telaffuz edildi, ona da ihtiyacımız var, fakat tabiatı, kıyıları bozmadan, bunu birlikte, uyum içinde yapıyoruz. Özellikle bunu ifade etmek için söz aldım.

Ben hepinize teşekkür ediyorum. Saygılarımı sunuyorum efendim. Sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Süner, nedir konu?

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soracağım, TOKİ’yle ilgili bir soru yönelteceğim.

BAŞKAN – Soru sorma usulümüz yok.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Ama TOKİ’yle ilgili bir cevap verdi…

BAŞKAN – Yazılı olarak sorabilirsiniz. Şu anda bir soru sorma usulümüz yok.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yazılı olarak her zaman cevap veririz.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve bu tasarıyla birleştirilen Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın ve 12 Milletvekilinin; Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse’nin aynı konudaki kanun teklifleriyle Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1. Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve 12 Milletvekilinin; 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/538, 2/155, 2/186) (S. Sayısı: 125)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı’nın; Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Sayın Şahin Mengü’nün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk ve 19 Milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı’nın; 3201 Sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı ve 24 Milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk ve 12 Milletvekilinin; Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 Milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; 3201 Sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 Milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 Milletvekilinin; Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı: 119) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 119 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz alanları bir okusanıza, biz bilelim, maddeler üzerinde de bilelim. Şahısları okusanıza, belli olsun efendim.

BAŞKAN – Hatip tamamlasın, okurum.

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, toplumun her kesimini ve tüm zamanları ilgilendiren gerçek anlamda bir temel kanundur. Sosyal güvenlik ve sağlık sigortasını, genel sağlık sigortasını düzenlemektedir. Sosyal güvenlik sistemi ekonominin temel parametrelerini ve dengesini, iş hayatını, çalışma barışını, sosyal dayanışmayı, iç huzuru, refahı, gelecek umudunu doğrudan etkileyen, kısacası bu kanun fert ve toplum hayatının her alanını kuşatan temel bir hukuk düzenlemesidir. Bu sebeple bu kanunun hazırlanması ve görüşülmesi farklı ve özel olmalıdır. Büyük oranda da böyle olduğunu ifade etmeliyim. Bu anlamda Sayın Bakan Faruk Çelik’e teşekkür ediyorum. Kanunun hazırlanmasında toplum kesimleri, sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerle olabildiğince görüşmeler yapıldığını, tartışıldığını ve paylaşıldığını biliyorum. Bu durum tamamen Sayın Bakanın iradesi ve kararıyla olmuştur. Öncelikle bu durumu ifade ve teslim etmeliyim. Ancak, bir temel kanun          niteliğinde olan bu kanunun tarafları arasında oy birliğiyle geçmesinin, kararlaştırılması çok önemliydi ve gerekliydi. İnanıyorum ki taraflar arasında bir oy birliği sağlanabildiğini söyleyebilmek burada çok mümkün değildir. Zannediyorum bu da Sayın Bakanımızın kabul edeceği bir durumdur. Ama yine de daha öncekilerden farklı olarak Sayın Bakanın bu kanunun hazırlanmasında, görüşülmesinde, tartışılmasında takip ettiği yolu burada teşekkürle ifade ediyorum.

                          

(x) 119 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz her vatandaşımızın sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerinden yararlanmasını vazgeçilemez bir temel insan hakkı alanı olarak görmekteyiz. Bize göre, sosyal güvenlik her insanımızın bugün ve gelecekte çalışma imkânlarını yitirmesi hâli de dâhil olmak üzere onurlu bir yaşamı sürdürebilmesi için gerekli ve sürekli bir gelire sahip olmasını, bunun güvence altına alınmasını ve sağlık hizmetlerinden yararlanmasını anlamaktayız. Sosyal güvenlik hakkı, sosyoekonomik haklar grubu olarak ikinci kuşak insan haklarındandır. Sosyoekonomik haklar, bireyi toplumdan, toplumun en üst örgütü olan devletten alacaklı kılan ve devlete de birtakım yükümlülükler getiren haklardır; görevlerden öte yükümlülükler getiren bir alandır, bir hak ve sorumluluk alanıdır.

Sosyal güvenlik, bireyle toplum, toplumla devlet arasında bir temel sözleşmedir, tarafların hak ve sorumluluklarını belirler. Sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerinden yararlanmanın tüm vatandaşlar için garantiye alınması, sürekli ve düzenli karşılanması için devletin etkin bir şekilde çaba göstermesi gerekmektedir. Gerekli yasal düzenlemelerin yapılması, uygun finansman kaynaklarının bulunması devletin alacağı önlemlerle mümkündür. Devlet, millî gelirden düşük pay alan yoksul ve çalışan kesim ile sosyal güvenlik hakkı bulunmayan kesimler lehine birtakım sosyal tedbirler almak ve hukuksal düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, bir Anayasa zorunluluğudur. Bu durum, Anayasa’mızın değiştirilemez temel hükmü olan sosyal bir hukuk devleti olmak karakterinin gereğidir. Anayasa’mız, devletimizin hukuk devleti olabilmesi için, öncelikle sosyal devlet olmasını bir zorunluluk hâline getirmiştir. Bu cümleyi çok önemsiyorum ve tekrarlıyorum: Anayasa’mız, devletimizin hukuk devleti olabilmesi için, öncelikle sosyal devlet olmasını bir zorunluluk hâline getirmiştir.

Hukuk devleti ve sosyal devlet, sosyal güvenliğe devletin yoğun biçimde katılmasını gerektirmektedir. Bu durum, Avrupa Birliği üyesi olmak iddiasının da gereğidir. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde millî gelirden sosyal güvenliğe aktarılan kaynaklar ve de sosyal güvenliğin finansmanında devlet katkısı oldukça yüksekken yeni yasayla Türkiye’de devletin sosyal güvenliğe katkısı yüzde 1’e indirilmeye çalışılmaktadır. Yine Avrupa Birliği üyesi ülkelerde sosyal güvenliğe devlet katsının bütçe içindeki payı yüzde 40 iken Türkiye’de bu oran yüzde 19,3 olarak karşımıza çıkmaktadır. Görüldüğü gibi, veriler, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde sosyal güvenliğe ayrılan kaynaklar ve devlet katkısı, Türkiye’dekinden oldukça yüksektir. Sosyal güvenlik sistemindeki açıkları kapatmak için devleti meselenin dışına taşımak bir çözüm olarak görülmemelidir.

Bir ülkenin çağdaşlık, gelişmişlik ve yaşanabilirlik seviyesi, millî gelirinin yüksekliğinden önce sosyal bir hukuk devleti olmasıyla ölçülür. Adaleti temin eden bir hukuk ve onurlu bir yaşamı mümkün kılan bir sosyal güvenlik sistemi, çağımızın vazgeçilemez temel değerleridir ve birbirini tamamlayan iki ayağıdır. İnsanlık bu noktaya uzun yılların mücadelesiyle gelmiştir. Sosyal güvenlik hakları, çalışan kesimlerin mücadele vererek kazanılmış ve geliştirilmiş haklarıdır. Bundan geri adım atılmamalıdır. Sosyal güvenliğin gelişimi, iş kazası, meslek hastalıklarından başlayarak bugün genel sağlık sigortasına kadar ulaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, bugün burada görüşmelerine başladığımız sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası kanununun, bize göre, bir toplumsal sözleşme belgesi olarak düzenlenmesi gerekir. Biz böyle kabul ediyoruz. Bu kanunu Anayasa’yla eş değerde görmek gerekir. Bu sebeple, mümkün     olabilen en geniş kapsamda bir paylaşma ve uzlaşma ile hatta oy birliğiyle kararlaştırılması gereken bir hukuk zeminini oluşturuyoruz. Partimiz, insanı yüce bir varlık olarak görmekte ve her bireyin her anlamda güvenliğinin sağlanması ve hayatının güvence altına alınması gerektiğine inanmaktadır. Milletimizin birliğini ve dirliğini, dayanışma ve kardeşliğini çok önemsiyoruz. Bunun ancak külfet-nimet paylaşımında adaletin sağlanması ve gelecek güvencesiyle temin edilebileceğine inanıyoruz.

Aslında, bugün burada bu kanunla ülkemizin, devletimizin ve toplumumuzun sosyal uzlaşma hukukunu gözden geçirmekteyiz. Görüştüğümüz bu kanun tasarısı birey, toplum ve devlet hayatının her alanını, bugününü ve yarınını, geleceğini çok derinden etkileyen bir sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası yasası, adaletli ve taraflar arasında gönüllü paylaşımı temin edebilecek bir hukuk sözleşmesine dönüşebilecek midir, kalıcı olacak mıdır ve uygulanabilecek midir? Bu ve benzeri soruların cevabını bu kanun tasarısını hazırlayanların da net verebildiğini zannetmiyorum. “Aksayan yerleri ileride değiştiririz.” demek de çözüm değildir. Bu sebeple, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun tasarısı üzerinde çok çalıştık, büyük hazırlıklar yaptık. Özellikle Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyesi arkadaşlarım, bu kanunun görüşmelerinde, konuşmaları ve önergeleriyle,  bu kanunun bir toplumsal sözleşme hukukuna dönüşmesine katkı vereceklerdir. Bu anlamda, alt komisyonda görev yapan Konya Milletvekilimiz Sayın Mustafa Kalaycı’nın bu kanunla ilgili karşı görüş belgesi on altı sayfa bulunmaktadır. Ayrıca, bu konuyla ilgili, grubumuz, sivil toplum örgütlerinden veya tarafların hemen hepsinden ilgili görüşlerini almıştır, okumuştur, üzerinde çalışmıştır ve bu konuda, uzlaşılamayan, doğru anlaşılamayan konularda önergelerimizle katkı vermeye çok ciddi de bir hazırlık yaptığımızı burada, huzurunuzda ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, çeşitli toplum kesimlerinin ve özellikle dar gelirli ve çalışan kesimlerin durumlarını gözeten, gerekirse pozitif ayrımcılık yapan ve kazanılmış haklarını koruyan, geliştiren talepleri burada gündeme getireceğiz. İstediklerimiz toplumun talepleri olacaktır. Birlikte kurmaya çalıştığımız bu sosyal uzlaşma hukukunun ve toplumsal sözleşmenin, adaleti sağlayan, millî birlik ve dirliğimize, toplumsal dayanışma ve kardeşliğimize, çalışma huzuruna ve her şeyden önemlisi sürdürülebilir kalkınmamıza destek olmasını gerçekleştirebilecek bir muhtevada kanunlaşmasına katkı vereceğiz.

Değerli milletvekilleri, “ekonomi için kara delik” nitelemesiyle artık taşınamaz ve böyle sürdürülemez bir noktaya gelen sosyal güvenlik sisteminin bütünüyle değiştirilmesi ve yenilenmesi artık ertelenemez ve ötelenemez bir zorunluluk halindedir ve bu hepimizin görevi olmuştur. Bu sebeple, acele etmeyelim. Sabırla, birbirimize tahammül göstererek,  “Ben yaptım oldu” kolaycılığına düşmeden, birlikte tartışarak, burada yapılması gereken neyse, doğru olan neyse, onu yapmaya birlikte çalışalım. Özellikle Sayın Hükûmetten, Sayın Bakandan ve Sayın AKP Grubundan bunu istirham ediyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında, burada gelinen noktanın ve geçmişte yaşananların bir açık hesaplaşması ve yüzleşmesini yapmalıyız. Kimseyi suçlamak kastım yok, ancak dürüstçe ifade etmeliyiz ki sosyal güvenlik sisteminin bugün geldiği durumdan sorumlu olanlar, bugüne kadar Türkiye’yi yöneten tüm siyasi iktidarlardır, yani devlettir. Faturayı çalışan kesimlere kesmek, bedeli onlara ödetmek doğru olmaz, hak olmaz, böyle bir hukuki düzenleme de geçerli olmaz diye düşünüyorum.

Bakınız, rakamlar ve yetkililer ne söylüyor, gelinen noktayı nasıl ifade ediyorlar: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Faruk Çelik, sosyal güvenlik sisteminin 26 katrilyon lira açık verdiğini, sosyal güvenlik açıklarının gayrisafi millî hasılanın bir buçuk yıllık gelirinin karşılığını alıp götürdüğünü söylemektedir. Sayın Çelik, Türkiye’de 2,5 milyon insanın işsiz, 11 milyon insanın kayıt dışı çalıştığını, genç nüfusun yüzde 20’sinin, çalışan kadınların da nüfusunun da yüzde 25’lerde olduğunu ifade etmektedir. Sayın Bakan, 1991’den 2007’ye kadar sosyal güvenlik açıklarının reel olarak 137 katrilyona ulaştığını, bu rakamı 2008’e taşıdığımızda maliyetin 851 katrilyon liralık bir yük oluşturduğunu ve maalesef, bunun 70 milyonun sırtına bindirildiğini söylemektedir.

Bu rakamlar ve bu sonuç çok ağır bir sonuç ve bu sonuç Türkiye’nin sonucudur. Bu sonucun oluşmasında tarafları, sorumluları, çok açık, net buradan ifade etmemiz lazım. Bu sonucun oluşması, Türkiye’yi yöneten siyasi iktidarlardadır, yani devlettedir. Bu sonucun faturasını çalışan kesimlerden, özellikle alt ve dar gelirli kesimlerden çıkartmak hiç de akılıca olmayacaktır.

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanımızın söylediğiyse çok daha sıkıntılı bir hadisedir. Sayın Başkan, bu kanun bugün yasalaşsa dahi “kara delik” denen sosyal güvenlik açıklarının elli yıl sonra bile kapanmayacağını, sosyal güvenlik açıklarının terör gibi ciddi bir sorun olduğunu ve önümüzdeki en az üç nesli ilgilendirdiğini söylemektedir.

Üzerinde tartıştığımız, konuştuğumuz, bugün kanunlaştırmaya çalıştığımız konu yalnız bugünü değil, dünüyle ve geleceğiyle bir Türkiye’yi ilgilendirmektedir ve geleceği belirleyecek temel parametrelerden biridir.

Sayın Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı diyor ki: “Emekli maaşlarını ödeyemiyoruz.”

Sağlık harcamaları hep hazineden, bütçeden karşılanıyor ve ne yaparsak yapalım, dokuz bin çalışma gününü yedi bine de indirsek sonuç itibarıyla bu açıkları 2050 yılına kadar kapatabilme şansımız yok. Bu demektir ki yeni çözüm aramamız lazım. Bu kanunla bulunan çözüm demek ki bu meseleyi çözmüyor. Bunu en yetkili teknik insan ifade ediyor. Bu sebeple biz bu kanunun ruhunu, bu kanunun bu sonucu oluşturan sebepleri, tespit ettiği sebepleri ve oluşturduğu çözümlerin yeterli olmadığını ifade ediyoruz. Hazırladığımız önergelerle, yapılacak konuşmalarla bu sonuca katkı verecek, düzenlemelere katkı verecek bir gayret içerisinde olacağız.

Sayın Başkan bir başka şey daha söylüyor, acı bir şey daha söylüyor, diyor ki: “Türkiye nüfusu hızla yaşlanıyor. Dolayısıyla genç nüfusuyla övünen Türkiye önümüzdeki zaman içerisinde prim yaratacak, istihdam yaratacak bir genç nüfus da bulamayacaktır.”

Bu noktada ILO’nun verileri çok açık. Sayın Başkanın bu sözlerini inceledim, araştırdım: ILO’nun kayıtlarına göre Türkiye’de altmış beş yaş ve üzerindekiler 2012 yılında toplam nüfusun yüzde 7’sine, 2039 yılında yüzde 14’üne -yaşlı nüfusun oranının da yüzde 7’den 14’e- ulaşması için yirmi yedi yıllık bir süre alacak. Halbuki bu süre Fransa’da yüz on beş yıl, İsviçre’de seksen beş yıl, Amerika Birleşik Devletleri’nde yetmiş beş yıl, İngiltere’de kırk beş, Japonya’da yirmi altı yıl sürmüş. Dolayısıyla Türkiye nüfusu hızla yaşlanıyor. Genç nüfusa sahip olmakla övünen Türkiye, belli bir müddet sonra böyle bir avantaj ve imkândan da mahrum olacak. Bunu da dikkate almak lazım. Aynı konuda Sayın Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in de acı itirafları var, diyor ki: “Bu delikle, bu kara delikle bu gemiyi yürütemeyiz.”

Bunun dışında, sivil toplum kuruluşlarının, sayın ticaret odası başkanlarının, özellikle Ankara Ticaret Odası Başkanlığının hazırladığı rapor ve Başkanının yaptığı açıklamalar var. Söyledikleri hadise çok sıkıntılı şeyler. Diyorlar ki: “Sosyal güvenlik sistemi ülke ekonomisinin sırtında âdeta bir kambur gibi duruyor ve 2002 yılında sosyal güvenlik açıklarının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 2,6 seviyesindeyken bugün bu oran yüzde 4,5’a çıkmış bulunmaktadır. Dolayısıyla tehlike her geçen gün büyümektedir ve biz bu sorunun çözümünü ne erteleyebiliriz ne öteleyebiliriz ne de birbirimizi suçlayarak, geçmişi suçlayarak kendimizi aklayabiliriz.”

Değerli milletvekilleri, tabii, sistemin niye çöktüğü konusunda her birinizin, her milletvekilinin, her grubun, bana göre, ortak sonuçları vardır. Gerçekten 1991 yılından sonra yaşananlar bu sistemi çökertmiştir. Özellikle aktif sigortalılar ile emekli maaşı alanlar arasındaki dengenin bozulmasına neden olarak, erken emeklilik, iktisaden faal nüfusun yeterince aktif hâle getirilememesi, prim miktarı ile emekli aylığı arasındaki ilişkinin sağlanamaması, sigorta primlerinin yüksekliği ve tahsil edilememiş olmasıdır, bu sorunun gittikçe büyümesi, artık böyle çığ hâline gelerek toplumu, ekonomiyi, hayatın her alanını kuşatır ve kapsar bir niteliğe, bir kaosa, bir krize dönüştüğü ortadadır. Dolayısıyla başka sebepler de söylenebilinir. Dolayısıyla bu sorunun çözümü gerçekten bir toplumsal zaruret, bir mecburiyet hâline gelmiştir. Bugün görüşmeye başladığımız, inşallah, sonuçları itibarıyla da soruna çözüm olacağını umduğumuz bu kanun, bana göre, çok daha kapsamlı, çok daha toplumun her kesimiyle uzlaşılarak, çok tartışılarak bir toplumsal sözleşme hukuku şeklinde tanzim edilmeliydi. Çünkü eğer elli yılda kapatılamayacaksa bu sosyal güvenlik açıkları, başka tedbirler almak gerekiyor. Bu kanunla alınacağı ifade edilen tedbirlerin yeterli olmayacağını bu kanunu hazırlayan teknik kadroların ifade etmiş olmasına gerçekten dehşetle, ibretle bakıyoruz.

Bu arada biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu kanunun getirecekleri konusunda, özellikle çalışan kesimler adına, dar gelirli, sabit gelirli toplum kesimleri adına, emekliler adına endişelerimizin olduğunu       -biraz önce arz ettiğim gibi- Sayın Komisyon Üyesi Arkadaşımızın on altı sayfayı bulan muhalefet şerhinde ifade ettik. Bu konularda, diğer sivil toplum kuruluşlarının da ifade ettiği -her ne kadar Sayın Bakan mutabakata vardık- mutabakat listeleri bize sunulmuş olsa da mutabakata varılamayan, uygulanması hâlinde sorunun çözümüne katkı verebileceğinden endişe edilen birçok husus olduğu ortaya çıkmaktadır. Ümit ederim ki işte buradaki görüşmelerde, Genel Kurul görüşmelerinde her milletvekili, her siyasi parti grubu bu konuda gerçekten iyi çalışarak, iyi niyetle, samimi bir duruş içerisinde katkı verir ve bu kanunu yeniden değiştirmek, yeniden düzeltmek mecburiyetinde kalmayız diye düşünüyorum. Özellikle bir hukuk tanzim ederken hukuka aykırı bir davranış içerisinde olmamamız lazım. Anayasa Mahkemesinin iptali konusundaki hususların giderilemediği yönünde Sayın Kamu-Sen Genel Başkanının hazırlamış olduğu raporu Sayın Bakanın ciddiye aldığını ümit etmek istiyorum.

Bütün bunların ötesinde söyleyeceğim bir şey var: Değerli milletvekilleri, sağlık hizmetlerinden yararlanmak en tabii insan haklarıdır. Sağlık hizmetlerinden yararlanmayı kısıtlayıcı, ona birtakım katkı payları koyarak toplum içerisinde ayrıştırıcı bir fonksiyon yüklersek, bir hukuki zemin yüklersek geleceğe haksızlık yapmış oluruz, bir insan hakkını ihlal etmiş oluruz diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bu sebeple, bu kanunda, özellikle vatandaşlarımızın sağlık hizmetinden yararlanması konusunda, devletimiz üzerine düşen katkıyı bir sosyal maliyet olarak ödemelidir. Tekrar ediyorum: “Devletin katkısını yüzde 1’e düşürmek” hedefi doğru bir hedef veya doğru bir tanzim şekli değildir. Sosyal güvenlik bir devlet görevidir, bir sosyal maliyettir. “Sosyal”in en üst örgütü olarak devlet bu maliyeti karşılamak, en azından, vatandaşların sağlık hizmetlerini eşit olarak, karşılıksız olarak vermek zorundadır, vermelidir. 21’inci yüzyılın Türkiye’sine bu yakışır. Bu kanunu bu noktada çok eksik buluyoruz ve bunun düzeltilmesi yönünde, ümit ediyoruz ki Genel Kurulda ve bu görüşmelerde… Sayın Bakan “Önergeler hazırladık, birlikte verelim.” diyor. Ümit ediyorum ki bu önergelerde bu eksikleri de düzeltici…

Özellikle, tekrar söylüyorum: Çalışandan yana, emekliden yana, dar gelirli ve sabit gelirliden yana bir pozitif ayırımcılık yaparak ama kayıt dışılığı önleyici…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sağ olun, çok teşekkür ediyorum.

Kanunun görüşmelerinin hayırlı olmasını, başarılı geçmesini temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Şahısları adına…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, önce grupları öğrenelim.

BAŞKAN – Tamam, okuyacağım.

Sayın Genç, önce “Sayın Başkan, şahısları adına kimler söz istedi okusana.” dediniz, ben de okuyorum, ama şimdi “Gruplar adına okuyun.” dediniz, onu da okuyorum. Emir kipinize uydum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Gültan Kışanak; şahısları adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nur Serter, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalın, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, İstanbul Milletvekili Sayın Ufuk Uras, Sivas Milletvekili Sayın Muhsin Yazıcıoğlu.

Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nda.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, az önce Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşan Sayın Mehmet Şandır, oldukça karanlık bir tablo çizdi. Bu tabloda, sosyal güvenlik sistemiyle ilgili bir şeylerin yapılması gerektiğinin altını çizdi. Ama Sayın Şandır’ın çizdiği karanlık tablonun bütün rakamları Hükûmet kaynaklı. Yani bu konuda elimizde net, objektif bir veri, maalesef, söz konusu değil.

Şimdi, bu yasa hazırlanırken yasa dört temel ayak üzerine inşa ediliyor. Önce deniyor ki: “Sistemde, eskiye oranla insanlar daha fazla kalsınlar.” Bunun yolu ne? “Emeklilik yaşını uzatıyoruz. Böylece, sistemde daha geç emekli olacaklar, dolayısıyla, insanlar sisteme daha fazla prim katkısı verecekler.”

İkinci önemli ayağı: İnsanlar daha geç emekli olacaklar ama mevcut sisteme göre daha az emekli aylığı alacaklar. Böylece, sistemin finansman dengesi bir şekliyle sağlanmış olacak.

Üçüncü önemli ayak: Prim almakta zorlanılan alt ve orta kesimler -örneğin tarımda çalışan işçiler gibi- sistemin dışına itiliyor. Bunlara deniyor ki: “Siz arkadaş, kusura bakmayın; siz sosyal güvenlik sisteminin dışında kalın çünkü biz sizden prim toplayamıyoruz.”

Dördüncü ayak: Bugüne kadar yasalarla sigortalılara verilmiş olan hakların bir kısmı ellerinden alınıyor ve dolayısıyla, deniliyor ki: “Bu sistem, bunlar yapılırsa dengeye gelmiş olacak.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben size, yine bu Parlamentonun geçen yasama döneminde oy birliğiyle çıkardığı bir kanunun, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 14’üncü maddesini okuyorum, şöyle diyor: “Sosyal güvenliğe yönelik kanun tasarılarında ise en az yirmi yıllık aktüeryal hesaplara yer verilir. Ayrıca, bu kanun tasarılarına Maliye Bakanlığı ile ilgisine göre Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı veya Hazine Müsteşarlığının görüşleri eklenir.”

Değerli arkadaşlar, kanun tasarısı bu. Acaba, açın sayfalarına bakın, yirmi yıllık aktüeryal hesap görüyor musunuz? Yok. Peki, bu kanun ne zaman Parlamentoya sevk edildi. Bu Yasadan sonra. Peki, bu Yasayı uygulamayacaksanız, bu yasayı niye Parlamentoya gönderdiniz? Böyle bir anlayışı makul kabul etmek mümkün mü?

Sayın MHP Grup Başkan Vekili çok karamsar bir tablo çizdi. Şimdi sizler de diyeceksiniz ki: “Biz buna evet diyoruz.” Peki, bununla bu sistemin düzeleceğini nereden biliyoruz? Kimse bilmiyor. Ne zaman artıya doğru gidecek? Kimse bilmiyor.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Onlar da bilmiyor, onlar da bilmiyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Rakamlar doğru değil.

Şimdi, ben, yirmi yıllık aktüeryal hesabın bunun ekinde olmasını isterim. Eğer bunun ekinde varsa…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Komisyonda dağıtıldı Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ben komisyon üyesi değilim…

Burada, ayrıca, Maliye Bakanlığının, Devlet Planlama Teşkilatının da görüşünü isterim. Bunlar olursa benim itirazım yok; olsun, hiçbir itirazım yok.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – İletişim yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne ilgisi var? Bir milletvekilinin hakkı değil mi?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ayrıca daha önemli bir şeyden bahsedeceğim değerli arkadaşlar size: Sayın Başbakan 20/11/2007 tarihinde AKP Grubunda bir konuşma yapıyor. Sayın Başbakanın yaptığı konuşma aynen şöyle: “Bir sosyal güvenlik yasası için neler yaptılar, biliyorsunuz... Düşünün, her doğanın sosyal güvence altında doğmasını hedefleyen bir yasa engellenir mi? Kim? Halkçı oluğunu söyleyen CHP. Bunun halkçılıkla alakası yok. Bunlar halkçı olamaz. Bunlar, bu ülkede kaymak takımıyla birlikte yürüyenler.”

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Çok doğru.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) –  Bir arkadaşımız da diyor ki: “Çok doğru.”

Eğer bu ülkenin işçileri, emeklileri, çiftçileri, bu ülkenin kaymak tabakasıysa, evet, biz onlarla yan yanayız. Eğer bu ülkenin işçisinin, memurunun, emeklisinin, esnafının, sanatçısının hakkını koruyorsak biz onlardan yanayız. Biz onların hakkını korumak için zaten Anayasa Mahkemesine gittik. Peki, Anayasa Mahkemesi iptal etmeseydi, siz dokuz bin günü yedi bin iki yüze indirecek miydiniz? Bana söyler misiniz kimin için indirdiniz? Yedi bin iki yüze kimin için indirdiniz? İşçi iki saat meydana indi, siz hemen geri adım attınız. Kimin sayesinde? Cumhuriyet Halk Partisinin sayesinde. Cumhuriyet Halk Partisi bunu Anayasa Mahkemesine götürdü ve size bu fırsatı verdi. Siz de bunu değerlendirdiniz.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Memuru niye devre dışı bırakıyorsunuz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Memurla ilgili de biz Anayasa Mahkemesine gittik, memuru devre dışı bırakmadık. Ama siz hâlâ Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamıyorsunuz -altını çizeyim- memurlarla ilgili tekrar biz Anayasa Mahkemesine gideceğiz, hiç endişe etmeyin. Hiç endişe etmeyin, gideceğiz.

Bakın, biz muhtarlarla ilgili de söyledik. Madem toplumda bir düzenleme yapıyorsunuz, seçimle gelen herkes aylık alıyor, muhtar da aylık alıyor, muhtarın sosyal güvenlik primi niye yatmıyor? Muhtar bu ülkede yurttaş değil mi? Koymuyorsunuz buraya. İtiraz ediyoruz, koymuyorsunuz.

Cezaevinde çalışan ve üreten, aylık gelir elde eden mahkûmlar var, Sivas’ta var, Kütahya’da var. Bu insanlar üretiyorlar, ürettiklerini satıyorlar ve gelir elde ediyorlar. Bunların niçin sosyal güvenliğini vermiyorsunuz? Bu insan hapishaneden çıktıktan sonra yedi bin iki yüz günü, eğer yeni düzeltilirse, dokuz bin günü nasıl dolduracak? Biz bu insanı toplumun dışına itmeye mecbur muyuz?

Bakın, Sayın Başbakan bir şey daha söylüyor. Bu sefer 11 Mart 2008’de AKP Grubunda konuşuyor: “Bazıları yasa tasarısının tek bir cümlesini bile okumadan spekülasyon üretiyorlar. Çalışanların, emeklilerin haklarında gerileme olacakmış. Açık söylüyorum, asla böyle bir şey söz konusu değildir. Dürüst davranmıyorlar ve yalan söylüyorlar. Böyle bir şey yok, kazanılmış haklar aynen devam edecek.”

Ben altını çizerek söylüyorum ve iddia ediyorum: Bu kanun tasarısının tek satırını, tek cümlesini Sayın Başbakan okumamıştır. Açık ve net söylüyorum. Her yerde ispatlamaya, kanıtlamaya da hazırım. (CHP sıralarından alkışlar) Bu ifadeleri kullanan, bu yasayı eleştiren… Ne diyor: Çalışanların haklarında hiçbir gerileme olmayacakmış! Söyleyenler yalan söylüyor.” İnsaf arkadaşlar! Gazeteciler bana bu soruyu sorduklarında ben şu yanıtı verdim, dedim ki: “Şimdi ben size bir sürü örnek versem siz diyeceksiniz ki ‘ya, politikacı yanlış örnek verdi.’ Sizden örnek vereceğim. Sizin yıpranma hakkınız elinizden alınıyor mu, alınmıyor mu? ‘Alınıyor.’ dediler. E, mesele yok o zaman.” Kim bir satırını okumamış bunun? Sayın Başbakan elbette ki bütün kanunu okumaz. Doğru da değil okuması ayrıca. Sayın Başbakan bu kanunu okusa da anlamayabilir. O da doğrudur.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Niye anlamasın?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Efendim, herkes anlayamayabilir. Ben Ceza Kanunu’nu anlayamayabilirim. Hukukçular anlar onu. Ama, sosyal güvenliği de anlayamayabilir. Onu da normal karşılıyoruz. Başbakanlar elbette ki Bakanlar Kurulunda gelir, brifing alırlar ve imzalarlar. Satır satır okuyamazlar. Ama, yasayı eleştirenlere “Siz tek satırını okumuyorsunuz.” demesi Sayın Başbakanın en büyük gafıdır ve doğru değildir. Bununla kalsa diyeceğiz ki: “Ya, mesele yok, yani ne yapalım, bu kadar.” Şimdi bakın “açık” diyorsunuz. Değerli arkadaşlar, emeklilik sigortasındaki açıklar her yıl azalıyor. Haberiniz var mı?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Var.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Niçin azalıyor? Çünkü, Ecevit döneminde çıkan bir yasa var. Emeklilik yaşı elli sekiz-altmışa çıktı. Her yıl süre uzuyor. Dolayısıyla açıklar da azalıyor.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – 2030’dan sonra ne olacak?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ondan sonra altmış beş yaş devreye girecek. Onu getiriyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bu girmezse ne olacak? 2030’da ne olacak, 2040’da ne olacak?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, eğer sizler kamuoyuna doğru bilgi verirseniz bizler saygı duyarız. Doğru bilgi vereceksiniz ki bizler de tepkilerimizi onun üzerine inşa edelim. Siz kamuoyuna doğru bilgi vermiyorsunuz. Sistemdeki en büyük açık sağlık sigortasından çıkıyor, en büyük açık oradan çıkıyor. Onun için de yetki veriyorsunuz kuruma. Kurum onları kısıtlayacak.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Siz olsaydınız ne yapardınız?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, ben size bir örnek daha vereyim Sayın Başbakandan: “Tasarı kanunlaşıncaya kadar bütün kesimlerden görüş ve öneri aldık, kapımız açıktır.”

Bakın, değerli arkadaşlar, “Ekonomik Sosyal Konsey” denilen bir kurul var değil mi? Niçin tasarı Genel Kurula indikten sonra Sayın Bakan sosyal taraflarla görüşüyor? Niçin uzlaşma Ekonomik Sosyal Konseyde sağlanmıyor? Niçin toplum gerilime itiliyor? Niçin işçiler, esnaflar, memurlar sokağa inmeye davet ediliyor? İzlediğiniz yanlış politika nedeniyle. Zamanında görüşme olsa, zamanında uzlaşma olsa, bunların hiçbirisi olmayacak.

Başka ne diyor Sayın Başbakan? Efendim, Sayın Başbakan diyor ki: “Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak, bu düzenlemeyle emeklilik koşullarını ve maaş hesaplarını işçi ve memur için eşitliyoruz.” Doğru diyor. Herkes için dokuz bin gün geldi ya, eşitliyoruz. Peki, çalışma koşulları da eşit mi arkadaşlar? Bir işçinin iş güvencesi var mı memur gibi? Memur gibi iş güvencesi vermezseniz, eşitliği sağlayamazsınız. İşsizlik sigortası kim için geçerli, devlet memuru için mi? Hayır. İşsizlik sigortası, işçi için geçerli. Demek ki, eşitleme farklı normda olmak zorundadır. Onun içindir ki, son olarak, önerge verilirse burada yedi bin iki yüze düşmüş olacak işçiler için ve böylece, çok önemli bir haksızlık giderilmiş olacak.

Sayın Başbakan yine diyor ki: “Mevcut sistemde, bir gün dahi prim borcu varsa, esnaf sağlıktan yararlanamıyordu, şimdi prim borcunu otuz güne çıkardık.” Tam bir aldatmaca arkadaşlar, tam bir aldatmaca. Çünkü konuyu bilenler şunu gayet iyi bilirler: Esnaf zaten otuz gün üzerinden prim öder arkadaşlar, bir gün üzerinden prim ödemez. İster bir gün deyin, ister otuz gün deyin, hiç fark etmez. altmış deseniz fark eder. Ama uyanıklık yapıp, biz otuz dersek esnaf bunu anlamaz diye… İnsaf! Niye anlamasın esnaf? O bu işi yaşıyor zaten.

Efendim, bir başka konu daha... Sayın Başbakan diyor ki: “Biz, emzirme ödeneğini 50 YTL’den 203 YTL’ye çıkarıyoruz.” Bu da doğru değil. Emzirme ödeneğini 1.215 YTL’den 203 YTL’ye indiriyorsunuz çünkü 5510 sayılı Yasa’da emzirme ödeneği 1.215 YTL.

Demek ki bir politikacının temel görevi yurttaşlara doğru söylemek. Yurttaşlara doğruyu söylemediğiniz andan itibaren Parlamentonun da siyasetin de saygınlığına gölge düşürüyorsunuz.

Sayın Başbakan bununla yetinse diyeceğiz ki: Tamam, mesele yok. Ne yapalım bu kadar olur. Bu kadar kabahat kadı kızında da olur, dersiniz. Ama Sayın Başbakan bir şey daha söylüyor: “Ben de emekçiyim, ben de damdan düşenim. Bütün işçilerimizle, çiftçimizle, memurumuzla, esnafımızla her zaman kendimi beraber hissediyorum. Ben bir işçi emeklisiyim, oradan geliyorum.” Sayın Başbakan işçi emeklisi mi?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Evet.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - İşçi emeklisi. İşçi emeklisiydi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Başbakan milletvekili emeklisi benim bildiğim kadarıyla. Tabii, ben size rakamları da vereyim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Milletvekili olmadan önce işçi emeklisiydi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Tabii, milletvekili olmadan önce işçi emeklisiydi, doğrudur.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Değil miydi?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Yadırganacak ne var?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ama, bakın ben size anlatayım. Lütfeder dinlerseniz anlatayım: Sayın Başbakan 15 Nisan 2003’te Emekli Sandığına kaydını yaptırıyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Baykal ne zaman yaptırdı?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – 3/3/2000 tarihinde SSK’ya emeklilik için başvurdu, 1/4/2000’de de emekli aylığı almaya başladı. Biriken emekli aylığı SSK’da 6 milyar 320 milyon lira. Sayın Başbakan o paraya hiç el sürmedi, Emekli Sandığına devretti ve şu anda milletvekili emeklisi.

Eğer hatırlarsanız, Sayın Başbakan, Schröder’e de şöyle söylemişti: “Ben aldığım 8 milyar lirayla geçinemiyorum, onun için ticaretle uğraşıyorum.” diye. Eğer bir başbakan milletvekili emeklisi olduğu sırada o emekli aylığını gidip -2.500 YTL emekli aylığını- Emekli Sandığından alırken çıkıp da medyanın önüne AKP Grubunda “Ben işçi emeklisiyim.” diyorsa işte orada doğru söylemiyor. Kusura bakmayın, doğruyu söyleyemiyor.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – İlk emekliliği işçi emeklisi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İşçi emeklisi olmamış mı?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Hayır efendim. Hayır efendim, işçi emeklisi değil. Emekli Sandığı da orada. Sayın Başbakan milletvekili emeklisi ve Emekli Sandığı emeklisi.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – İlk işçi emeklisi olmuş.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – 1/4/2000’de işçi emeklisi olmamış mı?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Hiç endişe duymuyorum bundan. Sayın Başbakanın nerede, hangi saatte, ne kadar çalıştığını da burada size verebilirim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz söylüyorsunuz zaten. Olmamış mı işçi emeklisi?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet, evet.

Ve Sayın Başbakan bir şey daha söylüyor: “Devlet ilk kez  ‘Ben sizin açığınızı kapatıyorum.’ demeyecek, ilk defa primli sistem getiriliyor.” İnsaf ya! İnsaf!

Yani, ben şunu kabul ediyorum tabii: AKP döneminde her şey sanki Türkiye Cumhuriyeti’nde hiç yapılmamış ve onlar gelir gelmez bunlar oldu, ondan önce hiç böyle bir şey yoktu.

Sizin işsizlik sigortasından haberiniz var mı arkadaşlar? İşsizlik sigortasına devletin yüzde 1 oranında katkı yaptığını biliyor musunuz? Kimin zamanında çıktı işsizlik sigortası? Ecevit Hükûmeti zamanında  çıktı ve devletin katkısı ilk kez o zaman oldu.

Emekli için, değerli arkadaşlar…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – O açıklar kimin zamanında doğdu?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Başkana rica edin, ek süre verirse ben onu da yanıtlarım.

Emekli olan yurttaşı siz ikinci sınıf yurttaş yapıyorsunuz. Emekli olan yurttaşa millî gelir artışından pay vermiyorsunuz. Mademki kişi başına gelir 2.500 dolardan 9 bin dolara çıktı, niye emekliye millî gelir artışından pay vermiyorsunuz? Ve bunu kanunla yapıyorsunuz. Diyorsunuz ki: “Emekli millî gelir artışından pay almayacak, onun artışı ancak TÜFE oranında olacak.” Olmaz… Olmaz arkadaşlar…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – 0,30 ne ya?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – O ayrı… Halil Bey, o ayrı… O farklı bir şey, benim söylediğim daha farklı bir şey.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – O hesap emekli olacaklar için yapılıyor üstat.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet efendim. Emekli olanlar ayrı, emekli oluncaya kadar ayrı. Emekli oluncaya kadar aylık bağlama oranında millî gelir artışından yüzde 30 pay veriyorsunuz. O, geçmiş çalışmaların bugüne kadar getirilmesidir. Kişiye emekli olduktan sonra millî gelir artışından pay vermiyorsunuz. Emekli artışları sadece TÜFE oranında artıyor.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Bir de açıkların hesabını verin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Efendim, Sayın Başbakan diyor ki: “Yatarak tedavi gören vatandaşlarımızdan katkı payını tamamen kaldırıyoruz.” İnsaf ya! Olmayan bir şeyi nasıl kaldırıyorsunuz? Yok ki zaten! Siz getirdiniz, yasalaşmadan kaldırıyorsunuz. Yani hem getiriyorsunuz hem kaldırıyorsunuz, bir de dönüp övünüyorsunuz “Ben bunu kaldırdım.” diye.  İnsaf! Yani, vatandaşı bu kadar enayi yerine koymayın, istirham ediyorum.

Bakın, Sayın Başbakan bir şey daha söylüyor, o da çok ilginç: “Türkiye’de ilk kez  bağımsız çalışanlar yani kendi nam ve hesabına çalışanlar da devlet sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınıyor ve hakları korunuyor.” Neresini düzelteceksiniz? BAĞ-KUR ne zaman çıktı arkadaşlar? 1970’lerde çıktı. 1970’lerde çıkan esnafın kanununu “İlk kez biz çıkarıyoruz.” demek… Ya, insaf arkadaşlar, gerçekten insaf ve tabii, Sayın Başbakan bunları söyledikten sonra da AKP Grubundan alkış alıyor. Bunu da anlamak mümkün değil. Onun içindir ki zaten Sayın Başbakan kendisini sultan gibi görmeye başladı, “Ben her istediğimi yaparım.” demeye başladı.

Bakın, Sayın Başbakan bir şey daha söylüyor -sendikalara kızıyor- diyor ki: “Hele hele kaynağından işçinin parası kesilmese, sendikalar belki de kaynak bulamayacaklar.” Sayın Başbakan, tabii, sendikal hayatı bilmediği için, sanıyor ki sendikalar holding kuruyorlar, holdinglerden gelir elde ediyorlar. Yok arkadaşlar, sendikaların tek bir asli görevi vardır, işçiden prim kesmek yani sendika aidatı almak. Sendika aidatını da işçi alın teriyle kazandığı ücretten pay veriyor. Elbette oradan alacak, başka bir geliri yok ki zaten sendikanın.

Peki, diyeceksiniz ki: “Sayın Başbakan bunu nasıl bilmiyor?” Ee, bilmiyor. Sayın Başbakan bilmiyor, sizlerin hatırlatması lazım.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Çok iyi bilir, size de öğretsin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben, Gölcük’e, Karabük’e, pek çok yere gittim. İşçilerle, memurlarla, emeklilerle bu konuların hepsini görüştük. İşçilerin özellikle bana, Sayın Başbakana iletilmek üzere söyledikleri bir şeyi söylediler, ben de aynen söylüyorum. Asgari ücretli işçiler gittiğim her yerde şunu söylediler; dediler ki: “Biz 435 YTL net asgari ücret alıyoruz. Bunun 200 YTL’sini kira olarak ödüyoruz, geriye kalıyor 235 YTL. Ben 235 YTL’yle üç çocuğa nasıl bakacağım?”

Şimdi, Sayın Başbakan veya Sayın Bakan kürsüye çıkarsa, bu 235 YTL’yle üç çocuğa nasıl bakılacağının mucizesini bize gösterirse, gerçekten de bizi izleyen işçiler diyecek ki: “Ya, Sayın Bakanı tebrik ediyoruz, hiç böyle bu 235 YTL’nin bu kadar bereketli harcandığını, bu kadar güzel, güllük gülistanlık içinde üç çocuğa bakacağımızı öğrenmiş olduk.” Biz de öğrenmiş olacağız. Bu rakamı göreceğiz.

Değerli arkadaşlar…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - 2002’de kaç liraydı? 180 liraydı.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sizin bir öneriniz var mı?

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – 3 kat arttı.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – “Öneriniz var mı?” Biz bir öneride bulunduk; dedik ki: “Bu yasayı çıkarıyorsunuz, aile sigortasını da koyun bunun içine.”

Nedir aile sigortası biliyor musunuz değerli arkadaşlar? 1971 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin bu Parlamentodan geçirdiği Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Sözleşmesi’nin 9’uncu sigorta dalı. İşsizlik Sigortası Ecevit Hükûmeti zamanında çıktı. 9’uncu sigorta dalı da henüz yürürlüğe girmedi. Israr ettik, ısrarla söyledik. Sadece Parlamentoda değil, Hak-İş’in genel kurulunda söyledik, memurların genel kurulunda söyledik. Dedik ki işçilere: “Mutlaka ama mutlaka bu yasanın içine aile sigortasını koyun. Her aileye asgari gelir güvencesi sağlayın. Eğer bunu yaparsanız Türkiye Cumhuriyeti’nde sosyal yaraları açmazsınız.” Bakın, ben size bir örnek vereyim değerli arkadaşlar: Emeklilik yaşını altmış beşe…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, bağlıyorum efendim.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bakın, altmış yaşında bir işçinin işsiz kaldığını düşünün, iş bulamadı, ne yapacak? Hadi diyelim bir buçuk yıl işsizlik sigortasından para aldı. Sonra ne yapacak? Aç kalacak arkadaşlar, altmış beş yaşına kadar, emekli oluncaya kadar aç kalacak. Oysa biz diyoruz ki: Aile sigortasını bunun içine koysaydınız, her aileye asgari gelir güvencesi verseydiniz, işsiz kaldığı ve işsizlik fonundan aylık almadığı süre içinde de aile sigortasından para almış olacaktı ve biz bu aileyi korumuş olacaktık ve biz, bu ailenin sosyal güvencesini sağladığımız zaman, Anayasa’nın 60’ıncı maddesindeki “Sosyal güvenlik her yurttaşın bir hakkıdır”ı da yerine getirmiş olacaktık. Ama siz bunu yapmadınız. Bizim önerilerimizin tamamına kulak tıkadınız. Bakın, şunun ekinde otuza yakın sayfada bizim muhalefet şerhimiz var. Biz şöyle bir uygulama yaptık: Bir tabloda sizin düşünceler var, öbür tabloda da bizim önerilerimiz var Halil Bey. “Önerileriniz ne?” diyorsunuz, değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Açıkların sebebini bir izah ederseniz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet, Sayın Başkan verirse ben açıkları da, açığın ne zaman çıktığını da gayet güzel anlatırım.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu, çok sağ olun.

Gruplar adına, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Gültan Kışanak.

Buyurun Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 119 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na ilişkin Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısıyla ilgili görüşlerimizi ifade etmeden önce, “Nevroz” Bayramı’nı kutlamak isteyen, en demokratik hakkını kullanmak isteyen sivil, savunmasız halka karşı yapılan şiddetli saldırıyı kınadığımı belirtmek istiyorum. Kin ve nefret gösterisi niteliği taşıyan bu saldırılar yurttaşlarda derin kırılmalar yaratmakta ve toplumsal barışı tehdit etmektedir. Saldırılarda yaşamını yitiren Zeki Erinç ve İkbal Yaşar’ı saygıyla anıyor, yaralılara acil şifalar diliyor ve bir milletvekili, bir yurttaş olarak bu saldırıların sorumlularının bir an önce yargı karşısına çıkartılmasını bekliyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı tüm toplum kesimlerini bire bir ilgilendiren bir yasa tasarısı, bu nedenle de çok büyük önem atfedildi. Yasa tasarısının uzun bir geçmişi ve tartışma süreci var. Son dönemlerinde kısmen de olsa sosyal diyalog sürecinin yaşanmasını olumlu buluyoruz. Fakat bu diyalogun da yeterli olmadığı, önümüze getirilen yasa tasarısında ortaya çıkıyor. Çünkü, aslında bu yasa tasarısına ilişkin itirazların özünde tasarının felsefesine ilişkin itirazlar var. Anlaşılmayan taraf da bu. Tasarının neoliberal politikalarla özdeşleşen özüne dokunmadan bazı maddelerinde kısmi değişiklikler yapılarak iyileşmenin sağlandığını söylemek çok doğru olmayacaktır. “Küreselleşme” adı altında geliştirilen neoliberal politikalar ülkemizde de hızla ve ne pahasına olursa olsun uygulanmaya çalışılıyor.

Son yıllarda ardı ardına kabul edilen yasa tasarılarına topluca bakıldığında, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra uygulamaya konulan neoliberal politikaların eksik kalan yönlerini tamamlamaya yönelik olduğunu görüyoruz.

Bu düzenlemelerle kamu yararı ve kamu hizmeti hızla tasfiye edilmektedir. Yurttaşların hak ve özgürlük alanı önemli ölçüde daraltılarak içeriği boşaltılmaktadır. Yurttaşların sosyal hak ve özgürlük alanına yapılan müdahaleler, çalışma ilişkileri ve kamu hizmetleri alanlarında önemli tahribatlar yaratmaktadır. İş hukukunda çalışanlar aleyhine önemli gerilemelere yol açacak düzenlemeler yapılmıştır şimdiye kadar.

“Kamunun Yeniden Yapılandırılması”, “Sağlıkta Dönüşüm Projesi”, “Sosyal Güvenlik Reformu” gibi isimler adı altında gündeme getirilen düzenlemelerle sosyal devlet ilkesi âdeta rafa kaldırılmış, kamusal hizmet ve sosyal haklar tasfiye edilmiştir.

Bu bakış açısı, yurttaşları piyasadaki müşterilere, devleti ise bu piyasayı düzenleyen bir üst kurula dönüştürmektedir. Oysa, sosyal devlet toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı amaçlar. Piyasacı, düzenleyici devlet ise devleti piyasanın kurallarına göre yöneterek, eşitsizliklerin giderek derinleşmesine yol açar.

İşte bugün yaşadığımız süreç de budur. Söz konusu yasal düzenlemelerle yaygınlaştırılan taşeronlaşma, örgütlenme hakkını neredeyse ortadan kaldırmıştır. Sınırlı sendikal hak ve özgürlükler ise fiilî engellerle karşılaşmış, âdeta işlevsiz bırakılmıştır. İşsizlik giderek artmış, kayıt dışı istihdam yüzde 50’lerin üzerine çıkmıştır. “Reform” adı altında yapılan düzenlemeler sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratırken, emekçilere sadece ve sadece sınırsız sömürülme hakkı tanımıştır.

Önümüze getirilen bu yasa ile sosyal güvenlik hakkı da fiilî olarak kullanılamaz hâle getirilmekte ve sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmesi sürecine yeni bir halka daha eklenmektedir. Bu nedenle bu yasayı kabul edilmez buluyoruz.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızın 2’nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu yazılıdır. Bu tanımda yer alan sosyal hukuk devletinin temelini sosyal adaletin ve sosyal güvenliğin yurttaşlara eşitlikçi bir biçimde sağlanması oluşturmaktadır.

Hukuk devletinin anlayışı yasa önünde eşitliği sağlamaktır. Sosyal devletin anlayışı ise sosyal adalete uygunluğu sağlamaktır. Sosyal devlet, hukuk devletinin sağladığı hukuki güvenceleri fiilen geçerli kılacak ekonomik ve sosyal güvenceleri sağlamaktadır. Dolayısıyla, hukuk devleti ilkesi ile sosyal devlet ilkesi birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Sosyal devlet ilkesinin yara alması, hukuk devleti ilkesinin de işlevsiz kalmasına zemin sunacaktır.

Anayasa Mahkemesi, verdiği bir kararda sosyal devlet ilkesinin Anayasa’nın 5’inci maddesiyle de bağlantısını kurarak şöyle bir değerlendirme yapmıştır: “Devletin temel amaç ve görevleri arasında insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, kişiyi mutlu kılmak, onların hayat mücadelesini kolaylaştırmak, insan haysiyetine uygun bir ortam içinde yaşamalarını sağlamak gibi unsurlar da yer alır.” Yarattığı gelecek güvencesiyle bu mutluluğa hizmet eden araçlardan biri de, kişinin sosyal güvenlik hakkının temin edilmiş olmasıdır. Anayasa’mızın 60’ıncı maddesinde de “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm de devletin sosyal sorumluluğuna işaret etmektedir.

Bütün bu metinlerde ortaklaşılan nokta, sosyal devletin, sosyal adalet ve sosyal güvenliği sağlamak ve herkes için insan onuruna yaraşır asgari bir yaşam düzeyini gerçekleştirmekle yükümlü devlet olarak tanımlanmasıdır. Kısaca özetlediğimiz bu yorumlar göstermektedir ki, sosyal güvenlik kişilere sağlanan anayasal bir güvencedir ve devlet sosyal güvenlik hakkını, bu konudaki gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.

Sosyal güvenlik hakkı uluslararası belgelerde de güvence altına alınmış en temel insan haklarından biridir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 22’nci maddesinde “Herkes, toplumun bir ferdi olarak sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Sosyal güvenlik, bireyin onuru, kişiliğinin geliştirilmesi için kaçınılmaz ekonomik, sosyal ve kültürel hakların tatmin edilmesine dayanır.” ifadesi yer almaktadır.

Uluslararası Çalışma Örgütü belgelerinde de sosyal güvenlik hakkı temel bir hak olarak güvence altına alınmıştır. Avrupa Sosyal Şartı’nın “Sosyal güvenlik hakkı” başlığını taşıyan 12’nci maddesine göre, taraf devletler sosyal güvenliğin tam anlamıyla sağlanması için bir sosyal güvenlik sistemi oluşturmakla yükümlü kılınmıştır.

Görüldüğü gibi, ülkemizin taraf olduğu uluslararası metinler de sosyal güvenlik hakkını temel bir insan hakkı olarak tüm yurttaşlara tanımakta ve bu hakkın hayata geçirilmesi sosyal hukuk devletinin görevleri arasında sayılmaktadır.

Yoksul kesimleri sosyal güvenlik hakkından dışlayan, sosyal güvenlik hakkından yararlanma koşullarını zorlaştıran, yasayla korunması gereken hakları idarenin tasarrufuna bırakan, sosyal güvenliği bir yurttaş hakkı olmaktan çıkartarak yurttaşı müşteri sayan bu yasa tasarısı Anayasa’nın sosyal adalet ilkesinde olduğu gibi, uluslararası sosyal politika belgelerine de aykırıdır.

Önümüze getirilen yasa tasarısının özü, kendi kendini finanse eden sosyal güvenlik sistemi oluşturma esasına dayanmaktadır. Bu nedenle, tüm maddelerinde gelir artırıcı-gider azaltıcı önlemler yer almaktadır ve âdeta sosyal güvenlik sistemi özel sigortacılık sistemine çevrilmek istenmektedir. Sosyal güvenlik transferleri bütçede kara delik olarak görülmektedir, oysa kamu desteği olmayan bir sistem, sosyal güvenlik sistemi olamaz. Sosyal koruma harcamaları, sosyal devletin en önemli göstergesidir. Sosyal güvenlik sistemi, adaleti sağlamanın en önemli araçlarından biridir. Çalışanla iş bulamayan, genç ile yaşlı, hasta ile sağlıklı, düşük ücretli ile yüksek ücretli, kadın ile erkek arasında sosyal haklar açısından bir denge kurmanın en önemli aracı, sosyal güvenlik sistemidir. Eğer sistem “ne kadar prim, o kadar sosyal hak; ne kadar para, o kadar sağlık” mantığı üzerine kurulursa, asgari ücretle kırk beş yıl çalışan emekçiyi, emekli olduğunda da ömür boyu çektiği yoksulluğun birkaç kat daha fazlası yoksulluğa mahkûm edersiniz, hatta emeklilik yaşını altmış beşe çıkarttığınız için belki de emekliliğini görmeden mezara gönderirsiniz.

Sosyal güvenlik sistemine sağlanan kamu desteği, merkezî yönetim bütçesinde tasarrufa konu olacak türden bir harcama kalemi değildir, toplumun varlığını, sağlığını ve bütünlüğünü sürdürebilmesi açısından hayati önemdeki bir harcama kalemidir, çünkü ancak bu destekle sistem dışında kalanlar korunabilir, sistem içindeki güçsüzlere de insanca yaşam imkânı veren sosyal haklar tanıyabilirsiniz.

Türkiye, Avrupa Birliği ve OECD ülkeleri arasında sosyal güvenlik sistemine en az kaynak aktaran ülke konumundadır. Sisteme 2006 yılında faturalı ödemeler de dâhil olmak üzere bütçeden yapılan transferin toplamı gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 4’üdür. Yeni hesaplara göre bu oran biraz daha da düşecektir.

Durum böyleyken, bir felaket senaryosu çizerek, kazanılmış hakların bile gasbedileceği, ama kimsenin buna ses çıkartamayacağı bir ortam yaratılmak isteniyor. Kamuoyuna sunulan Avrupa Birliği ve OECD ülkelerine ilişkin farklı verilerle, Türkiye âdeta bir sosyal güvenlik cennetiymiş gibi sunulmaya çalışılıyor ve bunlarda kısıtlamaya gidilmek istendiği ileri sürülüyor. Bütün bu veriler sunulurken, bu ülkelerdeki ilk işe başlama yaşı, çalışma koşulları, çalışırken alınan ücret, çalışanların bakmakla yükümlü olduğu nüfus, ortalama ömür süresi, ülkedeki genel refah düzeyi gibi birçok etken göz ardı ediliyor. Sanki, tüm koşullarımız Avrupa Birliği ülkeleriyle aynıymış, bir tek emekli yaşımız düşükmüş, bari onu da yükseltip Avrupa Birliği ülkeleri seviyesine çıkalım deniliyor.

Soruyoruz: Hangi Avrupa ülkesinde, birkaç ay içerisinde, tersanede çalışan 18 işçi iş kazasında yaşamını yitiriyor?

Soruyoruz: Hangi Avrupa ülkesinde asgari ücret 400 YTL’ye denk geliyor?

Soruyoruz: Hangi Avrupa ülkesinde çalışanların yarıdan fazlası asgari ücretle çalışıyor?

Soruyoruz: Hangi Avrupa ülkesinde çalışan bir kişinin bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı ortalama 5 kişidir?

Soruyoruz: Bir tekstil atölyesinde haftanın altı günü günde en az on saat çalışan, sigorta primleri hep eksik yatırılan, itiraz ettiği an kendisini kapının önünde bulma tehlikesiyle karşı karşıya olan asgari ücretli bir işçi, bu çalışma koşullarında kırk beş yıl dayanabilir mi? Bu koşullarda çalışan bir işçi, dokuz bin gün prim ödeyerek emekli hakkını elde edebilir mi? Emekli olsa bile alacağı 200 YTL’ye denk gelen bir maaşla geçinebilir mi?

İşte, önümüze getirilen yasa tasarısının özü budur. İşte bu nedenle, emek örgütleri bu yasa tasarısına “mezarda emeklilik yasası” adını vermiştir.

Hükûmete bir kez daha sesleniyoruz: Türkiye'nin gerçekleriyle hiçbir alakası olmayan bu yasa tasarısını geri çekelim ve sosyal güvenlik sistemini adaleti sağlamaya daha fazla imkân tanıyacak şekilde yeniden düzenlemenin yollarını arayalım ve sosyal güvenlik açıklarını sorun olmaktan çıkartmak istiyorsak, önce istihdam yaratan ve kayıt dışı istihdamı önleyen politikalar geliştirelim.

İşsizliğin ve kayıt dışının bu kadar yüksek olduğu bir ülkede tabii ki sosyal güvenlik sisteminde aktif-pasif dengesi kurulamaz. Aktif-pasif dengesi, sistemdeki çalışan daha uzun süre sistem içinde tutularak sağlanamaz. Bu dengeyi, sistemdeki çalışanların sayısını artırarak, yani işsizliği önleyerek, yani kayıt dışıyla mücadele ederek sağlayabilirsiniz.

Önümüze getirilen yasa tasarısı sosyal güvenlik sistemi içinde olanlardan daha fazla gelir elde etmeyi, ama onlara daha az harcama yapmayı esas almaktadır. Bu yol, sistemin içindeki çalışanları da sistemin dışına itecektir. İnsanlar öngöremedikleri bir tarihte emekli olmak yerine birkaç kuruş daha fazla maaş alabilmek pahasına kayıt dışında çalışmayı tercih edeceklerdir.

Sosyal güvenlik sisteminin gelirleri ancak işsizlik önlenerek, kayıt dışı istihdamla mücadele edilerek ve genel kamu ekonomisi düzeltilerek sağlanabilir.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz yasa tasarısı hazırlanırken ve daha sonra sosyal taraflarla görüşmeler yapılırken kadın kurumlarının görüş ve önerilerinin alınmamasını da önemli bir eksiklik olarak gördüğümüzü belirtmek istiyorum. Kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesi içerisinde ekonomik hayata aktif ve etkin olarak katılmalarının çok önemli bir yer tuttuğunu biliyoruz. Hatta, kadına yönelik şiddetin önlenmesi mücadelesinde dahi kadının ekonomik bağımsızlığını kazanmasının ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Türkiye’de ise kadın istihdamı giderek azalıyor. Şu anda, Türkiye, OECD ülkeleri içerisinde kadın istihdam oranı en düşük ülke durumundadır. Türkiye’de çalışan kadın sayısı her geçen gün azalmaktadır. Hükûmet bunu ciddi bir sorun olarak görüp kadın istihdamını artıracak önlemler alması gerekirken önümüze getirdiği yasa tasarısında kadınlara âdeta “Çalışma, evine dön.” diyor.

Bu yasa tasarısında kadınlar lehine en küçük bir düzenleme görülmediği gibi emekli yaşı ve prim ödeme gün sayısı erkeklerle eşitlenerek kadınlar ya hayatları boyunca hem evde hem işte çalışmaya mahkûm ediliyor ya da çalışma hayatından geri çekilerek eve dönmeye zorlanıyor. Ayrıca, ev içi emeği yok sayılarak kadınlar, erken evliliğe, koca ya da baba eline bakmaya mahkûm ediliyor. Kadınlar, gerçek fiilî eşitlik sağlanıncaya kadar, kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizlik uçurumu kapatılıncaya kadar kadınlar lehine geçici özel önlemler alınmasını talep ediyorlar, bu taleplerini her fırsatta dile getiriyorlar. Ne yazık ki önümüze getirilen yasa tasarısında kadınların bu taleplerine dair hiçbir işaret görülmüyor.

Bu yasa tasarısı hem kadın-erkek herkesin kazanılmış haklarını ellerinden almakta hem de kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizliği derinleştirmektedir. Çalışanların emekli olma koşullarını zorlaştıran, emekli aylıklarını düşüren, sağlık hizmetlerini de paralı hâle getiren bu yasa tasarısı, tüm çalışanlar gibi kadınlarda da büyük hak kayıplarına neden olmaktadır. Bu yasa tasarısını bu nedenle de kabul edilmez buluyoruz.

Bu yasa tasarısı hazırlanırken bir iş yerinde çalışsa bile evde yemek yapmak; bulaşık, çamaşır yıkamak; çocuk, yaşlı ve hasta bakmakla görevli gibi görülen kadınların ev içi emeği dikkate alınmamıştır. Ev işlerinin ve bakım hizmetlerinin erkekler, özel ve kamu işverenleri tarafından paylaşıldığı bir toplumsal yapı oluşturuluncaya kadar kadınlara yasalarda pozitif ayrımcılık sağlanmasını istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarının en önemli sorunlarından birisi de Anayasa Mahkemesi tarafından yeniden iptal edilme ihtimaliyle yüz yüze olmasıdır. Anayasa Mahkemesinin 5510 sayılı Yasa’yla ilgili olarak verdiği iptal kararının en önemli gerekçelerinden biri, aynı hukuksal konumda bulunmayan memurlar ve diğer kamu görevlileriyle bunların dışında kalan sigortalıların özelliklerinin göz önünde bulundurularak aynı sisteme bağlı tutulmalarıydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Anayasa Mahkemesi, iptal kararında, buna dikkat edilmesini ve memurlarla ilgili ya ayrı bir düzenleme yapılmasını ya da aynı yasa içerisinde başka bir bölümde tasnif edilmesini istemişti. Oysa önümüze getirilen tasarıda bunun da dikkate alınmadığını görüyoruz. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin kararı, aslında üst sınırda eşitliği teşvik eden bir karardı. Tam tersine, alt sınırda eşitliği esas alan bir yaklaşımla hazırlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik harcamalarını kara delik olarak gören, sosyal güvenlik kurumlarını işletmeye dönüştüren, sosyal hakları gelir artırıcı-gider azaltıcı bir finansman anlayışıyla kısıtlayan, sağlık hakkını piyasanın insafına terk eden, kadınların çalışma hayatından geri         çekilmesine neden olabilecek hükümler taşıyan bu yasa tasarısı derhâl geri çekilmeli diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kışanak.

Gruplar adına söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır’da.

Buyurun Sayın Kacır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’nın geneli üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

AK Parti olarak ülke problemlerini bir bir çözmeye devam ediyoruz, bu görevimizi aksatmadan sürdüreceğiz. Ülkemizin problemlerini ertelemeden çözmek, otuz kırk yıl sonrasında karşılaşılması muhtemel problemleri de bugünden görmek ve çözüme kavuşturmak iktidarların görevi olmalıdır. Biz bu görevimizin bilincinde olarak görevimizi en iyi şekilde yapmanın azmi ve gayreti içerisindeyiz.

Sosyal güvenlik konusu sadece ülkemizde değil, dünyanın birçok ülkesinde, komşumuz Avrupa ülkelerinde de sorun teşkil etmektedir. Elbette bu sorunu çözmek çok kolay olmamaktadır. Ülkemizde bu sorunu çözmek için Hükûmetimiz sosyal taraflarla ciddi müzakereler yaparak, belli oranda bir mutabakat sağlanmıştır. Böylece bu reformu tüm sosyal kesimlerle birlikte gerçekleştiriyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi ülkemizde üç ayrı sosyal güvenlik kurumu vardı: Devlet memurları için kurulmuş olan Emekli Sandığı, işçiler için kurulmuş olan Sosyal Sigortalar Kurumu, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar, yani esnaflar için ve tarım sigortalıları için kurulmuş bulunan BAĞ-KUR. Bu üç sosyal güvenlik kurumunda altı farklı kanunla sosyal güvenlik sistemi işletilmeye çalışılmaktaydı. Her kanunda, emekli olma koşulları, iş göremezlik ve sağlık konularında farklı farklı uygulamalar vardı; norm ve standart birliği yoktu. Her kurum her konuda farklı uygulama yapıyordu. Kurumların hizmet aldığı hastaneler farklı, hastanelerle yapılmış olan sözleşmeler farklı, sigortalıların karşılaştığı muameleler farklı farklıydı. Âdeta birinci sınıf-ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyordu insanımız. Bir reforma ihtiyaç olduğu tartışmasızdı.

Şimdi gerçekleştirilmeye çalışılan bu reform dört ana bileşenin üzerinde kurgulanmıştır. Birincisi: Emeklilik sigorta sisteminin kurulması. İkincisi: Genel sağlık sigortası sisteminin kurulması. Üçüncüsü: Primsiz ödemelerin toplulaştırılması. Dördüncüsü: Yeni kurumsal yapının oluşturulması.

Bütün bunları teminen 22’nci Dönemde iki ayrı yasa çıkarılmıştır. Bunlardan birincisi tek çatı yasası. Bu Yasa 16 Mayıs 2006 tarihinde Meclisimizce kabul edilmiştir: Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu. Sosyal Güvenlik Kurumu 25/11/2006 tarihinde ilk genel kurulunu gerçekleştirdi ve böylece, SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığının hükmi şahsiyetleri sona erdi. Bu Yasa, sosyal güvenlik sisteminin kurumsal yapısını değiştirmiş, tek çatı altına toplamış oldu. Diğer çıkarılan yasa ise, 1 Ocak 2007 tarihinde yürürlüğe girecek iken yürürlük tarihinden önce bazı maddeleri Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinden, iptal sonrası gerekli düzenlemeler yapılmak üzere yürürlüğü 1/6/2008 tarihine kadar ertelenmiş olan ve bugün üzerinde değişlik yapmaya çalıştığımız 5510 sayılı Yasa’dır. Bu Yasa, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından uygulanacak olan devlet memurları, işçiler ve BAĞ-KUR’luların emeklilik, iş göremezlik ve sağlık konularında alacağı hizmetler ile hak ve yükümlülüklerinin norm ve standartlar birliği içinde olmasını amaçlayan bir yasadır. Bu Yasa, ayrıca, ülkemizde ilk defa genel sağlık sigortası sistemini kurmakta ve sigortalı olsun olmasın tüm vatandaşların sağlık hizmetlerinden yararlanmasını sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri de dikkate alınarak, olabildiğince norm ve standart birliğinin sağlanması amacıyla bu kanun tasarısı düzenlenmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sosyal güvenlik sistemi, genel sağlık sigortası da dikkate alındığında, ülke insanımızın tamamını ilgilendiren bir yasadır. Bu yasa hazırlanırken, sistemin tüm aksayan yönlerinin düzeltilmesiyle birlikte, ileride karşılaşılabilecek sorunlar da dikkate alınarak düzenleme yapılmıştır.

Sosyal güvenlik sistemimizin bugünkü durumuna bir göz attığımızda, 2007 yılı on iki aylık fiilî nakit akım tablosuna göre, SSK’nın geliri 33,8 katrilyon, gideri 46,6 katrilyon, açığı 12,8 katrilyon; BAĞ-KUR’un geliri 6,2; gideri 13,4; açığı 7,1 katrilyon; Emekli  Sandığının geliri 16,7; gideri 21,8; açığı 5 katrilyon olmak üzere toplam açık 25 katrilyon liradır. Bu açık, hazineden karşılanmaktadır. Emeklilik sistemindeki açıkların gayrisafi millî hasılaya oranı şu anda yüzde 4’ler civarındadır. Ancak, önümüzdeki yıllarda, 2050 yıllarında yüzde 6’lar, 2070’li yıllarda yüzde 7’ler seviyesine hızla yükseleceği görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, şu anda aktif-pasif oranı 1,97’dir. Yani, 2 çalışana 1 emekli düşmektedir. 2 çalışandan alınan prim, 1 emeklinin sadece maaşına dahi yetmemektedir. Çalışanlar sigorta primlerinin yüksekliğinden şikâyet etmekte, emekliler aylıklarının düşüklüğünden yakınmakta. Buna rağmen hazine, yaklaşık 20 katrilyonluk sağlık harcamalarının tamamını karşılıyor ve ayrıca da 5 katrilyon emekli maaşlarına katkıda bulunmuş oluyor, 25 katrilyon açığı karşılarken.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sigorta fonlarında biriken primlerinin özenli ve becerili bir şekilde değerlendirilmemesi ve genç yaşta emeklilik uygulamaları nedeniyle bu tablolarla karşı karşıya  kalınmış olduğu ortadadır. Çalışabilir nüfusun yaşlı nüfusa oranı yüzde 6,2 seviyesinde iken aktif-pasif oranının 2 seviyesinde olması dikkate alındığında, şu anda var olan genç nüfusumuzun hızla yaşlandığı da göz önünde tutulunca, tedbir alınmadığı takdirde ileride bu oranları da korumanın çok zor olacağı ortadadır. Altmış beş yaş üstü nüfusun toplam nüfusa oranının ülkemizde 2012 yılında yüzde 7’lere, 2037 yılında yüzde 14’lere ulaşacağı hesap edilmektedir. Yani, yaşlı nüfus yirmi beş yılda 2 katına çıkacaktır. O hâlde, bugünden tedbir alınması, çocuklarımıza ve hatta torunlarımıza karşı görevimizdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; emekli aylıkları, çalışma süresinde elde edilen ücretlerin bir fonksiyonu olması gerekirken, maalesef yürürlükteki sistemde bu böyle olmamıştır. Bu yasayla getirilen yeni emeklilik sisteminin özü bence şudur:

1) Herkes ödediği primin karşılığında bir emekli maaşı alacaktır. Sigortalı işe başladığı ilk yılda dahi ödediği prime esas kazanç güncelleme kat sayısıyla çarpılarak emekli olduğu tarihe taşınacak ve tüm yılların prime esas kazançlarının emekli tarihine taşınması sonucu bulunacak olan ortalama prime esas kazanç aylık bağlama oranıyla çarpılması sonucu emekli maaşı hesap edilecektir.

2) Uzun yıllar prim ödeyen sigortalıların aylık bağlama oranları da daha yüksek olacak, dolayısıyla, daha yüksek emekli aylığı hak edecektir. Emeğinin, priminin ötesinde emekli aylığı bağlanması devri sona ermektedir. Hep asgari ücretten gösteriyim de son yıllarda yüksek göstererek yüksek emekli maaşı alırım devri bitmektedir. Artık herkes gerçek kazancı üzerinden prim ödemenin emekli maaşı bağlanırken lehine olacağını bilecek, buna göre prim ödenip ödenmediğinin de takipçisi olacaktır, olmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasa neler getirmektedir? Bu yasa, şu anda emekli aylığı almakta olan emekli vatandaşlarımızın aylıklarında ve haklarında hiçbir değişiklik getirmemektedir. Şu anda ne alıyorlarsa aynı emekli aylıklarını almaya devam edecekler. Altı ayda bir aylıklarında, bugüne kadar olduğu gibi, artışları da devam edecektir.

Anayasa Mahkemesi kararı göz önüne alınarak düzenlenen yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce memur statüsünde işe başlamış olan tüm memurlar, mevcut yasalardaki hükümler çerçevesinde çalışmalarını sürdürecekler ve bugüne kadar olduğu gibi, 5434 sayılı Yasa’ya tabi olarak emekli olacaklar, emekli olduklarında da bu Yasa hükümleri aynen uygulanacaktır. Yasa yürürlüğe girdikten sonra memur statüsünde işe başlayanlar ise bu yeni yasaya tabi olacaklardır.

Hâlen çalışan ve yasa yürürlüğe girmeden önce sigortalı olan işçi ve BAĞ-KUR statüsündeki sigortalıların emekli yaşlarında ve prim ödeme gün sayılarında hiçbir değişiklik olmayacaktır. Bu sigortalılar emekli olmaları hâlinde, bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önceki çalışmaları ayrı, sonraki çalışmaları ayrı olarak değerlendirilerek emekli aylığı bağlanacaktır. Kazanılmış hakları korunacaktır. Bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonraki çalışmalarında, bu kanuna göre belirlenecek güncelleme kat sayısı dikkate alınarak hesap edilecektir.

Yasanın yürürlük tarihinden sonraki kısımla ilgili aylık bağlama oranı ise on yılı tamamlanıncaya kadar her yıl için yüzde 3, on yılı tamamladıktan sonraki her yıl için de yüzde 2 olarak uygulanacaktır. Yasa yürürlüğe girdikten sonra işe başlayanlar için bu yeni yasa hükümleri uygulanacaktır.

Yasa yürürlüğe girdiği tarihten itibaren işe girenler dâhil, 2036 yılından önce prim ödeme gün sayısını tamamlamış olanlar, mevcut yasalardaki yaş sınırı olan elli sekiz (kadınlar için), altmış (erkekler için) yaşlarında emekli olacaklardır. Kanunun yürürlük tarihinden sonra işe girecekler için, 2036 yılına kadar emekli yaş sınırlarında bir değişiklik yoktur. Kadınlarda elli sekiz, erkeklerde altmıştır.

2036 yılından itibaren kademeli olarak, iki yılda bir yaş olmak üzere, emekli yaş sınırı yükselecek; erkeklerde 2044, kadınlarda 2048 yılından itibaren altmış beş yaş uygulamasına geçilecektir. Yani, yirmi sekiz yıl sonrasına kadar yaş sınırlarında bir değişiklik olmayacaktır. İlmî veriler olarak ortaya konulan ortalama ömrün uzaması veya altmış beş yaş üzerindeki bir kişinin yaşam beklentisi artışları bu veriler doğrultusunda gerçekleşmeyeceğinin görülmesi hâlinde, 2036 yılından önce yapılacak yasal değişiklikle altmış beş yaş uygulamasından vazgeçilmesi her zaman mümkündür. Yapılan bu kanun değiştirilemez bir kanun değildir. Düzenlediğimiz kanunları ülke insanımız için düzenliyoruz. İlmî veriler olarak ortaya konulan verilerin isabetsiz olduğunun görülmesi hâlinde, elbette yeni bir kanunla bu altmış beş yaş sınırı uygulamasından vazgeçilebilir.

Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; yasa, prim ödeme gün sayıları bakımından bir değişiklik getirmemektedir. Eskiden olduğu gibi Emekli Sandığında yani memurlar için dokuz bin gün, BAĞ-KUR’lular için dokuz bin gün, SSK için yedi bin gün olan prim ödeme gün sayıları sadece SSK’lılar için yirmi yıl çarpı üç yüz altmış beş, yedi bin iki yüz gün olarak belirlenmiştir.

Bu durum her ne kadar standart birliğine uygun görülmüyorsa da, işçilerin iş bulma zorlukları dikkate alındığında isabetli bir tercih yapıldığı ortadadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; emzirme yardımı konusuna değinmeyecektim ama bu konuyu Sayın Kılıçdaroğlu gündeme getirdiği için bir iki cümleyle değinmek istiyorum. Çünkü, bu konuda sosyal taraflar arasında varılan anlaşma gereği miktar belirleme yetkisi Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kuruluna bırakılmış bulunmaktadır.

Tasarıdaki durum da şudur: Sadece SSK’lılarda 50 YTL olarak uygulanıyor idi ve bugüne kadar da 50 YTL’nin üzerinde hiçbir uygulama yoktur. Emekli Sandığı ve BAĞ-KUR’lularda böyle bir uygulama hiç yoktu. Şimdi, SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı mensuplarını kapsayacak şekilde, yani tüm sigortalıları kapsayacak şekilde, 50 YTL değil, 202 YTL’ye çıkarılmaya çalışılmıştır. Ancak, bu konulardaki tartışmalar nedeniyle sosyal taraflar anlaşarak bunu Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetimine bırakmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; evlenme ödeneğine değinmek istiyorum. Mevcut yasalara göre SSK’dan yetim aylığı bağlanan kız çocuklarına iki yıllık, Emekli Sandığından dul ve yetim    aylığı bağlananlara bir yıllık aylıkları karşılığında evlenme ödeneği verilmekte idi. BAĞ-KUR’lulara böyle bir hak yoktu. Bu yasaya göre, SSK, Emekli Sandığı ve BAĞ-KUR’dan yetim aylığı alan kız çocuklarının hepsine yirmi dört aylıkları karşılığı evlenme ödeneği verilecektir.

Ölüm aylığı bağlanması SSK’da beş yıl sigortalı ve dokuz yüz gün -Onu da biz geçen dönem getirmiştik- BAĞ-KUR’da bin sekiz yüz gün, Emekli Sandığında da on yıl idi. Bu yeni yasaya göre ölüm aylığı bağlanabilmesi için SSK’lılarda -borçlanma hariç- beş yıl sigortalılık ve dokuz yüz gün prim ödeme, BAĞ-KUR’lularda ve Emekli Sandığı mensuplarında -memurlardan yani- bin sekiz yüz gün prim ödeme şartı aranacaktır. Bu uygulama ile memurlar için geriye dönük de uygulama yapılacak, beş yıldan fazla on yıldan az süreyle memur iken vefat eden memurların eş ve çocuklarına ölüm aylığı bağlanması sağlanacaktır. Bugüne kadar uygulanmayan bir husus bugün uygulanacak.

Sosyal Güvenlik Destek Primi en çok tartışılan konulardan bir tanesi. Emeklilik sonrası emekli aylıkları kesilmeksizin esnaf olarak çalışmak isteyen emeklilerden asgari ücretin yüzde 12’si kadar Sosyal Güvenlik Destek Primi kesilecektir. Takriben 73 YTL’dir. Evvelden de bu oran yüzde 10 civarındaydı -zannediyorum 60 lira civarındaydı- büyük bir değişiklik mevzubahis değildir.

BAĞ-KUR’lularda basamak sistemi kaldırılarak beyan usulüne geçilmektedir. Prime esas kazanç alt sınırı olan asgari ücret ile asgari ücretin 6,5 katı arasında, yanında çalışan en yüksek maaşlı sigortalının kazancından aşağı olmamak kaydıyla, tercih ettiği prime esas kazanç üzerinden prim ödeyeceklerdir. Buna göre asgari ücret üzerinden ödemesi hâlinde 204 YTL prim ödeyecektir BAĞ-KUR’lular.

On ikinci basamaktan prim ödeyen BAĞ-KUR’lu bugün 286 YTL ödemekteydi. Tarım BAĞ-KUR’luları ve köy muhtarları için aylık prime esas kazanç alt sınırı on beş günlük asgari ücret olarak belirlenmekte ve her yıl bir gün artırılmaktadır. Buna göre tarım BAĞ-KUR’luları ve köy muhtarları 98 YTL prim ödeyebileceklerdir.

Geçici iş görmezlik ödeneğine gelince, BAĞ-KUR’lular için böyle bir ödenek yok iken iş kazası ve meslek hastalığı hâllerinde yatarak tedavileri sırasında BAĞ-KUR’lular brüt kazancının yarısı kadar iş görmezlik ödeneği alacaklardır.

Ayrıca, BAĞ-KUR ve SSK’lılar için iş kazası ve meslek hastalığında bakıma muhtaç derecede sürekli iş görmezlik hâlinde kişilere asgari ücretin yüzde 85’inden daha az ödenek verilmemesi sağlanacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasanın getirdiği en önemli yenilik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet, maalesef süre bitiyor.

Bir başka madde üzerinde belki daha geniş açıklama fırsatı bulmaya çalışırım ama özetlemeye çalışayım ki, bu, genel sağlık sigortası sistemidir. Tüm vatandaşlar, Türkiye’de ikamet eden yabancılar, vatansızlar ve sığınmacılar genel sağlık sigortası kapsamına alınmakta, on sekiz yaşından küçük tüm çocuklarımız sigorta kapsamına alınmaktadır.

MUHARREM VARLI (Adana) – Aynı Başbakan gibi konuştu.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet, Başbakan ne diyorsa biz de onu söylüyoruz. Bundan kimse rahatsız olmasın.

MUHARREM VARLI (Adana) – Yok, rahatsız olduğumuz yok zaten.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Bu arada “Emeklilik sisteminde bu yasa ne getirecek?” denildi, “Elinizde böyle bir veri var mı?” denildi.

Sayın Kılıçdaroğlu, evet, sosyal güvenlik, emeklilik sistemindeki açıkların ne şekilde düşeceği grafik olarak dağıtıldı. Zannediyorum arkadaşlar size getirmemişler.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bunlar doğru değil Sayın Milletvekili. O rakamlar doğru değil.

MUHARREM VARLI (Adana) – Doğru olup olmaması önemli değil ki.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Ben konuşmamı bitirdikten sonra size takdim edeyim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamı burada tamamlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, yasanın hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kacır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.08

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu  açıyorum.

119 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi, söz sırası, şahısları adına -Sayın Nur Serter Sayın Harun Öztürk’e devretmiştir konuşma hakkını- İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk’te.

Buyurun Sayın Öztürk. (DSP sıralarından alkışlar)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sosyal güvenlik kuruluşlarıyla ilgili bu son derece önemli tasarıyı değerlendirmeye geçmeden önce, öncelikle, temel yasa olarak görüşülmesine Parlamentoda iktidar partisi dışındaki diğer muhalefet partilerinin izin vermesi ve uzlaşmasını son derece yadırgadığımızı ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Toplumun, emeklinin, işçinin ve esnafın çok yakından ilgilendiği bu tasarının, hem Parlamentoda grubu olan muhaliflerle birlikte uzlaşı içinde çıkarılıyor gösterilmesini hem de Hükûmetin sosyal taraflarla gerçekte uzlaşmadığı hâlde, kamuoyuna sanki bu konuda tam bir mutabakat varmış gibi sunulmuş olmasını da kınadığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarı, sosyal güvenlik kurumlarının 25-26 milyar YTL’ye ulaşan açığı üzerine kurgulanmıştır. Kamuoyu da hesabın detayına inilmeden, açık konusunda ne yazık ki ikna edilmiş görünüyor. Meclisin çatısı altında bulunan iktidar ve muhalefet partileri de bu koşullandırılmaya uyum göstermiş görünüyorlar.

Değerli arkadaşlar, şu anda 2007 yılı için 25 ve 26 milyar YTL’lik bir açıktan söz ediliyor ve bu açık gayrisafi millî hasılamızın yüzde 4’ü. AB ülkelerinde bunun yüzde 20’ler civarında olduğu kamuoyunun dikkatlerinden kaçırılıyor. 2008 yılında devlet bütçesinden sosyal güvenliğe 28,9 milyar YTL’lik yeniden aktarma yapılacak ancak bunun yanı sıra 33,8 milyar YTL tutarında başka kamu hizmetleri için de aktarma var. Şimdi, bunların tamamını kara delik olarak mı nitelendirmek gerekiyor?

AKP’nin bu tabloyla ilgili olarak karşımıza getirdiği tasarı önümüzde, incelediniz ve kamuoyu da yeterince tartışmaya çalıştı ve bunun bir IMF dayatmasıyla gündeme geldiğini de hepimiz biliyoruz. Bu konuda kamuoyundan saklanan ve konuşulmayan rakamlar var. Dikkatlerinize sunmak istiyorum: -Sayın Bakan gelip söyler- SSK’nın, bugün, sigortalılardan 11,5 milyar YTL alacağı olduğu -cezayla birlikte- doğru mudur? BAĞ-KUR’dan 32,9 milyar YTL’lik alacağı olduğu doğru mudur? Devletin tahsil edemediği 13 milyar YTL’lik vergi geliri doğru mudur? Peki, kayıt dışı istihdamla ilgili olarak ilk etapta 12 milyar YTL gelir elde etmek imkânının elinizde olduğunun farkında mısınız? Çünkü, 11 milyon kayıt dışının 4 milyonu ücretli ve yevmiyeli konumda çalışıyor ve bunu mevcut sigortalılardan elde edeceğiniz gelire orantılarsanız, aşağı yukarı SSK’ya bir yıl içerisinde yapılan 12 milyar YTL tutarındaki transfer rakamına ulaşırsınız. Peki, genç nüfusunuza rağmen, sistemin bu şekilde açık vermesinin mantıklı olmadığını bile bile, bu söylediğim konular üzerinde de niçin durmuyorsunuz ve kümese girmiş olanlarla uğraşıyorsunuz ve emekliliği zorlaştırmak, imkânsızlaştırmak için çaba gösteriyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, ortaya konulan aktüerya hesaplarının dayandığı nüfus hesabının, son, adrese dayalı nüfus hesabı değil de önceki 3,5 milyon daha fazla olan nüfusun dikkate alındığının farkında mısınız? Yaş beklentileri olarak önümüze getirilen, yaşlarla ilgili olarak Hükûmetin yaptığı hesaplara ne kadar güveneceksiniz? Bu hesaplamalara, yetmiş beş yılla ilgili olarak yaptıkları projeksiyonlara büyüme ve millî gelir artışlarını, değerlendirmelerini nasıl dikkate alabiliriz? Enflasyon konusunda yüzde 4 deyip yüzde 9’lar civarında kalan Hükûmetin, yetmiş beş yıl ötesi konusundaki yaptığı hesaplara güvenerek sosyal güvenliği altüst etmeye izin vermeye razı mısınız? İstihdam, işsizlik konusunda ne tür çabalar göstererek sosyal güvenliğin açıklarını aşağıya çekmeyi düşünüyorlar, böyle bir çabaları var mı? Yok. Ama sadece kolaycılık seçiliyor. Mevcutlar üzerine yüklenin, emekliliği imkânsız hâle getirin, emeklilik imkânını yakalayanlara da düşük maaşları ödeyerek sistemi idare edin!

Değerli arkadaşlar, Hükûmet kamuoyuna doğruları söylememiştir. Soysal güvenlik reformuyla emekliler arasındaki eşitsizlik ve adaletsizliği gidereceğini söyleyen Hükûmetin, huzurunuza getirdiği tasarıda, mevcut emeklilerle ilgili olarak tek bir, adalet ve eşitlik sağlamaya yönelik hüküm yoktur, varsa gelip kendileri buradan ifade ederler. Peki, mevcutlarla ilgili olarak söyledikleri şu -aslında söyledikleriyle açığa düşüp yakalanmış oluyorlar- ne diyorlar kamuoyuna: “Vallahi billahi biz kazanılmış haklara dokunmuyoruz.” Milletimizin düşünmesini istiyorum, bu lafın arkasında… Kazanılmış haklara dokunuyorlar, o kamuoyunda tartışıldı. Sosyal taraflarla da neyi görüştüler? Kazanılmış haklara yapılan dokunmaları görüştüler. Ama bu lafın arkasında gizlenen ifadeye milletimizin dikkatini çekmek istiyorum: “Mevcut emeklilere dokunmuyorum ama yeni girenlerin ve çalışmakta olanların vay hâline!” demektir bu itiraf.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla eşitliği sağlamadıkları gibi, mevcut sistemde üç sosyal güvenlik kuruluşunda beş ayrı emekli maaşı alan grup vardı; getirilen bu tasarıyla, tasarının yasalaşması durumundaki tarihi milat kabul ederseniz, milattan önce emekliler için beş grup oluyor mu? Oluyor. Peki, milat itibarıyla, kanun çıktığında memur, işçi ve esnaf olarak çalışanlar için yeni ayrı gruplar oluyor mu? Oluyor. Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra işe girecekler için ayrı ayrı gruplar oluyor mu? Oluyor. Ben, bunu saydım -atlamış olabilirim- mevcut durumda beş ayrı emekli maaşı alan grup sayısı on dörde çıkıyor ve sonra da bu kürsüden gelip deniliyor ki: “İşçi emeklisi, memur emeklisi ve BAĞ-KUR emeklileri arasında eşitlik sağlıyoruz, adalet sağlıyoruz.” İnsaf diyorum!

Değerli arkadaşlar, biz bu eleştirilerimizi Plan ve Bütçe Komisyonunda da yönettiğimizde, iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız, bizim memurları koruduğumuz şeklinde suçlamalarda bulundular. Halkımız çok iyi biliyor ki Demokratik Sol Parti, çalışanların bugün kullanmakta olduğu kazanılmış hakların verildiği mücadeleden doğan bir partidir. (DSP sıralarından alkışlar) Bugün işçiler sendikal haklarını kullanabiliyorlarsa, bugün grevli toplu iş sözleşmesi haklarını kullanabiliyorlarsa, bugün memurlar, eksik de olsa, sendikal haklarını kullanabiliyorlarsa, işsizlerimiz iş sigortasından yararlanabiliyorsa, gerekçesiz işten çıkarılanlar iş güvencesinden yararlanabiliyorlarsa bu projelerin arkasında Demokratik Sol Parti ve rahmetli Bülent Ecevit vardır. (DSP sıralarından alkışlar)

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – İş kanunları da o zaman mı çıktı? El insaf edin!

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz soruyoruz: AKP olarak altı yıldır iş başındasınız; altı yıldır çalışanlarla ilgili olarak buraya gelip deyiniz ki: Biz de şu hakları getirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Ama ben size, DSP’nin vermiş olduğu bir hakkı geri nasıl aldığınızı söyleyeyim: İş güvencesiyle ilgili olarak 30 işçiden fazla çalışan yerlerdeki işçi sayısını, iktidara gelir gelmez 10’a düşürerek büyük bir işçi kesimini iş güvencesinden mahrum bıraktınız.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı, Anayasa’ya aykırılıkları muhafaza ediyor; yeni, Anayasa’ya aykırılıklar içeriyor; Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sosyal devlet olduğunu unutuyor; norm ve standart birliğini sürekli olarak çalışanların ve emeklilerin aleyhine olan noktalarda düzenliyor.

Dolayısıyla, ülkenin gerçeklerine uygun olmayan bu tasarının kabul edilmemesi ve geri çekilmesi dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Hükûmet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Sosyal güvenlik” insanla ve toplumla özdeş bir kavram bildiğiniz gibi; insanın, insanlığın geleceğini güvende hissetme duygusu; insan var olduğundan beri olan bir duygu, olan bir his. Bu kavram yıllarca olagelmiş ve bundan sonra da, insanlık tarihi boyunca da olacak.

İki türlü güvenlik sistemi var bildiğiniz gibi. Bunlardan biri, genel vergilerle finanse edilen sosyal güvenlik sistemi; diğeri ise, bizdeki uygulamalarda olduğu gibi, primlere dayalı sigorta sistemi.

Tarihimiz açısından bakacak olursak, Osmanlı döneminde, Osmanlılarda sosyal güvenlik dayanışma ağırlıklı bir görüntü arz eder ve aile içi, dinî emirler ve toplumsal yardımlaşma üzerine oturur Osmanlı toplumundaki sosyal güvenlik sistemi. Daha sonraları meslekî kuruluşlar veya meslek teşkilatları oluşmuş, loncalar ve Ahilik teşkilatı gibi. Cumhuriyetin ilk döneminde, Osmanlının bir devamı gibi, ilk yıllarda işçi birlikleri, sandıklar ve cemiyetler kurulmuş –bugün, yine Bakanlığımızın bünyesinde Zonguldak Amelebirliği cemiyeti var- bu şekilde 1945’lere gelinmiş. 1945’te, ilk olarak, İşçi Sigortaları Kurumu Kanunu çıkarılmış ve cumhuriyet döneminde sosyal güvenlik sistemimiz kurumsallaşma adımlarını atmaya başlamıştır. 1949’da Emekli Sandığı Kanunu, 1971’de BAĞ-KUR Kanunu, 1983’te Tarım Sigortası Kanunu, 1999’da İşsizlik Sigortası Kanunu ile hukuksal altyapı bu şekilde tamamlanmış oluyor.

Şimdi, uzunca süredir Türkiye’de bu reform, sosyal güvenlik konusunda atılması gereken adımlar tartışılıyor. Bu reforma neden ihtiyaç duyuldu? Çeşitli kalemlerde toplanıyor. Aslında çok da uzunca anlatılabilir ama kısaca özetlemek gerekirse: Az önce arkadaşlarımız burada ifade ettiler. Nüfus yapısındaki değişim bize böyle bir reformu zorunlu kılmaktadır. Bildiğiniz gibi, genç bir nüfusa sahibiz –genç bir nüfusa sahiptik- ama gelecekte aynı avantajları elinde bulundurma şansımızın artık zayıflamaya başladığını görmemiz gerekiyor. Genç nüfusu bugüne kadar bir avantaj olarak değerlendiremedik ama bu süreç içerisinde bu avantajı iyi kullanma zorunluluğumuz var.

İkincisi, aktif-pasif oranındaki değişimler veya bu oranın düşüklüğü. 2 çalışana 1 emekli şu anda söz konusu. Aslında, çalışabilir nüfus açısından bakarsak, 7 çalışana 1 emekli imkânı varken, maalesef, Türkiye, şu anda 2 çalışana 1 emekli konumundadır. Bunlar Türkiye’nin gerçekleridir. Olması gereken, sürdürülebilir aktif-pasif oranı ise 4 çalışana 1 emekli.

Tabii, bunun nedenlerinden biri… Aktif-pasif oranının bu derece bozulmaya gitmesinin ana nedenlerinden ikisini söyleyebiliriz: Bunlardan biri erken emeklilik, diğeri ise kayıt dışılık. Kayıt dışı istihdam iki türlü gerçekleşiyor. Yani, sistemimize yük anlamında söylüyorum: Biri, kayıt altında olmasına rağmen kayıt altındaki kayıt dışılıklar; diğeri ise bildirilmeden, yani direkt olarak kayıt dışı çalışanları ifade edebiliriz.

Ayrıca, bu reforma ihtiyaç duymamızın nedenlerinden bir diğeri de 1991 yılından beri sürekli artan açıklar. Bu açıklar sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır.

Yine bu çerçevede, OECD’nin ülkeler içerisinde en yüksek aylık bağlama oranının bizde olduğunu, Türkiye’de olduğunu da belirtmekte yarar görüyorum ve sistem öyle kurulmuş ki vatandaşımızın sistemde kalması değil, sistemden bir an önce çıkmasına dönük bir aylık bağlama oranı uygulaması var, o da şöyle: Sosyal Sigorta ve BAĞ-KUR’da ilk on yıl için yüzde 3,5; daha sonraki on beş yıl için yüzde 2, yirmi beş yıldan sonra ise yüzde 1,5 olarak aylık bağlama oranları belirlenmiş. Bu, yani önden aylık bağlama oranlarının yüksek olması -geçmiş zamanlar içerisinde sisteme siyasi müdahaleleri de buna ilave ederseniz- kısa süreli çalışma ve yüksek aylık bağlama oranıyla vatandaşların bir an önce sistemden çıkışını sağlamıştır. Emekli Sandığında, bildiğiniz gibi, yirmi beş yıl için yüzde 3, yirmi beş yıldan sonraki her yıl içinse aylık bağlama oranı yüzde 1 olarak şu anda uygulamadadır.

Bir diğer sorunsa, reforma ihtiyaç duyulmasının gerekçelerinden biri de, dağınık ve karmaşık bir mevzuat ile sistem karşı karşıya kalmıştır. Bunun, derlenip, toparlanma ihtiyacının olduğu da bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik reformu, bildiğiniz gibi, henüz biz iktidara gelmeden önce Acil Eylem Planı’nda programımıza aldığımız, iktidara gelirsek bu konuyu mutlaka hayata geçireceğimizi ifade ettiğimiz bir önemli reform ve daha sonraları Hükûmet programında yer aldı, 58’inci Hükûmet döneminde konular üzerinde o kısa süre içerisinde değerlendirmeler yapıldı, daha sonra 59’uncu Hükûmet döneminde de bildiğiniz gibi bu Meclisten bu yasa geçti ve yasalaştı. Bu süre içerisinde Anayasa Mahkemesine konunun götürülmesi neticesinde Anayasa Mahkemesi yirmi iki maddesini iptal etti ve 60’ıncı Hükûmet olarak da iptal gerekçelerini karşılayan bir düzenleme yaparak sosyal diyalog çerçevesinde, önce taslağı, daha sonra da tasarıyı sosyal taraflara açtık. Sosyal taraflarla beş ayı aşkın bir süre değerlendirmeler yaptık ve neticede de bugün Genel Kurulun huzuruna getirmiş bulunuyoruz.

Öncelikle bu altı aylık süre içerisinde bu kadar önemli bir yasanın getirilişinde -çok büyük emekler var tabii, çok büyük çalışmalar var- buna katkı sağlayan tüm bürokrat arkadaşlarımıza, tüm çalışanlara ama özellikle sosyal diyalog çerçevesinde siyasi partilerin komisyon safhasındaki katkılarına ve sivil toplum örgütleriyle, sendikalarla -işveren-işçi sendikalarıyla- yaptığımız değerlendirmelerde -gerek taslak dönemi safhasında gerekse tasarı safhasındaki- katkılarından dolayı, hem siyasi partilere hem sivil toplum kuruluşlarına, ayrıca bu yasanın önemine binaen köşelerinde bu konuyu makale olarak dile getirip bunun önemini ortaya koyan yazarlarımıza da bu vesileyle huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Bildiğiniz gibi değerli arkadaşlar, bu reformun dört ana bileşeni var:

Bunlardan biri Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu idi, bu yürürlüğe girdi ve bununla ilgili, tek çatıyla ilgili şu anda kurum bünyesinde önemli çalışmalar var. İl müdürlerimiz atandı, merkez müdürlerinin atanma aşaması var. En ücra köşeye kadar bu önemli Kurumun yapılanmasıyla ilgili ciddi çalışmaların şu anda sürdüğünü ifade etmek istiyorum. İkinci ana bileşeni ise Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası. Onu da şu anda değerlendiriyoruz, görüşüyoruz ve kısa süre içerisinde yasalaşmasını ümit ediyoruz.

Diğer bir ana bileşen ise sosyal yardımlar ve primsiz ödemelerin toplulaştırılması ve sosyal yardımların objektif kriterlere bağlanması çalışmasıdır ki bunu da bu yıl içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiş olacağız.

Bu düzenleme, bu reform, şu anda huzurlarınızda bulunan bu yasa tasarısı iki bölümden oluşmaktadır: Bunlardan biri kısa ve uzun vadeli sigorta hükümlerinin bulunduğu bölüm, sosyal sigortalar bölümü; diğeri ise genel sağlık sigortası düzenlemesidir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tasarı ne getiriyor? Çok şeyler söylendi. Tabii bu söylenenler çerçevesinde yeni bir sayfa açmak, yeni bir polemik yaratmak için bunları söylemiyorum. Ama bu kadar önemli ve bütün sosyal tarafların, mutlaka bu konuda bir şeyler yapılmalı, Türkiye bu konuda geleceğe daha ümitvar bakabilmeli… Onun için bütün siyasi partiler, görüştüğümüz bütün sosyal taraflar, bu konuda bir şeyler yapılması konusunda ittifak hâlinde olmalarına rağmen, o kadar çok şeyler yazıldı, o kadar çok şeyler çizildi ki gerçekten, milletimizin kafası karıştırılmaya çalışıldı, işin özünden sapıldı, tartışılması gereken konular değil, tartışılmaması gereken konular gündeme geldi ve bunun üzerine de, ister istemez, siyaset devreye girdi ve siyasi değerlendirmeler ağırlık kazanmaya başladı. Oysa bu konunun -bir politika malzemesi olmaktan ziyade ülkenin geleceği olarak, madem bütün taraflar tarafından bir şeyler yapılması gerekiyor çerçevesinde ele alınıyor idi- bu derece politize edilmemesi daha doğru olurdu düşüncesindeyim.

Şimdi, ana parametrelerden emeklilik yaşı, bu düzenlemeyle, bu yasayla altmış beşe çıkıyor. Fakat şu konuda da bir haksızlık yapmayalım: Bildiğiniz gibi 4447 sayılı Yasa ile emeklilik yaşı şu anda altmış; 2000 yılından sonra işe başlayan vatandaşlarımız, ilk olarak işe başlayan vatandaşlarımız altmış yaşında emekli olacaklardır. Yani şu anda sistemin içerisinde 2000 yılından sonra işe başlayan vatandaşlarımızın altmış yaşında emekli olacaklarını hepimizin bilmesi gerekiyor.

Bizim yaptığımız düzenleme nedir? Biz şunu söylüyoruz: Sosyal güvenlikle ilgili günübirlik, mevsimlik düzenlemeler, maalesef bu konudaki kalıcı tedbirlerin ve önlemlerin alınmaması, Türkiye’yi bugün ciddi sıkıntılarla karşı karşıya bırakmıştır. Madem Türkiye’de siyasi istikrar var, madem Türkiye ekonomik istikrar açısından artık sürdürülebilir bir noktaya gelmiş, ekonomik istikrarını sürdürülebilir bir noktaya getirmiş o hâlde sosyal güvenlik gibi çok önemli konuda da yapılması gerekenlerle ilgili, alınması gerekenlerle ilgili tedbirleri alıp iktidar olarak, bu risk oluşturuyorsa da, bu riski gelecek nesiller için, ülkemiz için, milletimiz için almamız gerekir inancıyla bu düzenlemeyi getiriyoruz ve altmış beş yaşla ilgili çok acımasız değerlendirmeler yapıldı.

Bakınız şunu ifade ediyorum: Altmış beş yaş uygulaması, 2036 yılından sonra kademeli bir şekilde… 2048 yılında kadın-erkek altmış beş yaş emekliliği söz konusudur. Yani kırk sene sonrasından bahsediyoruz. Umarız ki Türkiye’deki gelişmeler… Yani normal Türkiye şartları -bu projeksiyonlar buna göre yapılmıştır- yani enflasyonun düşük olduğu, enflasyonun tek haneli rakamlarda kaldığı ama büyümenin 6, 7, 8 oranlarda gerçekleştiği bir Türkiye’den bahsediyoruz. Türkiye bunları gerçekleştiremedikten sonra birçok şeyi konuşmaya bile gerek yok. Yani küçülen bir Türkiye’de, büyümesini eksi olarak gerçekleştiren bir Türkiye’de tabii ki bunları konuşmak hiçbir anlam ifade etmez ama normal, şu anda yakalanan bu düzeyden, Türkiye'nin sosyal güvenliğini de elli yıllık, altmış yıllık bir perspektifte görme zorunluluğu var, zarureti var. Yani geleceğin elli yılını, yetmiş yılını düzenlemeye dönük bir çalışmadır. Yoksa yarın yasa yürürlüğe girdikten sonra, vatandaşlarımız, sanki “altmış beş yaşında emekli olacaklarmış” gibi bir yakıştırmayı da doğru bulmuyoruz.

Bu düzenlemeleri sosyal taraflarla uzunca konuştuk ve prim gününü dolduran vatandaşımız, prim gününü doldurduğu zaman hangi yaştaysa, emekliliği hangi yaştaysa o yaşta emekli olacak. Bununla ilgili önergeleri değerli muhalefet temsilcileriyle de paylaşıyoruz ve inşallah, birlikte bunları gerçekleştireceğiz.

Diğer bir parametre “prim ödeme gün sayısı”ydı. Bunu da “norm ve standart birliği çerçevesinde “dokuz bin” olarak yine bu Parlamento kabul etmiş idi ama sosyal taraflarla sosyal diyaloğun gereği olarak yaptığımız değerlendirmelerde, SSK yani işçilerimiz için, yasa açısından bakarsak 4/A kapsamında olan vatandaşlarımız için dokuz bin prim gününün ağır olduğu ve bunu doldurma konusunda, mevsimlik işçileri ve diğer unsurları da dikkate aldığınız zaman, sıkıntılar yaşanabileceği düşüncesiyle bu konuda işçilerimiz açısından bir iyileştirmeye gidilmiştir ve sosyal taraflarla “yedi bin iki yüz” gün üzerinde mutabakat sağlamış bulunuyoruz.

Bunun yanında, güncelleme kat sayısı da son derece önem ifade etmektedir bu düzenlemede. Güncelleme kat sayısıyla ilgili olarak da yaptığımız değerlendirmede… Anayasa Mahkemesi, bildiğiniz gibi, güncelleme kat sayısıyla ilgili bir iptali gerçekleştirmiş ve “Mutlaka, ücretlere, emekli maaşlarına gelişme hızından, Türkiye'nin kalkınmasından bir pay verilmesi.” noktasında bir amir hükmü vardı. Bu çerçevede yaptığımız değerlendirmede de iş gücünün gayrisafi millî hasıladaki payı -TÜİK verilerine göre baktığımızda- 26,3 civarında. Bunu da yine sosyal taraflarla görüştük. Onların talepleri daha da yüksek olmasına rağmen, bunu, gerçekçi ve bilimsel verilere dayandırmayı uygun bulduk ve gelişme hızından da yüzde 30 pay vererek bu güncelleme kat sayısını bu şekilde belirlemiş olduk.

Aylık bağlama oranına gelince: Yine sosyal taraflarla görüşerek, şu anda sistemimizin içerisinde çalışan değerli işçilerimize, emekçilerimize dönük bir uygulama getirdik. O da –önergeyle- tarafınızdan kabul edilirse inanıyorum ki son derece yerinde olacaktır. Yüzde 3, üç bin altı yüz günü dolduruncaya kadar… Sistemin içerisinde şu anda çalışmakta olan, mevcut çalışanlarla ilgili üç bin altı yüz gün, on yıla kadar aylık bağlama oranını yüzde 3’e çekiyoruz, yasa yürürlüğe girdikten sonra ise aylık bağlama oranı bütün çalışanlar için yüzde 2 olarak devam edecektir.

Bu çerçevede, isteğe bağlı sigortalılıkta getirdiklerimizi, tarımda çalışanlarla, köy muhtarlarına dönük getirdiklerimizi, BAĞ-KUR çalışanlarıyla ilgili, sigortalılarla ilgili getirdiklerimizi arkadaşlarımız uzun uzun anlattılar.

GSS’yle ilgili yaptığımız düzenlemeler -bütün vatandaşlarımızın genel sağlık sigortası kapsamına alınması düzenlemeleri- üzerinde de uzunca durmak istemiyorum.

Yalnız burada, gerçekten, az önce değerlendirme yapan arkadaşlara da teşekkür ediyorum. Öncelikle Sayın Şandır, son derece sorumlu ifadelerde bulundular, sorumluluğun gereğini ortaya koydular. Yani muhalefet de olsalar, geçmiş Türkiye’yi değil geleceğin Türkiye’sine dönük değerlendirmeler yaptılar. Kendilerine çok teşekkür ediyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu da kendilerinden, gerçekten sosyal güvenlik açısından istifade edeceğimiz bir değerli arkadaşımız, yıllarını bu kurumda hizmetle geçirmiş olan bir arkadaşımız. Dolayısıyla, yaptığı değerlendirmelerin siyasi boyutunu dikkate almadan, diğer boyutlarını her zaman dikkate alacağımızı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …her zaman istifade edeceğimizi de yani bizatihi görüşmemizde de ifade etmişimdir, buradan da ifade etmeyi son derece uygun buluyorum.

Değerli arkadaşlar, burada yapılan ifadelerde, beyanlarda “Bu yasanın oy birliğiyle kabul edilmesi son derece yerinde olurdu.” ifadesi kullanıldı. Yani doğrusu, bizim de bunun için çok gayret ettiğimizi bilmenizi istiyorum. Fakat “Ana parametreler konusunda eskiye dönelim, hiçbir değişiklik yapmayalım.” deme ile “Bu reform mutlaka yapılmalıdır.” çelişkisinden de kurtulmamız gerekiyor. “Bu reform mutlaka yapılmalıdır ama hiçbir şey yapılmamalıdır.” gibi bir bakış açısı değil, ne yapılması gerekiyorsa onlarda ittifak edilmesi gerekiyor. Ben, özelde çok ciddi sorunlar yaşamadığımızı, bu son önergelerle yapacağımız düzenlemelerle herkesin gerçekten “evet” diyebileceği bir düzenlemeyi buraya getirdiğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - …sürem yetmediği için hepinize çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahıslar adına son söz Sivas Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalın’da.

Buyurun Sayın Açıkalın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının önce amacı, ulaşmak istediği gaye nedir? Bu gayeye ulaşmak için hangi parametreler üzerinde düzenleme, değişiklikler getirmektedir? Bu reform ihtiyacı hangi sebeplerle ortaya çıkmış bulunmaktadır ve bunun dayandığı unsurlar nelerdir? Son olarak da emeklilik sigortası üzerinde ve genel sağlık sigortası üzerinde ana hatlarıyla yapmış olduğu düzenlemeler nelerdir? Onun üzerinde konuşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; reformun amacı, bilindiği üzere, sigortalı, sigorta hak ve yükümleri bakımından norm ve standart birliği getirmek, nimet-külfet dengesini sağlamaktır. Ulaşmak istediği ikinci amacı, kapsamlı, kolay ulaşılabilir bir genel sağlık sigortası sistemi, rejimi kurmaktır ve son olarak da yoksulluğa karşı belirli bir koruma oluşturmaktır.

Bu tasarı, bilindiği üzere, bu amaca ulaşmak için dört ana unsur içermektedir. Bunlardan birisi kurumsal yapıdır. Bugüne kadar SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı çatısı altında yürüyen sistem birleştirilmiş ve tek çatı altında toplanmıştır.

İkinci unsur, sistemin vermiş olduğu açıklar sebebiyle mali olarak sürdürülebilir olmaktan çıkmış bir sistemi yeniden sürdürülebilir bir finansal yapıya kavuşturmaktır.

Üçüncü unsur, biraz önce de amaç maddesinde ifade ettiğim gibi, kolay ulaşılabilir, adil ve kapsayıcı bir genel sağlık sistemi kurmaktır ve son olarak da dağınık olarak yürütülmekte olan primsiz ödemeleri bir merkezde toplamak ve tek elden yönetim ve denetimini sağlamaktır.

Bu sosyal güvenlik reformu hangi ihtiyaçtan, hangi zaruretlerden kaynaklanmıştır? Buna baktığımızda, birinci olarak, elbette ki, ülkemizin demografik yapısının, genç nüfusa sahip olmakla birlikte, ileriye yönelik projeksiyonlarda çok kısa bir dönem içerisinde, Batı Avrupa ülkeleriyle mukayese edilemeyecek kısa bir süre içerisinde yaşlı nüfusa dönüşüyor olması böyle bir reform yapma ihtiyacını süratlendirmemizi gerekli kılmaktadır. Gerçekten de ülkemiz şu anda genç bir nüfusa sahiptir. Ancak, ileriye yönelik yirmi beş yıl içerisinde yaşlı nüfusun oranı ikiye katlanmak suretiyle bu avantajı kaybetmek riskiyle karşı karşıya bulunmaktadır.

Diğer bir zaruret, sistemin erken emekli etmesidir. Sosyal güvenlik sisteminden istifade eden iştirakçilerin yüzde 62’si asgari standardın altında erken emekli olmaktadır. Türkiye, OECD ülkeleri arasında en uzun süre emekli maaşı ödeyen ülke konumundadır. Her zaman ifade edildi bu kürsüden, aktif-pasif dengesi bozulmuştur. Standart olan aktif 4’e 1 olmasına karşılık, ülkemizde bu 2’nin         altına düşmüştür.

Diğer bir sebep, prime esas kazançların düşük olarak asgari ücret düzeyinden gösterilmesi bir reform ihtiyacını acil kılmaktadır.

Aynı şekilde, kayıt dışı istihdam, sadece sosyal sigorta açısından değil, vergi açısından ve diğer bakımlardan da bu konuda bir reform yapma ihtiyacını zaruri kılmaktadır. Birtakım hesaplamalara göre ülkemizdeki kayıt dışı istihdam yüzde 50 mertebesindedir.

Diğer bir konu, yine kurumsal olarak, prim tahsilatında idarenin tahakkuk-tahsilat oranlarının fevkalade düşük olması, idarenin performansının düşüklüğü bir reform ihtiyacını gerekli kılmaktadır.

Son olarak da, aylık bağlama oranları her zaman ifade edildi. Sayın Bakanımız da burada, farklı görüşmeler sonucunda tasarıdan farklı bir oranın tespit edildiğini ifade ettiler. Aylık bağlama oranı yine OECD ülkeleri içerisinde en yüksek orandır. Yüzde 2’yi geçen sadece OECD ülkeleri içerisinde İspanya bulunmaktadır. Önemli bir kısmı OECD ülkelerinin yüzde 1’in altındadır; İngiltere, Fransa, Polonya, Japonya buna dâhildir. Diğer ülkeler de 2 ile 1 arasında aylık bağlama oranına sahip bulunmaktadırlar.

Son iki sebep, reform yapmayı gerekli kılan son iki sebep, prim ödeme gün sayısının düşük olmasıdır ülkemizde. Gelişmiş ülkelere, Avrupa ülkelerine baktığımızda Avusturya, Portekiz, Norveç’te on dört bin dört yüz, İspanya’da on iki bin, İngiltere’de on dört ila on altı bin arasında prim ödeme gün sayısı istenmektedir.

Son olarak, reform ihtiyacını gerekli kılan sebepler içerisinde, sosyal güvenlik hak ve yükümlülükler arasında norm birliğinin bulunmamasıdır. Bilindiği üzere, burada 506 sayılı SSK Kanunu, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu, BAĞ-KUR Kanunu ve tarımda çalışanlar bakımından da hem kendi hesabına hem de bağımlı olarak çalışanlar bakımından olmak üzere iki adet düzenleme bulunmaktadır. Bunun dışında, geçici 20’nci madde kapsamındaki sandıklara tabi olanlar bakımından da vakıf senetleri bulunmaktadır.

Tasarı, hangi konularda düzenleme yaparak amacına ulaşmak istemektedir diye baktığımızda, birinci olarak, elbette ki ana parametre -sosyal güvenlikte- yaştır. Erken emeklilik maddesinde de söylediğimiz üzere, yaş haddinin yükseltilmesi icap etmektedir. Altmış beş yaşa 2036 yılında emekli olanlar bakımından ulaşılacaktır. Şu andaki geçerli olan yaş 5510 sayılı Kanun’da da, ilk defa kanun yürürlüğe girdiği tarihte işe başlayanlar bakımından elli sekiz ve altmış olarak sabit bulunmaktadır.

Diğer bir parametre, amaca ulaşmak bakımından, prim ödeme gün sayısıdır. Prim ödeme gün sayısı, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığına tabi çalışanlar bakımından herhangi bir değişiklik olmamıştır; SSK’ya tabi olanlar bakımından da uzlaşmayla, biraz önce Sayın Bakanın da ifade ettiği üzere, yedi bin iki yüz iş günü olarak kararlaştırılmış bulunmaktadır.

Önemli bir parametre, amaca ulaşmak bakımından, aylık bağlama oranıdır. Yine ülkemiz aylık bağlama oranı bakımından, OECD ülkeleri arasında en yüksek aylık bağlama oranına sahip bir ülke konumundadır. Mevcut aylık bağlama oranı sistemden çıkışı âdeta teşvik etmektedir, erken emekliliği teşvik etmektedir. Getirilmek istenen düzenleme, sistemde kalmayı cazip kılacak düzenlemelerdir.

Ana parametrelerden bir tanesi ve son olanı güncelleme kat sayısıdır. Bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra güncelleme kat sayısına ekonomik gelişmedeki refah payı monte edilmiştir. Buna göre, güncelleme kat sayısı TÜFE artı sabit fiyatlarla oluşacak gayrisafi millî hâsılanın yüzde 30’u ve artı 1 formülüyle oluşturulmuştur.

Emeklilik sigortası yönünden tasarı neler getirmektedir? BAĞ-KUR’lular yönünden, bilindiği üzere en önemlisi, basamak sistemi kaldırılmıştır BAĞ-KUR’lularda. Kazancın üst ve alt sınırları arasında olmak kaydıyla, beyan usulü getirilmiştir.

Sigortalılar yönünden fiilî hizmet süresi yeniden tanzim edilmiştir dünyadaki standartlar dikkate alınmak suretiyle. Kamu görevlileri yönünden mevcut memurlar genel olarak kanun kapsamı dışında tutulmuştur bilindiği üzere; ilk defa memur olacaklar bu yasanın kapsamına alınmıştır.

İşverenler yönünden, mevcut olan asgari işçilik uygulamasına uzlaşma müessesesi monte edilmiştir. Diğer bir yenilik de işverenler yönünden, ayni yardımlar prime esas kazanç matrahı dışında tutulmuştur. Bunun dışında bunlarla alakalı ortak hükümler bulunmaktadır.

Son olarak ifade etmek istediğim, üzerinde durmak istediğim husus, genel sağlık sigortasıyla alakalıdır. Genel sağlık sigortası kapsamlı bir genel sağlık sigortası getirmek üzere mevcut vatandaşlara, tüm vatandaşlara -genel sağlık sigortasına ilave olarak- isteğe bağlı sigortalılar, on sekiz yaşına kadar olan çocuklar ve gençler, vatansız ve sığınmacılar ve Türkiye’de ikamet eden ve kendi ülkesinde sigorta olmayan yabancı ülke vatandaşları kapsama dâhil edilmiştir.

Genel sağlık sigortasından yararlanma şartları yeniden düzenlenmiş ve kolaylaştırılmıştır genel sağlık sigortasından istifade edinme şartları. Daha önce SSK’da doksan gün, BAĞ-KUR’da iki yüz kırk gün olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) - …hastalık sigortası prim ödeme şartı yeni düzenlemeyle otuz güne indirilmek suretiyle kolaylaştırılmıştır. Ödenen genel sağlık sigortası primi ile alınan hizmetler arasındaki ilişki koparılmıştır, böylece bütün vatandaşların eşit şekilde genel sağlık sigortasından istifade etmeleri imkânı getirilmiş bulunmaktadır.

Ayrıca, tasarıda katılım payı alınacak hizmetler, katılım payı alınmayacak hizmetler ve kişiler sayılmıştır. Katılım payının üst sınırı belirlenmiştir tasarı ile. Prensip olarak sigortalıların sözleşmeli kamu ve özel sağlık hizmeti sunucularından istediklerine müracaat edebilmeleri hakkı getirilmiş bulunmaktadır.

Bunun dışında yurt dışı tedaviler kolaylaştırılmış, tetkikler için dahi yurt dışına gidebilme, başvurabilme imkânı getirilmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Açıkalın.

Tasarı üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ülkemizde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmadan kayıt dışı çalışarak geçimini sağlayan yaklaşık 11 milyon dolayındaki kişinin kayıt altına alınarak kayıtlı çalışanların yüklerinin azaltılmasına yönelik şimdiye kadar hangi tedbirleri aldınız ya da şu anda bundan sonraki dönemde hangilerini alacaksınız? Kayıt dışı çalışanların oranı son altı yılda nasıl değişmiştir?

İki: AKP Hükûmetleri döneminde yaratılan yeni istihdam toplamı ne kadardır? Bu yeni istihdamın yaklaşık yüzde kaçı asgari ücret düzeyindedir? Hükûmetinizin bu istihdam politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son sorum: En son değerlendirmelerde açlık düzeyi yaklaşık 700…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

2022 sayılı Kanun’a göre, altmış beş yaşın üzerindeki insanlarımıza yani kimsesiz, mağdur, fakir olan insanlarımıza maaş veriliyor. Bu maaşın miktarı yaşlı aylığı olarak 83,14 YTL’dir. Özürlü yakınlarına da aynı şekilde 166,27 YTL miktarında maaş veriliyor. Acaba bu insanlar bu alınan paralarla geçinebilir mi, bunu öğrenmek istiyorum.

İkinci olarak da: Bu kanunla beraber 4/B ve 4/C’yle ilgili bir çalışma yapılamaz mı? Yani devlet memurlarının şu an itibarıyla bir kısmı 4/B’li çalışıyor, bir kısmı 4/C’li çalışıyor. Bu da ilerideki dönemlerde bir karışıklığa sebep olabilir diye düşünüyoruz. Bu noktada bir şeyler söylemek ister misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, görüşmelerine başladığımız, Bakanlığınızca “reform” diye adlandırılan bu düzenleme, tümüyle emekli, dul ve yetimlere yapılan aylık ve diğer ödemelerin azaltılması yoluyla sistemin açıklarının kapatılmasını esas almakta, sistemin asıl sorunu olan aktif-pasif dengesinin düzelmesini sağlayacak ana düzenlemeleri içermemektedir. Her zaman olduğu gibi yine işin kolayına kaçılmış, kayıt dışı istihdamın yaygın bir seyir izlemesine göz yumulmuş, sisteme prim girişini artırmak yerine emeklilik yaşı yükseltilerek sistemden para çıkışı azaltılarak insanların geleceğe umutla bakmasının önüne geçilmiştir. Bu durumu düzeltmek adına bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paksoy…

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Efendim, önce, bu yaşlılar ve özürlülerin aldıkları maaşlar çok düşük bugünkü hayat standartları karşısında. Bunları artırmayı düşünüyor musunuz?

İkincisi, basın çalışanlarının yıpranma payını neden kaldırdınız?

Üçüncüsü, tahsil edilmeyen işveren primi ve cezaları ne miktardır? Bunların tahsili konusunda ne düşünüyorsunuz?

Komisyona şunu sormak istiyorum: Hükûmetin getirdiği tasarı 31 madde, siz 96 madde… Tabii, bu 172’ye de çıkıyor. İç Tüzük’ün 35’inci maddesine göre komisyonlar kanun teklif edemezler. Neden bu İç Tüzük’ün 35’inci maddesine uymuyorsunuz?

Ayrıca da, muhalefet partili arkadaşlarımızın… 70 milyonu ilgilendiren bu kanunun bu Mecliste müzakere edilmesini engellemek için altı madde hâlinde, yani temel kanun olarak görüş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu yasa tasarısıyla emeklilik yaşını altmış beşe çıkarıyorsunuz. Bu sayede aktif sigortalı sayısını zamanla artırmayı düşünüyorsunuz. Diğer taraftan, Hükûmetinizce birçok bakanlıkta emeklilik hakkını kazanmış yaşı daha genç birçok çalışanı ya görev değişikliğine uğratarak ya bizzat teklif ederek emekliliğe zorluyorsunuz. Bu bir çelişki değil midir? Yoksa bu AKP’nin bir kadrolaşma hareketi midir? Dilerseniz bu hususta birçok bürokrat ismi verebilirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Hükûmetinizin altı yıldır uyguladığı ithalata dayalı düşük kur, yüksek faiz nedeniyle işletmeler rekabet edebilmek için kayıt içinden kayıt dışına çıkarak faaliyetlerini devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Kendi Hükûmetinizin yanlış ekonomik politikalarının bedelini dar gelirlilere ödeterek küresel, emperyalist sermayeyi ödüllendirmeye devam etmiyor musunuz?

İki: Bu yasanın mutlaka çıkarılmasını sizden isteyen oldu mu? Samimi misiniz? Siz ve partinizin milletvekillerinin önceki dönemlerde sosyal güvenlik yasalarıyla ilgili düşünceleri şimdiki düşündüğünüz gibi mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, görüşmekte olduğumuz kanun ile belli kesimlerin yıpranma payları kaldırılmakta. Örneğin, yaz kış sırtında 20 kilo çanta ile kilometrelerce yol kateden posta dağıtıcıları veya kameraları ile haber takibi yapan basın mensupları normal SSK’lılarla aynı seviyeye getirilmekte. Prim tahsilatında farklı oranlarda prim tahsilatı yaptığınız bu kesimin sosyal güvenlik açıkları içindeki payı nedir ki böyle bir uygulama şu anda gündeme gelmiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Durmuş…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bir önceki Bakan zamanında 25 katrilyon, şimdi 26 katrilyon tahsil edilemeyen sosyal güvenlik primi, işveren nezdinde bloke edilen paradır. Siz bunu bir yönetim ve uygulama zaafı olarak görüyor musunuz?

İkinci sorum: İsteğe bağlı sigortada yüzde 25’lik primi yüzde 32’ye çıkarmanız bu kitle için caydırıcı olmayacak mı?

Üçüncü sorum: BAĞ-KUR’lunun bir aydan fazla prim borcunun olması hâlinde sağlık hizmetinden yararlanmasını engelliyorsunuz. BAĞ-KUR’lu esnafımızın takriben yüzde kaçının bir ayı aşan borcu var? BAĞ-KUR’lu esnafın siftah yapmadığı günümüzde primini düzgün ödeyebilen yüzde 25’i bulabiliyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan tarafından Emek Platformuyla müzakereler sonunda emeklilik için doldurulması gereken prim ödeme gün sayısının SSK’lılar için dokuz bin günden yedi bin iki yüz güne indirileceği ifade edilmektedir. BAĞ-KUR’lular için ise dokuz bin gün olarak devam etmektedir. Çalışanlar arasındaki bu ayrım Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve bu tasarının ruhuna aykırı değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başbakan, bu dokuz bin prim gün sayısını ve altmış beş yaşı son derece hararetli savunmuştu ve bunun aksini düşünmenin, yani işçi haklarının, çalışan haklarının aleyhine olduğunu düşünmenin yalancılık olduğunu -affınıza mağruren söylüyorum, Başbakanın nitelemesi bu- beyan etmişti. Sayın Bakan emek güçleriyle görüşmesi sonrasında prim ödeme gün sayısını yedi bin iki yüze çekti. Yine affınıza mağruren soruyorum: Bu durumda Sayın Bakan Sayın Başbakanı yalancı çıkartmış olmadı mı?

İkinci bir sorum var: Altmış beş yaş ile prim ödeme gün sayısının aşağıya çekilmesi bire bir götürülmesi gereken bir sorun. Her ne kadar Sayın Bakan Başbakanı yalancı çıkartma pahasına da olsa yedi bin iki yüz güne çekti, ama altmış beş yaş sınırı aşağıya çekilmediğinde yedi bin iki yüz prim ödeme gün sayısının hiçbir anlamı olmadığı muhakkak. Bu bir aldatı değil mi? İkisi beraberse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA GÖK (Mersin) -…beraber aşağıya çekilirse bir anlam ifade edecek.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, altmış beş yaş emeklilikte neden ısrar ediyorsunuz? Türkiye’nin gerçekliği otuz yıldaki değişimi dikkate almıyor musunuz?

Kıdem tazminatında hak kaybı kaygıları yine giderilmiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

“Yeşil kartlar yine iki yıl daha sürecek.” diyorsunuz. Bunların da çoğu polis onayıyla, birçoğu da artık iptal edilmeye başlandı ve biraz seçimle ilgili kaygılar taşıyor. Ne diyorsunuz?

Dünyada en az parayla en iyi sağlık hizmeti veren Küba. Küba konusunda bir inceleme yapmayı düşündünüz mü?

“Sadaka devlet” ile “sosyal devlet” arasındaki en önemli unsurlardan biri şüphesiz kayıt dışı ekonomi ve kayıt dışılıkla mücadeledir. Bu konuda bir planınız var mı?

Bir de, sosyal yardımlar konusunda bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bayındır…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Bakan, kadınlara dönük pozitif ayrımcılık ilkesi evrensel bir ilke iken geçmişte, yani şu gün uygulanan elli sekiz ve altmış yaş arası, iki yıllık farkı da kaldırarak, altmış beş yaşta kadın ve erkek arasındaki eşitliği sağlayıp, bu ilkeyi ihlal etmiş olmuyor musunuz?

İkinci sorum: Tarım işçilerinin de namı hesabına prim ödemeleri öngörülüyor. Peki, bugüne kadar tarım işçisi olup emekli olan bir örnek verebilir misiniz?

Diğer bir sorum: Bağımsız çalışanlar arasında bugün borçlu olanların sayısının 6 milyon 886 bin 291 kişi olduğu belirtiliyor. Bu borçlu bağımsız çalışanlar, bu gidişatla sağlık hizmetlerinden men edilmiş oluyor. Borcuna rağmen sağlıktan men edilmesi cezalandırma değil midir diye sormak istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Gerçekten, çok yoğun bir şekilde sorular aktı ve her bir soru da son derece önemli, doğrusu kaydetmekte bile zorlandığımızı ifade etmek istiyorum. Bizim tespit edebildiğimiz, yani kaydedebildiğimiz ve bazen de algılamakta zorlandığımız, mikrofondan dolayı algılayamadığımız bazı soruları yazılı olarak cevaplandıralım. Ama şu şekilde başlayalım: BAĞ-KUR’lular için dokuz bin prim günü var şu anda zaten, Emekli Sandığı için de dokuz bin prim günü şu anda geçerli, SSK çalışanları için ise -bildiğiniz gibi- yedi bin prim günü, sosyal taraflarla bir araya geldiğimizde yedi bin iki yüz günde mutabakat sağladık. Bu, çalışanların, işçilerin aleyhine mi? Yeni sistem açısından bakarsanız, aleyhine. Neden? Çünkü sistem içerisinde ne kadar uzun süre kalırsanız, ne kadar çok prim öderseniz, o derece sizin emekli aylığınıza bu yansıyacaktır. Ama şöyle bir psikolojik durumla da karşı karşıya kaldığımızı net olarak ifade etmek istiyorum: Her kesim, bulunduğu yasa çerçevesinden bu tasarıya bakmaya çalıştı. Yani 506 sayılı Yasa’ya mensup olan vatandaşlarımız 506 sayılı Yasa’dan, BAĞ-KUR Yasası çerçevesinde olanlar o çerçeveden bu yasayı algılamaya çalıştılar. Oysa mahiyet            itibarıyla, felsefe itibarıyla bu yasalar arasında çok ciddi farklılıklar var. Mevcut sistem, kısa süreli bir şekilde çalışıp yasadan çıkmayı öngörüyor. Oysa getirdiğimiz sistem, bu düzenleme, uzun süreli sistem içerisinde kalıp ödediğiniz prime göre de aylık bağlanmasını sağlıyor. Dolayısıyla bu, şu demek değildir: Yedi bin iki yüz gün, Türkiye’deki SSK bünyesinde çalışanlarımız açısından önemli bir düzenlemedir. Yani prim gün sayısını dolduramama durumuyla da karşı karşıya kalabilir, mevsimlik işçileri filan dikkate aldığımız zaman. Bu açıdan bu düzenleme önemlidir, ama sistem içerisinde vatandaşlarımızın uzun süreli çalışma imkânları olacaktır. Dolayısıyla da emekli maaşlarını yükseltme imkânları olacaktır. Çünkü, yaş faktörü esastır. Yaş açısından bakacak olursak, emeklilik yaşında şu anda altmış uygulaması vardır. 2036 yılından sonra ancak 2028’de ilk olarak işe girecek olan vatandaşta altmış beş yaş sorgulaması, altmış beş yaş aranacaktır. Dolayısıyla prim gün sayısı düşünce aleyhe olur mu? Aleyhe olur, ama yaş faktöründen dolayı da o prim gün sayısı, çalışma imkânı olanlar için, artıya da dönüşebilir.

Bir diğer konu, kayıt dışılıkla ilgili bir soru vardı. İşte, TÜİK verilerine göre sosyal güvenliğe tabi olmayan 11 milyon kayıt dışı çalışanla ilgili bu tasarıda önemli düzenlemeler var. Ücretlerin banka kanalıyla ödenmesi yetkisini Kurum alıyor. Ayrıca, bankalardaki tüm işlemlerin sosyal güvenliğe bildirilmesi sağlanıyor. Ayrıca, Kurum bünyesinde “Alo 170” ihbar hattı şu anda açılma noktasında. Yoğun denetimler de gerçekleştirilecek.

Ayrıca, istihdamın üzerindeki yükleri azaltmaya dönük çok yakın bir süreçte de istihdam paketini huzurlarınıza getireceğiz. Bu şekilde istihdamın yükünü de hafiflettikten sonra denetim, banka işlemleri ve banka kanalıyla ücretlerin yatırılması çerçevesinde olayı bir bütün olarak ele aldığımız zaman ciddi bir şekilde kayıt dışılığın önüne geçeceğimizi herhâlde görmekte zorlanmayız diye düşünüyorum.

İsteğe bağlı sigorta primi: Bildiğiniz gibi, şu anda SSK mensubu vatandaşlarımız bin seksen gün, yani üç yıl prim ödedikten sonra, çalıştıktan sonra ancak isteğe bağlı sigortalı olabiliyorlar. Fakat bunların sağlıktan da istifade etme imkânı yok, yani isteğe bağlı oldukları süre içerisinde. Burada yeni yasada, çalışmayan veya çalışamayan vatandaşlarımızın uzun vadeli sigortalı olma açısından isteğe bağlılığını hemen getiriyoruz. Aynı zamanda da, isteğe bağlı olan bu vatandaşlarımız GSS’den de istifade etme imkânını bulacaklardır. Yani bugün olmayan bir imkân bu yasayla vatandaşlarımıza sağlanmış oluyor. Burada da oranın yüzde 25’ten yüzde 32’ye çıkmasını, GSS priminin yüzde 12 olduğunu dikkate alırsanız çok anormal bir düzenleme değil, çalışanın lehine bir düzenleme olduğunu görürüz.

Yıpranma payıyla ilgili olarak en çok tartışılan bir konu… Yıpranma payı çerçevesinde eğer mevcut sistem içerisindeki meslek gruplarını dikkate alırsanız, gelişen şartlar ve Türkiye’nin, dünyanın geldiği teknolojik seyir açısından olay irdelenince, olmaması gereken birçok mesleğin olduğunu göreceksiniz; mesela, gemi kömürcüleri, gemi ateşçileri de şu anda -yani böyle bir gemi olmamasına rağmen- fiilî hizmet zammından istifade etsinler diye. Kapsam çok farklı ve bu kapsamın nasıl belirlendiğini biz araştırdığımızda, gerçekten çok ciddi siyasi müdahalelerle fiilî hizmet zammı kapsamının belirlendiğini de müşahede ettik. Yani bir bölgenin bir bakanı, o bölge içerisindeki herhangi bir sektörde, herhangi bir meslek grubunda çalışanları fiilî hizmet kapsamına almış. Geçmiş yıllar itibarıyla söylüyorum, çok ciddi siyasi müdahalelerin olduğunu tespit ettik. Bugün, bilimsel bir kritere bunun oturtulmasının zaruri olduğu düşüncesiyle -İş Güvenliği Yönetmeliği’nde belirlenmiş beş grup var risk gurubu olarak- risk gruplarından beşincisini biz baz aldık, yani en riskli grupları baz alarak fiilî hizmet zammı kapsamına bunları dâhil ettik. Doğru yaptığımıza inanıyoruz ve bu konuda görüştüğümüz tüm kesimlere söyledik ki: “Sizin farklı bir teklifiniz varsa getirin, bunu değerlendirelim.” Bize, ağırlıklı olarak, çeşitli meslekler de tavsiyelerde bulunuldu “bu meslekleri de alabilir misiniz” şeklinde. O meslekleri de alabiliriz, fakat o bahsettiğiniz mesleğin üçüncü risk grubunda olduğunu dikkate alırsanız, üçüncü risk grubundaki bütün meslekleri de fiilî hizmet kapsamına almanız gerekiyor, ki böyle bir yaklaşımın, yani bilimsel olmayan, kriterlere oturtulmayan yaklaşımın fiilî hizmet zammını -bugün olduğu gibi- saptıracağı düşüncesiyle, bir bilimsel kritere bunları oturttuğumuzu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, çok az vaktimiz kaldı, Sayın Genç Komisyona da bir soru sormuştu. Komisyon…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani, gerçekten birçok konu var.

BAĞ-KUR prim borçlarıyla ilgili olarak, Sayın Başkanım müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Tabii, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – BAĞ-KUR’lularla ilgili şu andaki uygulamalar aslında yoksulluğu artırmaktadır. Sosyal güvenlik alacaklarına baktığımız zaman bunun 42 katrilyona ulaştığını görürsünüz. Bunun içerisinde 32 katrilyonun           BAĞ-KUR’a, yani esnaf ve sanatkârımıza ait olduğunu görürsünüz. Bunun mevcut sistemin uygulamasından kaynaklandığı bir gerçektir. Bununla ilgili çok uzunca bir değerlendirmeyi konuşmalarımızda yaparız. Yani yoksulluğu azaltan değil, maalesef yoksulluğu artıran bir düzenleme şu anda yürürlüktedir, bunu kaldırıyoruz. Hem BAĞ-KUR’luların prim oranını düşürüyoruz, ayrıca BAĞ-KUR’lulara prim ödemede oran değil, beyana tabi bir düzenleme getiriyoruz. Çünkü BAĞ-KUR’lunun geliri değişmediği hâlde sürekli BAĞ-KUR’lunun basamak çerçevesinde primleri artıyor. Primleri artan fakat geliri artmayan bir BAĞ-KUR’lu gitgide maalesef prim borçlarının yoğunluk arz etmesiyle kurumu karşı karşıya bırakmıştır. Bu yeni düzenleme bu sorunu da çözecek olan bir düzenlemedir.

Teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – İç Tüzük’e aykırı olarak bir şey söz konusu değildir Sayın Başkanım ve yapılan bütün düzenlemeler de kanun tekniğine uygun olarak yapılmıştır.

Bilgilerinize arz olunur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 30’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Bayram Meral.

Sayın milletvekilleri, çok büyük bir uğultu var. Lütfen sohbet etmek isteyenler…

Sayın milletvekilleri, çok önemli bir kanun görüşülüyor. Kanun yerine sohbet etmeyi tercih edecek olanlar lütfen kulise çıksınlar.

Buyurun Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı, bugün değil 54’üncü Hükûmet döneminde de gündeme geldi. O zaman ben TÜRK-İŞ Genel Başkanıydım. Bugün bu masada oturan, yani AK Partili bazı milletvekili arkadaşlarım o zaman Saadet Partisi milletvekilleriydi. Onlarla birlikte meydanlarda yürürdük, “Mezarda emekliliğe hayır.” derdik. Sayın Bakanımız da bunun canlı şahidi. Bugün, kadere bakın, Sayın Başbakanımın dediği gibi, dokuz bin günü savunur duruma geldiniz! Bunun adına ne derler biliyor musun? Nereden nereye!

Saygıdeğer arkadaşlarım, bugün bir milletvekili arkadaşım soru sordu “Bu yasa tasarısını çıkarmanızı kim istiyor?” dedi. Değerli arkadaşlarım, bunun gibi birçok yasa tasarısının çıkarılmasını isteyen güçler var.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – IMF!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bunların başında IMF gelmektedir. IMF yalnız bunu istemedi değerli arkadaşlarım, kamunun küçültülmesini istedi; yatırımların durmasını istedi; tarıma, hayvancılığa verilen desteğin kesilmesini istedi; özelleştirmenin bütün hızıyla yağmalanmasını istedi; işçinin, memurun, emeklinin, yani dar gelirli vatandaşların ücretlerinin dondurulmasını istedi, bugün olduğu gibi; emeklilik yaşının kadınlarda altmış, erkeklerde altmış beşe çıkarılmasını istedi. İşte, bugün, bu saygıdeğer Meclis bunları görüşüyor değerli arkadaşlarım.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, geldiniz geleli, işçilerin haklarının, emeklinin haklarının kısılması için ne gerektiyse onu yaptınız. İş Yasası ile 54’üncü Hükûmet döneminde çıkarılan İş Güvencesi Yasa Tasarısı’nı ortadan kaldırdınız ve ne acıdır ki, 12 Eylülün dile getirmediği, konu etmediği kıdem tazminatını bugün gündeme getirdiniz, “Nasıl budarız, ne yaparız?” onu tartışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, ne acıdır ki, emeklilerin aylıkları çok yüksekmiş! Siz kimin ağzıyla konuşuyorsunuz? IMF’nin bir temsilcisi de geldi, Türkiye’de dedi ki: “Öğretmenlerin aylıkları çok yüksek.” Öyle mi arkadaşlar, emeklinin aylıkları yüksek mi? Hiç olacak şey mi değerli arkadaşlarım ve bu kürsüye çıkıyorsunuz sayın milletvekilleri, bunu konuşuyorsunuz, bunlar çok acı. Biz aldığımızdan nerelere gittiğimizin farkındayız, detayına inmiyorum. Siz ortalama 700 lira ücret alan bir işçinin, bir emeklinin aylığının yüksek olduğunu nasıl burada çıkar da söylersiniz!

Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, Avrupa’da emekli olan insan gelir bizim kıyılarımızda tatil yapar, bizim emeklilerimiz de, değerli arkadaşlarım, ya Millî Piyango bileti satar ya gider bir yerde bekçilik yapar. İşte sizin “Ücretleri fazla.” dediğiniz arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu yasayla bir konuyu özellikle gündeme getiriyoruz. Biliyorsunuz yeni yeni müesseseler icat edildi. Nedir bunlar? Değerli arkadaşlarım, şu anda inşaatta çalışan arkadaşlarımız, tarımda çalışan arkadaşlarımız, ormanda çalışan arkadaşlarımız, şeker fabrikasında çalışan arkadaşlarımız, güvenlik görevlileri, temizlik şirketinde çalışan arkadaşlarımız, bunların yılda ne kadar çalıştığını biliyor musunuz? Devlet müessesesinde çalışan, şeker fabrikasındaki işçiler yılda dört ay çalışır -onu da toplu sözleşmeye zorla koyduk ki yüz yirmi gün prim ödesin de çoluğu çocuğu sosyal haklardan yararlansın- diğerleri üç ay çalışıyor. Şimdi, bakınız, bırakın altmışı, altmış beşi, değerli arkadaşlarım, üç ay çalışan bir orman işçisinin emekli olabilmesi için değerli arkadaşlarım, seksen yıl çalışması lazım. Hesabı gayet basit, 7.200’ü 90’a bölerseniz 80 çıkar, bu kadar basit ama siz böyle ufak hesaplarla uğraşmazsınız. Değerli arkadaşlarım, dört ay çalışan bir arkadaşımızın altmış yıl çalışması lazım ki emekli olsun. Altı ay çalışan bir arkadaşımız, kırk yıl çalışması lazım ki emekli olsun. Yirmi yaşında işe girse bu arkadaşımız, kırk yıl da çalışacak, altmış yıl; beş yıl da bekleyecek ki altmış beşi doldursun, emekli olsun. İşte, sizin getirdiğiniz yasa bu değerli arkadaşlarım.

Birçok hakkı buduyorsunuz. Bu ne yapar biliyor musunuz muhterem arkadaşlarım? Türkiye’de çok önemli bir konuyu geliştirdiniz. Ne acıdır ki İstanbul’da bir işçi telefon ediyor bana “Sayın Başkanım, senden bir şey öğrenmek istiyorum.” diyor. “Buyur gözüm.” dedim. “Eşime bir yerde iş buldum. Nasıl olsa emekli olamayacağı söyleniyor. İşveren de ‘İsterseniz ben sigorta primini size veririm, siz de benden davacı olmazsanız işi yürütürüz.’ diyor.” dedi.

Şimdi, Türkiye bu noktaya geldi değerli arkadaşlarım. Adam diyor ki: “Ben nasıl olsa emekli olamıyorum ve olamayacağım.” İsterseniz 2036 yılında deyin isterseniz 2002 yılında deyin, vatandaşın kafasında emekli olamayacağını yerleştirdiniz ve doğrudur da ve bugün, bunlar, değerli arkadaşlarım, kayıt dışı azalmayacak, artacak, bunun önüne de geçemeyeceksiniz; bu, bir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Şuraya müdahale eder misiniz Sayın Başkan.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – İki: Birçok hakkı budadınız. İş kazası, meslek hastalıkları değerli arkadaşlarım, yüzde 25 rapor aldığı zaman 420 lira aylık bağlanıyordu.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Dinlemiyor kimse de hoş olmuyor. Sayın Başkan uyarmıyorsunuz.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Bakan çok bildikleri için dinlemiyorlar!

BAŞKAN – Sayın Meral, siz devam edin.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım 54’üncü Hükûmet döneminde burada konuşurken ve çok acımasızca bunları eleştirirken “Bu, mezarda emekliliğin bedelini ödeyemezsiniz.” dediği zaman biz onu dinliyorduk. O zaman, değerli arkadaşlarım, muhalefetin sıralarında oturuyordu, burada canlı şahitleri var, o zamanki hükûmet ortakları da burada.

Değerli arkadaşlarım, yaptığı iş hoşuna gitmiyor ki dinlesin! Yani, nasıl dinlesin? Niye bekliyorsunuz Sayın Bakanın... “Ben bir işçi çocuğuyum.” dedi, Sayın Bakanı rahatsız etmek istemiyorum. Gitsin babasına sorsun, babası da bu yasaya karşıdır, emin olun ki öyledir değerli arkadaşlarım, babası da bu yasaya karşıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Ama ne yapsın, yani yapacak başka bir şey yok, kendi zaten söylüyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hafife almayın o yasayı, o kadar hafife almayın.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, emekli aylıkları daha önce neydi biliyor musunuz? Muhterem arkadaşlarım, emekli aylıkları, daha önce, bütün çalışma süresinin, emekli olduğu zaman, en son yüksek ücretinin üç yılının ortalaması alınırdı, emekli aylığı bağlanırdı. Burada, içinizde genel müdürlük yapan arkadaşlarımız var. Şimdi ne oldu biliyor musunuz? Bütün hizmet süreleri toplanıyor, onun ortalaması bulunuyor. Yani bu demektir ki emekli aylıkları geçmiş dönemlere göre daha da düşürülüyor. Siz daha da düşürüyorsunuz değerli arkadaşlarım. Emeklilerin ücreti, ne olursa olsun, bir taban ücreti vardı, 421 liradan aşağı düşmezdi. Şimdi siz tabanı kaldırdınız, bu 200’e düştü. Yani asgari ücretle çalışan bir işçi emekli olsa dahi, eskiden 420 bin lira alırdı, şimdi 230 bin lira alacak. Tabanı kaldırdınız. Budadınız insanların haklarını, birçok çalışanın haklarını değerli arkadaşlarım.

Muhterem arkadaşlarım, Sayın Bakanım diyor ki: “Efendim, biz sendikalarla anlaştık, belli bir noktaya geldik.” Yüzde yüz anlaştıkları kanısında değilim. Sendikaları da kutluyorum, o işçileri de kutluyorum değerli arkadaşlarım. O hareketi yapmakla yüreğime su serptiler, onları kutluyorum değerli arkadaşlarım. Neden kutluyorum? Kendinize geldiniz biraz. Gidiyorsunuz, yol virajdır, taşlıdır, bilmem nedir. Ondan sonra baktınız ki, eskiden “Dur Yolcu!” diye bir şiir vardı, orada durdunuz. Haklı bir şey yaptınız, akıllıca bir şey yaptınız. Oturursunuz, taraflarla konuşursunuz, gelirsiniz siyasi partilerle konuşursunuz; ortak bir yol çizersiniz, ondan siz de huzurlu olursunuz, biz de huzurlu oluruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ülkeye de huzur gelir değerli arkadaşlarım. Bunu böyle yapalım, böyle yapmalıyız, böyle yaptıklarımızdan hepimiz yarar görüyoruz. Körüklüyorsunuz, ondan sonra da birilerine gidip rica ediyorsunuz: “Ya, hele gelin bu tansiyonu düşürün, bize yardım edin.” “Niye yapıyorsunuz? Niye ondan sonra birisinden ricada bulunuyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’yi yönetiyorsunuz, Türkiye’yi. Türkiye’yi yöneten, attığı her adımı hesap etmek zorundadır. Kişisel işlerinizi takip etmiyorsunuz. Dünyaya karşı, ülkeye karşı… Ülke yönetiyorsunuz. Sorumluluğunuzun idrakinin farkında olmanızı bekliyorum sizden, onu istiyorum. Biz de yaşadık geçmişte birçok hükûmetlerle. Giderdik meydanlarda “Çankaya’nın -Allah rahmet etsin- şişmanı, işçilerin düşmanı.” derdik, akşam da giderdik sorunu çözerdik. Maazallah! Burnunuzdan kıl aldırmıyorsunuz. Hükûmetsiniz, eleştirileceksiniz de, ama oturacaksınız vatandaşın sorunlarını da çözeceksiniz. Geçmişte bir başbakan yardımcısı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Efendim, bitirmeme müsaade edin.

BAŞKAN – Böyle bir kuralım yok.

Çok teşekkür ederim.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Vallahi, kusura bakma, ben senin genel başkanını methedecektim, sen fırsat vermedin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Meral.

Gruplar adına ikinci söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı’ya aittir.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Tasarı’nın birinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sosyal güvenlik, mesleki, fizyolojik veya sosyoekonomik herhangi bir riske düçar kalınması sonucu, çalışma ve gelir elde etme imkânından geçici veya sürekli olarak yoksun bulunan bireye, insan onuruna yakışır biçimde hayatını devam ettirebilmesini sağlayan önlemlerin ve katkıların bütünü olarak tanımlanabilir. Hayatın kaçınılmaz doğal bir sonucu olarak karşılaşılacak  risklere karşı korunabilmek, kimi yaşlılık ve ölüm gibi mutlak, kimi hastalık ve muhtaçlık gibi muhtemel tüm risklere karşın geleceğe güvenle ve ümitle bakabilmek, toplumsal barış ve huzurun sağlanması açısından da çok büyük önem ve değer taşır.

Türkiye’de uygulanan mevcut sosyal güvenlik sistemi, bireylerin çalışma statülerindeki farklılıklara göre kurgulanmış bir sistemdir. Gerek emeklilik gerekse sağlık sistemlerinde beş ayrı yasayla sigortalıların hak ve yükümlülükleri tanımlanmaktadır. Bunlar arasında prime esas kazanç, aylık bağlama oranı, kazancın güncellenmesi, prim oranları, sigorta yardımlarının türü ve kapsamı gibi konularda norm ve standart farklılıkları bulunmaktadır. Haklar ve yükümlülükler arasında aktüeryal denge kurulamadığından, sosyal güvenlik kurumunun bütçesi giderek artan bir şekilde açık vermektedir. Bu açıklar bütçeden yapılan transferlerle kapatılmaya çalışılmaktadır ancak açıkların bütçeye yükü önemli oranlara ulaşmıştır. Bu durum, sosyal güvenlik sisteminin finansal açıdan sürdürülebilirliğini gittikçe zorlaştırmaktadır. Diğer taraftan, mevzuatın karmaşıklığı, aşırı bürokratik işlemler, bilgiişlem yapısının yetersizliği ve personele ilişkin sorunlar, sosyal güvenlik kurumlarının etkin çalışmasına engel olmuştur.

Sayın Başbakan, 11 Mart 2008 tarihli grup konuşmasında, mevcut sosyal güvenlik sorunlarının sorumlusunun 1969 yılı sonrasında sorumsuz, kaygısız, düşüncesiz, popülist uygulamalar olduğunu belirterek, popülist siyasetin aktörlerinin kimler olduğunu açıklamayacağını, bunların bilindiğini    belirtmiştir. Bahsettiği otuz dokuz yıllık dönemde otuz hükûmet kurulmuş olup, bunlardan tek başına iktidar olup ardı ardına iki hükûmette en uzun süreyle yaklaşık altı yıl Başbakanlık yapan rahmetli Turgut Özal’dır ancak Özal döneminde sosyal güvenlik sistemine yönelik önemli düzenlemeler yapılmış, emeklilik yaş hadleri elli-elli beş yaş olarak belirlenmiştir.

Tek başına iktidar olup, en uzun süreyle Başbakanlık yapan ikinci kişi Sayın Erdoğan olup, Başbakan olduğu 14 Mart 2003 tarihinden bugüne geçen beş yılı aşkın süre içerisinde sosyal güvenlik sisteminin sorunlarını gidermeye yönelik hiçbir hukuki düzenleme yapılmamıştır. Gerekli düzenlemelerin yapılmaması nedeniyle sistemdeki adaletsizliklerin ve açıkların her geçen yıl daha da artmasına yol açıldığı bir gerçektir. Bu durumda, Sayın Başbakan, sorumsuz, kaygısız, düşüncesiz, popülist siyasetin başaktörünün kendisi ve AKP Hükûmetleri olduğunu da kabul ettiği anlaşılmaktadır.

Sosyal güvenlik reformu çok zor bir reformdur. Bir koalisyon hükûmeti olan 57’nci Hükûmet döneminde bu reformun önemli bir ayağı gerçekleştirilmiş, emeklilik yaş haddi elli sekiz-altmış, prim ödeme gün sayısı da yedi bin gün olarak belirlenmiş, kademeli bir geçiş süreci öngörülmüştür. Bu reform yapılmamış olsaydı, bugün sosyal güvenlik açıklarının çok daha büyük boyutlara ulaşmış olacağı da bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, 5510 sayılı Kanun ile emeklilik yaş haddinin altmış beşe, yaşlılık aylığı bağlanabilmesi için gerekli prim ödeme gün sayısının da dokuz bin güne yükseltilmesi öngörülmüştür. Her ne kadar, altmış beş yaş için, 2036-2047 yılları arasında, elli sekiz-altmış yaştan altmış beş yaşa kademeli geçiş öngörülmüş olmakla birlikte burada bir aldatmaca bulunmaktadır.

Zira, kanunda belirtilen kademeli geçiş sürecinden, bu kanunun bu yıl yürürlüğe girmesi hâlinde, ilk defa sigortalı olacak kadınlarda otuz bir, erkeklerde otuz üç yaşını dolduranlar yararlanabilecektir. Yani bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, ilk defa sigortalı olacak on sekiz ila otuz bir-otuz üç yaş arasında bulunan herkes altmış beş yaşa tabi bulunmaktadır. Kimseyi kandırmayalım, gerçekleri kamuoyuna açıklayalım.

Aylık bağlanabilmesi için aranan prim ödeme gün sayısı dokuz bin gün olarak belirlenmiş olmakla birlikte, Emek Platformu ile SSK’lılar için yedi bin iki yüz gün üzerinde uzlaşıldığı açıklanmıştır. Bu kanunun temel amaçlarından biri olan, norm ve standart birliği sağlanması hususuna riayet edilmediği görülmektedir.

Ayrıca yaş şartı altmış beş olduğundan, on sekiz yaşında işe giren ve yirmi yıl sonra, otuz sekiz yaşında prim ödeme gün sayısı şartını tamamlayan sigortalının emekli olabilmek için yirmi yedi sene beklemesi gerekecektir. Bu durum kayıt dışı çalışmayı teşvik edecektir.

Bu kanuna tabi geçecek hizmetler için bağlanacak aylıklar mevcut uygulamaya nazaran önemli oranda azaltılmaktadır. Mevcut uygulanan hükümler ve bu tasarıda öngörülen düzenlemeler açıktır. Emekli aylığı bağlanmasına esas olan, prime esas kazançların güncellenmesini sağlayan kat sayının hesabında mevcut uygulamada TÜFE değişim oranı ile gayrisafi yurt içi hasıla gelişme hızı dikkate alınmaktadır. Yeni düzenlemede, TÜFE değişim oranı ile gayrisafi yurt içi hasıla gelişme hızının yüzde 30’u esas alınmıştır. Yeni düzenleme, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki hizmetlere ilişkin prime esas kazançların güncellenmesinde mevcut uygulamaya göre önemli azalmaya yol açacağından, bağlanacak aylıkların da azalmasını beraberinde getirecektir.

Ayrıca, bu düzenlemede, büyüyen ekonomiden bireye düşecek refah payının tamamı gözetilmediğinden, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi de karşılanmamıştır.

Aylık bağlama oranı hâlen 1479 ve 506 sayılı Kanunlara göre sigortalılık süresinin ilk on yılının her yılı için yüzde 3,5, takip eden on beş yılın her yılı için yüzde 2 ve sonraki her yıl için yüzde 1,5 oranlarının toplamı, 5434 sayılı Kanun’a göre hizmet toplamı yirmi beş yıl olanların yüzde 75’i, yirmi beş yıldan fazla olanlara da her yıl için yüzde 1 fazlası uygulanmaktadır. Bu düzenlemede ise her yıl için yüzde 2 uygulanması öngörülmüştür. Bu durumda yirmi beş yıllık hizmete karşılık mevcut uygulamada 5434 sayılı Kanun’a göre yüzde 75; 1479 ve 506 sayılı Kanunlara göre ise yüzde 65 olan aylık bağlama oranı yeni düzenlemeyle yüzde 50’ye düşmektedir. Gerek güncelleme kat sayısı gerekse aylık bağlama oranı konusunda öngörülen düzenlemeler dikkate alındığında, bu kanunun yürürlük tarihinden sonraki hizmetlere bağlanacak emekli, malul, dul ve yetim aylıklarında mevcut duruma göre önemli miktarda azalma olacağı açıkça görülmektedir. Bunu çok net söylüyorum, yani hiç kimseyi kandırmayalım, hükümler ortada, tablo ortada, hesap ortada, lütfen gerçekleri söyleyelim. Eğer vatandaşlarımızdan fedakârlık bekliyorsak, bunu çok açık bir şekilde söyleyelim diyorum.

Zaten, mevcut aylıkların dahi açlık sınırının altında olduğu dikkate alındığında, bu kanuna göre bağlanacak aylıklarla emeklilerin hayatını nasıl idame ettirebilecekleri tümüyle göz ardı edilmektedir. Bu düzenlemeler sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Emek Platformuyla varıldığı açıklanan uzlaşmaya göre aylık bağlama oranının üç bin altı yüz günü doldurmamış olanlar için her yıl yüzde 3 uygulanması öngörülmektedir. Hâlen üç bin altı yüz güne kadar her yıl için yüzde 3,5 uygulandığı dikkate alındığında yine önemli bir hak kaybı söz konusudur.

Ayrıca, ilk defa sigortalı olacaklar uzlaşılan bu düzenlemeden yararlanamayacaktır. Buradan AKP’ye sormak istiyorum: Sizin hak, adalet ve eşitlik anlayışınız bu mudur? Bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra ilk defa sigortalı olacaklar bu vatanın, bu milletin evladı değiller mi?

Ayrıca, gerek Sayın Başbakan gerekse AKP yetkilileri her fırsatta ne diyor? “İşte, millî gelir 2002’de -hatta 2002’de de denmiyor, yetmiş dokuz yılda- 181 milyar dolar... Biz beş senede bunun üzerine 308 milyar dolar koyduk, 489 milyar dolara geldi.” Şimdi de revizyon diye yapılan çalışma sonucu millî gelirimiz bir gecede yüzde 31,6 arttı, nüfustaki azalmayla birlikte kişi başına gelirimiz 2006 yılında 7.500 doları, 2007 yılında da 9.300 doları geçti deniliyor.

Allah aşkına, siz Türk milletiyle dalga mı geçiyorsunuz? Vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu hayatını kredi kartlarıyla, kredi ve borçlarla sürdürmeye çalışıyor, siz 9 bin dolarlardan bahsediyorsunuz. Madem millî gelir arttı, bu kanuna göre bağlanacak emekli, dul, yetim aylıklarında neden azalma öngörüyorsunuz? Bu bir çelişki değil midir?

Sadece, fildişi kulelerde, yedi yıldızlı otellerde yaşayan, zengin ettiğiniz mutlu azınlığı, kendi çevrenizi değil, gelin çiftçinin, emeklinin, dul ve yetimin, esnafın, işçinin, memurun, işsizin hâlini bir görün. Ülkemizi ne hâle getirdiniz. Hayalî başarı senaryolarınız, pembe tablolarınıza rağmen gerçekler ortadadır, ama başarısızlığınız, beceriksizliğiniz karşısında şunu iyi bilin ki, mapushane edebiyatınız, mazlum ve mağdur edebiyatınız da artık sökmeyecek, bu millet hak ettiğiniz dersi ilk seçimde size verecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kalaycı.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – AKP dul ve yetimler ile muhtaç durumdaki malullere bağlanacak aylıklara ilişkin şartlarda, sigortalıların emzirme, evlilik ve cenaze yardımları ile fiilî hizmet süresi zamlarında büyük bir tutarsızlık, ciddiyetsizlik sergilemektedir. Emek Platformuyla son yapılan düzenlemede tekrar bu hususlar yeniden düzenlenmektedir. Yasa âdeta yazboz tahtasına çevrilmiştir.

Bu görüş ve düşüncelerle hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.55

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK(Bursa)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu  açıyorum.

119 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi söz sırası Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Selahattin Demirtaş’ta.

Buyurun Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 119 sıra sayılı yasanın birinci bölümü üzerine DTP Grubu adına görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şüphesiz ki son derece önemli, toplumun neredeyse tamamını ilgilendiren bir konu hakkında, geçmiş dönemlerde de mütemadiyen Türkiye gündemine gelmiş, Meclis gündemine gelmiş bir konu hakkında bugün de önemli bir yasama faaliyeti yürütüyoruz.

Elbette ki toplumun büyük bir çoğunluğunu ilgilendiren bu yasa tasarısının hazırlıklarıyla ilgili Sayın Bakan ifade ettiler, altı aydır bir hazırlık yapılıyor, bu konunun sosyal taraflarıyla da değişik görüşmeler gerçekleştirildi, mümkün olduğunca mutabakat sağlanmaya çalışıldı ama tam anlamıyla herkesin içine sinen, hepimizin arzuladığı bir yasa tasarısıyla karşı karşıya olduğumuzu söylemek de maalesef ki mümkün değil.

Ülkemizdeki sosyal güvenlik alanında ciddi sıkıntıların yaşandığı bir gerçek. Bu alanda düzenlemelerin yapılması ihtiyacı, zorunluluğu da bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor. Dolayısıyla DTP Grubu olarak biz zaten tıkanmış durumda olan, sinyal veren bu alanın mutlaka düzenlenmesi gerektiği konusunda hemfikiriz. Ancak bu düzenlemeler yapılırken yine Anayasa güvencesi altında olan sosyal devlet ilkesinin mümkün olduğunca korunması, ihlal edilmemesi de gerektiğini savunuyoruz ve muhalefet olarak da bu yasanın görüşmelerinde bir yandan bu değişikliğin derli toplu bir şekilde yapılmasının olumlu olduğu, sosyal taraflarla görüşmelerin yapılmasının olumlu olduğunu belirtirken ama aynı zamanda eksik bulduğumuz, yetersiz bulduğumuz konularda eleştirilerimizi, görüşlerimizi, değişiklik önergeleriyle katkılarımızı da sunma gayreti içerisinde olacağız.

Sosyal güvenlik meselesi, ağırlıklı olarak, çalışanları, emekçileri, yoksulları, işsizleri doğrudan ilgilendiren bir mesele. En nihayetinde toplumda güvence altına alınması gereken, devlet koruması altında bulunması gereken kesimler ağırlıklı olarak bunlar. Bu nedenle, yapılacak düzenlemelerde eğer bu kesimlerin çıkarlarını gözeten bir düzenleme yapılmamışsa, bu saydığım kesimlerin çıkarları ihlal ediliyorsa tabii ki sosyal devlet ilkesi ihlal ediliyordur, zedeleniyordur demekte bir sakınca görmemek lazım. Mevcut tasarı, önceki düzenlemelere kıyasla bazı yenilikler, bazı pozitif düzenlemeler getirmekle birlikte, bize göre, sosyal devlet ilkesini zedeleyen, yoksulların, çalışanların, emeklilerin, emekçilerin haklarını, kazanılmış haklarını da gasp etmeye yönelik düzenlemeler içermektedir. Bu tasarının geneli üzerinde sunum yapan arkadaşlarımız detaylı bir şekilde ifade ettiler. Her şeyden önce tasarıya hakim anlayış, sosyal güvenlik hukuku ile iş hukuku, çalışma hukuku arasındaki tamamlayıcı, bütünleyici ilişkiyi koparmaktadır; gerçekleştiği ölçüde, hukuk devleti ilkesinin toplumsal yaşamın gerçekleriyle bağı zayıflayacaktır diye düşünüyoruz.

Bilindiği gibi, sosyal güvenlik hukuku, çeşitli riskler nedeniyle geçici veya sürekli çalışamaz duruma gelmeleri hâlinde çalışanlara güvence sağlarken çalışma hukuku, çalışanların çalıştıkları süre içinde çeşitli yöntemlerle gelirlerini güvence altına almaya çalışır. Her iki hukuk dalında da görüldüğü üzere, temel amaç, yurttaşın gelir güvencesinin sağlanmasıdır. Örneğin, işçiler için iş hukuku, işçilerin feshe karşı korunmasına, değişik yöntemlerle işçilerin haksız işten çıkarılmalarına karşı güvence ve tazminatlar getirmeye çalışırken sosyal güvenlik, fesih olayı gerçekleştiğinde işsizlik sigortası yoluyla çalışanları korur. Diğer bir örnek, çalışanların sağlığının korunmasını, iş kazaları ile meslek hastalıklarının önlenmesini ve önlenemediğinde değişik yöntemlerle tazminini amaçlar. Dolayısıyla, birbirini tamamlayıcı, deyim yerindeyse ayrılmaz bir bütün oluştururlar. Bu çerçevede, günümüze değin sosyal sigorta rejimleri, ilgili çalışma ilişkilerinin özellikleri doğrultusunda şekillenmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Yasası ile 5434 sayılı Emekli Sandığı Yasası bunun tipik örnekleridir.

Ulusal sosyal güvenlik sisteminin fon yönetimine indirgenmesi, bu tasarıyla birlikte söz konusudur. Sosyal güvenlik bir hak olmaktan çıkarılmakta ve dolayısıyla, kamu hizmeti yerine piyasada satın alma güçleri ölçüsünde tüketicilerin yararlanabileceği bir meta hâline dönüştürülmekte ve kârlılığa konu yapılmaktadır. Sosyal güvenlik, toplumsal ve kamusal bir sorumluluk yerine bireyin kendi sorumluluğu hâline getirilmektedir; gerçekleştiği ölçüde, cumhuriyetin sosyal devlet ilkesi maalesef ki zayıflayacaktır, toplumun geniş kesimleri sosyal dışlanmışlığa maruz kalacaktır. İş Yasası’na göre, esnek çalışma ilişkileri içinde istihdam edilecek işçiler, tarımda hizmet akdiyle süreksiz çalışan tarım işçileri, tarımda kendi nam ve hesabına çalışanlardan düşük gelirliler, ev hizmetlerinde çalışan kadınlar, cezaevinde hükümlü ve tutukluların bakmakla yükümlü oldukları kişiler ve yevmiyeli çalışanlar sosyal korumadan yoksunlaşması durumuyla karşı karşıya kalacak, hatta bunlar bu tasarı ile yasal güvenceye kavuşacaktır.

Yine değerli arkadaşlar, bu bölümle ilgili olarak… Otuz madde birinci bölümde ele alınmış ve tasarının çok önemli maddeleri bu bölümde tartışılacak. Dolayısıyla bu şekildeki bir düzenleme de -özellikle birinci bölümle ilgili olarak- tartışmaların yeterli derecede yürütülemeyeceği kaygısını bizde uyandırmıştır.

Öncelikle, yükseköğrenim görenlerle ilgili yapılan düzenleme son derece yetersizdir. Üniversite öğrencilerinin sadece yirmi beş yaşına kadar hak sahibi olarak tanımlanması, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin kapsam dışı bırakılması önemli bir eksikliktir.

Tasarının birinci bölümünde düzenlenen kısa ve uzun vadeli sigorta kolları uygulaması bakımından hak sahipleri sayılırken ev hizmetlerinde çalışanlar ile ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerde çalıştırılan tutuklu ve hükümlülerin de uzun vadeli sigortalılık kapsamı içine alınması ve durumlarının bu şekilde açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Önceki düzenlemelerde kız ve erkek ayrımı olmaksızın bütün çocuklar için evlenme ödeneği öngörülmüşken yeni düzenlemede sadece kız çocukları bu kapsama alınmış, erkek çocukları için evlenme ödeneği iptal edilmiştir. Kız ve erkek çocukların arasında yapılan bu ayrımın giderilmesi gerekmekte. Bunun hangi açıdan, hangi gerekçelerle bu şekilde yapıldığını anlamak da mümkün       değildir.

Bir başka konu bu bölümde düzenlenen “emzirme ödeneği” hususudur. Daha önceki düzenlemelerde doğumdan sonraki altı ay boyunca ödenmesi öngörülen emzirme ödeneği bu tasarıyla bir aya indirilmiştir. Bu düzenleme de yaşamın gerçekliği karşısında hiçbir anlam ifade etmemektedir. Bir yandan Sağlık Bakanlığı yürüttüğü kampanyalar ile ilk altı ayda anne sütünün hayati derecede önemini anlatmaya ve anneleri ilk altı ay için emzirmeye teşvik etmeye çalışmaktayken diğer yandan yapılan bu düzenlemeyle sadece ilk bir ay için emzirme ödeneğinin veriliyor olması çelişkilidir. Bu çelişkinin giderilmesi açısından da emzirme ödeneğinin altı aya çıkarılması ve bu hakkı kazanabilmek için de sigortalılık süresinin genel sağlık sigortasında olduğu gibi otuz gün olarak belirlenmesi önemlidir.

Bu düzenlemeye benzer bir başka düzenleme de geçici iş göremezlik ödeneğinin hak edilmesi hususudur. Geçici iş göremezlik ödeneğinin hak edilmesi için doksan günlük prim ödeme şartı kaldırılmalıdır. Örneğin seksen dokuz gün prim ödeyen ancak geçici olarak iş göremez hâle gelen bir çalışan, bu tasarıya göre maalesef ki bu haktan yararlanamayacaktır. Bu nedenle, bu konuda süre sınırı konmamalı, doksan günlük süre tümden kaldırılmalıdır diye düşünüyoruz.

Ayakta ve yatarak tedavilerde günlük kazancın yarısı ve üçte 2’si şeklinde ikili bir düzenleme yerine, bu oran her iki hâl için de eşitlenerek üçte 2 olarak belirlenebilir. Bu şekilde de yatarak tedavilerde suistimallerin önüne geçilmiş olabilir.

Bir başka hak gaspı da malullük sigortasından yararlanma şartlarında yaşanmaktadır. Bu haktan yararlanabilmek için prim gün sayısı ve hizmet süresi 2 katına çıkarılıyor, bu şekilde de yine sosyal devlet ilkesi, anlayışı açık bir şekilde ihlal edilmiş oluyor. Bu konuda mevcut uygulama esas alınarak düzenleme yapılmalıdır. Tasarıdaki hâlinin değiştirilmesinde çok büyük fayda görmekteyiz.

Önemli eksiklerden biri de yaşlılık aylığına hak kazanabilmek için altmış beş yaş sınırının getiriliyor olmasıdır. Belki kamuoyunda en çok tartışılan husus olması itibarıyla altmış beş yaş meselesinin, Genel Kurulda, muhalefetin de katkısıyla tekrar gözden geçirilmesi ve ülke gerçekliğine uygun bir hâlde yeniden düzenlenmesinde fayda görmekteyiz.

Emekli aylıklarının hesaplanmasında kullanılan güncelleme katsayısının da gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 100’ü olarak düzenlenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Mevcut tasarıda yüzde 30 olarak ele alınması da bir çelişkidir. Bu düzenlemeye göre, devlet, gelir dağılımının adil yapılmadığını ve yapılmayacağını bu şekilde teyit etmektedir. Ayrıca, gelir dağılımının emeğin aleyhine sermayenin lehine bozulmaya devam edeceği de bu tasarıya göre varsayılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Güncelleme katsayısı için belirlenen bu yöntem, adil olmayan bir uygulama olduğu gibi, sosyal güvenliğin asgari hayat standardını sağlamadaki rolünü de görmemek anlamına gelecektir değerli arkadaşlar.

Bu bölümle ilgili, zannedersem iktidar grubunun da değişiklik önergeleri olacaktır. Umut ediyoruz ki bizim de bu önergelere sunacağımız katkılarla toplumdaki hassasiyetler, beklentiler dikkate alınarak düzenlemeler yapılacak ve hepimizin içine sinen bir yasa tasarısını bugün, hep birlikte bu Genel Kuruldan çıkarmış olacağız.

Hepinize, bu duygularla bir kez daha saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır.

Buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasanın en önemli getirdiği yenilik genel sağlık sigortası sistemidir. Bu yasa ile tüm vatandaşlar, Türkiye’de ikamet eden yabancılar, vatansızlar ve sığınmacılar genel sağlık sigortası kapsamına alınmaktadır. Tüm genel sağlık sigortalıları için kendileri, iş verenleri ya da devlet tarafından genel sağlık sigortası primi ödenecektir. Böylece herkes sağlık sigortasından yararlanacaktır. On sekiz yaşından küçük olan bütün vatandaşlarımız, bütün çocuklarımız bu genel sağlık sigortası kapsamına alınmaktadır. Babası çalışıyor mu çalışmıyor mu, prim ödenmiş mi ödenmemiş mi buna bakılmaksızın on sekiz yaşına gelinceye kadar bütün çocuklarımız genel sağlık sigortası kapsamında olacaklardır. Çalışmayan ve yeterli geliri olmayanlar ve kurumdan gelir ve aylık alanlar da prim ödemeksizin genel sağlık sigortası kapsamına alınacak ve sağlık hizmetlerinden yararlanacaklardır. Mevcut yeşil kart uygulaması iki yıl daha devam edecek, bu arada yeşil kartlıların genel sağlık sigortası kapsamına alınması sağlanacaktır. Yeni sistemde zorunlu sigorta kapsamında olmayıp da aile içindeki kişi başına geliri asgari ücretin üçte 1’inden daha az olanlar, yani aile içerisinde gelirin nüfusa bölünmesi, aile fertlerine bölünmesi neticesinde her 1 kişi için düşen miktar 203 YTL’nin altında ise genel sağlık sigortası primleri devlet tarafından ödenecektir. Çalışmayıp geliri olanlar, çalışmıyor ama belli bir oranda geliri var ise, en azından şu 203 liranın biraz üzerinde bir geliri varsa ne olacak diye sorulduğunda, burada 203 lira ile 608 lira arasında geliri olanlar 24 YTL prim ödeyerek genel sağlık sigortası kapsamında olacak. 609 ila 1.217 YTL arasında geliri olanlar da 73 YTL genel sağlık sigortası primi ödeyerek sağlık hizmetlerinden yararlanacaktır.

Sağlıktan yararlanma şartlarına gelince: Değerli milletvekilleri, bugün bir esnaf iş yeri kursa ve dükkânını açsa ancak sekiz ay sonra sağlık hizmeti alabiliyor, yani iki yüz kırk gün sonra. SSK’da kendisi için karne alabilmesi için, kendisi sağlıktan yararlanabilmesi için doksan gün prim ödeme şartı, ailesi için sağlık karnesi alabilmesi için de yüz yirmi gün prim ödeme şartı varken, bu yasayla, şimdi otuz gün prim ödeyen tüm sigortalılar genel sağlık sigortası kapsamında sağlık hizmetinden yararlanmaya başlayacaklardır.

İşsizlik sigortasından ödenek alan sigortalılar ödenek aldığı sürece, genel sağlık sigortası primi İşsizlik Fonu’ndan karşılanacaktır. Herhangi bir nedenle işten ayrılan sigortalıların sigortalılık niteliğinin bitirildiği tarihten itibaren üç ay, yani doksan gün süreyle genel sağlık sigortası prim borcu bulunup bulunmadığına bakılmaksızın sağlık yardımından yararlanacaklardır.

Kamu idaresine ait iş yerlerinde çalıştırılan sigortalıların iş sözleşmesinin askıda kaldığı aylara, yani geçici işçilerin boşta kaldığı sürelere ait genel sağlık sigortası primi de prime esas kazancın alt sınırı üzerinden ilgili kamu idaresince ödenecektir.

Katılım paylarına gelince değerli arkadaşlarım, yatan hastalardan katılım payı alınmayacaktır. Ayakta tedavide muayenelerde 2 YTL, sevk durumlarına göre ise Sosyal Güvenlik Kurumunun belirleyeceği 0 ila 10 YTL arasında katılım payı belirlenebilecektir. Ayakta tedavi ilaçlarında ve ortez protezde de bundan önce olduğu gibi emeklilerden yüzde 10, çalışanlardan yüzde 20 katkı payı alınması bundan önceki durumla devam edecektir.

Diş protezlerinde yaş sınırı ve yüzde 50 tedavi bedeli kaldırılmıştır. Böyle bir uygulama olmayacaktır.

Ayrıca bu tasarı ile 442 sayılı Köy Kanunu’na göre aylık bağlanan köy korucuları, 2913 sayılı Dünya Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonlarına Aylık Bağlanması Kanunu hükümlerine göre aylık bağlanan kişiler ile İş Kanunu gereğince kısa çalışma ödeneği alan işçiler genel sağlık sigortası kapsamına dâhil edilmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, bundan önceki mevzuata göre kamu hastaneleri sadece otelcilik ve öğretim ücreti farkı alabiliyorlardı. Bu, yine aynen böyle devam edecek. Yalnız, özel hastanelerde ön bildirim koşuluyla serbest şekilde fark alınabiliyordu. İşte bu, şimdi bu yasayla kaldırılıyor. Ancak belirlenen fiyatın, Fiyatlandırma Komisyonu tarafından belirlenen fiyatın yüzde 20’si kadar fark alabilecekler, sözleşme yapan özel hastaneler yüzde 20’sinden daha fazla fark alamayacaklardır.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, kayıt dışılığın önüne geçilmesi için, işverenler bundan sonra işçilerin ücret, prim, ikramiye gibi her çeşit ödemelerini banka hesabına yatırmak zorunda olacaklar ve bu konuda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığına bu yasayla yetki verilmekte, banka yoluyla ödenmeyen ücretler ödenmemiş sayılacağı için kayıt dışılığın önüne bu şekilde geçilmeye çalışılacaktır.

Değerli arkadaşlar, tabii burada bazı arkadaşlarımız asgari ücretle geçinilip geçinilemeyeceğini sordular. Ülkemizin bazı gerçekleri olduğunu hepimiz de biliyoruz. AK Parti iktidara geldiğinde asgari ücret 180 YTL iken,  bugün asgari ücretlinin eline 435 YTL ila 481 YTL geçmektedir. Bu hesaplandığında enflasyonun çok üzerinde artış olduğu görülmektedir. Ülkemizin ekonomik durumu düzeldikçe bu artışlar daha da yüksek oranla yapılabilecektir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi burada bir arkadaşımız Sayın Başbakanın sözlerini tenkit ederek, devletin, sosyal güvenlik kurumlarına ilk defa katkı yapmadığını, İşsizlik Sigortası Fonu’na böyle bir katkının yapılmış olduğunu dile getirdiler. Doğrudur, işsizlik sigortasına böyle bir katkı vardır, ama genel sağlık sigortası için, uzun vadeli sigortalı için ve genel sağlık sigortası için böyle bir katkı bugüne kadar resmen yapılmamıştır, sadece açıkların kapatılması cihetine gidilmiştir. Ama bu yasayla, ilk defa, uzun vadeli ve genel sağlık sigortası primleri toplamının yüzde 25’i kadar… Yani bu ne kadardır? Toplam olarak toplanan 42 katrilyon olduğu düşünülürse, uzun vadeli sigorta primi ve genel sağlık sigortası primi, 10,5 katrilyon her sene resmen, yani açık kapama şeklinde değil, sigorta sistemine katkı şeklinde zorunlu olarak bu katkı bütçeden verilecektir.

Değerli arkadaşlar, tabii burada, geçmiş dönemlerde iktidar olan, iktidar ortağı olan bazı arkadaşlarımızın bazı sözlerini dinlerken hayretler içerisinde kalmamak mümkün değil. Ülkeyi nereden nereye getirdiğimiz sorulmakta. Ülkeyi nereden nereye getirdiğimiz çok iyi biliniyor. İşte, sizin döneminizde yüzde 70’ler civarında olan faiz bugün yüzde 18’ler civarındadır. 1 puan faizin ülkeye yılda 2 katrilyon liraya mal olduğunu hesap ederseniz bunun neye tekabül ettiğini çok iyi görürsünüz. Enflasyonu yüzde 30’lardan almış yüzde 10’ların altına indirmişiz. Sizin döneminizde toplanan vergilerin tamamı faize yetmezken, bugün, biz, topladığımız vergileri sadece yüzde 40’ın altındaki bir oranda faize vermek durumundayız. O da bize sizin bıraktığınız bir mirastır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir arkadaşımız da şunu söylediler: “Bundan sonra işe girecek olanlar için emeklilik yaş sınırı altmış beştir.” Hayır, böyle bir şey yok. Altmış beş yaş uygulaması 2044 ile 2046 yıllarında gündeme gelecek.

Şimdi, bu yasa yürürlüğe girdikten sonra, 2010 yılında işe girdi, yirmi yıl çalıştı, yirmi yıllık prim ödeme gün sayısını yani yedi bin iki yüz günü tamamladı. Ne yaptı? 2010, yirmi daha, 2030; bu arkadaşımız bugünkü mevzuata göre, erkekse altmış yaşında, kadınsa elli sekiz yaşında emekli olacaktır. 

Yasanın ülkemize, milletimize tekrar hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kacır.

Tasarı üzerinde şahsı adına söz talebi, İstanbul Milletvekili Sayın Fatma Nur Serter’e aittir.

Buyurun Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tasarıyı incelediğimizde, öncelikle bu tasarıda, sosyal devlet anlayışının Türkiye’de yavaş yavaş dışlanmakta olduğunu ve devletin hizmet sunan konumundan hizmet satan konumuna getirilmekte olduğunu, yani sosyal devletin, baba devletin o koruyucu elinin yavaş yavaş kitlelerin üzerinden çekilip, yerine tüccar devlet anlayışının hâkim kılınmaya çalışıldığını görmekteyiz.

Tasarı, birçok risk grubunu, ne yazık ki, ihtiyacı olan sosyal korumadan, “reform” adı altında hazırlanmış olmasına rağmen, yoksun bırakmaktadır.

Türkiye, kayıt dışı istihdamın giderek arttığı ve TÜİK verilerine göre, kayıt dışı istihdamın yüzde 47 oranına ulaştığı bir ülkedir. Kayıt dışı istihdam demek, emeklilik güvencesinden, yaşlılıkta bir gelir elde etme güvencesinden yoksunluk demektir. Kayıt dışı istihdam demek, sağlık hizmeti almaktan yoksunluk demektir. Ancak, tasarıya baktığımızda, kayıt dışılığın özendirildiğini, cesaretlendirildiğini hatta meşrulaştırıldığını ne yazık ki görmekteyiz.

Belirli gruplar, düşük gelir elde ettikleri için ve prime esas kazanç için gerekli olan gelirin altında bir gelir elde ettikleri için tümüyle sosyal güvenlik kapsamı dışına çıkarılmıştır. Bu grupları incelediğimizde, özellikle Meclisteki kadın milletvekillerinin çok duyarlılık göstermesi gereken, kadınların ağırlıklı olarak çalışmakta olan gruplar olduğu da ortaya çıkmaktadır. Ev işlerinde çalışan kadınlar, aile işletmelerinde çalışan kadınlar, yardımcı aile işçisi olarak çalışan kadınlar, bu tasarıyla, düşük gelir elde ettikleri için, yani aslında en fazla korunmaya muhtaç oldukları hâlde, düşük gelir sahibi oldukları için, sosyal güvenlik şemsiyesinin, ne yazık ki, dışında bırakılmıştır. Bu, kadınlar adına son derece üzüntü verici bir durumdur.

Yine tasarıyı incelediğimizde ikinci bir önemli hususla karşılaşıyoruz. Sayın Bakana sormak istiyorum… “Altmış beş yaş belirli bir süre içerisinde uygulamaya konulacak.” denildi. Kadınların bir küçücük ayırımı vardı, ayırımcılık, bir küçücük pozitif ayırımcılık, kadınlar iki yıl daha erken emekli oluyorlardı. Ben kadınlara bu iki yıl erken emekli olma hakkının çok görülmüş olmasına hiçbir mantıki gerekçe göremiyorum. Çünkü kadınlar, çalışan kadınlar iki işte birden çalışmaktadır değerli milletvekilleri. Onlar hem evlerinde çalışırlar, çocuklarına bakarlar, evdeki yaşlılara bakarlar, eşlerine bakarlar, yemek pişirirler, bulaşık yıkarlar hem de çalışma yaşamında erkeklerle eşit koşullarda çalışırlar. (CHP sıralarından alkışlar) Doğal olarak yıpranmaları erkeklerin 2 katıdır.

Şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının hazırladığı kitapçığa bakıyorum, diyor ki: “Altmış beş yaşın uygulamaya geçeceği dönemde kadınların ortalama ömrü seksen beş yıl olacak.” Gerçekten trajikomik bir saptama. Seksen beş yıl olacak…

Değerli milletvekilleri, bakın bu neye benziyor: Vahşi kapitalizm döneminde Darwin’in meşhur doğal seleksiyon yasasını insanların üzerine uyguladılar “sosyal Darwinizm” diye ve dediler ki: “Kalan sağlar üzerinde insan nesli üresin.” Bu da bir sosyal Darwinizmdir değerli milletvekilleri. Kalan sağlar emeklilik hakkından istifade edebilecektir. Ölen kadınların, yıprandıkları için sakat kalanların, malul olanların yaşama hakkını gasbetmekte olduğunuza burada dikkat çekiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Kadınlara ilişkin bir diğer önemli düzenleme sigortalıların kız çocuklarıyla ilgili. Bir anda, on sekiz yaşına gelip de çalışmayan, eğitim görmeyen ya da evli olmayan kız çocuklarını, ortaöğretimde olup yirmi yaşını aşanları ya da yükseköğretimi bitirip de yirmi beş yaşını aşanları sağlık sigortası kapsamının dışına çıkardınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA NUR SERTER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bir şeyi hatırlatmak istiyorum: Türkiye’de her 10 genç kızdan 7’si ne öğrenim görüyor ne çalışıyor, OECD verisi bu. 5,5 milyon ev kızı var Türkiye’de. Kızlarda atalet oranı yüzde 57,4. Son yılda iş bulma ümidini yitiren 630 bin kişi var. İşsizlik oranı yüzde 20’leri aşıyor, genç kızlarda daha da yükseliyor. Siz, bu koşullarda, 5,5 milyon ev kızını sağlık hizmetinden yararlanma hakkından mahrum bırakmaktasınız.

Değerli milletvekilleri, ben, AKP sıralarında oturan kadın milletvekillerinin bu konuda bir dayanışma içine girmesini gerekli görüyorum. Bu yasayı oylarken lütfen empati yapın, kendinizi bu ülkedeki kadınların, bu ülkedeki emeklilerin yerine, ellerinizi de lütfen vicdanlarınızın üzerine koyun.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serter.

Şahsı adına Sayın Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurun Abdülkadir Akcan Bey. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

“Değerli milletvekilleri, iktidar olarak Meclis çalışmalarından dolayı pek fırsat vermiyorsunuz; fakat, fırsat buldukça, seçim bölgelerimizde esnaf, işçi, sanayici, köylü, işsiz ve sivil toplum örgütleriyle bir araya geliyor, onları ziyaret ediyoruz. Hükûmetin icraatıyla ilgili olarak yoğun bir soru bombardımanına tutulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Halkın arasına girince, milletin gündeminin başka, iktidarın gündeminin çok başka olduğunu göreceksiniz… Oysaki, halkın gündemine baktığımız zaman, halk, geçim derdiyle, geçim sıkıntısıyla karşı karşıya, işsizlikle karşı karşıya; 20 milyonluk bir kitleyi ilgilendiren esnaf, siftahsız kepenk kapatıyor ve ciddî sorunlarla karşı karşıya. Çiftçi, köylü, üretici, orman köylüsünün birçok sorunları var, çözüm bekliyor.”

Değerli milletvekilleri, bu sözler bana ait değil, bu sözler Sayın Faruk Çelik Bey’e ait. Sayın Bakanımızın beni çok sevdiğini biliyorum, ben de kendisini çok seviyorum, onun da benim kendisini sevdiğimi bildiğini ve inandığını biliyorum.

Değerli milletvekilleri, devletler günübirlik politikalarla idare edilmez, devletler “devlet-i ebet müddet” mantığıyla idare edilir ve bunun sorumlusu da hükûmetler olmalıdır.

Şimdi, ben, Sayın Çelik’in 16 Ağustos 1999 Pazartesi günkü oturumdaki konuşmasının başlangıcını okudum, devamını müsaade ederseniz okuyayım: “Hepinizin büroları tıka basa dolu. Her gün 50-60 vatandaşınızı bürolarınızda karşılıyorsunuz. Aslında, yerinden yönetim, yerel yönetim reformu yapılsa, bu sıkıntılardan da kurtulacağız.”

Sayın Bakanım, şimdi şu salonda -ben sayıyorum- 46 kişi yok, odalarda da kimse yok, millet iş takibinde ve muhalefetin gücüne dayanarak bir yasa çıkartılmaya çalışılıyor ama hangi yasa? Sayın Bakanım, bundan takriben sekiz sene önce söylediği sözleri şimdi tekrar kendisine okuduğumuzda umarım bize kızmayacaktır:  “Değerli milletvekilleri, bu dört aylık icraatınızla da, bundan sonra, çok kolay bir şekilde halkla bütünleşme imkânını bulacağınızı zannetmiyorum. Onun için, Meclis çalışıyor. Geçen yaz da Meclis çalıştı; ama, bu yaz, kalktınız, geçen yaz bozduklarınızı düzelttiniz.” Sanki bu seneyi tarif ediyor. 59’uncu Hükûmette Türk Ceza Kanunu çıkartıldı, bir ay önce bir çuval yasayla -torba yasayla da değil, bir çuval yasayla- bu çıkarttığımız kanunu düzeltmeye kalktık.

Değerli milletvekilleri, devamen Sayın Bakan:  “Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı hazırlanırken, aslında, Hükûmetin önünde önemli bir fırsat vardı. Hiç kimse otuz sekiz ve kırk üç yaşında emekliliği savunmuyordu. Hiçbir Allah’ın kulu yok ki, bu otuz sekiz ve kırk üç yaşındaki emekliliği savunsun; ama, bu düzenleme, ülke ve emek yararına çok daha sağlıklı bir şekilde yapılabilirdi, ama, hükümet ve Sayın Bakan, özellikle, ısrarla, elli sekiz ve altmış yaş üzerinde inat ettiler ve direttiler.” Şimdi altmış beş yaş üzerinde, biraz önce Sayın Serter’in ifade ettiği iki yıllık farkı da kaldırarak, ısrarla direniyoruz ve deniliyor ki: “Anlaştık.” Kiminle? “Konunun muhatabı sivil toplum örgütleriyle.” Anlaşarak, kanun tasarısının Meclis Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiğini iddia edenler, dönüp, bu geçtiğimiz pazartesi günü aynı sivil toplum örgütleriyle neyin görüşmelerini yaptı? Neyin üzerinde anlaşmaya çalıştıklarını cidden merak ediyoruz.

Devamen Sayın Bakanım: “Değerli milletvekilleri, bu tasarı, Türkiye gerçeklerine aykırı bir tasarıdır. Bu tasarı, bilimsel analizin ürünü değildir.” O tasarıyla ilgili olarak söylüyor.

Fiilî hizmet zammıyla ilgili olarak vermiş olduğumuz önergede, bu tasarının -şimdi önümüzde incelediğimiz tasarının da- özellikle sağlıkla ilgili konularda bilimsel zemine oturtulmadan Meclisin huzuruna getirildiğini ısrarla ifade edeceğim, o önerge üzerinde konuşarak bu durumu ifade etmeye çalışacağım.

Bugünkü anlamda ilk sosyal güvenlik tasarısını 1889 yılında Prusya Kralı Bismarck’ın hazırladığını ifade ediyor Sayın Bakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – “Bismarck altmış beş yaşında emeklilik vaat ederken, Prusya’da ortalama yaşam süresi kırk beş yıldı. İşte bu tasarı Batı’yı örnek alıyor; ama, 1889’lardaki Batı’yı mı yoksa 2000’li yılların çağdaş Batı dünyasını mı, sosyal güvenlik sistemini mi örnek alıyor?! Bunu dikkatlerinize arz ediyorum. Hiç şüphemiz yok ki, dünya ve Türkiye gerçeklerine kapalı bir şekilde, 1889 Avrupa’sını örnek almaktasınız.” diyor. Yani Bismarck altmış beş yaşında emekliliği öne getirdiğinde, o zaman Avrupa’da ölüm ortalaması, ömür kırk beş yaşındaydı. Şimdi de ifade ediliyor ki: “Efendim, bu kanuna tabi olacak çalışanlar, işte, seksen beş yaşına kadar yaşayacaktır.” Neyin kehanetiyle, hangi refah düzeyinin sağladığı ömür ilerlemesiyle? Bir ülkede ölüm ortalaması elli sekiz, elli dokuz olacak ve siz, insanları altmış beş yaşında emekli etmeyi hedef alacaksınız.

Bu hususu, bir ciddi anlayışı Meclise taşıma adına huzurlarınıza getirdim; yoksa, Değerli Bakanımı, değerli kardeşimi mahcup etmek düşüncesi asla söz konusu değildir.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akcan.

Tasarı üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Süner… Yok.

Sayın Serter…

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Ben konuştum.

BAŞKAN – Sayın Barış…

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, yine kızacaksınız ama yine “altmış beş yaş” diyorum. Yani halkımızın yaşam koşulları… Eğitimde, sağlıkta ve diğer yaşamlarda altmış beş yaşı, gerçekten, siz de vicdanınıza dayanarak söylüyor musunuz?

Bugün ülkemizde “altmış yedi yaş” ortalama ömür. Gerçi, “2000’li yıllarda” diyorsunuz da, 2038’den sonra… Ama ülkemizin yaşam koşulları gerçekten bu hâldeyken “mezarda emeklilik” sizce nasıl olacak?

Ülke insanımızın gerçekten psikolojik bir baskı altında olduğu bugünlerde bu “altmış beş” rakamı gerçekten ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bu konuda vicdanınızın sesine bakıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Geçen bölümde sorduğum sual mikrofondan dolayı anlaşılamamıştı, Sayın Bakanıma tekraren sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, bu yasa tasarısıyla emeklilik yaşını altmış beşe çıkarıyorsunuz. Bu sayede, aktif sigortalı sayısını zamanla artırmayı düşünüyorsunuz. Diğer taraftan, Hükûmetinizce, birçok bakanlıkta, emeklilik hakkını kazanmış yaşı daha genç birçok çalışanı ya görev değişikliğine uğratarak ya da bizzat teklif ederek emekliliğe zorluyorsunuz. Bu bir çelişki değil midir? Yoksa, bu, AKP’nin bir kadrolaşma hareketi midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mevsimlik işçilerden doksan gün prim ödeyenler yüz yılda, yüz yirmi gün prim ödeyenler de yetmiş beş yılda emekli olabilecekler. Bunlar açısından bir esneme düşünüyor musunuz?

Bir de, sosyal güvenlik fonlarına devletin katkısı dünya ülkeleriyle karşılaştırıldığında Türkiye'nin çok düşük. Gayrisafi hasılaya göre Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 7,1; Türkiye’de yüzde 2. Devlet katkısı Avrupa Birliği ortalamasında yüzde 37,4; Türkiye’de bu oran binde 6. Çalışanların gelirlerine göre sosyal güvenlik ödemelerine katkıya gelince, Türkiye’de yüzde 11,7;  Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 11,9. Yani emekçiler ödemede Avrupa Birliğiyle eşit, ama alırken katkı payı çok düşük. OECD ülkeleri içindeki en fazla maaş ödeyen ülke olduğumuz iddia ediliyor. Avrupa emeklileri bizim valilerden, generallerden, milletvekillerinden daha fazla maaş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kışanak...

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Somut bir soru sormak istiyorum. Bu yasa tasarısıyla genel sağlık sigortası kapsamı dışında kimsenin kalmayacağı söyleniyor. Yeşil kartların da süre içerisinde tasfiye olacağı, iki yıl içerisinde…

Somut olarak soruyorum: On sekiz yaşını doldurmuş herhangi bir sigortalı işte çalışmayan bir kız çocuğunun sigorta primini, genel sağlık sigortası primini kim yatıracak? Babası mı yatıracak? Babasıyla birlikte yaşamak zorunda mı o kız çocuğu? Babasının geliri asgari ücretin işte bilmem ne kadarıysa, babası mı ödeyecek? Ailenin toplam geliri neden bu kızın sağlık sigortasından yararlanmasını etkiliyor? Bunlara somut bir cevap verilmesini istiyorum.

Ayrıca, şu tartışmanın da ortadan kalkması için… 2010 yılında yeni sigortalı işe giren bir kişinin kaç yıl sonra, kaç yaşında, kaç gün prim ödeyerek ve ne kadar emekli aylığı bağlanarak emekli olacağını… Asgari ücretten 2010 yılında işe giren bir kişinin somut bu göstergelerini bize söylerlerse… Gerçekten bu altmış beş yaş izafi bir şey mi? İzafiyse niye o zaman yasaya konuldu, biz de bunu anlamış olacağız. Bunlara somut bir örnek tahsis yapılmasını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, şu anda 100’e yakın BAĞ-KUR sigorta müdürü illerinden Ankara’ya çekilmiştir. Yıllarını sigorta uygulamaları içinde geçiren bu cefakâr kamu görevlileri bugün Ankara’da otel köşelerinde sürünmektedirler. Bu müdürleri niçin Ankara’ya çektiniz? Bunların aileleri Ankara’da değil. Bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak aile dramlarına yol açan bu garip uygulamalara son vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sakık… Yok.

Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, şu anki mevzuata göre elli sekiz ve altmış yaşları itibarıyla çalışanlarımızın yüzde kaçı emekli olamadan hayatını kaybediyor? Altmış beş yaş esas alındığında bu oranın nasıl şekilleneceğini düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öztürk…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tasarıda memurların yeniden sisteme dâhil edilmesi, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu önceki iptal kararına karşı yasama organının direnmesi olarak yorumlanamaz mı? Bu takdirde, yasama organını Anayasa’nın 138’inci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı bir eylem içine sokmuş olmuyor muyuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy…

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, sigortalının evli olmayan, sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak çalışmayan, bu kurumlardan gelir veya aylık almayan kız çocuklarını, hangi yaşta olurlarsa olsunlar, sağlık yardımlarından yararlandırmayı düşünmez misiniz?

İki: İllere atanan Sosyal Güvenlik Kurumu müdürlerinin kaçı kurum personeli, kaçı kurum dışındandır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Birgün…

RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakanıma soru sormak istiyorum.

Bundan önce verilen arada Sayın Bakanıma bizzat ben bir bilgi notu iletmiştim. Burada, asker veya polis arkadaşlarımızın terörle mücadele sırasında yaralanmaları sonucu gazi olmaları ve gazi olduktan sonra göreve devam ettikleri takdirde gazilere tanınan hiçbir haktan faydalanmadıklarını söylemiştim. Türkiye’de, sanıyorum, bu sayı, asker ve polis dâhil 10-15 kişi. Bürokrat arkadaş da bunun madde 23’te yer alan geçici madde 4’te düzenlenebileceğini söylemişti, kısa bilgi sonucu. Bu değişikliği düşünüyor musunuz?

Ayrıca, gelir açığını karşılamak için elinizde başka parametrelerinizin de olduğu anlaşılıyor konuşmalardan. Bu durumda, mevcut emeklilik sisteminde emekli olmayı zorlaştırmaktaki amaçlardan biri de acaba bireysel emekliliğe teşvik etmek mi vatandaşları?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, demin de sormuştum, tabii cevap verilmedi. Yaşlılarla özürlülerin aldığı maaş çok düşük. Bunları artırmayı düşünüyor musunuz? “Bütçe imkânları” derseniz bütçede çok büyük kaynaklar birtakım insanların lehine kullanılıyor. Tabii, söz sırası gelirse bunları da açıklarız.

Ayrıca, tabii, otuz tane madde var, otuz maddenin neresine soru soralım; gerçekten biz de zor duruma düşüyoruz. Bu kadar kapsamlı ve her kesime… 70 milyonu ilgilendiren bir kanunu böyle getirip de burada temel kanun olarak müzakere etmek bence facia.

Biraz önce komisyona sordum, dedim ki, bu Hükûmet otuz bir madde önermiş, siz doksan altı, ki, bunların içinde yüz yetmiş iki maddeye çıkıyor… Tabii komisyonda bilenler, orada oturanlar İç Tüzük’ü hiç nazara almadıkları için “Burada İç Tüzük’e aykırı bir şey yok.” diyorlar. Keşke imkân olsa da, bunun İç Tüzük’e çok aykırı olduğunu kendilerine izah edelim.

Gerçekten böyle bir kanun düzenlemesi olmaz Sayın Başkan. Yani, aslında Başkanlık Divanının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Sayın Bakan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, efendim, önce özürlülerle ilgili… 2002 yılında ağır özürlü aylığı 23 YTL idi, yapılan değişiklik sonucu aylık 250 YTL’ye çıkarıldı. Ayrıca, özürlüye fiilen bakan kişiye asgari ücretin neti tutarında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunca sosyal hizmet yardım ödemesi yapılmakta. Özel bir bakım merkezinde özürlüye bakılıyorsa da iki asgari ücret şu anda ödenmektedir.

Şimdi, Sayın Barış, altmış beş yaşla ilgili ve bazı arkadaşlarımız yine soruyu tevcih ettiler. Türkiye geleceğe dönük bu düzenlemeyi yapıyor. Benim 1999 yılında yeni milletvekili olduğumda, o günün hükûmetinin -Sayın Bakanımız buradalar- yaptıkları bir düzenleme üzerine yaptığımız konuşma, muhalefet sıralarından kalkıp yaptığımız bir konuşmayı sık sık hatırlatıyor arkadaşlarımız. Yani bir anlamda şunu söyleyebiliriz: Diyelim ki ben o gün yanlış yapmışım, yeni bir milletvekili olarak ben yanlış yapmışım. Bunu, bugün devlette, kamuda önemli bir görev alan bir bakan olarak bunu ifade etmeyi de zül filan telakki etmiyorum, bir dürüstlüğün gereği olarak ifade ediyorum.

Şu şeylere dayandırıyorum ben kendi görüşlerimi: O günün şartlarında Türkiye’de iktidarın durumu ortadadır. İktidarın parçalı bulutlu hâli ortadadır. Yarınını göremeyen bir Türkiye vardır. Nitekim de çok kısa süre sonra cumhuriyet tarihinin en büyük iki ekonomik krizi yaşanmıştır ve Türkiye o süreçte, sosyal güvenlik açıklarına baktığımız zaman 2,5 katrilyon civarında bir sosyal güvenlik açıkları vardır. Tüm bunlar böyle bir düzenlemeyi, devletin içini de bilmediğimiz için, böyle bir düzenleme ve bu orandaki bir yaş sınırı açısından bizleri ve kamuoyunda da bu konuda birliktelik olmadığı için, yani toplumsal bir duyarlılık da oluşmadığı için sosyal güvenlikle ilgili, biz bu konuşmayı yapmış olabiliriz ama bugün bir farklı gerçek var. Bugün tüm sosyal kesimler, tüm siyasi partiler -ve ben de çok açık yüreklilikle teşekkür ettim- sosyal güvenlik açıklarının 1991’deki yanlış uygulamalardan dolayı çok kötü bir noktaya gitmekte olduğunu, kara delik diye tabir edilen sosyal devlette sürdürülebilir olmaktan çıkmaya başladığı noktasında herkes ittifak hâlindeler. O hâlde bu düzenlemenin zarureti bugün ifade ediliyorsa, böyle bir mutabakat varsa, çok çok geçmişe dönmenin doğru olmadığı düşüncesindeyim. Türkiye mevcut duruma neşter atmalıdır ve burada da akılcı ve bilimsel yolu kullanmalıdır. Türkiye bu düzenlemeyi geleceğe dönük yapıyor. Bakınız, altmış beş yaşı…     Tekrar ediyorum biraz sonra gruplarla birlikte bir önergeyi vereceğiz, 2010 yılında, 2015 yılında filan giren vatandaşlarımız çalıştıkları ve prim gününü doldurdukları yaş ne ise oradan emekli olacaklardır. Yani 2015 yılında işe başlayan bir vatandaşımız yedi bin gün, yedi bin iki yüz gün çalışınca bu vatandaşımız 2035 yılına gelmiş bulunuyor, 2035 yılında ise emeklilik yaşı şu anda uygulanmakta olan altmış yaştır. Dolayısıyla bunları, birlikte, sosyal taraflarla birlikte rehabilite ediyoruz,                  düzeltiyoruz. Burada amacımız işçiye, vatandaşa zulüm etmek değil. İsterseniz şöyle popülist bir yaklaşım da yapabiliriz: Elli beş yaşında değil, kırk beş yaşında emekliliği de kabul eder Parlamento. Bunu da getirebiliriz. Ama bunun doğru olmadığını muhalefetiyle, iktidarıyla, sosyal taraflarıyla hepimiz biliyoruz. Bu, geleceğe dönük bir düzenlemedir. Siyasi rant söz konusu değildir ve bunları da çok geçmişle fazla ilintili hâle getirme noktasında Türkiye değildir ve bu konuda bir duyarlılığı da konuşmalarda ben gördüm. Ama politik amaçlı söylemlere de saygı duyuyorum. Bunlar her zaman olmuştur. Bu kürsü öyle bir kürsüdür, siyasi değerlendirmeler de yapılabilir. Bunu ifade ediyorum, bir.

İkincisi, kız çocuklarımızla ilgili bir değerlendirme yapılıyor. Bakınız, bu yasayı iyi anlamamız gerekiyor. Eğer bulunduğumuz konumda şu andaki mevzuat çerçevesinde bu yasayı algılamaya çalışırsak birçok yanlışlıklar yaparız. Mevcut yürürlüğe koymayı düşündüğümüz yasa bütün vatandaşlarımızı GSS, yani Genel Sağlık Sigortası kapsamına alıyor. Hiç kimsenin GSS kapsamı dışında kalması söz konusu değildir. On sekiz yaşını doldurmuş olan bir kızımız eğer okumuyor ise, eğitim hayatı devam etmiyor ise… Devam ediyorsa yirmi beş yaşına kadar. Ama kim bunlar? İlk olarak yasa yürürlüğe girdikten sonra sigortalı olup o vatandaşımızın kız çocuğu on sekiz yaşını doldurunca veya eğitim görüp yirmi beş yaşını doldurunca. Yoksa mevcut sigortalılar mevcut mevzuata bu anlamda tabiler. Yani onlar hayatlarının sonuna kadar, kız çocuklarımızın yaşamları değişmiyor ise, yani çalışmaya başlamıyorlarsa veya medeni hayatlarında bir değişiklik olmuyorsa, bunlar, yine, aynen, şu anda kapsam içerisinde GSS’den anne-babalarına bağımlı olarak istifade edecekler.

Bu yasanın özü şunu getiriyor: Bireyin özgürlüğü. Himayeci bir anlayış değil, anne-babaya dayanan, bir başkasına dayanan bir anlayış getirmiyor bu yasa. Bu yasa sosyal devlete dayanmayı getiriyor. On sekiz yaşını dolduran kız çocuğumuz “Sosyal devletim var.” diyecek, “Benim devletim var.” diyecek. Eğer prim ödeme imkânı varsa, çalışma imkânı varsa çalışacak; prim ödeme imkânı varsa, varlıklıysa prim ödeyecek; isteğe bağlı olmak istiyorsa olacak; ama değil ise -on sekiz yaşını dolduran bir kızımızın bir dilekçesi ve bir beyanı yeterlidir; ki, zaten Kurum bu tespitleri gerçekleştirecek- eğer bu imkânlardan yoksun ise sosyal devlet onu genel sağlık sigortası kapsamı altına alacak. Dolayısıyla, bütün bu yanlışlıklar bu yasa çerçevesinden bakılmamaktan kaynaklanmaktadır. Bu yasa sosyal devlet olmanın gereği olarak hiç kimseyi dışlamamaktadır, dışarı bırakmamaktadır.

Ayrıca, az önce Sayın Serter’i dinledim, kayıt dışılığı önlemek sosyal devlete karşı olmak demek değil. Bakınız, bu düzenleme, bu getirdiğimiz yasa aynı zamanda kayıt dışılığı da ortadan kaldırmayı içeren düzenlemeleri içeriyor özellikle. Herkesi sistem içerisinde tutma, uzun süreli sistem içerisinde tutma, kayıt dışılığa itmeme konusundaki düzenlemeleri de sosyal devlete aykırı bulmayalım.

Bakınız, şu anda 2 milyon 135 bin vatandaşımız kırk yaşında, kırk iki yaşında emekli olup şu anda çalışmaya devam ediyor. Ama bu 2 milyon 135 bin vatandaşımız kayıt dışı çalışmaya devam ediyor. Bunların bir maliyet hesabını yaparsanız, ortalama 600 milyon maaş aldıklarını ve 200 milyon lira da prim ödemediklerinin hesabını yaparsanız 21 katrilyon liralık bir yekûn teşkil etmektedir. Oysa sosyal güvenliğin 2007 yılındaki açığı 25 katrilyon lira. Yani kayıt dışılığı savunacak bir sistemi sosyal devlet diye lanse etmemiz doğru değildir. Bu da…

BAŞKAN – Sayın Bakan, zamanımız doldu.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Efendim, gazilerle ilgili bir soru soruldu Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Peki.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Gazilerle ilgili durumu arkadaşlarımız inceliyorlar. Eğer yasaya koyma imkânımız varsa, o düzenlemeyi gerçekleştiriyoruz.

Emekliliği zorlaştırma diye bir şey söz konusu değildir. Türkiye, dünya nereye koşuyorsa, bu anlamda, sosyal güvenlik anlamında, Türkiye de o yola girmek durumundadır. Artık, o popülist yaklaşımlar dönemini Türkiye kapatmak durumundadır. Dünya uzun süreli sistem içerisinde kalma… Tabii ki, biz Türkiye’nin de şartlarını dikkate alarak, Türkiye’nin millî gelirini de dikkate alarak, Türkiye’nin kalkınma hızını da dikkate alarak bu projeksiyonları gerçekleştiriyoruz. O çerçevede yapılan bir plandır.

Allah vermesin, Allah korusun, Türkiye’de şartların kötü gittiği noktada da bunları konuşmanın hiçbir anlamı yoktur. Öyle bir şey temenni etmeyiz. O zaman bununla ilgili her türlü düzenlemeyi o günün Parlamentosu gelir yapar, ama biz iyiye giden Türkiye’nin geleceğinin elli yılının, altmış yılının, yetmiş yılının planlarını yapan Türkiye olmamız gerekiyor, mevsimlik ve seçimlik siyaset anlayışından, artık, Türkiye’yi kurtarmamız gerekiyor ki, çok önemli sayıda siyasiler ve siyasi partiler bu noktaya gelmişlerdir, bunları çok dikkatle de izliyoruz, çok ilkeli bir siyaset izlendiğini de Parlamentoda muhalefetiyle iktidarıyla görmekten de memnuniyet duyuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci maddeyi okutuyorum:

SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1-

BAŞKAN – Madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006  tarihli ve 5510 sayılı kanunun 3. maddesinin birinci fıkrasının 10 numaralı bendinin b fıkrasında geçen, “… Yüksek öğrenim görmesi halinde 25 yaşını doldurmamış…” ibareleri yerine “… yüksek öğrenim (Yüksek lisans ve doktora dahil) görmesi halinde 33 yaşını doldurmamış…” şeklinde değiştirilmesini;

ve 119 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı kanunun 3. maddesinin birinci fıkrasının 29 numaralı bendinde geçen “… % 30’unun…” ibaresi yerine “…% 100’ünün…” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Teklif edenler:

                   Gültan Kışanak                        Hasip Kaplan                       Sevahir Bayındır

                      Diyarbakır                                 Şırnak                                     Şırnak

               Selahattin Demirtaş                     Akın Birdal                           Aysel Tuğluk

                      Diyarbakır                              Diyarbakır                              Diyarbakır

                   Osman Özçelik                                                                Mehmet Nezir Karabaş

                            Siirt                                                                                        Bitlis

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Tasarının 1. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası  Kanununun 3. maddesinin (10) numaralı ve (29) numaralı bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

Hakkı Suha Okay

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

İstanbul

Ankara

Malatya

 

Ali Oksal

Hulusi Güvel

Tekin Bingöl

 

Mersin

Adana

Ankara

 

 

Selçuk Ayhan

 

 

 

İzmir

 

“10) Bakmakla yükümlü olduğu kişi: Genel sağlık sigortalısının, sigortalı veya isteğe bağlı sigortalı sayılmayan, kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olan;

a) Eşini,

b) 18 yaşını, orta öğretim görmesi hâlinde 20 yaşını, yüksek öğrenim görmesi hâlinde 25 yaşını doldurmamış olan veya çalışamayacak derecede malul olan ve Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan çocuklarla yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan ve Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan, buralardan gelir ve aylık almayan çocuklarını,

c) Geçiminin sigortalı tarafından sağlandığı Kurumca belirlenen kriterlere göre tespit edilen ana ve babasını,”

“29) Güncelleme katsayısı: Her yılın Aralık ayına göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranının % 100’ü ile sabit fiyatlara gayrisafi yurt içi hasıla gelişme hızının % 100’ünün toplamına (1) tam sayısının ilave edilmesi sonucunda bulunan değeri,”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1. maddesi ile değiştirilen, 5510 Kanunun 3. maddesinin birinci fıkrasının (29) numaralı bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.

 

Oktay Vural

Erkan Akçay

Mustafa Kalaycı

 

İzmir

Manisa

Konya

 

Alim Işık

Muharrem Varlı

Beytullah Asil

 

Kütahya

Adana

Eskişehir

“29) Güncelleme katsayısı: Her yılın Aralık ayına göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranının % 100’ü ile sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla gelişme hızının % 100’ünün toplamına (1) tam sayısının ilave edilmesi sonucunda bulunan değeri,”

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1. maddesi ile 5510 sayılı yasanın 3. maddesinin 29. bendinin değiştirilmesine ilişkin hükmün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. 27.03.2008

                                                                                                               Ufuk Uras

                                                                                                                 İstanbul

“Güncelleme katsayısı: Her yılın Aralık ayına göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranının % 100’ü ile sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla gelişme hızının % 30’un, % 100’nün olarak değişmesini toplamına (1) tam sayısının ilave edilmesi sonucunda bulunan değeri,”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uras. (DTP sıralarından alkışlar)

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; Sayın Bakan bu tasarıyı getirirken nüfus yapısındaki değişimin önemli olduğunun altını vurguladı. Aslında kafa yapısındaki değişim daha önemli. Çünkü, nasıl Turgut Özal “70 milyon olduğumuzda günlerini gösteririz.” dediklerinde bir tuhaf laf ettiyse, her aileye 3 çocuk önererek aslında bir başka tuhaflıkla bu tek başına nüfus yapısındaki değişimi çözmemiz mümkün değil. Herkes bereketiyle gelseydi bugün Afrika’da açlık olmazdı.

Sürekli popülizmden bahsediyor Sayın Bakan. Şu popülist yaklaşım nedir ve kötü müdür, bir üstünde duralım. Bu popülist yaklaşım, kendi hakkını halka da tanımak demek. Gelin, vekillerin özlük haklarını asıllarıyla ilişkilendirelim. Ben Meclise geldim, dediler ki: “Hocam, geçmiş bir tarihte kendinize bir şirket bulursanız sizi emekli edelim.” Ya, bu nasıl olur, çalışmadığım yerde nasıl kendimi gösteririm? “Vekillere biz bu hakkı tanıdık.” Şimdi böyle bir şey olabilir mi? Gelin, özlük haklarımızı yurttaş haklarımızla ilişkilendirelim, gelin onlarla orantılandıralım. Dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse kendi özlük hakkını belirlemez, maaşını belirlemez. Avrupa’ya bakıyorsunuz 1’e 7, bizde 1’e 24. Ya kamu çalışanıyla ya başkasıyla ilişkilendiriliyor. Patron bile olsanız, bütçenizle tarif edersiniz, dolayısıyla bu keyfîliği bir yana bırakalım.

Şimdi, belli ki Hükûmet bütün eleştiri ve tepkilere karşı, reform olarak adlandırdığı Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısı’nı yasalaştırmakta kararlıdır. Bilindiği gibi, yasa bir reform ve iyileştirme değil, açık bir deforme etmektir, ciddi hak kayıpları yaratacak ve sosyal devleti tasfiye edecek bir düzenlemedir. Sendikalar ve sağlık meslek odaları yürüttükleri bir kampanya ile yasanın yaratacağı tahribatı kamuoyuna anlatmaya çalıştılar, artık, Hükûmet de, bugün, yasanın çalışanlar yararına olduğunu açıkça iddia edememektedir. Yasanın sosyal güvenlikte yaratacağı hak kaybı ve tahribat saklanamaz hâle gelince, bu sefer, gelecek için fedakârlık söylemiyle, bence gerçekler alt üst edilmeye başlanmıştır.

Sayın Başbakan 4 Ocak 2008 günü toplanan Ekonomik ve Sosyal Konseyde, 1994 yılından günümüze kadar 851 milyar YTL’lik sosyal güvenlik açığı gerçekleştiğini ve reform yapılmazsa sistemin iflas edeceğini zamanında iddia etmişti. Üç ayda bir Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplamakla yükümlü olan Başbakan, nedense yirmi yedi aydır bunu yapmayı akıl etmemişti, ancak yasa Meclise sunulduktan sonra, giderayak, sosyal tarafların görüşlerini de aldık görüntüsünü vermek için göstermelik bir toplantı yapıldı. Sendikaların ve meslek örgütlerinin yasaya ilişkin temel taleplerinin hiçbiri kabul edilmediği hâlde, Sayın Erdoğan, dile getirilen yüz yetmiş dokuz önerinin yüz onunun tasarıya yansıdığını söylemekten de çekinmedi. Oysa, yasanın temel parametrelerinde hiçbir değişiklik kabul etmeyen Hükûmet bununla da kalmadı ve Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği yasada yer alan düzenlemeleri de daha da olumsuz hâle getirdi.

Başbakanın ESK’da yaptığı konuşma, bir kez daha, Sosyal Güvenlik Yasası’nın temel amacının, sosyal güvenliğe bütçeden aktarılan kaynakların ciddi bir biçimde azaltılması olduğunu ortaya koyuyor. Bu amaç başından bu yana gizlenmemiş ve sosyal güvenliğe aktarılan kaynaklar açık ve kara delik olarak nitelenmişti. Kara deliğin esas itibarıyla zihniyet yapımızda olduğu vereceğim rakamlardan gözüküyor. Hükûmet tarafından daha 2005 yılında hazırlanan “Beyaz Kitap” adlı gerekçe metni de, sosyal güvenliğe ayrılan kaynakların bütün kötülüklerin anası olduğunu ilan etmişti. Başbakan konuşmasında SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığına bütçeden yapılan toplam transferin 2006 yılında yaklaşık 23 milyar YTL olduğunu, bu rakamın GSMH’nin yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturduğunu ve bu transfer tutarı ile dört yüz yataklı yüz elli hastane ya da on altı derslikli sekiz bin ilköğretim okulu yapılmasının mümkün olduğunu iddia etmişti. Peki, zaten sosyal güvenliğe aktarılan bu kaynaklarla 60 milyon yurttaşa hastaneler yoluyla hizmet ulaştırılmıyor mu? Hükûmet bu kaynağı sosyal güvenlik kurumlarına aktarmasa, bunun yerine yine hastane mi yapacaktı? Başbakanın bu sözleri açık bir çarpıtmadan öte başka bir anlam taşımamaktadır. Oysa, yaygın iddianın aksine, sosyal güvenlik sisteminde açık yoktur arkadaşlar ve sosyal güvenliğe aktarılan kaynaklar kara delik de değildir. Dahası, ülkemizde devlet sosyal güvenliğe yeterince kaynak aktarmamaktadır. Sosyal güvenlik açığı değil eksiği vardır. Öte yandan, bütçeden aktarılan kaynakların miktarı da çarpıtılarak aktarılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) - Örneğin, 2006 yılı için bütçeden üç sosyal güvenlik kurumuna aktarılan pay 23 milyar YTL olarak açıklanmıştır. Bu miktarın 10 milyar YTL’si Emekli Sandığına aktarılmıştır, oysa Emekli Sandığı kendi görevi olmayan hizmetler için hazine adına 2006 yılında 5 milyar YTL harcama yapmıştır. Emekli Sandığına aktarılan gerçek miktar 10 değil 5 milyar YTL’dir. Geçmiş yıllarda da bu yöntemle sosyal güvenlik kurumlarına aktarılan kaynaklar abartılmıştır. Dolayısıyla, 2006 yılında sosyal güvenliğe bütçeden aktarılan kaynak 23 değil 18 milyar YTL’dir. Yani, öncelikle rakamlarda tahrifat yapmamak gerek. Açık değil, devletin katkısı üzerine kafa yormamız gerekmektedir. Bütçeden aktarılan kaynakların abartılması, açık ve kara delik olarak nitelendirilmesi gerçeklerin üzerini örtmektir. Konu, açık değil, devlet katkısı olarak ele alınmalıdır.

Bir sonraki sözümde kaldığım yerden devam ederim.

Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uras.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1. maddesi ile değiştirilen, 5510 sayılı Kanunun 3. maddesinin birinci fıkrasının                  (29) numaralı bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.

                                                                                               Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları

“ 29) Güncelleme katsayısı: Her yılın Aralık ayına göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranının % 100’ü ile sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla gelişme hızının % 100’ünün toplamına (1) tam sayısının ilave edilmesi sonucunda bulunan değeri,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay konuşacaklar Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle değiştirilen 5510 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının 29 numaralı bendi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 1’inci maddesiyle, emekli aylığını hesaplamaya esas olan ve prime esas kazançların güncellenmesini sağlayan güncelleme kat sayısı düzenlenmektedir. 5510 sayılı Kanun’da prime esas kazanç değişim oranı ile tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranı toplamının yarısının esas alınması öngörülmüş, ancak Anayasa Mahkemesi ekonomiden bireye düşecek refah payının ekonomik büyüme nispetinde gözetilmemesi nedeniyle bu hükmü iptal etmiştir. Tasarıyla öngörülen düzenlemede ekonomiden bireye düşecek refah payı büyüme nispetinde gözetilmemiş ve Anayasa Mahkemesi kararı tam olarak dikkate alınmamıştır.

Milliyetçi Hareket Partisinin bu teklifiyle Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesinin karşılanmasını, Anayasa’nın 2’nci ve 60’ıncı maddelerine aykırılığın giderilmesini amaçlıyoruz. Tasarıdaki hâliyle: “Güncelleme katsayısı: Her yılın Aralık ayına göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranının % 100’ü ile sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla gelişme hızının % 30’unun toplamına (1) tamsayısının ilâve edilmesi sonucunda bulunan değeri” şeklinde düzenlenmektedir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak sabit fiyatlarla gayrisafi yurt içi hasıla gelişme hızının yüzde 30’dan yüzde 100’e yükseltilmesini teklif ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızın 60’ıncı maddesi ile güvence altına alınan sosyal güvenlik hakkı ve bu güvenliğin uygulanmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınması konusundaki uygulamalar yıllar itibarıyla irdelendiğinde eşitlik ve adalet ilkesinin gerektiği şekilde yerine getirilemediği, sosyal güvenlik sisteminin karşı karşıya kaldığı sorunların ve açmazların giderek büyüdüğü görülmektedir. Bu kanun hazırlanırken ve yasalaşırken meselenin sadece ekonomik ve mali yönü dikkate alınmakta, sosyal güvenlik hakları daraltılmakta, sosyal devlet ilkesi ile sosyal güvenlik hukukunun temel kuralları göz ardı edilmektedir.

Getirilen tasarıda emekli aylığının alt sınırının asgari ücretin brüt tutarının üçte 1’i yani 203 YTL olarak öngörülmesi, aylıkların bu miktarlara kadar düşebileceğinin başlı başına bir delilidir. Emekli aylıklarının hesabında güncelleme kat sayısı ile aylık bağlama oranı büyük önem arz etmektedir. Emekli aylığı bağlanmasına esas olan prime esas kazançların güncellenmesini sağlayan kat sayının hesabında, mevcut uygulamada TÜFE değişim oranı ile gayrisafi yurt içi hasıla gelişme hızı dikkate alınmaktadır. Yeni düzenlemede, TÜFE değişim oranı ile gayrisafi yurt içi hasıla gelişme hızının yüzde 30’u esas alınmıştır. Yeni düzenleme bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki hizmetlere ilişkin prime esas kazançların güncellenmesinde mevcut uygulamaya göre önemli azalmaya yol açacağından, bağlanacak aylıkların azalmasını da beraberinde getirecektir.

Ayrıca, bu düzenlemede, büyüyen ekonomiden bireye düşecek refah payının tamamı maalesef gözetilmemiştir. Gerek güncelleme kat sayısı gerekse aylık bağlama oranı konusunda tasarıyla öngörülen düzenlemeler birlikte dikkate alındığında, bu kanunun yürürlük tarihinden sonraki hizmetlere bağlanacak emekli aylıklarında, mevcut duruma göre önemli miktarda azalma olacağı açıkça görülmektedir. Zaten emekli aylıklarının dahi açlık sınırının altında olduğu dikkate alındığında, bu kanuna göre bağlanacak aylıklarla emeklilerin hayatını nasıl idame ettirebilecekleri tümüyle göz ardı edilmektedir. Bu düzenlemeler maalesef sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Ayrıca, bu kanundan önceki hizmetler ile sonraki hizmetler için bağlanan aylıklar arasında da büyük farkların doğmasına, yeni eşitsizlik ve adaletsizliklerin oluşmasına neden olacaktır.

Değerli milletvekilleri, verdiğimiz önergemize desteklerinizi bekler, yüce heyetinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, 1’inci madde üzerinde iki önergeyi işleme koydunuz. Temel kanun olduğuna göre, her maddede iki önerge işleme konacağına göre, bu nasıl oluyor? Hayır, yani, uygulamayı bilmek istiyorum. Şimdi, temel kanunda, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre, her maddede iki önerge işleme konulur.

BAŞKAN – Sayın Genç, hatırladığım kadarıyla, bu temel kanunun bir benzerini beraberce burada geçirmiştik, aynı tartışmayı yapmıştık. Bu tartışmanın sonucunda da bir sonuç ortaya çıkmıştı. İç Tüzük’e göre davranıyoruz.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Tasarının 1. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası  Kanununun 3. maddesinin (10) numaralı ve (29) numaralı bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                             Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul) ve arkadaşları               

“10) Bakmakla yükümlü olduğu kişi: Genel sağlık sigortalısının, sigortalı veya isteğe bağlı sigortalı sayılmayan, kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olan;

a) Eşini,

b) 18 yaşını, orta öğretim görmesi hâlinde 20 yaşını, yüksek öğrenim görmesi hâlinde 25 yaşını doldurmamış olan veya çalışamayacak derecede malul olan ve Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmalarından do-layı gelir veya aylık almayan çocuklarla yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan ve Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan, buralardan gelir ve aylık almayan çocuklarını,

c) Geçiminin sigortalı tarafından sağlandığı Kurumca belirlenen kriterle-re göre tespit edilen ana ve babasını,”

“29) Güncelleme katsayısı: Her yılın Aralık ayına göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel indek-sindeki değişim oranının % 100’ü ile sabit fiyatlara gayrisafi yurt içi hasıla ge-lişme hızının % 100’ünün toplamına (1) tam sayısının ilave edilmesi sonucun-da bulunan değeri,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet  katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Selçuk Ayhan konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ayhan. (CHP sıralarından alkışlar)

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 119 sıra sayılı Tasarı’nın çerçeve 1’inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 31 Mayıs 2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının (10) ve (29) numaralı bentlerinin değiştirilmesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, halkımız geleneksel olarak aile yapısı birbirine bağlı olan, dededen toruna ilişkilerini, dayanışmasını devam ettiren bir halktır. 10’uncu bentle ilgili verdiğimiz değişiklik, halkımızın bu geleneksel değerlerini korumasını sağlayan, bir sigortalının eşinden, öğrenim gören çocuklarına, evlenmeyen çocuklarına, evlendiği hâlde boşanmış çocuklarına, anne ve babalarına değin herhangi bir sosyal güvencesi olmayan ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerle ilgili değişikliği içermektedir. Bu nedenle çok önemlidir. Dikkate alınmasını ve olumlu bulunmasını sizlerden talep ediyorum.

29’uncu maddeye geldiğimizde: Hepinizin bildiği gibi daha önce 5510 sayılı Yasa’yla emekli olanların aylıkları TÜFE artışının yarısı kadar artırılmıştı, ancak Anayasa Mahkemesi “Güncelleme Katsayısı” başlığı altında yer alan bu düzenlemeyi sosyal devlet ilkesine aykırı bularak iptal etmişti ve iptal gerekçesinde de aylıkların güncellemesinde refah payının gözetilmesi gerektiğini açıkça belirtmişti. Şimdiki tasarıda da güya, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi de göz önüne alınarak, gayri safi yurt içi hasıla gelişme hızının yüzde 30’unun toplamına 1 tamsayı ilave edilmesi sonucu bulunan değer üzerinden artış öngörülmektedir. Bu tasarıyla, emekli aylığının TÜFE artışı kadar artırılması, refahtan pay vermemeyi bir kanun maddesi haline getirmekteyiz. TÜFE artış oranlarının, piyasadaki gerçek artış oranlarının her zaman altında gösterildiğini hepimiz biliyoruz.

Ulusal gelir artışında, bu yasa kapsamındaki tüm kesimlerin katkısı yadsınamaz bir gerçek iken, ulusal gelir artışından yüzde 30’luk bir pay verilmesi emeklilerin artan refahtan dışlanması, yoksullaşması ve var olan yoksulluğun daha da derinleşmesi anlamına gelmeyecek midir? Daha dün, bu kürsüden, zaten yüzde 80’inin açlık sınırı altında yaşadığını resmî rakamlarla ifade ettiğim emeklilere, bunu reva görmek hangi akla, hangi vicdana, hangi insafa sığar? Sizin, dikte ettirilen grup kararlarınıza değil, vicdanlarına soruyorum bu soruyu. İnsanların karşısına hangi yüzle çıkacaksınız?

Değerli arkadaşlarım, daha dünkü konuşmamda belirttim, 130 gıda maddesi üzerinden yapılan araştırmaya göre, mutfak enflasyonu yüzde 25, elektrikte yüzde 17, ulaşımda yüzde 20. Bunları uzatabiliriz ama verdiğimiz zam zaten yüzde 2 ilk altı ay için, ikinci altı ay için yine yüzde 2. Bu yasayla, giderek, emeklileri iyice geçinemez duruma getirmeye çalışıyoruz.

İktidara geldiğinizden bu yana, 123 adet KİT ve kamu malını yabancılara ya doğrudan ya da önce yandaşlar aracılığıyla para kazanılmasını sağlayarak sattınız ama ekonomide hiçbir düzelme olmadı. İç ve dış borcumuz arttı, cari açığımız arttı, insanlarımız daha da yoksullaştı ve yoksullaşmaya devam ediyor. Şimdi de insanları açlığa mahkûm ederek sonuç alacağınıza inanıyor musunuz? Bir günde bir tasarı getirip sayısal çoğunlukla buradan geçirmeyi vicdanınızla, aklınızla, aldığınız eğitimle, kültürle nasıl bağdaştırıyorsunuz anlayamıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güncelleme kat sayısı için belirlenen bu yöntem, adil olmadığı gibi sosyal güvenliğin asgari yaşam standardını sağlamadaki işlevini de görmemek anlamına gelmektedir. Bu nedenle, ilgili maddenin verdiğimiz önerge doğrultusunda değiştirilmesini, yurttaşlarımızın yüzüne utanmadan bakabilmeyi isteyen bir milletvekili olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ayhan.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – …ve burada o yurttaşların bir vekili olduğumun bilincinde olarak sizlerden talep ediyorum. Eğer bunu yapamayacaksak, emekliliği ortadan kaldırın.

Seçim çalışmalarında, il başkanıyken, bir ilçemizde “Emeklilerin sorunu ne olacak?” diye sormuşlardı bana. Merak etmeyin, Hükûmet emekliliği toptan kaldıracak, emeklilik sorunu diye bir şey kalmayacak demiştim. Türkiye ne yazık ki oraya doğru gitmektedir. (AK Parti sıralarından “çarpıtmışsın” sesi)

Ben çarpıtmadım, sen öğren, sonra konuşuruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

119 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı kanunun 3. maddesinin birinci fıkrasının 10 numaralı bendinin b fıkrasında geçen, “…Yüksek öğrenim görmesi hâlinde 25 yaşını doldurmamış…” ibareleri yerine “…yüksek öğrenim (Yüksek lisans ve doktora dâhil) görmesi hâlinde 33 yaşını doldurmamış…” şeklinde değiştirilmesini,

ve 119 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı kanunun 3. maddesinin birinci fıkrasının 29 numaralı bendinde geçen “… %30’nun…” ibaresi yerine “…%100’nün…” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ediyoruz.

                                                                                Gültan Kışanak (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Demirtaş.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın milletvekilleri, sizleri öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Verdiğimiz değişiklik önergesinde, değerli arkadaşlar, sadece lisans öğrencileri için öngörülmüş olan “hak sahibi olma” tanımını genişleterek, doktora ve yüksek lisans öğrencilerini de kapsayacak şekilde genişletilmesini ve otuz üç yaş sınırına çekilmesini öneriyoruz.

Nitekim, bu haliyle eğer tasarı kanunlaşırsa, sadece lisans öğrencileri ve yirmi beş yaşına kadar olanlar hak sahibi olarak tanımlanmış olacaklar. Öğrenimine yüksek lisans ve doktora öğrencisi olarak devam eden öğrenciler ki, bunlar yine öğrenci statüsünde olacaklar ama hiçbir şekilde hak sahibi olarak tanımlanmadıkları için sisteme dâhil olmayacak, sistemden çıkmış olacaklar. Bu kişiler yani yüksek lisans yapan veya doktora yapan öğrenciler çalışan statüsünde olmadıkları için de ara bir yerde duracaklar ve yüksek lisans ya da doktora öğrenimleri tamamlanıncaya kadar sisteme dâhil olma şansları olmayacak. Dolayısıyla, bizim verdiğimiz önergede, sadece lisans öğrencileri ve yirmi beş yaş sınırı şeklinde yapılan düzenlemenin, yüksek lisans ve doktora dâhil edilerek otuz üç yaş    sınırına çekilmesi önerilmektedir. Aslında, sayıları çok olmayan, her fakültenin sınırlı sayıda kabul ettiği yüksek lisans veya doktora öğrencileri göz önünde bulundurulduğunda, sisteme ciddi bir yük, külfet getirmeyeceği de açık olan bu düzenlemenin gözden kaçırılmış olduğunu düşünerek bu önergeyi sizlerin takdirine sunduk değerli arkadaşlar.

Yine önergemizde bir başka düzenleme diğer önergelerle benzerlik taşımakta. Burada da değerli arkadaşlar, emekli aylıklarının hesaplanmasında kullanılan güncelleme kat sayısına gayrisafi yurt içi hasılanın gelişim hızının eklenmemesi, yani refah payının yansıtılmaması nedeniyle Anayasa Mahkemesi 5510 sayılı Yasa’nın 3’üncü maddesinin yirmi dokuzuncu bendini iptal etmişti. Tasarıyla, iptal hükmünün gereğinin yerine getirildiği ileri sürülmekte ise de gayrisafi yurt içi hasılanın sadece yüzde 30’unun alınacak olması yetersiz bir  düzenlemedir.

Bu hesaplamada, ulusal gelir artışının neden yüzde 30’unun alındığı sorusunun yanıtı, sosyal devlet ve gelirin adil dağılımını gerçekleştirmeyi amaçlayan bir anlayışı yansıtmaktan uzaktır. Bu uygulama, gelir dağılımının emekten yana bozulduğu ve sermayeden yana bir gelir dağılımı politikasının sürekliliği anlamına geldiği aşikârdır.

Yıllardır gerçekleşen TÜFE artış oranları ile en az 3 kat artan reel faiz oranlarının karşılaştırılması, bu konuyu netleştiren en önemli somut göstergedir. TÜFE’nin belirlenme yöntemi de bu parametreyi ayrıca tartışmalı kılmaktadır. Güncelleme katsayısı için belirlenen bu yöntem, adil olmayan bir uygulama olduğu gibi, sosyal güvenliğin asgari hayat standardını sağlamadaki rolünü de görmemek anlamına gelir. Bu nedenle, güncelleme katsayısının hesaplanmasında gayrisafi yurt içi hasılanın da yüzde 30 yerine yüzde 100 olarak hesaplanmasının sosyal devlet ilkesi gereğince daha adil olacağı kanaatiyle önergemizi takdirinize sunmuş durumdayız.

Önergemizi destekleyeceğiniz ümidiyle hepinize saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.

HASAN MACİT (İstanbul) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeye geçiyoruz.

Madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı kanun tasarısının 2. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki d ve e bentlerinin eklenmesini arz ve teklif ediyoruz.

“d) Ev hizmetlerinde çalışanlar”

e) Hizmet akdi ile çalışmamakla birlikte, ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerde çalıştırılan hükümlü ve tutuklular”

 

Gültan Kışanak

Hasip Kaplan

Sevahir Bayındır

 

Diyarbakır

Şırnak

Şırnak

 

Aysel Tuğluk

Akın Birdal

Selahattin Demirtaş

 

Diyarbakır

Diyarbakır

Diyarbakır

 

Osman Özçelik

 

Mehmet Nezir Karabaş

 

Siirt

 

Bitlis

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 2. maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) ve (2) numaralı alt bentlerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Şevket Köse

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Trabzon

Adıyaman

Malatya

 

Bayram Ali Meral

Esfender Korkmaz

Birgen Keleş

 

İstanbul

İstanbul

İstanbul

 

Bülent Baratalı

Ali Rıza Öztürk

Mustafa Özyürek

 

İzmir

Mersin

İstanbul

 

Gürol Ergin

 

Faik Öztrak

 

Muğla

 

Tekirdağ

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2. maddesi ile değiştirilen, 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin metinden çıkarılmasını dördüncü fıkrasının (d) ve (e) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.

 

Oktay Vural

E. Haluk Ayhan

Mustafa Kalaycı

 

İzmir

Denizli

Konya

 

Alim Işık

Muharrem Varlı

Beytullah Asil

 

Kütahya

Adana

Eskişehir

d) Harp okulları ile fakülte ve yüksek okullarda, Türk Silâhlı Kuvvetleri hesabına okuyan veya kendi hesabına okumakta iken askerî örgenci olanlar ile astsubay meslek yüksek okulları ve astsubay naspedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulan adaylar ile fakültelerde veya meslek yüksek okullarında kendi hesabına okuduktan sonra veya askerlik hizmetini müteakip subaylığa veya astsubaylığa geçirilenlerin, okullarda geçen normal eğitim süreleri,

e) Polis Akademisi ile fakülte ve yüksek okullarda, Emniyet Genel Müdürlüğü hesabına okuyan veya kendi hesabına okumakta iken Emniyet Genel Müdürlüğü hesabına okumaya devam eden öğrenciler ile fakültelerde veya meslek yüksek okullarında kendi hesabına okuduktan sonra komiser yardım-cılığına veya polisliğe geçirilenlerin, okullarda geçen normal eğitim süreleri,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle değiştirilen 5510 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin madde metninden çıkarılmasını ve aynı maddenin dördüncü fıkrasının (d) ve (e) bentlerinin değiştirilmesini öngören MHP Grubu önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal devlet anlayışında farklılıklar olmakla birlikte, bütün ülkelerde, bir şekilde, bireylere sosyal güvenlik hizmeti sunma zorunluluğunda olduklarını kabul etmiş, farklı şekillerde de olsa sosyal güvenlik hizmeti sunulmaktadır.

Sosyal güvenlik hizmeti, çağdaş devletlerde, çağın gereklerine uygun, insan onuruna yakışır bir şekilde ve çağın gereklerine uygun kurumlarla yerine getirilmesi gerekir. Ülkemizde de bu işin yasal çerçevesi, diğer bir ifadeyle sosyal güvenlik hizmetinin sunulması, yerine getirilmesi Anayasa’da yer almıştır. Bu nedenle, gerek sosyal güvenlik gerekse uygulamadaki sağlık hizmetlerinin verilmesinde ortaya çıkan problemlerin giderilmesi veya ortaya çıkan yeni ihtiyaçlara binaen gerekli düzenlemelerin yapılması kaçınılmazdır. Ancak, burada, kurumlarda çalışanlar arasında eşitsizliğin de giderilmesi gerekir. Hükûmetin 2003 yılındaki dokümanlarında yer almasına rağmen, aradan bu kadar süre geçmesine rağmen, bu hususta önemli bir gelişme, maalesef şimdiye kadar sağlanamamıştır.

5510 sayılı Kanun’un 31/5/2006 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanması sonucunda bazı maddeler Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Yeniden ele alınması gereken bu Yasa’yı ele almaya, seçim öncesi AKP Hükûmeti maalesef cesaret edememiştir. Şu anda yapılan bu düzenlemeler, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarını karşılayamadığı gibi, çok kısa bir süre önce yasalaşmış maddelerini, çok önemli maddelerini de maalesef değiştiriyoruz.

5510 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesince iptal edilen maddeleri açısından incelendiğinde, iptal kararlarının büyük bir çoğunluğunun memurlar ve kamu görevlileriyle ilgili düzenlemelerden oluştuğu görülmektedir.

Yapılan düzenlemelerle, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa göreve başlayan memurlar ve diğer kamu görevlileri, 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında yeni sisteme dâhil olmaktadır. Hâlen çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri için ise eski hükümlere tabi olacağı bu tasarıya göre açıktır.

Yasanın yürürlük tarihinden önce göreve başlayanlar ve yasadan sonra başlayanlar açısından iki farklı emeklilik aylığı bağlama sistemi getirilmektedir. Memuriyete giriş sınavını kazanan, ancak ataması yasanın yürürlük tarihinden sonra yapılan bir memur yeni düzenlemelere tabi tutulurken, yasanın yürürlüğü tarihinden bir gün önce aynı kadroda işe başlayan bir memur ise eski mevzuat hükümlerine tabi olacaktır. Bu nedenle, 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin madde metninden çıkarılmasının uygun olacağını düşünüyoruz.

Diğer taraftan, eşitlik ilkesi çerçevesinde kurum içinde…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, Komisyon temsil edilmiyor.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, siz devam edin.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – …eşitsizliğe yol açılmaması açısından, fakülteler veya meslek yüksekokullarında kendi hesabına okuduktan sonra veya askerlik hizmetini müteakip subaylığa ve astsubaylığa, komiser yardımcılığına veya polisliğe geçirilenlerin okullarda geçen normal eğitim sürelerinin de madde kapsamına alınması bu önergeyle öngörülmektedir.

Diğer taraftan ayrıca, 5744 sayılı Kanun’a tabi uzman jandarma personelinin, Uzman Jandarma Okulundaki safahatıyla, bu okulu başarıyla bitirenlerin altı aylık stajyer görev başı eğitiminin de dikkate alınmasının yararlı olacağını düşünüyoruz.

Bu vesileyle, önergemizi desteklemeniz talebiyle yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Komisyon yerinde yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon raporuna bakarsanız görürsünüz.

Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 2. maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) ve (2) numaralı alt bentlerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                              M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 119 sıra sayılı Tasarı’nın çerçeve 2’nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin 1 ve 2 numaralı alt bentlerinin madde metninden çıkarılmasına dair verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlarken hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, iktidarın hukuka rağmen düzenleme yapma girişimi bu yasa tasarıyla da devam etmektedir çünkü ilgili madde Anayasa Mahkemesi tarafından 2006 yılında iptal edilmiştir. Aynı düzenlemenin tekrar gündeme geldiğini görmekteyiz. Bu sürede de Anayasa’nın ilgili maddelerinde bir değişiklik oldu mu? Hayır. Demek ki iktidar, Anayasa’ya rağmen bir düzenlemeye yapmaya kararlı görünüyor. Değiştirilen ilgili hükümlerde, memur ve diğer kamu görevlisi statüsündeki sözleşmeliler sigortalı sayılmıştır. Bu yasanın yürürlüğe girmesinden sonra göreve başlayan memurlarla sözleşmeli personel, kendi statüleri dışındaki sigortalılarla aynı sisteme bağlı kılınmıştır. Anayasa Mahkemesi ise, Anayasa’nın 128’inci maddesinde geçen memurlar ve diğer kamu görevlilerinin statülerinin diğer sigortalılarla aynı olmayacağını vurgulamıştır. Bu durum, hukuk devleti ilkesine aykırı bir düzenleme olarak görülmüştür. Aynı şekilde, bu düzenleme eşitlik ilkesine de aykırı bir düzenlemedir. Bundan dolayı, Anayasa Mahkemesi iptal gerekçesinde, Anayasa’nın 2, 10 ve 128’inci maddelerine aykırılık tespit etmiştir.

Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik alanında bu gibi değişiklik yapılması isteniyorsa, ayrı hukuki düzenlemeler yapılmalı ve buna göre uygulamalara girişilmelidir. Üstelik bu düzenlemeler de sosyal devlet ilkesi kapsamında ele alınmalıdır. Maalesef, hem hukuk devleti hem de sosyal devlet ilkesi bu tasarıyla rafa kaldırılmaktadır. Hükûmetten açıklama yapan herkes, sosyal devlet ilkesine bağlı olduğunu her seferde vurgulamaktadır. Yapılan düzenlemelere bakılınca, aklımıza “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?” lafı gelmektedir. Üstelik bu düzenlemeler hukuka rağmen ve inatla yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz tasarı, sadece çalışanların sosyal haklarını değil, emeklilerin, sigortalıların, eş ve çocuklarının da haklarını elinden almaktadır. Özürlü sigortalılara yaşlılık aylığı bağlanmasının şartları zorlaştırılmaktadır. İşsizlik sigortasından yararlananların sağlık yardımı alma hakları ellerinden alınıyor. Emekli aylıkları ise sadece TÜFE artışları oranında artırılmaktadır. Sorarım size: Bu nasıl sosyal devlet anlayışı? Sosyal güvenlik sisteminin kapsamı daraltılarak, emekli aylığı azaltılarak, işsize sağlık hakkı vermeyerek sosyal devlet ayakta tutulabilir mi? Sorduğumuz sorulara iktidar partisi milletvekillerinin de “hayır” dediğini biliyorum.

Değerli milletvekillerim, sosyal devlet ilkesini gerektiren bu konuda daha çok özen vermek gerekirken çalışanların kazanılmış hakları da ellerinden alınmaktadır. Sosyal güvenlik devletin sırtında bir yük değildir. Aksine, iyi bir sosyal güvenlik sistemi daha iyi fiziksel ve sosyal şartlarda yaşayan insan demektir. Yani iyi bir sosyal güvenlik sistemi demek, daha ileri, daha uygar ve daha refah içerisinde olan bir ülke demektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; Hükûmetin sosyal devlet ve hukuk devleti ilkesini, ayrıca Anayasa Mahkemesi kararlarını dikkate alması gerekir. “Nasıl olursa Cumhurbaşkanı onaylıyor.” mantığıyla hukuki düzenlemeler yapmaması doğru olacaktır.

Bu düşüncelerle yüce heyetinizi en derin sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 1 Nisan 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

 

Kapanma Saati: 19.59