DÖNEM: 23 CİLT: 17 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
83üncü
Birleşim
27 Mart 2008 Perşembe
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMA
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının, Seydişehir Eti Alüminyum
AŞnin özelleştirilmesindeki belirsizliğin
yarattığı sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Siirt
Milletvekili Afif Demirkıranın, 22 Mart Dünya Su Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, TOKİnin tatil köyleri inşa etme
projesine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Seydişehir Eti Alüminyum AŞnin
özelleştirilmesiyle ilgili açılan iptal davasına ilişkin
açıklaması
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Tütün, Tütün
Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine,
İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı
Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın ve 12 milletvekilinin; 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri,
Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine,
İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı
Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Adıyaman Milletvekili Şevket
Kösenin; 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine,
İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı
Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/538, 2/155,
2/186) (S. Sayısı: 125)
2.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S.
Sayısı: 93)
3.- Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri
Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94)
4.- Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalının;
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının; Devlet Memurları Kanunu ile
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
İzmir Milletvekili Bülent Baratalının; Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin
Mengünün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19
milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun; Engelli Memurların
Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin
(j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalının; 3201
Sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk
Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin
Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 milletvekilinin; 5510
Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin;
Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması
Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S.
Sayısı: 119)
VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Slovenya seyahatine katılanlara ve
makam odası tadilatına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/1997)
2.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, Kilisteki arazilere artan taleplere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Faruk Nafız Özakın cevabı (7/2067)
3.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlakın, Haliç Tersanesindeki yıkımlara
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/2147)
4.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, üretimin artırılmasına
yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/2285)
5.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanada kurulacak Tarımsal İhtisas
Organize Sanayi Bölgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/2286)
6.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, sanayi siciline kayıt
işlemlerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayanın cevabı (7/2287)
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00te açılarak altı oturum yaptı.
Birinci Oturum
20/3/2008 tarihli
80inci Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak özetinin
okunabilmesi için, Başkanlıkça, İç Tüzükün 71inci maddesi
uyarınca kapalı oturuma geçilmesi gerektiği açıklandı;
saat 14.06da açık oturuma son verildi.
İkinci Oturum
(Kapalıdır)
Üçüncü, Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Oturum
İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan, emeklilerin,
Tokat
Milletvekili Hüseyin Gülsün, meslek lisesi ve teknik eğitim fakültesi
mezunlarının,
Sorunlarına
ilişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçının, Ordu ilindeki yolsuzluk iddialarına ve
Emniyet Müdürünün görevden alınmasına ilişkin gündem
dışı konuşmasına, İçişleri Bakanı
Beşir Atalay cevap verdi.
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, teknik eğitim fakültesi
mezunlarının sorunlarının çözümüne ilişkin bir
konuşma yaptı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Bursa Milletvekili Mehmet Altan
Karapaşaoğlu ve 3 milletvekilinin, Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/146) (S. Sayısı: 111)
görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra, kabul
edilip kanunlaştığı açıklandı.
2nci
sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının (1/478) (S. Sayısı: 93),
3üncü sırasında
bulunan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret
Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet
Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/480) (S. Sayısı: 94),
4üncü
sırasında bulunan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İzmir Milletvekili Bülent Baratalının, Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
Manisa Milletvekili Şahin Mengünün, 5510 Sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali
İhsan Köktürk ve 19 Milletvekilinin, 17.7.1964 Tarihli ve 506
Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin
Yazıcıoğlunun, Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen
5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
İzmir Milletvekili Bülent Baratalının, 3201 Sayılı
Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt
Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri
Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 Milletvekilinin, 5510 Sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 Milletvekilinin,
Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması
Hakkında Kanun Teklifinin (1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79,
2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı: 119),
Görüşmeleri,
ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,
ertelendi.
5inci
sırasında bulunan, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine,
İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı
Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın ve 12 Milletvekilinin, 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri,
Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması
ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım
ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, 4733 Sayılı
Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel
Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve
Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına,
4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
(1/538, 2/155, 2/186) (S. Sayısı: 125) görüşmelerine
başlanılarak tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1inci
maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
Uşak
Milletvekili Mustafa Çetin, Konya Milletvekili Atilla Kartın
konuşmasında şahsına sataştığı
iddiasıyla bir konuşma yaptı.
27 Mart 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00te toplanmak
üzere birleşime 19.58de son verildi.
|
|
|
Meral
AKŞENER |
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
Canan
CANDEMİR ÇELİK |
|
|
Konya |
|
Bursa |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.:115
II.- GELEN KÂĞITLAR
27
Mart 2008 Perşembe
Rapor
1.- Darülaceze
Müessesesi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile İçişleri Komisyonu Raporu (1/479) (S.
Sayısı: 126) (Dağıtma tarihi: 27.3.2008) (GÜNDEME)
27
Mart 2008 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN -
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83üncü Birleşimini açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Seydişehir Eti Alüminyum AŞnin
özelleştirilmesindeki belirsizliğin yarattığı sorunlar
hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycıya
aittir.
Buyurun
Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.-
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının, Seydişehir Eti Alüminyum
AŞnin özelleştirilmesindeki belirsizliğin
yarattığı sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
MUSTAFA KALAYCI
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seydişehir
Alüminyum Anonim Şirketinin özelleştirme işlemi hakkında
Danıştayın iptal kararı nedeniyle ortaya çıkan durum
konusunda gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle muhterem heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Konyanın
ilçesi olan ve ismi Seyyid Harun Veli Hazretlerine izafeten verilen
Seydişehir, Konya-Antalya kara yolu üzerinde, Torosların kuzeyinde,
Küpe Dağının eteğinde kurulmuştur. Şehir
merkezinin nüfusu son nüfus sayımına göre Ereğli ve
Akşehirden sonra, Konyanın nüfus bakımından üçüncü büyük
ilçesidir.
İlçe
merkezinde 1969 yılında montaj çalışmalarına
başlanan, 1977 yılında tam kapasiteyle üretime geçen alüminyum
tesisleri, Seydişehir ekonomisinin can damarı niteliğini
taşımaktadır. Sadece ilçenin değil, çevrede yer alan
başta Bozkır, Ahırlı ve Yalıhüyük ilçeleri olmak üzere
bölgede yaşayan birçok vatandaşımızın en önemli geçim
kaynağı ve ekmek kapısı durumundadır.
Türkiyede
birincil alüminyum üreten tek kuruluş olan Eti Seydişehir Alüminyum
Anonim Şirketi 1999 yılında özelleştirme kapsamına
alınmış, 2000 yılında 57nci Hükûmet döneminde
kapsamdan çıkarılmış ve tesislerin rehabilite edilmesi
öngörülmüş ancak 2003 Eylül ayında yeniden özelleştirme
kapsamında alınmıştır. Eti Alüminyum, ilçede madenler
ve üretim üniteleri, Antalya Limanında ithalat, ihracat grubu bulunan,
boksitten folyo, levha, profil ve benzeri uç ürüne kadar üretim yapan dünyada birkaç entegre tesisten
biri ve toplam 60 bin ton kapasiteyle sektörde tek üretici, Türkiyenin toplam
alüminyum ihtiyacının önemli bir kısmını
karşılayan ve kırk dokuz yıl süreli otoprodüktör
lisansına sahip Oymapınar Santralinin işletme hakkını
aktifinde bulunduran bir yapıda iken özelleştirme işlemine tabi
tutulmuştur.
Eti Alüminyumun
özelleştirilmesini teminen 17/6/2005 tarihinde yapılan ihale sonucu
305 milyon dolara satılması, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 25
Temmuz 2005 tarihli kararıyla kabul edilmiştir. Sendika
tarafından açılan dava sonucu, ihale şartnamesiyle 17/6/2005
tarihli ihale komisyonu kararının ekonomide verimlilik
artışı ve kamu giderlerinde azalma amacını
gerçekleştirecek nitelikte bulunmadığı ve 4046
sayılı Kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle
Danıştay 13. Dairesinin 29/5/2006 günlü kararıyla yürütmenin
durdurulmasına karar verilmiştir.
Özelleştirme
İdaresi, yürütmenin durdurulması kararının
kaldırılması istemiyle itiraz davası açmış, söz
konusu dava Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca
görüşülmüş ve yapılan itirazın yürütmenin durdurulması
kararının kaldırılmasını gerektirecek nitelikte
görülmediğinden 28/9/2006 günlü kararıyla reddedilmiştir.
Nihayet, Danıştay 13. Dairesi, 27/11/2007 tarihli kararıyla Eti
Alüminyum Anonim Şirketinin özelleştirme işlemini iptal
etmiştir. Şubat 2008 ayında gerekçeli kararın tebliğ
edildiği, Özelleştirme İdaresinin geçtiğimiz günlerde bu
karar hakkında Danıştay Dava Daireleri Kuruluna
başvurduğu bilgisi alınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, AKP hükûmetleri, Yüksek Mahkemenin kararlarının
gereğini yerine getirmemektedir. Yürütmeyi durdurma kararı,
yapılan işlemin kamusal zarar doğuracağını
öngörerek verilmiştir ancak yargı kararı uygulanmamış,
hukuk tanımaz bir davranış sergilenmiştir. Yapılan
itiraz üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri bu itirazı
reddetmiştir. Bu karar da uygulanmamış, yürütmeyi durdurma
kararı bir yargı kararı değilmiş gibi bir tavır
ortaya konulmuştur. Son olarak özelleştirme işlemlerinin
iptaline karar verilmiş, bugüne kadar söz konusu iptal kararı
konusunda da bir işlem yapılmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti
bir hukuk devleti olup Anayasamızın değiştirilmesi dahi
teklif edilemez maddelerinden olan 2nci maddesinde hüküm altına
almıştır. Anayasamızın 138inci maddesinde ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda, mahkeme
kararlarının uygulanmasıyla ilgili hükümler açık bir
şekilde yer almıştır. Dolayısıyla mahkeme
kararlarının uygulanmaması suçtur. Buradan AKP Hükûmetine
soruyorum: Siz hak, hukuk, anayasa bilmez misiniz? Siz hukukun üstünlüğünü
tanımıyor musunuz? Sizin vicdanınız da mı yok? Yürütmenin
durdurulması kararının verildiği 29 Mayıs 2006
tarihinden bu yana tüm Seydişehir halkı ne olacağını,
ne yapılacağını beklemekte; tesisin
çalışanları, fabrikanın işçileriyken özelleştirme
sonrası başka kurumlara atanan 4/C mağdurları tedirgin, ne
yapacağını bilememektedir. Tesisleri alan firma da önünü
görememektedir. Bu bir manevi işkencedir, bir zulümdür. Bir hukuk
devletinde yapılacak işlem bellidir: Hiç kimsenin mağdur
edilmesine meydan vermeden mahkeme kararlarını uygulamaktır. AKP
Hükûmetini bir an önce Danıştay kararının gereğini
yapmaya davet ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA KALAYCI
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, burada 4/C
mağdurlarının durumuna da değinmek istiyorum.
Fabrikanın işçileriyken özelleştirme sonrası başka
kurumlara 4/C maddesi kapsamında yapılan atama işlemi hakla,
hukukla ve insafla bağdaşmamaktadır. Zira 657 sayılı
Kanunun 4/C maddesi, bir yıldan az süreli ve mevsimlik hizmetlerde geçici
personel çalıştırılmasını öngörmektedir. Hâlbuki
mevcut uygulamada 4/C personelinin çalıştığı
hizmetler, sürekli hizmetlerdir. Her yıl on aylık süreyle
çalıştırma, hizmetin kısa süreli olduğu anlamına
gelmez. Bu nedenle, uygulama kanuna aykırıdır. AKP Hükûmetinin
bunlar ortada kalmışken 4/C kadrolarına atadık.
açıklaması açıkçası pişkinliktir. Zira ortada
bırakan da AKP Hükûmetinin kendisidir. Geçen yıl, geçici
işçilerin kadroya alınmasına ilişkin kanun
çıkarılmış, ancak 4/C personeli kapsam dışı
bırakılarak adaletsizlik yapılmıştır. Yine,
geçtiğimiz günlerde Tekel işçileri için yapıldığı
üzere, başka kurumlara hak kaybına uğramadan nakledilme
imkânının alüminyum işçilerine de verilmesi, eşitlik
ilkesinin bir gereğidir. Bu itibarla 4/C statüsünde çalışan
arkadaşlar hemen kadroya alınmalı ve senenin on iki ayı çalışmaları
sağlanarak bu mağduriyete son verilmelidir. Hukuk bunu gerektirir,
vicdan bunu gerektirir.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Sayın Kart
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Konya Milletvekili Atilla Kartın, Seydişehir Eti Alüminyum
AŞnin özelleştirilmesiyle ilgili açılan iptal davasına
ilişkin açıklaması
ATİLLA KART
(Konya) Sayın Başkanım, Konya Milletvekili olarak ve konuyu
yakından takip eden bir milletvekili olarak çok kısa bir söz talebinde
bulunuyorum, izninizle bu açıklamayı yapmak istiyorum.
Ben öncelikle
Sayın Kalaycıya konuyu gündeme getirdiği için teşekkür
ediyorum. Hemen şunu ifade ediyorum: Haksız kazanç ilişkileriyle
ve yolsuzluk ilişkileriyle gerçekleştirilen bir özelleştirme
olayı söz konusu idi. Benim tarafımdan, KİGEM, Metalürji
Mühendisleri ve Tes-İş tarafından açılan davalar sonucunda
Danıştay 13. Dairesi iptal kararlarını verdi. Ancak,
Hükûmet, yine görüyoruz ki, geldiğimiz bu aşamaya rağmen,
alıcı firmayla iş birliği içine girerek, yolsuzluk
ilişkilerini sürdürerek bu kararın uygulanmasını
savsaklıyor ve sürüncemede bırakıyor. Bu kararın
uygulanmasını engelleyen fiilî bir imkânsızlık hâli söz
konusu değil, hukuki bir imkânsızlık hâli söz konusu değil,
ama, buna rağmen, bakıyoruz, alıcı firma hâlen orada termik
santral yapabiliyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu cüret, bu cesaret, bu pervasızlık nereden
geliyor? Bu cüret, bu cesaret, bu pervasızlık, elbette, Hükûmetin
himayesinden kaynaklanıyor.
Ben, bu noktada,
Konya milletvekillerini, bölge milletvekillerini, iktidara mensup olan bölge
milletvekillerini görevlerinin gereğini yapmaya bir kez daha davet
ediyorum. Bu konuda, hem hukuki anlamda hem cezai anlamda hem de
Başbakandan başlayarak, Maliye Bakanından devam ederek olayın
siyasi sorumluları ve bu kararı uygulamayan kamu görevlileri
hakkında görevini kötüye kullanmaktan dolayı suç duyurusu
yapacağımızı bir kez daha ifade ediyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kart.
Gündem
dışı ikinci söz, Dünya Su Günü münasebetiyle söz isteyen Siirt
Milletvekili Sayın Afif Demirkırana aittir.
Buyurun
Sayın Demirkıran. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
(Devam)
2.-
Siirt Milletvekili Afif Demirkıranın, 22 Mart Dünya Su Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 22 Mart Dünya Su Günü münasebetiyle
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
1992
yılında Rioda düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve
Kalkınma Konferansında, dünyada suyun giderek artan öneminden
dolayı her yıl 22 Mart gününün Dünya Su Günü olarak kutlanmasına karar
verilmiştir. Dünyada her yıl farklı temalarla kutlanan 22 Mart
Dünya Su Gününün bu yılki teması Su ve Halk
Sağlığıdır. Gün geçtikçe önemi artan ve
bulunduğumuz coğrafyanın jeopolitik konumundan dolayı daha
da büyük öneme haiz olan suya, kamuoyunun dikkatini bir kez daha huzurunuzda
çekmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; su, hayatın kaynağı,
dünyanın 3/4ü, vücudumuzun yüzde
80i, kana kana içtiğimiz, yıkandığımız,
yağmur olup yağdığında sevindiğimiz, sel olup
aktığında korktuğumuz su. İnsan hayatını
sudan ayrı düşünmek mümkün değildir. En küçük canlı
organizmadan, en büyük canlı varlığa kadar bütün biyolojik
yaşamı ve bütün insan faaliyetlerini ayakta tutan sudur.
Dünya nüfusundaki
artış, sanayileşme, ekonomik gelişmeler, küresel
ısınmaya bağlı iklim değişiklikleri, suyun
yeryüzündeki dağılımı ve suyun kullanım şekli
nedeniyle zaten sınırlı olan su kaynakları üzerindeki
baskı giderek artmaktadır. Bu nedenle, mevcut su kaynaklarının
en verimli şekilde kullanılması şarttır.
Değerli
milletvekilleri, suyla ilgili birtakım teknik verileri de bu vesileyle
bilgilerinize arz etmek istiyorum: Hâlen dünya nüfusunun yaklaşık
yüzde 20si olan 1,4 milyar insan yeterli içme suyundan yoksun olup, 2,3 milyar
kişi de sağlıklı suya hasrettir. Öte yandan dünyada
kullanılan suyun yüzde 85ini nüfusun yüzde 2si tüketmektedir.
Yapılan tahminlere göre 2025 yılından itibaren 3 milyardan fazla
insan su kıtlığıyla yüz yüze kalacaktır. Bunun nedeni
de, su kaynaklarının yetersizliğinden çok, su
kaynaklarının iyi yönetilememesidir. Su kaynaklarının
ekonomik ve verimli kullanılması zorunludur. Aksi takdirde gerek içme
ve kullanma gerekse sulama sularının aşırı tüketimi,
toprakların tuzlaşması ve su kaynaklarının kimyasal
maddelerle kirletilmesiyle karşı karşıya
kalınacaktır.
Su kirliliği
dünya çapında önemli bir sorun olup, hâlen suyla ilişkili
hastalıklardan ölenlerin sayısı yılda 7 milyon
kişidir.
Su
varlığına göre ülkeler
sınıflandırıldığında yılda kişi
başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarı bin
metreküpten az olan ülkeler su fakiri, 2.000 metreküpten az olan ülkeler su
azlığı, 8.000 ile 10.000 metreküpten fazla olan ülkeler ise su
zengini kabul edilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, su zengini bir ülke
değildir. Türkiyede kişi başına düşen
yıllık kullanılabilen su miktarı
Değerli
milletvekilleri, 1994te hazırlanan Birleşmiş Milletler Su
Raporunda Türkiye 2025te ekonomik olarak su sıkıntısı
çekecek ülkeler arasında gösterilmektedir ve 2040 yılı da
şimdiden önlem alınmadığı takdirde su
savaşlarına kadar varabilecek kritik bir yıl olarak
görülmektedir. Çünkü dünya petrolünün yüzde 65ine ve dünya doğal
gazının yüzde 34üne sahip olan enerji zengini Orta Doğu, su
sıkıntısını yoğunlukla yaşayacaktır.
Türkiye, su potansiyelini yeterince kullanamayan ülkeler arasındadır.
Ülkemizde teknik ve ekonomik anlamda tüketilebilir yer üstü ve yer altı
sularının toplamı 112 milyar metreküptür ve bunun hâlen sadece
yüzde 36sı kullanılmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; su denilince, dünyanın en
önemli projelerinden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesine
değinmeden geçemeyiz. Türkiye'nin su ve enerji ihtiyaçlarının
önemli bir kısmını karşılayan GAP, yıllık 27
milyar kilovat saat elektrik üretimi ve ülkemizin ekonomik sulanabilir
arazilerinin yüzde 20sine denk gelen 1,8 milyon hektar arazi
sulamasını öngören devasa bir projedir. Sayın Başbakanımızın
GAP projesinin dört beş yıllık bir sürede
tamamlanacağını deklare etmiş olmalarını minnetle
ve şükranla anmak istiyorum. GAP bölgesinde bulunan seçim bölgem Siirtte 1.200 megavat kurulu gücündeki
Ilısu HESin yanı sıra, Botan Çayı üzerinde toplam bin
megavat civarında kurulu gücü olan 7 adet hidroelektrik santral
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) -
Yenilenebilir Enerji Kanunu kapsamında
inşa edilecek olup, 2 adedinin yapımı
başlamıştır.
Ayrıca Sayın
Başbakanımızın talimatıyla, GAP bölgesinde çok
kapsamlı bir çalışma yapan ve GAP Eylem Planını
hazırlayan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız
Sayın Nazım Ekrene tüm bölge halkı adına
şükranlarımızı sunuyoruz. Sayın
Başbakanımızın açıkladığı 15 milyar YTL
civarındaki kaynak ile bölgenin makûs talihinin
değişeceğine de inanıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin su kaynaklarının
daha ekonomik kullanılması ve sulama verimliliğinin
artırılması için kanallı açık sulama sisteminden kapalı
sistem damlama ve yağmurlama sulamasına geçilmiş
olmasını şükranla karşılamaktayız. Ancak
çiftçilerimizin de Fazla sulama, fazla ürün getirir. yanlış
anlayışından vazgeçmeleri gerekir.
Parlamentonun
gündeminde bulunan 3996 sayılı Yap-İşlet-Devret Kanunuyla
ülkemizin sulanabilir arazilerinin önemli bir kısmının özel
sektör marifetiyle sulamaya açılacağına da inanıyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kalkınmanın
başlıca itici gücü olan su kaynaklarının bilinçli,
duyarlı, akılcı, adil ve barışçı biçimde
kullanılması gerektiğini vurgulayan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Teşekkür cümlesi
BAŞKAN
Bitti. Olabilir. Yani hiç
Lütfen
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Ben yine de teşekkür cümlemi bitireyim.
22 Mart Dünya Su
Gününün ve 2009 yılında ülkemizde yapılacak olan 5inci Dünya
Su Forumunun ülkemiz ve tüm insanlık için hayırlı
olmasını diler, yüce heyetinize saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demirkıran.
Gündem
dışı üçüncü söz, TOKİnin tatil köyleri yapması
hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Fevzi Topuza
aittir.
Buyurun
Sayın Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)
3.-
Muğla Milletvekili Fevzi Topuzun, TOKİnin tatil köyleri inşa
etme projesine ilişkin gündem dışı konuşması ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
FEVZİ TOPUZ
(Muğla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toplu
Konut İdaresinin, Maliye Bakanlığının bedelsiz
devrettiği hazine taşınmazları üzerinde, sahil bandı
ve kaplıcaların bulunduğu yörelerde, yabancılar için villa
kentler ve tatil köyleri inşa etme projesi üzerine gündem
dışı söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, Anayasanın devlete verdiği görevler
doğrultusunda, 57nci madde çerçevesinde Toplu Konut İdaresinin
kuruluş amacı, ülkenin arsa ve konut ihtiyacını
karşılamak, ucuz ve sosyal konut üretmektir. Yürürlükteki
mevzuatımıza göre Toplu Konutun amacı, asla kâr etmek amacı
gütmek değil; dar ve orta gelirlilere altyapısı hazırlanmış
imarlı arsa ve toplu konut kredisi desteğinde bulunmak ve kent
arsalarının kullanılmasında toplum yararına öncelik
veren önlemleri almaktır.
Ancak,
mevzuatımızın çok açık hükümlerine karşın Toplu
Konut İdaresinin uygulamalarının, Anayasanın ve
yasanın kendine verdiği görev ve sorumluluklarla
örtüştüğünü söylemek mümkün değildir. TOKİ, AKP
İktidarıyla birlikte, ne yazık ki piyasa
koşullarını üst gelir grubuna hizmete yönlendirilmiştir.
TOKİnin alt gelir grubuna yönelik reklamı yapılan kimi
projelerinin göstermelik olmaktan gitmediği, bu projelerin yer seçiminde
dahi ihtiyaçların değil, tamamen siyasi tercihlerin öne
çıktığı görülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; TOKİnin üst düzey gelir
grubuna hitap eden projelere yönelmesi ve amacı dışına
çıkması bir yana, hasılat ya da gelir paylaşımı
adı altında yürüttüğü projelerle Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulunca saptanan kamu ve hazine zararına neden olduğu
henüz hafızalardan silinmemiştir. TOKİnin başına
buyruk, denetimden uzak projelerinin devleti büyük zarara
uğrattığının kamuoyunca öğrenilmesinden bu yana,
Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtanın Aralık 2006da
TOKİden arsa üretimi ve toplu konut yapımı amacıyla devredilen
hazine arazilerinin üçüncü şahıslara satılmamasını ve
ihaleleri hemen iptal etmesini istemesi dikkat çekicidir. Ancak, TOKİnin,
Maliye Bakanlığının bu yazısına, kanunen
verilmiş görevler dışında birçok kamu kurumu ve arsa
karşılığı konut ve sosyal hizmet binası
yapımı konusunda protokoller imzaladığını da
ifade ederek, hazineden bedelsiz temin ettiği araziler ile Emlakbank ve
Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün kapatılmasıyla eline
geçirdiği arsa ve arazileri piyasaya açmaya ve pazarlamaya dönük
çalışmalara devam etmesi, Başbakan Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın TOKİnin Başkanına sağladığı
sınırsız desteğe bağlanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; TOKİden arsa üretimi ve toplu
konut yapımı amacıyla devredilen hazine arazilerinin üçüncü
şahıslara satılmamasını isteyen Sayın Maliye
Bakanının, 17 Mart 2008 tarihinde Anadolu Ajansında yer alan
haberlere göre, TOKİ Başkanı Sayın Erdoğan Bayraktar
ile Çanakkaleden Mersine kadar olan sahil bandı ve
kaplıcaların bulunduğu yörelerde yabancılar için villa
kentler ve tatil yöreleri inşa etmek üzere anlaştıkları
görülmektedir.
Sahillerde, yani
kıyılarda ve kaplıcalarda yapmayı planladıkları
villa kentler ve tatil köyleri projesi esasen turizm planlamasının
bir parçası olması nedeniyle Kültür ve Turizm
Bakanlığının görev alanında kalmaktadır. Ülke
kalkınma planları, Kültür ve Turizm Bakanlığının
teşkilat yapısı, 2634 sayılı Turizm Teşvik
Yasası kapsamında yurdun turizme elverişli bütün
imkânlarını ülke ekonomisine olumlu katkı sağlayacak
şekilde değerlendirmek Kültür ve Turizm
Bakanlığının görev ve sorumluluk alanında
bulunmaktadır.
2 Mart 2007
tarihli Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Türkiye Turizm
Stratejisi ve Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planında şu uyarı
ve gerekçeler dikkat çekmektedir: Türkiyede kitle turizmine yönelik
gelişmeler ve turizm planlamasına parçacı yaklaşımlar
sonucunda; Akdeniz ve Ege kıyısında aşırı
yığılma, kıyı gerisi ve çevresi alanlarda çarpık
kentleşme ve yapılaşma, altyapı yetersizliği ve çevre
sorunları ortaya çıkmıştır. Bu olumsuz
yapılanmayı olumlu yönde değiştirebilmek için Türkiye Turizm
Stratejisi kapsamında bütüncül politika, strateji ve uygulamaya dönük
yaklaşımlar yer almaktadır. denilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FEVZİ TOPUZ
(Devamla) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan açıklamalardan
anlaşılacağı üzere AKP Hükûmeti ülkemizin paha biçilmeyecek
kıyı, orman, termal kaynaklarını, doğal ve tarihî
kamusal değerlerini turizm ve imar hakları ile donatarak Toplu Konut
İdaresi eliyle başta yabancı ve dost çevrelere pazarlamak ve
elden çıkarmak istemektedir.
Yine
anlaşılacağı üzere, TOKİnin turizm faaliyetlerine el
atması ülkemizin turizm stratejisine sahip olmadığını
âdeta doğrulamaktadır. AKP hükûmetleri döneminde hazırlanan birçok projede
olduğu gibi büyük umut ve iddialarla hazırlanan Türkiye Stratejisi ve
Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planının bir yazıdan ve
envanterden öteye bir çalışma olmadığı ortaya
konulmuştur.
Bu anlamda
Türkiye ulusal turizm politikalarının Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından mı yoksa TOKİ tarafından mı
yürütüldüğü bu kürsüden açıklanmalıdır.
TOKİ Anayasa
ve yasadaki görevlerine geri dönmeli, dar gelirli ve orta gelirliler için
sosyal konut projeleri gerçekleştirmelidir.
Bu duygularla
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Topuz.
Hükûmet
adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ben, Sayın
Muğla Milletvekili Fevzi Topuzun özellikle TOKİyle alakalı
değerlendirmelerine karşılık olarak birtakım
açıklamalarda bulunmak üzere söz almış bulunuyorum.
Efendim, esasen
TOKİ hakikaten Türkiye'nin en güzide, en çalışkan, en
faydalı kurumlarından birisi. Bir kere bunu kabul etmek lazım.
Şu anda TOKİ, Türkiye'nin her yerinde, Karstan Edirneye kadar,
Sinoptan Muğlaya kadar, vatandaşa hizmet etmek için gece gündüz
çalışıyor. Bir kere TOKİnin yaptıklarını
sıralarsak -geçmiş dönemlerde yapılanlarla mukayese
etmeyeceğim- sadece geçtiğimiz beş yıllık dönemde
TOKİ 300 bin konuta imzasını atmıştır. Ben
aşağı yukarı TOKİnin kendim de hem inşaat hem
çevre ve su mühendisi olduğum için- pek çok açılışına
katıldığım zaman vatandaşları dinliyorum, memnun
olmayan vatandaş yok. Hakikaten, bu şekilde çalışan
insanları, çalışan kurumları da takdir ve taltif etmek
gerekir. Esasen TOKİnin yaptıklarına şöyle bir bakarsak
TOKİ bir kere hazine arazilerinin çeşitli kişiler
tarafından işgalini önleyen en önemli kurumdur.
Bakın,
TOKİye kadar, hazine arazileri işgal ediliyordu, bizden önceki hiç
kimse bunlara sahip çıkmıyordu. Ama TOKİ şu anda bu millet
adına, 71 milyon adına sahip çıkıyor ve burada modern
şehirciliğin ülkeye yaygınlaştırılması,
şehircilik anlayışıyla, altyapı
çalışmalarıyla bakın, depreme dayanıklı, tamamen
sosyal donatıları, yeşil alanlara sahip yolları, kanalizasyon
sistemi, atık su arıtma tesisleri, içme suyu şebekesi, modern
bir şekilde yapılmış konutları halka maliyetine teslim
ediyor. O bakımdan TOKİyi burada gerçekten -bütün TOKİ
çalışanlarını- takdir ediyorum, tebrik ediyorum.
Yalnız,
Sayın Muğla Vekilimizin söylediği bir hususa da
açıklık getirmek istiyorum. Sayın Vekilimiz der ki:
TOKİnin sadece çok ucuz konut, sosyal konut inşa etmesi
lazım.
Efendim,
şimdi, Sayın Vekilim, bildiğiniz gibi, TOKİ gerçekten fakir
fukara, garip gurebaya sanki kira öder gibi konut vermiyor mu, satmıyor
mu? Satıyor. Ancak bunun maliyetini dikkate alırsak zarar edecek,
birtakım yerlerden, başka yerden kaynak bulamadığı
için, elbette gelir düzeyi üst seviyede olan kişiler için inşa
ettiği konutlardan para kazanacak, bunu sosyal konutlar için kullanacak,
böylece vatandaşa çok daha ucuz, kira öder gibi bir şekilde bina, ev,
daire verebilecek. Başka türlü bunun yolu yok. Aksi takdirde, TOKİye
merkezî bütçeden destek vermemiz gerekir. TOKİnin hiçbir destek almadan,
tamamen kendi yağıyla kavrularak bir taraftan para kazanıp bir
taraftan alt gelir düzeyindeki insanlara kira öder gibi konut vermesi takdire
şayan bir husustur diye düşünüyorum.
Bir diğer
husus da, Sayın Vekilimiz, özellikle sahil kesimlerinde yabancılara
satmak için villa türü birtakım binalar yapılacağından
bahsetti.
Efendim,
şunu özellikle vurgulayayım: Çevre ve Orman Bakanlığı
olarak biz, geçmişte sadece 2 vilayette çevre düzeni planı varken
şu anda yüzde 60ında vilayetlerimizin, 81 vilayetin yüzde
60ında çevre düzeni planlarını hemen hemen tamamladık, iki
üç yıl zarfında da bütün Türkiye'nin 1/100.000lik çevre düzeni
planlarını tamamlıyoruz.
Bu, hakikaten,
benim, gerek üniversite hayatımda olsun gerek İSKİde,
DSİde olsun, yıllarca özlemini çektiğim bir husustur, çünkü
Türkiye'de sanayinin nereye yapılacağı, konutların, turizm
alanlarının, tarım alanlarının, meskenlerin ve
diğer tesislerin, neyin nereye yapılacağı belli olmadan,
bir başka ifadeyle 1/100.000 çevre düzeni planları ve arazi kullanım
planları hazırlanmadan Türkiye'deki toprakları kaybederiz. Bunun
farkında olarak bunu hızlandırdık.
Şimdi,
nitekim, bakın, sizin dediğiniz pek çok yerlerdeki alanlar bize
bağlı iki tane kurum tarafından koruma altına
alındı. Birisi, Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel
Müdürlüğümüz tarafından, bu şekilde hassas alanları biz
millî park alanı ilan ediyoruz, orada kuş uçmuyor, ona göre uzun
devreli planlar var, onun dışında hiç kimse bir şey
yapamıyor. Bir de özel çevre koruma alanları var, Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığımız da bu alanlara plan yapıyor,
plan dışında hiç kimse bir şey yapamıyor.
Dolayısıyla,
bunları da, kıyıları da korumakla mükellefiz, ama tabii
turizm de bir ihtiyaçtır. Turizm alanlarını zaten Kültür ve
Turizm Bakanlığıyla birlikte ortaklaşa belirliyoruz, en
uygun turizm alanları seçiliyor. Tabii, turizm gelirine de
ihtiyacımız var. Turizm de bacasız sanayi olarak
yıllarca, ta otuz yıldan beri ülkemizde telaffuz edildi, ona da
ihtiyacımız var, fakat tabiatı, kıyıları
bozmadan, bunu birlikte, uyum içinde yapıyoruz. Özellikle bunu ifade etmek
için söz aldım.
Ben hepinize
teşekkür ediyorum. Saygılarımı sunuyorum efendim. Sağ
olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Süner,
nedir konu?
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma
soracağım, TOKİyle ilgili bir soru yönelteceğim.
BAŞKAN
Soru sorma usulümüz yok.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Ama TOKİyle ilgili bir cevap verdi
BAŞKAN
Yazılı olarak sorabilirsiniz. Şu anda bir soru sorma usulümüz
yok.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Yazılı olarak her zaman
cevap veririz.
BAŞKAN
Gündeme geçiyoruz.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine,
İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı
Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve bu tasarıyla birleştirilen
Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın ve 12 Milletvekilinin;
Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Kösenin aynı konudaki
kanun teklifleriyle Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ
1.
Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel
Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve
Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve
Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve 12 Milletvekilinin; 4733
Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri
Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün
ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve
Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin; 4733 Sayılı Tütün,
Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün
Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine,
İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı
Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/538, 2/155,
2/186) (S. Sayısı: 125)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S.
Sayısı: 93)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su
İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S.
Sayısı: 94)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü
sırada yer alan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalının; Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Sayın
Bülent Baratalının; Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili
Sayın Bülent Baratalının; Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Sayın Şahin
Mengünün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk ve 19
Milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas
Milletvekili Sayın Muhsin Yazıcıoğlunun; Engelli
Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39
uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Sayın Bülent
Baratalının; 3201 Sayılı Yurt Dışında
Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen
Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı ve 24
Milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Sayın Ali
Rıza Öztürk ve 12 Milletvekilinin; Sanatçıların Sosyal
Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve
Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
4.-
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir Milletvekili
Bülent Baratalının; Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalının;
Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
Manisa Milletvekili Şahin Mengünün; 5510 Sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 Milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve
506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin
Yazıcıoğlunun; Engelli Memurların Emekliliğini
Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
İzmir Milletvekili Bülent Baratalının; 3201 Sayılı
Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt
Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri
Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 Milletvekilinin; 5510 Sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 Milletvekilinin;
Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması
Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/465, 2/30,
2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı: 119)
(x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
119 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle,
tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, söz alanları bir okusanıza, biz
bilelim, maddeler üzerinde de bilelim. Şahısları okusanıza,
belli olsun efendim.
BAŞKAN
Hatip tamamlasın, okurum.
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi grubum ve şahsım
adına saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı, toplumun her kesimini ve tüm
zamanları ilgilendiren gerçek anlamda bir temel kanundur. Sosyal güvenlik
ve sağlık sigortasını, genel sağlık
sigortasını düzenlemektedir. Sosyal güvenlik sistemi ekonominin temel
parametrelerini ve dengesini, iş hayatını, çalışma
barışını, sosyal dayanışmayı, iç huzuru,
refahı, gelecek umudunu doğrudan etkileyen, kısacası bu
kanun fert ve toplum hayatının her alanını kuşatan
temel bir hukuk düzenlemesidir. Bu sebeple bu kanunun hazırlanması ve
görüşülmesi farklı ve özel olmalıdır. Büyük oranda da böyle
olduğunu ifade etmeliyim. Bu anlamda Sayın Bakan Faruk Çelike
teşekkür ediyorum. Kanunun hazırlanmasında toplum kesimleri,
sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerle olabildiğince
görüşmeler yapıldığını,
tartışıldığını ve paylaşıldığını
biliyorum. Bu durum tamamen Sayın Bakanın iradesi ve kararıyla
olmuştur. Öncelikle bu durumu ifade ve teslim etmeliyim. Ancak, bir temel
kanun niteliğinde olan bu
kanunun tarafları arasında oy birliğiyle geçmesinin,
kararlaştırılması çok önemliydi ve gerekliydi.
İnanıyorum ki taraflar arasında bir oy birliği
sağlanabildiğini söyleyebilmek burada çok mümkün değildir.
Zannediyorum bu da Sayın Bakanımızın kabul edeceği bir
durumdur. Ama yine de daha öncekilerden farklı olarak Sayın Bakanın
bu kanunun hazırlanmasında, görüşülmesinde,
tartışılmasında takip ettiği yolu burada
teşekkürle ifade ediyorum.
(x) 119 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak
biz her vatandaşımızın sosyal güvenlik ve sağlık
hizmetlerinden yararlanmasını vazgeçilemez bir temel insan hakkı
alanı olarak görmekteyiz. Bize göre, sosyal güvenlik her
insanımızın bugün ve gelecekte çalışma
imkânlarını yitirmesi hâli de dâhil olmak üzere onurlu bir
yaşamı sürdürebilmesi için gerekli ve sürekli bir gelire sahip
olmasını, bunun güvence altına alınmasını ve
sağlık hizmetlerinden yararlanmasını anlamaktayız.
Sosyal güvenlik hakkı, sosyoekonomik haklar grubu olarak ikinci kuşak
insan haklarındandır. Sosyoekonomik haklar, bireyi toplumdan,
toplumun en üst örgütü olan devletten alacaklı kılan ve devlete de
birtakım yükümlülükler getiren haklardır; görevlerden öte
yükümlülükler getiren bir alandır, bir hak ve sorumluluk
alanıdır.
Sosyal güvenlik,
bireyle toplum, toplumla devlet arasında bir temel sözleşmedir,
tarafların hak ve sorumluluklarını belirler. Sosyal güvenlik ve
sağlık hizmetlerinden yararlanmanın tüm vatandaşlar için
garantiye alınması, sürekli ve düzenli karşılanması
için devletin etkin bir şekilde çaba göstermesi gerekmektedir. Gerekli
yasal düzenlemelerin yapılması, uygun finansman
kaynaklarının bulunması devletin alacağı önlemlerle
mümkündür. Devlet, millî gelirden düşük pay alan yoksul ve
çalışan kesim ile sosyal güvenlik hakkı bulunmayan kesimler
lehine birtakım sosyal tedbirler almak ve hukuksal düzenlemeleri yapmakla
yükümlüdür. Bu yükümlülük, bir Anayasa zorunluluğudur. Bu durum,
Anayasamızın değiştirilemez temel hükmü olan sosyal bir
hukuk devleti olmak karakterinin gereğidir. Anayasamız, devletimizin
hukuk devleti olabilmesi için, öncelikle sosyal devlet olmasını bir
zorunluluk hâline getirmiştir. Bu cümleyi çok önemsiyorum ve
tekrarlıyorum: Anayasamız, devletimizin hukuk devleti olabilmesi
için, öncelikle sosyal devlet olmasını bir zorunluluk hâline
getirmiştir.
Hukuk devleti ve
sosyal devlet, sosyal güvenliğe devletin yoğun biçimde
katılmasını gerektirmektedir. Bu durum, Avrupa Birliği
üyesi olmak iddiasının da gereğidir. Avrupa Birliği üyesi
ülkelerde millî gelirden sosyal güvenliğe aktarılan kaynaklar ve de
sosyal güvenliğin finansmanında devlet katkısı oldukça
yüksekken yeni yasayla Türkiyede devletin sosyal güvenliğe
katkısı yüzde 1e indirilmeye çalışılmaktadır.
Yine Avrupa Birliği üyesi ülkelerde sosyal güvenliğe devlet
katsının bütçe içindeki payı yüzde 40 iken Türkiyede bu oran
yüzde 19,3 olarak karşımıza çıkmaktadır.
Görüldüğü gibi, veriler, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde sosyal
güvenliğe ayrılan kaynaklar ve devlet katkısı,
Türkiyedekinden oldukça yüksektir. Sosyal güvenlik sistemindeki
açıkları kapatmak için devleti meselenin dışına
taşımak bir çözüm olarak görülmemelidir.
Bir ülkenin
çağdaşlık, gelişmişlik ve yaşanabilirlik
seviyesi, millî gelirinin yüksekliğinden önce sosyal bir hukuk devleti
olmasıyla ölçülür. Adaleti temin eden bir hukuk ve onurlu bir
yaşamı mümkün kılan bir sosyal güvenlik sistemi,
çağımızın vazgeçilemez temel değerleridir ve birbirini
tamamlayan iki ayağıdır. İnsanlık bu noktaya uzun
yılların mücadelesiyle gelmiştir. Sosyal güvenlik hakları,
çalışan kesimlerin mücadele vererek kazanılmış ve
geliştirilmiş haklarıdır. Bundan geri adım
atılmamalıdır. Sosyal güvenliğin gelişimi, iş
kazası, meslek hastalıklarından başlayarak bugün genel
sağlık sigortasına kadar ulaşmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bugün burada görüşmelerine
başladığımız sosyal güvenlik ve genel sağlık
sigortası kanununun, bize göre, bir toplumsal sözleşme belgesi olarak
düzenlenmesi gerekir. Biz böyle kabul ediyoruz. Bu kanunu Anayasayla eş
değerde görmek gerekir. Bu sebeple, mümkün olabilen en geniş kapsamda bir
paylaşma ve uzlaşma ile hatta oy birliğiyle
kararlaştırılması gereken bir hukuk zeminini
oluşturuyoruz. Partimiz, insanı yüce bir varlık olarak görmekte
ve her bireyin her anlamda güvenliğinin sağlanması ve
hayatının güvence altına alınması gerektiğine
inanmaktadır. Milletimizin birliğini ve dirliğini,
dayanışma ve kardeşliğini çok önemsiyoruz. Bunun ancak
külfet-nimet paylaşımında adaletin sağlanması ve
gelecek güvencesiyle temin edilebileceğine inanıyoruz.
Aslında,
bugün burada bu kanunla ülkemizin, devletimizin ve toplumumuzun sosyal
uzlaşma hukukunu gözden geçirmekteyiz. Görüştüğümüz bu kanun
tasarısı birey, toplum ve devlet hayatının her
alanını, bugününü ve yarınını, geleceğini çok
derinden etkileyen bir sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası
yasası, adaletli ve taraflar arasında gönüllü
paylaşımı temin edebilecek bir hukuk sözleşmesine
dönüşebilecek midir, kalıcı olacak mıdır ve
uygulanabilecek midir? Bu ve benzeri soruların cevabını bu kanun
tasarısını hazırlayanların da net verebildiğini
zannetmiyorum. Aksayan yerleri ileride değiştiririz. demek de çözüm
değildir. Bu sebeple, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun
tasarısı üzerinde çok çalıştık, büyük
hazırlıklar yaptık. Özellikle Plan ve Bütçe ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyesi
arkadaşlarım, bu kanunun görüşmelerinde, konuşmaları
ve önergeleriyle, bu kanunun bir
toplumsal sözleşme hukukuna dönüşmesine katkı vereceklerdir. Bu
anlamda, alt komisyonda görev yapan Konya Milletvekilimiz Sayın Mustafa
Kalaycının bu kanunla ilgili karşı görüş belgesi on
altı sayfa bulunmaktadır. Ayrıca, bu konuyla ilgili, grubumuz,
sivil toplum örgütlerinden veya tarafların hemen hepsinden ilgili
görüşlerini almıştır, okumuştur, üzerinde
çalışmıştır ve bu konuda, uzlaşılamayan,
doğru anlaşılamayan konularda önergelerimizle katkı vermeye
çok ciddi de bir hazırlık yaptığımızı
burada, huzurunuzda ifade ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, çeşitli toplum kesimlerinin ve özellikle dar gelirli ve
çalışan kesimlerin durumlarını gözeten, gerekirse pozitif
ayrımcılık yapan ve kazanılmış
haklarını koruyan, geliştiren talepleri burada gündeme
getireceğiz. İstediklerimiz toplumun talepleri olacaktır.
Birlikte kurmaya çalıştığımız bu sosyal
uzlaşma hukukunun ve toplumsal sözleşmenin, adaleti sağlayan,
millî birlik ve dirliğimize, toplumsal dayanışma ve
kardeşliğimize, çalışma huzuruna ve her şeyden
önemlisi sürdürülebilir kalkınmamıza destek olmasını
gerçekleştirebilecek bir muhtevada kanunlaşmasına katkı
vereceğiz.
Değerli
milletvekilleri, ekonomi için kara delik nitelemesiyle artık
taşınamaz ve böyle sürdürülemez bir noktaya gelen sosyal güvenlik
sisteminin bütünüyle değiştirilmesi ve yenilenmesi artık
ertelenemez ve ötelenemez bir zorunluluk halindedir ve bu hepimizin görevi
olmuştur. Bu sebeple, acele etmeyelim. Sabırla, birbirimize tahammül
göstererek, Ben yaptım oldu kolaycılığına
düşmeden, birlikte tartışarak, burada yapılması
gereken neyse, doğru olan neyse, onu yapmaya birlikte
çalışalım. Özellikle Sayın Hükûmetten, Sayın Bakandan
ve Sayın AKP Grubundan bunu istirham ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında, burada gelinen noktanın ve geçmişte
yaşananların bir açık hesaplaşması ve
yüzleşmesini yapmalıyız. Kimseyi suçlamak kastım yok, ancak
dürüstçe ifade etmeliyiz ki sosyal güvenlik sisteminin bugün geldiği
durumdan sorumlu olanlar, bugüne kadar Türkiyeyi yöneten tüm siyasi
iktidarlardır, yani devlettir. Faturayı çalışan kesimlere
kesmek, bedeli onlara ödetmek doğru olmaz, hak olmaz, böyle bir hukuki
düzenleme de geçerli olmaz diye düşünüyorum.
Bakınız,
rakamlar ve yetkililer ne söylüyor, gelinen noktayı nasıl ifade
ediyorlar: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın
Faruk Çelik, sosyal güvenlik sisteminin 26 katrilyon lira açık
verdiğini, sosyal güvenlik açıklarının gayrisafi millî
hasılanın bir buçuk yıllık gelirinin
karşılığını alıp götürdüğünü
söylemektedir. Sayın Çelik, Türkiyede 2,5 milyon insanın işsiz,
11 milyon insanın kayıt dışı
çalıştığını, genç nüfusun yüzde 20sinin,
çalışan kadınların da nüfusunun da yüzde 25lerde
olduğunu ifade etmektedir. Sayın Bakan, 1991den 2007ye kadar sosyal
güvenlik açıklarının reel olarak 137 katrilyona
ulaştığını, bu rakamı 2008e
taşıdığımızda maliyetin 851 katrilyon
liralık bir yük oluşturduğunu ve maalesef, bunun 70 milyonun
sırtına bindirildiğini söylemektedir.
Bu rakamlar ve bu
sonuç çok ağır bir sonuç ve bu sonuç Türkiyenin sonucudur. Bu
sonucun oluşmasında tarafları, sorumluları, çok açık,
net buradan ifade etmemiz lazım. Bu sonucun oluşması, Türkiyeyi
yöneten siyasi iktidarlardadır, yani devlettedir. Bu sonucun faturasını
çalışan kesimlerden, özellikle alt ve dar gelirli kesimlerden
çıkartmak hiç de akılıca olmayacaktır.
Sosyal Güvenlik
Kurumu Başkanımızın söylediğiyse çok daha
sıkıntılı bir hadisedir. Sayın Başkan, bu kanun
bugün yasalaşsa dahi kara delik denen sosyal güvenlik
açıklarının elli yıl sonra bile kapanmayacağını,
sosyal güvenlik açıklarının terör gibi ciddi bir sorun
olduğunu ve önümüzdeki en az üç nesli ilgilendirdiğini söylemektedir.
Üzerinde
tartıştığımız, konuştuğumuz, bugün
kanunlaştırmaya çalıştığımız konu
yalnız bugünü değil, dünüyle ve geleceğiyle bir Türkiyeyi
ilgilendirmektedir ve geleceği belirleyecek temel parametrelerden biridir.
Sayın Sosyal
Güvenlik Kurumu Başkanı diyor ki: Emekli maaşlarını
ödeyemiyoruz.
Sağlık
harcamaları hep hazineden, bütçeden karşılanıyor ve ne
yaparsak yapalım, dokuz bin çalışma gününü yedi bine de indirsek
sonuç itibarıyla bu açıkları 2050 yılına kadar
kapatabilme şansımız yok. Bu demektir ki yeni çözüm
aramamız lazım. Bu kanunla bulunan çözüm demek ki bu meseleyi
çözmüyor. Bunu en yetkili teknik insan ifade ediyor. Bu sebeple biz bu kanunun
ruhunu, bu kanunun bu sonucu oluşturan sebepleri, tespit ettiği
sebepleri ve oluşturduğu çözümlerin yeterli
olmadığını ifade ediyoruz.
Hazırladığımız önergelerle, yapılacak
konuşmalarla bu sonuca katkı verecek, düzenlemelere katkı
verecek bir gayret içerisinde olacağız.
Sayın
Başkan bir başka şey daha söylüyor, acı bir şey daha
söylüyor, diyor ki: Türkiye nüfusu hızla yaşlanıyor.
Dolayısıyla genç nüfusuyla övünen Türkiye önümüzdeki zaman içerisinde
prim yaratacak, istihdam yaratacak bir genç nüfus da bulamayacaktır.
Bu noktada
ILOnun verileri çok açık. Sayın Başkanın bu sözlerini
inceledim, araştırdım: ILOnun kayıtlarına göre
Türkiyede altmış beş yaş ve üzerindekiler 2012
yılında toplam nüfusun yüzde 7sine, 2039 yılında yüzde
14üne -yaşlı nüfusun oranının da yüzde 7den 14e-
ulaşması için yirmi yedi yıllık bir süre alacak. Halbuki bu
süre Fransada yüz on beş yıl, İsviçrede seksen beş
yıl, Amerika Birleşik Devletlerinde yetmiş beş yıl,
İngilterede kırk beş, Japonyada yirmi altı yıl
sürmüş. Dolayısıyla Türkiye nüfusu hızla
yaşlanıyor. Genç nüfusa sahip olmakla övünen Türkiye, belli bir
müddet sonra böyle bir avantaj ve imkândan da mahrum olacak. Bunu da dikkate
almak lazım. Aynı konuda Sayın Devlet Bakanı Mehmet
Şimşekin de acı itirafları var, diyor ki: Bu delikle, bu
kara delikle bu gemiyi yürütemeyiz.
Bunun
dışında, sivil toplum kuruluşlarının, sayın
ticaret odası başkanlarının, özellikle Ankara Ticaret
Odası Başkanlığının
hazırladığı rapor ve Başkanının yaptığı
açıklamalar var. Söyledikleri hadise çok sıkıntılı
şeyler. Diyorlar ki: Sosyal güvenlik sistemi ülke ekonomisinin
sırtında âdeta bir kambur gibi duruyor ve 2002 yılında
sosyal güvenlik açıklarının gayrisafi millî hasılaya
oranı yüzde 2,6 seviyesindeyken bugün bu oran yüzde 4,5a
çıkmış bulunmaktadır. Dolayısıyla tehlike her
geçen gün büyümektedir ve biz bu sorunun çözümünü ne erteleyebiliriz ne
öteleyebiliriz ne de birbirimizi suçlayarak, geçmişi suçlayarak kendimizi
aklayabiliriz.
Değerli
milletvekilleri, tabii, sistemin niye çöktüğü konusunda her birinizin, her
milletvekilinin, her grubun, bana göre, ortak sonuçları vardır.
Gerçekten 1991 yılından sonra yaşananlar bu sistemi
çökertmiştir. Özellikle aktif sigortalılar ile emekli maaşı
alanlar arasındaki dengenin bozulmasına neden olarak, erken
emeklilik, iktisaden faal nüfusun yeterince aktif hâle getirilememesi, prim
miktarı ile emekli aylığı arasındaki ilişkinin
sağlanamaması, sigorta primlerinin yüksekliği ve tahsil
edilememiş olmasıdır, bu sorunun gittikçe büyümesi, artık
böyle çığ hâline gelerek toplumu, ekonomiyi, hayatın her
alanını kuşatır ve kapsar bir niteliğe, bir kaosa, bir
krize dönüştüğü ortadadır. Dolayısıyla başka
sebepler de söylenebilinir. Dolayısıyla bu sorunun çözümü gerçekten
bir toplumsal zaruret, bir mecburiyet hâline gelmiştir. Bugün
görüşmeye başladığımız, inşallah,
sonuçları itibarıyla da soruna çözüm olacağını
umduğumuz bu kanun, bana göre, çok daha kapsamlı, çok daha toplumun
her kesimiyle uzlaşılarak, çok tartışılarak bir toplumsal
sözleşme hukuku şeklinde tanzim edilmeliydi. Çünkü eğer elli
yılda kapatılamayacaksa bu sosyal güvenlik açıkları,
başka tedbirler almak gerekiyor. Bu kanunla alınacağı ifade
edilen tedbirlerin yeterli olmayacağını bu kanunu
hazırlayan teknik kadroların ifade etmiş olmasına gerçekten
dehşetle, ibretle bakıyoruz.
Bu arada biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu kanunun getirecekleri konusunda,
özellikle çalışan kesimler adına, dar gelirli, sabit gelirli
toplum kesimleri adına, emekliler adına endişelerimizin
olduğunu -biraz önce arz
ettiğim gibi- Sayın Komisyon Üyesi Arkadaşımızın
on altı sayfayı bulan muhalefet şerhinde ifade ettik. Bu
konularda, diğer sivil toplum kuruluşlarının da ifade
ettiği -her ne kadar Sayın Bakan mutabakata vardık- mutabakat
listeleri bize sunulmuş olsa da mutabakata varılamayan,
uygulanması hâlinde sorunun çözümüne katkı verebileceğinden
endişe edilen birçok husus olduğu ortaya çıkmaktadır. Ümit
ederim ki işte buradaki görüşmelerde, Genel Kurul görüşmelerinde
her milletvekili, her siyasi parti grubu bu konuda gerçekten iyi
çalışarak, iyi niyetle, samimi bir duruş içerisinde katkı
verir ve bu kanunu yeniden değiştirmek, yeniden düzeltmek
mecburiyetinde kalmayız diye düşünüyorum. Özellikle bir hukuk tanzim
ederken hukuka aykırı bir davranış içerisinde
olmamamız lazım. Anayasa Mahkemesinin iptali konusundaki
hususların giderilemediği yönünde Sayın Kamu-Sen Genel
Başkanının hazırlamış olduğu raporu
Sayın Bakanın ciddiye aldığını ümit etmek
istiyorum.
Bütün
bunların ötesinde söyleyeceğim bir şey var: Değerli
milletvekilleri, sağlık hizmetlerinden yararlanmak en tabii insan
haklarıdır. Sağlık hizmetlerinden yararlanmayı
kısıtlayıcı, ona birtakım katkı payları
koyarak toplum içerisinde ayrıştırıcı bir fonksiyon
yüklersek, bir hukuki zemin yüklersek geleceğe haksızlık
yapmış oluruz, bir insan hakkını ihlal etmiş oluruz
diye düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Bu sebeple, bu kanunda, özellikle
vatandaşlarımızın sağlık hizmetinden
yararlanması konusunda, devletimiz üzerine düşen katkıyı
bir sosyal maliyet olarak ödemelidir. Tekrar ediyorum: Devletin
katkısını yüzde 1e düşürmek hedefi doğru bir hedef
veya doğru bir tanzim şekli değildir. Sosyal güvenlik bir devlet
görevidir, bir sosyal maliyettir. Sosyalin en üst örgütü olarak devlet bu
maliyeti karşılamak, en azından, vatandaşların
sağlık hizmetlerini eşit olarak, karşılıksız
olarak vermek zorundadır, vermelidir. 21inci yüzyılın
Türkiyesine bu yakışır. Bu kanunu bu noktada çok eksik
buluyoruz ve bunun düzeltilmesi yönünde, ümit ediyoruz ki Genel Kurulda ve bu
görüşmelerde
Sayın Bakan Önergeler hazırladık, birlikte
verelim. diyor. Ümit ediyorum ki bu önergelerde bu eksikleri de düzeltici
Özellikle, tekrar
söylüyorum: Çalışandan yana, emekliden yana, dar gelirli ve sabit
gelirliden yana bir pozitif ayırımcılık yaparak ama
kayıt dışılığı önleyici
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Sağ olun, çok teşekkür ediyorum.
Kanunun
görüşmelerinin hayırlı olmasını,
başarılı geçmesini temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Şahısları
adına
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, önce grupları öğrenelim.
BAŞKAN
Tamam, okuyacağım.
Sayın Genç,
önce Sayın Başkan, şahısları adına kimler söz
istedi okusana. dediniz, ben de okuyorum, ama şimdi Gruplar adına
okuyun. dediniz, onu da okuyorum. Emir kipinize uydum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Gültan Kışanak;
şahısları adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nur
Serter, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalın,
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, İstanbul Milletvekili
Sayın Ufuk Uras, Sivas Milletvekili Sayın Muhsin
Yazıcıoğlu.
Şimdi söz
sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlunda.
Buyurun
Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, az önce Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşan
Sayın Mehmet Şandır, oldukça karanlık bir tablo çizdi. Bu
tabloda, sosyal güvenlik sistemiyle ilgili bir şeylerin
yapılması gerektiğinin altını çizdi. Ama Sayın
Şandırın çizdiği karanlık tablonun bütün
rakamları Hükûmet kaynaklı. Yani bu konuda elimizde net, objektif bir
veri, maalesef, söz konusu değil.
Şimdi, bu
yasa hazırlanırken yasa dört temel ayak üzerine inşa ediliyor.
Önce deniyor ki: Sistemde, eskiye oranla insanlar daha fazla kalsınlar.
Bunun yolu ne? Emeklilik yaşını uzatıyoruz. Böylece,
sistemde daha geç emekli olacaklar, dolayısıyla, insanlar sisteme
daha fazla prim katkısı verecekler.
İkinci
önemli ayağı: İnsanlar daha geç emekli olacaklar ama mevcut
sisteme göre daha az emekli aylığı alacaklar. Böylece, sistemin
finansman dengesi bir şekliyle sağlanmış olacak.
Üçüncü önemli
ayak: Prim almakta zorlanılan alt ve orta kesimler -örneğin
tarımda çalışan işçiler gibi- sistemin
dışına itiliyor. Bunlara deniyor ki: Siz arkadaş, kusura
bakmayın; siz sosyal güvenlik sisteminin dışında kalın
çünkü biz sizden prim toplayamıyoruz.
Dördüncü ayak:
Bugüne kadar yasalarla sigortalılara verilmiş olan hakların bir
kısmı ellerinden alınıyor ve dolayısıyla,
deniliyor ki: Bu sistem, bunlar yapılırsa dengeye gelmiş
olacak.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, ben size, yine bu Parlamentonun geçen yasama
döneminde oy birliğiyle çıkardığı bir kanunun, 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 14üncü maddesini
okuyorum, şöyle diyor: Sosyal güvenliğe yönelik kanun
tasarılarında ise en az yirmi yıllık aktüeryal hesaplara
yer verilir. Ayrıca, bu kanun tasarılarına Maliye
Bakanlığı ile ilgisine göre Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı veya Hazine
Müsteşarlığının görüşleri eklenir.
Değerli
arkadaşlar, kanun tasarısı bu. Acaba, açın sayfalarına
bakın, yirmi yıllık aktüeryal hesap görüyor musunuz? Yok. Peki,
bu kanun ne zaman Parlamentoya sevk edildi. Bu Yasadan sonra. Peki, bu
Yasayı uygulamayacaksanız, bu yasayı niye Parlamentoya
gönderdiniz? Böyle bir anlayışı makul kabul etmek mümkün mü?
Sayın MHP
Grup Başkan Vekili çok karamsar bir tablo çizdi. Şimdi sizler de
diyeceksiniz ki: Biz buna evet diyoruz. Peki, bununla bu sistemin
düzeleceğini nereden biliyoruz? Kimse bilmiyor. Ne zaman artıya
doğru gidecek? Kimse bilmiyor.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Onlar da bilmiyor, onlar da bilmiyor.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Rakamlar doğru değil.
Şimdi, ben,
yirmi yıllık aktüeryal hesabın bunun ekinde olmasını
isterim. Eğer bunun ekinde varsa
HASAN FEHMİ
KİNAY (Kütahya) Komisyonda dağıtıldı Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Ben komisyon üyesi değilim
Burada,
ayrıca, Maliye Bakanlığının, Devlet Planlama
Teşkilatının da görüşünü isterim. Bunlar olursa benim
itirazım yok; olsun, hiçbir itirazım yok.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) İletişim yok.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Ne ilgisi var? Bir milletvekilinin hakkı
değil mi?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Ayrıca daha önemli bir şeyden
bahsedeceğim değerli arkadaşlar size: Sayın Başbakan
20/11/2007 tarihinde AKP Grubunda bir konuşma yapıyor. Sayın
Başbakanın yaptığı konuşma aynen şöyle: Bir
sosyal güvenlik yasası için neler yaptılar, biliyorsunuz...
Düşünün, her doğanın sosyal güvence altında
doğmasını hedefleyen bir yasa engellenir mi? Kim? Halkçı
oluğunu söyleyen CHP. Bunun halkçılıkla alakası yok. Bunlar
halkçı olamaz. Bunlar, bu ülkede kaymak takımıyla birlikte
yürüyenler.
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Rize) Çok doğru.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bir
arkadaşımız da diyor ki: Çok doğru.
Eğer bu
ülkenin işçileri, emeklileri, çiftçileri, bu ülkenin kaymak
tabakasıysa, evet, biz onlarla yan yanayız. Eğer bu ülkenin
işçisinin, memurunun, emeklisinin, esnafının,
sanatçısının hakkını koruyorsak biz onlardan
yanayız. Biz onların hakkını korumak için zaten Anayasa
Mahkemesine gittik. Peki, Anayasa Mahkemesi iptal etmeseydi, siz dokuz bin günü
yedi bin iki yüze indirecek miydiniz? Bana söyler misiniz kimin için
indirdiniz? Yedi bin iki yüze kimin için indirdiniz? İşçi iki saat
meydana indi, siz hemen geri adım attınız. Kimin sayesinde?
Cumhuriyet Halk Partisinin sayesinde. Cumhuriyet Halk Partisi bunu Anayasa Mahkemesine
götürdü ve size bu fırsatı verdi. Siz de bunu değerlendirdiniz.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) Memuru niye devre dışı
bırakıyorsunuz?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Memurla ilgili de biz Anayasa Mahkemesine gittik,
memuru devre dışı bırakmadık. Ama siz hâlâ Anayasa
Mahkemesi kararlarını uygulamıyorsunuz -altını
çizeyim- memurlarla ilgili tekrar biz Anayasa Mahkemesine gideceğiz, hiç
endişe etmeyin. Hiç endişe etmeyin, gideceğiz.
Bakın, biz
muhtarlarla ilgili de söyledik. Madem toplumda bir düzenleme yapıyorsunuz,
seçimle gelen herkes aylık alıyor, muhtar da aylık alıyor,
muhtarın sosyal güvenlik primi niye yatmıyor? Muhtar bu ülkede
yurttaş değil mi? Koymuyorsunuz buraya. İtiraz ediyoruz,
koymuyorsunuz.
Cezaevinde
çalışan ve üreten, aylık gelir elde eden mahkûmlar var, Sivasta
var, Kütahyada var. Bu insanlar üretiyorlar, ürettiklerini satıyorlar ve
gelir elde ediyorlar. Bunların niçin sosyal güvenliğini
vermiyorsunuz? Bu insan hapishaneden çıktıktan sonra yedi bin iki yüz
günü, eğer yeni düzeltilirse, dokuz bin günü nasıl dolduracak? Biz bu
insanı toplumun dışına itmeye mecbur muyuz?
Bakın,
Sayın Başbakan bir şey daha söylüyor. Bu sefer 11 Mart 2008de
AKP Grubunda konuşuyor: Bazıları yasa
tasarısının tek bir cümlesini bile okumadan spekülasyon
üretiyorlar. Çalışanların, emeklilerin haklarında gerileme
olacakmış. Açık söylüyorum, asla böyle bir şey söz konusu
değildir. Dürüst davranmıyorlar ve yalan söylüyorlar. Böyle bir
şey yok, kazanılmış haklar aynen devam edecek.
Ben
altını çizerek söylüyorum ve iddia ediyorum: Bu kanun
tasarısının tek satırını, tek cümlesini
Sayın Başbakan okumamıştır. Açık ve net
söylüyorum. Her yerde ispatlamaya, kanıtlamaya da hazırım. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu ifadeleri kullanan, bu
yasayı eleştiren
Ne diyor: Çalışanların
haklarında hiçbir gerileme olmayacakmış! Söyleyenler yalan
söylüyor. İnsaf arkadaşlar! Gazeteciler bana bu soruyu
sorduklarında ben şu yanıtı verdim, dedim ki: Şimdi
ben size bir sürü örnek versem siz diyeceksiniz ki ya, politikacı
yanlış örnek verdi. Sizden örnek vereceğim. Sizin yıpranma
hakkınız elinizden alınıyor mu, alınmıyor mu?
Alınıyor. dediler. E, mesele yok o zaman. Kim bir
satırını okumamış bunun? Sayın Başbakan
elbette ki bütün kanunu okumaz. Doğru da değil okuması
ayrıca. Sayın Başbakan bu kanunu okusa da anlamayabilir. O da
doğrudur.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Niye anlamasın?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Efendim, herkes anlayamayabilir. Ben Ceza
Kanununu anlayamayabilirim. Hukukçular anlar onu. Ama, sosyal güvenliği
de anlayamayabilir. Onu da normal karşılıyoruz. Başbakanlar
elbette ki Bakanlar Kurulunda gelir, brifing alırlar ve imzalarlar.
Satır satır okuyamazlar. Ama, yasayı eleştirenlere Siz tek
satırını okumuyorsunuz. demesi Sayın Başbakanın
en büyük gafıdır ve doğru değildir. Bununla kalsa
diyeceğiz ki: Ya, mesele yok, yani ne yapalım, bu kadar. Şimdi
bakın açık diyorsunuz. Değerli arkadaşlar, emeklilik
sigortasındaki açıklar her yıl azalıyor. Haberiniz var
mı?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Var.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Niçin azalıyor? Çünkü, Ecevit döneminde
çıkan bir yasa var. Emeklilik yaşı elli sekiz-altmışa
çıktı. Her yıl süre uzuyor. Dolayısıyla açıklar
da azalıyor.
HASAN FEHMİ
KİNAY (Kütahya) 2030dan sonra ne olacak?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ondan sonra altmış beş yaş
devreye girecek. Onu getiriyorsunuz.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Bu girmezse ne olacak? 2030da ne olacak, 2040da ne olacak?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar,
eğer sizler kamuoyuna doğru bilgi verirseniz bizler saygı
duyarız. Doğru bilgi vereceksiniz ki bizler de tepkilerimizi onun
üzerine inşa edelim. Siz kamuoyuna doğru bilgi vermiyorsunuz.
Sistemdeki en büyük açık sağlık sigortasından
çıkıyor, en büyük açık oradan çıkıyor. Onun için de
yetki veriyorsunuz kuruma. Kurum onları kısıtlayacak.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Siz olsaydınız ne
yapardınız?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bakın, ben size bir örnek daha vereyim
Sayın Başbakandan: Tasarı kanunlaşıncaya kadar bütün
kesimlerden görüş ve öneri aldık, kapımız
açıktır.
Bakın, değerli
arkadaşlar, Ekonomik Sosyal Konsey denilen bir kurul var değil mi?
Niçin tasarı Genel Kurula indikten sonra Sayın Bakan sosyal
taraflarla görüşüyor? Niçin uzlaşma Ekonomik Sosyal Konseyde
sağlanmıyor? Niçin toplum gerilime itiliyor? Niçin işçiler,
esnaflar, memurlar sokağa inmeye davet ediliyor? İzlediğiniz
yanlış politika nedeniyle. Zamanında görüşme olsa,
zamanında uzlaşma olsa, bunların hiçbirisi olmayacak.
Başka ne
diyor Sayın Başbakan? Efendim, Sayın Başbakan diyor ki:
Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak, bu düzenlemeyle emeklilik
koşullarını ve maaş hesaplarını işçi ve
memur için eşitliyoruz. Doğru diyor. Herkes için dokuz bin gün geldi
ya, eşitliyoruz. Peki, çalışma koşulları da eşit
mi arkadaşlar? Bir işçinin iş güvencesi var mı memur gibi?
Memur gibi iş güvencesi vermezseniz, eşitliği
sağlayamazsınız. İşsizlik sigortası kim için
geçerli, devlet memuru için mi? Hayır. İşsizlik sigortası,
işçi için geçerli. Demek ki, eşitleme farklı normda olmak
zorundadır. Onun içindir ki, son olarak, önerge verilirse burada yedi bin
iki yüze düşmüş olacak işçiler için ve böylece, çok önemli bir
haksızlık giderilmiş olacak.
Sayın
Başbakan yine diyor ki: Mevcut sistemde, bir gün dahi prim borcu varsa,
esnaf sağlıktan yararlanamıyordu, şimdi prim borcunu otuz
güne çıkardık. Tam bir aldatmaca arkadaşlar, tam bir aldatmaca.
Çünkü konuyu bilenler şunu gayet iyi bilirler: Esnaf zaten otuz gün
üzerinden prim öder arkadaşlar, bir gün üzerinden prim ödemez. İster
bir gün deyin, ister otuz gün deyin, hiç fark etmez. altmış deseniz
fark eder. Ama uyanıklık yapıp, biz otuz dersek esnaf bunu
anlamaz diye
İnsaf! Niye anlamasın esnaf? O bu işi
yaşıyor zaten.
Efendim, bir
başka konu daha... Sayın Başbakan diyor ki: Biz, emzirme
ödeneğini 50 YTLden 203 YTLye çıkarıyoruz. Bu da doğru
değil. Emzirme ödeneğini 1.215 YTLden 203 YTLye indiriyorsunuz
çünkü 5510 sayılı Yasada emzirme ödeneği 1.215 YTL.
Demek ki bir
politikacının temel görevi yurttaşlara doğru söylemek.
Yurttaşlara doğruyu söylemediğiniz andan itibaren Parlamentonun
da siyasetin de saygınlığına gölge düşürüyorsunuz.
Sayın
Başbakan bununla yetinse diyeceğiz ki: Tamam, mesele yok. Ne
yapalım bu kadar olur. Bu kadar kabahat kadı kızında da
olur, dersiniz. Ama Sayın Başbakan bir şey daha söylüyor: Ben
de emekçiyim, ben de damdan düşenim. Bütün işçilerimizle,
çiftçimizle, memurumuzla, esnafımızla her zaman kendimi beraber
hissediyorum. Ben bir işçi emeklisiyim, oradan geliyorum. Sayın
Başbakan işçi emeklisi mi?
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) Evet.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) - İşçi emeklisi. İşçi emeklisiydi.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Sayın Başbakan milletvekili emeklisi
benim bildiğim kadarıyla. Tabii, ben size rakamları da vereyim.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Milletvekili olmadan önce işçi emeklisiydi.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Tabii, milletvekili olmadan önce işçi
emeklisiydi, doğrudur.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Değil miydi?
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Yadırganacak ne var?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Ama, bakın ben size anlatayım. Lütfeder
dinlerseniz anlatayım: Sayın Başbakan 15 Nisan 2003te Emekli
Sandığına kaydını yaptırıyor.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Baykal ne zaman yaptırdı?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) 3/3/2000 tarihinde SSKya emeklilik için
başvurdu, 1/4/2000de de emekli aylığı almaya
başladı. Biriken emekli aylığı SSKda 6 milyar 320
milyon lira. Sayın Başbakan o paraya hiç el sürmedi, Emekli
Sandığına devretti ve şu anda milletvekili emeklisi.
Eğer
hatırlarsanız, Sayın Başbakan, Schrödere de şöyle
söylemişti: Ben aldığım 8 milyar lirayla geçinemiyorum,
onun için ticaretle uğraşıyorum. diye. Eğer bir
başbakan milletvekili emeklisi olduğu sırada o emekli
aylığını gidip -2.500 YTL emekli
aylığını- Emekli Sandığından alırken
çıkıp da medyanın önüne AKP Grubunda Ben işçi emeklisiyim.
diyorsa işte orada doğru söylemiyor. Kusura bakmayın,
doğruyu söyleyemiyor.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) İlk emekliliği işçi emeklisi.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) İşçi emeklisi olmamış mı?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Hayır efendim. Hayır efendim, işçi
emeklisi değil. Emekli Sandığı da orada. Sayın
Başbakan milletvekili emeklisi ve Emekli Sandığı emeklisi.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) İlk işçi emeklisi olmuş.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) 1/4/2000de işçi emeklisi olmamış mı?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Hiç endişe duymuyorum bundan. Sayın
Başbakanın nerede, hangi saatte, ne kadar
çalıştığını da burada size verebilirim.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Siz söylüyorsunuz zaten. Olmamış mı işçi
emeklisi?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Evet, evet.
Ve Sayın
Başbakan bir şey daha söylüyor: Devlet ilk kez Ben sizin açığınızı
kapatıyorum. demeyecek, ilk defa primli sistem getiriliyor. İnsaf
ya! İnsaf!
Yani, ben
şunu kabul ediyorum tabii: AKP döneminde her şey sanki Türkiye
Cumhuriyetinde hiç yapılmamış ve onlar gelir gelmez bunlar
oldu, ondan önce hiç böyle bir şey yoktu.
Sizin
işsizlik sigortasından haberiniz var mı arkadaşlar?
İşsizlik sigortasına devletin yüzde 1 oranında katkı
yaptığını biliyor musunuz? Kimin zamanında
çıktı işsizlik sigortası? Ecevit Hükûmeti
zamanında çıktı ve
devletin katkısı ilk kez o zaman oldu.
Emekli için,
değerli arkadaşlar
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) O açıklar kimin zamanında doğdu?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Başkana rica edin, ek süre verirse ben onu
da yanıtlarım.
Emekli olan
yurttaşı siz ikinci sınıf yurttaş yapıyorsunuz.
Emekli olan yurttaşa millî gelir artışından pay
vermiyorsunuz. Mademki kişi başına gelir 2.500 dolardan 9 bin
dolara çıktı, niye emekliye millî gelir artışından pay
vermiyorsunuz? Ve bunu kanunla yapıyorsunuz. Diyorsunuz ki: Emekli millî
gelir artışından pay almayacak, onun artışı ancak
TÜFE oranında olacak. Olmaz
Olmaz arkadaşlar
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) 0,30 ne ya?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) O ayrı
Halil Bey, o ayrı
O
farklı bir şey, benim söylediğim daha farklı bir şey.
HASAN FEHMİ
KİNAY (Kütahya) O hesap emekli olacaklar için yapılıyor üstat.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Evet efendim. Emekli olanlar ayrı, emekli
oluncaya kadar ayrı. Emekli oluncaya kadar aylık bağlama
oranında millî gelir artışından yüzde 30 pay veriyorsunuz.
O, geçmiş çalışmaların bugüne kadar getirilmesidir.
Kişiye emekli olduktan sonra millî gelir artışından pay
vermiyorsunuz. Emekli artışları sadece TÜFE oranında
artıyor.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Bir de açıkların hesabını
verin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Efendim, Sayın Başbakan diyor ki:
Yatarak tedavi gören vatandaşlarımızdan katkı
payını tamamen kaldırıyoruz. İnsaf ya! Olmayan bir
şeyi nasıl kaldırıyorsunuz? Yok ki zaten! Siz getirdiniz, yasalaşmadan
kaldırıyorsunuz. Yani hem getiriyorsunuz hem
kaldırıyorsunuz, bir de dönüp övünüyorsunuz Ben bunu
kaldırdım. diye. İnsaf!
Yani, vatandaşı bu kadar enayi yerine koymayın, istirham
ediyorum.
Bakın,
Sayın Başbakan bir şey daha söylüyor, o da çok ilginç:
Türkiyede ilk kez
bağımsız çalışanlar yani kendi nam ve
hesabına çalışanlar da devlet sosyal güvenlik şemsiyesi
altına alınıyor ve hakları korunuyor. Neresini
düzelteceksiniz? BAĞ-KUR ne zaman çıktı arkadaşlar?
1970lerde çıktı. 1970lerde çıkan esnafın kanununu
İlk kez biz çıkarıyoruz. demek
Ya, insaf arkadaşlar,
gerçekten insaf ve tabii, Sayın Başbakan bunları söyledikten
sonra da AKP Grubundan alkış alıyor. Bunu da anlamak mümkün
değil. Onun içindir ki zaten Sayın Başbakan kendisini sultan
gibi görmeye başladı, Ben her istediğimi yaparım. demeye
başladı.
Bakın,
Sayın Başbakan bir şey daha söylüyor -sendikalara
kızıyor- diyor ki: Hele hele kaynağından işçinin
parası kesilmese, sendikalar belki de kaynak bulamayacaklar. Sayın
Başbakan, tabii, sendikal hayatı bilmediği için, sanıyor ki
sendikalar holding kuruyorlar, holdinglerden gelir elde ediyorlar. Yok
arkadaşlar, sendikaların tek bir asli görevi vardır,
işçiden prim kesmek yani sendika aidatı almak. Sendika
aidatını da işçi alın teriyle kazandığı
ücretten pay veriyor. Elbette oradan alacak, başka bir geliri yok ki zaten
sendikanın.
Peki,
diyeceksiniz ki: Sayın Başbakan bunu nasıl bilmiyor? Ee,
bilmiyor. Sayın Başbakan bilmiyor, sizlerin hatırlatması
lazım.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Çok iyi bilir, size de öğretsin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlar, ben, Gölcüke,
Karabüke, pek çok yere gittim. İşçilerle, memurlarla, emeklilerle bu
konuların hepsini görüştük. İşçilerin özellikle bana,
Sayın Başbakana iletilmek üzere söyledikleri bir şeyi
söylediler, ben de aynen söylüyorum. Asgari ücretli işçiler gittiğim
her yerde şunu söylediler; dediler ki: Biz 435 YTL net asgari ücret
alıyoruz. Bunun 200 YTLsini kira olarak ödüyoruz, geriye kalıyor 235
YTL. Ben 235 YTLyle üç çocuğa nasıl bakacağım?
Şimdi,
Sayın Başbakan veya Sayın Bakan kürsüye çıkarsa, bu 235
YTLyle üç çocuğa nasıl bakılacağının mucizesini
bize gösterirse, gerçekten de bizi izleyen işçiler diyecek ki: Ya,
Sayın Bakanı tebrik ediyoruz, hiç böyle bu 235 YTLnin bu kadar
bereketli harcandığını, bu kadar güzel, güllük
gülistanlık içinde üç çocuğa bakacağımızı
öğrenmiş olduk. Biz de öğrenmiş olacağız. Bu
rakamı göreceğiz.
Değerli
arkadaşlar
HASAN FEHMİ
KİNAY (Kütahya) - 2002de kaç liraydı? 180 liraydı.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Sizin bir öneriniz var mı?
HASAN FEHMİ
KİNAY (Kütahya) 3 kat arttı.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Öneriniz var mı? Biz bir öneride bulunduk;
dedik ki: Bu yasayı çıkarıyorsunuz, aile sigortasını
da koyun bunun içine.
Nedir aile
sigortası biliyor musunuz değerli arkadaşlar? 1971
yılında Türkiye Cumhuriyetinin bu Parlamentodan geçirdiği
Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Sözleşmesinin 9uncu sigorta
dalı. İşsizlik Sigortası Ecevit Hükûmeti zamanında
çıktı. 9uncu sigorta dalı da henüz yürürlüğe girmedi.
Israr ettik, ısrarla söyledik. Sadece Parlamentoda değil,
Hak-İşin genel kurulunda söyledik, memurların genel kurulunda
söyledik. Dedik ki işçilere: Mutlaka ama mutlaka bu yasanın içine
aile sigortasını koyun. Her aileye asgari gelir güvencesi
sağlayın. Eğer bunu yaparsanız Türkiye Cumhuriyetinde
sosyal yaraları açmazsınız. Bakın, ben size bir örnek
vereyim değerli arkadaşlar: Emeklilik yaşını altmış
beşe
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) Sayın Başkan, bağlıyorum efendim.
Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Bakın,
altmış yaşında bir işçinin işsiz
kaldığını düşünün, iş bulamadı, ne yapacak?
Hadi diyelim bir buçuk yıl işsizlik sigortasından para
aldı. Sonra ne yapacak? Aç kalacak arkadaşlar, altmış
beş yaşına kadar, emekli oluncaya kadar aç kalacak. Oysa biz diyoruz
ki: Aile sigortasını bunun içine koysaydınız, her aileye
asgari gelir güvencesi verseydiniz, işsiz kaldığı ve
işsizlik fonundan aylık almadığı süre içinde de aile
sigortasından para almış olacaktı ve biz bu aileyi
korumuş olacaktık ve biz, bu ailenin sosyal güvencesini
sağladığımız zaman, Anayasanın 60ıncı
maddesindeki Sosyal güvenlik her yurttaşın bir
hakkıdırı da yerine getirmiş olacaktık. Ama siz bunu
yapmadınız. Bizim önerilerimizin tamamına kulak
tıkadınız. Bakın, şunun ekinde otuza yakın sayfada
bizim muhalefet şerhimiz var. Biz şöyle bir uygulama yaptık: Bir
tabloda sizin düşünceler var, öbür tabloda da bizim önerilerimiz var Halil
Bey. Önerileriniz ne? diyorsunuz, değil mi?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Açıkların sebebini bir izah
ederseniz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Evet, Sayın Başkan verirse ben
açıkları da, açığın ne zaman
çıktığını da gayet güzel anlatırım.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu, çok sağ olun.
Gruplar
adına, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın Gültan Kışanak.
Buyurun
Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 119 sıra sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına ilişkin Demokratik
Toplum Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun
tasarısıyla ilgili görüşlerimizi ifade etmeden önce, Nevroz
Bayramını kutlamak isteyen, en demokratik hakkını
kullanmak isteyen sivil, savunmasız halka karşı yapılan
şiddetli saldırıyı kınadığımı
belirtmek istiyorum. Kin ve nefret gösterisi niteliği taşıyan bu
saldırılar yurttaşlarda derin kırılmalar yaratmakta ve
toplumsal barışı tehdit etmektedir. Saldırılarda
yaşamını yitiren Zeki Erinç ve İkbal Yaşarı
saygıyla anıyor, yaralılara acil şifalar diliyor ve bir
milletvekili, bir yurttaş olarak bu saldırıların
sorumlularının bir an önce yargı karşısına
çıkartılmasını bekliyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı tüm
toplum kesimlerini bire bir ilgilendiren bir yasa tasarısı, bu
nedenle de çok büyük önem atfedildi. Yasa tasarısının uzun bir
geçmişi ve tartışma süreci var. Son dönemlerinde kısmen de
olsa sosyal diyalog sürecinin yaşanmasını olumlu buluyoruz.
Fakat bu diyalogun da yeterli olmadığı, önümüze getirilen yasa
tasarısında ortaya çıkıyor. Çünkü, aslında bu yasa
tasarısına ilişkin itirazların özünde tasarının
felsefesine ilişkin itirazlar var. Anlaşılmayan taraf da bu.
Tasarının neoliberal politikalarla özdeşleşen özüne
dokunmadan bazı maddelerinde kısmi değişiklikler
yapılarak iyileşmenin sağlandığını söylemek
çok doğru olmayacaktır. Küreselleşme adı altında
geliştirilen neoliberal politikalar ülkemizde de hızla ve ne pahasına
olursa olsun uygulanmaya çalışılıyor.
Son yıllarda
ardı ardına kabul edilen yasa tasarılarına topluca
bakıldığında, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra uygulamaya
konulan neoliberal politikaların eksik kalan yönlerini tamamlamaya yönelik
olduğunu görüyoruz.
Bu düzenlemelerle
kamu yararı ve kamu hizmeti hızla tasfiye edilmektedir. Yurttaşların
hak ve özgürlük alanı önemli ölçüde daraltılarak içeriği
boşaltılmaktadır. Yurttaşların sosyal hak ve özgürlük
alanına yapılan müdahaleler, çalışma ilişkileri ve
kamu hizmetleri alanlarında önemli tahribatlar yaratmaktadır.
İş hukukunda çalışanlar aleyhine önemli gerilemelere yol
açacak düzenlemeler yapılmıştır şimdiye kadar.
Kamunun Yeniden
Yapılandırılması, Sağlıkta Dönüşüm
Projesi, Sosyal Güvenlik Reformu gibi isimler adı altında gündeme
getirilen düzenlemelerle sosyal devlet ilkesi âdeta rafa
kaldırılmış, kamusal hizmet ve sosyal haklar tasfiye
edilmiştir.
Bu
bakış açısı, yurttaşları piyasadaki
müşterilere, devleti ise bu piyasayı düzenleyen bir üst kurula
dönüştürmektedir. Oysa, sosyal devlet toplumsal eşitsizlikleri
ortadan kaldırmayı amaçlar. Piyasacı, düzenleyici devlet ise
devleti piyasanın kurallarına göre yöneterek, eşitsizliklerin
giderek derinleşmesine yol açar.
İşte
bugün yaşadığımız süreç de budur. Söz konusu yasal
düzenlemelerle yaygınlaştırılan taşeronlaşma,
örgütlenme hakkını neredeyse ortadan
kaldırmıştır. Sınırlı sendikal hak ve
özgürlükler ise fiilî engellerle karşılaşmış, âdeta
işlevsiz bırakılmıştır. İşsizlik giderek
artmış, kayıt dışı istihdam yüzde 50lerin
üzerine çıkmıştır. Reform adı altında
yapılan düzenlemeler sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratırken,
emekçilere sadece ve sadece sınırsız sömürülme hakkı
tanımıştır.
Önümüze getirilen
bu yasa ile sosyal güvenlik hakkı da fiilî olarak kullanılamaz hâle
getirilmekte ve sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmesi sürecine
yeni bir halka daha eklenmektedir. Bu nedenle bu yasayı kabul edilmez
buluyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Anayasamızın 2nci maddesinde Türkiye
Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu
yazılıdır. Bu tanımda yer alan sosyal hukuk devletinin
temelini sosyal adaletin ve sosyal güvenliğin yurttaşlara
eşitlikçi bir biçimde sağlanması oluşturmaktadır.
Hukuk devletinin
anlayışı yasa önünde eşitliği sağlamaktır.
Sosyal devletin anlayışı ise sosyal adalete uygunluğu
sağlamaktır. Sosyal devlet, hukuk devletinin
sağladığı hukuki güvenceleri fiilen geçerli kılacak
ekonomik ve sosyal güvenceleri sağlamaktadır. Dolayısıyla,
hukuk devleti ilkesi ile sosyal devlet ilkesi birbirini tamamlayıcı
niteliktedir. Sosyal devlet ilkesinin yara alması, hukuk devleti ilkesinin
de işlevsiz kalmasına zemin sunacaktır.
Anayasa
Mahkemesi, verdiği bir kararda sosyal devlet ilkesinin Anayasanın
5inci maddesiyle de bağlantısını kurarak şöyle bir
değerlendirme yapmıştır: Devletin temel amaç ve görevleri
arasında insanın maddi ve manevi varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmak, kişiyi mutlu kılmak, onların hayat
mücadelesini kolaylaştırmak, insan haysiyetine uygun bir ortam içinde
yaşamalarını sağlamak gibi unsurlar da yer alır. Yarattığı
gelecek güvencesiyle bu mutluluğa hizmet eden araçlardan biri de,
kişinin sosyal güvenlik hakkının temin edilmiş
olmasıdır. Anayasamızın 60ıncı maddesinde de
Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği
sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.
hükmü yer almaktadır. Bu hüküm de devletin sosyal sorumluluğuna
işaret etmektedir.
Bütün bu
metinlerde ortaklaşılan nokta, sosyal devletin, sosyal adalet ve
sosyal güvenliği sağlamak ve herkes için insan onuruna
yaraşır asgari bir yaşam düzeyini gerçekleştirmekle yükümlü
devlet olarak tanımlanmasıdır. Kısaca özetlediğimiz bu
yorumlar göstermektedir ki, sosyal güvenlik kişilere sağlanan
anayasal bir güvencedir ve devlet sosyal güvenlik hakkını, bu
konudaki gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
Sosyal güvenlik
hakkı uluslararası belgelerde de güvence altına
alınmış en temel insan haklarından biridir. İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesinin 22nci maddesinde Herkes, toplumun bir
ferdi olarak sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Sosyal güvenlik, bireyin
onuru, kişiliğinin geliştirilmesi için kaçınılmaz
ekonomik, sosyal ve kültürel hakların tatmin edilmesine dayanır.
ifadesi yer almaktadır.
Uluslararası
Çalışma Örgütü belgelerinde de sosyal güvenlik hakkı temel bir
hak olarak güvence altına alınmıştır. Avrupa Sosyal
Şartının Sosyal güvenlik hakkı
başlığını taşıyan 12nci maddesine göre,
taraf devletler sosyal güvenliğin tam anlamıyla sağlanması
için bir sosyal güvenlik sistemi oluşturmakla yükümlü
kılınmıştır.
Görüldüğü
gibi, ülkemizin taraf olduğu uluslararası metinler de sosyal güvenlik
hakkını temel bir insan hakkı olarak tüm yurttaşlara
tanımakta ve bu hakkın hayata geçirilmesi sosyal hukuk devletinin
görevleri arasında sayılmaktadır.
Yoksul kesimleri
sosyal güvenlik hakkından dışlayan, sosyal güvenlik
hakkından yararlanma koşullarını zorlaştıran,
yasayla korunması gereken hakları idarenin tasarrufuna bırakan,
sosyal güvenliği bir yurttaş hakkı olmaktan çıkartarak
yurttaşı müşteri sayan bu yasa tasarısı
Anayasanın sosyal adalet ilkesinde olduğu gibi, uluslararası
sosyal politika belgelerine de aykırıdır.
Önümüze getirilen
yasa tasarısının özü, kendi kendini finanse eden sosyal güvenlik
sistemi oluşturma esasına dayanmaktadır. Bu nedenle, tüm
maddelerinde gelir artırıcı-gider azaltıcı önlemler yer
almaktadır ve âdeta sosyal güvenlik sistemi özel sigortacılık
sistemine çevrilmek istenmektedir. Sosyal güvenlik transferleri bütçede kara
delik olarak görülmektedir, oysa kamu desteği olmayan bir sistem, sosyal
güvenlik sistemi olamaz. Sosyal koruma harcamaları, sosyal devletin en
önemli göstergesidir. Sosyal güvenlik sistemi, adaleti sağlamanın en
önemli araçlarından biridir. Çalışanla iş bulamayan, genç
ile yaşlı, hasta ile sağlıklı, düşük ücretli ile
yüksek ücretli, kadın ile erkek arasında sosyal haklar
açısından bir denge kurmanın en önemli aracı, sosyal
güvenlik sistemidir. Eğer sistem ne kadar prim, o kadar sosyal hak; ne
kadar para, o kadar sağlık mantığı üzerine kurulursa,
asgari ücretle kırk beş yıl çalışan emekçiyi, emekli
olduğunda da ömür boyu çektiği yoksulluğun birkaç kat daha
fazlası yoksulluğa mahkûm edersiniz, hatta emeklilik
yaşını altmış beşe
çıkarttığınız için belki de emekliliğini görmeden
mezara gönderirsiniz.
Sosyal güvenlik
sistemine sağlanan kamu desteği, merkezî yönetim bütçesinde tasarrufa
konu olacak türden bir harcama kalemi değildir, toplumun
varlığını, sağlığını ve
bütünlüğünü sürdürebilmesi açısından hayati önemdeki bir harcama
kalemidir, çünkü ancak bu destekle sistem dışında kalanlar
korunabilir, sistem içindeki güçsüzlere de insanca yaşam imkânı veren
sosyal haklar tanıyabilirsiniz.
Türkiye, Avrupa
Birliği ve OECD ülkeleri arasında sosyal güvenlik sistemine en az
kaynak aktaran ülke konumundadır. Sisteme 2006 yılında
faturalı ödemeler de dâhil olmak üzere bütçeden yapılan transferin
toplamı gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 4üdür. Yeni
hesaplara göre bu oran biraz daha da düşecektir.
Durum böyleyken,
bir felaket senaryosu çizerek, kazanılmış hakların bile
gasbedileceği, ama kimsenin buna ses çıkartamayacağı bir
ortam yaratılmak isteniyor. Kamuoyuna sunulan Avrupa Birliği ve OECD
ülkelerine ilişkin farklı verilerle, Türkiye âdeta bir sosyal
güvenlik cennetiymiş gibi sunulmaya çalışılıyor ve
bunlarda kısıtlamaya gidilmek istendiği ileri sürülüyor. Bütün
bu veriler sunulurken, bu ülkelerdeki ilk işe başlama yaşı,
çalışma koşulları, çalışırken alınan
ücret, çalışanların bakmakla yükümlü olduğu nüfus, ortalama
ömür süresi, ülkedeki genel refah düzeyi gibi birçok etken göz ardı
ediliyor. Sanki, tüm koşullarımız Avrupa Birliği
ülkeleriyle aynıymış, bir tek emekli yaşımız
düşükmüş, bari onu da yükseltip Avrupa Birliği ülkeleri
seviyesine çıkalım deniliyor.
Soruyoruz: Hangi
Avrupa ülkesinde, birkaç ay içerisinde, tersanede çalışan 18
işçi iş kazasında yaşamını yitiriyor?
Soruyoruz: Hangi
Avrupa ülkesinde asgari ücret 400 YTLye denk geliyor?
Soruyoruz: Hangi
Avrupa ülkesinde çalışanların yarıdan fazlası asgari
ücretle çalışıyor?
Soruyoruz: Hangi
Avrupa ülkesinde çalışan bir kişinin bakmakla yükümlü
olduğu kişi sayısı ortalama 5 kişidir?
Soruyoruz: Bir
tekstil atölyesinde haftanın altı günü günde en az on saat
çalışan, sigorta primleri hep eksik yatırılan, itiraz
ettiği an kendisini kapının önünde bulma tehlikesiyle
karşı karşıya olan asgari ücretli bir işçi, bu
çalışma koşullarında kırk beş yıl
dayanabilir mi? Bu koşullarda çalışan bir işçi, dokuz bin
gün prim ödeyerek emekli hakkını elde edebilir mi? Emekli olsa bile
alacağı 200 YTLye denk gelen bir maaşla geçinebilir mi?
İşte,
önümüze getirilen yasa tasarısının özü budur. İşte bu
nedenle, emek örgütleri bu yasa tasarısına mezarda emeklilik
yasası adını vermiştir.
Hükûmete bir kez
daha sesleniyoruz: Türkiye'nin gerçekleriyle hiçbir alakası olmayan bu
yasa tasarısını geri çekelim ve sosyal güvenlik sistemini
adaleti sağlamaya daha fazla imkân tanıyacak şekilde yeniden
düzenlemenin yollarını arayalım ve sosyal güvenlik
açıklarını sorun olmaktan çıkartmak istiyorsak, önce
istihdam yaratan ve kayıt dışı istihdamı önleyen
politikalar geliştirelim.
İşsizliğin
ve kayıt dışının bu kadar yüksek olduğu bir
ülkede tabii ki sosyal güvenlik sisteminde aktif-pasif dengesi kurulamaz.
Aktif-pasif dengesi, sistemdeki çalışan daha uzun süre sistem içinde
tutularak sağlanamaz. Bu dengeyi, sistemdeki çalışanların
sayısını artırarak, yani işsizliği önleyerek,
yani kayıt dışıyla mücadele ederek sağlayabilirsiniz.
Önümüze getirilen
yasa tasarısı sosyal güvenlik sistemi içinde olanlardan daha fazla
gelir elde etmeyi, ama onlara daha az harcama yapmayı esas
almaktadır. Bu yol, sistemin içindeki çalışanları da
sistemin dışına itecektir. İnsanlar öngöremedikleri bir
tarihte emekli olmak yerine birkaç kuruş daha fazla maaş alabilmek
pahasına kayıt dışında çalışmayı tercih
edeceklerdir.
Sosyal güvenlik
sisteminin gelirleri ancak işsizlik önlenerek, kayıt dışı
istihdamla mücadele edilerek ve genel kamu ekonomisi düzeltilerek
sağlanabilir.
Değerli
milletvekilleri, görüştüğümüz yasa tasarısı
hazırlanırken ve daha sonra sosyal taraflarla görüşmeler
yapılırken kadın kurumlarının görüş ve
önerilerinin alınmamasını da önemli bir eksiklik olarak
gördüğümüzü belirtmek istiyorum. Kadınların özgürlük ve
eşitlik mücadelesi içerisinde ekonomik hayata aktif ve etkin olarak
katılmalarının çok önemli bir yer tuttuğunu biliyoruz.
Hatta, kadına yönelik şiddetin önlenmesi mücadelesinde dahi
kadının ekonomik bağımsızlığını
kazanmasının ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Türkiyede ise
kadın istihdamı giderek azalıyor. Şu anda, Türkiye, OECD
ülkeleri içerisinde kadın istihdam oranı en düşük ülke
durumundadır. Türkiyede çalışan kadın sayısı her
geçen gün azalmaktadır. Hükûmet bunu ciddi bir sorun olarak görüp
kadın istihdamını artıracak önlemler alması gerekirken
önümüze getirdiği yasa tasarısında kadınlara âdeta
Çalışma, evine dön. diyor.
Bu yasa
tasarısında kadınlar lehine en küçük bir düzenleme
görülmediği gibi emekli yaşı ve prim ödeme gün sayısı
erkeklerle eşitlenerek kadınlar ya hayatları boyunca hem evde
hem işte çalışmaya mahkûm ediliyor ya da çalışma hayatından
geri çekilerek eve dönmeye zorlanıyor. Ayrıca, ev içi emeği yok
sayılarak kadınlar, erken evliliğe, koca ya da baba eline
bakmaya mahkûm ediliyor. Kadınlar, gerçek fiilî eşitlik
sağlanıncaya kadar, kadınlarla erkekler arasındaki
eşitsizlik uçurumu kapatılıncaya kadar kadınlar lehine
geçici özel önlemler alınmasını talep ediyorlar, bu taleplerini
her fırsatta dile getiriyorlar. Ne yazık ki önümüze getirilen yasa
tasarısında kadınların bu taleplerine dair hiçbir
işaret görülmüyor.
Bu yasa
tasarısı hem kadın-erkek herkesin kazanılmış
haklarını ellerinden almakta hem de kadınlarla erkekler
arasındaki eşitsizliği derinleştirmektedir.
Çalışanların emekli olma koşullarını
zorlaştıran, emekli aylıklarını düşüren,
sağlık hizmetlerini de paralı hâle getiren bu yasa
tasarısı, tüm çalışanlar gibi kadınlarda da büyük hak
kayıplarına neden olmaktadır. Bu yasa tasarısını
bu nedenle de kabul edilmez buluyoruz.
Bu yasa
tasarısı hazırlanırken bir iş yerinde
çalışsa bile evde yemek yapmak; bulaşık, çamaşır
yıkamak; çocuk, yaşlı ve hasta bakmakla görevli gibi görülen
kadınların ev içi emeği dikkate
alınmamıştır. Ev işlerinin ve bakım hizmetlerinin
erkekler, özel ve kamu işverenleri tarafından
paylaşıldığı bir toplumsal yapı
oluşturuluncaya kadar kadınlara yasalarda pozitif
ayrımcılık sağlanmasını istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu yasa tasarının en önemli sorunlarından
birisi de Anayasa Mahkemesi tarafından yeniden iptal edilme ihtimaliyle
yüz yüze olmasıdır. Anayasa Mahkemesinin 5510 sayılı
Yasayla ilgili olarak verdiği iptal kararının en önemli
gerekçelerinden biri, aynı hukuksal konumda bulunmayan memurlar ve
diğer kamu görevlileriyle bunların dışında kalan
sigortalıların özelliklerinin göz önünde bulundurularak aynı
sisteme bağlı tutulmalarıydı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLTAN
KIŞANAK (Devamla) Anayasa Mahkemesi, iptal kararında, buna dikkat
edilmesini ve memurlarla ilgili ya ayrı bir düzenleme
yapılmasını ya da aynı yasa içerisinde başka bir
bölümde tasnif edilmesini istemişti. Oysa önümüze getirilen tasarıda
bunun da dikkate alınmadığını görüyoruz. Ayrıca,
Anayasa Mahkemesinin kararı, aslında üst sınırda
eşitliği teşvik eden bir karardı. Tam tersine, alt
sınırda eşitliği esas alan bir yaklaşımla
hazırlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, sosyal güvenlik harcamalarını kara delik olarak
gören, sosyal güvenlik kurumlarını işletmeye dönüştüren,
sosyal hakları gelir artırıcı-gider azaltıcı bir
finansman anlayışıyla kısıtlayan, sağlık
hakkını piyasanın insafına terk eden, kadınların
çalışma hayatından geri
çekilmesine neden olabilecek hükümler taşıyan bu yasa
tasarısı derhâl geri çekilmeli diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kışanak.
Gruplar
adına söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacırda.
Buyurun
Sayın Kacır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Yasa Tasarısının geneli
üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AK Parti olarak
ülke problemlerini bir bir çözmeye devam ediyoruz, bu görevimizi aksatmadan
sürdüreceğiz. Ülkemizin problemlerini ertelemeden çözmek, otuz kırk
yıl sonrasında karşılaşılması muhtemel
problemleri de bugünden görmek ve çözüme kavuşturmak iktidarların
görevi olmalıdır. Biz bu görevimizin bilincinde olarak görevimizi en
iyi şekilde yapmanın azmi ve gayreti içerisindeyiz.
Sosyal güvenlik
konusu sadece ülkemizde değil, dünyanın birçok ülkesinde,
komşumuz Avrupa ülkelerinde de sorun teşkil etmektedir. Elbette bu
sorunu çözmek çok kolay olmamaktadır. Ülkemizde bu sorunu çözmek için
Hükûmetimiz sosyal taraflarla ciddi müzakereler yaparak, belli oranda bir
mutabakat sağlanmıştır. Böylece bu reformu tüm sosyal
kesimlerle birlikte gerçekleştiriyoruz.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi ülkemizde üç
ayrı sosyal güvenlik kurumu vardı: Devlet memurları için
kurulmuş olan Emekli Sandığı, işçiler için
kurulmuş olan Sosyal Sigortalar Kurumu, kendi nam ve hesabına
bağımsız çalışanlar, yani esnaflar için ve tarım
sigortalıları için kurulmuş bulunan BAĞ-KUR. Bu üç sosyal
güvenlik kurumunda altı farklı kanunla sosyal güvenlik sistemi
işletilmeye çalışılmaktaydı. Her kanunda, emekli olma
koşulları, iş göremezlik ve sağlık konularında
farklı farklı uygulamalar vardı; norm ve standart birliği
yoktu. Her kurum her konuda farklı uygulama yapıyordu. Kurumların
hizmet aldığı hastaneler farklı, hastanelerle
yapılmış olan sözleşmeler farklı,
sigortalıların karşılaştığı muameleler
farklı farklıydı. Âdeta birinci sınıf-ikinci
sınıf vatandaş muamelesi görüyordu insanımız. Bir
reforma ihtiyaç olduğu tartışmasızdı.
Şimdi
gerçekleştirilmeye çalışılan bu reform dört ana
bileşenin üzerinde kurgulanmıştır. Birincisi: Emeklilik
sigorta sisteminin kurulması. İkincisi: Genel sağlık
sigortası sisteminin kurulması. Üçüncüsü: Primsiz ödemelerin
toplulaştırılması. Dördüncüsü: Yeni kurumsal
yapının oluşturulması.
Bütün
bunları teminen 22nci Dönemde iki ayrı yasa
çıkarılmıştır. Bunlardan birincisi tek çatı
yasası. Bu Yasa 16 Mayıs 2006 tarihinde Meclisimizce kabul
edilmiştir: Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu. Sosyal Güvenlik Kurumu
25/11/2006 tarihinde ilk genel kurulunu gerçekleştirdi ve böylece, SSK,
BAĞ-KUR ve Emekli Sandığının hükmi şahsiyetleri
sona erdi. Bu Yasa, sosyal güvenlik sisteminin kurumsal yapısını
değiştirmiş, tek çatı altına toplamış oldu.
Diğer çıkarılan yasa ise, 1 Ocak 2007 tarihinde yürürlüğe
girecek iken yürürlük tarihinden önce bazı maddeleri Anayasa Mahkemesince
iptal edildiğinden, iptal sonrası gerekli düzenlemeler yapılmak
üzere yürürlüğü 1/6/2008 tarihine kadar ertelenmiş olan ve bugün
üzerinde değişlik yapmaya çalıştığımız
5510 sayılı Yasadır. Bu Yasa, Sosyal Güvenlik Kurumu
tarafından uygulanacak olan devlet memurları, işçiler ve
BAĞ-KURluların emeklilik, iş göremezlik ve sağlık
konularında alacağı hizmetler ile hak ve yükümlülüklerinin norm
ve standartlar birliği içinde olmasını amaçlayan bir
yasadır. Bu Yasa, ayrıca, ülkemizde ilk defa genel sağlık
sigortası sistemini kurmakta ve sigortalı olsun olmasın tüm
vatandaşların sağlık hizmetlerinden
yararlanmasını sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesinin iptal
gerekçeleri de dikkate alınarak, olabildiğince norm ve standart
birliğinin sağlanması amacıyla bu kanun tasarısı
düzenlenmiş bulunmaktadır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sosyal güvenlik sistemi, genel
sağlık sigortası da dikkate alındığında,
ülke insanımızın tamamını ilgilendiren bir
yasadır. Bu yasa hazırlanırken, sistemin tüm aksayan yönlerinin
düzeltilmesiyle birlikte, ileride karşılaşılabilecek
sorunlar da dikkate alınarak düzenleme yapılmıştır.
Sosyal güvenlik
sistemimizin bugünkü durumuna bir göz attığımızda, 2007
yılı on iki aylık fiilî nakit akım tablosuna göre,
SSKnın geliri 33,8 katrilyon, gideri 46,6 katrilyon, açığı
12,8 katrilyon; BAĞ-KURun geliri 6,2; gideri 13,4; açığı
7,1 katrilyon; Emekli
Sandığının geliri 16,7; gideri 21,8;
açığı 5 katrilyon olmak üzere toplam açık 25 katrilyon
liradır. Bu açık, hazineden karşılanmaktadır.
Emeklilik sistemindeki açıkların gayrisafi millî hasılaya
oranı şu anda yüzde 4ler civarındadır. Ancak, önümüzdeki
yıllarda, 2050 yıllarında yüzde 6lar, 2070li yıllarda
yüzde 7ler seviyesine hızla yükseleceği görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, şu anda aktif-pasif oranı 1,97dir. Yani, 2
çalışana 1 emekli düşmektedir. 2 çalışandan
alınan prim, 1 emeklinin sadece maaşına dahi yetmemektedir.
Çalışanlar sigorta primlerinin yüksekliğinden şikâyet
etmekte, emekliler aylıklarının düşüklüğünden
yakınmakta. Buna rağmen hazine, yaklaşık 20 katrilyonluk
sağlık harcamalarının tamamını
karşılıyor ve ayrıca da 5 katrilyon emekli
maaşlarına katkıda bulunmuş oluyor, 25 katrilyon
açığı karşılarken.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sigorta fonlarında biriken
primlerinin özenli ve becerili bir şekilde değerlendirilmemesi ve
genç yaşta emeklilik uygulamaları nedeniyle bu tablolarla
karşı karşıya
kalınmış olduğu ortadadır.
Çalışabilir nüfusun yaşlı nüfusa oranı yüzde 6,2
seviyesinde iken aktif-pasif oranının 2 seviyesinde olması
dikkate alındığında, şu anda var olan genç nüfusumuzun
hızla yaşlandığı da göz önünde tutulunca, tedbir
alınmadığı takdirde ileride bu oranları da
korumanın çok zor olacağı ortadadır. Altmış
beş yaş üstü nüfusun toplam nüfusa oranının ülkemizde 2012
yılında yüzde 7lere, 2037 yılında yüzde 14lere
ulaşacağı hesap edilmektedir. Yani, yaşlı nüfus yirmi
beş yılda 2 katına çıkacaktır. O hâlde, bugünden
tedbir alınması, çocuklarımıza ve hatta
torunlarımıza karşı görevimizdir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; emekli aylıkları,
çalışma süresinde elde edilen ücretlerin bir fonksiyonu olması
gerekirken, maalesef yürürlükteki sistemde bu böyle olmamıştır.
Bu yasayla getirilen yeni emeklilik sisteminin özü bence şudur:
1) Herkes
ödediği primin karşılığında bir emekli
maaşı alacaktır. Sigortalı işe
başladığı ilk yılda dahi ödediği prime esas
kazanç güncelleme kat sayısıyla çarpılarak emekli olduğu
tarihe taşınacak ve tüm yılların prime esas
kazançlarının emekli tarihine taşınması sonucu
bulunacak olan ortalama prime esas kazanç aylık bağlama oranıyla
çarpılması sonucu emekli maaşı hesap edilecektir.
2) Uzun
yıllar prim ödeyen sigortalıların aylık bağlama
oranları da daha yüksek olacak, dolayısıyla, daha yüksek emekli
aylığı hak edecektir. Emeğinin, priminin ötesinde emekli
aylığı bağlanması devri sona ermektedir. Hep asgari
ücretten gösteriyim de son yıllarda yüksek göstererek yüksek emekli
maaşı alırım devri bitmektedir. Artık herkes gerçek
kazancı üzerinden prim ödemenin emekli maaşı
bağlanırken lehine olacağını bilecek, buna göre prim
ödenip ödenmediğinin de takipçisi olacaktır, olmalıdır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasa neler getirmektedir? Bu yasa,
şu anda emekli aylığı almakta olan emekli
vatandaşlarımızın aylıklarında ve haklarında
hiçbir değişiklik getirmemektedir. Şu anda ne alıyorlarsa
aynı emekli aylıklarını almaya devam edecekler. Altı
ayda bir aylıklarında, bugüne kadar olduğu gibi,
artışları da devam edecektir.
Anayasa Mahkemesi
kararı göz önüne alınarak düzenlenen yasanın yürürlüğe
girdiği tarihten önce memur statüsünde işe başlamış
olan tüm memurlar, mevcut yasalardaki hükümler çerçevesinde
çalışmalarını sürdürecekler ve bugüne kadar olduğu
gibi, 5434 sayılı Yasaya tabi olarak emekli olacaklar, emekli
olduklarında da bu Yasa hükümleri aynen uygulanacaktır. Yasa
yürürlüğe girdikten sonra memur statüsünde işe başlayanlar ise
bu yeni yasaya tabi olacaklardır.
Hâlen
çalışan ve yasa yürürlüğe girmeden önce sigortalı olan
işçi ve BAĞ-KUR statüsündeki sigortalıların emekli
yaşlarında ve prim ödeme gün sayılarında hiçbir
değişiklik olmayacaktır. Bu sigortalılar emekli
olmaları hâlinde, bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten
önceki çalışmaları ayrı, sonraki çalışmaları
ayrı olarak değerlendirilerek emekli aylığı
bağlanacaktır. Kazanılmış hakları
korunacaktır. Bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonraki
çalışmalarında, bu kanuna göre belirlenecek güncelleme kat
sayısı dikkate alınarak hesap edilecektir.
Yasanın
yürürlük tarihinden sonraki kısımla ilgili aylık bağlama
oranı ise on yılı tamamlanıncaya kadar her yıl için
yüzde 3, on yılı tamamladıktan sonraki her yıl için de
yüzde 2 olarak uygulanacaktır. Yasa yürürlüğe girdikten sonra
işe başlayanlar için bu yeni yasa hükümleri uygulanacaktır.
Yasa
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren işe girenler dâhil, 2036
yılından önce prim ödeme gün sayısını
tamamlamış olanlar, mevcut yasalardaki yaş sınırı
olan elli sekiz (kadınlar için), altmış (erkekler için)
yaşlarında emekli olacaklardır. Kanunun yürürlük tarihinden sonra
işe girecekler için, 2036 yılına kadar emekli yaş
sınırlarında bir değişiklik yoktur. Kadınlarda
elli sekiz, erkeklerde altmıştır.
2036
yılından itibaren kademeli olarak, iki yılda bir yaş olmak
üzere, emekli yaş sınırı yükselecek; erkeklerde 2044,
kadınlarda 2048 yılından itibaren altmış beş
yaş uygulamasına geçilecektir. Yani, yirmi sekiz yıl
sonrasına kadar yaş sınırlarında bir değişiklik
olmayacaktır. İlmî veriler olarak ortaya konulan ortalama ömrün
uzaması veya altmış beş yaş üzerindeki bir
kişinin yaşam beklentisi artışları bu veriler
doğrultusunda gerçekleşmeyeceğinin görülmesi hâlinde, 2036
yılından önce yapılacak yasal değişiklikle
altmış beş yaş uygulamasından vazgeçilmesi her zaman
mümkündür. Yapılan bu kanun değiştirilemez bir kanun
değildir. Düzenlediğimiz kanunları ülke insanımız için
düzenliyoruz. İlmî veriler olarak ortaya konulan verilerin isabetsiz
olduğunun görülmesi hâlinde, elbette yeni bir kanunla bu altmış
beş yaş sınırı uygulamasından vazgeçilebilir.
Sayın Bakan,
sayın milletvekilleri; yasa, prim ödeme gün sayıları
bakımından bir değişiklik getirmemektedir. Eskiden
olduğu gibi Emekli Sandığında yani memurlar için dokuz bin
gün, BAĞ-KURlular için dokuz bin gün, SSK için yedi bin gün olan prim
ödeme gün sayıları sadece SSKlılar için yirmi yıl
çarpı üç yüz altmış beş, yedi bin iki yüz gün olarak
belirlenmiştir.
Bu durum her ne
kadar standart birliğine uygun görülmüyorsa da, işçilerin iş
bulma zorlukları dikkate alındığında isabetli bir
tercih yapıldığı ortadadır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; emzirme yardımı konusuna
değinmeyecektim ama bu konuyu Sayın Kılıçdaroğlu
gündeme getirdiği için bir iki cümleyle değinmek istiyorum. Çünkü, bu
konuda sosyal taraflar arasında varılan anlaşma gereği
miktar belirleme yetkisi Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kuruluna
bırakılmış bulunmaktadır.
Tasarıdaki
durum da şudur: Sadece SSKlılarda 50 YTL olarak uygulanıyor idi
ve bugüne kadar da 50 YTLnin üzerinde hiçbir uygulama yoktur. Emekli
Sandığı ve BAĞ-KURlularda böyle bir uygulama hiç yoktu.
Şimdi, SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı
mensuplarını kapsayacak şekilde, yani tüm
sigortalıları kapsayacak şekilde, 50 YTL değil, 202 YTLye
çıkarılmaya çalışılmıştır. Ancak, bu
konulardaki tartışmalar nedeniyle sosyal taraflar anlaşarak bunu
Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetimine bırakmıştır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; evlenme ödeneğine değinmek
istiyorum. Mevcut yasalara göre SSKdan yetim aylığı
bağlanan kız çocuklarına iki yıllık, Emekli
Sandığından dul ve yetim
aylığı bağlananlara bir yıllık
aylıkları karşılığında evlenme ödeneği
verilmekte idi. BAĞ-KURlulara böyle bir hak yoktu. Bu yasaya göre, SSK,
Emekli Sandığı ve BAĞ-KURdan yetim aylığı
alan kız çocuklarının hepsine yirmi dört aylıkları
karşılığı evlenme ödeneği verilecektir.
Ölüm
aylığı bağlanması SSKda beş yıl
sigortalı ve dokuz yüz gün -Onu da biz geçen dönem getirmiştik-
BAĞ-KURda bin sekiz yüz gün, Emekli Sandığında da on
yıl idi. Bu yeni yasaya göre ölüm aylığı
bağlanabilmesi için SSKlılarda -borçlanma hariç- beş yıl
sigortalılık ve dokuz yüz gün prim ödeme, BAĞ-KURlularda ve
Emekli Sandığı mensuplarında -memurlardan yani- bin sekiz
yüz gün prim ödeme şartı aranacaktır. Bu uygulama ile memurlar
için geriye dönük de uygulama yapılacak, beş yıldan fazla on
yıldan az süreyle memur iken vefat eden memurların eş ve
çocuklarına ölüm aylığı bağlanması sağlanacaktır.
Bugüne kadar uygulanmayan bir husus bugün uygulanacak.
Sosyal Güvenlik
Destek Primi en çok tartışılan konulardan bir tanesi. Emeklilik
sonrası emekli aylıkları kesilmeksizin esnaf olarak
çalışmak isteyen emeklilerden asgari ücretin yüzde 12si kadar Sosyal
Güvenlik Destek Primi kesilecektir. Takriben 73 YTLdir. Evvelden de bu oran
yüzde 10 civarındaydı -zannediyorum 60 lira civarındaydı-
büyük bir değişiklik mevzubahis değildir.
BAĞ-KURlularda
basamak sistemi kaldırılarak beyan usulüne geçilmektedir. Prime esas
kazanç alt sınırı olan asgari ücret ile asgari ücretin 6,5
katı arasında, yanında çalışan en yüksek
maaşlı sigortalının kazancından aşağı
olmamak kaydıyla, tercih ettiği prime esas kazanç üzerinden prim
ödeyeceklerdir. Buna göre asgari ücret üzerinden ödemesi hâlinde 204 YTL prim
ödeyecektir BAĞ-KURlular.
On ikinci
basamaktan prim ödeyen BAĞ-KURlu bugün 286 YTL ödemekteydi. Tarım
BAĞ-KURluları ve köy muhtarları için aylık prime esas
kazanç alt sınırı on beş günlük asgari ücret olarak
belirlenmekte ve her yıl bir gün artırılmaktadır. Buna göre
tarım BAĞ-KURluları ve köy muhtarları 98 YTL prim
ödeyebileceklerdir.
Geçici iş
görmezlik ödeneğine gelince, BAĞ-KURlular için böyle bir ödenek yok
iken iş kazası ve meslek hastalığı hâllerinde yatarak
tedavileri sırasında BAĞ-KURlular brüt kazancının yarısı
kadar iş görmezlik ödeneği alacaklardır.
Ayrıca,
BAĞ-KUR ve SSKlılar için iş kazası ve meslek
hastalığında bakıma muhtaç derecede sürekli iş
görmezlik hâlinde kişilere asgari ücretin yüzde 85inden daha az ödenek
verilmemesi sağlanacaktır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasanın getirdiği en
önemli yenilik
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜNAL KACIR
(Devamla) Evet, maalesef süre bitiyor.
Bir başka
madde üzerinde belki daha geniş açıklama fırsatı bulmaya
çalışırım ama özetlemeye çalışayım ki, bu,
genel sağlık sigortası sistemidir. Tüm vatandaşlar,
Türkiyede ikamet eden yabancılar, vatansızlar ve
sığınmacılar genel sağlık sigortası
kapsamına alınmakta, on sekiz yaşından küçük tüm
çocuklarımız sigorta kapsamına alınmaktadır.
MUHARREM VARLI
(Adana) Aynı Başbakan gibi konuştu.
ÜNAL KACIR
(Devamla) Evet, Başbakan ne diyorsa biz de onu söylüyoruz. Bundan kimse
rahatsız olmasın.
MUHARREM VARLI
(Adana) Yok, rahatsız olduğumuz yok zaten.
ÜNAL KACIR
(Devamla) Bu arada Emeklilik sisteminde bu yasa ne getirecek? denildi,
Elinizde böyle bir veri var mı? denildi.
Sayın
Kılıçdaroğlu, evet, sosyal güvenlik, emeklilik sistemindeki
açıkların ne şekilde düşeceği grafik olarak
dağıtıldı. Zannediyorum arkadaşlar size
getirmemişler.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bunlar doğru değil Sayın
Milletvekili. O rakamlar doğru değil.
MUHARREM VARLI
(Adana) Doğru olup olmaması önemli değil ki.
ÜNAL KACIR
(Devamla) Ben konuşmamı bitirdikten sonra size takdim edeyim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamı burada tamamlarken
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, yasanın hayırlı
olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kacır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.08
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.24
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
119 sıra
sayılı Kanun Tasarısı üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, söz
sırası, şahısları adına -Sayın Nur Serter
Sayın Harun Öztürke devretmiştir konuşma hakkını-
İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürkte.
Buyurun
Sayın Öztürk. (DSP sıralarından alkışlar)
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sosyal güvenlik
kuruluşlarıyla ilgili bu son derece önemli tasarıyı değerlendirmeye
geçmeden önce, öncelikle, temel yasa olarak görüşülmesine Parlamentoda
iktidar partisi dışındaki diğer muhalefet partilerinin izin
vermesi ve uzlaşmasını son derece yadırgadığımızı
ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Toplumun, emeklinin,
işçinin ve esnafın çok yakından ilgilendiği bu
tasarının, hem Parlamentoda grubu olan muhaliflerle birlikte
uzlaşı içinde çıkarılıyor gösterilmesini hem de
Hükûmetin sosyal taraflarla gerçekte uzlaşmadığı hâlde,
kamuoyuna sanki bu konuda tam bir mutabakat varmış gibi sunulmuş
olmasını da kınadığımı ifade etmek
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarı, sosyal güvenlik kurumlarının 25-26
milyar YTLye ulaşan açığı üzerine
kurgulanmıştır. Kamuoyu da hesabın detayına inilmeden,
açık konusunda ne yazık ki ikna edilmiş görünüyor. Meclisin
çatısı altında bulunan iktidar ve muhalefet partileri de bu
koşullandırılmaya uyum göstermiş görünüyorlar.
Değerli
arkadaşlar, şu anda 2007 yılı için 25 ve 26 milyar YTLlik
bir açıktan söz ediliyor ve bu açık gayrisafi millî
hasılamızın yüzde 4ü. AB ülkelerinde bunun yüzde 20ler
civarında olduğu kamuoyunun dikkatlerinden
kaçırılıyor. 2008 yılında devlet bütçesinden sosyal
güvenliğe 28,9 milyar YTLlik yeniden aktarma yapılacak ancak bunun
yanı sıra 33,8 milyar YTL tutarında başka kamu hizmetleri
için de aktarma var. Şimdi, bunların tamamını kara delik
olarak mı nitelendirmek gerekiyor?
AKPnin bu
tabloyla ilgili olarak karşımıza getirdiği tasarı
önümüzde, incelediniz ve kamuoyu da yeterince tartışmaya
çalıştı ve bunun bir IMF dayatmasıyla gündeme
geldiğini de hepimiz biliyoruz. Bu konuda kamuoyundan saklanan ve
konuşulmayan rakamlar var. Dikkatlerinize sunmak istiyorum: -Sayın
Bakan gelip söyler- SSKnın, bugün, sigortalılardan 11,5 milyar YTL
alacağı olduğu -cezayla birlikte- doğru mudur?
BAĞ-KURdan 32,9 milyar YTLlik alacağı olduğu doğru
mudur? Devletin tahsil edemediği 13 milyar YTLlik vergi geliri doğru
mudur? Peki, kayıt dışı istihdamla ilgili olarak ilk etapta
12 milyar YTL gelir elde etmek imkânının elinizde olduğunun
farkında mısınız? Çünkü, 11 milyon kayıt
dışının 4 milyonu ücretli ve yevmiyeli konumda
çalışıyor ve bunu mevcut sigortalılardan elde
edeceğiniz gelire orantılarsanız, aşağı
yukarı SSKya bir yıl içerisinde yapılan 12 milyar YTL
tutarındaki transfer rakamına ulaşırsınız. Peki,
genç nüfusunuza rağmen, sistemin bu şekilde açık vermesinin
mantıklı olmadığını bile bile, bu söylediğim
konular üzerinde de niçin durmuyorsunuz ve kümese girmiş olanlarla
uğraşıyorsunuz ve emekliliği zorlaştırmak,
imkânsızlaştırmak için çaba gösteriyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, ortaya konulan aktüerya hesaplarının
dayandığı nüfus hesabının, son, adrese dayalı
nüfus hesabı değil de önceki 3,5 milyon daha fazla olan nüfusun
dikkate alındığının farkında
mısınız? Yaş beklentileri olarak önümüze getirilen,
yaşlarla ilgili olarak Hükûmetin yaptığı hesaplara ne kadar
güveneceksiniz? Bu hesaplamalara, yetmiş beş yılla ilgili olarak
yaptıkları projeksiyonlara büyüme ve millî gelir artışlarını,
değerlendirmelerini nasıl dikkate alabiliriz? Enflasyon konusunda
yüzde 4 deyip yüzde 9lar civarında kalan Hükûmetin, yetmiş beş
yıl ötesi konusundaki yaptığı hesaplara güvenerek sosyal
güvenliği altüst etmeye izin vermeye razı mısınız?
İstihdam, işsizlik konusunda ne tür çabalar göstererek sosyal
güvenliğin açıklarını aşağıya çekmeyi
düşünüyorlar, böyle bir çabaları var mı? Yok. Ama sadece
kolaycılık seçiliyor. Mevcutlar üzerine yüklenin, emekliliği
imkânsız hâle getirin, emeklilik imkânını yakalayanlara da
düşük maaşları ödeyerek sistemi idare edin!
Değerli
arkadaşlar, Hükûmet kamuoyuna doğruları söylememiştir.
Soysal güvenlik reformuyla emekliler arasındaki eşitsizlik ve
adaletsizliği gidereceğini söyleyen Hükûmetin, huzurunuza
getirdiği tasarıda, mevcut emeklilerle ilgili olarak tek bir, adalet
ve eşitlik sağlamaya yönelik hüküm yoktur, varsa gelip kendileri
buradan ifade ederler. Peki, mevcutlarla ilgili olarak söyledikleri şu
-aslında söyledikleriyle açığa düşüp yakalanmış
oluyorlar- ne diyorlar kamuoyuna: Vallahi billahi biz
kazanılmış haklara dokunmuyoruz. Milletimizin düşünmesini
istiyorum, bu lafın arkasında
Kazanılmış haklara
dokunuyorlar, o kamuoyunda tartışıldı. Sosyal taraflarla da
neyi görüştüler? Kazanılmış haklara yapılan
dokunmaları görüştüler. Ama bu lafın arkasında gizlenen
ifadeye milletimizin dikkatini çekmek istiyorum: Mevcut emeklilere
dokunmuyorum ama yeni girenlerin ve çalışmakta olanların vay
hâline! demektir bu itiraf.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarıyla eşitliği
sağlamadıkları gibi, mevcut sistemde üç sosyal güvenlik
kuruluşunda beş ayrı emekli maaşı alan grup
vardı; getirilen bu tasarıyla, tasarının
yasalaşması durumundaki tarihi milat kabul ederseniz, milattan önce
emekliler için beş grup oluyor mu? Oluyor. Peki, milat itibarıyla,
kanun çıktığında memur, işçi ve esnaf olarak
çalışanlar için yeni ayrı gruplar oluyor mu? Oluyor.
Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra işe girecekler
için ayrı ayrı gruplar oluyor mu? Oluyor. Ben, bunu saydım
-atlamış olabilirim- mevcut durumda beş ayrı emekli
maaşı alan grup sayısı on dörde çıkıyor ve sonra
da bu kürsüden gelip deniliyor ki: İşçi emeklisi, memur emeklisi ve
BAĞ-KUR emeklileri arasında eşitlik sağlıyoruz, adalet
sağlıyoruz. İnsaf diyorum!
Değerli
arkadaşlar, biz bu eleştirilerimizi Plan ve Bütçe Komisyonunda da yönettiğimizde,
iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız, bizim
memurları koruduğumuz şeklinde suçlamalarda bulundular.
Halkımız çok iyi biliyor ki Demokratik Sol Parti,
çalışanların bugün kullanmakta olduğu
kazanılmış hakların verildiği mücadeleden doğan
bir partidir. (DSP sıralarından alkışlar) Bugün
işçiler sendikal haklarını kullanabiliyorlarsa, bugün grevli
toplu iş sözleşmesi haklarını kullanabiliyorlarsa, bugün
memurlar, eksik de olsa, sendikal haklarını kullanabiliyorlarsa,
işsizlerimiz iş sigortasından yararlanabiliyorsa, gerekçesiz
işten çıkarılanlar iş güvencesinden yararlanabiliyorlarsa
bu projelerin arkasında Demokratik Sol Parti ve rahmetli Bülent Ecevit
vardır. (DSP sıralarından alkışlar)
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) İş kanunları da o zaman mı
çıktı? El insaf edin!
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) Değerli arkadaşlar, biz soruyoruz: AKP olarak altı
yıldır iş başındasınız; altı
yıldır çalışanlarla ilgili olarak buraya gelip deyiniz ki:
Biz de şu hakları getirdik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Buyurun.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) Ama ben size, DSPnin vermiş olduğu bir hakkı geri
nasıl aldığınızı söyleyeyim: İş
güvencesiyle ilgili olarak 30 işçiden fazla çalışan yerlerdeki
işçi sayısını, iktidara gelir gelmez 10a düşürerek
büyük bir işçi kesimini iş güvencesinden mahrum
bıraktınız.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarı, Anayasaya aykırılıkları
muhafaza ediyor; yeni, Anayasaya aykırılıklar içeriyor; Türkiye
Cumhuriyetinin bir sosyal devlet olduğunu unutuyor; norm ve standart
birliğini sürekli olarak çalışanların ve emeklilerin
aleyhine olan noktalarda düzenliyor.
Dolayısıyla,
ülkenin gerçeklerine uygun olmayan bu tasarının kabul edilmemesi ve
geri çekilmesi dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Hükûmet
adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk
Çelik.
Buyurun
Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sosyal güvenlik
insanla ve toplumla özdeş bir kavram bildiğiniz gibi; insanın,
insanlığın geleceğini güvende hissetme duygusu; insan var
olduğundan beri olan bir duygu, olan bir his. Bu kavram yıllarca
olagelmiş ve bundan sonra da, insanlık tarihi boyunca da olacak.
İki türlü
güvenlik sistemi var bildiğiniz gibi. Bunlardan biri, genel vergilerle
finanse edilen sosyal güvenlik sistemi; diğeri ise, bizdeki uygulamalarda
olduğu gibi, primlere dayalı sigorta sistemi.
Tarihimiz
açısından bakacak olursak, Osmanlı döneminde, Osmanlılarda
sosyal güvenlik dayanışma ağırlıklı bir görüntü
arz eder ve aile içi, dinî emirler ve toplumsal yardımlaşma üzerine
oturur Osmanlı toplumundaki sosyal güvenlik sistemi. Daha sonraları
meslekî kuruluşlar veya meslek teşkilatları oluşmuş,
loncalar ve Ahilik teşkilatı gibi. Cumhuriyetin ilk döneminde,
Osmanlının bir devamı gibi, ilk yıllarda işçi
birlikleri, sandıklar ve cemiyetler kurulmuş bugün, yine
Bakanlığımızın bünyesinde Zonguldak Amelebirliği
cemiyeti var- bu şekilde 1945lere gelinmiş. 1945te, ilk olarak,
İşçi Sigortaları Kurumu Kanunu çıkarılmış ve
cumhuriyet döneminde sosyal güvenlik sistemimiz kurumsallaşma
adımlarını atmaya başlamıştır. 1949da
Emekli Sandığı Kanunu, 1971de BAĞ-KUR Kanunu, 1983te
Tarım Sigortası Kanunu, 1999da İşsizlik Sigortası
Kanunu ile hukuksal altyapı bu şekilde tamamlanmış oluyor.
Şimdi,
uzunca süredir Türkiyede bu reform, sosyal güvenlik konusunda
atılması gereken adımlar tartışılıyor. Bu
reforma neden ihtiyaç duyuldu? Çeşitli kalemlerde toplanıyor.
Aslında çok da uzunca anlatılabilir ama kısaca özetlemek
gerekirse: Az önce arkadaşlarımız burada ifade ettiler. Nüfus
yapısındaki değişim bize böyle bir reformu zorunlu
kılmaktadır. Bildiğiniz gibi, genç bir nüfusa sahibiz genç bir
nüfusa sahiptik- ama gelecekte aynı avantajları elinde bulundurma
şansımızın artık zayıflamaya
başladığını görmemiz gerekiyor. Genç nüfusu bugüne
kadar bir avantaj olarak değerlendiremedik ama bu süreç içerisinde bu
avantajı iyi kullanma zorunluluğumuz var.
İkincisi,
aktif-pasif oranındaki değişimler veya bu oranın
düşüklüğü. 2 çalışana 1 emekli şu anda söz konusu.
Aslında, çalışabilir nüfus açısından bakarsak, 7
çalışana 1 emekli imkânı varken, maalesef, Türkiye, şu anda
2 çalışana 1 emekli konumundadır. Bunlar Türkiyenin
gerçekleridir. Olması gereken, sürdürülebilir aktif-pasif oranı ise 4
çalışana 1 emekli.
Tabii, bunun
nedenlerinden biri
Aktif-pasif oranının bu derece bozulmaya
gitmesinin ana nedenlerinden ikisini söyleyebiliriz: Bunlardan biri erken
emeklilik, diğeri ise kayıt dışılık. Kayıt
dışı istihdam iki türlü gerçekleşiyor. Yani, sistemimize
yük anlamında söylüyorum: Biri, kayıt altında olmasına rağmen
kayıt altındaki kayıt dışılıklar;
diğeri ise bildirilmeden, yani direkt olarak kayıt
dışı çalışanları ifade edebiliriz.
Ayrıca, bu
reforma ihtiyaç duymamızın nedenlerinden bir diğeri de 1991
yılından beri sürekli artan açıklar. Bu açıklar
sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır.
Yine bu
çerçevede, OECDnin ülkeler içerisinde en yüksek aylık bağlama
oranının bizde olduğunu, Türkiyede olduğunu da belirtmekte
yarar görüyorum ve sistem öyle kurulmuş ki
vatandaşımızın sistemde kalması değil, sistemden
bir an önce çıkmasına dönük bir aylık bağlama oranı
uygulaması var, o da şöyle: Sosyal Sigorta ve BAĞ-KURda ilk on
yıl için yüzde 3,5; daha sonraki on beş yıl için yüzde 2, yirmi
beş yıldan sonra ise yüzde 1,5 olarak aylık bağlama
oranları belirlenmiş. Bu, yani önden aylık bağlama
oranlarının yüksek olması -geçmiş zamanlar içerisinde
sisteme siyasi müdahaleleri de buna ilave ederseniz- kısa süreli
çalışma ve yüksek aylık bağlama oranıyla
vatandaşların bir an önce sistemden çıkışını
sağlamıştır. Emekli Sandığında,
bildiğiniz gibi, yirmi beş yıl için yüzde 3, yirmi beş
yıldan sonraki her yıl içinse aylık bağlama oranı
yüzde 1 olarak şu anda uygulamadadır.
Bir diğer
sorunsa, reforma ihtiyaç duyulmasının gerekçelerinden biri de,
dağınık ve karmaşık bir mevzuat ile sistem
karşı karşıya kalmıştır. Bunun, derlenip,
toparlanma ihtiyacının olduğu da bir gerçektir.
Değerli
milletvekilleri, sosyal güvenlik reformu, bildiğiniz gibi, henüz biz
iktidara gelmeden önce Acil Eylem Planında programımıza
aldığımız, iktidara gelirsek bu konuyu mutlaka hayata
geçireceğimizi ifade ettiğimiz bir önemli reform ve daha
sonraları Hükûmet programında yer aldı, 58inci Hükûmet
döneminde konular üzerinde o kısa süre içerisinde değerlendirmeler
yapıldı, daha sonra 59uncu Hükûmet döneminde de bildiğiniz gibi
bu Meclisten bu yasa geçti ve yasalaştı. Bu süre içerisinde Anayasa
Mahkemesine konunun götürülmesi neticesinde Anayasa Mahkemesi yirmi iki
maddesini iptal etti ve 60ıncı Hükûmet olarak da iptal gerekçelerini
karşılayan bir düzenleme yaparak sosyal diyalog çerçevesinde, önce
taslağı, daha sonra da tasarıyı sosyal taraflara
açtık. Sosyal taraflarla beş ayı aşkın bir süre
değerlendirmeler yaptık ve neticede de bugün Genel Kurulun huzuruna
getirmiş bulunuyoruz.
Öncelikle bu
altı aylık süre içerisinde bu kadar önemli bir yasanın
getirilişinde -çok büyük emekler var tabii, çok büyük çalışmalar
var- buna katkı sağlayan tüm bürokrat arkadaşlarımıza,
tüm çalışanlara ama özellikle sosyal diyalog çerçevesinde siyasi
partilerin komisyon safhasındaki katkılarına ve sivil toplum
örgütleriyle, sendikalarla -işveren-işçi sendikalarıyla-
yaptığımız değerlendirmelerde -gerek taslak dönemi
safhasında gerekse tasarı safhasındaki- katkılarından
dolayı, hem siyasi partilere hem sivil toplum kuruluşlarına,
ayrıca bu yasanın önemine binaen köşelerinde bu konuyu makale
olarak dile getirip bunun önemini ortaya koyan yazarlarımıza da bu
vesileyle huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Bildiğiniz
gibi değerli arkadaşlar, bu reformun dört ana bileşeni var:
Bunlardan biri
Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu idi, bu yürürlüğe girdi ve bununla ilgili,
tek çatıyla ilgili şu anda kurum bünyesinde önemli
çalışmalar var. İl müdürlerimiz atandı, merkez müdürlerinin
atanma aşaması var. En ücra köşeye kadar bu önemli Kurumun
yapılanmasıyla ilgili ciddi çalışmaların şu anda
sürdüğünü ifade etmek istiyorum. İkinci ana bileşeni ise Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası. Onu da şu
anda değerlendiriyoruz, görüşüyoruz ve kısa süre içerisinde
yasalaşmasını ümit ediyoruz.
Diğer bir
ana bileşen ise sosyal yardımlar ve primsiz ödemelerin
toplulaştırılması ve sosyal yardımların objektif
kriterlere bağlanması çalışmasıdır ki bunu da bu
yıl içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiş
olacağız.
Bu düzenleme, bu
reform, şu anda huzurlarınızda bulunan bu yasa
tasarısı iki bölümden oluşmaktadır: Bunlardan biri
kısa ve uzun vadeli sigorta hükümlerinin bulunduğu bölüm, sosyal
sigortalar bölümü; diğeri ise genel sağlık sigortası
düzenlemesidir.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, tasarı ne getiriyor? Çok şeyler
söylendi. Tabii bu söylenenler çerçevesinde yeni bir sayfa açmak, yeni bir
polemik yaratmak için bunları söylemiyorum. Ama bu kadar önemli ve bütün
sosyal tarafların, mutlaka bu konuda bir şeyler yapılmalı,
Türkiye bu konuda geleceğe daha ümitvar bakabilmeli
Onun için bütün
siyasi partiler, görüştüğümüz bütün sosyal taraflar, bu konuda bir
şeyler yapılması konusunda ittifak hâlinde olmalarına
rağmen, o kadar çok şeyler yazıldı, o kadar çok şeyler
çizildi ki gerçekten, milletimizin kafası
karıştırılmaya çalışıldı, işin
özünden sapıldı, tartışılması gereken konular
değil, tartışılmaması gereken konular gündeme geldi ve
bunun üzerine de, ister istemez, siyaset devreye girdi ve siyasi
değerlendirmeler ağırlık kazanmaya başladı. Oysa
bu konunun -bir politika malzemesi olmaktan ziyade ülkenin geleceği
olarak, madem bütün taraflar tarafından bir şeyler
yapılması gerekiyor çerçevesinde ele alınıyor idi- bu
derece politize edilmemesi daha doğru olurdu düşüncesindeyim.
Şimdi, ana
parametrelerden emeklilik yaşı, bu düzenlemeyle, bu yasayla
altmış beşe çıkıyor. Fakat şu konuda da bir haksızlık
yapmayalım: Bildiğiniz gibi 4447 sayılı Yasa ile emeklilik
yaşı şu anda altmış; 2000 yılından sonra
işe başlayan vatandaşlarımız, ilk olarak işe başlayan
vatandaşlarımız altmış yaşında emekli
olacaklardır. Yani şu anda sistemin içerisinde 2000 yılından
sonra işe başlayan vatandaşlarımızın
altmış yaşında emekli olacaklarını hepimizin
bilmesi gerekiyor.
Bizim
yaptığımız düzenleme nedir? Biz şunu söylüyoruz:
Sosyal güvenlikle ilgili günübirlik, mevsimlik düzenlemeler, maalesef bu
konudaki kalıcı tedbirlerin ve önlemlerin alınmaması,
Türkiyeyi bugün ciddi sıkıntılarla karşı
karşıya bırakmıştır. Madem Türkiyede siyasi
istikrar var, madem Türkiye ekonomik istikrar açısından artık
sürdürülebilir bir noktaya gelmiş, ekonomik istikrarını
sürdürülebilir bir noktaya getirmiş o hâlde sosyal güvenlik gibi çok
önemli konuda da yapılması gerekenlerle ilgili, alınması
gerekenlerle ilgili tedbirleri alıp iktidar olarak, bu risk
oluşturuyorsa da, bu riski gelecek nesiller için, ülkemiz için, milletimiz
için almamız gerekir inancıyla bu düzenlemeyi getiriyoruz ve
altmış beş yaşla ilgili çok acımasız
değerlendirmeler yapıldı.
Bakınız
şunu ifade ediyorum: Altmış beş yaş uygulaması,
2036 yılından sonra kademeli bir şekilde
2048 yılında
kadın-erkek altmış beş yaş emekliliği söz
konusudur. Yani kırk sene sonrasından bahsediyoruz. Umarız ki
Türkiyedeki gelişmeler
Yani normal Türkiye şartları -bu
projeksiyonlar buna göre yapılmıştır- yani enflasyonun
düşük olduğu, enflasyonun tek haneli rakamlarda
kaldığı ama büyümenin 6, 7, 8 oranlarda gerçekleştiği
bir Türkiyeden bahsediyoruz. Türkiye bunları gerçekleştiremedikten
sonra birçok şeyi konuşmaya bile gerek yok. Yani küçülen bir
Türkiyede, büyümesini eksi olarak gerçekleştiren bir Türkiyede tabii ki
bunları konuşmak hiçbir anlam ifade etmez ama normal, şu anda
yakalanan bu düzeyden, Türkiye'nin sosyal güvenliğini de elli
yıllık, altmış yıllık bir perspektifte görme
zorunluluğu var, zarureti var. Yani geleceğin elli yılını,
yetmiş yılını düzenlemeye dönük bir
çalışmadır. Yoksa yarın yasa yürürlüğe girdikten
sonra, vatandaşlarımız, sanki altmış beş
yaşında emekli olacaklarmış gibi bir
yakıştırmayı da doğru bulmuyoruz.
Bu düzenlemeleri
sosyal taraflarla uzunca konuştuk ve prim gününü dolduran
vatandaşımız, prim gününü doldurduğu zaman hangi
yaştaysa, emekliliği hangi yaştaysa o yaşta emekli olacak.
Bununla ilgili önergeleri değerli muhalefet temsilcileriyle de
paylaşıyoruz ve inşallah, birlikte bunları
gerçekleştireceğiz.
Diğer bir
parametre prim ödeme gün sayısıydı. Bunu da norm ve standart
birliği çerçevesinde dokuz bin olarak yine bu Parlamento kabul
etmiş idi ama sosyal taraflarla sosyal diyaloğun gereği olarak
yaptığımız değerlendirmelerde, SSK yani
işçilerimiz için, yasa açısından bakarsak 4/A kapsamında
olan vatandaşlarımız için dokuz bin prim gününün ağır
olduğu ve bunu doldurma konusunda, mevsimlik işçileri ve diğer
unsurları da dikkate aldığınız zaman,
sıkıntılar yaşanabileceği düşüncesiyle bu konuda
işçilerimiz açısından bir iyileştirmeye gidilmiştir ve
sosyal taraflarla yedi bin iki yüz gün üzerinde mutabakat
sağlamış bulunuyoruz.
Bunun
yanında, güncelleme kat sayısı da son derece önem ifade
etmektedir bu düzenlemede. Güncelleme kat sayısıyla ilgili olarak da
yaptığımız değerlendirmede
Anayasa Mahkemesi, bildiğiniz
gibi, güncelleme kat sayısıyla ilgili bir iptali
gerçekleştirmiş ve Mutlaka, ücretlere, emekli maaşlarına
gelişme hızından, Türkiye'nin kalkınmasından bir pay
verilmesi. noktasında bir amir hükmü vardı. Bu çerçevede
yaptığımız değerlendirmede de iş gücünün
gayrisafi millî hasıladaki payı -TÜİK verilerine göre
baktığımızda- 26,3 civarında. Bunu da yine sosyal
taraflarla görüştük. Onların talepleri daha da yüksek olmasına
rağmen, bunu, gerçekçi ve bilimsel verilere dayandırmayı uygun
bulduk ve gelişme hızından da yüzde 30 pay vererek bu güncelleme
kat sayısını bu şekilde belirlemiş olduk.
Aylık
bağlama oranına gelince: Yine sosyal taraflarla görüşerek,
şu anda sistemimizin içerisinde çalışan değerli
işçilerimize, emekçilerimize dönük bir uygulama getirdik. O da önergeyle-
tarafınızdan kabul edilirse inanıyorum ki son derece yerinde
olacaktır. Yüzde 3, üç bin altı yüz günü dolduruncaya kadar
Sistemin
içerisinde şu anda çalışmakta olan, mevcut çalışanlarla
ilgili üç bin altı yüz gün, on yıla kadar aylık bağlama
oranını yüzde 3e çekiyoruz, yasa yürürlüğe girdikten sonra ise
aylık bağlama oranı bütün çalışanlar için yüzde 2
olarak devam edecektir.
Bu çerçevede,
isteğe bağlı sigortalılıkta getirdiklerimizi,
tarımda çalışanlarla, köy muhtarlarına dönük getirdiklerimizi,
BAĞ-KUR çalışanlarıyla ilgili, sigortalılarla ilgili
getirdiklerimizi arkadaşlarımız uzun uzun anlattılar.
GSSyle ilgili
yaptığımız düzenlemeler -bütün
vatandaşlarımızın genel sağlık sigortası
kapsamına alınması düzenlemeleri- üzerinde de uzunca durmak
istemiyorum.
Yalnız
burada, gerçekten, az önce değerlendirme yapan arkadaşlara da
teşekkür ediyorum. Öncelikle Sayın Şandır, son derece
sorumlu ifadelerde bulundular, sorumluluğun gereğini ortaya koydular.
Yani muhalefet de olsalar, geçmiş Türkiyeyi değil geleceğin
Türkiyesine dönük değerlendirmeler yaptılar. Kendilerine çok
teşekkür ediyorum.
Sayın
Kılıçdaroğlu da kendilerinden, gerçekten sosyal güvenlik
açısından istifade edeceğimiz bir değerli
arkadaşımız, yıllarını bu kurumda hizmetle geçirmiş
olan bir arkadaşımız. Dolayısıyla,
yaptığı değerlendirmelerin siyasi boyutunu dikkate almadan,
diğer boyutlarını her zaman dikkate
alacağımızı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
her zaman istifade
edeceğimizi de yani bizatihi görüşmemizde de ifade etmişimdir,
buradan da ifade etmeyi son derece uygun buluyorum.
Değerli
arkadaşlar, burada yapılan ifadelerde, beyanlarda Bu yasanın oy
birliğiyle kabul edilmesi son derece yerinde olurdu. ifadesi
kullanıldı. Yani doğrusu, bizim de bunun için çok gayret
ettiğimizi bilmenizi istiyorum. Fakat Ana parametreler konusunda eskiye
dönelim, hiçbir değişiklik yapmayalım. deme ile Bu reform
mutlaka yapılmalıdır. çelişkisinden de kurtulmamız
gerekiyor. Bu reform mutlaka yapılmalıdır ama hiçbir şey
yapılmamalıdır. gibi bir bakış açısı
değil, ne yapılması gerekiyorsa onlarda ittifak edilmesi
gerekiyor. Ben, özelde çok ciddi sorunlar
yaşamadığımızı, bu son önergelerle
yapacağımız düzenlemelerle herkesin gerçekten evet
diyebileceği bir düzenlemeyi buraya getirdiğimizi bir kez daha ifade
etmek istiyorum ve
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -
sürem yetmediği
için hepinize çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şahıslar
adına son söz Sivas Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalında.
Buyurun
Sayın Açıkalın. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUSTAFA
AÇIKALIN (Sivas) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun
Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının
önce amacı, ulaşmak istediği gaye nedir? Bu gayeye ulaşmak
için hangi parametreler üzerinde düzenleme, değişiklikler
getirmektedir? Bu reform ihtiyacı hangi sebeplerle ortaya
çıkmış bulunmaktadır ve bunun dayandığı
unsurlar nelerdir? Son olarak da emeklilik sigortası üzerinde ve genel
sağlık sigortası üzerinde ana hatlarıyla yapmış
olduğu düzenlemeler nelerdir? Onun üzerinde konuşmak istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; reformun amacı, bilindiği
üzere, sigortalı, sigorta hak ve yükümleri bakımından norm ve
standart birliği getirmek, nimet-külfet dengesini sağlamaktır.
Ulaşmak istediği ikinci amacı, kapsamlı, kolay
ulaşılabilir bir genel sağlık sigortası sistemi,
rejimi kurmaktır ve son olarak da yoksulluğa karşı belirli
bir koruma oluşturmaktır.
Bu tasarı,
bilindiği üzere, bu amaca ulaşmak için dört ana unsur içermektedir.
Bunlardan birisi kurumsal yapıdır. Bugüne kadar SSK, BAĞ-KUR ve
Emekli Sandığı çatısı altında yürüyen sistem
birleştirilmiş ve tek çatı altında
toplanmıştır.
İkinci
unsur, sistemin vermiş olduğu açıklar sebebiyle mali olarak
sürdürülebilir olmaktan çıkmış bir sistemi yeniden
sürdürülebilir bir finansal yapıya kavuşturmaktır.
Üçüncü unsur,
biraz önce de amaç maddesinde ifade ettiğim gibi, kolay
ulaşılabilir, adil ve kapsayıcı bir genel sağlık
sistemi kurmaktır ve son olarak da dağınık olarak
yürütülmekte olan primsiz ödemeleri bir merkezde toplamak ve tek elden yönetim
ve denetimini sağlamaktır.
Bu sosyal
güvenlik reformu hangi ihtiyaçtan, hangi zaruretlerden
kaynaklanmıştır? Buna baktığımızda, birinci
olarak, elbette ki, ülkemizin demografik yapısının, genç nüfusa
sahip olmakla birlikte, ileriye yönelik projeksiyonlarda çok kısa bir
dönem içerisinde, Batı Avrupa ülkeleriyle mukayese edilemeyecek kısa
bir süre içerisinde yaşlı nüfusa dönüşüyor olması böyle bir
reform yapma ihtiyacını süratlendirmemizi gerekli
kılmaktadır. Gerçekten de ülkemiz şu anda genç bir nüfusa
sahiptir. Ancak, ileriye yönelik yirmi beş yıl içerisinde
yaşlı nüfusun oranı ikiye katlanmak suretiyle bu avantajı
kaybetmek riskiyle karşı karşıya bulunmaktadır.
Diğer bir
zaruret, sistemin erken emekli etmesidir. Sosyal güvenlik sisteminden istifade
eden iştirakçilerin yüzde 62si asgari standardın altında erken
emekli olmaktadır. Türkiye, OECD ülkeleri arasında en uzun süre
emekli maaşı ödeyen ülke konumundadır. Her zaman ifade edildi bu
kürsüden, aktif-pasif dengesi bozulmuştur. Standart olan aktif 4e 1
olmasına karşılık, ülkemizde bu 2nin altına düşmüştür.
Diğer bir
sebep, prime esas kazançların düşük olarak asgari ücret düzeyinden
gösterilmesi bir reform ihtiyacını acil kılmaktadır.
Aynı
şekilde, kayıt dışı istihdam, sadece sosyal sigorta
açısından değil, vergi açısından ve diğer
bakımlardan da bu konuda bir reform yapma ihtiyacını zaruri
kılmaktadır. Birtakım hesaplamalara göre ülkemizdeki kayıt
dışı istihdam yüzde 50 mertebesindedir.
Diğer bir
konu, yine kurumsal olarak, prim tahsilatında idarenin tahakkuk-tahsilat
oranlarının fevkalade düşük olması, idarenin
performansının düşüklüğü bir reform ihtiyacını
gerekli kılmaktadır.
Son olarak da,
aylık bağlama oranları her zaman ifade edildi. Sayın
Bakanımız da burada, farklı görüşmeler sonucunda
tasarıdan farklı bir oranın tespit edildiğini ifade
ettiler. Aylık bağlama oranı yine OECD ülkeleri içerisinde en
yüksek orandır. Yüzde 2yi geçen sadece OECD ülkeleri içerisinde
İspanya bulunmaktadır. Önemli bir kısmı OECD ülkelerinin
yüzde 1in altındadır; İngiltere, Fransa, Polonya, Japonya buna
dâhildir. Diğer ülkeler de 2 ile 1 arasında aylık bağlama
oranına sahip bulunmaktadırlar.
Son iki sebep,
reform yapmayı gerekli kılan son iki sebep, prim ödeme gün
sayısının düşük olmasıdır ülkemizde.
Gelişmiş ülkelere, Avrupa ülkelerine baktığımızda
Avusturya, Portekiz, Norveçte on dört bin dört yüz, İspanyada on iki
bin, İngilterede on dört ila on altı bin arasında prim ödeme
gün sayısı istenmektedir.
Son olarak,
reform ihtiyacını gerekli kılan sebepler içerisinde, sosyal
güvenlik hak ve yükümlülükler arasında norm birliğinin
bulunmamasıdır. Bilindiği üzere, burada 506 sayılı SSK
Kanunu, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu,
BAĞ-KUR Kanunu ve tarımda çalışanlar bakımından
da hem kendi hesabına hem de bağımlı olarak çalışanlar
bakımından olmak üzere iki adet düzenleme bulunmaktadır. Bunun
dışında, geçici 20nci madde kapsamındaki sandıklara
tabi olanlar bakımından da vakıf senetleri bulunmaktadır.
Tasarı,
hangi konularda düzenleme yaparak amacına ulaşmak istemektedir diye baktığımızda,
birinci olarak, elbette ki ana parametre -sosyal güvenlikte- yaştır.
Erken emeklilik maddesinde de söylediğimiz üzere, yaş haddinin
yükseltilmesi icap etmektedir. Altmış beş yaşa 2036
yılında emekli olanlar bakımından
ulaşılacaktır. Şu andaki geçerli olan yaş 5510
sayılı Kanunda da, ilk defa kanun yürürlüğe girdiği
tarihte işe başlayanlar bakımından elli sekiz ve
altmış olarak sabit bulunmaktadır.
Diğer bir
parametre, amaca ulaşmak bakımından, prim ödeme gün
sayısıdır. Prim ödeme gün sayısı, BAĞ-KUR ve
Emekli Sandığına tabi çalışanlar bakımından
herhangi bir değişiklik olmamıştır; SSKya tabi
olanlar bakımından da uzlaşmayla, biraz önce Sayın
Bakanın da ifade ettiği üzere, yedi bin iki yüz iş günü olarak
kararlaştırılmış bulunmaktadır.
Önemli bir
parametre, amaca ulaşmak bakımından, aylık bağlama
oranıdır. Yine ülkemiz aylık bağlama oranı
bakımından, OECD ülkeleri arasında en yüksek aylık
bağlama oranına sahip bir ülke konumundadır. Mevcut aylık
bağlama oranı sistemden çıkışı âdeta teşvik
etmektedir, erken emekliliği teşvik etmektedir. Getirilmek istenen
düzenleme, sistemde kalmayı cazip kılacak düzenlemelerdir.
Ana
parametrelerden bir tanesi ve son olanı güncelleme kat
sayısıdır. Bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararından sonra güncelleme kat sayısına ekonomik
gelişmedeki refah payı monte edilmiştir. Buna göre, güncelleme
kat sayısı TÜFE artı sabit fiyatlarla oluşacak gayrisafi
millî hâsılanın yüzde 30u ve artı 1 formülüyle
oluşturulmuştur.
Emeklilik
sigortası yönünden tasarı neler getirmektedir? BAĞ-KURlular
yönünden, bilindiği üzere en önemlisi, basamak sistemi
kaldırılmıştır BAĞ-KURlularda. Kazancın üst
ve alt sınırları arasında olmak kaydıyla, beyan usulü getirilmiştir.
Sigortalılar
yönünden fiilî hizmet süresi yeniden tanzim edilmiştir dünyadaki
standartlar dikkate alınmak suretiyle. Kamu görevlileri yönünden mevcut
memurlar genel olarak kanun kapsamı dışında
tutulmuştur bilindiği üzere; ilk defa memur olacaklar bu yasanın
kapsamına alınmıştır.
İşverenler
yönünden, mevcut olan asgari işçilik uygulamasına uzlaşma
müessesesi monte edilmiştir. Diğer bir yenilik de işverenler
yönünden, ayni yardımlar prime esas kazanç matrahı
dışında tutulmuştur. Bunun dışında bunlarla
alakalı ortak hükümler bulunmaktadır.
Son olarak ifade
etmek istediğim, üzerinde durmak istediğim husus, genel
sağlık sigortasıyla alakalıdır. Genel sağlık
sigortası kapsamlı bir genel sağlık sigortası getirmek
üzere mevcut vatandaşlara, tüm vatandaşlara -genel sağlık
sigortasına ilave olarak- isteğe bağlı sigortalılar,
on sekiz yaşına kadar olan çocuklar ve gençler, vatansız ve
sığınmacılar ve Türkiyede ikamet eden ve kendi ülkesinde
sigorta olmayan yabancı ülke vatandaşları kapsama dâhil
edilmiştir.
Genel
sağlık sigortasından yararlanma şartları yeniden
düzenlenmiş ve kolaylaştırılmıştır genel
sağlık sigortasından istifade edinme şartları. Daha
önce SSKda doksan gün, BAĞ-KURda iki yüz kırk gün olan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET MUSTAFA
AÇIKALIN (Devamla) -
hastalık sigortası prim ödeme şartı
yeni düzenlemeyle otuz güne indirilmek suretiyle
kolaylaştırılmıştır. Ödenen genel
sağlık sigortası primi ile alınan hizmetler arasındaki
ilişki koparılmıştır, böylece bütün vatandaşların
eşit şekilde genel sağlık sigortasından istifade
etmeleri imkânı getirilmiş bulunmaktadır.
Ayrıca,
tasarıda katılım payı alınacak hizmetler,
katılım payı alınmayacak hizmetler ve kişiler
sayılmıştır. Katılım payının üst
sınırı belirlenmiştir tasarı ile. Prensip olarak
sigortalıların sözleşmeli kamu ve özel sağlık hizmeti
sunucularından istediklerine müracaat edebilmeleri hakkı
getirilmiş bulunmaktadır.
Bunun
dışında yurt dışı tedaviler
kolaylaştırılmış, tetkikler için dahi yurt
dışına gidebilme, başvurabilme imkânı getirilmiş
bulunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Açıkalın.
Tasarı
üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ülkemizde herhangi
bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmadan kayıt dışı
çalışarak geçimini sağlayan yaklaşık 11 milyon dolayındaki
kişinin kayıt altına alınarak kayıtlı
çalışanların yüklerinin azaltılmasına yönelik
şimdiye kadar hangi tedbirleri aldınız ya da şu anda bundan
sonraki dönemde hangilerini alacaksınız? Kayıt
dışı çalışanların oranı son altı
yılda nasıl değişmiştir?
İki: AKP
Hükûmetleri döneminde yaratılan yeni istihdam toplamı ne
kadardır? Bu yeni istihdamın yaklaşık yüzde kaçı
asgari ücret düzeyindedir? Hükûmetinizin bu istihdam politikasını
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son sorum: En son
değerlendirmelerde açlık düzeyi yaklaşık 700
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
2022
sayılı Kanuna göre, altmış beş yaşın
üzerindeki insanlarımıza yani kimsesiz, mağdur, fakir olan
insanlarımıza maaş veriliyor. Bu maaşın miktarı
yaşlı aylığı olarak 83,14 YTLdir. Özürlü
yakınlarına da aynı şekilde 166,27 YTL miktarında
maaş veriliyor. Acaba bu insanlar bu alınan paralarla geçinebilir mi,
bunu öğrenmek istiyorum.
İkinci olarak
da: Bu kanunla beraber 4/B ve 4/Cyle ilgili bir çalışma
yapılamaz mı? Yani devlet memurlarının şu an
itibarıyla bir kısmı 4/Bli çalışıyor, bir
kısmı 4/Cli çalışıyor. Bu da ilerideki dönemlerde bir
karışıklığa sebep olabilir diye düşünüyoruz. Bu
noktada bir şeyler söylemek ister misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Asil
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakan,
görüşmelerine başladığımız,
Bakanlığınızca reform diye adlandırılan bu
düzenleme, tümüyle emekli, dul ve yetimlere yapılan aylık ve
diğer ödemelerin azaltılması yoluyla sistemin
açıklarının kapatılmasını esas almakta, sistemin
asıl sorunu olan aktif-pasif dengesinin düzelmesini sağlayacak ana
düzenlemeleri içermemektedir. Her zaman olduğu gibi yine işin kolayına
kaçılmış, kayıt dışı istihdamın
yaygın bir seyir izlemesine göz yumulmuş, sisteme prim girişini
artırmak yerine emeklilik yaşı yükseltilerek sistemden para
çıkışı azaltılarak insanların geleceğe
umutla bakmasının önüne geçilmiştir. Bu durumu düzeltmek
adına bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Paksoy
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Efendim, önce, bu
yaşlılar ve özürlülerin aldıkları maaşlar çok
düşük bugünkü hayat standartları karşısında. Bunları
artırmayı düşünüyor musunuz?
İkincisi,
basın çalışanlarının yıpranma payını
neden kaldırdınız?
Üçüncüsü, tahsil
edilmeyen işveren primi ve cezaları ne miktardır? Bunların
tahsili konusunda ne düşünüyorsunuz?
Komisyona
şunu sormak istiyorum: Hükûmetin getirdiği tasarı 31 madde, siz
96 madde
Tabii, bu 172ye de çıkıyor. İç Tüzükün 35inci
maddesine göre komisyonlar kanun teklif edemezler. Neden bu İç Tüzükün
35inci maddesine uymuyorsunuz?
Ayrıca da,
muhalefet partili arkadaşlarımızın
70 milyonu ilgilendiren
bu kanunun bu Mecliste müzakere edilmesini engellemek için altı madde
hâlinde, yani temel kanun olarak görüş
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Uslu
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
bu yasa tasarısıyla emeklilik yaşını altmış
beşe çıkarıyorsunuz. Bu sayede aktif sigortalı
sayısını zamanla artırmayı düşünüyorsunuz.
Diğer taraftan, Hükûmetinizce birçok bakanlıkta emeklilik
hakkını kazanmış yaşı daha genç birçok
çalışanı ya görev değişikliğine uğratarak ya
bizzat teklif ederek emekliliğe zorluyorsunuz. Bu bir çelişki
değil midir? Yoksa bu AKPnin bir kadrolaşma hareketi midir?
Dilerseniz bu hususta birçok bürokrat ismi verebilirim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Yıldız
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Hükûmetinizin altı yıldır
uyguladığı ithalata dayalı düşük kur, yüksek faiz
nedeniyle işletmeler rekabet edebilmek için kayıt içinden kayıt
dışına çıkarak faaliyetlerini devam ettirmeye
çalışmaktadırlar. Kendi Hükûmetinizin yanlış ekonomik
politikalarının bedelini dar gelirlilere ödeterek küresel,
emperyalist sermayeyi ödüllendirmeye devam etmiyor musunuz?
İki: Bu
yasanın mutlaka çıkarılmasını sizden isteyen oldu mu?
Samimi misiniz? Siz ve partinizin milletvekillerinin önceki dönemlerde sosyal
güvenlik yasalarıyla ilgili düşünceleri şimdiki
düşündüğünüz gibi mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakanım, görüşmekte olduğumuz kanun
ile belli kesimlerin yıpranma payları kaldırılmakta.
Örneğin, yaz kış sırtında 20 kilo çanta ile
kilometrelerce yol kateden posta dağıtıcıları veya
kameraları ile haber takibi yapan basın mensupları normal SSKlılarla
aynı seviyeye getirilmekte. Prim tahsilatında farklı oranlarda
prim tahsilatı yaptığınız bu kesimin sosyal güvenlik
açıkları içindeki payı nedir ki böyle bir uygulama şu anda
gündeme gelmiştir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Durmuş
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
bir önceki Bakan zamanında 25 katrilyon, şimdi 26 katrilyon tahsil
edilemeyen sosyal güvenlik primi, işveren nezdinde bloke edilen
paradır. Siz bunu bir yönetim ve uygulama zaafı olarak görüyor
musunuz?
İkinci
sorum: İsteğe bağlı sigortada yüzde 25lik primi yüzde
32ye çıkarmanız bu kitle için caydırıcı olmayacak
mı?
Üçüncü sorum:
BAĞ-KURlunun bir aydan fazla prim borcunun olması hâlinde
sağlık hizmetinden yararlanmasını engelliyorsunuz.
BAĞ-KURlu esnafımızın takriben yüzde kaçının bir
ayı aşan borcu var? BAĞ-KURlu esnafın siftah
yapmadığı günümüzde primini düzgün ödeyebilen yüzde 25i
bulabiliyor mu?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan
tarafından Emek Platformuyla müzakereler sonunda emeklilik için doldurulması
gereken prim ödeme gün sayısının SSKlılar için dokuz bin
günden yedi bin iki yüz güne indirileceği ifade edilmektedir.
BAĞ-KURlular için ise dokuz bin gün olarak devam etmektedir.
Çalışanlar arasındaki bu ayrım Anayasanın
eşitlik ilkesine ve bu tasarının ruhuna aykırı
değil midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Gök
İSA GÖK
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başbakan, bu dokuz bin prim gün sayısını ve
altmış beş yaşı son derece hararetli savunmuştu
ve bunun aksini düşünmenin, yani işçi haklarının,
çalışan haklarının aleyhine olduğunu düşünmenin
yalancılık olduğunu -affınıza mağruren
söylüyorum, Başbakanın nitelemesi bu- beyan etmişti. Sayın
Bakan emek güçleriyle görüşmesi sonrasında prim ödeme gün
sayısını yedi bin iki yüze çekti. Yine affınıza
mağruren soruyorum: Bu durumda Sayın Bakan Sayın Başbakanı
yalancı çıkartmış olmadı mı?
İkinci bir
sorum var: Altmış beş yaş ile prim ödeme gün
sayısının aşağıya çekilmesi bire bir götürülmesi
gereken bir sorun. Her ne kadar Sayın Bakan Başbakanı
yalancı çıkartma pahasına da olsa yedi bin iki yüz güne çekti,
ama altmış beş yaş sınırı
aşağıya çekilmediğinde yedi bin iki yüz prim ödeme gün
sayısının hiçbir anlamı olmadığı muhakkak.
Bu bir aldatı değil mi? İkisi beraberse
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSA GÖK
(Mersin) -
beraber aşağıya çekilirse bir anlam ifade edecek.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
altmış beş yaş emeklilikte neden ısrar ediyorsunuz?
Türkiyenin gerçekliği otuz yıldaki değişimi dikkate
almıyor musunuz?
Kıdem
tazminatında hak kaybı kaygıları yine giderilmiyor. Bu
konuda ne düşünüyorsunuz?
Yeşil
kartlar yine iki yıl daha sürecek. diyorsunuz. Bunların da çoğu
polis onayıyla, birçoğu da artık iptal edilmeye
başlandı ve biraz seçimle ilgili kaygılar taşıyor. Ne
diyorsunuz?
Dünyada en az
parayla en iyi sağlık hizmeti veren Küba. Küba konusunda bir inceleme
yapmayı düşündünüz mü?
Sadaka devlet
ile sosyal devlet arasındaki en önemli unsurlardan biri şüphesiz
kayıt dışı ekonomi ve kayıt
dışılıkla mücadeledir. Bu konuda bir planınız var
mı?
Bir de, sosyal
yardımlar konusunda bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Sayın Bayındır
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Sayın Bakan, kadınlara dönük pozitif
ayrımcılık ilkesi evrensel bir ilke iken geçmişte, yani
şu gün uygulanan elli sekiz ve altmış yaş arası, iki
yıllık farkı da kaldırarak, altmış beş
yaşta kadın ve erkek arasındaki eşitliği
sağlayıp, bu ilkeyi ihlal etmiş olmuyor musunuz?
İkinci
sorum: Tarım işçilerinin de namı hesabına prim ödemeleri
öngörülüyor. Peki, bugüne kadar tarım işçisi olup emekli olan bir
örnek verebilir misiniz?
Diğer bir
sorum: Bağımsız çalışanlar arasında bugün borçlu
olanların sayısının 6 milyon 886 bin 291 kişi
olduğu belirtiliyor. Bu borçlu bağımsız
çalışanlar, bu gidişatla sağlık hizmetlerinden men
edilmiş oluyor. Borcuna rağmen sağlıktan men edilmesi
cezalandırma değil midir diye sormak istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan,
çok teşekkür ederim.
Gerçekten, çok
yoğun bir şekilde sorular aktı ve her bir soru da son derece
önemli, doğrusu kaydetmekte bile zorlandığımızı
ifade etmek istiyorum. Bizim tespit edebildiğimiz, yani
kaydedebildiğimiz ve bazen de algılamakta
zorlandığımız, mikrofondan dolayı
algılayamadığımız bazı soruları
yazılı olarak cevaplandıralım. Ama şu şekilde
başlayalım: BAĞ-KURlular için dokuz bin prim günü var şu
anda zaten, Emekli Sandığı için de dokuz bin prim günü şu
anda geçerli, SSK çalışanları için ise -bildiğiniz gibi-
yedi bin prim günü, sosyal taraflarla bir araya geldiğimizde yedi bin iki
yüz günde mutabakat sağladık. Bu, çalışanların,
işçilerin aleyhine mi? Yeni sistem açısından bakarsanız,
aleyhine. Neden? Çünkü sistem içerisinde ne kadar uzun süre
kalırsanız, ne kadar çok prim öderseniz, o derece sizin emekli
aylığınıza bu yansıyacaktır. Ama şöyle bir
psikolojik durumla da karşı karşıya
kaldığımızı net olarak ifade etmek istiyorum: Her
kesim, bulunduğu yasa çerçevesinden bu tasarıya bakmaya
çalıştı. Yani 506 sayılı Yasaya mensup olan
vatandaşlarımız 506 sayılı Yasadan, BAĞ-KUR Yasası
çerçevesinde olanlar o çerçeveden bu yasayı algılamaya
çalıştılar. Oysa mahiyet itibarıyla, felsefe
itibarıyla bu yasalar arasında çok ciddi farklılıklar var.
Mevcut sistem, kısa süreli bir şekilde çalışıp yasadan
çıkmayı öngörüyor. Oysa getirdiğimiz sistem, bu düzenleme, uzun
süreli sistem içerisinde kalıp ödediğiniz prime göre de aylık
bağlanmasını sağlıyor. Dolayısıyla bu,
şu demek değildir: Yedi bin iki yüz gün, Türkiyedeki SSK bünyesinde
çalışanlarımız açısından önemli bir düzenlemedir.
Yani prim gün sayısını dolduramama durumuyla da karşı
karşıya kalabilir, mevsimlik işçileri filan dikkate
aldığımız zaman. Bu açıdan bu düzenleme önemlidir, ama
sistem içerisinde vatandaşlarımızın uzun süreli
çalışma imkânları olacaktır. Dolayısıyla da emekli
maaşlarını yükseltme imkânları olacaktır. Çünkü,
yaş faktörü esastır. Yaş açısından bakacak olursak,
emeklilik yaşında şu anda altmış uygulaması
vardır. 2036 yılından sonra ancak 2028de ilk olarak işe
girecek olan vatandaşta altmış beş yaş sorgulaması,
altmış beş yaş aranacaktır. Dolayısıyla prim
gün sayısı düşünce aleyhe olur mu? Aleyhe olur, ama yaş
faktöründen dolayı da o prim gün sayısı, çalışma
imkânı olanlar için, artıya da dönüşebilir.
Bir diğer
konu, kayıt dışılıkla ilgili bir soru vardı.
İşte, TÜİK verilerine göre sosyal güvenliğe tabi olmayan 11
milyon kayıt dışı çalışanla ilgili bu
tasarıda önemli düzenlemeler var. Ücretlerin banka kanalıyla ödenmesi
yetkisini Kurum alıyor. Ayrıca, bankalardaki tüm işlemlerin
sosyal güvenliğe bildirilmesi sağlanıyor. Ayrıca, Kurum
bünyesinde Alo
Ayrıca,
istihdamın üzerindeki yükleri azaltmaya dönük çok yakın bir süreçte
de istihdam paketini huzurlarınıza getireceğiz. Bu şekilde
istihdamın yükünü de hafiflettikten sonra denetim, banka işlemleri ve
banka kanalıyla ücretlerin yatırılması çerçevesinde
olayı bir bütün olarak ele aldığımız zaman ciddi bir
şekilde kayıt dışılığın önüne
geçeceğimizi herhâlde görmekte zorlanmayız diye düşünüyorum.
İsteğe
bağlı sigorta primi: Bildiğiniz gibi, şu anda SSK mensubu
vatandaşlarımız bin seksen gün, yani üç yıl prim ödedikten
sonra, çalıştıktan sonra ancak isteğe bağlı
sigortalı olabiliyorlar. Fakat bunların sağlıktan da
istifade etme imkânı yok, yani isteğe bağlı oldukları
süre içerisinde. Burada yeni yasada, çalışmayan veya
çalışamayan vatandaşlarımızın uzun vadeli
sigortalı olma açısından isteğe bağlılığını
hemen getiriyoruz. Aynı zamanda da, isteğe bağlı olan bu
vatandaşlarımız GSSden de istifade etme imkânını
bulacaklardır. Yani bugün olmayan bir imkân bu yasayla
vatandaşlarımıza sağlanmış oluyor. Burada da
oranın yüzde 25ten yüzde 32ye çıkmasını, GSS priminin
yüzde 12 olduğunu dikkate alırsanız çok anormal bir düzenleme
değil, çalışanın lehine bir düzenleme olduğunu
görürüz.
Yıpranma
payıyla ilgili olarak en çok tartışılan bir konu
Yıpranma payı çerçevesinde eğer mevcut sistem içerisindeki
meslek gruplarını dikkate alırsanız, gelişen
şartlar ve Türkiyenin, dünyanın geldiği teknolojik seyir
açısından olay irdelenince, olmaması gereken birçok
mesleğin olduğunu göreceksiniz; mesela, gemi kömürcüleri, gemi
ateşçileri de şu anda -yani böyle bir gemi olmamasına
rağmen- fiilî hizmet zammından istifade etsinler diye. Kapsam çok
farklı ve bu kapsamın nasıl belirlendiğini biz
araştırdığımızda, gerçekten çok ciddi siyasi
müdahalelerle fiilî hizmet zammı kapsamının belirlendiğini
de müşahede ettik. Yani bir bölgenin bir bakanı, o bölge içerisindeki
herhangi bir sektörde, herhangi bir meslek grubunda çalışanları
fiilî hizmet kapsamına almış. Geçmiş yıllar
itibarıyla söylüyorum, çok ciddi siyasi müdahalelerin olduğunu tespit
ettik. Bugün, bilimsel bir kritere bunun oturtulmasının zaruri
olduğu düşüncesiyle -İş Güvenliği Yönetmeliğinde
belirlenmiş beş grup var risk gurubu olarak- risk gruplarından
beşincisini biz baz aldık, yani en riskli grupları baz alarak
fiilî hizmet zammı kapsamına bunları dâhil ettik. Doğru
yaptığımıza inanıyoruz ve bu konuda
görüştüğümüz tüm kesimlere söyledik ki: Sizin farklı bir
teklifiniz varsa getirin, bunu değerlendirelim. Bize,
ağırlıklı olarak, çeşitli meslekler de tavsiyelerde
bulunuldu bu meslekleri de alabilir misiniz şeklinde. O meslekleri de
alabiliriz, fakat o bahsettiğiniz mesleğin üçüncü risk grubunda
olduğunu dikkate alırsanız, üçüncü risk grubundaki bütün
meslekleri de fiilî hizmet kapsamına almanız gerekiyor, ki böyle bir
yaklaşımın, yani bilimsel olmayan, kriterlere oturtulmayan
yaklaşımın fiilî hizmet zammını -bugün olduğu
gibi- saptıracağı düşüncesiyle, bir bilimsel kritere
bunları oturttuğumuzu ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan, çok az vaktimiz kaldı, Sayın Genç Komisyona da bir
soru sormuştu. Komisyon
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Yani, gerçekten birçok
konu var.
BAĞ-KUR prim
borçlarıyla ilgili olarak, Sayın Başkanım müsaade
ederseniz
BAŞKAN
Tabii, buyurun.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) BAĞ-KURlularla
ilgili şu andaki uygulamalar aslında yoksulluğu
artırmaktadır. Sosyal güvenlik alacaklarına
baktığımız zaman bunun 42 katrilyona
ulaştığını görürsünüz. Bunun içerisinde 32
katrilyonun BAĞ-KURa,
yani esnaf ve sanatkârımıza ait olduğunu görürsünüz. Bunun
mevcut sistemin uygulamasından kaynaklandığı bir gerçektir.
Bununla ilgili çok uzunca bir değerlendirmeyi
konuşmalarımızda yaparız. Yani yoksulluğu azaltan
değil, maalesef yoksulluğu artıran bir düzenleme şu anda
yürürlüktedir, bunu kaldırıyoruz. Hem BAĞ-KURluların prim
oranını düşürüyoruz, ayrıca BAĞ-KURlulara prim ödemede
oran değil, beyana tabi bir düzenleme getiriyoruz. Çünkü
BAĞ-KURlunun geliri değişmediği hâlde sürekli
BAĞ-KURlunun basamak çerçevesinde primleri artıyor. Primleri artan
fakat geliri artmayan bir BAĞ-KURlu gitgide maalesef prim
borçlarının yoğunluk arz etmesiyle kurumu karşı
karşıya bırakmıştır. Bu yeni düzenleme bu sorunu
da çözecek olan bir düzenlemedir.
Teşekkür
ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) İç Tüzüke
aykırı olarak bir şey söz konusu değildir Sayın
Başkanım ve yapılan bütün düzenlemeler de kanun tekniğine
uygun olarak yapılmıştır.
Bilgilerinize arz
olunur.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi,
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 30uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Bayram Meral.
Sayın
milletvekilleri, çok büyük bir uğultu var. Lütfen sohbet etmek isteyenler
Sayın
milletvekilleri, çok önemli bir kanun görüşülüyor. Kanun yerine sohbet
etmeyi tercih edecek olanlar lütfen kulise çıksınlar.
Buyurun Sayın
Meral. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, bu yasa tasarısı, bugün değil 54üncü
Hükûmet döneminde de gündeme geldi. O zaman ben TÜRK-İŞ Genel
Başkanıydım. Bugün bu masada oturan, yani AK Partili bazı
milletvekili arkadaşlarım o zaman Saadet Partisi milletvekilleriydi.
Onlarla birlikte meydanlarda yürürdük, Mezarda emekliliğe hayır.
derdik. Sayın Bakanımız da bunun canlı şahidi. Bugün,
kadere bakın, Sayın Başbakanımın dediği gibi,
dokuz bin günü savunur duruma geldiniz! Bunun adına ne derler biliyor musun?
Nereden nereye!
Saygıdeğer
arkadaşlarım, bugün bir milletvekili arkadaşım soru sordu
Bu yasa tasarısını çıkarmanızı kim istiyor?
dedi. Değerli arkadaşlarım, bunun gibi birçok yasa tasarısının
çıkarılmasını isteyen güçler var.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) IMF!
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) - Bunların başında IMF gelmektedir. IMF
yalnız bunu istemedi değerli arkadaşlarım, kamunun
küçültülmesini istedi; yatırımların durmasını istedi;
tarıma, hayvancılığa verilen desteğin kesilmesini
istedi; özelleştirmenin bütün hızıyla
yağmalanmasını istedi; işçinin, memurun, emeklinin, yani
dar gelirli vatandaşların ücretlerinin dondurulmasını
istedi, bugün olduğu gibi; emeklilik yaşının kadınlarda
altmış, erkeklerde altmış beşe
çıkarılmasını istedi. İşte, bugün, bu saygıdeğer
Meclis bunları görüşüyor değerli arkadaşlarım.
Bakınız,
değerli arkadaşlarım, geldiniz geleli, işçilerin
haklarının, emeklinin haklarının kısılması
için ne gerektiyse onu yaptınız. İş Yasası ile 54üncü
Hükûmet döneminde çıkarılan İş Güvencesi Yasa
Tasarısını ortadan kaldırdınız ve ne
acıdır ki, 12 Eylülün dile getirmediği, konu etmediği
kıdem tazminatını bugün gündeme getirdiniz, Nasıl
budarız, ne yaparız? onu tartışıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, ne acıdır ki, emeklilerin aylıkları
çok yüksekmiş! Siz kimin ağzıyla konuşuyorsunuz? IMFnin
bir temsilcisi de geldi, Türkiyede dedi ki: Öğretmenlerin
aylıkları çok yüksek. Öyle mi arkadaşlar, emeklinin
aylıkları yüksek mi? Hiç olacak şey mi değerli
arkadaşlarım ve bu kürsüye çıkıyorsunuz sayın
milletvekilleri, bunu konuşuyorsunuz, bunlar çok acı. Biz
aldığımızdan nerelere gittiğimizin
farkındayız, detayına inmiyorum. Siz ortalama 700 lira ücret
alan bir işçinin, bir emeklinin aylığının yüksek
olduğunu nasıl burada çıkar da söylersiniz!
Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, Avrupada emekli olan insan gelir
bizim kıyılarımızda tatil yapar, bizim emeklilerimiz de,
değerli arkadaşlarım, ya Millî Piyango bileti satar ya gider bir
yerde bekçilik yapar. İşte sizin Ücretleri fazla. dediğiniz
arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, bu yasayla bir konuyu özellikle
gündeme getiriyoruz. Biliyorsunuz yeni yeni müesseseler icat edildi. Nedir
bunlar? Değerli arkadaşlarım, şu anda inşaatta
çalışan arkadaşlarımız, tarımda çalışan
arkadaşlarımız, ormanda çalışan
arkadaşlarımız, şeker fabrikasında çalışan
arkadaşlarımız, güvenlik görevlileri, temizlik şirketinde
çalışan arkadaşlarımız, bunların yılda ne
kadar çalıştığını biliyor musunuz? Devlet müessesesinde
çalışan, şeker fabrikasındaki işçiler yılda dört
ay çalışır -onu da toplu sözleşmeye zorla koyduk ki yüz
yirmi gün prim ödesin de çoluğu çocuğu sosyal haklardan
yararlansın- diğerleri üç ay çalışıyor. Şimdi,
bakınız, bırakın altmışı, altmış
beşi, değerli arkadaşlarım, üç ay çalışan bir
orman işçisinin emekli olabilmesi için değerli
arkadaşlarım, seksen yıl çalışması lazım.
Hesabı gayet basit, 7.200ü 90a bölerseniz 80 çıkar, bu kadar basit
ama siz böyle ufak hesaplarla uğraşmazsınız. Değerli
arkadaşlarım, dört ay çalışan bir
arkadaşımızın altmış yıl
çalışması lazım ki emekli olsun. Altı ay
çalışan bir arkadaşımız, kırk yıl çalışması
lazım ki emekli olsun. Yirmi yaşında işe girse bu
arkadaşımız, kırk yıl da çalışacak,
altmış yıl; beş yıl da bekleyecek ki altmış
beşi doldursun, emekli olsun. İşte, sizin getirdiğiniz yasa
bu değerli arkadaşlarım.
Birçok hakkı
buduyorsunuz. Bu ne yapar biliyor musunuz muhterem arkadaşlarım?
Türkiyede çok önemli bir konuyu geliştirdiniz. Ne acıdır ki
İstanbulda bir işçi telefon ediyor bana Sayın
Başkanım, senden bir şey öğrenmek istiyorum. diyor. Buyur
gözüm. dedim. Eşime bir yerde iş buldum. Nasıl olsa emekli
olamayacağı söyleniyor. İşveren de İsterseniz ben
sigorta primini size veririm, siz de benden davacı olmazsanız
işi yürütürüz. diyor. dedi.
Şimdi,
Türkiye bu noktaya geldi değerli arkadaşlarım. Adam diyor ki:
Ben nasıl olsa emekli olamıyorum ve olamayacağım.
İsterseniz 2036 yılında deyin isterseniz 2002 yılında
deyin, vatandaşın kafasında emekli olamayacağını
yerleştirdiniz ve doğrudur da ve bugün, bunlar, değerli
arkadaşlarım, kayıt dışı azalmayacak, artacak,
bunun önüne de geçemeyeceksiniz; bu, bir.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Şuraya müdahale eder misiniz
Sayın Başkan.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) İki: Birçok hakkı budadınız. İş
kazası, meslek hastalıkları değerli arkadaşlarım,
yüzde 25 rapor aldığı zaman 420 lira aylık
bağlanıyordu.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Dinlemiyor kimse de hoş olmuyor. Sayın
Başkan uyarmıyorsunuz.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Sayın Bakan çok bildikleri için dinlemiyorlar!
BAŞKAN
Sayın Meral, siz devam edin.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım
54üncü Hükûmet döneminde burada konuşurken ve çok acımasızca
bunları eleştirirken Bu, mezarda emekliliğin bedelini
ödeyemezsiniz. dediği zaman biz onu dinliyorduk. O zaman, değerli
arkadaşlarım, muhalefetin sıralarında oturuyordu, burada
canlı şahitleri var, o zamanki hükûmet ortakları da burada.
Değerli
arkadaşlarım, yaptığı iş hoşuna gitmiyor ki
dinlesin! Yani, nasıl dinlesin? Niye bekliyorsunuz Sayın
Bakanın... Ben bir işçi çocuğuyum. dedi, Sayın
Bakanı rahatsız etmek istemiyorum. Gitsin babasına sorsun,
babası da bu yasaya karşıdır, emin olun ki öyledir
değerli arkadaşlarım, babası da bu yasaya
karşıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Ama ne
yapsın, yani yapacak başka bir şey yok, kendi zaten söylüyor.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Hafife almayın o yasayı, o kadar hafife
almayın.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Değerli arkadaşlarım, emekli
aylıkları daha önce neydi biliyor musunuz? Muhterem
arkadaşlarım, emekli aylıkları, daha önce, bütün
çalışma süresinin, emekli olduğu zaman, en son yüksek ücretinin
üç yılının ortalaması alınırdı, emekli aylığı
bağlanırdı. Burada, içinizde genel müdürlük yapan
arkadaşlarımız var. Şimdi ne oldu biliyor musunuz? Bütün
hizmet süreleri toplanıyor, onun ortalaması bulunuyor. Yani bu
demektir ki emekli aylıkları geçmiş dönemlere göre daha da
düşürülüyor. Siz daha da düşürüyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Emeklilerin ücreti, ne olursa olsun, bir taban ücreti vardı, 421 liradan
aşağı düşmezdi. Şimdi siz tabanı
kaldırdınız, bu 200e düştü. Yani asgari ücretle
çalışan bir işçi emekli olsa dahi, eskiden 420 bin lira alırdı,
şimdi 230 bin lira alacak. Tabanı kaldırdınız.
Budadınız insanların haklarını, birçok
çalışanın haklarını değerli
arkadaşlarım.
Muhterem
arkadaşlarım, Sayın Bakanım diyor ki: Efendim, biz
sendikalarla anlaştık, belli bir noktaya geldik. Yüzde yüz
anlaştıkları kanısında değilim. Sendikaları
da kutluyorum, o işçileri de kutluyorum değerli
arkadaşlarım. O hareketi yapmakla yüreğime su serptiler,
onları kutluyorum değerli arkadaşlarım. Neden kutluyorum?
Kendinize geldiniz biraz. Gidiyorsunuz, yol virajdır,
taşlıdır, bilmem nedir. Ondan sonra baktınız ki,
eskiden Dur Yolcu! diye bir şiir vardı, orada durdunuz. Haklı
bir şey yaptınız, akıllıca bir şey
yaptınız. Oturursunuz, taraflarla konuşursunuz, gelirsiniz
siyasi partilerle konuşursunuz; ortak bir yol çizersiniz, ondan siz de
huzurlu olursunuz, biz de huzurlu oluruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Ülkeye de huzur gelir değerli arkadaşlarım.
Bunu böyle yapalım, böyle yapmalıyız, böyle
yaptıklarımızdan hepimiz yarar görüyoruz. Körüklüyorsunuz, ondan
sonra da birilerine gidip rica ediyorsunuz: Ya, hele gelin bu tansiyonu
düşürün, bize yardım edin. Niye yapıyorsunuz? Niye ondan sonra
birisinden ricada bulunuyorsunuz?
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyeyi yönetiyorsunuz, Türkiyeyi. Türkiyeyi
yöneten, attığı her adımı hesap etmek zorundadır.
Kişisel işlerinizi takip etmiyorsunuz. Dünyaya karşı,
ülkeye karşı
Ülke yönetiyorsunuz. Sorumluluğunuzun idrakinin
farkında olmanızı bekliyorum sizden, onu istiyorum. Biz de
yaşadık geçmişte birçok hükûmetlerle. Giderdik meydanlarda
Çankayanın -Allah rahmet etsin- şişmanı, işçilerin
düşmanı. derdik, akşam da giderdik sorunu çözerdik. Maazallah!
Burnunuzdan kıl aldırmıyorsunuz. Hükûmetsiniz,
eleştirileceksiniz de, ama oturacaksınız vatandaşın
sorunlarını da çözeceksiniz. Geçmişte bir başbakan
yardımcısı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Efendim, bitirmeme müsaade edin.
BAŞKAN
Böyle bir kuralım yok.
Çok teşekkür
ederim.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Vallahi, kusura bakma, ben senin genel
başkanını methedecektim, sen fırsat vermedin. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Meral.
Gruplar
adına ikinci söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycıya aittir.
Buyurun
Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Tasarının
birinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak
üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Sosyal güvenlik,
mesleki, fizyolojik veya sosyoekonomik herhangi bir riske düçar
kalınması sonucu, çalışma ve gelir elde etme
imkânından geçici veya sürekli olarak yoksun bulunan bireye, insan onuruna
yakışır biçimde hayatını devam ettirebilmesini
sağlayan önlemlerin ve katkıların bütünü olarak
tanımlanabilir. Hayatın kaçınılmaz doğal bir sonucu
olarak karşılaşılacak
risklere karşı korunabilmek, kimi yaşlılık ve
ölüm gibi mutlak, kimi hastalık ve muhtaçlık gibi muhtemel tüm
risklere karşın geleceğe güvenle ve ümitle bakabilmek, toplumsal
barış ve huzurun sağlanması açısından da çok
büyük önem ve değer taşır.
Türkiyede
uygulanan mevcut sosyal güvenlik sistemi, bireylerin çalışma
statülerindeki farklılıklara göre kurgulanmış bir
sistemdir. Gerek emeklilik gerekse sağlık sistemlerinde beş
ayrı yasayla sigortalıların hak ve yükümlülükleri
tanımlanmaktadır. Bunlar arasında prime esas kazanç, aylık
bağlama oranı, kazancın güncellenmesi, prim oranları,
sigorta yardımlarının türü ve kapsamı gibi konularda norm
ve standart farklılıkları bulunmaktadır. Haklar ve
yükümlülükler arasında aktüeryal denge kurulamadığından,
sosyal güvenlik kurumunun bütçesi giderek artan bir şekilde açık
vermektedir. Bu açıklar bütçeden yapılan transferlerle
kapatılmaya çalışılmaktadır ancak açıkların
bütçeye yükü önemli oranlara ulaşmıştır. Bu durum, sosyal
güvenlik sisteminin finansal açıdan sürdürülebilirliğini gittikçe
zorlaştırmaktadır. Diğer taraftan, mevzuatın
karmaşıklığı, aşırı bürokratik
işlemler, bilgiişlem yapısının yetersizliği ve
personele ilişkin sorunlar, sosyal güvenlik kurumlarının etkin
çalışmasına engel olmuştur.
Sayın
Başbakan, 11 Mart 2008 tarihli grup konuşmasında, mevcut sosyal
güvenlik sorunlarının sorumlusunun 1969 yılı
sonrasında sorumsuz, kaygısız, düşüncesiz, popülist
uygulamalar olduğunu belirterek, popülist siyasetin aktörlerinin kimler
olduğunu açıklamayacağını, bunların bilindiğini belirtmiştir. Bahsettiği otuz
dokuz yıllık dönemde otuz hükûmet kurulmuş olup, bunlardan tek
başına iktidar olup ardı ardına iki hükûmette en uzun
süreyle yaklaşık altı yıl Başbakanlık yapan
rahmetli Turgut Özaldır ancak Özal döneminde sosyal güvenlik sistemine
yönelik önemli düzenlemeler yapılmış, emeklilik yaş hadleri
elli-elli beş yaş olarak belirlenmiştir.
Tek
başına iktidar olup, en uzun süreyle Başbakanlık yapan
ikinci kişi Sayın Erdoğan olup, Başbakan olduğu 14
Mart 2003 tarihinden bugüne geçen beş yılı aşkın süre
içerisinde sosyal güvenlik sisteminin sorunlarını gidermeye yönelik
hiçbir hukuki düzenleme yapılmamıştır. Gerekli
düzenlemelerin yapılmaması nedeniyle sistemdeki adaletsizliklerin ve
açıkların her geçen yıl daha da artmasına yol açıldığı
bir gerçektir. Bu durumda, Sayın Başbakan, sorumsuz, kaygısız,
düşüncesiz, popülist siyasetin başaktörünün kendisi ve AKP
Hükûmetleri olduğunu da kabul ettiği anlaşılmaktadır.
Sosyal güvenlik
reformu çok zor bir reformdur. Bir koalisyon hükûmeti olan 57nci Hükûmet
döneminde bu reformun önemli bir ayağı gerçekleştirilmiş,
emeklilik yaş haddi elli sekiz-altmış, prim ödeme gün
sayısı da yedi bin gün olarak belirlenmiş, kademeli bir
geçiş süreci öngörülmüştür. Bu reform yapılmamış
olsaydı, bugün sosyal güvenlik açıklarının çok daha büyük
boyutlara ulaşmış olacağı da bir gerçektir.
Değerli
milletvekilleri, 5510 sayılı Kanun ile emeklilik yaş haddinin
altmış beşe, yaşlılık aylığı
bağlanabilmesi için gerekli prim ödeme gün sayısının da
dokuz bin güne yükseltilmesi öngörülmüştür. Her ne kadar, altmış
beş yaş için, 2036-2047 yılları arasında, elli
sekiz-altmış yaştan altmış beş yaşa kademeli
geçiş öngörülmüş olmakla birlikte burada bir aldatmaca
bulunmaktadır.
Zira, kanunda
belirtilen kademeli geçiş sürecinden, bu kanunun bu yıl
yürürlüğe girmesi hâlinde, ilk defa sigortalı olacak kadınlarda
otuz bir, erkeklerde otuz üç yaşını dolduranlar
yararlanabilecektir. Yani bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, ilk defa
sigortalı olacak on sekiz ila otuz bir-otuz üç yaş arasında
bulunan herkes altmış beş yaşa tabi bulunmaktadır.
Kimseyi kandırmayalım, gerçekleri kamuoyuna açıklayalım.
Aylık
bağlanabilmesi için aranan prim ödeme gün sayısı dokuz bin gün
olarak belirlenmiş olmakla birlikte, Emek Platformu ile SSKlılar
için yedi bin iki yüz gün üzerinde uzlaşıldığı
açıklanmıştır. Bu kanunun temel amaçlarından biri
olan, norm ve standart birliği sağlanması hususuna riayet
edilmediği görülmektedir.
Ayrıca
yaş şartı altmış beş olduğundan, on sekiz
yaşında işe giren ve yirmi yıl sonra, otuz sekiz
yaşında prim ödeme gün sayısı şartını
tamamlayan sigortalının emekli olabilmek için yirmi yedi sene
beklemesi gerekecektir. Bu durum kayıt dışı
çalışmayı teşvik edecektir.
Bu kanuna tabi
geçecek hizmetler için bağlanacak aylıklar mevcut uygulamaya nazaran
önemli oranda azaltılmaktadır. Mevcut uygulanan hükümler ve bu
tasarıda öngörülen düzenlemeler açıktır. Emekli
aylığı bağlanmasına esas olan, prime esas
kazançların güncellenmesini sağlayan kat sayının
hesabında mevcut uygulamada TÜFE değişim oranı ile
gayrisafi yurt içi hasıla gelişme hızı dikkate alınmaktadır.
Yeni düzenlemede, TÜFE değişim oranı ile gayrisafi yurt içi
hasıla gelişme hızının yüzde 30u esas
alınmıştır. Yeni düzenleme, bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten sonraki hizmetlere ilişkin prime esas
kazançların güncellenmesinde mevcut uygulamaya göre önemli azalmaya yol
açacağından, bağlanacak aylıkların da
azalmasını beraberinde getirecektir.
Ayrıca, bu
düzenlemede, büyüyen ekonomiden bireye düşecek refah payının
tamamı gözetilmediğinden, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi de
karşılanmamıştır.
Aylık
bağlama oranı hâlen 1479 ve 506 sayılı Kanunlara göre
sigortalılık süresinin ilk on yılının her
yılı için yüzde 3,5, takip eden on beş yılın her
yılı için yüzde 2 ve sonraki her yıl için yüzde 1,5
oranlarının toplamı, 5434 sayılı Kanuna göre hizmet
toplamı yirmi beş yıl olanların yüzde 75i, yirmi beş
yıldan fazla olanlara da her yıl için yüzde 1 fazlası
uygulanmaktadır. Bu düzenlemede ise her yıl için yüzde 2
uygulanması öngörülmüştür. Bu durumda yirmi beş yıllık
hizmete karşılık mevcut uygulamada 5434 sayılı Kanuna
göre yüzde 75; 1479 ve 506 sayılı Kanunlara göre ise yüzde 65 olan
aylık bağlama oranı yeni düzenlemeyle yüzde 50ye
düşmektedir. Gerek güncelleme kat sayısı gerekse aylık
bağlama oranı konusunda öngörülen düzenlemeler dikkate alındığında,
bu kanunun yürürlük tarihinden sonraki hizmetlere bağlanacak emekli,
malul, dul ve yetim aylıklarında mevcut duruma göre önemli miktarda
azalma olacağı açıkça görülmektedir. Bunu çok net söylüyorum,
yani hiç kimseyi kandırmayalım, hükümler ortada, tablo ortada, hesap
ortada, lütfen gerçekleri söyleyelim. Eğer
vatandaşlarımızdan fedakârlık bekliyorsak, bunu çok
açık bir şekilde söyleyelim diyorum.
Zaten, mevcut
aylıkların dahi açlık sınırının altında
olduğu dikkate alındığında, bu kanuna göre bağlanacak
aylıklarla emeklilerin hayatını nasıl idame
ettirebilecekleri tümüyle göz ardı edilmektedir. Bu düzenlemeler sosyal
devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
Emek Platformuyla
varıldığı açıklanan uzlaşmaya göre aylık
bağlama oranının üç bin altı yüz günü doldurmamış
olanlar için her yıl yüzde 3 uygulanması öngörülmektedir. Hâlen üç
bin altı yüz güne kadar her yıl için yüzde 3,5
uygulandığı dikkate alındığında yine önemli
bir hak kaybı söz konusudur.
Ayrıca, ilk
defa sigortalı olacaklar uzlaşılan bu düzenlemeden
yararlanamayacaktır. Buradan AKPye sormak istiyorum: Sizin hak, adalet ve
eşitlik anlayışınız bu mudur? Bu kanunun
yürürlüğe girmesinden sonra ilk defa sigortalı olacaklar bu
vatanın, bu milletin evladı değiller mi?
Ayrıca,
gerek Sayın Başbakan gerekse AKP yetkilileri her fırsatta ne
diyor? İşte, millî gelir 2002de -hatta 2002de de denmiyor,
yetmiş dokuz yılda- 181 milyar dolar... Biz beş senede bunun
üzerine 308 milyar dolar koyduk, 489 milyar dolara geldi. Şimdi de
revizyon diye yapılan çalışma sonucu millî gelirimiz bir gecede
yüzde 31,6 arttı, nüfustaki azalmayla birlikte kişi başına
gelirimiz 2006 yılında 7.500 doları, 2007 yılında da
9.300 doları geçti deniliyor.
Allah
aşkına, siz Türk milletiyle dalga mı geçiyorsunuz?
Vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu
hayatını kredi kartlarıyla, kredi ve borçlarla sürdürmeye
çalışıyor, siz 9 bin dolarlardan bahsediyorsunuz. Madem millî
gelir arttı, bu kanuna göre bağlanacak emekli, dul, yetim aylıklarında
neden azalma öngörüyorsunuz? Bu bir çelişki değil midir?
Sadece,
fildişi kulelerde, yedi yıldızlı otellerde yaşayan,
zengin ettiğiniz mutlu azınlığı, kendi çevrenizi
değil, gelin çiftçinin, emeklinin, dul ve yetimin, esnafın,
işçinin, memurun, işsizin hâlini bir görün. Ülkemizi ne hâle
getirdiniz. Hayalî başarı senaryolarınız, pembe
tablolarınıza rağmen gerçekler ortadadır, ama
başarısızlığınız, beceriksizliğiniz
karşısında şunu iyi bilin ki, mapushane edebiyatınız,
mazlum ve mağdur edebiyatınız da artık sökmeyecek, bu
millet hak ettiğiniz dersi ilk seçimde size verecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kalaycı.
MUSTAFA KALAYCI
(Devamla) AKP dul ve yetimler ile muhtaç durumdaki malullere bağlanacak
aylıklara ilişkin şartlarda, sigortalıların emzirme,
evlilik ve cenaze yardımları ile fiilî hizmet süresi zamlarında
büyük bir tutarsızlık, ciddiyetsizlik sergilemektedir. Emek
Platformuyla son yapılan düzenlemede tekrar bu hususlar yeniden
düzenlenmektedir. Yasa âdeta yazboz tahtasına çevrilmiştir.
Bu görüş ve
düşüncelerle hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.55
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.16
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK(Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
119 sıra
sayılı Kanun Tasarısı üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi söz
sırası Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın Selahattin Demirtaşta.
Buyurun
Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 119 sıra
sayılı yasanın birinci bölümü üzerine DTP Grubu adına
görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şüphesiz ki
son derece önemli, toplumun neredeyse tamamını ilgilendiren bir konu
hakkında, geçmiş dönemlerde de mütemadiyen Türkiye gündemine
gelmiş, Meclis gündemine gelmiş bir konu hakkında bugün de
önemli bir yasama faaliyeti yürütüyoruz.
Elbette ki
toplumun büyük bir çoğunluğunu ilgilendiren bu yasa
tasarısının hazırlıklarıyla ilgili Sayın
Bakan ifade ettiler, altı aydır bir hazırlık yapılıyor,
bu konunun sosyal taraflarıyla da değişik görüşmeler
gerçekleştirildi, mümkün olduğunca mutabakat sağlanmaya
çalışıldı ama tam anlamıyla herkesin içine sinen,
hepimizin arzuladığı bir yasa tasarısıyla
karşı karşıya olduğumuzu söylemek de maalesef ki
mümkün değil.
Ülkemizdeki
sosyal güvenlik alanında ciddi sıkıntıların
yaşandığı bir gerçek. Bu alanda düzenlemelerin
yapılması ihtiyacı, zorunluluğu da bir gerçeklik olarak
önümüzde duruyor. Dolayısıyla DTP Grubu olarak biz zaten
tıkanmış durumda olan, sinyal veren bu alanın mutlaka
düzenlenmesi gerektiği konusunda hemfikiriz. Ancak bu düzenlemeler
yapılırken yine Anayasa güvencesi altında olan sosyal devlet
ilkesinin mümkün olduğunca korunması, ihlal edilmemesi de gerektiğini
savunuyoruz ve muhalefet olarak da bu yasanın görüşmelerinde bir
yandan bu değişikliğin derli toplu bir şekilde
yapılmasının olumlu olduğu, sosyal taraflarla
görüşmelerin yapılmasının olumlu olduğunu belirtirken
ama aynı zamanda eksik bulduğumuz, yetersiz bulduğumuz konularda
eleştirilerimizi, görüşlerimizi, değişiklik önergeleriyle
katkılarımızı da sunma gayreti içerisinde
olacağız.
Sosyal güvenlik
meselesi, ağırlıklı olarak, çalışanları,
emekçileri, yoksulları, işsizleri doğrudan ilgilendiren bir
mesele. En nihayetinde toplumda güvence altına alınması gereken,
devlet koruması altında bulunması gereken kesimler
ağırlıklı olarak bunlar. Bu nedenle, yapılacak
düzenlemelerde eğer bu kesimlerin çıkarlarını gözeten bir
düzenleme yapılmamışsa, bu saydığım kesimlerin
çıkarları ihlal ediliyorsa tabii ki sosyal devlet ilkesi ihlal
ediliyordur, zedeleniyordur demekte bir sakınca görmemek lazım.
Mevcut tasarı, önceki düzenlemelere kıyasla bazı yenilikler,
bazı pozitif düzenlemeler getirmekle birlikte, bize göre, sosyal devlet
ilkesini zedeleyen, yoksulların, çalışanların, emeklilerin,
emekçilerin haklarını, kazanılmış haklarını
da gasp etmeye yönelik düzenlemeler içermektedir. Bu tasarının geneli
üzerinde sunum yapan arkadaşlarımız detaylı bir
şekilde ifade ettiler. Her şeyden önce tasarıya hakim
anlayış, sosyal güvenlik hukuku ile iş hukuku, çalışma
hukuku arasındaki tamamlayıcı, bütünleyici ilişkiyi
koparmaktadır; gerçekleştiği ölçüde, hukuk devleti ilkesinin
toplumsal yaşamın gerçekleriyle bağı
zayıflayacaktır diye düşünüyoruz.
Bilindiği gibi,
sosyal güvenlik hukuku, çeşitli riskler nedeniyle geçici veya sürekli
çalışamaz duruma gelmeleri hâlinde çalışanlara güvence
sağlarken çalışma hukuku, çalışanların
çalıştıkları süre içinde çeşitli yöntemlerle
gelirlerini güvence altına almaya çalışır. Her iki hukuk
dalında da görüldüğü üzere, temel amaç, yurttaşın gelir
güvencesinin sağlanmasıdır. Örneğin, işçiler için
iş hukuku, işçilerin feshe karşı korunmasına,
değişik yöntemlerle işçilerin haksız işten
çıkarılmalarına karşı güvence ve tazminatlar getirmeye
çalışırken sosyal güvenlik, fesih olayı
gerçekleştiğinde işsizlik sigortası yoluyla
çalışanları korur. Diğer bir örnek,
çalışanların sağlığının korunmasını,
iş kazaları ile meslek hastalıklarının önlenmesini ve
önlenemediğinde değişik yöntemlerle tazminini amaçlar.
Dolayısıyla, birbirini tamamlayıcı, deyim yerindeyse
ayrılmaz bir bütün oluştururlar. Bu çerçevede, günümüze değin
sosyal sigorta rejimleri, ilgili çalışma ilişkilerinin
özellikleri doğrultusunda şekillenmiştir. 657 sayılı
Devlet Memurları Yasası ile 5434 sayılı Emekli
Sandığı Yasası bunun tipik örnekleridir.
Ulusal sosyal
güvenlik sisteminin fon yönetimine indirgenmesi, bu tasarıyla birlikte söz
konusudur. Sosyal güvenlik bir hak olmaktan çıkarılmakta ve
dolayısıyla, kamu hizmeti yerine piyasada satın alma güçleri
ölçüsünde tüketicilerin yararlanabileceği bir meta hâline
dönüştürülmekte ve kârlılığa konu yapılmaktadır.
Sosyal güvenlik, toplumsal ve kamusal bir sorumluluk yerine bireyin kendi sorumluluğu
hâline getirilmektedir; gerçekleştiği ölçüde, cumhuriyetin sosyal
devlet ilkesi maalesef ki zayıflayacaktır, toplumun geniş
kesimleri sosyal dışlanmışlığa maruz
kalacaktır. İş Yasasına göre, esnek çalışma ilişkileri
içinde istihdam edilecek işçiler, tarımda hizmet akdiyle süreksiz
çalışan tarım işçileri, tarımda kendi nam ve
hesabına çalışanlardan düşük gelirliler, ev hizmetlerinde
çalışan kadınlar, cezaevinde hükümlü ve tutukluların
bakmakla yükümlü oldukları kişiler ve yevmiyeli çalışanlar
sosyal korumadan yoksunlaşması durumuyla karşı karşıya
kalacak, hatta bunlar bu tasarı ile yasal güvenceye
kavuşacaktır.
Yine değerli
arkadaşlar, bu bölümle ilgili olarak
Otuz madde birinci bölümde ele
alınmış ve tasarının çok önemli maddeleri bu bölümde
tartışılacak. Dolayısıyla bu şekildeki bir düzenleme
de -özellikle birinci bölümle ilgili olarak- tartışmaların
yeterli derecede yürütülemeyeceği kaygısını bizde
uyandırmıştır.
Öncelikle,
yükseköğrenim görenlerle ilgili yapılan düzenleme son derece
yetersizdir. Üniversite öğrencilerinin sadece yirmi beş yaşına
kadar hak sahibi olarak tanımlanması, yüksek lisans ve doktora
öğrencilerinin kapsam dışı bırakılması
önemli bir eksikliktir.
Tasarının
birinci bölümünde düzenlenen kısa ve uzun vadeli sigorta kolları
uygulaması bakımından hak sahipleri sayılırken ev
hizmetlerinde çalışanlar ile ceza infaz kurumları ile
tutukevleri bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerde
çalıştırılan tutuklu ve hükümlülerin de uzun vadeli
sigortalılık kapsamı içine alınması ve
durumlarının bu şekilde açıklığa kavuşturulması
gerekmektedir.
Önceki
düzenlemelerde kız ve erkek ayrımı olmaksızın bütün
çocuklar için evlenme ödeneği öngörülmüşken yeni düzenlemede sadece
kız çocukları bu kapsama alınmış, erkek çocukları
için evlenme ödeneği iptal edilmiştir. Kız ve erkek çocukların
arasında yapılan bu ayrımın giderilmesi gerekmekte. Bunun
hangi açıdan, hangi gerekçelerle bu şekilde
yapıldığını anlamak da mümkün değildir.
Bir başka
konu bu bölümde düzenlenen emzirme ödeneği hususudur. Daha önceki
düzenlemelerde doğumdan sonraki altı ay boyunca ödenmesi öngörülen
emzirme ödeneği bu tasarıyla bir aya indirilmiştir. Bu düzenleme
de yaşamın gerçekliği karşısında hiçbir anlam
ifade etmemektedir. Bir yandan Sağlık Bakanlığı
yürüttüğü kampanyalar ile ilk altı ayda anne sütünün hayati derecede
önemini anlatmaya ve anneleri ilk altı ay için emzirmeye teşvik
etmeye çalışmaktayken diğer yandan yapılan bu düzenlemeyle
sadece ilk bir ay için emzirme ödeneğinin veriliyor olması
çelişkilidir. Bu çelişkinin giderilmesi açısından da emzirme
ödeneğinin altı aya çıkarılması ve bu hakkı
kazanabilmek için de sigortalılık süresinin genel sağlık
sigortasında olduğu gibi otuz gün olarak belirlenmesi önemlidir.
Bu düzenlemeye
benzer bir başka düzenleme de geçici iş göremezlik ödeneğinin
hak edilmesi hususudur. Geçici iş göremezlik ödeneğinin hak edilmesi
için doksan günlük prim ödeme şartı
kaldırılmalıdır. Örneğin seksen dokuz gün prim ödeyen
ancak geçici olarak iş göremez hâle gelen bir çalışan, bu
tasarıya göre maalesef ki bu haktan yararlanamayacaktır. Bu nedenle,
bu konuda süre sınırı konmamalı, doksan günlük süre tümden
kaldırılmalıdır diye düşünüyoruz.
Ayakta ve yatarak
tedavilerde günlük kazancın yarısı ve üçte 2si şeklinde
ikili bir düzenleme yerine, bu oran her iki hâl için de eşitlenerek üçte 2
olarak belirlenebilir. Bu şekilde de yatarak tedavilerde suistimallerin
önüne geçilmiş olabilir.
Bir başka
hak gaspı da malullük sigortasından yararlanma şartlarında
yaşanmaktadır. Bu haktan yararlanabilmek için prim gün
sayısı ve hizmet süresi 2 katına çıkarılıyor, bu
şekilde de yine sosyal devlet ilkesi, anlayışı açık
bir şekilde ihlal edilmiş oluyor. Bu konuda mevcut uygulama esas
alınarak düzenleme yapılmalıdır. Tasarıdaki hâlinin
değiştirilmesinde çok büyük fayda görmekteyiz.
Önemli eksiklerden
biri de yaşlılık aylığına hak kazanabilmek için
altmış beş yaş sınırının getiriliyor
olmasıdır. Belki kamuoyunda en çok tartışılan husus
olması itibarıyla altmış beş yaş meselesinin,
Genel Kurulda, muhalefetin de katkısıyla tekrar gözden geçirilmesi ve
ülke gerçekliğine uygun bir hâlde yeniden düzenlenmesinde fayda
görmekteyiz.
Emekli
aylıklarının hesaplanmasında kullanılan güncelleme
katsayısının da gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde
100ü olarak düzenlenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Mevcut tasarıda yüzde
30 olarak ele alınması da bir çelişkidir. Bu düzenlemeye göre,
devlet, gelir dağılımının adil
yapılmadığını ve yapılmayacağını
bu şekilde teyit etmektedir. Ayrıca, gelir
dağılımının emeğin aleyhine sermayenin lehine
bozulmaya devam edeceği de bu tasarıya göre
varsayılmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) Güncelleme katsayısı için belirlenen
bu yöntem, adil olmayan bir uygulama olduğu gibi, sosyal güvenliğin
asgari hayat standardını sağlamadaki rolünü de görmemek
anlamına gelecektir değerli arkadaşlar.
Bu bölümle
ilgili, zannedersem iktidar grubunun da değişiklik önergeleri
olacaktır. Umut ediyoruz ki bizim de bu önergelere
sunacağımız katkılarla toplumdaki hassasiyetler,
beklentiler dikkate alınarak düzenlemeler yapılacak ve hepimizin
içine sinen bir yasa tasarısını bugün, hep birlikte bu Genel
Kuruldan çıkarmış olacağız.
Hepinize, bu
duygularla bir kez daha saygılarımı sunuyor, teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Ünal Kacır.
Buyurun.(AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Yasa Tasarısının birinci bölümü
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu yasanın en önemli getirdiği yenilik genel
sağlık sigortası sistemidir. Bu yasa ile tüm vatandaşlar,
Türkiyede ikamet eden yabancılar, vatansızlar ve
sığınmacılar genel sağlık sigortası
kapsamına alınmaktadır. Tüm genel sağlık
sigortalıları için kendileri, iş verenleri ya da devlet
tarafından genel sağlık sigortası primi ödenecektir.
Böylece herkes sağlık sigortasından yararlanacaktır. On
sekiz yaşından küçük olan bütün vatandaşlarımız, bütün
çocuklarımız bu genel sağlık sigortası kapsamına
alınmaktadır. Babası çalışıyor mu
çalışmıyor mu, prim ödenmiş mi ödenmemiş mi buna
bakılmaksızın on sekiz yaşına gelinceye kadar bütün
çocuklarımız genel sağlık sigortası kapsamında
olacaklardır. Çalışmayan ve yeterli geliri olmayanlar ve
kurumdan gelir ve aylık alanlar da prim ödemeksizin genel sağlık
sigortası kapsamına alınacak ve sağlık hizmetlerinden
yararlanacaklardır. Mevcut yeşil kart uygulaması iki yıl
daha devam edecek, bu arada yeşil kartlıların genel
sağlık sigortası kapsamına alınması
sağlanacaktır. Yeni sistemde zorunlu sigorta kapsamında
olmayıp da aile içindeki kişi başına geliri asgari ücretin
üçte 1inden daha az olanlar, yani aile içerisinde gelirin nüfusa bölünmesi,
aile fertlerine bölünmesi neticesinde her 1 kişi için düşen miktar
203 YTLnin altında ise genel sağlık sigortası primleri
devlet tarafından ödenecektir. Çalışmayıp geliri olanlar,
çalışmıyor ama belli bir oranda geliri var ise, en azından
şu 203 liranın biraz üzerinde bir geliri varsa ne olacak diye
sorulduğunda, burada 203 lira ile 608 lira arasında geliri olanlar 24
YTL prim ödeyerek genel sağlık sigortası kapsamında olacak.
609 ila 1.217 YTL arasında geliri olanlar da 73 YTL genel sağlık
sigortası primi ödeyerek sağlık hizmetlerinden
yararlanacaktır.
Sağlıktan
yararlanma şartlarına gelince: Değerli milletvekilleri, bugün
bir esnaf iş yeri kursa ve dükkânını açsa ancak sekiz ay sonra
sağlık hizmeti alabiliyor, yani iki yüz kırk gün sonra. SSKda
kendisi için karne alabilmesi için, kendisi sağlıktan
yararlanabilmesi için doksan gün prim ödeme şartı, ailesi için
sağlık karnesi alabilmesi için de yüz yirmi gün prim ödeme
şartı varken, bu yasayla, şimdi otuz gün prim ödeyen tüm
sigortalılar genel sağlık sigortası kapsamında
sağlık hizmetinden yararlanmaya başlayacaklardır.
İşsizlik
sigortasından ödenek alan sigortalılar ödenek aldığı
sürece, genel sağlık sigortası primi İşsizlik
Fonundan karşılanacaktır. Herhangi bir nedenle işten
ayrılan sigortalıların sigortalılık niteliğinin
bitirildiği tarihten itibaren üç ay, yani doksan gün süreyle genel
sağlık sigortası prim borcu bulunup bulunmadığına
bakılmaksızın sağlık yardımından
yararlanacaklardır.
Kamu idaresine
ait iş yerlerinde çalıştırılan
sigortalıların iş sözleşmesinin askıda
kaldığı aylara, yani geçici işçilerin boşta
kaldığı sürelere ait genel sağlık sigortası primi
de prime esas kazancın alt sınırı üzerinden ilgili kamu
idaresince ödenecektir.
Katılım
paylarına gelince değerli arkadaşlarım, yatan hastalardan
katılım payı alınmayacaktır. Ayakta tedavide
muayenelerde 2 YTL, sevk durumlarına göre ise Sosyal Güvenlik Kurumunun
belirleyeceği 0 ila 10 YTL arasında katılım payı
belirlenebilecektir. Ayakta tedavi ilaçlarında ve ortez protezde de bundan
önce olduğu gibi emeklilerden yüzde 10, çalışanlardan yüzde 20
katkı payı alınması bundan önceki durumla devam edecektir.
Diş
protezlerinde yaş sınırı ve yüzde 50 tedavi bedeli
kaldırılmıştır. Böyle bir uygulama olmayacaktır.
Ayrıca bu
tasarı ile 442 sayılı Köy Kanununa göre aylık
bağlanan köy korucuları, 2913 sayılı Dünya Olimpiyat ve
Avrupa Şampiyonlarına Aylık Bağlanması Kanunu
hükümlerine göre aylık bağlanan kişiler ile İş Kanunu
gereğince kısa çalışma ödeneği alan işçiler genel
sağlık sigortası kapsamına dâhil edilmişlerdir.
Değerli
arkadaşlar, bundan önceki mevzuata göre kamu hastaneleri sadece otelcilik
ve öğretim ücreti farkı alabiliyorlardı. Bu, yine aynen böyle devam
edecek. Yalnız, özel hastanelerde ön bildirim koşuluyla serbest
şekilde fark alınabiliyordu. İşte bu, şimdi bu yasayla
kaldırılıyor. Ancak belirlenen fiyatın, Fiyatlandırma
Komisyonu tarafından belirlenen fiyatın yüzde 20si kadar fark
alabilecekler, sözleşme yapan özel hastaneler yüzde 20sinden daha fazla
fark alamayacaklardır.
Değerli
arkadaşlar, ayrıca, kayıt
dışılığın önüne geçilmesi için, işverenler
bundan sonra işçilerin ücret, prim, ikramiye gibi her çeşit
ödemelerini banka hesabına yatırmak zorunda olacaklar ve bu konuda
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığına bu
yasayla yetki verilmekte, banka yoluyla ödenmeyen ücretler ödenmemiş sayılacağı
için kayıt dışılığın önüne bu şekilde
geçilmeye çalışılacaktır.
Değerli
arkadaşlar, tabii burada bazı arkadaşlarımız asgari
ücretle geçinilip geçinilemeyeceğini sordular. Ülkemizin bazı
gerçekleri olduğunu hepimiz de biliyoruz. AK Parti iktidara
geldiğinde asgari ücret 180 YTL iken,
bugün asgari ücretlinin eline 435 YTL ila 481 YTL geçmektedir. Bu
hesaplandığında enflasyonun çok üzerinde artış
olduğu görülmektedir. Ülkemizin ekonomik durumu düzeldikçe bu
artışlar daha da yüksek oranla yapılabilecektir.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi burada bir
arkadaşımız Sayın Başbakanın sözlerini tenkit
ederek, devletin, sosyal güvenlik kurumlarına ilk defa katkı
yapmadığını, İşsizlik Sigortası Fonuna
böyle bir katkının yapılmış olduğunu dile
getirdiler. Doğrudur, işsizlik sigortasına böyle bir katkı
vardır, ama genel sağlık sigortası için, uzun vadeli
sigortalı için ve genel sağlık sigortası için böyle bir
katkı bugüne kadar resmen yapılmamıştır, sadece
açıkların kapatılması cihetine gidilmiştir. Ama bu
yasayla, ilk defa, uzun vadeli ve genel sağlık sigortası
primleri toplamının yüzde 25i kadar
Yani bu ne kadardır?
Toplam olarak toplanan 42 katrilyon olduğu düşünülürse, uzun vadeli
sigorta primi ve genel sağlık sigortası primi, 10,5 katrilyon
her sene resmen, yani açık kapama şeklinde değil, sigorta
sistemine katkı şeklinde zorunlu olarak bu katkı bütçeden
verilecektir.
Değerli
arkadaşlar, tabii burada, geçmiş dönemlerde iktidar olan, iktidar
ortağı olan bazı arkadaşlarımızın bazı
sözlerini dinlerken hayretler içerisinde kalmamak mümkün değil. Ülkeyi
nereden nereye getirdiğimiz sorulmakta. Ülkeyi nereden nereye
getirdiğimiz çok iyi biliniyor. İşte, sizin döneminizde yüzde
70ler civarında olan faiz bugün yüzde 18ler civarındadır. 1
puan faizin ülkeye yılda 2 katrilyon liraya mal olduğunu hesap
ederseniz bunun neye tekabül ettiğini çok iyi görürsünüz. Enflasyonu yüzde
30lardan almış yüzde 10ların altına indirmişiz.
Sizin döneminizde toplanan vergilerin tamamı faize yetmezken, bugün, biz,
topladığımız vergileri sadece yüzde 40ın
altındaki bir oranda faize vermek durumundayız. O da bize sizin
bıraktığınız bir mirastır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun efendim.
ÜNAL KACIR
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bir arkadaşımız da
şunu söylediler: Bundan sonra işe girecek olanlar için emeklilik
yaş sınırı altmış beştir. Hayır, böyle
bir şey yok. Altmış beş yaş uygulaması 2044 ile
2046 yıllarında gündeme gelecek.
Şimdi, bu
yasa yürürlüğe girdikten sonra, 2010 yılında işe girdi,
yirmi yıl çalıştı, yirmi yıllık prim ödeme gün
sayısını yani yedi bin iki yüz günü tamamladı. Ne
yaptı? 2010, yirmi daha, 2030; bu arkadaşımız bugünkü
mevzuata göre, erkekse altmış yaşında, kadınsa elli
sekiz yaşında emekli olacaktır.
Yasanın
ülkemize, milletimize tekrar hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kacır.
Tasarı
üzerinde şahsı adına söz talebi, İstanbul Milletvekili
Sayın Fatma Nur Sertere aittir.
Buyurun
Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarıyla ilgili olarak şahsım adına söz almış
bulunuyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tasarıyı
incelediğimizde, öncelikle bu tasarıda, sosyal devlet
anlayışının Türkiyede yavaş yavaş
dışlanmakta olduğunu ve devletin hizmet sunan konumundan hizmet
satan konumuna getirilmekte olduğunu, yani sosyal devletin, baba devletin
o koruyucu elinin yavaş yavaş kitlelerin üzerinden çekilip, yerine
tüccar devlet anlayışının hâkim kılınmaya
çalışıldığını görmekteyiz.
Tasarı,
birçok risk grubunu, ne yazık ki, ihtiyacı olan sosyal korumadan,
reform adı altında hazırlanmış olmasına
rağmen, yoksun bırakmaktadır.
Türkiye,
kayıt dışı istihdamın giderek arttığı
ve TÜİK verilerine göre, kayıt dışı istihdamın
yüzde 47 oranına ulaştığı bir ülkedir. Kayıt
dışı istihdam demek, emeklilik güvencesinden,
yaşlılıkta bir gelir elde etme güvencesinden yoksunluk demektir.
Kayıt dışı istihdam demek, sağlık hizmeti
almaktan yoksunluk demektir. Ancak, tasarıya
baktığımızda, kayıt
dışılığın özendirildiğini,
cesaretlendirildiğini hatta
meşrulaştırıldığını ne yazık ki
görmekteyiz.
Belirli gruplar,
düşük gelir elde ettikleri için ve prime esas kazanç için gerekli olan
gelirin altında bir gelir elde ettikleri için tümüyle sosyal güvenlik
kapsamı dışına çıkarılmıştır. Bu
grupları incelediğimizde, özellikle Meclisteki kadın
milletvekillerinin çok duyarlılık göstermesi gereken,
kadınların ağırlıklı olarak çalışmakta
olan gruplar olduğu da ortaya çıkmaktadır. Ev işlerinde
çalışan kadınlar, aile işletmelerinde çalışan
kadınlar, yardımcı aile işçisi olarak çalışan
kadınlar, bu tasarıyla, düşük gelir elde ettikleri için, yani
aslında en fazla korunmaya muhtaç oldukları hâlde, düşük gelir
sahibi oldukları için, sosyal güvenlik şemsiyesinin, ne yazık
ki, dışında bırakılmıştır. Bu,
kadınlar adına son derece üzüntü verici bir durumdur.
Yine
tasarıyı incelediğimizde ikinci bir önemli hususla
karşılaşıyoruz. Sayın Bakana sormak istiyorum
Altmış beş yaş belirli bir süre içerisinde uygulamaya
konulacak. denildi. Kadınların bir küçücük ayırımı
vardı, ayırımcılık, bir küçücük pozitif
ayırımcılık, kadınlar iki yıl daha erken emekli
oluyorlardı. Ben kadınlara bu iki yıl erken emekli olma
hakkının çok görülmüş olmasına hiçbir mantıki gerekçe
göremiyorum. Çünkü kadınlar, çalışan kadınlar iki işte
birden çalışmaktadır değerli milletvekilleri. Onlar hem
evlerinde çalışırlar, çocuklarına bakarlar, evdeki
yaşlılara bakarlar, eşlerine bakarlar, yemek pişirirler,
bulaşık yıkarlar hem de çalışma yaşamında
erkeklerle eşit koşullarda çalışırlar. (CHP
sıralarından alkışlar) Doğal olarak
yıpranmaları erkeklerin 2 katıdır.
Şimdi
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
hazırladığı kitapçığa bakıyorum, diyor ki:
Altmış beş yaşın uygulamaya geçeceği dönemde
kadınların ortalama ömrü seksen beş yıl olacak. Gerçekten
trajikomik bir saptama. Seksen beş yıl olacak
Değerli
milletvekilleri, bakın bu neye benziyor: Vahşi kapitalizm döneminde
Darwinin meşhur doğal seleksiyon yasasını insanların
üzerine uyguladılar sosyal Darwinizm diye ve dediler ki: Kalan
sağlar üzerinde insan nesli üresin. Bu da bir sosyal Darwinizmdir
değerli milletvekilleri. Kalan sağlar emeklilik hakkından
istifade edebilecektir. Ölen kadınların, yıprandıkları
için sakat kalanların, malul olanların yaşama hakkını gasbetmekte
olduğunuza burada dikkat çekiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Kadınlara
ilişkin bir diğer önemli düzenleme sigortalıların kız
çocuklarıyla ilgili. Bir anda, on sekiz yaşına gelip de
çalışmayan, eğitim görmeyen ya da evli olmayan kız
çocuklarını, ortaöğretimde olup yirmi yaşını
aşanları ya da yükseköğretimi bitirip de yirmi beş
yaşını aşanları sağlık sigortası
kapsamının dışına çıkardınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FATMA NUR SERTER
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bir şeyi hatırlatmak
istiyorum: Türkiyede her 10 genç kızdan 7si ne öğrenim görüyor ne
çalışıyor, OECD verisi bu. 5,5 milyon ev kızı var
Türkiyede. Kızlarda atalet oranı yüzde 57,4. Son yılda iş
bulma ümidini yitiren 630 bin kişi var. İşsizlik oranı
yüzde 20leri aşıyor, genç kızlarda daha da yükseliyor. Siz, bu
koşullarda, 5,5 milyon ev kızını sağlık
hizmetinden yararlanma hakkından mahrum bırakmaktasınız.
Değerli
milletvekilleri, ben, AKP sıralarında oturan kadın
milletvekillerinin bu konuda bir dayanışma içine girmesini gerekli
görüyorum. Bu yasayı oylarken lütfen empati yapın, kendinizi bu
ülkedeki kadınların, bu ülkedeki emeklilerin yerine, ellerinizi de
lütfen vicdanlarınızın üzerine koyun.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Serter.
Şahsı
adına Sayın Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun
Abdülkadir Akcan Bey. (MHP sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının
birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, iktidar olarak Meclis çalışmalarından
dolayı pek fırsat vermiyorsunuz; fakat, fırsat buldukça, seçim
bölgelerimizde esnaf, işçi, sanayici, köylü, işsiz ve sivil toplum
örgütleriyle bir araya geliyor, onları ziyaret ediyoruz. Hükûmetin
icraatıyla ilgili olarak yoğun bir soru bombardımanına
tutulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Halkın arasına girince,
milletin gündeminin başka, iktidarın gündeminin çok başka
olduğunu göreceksiniz
Oysaki, halkın gündemine
baktığımız zaman, halk, geçim derdiyle, geçim
sıkıntısıyla karşı karşıya,
işsizlikle karşı karşıya; 20 milyonluk bir kitleyi
ilgilendiren esnaf, siftahsız kepenk kapatıyor ve ciddî sorunlarla
karşı karşıya. Çiftçi, köylü, üretici, orman köylüsünün
birçok sorunları var, çözüm bekliyor.
Değerli
milletvekilleri, bu sözler bana ait değil, bu sözler Sayın Faruk
Çelik Beye ait. Sayın Bakanımızın beni çok sevdiğini
biliyorum, ben de kendisini çok seviyorum, onun da benim kendisini
sevdiğimi bildiğini ve inandığını biliyorum.
Değerli
milletvekilleri, devletler günübirlik politikalarla idare edilmez, devletler
devlet-i ebet müddet mantığıyla idare edilir ve bunun
sorumlusu da hükûmetler olmalıdır.
Şimdi, ben,
Sayın Çelikin 16 Ağustos 1999 Pazartesi günkü oturumdaki
konuşmasının başlangıcını okudum,
devamını müsaade ederseniz okuyayım: Hepinizin büroları
tıka basa dolu. Her gün 50-60 vatandaşınızı
bürolarınızda karşılıyorsunuz. Aslında, yerinden
yönetim, yerel yönetim reformu yapılsa, bu sıkıntılardan da
kurtulacağız.
Sayın
Bakanım, şimdi şu salonda -ben sayıyorum- 46 kişi yok,
odalarda da kimse yok, millet iş takibinde ve muhalefetin gücüne dayanarak
bir yasa çıkartılmaya çalışılıyor ama hangi yasa?
Sayın Bakanım, bundan takriben sekiz sene önce söylediği sözleri
şimdi tekrar kendisine okuduğumuzda umarım bize
kızmayacaktır: Değerli
milletvekilleri, bu dört aylık icraatınızla da, bundan sonra,
çok kolay bir şekilde halkla bütünleşme imkânını
bulacağınızı zannetmiyorum. Onun için, Meclis
çalışıyor. Geçen yaz da Meclis çalıştı; ama, bu
yaz, kalktınız, geçen yaz bozduklarınızı düzelttiniz.
Sanki bu seneyi tarif ediyor. 59uncu Hükûmette Türk Ceza Kanunu
çıkartıldı, bir ay önce bir çuval yasayla -torba yasayla da
değil, bir çuval yasayla- bu çıkarttığımız kanunu
düzeltmeye kalktık.
Değerli
milletvekilleri, devamen Sayın Bakan:
Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı
hazırlanırken, aslında, Hükûmetin önünde önemli bir fırsat
vardı. Hiç kimse otuz sekiz ve kırk üç yaşında
emekliliği savunmuyordu. Hiçbir Allahın kulu yok ki, bu otuz sekiz
ve kırk üç yaşındaki emekliliği savunsun; ama, bu
düzenleme, ülke ve emek yararına çok daha sağlıklı bir
şekilde yapılabilirdi, ama, hükümet ve Sayın Bakan, özellikle,
ısrarla, elli sekiz ve altmış yaş üzerinde inat ettiler ve
direttiler. Şimdi altmış beş yaş üzerinde, biraz önce
Sayın Serterin ifade ettiği iki yıllık farkı da
kaldırarak, ısrarla direniyoruz ve deniliyor ki:
Anlaştık. Kiminle? Konunun muhatabı sivil toplum
örgütleriyle. Anlaşarak, kanun tasarısının Meclis Plan ve
Bütçe Komisyonuna geldiğini iddia edenler, dönüp, bu geçtiğimiz
pazartesi günü aynı sivil toplum örgütleriyle neyin görüşmelerini
yaptı? Neyin üzerinde anlaşmaya çalıştıklarını
cidden merak ediyoruz.
Devamen
Sayın Bakanım: Değerli milletvekilleri, bu tasarı, Türkiye
gerçeklerine aykırı bir tasarıdır. Bu tasarı, bilimsel
analizin ürünü değildir. O tasarıyla ilgili olarak söylüyor.
Fiilî hizmet
zammıyla ilgili olarak vermiş olduğumuz önergede, bu
tasarının -şimdi önümüzde incelediğimiz tasarının
da- özellikle sağlıkla ilgili konularda bilimsel zemine oturtulmadan
Meclisin huzuruna getirildiğini ısrarla ifade edeceğim, o önerge
üzerinde konuşarak bu durumu ifade etmeye çalışacağım.
Bugünkü anlamda
ilk sosyal güvenlik tasarısını 1889 yılında Prusya
Kralı Bismarckın hazırladığını ifade ediyor
Sayın Bakan.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) Bismarck altmış beş yaşında
emeklilik vaat ederken, Prusyada ortalama yaşam süresi kırk beş
yıldı. İşte bu tasarı Batıyı örnek
alıyor; ama, 1889lardaki Batıyı mı yoksa 2000li
yılların çağdaş Batı dünyasını mı,
sosyal güvenlik sistemini mi örnek alıyor?! Bunu dikkatlerinize arz
ediyorum. Hiç şüphemiz yok ki, dünya ve Türkiye gerçeklerine kapalı
bir şekilde, 1889 Avrupasını örnek almaktasınız.
diyor. Yani Bismarck altmış beş yaşında
emekliliği öne getirdiğinde, o zaman Avrupada ölüm ortalaması,
ömür kırk beş yaşındaydı. Şimdi de ifade ediliyor
ki: Efendim, bu kanuna tabi olacak çalışanlar, işte, seksen
beş yaşına kadar yaşayacaktır. Neyin kehanetiyle,
hangi refah düzeyinin sağladığı ömür ilerlemesiyle? Bir
ülkede ölüm ortalaması elli sekiz, elli dokuz olacak ve siz,
insanları altmış beş yaşında emekli etmeyi hedef
alacaksınız.
Bu hususu, bir
ciddi anlayışı Meclise taşıma adına
huzurlarınıza getirdim; yoksa, Değerli Bakanımı,
değerli kardeşimi mahcup etmek düşüncesi asla söz konusu
değildir.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akcan.
Tasarı
üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Süner
Yok.
Sayın
Serter
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Ben konuştum.
BAŞKAN
Sayın Barış
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, yine kızacaksınız ama yine altmış
beş yaş diyorum. Yani halkımızın yaşam
koşulları
Eğitimde, sağlıkta ve diğer
yaşamlarda altmış beş yaşı, gerçekten, siz de
vicdanınıza dayanarak söylüyor musunuz?
Bugün ülkemizde
altmış yedi yaş ortalama ömür. Gerçi, 2000li yıllarda
diyorsunuz da, 2038den sonra
Ama ülkemizin yaşam koşulları
gerçekten bu hâldeyken mezarda emeklilik sizce nasıl olacak?
Ülke
insanımızın gerçekten psikolojik bir baskı altında
olduğu bugünlerde bu altmış beş rakamı gerçekten
ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bu konuda
vicdanınızın sesine bakıyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Uslu
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Geçen bölümde
sorduğum sual mikrofondan dolayı anlaşılamamıştı,
Sayın Bakanıma tekraren sormak istiyorum.
Sayın
Bakanım, bu yasa tasarısıyla emeklilik yaşını
altmış beşe çıkarıyorsunuz. Bu sayede, aktif
sigortalı sayısını zamanla artırmayı
düşünüyorsunuz. Diğer taraftan, Hükûmetinizce, birçok
bakanlıkta, emeklilik hakkını kazanmış yaşı
daha genç birçok çalışanı ya görev değişikliğine
uğratarak ya da bizzat teklif ederek emekliliğe zorluyorsunuz. Bu bir
çelişki değil midir? Yoksa, bu, AKPnin bir kadrolaşma hareketi
midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Mevsimlik
işçilerden doksan gün prim ödeyenler yüz yılda, yüz yirmi gün prim
ödeyenler de yetmiş beş yılda emekli olabilecekler. Bunlar
açısından bir esneme düşünüyor musunuz?
Bir de, sosyal güvenlik
fonlarına devletin katkısı dünya ülkeleriyle
karşılaştırıldığında Türkiye'nin çok
düşük. Gayrisafi hasılaya göre Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde
7,1; Türkiyede yüzde 2. Devlet katkısı Avrupa Birliği
ortalamasında yüzde 37,4; Türkiyede bu oran binde 6.
Çalışanların gelirlerine göre sosyal güvenlik ödemelerine
katkıya gelince, Türkiyede yüzde 11,7;
Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 11,9. Yani emekçiler ödemede
Avrupa Birliğiyle eşit, ama alırken katkı payı çok
düşük. OECD ülkeleri içindeki en fazla maaş ödeyen ülke
olduğumuz iddia ediliyor. Avrupa emeklileri bizim valilerden,
generallerden, milletvekillerinden daha fazla maaş
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kışanak...
GÜLTAN
KIŞANAK (Diyarbakır) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Somut bir soru
sormak istiyorum. Bu yasa tasarısıyla genel sağlık
sigortası kapsamı dışında kimsenin
kalmayacağı söyleniyor. Yeşil kartların da süre içerisinde
tasfiye olacağı, iki yıl içerisinde
Somut olarak
soruyorum: On sekiz yaşını doldurmuş herhangi bir
sigortalı işte çalışmayan bir kız çocuğunun
sigorta primini, genel sağlık sigortası primini kim
yatıracak? Babası mı yatıracak? Babasıyla birlikte
yaşamak zorunda mı o kız çocuğu? Babasının geliri
asgari ücretin işte bilmem ne kadarıysa, babası mı
ödeyecek? Ailenin toplam geliri neden bu kızın sağlık
sigortasından yararlanmasını etkiliyor? Bunlara somut bir cevap
verilmesini istiyorum.
Ayrıca,
şu tartışmanın da ortadan kalkması için
2010
yılında yeni sigortalı işe giren bir kişinin kaç
yıl sonra, kaç yaşında, kaç gün prim ödeyerek ve ne kadar emekli
aylığı bağlanarak emekli olacağını
Asgari
ücretten 2010 yılında işe giren bir kişinin somut bu
göstergelerini bize söylerlerse
Gerçekten bu altmış beş
yaş izafi bir şey mi? İzafiyse niye o zaman yasaya konuldu, biz
de bunu anlamış olacağız. Bunlara somut bir örnek tahsis
yapılmasını
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, şu anda 100e yakın BAĞ-KUR sigorta müdürü
illerinden Ankaraya çekilmiştir. Yıllarını sigorta
uygulamaları içinde geçiren bu cefakâr kamu görevlileri bugün Ankarada
otel köşelerinde sürünmektedirler. Bu müdürleri niçin Ankaraya çektiniz?
Bunların aileleri Ankarada değil. Bir Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı olarak aile dramlarına yol açan bu garip uygulamalara
son vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Sakık
Yok.
Sayın
Yalçın
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, şu anki mevzuata göre elli sekiz ve altmış
yaşları itibarıyla çalışanlarımızın
yüzde kaçı emekli olamadan hayatını kaybediyor? Altmış
beş yaş esas alındığında bu oranın
nasıl şekilleneceğini düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Öztürk
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tasarıda
memurların yeniden sisteme dâhil edilmesi, Anayasa Mahkemesinin
vermiş olduğu önceki iptal kararına karşı yasama
organının direnmesi olarak yorumlanamaz mı? Bu takdirde, yasama
organını Anayasanın 138inci maddesinin dördüncü
fıkrasına aykırı bir eylem içine sokmuş olmuyor muyuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, sigortalının evli olmayan, sosyal güvenlik kurumlarına
tabi olarak çalışmayan, bu kurumlardan gelir veya aylık almayan
kız çocuklarını, hangi yaşta olurlarsa olsunlar,
sağlık yardımlarından yararlandırmayı
düşünmez misiniz?
İki:
İllere atanan Sosyal Güvenlik Kurumu müdürlerinin kaçı kurum
personeli, kaçı kurum dışındandır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Birgün
RECAİ
BİRGÜN (İzmir) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakanıma soru sormak istiyorum.
Bundan önce
verilen arada Sayın Bakanıma bizzat ben bir bilgi notu
iletmiştim. Burada, asker veya polis arkadaşlarımızın
terörle mücadele sırasında yaralanmaları sonucu gazi
olmaları ve gazi olduktan sonra göreve devam ettikleri takdirde gazilere
tanınan hiçbir haktan faydalanmadıklarını söylemiştim.
Türkiyede, sanıyorum, bu sayı, asker ve polis dâhil 10-15 kişi.
Bürokrat arkadaş da bunun madde 23te yer alan geçici madde 4te
düzenlenebileceğini söylemişti, kısa bilgi sonucu. Bu
değişikliği düşünüyor musunuz?
Ayrıca,
gelir açığını karşılamak için elinizde başka
parametrelerinizin de olduğu anlaşılıyor konuşmalardan.
Bu durumda, mevcut emeklilik sisteminde emekli olmayı
zorlaştırmaktaki amaçlardan biri de acaba bireysel emekliliğe
teşvik etmek mi vatandaşları?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, demin de
sormuştum, tabii cevap verilmedi. Yaşlılarla özürlülerin
aldığı maaş çok düşük. Bunları
artırmayı düşünüyor musunuz? Bütçe imkânları derseniz
bütçede çok büyük kaynaklar birtakım insanların lehine
kullanılıyor. Tabii, söz sırası gelirse bunları da
açıklarız.
Ayrıca,
tabii, otuz tane madde var, otuz maddenin neresine soru soralım; gerçekten
biz de zor duruma düşüyoruz. Bu kadar kapsamlı ve her kesime
70
milyonu ilgilendiren bir kanunu böyle getirip de burada temel kanun olarak
müzakere etmek bence facia.
Biraz önce
komisyona sordum, dedim ki, bu Hükûmet otuz bir madde önermiş, siz doksan
altı, ki, bunların içinde yüz yetmiş iki maddeye
çıkıyor
Tabii komisyonda bilenler, orada oturanlar İç Tüzükü
hiç nazara almadıkları için Burada İç Tüzüke aykırı
bir şey yok. diyorlar. Keşke imkân olsa da, bunun İç Tüzüke
çok aykırı olduğunu kendilerine izah edelim.
Gerçekten böyle
bir kanun düzenlemesi olmaz Sayın Başkan. Yani, aslında
Başkanlık Divanının
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
Sayın Bakan
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Çok teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Şimdi,
efendim, önce özürlülerle ilgili
2002 yılında ağır özürlü
aylığı 23 YTL idi, yapılan değişiklik sonucu aylık
250 YTLye çıkarıldı. Ayrıca, özürlüye fiilen bakan
kişiye asgari ücretin neti tutarında Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumunca sosyal hizmet yardım ödemesi yapılmakta. Özel bir
bakım merkezinde özürlüye bakılıyorsa da iki asgari ücret
şu anda ödenmektedir.
Şimdi,
Sayın Barış, altmış beş yaşla ilgili ve
bazı arkadaşlarımız yine soruyu tevcih ettiler. Türkiye
geleceğe dönük bu düzenlemeyi yapıyor. Benim 1999 yılında
yeni milletvekili olduğumda, o günün hükûmetinin -Sayın
Bakanımız buradalar- yaptıkları bir düzenleme üzerine
yaptığımız konuşma, muhalefet sıralarından
kalkıp yaptığımız bir konuşmayı sık
sık hatırlatıyor arkadaşlarımız. Yani bir anlamda
şunu söyleyebiliriz: Diyelim ki ben o gün yanlış
yapmışım, yeni bir milletvekili olarak ben yanlış yapmışım.
Bunu, bugün devlette, kamuda önemli bir görev alan bir bakan olarak bunu ifade
etmeyi de zül filan telakki etmiyorum, bir dürüstlüğün gereği olarak
ifade ediyorum.
Şu
şeylere dayandırıyorum ben kendi görüşlerimi: O günün
şartlarında Türkiyede iktidarın durumu ortadadır.
İktidarın parçalı bulutlu hâli ortadadır.
Yarınını göremeyen bir Türkiye vardır. Nitekim de çok
kısa süre sonra cumhuriyet tarihinin en büyük iki ekonomik krizi
yaşanmıştır ve Türkiye o süreçte, sosyal güvenlik
açıklarına baktığımız zaman 2,5 katrilyon
civarında bir sosyal güvenlik açıkları vardır. Tüm bunlar
böyle bir düzenlemeyi, devletin içini de bilmediğimiz için, böyle bir
düzenleme ve bu orandaki bir yaş sınırı açısından
bizleri ve kamuoyunda da bu konuda birliktelik olmadığı için,
yani toplumsal bir duyarlılık da oluşmadığı için
sosyal güvenlikle ilgili, biz bu konuşmayı yapmış
olabiliriz ama bugün bir farklı gerçek var. Bugün tüm sosyal kesimler, tüm
siyasi partiler -ve ben de çok açık yüreklilikle teşekkür ettim-
sosyal güvenlik açıklarının 1991deki yanlış
uygulamalardan dolayı çok kötü bir noktaya gitmekte olduğunu, kara
delik diye tabir edilen sosyal devlette sürdürülebilir olmaktan çıkmaya başladığı
noktasında herkes ittifak hâlindeler. O hâlde bu düzenlemenin zarureti
bugün ifade ediliyorsa, böyle bir mutabakat varsa, çok çok geçmişe
dönmenin doğru olmadığı düşüncesindeyim. Türkiye mevcut
duruma neşter atmalıdır ve burada da akılcı ve bilimsel
yolu kullanmalıdır. Türkiye bu düzenlemeyi geleceğe dönük
yapıyor. Bakınız, altmış beş yaşı
Tekrar ediyorum biraz sonra gruplarla
birlikte bir önergeyi vereceğiz, 2010 yılında, 2015
yılında filan giren vatandaşlarımız
çalıştıkları ve prim gününü doldurdukları yaş ne
ise oradan emekli olacaklardır. Yani 2015 yılında işe
başlayan bir vatandaşımız yedi bin gün, yedi bin iki yüz
gün çalışınca bu vatandaşımız 2035 yılına
gelmiş bulunuyor, 2035 yılında ise emeklilik yaşı
şu anda uygulanmakta olan altmış yaştır.
Dolayısıyla bunları, birlikte, sosyal taraflarla birlikte
rehabilite ediyoruz,
düzeltiyoruz. Burada amacımız işçiye, vatandaşa
zulüm etmek değil. İsterseniz şöyle popülist bir
yaklaşım da yapabiliriz: Elli beş yaşında değil,
kırk beş yaşında emekliliği de kabul eder Parlamento.
Bunu da getirebiliriz. Ama bunun doğru olmadığını
muhalefetiyle, iktidarıyla, sosyal taraflarıyla hepimiz biliyoruz.
Bu, geleceğe dönük bir düzenlemedir. Siyasi rant söz konusu değildir
ve bunları da çok geçmişle fazla ilintili hâle getirme
noktasında Türkiye değildir ve bu konuda bir
duyarlılığı da konuşmalarda ben gördüm. Ama politik
amaçlı söylemlere de saygı duyuyorum. Bunlar her zaman olmuştur.
Bu kürsü öyle bir kürsüdür, siyasi değerlendirmeler de yapılabilir.
Bunu ifade ediyorum, bir.
İkincisi,
kız çocuklarımızla ilgili bir değerlendirme
yapılıyor. Bakınız, bu yasayı iyi anlamamız
gerekiyor. Eğer bulunduğumuz konumda şu andaki mevzuat
çerçevesinde bu yasayı algılamaya çalışırsak birçok
yanlışlıklar yaparız. Mevcut yürürlüğe koymayı
düşündüğümüz yasa bütün vatandaşlarımızı GSS,
yani Genel Sağlık Sigortası kapsamına alıyor. Hiç
kimsenin GSS kapsamı dışında kalması söz konusu
değildir. On sekiz yaşını doldurmuş olan bir
kızımız eğer okumuyor ise, eğitim hayatı devam
etmiyor ise
Devam ediyorsa yirmi beş yaşına kadar. Ama kim
bunlar? İlk olarak yasa yürürlüğe girdikten sonra sigortalı olup
o vatandaşımızın kız çocuğu on sekiz
yaşını doldurunca veya eğitim görüp yirmi beş
yaşını doldurunca. Yoksa mevcut sigortalılar mevcut
mevzuata bu anlamda tabiler. Yani onlar hayatlarının sonuna kadar,
kız çocuklarımızın yaşamları değişmiyor
ise, yani çalışmaya başlamıyorlarsa veya medeni hayatlarında
bir değişiklik olmuyorsa, bunlar, yine, aynen, şu anda kapsam
içerisinde GSSden anne-babalarına bağımlı olarak istifade
edecekler.
Bu yasanın
özü şunu getiriyor: Bireyin özgürlüğü. Himayeci bir anlayış
değil, anne-babaya dayanan, bir başkasına dayanan bir
anlayış getirmiyor bu yasa. Bu yasa sosyal devlete dayanmayı
getiriyor. On sekiz yaşını dolduran kız çocuğumuz
Sosyal devletim var. diyecek, Benim devletim var. diyecek. Eğer prim
ödeme imkânı varsa, çalışma imkânı varsa
çalışacak; prim ödeme imkânı varsa, varlıklıysa prim
ödeyecek; isteğe bağlı olmak istiyorsa olacak; ama değil
ise -on sekiz yaşını dolduran bir kızımızın
bir dilekçesi ve bir beyanı yeterlidir; ki, zaten Kurum bu tespitleri
gerçekleştirecek- eğer bu imkânlardan yoksun ise sosyal devlet onu
genel sağlık sigortası kapsamı altına alacak.
Dolayısıyla, bütün bu yanlışlıklar bu yasa
çerçevesinden bakılmamaktan kaynaklanmaktadır. Bu yasa sosyal devlet
olmanın gereği olarak hiç kimseyi dışlamamaktadır,
dışarı bırakmamaktadır.
Ayrıca, az
önce Sayın Serteri dinledim, kayıt
dışılığı önlemek sosyal devlete karşı
olmak demek değil. Bakınız, bu düzenleme, bu getirdiğimiz
yasa aynı zamanda kayıt dışılığı da
ortadan kaldırmayı içeren düzenlemeleri içeriyor özellikle. Herkesi
sistem içerisinde tutma, uzun süreli sistem içerisinde tutma, kayıt
dışılığa itmeme konusundaki düzenlemeleri de sosyal
devlete aykırı bulmayalım.
Bakınız,
şu anda 2 milyon 135 bin vatandaşımız kırk
yaşında, kırk iki yaşında emekli olup şu anda
çalışmaya devam ediyor. Ama bu 2 milyon 135 bin
vatandaşımız kayıt dışı çalışmaya
devam ediyor. Bunların bir maliyet hesabını yaparsanız,
ortalama 600 milyon maaş aldıklarını ve 200 milyon lira da
prim ödemediklerinin hesabını yaparsanız 21 katrilyon
liralık bir yekûn teşkil etmektedir. Oysa sosyal güvenliğin 2007
yılındaki açığı 25 katrilyon lira. Yani kayıt
dışılığı savunacak bir sistemi sosyal devlet diye
lanse etmemiz doğru değildir. Bu da
BAŞKAN
Sayın Bakan, zamanımız doldu.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Efendim, gazilerle
ilgili bir soru soruldu Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Peki.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Gazilerle ilgili durumu
arkadaşlarımız inceliyorlar. Eğer yasaya koyma
imkânımız varsa, o düzenlemeyi gerçekleştiriyoruz.
Emekliliği
zorlaştırma diye bir şey söz konusu değildir. Türkiye,
dünya nereye koşuyorsa, bu anlamda, sosyal güvenlik anlamında,
Türkiye de o yola girmek durumundadır. Artık, o popülist
yaklaşımlar dönemini Türkiye kapatmak durumundadır. Dünya uzun
süreli sistem içerisinde kalma
Tabii ki, biz Türkiyenin de
şartlarını dikkate alarak, Türkiyenin millî gelirini de dikkate
alarak, Türkiyenin kalkınma hızını da dikkate alarak bu
projeksiyonları gerçekleştiriyoruz. O çerçevede yapılan bir
plandır.
Allah vermesin,
Allah korusun, Türkiyede şartların kötü gittiği noktada da
bunları konuşmanın hiçbir anlamı yoktur. Öyle bir şey
temenni etmeyiz. O zaman bununla ilgili her türlü düzenlemeyi o günün
Parlamentosu gelir yapar, ama biz iyiye giden Türkiyenin geleceğinin elli
yılının, altmış yılının, yetmiş
yılının planlarını yapan Türkiye olmamız gerekiyor,
mevsimlik ve seçimlik siyaset anlayışından, artık,
Türkiyeyi kurtarmamız gerekiyor ki, çok önemli sayıda siyasiler ve
siyasi partiler bu noktaya gelmişlerdir, bunları çok dikkatle de
izliyoruz, çok ilkeli bir siyaset izlendiğini de Parlamentoda
muhalefetiyle iktidarıyla görmekten de memnuniyet duyuyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci maddeyi
okutuyorum:
SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI
KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
BAŞKAN
Madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
119 sıra
sayılı kanun tasarısının 1. maddesi ile
değiştirilmek istenen 31.05.2006
tarihli ve 5510 sayılı kanunun 3. maddesinin birinci
fıkrasının 10 numaralı bendinin b fıkrasında
geçen,
Yüksek öğrenim görmesi halinde 25 yaşını
doldurmamış
ibareleri yerine
yüksek öğrenim (Yüksek lisans
ve doktora dahil) görmesi halinde 33 yaşını
doldurmamış
şeklinde değiştirilmesini;
ve 119 sıra
sayılı kanun tasarısının 1. maddesi ile
değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı
kanunun 3. maddesinin birinci fıkrasının 29 numaralı
bendinde geçen
% 30unun
ibaresi yerine
% 100ünün
ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Teklif edenler:
|
Gültan Kışanak Hasip Kaplan Sevahir
Bayındır |
|
Diyarbakır Şırnak Şırnak |
|
Selahattin Demirtaş Akın Birdal Aysel Tuğluk |
|
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır |
|
Osman Özçelik Mehmet
Nezir Karabaş |
|
Siirt Bitlis |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 sıra sayılı Tasarının 1. Maddesi ile
değiştirilen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 3. maddesinin (10) numaralı ve
(29) numaralı bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
Hakkı Suha Okay |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
|
İstanbul |
Ankara |
Malatya |
|
|
Ali Oksal |
Hulusi Güvel |
Tekin Bingöl |
|
|
Mersin |
Adana |
Ankara |
|
|
|
Selçuk Ayhan |
|
|
|
|
İzmir |
|
10) Bakmakla
yükümlü olduğu kişi: Genel sağlık
sigortalısının, sigortalı veya isteğe bağlı
sigortalı sayılmayan, kendi sigortalılığı
nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olan;
a) Eşini,
b) 18
yaşını, orta öğretim görmesi hâlinde 20
yaşını, yüksek öğrenim görmesi hâlinde 25
yaşını doldurmamış olan veya çalışamayacak
derecede malul olan ve Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi
çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan
çocuklarla yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber
sonradan boşanan veya dul kalan ve Sosyal Sigortaya, Emekli
Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan, buralardan
gelir ve aylık almayan çocuklarını,
c) Geçiminin
sigortalı tarafından sağlandığı Kurumca
belirlenen kriterlere göre tespit edilen ana ve babasını,
29) Güncelleme
katsayısı: Her yılın Aralık ayına göre Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel
yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim
oranının % 100ü ile sabit fiyatlara gayrisafi yurt içi hasıla
gelişme hızının % 100ünün toplamına (1) tam
sayısının ilave edilmesi sonucunda bulunan değeri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1. maddesi
ile değiştirilen, 5510 Kanunun 3. maddesinin birinci
fıkrasının (29) numaralı bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
|
|
Oktay Vural |
Erkan Akçay |
Mustafa Kalaycı |
|
|
İzmir |
Manisa |
Konya |
|
|
Alim Işık |
Muharrem Varlı |
Beytullah Asil |
|
|
Kütahya |
Adana |
Eskişehir |
29) Güncelleme
katsayısı: Her yılın Aralık ayına göre Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel
yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim
oranının % 100ü ile sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla
gelişme hızının % 100ünün toplamına (1) tam
sayısının ilave edilmesi sonucunda bulunan değeri,
BAŞKAN
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1. maddesi ile 5510 sayılı yasanın 3.
maddesinin 29. bendinin değiştirilmesine ilişkin hükmün
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim. 27.03.2008
Ufuk
Uras
İstanbul
Güncelleme
katsayısı: Her yılın Aralık ayına göre Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel
yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim
oranının % 100ü ile sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla
gelişme hızının % 30un, % 100nün olarak
değişmesini toplamına (1) tam sayısının ilave
edilmesi sonucunda bulunan değeri,
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz
efendim.
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) Söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Uras. (DTP sıralarından alkışlar)
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli vekiller; Sayın
Bakan bu tasarıyı getirirken nüfus yapısındaki
değişimin önemli olduğunun altını vurguladı.
Aslında kafa yapısındaki değişim daha önemli. Çünkü,
nasıl Turgut Özal 70 milyon olduğumuzda günlerini gösteririz.
dediklerinde bir tuhaf laf ettiyse, her aileye 3 çocuk önererek aslında
bir başka tuhaflıkla bu tek başına nüfus
yapısındaki değişimi çözmemiz mümkün değil. Herkes
bereketiyle gelseydi bugün Afrikada açlık olmazdı.
Sürekli
popülizmden bahsediyor Sayın Bakan. Şu popülist yaklaşım
nedir ve kötü müdür, bir üstünde duralım. Bu popülist yaklaşım,
kendi hakkını halka da tanımak demek. Gelin, vekillerin özlük
haklarını asıllarıyla ilişkilendirelim. Ben Meclise
geldim, dediler ki: Hocam, geçmiş bir tarihte kendinize bir şirket
bulursanız sizi emekli edelim. Ya, bu nasıl olur,
çalışmadığım yerde nasıl kendimi gösteririm?
Vekillere biz bu hakkı tanıdık. Şimdi böyle bir şey
olabilir mi? Gelin, özlük haklarımızı yurttaş haklarımızla
ilişkilendirelim, gelin onlarla orantılandıralım.
Dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse kendi özlük hakkını
belirlemez, maaşını belirlemez. Avrupaya bakıyorsunuz 1e
7, bizde 1e 24. Ya kamu çalışanıyla ya başkasıyla
ilişkilendiriliyor. Patron bile olsanız, bütçenizle tarif edersiniz,
dolayısıyla bu keyfîliği bir yana bırakalım.
Şimdi, belli
ki Hükûmet bütün eleştiri ve tepkilere karşı, reform olarak
adlandırdığı Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu Tasarısını yasalaştırmakta
kararlıdır. Bilindiği gibi, yasa bir reform ve iyileştirme
değil, açık bir deforme etmektir, ciddi hak kayıpları
yaratacak ve sosyal devleti tasfiye edecek bir düzenlemedir. Sendikalar ve
sağlık meslek odaları yürüttükleri bir kampanya ile yasanın
yaratacağı tahribatı kamuoyuna anlatmaya
çalıştılar, artık, Hükûmet de, bugün, yasanın
çalışanlar yararına olduğunu açıkça iddia
edememektedir. Yasanın sosyal güvenlikte yaratacağı hak
kaybı ve tahribat saklanamaz hâle gelince, bu sefer, gelecek için
fedakârlık söylemiyle, bence gerçekler alt üst edilmeye
başlanmıştır.
Sayın
Başbakan 4 Ocak 2008 günü toplanan Ekonomik ve Sosyal Konseyde, 1994
yılından günümüze kadar 851 milyar YTLlik sosyal güvenlik
açığı gerçekleştiğini ve reform yapılmazsa
sistemin iflas edeceğini zamanında iddia etmişti. Üç ayda bir
Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplamakla yükümlü olan Başbakan, nedense yirmi
yedi aydır bunu yapmayı akıl etmemişti, ancak yasa Meclise
sunulduktan sonra, giderayak, sosyal tarafların görüşlerini de
aldık görüntüsünü vermek için göstermelik bir toplantı
yapıldı. Sendikaların ve meslek örgütlerinin yasaya ilişkin
temel taleplerinin hiçbiri kabul edilmediği hâlde, Sayın
Erdoğan, dile getirilen yüz yetmiş dokuz önerinin yüz onunun
tasarıya yansıdığını söylemekten de çekinmedi.
Oysa, yasanın temel parametrelerinde hiçbir değişiklik kabul
etmeyen Hükûmet bununla da kalmadı ve Anayasa Mahkemesinin iptal
ettiği yasada yer alan düzenlemeleri de daha da olumsuz hâle getirdi.
Başbakanın
ESKda yaptığı konuşma, bir kez daha, Sosyal Güvenlik
Yasasının temel amacının, sosyal güvenliğe bütçeden
aktarılan kaynakların ciddi bir biçimde azaltılması
olduğunu ortaya koyuyor. Bu amaç başından bu yana
gizlenmemiş ve sosyal güvenliğe aktarılan kaynaklar açık ve
kara delik olarak nitelenmişti. Kara deliğin esas itibarıyla
zihniyet yapımızda olduğu vereceğim rakamlardan gözüküyor.
Hükûmet tarafından daha 2005 yılında hazırlanan Beyaz
Kitap adlı gerekçe metni de, sosyal güvenliğe ayrılan
kaynakların bütün kötülüklerin anası olduğunu ilan etmişti.
Başbakan konuşmasında SSK, BAĞ-KUR ve Emekli
Sandığına bütçeden yapılan toplam transferin 2006
yılında yaklaşık 23 milyar YTL olduğunu, bu
rakamın GSMHnin yaklaşık yüzde 4ünü oluşturduğunu ve
bu transfer tutarı ile dört yüz yataklı yüz elli hastane ya da on
altı derslikli sekiz bin ilköğretim okulu yapılmasının
mümkün olduğunu iddia etmişti. Peki, zaten sosyal güvenliğe
aktarılan bu kaynaklarla 60 milyon yurttaşa hastaneler yoluyla hizmet
ulaştırılmıyor mu? Hükûmet bu kaynağı sosyal
güvenlik kurumlarına aktarmasa, bunun yerine yine hastane mi yapacaktı?
Başbakanın bu sözleri açık bir çarpıtmadan öte başka
bir anlam taşımamaktadır. Oysa, yaygın iddianın
aksine, sosyal güvenlik sisteminde açık yoktur arkadaşlar ve sosyal
güvenliğe aktarılan kaynaklar kara delik de değildir.
Dahası, ülkemizde devlet sosyal güvenliğe yeterince kaynak
aktarmamaktadır. Sosyal güvenlik açığı değil
eksiği vardır. Öte yandan, bütçeden aktarılan kaynakların
miktarı da çarpıtılarak aktarılmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) - Örneğin, 2006 yılı için bütçeden üç sosyal güvenlik
kurumuna aktarılan pay 23 milyar YTL olarak
açıklanmıştır. Bu miktarın 10 milyar YTLsi Emekli
Sandığına aktarılmıştır, oysa Emekli
Sandığı kendi görevi olmayan hizmetler için hazine adına
2006 yılında 5 milyar YTL harcama yapmıştır. Emekli
Sandığına aktarılan gerçek miktar 10 değil 5 milyar
YTLdir. Geçmiş yıllarda da bu yöntemle sosyal güvenlik
kurumlarına aktarılan kaynaklar abartılmıştır.
Dolayısıyla, 2006 yılında sosyal güvenliğe bütçeden
aktarılan kaynak 23 değil 18 milyar YTLdir. Yani, öncelikle
rakamlarda tahrifat yapmamak gerek. Açık değil, devletin
katkısı üzerine kafa yormamız gerekmektedir. Bütçeden
aktarılan kaynakların abartılması, açık ve kara delik
olarak nitelendirilmesi gerçeklerin üzerini örtmektir. Konu, açık
değil, devlet katkısı olarak ele alınmalıdır.
Bir sonraki
sözümde kaldığım yerden devam ederim.
Teşekkür
ederim. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uras.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1. maddesi
ile değiştirilen, 5510 sayılı Kanunun 3. maddesinin birinci
fıkrasının
(29) numaralı bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
Oktay Vural (İzmir) ve
arkadaşları
29) Güncelleme
katsayısı: Her yılın Aralık ayına göre Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel
yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim
oranının % 100ü ile sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla
gelişme hızının % 100ünün toplamına (1) tam
sayısının ilave edilmesi sonucunda bulunan değeri,
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Sayın Vural
OKTAY VURAL
(İzmir) Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay konuşacaklar
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Akçay, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının
1inci maddesiyle değiştirilen 5510 sayılı Kanunun 3üncü
maddesinin birinci fıkrasının 29 numaralı bendi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz
değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 1inci maddesiyle, emekli
aylığını hesaplamaya esas olan ve prime esas
kazançların güncellenmesini sağlayan güncelleme kat sayısı
düzenlenmektedir. 5510 sayılı Kanunda prime esas kazanç
değişim oranı ile tüketici fiyatları genel indeksindeki
değişim oranı toplamının yarısının esas
alınması öngörülmüş, ancak Anayasa Mahkemesi ekonomiden bireye
düşecek refah payının ekonomik büyüme nispetinde gözetilmemesi
nedeniyle bu hükmü iptal etmiştir. Tasarıyla öngörülen düzenlemede
ekonomiden bireye düşecek refah payı büyüme nispetinde
gözetilmemiş ve Anayasa Mahkemesi kararı tam olarak dikkate
alınmamıştır.
Milliyetçi
Hareket Partisinin bu teklifiyle Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesinin
karşılanmasını, Anayasanın 2nci ve 60ıncı
maddelerine aykırılığın giderilmesini
amaçlıyoruz. Tasarıdaki hâliyle: Güncelleme katsayısı: Her
yılın Aralık ayına göre Türkiye İstatistik Kurumu
tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici
fiyatları genel indeksindeki değişim oranının % 100ü
ile sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla gelişme
hızının % 30unun toplamına (1) tamsayısının
ilâve edilmesi sonucunda bulunan değeri şeklinde düzenlenmektedir.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak sabit fiyatlarla gayrisafi yurt içi
hasıla gelişme hızının yüzde 30dan yüzde 100e
yükseltilmesini teklif ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Anayasamızın 60ıncı maddesi ile güvence
altına alınan sosyal güvenlik hakkı ve bu güvenliğin
uygulanmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınması konusundaki uygulamalar
yıllar itibarıyla irdelendiğinde eşitlik ve adalet
ilkesinin gerektiği şekilde yerine getirilemediği, sosyal
güvenlik sisteminin karşı karşıya kaldığı
sorunların ve açmazların giderek büyüdüğü görülmektedir. Bu
kanun hazırlanırken ve yasalaşırken meselenin sadece
ekonomik ve mali yönü dikkate alınmakta, sosyal güvenlik hakları
daraltılmakta, sosyal devlet ilkesi ile sosyal güvenlik hukukunun temel
kuralları göz ardı edilmektedir.
Getirilen
tasarıda emekli aylığının alt
sınırının asgari ücretin brüt tutarının üçte 1i
yani 203 YTL olarak öngörülmesi, aylıkların bu miktarlara kadar
düşebileceğinin başlı başına bir delilidir.
Emekli aylıklarının hesabında güncelleme kat sayısı
ile aylık bağlama oranı büyük önem arz etmektedir. Emekli
aylığı bağlanmasına esas olan prime esas
kazançların güncellenmesini sağlayan kat sayının
hesabında, mevcut uygulamada TÜFE değişim oranı ile
gayrisafi yurt içi hasıla gelişme hızı dikkate
alınmaktadır. Yeni düzenlemede, TÜFE değişim oranı ile
gayrisafi yurt içi hasıla gelişme hızının yüzde 30u
esas alınmıştır. Yeni düzenleme bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten sonraki hizmetlere ilişkin prime esas
kazançların güncellenmesinde mevcut uygulamaya göre önemli azalmaya yol
açacağından, bağlanacak aylıkların
azalmasını da beraberinde getirecektir.
Ayrıca, bu
düzenlemede, büyüyen ekonomiden bireye düşecek refah payının
tamamı maalesef gözetilmemiştir. Gerek güncelleme kat
sayısı gerekse aylık bağlama oranı konusunda
tasarıyla öngörülen düzenlemeler birlikte dikkate
alındığında, bu kanunun yürürlük tarihinden sonraki
hizmetlere bağlanacak emekli aylıklarında, mevcut duruma göre
önemli miktarda azalma olacağı açıkça görülmektedir. Zaten
emekli aylıklarının dahi açlık sınırının
altında olduğu dikkate alındığında, bu kanuna
göre bağlanacak aylıklarla emeklilerin hayatını nasıl
idame ettirebilecekleri tümüyle göz ardı edilmektedir. Bu düzenlemeler
maalesef sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Ayrıca,
bu kanundan önceki hizmetler ile sonraki hizmetler için bağlanan
aylıklar arasında da büyük farkların doğmasına, yeni
eşitsizlik ve adaletsizliklerin oluşmasına neden olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, verdiğimiz önergemize desteklerinizi bekler, yüce
heyetinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, 1inci madde üzerinde iki önergeyi
işleme koydunuz. Temel kanun olduğuna göre, her maddede iki önerge
işleme konacağına göre, bu nasıl oluyor? Hayır, yani,
uygulamayı bilmek istiyorum. Şimdi, temel kanunda, İç Tüzükün
91inci maddesine göre, her maddede iki önerge işleme konulur.
BAŞKAN
Sayın Genç, hatırladığım kadarıyla, bu temel kanunun
bir benzerini beraberce burada geçirmiştik, aynı
tartışmayı yapmıştık. Bu
tartışmanın sonucunda da bir sonuç ortaya
çıkmıştı. İç Tüzüke göre davranıyoruz.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 sıra sayılı Tasarının 1. Maddesi ile
değiştirilen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 3. maddesinin (10) numaralı ve
(29) numaralı bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kemal Kılıçdaroğlu
(İstanbul) ve arkadaşları
10) Bakmakla
yükümlü olduğu kişi: Genel sağlık
sigortalısının, sigortalı veya isteğe bağlı
sigortalı sayılmayan, kendi sigortalılığı
nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olan;
a) Eşini,
b) 18
yaşını, orta öğretim görmesi hâlinde 20
yaşını, yüksek öğrenim görmesi hâlinde 25
yaşını doldurmamış olan veya çalışamayacak
derecede malul olan ve Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi
çalışmalarından do-layı gelir veya aylık almayan
çocuklarla yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber
sonradan boşanan veya dul kalan ve Sosyal Sigortaya, Emekli
Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan, buralardan
gelir ve aylık almayan çocuklarını,
c) Geçiminin
sigortalı tarafından sağlandığı Kurumca
belirlenen kriterle-re göre tespit edilen ana ve babasını,
29) Güncelleme
katsayısı: Her yılın Aralık ayına göre Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel
yıllı tüketici fiyatları genel indek-sindeki değişim
oranının % 100ü ile sabit fiyatlara gayrisafi yurt içi hasıla
ge-lişme hızının % 100ünün toplamına (1) tam
sayısının ilave edilmesi sonucun-da bulunan değeri,
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz
efendim.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Selçuk Ayhan konuşacak.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ayhan. (CHP sıralarından alkışlar)
SELÇUK AYHAN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 119
sıra sayılı Tasarının çerçeve 1inci maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen 31 Mayıs 2006 tarihli ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun 3üncü maddesinin birinci fıkrasının (10) ve (29)
numaralı bentlerinin değiştirilmesiyle ilgili Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, halkımız geleneksel olarak aile
yapısı birbirine bağlı olan, dededen toruna
ilişkilerini, dayanışmasını devam ettiren bir
halktır. 10uncu bentle ilgili verdiğimiz değişiklik,
halkımızın bu geleneksel değerlerini korumasını
sağlayan, bir sigortalının eşinden, öğrenim gören
çocuklarına, evlenmeyen çocuklarına, evlendiği hâlde
boşanmış çocuklarına, anne ve babalarına değin
herhangi bir sosyal güvencesi olmayan ve bakmakla yükümlü olduğu
kişilerle ilgili değişikliği içermektedir. Bu nedenle çok
önemlidir. Dikkate alınmasını ve olumlu bulunmasını sizlerden
talep ediyorum.
29uncu maddeye
geldiğimizde: Hepinizin bildiği gibi daha önce 5510 sayılı
Yasayla emekli olanların aylıkları TÜFE
artışının yarısı kadar
artırılmıştı, ancak Anayasa Mahkemesi Güncelleme
Katsayısı başlığı altında yer alan bu
düzenlemeyi sosyal devlet ilkesine aykırı bularak iptal etmişti ve
iptal gerekçesinde de aylıkların güncellemesinde refah
payının gözetilmesi gerektiğini açıkça belirtmişti.
Şimdiki tasarıda da güya, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi de göz
önüne alınarak, gayri safi yurt içi hasıla gelişme
hızının yüzde 30unun toplamına 1 tamsayı ilave
edilmesi sonucu bulunan değer üzerinden artış öngörülmektedir.
Bu tasarıyla, emekli aylığının TÜFE
artışı kadar artırılması, refahtan pay vermemeyi
bir kanun maddesi haline getirmekteyiz. TÜFE artış
oranlarının, piyasadaki gerçek artış oranlarının
her zaman altında gösterildiğini hepimiz biliyoruz.
Ulusal gelir
artışında, bu yasa kapsamındaki tüm kesimlerin
katkısı yadsınamaz bir gerçek iken, ulusal gelir
artışından yüzde 30luk bir pay verilmesi emeklilerin artan
refahtan dışlanması, yoksullaşması ve var olan
yoksulluğun daha da derinleşmesi anlamına gelmeyecek midir? Daha
dün, bu kürsüden, zaten yüzde 80inin açlık sınırı
altında yaşadığını resmî rakamlarla ifade
ettiğim emeklilere, bunu reva görmek hangi akla, hangi vicdana, hangi insafa
sığar? Sizin, dikte ettirilen grup kararlarınıza
değil, vicdanlarına soruyorum bu soruyu. İnsanların
karşısına hangi yüzle çıkacaksınız?
Değerli
arkadaşlarım, daha dünkü konuşmamda belirttim, 130 gıda
maddesi üzerinden yapılan araştırmaya göre, mutfak enflasyonu
yüzde 25, elektrikte yüzde 17, ulaşımda yüzde 20. Bunları
uzatabiliriz ama verdiğimiz zam zaten yüzde 2 ilk altı ay için,
ikinci altı ay için yine yüzde 2. Bu yasayla, giderek, emeklileri iyice
geçinemez duruma getirmeye çalışıyoruz.
İktidara
geldiğinizden bu yana, 123 adet KİT ve kamu malını
yabancılara ya doğrudan ya da önce yandaşlar
aracılığıyla para kazanılmasını
sağlayarak sattınız ama ekonomide hiçbir düzelme olmadı.
İç ve dış borcumuz arttı, cari açığımız
arttı, insanlarımız daha da yoksullaştı ve
yoksullaşmaya devam ediyor. Şimdi de insanları açlığa
mahkûm ederek sonuç alacağınıza inanıyor musunuz? Bir günde
bir tasarı getirip sayısal çoğunlukla buradan geçirmeyi
vicdanınızla, aklınızla, aldığınız
eğitimle, kültürle nasıl bağdaştırıyorsunuz
anlayamıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; güncelleme kat sayısı için
belirlenen bu yöntem, adil olmadığı gibi sosyal güvenliğin
asgari yaşam standardını sağlamadaki işlevini de
görmemek anlamına gelmektedir. Bu nedenle, ilgili maddenin verdiğimiz
önerge doğrultusunda değiştirilmesini,
yurttaşlarımızın yüzüne utanmadan bakabilmeyi isteyen bir
milletvekili olarak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ayhan.
SELÇUK AYHAN
(Devamla)
ve burada o yurttaşların bir vekili olduğumun
bilincinde olarak sizlerden talep ediyorum. Eğer bunu yapamayacaksak,
emekliliği ortadan kaldırın.
Seçim
çalışmalarında, il başkanıyken, bir ilçemizde
Emeklilerin sorunu ne olacak? diye sormuşlardı bana. Merak etmeyin,
Hükûmet emekliliği toptan kaldıracak, emeklilik sorunu diye bir
şey kalmayacak demiştim. Türkiye ne yazık ki oraya doğru
gitmektedir. (AK Parti sıralarından
çarpıtmışsın sesi)
Ben
çarpıtmadım, sen öğren, sonra konuşuruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Arayacağım Sayın Genç.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
119 sıra
sayılı kanun tasarısının 1. maddesi ile
değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı
kanunun 3. maddesinin birinci fıkrasının 10 numaralı
bendinin b fıkrasında geçen,
Yüksek öğrenim görmesi hâlinde 25
yaşını doldurmamış
ibareleri yerine
yüksek
öğrenim (Yüksek lisans ve doktora dâhil) görmesi hâlinde 33
yaşını doldurmamış
şeklinde
değiştirilmesini,
ve 119 sıra
sayılı kanun tasarısının 1. maddesi ile
değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı
kanunun 3. maddesinin birinci fıkrasının 29 numaralı
bendinde geçen
%30nun
ibaresi yerine
%100nün
ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ediyoruz.
Gültan Kışanak
(Diyarbakır) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Demirtaş.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Sayın milletvekilleri, sizleri öncelikle saygıyla
selamlıyorum.
Verdiğimiz
değişiklik önergesinde, değerli arkadaşlar, sadece lisans
öğrencileri için öngörülmüş olan hak sahibi olma
tanımını genişleterek, doktora ve yüksek lisans
öğrencilerini de kapsayacak şekilde genişletilmesini ve otuz üç
yaş sınırına çekilmesini öneriyoruz.
Nitekim, bu
haliyle eğer tasarı kanunlaşırsa, sadece lisans
öğrencileri ve yirmi beş yaşına kadar olanlar hak sahibi
olarak tanımlanmış olacaklar. Öğrenimine yüksek lisans ve
doktora öğrencisi olarak devam eden öğrenciler ki, bunlar yine
öğrenci statüsünde olacaklar ama hiçbir şekilde hak sahibi olarak
tanımlanmadıkları için sisteme dâhil olmayacak, sistemden
çıkmış olacaklar. Bu kişiler yani yüksek lisans yapan veya doktora
yapan öğrenciler çalışan statüsünde olmadıkları için
de ara bir yerde duracaklar ve yüksek lisans ya da doktora öğrenimleri
tamamlanıncaya kadar sisteme dâhil olma şansları olmayacak.
Dolayısıyla, bizim verdiğimiz önergede, sadece lisans
öğrencileri ve yirmi beş yaş sınırı şeklinde
yapılan düzenlemenin, yüksek lisans ve doktora dâhil edilerek otuz üç
yaş sınırına
çekilmesi önerilmektedir. Aslında, sayıları çok olmayan, her
fakültenin sınırlı sayıda kabul ettiği yüksek lisans
veya doktora öğrencileri göz önünde bulundurulduğunda, sisteme ciddi
bir yük, külfet getirmeyeceği de açık olan bu düzenlemenin gözden
kaçırılmış olduğunu düşünerek bu önergeyi
sizlerin takdirine sunduk değerli arkadaşlar.
Yine önergemizde
bir başka düzenleme diğer önergelerle benzerlik taşımakta.
Burada da değerli arkadaşlar, emekli aylıklarının
hesaplanmasında kullanılan güncelleme kat sayısına
gayrisafi yurt içi hasılanın gelişim hızının eklenmemesi,
yani refah payının yansıtılmaması nedeniyle Anayasa
Mahkemesi 5510 sayılı Yasanın 3üncü maddesinin yirmi dokuzuncu
bendini iptal etmişti. Tasarıyla, iptal hükmünün gereğinin
yerine getirildiği ileri sürülmekte ise de gayrisafi yurt içi
hasılanın sadece yüzde 30unun alınacak olması yetersiz
bir düzenlemedir.
Bu hesaplamada, ulusal
gelir artışının neden yüzde 30unun
alındığı sorusunun yanıtı, sosyal devlet ve
gelirin adil dağılımını gerçekleştirmeyi
amaçlayan bir anlayışı yansıtmaktan uzaktır. Bu
uygulama, gelir dağılımının emekten yana
bozulduğu ve sermayeden yana bir gelir dağılımı
politikasının sürekliliği anlamına geldiği
aşikârdır.
Yıllardır
gerçekleşen TÜFE artış oranları ile en az 3 kat artan reel
faiz oranlarının karşılaştırılması, bu
konuyu netleştiren en önemli somut göstergedir. TÜFEnin belirlenme yöntemi
de bu parametreyi ayrıca tartışmalı kılmaktadır.
Güncelleme katsayısı için belirlenen bu yöntem, adil olmayan bir
uygulama olduğu gibi, sosyal güvenliğin asgari hayat
standardını sağlamadaki rolünü de görmemek anlamına gelir.
Bu nedenle, güncelleme katsayısının hesaplanmasında
gayrisafi yurt içi hasılanın da yüzde 30 yerine yüzde 100 olarak
hesaplanmasının sosyal devlet ilkesi gereğince daha adil
olacağı kanaatiyle önergemizi takdirinize sunmuş
durumdayız.
Önergemizi
destekleyeceğiniz ümidiyle hepinize saygılarımı sunuyor,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.
HASAN MACİT
(İstanbul) Karar yeter sayısının aranmasını
istiyoruz.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
2nci maddeye
geçiyoruz.
Madde üzerinde üç
önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre
işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
119 sıra
sayılı kanun tasarısının 2. maddesi ile
değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı
kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki d ve
e bentlerinin eklenmesini arz ve teklif ediyoruz.
d) Ev
hizmetlerinde çalışanlar
e) Hizmet akdi
ile çalışmamakla birlikte, ceza infaz kurumları ile tutukevleri
bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerde
çalıştırılan hükümlü ve tutuklular
|
|
Gültan Kışanak |
Hasip Kaplan |
Sevahir Bayındır |
|
|
Diyarbakır |
Şırnak |
Şırnak |
|
|
Aysel Tuğluk |
Akın Birdal |
Selahattin Demirtaş |
|
|
Diyarbakır |
Diyarbakır |
Diyarbakır |
|
|
Osman Özçelik |
|
Mehmet Nezir Karabaş |
|
|
Siirt |
|
Bitlis |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 2. maddesi ile
değiştirilmesi öngörülen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendinin (1) ve (2) numaralı alt
bentlerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
|
M. Akif Hamzaçebi |
Şevket Köse |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
|
Trabzon |
Adıyaman |
Malatya |
|
|
Bayram Ali Meral |
Esfender Korkmaz |
Birgen Keleş |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
İstanbul |
|
|
Bülent Baratalı |
Ali Rıza Öztürk |
Mustafa Özyürek |
|
|
İzmir |
Mersin |
İstanbul |
|
|
Gürol Ergin |
|
Faik Öztrak |
|
|
Muğla |
|
Tekirdağ |
BAŞKAN
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme
alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2. maddesi
ile değiştirilen, 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinin metinden
çıkarılmasını dördüncü fıkrasının (d) ve (e)
bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
|
|
Oktay Vural |
E. Haluk Ayhan |
Mustafa Kalaycı |
|
|
İzmir |
Denizli |
Konya |
|
|
Alim Işık |
Muharrem Varlı |
Beytullah Asil |
|
|
Kütahya |
Adana |
Eskişehir |
d) Harp
okulları ile fakülte ve yüksek okullarda, Türk Silâhlı Kuvvetleri
hesabına okuyan veya kendi hesabına okumakta iken askerî örgenci
olanlar ile astsubay meslek yüksek okulları ve astsubay naspedilmek üzere
temel askerlik eğitimine tâbi tutulan adaylar ile fakültelerde veya meslek
yüksek okullarında kendi hesabına okuduktan sonra veya askerlik
hizmetini müteakip subaylığa veya astsubaylığa
geçirilenlerin, okullarda geçen normal eğitim süreleri,
e) Polis
Akademisi ile fakülte ve yüksek okullarda, Emniyet Genel Müdürlüğü
hesabına okuyan veya kendi hesabına okumakta iken Emniyet Genel
Müdürlüğü hesabına okumaya devam eden öğrenciler ile
fakültelerde veya meslek yüksek okullarında kendi hesabına okuduktan
sonra komiser yardım-cılığına veya polisliğe
geçirilenlerin, okullarda geçen normal eğitim süreleri,
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Ayhan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan 119
sıra sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesiyle
değiştirilen 5510 sayılı Kanunun 4üncü maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinin madde metninden çıkarılmasını
ve aynı maddenin dördüncü fıkrasının (d) ve (e) bentlerinin
değiştirilmesini öngören MHP Grubu önergesiyle ilgili söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal devlet
anlayışında farklılıklar olmakla birlikte, bütün
ülkelerde, bir şekilde, bireylere sosyal güvenlik hizmeti sunma
zorunluluğunda olduklarını kabul etmiş, farklı
şekillerde de olsa sosyal güvenlik hizmeti sunulmaktadır.
Sosyal güvenlik
hizmeti, çağdaş devletlerde, çağın gereklerine uygun, insan
onuruna yakışır bir şekilde ve çağın gereklerine
uygun kurumlarla yerine getirilmesi gerekir. Ülkemizde de bu işin yasal
çerçevesi, diğer bir ifadeyle sosyal güvenlik hizmetinin sunulması,
yerine getirilmesi Anayasada yer almıştır. Bu nedenle, gerek
sosyal güvenlik gerekse uygulamadaki sağlık hizmetlerinin verilmesinde
ortaya çıkan problemlerin giderilmesi veya ortaya çıkan yeni
ihtiyaçlara binaen gerekli düzenlemelerin yapılması
kaçınılmazdır. Ancak, burada, kurumlarda çalışanlar
arasında eşitsizliğin de giderilmesi gerekir. Hükûmetin 2003
yılındaki dokümanlarında yer almasına rağmen, aradan
bu kadar süre geçmesine rağmen, bu hususta önemli bir gelişme,
maalesef şimdiye kadar sağlanamamıştır.
5510
sayılı Kanunun 31/5/2006 tarihinde Resmî Gazetede
yayımlanması sonucunda bazı maddeler Anayasa Mahkemesince iptal
edilmiştir. Yeniden ele alınması gereken bu Yasayı ele
almaya, seçim öncesi AKP Hükûmeti maalesef cesaret edememiştir. Şu
anda yapılan bu düzenlemeler, Anayasa Mahkemesince verilen iptal
kararlarını karşılayamadığı gibi, çok
kısa bir süre önce yasalaşmış maddelerini, çok önemli
maddelerini de maalesef değiştiriyoruz.
5510
sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen maddeleri
açısından incelendiğinde, iptal kararlarının büyük bir
çoğunluğunun memurlar ve kamu görevlileriyle ilgili düzenlemelerden
oluştuğu görülmektedir.
Yapılan
düzenlemelerle, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa
göreve başlayan memurlar ve diğer kamu görevlileri, 4üncü maddenin
birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında yeni sisteme dâhil
olmaktadır. Hâlen çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu
görevlileri için ise eski hükümlere tabi olacağı bu tasarıya
göre açıktır.
Yasanın
yürürlük tarihinden önce göreve başlayanlar ve yasadan sonra
başlayanlar açısından iki farklı emeklilik
aylığı bağlama sistemi getirilmektedir. Memuriyete
giriş sınavını kazanan, ancak ataması yasanın
yürürlük tarihinden sonra yapılan bir memur yeni düzenlemelere tabi
tutulurken, yasanın yürürlüğü tarihinden bir gün önce aynı
kadroda işe başlayan bir memur ise eski mevzuat hükümlerine tabi
olacaktır. Bu nedenle, 4üncü maddenin birinci fıkrasının
(c) bendinin madde metninden çıkarılmasının uygun
olacağını düşünüyoruz.
Diğer
taraftan, eşitlik ilkesi çerçevesinde kurum içinde
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Sayın Başkan, Komisyon temsil edilmiyor.
BAŞKAN
Sayın Ayhan, siz devam edin.
EMİN HALUK
AYHAN (Devamla)
eşitsizliğe yol açılmaması
açısından, fakülteler veya meslek yüksekokullarında kendi
hesabına okuduktan sonra veya askerlik hizmetini müteakip
subaylığa ve astsubaylığa, komiser
yardımcılığına veya polisliğe geçirilenlerin
okullarda geçen normal eğitim sürelerinin de madde kapsamına
alınması bu önergeyle öngörülmektedir.
Diğer
taraftan ayrıca, 5744 sayılı Kanuna tabi uzman jandarma
personelinin, Uzman Jandarma Okulundaki safahatıyla, bu okulu
başarıyla bitirenlerin altı aylık stajyer görev
başı eğitiminin de dikkate alınmasının
yararlı olacağını düşünüyoruz.
Bu vesileyle,
önergemizi desteklemeniz talebiyle yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Komisyon yerinde yok Sayın Başkan.
BAŞKAN
Komisyon raporuna bakarsanız görürsünüz.
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 2. maddesi ile
değiştirilmesi öngörülen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendinin (1) ve (2) numaralı alt
bentlerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 119 sıra sayılı Tasarının çerçeve
2nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 4üncü maddenin birinci
fıkrasının (c) bendinin 1 ve 2 numaralı alt bentlerinin
madde metninden çıkarılmasına dair verdiğimiz önerge
hakkında söz almış bulunmaktayım. Konuşmama
başlarken hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, iktidarın hukuka rağmen düzenleme yapma
girişimi bu yasa tasarıyla da devam etmektedir çünkü ilgili madde
Anayasa Mahkemesi tarafından 2006 yılında iptal edilmiştir.
Aynı düzenlemenin tekrar gündeme geldiğini görmekteyiz. Bu sürede de
Anayasanın ilgili maddelerinde bir değişiklik oldu mu?
Hayır. Demek ki iktidar, Anayasaya rağmen bir düzenlemeye yapmaya
kararlı görünüyor. Değiştirilen ilgili hükümlerde, memur ve
diğer kamu görevlisi statüsündeki sözleşmeliler sigortalı
sayılmıştır. Bu yasanın yürürlüğe girmesinden
sonra göreve başlayan memurlarla sözleşmeli personel, kendi statüleri
dışındaki sigortalılarla aynı sisteme bağlı
kılınmıştır. Anayasa Mahkemesi ise, Anayasanın
128inci maddesinde geçen memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
statülerinin diğer sigortalılarla aynı
olmayacağını vurgulamıştır. Bu durum, hukuk
devleti ilkesine aykırı bir düzenleme olarak görülmüştür.
Aynı şekilde, bu düzenleme eşitlik ilkesine de aykırı
bir düzenlemedir. Bundan dolayı, Anayasa Mahkemesi iptal gerekçesinde,
Anayasanın 2, 10 ve 128inci maddelerine aykırılık tespit
etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, sosyal güvenlik alanında bu gibi değişiklik
yapılması isteniyorsa, ayrı hukuki düzenlemeler
yapılmalı ve buna göre uygulamalara girişilmelidir. Üstelik bu
düzenlemeler de sosyal devlet ilkesi kapsamında ele
alınmalıdır. Maalesef, hem hukuk devleti hem de sosyal devlet
ilkesi bu tasarıyla rafa kaldırılmaktadır. Hükûmetten
açıklama yapan herkes, sosyal devlet ilkesine bağlı
olduğunu her seferde vurgulamaktadır. Yapılan düzenlemelere
bakılınca, aklımıza Bu ne perhiz bu ne lahana
turşusu? lafı gelmektedir. Üstelik bu düzenlemeler hukuka rağmen
ve inatla yapılmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz tasarı,
sadece çalışanların sosyal haklarını değil,
emeklilerin, sigortalıların, eş ve çocuklarının da
haklarını elinden almaktadır. Özürlü sigortalılara
yaşlılık aylığı bağlanmasının
şartları zorlaştırılmaktadır. İşsizlik
sigortasından yararlananların sağlık yardımı alma
hakları ellerinden alınıyor. Emekli aylıkları ise
sadece TÜFE artışları oranında
artırılmaktadır. Sorarım size: Bu nasıl sosyal devlet
anlayışı? Sosyal güvenlik sisteminin kapsamı
daraltılarak, emekli aylığı azaltılarak, işsize
sağlık hakkı vermeyerek sosyal devlet ayakta tutulabilir mi?
Sorduğumuz sorulara iktidar partisi milletvekillerinin de hayır
dediğini biliyorum.
Değerli
milletvekillerim, sosyal devlet ilkesini gerektiren bu konuda daha çok özen
vermek gerekirken çalışanların kazanılmış
hakları da ellerinden alınmaktadır. Sosyal güvenlik devletin
sırtında bir yük değildir. Aksine, iyi bir sosyal güvenlik
sistemi daha iyi fiziksel ve sosyal şartlarda yaşayan insan demektir.
Yani iyi bir sosyal güvenlik sistemi demek, daha ileri, daha uygar ve daha
refah içerisinde olan bir ülke demektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekillerim; Hükûmetin sosyal devlet ve hukuk
devleti ilkesini, ayrıca Anayasa Mahkemesi kararlarını dikkate
alması gerekir. Nasıl olursa Cumhurbaşkanı
onaylıyor. mantığıyla hukuki düzenlemeler yapmaması
doğru olacaktır.
Bu
düşüncelerle yüce heyetinizi en derin sevgilerimle, saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Köse.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için 1 Nisan 2008 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.59