DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 18
87nci Birleşim
8 Nisan 2008 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II .- GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV
.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Özpolatın, Avukatlar Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, İnternet Haftasına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırımın cevabı
3.-
Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başakın,
Şanlıurfanın düşman işgalinden kurtuluşunun
88inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Bulgaristan
Meclis Başkanı Georgi Pirinskinin, 13-15 Nisan 2008 tarihleri
arasında Sofyada düzenlenecek olan Güneydoğu Avrupa Ülkeleri
İşbirliği Süreci Parlamento Başkanları
Konferansına davetine TBMM Başkanını temsilen Başkan
Vekili Şükran Güldal Mumcunun katılmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/388)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 milletvekilinin, kayıt dışı
istihdamın önlenmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/161)
2.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 25 milletvekilinin, pamuk
tarımındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/162)
VI.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun
8/4/2008 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmeyerek yarım kalan çevre ve çevre kirliliğinin önlenmesi
ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerine
devam edilmesine ve saat 19.00dan sonra ise kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 9/4/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü
soruların görüşülmemesine ve çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
VII.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, termik
santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde
çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza
Planına etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/8)
3.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin,
Kırklareli ili Vize ilçesindeki bir arazi ile ilgili iddiaların ve bu
arazi üzerinde kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre
üzerindeki muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/12)
4.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, Adanadaki lagünlerin
karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/28)
5.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin,
Bartında kurulması planlanan termik santralin olumlu ve olumsuz
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/31)
6.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin, Kaz Dağlarındaki
madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevreye olumsuz
etkilerinin önlenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/33)
7.- Konya
Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin, Konya Kapalı
Havzasındaki su kaynaklarının karşı karşıya
bulunduğu sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/38)
8.- Konya
Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Akşehir ve Eber
Göllerindeki kirlilik ve diğer çevre sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/42)
9.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Kaz
Dağlarındaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak
çevrenin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/47)
10.- Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21 milletvekilinin, Büyük Menderes Nehrindeki
kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/56)
11.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 milletvekilinin, balık çiftliklerinin
çevreye ve turizme olumsuz etkilerinin araştırılarak su ürünleri
yetiştiriciliğinin çevreyle uyumlu gerçekleştirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/59)
12.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, Eber
Gölündeki çevre kirliliğinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/62)
13.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, altın arama
faaliyetlerinin hukuki durumu ile çevreye etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/64)
14.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, Van
Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve Van ilinde turizmin geliştirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/65)
15.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes
Nehrindeki kirliliğin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/68)
16.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 24 milletvekilinin, Artvin
Cerattepedeki madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/71)
17.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Eber
Gölündeki çevre sorunlarının araştırılarak gölün
korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/84)
18.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölündeki
çevre sorunlarının ve gölün potansiyelinin
araştırılarak korunması ve değerlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87)
19.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin,
başta Afşin Elbistan olmak üzere termik santrallerin çevreye
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/89)
20.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin, Isparta ilindeki
göllerin çevre sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/98)
21.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevre
ve turizm üzerindeki etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/101)
22.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, denizlerdeki
kirliliğin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/119)
23.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş'ta
Narlı Ovası'na kurulması planlanan katı atık depolama
tesisinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/145)
24.- Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve
Havzasındaki çevre sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/146)
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
İzmir Milletvekili Bülent Baratalının; Devlet Memurları
Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
İzmir Milletvekili Bülent Baratalının; Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin
Mengünün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19
milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun; Engelli Memurların
Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin
(j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalının; 3201
Sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk
Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin
Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 milletvekilinin; 5510
Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin;
Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması
Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S.
Sayısı: 119)
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
kapsamında verilen cezalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/1873)
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, sözleşmeli öğretmenlerin
pedagojik formasyon programına katılmasına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/2149)
3.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, kadın öğretmen ve yönetici
sayılarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelikin cevabı (7/2151)
4.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, özelleştirme sonucu işsiz
kalanlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/2162)
5.- Denizli Milletvekili
Ali Rıza Ertemürün, gübre fiyatlarındaki artışa
ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/2167)
6.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, depremde hasar gören Datça Hükümet
Konağına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/2173)
7.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcanın, bazı motorlu kara
taşıtlarının sayılarına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/2200)
8.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, yürüyen merdiven ihalelerinde
Avrupa kökenli firma şartı arandığı iddiasına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı (7/2202)
9.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, özelleştirmelerin
çalışanlara etkisine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/2204)
10.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, 107 numaralı Katma Değer
Vergisi Genel Tebliğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/2205)
11.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, kamu maliyesi verilerine ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/2206)
12.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, Talim Terbiye Kurulu Başkanının
görevden alınmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/2207)
13.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, hizmete açılmayan yatırımlara
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
cevabı (7/2209)
14.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, satışa sunulacak okul
arsalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/2210)
15.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, öğretmenlere yönelik sosyal tesislere
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
cevabı (7/2211)
16.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğünün gelirlerinin Hazineye aktarılmasına ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
(7/2213)
17.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, hizmete açılmayan yatırımlara,
- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, gübre fiyatlarındaki artışa,
- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkunun, personel politikasında tarım
uzmanlığının gözetilmesine,
İl özel
idarelerinin tarım birimlerine,
- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, küçükbaş
hayvancılığın teşvikine,
- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, ihraç edilen yaş sebze ve
meyvede ilaç kalıntısı analizlerine,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/2216, 2217, 2218, 2219, 2220, 2221)
18.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantepteki çiftçilerin sulamada
kullanılan elektrik borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/2234)
19.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, satılan Sabah-ATVnin devir
işlemlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Nazım Ekrenin cevabı
(7/2237)
20.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, Amasyadaki bir dershaneye baskı
yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/2239)
21.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, türbanla ilgili açıklamalarına
ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/2246)
22.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Mersin sahillerinde balık çiftlikleri
kurulacağı iddiasına,
- Kars
Milletvekili Zeki Karabayırın, Karstaki baraj
çalışmalarına
İlişkin
soruları ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/2254, 2294)
23.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, su
kaynaklarındaki azalmaya ve arıtma tesislerine,
- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, Adanadaki hava kirliliğine,
- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalyadaki bir taş ocağının
çevreye etkisine
İlişkin
soruları ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/2255, 2257, 2319)
24.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, Bursadaki kültür ve tabiat
varlıklarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/2268)
25.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, İznikte Roma dönemi
kalıntılarında yapılan çalışmalara ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/2269)
26.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Perre Antik Kentindeki
çalışmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/2270)
27.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Bodrum-Gümüşlük beldesindeki bir
kazı çalışmasının durdurulmasına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/2271)
28.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, Tekelin
özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/2272)
29.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, bir köy ilköğretim okuluna
taşımalı eğitim uygulanıp uygulanmayacağına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
cevabı (7/2279)
30.- Adana
Milletvekili Nevingaye Ertaburun, Adanadaki tarımsal destekleme
ödemelerine,
Çukurova
topraklarının verimliliğine,
Adanada
destekleme primi ödemelerine,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/2288, 2289, 2290)
31.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Menderes Elektrik Dağıtım
AŞ.nin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/2299)
32.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, Marmaristeki bir ormanlık alanda verilen
madencilik iznine,
- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, Tuzla Tersaneler Bölgesindeki deniz dolgusu
projesine,
İlişkin
soruları ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/2318, 2403)
33.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, gazetelerin belirli niteliğe sahip
personel çalıştırmak zorunda bırakılmasına
yönelik düzenlemeye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet
Aydının cevabı (7/2324)
34.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Serik ilçesindeki bir antik kente ve
civarındaki tarihi değerlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/2348)
35.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, İznikteki kazı
çalışmalarında iş makinelerinin
kullanıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/2350)
36.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, Marmaristeki bir ormanlık alanda verilen
madencilik iznine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/2351)
37.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, bal arılarının ölümüne ve bal
ithalatına,
- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, Marmariste bir ormanlık alanda verilen
madencilik iznine,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/2372, 2373)
38.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gümrük
Müsteşarlığında yargılaması sürdüğü halde
görevine devam eden bürokrat olup olmadığına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati
Yazıcının cevabı (7/2377)
39.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Aşağı Seyhan Ovası
Projesine,
- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcının, Ergene Havzasında çevre
kirliliğine yol açan tesislerin denetimine,
- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcının, Bandırmada kurulacak çimento
fabrikasının yer seçimine,
İlişkin
soruları ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/2401, 2455, 2590)
40.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Aksaraydaki yatırımlara ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/2471)
41.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuşun, 22 nci dönemde hazırlanan ve görüş
bildirilen kanun tasarısı ve KHK taslaklarına ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönülün cevabı (7/2511)
42.- İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, İstiklal Savaşının son
gazisinin Devlet Mezarlığına defnedilmesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/2520)
43.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Aksaraydaki yatırımlara ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/2540)
44.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, bir komisyon salonundaki resme ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı
(7/2576)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00te açılarak dört oturum yaptı.
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Alparslan Türkeşin ölümünün 11inci yıl
dönümüne,
Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal, ülkemizde yaşanan insan hakları
ihlallerine,
Malatya
Milletvekili Öznur Çalık, Malatyaya yapılan ve yapılacak olan
yatırımlara,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine,
İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı
Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın
ve 12 Milletvekilinin, 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve
Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine,
İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı
Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Adıyaman Milletvekili Şevket
Kösenin, 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine,
İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı
Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin (1/538, 2/155, 2/186) (S. Sayısı:
125) görüşmeleri tamamlanarak kabul edilip kanunlaştığı
açıklandı.
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kararlaştırılmış olan Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalının,
Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
Manisa Milletvekili Şahin Mengünün, 5510 Sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 Milletvekilinin, 17.7.1964 Tarihli ve
506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun,
Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı
Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, 3201 Sayılı Yurt Dışında
Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen
Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 Milletvekilinin,
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk ve 12 Milletvekilinin, Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin
Sağlanması Hakkında Kanun Teklifinin (1/465, 2/30, 2/31, 2/37,
2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı: 119)
görüşmelerine devam edilerek ikinci bölümü üzerinde bir süre
görüşüldü.
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemirin,
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemirin,
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın,
Konuşmalarında
partilerine sataştıkları iddiasıyla birer konuşma
yaptılar.
8 Nisan 2008
Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşime 21.07de son
verildi.
|
|
|
Nevzat
PAKDİL |
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
|
|
|
|
|
Yusuf
COŞKUN |
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
|
Bingöl |
|
Konya |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Fatoş
GÜRKAN |
|
|
|
|
Adana |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.:
120
II.- GELEN KÂĞITLAR
4 Nisan 2008 Cuma
Rapor
1.- Türk Ticaret
Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/487) (S. Sayısı:
131) (Dağıtma tarihi: 4/4/2008) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Büyükorhan İlçesindeki
bazı gölet inşaatlarına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/581) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/3/2008)
2.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Büyükorhan İlçesindeki bir
gölete ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/582)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
3.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Keles İlçesindeki bir gölete
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/583)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
4.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, köylerdeki boş okulların
değerlendirilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/584) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, TRTnin yönetimine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/585) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/3/2008)
6.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, TRTnin yönetimine ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/586)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
7.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Zile Adliyesinin lojman ihtiyacına
ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/587)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
8.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, yayınlanan bazı dizilere ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/588) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/3/2008)
9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Ziledeki okul müdürlerine ve ÖSSdeki
başarı durumuna ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/589) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
10.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Van Rehberlik ve Araştırma Merkezine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/590)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
11.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Vandaki bir ilköğretim okulunda müdür
yardımcısı olan kardeşi hakkındaki bazı iddialara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/591)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
12.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Karaçoban Yatılı Bölge
İlköğretim Okulunda bir öğrencinin hayatını
kaybetmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/592) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
13.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, bir ilköğretim okulunda 10 Kasım töreni
yapılmadığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/593) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/3/2008)
14.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, çiftçilerin tarımsal sulama
elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/594) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
15.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, çiftçilerin tarımsal sulama
elektrik borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/595) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/3/2008)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Antalya
Milletvekili Atila Emekin, Antalya Vakıflar Bölge Müdürlüğünün
dağıttığı yardım paketlerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2693)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepenin, bir köyün su sorununa
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2694)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
3.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, Yüksek Denetleme Kurulu denetçilerinin
görev konularının değiştirilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2695)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
4.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, çocuk sayısına yönelik bir
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2696) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
5.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, 4/C olarak bilinen statüde
çalışanların durumuna ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2697) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/3/2008)
6.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, karar verme mekanizmalarında
kadının yerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2698) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
7.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, kadın istihdamının artırılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2699)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
8.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Antalyada kurulan doğalgaz çevrim
santralinin yer seçimine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2700) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
9.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, Ergenekon
Soruşturmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2701) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
10.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, kadın hakim adaylarına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2702)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
11.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhanedeki yatırımlara
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2703) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/3/2008)
12.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bayburttaki yatırımlara ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2704) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
13.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bitlisteki yatırımlara ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2705) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
14.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Kırşehirdeki yatırımlara
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2706) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/3/2008)
15.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, bir şirketin Güllük Körfezinde
yaptığı deniz dolgusuna ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2707)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
16.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Osmaniyede kurulacak bir çimento
fabrikasının çevreye etkilerine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2708)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
17.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, İzmirin su ihtiyacının
karşılanmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2709) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/3/2008)
18.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Karstaki bir baraj projesine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2710) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
19.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin,
ağaçlandırılacak alanlara ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2711)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
20.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, Güllük Körfezinde bir şirketin
yaptığı deniz dolgusuna ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2712)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
21.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, organize sanayi bölgelerine doğalgaz
işletmeciliğinde uygulanan iskonto oranına ilişkin Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2713)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
22.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, organize sanayi bölgelerinde
doğalgaz kullanımına ve iskontolu tarifeye ilişkin Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2714)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
23.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalyada maden ocağı ruhsatı
verilen bir alana ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2715) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/3/2008)
24.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, İstanbuldaki belediyelerin
bütçelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2716) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
25.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhanedeki yatırımlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2717) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
26.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, Ergenekon Soruşturmasıyla ilgili
bilgilerin basında çıkmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2718)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
27.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bayburttaki yatırımlara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2719)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
28.- Adana Milletvekili
Nevin Gaye Erbaturun, Adanada fırınların denetimine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2720) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
29.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, kadın mülki idare amirlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2721) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
30.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, kent hayatında sosyal kesimlerin
hizmet alımına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2722) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/3/2008)
31.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bitlisteki yatırımlara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2723)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
32.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Kırşehirdeki yatırımlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2724) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
33.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Yozgattaki yatırımlara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2725)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
34.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvelin, Osmaniyede kurulacak bir çimento fabrikasının yer
seçimine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2726) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
35.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhanedeki yatırımlara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2727) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
36.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bayburttaki yatırımlara ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2728)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
37.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Düzcedeki yatırımlara ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2729)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
38.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Karamandaki yatırımlara ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2730)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
39.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhanedeki yatırımlara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2731) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
40.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bayburttaki yatırımlara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2732)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
41.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Türk Telekomdan ADSL hizmeti alımına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2733) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
42.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Kastamonudaki yatırımlara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2734) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
43.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Yozgattaki yatırımlara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2735)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
44.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Erzurumdaki yatırımlara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2736)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
45.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhanedeki yatırımlara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2737) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
46.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bayburttaki yatırımlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2738)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
47.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, sözleşmeli personel
alımına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2739) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/3/2008)
48.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, bir ilacın ithalatına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2740) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
49.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Kastamonudaki yatırımlara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2741) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
50.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Boludaki yatırımlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2742) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/3/2008)
51.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Erzurumdaki yatırımlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2743)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
52.- Adana
Milletvekili Mustafa Vuralın, mısır prim desteğinin
düşürülmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2744) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/3/2008)
53.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, buğday ve mısır piyasasına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2745) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
54.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhanedeki yatırımlara
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2746) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
55.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bayburttaki yatırımlara ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2747)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)
56.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizlideki ulaştırma
yatırımlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2748) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/3/2008)
57.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, korsan nakliyeciliğe
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2749) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
58.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, Hızlı Tren
Projesine ve bir bildiriye ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2750) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/3/2008)
59.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Boludaki yatırımlara ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2751)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
60.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Karamandaki yatırımlara ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2752)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
61.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Düzcedeki yatırımlara ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2753)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
62.- Hatay
Milletvekili İzzettin Yılmazın, İskenderun Gümrük ve
Muhafaza Başmüdürlüğüne ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı)
yazılı soru önergesi (7/2754) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/3/2008)
63.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlunun, sosyal güvenlik il müdürleri ve
müdür yardımcılarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2755)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)
64.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, CEDAW Komitesine sunulacak raporun
hazırlanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu)
yazılı soru önergesi (7/2756) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/3/2008)
65.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, bir görevlendirmeyle ilgili
açıklamasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2757) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/3/2008)
66.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin,
servis araçlarına ve banka promasyonlarına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/2758) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/3/2008)
67.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, bir Başkan Müşavirine
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı
soru önergesi (7/2759) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/3/2008)
68.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, PTT
hizmet bürosundaki tadilata ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/2760)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/3/2008)
69.-
İzmir Milletvekili Ahmet Ersinin,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bir alt komisyonuna
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/2761) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/3/2008)
70.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, AB hibe fonlarının
kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2762) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
71.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, Nevruz bayramında yaşanan
olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2763)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
72.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
Pendik kentsel dönüşüm projesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2764) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/3/2008)
73.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, bir TRT belgeselinin yayın saatine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2765)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
74.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, İzmirdeki yeşil kart
uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2766) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
75.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günalın, Devlet Malzeme Ofisi bölge müdürlüklerinin
kapatılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2767) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/3/2008)
76.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, bir yayın grubunun TMSFden
devralınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2768) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
77.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, bir öğretim üyesi hakkındaki bir
iddiaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2769)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
78.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, Maden İşleri Genel Müdürlüğüne
yapılan atamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2770) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
79.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, YÖK Başkanının maaşına
ve sağlanan imkânlara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2771) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
80.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, bir kitapla ilgili iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2772)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
81.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, atama kararnamelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2773) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/3/2008)
82.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Kahtada TOKİnin
satışa çıkardığı bir araziye ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2774)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
83.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Yüreğir Belediyesinin gelirlerinden
yapılan kesintilere ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2775)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
84.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, Altınova sahil
şeridinde mendirek yapımına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2776) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
85.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, belediyelerin evsel atık su
projelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2777) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
86.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, Bodrum-Akyarlar Koyu sahilinde inşa edilen
bir tesise ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2778) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
87.-
İstanbul Milletvekili Ümit Şafakın, İstanbuldaki korsan
ve ambulans taksiciliğe ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2779) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/3/2008)
88.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebinin,
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminde bir YİBO pansiyonundaki
öğrencilerin kaydına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2780) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/3/2008)
89.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, Üsküdar Belediyesinin tapu tahsis
belgesi için istediği bedele ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2781)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
90.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, bir soruşturmadaki gözaltına alma
işlemine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2782) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
91.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, örgütlü suçlara yönelik operasyonlara konulan
isimlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2783) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
92.- Ordu
Milletvekili Rahmi Günerin, Ordu Emniyet Müdürünün görevden alınmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2784) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
93.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Adanadaki tarihi Büyüksaat Kulesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2785) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
94.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günalın, Kemerdeki bir arazinin kullanma
hakkının belediyeye devredilmesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2786)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
95.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Ankarada bulvar, cadde ve sokaklara
konulan reklam panolarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2787) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/3/2008)
96.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, Malazgirt Kültür Merkezine ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2788)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
97.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Osmaniyede yapılması planlanan
çimento fabrikasının yer seçimine ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2789)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
98.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlunun, II. Ulusal Sağlık
Kurultayına sağlanan desteğe ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2790)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
99.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateşin, Ankaradaki tarihi bir binanın restorasyonuna
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2791) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
100.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Gelir İdaresi
Başkanlığının yöneticilerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2792)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
101.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, gelir uzmanlarına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2793)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
102.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, sağlık
çalışanlarının yemek bedellerinin döner sermaye
gelirlerinden kesilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2794) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
103.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun,
Başbakan, bakanlar ve kamu görevlilerine verilen hediyelere ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2795)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
104.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlunun, I. Uluslar arası
Sağlık Turizmi Kongresine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2796)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
105.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlunun, II. Ulusal Sağlık
Kurultayının finansmanına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2797)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
106.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki sağlık kurumlarına ve
personeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2798) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
107.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, üreticilerin girdi maliyetlerine ve kaçak muz
girişine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2799) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/3/2008)
108.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Adanadaki buğday tarlalarında
görülen bazı hastalıklara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2800)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
109.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, buğday üretimine ve ithalatına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2801) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
110.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, fosforik asit ithaline ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2802)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
111.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, mısır desteklemesindeki azalmaya
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2803) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
112.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, arıcılığın
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2804) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/3/2008)
113.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, gazi sayılmayıp malulen emekli
edilenlere ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2805) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
114.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, TMSFnin tasfiye ettiği şirketlerin
borçlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/2806) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
115.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, özelleştirilen kuruluşlardan ve
KİTlerden yapılan personel atamalarına ilişkin Devlet
Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi
(7/2807) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)
116.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, Abdullah Öcalan ile ilgili bazı
iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2808) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)
117.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Doğal Afet Sigortası kapsamında
biriken kaynağa ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Şimşek) yazılı soru önergesi (7/2809) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/3/2008)
No.:
121
7 Nisan 2008 Pazartesi
Tasarı
1.- Elektrik
Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/554) (Avrupa
Birliği Uyum; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.4.2008)
Teklifler
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 32 Milletvekilinin; İl Özel
İdaresi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/198) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.2008)
2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 21 Milletvekilinin; Perakende
Ticaret, Alışveriş Merkezleri ve Büyük Mağazalar ile Esnaf
ve Sanatkarlık Hizmetlerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Teklifi
(2/199) (Adalet; İçişleri; Avrupa Birliği Uyum ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.2008)
3.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali
Rıza Ertemürün; 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/200) (Anayasa Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2008)
4.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 Milletvekilinin; Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/201)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2008)
Tezkereler
1.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/383) (Anayasa ve Adalet Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.4.2008)
2.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Çoşkunerin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/384) (Anayasa ve Adalet Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.4.2008)
3.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaninin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/385) (Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.4.2008)
4.-
Diyarbakır Milletvekilleri Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk,
Akın Birdal ve Selahattin Demirtaşın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/386) (Anayasa ve Adalet Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.4.2008)
5.-
Diyarbakır Milletvekilleri Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk,
Akın Birdal ve Selahattin Demirtaşın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/387) (Anayasa ve Adalet Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.4.2008)
Rapor
1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin; Devlet Memurları Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma
Önergesi (2/116) (S. Sayısı: 132) (Dağıtma tarihi:
7.4.2008) (GÜNDEME)
No.:
122
8 Nisan 2008 Salı
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 Milletvekilinin, kayıt dışı
istihdamın önlenmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/161) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/03/2008)
2.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 25 Milletvekilinin, pamuk
tarımındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/162) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/03/2008)
8 Nisan 2008 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87nci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
Yoklama
işlemi başlamıştır sayın milletvekilleri.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, 5 Nisan Avukatlar Günü münasebetiyle söz isteyen
İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolata aittir.
Buyurun
Sayın Özpolat. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolatın,
Avukatlar Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET ALİ
ÖZPOLAT (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Meclisi saygıyla selamlıyorum.
1958de, baro
başkanları toplantısında, Türkiye baroları bir araya
geliyor ve bir çatı altında örgütlenme kararı
alınıyor, 5 Nisan Avukatlar Günü ilan ediliyor ve 1987den bu yana da
her 5 Nisanda avukatların ve yargının sorunları üzerinde
duruluyor.
Bilindiği
gibi, yargının kurucu unsurları, iddia, savunma ve hükümdür.
Biri diğerinden üstün değildir. Savunma, bu üçlünün vazgeçilmezidir.
Savunma hakkı kutsaldır, hak arama özgürlüğü ve adli
yargılama hakkının güvencesidir. Baroların ve
avukatların bağımsızlığı, yargı
bağımsızlığının ve hukuk devletinin
teminatıdır. Ancak, bugün, savunma makamının onuru
çiğnenmektedir. Barolara bağlı hizmet veren 65 bin avukat
bulunuyor, Meclis çatısı altında da çok sayıda avukat var
fakat bu çokluk pratikte işe yaramıyor. Altı yılda
avukatların sorunlarıyla ilgili pek yol
alınmadığı görülüyor. Biz her yıl bu kürsüden
seslendirsek de sorunlar yerinde duruyor. Bu denli önemli bir meslek grubunu
oluşturan avukatların mağduriyeti, türban mağduriyeti kadar
Sayın Başbakanın ilgi alanına girmiyor. Çünkü
iktidarın yargıya bakışında sorun var. Bugünkü yapısıyla
yargı küçümseniyor, ele geçirilmesi, dönüştürülmesi gereken bir mevzu
olarak ilgi çekiyor. Bazı iyileştirici düzenlemeler olsa da
uygulanmıyor. Yasayla verilen, yönetmelikle geri alınıyor. Yasal
düzenlemeler yapılırken baroların görüş ve talepleri
yeterince yansıtılmıyor, bu da uygulamada sorunlara yol
açıyor. Örneğin Ceza Muhakemeleri Kanunundan doğan zorunlu
müdafilik ücreti meselesi yıllardır çözülemedi. Başbakanın
verdiği sözlere rağmen bu sorun büyüyor. Hâlâ avukatlık
kimliği bazı konularda resmî belge sayılmıyor, dosya
incelemesinde engellemeler çıkıyor.
Meslek içi
eğitim, sosyal güvenlik ve diğer özlük sorunları yasal güvenceye
muhtaçtır. Stajyer avukatlar sosyal güvenlikten yararlanamıyor.
Siyasal nedenlerle açılan hukuk fakülteleri kaliteyi düşürüyor. Güç
şartlarda büyük yolsuzluk davalarıyla uğraşan kamu
avukatları yeterli bağımsızlığa sahip
değiller. Avukatın can güvenliği yok. Sadece geçen yıl 19
avukat saldırıya uğramış, bunun 2si ölümle
neticelenmiş. Bu sorunlar savunmanın elini bağlıyor, adil
yargılamayı zayıflatıyor. Tüm bu sorunların
çağdaş bir yargı reformu kapsamında ele alınıp
acilen çözülmesi gerekiyor. Bunun için de siyasal iktidarın yargıya
bakışını değiştirmesi şart.
Yargıyı küçümseyen, kendisini yargının üstünde gören
anlayış hukuk devletini ve demokrasiyi
aşındırıyor. Oysa adalete güveni özenle korumak
zorundayız. Aksi hâlde hukuksuzluk toplumda egemen olur. John Lockeun
saptadığı gibi Hukukun bittiği yerde despotluk
başlar. Despotluk heveslileri bilmeli ki hukuk bir gün herkese
lazımdır. Hukuk devletini korumak için de öncelikle savunma
mesleğinin haklarını ve saygınlığını
korumalıyız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yargının her tür etkiden
uzak, tam bir bağımsızlık içinde görev yapması
avukatların en temel isteğidir. Demokrasilerde hukuka
bağlılık esastır. Yargının siyasallaştırılması
demokrasinin sonudur. İktidar yargının üstüne gölge
düşürmekten vazgeçmelidir, ABnin, ABDnin ve yabancı medyanın
Türk yargısına müdahale girişimlerine seyirci
kalınmamalıdır. Yargıya hasım muamelesi yapmayı
bırakmalıdır. Hukukun üstünlüğü ilkesine saygılı
davranılmalıdır. Yargı üzerinden cumhuriyet
kurumlarıyla hesaplaşmaya son verilmelidir.
Yargıya
intikam duygusuyla yaklaşılmaz, yargıya tehdit olmaz. Keyfinize
göre yargı olmaz. Yargıyı zayıflatmayın,
yargıyı küçültmeyin, yargının rolünü çalmayın.
Atatürkün dediği gibi, daima karar Türk yargısınındır
ve memleketin mutlak dokunulmazlığı üstünde söz yoktur
mahkemelerin. Ne denli güçlü iktidara gelmiş olursanız olun, hukukun
gücü sizin gücünüzden üstündür. Yargı, güçlünün değil,
haklının, doğrunun yanındadır. Yargıyı
yargıya bırakın. Siyasallaşan yargı gün gelir kendi
yaratıcılarını da vurur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özpolat.
MEHMET ALİ
ÖZPOLAT (Devamla) Tekraren belirtmeliyim ki bağımsız
mahkemelerde adil yargılama hakkı bir gün gelir herkese, hepimize
lazım olabilir.
Ülkemin dört bir
yanında laik demokratik hukuk devleti için sadakatle görev yapan tüm
yargı mensuplarına minnet borçlu olduğumuzu ifade etmek
istiyorum. Tüm meslektaşlarımın Avukatlar Gününü kutluyor, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özpolat.
Gündem
dışı ikinci söz, İnternet Haftası hakkında söz
isteyen Adana Milletvekili Yılmaz Tankuta aittir.
Buyurun
Sayın Tankut.
2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankutun, İnternet
Haftasına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırımın cevabı
YILMAZ TANKUT
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyeye
İnternetin gelişinin on beşinci yılı ve 7-20 Nisan arasında
kutlanmakta olan 11inci İnternet Haftası dolayısıyla
İnternetin önemi ve Türkiyeyi İnternete daha fazla
taşımak amacıyla neler yapılması gerektiği
konusunda düşüncelerimi açıklamak üzere gündem dışı
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün hiç şüphesiz İnternet,
hayatımızın hemen her evresine giren, kendisini tercih ve
kararlarımızda çok fazla bir şeklide hissettiren, 21inci
yüzyılın en büyük ve önemli teknolojik devrimlerinden birisidir.
İnternet ve bilişim teknolojileri, sanayi devriminden de önemli bir
gelişmeyi temsil etmekte ve yaşamın bütün boyutlarını,
çalışma, üretim, ticaret, iş yapma, eğlence, öğrenme
ve yönetim biçimlerini köklü olarak değiştirmektedir. Bu
değişim, ekonominin yapısını, ülkenin rekabet gücünü,
insan gücü ihtiyacını, profilini, mesleklerini ve mesleklerin
yapısını değiştirmeye başlamıştır.
Bu değişim ile bilim, enformasyon ve iletişim teknolojilerindeki
hızlı gelişmeler sarmal bir şekilde birbirini
tetiklemektedir. İşte İnternet bu değişimin en önemli
taşıyıcısı, hazırlayıcısı ve
geliştiricisidir. Ancak, burada değişim derken, teknolojik
gelişimin bize sağladığı imkân ve yenilikleri,
kendimizi, kendi millî kültürümüzü, binlerce yıllık devlet
geleneğimizi, cumhuriyetimizin temel taşlarını ve
değerlerini, Türk milletine mensubiyet bilincimizi ve bölünmez
bütünlüğümüzü zafiyete uğratıp millî birliğimizi yok farz
eden bir değişimi elbette ki kastetmiyoruz. Başka bir ifadeyle,
bilgi teknolojilerinin ve onun şu an en önemli zeminlerinden birisi olan
İnternetin dünya ve ülke ölçeğinde bize sunduğu bilgi ve
teknoloji denizinde kendi öz ve kök değerlerimizi kaybetmeden, yani
başkalaşmadan gelişerek bilgi toplumuna kendi millî
rotamızda emin adımlarla ulaşmasını bilmemiz
lazım geldiğini belirtmek istiyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gelişmiş ülkelerde
ekonomi, devlet yönetimi, kamu hizmetleri, sağlık, eğitim,
yaşamın pek çok boyutu İnternet ve bilişim teknolojilerine
odaklanmış, bunun sonuncunda ekonomide verimlilik kayda değer
bir biçimde artmıştır. Bilişim teknolojilerinin stratejik
önemini kavramış ülkeler, millî politikalar, örgütler ve eylem
planlarıyla ülkelerini bu teknolojilerle donatıp iş
dünyasıyla vatandaşlarına rekabet yeteneği
kazandırmanın mekanizmalarını kurmaktadırlar.
Türkiyede ise bugüne kadar ulusal bir boyutta İnternetin bir sahiplenme,
strateji, mekanizma ve eylem plan olduğunu söylemek ne yazık ki
mümkün değildir. Bugün, maalesef pek çoğumuz, İnterneti sadece
bir oyun, eğlence ve broşürümüzün bulunması gereken bir ortam
olarak görmekteyiz. İnterneti, bilim, teknoloji ve iletişimdeki
değişimin taşıyıcısı, yeniden
yapılanmanın, küresel etkinliğin, verimliliğin, ekonominin
bir aracı olarak etkin olarak kullanamıyoruz. Hâlbuki İnternet
hayatımıza kalıcı olarak girmiş ve artık bizimle
birlikte korkunç bir hızla gelişerek yaşamaktadır. Tüm
iş süreçlerimizi, haberleşme mekanizmalarımızı,
yönetim biçimlerimizi İnternet ve temsil ettiği değişim
açısından gözden geçirip kendi ülke gerçeklerimize ve millî bünyemize
uygun olarak yeniden oluşturmalıyız.
Sayın
milletvekilleri, İnternet Haftası, elbette ki İnterneti Türkiye
gündemine yerleştirmeyi amaçlamaktadır. Bu da toplumda İnternet
bilincini oluşturmak, İnterneti tanıtmak, büyütmek, yeni
projeler başlatmak, sorunları ve çözüm yollarını
tartışmak, kısaca İnterneti düşünmek ve
İnterneti yaşamak demektir. Türkiyeyi İnternete
taşımak için en acil ilgilenmemiz gereken konu hiç şüphesiz
eğitimdir. Bunun için de bilgisayar okuryazarlığını
artıracak ve birkaç yıl içinde dünyanın ilk on ülkesi içine
sokacak örgün ve yaygın eğitimi planlamalı ve
gerçekleştirmeliyiz. Bu açıdan bakıldığında,
İnternet kullanımının o ülkenin gelişmişlik
seviyesini belirten bir gösterge olabileceğini dahi söyleyebiliriz. Zira
bilgiye ulaşmanın en hızlı, en ucuz ve güvenilir bir
şekilde en kestirme yolu hiç şüphesiz İnternet olup diğer
haberleşme sistemlerine göre daha ekonomik bir ortam sunmaktadır.
Bunun farkında olan ülkeler, İnternetin gelişimini millî bir
politika olarak ele almakta, geliştirilmesine ve
yaygınlaştırılmasına büyük önem vermektedirler.
Türk toplumunun
ve özellikle de gençlerimizin İnternetin sağladığı
avantaj ve yeniliklerden daha fazla ve etkin faydalanması için öncelikle
İnternet erişimine daha ekonomik ve minimize edilmiş bir
maliyetle ulaşması gerekmektedir. Özellikle fakir ve ekmek
parasını binbir güçlükle kazanan ailelerimizin tahsil
çağındaki çocuklarına yönelik olarak millî bir İnternet
politikası geliştirmeli ve maliyetsiz olarak, bu ailelerin
eğitim gören çocuklarına İnternet erişimi ve araçları
sağlanmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tankut.
YILMAZ TANKUT
(Devamla) Diğer taraftan, vatandaşlarımız ve özellikle
çocuklar için güvenli İnternet uygulamalarını mutlaka
geliştirmeliyiz. El birliği ve dikkatli bir şekilde
İnternete ilişkin suçların karşısında
durmalı, gerekli yasaları konunun uzmanlarıyla görüşerek
acilen çıkarmalı ve gereken tedbirleri, fikir ve ifade
özgürlüğünü dikkate alarak, özellikle kumar, çocuk istismarı,
zararlı içerik ve bölücü faaliyetler konusunda hassas davranarak
almalıyız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak İnternet
Haftasını kutladığımız bu zaman diliminde,
eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti teknolojinin baş döndürücü bir
hızla geliştiği ve küresel aktörlerin başrol
oynadığı dünyamızın dengesine uygun olarak kendi millî
rotasında, Türk milletini İnternetten de etkin ve aktif bir
şekilde faydalandırıp bilgi toplumu hâline getirmeyi
başarabilirse kısa vadede bölgesel bir güç olarak lider ülke olma
idealini gerçekleştirebilecek, yani 2023 vizyonuna
taşıyabilecektir diyorum. İnternet Haftasının genç
yeteneklerimizin çok fazla sayıda yetişerek bilgi toplumu olma irade
ve azmimize katkı sağlamasını temenni ediyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tankut.
Gündem
dışı konuşmaya Ulaştırma Bakanı Sayın
Binali Yıldırım cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakanım.(AK Parti sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Sayın Tankutun İnternet
Haftası dolayısıyla gündem dışı
konuşması üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bilgi ve iletişim alanında gelişmeler hem
ülkemizde hem de dünyada büyük bir hızla devam ediyor. İletişim
sadece sesle yapılan bir şey iken 1945 yılından itibaren
Amerikada, başlangıçta askerî haberleşme amacıyla
bilgilerin de sesle beraber iletilmesiyle İnternet kullanılmaya
başlandı. Böylece sadece sesle olan iletişim, bilgi ve veri
iletişimini de bünyesine dâhil ederek gelişmesini sürdürdü. Daha
sonra bu gelişme, bilhassa 80li yılların sonunda ve 90lı
yıllarda artık video, yani görüntü iletimini de alarak bilgi
iletişim teknolojileri veya bilişim dediğimiz sektörün
doğmasına yol açtı. Sektör o kadar hızla gelişiyor ki
bulunan teknolojilere karşı düzenleme yapmaya idareler zaman zaman
âciz kalıyor. Dolayısıyla, fiilî durum, gelişme her zaman,
hatta çoğu zaman gelişmelerin, düzenlemelerin önünde gitmeye devam
ediyor.
Şimdi
İnternet öyle bir hâle geldi ki İnternetsiz yaşam
düşünülemez hâle geliyor. Hani derler ya Her eve lazım. Artık
İnternet her eve, herkese lazım. Çünkü, bilgi kaynakları eskiden
günlük, haftalık gazetelerden elde edilirdi. Şimdi anında bilgi
kaynaklarına ulaşabiliyoruz, onların doğruluğunu,
yanlışlığını ortaya koyabiliyoruz. Devletle olan
işlerimiz varsa bunları İnternet ortamından yapabiliyoruz.
Çarşı pazardan alışveriş işlerimiz varsa
bunları yapabiliyoruz. Seyahate gideceksek uçak biletimizi, otelimizi,
arabamızı kiralayabiliyoruz. Velhasıl, yirmi dört saatlik
yaşamımızda İnterneti en yakın
yardımcımız olarak kullanabiliyoruz.
Peki,
İnternetin hayatımıza girmesi neyi sağlıyor? Bilgi
toplumuna dönüşümü sağlıyor. Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Seksen
yıl boyunca halkımızı okuryazar yapmak, cahillikten
kurtarmak için çalıştık, çabaladık. Başta Büyük
Atatürk olmak üzere çeşitli dönemlerde seferberlikler düzenledik ve
Allaha şükür, yüzde 90ın üzerinde okuma yazma oranına
ulaştık. Tam biz İşi bitirdik. derken bir de
karşımıza bilgisayar çıktı, bilgisayar
okuryazarlığı diye bir kavram doğdu.
Eskiden büyükler
küçükleri eğitirdi, onlara öğretirdi, okuryazar yapardı.
Şimdi, ahir zaman, bu bilgisayar okuryazarlığında iş
tersine döndü. Şimdi, küçükler büyüklere öğretiyor. Çünkü bizim nesil
bu teknolojilerle tanışmadı. Bizi bu teknolojilerle
tanıştıracak, bilgisayarla dost yapacak bizim
yavrularımız. Onun için de biz Hükûmet olarak yatırımı
en önce gençlerimize yapmaya karar verdik.
Bunun için ne
yaptık? Bütün okullara, kırk bin okulumuzun tamamına
İnternet erişimini sağladık. Sadece erişim değil,
geniş bant hızlı İnternet erişimi sağladık.
Bununla da kalmadık, okullarımıza Millî Eğitim
Bakanlığının öncülüğünde bilgi teknoloji
sınıfları yapmaya başladık. Bu da yetmez, okullarda
olup da vatandaş nasıl istifade edecek, bunu da düşündük, beldelere,
il halk kütüphanelerine, garnizonlara, ilçelere, illere İnternet evleri,
kamu İnternet erişim merkezleri kurmaya başladık.
Şu ana kadar
127 adet askerî kışla, 884 adet halk eğitim merkezi, 171 adet
mesleki eğitim merkezi ve 1.341 kütüphaneye olmak üzere bilgi erişim,
kamu İnternet erişim merkezleri bir kısmında kuruldu, çalışıyor,
bir kısmında kurulumu devam ediyor.
Değerli
milletvekilleri, daha geçen hafta Millî Eğitim
Bakanlığımızla bir protokol imzaladık. Bu protokole
göre, kırsal kesimdeki -öğrenci sayısına
bakmaksızın- tüm okulların bilgisayar sistemini tamamen
yeniliyoruz, yani okullardaki bütün
Tabii, bu çok hızlı gelişen
bir teknoloji olduğu için, alıyorsunuz, üç beş sene sonra,
çocuklar bu bilgisayar kağnı arabası gibi diyor,
değiştirmek icap ediyor. Şimdi bunları
değiştiriyoruz ve her sınıfa bir bilgisayar koyuyoruz köy
okullarında, kırsal kesimde. Aynı zamanda bütün
sınıflara da tepegöz koyuyoruz. Yani bundan sonra hocalar derslerini
sayısal ortamda verecekler, kâğıdı kalemi ortadan
kaldırıyoruz.
Diğer
yandan, 2 bin adet lisemize de, fen lisemize de teknoloji destekli fen
laboratuvarı kuruyoruz. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bütün
bunları niye yapıyoruz? Bütün bunları yapmamızın
arkasındaki neden, gerçek, değerli milletvekilleri, Türkiye'nin 2013
hedefi, bilgi toplumuna gidiş yolunda, gençlerden başlayıp
erişkinleri, yetişkinleri bilgisayar okuryazarı yapmaktır.
Amacımız budur. Bunun için çalışmalarımızı
hızla sürdürüyoruz.
Sayısallaşma
bakımından, bilgi toplumuna erişim bakımından
bazı rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum. 2002
yılında sabit abone, yani evlerdeki telefon sayısı 18,9
milyon, şu anda bu sayı 500 bin aşağı düştü.
Dikkatinizi çekiyorum. Artık haberleşmede, iletişimde,
bilişimde, mobilizasyon, yani telsiz öne geçmeye başladı. Buna
mukabil, cep telefonu abone sayısı 2002de 18 milyon 500 bin iken
şu anda 64 milyona çıktı. 3 kattan büyük bir artış
var. 2002de ADSL denen geniş İnternet, hızlı İnternet
yok iken bugün bu sayı 4,8 milyon aboneye, yani 4,8 milyon aileye
ulaştı. Kullanıcı bazında olaya bakarsak, 20 milyon
İnternet kullanıcısı var. Demek ki bütün bunlar bilgisayar
okuryazarlığının artırılmasına yönelik
tedbirler.
Bunları
yaparken bir yandan da tabii gelişen sektördeki şartlara göre
serbestleştirme sürecini de büyük bir dikkatle ve özenle sürdürüyoruz.
Biliyorsunuz, 2004 yılında Türk Telekomun ses iletişim tekeli
sona erdi. 2005 yılında da, 2005in sonunda da Türk Telekom bir
ortaklık anlaşmasına giderek özel şirket statüsüne geçti ve
bütün haberleşmedeki tekeli tamamen sona erdi. Sektörün serbestleşmesiyle
birlikte neler oldu? Tüm telekomünikasyon sektöründeki ciro 8 milyar YTL iken
dört yıl içerisinde bu rakam 27 milyar YTLye çıktı.
Sağlanan rekabet sonucu, lisans alan işletme sayısı da
büyük bir oranda arttı. Ne kadar arttı? Onu da rakamlarıyla
vereyim: Yüzde 152 arttı. Yani, artık, herkes bilgi iletişim
sektörüne yatırım yapıyor ve bu yönde sektörün büyümesi için
çalışma yapıyor. Serbestleşmeyle beraber gayet tabii ki
şu düzenlemeleri de yapmamız gerekiyordu: Evrensel hizmet yükümlülüğü.
Eskiden, Telekom varken bütün haberleşmeyi, her şeyi Telekom
yapıyor, bir yere hizmet gidecek, irat maliyeti
karşılamıyor ama Türk Telekoma diyorsun ki: Git arkadaş
buraya şu hizmeti ver. E, şimdi serbestleşmede böyle bir
şey isteme hakkımız yok. Ne yapıyoruz? Evrensel Hizmet
Kanununu çıkardık. Evrensel Hizmet Kanunu ile bir yere hizmet gidecekse maliyeti de getirisinden
fazla bile olsa işletmelere görev veriyoruz, işletmeler bu hizmeti
verip faturasını getiriyor, parasını alıyor. Buradaki
amacımız nedir? Buradaki amacımız da ülkenin doğusuyla
batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle her tarafta iletişim
altyapısının eşit şekilde gelişmesi.
İstanbul Nişantaşında ne varsa Hakkâri Yüksekovada da o
olmalı. Sinop Boyabatta ne varsa Hatay Dörtyolda da aynısı
olmalı. Sosyal devlet olmanın gereği bu, değerli
arkadaşlar. Bunun için Evrensel Hizmet Fonundan
okullarımızı bilgisayarla donattık, İnternet
ücretlerini dahi biz veriyoruz; öğrenciler yeter ki analarını
babalarını yormasın, harçlıklarını bu işe
vermesin diye bu paraları da Evrensel Hizmet Fonundan
karşılıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, İnternet Haftası -Sayın Milletvekilimize
teşekkür ediyorum- kamuoyunda İnternetin tanıtılması,
İnternetin yeni bir yaşam tarzı olduğunun
algılanması bakımından önemlidir. On birincisi
yapılıyor, bu sene de 24-25 Nisan arasında yapılacak.
Ankarada etkinlikler olacak, İstanbulda etkinlikler olacak;
akademisyenler, uzmanlar, kamu görevlileri, işletmeciler bu konuda
ülkemizdeki gelişmeleri ortaya koyacaklardır.
Son beş
yılda iletişimde yaptığımız
yatırımlarla, Türkiyeyi, iletişimde Afrika seviyesinden Avrupa
ülkeleri seviyesine taşıdık. İstatistikler böyle diyor.
Bakınız, bunu neden söylüyorum? Türkiye, Avrupa Birliği ülkeleri
içerisinde bilgisayarlaşma oranı bakımından 1inci, İnternet
uygulamaları bakımından 8inci sıraya yükseldi. İnternetin
kamu kuruluşlarında uygulama seviyesi henüz Avrupa Birliğinin
gerisinde ama hedefimiz, 2013 yılına kadar vatandaşın, en
az, işlerinin yarısını İnternet üzerinden
yapabilmesidir. Bunun için e-Devlet Kapısı Projesi
çalışmaları devam ediyor. Temmuz ayında on dokuz kalem
işlemin hizmete girmesi, deneme çalışmaları
yapılması hedefleniyor. Bu konuda çalışmalar devam ediyor.
İnternet
kullanımı günden güne artıyor. Tabii, İnternet çok
faydalı bir şey ama milletvekilimizin de ifade ettiği gibi,
bunun zararlarından da toplumumuzu korumamız lazım. Her
faydalı ilacın bir yan tesiri olduğu gibi, İnternetin de
ağırlıklı olarak dış kaynaklı olmak üzere
toplumumuzu tehdit eden önemli mahzurları var. Bunu da gören Hükûmetimiz,
yine bu yüce Meclisin oluruyla, Türk Ceza Kanununda suç olup İnternet
ortamından işlenmesi mümkün olan fiiller için bir mücadeleyi esas
alan, önlemeyi esas alan bir yasa çıkardı. Bu yasaya göre,
İnternet Güvenlik Başkanlığı Telekomünikasyon kurumu
bünyesinde oluşturuldu. Bu Başkanlıkla beraber bir sivil toplum
oluşumunu da buraya dâhil ettik, aynı yasada. O da İnternet
Kuruludur. 25 kişiden oluşuyor, Bakanlık oluşturuyor.
Burada işletmeciler var, üniversiteden akademisyenler var, uzmanlar var,
kamu temsilcileri var. Bunların görevi ne? Dışarıdan ve
içeriden iletişim otoyollarına verilen bilgilerin içinden kirli
bilgileri -toplumu, gençliğimizi olumsuz yönde etkileyecek kirli
bilgileri- ayıklamak, temiz ve rafine bilgiyi insanlarımıza
sunmaktır.
İnternet bir
sektör değil; bilgi, iletişim bir sektör değil, artık
yaşamımızın bir parçası hâline getirilmiştir, bir
yaşam tarzına dönüşmüştür. Nasıl bugün, cep telefonu
olmadan bir hayatı düşünemiyor isek İnternet de yavaş
yavaş bu konuma gelmeye başlamıştır. Zamandan ve
mekândan bağımsız olarak dünyaya bağlanmak, bilgiye
erişmek, ancak ve ancak İnternetle mümkündür. Onun için,
İnternetin yaygınlaştırılması, aslında
şeffaflığın
yaygınlaştırılmasıdır. İnternetin
yaygınlaştırılması aslında daha fazla özgürlük
demektir. İnternetin yaygınlaşması aslında daha fazla
demokrasi demektir. İnternetin yaygınlaşması daha fazla
ticaret demektir.
Bugün,
İnternet yoluyla yapılan ticaret hacmi Türkiyede yüzde 4e
yükselmiştir ve dikkat ederseniz, uçak biletlerine bakın, acenteden
alırsanız 100 lira, ana satış merkezinden
alırsanız 90 lira, İnternet üzerinden alırsanız 70
lira. Niye? Çünkü ofis yok, çalıştırılacak adam yok, bilet
kâğıt parası yok, posta parası yok; bütün bu
masrafları ortadan kaldırıyorsunuz, bilgisayarınızdan
girip elektronik biletinizi almak suretiyle seyahatinizi
gerçekleştiriyorsunuz.
Bütün
bunları yapmaktaki amacımız ne değerli milletvekilleri?
İnsanımızın hayatını kolaylaştırmak,
insanımızın yaşam kalitesini artırmak. Hükûmetimizin,
partimizin de bir ilkesi var, bunu her zaman tekrar ediyoruz: İnsanı
yaşat ki, devlet yaşasın. Bu gayeyle, durmadan, gece demeden
gündüz demeden, yaz demeden kış demeden, yağmur demeden kar
demeden çalışmaya devam ediyoruz, yolumuza devam ediyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakanım.
Gündem
dışı üçüncü söz, 11 Nisan Şanlıurfanın
kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen, Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başaka aittir.
Buyurun
Sayın Başak. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başakın,
Şanlıurfanın düşman işgalinden kurtuluşunun
88inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
RAMAZAN
BAŞAK (Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; güzel ülkemin en güzel
şehirlerinden biri olan peygamberler şehri
Şanlıurfanın 11 Nisan düşman işgalinden
kurtuluşunun 88inci yıl dönümü münasebetiyle gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Heyetinizi,
Sayın Meclis Başkan Vekilimin şahsında saygıyla
selamlıyorum.
Bu vesileyle,
Şanlıurfayı, Balıklı Gölü, Halil-ür Rahmanı,
Eyyüp Nebiyi, dünyanın en eski üniversitesi olan Harran Üniversitesini,
Harran Ovasını, Suruç Ovasını, Diyarbakırı,
Gaziantepi, Adıyamanı, daha doğrusu Doğu ve
Güneydoğunun tüm güzelliklerini görmeye sizleri ve şu anda bizleri
izlemekte olan tüm vatandaşlarımı davet etmek istiyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Urfa, Mütareke kapsamı dışında
kalmasına rağmen Mondros Mütarekesinin 7nci maddesi bahane edilerek
7 Mart 1919da İngilizler tarafından işgal edildi. Daha sonra 15
Eylül 1919da Fransızlar ve İngilizler arasındaki
anlaşmanın sonucunda 31 Ekim 1919da Fransızlar tarafından
işgal edildi.
Saygıdeğer
milletvekilleri, her iki işgalci gücün, işgal süresince bu bölgede,
Şanlıurfa halkı üzerinde denemeye
çalıştıkları en büyük silah nifak ve fitne silahı
olmuştur. Şanlıurfa halkını, Şanlıurfadaki
aşiretleri, Kürt aşiretiydi, Türk aşiretiydi, Arap
aşiretiydi diyerek, fitne tohumlarını ekerek birbirlerine
düşürmeye kalktılar. Ama atalarımızın hiçbiri bu fitne
ve oyunlara gelmedi, birlik ve beraberliklerini muhafaza ettiler. Bakın,
aradan seksen sekiz yıl geçti, yine birileri aynı silahla, aynı
fitne yoluyla Türkiye'nin birlik ve beraberliğini, o bölgenin birlik ve
beraberliğini bozmaya çalışıyor.
Saygıdeğer
milletvekilleri, seksen sekiz yıl önce benim atam ne yaptıysa emin
olun şu andaki o ataların torunları da bu oyuna gelmeyecek ve bu
ülkenin birlik beraberliği için gerekli olan tüm gayreti sarf edecek ve
sarf etmeye de devam edecek.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Şanlıurfa halkı, Suruçtaki aşiretler,
Siverekteki aşiretler, Şanlıurfanın tüm ilçelerindeki
aşiretler, bu birlik ve beraberliğin ışığı
altında 7 Şubat 1920de Fransızlara bir ültimatom veriyorlar.
Dikkatinizi bu noktaya çekmek istiyorum. Hafızalarımızı
tazelemek amacıyla bu ültimatomu, ben, aynen sizlerle paylaşmak
istiyorum. Ültimatomda atalarımız şöyle söylüyor: Gerek Wilson
ilkelerine ve gerekse Mondros Mütarekenamesi hükümlerine aykırı
olarak memleketi sebepsiz işgalinizi şiddetle ret ve protesto eder,
kısa bir müddet içinde bulunduğunuz yeri
boşaltmadığınız takdirde zorla savaşılarak
çıkartılmanız yoluna gidileceğinden, bu suretle akacak
kanların sorumluluğu tamamen size ait olacaktır."
Saygıdeğer
milletvekilleri, atalarımız bu ültimatomu işgalci kuvvetlere
verdiklerinde Fransızların topuna, tüfeğine, düzenli
birliklerine karşılık birbirini kardeşçe seven vatan ve
ülke sevgisinden başka hiçbir şeye sahip değillerdi biliyor
musunuz.
Bu ültimatomu
kale almayan Fransızlara en kısa sürede cevabı
Şanlıurfanın bahsi geçen ilçelerinden gelen Şanlıurfa
halkı vermiş ve 11 Nisan 1920de bu Fransızlara çok büyük zayiat
verdirterek Şanlıurfanın kurtuluşuna vesile
olmuşlardır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yüzyıllardır kardeşçe yaşayan Türkün,
Kürtün, Alevinin, Sünninin en büyük eseri Kurtuluş Savaşı ve
Kurtuluş Savaşının sonrasında ortaya çıkan Türkiye
Cumhuriyetidir (AK Parti sıralarından alkışlar) ve
Allahın izniyle de yine bu bahsi geçen kesimler kardeşçe, birlik ve
beraberlik içerisinde ilelebet yaşayacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Başak.
RAMAZAN
BAŞAK (Devamla) Saygıdeğer milletvekilleri, sözlerimin
sonunda, gelin atalarımıza layık olalım diyorum ve
unutmayalım ki Gazi Mustafa Kemal Atatürkün koymuş olduğu
muasır medeniyetler hedefine ulaşmamızın tek yolunun,
başta bu Parlamento çatısı altında olmak üzere,
Türkiyedeki 75 milyon insanın birlik ve beraberliğinden
geçtiğini tekrar sizlere hatırlatmak istiyorum.
Bu vesileyle tüm
hemşehrilerimin 11 Nisan kurtuluş bayramını kutlarken, o
günden şu ana kadar bu ülke için vefat etmiş, canını
vermiş tüm şehitlerimizi minnetle anıyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Başak.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Bulgaristan Meclis Başkanı Georgi
Pirinskinin, 13-15 Nisan 2008 tarihleri arasında Sofyada düzenlenecek
olan Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci Parlamento
Başkanları Konferansına davetine TBMM Başkanını
temsilen Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcunun katılmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/388)
03
Nisan 2008
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Dışişleri
Bakanlığı'ndan alınan bir yazıda, Bulgaristan Meclis
Başkanı Georgi Pirinski'nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)
Başkanı Köksal Toptan'a hitaben gönderdiği bir mektupta, 13-15
Nisan 2008 tarihleri arasında Sofya'da düzenlenecek olan
"Güneydoğu Avrupa Ülkeleri (GDAÜ) İşbirliği Süreci
Parlamento Başkanları Konferansı"na TBMM
Başkanı'nı davet ettiği bildirilmektedir.
Sözkonusu
Konferans'a Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı'nı temsilen
TBMM Başkanvekili Şükran Güldal Mumcu'nun katılması hususu,
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu Maddesi uyarınca
Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin iki önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 milletvekilinin,
kayıt dışı istihdamın önlenmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/161)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde her iki
çalışandan birisinin kayıtdışı olduğu
bilinmektedir. Kaygı verici düzeylere ulaşan
kayıtdışı istihdam, sosyal güvenlik sisteminde
sıkıntılara yol açmakta, haksız rekabete neden olmakta ve
çalışanlar açısından hak ve hizmet kaybı
yaratmaktadır.
Kayıtdışı
istihdam gerek ekonominin tamamında gerek işgücü piyasasında
ağırlığını artırarak hissettirmektedir.
Kayıtdışı istihdamın ve buna bağlı olarak kayıtdışı
ekonominin önlenmesi, sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin en temel
unsurlarından birini oluşturmaktadır.
Bu nedenle,
kayıtdışı istihdamın önlenmesi ile ilgili
sorunların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz. 26.03.2008
1) Hulusi Güvel (Adana)
2) Selçuk Ayhan (İzmir)
3) Tekin Bingöl (Ankara)
4) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
5) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
6) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
7) Birgen Keleş (İstanbul)
8) Abdulaziz Yazar (Hatay)
9) Ahmet Ersin (İzmir)
10) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
11) Vahap Seçer (Mersin)
12) Sacid Yıldız (İstanbul)
13) Esfender Korkmaz (İstanbul)
14) Şevket Köse (Adıyaman)
15) Akif Ekici (Gaziantep)
16) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
17) Eşref Karaibrahim (Giresun)
18) Kemal Demirel (Bursa)
19) Şahin Mengü (Manisa)
20) Tayfur Süner (Antalya)
21) Hüsnü Çöllü (Antalya)
22) Atila Emek (Antalya)
23) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
24) Nevingaye Erbatur (Adana)
25) İsa Gök (Mersin)
26) Gökhan Durgun (Hatay)
27) Osman Coşkunoğlu (Uşak)
28) Canan Arıtman (İzmir)
29) Nesrin Baytok (Ankara)
Gerekçe:
Tarım,
imalat ve inşaat gibi emek yoğun sektörlerde yoğunlaşan
kayıtdışı istihdamın toplam istihdama oranı
TÜİK verilerine göre 2007 yılında % 46.86 olarak
gerçekleşmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinde bu oran % 13 ile %
25 arasında değişmektedir.
Her iki
çalışandan birinin kayıtdışı olduğu
ülkemizde, kayıtdışı üretimde bulunan işletmeler
kayıtdışı istihdamın temel kaynağını
oluşturmaktadır. Buna ek olarak kayıtlı işletmeler de
eksik ve kısmi bildirim nedeniyle kayıtdışı
istihdamı artırmaktadır.
Kayıtdışı
istihdam, vergi ve prim gelirlerinin azalmasına neden olarak devletin
gelir kaybına uğramasına yol açmaktadır. Bu gelir
kaybının karşılanması için vergi ve primlerin
artırılması gerekmekte, artan vergi ve prim yükü de
kayıtdışı istihdamı ve kayıtdışı
ekonomiyi teşvik etmektedir.
Yapılan
araştırmalarda kayıtdışı ekonomi ve
kayıtdışı istihdamın boyutunu belirleyen temel
unsurların, artan vergi yükü, yüksek sosyal güvenlik katkıları,
kayıtlı işgücü piyasasındaki ücret düzeyleri,
kayıtlı ekonomideki toplam işgücü maliyetleri olduğu
belirtilmektedir. Ülkemizde yaşanan yoğun göç de
kayıtdışı çalışma potansiyelini
artırmaktadır.
Kayıtdışı
işçi çalıştıran firmalar sigorta primi ödemediklerinden
yasalara uygun olarak çalışan işletmelerin aleyhine haksız
rekabet ortamı oluşmaktadır.
Kayıtdışı
çalışanlar, kayıtlı sektörde çalışanlara göre
birçok haktan ve hizmetten yararlanamamaktadır. Söz konusu
kayıtdışı çalışanların kayıt
altına alındığı düşünüldüğünde hak ve hizmet
kayıplarının önlenmesinin yanında, sosyal güvenlik
sisteminin finansman sorununun önemli ölçüde giderileceği görülmektedir.
Kayıtdışı
istihdamla mücadele etmek için öncelikle kayıtdışı
çalışan ve çalıştırılanları
kayıtdışılığa iten nedenlerin ve
kayıtdışı ekonomiyi oluşturan koşulların iyi
belirlenmesi gerekmektedir. Kayıtdışı istihdam ancak ona
kaynak teşkil eden yapısal sebepler ortadan kaldırılarak
önlenebilir. Sorunun kaynağının doğru
tanımlanmasının ardından alınacak önlemlerin ülkemizin
sosyo-ekonomik değişkenleri ile kurumsal ve kültürel
yapısına uygun olması gerekmektedir.
Kayıtdışılığın
önlenmesi için yürürlükteki mevzuatla düzenlenen gecikme cezası,
usulsüzlük cezası ve gecikme zammı gibi önlemler
caydırıcı niteliktedir. Ancak söz konusu yasaların etkin
bir biçimde uygulanmaması ve geriye dönük olarak çıkarılan af
uygulamaları, yasal düzenlemelerin etkinliğini azaltmaktadır.
İdari düzenlemelerin sayısını artırmak yerine mevcut
düzenlemelerin etkin uygulanmasının sağlanmasının daha
verimli sonuçlar doğurduğu gözlenmektedir.
Kayıtdışı
ekonomi ve kayıtdışı istihdamla mücadele stratejilerinin
hayata geçirilmesine yönelik çalışmalara sosyal tarafların aktif
katılımının sağlanması ve konu ile ilgili
alanında uzman kişi ve uygulayıcıların
görüşlerinin alınması bir zorunluluktur. Bu mücadele
stratejilerinde hem kayıtdışı çalışmayı
azaltacak, hem kayıtlı çalışmayı özendirecek
tedbirlerin birlikte uygulanacağı karma politikaların
belirlenmesi gereklidir.
Vergi rejiminin
kayıtdışı ekonomi üzerinde etkili olduğuna dair güçlü
belirtiler bulunmaktadır. Yüksek oranlı vergiler firmaların
vergiden kaçınmasına neden olmakta, bu da ekonominin
kayıtdışılığa yönelmesine yol açmaktadır.
Ayrıca, devlete güven duyulmaması, vatandaşların devletin
vergi gelirlerini doğru olarak harcamadığı inancı,
vergi ahlakının zayıf oluşu, bireyleri ve firmaları
vergi ödemekten uzaklaştıran unsurlar olarak sıralanabilir.
Kayıtlı sektörde ücret kesintileri azaldıkça
çalışanların ve işverenlerin kayıtdışı
sektörden kayıtlı sektöre doğru yöneldiği bilinmektedir.
Kamu
kuruluşlarının etkin çalıştığı
ülkelerde kayıtdışı ekonomi daha küçük olma
eğilimindedir. Düzenlemelerin etkin uygulanmaması,
kayıtdışı ekonominin genişlemesine neden
olmaktadır.
Vergi rejiminin
yeniden yapılandırılması, bürokrasinin
azaltılması, vergi ve sigorta primi gibi ücret dışı
işgücü maliyetlerinin düşürülmesi, verimliliğin
artırılması, iş organizasyonunun geliştirilmesi, yeni
işlerin yaratılmasının teşvik edilmesi, yeni işçi
istihdamında vergi kolaylıkları getirilmesi gibi önlemlerin
kayıtdışı ekonomi ve istihdamı engelleyeceği
uzmanlarca ifade edilmektedir.
Ülkemizde
kayıtdışı istihdamla mücadele kapsamında KADİM
projesi 2006/28 sayılı Başbakanlık Genelgesi 04/10/2006
tarih ve 26309 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
konulmuştur. Ancak söz konusu proje iki yıllık bir zaman
dilimini kapsamaktadır ve içinde bulunduğumuz yıl proje
tamamlanacaktır. Kayıtdışı istihdamla mücadele için
daha geniş kapsamlı ve daha geniş katılımlı
projelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, ülkemiz ekonomisinin sorunları içinde büyük yer
tutan, kayıtdışı ekonomi ve kayıtdışı
ekonominin başlıca aktörü olan kayıtdışı istihdam
ile ilgili sorunların ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce
tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması
açılmasının yerinde olacağı düşüncesindeyiz.
2.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 25
milletvekilinin, pamuk tarımındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/162)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Pamuk bitkisi; tekstil,
yağ, yem ve kâğıt sanayinde kullanılan önemli bir endüstri
bitkisidir.
Ülkemiz dünya
pamuk üretiminin %80'ini gerçekleştiren sekiz ülkeden biridir. Pamuk
bitkisi ülke ekonomisine sağladığı katkının
yanında önemli bir istihdam sahası olup bu sektör yaklaşık
6 milyon kişinin geçimini sağlamaktadır.
Pamuk sahip
olduğu özellikleri nedeniyle stratejik bir ürün olup uluslararası
ticarette önemli bir paya sahiptir.
Tekstil sanayinin
ham maddesi olan pamuğun üretimindeki girdi kalemlerinde maliyetlerin çok
yüksek oluşu, üretimin her yıl daha da azalmasına sebep
olmaktadır. Ne yazık ki uygulanan prim miktarı da üreticilerin
gelir kaybını telafi etmeye yetememektedir.
Girdi maliyetleri
ve enerji fiyatlarının yüksekliği, düşük kur düzeyinin de
cazip hale getirdiği sübvansiyonlu ithalat nedeniyle ürün
fiyatlarının düşük kalmasının yanı sıra 2007
sezonunda yaşanan kuraklık nedeniyle ortaya çıkan verim
kaybı pamuk üreticilerini zor durumda bırakmış, pamuk
üretimi olumsuz yönde etkilemiştir.
Pamuk üretiminde
ve bağlı sektörlerde yaşanan sorunların tespiti ve çözüm
yollarının bulunması için Anayasa'nın 98'inci, TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Tekin Bingöl (Ankara)
4) Birgen Keleş (İstanbul)
5) Selçuk Ayhan (İzmir)
6) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
7) Ahmet Ersin (İzmir)
8) Akif Ekici (Gaziantep)
9) Abdulaziz Yazar (Hatay)
10) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
11) Sacid Yıldız (İstanbul)
12) Vahap Seçer (Mersin)
13) Şevket Köse (Adıyaman)
14) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
15) Hulusi Güvel
(Adana)
16) Eşref Karaibrahim
(Giresun)
17) Kemal Demirel (Bursa)
18) Şahin Mengü (Manisa)
19) Tayfur Süner (Antalya)
20) Hüsnü Çöllü (Antalya)
21) Atila Emek (Antalya)
22) Nevingaye Erbatur (Adana)
23) İsa Gök (Mersin)
24) Gökhan Durgun (Hatay)
25) Canan Arıtman (İzmir)
26) Nesrin Baytok (Ankara)
Gerekçe
Pamuk, tekstilden
barut ve film malzemesi yapımına kadar 50 çeşit sanayi kolunun
hammaddesini oluşturan önemli tarımsal üründür.
Bununla birlikte
pamuk ülkemizin lokomotif sektörü olan tekstil sanayimizin stratejik ham
maddesidir. Pamuk tekstil sanayimizin olduğu kadar harp sanayinin de
önemli bir hammaddesidir. Pamuk ayrıca bir yağ bitkisi olup tohumu,
gıda sanayinde bitkisel yağ üretiminde kullanılmaktadır.
Arta kalan küspesi ise, hayvan yemi olarak kullanılmaktadır.
Dünya
piyasalarında pamuğun ucuz olması ve Gümrük Birliği'nden
dolayı pamukta herhangi bir koruma uygulaması yapamamamız,
ABD'nin uyguladığı düşük faizli ucuz (GSM) kredileri ile
ithal pamuğun daha cazip hale gelmesi, Ülkemiz pamuk üretim alanları
her geçen gün azalmasına sebep olmaktadır. Üretici pamuk yerine
alternatif ürün aramaktadır, özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde ekim
alanları gittikçe daralmaktadır.
Tekstil sanayinin
ham maddesi olan pamuğun üretimindeki girdi kalemlerinde maliyetlerin çok
yüksek oluşu üretimin her yıl daha da azalmasına sebep
olmaktadır. Son bir yılda gübreye %100'ün üzerinde zam
gelmiştir.
Girdi
kalemlerinde en büyük masrafı hasattaki işçilik
oluşturmaktadır. Bu yüzden makineli hasada geçiş zorunluluktur.
Ancak kendi yürür pamuk hasat makinesinin çok pahalı olması ve
ithalatta alınan % 8 KDV oranı en büyük engellerden birisidir.
Makineli hasada geçiş için Ziraat Odaları önderliğinde makinelerin
temini sağlanmalı pamuk hasat makinesinin ithalatı teşvik
edilmelidir.
Bu gün itibariyle
pamuğun ülkemizde üretilebilirliği, üretimin sürdürülebilmesi tehdit
altındadır. Üretici pamuk ekiminden vazgeçmekte, bu olumsuz tablo
ekim alanları azalmasına neden olmaktadır. Tüm bu olumsuz
faktörlerin bir arada yaşandığı 2007 üretim sezonunun
ardından, üreticinin üretimi sürdürebilmesi, kayıpları telafi
edebilecek düzeyde bir prim miktarının belirlenmesi ve en kısa
sürede ödenmesine bağlı hale gelmiştir.
Türk
pamukçuluğu aynı zamanda dünya pamuk piyasasının
küreselleşmesi ve sübvansiyonlardan kaynaklanan haksız rekabet ile
baş edemez durumdadır. Gelişmiş ülkelerdeki pamuk
üreticilerine ödenen sürekli yüksek düzeyli desteklerden ve uluslararası
pamuk fiyatlarının düşüşünden kaynaklanan ciddi zorluklarla
karşı karşıyadır.
Türkiye'de pamuk
tarımının sahip olduğu tüm avantajlara ve güçlü yönlerine
rağmen, son yıllarda çiftçinin pamuk tarımından
kaçtığı, yerli üretimin yurt içi talebi
karşılayamadığı, son 10 yılda tekstil sektörümüz
hammadde açısından giderek artan oranda dışa
bağımlı hale geldiği görülmektedir. Ülkemiz pamuk
ithalatçısı ülkeler sıralamasında Çin'den sonra 2.
sırada yer almaktadır.
Pamuk üretiminin
yeterince desteklenmemesinin bedelini üreticinin yansıra tekstil ve
konfeksiyon sektörü de ödemektedir. Küresel rekabette zorlanan sektör, hammadde
konusunda da gün geçtikçe daha fazla dışa bağımlı hale
gelmekte ve pamuk ithalatına ödenen bedel ürkütücü bir hızla
artmaktadır. 2006 yılında 2 Milyar $ düzeyinde gerçekleşen
pamuk, pamuk ipliği ve pamuklu
dokuma ithalatı 2007 yılı sonu itibarıyla
yaklaşık 3 milyar $ düzeyine ulaşmıştır.
Pamuk üretiminde
var olan sorunların çözülmesi için öncelikle ulusal pamuk
politikasının belirlenmesi gerekmektedir. Pamuk üretiminde
yaşanan sorunların ivedi olarak ele alınması ve hem pamuk
üreticiler hem de bağlı sektörler açısından yaşamsal
önemdedir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım:
VI.- ÖNERİLER
B) Danışma
Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun 8/4/2008 Salı günkü
birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek yarım kalan çevre
ve çevre kirliliğinin önlenmesi ile ilgili Meclis
araştırması önergelerinin görüşmelerine devam edilmesine ve
saat 19.00dan sonra ise kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
9/4/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmemesine ve çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No:31 Tarihi:
8.4.2008
Genel Kurulun
8.4.2008 Salı günkü Birleşiminde sözlü soruların
görüşülmeyerek yarım kalan çevre ve çevre kirliliğinin önlenmesi
ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerine
devam edilmesi ve saat 19:00dan sonra ise Gündemin Kanun Tasarısı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesi, Genel Kurulun
9.4.2008 Çarşamba günkü Birleşiminde sözlü soruların
görüşülmemesi ve Genel Kurulun 8.4.2008 Salı günkü Birleşiminde
15.00-21.00; 9.4.2008 Çarşamba günkü Birleşiminde 13.00-22.00 ve
10.4.2008 Perşembe günkü Birleşiminde ise 13.00-21.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesinin Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca önerilmiştir.
|
Şükran
Güldal Mumcu |
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
|
Başkanı
V. |
|
Nurettin
Canikli Hakkı
Suha Okay |
|
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi |
|
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili |
|
|
|
Oktay
Vural Selahattin
Demirtaş |
|
Milliyetçi
Hareket Partisi Demokratik
Toplum Partisi |
|
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili |
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen var mı, lehte ve aleyhte?
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) Aleyhte konuşmak istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın İçli.
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün
yine bir salı günü, yine değerli milletvekili
arkadaşlarımın önüne bir Danışma Kurulu önerisi geldi.
Hatırlarsınız, geçen salı günü, böyle bir uygulama devam
ettiği sürece, ben her hafta söz alacağım ve bu konuda
görüşlerimi belirteceğim dedim.
Değerli
arkadaşlarım, bir düşünürün bir sözü var: Zalimin elini
sıkan zulmüne ortak olur diye. Şimdi, bakıyorum, AKP Grup
Başkan Vekilinin imzasının yanında Cumhuriyet Halk Partisi,
Milliyetçi Hareket Partisi, Demokratik Toplum Partisi Grup Başkan
Vekillerinin de imzası var. Bu uygulama, 22 Temmuz seçimlerinden sonra
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına artık
damgasını vurdu. AKPnin grup önerisi çok istisnai olarak geliyor ama
genel olarak, bu, bütün grupların anlaşması olarak geliyor.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu 3/10/2007
tarihinde bir Danışma Kurulu önerisini kabul etti. Geçen hafta ifade
ettiğim gibi, Anayasamızın 98inci maddesi, İç
Tüzükümüzün 96, 97 ve 98inci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
denetleme işlevi bulunduğunu, milletvekillerinin asli görevlerinden
birisinin yürütmeyi denetlemek olduğunu ve bu denetleme yollarından
birisinin de sözlü soru şeklinde yapabileceğini amir, ama bu,
3/10/2007 tarihli Danışma Kurulu önerisinden sonra, artık,
gelenek hâline geldi. Milletvekilleri bu denetleme yolunu bir türlü uygulamaya
geçiremiyor, çünkü AKP, çok değerli milletvekillerinin, sadece muhalefet
milletvekillerinin değil, AKP milletvekillerinin de, kendi illeriyle
ilgili, hükûmetin icraatıyla ilgili denetleme işlevini yerine
getirmesini, görevini yerine getirmesini istemiyor ve buna, grubu bulunan
muhalefet partileri de bir anlamda ortak oluyor.
Geçen hafta
konuşmamdan sonra, çok değerli, saygı duyduğum Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Okay, çıktı dedi ki:
Biz bunu yapmasak dahi AKP bunu grup önerisi olarak getirecek İç Tüzük
gereğince. Biz, hiç olmazsa saatlerini belirleyebiliyoruz. şeklinde
görüş bildirdi. O, filozofun söylediği lafı tekrar burada ifade
etmek istiyorum: Zalimin elini sıkan zulmüne ortak olur. Bu, Milliyetçi
Hareket Partili arkadaşlarım için de geçerli, DTPli milletvekili
arkadaşlarımız için de geçerli.
AKP korkabilir,
milletvekillerinin sözlü sorularından korkabilir, salı günü ve
çarşamba günü milletvekillerinin bu soruyu yöneltmesini kendi
iktidarlarının yıpratılmasının bir nedeni olarak
görebilir ama muhalefet partilerinin AKPnin bu Danışma Kurulu
önerisine imza atmalarını doğrusu ben kabul edemiyorum ve bana
anlatmak istedikleri gerekçeleri de ben, çok özür diliyorum,
inandırıcı bulmuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyenin gündemi AKPnin önümüze koyduğu
gündemden çok daha farklı. Bunu hepiniz biliyorsunuz, muhalefet patilerine
mensup milletvekili arkadaşlarımız çok iyi biliyor. AKP
istediği gibi gündem belirlemeye çalışıyor. Planı olan
bir siyasi partinin, programı olan bir siyasi partinin her salı
gündemi değiştirmemesi lazım.
Bakın, bu
dağıtılan Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin içinde 245
sayın milletvekilinin sözlü soru önergeleri var ve bunlar, şimdi, bu
Danışma Kurulu önerisiyle birlikte, daha öncekilerle birlikte hiç
gündeme alınmıyor, önemsenmiyor. Yani, milletvekillerinin sözlü
soruları sorması önemsiz bir olay mıdır? Önemli bir
olaydır. Önemli bir olay olmasa Anayasanın 98inci maddesine,
İç Tüzükümüze, bu tür denetleme, sözlü soruları gündeme konulmaz.
Değerli
arkadaşlarım, yeri gelmişken gündemle ilgili bir konuya da
işaret etmek istiyorum: Dün Bakanlar Kurulunda, Türk Ceza Kanunuyla
ilgili, 301inci maddeyle ilgili bir kanun tasarısının Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine geleceği belirtildi. Bugün gazetelerde
bu konuda değerlendirmelere genişçe yer verilmiş. Daha önceki
konuşmalarımda belirttiğim gibi, AKPnin Türkiyenin gündemini
belirlerken Avrupa Birliğinden gelen belirli dayatmalara boyun
eğdiğini ifade etmiştim. Hatırlarsınız, bundan
birkaç gün önce, Avrupa Birliğinin sözcüleri, 301inci maddenin acil
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesini ve düşünce
özgürlüğü önünde engel olan 301inci maddenin değiştirilmesini
âdeta Türkiyeye, Türkiye Cumhuriyeti devletine dayattı. Bu dayatmayı
yaparken de, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının AKP
hakkında tanzim ettiği iddianameyi de ağır bir biçimde
eleştirmek suretiyle, Anayasa Mahkemesinin önünde bulunan davayı
etkilemeye cüret etti. Bu açıklamalara karşı beklerdim ki, başta
Sayın Başbakan olmak üzere, Adalet Bakanı olmak üzere gerekli
cevabı verebilsinler isterdim ama Hükûmet nezdinden bu konuda bir
açıklama gelmediği gibi, neredeyse bu açıklamaları
destekler nitelikte beyanlara hepimiz rastladık. Sanıyorum birkaç gün
sonra Avrupa Birliğinin komiseri, iki temsilcisi Türkiyeye gelecekler ve
bu konuda da, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere
Başbakanımızla ve siyasi parti liderleriyle görüşecekler.
Değerli
arkadaşlarım, bir milletvekili olarak beklentim şu: Türk
ulusunun onurunu hiçbir şekilde kimsenin incitmeye hakkı yoktur. Türk
yargısını aşağılayıcı beyanlarda
bulunmak kimsenin haddi değildir. Hukukun üstünlüğünden, demokrasiden
söz eden Avrupa Birliğinin kimi sözcülerinin özellikle
bağımsız yargıya müdahale olarak
algılanılabilecek sözlerden kaçınması, onların
öncelikli görevlerinden biridir.
MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) Baykal ağzıyla konuşuyor, Baykal ağzıyla.
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) Eğer her konuda
inandırıcılığınızı yitirirseniz, iki
yüzlü davranırsanız
inandırıcılığınız kalmaz.
Sözlerimi fazla
uzatmak istemiyorum. Herhâlde mesajım iktidar partisi milletvekillerince
algılandığı gibi, çok değerli muhalefet partisi
milletvekili arkadaşlarım tarafından da
algılanmıştır. Kimsenin zulmüne ortak olmayın.
İnanmadığınız olaylarda kimsenin elini
sıkmayın. Muhalefetin asli görevi, iktidarın kaçmasını
kolaylaştırmak değildir. Muhalefetin amacı, halkın
önüne gerçekçi projeler koymaktır, projeler koyarken de iktidarın
gerçek yüzünü halka göstermektir diyorum. Sabrınız için hepinize teşekkür
ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın İçli.
Öneri aleyhinde
ikinci söz sırası Sayın Kamer Gençe aittir.
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) Kamer, otur, başlama hemen haftanın ilk
gününde; tembihledik, konuştuk seninle!
BAŞKAN
Gelmeden tahrik etmeyin.
Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Yeni bir çalışma haftası nedeniyle tüm
arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu hafta polisimizin kuruluşunun 163üncü yıl dönümü
haftasıdır. Tabii, aslında 10 Nisanda bu 163üncü yıl
dönümü, fakat o gün işte söz
sırası bulup bulmayacağımız da belli
olmadığı için bugünden polisimizin 163üncü kuruluş
yıl dönümünü kutluyorum, görevi başında şehit olan
polislerimize Tanrıdan rahmet diliyorum. Hakikaten, Türkiyede
silahlı kuvvetler içinde polisin görevi çok ağır bir görevdir.
Çok sıkıntılı bir görev yapan bu meslek grubuna özellikle
iktidar tarafından verilen sözlerde durulması gerektiğini de
hatırlatmak istiyorum. Geçmişte, biliyorsunuz, seçimden önce AKP
Hükûmeti polislere 200 ile 400 liralık zam yapacağı sözünü
verdi, fakat seçim geçtikten sonra bu sözünde durmadı. Bu sözü tekrar
kendilerine hatırlatıyorum.
Ayrıca,
geçen gün vatandaşın birisi bana bir şikâyette bulundu, dedi ki:
Bazı lokantalarda, ünlü sanatçılar gidiyor yemek veriyor. Fakat
sabaha kadar o lokantaların kapısında polis bekletiliyor.
Bu, bence çok
haksız bir uygulamadır. Eğer özel kazanç için oraya
birtakım özel kişiler geliyor yemek yiyorsa, polisi orada sabaha
kadar bekletmek yerine herkes kendi özel güvenliğini alsın ve polise
de bu işkenceler yapılmasın. Zaten AKP
İktidarının başındaki kişiler düğünlerinde
binlerce polisi getirdiler, saatlerce polisi kapıda beklettiler. Polise
davranışları da budur. Bu gibi davranışların da
artık olmamasını diliyorum.
Bugün bir taksiye
bindim. Arkadaş bana diyor ki: Biz şoför olarak
çalışıyoruz, bizim sigortamız yok.
Yani, özel
taksilerde çalışan kişiler var. Aslında bunu ben
bilmiyordum gerçekten. Hâlbuki, bana göre, trafik polisleri taksilerin
belgelerini incelerken, orada çalışan şoförün sigortalı
olup olmadığını araştırması lazım. Yani
birtakım taksi patronları var -ki, taksiler de çok büyük değer
kazanan varlıklardır- burada çalıştırdıkları
şoförlerin hiç olmazsa sigorta yapma zorunluluğunu getirmek
durumunda. İsterseniz SSK kanununda da bunu şey ederiz.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, Türkiyede, dinliyoruz televizyonlarda, Türk
tarımı bu Hükûmet zamanında öldürüldü, yani tarım diye bir
şey kalmadı. TİGEMin çok güzel, zengin arazileri vardı, bu
arazilerde çok güzel tohumluklar üretiliyordu. Ama, maalesef, nedense bu
Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel kaynakları, can damarları
birtakım çevrelerin direktifiyle kesiliyor ve işte, artık
İsrailden tohumlar getiriliyor. Bu tohumlar da Türkiye
şartlarına müsait değil. Aslında, geçen dönem
tarımın daralmasında kuraklık yanında bu getirilen kalitesiz
tohumların da büyük etkinliği olduğu herkes tarafından söyleniyor.
Bence, artık, devleti yöneten insanların, bu devletin menfaatlerine,
geleceğine sahip çıkmaları lazım. Yani, her gün devletin
uçaklarına kendi yandaşlarını bindirerek, ondan sonra
siyasi amaçları için devletin uçaklarını kullanmak,
insanlığa da sığmaz, adalete de sığmaz, bu
devleti tarafsız yönetmesi gereken kişilerin göstermesi gereken
tarafsızlığa da sığmaz. Siyaset yapacaksan kendi
cebinden para ver, git yap kardeşim! Yani, bir gün üç ili gezerek, ondan
sonra gidip de devletin uçaklarıyla
Akşama kadar devletin
yemeğini yiyorsun, uçağını kullanıyorsun,
yandaşlarına bunu kullandırıyorsun; bu, hangi hak ve
adalette var?
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bir Başbakan gidiyor Trabzon Valisini
ziyaret ediyor. Köpeklerle gidiyorlar, valinin makamında bomba
arıyorlar. Bu nasıl bir zihniyet, bu nasıl bir olay? Yani, o
valinin Türkiyedeki valilerden farkı ne acaba? Ben onu öğrenmek
istiyorum. Acaba bu valinin kimliğinden duyulan bir şüphe midir?
Tabii, ben valinin öz geçmişini de bilmediğim için, yani böyle bir
şey yakışır mı? Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir
valisinin
Yani, orası devletin makamı sayılır. Devletin
makamına siz köpek getirip kontrol ettiriyorsunuz ve acaba burada bomba
var mı? O zaman bu memleket bitmiş demektir. Yani, siz o zaman bu memlekete
nasıl Başbakanlık yapacaksınız? Nasıl bu
memleketin yöneticisi olacaksınız? Evvela bunu yapanların hemen
istifa etmesi lazım. Böyle bir şey olur mu?
Sayın
milletvekilleri, şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devleti sahipsiz
kalmış bir devlet. Bir devletin parlamentosunda, o devletin bölünmez
bütünlüğü ilan ediliyor ve o devleti yönetenler buna sahip
çıkmıyorsa; bir devlette soygun yapılıyor, o soygun Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, Meclisi yöneten kurullarda dile gelmiyorsa, araştırılmıyorsa;
bir memlekette cumhuriyetin temel nitelikleri, devlete hayat veren temel
nitelikleri ortadan kayboluyor da o devleti yöneten insanlar bunlara sahip
çıkmıyorsa, peki, o devlet nasıl ayakta kalır sayın
milletvekilleri? Gökten mi adamlar gelecek, yani bu devleti ayakta tutacak?
Düşünebiliyor musunuz, bu devleti, Türkiye Cumhuriyeti devletini koruyan
bir kurum yok, bir kurul da yok, bir güç de yok, devleti yönetenler de yok.
Bunlar nereye gidiyor? Bunlar akşama kadar ancak başkalarına
gidip de kendi günlük makamlarını korumak için devletin bütün
itibarını sarsacak davranışları gösteren kişilere
gidip yağ çekiyor. Verheugen ne diyor: Yahu, biz bu Türklere
akıllı insanların anlayabileceği bir lisanla dedik ki, sizi
Avrupa Birliğine almayacağız. Şimdi, AKP Hükûmeti
sıkıştığı zaman gidiyor Avrupa Birliğinin
kapısını çalıyor, milletin dikkatini oraya topluyor Vay
efendim, biz demokratikleşme konusunda adım atacağız.
Yahu, sen demokratikleşme konusunda adım atacaksan, Türkiyenin
şartlarına göre, Türk milletinin ve Türk devletinin menfaati
gerektiriyorsa, bu devletin birliğini, bütünlüğünü sağlayacak
düzenlemeler yapacaksan, Türkiyede demokratikleşmeyi sağlayacaksan
kendi iradenle yap bunları, birilerinin sana illa telkinde
bulunmasına gerek yok.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bakın,
altı seneden beri bu memlekette o kadar büyük soygunlar yapıldı
ki, bir tane soygunun üzerine gittiler mi! Mesela -geçen gün bir
arkadaşımız da söyledi- Bursada kamu kurumuna ait bir arazi 12
milyon dolara satılıyor, 150 dönüm. Bu, imarsız
satılıyor. Arkasından burayı alan bu iktidarın
yandaşları aslında, yarın, bunlar
araştırıldığı takdirde çıkar- buraya korkunç
derecede bir inşaat yapıyor, 250-300 bin metrekarelik inşaat
yapıyor ve orada yaptığı dükkânların aylık
kirası 15 milyon dolar. Bunun gibi, mesela Seydişehir tesislerini
verdiler. Yok pahasına verdiler. Gidip bunları da
araştıracağız. Kime verdiler? Kendi yandaşlarına
verdiler. Geçmişte, hatırlarsanız, Tayyip Erdoğan, Rizede
bir saray yaptı. Bu sarayı kimler yaptı? Bunlara devletten acaba
ne kaynaklar sağlandığını araştırmamız
lazım. Ama bunların üzerine kimse gitmiyor.
Ama
Seydişehirde, bakın orada bir
Antalya
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) Saray değil, köy evi.
KAMER GENÇ
(Devamla) Efendim?
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) Saray değil, köy evi. Senin evin ondan daha
KAMER GENÇ
(Devamla) Köy eviyse
Köy evi maksadıyla satıyor musunuz?
Satıyorsanız alalım onu. Köy evi olur mu, tamamen küçük bir
saray yavrusu! Nereden yapıldı, hangi parayla yapıldı ve
kim yaptı? O yapan müteahhitler şimdi devletten ne kaynaklar
alıyor? Acaba Seydişehir tesisleri satılan kişinin bununla
bir ilgisi var mı? Bir araştırmamız lazım.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, eğer bir memlekette bu kadar soygun
olmasına rağmen o memleketin Türkiye Büyük Millet Meclisinde, yani
Meclisinde o soygunlar araştırılmıyorsa, denetim
yapılmıyorsa o memleket nasıl ayakta kalır, ben hayret
ediyorum.
Yani, ben geçen
gün Maliye Bakanına diyorum ki: Yahu, sen, şu zaman içinde Merkezî
Uzlaşmaya ne kadar ihtilaf geldi, ne kadar üzerinde anlaştın?
Bana burada da cevap veriyor. Ben sordum, diyorum ki: Uzlaşmaya ne
kadarlık miktar vergi aslı ve ceza için müracaat edilmiş, ne
kadarı uzlaşmada silinmiş, ne kadarı da kalmış?
Bana diyor ki: 769 milyon lira uzlaşılmış. O, kalan. Sen
esas sildiğini söyle bana. 32 milyon cezada
uzlaşılmış. Ben sana uzlaşılan miktarı
sormuyorum ki, uzlaşmada senin sildiğin miktarı soruyorum. Yani,
böyle kaçamak, denetimden kaçan, sorulara cevap vermeyen bir Bakanlar Kurulu
olur mu? Sayın milletvekilleri, mümkün değil. Yani, devletteki
sıkıntılara çare bulunmuyor, Hükûmet yok ortada. İşte,
geçen gün gittim, sizin en geniş koltuğunuzda oturdum. Bununla bir
şey göstermek istedim. Yani, diyorlar ki: Nasıl olsa bizim çocuklar
Mecliste parmak kaldırıp indiriyorlar. Bizim de Meclise gitmemize
gerek yok. Böyle bir Meclis yapısı olur mu, böyle bir hükûmet
anlayışı olur mu, böyle bir memleket yönetimi olur mu? Ondan
sonra sen de uçakları doldur, doldur yandaşlarını, bizim
verdiğimiz vergilerle, nasıl olsa açlıktan kırılan
insanların canı çıksın, onlar nasıl olsa Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları değil! Ondan sonra, satın
aldığın birtakım basın köşelerinde de kendini
övdür, övücü yazılar yaz, ondan sonra devlet yöneteceksin diye
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Danışma Kurulu önerisine gel!
KAMER GENÇ
(Devamla) Yahu, bunlar işte Danışma Kurulu kararları
Siz
biraz da bu Danışma Kurulunun ne anlama
Meclisin
çalışmasıdır.
Geçen hafta
burada söyledim, İstanbul Başıbüyük Mahallesinde üç bin yedi
yüz tane ev yıkıyorlar. Bütün polisler gidiyorlar,
vatandaşın evinde, zorla, biber gazını
sıkıyorlar, üç bin yedi yüz tane hanenin işgal olduğu, yani
ikamet ettiği yeri yıkıyorlar, yerine polis gücüyle, efendim,
bunu getirip TOKİye veriyorlar. Böyle bir anlayış olmaz
sayın milletvekilleri! Yani, siz, gidip de bu insanlara biber gazı
sıkarak bu insanları evinden barkından atacağınıza,
eğer hakikaten sizin hakkınızsa, evvela, gidin bunlara bir yer
verin, bir gayrimenkul verin. Siz, nasıl üç bin yedi yüz tane haneyi bir
anda yıkıyorsunuz? Nasıl bunları polis zoruyla atıyorsunuz
ve polisi de buna alet ediyorsunuz? Bu insafa, merhamete sığar
mı sayın milletvekilleri? Şimdi, o insanlar her gün polisle
karşı karşıya geliyor. Devlet böyle yönetilmez sayın
milletvekilleri.
Saygılar
sunuyorum. Ben de Meclisin doğru dürüst
çalıştırılmasını istiyorum. Bu Danışma
Kurulu kararına da karşıyım.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Genç.
Önerinin lehinde,
İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.
Buyurun
Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çok değerli
milletvekili arkadaşlarım, Danışma Kurulu önerisinin
lehinde söz almış bulunmaktayım.
Aslında, söz
almamım sebebi aleyhte konuşan bir sayın milletvekilimizin
kullandığı bir lafla ilgili: Zalimin elini sıkan zulme
ortak olur. Tabii, bunun çok amacını aşan, açıkçası,
bir teşbih olduğunu düşünüyorum. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak haksızlıklar karşısında susan, hiçbir zaman
dilsiz şeytan olmadık, hiçbir zaman da zalimin elini
sıkmadık, yanlış olana yanlış, doğru olana
doğru dedik. Daha önce de kendileriyle el
sıkıştığımız olmuştur. Onun için,
Milliyetçi Hareket Partisinin konumunu şu ya da bu şeye evet diyen,
halkın ve milletin zararına, devletimizin zararına birtakım
hususlara evet diyen bir muhalefet anlayışı gibi
sergilemelerini çok yadırgadığımı ifade etmek isterim.
Biz, Meclisin çalışması için buradayız. Milletin lehine
olan hususlarda bu Meclisin çalışması gerekmektedir,
çalışmaktan da gocunmuyoruz. Bu bakımdan, gerçekten bunu çok
yadırgadım. O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisinin bugüne
kadar koyduğu siyaset anlayışının açıkçası
yeterince anlaşılamamış olmasını,
anlamamış olmasına bağlıyorum.
Tabiatıyla,
biz, burada bir partinin önerisine imza atmıyoruz. Bu da bir
bühtandır. Partiler arasında, bu konuda, çalışmayla ilgili
ortak bir anlayış belirlemiştir. Kalkıp muhalefet
partilerine AKPnin önerisine imza atıyorsunuz. derseniz, daha önce imza
atmadıklarımıza ne diyeceksiniz? İmza atmadık, burada
aleyhte konuştuk. Yani, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Vakıflar
Yasasında mı el sıkıştık, sosyal güvenlikte mi
el sıkıştık?
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Sosyal güvenlik
Sosyal güvenlik
OKTAY VURAL
(Devamla) Bunlarla ilgili her zaman sorumlu muhalefet anlayışı
içerisinde görüşlerimizi ifade ediyoruz; doğru olanı,
inandığımızı yapıyoruz. Dolayısıyla,
herkesin de kendisine özgü doğrusunun olması da tabiidir ama
kendileri için doğru olanının da illa ki bizim için de aynı
şekilde doğru olmasını beklemek gerçekten yanlış
olur. Kendi açılarından meseleye bakmalarını tavsiye
ederim. Kendileri de bir muhalefet milletvekili olduğuna göre kendi
duruşlarını ifade etsinler. Biz Milliyetçi Hareket Partisi
olarak kendi görüşlerimizi ifade edebilecek kadar herhâlde bu konuda
yetkimiz var, etkimiz var, bilgimiz de vardır. Dolayısıyla,
bizim üzerimizden bir muhalefet anlayışı geliştirilmemesini
özellikle istirham ediyorum.
Evet,
tabiatıyla, bugün aslında sözlü soruların
sorulmamasının sebebi var: Neden kabul ettik? Değerli
arkadaşlar, 11 Marttan bu yana çevre ile ilgili araştırma
önergelerini konuşuyoruz. İki salımız gitti, bu üçüncü
salı, belki bugün de bitmeyecek. Bir an önce bitirerek, değerli
milletvekillerimizin, sizlerin başka araştırma önergeleri var,
onlara gidelim ve bu sözlü sorularla ilgili şeyi artık bir an önce,
bugün bitirebilirsek bu önergeler görüşülsün. Yediye kadardı zaten,
yediden sonra da iki saatlik bir sürenin yasama faaliyetine, kanunların
görüşülmesine ayrılmasının da uygun
olacağını düşünüyoruz. Bu amaçla sözlü sorularla ilgili
Gerçekten, biz de denetim günlerinin denetim dışına çıkartılmasından
rahatsız olduğumuzu söyledik, bugün de denetim dışına
çıkartılmıyor. Haa, sözlü soruların sorulmasıyla
ilgili, bizim burada sözlü soruların görüşülmesindeki amacımız,
sayın bakanların burada bulunarak bu sözlü sorulara cevap vermesini
temin etmektir. Takdir edersiniz ki iktidar partisinin, belki de
bakanlarının bu konuda verilen sorulara cevap vermeyle ilgili,
zamanlamayla ilgili bir sorunları olduğunu düşünerek
yarınki sözlü sorularla ilgili görüşmenin olmamasına biz kendi
açımızdan evet dedik. Bu çerçevede meseleye bakılması
gerektiğini düşünüyoruz.
Danışma
Kurulu, partiler arasında bir uzlaşmayla geliyor. Takdir edersiniz ki
burada, iktidar ve muhalefet, kim olursa olsun, bu Meclisin
sağlıklı bir gündemle, sağlıklı çalışma
saatleri içerisinde çalışması için de bir uzlaşma
oluşturması gerekmektedir. Böyle bir uzlaşmayı aramak
asıl olmalıdır, uzlaşmazlığı aramak istisna
olmalıdır. Bu konuda iktidar partisine de görev düşmektedir.
Milletvekillerimizi gerçekten on birlere, on ikilere kadar çalıştırmak
ve bu yönüyle açıkçası bir baskı oluşmasını
engellemek de gerekmektedir. Bu konuda ortak bir anlayışla,
Meclisimizin, milletvekillerimizin sosyal faaliyetlerini de düşünerek bir
çalışma takviminin belirlenmesinde de gerçekten fayda vardır.
Bundan sonraki bölümlerde de çalışma günlerinde de bu hususların
dikkate alınması konusunda grubumuz olarak da görüşlerimizi
paylaşacağız, Danışma Kurulu önerilerinde de
paylaşacağız.
Elbette,
parlamenter bir demokrasi içerisinde milletvekillerimizin soru sorma, denetim
yapma hakkının engellenmemesi bir muhalefet partisi olarak asıl
görevlerimizden biridir, bunun da idrakindeyiz. Bundan sonraki süreç içerisinde
de denetim konularına daha fazla ağırlık verilmesi
konusundaki taleplerimizi ileteceğiz. Bu bakımdan, Danışma
Kurulu önerisi, Milliyetçi Hareket Partisinin de kabul ettiği bir
öneridir, ortaktır zaten Danışma Kurulu önerisi; lehinde
konuştum. Bundan sonraki haftalarda, inşallah, daha
sağlıklı bir çalışma gündemi ve saatlerinde
buluşmak üzere hepinize saygılarımı arz ediyorum.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Vural.
Önerinin lehinde,
Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.
Buyurun
Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Esasında ben
de Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz almayacaktım,
konuşmaya da niyetim yoktu. Ancak, burada konuşan değerli
hatiplerin konuşmaları beni de kürsüye çıkmaya mecbur etti. Bu
vesileyle vaktinizi aldığım için şimdiden özür diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii, Meclisin etkin, verimli çalışması,
Meclisin içerisinde bulunan siyasi parti gruplarının
anlaşmasıyla sağlanabilir. Zira biz, İç Tüzükümüzü ve
İç Tüzükte yer alan hükümleri beraber değerlendirdiğimiz
takdirde, burada, bizim, milletimize, arzu ettiğimiz hizmetlerin arzu
edilen biçimde yürütülebilmesi ancak karşılıklı
anlayış, karşılıklı hoşgörü,
karşılıklı bir uzlaşmayla mümkün olabilir. Ben hem ana
muhalefete hem MHPye hem DTPye, bugüne kadar, 23üncü Dönem Meclis
çalışmalarının, sadece takvimin belirlenmesi konusunda
değil, zaman zaman da değişik konularda bizlerle beraber uyumlu
bir çalışmanın kendi açılarından Türkiyenin
hayrına olacağına inandıkları konularda, ama takvim
noktasında da yine belli bir uyumu temin ederek çalışma
noktasında katkı verdiler, teşekkür ediyorum. Bunun, olması
gereken olduğunu düşünüyorum ve fayda da buradadır diyorum.
Bundan rahatsız olmak, yanlış olandır. Niye
uzlaşıyorsunuz, niye bir araya geliyorsunuz, niye takvimi beraber
belirliyorsunuz? Bundan rahatsız olmak
Esasında bu
çatının altında hepimizin rahatsız olması gereken
tavır, uzlaşmadan, belli bir mutabakattan rahatsız olma
konusundaki yaklaşıma tavır koymaktır. Bu bir.
İkincisi:
Tabii, bu yasa bir zulüm yasası değil; bu yasayı Meclise
getirmek millete zulmetmek de değil; bu yasayı savunanlar, bu yasaya
oy verenler zalim de değil. Peki nedir? Bunun, sosyal devletin etkin ve
verimli işleyişi bakımından zaruri olan, ertelenemez olan,
dünlerde yapılması gereken ama yapılamamış, başka
bir takvime, zamana da ertelenmemesi gereken bir yasa olduğu
kanaatindeyiz. Biz AK Parti olarak bugüne kadar milletimizin hep yanında
olduk. Belki sosyal devlet anlayışı, milletimiz tarafından,
bugüne kadar, devletini böylesine yoğun yanında görmemiştir.
Birkaç örnek
vermek istiyorum: Farklı değerlendirilebilir. Benim bildiğim
yeşil kart 92 veya 93te çıktı. O zaman mağdur olan
vatandaşımız hasta olduğu zaman hastaneye gider, muayenesi
bedava. Eğer yataklı tedavi olması gerekiyorsa hastanede
yatması bedava, ama tedavi olması gerekiyorsa tedavi parayla.
İlaç alacak, parayla; ameliyat olacak, parayla; medikal malzeme alacak,
parayla. E, şimdi bu vatandaşın parası yok. Ne
yapıyor? Varsa malını mülkünü satıyor, yoksa kapı
kapı dolaşıp kendisine bir para bulup tedavi olma yolunu
deniyor. Bunu da beceremiyorsa, hastalığıyla yoldaş oluyor,
kardeş oluyor, yatmaya devam ediyor, yani hastalığı
artık kendisinin bir kardeşi olarak görmeye başlıyor.
Kısacası, devlet, sosyal devlet derdi bedava söylüyor, dermanı
parayla satıyor. Size Kansersiniz. diyor, bedava, uykunuzu
kaçırıyor, ama Tedavimi yap. dediğin zaman parayla.
Hastalığınızı bilmediğinizde hiç olmazsa rahat
rahat uyuyorsunuz. Ama, sosyal devlet sizin
hastalığınızı söylüyor, uykunuzu kaçırıyor,
rahat uyumanız için yapması gerekeni yapmıyordu.
Şimdi ne
oldu? Biz dedik ki: Olmaz böyle bir şey. Ha bir insanı Siz
kansersiniz. deyip tedavi etmeyip ölüme terk etmek ha da onun başka bir
şekilde ölümüne vesile olmak. Ne fark var arada? Sosyal devlet
vatandaşı âcizse, muhtaçsa, tedaviyi gerektiren bir durum varsa onu
tedavi etmeli. dedik ve bütün sağlık giderlerini
karşılamayı devlet üstlendi. Fakir ilk defa hastaneye gitti,
bütün sağlığın imkânları kendisine açıldı.
Eczaneye gidemezdi, memur gibi, reçetesini aldı, eczanelere gitti,
ilacını aldı, tedavisini oldu. Bu zulüm müdür? Bu vatandaşa
zulmetmek midir? İşte bu sosyal devlettir. Bunu yapmak sadece bizim değil
herkesin göreviydi. Onun için, vatandaşımız, bizim sosyal devlet
anlayışını hayata geçirme noktasında ortaya
koyduğumuz anlayışa onay vermiştir.
Peki, daha ne
yapıyoruz? Şimdi, bakın bu yasada bir başka şey
yapıyoruz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
Sayın
Başkan
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) O da şu: Genel sağlık
sigortasını getiriyoruz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, ya gündemle ilgili
konuşacak veya gündemle ilgili konuşmayacak doğruları
söyleyecek efendim. Olur mu öyle şey?
MURAT YILDIRIM
(Çorum) Hayret bir şey!
BAŞKAN
Sayın Bozdağ, bir dakika
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Genel sağlık sigortasında neyi
getiriyoruz? O da çok önemli.
BAŞKAN
Sayın Bozdağ
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Efendim yanlış konuşuyor!
Yanlış konuşuyor efendim! Doğru bilgi vermiyor! Olur
mu efendim?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Çıkar, doğruları söylersiniz!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) O da şundan önemli: On sekiz yaşını
doldurana kadar herkes, zengin olsun, fakir olsun sağlık güvencesine
kavuşturuluyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Biz buna imza atmadık ki ya!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Biz buna imza atmadık.
BAŞKAN
Sayın Bozdağ, lütfen
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan.. Sayın
Başkan, biz buna imza atmadık.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Peki, on sekiz yaşını dolduranlarla
ilgili ne getiriyoruz?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Peki, söyleyin de biz de
doğruları söyleyelim.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Onunla ilgili de zorunlu sağlık
sigortası ödeme noktasında bir usul getiriliyor. İmkânı
olan ödeyecek, imkânı olamayanın parasını da yine devlet
ödeyecek.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Ödemeyecek efendim, ödemeyecek!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bu zulüm mü? Bu bir sosyal devletin gereğidir.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayal aleminde yaşıyorsunuz!
Ödemeyecek efendim.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Sosyal devlet bunu hayata geçiriyor. Şimdi bu yasa
bunu getiriyor.
Bakın, bu
memlekette
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Esnafın parası olmadığı zaman
devlet bakıyor mu?
BAŞKAN
Sayın Bozdağ, bir dakika
dinler misiniz? Sayın Bozdağ
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) ...yeşil kart alamayan, sağlık güvencesi
olamayan binlerce, milyonlarca insanımız var.
BAŞKAN
Sayın Bozdağ
Lütfen
Lütfen öneri üzerinde konuşun.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Efendim, ben gündemle ilgili konuşuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi bakın, yeşil kartın da
şartları var. Köydeki vatandaş, mağdur insan, bir traktörü
var diye, belki birkaç dönüm arazisi var diye onu da alamamış.
Şimdi devlet bunun giderini karşılamamış, malını
mülkünü satsa -evladının rızkı- satamıyor.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hâlâ öyle, hâlâ
karşılamıyor!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Şimdi
sosyal devlet buna seyirci mi kalacak? Kalmayacak. İşte genel
sağlık sigortası geliyor. Bu yasa, bunun kapsamını
hayata getirecek düzenlemeleri içeriyor. Onun için zulüm değil, milletin
yanında, devletin şefkatiyle, merhametiyle yanında
olmasıdır.
Dün bir memur
veya işçi muayene olmak için giderken oradan bir okul müdüründen sevk
alır, sonra bir sağlık ocağına gider, ondan sonra
oradan sevk sevk
Sevkleri yaptırana kadar hastalıktan giderdi.
Şimdi, bütün bunlar kalktı. Bu, merhamet değil mi? (AK Parti
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Bu, sosyal devlet
değil mi? Peki, sadece bu mu? Yolsuzluk
Bakın, AK Parti döneminde
yolsuzlukla da etkin mücadele yapılmıştır. Biz geldik, bu
Meclisin 22nci Dönemde ilk yaptığı iş yolsuzlukla mücadele
konusunda CHP ile beraber bir araştırma komisyonu kurduk, gayretli
çalışmalar oldu, birtakım çalışmalar Meclisimizde
görüşüldü, Yüce Divana dair birtakım kararlar burada verildi ve
süreçler işletildi. Meclisin geçmişini hatırlayın, burada
yolsuzlukla ilgili birtakım komisyonlar kurulduğu zaman, siyasilerin
bir araya gelip birbirlerini akladıkları pakladıkları
günleri Türkiye çok iyi bilir! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bakın,
Bankalar Kanununu değiştirdik. Gene CHPnin de katkısı
var, buradan da teşekkür ediyorum. Geçmişe dönük de yolsuzluk yapan
ve yolsuzluk yaptığı sabit olan ve bunlarla muvazaa
ilişkisinde olan kişilerin
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Konuştunuz efendim, yolsuzlukları
konuştunuz!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla)
kendilerinin üçüncü dereceye kadar kan ve sıhri
hısımlarının mal varlıklarına el koyma kanunu bu
Meclisten geçti. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) Hangi Meclisten geçti, hangi Meclisten?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Onun için, yirmi iki tane banka battıktan sonra tahsilata
yanaşmayanlar
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sahte raporla mahkemeden kaçıyorsunuz!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla)
üçüncü dereceye kadar hısımların mal
varlığına el koyma yasası çıkınca uzlaşmaya
vardılar.
MUHARREM VARLI
(Adana) Hangi dönemden geçti, hangi dönemden?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Raporunuz elimde, sahte
Mahkemeye
çıkmadınız
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Tahsilat hızlandı
BAŞKAN
Sayın Bozdağ
Sayın Bozdağ, konuşmanızı
keseceğim.
MUHARREM VARLI
(Adana) Bu kadar samimiyseniz dokunulmazlıkları
kaldıralım!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Onun için bizim alnımız ak.
MUHARREM VARLI
(Adana) Bu kadar samimiyseniz dokunulmazlıkları
kaldıralım!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bizim alnımız ak.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sahte raporunuz elimde. Mahkemeden kaçtınız!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bütün ihaleler, bakın, özelleştirme dâhil,
canlı yayınlarda televizyonlarda 70 milyonun gözü önünde
yapılıyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Hastaneye gelmeden rapor aldınız!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Ne zaman yapılıyordu bunlar?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Hâkimin huzuruna çıkın!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Yolsuzluk böyle mi olur? (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Ben, önerinin
lehinde olduğumu ifade ediyorum. Faydalı bir çalışma
Meclisimiz yapıyor. Türkiye'nin geleceğini kurtarıyoruz. Sosyal
güvenlik sistemi kazaya uğrayacak, belki bu tedbir alınmazsa
emeklilerin Türkiyede maaşını alamayacağı zamanlar
gelecek. Biz, onu görüyoruz, onun tedbirini alıyoruz. İki adım
önünü göremeyenler bunu anlayamazlar.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bozdağ.
MUHARREM VARLI
(Adana) Samimiyseniz dokunulmazlıkları kaldıralım,
dokunulmazlıkları!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Vural,
bir dakika müsaade eder misiniz.
Sayın
Kılıçdaroğlu...
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Efendim, Sayın Hatip konuşurken gündemle
ilgili konuşmamıştır ve verdiği bilgilerin tümü de
yanlıştır. O nedenle söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
Efendim, konuşanların hiçbirisi gündemle ilgili konuşmadı
ki yani, bunu kabul etmemiz lazım.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Olur mu efendim? Eğer iktidar
kanadı gündeme uymazsa, bundan sonra bu Parlamentoda hiçbir parti gündeme
uymayacaktır.
BAŞKAN
Yani ben, burada sataşma falan görmüyorum Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır efendim, açıkça doğru
söylemiyor.
BAŞKAN Hayır
efendim. Sataşma yok, cevap vermiştir o kadar.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkanım, Danışma Kurulu
önerisini görüşüyoruz. Danışma Kurulu önerisi lehinde
konuşan Sayın Bozdağın ifadeleri Danışma Kurulu
önerisinin içinde yoktur. Dolayısıyla bu ifadeler Danışma
Kurulu önerisine imza atan Milliyetçi Hareket Partisini ilgilendirmemektedir ve
bağlamamaktadır.
BAŞKAN
Tamam, tutanaklara geçti efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Dolayısıyla yaptıkları konuşma, sadece
kendi partilerine yönelik bir sataşmayı bir fırsat olarak
kullanmalarından dolayıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
onların sözleri üzerinde bir imzamız yoktur.
BAŞKAN
Tamam, teşekkürler. Tutanaklara geçirdik efendim.
Danışma
Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz
istiyorum. 57nci Hükûmete sataştı efendim.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Grup Başkan Vekiliniz konuştu. Olmaz ki böyle efendim.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Danışma Kurulu önerisi kabul edilmiştir.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın Vekilin
yanlış beyanda bulunduğunu belirtmek istiyorum.
BAŞKAN
Tamam, yanlış beyanda
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Yerimden, kısa
BAŞKAN
Grup Başkan Vekiliniz cevap verdiler ona, tutanaklara da geçti efendim.
Oturun lütfen.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, 60ıncı maddeye göre,
bir cümleyle
BAŞKAN
Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmına geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, 11 Mart 2008 tarihinde görüşmelerine
başladığımız ve yarım kalan çevre ve çevre
kirliliğinin önlenmesi konusundaki (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47,
56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) esas
numaralı Meclis araştırması önergelerinin birlikte
yapılan görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20
milletvekilinin, termik santrallerin çevreye verdiği zararların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/3)
2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 38
milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde çevre konularındaki
gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/8)
3.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve
23 milletvekilinin, Kırklareli ili Vize ilçesindeki bir arazi ile ilgili
iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması planlanan çimento
fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/12)
4.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23
milletvekilinin, Adanadaki lagünlerin karşı karşıya
bulunduğu çevresel risklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/28)
5.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, Bartında kurulması planlanan
termik santralin olumlu ve olumsuz etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/31)
6.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22
milletvekilinin, Kaz Dağlarındaki madencilik faaliyetlerinin
araştırılarak çevreye olumsuz etkilerinin önlenmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/33)
7.- Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19
milletvekilinin, Konya Kapalı Havzasındaki su
kaynaklarının karşı karşıya bulunduğu
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/38)
8.- Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin,
Akşehir ve Eber Göllerindeki kirlilik ve diğer çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/42)
9.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27
milletvekilinin, Kaz Dağlarındaki madencilik faaliyetlerinin
araştırılarak çevrenin korunması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/47)
10.- Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21
milletvekilinin, Büyük Menderes Nehrindeki kirliliğin ve çevreye
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/56)
11.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25
milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevreye ve turizme olumsuz
etkilerinin araştırılarak su ürünleri
yetiştiriciliğinin çevreyle uyumlu gerçekleştirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/59)
12.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23
milletvekilinin, Eber Gölündeki çevre kirliliğinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/62)
13.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29
milletvekilinin, altın arama faaliyetlerinin hukuki durumu ile çevreye
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/64)
14.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23
milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve Van ilinde turizmin
geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/65)
15.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26
milletvekilinin, Küçük Menderes Nehrindeki kirliliğin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/68)
16.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 24
milletvekilinin, Artvin Cerattepedeki madencilik faaliyetlerinin çevreye
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/71)
17.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21
milletvekilinin, Eber Gölündeki çevre sorunlarının
araştırılarak gölün korunması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/84)
18.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19
milletvekilinin, Van Gölündeki çevre sorunlarının ve gölün
potansiyelinin araştırılarak korunması ve
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/87)
19.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve
23 milletvekilinin, başta Afşin Elbistan olmak üzere termik santrallerin
çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/89)
20.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25
milletvekilinin, Isparta ilindeki göllerin çevre sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/98)
21.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22
milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevre ve turizm üzerindeki
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/101)
22.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve
39 milletvekilinin, denizlerdeki kirliliğin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/119)
23.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin,
Kahramanmaraş'ta Narlı Ovası'na kurulması planlanan
katı atık depolama tesisinin çevreye etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/145)
24.- Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23
milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve Havzasındaki çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/146) (x)
BAŞKAN
Hükûmet? Burada.
Sayın
milletvekilleri, araştırma önergeleri üzerinde önerge sahiplerinden
Konya Milletvekili Hasan Angı konuşmuştu.
Şimdi,
önerge sahibi olarak söz sırası, Konya Milletvekili Orhan Erdeme
aittir.
Buyurun
Sayın Erdem.
Sayın Erdem
Yoklar.
Peki, o zaman
Muhammet Rıza Yalçınkaya, Bartın Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yalçınkaya. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Bartın ilinin Amasra ilçesine termik santral
kurulmasına yönelik 22 milletvekili arkadaşımla vermiş
olduğumuz araştırma önergesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum.
Amasra,
Karadenizin incisi olarak tanınır. Doyumsuz bir doğa
güzelliği ve üç bin yıllık tarihî geçmişiyle âdeta bir
cennettir. İnanılmaz güzellikteki koyları, mavi ve yeşilin
iç içe geçtiği, biyolojik çeşitliliği en yüksek ormanlara sahip
bu bölgede termik santralin kurulması, Bartın ve Amasra
halkını cezalandırmak, onların geleceğini yok
etmektir. Oksijen deposu havayı karbonmonoksitle doldurmak, biyolojik
çeşitliliği en yüksek ormanlara sahip olan bu bölgenin asit ve kül
yağmurları altında yavaş yavaş ölmesine yol açacak en
kirletici işleri buraya yığmak, Amasranın doğal ve
tarihî güzelliklerinin üstüne küller dökmek, ormanı da insanı da
denizi de havayı da tarihi de kirletmek, katletmek, öldürmek Bartına
ve Amasraya karşı işlenecek en büyük günahtır.
Günümüzde yerel
turizm açısından Karadenizin gözdesi konumunda olan ve küresel
ısınma nedeniyle en geç on yıl içerisinde uluslararası
turizmin de gözdesi olmaya aday bu yerde termik santral kurulması, en son
yapılması gereken iştir. Öncelikle yapılması gereken,
böylesine tarih ve doğa cenneti niteliğindeki bir yöremizin var olan
güzelliklerini geliştirmek, bu güzellikleri işleterek kazanca
dönüştürmek ve ekonomik kalkınmayı sağlamak
olmalıdır.
Karadenizin
incisi cennet Amasraya kurulması düşünülen termik santralde
yakıt olarak HEMA Endüstri Anonim Şirketi ile Türkiye Taşkömürü
Kurumu Genel Müdürlüğü arasında imzalanan ve Amasra (B)
sahasının işletilmesine ilişkin yapılan 15 Nisan 2005
tarihli redevans sözleşmesi çerçevesinde üretilecek taşkömürünün
kullanılması planlanmıştır, fakat sözleşme
tarihinde bu yana firma sözleşmede belirtilen yükümlülüklerini yerine
getirememiş ve sonuçta, istenilen düzeyde kömürü
çıkaramamıştır. Şimdi de devlet tarafından
çalıştırılan hazır sahalara gözünü dikerek,
sözleşme dışı faaliyetlerde bulunmaya ve yasak olan
sahalardan hazır kömürleri çıkarmaya yeltenmektedir.
Devlete ait
mevcut ocaklarda üretim artışı için işçi
açıklarının giderilmesi gerekirken, zamanında 4.700
kişinin çalışmakta olduğu Amasra Taşkömürü Müessese
Müdürlüğünde 760 kişiyle üretim çalışmalarına devam
edilmektedir. Üretim işçisi alınmadığı için bu
ocaklardan kömür çıkmıyor, üretim az bahanesiyle işletmenin
kapatılması yönünde oyunlar oynanıyor, özel sektör
destekleniyor.
Bu oynanan oyunlara
Amasra ve Bartın halkı layık değil. Amasra ve Bartın
halkı devlet tarafından çalıştırılan ocaklara
işçi alınmasını istiyor. Her zaman olduğu gibi, gerek
turizmle gerekse madenlerini yerin altından çıkararak ülke
ekonomisine katkı koymaya, artı değer yaratmaya hazır
olduğunu söylüyor ve Amasraya termik santralın kurulmasını
istemiyor.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde enerji üretimi hedeflerinde halkın, çevrenin ve
ekonominin sağlığı için, kirleten ve iklimi
değiştiren fosil yakıtlar yerine, Türkiye'nin temiz ve
yenilenebilir enerji potansiyeli yani rüzgâr, güneş, jeotermal gibi
kaynakları hesaba katılmalıdır. Türkiye'nin temiz,
yenilenebilir enerji olarak güneş, rüzgâr, jeotermal ve su
kaynaklarını kullanması gerekmektedir.
Türkiye'nin
yıllık teknik rüzgâr potansiyelinin 166 milyar kilovat saat düzeyinde
olduğu hesaplanmıştır. Türkiye'nin rüzgârdan elektrik
üretimi için birçok elverişli bölgesi bulunmaktadır. Bu bölgelerin
bir an önce tespit edilip yatırımlara başlanması
gerekmektedir. Türkiye'nin toplam elektrik ihtiyacının en az 2
mislisini rüzgârdan sağlamak mümkündür. Türkiye'nin rüzgâr enerjisi teknik
potansiyeli 83 bin megavat mertebesinde ve kurulu enerji santralleri toplam 40
bin megavattır. Ayrıca ülkemizin jeotermal kaynakları da
zengindir.
Maalesef bizler,
nerede zararlı şeyler var ise onları kendimize örnek
alıyoruz. Çocuklarımızın geleceğini karartmak için,
ülkemizi hastalıklar ülkesi yapmak için, ülkemizi çölleştirmek için
elimizden ne geliyorsa yapıyoruz. Hiç kimse Kuracağımız
tesisler çevreyi kirletmeyecek. demesin. Bütün termik santrallerle ilgili
çevreye verdikleri zararlar nedeniyle ve oradaki, o yöredeki halkın
sağlığını tehdit ettikleri için Yatağan, Yeniköy
ve Gökova santrallerinin kapatılmasıyla ilgili Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine gidildi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu
gerekçeyi gerekli görerek bu termik santrallerin kapatılmasını
istedi Hükûmetten. 2005 yılının Haziran ayında da bu
isteği yerine getirmediği için Hükûmet cezalandırıldı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından. Değerli
arkadaşlar, o yüzden hiç kimse Bu termik santraller çevreye zarar
vermiyor. hamasetinin içerisinde olmasın. Bu hava, bu toprak, bu deniz,
bu yeşil bizim. Bunların kıymetini iyi bilip onları
korumalıyız. Denizdeki balığımızın ölmesine,
insanlarımızın hastalanmasına,
ormanlarımızın yok olmasına yol açacak bu çevre
düşmanı yatırımlardan vazgeçmeliyiz.
Değerli
arkadaşlar, Karadenizin incisi Amasraya kurulması düşünülmekte
olan termik santralin, ilçenin tarımı,
hayvancılığı, balıkçılığı, turizmi
ve en önemlisi insan hayatı dikkate alındığında,
götürdüklerinin getirdiklerinden daha fazla olacağı herkes
tarafından bilinmektedir. Allahın her türlü nimetiyle donatıp
bizlere sunduğu bu en büyük hazineyi korumak ve geliştirmek görevi,
bu ülkeye hizmet etmek için göreve gelmiş olan siz değerli
milletvekillerimize düşmektedir.
Bu bakımdan,
ülkemizin cennet köşelerinden Amasranın yok olmaması için
araştırma önergemizin tüm arkadaşlarımız
tarafından desteklenmesini ümit ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yalçınkaya.
Söz
sırası, Çanakkale Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Cengize
aittir.
Buyurun
Sayın Cengiz. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kaz Dağlarıyla ilgili, Kaz Dağlarındaki maden işletme
faaliyetlerinin araştırılması ve çevreye etkileriyle ilgili
vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldık. Yüce heyetinize saygılar
sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, Kaz Dağları, gerçekten dünyanın gözünün
dikildiği ve bütün entelektüel boyuttaki bilim adamlarının,
medyanın ve tarihçilerin belki de en önemli gördüğü dağlardan
biridir.
Tabii, Kaz
Dağları bu zamana kadar bence keşfedilmemiştir. Kaz
Dağları Kaz Dağı mıdır, Kaz Dağları
mıdır? Kaz Dağları
Şimdi, biz,
tabii, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Kaz Dağlarıyla ilgili
vermiş olduğumuz öneme binaen, orada 6 milletvekilinden oluşan
bir inceleme heyeti oluşturduk ve o bölgeye gittik. Özellikle o bölgedeki
hem madencilerle hem çevre platformuyla hem de köylülerle görüşmelerde
bulunduk. Özellikle dört gün boyunca o bölgede yapmış olduğumuz
incelemede bana eşlik eden, Çanakkale Vekili olarak bana eşlik eden,
Kütahya Milletvekilimiz Profesör Doktor Alim Işık, Osmaniye
Milletvekilimiz Hakan Coşkun, Adana Milletvekilimiz Yılmaz Tankut, Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız, Trabzon Milletvekili Süleyman Latif
Yunusoğlu dört gün boyunca bizle gezdiler ve buradaki gerekli tetkiki,
incelemeleri ve görüşmeleri yaptık. Huzurunuzda, ben, bu değerli
milletvekillerine teşekkür ediyorum hem bu konuya vermiş oldukları
hassasiyet hem de Kaz Dağları...
Gerçekten Kaz
Dağlarındaki olayı Bergama olayıyla da biraz
düşündüğümüzde, yarın karşımıza daha ciddi ve
bizleri, Hükûmetimizi, devletimizi sıkıntıya sokabilecek birçok
senaryoyla veya bu konudaki çatışmalarla, ne bileyim bu Kaz
Dağları üzerinde oluşturulan atmosferle karşı
karşıya kalabiliriz. Onun için, özellikle buradan
iktidarımıza diyoruz ki: Bir kere Çanakkalenin, Batı
Anadolunun, Balıkesirin ve o bölgedeki havzanın en önemli
dağı olan, Yunanistanın bile suyunun buradan geldiği
iddiasıyla gündeme taşıdığı Kaz
Dağlarını mutlaka ayrı bir perspektifle, ayrı bir
bakış açısıyla ele almak zorundayız. Kaz
Dağları diyerek oradan sıradan bir bakış açısıyla
geçmemiz mümkün değildir. Burada yapılması gereken işler de
var, bunları da ifade edeceğim.
Yalnız Kaz
Dağlarına konum itibarıyla ve üstündeki zenginlikler
itibarıyla baktığımızda, Kaz Dağlarının
256 bin hektar alanının 121 bin hektar alanı Balıkesirde,
135 bin hektar alanı da Çanakkalede kalmaktadır. Bu 256 bin hektar
alan içinde, sadece Edremit Körfezine bakan Balıkesir
sınırları içinde
Şimdi,
gelinen nokta itibarıyla, eğer biz burada gerekli adımları
atmazsak, çözümleri üretmezsek, Kaz Dağlarıyla ilgili yeni bir
politika yaratmazsak hem iktidarımızın hem Hükûmetimizin hem
devletimizin bu konuda bazı sıkıntılarla da karşı
karşıya kalabileceğini tahmin ediyorum. Bir kere,
Çanakkalemizin ve Balıkesirimizin ve Türkiye'nin gözde
dağlarından biri olan -Kaz Dağı mı Kaz
Dağları mı- adının, işte fluluklarının
belirlenmediği bu dağın, bir kere, keşfedilmesi gerekiyor;
bir kere, keşfetmeliyiz. Kaz Dağları nedir? Jeolojisiyle
jeoformolojisiyle, florasıyla faunasıyla, nehirleriyle
şelaleleriyle, sıcak sularıyla temiz kaynaklarıyla,
eteklerindeki antik kentiyle -özellikle Çanakkale Biga Yarımadasında
bilinen altmış iki antik kent var, yüz elli civarında da tahmin
edilen bir antik kent vardır- yer altı zenginliğiyle, yine
metalik madenler ve metalik olmayan madenler diye
baktığımızda, gerçekten birçok yer altı
zenginliğine hem maden hem de dekoratif taşlar açısından
bir zenginliğe sahip. Yer altı ve yer üstü turizm kaynakları ve
yetiştirilen tarım ürünleri açısından ve millî parklar
açısından, mutlaka, Kaz Dağlarının keşfi
gerekmektedir.
Ben buradan
iktidara şunu öneriyorum: Bir kere, Kaz Dağlarıyla ilgili,
bakanlarımız, üniversiteyle gerekli konsensüsü sağlayarak, yedi
yüz-sekiz yüz bitki türü ve kırk yedi tane endemik türü, kırk tane de
faunası bulunan Kaz Dağlarıyla ilgili bu zenginliklerin tespit
edilmesi, turizm alanlarının tespit edilmesi, bitki örtüsünün, hayvan
familyasının, antik kentlerinin, doğasının,
akarsuların tespit edilmesi
Özellikle bugün hem Balıkesir hem de
Çanakkaleye baktığımızda, bu iki ili besleyen ana arterli
su kaynaklarımızın, Edremit Çayı, Akçay Çayı, Gemedere
Çayı, Mıhlı Çayı, Sarıçay, Kocabaş Çayı,
Gönen Çayı, Agonya Çayları gibi çok önemli çaylar, bu Kaz
Dağlarından doğup ve bu iki ilimizi sulamakta ve bereket
götürmektedir.
Bizler, özellikle
burada arkadaşlarla birlikte yapmış olduğumuz incelemede
şu konuya değinmek istiyorum:
Bir, 256 bin
hektar olan Kaz Dağlarının sadece Edremit Havzasındaki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Cengiz.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) Çanakkale bölgesinde şu kadar metre kare alan
millî park ilan edildi. Balıkesir tarafında şu kadar hektar alan
millî park ilan edildi ve bu konuda yaklaşım mesafelerini belirledik,
antik kentleri belirledik, sıcak ve soğuk suları belirledik, yer
altı - yer üstü zenginliklerini belirledik, master
planımızı yaptık ve korunma planlarımızı
yaptık, gerekli tedbirleri aldık; bu koruma alanlarının
dışında da biz madencilere izin veriyoruz dediğiniz
noktada, kendinizi ifade etme, kendinizi anlatma ve bir şeyler
yapmış olma noktasında da çevrecilerin veya bu konuda, tepki
gösterenlerin karşısına çıkmaya yüzünüz olur. Yoksa hiçbir
şey yapmadığımız noktada, yarın orada -aynen
Bergamada olduğu gibi- kavga devam edecektir, kargaşa devam
edecektir, kirlenme devam edecektir. Bazı yabancı vakıflar,
yabancı devletler bunu fayda bilerek oradaki uluslararası altın
piyasalarının da kavgasını buraya çekip
Çanakkaleyi bir
kaosa, bir kargaşaya, bir savaş alanına sokabiliriz ve
dolayısıyla biz bunları istemiyoruz.
Yüce heyetinize
teşekkür ederim. Önergemize destek bekliyoruz. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Cengiz.
Söz
sırası, Aydın Milletvekili Sayın Ahmet Ertürkte.
Sayın Ertürk
Yoklar.
İzmir
Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan
Yoklar.
Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe
Yoklar.
İzmir
Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam
Buyursunlar
Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Birçok
yazılı soru önergelerinde olduğu gibi, Türkiyede altın
aramayla ilgili olarak, kullanılan yöntemler ve altın aramanın
çevreye, bitki popülasyonuna ve ülkemizdeki doğal kaynaklarımıza
vermiş olduğu zararlarla ilgili olarak Meclisimizin, olayın
hukuki boyutları başta olmak üzere, çeşitli yanlarını
değerlendirmesi için söz almış bulunuyorum.
Az önce
konuşan arkadaşlarımızın da Çanakkale bölgesinde, Kaz
Dağlarında arama ruhsatlarıyla ilgili olarak verdikleri bilgiler
hepinizin biraz önce dinlediği konular. İzmir ve bölgesinde de
aynı şekilde bu konuları görmek mümkün. Uşakta, diğer
bölgelerde bu konularda ciddi şikâyetler var. Yöre halkının
tepkileri var, yöre halkının bu konuyla ilgili şikâyetleri var.
O bölgelerin yerel yönetimlerinin konuyla ilgili tepkileri var. Bu konuda yüce
Meclis olarak gerçekten çok objektif bir değerlendirme yapmaya
ihtiyacımız var.
Ülkemizdeki
madenlerimizin bir değer olarak ortaya çıkartılması ve
ülkemizin millî değerlerinin kullanılıp ülkemizin gelişme
ve kalkınmasında bir değer olarak kullanılması
hepimizin arzu ettiği bir konudur. Ancak madenlerimizin yer üstüne
çıkartılmasında ve onların ülke kaynağı olarak
değerlendirilmesinde dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus da
dünyanın geldiği noktada çevre boyutudur, su boyutudur, bitki
popülasyonu boyutudur, tarım boyutudur ve bütün bu boyutlara, bu
doğal rezervlerimizi değerlendirirken nasıl
yaklaşmamız gerektiği konusunda bizim doğru bir
bakış açısına ve hukuki yorumların net ve
anlaşılır olmasına ihtiyacımız var.
Değerli
arkadaşlarım, İzmirde Çamlı Barajıyla ilgili
dosyayı, Büyükşehir Belediye
Başkanlığımızdan aldığım dosyayı
incelediğimde gördüğüm olay çok hüzün verici ve gerçekten dikkatle
üzerinde durulması gereken bir konudur. Çamlı Barajı, sizlere
burada haritalarını da göstereceğim gibi, çok net bir
şekilde, İzmirin su koruma havzalarının içinde bulunan bir
alan. Tahtalı, Çamlı, Seferihisar ve burada, bunun
dışında Kavaklıdere ve Ürkmez barajlarının bulunduğu
İzmirin tepesinde, dağlık arazide bir bölge. Bu bölgeyle ilgili
olarak, 1997 yıllarında Çevre Bakanlığıyla
Büyükşehir Belediyesi anlaşma yaparak, yaptıkları
anlaşma çerçevesinde Büyükşehir Belediyesinin bu barajı
yap-işlet-devret modeliyle yapması öngörülmüş. Ancak o dönemde
Büyükşehir Belediyesi bu yap-işlet-devret modeliyle bu işi
gerçekleştirememiş. Daha sonra buraya baraj yapılması için
Devlet Su İşleriyle anlaşma yaparak bu barajın yapılması
konusunda çalışmalara başlanılmış ve
başlanılan çalışmalar sonucunda da belirli mesafeler
alınmış. Ancak daha sonra Devlet Su İşleri, Kütahya
Gedizde yapmış olduğu baraj nedeniyle İzmirin içme
sularının 60 bin metreküpünün bu alandan karşılanabileceğini,
böyle bir barajın yapılması gerekmediğini söylemesine karşın,
Büyükşehir Belediyesi, Çamlı Barajının özellikle
yarımada bölgesi için büyük ihtiyaç olduğunu, yarımada
bölgesindeki bu ihtiyaçtan dolayı da bu barajın yapılması
konusundaki çalışmalarında kararlı olduğunu ve bunun
yapılması talebine devam etmiştir.
Yapmış
olduğu imar planı çalışmalarında, bu bölgeyle
ilişkin olarak, havza korumasına almış ve bununla ilgili
olarak o bölgede çalışmalarını yapmış, Çevre
Bakanlığının aynı süre içerisinde o bölgede altın
aranmasıyla ilgili vermiş olduğu ÇED raporunun uygunluğuna
ilişkin de itirazda bulunmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, itirazlara ilişkin yapılan mahkemeye,
mahkemenin tayin ettiği birinci bilirkişi olumsuz rapor vermiş.
Bunun üzerine Danıştaya gitmiş, Danıştay kararı
bozmuş, mahkeme yeni bir bilirkişi yapmış, 1 bilirkişi
kesinlikle yine olumsuz rapor vermiş, aynı bilirkişi raporu
içerisinde 2 kişi de Evet, zararlı olabilir ama önlemi
alınmalıdır. demiş. Maden fakültesinden, jeoloji
mühendisliğinden ve üniversitelerin çeşitli kurumlarından
bilgiler alınmış, barodan görüşler alınmış.
Tüm bu raporlar öyle bir hukuki karmaşa oluşturmuş ki içinden
çıkmak, oluşan mahkemelerle oluşan durumu değerlendirmek
gerçekten çok zor bir durumdadır.
Bu nokta
itibarıyla Bakanlık, bu bölgede kamu yararını gözeterek,
Devletin çıkarı vardır. diyerek, burada köylülerin arazilerini
kamu yararı adına kamulaştırmayı üstlenmiş ve
birçok araziyi satın almıştır. Altın arayan
şirket lehine almış olduğu bu arazilerin önemli bir
kısmını da şirketin mülkiyetine geçirmiştir.
Burada çok net
bir şey ortaya çıkmalıdır. Bu bölgede yaşayan insanlar
yıllardır baraj yapılacak diye beklemekte, barajla ilgili
olarak da, aynı zamanda, arazileri baraj koruma havzası içerisinde
olduğu için tarım dışında başka bir faaliyette
bulunamamaktadırlar. Bu durum birçok yerde de böyledir. Tahtalı
Koruma Havzası içerisinde de aynı şekilde birçok köylümüz
mallarının üzerinde hiçbir işlem yapamamaktadır. Bu niye
böyle olmaktadır? Çünkü suyun çağımızda geldiği önem
itibarıyla, küresel ısınmanın su kaynaklarının değerini
bir kez daha öne çıkarması nedeniyle, su koruma
havzalarının tüm dünyada çok özel olarak korunmaya ihtiyacı
olması nedeniyle bir uygulama yapılmaktadır.
Burada doğan
mağduriyetin giderilmesi için, aslında, bu köylülerin alternatif
üretimler ve alternatif katkılara ihtiyaçları da vardır. Bu
anlamıyla burada, devlet, maden aramaya göstermiş olduğu
hassasiyeti ve o şirket adına yapmış olduğu
kamulaştırmayı, aynı şekilde, köylülerin
çıkarlarını, haklarını korumak için de
yapmalıdır; aynı şekilde, tüm toplumun su
ihtiyacını gidermede -çevre etkinliğiyle ilgili olarak-
altın aramada siyanürün vermiş olduğu zararı dikkate alarak
da yapmalıdır. Tüm bunları bir arada düşünmeyen, sadece
kaynaklarımızı çıkartalım, para kazanalım
anlayışıyla bir Çevre Bakanlığına, bir çevrecilik
anlayışına göz yummamız mümkün değildir.
Son dönemde,
Madencilik Yasasında yapılan değişikliklerle verilen
ruhsatlar, ciddi şekilde çevreyi, doğal kaynaklarımızı
ve su kaynaklarımızı hiç gözetmeksizin çeşitli
çalışmalara neden olmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, yüce Meclisi, bu konuda ciddi bir çalışmaya, bu
işin hukuksal yanlarının açığa çıkması için
gayrete ve bir komisyon oluşturmaya davet ediyoruz. Bu noktada,
kesinlikle, yüce Meclisin konuyu derinliğine araştırmasına
ihtiyaç vardır çünkü bu konuda fikren bir bulanıklık
yaratılmaktadır. Altın arayan şirketlerin, çeşitli
çalışmalar ve medya organlarıyla yapmış olduğu
propagandalar sayesinde, yapmış oldukları çalışmada
doğaya, çevreye, toprağa hiç zarar vermediklerini, hatta çok
yararlı olduklarını belirten sayfalarca ilanlar verebilme
güçleri ve medyada çok ciddi şekilde kendilerini anlatabilme
imkânları vardır. Ama bu konuda zarar gören, toprağını
kaybeden Kozak Yaylasındaki insanların; bu konuda, Kaz
Dağlarındaki insanların; bu konuda, Uşaktaki
insanların; bu konuda, Efem Çukurundaki insanların; bu konuda,
Tahtalı Barajı havzasındaki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Susam, devam edin.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) -
insanların haklarını korumak, bu
insanların gerçekten zorda olup olmadığının doğru
teşhisini yapıp o konuda onlara destek olabilmek yüce Meclisin
seçilmiş parlamenterlerinin görevidir. Bu önergemizdeki temel hassasiyet
ve nokta budur. Siyanürle altın aramanın dünya üzerinde çok ciddi zararlar
verdiği örnekler açıktır. Bu örneklerin
Ülkemizde sadece kâr
maksadıyla hareket eden gruplar tarafından doğanın yok
edilmesine, insanların geleceğinin köreltilmesine, su
kaynaklarımızın yok edilmesine imkân sağlayacak ve bu
duygularla hareket etmelerinin önüne geçilecek bir araştırma
komisyonunun kurularak, bunun ciddi bir şekilde incelenmesine ihtiyaç
vardır.
Bu önergeyi veren
tüm arkadaşlarımızın, Kaz Dağlarıyla ilgili ve
benzeri önergeleri veren tüm arkadaşlarımızın ortak
hassasiyeti budur. Bakanlığı, Parlamentoyu, bu konuda -gündeme
alıp- bir komisyonla konuyu incelemeye davet ediyor,
huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Susam.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.13
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Çevre ve çevre
kirliliğinin önlenmesi konusundaki Meclis araştırması
önergelerinin birlikte yapılan görüşmelerine devam edeceğiz.
Hükûmet?
Buradalar.
Şimdi,
önerge sahipleri adına söz sırası Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Halil Ünlütepeye aittir.
Buyurun
Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partili 23 milletvekilinin imzasını
taşıyan ve tamamı ilimiz sınırları içerisinde
bulunan Eber Gölünün çevre kirliliğinin araştırılması
amacıyla 23 Kasım 2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verdiğimiz araştırma önergesi
üzerinde önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Akşehir ve
Eber Gölleri aynı havza içinde yer almaktadır. Eber Gölü, Bolvadin,
Çay ve Sultandağı ilçeleri arasında kalmakta olup denizden
yüksekliği
Eber Gölünü
besleyen en önemli kaynaklar Akarçay ile Taşköprü Çaylarıdır.
Eber Gölü, bir zamanlar kuş cenneti görünümünde ve yüzeyinde su
çiçekleriyle bezenmiş hâldeyken bugün yanına
yaklaşılmayacak kadar kirletilmiştir. Gölde dikkat çeken bir
özellik de, yerli halkın kopak adını verdiği, su yüzünde
kamış köklerinin oluşturduğu yüzer adacıkların
bulunmasıdır. Hatta bu adacıklar üzerine
balıkçıların ve avcıların barınaklar
kurdukları görülmüştür. Eber Gölü Ramsara aday alanlardan olup,
Ramsar Sözleşmesi kriterlerine göre uluslararası öneme sahip, Türkiye
sulak alanlar listesine göre 53 nolu önemli kuş alanıdır.
Ayrıca gölde sazan, turna ve aynalı sazan balığı
bulunmakta, göl ayrıca av turizmi içermesi nedeniyle de göl
kıyısına av evleri yapılmıştır. İl
dışından pek çok avcının uğrak yeridir. Küçük
karabatak, tepeli pelikan kuşlarının üreme alanıdır.
Yüzlerce kuş türüne ev sahipliği yapan ve kuş cenneti olarak
adlandırılan, derinliği 21 metreye kadar ulaşan Eber
Gölünde su seviyesi bugün 1 metreye kadar düşmüştür. Devlet Su
İşleri 18. Bölge Müdürlüğü verilerine göre, 215 bin metreküp su
hacmi olan Eber Gölünde şu an sadece
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; yakın zamana kadar
sazlığı, yüzen adacıkları, balık
avcılığı ve çeşitli kuş türleriyle tanınan
bu gölün kendi kaderine bırakılarak, bölgedeki ekolojik
yaşamı bitirecek kadar kirletilmesine müsaade edilmiştir. Zaman
zaman yoğunlaşan balık ve ördek ölümleri de bunun
kanıtıdır.
Eber Gölünün bu
durumu, kirliliğinin nedenlerinin araştırılması,
gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla, 22nci Dönemde de bir Meclis
araştırması önergesi 2004 yılında verilmişti.
Günün koşulları sonucu 22nci Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
iki partili yapı ve Adalet ve Kalkınma Partisinin böylesine siyaset
üstü bir konuda bile sadece teklifin muhalefet partisinin milletvekillerince
verilmesi nedeniyle destek vermemesi bugünkü durumun ortaya çıkmasına
sebep olmuştur. Eğer, 2004 yılında bir Meclis
araştırması kurulabilseydi belki bugünkü olumsuz tablonun önüne
geçilebilecekti.
Önlem
alınmazsa birkaç yıl sonra Eber Gölü de Akşehir Gölü gibi
tamamen yok olacağı gözden uzak tutulmamalıdır. Bu nedenle,
bugün baktığımızda Akarçay yoluyla göle ulaşan
endüstriyel kirlilik, şehir atıkları, kuraklık, gölün
suyunu besleyen kaynakların her geçen gün azalması ve gölden
bilinçsiz bir şekilde tarımsal amaçlı su çekilmesi bu gölün
bugünkü seviyesinin düşmesine etken olan sebeplerden biridir diye de
düşünüyoruz.
Bolvadin
ilçemizin ağırlıkta bulunduğu bu Eber Gölünde göl
çevresine yerleşmiş on yedi yerleşim biriminde yaşayan
insanlarımızın büyük bir bölümü geçimini yine bu göl sayesinde
sağlamaktadır. Bir kısmı göl
kamışlarını keserek yaşamını sürdürmeye
çalışırken bir kısmı da balıkçılıkla
geçimini sağlamaktadırlar.
Peki, bu gölün
bugünkü seviyesinden kurtulması için yapılması gerekenler nedir
dersek, görebildiğimiz kadarıyla şunları söyleyebiliriz:
Bugün, Eber Gölünün her geçen gün kuruduğunu biraz önce de
belirtmiştim. Eber Gölü bölge çiftçisinin âdeta can damarıydı.
Bugün, suların alt seviyeye kadar düşmesi nedeniyle artık o
bölgede sulu bir tarımdan bahsetmek olanaksızdır.
Ayrıca, göl
suyunu besleyen kaynaklar da her geçen gün tükenmektedir. Bu nedenle,
öncelikle: Bir, gölü besleyen kaynaklar yeniden değerlendirilmelidir. Göl
çevresindeki çiftçilerin tasarruflu su kullanmaları için eğitilmeleri
yararlı olacaktır. İkincisi, Çay ilçemizde kurulu bulunan SEKA
Kâğıt Fabrikasının özelleştirme adı altında
yandaşlara peşkeş çekilerek elden çıkarılması ve
fabrikanın sökülerek kapatılması sonucu Eber Gölündeki kamış
tüketimi büyük oranda azalmıştır, çünkü SEKA Kâğıt
Fabrikasının en önemli girdisi kamıştır.
Fabrikanın kapanması sonucu gölde kesilmeyen kamış ve
kökleri, kök kısmından çürüyerek göl suyunun oksijen dengesini
bozmaktadır. Oksijen dengesini sağlayabilmek için kamışa
pazar bulunmalıdır ve o çevre civardaki köylerin en büyük gelir
olanaklarından biri olan bu kamışla geçimlerini temin
ettiğinden dolayı, o alandaki pazar alanının
genişletilmesi, yöre insanlarının gelişmesi
açısından da önemli bir husustur diye düşüncelerimi belirtmek
istiyorum.
Göldeki
kamış yeşil iken biçilerek hayvan yemi olarak
değerlendirilmesi düşünülebilmelidir. O bölgedeki
insanlarımızın çok büyük bir kısmı da
hayvancılıkla geçimlerini temin etmektedirler. Böylece, göl
çevresinde bulunan ve hayvancılıkla uğraşanların yem
girdisi karşılandığı gibi, göl çevresi insanı
yeni oluşacak pazara yeşil kamış biçerek de ekonomik girdi
sağlayabilir.
Gölde hasat
fazlası olarak bulunan kamışlar köklerinden sökülmeli ve o göl
ortamından uzaklaştırılmalıdır.
Gölü kirleten
sanayi kuruluşlarının öncelikle arıtma tesisi
yapmaları sağlanmalıdır. Ayrıca, sanayi
kuruluşlarının arıtma tesisini iyi
çalıştırıp çalıştırmadıklarının
da kontrolü yapılmalıdır. Arıtma tesisini sürekli olarak
yeterli oranda çalıştırmayan kuruluşlara yaptırım
düşünülmelidir.
En önemli
konulardan birisi ise, göl çevresi ağaçlandırılmalı, çevre
düzenlemesi yapılarak göl ortamı yaban hayatı için uygun bir
hâle getirilmelidir. Böylece, kitle hâlinde balık ölümleri sona erebilir,
eski Eber Gölünü tekrar birlikte yaratabiliriz diye düşünüyorum.
Bugün için
baktığımızda, geçimini balıkçılıkla
sağlayan köylerimizden yavaş yavaş göçlerin
başladığını görüyoruz. Suların yoğun bir
şekilde çekilmesi sonucu çiftçilerimizin yeterli ürünü elde edemediklerini
görüyoruz. Keza geçimini kamıştan elde eden çiftçilerimizin de bu
kamışı pazarlayabilecek bir alan bulamadıklarından
dolayı da ciddi bir sıkıntının içine
düştüğünü de belirtmeden geçemeyeceğim.
Bu arada, Eberle
ilgili bu kadar olumsuz şeyleri söylerken elbette olumlu şeyleri de
söylemekte yarar var. Öncelikle Sayın Çevre ve Orman Bakanımıza
teşekkür ediyorum. Birlikte, 13 Aralık 2007 Perşembe günü,
Afyonda Akşehir-Eber Gölleri Sulak Alan Yönetim Planıyla ilgili
geniş kapsamlı bir toplantı yapılmıştır.
Dilerim, o toplantıda da olumlu sonuçlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ünlütepe.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Bölgedeki çevre ilçeler ve belediyelerin de bu konuya çok
sıcak baktıklarını görüyorum. Sayın Bakanımızın,
bu tür davranışların Eberdeki olumsuz bir şablonu bir an
önce çözmemizi sonuçlandıracağının kanaatindeyim.
Bu nedenle bölge
insanı, kuruyan gölle birlikte tamamen
fukaralaşmıştır. Çiftçi sulu tarımdan
uzaklaşmıştır. Balıkçılıkla
uğraşanlar gölden balık tutamaz hâle gelmişlerdir.
SEKAnın kapanması da kamışçılıkla
uğraşanları yoksulluk ve açlığa itmiştir.
Bu
sorunların ve gölün kirlenmesi genel konularının
araştırılması nedeniyle bir Meclis
araştırması yapılması önergemizi vermiş
bulunuyoruz ve tümünüzü saygıyla selamlarken Meclis
araştırması önergemize desteğinizi esirgemeyeceğinize
inanıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ünlütepe.
Söz
sırası İzmir Milletvekili Sayın Selçuk Ayhanda.
Buyurun
Sayın Ayhan. (CHP sıralarından alkışlar)
SELÇUK AYHAN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; balık
çiftliklerinin kıyılarımızda yarattığı
kirlilik, bu kirliliğin turizm sektörü üzerindeki olumsuz etkileri ve bu
iki sektörün ortak sorunlarının çözümü üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz araştırma önergesi
için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizleri
izleyen yurttaşlarımızı saygıyla selamlarım.
Turizm
potansiyeli açısından dünyanın önde gelen turizm bölgelerinden
biri olan Ege kıyılarımız, plansız programsız bir
şekilde kurulan balık çiftliklerimizin tehdidi altındadır.
Ruhsatlı-ruhsatsız olarak kurulan ve sayıları hızla
artan bu çiftliklerin yarattığı çevre kirliliğinin
önlenmesi hem turizm potansiyeli hem de doğanın korunması
açısından önem arz etmektedir. Acil tedbirler
alınmadığı takdirde doğal ve tarihî değerlerimiz
üzerinde var olan ciddi tehditler devam edecektir. Yüzyılların meydana
getirdiği, dünyada eşi ve benzeri olmayan kıyı
koylarımız ve denizlerimiz, geri dönüşü olmayan bir biçimde,
plansız ve programsız politikaların, kanun tanımaz
uygulamaların kurbanı olacaktır. Bu nedenle turizmimiz büyük
yara alacaktır. Turizm ülkemizin ciddi üstünlüklere sahip olduğu
önemli bir alandır. Bu olumsuzluklar hem ekonomide büyük umutlar
bağladığımız turizm gelirlerine hem de sektördeki
yatırımcılara büyük darbe vuracaktır.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizin rekâbet gücü en yüksek sektörü turizmdir. Sadece
cari açık sorununu çözmek için değil, istihdamı artırmak, Türkiyeyi
güzelleştirip sosyalleştirmek ve daha yaşanabilir kılmak,
hatta tanıtmak için de turizm altın bir sektör konumundadır.
2007de ülkemize
23 milyon 341 bin yabancı turist gelmiş ve bu rakam 2006
yılına göre yüzde 18, 2005 yılına göre de yüzde 10,5luk
bir büyüme sağlamıştır. Bu da, turizmin anahtar
sektörlerden biri olduğunun önemli göstergelerindendir.
Özellikle son
yıllarda turizmi olumsuz yönde etkilemesi açısından balık
çiftlikleri kamuoyunu meşgul etmektedir. Giderek derinleşen bu sorun
hem balıkçılık hem de turizm açısından ele
alınıp kalıcı politikalar üretilmelidir.
Üç tarafı
denizlerle çevrili olan ülkemiz, doğanın kendisine armağan
ettiği bu potansiyeli ve üstünlüğü turizm ve
balıkçılıkta kullanamamış ve olması gereken
düzeylere ulaştıramamıştır.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; su ürünleri üretiminde
bulunduğumuz noktaya baktığımızda tablonun ülkemiz
açısından çok iyi olmadığını görebiliriz. Dünyada
55,6 milyon tonla ilk sırada
bulunan Çinden sonra, Avrupa Birliği ülkeleri su ürünlerinde 7,5 milyon
tonluk üretimle ikinci sırada yer almaktadır. Ülkemizde ise bu üretim
ancak 662 bin tonda kalmıştır.
Görülüyor ki
balıkçılık, turizm gibi ülkemizin potansiyeli yüksek olan
alanlarından biri olması gerekirken ve çiftlikler yoluyla deniz beslenmesi
dünyada giderek önem arz ederken, maalesef, yanlış politikalar
nedeniyle dünya pazarında rekabet edebileceğimiz bir konuma
getirilememiştir. Tüm ihmal ve yanlışlarımıza
karşın, kültür balıkçılığının
geliştirilmesi hem istihdam hem de ülke ekonomisine
sağladığı katkı açısından büyük önem
taşıyacaktır.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Ege Bölgemiz hem sanayi
açısından hem tarım açısından hem de turizm
açısından önemli potansiyele sahiptir. Türkiyenin ve dünyanın
sayılı turizm merkezlerinden biri olan Ege Bölgemizde turizmle ilgili
ciddi yatırımlar yapılmıştır. Gerek yerli gerekse
yabancı turistlerin yoğun bir şekilde rağbet ettiği bu
bölgede, son yıllarda ciddi çevre sorunları yaşanmaktadır.
Bu sorunların başında, sayıları hızla artan ve
büyük kısmı ruhsatsız olarak kurulan balık çiftlikleri yer
almaktadır. Doğanın binlerce yılda inşa ettiği,
doğa harikası koylar izinsiz olarak faaliyet gösteren çiftlikler
yüzünden doğa katliamıyla karşı karşıya
kalmıştır.
Turizm
Bakanlığı, doğal bir kaynak olarak gördüğü
kıyıların korunması ve akılcı kullanımı
için yasal ve idari düzenlemeleri yeniden gözden geçirmelidir. Doğal,
tarihî ve kültürel değerlerimizin korunması, turizm
politikamızın önde gelen hedeflerinden biri olmalıdır.
Maalesef, üç tarafı denizle çevrili ülkemizde kirlenme ve bilgisizce
avlanma gibi nedenlerle balık nesli gün geçtikçe azalmakta hatta yok
olmaktadır. Kültür balıkçılığının önem
kazanmasıyla kıyılarımızdaki balık çiftlikleri
hızla ve kontrolsüz bir şekilde artmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, konunun iki tarafı bulunmaktadır. Terazinin
bir kefesinde turizm diğer kefesinde ise balıkçılık sektörü
yer almaktadır.
Şimdi,
sorunun taraflarından biri olan
balıkçılığımıza ve
balıkçılığın sorunlarına da değinmek
istiyorum. Dünyada kişi başına ortalama
Türkiyede
balıkçılık sektörü de büyük sorunlar yaşamaktadır. Su
ürünleri konusunu Tarım Bakanlığınca genel müdürlük
düzeyinde ele almayışımız, sektörün sorunlarının
çözümünü güçleştirmektedir. Balık çiftlikleri ile turizm, kültür varlıkları
ve diğer deniz faaliyetleri arasında olumsuzluklar baş göstermekte,
sektörü âdeta bir günah keçisi hâline getirmektedir. Kıyı yönetim ve
çevre düzeni planları, gereksinimleri karşılayamamaktadır.
Yetiştiricilik sektöründe su ve alan kiraları, Avrupa Birliği
ülkelerine göre çok yüksektir. Çiftliklerin kirlilik yükü açısından
izlenebilirliği, yeterince sağlanamamaktadır. Yem, enerji,
akaryakıt gibi girdi bedelleri de oldukça yüksektir.
Kamu
kaynaklı yasal sorunlar aşılamamakta, var olan
çalışmalarda ve mevzuat hazırlama aşamasında konuyla
ilgili tarafların ortak görüşleri alınmamaktadır. En
önemlisi, denizlerimizin kullanım planlarının
oluşturulması, haritalarının çizilmesi ve
yatırımların bu planlara uygun olarak yapılması,
yaşamsal önemdedir.
Yukarıda
ifade ettiğimiz ve balıkçılık sektörü temsilcileri
tarafından dile getirilen bu sorunlar, bir an önce masaya
yatırılmalıdır. Sektörün içinde bulunduğu durum, yasal
ve idari anlamda çözüme kavuşturulmadığı sürece, var olan
başıbozukluk devam edecek ve balık çiftliklerine karşı
gelişen olumsuz tepkiler de sektöre büyük zararlar verecektir. Öncelikle,
bu konuda Turizm Bakanlığı ve Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının görev ve sorumluluklarının
sınırlarını belirlemek gerekmektedir. Bu iki bakanlığın
arasında bu konuda ciddi bir koordinasyonun olduğu -tecrübeyle sabit-
söylenemez.
Turizm sektörü ve
balık çiftliklerinde yaşanan sorunların enine boyuna
tartışılması, her iki sektörde de var olan sorunların
çözümü için etkin politikaların belirlenmesi, yasal ve idari boyutta
bakanlıkların görev ve sorumluluklarının tekrar gözden
geçirilmesine gereksinim bulunmaktadır.
Çevrenin
korunması, doğal, tarihî ve kültürel değerlerimizin gelecek
kuşaklara sağlıklı bir şekilde aktarılması
için su ürünleri yetiştiricilik faaliyetlerinin etkin bir şekilde
planlanması, çevreye ve turizme zararlı etkilerinin en aza
indirgenmesi zorunlu hâle gelmiştir.
Turizm ile
balık çiftliklerinin uyumlu bir biçimde, birbirlerini engelleyen
değil, birbirlerini tamamlayan sektörler olarak organize edilmesi
gerekmektedir. Gelişmiş ülkeler bunu nasıl başardıysa,
biz de başarmak zorundayız. Üniversitelerimizi, su ürünleri
fakültelerimizi, çevre mühendisliği bölümlerimizi bu
çalışmaların içine katmak durumundayız.
Bodrum
kıyılarındaki çiftliklerde, biz bu araştırma
önergesini verdikten sonra oluşan tonlarca balık ölümü ve milyarlarca
zarar da konunun ne kadar elzem olduğunun önemli bir göstergesidir. Her ne
kadar su sıcaklık farkından olduğu söylense de ve bu
doğru da olsa, sonuç itibarıyla orada ciddi zarar
oluşmuştur. Bu, üreticinin de altından kalkmakta
zorlanacağı bir yük hâline gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, yukarıda açıklamaya
çalıştığım gibi, var olan sorunların çözümü ülke
ve bölge ekonomimizi yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle,
verdiğimiz önergeye desteğinizi bekliyor, saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ayhan.
Söz
sırası Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Kösede.
Buyurun
Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23
milletvekili arkadaşımla birlikte, Van Gölünün kirlilik nedenlerinin
araştırılması ve Van Gölü havzası turizminin
geliştirilmesi için çözüm yollarının bulunması
amacıyla Kasım 2007de verdiğim Meclis
araştırması önergesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygı ve
sevgiyle selamlarım.
Van, birçok
medeniyete ev sahipliği yapmış ve köklü geçmişi olan bir
ilimizdir. Van ilimizin birikmiş birçok sorunu mevcuttur. Bu sorunlara
yeterince müdahale edilmediği için gün geçtikçe bu sorunlar daha da
artmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyenin en büyük gölü olan Van Gölü, eşsiz
özellikleriyle kendisinden söz ettirmektedir. Bölgede Van denizi olarak da
bilinen gölün sodalı suyu, cilt ve deri hastalıkları üzerinde
şifa veren bir etkiye sahiptir, bundan dolayı Van Gölü hayat denizi
olarak da anılmaktadır. Ama maalesef, bu güzellikler gün geçtikçe
insan eliyle öldürülmektedir, Van Gölünün güzelim mavi ve yeşil rengi
siyaha dönüşmektedir. Gölün kirlilik oranı yüzde 40
civarındadır. Gölde koli basili miktarı o kadar
artmıştır ki, uzmanlar gölün yirmi beş yıllık
ömrünün kaldığını söylemektedirler. Bunun en büyük nedeni,
Van merkez kanalizasyon projesinin henüz bitirilememiş
olmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, Van kanalizasyon şebekesi yapımına 1973
yılında İller Bankası kanalıyla
başlanmıştır. Ancak, geçen bu sürede, yaklaşık
bin kilometrelik şebekenin sadece 270 kilometrelik kısmı
bitirilmiştir. Rakamlara bakılacak olursa, projenin tamamlanması
için yetmiş dört yıl daha beklemek gerekecektir. Tabii, bu
uygulamalarla yetmiş dört yıl sonra Van Gölü kalabilirse. Bu konuyla
ilgili bizim önerimiz, Van Gölü havzasının bir bütün olarak ele
alınmasıdır. Yani bir paket program düzenlenmeli ve bu
havzanın sorunları bir bütün olarak bu paket programda ele
alınmalıdır.
Van Gölü denince
akla gelen bir başka güzellik de Vanın inci kefalidir, yani inci
kefali balığıdır. Bu balık dünyada sadece Van Gölü
havzasında yaşamaktadır. Yalnız, kirlilik ve aynı
zamanda bilinçsiz avlanma nedeniyle inci kefali için tehlike sinyalleri
çalmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Van ilimiz, ekonomisi tarım ve
hayvancılığa bağlı olan bir ilimizdir. Vanda yirmi
iki yıl gibi uzun bir süre uygulanan olağanüstü hâl yönetimi,
sıcak çatışma ortamı ve yayla yasağı ile
tarım ve hayvancılık bitme noktasına gelmiştir.
Doğal olarak, günümüzde Vanın en büyük sorunlarından birisi de
işsizliktir. Özelleştirmeler ile kentlere sıcak para
gireceği, işsizliğin azalacağı ve ekonominin
düzeleceği hikâyeleri Van ilimizde de aynı hüsranla
sonuçlanmıştır.
Van ilimizde
çimento, süt, yem, yün iplik ve kundura fabrikaları nice zorluklarla
kurulmuş, günümüzde ise özelleştirilerek bitirilme noktasına
getirilmiştir. Ayrıca Erciş Şeker Fabrikası gibi
kurumlarla Vanda özelleştirme devam etmektedir. Bunun doğal sonucu
olarak Vanda işsizlik, yoksulluk artmış ve böyle giderse
artmaya da devam edecek gibi görünüyor. Aynı zamanda, doğunun
diğer kentlerinde de olduğu gibi Vanda da köyden kente, batıya
göç engellenemeyecektir.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bu sorunlarla birlikte Vanın Kapıköy
Sınır Kapısının sorunlarının da çözülmesi
gerekir. 1994ten beri Kapıköy Sınır Kapısından
yapılan ithalat ve ihracat sınırlamalara tabidir. Üstelik, hem
ürün hem mevsim hem de miktar sınırlamaları vardır, yani
doğru düzgün bir ticaret yapılamamaktadır. Sınır
kapısının sorunu mutlaka çözülmelidir, çözüm yolu ise ithali ve
ihracı serbest olan malların ticaretinin sınırsız
olmasıdır diye düşünüyorum.
Vanda ekonominin
kötü olması, doğal olarak ortaya kötü sonuçlar
çıkarmaktadır. Ortaya çıkan kötü sonuçlardan biri de
akaryakıt kaçakçılığıdır. Van ilimiz ülkemizde
akaryakıt kaçakçılığının en çok görüldüğü
illerden birisidir. Bu durumun önüne geçebilmek için acilen önlem
alınması gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Vandaki sorunlar saydıklarımızla
bitmiyor. Van, elektrik enerjisi açısından da oldukça sorun
yaşayan bir ilimizdir. Enerjinin yetersiz olması, sürekli düşen
voltajlar zaten az olan sanayi kapasitesini de olumsuz etkilemektedir. Halk
sık sık kör karanlık içerisinde kalmaktadır. Vanlı
vatandaşlarımızı bu zor şartlarda bırakmaya hiç
kimsenin ama hiç kimsenin hakkı yoktur.
Biliyorsunuz,
iktidar, seçim öncesinde kömür yardımlarıyla
halkımızın gönlünü ve oylarını kazanmaya
çalıştı. Bu durum Vanda da geçerliydi. Dağıtılan
kalitesiz kömür nedeniyle Vanda çevre kirliliği ciddi bir sorun olarak
karşımıza çıkmaktadır. Oy avcılığı
uğruna yapılan bu yardımların sonuçları
düşünülmediği için, Vanlı vatandaşlarımız zehir
solumaktadır. Ayrıca, onlara bakacak sağlık personeli
sayısı da yetersizdir.
Vanın
sıkıntısını çektiği, en büyük sorunlardan biri de
yetersiz sağlık personelidir. Dolayısıyla,
vatandaşlarımız yeterince sağlık hizmeti
alamamaktadırlar.
Sağlık
personeli açığı gibi, aynı zamanda eğitim
alanında da personel açığı baş göstermektedir.
Sayın Millî Eğitim Bakanımız, kendileri Vanlı
olmasına rağmen, Vanın öğretmen açığına
çözüm bulamamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şu ana kadar saydığım
Vanın sorunlarının hiçbiri çözülmeyecek sorunlar değildir,
yeter ki bunları çözme isteği ve çabası olsun. Maalesef, bizim
göremediğimiz ise bu sorunu çözme isteği ve çabasının
iktidarda olmamasıdır.
Vanın
diğer bir sorunu ise iktidarın turizm potansiyeline yeterince
yatırım yapmamasıdır. Türkiyenin en büyük gölü olan Van
Gölü içerisinde kültürel, tarihî ve turistik olarak büyük önem
taşıyan Akdamar Adası vardır. Ayrıca, 8 tane tarihî
camisi, 6 tane medresesi, 11 tane anıt mezarı ve kümbeti, 5 tane
kilisesi, 5 tane köprüsü, Muradiye Şelalesi ile daha birçok tarihî ve
doğal zenginliği bulunan Van ilimiz büyük bir turizm potansiyelini
barındırmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Vana yapılacak turistik yatırımlar döviz
getirisi ve istihdam yaratıcı etkisiyle bu ilimize rahat bir nefes
aldıracaktır. Bunun için, Vanda başta yayla turizmi olmak üzere
inanç, İpek Yolu, dağ ve doğa yürüyüşü, akarsu ve
mağara turizmi çok daha fazla desteklenmelidir diye düşünüyorum.
Turizm
Bakanlığının turizmin tüm yıla ve ülke sathına
yaygınlaştırılması politikası çerçevesinde
turizmin tüm yurda yayılması hedeflenmiş ve bu kapsamda
çeşitli çalışmalar başlatılmıştır. Bu
planlama esnasında, Van ilimizin turizm envanteri 1994 yılında
hazırlatılmış ve ilimdeki kültür ve turizm değerleri
tespit edilmiştir. Maalesef, bu çalışma bir değerlendirme
olmaktan öteye gidememiştir. Hem kaynak yetersizliği hem de
yetkililerin ilgisizliği sonucu planlar gerçekleştirilmemiştir.
Vanlı vatandaşlarımız sorunlarının çözümünü dört
gözle bekliyor.
Değerli
milletvekilleri, işte verdiğim önergeyle bu sorunların çözümü
için bir an önce harekete geçilmesini istiyorum. Bu önerge Van ilimizin ve Van
Gölünün sorunlarının çözümü için neler yapılması
gerektiğinin araştırılması amacıyla
verilmiştir. Bu sorunların çözümünde turizmin çok önemli bir araç
olarak kullanılacağını düşünerek bu
araştırma önergesini sunmaktayız. İktidarın da Van
konusunda hassas davranmasını ve araştırma önergemizi
gündeme almasını dilerim.
Sayın
milletvekilleri, gündemi çok meşgul eden bir konuya daha değinmek
istiyorum. Piyasada durgunluk olduğu söyleniyor, hâlbuki piyasada
durgunluk değil kriz yaşanıyor. 2000 krizine göre şimdiki
krizin sonu isyana doğru gidiyor. Tahtakalede kepenkler iniyor, Ankara
Anafartalar Çarşısı, İstanbul Mahmutpaşa ve
Şişli esnafı çeklerini ve kiralarını ödeyemiyor. Bir
hafta önce Adıyamandaydım, esnaf siftah yapmadan gününü geçiriyor.
İki gün önce Urfadaydım, Urfalı esnafla konuşurken, dertlerini
dinlerken aynı konuyla karşı karşıya idim. Vanın
esnafıyla telefonda görüştüm dün. Dün, Diyarbakırdan ve
Şırnaktan bana telefon edenler vardı, bu illerin hepsinin
durumu birbirinden farklı değildi. Ekonomik tablo iktidarın
çizdiği gibi hiç de pembe bir tablo değildir. Ekonomik tablomuz pembe
olamaz çünkü kararlarımızı kendimiz veremiyoruz. Ekonomisi
dışa bağlı olan ülkemizin doğal olarak siyaseti de
dışa bağımlıdır. Özellikle iktidara sesleniyorum:
Unutmayın ki borç almaya alışan emir almaya da
alışır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, şu, dün bir gazetede çıkan yazı,
dikkatinizi çekmek istiyorum: Durgunluk değil kriz yaşanıyor.
Yani gerçekten 2000 yılının krizini düşünüyorum,
Antalyada, Mersinde, Eskişehirde, Orduda, Adanada,
Diyarbakırda, Urfada, Vanda aynı kriz gelmek üzeredir, bu konuda
hassas davranmanızı diliyorum. Bu kriz gelirse 2000 krizinden daha
tehlikeli olur diye düşünüyorum çünkü esnafımız çeklerini
ödeyemiyor, kiralarını ödeyemeyecek bir durumdadır. Bunun
sorumluluğunu biz ne derecede taşıyabiliriz bilemiyorum çünkü
kapanan şirketlerin sayısı her gün artıyor. Bu sene geçen
yıla göre şirketlerin kapanma sayısının oranı
yüzde 53tür. Pembe tablolarla işi geçiştirmeyelim lütfen.
Bu önergeme
destek verirseniz Van ilimiz için şimdiden size çok teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Köse.
Söz
sırası İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalıda.
Sayın
Baratalı
Yok
Artvin
Milletvekili Sayın Metin Arifağaoğlu.
Buyurun
Sayın Arifağaoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
METİN
ARİFAĞAOĞLU (Artvin) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Artvin Cerattepedeki madencilik faaliyetlerinin çevreye
yapacağı etkilerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılması konusunda, önerge sahibi olarak söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve izleyenleri saygıyla
selamlıyorum.
Artvinin
meşhur Efkâr Tepesi vardır. Efkâr Tepesinden bakınca 200
rakımlarda Çoruh Nehrini görürsünüz. Şehir, 500-550 rakımlarda
kurulmuştur. 1.000-1.100 rakımlarda, boğa güreşlerinin
yapıldığı Kafkasör mesire yeri vardır. Yüksek boylu
gür ormanlarla kaplı bulunan Kafkasör mesire yeri, Artvinin önemli
rekreasyon alanlarından biridir. Kafkasörden biraz daha yükselince 1.700
rakımda Cerattepe maden sahasına ulaşılır. Cerattepe
maden sahası, 7/2/1991 tarih ve 1514 sayılı kararnameyle turizm
merkezi kabul edilip Hatila Millî Parkı sınırları içinde
kalmıştır, ancak sonradan Millî Park sınırlarının
daraltılması ile Cerattepe, Millî Parkın
sınırları dışında bırakılmıştır.
Bu önemli
coğrafyada bakır ve altın madeni çıkaracak firmanın
doğaya ve Artvinde yaşayanlara zarar vereceği yönünde
halkın endişeleri vardır. Tükenen ve yenilenemeyen kaynaklardan
olan madenlerin işletilmesinin insanlara ve doğal hayata doğrudan
zararlı etkileri olduğu, dünyada ve Türkiyedeki örnekleriyle
bilinmektedir. Gerekli tedbirlerin alınması durumunda bile
madencilik, bulunduğu coğrafyanın özelliklerine bağlı
olarak ciddi ve önemli zararlar ortaya çıkarmaktadır. Hava, su ve
toprakta kirlilik oluşturarak canlı yaşamı tehlikeye
atması yönünde Artvinliler büyük endişeler
taşımaktadırlar.
Artvin Cerattepe
bölgesi, Kuzeydoğu Anadolu Bitkisel Çeşitlilik Merkezi olarak
tanımlanan alan içerisinde, ülkemizdeki yüz yirmi önemli bitki
alanından biri olan Doğu Karadeniz Dağları Önemli Bitki
Alanı içerisinde yer almaktadır. Karçal Dağları, Çoruh
Vadisi ve Artvinde tanımlanmış önemli bitki
alanlarıdır. Ayrıca Fıstıklı köyü civarında
yaklaşık 100 hektarlık fıstık çamı ormanı
Artvinde bitkisel zenginliği gösteren önemli kanıtlardan biridir.
Yemyeşil Artvinimizin hemen tepesinde yer alan Cerattepe maden
sahasının şehir merkezine çok yakın oluşu, burada
yaşayanların endişelerini her geçen gün artırmaktadır.
Cerattepe maden
sahasının hemen altında yer alan Kafkasör Turizm Merkezi, Artvin
ilinin en eski, en yoğun kullanılan tek rekreasyon
alanıdır. Bu alan uzun yıllardır boğa
güreşlerinin de yapıldığı Kafkasör Festivaline ev
sahipliği yapmakta ve on binlerce kişiyi konuk etmektedir. Kafkasör
yıl boyu Artvin ve yakın çevre halkının her yıl artan
taleplerini karşılamaya devam etmektedir. Bu talebin büyüklüğü
ve devamlılığı sonucu, alanın büyük bir bölümü Çevre
ve Orman Bakanlığı tarafından kent ormanı olarak ilan
edilmiş ve rekreasyon kapasitesi artırılmıştır.
Bahsedilen kuşkulardan dolayı Cerattepe mevkisinde yapılacak
maden çalışmalarının Artvine ve Artvinde yaşayanlara
zarar vermeyeceğini ve yaşam kalitesini bozmayacağını
söylemek kolay değildir. Bu, bilimsel araştırma ve incelemeyi
gerektiren çok önemli bir konudur.
Artvinlilerin
madencilik konusunda Murguldan tecrübesi vardır. Biliyorsunuz, Murgul
ülkemizin en büyük bakır yataklarına sahiptir. Cumhuriyetin ilk
yıllarından başlayarak 1980li yıllara kadar Etibank Murgul
İşletme Müdürlüğü olarak blister bakır üretimi
yapılmıştır. Ancak, 1968 yılında kurulan
Bakır İşletmeleri Anonim Şirketi de 1972den 2005
yılına kadar konsantre bakır üretimi yapmıştır.
Sonradan, bilindiği gibi, Etibank Karadeniz Bakır
İşletmelerine devrolmuştur ve Karadeniz Bakır
İşletmeleri de özelleştirme kapsamında
satılmıştır.
Murgulun Damar
beldesinde bulunan maden sahasının kırk yıl öncesini ve
bugününü ben biliyorum, burada yaşayanlar da biliyor. Bu bölgede
doğa tahrip edilmemiştir, Murgul Nehri masmavi akıyor, kirlilik
yoktur. diyebilecek bir kişi var mıdır? Elbette ki yoktur. Doğa hâlen daha tahrip ediliyor. Maden sahanıza
çıkmanıza gerek yok, Murgul Nehrini görün yeter. Kirliliğin
boyutlarını Murgul Nehrinde görebilirsiniz.
Murgul Nehrinin
kabul edilemez bu vahim durumu için Çevre ve Orman Bakanı Sayın
Veysel Eroğluna yazılı soru önergesi verdim. Çözüm
düşünüyorlar mı? Bugüne kadar böyle geldi, böyle gidecek. mi
diyorlar, yoksa Kirliliği önlemeye yönelik rehabilitasyon projemiz var.
mı diyecekler? 21inci yüzyılda artık doğa kirletilemez,
mutlaka kirliliği önleme projeleri vardır. En kısa zamanda
devreye sokacakları yönünde cevap vereceklerini umut ettim, ancak böyle
bir cevap alamadım, verilen cevabı da hiçbir zaman tatmin edici
bulamadım.
Sayın
Bakanın bu kürsüden kısa bir müddet önce Çevreyle uyumlu
madenciliğe evet, vahşi madenciliğe hayır. dediğini
biliyoruz. Bu söylem çok güzel. Bu şekilde madenciliğe kimse itiraz
edemez, ancak söylemlerle uygulamalar örtüşmüyor. Sayın Bakan ya
Murgulu bilmiyor ya da Sayın Bakana Murgul hakkında yanlış
bilgi veriliyor.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Artvin Çoruh Üniversitesi Orman
Fakültesi öğretim üyeleri Cerattepe için duyarlılık
göstermişler, maden sahası ve çevresinde ayrıntılı
incelemeler yapıp konuyu en ince detayına kadar
araştırmışlar, Cerattepede yapılacak olan
madenciliğin olası zararlarını içeren
ayrıntılı akademik görüş
yayınlamışlardır. Öğretim üyelerinin hazırlamış
olduğu bu önemli raporun sonuç kısmının son
kıtasını sizlere aktarmak istiyorum: Artvin Çoruh Üniversitesi
Orman Fakültesi, Artvin Cerattepe yöresinde altın ve bakır madeninin
çıkarılması sırasında geriye dönülmez çevresel
bozulmaların yaşanacağına inanmakta ve çevresel
sorunların yaşanmayacağı yöntem, teknoloji ve
kuralların tam olarak ortaya konulana dek, yapılması planlanan
madencilik faaliyetlerinin
durdurulmasının kamu yararına uygun olduğunu
düşünmekte ve tarihsel bir sorumluluk bilinciyle bu raporu kamuoyuyla paylaşmayı
yine tarihî bir görev olarak görmektedir.
İşte bu
raporun altında 22 bilim adamının imzası vardır.
Ayrıca, Cerattepeyle ilgili Yeşil Artvin Derneği ve Artvin
Barosunun takip ettiği dava vardır. Kısa bir süre önce Rize
Bölge İdare Mahkemesi de buradaki çalışmaların
durdurulması yönünde karar vermiştir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; herkesin sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi
geliştirmenin ve çevre sağlığını korumanın
ve çevre kirliliğini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi
olduğu Anayasamızın 56ncı maddesinde belirtilmektedir.
Sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre ilkesine bağlı
kalarak herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkına sahip olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Ekonomik
gelişmenin de ülke ekonomisi açısından önemi inkâr edilememekle
birlikte, sağlıklı yaşamın ekonomik gelişmeye
feda edilemeyeceğine inanıyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
METİN
ARİFAĞAOĞLU (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun.
METİN
ARİFAĞAOĞLU (Devamla) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; çevreyle ilgili yirmi dört ayrı Meclis
araştırma önergesi birleştirilerek ön görüşmeler
yapılmaktadır. Madencilik konuları için ayrı bir Meclis
araştırma komisyonu kurulmasının doğru
olacağını düşünüyoruz, ancak bu birleştirme
yapılmıştır.
Araştırma
komisyonu kurulmasına destek vereceğinizi umut ediyor, yüce
heyetinizi tekrar sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Arifağaoğlu, teşekkür ederim.
Söz
sırası Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcana aittir.
Sayın Akcan,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan ve çevreyle ilişkili, çevre kirliliğiyle ilişkili, çevre
korumasına yönelik olarak verilmiş araştırma önergelerinin
görüşüldüğü bu oturumda, Eber Gölüyle ilgili olarak vermiş
olduğumuz araştırma önergesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce söz almış olan Cumhuriyet Halk Partisi
Sayın Artvin Milletvekilinin de ifade ettiği gibi Meclis Başkanlığına
verilmiş olan çok sayıda, değişik konularda önerge
vardır. Sayın Çevre ve Orman Bakanımız, konuya
başlarken Hükûmet adına söz almış ve konuyu
açıklaması sırasında Önergeleri bir araya
getirdiğimiz zaman, bunların genelde balık çiftlikleri, termik
santrallerin çevreye tesirleri, maden arama faaliyetleri ve su
kaynaklarının kirlenmesiyle alakalı olduğunu görüyoruz.
şeklinde ifade kullanmıştır. Gerçekten de ele alınan
önergeler bu dört grupta toplanmakta. Bunlardan belki balık çiftlikleriyle
su kirliliğinin en fazla birbiriyle ilişkisi olabilir.
Bu itibarla da
toptancı bir anlayışla bu konunun, dördünün bir arada ele
alınarak bir Meclis araştırma komisyonu kurulup inceletilmesi
sanki bizi sonuca götürmeyecek gibi izlenim vermektedir. Bu itibarla hiç olmazsa
bu kadar birbirleriyle alakası olmayan konunun bir arada ele
alınmasının, çok sayıda komisyon üyesi seçerek
incelettirilmesinin Meclis adına- sanki daha doğru
olacakmış gibi geldiğini huzurlarınızda ifade ederek,
Eber Gölü konusuna geçmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, uygarlığın beşiği olarak zengin bir
kültürel ve tarihî mirasa sahip olan ülkemizin bu zenginlikleri eşsiz
doğal güzelliklerle de desteklenmekte ve zenginleştirilmektedir.
Ancak özellikle 20nci yüzyılın ikinci yarısında baş
döndürücü bir hıza ulaşan teknolojik ve endüstriyel gelişmeler,
çevresel değerlerin tahribi ve çevre kirliliğini beraberinde
getirmiştir.
Yer altı su
düzeylerinin inanılmayacak derecede hızlı düşüşü,
sanayide ve tarımda su kullanımının son derece artması
ve yanlış tarımsal sulama teknikleriyle Eber Gölünden
kontrolsüz su alımı, bunların beraberinde yaşanan
kuraklık gibi nedenlerle doğal kaynaklarımız hızla
tükenmekte ve tükenme eğilimine girmektedir. Türkiye doğal
zenginlikleri arasında önemli yere sahip olan göllerini kaybetme
tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Eber Gölü bu kötü kaderi
yaşayan göllerimizden biridir. Türkiyenin 12nci büyük gölü olan Eber
Gölü, Afyonkarahisar ilinin Bolvadin, Çay ve Sultandağı ilçeleri
sınırları içerisinde bulunmaktadır. Gölün su seviyesi ve
göl alanı mevsimlere ve yıllara göre farklılık
göstermektedir. 1961-1991 yılları arasında en düşük su
seviyesi Ekim 1991de görülmüştür. Buna göre su kotu
Göl, eski
zamanlarda Akşehir Gölü ile büyük, tek bir göl hâlinde, özellikle
ilkbaharda aşırı yağışlar ve kar erimesinden
sonra oluşan sellerle birlikte sanki müşterek bir gölmüş
izlenimini verirken, bugün apayrı ve aralarında kilometrelerce mesafe
olan iki göl hâline gelmiştir.
Eber Gölünden
Akşehir Gölüne fazla suyu aktarmak için bir kanal açılmış
durumdadır. Ancak, Eber Gölünün küçülmesi sonucu su
aktarılamamış, bu da Akşehir Gölünün sularının
çekilmesine ve onun da küçülmesinin bir nedeni olarak sonuç getirecek tarz
almıştır.
Gölün
etkilediği alanda tarıma dayalı sanayi ürünleri, kamış
üretimi, balıkçılık gibi halkın önemli geçim
kaynakları tükenme noktasına gelmiştir. Kırk çeşit
balık, iki yüze yakın kuş türüne ev sahipliği yapan Eber
Gölü ve çevresindeki canlı çeşitliliği de gün geçtikçe
azalmaktadır ve yok olmaktadır.
Geçimini
balıkçılıkla sağlayan vatandaşlar köylerini
boşaltmaya başlamışlardır. Geçim
sıkıntısı içine düşenlerin, yani doğduğu
yerde doyamayanların haklı olarak başka yerlerde doymak için yer
aradıkları bir Türkiye gerçeğidir.
Değerli
milletvekilleri, Eber o 165 kilometrekareye varan geniş havzaya sahip
iken, o bölgede yaşayan insanların en önemli geçim kaynağı
hayvancılık ve bu sırada da bataklık hayvanı olarak
tipik şekilde karşımıza çıkan mandanın üretimi
doruk noktalara ulaşmıştır. Bugün Eberin yok olmasına
paralel olarak havzada manda popülasyonu da yok olma sürecine girmiştir.
O bölgede
yetişen çayır otlarının biçilmesiyle -kaliteli besleme
değeri samana göre çok yüksek olan çayır otlarının
biçilmesi- kışın girilemeyen veya üzerinde faaliyet
yapılamayan gölü hayvancılığın ana destekçisi olarak
kullanma eğilimi söz konusu olduğu için, kışın dahi
tarıma hizmet eder hâlde olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, o bölgede var olan ekosistemin etkisiyle Türkiyede üretilen
makarnalık buğdayın ana havzası Eber Havzası
olmuştu. Bir sert buğday tanesini
kırdığınızda net olarak kırık cam
parçasının gösterdiği manzarayı gösterir bir yapıya
sahiptir o bölgede yetiştirilen sert buğday, makarnalık
buğday.
Bir garip tecelli
ki, bugün -Bolvadin Eberin en önemli kıyısına sahip ilçesi-
Bolvadin adı altında Amerika Birleşik Devletlerinin Montana
Bölgesindeki ekmeklik buğday, dünya buğday popülasyonu içerisinde
literatüre geçmiş ve yoğun bir şekilde o bölgeden
götürülmüş olan buğdayın ABD Montana bölgesinde
yetiştirildiğini bilmekteyiz ve orada üretilen ekmeklik buğday
bugün stoklarımız azaldıkça bize Amerikan buğdayı
olarak ihraç edilmekte, biz ithal etmekteyiz ama çeşidin adı Bolvadin
buğdayıdır.
Değerli
milletvekilleri, gelişen dünya şartlarına
karşılık, gerileyen doğal kaynaklarda tarımın
sürdürülebilir bir şekilde yapılması için mikro havzalar
oluşturulmaktadır. Değerli milletvekilleri, bu Eber
Havzasında oluşan, Sultan Dağlarının kuzeyine
düşen Eberde oluşan bu mikro havza ile dünyanın en kaliteli ve dünyanın
her bir köşesine ihraç ettiğimiz meşhur Sultandağı
kirazı üretilmektedir ve oradaki Sultandağı kirazını
diğer bölgelerden ayıran en önemli özellik Eberin sebep olduğu
mikro havzanın etkisidir. İşte, bu yüzden çok boyutlu bir hâl
arz eder Eber.
Eber bir
kültürdür. Osmanlı, Mısır seferine giderken, Yavuzun döneminde,
orada yapılmış bir köprü var. O köprü, Çayın Eber
beldesine, göle ismini veren belde ile Bolvadin arasında bir köprüdür ve
taş yolla köprüye ulaşılmaktadır. Bu köprünün altmış
üç gözü bulunmaktadır. Bu benim Bakanlığım sırasında
yaptığımız bir ihaleyle restorasyona alınmış
ve restorasyonu hâlâ devam etmekte olan bir köprümüzdür, bir kültürdür, bir
tarihtir ama maalesef Eberin en önemli besleyicisi olan Akarçayın hiçbir
kolu, bir damla suyu dahi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Akcan.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) -
bu altmış üç gözün herhangi bir yerinden
akmamaktadır, zira o gözlerin altında su yoktur bugün. Bu vahim bir
tablodur, belki Eberin içine düştüğü durumu izah etmede, orada niye
bu köprü yapıldı sorusuna verilecek cevapla şimdiki hâlini yan
yana koyduğumuzda Eberin kötü kaderini tayin etme veya anlama
şansını yakalarız.
Değerli
milletvekilleri, su azaldıkça Afyonun, Afyon
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Her şey Afyona Sayın Bakan! Malatyaya
hiçbir şey yok, her şey Afyona!
BAŞKAN
Sayın Akcan, teşekkür ederim.
Söz
sırası Van Milletvekili Sayın Türkmenoğluna ait.
Buyurun
Sayın Türkmenoğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
20nci, 21inci, 22nci Dönemler süresi içerisinde havzamızla ilgili, yani
Van Gölüyle ilgili burada birçok milletvekili arkadaşlarımız bu
Meclis Divanına önergeler vermişlerdi, ancak bugüne kadar bu
önergelerimiz gündeme alınmış ama görüşmelerini bir türlü
yapamamıştık. Onun için şanslı bir milletvekili olarak
bu konuda çevre kirliliği adı altında kurulacak komisyonda
havzam olan Van Gölünün de yer alması beni mutlu etmiştir. Bunun
için teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, çok güzel bir söz var: Suyun, yeşilin olduğu yerde
medeniyet, çölün olduğu yerde sefalet var. Çok şanslı
insanlarız. Ülkemizin her tarafında bolca sular, bolca
yeşillikler ve buna bağlı olarak da medeniyet ve kültür ülkesi
olduğumuz için aynı zamanda şanslı insanlarız. Ancak
şu kadar kıymetli hazinelerimizin olmasına rağmen, bu kadar
tarihimiz, kültürümüz, medeniyetimiz olmasına rağmen, acaba
bunları iyi değerlendirebiliyor muyuz, bunlara iyi bakabiliyor muyuz
ve bunları iyi tanıtabiliyor muyuz noktasında geçmiş
dönemlerden bugüne kadar birçok kuşkular ve birçok temenniler bu kürsüden
ifade edilmiştir.
AK Parti
İktidarımız döneminde, son beş yıl içerisinde, bize
tarihî miras bırakılan hanlar, hamamlar, medreseler, camiler, külliyeler,
kiliseler bir şekilde bakanlığımız tarafından
restorasyon çalışmalarıyla eski hâline döndürülüp turizmin
hizmetine sunulmaktadır.
Benim havzam da
tarih, kültür iç içe olan ve içinde suyu olan ve Türkiyede en mükemmel
köşelerden bir yer olan Van Gölü havzası, geçmiş tarihine
baktığınızda Perslerden, Medlerden, Urartulardan,
Selçuklulardan, Osmanlılara kadar birçok medeniyete beşiklik
etmiştir, hatta benim ilim Urartu Krallığının başkentliğini
yapmıştır. Bugün Urartu Krallığının
kalıntılarını İsrail müzelerinde, Fransada,
İngilterenin müzelerinde görmekteyiz.
Van Gölü çok
enteresan bir göldür. Bunu geçen, gündem dışı söz
aldığımızda da ifade ettim. Van Gölünün enteresan
oluşu, 2,5 milyon yıl önce yerküre meydana geldiği zaman küçücük
bir su kalıntısı olan göl, 790 bin yıl önce göl hâlini
almış, 2.800 yıl önce de yanı başında bulunan
Nemrut krater dağının, volkanik dağının
patlaması sonucu lavların Muş Ovasının önünü kesmesi
sonucu bir lav set gölünü almıştır. Denizden yüksekliği
1.700 metredir. Yani, İstanbuldaki Marmara Denizi ile
Benim Van Gölü
diye tabir ettiğim, aslında yöresel itibarıyla Van Denizi
dediğimiz göl,
Evet, Van
Gölünün etrafında bir tarih yatar değerli milletvekilleri. Van
Gölünün etrafında Çavuştepe denilen, Urartulardan kalma bir
yapı var. Bu, dünyanın en eski kanalizasyon örneğini temsil
eder. Van Gölünün ortasında, 1918 yılında terk edilmiş
Akdamar Adası var, bugün kilisedir. Bunun da AK Parti
İktidarında Hükûmetimiz, Bakanlığımız
tarafından restorasyonu yapıldı ve turistlerimizin hizmetine
sunulmuştur.
M. NURİ
YAMAN (Muş) Kiliseler Birliği yaptı, Kiliseler Birliği!
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Devamla) Martıların üreme yeri Çarpanak
Adasıdır. Karakoyunluların başkenti Erciştir. Süphan
Dağı -Adilcevaz eteklerindedir- Van Gölünün koruyucusudur. Orta
Doğunun şatosu Hoşap Kalesidir. Yukarı Denizin mavisi
ve dağların sarısı Van kedisini ortaya
çıkarmıştır. Van kedisi, Abdülhamid sarayında
yaşamıştır, Van kedisi bir saraylıdır.
İsadan önce binlerce yıllık uygarlığa beşiklik
eden Van Gölünün, kısacası kıyafeti deniz, bedeni göldür.
Değerli
milletvekilleri, bu göl tarihin bize bıraktığı bir
mirastır. Bizden, nasıl, yedi yüz doksan bin yıl önce buraya
gelen bir göl, bizden sonrakilere de miras olarak kalacaktır. Bunun için
-bizim en önemli görevlerimizden birisi de- Van Gölü havzamızın
korunması, kollanması ve her türlü kirliliğe karşı
önlem alınması gerekmektedir. Bu konuyla ilgili, çeşitli
dönemlerde hükûmetlerimiz çalışma yapmıştır. 1978
yılında Turizm Bankası Van Gölü çevresi için bir master plan
yapmış, sonuç alınamamış. 1946, 1974, 1994, 1997
yıllarında çalışmalar yapılmış, yine sonuç
alınamamış. 1991 yılında Turizm
Bakanlığı dört ilçeyi turizm alanı ilan etmiş, yine
netice alınamamış.
Ancak, tabii ki
bizim gölümüzün içerisinde, sodalı gölde canlı
yaşamaktadır. Bu da çok ilginçtir. Van Gölünde soda oranı
0,018dir, pH oranı 9,8dir. Bu, tuzluluk oranının insanı
ve gölü rahatsız etmediğinin ifadesidir. Ama, ilginç bir yanı
daha vardır: Van Gölü, etrafındaki şehirlerle beraber, büyüyen
kentlerle beraber, artık, 1,5 milyona yakın insanın katı
atıklarının arıtılmadan deşarj edilmesiyle
karşı karşıyadır. Son ölçümlere göre Van Gölünde koli
basili oranı, Van Gölü çevresinde 2 binlerde, Tatvan ve çevresinde 4
binlerdedir. Normal olması gereken de 100 mililitrede 700dür. Bu, Van
Gölünün ne kadar tehlikeyle karşı karşıya
kaldığının rakamsal ifadeleridir.
Van Gölü,
aynı zamanda gizemli bir göldür. Çünkü araştırmalar sonucu
-birçok uluslararası ve ulusal
araştırmacılarımız- Van Gölü için, Van Gölünün
altında uranyum yataklarının olduğundan bahsedilmektedir ve
Van Gölünün bir şekilde Hazar Deniziyle de bağlantılı
olduğunu ifade etmektedirler. Bunun da gizemliliğini
korumasının sebebi
Bunun da bir şekilde araştırılması
gerekiyor. Çünkü son on yılda Van Gölü
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Türkmenoğlu.
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Devamla) - 58 ve 59uncu Hükûmetlerimizin
yaptığı icraatlar şunu ifade ediyor:
Yaptıklarımız yapacaklarımızın
teminatıdır. Eğer üç dönemdir buraya önergeler gelip de gündeme
alınmıyorsa, bugün Van Gölüyle beraber Türkiye'nin çeşitli
gölleri ve çevreyle ilgili çeşitli önergeler bir önerge altında
birleşiyorsa bu şu demektir: Artık bundan sonra
bakanlıklarımız ve ilgili birimlerimiz bu konunun hassasiyeti
üzerinde durmuşlardır.
Bu konuda
yapılacak olan bütün çalışmalarda emeği geçenlere
şükran duyuyorum ve bu önergeyi de sonuna kadar desteklediğimizi ve
bu önergenin de ilimiz, ülkemiz için, güzellikleri için, çevresi için,
temizliği için hayırlara vesile olmasını temenni ediyor,
hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Türkmenoğlu.
Söz
sırası Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoya aittir.
Buyurun
Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Afşin-Elbistan Termik Santralinin çevreye etkileri
hakkında önerge sahibi olarak görüşlerimi açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve bizleri televizyondan seyreden
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Bugün
dünyayı ve ülkemizi bekleyen en önemli tehlike, dünyayla birlikte üzerinde
yaşayan tüm canlıları erken bir ölümün eşiğine
hızla sürükleyen çevre sorunlarıdır. Bakınız, çevre
sorunlarının, çevre kirlenmelerinin sonucu olarak dünyada her
yıl ortalama 11 milyon çocuk hava kirliliği nedeniyle ölmektedir.
Yaşama alanlarının yok olması nedeniyle yeryüzündeki
canlı türlerinin beşte 1i yirmi yıl içerisinde yok
olacaktır. Küresel ısınma nedeniyle iklim
değişiklikleri yaşamı tehdit etmekte, ozon tabakası
görevini yapamaz hâle gelmektedir. Çarpık kentleşmenin neden
olduğu hava ve gürültü kirliliği insan
sağlığını olumsuz etkilemekte, sanayi
atıkları doğayı kirletmektedir. Oysaki güneş, toprak,
su ve hayvanlar insan hayatının devam edebilmesi için olmazsa
olmazlardır.
1970li
yıllar artan enerji ihtiyacının giderek
hızlandığı yıllar olup Türkiye o yıllarda bu
ihtiyacı karşılamak için termik santrallere yönelmiştir.
Yapımları sırasında projelerinde hiç gözükmeyen ve
öngörülmeyen birçok çevre sorunu, termik santraller ile Türkiye gündemine girmiştir.
İşte bugün bu oturumun ana gündem maddesi olan Afşin-Elbistan
Termik Santrali de maalesef bunlardan birisidir. Hepinizin bildiği gibi,
ülkemizde belirlenen 9 milyar ton linyit rezervinin 4 milyar ton ile en büyük
bölümü Afşin-Elbistan havzasında yer almaktadır. Hâlen işletilmekte
olan A ve B ünitesi dışında planlanan C, D, E ve F olarak
adlandırılan bir seri termik santrallere karşılık
gelmektedir. Elbistan linyit rezervleri doğal gaz ile mukayese
edildiğinde yakıt olarak maliyeti doğal gazın dörtte 1i
oranında olup doğru bir planlama yapılarak değerlendirilmesiyle
ülkemiz toplam 60 milyar dolar tasarruf sağlayacaktır. Ayrıca,
kurulacak santrallerde direkt olarak 20 bin kişi istihdam edilebilecek
olup konunun önemi daha açık olarak anlaşılmaktadır.
Santral
Türkiye'nin dördüncü büyük ovası olan Afşin-Elbistan Ovasına
kurulu olup çevresinde yaklaşık 250-300 bin nüfus
yaşamaktadır. Maalesef, bu vatandaşlarımız
Afşin-Elbistan Termik Santralinin aşağıda belirteceğim olumsuz
koşullarından dolayı aşırı derecede etkilenerek
telafisi imkânsız hasarlara maruz kalmaktadır.
Linyit,
düşük kaliteli ve yüksek derecede kirlenmeye yol açan bir yakıt
kaynağı olup oluşan atıklar çevre
sağlığını değişik biçimlerde olumsuz olarak
etkilemektedirler.
Bacalardan
atılan kükürt ve azot oksitlerin atmosferde tepkimeye girerek
oluşturduğu sülfürik asit ve nitrik asit yağmuru yalnız
canlılar için değil, taş yapıtlar ve eski sanat
yapıları için de önemli bir tehlike oluşturmaktadır.
Diğer en
önemli tehlike, santralin bacasından kanserojen etkili uranyum maddesi
atılmakta ve kül yığınları çevreye radyoaktif madde
yaymaktadır.
Bunun sonucu
olarak, onkoloji hastanesinin verilerine göre, yöredeki kanser
vakalarının santral kurulmadan önceki yıllara göre tam 5 kat
oranında artış gösterdiği belirtilmiştir. Ayrıca,
Afşin ve Elbistan çevresinde yaşayan insanların birçoğunda
kanser, kalp ve damar hastalıklarında patlama olduğu
vurgulanmaktadır. Profesör Doktor Murat Tuncer, uluslararası bir
panelin sonuç bildirgesine istinaden, Afşin-Elbistan Termik Santralinin
radyoaktif materyaller atması nedeniyle çevredeki insanların
akciğer kanserine yakalandığını ve bu tür kanserden
kurtulma ihtimalinin olmadığını belirtmiştir. Yine,
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Mehmet Şahin ve
Çukurova Üniversitesinden gelen 3 kişilik profesörler heyetinin
verdiği raporlarda ise Bu kül ve dumanın havaya böyle
savrulması devam ettiği takdirde bölgede toplu ölümler olabilir.
denilmektedir.
Ayrıca,
Sütçü İmam Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Ankara Üniversitesi,
Kahramanmaraş Afşin-Elbistan sağlık ve çevre il
müdürlüklerince defalarca raporlar tutulmuş ve ilgili makamlara
ulaştırılmasına rağmen hâlen Afşin-Elbistan
Termik Santralinde şartların iyileştirilmesine yönelik olarak
hiçbir gelişme olmadığı gözlemlenmektedir. Bu tutulan
raporlarda, özet olarak, dünya normlarına göre metreküp başına
150 mikrogram olması gereken kirlilik miktarı, santralin
faaliyetlerinden ötürü 1.500 miligrama çıkmakta olduğu
belirtilmektedir. Santralin en yakınında bulunan Çoğulhan
kasabasında kanser vakaları dikkat çekici boyutlara
ulaşmıştır. Hava kirliliğinden bebeklerin ve
gelişme çağındaki çocukların, gebe ve emzikli
kadınların, yaşlıların kronik dolaşım ve
solunum sistemi hastalıkları olanların daha kolay etkilendikleri
göz önüne alındığında Afşin-Elbistan yöresinde durum
daha vahim bir hâl almaktadır. Örneğin, bir yılda Elbistan
Devlet Hastanesine başvuran 5.700 kişide üst solunum yollarından
teşhis konulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Afşin-Elbistan Linyitleri Müessese Müdürlüğünde
çalışan bir grup tarafından açılan dava sonucunda
şöyle der, aynen okuyorum: TEAŞ Termik Santrali ve
Afşin-Elbistan Linyitleri Kömür İşletmelerinin tüm üniteleri göz
önünde tutularak tesisten çıkan toz ve gazlardan santral ve işletmede
çalışanların tümünün doğrudan etkilendiği ve tüm
tesislerin bir açık atölye gibi düşünülerek
çalışanların tamamının fiilî hizmet süresi
zammından yararlandırılması gerektiği
belirtilmiş ve 2005 yılı itibarıyla da onaylanmıştır.
Termik santralde her gün yanan kömürün partikülleri, kimsenin fark etmemesi
için özellikle gece bırakılmaktadır. Akşam park
ettiğiniz aracınızı sabah küllerden dolayı
tanıyamıyorsunuz.
Sayın
milletvekilleri, tarıma baktığımızda ise durum tek
kelimeyle içler acısı. Afşin Ziraat Odasının
raporunda, tarım deposu Afşin-Elbistan Ovasının domates,
fasulye, nohut gibi ürünlerin artık yetişmediği, Türkiyede
tüketilen fasulyenin yüzde 30u bu bölgede yetişirken kirlilik
dolayısıyla fasulyenin olmadığı belirtilerek
zararın önlenmesi için gereken önlemlerin alınması
gerektiği belirtilmiştir. Gelişmeyi değerlendiren
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji
Bölüm Başkanlığı tarafından, termik santralden
çıkan gaz ve tozların bitkiler için ölümcül olduğu, santralden
çıkan kül ve tozların rüzgârla çevreye saçılması sebebiyle
bölgedeki tarım arazilerinde verimi düşürdüğü
belirtilmiştir. Görülüyor ki Afşin-Elbistan civarında düşük
kaliteli linyit rezervini değerlendirmek amacıyla kurulmuş olan
termik santral baca gazı emisyonlarının ve santralden sorumsuzca
çevreye bırakılan uçucu küllerin santral çevresindeki insan, toprak,
su, hava ve bitkilere olumsuz etkisi önemli safhalara
ulaşmıştır. Bu durum yalnız yöre halkı
değil, yerel, resmî ve özel kuruluşlar tarafından da tespit
edilmiştir. Bunun çözümü olarak A ünitesine acilen filtre sisteminin
takılması, B ünitesinde var olan sistemin çalışır hâle
getirilmesi gerekmektedir. Yine, Elbistan ve Afşin ilçelerimize doğal
gazın bir an önce getirilmesi programa alınmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, Anayasamızın 56ncı maddesi Herkes,
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına
sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını
korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların
ödevidir. hükmünü getirmektedir. İnsanoğlunun en temel hakkı
olan yaşama hakkı nefes almak olsa gerek. Malumunuzdur, cihan
padişahı Kanuni Sultan Süleyman Olmaya devlet cihanda bir nefes
sıhhat gibi. sözüyle sağlıklı alınan bir nefesin
önemini ortaya koymuştur. Havanın kurşun gibi ağır
olduğu, çocukların okula giderken ağızlarına,
burunlarına mendil tıkadıkları bir yerde yaşamın
zorluğunu takdirlerinize bırakıyorum. Ancak, artık bu
bölgede bıçak kemiğe dayanmıştır. Bizim Milliyetçi
Hareket Partisi olarak önerimiz, kurulmuş olan A ve B ünitelerinin
rehabilitasyon planları en kısa zamanda yapılarak uygulamaya
konmalı, ayrıca aynen GAP Master Planı gibi, Afşin-Elbistan
civarı için bir master planı hazırlanmalıdır.
Kurulması planlanan santraller için de projeler gözden geçirilerek
sağlıklı ve güvenilir bir şekilde ihaleleri
yapılmalıdır. Bu maksatla ancak bir bölümünü izah
edebildiğimiz bölgenin içinde bulunduğu durumu yerinde görmek ve
tespitlerde bulunmak üzere en kısa zamanda bir komisyon
oluşturulmasını teklif ediyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) Kurulacak olan bu komisyon, Afşin-Elbistan Termik
Santrali civarında incelemeler yaparak, süratle gerekli tedbirlerin
alınmasına vesile olmalıdır. Eğer teklifimize destek
verirseniz, ev sahibi sıfatıyla sizleri ağırlamaktan onur
duyarız.
Son sözüm, sözün
sahibine, yani Hükûmete: Sürekli muhalefetten, yapıcı
olmadığından şikâyet ediyorsunuz, işte
yapıcı muhalefet, işte hodri meydan! AB dayatmalı
Vakıflar Yasasında gösterdiğiniz, AB dayatmalı 301de
göstereceğiniz, memleketin yüz yıllık geleceğini
planladığınız Sosyal Güvenlik Yasasında
gösterdiğiniz çaba ve katkının bir bölümünü de bu önergemize
destek vererek gösterin. Yok, Kahramanmaraşlılara, Afşinlilere,
Elbistanlılara, biz zaten oyu alıyoruz bir şey yapmamıza
gerek yok diyorsanız, o zaman, bu kürsüden, başta hemşerilerim
olmak üzere tüm Türkiye bizi iyi duysun, kim samimi kim değil ak
vicdanlarıyla karar versin, oyunu da, hakkını da helal edip
etmeyeceğine insanlar kendi karar versin.
Beni sabırla
dinlediğiniz için hepinize şükranlarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Paksoy.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.52
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.07
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci
sırada yer alan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve bu
tasarıyla birleştirilen İzmir Milletvekili Bülent
Baratalı'nın, Manisa Milletvekili Şahin Mengü'nün, Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 milletvekilinin, Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlu'nun, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı
ve 24 milletvekilinin ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12
milletvekilinin aynı konudaki kanun teklifleri ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İzmir Milletvekili Bülent Baratalının; Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının; Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
Manisa Milletvekili Şahin Mengünün; 5510 Sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve
506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun;
Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı
Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının; 3201 Sayılı Yurt Dışında
Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen
Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 milletvekilinin;
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12
milletvekilinin; Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin
Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149)
(S. Sayısı: 119) (x)
(x) 119 S. Sayılı Basmayazı 27/3/2008
tarihli 83üncü Birleşim Tutanağına eklidir.
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın
milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin önerge işlemleriyle
birlikte oylamalarına devam edeceğiz.
42nci madde
üzerinde beş adet önerge vardır. Önergeleri geliş
sırasına göre okutup, aykırılığına göre
işleme alacağım.
Birinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
119 sıra
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 42 nci maddesi ile
düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 67 nci maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendindeki birinci fıkrasının
ibaresinden sonra gelmek üzere (c) ve ibaresi ve birinci
fıkrasının (b) bendinde geçen
|
|
Bekir
Bozdağ |
Ünal Kacır |
Mustafa
Ataş |
|
|
Yozgat |
İstanbul |
İstanbul |
|
|
Yılmaz
Helvacıoğlu |
Ramazan
Başak |
Sadık
Badak |
|
|
Siirt |
Şanlıurfa |
Antalya |
Bu
kişilerin sigortalılık niteliğini yitirdikleri tarihten
geriye doğru bir yıl içinde 90 günlük zorunlu
sigortalılıkları varsa, sigortalılık niteliğini
yitirdikleri tarihten itibaren 90 gün süreyle zorunlu
sigortalılıklarından sonraki genel sağlık
sigortalılıklarından dolayı prim borcu olup
olmadığına bakılmaksızın bakmakla yükümlü
olduğu kişiler dahil sağlık hizmetlerinden
yararlandırılırlar.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 42 nci
maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Kanunun 67 nci
maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
|
|
Hüseyin
Yıldız |
Erkan Akçay |
Mustafa
Kalaycı |
|
|
Antalya |
Manisa |
Konya |
|
|
Mehmet Günal |
Emin Haluk Ayhan |
|
|
|
Antalya |
Denizli |
|
60
ıncı maddenin birinci fıkrasının (a) bendi
kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılanlar,
zorunlu sigortalıklarının sona erdiği tarihten itibaren
genel sağlık sigortası prim borcu bulunup
bulunmadığına bakılmaksızın doksan gün süreyle
genel sağlık sigortasından yararlanırlar.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
119 sıra
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 42 nci maddesi ile
düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 67 nci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendindeki 30 günden ibaresinin 6 aydan
ibaresiyle değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.
|
|
Dr. Mücahit
Pehlivan |
Hüseyin Tayfun
İçli |
Ramazan Kerim
Özkan |
|
|
Ankara |
Eskişehir |
Burdur |
|
|
Mevlüt
Coşkuner |
Süleyman
Yağız |
|
|
|
Isparta |
İstanbul |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
119 sıra
sayılı kanun tasarısının 42. maddesi ile
değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı
kanunun 67. maddesinin a bendinde geçen
toplam 30 gün
ibareleri yerine
1
gün
ibaresi olarak değiştirilmesini; b bendinin tamamen
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Hasip Kaplan |
Gültan
Kışanak |
Selahattin
Demirtaş |
|
|
Şırnak |
Diyarbakır |
Diyarbakır |
|
|
Akın
Birdal |
Sevahir
Bayındır |
Osman Özçelik |
|
|
Diyarbakır |
Şırnak |
Siirt |
BAŞKAN
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım efendim.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 42. maddesi ile
değiştirilmesi öngörülen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun 67 nci maddesinin birinci fıkrasının
(b) bendinin madde metninden çıkarılarak diğer bentlerin buna
göre teselsül ettirilmesini ve (c) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
M. Akif
Hamzaçebi |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Mustafa Özyürek |
|
|
Trabzon |
Malatya |
İstanbul |
|
|
Bayram Ali
Meral |
Faik Öztrak |
Esfender
Korkmaz |
|
|
İstanbul |
Tekirdağ |
İstanbul |
|
|
Bülent
Baratalı |
Birgen
Keleş |
Ali Rıza
Öztürk |
|
|
İzmir |
İstanbul |
Mersin |
|
|
Mehmet Ali
Susam |
Gürol Ergin |
|
|
|
İzmir |
Muğla |
|
c) 60
ıncı maddenin birinci fıkrasının (d) bendine tabi olan
genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu
kişilerin yukarıdaki bentlerde sayılan şartla birlikte,
sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihte prim ve prime
ilişkin her türlü borcunun bulunmaması, şarttır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu efendim?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Mehmet Ali Susam konuşacak.
BAŞKAN
Sayın Susam, buyurun efendim.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi görüşmekte olduğumuz 119 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu maddesinde vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi aslında çok önemli bir sigortalı kesimi
ilgilendiriyor. Yani geçmişte BAĞ-KUR diye
tanımladığımız bağımsız
çalışanları, esnaf ve sanatkârları ilgilendiren önemli bir
yanı var.
Az önce burada AK
Parti Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ bir noktada
konuşma yaparken Biz öyle bir sağlık reformu yaptık ki
herkes hastanelere gidip muayene olabildi, herkes ilacını alabildi ve
biz, sosyal devlet olma gereğini yerine getirip her vatandaşımıza
baktık. dedi, ben de yerimden Doğru söylemiyorsunuz Sayın
Bozdağ. diye müdahale ettim. Neden doğru söylemiyorsunuz? Bir ay
prim borcu olduğunda BAĞ-KURlulara hastanelerde bakılabiliyor
mu? BAĞ-KUR prim borcu olanların çocukları, anası, babası,
eşi sağlık hizmetinden yararlanabiliyor mu? Hayır,
yararlanamıyor. Şimdi yeni tasarıda da Sayın Bakan bir aya
çıkardı.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Altmış gün.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) - Sizin partinizde esnaf teşkilatından gelme
arkadaşlarımız üç aya, dört aya, beş aya çıksın
diye çırpınıyorlar; onu da engelledin az önce, iki aya
düşürdün. Nasıl oluyor arkadaş bu iş? Bunun bir
hesabını yapalım beraberce.
Sosyal güvenlik
sistemi içerisindeki işçiler, prim borcunu işveren ödemese de
sağlık hizmetinden yararlanıyor mu? Yararlanıyor. Memurlar,
kurumları sağlık hizmetiyle ilgili primini ödemese
yararlanıyor mu? Yararlanıyor. Peki, esnaf ve sanatkâr,
bağımsız çalışan BAĞ-KURlular bir ay prim
ödemediği zaman neden sağlık hizmetinden yararlanamıyor?
Bunlar sosyal devletin eşit bireyi değil mi? Bunlar bu devletin özgür
birer vatandaşı değil mi? Bunların sosyal devlet
gereği sağlık hizmeti almaları gerekmiyor mu?
Alacağınız varsa, bu alacağınızı devletin
Kamu Alacaklarının Tahsili Yasasına uygun olarak mahkeme
kanalıyla alırsınız.
Yok,
sağlık hizmetinden yararlanamaz. diyorsunuz. Üstüne üstlük ne
yapıyorsunuz biliyor musunuz: Sağlık hizmeti vermediğiniz
bu insanlardan, almadıkları sağlık hizmetinin priminin
faizini alıyorsunuz. Priminin faizini alıyorsunuz!
Değerli
arkadaşlar, böyle bir adaletsizlik esnaf ve sanatkâra, BAĞ-KURluya
reva mıdır?
Bugün
BAĞ-KURlu prim ödemiyor. Bakın, Sosyal Güvenlik Kurumundan
açıklanan belgeye göre üçte 2si prim borcunu ödemiyor. 3 milyon 376 bin
BAĞ-KURludan 2 milyon 150 bininin 2 bin YTLnin üzerinde borcu var. Yani
3 tane esnaftan 2 tanesi primini ödeyememiş. Bu ne demektir? 3 esnaftan 2
tanesi devletin sosyal hizmetinden ve sağlık hizmetinden kesinlikle
yararlanamıyor, ilaç alamıyor, çocuğunu götüremiyor.
Peki, bu insanlar
neden bu kadar duyarsız? Neden bunlar primlerini yatırmıyor?
Esnaf ve sanatkârın devlete olan saygısından,
bağlılığından kimsenin şüphesinin
olmadığı belli. Devletin temeli, omurgası dediğimiz
esnaf, sanatkâr neden primini yatıramıyor? Çünkü esnaf, sanatkâr
ekonomik olarak çökmüş durumda. Esnaf, sanatkâr bugün siftah yapmadan
kepenk kapatıyor. Çünkü bugün, esnaf, sanatkâr, ülkedeki haksız
rekabet sonucu elindeki bütün varlığını yok etmiş
durumda. Siz bu insanları sağlık hizmetinden de yararlandırmayarak
kenara koyuyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, övünüyorsunuz, diyorsunuz ki: Biz herkese sağlık
hizmeti veriyoruz. Buradan ilan ediyorum: Esnaf ve sanatkâra vermiyorsunuz.
Beş milyonun üzerinde yeşil kart dağıttınız.
Beş milyonun üzerinde yeşil kart dağıtılan
insanların hizmet alması tabii ki devletin sosyal devlet olması
nedeniyle doğrudur. Ama esnaf ve sanatkâr bu devletin özgür, eşit
bireyi değil mi bu insanlara sağlık hizmeti vermiyorsunuz?
Bunlar, yıllarca bu devlete istihdam yaratmış, vergi
ödemiş
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Susam.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) -
iş yeri açmış -devletin
yapamadığı istihdamı bu kesim yapmış- ihracat
yapmış, imalat yapmış, ülkenin ekonomisine katkı
koymuş ve ahilik teşkilatından bu yana sosyal nizamın,
devlet düzeninin gitmesinde en büyük katkıyı koymuş kesimler.
Sizin vicdanlarınıza sesleniyorum: Bu adaletsizliği
kaldıralım; memur nasıl bakılıyorsa, işçi
nasıl bakılıyorsa, BAĞ-KURlu da primini ödemese dahi
sağlık hizmeti alabilmelidir. Onun
karşılığında borcunu da parası olduğu zaman
devletine ödeyecektir.
Böyle bir
anlayışla bu önergeyi verdik. Desteklerinizi bekliyor,
huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Susam.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum efendim:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
119 sıra
sayılı kanun tasarısının 42. maddesi ile
değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı
kanunun 67. maddesinin a bendinde geçen
toplam 30 gün
ibareleri yerine
1
gün
ibaresi olarak değiştirilmesini; b bendinin tamamen
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Konuşma
FATMA KURTULAN
(Van) Sevahir Bayındır konuşacak.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bayındır.
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 119 sıra sayılı Yasa
Tasarısının 42nci maddesi üzerinde değişiklik
yapılmasıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yani bu yasaya
başından teşhisimizi koyduk, buna her maddesinde devam
edeceğiz. Ne yazık ki bu yasanın sağlıktan ne
götürdüğünü tartışmak zorunda kalıyoruz. Yani keşke
yarışa girip Ne getirebiliriz, bu topluma daha sağlıklı
koşulları nasıl reva görebiliriz, bunun
altyapısını nasıl oluşturabiliriz? diye bu konuda bir
yarışa girmiş olsaydık. Ne yazık ki, önümüze getirilen
yasa tasarısıyla -toplumun tüm kesimlerinin, halkın istememesine
rağmen- geçmişte bulunan hak gaspı yaşanarak, onun da gerisinde
düşünülerek bugün Borcun varsa yaşama! tehdidiyle toplum
karşı karşıya getirilmiş oluyor.
Şimdi, her
şeyden önce herkesin sağlık hizmetlerinden yararlanması en
doğal bir hak iken, devlet de bu hakkın kullanılmasını
sağlamak ile yükümlüdür. Ancak bu temel evrensel ilkeye rağmen Hükûmet
genel sağlık sigortası sistemiyle kişilere sağlık
haklarının gereği olarak sağlık hizmeti sağlamak
yerine, prim temelinde sağlık yardımında
bulunulmasını ve geri kalanın da katılım payıyla
tamamlanmasını öngörüyor.
Yasada
sınırlı yardım, temel teminat paketi
anlayışı benimsenmiştir. Oysa sağlık hizmetleri,
koruyucu sağlık hizmetleri, tedavi hizmetleri ve rehabilitasyon
hizmetleri olarak bütünlüklü bir yapıyı gösterir. Bu temel teminat
paketi de IMFden öğrendiğimiz ve devlet-toplum arasındaki
ilişkilerde de uygulamaya koyduğumuz bir sistemdir. Tanım ve
uygulama bunun bir yansımasıdır.
Yine bu
yasanın temel amacı, sağlık ve sigorta üzerinden ortalama
toplumsal ücreti aşağı çekmek, ortalama kârı da yukarı
çekmeyi hedeflemektedir. Üstelik bu uygulama salt bugünle
sınırlandırılmamakta, önümüzdeki elli yıllık
perspektifi de oluşturmaktadır.
Yine bu
tasarı ile sağlık hizmetlerinden yararlanma kişinin prim
borcunun bulunmaması şartına bağlanmaktadır. Prim
borcu olan vatandaşa sağlık hizmeti sunamamak sosyal devlet
anlayışıyla bağdaşmaz. Prim borcu sağlık
hizmetinden yararlanmak için engel oluşturmamalıdır.
Bağımsız çalışan ve prim borcu bulunan 6,5 milyon
kişi sağlık hizmetlerinden bu yasa tasarısı yasalaşırsa
yararlanamayacak. Dolayısıyla, devlet, borcu yüzünden
sağlık hizmetinden yararlanamayan vatandaşı aynı
zamanda cezalandırmış oluyor.
Borcu tahsil
etmek ile sağlık hizmetinden yararlanma birbirinden ayırt
edilmek zorundadır. Yani yaşamın hiçbir alanında borç, herhangi bir yatırım
yapmasının, çalışmasını sürdürmesinin önünde engel
değildir. Burada ikili bir tutum sergilenmek zorundadır. Yani
borçlunun borcunu ödeme uygulamaları farklı olmalı ama bu,
sağlık hizmetinden faydalanmasının önünde asla engel
olmamalıdır. Çünkü eğer bunu engel olarak koyarsan Ya bedelini
ödersin parayla ya da canını ödersin. gibi bedeli bu noktaya getirmiş oluyorsun,
ya canın ya malın gibi bir ikilemle karşı
karşıya getirmiş oluyorsun. Hem canını koruyabilmeli
hem de malını ya da borcunu zaman içinde -onun koşulları
oluşturularak- ödeme şartları oluşturulabilmelidir. Yani
bunun tersi bir yaklaşım gerçekten toplumun önemli bir bölümünü
oluşturan ve kendi şahsı adına çalışan
bağımsız kişilerin tehdit edilmesi anlamına geliyor.
Yine belirtildi,
yani ekonomik krizin yaşandığı, insanların, özellikle
esnafın, bağımsız çalışan kişilerin kendi
ifadeleriyle yedi yıl önceki ciroyu bile yakalayamazken, kepenkler
kapatılma aşamasına geliyorken ve bu tehdit
Günlük
yaşamımı nasıl idame edebilirim, nasıl yemek
yiyebilirim ya da çoluk çocuğumun rızkını götürebilirim
kaygısını bir kenara bırakıyorsunuz, aynı zamanda
ve olası hasta olma durumunda da -ki, bu şartlar hasta olma
şartlarıdır- acaba hastaneye gidebilir miyim, gitmez miyim, ne
olurum tehdidiyle, aslında psikolojik olarak ya da stres olarak bu kapsama
giren nüfusun önemli bir bölümü bu şekilde katbekat tehdit edilmiş
oluyor ve bu risk sağlıklı yaşamın bile hastalık
hâline dönüştürülmesinin sebebi olmuş oluyor. Yani bu yasayla, hasta
olduğunda iyileşmenin koşullarını yaratmak yerine ve
onun sağlığını korumak yerine, tam tersine
sağlıklı insanı hasta etme koşulları
oluşturulmaktadır. Bunun altyapısı oluşturuluyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bayındır.
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla)
Dolayısıyla prim gün sayısı, ödeme koşulları
yeniden düzenlenmelidir. Otuz gün hesabı yerine sembolik olacaksa bir gün
olarak ele alınmalıdır. Ama, kesinlikle borcu nedeniyle
sağlık hizmetlerinden faydalanmasının önündeki bu engelin
mutlaka kaldırılması gerekiyor.
Bu duygu ve
düşüncelerle önergeme destek vereceğinizi bekliyor ve saygılar
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bayındır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
119 sıra
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 42 nci maddesi ile
düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 67 nci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendindeki 30 günden ibaresinin 6 aydan
ibaresiyle değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.
Dr. Mücahit Pehlivan (Ankara) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Pehlivan. (DSP sıralarından alkışlar)
MÜCAHİT
PEHLİVAN (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 42nci maddesiyle ilgili vermiş olduğum
değişiklik önergesi hakkında açıklamalarda bulunmak için
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Dikkatlerinize
arz etmek istediğim husus, görüşmekte olduğumuz kanun
kapsamında esnafların sağlık hizmetlerinden yararlanırken
karşılaşabilecekleri sorunlar, hatta ortaya çıkacak
adaletsizliklerdir. Çalışma Bakanımız Sayın Faruk
Çelikin gerek basına yansıyan demeçlerinde gerekse
milletvekillerimizin vermiş olduğu soru önergelerine gönderdiği
yanıtlardan esnafın içinde bulunduğu durumu şu şekilde
özetleyebiliriz: Son beş yıl içinde, yani, 2002-2007
yılları arasında ekonomideki düzenli büyümeye rağmen büyük
bir bölümü işini bıraktığı için, yani, kepenk
kapattığı için yaklaşık 1 milyon 138 bin kişi
BAĞ-KURdan ayrılmıştır. 2006 yılı
başında çıkarılan 5458 sayılı Kanun ile prim
borçlarının yeniden yapılandırılması söz
konusuydu ve bunun için 850 bin esnaf başvurmuştur. Bunlardan sadece 211
bini yeniden yapılandırmadan yararlanabilmiştir. Bunların
içinde de 141 bini ise daha sonra prim borcunu aksattığından
dolayı bu haklarından mahrum kalmışlardır.
Yeniden
Yapılandırma Kanununa rağmen BAĞ-KUR prim
alacaklarının 2007 sonu itibarıyla 32,6 milyar YTL olduğunu
biliyoruz. Öte yandan, mart ayı enflasyon rakamları
açıklandıktan sonra Merkez Bankasından yapılan
açıklama da oldukça dikkate değerdir. Merkez Bankası yönetimi
yükselişe geçen enflasyonun önümüzdeki aylarda düşüş
eğilimi içine gireceğini, bunun için ancak iç talepte beklenen bir
daralmanın mümkün olacağını söylemişti. Bu demektir
ki, alışverişte hız kesilecek, küçük esnafın
çevirmekte zorlandığı çarkı duracaktır. Artık
dayanacak gücü kalmadığı için dükkânını kapatan esnaf
kadar, bugün yarın işler düzelir diye varıyla yoğuyla
direnen, iş yerini açık tutan ancak zarar eden çok sayıda
esnafın bulunduğu bir gerçektir. Bu insanlar holding patronu
değillerdir, devamlı kâr etmezler; mütevazı sermayeleriyle,
devlete yük olmadan, hatta devletin yükünü alan, vergi veren insanlardır.
Ülke ekonomisinin
çimentosu olarak tanımlanan esnaf kesimini, içinde bulunduğu mali
koşulları da dikkate alarak, ödeme güçlüklerini dikkate
almaksızın genel sağlık sigortası kapsamı
dışında tutmak büyük bir haksızlık olacaktır. Bir
başka ifadeyle, otuz gün prim borcu var diye, mali durumuna
bakılmaksızın esnafa sağlık hizmeti verilmemesi,
tedavi giderlerinin haciz yoluyla tahsil edilmesi, Anayasanın sosyal
devlet ilkesine de aykırıdır. Böyle bir uygulama, mali
bunalıma giren esnafın bir de ruhsal bunalıma itilmesi
anlamına gelecektir ki, hiçbir devlet, vatandaşına istersen öl
ya da intihar et diyemez.
Memurların
sağlık sigortası primini yatıran, işçilerin primlerini
patrondan tahsil eden, brüt asgari ücretin üçte 1inden daha az geliri olan
veya mal varlığı bulunmayan yoksulların
sigortasını üstlenen, sığınmacılara bile
sağlık hizmetini veren bir devletin? ödeme güçlüğü çeken, mücbir
bir sebeple prim borcunu yatıramaz duruma gelen küçük esnafa, hatta iflas
eden tüccara Ne hâlin varsa gör deme hakkı yoktur,
olmamalıdır.
Dolayısıyla
sosyal devlet, kendi işini kuran, öz sermayesiyle istihdam yaratan, vergi
ve prim borcunu ödemeye çabalayan, yani kendisine yük olmayan esnafa
olağan dışı gelişen şartlarda, ödeme güçlüğü
gibi durumlarda bir istisna yaratmalıdır diyoruz. Bu nedenle, prim
borcu olsa dahi maddi yetersizlik içindeki esnafa hiç değilse en az
altı ay süreyle sağlık hizmetinin verilmesine devam edilmeli
veya yeşil karttaki uygulanan bir yöntem, bir imkân
sağlanmalıdır. Ancak, bu hakkın istismar edilmemesi için
gerektiğinde Maliye Bakanlığı ya da esnaf odalarıyla
iş birliği yaparak bahse konu esnafın mali durumu tespit
edilerek gerekli önlemler de alınabileceğini düşünüyoruz.
Aklın yolu
birdir, gelin bu önergeyi destekleyerek sevabımıza siz de ortak olun
diyorum. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Pehlivan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum efendim:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 42 nci
maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Kanunun 67 nci
maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Hüseyin
Yıldız (Antalya) ve arkadaşları
60 ıncı
maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında genel
sağlık sigortalısı sayılanlar, zorunlu
sigortalıklarının sona erdiği tarihten itibaren genel
sağlık sigortası prim borcu bulunup bulunmadığına
bakılmaksızın doksan gün süreyle genel sağlık
sigortasından yararlanırlar.
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Yıldız. (MHP sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 42nci maddesi ile değiştirilen 5510
sayılı Kanunun 67nci maddesinin dördüncü fıkrasının
(a) bendi hakkında verdiğimiz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinize saygılarımı sunarım.
Değerli
milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Yasasını da diğer yasalarda
yaptığınız gibi konunun taraflarıyla görüşmeden,
toplumsal mutabakat sağlanmadan Meclis gündemine
taşıdınız; muhalefetin, özellikle de Milliyetçi Hareket
Partisinin samimi itirazlarını değerlendirmeden, Sayın
Bakanın bile dört dörtlük bir düzenleme olmadığını
samimi ikrar ettiği şekliyle görüşmeye açtınız.
Bu yasa, IMFin
ve Avrupa Birliğinin desteklediği istikrar programı
kapsamında, liberal çözüm önerileri doğrultusunda
çıkarılmak istenmektedir. AKP Hükûmetinin sosyal güvenlik sistemi
üzerindeki yanlış uygulamaları gün geçtikçe daha da büyüyen
kayıt dışı ekonomiyi artırmakta ve çalışan
sigortalı sayısını azaltmaktadır. AKP Hükûmetinin
fonların kullanımındaki idari ve politik
yanlışlıklarından kaynaklanan verimsizlik nedeniyle sosyal
güvenlik açıkları büyümekte ve Türk milleti bunun
sıkıntılarını çekmektedir. Çağımızın
ve sosyal devlet olmanın gereği beklenen ve özlenen düzenlemeler Türk
milletine sunulamamaktadır.
Bu yasa,
emeklilik sürelerini uzatan, emeklilik maaşlarını azaltan, bir
kısım insanımızı güvenlik sistemi
dışına iten ve sigortalılara yasalarla
sağlanmış bir kısım hakların elinden
alınmasını içermektedir. Hükûmet, bu yasaya sadece gider
azaltan, gelir artıran bir yasa olarak bakmaktadır. Sayın
Başbakanımız, Ulusa Sesleniş konuşmalarında
Sağlık ve sosyal güvenlik giderlerine bütçeden 2002
yılında 7,6 milyar YTL katkı sağlanırken, AKP Hükûmeti
2007de 33 milyar YTL katkı yapmaktadır. İşte bu, AKPnin
dar gelirlilere katkısının göstergesidir. demektedir. Ekonomik
büyüme bu katkıyı yaratabilmiştir. diyerek Neredeydik,
nerelere geldik? diyebilmektedir.
Sayın Bakan
ve AKP sıralarında oturan bazı milletvekilleri, Ağustos 1999daki
sosyal güvenlik kurumlarıyla ilgili kanun görüşmelerinde
karşı çıktıklarının fazlasını bugün
isteyebilmekte ve savunabilmektedirler. Ya dün doğruyu göremiyordunuz ya
da bugün yanlış yapıyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Tutanak Dergisinde hem Sayın Bakanımızın hem de şu an
AKP sıralarında oturan AKP milletvekillerinin o günkü
konuşmalarını bulabilirsiniz.
Sayın
bakanlarınız ve milletvekilleriniz 22 Temmuz seçimlerinde oy
isterken, sosyal güvenlikle ilgili bütçeden yapılan katkıları
sosyal devlet olmanın gereği olarak tanımlarken, bugün ise
bütçede kara deliklere sebep olan açıklar olarak ifade etmektesiniz. AKP
Hükûmetinin, bütün çalışanları ve toplumun tümünü ilgilendiren
mevcut sosyal güvenlik sistemimizin uzun dönemde sosyal güvenlik açıkları
nedeniyle sürdürülebilir olmadığı, bu nedenle de bütçe
üzerindeki yükünü hafifletebilmek için yasayı getirdiğini
söylüyorsunuz. Eğer böyle ise altı yıldır AKP Hükûmeti bu
açıklardan sorumlu değil midir?
Konuşmalarınızda
herkesi sağlık sigortası kapsamına
aldığınızı söylüyorsunuz, ama prim ödeyemeyenleri
sağlık sigortasından yararlandırmıyorsunuz. Hiçbir
güvencesi olmayan vatandaşlarımızı en önemli olan
sağlığı noktasında yalnız
bırakıyorsunuz. Sosyal devlet olmanın gereklerini hiçe
sayıyor ve Türk insanını kaderi ile baş başa
bırakıyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, yirmi yıldır prim ödeyen, ancak Hükûmetinizin
uyguladığı yanlış ekonomik politikalar nedeniyle ödeme
güçlüğü içindeki sigortalılarımız prim borçlarından
dolayı sağlık hizmetlerinden yararlanamamaktadırlar.
Devletin alacaklarını ne şekilde alacağı bellidir.
Zaten bu prim borçlarını da gecikme faizleriyle beraber
almaktasınız.
Türk milleti asil
bir millettir, büyük bir millettir. Devletine seve seve canını veren
bu millet imkân olsa borcunu da ödeyecektir. Hepiniz biliyorsunuz ve
görüyorsunuz ki, çocuklarını PKK terörü nedeniyle kaybeden
aileler Vatan sağ olsun.
diyebilmektedir. Siz bu Vatan sağ olsun. diyenlere sağlık
hizmetlerini bile çok görmektesiniz. Türk milleti elbette bunu değerlendirecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Yıldız.
HÜSEYİN
YILDIZ (Devamla) Yasa, gerek hazırlanışı gerekse Komisyon
görüşmelerinden de anlaşılacağı üzere ülke
gerçeklerinden uzaktır.
Ben, Milliyetçi
Hareket Partisi adına vermiş olduğumuz bu önergeyle,
60ıncı maddenin (a) bendi kapsamında genel sağlık
sigortalısı sayılanlar, zorunlu
sigortalılıklarının sona erişinden itibaren doksan gün
süreyle sağlık hizmetlerinden yararlanmasını teklif
ediyorum.
Bu önergemize
bütün milletvekillerinin destek vermesini diliyorum.
Teşekkür
ediyorum.(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yıldız.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
119 sıra
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 42 nci maddesi ile
düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 67 nci maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendindeki birinci fıkrasının
ibaresinden sonra gelmek üzere (c) ve ibaresi ve birinci
fıkrasının (b) bendinde geçen
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
Bu
kişilerin sigortalılık niteliğini yitirdikleri tarihten
geriye doğru bir yıl içinde 90 günlük zorunlu
sigortalılıkları varsa, sigortalılık niteliğini
yitirdikleri tarihten itibaren 90 gün süreyle zorunlu
sigortalılıklarından sonraki genel sağlık
sigortalılıklarından dolayı prim borcu olup
olmadığına bakılmaksızın bakmakla yükümlü
olduğu kişiler dahil sağlık hizmetlerinden
yararlandırılırlar.
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Katılıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılıyoruz.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, Abdulkadir Akgül
konuşacaklar.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Akgül. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ABDULKADİR
AKGÜL (Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekilleri,
görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun
Tasarısının çerçeve 42nci maddesinin (b) bendine göre
vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım.
Bilindiği
üzere, bu maddede geçen bağımsız çalışanlar, esnaf ve
sanatkârların sosyal güvenlik kuruluşu olan BAĞ-KURda bugün
itibarıyla bir gün dahi prim borcu bulunan esnaf ve
sanatkârlarımız ve diğer çalışanlar, bu kapsamda
bulunan sigortalılar sağlık hizmetlerinden yararlanamamaktadır.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Kim yapmış bunu?
ABDULKADİR
AKGÜL (Devamla) Özellikle Plan Bütçeden geçtiği hâliyle ve
Hükûmetimizin, Bakanlığımızın düzenlemiş
olduğu bu yasa önemli kazanımlar getirmiştir.
İlk maddede
geldiği hâliyle otuz gün ibaresi bulunmaktadır. Bu otuz gün doksan
güne tekabül etmektedir. Yani Aralık ayının prim borcunu
ödemeyen bir sigortalı, takip eden ayın otuz gününden sonra prim
borcunu ödemediği takdirde bu hizmetten yararlanamaz. ibaresinin gelmesi
doksan güne tekabül etmektedir.
Bizim vermiş
olduğumuz önerge, bu iyileştirmenin, içinde bulunduğumuz
şartlar, esnaf ve sanatkârlar ve bağımsız
çalışanlar için altmış güne
çıkarıldığı takdirde, bu, gün sayısı yüz
yirmi gün olacaktır ki, bu özellikle bu kesim için oldukça bir rahatlama
getirecektir.
Onun için,
vermiş olduğumuz önergede Aralık ayında primini
yatıramayan bir kişi, herhangi bir nedenle primini yatıramayan
bir sigortalı, takip eden ayı altmış gün geçtikten sonra
ibaresi bu hâliyle kabul edilirse, yüz yirmi gün sonra primini ödemediği
takdirde sağlık hizmetlerinden yararlanamaz şeklinde madde
değişmiş olacaktır.
Bu durumda, bir
çalışan yüz yirmi gün sonra ancak primini yatırmazsa bu
hizmetlerden yararlanamaz şeklinde ortaya bir karar çıkacaktır
ki, bu da bugünün şartlarında bir gün dahi ödemeyenlerin hemen
kesilmesi durumunda yüz yirmi güne çıkacaktır ki, oldukça önemli bir
kazanımdır.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Esnaf bir gün ödemez, esnaf otuz gün öder!
Ne biçim hesap bu!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Bunları kim yaptı, kim?
ABDULKADİR
AKGÜL (Devamla) - Bunun için, bu önergenin desteklenmesini özellikle tüm
arkadaşlarımızdan, esnaf ve sanatkârlar için bu kanunun bu
şekilde geçmesini istemekteyim. Önergemize şimdiden vermiş
olduğunuz kabul oylarına teşekkür ediyorum. Esnaf ve sanatkârlar
için bir kazanım olacağını düşünüyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akgül.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 42nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Böylece, 42nci madde kabul edilmiştir
efendim.
43üncü madde
üzerinde üç adet önerge vardır; önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 43 üncü
maddesi ile değiştirilen, 5510 sayılı Kanunun 68 inci
maddesinin ikinci fıkrasında geçen 2 Yeni Türk Lirası
ibaresinin 1 Yeni Türk Lirası, % 10 ilâ % 20 oranları ibaresinin
de % 5 ilâ % 15 oranları şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. Saygılarımızla.
|
|
Ali
Uzunırmak |
Mustafa
Kalaycı |
Ahmet Bukan |
|
|
Aydın |
Konya |
Çankırı |
|
|
Süleyman L.
Yunusoğlu |
Oktay Vural |
|
|
|
Trabzon |
İzmir |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 43. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun 68. Maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Kemal
Kılıçdaroğlu |
Hakkı Suha
Okay |
Hüseyin Ünsal |
|
|
İstanbul |
Ankara |
Amasya |
|
|
Bayram Meral |
Tayfur Süner |
Durdu Özbolat |
|
|
İstanbul |
Antalya |
Kahramanmaraş |
63 üncü maddede
sayılan sağlık hizmetlerinden katılım payı
alınacak olanlar şunlardır:
a) Ortez, protez,
iyileştirme araç ve gereçleri,
b) Ayakta
tedavide sağlanan ilaçlar
Katılım payı, (a) ve (b) bentlerindeki sağlık
hizmetleri için gereksiz kullanımı azaltma, sağlık
hizmetlerinin niteliği itibarıyla hayati öneme sahip olup
olmaması, kişilerin prime esas kazançlarının, gelir ve
aylıklarının tutarı ve benzeri ölçütler dikkate
alınarak % 10 ilâ % 20 oranları arasında olmak üzere Kurumca
belirlenir.
Genel
sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu
kişilerin birinci fıkranın (a) bendi gereği ödeyecekleri
katılım payı tutarı, sağlık hizmetinin
alındığı tarihteki asgari ücretin yarısını
geçemez.
BAŞKAN
Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 43.
maddesi ile değiştirilmek istenen 31/05/2006 tarihli ve 5510
Sayılı Kanunun 68 inci maddesinin tamamen yürürlükten
kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Hamit Geylani |
Sırrı
Sakık |
Nuri Yaman |
|
|
Hakkâri |
Muş |
Muş |
|
|
Pervin Buldan |
Mehmet Nezir
Karabaş |
Özdal Üçer |
|
|
Iğdır |
Bitlis |
Van |
|
|
|
İbrahim
Binici |
|
|
|
|
Şanlıurfa |
|
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Geylani, buyurun.
HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
okunan önerge üzerinde söz almış bulunuyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, sosyal devlet, sosyal adalet ve sosyal güvenliği sağlamak ve
herkes için insan onuruna yaraşır asgari bir yaşam düzeyini
gerçekleştirmekle yükümlüdür. Anayasanın 2nci maddesi, sosyal hukuk
devletinin -temelini- sosyal adaleti ve sosyal güvenliği yurttaşlara
eşit bir biçimde sağlamasını öngörmektedir. Hukuk
devletinin anlayışı da yasa önünde eşitliği
sağlamaktır. Sosyal devletin anlayışı ise sosyal
adalete uygunluğu gerçekleştirme olmalıdır. Sosyal devletin
işlevi de hukuk devletinin sağladığı hukuki
güvenceleri fiilen geçerli kılacak ekonomik ve sosyal güvenceleri
yaratmaktır. Dolayısıyla, hukuk devleti ile sosyal devlet
ilkeleri birbirini tamamlamakta. Bu tasarıyla, sosyal güvenlik hakkı
fiilî olarak kullanılmaz hâle getirilmiştir, toplumsal ve kamusal bir
sorumluluk yerine, bireyin kendi sorumluluğu hâline dönüştürülmek
istenmektedir. Böylece, Hükûmet, sağlık hizmetlerinin
ticarileştirilmesi girişimlerine bir yenisini daha eklemiş
bulunuyor.
Anılan
tasarı, sosyal devlet ilkesinin büyük oranda yara almasına ve yoksul
kesimlerin sosyal güvenlik hakkından dışlanmasına neden
olacaktır. Haklardan yararlanma koşullarını
zorlaştırılan bu tasarı, yasal hakları idarenin
tasarrufuna ve insafına bırakmıştır. Oysaki sosyal
hukuk devletinde anayasal güvence altına alınması gereken
hakların, hiçbir şekilde idari düzenlemelere
bırakılmaması gerekmektedir. Bu yasa tasarısıyla,
sosyal güvenlik bir yurttaş hakkı olmaktan
çıkarılmış, yurttaş âdeta müşteri hâline
getirilmiştir.
Yine, sosyal
güvenlik harcamaları sosyal devletin en önemli göstergesidir, çünkü sosyal
güvenlik sistemi adil bir refahı sağlamanın da en önemli
araçlarından biridir. Sosyal güvenlik, aynı zamanda kişilere
sağlanan anayasal bir güvencedir, devlet de sosyal güvenlik
hakkını ve gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Her şeyden önce
işsizliği ve kayıt dışı istihdamı önleyen
politikalar geliştirilmelidir. Gerçek bir sosyal adalet, ancak köklü
hukuki ve mali reformlarla olanaklıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu ve benzeri nedenlerle, fark
gözetmeksizin hiçbir sağlık hizmetinde katılım
payının alınmasını doğru bulmuyoruz, bu maddenin
tümüyle yürürlükten kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz,
çünkü katılım payı olarak, asgari ücrete ve asgari ücretin oranlarına,
belirtilen tutarlar, sağlık riskiyle karşılaşan
sigortalının gelirinde önemli azalmalara neden olacaktır. Oysa,
sosyal güvenlik sisteminin amacı, kişilerin
karşılaştıkları beklenmedik risklere karşı
giderlerinde azalmayı da önleme olmalıdır. Sağlık
hizmetlerinin karşılanmasında koruyucu
sağlığı temel alan bir yaklaşım belirlenmelidir.
Bu nedenle, katılım payı ile gerçekleştirilmek istenen
caydırıcılık ve denetim, kişilerin sağlık
kurumuna kavuşma gereksinimi daha önceden karşılanarak
sağlanmalıdır.
Sonuç olarak,
sosyal ve hukuk devleti ilkesini zedeleyen ve ülkemizin gerçekleriyle
örtüşmeyen bu yasa tasarısının tümünün geri çekilmesi
gerektiğini bir kez daha belirtiyoruz.
Önergenin
desteklenmesini diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Geylani.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 43. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun 68. Maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kemal Kılıçdaroğlu
(İstanbul) ve arkadaşları
63 üncü maddede
sayılan sağlık hizmetlerinden katılım payı
alınacak olanlar şunlardır:
a) Ortez, protez,
iyileştirme araç ve gereçleri,
b) Ayakta
tedavide sağlanan ilaçlar
Katılım payı, (a) ve (b) bentlerindeki sağlık
hizmetleri için gereksiz kullanımı azaltma, sağlık
hizmetlerinin niteliği itibarıyla hayati öneme sahip olup olmaması,
kişilerin prime esas kazançlarının, gelir ve
aylıklarının tutarı ve benzeri ölçütler dikkate
alınarak % 10 ilâ % 20 oranları arasında olmak üzere Kurumca
belirlenir.
Genel
sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu
kişilerin birinci fıkranın (a) bendi gereği ödeyecekleri
katılım payı tutarı, sağlık hizmetinin
alındığı tarihteki asgari ücretin yarısını
geçemez.
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Tayfur Süner
BAŞKAN
Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar)
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan teklifin 43üncü maddesi üzerinde vermiş
olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tasarının
bu maddesinde, ayakta tedavi ve muayeneler için şimdilik 2 YTL katkı
payı ödenmesi, protez, ortez ve ayakta tedavide sağlanan ilaçlar için
yüzde 10 ve yüzde 20 arasında değişen oranlarda
katılım payı ödenmesi öngörülmektedir. Bu düzenleme yerine
sağlık hizmetlerinin karşılanmasında koruyucu
sağlığı asıl alan bir yaklaşım belirlenmeli,
katılım payı, ayakta tedavide sağlanan ilaçlar, ortez,
protez, iyileştirme araç ve gereçleri dışında
kaldırılmalıdır. Kişilerin sağlık kurumuna
başvurma gereği, koruyucu sağlık hizmetlerini etkili hâle
getirerek giderilmelidir. Sosyal güvenlik sisteminin amacı, kişileri
karşılaştıkları beklenmedik risklere karşı
korumak olmalıdır.
Katılım
payı, sağlık riskiyle karşılaşan
sigortalıların gelirlerinde önemli bir azalmaya neden olacaktır.
Yasada, ortez ve protezler için katkı payı olarak ödenecek
tutarın sağlık hizmetinin alındığı tarihteki
asgari ücretin yüzde 75i geçemeyeceği hükme
bağlanmıştır. Sunduğumuz değişiklik
önergesiyle, ödenecek katkı payının asgari ücretin
yarısını geçmemesini öngörmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı, ekonomik büyümeyi, istihdamı,
yatırımı ve ihracatı baltalayacak olmasının
yanı sıra, endüstri ilişkileri sistemine ve çalışma
barışına zarar verecek söz konusu düzenlemeler de içermektedir.
Yapılmak istenen değişiklikler yerine, hayat şartları
bir türlü iyileştirilemeyen SSK emeklilerinin hak ettikleri hâlde hâlâ
uygulanmayan intibakları mutlaka hayata geçirilmelidir. Fazla prim
ödeyenlerin hakları korunmalıdır. Geçmişte bazı
işçiler yüksek prim ödedikleri hâlde düşük prim ödeyenlerden az
aylık almaktadırlar. Bu haksızlık yıllardır
düzeltilmeyi beklemektedir. Sosyal güvenlik sisteminde bir reform
yapılacaksa, yoksulluğun siyasal olarak sömürülemeyeceği bir
mekanizmanın öncelikle oluşturulması gerekir. Bu mekanizma aile
yardımı sigortasıdır. Ülkemiz, 102 sayılı
Uluslararası Çalışma Örgütü Sosyal Güvenliğin Asgari
Şartları Sözleşmesiyle aile yardım sigortası
kuracağını taahhüt etmiştir. Kişilerin en kısa
sürede kendi olanaklarıyla geçinebilecekleri ve muhtaçlıktan
kurtularak yardım almadan yaşayabilecekleri bir duruma gelmelerini
sağlamak gereklidir.
Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı bu haftaki bültende dört yüz bin
aileye yardım yaptıklarını, sanki büyük bir marifetmiş
gibi manşet yapmış. Bunun yerine AKP Hükûmeti, sosyal güvenlik
kuruluşlarından aylık ve gelir alamayan, muhtaç durumda olan
bütün ailelere yaşamlarını asgari düzeyde sürdürebilmelerine
yetecek kadar aile sigortası aylığı ödemesi yapsa daha iyi
olmaz mı? AKP Hükûmeti altı yıldır
vatandaşlarımıza refah ve eşitlik olanakları sunmamıştır.
İnsanların imkânlarını artırmak yerine azaltıp oy
uğruna kendilerine bağımlı hâle getirmişlerdir.
Ülkemiz sadaka cumhuriyeti hâline gelmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı
kanunlaştığı takdirde işsizler, kayıt
dışı sektördeki küçük işletmelerde çalışanlar,
tarım kesimindeki düzensiz gelir sahipleri gibi primini sürekli ve düzenli
ödeyemeyecek durumda olan insanlarımız sistemin dışına
itilerek sağlık güvencesinden mahrum kalacaktır. AKP Hükûmeti
Emekli Sandığı, SSK, BAĞ-KUR ve yeşil kart
sahiplerinin sağlık hizmetlerinden eşit olarak
yararlanmadığını, artık, genel sağlık
sigortasıyla, tüm vatandaşlarına, eşit olarak
sağlık kuruluşlarından ve hizmetlerinden
yararlanacaklarını söylemektedir. Tasarının genel
gerekçesinde, sağlık sigortası ile getirilen eşitlik,
hanelerin sağlık hizmetlerinin karşılığını
ödemek için gelirleri ne olursa olsun aynı prim ve katılım
payı ödemeleri ile tanımlanmaktadır. AKPnin sağlıkta
eşitlikten anladığı budur. Sağlıkta
eşitlik, herkesin sağlık hizmeti gereksinimi olduğunda buna
ulaşabilmesinin yanı sıra aynı sağlık hizmetinden
aynı oranda yararlanabilmesidir. Bu sistemin yapacağı
sınırlı sağlık yardımına bağlı
olarak sağlıkta ikili bir sistem belirginleşecektir. Parası
olan ve tamamlayıcı sigortaları bulunan, cebinden her an için
ödemede bulunabilen kişilere uygun sağlık işletmeleri ile
sağlık yardımları ve kısmi cepten ödemelerle yetinen
kamu sağlık işletmeleri ayrımı yaşanacaktır.
Böylelikle, söylenenin tam aksine, sağlık hizmetlerindeki
eşitsizlikler daha da belirgin hâle gelecektir, sosyal devlet
anlayışı tamamen ortadan kalkacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Süner.
TAYFUR SÜNER
(Devamla) Ülkemizin sosyal güvenlik sisteminde ciddi bir reforma mutlaka
ihtiyaç vardır ancak görüştüğümüz tasarı ihtiyaca cevap
vermemektedir. Sayın Bakan da tasarının görüşmeleri
sırasında, zaten, aksaklıkların ve eksikliklerin
olacağını belirtmemiş midir? Bu tasarı, sosyal devlet
anlayışını kuvvetlendirmek yerine zayıflatmak
amacıyla karşımızdadır. Tasarı bu hâliyle kabul
edildiği takdirde, ülkemizin bütün kesimlerinde çok büyük
sıkıntılar yaşanacağı bir gerçektir. AKP Hükûmeti,
diğer icraatlarında olduğu gibi, bu düzenlemeyle de
halkımızı sıkıntılar yumağına
atmaktadır.
Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu tasarının karşısındayız.
Sosyal devlet ilkesinin daha kuvvetlendirildiği,
çalışanlarımızla işverenlerimizi düşünen, koruyan,
birbirine olan bağımlılığında daha
yakınlaştırıcı, yapıcı bir düzenleme
gerektiğinin altını çizmek istiyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Süner.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 43 üncü
maddesi ile değiştirilen, 5510 sayılı Kanunun 68 inci
maddesinin ikinci fıkrasında geçen 2 Yeni Türk Lirası
ibaresinin 1 Yeni Türk Lirası, % 10 ilâ % 20 oranları ibaresinin
de % 5 ilâ % 15 oranları şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. Saygılarımızla.
Ali
Uzunırmak (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın
Başkanım, müsaade ederseniz kısa bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Şimdi, efendim,
katılım payı çok tartışılıyor. Aslında,
sağlık hizmetleri açısından bakarsak, iktidarımızın
en parlak yönleri, en önemli hizmetleri nelerdir diye ifade edilirse,
bunların başında sağlık hizmetlerinin geldiğini
ve vatandaşın memnuniyetini hepimiz biliyoruz.
Katılımla
ilgili olarak, katılım payı alınmayacak durumlar
şunlar: Bakınız, iş kazası, meslek
hastalığı, aile hekimliği ve koruyucu sağlık
hizmetlerinden katılım payı alınmıyor. Kronik
hastalıklardan, hayati önemi haiz sağlık hizmetlerinden
katılım payı alınmamaktadır. Katılım
payından, bu 2 YTL, 10 YTL katılım payından amaç bir gelir
temin etmek değil, hastalarımızın veya
vatandaşlarımızın sağlığa, sağlık
sistemine duyarlılığını artırmaya dönük bir
düzenlemedir.
Bakınız,
bir iki örnek vermek istiyorum, zengin ülkelerden özellikle örnek veriyorum:
Dünyadaki tablo nedir? İlaç katılım bedellerine göre beş
grupta toplanmaktadır ve bu oranlar, Belçikada ilaç katılım
bedellerinde katılım payı sıfır ile yüzde 80
arasındadır. Danimarkada ilaç için yüzde sıfır ile 85
arasında katılım payı var. Almanyada yatarak tedavide
kişilerin hastanede kalacakları her gün için ilave 10 euro
katılım bedeli var. Yine Avusturyada tıbbi gereçler ve
iyileştiricilerden maliyetlerinin yüzde 10u kadar katılım
bedeli var.
BAŞKAN
Sayın Bakan biraz uzattınız efendim, rica ediyorum
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Son olarak şunu
söylüyorum: Finlandiyada yatarak tedavilerde günlük 26 avro katılım
bedeli var. Yani bunu uzatmak mümkün. Türkiyede ise bizim
yaptığımız, vatandaş ilk olarak muayeneye gittiği
zaman 2 YTLlik bir katılım payı var. Sevk zincirini
oluşturursak -şu anda öyle bir şey yok- 5 katına kadar yani
10 YTLye kadar bir katılımdan bahsediliyor. Bunu milletimizin
takdirine bırakıyorum. Dünyadaki ve gelişmiş ülkelerdeki
uygulamalarla hiç mukayese edilmeyecek bir oranda, düşük oranda
olduğunu da bu vesileyle ifade ediyorum.
Önergeye
katılmadığımı ifade ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Önerge sahibi
olarak, buyurun Sayın Ali Uzunırmak. (MHP sıralarından
alkışlar)
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Saygıdeğer Başkanlık Makamı,
saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan ahirette ölüm
yasasının 43üncü maddesinde önergemiz üzerinde söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Buradaki
önergemizden anlaşılacağı gibi, katkı
paylarının Hükûmetin
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Ahirette ölüm yok.
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) Ahirette emeklilik
Teşekkür ederim
düzelttiğiniz için.
OKTAY VURAL
(İzmir) Niyetleri belli oldu!
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) Tabii ki kıymetli arkadaşlar, Sayın Bakan
da önergeye katılmadığını ifade ederken, katkı
paylarının aslında sembolik olması gerektiğini ifade
ettiler.
Kıymetli arkadaşlar,
bir hükûmetin getirdiği tasarılarda aslında o hükûmetin yönetim
zihniyeti, yönetim kabiliyeti, yönetim vizyonu, gayesi, çapı her şey
ortaya konulur. İşte bugün getirilen bu yasa da alelacele usullerle,
bilimden, insanı tanımaktan, çalışma hayatını
tanımaktan çok uzak, verimliliğin ne olduğunu bilmeden
getirilmiş bir tasarıdır. Bunu niçin söylüyorum? Kıymetli
arkadaşlar, ister temelini maddeci bir dünya görüşüne dayandıran
Freudu esas alın, ister İslam düşüncesini esas alarak
Allahın insanlara yüklediği, verdiği birtakım içgüdüler ve
dürtüler vardır ve insan, hayatta yaptığı her türlü
faaliyette de bu içgüdülerinden ve dürtülerinden etkilenerek karar alır.
İşte bu içgüdü ve dürtülerin en önemlileri; barınma, güvenlik,
yarınından emin olmak gibi birtakım duygulardır.
Dolayısıyla,
ben şimdi buradan, çalışma hayatına, Sayın Bakana ve
siz kıymetli milletvekillerine sesleniyorum: Acaba, emeklilik ümidi
olmayan, çalışma şartları ağırlaştırılmış,
yükümlülükleri artmış bir işçinin iş hayatına,
işverenine veya devlet sektöründe çalışıyorsa verimlilik
üzerinde ne gibi tesirleri olacaktır? İşte bu tasarı, hiç
bunları hesap etmeden insanları ahirette emekliliğe götüren,
ümitsizleştiren, yükümlülüklerini artıran, sokaklarda kendi
devletinin polisine karşı haklarını savunabilmek için
coplarla müdahale edilmesini gerektiren bir yasa tasarısı hâline
gelmiştir. Bu yönetim, yönetim kabiliyetinden yoksundur, geneli üzerinde
birtakım doğru olmayan bilgilerle halkoyunu yanıltmaktadır.
Başarılı bir yönetimin ne yapması gerekir? Kıymetli
arkadaşlar, biz olsak ne yapardık? Aktüeryal dengelerden -Sayın
Başbakandan bakanlara varıncaya kadar- Türkiye'de 1
çalışanın 3 emekliye, 4 emekliye
İhaleye
çıkmış gibi günden güne artan sayılarla bu dengelerin
bozulduğundan bahsediliyor.
Biz biliyoruz ki
Türkiye'de üç sosyal güvenlik kurumu var idi: Emekli Sandığı,
SSK ve BAĞ-KUR. Eğer dikkat ederseniz, becerili, kabiliyetli bir
yönetim olsa idi Emekli Sandığındaki bu dengelerin kayıt
dışı olmadığı ve aynı zamanda primlerde de
beyan edilen ücretlerin üzerinden primler ödendiği için, Emekli
Sandığında, muhtemeldir ki bu dengeler lehte birtakım
dengelerdi.
Peki, açık
nerede verilmekte ve niçin verilmekte ve bu nasıl önlenebilir? Bunu
düşünmek yerine altmış beş yaşında
emekliliği getirmek kolaycılıktır kıymetli
arkadaşlar. Açık nerede verilmektedir? SSKda ve BAĞ-KURda
verilmektedir. Gerek tahsil edilemeyen primler gerekse gerçek ücret üzerinden
beyan edilmeyen düşük primlerden dolayı ve kayıt
dışı istihdamdan dolayı sosyal güvenlik kuruluşlarının
bu ikisinde açıklar verilmektedir. E peki, bir devlet yönetimi için burada
verilen açıkları düzeltmek, bunu tamir etmek yerine hepsine
teşmil ederek suçsuz, günahsız insanları da hatta ve hatta
iş hayatının da aleyhine olacak şekilde,
yarınları karartacak şekilde altmış beş
yaşına çıkartmak acaba doğru bir davranış
mıdır kıymetli arkadaşlar?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) Biz muhalefet olarak burada tenkit, tavsiye ve teklif
makamındayız. Bu yasayı hâkim unsur olarak istediğimiz gibi
düzenleme şansımız yoktur ama elimizden gelen ve
halkımızın aleyhine olan bu yasaya mümkün olduğunca
muhalefet etmeye çalışıyoruz ve inanıyorum ki
yarınlarda bu ahrette emeklilik yasası yeniden düzenlenecektir ve
halkımızın doğruları, iş barışı,
iş verimliliği, halkımızın yarınlarından
ümit var olması noktasında düzenlenecektir.
Hepinize
saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Başkanlık makamı adına size teşekkür ediyorum.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Anladığınız için teşekkür
ediyorum, anlayışlısınız.
BAŞKAN
Buyurun, Başkanlık makamı
adına teşekkür ediyorum.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Anladığınız için teşekkür
ediyorum, anlayışlısınız.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum size işte, Başkanlık makamı; kötü mü?
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Anlayışınıza teşekkür
ediyorum, zekisiniz.
BAŞKAN
Tamam, buyurun. Buyurun efendim, buyurun. Başkanlık makamı
-başka ne bekliyorsunuz?- adına teşekkür ediyorum size.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Anlamışsınız, zekisiniz.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmemiştir
Edilmiştir, pardon. (MHP ve CHP sıralarından
gülüşmeler)
Ne gülüyorsunuz
peki? Niçin gülüyorsunuz, onu sorayım size? Kafamı
karıştırdılar, ondan sonra gülüyorlar ya! Sizin gibi rahat
değilim ben. Her şeye gülecek insan değilim, tabii ki
karışacak burada. Siz alışmışsınız her
şeye gülmeye, ben gülemem her şeye.
MUSTAFA VURAL
(Adana) Sayın Başkan, son kararınız ne?
BAŞKAN
44üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) Sayın Başkan son durum ne; kabul edildi mi
edilmedi mi?
BAŞKAN
Kabul edilmiştir efendim, kabul edilmiştir.
Zorlaştırıyorlar
beni ya, Allahım ya Rabbim ya. (Gülüşmeler)
Madde üzerinde üç
adet önerge vardır.
Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
TBMM
Başkanlığına
119 sıra
sayılı kanun tasarısının 44. maddesi ile
değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı
kanunun 72. maddesinin dördüncü fıkrasının sonunda yer alan,
alabilir. ibaresi yerine,
alır. ibaresi ile
değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.
|
|
Gültan
Kışanak |
Hasip Kaplan |
Sevahir
Bayındır |
|
|
Diyarbakır |
Şırnak |
Şırnak |
|
|
Selahattin
Demirtaş |
Akın
Birdal |
Aysel
Tuğluk |
|
|
Diyarbakır |
Diyarbakır |
Diyarbakır |
|
|
Osman Özçelik |
Mehmet Nezir
Karabaş |
|
|
|
Siirt |
Bitlis |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 44. maddesi ile
değiştirilmesi öngörülen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 72 nci maddesinin
dördüncü fıkrasındaki görüşlerini alabilir ibaresinin görüşlerini
alır şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
M. Akif
Hamzaçebi |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Mustafa Özyürek |
|
|
Trabzon |
Malatya |
İstanbul |
|
|
Gürol Ergin |
Faik Öztrak |
Esfender
Korkmaz |
|
|
Muğla |
Tekirdağ |
İstanbul |
|
|
Ali Rıza
Öztürk |
Birgen
Keleş |
Bülent
Baratalı |
|
|
Mersin |
İstanbul |
İzmir |
|
|
|
Nesrin Baytok |
|
|
|
|
Ankara |
|
BAŞKAN
Maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım
efendim.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
08/04/2008
119 sıra
sayılı Kanun tasarısının çerçeve 44 üncü maddesi ile
düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 72 nci maddesinin ikinci
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklife ederiz.
Abdülkadir
Akcan Ali Uzunırmak Behiç Çelik
Afyonkarahisar Aydın Mersin
Muharrem
Varlı Mücahit Pehlivan Hasan Özdemir
Adana Ankara Gaziantep
Kurum, Komisyon
adına çalışmalarına başlamadan önce konu ve ilgisine
göre Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin, Türkiye İşveren
Sendikaları Konfederasyonunun, Yüksek Öğretim Kuru-lunun, Türk
Tabipleri Birliğinin, Türk Diş Hekimleri Birliğinin, Türk
Eczacıları Birliğinin, Türkiye Sigorta ve Reasürans
Şirketleri Birliğinin, en fazla üyeye sahip ilk üç işçi ve kamu
çalışanları konfederasyonunun, en fazla üyeye sahip Optisyenlik
Derneğinin, en fazla üyeye sahip özel sağlık kurum ve
kuruluşları dernekleri veya federasyonlarının, en fazla
üyeye sahip özel hastane/poliklinik dernek veya federasyonlarının, en
fazla üyeye sahip özel tıbbî malzeme üretici veya ithalatçıları
dernekleri veya federasyonlarının, en fazla üyeye sahip tıp
uzmanlık derneklerinin ve Komisyonca uygun görülecek diğer kurum ve
kuruluşların görüşlerini alır. İlgili kurumlar 1 ay
içinde görüşlerini gönderir. Komisyon gerek gördüğü hallerde,
çalışmalarının başlangıcında, bu
kurumların temsilcilerinin katılımı ile oluşturulacak
toplantıda görüşlerini sözlü olarak da dinleyebilir.
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge sahipleri adına?
OKTAY VURAL
(İzmir) Mücahit Pehlivan konuşacak.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Pehlivan. (DSP sıralarından alkışlar)
MÜCAHİT PEHLİVAN
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 44üncü maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge
hakkında açıklamalarda bulunmak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu, 31 Mayıs 2005de Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul
edilmişti. O tarihte Büyük Millet Meclisimizin uygun gördüğü metin,
sağlık hizmetlerinin niteliğinin belirlenmesi, sınıflandırılması
gibi konularda katılımcılığı, sivil toplum ve
kamuoyu denetimini öngörmekteydi. Ancak,
katılımcılığı artıran, şeffaflık
ve hesap verilebilirliği pekiştiren bu model, görüşülmekte olan
bu kanun tasarısı ile usta bir manevra neticesi ortadan kaldırılmış
görülüyor.
Hükûmetin, kendi
gibi düşünmeyen meslek örgütleriyle sivil toplum kuruluşlarına
karşı mesafeli tutumu, ülke çıkarına olan, siyaset üstü
kalması gereken bir alanda maalesef geri adım atılmasına
yol açıyor. Sağlık hizmetleri gibi, toplumun tamamını
ilgilendiren hassas bir konuda, hizmetin niteliğini,
sınıflandırılmasını,
fiyatlandırılmasını sadece yedi kişilik bir bürokratik
komisyona bırakmak, ülke gerçekleriyle, çağdaş yönetim
teknikleriyle uyuşmamaktadır. Sağlık hizmetlerinin
satın alınmasında, sektörün içindeki sivil toplum
kuruluşlarıyla, meslek örgütlerinin görüş ve önerilerine mutlaka
başvurulması, ileride ortaya çıkabilecek telafisi güç
hataların, hatta zararların oluşmasını önleyecektir.
Ekonominin
nabzını tutan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye
İşveren Sendikaları Konfederasyonu gibi sivil toplum
temsilcilerinden, Türk Tabipler Birliği, Türk Eczacılar
Birliğinden, tıbbi malzeme tedarikçilerinden, sektöründe örgütlü
diğer derneklerden kritik kararlar öncesinde görüş alınmasının
idarenin keyfine bırakılmasını, bu kuruluşların
gerektiğinde sözlü bilgi vermekten alıkonulmasını anlamak
çok mümkün görülmüyor. Farklı görüş ve önerilere açık olmak, sağlık
sektöründeki tüm taraflarla bilgi alışverişinde bulunmak hem
pahalı ve usulsüz ödemelerin hem de yolsuzlukların önüne geçilmesini
sağlayacaktır. Kapsamı siz değerli milletvekillerinin ve
Hükûmetin belirleyeceği meslek kuruluşlarından düzenli bir
görüş alınması ülkenin menfaatine olacağı
kanısındayız.
Tasarıda bu
kuruluşların tek tek sayılması yerine genel ifadelerle
yetinilmektedir. Oysa önüne gelen sivil toplum kuruluşları ile meslek
örgütlerinin isim isim sayılarak gerekli görülen hâllerde ilgisine göre
diğer kuruluşlardan da görüş alınması yerinde
olacaktır diye düşünüyoruz.
Üç yıl önce
sağlık hizmetlerinin geleceğine ilişkin kararları
geniş bir katılım ve katkı ile almayı düşünen ve
hatta bu yöndeki hükmü yasalaştıran AK Parti Hükûmeti değil
miydi? Bugün gelinen noktada değişen nedir? Ne değişti?
Gerekli görüldüğünde sağduyu çağrısında bulunan,
uzlaşma yollarını arayan AK Parti yöneticileri sadece
kendileriyle ilgili konularda değil, diğer toplumun geniş
kesimlerinin geleceğini ilgilendiren tüm konularda diyaloga ve katılıma
açık olmalıdır. Gelin 2005 yılında
attığınız doğru adımdan geri dönmeyin.
Şeffaflıktan, katılımcılıktan korkmayın.
Sadece sıkıştığınızda değil, her konuda
farklı fikir ve önerilere kulak verin. Dün gördüğünüz doğruyu
bugün yanlışa çevirmeyin. Dolayısıyla ikinci bir sevap
şansını kaçırmayın diyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Pehlivan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım son iki önerge aynı mahiyettedir.
Önergeleri ayrı ayrı okutup birlikte işleme alacağım.
İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 44. maddesi ile
değiştirilmesi öngörülen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 72 nci
maddesinin dördüncü fıkrasındaki görüşlerini alabilir
ibaresinin görüşlerini alır şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve
arkadaşları
TBMM
Başkanlığına
119 sıra
sayılı kanun tasarısının 44. maddesi ile
değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı
kanunun 72. maddesinin dördüncü fıkrasının sonunda yer alan,
alabilir. ibaresi yerine,
alır. ibaresi ile
değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.
Gültan Kışanak
(Diyarbakır) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergelere katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu efendim?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özçelik. (DTP sıralarından alkışlar)
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısına ilişkin, yasa tasarısının
mükemmelleşmesi konusunda görüşmeye
başladığımız günden bu yana sürekli söz alıyoruz,
önergelerle yasa tasarısını güçlendirmeye
çalışıyoruz. Ancak ne yazık ki hiçbir önergemiz, sadece
partimiz Demokratik Toplum Partisinin değil, diğer muhalefet
partilerinin de hiçbir önergesi neredeyse kabul edilmiyor. Çok daha zayıf
olan başka önergeler eğer iktidar partisi milletvekilleri
tarafından verilmiş ise oy çokluğuyla kabul ediliyor. Buna
rağmen, biz, yasanın daha mükemmel hâle gelmesi için
çabalarımıza devam edeceğiz.
Önergelerimizin
bir kısmının ülkenin içinde bulunduğu ekonomik
koşullar, devletin bütçesi gibi gerekçelerle reddedilmiş
olduğunu düşünelim bir an. Ama şu anda bizim önerdiğimiz
konu, 44üncü maddeyle ilgili verdiğimiz önerge parasal ilişkiyi
içeren bir değişiklik değil. Bu, demokrasi
anlayışımızın ortaya konması açısından
çok önemli. Gerçekten AKP katılımcı demokrasiden mi yana yoksa
çoğunluk sultasından mı yana, onun göstergesi olacak, yani
önemli bir gösterge olacak.
Daha önce
yürürlükte olan, yine AKP tarafından çıkarılan 5510
sayılı Yasanın 72nci maddesinde, Sağlık Hizmetleri
Fiyatlandırma Komisyonunun kamu kurum ve kuruluşlarından ve
sivil toplum örgütlerinden görüş alacağını ifade ediyordu.
Nedense bu tasarıda bu bölüm çıkarılmış görüş
alabilir diyor. Sevgili arkadaşlar, görüş alabilir dediğiniz
zaman bunun pratikteki adı görüş almazdır. Bunu
yaşamımızda hep gördük.
Burada eğer
kurumun keyfine bırakırsanız, gerçekten kurum
Adı geçen
sivil toplum örgütleri -yasada çok açık olarak isimleri belirtilmiş,
Eczacılar Birliği, Tabipler Birliği, Odalar ve Borsalar
Birliği gibi neredeyse konuyla ilgili bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla
sivil toplum örgütlerinin isimleri sayılmış- burada tümü ortadan
kaldırılıyor. Neden kaldırıldığını
anlamamız mümkün değil. Anlıyoruz, çünkü demokrasi
anlayışıyla çok yakından ilgili.
Günümüzde
demokrasi sözcüğü tek başına artık fazla bir şey
ifade etmiyor. Katılımcı demokrasi, bir kavram olarak tüm
gelişmiş ülkelerin yaşamında bir anlam ifade ediyor. Türk
Dil Kurumu, katılımcı demokrasiyi toplumun kişileri ve
kurumlarıyla geniş katılımının sağlandığı
demokratik yapılanma olarak tarif ediyor. Katılımcı
demokrasiyi, temsilî demokrasiden doğrudan demokrasiye geçişin
kapısını aralayan ve temsilî demokrasinin sorunları çözmede
ve yurttaşların beklentilerini karşılamada yetersiz ve
çaresiz kalması sonucu ortaya çıkmış bir
arayışın ürünü olarak biliyoruz.
Katılımcı
demokrasi, açık toplumlarda uygulanan gelişmiş bir demokrasiyi
ifade etmektedir. Katılımcı demokrasinin anahtar
kavramlarından bir tanesi de sivil toplumdur. Temsilî demokrasinin
vazgeçilmez unsurlarından bir tanesi eğer siyasi partiler ise,
katılımcı demokrasinin vazgeçilmez unsurundan bir tanesi de
sivil toplumdur. Sivil toplum, kendisini dernekler, vakıflar, sendikalar
gibi sivil toplum örgütlerinde ifadesini bulur. Sivil toplumun
Yürütme ve
yargı erklerine ek olarak sivil toplum bir dördüncü kuvvet olarak demokrasilerde
ortaya çıkmaktadır.
Sivil toplum
örgütleri, kamu alanında kamusal hizmet üreten aktörler olarak konu
üzerinde uzlaşma ve kamuoyu yaratma gücüyle yasama ve yürütme erki
üzerinde demokratik bir baskı gücü görevi yaparak temsili demokrasinin
yaratabileceği çoğunluk sultasından -şu anda
yaşadığımız- toplumu koruma işlevi görürler ve
böylece, demokrasinin demokratikleşmesine, demokrasi kalitesinin
yükselmesine katkıda bulunurlar.
Yasama, yürütme
ve diğer kamusal alanlarda çeşitliliğe, çoğulculuğa ve
açık rejime varmada sivil toplum örgütlerinin rolü kavranmaz ise yani
demokrasiye inanç yüzeysel ise çocuk, kadın, genç demeden toplumsal
olaylarda insanlar kurşunlanır, geçenlerde olduğu gibi sivil
toplum örgütlerinin basın açıklamasına engel olunur,
coplanır, gazla dağılmaları sağlanır, sivil
toplum örgütlerinin demokratik yaşama katkıları önemsenmez,
demokratik yaşamın dışında tutulmaya
çalışılırlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun sayın Özçelik.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) İşte, bu nedenlerle, yasa
tasarısında sivil toplum örgütlerinin görüşlerini almanın
zorunluluk hâline getirilmesini talep ediyoruz. Daha önce yürürlükte olan
Yasada da zaten böyle ifade ediliyor: Komisyon çalışmaları
başlangıcında bu kurumların temsilcilerinin
katılımıyla oluşturulacak toplantıda görüşlerini
sözlü olarak dinler. diyor. Arzuladığımız budur. Sivil
toplum örgütlerinin özellikle bu komisyon çalışmaları
esnasında görüşlerinin alınmasıdır. Açık topluma,
demokratik topluma varmanın yollarından bir tanesi de budur.
Kabul
edileceğini umuyorum, saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özçelik.
Okuttuğumuz
iki önergeden diğeri üzerinde konuşmak isteyen var mı efendim?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Diğer önerge üzerinde Sayın Nesrin
Baytok konuşacak.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baytok.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Yalnız Sayın Başkan, bu
önergeyi oylama niyetinde değilsiniz herhâlde?
BAŞKAN
Aynı mahiyette.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Beraber mi alacaksınız?
BAŞKAN
İkisini birlikte okuduk.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Peki.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baytok. (CHP sıralarından alkışlar)
NESRİN
BAYTOK (Ankara) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun ilgili maddesi üzerinde verdiğimiz
değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, şu anda görüştüğümüz maddeyle ilgili,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir önergemiz var. Tasarıda
değiştirilmesini önerdiğimiz konu bir demokrasi testi
niteliğinde.
Bakınız,
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve
44üncü maddesiyle değiştirilmesi öngörülen Kanunun ilgili maddesi,
Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunun görevlerini
tanımlıyor. Son derece önemli bir görevi yerine getirecek bir
komisyondan bahsediyoruz. Aynı maddenin son fıkrasında da
Kurum, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile dernek, vakıf,
federasyon, konfederasyon ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının
görüşlerini alabilir. diyor.
Sayın
milletvekilleri, biz de diyoruz ki:
görüşlerini alabilir. demeyelim,
görüşlerini alır. diyelim, yani görüş almayı isteğe
bağlı olmaktan çıkaralım, zorunlu tutalım. Yani
Fiyatlandırma Komisyonu çeşitli meslek kuruluşlarının
görüşlerini alsın, kararını buna göre versin, böylece,
demokrasiyi uygulamaya geçirelim, sağlık hizmetlerini, demokratik ve
katılımcı bir şekilde fiyatlandıralım. Bu yasa
geçtikten sonra fiyatlandırma konusu son derece önem taşıyacak.
Bunu çeşitli çevrelerin katkılarıyla oluşturursak en
doğru şekilde kontrolünü sağlarız.
Sayın
milletvekilleri, demokrasi, istediğimiz durakta ineceğimiz bir tren
değildir, demokrasi araç değildir; demokrasi, kendimizi ilgilendiren
konular olduğunda istismar edercesine
sığınacağımız bir liman da değildir;
demokrasi, her şeyden önce böyle anlarda kendisini gösterir.
Milyonlarca
vatandaşımız günlük sorunlarından başını
kaldırıp ülkenin nereden alınıp nereye götürüldüğüyle
ilgilenemiyor bile. Gelir dağılımındaki adaletsizlik
taşınamaz hâle geldi. Toplumda orta sınıf zaten uzun
süredir yok. İşsizlik artık her ailenin baş derdi,
ailelerde bir değil birçok işsiz var. Tarımda çiftçiler
artık öylesine perişan ki, hâlini bile anlatamayacak hâlde. En son
gübre fiyatlarındaki enflasyonun birkaç katı artış bellerini
bükmüş durumda.
Önemli bir yasama
faaliyetini gerçekleştiriyoruz. Toplumun, bugün ve gelecekte sosyal
güvenliğini ve genel sağlığını ilgilendiren bir
konuyu konuşuyoruz. Ancak, ne görüyoruz? Çıkan yasa
çalışanların kazandıkları hakları geri
alıyor. Hayır almıyor. diyerek kimseyi ikna etmek mümkün
değil.
Sayın
milletvekilleri, bu görüşmeler sırasında konuşma yapan
değerli milletvekilleri, sıklıkla AKP sözcülerinin önceki
dönemlerde yaptıkları konuşmaları hatırlattılar.
Özellikle Sayın Bakan Faruk Çelikin kendi kendisini geçmişten
gelerek cevaplandırması çok manidar. Benzer örneklemeleri medyada
köşe yazarlarında da sıklıkla görüyoruz. Ben de bu
geleneğe bir katkı yapayım istiyorum: Geçmişten bir
konuşmayı, 2001 Ekiminden buraya taşıyayım, bugün söylenmişçesine
gerçekçi ifadelerle:
"Devri
iktidarınızda meşru oldu rüşvetle vurgun,
Vatandaş
perişan, et ona dargın,
Huzur
kalmadı, adalet yorgun,
Sayenizde halk
canından bezmek üzeredir.
Sabah zamma gebe,
akşam yalana,
Şeref
satış için düştü alana,
İtibar
edilir oldu çalana,
Sayenizde
düşman halimize gülmek üzere
Ücret
erbabın kaderi kara,
Her sene bütçede
açılır yara,
Huzura hasrettir
fakir fukara,
Sayenizde zeytin,
peynir devri de bitmek üzere."
Bakınız,
bu sözleri kim söylemiş 2001 yılında? Şu anki Adalet
Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin. O gün yüce Meclisin kürsüsünden
söylemişti, bugün de aynı şeyler geçerli.
Sayın
milletvekilleri, kendi ihtiyaçlarımıza göre ülkemizin gerçeklerinden
yola çıkarak hazırlanacak bir sosyal güvenlik ve genel
sağlık sigortası yasasına bu milletin çok ihtiyacı
var. IMFnin ihtiyaçlarına göre değil Türk halkının
ihtiyaçlarına göre hazırlaması gereği vardır.
Sayın
milletvekilleri, üzülerek söylüyorum, bu iktidar tarihe IMF, Dünya
Bankası, Avrupa Birliği ve ABDye teslim olmuş, onların
isteklerini eksiksiz yerine getiren iktidar olarak geçecek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baytok.
NESRİN
BAYTOK (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Söylerken ben
üzülüyorum, ifade etmek istemiyorum ama iktidar uygularken hiç çekinmiyor. Bu
uğurda Lozanı bile delmeyi göze alabiliyor. Avrupa Birliğinin
istekleri doğrultusunda Vakıflar Yasası diyerek bir teslimiyet
yasası getirebiliyor. Zaten kullanın ifadesi orada dururken, o
günden beri bizi de son derece rahatsız ederken iktidar partisinin
mensuplarını hiç de rahatsız etmiş gibi görünmemesi her
şeyi apaçık göstermektedir. Bu iktidardan teslimiyetten başka
bir şey beklenemeyeceği bilinmelidir.
Bu tasarıya
karşı çıktığımızı bir kez daha ifade
ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Baytok.
Görüşmelerini
tamamladığımız aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
44üncü maddeyi
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum
maddede.
BAŞKAN
Geçti efendim. Ne zaman istiyorsunuz?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, maddeye geçtiniz, maddeyi oyluyorsunuz, maddede karar
yeter sayısı istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Maddede diyor efendim, maddede istiyor.
BAŞKAN
Maddede mi istiyorsunuz?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Evet maddede istiyorum.
BAŞKAN
Arayacağım efendim, peki. Hayır, ben önergeyi oylarken
istiyorsunuz zannettim de onun için öyle dedim.
Evet, karar yeter
sayısı arayacağım efendim.
44üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
45inci madde
üzerinde beş adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
Birinci önergeyi
okutuyorum efendim:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
119 sıra
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 45 inci maddesi ile
düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 73 üncü maddesinin ikinci, üçüncü ve
yedinci fıkrasının aşağıdaki gibi
değiştirilmesini, yedinci fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Bekir
Bozdağ |
A. Sibel Gönül |
M. Emin Tutan |
|
|
Yozgat |
Kocaeli |
Bursa |
|
|
Murat
Yıldırım |
Ali İhsan
Merdanoğlu |
|
|
|
Çorum |
Diyarbakır |
|
"Kamu
idaresi sağlık hizmeti sunucuları dışındaki
vakıf üniversiteleri dahil sözleşmeli sağlık hizmeti
sunucuları, Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunca
belirlenen sağlık hizmetleri bedeline ek olarak, genel
sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü oldukları
kişilerden sağlık hizmeti sunucularının giderleri ve
ürettikleri sağlık hizmetlerinin maliyetleri, yapılan
subvansiyonlar gibi kriterler dikkate alınarak bu bedellerin bir
katına kadar alınabilecek ilave ücretin tavanını
belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu tavan dahilinde alınabilecek
ilave ücret oranları Kurumca belirlenir. Ancak kamu idaresi
sağlık hizmeti sunucuları tarafından sevk edilmesi halinde
60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (4),
(6) ve (8) numaralı alt bentleri kapsamında sayılanlar ile
bakmakla yükümlü oldukları kişilerden ilave ücret alınamaz.
Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunca belirlenen
eşdeğer ilaçların, azami fiyatı ile kişinin talep ettiği
eşdeğer ilacın fiyatı arasında oluşacak fark ve
optik için tavan uygulanmaz ve bu fıkra kapsamında
değerlendirilmez.
Kamu idaresi
sağlık hizmeti sunucuları ise otelcilik hizmeti ile dördüncü
fıkrada belirtilen istisnai sağlık hizmetleri
dışında, sağladıkları sağlık hizmetleri
için genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü
olduğu kişilerden ilâve ücret talep edemez. Aksine bir hüküm
bulunmadığı sürece, kamu idaresi ve vakıf üniversitesi
sağlık hizmeti sunucularında 4/11/1981 tarih ve 2547
sayılı Yüksek Öğretim Kanununda tanımlanan öğretim
üyeleri tarafından sunulan sağlık hizmetleri için bu fıkra
hükmü uygulanmaz, Kurum öğretim üyeleri için alınacak ilave ücret
için bir tavan belirleyebilir"
"Sözleşmesiz
sağlık hizmeti sunucularından acil hallerde alınan
sağlık hizmeti bedeli, 72 nci madde gereği sözleşmeli
sağlık hizmeti sunucuları için belirlenen bedeller esas
alınarak genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü
olduğu kişilere fatura karşılığı ödenir.
Sözleşmeli ve sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucuları,
acil hallerde, sözleşmeli sağlık hizmetleri sunucuları ise Kurumun
belirlediği sağlık hizmetleri için genel sağlık
sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden veya
Kurumdan herhangi bir ilave ücret talep
edemez."
"Kurum, bu
Kanunun birinci fıkrasında
belirtilen yöntemler dışında, kamu idarelerince verilecek
sağlık hizmetlerini götürü bedel üzerinden hizmet alım
sözleşmesiyle de sağlamaya yetkilidir. Kamu idaresi sağlık
hizmeti sunucuları, sözleşmede belirtilen götürü bedel
karşılığında genel sağlık
sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere
sözleşme kapsamında verilmesi gereken her türlü sağlık
hizmetini sunmakla yükümlüdür ve sözleşmede belirtilen götürü bedel
dışında Kurumdan veya genel sağlık
sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden Kanunda
belirtilen ilave ücretler ve katılım payları
dışında ayrıca bir bedel talep edemez. Götürü bedel
üzerinden hizmet alım sözleşmesiyle temin edilen hizmetler için
Kuruma ayrıca fatura ve dayanağı belge gönderilmez. Bu
fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar
Sağlık Bakanlığı ile müştereken belirlenir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 45. maddesi ile
değiştirilmesi öngörülen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 73 üncü maddesinin
ikinci üçüncü fıkralarında yer alan ve vakıf üniversitesi
ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
|
M. Akif
Hamzaçebi |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Mustafa Özyürek |
|
|
Trabzon |
Malatya |
İstanbul |
|
|
Gürol Ergin |
Faik Öztrak |
Esfender
Korkmaz |
|
|
Muğla |
Tekirdağ |
İstanbul |
|
|
Bülent
Baratalı |
Ali Rıza
Öztürk |
Birgen
Keleş |
|
|
İzmir |
Mersin |
İstanbul |
|
|
Bayram Meral |
Fatma Nur
Serter |
|
|
|
İstanbul |
İstanbul |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 45 inci
maddesi ile yeniden düzenlenen, 5510
sayılı Kanununun 73. maddesinin ikinci ve üçüncü
fıkralarında yer alan ve vakıf üniversitesi ibarelerinin
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
|
|
Erkan Akçay |
Mustafa
Kalaycı |
Emin Haluk
Ayhan |
|
|
Manisa |
Konya |
Denizli |
|
|
Mehmet Günal |
Kemalettin
Nalcı |
|
|
|
Antalya |
Tekirdağ |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
119 sıra
sayılı kanun tasarısının 45. maddesi ile
değiştirilmek istenilen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı
kanununun 73. maddesinin ikinci fıkrasında geçen,
% 20
ibaresinin,
% 10
olarak, dördüncü fıkradaki fiyatlarının ibaresinden
sonra gelen
3 katını
ibaresi yerine
2 katını
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Hasip Kaplan |
Gültan
Kışanak |
Selahattin
Demirtaş |
|
|
|
Şırnak |
Diyarbakır |
Diyarbakır |
|
|
|
Akın
Birdal |
Sevahir
Bayındır |
Osman Özçelik |
|
|
|
Diyarbakır |
Şırnak |
Siirt |
|
BAŞKAN
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım efendim:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 45 inci
maddesi ile değişik 5510 sayılı kanunun 73 üncü maddesinin
ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki
şekilde, dördüncü fıkrasındaki üç katını geçmemek
üzere ibaresinin bir katını geçmemek üzere şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Harun Öztürk |
Recai Birgün |
A. Jale
Ağırbaş |
|
|
İzmir |
İzmir |
İstanbul |
|
|
Kamer Genç |
Hasan Erçelebi |
Hasan Macit |
|
|
Tunceli |
Denizli |
İstanbul |
|
|
|
Hüseyin Mert |
|
|
|
|
İstanbul |
|
Kamu idaresi
sağlık hizmeti sunucuları dışındaki
sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları, bulundukları
sınıf için Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma
Komisyonunca belirlenen sağlık hizmetleri bedelinin % 10una kadar
genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü oldukları
kişilerden ilâve ücret talep edebilir. Ancak bu fıkra hükmü kamu
idaresi sağlık hizmeti sunucuları tarafından sevk edilmesi
hâlinde 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının ( c )
bendinin (4), (6) ve (8) numaralı alt bentleri kapsamında
sayılanlar ile bakmakla yükümlü oldukları kişiler hakkında
uygulanmaz.
Sözleşmeli
kamu idaresi sağlık hizmeti sunucuları ise otelcilik hizmeti ile
4.11.1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda
tanımlanan öğretim üyeleri tarafından sunulan sağlık
hizmetleri ve beşinci fıkrada belirtilen istisnai sağlık
hizmetleri dışında, sağladıkları sağlık
hizmetleri için genel sağlık sigortalısı ve bakmakla
yükümlü olduğu kişilerden ilâve ücret talep edemez.
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana)- Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Öztürk. (DSP sıralarından alkışlar)
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz genel sağlık sigortası fonuyla ilgili olarak
geçen oturumlarda Sayın Bakana sordum: Bu fonun gelir ve giderinin
hesabını yaptınız mı? Ben bir hesap yapmak için
bazı bilgiler istedim, sadece sigortalı olabileceklerin
sayısını yaklaşık 24 milyon olarak ifade ettiler.
Ancak yasa görüşülüyor ve süratle geçiyor. Dolayısıyla,
Sayın Bakanın soruma yazılı cevap vermesini bekleme gibi
bir lüksümüz yok. Dolayısıyla ben de, kendim, ana hatlarıyla bir
hesap yaptım: 24 milyon iştirakçiden asgari ücretten sigorta primi
alsanız 22,8 milyar YTL gelir elde ediyorsunuz. Bundan yeşil
kartlılar için devletin ödeyeceği 2,9 milyar YTLlik primi
çıkarırsanız geriye kalan miktar üzerinden devlet 4,9 milyar
YTLlik devlet katkısı yapacak. Dolayısıyla, toplam fonun
geliri 27,7 milyar YTL olacak.
Değerli
arkadaşlar, Plan Bütçe Komisyonunda Sayın Bakan 2007 yılı
için sağlık giderlerini 20,9 milyar YTL olarak ifade etti.
Dolayısıyla sistem, bu hâliyle gelir ve gideri arasında
açık veriyor görünmüyor. Bu yasa görüşülürken Sayın Bakanın
Genel Kurula ve millete bu fonun gelir ve giderinin tahminî olarak ne
olduğunu mutlaka bildirmesi gerekiyordu. Peki, bu niçin önemli? Bu
şunun için önemli: Sayın Bakan, 2 YTL katılım payı
tahsil edeceğini söylerken sembolik bir rakam tahsil edileceğini
belirtti ancak ilaç ve araç gereçlerden tahsil edilmesi gereken yüzde 10 ve 20
katılım payı konusunda milletten ve Genel Kuruldan bazı
bilgileri sakladı.
Şimdi, bu
çerçevede bir yasa görüşüyoruz. Eğer gelir ve gideri arasında
denge kurmuş iseniz prim oranını ona göre tespit etmeniz
gerekiyor. Yani prim oranı niçin yüzde 12,5; 12 veya 10 değil.
Dolayısıyla, bir rakam, bir oran tespit ederken bunun neye
dayandığını da ortaya koymamız gerekiyor. Bu
hesabın tersi çıkmış olsaydı, o zaman
katılım payı oranlarını ve prim oranını
oturup yeniden tartışmamız gerekiyor idi.
Değerli
arkadaşlar, dikkatlerinize getirmek istediğim bir başka konu: Sayın
Bakanın, emekliler için, yani SSK ve memur emeklileri için bu yasa kabul
edildikten sonra emeklilerin maaşından sağlık
sigortası primi kesecek miyiz, kesmeyecek miyiz? Bunun Genel Kurula ve
millete açıklanması gerekiyor.
Şimdi,
tasarıyı incelediğimizde, 60/fde: Emeklileri zorunlu
sigortalı kapsamında görüyoruz. 61/ede: Emekli aylığı
almaya başladıkları tarihten itibaren genel sağlık
sigortalısı sayıldıklarını görüyoruz. 62nci
maddeye göre, kendileri ve hak sahibi sigortalılar, sağlık hizmetinden
yararlanıyorlar. 67ye göre, bunlar için otuz gün genel sağlık
sigortası primi ödeme koşulu aranmıyor. Herhâlde unutmazlar, o
otuz günü de yüz yirmi güne yeri geldiğinde çıkarırlar. 79a
göre, kısa ve uzun vadeli sigortalar ile genel sağlık sigortalısı
için ilgililer prim ödemek zorundalar. 81/fye göre emekliler için genel
sağlık sigortası prim oranı yüzde 12.
Şimdi
soruyorum: Yasanın herhangi bir yerinde emeklilerin prim ödemeyeceklerine
ilişkin bu saydığım hükümler dışında
başka bir hüküm yer almıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
eğer kaldırdığınız yüzlerce madde arasında
emeklilerden yüzde 12 oranında prim kesintisi yapılmayacağına
ilişkin bir düzenleme yer almıyorsa, bizim de dikkatimizden
kaçmamış ise, emeklilerin maaşlarında azalmaya yol açacak
bir düzenlemenin tasarıda yer almadığın görüyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öztürk.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
119 sıra
sayılı kanun tasarısının 45. maddesi ile
değiştirilmek istenilen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı
kanununun 73. maddesinin ikinci fıkrasında geçen,
% 20
ibaresinin,
% 10
olarak, dördüncü fıkradaki fiyatlarının
ibaresinden sonra gelen
3 katını
ibaresi yerine
2
katını
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Bayındır, buyurun efendim. (DTP sıralarından
alkışlar)
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 119 sıra sayılı Yasa
Tasarısının 45inci maddesinde değişiklik
yapılmasına ilişkin söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz kanun, sağlık hizmetlerinin sözleşmeli kamu ve
özel sağlık kurumlarından, piyasa koşullarında
satın alınmasını öngörmektedir. Bu durumda, temel hedefi
toplumsal yarar olan kamu sağlığı kurumları ile temel
hedefi kâr olan özel sağlık sektörünün piyasa koşullarında
rekabeti kaçınılmaz olacaktır ve buna göre Türkiye,
sağlık sistemi ağırlıklı olarak özel
sağlık sektörüne dayalı bir yapı ortaya
çıkaracaktır. Bunun anlamı: Sağlıkta
özelleştirme, toplumun geniş kesimleri için sağlık
hizmetlerine ulaşmayı engelleyeceği gibi genel sağlık
sigortasının finansmanını da imkân hâle getirecektir.
Bu nedenle, kanun
kapsamında sunulan sağlık hizmetleri Sağlık
Bakanlığı ile iş birliği içerisinde Sosyal Güvenlik
Kurumu tarafından üretilmeli ancak istisnai koşullarla
sınırlı olmak üzere sözleşmeler yoluyla satın
alınma yoluna gidilmelidir. Dışarıdan hizmet satın
alınma durumunda, öncelikle diğer kamu sağlık
kurumları ve tıp fakülteleri tercih edilmelidir.
Sağlıkta
özelleştirmenin en temel pratik uygulaması olan ilave ücret
uygulaması, sağlık hizmetinin bir hak olmaktan
çıkarılıp paralı hâle getirilmesidir. Kamu ve özel
sağlık sektöründeki maliyet farkları gerekçe gösterilerek
sözleşmeli özel sağlık hizmeti sunucularının belirlenen
sağlık hizmetlerinin yüzde 20sine kadar ilave ücret talep edilmesi,
sabit bir değer olmayan maliyet farkları, ağır
koşullarda vatandaşların çok daha fazla bedeller ödemesine yol
açacaktır.
Hayati öneme
sahip olmama ve alternatif tedavilerin bulunmaması gibi hususlar göz önüne
alınarak, Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu
tarafından belirlenen istisnai sağlık hizmetleri
tanımı muğlak ve bilimsellikten uzaktır. Böyle bir tanıma
dayanarak belirlenecek sağlık hizmetlerinde özel sağlık
sektörüne yüzde 300e kadar ilave ücret alma yetkisi tanınması, bu
ödemeyi yapamayacak yurttaşları bu hizmeti almaktan mahrum etmektir.
Hastaneye yatan
bütün yurttaşların en uygun ortamlarda ve en iyi koşullarda
bakım hizmetini alma ihtiyacı ve hakkı vardır. Koğuş
tarzı ortamda sağlık hizmeti almanın temel kriter olarak
ele alınması ve bunun dışındaki hizmetlerin lüks
olarak tanınması, yoksullukta eşitlik, paralılara hizmette
ayrıcalık anlamına gelmektedir. Otelcilik hizmeti
tanımına dayanarak yüzde 300e kadar ilave ücret almak, eşitlik
ve sosyal devlet anlayışıyla bağdaşamaz. Cezaevlerine
müdahale dahi koğuş sisteminden çıkıp tek kişilik
hücre evleri benimsenirken; sağlık sisteminde, sağlık
hizmetinin verildiği, kişinin psikolojik, sosyal, bedensel
sağlıklı bir ortamda tedavi görmesini sağlamayı bir
hedef hâline getirmek gerekirken, bundan yararlanma şartının
cezalandırılma olarak topluma dayatılması nasıl
tanımlanabilir, takdirinize sunuyorum.
Tıp
fakültelerinde sağlık hizmetleri doğrudan öğretim üyeleri tarafından
veya sorumluluğunda sunulmaktadır. Tedavisi ancak bir tıp
fakültesinde ve bir öğretim üyesi tarafından yapılabilecek bir
hastalığı olan yurttaşlardan yüzde 300e varan miktarda
ücret talep etmek bir tür cezalandırmadır. Sanki hastalığa
gönüllü davetiye çıkarmış gibi vatandaş bu yüksek bedeli
ödemeyecek ve tedaviden mahrum edilecektir.
Yine, alternatif
tedavi talep eden hastalar için de ilave ücret talep edilmesi
cezalandırılmadır. Paran kadar sağlık! Hayati önemi
haiz olmayan ayakta tedaviler ile diğer protez, ortez, tıbbi araç
gereç ve ilaçlardan yüzde 20lik katkı payı alınması
kaldırılmalı ve bu muğlak tanım giderilmelidir.
Toplumun önemli
bir bölümü ailesi, çocukları
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bayındır.
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) Yani felsefesinde bu sağlık hizmetlerinin ya da
programının ya da tasarısının
ayrıcalıklılığı
Yine ayrıcalıklı
kesimlere her türlü ayrıcalıklı hizmeti sunmak, bilimsel
gelişmiş tıbbi imkânlardan, hizmetlerden faydalandırmak
Büyük çoğunluğu yoksul olan ve katkı payıyla
cezalandırılacak toplumun geri kalanı da en geri koşullarda
ya da kıt kanaat koşullarla terbiye edilmeye
çalışılacaktır ya da ikna edilmeye
çalışılacaktır.
Yani öz olarak
demek istediğim: Bu sağlık yasa tasarısıyla
ayrımcılık derinleştiriliyor. Bu, hangi adalete
sığar, yine sizin takdirinize sunuyorum.
Dolayısıyla, önergemizi
desteklemenizi bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bayındır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
45inci maddenin bitimine kadar çalışma süresinin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(MHP ve CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL
(İzmir) Toplantı yeter sayısı istiyoruz efendim.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağız efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Toplantı yeter sayısı efendim, yoklama
yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN
Yoklama isteyenlerin isimlerini tespit ediyorum: Sayın Akcan, Sayın
Vural, Sayın Korkmaz, Sayın Durmuş, Sayın Ünal, Sayın
Çelik, Sayın Özdemir, Sayın Enöz, Sayın Ali Rıza Öztürk,
Sayın Beytullah Asil, Sayın Paksoy, Sayın Ramazan Kerim Özkan,
Sayın Rıdvan Yalçın, Sayın Taner, Sayın Köktürk,
Sayın Işık, Sayın Yunusoğlu, Sayın Mustafa
Özyürek, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Kalaycı.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
İsmini
yazdıklarımız lütfen sisteme girmesinler.
Yoklamayı
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklamaya başlandı)
BAŞKAN - Oy
kullananlar lütfen salon
dışına çıkmasınlar, pusula gönderenleri
arayacağım.
(Elektronik
cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız yoktur.
Süremiz de
tamamlandığından, alınan karar gereğince kanun
tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 9 Nisan 2008
Çarşamba günü saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.58