DÖNEM: 23                                                                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 18

87’nci Birleşim

8 Nisan 2008 Salı

İ Ç İ N D E K İ L E R   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II .- GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV .- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat’ın, Avukatlar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, İnternet Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve  Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

3.- Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’ın, Şanlıurfa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Bulgaristan Meclis Başkanı Georgi Pirinski’nin, 13-15 Nisan 2008 tarihleri arasında Sofya’da düzenlenecek olan “Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci Parlamento Başkanları Konferansı”na davetine TBMM Başkanını temsilen Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu’nun katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/388)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 milletvekilinin, kayıt dışı istihdamın önlenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/161)

2.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 25 milletvekilinin, pamuk tarımındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/162)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun 8/4/2008 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek yarım kalan çevre ve çevre kirliliğinin önlenmesi ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerine devam edilmesine ve saat 19.00’dan sonra ise kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 9/4/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine  ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, termik santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planı’na etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/8)

3.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Kırklareli ili Vize ilçesindeki bir arazi ile ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/12)

4.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, Adana’daki lagünlerin karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/28)

5.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, Bartın’da kurulması planlanan termik santralin olumlu ve olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/31)

6.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevreye olumsuz etkilerinin önlenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/33)

7.- Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin, Konya Kapalı Havzası’ndaki su kaynaklarının karşı karşıya bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/38)

8.- Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Akşehir ve Eber Göllerindeki kirlilik ve diğer çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42)

9.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevrenin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/47)

10.- Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21 milletvekilinin, Büyük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/56)

11.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevreye ve turizme olumsuz etkilerinin araştırılarak su ürünleri yetiştiriciliğinin çevreyle uyumlu gerçekleştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/59)

12.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre kirliliğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/62)

13.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, altın arama faaliyetlerinin hukuki durumu ile çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/64)

14.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki kirlenmenin önlenmesi ve Van ilinde turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/65)

15.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

16.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 24 milletvekilinin, Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/71)

17.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak gölün korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/84)

18.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki çevre sorunlarının ve gölün potansiyelinin araştırılarak korunması ve değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87)

19.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, başta Afşin Elbistan olmak üzere termik santrallerin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/89)

20.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin, Isparta ilindeki göllerin çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/98)

21.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevre ve turizm üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/101)

22.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, denizlerdeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/119)

23.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş'ta Narlı Ovası'na kurulması planlanan katı atık depolama tesisinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/145)

24.- Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve Havzası’ndaki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/146)

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; 3201 Sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin; Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı: 119)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu kapsamında verilen cezalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/1873)

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, sözleşmeli öğretmenlerin pedagojik formasyon programına katılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2149)

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, kadın öğretmen ve yönetici sayılarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2151)

4.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, özelleştirme sonucu işsiz kalanlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/2162)

5.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, gübre fiyatlarındaki artışa ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/2167)

6.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, depremde hasar gören Datça Hükümet Konağına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/2173)

7.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, bazı motorlu kara taşıtlarının sayılarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2200)

8.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, yürüyen merdiven ihalelerinde Avrupa kökenli firma şartı arandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/2202)

9.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, özelleştirmelerin çalışanlara etkisine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/2204)

10.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, 107 numaralı Katma Değer Vergisi Genel Tebliğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/2205)

11.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, kamu maliyesi verilerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/2206)

12.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Talim Terbiye Kurulu Başkanının görevden alınmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2207)

13.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, hizmete açılmayan yatırımlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2209)

14.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, satışa sunulacak okul arsalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2210)

15.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, öğretmenlere yönelik sosyal tesislere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2211)

16.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün gelirlerinin Hazineye aktarılmasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/2213)

17.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, hizmete açılmayan yatırımlara,

- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, gübre fiyatlarındaki artışa,

- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, personel politikasında tarım uzmanlığının gözetilmesine,

İl özel idarelerinin tarım birimlerine,

- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, küçükbaş hayvancılığın teşvikine,

- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, ihraç edilen yaş sebze ve meyvede ilaç kalıntısı analizlerine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/2216, 2217, 2218, 2219, 2220, 2221)

18.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki çiftçilerin sulamada kullanılan elektrik borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/2234)

19.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, satılan Sabah-ATV’nin devir işlemlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/2237)

20.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Amasya’daki bir dershaneye baskı yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2239)

21.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, türbanla ilgili açıklamalarına ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/2246)

22.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Mersin sahillerinde balık çiftlikleri kurulacağı iddiasına,

- Kars Milletvekili Zeki Karabayır’ın, Kars’taki baraj çalışmalarına

İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/2254, 2294)

23.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, su kaynaklarındaki azalmaya ve arıtma tesislerine,

- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Adana’daki hava kirliliğine,

- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’daki bir taş ocağının çevreye etkisine

İlişkin soruları ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/2255, 2257, 2319)

24.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa’daki kültür ve tabiat varlıklarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2268)

25.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik’te Roma dönemi kalıntılarında yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2269)

26.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Perre Antik Kentindeki çalışmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2270)

27.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Bodrum-Gümüşlük beldesindeki bir kazı çalışmasının durdurulmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2271)

28.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Tekelin özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/2272)

29.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köy ilköğretim okuluna taşımalı eğitim uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2279)

30.- Adana Milletvekili Nevingaye Ertabur’un, Adana’daki tarımsal destekleme ödemelerine,

Çukurova topraklarının verimliliğine,

Adana’da destekleme primi ödemelerine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/2288, 2289, 2290)

31.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Menderes Elektrik Dağıtım AŞ.’nin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/2299)

32.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Marmaris’teki bir ormanlık alanda verilen madencilik iznine,

- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Tuzla Tersaneler Bölgesindeki deniz dolgusu projesine,

İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/2318, 2403)

33.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, gazetelerin belirli niteliğe sahip personel çalıştırmak zorunda bırakılmasına yönelik düzenlemeye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/2324)

34.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Serik ilçesindeki bir antik kente ve civarındaki tarihi değerlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2348)

35.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İznik’teki kazı çalışmalarında iş makinelerinin kullanıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2350)

36.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Marmaris’teki bir ormanlık alanda verilen madencilik iznine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2351)

37.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, bal arılarının ölümüne ve bal ithalatına,

- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Marmaris’te bir ormanlık alanda verilen madencilik iznine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/2372, 2373)

38.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gümrük Müsteşarlığında yargılaması sürdüğü halde görevine devam eden bürokrat olup olmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/2377)

39.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Aşağı Seyhan Ovası Projesine,

- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Ergene Havzasında çevre kirliliğine yol açan tesislerin denetimine,

- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Bandırma’da kurulacak çimento fabrikasının yer seçimine,

İlişkin soruları ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/2401, 2455, 2590)

40.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Aksaray’daki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2471)

41.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, 22 nci dönemde hazırlanan ve görüş bildirilen kanun tasarısı ve KHK taslaklarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönül’ün cevabı (7/2511)

42.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, İstiklal Savaşının son gazisinin Devlet Mezarlığına defnedilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/2520)

43.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Aksaray’daki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2540)

44.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, bir komisyon salonundaki resme ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/2576)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak dört oturum yaptı.

 

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Alparslan Türkeş’in ölümünün 11’inci yıl dönümüne,

Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, ülkemizde yaşanan insan hakları ihlallerine,

Malatya Milletvekili Öznur Çalık, Malatya’ya yapılan ve yapılacak olan yatırımlara,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve 12 Milletvekilinin, 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (1/538, 2/155, 2/186) (S. Sayısı: 125) görüşmeleri tamamlanarak kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

 

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 Milletvekilinin, 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, 3201 Sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 Milletvekilinin, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 Milletvekilinin, Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi’nin (1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı: 119) görüşmelerine devam edilerek ikinci bölümü üzerinde bir süre görüşüldü.

 

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in,

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,

Konuşmalarında partilerine sataştıkları iddiasıyla birer konuşma yaptılar.

 

8 Nisan 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 21.07’de son verildi.

 

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Bingöl

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

 

 

Adana

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

                                                                                                                                             No.: 120

II.- GELEN KÂĞITLAR

4 Nisan 2008 Cuma

Rapor

1.- Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/487) (S. Sayısı: 131) (Dağıtma tarihi: 4/4/2008) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Büyükorhan İlçesindeki bazı gölet inşaatlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/581) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

2.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Büyükorhan İlçesindeki bir gölete ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/582) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

3.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Keles İlçesindeki bir gölete ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/583) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

4.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, köylerdeki boş okulların değerlendirilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/584) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TRT’nin yönetimine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/585) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

6.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TRT’nin yönetimine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/586) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

7.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Zile Adliyesinin lojman ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/587) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

8.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, yayınlanan bazı dizilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/588) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

9.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Zile’deki okul müdürlerine ve ÖSS’deki başarı durumuna ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/589) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

10.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van Rehberlik ve Araştırma Merkezine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/590) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

11.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki bir ilköğretim okulunda müdür yardımcısı olan kardeşi hakkındaki bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/591) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

12.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Karaçoban Yatılı Bölge İlköğretim Okulunda bir öğrencinin hayatını kaybetmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/592) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

13.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, bir ilköğretim okulunda 10 Kasım töreni yapılmadığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/593) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

14.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çiftçilerin tarımsal sulama elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/594) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

15.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çiftçilerin tarımsal sulama elektrik borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/595) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Atila Emek’in, Antalya Vakıflar Bölge Müdürlüğünün dağıttığı yardım paketlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2693) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, bir köyün su sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2694) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

3.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Yüksek Denetleme Kurulu denetçilerinin görev konularının değiştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2695) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

4.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocuk sayısına yönelik bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2696) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

5.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 4/C olarak bilinen statüde çalışanların durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2697) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

6.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, karar verme mekanizmalarında kadının yerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2698) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

7.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın istihdamının artırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2699) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

8.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’da kurulan doğalgaz çevrim santralinin yer seçimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2700) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

9.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Ergenekon Soruşturmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2701) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

10.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın hakim adaylarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2702) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

11.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2703) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

12.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bayburt’taki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2704) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

13.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’teki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2705) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

14.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kırşehir’deki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2706) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

15.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir şirketin Güllük Körfezinde yaptığı deniz dolgusuna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2707) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

16.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de kurulacak bir çimento fabrikasının çevreye etkilerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2708) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

17.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir’in su ihtiyacının karşılanmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2709) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

18.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki bir baraj projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2710) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

19.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, ağaçlandırılacak alanlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2711) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

20.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Güllük Körfezinde bir şirketin yaptığı deniz dolgusuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2712) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

21.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, organize sanayi bölgelerine doğalgaz işletmeciliğinde uygulanan iskonto oranına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2713) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

22.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, organize sanayi bölgelerinde doğalgaz kullanımına ve iskontolu tarifeye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2714) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

23.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’da maden ocağı ruhsatı verilen bir alana ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2715) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

24.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, İstanbul’daki belediyelerin bütçelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2716) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

25.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2717) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

26.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon Soruşturmasıyla ilgili bilgilerin basında çıkmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2718) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

27.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bayburt’taki yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2719) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

28.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’da fırınların denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2720) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

29.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın mülki idare amirlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2721) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

30.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kent hayatında sosyal kesimlerin hizmet alımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2722) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

31.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’teki yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2723) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

32.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kırşehir’deki yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2724) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

33.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Yozgat’taki yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2725) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

34.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de kurulacak bir çimento fabrikasının yer seçimine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2726) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

35.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2727) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

36.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bayburt’taki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2728) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

37.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Düzce’deki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2729) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

38.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Karaman’daki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2730) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

39.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2731) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

40.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bayburt’taki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2732) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

41.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Türk Telekom’dan ADSL hizmeti alımına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2733) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

42.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kastamonu’daki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2734) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

43.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Yozgat’taki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2735) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

44.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Erzurum’daki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2736) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

45.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2737) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

46.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bayburt’taki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2738) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

47.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, sözleşmeli personel alımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2739) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

48.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir ilacın ithalatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2740) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

49.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kastamonu’daki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2741) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

50.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bolu’daki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2742) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

51.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Erzurum’daki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2743) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

52.- Adana Milletvekili Mustafa Vural’ın, mısır prim desteğinin düşürülmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2744) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

53.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, buğday ve mısır piyasasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2745) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

54.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2746) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

55.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bayburt’taki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2747) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

56.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki ulaştırma yatırımlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2748) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

57.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, korsan nakliyeciliğe ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2749) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

58.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, Hızlı Tren Projesine ve bir bildiriye ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2750) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

59.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bolu’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2751) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

60.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Karaman’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2752) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

61.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Düzce’deki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2753) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

62.- Hatay Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, İskenderun Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğüne ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/2754) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/3/2008)

63.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, sosyal güvenlik il müdürleri ve müdür yardımcılarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2755) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

64.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, CEDAW Komitesine sunulacak raporun hazırlanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/2756) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

65.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bir görevlendirmeyle ilgili açıklamasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2757) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/3/2008)

66.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in,  servis araçlarına ve banka promasyonlarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2758) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/3/2008)

67.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir Başkan Müşavirine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2759) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/3/2008)

68.- Mersin  Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, PTT hizmet bürosundaki tadilata ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2760) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/3/2008)

69.- İzmir  Milletvekili Ahmet Ersin’in, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bir alt komisyonuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2761) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/3/2008)

70.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, AB hibe fonlarının kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2762) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

71.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Nevruz bayramında yaşanan olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2763) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

72.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Pendik kentsel dönüşüm projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2764) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

73.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir TRT belgeselinin yayın saatine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2765) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

74.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki yeşil kart uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2766) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

75.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, Devlet Malzeme Ofisi bölge müdürlüklerinin kapatılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2767) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

76.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, bir yayın grubunun TMSF’den devralınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2768) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

77.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir öğretim üyesi hakkındaki bir iddiaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2769) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

78.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Maden İşleri Genel Müdürlüğüne yapılan atamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2770) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

79.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, YÖK Başkanının maaşına ve sağlanan imkânlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2771) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

80.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, bir kitapla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2772) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

81.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, atama kararnamelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2773) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

82.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Kahta’da TOKİ’nin satışa çıkardığı bir araziye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2774) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

83.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Belediyesinin gelirlerinden yapılan kesintilere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2775) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

84.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Altınova sahil şeridinde mendirek yapımına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2776) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

85.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin evsel atık su projelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2777) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

86.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Bodrum-Akyarlar Koyu sahilinde inşa edilen bir tesise ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2778) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

87.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, İstanbul’daki korsan ve ambulans taksiciliğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2779) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

88.- Trabzon Milletvekili M. Akif  Hamzaçebi’nin, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminde bir YİBO pansiyonundaki öğrencilerin kaydına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2780) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

89.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Üsküdar Belediyesinin tapu tahsis belgesi için istediği bedele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2781) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

90.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, bir soruşturmadaki gözaltına alma işlemine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2782) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

91.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, örgütlü suçlara yönelik operasyonlara konulan isimlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2783) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

92.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Ordu Emniyet Müdürünün görevden alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2784) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

93.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’daki tarihi Büyüksaat Kulesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2785) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

94.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, Kemer’deki bir arazinin kullanma hakkının belediyeye devredilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2786) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

95.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’da bulvar, cadde ve sokaklara konulan reklam panolarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2787) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

96.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Malazgirt Kültür Merkezine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2788) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

97.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Osmaniye’de yapılması planlanan çimento fabrikasının yer seçimine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2789) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

98.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, II. Ulusal Sağlık Kurultayına sağlanan desteğe ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2790) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

99.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’daki tarihi bir binanın restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2791) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

100.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Gelir İdaresi Başkanlığının yöneticilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2792) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

101.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, gelir uzmanlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2793) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

102.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, sağlık çalışanlarının yemek bedellerinin döner sermaye gelirlerinden kesilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2794) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

103.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Başbakan, bakanlar ve kamu görevlilerine verilen hediyelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2795) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

104.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, I. Uluslar arası Sağlık Turizmi Kongresine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2796) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

105.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, II. Ulusal Sağlık Kurultayının finansmanına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2797) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

106.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki sağlık kurumlarına ve personeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2798) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

107.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, üreticilerin girdi maliyetlerine ve kaçak muz girişine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2799) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

108.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’daki buğday tarlalarında görülen bazı hastalıklara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2800) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

109.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, buğday üretimine ve ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2801) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

110.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, fosforik asit ithaline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2802) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

111.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, mısır desteklemesindeki azalmaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2803) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

112.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, arıcılığın desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2804) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

113.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, gazi sayılmayıp malulen emekli edilenlere ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2805) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

114.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, TMSF’nin tasfiye ettiği şirketlerin borçlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/2806) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

115.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, özelleştirilen kuruluşlardan ve KİT’lerden yapılan personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/2807) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/3/2008)

116.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Abdullah Öcalan ile ilgili bazı iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2808) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

117.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Doğal Afet Sigortası kapsamında biriken kaynağa ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/2809) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/3/2008)

                                                                                                                                             No.: 121

7 Nisan 2008 Pazartesi

Tasarı

1.- Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/554) (Avrupa Birliği Uyum; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.4.2008)

Teklifler

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 32 Milletvekilinin; İl Özel İdaresi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/198) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.2008)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 21 Milletvekilinin; Perakende Ticaret, Alışveriş Merkezleri ve Büyük Mağazalar ile Esnaf ve Sanatkarlık Hizmetlerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/199) (Adalet; İçişleri; Avrupa Birliği Uyum ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.2008)

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün; 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/200) (Anayasa Komisyonuna)  (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2008)

4.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 Milletvekilinin; Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/201) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2008)

Tezkereler

1.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/383) (Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.4.2008)

2.- Isparta Milletvekili Mevlüt Çoşkuner’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/384) (Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.4.2008)

3.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/385) (Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.4.2008)

4.- Diyarbakır Milletvekilleri Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk, Akın Birdal ve Selahattin Demirtaş’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/386) (Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.4.2008)

5.- Diyarbakır Milletvekilleri Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk, Akın Birdal ve Selahattin Demirtaş’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/387) (Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.4.2008)

Rapor

1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/116) (S. Sayısı: 132) (Dağıtma tarihi: 7.4.2008) (GÜNDEME)

 

                                                                                                                                             No.: 122

8 Nisan 2008 Salı

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 Milletvekilinin, kayıt dışı istihdamın önlenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/161) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/03/2008)

2.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 25 Milletvekilinin, pamuk tarımındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/162) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/03/2008)

 

8 Nisan 2008 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemi başlamıştır sayın milletvekilleri.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 5 Nisan Avukatlar Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat’a aittir.

Buyurun Sayın Özpolat. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat’ın, Avukatlar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET ALİ ÖZPOLAT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Meclisi saygıyla selamlıyorum.

1958’de, baro başkanları toplantısında, Türkiye baroları bir araya geliyor ve bir çatı altında örgütlenme kararı alınıyor, 5 Nisan Avukatlar Günü ilan ediliyor ve 1987’den bu yana da her 5 Nisanda avukatların ve yargının sorunları üzerinde duruluyor.

Bilindiği gibi, yargının kurucu unsurları, iddia, savunma ve hükümdür. Biri diğerinden üstün değildir. Savunma, bu üçlünün vazgeçilmezidir. Savunma hakkı kutsaldır, hak arama özgürlüğü ve adli yargılama hakkının güvencesidir. Baroların ve avukatların bağımsızlığı, yargı bağımsızlığının ve hukuk devletinin teminatıdır. Ancak, bugün, savunma makamının onuru çiğnenmektedir. Barolara bağlı hizmet veren 65 bin avukat bulunuyor, Meclis çatısı altında da çok sayıda avukat var fakat bu çokluk pratikte işe yaramıyor. Altı yılda avukatların sorunlarıyla ilgili pek yol alınmadığı görülüyor. Biz her yıl bu kürsüden seslendirsek de sorunlar yerinde duruyor. Bu denli önemli bir meslek grubunu oluşturan avukatların mağduriyeti, türban mağduriyeti kadar Sayın Başbakanın ilgi alanına girmiyor. Çünkü iktidarın yargıya bakışında sorun var. Bugünkü yapısıyla yargı küçümseniyor, ele geçirilmesi, dönüştürülmesi gereken bir mevzu olarak ilgi çekiyor. Bazı iyileştirici düzenlemeler olsa da uygulanmıyor. Yasayla verilen, yönetmelikle geri alınıyor. Yasal düzenlemeler yapılırken baroların görüş ve talepleri yeterince yansıtılmıyor, bu da uygulamada sorunlara yol açıyor. Örneğin Ceza Muhakemeleri Kanunu’ndan doğan zorunlu müdafilik ücreti meselesi yıllardır çözülemedi. Başbakanın verdiği sözlere rağmen bu sorun büyüyor. Hâlâ avukatlık kimliği bazı konularda resmî belge sayılmıyor, dosya incelemesinde engellemeler çıkıyor.

Meslek içi eğitim, sosyal güvenlik ve diğer özlük sorunları yasal güvenceye muhtaçtır. Stajyer avukatlar sosyal güvenlikten yararlanamıyor. Siyasal nedenlerle açılan hukuk fakülteleri kaliteyi düşürüyor. Güç şartlarda büyük yolsuzluk davalarıyla uğraşan kamu avukatları yeterli bağımsızlığa sahip değiller. Avukatın can güvenliği yok. Sadece geçen yıl 19 avukat saldırıya uğramış, bunun 2’si ölümle neticelenmiş. Bu sorunlar savunmanın elini bağlıyor, adil yargılamayı zayıflatıyor. Tüm bu sorunların çağdaş bir yargı reformu kapsamında ele alınıp acilen çözülmesi gerekiyor. Bunun için de siyasal iktidarın yargıya bakışını değiştirmesi şart. Yargıyı küçümseyen, kendisini yargının üstünde gören anlayış hukuk devletini ve demokrasiyi aşındırıyor. Oysa adalete güveni özenle korumak zorundayız. Aksi hâlde hukuksuzluk toplumda egemen olur. John Locke’un saptadığı gibi “Hukukun bittiği yerde despotluk başlar.” Despotluk heveslileri bilmeli ki hukuk bir gün herkese lazımdır. Hukuk devletini korumak için de öncelikle savunma mesleğinin haklarını ve saygınlığını korumalıyız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargının her tür etkiden uzak, tam bir bağımsızlık içinde görev yapması avukatların en temel isteğidir. Demokrasilerde hukuka bağlılık esastır. Yargının siyasallaştırılması demokrasinin sonudur. İktidar yargının üstüne gölge düşürmekten vazgeçmelidir, AB’nin, ABD’nin ve yabancı medyanın Türk yargısına müdahale girişimlerine seyirci kalınmamalıdır. Yargıya hasım muamelesi yapmayı bırakmalıdır. Hukukun üstünlüğü ilkesine saygılı davranılmalıdır. Yargı üzerinden cumhuriyet kurumlarıyla hesaplaşmaya son verilmelidir.

Yargıya intikam duygusuyla yaklaşılmaz, yargıya tehdit olmaz. Keyfinize göre yargı olmaz. Yargıyı zayıflatmayın, yargıyı küçültmeyin, yargının rolünü çalmayın. Atatürk’ün dediği gibi, daima karar Türk yargısınındır ve memleketin mutlak dokunulmazlığı üstünde söz yoktur mahkemelerin. Ne denli güçlü iktidara gelmiş olursanız olun, hukukun gücü sizin gücünüzden üstündür. Yargı, güçlünün değil, haklının, doğrunun yanındadır. Yargıyı yargıya bırakın. Siyasallaşan yargı gün gelir kendi yaratıcılarını da vurur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özpolat.

MEHMET ALİ ÖZPOLAT (Devamla) – Tekraren belirtmeliyim ki bağımsız mahkemelerde adil yargılama hakkı bir gün gelir herkese, hepimize lazım olabilir.

Ülkemin dört bir yanında laik demokratik hukuk devleti için sadakatle görev yapan tüm yargı mensuplarına minnet borçlu olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Tüm meslektaşlarımın Avukatlar Günü’nü kutluyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özpolat.

Gündem dışı ikinci söz, İnternet Haftası hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’a aittir.

Buyurun Sayın Tankut.

2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, İnternet Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve  Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’ye İnternet’in gelişinin on beşinci yılı ve 7-20 Nisan arasında kutlanmakta olan 11’inci İnternet Haftası dolayısıyla İnternet’in önemi ve Türkiye’yi İnternet’e daha fazla taşımak amacıyla neler yapılması gerektiği konusunda düşüncelerimi açıklamak üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün hiç şüphesiz İnternet, hayatımızın hemen her evresine giren, kendisini tercih ve kararlarımızda çok fazla bir şeklide hissettiren, 21’inci yüzyılın en büyük ve önemli teknolojik devrimlerinden birisidir. İnternet ve bilişim teknolojileri, sanayi devriminden de önemli bir gelişmeyi temsil etmekte ve yaşamın bütün boyutlarını, çalışma, üretim, ticaret, iş yapma, eğlence, öğrenme ve yönetim biçimlerini köklü olarak değiştirmektedir. Bu değişim, ekonominin yapısını, ülkenin rekabet gücünü, insan gücü ihtiyacını, profilini, mesleklerini ve mesleklerin yapısını değiştirmeye başlamıştır. Bu değişim ile bilim, enformasyon ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler sarmal bir şekilde birbirini tetiklemektedir. İşte İnternet bu değişimin en önemli taşıyıcısı, hazırlayıcısı ve geliştiricisidir. Ancak, burada değişim derken, teknolojik gelişimin bize sağladığı imkân ve yenilikleri, kendimizi, kendi millî kültürümüzü, binlerce yıllık devlet geleneğimizi, cumhuriyetimizin temel taşlarını ve değerlerini, Türk milletine mensubiyet bilincimizi ve bölünmez bütünlüğümüzü zafiyete uğratıp millî birliğimizi yok farz eden bir değişimi elbette ki kastetmiyoruz. Başka bir ifadeyle, bilgi teknolojilerinin ve onun şu an en önemli zeminlerinden birisi olan İnternet’in dünya ve ülke ölçeğinde bize sunduğu bilgi ve teknoloji denizinde kendi öz ve kök değerlerimizi kaybetmeden, yani başkalaşmadan gelişerek bilgi toplumuna kendi millî rotamızda emin adımlarla ulaşmasını bilmemiz lazım geldiğini belirtmek istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelişmiş ülkelerde ekonomi, devlet yönetimi, kamu hizmetleri, sağlık, eğitim, yaşamın pek çok boyutu İnternet ve bilişim teknolojilerine odaklanmış, bunun sonuncunda ekonomide verimlilik kayda değer bir biçimde artmıştır. Bilişim teknolojilerinin stratejik önemini kavramış ülkeler, millî politikalar, örgütler ve eylem planlarıyla ülkelerini bu teknolojilerle donatıp iş dünyasıyla vatandaşlarına rekabet yeteneği kazandırmanın mekanizmalarını kurmaktadırlar. Türkiye’de ise bugüne kadar ulusal bir boyutta İnternet’in bir sahiplenme, strateji, mekanizma ve eylem plan olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Bugün, maalesef pek çoğumuz, İnternet’i sadece bir oyun, eğlence ve broşürümüzün bulunması gereken bir ortam olarak görmekteyiz. İnternet’i, bilim, teknoloji ve iletişimdeki değişimin taşıyıcısı, yeniden yapılanmanın, küresel etkinliğin, verimliliğin, ekonominin bir aracı olarak etkin olarak kullanamıyoruz. Hâlbuki İnternet hayatımıza kalıcı olarak girmiş ve artık bizimle birlikte korkunç bir hızla gelişerek yaşamaktadır. Tüm iş süreçlerimizi, haberleşme mekanizmalarımızı, yönetim biçimlerimizi İnternet ve temsil ettiği değişim açısından gözden geçirip kendi ülke gerçeklerimize ve millî bünyemize uygun olarak yeniden oluşturmalıyız.

Sayın milletvekilleri, İnternet Haftası, elbette ki İnternet’i Türkiye gündemine yerleştirmeyi amaçlamaktadır. Bu da toplumda İnternet bilincini oluşturmak, İnternet’i tanıtmak, büyütmek, yeni projeler başlatmak, sorunları ve çözüm yollarını tartışmak, kısaca İnternet’i düşünmek ve İnternet’i yaşamak demektir. Türkiye’yi İnternet’e taşımak için en acil ilgilenmemiz gereken konu hiç şüphesiz eğitimdir. Bunun için de bilgisayar okuryazarlığını artıracak ve birkaç yıl içinde dünyanın ilk on ülkesi içine sokacak örgün ve yaygın eğitimi planlamalı ve gerçekleştirmeliyiz. Bu açıdan bakıldığında, İnternet kullanımının o ülkenin gelişmişlik seviyesini belirten bir gösterge olabileceğini dahi söyleyebiliriz. Zira bilgiye ulaşmanın en hızlı, en ucuz ve güvenilir bir şekilde en kestirme yolu hiç şüphesiz İnternet olup diğer haberleşme sistemlerine göre daha ekonomik bir ortam sunmaktadır. Bunun farkında olan ülkeler, İnternet’in gelişimini millî bir politika olarak ele almakta, geliştirilmesine ve yaygınlaştırılmasına büyük önem vermektedirler.

Türk toplumunun ve özellikle de gençlerimizin İnternet’in sağladığı avantaj ve yeniliklerden daha fazla ve etkin faydalanması için öncelikle İnternet erişimine daha ekonomik ve minimize edilmiş bir maliyetle ulaşması gerekmektedir. Özellikle fakir ve ekmek parasını binbir güçlükle kazanan ailelerimizin tahsil çağındaki çocuklarına yönelik olarak millî bir İnternet politikası geliştirmeli ve maliyetsiz olarak, bu ailelerin eğitim gören çocuklarına İnternet erişimi ve araçları sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tankut.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Diğer taraftan, vatandaşlarımız ve özellikle çocuklar için güvenli İnternet uygulamalarını mutlaka geliştirmeliyiz. El birliği ve dikkatli bir şekilde İnternet’e ilişkin suçların karşısında durmalı, gerekli yasaları konunun uzmanlarıyla görüşerek acilen çıkarmalı ve gereken tedbirleri, fikir ve ifade özgürlüğünü dikkate alarak, özellikle kumar, çocuk istismarı, zararlı içerik ve bölücü faaliyetler konusunda hassas davranarak almalıyız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak İnternet Haftası’nı kutladığımız bu zaman diliminde, eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği ve küresel aktörlerin başrol oynadığı dünyamızın dengesine uygun olarak kendi millî rotasında, Türk milletini İnternet’ten de etkin ve aktif bir şekilde faydalandırıp bilgi toplumu hâline getirmeyi başarabilirse kısa vadede bölgesel bir güç olarak “lider ülke olma” idealini gerçekleştirebilecek, yani 2023 vizyonuna taşıyabilecektir diyorum. İnternet Haftası’nın genç yeteneklerimizin çok fazla sayıda yetişerek bilgi toplumu olma irade ve azmimize katkı sağlamasını temenni ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Gündem dışı konuşmaya Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakanım.(AK Parti sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sayın Tankut’un İnternet Haftası dolayısıyla gündem dışı konuşması üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bilgi ve iletişim alanında gelişmeler hem ülkemizde hem de dünyada büyük bir hızla devam ediyor. İletişim sadece sesle yapılan bir şey iken 1945 yılından itibaren Amerika’da, başlangıçta askerî haberleşme amacıyla bilgilerin de sesle beraber iletilmesiyle İnternet kullanılmaya başlandı. Böylece sadece sesle olan iletişim, bilgi ve veri iletişimini de bünyesine dâhil ederek gelişmesini sürdürdü. Daha sonra bu gelişme, bilhassa 80’li yılların sonunda ve 90’lı yıllarda artık video, yani görüntü iletimini de alarak “bilgi iletişim teknolojileri” veya “bilişim” dediğimiz sektörün doğmasına yol açtı. Sektör o kadar hızla gelişiyor ki bulunan teknolojilere karşı düzenleme yapmaya idareler zaman zaman âciz kalıyor. Dolayısıyla, fiilî durum, gelişme her zaman, hatta çoğu zaman gelişmelerin, düzenlemelerin önünde gitmeye devam ediyor.

Şimdi İnternet öyle bir hâle geldi ki İnternet’siz yaşam düşünülemez hâle geliyor. Hani derler ya “Her eve lazım.” Artık İnternet her eve, herkese lazım. Çünkü, bilgi kaynakları eskiden günlük, haftalık gazetelerden elde edilirdi. Şimdi anında bilgi kaynaklarına ulaşabiliyoruz, onların doğruluğunu, yanlışlığını ortaya koyabiliyoruz. Devletle olan işlerimiz varsa bunları İnternet ortamından yapabiliyoruz. Çarşı pazardan alışveriş işlerimiz varsa bunları yapabiliyoruz. Seyahate gideceksek uçak biletimizi, otelimizi, arabamızı kiralayabiliyoruz. Velhasıl, yirmi dört saatlik yaşamımızda İnternet’i en yakın yardımcımız olarak kullanabiliyoruz.

Peki, İnternet’in hayatımıza girmesi neyi sağlıyor? Bilgi toplumuna dönüşümü sağlıyor. Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Seksen yıl boyunca halkımızı okuryazar yapmak, cahillikten kurtarmak için çalıştık, çabaladık. Başta Büyük Atatürk olmak üzere çeşitli dönemlerde seferberlikler düzenledik ve Allah’a şükür, yüzde 90’ın üzerinde okuma yazma oranına ulaştık. Tam biz “İşi bitirdik.” derken bir de karşımıza bilgisayar çıktı, “bilgisayar okuryazarlığı” diye bir kavram doğdu.

Eskiden büyükler küçükleri eğitirdi, onlara öğretirdi, okuryazar yapardı. Şimdi, ahir zaman, bu bilgisayar okuryazarlığında iş tersine döndü. Şimdi, küçükler büyüklere öğretiyor. Çünkü bizim nesil bu teknolojilerle tanışmadı. Bizi bu teknolojilerle tanıştıracak, bilgisayarla dost yapacak bizim yavrularımız. Onun için de biz Hükûmet olarak yatırımı en önce gençlerimize yapmaya karar verdik.

Bunun için ne yaptık? Bütün okullara, kırk bin okulumuzun tamamına İnternet erişimini sağladık. Sadece erişim değil, geniş bant hızlı İnternet erişimi sağladık. Bununla da kalmadık, okullarımıza Millî Eğitim Bakanlığının öncülüğünde bilgi teknoloji sınıfları yapmaya başladık. Bu da yetmez, okullarda olup da vatandaş nasıl istifade edecek, bunu da düşündük, beldelere, il halk kütüphanelerine, garnizonlara, ilçelere, illere İnternet evleri, kamu İnternet erişim merkezleri kurmaya başladık.

Şu ana kadar 127 adet askerî kışla, 884 adet halk eğitim merkezi, 171 adet mesleki eğitim merkezi ve 1.341 kütüphaneye olmak üzere bilgi erişim, kamu İnternet erişim merkezleri bir kısmında kuruldu, çalışıyor, bir kısmında kurulumu devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, daha geçen hafta Millî Eğitim Bakanlığımızla bir protokol imzaladık. Bu protokole göre, kırsal kesimdeki -öğrenci sayısına bakmaksızın- tüm okulların bilgisayar sistemini tamamen yeniliyoruz, yani okullardaki bütün… Tabii, bu çok hızlı gelişen bir teknoloji olduğu için, alıyorsunuz, üç beş sene sonra, çocuklar “bu bilgisayar kağnı arabası gibi” diyor, değiştirmek icap ediyor. Şimdi bunları değiştiriyoruz ve her sınıfa bir bilgisayar koyuyoruz köy okullarında, kırsal kesimde. Aynı zamanda bütün sınıflara da tepegöz koyuyoruz. Yani bundan sonra hocalar derslerini sayısal ortamda verecekler, kâğıdı kalemi ortadan kaldırıyoruz.

Diğer yandan, 2 bin adet lisemize de, fen lisemize de teknoloji destekli fen laboratuvarı kuruyoruz. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Bütün bunları niye yapıyoruz? Bütün bunları yapmamızın arkasındaki neden, gerçek, değerli milletvekilleri, Türkiye'nin 2013 hedefi, bilgi toplumuna gidiş yolunda, gençlerden başlayıp erişkinleri, yetişkinleri bilgisayar okuryazarı yapmaktır. Amacımız budur. Bunun için çalışmalarımızı hızla sürdürüyoruz.

Sayısallaşma bakımından, bilgi toplumuna erişim bakımından bazı rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum. 2002 yılında sabit abone, yani evlerdeki telefon sayısı 18,9 milyon, şu anda bu sayı 500 bin aşağı düştü. Dikkatinizi çekiyorum. Artık haberleşmede, iletişimde, bilişimde, mobilizasyon, yani telsiz öne geçmeye başladı. Buna mukabil, cep telefonu abone sayısı 2002’de 18 milyon 500 bin iken şu anda 64 milyona çıktı. 3 kattan büyük bir artış var. 2002’de ADSL denen geniş İnternet, hızlı İnternet yok iken bugün bu sayı 4,8 milyon aboneye, yani 4,8 milyon aileye ulaştı. Kullanıcı bazında olaya bakarsak, 20 milyon İnternet kullanıcısı var. Demek ki bütün bunlar bilgisayar okuryazarlığının artırılmasına yönelik tedbirler.

Bunları yaparken bir yandan da tabii gelişen sektördeki şartlara göre serbestleştirme sürecini de büyük bir dikkatle ve özenle sürdürüyoruz. Biliyorsunuz, 2004 yılında Türk Telekom’un ses iletişim tekeli sona erdi. 2005 yılında da, 2005’in sonunda da Türk Telekom bir ortaklık anlaşmasına giderek özel şirket statüsüne geçti ve bütün haberleşmedeki tekeli tamamen sona erdi. Sektörün serbestleşmesiyle birlikte neler oldu? Tüm telekomünikasyon sektöründeki ciro 8 milyar YTL iken dört yıl içerisinde bu rakam 27 milyar YTL’ye çıktı. Sağlanan rekabet sonucu, lisans alan işletme sayısı da büyük bir oranda arttı. Ne kadar arttı? Onu da rakamlarıyla vereyim: Yüzde 152 arttı. Yani, artık, herkes bilgi iletişim sektörüne yatırım yapıyor ve bu yönde sektörün büyümesi için çalışma yapıyor. Serbestleşmeyle beraber gayet tabii ki şu düzenlemeleri de yapmamız gerekiyordu: Evrensel hizmet yükümlülüğü. Eskiden, Telekom varken bütün haberleşmeyi, her şeyi Telekom yapıyor, bir yere hizmet gidecek, irat maliyeti karşılamıyor ama Türk Telekom’a diyorsun ki: Git arkadaş buraya şu hizmeti ver. E, şimdi serbestleşmede böyle bir şey isteme hakkımız yok. Ne yapıyoruz? Evrensel Hizmet Kanunu’nu çıkardık. Evrensel Hizmet Kanunu ile bir yere  hizmet gidecekse maliyeti de getirisinden fazla bile olsa işletmelere görev veriyoruz, işletmeler bu hizmeti verip faturasını getiriyor, parasını alıyor. Buradaki amacımız nedir? Buradaki amacımız da ülkenin doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle her tarafta iletişim altyapısının eşit şekilde gelişmesi. İstanbul Nişantaşı’nda ne varsa Hakkâri Yüksekova’da da o olmalı. Sinop Boyabat’ta ne varsa Hatay Dörtyol’da da aynısı olmalı. Sosyal devlet olmanın gereği bu, değerli arkadaşlar. Bunun için Evrensel Hizmet Fonu’ndan okullarımızı bilgisayarla donattık, İnternet ücretlerini dahi biz veriyoruz; öğrenciler yeter ki analarını babalarını yormasın, harçlıklarını bu işe vermesin diye bu paraları da Evrensel Hizmet Fonu’ndan karşılıyoruz.

Değerli arkadaşlar, İnternet Haftası -Sayın Milletvekilimize teşekkür ediyorum- kamuoyunda İnternet’in tanıtılması, İnternet’in yeni bir yaşam tarzı olduğunun algılanması bakımından önemlidir. On birincisi yapılıyor, bu sene de 24-25 Nisan arasında yapılacak. Ankara’da etkinlikler olacak, İstanbul’da etkinlikler olacak; akademisyenler, uzmanlar, kamu görevlileri, işletmeciler bu konuda ülkemizdeki gelişmeleri ortaya koyacaklardır.

Son beş yılda iletişimde yaptığımız yatırımlarla, Türkiye’yi, iletişimde Afrika seviyesinden Avrupa ülkeleri seviyesine taşıdık. İstatistikler böyle diyor. Bakınız, bunu neden söylüyorum? Türkiye, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde bilgisayarlaşma oranı bakımından 1’inci, İnternet uygulamaları bakımından 8’inci sıraya yükseldi. İnternet’in kamu kuruluşlarında uygulama seviyesi henüz Avrupa Birliğinin gerisinde ama hedefimiz, 2013 yılına kadar vatandaşın, en az, işlerinin yarısını İnternet üzerinden yapabilmesidir. Bunun için e-Devlet Kapısı Projesi çalışmaları devam ediyor. Temmuz ayında on dokuz kalem işlemin hizmete girmesi, deneme çalışmaları yapılması hedefleniyor. Bu konuda çalışmalar devam ediyor.

İnternet kullanımı günden güne artıyor. Tabii, İnternet çok faydalı bir şey ama milletvekilimizin de ifade ettiği gibi, bunun zararlarından da toplumumuzu korumamız lazım. Her faydalı ilacın bir yan tesiri olduğu gibi, İnternet’in de ağırlıklı olarak dış kaynaklı olmak üzere toplumumuzu tehdit eden önemli mahzurları var. Bunu da gören Hükûmetimiz, yine bu yüce Meclisin oluruyla, Türk Ceza Kanunu’nda suç olup İnternet ortamından işlenmesi mümkün olan fiiller için bir mücadeleyi esas alan, önlemeyi esas alan bir yasa çıkardı. Bu yasaya göre, İnternet Güvenlik Başkanlığı Telekomünikasyon kurumu bünyesinde oluşturuldu. Bu Başkanlıkla beraber bir sivil toplum oluşumunu da buraya dâhil ettik, aynı yasada. O da İnternet Kuruludur. 25 kişiden oluşuyor, Bakanlık oluşturuyor. Burada işletmeciler var, üniversiteden akademisyenler var, uzmanlar var, kamu temsilcileri var. Bunların görevi ne? Dışarıdan ve içeriden iletişim otoyollarına verilen bilgilerin içinden kirli bilgileri -toplumu, gençliğimizi olumsuz yönde etkileyecek kirli bilgileri- ayıklamak, temiz ve rafine bilgiyi insanlarımıza sunmaktır.

İnternet bir sektör değil; bilgi, iletişim bir sektör değil, artık yaşamımızın bir parçası hâline getirilmiştir, bir yaşam tarzına dönüşmüştür. Nasıl bugün, cep telefonu olmadan bir hayatı düşünemiyor isek İnternet de yavaş yavaş bu konuma gelmeye başlamıştır. Zamandan ve mekândan bağımsız olarak dünyaya bağlanmak, bilgiye erişmek, ancak ve ancak İnternet’le mümkündür. Onun için, İnternet’in yaygınlaştırılması, aslında şeffaflığın yaygınlaştırılmasıdır. İnternet’in yaygınlaştırılması aslında daha fazla özgürlük demektir. İnternet’in yaygınlaşması aslında daha fazla demokrasi demektir. İnternetin yaygınlaşması daha fazla ticaret demektir.

Bugün, İnternet yoluyla yapılan ticaret hacmi Türkiye’de yüzde 4’e yükselmiştir ve dikkat ederseniz, uçak biletlerine bakın, acenteden alırsanız 100 lira, ana satış merkezinden alırsanız 90 lira, İnternet üzerinden alırsanız 70 lira. Niye? Çünkü ofis yok, çalıştırılacak adam yok, bilet kâğıt parası yok, posta parası yok; bütün bu masrafları ortadan kaldırıyorsunuz, bilgisayarınızdan girip elektronik biletinizi almak suretiyle seyahatinizi gerçekleştiriyorsunuz.

Bütün bunları yapmaktaki amacımız ne değerli milletvekilleri? İnsanımızın hayatını kolaylaştırmak, insanımızın yaşam kalitesini artırmak. Hükûmetimizin, partimizin de bir ilkesi var, bunu her zaman tekrar ediyoruz: İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın. Bu gayeyle, durmadan, gece demeden gündüz demeden, yaz demeden kış demeden, yağmur demeden kar demeden çalışmaya devam ediyoruz, yolumuza devam ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

Gündem dışı üçüncü söz, 11 Nisan Şanlıurfa’nın kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen, Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’a aittir.

Buyurun Sayın Başak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’ın, Şanlıurfa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

RAMAZAN BAŞAK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; güzel ülkemin en güzel şehirlerinden biri olan peygamberler şehri Şanlıurfa’nın 11 Nisan düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Heyetinizi, Sayın Meclis Başkan Vekilimin şahsında saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, Şanlıurfa’yı, Balıklı Göl’ü, Halil-ür Rahman’ı, Eyyüp Nebi’yi, dünyanın en eski üniversitesi olan Harran Üniversitesini, Harran Ovası’nı, Suruç Ovası’nı, Diyarbakır’ı, Gaziantep’i, Adıyaman’ı, daha doğrusu Doğu ve Güneydoğu’nun tüm güzelliklerini görmeye sizleri ve şu anda bizleri izlemekte olan tüm vatandaşlarımı davet etmek istiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Urfa, Mütareke kapsamı dışında kalmasına rağmen Mondros Mütarekesi’nin 7’nci maddesi bahane edilerek 7 Mart 1919’da İngilizler tarafından işgal edildi. Daha sonra 15 Eylül 1919’da Fransızlar ve İngilizler arasındaki anlaşmanın sonucunda 31 Ekim 1919’da Fransızlar tarafından işgal edildi.

Saygıdeğer milletvekilleri, her iki işgalci gücün, işgal süresince bu bölgede, Şanlıurfa halkı üzerinde denemeye çalıştıkları en büyük silah nifak ve fitne silahı olmuştur. Şanlıurfa halkını, Şanlıurfa’daki aşiretleri, Kürt aşiretiydi, Türk aşiretiydi, Arap aşiretiydi diyerek, fitne tohumlarını ekerek birbirlerine düşürmeye kalktılar. Ama atalarımızın hiçbiri bu fitne ve oyunlara gelmedi, birlik ve beraberliklerini muhafaza ettiler. Bakın, aradan seksen sekiz yıl geçti, yine birileri aynı silahla, aynı fitne yoluyla Türkiye'nin birlik ve beraberliğini, o bölgenin birlik ve beraberliğini bozmaya çalışıyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, seksen sekiz yıl önce benim atam ne yaptıysa emin olun şu andaki o ataların torunları da bu oyuna gelmeyecek ve bu ülkenin birlik beraberliği için gerekli olan tüm gayreti sarf edecek ve sarf etmeye de devam edecek.

Saygıdeğer milletvekilleri, Şanlıurfa halkı, Suruç’taki aşiretler, Siverek’teki aşiretler, Şanlıurfa’nın tüm ilçelerindeki aşiretler, bu birlik ve beraberliğin ışığı altında 7 Şubat 1920’de Fransızlara bir ültimatom veriyorlar. Dikkatinizi bu noktaya çekmek istiyorum. Hafızalarımızı tazelemek amacıyla bu ültimatomu, ben, aynen sizlerle paylaşmak istiyorum. Ültimatomda atalarımız şöyle söylüyor: “Gerek Wilson ilkelerine ve gerekse Mondros Mütarekenamesi hükümlerine aykırı olarak memleketi sebepsiz işgalinizi şiddetle ret ve protesto eder, kısa bir müddet içinde bulunduğunuz yeri boşaltmadığınız takdirde zorla savaşılarak çıkartılmanız yoluna gidileceğinden, bu suretle akacak kanların sorumluluğu tamamen size ait olacaktır."

Saygıdeğer milletvekilleri, atalarımız bu ültimatomu işgalci kuvvetlere verdiklerinde Fransızların topuna, tüfeğine, düzenli birliklerine karşılık birbirini kardeşçe seven vatan ve ülke sevgisinden başka hiçbir şeye sahip değillerdi biliyor musunuz.

Bu ültimatomu kale almayan Fransızlara en kısa sürede cevabı Şanlıurfa’nın bahsi geçen ilçelerinden gelen Şanlıurfa halkı vermiş ve 11 Nisan 1920’de bu Fransızlara çok büyük zayiat verdirterek Şanlıurfa’nın kurtuluşuna vesile olmuşlardır.

Saygıdeğer milletvekilleri, yüzyıllardır kardeşçe yaşayan Türk’ün, Kürt’ün, Alevi’nin, Sünni’nin en büyük eseri Kurtuluş Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nın sonrasında ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti’dir (AK Parti sıralarından alkışlar) ve Allah’ın izniyle de yine bu bahsi geçen kesimler kardeşçe, birlik ve beraberlik içerisinde ilelebet yaşayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başak.

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, sözlerimin sonunda, gelin atalarımıza layık olalım diyorum ve unutmayalım ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün koymuş olduğu “muasır medeniyetler” hedefine ulaşmamızın tek yolunun, başta bu Parlamento çatısı altında olmak üzere, Türkiye’deki 75 milyon insanın birlik ve beraberliğinden geçtiğini tekrar sizlere hatırlatmak istiyorum.

Bu vesileyle tüm hemşehrilerimin 11 Nisan kurtuluş bayramını kutlarken, o günden şu ana kadar bu ülke için vefat etmiş, canını vermiş tüm şehitlerimizi minnetle anıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Başak.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Bulgaristan Meclis Başkanı Georgi Pirinski’nin, 13-15 Nisan 2008 tarihleri arasında Sofya’da düzenlenecek olan “Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci Parlamento Başkanları Konferansı”na davetine TBMM Başkanını temsilen Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu’nun katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/388)

                                                                                                                    03 Nisan 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Dışişleri Bakanlığı'ndan alınan bir yazıda, Bulgaristan Meclis Başkanı Georgi Pirinski'nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Köksal Toptan'a hitaben gönderdiği bir mektupta, 13-15 Nisan 2008 tarihleri arasında Sofya'da düzenlenecek olan "Güneydoğu Avrupa Ülkeleri (GDAÜ) İşbirliği Süreci Parlamento Başkanları Konferansı"na TBMM Başkanı'nı davet ettiği bildirilmektedir.

Sözkonusu Konferans'a Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı'nı temsilen TBMM Başkanvekili Şükran Güldal Mumcu'nun katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.

                                                                                             Köksal Toptan

                                                                                 Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                  Başkanı

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 milletvekilinin, kayıt dışı istihdamın önlenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/161)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde her iki çalışandan birisinin kayıtdışı olduğu bilinmektedir. Kaygı verici düzeylere ulaşan kayıtdışı istihdam, sosyal güvenlik sisteminde sıkıntılara yol açmakta, haksız rekabete neden olmakta ve çalışanlar açısından hak ve hizmet kaybı yaratmaktadır.

Kayıtdışı istihdam gerek ekonominin tamamında gerek işgücü piyasasında ağırlığını artırarak hissettirmektedir. Kayıtdışı istihdamın ve buna bağlı olarak kayıtdışı ekonominin önlenmesi, sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin en temel unsurlarından birini oluşturmaktadır.

Bu nedenle, kayıtdışı istihdamın önlenmesi ile ilgili sorunların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 26.03.2008

1) Hulusi Güvel                                         (Adana)

2) Selçuk Ayhan                                       (İzmir)

3) Tekin Bingöl                                         (Ankara)

4) Enis Tütüncü                                        (Tekirdağ)

5) Ali Rıza Öztürk                                     (Mersin)

6) Halil Ünlütepe                                      (Afyonkarahisar)

7) Birgen Keleş                                         (İstanbul)

8) Abdulaziz Yazar                                   (Hatay)

9) Ahmet Ersin                                         (İzmir)

10) Mehmet Ali Özpolat                           (İstanbul)

11) Vahap Seçer                                       (Mersin)

12) Sacid Yıldız                                         (İstanbul)

13) Esfender Korkmaz                             (İstanbul)

14) Şevket Köse                                        (Adıyaman)

15) Akif Ekici                                            (Gaziantep)

16) Ergün Aydoğan                                 (Balıkesir)

17) Eşref Karaibrahim                            (Giresun)

18) Kemal Demirel                                   (Bursa)

19) Şahin Mengü                                      (Manisa)

20) Tayfur Süner                                      (Antalya)      

21) Hüsnü Çöllü                                       (Antalya)

22) Atila Emek                                          (Antalya)

23) Ali Rıza Ertemür                                (Denizli)

24) Nevingaye Erbatur                            (Adana)

25) İsa Gök                                                (Mersin)

26) Gökhan Durgun                                 (Hatay)

27) Osman Coşkunoğlu                            (Uşak)

28) Canan Arıtman                                  (İzmir) 

29) Nesrin Baytok                                    (Ankara)

Gerekçe:

Tarım, imalat ve inşaat gibi emek yoğun sektörlerde yoğunlaşan kayıtdışı istihdamın toplam istihdama oranı TÜİK verilerine göre 2007 yılında % 46.86 olarak gerçekleşmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinde bu oran % 13 ile % 25 arasında değişmektedir.

Her iki çalışandan birinin kayıtdışı olduğu ülkemizde, kayıtdışı üretimde bulunan işletmeler kayıtdışı istihdamın temel kaynağını oluşturmaktadır. Buna ek olarak kayıtlı işletmeler de eksik ve kısmi bildirim nedeniyle kayıtdışı istihdamı artırmaktadır.

Kayıtdışı istihdam, vergi ve prim gelirlerinin azalmasına neden olarak devletin gelir kaybına uğramasına yol açmaktadır. Bu gelir kaybının karşılanması için vergi ve primlerin artırılması gerekmekte, artan vergi ve prim yükü de kayıtdışı istihdamı ve kayıtdışı ekonomiyi teşvik etmektedir.

Yapılan araştırmalarda kayıtdışı ekonomi ve kayıtdışı istihdamın boyutunu belirleyen temel unsurların, artan vergi yükü, yüksek sosyal güvenlik katkıları, kayıtlı işgücü piyasasındaki ücret düzeyleri, kayıtlı ekonomideki toplam işgücü maliyetleri olduğu belirtilmektedir. Ülkemizde yaşanan yoğun göç de kayıtdışı çalışma potansiyelini artırmaktadır.

Kayıtdışı işçi çalıştıran firmalar sigorta primi ödemediklerinden yasalara uygun olarak çalışan işletmelerin aleyhine haksız rekabet ortamı oluşmaktadır.

Kayıtdışı çalışanlar, kayıtlı sektörde çalışanlara göre birçok haktan ve hizmetten yararlanamamaktadır. Söz konusu kayıtdışı çalışanların kayıt altına alındığı düşünüldüğünde hak ve hizmet kayıplarının önlenmesinin yanında, sosyal güvenlik sisteminin finansman sorununun önemli ölçüde giderileceği görülmektedir.

Kayıtdışı istihdamla mücadele etmek için öncelikle kayıtdışı çalışan ve çalıştırılanları kayıtdışılığa iten nedenlerin ve kayıtdışı ekonomiyi oluşturan koşulların iyi belirlenmesi gerekmektedir. Kayıtdışı istihdam ancak ona kaynak teşkil eden yapısal sebepler ortadan kaldırılarak önlenebilir. Sorunun kaynağının doğru tanımlanmasının ardından alınacak önlemlerin ülkemizin sosyo-ekonomik değişkenleri ile kurumsal ve kültürel yapısına uygun olması gerekmektedir.

Kayıtdışılığın önlenmesi için yürürlükteki mevzuatla düzenlenen gecikme cezası, usulsüzlük cezası ve gecikme zammı gibi önlemler caydırıcı niteliktedir. Ancak söz konusu yasaların etkin bir biçimde uygulanmaması ve geriye dönük olarak çıkarılan af uygulamaları, yasal düzenlemelerin etkinliğini azaltmaktadır. İdari düzenlemelerin sayısını artırmak yerine mevcut düzenlemelerin etkin uygulanmasının sağlanmasının daha verimli sonuçlar doğurduğu gözlenmektedir.

Kayıtdışı ekonomi ve kayıtdışı istihdamla mücadele stratejilerinin hayata geçirilmesine yönelik çalışmalara sosyal tarafların aktif katılımının sağlanması ve konu ile ilgili alanında uzman kişi ve uygulayıcıların görüşlerinin alınması bir zorunluluktur. Bu mücadele stratejilerinde hem kayıtdışı çalışmayı azaltacak, hem kayıtlı çalışmayı özendirecek tedbirlerin birlikte uygulanacağı karma politikaların belirlenmesi gereklidir.

Vergi rejiminin kayıtdışı ekonomi üzerinde etkili olduğuna dair güçlü belirtiler bulunmaktadır. Yüksek oranlı vergiler firmaların vergiden kaçınmasına neden olmakta, bu da ekonominin kayıtdışılığa yönelmesine yol açmaktadır. Ayrıca, devlete güven duyulmaması, vatandaşların devletin vergi gelirlerini doğru olarak harcamadığı inancı, vergi ahlakının zayıf oluşu, bireyleri ve firmaları vergi ödemekten uzaklaştıran unsurlar olarak sıralanabilir. Kayıtlı sektörde ücret kesintileri azaldıkça çalışanların ve işverenlerin kayıtdışı sektörden kayıtlı sektöre doğru yöneldiği bilinmektedir.

Kamu kuruluşlarının etkin çalıştığı ülkelerde kayıtdışı ekonomi daha küçük olma eğilimindedir. Düzenlemelerin etkin uygulanmaması, kayıtdışı ekonominin genişlemesine neden olmaktadır.

Vergi rejiminin yeniden yapılandırılması, bürokrasinin azaltılması, vergi ve sigorta primi gibi ücret dışı işgücü maliyetlerinin düşürülmesi, verimliliğin artırılması, iş organizasyonunun geliştirilmesi, yeni işlerin yaratılmasının teşvik edilmesi, yeni işçi istihdamında vergi kolaylıkları getirilmesi gibi önlemlerin kayıtdışı ekonomi ve istihdamı engelleyeceği uzmanlarca ifade edilmektedir.

Ülkemizde kayıtdışı istihdamla mücadele kapsamında KADİM projesi 2006/28 sayılı Başbakanlık Genelgesi 04/10/2006 tarih ve 26309 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulmuştur. Ancak söz konusu proje iki yıllık bir zaman dilimini kapsamaktadır ve içinde bulunduğumuz yıl proje tamamlanacaktır. Kayıtdışı istihdamla mücadele için daha geniş kapsamlı ve daha geniş katılımlı projelere ihtiyaç duyulmaktadır.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, ülkemiz ekonomisinin sorunları içinde büyük yer tutan, kayıtdışı ekonomi ve kayıtdışı ekonominin başlıca aktörü olan kayıtdışı istihdam ile ilgili sorunların ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasının yerinde olacağı düşüncesindeyiz.

2.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 25 milletvekilinin, pamuk tarımındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/162)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Pamuk bitkisi; tekstil, yağ, yem ve kâğıt sanayinde kullanılan önemli bir endüstri bitkisidir.

Ülkemiz dünya pamuk üretiminin %80'ini gerçekleştiren sekiz ülkeden biridir. Pamuk bitkisi ülke ekonomisine sağladığı katkının yanında önemli bir istihdam sahası olup bu sektör yaklaşık 6 milyon kişinin geçimini sağlamaktadır.

Pamuk sahip olduğu özellikleri nedeniyle stratejik bir ürün olup uluslararası ticarette önemli bir paya sahiptir.

Tekstil sanayinin ham maddesi olan pamuğun üretimindeki girdi kalemlerinde maliyetlerin çok yüksek oluşu, üretimin her yıl daha da azalmasına sebep olmaktadır. Ne yazık ki uygulanan prim miktarı da üreticilerin gelir kaybını telafi etmeye yetememektedir.

Girdi maliyetleri ve enerji fiyatlarının yüksekliği, düşük kur düzeyinin de cazip hale getirdiği sübvansiyonlu ithalat nedeniyle ürün fiyatlarının düşük kalmasının yanı sıra 2007 sezonunda yaşanan kuraklık nedeniyle ortaya çıkan verim kaybı pamuk üreticilerini zor durumda bırakmış, pamuk üretimi olumsuz yönde etkilemiştir.

Pamuk üretiminde ve bağlı sektörlerde yaşanan sorunların tespiti ve çözüm yollarının bulunması için Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Ali Rıza Ertemür                                   (Denizli)

2) Ali Rıza Öztürk                                      (Mersin)

3) Tekin Bingöl                                          (Ankara)    

4) Birgen Keleş                                          (İstanbul)

5) Selçuk Ayhan                                        (İzmir)

6) Enis Tütüncü                                        (Tekirdağ)

7) Ahmet Ersin                                          (İzmir)

8) Akif Ekici                                                (Gaziantep)

9) Abdulaziz Yazar                                    (Hatay)

10) Mehmet Ali Özpolat                            (İstanbul)

11) Sacid Yıldız                                          (İstanbul)

12) Vahap Seçer                                        (Mersin)

13) Şevket Köse                                         (Adıyaman)

14) Ergün Aydoğan                                  (Balıkesir)

15) Hulusi Güvel                                        (Adana)

16) Eşref Karaibrahim                             (Giresun)

17) Kemal Demirel                                    (Bursa)

18) Şahin Mengü                                       (Manisa)

19) Tayfur Süner                                      (Antalya)

20) Hüsnü Çöllü                                        (Antalya)

21) Atila Emek                                           (Antalya)

22) Nevingaye Erbatur                             (Adana)

23) İsa Gök                                                 (Mersin)

24) Gökhan Durgun                                  (Hatay)

25) Canan Arıtman                                   (İzmir)

26) Nesrin Baytok                                     (Ankara)

Gerekçe

Pamuk, tekstilden barut ve film malzemesi yapımına kadar 50 çeşit sanayi kolunun hammaddesini oluşturan önemli tarımsal üründür.

Bununla birlikte pamuk ülkemizin lokomotif sektörü olan tekstil sanayimizin stratejik ham maddesidir. Pamuk tekstil sanayimizin olduğu kadar harp sanayinin de önemli bir hammaddesidir. Pamuk ayrıca bir yağ bitkisi olup tohumu, gıda sanayinde bitkisel yağ üretiminde kullanılmaktadır. Arta kalan küspesi ise, hayvan yemi olarak kullanılmaktadır.

Dünya piyasalarında pamuğun ucuz olması ve Gümrük Birliği'nden dolayı pamukta herhangi bir koruma uygulaması yapamamamız, ABD'nin uyguladığı düşük faizli ucuz (GSM) kredileri ile ithal pamuğun daha cazip hale gelmesi, Ülkemiz pamuk üretim alanları her geçen gün azalmasına sebep olmaktadır. Üretici pamuk yerine alternatif ürün aramaktadır, özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde ekim alanları gittikçe daralmaktadır.

Tekstil sanayinin ham maddesi olan pamuğun üretimindeki girdi kalemlerinde maliyetlerin çok yüksek oluşu üretimin her yıl daha da azalmasına sebep olmaktadır. Son bir yılda gübreye %100'ün üzerinde zam gelmiştir.

Girdi kalemlerinde en büyük masrafı hasattaki işçilik oluşturmaktadır. Bu yüzden makineli hasada geçiş zorunluluktur. Ancak kendi yürür pamuk hasat makinesinin çok pahalı olması ve ithalatta alınan % 8 KDV oranı en büyük engellerden birisidir. Makineli hasada geçiş için Ziraat Odaları önderliğinde makinelerin temini sağlanmalı pamuk hasat makinesinin ithalatı teşvik edilmelidir.

Bu gün itibariyle pamuğun ülkemizde üretilebilirliği, üretimin sürdürülebilmesi tehdit altındadır. Üretici pamuk ekiminden vazgeçmekte, bu olumsuz tablo ekim alanları azalmasına neden olmaktadır. Tüm bu olumsuz faktörlerin bir arada yaşandığı 2007 üretim sezonunun ardından, üreticinin üretimi sürdürebilmesi, kayıpları telafi edebilecek düzeyde bir prim miktarının belirlenmesi ve en kısa sürede ödenmesine bağlı hale gelmiştir.

Türk pamukçuluğu aynı zamanda dünya pamuk piyasasının küreselleşmesi ve sübvansiyonlardan kaynaklanan haksız rekabet ile baş edemez durumdadır. Gelişmiş ülkelerdeki pamuk üreticilerine ödenen sürekli yüksek düzeyli desteklerden ve uluslararası pamuk fiyatlarının düşüşünden kaynaklanan ciddi zorluklarla karşı karşıyadır.

Türkiye'de pamuk tarımının sahip olduğu tüm avantajlara ve güçlü yönlerine rağmen, son yıllarda çiftçinin pamuk tarımından kaçtığı, yerli üretimin yurt içi talebi karşılayamadığı, son 10 yılda tekstil sektörümüz hammadde açısından giderek artan oranda dışa bağımlı hale geldiği görülmektedir. Ülkemiz pamuk ithalatçısı ülkeler sıralamasında Çin'den sonra 2. sırada yer almaktadır.

Pamuk üretiminin yeterince desteklenmemesinin bedelini üreticinin yansıra tekstil ve konfeksiyon sektörü de ödemektedir. Küresel rekabette zorlanan sektör, hammadde konusunda da gün geçtikçe daha fazla dışa bağımlı hale gelmekte ve pamuk ithalatına ödenen bedel ürkütücü bir hızla artmaktadır. 2006 yılında 2 Milyar $ düzeyinde gerçekleşen pamuk, pamuk ipliği ve  pamuklu dokuma ithalatı 2007 yılı sonu itibarıyla yaklaşık 3 milyar $ düzeyine ulaşmıştır.

Pamuk üretiminde var olan sorunların çözülmesi için öncelikle ulusal pamuk politikasının belirlenmesi gerekmektedir. Pamuk üretiminde yaşanan sorunların ivedi olarak ele alınması ve hem pamuk üreticiler hem de bağlı sektörler açısından yaşamsal önemdedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

VI.- ÖNERİLER

B)     Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun 8/4/2008 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek yarım kalan çevre ve çevre kirliliğinin önlenmesi ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerine devam edilmesine ve saat 19.00’dan sonra ise kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 9/4/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine  ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:31                                                                                                      Tarihi: 8.4.2008

Genel Kurulun 8.4.2008 Salı günkü Birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek yarım kalan çevre ve çevre kirliliğinin önlenmesi ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerine devam edilmesi ve saat 19:00’dan sonra ise Gündemin “Kanun Tasarısı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi, Genel Kurulun 9.4.2008 Çarşamba günkü Birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi ve Genel Kurulun 8.4.2008 Salı günkü Birleşiminde 15.00-21.00; 9.4.2008 Çarşamba günkü Birleşiminde 13.00-22.00 ve 10.4.2008 Perşembe günkü Birleşiminde ise 13.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca önerilmiştir.

                                                               Şükran Güldal Mumcu

                                                          Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                         Başkanı V.

                            Nurettin Canikli                                                        Hakkı Suha Okay

                   Adalet ve Kalkınma Partisi                                         Cumhuriyet Halk Partisi

                         Grubu Başkanvekili                                                   Grubu Başkanvekili

 

                                Oktay Vural                                                         Selahattin Demirtaş

                    Milliyetçi Hareket Partisi                                        Demokratik Toplum Partisi

                         Grubu Başkanvekili                                                   Grubu Başkanvekili

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen var mı, lehte ve aleyhte?

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Aleyhte konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün yine bir salı günü, yine değerli milletvekili arkadaşlarımın önüne bir Danışma Kurulu önerisi geldi. Hatırlarsınız, geçen salı günü, böyle bir uygulama devam ettiği sürece, ben her hafta söz alacağım ve bu konuda görüşlerimi belirteceğim dedim.

Değerli arkadaşlarım, bir düşünürün bir sözü var: “Zalimin elini sıkan zulmüne ortak olur” diye. Şimdi, bakıyorum, AKP Grup Başkan Vekilinin imzasının yanında Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Demokratik Toplum Partisi Grup Başkan Vekillerinin de imzası var. Bu uygulama, 22 Temmuz seçimlerinden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına artık damgasını vurdu. AKP’nin grup önerisi çok istisnai olarak geliyor ama genel olarak, bu, bütün grupların anlaşması olarak geliyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu 3/10/2007 tarihinde bir Danışma Kurulu önerisini kabul etti. Geçen hafta ifade ettiğim gibi, Anayasa’mızın 98’inci maddesi, İç Tüzük’ümüzün 96, 97 ve 98’inci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetleme işlevi bulunduğunu, milletvekillerinin asli görevlerinden birisinin yürütmeyi denetlemek olduğunu ve bu denetleme yollarından birisinin de sözlü soru şeklinde yapabileceğini amir, ama bu, 3/10/2007 tarihli Danışma Kurulu önerisinden sonra, artık, gelenek hâline geldi. Milletvekilleri bu denetleme yolunu bir türlü uygulamaya geçiremiyor, çünkü AKP, çok değerli milletvekillerinin, sadece muhalefet milletvekillerinin değil, AKP milletvekillerinin de, kendi illeriyle ilgili, hükûmetin icraatıyla ilgili denetleme işlevini yerine getirmesini, görevini yerine getirmesini istemiyor ve buna, grubu bulunan muhalefet partileri de bir anlamda ortak oluyor.

Geçen hafta konuşmamdan sonra, çok değerli, saygı duyduğum Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Okay, çıktı dedi ki: “Biz bunu yapmasak dahi AKP bunu grup önerisi olarak getirecek İç Tüzük gereğince. Biz, hiç olmazsa saatlerini belirleyebiliyoruz.” şeklinde görüş bildirdi. O, filozofun söylediği lafı tekrar burada ifade etmek istiyorum: “Zalimin elini sıkan zulmüne ortak olur.” Bu, Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarım için de geçerli, DTP’li milletvekili arkadaşlarımız için de geçerli.

AKP korkabilir, milletvekillerinin sözlü sorularından korkabilir, salı günü ve çarşamba günü milletvekillerinin bu soruyu yöneltmesini kendi iktidarlarının yıpratılmasının bir nedeni olarak görebilir ama muhalefet partilerinin AKP’nin bu Danışma Kurulu önerisine imza atmalarını doğrusu ben kabul edemiyorum ve bana anlatmak istedikleri gerekçeleri de ben, çok özür diliyorum, inandırıcı bulmuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin gündemi AKP’nin önümüze koyduğu gündemden çok daha farklı. Bunu hepiniz biliyorsunuz, muhalefet patilerine mensup milletvekili arkadaşlarımız çok iyi biliyor. AKP istediği gibi gündem belirlemeye çalışıyor. Planı olan bir siyasi partinin, programı olan bir siyasi partinin her salı gündemi değiştirmemesi lazım.

Bakın, bu dağıtılan Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin içinde 245 sayın milletvekilinin sözlü soru önergeleri var ve bunlar, şimdi, bu Danışma Kurulu önerisiyle birlikte, daha öncekilerle birlikte hiç gündeme alınmıyor, önemsenmiyor. Yani, milletvekillerinin sözlü soruları sorması önemsiz bir olay mıdır? Önemli bir olaydır. Önemli bir olay olmasa Anayasa’nın 98’inci maddesine, İç Tüzük’ümüze, bu tür denetleme, sözlü soruları gündeme konulmaz.

Değerli arkadaşlarım, yeri gelmişken gündemle ilgili bir konuya da işaret etmek istiyorum: Dün Bakanlar Kurulunda, Türk Ceza Kanunu’yla ilgili, 301’inci maddeyle ilgili bir kanun tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geleceği belirtildi. Bugün gazetelerde bu konuda değerlendirmelere genişçe yer verilmiş. Daha önceki konuşmalarımda belirttiğim gibi, AKP’nin Türkiye’nin gündemini belirlerken Avrupa Birliğinden gelen belirli dayatmalara boyun eğdiğini ifade etmiştim. Hatırlarsınız, bundan birkaç gün önce, Avrupa Birliğinin sözcüleri, 301’inci maddenin acil olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesini ve düşünce özgürlüğü önünde engel olan 301’inci maddenin değiştirilmesini âdeta Türkiye’ye, Türkiye Cumhuriyeti devletine dayattı. Bu dayatmayı yaparken de, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının AKP hakkında tanzim ettiği iddianameyi de ağır bir biçimde eleştirmek suretiyle, Anayasa Mahkemesinin önünde bulunan davayı etkilemeye cüret etti. Bu açıklamalara karşı beklerdim ki, başta Sayın Başbakan olmak üzere, Adalet Bakanı olmak üzere gerekli cevabı verebilsinler isterdim ama Hükûmet nezdinden bu konuda bir açıklama gelmediği gibi, neredeyse bu açıklamaları destekler nitelikte beyanlara hepimiz rastladık. Sanıyorum birkaç gün sonra Avrupa Birliğinin komiseri, iki temsilcisi Türkiye’ye gelecekler ve bu konuda da, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere Başbakanımızla ve siyasi parti liderleriyle görüşecekler.

Değerli arkadaşlarım, bir milletvekili olarak beklentim şu: Türk ulusunun onurunu hiçbir şekilde kimsenin incitmeye hakkı yoktur. Türk yargısını aşağılayıcı beyanlarda bulunmak kimsenin haddi değildir. Hukukun üstünlüğünden, demokrasiden söz eden Avrupa Birliğinin kimi sözcülerinin özellikle bağımsız yargıya müdahale olarak algılanılabilecek sözlerden kaçınması, onların öncelikli görevlerinden biridir.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Baykal ağzıyla konuşuyor, Baykal ağzıyla.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Eğer her konuda inandırıcılığınızı yitirirseniz, iki yüzlü davranırsanız inandırıcılığınız kalmaz.

Sözlerimi fazla uzatmak istemiyorum. Herhâlde mesajım iktidar partisi milletvekillerince algılandığı gibi, çok değerli muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarım tarafından da algılanmıştır. Kimsenin zulmüne ortak olmayın. İnanmadığınız olaylarda kimsenin elini sıkmayın. Muhalefetin asli görevi, iktidarın kaçmasını kolaylaştırmak değildir. Muhalefetin amacı, halkın önüne gerçekçi projeler koymaktır, projeler koyarken de iktidarın gerçek yüzünü halka göstermektir diyorum. Sabrınız için hepinize teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İçli.

Öneri aleyhinde ikinci söz sırası Sayın Kamer Genç’e aittir.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Kamer, otur, başlama hemen haftanın ilk gününde; tembihledik, konuştuk seninle!

BAŞKAN – Gelmeden tahrik etmeyin.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeni bir çalışma haftası nedeniyle tüm arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bu hafta polisimizin kuruluşunun 163’üncü yıl dönümü haftasıdır. Tabii, aslında 10 Nisanda bu 163’üncü yıl dönümü,  fakat o gün işte söz sırası bulup bulmayacağımız da belli olmadığı için bugünden polisimizin 163’üncü kuruluş yıl dönümünü kutluyorum, görevi başında şehit olan polislerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum. Hakikaten, Türkiye’de silahlı kuvvetler içinde polisin görevi çok ağır bir görevdir. Çok sıkıntılı bir görev yapan bu meslek grubuna özellikle iktidar tarafından verilen sözlerde durulması gerektiğini de hatırlatmak istiyorum. Geçmişte, biliyorsunuz, seçimden önce AKP Hükûmeti polislere 200 ile 400 liralık zam yapacağı sözünü verdi, fakat seçim geçtikten sonra bu sözünde durmadı. Bu sözü tekrar kendilerine hatırlatıyorum.

Ayrıca, geçen gün vatandaşın birisi bana bir şikâyette bulundu, dedi ki: “Bazı lokantalarda, ünlü sanatçılar gidiyor yemek veriyor. Fakat sabaha kadar o lokantaların kapısında polis bekletiliyor.”

Bu, bence çok haksız bir uygulamadır. Eğer özel kazanç için oraya birtakım özel kişiler geliyor yemek yiyorsa, polisi orada sabaha kadar bekletmek yerine herkes kendi özel güvenliğini alsın ve polise de bu işkenceler yapılmasın. Zaten AKP İktidarının başındaki kişiler düğünlerinde binlerce polisi getirdiler, saatlerce polisi kapıda beklettiler. Polise davranışları da budur. Bu gibi davranışların da artık olmamasını diliyorum.

Bugün bir taksiye bindim. Arkadaş bana diyor ki: “Biz şoför olarak çalışıyoruz, bizim sigortamız yok.”

Yani, özel taksilerde çalışan kişiler var. Aslında bunu ben bilmiyordum gerçekten. Hâlbuki, bana göre, trafik polisleri taksilerin belgelerini incelerken, orada çalışan şoförün sigortalı olup olmadığını araştırması lazım. Yani birtakım taksi patronları var -ki, taksiler de çok büyük değer kazanan varlıklardır- burada çalıştırdıkları şoförlerin hiç olmazsa sigorta yapma zorunluluğunu getirmek durumunda. İsterseniz SSK kanununda da bunu şey ederiz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye’de, dinliyoruz televizyonlarda, Türk tarımı bu Hükûmet zamanında öldürüldü, yani tarım diye bir şey kalmadı. TİGEM’in çok güzel, zengin arazileri vardı, bu arazilerde çok güzel tohumluklar üretiliyordu. Ama, maalesef, nedense bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel kaynakları, can damarları birtakım çevrelerin direktifiyle kesiliyor ve işte, artık İsrail’den tohumlar getiriliyor. Bu tohumlar da Türkiye şartlarına müsait değil. Aslında, geçen dönem tarımın daralmasında kuraklık yanında bu getirilen kalitesiz tohumların da büyük etkinliği olduğu herkes tarafından söyleniyor. Bence, artık, devleti yöneten insanların, bu devletin menfaatlerine, geleceğine sahip çıkmaları lazım. Yani, her gün devletin uçaklarına kendi yandaşlarını bindirerek, ondan sonra siyasi amaçları için devletin uçaklarını kullanmak, insanlığa da sığmaz, adalete de sığmaz, bu devleti tarafsız yönetmesi gereken kişilerin göstermesi gereken tarafsızlığa da sığmaz. Siyaset yapacaksan kendi cebinden para ver, git yap kardeşim! Yani, bir gün üç ili gezerek, ondan sonra gidip de devletin uçaklarıyla… Akşama kadar devletin yemeğini yiyorsun, uçağını kullanıyorsun, yandaşlarına bunu kullandırıyorsun; bu, hangi hak ve adalette var?

Şimdi, değerli milletvekilleri, bir Başbakan gidiyor Trabzon Valisini ziyaret ediyor. Köpeklerle gidiyorlar, valinin makamında bomba arıyorlar. Bu nasıl bir zihniyet, bu nasıl bir olay? Yani, o valinin Türkiye’deki valilerden farkı ne acaba? Ben onu öğrenmek istiyorum. Acaba bu valinin kimliğinden duyulan bir şüphe midir? Tabii, ben valinin öz geçmişini de bilmediğim için, yani böyle bir şey yakışır mı? Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir valisinin… Yani, orası devletin makamı sayılır. Devletin makamına siz köpek getirip kontrol ettiriyorsunuz ve acaba burada bomba var mı? O zaman bu memleket bitmiş demektir. Yani, siz o zaman bu memlekete nasıl Başbakanlık yapacaksınız? Nasıl bu memleketin yöneticisi olacaksınız? Evvela bunu yapanların hemen istifa etmesi lazım. Böyle bir şey olur mu?

Sayın milletvekilleri, şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devleti sahipsiz kalmış bir devlet. Bir devletin parlamentosunda, o devletin bölünmez bütünlüğü ilan ediliyor ve o devleti yönetenler buna sahip çıkmıyorsa; bir devlette soygun yapılıyor, o soygun Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Meclisi yöneten kurullarda dile gelmiyorsa, araştırılmıyorsa; bir memlekette cumhuriyetin temel nitelikleri, devlete hayat veren temel nitelikleri ortadan kayboluyor da o devleti yöneten insanlar bunlara sahip çıkmıyorsa, peki, o devlet nasıl ayakta kalır sayın milletvekilleri? Gökten mi adamlar gelecek, yani bu devleti ayakta tutacak? Düşünebiliyor musunuz, bu devleti, Türkiye Cumhuriyeti devletini koruyan bir kurum yok, bir kurul da yok, bir güç de yok, devleti yönetenler de yok. Bunlar nereye gidiyor? Bunlar akşama kadar ancak başkalarına gidip de kendi günlük makamlarını korumak için devletin bütün itibarını sarsacak davranışları gösteren kişilere gidip yağ çekiyor. Verheugen ne diyor: “Yahu, biz bu Türklere akıllı insanların anlayabileceği bir lisanla dedik ki, sizi Avrupa Birliğine almayacağız.” Şimdi, AKP Hükûmeti sıkıştığı zaman gidiyor Avrupa Birliğinin kapısını çalıyor, milletin dikkatini oraya topluyor “Vay efendim, biz demokratikleşme konusunda adım atacağız.” Yahu, sen demokratikleşme konusunda adım atacaksan, Türkiye’nin şartlarına göre, Türk milletinin ve Türk devletinin menfaati gerektiriyorsa, bu devletin birliğini, bütünlüğünü sağlayacak düzenlemeler yapacaksan, Türkiye’de demokratikleşmeyi sağlayacaksan kendi iradenle yap bunları, birilerinin sana illa telkinde bulunmasına gerek yok.

Şimdi, sayın milletvekilleri, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bakın, altı seneden beri bu memlekette o kadar büyük soygunlar yapıldı ki, bir tane soygunun üzerine gittiler mi! Mesela -geçen gün bir arkadaşımız da söyledi- Bursa’da kamu kurumuna ait bir arazi 12 milyon dolara satılıyor, 150 dönüm. Bu, imarsız satılıyor. Arkasından burayı alan bu iktidarın yandaşları –aslında, yarın, bunlar araştırıldığı takdirde çıkar- buraya korkunç derecede bir inşaat yapıyor, 250-300 bin metrekarelik inşaat yapıyor ve orada yaptığı dükkânların aylık kirası 15 milyon dolar. Bunun gibi, mesela Seydişehir tesislerini verdiler. Yok pahasına verdiler. Gidip bunları da araştıracağız. Kime verdiler? Kendi yandaşlarına verdiler. Geçmişte, hatırlarsanız, Tayyip Erdoğan, Rize’de bir saray yaptı. Bu sarayı kimler yaptı? Bunlara devletten acaba ne kaynaklar sağlandığını araştırmamız lazım. Ama bunların üzerine kimse gitmiyor.

Ama Seydişehir’de, bakın  orada bir Antalya…

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Saray değil, köy evi.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim?

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Saray değil, köy evi. Senin evin ondan daha…

KAMER GENÇ (Devamla) – Köy eviyse… Köy evi maksadıyla satıyor musunuz? Satıyorsanız alalım onu. Köy evi olur mu, tamamen küçük bir saray yavrusu! Nereden yapıldı, hangi parayla yapıldı ve kim yaptı? O yapan müteahhitler şimdi devletten ne kaynaklar alıyor? Acaba Seydişehir tesisleri satılan kişinin bununla bir ilgisi var mı? Bir araştırmamız lazım.

Değerli milletvekilleri, şimdi, eğer bir memlekette bu kadar soygun olmasına rağmen o memleketin Türkiye Büyük Millet Meclisinde, yani Meclisinde o soygunlar araştırılmıyorsa, denetim yapılmıyorsa o memleket nasıl ayakta kalır, ben hayret ediyorum.

Yani, ben geçen gün Maliye Bakanına diyorum ki: Yahu, sen, şu zaman içinde Merkezî Uzlaşmaya ne kadar ihtilaf geldi, ne kadar üzerinde anlaştın? Bana burada da cevap veriyor. Ben sordum, diyorum ki: Uzlaşmaya ne kadarlık miktar vergi aslı ve ceza için müracaat edilmiş, ne kadarı uzlaşmada silinmiş, ne kadarı da kalmış? Bana diyor ki: “769 milyon lira uzlaşılmış.” O, kalan. Sen esas sildiğini söyle bana. 32 milyon cezada uzlaşılmış. Ben sana uzlaşılan miktarı sormuyorum ki, uzlaşmada senin sildiğin miktarı soruyorum. Yani, böyle kaçamak, denetimden kaçan, sorulara cevap vermeyen bir Bakanlar Kurulu olur mu? Sayın milletvekilleri, mümkün değil. Yani, devletteki sıkıntılara çare bulunmuyor, Hükûmet yok ortada. İşte, geçen gün gittim, sizin en geniş koltuğunuzda oturdum. Bununla bir şey göstermek istedim. Yani, diyorlar ki: “Nasıl olsa bizim çocuklar Mecliste parmak kaldırıp indiriyorlar. Bizim de Meclise gitmemize gerek yok.” Böyle bir Meclis yapısı olur mu, böyle bir hükûmet anlayışı olur mu, böyle bir memleket yönetimi olur mu? Ondan sonra sen de uçakları doldur, doldur yandaşlarını, bizim verdiğimiz vergilerle, nasıl olsa açlıktan kırılan insanların canı çıksın, onlar nasıl olsa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları değil! Ondan sonra, satın aldığın birtakım basın köşelerinde de kendini övdür, övücü yazılar yaz, ondan sonra devlet yöneteceksin diye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Danışma Kurulu önerisine gel!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, bunlar işte Danışma Kurulu kararları… Siz biraz da bu Danışma Kurulunun ne anlama… Meclisin çalışmasıdır.

Geçen hafta burada söyledim, İstanbul Başıbüyük Mahallesi’nde üç bin yedi yüz tane ev yıkıyorlar. Bütün polisler gidiyorlar, vatandaşın evinde, zorla, biber gazını sıkıyorlar, üç bin yedi yüz tane hanenin işgal olduğu, yani ikamet ettiği yeri yıkıyorlar, yerine polis gücüyle, efendim, bunu getirip TOKİ’ye veriyorlar. Böyle bir anlayış olmaz sayın milletvekilleri! Yani, siz, gidip de bu insanlara biber gazı sıkarak bu insanları evinden barkından atacağınıza, eğer hakikaten sizin hakkınızsa, evvela, gidin bunlara bir yer verin, bir gayrimenkul verin. Siz, nasıl üç bin yedi yüz tane haneyi bir anda yıkıyorsunuz? Nasıl bunları polis zoruyla atıyorsunuz ve polisi de buna alet ediyorsunuz? Bu insafa, merhamete sığar mı sayın milletvekilleri? Şimdi, o insanlar her gün polisle karşı karşıya geliyor. Devlet böyle yönetilmez sayın milletvekilleri.

Saygılar sunuyorum. Ben de Meclisin doğru dürüst çalıştırılmasını istiyorum. Bu Danışma Kurulu kararına da karşıyım. 

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Önerinin lehinde, İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.

Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım.

Aslında, söz almamım sebebi aleyhte konuşan bir sayın milletvekilimizin kullandığı bir lafla ilgili: “Zalimin elini sıkan zulme ortak olur.” Tabii, bunun çok amacını aşan, açıkçası, bir teşbih olduğunu düşünüyorum. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak haksızlıklar karşısında susan, hiçbir zaman dilsiz şeytan olmadık, hiçbir zaman da zalimin elini sıkmadık, yanlış olana yanlış, doğru olana doğru dedik. Daha önce de kendileriyle el sıkıştığımız olmuştur. Onun için, Milliyetçi Hareket Partisinin konumunu şu ya da bu şeye “evet” diyen, halkın ve milletin zararına, devletimizin zararına birtakım hususlara “evet” diyen bir muhalefet anlayışı gibi sergilemelerini çok yadırgadığımı ifade etmek isterim. Biz, Meclisin çalışması için buradayız. Milletin lehine olan hususlarda bu Meclisin çalışması gerekmektedir, çalışmaktan da gocunmuyoruz. Bu bakımdan, gerçekten bunu çok yadırgadım. O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisinin bugüne kadar koyduğu siyaset anlayışının açıkçası yeterince anlaşılamamış olmasını, anlamamış olmasına bağlıyorum.

Tabiatıyla, biz, burada bir partinin önerisine imza atmıyoruz. Bu da bir bühtandır. Partiler arasında, bu konuda, çalışmayla ilgili ortak bir anlayış belirlemiştir. Kalkıp muhalefet partilerine “AKP’nin önerisine imza atıyorsunuz.” derseniz, daha önce imza atmadıklarımıza ne diyeceksiniz? İmza atmadık, burada aleyhte konuştuk. Yani, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Vakıflar Yasası’nda mı el sıkıştık, sosyal güvenlikte mi el sıkıştık?

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sosyal güvenlik… Sosyal güvenlik…

OKTAY VURAL (Devamla) – Bunlarla ilgili her zaman sorumlu muhalefet anlayışı içerisinde görüşlerimizi ifade ediyoruz; doğru olanı, inandığımızı yapıyoruz. Dolayısıyla, herkesin de kendisine özgü doğrusunun olması da tabiidir ama kendileri için doğru olanının da illa ki bizim için de aynı şekilde doğru olmasını beklemek gerçekten yanlış olur. Kendi açılarından meseleye bakmalarını tavsiye ederim. Kendileri de bir muhalefet milletvekili olduğuna göre kendi duruşlarını ifade etsinler. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak kendi görüşlerimizi ifade edebilecek kadar herhâlde bu konuda yetkimiz var, etkimiz var, bilgimiz de vardır. Dolayısıyla, bizim üzerimizden bir muhalefet anlayışı geliştirilmemesini özellikle istirham ediyorum.

Evet, tabiatıyla, bugün aslında sözlü soruların sorulmamasının sebebi var: Neden kabul ettik? Değerli arkadaşlar, 11 Marttan bu yana çevre ile ilgili araştırma önergelerini konuşuyoruz. İki salımız gitti, bu üçüncü salı, belki bugün de bitmeyecek. Bir an önce bitirerek, değerli milletvekillerimizin, sizlerin başka araştırma önergeleri var, onlara gidelim ve bu sözlü sorularla ilgili şeyi artık bir an önce, bugün bitirebilirsek bu önergeler görüşülsün. Yediye kadardı zaten, yediden sonra da iki saatlik bir sürenin yasama faaliyetine, kanunların görüşülmesine ayrılmasının da uygun olacağını düşünüyoruz. Bu amaçla sözlü sorularla ilgili… Gerçekten, biz de denetim günlerinin denetim dışına çıkartılmasından rahatsız olduğumuzu söyledik, bugün de denetim dışına çıkartılmıyor. Haa, sözlü soruların sorulmasıyla ilgili, bizim burada sözlü soruların görüşülmesindeki amacımız, sayın bakanların burada bulunarak bu sözlü sorulara cevap vermesini temin etmektir. Takdir edersiniz ki iktidar partisinin, belki de bakanlarının bu konuda verilen sorulara cevap vermeyle ilgili, zamanlamayla ilgili bir sorunları olduğunu düşünerek yarınki sözlü sorularla ilgili görüşmenin olmamasına biz kendi açımızdan “evet” dedik. Bu çerçevede meseleye bakılması gerektiğini düşünüyoruz.

Danışma Kurulu, partiler arasında bir uzlaşmayla geliyor. Takdir edersiniz ki burada, iktidar ve muhalefet, kim olursa olsun, bu Meclisin sağlıklı bir gündemle, sağlıklı çalışma saatleri içerisinde çalışması için de bir uzlaşma oluşturması gerekmektedir. Böyle bir uzlaşmayı aramak asıl olmalıdır, uzlaşmazlığı aramak istisna olmalıdır. Bu konuda iktidar partisine de görev düşmektedir. Milletvekillerimizi gerçekten on birlere, on ikilere kadar çalıştırmak ve bu yönüyle açıkçası bir baskı oluşmasını engellemek de gerekmektedir. Bu konuda ortak bir anlayışla, Meclisimizin, milletvekillerimizin sosyal faaliyetlerini de düşünerek bir çalışma takviminin belirlenmesinde de gerçekten fayda vardır. Bundan sonraki bölümlerde de çalışma günlerinde de bu hususların dikkate alınması konusunda grubumuz olarak da görüşlerimizi paylaşacağız, Danışma Kurulu önerilerinde de paylaşacağız.

Elbette, parlamenter bir demokrasi içerisinde milletvekillerimizin soru sorma, denetim yapma hakkının engellenmemesi bir muhalefet partisi olarak asıl görevlerimizden biridir, bunun da idrakindeyiz. Bundan sonraki süreç içerisinde de denetim konularına daha fazla ağırlık verilmesi konusundaki taleplerimizi ileteceğiz. Bu bakımdan, Danışma Kurulu önerisi, Milliyetçi Hareket Partisinin de kabul ettiği bir öneridir, ortaktır zaten Danışma Kurulu önerisi; lehinde konuştum. Bundan sonraki haftalarda, inşallah, daha sağlıklı bir çalışma gündemi ve saatlerinde buluşmak üzere hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural.

Önerinin lehinde, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.

Buyurun Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Esasında ben de Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz almayacaktım, konuşmaya da niyetim yoktu. Ancak, burada konuşan değerli hatiplerin konuşmaları beni de kürsüye çıkmaya mecbur etti. Bu vesileyle vaktinizi aldığım için şimdiden özür diliyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, Meclisin etkin, verimli çalışması, Meclisin içerisinde bulunan siyasi parti gruplarının anlaşmasıyla sağlanabilir. Zira biz, İç Tüzük’ümüzü ve İç Tüzük’te yer alan hükümleri beraber değerlendirdiğimiz takdirde, burada, bizim, milletimize, arzu ettiğimiz hizmetlerin arzu edilen biçimde yürütülebilmesi ancak karşılıklı anlayış, karşılıklı hoşgörü, karşılıklı bir uzlaşmayla mümkün olabilir. Ben hem ana muhalefete hem MHP’ye hem DTP’ye, bugüne kadar, 23’üncü Dönem Meclis çalışmalarının, sadece takvimin belirlenmesi konusunda değil, zaman zaman da değişik konularda bizlerle beraber uyumlu bir çalışmanın kendi açılarından Türkiye’nin hayrına olacağına inandıkları konularda, ama takvim noktasında da yine belli bir uyumu temin ederek çalışma noktasında katkı verdiler, teşekkür ediyorum. Bunun, olması gereken olduğunu düşünüyorum ve fayda da buradadır diyorum. Bundan rahatsız olmak, yanlış olandır. “Niye uzlaşıyorsunuz, niye bir araya geliyorsunuz, niye takvimi beraber belirliyorsunuz?” Bundan rahatsız olmak… Esasında bu çatının altında hepimizin rahatsız olması gereken tavır, uzlaşmadan, belli bir mutabakattan rahatsız olma konusundaki yaklaşıma tavır koymaktır. Bu bir.

İkincisi: Tabii, bu yasa bir zulüm yasası değil; bu yasayı Meclise getirmek millete zulmetmek de değil; bu yasayı savunanlar, bu yasaya oy verenler zalim de değil. Peki nedir? Bunun, sosyal devletin etkin ve verimli işleyişi bakımından zaruri olan, ertelenemez olan, dünlerde yapılması gereken ama yapılamamış, başka bir takvime, zamana da ertelenmemesi gereken bir yasa olduğu kanaatindeyiz. Biz AK Parti olarak bugüne kadar milletimizin hep yanında olduk. Belki sosyal devlet anlayışı, milletimiz tarafından, bugüne kadar, devletini böylesine yoğun yanında görmemiştir.

Birkaç örnek vermek istiyorum: Farklı değerlendirilebilir. Benim bildiğim yeşil kart 92 veya 93’te çıktı. O zaman mağdur olan vatandaşımız hasta olduğu zaman hastaneye gider, muayenesi bedava. Eğer yataklı tedavi olması gerekiyorsa hastanede yatması bedava, ama tedavi olması gerekiyorsa tedavi parayla. İlaç alacak, parayla; ameliyat olacak, parayla; medikal malzeme alacak, parayla. E, şimdi bu vatandaşın parası yok. Ne yapıyor? Varsa malını mülkünü satıyor, yoksa kapı kapı dolaşıp kendisine bir para bulup tedavi olma yolunu deniyor. Bunu da beceremiyorsa, hastalığıyla yoldaş oluyor, kardeş oluyor, yatmaya devam ediyor, yani hastalığı artık kendisinin bir kardeşi olarak görmeye başlıyor. Kısacası, devlet, sosyal devlet derdi bedava söylüyor, dermanı parayla satıyor. Size “Kansersiniz.” diyor, bedava, uykunuzu kaçırıyor, ama “Tedavimi yap.” dediğin zaman parayla. Hastalığınızı bilmediğinizde hiç olmazsa rahat rahat uyuyorsunuz. Ama, sosyal devlet sizin hastalığınızı söylüyor, uykunuzu kaçırıyor, rahat uyumanız için yapması gerekeni yapmıyordu.

Şimdi ne oldu? Biz dedik ki: “Olmaz böyle bir şey.” Ha bir insanı “Siz kansersiniz.” deyip tedavi etmeyip ölüme terk etmek ha da onun başka bir şekilde ölümüne vesile olmak. Ne fark var arada? “Sosyal devlet vatandaşı âcizse, muhtaçsa, tedaviyi gerektiren bir durum varsa onu tedavi etmeli.” dedik ve bütün sağlık giderlerini karşılamayı devlet üstlendi. Fakir ilk defa hastaneye gitti, bütün sağlığın imkânları kendisine açıldı. Eczaneye gidemezdi, memur gibi, reçetesini aldı, eczanelere gitti, ilacını aldı, tedavisini oldu. Bu zulüm müdür? Bu vatandaşa zulmetmek midir? İşte bu sosyal devlettir. Bunu yapmak sadece bizim değil herkesin göreviydi. Onun için, vatandaşımız, bizim sosyal devlet anlayışını hayata geçirme noktasında ortaya koyduğumuz anlayışa onay vermiştir.

Peki, daha ne yapıyoruz? Şimdi, bakın bu yasada bir başka şey yapıyoruz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – O da şu: Genel sağlık sigortasını getiriyoruz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ya gündemle ilgili konuşacak veya gündemle ilgili konuşmayacak doğruları söyleyecek efendim. Olur mu öyle şey?

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Hayret bir şey!

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, bir dakika…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Genel sağlık sigortasında neyi getiriyoruz? O da çok önemli.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim yanlış konuşuyor! Yanlış konuşuyor efendim! Doğru bilgi vermiyor! Olur mu  efendim?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Çıkar, doğruları söylersiniz!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – O da şundan önemli: On sekiz yaşını doldurana kadar herkes, zengin olsun, fakir olsun sağlık güvencesine kavuşturuluyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz buna imza atmadık ki ya!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Biz buna imza atmadık.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, lütfen…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan.. Sayın Başkan, biz buna imza atmadık.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, on sekiz yaşını dolduranlarla ilgili ne getiriyoruz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Peki, söyleyin de biz de doğruları söyleyelim.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onunla ilgili de zorunlu sağlık sigortası ödeme noktasında bir usul getiriliyor. İmkânı olan ödeyecek, imkânı olamayanın parasını da yine devlet ödeyecek.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ödemeyecek efendim, ödemeyecek!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu zulüm mü? Bu bir sosyal devletin gereğidir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayal aleminde yaşıyorsunuz! Ödemeyecek efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sosyal devlet bunu hayata geçiriyor. Şimdi bu yasa bunu getiriyor.

Bakın, bu memlekette…

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Esnafın parası olmadığı zaman devlet bakıyor mu?

BAŞKAN – Sayın  Bozdağ, bir dakika dinler misiniz? Sayın Bozdağ…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – ...yeşil kart alamayan, sağlık güvencesi olamayan binlerce, milyonlarca insanımız var.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ… Lütfen… Lütfen öneri üzerinde konuşun.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Efendim, ben gündemle ilgili konuşuyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bakın, yeşil kartın da şartları var. Köydeki vatandaş, mağdur insan, bir traktörü var diye, belki birkaç dönüm arazisi var diye onu da alamamış. Şimdi devlet bunun giderini karşılamamış, malını mülkünü satsa -evladının rızkı- satamıyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hâlâ öyle, hâlâ karşılamıyor!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –  Şimdi sosyal devlet buna seyirci mi kalacak? Kalmayacak. İşte genel sağlık sigortası geliyor. Bu yasa, bunun kapsamını hayata getirecek düzenlemeleri içeriyor. Onun için zulüm değil, milletin yanında, devletin şefkatiyle, merhametiyle yanında olmasıdır.

Dün bir memur veya işçi muayene olmak için giderken oradan bir okul müdüründen sevk alır, sonra bir sağlık ocağına gider, ondan sonra oradan sevk sevk… Sevkleri yaptırana kadar hastalıktan giderdi. Şimdi, bütün bunlar kalktı. Bu, merhamet değil mi? (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu, sosyal devlet değil mi? Peki, sadece bu mu? Yolsuzluk… Bakın, AK Parti döneminde yolsuzlukla da etkin mücadele yapılmıştır. Biz geldik, bu Meclisin 22’nci Dönemde ilk yaptığı iş yolsuzlukla mücadele konusunda CHP ile beraber bir araştırma komisyonu kurduk, gayretli çalışmalar oldu, birtakım çalışmalar Meclisimizde görüşüldü, Yüce Divana dair birtakım kararlar burada verildi ve süreçler işletildi. Meclisin geçmişini hatırlayın, burada yolsuzlukla ilgili birtakım komisyonlar kurulduğu zaman, siyasilerin bir araya gelip birbirlerini akladıkları pakladıkları günleri Türkiye çok iyi bilir! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakın, Bankalar Kanunu’nu değiştirdik. Gene CHP’nin de katkısı var, buradan da teşekkür ediyorum. Geçmişe dönük de yolsuzluk yapan ve yolsuzluk yaptığı sabit olan ve bunlarla muvazaa ilişkisinde olan kişilerin…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Konuştunuz efendim, yolsuzlukları konuştunuz!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …kendilerinin üçüncü dereceye kadar kan ve sıhri hısımlarının mal varlıklarına el koyma kanunu bu Meclisten geçti. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Hangi Meclisten geçti, hangi Meclisten?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onun için, yirmi iki tane banka battıktan sonra tahsilata yanaşmayanlar…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sahte raporla mahkemeden kaçıyorsunuz!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …üçüncü dereceye kadar hısımların mal varlığına el koyma yasası çıkınca uzlaşmaya vardılar.

MUHARREM VARLI (Adana) – Hangi dönemden geçti, hangi dönemden?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Raporunuz elimde, sahte… Mahkemeye çıkmadınız…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Tahsilat hızlandı…

BAŞKAN – Sayın Bozdağ… Sayın Bozdağ, konuşmanızı keseceğim.

MUHARREM VARLI (Adana) – Bu kadar samimiyseniz dokunulmazlıkları kaldıralım!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onun için bizim alnımız ak.

MUHARREM VARLI (Adana) – Bu kadar samimiyseniz dokunulmazlıkları kaldıralım!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bizim alnımız ak.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sahte raporunuz elimde. Mahkemeden kaçtınız!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bütün ihaleler, bakın, özelleştirme dâhil, canlı yayınlarda televizyonlarda 70 milyonun gözü önünde yapılıyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hastaneye gelmeden rapor aldınız!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ne zaman yapılıyordu bunlar?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hâkimin huzuruna çıkın!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yolsuzluk böyle mi olur? (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ben, önerinin lehinde olduğumu ifade ediyorum. Faydalı bir çalışma Meclisimiz yapıyor. Türkiye'nin geleceğini kurtarıyoruz. Sosyal güvenlik sistemi kazaya uğrayacak, belki bu tedbir alınmazsa emeklilerin Türkiye’de maaşını alamayacağı zamanlar gelecek. Biz, onu görüyoruz, onun tedbirini alıyoruz. İki adım önünü göremeyenler bunu anlayamazlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bozdağ.

MUHARREM VARLI (Adana) – Samimiyseniz dokunulmazlıkları kaldıralım, dokunulmazlıkları!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Vural, bir dakika müsaade eder misiniz.

Sayın Kılıçdaroğlu...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, Sayın Hatip konuşurken gündemle ilgili konuşmamıştır ve verdiği bilgilerin tümü de yanlıştır. O nedenle söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Efendim, konuşanların hiçbirisi gündemle ilgili konuşmadı ki yani, bunu kabul etmemiz lazım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Olur mu efendim? Eğer iktidar kanadı gündeme uymazsa, bundan sonra bu Parlamentoda hiçbir parti gündeme uymayacaktır.

BAŞKAN – Yani ben, burada sataşma falan görmüyorum Sayın Kılıçdaroğlu. 

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, açıkça doğru söylemiyor.

BAŞKAN – Hayır efendim. Sataşma yok, cevap vermiştir o kadar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Danışma Kurulu önerisini görüşüyoruz. Danışma Kurulu önerisi lehinde konuşan Sayın Bozdağ’ın ifadeleri Danışma Kurulu önerisinin içinde yoktur. Dolayısıyla bu ifadeler Danışma Kurulu önerisine imza atan Milliyetçi Hareket Partisini ilgilendirmemektedir ve bağlamamaktadır.

BAŞKAN – Tamam, tutanaklara geçti efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla yaptıkları konuşma, sadece kendi partilerine yönelik bir sataşmayı bir fırsat olarak kullanmalarından dolayıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak onların sözleri üzerinde bir imzamız yoktur.

BAŞKAN – Tamam, teşekkürler. Tutanaklara geçirdik efendim.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum. 57’nci Hükûmete sataştı efendim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz konuştu. Olmaz ki böyle efendim.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Danışma Kurulu önerisi kabul edilmiştir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Vekilin yanlış beyanda bulunduğunu belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, yanlış beyanda…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yerimden, kısa…

BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz cevap verdiler ona, tutanaklara da geçti efendim. Oturun lütfen.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, 60’ıncı maddeye göre, bir cümleyle…

BAŞKAN – Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, 11 Mart 2008 tarihinde görüşmelerine başladığımız ve yarım kalan çevre ve çevre kirliliğinin önlenmesi konusundaki (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin birlikte yapılan görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, termik santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planı’na etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/8)

3.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Kırklareli ili Vize ilçesindeki bir arazi ile ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/12)

4.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, Adana’daki lagünlerin karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/28)

5.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, Bartın’da kurulması planlanan termik santralin olumlu ve olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/31)

6.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevreye olumsuz etkilerinin önlenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/33)

7.- Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin, Konya Kapalı Havzası’ndaki su kaynaklarının karşı karşıya bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/38)

8.- Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Akşehir ve Eber Göllerindeki kirlilik ve diğer çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42)

9.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevrenin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/47)

10.- Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21 milletvekilinin, Büyük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/56)

11.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevreye ve turizme olumsuz etkilerinin araştırılarak su ürünleri yetiştiriciliğinin çevreyle uyumlu gerçekleştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/59)

12.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre kirliliğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/62)

13.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, altın arama faaliyetlerinin hukuki durumu ile çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/64)

14.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki kirlenmenin önlenmesi ve Van ilinde turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/65)

15.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

16.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 24 milletvekilinin, Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/71)

17.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak gölün korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/84)

18.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki çevre sorunlarının ve gölün potansiyelinin araştırılarak korunması ve değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87)

19.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, başta Afşin Elbistan olmak üzere termik santrallerin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/89)

20.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin, Isparta ilindeki göllerin çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/98)

21.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevre ve turizm üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/101)

22.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, denizlerdeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/119)

23.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş'ta Narlı Ovası'na kurulması planlanan katı atık depolama tesisinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/145)

24.- Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve Havzası’ndaki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/146) (x)

BAŞKAN – Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, araştırma önergeleri üzerinde önerge sahiplerinden Konya Milletvekili Hasan Angı konuşmuştu.

Şimdi, önerge sahibi olarak söz sırası, Konya Milletvekili Orhan Erdem’e aittir.

Buyurun Sayın Erdem.

Sayın Erdem… Yoklar.

Peki, o zaman Muhammet Rıza Yalçınkaya, Bartın Milletvekili.

Buyurun Sayın Yalçınkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Bartın ilinin Amasra ilçesine termik santral kurulmasına yönelik 22 milletvekili arkadaşımla vermiş olduğumuz araştırma önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Amasra, Karadeniz’in incisi olarak tanınır. Doyumsuz bir doğa güzelliği ve üç bin yıllık tarihî geçmişiyle âdeta bir cennettir. İnanılmaz güzellikteki koyları, mavi ve yeşilin iç içe geçtiği, biyolojik çeşitliliği en yüksek ormanlara sahip bu bölgede termik santralin kurulması, Bartın ve Amasra halkını cezalandırmak, onların geleceğini yok etmektir. Oksijen deposu havayı karbonmonoksitle doldurmak, biyolojik çeşitliliği en yüksek ormanlara sahip olan bu bölgenin asit ve kül yağmurları altında yavaş yavaş ölmesine yol açacak en kirletici işleri buraya yığmak, Amasra’nın doğal ve tarihî güzelliklerinin üstüne küller dökmek, ormanı da insanı da denizi de havayı da tarihi de kirletmek, katletmek, öldürmek Bartın’a ve Amasra’ya karşı işlenecek en büyük günahtır.

Günümüzde yerel turizm açısından Karadeniz’in gözdesi konumunda olan ve küresel ısınma nedeniyle en geç on yıl içerisinde uluslararası turizmin de gözdesi olmaya aday bu yerde termik santral kurulması, en son yapılması gereken iştir. Öncelikle yapılması gereken, böylesine tarih ve doğa cenneti niteliğindeki bir yöremizin var olan güzelliklerini geliştirmek, bu güzellikleri işleterek kazanca dönüştürmek ve ekonomik kalkınmayı sağlamak olmalıdır.

Karadeniz’in incisi cennet Amasra’ya kurulması düşünülen termik santralde yakıt olarak HEMA Endüstri Anonim Şirketi ile Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü arasında imzalanan ve Amasra (B) sahasının işletilmesine ilişkin yapılan 15 Nisan 2005 tarihli redevans sözleşmesi çerçevesinde üretilecek taşkömürünün kullanılması planlanmıştır, fakat sözleşme tarihinde bu yana firma sözleşmede belirtilen yükümlülüklerini yerine getirememiş ve sonuçta, istenilen düzeyde kömürü çıkaramamıştır. Şimdi de devlet tarafından çalıştırılan hazır sahalara gözünü dikerek, sözleşme dışı faaliyetlerde bulunmaya ve yasak olan sahalardan hazır kömürleri çıkarmaya yeltenmektedir.

Devlete ait mevcut ocaklarda üretim artışı için işçi açıklarının giderilmesi gerekirken, zamanında 4.700 kişinin çalışmakta olduğu Amasra Taşkömürü Müessese Müdürlüğünde 760 kişiyle üretim çalışmalarına devam edilmektedir. Üretim işçisi alınmadığı için bu ocaklardan kömür çıkmıyor, üretim az bahanesiyle işletmenin kapatılması yönünde oyunlar oynanıyor, özel sektör destekleniyor.

Bu oynanan oyunlara Amasra ve Bartın halkı layık değil. Amasra ve Bartın halkı devlet tarafından çalıştırılan ocaklara işçi alınmasını istiyor. Her zaman olduğu gibi, gerek turizmle gerekse madenlerini yerin altından çıkararak ülke ekonomisine katkı koymaya, artı değer yaratmaya hazır olduğunu söylüyor ve Amasra’ya termik santralın kurulmasını istemiyor.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde enerji üretimi hedeflerinde halkın, çevrenin ve ekonominin sağlığı için, kirleten ve iklimi değiştiren fosil yakıtlar yerine, Türkiye'nin temiz ve yenilenebilir enerji potansiyeli yani rüzgâr, güneş, jeotermal gibi kaynakları hesaba katılmalıdır. Türkiye'nin temiz, yenilenebilir enerji olarak güneş, rüzgâr, jeotermal ve su kaynaklarını kullanması gerekmektedir.

Türkiye'nin yıllık teknik rüzgâr potansiyelinin 166 milyar kilovat saat düzeyinde olduğu hesaplanmıştır. Türkiye'nin rüzgârdan elektrik üretimi için birçok elverişli bölgesi bulunmaktadır. Bu bölgelerin bir an önce tespit edilip yatırımlara başlanması gerekmektedir. Türkiye'nin toplam elektrik ihtiyacının en az 2 mislisini rüzgârdan sağlamak mümkündür. Türkiye'nin rüzgâr enerjisi teknik potansiyeli 83 bin megavat mertebesinde ve kurulu enerji santralleri toplam 40 bin megavattır. Ayrıca ülkemizin jeotermal kaynakları da zengindir.

Maalesef bizler, nerede zararlı şeyler var ise onları kendimize örnek alıyoruz. Çocuklarımızın geleceğini karartmak için, ülkemizi hastalıklar ülkesi yapmak için, ülkemizi çölleştirmek için elimizden ne geliyorsa yapıyoruz. Hiç kimse “Kuracağımız tesisler çevreyi kirletmeyecek.” demesin. Bütün termik santrallerle ilgili çevreye verdikleri zararlar nedeniyle ve oradaki, o yöredeki halkın sağlığını tehdit ettikleri için Yatağan, Yeniköy ve Gökova santrallerinin kapatılmasıyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidildi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu gerekçeyi gerekli görerek bu termik santrallerin kapatılmasını istedi Hükûmetten. 2005 yılının Haziran ayında da bu isteği yerine getirmediği için Hükûmet cezalandırıldı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından. Değerli arkadaşlar, o yüzden hiç kimse “Bu termik santraller çevreye zarar vermiyor.” hamasetinin içerisinde olmasın. Bu hava, bu toprak, bu deniz, bu yeşil bizim. Bunların kıymetini iyi bilip onları korumalıyız. Denizdeki balığımızın ölmesine, insanlarımızın hastalanmasına, ormanlarımızın yok olmasına yol açacak bu çevre düşmanı yatırımlardan vazgeçmeliyiz.

Değerli arkadaşlar, Karadeniz’in incisi Amasra’ya kurulması düşünülmekte olan termik santralin, ilçenin tarımı, hayvancılığı, balıkçılığı, turizmi ve en önemlisi insan hayatı dikkate alındığında, götürdüklerinin getirdiklerinden daha fazla olacağı herkes tarafından bilinmektedir. Allah’ın her türlü nimetiyle donatıp bizlere sunduğu bu en büyük hazineyi korumak ve geliştirmek görevi, bu ülkeye hizmet etmek için göreve gelmiş olan siz değerli milletvekillerimize düşmektedir.

Bu bakımdan, ülkemizin cennet köşelerinden Amasra’nın yok olmaması için araştırma önergemizin tüm arkadaşlarımız tarafından desteklenmesini ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yalçınkaya.

Söz sırası, Çanakkale Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Cengiz’e aittir.

Buyurun Sayın Cengiz. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kaz Dağlarıyla ilgili, Kaz Dağlarındaki maden işletme faaliyetlerinin araştırılması ve çevreye etkileriyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldık. Yüce heyetinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Kaz Dağları, gerçekten dünyanın gözünün dikildiği ve bütün entelektüel boyuttaki bilim adamlarının, medyanın ve tarihçilerin belki de en önemli gördüğü dağlardan biridir.

Tabii, Kaz Dağları bu zamana kadar bence keşfedilmemiştir. Kaz Dağları “Kaz Dağı” mıdır, “Kaz Dağları” mıdır? Kaz Dağları 1.774 metre rakımda mıdır veya 1.800 küsur mudur? Kaz Dağları 256 bin hektar alan mıdır, yoksa 274 bin hektar alan mıdır? Bunlar üzerinde hâlâ bir fluluk var, tespit edilmemiş bir durum var. Bence, tabii, burada, ilk önce hem iktidar olarak hem de devlet olarak, Türkiye'nin en önemli 3 dağından 1’i olan -Avanos’uyla ve ondan sonra da Uludağ’ıyla birlikte- Anadolu’nun en ucunda iki ilin merkezinde -Balıkesir ve Çanakkale ilinin merkezinde- sekiz tane ilçeyi, yirmi iki tane beldeyi ve üç yüz civarında da köyü etrafında barındıran bir dağla karşı karşıyayız. Tabii, bu dağ, gerçekten sıradan bir dağ mıdır, yoksa bizlere hayat veren, bölgeye hayat veren, Biga Yarımadası’na hayat veren, bütün yer altı, yer üstü zenginlikleriyle belki de uluslararası düzeyde göz kamaştıran bir dağ mıdır? Onu da bilmek gerekiyor.

Şimdi, biz, tabii, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Kaz Dağlarıyla ilgili vermiş olduğumuz öneme binaen, orada 6 milletvekilinden oluşan bir inceleme heyeti oluşturduk ve o bölgeye gittik. Özellikle o bölgedeki hem madencilerle hem çevre platformuyla hem de köylülerle görüşmelerde bulunduk. Özellikle dört gün boyunca o bölgede yapmış olduğumuz incelemede bana eşlik eden, Çanakkale Vekili olarak bana eşlik eden, Kütahya Milletvekilimiz Profesör Doktor Alim Işık, Osmaniye Milletvekilimiz Hakan Coşkun, Adana Milletvekilimiz Yılmaz Tankut, Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız, Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu dört gün boyunca bizle gezdiler ve buradaki gerekli tetkiki, incelemeleri ve görüşmeleri yaptık. Huzurunuzda, ben, bu değerli milletvekillerine teşekkür ediyorum hem bu konuya vermiş oldukları hassasiyet hem de Kaz Dağları...

Gerçekten Kaz Dağlarındaki olayı Bergama olayıyla da biraz düşündüğümüzde, yarın karşımıza daha ciddi ve bizleri, Hükûmetimizi, devletimizi sıkıntıya sokabilecek birçok senaryoyla veya bu konudaki çatışmalarla, ne bileyim bu Kaz Dağları üzerinde oluşturulan atmosferle karşı karşıya kalabiliriz. Onun için, özellikle buradan iktidarımıza diyoruz ki: Bir kere Çanakkale’nin, Batı Anadolu’nun, Balıkesir’in ve o bölgedeki havzanın en önemli dağı olan, Yunanistan’ın bile suyunun buradan geldiği iddiasıyla gündeme taşıdığı Kaz Dağlarını mutlaka ayrı bir perspektifle, ayrı bir bakış açısıyla ele almak zorundayız. “Kaz Dağları” diyerek oradan sıradan bir bakış açısıyla geçmemiz mümkün değildir. Burada yapılması gereken işler de var, bunları da ifade edeceğim.

Yalnız Kaz Dağlarına konum itibarıyla ve üstündeki zenginlikler itibarıyla baktığımızda, Kaz Dağlarının 256 bin hektar alanının 121 bin hektar alanı Balıkesir’de, 135 bin hektar alanı da Çanakkale’de kalmaktadır. Bu 256 bin hektar alan içinde, sadece Edremit Körfezi’ne bakan Balıkesir sınırları içinde 21.300 hektar alan millî park ilan edilmiş. Yani ne kadar? 21.300 hektar alan. Bunun dışında millî parkımız yok, koruma alanlarımız yok, korunması gereken noktalar tespit edilmemiş ve böylece, Kaz Dağlarının neresi korunmalı veya neresi tespit edilmeli noktasında da sıkıntılar var. Özellikle Kaz Dağlarını ilgilendiren alanda, Kaz Dağlarının odak noktalarında 70 civarında ruhsat verilmiştir. Çanakkale bölümünde 9 şirkete 26 tane altın arama ruhsatı verilmiştir -diğerlerini söylemiyorum, altınla ilgili bölümü söylüyorum; 9 şirkete 26 tane ruhsat verilmiş- bunların çoğu yabancı. Bunların 8 adedi işletme ruhsatı, 18 adeti de işletme talepli arama ruhsatıdır. Balıkesir bölgesinde de 3 şirkete verilmiştir, 3 şirkete 11 adet ruhsat verilmiştir; 5 adeti işletme, 6 adeti de işletme talepli ruhsat olup bununla birlikte Çanakkale ve Balıkesir’de toplam 37 tane altın aramayla ilgili, direkt altınla ilgili ruhsat verilmiştir.

Şimdi, gelinen nokta itibarıyla, eğer biz burada gerekli adımları atmazsak, çözümleri üretmezsek, Kaz Dağlarıyla ilgili yeni bir politika yaratmazsak hem iktidarımızın hem Hükûmetimizin hem devletimizin bu konuda bazı sıkıntılarla da karşı karşıya kalabileceğini tahmin ediyorum. Bir kere, Çanakkale’mizin ve Balıkesir’imizin ve Türkiye'nin gözde dağlarından biri olan -Kaz Dağı mı Kaz Dağları mı- adının, işte fluluklarının belirlenmediği bu dağın, bir kere, keşfedilmesi gerekiyor; bir kere, keşfetmeliyiz. Kaz Dağları nedir? Jeolojisiyle jeoformolojisiyle, florasıyla faunasıyla, nehirleriyle şelaleleriyle, sıcak sularıyla temiz kaynaklarıyla, eteklerindeki antik kentiyle -özellikle Çanakkale Biga Yarımadası’nda bilinen altmış iki antik kent var, yüz elli civarında da tahmin edilen bir antik kent vardır- yer altı zenginliğiyle, yine metalik madenler ve metalik olmayan madenler diye baktığımızda, gerçekten birçok yer altı zenginliğine hem maden hem de dekoratif taşlar açısından bir zenginliğe sahip. Yer altı ve yer üstü turizm kaynakları ve yetiştirilen tarım ürünleri açısından ve millî parklar açısından, mutlaka, Kaz Dağlarının keşfi gerekmektedir.

Ben buradan iktidara şunu öneriyorum: Bir kere, Kaz Dağlarıyla ilgili, bakanlarımız, üniversiteyle gerekli konsensüsü sağlayarak, yedi yüz-sekiz yüz bitki türü ve kırk yedi tane endemik türü, kırk tane de faunası bulunan Kaz Dağlarıyla ilgili bu zenginliklerin tespit edilmesi, turizm alanlarının tespit edilmesi, bitki örtüsünün, hayvan familyasının, antik kentlerinin, doğasının, akarsuların tespit edilmesi… Özellikle bugün hem Balıkesir hem de Çanakkale’ye baktığımızda, bu iki ili besleyen ana arterli su kaynaklarımızın, Edremit Çayı, Akçay Çayı, Gemedere Çayı, Mıhlı Çayı, Sarıçay, Kocabaş Çayı, Gönen Çayı, Agonya Çayları gibi çok önemli çaylar, bu Kaz Dağlarından doğup ve bu iki ilimizi sulamakta ve bereket götürmektedir.

Bizler, özellikle burada arkadaşlarla birlikte yapmış olduğumuz incelemede şu konuya değinmek istiyorum:

Bir, 256 bin hektar olan Kaz Dağlarının sadece Edremit Havzası’ndaki 21.300 hektar alanın dışında millî park alanımız yoktur. Millî park olmadığı zaman, koruma faktörü olmadığı zaman, bu maden arama ruhsatlarının hangi noktaya kadar gidebileceğini, sınırlarımızı belirlememiz mümkün değildir. Çanakkale bölümünde 135 bin hektarlık bir alan, özellikle Ayvacık, Bayramiç ilçemiz, Çan ve Yenice ilçelerinde Kaz Dağlarının en önemli en odak noktaları bulunmaktadır. Bu 135 bin hektar alanda millî park alanlarının belirlenmemesi, millî park alan sınırlarının tespit edilmemesi, yaklaşım mesafelerinin olmaması, bugün altın arama faaliyetlerinin bu Kaz Dağlarının neresinde olduğu, korunması gereken alanlara bir tecavüz var mı yok mu noktasındaki hiçbir hazırlığımız yoktur. Bu gibi hazırlıkların, bakanlıklarla üniversiteler arasında oluşturulacak bilim kurullarıyla, mutlaka, bu millî park alanlarının ve koruma alanlarının tespit edilmesi gerekmektedir. Yoksa, 5 Nisan günü Çanakkale Meydanı’nda toplanan 5 bin kişi yarın Ankara’da toplanacaktır, başka yerde toplanacaktır ve bu insanları, aynen Bergama altınlarında olduğu gibi, bizler, bir kargaşa, bir savaş, hatta bir kavga ortamına çekebiliriz. Çekmeden önce, Sayın Bakanım da burada, şunu diyebiliriz: Bakın, biz, Hükûmet olarak şunu yaptık: Korunması gereken alanları tespit ettik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Cengiz.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Çanakkale bölgesinde şu kadar metre kare alan millî park ilan edildi. Balıkesir tarafında şu kadar hektar alan millî park ilan edildi ve bu konuda yaklaşım mesafelerini belirledik, antik kentleri belirledik, sıcak ve soğuk suları belirledik, yer altı - yer üstü zenginliklerini belirledik, master planımızı yaptık ve korunma planlarımızı yaptık, gerekli tedbirleri aldık; bu koruma alanlarının dışında da biz madencilere izin veriyoruz dediğiniz noktada, kendinizi ifade etme, kendinizi anlatma ve bir şeyler yapmış olma noktasında da çevrecilerin veya bu konuda, tepki gösterenlerin karşısına çıkmaya yüzünüz olur. Yoksa hiçbir şey yapmadığımız noktada, yarın orada -aynen Bergama’da olduğu gibi- kavga devam edecektir, kargaşa devam edecektir, kirlenme devam edecektir. Bazı yabancı vakıflar, yabancı devletler bunu fayda bilerek oradaki uluslararası altın piyasalarının da kavgasını buraya çekip… Çanakkale’yi bir kaosa, bir kargaşaya, bir savaş alanına sokabiliriz ve dolayısıyla biz bunları istemiyoruz.

Yüce heyetinize teşekkür ederim. Önergemize destek bekliyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Cengiz.

Söz sırası, Aydın Milletvekili Sayın Ahmet Ertürk’te.

Sayın Ertürk… Yoklar.

İzmir Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan… Yoklar.

Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe… Yoklar.

İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam…

Buyursunlar Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Birçok yazılı soru önergelerinde olduğu gibi, Türkiye’de altın aramayla ilgili olarak, kullanılan yöntemler ve altın aramanın çevreye, bitki popülasyonuna ve ülkemizdeki doğal kaynaklarımıza vermiş olduğu zararlarla ilgili olarak Meclisimizin, olayın hukuki boyutları başta olmak üzere, çeşitli yanlarını değerlendirmesi için söz almış bulunuyorum.

Az önce konuşan arkadaşlarımızın da Çanakkale bölgesinde, Kaz Dağlarında arama ruhsatlarıyla ilgili olarak verdikleri bilgiler hepinizin biraz önce dinlediği konular. İzmir ve bölgesinde de aynı şekilde bu konuları görmek mümkün. Uşak’ta, diğer bölgelerde bu konularda ciddi şikâyetler var. Yöre halkının tepkileri var, yöre halkının bu konuyla ilgili şikâyetleri var. O bölgelerin yerel yönetimlerinin konuyla ilgili tepkileri var. Bu konuda yüce Meclis olarak gerçekten çok objektif bir değerlendirme yapmaya ihtiyacımız var.

Ülkemizdeki madenlerimizin bir değer olarak ortaya çıkartılması ve ülkemizin millî değerlerinin kullanılıp ülkemizin gelişme ve kalkınmasında bir değer olarak kullanılması hepimizin arzu ettiği bir konudur. Ancak madenlerimizin yer üstüne çıkartılmasında ve onların ülke kaynağı olarak değerlendirilmesinde dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus da dünyanın geldiği noktada çevre boyutudur, su boyutudur, bitki popülasyonu boyutudur, tarım boyutudur ve bütün bu boyutlara, bu doğal rezervlerimizi değerlendirirken nasıl yaklaşmamız gerektiği konusunda bizim doğru bir bakış açısına ve hukuki yorumların net ve anlaşılır olmasına ihtiyacımız var.

Değerli arkadaşlarım, İzmir’de Çamlı Barajı’yla ilgili dosyayı, Büyükşehir Belediye Başkanlığımızdan aldığım dosyayı incelediğimde gördüğüm olay çok hüzün verici ve gerçekten dikkatle üzerinde durulması gereken bir konudur. Çamlı Barajı, sizlere burada haritalarını da göstereceğim gibi, çok net bir şekilde, İzmir’in su koruma havzalarının içinde bulunan bir alan. Tahtalı, Çamlı, Seferihisar ve burada, bunun dışında Kavaklıdere ve Ürkmez barajlarının bulunduğu İzmir’in tepesinde, dağlık arazide bir bölge. Bu bölgeyle ilgili olarak, 1997 yıllarında Çevre Bakanlığıyla Büyükşehir Belediyesi anlaşma yaparak, yaptıkları anlaşma çerçevesinde Büyükşehir Belediyesinin bu barajı yap-işlet-devret modeliyle yapması öngörülmüş. Ancak o dönemde Büyükşehir Belediyesi bu yap-işlet-devret modeliyle bu işi gerçekleştirememiş. Daha sonra buraya baraj yapılması için Devlet Su İşleriyle anlaşma yaparak bu barajın yapılması konusunda çalışmalara başlanılmış ve başlanılan çalışmalar sonucunda da belirli mesafeler alınmış. Ancak daha sonra Devlet Su İşleri, Kütahya Gediz’de yapmış olduğu baraj nedeniyle İzmir’in içme sularının 60 bin metreküpünün bu alandan karşılanabileceğini, böyle bir barajın yapılması gerekmediğini söylemesine karşın, Büyükşehir Belediyesi, Çamlı Barajı’nın özellikle yarımada bölgesi için büyük ihtiyaç olduğunu, yarımada bölgesindeki bu ihtiyaçtan dolayı da bu barajın yapılması konusundaki çalışmalarında kararlı olduğunu ve bunun yapılması talebine devam etmiştir.

Yapmış olduğu imar planı çalışmalarında, bu bölgeyle ilişkin olarak, havza korumasına almış ve bununla ilgili olarak o bölgede çalışmalarını yapmış, Çevre Bakanlığının aynı süre içerisinde o bölgede altın aranmasıyla ilgili vermiş olduğu ÇED raporunun uygunluğuna ilişkin de itirazda bulunmuştur.

Değerli arkadaşlarım, itirazlara ilişkin yapılan mahkemeye, mahkemenin tayin ettiği birinci bilirkişi olumsuz rapor vermiş. Bunun üzerine Danıştaya gitmiş, Danıştay kararı bozmuş, mahkeme yeni bir bilirkişi yapmış, 1 bilirkişi kesinlikle yine olumsuz rapor vermiş, aynı bilirkişi raporu içerisinde 2 kişi de “Evet, zararlı olabilir ama önlemi alınmalıdır.” demiş. Maden fakültesinden, jeoloji mühendisliğinden ve üniversitelerin çeşitli kurumlarından bilgiler alınmış, barodan görüşler alınmış. Tüm bu raporlar öyle bir hukuki karmaşa oluşturmuş ki içinden çıkmak, oluşan mahkemelerle oluşan durumu değerlendirmek gerçekten çok zor bir durumdadır.

Bu nokta itibarıyla Bakanlık, bu bölgede kamu yararını gözeterek, “Devletin çıkarı vardır.” diyerek, burada köylülerin arazilerini “kamu yararı” adına kamulaştırmayı üstlenmiş ve birçok araziyi satın almıştır. Altın arayan şirket lehine almış olduğu bu arazilerin önemli bir kısmını da şirketin mülkiyetine geçirmiştir.

Burada çok net bir şey ortaya çıkmalıdır. Bu bölgede yaşayan insanlar yıllardır “baraj yapılacak” diye beklemekte, barajla ilgili olarak da, aynı zamanda, arazileri baraj koruma havzası içerisinde olduğu için tarım dışında başka bir faaliyette bulunamamaktadırlar. Bu durum birçok yerde de böyledir. Tahtalı Koruma Havzası içerisinde de aynı şekilde birçok köylümüz mallarının üzerinde hiçbir işlem yapamamaktadır. Bu niye böyle olmaktadır? Çünkü suyun çağımızda geldiği önem itibarıyla, küresel ısınmanın su kaynaklarının değerini bir kez daha öne çıkarması nedeniyle, su koruma havzalarının tüm dünyada çok özel olarak korunmaya ihtiyacı olması nedeniyle bir uygulama yapılmaktadır.

Burada doğan mağduriyetin giderilmesi için, aslında, bu köylülerin alternatif üretimler ve alternatif katkılara ihtiyaçları da vardır. Bu anlamıyla burada, devlet, maden aramaya göstermiş olduğu hassasiyeti ve o şirket adına yapmış olduğu kamulaştırmayı, aynı şekilde, köylülerin çıkarlarını, haklarını korumak için de yapmalıdır; aynı şekilde, tüm toplumun su ihtiyacını gidermede -çevre etkinliğiyle ilgili olarak- altın aramada siyanürün vermiş olduğu zararı dikkate alarak da yapmalıdır. Tüm bunları bir arada düşünmeyen, sadece “kaynaklarımızı çıkartalım, para kazanalım” anlayışıyla bir Çevre Bakanlığına, bir çevrecilik anlayışına göz yummamız mümkün değildir.

Son dönemde, Madencilik Yasası’nda yapılan değişikliklerle verilen ruhsatlar, ciddi şekilde çevreyi, doğal kaynaklarımızı ve su kaynaklarımızı hiç gözetmeksizin çeşitli çalışmalara neden olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, yüce Meclisi, bu konuda ciddi bir çalışmaya, bu işin hukuksal yanlarının açığa çıkması için gayrete ve bir komisyon oluşturmaya davet ediyoruz. Bu noktada, kesinlikle, yüce Meclisin konuyu derinliğine araştırmasına ihtiyaç vardır çünkü bu konuda fikren bir bulanıklık yaratılmaktadır. Altın arayan şirketlerin, çeşitli çalışmalar ve medya organlarıyla yapmış olduğu propagandalar sayesinde, yapmış oldukları çalışmada doğaya, çevreye, toprağa hiç zarar vermediklerini, hatta çok yararlı olduklarını belirten sayfalarca ilanlar verebilme güçleri ve medyada çok ciddi şekilde kendilerini anlatabilme imkânları vardır. Ama bu konuda zarar gören, toprağını kaybeden Kozak Yaylası’ndaki insanların; bu konuda, Kaz Dağlarındaki insanların; bu konuda, Uşak’taki insanların; bu konuda, Efem Çukuru’ndaki insanların; bu konuda, Tahtalı Barajı havzasındaki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Susam, devam edin.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) - …insanların haklarını korumak, bu insanların gerçekten zorda olup olmadığının doğru teşhisini yapıp o konuda onlara destek olabilmek yüce Meclisin seçilmiş parlamenterlerinin görevidir. Bu önergemizdeki temel hassasiyet ve nokta budur. Siyanürle altın aramanın dünya üzerinde çok ciddi zararlar verdiği örnekler açıktır. Bu örneklerin… Ülkemizde sadece kâr maksadıyla hareket eden gruplar tarafından doğanın yok edilmesine, insanların geleceğinin köreltilmesine, su kaynaklarımızın yok edilmesine imkân sağlayacak ve bu duygularla hareket etmelerinin önüne geçilecek bir araştırma komisyonunun kurularak, bunun ciddi bir şekilde incelenmesine ihtiyaç vardır.

Bu önergeyi veren tüm arkadaşlarımızın, Kaz Dağlarıyla ilgili ve benzeri önergeleri veren tüm arkadaşlarımızın ortak hassasiyeti budur. Bakanlığı, Parlamentoyu, bu konuda -gündeme alıp- bir komisyonla konuyu incelemeye davet ediyor, huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Susam.

Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.13

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çevre ve çevre kirliliğinin önlenmesi konusundaki Meclis araştırması önergelerinin birlikte yapılan görüşmelerine devam edeceğiz.

Hükûmet? Buradalar.

Şimdi, önerge sahipleri adına söz sırası Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe’ye aittir.

Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partili 23 milletvekilinin imzasını taşıyan ve tamamı ilimiz sınırları içerisinde bulunan Eber Gölü’nün çevre kirliliğinin araştırılması amacıyla 23 Kasım 2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiğimiz araştırma önergesi üzerinde önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum. Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Akşehir ve Eber Gölleri aynı havza içinde yer almaktadır. Eber Gölü, Bolvadin, Çay ve Sultandağı ilçeleri arasında kalmakta olup denizden yüksekliği 967 metre ve 17 hektarlık bir alanı kapsayan tatlı su gölüdür. Eber Gölü’nü, Kültür Bakanlığı Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 22 Haziran 1992 tarihinde birinci derece doğal sit alanı olarak ilan etmiştir. Her iki gölün etrafında yerleşim yerleri bulunmaktadır. Bu köyler geçimlerini ağırlıkla tarımdan temin etmektedirler. Sit alanının tespiti sonrası bazı köy ve kasabaların mağduriyetleri ortaya çıkmış, topraklarını ekemez hâle gelmişlerdir. Bu durumun bu yerleşim birimlerinden göçü hızlandırdığını da belirtmek zorundayız.

Eber Gölü’nü besleyen en önemli kaynaklar Akarçay ile Taşköprü Çaylarıdır. Eber Gölü, bir zamanlar kuş cenneti görünümünde ve yüzeyinde su çiçekleriyle bezenmiş hâldeyken bugün yanına yaklaşılmayacak kadar kirletilmiştir. Gölde dikkat çeken bir özellik de, yerli halkın “kopak” adını verdiği, su yüzünde kamış köklerinin oluşturduğu yüzer adacıkların bulunmasıdır. Hatta bu adacıklar üzerine balıkçıların ve avcıların barınaklar kurdukları görülmüştür. Eber Gölü Ramsar’a aday alanlardan olup, Ramsar Sözleşmesi kriterlerine göre uluslararası öneme sahip, Türkiye sulak alanlar listesine göre 53 no’lu önemli kuş alanıdır. Ayrıca gölde sazan, turna ve aynalı sazan balığı bulunmakta, göl ayrıca av turizmi içermesi nedeniyle de göl kıyısına av evleri yapılmıştır. İl dışından pek çok avcının uğrak yeridir. Küçük karabatak, tepeli pelikan kuşlarının üreme alanıdır. Yüzlerce kuş türüne ev sahipliği yapan ve kuş cenneti olarak adlandırılan, derinliği 21 metreye kadar ulaşan Eber Gölü’nde su seviyesi bugün 1 metreye kadar düşmüştür. Devlet Su İşleri 18. Bölge Müdürlüğü verilerine göre, 215 bin metreküp su hacmi olan Eber Gölü’nde şu an sadece 5.648 metreküp su bulunmaktadır. 160’tan fazla kuş türünün yaşadığı gölde sadece birkaç kuş türü kalmıştır. Birkaç yıl öncesine kadar su kuşları açısından son derece uygun üreme, beslenme, sığınma ve konaklama ortamı bulunan göldeki bir çok kuş tür çeşitliliğini yitirmiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yakın zamana kadar sazlığı, yüzen adacıkları, balık avcılığı ve çeşitli kuş türleriyle tanınan bu gölün kendi kaderine bırakılarak, bölgedeki ekolojik yaşamı bitirecek kadar kirletilmesine müsaade edilmiştir. Zaman zaman yoğunlaşan balık ve ördek ölümleri de bunun kanıtıdır.

Eber Gölü’nün bu durumu, kirliliğinin nedenlerinin araştırılması, gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla, 22’nci Dönemde de bir Meclis araştırması önergesi 2004 yılında verilmişti. Günün koşulları sonucu 22’nci Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinde iki partili yapı ve Adalet ve Kalkınma Partisinin böylesine siyaset üstü bir konuda bile sadece teklifin muhalefet partisinin milletvekillerince verilmesi nedeniyle destek vermemesi bugünkü durumun ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Eğer, 2004 yılında bir Meclis araştırması kurulabilseydi belki bugünkü olumsuz tablonun önüne geçilebilecekti.

Önlem alınmazsa birkaç yıl sonra Eber Gölü de Akşehir Gölü gibi tamamen yok olacağı gözden uzak tutulmamalıdır. Bu nedenle, bugün baktığımızda Akarçay yoluyla göle ulaşan endüstriyel kirlilik, şehir atıkları, kuraklık, gölün suyunu besleyen kaynakların her geçen gün azalması ve gölden bilinçsiz bir şekilde tarımsal amaçlı su çekilmesi bu gölün bugünkü seviyesinin düşmesine etken olan sebeplerden biridir diye de düşünüyoruz.

Bolvadin ilçemizin ağırlıkta bulunduğu bu Eber Gölü’nde göl çevresine yerleşmiş on yedi yerleşim biriminde yaşayan insanlarımızın büyük bir bölümü geçimini yine bu göl sayesinde sağlamaktadır. Bir kısmı göl kamışlarını keserek yaşamını sürdürmeye çalışırken bir kısmı da balıkçılıkla geçimini sağlamaktadırlar.

Peki, bu gölün bugünkü seviyesinden kurtulması için yapılması gerekenler nedir dersek, görebildiğimiz kadarıyla şunları söyleyebiliriz: Bugün, Eber Gölü’nün her geçen gün kuruduğunu biraz önce de belirtmiştim. Eber Gölü bölge çiftçisinin âdeta can damarıydı. Bugün, suların alt seviyeye kadar düşmesi nedeniyle artık o bölgede sulu bir tarımdan bahsetmek olanaksızdır.

Ayrıca, göl suyunu besleyen kaynaklar da her geçen gün tükenmektedir. Bu nedenle, öncelikle: Bir, gölü besleyen kaynaklar yeniden değerlendirilmelidir. Göl çevresindeki çiftçilerin tasarruflu su kullanmaları için eğitilmeleri yararlı olacaktır. İkincisi, Çay ilçemizde kurulu bulunan SEKA Kâğıt Fabrikasının özelleştirme adı altında yandaşlara peşkeş çekilerek elden çıkarılması ve fabrikanın sökülerek kapatılması sonucu Eber Gölü’ndeki kamış tüketimi büyük oranda azalmıştır, çünkü SEKA Kâğıt Fabrikasının en önemli girdisi kamıştır. Fabrikanın kapanması sonucu gölde kesilmeyen kamış ve kökleri, kök kısmından çürüyerek göl suyunun oksijen dengesini bozmaktadır. Oksijen dengesini sağlayabilmek için kamışa pazar bulunmalıdır ve o çevre civardaki köylerin en büyük gelir olanaklarından biri olan bu kamışla geçimlerini temin ettiğinden dolayı, o alandaki pazar alanının genişletilmesi, yöre insanlarının gelişmesi açısından da önemli bir husustur diye düşüncelerimi belirtmek istiyorum.

Göldeki kamış yeşil iken biçilerek hayvan yemi olarak değerlendirilmesi düşünülebilmelidir. O bölgedeki insanlarımızın çok büyük bir kısmı da hayvancılıkla geçimlerini temin etmektedirler. Böylece, göl çevresinde bulunan ve hayvancılıkla uğraşanların yem girdisi karşılandığı gibi, göl çevresi insanı yeni oluşacak pazara yeşil kamış biçerek de ekonomik girdi sağlayabilir.

Gölde hasat fazlası olarak bulunan kamışlar köklerinden sökülmeli ve o göl ortamından uzaklaştırılmalıdır.

Gölü kirleten sanayi kuruluşlarının öncelikle arıtma tesisi yapmaları sağlanmalıdır. Ayrıca, sanayi kuruluşlarının arıtma tesisini iyi çalıştırıp çalıştırmadıklarının da kontrolü yapılmalıdır. Arıtma tesisini sürekli olarak yeterli oranda çalıştırmayan kuruluşlara yaptırım düşünülmelidir.

En önemli konulardan birisi ise, göl çevresi ağaçlandırılmalı, çevre düzenlemesi yapılarak göl ortamı yaban hayatı için uygun bir hâle getirilmelidir. Böylece, kitle hâlinde balık ölümleri sona erebilir, eski Eber Gölü’nü tekrar birlikte yaratabiliriz diye düşünüyorum.

Bugün için baktığımızda, geçimini balıkçılıkla sağlayan köylerimizden yavaş yavaş göçlerin başladığını görüyoruz. Suların yoğun bir şekilde çekilmesi sonucu çiftçilerimizin yeterli ürünü elde edemediklerini görüyoruz. Keza geçimini kamıştan elde eden çiftçilerimizin de bu kamışı pazarlayabilecek bir alan bulamadıklarından dolayı da ciddi bir sıkıntının içine düştüğünü de belirtmeden geçemeyeceğim.

Bu arada, Eber’le ilgili bu kadar olumsuz şeyleri söylerken elbette olumlu şeyleri de söylemekte yarar var. Öncelikle Sayın Çevre ve Orman Bakanımıza teşekkür ediyorum. Birlikte, 13 Aralık 2007 Perşembe günü, Afyon’da Akşehir-Eber Gölleri Sulak Alan Yönetim Planıyla ilgili geniş kapsamlı bir toplantı yapılmıştır. Dilerim, o toplantıda da olumlu sonuçlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bölgedeki çevre ilçeler ve belediyelerin de bu konuya çok sıcak baktıklarını görüyorum. Sayın Bakanımızın, bu tür davranışların Eber’deki olumsuz bir şablonu bir an önce çözmemizi sonuçlandıracağının kanaatindeyim.

Bu nedenle bölge insanı, kuruyan gölle birlikte tamamen fukaralaşmıştır. Çiftçi sulu tarımdan uzaklaşmıştır. Balıkçılıkla uğraşanlar gölden balık tutamaz hâle gelmişlerdir. SEKA’nın kapanması da kamışçılıkla uğraşanları yoksulluk ve açlığa itmiştir.

Bu sorunların ve gölün kirlenmesi genel konularının araştırılması nedeniyle bir Meclis araştırması yapılması önergemizi vermiş bulunuyoruz ve tümünüzü saygıyla selamlarken Meclis araştırması önergemize desteğinizi esirgemeyeceğinize inanıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünlütepe.

Söz sırası İzmir Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan’da.

Buyurun Sayın Ayhan. (CHP sıralarından alkışlar)

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; balık çiftliklerinin kıyılarımızda yarattığı kirlilik, bu kirliliğin turizm sektörü üzerindeki olumsuz etkileri ve bu iki sektörün ortak sorunlarının çözümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz araştırma önergesi için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizleri izleyen yurttaşlarımızı saygıyla selamlarım.

Turizm potansiyeli açısından dünyanın önde gelen turizm bölgelerinden biri olan Ege kıyılarımız, plansız programsız bir şekilde kurulan balık çiftliklerimizin tehdidi altındadır. Ruhsatlı-ruhsatsız olarak kurulan ve sayıları hızla artan bu çiftliklerin yarattığı çevre kirliliğinin önlenmesi hem turizm potansiyeli hem de doğanın korunması açısından önem arz etmektedir. Acil tedbirler alınmadığı takdirde doğal ve tarihî değerlerimiz üzerinde var olan ciddi tehditler devam edecektir. Yüzyılların meydana getirdiği, dünyada eşi ve benzeri olmayan kıyı koylarımız ve denizlerimiz, geri dönüşü olmayan bir biçimde, plansız ve programsız politikaların, kanun tanımaz uygulamaların kurbanı olacaktır. Bu nedenle turizmimiz büyük yara alacaktır. Turizm ülkemizin ciddi üstünlüklere sahip olduğu önemli bir alandır. Bu olumsuzluklar hem ekonomide büyük umutlar bağladığımız turizm gelirlerine hem de sektördeki yatırımcılara büyük darbe vuracaktır.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin rekâbet gücü en yüksek sektörü turizmdir. Sadece cari açık sorununu çözmek için değil, istihdamı artırmak, Türkiye’yi güzelleştirip sosyalleştirmek ve daha yaşanabilir kılmak, hatta tanıtmak için de turizm altın bir sektör konumundadır.

2007’de ülkemize 23 milyon 341 bin yabancı turist gelmiş ve bu rakam 2006 yılına göre yüzde 18, 2005 yılına göre de yüzde 10,5’luk bir büyüme sağlamıştır. Bu da, turizmin anahtar sektörlerden biri olduğunun önemli göstergelerindendir.

Özellikle son yıllarda turizmi olumsuz yönde etkilemesi açısından balık çiftlikleri kamuoyunu meşgul etmektedir. Giderek derinleşen bu sorun hem balıkçılık hem de turizm açısından ele alınıp kalıcı politikalar üretilmelidir.

Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemiz, doğanın kendisine armağan ettiği bu potansiyeli ve üstünlüğü turizm ve balıkçılıkta kullanamamış ve olması gereken düzeylere ulaştıramamıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; su ürünleri üretiminde bulunduğumuz noktaya baktığımızda tablonun ülkemiz açısından çok iyi olmadığını görebiliriz. Dünyada 55,6  milyon tonla ilk sırada bulunan Çin’den sonra, Avrupa Birliği ülkeleri su ürünlerinde 7,5 milyon tonluk üretimle ikinci sırada yer almaktadır. Ülkemizde ise bu üretim ancak 662 bin tonda kalmıştır.

Görülüyor ki balıkçılık, turizm gibi ülkemizin potansiyeli yüksek olan alanlarından biri olması gerekirken ve çiftlikler yoluyla deniz beslenmesi dünyada giderek önem arz ederken, maalesef, yanlış politikalar nedeniyle dünya pazarında rekabet edebileceğimiz bir konuma getirilememiştir. Tüm ihmal ve yanlışlarımıza karşın, kültür balıkçılığının geliştirilmesi hem istihdam hem de ülke ekonomisine sağladığı katkı açısından büyük önem taşıyacaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Ege Bölgemiz hem sanayi açısından hem tarım açısından hem de turizm açısından önemli potansiyele sahiptir. Türkiye’nin ve dünyanın sayılı turizm merkezlerinden biri olan Ege Bölgemizde turizmle ilgili ciddi yatırımlar yapılmıştır. Gerek yerli gerekse yabancı turistlerin yoğun bir şekilde rağbet ettiği bu bölgede, son yıllarda ciddi çevre sorunları yaşanmaktadır. Bu sorunların başında, sayıları hızla artan ve büyük kısmı ruhsatsız olarak kurulan balık çiftlikleri yer almaktadır. Doğanın binlerce yılda inşa ettiği, doğa harikası koylar izinsiz olarak faaliyet gösteren çiftlikler yüzünden doğa katliamıyla karşı karşıya kalmıştır.

Turizm Bakanlığı, doğal bir kaynak olarak gördüğü kıyıların korunması ve akılcı kullanımı için yasal ve idari düzenlemeleri yeniden gözden geçirmelidir. Doğal, tarihî ve kültürel değerlerimizin korunması, turizm politikamızın önde gelen hedeflerinden biri olmalıdır. Maalesef, üç tarafı denizle çevrili ülkemizde kirlenme ve bilgisizce avlanma gibi nedenlerle balık nesli gün geçtikçe azalmakta hatta yok olmaktadır. Kültür balıkçılığının önem kazanmasıyla kıyılarımızdaki balık çiftlikleri hızla ve kontrolsüz bir şekilde artmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, konunun iki tarafı bulunmaktadır. Terazinin bir kefesinde turizm diğer kefesinde ise balıkçılık sektörü yer almaktadır.

Şimdi, sorunun taraflarından biri olan balıkçılığımıza ve balıkçılığın sorunlarına da değinmek istiyorum. Dünyada kişi başına ortalama 16 kilogram, Avrupa Birliğinde ortalama 23 kilogram balık tüketilmesine karşın, ülkemizde ise ancak 5,5 kilogram balık tüketilmektedir. Türkiye’de uzun yıllar ağırlıklı olarak avcılık yoluyla balıkçılık yapılmıştır. İç sularda 1970’li yıllarda, denizlerde ise 1980’li yıllarda kültür balıkçılığı yapılmaya başlanmıştır. Türkiye’nin 662 bin ton olan toplam su ürünleri üretiminin yüzde 20’si yetiştiricilik yoluyla, yüzde 78’i avcılık yoluyla yapılmaktadır.

Türkiye’de balıkçılık sektörü de büyük sorunlar yaşamaktadır. Su ürünleri konusunu Tarım Bakanlığınca genel müdürlük düzeyinde ele almayışımız, sektörün sorunlarının çözümünü güçleştirmektedir. Balık çiftlikleri ile turizm, kültür varlıkları ve diğer deniz faaliyetleri arasında olumsuzluklar baş göstermekte, sektörü âdeta bir günah keçisi hâline getirmektedir. Kıyı yönetim ve çevre düzeni planları, gereksinimleri karşılayamamaktadır. Yetiştiricilik sektöründe su ve alan kiraları, Avrupa Birliği ülkelerine göre çok yüksektir. Çiftliklerin kirlilik yükü açısından izlenebilirliği, yeterince sağlanamamaktadır. Yem, enerji, akaryakıt gibi girdi bedelleri de oldukça yüksektir.

Kamu kaynaklı yasal sorunlar aşılamamakta, var olan çalışmalarda ve mevzuat hazırlama aşamasında konuyla ilgili tarafların ortak görüşleri alınmamaktadır. En önemlisi, denizlerimizin kullanım planlarının oluşturulması, haritalarının çizilmesi ve yatırımların bu planlara uygun olarak yapılması, yaşamsal önemdedir.

Yukarıda ifade ettiğimiz ve balıkçılık sektörü temsilcileri tarafından dile getirilen bu sorunlar, bir an önce masaya yatırılmalıdır. Sektörün içinde bulunduğu durum, yasal ve idari anlamda çözüme kavuşturulmadığı sürece, var olan başıbozukluk devam edecek ve balık çiftliklerine karşı gelişen olumsuz tepkiler de sektöre büyük zararlar verecektir. Öncelikle, bu konuda Turizm Bakanlığı ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görev ve sorumluluklarının sınırlarını belirlemek gerekmektedir. Bu iki bakanlığın arasında bu konuda ciddi bir koordinasyonun olduğu -tecrübeyle sabit- söylenemez.

Turizm sektörü ve balık çiftliklerinde yaşanan sorunların enine boyuna tartışılması, her iki sektörde de var olan sorunların çözümü için etkin politikaların belirlenmesi, yasal ve idari boyutta bakanlıkların görev ve sorumluluklarının tekrar gözden geçirilmesine gereksinim bulunmaktadır.

Çevrenin korunması, doğal, tarihî ve kültürel değerlerimizin gelecek kuşaklara sağlıklı bir şekilde aktarılması için su ürünleri yetiştiricilik faaliyetlerinin etkin bir şekilde planlanması, çevreye ve turizme zararlı etkilerinin en aza indirgenmesi zorunlu hâle gelmiştir.

Turizm ile balık çiftliklerinin uyumlu bir biçimde, birbirlerini engelleyen değil, birbirlerini tamamlayan sektörler olarak organize edilmesi gerekmektedir. Gelişmiş ülkeler bunu nasıl başardıysa, biz de başarmak zorundayız. Üniversitelerimizi, su ürünleri fakültelerimizi, çevre mühendisliği bölümlerimizi bu çalışmaların içine katmak durumundayız.

Bodrum kıyılarındaki çiftliklerde, biz bu araştırma önergesini verdikten sonra oluşan tonlarca balık ölümü ve milyarlarca zarar da konunun ne kadar elzem olduğunun önemli bir göstergesidir. Her ne kadar su sıcaklık farkından olduğu söylense de ve bu doğru da olsa, sonuç itibarıyla orada ciddi zarar oluşmuştur. Bu, üreticinin de altından kalkmakta zorlanacağı bir yük hâline gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi, var olan sorunların çözümü ülke ve bölge ekonomimizi yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle, verdiğimiz önergeye desteğinizi bekliyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ayhan.

Söz sırası Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse’de.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23 milletvekili arkadaşımla birlikte, Van Gölü’nün kirlilik nedenlerinin araştırılması ve Van Gölü havzası turizminin geliştirilmesi için çözüm yollarının bulunması amacıyla Kasım 2007’de verdiğim Meclis araştırması önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Van, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve köklü geçmişi olan bir ilimizdir. Van ilimizin birikmiş birçok sorunu mevcuttur. Bu sorunlara yeterince müdahale edilmediği için gün geçtikçe bu sorunlar daha da artmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü, eşsiz özellikleriyle kendisinden söz ettirmektedir. Bölgede “Van denizi” olarak da bilinen gölün sodalı suyu, cilt ve deri hastalıkları üzerinde şifa veren bir etkiye sahiptir, bundan dolayı Van Gölü “hayat denizi” olarak da anılmaktadır. Ama maalesef, bu güzellikler gün geçtikçe insan eliyle öldürülmektedir, Van Gölü’nün güzelim mavi ve yeşil rengi siyaha dönüşmektedir. Gölün kirlilik oranı yüzde 40 civarındadır. Gölde koli basili miktarı o kadar artmıştır ki, uzmanlar gölün yirmi beş yıllık ömrünün kaldığını söylemektedirler. Bunun en büyük nedeni, Van merkez kanalizasyon projesinin henüz bitirilememiş olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, Van kanalizasyon şebekesi yapımına 1973 yılında İller Bankası kanalıyla başlanmıştır. Ancak, geçen bu sürede, yaklaşık bin kilometrelik şebekenin sadece 270 kilometrelik kısmı bitirilmiştir. Rakamlara bakılacak olursa, projenin tamamlanması için yetmiş dört yıl daha beklemek gerekecektir. Tabii, bu uygulamalarla yetmiş dört yıl sonra Van Gölü kalabilirse. Bu konuyla ilgili bizim önerimiz, Van Gölü havzasının bir bütün olarak ele alınmasıdır. Yani bir paket program düzenlenmeli ve bu havzanın sorunları bir bütün olarak bu paket programda ele alınmalıdır.

Van Gölü denince akla gelen bir başka güzellik de Van’ın inci kefalidir, yani inci kefali balığıdır. Bu balık dünyada sadece Van Gölü havzasında yaşamaktadır. Yalnız, kirlilik ve aynı zamanda bilinçsiz avlanma nedeniyle inci kefali için tehlike sinyalleri çalmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Van ilimiz, ekonomisi tarım ve hayvancılığa bağlı olan bir ilimizdir. Van’da yirmi iki yıl gibi uzun bir süre uygulanan olağanüstü hâl yönetimi, sıcak çatışma ortamı ve yayla yasağı ile tarım ve hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Doğal olarak, günümüzde Van’ın en büyük sorunlarından birisi de işsizliktir. Özelleştirmeler ile kentlere sıcak para gireceği, işsizliğin azalacağı ve ekonominin düzeleceği hikâyeleri Van ilimizde de aynı hüsranla sonuçlanmıştır.

Van ilimizde çimento, süt, yem, yün iplik ve kundura fabrikaları nice zorluklarla kurulmuş, günümüzde ise özelleştirilerek bitirilme noktasına getirilmiştir. Ayrıca Erciş Şeker Fabrikası gibi kurumlarla Van’da özelleştirme devam etmektedir. Bunun doğal sonucu olarak Van’da işsizlik, yoksulluk artmış ve böyle giderse artmaya da devam edecek gibi görünüyor. Aynı zamanda, doğunun diğer kentlerinde de olduğu gibi Van’da da köyden kente, batıya göç engellenemeyecektir.

Değerli arkadaşlarım, bütün bu sorunlarla birlikte Van’ın Kapıköy Sınır Kapısı’nın sorunlarının da çözülmesi gerekir. 1994’ten beri Kapıköy Sınır Kapısı’ndan yapılan ithalat ve ihracat sınırlamalara tabidir. Üstelik, hem ürün hem mevsim hem de miktar sınırlamaları vardır, yani doğru düzgün bir ticaret yapılamamaktadır. Sınır kapısının sorunu mutlaka çözülmelidir, çözüm yolu ise ithali ve ihracı serbest olan malların ticaretinin sınırsız olmasıdır diye düşünüyorum.

Van’da ekonominin kötü olması, doğal olarak ortaya kötü sonuçlar çıkarmaktadır. Ortaya çıkan kötü sonuçlardan biri de akaryakıt kaçakçılığıdır. Van ilimiz ülkemizde akaryakıt kaçakçılığının en çok görüldüğü illerden birisidir. Bu durumun önüne geçebilmek için acilen önlem alınması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Van’daki sorunlar saydıklarımızla bitmiyor. Van, elektrik enerjisi açısından da oldukça sorun yaşayan bir ilimizdir. Enerjinin yetersiz olması, sürekli düşen voltajlar zaten az olan sanayi kapasitesini de olumsuz etkilemektedir. Halk sık sık kör karanlık içerisinde kalmaktadır. Vanlı vatandaşlarımızı bu zor şartlarda bırakmaya hiç kimsenin ama hiç kimsenin hakkı yoktur.

Biliyorsunuz, iktidar, seçim öncesinde kömür yardımlarıyla halkımızın gönlünü ve oylarını kazanmaya çalıştı. Bu durum Van’da da geçerliydi. Dağıtılan kalitesiz kömür nedeniyle Van’da çevre kirliliği ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Oy avcılığı uğruna yapılan bu yardımların sonuçları düşünülmediği için, Vanlı vatandaşlarımız zehir solumaktadır. Ayrıca, onlara bakacak sağlık personeli sayısı da yetersizdir.

Van’ın sıkıntısını çektiği, en büyük sorunlardan biri de yetersiz sağlık personelidir. Dolayısıyla, vatandaşlarımız yeterince sağlık hizmeti alamamaktadırlar.

Sağlık personeli açığı gibi, aynı zamanda eğitim alanında da personel açığı baş göstermektedir. Sayın Millî Eğitim Bakanımız, kendileri Vanlı olmasına rağmen, Van’ın öğretmen açığına çözüm bulamamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu ana kadar saydığım Van’ın sorunlarının hiçbiri çözülmeyecek sorunlar değildir, yeter ki bunları çözme isteği ve çabası olsun. Maalesef, bizim göremediğimiz ise bu sorunu çözme isteği ve çabasının iktidarda olmamasıdır.

Van’ın diğer bir sorunu ise iktidarın turizm potansiyeline yeterince yatırım yapmamasıdır. Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü içerisinde kültürel, tarihî ve turistik olarak büyük önem taşıyan Akdamar Adası vardır. Ayrıca, 8 tane tarihî camisi, 6 tane medresesi, 11 tane anıt mezarı ve kümbeti, 5 tane kilisesi, 5 tane köprüsü, Muradiye Şelalesi ile daha birçok tarihî ve doğal zenginliği bulunan Van ilimiz büyük bir turizm potansiyelini barındırmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Van’a yapılacak turistik yatırımlar döviz getirisi ve istihdam yaratıcı etkisiyle bu ilimize rahat bir nefes aldıracaktır. Bunun için, Van’da başta yayla turizmi olmak üzere inanç, İpek Yolu, dağ ve doğa yürüyüşü, akarsu ve mağara turizmi çok daha fazla desteklenmelidir diye düşünüyorum.

Turizm Bakanlığının turizmin tüm yıla ve ülke sathına yaygınlaştırılması politikası çerçevesinde turizmin tüm yurda yayılması hedeflenmiş ve bu kapsamda çeşitli çalışmalar başlatılmıştır. Bu planlama esnasında, Van ilimizin turizm envanteri 1994 yılında hazırlatılmış ve ilimdeki kültür ve turizm değerleri tespit edilmiştir. Maalesef, bu çalışma bir değerlendirme olmaktan öteye gidememiştir. Hem kaynak yetersizliği hem de yetkililerin ilgisizliği sonucu planlar gerçekleştirilmemiştir. Vanlı vatandaşlarımız sorunlarının çözümünü dört gözle bekliyor.

Değerli milletvekilleri, işte verdiğim önergeyle bu sorunların çözümü için bir an önce harekete geçilmesini istiyorum. Bu önerge Van ilimizin ve Van Gölü’nün sorunlarının çözümü için neler yapılması gerektiğinin araştırılması amacıyla verilmiştir. Bu sorunların çözümünde turizmin çok önemli bir araç olarak kullanılacağını düşünerek bu araştırma önergesini sunmaktayız. İktidarın da Van konusunda hassas davranmasını ve araştırma önergemizi gündeme almasını dilerim.

Sayın milletvekilleri, gündemi çok meşgul eden bir konuya daha değinmek istiyorum. Piyasada durgunluk olduğu söyleniyor, hâlbuki piyasada durgunluk değil kriz yaşanıyor. 2000 krizine göre şimdiki krizin sonu isyana doğru gidiyor. Tahtakale’de kepenkler iniyor, Ankara Anafartalar Çarşısı, İstanbul Mahmutpaşa ve Şişli esnafı çeklerini ve kiralarını ödeyemiyor. Bir hafta önce Adıyaman’daydım, esnaf siftah yapmadan gününü geçiriyor. İki gün önce Urfa’daydım, Urfalı esnafla konuşurken, dertlerini dinlerken aynı konuyla karşı karşıya idim. Van’ın esnafıyla telefonda görüştüm dün. Dün, Diyarbakır’dan ve Şırnak’tan bana telefon edenler vardı, bu illerin hepsinin durumu birbirinden farklı değildi. Ekonomik tablo iktidarın çizdiği gibi hiç de pembe bir tablo değildir. Ekonomik tablomuz pembe olamaz çünkü kararlarımızı kendimiz veremiyoruz. Ekonomisi dışa bağlı olan ülkemizin doğal olarak siyaseti de dışa bağımlıdır. Özellikle iktidara sesleniyorum: Unutmayın ki borç almaya alışan emir almaya da alışır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, şu, dün bir gazetede çıkan yazı, dikkatinizi çekmek istiyorum: “Durgunluk değil kriz yaşanıyor.” Yani gerçekten 2000 yılının krizini düşünüyorum, Antalya’da, Mersin’de, Eskişehir’de, Ordu’da, Adana’da, Diyarbakır’da, Urfa’da, Van’da aynı kriz gelmek üzeredir, bu konuda hassas davranmanızı diliyorum. Bu kriz gelirse 2000 krizinden daha tehlikeli olur diye düşünüyorum çünkü esnafımız çeklerini ödeyemiyor, kiralarını ödeyemeyecek bir durumdadır. Bunun sorumluluğunu biz ne derecede taşıyabiliriz bilemiyorum çünkü kapanan şirketlerin sayısı her gün artıyor. Bu sene geçen yıla göre şirketlerin kapanma sayısının oranı yüzde 53’tür. Pembe tablolarla işi geçiştirmeyelim lütfen.

Bu önergeme destek verirseniz Van ilimiz için şimdiden size çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse.

Söz sırası İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı’da.

Sayın Baratalı… Yok

Artvin Milletvekili Sayın Metin Arifağaoğlu.

Buyurun Sayın Arifağaoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerinin çevreye yapacağı etkilerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılması konusunda, önerge sahibi olarak söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve izleyenleri saygıyla selamlıyorum.

Artvin’in meşhur Efkâr Tepesi vardır. Efkâr Tepesi’nden bakınca 200 rakımlarda Çoruh Nehri’ni görürsünüz. Şehir, 500-550 rakımlarda kurulmuştur. 1.000-1.100 rakımlarda, boğa güreşlerinin yapıldığı Kafkasör mesire yeri vardır. Yüksek boylu gür ormanlarla kaplı bulunan Kafkasör mesire yeri, Artvin’in önemli rekreasyon alanlarından biridir. Kafkasör’den biraz daha yükselince 1.700 rakımda Cerattepe maden sahasına ulaşılır. Cerattepe maden sahası, 7/2/1991 tarih ve 1514 sayılı kararnameyle turizm merkezi kabul edilip Hatila Millî Parkı sınırları içinde kalmıştır, ancak sonradan Millî Park sınırlarının daraltılması ile Cerattepe, Millî Parkın sınırları dışında bırakılmıştır.

Bu önemli coğrafyada bakır ve altın madeni çıkaracak firmanın doğaya ve Artvin’de yaşayanlara zarar vereceği yönünde halkın endişeleri vardır. Tükenen ve yenilenemeyen kaynaklardan olan madenlerin işletilmesinin insanlara ve doğal hayata doğrudan zararlı etkileri olduğu, dünyada ve Türkiye’deki örnekleriyle bilinmektedir. Gerekli tedbirlerin alınması durumunda bile madencilik, bulunduğu coğrafyanın özelliklerine bağlı olarak ciddi ve önemli zararlar ortaya çıkarmaktadır. Hava, su ve toprakta kirlilik oluşturarak canlı yaşamı tehlikeye atması yönünde Artvinliler büyük endişeler taşımaktadırlar.

Artvin Cerattepe bölgesi, Kuzeydoğu Anadolu Bitkisel Çeşitlilik Merkezi olarak tanımlanan alan içerisinde, ülkemizdeki yüz yirmi önemli bitki alanından biri olan Doğu Karadeniz Dağları Önemli Bitki Alanı içerisinde yer almaktadır. Karçal Dağları, Çoruh Vadisi ve Artvin’de tanımlanmış önemli bitki alanlarıdır. Ayrıca Fıstıklı köyü civarında yaklaşık 100 hektarlık fıstık çamı ormanı Artvin’de bitkisel zenginliği gösteren önemli kanıtlardan biridir. Yemyeşil Artvin’imizin hemen tepesinde yer alan Cerattepe maden sahasının şehir merkezine çok yakın oluşu, burada yaşayanların endişelerini her geçen gün artırmaktadır.

Cerattepe maden sahasının hemen altında yer alan Kafkasör Turizm Merkezi, Artvin ilinin en eski, en yoğun kullanılan tek rekreasyon alanıdır. Bu alan uzun yıllardır boğa güreşlerinin de yapıldığı Kafkasör Festivali’ne ev sahipliği yapmakta ve on binlerce kişiyi konuk etmektedir. Kafkasör yıl boyu Artvin ve yakın çevre halkının her yıl artan taleplerini karşılamaya devam etmektedir. Bu talebin büyüklüğü ve devamlılığı sonucu, alanın büyük bir bölümü Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından kent ormanı olarak ilan edilmiş ve rekreasyon kapasitesi artırılmıştır. Bahsedilen kuşkulardan dolayı Cerattepe mevkisinde yapılacak maden çalışmalarının Artvin’e ve Artvin’de yaşayanlara zarar vermeyeceğini ve yaşam kalitesini bozmayacağını söylemek kolay değildir. Bu, bilimsel araştırma ve incelemeyi gerektiren çok önemli bir konudur.

Artvinlilerin madencilik konusunda Murgul’dan tecrübesi vardır. Biliyorsunuz, Murgul ülkemizin en büyük bakır yataklarına sahiptir. Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak 1980’li yıllara kadar Etibank Murgul İşletme Müdürlüğü olarak blister bakır üretimi yapılmıştır. Ancak, 1968 yılında kurulan Bakır İşletmeleri Anonim Şirketi de 1972’den 2005 yılına kadar konsantre bakır üretimi yapmıştır. Sonradan, bilindiği gibi, Etibank Karadeniz Bakır İşletmelerine devrolmuştur ve Karadeniz Bakır İşletmeleri de özelleştirme kapsamında satılmıştır.

Murgul’un Damar beldesinde bulunan maden sahasının kırk yıl öncesini ve bugününü ben biliyorum, burada yaşayanlar da biliyor. “Bu bölgede doğa tahrip edilmemiştir, Murgul Nehri masmavi akıyor, kirlilik yoktur.” diyebilecek bir kişi var mıdır?  Elbette ki yoktur. Doğa hâlen  daha tahrip ediliyor. Maden sahanıza çıkmanıza gerek yok, Murgul Nehri’ni görün yeter. Kirliliğin boyutlarını Murgul Nehri’nde görebilirsiniz.

Murgul Nehri’nin kabul edilemez bu vahim durumu için Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu’na yazılı soru önergesi verdim. Çözüm düşünüyorlar mı? “Bugüne kadar böyle geldi, böyle gidecek.” mi diyorlar, yoksa “Kirliliği önlemeye yönelik rehabilitasyon projemiz var.” mı diyecekler? 21’inci yüzyılda artık doğa kirletilemez, mutlaka kirliliği önleme projeleri vardır. En kısa zamanda devreye sokacakları yönünde cevap vereceklerini umut ettim, ancak böyle bir cevap alamadım, verilen cevabı da hiçbir zaman tatmin edici bulamadım.

Sayın Bakanın bu kürsüden kısa bir müddet önce “Çevreyle uyumlu madenciliğe evet, vahşi madenciliğe hayır.” dediğini biliyoruz. Bu söylem çok güzel. Bu şekilde madenciliğe kimse itiraz edemez, ancak söylemlerle uygulamalar örtüşmüyor. Sayın Bakan ya Murgul’u bilmiyor ya da Sayın Bakana Murgul hakkında yanlış bilgi veriliyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim üyeleri Cerattepe için duyarlılık göstermişler, maden sahası ve çevresinde ayrıntılı incelemeler yapıp konuyu en ince detayına kadar araştırmışlar, Cerattepe’de yapılacak olan madenciliğin olası zararlarını içeren ayrıntılı akademik görüş yayınlamışlardır. Öğretim üyelerinin hazırlamış olduğu bu önemli raporun sonuç kısmının son kıtasını sizlere aktarmak istiyorum: “Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi, Artvin Cerattepe yöresinde altın ve bakır madeninin çıkarılması sırasında geriye dönülmez çevresel bozulmaların yaşanacağına inanmakta ve çevresel sorunların yaşanmayacağı yöntem, teknoloji ve kuralların tam olarak ortaya konulana dek, yapılması planlanan madencilik faaliyetlerinin  durdurulmasının kamu yararına uygun olduğunu düşünmekte ve tarihsel bir sorumluluk bilinciyle bu raporu kamuoyuyla paylaşmayı yine tarihî bir görev olarak görmektedir.“

İşte bu raporun altında 22 bilim adamının imzası vardır. Ayrıca, Cerattepe’yle ilgili Yeşil Artvin Derneği ve Artvin Barosunun takip ettiği dava vardır. Kısa bir süre önce Rize Bölge İdare Mahkemesi de buradaki çalışmaların durdurulması yönünde karar vermiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmenin ve çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu Anayasa’mızın 56’ncı maddesinde belirtilmektedir. Sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre ilkesine bağlı kalarak herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Ekonomik gelişmenin de ülke ekonomisi açısından önemi inkâr edilememekle birlikte, sağlıklı yaşamın ekonomik gelişmeye feda edilemeyeceğine inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çevreyle ilgili yirmi dört ayrı Meclis araştırma önergesi birleştirilerek ön görüşmeler yapılmaktadır. Madencilik konuları için ayrı bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasının doğru olacağını düşünüyoruz, ancak bu birleştirme yapılmıştır.

Araştırma komisyonu kurulmasına destek vereceğinizi umut ediyor, yüce heyetinizi tekrar sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arifağaoğlu, teşekkür ederim.

Söz sırası Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’a aittir.

Sayın Akcan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan ve çevreyle ilişkili, çevre kirliliğiyle ilişkili, çevre korumasına yönelik olarak verilmiş araştırma önergelerinin görüşüldüğü bu oturumda, Eber Gölü’yle ilgili olarak vermiş olduğumuz araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce söz almış olan Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Artvin Milletvekilinin de ifade ettiği gibi Meclis Başkanlığına verilmiş olan çok sayıda, değişik konularda önerge vardır. Sayın Çevre ve Orman Bakanımız, konuya başlarken Hükûmet adına söz almış ve konuyu açıklaması sırasında “Önergeleri bir araya getirdiğimiz zaman, bunların genelde balık çiftlikleri, termik santrallerin çevreye tesirleri, maden arama faaliyetleri ve su kaynaklarının kirlenmesiyle alakalı olduğunu görüyoruz.” şeklinde ifade kullanmıştır. Gerçekten de ele alınan önergeler bu dört grupta toplanmakta. Bunlardan belki balık çiftlikleriyle su kirliliğinin en fazla birbiriyle ilişkisi olabilir.

Bu itibarla da toptancı bir anlayışla bu konunun, dördünün bir arada ele alınarak bir Meclis araştırma komisyonu kurulup inceletilmesi sanki bizi sonuca götürmeyecek gibi izlenim vermektedir. Bu itibarla hiç olmazsa bu kadar birbirleriyle alakası olmayan konunun bir arada ele alınmasının, çok sayıda komisyon üyesi seçerek incelettirilmesinin –Meclis adına- sanki daha doğru olacakmış gibi geldiğini huzurlarınızda ifade ederek, Eber Gölü konusuna geçmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, uygarlığın beşiği olarak zengin bir kültürel ve tarihî mirasa sahip olan ülkemizin bu zenginlikleri eşsiz doğal güzelliklerle de desteklenmekte ve zenginleştirilmektedir. Ancak özellikle 20’nci yüzyılın ikinci yarısında baş döndürücü bir hıza ulaşan teknolojik ve endüstriyel gelişmeler, çevresel değerlerin tahribi ve çevre kirliliğini beraberinde getirmiştir.

Yer altı su düzeylerinin inanılmayacak derecede hızlı düşüşü, sanayide ve tarımda su kullanımının son derece artması ve yanlış tarımsal sulama teknikleriyle Eber Gölü’nden kontrolsüz su alımı, bunların beraberinde yaşanan kuraklık gibi nedenlerle doğal kaynaklarımız hızla tükenmekte ve tükenme eğilimine girmektedir. Türkiye doğal zenginlikleri arasında önemli yere sahip olan göllerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Eber Gölü bu kötü kaderi yaşayan göllerimizden biridir. Türkiye’nin 12’nci büyük gölü olan Eber Gölü, Afyonkarahisar ilinin Bolvadin, Çay ve Sultandağı ilçeleri sınırları içerisinde bulunmaktadır. Gölün su seviyesi ve göl alanı mevsimlere ve yıllara göre farklılık göstermektedir. 1961-1991 yılları arasında en düşük su seviyesi Ekim 1991’de görülmüştür. Buna göre su kotu 965,3 metre, göl alanı 62 kilometrekare olarak tespit edilmiştir. En yüksek su seviyesi Mayıs 1969’da, bu yılda su kotu 967,6 metre, göl alanı 164,5 kilometrekare olarak tespit edilmiştir ki, bu 62 kilometrekarenin ne kadar kat fazlası olduğunun bir göstergesidir. Ortalama 150 kilometrekare yüzölçümüne sahip olan ve derinliği 21 metreye kadar –geçmişinde- ulaşmış olduğu tespit edilen Eber Gölü’nde bugünkü su seviyesi maalesef 1-2 metreye kadar düşmüştür.

Göl, eski zamanlarda Akşehir Gölü ile büyük, tek bir göl hâlinde, özellikle ilkbaharda aşırı yağışlar ve kar erimesinden sonra oluşan sellerle birlikte sanki müşterek bir gölmüş izlenimini verirken, bugün apayrı ve aralarında kilometrelerce mesafe olan iki göl hâline gelmiştir.

Eber Gölü’nden Akşehir Gölü’ne fazla suyu aktarmak için bir kanal açılmış durumdadır. Ancak, Eber Gölü’nün küçülmesi sonucu su aktarılamamış, bu da Akşehir Gölü’nün sularının çekilmesine ve onun da küçülmesinin bir nedeni olarak sonuç getirecek tarz almıştır.

Gölün etkilediği alanda tarıma dayalı sanayi ürünleri, kamış üretimi, balıkçılık gibi halkın önemli geçim kaynakları tükenme noktasına gelmiştir. Kırk çeşit balık, iki yüze yakın kuş türüne ev sahipliği yapan Eber Gölü ve çevresindeki canlı çeşitliliği de gün geçtikçe azalmaktadır ve yok olmaktadır.

Geçimini balıkçılıkla sağlayan vatandaşlar köylerini boşaltmaya başlamışlardır. Geçim sıkıntısı içine düşenlerin, yani doğduğu yerde doyamayanların haklı olarak başka yerlerde doymak için yer aradıkları bir Türkiye gerçeğidir.

Değerli milletvekilleri, Eber o 165 kilometrekareye varan geniş havzaya sahip iken, o bölgede yaşayan insanların en önemli geçim kaynağı hayvancılık ve bu sırada da bataklık hayvanı olarak tipik şekilde karşımıza çıkan mandanın üretimi doruk noktalara ulaşmıştır. Bugün Eber’in yok olmasına paralel olarak havzada manda popülasyonu da yok olma sürecine girmiştir.

O bölgede yetişen çayır otlarının biçilmesiyle -kaliteli besleme değeri samana göre çok yüksek olan çayır otlarının biçilmesi- kışın girilemeyen veya üzerinde faaliyet yapılamayan gölü hayvancılığın ana destekçisi olarak kullanma eğilimi söz konusu olduğu için, kışın dahi tarıma hizmet eder hâlde olmuştur.

Değerli milletvekilleri, o bölgede var olan ekosistemin etkisiyle Türkiye’de üretilen makarnalık buğdayın ana havzası Eber Havzası olmuştu. Bir sert buğday tanesini kırdığınızda net olarak kırık cam parçasının gösterdiği manzarayı gösterir bir yapıya sahiptir o bölgede yetiştirilen sert buğday, makarnalık buğday.

Bir garip tecelli ki, bugün -Bolvadin Eber’in en önemli kıyısına sahip ilçesi- Bolvadin adı altında Amerika Birleşik Devletlerinin Montana Bölgesindeki ekmeklik buğday, dünya buğday popülasyonu içerisinde literatüre geçmiş ve yoğun bir şekilde o bölgeden götürülmüş olan buğdayın ABD Montana bölgesinde yetiştirildiğini bilmekteyiz ve orada üretilen ekmeklik buğday bugün stoklarımız azaldıkça bize Amerikan buğdayı olarak ihraç edilmekte, biz ithal etmekteyiz ama çeşidin adı Bolvadin buğdayıdır.

Değerli milletvekilleri, gelişen dünya şartlarına karşılık, gerileyen doğal kaynaklarda tarımın sürdürülebilir bir şekilde yapılması için mikro havzalar oluşturulmaktadır. Değerli milletvekilleri, bu Eber Havzası’nda oluşan, Sultan Dağlarının kuzeyine düşen Eber’de oluşan bu mikro havza ile  dünyanın en kaliteli ve dünyanın her bir köşesine ihraç ettiğimiz meşhur Sultandağı kirazı üretilmektedir ve oradaki Sultandağı kirazını diğer bölgelerden ayıran en önemli özellik Eber’in sebep olduğu mikro havzanın etkisidir. İşte, bu yüzden çok boyutlu bir hâl arz eder Eber.

Eber bir kültürdür. Osmanlı, Mısır seferine giderken, Yavuz’un döneminde, orada yapılmış bir köprü var. O köprü, Çay’ın Eber beldesine, göle ismini veren belde ile Bolvadin arasında bir köprüdür ve taş yolla köprüye ulaşılmaktadır. Bu köprünün altmış üç gözü bulunmaktadır. Bu benim Bakanlığım sırasında yaptığımız bir ihaleyle restorasyona alınmış ve restorasyonu hâlâ devam etmekte olan bir köprümüzdür, bir kültürdür, bir tarihtir ama maalesef Eber’in en önemli besleyicisi olan Akarçay’ın hiçbir kolu, bir damla suyu dahi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akcan.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) - …bu altmış üç gözün herhangi bir yerinden akmamaktadır, zira o gözlerin altında su yoktur bugün. Bu vahim bir tablodur, belki Eber’in içine düştüğü durumu izah etmede, orada niye bu köprü yapıldı sorusuna verilecek cevapla şimdiki hâlini yan yana koyduğumuzda Eber’in kötü kaderini tayin etme veya anlama şansını yakalarız.

Değerli milletvekilleri, su azaldıkça Afyon’un, Afyon’la Eber arasındaki yerleşim birimlerinin tamamının kanalizasyon atıkları bu göle akmakta, bir yandan su azalmakta, bir yandan kirletici unsurlar artmakta. İşte, bütün bunları, Sayın Bakanımızın da Afyon veya Eber’in içinde bulunduğu havzanın milletvekili olmasını da bir fırsat bilerek, bu konuya sıkı bir şekilde el atarak Eber’i ve benzer gölleri kurtarmak için çare üretecek bir raporun hazırlanmasına esas Meclis araştırmasını destekliyor, Milliyetçi Hareket Partisi Meclis grubu adına hepinize saygılar sunuyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Her şey Afyon’a Sayın Bakan! Malatya’ya hiçbir şey yok, her şey Afyon’a!

BAŞKAN – Sayın Akcan, teşekkür ederim.

Söz sırası Van Milletvekili Sayın Türkmenoğlu’na ait.

Buyurun Sayın Türkmenoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20’nci, 21’inci, 22’nci Dönemler süresi içerisinde havzamızla ilgili, yani Van Gölü’yle ilgili burada birçok milletvekili arkadaşlarımız bu Meclis Divanına önergeler vermişlerdi, ancak bugüne kadar bu önergelerimiz gündeme alınmış ama görüşmelerini bir türlü yapamamıştık. Onun için şanslı bir milletvekili olarak bu konuda “çevre kirliliği” adı altında kurulacak komisyonda havzam olan Van Gölü’nün de yer alması beni mutlu etmiştir. Bunun için teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, çok güzel bir söz var: “Suyun, yeşilin olduğu yerde medeniyet, çölün olduğu yerde sefalet var.” Çok şanslı insanlarız. Ülkemizin her tarafında bolca sular, bolca yeşillikler ve buna bağlı olarak da medeniyet ve kültür ülkesi olduğumuz için aynı zamanda şanslı insanlarız. Ancak şu kadar kıymetli hazinelerimizin olmasına rağmen, bu kadar tarihimiz, kültürümüz, medeniyetimiz olmasına rağmen, acaba bunları iyi değerlendirebiliyor muyuz, bunlara iyi bakabiliyor muyuz ve bunları iyi tanıtabiliyor muyuz noktasında geçmiş dönemlerden bugüne kadar birçok kuşkular ve birçok temenniler bu kürsüden ifade edilmiştir.

AK Parti İktidarımız döneminde, son beş yıl içerisinde, bize tarihî miras bırakılan hanlar, hamamlar, medreseler, camiler, külliyeler, kiliseler bir şekilde bakanlığımız tarafından restorasyon çalışmalarıyla eski hâline döndürülüp turizmin hizmetine sunulmaktadır.

Benim havzam da tarih, kültür iç içe olan ve içinde suyu olan ve Türkiye’de en mükemmel köşelerden bir yer olan Van Gölü havzası, geçmiş tarihine baktığınızda Perslerden, Medlerden, Urartulardan, Selçuklulardan, Osmanlılara kadar birçok medeniyete beşiklik etmiştir, hatta benim ilim Urartu Krallığının başkentliğini yapmıştır. Bugün Urartu Krallığının kalıntılarını İsrail müzelerinde, Fransa’da, İngiltere’nin müzelerinde görmekteyiz.

Van Gölü çok enteresan bir göldür. Bunu geçen, gündem dışı söz aldığımızda da ifade ettim. Van Gölü’nün enteresan oluşu, 2,5 milyon yıl önce yerküre meydana geldiği zaman küçücük bir su kalıntısı olan göl, 790 bin yıl önce göl hâlini almış, 2.800 yıl önce de yanı başında bulunan Nemrut krater dağının, volkanik dağının patlaması sonucu lavların Muş Ovası’nın önünü kesmesi sonucu bir lav set gölünü almıştır. Denizden yüksekliği 1.700 metredir. Yani, İstanbul’daki Marmara Denizi ile… Benim “Van Gölü” diye tabir ettiğim, aslında yöresel itibarıyla “Van Denizi” dediğimiz göl, 371.700 hektar kapalı alana sahip Türkiye'nin ve dünyanın en büyük göllerinden birisidir. Onun adı eskiden “Yukarı Deniz”di. Tam, Marmara Denizi’nden 1.700 metre yüksekte, kapalı bir havzada muhteşem bir göldür. Hatta yazarımız Yahya Kemal şöyle der: “Dünyada hiçbir deniz, hiçbir göl, hiçbir akarsu Van Gölü’nün maviliğinde ve güzelliğinde değildir.” Van Gölü maviliğinde olan bu göl çeşitli renklere bürünür, uçaktan baktığınızda yedi çeşit mavi görürsünüz.

Evet, Van Gölü’nün etrafında bir tarih yatar değerli milletvekilleri. Van Gölü’nün etrafında “Çavuştepe” denilen, Urartulardan kalma bir yapı var. Bu, dünyanın en eski kanalizasyon örneğini temsil eder. Van Gölü’nün ortasında, 1918 yılında terk edilmiş Akdamar Adası var, bugün kilisedir. Bunun da AK Parti İktidarında Hükûmetimiz, Bakanlığımız tarafından restorasyonu yapıldı ve turistlerimizin hizmetine sunulmuştur.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Kiliseler Birliği yaptı, Kiliseler Birliği!

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Martıların üreme yeri Çarpanak Adası’dır. Karakoyunluların başkenti Erciş’tir. Süphan Dağı -Adilcevaz eteklerindedir- Van Gölü’nün koruyucusudur. Orta Doğu’nun şatosu Hoşap Kalesi’dir. “Yukarı Deniz”in mavisi ve dağların sarısı Van kedisini ortaya çıkarmıştır. Van kedisi, Abdülhamid sarayında yaşamıştır, Van kedisi bir saraylıdır. İsa’dan önce binlerce yıllık uygarlığa beşiklik eden Van Gölü’nün, kısacası kıyafeti deniz, bedeni göldür.

Değerli milletvekilleri, bu göl tarihin bize bıraktığı bir mirastır. Bizden, nasıl, yedi yüz doksan bin yıl önce buraya gelen bir göl, bizden sonrakilere de miras olarak kalacaktır. Bunun için -bizim en önemli görevlerimizden birisi de- Van Gölü havzamızın korunması, kollanması ve her türlü kirliliğe karşı önlem alınması gerekmektedir. Bu konuyla ilgili, çeşitli dönemlerde hükûmetlerimiz çalışma yapmıştır. 1978 yılında Turizm Bankası Van Gölü çevresi için bir master plan yapmış, sonuç alınamamış. 1946, 1974, 1994, 1997 yıllarında çalışmalar yapılmış, yine sonuç alınamamış. 1991 yılında Turizm Bakanlığı dört ilçeyi turizm alanı ilan etmiş, yine netice alınamamış.

Ancak, tabii ki bizim gölümüzün içerisinde, sodalı gölde canlı yaşamaktadır. Bu da çok ilginçtir. Van Gölü’nde soda oranı 0,018’dir, pH oranı 9,8’dir. Bu, tuzluluk oranının insanı ve gölü rahatsız etmediğinin ifadesidir. Ama, ilginç bir yanı daha vardır: Van Gölü, etrafındaki şehirlerle beraber, büyüyen kentlerle beraber, artık, 1,5 milyona yakın insanın katı atıklarının arıtılmadan deşarj edilmesiyle karşı karşıyadır. Son ölçümlere göre Van Gölü’nde koli basili oranı, Van Gölü çevresinde 2 binlerde, Tatvan ve çevresinde 4 binlerdedir. Normal olması gereken de 100 mililitrede 700’dür. Bu, Van Gölü’nün ne kadar tehlikeyle karşı karşıya kaldığının rakamsal ifadeleridir.

Van Gölü, aynı zamanda gizemli bir göldür. Çünkü araştırmalar sonucu -birçok uluslararası ve ulusal araştırmacılarımız- Van Gölü için, Van Gölü’nün altında uranyum yataklarının olduğundan bahsedilmektedir ve Van Gölü’nün bir şekilde Hazar Denizi’yle de bağlantılı olduğunu ifade etmektedirler. Bunun da gizemliliğini korumasının sebebi… Bunun da bir şekilde araştırılması gerekiyor. Çünkü son on yılda Van Gölü 5 metre su kaybına uğramış ve on beşinci yılında da 5 metre su yüksekliğine ulaşmıştır. Bu da Van Gölü’nün gizemli bir göl olduğunun ifadesidir. Tabii, bunları niye anlatıyorum? Havzamın güzelliklerini ve havzamın özelliğini önce ifade etmek istiyorum. Sonradan bu gölümüzün bir şekilde, bir an önce, kesinlikle… Geçmiş dönemlerde, özellikle bugüne kadar yapılan çalışmalardan bir sonuç alınamamıştır. Ama inanıyorum ki bugünden itibaren… Sayın Bakanımız da buradadır. Çevre Bakanımızın ve diğer ilgili bakanlıklarımızın bu konuda hassasiyetini yakinen bildiğim için ve bu konuyla ilgili de yapmış olduğu çalışmaları yakinen takip ettiğim için kendimizi şanslı addediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkmenoğlu.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) - 58 ve 59’uncu Hükûmetlerimizin yaptığı icraatlar şunu ifade ediyor: Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır. Eğer üç dönemdir buraya önergeler gelip de gündeme alınmıyorsa, bugün Van Gölü’yle beraber Türkiye'nin çeşitli gölleri ve çevreyle ilgili çeşitli önergeler bir önerge altında birleşiyorsa bu şu demektir: Artık bundan sonra bakanlıklarımız ve ilgili birimlerimiz bu konunun hassasiyeti üzerinde durmuşlardır.

Bu konuda yapılacak olan bütün çalışmalarda emeği geçenlere şükran duyuyorum ve bu önergeyi de sonuna kadar desteklediğimizi ve bu önergenin de ilimiz, ülkemiz için, güzellikleri için, çevresi için, temizliği için hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkmenoğlu.

Söz sırası Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’a aittir.

Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afşin-Elbistan Termik Santralinin çevreye etkileri hakkında önerge sahibi olarak görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve bizleri televizyondan seyreden vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Bugün dünyayı ve ülkemizi bekleyen en önemli tehlike, dünyayla birlikte üzerinde yaşayan tüm canlıları erken bir ölümün eşiğine hızla sürükleyen çevre sorunlarıdır. Bakınız, çevre sorunlarının, çevre kirlenmelerinin sonucu olarak dünyada her yıl ortalama 11 milyon çocuk hava kirliliği nedeniyle ölmektedir. Yaşama alanlarının yok olması nedeniyle yeryüzündeki canlı türlerinin beşte 1’i yirmi yıl içerisinde yok olacaktır. Küresel ısınma nedeniyle iklim değişiklikleri yaşamı tehdit etmekte, ozon tabakası görevini yapamaz hâle gelmektedir. Çarpık kentleşmenin neden olduğu hava ve gürültü kirliliği insan sağlığını olumsuz etkilemekte, sanayi atıkları doğayı kirletmektedir. Oysaki güneş, toprak, su ve hayvanlar insan hayatının devam edebilmesi için olmazsa olmazlardır.

1970’li yıllar artan enerji ihtiyacının giderek hızlandığı yıllar olup Türkiye o yıllarda bu ihtiyacı karşılamak için termik santrallere yönelmiştir. Yapımları sırasında projelerinde hiç gözükmeyen ve öngörülmeyen birçok çevre sorunu, termik santraller ile Türkiye gündemine girmiştir. İşte bugün bu oturumun ana gündem maddesi olan Afşin-Elbistan Termik Santrali de maalesef bunlardan birisidir. Hepinizin bildiği gibi, ülkemizde belirlenen 9 milyar ton linyit rezervinin 4 milyar ton ile en büyük bölümü Afşin-Elbistan havzasında yer almaktadır. Hâlen işletilmekte olan A ve B ünitesi dışında planlanan C, D, E ve F olarak adlandırılan bir seri termik santrallere karşılık gelmektedir. Elbistan linyit rezervleri doğal gaz ile mukayese edildiğinde yakıt olarak maliyeti doğal gazın dörtte 1’i oranında olup doğru bir planlama yapılarak değerlendirilmesiyle ülkemiz toplam 60 milyar dolar tasarruf sağlayacaktır. Ayrıca, kurulacak santrallerde direkt olarak 20 bin kişi istihdam edilebilecek olup konunun önemi daha açık olarak anlaşılmaktadır.

Santral Türkiye'nin dördüncü büyük ovası olan Afşin-Elbistan Ovası’na kurulu olup çevresinde yaklaşık 250-300 bin nüfus yaşamaktadır. Maalesef, bu vatandaşlarımız Afşin-Elbistan Termik Santralinin aşağıda  belirteceğim olumsuz koşullarından dolayı aşırı derecede etkilenerek telafisi imkânsız hasarlara maruz kalmaktadır.

Linyit, düşük kaliteli ve yüksek derecede kirlenmeye yol açan bir yakıt kaynağı olup oluşan atıklar çevre sağlığını değişik biçimlerde olumsuz olarak etkilemektedirler.

Bacalardan atılan kükürt ve azot oksitlerin atmosferde tepkimeye girerek oluşturduğu sülfürik asit ve nitrik asit yağmuru yalnız canlılar için değil, taş yapıtlar ve eski sanat yapıları için de önemli bir tehlike oluşturmaktadır.

Diğer en önemli tehlike, santralin bacasından kanserojen etkili uranyum maddesi atılmakta ve kül yığınları çevreye radyoaktif madde yaymaktadır.

Bunun sonucu olarak, onkoloji hastanesinin verilerine göre, yöredeki kanser vakalarının santral kurulmadan önceki yıllara göre tam 5 kat oranında artış gösterdiği belirtilmiştir. Ayrıca, Afşin ve Elbistan çevresinde yaşayan insanların birçoğunda kanser, kalp ve damar hastalıklarında patlama olduğu vurgulanmaktadır. Profesör Doktor Murat Tuncer, uluslararası bir panelin sonuç bildirgesine istinaden, Afşin-Elbistan Termik Santralinin radyoaktif materyaller atması nedeniyle çevredeki insanların akciğer kanserine yakalandığını ve bu tür kanserden kurtulma ihtimalinin olmadığını belirtmiştir. Yine, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Mehmet Şahin ve Çukurova Üniversitesinden gelen 3 kişilik profesörler heyetinin verdiği raporlarda ise “Bu kül ve dumanın havaya böyle savrulması devam ettiği takdirde bölgede toplu ölümler olabilir.” denilmektedir.

Ayrıca, Sütçü İmam Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Kahramanmaraş Afşin-Elbistan sağlık ve çevre il müdürlüklerince defalarca raporlar tutulmuş ve ilgili makamlara ulaştırılmasına rağmen hâlen Afşin-Elbistan Termik Santralinde şartların iyileştirilmesine yönelik olarak hiçbir gelişme olmadığı gözlemlenmektedir. Bu tutulan raporlarda, özet olarak, dünya normlarına göre metreküp başına 150 mikrogram olması gereken kirlilik miktarı, santralin faaliyetlerinden ötürü 1.500 miligrama çıkmakta olduğu belirtilmektedir. Santralin en yakınında bulunan Çoğulhan kasabasında kanser vakaları dikkat çekici boyutlara ulaşmıştır. Hava kirliliğinden bebeklerin ve gelişme çağındaki çocukların, gebe ve emzikli kadınların, yaşlıların kronik dolaşım ve solunum sistemi hastalıkları olanların daha kolay etkilendikleri göz önüne alındığında Afşin-Elbistan yöresinde durum daha vahim bir hâl almaktadır. Örneğin, bir yılda Elbistan Devlet Hastanesine başvuran 5.700 kişide üst solunum yollarından teşhis konulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Afşin-Elbistan Linyitleri Müessese Müdürlüğünde çalışan bir grup tarafından açılan dava sonucunda şöyle der, aynen okuyorum: “TEAŞ Termik Santrali ve Afşin-Elbistan Linyitleri Kömür İşletmelerinin tüm üniteleri göz önünde tutularak tesisten çıkan toz ve gazlardan santral ve işletmede çalışanların tümünün doğrudan etkilendiği ve tüm tesislerin bir açık atölye gibi düşünülerek çalışanların tamamının fiilî hizmet süresi zammından yararlandırılması gerektiği” belirtilmiş ve 2005 yılı itibarıyla da onaylanmıştır. Termik santralde her gün yanan kömürün partikülleri, kimsenin fark etmemesi için özellikle gece bırakılmaktadır. Akşam park ettiğiniz aracınızı sabah küllerden dolayı tanıyamıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, tarıma baktığımızda ise durum tek kelimeyle içler acısı. Afşin Ziraat Odasının raporunda, tarım deposu Afşin-Elbistan Ovası’nın domates, fasulye, nohut gibi ürünlerin artık yetişmediği, Türkiye’de tüketilen fasulyenin yüzde 30’u bu bölgede yetişirken kirlilik dolayısıyla fasulyenin olmadığı belirtilerek zararın önlenmesi için gereken önlemlerin alınması gerektiği belirtilmiştir. Gelişmeyi değerlendiren Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölüm Başkanlığı tarafından, termik santralden çıkan gaz ve tozların bitkiler için ölümcül olduğu, santralden çıkan kül ve tozların rüzgârla çevreye saçılması sebebiyle bölgedeki tarım arazilerinde verimi düşürdüğü belirtilmiştir. Görülüyor ki Afşin-Elbistan civarında düşük kaliteli linyit rezervini değerlendirmek amacıyla kurulmuş olan termik santral baca gazı emisyonlarının ve santralden sorumsuzca çevreye bırakılan uçucu küllerin santral çevresindeki insan, toprak, su, hava ve bitkilere olumsuz etkisi önemli safhalara ulaşmıştır. Bu durum yalnız yöre halkı değil, yerel, resmî ve özel kuruluşlar tarafından da tespit edilmiştir. Bunun çözümü olarak A ünitesine acilen filtre sisteminin takılması, B ünitesinde var olan sistemin çalışır hâle getirilmesi gerekmektedir. Yine, Elbistan ve Afşin ilçelerimize doğal gazın bir an önce getirilmesi programa alınmalıdır.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’mızın 56’ncı maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” hükmünü getirmektedir. İnsanoğlunun en temel hakkı olan yaşama hakkı nefes almak olsa gerek. Malumunuzdur, cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” sözüyle sağlıklı alınan bir nefesin önemini ortaya koymuştur. Havanın kurşun gibi ağır olduğu, çocukların okula giderken ağızlarına, burunlarına mendil tıkadıkları bir yerde yaşamın zorluğunu takdirlerinize bırakıyorum. Ancak, artık bu bölgede bıçak kemiğe dayanmıştır. Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak önerimiz, kurulmuş olan A ve B ünitelerinin rehabilitasyon planları en kısa zamanda yapılarak uygulamaya konmalı, ayrıca aynen GAP Master Planı gibi, Afşin-Elbistan civarı için bir master planı hazırlanmalıdır. Kurulması planlanan santraller için de projeler gözden geçirilerek sağlıklı ve güvenilir bir şekilde ihaleleri yapılmalıdır. Bu maksatla ancak bir bölümünü izah edebildiğimiz bölgenin içinde bulunduğu durumu yerinde görmek ve tespitlerde bulunmak üzere en kısa zamanda bir komisyon oluşturulmasını teklif ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Kurulacak olan bu komisyon, Afşin-Elbistan Termik Santrali civarında incelemeler yaparak, süratle gerekli tedbirlerin alınmasına vesile olmalıdır. Eğer teklifimize destek verirseniz, ev sahibi sıfatıyla sizleri ağırlamaktan onur duyarız.

Son sözüm, sözün sahibine, yani Hükûmete: Sürekli muhalefetten, yapıcı olmadığından şikâyet ediyorsunuz, işte yapıcı muhalefet, işte hodri meydan! AB dayatmalı Vakıflar Yasası’nda gösterdiğiniz, AB dayatmalı 301’de göstereceğiniz, memleketin yüz yıllık geleceğini planladığınız Sosyal Güvenlik Yasası’nda gösterdiğiniz çaba ve katkının bir bölümünü de bu önergemize destek vererek gösterin. Yok, Kahramanmaraşlılara, Afşinlilere, Elbistanlılara, biz zaten oyu alıyoruz bir şey yapmamıza gerek yok diyorsanız, o zaman, bu kürsüden, başta hemşerilerim olmak üzere tüm Türkiye bizi iyi duysun, kim samimi kim değil ak vicdanlarıyla karar versin, oyunu da, hakkını da helal edip etmeyeceğine insanlar kendi karar versin.

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize şükranlarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paksoy.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.52

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.07

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve bu tasarıyla birleştirilen İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın, Manisa Milletvekili Şahin Mengü'nün, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 milletvekilinin, Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu'nun, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 milletvekilinin ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin aynı konudaki kanun teklifleri ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; 3201 Sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin; Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı: 119) (x)

                              

(x) 119 S. Sayılı Basmayazı 27/3/2008 tarihli 83’üncü Birleşim Tutanağına eklidir.

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin önerge işlemleriyle birlikte oylamalarına devam edeceğiz.

42’nci madde üzerinde beş adet önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutup, aykırılığına göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 42 nci maddesi ile düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 67 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendindeki “birinci fıkrasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “(c) ve” ibaresi ve birinci fıkrasının (b) bendinde geçen “30” ibaresinin “60” olarak değiştirilmesini dördüncü fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Ünal Kacır

Mustafa Ataş

 

Yozgat

İstanbul

İstanbul

 

Yılmaz Helvacıoğlu

Ramazan Başak

Sadık Badak

 

Siirt

Şanlıurfa

Antalya

“Bu kişilerin sigortalılık niteliğini yitirdikleri tarihten geriye doğru bir yıl içinde 90 günlük zorunlu sigortalılıkları varsa, sigortalılık niteliğini yitirdikleri tarihten itibaren 90 gün süreyle zorunlu sigortalılıklarından sonraki genel sağlık sigortalılıklarından dolayı prim borcu olup olmadığına bakılmaksızın bakmakla yükümlü olduğu kişiler dahil sağlık hizmetlerinden yararlandırılırlar.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 42 nci maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Kanunun 67 nci maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

 

Hüseyin Yıldız

Erkan Akçay

Mustafa Kalaycı

 

Antalya

Manisa

Konya

 

Mehmet Günal

Emin Haluk Ayhan

 

 

Antalya

Denizli

 

“60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılanlar, zorunlu sigortalıklarının sona erdiği tarihten itibaren genel sağlık sigortası prim borcu bulunup bulunmadığına bakılmaksızın doksan gün süreyle genel sağlık sigortasından yararlanırlar.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 42 nci maddesi ile düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 67 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki “30 günden” ibaresinin “6 aydan” ibaresiyle değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.

 

Dr. Mücahit Pehlivan

Hüseyin Tayfun İçli

Ramazan Kerim Özkan

 

Ankara

Eskişehir

Burdur

 

Mevlüt Coşkuner

Süleyman Yağız

 

 

Isparta

İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı kanun tasarısının 42. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı kanunun 67. maddesinin a bendinde geçen “…toplam 30 gün…” ibareleri yerine “…1 gün…” ibaresi olarak değiştirilmesini; b bendinin tamamen çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Gültan Kışanak

Selahattin Demirtaş

 

Şırnak

Diyarbakır

Diyarbakır

 

Akın Birdal

Sevahir Bayındır

Osman Özçelik

 

Diyarbakır

Şırnak

Siirt

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 42. maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal  Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 67 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin madde metninden çıkarılarak diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini ve (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Mustafa Özyürek

 

Trabzon

Malatya

İstanbul

 

Bayram Ali Meral

Faik Öztrak

Esfender Korkmaz

 

İstanbul

Tekirdağ

İstanbul

 

Bülent Baratalı

Birgen Keleş

Ali Rıza Öztürk

 

İzmir

İstanbul

Mersin

 

Mehmet Ali Susam

Gürol Ergin

 

 

İzmir

Muğla

 

c) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (d) bendine tabi olan genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin yukarıdaki bentlerde sayılan şartla birlikte, sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihte prim ve prime ilişkin her türlü borcunun bulunmaması, şarttır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Mehmet Ali Susam konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Susam, buyurun efendim.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi görüşmekte olduğumuz 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bu maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi aslında çok önemli bir sigortalı kesimi ilgilendiriyor. Yani geçmişte “BAĞ-KUR” diye tanımladığımız bağımsız çalışanları, esnaf ve sanatkârları ilgilendiren önemli bir yanı var.

Az önce burada AK Parti Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ bir noktada konuşma yaparken “Biz öyle bir sağlık reformu yaptık ki herkes hastanelere gidip muayene olabildi, herkes ilacını alabildi ve biz, sosyal devlet olma gereğini yerine getirip her vatandaşımıza baktık.” dedi, ben de yerimden “Doğru söylemiyorsunuz Sayın Bozdağ.” diye müdahale ettim. Neden doğru söylemiyorsunuz? Bir ay prim borcu olduğunda BAĞ-KUR’lulara hastanelerde bakılabiliyor mu? BAĞ-KUR prim borcu olanların çocukları, anası, babası, eşi sağlık hizmetinden yararlanabiliyor mu? Hayır, yararlanamıyor. Şimdi yeni tasarıda da Sayın Bakan bir aya çıkardı.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Altmış gün.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) - Sizin partinizde esnaf teşkilatından gelme arkadaşlarımız “üç aya, dört aya, beş aya çıksın” diye çırpınıyorlar; onu da engelledin az önce, iki aya düşürdün. Nasıl oluyor arkadaş bu iş? Bunun bir hesabını yapalım beraberce.

Sosyal güvenlik sistemi içerisindeki işçiler, prim borcunu işveren ödemese de sağlık hizmetinden yararlanıyor mu? Yararlanıyor. Memurlar, kurumları sağlık hizmetiyle ilgili primini ödemese yararlanıyor mu? Yararlanıyor. Peki, esnaf ve sanatkâr, bağımsız çalışan BAĞ-KUR’lular bir ay prim ödemediği zaman neden sağlık hizmetinden yararlanamıyor? Bunlar sosyal devletin eşit bireyi değil mi? Bunlar bu devletin özgür birer vatandaşı değil mi? Bunların “sosyal devlet” gereği sağlık hizmeti almaları gerekmiyor mu? Alacağınız varsa, bu alacağınızı devletin Kamu Alacaklarının Tahsili Yasası’na uygun olarak mahkeme kanalıyla alırsınız.

“Yok, sağlık hizmetinden yararlanamaz.” diyorsunuz. Üstüne üstlük ne yapıyorsunuz biliyor musunuz: Sağlık hizmeti vermediğiniz bu insanlardan, almadıkları sağlık hizmetinin priminin faizini alıyorsunuz. Priminin faizini alıyorsunuz!

Değerli arkadaşlar, böyle bir adaletsizlik esnaf ve sanatkâra, BAĞ-KUR’luya reva mıdır?

Bugün BAĞ-KUR’lu prim ödemiyor. Bakın, Sosyal Güvenlik Kurumundan açıklanan belgeye göre üçte 2’si prim borcunu ödemiyor. 3 milyon 376 bin BAĞ-KUR’ludan 2 milyon 150 bininin 2 bin YTL’nin üzerinde borcu var. Yani 3 tane esnaftan 2 tanesi primini ödeyememiş. Bu ne demektir? 3 esnaftan 2 tanesi devletin sosyal hizmetinden ve sağlık hizmetinden kesinlikle yararlanamıyor, ilaç alamıyor, çocuğunu götüremiyor.

Peki, bu insanlar neden bu kadar duyarsız? Neden bunlar primlerini yatırmıyor? Esnaf ve sanatkârın devlete olan saygısından, bağlılığından kimsenin şüphesinin olmadığı belli. “Devletin temeli, omurgası” dediğimiz esnaf, sanatkâr neden primini yatıramıyor? Çünkü esnaf, sanatkâr ekonomik olarak çökmüş durumda. Esnaf, sanatkâr bugün siftah yapmadan kepenk kapatıyor. Çünkü bugün, esnaf, sanatkâr, ülkedeki haksız rekabet sonucu elindeki bütün varlığını yok etmiş durumda. Siz bu insanları sağlık hizmetinden de yararlandırmayarak kenara koyuyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, övünüyorsunuz, diyorsunuz ki: “Biz herkese sağlık hizmeti veriyoruz.” Buradan ilan ediyorum: Esnaf ve sanatkâra vermiyorsunuz. Beş milyonun üzerinde yeşil kart dağıttınız. Beş milyonun üzerinde yeşil kart dağıtılan insanların hizmet alması tabii ki devletin sosyal devlet olması nedeniyle doğrudur. Ama esnaf ve sanatkâr bu devletin özgür, eşit bireyi değil mi bu insanlara sağlık hizmeti vermiyorsunuz? Bunlar, yıllarca bu devlete istihdam yaratmış, vergi ödemiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) - …iş yeri açmış -devletin yapamadığı istihdamı bu kesim yapmış- ihracat yapmış, imalat yapmış, ülkenin ekonomisine katkı koymuş ve ahilik teşkilatından bu yana sosyal nizamın, devlet düzeninin gitmesinde en büyük katkıyı koymuş kesimler. Sizin vicdanlarınıza sesleniyorum: Bu adaletsizliği kaldıralım; memur nasıl bakılıyorsa, işçi nasıl bakılıyorsa, BAĞ-KUR’lu da primini ödemese dahi sağlık hizmeti alabilmelidir. Onun karşılığında borcunu da parası olduğu zaman devletine ödeyecektir.

Böyle bir anlayışla bu önergeyi verdik. Desteklerinizi bekliyor, huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Susam.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı kanun tasarısının 42. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı kanunun 67. maddesinin a bendinde geçen “…toplam 30 gün…” ibareleri yerine “…1 gün…” ibaresi olarak değiştirilmesini; b bendinin tamamen çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Konuşma…

FATMA KURTULAN (Van) – Sevahir Bayındır konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bayındır.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 119 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 42’nci maddesi üzerinde değişiklik yapılmasıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yani bu yasaya başından teşhisimizi koyduk, buna her maddesinde devam edeceğiz. Ne yazık ki bu yasanın sağlıktan ne götürdüğünü tartışmak zorunda kalıyoruz. Yani keşke yarışa girip “Ne getirebiliriz, bu topluma daha sağlıklı koşulları nasıl reva görebiliriz, bunun altyapısını nasıl oluşturabiliriz?” diye bu konuda bir yarışa girmiş olsaydık. Ne yazık ki, önümüze getirilen yasa tasarısıyla -toplumun tüm kesimlerinin, halkın istememesine rağmen- geçmişte bulunan hak gaspı yaşanarak, onun da gerisinde düşünülerek bugün “Borcun varsa yaşama!” tehdidiyle toplum karşı karşıya getirilmiş oluyor.

Şimdi, her şeyden önce herkesin sağlık hizmetlerinden yararlanması en doğal bir hak iken, devlet de bu hakkın kullanılmasını sağlamak ile yükümlüdür. Ancak bu temel evrensel ilkeye rağmen Hükûmet genel sağlık sigortası sistemiyle kişilere sağlık haklarının gereği olarak sağlık hizmeti sağlamak yerine, prim temelinde sağlık yardımında bulunulmasını ve geri kalanın da katılım payıyla tamamlanmasını öngörüyor.

Yasada sınırlı yardım, “temel teminat paketi” anlayışı benimsenmiştir. Oysa sağlık hizmetleri, koruyucu sağlık hizmetleri, tedavi hizmetleri ve rehabilitasyon hizmetleri olarak bütünlüklü bir yapıyı gösterir. Bu temel teminat paketi de IMF’den öğrendiğimiz ve devlet-toplum arasındaki ilişkilerde de uygulamaya koyduğumuz bir sistemdir. Tanım ve uygulama bunun bir yansımasıdır.

Yine bu yasanın temel amacı, sağlık ve sigorta üzerinden ortalama toplumsal ücreti aşağı çekmek, ortalama kârı da yukarı çekmeyi hedeflemektedir. Üstelik bu uygulama salt bugünle sınırlandırılmamakta, önümüzdeki elli yıllık perspektifi de oluşturmaktadır.

Yine bu tasarı ile sağlık hizmetlerinden yararlanma kişinin prim borcunun bulunmaması şartına bağlanmaktadır. Prim borcu olan vatandaşa sağlık hizmeti sunamamak sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmaz. Prim borcu sağlık hizmetinden yararlanmak için engel oluşturmamalıdır. Bağımsız çalışan ve prim borcu bulunan 6,5 milyon kişi sağlık hizmetlerinden bu yasa tasarısı yasalaşırsa yararlanamayacak. Dolayısıyla, devlet, borcu yüzünden sağlık hizmetinden yararlanamayan vatandaşı aynı zamanda cezalandırmış oluyor.

Borcu tahsil etmek ile sağlık hizmetinden yararlanma birbirinden ayırt edilmek zorundadır. Yani yaşamın hiçbir alanında  borç, herhangi bir yatırım yapmasının, çalışmasını sürdürmesinin önünde engel değildir. Burada ikili bir tutum sergilenmek zorundadır. Yani borçlunun borcunu ödeme uygulamaları farklı olmalı ama bu, sağlık hizmetinden faydalanmasının önünde asla engel olmamalıdır. Çünkü eğer bunu engel olarak koyarsan “Ya bedelini ödersin parayla ya da canını ödersin.” gibi  bedeli bu noktaya getirmiş oluyorsun, “ya canın ya malın” gibi bir ikilemle karşı karşıya getirmiş oluyorsun. Hem canını koruyabilmeli hem de malını ya da borcunu zaman içinde -onun koşulları oluşturularak- ödeme şartları oluşturulabilmelidir. Yani bunun tersi bir yaklaşım gerçekten toplumun önemli bir bölümünü oluşturan ve kendi şahsı adına çalışan bağımsız kişilerin tehdit edilmesi anlamına geliyor.

Yine belirtildi, yani ekonomik krizin yaşandığı, insanların, özellikle esnafın, bağımsız çalışan kişilerin kendi ifadeleriyle yedi yıl önceki ciroyu bile yakalayamazken, kepenkler kapatılma aşamasına geliyorken ve bu tehdit… Günlük yaşamımı nasıl idame edebilirim, nasıl yemek yiyebilirim ya da çoluk çocuğumun rızkını götürebilirim kaygısını bir kenara bırakıyorsunuz, aynı zamanda ve olası hasta olma durumunda da -ki, bu şartlar hasta olma şartlarıdır- acaba hastaneye gidebilir miyim, gitmez miyim, ne olurum tehdidiyle, aslında psikolojik olarak ya da stres olarak bu kapsama giren nüfusun önemli bir bölümü bu şekilde katbekat tehdit edilmiş oluyor ve bu risk sağlıklı yaşamın bile hastalık hâline dönüştürülmesinin sebebi olmuş oluyor. Yani bu yasayla, hasta olduğunda iyileşmenin koşullarını yaratmak yerine ve onun sağlığını korumak yerine, tam tersine sağlıklı insanı hasta etme koşulları oluşturulmaktadır. Bunun altyapısı oluşturuluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bayındır.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) –  Dolayısıyla prim gün sayısı, ödeme koşulları yeniden düzenlenmelidir. Otuz gün hesabı yerine sembolik olacaksa bir gün olarak ele alınmalıdır. Ama, kesinlikle borcu nedeniyle sağlık hizmetlerinden faydalanmasının önündeki bu engelin mutlaka kaldırılması gerekiyor.

Bu duygu ve düşüncelerle önergeme destek vereceğinizi bekliyor ve saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayındır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 42 nci maddesi ile düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 67 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki “30 günden” ibaresinin “6 aydan” ibaresiyle değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.

                                                                            Dr. Mücahit Pehlivan (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Pehlivan. (DSP sıralarından alkışlar)

MÜCAHİT PEHLİVAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 42’nci maddesiyle ilgili vermiş olduğum değişiklik önergesi hakkında açıklamalarda bulunmak için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Dikkatlerinize arz etmek istediğim husus, görüşmekte olduğumuz kanun kapsamında esnafların sağlık hizmetlerinden yararlanırken karşılaşabilecekleri sorunlar, hatta ortaya çıkacak adaletsizliklerdir. Çalışma Bakanımız Sayın Faruk Çelik’in gerek basına yansıyan demeçlerinde gerekse milletvekillerimizin vermiş olduğu soru önergelerine gönderdiği yanıtlardan esnafın içinde bulunduğu durumu şu şekilde özetleyebiliriz: Son beş yıl içinde, yani, 2002-2007 yılları arasında ekonomideki düzenli büyümeye rağmen büyük bir bölümü işini bıraktığı için, yani, kepenk kapattığı için yaklaşık 1 milyon 138 bin kişi BAĞ-KUR’dan ayrılmıştır. 2006 yılı başında çıkarılan 5458 sayılı Kanun ile prim borçlarının yeniden yapılandırılması söz konusuydu ve bunun için 850 bin esnaf başvurmuştur. Bunlardan sadece 211 bini yeniden yapılandırmadan yararlanabilmiştir. Bunların içinde de 141 bini ise daha sonra prim borcunu aksattığından dolayı bu haklarından mahrum kalmışlardır.

Yeniden Yapılandırma Kanunu’na rağmen BAĞ-KUR prim alacaklarının 2007 sonu itibarıyla 32,6 milyar YTL olduğunu biliyoruz. Öte yandan, mart ayı enflasyon rakamları açıklandıktan sonra Merkez Bankasından yapılan açıklama da oldukça dikkate değerdir. Merkez Bankası yönetimi yükselişe geçen enflasyonun önümüzdeki aylarda düşüş eğilimi içine gireceğini, bunun için ancak iç talepte beklenen bir daralmanın mümkün olacağını söylemişti. Bu demektir ki, alışverişte hız kesilecek, küçük esnafın çevirmekte zorlandığı çarkı duracaktır. Artık dayanacak gücü kalmadığı için dükkânını kapatan esnaf kadar, bugün yarın işler düzelir diye varıyla yoğuyla direnen, iş yerini açık tutan ancak zarar eden çok sayıda esnafın bulunduğu bir gerçektir. Bu insanlar holding patronu değillerdir, devamlı kâr etmezler; mütevazı sermayeleriyle, devlete yük olmadan, hatta devletin yükünü alan, vergi veren insanlardır.

Ülke ekonomisinin çimentosu olarak tanımlanan esnaf kesimini, içinde bulunduğu mali koşulları da dikkate alarak, ödeme güçlüklerini dikkate almaksızın genel sağlık sigortası kapsamı dışında tutmak büyük bir haksızlık olacaktır. Bir başka ifadeyle, otuz gün prim borcu var diye, mali durumuna bakılmaksızın esnafa sağlık hizmeti verilmemesi, tedavi giderlerinin haciz yoluyla tahsil edilmesi, Anayasa’nın sosyal devlet ilkesine de aykırıdır. Böyle bir uygulama, mali bunalıma giren esnafın bir de ruhsal bunalıma itilmesi anlamına gelecektir ki, hiçbir devlet, vatandaşına “istersen öl ya da intihar et” diyemez.

Memurların sağlık sigortası primini yatıran, işçilerin primlerini patrondan tahsil eden, brüt asgari ücretin üçte 1’inden daha az geliri olan veya mal varlığı bulunmayan yoksulların sigortasını üstlenen, sığınmacılara bile sağlık hizmetini veren bir devletin? ödeme güçlüğü çeken, mücbir bir sebeple prim borcunu yatıramaz duruma gelen küçük esnafa, hatta iflas eden tüccara “Ne hâlin varsa gör” deme hakkı yoktur, olmamalıdır.

Dolayısıyla sosyal devlet, kendi işini kuran, öz sermayesiyle istihdam yaratan, vergi ve prim borcunu ödemeye çabalayan, yani kendisine yük olmayan esnafa olağan dışı gelişen şartlarda, ödeme güçlüğü gibi durumlarda bir istisna yaratmalıdır diyoruz. Bu nedenle, prim borcu olsa dahi maddi yetersizlik içindeki esnafa hiç değilse en az altı ay süreyle sağlık hizmetinin verilmesine devam edilmeli veya yeşil karttaki uygulanan bir yöntem, bir imkân sağlanmalıdır. Ancak, bu hakkın istismar edilmemesi için gerektiğinde Maliye Bakanlığı ya da esnaf odalarıyla iş birliği yaparak bahse konu esnafın mali durumu tespit edilerek gerekli önlemler de alınabileceğini düşünüyoruz.

Aklın yolu birdir, gelin bu önergeyi destekleyerek sevabımıza siz de ortak olun diyorum. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Pehlivan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 42 nci maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Kanunun 67 nci maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                                                                                        Hüseyin Yıldız (Antalya) ve arkadaşları

“60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılanlar, zorunlu sigortalıklarının sona erdiği tarihten itibaren genel sağlık sigortası prim borcu bulunup bulunmadığına bakılmaksızın doksan gün süreyle genel sağlık sigortasından yararlanırlar.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız. (MHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 42’nci maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Kanun’un 67’nci maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi hakkında verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinize saygılarımı sunarım.

Değerli milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Yasası’nı da diğer yasalarda yaptığınız gibi konunun taraflarıyla görüşmeden, toplumsal mutabakat sağlanmadan Meclis gündemine taşıdınız; muhalefetin, özellikle de Milliyetçi Hareket Partisinin samimi itirazlarını değerlendirmeden, Sayın Bakanın bile dört dörtlük bir düzenleme olmadığını samimi ikrar ettiği şekliyle görüşmeye açtınız.

Bu yasa, IMF’in ve Avrupa Birliğinin desteklediği istikrar programı kapsamında, liberal çözüm önerileri doğrultusunda çıkarılmak istenmektedir. AKP Hükûmetinin sosyal güvenlik sistemi üzerindeki yanlış uygulamaları gün geçtikçe daha da büyüyen kayıt dışı ekonomiyi artırmakta ve çalışan sigortalı sayısını azaltmaktadır. AKP Hükûmetinin fonların kullanımındaki idari ve politik yanlışlıklarından kaynaklanan verimsizlik nedeniyle sosyal güvenlik açıkları büyümekte ve Türk milleti bunun sıkıntılarını çekmektedir. Çağımızın ve sosyal devlet olmanın gereği beklenen ve özlenen düzenlemeler Türk milletine sunulamamaktadır.

Bu yasa, emeklilik sürelerini uzatan, emeklilik maaşlarını azaltan, bir kısım insanımızı güvenlik sistemi dışına iten ve sigortalılara yasalarla sağlanmış bir kısım hakların elinden alınmasını içermektedir. Hükûmet, bu yasaya sadece gider azaltan, gelir artıran bir yasa olarak bakmaktadır. Sayın Başbakanımız, “Ulusa Sesleniş” konuşmalarında “Sağlık ve sosyal güvenlik giderlerine bütçeden 2002 yılında 7,6 milyar YTL katkı sağlanırken, AKP Hükûmeti 2007’de 33 milyar YTL katkı yapmaktadır. İşte bu, AKP’nin dar gelirlilere katkısının göstergesidir.” demektedir. “Ekonomik büyüme bu katkıyı yaratabilmiştir.” diyerek “Neredeydik, nerelere geldik?” diyebilmektedir.

Sayın Bakan ve AKP sıralarında oturan bazı milletvekilleri, Ağustos 1999’daki sosyal güvenlik kurumlarıyla ilgili kanun görüşmelerinde karşı çıktıklarının fazlasını bugün isteyebilmekte ve savunabilmektedirler. Ya dün doğruyu göremiyordunuz ya da bugün yanlış yapıyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi’nde hem Sayın Bakanımızın hem de şu an AKP sıralarında oturan AKP milletvekillerinin o günkü konuşmalarını bulabilirsiniz.

Sayın bakanlarınız ve milletvekilleriniz 22 Temmuz seçimlerinde oy isterken, sosyal güvenlikle ilgili bütçeden yapılan katkıları “sosyal devlet olmanın gereği” olarak tanımlarken, bugün ise “bütçede kara deliklere sebep olan açıklar” olarak ifade etmektesiniz. AKP Hükûmetinin, bütün çalışanları ve toplumun tümünü ilgilendiren mevcut sosyal güvenlik sistemimizin uzun dönemde sosyal güvenlik açıkları nedeniyle sürdürülebilir olmadığı, bu nedenle de bütçe üzerindeki yükünü hafifletebilmek için yasayı getirdiğini söylüyorsunuz. Eğer böyle ise altı yıldır AKP Hükûmeti bu açıklardan sorumlu değil midir?

Konuşmalarınızda herkesi sağlık sigortası kapsamına aldığınızı söylüyorsunuz, ama prim ödeyemeyenleri sağlık sigortasından yararlandırmıyorsunuz. Hiçbir güvencesi olmayan vatandaşlarımızı en önemli olan sağlığı noktasında yalnız bırakıyorsunuz. Sosyal devlet olmanın gereklerini hiçe sayıyor ve Türk insanını kaderi ile baş başa bırakıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, yirmi yıldır prim ödeyen, ancak Hükûmetinizin uyguladığı yanlış ekonomik politikalar nedeniyle ödeme güçlüğü içindeki sigortalılarımız prim borçlarından dolayı sağlık hizmetlerinden yararlanamamaktadırlar. Devletin alacaklarını ne şekilde alacağı bellidir. Zaten bu prim borçlarını da gecikme faizleriyle beraber almaktasınız.

Türk milleti asil bir millettir, büyük bir millettir. Devletine seve seve canını veren bu millet imkân olsa borcunu da ödeyecektir. Hepiniz biliyorsunuz ve görüyorsunuz ki, çocuklarını PKK terörü nedeniyle kaybeden aileler  “Vatan sağ olsun.” diyebilmektedir. Siz bu “Vatan sağ olsun.” diyenlere sağlık hizmetlerini bile çok görmektesiniz. Türk milleti elbette bunu değerlendirecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Yasa, gerek hazırlanışı gerekse Komisyon görüşmelerinden de anlaşılacağı üzere ülke gerçeklerinden uzaktır.

Ben, Milliyetçi Hareket Partisi adına vermiş olduğumuz bu önergeyle, 60’ıncı maddenin (a) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılanlar, zorunlu sigortalılıklarının sona erişinden itibaren doksan gün süreyle sağlık hizmetlerinden yararlanmasını teklif ediyorum.

Bu önergemize bütün milletvekillerinin destek vermesini diliyorum.

Teşekkür ediyorum.(MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 42 nci maddesi ile düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 67 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendindeki “birinci fıkrasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “(c) ve” ibaresi ve birinci fıkrasının (b) bendinde geçen “30” ibaresinin “60” olarak değiştirilmesini dördüncü fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

“Bu kişilerin sigortalılık niteliğini yitirdikleri tarihten geriye doğru bir yıl içinde 90 günlük zorunlu sigortalılıkları varsa, sigortalılık niteliğini yitirdikleri tarihten itibaren 90 gün süreyle zorunlu sigortalılıklarından sonraki genel sağlık sigortalılıklarından dolayı prim borcu olup olmadığına bakılmaksızın bakmakla yükümlü olduğu kişiler dahil sağlık hizmetlerinden yararlandırılırlar.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, Abdulkadir Akgül konuşacaklar.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akgül. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekilleri, görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 42’nci maddesinin (b) bendine göre vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.

Bilindiği üzere, bu maddede geçen bağımsız çalışanlar, esnaf ve sanatkârların sosyal güvenlik kuruluşu olan BAĞ-KUR’da bugün itibarıyla bir gün dahi prim borcu bulunan esnaf ve sanatkârlarımız ve diğer çalışanlar, bu kapsamda bulunan sigortalılar sağlık hizmetlerinden yararlanamamaktadır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kim yapmış bunu?

ABDULKADİR AKGÜL (Devamla) – Özellikle Plan Bütçeden geçtiği hâliyle ve Hükûmetimizin, Bakanlığımızın düzenlemiş olduğu bu yasa önemli kazanımlar getirmiştir.

İlk maddede geldiği hâliyle “otuz gün” ibaresi bulunmaktadır. Bu otuz gün doksan güne tekabül etmektedir. Yani “Aralık ayının prim borcunu ödemeyen bir sigortalı, takip eden ayın otuz gününden sonra prim borcunu ödemediği takdirde bu hizmetten yararlanamaz.” ibaresinin gelmesi doksan güne tekabül etmektedir.

Bizim vermiş olduğumuz önerge, bu iyileştirmenin, içinde bulunduğumuz şartlar, esnaf ve sanatkârlar ve bağımsız çalışanlar için altmış güne çıkarıldığı takdirde, bu, gün sayısı yüz yirmi gün olacaktır ki, bu özellikle bu kesim için oldukça bir rahatlama getirecektir.

Onun için, vermiş olduğumuz önergede “Aralık ayında primini yatıramayan bir kişi, herhangi bir nedenle primini yatıramayan bir sigortalı, takip eden ayı altmış gün geçtikten sonra…” ibaresi bu hâliyle kabul edilirse, yüz yirmi gün sonra primini ödemediği takdirde sağlık hizmetlerinden yararlanamaz şeklinde madde değişmiş olacaktır.

Bu durumda, bir çalışan yüz yirmi gün sonra ancak primini yatırmazsa bu hizmetlerden yararlanamaz şeklinde ortaya bir karar çıkacaktır ki, bu da bugünün şartlarında bir gün dahi ödemeyenlerin hemen kesilmesi durumunda yüz yirmi güne çıkacaktır ki, oldukça önemli bir kazanımdır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Esnaf bir gün ödemez, esnaf otuz gün öder! Ne biçim hesap bu!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bunları kim yaptı, kim?

ABDULKADİR AKGÜL (Devamla) - Bunun için, bu önergenin desteklenmesini özellikle tüm arkadaşlarımızdan, esnaf ve sanatkârlar için bu kanunun bu şekilde geçmesini istemekteyim. Önergemize şimdiden vermiş olduğunuz kabul oylarına teşekkür ediyorum. Esnaf ve sanatkârlar için bir kazanım olacağını düşünüyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akgül.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 42’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Böylece, 42’nci madde kabul edilmiştir efendim.

43’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 43 üncü maddesi ile değiştirilen, 5510 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “2 Yeni Türk Lirası” ibaresinin “1 Yeni Türk Lirası”, “% 10 ilâ % 20 oranları” ibaresinin de “% 5 ilâ % 15 oranları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.

 

Ali Uzunırmak

Mustafa Kalaycı

Ahmet Bukan

 

Aydın

Konya

Çankırı

 

Süleyman L. Yunusoğlu

Oktay Vural

 

 

Trabzon

İzmir

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 43. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 68. Maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

Hakkı Suha Okay

Hüseyin Ünsal

 

İstanbul

Ankara

Amasya

 

Bayram Meral

Tayfur Süner

Durdu Özbolat

 

İstanbul

Antalya

Kahramanmaraş

“63 üncü maddede sayılan sağlık hizmetlerinden katılım payı alınacak olanlar şunlardır:

a) Ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçleri,

b) Ayakta tedavide sağlanan ilaçlar”

“ Katılım payı, (a) ve (b) bentlerindeki sağlık hizmetleri için gereksiz kullanımı azaltma, sağlık hizmetlerinin niteliği itibarıyla hayati öneme sahip olup olmaması, kişilerin prime esas kazançlarının, gelir ve aylıklarının tutarı ve benzeri ölçütler dikkate alınarak % 10 ilâ % 20 oranları arasında olmak üzere Kurumca belirlenir.”

“Genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin birinci fıkranın (a) bendi gereği ödeyecekleri katılım payı tutarı, sağlık hizmetinin alındığı tarihteki asgari ücretin yarısını geçemez.”

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 43. maddesi ile değiştirilmek istenen 31/05/2006 tarihli ve 5510 Sayılı Kanunun 68 inci maddesinin tamamen yürürlükten kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hamit Geylani

Sırrı Sakık

Nuri Yaman

 

Hakkâri

Muş

Muş

 

Pervin Buldan

Mehmet Nezir Karabaş

Özdal Üçer

 

Iğdır

Bitlis

Van

 

 

İbrahim Binici

 

 

 

Şanlıurfa

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Geylani, buyurun.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; okunan önerge üzerinde söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, sosyal devlet, sosyal adalet ve sosyal güvenliği sağlamak ve herkes için insan onuruna yaraşır asgari bir yaşam düzeyini gerçekleştirmekle yükümlüdür. Anayasa’nın 2’nci maddesi, sosyal hukuk devletinin -temelini- sosyal adaleti ve sosyal güvenliği yurttaşlara eşit bir biçimde sağlamasını öngörmektedir. Hukuk devletinin anlayışı da yasa önünde eşitliği sağlamaktır. Sosyal devletin anlayışı ise sosyal adalete uygunluğu gerçekleştirme olmalıdır. Sosyal devletin işlevi de hukuk devletinin sağladığı hukuki güvenceleri fiilen geçerli kılacak ekonomik ve sosyal güvenceleri yaratmaktır. Dolayısıyla, hukuk devleti ile sosyal devlet ilkeleri birbirini tamamlamakta. Bu tasarıyla, sosyal güvenlik hakkı fiilî olarak kullanılmaz hâle getirilmiştir, toplumsal ve kamusal bir sorumluluk yerine, bireyin kendi sorumluluğu hâline dönüştürülmek istenmektedir. Böylece, Hükûmet, sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmesi girişimlerine bir yenisini daha eklemiş bulunuyor.

Anılan tasarı, sosyal devlet ilkesinin büyük oranda yara almasına ve yoksul kesimlerin sosyal güvenlik hakkından dışlanmasına neden olacaktır. Haklardan yararlanma koşullarını zorlaştırılan bu tasarı, yasal hakları idarenin tasarrufuna ve insafına bırakmıştır. Oysaki sosyal hukuk devletinde anayasal güvence altına alınması gereken hakların, hiçbir şekilde idari düzenlemelere bırakılmaması gerekmektedir. Bu yasa tasarısıyla, sosyal güvenlik bir yurttaş hakkı olmaktan çıkarılmış, yurttaş âdeta müşteri hâline getirilmiştir.

Yine, sosyal güvenlik harcamaları sosyal devletin en önemli göstergesidir, çünkü sosyal güvenlik sistemi adil bir refahı sağlamanın da en önemli araçlarından biridir. Sosyal güvenlik, aynı zamanda kişilere sağlanan anayasal bir güvencedir, devlet de sosyal güvenlik hakkını ve gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Her şeyden önce işsizliği ve kayıt dışı istihdamı önleyen politikalar geliştirilmelidir. Gerçek bir sosyal adalet, ancak köklü hukuki ve mali reformlarla olanaklıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ve benzeri nedenlerle, fark gözetmeksizin hiçbir sağlık hizmetinde katılım payının alınmasını doğru bulmuyoruz, bu maddenin tümüyle yürürlükten kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz, çünkü katılım payı olarak, asgari ücrete ve asgari ücretin oranlarına, belirtilen tutarlar, sağlık riskiyle karşılaşan sigortalının gelirinde önemli azalmalara neden olacaktır. Oysa, sosyal güvenlik sisteminin amacı, kişilerin karşılaştıkları beklenmedik risklere karşı giderlerinde azalmayı da önleme olmalıdır. Sağlık hizmetlerinin karşılanmasında koruyucu sağlığı temel alan bir yaklaşım belirlenmelidir. Bu nedenle, katılım payı ile gerçekleştirilmek istenen caydırıcılık ve denetim, kişilerin sağlık kurumuna kavuşma gereksinimi daha önceden karşılanarak sağlanmalıdır.

Sonuç olarak, sosyal ve hukuk devleti ilkesini zedeleyen ve ülkemizin gerçekleriyle örtüşmeyen bu yasa tasarısının tümünün geri çekilmesi gerektiğini bir kez daha belirtiyoruz.

Önergenin desteklenmesini diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Geylani.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 43. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 68. Maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                             Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul) ve arkadaşları

“63 üncü maddede sayılan sağlık hizmetlerinden katılım payı alınacak olanlar şunlardır:

a) Ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçleri,

b) Ayakta tedavide sağlanan ilaçlar”

“ Katılım payı, (a) ve (b) bentlerindeki sağlık hizmetleri için gereksiz kullanımı azaltma, sağlık hizmetlerinin niteliği itibarıyla hayati öneme sahip olup olmaması, kişilerin prime esas kazançlarının, gelir ve aylıklarının tutarı ve benzeri ölçütler dikkate alınarak % 10 ilâ % 20 oranları arasında olmak üzere Kurumca belirlenir.”

“Genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin birinci fıkranın (a) bendi gereği ödeyecekleri katılım payı tutarı, sağlık hizmetinin alındığı tarihteki asgari ücretin yarısını geçemez.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Tayfur Süner…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar)

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 43’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının bu maddesinde, ayakta tedavi ve muayeneler için şimdilik 2 YTL katkı payı ödenmesi, protez, ortez ve ayakta tedavide sağlanan ilaçlar için yüzde 10 ve yüzde 20 arasında değişen oranlarda katılım payı ödenmesi öngörülmektedir. Bu düzenleme yerine sağlık hizmetlerinin karşılanmasında koruyucu sağlığı asıl alan bir yaklaşım belirlenmeli, katılım payı, ayakta tedavide sağlanan ilaçlar, ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçleri dışında kaldırılmalıdır. Kişilerin sağlık kurumuna başvurma gereği, koruyucu sağlık hizmetlerini etkili hâle getirerek giderilmelidir. Sosyal güvenlik sisteminin amacı, kişileri karşılaştıkları beklenmedik risklere karşı korumak olmalıdır.

Katılım payı, sağlık riskiyle karşılaşan sigortalıların gelirlerinde önemli bir azalmaya neden olacaktır. Yasada, ortez ve protezler için katkı payı olarak ödenecek tutarın sağlık hizmetinin alındığı tarihteki asgari ücretin yüzde 75’i geçemeyeceği hükme bağlanmıştır. Sunduğumuz değişiklik önergesiyle, ödenecek katkı payının asgari ücretin yarısını geçmemesini öngörmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı, ekonomik büyümeyi, istihdamı, yatırımı ve ihracatı baltalayacak olmasının yanı sıra, endüstri ilişkileri sistemine ve çalışma barışına zarar verecek söz konusu düzenlemeler de içermektedir. Yapılmak istenen değişiklikler yerine, hayat şartları bir türlü iyileştirilemeyen SSK emeklilerinin hak ettikleri hâlde hâlâ uygulanmayan intibakları mutlaka hayata geçirilmelidir. Fazla prim ödeyenlerin hakları korunmalıdır. Geçmişte bazı işçiler yüksek prim ödedikleri hâlde düşük prim ödeyenlerden az aylık almaktadırlar. Bu haksızlık yıllardır düzeltilmeyi beklemektedir. Sosyal güvenlik sisteminde bir reform yapılacaksa, yoksulluğun siyasal olarak sömürülemeyeceği bir mekanizmanın öncelikle oluşturulması gerekir. Bu mekanizma aile yardımı sigortasıdır. Ülkemiz, 102 sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü Sosyal Güvenliğin Asgari Şartları Sözleşmesi’yle aile yardım sigortası kuracağını taahhüt etmiştir. Kişilerin en kısa sürede kendi olanaklarıyla geçinebilecekleri ve muhtaçlıktan kurtularak yardım almadan yaşayabilecekleri bir duruma gelmelerini sağlamak gereklidir.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı bu haftaki bültende dört yüz bin aileye yardım yaptıklarını, sanki büyük bir marifetmiş gibi manşet yapmış. Bunun yerine AKP Hükûmeti, sosyal güvenlik kuruluşlarından aylık ve gelir alamayan, muhtaç durumda olan bütün ailelere yaşamlarını asgari düzeyde sürdürebilmelerine yetecek kadar aile sigortası aylığı ödemesi yapsa daha iyi olmaz mı? AKP Hükûmeti altı yıldır vatandaşlarımıza refah ve eşitlik olanakları sunmamıştır. İnsanların imkânlarını artırmak yerine azaltıp oy uğruna kendilerine bağımlı hâle getirmişlerdir. Ülkemiz “sadaka cumhuriyeti” hâline gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı kanunlaştığı takdirde işsizler, kayıt dışı sektördeki küçük işletmelerde çalışanlar, tarım kesimindeki düzensiz gelir sahipleri gibi primini sürekli ve düzenli ödeyemeyecek durumda olan insanlarımız sistemin dışına itilerek sağlık güvencesinden mahrum kalacaktır. AKP Hükûmeti Emekli Sandığı, SSK, BAĞ-KUR ve yeşil kart sahiplerinin sağlık hizmetlerinden eşit olarak yararlanmadığını, artık, genel sağlık sigortasıyla, tüm vatandaşlarına, eşit olarak sağlık kuruluşlarından ve hizmetlerinden yararlanacaklarını söylemektedir. Tasarının genel gerekçesinde, sağlık sigortası ile getirilen eşitlik, hanelerin sağlık hizmetlerinin karşılığını ödemek için gelirleri ne olursa olsun aynı prim ve katılım payı ödemeleri ile tanımlanmaktadır. AKP’nin “sağlıkta eşitlik”ten anladığı budur. Sağlıkta eşitlik, herkesin sağlık hizmeti gereksinimi olduğunda buna ulaşabilmesinin yanı sıra aynı sağlık hizmetinden aynı oranda yararlanabilmesidir. Bu sistemin yapacağı sınırlı sağlık yardımına bağlı olarak sağlıkta ikili bir sistem belirginleşecektir. Parası olan ve tamamlayıcı sigortaları bulunan, cebinden her an için ödemede bulunabilen kişilere uygun sağlık işletmeleri ile sağlık yardımları ve kısmi cepten ödemelerle yetinen kamu sağlık işletmeleri ayrımı yaşanacaktır. Böylelikle, söylenenin tam aksine, sağlık hizmetlerindeki eşitsizlikler daha da belirgin hâle gelecektir, sosyal devlet anlayışı tamamen ortadan kalkacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Süner.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Ülkemizin sosyal güvenlik sisteminde ciddi bir reforma mutlaka ihtiyaç vardır ancak görüştüğümüz tasarı ihtiyaca cevap vermemektedir. Sayın Bakan da tasarının görüşmeleri sırasında, zaten, aksaklıkların ve eksikliklerin olacağını belirtmemiş midir? Bu tasarı, sosyal devlet anlayışını kuvvetlendirmek yerine zayıflatmak amacıyla karşımızdadır. Tasarı bu hâliyle kabul edildiği takdirde, ülkemizin bütün kesimlerinde çok büyük sıkıntılar yaşanacağı bir gerçektir. AKP Hükûmeti, diğer icraatlarında olduğu gibi, bu düzenlemeyle de halkımızı sıkıntılar yumağına atmaktadır.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tasarının karşısındayız. Sosyal devlet ilkesinin daha kuvvetlendirildiği, çalışanlarımızla işverenlerimizi düşünen, koruyan, birbirine olan bağımlılığında daha yakınlaştırıcı, yapıcı bir düzenleme gerektiğinin altını çizmek istiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Süner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 43 üncü maddesi ile değiştirilen, 5510 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “2 Yeni Türk Lirası” ibaresinin “1 Yeni Türk Lirası”, “% 10 ilâ % 20 oranları” ibaresinin de “% 5 ilâ % 15 oranları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.

                                                                                        Ali Uzunırmak (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, efendim, katılım payı çok tartışılıyor. Aslında, sağlık hizmetleri açısından bakarsak, iktidarımızın en parlak yönleri, en önemli hizmetleri nelerdir diye ifade edilirse, bunların başında sağlık hizmetlerinin geldiğini ve vatandaşın memnuniyetini hepimiz biliyoruz.

Katılımla ilgili olarak, katılım payı alınmayacak durumlar şunlar: Bakınız, iş kazası, meslek hastalığı, aile hekimliği ve koruyucu sağlık hizmetlerinden katılım payı alınmıyor. Kronik hastalıklardan, hayati önemi haiz sağlık hizmetlerinden katılım payı alınmamaktadır. Katılım payından, bu 2 YTL, 10 YTL katılım payından amaç bir gelir temin etmek değil, hastalarımızın veya vatandaşlarımızın sağlığa, sağlık sistemine duyarlılığını artırmaya dönük bir düzenlemedir.

Bakınız, bir iki örnek vermek istiyorum, zengin ülkelerden özellikle örnek veriyorum: Dünyadaki tablo nedir? İlaç katılım bedellerine göre beş grupta toplanmaktadır ve bu oranlar, Belçika’da ilaç katılım bedellerinde katılım payı sıfır ile yüzde 80 arasındadır. Danimarka’da ilaç için yüzde sıfır ile 85 arasında katılım payı var. Almanya’da yatarak tedavide kişilerin hastanede kalacakları her gün için ilave 10 euro katılım bedeli var. Yine Avusturya’da tıbbi gereçler ve iyileştiricilerden maliyetlerinin yüzde 10’u kadar katılım bedeli var.

BAŞKAN – Sayın Bakan biraz uzattınız efendim, rica ediyorum…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Son olarak şunu söylüyorum: Finlandiya’da yatarak tedavilerde günlük 26 avro katılım bedeli var. Yani bunu uzatmak mümkün. Türkiye’de ise bizim yaptığımız, vatandaş ilk olarak muayeneye gittiği zaman 2 YTL’lik bir katılım payı var. Sevk zincirini oluşturursak -şu anda öyle bir şey yok- 5 katına kadar yani 10 YTL’ye kadar bir katılımdan bahsediliyor. Bunu milletimizin takdirine bırakıyorum. Dünyadaki ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamalarla hiç mukayese edilmeyecek bir oranda, düşük oranda olduğunu da bu vesileyle ifade ediyorum.

Önergeye katılmadığımı ifade ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Önerge sahibi olarak, buyurun Sayın Ali Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Saygıdeğer Başkanlık Makamı, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan “ahirette ölüm yasası”nın 43’üncü maddesinde önergemiz üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Buradaki önergemizden anlaşılacağı gibi, katkı paylarının Hükûmetin…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ahirette ölüm yok.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Ahirette emeklilik… Teşekkür ederim düzelttiğiniz için.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niyetleri belli oldu!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Tabii ki kıymetli arkadaşlar, Sayın Bakan da önergeye katılmadığını ifade ederken, katkı paylarının aslında sembolik olması gerektiğini ifade ettiler.

Kıymetli arkadaşlar, bir hükûmetin getirdiği tasarılarda aslında o hükûmetin yönetim zihniyeti, yönetim kabiliyeti, yönetim vizyonu, gayesi, çapı her şey ortaya konulur. İşte bugün getirilen bu yasa da alelacele usullerle, bilimden, insanı tanımaktan, çalışma hayatını tanımaktan çok uzak, verimliliğin ne olduğunu bilmeden getirilmiş bir tasarıdır. Bunu niçin söylüyorum? Kıymetli arkadaşlar, ister temelini maddeci bir dünya görüşüne dayandıran Freud’u esas alın, ister İslam düşüncesini esas alarak Allah’ın insanlara yüklediği, verdiği birtakım içgüdüler ve dürtüler vardır ve insan, hayatta yaptığı her türlü faaliyette de bu içgüdülerinden ve dürtülerinden etkilenerek karar alır. İşte bu içgüdü ve dürtülerin en önemlileri; barınma, güvenlik, yarınından emin olmak gibi birtakım duygulardır.

Dolayısıyla, ben şimdi buradan, çalışma hayatına, Sayın Bakana ve siz kıymetli milletvekillerine sesleniyorum: Acaba, emeklilik ümidi olmayan, çalışma şartları ağırlaştırılmış, yükümlülükleri artmış bir işçinin iş hayatına, işverenine veya devlet sektöründe çalışıyorsa verimlilik üzerinde ne gibi tesirleri olacaktır? İşte bu tasarı, hiç bunları hesap etmeden insanları ahirette emekliliğe götüren, ümitsizleştiren, yükümlülüklerini artıran, sokaklarda kendi devletinin polisine karşı haklarını savunabilmek için coplarla müdahale edilmesini gerektiren bir yasa tasarısı hâline gelmiştir. Bu yönetim, yönetim kabiliyetinden yoksundur, geneli üzerinde birtakım doğru olmayan bilgilerle halkoyunu yanıltmaktadır. Başarılı bir yönetimin ne yapması gerekir? Kıymetli arkadaşlar, biz olsak ne yapardık? Aktüeryal dengelerden -Sayın Başbakandan bakanlara varıncaya kadar- Türkiye'de 1 çalışanın 3 emekliye, 4 emekliye… İhaleye çıkmış gibi günden güne artan sayılarla bu dengelerin bozulduğundan bahsediliyor.

Biz biliyoruz ki Türkiye'de üç sosyal güvenlik kurumu var idi: Emekli Sandığı, SSK ve BAĞ-KUR. Eğer dikkat ederseniz, becerili, kabiliyetli bir yönetim olsa idi Emekli Sandığındaki bu dengelerin kayıt dışı olmadığı ve aynı zamanda primlerde de beyan edilen ücretlerin üzerinden primler ödendiği için, Emekli Sandığında, muhtemeldir ki bu dengeler lehte birtakım dengelerdi.

Peki, açık nerede verilmekte ve niçin verilmekte ve bu nasıl önlenebilir? Bunu düşünmek yerine altmış beş yaşında emekliliği getirmek kolaycılıktır kıymetli arkadaşlar. Açık nerede verilmektedir? SSK’da ve BAĞ-KUR’da verilmektedir. Gerek tahsil edilemeyen primler gerekse gerçek ücret üzerinden beyan edilmeyen düşük primlerden dolayı ve kayıt dışı istihdamdan dolayı sosyal güvenlik kuruluşlarının bu ikisinde açıklar verilmektedir. E peki, bir devlet yönetimi için burada verilen açıkları düzeltmek, bunu tamir etmek yerine hepsine teşmil ederek suçsuz, günahsız insanları da hatta ve hatta iş hayatının da aleyhine olacak şekilde, yarınları karartacak şekilde altmış beş yaşına çıkartmak acaba doğru bir davranış mıdır kıymetli arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Biz muhalefet olarak burada tenkit, tavsiye ve teklif makamındayız. Bu yasayı hâkim unsur olarak istediğimiz gibi düzenleme şansımız yoktur ama elimizden gelen ve halkımızın aleyhine olan bu yasaya mümkün olduğunca muhalefet etmeye çalışıyoruz ve inanıyorum ki yarınlarda bu ahrette emeklilik yasası yeniden düzenlenecektir ve halkımızın doğruları, iş barışı, iş verimliliği, halkımızın yarınlarından ümit var olması noktasında düzenlenecektir.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Başkanlık makamı adına size teşekkür ediyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Anladığınız için teşekkür ediyorum, anlayışlısınız.

BAŞKAN – Buyurun,  Başkanlık makamı adına teşekkür ediyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Anladığınız için teşekkür ediyorum, anlayışlısınız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum size işte, Başkanlık makamı; kötü mü?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Anlayışınıza teşekkür ediyorum, zekisiniz.

BAŞKAN – Tamam, buyurun. Buyurun efendim, buyurun. Başkanlık makamı -başka ne bekliyorsunuz?- adına teşekkür ediyorum size.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Anlamışsınız, zekisiniz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmemiştir… Edilmiştir, pardon. (MHP ve CHP sıralarından gülüşmeler)

Ne gülüyorsunuz peki? Niçin gülüyorsunuz, onu sorayım size? Kafamı karıştırdılar, ondan sonra gülüyorlar ya! Sizin gibi rahat değilim ben. Her şeye gülecek insan değilim, tabii ki karışacak burada. Siz alışmışsınız her şeye gülmeye, ben gülemem her şeye.

MUSTAFA VURAL (Adana) – Sayın Başkan, son kararınız ne?

BAŞKAN – 44’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan son durum ne; kabul edildi mi edilmedi mi?

BAŞKAN – Kabul edilmiştir efendim, kabul edilmiştir.

Zorlaştırıyorlar beni ya, Allahım ya Rabbim ya. (Gülüşmeler)

Madde üzerinde üç adet önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

TBMM Başkanlığına

119 sıra sayılı kanun tasarısının 44. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı kanunun 72. maddesinin dördüncü fıkrasının sonunda yer alan, “…alabilir.” ibaresi yerine, “…alır.” ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.

 

Gültan Kışanak

Hasip Kaplan

Sevahir Bayındır

 

Diyarbakır

Şırnak

Şırnak

 

Selahattin Demirtaş

Akın Birdal

Aysel Tuğluk

 

Diyarbakır

Diyarbakır

Diyarbakır

 

Osman Özçelik

Mehmet Nezir Karabaş

 

 

Siirt

Bitlis

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 44. maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 72 nci maddesinin dördüncü fıkrasındaki “görüşlerini alabilir” ibaresinin “görüşlerini alır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Mustafa Özyürek

 

Trabzon

Malatya

İstanbul

 

Gürol Ergin

Faik Öztrak

Esfender Korkmaz

 

Muğla

Tekirdağ

İstanbul

 

Ali Rıza Öztürk

Birgen Keleş

Bülent Baratalı

 

Mersin

İstanbul

İzmir

 

 

Nesrin Baytok

 

 

 

Ankara

 

BAŞKAN – Maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

                                                                                                                        08/04/2008

119 sıra sayılı Kanun tasarısının çerçeve 44 üncü maddesi ile düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 72 nci maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklife ederiz.

                   Abdülkadir Akcan              Ali Uzunırmak                     Behiç Çelik

                     Afyonkarahisar                       Aydın                                Mersin

                    Muharrem Varlı             Mücahit Pehlivan               Hasan Özdemir

                             Adana                              Ankara                            Gaziantep

“Kurum, Komisyon adına çalışmalarına başlamadan önce konu ve ilgisine göre Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun, Yüksek Öğretim Kuru-lu’nun, Türk Tabipleri Birliği’nin, Türk Diş Hekimleri Birliği’nin, Türk Eczacıları Birliği’nin, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği’nin, en fazla üyeye sahip ilk üç işçi ve kamu çalışanları konfederasyonunun, en fazla üyeye sahip Optisyenlik Derneği’nin, en fazla üyeye sahip özel sağlık kurum ve kuruluşları dernekleri veya federasyonlarının, en fazla üyeye sahip özel hastane/poliklinik dernek veya federasyonlarının, en fazla üyeye sahip özel tıbbî malzeme üretici veya ithalatçıları dernekleri veya federasyonlarının, en fazla üyeye sahip tıp uzmanlık derneklerinin ve Komisyonca uygun görülecek diğer kurum ve kuruluşların görüşlerini alır. İlgili kurumlar 1 ay içinde görüşlerini gönderir. Komisyon gerek gördüğü hallerde, çalışmalarının başlangıcında, bu kurumların temsilcilerinin katılımı ile oluşturulacak toplantıda görüşlerini sözlü olarak da dinleyebilir.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına?

OKTAY VURAL (İzmir) – Mücahit Pehlivan konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Pehlivan. (DSP sıralarından alkışlar)

MÜCAHİT PEHLİVAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 44’üncü maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge hakkında açıklamalarda bulunmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, 31 Mayıs 2005’de Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmişti. O tarihte Büyük Millet Meclisimizin uygun gördüğü metin, sağlık hizmetlerinin niteliğinin belirlenmesi, sınıflandırılması gibi konularda katılımcılığı, sivil toplum ve kamuoyu denetimini öngörmekteydi. Ancak, katılımcılığı artıran, şeffaflık ve hesap verilebilirliği pekiştiren bu model, görüşülmekte olan bu kanun tasarısı ile usta bir manevra neticesi ortadan kaldırılmış görülüyor.

Hükûmetin, kendi gibi düşünmeyen meslek örgütleriyle sivil toplum kuruluşlarına karşı mesafeli tutumu, ülke çıkarına olan, siyaset üstü kalması gereken bir alanda maalesef geri adım atılmasına yol açıyor. Sağlık hizmetleri gibi, toplumun tamamını ilgilendiren hassas bir konuda, hizmetin niteliğini, sınıflandırılmasını, fiyatlandırılmasını sadece yedi kişilik bir bürokratik komisyona bırakmak, ülke gerçekleriyle, çağdaş yönetim teknikleriyle uyuşmamaktadır. Sağlık hizmetlerinin satın alınmasında, sektörün içindeki sivil toplum kuruluşlarıyla, meslek örgütlerinin görüş ve önerilerine mutlaka başvurulması, ileride ortaya çıkabilecek telafisi güç hataların, hatta zararların oluşmasını önleyecektir.

Ekonominin nabzını tutan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu gibi sivil toplum temsilcilerinden, Türk Tabipler Birliği, Türk Eczacılar Birliğinden, tıbbi malzeme tedarikçilerinden, sektöründe örgütlü diğer derneklerden kritik kararlar öncesinde görüş alınmasının idarenin keyfine bırakılmasını, bu kuruluşların gerektiğinde sözlü bilgi vermekten alıkonulmasını anlamak çok mümkün görülmüyor. Farklı görüş ve önerilere açık olmak, sağlık sektöründeki tüm taraflarla bilgi alışverişinde bulunmak hem pahalı ve usulsüz ödemelerin hem de yolsuzlukların önüne geçilmesini sağlayacaktır. Kapsamı siz değerli milletvekillerinin ve Hükûmetin belirleyeceği meslek kuruluşlarından düzenli bir görüş alınması ülkenin menfaatine olacağı kanısındayız.

Tasarıda bu kuruluşların tek tek sayılması yerine genel ifadelerle yetinilmektedir. Oysa önüne gelen sivil toplum kuruluşları ile meslek örgütlerinin isim isim sayılarak gerekli görülen hâllerde ilgisine göre diğer kuruluşlardan da görüş alınması yerinde olacaktır diye düşünüyoruz.

Üç yıl önce sağlık hizmetlerinin geleceğine ilişkin kararları geniş bir katılım ve katkı ile almayı düşünen ve hatta bu yöndeki hükmü yasalaştıran AK Parti Hükûmeti değil miydi? Bugün gelinen noktada değişen nedir? Ne değişti? Gerekli görüldüğünde sağduyu çağrısında bulunan, uzlaşma yollarını arayan AK Parti yöneticileri sadece kendileriyle ilgili konularda değil, diğer toplumun geniş kesimlerinin geleceğini ilgilendiren tüm konularda diyaloga ve katılıma açık olmalıdır. Gelin 2005 yılında attığınız doğru adımdan geri dönmeyin. Şeffaflıktan, katılımcılıktan korkmayın. Sadece sıkıştığınızda değil, her konuda farklı fikir ve önerilere kulak verin. Dün gördüğünüz doğruyu bugün yanlışa çevirmeyin. Dolayısıyla ikinci bir sevap şansını kaçırmayın diyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Pehlivan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım son iki önerge aynı mahiyettedir. Önergeleri ayrı ayrı okutup birlikte işleme alacağım. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 44. maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 72 nci maddesinin dördüncü fıkrasındaki “görüşlerini alabilir” ibaresinin “görüşlerini alır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                              M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

TBMM Başkanlığına

119 sıra sayılı kanun tasarısının 44. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı kanunun 72. maddesinin dördüncü fıkrasının sonunda yer alan, “…alabilir.” ibaresi yerine, “…alır.” ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.

                                                                                Gültan Kışanak (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özçelik. (DTP sıralarından alkışlar)

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısına ilişkin, yasa tasarısının mükemmelleşmesi konusunda görüşmeye başladığımız günden bu yana sürekli söz alıyoruz, önergelerle yasa tasarısını güçlendirmeye çalışıyoruz. Ancak ne yazık ki hiçbir önergemiz, sadece partimiz Demokratik Toplum Partisinin değil, diğer muhalefet partilerinin de hiçbir önergesi neredeyse kabul edilmiyor. Çok daha zayıf olan başka önergeler eğer iktidar partisi milletvekilleri tarafından verilmiş ise oy çokluğuyla kabul ediliyor. Buna rağmen, biz, yasanın daha mükemmel hâle gelmesi için çabalarımıza devam edeceğiz.

Önergelerimizin bir kısmının ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar, devletin bütçesi gibi gerekçelerle reddedilmiş olduğunu düşünelim bir an. Ama şu anda bizim önerdiğimiz konu, 44’üncü maddeyle ilgili verdiğimiz önerge parasal ilişkiyi içeren bir değişiklik değil. Bu, demokrasi anlayışımızın ortaya konması açısından çok önemli. Gerçekten AKP katılımcı demokrasiden mi yana yoksa çoğunluk sultasından mı yana, onun göstergesi olacak, yani önemli bir gösterge olacak.

Daha önce yürürlükte olan, yine AKP tarafından çıkarılan 5510 sayılı Yasa’nın 72’nci maddesinde, Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunun kamu kurum ve kuruluşlarından ve sivil toplum örgütlerinden görüş alacağını ifade ediyordu. Nedense bu tasarıda bu bölüm çıkarılmış “görüş alabilir” diyor. Sevgili arkadaşlar, “görüş alabilir” dediğiniz zaman bunun pratikteki adı “görüş almaz”dır. Bunu yaşamımızda hep gördük.

Burada eğer kurumun keyfine bırakırsanız, gerçekten kurum… Adı geçen sivil toplum örgütleri -yasada çok açık olarak isimleri belirtilmiş, Eczacılar Birliği, Tabipler Birliği, Odalar ve Borsalar Birliği gibi neredeyse konuyla ilgili bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla sivil toplum örgütlerinin isimleri sayılmış- burada tümü ortadan kaldırılıyor. Neden kaldırıldığını anlamamız mümkün değil. Anlıyoruz, çünkü demokrasi anlayışıyla çok yakından ilgili.

Günümüzde “demokrasi” sözcüğü tek başına artık fazla bir şey ifade etmiyor. Katılımcı demokrasi, bir kavram olarak tüm gelişmiş ülkelerin yaşamında bir anlam ifade ediyor. Türk Dil Kurumu, katılımcı demokrasiyi toplumun kişileri ve kurumlarıyla geniş katılımının sağlandığı demokratik yapılanma olarak tarif ediyor. Katılımcı demokrasiyi, temsilî demokrasiden doğrudan demokrasiye geçişin kapısını aralayan ve temsilî demokrasinin sorunları çözmede ve yurttaşların beklentilerini karşılamada yetersiz ve çaresiz kalması sonucu ortaya çıkmış bir arayışın ürünü olarak biliyoruz.

Katılımcı demokrasi, açık toplumlarda uygulanan gelişmiş bir demokrasiyi ifade etmektedir. Katılımcı demokrasinin anahtar kavramlarından bir tanesi de sivil toplumdur. Temsilî demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından bir tanesi eğer siyasi partiler ise, katılımcı demokrasinin vazgeçilmez unsurundan bir tanesi de sivil toplumdur. Sivil toplum, kendisini dernekler, vakıflar, sendikalar gibi sivil toplum örgütlerinde ifadesini bulur. Sivil toplumun… Yürütme ve yargı erklerine ek olarak sivil toplum bir dördüncü kuvvet olarak demokrasilerde ortaya çıkmaktadır.

Sivil toplum örgütleri, kamu alanında kamusal hizmet üreten aktörler olarak konu üzerinde uzlaşma ve kamuoyu yaratma gücüyle yasama ve yürütme erki üzerinde demokratik bir baskı gücü görevi yaparak temsili demokrasinin yaratabileceği çoğunluk sultasından -şu anda yaşadığımız- toplumu koruma işlevi görürler ve böylece, demokrasinin demokratikleşmesine, demokrasi kalitesinin yükselmesine katkıda bulunurlar.

Yasama, yürütme ve diğer kamusal alanlarda çeşitliliğe, çoğulculuğa ve açık rejime varmada sivil toplum örgütlerinin rolü kavranmaz ise yani demokrasiye inanç yüzeysel ise çocuk, kadın, genç demeden toplumsal olaylarda insanlar kurşunlanır, geçenlerde olduğu gibi sivil toplum örgütlerinin basın açıklamasına engel olunur, coplanır, gazla dağılmaları sağlanır, sivil toplum örgütlerinin demokratik yaşama katkıları önemsenmez, demokratik yaşamın dışında tutulmaya çalışılırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun sayın Özçelik.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – İşte, bu nedenlerle, yasa tasarısında sivil toplum örgütlerinin görüşlerini almanın zorunluluk hâline getirilmesini talep ediyoruz. Daha önce yürürlükte olan Yasa’da da zaten böyle ifade ediliyor: “Komisyon çalışmaları başlangıcında bu kurumların temsilcilerinin katılımıyla oluşturulacak toplantıda görüşlerini sözlü olarak dinler.” diyor. Arzuladığımız budur. Sivil toplum örgütlerinin özellikle bu komisyon çalışmaları esnasında görüşlerinin alınmasıdır. Açık topluma, demokratik topluma varmanın yollarından bir tanesi de budur.

Kabul edileceğini umuyorum, saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özçelik.

Okuttuğumuz iki önergeden diğeri üzerinde konuşmak isteyen var mı efendim?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Diğer önerge üzerinde Sayın Nesrin Baytok konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baytok.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yalnız Sayın Başkan, bu önergeyi oylama niyetinde değilsiniz herhâlde?

BAŞKAN – Aynı mahiyette.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Beraber mi alacaksınız?

BAŞKAN – İkisini birlikte okuduk.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Peki.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baytok. (CHP sıralarından alkışlar)

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun ilgili maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, şu anda görüştüğümüz maddeyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir önergemiz var. Tasarıda değiştirilmesini önerdiğimiz konu bir demokrasi testi niteliğinde.

Bakınız, 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 44’üncü maddesiyle değiştirilmesi öngörülen Kanun’un ilgili maddesi, Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunun görevlerini tanımlıyor. Son derece önemli bir görevi yerine getirecek bir komisyondan bahsediyoruz. Aynı maddenin son fıkrasında da “Kurum, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile dernek, vakıf, federasyon, konfederasyon ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının görüşlerini alabilir.” diyor.

Sayın milletvekilleri, biz de diyoruz ki: “…görüşlerini alabilir.” demeyelim, “…görüşlerini alır.” diyelim, yani görüş almayı isteğe bağlı olmaktan çıkaralım, zorunlu tutalım. Yani Fiyatlandırma Komisyonu çeşitli meslek kuruluşlarının görüşlerini alsın, kararını buna göre versin, böylece, demokrasiyi uygulamaya geçirelim, sağlık hizmetlerini, demokratik ve katılımcı bir şekilde fiyatlandıralım. Bu yasa geçtikten sonra fiyatlandırma konusu son derece önem taşıyacak. Bunu çeşitli çevrelerin katkılarıyla oluşturursak en doğru şekilde kontrolünü sağlarız.

Sayın milletvekilleri, demokrasi, istediğimiz durakta ineceğimiz bir tren değildir, demokrasi araç değildir; demokrasi, kendimizi ilgilendiren konular olduğunda istismar edercesine sığınacağımız bir liman da değildir; demokrasi, her şeyden önce böyle anlarda kendisini gösterir.

Milyonlarca vatandaşımız günlük sorunlarından başını kaldırıp ülkenin nereden alınıp nereye götürüldüğüyle ilgilenemiyor bile. Gelir dağılımındaki adaletsizlik taşınamaz hâle geldi. Toplumda orta sınıf zaten uzun süredir yok. İşsizlik artık her ailenin baş derdi, ailelerde bir değil birçok işsiz var. Tarımda çiftçiler artık öylesine perişan ki, hâlini bile anlatamayacak hâlde. En son gübre fiyatlarındaki enflasyonun birkaç katı artış bellerini bükmüş durumda.

Önemli bir yasama faaliyetini gerçekleştiriyoruz. Toplumun, bugün ve gelecekte sosyal güvenliğini ve genel sağlığını ilgilendiren bir konuyu konuşuyoruz. Ancak, ne görüyoruz? Çıkan yasa çalışanların kazandıkları hakları geri alıyor. “Hayır almıyor.” diyerek kimseyi ikna etmek mümkün değil.

Sayın milletvekilleri, bu görüşmeler sırasında konuşma yapan değerli milletvekilleri, sıklıkla AKP sözcülerinin önceki dönemlerde yaptıkları konuşmaları hatırlattılar. Özellikle Sayın Bakan Faruk Çelik’in kendi kendisini geçmişten gelerek cevaplandırması çok manidar. Benzer örneklemeleri medyada köşe yazarlarında da sıklıkla görüyoruz. Ben de bu geleneğe bir katkı yapayım istiyorum: Geçmişten bir konuşmayı, 2001 Ekiminden buraya taşıyayım, bugün söylenmişçesine gerçekçi ifadelerle:

"Devri iktidarınızda meşru oldu rüşvetle vurgun,

Vatandaş perişan, et ona dargın,

Huzur kalmadı, adalet yorgun,

Sayenizde halk canından bezmek üzeredir.

Sabah zamma gebe, akşam yalana,

Şeref satış için düştü alana,

İtibar edilir oldu çalana,

Sayenizde düşman halimize gülmek üzere”

Ücret erbabın kaderi kara,

Her sene bütçede açılır yara,

Huzura hasrettir fakir fukara,

Sayenizde zeytin, peynir devri de bitmek üzere."

Bakınız, bu sözleri kim söylemiş 2001 yılında? Şu anki Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin. O gün yüce Meclisin kürsüsünden söylemişti, bugün de aynı şeyler geçerli.

Sayın milletvekilleri, kendi ihtiyaçlarımıza göre ülkemizin gerçeklerinden yola çıkarak hazırlanacak bir sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası yasasına bu milletin çok ihtiyacı var. IMF’nin ihtiyaçlarına göre değil Türk halkının ihtiyaçlarına göre hazırlaması gereği vardır.

Sayın milletvekilleri, üzülerek söylüyorum, bu iktidar tarihe IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği ve ABD’ye teslim olmuş, onların isteklerini eksiksiz yerine getiren iktidar olarak geçecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baytok.

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Söylerken ben üzülüyorum, ifade etmek istemiyorum ama iktidar uygularken hiç çekinmiyor. Bu uğurda Lozan’ı bile delmeyi göze alabiliyor. Avrupa Birliğinin istekleri doğrultusunda “Vakıflar Yasası” diyerek bir teslimiyet yasası getirebiliyor. Zaten “kullanın” ifadesi orada dururken, o günden beri bizi de son derece rahatsız ederken iktidar partisinin mensuplarını hiç de rahatsız etmiş gibi görünmemesi her şeyi apaçık göstermektedir. Bu iktidardan teslimiyetten başka bir şey beklenemeyeceği bilinmelidir.

Bu tasarıya karşı çıktığımızı bir kez daha ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baytok.

Görüşmelerini tamamladığımız aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

44’üncü maddeyi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum maddede.

BAŞKAN – Geçti efendim. Ne zaman istiyorsunuz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, maddeye geçtiniz, maddeyi oyluyorsunuz, maddede karar yeter sayısı istiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Maddede” diyor efendim, maddede istiyor.

BAŞKAN – Maddede mi istiyorsunuz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet maddede istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım efendim, peki. Hayır, ben önergeyi oylarken istiyorsunuz zannettim de onun için öyle dedim.

Evet, karar yeter sayısı arayacağım efendim.

44’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

45’inci madde üzerinde beş adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 45 inci maddesi ile düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 73 üncü maddesinin ikinci, üçüncü ve yedinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini, yedinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

A. Sibel Gönül

M. Emin Tutan

 

Yozgat

Kocaeli

Bursa

 

Murat Yıldırım

Ali İhsan Merdanoğlu

 

 

Çorum

Diyarbakır

 

"Kamu idaresi sağlık hizmeti sunucuları dışındaki vakıf üniversiteleri dahil sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları, Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunca belirlenen sağlık hizmetleri bedeline ek olarak, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerden sağlık hizmeti sunucularının giderleri ve ürettikleri sağlık hizmetlerinin maliyetleri, yapılan subvansiyonlar gibi kriterler dikkate alınarak bu bedellerin bir katına kadar alınabilecek ilave ücretin tavanını belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu tavan dahilinde alınabilecek ilave ücret oranları Kurumca belirlenir. Ancak kamu idaresi sağlık hizmeti sunucuları tarafından sevk edilmesi halinde 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (4), (6) ve (8) numaralı alt bentleri kapsamında sayılanlar ile bakmakla yükümlü oldukları kişilerden ilave ücret alınamaz. Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunca belirlenen eşdeğer ilaçların, azami fiyatı ile kişinin talep ettiği eşdeğer ilacın fiyatı arasında oluşacak fark ve optik için tavan uygulanmaz ve bu fıkra kapsamında değerlendirilmez.

Kamu idaresi sağlık hizmeti sunucuları ise otelcilik hizmeti ile dördüncü fıkrada belirtilen istisnai sağlık hizmetleri dışında, sağladıkları sağlık hizmetleri için genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden ilâve ücret talep edemez. Aksine bir hüküm bulunmadığı sürece, kamu idaresi ve vakıf üniversitesi sağlık hizmeti sunucularında 4/11/1981 tarih ve 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununda tanımlanan öğretim üyeleri tarafından sunulan sağlık hizmetleri için bu fıkra hükmü uygulanmaz, Kurum öğretim üyeleri için alınacak ilave ücret için bir tavan belirleyebilir"

"Sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularından acil hallerde alınan sağlık hizmeti bedeli, 72 nci madde gereği sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları için belirlenen bedeller esas alınarak genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere fatura karşılığı ödenir. Sözleşmeli ve sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucuları, acil hallerde, sözleşmeli sağlık hizmetleri sunucuları ise Kurumun belirlediği sağlık hizmetleri için genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden veya Kurumdan herhangi bir ilave ücret talep  edemez."

"Kurum, bu Kanunun  birinci fıkrasında belirtilen yöntemler dışında, kamu idarelerince verilecek sağlık hizmetlerini götürü bedel üzerinden hizmet alım sözleşmesiyle de sağlamaya yetkilidir. Kamu idaresi sağlık hizmeti sunucuları, sözleşmede belirtilen götürü bedel karşılığında genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere sözleşme kapsamında verilmesi gereken her türlü sağlık hizmetini sunmakla yükümlüdür ve sözleşmede belirtilen götürü bedel dışında Kurumdan veya genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden Kanunda belirtilen ilave ücretler ve katılım payları dışında ayrıca bir bedel talep edemez. Götürü bedel üzerinden hizmet alım sözleşmesiyle temin edilen hizmetler için Kuruma ayrıca fatura ve dayanağı belge gönderilmez. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Sağlık Bakanlığı ile müştereken belirlenir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 45. maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 73 üncü maddesinin ikinci üçüncü fıkralarında yer alan “ve vakıf üniversitesi” ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Mustafa Özyürek

 

Trabzon

Malatya

İstanbul

 

Gürol Ergin

Faik Öztrak

Esfender Korkmaz

 

Muğla

Tekirdağ

İstanbul

 

Bülent Baratalı

Ali Rıza Öztürk

Birgen Keleş

 

İzmir

Mersin

İstanbul

 

Bayram Meral

Fatma Nur Serter

 

 

İstanbul

İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 45 inci maddesi ile yeniden  düzenlenen, 5510 sayılı Kanununun 73. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yer alan “ve vakıf üniversitesi” ibarelerinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

 

Erkan Akçay

Mustafa Kalaycı

Emin Haluk Ayhan

 

Manisa

Konya

Denizli

 

Mehmet Günal

Kemalettin Nalcı

 

 

Antalya

Tekirdağ

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı kanun tasarısının 45. maddesi ile değiştirilmek istenilen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı kanununun 73. maddesinin ikinci fıkrasında geçen, “…% 20…” ibaresinin, “…% 10…” olarak, dördüncü fıkradaki fiyatlarının ibaresinden sonra gelen “…3 katını…” ibaresi yerine “…2 katını…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Gültan Kışanak

Selahattin Demirtaş

 

Şırnak

Diyarbakır

Diyarbakır

 

Akın Birdal

Sevahir Bayındır

Osman Özçelik

 

Diyarbakır

Şırnak

Siirt

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 45 inci maddesi ile değişik 5510 sayılı kanunun 73 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde, dördüncü fıkrasındaki “üç katını geçmemek üzere” ibaresinin “bir katını geçmemek üzere” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Harun Öztürk

Recai Birgün

A. Jale Ağırbaş

 

İzmir

İzmir

İstanbul

 

Kamer Genç

Hasan Erçelebi

Hasan Macit

 

Tunceli

Denizli

İstanbul

 

 

Hüseyin Mert

 

 

 

İstanbul

 

“Kamu idaresi sağlık hizmeti sunucuları dışındaki sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları, bulundukları sınıf için Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunca belirlenen sağlık hizmetleri bedelinin % 10’una kadar genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerden ilâve ücret talep edebilir. Ancak bu fıkra hükmü kamu idaresi sağlık hizmeti sunucuları tarafından sevk edilmesi hâlinde 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının ( c ) bendinin (4), (6) ve (8) numaralı alt bentleri kapsamında sayılanlar ile bakmakla yükümlü oldukları kişiler hakkında uygulanmaz.”

“Sözleşmeli kamu idaresi sağlık hizmeti sunucuları ise otelcilik hizmeti ile 4.11.1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda tanımlanan öğretim üyeleri tarafından sunulan sağlık hizmetleri ve beşinci fıkrada belirtilen istisnai sağlık hizmetleri dışında, sağladıkları sağlık hizmetleri için genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden ilâve ücret talep edemez.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk. (DSP sıralarından alkışlar)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz genel sağlık sigortası fonuyla ilgili olarak geçen oturumlarda Sayın Bakana sordum: Bu fonun gelir ve giderinin hesabını yaptınız mı? Ben bir hesap yapmak için bazı bilgiler istedim, sadece sigortalı olabileceklerin sayısını yaklaşık 24 milyon olarak ifade ettiler. Ancak yasa görüşülüyor ve süratle geçiyor. Dolayısıyla, Sayın Bakanın soruma yazılı cevap vermesini bekleme gibi bir lüksümüz yok. Dolayısıyla ben de, kendim, ana hatlarıyla bir hesap yaptım: 24 milyon iştirakçiden asgari ücretten sigorta primi alsanız 22,8 milyar YTL gelir elde ediyorsunuz. Bundan yeşil kartlılar için devletin ödeyeceği 2,9 milyar YTL’lik primi çıkarırsanız geriye kalan miktar üzerinden devlet 4,9 milyar YTL’lik devlet katkısı yapacak. Dolayısıyla, toplam fonun geliri 27,7 milyar YTL olacak.

Değerli arkadaşlar, Plan Bütçe Komisyonunda Sayın Bakan 2007 yılı için sağlık giderlerini 20,9 milyar YTL olarak ifade etti. Dolayısıyla sistem, bu hâliyle gelir ve gideri arasında açık veriyor görünmüyor. Bu yasa görüşülürken Sayın Bakanın Genel Kurula ve millete bu fonun gelir ve giderinin tahminî olarak ne olduğunu mutlaka bildirmesi gerekiyordu. Peki, bu niçin önemli? Bu şunun için önemli: Sayın Bakan, 2 YTL katılım payı tahsil edeceğini söylerken sembolik bir rakam tahsil edileceğini belirtti ancak ilaç ve araç gereçlerden tahsil edilmesi gereken yüzde 10 ve 20 katılım payı konusunda milletten ve Genel Kuruldan bazı bilgileri sakladı.

Şimdi, bu çerçevede bir yasa görüşüyoruz. Eğer gelir ve gideri arasında denge kurmuş iseniz prim oranını ona göre tespit etmeniz gerekiyor. Yani prim oranı niçin yüzde 12,5; 12 veya 10 değil. Dolayısıyla, bir rakam, bir oran tespit ederken bunun neye dayandığını da ortaya koymamız gerekiyor. Bu hesabın tersi çıkmış olsaydı, o zaman katılım payı oranlarını ve prim oranını oturup yeniden tartışmamız gerekiyor idi.

Değerli arkadaşlar, dikkatlerinize getirmek istediğim bir başka konu: Sayın Bakanın, emekliler için, yani SSK ve memur emeklileri için bu yasa kabul edildikten sonra emeklilerin maaşından sağlık sigortası primi kesecek miyiz, kesmeyecek miyiz? Bunun Genel Kurula ve millete açıklanması gerekiyor.

Şimdi, tasarıyı incelediğimizde, 60/f’de: Emeklileri zorunlu sigortalı kapsamında görüyoruz. 61/e’de: Emekli aylığı almaya başladıkları tarihten itibaren genel sağlık sigortalısı sayıldıklarını görüyoruz. 62’nci maddeye göre, kendileri ve hak sahibi sigortalılar, sağlık hizmetinden yararlanıyorlar. 67’ye göre, bunlar için otuz gün genel sağlık sigortası primi ödeme koşulu aranmıyor. Herhâlde unutmazlar, o otuz günü de yüz yirmi güne yeri geldiğinde çıkarırlar. 79’a göre, kısa ve uzun vadeli sigortalar ile genel sağlık sigortalısı için ilgililer prim ödemek zorundalar. 81/f’ye göre emekliler için genel sağlık sigortası prim oranı yüzde 12.

Şimdi soruyorum: Yasanın herhangi bir yerinde emeklilerin prim ödemeyeceklerine ilişkin bu saydığım hükümler dışında başka bir hüküm yer almıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, eğer kaldırdığınız yüzlerce madde arasında emeklilerden yüzde 12 oranında prim kesintisi yapılmayacağına ilişkin bir düzenleme yer almıyorsa, bizim de dikkatimizden kaçmamış ise, emeklilerin maaşlarında azalmaya yol açacak bir düzenlemenin tasarıda yer almadığın görüyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı kanun tasarısının 45. maddesi ile değiştirilmek istenilen 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı kanununun 73. maddesinin ikinci fıkrasında geçen, “…% 20…” ibaresinin, “…% 10…” olarak, dördüncü fıkradaki fiyatlarının ibaresinden sonra gelen “…3 katını…” ibaresi yerine “…2 katını…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bayındır, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 119 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 45’inci maddesinde değişiklik yapılmasına ilişkin söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun, sağlık hizmetlerinin sözleşmeli kamu ve özel sağlık kurumlarından, piyasa koşullarında satın alınmasını öngörmektedir. Bu durumda, temel hedefi toplumsal yarar olan kamu sağlığı kurumları ile temel hedefi kâr olan özel sağlık sektörünün piyasa koşullarında rekabeti kaçınılmaz olacaktır ve buna göre Türkiye, sağlık sistemi ağırlıklı olarak özel sağlık sektörüne dayalı bir yapı ortaya çıkaracaktır. Bunun anlamı: Sağlıkta özelleştirme, toplumun geniş kesimleri için sağlık hizmetlerine ulaşmayı engelleyeceği gibi genel sağlık sigortasının finansmanını da imkân hâle getirecektir.

Bu nedenle, kanun kapsamında sunulan sağlık hizmetleri Sağlık Bakanlığı ile iş birliği içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından üretilmeli ancak istisnai koşullarla sınırlı olmak üzere sözleşmeler yoluyla satın alınma yoluna gidilmelidir. Dışarıdan hizmet satın alınma durumunda, öncelikle diğer kamu sağlık kurumları ve tıp fakülteleri tercih edilmelidir.

Sağlıkta özelleştirmenin en temel pratik uygulaması olan ilave ücret uygulaması, sağlık hizmetinin bir hak olmaktan çıkarılıp paralı hâle getirilmesidir. Kamu ve özel sağlık sektöründeki maliyet farkları gerekçe gösterilerek sözleşmeli özel sağlık hizmeti sunucularının belirlenen sağlık hizmetlerinin yüzde 20’sine kadar ilave ücret talep edilmesi, sabit bir değer olmayan maliyet farkları, ağır koşullarda vatandaşların çok daha fazla bedeller ödemesine yol açacaktır.

Hayati öneme sahip olmama ve alternatif tedavilerin bulunmaması gibi hususlar göz önüne alınarak, Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu tarafından belirlenen “istisnai sağlık hizmetleri” tanımı muğlak ve bilimsellikten uzaktır. Böyle bir tanıma dayanarak belirlenecek sağlık hizmetlerinde özel sağlık sektörüne yüzde 300’e kadar ilave ücret alma yetkisi tanınması, bu ödemeyi yapamayacak yurttaşları bu hizmeti almaktan mahrum etmektir.

Hastaneye yatan bütün yurttaşların en uygun ortamlarda ve en iyi koşullarda bakım hizmetini alma ihtiyacı ve hakkı vardır. Koğuş tarzı ortamda sağlık hizmeti almanın temel kriter olarak ele alınması ve bunun dışındaki hizmetlerin “lüks” olarak tanınması, “yoksullukta eşitlik, paralılara hizmette ayrıcalık” anlamına gelmektedir. Otelcilik hizmeti tanımına dayanarak yüzde 300’e kadar ilave ücret almak, eşitlik ve sosyal devlet anlayışıyla bağdaşamaz. Cezaevlerine müdahale dahi koğuş sisteminden çıkıp tek kişilik hücre evleri benimsenirken; sağlık sisteminde, sağlık hizmetinin verildiği, kişinin psikolojik, sosyal, bedensel sağlıklı bir ortamda tedavi görmesini sağlamayı bir hedef hâline getirmek gerekirken, bundan yararlanma şartının cezalandırılma olarak topluma dayatılması nasıl tanımlanabilir, takdirinize sunuyorum.

Tıp fakültelerinde sağlık hizmetleri doğrudan öğretim üyeleri tarafından veya sorumluluğunda sunulmaktadır. Tedavisi ancak bir tıp fakültesinde ve bir öğretim üyesi tarafından yapılabilecek bir hastalığı olan yurttaşlardan yüzde 300’e varan miktarda ücret talep etmek bir tür cezalandırmadır. Sanki hastalığa gönüllü davetiye çıkarmış gibi vatandaş bu yüksek bedeli ödemeyecek ve tedaviden mahrum edilecektir.

Yine, alternatif tedavi talep eden hastalar için de ilave ücret talep edilmesi cezalandırılmadır. Paran kadar sağlık! Hayati önemi haiz olmayan ayakta tedaviler ile diğer protez, ortez, tıbbi araç gereç ve ilaçlardan yüzde 20’lik katkı payı alınması kaldırılmalı ve bu muğlak tanım giderilmelidir.

Toplumun önemli bir bölümü ailesi, çocukları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bayındır.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Yani felsefesinde bu sağlık hizmetlerinin ya da programının ya da tasarısının ayrıcalıklılığı… Yine ayrıcalıklı kesimlere her türlü ayrıcalıklı hizmeti sunmak, bilimsel gelişmiş tıbbi imkânlardan, hizmetlerden faydalandırmak… Büyük çoğunluğu yoksul olan ve katkı payıyla cezalandırılacak toplumun geri kalanı da en geri koşullarda ya da kıt kanaat koşullarla terbiye edilmeye çalışılacaktır ya da ikna edilmeye çalışılacaktır.

Yani öz olarak demek istediğim: Bu sağlık yasa tasarısıyla ayrımcılık derinleştiriliyor. Bu, hangi adalete sığar, yine sizin takdirinize sunuyorum.

 Dolayısıyla, önergemizi desteklemenizi bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayındır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 45’inci maddenin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(MHP ve CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağız efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı efendim, yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama isteyenlerin isimlerini tespit ediyorum: Sayın Akcan, Sayın Vural, Sayın Korkmaz, Sayın Durmuş, Sayın Ünal, Sayın Çelik, Sayın Özdemir, Sayın Enöz, Sayın Ali Rıza Öztürk, Sayın Beytullah Asil, Sayın Paksoy, Sayın Ramazan Kerim Özkan, Sayın Rıdvan Yalçın, Sayın Taner, Sayın Köktürk, Sayın Işık, Sayın Yunusoğlu, Sayın Mustafa Özyürek, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Kalaycı.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

İsmini yazdıklarımız lütfen sisteme girmesinler.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

BAŞKAN - Oy kullananlar lütfen salon  dışına çıkmasınlar, pusula gönderenleri arayacağım.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız yoktur.

Süremiz de tamamlandığından, alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 9 Nisan 2008 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.58