DÖNEM: 23 CİLT: 19 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
96ncı
Birleşim
29 Nisan 2008 Salı
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın, 1 Mayıs İşçi Bayramına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin cevabı
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, DTP
Sakarya İl Örgütü tarafından düzenlenen kültür şenliğine ve
1 Mayıs İşçi Bayramına ilişkin gündem
dışı konuşması ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı
3.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin, ülkemizde
yaşanan kuraklık ve buna bağlı olarak bazı gıda
maddelerinde görülen kıtlık sorununa ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Singapur Parlamento Başkanı Abdullah Tarmugi ve
beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/404)
2.- Peru Parlamentosu Dışişleri Komisyonunun vaki
davetine istinaden, Peruya resmî ziyarette bulunacak olan TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetini
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/405)
3.- Çin Ulusal Halk Meclisi İçişleri ve Adalet
Komisyonları tarafından Çin Halk Cumhuriyetine davet edilen TBMM
Adalet Komisyonu heyetinin davete icabet etmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/403)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili İsa Gök ve 22 milletvekilinin,
Mersinde kurulması planlanan balık çiftliklerinin çevreye ve turizme
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/174)
2.- Mersin Milletvekili İsa Gök ve 22 milletvekilinin,
Mersinde kurulması planlanan nükleer enerji santrallerinin çevreye ve
turizme etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/175)
3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin,
SHÇEKe bağlı yerlerde yaşanan sorunların
araştırılarak bakım, koruma ve yetiştirme
hizmetlerinin etkin verilebilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/176)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- Genel Kurulun, 29/4/2008 Salı günkü birleşiminde
(11/1) esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin
tamamlanmasından sonra sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 30 Nisan 2008 ve 6-7
Mayıs 2008 günlerindeki birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesine; 6 Mayıs 2008 Salı günkü birleşimde ise
çevre ve çevre kirliliği ile ilgili araştırma önergelerinin
görüşmelerinin tamamlanmasının ardından kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesine; 216 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak ve bölümler halinde görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu
önerisi
VII.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ile 27 milletvekilinin, tarım ve hayvancılık
sektöründeki desteklemelerin zamanında ödenmemesi veya
kaldırılması, girdilerdeki artışlar ve ürünlerdeki
düşük fiyat oluşumu sonucu üreticilerin, temel gıda maddelerinde
meydana gelen aşırı fiyat artışları ile de
halkın mağduriyetine sebep olduğu, TMOnun yönetiminde ve
tarım politikalarında görev ve sorumluluklarını yerine
getirmeyerek devleti zarara uğrattığı iddiasıyla, Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/1)
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynakın; Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ve Adalet Komisyonları Raporları
(2/210, 2/27) (S.Sayısı: 215)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Faruk Balın, Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahinin konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Konya Milletvekili Faruk Balın, Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunçun konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması
X.- OYLAMALAR
1.- Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin maddelerine
geçilmesinin oylaması
2.- Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2nci
maddesinin oylaması
3.- Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin tümünün
oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Konya Milletvekili Atilla Kartın, Kalkınma
Ajanslarının kurulması çalışmalarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekrenin cevabı (7/2389)
2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Tuzla
Tersaneler Bölgesindeki deniz dolgusu projesinin onayına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/2418)
3.- Trabzon Milletvekili Asım Aykanın,
Kaşgarlı Mahmutun tanıtımına ve kabrinin
restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/2469)
4.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin,
5.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Niğdenin turizm
potansiyelinin değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/2472)
6.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın, elektrik tüketiminden alınan KDVnin
hesabına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/2474)
7.- Muğla Milletvekili Metin Ergunun, turizmde transfer
ulaşım ücretlerindeki KDV oranına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/2476)
8.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbaturun, Ulukışla
Darboğaz beldesindeki kayakevi projesine ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/2538)
9.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, THY Bursa Satış
Müdürlüğünün kapatılıp kapatılmayacağına
ilişkin Ulaştırma Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal Unakıtanın cevabı (7/2566)
10.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Aksaraydaki
yatırımlara ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özakın cevabı (7/2573)
11.- Mersin Milletvekili İsa Gökün, kapatma davası
sonrası bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/2584)
12.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Yunus Emre
Vakfının yönetimine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/2619)
13.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuzun, TOKİnin villa
kentler ve tatil köyleri projesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/2622)
14.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın,
kadrolu sanatçıların yerel yönetimlere devredileceği
iddialarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/2623)
15.- İzmir Milletvekili Recai Birgünün, bakımı
yapılan THY uçaklarıyla ilgili bir iddiaya ilişkin
Ulaştırma Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/2651)
16.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Almanyada
hayatını kaybeden bir Türk vatandaşına ilişkin sorusu
ve Dışişleri Bakanı Ali Babacanın cevabı
(7/2653)
17.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, haksız olarak
yeşil kart alanların takibatına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/2688)
18.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, Osmaniyede kurulacak bir
çimento fabrikasının çevreye etkilerine,
- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susamın, İzmirin
su ihtiyacının karşılanmasına,
- Muğla Milletvekili Fevzi Topuzun, Bodrum-Akyarlar Koyu
sahilinde inşa edilen bir tesise,
İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/2708, 2709, 2778)
19.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Karstaki
bir baraj projesine,
- İzmir Milletvekili Bülent Baratalının, personel
sayılarına,
İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/2710, 2905)
20.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin,
ağaçlandırılacak alanlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/2711)
21.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuzun, Güllük Körfezinde bir
şirketin yaptığı deniz dolgusuna,
- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Van Gölünün
korunmasına,
- Muğla Milletvekili Fevzi Topuzun, yatırımlar
için tahsis edilen arazilere,
İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/2712, 2901, 2902)
22.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, Osmaniyede kurulacak bir
çimento fabrikasının yer seçimine ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/2726)
23.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhanedeki
yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günayın cevabı (7/2727)
24.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Bayburttaki
yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/2728)
25.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Düzcedeki
yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/2729)
26.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Karamandaki
yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/2730)
27.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, bir yayın
grubunun TMSFden devralınmasına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım
Ekrenin cevabı (7/2768)
28.- Muş Milletvekili M. Nuri Yamanın, Malazgirt Kültür
Merkezine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günayın cevabı (7/2788)
29.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbaturun, Osmaniyede
yapılması planlanan çimento fabrikasının yer seçimine
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/2789)
30.- Mersin Milletvekili Behiç Çelikin, TMSFnin tasfiye
ettiği şirketlerin borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekrenin
cevabı (7/2806)
31.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Yozgattaki
yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/2846)
32.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Kırşehirdeki
yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/2847)
33.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki Hazine
taşınmazlarının satışı ve kiralanmasına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı (7/2848)
34.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbaturun, bir kitapla ilgili
iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlunun cevabı (7/2862)
35.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Antalyada tahrip olan
orman alanlarına,
- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, tıbbi atık
tesislerinin denetimine
İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/2903, 2996)
36.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalının, personel
sayılarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlunun cevabı (7/2976)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.04te açılarak iki oturum
yaptı.
Dünya Veteriner Hekimleri Günü nedeniyle:
Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğanın,
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcanın,
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın,
Gündem dışı konuşmalarına, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Ordu Milletvekili Rahmi Güner ve 21 milletvekilinin, tarım
sektöründe yaşanan krizin nedenlerinin (10/171),
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin,
tahıl sektöründe yaşanan krizin ve TMOnun sorumluluğunun
(10/172),
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22 milletvekilinin,
tarım sektöründe yaşanan sorunların (10/173),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının:
1inci sırasında bulunan, Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri
Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/480) (S. Sayısı: 94) komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
2nci sırasında bulunan, Manisa Milletvekili İsmail
Bilenin, Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynakın, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi; Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akmanın,
Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Hizmet Sınıfının
Değiştirilmesine İlişkin Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13 Milletvekilinin, Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
(2/132, 2/143, 2/144, 2/157) (S. Sayısı: 120),
3üncü sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili
Hasan Kemal Yardımcı ve 2 Milletvekilinin, Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Uzman
Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (2/187, 1/446, 1/509, 1/513) (S. Sayısı:
127),
Yapılan görüşmelerden sonra kabul edilip
kanunlaştığı açıklandı.
29 Nisan 2008 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşime 19.08de son verildi.
|
|
|
Nevzat PAKDİL |
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Yusuf COŞKUN |
|
Murat ÖZKAN |
|
|
Bingöl |
|
Giresun |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
|
|
|
Konya |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.:
134
II.- GELEN KÂĞITLAR
25 Nisan 2008 Cuma
Tasarılar
1.- Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı (1/566)
(Adalet; Plan ve Bütçe ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.4.2008)
2.- Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/567) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.4.2008)
Teklifler
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Teklifi (2/217) (Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.4.2008)
2.- Gümüşhane Milletvekilleri Yahya Doğan ve Kemalettin
Aydının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Yükseköğretim
Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/218) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.4.2008)
3.- Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seydanın;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/219)
(Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.4.2008)
4.- Yalova Milletvekili İlhan Evcinin Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim
Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/220) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.4.2008)
5.- Hakkâri Milletvekilleri Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip
Özbekin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında
41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair 2809 Sayılı
Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/221) Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.4.2008)
6.- Iğdır Milletvekili Ali Günerin; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
ile Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının
Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/222) (Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.4.2008)
Tezkereler
1.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/398) (Anayasa ve Adalet Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.4.2008)
2.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halisin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/399) (Anayasa ve Adalet Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.4.2008)
3.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylaninin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/400) (Anayasa ve Adalet Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.4.2008)
4.- Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/401) (Anayasa ve Adalet Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.4.2008)
Raporlar
1.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009
Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya
Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (2/182) (S. Sayısı: 214) (Dağıtma tarihi: 25.4.2008)
(GÜNDEME)
2.- Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonları Raporları(1/551) (S. Sayısı:217)
(Dağıtma tarihi: 25.4.2008) (GÜNDEME)
No.:
135
28 Nisan 2008 Pazartesi
Tasarılar
1.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/568) (Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm; Anayasa ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2008)
2.- Erişme Kontrollü Karayolları Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/569) (İçişleri; Plan ve Bütçe ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.4.2008)
Teklifler
1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin; 5862 Sayılı
Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/223) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.4.2008)
2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4
milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve
Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/224) (Plan ve Bütçe; Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.4.2008)
Raporlar
1.- İstanbul Milletvekili Abdulkadir Aksunun Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/102) (S. Sayısı: 139)
(Dağıtma tarihi: 28.4.2008) (GÜNDEME)
2.- Amasya Milletvekili Akif Güllenin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/103) (S. Sayısı: 140)
(Dağıtma tarihi: 28.4.2008) (GÜNDEME)
3.- Adana Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fıratın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/104) (S. Sayısı: 141)
(Dağıtma tarihi: 28.4.2008) (GÜNDEME)
4.- Trabzon Milletvekili Asım Aykanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/105) (S. Sayısı: 142)
(Dağıtma tarihi: 28.4.2008) (GÜNDEME)
5.- Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlunun Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/106) (S. Sayısı: 143)
(Dağıtma tarihi: 28.4.2008) (GÜNDEME)
6.- Konya Milletvekili Atilla Kartın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/107) (S. Sayısı: 144)
(Dağıtma tarihi: 28.4.2008) (GÜNDEME)
7.- Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/108) (S. Sayısı: 145)
(Dağıtma tarihi: 28.4.2008) (GÜNDEME)
8.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Kocanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/109) (S. Sayısı: 146)
(Dağıtma tarihi: 28.4.2008) (GÜNDEME)
9.- Trabzon Milletvekili Asım Aykanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/110) (S. Sayısı: 147)
(Dağıtma tarihi: 28.4.2008) (GÜNDEME)
10.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzünün Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/111) (S. Sayısı: 148)
(Dağıtma tarihi: 28.4.2008) (GÜNDEME)
11.-Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (1/526) (S. Sayısı: 218)
(Dağıtma tarihi: 28.4.2008) (GÜNDEME)
12.- Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/541) (S. Sayısı:219) (Dağıtma tarihi: 28.4.2008)
(GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplanmayan
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın,
yargıda tarafsızlık ilkesine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1992)
2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, zorunlu din
derslerine ve Alevilere yönelik çalışmalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2062)
3.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, İskenderun
Gümrük Başmüdürlüğünün kapatılacağı iddiasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2385)
4.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytokun, doğum ve ölüm
kayıtlarının bazı siyasi partilere verildiği
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2386)
5.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, YÖK
Başkanına zırhlı makam aracı tahsisine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2388)
6.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, yasa
dışı örgütlenmelerle mücadele konusundaki bir
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2390)
7.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin, bir GSM
operatörünün yönetim kuruluna ve Millî Eğitim Bakanlığıyla
protokol imzalayıp imzalamadığına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2391)
8.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, yurt
dışı ziyaretlerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2392)
9.- Manisa Milletvekili Şahin Mengünün, bir operasyonun
gizli bilgi ve belgelerinin deşifre edilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2393)
10.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Tuzla
tersaneler bölgesinde yaşanan sorunlara ve deniz dolgusu projesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2394)
11.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalının, afla ilgili
bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2395)
12.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersinin, yasa
dışı telefon dinlemelere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2396)
13.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersinin, bir öğretmen
hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2398)
14.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin,
İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2399)
15.- Kocaeli Milletvekili Cumali Durmuşun, emekli
maaşlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2400)
16.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkayanın, TPAO ile bir enerji grubu arasında doğalgaz
elektrik santrali konusunda gizli anlaşma imzalandığı
iddiasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2406)
17.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkayanın, Amasra-B sahasındaki kömür
varlıklarının işletme hakkı kullanımına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2407)
18.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi şirket ve iştirakleri genel müdürlerinin
aylık toplantılarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2408)
19.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, bir köyün yol ve çevre
düzeni sorununa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2409)
20.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, bir köyün yol ve çevre
düzeni sorununa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2410)
21.- Muğla Milletvekili Metin Ergunun, Marmaristeki bir
madencilik faaliyetine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2411)
22.- Batman Milletvekili Bengi Yıldızın, Batman
Belediyesine sel zararının karşılanması için
aktarılacak ödeneğe ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2412)
23.- Batman Milletvekili Bengi Yıldızın, terör ve
terörle mücadeleden doğan zararların tespiti ve telafisine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2413)
24.- Van Milletvekili Özdal Üçerin, Vanda yaşanan bir olaya
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2414)
25.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun,
belirli kıdem sürelerini tamamlayan Tarım Kredi Kooperatifleri
personelinin iş akdinin feshine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2419)
26.- Muğla Milletvekili Metin Ergunun, Marmaristeki bir
madencilik faaliyetinin basra çamına ve bal üretimine verdiği zarara
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2420)
27.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Karstaki
destekleme ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2421)
28.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homrişin,
taşımacılık sektöründeki korsan firma sorununa ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2422)
29.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, bir köyün ana yol
bağlantısının trafik güvenliğine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2423)
30.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Tuzla
Tersaneler Bölgesindeki deniz dolgusu projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2424)
31.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, Emniyet
Teşkilatı personelinin özlük haklarının
iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2431)
32.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Ergani ve Maden
bakır yataklarının işletilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2432)
33.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, Merkez
Bankası personeline ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2437)
34.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın,
İstanbuldaki bir kavşak projesinin iptal edildiği
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2438)
35.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, gizli ses
kayıtlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2440)
36.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersinin,
Dışişleri Konutundaki tadilata ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2441)
37.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepenin, sulama
birliklerinin desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2442)
38.- Manisa Milletvekili Şahin Mengünün, Manisa İl Özel
İdaresince yapılan ihalelere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2443)
39.- Niğde Milletvekili Mümin İnanın, 22 nci
dönemde hazırlanan ve görüş bildirilen kanun tasarısı ve
KHK taslaklarına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2448)
40.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Aksaraydaki
yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2449)
41.- Mardin Milletvekili Süleyman Çelebinin, ithal ürünlerde
ödeme tutarının tespitine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2450)
42.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhanın, 22 nci dönemde
hazırlanan ve görüş bildirilen kanun tasarısı ve KHK
taslaklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2451)
43.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhanın, SSK İzmir
Sağlık İşleri İl Müdürlüğüyle ilgili iddialara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2452)
44.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, yerel yönetim
kuruluşlarının sosyal güvenlik kurumlarına olan
borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2453)
45.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşun, 22 nci
dönemde hazırlanan ve görüş bildirilen kanun tasarısı ve
KHK taslaklarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2456)
46.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının,
Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesine uygulanan doğalgaz tarifesine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2457)
47.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkunun, Taksim Metro
İstasyonundaki bir sergiye ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2458)
48.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgünün, av tüfeklerindeki
ruhsatlandırmaya ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2459)
49.- Konya Milletvekili Atilla Kartın, Derbent
Belediyesindeki işçilerden bir kısmının iş akitlerinin
feshine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2460)
50.- Samsun Milletvekili Suat Binicinin, bir köyün
bağlı olduğu ilçeye ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2461)
51.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhanın, 22 nci dönemde
hazırlanan ve görüş bildirilen kanun tasarısı ve KHK
taslaklarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2462)
52.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, belediyelerin
açtığı koruma evlerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2463)
53.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytokun, TCDD Gar Meydanına
köprülü kavşak yapımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2464)
54.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Aksaraydaki
belediyelerin çevre düzenleme çalışmalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2465)
55.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, metrobüs yolu
projesi ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2466)
56.- Manisa Milletvekili Şahin Mengünün, Turgutlu Belediyesinin
özel okullara kitap bağışına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2467)
57.- Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin,
Adıyaman İl Özel İdaresince kullandırılan mikro
kredilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2468)
58.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, yurt
dışında basılması için destek sağlanan kitaplara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2473)
59.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlunun, Spor Toto Teşkilatının eksik
vergi ödediği iddiasına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2475)
60.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Elazığdaki
ilköğretim okullarında görev yapan yöneticilere ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2478)
61.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, Özel
Öğretim Kurumları Yönetmeliğindeki bir
değişikliğe ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2479)
62.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanada açılan
eğitim kurumlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2484)
63.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, bir öğretmen
hakkındaki iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2485)
64.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun,
öğretmen atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2486)
65.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçalın, Özel Öğretim
Kurumları Yönetmeliğindeki bir düzenlemeye ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2487)
66.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, 22 nci dönemde
hazırlanan ve görüş bildirilen kanun tasarısı ve KHK
taslaklarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2488)
67.- Mersin Milletvekili İsa Gökün, Özel Öğretim
Kurumları Yönetmeliğindeki idari bölümlerle ilgili düzenlemeye
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2489)
68.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, katkı ve
öğrenim kredilerinin geri ödemesine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2490)
69.- Manisa Milletvekili Şahin Mengünün, Turgutlu
Belediyesinin özel okullara kitap bağışına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2492)
70.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, tüp bebek
tedavisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2494)
71.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlunun, 22
nci dönemde hazırlanan ve görüş bildirilen kanun tasarısı
ve KHK taslaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2495)
72.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Aksaraydaki
yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2496)
73.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın, doktorların bazı sorunlarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2497)
74.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, nakliyecilikte
aranan bir belgenin alımında süre uzatımına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2502)
75.- Giresun Milletvekili Murat Özkanın, Şebinkarahisar
yolu üzerindeki Eğribel geçidine tünel yapımına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2503)
76.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, 22 nci
dönemde hazırlanan ve görüş bildirilen kanun tasarısı ve
KHK taslaklarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2504)
77.- Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahimin, Karadeniz
Sahil Yolunun Giresun geçişine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2505)
78.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Aksaraydaki
yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2506)
79.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlunun, YÖK Başkanının BDDKda
danışmanlık yapıp yapmadığına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım
Ekren) yazılı soru önergesi (7/2508)
80.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlunun, yabancıların iştirak yoluyla
ortak oldukları şirketlere ilişkin Devlet Bakanından
(Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/2509)
81.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, 22 nci dönemde
hazırlanan ve görüş bildirilen kanun tasarısı ve KHK
taslaklarına ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2510)
82.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun,
tasfiye halindeki İhlas Finans Kurumuna ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi
(7/2514)
83.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, özel bir
sağlık kuruluşuna ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2518)
84.- Ankara Milletvekili Tekin Bingölün, eczacıların
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2519)
85.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuzun, Yatağan
İlçesine yapılacak termik santrale ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2524)
86.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, doğalgazda
eksik tedarike ve akaryakıt tüketimine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2525)
87.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, OSBlere
uygulanan doğalgaz iskonto oranına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2526)
88.- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atayın, Muğla
ve Aydındaki maden arama faaliyetlerine ve orman tahribatına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2528)
89.- Van Milletvekili Fatma Kurtulanın, Vandaki mültecilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2529)
90.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Gürsu İlçesindeki
bir gölete ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2530)
91.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, Adana Büyükşehir
Belediyesinin yoksul ve muhtaçlara yardımlarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2531)
92.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, İstanbul
Büyükşehir Belediyesince basılan bir kitaba ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2532)
93.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuzun, valilik ve
belediyelerce yapılacak olan stratejik il planlarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2533)
94.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Beyoğlu
Tarlabaşı kentsel dönüşüm projesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2534)
95.- Van Milletvekili Fatma Kurtulanın, 1993 yılında
Digorda meydana gelen olayların sonuçlarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2535)
96.- Antalya Milletvekili Mehmet Günalın, Antalyadaki
belediyelerin borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2536)
97.- İzmir Milletvekili Recai Birgünün, bazı illerdeki
çeşitli trafik verilerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2537)
98.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Pamukkaledeki bir
kazı çalışmasına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2539)
99.- İzmir Milletvekili Recai Birgünün, lise son
sınıf öğrencilerinin alan değiştirme
mağduriyetlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2547)
100.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin, Akseki Devlet
Hastanesinin personel ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2548)
101.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Aksaraydaki
yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2549)
102.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, hak etmeyen kişilere
yeşil kart verilmesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2550)
103.- Niğde Milletvekili Mümin İnanın,
Niğde-Çiftlik karayoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2567)
104.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Aksaraydaki
yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2568)
105.- İzmir Milletvekili Recai Birgünün, Adıyaman
bağlantılı bazı yollara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2569)
106.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, yerel yönetim
kuruluşlarının Hazine alacağı niteliğindeki
borçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek)
yazılı soru önergesi (7/2570)
107.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, Sosyal
Güvenlik Kurumunda Başkanlık Müşavirliği kadrolarına
atanmış sayılanlara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2571)
108.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Antalya
Büyükşehir Belediyesinin mali durumuna ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2575)
109.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, bir
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2577)
110.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin, hastanelerde
hizmet satın alma yoluyla istihdam edilen kişilere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2579)
111.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meralin, Et ve
Balık Kurumu işçilerine sendika üyeliği konusunda baskı
yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2580)
112.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebinin, çiftçi
borçlarının yeniden yapılandırılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2581)
113.- İzmir Milletvekili Recai Birgünün, sanal kumar
sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2583)
114.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın,
bir öğretmen hakkındaki bir iddiaya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2585)
115.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhanedeki
yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2588)
116.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Bayburttaki
yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2589)
117.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuzun, 4875
sayılı Kanun kapsamındaki yabancı şirketlerin
edindikleri taşınmazlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Şimşek) yazılı soru önergesi (7/2594)
118.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, bir
konferansta yaptığı konuşmaya ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi
(7/2595)
119.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, haksız
olarak yeşil kart alanların takibatına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2603)
120.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın,
belediyelerin personel giderlerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2604)
121.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin araç kiralamasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2605)
122.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Ankarada tahsil
edilen taşınmaz kültür varlıklarının korunması
katkı payına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2606)
123.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, sanayi ve tıbbi
atık tesislerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2607)
124.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin, terör ve
terörle mücadeleden doğan zararların karşılanmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2608)
125.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Bayburttaki
yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2609)
126.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhanedeki
yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2610)
127.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okayın, Ankarada
bir caddedeki çalışmalarla ilgili iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2611)
128.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, sulama birliklerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2613)
129.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kiraya verdiği büfelere
yaptığı bir tebligata ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2614)
130.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, bir belediye
başkanının beyanat ve icraatlarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2616)
131.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgilin,
İGDAŞ ve İSKİnin ihale verdiği firmalara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2617)
132.- Ankara Milletvekili Tekin Bingölün, Ankarada gece
yarısından sonra toplu taşıma hizmeti verilmemesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2618)
133.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, vergi
dairelerinin mükellefe baskı yaptığı iddiasına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2624)
134.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, er ve
erbaşlara ödenen operasyon tazminatına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2627)
135.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, Ceyhan İlçesindeki
bir okul müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2631)
136.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, özürlü ve engelli
çocukların eğitimi konusundaki bir iddiaya ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2634)
137.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Pendik Harmandere
Endüstri Meslek Lisesi inşaatına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2635)
138.- Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, bir
ilköğretim okulundaki fişleme iddialarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2636)
139.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın,
bir öğretmen hakkındaki bir iddiaya ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2637)
140.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalının,
sağlık kuruluşlarında türbanlı personel
çalıştığı iddialarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2638)
141.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhanedeki
yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2639)
142.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Bayburttaki
yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2640)
143.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin, Ayakta Teşhis ve
Tedavi Merkezlerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2641)
144.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Kütahya-Eskişehir ve Kütahya-Afyonkarahisar bölünmüş yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2646)
145.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, Kütahya
bağlantılı bazı karayolu çalışmalarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2647)
146.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Kütahyadaki bazı karayolu çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2648)
147.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhanedeki
yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2649)
148.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Bayburttaki
yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2650)
149.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, Samsun-Ceyhan Ham Petrol
Boru hattına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2654)
No.:
136
29 Nisan 2008 Salı
Tasarı
1.- İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
(1/570) (Adalet; Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.4.2008)
Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili İsa Gök ve 22 Milletvekilinin,
Mersinde kurulması planlanan balık çiftliklerinin çevreye ve turizme
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/174) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24/04/2008)
2.- Mersin Milletvekili İsa Gök ve 22 Milletvekilinin,
Mersinde kurulması planlanan nükleer enerji santrallerinin çevreye ve
turizme etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/175)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/04/2008)
3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 Milletvekilinin,
SHÇEKe bağlı yerlerde yaşanan sorunların
araştırılarak bakım, koruma ve yetiştirme hizmetlerinin
etkin verilebilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi(10/176) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24/04/2008)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, TRT
programlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
sözlü soru önergesi (6/618) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/4/2008)
2.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin, bazı kamu
kurumlarının internet sitelerindeki bazı şahıslarla
ilgili tanıtıcı bilgilere ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/619) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
3.- Van Milletvekili Özdal Üçerin, bir öğretmen
atamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/620) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
4.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekicinin, Millî Takım Teknik
Direktörünün ücretinin vergilendirilmesine ilişkin Devlet Bakanından
(Murat Başesgioğlu) sözlü soru önergesi (6/621)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncein, bir Başkan Başmüşavirine ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/3022) Başkanlığa geliş tarihi: 24/3/2008)
2.- Bursa Milletvekili
Abdullah Özerin, bir yerel gazetedeki iş başvurusu ilanına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3023)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/4/2008)
3.- Ankara Milletvekili
Nesrin Baytokun, TCDDnin taşınmazlarının
satışına ve TCDDdeki bazı işlemlere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3024)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2008)
4.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, çakı taşımasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3025)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2008)
5.- Konya Milletvekili
Atilla Kartın, Diyarbakır Barosu Başkanına gösterdiği
tepkiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3026)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2008)
6.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, gazilerin sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3027)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
7.- Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlunun, Çapa Tıp Fakültesi Kemik İliği
Bankasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3028) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
8.- Hatay Milletvekili
Süleyman Turan Çirkinin, memurlara enflasyon farkı ödemesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3029)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
9.- Konya Milletvekili
Atilla Kartın, ÇEAŞ ve KEPEZ şirketlerine el konulması
sebebiyle açılan tahkim davalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3030) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/4/2008)
10.- Konya Milletvekili
Atilla Kartın, bir operasyon kapsamındaki soruşturmaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3031)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
11.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkanın, Burdurdaki bir köyün sorunlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3032)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
12.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, GAP
yatırımları ile sosyal ve ekonomik projelere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3033) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/4/2008)
13.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, kuru gıda fiyatlarındaki
artışa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3034) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
14.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersinin, okul
kütüphanelerindeki bazı kitaplara ve bir grubun takibine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3035)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
15.- Mersin Milletvekili
Vahap Seçerin, Suudi Arabistanda bir Türk vatandaşı hakkında
verilen idam kararına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3036) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
16.- Adana Milletvekili
Tacidar Seyhanın, Adanada bir
TOKİ uygulamasının orman alanına
yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3037) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/4/2008)
17.- Van Milletvekili
Özdal Üçerin, hükümlü ve tutuklulara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3038) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/4/2008)
18.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdalın, iki tutuklunun görüşme
haklarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3039) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2008)
19.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdalın, göçebe ailelerin iskanına
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3040) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/4/2008)
20.- Ordu Milletvekili
Rahmi Günerin, Ordunun bazı mahallelerinin paftalarında
kıyı kenar çizgisinin iptaline ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3041) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
21.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, bazı arsa ve arazilerin
tapularının iptal edilerek Milli Emlak Müdürlüğüne
devredildiği iddiasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3042) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/4/2008)
22.- Mersin Milletvekili
Behiç Çelikin, Anamurdaki katı atık depolamasına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3043)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
23.- Muğla
Milletvekili Gürol Erginin, Girme Barajı Projesine ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3044)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
24.- Hatay Milletvekili
Süleyman Turan Çirkinin, nüfus verileri ile ilgili iddialara ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım
Ekren) yazılı soru önergesi (7/3045) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/4/2008)
25.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, işsizlikle
mücadeleye ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/3046) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
26.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, İstanbuldaki tarihi binaların
korunmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3047) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/4/2008)
27.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, İstanbul Deniz Otobüsleri
A.Ş.de işten çıkarılan işçilere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3048)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2008)
28.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, gönüllü köy korucularına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3049)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
29.- Mersin Milletvekili
Behiç Çelikin, Anamurdaki katı atık toplama sorununa ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3050)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
30.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, İstanbul Sulukulede yapılan
yıkımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3051) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/4/2008)
31.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdalın, bazı cenazelerin teslimine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3052) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
32.- İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, araç plakalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3053)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
33.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bazı üniversite öğrencilerinin posta
kutularına bırakılan tehdit mektuplarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3054)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
34.- Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepenin, mevsimlik işçilerin kamyonlarda
taşınmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3055) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/4/2008)
35.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcının, Balıkesir Atatürk Kültür
Merkezi inşaatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3056) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/4/2008)
36.- İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, Gümüşhane-Kösedeki tarihi ve turizm
potansiyeli taşıyan yerlere ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3057)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
37.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, Kongre Vadisi Projesine ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/3058)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
38.- Van Milletvekili
Fatma Kurtulanın, Madımak Otelinin müze haline getirilip
getirilemeyeceğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3059) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/4/2008)
39.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Trabzon Devlet Tiyatrosunda sergilenen bir oyunda
metin değişikliği yapılmasına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/3060)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
40.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvelin, Adanada belediyelere ve TOKİye tahsis edilen Hazine
arazilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3061) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2008)
41.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, Isparta Sümer Halı Fabrikası
işçilerinin durumuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3062) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
42.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, iptal edilen genelge
karşısında Anadolu Liselerine atanan öğretmenlerin durumuna
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3063) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
43.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, OKS sorularında
değişiklik yapılmasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3064) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/4/2008)
44.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahanda yeni açılan bazı
okullarla ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3065) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/4/2008)
45.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, okullaşma
durumuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3066) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
46.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvelin, doktor sayılarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3067)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2008)
47.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, Tuzladaki bir hastanenin ruhsat sorununa
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3068) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
48.- Bursa Milletvekili
Abdullah Özerin, Balıkesir-Dursunbey Devlet Hastanesinin doktor
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3069) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
49.- Bursa Milletvekili
Abdullah Özerin, Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi
çalışanlarının statü değişikliğinden
doğan hak kayıplarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3070)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
50.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğanın, süt fiyatlarındaki
düşüşe ve üreticilerin sorunlarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3071)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2008)
51.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, pamuk primlerine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3072)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2008)
52.- Ordu Milletvekili
Rahmi Günerin, 2004teki don afetinden etkilenen fındık
üreticilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3073) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/4/2008)
53.- Muğla
Milletvekili Gürol Erginin, çiftçilere verilen desteklere ve TMOnun
buğday stokuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3074) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/4/2008)
54.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcının, İvrindi eski PTT
binasının durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3075) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/4/2008)
55.- Kars Milletvekili
Gürcan Dağdaşın, demiryollarının çift hatlı hale
getirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3076) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
56.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, bir THY pilotuyla ilgili iddiaya ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3077)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
57.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, yirmi yaş
üzeri kamyon ve çekicilerin yurt dışına çıkış
yasağına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3078) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/4/2008)
58.- Bursa Milletvekili
Abdullah Özerin, terörle mücadelede verilen şehitlere ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3079)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/4/2008)
59.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, toprak bütünlüğümüzü dikkate almayan
haritalara ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3080) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/4/2008)
60.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barışın, TRTdeki atama ve görevlendirmeler
ile bir programa ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/3081) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/4/2008)
61.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, yabancı şirketlerin edindikleri
taşınmazlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Şimşek) yazılı soru önergesi (7/3082)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
62.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Piraziz ve Bulancak ilçelerine spor tesisleri
yapılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Murat
Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/3083)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2008)
63.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, sınır
ticaretinin geliştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından
(Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/3084)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/4/2008)
64.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin, başka kurumlara naklen geçiş yapan
Diyanet İşleri Başkanlığı personeline
ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu)
yazılı soru önergesi (7/3085) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/4/2008)
65.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın,
Ulusalcılığın Emniyet Genel Müdürlüğünce tehdit olarak
gösterildiği iddialarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3086) (Başkanlığa
geliş tarihi: 31/3/2008)
29 Nisan 2008 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96ncı
Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme
giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise
yoklama pusulalarını görevli personel
aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 1 Mayıs İşçi
Bayramı hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın
Ayşe Jale Ağırbaşa aittir.
Buyurun Sayın Ağırbaş. (DSP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili
Ayşe Jale Ağırbaşın, 1 Mayıs İşçi
Bayramına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin cevabı
AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mayıs İşçi
Bayramı nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, yüce heyetinizi, Demokratik
Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işçi
sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve
dayanışma günü olan 1 Mayısın ülkemizde de Emek ve
Dayanışma Günü olarak ilan edilmesi ve kutlanmasının sevincini
yaşarken, aynı zamanda, bu günün tatil ilan edilmemiş
olmasının ve 1 Mayısın Taksimde kutlanmasına izin
verilmemesinin üzüntüsünü bir arada yaşamaktayım.
Kanaatimce, 1 Mayısın İstanbul Taksim
Meydanında kutlanmasında bir sakınca yoktur.
İşçilerimiz, herhangi bir tahrike kapılmadan demokratik hak ve
özgürlük mücadelelerinin simgesi olan 1 Mayısı kutlayacak
bilinçtedirler. Bu hususta kimsenin tedirgin olmasına gerek yoktur.
Türkiye, geçmişte yaşanan acı günlerin etkisinden, 1 Mayıs
kaygılarından kurtulmalı, her şeyi kendi doğal
çerçevesi içinde yaşayabilen bir ülke erginliğine
kavuşmalıdır.
Ülkemizin en büyük sorunu istihdamdır. Ülkemizde
işsizlik artmış, işsiz sayısı 10 milyonu
bulmuştur. İstihdam olanağı bulanlar ise yoksulluk ve
açlık sınırının altında ücretlerde
çalışmaktadırlar. Çalışma ve yaşam
koşulları milyonlarca emekçi için günden güne daha çekilemez bir hâle
gelmektedir. Açlık, yoksulluk ve işsizlik daha geniş emekçi
katmanlara yayılarak sürekli büyümektedir.
Ülkenin her bir vatandaşına güvenle
çalışabileceği bir iş vermek, bunu temin edecek
düzenlemeleri yapmak ve bu ortamı tesis etmek devletin görevidir.
Ülkemizde güvencesiz, sendikasız ve sigortasız çalışan
işçiler iş kazalarında canlarını yitirmektedirler.
Tuzlada, Davutpaşada yitirdiğimiz emekçilerimizin acısı
hâlâ tazedir. Tekelin satılmasını istemeyen işçilerin
coplanarak yerlerde sürüklenmesi, Tuzlada işçi ölümlerine önlem
alınmasını isteyen çalışanlara biber gazı
sıkılması ve nihayet Ayakların başları
yönettiği yerde kıyamet kopar. cümlesinin öz ve içeriği
Hükûmetin işçilere bakışını ortaya koymaktadır.
Söz konusu işçiler ve emekçiler olduğu zaman AKP
Hükûmetinde isteksizlik göze çarpmaktadır. Aslında
şaşırmamak gerekir. Çünkü bu Hükûmetin iktidara geçer geçmez
yaptığı ilk iş, 57nci Ecevit Hükûmetince
çıkartılan İş Güvencesi Yasasının
yürürlüğünü durdurmak olmuştur. Bunun bir örneğini daha vermek
istiyorum: Mecliste 26 Şubatta oy birliğiyle Tuzladaki tersane
ölümlerinin araştırılması için Meclis
araştırması açılması istenmesine rağmen,
araştırmayı yönetecek Meclis Komisyonu bir türlü kurulamamaktadır.
Sebebi ise, AKPnin Komisyona hâlâ isim bildirmemiş olmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
İktidar döneminde işçi ve emekçilerin haklarını budayan
yasal düzenlemeler birer birer Meclisten geçirilmektedir. İktidar,
işçilerin haklarını kısmakta, haklı mücadelelerine ise
duyarsız kalmaktadır. Bir taraftan sayıları
azımsanmayacak oranda işçi kardeşlerimiz sendikalı
oldukları için işten atılırken, diğer taraftan AKP, işçi örgütlerini ele geçirmek için
girişimlere başlamıştır.
Taşeronlaştırma yoluyla kamu hizmetlerinin
özelleştirilmesi hızlanmaktadır. Kamu emekçilerine hâlâ grevli,
toplu sözleşmeli sendika hakkı tanınmamıştır.
İşçiler ve emekçi halkımız, güvenceli, sendikalı ve
sigortalı çalışma hakkı için, tüm çalışanlara
toplu sözleşmeli, grevli sendika hakkı için 1 Mayısta seslerini
Hükûmete duyurmaya çalışacaklar. Bu haklı mücadelelerinde her
zaman olduğu gibi Demokratik Sol Partinin yanlarında olduğunu
bilmelerini isterim. Çünkü, Demokratik Sol Parti, hayatı boyunca
emeğin yanında olan, 1963 yılında Çalışma
Bakanlığı döneminde Türk işçisini sendika, toplu
sözleşme ve grev hakkına kavuşturan,
Başbakanlığı döneminde de İş Güvencesi
Yasasını çıkaran Sayın Bülent Ecevitin yolundadır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin reform diye
niteliği Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
işçilerimizi ciddi kayıplarla karşı karşıya
bırakmaktadır. Reform adı altında emeklilik
kısıtlanmakta, emekli yaşı ve prim ödeme süreleri
artırılmakta, emekli aylıkları düşürülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE JALE AĞIRBAŞ (Devamla) Bu Yasayla, emekli
olmak için prim ödenmesi gereken gün sayısı Avrupa Birliği
ülkelerinden 2.200 gün fazlasıyla, 7.200 gün olarak belirlenmiştir.
Üstelik altmış olan emeklilik yaşı altmış
beşe çıkarılarak büyük bir tuzak kurulmuştur.
İşçilere, 7.200 gün prim bile ödese altmış beş
yaşını bekleme zorunluluğu getirilmiştir. Ayrıca,
sağlık hizmetleri çalışanlar ve emeklilerin
sırtına ekonomik yük getirmektedir. İşçilerimizin
çalışma koşullarının, ücretlerinin
iyileştirilmesi ve emekliliğin hayal olmaktan
çıkarılması için sürdürdükleri mücadelede Demokratik Sol Parti
olarak her zaman yanlarında bulunduğumuzu yineler, 1 Mayıs
İşçi Bayramının huzur ve coşku içinde geçmesi
temennisiyle tüm emekçi ve çalışanlarımızın Emek ve
Dayanışma Gününü yürekten kutluyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Ağırbaş.
Gündem dışı ikinci söz, yine aynı konuda söz
isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ufuk Urasa aittir.
Buyurun Sayın Uras. (DTP sıralarından
alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Ufuk Urasın, DTP Sakarya İl Örgütü tarafından düzenlenen
kültür şenliğine ve 1 Mayıs İşçi Bayramına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin cevabı
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli vekiller; bugün, Mecliste grubu olan partilerin
toplantılarına baktığınızda zannedersiniz ki, çok
güllük gülistanlık bir ortam var. Örneğin, Sakaryada
yaşadığımız vahim gelişmeler, bu ülkede söz
konusu olmadı. DTP Sakarya İl Örgütü tarafından düzenlenen
kültür şenliğine yönelik azgın saldırganlık uzun
zamandır sistemli bir biçimde yükseltilen ve Kürt yurttaşlarımıza
düşmanlığı artıran ırkçı iklimin
ulaştığı boyutları gösteriyor hâlbuki. Saatler süren
linç amaçlı kuşatma devam ederken yetkililer gereken müdahaleyi
yapmıyorlar, şenliğin güvenliğini sağlamıyorlar.
Farklı kültürlere düşman olanlar barış ve kardeşlik
umutlarını yok etmeye çalışıyorlar. Irkçı
saldırganlar ve teşvikçileri toplumda Türk-Kürt
çatışması çıkarmak istiyor. Teşvikçiler
Maraştaki, Çorumdaki, Sivastaki katliamların benzerlerini
yaratmayı hedefliyor. Ama gruplarımız bunu görmese bile, Türkiyenin
demokrasi güçleri buna asla izin vermeyecektir! Toplumda var olan bir arada
yaşama alışkanlığını ve dokusunu
yıkmaya uğraşan bu anlayışları ve
saldırganları teşvik edenler utanmalıdır. Bunu
yapanlar ve teşvik edenler tarihin utanç bölümünde yerlerini şimdiden
almışlardır; bundan hiç şüpheniz olmasın.
Kürt yurttaşlarımız bu ülkenin güzel bir
gerçeğidir. Farklı kültürleri ve dilleri bu ülkenin
zenginliğidir. Eşit koşullarda bir arada yaşama iradesinin
güçlenmesi, demokrasimiz için çok önemli bir sınavdır. Şimdi,
herkesin barış ve kardeşlik için eşit koşullarda ve
insanca bir arada yaşamak için daha çok çaba göstermesi gereken bir
zamandır. Şimdi, dayanışma zamanıdır.
1 Mayıs kutlamaları da demokrasimiz için başka bir
sınav olacaktır. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetine ve
Sayın Başbakana bir kez daha sesleniyoruz: Sağduyulu
davranılmasını sağlayınız. İstanbulda, 1
Mayısın, Taksimde kutlanabilmesi için gereken önlemleri
alınız.
İstanbul Valisinin yersiz, talihsiz ve gerginliği
artıran açıklamaları toplumda huzursuzluk yaratmaktadır.
Korku salan ve demokrat olmayan bir anlayışa yaslanan İstanbul
Valisi, geçen yıl da İstanbulu bir savaş alanına
çevirmiş, âdeta sıkıyönetim uygulatmıştı. Kahvede
oturan yaşlı başlı yurttaşlarımıza tokat
attıran, biber gazı dumanıyla insanlara acı çektiren bu
anlayışın İstanbulda 1 Mayısı huzur içinde
yönetmesi mümkün değildir.
1 Mayıs 1977 yılında 37 emekçinin
hayatını kaybetmesinden bu yana tam otuz bir yıl geçti ama
Taksim yasağından vazgeçilmedi. Suçlular bulunmadı ama
mağdur olanlardan hâlâ intikam alınıyor. Bugün 1 Mayısı
Taksimde kutlamak isteyenlere baskılar yapan, tehditler savuran
anlayış, demokrat olmayan bir anlayıştır. 1
Mayısın demokrasiye yakışır bir şekilde
kutlanabilmesi için resmî tatil olarak kabul edilmesi, yıllardan beri
sendikaların da taleplerine olumlu bir cevap verilmesi açısından
anlamlı bir adım olacaktı. Ama, mezarda emeklilik
yasasını çıkarmayı marifet sayan, Tuzlada âdeta toplu
katliama dönüşmüş iş kazaları karşısında
ilgisiz kalan Hükûmet, akıl dışı bir kâr/zarar
hesabıyla bu imkânı maalesef yaratmadı. Dünyanın en küresel
bayramı olan ve zaten bütün dünya işçileri tarafından kutlanan 1
Mayısı, bir kurnazlıkla Bizde tatiller çok fazla. gerekçesiyle
tatil ilan etmemek de emekçilerle alay etmenin bir diğer adı olsa
gerek.
1 Mayıslar işçilerin birlik, dayanışma ve
mücadele günü olarak kutlanacaktır. Emek her türlü üretimin vazgeçilmezi
olduğuna göre, emeğin bayramı da, bayramların en
anlamlılarından birisidir. 1 Mayıs, korku günü de savaş
günü de değildir. Emekçilerin, ücretli çalışanların,
işçilerin bayram günüdür, birlik ve dayanışma günüdür. Herkesin
sağlık ve güvenli bir gelecek talebi için, ayakların baş
olduğu, yani üretenlerin yönettiği, özgür, demokratik, bağımsız
ve müreffeh bir Türkiye için, daha adil ve bütün halkların barış
içinde bir arada yaşadığı bir dünya için;
kısacası, toplumda barış, demokrasi ve sosyal adalet için
hepinizin 1 Mayısını şimdiden kutluyorum.
İnsanların ne söylediğinden çok ne
yaptıkları önemlidir. İşçi dostuyum, işçi dostuyum
diyorsanız ve bunun gereğini yerine getirmiyorsanız, zaten
ortada bir problem vardır. İşçi dostu olan, sabah akşam
işçi dostuyum demez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET UFUK URAS (Devamla) Namuslu olan, sabah akşam
dürüstüm, namusluyum demez; ne ise, onun gereğini yerine getirir.
Dolayısıyla, çiviye yandan vuracak olduktan sonra çekice
sarılmak bir işe yaramaz.
Bugün Cevizli Sigara Fabrikası işçileri yine ziyaretime
geldiler. Bu fabrikaları Amerikan firmalarına ne kadara
sattığınız belli, işçilerin ise bir ayı kaç
liraya geçirdiği ve üç ay sonra geleceklerinin ne olacağı belli
değil. Gün, tam da emekten yana, sosyal politikadan yana tutum alma
günüdür.
Sevgili Leftere soruyorlar, bir maçın sonu nasıl biter,
diye. Bunu maçtan sonra konuşalım. diyor. Umarım, 2 Mayıs
tarihinde, çok daha demokratik, çok daha sosyal bir Türkiye umudunu
perçinleyecek bir 1 Mayısın ertesinde yine beraber oluruz.
Ben, emekten yana bütün milletvekillerini, Taksimde, 1
Mayısta bizlerle birlikte olmaya davet ediyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Uras.
Gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mayıs
Emek ve Dayanışma Günü vesilesiyle gündem dışı söz
alan milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Tüm dünyada
yaklaşık bir buçuk asırdır, çalışanların
Emek ve Dayanışma Günü olarak coşkuyla kutladıkları 1
Mayısı kutluyorum. Bu günün, başta, çalışan,
işçi, emekçi kardeşlerimiz olmak üzere tüm sendikal örgütlerimize
hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli milletvekillerim, hepimizin bildiği gibi, 1
Mayısın yüzyıllara dayanan büyük anlam ve önemi
bulunmaktadır. İşçilerin on altı saatlere varan
çalışma saatlerinin sekiz saatle
sınırlandırılmasını sağlamak amacıyla,
18inci yüzyılda -özellikle sanayi ülkelerinde- verdikleri
dayanışma ve mücadelenin sembolü 1 Mayıstır. Batıda
sanayi ve endüstri devrimlerinin ardından oluşan ekonomik
kalkınma toplumsal tabanda da sosyal ve kültürel değişimlere yol
açmıştır. Kapitalist sistemin inşası, kol gücüyle
sağlanan emeğin yoğunluğuna
bağlanmıştı. Sanayi devrimi ile üretimde işçi ve
makinenin kullanımı iyice artmıştı. İşçiler
iş yerlerinde on altı saat çalıştırılarak resmen
sömürülüyorlardı. Çalışma şartları son derece kötü,
ücretleri son derece düşük ve sosyal güvenlik namına hiçbir
şeyleri yok idi, hiçbir insani hakka sahip değillerdi. Tüm bunlar
işçileri uluslararası çapta dayanışmaya yönlendirmiş
ve sendikalar seslerini daha gür çıkarır olmuşlardır.
1 Mayıs düşüncesini ilk olarak 1856 yılında
Avustralyalı işçiler ortaya atmış ve sekiz saatlik iş
günü için toplantılar, eğlenceler ve gösteriler düzenlemişlerdir.
1 Mayıs 1886 tarihinde Amerika Birleşik Devletlerinin Chicago
kentinde, sekiz saatlik iş günü için 10 binlerce işçinin aileleriyle
birlikte yürüyüşleri sırasında 6 işçi arkadaşlarının
hayatlarını kaybetmeleri tüm dünyada bir dönüm noktası
olmuştur. Bu olayın hemen ardından çeşitli ülkelerde bir
araya gelen işçiler, Amerikan işçileriyle dayanışma
amacıyla 1 Mayısı birlik ve dayanışma günü ilan
etmişlerdir.
Osmanlıdan başlamak üzere ülkemizde 1 Mayıs
kutlamaları olmuştur. Cumhuriyet dönemiyle birlikte ülkemizde 1
Mayısın, 1923 yılında İzmir İktisat Kongresinde
Türkiye işçilerinin bayramı olarak kutlanması benimsenmiş,
1 Haziran 1935 yılında yayımlanan Ulusal Bayram ve Genel
Tatiller Hakkında Kanun ile Bahar Bayramı olarak genel tatil günlerine
dâhil edilmiştir. 1980 sonrası yapılan düzenleme ile ulusal
bayram ve tatil günleri yeniden düzenlenmiş ve 1 Mayıs Bahar
Bayramı bu düzenleme içerisinde yer almamıştır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) 12 Eylül darbesinde
kaldırıldı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) 60ıncı Hükûmet olarak 25 Nisan 2008 tarihinde
yayımladığımız 13526 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ile 1 Mayısı Emek ve Dayanışma Günü ilan ettik
ve bunun çok önemli bir gelişme olduğunu huzurlarınızda
ifade etmek istiyorum. 1980den bugüne kurulan hiçbir hükûmet böyle bir
adım bu konuda atmamıştır.
Ülkemizin demokrasi çıtası yükseldikçe toplumsal
değişim ve dönüşümler de günlük hayatımıza
yansımaktadır, yansıyacaktır. Devletimizin, Hükûmetimizin
önemli görevlerinden biri de çalışma hayatıyla ilgili
özgürlüklerin önünü açmak, dünya ile uyumlu hâle getirmek ve
çalışanlara daha yaşanabilir bir ortam sağlamaktır. Bu
çerçevede, sosyal güvenlik reformundan sonra 2821, 2822 sayılı
sendikal haklarla ilgili düzenlemeler içeren yasalarla ilgili sosyal taraflarla
görüşmelerimiz son aşamaya gelmiş, son derecede olumlu
düzenlemeler, yenilikler getiren bu yasa önümüzdeki günlerde yüce Meclise sevk
edilecektir.
Değerli milletvekilleri, üretimin vazgeçilmez unsuru olan
emeğin kutsallığı çerçevesinde, emekçilerin 1
Mayısı huzur ve güven içerisinde, demokrasiye yakışır
bir şekilde ve bayram havası içerisinde kutlamalarını en
doğal hakları olarak görmekteyiz, görüyoruz.
Bu itibarla 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününün
ülkemize, ülkemizin itibarına gölge düşürmeyecek bir şekilde tüm
sosyal taraflarca barış ve huzur içerisinde, demokratik bir
olgunlukla kutlanması konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmesi büyük
önem taşımaktadır.
Bu vesileyle tüm milletimizin ve tüm emekçilerimizin Emek ve Dayanışma
Gününü kutluyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündem dışı üçüncü söz, ülkemizde yaşanan
kuraklık ve buna bağlı olarak bazı gıda maddelerinde
görülen kıtlık sorunu ile ilgili söz isteyen Gaziantep Milletvekili
Sayın Hasan Özdemire aittir.
Buyurun Sayın Özdemir.
(MHP sıralarından alkışlar)
3.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemirin, ülkemizde yaşanan kuraklık ve buna bağlı olarak
bazı gıda maddelerinde görülen kıtlık sorununa ilişkin
gündem dışı konuşması
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, bir hafta
içerisinde Hakkâri Şemdinlide 3, Şırnak Uludere ve Silopide 4,
Bingölün Genç ilçesinde 2 ve bugün de Bingölde 1 olmak üzere toplam 10 vatan
evladımız şehitlik mertebesine ulaşmıştır.
Şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine ve milletimize
başsağlığı ve yaralılara acil şifalar
dileyerek sözlerime başlıyorum.
Kuraklığın ülkemiz ve Gaziantep tarımına
etkileri ile çiftçilerimizin sorunlarını dile getirmek üzere gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gaziantep genelinde 2007 yılının ilk dört
ayında metrekareye
Türkiye buğday üretiminin 2,8 milyon tonunu
gerçekleştiren Güneydoğu Anadolu Bölgemizde görülecek yüzde 90 azalma
ile Türkiye buğday rekoltesinde 2,5 milyon ton azalma beklenmektedir.
Yine, Türkiye arpa üretiminin 1,55 milyon tonunu gerçekleştiren
Güneydoğu Anadolu Bölgemizde görülecek yüzde 90 azalma ile de Türkiye arpa
rekoltesinde 1,4 milyon ton azalma beklenmektedir. Benzer şekilde, Türkiye
kırmızı mercimek üretiminin yüzde 86sını
gerçekleştiren bölgemizde görülecek yüzde 60 azalma ile
kırmızı mercimek rekoltesinde 250 bin ton azalma beklenmektedir.
Barak Ovasının yanı başında Fırat
Nehri boşa akarken bölge çiftçisinin kuraklıktan zarar görmesi son
derece üzücüdür ve düşündürücüdür. Üzülerek söylemeden geçemeyeceğim,
Gaziantep tarımsal alanlarının büyük bir kısmını
kapsayan son derece verimli Barak Ovasının sulama projesi yirmi
yıldır hayata geçirilememiştir. Barak Ovası Sulama
Projesinin bitirilmesiyle, hububat ithali büyük derecede ortadan kalkacak,
hatta, ihraç edilecek duruma bile gelebilecektir. Ayrıca,
fıstık, zeytin ve meyve üretiminde de büyük verim
artışı sağlanacaktır ve Barak Ovası,
sulandığında ikinci bir Harran Ovası olacaktır.
AKP Hükûmeti tarafından, Barak Ovası Sulama Projesinin
2007 yılında bitirileceği ve Hancağız Barajına
su pompalayacak pompaların yapılarak suyun pompalanacağı
vaat edilmesine rağmen hâlen ortada ciddi bir sonuç yoktur.
Bu hafta sonu ve her zaman gittiğim Gaziantep ilçe ve
köylerimizde incelemede bulunuyorum. Maalesef, tarım, ticaret ve sanayi
gibi birçok sektörlerde çalışan hemşehrilerimin AKP
İktidarı döneminde ekonomik olarak son derece mağdur
olduklarını söylediklerini görüyorum. Çiftçilerimiz özellikle mazot,
gübre ve traktör parçalarının pahalılığı ve
maliyeti artıran diğer etkenler nedeniyle dilenmez dilenci durumuna
düştüklerinden şikâyet etmektedirler.
Çiftçilerimizi bu zor durumdan kurtarmak için acilen neler
yapılabilir? Destekleme primleri artırılabilir. Damlama ve
yağmurlama sulama yöntemleri teşvik edilebilir. Sulama
yatırımları hayata geçirilerek toprak, su ile
buluşturulabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ÖZDEMİR (Devamla) GAP en kısa zamanda
tamamlanabilir. Ülke genelinde kuraklık eylem planı hazırlanabilir.
Kuraklık, doğal afet kapsamına alınabilir. Çiftçilerimizin
Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan tarımsal
kredi borçları acilen silinebilir.
Çiftçimiz kuraklıktan elektrik borçlarını gerçekten
ödeyemeyecek duruma gelmiştir. Araban ilçemizin Küplüce köyünde
köylülerimiz yüzlerce sulama kuyusunun elektrik borçları
ödenmediğinden TEDAŞ tarafından
kapatıldığını bu pazar günü bizzat bana
bildirmişlerdir. Kuyuları gördüm, gerçekten TEDAŞ
kapatmıştır. Bu son derece üzücüdür.
Buna benzer birçok neticeler alınabilir. Aracılar
ortadan kaldırılabilir ve ürünlerin üreticiden çiftçiye direkt
ulaşması sağlanabilir. Sonuç olarak, bölge çiftçimiz
kuraklıktan dolayı çok mağdur durumdadır.
Sözlerime son verirken yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup bilgilerinize sunacağım:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Singapur Parlamento
Başkanı Abdullah Tarmugi ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret
etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/404)
25
Nisan 2008
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanı'nın 24 Nisan 2008 tarih ve 24 sayılı Kararı ile
Singapur Parlamento Başkanı Abdullah Tarmugi ve beraberindeki heyetin
ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 sayılı Kanun'un 7 nci maddesi gereğince Genel Kurul'un
bilgisine sunulur.
|
|
|
|
Köksal Toptan |
|
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
|
Başkanı |
2.- Peru Parlamentosu
Dışişleri Komisyonunun vaki davetine istinaden, Peruya resmî
ziyarette bulunacak olan TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden
oluşan Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/405)
25
Nisan 2008
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Peru Parlamentosu Dışişleri Komisyonunun vaki
davetine istinaden, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri
Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento Heyetinin, Peru'ya resmî bir
ziyarette bulunması Genel Kurul'un 10 Nisan 2008 tarih ve 89
sayılı birleşiminde kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi hakkında 3620 Sayılı
Kanunun ikinci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurul'un
bilgilerine sunulur.
|
|
|
|
Köksal Toptan |
|
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
|
Başkanı |
|
|
Tunca Toskay |
|
Antalya Milletvekili |
|
|
Murat Mercan |
|
Eskişehir Milletvekili |
|
|
Gönül Bekin Şahkulubey |
|
Mardin Milletvekili |
|
|
Emin Önen |
|
Şanlıurfa Milletvekili |
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
usule ilişkin, 60ıncı maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN Bir saniye
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili İsa
Gök ve 22 milletvekilinin, Mersinde kurulması planlanan balık
çiftliklerinin çevreye ve turizme etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/174)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Koy ve sahillerinin güzelliği ile tarihi, kültürel,
doğal değerleri ile Türkiye'nin yeni turizm bölgesi olan Mersin'in
geleceği, burada kurulması öngörülen balık çiftlikleri yüzünden
tehdit altındadır. Bu durum bölge halkını ciddi biçimde
kaygılandırmaktadır. Bu hususta gerekli tedbirler
alınmadığı takdirde yörenin doğal ve tarihi
varlıkları telafisi mümkün olmayan zararlara uğrayacaktır.
Bu itibarla Mersin'de kurulması planlanan balık
çiftliklerinin çevreye ve turizme olumsuz etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve bu konuda en doğru
politikanın belirlenerek sağlıklı uygulamaların
gerçekleştirilebilmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
|
1) |
İsa Gök |
(Mersin) |
|
2) |
Abdullah Özer |
(Bursa) |
|
3) |
Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
|
4) |
Çetin Soysal |
(İstanbul) |
|
5) |
Bayram Ali Meral |
(İstanbul) |
|
6) |
Fatma Nur Serter |
(İstanbul) |
|
7) |
Sacid Yıldız |
(İstanbul) |
|
8) |
Orhan Ziya Diren |
(Tokat) |
|
9) |
Halil Ünlütepe |
(Afyonkarahisar) |
|
10) |
Mevlüt Coşkuner |
(Isparta) |
|
11) |
Osman Kaptan |
(Antalya) |
|
12) |
Ramazan Kerim Özkan |
(Burdur) |
|
13) |
Şevket Köse |
(Adıyaman) |
|
14) |
Malik Ecder Özdemir |
(Sivas) |
|
15) |
Ali Oksal |
(Mersin) |
|
16) |
Tacidar Seyhan |
(Adana) |
|
17) |
Ali Koçal |
(Zonguldak) |
|
18) |
Tayfur Süner |
(Antalya) |
|
19) |
Rahmi Güner |
(Ordu) |
|
20) |
Eşref Karaibrahim |
(Giresun) |
|
21) |
Muharrem İnce |
(Yalova) |
|
22) |
Yaşar Ağyüz |
(Gaziantep) |
|
23) |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
Gerekçe:
Mersin ve çevresi nadir güzellikteki sahillere ve koylara
sahiptir. Tarihi ve doğal güzellikleriyle bu bölgemiz turizm
açısından ciddi yatırımlar almaya
başlamıştır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Doğu
Akdeniz'in 2. Turizm Hamlesi'nin gelişme bölgelerinden olduğuna
işaret etmiş, 2008 yılı St Paul yılı ilan
edilerek Mersin'de inanç turizminin çalışmaları
başlatılmıştır. Diğer taraftan 2008 turizm sezonu
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından 15 Nisan 2008
günü Mersin'de açılmıştır. Ayrıca Bölgesel Inovasyon
Stratejisi-RIS Mersin Projesinde turizm sektörü öne
çıkarılmıştır.
Tüm bu gelişmelere rağmen Mersin'de balık
çiftliklerinin kurulması çalışmaları gerek bölgemizin
gerekse ülkemizin geleceği açısından ciddi kaygılar
yaratmaktadır. Balık çiftliklerinin çevreye ve insan
sağlığına büyük zararlar vereceğinden, turizm ve
istihdam olanaklarını ortadan kaldıracağından
korkulmaktadır. Zira balık çiftliklerinin ekolojik dengeyi
bozacağı ve sahillerinde balık çiftliği olan bir yere
turizmcilerin yatırım yapmayacağı bilinen bir gerçektir.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı Akdeniz Eylem Planı
Koordinasyon Biriminin ilgili raporunda 1990'lardan beri Akdeniz'de balık
çiftliklerinin hızla artmasıyla, ekosistemin büyük zarara
uğradığı vurgulanmaktadır. Bir ton balık üretimi
için,
Ege'de balık çiftlikleri eko sistemi bozduğu, denizi
kirlettiği için kaldırma kararı verilmiştir. Bölgemizde
ruhsat verilen ve kurulması düşünülen çiftlikler ile Ege bölgesinden
kaldırılan çiftlikler arasında işletme ve üretim
bakımından fark yoktur. Balık çiftliklerinin Mersin'e
kurulması bölgelerimiz ve insanımız arasında
ayrımcılık ve çifte standart anlamına gelir. Kaldı ki
Tisan-Dana Adası'ndan, Anamur-Ören sahillerine kadar olan bölge,
Türkiye'nin elinde kalmış turizm yatırımlarına uygun
tek bölgesidir. Buna rağmen, Taşucu ile Anamur
sınırına kadar 8 tane balık çiftliği kurulması girişimi
için toplam 240 bin dönümlük deniz alanının tahsis edildiği, 4
tanesine ruhsat .alındığı öğrenilmiştir.
Diğer taraftan Mersin'e bağlı
Yeşilovacık-Kaledran arasında Türkiye'nin en önemli Akdeniz foku
popülasyonlarından biri yaşamaktadır. Kültür Varlıkları
ve Müzeler Genel Müdürlüğü Kaledran-Yeşilovacık bölgesinde
doğal sit alanı içerisinde 11 tane Akdeniz Foku üretim alanı
göstermektedir. Fokları korumak için Foça'da Çevre Koruma
Bakanlığı 13 Haziran 2007 12212 nolu karar ile çok geniş
çapta bir 1. Doğal sit alanı kurmaya karar vermiştir. Anamur'un
Belirtilen sebeplerle Mersin'de balık çiftlikleri
kurulması konusunda, daha önce Ege'de yaşanan büyük sorunlar da
dikkate alınarak, Mersin'in sahip olduğu doğal, tarihi, kültürel
değerlerin önemi üzerinde özellikle durularak, detaylı bir
çalışma yapılması hayati düzeyde önem arz etmektedir. Bu
konuda sürdürülebilir, sağlıklı, verimli, etkin
politikaların uygulanabilmesi için Mersin'de balık çiftlikleri
kurulmasının çevreye ve turizme olumsuz etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir meclis araştırması gerekli görülmektedir.
2.- Mersin Milletvekili İsa
Gök ve 22 milletvekilinin, Mersinde kurulması planlanan nükleer enerji
santrallerinin çevreye ve turizme etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/175)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Atık tasfiyesi ve kaza tehlikesi açısından çok
ciddi bir kaygı kaynağı olan, yaşanmış facialar
ve son derece pahalı bir enerji türü olması nedeniyle günümüzde
gelişmiş ülkelerde kabul görmeyen nükleer enerji santralinin Mersin
ili Gülnar ilçesi Ovacık beldesinde kurulması ile ilgili
gelişmeler Türkiye'nin yeni turizm bölgesi olan; koy ve sahillerinin
güzelliği ile ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacak bir kent
olan Mersin'in geleceğini tehdit altında bırakmaktadır.
Gerek kaynakların etkin ve verimli kullanılması ve
gerekse gelecek kuşaklara sağlıklı yaşam
koşulları bırakılabilmesi adına Mersin'de
kurulması planlanan nükleer enerji santrallerinin çevreye ve turizme
olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi ve en uygun uygulamanın belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
|
1) İsa Gök |
(Mersin) |
|
2) Abdullah Özer |
(Bursa) |
|
3) Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
|
4) Çetin Soysal |
(İstanbul) |
|
5) Bayram Ali Meral |
(İstanbul) |
|
6) Fatma Nur Serter |
(İstanbul) |
|
7) Sacid Yıldız |
(İstanbul) |
|
8) Orhan Ziya Diren |
(Tokat) |
|
9) Halil Ünlütepe |
(Afyonkarahisar) |
|
10) Mevlüt Coşkuner |
(Isparta) |
|
11) Osman Kaptan |
(Antalya) |
|
12) Ramazan Kerim Özkan |
(Burdur) |
|
13) Şevket Köse |
(Adıyaman) |
|
14) Malik Ecder Özdemir |
(Sivas) |
|
15) Ali Oksal |
(Mersin) |
|
16) Tacidar Seyhan |
(Adana) |
|
17) Ali Koçal |
(Zonguldak) |
|
18) Tayfur Süner |
(Antalya) |
|
19) Rahmi Güner |
(Ordu) |
|
20) Eşref Karaibrahim |
(Giresun) |
|
21) Muharrem İnce |
(Yalova) |
|
22) Yaşar Ağyüz |
(Gaziantep) |
|
23) Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
Gerekçe:
Mersin ve çevresi tertemiz koyları, tarihi ve doğal
güzellikleri ile turizm açısından elimizde kalan çok az sayıdaki
bölgelerden birisidir. Mersin'e özellikle son yıllarda turizm
alanında önemli yatırımlar yapılmaktadır. Nitekim
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Doğu Akdeniz'in 2. Turizm
Hamlesi'nin gelişme bölgelerinden olduğuna işaret etmiş,
2008 yılı St Paul yılı ilan edilerek Mersin'de inanç
turizminin çalışmaları başlatılmıştır.
Diğer taraftan 2008 turizm sezonu Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay tarafından 15 Nisan 2008 günü Mersin'de
açılmıştır. Bölgesel Inovasyon Stratejisi-RIS Mersin
Projesi"nde turizm ve tarım sektörleri Mersin'in küresel arenada
rekabet edebileceği sektörler olarak öne çıkmıştır.
Ancak atık tasfiyesi ve kaza tehlikesi açısından çok ciddi bir
kaygı kaynağı olan, yaşanmış facialar ve son
derece pahalı bir enerji türü olması nedeniyle günümüzde
gelişmiş ülkelerde kabul görmeyen nükleer enerji santrallerinin
Mersin Akkuyu'da kurulması ile ilgili gelişmeler Mersin'in
geleceğini tehdit altında bırakmaktadır.
Nükleer enerji santrallerine bir çok haklı gerekçeyle genel
anlamda karşı çıkmak bir yana, santralin Mersin'de
kurulmasından beklenen fayda ile bölgenin kendine has özelliklerinin ve
mevcut kaynaklarının değerlendirilememesinden doğacak
kayıplar son derece dikkatle hesaplanmalıdır. Aksi halde
telafisi mümkün olmayan bir noktaya gelinebileceği
unutulmamalıdır. Diğer taraftan Mersin'in, deniz suyunun
özelliği ve iklim koşulları açısından
değerlendirildiğinde nükleer enerji santrali kurulması için
akılcı ve uygun bir seçim olmadığı da
tartışılmalıdır.
Turizm ülkemiz için hayati önem taşıyan bir sektördür.
Türkiye'nin en önemli problemlerinden birisi olan işsizliğin çözümü
için umudumuzdur. Çünkü turizm emek yoğun bir sektör olarak geniş
istihdam sağlayan, istihdam oranı yüzde 40'lara ulaşan bir
alandır. Bu noktada Mersin'in önemi ve önceliği yadsınamaz.
Deniziyle, doğal güzellikleriyle, tarihi, kültürel özellikleriyle turizm
yatırımı yapılabilecek elimizde kalan nadir bölgelerden
birisidir. İnanç turizmi açısından Saint Paulus Kilisesi ve
Saint Paulus Kuyusu, Hz. Danyal Mezarı, Yedi Uyurlar, Silifke' deki
Ayatekla Kilisesi gibi önemli kültürel değerlere sahiptir. Bu potansiyelin
doğru değerlendirilmesi halinde sadece Rusya'dan 5 yıl içinde
yaklaşık 5 milyon kişinin inanç turizmi için bölgemize
geleceği ifade edilmektedir. Diğer taraftan Mersin Kültür ve Turizm
Bakanlığınca kongre turizm merkezlerinden birisi olarak ve
Kumkuyu-Akyar- NarIıkuyu Bölgesi, Taşucu-Boğsak Bölgesi Turizm
Gelişme Bölgeleri olarak tespit edilmiştir. Yine
Anamur-Bozyazı-Aydıncık Bölgesi kendi içerisinde apayrı bir
havzadır. Yapılan çalışmalara göre sırf bu sahillerde
150 bin yatak sayısına ulaşılan ciddi bir kapasite yaratmak
mümkündür. Bu imkanlara rağmen kurulacak nükleer enerji santralinin ne
kadar tedbir alınırsa alınsın deniz turizmini
bitireceği bilinen bir gerçektir.
Diğer taraftan tarım Mersinde en önemli geleneksel
sektörlerinden biridir. Verimli toprakları ve iklimi ile Mersin'de
tarım sektöründen vazgeçmek mümkün değildir. Dünya'da tarım
alanında yaşanan kriz ve kıtlık tehlikesi
düşünüldüğünde ülkemizin geleceği açısından Mersin'in
gözden çıkarılması mümkün değildir. Kaldı ki Mersin
tarıma dayalı üretim ve tarıma dayalı ticarette
gelişmiş olan bir kenttir. Ekonomisinin orijininde tarımsal
üretim ve tarıma dayalı ticaret vardır. Tarımsal üretim,
ana ihraç kalemlerimiz içinde ciddi rol oynayacaktır.
Nükleer enerji santrali turizme de tarıma da büyük darbe
vuracaktır. Böylesine önemli özelliklere sahip olan bölgemizde nükleer
enerji santrali kurarak bu potansiyeli heba etmek ciddi bir handikaptır.
Bölgemizin sahip olduğu özellikler doğru
değerlendirildiğinde Türkiye ekonomisine ciddi kazanımlar
sağlayacaktır.
Nükleer enerji santrallerinin kurulum, üretim, işletim ve
güvenlik maliyetlerinin son derece yüksek olduğu bilinmektedir. Öte yandan
konunun uzmanları tarafından atık sorununun çözülemediği
ortaya konmaktadır. Bugün artık tüm dünya yenilenebilir enerjiye
yönelmiştir. Tüm bu sebeplerle Mersin'de nükleer enerji santrali
kurulması hususunun her boyutuyla değerlendirilebilmesi ve en
doğru en sağlıklı politikanın uygulanabilmesi
bakımından bir meclis araştırması gerekli
görülmektedir.
3.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, SHÇEKe bağlı yerlerde
yaşanan sorunların araştırılarak bakım, koruma ve
yetiştirme hizmetlerinin etkin verilebilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/176)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Toplumların geleceklerini çocuklar oluşturur.
Sağlıklı düşünebilen, gelişmiş bireylerden
oluşan toplumlarda, ilerleme hızlı olur. Bu nedenle çocuk hak ve
özgürlükleri konusunda asla taviz verilemez. Büyük Önder Atatürk'ün, TBMM'nin
kuruluş günü olan 23 Nisan'ı, çocuklara armağan etmesi bu
haklardan taviz verilemeyeceğinin en somut, en önemli ve en anlamlı
göstergesidir.
Ancak özellikle son dönemde çocuk hak ve özgürlükleri konusunda
önemli sıkıntılar ortaya çıkmıştır.
Çocuklara yönelik şiddet, istismar ve ihmallerin olduğu haberlere
sıkça rastlanır olmuştur. Bu da sistemde aksayan yönlerin
olduğunu ve bunun bedelini de her zaman çocukların ödediğini
göstermektedir.
Ocak 2005'te İzmir Barbaros Çocuk Köyü'nde, Haziran 2005'te
Bor Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu'nda, Ekim 2005'te Malatya Çocuk
Yuvası'nda, Ocak 2007'de İstanbul Yel değirmeni Çocuk ve Gençlik
Merkezi'nde, Şubat 2007'de İstanbul Sosyal Hizmetlere bağlı
bir yurtta, Mart 2008'de Bahçelievler Şeyh Zayed Çocuk Yuvası'nda
yaşananlar, Kars'ta Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'na
bağlı bir yurtta yaşanan tecavüz olayı Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu'nun, temel işlevini yerine getiremediğini
göstermiştir. Yani bakmak ve korumakla yükümlü olduğu
çocuklarımızı koruyamamıştır. Türkiye'de birçok
çocuk çeşitli nedenlerle Çocuk Esirgeme Kurumları'nda
kalmaktadır. Ancak kurumun güvenilirliği konusunda, yaşanan
olaylar değerlendirildiğinde, ciddi sıkıntıların
olduğu ortaya çıkmaktadır.
Yuvalarda yaşanan olayları toplumda yaşanan
sıkıntılardan ayrı bir yerde görmemek, bir bütün olarak
değerlendirmek gerekir. Çünkü yuvalardaki çocukların koruma
altına alınmasında, yüzde 71,6'lık bir oranla ekonomik ve
sosyal yoksunluk ilk sırayı almaktadır.
Bu nedenle toplum genelinde çocuklar için var olan risklerin
önceden tespit edilerek önlem alınması gerekmektedir. Devletin bu
anlamda üzerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmesi
gerekmektedir. BM Çocuk Hakları Sözleşmesi Türkiye'de Ocak 1995'te
Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu
sözleşmeyi yürürlüğe koymakla Türkiye çeşitli yükümlülüklerin
altına girmiştir.
Devlet öncelikle bu kurumlarda sistemi sorgulamayı
bilmelidir. Bu sorgulamayı topluma açmalı, konuyla ilgili
çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşları, uzmanlar ve
platformlarla birlikte çalışmalar yapmalı, görüş ve
tavsiyelerini dikkate alarak kurumda yeniden yapılandırmaya gidilmelidir.
Toplumda tüm çocuklar için var olan riskler tespit edilebilir
riskleridir. Bu riskleri önceden tespit etmek ve uygun tedbirleri almak
noktasında devlet üzerine düşen görevi yerine getirmelidir.
Özgürlükçü, eşitlikçi olmayan, baskıcı, otoriter ve
sorgulatmayan yöntemlerin eğitimde uygulanmaması gerekir. Sonsuz
itaatin beklendiği bir çocuk yaratıcı ve açık görüşlü
olamaz.
Sosyal yardım anlayışının hak temeline
oturtulması gerekir. Sistemdeki birçok aksaklığın nedeni
bunun bir hak olarak değil de bir zorunluluk olarak
algılanmasından kaynaklanmaktadır.
Çocuğun korunma ihtiyacının aile ve aile tipi
bakımı teşvik edecek hizmetler aracılığıyla
sunulması gerekir.
Yuvalarda çalışan personelin işe alımında
hassas davranılmalı aranan özellikler daha üst kriterlere göre
belirlenmelidir. Kurumda çalışan personelin risk analizlerini yapmada
öngörülü olması gerekir. Ayrıca bu kurumlarda çalışan
personelin özlük haklarının iyileştirilerek teşvik edilmesi
gerekir.
Belirli periyotlarla psikologlarca çocuklarla toplu ve bireysel
görüşmeler yapılmalı, istek ve sıkıntılarını
iletebilecekleri platformlar oluşturulmalıdır.
Cinsel istismar ya da tecavüze uğramış olan
çocukların gelişimleri açısından uygun merkezler
oluşturulmalı bu merkezlerde uzmanlar gözetiminde yardımda
bulunulmalıdır.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumlarında yaşanan
sorunların nedenleri ve bu sorunların önlenmesi için alınacak
tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
22.04.2008
|
1) |
Çetin Soysal |
(İstanbul) |
|
2) |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
|
3) |
Tekin Bingöl |
(Ankara) |
|
4) |
Fevzi Topuz |
(Muğla) |
|
5) |
Tayfur Süner |
(Antalya) |
|
6) |
Muharrem İnce |
(Yalova) |
|
7) |
Ergün Aydoğan |
(Balıkesir) |
|
8) |
Durdu Özbolat |
(Kahramanmaraş) |
|
9) |
Abdullah Özer |
(Bursa) |
|
10) |
Mehmet Sevigen |
(İstanbul) |
|
11) |
Nesrin Baytok |
(Ankara) |
|
12) |
Osman Kaptan |
(Antalya) |
|
13) |
Eşref Karaibrahim |
(Giresun) |
|
14) |
Faik Öztrak |
(Tekirdağ) |
|
15) |
Ramazan Kerim Özkan |
(Burdur) |
|
16) |
Mevlüt Coşkuner |
(Isparta) |
|
17) |
Orhan Ziya Diren |
(Tokat) |
|
18) |
Mehmet Ali Susam |
(İzmir) |
|
19) |
Hüseyin Ünsal |
(Amasya) |
|
20) |
Rasim Çakır |
(Edirne) |
|
21) |
İsa Gök |
(Mersin) |
|
22) |
Yılmaz Ateş |
(Ankara) |
|
23) |
Mustafa Özyürek |
(İstanbul) |
|
24) |
Rahmi Güner |
(Ordu) |
|
25) |
Ali Rıza Ertemür |
(Denizli) |
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım:
A)
Tezkereler (Devam)
3.- Çin Ulusal Halk Meclisi
İçişleri ve Adalet Komisyonları tarafından Çin Halk
Cumhuriyetine davet edilen TBMM Adalet Komisyonu heyetinin davete icabet
etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/403)
28
Nisan 2008
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Çin Ulusal Halk Meclisi İçişleri ve Adalet
Komisyonları, TBMM Adalet Komisyonu Heyetini Çin Halk Cumhuriyetine
davet etmektedir.
Söz konusu davete icabet edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 sayılı Kanunun 6 ncı Maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
|
|
|
|
Köksal Toptan |
|
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
|
Başkanı |
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.53
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.08
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 96ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının son tezkeresinin oylanması
sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, tekrar, tezkereyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- Genel Kurulun, 29/4/2008
Salı günkü birleşiminde (11/1) esas numaralı gensoru önergesinin
görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 30 Nisan
2008 ve 6-7 Mayıs 2008 günlerindeki birleşimlerinde sözlü
soruların görüşülmemesine; 6 Mayıs 2008 Salı günkü
birleşimde ise çevre ve çevre kirliliği ile ilgili
araştırma önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasının
ardından kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 216
sıra sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde
görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu, 29.04.2008 Salı günü (Bugün)
toplanamadığından TBMM İçtüzüğünün 19 uncu maddesi gereğince,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
|
|
|
|
Nurettin Canikli |
|
|
|
|
Giresun |
|
|
|
|
AK Parti Grup Başkan Vekili |
Öneri:
Genel Kurulun; 29.4.2008 Salı günkü (bugün)
Birleşiminde, "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmında yer alan (11/1) esas numaralı gensoru önergesinin
görüşmelerinin tamamlanmasından sonra Sözlü Sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesi,
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 64, 65 ve 67 nci
sıralarında yer alan 215, 216 ve 217 Sıra Sayılı Kanun
Teklifi ve Tasarılarının bu kısmın 1 inci, 3 üncü ve 4
üncü sıralarına alınması, Gelen Kâğıtlar
listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan
219 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 48 saat
geçmeden bu kısmın 5 inci sırasına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
Genel Kurulun; 30 Nisan 2008 ve 06-07 Mayıs 2008 günlerindeki
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi, 06 Mayıs
2008 Salı günkü birleşimde ise Çevre ve Çevre Kirliliği ile
ilgili Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin
tamamlanmasının ardından kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi, 09 Mayıs 2008 Cuma günü de saat 14:00'te
toplanması ve bu birleşimde kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,
Çalışma saatlerinin; 29.4.2008 Salı günü 215
Sıra Sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar, 30 Nisan, 01, 07 ve 08 Mayıs 2008 Çarşamba
ve Perşembe günkü birleşimlerinde ise 13:00-23:00, 09 Mayıs 2008
Cuma günkü birleşimde ise 14:00-23:00 saatleri arasında olması,
216 sıra sayılı kanun tasarısının,
İçtüzüğün 91. Maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve
bölümlerinin ekte yer alan cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
216 Sıra Sayılı Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirlik
ve
Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik
Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı (1/549)
BÖLÜMDEKİ
MADDE
BÖLÜMLER BÖLÜM
MADDELERİ
SAYISI
1. BÖLÜM 1-13
(8.Md. İki Md. Olarak kabul edilmiştir.) 14
2. BÖLÜM 14-22
Geçici 9,10,11,12,14,14.Md.ler dahil 14
GENEL
TOPLAM= 28
Madde
BAŞKAN - Grup önerisinin lehinde ve aleyhinde söz talepleri
vardır.
Çekilen kura sonucunu okuyorum:
Lehinde: Birinci söz hakkı Sayın Tayfun İçli,
ikinci Sayın Nurettin Canikli, üçüncü Sayın Mustafa Elitaş.
Aleyhinde: Sayın Mustafa Özyürek, Sayın Mehmet
Şandır, Sayın Hasan Macit, Sayın Hasip Kaplan.
Lehinde ilk söz Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun
İçliye aittir.
Buyurun Sayın İçli.
Süreniz on dakika.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanlığının önerisinin lehinde söz aldım. Bunu
şaşkınlıkla karşılayabilirsiniz Demokratik Sol
Parti adına konuşan bir milletvekili AKP Grup önerisinin neden
lehinde söz aldı diye. Ben, ne zaman AKP Grubu tarafından böyle bir
öneri getirilirse söz alacağımı ve bu konudaki görüşlerimi
sizlere arz edeceğimi daha önce de belirtmiştim.
Lehinde söz aldım, tekrarlardan kaçınmak için,
artık AKPye hak verdiğimi sizlere huzurunuzda ifade etmek istiyorum.
Çünkü, ben de hükûmette olan bir siyasi parti olsaydım, Anayasanın
98inci maddesinde ve İç Tüzükün 98inci maddesinde tanınan,
idarenin, hükûmetin denetlenme hakkından kaçınmanın yollarını
arardım. Milletvekilleri halkın temsilcisidir, millet adına
milletvekilleri hükûmeti denetler. Evet, ben de hükûmette olsaydım -burada
biraz ironi yapıyorum, biraz işi biraz daha böyle mizahi bir noktaya
çekmeye çalışıyorum- ben de halkın denetlemesinden kaçmak
için Anayasada ve İç Tüzükte verilen bu yetkilerini
kullanmasını istemezdim. O nedenle de, her salı günü denetleme
görevi bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu görevi yerine getirmemesi
için elimden gelen her şeyi yapardım. AKP bunu her hafta yapıyordu,
ama bu hafta biraz daha dozu artırdı; artık grup önerisinin
içinde sadece bu haftanın çalışma usulü değil, önümüzdeki
haftanın çalışma usulü de konmuş. Yine, salı ve
çarşamba günleri Meclisin denetleme görevini ortadan kaldıran, bana
göre de bir açıdan bir Anayasa ihlali olan bu işlemi AKP Grubu
Başkan Vekilleri önümüze getirmiş.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu grup
önerisinin içinde, 219 sıra sayılı kanun
tasarısının gündeme alınıp görüşülmesi isteniyor.
Hep değerli Başkanım sizin başkanlığınıza
denk geliyor, ne büyük bir talihsizlik, bilerek mi yapıyorlar bilemiyorum.
Gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak
dağıtılan 219 sıra sayılı kanunun, kırk
sekiz saat geçmeden, bu kısmın 5inci sırasına
alınması ve görüşülmesi isteniyor. Bu bir kez daha
yapılmıştı.
Değerli arkadaşlarım, önünüze bakarsanız,
gündem
Bu gündem bastırılıp dağıtıldı.
Allah rızası için bu 219 sıra sayılı kanunun bu
gündemin neresinde olduğunu bana bir gösterin ve değerli AKPli
milletvekili arkadaşlarım, sizlere soruyorum, hangi kanunu
görüşeceksiniz? Lütfen bana yanıt verin.
Bakın, burası ciddi bir kurumdur. Metal yorgunluğu
derler, yani bir metali çok kullanırsanız, çok
aşındırırsanız patlar. Demokrasilerde de
Anayasayı, İç Tüzükü ihlal ederseniz o bir yerde kırılır
ve bir yerde patlar. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine
saygısızlıktır. Allah rızası için, bana AKPli
arkadaşlar konuşurken laf atıyorlardı, bana bir laf
atsanıza, bir göstersenize gündemde bunun yazılı olduğunu,
bastırılıp dağıtıldığını.
Nerede görülmüştür? Evet, bana yanıt verin. İç Tüzükte
açık, amir hüküm vardır; bu buraya gündeme yazılacak,
sıraya girecek, milletvekillerindeki gündemin içine girecek,
basılıp dağıtılacak bu kanun tasarısı.
Milletvekilleri bu kanun tasarı veya teklifini okuyup inceleyecekler. O
konuda olumlu veyahut olumsuz görüşlerini burada ifade edecekler.
Yarın bir gün bu kanun yargının önüne gittiği zaman, o
yasanın ruhunu teşkil eden sayın milletvekilinin görüşleri
yargıçlar tarafından, savcılar tarafından,
uygulayıcılar tarafından bilinecek. Ama bu artık Türkiye
Büyük Millet Meclisinde.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten büyük üzüntü
duyuyorum. Buranın bir çalışma usulü vardır, adabı
vardır. Kuralsızlık eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bir gelenek hâline getirilirse burada demokrasiden söz edilemez.
Yine bu grup önerisinin içinde, değerli
arkadaşlarım, 216 sıra sayılı kanunun -İç
Tüzükün 91inci maddesi gereğince- temel kanun olarak görüşülmesi
öneriliyor.
Değerli arkadaşlarım, İç Tüzükün 91inci
maddesi istisnai bir maddedir. Böyle bölümler hâlinde otuz maddeyi alıp,
her maddenin içinde on tane, yirmi tane fıkra olan bir olayı Kabul
edenler
Etmeyenler
şeklinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüştüremezsiniz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu kanunlar
görüşülemez.
İç Tüzükün 91inci maddesini, bakın, okuyorum: Bir
hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak
değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi; kişisel veya
toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi; kendi alanındaki
özel kanunların dayandığı temel kavramları göstermesi,
özel kanunlar arasında uygulamada ahenk sağlaması,
düzenlediği alan yönünden bütünlüğünün ve maddeler arasındaki
bağlantıların korunması zorunluluğunun bulunması
hâlinde, bu kanun, bir temel kanundur. der. Bu, örneğin, Türk Ceza Kanunu
gibi, Türk Borçlar Kanunu gibi, Türk Ticaret Kanunu gibi çok geniş
maddeleri alan kanunlara temel kanun denilir. Pazar günü yapılacak serbest
muhasebeciler odası seçimlerine yetiştirmek için getirilecek bir
kanun temel kanun değildir. Yapmayın Allah rızası için! Bu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını
zedelemeyin.
Bu İç Tüzükün 91inci maddesi, AKPnin keyfî tutumuyla,
bakın, hangi tarihlerde değiştirilmiş: Eskiden, bu İç
Tüzükün 91inci maddesi adam gibi uygulanırmış. 10 Nisan 2003
tarihinde 766 sayılı kararla, 30 Haziran 2005 tarihinde 855
sayılı kararla, 31 Ocak 2007 tarihinde 884 sayılı kararla
Yani, AKPnin, Anayasayı değiştirebilecek çoğunlukla
olduğu iktidar döneminde muhalefeti ortadan kaldıracak, muhalefetin
sesini kısacak İç Tüzük değişikliklerini
gerçekleştirdiği bu tarihlere baktığınız zaman
91inci maddenin o temel kanunla ilgili (b) bendine konulan, Danışma
Kurulunun oy birliğiyle karar alamaması hâlinde, grup önerisiyle
Genel Kurula getirilebileceğine dair bir değişiklik
getirilmiş buraya.
Değerli arkadaşlarım, bakın, mutfak
yanıyor, çarşı yanıyor, pazar yanıyor, vatandaş
-geçenlerde de söyledim- cinnet geçiriyor. Bu kadar önemli konular varken, biz,
pazar günü yapılacağı söylenen mali müşavirler seçimlerine
yetiştirmek için bir yasayı temel yasa olarak getirmeye, burada
görüşmeye kalkıyoruz.
Bakın, demokrasi uzlaşma rejimidir. İşinize
geldiği zaman belirli konularda uzlaşma aramak, işinize
gelmediği zaman sayısal gücünüzle dediğinizi yapmak demokrasi
değildir. O zaman, inandırıcılığınız
olmaz. O zaman, gerçekten mağdur ve mazlum olduğunuz zaman, o
mağduriyetinize, mazlumluğunuza kimse inanmaz. Böylesi İç Tüzük
ihlalleri yaparsanız, buna önce sizler, kendileriniz
inanmazsınız.
Bakın, yağ fiyatları belli, nereye çıktı;
pirinç fiyatları, bulgur fiyatları, makarna
Yolsuzluk
Gazetelerde
ciddi yolsuzluk iddiaları var. Kamu kaynaklarının har vurup
harman savrulduğu söyleniyor.
Bakın, geçen hafta yine gündeme
Ben dedim ki değerli
arkadaşlarım
Katar Cumhuriyeti ile çok önemli bir kanun getirildi,
burada görüşüldü. Katar
Onun için, değerli arkadaşlarım, değerli grup
başkan vekili arkadaşlarım, AKP grup başkan vekili
arkadaşlarım, lütfen İç Tüzükü ihlal eden, Anayasayı
ihlal eden bu davranışlarınızdan vazgeçin, vazgeçmezseniz
-neden lehe konuştuğumu ifade edeyim- o zaman tepetakla gidersiniz.
Sizin bu uygulamalarınız da benim için olumlu olduğu için sizin
de bu grup önerinizin lehinde söz aldım, lehinde oy vereceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İçli.
Grup önerisi hakkında aleyhte ilk söz İstanbul
Milletvekili Sayın Mustafa Özyürekte.
Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; AKP grup önerisi aleyhinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yarından sonra,
perşembe günü 1 Mayıs. Burada gündem dışı
konuşmalar yapıldı, Çalışma Bakanı, bu gündem
dışı konuşmalarla ilgili söz aldı ama bu
konuşmasında ne 1 Mayısın tatil ilan edileceğine dair
bir söz verdi ne de işçilerin, bütün sendikaların amacı, hedefi
hâline gelmiş olan 1 Mayısın Taksim Meydanında
kutlanması konusunda bir tek cümle etmedi.
Değerli arkadaşlarım, 1 Mayıs dünyanın
her yerinde İşçi Bayramı olarak kutlanır ve 1 Mayıs
dünyanın her yerinde tatildir.
Gene Çalışma Bakanının buradaki
açıklamalarından öğrendik ki 1935 yılında, böylesine,
işçilerin yoğunlukta bulunmadığı bir dönemde 1
Mayıs tatil ilan edilmiştir. Ne zamana kadar? 1980 askerî darbesine
kadar tatil ilan edilmiştir. Ama 1980 darbesinden sonra 1 Mayıs tatil
olmaktan çıkmış, aradan bunca zaman geçmesine rağmen ve
bunca partiler iktidar olmasına rağmen 1 Mayısı, tekrar,
hiç kimse, hiçbir iktidar tatil ilan etmemiştir. AKP, göstermelik bir
şekilde Bakanlar Kurulundan karar almış: 1 Mayıs tatil
değil ama Dayanışma Günü olarak kutlanılsın. Yani,
Öğlen tatilinde işçiler bayram yapsınlar. gibi bir
anlayış!
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi 1
Mayısın İşçi Bayramı olarak kutlanmasını
istemektedir ve 1 Mayısın mutlaka tatil olmasını
istemektedir. Bizim bu görüşümüz, bu anlayışımız
yıllardır devam ediyor.
Burada, gene 29 Nisanda, 1980 yılında, yani bundan
yıllarca önce, Değerli Grup Başkan Vekilimiz Kemal Anadolun
Zonguldak Milletvekili olarak ve 28 Cumhuriyet Halk Partili milletvekilinin bir
önerisi var, diyorlar ki: 1 Mayıs, İşçi Bayramı ilan
edilsin. Ama AKP İktidarı, 1980den bu yana yirmi sekiz yıl
geçmiş olmasına rağmen 1 Mayısı tatil ilan edememekte,
bayram ilan edememekte; sadece, Bakanlar Kurulundan dayanışma günü
olması yönünde göstermelik bir karar çıkarmaktadır. Bu 29 Nisan
1980deki kanun teklifinde imzası olan bir arkadaşımız da o
Bakanlar Kurulu sıralarında şimdi oturuyor ama geçmişte
emekçiler için, işçiler için söylediklerinin tersini
yaptığı için, bu önerisini, bu imzasını unutmuş,
1 Mayısın sadece, Bakanlar Kurulu kararıyla, bir
dayanışma günü olmasını istemektedir.
Değerli arkadaşlarım, 1977 yılında,
hepinizin bildiği gibi, Taksimde 1 Mayıs kutlamaları
sırasında bazı olaylar meydana gelmiştir; acı
olaylardır, talihsiz olaylardır. Ama aradan otuz bir yıl
geçmiş, biz hâlâ işçilere, emekçilere Taksimi kapatıyoruz. Bu
korkuyu aşmamız lazım, emekçilere güvenmemiz lazım.
Valimiz çıkıyor, diyor ki: Oraya gelenlere, oraya
gelmeyi önerenlere her türlü zoru, her türlü baskıyı
kullanırım.
Değerli arkadaşlarım, lafa gelince
İşçinin yanındayız. diyorsunuz, lafa gelince
Çalışanların yanındayız. diyorsunuz ama uygulamaya
gelince Onlar ayak takımı. diyorsunuz. Ama o ayak takımı,
göreceksiniz, 1 Mayısta Taksim Meydanında olacaktır ve Cumhuriyet
Halk Partili milletvekillerinin büyük çoğunluğu da Taksimde
emekçilerle birlikte 1 Mayıs Bayramını kutlayacaktır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu karar
HASAN ANGI (Konya) Sen de gidecek misin?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) Ben gideceğim, ben
gideceğim, sizleri de beklerim.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, AKP grup önerisi,
yarın 3568 sayılı Mali Müşavirlik Yasasında
değişiklik yapan yirmi sekiz maddelik bir tasarının temel
yasa olarak görüşülmesini öneriyor. Sayın İçli, temel yasanın
İç Tüzüke göre ne olması gerektiğini anlattı. O teknik
açıklamaya, ayrıntıya girecek değilim. Ama bir esas
yasanın bazı maddelerini değiştiren bir yasa nasıl
temel yasa olabilir? Yani İç Tüzükteki bir hüküm böylesine insafsız
bir şekilde istismar edilebilir mi? Niçin bu acele? Nedir? Ne oluyor?
Yirmi yıldır bu Kanun uygulanıyor. Yirmi yıldır bu
Kanunun uygulanmasından kim şikâyet ediyor? Ne şikâyet var?
Niye bir hafta daha bekleyemiyorsunuz? Çünkü mayıs ayında TÜRMOBun
odalarının kongreleri başlıyor. İsteniliyor ki bu
kongrelere bu yeni kanunla gidelim. Yani istediğimiz bazı kimseleri
seçtirmeyelim ve o kongrelere bir türlü ağırlık koyalım.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyeye biraz nefes alma
fırsatı veriniz. Cumhurbaşkanlığından
sıradan bir şefliğe kadar devletin bütün kadrolarında
değişiklik yaptınız, hepsi AKPye yakın insanlardan
oluştu. Pek çok sivil toplum örgütünü ele geçirmek için var gücünüzle
çalışıyorsunuz. Bırakın da birkaç topluluk, birkaç
örgüt AKP dışında farklı bir ses getirsin. Nedir bu
tahammülsüzlüğünüz? Demokrasi çok sesliliktir değerli
arkadaşlarım. Demokrasi Benim çoğunluğum var, öyleyse her
noktada ben hâkim olacağım. anlayışı değildir.
Bu demokrasi değildir, bu çoğunluk diktatörlüğüdür. AKP, her
noktada, her sivil toplum örgütünü ele geçirmek, her devlet kurumunu ele
geçirmek, YÖKünden yargısına kadar her tarafı AKPnin denetimi
altına almak istiyor. Bu doğru değil, bu demokratik değil,
bu insan haklarına uygun değil. Toplumda bir meslek örgütünde
farklı düşünen insanlar varsa bırakın onlar istedikleri
gibi kurumlarını, birliklerini, odalarını idare etsinler.
Nedir bu vesayetçi anlayış? İlle benim dediğim gibi
yöneteceksiniz, ille benim dediğim vasıfları taşıyan
kimseler seçilecek
Daha önce, TÜRMOB yönetimine seçilmek için herhangi bir mesleki
kıdem aranmazken, şimdi beş yıl kıdem
arıyorsunuz. Daha önce, fiilen çalışma şartı
aranmazken, fiilen çalışma şartı getiriyorsunuz. Bundan kim
şikâyet ediyor? Yani şu ana kadar, yirmi yıldır, TÜRMOBun
yönetiminden, on bir yılı benim başkanlığımda
geçmiş yönetimden, her seçimde delegelerin yüzde 95inin oyunu alarak
yönetime gelmiş bir yönetimden kim şikâyetçi? Sadece, kongrelerde
liste çıkarmış ama kazanamamış bazı gruplar
şikâyetçi. Hükûmet bizim elimizde, Mecliste çoğunluğumuz var,
öyleyse şu kanunu değiştirelim, TÜRMOB da bizim
anlayışımızda olsun. şeklinde antidemokratik, hukuka
aykırı bir düzenlemeyi buraya getiriyorsunuz ve yangından mal
kaçırırcasına İki maddelik temel yasa olsun. diyorsunuz
ve Birkaç saat içinde olsun bitsin, nasıl olsa Köşke gittiği
zaman da Köşkte bir yasamatik var, o yasamatiğin önünden girer,
arkasından çıkar. diyorsunuz. Değerli arkadaşlarım,
bu anlayış değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) O sizin sezermatiğinizdi.
BAŞKAN Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) Pazar günü bazı odaların,
pek çok odanın seçimi yapılacak. Tabii, bu telaş oradan.
Cumhurbaşkanına da eminim gerekli baskı yapılacaktır
ve pazar gününe kadar bu kanunun yayımlanması sağlanacaktır.
Yirmi yıldır devam eden bir şey, bir süre daha devam etmesinde
ne sakınca var?
Kaldı ki bu mesleğin pek çok sorunu var. Eğer bir
iş yapmak istiyorsanız, bu mesleğin yetki sorunu var, sorumluluk
meselesi var, müşterek müteselsil sorumluluk meselesi var, tahsilat sorunu
var, aidat sorunu var. Bunların hiçbiriyle tasarı meşgul
değil. Bir tek şeyle meşgul: Orada seçim nasıl yapılacak, oraya kimler
seçilecek ve bu seçilenler de nasıl AKP yandaşı olacak? Bunu
yapmaya hakkınız yok, bu demokratik değil, bu hakka uygun
değil.
O nedenle, bu AKP grup önerisinin aleyhinde oy
kullanacağımızı ifade ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özyürek.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde Giresun
Milletvekili Sayın Nurettin Canikli.
Buyurun Sayın Canikli. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; grup önerimizin lehinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Grup önerimizde de belirttiğimiz gibi, Danışma
Kurulu toplanamadığından dolayı, bu hafta ve önümüzdeki
hafta Meclis gündeminin çalışmalarını organize etmek
amacıyla, grup önerisiyle huzurlarınızdayız.
Değerli arkadaşlar, tabii, aşağı
yukarı her hafta bu tartışmalar yaşanıyor. Biz bu
tartışmaların, Meclisin çalışması ve gündemle
ilgili, saatlerle ilgili tartışmaların yaşanmaması
için elimizden gelen bütün gayreti gösteriyoruz AK Parti Grubu olarak. Diğer
gruplarla, diğer grup başkan vekili arkadaşlarımızla
mutabakat çerçevesinde Meclis çalışmalarını götürmeye
çalışıyoruz ve bugüne kadar da çoğunlukla,
ağırlıklı olarak Danışma Kurulu oybirliği
çerçevesinde geldi ve o şekilde çalışmalarımızı
yürüttük ama doğal olarak, zaman zaman mutabakat sağlanamayabiliyor
ya da Danışma Kurulu toplanamayabiliyor. Bu durumda elbette Meclisin
çalışması gerekiyor ve bu çalışmanın dizayn
edilmesi gerekiyor. Bu çerçevede de, diğer, muhalefete mensup
arkadaşlarımızın da sık sık ifade ettiği
gibi, bu Meclisin çalıştırılmasından esas itibarıyla,
iktidar partisi grubu olarak Ak Parti Grubu sorumludur. Bu sorumluluk
çerçevesinde de bu grup önerilerini getiriyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu hafta yoğun bir hafta.
Öncelikle şunu belirtelim: Biraz önce bir konuşmacı
arkadaşımız burada, özellikle AK Parti Grubunun denetimden
kaçtığını ya da denetim konularını gündeme
getirmediğinden bahsetti. Aslında öyle değil. Bugün
görüştüğümüz, üzerinde konuştuğumuz grup önerisi için de
geçerlidir bu. Bugün gensoru görüşmesi yapılacak. Bu, en önemli
denetim araçlarından bir tanesidir Meclisimizin işleyişi
itibarıyla. Bu konu grup önerimizde yer almıyor,
yazılmıyor, belirtilmiyor. Son derece doğal çünkü otomatik
olarak, onuncu gün bugün olduğu için otomatik olarak görüşülmesi
gerekiyor zaten. Bu itibarla, grup önerimizde bu şekilde bir bölüm yok.
Yani bugün denetim çerçevesinde gensoru görüşmelerinin
yapılacağı belirtilmiyor ama yapılacak. Bunu önce
belirtmekte fayda var. Ayrıca, önümüzdeki salı günü de denetim
yapılacak yine. Dikkatli okunduğu zaman -biraz belki biçimi,
yazımı itibarıyla genel olarak karışık
olabiliyor, biraz anlaşılması zor olabiliyor ama bu bizimle
ilgili bir olay değil, tamamen işin tekniğinden
kaynaklanıyor- önümüzdeki salı günü de yine Meclis denetim
çalışmalarına devam edecek, bu konuda herhangi bir problem yok.
Hem bugün hem de önümüzdeki hafta salı günü Meclis denetim faaliyetlerine
devam edecek. Biz AK Parti Grubu olarak ne denetimden kaçıyoruz ne de
Meclisin denetim fonksiyonunu layıkıyla yerine getirmesi için bu
konuda en ufak bir çabamız söz
konusu. Bunun altının özellikle çizilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bu hafta, bugün, grup önerimize göre
-eğer kabul edilirse yüce Meclis tarafından- biraz önce ifade etmeye
çalıştığım gensoru görüşmesinden sonra, Türk Ceza
Kanununun 301inci maddesiyle ilgili kanun teklifi görüşülecek. Daha
sonra, yap-işlet-devret ile ilgili bir kanun tasarısı var, onu
görüşeceğiz. Biraz önce Sayın Özyürekin belirttiği 3568
Sayılı Kanunun, bunun akabinde görüşmelerini
gerçekleştireceğiz. Bundan sonra, Turizmi Teşvik Kanununda
değişiklik yapılmasına ilişkin bir kanun
tasarısı var, onun görüşmelerini gerçekleştireceğiz.
Keza, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda değişiklik
yapılmasına ilişkin bir kanun tasarısı var onu
görüşeceğiz. Daha sonra silahlı kuvvetlerimizle ilgili üç tane
kanun tasarısı var onları görüşeceğiz. Askerlik
Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun
tasarısı, Çavuş ve Uzman Çavuş Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı, Harp Akademileri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı. Daha sonra, Türk
Vatandaşlığı Kanunu Tasarısı var ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükûmeti arasında bir
uluslararası anlaşma var, onun görüşmelerini
gerçekleştireceğiz.
Değerli arkadaşlar, zaman zaman buradan aslında,
belki, haklı olarak- özellikle muhalefete mensup
arkadaşlarımız Meclisin çalışma saatlerinin
uzunluğu ve ağırlığı konusunda şikâyet
ediyorlar. Biz, bunu saygıyla karşılıyoruz. Bu
eleştirileri aslında kendi açılarından da anlamaya çalışıyoruz.
Ancak elbette bu Meclisin de çalışması gerekiyor.
Bugüne kadar, 23üncü Dönemde Meclisimizin bugüne kadarki
çalışmalarından yola çıkarak bir tespit yaptık. Buna
göre, bir kanun tasarısında bir maddenin görüşülmesi en az bir
saat sürüyor, en fazla üç saat on beş dakikaya kadar çıkabiliyor.
Yani bir maddenin görüşülmesi bir saat ile üç saat on beş dakika
arasında zaman alabiliyor. Elbette muhalefet konuşacak, elbette
eleştirilerini buradan ifade edecek; kendi kanaat ve görüşlerini
buradan hem Meclisle hem de kamuoyuyla paylaşacak, bundan daha doğal
bir şey olamaz. Dolayısıyla, bir kanun maddesinin bu kadar uzun
sürmesini veya bu kadar tartışma konusu olmasını
eleştirmek mümkün değil. Tam aksine, bunların mutlaka enine
boyuna bütün detayıyla konuşulması gerekir. Ne kadar detaya
inebilirsek, ne kadar muhalefete mensup arkadaşlarımız
görüşlerini, kanaatlerini buradan aktarabilirlerse o kadar
sağlıklı olur, hem Meclisimizin çalışmaları hem
de görüşülmekte olan kanun tasarısı veya teklifi. Dolayısıyla,
buna hiç kimsenin bir itirazı olamaz. Yani hiç kimse çıkıp burada:
Efendim neden bir saat sürüyor bir kanun maddesinin görüşülmesi? ya da
Neden üç saat sürüyor? gibi bir eleştiri hakkına sahip değil.
Bu herkes için geçerli. Elbette muhalefet konuşacak, eleştirilerini
söyleyecek. Bu, son derece doğal, buna saygı duyuyoruz. Ancak
herkesin saygı duyması gereken bir husus daha var: O da bu Meclisin
çalıştırılması, çalışması, iş
çıkarması ve sorumluluk AK Parti Grubunda olduğu için bunun
yürütülmesi. Bunu da herkesin anlayışla karşılaması
gerekir. Nasıl muhalefetin konuşması, görüşmesi son derece
doğal, demokratik ve gerekliyse aynı şekilde bu kanunların
da çıkması gerekiyor. Bunu kim belirleyecek? Doğal olarak
Hükûmetimiz ve AK Parti Grubu belirleyecek; elbette istişareyle, elbette
birlikte. Ancak sonuç itibarıyla bu sorumluluk, muhalefete mensup
arkadaşlarımızın da her zaman altını vurgulayarak
söylediği gibi, AK Parti Grubuna aittir. Biz de bu sorumluluğumuzun
gereğini yerine getirmek durumundayız.
Onun için, bütün bu, bir vakıa olarak, bir tespit olarak
ortaya çıkan bu durumu dikkate almak durumundayız bu
çalışmalar neticesinde.
Eğer normal çalışma saatleri içerisinde
kalmış olsak -on bir tane şu anda bizim bu on beş günlük
süre içerisinde düşündüğümüz kanun tasarısı ve teklif var-
bunlardan bir haftada ancak, sadece bir tanesini görüşebiliriz
değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, böyle bir
yaklaşımla, böyle bir tempoyla, ne bu Meclis yeteri kadar
çalışabilir ve istenen düzenlemeleri yapabilir, istenen kanun
tasarı ve tekliflerini görüşebilir
Dolayısıyla, elbette bütün detayıyla
konuşulacak, bütün ayrıntılarıyla her şey
değerlendirilecek, her şey kamuoyunun önüne burada ortaya konulacak
ancak, aynı zamanda milletimizin istediği, beklediği ve elbette
Hükûmetimizin kendi açısından gerekli gördüğü yasal düzenlemeler
de burada gerçekleşecek. Aksi hâlde, hiç kuşkunuz olmasın,
düşündüğüm ya da muhalefete mensup
arkadaşlarımızın, bazı muhalefete mensup
arkadaşlarımızın önerdiği şekilde bir çalışma
saati sistemiyle bu Meclis çalışsa beş ay sonra AK Parti Grubuna
Meclisi çalıştıramadınız. Hükûmetimize Meclisi
çalıştıramadınız. diye suçlamada bulunacaklar.
Aslında, o suçlama da haklı bir suçlama olur.
Dolayısıyla, bu hafta da yoğun çalışma
günlerimizden, haftalarımızdan bir tanesi olacak. Bugün, konunun
özelliği nedeniyle hem gensoru görüşmesi var hem de Türk Ceza
Kanununun 301inci maddesinin görüşmelerini gerçekleştireceğiz.
Bu itibarla, biz, tahmini olarak on bir, on iki gibi biteceğini tahmin
ediyoruz ama her ihtimale karşı bitimine kadar öneriyoruz
Meclisimize. Kabul edilirse bu şekilde olacak. Çarşamba ve
perşembe günlerini de 13.00-23.00 olarak planlıyoruz,
düşünüyoruz, öneriyoruz bu hafta için. Önümüzdeki hafta da bu saatlere
ilave olarak, yine salı, çarşamba, perşembe 13.00-23.00 olarak
düşünüyoruz ve sunuyoruz yüce Meclisimize. Her ihtimale karşı
cuma günü de çalışılmasını öneriyoruz, açık
kalmasını öneriyoruz Meclisimizin. Ama tabii, tahmin de yapmak çok
zor olabiliyor değerli arkadaşlar çünkü -gerçekten, bir saatle üç
saat on beş dakika arasında- araya başka şeyler de
girebiliyor. Meclisin çalışma biçimi itibarıyla bu tahmini
yapmakta zorlanmamız son derece doğal. Bu itibarla, önümüzdeki hafta
cuma gününü bir rezerv olarak -önümüzdeki hafta için, bu hafta cuma gününü
önermiyoruz- koyuyoruz. Eğer, bu planımız, planladığımız
bu çalışma içerik olarak tamamlanmış olursa o zaman cuma
günü çalışmaya gerek olmayabilir.
Şimdi -tabii, zaman da kalmadı- son olarak, biraz önce
Sayın Özyürek değindi aslında, 3568 sayılı Kanun neden
temel yasa olarak getiriliyor? Tabii, 3568 sayılı Kanun toplumun
önemli bir bölümünü ilgilendiriyor ve bugüne kadar da bu kapsamda bir düzenleme
getirilmedi 3568 sayılı Kanunla ilgili. Sadece meslek
mensuplarının sayısı itibarıyla değil,
onların hizmet verdiği mükellefler itibarıyla, yüz binlerce,
milyonlarca mükellefe hizmet veren bu meslek mensuplarının
kanunlarında -temel kanun, 3568 sayılı Kanun ve- yirmi
yıldan beri de ilk defa bu kadar kapsamlı, önemli birtakım
düzenlemeler getiriliyor bu Meclise. Dolayısıyla, bunun temel yasa
olarak görüşülmesi son derece doğaldır. Biz de bu
anlayıştan hareketle, hem kapsamı itibarıyla hem de çok
önemli bir temel yasada önemli, kapsamlı değişiklik
yaptığı için, İç Tüzükün 91inci maddesi çerçevesinde
böyle bir önerinin getirilmesinin uygun olduğunu düşünüyoruz ve önerimizin
kabul edileceğini ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Canikli.
Adalet ve Kalkınma Partisi
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN Daha konuşmalar devam ediyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Peki efendim, ondan sonra
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi
aleyhinde ikinci söz, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandıra
aittir.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun grup önerisi üzerinde,
aleyhte söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii bazı şeyleri
sık sık tekrarlamanın anlamı yok. Bu Meclis
çalışmalı, bu Meclis ülkenin sorunlarına çözüm üretmeli.
İktidarıyla muhalefetiyle bu sorunların çözümüne -hukuk zemini-
kanun çıkartarak gereken desteğin verilmesi hepimizin sorumluluğu,
buna hiç itiraz etmiyoruz ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, Meclis
Genel Kurulunun ve komisyonların yoğun biçimde çalışarak
ülkemizin, toplumumuzun ve halkımızın sorunlarının
çözümü konusunda katkı vermeyi bir görev biliyoruz, sorumluluk biliyoruz
ve gereğince de davranıyoruz.
Ancak, değerli milletvekilleri, her defasında burada bir
soruyu soruyoruz: Hükûmetin öncelikleri doğrultusunda İktidar Partisi
Grup yöneticilerinin belirlediği öncelikleri yani Genel Kurulun gündemini
oluştururken neye bağlı kalarak bir belirleme yapıyorsunuz;
halkın önceliklerine göre mi yoksa başka sebeplere göre mi?
Sorguladığımız temel husus budur.
Bu Genel Kurulun sağlıklı
çalışmasını, huzurlu çalışmasını ve
gerçekten sorunlara çözüm üretecek kanunları birlikte
çıkartmasını, demokrasimiz açısından, Meclisimizin saygınlığı
açısından, siyasete duyulan saygınlığın, güvenin
devamı açısından çok önemsiyoruz. Ama Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun, her defasında Ben yaptım oldu., Ben böyle
düşünüyorum. dayatmasıyla -affedersiniz- sayısal
çoğunluğunu bir baskı aracı olarak kullanmasını
da şiddetle reddediyoruz.
Meclisin iki haftasını programlıyorsunuz bu grup
önerisiyle. Öncelikle şu sorunun cevabını
-aşağıda sordum, burada da soruyorum- veremiyorsunuz: Önümüzdeki
hafta, belirlediğiniz bu gündeme uyacak mısınız, uymayacak mısınız?
Önümüzdeki hafta, birtakım başka talepler doğrultusunda yeniden
bir Danışma Kurulu kararıyla bugün belirlediğiniz bu
gündemi değiştirip değiştirmeyeceğinizi -daha önceki haftalarda
sorduğumuz gibi- bu defa da cevaplandıramıyorsunuz.
Dolayısıyla, her defasında milletin huzurunda birtakım
güzel sözler söyleyerek, uzlaşma gibi diyalog gibi birtakım güzel
sözler söyleyerek
Ama her defasında Ben yaptım, oldu.
mantığıyla bu Genel Kurulun gündemini belirlemeye demokrasi
anlamında hakkınız yok; böyle bir hukuk da yok, hak da yok.
Bakınız, size bir muhtemeli ifade edeyim: Bugün,
Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Grup Başkan Vekili Danışma
Kurulu davetine icabet etmedi, katılmadı. Bu tavrınız devam
ettiği takdirde, kendiniz çalar kendiniz oynarsınız, biz de
katılmayız bu davetlere. (MHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bitime kadar
çalışmanın, tamamlanıncaya kadar çalışmanın
örneklerini hep beraber yaşadık. Hiçbirinizin tasvip
etmeyeceğinden emin olduğum birtakım olayları burada,
birlikte yaşadık. O olayların daha beterini geçmişte de
yaşadık. Yani geleceği öngöremeyen bir siyaset, yönetim bence
doğru değil, hak değil, topluma saygısızlık olur.
Bu milletvekillerini bu salonda on saat
çalıştırmak, hangi aklın, hangi mantığın,
hangi hakkın ve hukukun gereğidir? Nasıl
çalışılacak? Çalışılmıyor, görüyorsunuz.
Sonuçta, siz sayın milletvekilleri, kişisel olarak kesinlikle
yapmayacağını bildiğimiz birtakım davranışlar
içerisine giriyorsunuz. Milletin vekilleri olarak, milletin huzurunda, milletin
kürsüsünde, milletin sorunlarını çözmek için kanun
çıkartırken girdiğiniz davranışlar Meclis Genel
Kurulunun çalışma saatleriyle oluşan bir sonuçtur. Saat 23.00e
kadar, bugün bitime kadar. deniliyor. Gecenin kaçında biteceği belli
olmayan bir mesaiye, bu milletvekillerini, kendi sayın milletvekillerinizi
müstahak kılmaya ne hakkınız var? Böyle bir şey var
mı?
Değerli milletvekilleri, çok çalışalım ama
millet için çalışalım. Bu 301i niye getiriyorsunuz? Hafta sonu
her biriniz bir ilde idiniz. Hangi vatandaş size 301i çıkartın
yoksa biz açlıktan ölüyoruz. veya işte,
Sorunlarımızı 301i çıkartırsanız
çözeceğiz. dedi? Böyle bir şey konuşuldu mu? Denizlide
Sayın Başbakana çığlık çığlığa
bağıran vatandaşımızın, çiftçimizin sorusuna
cevap vermeyi siz önemsemiyor musunuz? Hatayda, Adanada, Mersinde
çiftçilerimiz, ziraat odası başkanları ısrarla soruyorlar,
Sayın Bakana soracağız birazdan: Bu destekleme primlerini ne
zaman açıklayacaksınız? Ne kadar açıklayacaksınız?
Hangi üründe açıklayacaksınız? Çiftçi hangi ürünü ekecek?
Değerli milletvekilleri, halkın sorunlarını
çözmek için burada bulunuyoruz. Başkalarının keyfine keder,
başkalarının talepleri doğrultusunda burada parmak
kaldırmak, millet indinde, Allah indinde bir sorumluluk getirir; bunu size
hatırlatıyorum. Bu 301 bu ülkenin hangi sorununu çözecek? Bana bunu
lütfen
Birazdan görüşmeye başlayacağız. Bu gündemin
başına bu 301i koyarken Çalışalım. diyen Sayın
Milletvekilime, Sayın Grup Başkan
Vekiline soruyorum: Ülkenin ihtiyacı
Değerli milletvekilleri, doğru yapmıyorsunuz. Ben
yaptım, oldu. Mantığı, inanınız ki, size fayda
getirmez. Toplum ibretle seyrediyor, gülümseyerek seyrediyor sizi. Bu sorunun
cevabını vermenizi istiyoruz burada: Bu 301 hangi ihtiyacı
binaen getiriliyor? Neyi yapmak istediniz? Milletten yana, toplumdan yana,
ülkeden yana neyi yapmak istediniz de 301in bu şekli elinizi kolunuzu
bağladı? Kim istiyor sizden 301i çıkarmanızı?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Barroso!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - 301in bu şeklinden kim
rahatsız?
Sayın milletvekilleri -sizi tenzih ederim- Türklüğe
hakaret edilmesini cezalandırmaktan vazgeçme sebebiniz nedir? Niye böyle
bir mecburiyeti duyuyorsunuz? Sayın Grup Başkan Vekiliniz, grup
yöneticileriniz sizleri gecenin 23.00lerine kadar, gece yarılarına
kadar çalıştırarak
Milletin hiçbir kesiminin talep
etmediği bu 301i çıkartmak için bu Meclisi çalışmaya,
hukuksuz bir şekilde çalışmaya mecbur ediyorsunuz?
Dolayısıyla, girdiğiniz bu süreç, girdiğiniz
bu yol doğru değil. Eğer ülkenin gündeminde bir sorun varsa, bu
sorunun çözülmesi için, çözüm üretilmesi için bir kanun
çıkartılması gerekiyorsa, ben inanıyorum ki, bu Genel
Kurulda, bu Mecliste bulunan her parti grubu sonuna kadar, sabahlara kadar
çalışmaya hazır. Ama şu getirdiğiniz kanunlara
bakın, çiftçinin sorunlarını çözecek bir kanun var mı
bunların arasında, işçinin sorununu çözecek bir kanun var
mı? Ülke teröre her gün kurban veriyor, terörle ilgili bir kanun var
mı yoksa getirdiğiniz kanun terörü teşvik mi ediyor? Bu soruyu
kendi vicdanlarınıza sormak mecburiyetinde değil misiniz?
Analar ağlarken her gün şehit cenazelerinde
canhıraş çığlıklarla, hepinizin yüreğinin
yandığını biliyorum. Bunları çözebilmek için buraya
bir kanun teklifi getirin, sabahlara kadar çalışalım. Ama, ne
yazık ki, kim söylüyor bilemiyorum, sizleri tenzih etmek istiyorum ama kim
nerede ne düşünüyor ve buraya getirip sizin yönetiminize, sizlere, bizlere
bir zorunluluk olarak önümüze bir gündem koyuyorsa buna isyan ediyorum. Bu
doğru değil. Buna isyan etmemiz lazım, bu milletin önünde isyan
etmemiz lazım. Bugün getirin, işçinin meselesini tartışalım,
terörü tartışalım, esnafın meselesini
tartışalım, onun kanunlarını getirin,
çalışalım. Ama bu 301 neyin gerekliliği? Hangi mecburiyet?
Kim rahatsız 301den?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Değerli milletvekilleri, tabii
ki her defasında Danışma Kurulunda şu konuşmayı
yapıyoruz: Uzlaşalım, birlikte götürelim, birlikte önerelim.
Hatta, bu kanun değişikliği tekliflerinize,
tasarılarınıza, gelin, komisyonlar kuralım, üzerinde
çalışalım, önergeleri beraber verelim. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz, uzlaşmanın, hoşgörünün ve diyaloğun
egemen olduğu bir muhalefet yapacağımızı söylüyoruz,
ama millî konularda, bir millî duruş sergilenmesi gereken konularda,
inanız ki sizinle tüm ilişkilerimizi gözden geçireceğimizi de
ifade ediyoruz. Bu 301i niye getirdiğinizi bu Genel Kurulda
açıklamak mecburiyetindesiniz. Niyet ne? Sahip kim? Nereye ulaşmak
istiyorsunuz? Bunu burada açıklayacaksınız. Aksi takdirde,
burada görüşmeye getirdiğiniz hiçbir kanunda uzlaşma veya
hoşgörü diyaloğu bizden beklememelisiniz.
Değerli milletvekilleri, bu grup önerisine, bu niyetle
getirildiği için itiraz ediyor, ret oyu vereceğimizi ifade ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Sayın İçli, önce, ne olduğunu tam anlamıyla
açıklamamışsınız, bana diyorsunuz ki: Sayın
Canikli, konuşmasında, ileri sürmüş olduğum görüşten
farklı bir görüşü şahsıma atfetmiştir. İç
Tüzükün 69uncu maddesi gereğince söz talep ediyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, isim kullanmadım, herhangi bir isim belirtmedim. Sayın
Başkan.
BAŞKAN Bir saniye
Hangi konuda, ne atfedildi?
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Efendim şu:
Hükûmetin denetimi derken ben sözlü soruları kastettim, fakat Sayın
Canikli araştırma önergesinin bir denetleme olduğunu ifade etti.
Benim meramım, araştırma önergesi, gensoru değil. Bir
cümleyle ifade edeyim.
BAŞKAN Şimdi açıkladınız, teşekkür
ederim.
Grup önerisini oylarınıza
III.- YOKLAMA
OKTAY VURAL (İzmir) Toplantı yeter sayısı
istiyoruz efendim.
BAŞKAN Arayacağım.
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
BAŞKAN Yoklama talebinde bulunan
arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim:
Sayın Vural, Sayın Şandır, Sayın Atılgan,
Sayın Ural, Sayın Korkmaz, Sayın Tanrıkulu, Sayın Bal,
Sayın Durmuş, Sayın Yunusoğlu, Sayın Taner, Sayın
İnan, Sayın Özdemir, Sayın Doğru, Sayın Enöz,
Sayın Günal, Sayın Coşkun, Sayın Şafak, Sayın
Çalış, Sayın Çirkin, Sayın Uzunırmak, Sayın Kaya.
Bu arkadaşlarımız elektronik cihazla oy kullanmaya
girmesinler.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere devam ediyoruz.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- Genel Kurulun, 29/4/2008
Salı günkü birleşiminde (11/1) esas numaralı gensoru önergesinin
görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 30 Nisan
2008 ve 6-7 Mayıs 2008 günlerindeki birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesine; 6 Mayıs 2008 Salı günkü birleşimde ise
çevre ve çevre kirliliği ile ilgili araştırma önergelerinin
görüşmelerinin tamamlanmasının ardından kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesine; 216 sıra sayılı Kanun Tasarısının
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde
görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmına geçiyoruz.
VII.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile 27 milletvekilinin, tarım ve
hayvancılık sektöründeki desteklemelerin zamanında ödenmemesi
veya kaldırılması, girdilerdeki artışlar ve
ürünlerdeki düşük fiyat oluşumu sonucu üreticilerin, temel gıda
maddelerinde meydana gelen aşırı fiyat artışları
ile de halkın mağduriyetine sebep olduğu, TMOnun yönetiminde ve
tarım politikalarında görev ve sorumluluklarını yerine
getirmeyerek devleti zarara uğrattığı iddiasıyla,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/1)
BAŞKAN - Bu kısımda yer alan Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Sayın Oktay
Vural ve Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır ile 27
milletvekilinin, tarım ve hayvancılık sektöründeki
desteklemelerin zamanında ödenmemesi veya kaldırılması,
girdilerdeki artışlar ve ürünlerdeki düşük fiyat oluşumu
sonucu üreticilerin, temel gıda maddelerinde meydana gelen
aşırı fiyat artışları ile de halkın
mağduriyetine sebep olduğu, TMOnun yönetiminde ve tarım
politikalarında görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyerek
devleti zarara uğrattığı iddiasıyla Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker hakkında
Anayasanın 99uncu ve İç Tüzükün 106ncı maddeleri
uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin (11/1) esas
numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
Hükûmet? Burada.
Önerge daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 22/04/2008 tarihli
93üncü Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99uncu maddesine
göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti
grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına
Başbakan veya bir bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri önerge
sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Önerge sahibi Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş Milletvekili; gruplar
adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gürol Ergin, Muğla
Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Oktay Vural,
İzmir Milletvekili.
İlk söz, önerge sahibi Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Mehmet Akif Paksoyda.
Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri
Bakanı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
verdiğimiz gensoru üzerinde önerge sahipleri adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve bizleri
televizyonları başında seyreden
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Tarım sektörü ekonomik, sosyal ve kültürel olmak üzere çok
fonksiyonlu yapısı olan önemli bir sektördür. Bu nedenle, tarım
sektörü bütün dünyada öncelikli olarak değerlendirilir. Özellikle son
yıllarda gıda güvenliği ve güvencesinin önem kazanması
nedeniyle bu sektörün önemi daha da artmıştır.
Diğer yandan, ülkemize baktığımızda
kırsal kesimde yaşayan 23 milyon insanımız geçimini
tarımdan sağlamakta, çalışanların yaklaşık
yüzde 30u bu sektörde istihdam edilmektedir. Toplam gayrisafi millî
hasılamızın yüzde 10u tarım sektöründen
sağlanmaktadır. Bütün bunların yanında, tarım sektörü,
beslenme açısından da dar gelirli halkımızı
yakından ilgilendirmektedir. Son yıllarda, özellikle tarımdan
geçimini sağlayan çiftçilerimiz büyük sıkıntılar
yaşamaktadır. Uygulanan yetersiz ve yanlış politikalar
sonucu çiftçilerimizin refah seviyesi düşmüştür. Çiftçilerimiz,
asgari geçimlerini dahi sağlayamamaktadır. Son aylarda, temel
gıda maddeleri olan buğday ve pirinç başta olmak üzere tüm
gıda maddelerinde yaşanan fiyat artışları
halkımızı ciddi anlamda sıkıntıya sokmuştur.
Bu sorunlar yaşanırken tarım politikalarının
oluşturulmasından sorumlu olan Tarım ve Köyişleri
Bakanı görevini maalesef yerine getirememiştir. Hükûmet,
vatandaşlarımızın sağlıklı ve yeterli
gıdaya ulaşması konusunda gerekli tedbirleri
almamıştır. Son günlerde, bazı gıda ürünlerinin
piyasaya arzında sıkıntılar ortaya çıkmış,
bunu fırsat bilen bazı spekülatörler, mutfaklarımızın
ana maddesi olan, başta pirinç, bulgur ve bazı bakliyat ürünlerinde
fiyatları 2 katına çıkarmıştır. Bu durum
karşısında piyasaları düzenlemekle görevli olan Toprak
Mahsulleri Ofisi, bu görevini yapamadığı gibi, acil hâller için
gerekli olan stokların temini konusunda da gerekli tedbirleri
alamamıştır. Geçen sene yaşanan kuraklıktan
dolayı dünya piyasalarında, özellikle buğday ve pirinç
arzında sıkıntı olacağı belli iken Toprak
Mahsulleri Ofisi, alım sezonunda gerekli miktarda alım
yapmamıştır. Bu arada, dünya buğday fiyatları, 250
dolardan 540 dolara çıkmıştır. Bugün, Toprak Mahsulleri
Ofisi buğday ithal etmektedir. Bu ithalatın Türkiyeye maliyetinin
500 milyon dolar civarında olacağı tahmin edilmektedir. Yani
Türk üreticisi ve çiftçisine hizmet etmek için kurulmuş olan TMO,
öngörüsüz yöneticileri sayesinde, ABD, AB ülkeleri ve diğer ülkelerin
çiftçi ve tüccarlarına fazladan para ödemektedir. Hâlbuki, TMO yaz
aylarında yeterince buğday alsaydı, bugün buğday
fiyatları bu kadar yükselmez, hazine de 500 milyon dolar zarar etmezdi. Bu
sayede, hem çiftçimizin yüzü güler hem de tüketicilerimiz mağdur
olmazdı. Sizin tabirinizle, garip gureba, pahalı bulgur ve ekmek
satın almak zorunda kalmazdı.
Diğer taraftan, hasat mevsiminin
yaklaştığı bugünlerde yapılacak olan ithalat erken
hasat yapan Çukurova çiftçilerini mağdur edecek, tüccara fiyatları
indirmesi için bir bahane verecektir. Bu da bir başka yanlıştır.
Bir diğer ana tüketim maddemiz pirinçte izlenen
yanlış politikalar sonucu tüketici yüksek fiyatla pirinç satın
almak zorunda kalmıştır. Geçen sene yaşanan kuraklık
sonucu, buğdaya benzer şekilde, dünya pirinç üretimi de düşmüştür.
Ancak ülkemizde geçen yılın üretim ve ithalat değerleri birlikte
değerlendirildiğinde, son günlerde ortaya çıkan fiyat
artışlarının arz eksikliğinden ziyade bir tedbir
eksikliğinden kaynaklandığı açıktır. Yani
piyasada pirinç kıtlığı yoktur, spekülasyon ve yönetim
hatası vardır. Toprak Mahsulleri Ofisi hasat döneminde pirince ucuz
fiyat vermiş ve çiftçiler Toprak Mahsulleri Ofisi yerine tüccara
yönelmiştir. Geçen yılki kuraklıktan dolayı dünya pirinç
fiyatlarının yükseleceği belliydi. Buna rağmen Toprak Mahsulleri
Ofisi pirinç alım fiyatlarını artırmamış ve
piyasayı düzenleyecek miktarda pirinç almamıştır; üstüne
üstlük, Toprak Mahsulleri Ofisi, elinde stok olarak bulunan 40 bin ton
çeltiğin 32 bin tonunu belirli firmalara satarak spekülasyona,
dolayısıyla haksız kazanca ve fiyat artışına
sebep olmuştur.
Şimdi, tedbir makamı olan Sayın Bakan şikâyet
etmektedir, bazı spekülatörlerin stokçuluk yaparak fiyat
artışına neden olduğunu söylemektedir. Elbette, siz
elinizdeki pirinci yandaşlarınıza verirseniz onlar da
fiyatları speküle ederler.
Sonuç olarak, 2007 yılı yanlış pirinç
alım politikaları hem pirinç üreticisini mağdur etmiş hem
de pirinç tüketicisi mağdur olmuştur. Kazanan yine spekülatörler
olmuştur. Bu durum karşısında üzülerek ifade etmek isterim
ki, Başbakan ve Sayın Bakanın bulduğu tek çözüm, vatandaşlarımıza
bir hafta veya bir süre pirinç yememeleri yönünde çağrıda
bulunmaktır. Bu çağrının üzerinden bir hafta da geçti, on
beş gün de geçti, niye pirinç fiyatları düşmedi? Niye
düşmediğini ve düşmeyeceğini herkes gayet iyi biliyor.
Sayın Başbakan annelerimizi bir süre pirinç yememeye
çağıracağına, bu yanlışları yaparak
halkımıza pahalı pirinç yediren Bakanı göreve
çağırsa daha iyi olmaz mı? Gerekli tedbirleri almak yerine
vatandaşlarımıza böyle bir çağrıda
bulunmasını yüce Türk milletinin engin sağduyusuna
bırakıyorum.
Hükûmetin tarımsal destekleme politikaları
çiftçilerimizin faaliyetlerine devam etmesini karşılamaktan çok
uzaktır. Dünyada bütün ülkeler tarım sektörünü desteklerler.
Ülkemizde görev yapan bütün hükûmetler de tarımı
desteklemişlerdir. Son dönemde tarıma verilen destekler rakamsal
olarak artmakla birlikte, maalesef gayrisafi millî hasıla ile paralel
artmamıştır. Bunun sonucu olarak birçok çiftçimiz üretimden
vazgeçmek zorunda kalmış ve sektördeki istihdam düşmüştür.
İstatistik Kurumunun yıllık istihdam verilerine göre, 2002
yılında tarım kesiminde 7 milyon 458 bin kişi
çalışırken, bu sayı 2007 sonunda 6 milyon 277 bin
kişiye düşmüştür. Yani son beş yılda tarım sektöründe
1 milyon 181 bin kişi işini kaybetmiştir. İnsanlar
tarımdan koparılmıştır. Bu, aynı zamanda
kırsaldan şehre kaçıştır ve devlete ilave yüktür.
Bunlara ilaveten, zaten yetersiz olan tarımsal destekler
zamanında ödenmediği gibi, özellikle küçük ve orta işletmeleri
hedefleyen doğrudan gelir desteği ödemeleri de her yıl
azaltılmıştır. 2002 yılında 16 YTL olan
doğrudan gelir ödemesi 2007 yılında 7 YTLye
düşürülmüş, 2008 yılının hasat mevsiminin
yaklaştığı bugünlerde 2007 yılı doğrudan
gelir desteği ödemesinin yarısı -3,5 YTLsi- ödenmeye
başlanmıştır. Sadece doğrudan gelir desteği
ödemelerinde çiftçilerimizin yıllık kaybı 1 milyar 530 milyon
YTLdir.
Ayrıca, destekleme kalemlerinde yapılan hatalı
değişikliklerle bazı stratejik ürünlerde desteklemeler
kaldırılmış veya azaltılmıştır. Mesela,
yeni yayınlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, hayvancılık
destekleri kapsamında yapılan süt destekleri, suni tohumlama
destekleri ve besin destekleri kaldırılmıştır. Ancak,
yerli sığır ırkları destekleme dışı tutulmuştur.
Bu durum, özellikle sütçülük işletmelerini zor durumda
bırakacaktır. Çiğ süt fiyatları daha da düşecektir.
Hâlen yem fiyatlarında yaşanan artışlar
nedeniyle damızlık vasfı olan düveler kesime gönderilmektedir.
Süte yapılan desteklemenin kaldırılmasıyla kesime
gönderilen inek ve düve sayısında artış olacaktır. Bu
konuda size bir örnek vermek istiyorum: Damızlık belgeli hayvanda
süt, buzağı, belge, suni tohumlama ve benzeri gibi desteklerde 2007
yılında bin YTL olan hayvan başı destek, 2008
yılında 350 YTLye düşürülmüştür. Buna
karşılık 2003-2004 yıllarında üretici
Ülkemiz açısından stratejik öneme sahip olan
mısıra verilen prim miktarı da bu Hükûmet döneminde azaltılarak kilogram
başına 2 yeni kuruşa düşürülmüştür. Ülkemizin 4-4,5
milyon ton civarında mısıra ihtiyacı vardır. Mısır
üretimine yapılan teşvikler ile Türkiye 2004 yılında kendi
ihtiyacını karşılayacak miktarda üretim şansını
yakalamış iken, 2005 yılında yapılan yanlış
alım politikaları ve girdiler de ortaya çıkan fiyat
artışları nedeniyle mısır üretimi tekrar düşmeye
başlamıştır. Bu yüzden ülkemiz yeniden 1 milyon tondan
fazla mısır ithal etme noktasına gelmiştir.
Yine, 2004 yılında fındık üreticisine ödenmesi
gereken don zararının yüzde 30u ödenmiş geri kalan
kısmı ödenmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) Ödenmeyen miktar 200 milyon
YTLdir.
Tarımsal girdi fiyatları aşırı
şekilde artmıştır. Aslında artmış demek
doğru değildir, fiyatları uçmuştur. Bunun sonucu
çiftçilerimiz gübre kullanamaz, arazisini yeterince işleyemez
olmuştur. Özellikle gübre, yem ve akaryakıtta yaşanan
aşırı fiyat artışlarının ödenmesi için
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bir tedbir
geliştirememiştir. Özellikle gübrede ortaya çıkan tekel önlenememiş ve son bir yılda
çeşitlerine göre gübrede fiyat artışları 2 katını
geçmiştir. Çiftçinin gübre için aldığı destek, ödediği
yüzde 18lik KDVyi bile
karşılamaktan uzaktır.
Değerli arkadaşlar, bu kısa süre içerisinde
aysbergin sadece bir yüzünü sizlere anlatmaya çalıştım.
Eğer önergemize destek verirseniz, istisnasız bütün
yanlışları, doğruları huzurlarınızda yüce
milletimize arz edeceğiz. Takdir sizin.
Bu duygularla önergemize desteğinizi bekliyor, beni
sabırla dinlediğiniz için hepinize saygılarımı
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
Gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Muğla Milletvekili Sayın Gürol Erginde. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, eğer sükûnet içinde hatibi
dinlersek hepimiz için faydalı olacak.
Buyurun Sayın Ergin.
CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım
ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker hakkında verilen
gensoru önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken,
Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk
ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, tarımda ciddi bir
tıkanıklıkla karşı karşıyadır. Bu
tıkanıklığın ana nedeni, 1999 yılında
IMFyle imzalanan stand-by anlaşması ve 2001 yılında Dünya
Bankasıyla imzalanan Tarım Reformu Uygulama Projesi ile Türkiyedeki
tarım politikalarını belirleme yetkisinin Ankaranın
elinden çıkıp uluslararası kuruluşların eline
geçmiş olmasıdır. Bu tarihten sonra gelen tüm hükûmetler,
tarımda ne yapılacağını belirlemede kesinlikle karar
dışında kalmış, yalnızca kendisinden isteneni
kayıtsız koşulsuz yerine getirmeyi marifet bilmiştir. Bu
süreçte mısır dışında hiçbir üründe anlamlı
üretim artışı olmamış, hatta birçok üründe,
örneğin şeker pancarında, tütünde, nohutta, kuru fasulyede,
patateste, soğanda, hatta hatta pamukta ciddi üretim
azalışları ortaya çıkmıştır. Bütün bu
gerçeklere karşılık, ilgili Sayın Bakan sürekli olarak
sanal üretim rakamlarıyla karşımıza gelmiş ve hem
kendini hem de kamuoyunu sürekli yanıltmıştır.
2007 yılına gelindiğinde ise, yanlış ve
beceriksiz politikalara kuraklık da eklenince, tarımda uzun
yıllardan sonra yüzde 7,3 gibi çok önemli bir üretim düşmesiyle
karşı karşıya kalınmıştır. Gıda
dâhil tarımsal ürünler dış ticaretinde yıllardan sonra ilk
kez eksi verilmiştir. Gıda dışındaki tarımsal ham
madde dış ticaretinde ise 2004 yılından itibaren her
yıl sırasıyla 2,3; 2,6; 3 ve 3,2 milyar dolar açık
verilmektedir. Bu açığı kuraklıkla ya da bir başka
doğal nedenle açıklayamazsınız. Bu açık, doğrudan
doğruya uygulanan beceriksiz, yanlış, dış
talimatlı politikanın sonucudur.
Tarım ülkesi olmasıyla övündüğümüz Türkiye, 2007
yılında yalnızca yağlı tohum, ham yağ ve küspe
ithali için 1,6 milyar dolar ödemiştir. Türkiye, tarihinde ilk kez 2005
yılında şeker pancarı küspesi ithal etmiştir.
Sayın Tarım Bakanının Türkiyede tarımı
getirdiği yer burasıdır.
Bir Tarım Bakanı düşününüz ki gübre fiyatı
artarken, mazot fiyatı artarken, ilaç fiyatı artarken suskun kalacak;
pirinç ve buğday fiyatı artarken kendisinin ve Toprak Mahsulleri
Ofisinin sorumluluğunu hiç aklına getirmeyerek yalnızca
Spekülasyon yapıyorlar. diye feryat edecek ve pirinç bulamayanlara
bulgur yemelerini önerecek. Marie Antoinettein herhâlde kulakları
çınlamıştır.
Öyle görünüyor ki, önümüzdeki günlerde et fiyatlarında da
ciddi bir tırmanış olacak. Bu durumda da Sayın Bakan
herhâlde Et yemeyin; patatesle, fasulyeyle idare edin. diyecek.
Bu arada, Güneydoğu Anadoluda yaşanan kuraklık
kırmızı mercimek üretimini de çok düşürdüğünden
fiyatı yükseliyor. Toprak Mahsulleri Ofisi önlem almazsa mercimeği de
5 yeni Türk lirasından yiyeceğiz. Bakalım Sayın Bakan
mercimek yerine neyi yememizi önerecek.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidara geldiği 2002
Kasımından itibaren uyguladığı çiftçiyi ezen
yabancı patentli tarım politikalarını inatla sürdürerek
çiftçiyi üretemez hâle getirdi. Buğdayda düşük fiyat, düşük prim
politikası uygulanarak, çiftçiye alım sıkıntısı
yaşatılarak buğday üretiminin artması engellendi. 2002
yılında 9 milyon 300 bin hektar olan buğday ekim alanı,
2006 yılında 8 milyon 490 bin hektara indi. Yalnızca 2007
yılında 225 bin kişi tarım yapmayı bıraktı.
Köyler boşaldığı hâlde kırsal alanda işsizlik
oranı bir önceki yıl yüzde 6,4 iken 2007de yüzde 6,6ya
tırmandı. Kuraklık da etkili olunca 2007 yılında
ihtiyacımızı karşılamak için 2 milyon ton buğday
ithal etmek zorunda kaldık. Oysa, Sayın Bakan, Haziran 2006da
Türkiye artık buğday ithal etmiyor. diye övünüyor, tarım kredi
haber bülteni de bu övünmeyi manşetten veriyordu.
2007 Ocak ayında çimlenme ve kardeşlenmenin yetersiz
olduğu buğdayda en az 2 milyon ton üretim kaybı
olacağı ortaya çıkmıştı. Bu durumu görmesi
gerekenlerin en başında gelen Sayın Bakan, 2 Şubat 2007 tarihinde
Radikal gazetesinde çıkan açıklamasında,
yağışların olmaması nedeniyle Türkiye'nin
buğdaysız kalıp ekmek sıkıntısı
yaşayacağına ilişkin açıklama yapanları
spekülasyon yapmakla suçlamış ve Türkiyede şu anda bir
kuraklık tehlikesi yok. Kuraklık eylem planı
hazırlıyoruz, ancak bugün için değil, yirmi beş yıl
sonrası için. demişti. Yirmi beş yıl sonrasını
gören Sayın Bakan maalesef gözünün önünü göremiyordu.
Sayın Bakan bu demecinden iki ay sonra, 4 Nisan 2007
tarihinde Şanlıurfada İHAya yaptığı
açıklamada ise Türkiyede bu yıl bir tarımsal kuraklık
riski yok. Bunu açık ve net söylüyoruz. Bugün itibarıyla gerek
hububatın ve gerekse diğer bitkilerin gelişimi normal bir
şekilde devam ediyor. Bu nedenle, bunun üzerinde hiç kimse spekülasyon
yapmasın. İnşallah, Türkiyede tarımla ilgili hiçbir
problem beklemiyoruz. ifadelerini kullanmıştı. Tarımsal
kuraklık riski yoktur. diyen Tarım Bakanına
karşılık, 4 Temmuz 2007 tarihinde dört ürüne kırk il için
Kuraklık Kararnamesi yayımlandı. 11 Haziran 2007 tarihinde
kararlaştırılan Bakanlar Kurulu Kararı bekletilip, 4 Temmuz
2007 tarihinde, yani seçimden on sekiz gün önce yayımlanarak çiftçinin
uğradığı kuraklık afeti bile oya tahvil edilecek bir
fırsat olarak değerlendirildi.
Tarlalarda hasar tespitinin hasattan sonra yapılması tam
bir garabet örneği oldu. Ürün hasadı tamamlandıktan sonra hasar
tespitinin yapılamayacağını bilmek herhâlde ziraatçı
olmayı gerektirmiyordu.
Son yıllarda sürekli küçültülen, tarımcı olmayan
yöneticiler elinde yanlış yönetilen Toprak Mahsulleri Ofisi
üreticiden ancak 630 bin ton buğday alabilmiş, aracının
eline geçen buğday hızla pahalanmaya başlamıştır.
Böylece, üretici de tüketici de TMOnun basiretsizliği yüzünden zarara
uğramıştır.
İşin en trajikomik tarafı, TMO sanki
üstlendiği görevi hakkıyla yapıyormuş gibi bir de
fındık işine girmiş ve bugün borçlanarak
aldığı fındığı satamamanın
sıkıntısını yaşamaktadır. Sayın Bakana
Ne işin vardı senin fındık alımında, sen
üstlendiğin kendi görevini hakkıyla yapsana. diye sormazlar mı?
2007 sonbaharından itibaren piyasada buğday arz
açığının hissedilmeye başlamasıyla Bakanlık
25 Eylül 2007 tarihinde TMOya sıfır gümrükle 800 bin ton buğday
ithal etme görevi verdi. Ancak, son beş ayda dünya piyasalarındaki
buğday fiyatları çok yükselmiş olduğundan 800 bin tonluk
ihalede ancak 219 bin ton buğday için bağlantı yapılabildi.
Sonra 26 Şubat 2008de TMO 100 bin tonluk bir buğday ithalat
bağlantısı daha yaptı.
Ayrıca, yüzde 180 gümrük vergisi uygulanabilen buğdayda
vergi, 28 Kasım 2007de yüzde 8e düşürüldü, özel sektöre ithalat
yetkisi tanındı. 23 Şubat 2008 tarihinde ise ekmeklik
buğday ithalatındaki vergi sıfırlandı. Bakanlık,
eğer TMO vasıtasıyla zamanında gerekli ithalatı
yapsaydı ton başına 150 dolar daha düşük fiyatla ithalat
yapabilecekti. Gecikmenin ülkemize toplam faturası en iyimser tahminle 300
milyon dolar olmuştur. Ayrıca eğer ithalatı TMO
yapmış olsaydı buğdaydaki spekülasyonlar önlenebilecek,
bunun yanında TMOnun piyasaya düzenlemek için gerekli stoku
oluşturması da mümkün olabilecekti.
Bakanlık, bu çok ciddi kriz sürecini, her zamanki
sorunları küçümseyici bir tavırla ve yüzeysel yaklaşımlarla
aşabileceğini sandı, sorunu uncu ve
fırıncıların üzerine yıkarak sorumluluktan kaçmaya
çalıştı.
Bugün tarımda yaşanan üretim düşüklüğünü
kuraklığa bağlayanlara, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
kapatılmasını hatırlatmak isterim. AKP İktidarı
yalnızca oy hesabıyla Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü
kapatmış, sulama yatırımları yerine il özel idareleri
aracılığıyla kolayca oya tahvil edilen hizmetleri tercih
etmiştir. Eğer Köy Hizmetleri kapatılmamış
olsaydı, daha çok çiftçinin tarlasına su ve tarla içi hizmetler
götürmüş olsaydı, sorun bu ölçüde yakıcı olmayacaktı.
Tüm eleştirilere kulaklarını tıkayarak Köy Hizmetlerini
kapatanların bugün yaşadığımız
sıkıntıdaki vebali çok büyüktür.
2002 yılından sonra GAP kapsamındaki sulama
hizmetlerinde de bir arpa boyu yol alınmamıştır. 2002de
GAPta sulanan alan -resmî rakamlarla- 215 bin hektar, bugün 263 bin
hektardır. Toprağa suyu götürmezseniz topraktan hangi yüzle ürün
vermesini bekleyeceksiniz? Aradan altı yıl geçtikten sonra GAPa 12
milyar dolar ayırıyoruz. derseniz size inanmazlar, sadece gülerler
Daha önceleri neredeydiniz? diye sorarlar.
Değerli milletvekilleri, AKP İktidarında
buğday üreticisi yüzde 22, pamuk üreticisi yüzde 30, pancar üreticisi
yüzde 27 fakirleşmiştir. Kuraklıktan 5 milyar yeni Türk
lirasının üzerinde zarar gören, zararının yalnızca 514
milyon yeni Türk liralık kısmı Hükûmetçe karşılanan
çiftçiye, seçimden sonra, Hükûmetten üst üste darbeler geldi. Çiftçi mazot,
gübre, ilaç ve elektrikteki zamların şokuyla sarsıldı.
Çiftçi isyan etme noktasına geldi.
Daha iki gün önce, Denizlide bir çiftçimiz pembe tablolar çizen
Sayın Başbakana Sen bunları külahıma anlat. diye
gerçekleri hatırlatma gereğini duydu.
Sulamada kullandığı elektriğin fiyatında
indirim bekleyen çiftçinin kullandığı elektriğin
fiyatı 13,5 kuruştan 15,5 kuruşa çıkarıldı.
İki hafta önce bu kürsüden yaptığım
konuşmada, ekim sezonunun yaklaştığı bugünlerde
MEDAŞın enerji borcundan ötürü kestiği elektrikleri açması
gerektiğini, çiftçilerin tarım ve kredi kooperatiflerine, Ziraat
Bankasına ve TEDAŞa olan borçlarının faizlerinin
silinerek, ana paranın üç yılı ödemesiz on yıla yayılarak
borçların yeniden yapılandırılması gerektiğini
söylemiş, başlatılan icra takiplerinin derhâl
durdurulmasını istemiştim.
Benim bu talebime karşılık, Sayın Bakan çiftçi
borçlarının daha önce yeniden düzenlendiğini, faizlerin
silinerek yerine tarımsal TEFE kadar faiz getirildiğini söylemiş
ve çiftçi borçlarında yeni bir düzenlemeye gitmeyeceklerini ifade
etmişti. Sayın Bakanın bu tavrı üzerine o gün Meclis
sıralarında söylediğimi bugün kürsüden yineliyorum: Sayın
Maliye Bakanının haksız hukuksuz davranışlarından
ötürü ödemesi gereken vergi borçlarına 4 kez af getiriliyor, bu oluyor da,
Hükûmetin yanlış ve tutarsız politikalarından ötürü sürekli
zarar ettiği için borcunu ödeyemeyen çiftçiye niye ikinci bir kez ödeme
kolaylığı getirilemiyor? Kaldı ki Sayın Bakanın affedilen
vergi borcu, milyonlarca çiftçinin tarım krediye, Ziraat Bankasına ve
TEDAŞa olan toplam borcundan daha fazla. Sonra, sulamada
kullanacağı elektriği kesilen çiftçi tarlasını
sulayamayacak da ürünü nasıl elde edecek? Borcunu nasıl ödeyecek? Bu
mümkün olabilir mi? Elektrik borcu olan çiftçilerin elektriklerinin
bağlanmasında kesin zorunluluk vardır ve eğer bir
Tarım Bakanı bunu sağlayamıyorsa oturduğu koltuğu
daha fazla işgal etmemelidir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Tarım ilacı fiyatlarında da Temmuz 2007
seçimlerinden sonra ciddi artışlar oldu. Fiyat artışı
böcek ve mantar ilaçlarında yüzde 15-20, yabancı ot ilaçlarında
yüzde 30-40.
Gübrede durum çok daha vahim. Nisan 2007de 16,5 YTL olan 1 torba
şeker gübre Nisan 2008de 29 YTL; 29 YTL olan üre 40 YTL; 31 YTL olan DAP
80 YTL; 24 YTL olan taban gübresi yani kompoze gübre 53 YTL oldu. Gübreye son
bir yılda gelen zam, ortalama yüzde 116. Enflasyonun yüzde 8,4 olduğu
bir ülkede çiftçinin gübresine yüzde 11,6 zam yapmak çiftçiye zulmetmektir.
Mazotta AKP dönemindeki artış yüzde 136, son bir
yıldaki artış yüzde 30. Bu artışta en büyük neden,
Hükûmetin 22 Temmuz seçimlerinden sonra mazottan aldığı özel
tüketim vergisine yüzde 10,8 zam yapmasıdır. Çiftçinin bugün
Çiftçi, 22 Temmuz seçimlerinden sonra ilk mitingi yirmi gün önce
Kahramanmaraşta, ikincisini dün Tirede yaptı. Tirede, sürekli
yağmur altında, 15 bin süt üreticisi, hem düşürülen süt
fiyatlarını hem de yeni, hayvancılığı destekleme
kararnamesini şiddetle protesto etti. Nasıl etmesin ki? Sanayici,
Burdurda, Ispartada, Çanakkalede, Edirnede, İzmirde,
Tekirdağda, Mersinde, Balıkesirde, 66 ila 68 yeni kuruş
arasında olan süt fiyatlarını keyfî bir kararla 53 ila 57 yeni
kuruş arasına çekti; Tarım Bakanının umurunda
olmadı. Bugün süt, Aydında, Uşakta 50 yeni kuruş; Karsta
35 yeni kuruş. Çiftçinin sorunlarına bu kadar duyarsız kalan bir
kişi Tarım Bakanlığı koltuğunda daha fazla
oturabilir mi? Sonra, süt fiyatlarını düşürenler peynirin,
tereyağının fiyatlarını niye düşürmediler de
aksini yaptılar? İlgili bir bakan sanayicileri çağırıp
bu soruları sormaz mı?
Hükûmet, gayrisafi millî hasılaya oran olarak 2007de yüzde
0,86 olan tarım desteğini 2008de yüzde 0,75e düşürdü. Oysa
Tarım Kanununda tarıma verilecek desteklerin yüzde 1den az
olamayacağı yasal zorunluluğu vardı. Şimdi soruyorum:
Tarım Bakanlığı koltuğunda oturan Sayın Bakan,
çiftçinin aleyhinde olan bu açık haksızlığa, bu kanuna
aykırı duruma nasıl evet diyebildiniz?
Değerli milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri
Bakanı için verilen bu gensorunun ne derece yerinde olduğu, Hükûmetin
hayvancılık desteklerine ilişkin olarak
çıkardığı kararnameyle de teyit edilmektedir. Sayın
Bakan sürekli olarak, hayvancılığı desteklediklerini ve bu
desteğin giderek artırılacağını ifade ederken
Bakanlar Kurulunun çıkardığı kararname hayvancılık
desteklerinin en az yarı yarıya azalacağını
göstermektedir. Hayvancılığın desteklenmesine ilişkin
Bakanlar Kurulu kararnamesi, süt hayvancılığımızda,
kaliteli süt üretiminde ve üretilen sütün kayıt altına
alınmasında elde edilen tüm kazanım ve gelişimi de ortadan
kaldıracak niteliktedir. Sütün desteklendiği dönemde kooperatifler
teknik eleman istihdam ederek hayvancılığın
geliştirilmesi ve kurdukları laboratuvarlar ile sütte kalitenin
artırılması yönünde ciddi çalışmalar
yapmışlardır. Bundan böyle bu çalışmalar bir anlam
ifade etmeyecektir. Sütün kayıt altına alınmasında çok önemli
mesafeler alınmış olup, sütün önemli bir bölümü kayıt
altında iken kayıt dışına çıkacak, devletin ciddi
anlamda vergi kaybı olacaktır.
Anaç sığır başına destek verilmesi
doğrudan gelir desteğinin hayvancılıktaki versiyonudur.
Kararnamede öngörülmese de uygulama esaslarında öngörülen beş
baş ve altının desteklenmemesi bu ülke gerçeğini
görmezlikten gelme ve ülke genelinde yüzde 68 oranındaki üreticinin yok
sayılması anlamına gelecektir. Sosyal destek fonundan verilen
hayvancılık projeleri her aileye iki baş olarak
verilmiştir.
Diğer yandan, orman köylerinde yaşayan orman köylüsü
genelde geçimlik üretim yapabilmekte, anaç sığır miktarı
beş başın altında bulunmaktadır. Ülkemizin en dar
gelirli kesimini oluşturan orman köylüsü ve sosyal destek alan üreticiler
bu desteklerden hiç yararlanamayacaklardır.
Bakanlar Kurulu kararnamesinde 5200 sayılı Kanun ile
kurulmuş dernek statüsündeki üretici birlikleri zikredilirken 1163
sayılı Kooperatifler Kanununa göre kurulmuş birlikler ve merkez
birlikleri zikredilmemektedir. Ülkede üretilen sütün 3 milyon tonunu pazarlayan
ve kayıt altına alan Köy-Koop Merkez Birliği görmezden
gelinmiştir. Geçmiş yıllarda olduğu gibi sadece belli
örgütlerin desteklenmesi Bakanlığın yanlı
davranışının yeni bir örneğidir ve sosyal barışı
zedeleyecektir.
Bu destekleme modeli, yalnızca üreticiye ödenen
hayvancılık desteklerinin azaltılmasını
hedeflemektedir. Bir sağmal hayvan için 2007 yılında
yapılan destek miktarı ile yeni kararnameye göre yapılacak
destek miktarı
karşılaştırıldığında görülen
şudur: Ön soy kütüğüne kayıtlı işletmelerde üretici,
hayvan başına 313,5 YTL zarar edecektir. Soy kütüğüne
kayıtlı olan işletmelerde hayvan başına kayıp ise
550 YTL olacaktır. Bu hesaplamada yem bitkileri için 2008
yılında öngörülen yaklaşık yüzde 20 eksik ödeme de dikkate
alınmamıştır.
Etkin bir mücadele programı uygulamayan Bakanlık
brusella ve tüberküloz hastalıklarını bahane ederek
ithalatı açmayı planlamaktadır. Şayet ithalat
açılırsa ülke hayvancılığının sonu
hazırlanmış olur. Kaldı ki gelen hayvanlar
hastalıklı ortamda nasıl sağlıklı kalacak? Sonra
Sayın Bakana sormazlar mı Brusella ve tüberkülozla mücadele etmesi
gereken sen değil misin? diye?
Yeni çıkan kararnamede, örgütlü olsun olmasın tüm
üreticilere aynı oranda destek verilmesi Türkiyede köylü, çiftçi
örgütlülüğünü bitirecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla) Bakanlık, bir yandan çiftçi
örgütlerinin güçlendirilmesine yönelik Dünya Bankası kaynaklı Çiftçi
Örgütlerinin Güçlendirilmesi Projesini uygularken, diğer yandan
desteklemelerde çiftçi örgütlerini dikkate almayarak tam bir çelişkiye
düşmektedir.
Bakınız, 23 Nisan 2008, Milliyet gazetesinde Erzurum
Kasaplar Odası Başkanı Kenan Ejder şöyle diyor: Erzurumun
kırmızı et ihtiyacını karşılamak için
başka illerden kasaplık hayvan getirmek zorunda kaldık.
Sayın milletvekilleri, sözü edilen il Erzurum,
hayvancılığın merkezi. Bu il yıllarca böyle oldu.
Bugün gelinen noktaya bakın, yazıklar olsun! (AK Parti
sıralarından Sana yazıklar olsun! sesi)
Evet, bana yazıklar olsun, çünkü doğruları söyleyip
sizleri uyandırmaya çalışıyorum sevgili
arkadaşlarım.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) Sen yalan bulamazsan
doğru söylersin!
GÜROL ERGİN (Devamla) Bir daha söylesene, ne söyledin?
Söyle söyle, ağzının payını vereyim şurada.
Söyle!
BAŞKAN Sayın Ergin, Genel Kurula hitap edin lütfen.
GÜROL ERGİN (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
bugün Türk tarımının, bugünkü Sayın Bakanın
bulunduğu Bakanlıktan umudu kalmamıştır. Başka
bir çıkış yolu yoktur. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla ) Bir teşekkür edeyim efendim.
BAŞKAN Hiç yapmadım bugüne kadar, çok teşekkür
ederim Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)
Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vuralda.
Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür Ederim
Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekilleri, Tarım Ve Köyişleri
Bakanı hakkında verilen gensoru önergesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini paylaşmak üzere
huzurlarınızdayım. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
hepinize saygılarımı sunuyorum. Bu vesileyle, son günlerde
ülkemizin, birliğimizin bütünlüğümüzün uğruna şehit olan
kahramanlarımıza Allahtan rahmet, ailelerine ve Türk milletine
başsağlığı diliyorum. Hükûmeti, PKK terör örgütünün
bertaraf edilmesi için 507 milletvekilinin ortaya koyduğu iradenin
gereğini yapmaya davet ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri
Bakanı hakkında 27 milletvekiliyle verdiğimiz gensoru, sadece
bir Sayın Bakan hakkında sırf siyasi mülahazalarla verdiğimiz
bir önerge değildir. Aslında, AKPnin altı yıl boyunca
uyguladığı tarım politikalarının sonucunda yok
sayılan ve yok edilen tarım sektörü, çiftçilerimiz, köylülerimiz
adına verilmiştir; bu ülkenin üretim gücünü, emeğini,
toprağını kullananların adına verilmiştir. Bu
gensoru Ananı da al git. denilen çiftçilerimiz adına
verilmiştir. Bu gensoru Gözünüzü kara toprak doyursun. denilen
köylülerimiz için verilmiştir. Bu gensoru, tarlasını ekemeyen,
ektiğini biçemeyen, biçtiğini satamayan, sattığıyla
doyamayan üreticilerimiz adına verilmiştir. Bu gensoru, yoksulluk
girdabı içinde bulunan vatandaşlarımızı
karaborsacıların, spekülatörlerin eline teslim eden politikalara
karşı verilmiştir.
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım,
verdiğimiz gensorunun konusu, her birinizin ilinizde ve yörenizde, içinde
bulundukları durum hakkında çiftçilerimizin sizlere yönelttikleri
haklı serzeniş ve şikâyetlerdir. Ürünümüz para etmiyor, mazota
her gün zam geliyor, elektrik borcunu ödeyemiyoruz, köyümüzün hepsine haciz geldi,
gübre kullanamaz duruma geldik, kredimizi ödeyemiyoruz. diye ortaya
koydukları bu şikâyetler milletvekillerimizin ya her an
kulağında ya da her an kendilerine yazılan bir mektupta dile
gelmektedir.
Gensoruyu verme amacımız, tarım kesiminin içine düşürüldüğü
bu vahim durumu ve vatandaşlarımızın son aylarda geçim
sıkıntısının ağır baskısı
altında hızla artan gıda fiyatlarını milletimizin
yegâne iradesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde dile getirmek ve bu konuda
yapılan uygulamaların verdiği sonuçların
sorumlularının hesap vermesini sağlamaktır.
Ülkemiz tarımını bu duruma sokan politikaları
uygulayan Hükûmet hakkında 22nci Dönemde bin doksan yazılı
soru, yüz seksen yedi sözlü soru yöneltilmişti. 23üncü Dönemde Sayın
Bakana yöneltilen yazılı soru iki yüz on yedi, sözlü soru da
altmış altı olmuştur ancak AKP döneminin tarım
politikaları ilk defa bir gensoru önergesiyle sorgulanmaktadır.
Sayın milletvekilleri, tarım, gelişmişlik
düzeyine bakılmaksızın bütün ülkeler için hayati bir öneme
sahip, vazgeçilemez stratejik ve hassas bir sektördür. Millî gelire önemli
katkıları yanında, genellikle toplumun gelir düzeyi en
düşük kesiminin üretici olarak yer aldığı ve geçimini
sağladığı tarım ürünleri itibarıyla hayatı
devam ettirmenin en önemli kaynağıdır.
Ülkemiz ekonomisi, sosyal dokusu, nüfus yapısı,
coğrafyası, jeopolitik konumu ve yapısal sorunlarıyla
tarımın sağlayabildikleri bir arada düşünüldüğünde
sektörün Türkiye için önemi ve vazgeçilmezliği daha kolay
anlaşılabilir. Ülkemizde maalesef tarımda sorunların özüne
inen, sürdürülebilir ve üretken politikalar yerine, temelsiz, yanlış
empoze edilmiş, günübirlik siyasi avantaj sağlamaya yönelik
politikaların uygulanması neticesinde sektör olarak tarım
rekabet gücünü geliştirememiş, dünya ölçeğinde de ekonomik
gelişmesini tamamlayamamıştır. Özellikle son beş
yılda AKPnin kendi politik tercihleriyle tarım kesimi yokluğa
mahkûm edilmiştir. İşte, bugün, 2007 yılında
tarım kesiminde yüzde 7,3lük bir düşüş, aslında tarım
kesiminin içine geldiği durumu gayet net bir şekilde ortaya
koymaktadır. 2002 yılında yüzde 6,9 büyüyen tarım kesimi,
2003 yılında yüzde 2,5 küçülmüş ve bugün geldiğimiz bu
noktada da tarım kesimine uygulanan politikalar neticesinde ekonomik büyümeye
sektörel katkıları itibarıyla tarım kesimi maalesef büyük
bir düşüşe geçmiştir. Tarım sektörüne ait 2007
yılı birinci üç aylık dönemde 2,9 öngörülen büyüme, ikinci üç
aylık dönemde 2,1lik bir küçülmeye, biraz önce ifade ettiğim gibi,
7,3lük de bir küçülmeye uğramıştır. İşte, bu,
aslında, istikrarlı bir şekilde tarım kesiminin nasıl
yokluğa mahkûm edildiğini ortaya koymaktadır.
Hayvancılık üretiminde de ilk üç aylık dönemde
yüzde 2,6, ikinci dönemde yüzde 0,9luk bir büyüme olduğu
hesaplanmıştır. Şimdi, tarımda büyüme değil,
yüzde 7,2lik-3lük bir küçülmenin olduğunu dikkate alırsak,
aslında, bugün, burada, tarım kesimiyle ilgili başka sözlere de
ihtiyaç olmadığı kanaati taşıyorum. Gerçekten bu
dramatik düşüş, bugün, biraz sonra ifade edeceğimiz tarım
kesimine uygulanan politikaların âdeta tabii bir sonucu olmuştur.
2002 yılında tarım, avcılık,
ormancılık üretimi 1998 fiyatlarıyla 8,6 katrilyon iken, bugün
8,7 katrilyon olmuştur. Görüldüğü gibi, AKP döneminde tarım
kesimi 1998 fiyatlarıyla bile yerinde saymıştır.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin rekabet gücünü ancak sahip
olduğumuz kaynakları daha verimli kullanmakla sağlayabiliriz.
Ülkemizin coğrafi konumu, yapısal durumu, fiziki şartları
önemli kaynaklarımızdır. Ancak, AKP, bu kaynakları kullanmak
yerine tarım kesimini bir yük olarak, yük kabul ederek
geliştirdiği politikalarla stratejik bir tercih hatasına
düşmüştür. Tarım kesiminin istihdam içindeki payını
düşürmeyi AB yolunda bir hedef olarak gören AKP, maalesef, bunu sektörel
yapısal dönüşümle sağlamak yerine yıkımsal
dönüşümü tercih etmiş ve tarım kesimi âdeta yokluğa mahkûm
edilmiştir. Üreticiyi üretimden uzaklaştırmaya dayalı
politikalar hâkim olmuştur. Zaten bu anlayış, Erzurumda
Kasım 2004te Bu millet yatıp kalkıp sizi mi besleyecek?
Burdurda Şubat 2004te Pancarı bırak medeniyete bak. Türkiye
Büyük Millet Meclisinde 25 Mayıs 2005te Toplumun bir kesiminden
alıp diğer bir kesimine farklı gerekçelerle verme
mantığı geçmişte kalmıştır. diyen
Sayın Başbakanın ifadeleriyle ortaya konmuştur. Maalesef bu
zihniyet, AB sürecinde de, 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesinde,
tarımın, kalıcı kısıtlamalarla pazara girmesini
engelleyecek dayatmaları kabul ederek bakış
açısını ortaya koymuştur. Nitekim Sayın Başbakan
Biz ABye yük olmak değil, ABnin yükünü taşımak istiyoruz.
diyerek AB çiftçisinin yükünü de çiftçilerimizin üstüne yıkma hedefini
ortaya koymuştur.
AKP işbaşına geldikten sonra ortaya koyduğu
Acil Eylem Planında Tarım konusunda farklı çözümler konusunda
IMFyle görüşmeler yapılacaktır. demiş olmasına
rağmen maalesef IMF politikalarına ve isteklerine teslim olmuş
ve tarım kesimi, kendi politik tercihleri de yokluğa mahkûm
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, AKP döneminde çiftçinin
ürettiği ürün fiyatlarının enflasyondan çok düşük olarak
belirlenmesi, girdi fiyatlarının ise enflasyonun çok üzerinde
olması nedeniyle gerçekten Türk tarımı ve çiftçilerimiz çok zor
durumdadır. Bu durumda, en az, tarımsal desteklerin çiftçinin
kayıplarını telafi edecek biçimde artırılması
gerekirken, AKP Hükûmeti reel manada bu destekleri artırmamış,
gayrisafi millî hasıla içindeki payını düşürmüş,
tarım kesimini koruyamamıştır. 2002 yılında
gayrisafi millî hasıla içerisinde tarımsal desteklerin oranı
binde 80 iken, bugün 2007de, bu düşen ekonomik tablo içerisinde
açıkçası binde 6ya kadar düşmüş durumdadır.
İşte, çiftçilerimize verilen bu destekler bile
açıkçası sürekli olarak geciktirilerek yapılmakta ve kendi
alacakları için icra başlatan Hükûmet, çiftçi alacaklarına
gelince sürekli olarak ertelemekte ve mazeret olarak da nakit
akışını göstermektedir. Bu konuda Sayın Bakana
yöneltilen çeşitli yazılı soru önergelerine Sayın Bakan
maalesef kaçamak cevap vermekte ve çiftçi alacaklarının
zamanında ödenmesine mazeret uydurmaktadır. 2005, 2006, 2007
yıllarına ait hak edilen destekleme ile o yılda ödenen desteklemelere
karşılık Sayın Bakan sadece global rakamları vermekle
yetinmektedir. Yine süt teşviki alması gereken üretici
sayısı ve destek miktarı sorulurken Sayın Bakan sadece,
hangi ilde ne kadar destek verildiğini ortaya koymak yerine, genel
rakamları vermiş, ondan sonra da Geri kalanını da süt
teşviki adı altında 2008 yılındaki nakit
akışına göre ödeyeceğiz. diyerek, yine, çiftçilerin
alacakları konusunda geçiştirici cevaplar vermektedir.
Maalesef çiftçi alacakları bir kaynak olarak
kullanılmaktadır. Zamanında ödenmeyen destekler, böylece,
bilinçli olarak reel manada azaltılmıştır.
Kasıtlı bir politikayla ödemelerin geciktirilmesi istisna olmaktan
çıkartılmış, kural hâline gelmiş ve böylelikle,
çiftçinin destekleri hazinenin kullandığı bir kaynak hâline dönüşmüştür.
Bu bakımdan, eğer, çiftçilerimizin bugün ödeyemediği sulama
ücretinden dolayı haciz duruma düştüğünü dikkate alırsak,
kredinin taksitini ödeyemediğinden dolayı tarlasını sattığını
dikkate alırsak, bu alacaklarını ödemeyen Tarım
Bakanlığının, aslında, çiftçiyi hangi duruma
dönüştürdüğünü de gayet açıklıkla ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan, 18 Ocak
2005te, önümüzdeki süreçte tarımla ilgili nüfusu sanayi ve hizmet
sektörüne aktaracaklarını ifade etmişti. Bu sözler, tarım
kesiminde çalışanların karşılaşacağı
musibetin âdeta habercisiydi. Tarımda yıkım
başlamış, istihdam azalmış, köyünden göç eden
vatandaşlarımız iki torba kömüre muhtaç
bırakılmıştır.
Türkiye İstatistik Kurumunun 2006 verilerine göre ülke
nüfusunun yüzde 31i geçimini tarımdan sağlamaktaydı. Ocak 2008
verilerine göre ise nüfusun yüzde 23,2si tarımdan geçimini
sağlamaktadır. Tarımdaki istihdam 2004 yılında 7,4
milyon, 2006 yılında 5,8 milyon, 2007 yılında ise 4,6
milyon kişi olmuştur. Açıkçası görülmektedir ki tarım
istihdamında son üç yıllık düşüş 2,8 milyon kişi
olmuştur. Bu sonuç, yıllar itibarıyla belirli bir düzeyde
görülen tarım istihdamındaki düşüşün 2005-2007
yıllarında tarımdan büyük bir kaçışa
dönüştüğünü göstermektedir. Bu ölçüde ve bu kadar kısa sürede
meydana gelen bu terk edişin ortaya çıkaracağı sosyal ve
ekonomik faturanın çok ağır olduğu açıktır.
Sadece 2007 yılında tarımda istihdam 527 bin kişi
azalmıştır. AKP döneminde tarımdan kaçan nüfus yüzde 38
olmuştur.
Sayın milletvekilleri, maalesef tarımdan kaçan nüfus,
sektörel gelişmeler de sağlanmadığı için
fakirleşme giderek artmış ve nitekim kırsal kesimde harcama
esaslı nispi yoksul sayımız 1 milyon 760 bin kişi
artmıştır AKP döneminde. Diğer bir ifadeyle, tarım ve
hayvancılık kesimi olmak üzere kırsal kesimde
yaşayanların 2002 yılında sahip oldukları
varlıkların üçte 1i ellerinden alınmıştır.
Ellerinden üretim gücü alınan, yurdundan, toprağından
koparılan vatandaşlarımız sosyal yardım adı
altında, bilerek ve istenerek kömüre, patatese ve soğan
yardımına muhtaç duruma düşürülmüştür. Bu tablo
karşısında çiftçilerimiz ve tarım kesimimizin tamamına
yakını yoksulluk sınırı altında bir millî gelire
sahiptir.
Sayın milletvekilleri, AKP, seçim beyannamesinde çiftçilerin
istikrarlı ve yüksek gelir elde etmesini sağlayacak politikaları
vadetmişti. Ancak bugün ortaya gelinen bu tablo, 2002-2006 ve özellikle
2007 yılında ortaya çıkan ürün fiyatları mukayese
edildiğinde, mesela Anadolu kırmızı sert buğdayda
2006daki düşüş 2002ye göre eksi 164, reel manada düşüş.
2007yi aldığınız zaman bu yüzde 182ye
çıkmaktadır. Mısırdaki ürün fiyatı düşüşü
2002de 2006ya göre yüzde 133tür, pamuk yüzde 214tür. İşte, böyle
istikrarlı bir gelir elde etmesini hedefleyen bir vaatle iktidara
gelenler, bugün tarım kesiminin ürünlerini maalesef ucuza kapatmanın
ve bunları da açıkçası birtakım holdinglerin ya da yurt
dışı destekli grupların eline bırakmanın
politikalarını takip etmişlerdir.
AKP döneminde, özellikle Toprak Mahsulleri Ofisi ve piyasa
ağırlıklı ortalama hububat fiyatları
açısından üreticilerin önemli bir reel kayba
uğradığı görülmektedir. Bu bakımdan, bu yapılan
mukayese içerisinde ayçiçeği, tütün, pamuk, şeker pancarı, kuru
üzüm, buğdayı dikkate aldığımız zaman 2002-2006
yıllarında bu üreticilerin kaybı 7,5 katrilyondur. 7,5
katrilyon, sadece, ürün fiyatının 2002ye göre düşük
verilmesinden kaynaklanmıştır. Bir taraftan ürünler düşük
fiyatla, maalesef, veriliyor, diğer taraftan da girdi fiyatları çok
yüksek miktarda artmıştır.
Bakınız, gübre fiyatlarında 2006 ve 2007yi dikkate
aldığımızda, 2002 yılına göre yüzde 120
oranında gübre fiyatlarında artış vardır. Son,
açıkçası 2007 yılındaki artışlar yüzde 35le
yüzde 80e gelmiştir.
Tohumluk fiyatlarındaki, akaryakıt fiyatlarındaki
artışların hepsi, maalesef, tarım kesiminin girdi
fiyatları, üretici fiyatlar endeksi olan yüzde 65,7nin -AKP döneminin-
çok üzerinde olmuştur.
2007 yılında DAP gübresindeki fiyat
artışı yüzde 109, amonyum nitratta yüzde 85, ürede yüzde 48,
amonyum sülfatta yüzde 96 olmuştur.
Sayın milletvekilleri, bugün, aslında
işbaşında olan Hükûmet, Özellikle çiftçilerimizin
rahatlamasını sağlamak için öncelikli olarak mazot gibi
kalemlerde ağır vergiler azaltılacak. diye gündeme getirdi,
böyle vaatlerde bulundu ve maalesef,
60ıncı Hükûmetin göreve başladığı zaman
kırsal motorinin fiyatı 2,31 YTL idi, bugün motorinin fiyatı 3
YTLdir; artış oranı yüzde 29,8dir. AKP göreve geldiğinde
motorin 1,2 YTL idi, şimdi 3 YTL olduğuna göre, artış
oranı yüzde 150 olmuştur. 2002de benzinle motorin arasındaki
fark 21,8 idi, bugünkü fark ise yüzde 13e kadar düşmüş
bulunmaktadır. Kırsal kesimde 1,5 milyar litre motorin
kullanılmaktadır. 2002 yılında çiftçilerimiz motorine 1,8
katrilyon para öderken bugün 4,5 katrilyon ödemektedir.
2006da Türkmenistanda mazotun litresi 1 sent, ABDde 69 sent,
Çinde 106 sent, Polonyada 130 sent, Fransada 133 sent, Türkiyede ise 162
sent olmuştur. Türkiye, 171 ülke arasında en pahalı mazotu
kullanan 5inci ülke konumundadır.
Sayın milletvekilleri, bu tablo, aynı zamanda, aslında
başka verilerle de desteklenebilir. Özellikle tarımda mekanizasyon
teknolojinin kullanılması, bu tarım kesiminin içine
düştüğü durumu göstermesi bakımından da son derece
enteresandır. Zaman zaman traktör satışlarını gündeme
getiren Sayın Başbakan
1999-2002 arasında traktör
artış sayısı 46 bin iken 2003-2006 arasında traktör
artışı sadece 40 bin olmuştur. Bu dönemde traktör
sayısı 6 bin azalmıştır.
Diğer taraftan, tarımsal alet ve makine sayısı
mukayese edildiğinde, 1999-2002 arasında toplam tarımsal makine
ve alet sayısı 444 bin adet artmışken 2003-2006
arasında bu artış sadece 358 bin adet olmuştur.
Dolayısıyla, tarım kesimi mekanizasyondan da giderek
uzaklaşmaktadır.
Bu politikalar sonunda çiftçinin satın alma gücü
azalmıştır. Buğday üreticisi 1 kilo tohum almak için 2002
yılında
2002 yılında buğday üreticisi 3,5 kilo buğday
satarak
Çok değerli milletvekilleri, tabii, üretim kesiminde
özellikle üreticinin bu şekilde perişan edilmesine
karşılık, maalesef, tüketim kesiminde de buna mukabil, piyasa,
spekülatörlerin ve karaborsacıların eline geçmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) İşte, pirinç ve buğdayda
yaşadıklarımız karşısında çiftçilerin
elindeki ürüne para vermeyen Hükûmet, maalesef, piyasayı spekülatörlerin,
haksız kazanç elde etmek isteyenlerin insafına terk etmiştir.
Oysa Toprak Mahsulleri Ofisinin, kanun gereğince verilen görev gereği
bu piyasayı regüle etmesi gerekmekteydi.
Şimdi, Sayın Bakan, bu fiyat
artışlarını spekülatörlere bağlarken aynı zamanda
ihbar edilmesini istemiştir. Peki, soruyoruz burada: Acaba sizler bu
spekülatörlerin kimler olduğunu bilmiyor musunuz, kimlerin elinde pirinç
olduğunu bilmiyor musunuz? Devlet bunu bilmez mi, bilmesi gerekmez mi? E,
bu durumda size düşen görevi yapmıyorsunuz, ama bu görevi
vatandaşa havale ediyorsunuz.
Bu bakımdan, özellikle son dönemlerde gerek çiğ süt
fiyatlarındaki düşüş ama buna mukabil peynir ve
tereyağındaki toptan ve perakende satış fiyatlarındaki
artışlar, Türkiyede tarım kesiminin spekülatörlere ve
haksız kazanç beklentilerine sahip olanlara terk edildiğini ortaya koymaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) Bu bakımdan, Tarım Bakanı
hakkında verdiğimiz bu gensoru önergesi çiftçilerimiz adına
verilmiş bir gensoru önergesidir. Bunu dinleyen çok değerli
vatandaşlarımız -Sayın Bakan biraz sonra herhâlde cevap
verecektir- herhâlde kendi içlerinden, bu verdikleri cevaplara Bunları
külahıma anlat. diye cevap vermektedirler.
Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Vural.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.04
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.18
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 96ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
(11/1) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Hükûmet burada.
Şimdi söz sırası Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Gültan Kışanakta.
Buyurun Sayın Kışanak.
DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Bakanı Sayın
Mehdi Eker hakkında verilen gensoru görüşmeleri hakkında
Demokratik Toplum partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz
almış bulunuyorum. Şahsım ve Partim adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ancak konuyla ilgili görüşmeme geçmeden önce, önceki
akşam Sakaryada yaşanan talihsiz gelişmeye dikkat çekmek
istiyorum ve Parlamentomuzu ülkemizde halklarımızı
karşı karşıya getirtmek üzere tezgâhlanan bu tür senaryolar
karşısında sorumluluk almaya davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bir taraftan IMF politikaları,
bir taraftan da bu politikalara teslim olmuş AKP Hükûmetinin öngörüsüz ve
başarısız yönetimi bugün ülkemizi bir kez daha ekonomik krizin
eşiğine getirmiştir.
IMF daha önce de Türkiyeyi krizlere sürüklemişti. Bunlardan
2001 krizi sonrasında tarım sektöründe yüzde 6,1 oranında
küçülme yaşanmıştı ve TÜİKin verilerine göre
tarımdaki küçülme 2007 yılında yüzde 7,3 oranında
gerçekleşmişti. Fakat şimdiye kadar gizlenen ve ötelenen kriz
artık görmezden gelinemeyecek kadar
ağırlığını hissettirmektedir ve kriz artık
dar gelirli vatandaşın canını yakmaya
başlamıştır. Hükûmet ise hâlâ enflasyonun yüzde 8ler
civarında olduğunu ileri sürerek gerçekleri gizlemeye
çalışmaktadır. Ancak, bu durum Türkiye'nin en adaletsiz gelir
dağılımına sahip olan ülke unvanını gizlemeye
yetmemektedir.
Hâlâ, Türkiyede enflasyon hesaplanırken gelir
gruplarının harcama güçleri arasındaki fark dikkate
alınmamaktadır ve temel tüketim ürünlerindeki fiyat
artışları, toplumun çok az bir kesiminin kullandığı
ürünlerdeki fiyat hareketlilikleriyle kamufle edilmektedir.
TÜİK dört yüz yirmi beş mal ve hizmetin
fiyatını takip ediyor. Ancak, bunların çok büyük bir
kısmı alt ve orta gelir dilimindeki yurttaşları
ilgilendirmeyen mal ve hizmetlerden oluşuyor. Dar gelirli yurttaşlarımızı
ilgilendiren en temel iki gösterge olan ekmek ve kiralardaki artış
yüzde 20yi bulmuştur. Bu durum bile aslında gerçek enflasyonun yüzde
20lerden az olmadığına işaret etmektedir.
2007 yılında gıda fiyatlarındaki
artış yoksul, dar gelirli halkın, işçinin, emekçinin,
emeklinin ne kadar zor durumda olduğunu ortaya koymaktadır. Beyaz
peynirin fiyatı 2007 yılında yüzde 90, elmanın yüzde 53,
domatesin yüzde 40, yumurtanın yüzde 32 artmıştır.
Ekmekteki yıllık ortalama fiyat artışı yüzde 18,
makarnadaki yıllık ortalama fiyat artışı ise yüzde 20
olmuştur.
Değerli milletvekilleri, temel gıda ürünlerinin
fiyatlarındaki artışın mutfaklarda
başlattığı yangın önümüzdeki aylarda daha da
alevlenecektir. AKP Hükûmeti, toplumun sağlıklı ve yeterli
gıda ihtiyacını temin etme sorumluluğunu yerine
getirebilecek politikalara sahip değildir. Geçen yıl yaşanan
kuraklık nedeniyle alınması gereken önlemler
alınmadığı için bugün pirinç ve buğday arzında
ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Bırakalım
önlem almayı, hatta izlenen politikalarla halk spekülatörlerin
insafına terk edilmiştir. Tarım sektörü 2007de yüzde 7,3
küçülmüştür. 1 milyondan fazla kişi işini kaybetmiştir.
Kuraklığın yanı sıra Hükûmetin izlediği
politikaların da bu tabloda çok önemli bir rolü olmuştur. Aynı
yaklaşım devam ettiği için tarım sektörünü 2008
yılında daha zor günler beklemektedir.
Değerli milletvekilleri, son derece kurak olan 2006-2007
tarım yılının aksine 2007-2008 tarım yılı
ülkenin genelinde normal yıllara yakın yağış ve
sıcaklık değerleriyle seyretmektedir. Ancak Şanlıurfa,
Diyarbakır, Mardin, Batman, Gaziantep ve Kahramanmaraş illerimizde
yağış ortalamalarında olağan yıllara göre yüzde
70lere varan bir düşüş kaydedilmiştir. Bu kuraklık bir
taraftan bölge üreticisinin yaşamını daha güç hâle getirmekte,
diğer taraftan Türkiyenin, başta mercimek olmak üzere hububat
üretiminde ciddi sorunlar yaşayacağına işaret etmektedir.
Bölge illerinde, kuru tarım alanlarında ürün veremeyeceği
kesinleşmiş olan tarlalara hayvanlar salınmaya
başlanmıştır. Bingöl, Bitlis, Siirt, Hakkâri, Muş, Van
ve Şırnak illerinde ise önümüzdeki on günlük süre içerisinde
yağış olmazsa hâlen hüküm süren kuraklık tablosu daha da
derinleşecektir. Bu durum bir taraftan yöre üreticisini zor durumda
bırakırken diğer taraftan da Türkiyenin tarım ürünlerinde
ciddi sıkıntılar yaşamasına neden olacaktır.
İzlenen politikalar nedeniyle Türkiye, son yirmi yılda, baklagil
ürünleri ekim alanlarının neredeyse yarısını
yitirmiştir. Buna paralel olarak üretim miktarı 2,2 milyon tondan 1,6
milyon ton düzeyine düşmüş, 2007 yılında yaşanan
kuraklıkla bu durum daha da düşerek 1,3 milyon ton dolayında
olmuştur.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Türkiyenin en önemli
tahıl üretim merkezlerindendir. Bu yıl yaşanan kuraklık
nedeniyle, normal üretim, yıllara göre buğday üretiminde 2,5 milyon
ton, arpa üretiminde 1 milyon ton, kırmızı mercimek üretiminde
271 bin ton üretim kaybının yaşanacağı tahmin
edilmektedir. Diğer bölgelerin geçen yıllara göre daha iyi üretim
koşullarına sahip olması nedeniyle, Türkiye genelinde
buğday ve arpa üretiminde belki ciddi sıkıntı
yaşanmayacaktır ancak normal yıllardaki 580 bin tonluk
kırmızı mercimek üretiminin neredeyse yarısı olan 271
bin tonluk üretimin kaybedilmesi, iç piyasada ve tüketici fiyatlarında
ciddi bozulmalara yol açacaktır. Nitekim, daha şimdiden
kırmızı mercimek fiyatları geçen yılın nisan
ayına göre yüzde 133 oranında artmıştır.
Bu çerçevede, zaman geçirilmeksizin, Toprak Mahsulleri Ofisi
baklagil piyasasının düzenlenmesi için sorumluluk
almalıdır. Hasat sırasında üreticinin ürününe yüksek fiyat
verilerek kurumsal depolamaya gidilmeli ve hem çiftçinin mağdur
olması önlenmeli hem de spekülatörlere meydan verilmemelidir. Aksi
takdirde, hasattan hemen sonra fiyatlar beklenmedik oranda yükselecek, dar
gelirli yurttaşların mutfağındaki yangın daha da
körüklenmiş olacaktır.
Bölgede yaşanan kuraklıkla ilgili derhal önlemler
geliştirilmeli ve çiftçinin mağduriyeti giderilmelidir. Çiftçi çok
zor durumdadır. 1 kilogramlık gübrenin fiyatı 1,90 YTL,
Değerli milletvekilleri, bölgede hayvancılık da çok
zor günler yaşamaktadır. Küçükbaş hayvancılık bölgede
ağırlıklı olarak göçebe yurttaşlarımız
tarafından yapılmaktadır. Son yirmi beş yılda
yaşanan şiddet ve çatışma ortamı nedeniyle, köylerin
boşaltılması, yaylaların yasaklanması nedeniyle zaten
küçükbaş hayvancılık bitme noktasına gelmişti. Bu
yıl yaşanan kuraklık nedeniyle bölgede yaylaların,
meraların ve otlakların da verimsiz olması
hayvancılığı içinden çıkılamaz bir hâle getirmiştir.
Kuraklığın hüküm sürdüğü bölgede
arıcılar ve tek geçim kaynakları beslendikleri küçükbaş
hayvanlar olan göçerler her yıl olduğu gibi bu yıl da yollara
düşmüş ancak yayla yasakları nedeniyle perişan
olmuştur. On binlerce küçükbaş hayvan ve yine on binlerce kovan
arı yayla yasakları sürdürülürse telef olacak, sahipleri perişan
olacak, bölge ekonomisi de zarar görecektir. Bu nedenle
Bakanlığın acilen, kuraklığı da dikkate alarak
hayvancılığın desteklenmesi yönünde bir politika
geliştirmesi, hayvanların bir an önce yaylalara kavuşabilmesi
için girişimde bulunması, yayla yasaklarını kaldırması,
hayvan nakli için parasal destekte bulunması, özel idarelere ve il
tarım müdürlüklerine bağlı yaylaların parasız tahsis
edilmesi, köylere ve şahıslara ait yaylaların da bedellerinin
karşılanması doğrultusunda bir politika
geliştirmelidir.
Değerli milletvekilleri, bundan on beş yıl önce
Diyarbakır, Batman, Bingöl, Siirt, Mardin gibi illerimizde köyler, evler,
ekinler, ahırlar yakılıyordu. Bu illerin kırsal
kesimlerinde yaşayan yurttaşlarımız batıya göç etmek
zorunda kalıyordu. Bugün de başka bir yangın var. Kuraklık
bölgeyi kavuruyor; tarlalar, bağlar, bahçeler kuruyor. Gerekli destek
sağlanmaz ise yeni bir göç dalgasının yaşanması
gündeme gelecektir.
Tarım, bölge için yaşamsal bir sektördür. Nüfusun
yarıdan fazlası tarımdan geçimini sağlamaktadır.
Tarım sektöründe yaşanacak bir kriz bölgede yaşamı
dayanılmaz kılacaktır. Yedi yıldan bu yana iktidarda olan
AKP Hükûmeti bölgedeki yoksulluğun önlenmesi için kılını
kıpırdatmamıştır. Son birkaç aydır AKP Hükûmeti
de geçmiş hükûmetler gibi GAPı ağzına almaya
başlamıştır. Geçmiş hükûmetler kırk yıl
boyunca GAP ile bölge halkını avutmaya çalışmış
Yatırım yapıyoruz, entegre proje geliştiriyoruz.
demişlerdir. Yaptıkları yatırımlar daha çok elektrik
enerjisine yönelik olmuştur. Bir an önce bölgenin tarihî ve doğal
yapısını tahrip eden enerji üretilerek Zeugmayı,
Halfetiyi sular altında bıraktılar, şimdi de sıra
Hasankeyfte.
GAPın enerji yatırımlarının yüzde 85i
tamamlandı ve böylece Türkiyede hidroelektrik santrallerden elde edilen
enerjinin yüzde 76sı bölgedeki barajlardan elde edilir oldu. Türkiyede
kişi başına elektrik tüketimi 202 kilovat saattir, bölgede ise
sadece 75 kilovat saattir. Yani ne yaptınız? Enerjinin yüzde 75ini
Türkiyenin on beş gelişmiş ili için ürettiniz yani GAPı
bölge için değil gelişmiş iller için yaptınız. Peki,
bu kırk yıllık dilinize pelesenk ettiğiniz GAPın
sulama yatırımlarına ne oldu? Altı yıldır
iktidarda bulunan AKP Hükûmetinin dönemi de dâhil olmak üzere, sadece ve sadece
sulamada yüzde 15 oranında bir yatırım gerçekleşmiştir.
Bugün bölge kavruluyor. Bugün ekinler, bağlar, bahçeler kuruyor. Bugün
topraklar çatlıyor. Doğal bir afet olan kuraklık, bugüne kadar
izlediğiniz yanlış politikalar nedeniyle zararları telafi edilebilmekten
çıkarmıştır. GAP için öngörülen sulama projeleri hayata
geçirilmiş olsaydı, bugün karşı karşıya
kaldığımız kuraklık hem bölge hem de ülke ekonomisini
bu kadar derinden etkilemeyecekti.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede mevcut sulanabilir
arazinin yüzde 51i GAP bölgesinde bulunmaktadır fakat AKP Hükûmetinin
tarım politikalarına baktığımızda bu gerçeğe
uygun bir yatırım politikası uygulamadığını
görüyoruz. AKP Hükûmeti döneminde yapılan tarım yatırımlarının
ancak yüzde 25i bölgeye yapılmıştır. Bu Hükûmet döneminde
Kocaeli iline yapılan tarım yatırımları yüzde 572
oranında artmıştır, Mersindeki tarım
yatırımları yüzde 390 oranında artmıştır,
Samsunda yüzde 172 oranında artmıştır, Diyarbakırda
ise sadece ve sadece yüzde 42 oranında artmıştır. Bu
rakamlar, Tarım Bakanının Diyarbakırlı olması ve
Diyarbakır milletvekili olması hâlinde bile
değişmemiş, seksen yıllık ayrımcı
politikanın değişmezliğini bir kez daha göstermiştir.
Değerli milletvekilleri, sizlere ülke gerçeklerini
işaret eden bir örnek daha vermek istiyorum: Kocaelide sulanabilir toplam
tarım arazilerinin yüzde 41i devlet olanaklarıyla sulanabilir hâle
gelmiştir, Diyarbakırda ise sulanabilir arazinin sadece yüzde 7si
sulanabilmektedir. Yani, Diyarbakırda sulanabilir tarım arazisinin
yüzde 93ü, hâlâ devletin yatırım politikalarındaki
çarpıklığın ve ayrımcılığın
giderilmesini beklemektedir.
Sayın Bakan Kuraklık Allahtandır. diyerek
kendinizi ortaya çıkan bu tablonun sorumluluğundan
kurtaramazsınız. İnsanın doğadaki diğer
canlılardan farkı, aklı ve yetenekleri sayesinde müdahil olmasıdır.
İnsan çaresiz değildir, insan doğa koşullarına teslim
olmaz, geleceğini planlayabilir, yönetebilir ve yaşanabilir bir hayat
kurabilir. Bu nedenle bugün yaşadığımız tablonun sorumlusu
doğa değil, sizlersiniz ve aynı zihniyetle dünyayı
yönetmeye çalışanlardır. Bu zihniyet, doğaya da
talancı bir yaklaşımla yaklaşmış, bugün
dünyayı üzerine yüklenen yükü taşıyamaz duruma getirmiştir.
Ülkemizde yaşanan kuraklık, dünya genelinde emperyalist
ülkelerin maliyetinden kaçındığı çevreci politikalara
destek vermemelerinin de bir sonucudur. Aynen bu politikalar ülkemizde de
uygulanmaya devam etmektedir. Biz diyoruz ki: Artık doğanın da
insanların da bu çıkarcı, sömürücü, yok edici politikalardan
çektiğine yeter, doğa da artık bu yükü taşımak
istemiyor, insan da taşımak istemiyor. Bu yükü ortadan
kaldırabilmek için önce insan, önce doğa diyen politikalar
geliştirmeliyiz. Adaleti, eşitliği, paylaşımı
esas alan politikalar geliştirmeliyiz. Bir taraftan IMFnin direktifleri
doğrultusunda izlediğiniz tarımda küçülme politikaları, bir
taraftan da beceriksiz, kayırmacı siyaset
anlayışınız nedeniyle tarım sektörü çökmek üzeredir.
Diyarbakırdan bir iki somut örnek daha vermek istiyorum.
Bugün susuz tarım alanlarında kimi yerlerde yüzde 100e varan, kimi
yerlerde ise yüzde 70-80 oranında kurumuş ya da kurumaya yüz
tutmuş ekinler söz konusu. Bir çiftçinin dekara ortalama maliyeti 100 YTL
iken, sattığı buğday geçen yıl dekara ortalama 140
YTLdir.
Bu da şunu gösteriyor ki, çiftçi üç çalışırsa
kazanacağı para bu yılki zararı zor
karşılayacaktır. Çiftçiler tefeci faizlerinin ya da banka
borçlarının batağında arazilerini kaybedeceklerdir.
Başka geçim kaynakları olmayan ve başka iş imkânları
bulunmayan bu kişiler, ne yazık ki yeniden göç yollarına
düşmek seçeneğiyle yüz yüze kalacaklardır.
Buradan bir kez daha AKP Hükûmetine ve Tarım
Bakanımız Sayın Mehdi Ekere, karşı karşıya
bulunduğumuz tablodaki sorumluluklarını görme
çağrısı yapıyoruz ve bir an önce gerekli önlemleri alarak
halkımızın ve ülkemizin yararına politikalar izlemeye davet
ediyoruz.
Doğal felaketler önlenebilir felaketlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Kışanak.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Eğer biz insan eliyle
yaratılan felaketlerden kurtulmayı başarabilirsek ve insan eliyle
felaket yaratma politikalarından vazgeçebilirsek yaşanabilir bir
dünya, yaşanabilir bir ülke her zaman mümkündür diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kışanak.
Şimdi sıra, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Caniklide.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Tarım Bakanımız Sayın Mehdi
Eker hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği gensoru üzerinde
AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, aslında, bu gensoru bize, AK
Parti Hükûmetlerinin tarımı destekleme politikaları ile AK Parti
öncesi hükûmet ya da hükûmetlerin tarım politikalarını
karşılaştırma, değerlendirme yapma imkânı
sunmaktadır. Bu yönüyle anlamlıdır, böyle bir imkânı bize
sağlamıştır.
Değerli arkadaşlar, AK Partiden önce tarımı
destekleme politikalarının temel omurgasını doğrudan
gelir desteği oluşturmaktadır, yani, 2002den önce, -2002 dâhil-
daha doğrusu 2003ten önce, o dönemdeki hükûmetler
ağırlıklı olarak tarımı, tarım sektörünü doğrudan
gelir desteği yöntemi kullanılarak desteklemişlerdir ve
doğrudan gelir desteğinin toplam destek içerisindeki payı da
yüzde 85ler civarındadır. Yani, tarıma verilen 100 liralık
desteğin yaklaşık 85 lirası doğrudan gelir
desteği yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. 2002 yılında,
AK Parti iktidara gelmeden önceki tablo budur.
Doğrudan gelir desteğinin bir özelliği var.
Doğrudan gelir desteği ürüne değil, üreticiye değil,
toprağa, toprak sahibi olmaya esaslı bir teşviktir, bir
destektir, çünkü, dönüm başına belirli bir ödemeyi içermektedir.
Doğrudan gelir desteğinde bir üst sınır vardır, 500
dönüme kadar olan arazi bu çerçevede destek kapsamına girmektedir ama
uygulamada 500 yüz dönümden fazla arazisi olan kişiler bunu bir
şekilde parçalamak yöntemiyle, suni olarak ve amacı aşacak
şekilde parçalamak yöntemiyle bu imkândan
faydalanmışlardır, yani bin dönümü olanlardan, 2 bin dönümü
olanlardan.
Şimdi, tabii bu yönüyle bakıldığında,
aslında son derece adaletsiz, son derece dengesiz ve tarımda
planlı bir yönetime müsaade etmeyen, imkân hazırlamayan bir
yöntemdir, doğrudan gelir
desteği yöntemi. Neden: Doğrudan toprağa veriyorsunuz, toprak
sahibine veriyorsunuz. Haksızdır, adaletli değildir, çünkü küçük
çiftçi ile büyük çiftçi arasında destek açısından herhangi bir
fark gözetmemektedir. Yani küçük çiftçiye de sahip olduğu -örnek olarak
söylüyorum- 10 dönüm arazi için belirlenen miktar değişmemek
şeklinde destek verilmekte, 500 dönüme sahip olan bir kişiye de
-çiftçi demiyorum- aynı rakam uygulanmak suretiyle destek verilmektedir.
Bu yönüyle son derece adaletsizdir ve planlamaya da imkân
sağlamamaktadır. Yani selektif bir tarım politikası
uygulama imkânını ortaya çıkarmamaktadır. Neden: Çünkü ürün
desteği söz konusu değildir, kredi sübvansiyonu söz konusu
değildir, sadece ve sadece toprak sahibi olma üzerine oturan bir sistem
olduğundan dolayı planlı bir tarım politikasına imkân
sağlamamaktadır.
Şimdi, belki şu soru akla gelebilir: Doğrudan gelir
desteği, ne zaman uygulamaya konuldu? Doğrudan gelir desteği
2000 yılında 57nci Hükûmet döneminde uygulamaya konulan bir
destekleme politikasıdır ve ilk defa uygulamaya konulması 17nci
stand-by anlaşması çerçevesinde IMFye gönderilen 9 Aralık 1999
tarihli niyet mektubunda ortaya konulmuştur. 9 Aralık 1999 tarihli
niyet mektubu ve bu niyet mektubunun ilgili bölümlerini aynen sizinle
paylaşmak istiyorum; 57nci Hükûmet, IMFye gönderdiği bu mektupta
diyor ki: Reform programımızın orta vadeli amacı, var olan
destekleme politikalarını safhalar hâlinde -yani kademe kademe- ortadan
kaldırmak ve fakir çiftçileri hedef alan doğrudan gelir desteği
sistemiyle değiştirmektir. Yani Hükûmet diyor ki: Biz doğrudan
gelir desteği dışındaki tüm tarımı destekleme
politikalarını kademe kademe ortadan kaldıracağız,
onun yerine sadece ve ağırlıklı olarak doğrudan gelir
desteği politikasını ikame edeceğiz. Aynen okuyorum
ifadelerini. Devam ediyorum. Ve bununla bağlantılı: 57nci
Hükûmet, çiftçilere verilen kredi sübvansiyonunu safhalar hâlinde tedricen
ortadan kaldıracaktır. Kredi sübvansiyonu
Bunun anlamı
şu: Yani, eğer çiftçi kredi kullanacaksa, piyasa faiz oranı
neyse -o dönemde yüzde 50-60 civarındaydı- o rakam üzerinden
kullanacak. Hükûmet IMFye söz veriyor, taahhütte bulunuyor: Ben, önümüzdeki
dönemde kademe kademe, çiftçiye verilen sübvansiyonlu, destekli ucuz kredileri
ortadan kaldıracağım. diyor. Aynen böyle 9 Aralık 1999
tarihli niyet mektubunda.
Ve bir şey daha söylüyor bakın, bu da çok önemli ve çok
ilginç: 2000 yılı hububat destekleme fiyatları ve tahmin edilen
dünya piyasa fiyatı arasındaki fark, tahmin edilen dünya CIF piyasa
fiyatının yüzde 35inden fazla olmayacak
Destekleme ürün
fiyatlarına çok ciddi anlamda bir sınırlama getiriyor.
ve 2001
yılında bu fark daha da azaltılacak. Yani, destekleme kademe
kademe azaltılacak. IMFye gönderilen niyet mektubu. Verilen söz nedir:
Tarımdaki bütün destekler kaldırılacak. Kredi destekleri de
kaldırılacak. Kaldıracağız. diyor 57nci Hükûmet.
Onun yerine sadece doğrudan gelir desteğini ikame edeceğiz. Ve
gerçekten 57nci Hükûmet bu sözünü tuttu. Kademe kademe, doğrudan gelir
desteği dışındaki tüm tarımı destekleme
araçlarını, politikalarını ortadan kaldırdı,
kademe kademe kaldırmaya başladı. Bu açıdan
bakıldığında, 57nci Hükûmet tarımın
desteklenmesindeki araçların ortadan kaldırılması konusunda
başarılı olmuştur ve IMFye verdiği sözü de yerine
getirmiştir. Bu yönüyle gerçekten sözüne sadık bir hükûmet
olduğunu da ispat etmiştir.
57nci Hükûmetin kimlerden oluştuğunu da söylemeye gerek
yok. Ancak, her konuşmalarında bizi IMFden ya da Dünya
Bankasından talimat almakla itham edenlere biraz önce okuduğum bu
satırları ithaf ediyorum, bu satırları
hatırlatıyorum değerli arkadaşlar.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Mazot fiyatları, mazot!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Hiç kimse
rahatsız olmasın, hiç kimse rahatsız olmasın. Eğer
bunlar yanlış diyorsanız
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Yanlış,
doğru değil.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ama diyemezsiniz,
çünkü altında, bakın, onu da söyleyeyim
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Besicilere
verdiğimiz desteği inkâr ediyorsunuz, süt ineklerine desteğimizi
inkâr ediyorsunuz, yem bitkisine verdiğimiz desteği inkâr
ediyorsunuz. Yanlış söylüyorsun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
altında, Recep
Önal, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanının imzası var -57nci
Hükûmetin Hazineden sorumlu Bakanı- ve dönemin Merkez Bankası
Başkanı Sayın Gazi Erçelin imzaları var, inkâr etmeniz
mümkün değil. Diyorsunuz ki
Bakın, bunu içinize
sindirebiliyorsanız size söyleyecek hiçbir şeyim yok, hiçbir sözüm
yok.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Çiftçiyi yollara döktünüz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Hükûmet, yani 57nci
Hükûmet, çiftçilere verilen kredi sübvansiyonunu safhalar hâlinde, tedricen
ortadan kaldıracaktır diyor mu, demiyor mu? Dediniz mi, demediniz mi
değerli arkadaşlar? Söyleyin. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Eline geçeni söyle.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Demedik diyebiliyor
musunuz? Diyemiyorsunuz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) İcraatı söyle.
18 milyon veriyorduk dönüm başına. Siz ne veriyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bakın, biz, AK
Parti iktidara gelmeden önce, doğrudan gelir desteğinin haksız,
yanlış, adaletsiz bir destekleme politikası olduğunu ve
bunun mutlaka değiştirilmesi gerektiğini söyledik, defalarca
söyledik ve iktidara geldikten sonra da kademe kademe azalttık.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Kaç yıldır
uyguluyorsunuz? Beş yıldır niçin uyguluyorsunuz o zaman?
GÜROL ERGİN (Muğla) O projenin süresi bitti zaten, sen
kaldırmıyorsun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bakın, 2002
yılında, toplam tarımı destekleme içerisinde doğrudan
gelir desteğinin payı -biraz önce ifade ettim- yüzde 85 iken, bugün
yüzde 30un altına düşürülmüştür değerli arkadaşlar.
GÜROL ERGİN (Muğla) Projenin süresi bitti, çocuk mu
kandırıyorsunuz? O projenin süresi bitti.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Dinleyin, dinleyin;
açıklıyor.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bunun yanında,
ürüne destek vardır, kredi desteği vardır, kredi sübvansiyon
desteği vardır, hepsi vardır, selektif bir politika uygulama
imkânı vardır.
Doğrudan gelir desteği sadece toprak
ağalarının işine yarayan bir sistemdi değerli
arkadaşlar. Toprak ağalarını daha da zengin eden
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sizin adamlar onlar.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Desteği siz
getirdiniz
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Onların helikopterlerine
siz biniyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bizim
adamımız olsa biz bu desteği kaldırır mıyız?
Kaldırdık değerli arkadaşlar.
KADİR URAL (Mersin) Beş senedir niye
kaldırmadın o zaman? Beş senedir ne yaptın?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bakın, size
birtakım rakamlar vereyim.
KADİR URAL (Mersin) Altı senedir niye
kaldırmadın o zaman?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın
milletvekilleri
Sayın Durmuş
Sayın Ural
KADİR URAL (Mersin) Seni muhatap bile almıyoruz.
BAŞKAN Sayın Ural
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Doğrudan gelir
desteğinin yüzde 51ini çiftçilerin yüzde 17si kullanmış.
Doğrudan gelir desteğinin yüzde 51lik rakamını
çiftçilerimizin sadece yüzde 17si kullanmış. İşte, bizden
önceki hükûmetin, hükûmetlerin adaleti bu, adalet anlayışı bu
değerli arkadaşlar, çünkü -biraz önce ifade etmeye
çalıştım- toprak sahibini koruduğu için, daha çok
toprağı olanı teşvik ettiği için, toprak
ağalarına destek verdiği için yanlıştı bu, ama
IMFe söz verdiler Biz bunu uygulayacağız, diğer bütün
destekleri kaldıracağız. dediler değerli arkadaşlar
ve öyle yaptılar.
KADİR URAL (Mersin) Onların helikopterleriyle gezdiniz
siz! Onların arabalarıyla gezdiniz!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ama biz şimdi ne
yapıyoruz
KADİR URAL (Mersin) Kaldırsaydın altı
senedir! Ne yaptın?
BAŞKAN Sayın Ural
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Toprak
ağalarının desteklendiği bu politikayı terk ettik,
daha da hızla terk etmeye devam ediyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) Ne zaman terk ettiniz ya!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Onun yerine gerçek
çiftçiyi
Bakın, doğrudan gelir desteğinde bu ödeme
yapılırken çiftçi olmasına da gerek yok. Adam İstanbulda
fabrikatör, yarıcılığa vermiş arazisini, 500 dönüm,
hatta biraz önce söylediğim yöntemle bin dönüm arazisi var. Doğrudan
gelir desteğini kim alıyor? İstanbuldaki fabrika sahibi
alıyor, toprağın sahibi o.
CUMALİ DURMUŞ (Kocaeli) Uygulama o değil,
yanlış söylüyorsun!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Sistem bu değerli
arkadaşlar, bunu nasıl savunursunuz?
GÜROL ERGİN (Muğla) Bırak kardeşim
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bakın, hata
yapmış olabilirsiniz. Olabilir, insanlar hata yapabilir, hükûmetler
de hata yapabilir ama hatanın üzerine gitmenin hiçbir anlamı yok
değerli arkadaşlar. Çıkarsınız Gerçekten hata
yaptık, kusura bakmayın. Siz de düzelttiniz, teşekkür ederiz.
demeniz gerekir aslında. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Doğrudan gelir desteği ödemelerinin yüzde 49unu da
çiftçilerimizin yüzde 83ü kullanmış değerli arkadaşlar.
Yüzde 51ini yüzde 17si, yüzde 49unu yüzde 83ü. Böyle adaletsiz, böyle
dengesiz bir sistem
AKİF AKKUŞ (Mersin) Çukurovaya gidelim.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Biz bugün bu
oranı, yani toplam tarım destekleme içerisinde doğrudan gelir
desteğinin payını yüzde 30un altına indirmiş
bulunuyoruz. Doğrudan gelir desteği yöntemi, gerçekten selektif
tarım destekleme politikasının uygulanmasına imkân
sağlamaz.
Bakın, çok basit bir örnek vereceğim: Bu yöntem
uygulandığı zaman, bir taraftan ihtiyacınız olan ürünü
ithal etmek durumunda kalırsınız, bir taraftan
ihtiyacınızdan fazla ürünü üretirsiniz. Ya stoklarsınız ya
da 1994 ve 1995 yıllarında olduğu gibi yakarsınız.
Çünkü doğrudan toprağa verildiği için, ürüne verilmediği
için, çiftçiye verilmediği için böyle selektif, seçici bir politika
uygulama imkânı yok. Bunun en ilginç örneği mısır, tütün ve
pancardır değerli arkadaşlar.
Bakın, biz iktidara geldiğimizde, yani 2002
yılında, Türkiyede mısır üretimi 2 milyon 100 bin tondur.
Aynı yıl toplam mısır ithalatımız ise 1 milyon
179 bin tondur. Yine aynı yılda, hani bir tarafta mısırda
çok ciddi bir açık var, üretimimiz toplam tüketimimizi
karşılamıyor ve ithalat yapıyoruz.
GÜROL ERGİN (Muğla) Kardeşim, pamuk
tarlalarına mısır ekildiği için mısır arttı.
Pamuğun durumunu söyle.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ama, aynı
yılda, yani 2002 yılında Türkiyede 500 bin ton tütün stoku var.
2002 yılında, yine aynı yılda 1 milyon 570 bin şeker stoku
var.
GÜROL ERGİN (Muğla) Pamuğu söyle, pamuğu
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Satamıyoruz, yani
bunları çok fazla üretiyoruz, tüketimimizin ve ihracat potansiyelimizin
üzerinde bir üretim söz konusu, hem tütün için geçerli -2002yi
konuşuyoruz- hem de şeker için geçerli.
Bir taraftan mısır açığımız var,
ithalat yapıyoruz. Yani, kaynaklarımızı, bir taraftan
mısır açığımız var, onu ithal ediyoruz, oraya
yönlendirmiyoruz, kanalize etmiyoruz çünkü tarımı destekleme
politikası buna imkân sağlamıyor, diğer taraftan da
ihtiyacımızın üzerinde üretiyoruz.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Niye yapmadınız?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ya yakıyoruz ya
da stokluyoruz. Hepsinin çok ciddi anlamda maliyeti var. Nereden
karşılanıyor? Bütçeden karşılanıyor,
vatandaşın cebinden karşılanıyor.
Değerli arkadaşlar, bakın
GÜROL ERGİN (Muğla) Yunanistandan tütün
alıyorsun hemşehrim! Ayıptır, ayıp
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Hatta, öyle ileri
gidilmiş ki 1994te bu ülke 70 bin ton tütün yakmış değerli
arkadaşlar!
OKTAY VURAL (İzmir) Pamuk
GÜROL ERGİN (Muğla) Pamuğu nereden
alıyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) 1995te 17 bin ton
tütün yakmış.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Siz de tavuğu
yaktınız!
OKTAY VURAL (İzmir) Pirinç
GÜROL ERGİN (Muğla) Pirinci nereden alıyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bunlar gerçekler.
OKTAY VURAL (İzmir) Buğday
GÜROL ERGİN (Muğla) Buğdayı nereden
alıyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) İşte, bu
mantığın ürünü hepsi bunların, bu mantığın
ürünü.
OKTAY VURAL (İzmir) Stokçulara gelin, stokçulara!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Üretelim
Neye göre
üretelim? Rastgele üretelim mantığının ürünüdür
değerli arkadaşlar.
OKTAY VURAL (İzmir) Stokçulara gelin!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ama akılcı
hareket etmek lazım. Ne yaptığınızı bilerek
hareket etmek lazım. Attığınız adımın neye
mal olduğunu, ne anlama geldiğini, ne gibi sonuçlar
doğurduğunu bilerek hareket etmek lazım. Akıllı
yönetmek lazım değerli arkadaşlar.
OKTAY VURAL (İzmir) Stokçulara gelin, stokçulara!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Şimdi bakın,
işte bu akıllı yönetimin sonucunda ne olmuş? Ha bunlar
yapılırken de zorla yapmıyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Stokçulara gelin! Vurgunculara gelin!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Yani çiftçimize
şunu söylemiyorsunuz: Sen kardeşim, tütün üretimini bırak,
şeker pancarı üretimini bırak, mısır üret. demiyoruz,
teşvik ediyoruz ve teşvikler de o üründen diğer ürünün üretimine
geçmesine yetecek kadar cazip oluyor. Biz bunu yapıyoruz, bu yöntemi
kullanıyoruz ve bakın
OKTAY VURAL (İzmir) Onun için 2,8 milyon kişi
tarımda istihdam azaldı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bütün bu biraz önce
söylediğim akıllı politikanın sonucunda mısır
üretimi 2002de 2 milyon 100 bin tondan, 2006da 4 milyon tona
çıkıyor değerli arkadaşlar.
MUHARREM VARLI (Adana) Seneye bak, seneye.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ve mısır
ithalatı 2002de -biraz önce söylediğim- 1 milyon 180 bin tondan
2006da 15 bin tona düşüyor değerli arkadaşlar. (AK Parti
sıralarından alkışlar) İşte, akıllı
yönetim budur. Burada çıkıp hamasi nutuklar atabilirsiniz, siyasette
belli ölçülerde bunlar normal karşılanabilir ancak
vatandaşlarımız bütün bunların hepsini dinliyor, hepsini
görüyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Çiftçi Külahımıza anlat
diyor!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Dolayısıyla,
bakın
MUHARREM VARLI (Adana) Sen çiftçilikten ne anlarsın!
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Pirincin durumunu
görüyoruz, mercimeği görüyoruz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
aynı
şekilde mısır üretimimiz artıyor, mısır
ithalatımız azalıyor, mısıra ödediğimiz döviz
azalıyor. Diğer taraftan da
MUHARREM VARLI (Adana) Ne anlarsın sen!
BAŞKAN Sayın Varlı
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
şeker stoku
2002de 1 milyon tondan 2007de 800 bin tona düşüyor değerli
arkadaşlar. Tütün stoku 2002de 450 bin tondan
.
OKTAY VURAL (İzmir) Pirinç stokçuları arttı.
MUHARREM VARLI (Adana) Pirinç ne oldu, pirinç?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
2007de 271 bin tona
düşüyor. Doğrusu budur işte, olması gereken budur, uygulanması
gereken doğru yöntem budur.
GÜROL ERGİN (Muğla) Kaçak ne kadar şeker
olduğunu söyleyin.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bunu inkâr etmek
doğru değil değerli arkadaşlar.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Bulgura gel, bulgura.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Sadece o değil,
bakın, çok konuşuldu, çok şeyler söylendi ve burada bir de
teknik hata yapılıyor. Bazı arkadaşlarımız da
söyledi, denildi ki: Tarıma verilen desteğin gayrisafi millî hasıla
içindeki payı düştü. Bakın arkadaşlar, bu, elma ile
armudun karşılaştırılmasıdır. Doğru
karşılaştırma, tarıma verilen desteğin bütçe
içindeki payının esas alınmasıdır. İki
gerekçeyle: Bir, çünkü hükûmetler bütçe yoluyla birtakım politikaları
yönlendirme imkânına sahiptirler. Ellerinde bütçe vardır, hükûmetin
elinde maliye politikası aracı olarak veya diğer tüm destekleme
aracı olarak kullanabileceği yegâne belge bütçedir,
dolayısıyla, bütçe içindeki payına bakmak lazım. Yani
önceki hükûmetler bütçeden tarıma yüzde olarak ne kadar pay
ayırıyorlardı, AK Parti Hükûmeti ne kadar pay
ayırıyor, buna bakalım: 2002de Hükûmetin bütçeden
ayırdığı pay o dönemde yüzde 1,56; 2003ten itibaren
kademeli, istisnasız bir şekilde AK Parti Hükûmetleri tarıma
bütçeden çok daha fazla kaynak aktarmaya başlamışlar. 2003te
yüzde 1,8; 2004te yüzde 2,3; 2005te yüzde 2,32; 2006da yüzde 2,69 ve 2007de
yüzde 2,75 değerli arkadaşlar. 2002deki yüzde 1,56 seviyesinden,
bütçe içindeki payı tarıma aktarılan kaynağın,
desteğin bütçe içindeki payı 2002de yüzde 1,56dan 2007de yüzde
2,75e çıkmış. Neredeyse -bu reel artıştır
nominal artış değildir yani enflasyondan
arındırılmış bir reel artıştır bu- 2
katından fazla veya ona yakın bir artış söz konusudur, gerçek
değerlendirme budur.
GÜROL ERGİN (Muğla) Köylü boşuna külahıma
anlat. demiyor.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Neden gayrisafi millî
hasılayı kullanamayacağımızın ikinci nedeni
şu değerli arkadaşlarım: Bu sorunun cevabı çok basit
çünkü gayrisafi millî hasılanın artış oranı
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Çiftçi buğdayı
niye ekmiyor? Kastamonuda ne kadar yer ekmişler?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
bütçenin
artış oranından daha fazla. Bu, zaten bütün hükûmetlerin
amacıdır, hedefidir. Neden? Bütün hükûmetler, geçmişte de
devletin ekonomideki payının azaltılmasını
hedeflemişlerdir, bunun azaltılması yönünde politikalar
uygulayacaklarını söylemişlerdir. Ha, başarılı
olamamışlardır, ayrı bir konu. Ancak, daha çok
kaynağın özel sektöre bırakılması, daha çok verimli
alanlara bu kaynakların gönderilmesi ve tatbik edilmesine imkân
sağlamak amacıyla ekonomide kamunun payının
azaltılması hedeflenmiştir, AK Parti bunu
gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla, gayrisafi millî
hasılanın artış oranı, bütçenin artış
oranından çok daha fazladır.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Kutluyorum, sizi
kutluyorum! Ne güzel anlatıyorsun masalları!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Eğer siz,
tarıma ayrılan gayrisafi millî hasılanın payını
hesaplamak istiyorsanız
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Ne güzel masal
anlatıyorsun!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, size bunun
doğrusunu söyleyeyim:
1) Kamunun ayırdığı pay artı özel
sektörün ayırdığı payı ilave edersiniz
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Kutluyorum, helal olsun
size! Çok güzel anlatıyorsun!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bunu, hem 2002
yılı başındakini ilave edersiniz yani 2002 yılı
başında devlet ne kadar tarıma destek vermiş, özel sektör
tarıma ne kadar destek vermiş, bunu bir tarafa koyarsınız.
Daha sonra, hangi tarihi karşılaştırmak istiyorsanız,
diyelim 2007, o zaman devletin desteklediği rakamı
koyarsınız, özel sektörün yatırım miktarını ilave
edersiniz, bu iki rakamı
karşılaştırırsınız. Eğer bu iki rakamda
bir azalma söz konusuysa -oran olarak söylüyorum- bunu gayrisafi millî
hasılaya oranlayabilirsiniz, o zaman haklı olursunuz. Ama, bu
oranları, bu rakamları yaptığınız zaman göreceksiniz,
görüyorsunuz, gayrisafi millî hasıla içinde bu anlamda
baktığımız oranın payı yükselmiştir,
tartışmasız bir şekilde yükselmiştir. Bütçe
itibarıyla baktığında, Hükûmetlerimizin
aktardığı pay yükselmiştir
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Kişi
başına düşen paya aksetmiyor!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
gayrisafi millî
hasıla açısından bakıldığında da yine
yükselmiştir, bunu burada koyalım.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Kişi
başına 10 bin dolar düşüyor çiftçiye!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bir de nominal rakamlara
bakalım değerli arkadaşlar, bazı
arkadaşlarımız burada ifade ettiler: 2002 yılında
tarıma aktarılan kaynak 1,8 milyar YTLdir toplam. Kamunun, devletin
tarıma aktardığı destekleme rakamı 1,8 milyar YTL.
Şu anda ne kadar 2007 itibarıyla? 5,5 milyar YTL, yaklaşık
3 katı değerli arkadaşlar. Bunun yüzde 60ını
enflasyona çıkın, gerisi reel artıştır, gerçek
artıştır. Bunu nasıl görmezden gelirsiniz, bunu nasıl
yok sayarsınız değerli arkadaşlar ve bu aynı zamanda
toprak ağalarına giden para değil.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Çiftçinin cebine delik
açtınız!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Doğrudan gelir
desteği yoluyla toprak ağalarına gönderilen paralar değil.
Gerçekten çiftçilik yapan, gerçekten üreten insanlara aktarılan
kaynaktır, yerini bulan kaynaktır. Doğal kaynak budur ve bunu da
AK Parti Hükûmetleri gerçekleştiriyor değerli arkadaşlarım.
HASAN MACİT (İstanbul) Çiftçi niye
bağırıyor?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Şimdi,
bakın, tabii, burada, biz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Sütçü niye sokakta, sütçü?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Değerli
arkadaşlar
BAŞKAN Sayın Öztürk
Sayın milletvekilleri
Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bakın, değerli arkadaşlar, ben tabii, zamanım
da kalmadı- birkaç önemli üretim rakamını da verip sözlerimi
tamamlamak istiyorum.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Pirinci söylemediniz!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bakın,
buğday üretimi hep eleştiriliyor.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Bulguru demediniz!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) 2002 yılında
19 milyon 500 bin ton buğday üretilmiş.
AKİF AKKUŞ (Mersin) - Acıpayamda ne oldu,
Acıpayamda?
BAŞKAN Sayın Akkuş
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - 2003 yılında
19 milyon tona düşmüş, 2004 yılında 21 milyon ton, 2005
yılında 21,5 milyon ton, 2006 yılında 20 milyon ton ve
Türkiye, 2005 ve 2006 yılında 7,2 milyon ton buğday
ihracatı yapmıştır dâhilde işleme rejimi çerçevesinde
ve doğrudan ihracat rejimi çerçevesinde değerli arkadaşlar. 7,2
milyon ton -üretim fazlası- ihracat yapmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) Görev zararınız ne kadar
arttı?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) 2007nin özelliği
olduğunu hepimiz biliyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) 3,5 katrilyon görev zararı
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) 2007 yılı
gerçekten bütün dünyada ve Türkiyede yoğun olarak
kuraklığın yaşandığı bir dönemdir ve
Hükûmetimiz de gerekli tedbirleri de almıştır, onları da
söyleyelim. Kırk il kuraklık kararnamesi kapsamına
alınmıştır ve 300 milyon YTLye yakın kaynak
aktarılmıştır bu insanlarımıza.
Dolayısıyla, arızidir, tartışmasız bir
şekilde bu geçicidir 2007 yılındaki üretim düşüşü.
Kuraklığı bütün insanlarımız hissetti, bütün
vatandaşlarımız hissetti. Bunu yok sayamazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Ekmediler, ekmediler,
buğday ekmediler!
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ben, Sayın
Bakanımız hakkında verilen gensoru gerekçelerinin mesnetsiz ve
dayanaksız olduğunu söylüyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Canikli.
GÜROL ERGİN (Muğla) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Ergin, konu nedir?
GÜROL ERGİN (Muğla) Sayın Başkan, tarım
destekleri konusunda benim söylediğim sözler Sayın
Konuşmacı tarafından çarpıtıldı. İzin
verirseniz, bir iki dakika içerisinde gerçeği aktarmak istiyorum.
BAŞKAN Sizin isminiz söylenmedi.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Aklıma bile gelmedi
Sayın Başkan.
BAŞKAN Genel olarak konuşuldu, sizin
şahsınız
GÜROL ERGİN (Muğla) İsmim söylenmedi ama orada o
konuyu eleştiren bendim.
BAŞKAN Sayın Ergin, ben, Sayın Hatibi dikkatle
dinledim.
GÜROL ERGİN (Muğla) Son derece çarpıtılarak konuşuldu
orada.
BAŞKAN Bakın, Sayın Hatibi dikkatle dinledim.
Sataşma söz konusu değil, çünkü hiçbirinizin ismini zikretmedi.
Teşekkür ederim.
Şimdi, Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Söz süreniz yirmi dakika.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gensoru vesilesiyle, 2002 yılında AK Parti Hükûmetinin
devraldığı enkazı nasıl düzelttiği ve Türkiyeyi,
Türkiye'nin tarım sektörünü nereden nereye getirdiği hakkında da
sizlere bilgi sunma fırsatı bulacağım ve hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
tabii, gensorunun konusuyla ilgili sizlere bazı açıklamalarda
bulunacağım, kayıtlara geçmesi açısından. Dünyada son
bir iki yıl içerisinde bazı gelişmeler oldu. Başta petrol
fiyatları -bildiğiniz gibi- 23 dolardan 120 dolara çıktı.
Bu, dünyada tarımsal üretim potansiyeli olan birçok ülkenin pozisyonunu
gözden geçirmesine ve enerji tarımı yoluyla petrol
masraflarını azaltmaya karar vermesine yol açtı. Örneğin,
Avrupa Birliği ülkeleri 2010 yılı için petrole katılacak
miktarı yani biyoetanol ve biyodizeli, biyoyakıtı yüzde 5
olarak, Amerika Birleşik Devletleri yüzde 5,75 olarak, bazı ülkeler
yüzde 10 olarak, bazı ülkeler de mevcut durumlarını ikiye
katlama kararı aldılar ve bu, tabii, dünyada önemli bir pozisyon
değişikliğine sebebiyet verdi.
Şimdi, gıda maddesi olarak üretilen ve aslında
gıda maddesi olarak kullanılması gereken buğday,
mısır ve yağlı tohumlar, şeker kamışı,
şeker pancarı, bunların tamamı ya biyoetanol veya biyodizel
olarak kullanılmaktadır. Bu, tabii, sebeplerin en önemlisi. Çünkü
bunun arkasından aslında başka bir şey daha gelecek. Çünkü
dünya artık genetiği değiştirilmiş organizmalarla
birlikte tarımsal üretimi artırıp, şu anda bunu nasıl
enerji üretiminde kullanmayı veya gıda tedarikinde kullanmayı
tartışmakta.
İkinci bir konu: Tabii, dünyadaki gelişmelerde, dünyada
küresel ısınma dediğimiz hadise özellikle 2007
yılında dünyanın değişik bölgelerini çok ciddi
şekilde etkiledi. Akdeniz havzası başta olmak üzere Avustralya
Kıtası, Balkanlar bu durumda en çok etkilenen ülkeler oldu. Bu da
tabii ki bölgesel anlamda dünyanın değişik yerlerinde üretim
düşüşüne sebebiyet verdi.
Bir başka sebep, refah artışıyla birlikte
dünyanın büyük tüketicisi ülkeler, Çin gibi, Hindistan gibi büyük nüfus
barındıran ülkeler ve yine gelişmekte olan ülkeler, gelişme
yolundaki ülkeler, refah düzeyinin artışıyla birlikte gıda
tüketim alışkanlıklarını değiştirdiler.
Örneğin, daha çok et ve daha çok süt tüketmeye başladılar. Bu da
bir yandan hububat tüketimini artırdı, çünkü yem olarak
kullanılıyor. Bildiğiniz gibi hayvansal üretimde, özellikle
beside
Dünyada aslında baktığımız zaman,
üretimde, örneğin 2006-2007 üretimini mukayese ettiğimizde ne
buğdayda ne pirinçte ne arpada ne mısırda bir verim
düşüklüğü yok, bir rekolte düşüklüğü yok. Örneğin,
2006 yılında dünya buğday üretimi 593 milyon tondur, 2007de 604
milyon ton olmuştur. Mısır 699 milyon tondan 768 milyon tona
çıkmıştır. Arpada bir miktar düşüş var, çok
önemsiz bir miktar, ama pirinçte de 418 milyon tondan 422 milyon tona dünya
üretimi çıkmıştır. Ona rağmen, biraz önce
söylediğim sebeplerle meydana gelen talep artışı dünyada
hareketlenmelere sebebiyet vermiş ve mevcut stoklardan tüketim
artmıştır.
Şimdi, Türkiyeye baktığımız zaman,
Türkiyede 2006 yılında 20 milyon ton buğday, 3,8 milyon ton
-yaklaşık 4 milyon ton- mısır, 9,6 milyon ton arpa ve 700
bin ton da çeltik üretilmiştir. Yaşadığımız
olağanüstü kuraklık sebebiyle buğdayda yüzde 14lük bir düşüş,
mısırda yaklaşık yüzde 8lik bir düşüş ve
çeltikte de 650 bin ton ile yaklaşık yüzde 7lik bir düşüş
yaşadı Türkiye.
Ancak, burada dünyadaki etkiler ile Türkiyedeki etkileri mukayese
ettiğimizde, dünyada, örneğin buğdayda bu durumlar yüzde 130luk
bir artışa sebebiyet vermiş, dünya buğday fiyatı yüzde
130 oranında artmış bir yıl içerisinde. Arpada yüzde 57
oranında artış olmuş, mısır yüzde 50
oranında artmış, pirinç yüzde 100 artmıştır
dünyada. Türkiyeye baktığımızda, aslında yaşadığımız
kuraklığa rağmen buradaki fiyatlar, 2006-2007 mukayesesinde,
ekmeklik buğdayın fiyatı Türkiyede yüzde 40 artmış,
dünyada yüzde 130 artmıştı. Arpa fiyatında yüzde 25,
mısır fiyatında yüzde 17 ve pirinç fiyatında yüzde 78lik
bir artış meydana gelmiştir.
Tabii, bunun çeşitli sebepleri var. Biz, bu durumda,
aslında dünyanın karşı karşıya kaldığı
bu yeni durumda ve Türkiye'nin pozisyonuna rağmen, bizim
aldığımız birtakım tedbirlerle Türkiye'nin içerisinde
-ki bizim Bakanlık olarak, Hükûmet olarak görevimiz bu- Türkiyede,
Türkiye'nin ihtiyacını giderecek kadar mal bulunmasını
temin etmektir ve biz de bunu sağladık. Şu anda, bugün
itibarıyla da, bundan on gün önce
de, on beş gün önce de, Türkiyeyi hububat açısından haziran,
temmuz ayına yani yeni hasat sezonuna, pirinç açısından da eylül
ayına, yine hasat sezonuna Türkiyeyi rahatlıkla yetiştirecek
kadar Türkiye'nin ambarlarında, Türkiye'nin stoklarında pirinç de
hububat da bulunmaktadır. Bu konuda ne dün ne bugün ne önceki gün bir
problem biz yaşamadık. Onun için, aslında bu sorunu, yani
perakende fiyat artışlarındaki sorunu biz yapay bir sorun olarak
gördük çünkü Türkiyede böyle bir fiyat artışını
gerektirecek, geçtiğimiz haftalardaki, pirinçte, perakende
fiyatlarındaki bir fiyat artışını gerektirecek bir mal
yokluğu, bir arz eksikliği kesinlikle olmadı. Onun için, biz
buna spekülatif maksatlıdır dedik.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) O da sizin sorumluluğunuzda
değil mi?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
itibarıyla -önce o bilgiyi sizlerle paylaşayım- pirinç
fiyatında, geçtiğimiz haftalardaki 2,9 YTLden, mesela Meşhur
Peynirci firmasında Osmancık pirinci 2 YTLye, Realde 2 YTLye,
GİMPAda 2,9dan 1,95 YTLye, Carrefoursada da 2,9dan 1,9 YTLye
düşmüştür fiyatlar. Yani, şu anda bu fiyatlar piyasada cari,
bugün bizim yaptırdığımız araştırmada,
mağazalarda, halkımızın alışveriş
yaptığı yerlerde fiyatlar bu durumda. Yani, fiyatlar düşme
seyrinde. Bu da bizim söylediğimizi doğruluyor; bizim, daha önce
bunun spekülatif maksatla yapıldığına dair
görüşlerimizin doğru olduğunu gösteriyor.
Peki, biz ne yaptık? Şimdi, aslında, AK Parti
Hükûmetinin biraz sonra söyleyeceğim diğer icraatlarını ama
burada da önemli bir nokta var, eğer AK Parti Hükûmetiyle ilgili, pirinçle
ilgili bir şey söylenecekse tarihin şeref sayfasında Türk
siyaseti için AK Partiye bir sayfa ayrılır, denir ki: AK Parti
Hükûmeti pirinç üretimini Türkiyede 360 bin tondan 700 bin tona
çıkardı, 2 katına çıkardı. Tarih bunu yazacak. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Bu, durduk yerde olmadı
arkadaşlar
RASİM ÇAKIR (Edirne) Üreticiler de iflas etti!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Durduk yerde bu olmadı. Bakın, nasıl oldu?
Şimdi, biz çeltikte prim uygulaması başlattık
2005 yılında, tarife kontenjanı getirdik, referans fiyat
uygulaması getirdik ve bu üç uygulamayla birlikte Türkiyede pirinç
üretimi, çeltik üretimi 360 bin tondan, kuraklığa rağmen bu sene
650 bin tona çıktı. Şimdi, bu, 2002de ne kadardı? Yani,
200 bin ton pirinç üretiliyordu Türkiyede. Türkiye'nin toplam tüketimi 500-550
-azami- arasında. Bunun ancak yüzde 30u karşılanırken
bugün yüzde 80i yaklaşık karşılanır hâle
gelmiştir.
Bunun dışında, tabii, biz ileriye dönük olarak da,
problem ortaya çıkar çıkmaz Toprak Mahsulleri Ofisine sıfır
gümrükle ithalat yetkisi verdik ve Toprak Mahsulleri Ofisi bu konuyla ilgili
icraatlarını başlattı, çalışmalarını
başlattı.
Şimdi, buğdayla ilgili olarak da yine aynı
şekilde, Türkiyede, bakın, un fiyat artışı yüzde 40
iken Amerika Birleşik Devletlerinde un fiyat artışı yüzde
400. Kanadada un fiyat artışı yüzde 150 olmuştur.
Şimdi, burada bizim aldığımız birtakım tedbirler
oldu. Demin arkadaşlar diyorlar ki: Efendim, geçen sene hasat sezonunda
niye ithalat yapmadınız? Biz, Türk çiftçisini, Türk üreticisini
hasat sezonunda ithalat silahıyla vurmak istemediğimiz için,
onların üretiminin değerini düşürmemek için o tarihte
yapmadık, yapamazdık. Çünkü zaten Türkiye'nin yaklaşık 17,5
milyon ton buğday üretimi var ve bu, Türkiye'nin tüketim ihtiyacına
yetecek kadar bir miktardır. Biz ne yaptık? Eylül ayından
itibaren tedbirlerimizi aldık ve peyderpey Türkiye'nin ihtiyacı kadar
miktarı gerek Toprak Mahsulleri Ofisi gerekse zaten bizim sanayicilerimiz,
tüccarlarımız ithalatlarını yapıyorlar ve
dolayısıyla, tedbirlerini alıyorlar. Onun için, şu anda,
piyasada bu manada da bir sıkıntı bulunmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu
tarım olduğunda, insanlar maalesef çok rahat bir şekilde, böyle,
derleme, sağdan soldan duyulmuş rakamlarla konuşurlar.
Şimdi, ben size 2002de ne oldu, biz nasıl bir tablo
devraldık; onu söyleyeceğim:
Değerli arkadaşlar, 2002 tarihinde yürürlükte olup da o
tarihte yürürlükten kaldırılan destekleri size söylüyorum. Çünkü,
biraz önce, bizleri
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Gübre?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Gübreye de geleceğim.
Biraz sonra, sizleri bu bilgilerle şu şekilde
bilgilendirmek istiyorum:
Kimyevi gübre desteği: 1/1/2002 tarihinde
kaldırılmış. Belgesi burada. Bakanlar Kurulu kararı.
Gensorunun altında imzası olan bakanlar, o gün bu kararın
altında imzası olanlar, bugün de gensorunun altında imzası
olan arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, Zirai Mücadele ne diyor: Kimyevi gübre desteğini
kaldırdık. Burada, Bakanlar
Kurulu kararı.
Zirai mücadele ve veteriner ilaç desteği: Fatura bedelinin
yüzde 5i ile 30u arası ödeniyordu, 1/1/2002 tarihinde
kaldırıldı.
Pazar fiyat desteği: Bakın, şeker pancarı,
tütün, buğday, arpa, yulaf, çeltik, mısır, çavdar; bütün
bunlarda uygulanıyordu ve bunlarda pazar fiyat desteği
kaldırıldı.
Tarımda kullanılan elektrik desteği: 2002
yılında kaldırıldı ucuz elektrik kullanım
desteği.
GÜROL ERGİN (Muğla) Siz onu 2002de geldikten sonra
kaldırdınız. Elektrik desteğini Aralık ayında
kaldırdınız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) - Yine, ülkemizde sık sık meydana gelen doğal
afetlerden zarar gören üreticilere yapılan yardımlarla ilgili bir
kanun vardı, bu kanunun adı 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere
Tohumluk Dağıtılması Hakkında Kanundu, bu Kanun da
kaldırıldı.
Şimdi, biraz önce yine söylendi. Değerli
arkadaşlar, bütün bu desteklerin kaldırılmasını
onaylayan Dünya Bankası Başkanına yazılmış olan
mektup burada. Bu mektubun altında, yine gensoruda imzası bulunan iki
bakanın imzası var ve burada. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi,
biz, 2002 yılında Türk tarım sektörüne verilen destekte
şöyle bir tablo devraldık; ben size okuyorum: 186 milyon prim
ödemesi, 2002de. 83 milyon hayvancılık, 1,5 milyar YTL doğrudan
gelir desteği, 42 milyon YTL çay desteği; toplam 1 milyar 868 milyon
YTL. Yani, devraldığımız tablo bu. Sadece bu destekler var.
Biraz önce söyledi DGDnin durumunu, onun faziletlerini, onu
anlatmayacağım. Ama, bakın, biz ne yapmışız, biz
hangi yeni destekler getirmişiz, onları size arz edeceğim:
Prim uygulamaları getirdik hububatta, 2005te. Ne ödedik
şimdiye kadar? 1 milyar 632 milyon YTL. Mazot, 2003te desteği
getirdik. Ne ödedik? 2 milyar 13 milyon YTL. Gübre, 2005te getirdik; 966 milyon
YTL ödedik. Dane mısır, 2004te prim desteği getirdik; 455
milyon YTL. Aspir, arıcılık, sertifikalı fidan, 2005te
getirdik; 130 milyon YTL ödedik. Sertifikalı tohum, biz getirdik 2005te.
Kırsal kalkınma, 385 milyon YTL ödedik, biz getirdik 2006da. Su
ürünleri, sigorta... Tarım sigortası uygulaması getirdik ve
poliçe bedelinin yüzde 50sini hibe olarak ödüyoruz. Bu, Türk
tarımına yapılmış en büyük hizmettir (AK Parti
sıralarından alkışlar) ve tarihin şeref
sayfasında bu da yazılacaktır. Toprak tahlili, organik
tarım desteği getirdik ve ARGE desteği getirdik.
Şimdi, bunlarla birlikte, bakın, bugün, daha önce 83
milyon YTL olan hayvancılık desteğini biz 1,3 milyar YTLye
çıkardık. 186 milyon YTL olan prim desteğini -ki bunlar
yağlı tohumlar, pamuktu, ayçiçeğiydi vesaire- 1,2 milyar YTLye
de bunu çıkardık.
Değerli arkadaşlar, bütün bunlar
Tabii ki doğrudan
gelir desteğini indirmemiz gerekiyordu çünkü adaletsizdi ve üretimle bir
ilişkisi, verimlilikle hiçbir ilişkisi yoktu. Peki, biz bunu
yaptık, sonra ne oldu? Yani Türk tarımında hangi gelişme
oldu? Hangi büyüme meydana geldi?
Değerli milletvekilleri, 2002 yılında Türk
tarım sektörünün gayrisafi üretim
değeri sadece 23,7 milyar dolardır, 2002 yılında.
Bakın, 2007de
Biraz önce arkadaşlar dediler ki: Tarım öldü,
bitti, çöktü vesaire. Ne ölen var ne çöken var, Türk tarımı dimdik
ayakta. AK Parti Hükûmetinin hizmetleriyle çok daha ileri bir noktaya gidecek.
[AK Parti sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar (!)]
Bakın, ne olmuş? 50,7 milyar dolara çıktı Türk
tarım sektörünün gayrisafi üretim değeri 2007 yılında.
GÜROL ERGİN (Muğla) Sayın Bakan, sen böyle
söylersen çiftçi de Külahıma anlat! diyor Külahıma anlat! Bunu
çiftçi söylüyor.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) - Tarımda kişi
başına gelir 2002 yılında, aynı diğer sektörlerde
olduğu gibi düşüktü. 2002de bin dolardı tarımdaki
kişi başına gelir, 2007 yılında 2.433 dolara
çıktı.
Şimdi, tarımsal kredi faizi oranları
Bakın,
biz nereden devraldık? Yüzde 59dan devraldık. Nereye getirdik?
Sıfır ila 13 aralığına getirdik. Yüzde 90ı
sübvansiyonlu kredi olarak kullanılmak üzere, 2007de Türk çiftçisine
kullandırılan kredi 6,3 milyar YTLdir; 6,3 milyar YTL. Peki, bunu
kim kullandı? Tam 1 milyon 100 bin Türk çiftçisi kullandı, tam 1
milyon 100 bin. (AK Parti sıralarından alkışlar) Peki, ne
kadardı bu? 2002de kaç Türk çiftçisi ne kadar kredi kullanıyordu?
550 bin çiftçi toplam 550 milyon YTL kullanıyordu.
GÜROL ERGİN (Muğla) Çiftçi kendisini mi icraya
veriyor!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Kaç kat artmış? 13-14 kat artmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) - Şimdi, değerli
kardeşlerim, bakın, biz Türk çiftçisinin borçlarını sildik.
765 bin çiftçinin 2,7 -o günkü parayla- katrilyon değerindeki borcunun 1,5
katrilyonunu sildik, geriye kalanı da yapılandırdık,
ödeyebileceği şekilde. Bugün, gerek Ziraat Bankası gerek
tarım kredi kooperatiflerinin kullandırdıkları kredinin
yüzde 96 ila 98 arasında geri dönüşü var. Ne demektir bu? Türk
çiftçisinin kredi alan 100 tanesinin 98i borcunu da tıkır
tıkır ödüyor, borcunu da tıkır tıkır ödüyor.
Demek ki ödeme gücü var, demek ki bunu sürdürebiliyor.
Değerli milletvekilleri, bakın, ihracatla ilgili olarak
size bazı rakamlar vereceğim. Bu da son derecede önemli çünkü Türk
ihracatçısına da Türk tarım sektörüne de haksızlık
yapılıyor. Biz hükûmeti devraldığımız 2002
yılında Türkiye'nin tarımsal ithalatı 4 milyar dolar,
tarımsal ihracatı da 4 miyar dolar. Bugün
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Köylü keyfinden mi
bağırıyor o zaman Sayın Bakan?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Konuşmamı tamamlayayım
BAŞKAN Teşekkür ederim; bir dakikayı ekledim ben
size.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Öyle mi?
BAŞKAN Ekledim, evet; çok teşekkür ederim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Sayın milletvekilleri, Türk tarımıyla ilgili daha
söylenecek çok şey var. Böyle, yirmi dakikayla burada
anlatılamıyor. Daha geniş zamanda bu bilgileri sizlere
anlatacağım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi
Eker hakkındaki (11/1) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.
Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.25
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.30
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 96ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile
diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Veysi Kaynakın, Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
Avrupa Birliği Uyum ve Adalet Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynakın; Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın; Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
Avrupa Birliği Uyum ve Adalet Komisyonları Raporları (2/210,
2/27) (S. Sayısı: 215)(x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 215 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki
görüşmelere başlamadan evvel, Şırnak Milletvekili
Sayın Hasip Kaplan ve arkadaşlarının, Türk Ceza Kanununun
301inci maddesinin değiştirilmesine dair kanun teklifinin Anayasaya
aykırı olduğu gerekçesiyle İç Tüzükün 84üncü maddesine
göre, öncelikle, Anayasaya aykırılık yönünden
görüşülmesini isteyen bir önergesi Başkanlığımıza
intikal etmiştir. İç Tüzükün söz konusu 84üncü maddesi, bir kanun
teklifinin Genel Kurulda görüşülmesi sırasında belli bir
maddesinin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle verilecek
önergeleri düzenlemektedir. Henüz teklifin maddelerine geçilmesine karar
verilmemiştir. Bu nedenle, bu önergenin işleme konulması şu
aşamada mümkün değildir. Ancak, teklifin maddeleri görüşülürken
her madde üzerinde Anayasaya aykırılık önergesi verilmesi
mümkün olacaktır.
Bilgilerinize sunulur.
Teklifin tümü üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Hakkı Suha Okaya aittir.
Buyurun Sayın Okay. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın
Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türk Ceza Kanununun 301inci maddesiyle ilgili bugüne kadar
bitmeyen ve de hiç bitmeyecek gibi görünen çok perdeli bir oyun üzerinde
konuşuyoruz. Ne yazık ki 301inci madde kapsamındaki
tartışmalarda, her zaman olduğu gibi,
tartışılması gereken konunun rotasından
çıkarıldığı, yapay gündemlerin
oluşturulduğu, yapay çözümlerin ortaya atıldığı,
konu hakkında düşünce açıklayanların demokrasi
karşıtı olarak mahkûm edildiği, farklı görüşte
olanların görüşlerine tahammül edilmediği, konunun bir tabu
hâline dönüştürüldüğü sağlıksız bir süreç
yaşanmıştır. Yani Türkiye'de 301inci madde
değiştirilirse Türkiye demokratik bir ülke olacak, eğer
değiştirilmez ise Türkiye'de demokrasinin sonu gelecek şeklinde
bir hava yaratılmıştır.
(x) 215 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Siyasi iktidar, 2005 yılının sonlarından
bugüne kadar yaşanan bu süreçte edilgen ve siyasi çıkarını
devlet çıkarı ve onurundan önde tutan bir çizgi izlemiştir. Bu
sürecin gözden kaçmayan ve bizi en çok yaralayan tarafı, dış
telkinlerle, baskılarla ve dayatmalarla yasama sürecinin
şekillendiriliyor olması.
Bu düzenlemeye, hiçbir rasyonel değişiklik içermediği
için, ısmarlama olduğu için, tasarı olarak değil teklif
olarak Parlamentoya sunulması açısından samimiyetsiz bir
girişim olduğu için, yıllarca süren tartışmalar
nedeniyle, AKPnin kapatma davasından sonra Parlamentoya sunulduğu
için, bunca zaman üzerinde çalışılmasına karşın
gerek içeriği gerekse gerekçesi özensiz olduğu için, siyasi
iktidarın kafa karışıklığını
yansıttığı için, içerdiği belirsizliklerden
dolayı yeni kargaşalara neden olacağı için
karşıyız. Çok perdeli bir oyun dedim. Türk Ceza Kanununun
301inci maddesi, yani 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 159uncu
maddesi, 1926dan sonra 5237 sayılı Yasa çıkarılıncaya
kadar yedi kez değiştirilmiştir. 5237 sayılı Yeni Türk
Ceza Kanunu 2004 yılında kabul edilmiş ve 2005
yılının Haziran ayında yürürlüğe girmiştir, yani
söz konusu düzenleme AKP iktidarı döneminde hukuk dünyasına
girmiş ve özgürlükler açısından büyük bir başarı
olarak nitelendirilmiştir. Kafaları karıştıran ve
karışık uygulamalara neden olan bu madde gerekçesi ise, bu
siyasi iktidar tarafından hazırlanmıştır.
Avrupa Birliğinin, Türkiyenin üyelik sürecini yokuşa
sürmek için, sözde Ermeni soykırımını Türkiyenin önüne
koyması ve ünlü kişiler hakkında açılan davalar, 301inci
maddeyi Türkiyenin en önemli gündem maddesi hâline getirmiştir. Hollandada
Türk kökenli parlamenterlere sözde soykırımı tanıması
için yapılan baskılar, Fransanın sözde soykırımı
tanımayanlara ceza öngören yasayı kabul etmesi, bir siyasi parti
liderinin İsviçrede yargılanması, aslında 301inci madde
tartışmalarının dış boyutunu gözler önüne
sermektedir; ancak, siyasi iktidarın tüm bu yaşananlar
karşısında başı dik bir politika izleyemediğini
de buradan ifade etmek durumundayım.
Siyasi iktidar, 2005 yılının sonundan bugüne kadar
hep kamuoyunu oyaladı, bu süreçte yargıya yapılan
saldırılara göz yumdu, bu konudaki Avrupa Birliği mevzuatı
hakkında gerçekleri halktan sakladı, yani 301inci maddeyi tamamen
bir siyasi istismar konusu hâline getirdi. İktidar, dış ve iç
çevrelere 301le ilgili yasal düzenleme yapacağını birçok kez
deklare etti. Bazı AKPli yetkililer, 301le ilgili düzenleme
yapacaklarını söylerken, bazıları da Buna ihtiyaç
olmadığını açıkladı, yani nabza göre şerbet
verildi. İktidarın biraz sonra değineceğim süreç içindeki
açıklamalarını hatırlayınca, bu konunun nasıl
istismar edildiği, nasıl siyasi çıkarlar için
kullanıldığı daha iyi anlaşılacaktır.
Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek, Aralık 2005te,
Türk yargısının müstemleke yargısı
olmadığını belirterek, Pamuk davasına ilişkin
dış baskılara karşı Fehriye Erdal örneğini
vermiş ve 301le ilgili değişiklik yapmayacaklarını
açıklamıştır. Yine 2005 Aralık ayında
Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül, 301inci maddeyi
Gece Yarısı Ekspresi filmine benzetti ve Türkiyeye çok büyük zarar
verdiğini söyledi. 2006 Ekiminde Fransada sözde Ermeni
soykırımını inkâr edenlere ceza öngören yasa çıkmadan
önce Sayın Tayyip Erdoğanın Sarkozyyi arayarak, bu
yasanın çıkmaması için neler yapabileceklerini sorduğunda,
Sarkozy, Sayın Erdoğana, soykırımı
araştıracak komisyonda tarihçilerin yer alması şartı
olması, Türk Ceza Kanununun 301inci maddesinin
kaldırılması ve Ermenistan ile Türkiye
sınırının açılması şeklinde üç öneride
bulundu. Bu öneriler Anadolu Ajansı bültenlerine de yansıdı.
Sarkozy bu cüreti kimden aldı? Çiftçiye, işçiye,
emekliye yüksek perdeden tepki gösteren Sayın Başbakan, niçin
Sarkozyye tepki gösteremedi? Kasım 2006da Sayın Tayyip
Erdoğan, Sayın Ali Babacan, Sayın Cemil Çiçek sivil toplum
örgütleriyle toplantı yaptı; 301inci maddenin AB mevzuatına
aykırı bir yönü bulunmadığını belirterek,
301inci maddenin yasa koyucunun açık maksadına uygun olarak
özgürlükçü bir şekilde yorumlanması hâlinde, düşünce ve ifade
özgürlüğü konusunda hiçbir sorun kalmayacağını belirttiler.
Aynı toplantıda, bu konuda değişik seçenekleri
inceletmelerini ve sivil toplum örgütlerinin önerilerini Hükûmete iletmelerini
istedi. Ertesi gün Olli Rehn, Başbakanın açıklamalarından
duyduğu memnuniyeti açıkladı. Yani siyasi iktidar topu taca
attı.
Ocak 2007de Adalet Bakanı Sanayi Odasında
yaptığı konuşmada "Evvela denildi ki: Bu 301inci
madde Türkiye'nin ayıbıdır. Bu, Türkiye'nin ayıbı ise
bu ayıbı taşıyan pek çok ülke var, özellikle Avrupa
Birliği üyesi ülke var. Çünkü aynı madde, ya aynen ya da ifadeleri
değişik olarak, cezaları da değişik olarak, üstelik
Avrupa Birliğinin birinci liginde olan Avrupa Birliğinin kurucu
ülkelerinde var. O zaman niçin onlara ayıp olmuyor da Türkiye için
ayıp oluyor?" şeklinde değerlendirmesiyle isyan
bayrağı açtı. Basına bu olay 301 Cemil vakası olarak
yansıdı.
2007 Şubatında Sayın Erdoğan 301inci maddeyle
ilgili çalışmalar yaptıklarını belirterek önümüzdeki
günlerde büyük ihtimalle bununla ilgili değişikliği Meclise
getireceklerini açıkladı.
Sayın Gül yine 2007 Şubatında Observere
verdiği demeçte Başbakan Erdoğanın ve kendisinin
düşüncesinin 301inci maddenin değişmesi yönünde olduğunu,
seçimlerden önce de değiştireceklerini açıkladı.
2007 Kasımında Sayın Mehmet Ali Şahin, Adalet
Bakanımız Anadolu Ajansına yaptığı
açıklamada 301inci maddeye ilişkin olarak sivil toplum örgütleri
önerileri ışığında beş altı farklı
öneri geldiğini ve Bakanlar Kurulunda görüşülerek bunlardan birinin
tercih edilip Parlamentoya gönderileceğini ifade etti. Hâlâ bekliyoruz.
Hükûmetten Parlamentoya gelen bir tasarı yok. İki buçuk
yıldır Hükûmetin üzerinde çalıştığı bir konu
var ama bu konuda bir hükûmet tasarısı yok.
Parlamentoya siyasal iktidara mensup Adalet ve Kalkınma
Partili bir milletvekili tarafından bir teklif verildi. Bu teklif, özensiz
hazırlanmış, Anayasaya aykırı ve belirsizlikler
içerisindeydi. Düzenlemenin tasarı olarak değil teklif olarak
getirilmesi, konuyla ilgili kamu makamlarını baypas etmek ve konunun
kamuoyunda tartışılmasını engellemek amacını
gütmektedir. Bu yönüyle siyasi iktidar mahcubiyetini ve
kararsızlığını ortaya koymuştur.
Düzenlemenin Parlamentoya getiriliş zamanlaması da son
derece rencide edicidir. AKPye kapatma davası 14 Mart tarihinde
açıldı. Bu arada, AKP, has destekçileri olan liberallerin
salvolarına hedef olmaya başlamıştı. Üstüne üstlük,
bir de 10 Nisan 2008 tarihinde AKPnin kapatma davasına bir müstemleke
valisi edasıyla karşı çıkan AB Komisyonu Başkanı
Barroso, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu salonda bir konuşma
yaptı ve işte tam bu noktada AKPnin demokrasi ve özgürlük
damarı kabarıverdi ve 7 Nisan 2008de bu teklif Parlamentoya sunuldu.
AKPlilerin, 301inci maddeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine
getireceklerine ilişkin çeşitli tarihlerde yaptığı
açıklamaları sizlere aktardım.
Adalet Komisyonunda, Yargıtay 9. Ceza Dairesi üyesi, 301den
açılan davalara ilişkin sayısal verileri aktardı. Buna
göre, dava açılmakla birlikte, birçok davada ceza verilmemiş, hatta
2006-2007de kesinleşen cezanın ikişer dosya olduğunu
Yargıtay 9. Ceza Dairesi üyesi açıkladı.
Peki, AKP, 301inci madde uyarınca dava açma sürecini,
yargı bağımsızlığını ihlal ederek
yargıyı nasıl yönlendirdi ve davaların
sayısının artırılmasına nasıl neden oldu?
1/1/2006 tarihinde zamanın Adalet Bakanı 5 sayılı bir
genelge yayınladı. Bu genelgede, soruşturmaların süratle
sonuçlandırılması yerine, 301inci maddeyi de içeren kimi Türk
Ceza Kanunu maddeleriyle ilgili başvurularda süratle kamu
davasının açılmasını söyledi. Bir taraftan, Adalet
Bakanı Süratle kamu davası açın. diyor, 301 için de
açın. diyor; bir taraftan da Sayın Gül Gece Yarısı
Ekspresinin etkisinin yaşanmasına katkı yaptı. diyor.
Bunlar, 301e ilişkin, AKPnin çelişkili, tutarsız ve
gayrisamimi açıklamalarının birer kanıtıdır.
Değerli arkadaşlarım, yasa teklifi, Avrupa
Birliğinin siyasi iktidara siparişi niteliğindedir; rasyonel
hiçbir yenilik içermemektedir, göz boyamaktan başka bir işlevi
yoktur. Teklifin komisyon raporu okunduğunda da net bir şekilde
görülmektedir. Teklif özensiz hazırlanmıştır. Komisyon
çalışmasında AKP ne yapacağını da çok iyi
bilmiyordu. Nitekim, komisyonda bu yasa görüşülürken AKPli 3 tane
milletvekili arkadaşım bir önerge verdi. Bu önergenin içeriği
şuydu: Saygınlığı sarsacak biçimde alenen
aşağılama. Şimdi, şunu merak ediyoruz:
Saygınlığın sarsılmayacağı biçimdeki alenen
aşağılama nasıl olur? Ve bir komedi yaşandı,
Sayın Komisyon Başkanı, sonrasında bu
saygınlığı sarsacak biçimdeki alenen aşağılamanın
saygınlığı sarsacak biçimdeki ibaresinin
çıkarılmasını teklif etti ve bu da kabul gördü.
Değerli arkadaşlarım, bu teklifte Türklüğü
ibaresi yerine Türk Milleti ibaresi getirilmektedir. Anayasanın
66ncı maddesinde Türklükten neyin kastedildiği ve açıkça Türk
Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes
Türktür. hükmü yer almaktadır. Bu konuda Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun 2006 yılında verdiği kararda da netlik
bulunmaktadır. Yani bu değişiklik, Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin kararlarıyla Yargıtay Ceza Genel Kurul kararına baktığımızda
pratikte hiçbir yenilik de getirmemektedir. Açıkçası, Yargıtay
Ceza Genel Kurulu kararın içeriğinde Türklük kavramı devletin
insan unsuruyla ilgili olup bu kavramla Türk milleti kastedilmektedir.
Türklükten maksat, Türk milletini oluşturan insani, dinî, tarihî
değerlerle millî dil, millî duygular ve millî geleneklerden oluşan
millî, manevi değerler bütünüdür. demektedir.
İşin trajikomik yönü, Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulan teklifin genel gerekçesi ile madde gerekçesinde bu konudaki içtihada
değinilmezken, Adalet Komisyonu Raporunda az önce belirttiğim
ifadelere atıfta bulunulmasıdır. Sayın Bakan da komisyon
konuşmasında bu durumun altını çizmiş. Madem bu konuda
bir içtihat oluştu, o zaman Türklük ibaresi yerine Türk milleti
ibaresinin konulmasının, yani yasamanın, sırf bu
değişiklik için fuzuli yere işgal edilmesinin nedeni nedir?
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi,
Türklüğün, ırkçı ve kafatasçı bir tanımlama
olmadığını, bunun Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine aykırılık taşımadığını,
Almanyadan Avusturyaya, İspanyadan Hollandaya, Fransadan
İtalyaya kadar birçok ülkede benzer düzenlemelerin bulunduğunu, bu
konuda dış telkinlerle yargı üzerinde baskı
kurulmasının erkler ayrılığı ilkesiyle
bağdaşmadığını, Anayasanın 70inci
maddesinde Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir., 72nci
maddesinde Kamu hizmeti, her Türkün hakkı ve ödevidir., 76ncı
maddesinde Yirmibeş yaşını dolduran her Türk milletvekili
seçilebilir. denilirken bir ırkın tanımının
yapılmadığını kamuoyu ile paylaştı ancak
güdümlü sözde aydınların hedefi olmaktan da kurtulamadı.
Fransada, sözde Ermeni soykırımını inkâr
edenlerin cezalandırılmasına ilişkin yasayı sosyalist
partinin desteklemesi de bizim sözde
aydınlara dert olmadı ama Cumhuriyet Halk Partisinin, Avrupa
Birliği ülkelerinin yasalarında olan ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine aykırı olmayan bir düzenlemenin
değiştirilmesine katkı vermesi birileri için dert oldu.
Yine teklifin gerekçesinde Keza, birinci fıkradaki
Cumhuriyeti ibaresi Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak
değiştirilmiştir. denilmektedir. Gerek genel gerekçede gerekse
madde gerekçesinde bu konuda başkaca bir açıklama
olmadığına göre Cumhuriyeti yerine Türkiye Cumhuriyeti
Devleti ibaresinin getirilmesinin gerekçesi sadece keza kelimesiyle açıklanmaktadır.
Sayın milletvekilleri, üzerinde bu kadar gürültü
koparılan, sivil toplum örgütlerinin içinden
çıkamadığı, Hükûmetin, içinden
çıkamadığını belirttiği böylesine önemli bir
konuda bu kadar ciddiyetsiz olunmasını kamuoyunun takdirlerine
bırakıyorum.
Tabii bu arada cumhuriyet kelimesine, cumhuriyete atfedilen
anlama, siyasi iktidarın alerjisi de göz ardı edilmemelidir.
Eğer, anayasal açıdan tartışma yaratan bu
değişiklik, uygulamada Cumhuriyetin nitelikleri başlıklı
Anayasanın 2nci maddesinde yer alan ve başlangıçtaki ilkeler
ile demokratik, laik ve sosyal hukuk devletine yapılan vurgunun
korunmasız bırakılması gibi bir sonuç beklenerek
yapılıyorsa, bu ince hesabın faturası da ağır
olur. Cumhuriyeti savunmasız bırakmak kimsenin de haddi
değildir.
301, çok perdeli bir oyundur ve devam edecektir. dedik. Bunun
bir nedeni de soruşturma izni ve görevli mahkemeler konusundaki
değişikliklerin uygulamada yaratacağı kargaşadır.
Teklifte, kovuşturmanın Cumhurbaşkanının iznine tabi
kılınmasındaki sakatlıklar ve Anayasaya aykırılıklar
çok tartışıldı. Üzerinde çok durmayacağım ancak
Başbakan ve Başbakan Yardımcısının bu konuyu
hararetle savunur noktadan geri adım atması olumlu bir gelişmedir.
Bu durum, çelişkiler ve iş bilmezliğin nasıl hâkim
olduğunu da gözler önüne sermektedir. 2005 yılında
yürürlüğe giren Türk Ceza Yasasıyla, Adalet
Bakanlığında olan izin yetkisinin kaldırılması
olumlu bir adımdı ve dönemin Adalet Bakanı Sayın Cemil
Çiçek, Aralık 2005te Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında
yaptığı açıklamada
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ekliyorum.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Bunu AB kendisi istedi. Kimse yetkisini vermezken, bu Hükûmet
yargıya müdahale olmasın, yargı dosyadaki delile, hukuka, vicdani
kanaatine göre karar versin diye Adalet Bakanlığının bu
alandaki yetkilerini ortadan kaldırdı. demiştir. Siyasi
iktidarın ve ABnin bugün dediklerine mi yoksa 2005te dediklerine mi
inanacağız şimdi?
Değerli arkadaşlarım, bu noktada, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, yargı bağımsızlığına
ilişkin AB normlarının bir an önce hayata geçirilmesinin
öneminin altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Değinmek istediğim bir başka nokta da, nezdinde
cumhuriyet savcıları bulunan asliye ceza mahkemelerinin yerine
görevli mahkemelerin sulh ceza mahkemeleri olacak olmasının ortaya
çıkaracağı yeni tartışmalardır. Yargıtay
temsilcisinin de Adalet Komisyonunda bu
tehlikeye dikkat çektiğini buradan tekrar hatırlatmak istiyorum.
Özetle, bu teklif, kapatma davasında, Avrupa Birliği,
ikinci cumhuriyetçi, liberal çevreler ve Kayıtsız şartsız
Avrupa Birliğine girelim. diyen iş birlikçi sermayeye selam
teklifidir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Okay.
Şimdi, söz hakkı Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Van Milletvekili Sayın Fatma Kurtulanda.
Buyurun Sayın Kurtulan. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA FATMA KURTULAN (Van) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 215 sıra
sayılı Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine grubum
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
301inci maddeyle ilgili yürütülen tartışmaların
doğru bir çerçevede yürümediği ve bu şekilde yürütülmesinin ne
ifade özgürlüğüne ne de ülkemiz demokrasisine herhangi bir katkı
sunmayacağı aşikârdır. Her şeyden önce konuya
Sırf AB istiyor bu nedenle yapıyorsunuz. ya da Türklüğe
hakareti serbest bırakıyorsunuz. veya Türklük kavramıyla
sorunu olanlar bu değişikliği istiyor. Bu nedenle bu Yasa
değişmemelidir. şeklindeki eleştirileri haksız veya
yetersiz bulduğumuzu belirtmek istiyoruz.
Temel hak ve özgürlüklerin en önemlisi ifade özgürlüğüdür.
Eğer bir toplumda kişiler veya gruplar düşüncelerini özgürce
açıklama ve yayma hakkından mahrum ise diğer hak ve
özgürlüklerin de hiçbiri tam olarak uygulanamıyor demektir.
Türkiyede yaşayan veya Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olan hiç kimsenin Türklüğe hakareti veya başka
milletlere hakareti hoş görmesini beklemek, bunun önünün
açılmasını sağlamak gibi bir duruşu olamaz. Yeryüzünde
yaşayan her halkın, her milletin manevi değerleriyle
özdeşleşmiş bir onuru vardır. Herkesin de milletlerin bu
manevi değerlerine saygı duyması ve onurunun korunması
konusunda hassasiyet göstermesi beklenir.
Ancak 301inci madde çerçevesinde yürütülen tartışmalar
öylesine bir hâle sokulmaya çalışılıyor ki; sanki bu
maddeye karşı olanlar manevi değerlere saygı duymayanlar,
bu maddeyi savunanlar da milletlerin manevi değerlerini korumaya
çalışanlardır gibi bir hava yaratılmak isteniyor.
Bu eksende yürütülen böylesi tartışmalar nedeniyle de
konunun asıl can alıcı yönü unutturulmaya
çalışılmaktadır. Bir yandan, sanki ifade özgürlüğü önündeki
tek engel 301inci maddeymiş ve bu madde değişirse artık
ülkemizde düşünceyi açıklamak suç olmaktan çıkacakmış
gibi bir yanılsama yaratılırken, diğer taraftan da sanki
301inci madde değişirse Türklük kavramı ya da Türk milleti
kavramı tartışmaya açık hâle gelecek ya da Türklüğe
hakaret serbest hâle gelecekmiş gibi başka bir yanılsama
yaratılıyor. Oysa çok açık bir şekilde ortadadır ki
Hükûmetin bu değişiklik önerisi ile ne ülkemizde ifade özgürlüğü
gelişmiş olacaktır ne de iddia edildiği gibi manevi
değerlere hakaret etmek serbest olacaktır.
Aslında, bu büyük yanıltma kampanyası ile sadece
Avrupa Birliği kandırılmaya çalışılmaktadır.
Bundan da açıkça anlaşılmaktadır ki bu Hükûmetin tek derdi
AByi memnun etmektir. Hükûmet kendi vatandaşlarına ifade
özgürlüğü gibi kutsal bir hakkı tanımak yerine, AByi mutlu
etmeyi daha önemli bir görev olarak kabul etmektedir. Böyle olmasaydı
eğer, darbe anayasası başta olmak üzere Ceza Kanunundaki
diğer yasakçı maddelerden tutalım, Siyasi Partiler Kanunu,
Dernekler Kanunu, Sendikalar, Terörle Mücadele Kanunu gibi yasalardaki
uluslararası sözleşmelere ve evrensel insan hakları kriterlerine
uygun olmayan bütün düzenlemeleri ayıklayan bir paketle Meclise gelinirdi.
Ancak, ne hikmetse, Avrupa Birliği kafayı 301inci maddeye
taktığı için Hükûmet de sadece bu talimatı yerine getirmek
adına 301inci maddede bir makyaj yapmayı demokratik olarak sunmaya
çalışmaktadır.
Hükûmete göre demokrasinin sınırları Avrupa
Birliği yetkililerinin iki dudağı arasından
çıkanlardır. Onlar bizim için ne kadar demokrasi istiyorsa o
kadarı verilecektir. Yoksa, vatandaşlarımızın hangi
haklara ve özgürlüklere layık olduğu çok önemli değildir. Önemli
olan Avrupa Birliğini memnun etmektir. Özcesi, bugün burada yapılan
yasama faaliyetleri aslında bir göz boyamadan ibarettir ve görülecektir ki
memnun etmeye çalıştığınız Avrupa Birliği
bile önümüzdeki günlerde bu değişiklikle tatmin
olmadığını ifade etmeye başlayacaktır.
Yapılması gereken şey, korkuları ve
paranoyaları bir kenara bırakıp bu ülkenin
vatandaşlarına güvenmek ve 301inci maddeyi kaldırmaktır.
Partimizin bu talebi sadece ilkesel olarak ifade özgürlüğünü savunuyor
olmasından kaynaklıdır. Yoksa, parti tarihimizde hiçbir
yöneticimiz ya da parti yetkilimiz hakkında Türklüğe hakaretten
açılmış bir tek dava, verilmiş bir ceza yoktur. Ama, bu
madde işletilirken bile ayrımcı
davranılmıştır. Daha çok muhalif kesimleri susturmaya
yönelik bir madde olarak kullanılmıştır. Tabii burada
kastettiğim muhalif kesimler, resmi ideolojiye muhalif kesimlerdir. Yoksa,
resmi ideolojiyle bir derdi olmayanların, kendine bu ideoloji içerisinde
iyi bir yer bulmuş olanların ya da bu resmi ideoloji sayesinde
iktidarlarını daimi kılanların elbette ki bu ülkede hak ve
özgürlük sorunu yoktur. Onlar zaten her şeye muktedirler. Onların
inandığı her şey doğrudur ve gerçektir. Onların
manevi değerleri en kıymetli olandır. Onların onuru
diğer insanlardan daha kutsaldır. Onlar gibi düşünmeyenler ise
aldatılmış, kandırılmış cahiller, gericiler
ya da hainlerdir. Bu nedenle, onlar gibi düşünmeyenler en ağır
cezalara çarptırılmalıdır; zaman zaman faili meçhul bir
şekilde infaz edilmelidir, toplumda siyasi linçe tabi
tutulmalıdır çünkü resmî ideolojinin sahipleri olan elitist azınlık
kendini bu devletin asıl sahibi olarak görürler. Geri kalan çoğunluk
ise kendisine lütfen verilen haklarla yetinmek zorunda kalanlardır.
Devletin asıl sahipleri ise her türlü nimeti kendi arasında
paylaşmaktan, devletin olanaklarını birbirine peşkeş
çekmekten, bu olanakları kullanarak halkı baskı altında tutmaktan,
gerçeklerin öğrenilmesini önlemek için ifade özgürlüğünü
yasaklamaktan, kısacası resmî ideolojinin bekçiliğini yapmaktan
dolayı bu toplumun sözde en saygın kesimidirler. Cumhuriyet tarihi
boyunca bu kesimlerin hak ve özgürlük gibi bir derdi olmamıştır
çünkü zaten bütün hak ve özgürlüklerin sahibi kendileridirler. Onlara göre bu
devleti ve toplumu koruyup geliştirecek tek ideoloji resmî ideolojidir.
Düşünceyi açıklama özgürlüğü de bu nedenle resmî ideolojiyle sınırlıdır.
Buna ters düşen hiçbir düşünce özgür olamaz, olmamalıdır.
Geri kalan bütün düşünceler tehlikelidir, tehdittir. İşte,
ülkemizdeki düşünce özgürlüğü tartışılacaksa bunun
için sorgulanması gereken şey resmî ideolojinin kendisidir.
Peki, nedir bu resmî ideoloji dediğimiz şey? Resmî ideolojinin
sözlük anlamı, bir devletin ya da kurumun belli bir ideolojiyi, bünyesinde
bulunan halka veya topluluğa dikte etmesi ve koyduğu kurallar ve
yöntemler ile bunu zorunlu olarak kabul edilebilir tek ideoloji olarak
göstermesi durumudur. Bizdeki resmî ideolojiyi anlamak için biraz gerilere,
hatta Osmanlının son dönemlerine kadar gitmek gerekir. İttihat
Terakkiden başlayarak günümüze kadar bütün aşamalarını
irdelemek gerekir. Elbette ki zamanımız bu tarihî kesiti
detaylarıyla incelemeye fırsat vermez. Ancak birkaç çarpıcı
noktayı belirtmeden de geçemeyeceğim. Örneğin resmî ideolojinin
şekillenmesinde önemli bir tarihî dönem olan 1919-1923 süreci bugün
yaşanan sorunların nedenlerinin anlaşılabilmesi açısından
dikkatle incelenmesi gereken bir dönemdir. Çünkü bugün vatandaşı
olduğumuz devletin temelleri o dönem atıldı, bugün üzerinde
yaşadığımız toprak parçası o dönemde
işgalden kurtarıldı, bugün yönetim biçimi olarak
benimsediğimiz cumhuriyet o dönem ilan edildi. Eğer, o dönemde
planlanan devlet, millet, cumhuriyet kurguları bütün gerçekliği
ve çıplaklığıyla ortaya konulmazsa bugün, bu ülkede
yaşanan hiçbir toplumsal sorunun nedeni de çözümü de
anlaşılamaz. Bugün tek millet kavramından söz edenler, milleti
1920lerdeki gibi üst bir kimlik olarak tanımlamak yerine aslında tek
etnisiteye dayalı bir teknikten söz ederler. Her ne kadar bunun böyle
olmadığı Türküyle, Kürtüyle, Çerkeziyle, Lazıyla,
herkesi ifade eden ve kapsayan bir kavram olduğu iddia edilse de yasal düzeyde,
idari düzeyde ve uygulamada bunun böyle olmadığını anlamak
hiç de zor değildir.
İlk TBMMde her etnik grup kendi aidiyeti ile temsil
imkânına sahip olmakla birlikte hep bir arada ifade olunmak icap
ettiğinde Türk milleti kavramını
kullanmışlardır. Örneğin 25 Ocak 1923 tarihli Meclis
oturumunda söz alan Muş Milletvekili Hacı İlyas Sami Efendi,
Lozan Konferansı sırasında Kürtlere hakaret eden Lord Curzona
ithafen şöyle konuşuyor: Kürt, Türk ve muhtelif namlar altında
müttehit bir kitlenin bir milleti vahidenin bulunduğundan çoktan haberdar
olduğundandır ki bunları da tefrikaya, ihtilale, ihtilafa sevk
etmek istiyor. demektedir.
Yine Hakkari Mebusu Mazhar Müfit Bey aynı oturumda Curzon
denilen şahıs, geçende, konferansta beyanatında, Kürtlerin bu
Meclisi Alide bulunan, Kürtlüğü temsil eden mebusların cahil, bir
şey bilmez olduğunu belirterek kızıyor ve ardından
Kürtler nazarında Türklerin kendilerinden ayrı bir şey
değil, kardeş olduklarına en resmî delil olmak üzere şunu
arz ederim ki, kürdistanda mebus olmak şeraitini haiz pek çok kişi
varken, kendileri Kürt ve Türkü ayrı görmediklerinden, Türklerden itimat
ettikleri kişileri bile seçmişlerdir. Mesela, ben Kürt
olmadığım hâlde muhterem Hakkâri ahalisinin eseri teveccühü
olarak mebus seçilmiş ve İstanbula gönderilmiştim. Bu da
Kürtlerin nazarında Kürt ve Türkün bir olduğunu, ayrı
olmadığını gösterir. Kürtlerin Türklerden ayrılmak
imkânı yoktur, onlar bir kütle-i vahidedir. şeklinde beyanlarda
bulunuyor. Tabii bunun gibi yüzlerce konuşmayı ilk Meclisin
kürsüsünde dinlemek mümkündür.
Burada dikkatleri çekmek istediğim husus şudur: O dönem
tarih sayfasında yeni bir millet ortaya çıkarken bu milletin
nasıl bir bileşenden oluştuğu hususudur. Zaten 1920lerin
ruhu dediğimiz bu ruh, 1924 sonrası inkâr edilmese, yasaklanmasa,
yokmuş gibi davranılmasa, aslında oluşan yeni milletin
içinde yer alarak onun bir unsuru olma konusunda o dönem Anadoluda
yaşayan hiçbir etnik grubun ciddi bir itirazı yoktur.
Ancak ne zaman ki Türklük tanımı, bir tek etnisiteyi
tarif eden, bir tek dili, bir tek dini ve mezhebi, tek kültürü ve tarihi ifade
eden bir kavram olarak kullanılmaya başlandı ise işte o
zamandan bu yana ülkemiz derin toplumsal sorunlar ve bunalımlarla karşı
karşıya kalmıştır. Örneğin, cumhuriyet
sonrası oluşturulan en önemli kurumlardan olan Türk Tarih Kurumunun o
dönemki asıl görevi, geçmişi yok sayacak, geçmişte
yaşananları gizleyecek ve çarpıtacak yeni bir tarih
oluşturmaktır. Yine, Türk Dil Kurumu da benzer bir işlevle,
dilde tekliği ve yeni oluşan milletin tek dilinin olduğunu
savunacak, bunu bilimsel bir tez hâline getirecek ve ülkedeki diğer
dillerin tamamını yok sayacaktır.
İşte, Türkiye Cumhuriyetinin gerçek tarihinin en kritik
dönemi tam da bu dönemdir. Çünkü ulus devlet olarak kendini bütün dünyaya ilan
eden cumhuriyet, bu aşamadan sonra, ulusu demokratik bir ulus olarak
tanımlayarak alt kimliklere kendini yaşama ve yaşatma
imkânı verme tercihi yerine, tek dile, tek tarihe ve tek etnisiteye dayalı
bir uluslaşma sürecine geçiş yapar. Geçiş yapar diyorum çünkü
cumhuriyetin ilk yıllarında öngörülen ulus modeli bu değildir.
Az önce de örneklerle ifade ettiğim gibi, Türküyle Kürtüyle herkes
kendini, kendi varlığını koruyarak bir ulus içerisinde tanımlar.
Yine, Orhun dergisinin 23 Haziran 1934 tarih ve 8 sayılı
nüshasından küçük bir alıntı yapmak istiyorum. Dünya
Türklüğü yalnız Türkiyedekilerden ibaret değildir. Rusya,
İran, Çin, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Yunanistan, Rodos,
Kıbrıs, Suriye, Irak ve Afganistandaki Türklerin sayısı
Türkiyedekilerden daha çoktur. demekle, daha 1934 yılında Türk
kavramına verilen anlamı tespit etmiştir. Yani bu belirlemeye
göre Türk kavramı, kökeni Orta Asyaya dayanan ve aynı ırktan
olan topluluğu ifade ediyordu.
Aslında, bunun sosyal, siyasal, toplumsal açıdan hiçbir
yanlışı ya da ahlaki olmayan hiçbir yönü yoktur.
Yanlış olan şey, başka halkları inkâr ve asimile
ederek Türkleştirmeye çalışmaktır. Kötü olan şey
Türklük değildir; kötü olan şey, bu inkârcı ve asimileye dayanan
politikalardır. Bir devlet büyüğümüzün deyimiyle Asimilasyon
insanlık suçudur. Yoksa gönüllü bir birliktelikle insanların
Türkleşmesi veya Kürtleşmesi ya da başka bir etnisiteye aidiyet
hissetmesi kötü değildir. Hatta doğal seleksiyon içerisinde,
kültürlerin birleşerek tek kültüre, dillerin kaynaşarak tek dile
dönüşmesi bile normaldir ve ahlakidir. Ancak bir halka zorla,
baskıyla kendi dilini, etnik kimliğini, tarihini ve kültürünü inkâra
zorlamak, o halka ve insanlığa karşı yapılacak en
büyük haksızlıktır.
Bunun gibi uygulamalar sadece Kürtlere yönelik de değildir.
Daha kurulduğu günde halkının büyük bir kesimi Müslüman olan
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına resmî bir İslam
anlayışı, resmî bir laiklik anlayışı
dayatılmıştır. Bu ülkenin solcularına karşı
resmî bir solculuk anlayışı da
dayatılmıştır.
İşte, bu uygulamaları gerçekleştirmek için
oluşturulan yapay, halk gerçekliğine uymayan, bu topraklara
yabancı ideolojiye resmî ideoloji deniyor. Eğer bu resmî ideolojiye
uygun konuşursan asla hakkında dava açılmaz, hapse girmezsin,
öldürülmezsin, dışlanmazsın, ayrımcılığa
tabi tutulmazsın. Eğer bu resmî ideolojiye inanarak ve en
azından inanmış gibi görünerek konuşursan devletle hiçbir
sorun yaşamazsın.
Özellikle 1925 sonrasında çıkarılan yasalar ve
uygulamalar, her şeyi ve herkesi Türkleştirme yani tek etnik kimlikte
buluşturma üzerine kurgulanır. Orta Doğunun en kadim
halklarından ve Türk halkının binlerce yıllık dostu,
kardeşi olan Kürt halkı inkâr edilir, yok sayılır, asimile
edilerek etnik anlamda Türkleştirilmeye çalışılır.
Kürtlerin aslında dağ Türkleri olduğu ve karda yürürken
çıkardıkları kart kurt sesleri nedeniyle bu adı
aldıkları saçmalığı daha birkaç yıl öncesine
kadar resmî tez olarak savunulur. Buna karşı çıkan, bunun bir
çarpıtma olduğunu iddia eden herkes vatan haini ve bölücü olarak
tanımlanır, yargılanır, cezaevlerine atılır. Bu
şekilde milletin bütünlüğünden söz edilirken, aslında derin bir
asimilasyon politikası gizlenmeye çalışılır. Ancak
gerçek sorun milletin bütünlüğü değildir, milleti oluşturan
unsurların inkârı ve tekleştirilmesidir. Bir halkın,
neredeyse seksen yıl boyunca yok sayılması, dilinin ve
kültürünün yasak olması başka nasıl izah edilebilinir? Hem
yıllarca asimilasyon politikası uygulanacak hem de buna
karşı çıkanlar, bunun aksini savunanlar
cezalandırılacak ve konuşmaları, yazıp çizmeleri
engellenecek, buna da demokrasi denilecek. Bu, tam bir hukuksuzluktur.
Yoksa bir kardeşin diğer bir kardeşin dilini,
kültürünü yok sayması ve yasaklaması kabul edilemez. DTPli belediye
başkanlarının Kürtçe davetiye bastılar. diye
yargılanıyor olmaları değildir. Eğer iddia
edildiği gibi ve Anayasada yazıldığı üzere Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsinin Türk olarak kabul
gördüğü ve eşit oldukları doğru olsaydı,
İstanbulda, İzmirde ve diğer birçok yerde sokaklarda
dağıtılan Kürtlerden alışveriş yapmayın.,
Kürtlerin müziğini dinlemeyin, Onlardan kız alıp vermeyin.
Kürtler ırza geçen bir halktır. gibi hakaret içeren bildiriler
karşısında savcılar 301inci maddeye muhalefetten dava
açmalıydılar; hakeza Türklüğe hakaret ediliyor. diye
milliyetçiler ayağa kalkmalıydılar. Ama bunların hiçbiri
olmadı; Kürtlere, Lazlara, Çerkezlere ve bu ülkenin diğer farklılıklarına
yönelik hiçbir hakaret en küçük bir tepki görmedi.
Bizi etnik bölücülükle, etnik milliyetçilikle suçlayanlar bu
gerçekleri bir kez daha düşünmelidir. Bizim söylediğimiz, milletin
bölünmesi değil, ulusun demokratikleşmesidir. Bizim söylediğimiz
ülkenin bölünmesi değil, farklılıklarıyla bir arada,
kardeşçe yaşamasıdır. Yoksa bütün bunları
olmamış, yaşanmamış sayarak çocuklarımıza
güçlü bir Türkiye bırakamayız.
301inci madde ve ifade özgürlüğünü engelleyen bütün maddeler
aslında resmî ideolojinin sorgulanmasını engellemek,
tartışılmasını önlemek için öngörülmüş
düzenlemelerdir.
Bu vesileyle, Hükûmetin teklifinin ve gerekçesinin son derece
yüzeysel kaldığına inanıyor, bu değişikliğin
ülkemiz demokrasisine hiçbir yarar getirmeyeceği düşüncesiyle
tasarıya ret oyu vereceğimizi belirtiyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kurtulan.
Diğer gruplardan söz talebi var mı?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Faruk Bal efendim.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Sayın Faruk Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Türk Ceza Kanununun
301inci maddesinin değiştirilmesine ilişkin kanun teklifi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere
huzurunuzdayım. Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bir
Değerli arkadaşlarım, bunlar 301 değildir.
Peki, 301 nedir? 301, Türklüğü ve Türklüğün
aşağılanmasını, daha eski bir tanımlama ile
tahkir ve tezyifini cezalandıran
bir maddedir; Türklüğün, Osmanlı İmparatorluğunun
çöküşünden sonra çok milletli, çok uluslu, çok hukuklu, din esasına
dayalı toplum ve devlet düzeninden millî bir devlete, üniter bir devlet yapısına ve modernleşme projesi çerçevesi
içerisinde cumhuriyet rejimine geçişini ifade eder, cumhuriyeti koruyan
bir maddedir.
Değerli arkadaşlarım, bu kapsam içerisinde ifade
etmek gerekir ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugün, gerek cumhuriyete gerek
Türklüğe vaki aşağılama fiillerini işlenemez veya
cezalandırılamaz bir suç hâline getirmeye ilişkin teklifi
görüşürken bu Meclisin bu iki değeri nasıl, hangi şartlar
içerisinde devletleştirdiğini, o toplumu nasıl
milletleştirdiğini de anlatmakta fayda vardır. Dünyanın tek
Meclisidir ki Türkiye Büyük Millet Meclisidir, gazi unvanına sahiptir;
dünyanın tek Meclisidir ki Türkiye Büyük Millet Meclisidir, devletten önce
vazifeye başlamıştır ve Türkiye Cumhuriyeti devletini
kurmuştur. Bu Meclis, bu devleti iki temel üzerine kurmuştur: Birisi
Türklük, diğeri cumhuriyet. Bu ikisi, biri millet değeri, diğeri
devlet değeridir. Bu millet ve devlet değerlerini Milliyetçi Hareket
Partisi, demokrasi ve cumhuriyet kucaklaşması içerisinde, devlet ve
millet kucaklaşması içerisinde yaşatma azim ve
kararlılığı içerisindedir.
İşte, bu çerçeve içerisinde Milliyetçi Hareket Partisi,
301inci maddeyi Türklük değerinin aşağılanması ve
cumhuriyet rejiminin tehdit altına girecek şekilde
aşağılanmasını, dış odaklardan gelmesini
kaygıyla izlemektedir.
Değerli arkadaşlarım, dış odaklardan
gelen sesler okyanus ötesinden gelmektedir ve Avrupa Birliğinden
gelmektedir. Gerek okyanus ötesinden gerekse Avrupa Birliğinden gelen
seslerin hiçbirisi haklı ve makul değildir çünkü kendi rejimlerini ve
millî değerlerini koruyabilmek için Avrupa Birliğini kuran çekirdek
ülkelerden Fransada, Almanyada ve İspanya, Portekiz, Hollanda, Belçika
dâhil olmak üzere, sırayla sayacak olursak, sonradan giren Bulgaristan da
dâhil olmak üzere hepsinde kendi rejimlerini, kendi millî değerlerini
kendi şartları içerisinde koruyacak ortak değerlerini korumaya
ilişkin kanun maddeleri bulunmaktadır. Bizim de devletimizin
kuruluşu itibarıyla koruyacağımız iki önemli müessese
Türklük ve cumhuriyettir. O zaman Avrupa Birliğine dâhil ülkeler
kendilerinde buna benzer yasalar mevcut iken bunları
değiştirmeden, aksine, Türkiyeye karşı bir dayatmada
bulunmakta haklı mıdırlar? Geçmişlerine baktığımız
zaman, Türkiyeye akıl vermeye haklarının ve hadlerinin olmadığını
görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Amerika Birleşik
Devletlerinin nüfus yapısında, demografik yapısında bir
kıtayı kapsayan değişiklik olmuştur. Bunu Türkler mi
yapmıştır? Tarihiyle yüzleşecek olanlar Avrupanın bu
ülkeleridir. Amerikada İngilizce konuşan nüfusu kim oraya
taşımıştır? Amerikadaki zenci nüfusu Afrikadan
toplayıp, tavşan gibi avlayıp götüren kişiler kimlerdir? O
zaman, tarihleriyle yüzleşmesi gerekenler onlardır. Kuzey Afrikada
çift lisanlı millet yaratanlar kimlerdir? 1,5 milyon Cezayirlinin
katliamının müsebbibi kimdir? Dedelerimizin fiilinden biz sorumlu
değiliz. diyen hâlen yaşayan bir Cumhurbaşkanı değil
mi? Aynı Cumhurbaşkanı, 301inci maddeyle ilgili Ermeni
iddialarını ileri süren insan değil midir? Aynı
Cumhurbaşkanı, Türkiyede 301le ilgili değişiklik
olduğu zaman memnuniyetini ifade eden zat değil midir?
O zaman, Türklüğü ve cumhuriyeti kuran gazi Meclis olarak
biz, burada bunları değerlendirirken yüreğimizdeki sesi
dinlemeyecek miyiz? Türklük gurur ve şuuruyla hareket etmeyecek miyiz? Yeminimizin
gereği olarak, İslam ahlak ve faziletinden bahsetmeyecek miyiz? Bu
duyguları, burada, bugün konuşmayacaksak ne zaman hissedeceğiz?
Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinin
dayatmaları, 301inci maddenin ifade hürriyetinin önünde engel
olduğuna dair ithamları kesinlikle yalandır, kesinlikle
iftiradır. 301inci madde, zaten
Eğer birazcık okuma yazma
bilen insan varsa, hukukçu olmasına hacet yoktur, eleştiri
kastıyla söylenmiş sözlerin madde kapsamında
cezalandırılması mümkün değildir.
Dolayısıyla, Avrupa Birliğinin kriterleri
içerisinde 301inci maddenin Avrupa Birliğine giriş için bir engel
olduğu iddiası yalandır. Aksine, Avrupa Birliğinin
kriterleri içerisinde bulunan Kopenhag Kriterlerinin yerine getirildiğini
müzakerelerden önce Verheugen, İlerlemeden Sorumlu Komiser açıkça
ilan etmiştir. Türkiye, Kopenhag Kriterlerinin tamamını yerine
getirmiştir. demiştir. Masada hiçbir şeyin
kalmadığını ifade etmiştir. Ama arkasından 301
dâhil, ekümeniklik dâhil, Türkiyenin kabulüne imkân görmeyeceği ruhban
okulunun açılması dâhil, İslam diniyle ilgili okunan müfredat
kitapları dâhil olmak üzere, güneydoğu sınarlarımız
dâhil, güneydoğuda yaşanan terör olaylarına karşı
bebek katillerine siyasal çözüm adı altında örtülü af tavsiyesi
dâhil olmak üzere Türkiyenin önüne ikinci yüzünü, çifte standardını
koyan Avrupa Birliği 301inci maddede de aynı çifte standardı
göstermektedir.
Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği bu çifte
standardı iki buçuk yıl civarında ortaya koymuştu fakat
Adalet ve Kalkınma Partisi iki buçuk yıldır bunları
duymamazlıktan gelmişti. Üzüntü verici ikinci nokta
orasıdır ki Adalet ve Kalkınma Partisi aleyhine açılan
kapatma davasından sonra Avrupa Birliğinin bu söylemleri tekrarlandı
ve Adalet ve Kalkınma Partisi, kapatma davasına karşı çözümü
millî, meşru ve makul bir şekilde Türkiyede araması gerekirken,
millî, meşru ve makul çözümün Türkiyede oluşması mümkün iken
maalesef yabancılardan imdat beklemiştir. Beklenen imdat
gelmiştir ancak faturası ağır olmuştur. Faturası
işte bu 301dir. 301 dediğimiz olay da basit bir olay değildir.
Gelecek nesillerde bu devletin kuruluş felsefesinde yer alan iki tane
temel konunun, yani Türklüğün, yani cumhuriyetin örselenmesi meselesidir.
Kimler tarafından? Ermeni diasporası tarafından ey sayın
milletvekilleri. 301in önündeki engel
Ermenilerin tanıma, toprak ve
tazminat talepleri önünde bir engeldir 301. Kendilerinin Türkiye'de de
tanıma, tazminat ve toprak taleplerini rahatça ileri sürebilmeleri,
İstanbulda yaptığı konferans gibi tarihe, millî gerçeklere
aykırı şekilde Ermeni itham ve iddialarını, Türklerin
soykırımcı olduğunu ifade etmek suretiyle, Türkiye'de de
bunları yayabilmek için 301 bunun önünde bir engeldir.
Değerli arkadaşlarım, 301, Batı kaynaklı
haritaların oluşturduğu, pek çok askerî mahfilde de bu
haritaların görüldüğü, bazı Orta Doğu ülkelerinin resmî
binalarının arka fonlarında da görüldüğü haritaları
Türkiye'de yaratmak isteyenlerin; bu çerçeve içerisinde hain teröristleri ve
bölücüleri siyasal bir çözüm adı altında Türkiye'yi masaya oturtmak
isteyenlerin önünde 301 engeldir. İşte, bu engeli ortadan
kaldırabilmek için 301le derdi olanlar şimdi AKPnin önüne bu
faturayı koymuştur.
Değerli arkadaşlarım, 301le ilgili olmak üzere
içeride de birtakım insanlar vardır bu maddeden rahatsız olan.
Bunlar numaralı cumhuriyetçiler diye de tanınmaktadır,
numaracı cumhuriyetçiler diye de tanınmaktadır. Bu
numaralı ya da numaracı cumhuriyetçilerin yanında, fatura
karşılığı her türlü fikri savunabilen ve her türlü
fikri fatura mukabilinde köşesine misafir edebilen sözde münevverler de
bulunmaktadır. Bunlar da 301den rahatsız görünmektedir. Değerli
arkadaşlarım, işte bunların hepsi bir şer
ittifakıdır, bir şer cephesidir. İç ve dış odak
diye tanımladığımız husus budur.
Denilmektedir ki: 301inci maddedeki Türklük tabiri
çıkarılıyor, yerine Türk milleti konuluyor. Ne farkı var
kardeşim? Niye bu kadar celalleniyorsunuz? Celalleniriz çünkü her ikisi
farklıdır. Celalleniriz çünkü 1926 yılından beri bu
Türklük kelimesi bu Kanunda dururken şimdiye kadar sizden başka
hiç mi aklıevvel bulunmadı ki bu maddeyi kaldırmaya
teşebbüs etsin? Seksen iki yıldır Türk yargısı bu
maddeyle ilgili bir kültür oluşturmuş, bir hafıza oluşturmuş,
seksen iki yıldır içtihatlar gelişmiş ve hiçbir sorunu
olmayan bu maddeyi, siz, sadece 2006 yılında 3 dosya -1i
düzeltilerek onama olmak üzere- 2007 yılında 2 dosya, 2008
yılında 2 dosya olmak üzere, Yargıtaydan geçen toplam 8 tane
dava dosyası için, koskoca Türklüğü, koskoca cumhuriyeti,
örselenebilmesine imkân verecek ya da bunların işlenemez bir suç
hâline getirilmesine imkân verecek ya da işlenebilse bile
cezalandırılamaz bir suç hâline getirebilmek için
değişiklik yapıyorsunuz.
Bakın, bizim Türklükten anladığımız nedir
Sayın Genel Başkanımızın ifadesiyle: Türklük kavramı,
bir insan ırkını değil, kucaklayıcı bir genel
yaklaşımla, bütün Türk milletini kapsayan, Türk olma hâlini ifade
eder. Diğer bir ifadeyle, Türklük kavramı, Türk milletinin
yalnızca Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki
varlık ve değerlerini değil, dünyanın her yöresindeki
Türkleri ve ortak eserlerini içine alan kolektif bir kavramdır. Bir
başka ifadeyle, Türklükle anlaşılması gereken,
yalnızca bugünkü değil, coğrafyaları ve zamanı aşan
bir derinlik ve perspektifle, bu tanıma uyan, maddi, manevi, beşerî,
kültürel, sosyal, ekonomik, antropolojik ve arkeolojik bütün Türk
varlığını, eserlerini ve geleceğini ihtiva
etmektedir. İşte, Türklük budur.
Değerli arkadaşlarım, Türk milleti
tanımı ile mozaikçi bir millet ya da milleti kabile gibi gören bir
anlayış ya da Türkiyelilik gibi bir safsatanın arkasına
düşmek suretiyle Kanunu sulandırmanın vebalini, gelecek
nesillerde, teker teker vicdanınızda hissedersiniz.
Dolayısıyla, yol yakınken dönmenin tam zamanıdır,
vicdanlarınızla muhasebe etmenin tam zamanıdır, Gelecek
nesillere ben ne gibi bir hizmet bırakabildim. demenin tam
zamanıdır.
Değerli arkadaşlarım, insanın vicdani
muhasebesinde Mahkemei kübra dediğimiz hadisenin tam
işleyeceği zamandır. Milletvekili herkes olabilir; herkes,
milletvekili olarak hayırlı hizmette bulunduğuna da inanabilir,
ama hayırlı hizmetin tam zamanıdır. Tam, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesinin
yargılandığı bir ortamda, 21inci yüzyılda, dünyanın
yeniden şekillendirildiği bir ortamda, Büyük Orta Doğu Projesi
çerçevesi içerisinde devletlerin, ülkelerin, renklerinin, şekillerinin,
haritalarının değiştirilmesine teşebbüs edildiği
bir ortamda Türkiye Cumhuriyeti devletinin iki temel kavramını
Türklüğü ve cumhuriyeti korumanın tam zamanıdır. Yani
milletvekili olarak ettiğiniz yemine sahip çıkmanın ve
gereğini yerine getirmenin tam zamanıdır ve parti disiplini
çerçevesi içerisinde değil, partinizin içerisinde bunu koruyarak. Bu
değerler sadece Milliyetçi Hareket Partisinin değeri değildir,
Türk milletinin, bütün vatandaşlarımızın değeridir,
sizin de değerinizdir. Adalet ve Kalkınma Partisine mensup
milletvekilli arkadaşlarıma hitap ediyorum: Bunlar sizin de
değerinizdir. İşte, bunları kendi partinizin içerisinde
savunmanın tam zamanıdır.
Değerli arkadaşlarım, bunları
gerçekleştirmekle Avrupa Birliğinin koyduğu faturayı
ödeyemezsiniz. Yeni faturalar gelecektir, bedeli daha ağır faturalar
gelecektir. Önümüzde 10uncu Paket vardır, 10uncu Paket sonuncu paket
olmayacaktır. Hemen akla gelenleri söyleyeyim ben size: Atatürke
hakaretle ilgili suçları bir düzeltin. diyeceklerdir. Askerlikten
soğutma ile ilgili suçu düzenleyin. diyecekledir. Vicdani retçilere
özgürlük tanıyın. diyeceklerdir ve daha pek çoğu gelecektir.
Değerli arkadaşlarım, demek ki teslimiyetin
sınırı yoktur. Millî direnç ve millî kimliğimizle hareket
etmenin tam zamanıdır. Bu zaman çerçevesi içerisinde bizim
koruyacağımız, kollayacağımız değerleri
yüreğimizde hissederek, bu hissiyatın gereğini
oylarımıza dönüştürerek, belki ondan önce kendi içinizde
görüşerek, danışarak, tartışarak makul ve mutedil bir
çözümü bulmanın hakikaten tam zamanıdır.
Gecenin geç vaktinde bu kanunun görüşülmesi ise zamanlama
açısından hiç uygun olmamıştır, hiç zamanı
değildir. Biz isterdik ki bu, gündüz vaktinde, yüce milletimizin bu
tartışmaları duyabileceği bir zaman dilimi içerisinde
görüşülsün, uygun bir zamanlamaya düşsün. Ancak, tabii ki bu gibi
tedbirler, Adalet ve Kalkınma Partisinin ortaya koymuş olduğu
millî ve devletle ilgili değerlerin örselenmesine ilişkin gözden
kaçırma faaliyetlerini milletimizin gözünden kaçırmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, iki konuda teknik bilgi arz
ederek sözlerime son vereceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ekliyorum Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sözlerimin arasında ısrarla işlenemez suç
demiştim, çünkü cezada -içinizde hukukçu arkadaşlarımız
vardır- kanuniyet prensibi vardır. Suç, eğer kanunda tarif
edilmemiş, tanımlanmamış ise o fiil suç teşkil etmez.
İki: Ceza hukukunda kıyasen ceza verilmesi mümkün
değildir. Türklükü bu kanun maddesi içerisinden
çıkarırsanız Türklükle ilgili aşamalar Türk milleti
kelimesi kullanılmadıkça suç olmayacaktır, dolayısıyla
işlenemez bir suç yaratıyorsunuz.
Bu kanunla ilgili olmak üzere, cezanın üst haddini iki
yıla indirmekle:
Bir: Sulh ceza mahkemesinin görevi dâhiline indiriyorsunuz.
İki: Eski 647 sayılı Kanunda belirtilen
cezaların paraya çevrilmesi, taksitlendirilmesi ve ertelenmesi
kapsamı içerisine koyuyorsunuz.
Bir diğer yönü itibarıyla da bu geçtiğimiz ocak
ayı içerisinde çıkan hükmün ertelenmesine ilişkin kanun maddesi
kapsamına girmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) Dolayısıyla, bu üç yasal durum var
iken bu fiili işleyenleri cezalandırabilmek mümkün olmayacaktır
diyorum ve saygıyla bu görüşlerimizi yüce heyete takdim ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat
Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
215 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde AK Parti Grubunun
görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türk Ceza Kanununun 301inci maddesi, eski Ceza Kanununun
159uncu maddesine göre şöhreti daha yüksek olan bir maddedir. Yeni Türk
Ceza Kanunu yürürlüğe girdikten sonraki süreçte, Ceza Kanununun
getirdiği mantalite çerçevesinde özgürlükçü bir yaklaşımı
yeni Türk Ceza Kanunu benimsemişti. Örneğin, Ceza Kanununun 1inci
maddesi Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini
-devamı var- korumak
diye başlıyor. Belki dünyada bir ceza
kanunu yoktur ki başlangıcı, amacı kişi hak ve
özgürlüklerini korumak diye başlasın. Bu, Türk Ceza Kanunu.
Arkasından, yine Ceza Kanunumuzda yer alan ifade
hürriyetiyle yakından ilgili maddelerin devamında, kimi 301inci
madde gibi maddenin bizzat içinde Eleştiri amacıyla düşünce
açıklamasında bulunmak suç oluşturmaz. diye bir başka
hüküm var.
Yine, Ceza Kanunumuzun 2nci maddesine, kıyasın ceza
hukukunda yasak olduğu, kıyasa yol açacak bir biçimde ceza
hükümlerinin yorumlanamayacağına dair başkaca bir de hüküm
konuldu. Zira, Türk Ceza Kanununun ifade hürriyetini ilgilendiren maddelerinin
uygulanmasıyla ilgili mahkeme kararları incelendiği zaman, orada
birtakım kıyasların, birtakım çıkarsamaların
yapıldığını görüyoruz. Esasında bunu yazmaya
gerek yok, zira uygulamada zaten kıyas yapılamaz ama gelin görün ki
bizim uygulamamızda bu noktada sıkıntı ortaya
çıktı. Biz, yeni Ceza Kanunu yürürlüğe girince Ceza Kanununun
genelinde benimsenen, ifade hürriyetinden yana konan, yasa koyucu olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisinin koyduğu tavrın, Ceza Kanununa
yerleşen mantalitenin uygulamada sonucunu görmek gerektiğini hep
söyledik. Yani 301inci madde değişsin. diyenlere bizim
söylediğimiz şu idi: 301inci maddede sorun yok, Türkiyenin sorunu
uygulamasında. Yeni Ceza Kanunu yeni bir anlayış getirdi,
uygulamayı bir görelim, aksama varsa o noktada müdahale edilir oldu.
Uygulamayı takip ettik yürürlüğe girdiği günden bu yana ve bu
konuda Türkiyede sıkıntılar oluştu, birtakım eleştiriler
ortaya çıktı. Sivil toplum örgütleri, 301inci maddenin
değişmesiyle ilgili önerilerde bulundular, değerlendirmelerde
bulundular. Sayın Başbakanımıza kadar da geldiler, bununla
ilgili taleplerini ilettiler. Sayın Başbakanımız da bu
konuda üzerinde mutabık kalınacak bir metin olduğu takdirde buna
destek olacaklarını, kaldırılmasına karşı
olduğumuzu ancak değiştirilmesi noktasında
atılabilecek somut bir adım varsa bunun mutabık kalınan bir
metinle getirildiği takdirde yapabileceğimizi söylediler. Bu konuda
mutabık kalınan bir düzenleme olmadı, ama bu arada
yargılamalar devam etti.
Tabii, 301inci madde benzeri maddeler -tıpa tıp
aynısı değil- Avrupa Birliğine üye ülkelerde de var,
Türkiyede de var ama oradaki yargılama sonuçlarıyla Türkiyedeki
yargılama sonuçlarını değerlendirdiğimiz zaman arada
dağlar kadar uçurumun olduğunu görüyoruz. Örneğin, Polonyada
2004 yılında 1 tane, 2005 yılında 1 tane; Danimarkada 1994
yılında 1 tane, 1995te 1 tane; Avusturyada 2006da 1 tane;
İtalyada 2000den 2006ya kadar 107 tane. Avrupa Birliği üyesi
ülkelere baktığınız zaman, değerlendirdiğinizde,
301 maddesinden daha ağır hükümler içeren maddeler bulunmasına
rağmen, uygulamaya baktığınızda, orada verilen
mahkûmiyet kararlarının neredeyse yok denecek kadar az olduğunu,
yıllara sari pek çok ülkeyi topladığınızda bile,
Türkiyenin, bir yıllık, bu konuda açılan davayla ilgili
durumuna yetişemediğini görüyoruz.
Bakın, benim elimde 2003te 55 tane hapis cezası, 87
tane para cezası, 13 tane hapis ve para cezası
2006 yeni Ceza
Kanunu dönemi- 31 tane hapis cezası, 80 tane para cezası, 3 tane hem
hapis hem para cezası ve bizim ülkemizde de artarak bu noktadaki uygulama
devam etmiş.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ifade özgürlüğünün
ihlali anlamında verilen Türk mahkeme kararları nedeniyle açılan
davalara baktığınızda, sadece Türkiye özelinde değil,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini tanıyan
bütün ülkelerden giden davaları değerlendirdiğiniz zaman,
Türkiyeden giden davaların görülen davaların yüzde 30una tekabül
ettiğini görüyoruz. O zaman burada bir sorun yok mu? Başka ülkelerde
de var aynı hüküm, ama onların uygulamasına bakıyorsunuz
Türkiyedeki gibi değil. Biz Ceza Kanunu yapılırken bu noktada
önemli değişimler koyduk, ama bizim uygulamada takdir hakları bu
değişimlerin gerisinde kaldı.
Yargıtay Birinci Başkan Vekili Sayın Osman
Şirin, Adalet Komisyonunda Türk Ceza Kanunu görüşmeleri
yapılırken, 216ncı maddenin, eski 312nci maddenin muadili olan
maddenin görüşmelerinde şunu söyledi: 301 ve benzeri ifade hürriyetiyle
ilgili maddelerin uygulamasında yargıç yüzde 95tir, yasa yüzde
5tir. Bunların uygulaması dönemlere göre değişebilir,
toplumun beklentilerine göre değişebilir, flu maddelerdir bunlar. Siz
yasa koyucu olarak bizim elimize en az yüzde 50 somutlaştırılmış
bir metin verin, biz daha iyi uygulama gayreti içerisinde olalım. Bizim
uygulamamız görüldüğünde bu noktada sıkıntıların
olduğu ortadadır. Bu sıkıntıları giderme
adına beklenen süre uygulamayı görme adınadır. Yoksa Avrupa
Birliği süreciyle bunu doğrudan bağlandırmanın,
ilişkilendirmenin de anlamı yoktur.
Türkiye, Avrupa Birliğine üye olmak isteyen bir ülkedir ve bu
noktada reformlar yapmış bir ülkedir. Bizden önceki dönemlerde de
yapıldı. 2000de Katılım Ortaklığı 2000
Belgesi temin edilirken bu süreçte Avrupa Birliğinin bizden istedikleri o
belgede vardı. 24 Mart 2001de Türkiye Ulusal Programı ilan edilirken
Türkiyenin bu belgeye karşı neler yapacağı içeriliyordu.
Arkasından 2001de, 2002de
Yine 2002nin sekizinci ayında ve ikinci
ayında yapılan birinci, ikinci uyum paketleri, üçüncü uyum paketleri
de yine Avrupa Birliği sürecinde yapılan değişimlerdi.
Şimdi, burada yapılan bir düzenlemeyi orayla
ilişkilendirdiğimiz takdirde, geçmişten beri Avrupa Birliği
ile uyum çerçevesinde yapılan her türlü düzenlemeyi farklı
algılama, farklı takdim etme noktasına gider ki bu da
yanlış bir uygulama olur diyorum. Doğrusu bizim
yaptığımızdır.
Avrupa Birliği Türkiyede olan uygulamalara dair
eleştiride bulunabilir, bizim, önemli olan, kendimize dönük bir
eleştiri yapmamız lazım. Neden Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde görülen davaların yüzde 30u Türkiyeden gidiyor? Biz dönüp
biraz kendimize bakmamız lazım. Bir ülkede senede bir tane
çıkarken, belki yıllara sâri bir iki tane çıkarken bizim
uygulamamızda neden bu kadar sorunlar var diye onun üzerinde durmamız
lazım.
Bir başka konu da şu: Adalet
Bakanlığının yayınladığı bir genelge
var, doğrudur. Değinildi burada, Adalet Bakanlığı bu
genelgeleri rutin olarak yayınlar sürekli bir biçimde. Ama bir şeyi
bilmek lazım: Bu genelge yayınlandı diye 301den davalar açılmıyor.
Esasında 301, takibi resen yapılan bir suçtur. Böyle bir genelge
olmasa dahi cumhuriyet savcıları bu konuyla ilgili bir suç
işlendiğine dair bilgi sahibi olduklarında veya herhangi bir
ihbar kendilerine geldiği takdirde, resen soruşturma başlatmak
görevleridir. Eğer bunu yapmazlarsa, o zaman, görevleriyle ilgili bir
eksiklik söz konusu olur.
Adalet Bakanlığının gönderdiği
genelgeleri incelediğiniz zaman, yine, orada bir şeyin de
altının çizildiğini görüyoruz, hem ifade özgürlüğüyle
ilgili, bu maddelerin uygulanmasıyla ilgili hem de Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin kararlarına göre, ifade özgürlüğü
alanındaki gelişmenin, değişmenin de soruşturmalarda
dikkate alınmasına dair genelgelerde ayrıca ve açıkça
hükümler vardır.
301inci maddeyle ilgili değişiklik ne getiriyor, bir de
ona bakalım. Değişiklik, evvela, birinci fıkrada geliyor.
Nedir o? Türklüğü ifadesi Türk Milleti olarak
değiştiriliyor, Cumhuriyeti ifadesi de Türkiye Cumhuriyeti
Devleti olarak değiştiriliyor. Yoğunluklu bir biçimde eleştiri
bu noktada yoğunlaştı.
Şimdi, buradan iyi bakmak lazım. Bir defa, bizim
Anayasamızın 5inci maddesine baktığınızda,
devletin amaç ve görevleri anlatılırken, bunlardan bir tanesi Türk
Milletinin bağımsızlığını ve
bütünlüğünü diye başlıyor.
Yine, egemenlikle ilgili 6ncı maddeye
baktığınızda Türk Milleti, egemenliğini diye ikinci
fıkrası başlıyor.
Yasama yetkisiyle ilgili maddesine
baktığınızda, yasama yetkisinin Türk Milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kullanılacağı
söyleniyor.
Yine, yargı yetkisiyle ilgili 9uncu maddeye
baktığınızda, Türk Milleti adına yargı yetkisinin
kullanıldığından bahsediliyor.
Yemin maddesiyle ilgili Anayasanın 81inci maddesine
baktığımız zaman da, orada -yemin maddesinde de- yine
aynı şeyi söylediğini görüyoruz: Anayasaya sadakattan
ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve
şerefim üzerine andiçerim. diye başlıyor.
Buradan bakıldığı zaman, Anayasanın
kullandığı terim, kullandığı ifade Türk
Milletidir. Bu bir.
İki: Anayasa Mahkememizin önüne gelen kimi davalarda,
Türklükten kastın Türk Milleti olduğuna dair Anayasa Mahkememizin
muhtelif içtihatları vardır. Bu iki.
Buradan da söylendi, Yargıtayımızın hem Ceza
Dairesinin hem de Ceza Genel Kurulunun verdiği sayısız kararlar
vardır, buradaki Türklükten maksadın Türk milleti olduğuna
dairdir. Şimdi, buradan yapılan düzenleme Anayasa Mahkememizin,
Anayasamızın, Yargıtayımızın
algıladığı, uyguladığı şeyi neye
taşımaktır? Yasaya taşımaktadır.
Ayrıca, bakın, bununla ilgili öneriler var.
Örneğin, CHP Milletvekili -eski
vekil- Sayın Zülfü Livanelinin verdiği bir önerge var Türk ulusu
diye başlıyor. Arkasından Süheyl Batum bu konuyla ilgili
önerisini gazetelerde neşretmiş Türk milletini diyor, cumhuriyeti
ifadesi de orada yok. YARSAVın ifadesi var Türk milleti diye geçiyor.
Basın Konseyinin önerisi var Türk milleti diye geçiyor. Türkiye Gazeteciler
Cemiyetinin önerisi var Türk milleti diye geçiyor ve pek çok sivil toplum
kuruluşunun da önerisi var.
Şimdi, buradan baktığınızda bütün bu
kurumlar Türklükten rahatsız mı oluyor? Hayır. Nedir? Ortada
bir sıkıntı, uygulamada bir sorun var, belki belli birtakım
adımlar atılırsa daha düzgün olur. diye bir düşünceden,
iyi niyetten kaynaklanan bir adımdır. Bizim
yaptığımız, sivil toplumdan gelen bu talebi
değerlendirmek ve Yargıtayımızın, Anayasa Mahkememizin
uygulamasını yasaya yazmaktan ibarettir. Bunun altında birtakım
vehimlerle, kehanetlerle başka şey aramanın mânâsı yoktur.
Bir başka konu: Cumhuriyet ifadesi Türkiye Cumhuriyeti
Devleti olarak değiştiriliyor. Zaten uygulama da bu yöndedir.
Cumhuriyet
Bir sürü cumhuriyet var, hangi cumhuriyet burada bahsedilen
cumhuriyet? Elbette ki Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Zaten Yargıtay da
böyle anlamış. Yoksa, rejim anlamında sadece
aldığınız zaman, dünyada bir sürü cumhuriyet rejimi var,
hepsinin algısı, uygulaması birbirinden farklı. Buradaki
cumhuriyet Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bizim
yaptığımız şey de bu konuyu yasaya yazmaktan
ibarettir.
Bir başka konu: Ceza indiriliyor yukarıdan
aşağı. Yani altı aydan üç yıla hapis olan ceza ne
yapılıyor? Altı aydan iki yıla hapis cezasına
çevriliyor. Peki, bu olduğu zaman sıkıntı ne oluyor?
Herhangi bir sıkıntı yok. Zira, cezayı aşağı
indirme sadece şimdi yapılan bir konu değil. 06/02/2002
tarihinde, hem de kanun tasarısı şeklinde Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk edilen ve görüşülen kanunla, bir yıldan altı
yıla kadar ağır hapis cezası olan ceza, bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezasına indiriliyor.
Burada iki şey oluyor: Birincisi, yargılayacak mahkeme
ağır ceza mahkemesi olmaktan çıkıyor asliye ceza mahkemesi
oluyor. İkincisi, cezanın niteliği ağır hapis olmaktan
çıkıyor hapse dönüşüyor. Bu, bu şekilde
değiştirildiği zaman Türklüğe hakaret serbest mi olmuş
oldu? Hayır, orantısız bir cezada indirim
yapılmış oldu, orantılı hâle getirildi. Şimdi
yapılan düzenleme de orantısız bir cezayı
orantılı bir hâle getirmektir, suç ve cezayı dengelemektir.
Ceza-adalet sisteminin gereği de budur.
Efendim, bu olduğu zaman hapis cezası ertelenebilir.
Eskiden de ertelenebilirdi. Zira, altı aydan üç yıla kadar
olduğu zaman uygulamada ne veriyor? Altı ay veriyor, bir sene
veriyor. Altı ay verirse adli para cezasına çevirebilir,
erteleyebilir. İki yıl olursa hapis cezasını erteleyebilir.
Yeni olan müessese ne? Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması müessesesidir. O neyi getiriyor? Hayatında hiç
suç işlemeyen, mahkemece de bir daha suç işlemeyeceği konusunda
kanaat sahibi olunan kişiye, toplumun içerisinde toplumla beraber
yürümesine bir kez daha fırsat vermektir. Bu da ceza infaz sisteminin,
ceza-adalet sisteminin bir başka gerekliliğidir.
Bir başka konu da, bütün bunları uygulayacak Türk
hâkimidir, Türk savcısıdır. Hapis cezasını ertelemek
de takdiri bir karardır, adli para cezasına çevirmek de takdiri bir
karardır, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar vermek de takdiri bir konudur. Bunun
takdirini Türk yargıcı yapacaktır. O zaman, biz
yargıçlarımıza niye güvenmiyoruz? Savcılarımıza
niye güvenmiyoruz? Onlar bunun kararını verecek. Eğer bir
kişi gerçekten suçu işlemişse, alenen aşağılama
suçunu işlemişse cezasını verecektir. Ama suçu
işlemiş fakat bir daha işlemeyeceği noktasında
birtakım kanaati varsa, cezayla yapılan arasında, ceza-adalet
sistemi açısından bir adaletsizlik varsa ona göre bir karar
verecektir. Bunun kararı da Türk mahkemelerine, Türk
yargıçlarına aittir. Yoksa bu madde, Türk milletine, Türkiye
Cumhuriyeti devletine, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetine, yargı organlarına, devletin asker ve emniyet
teşkilatlarına karşı işlenen alenen
aşağılama suçlarını suç olmaktan çıkarmıyor,
suç olmaya devam ediyor; cezasız bırakmıyor, ceza almaya da devam
ediyor.
Adalet Bakanının izni gelince sanki izinle sövmek veya
alenen aşağılamak serbestmiş gibi değerlendirmeler de
yapılıyor. Bu da yanlış bir değerlendirme. Neden?
Adalet Bakanının izni, Türk hukukunda olmayan, ilk defa gökten
zembille getirilip yasaya dercedilen bir husus değil ki. 2004
yılına kadar zaten 765 sayılı Türk Ceza Kanununun
160ıncı maddesi içerisinde bu vardı, biz bunu
kaldırmıştık.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Niye kaldırdınız
peki?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Uygulamalar, bunu
kaldırmanın yararlı olmadığını gösterdi.
Nasıl gösterdi? Bakın, Orhan Pamuk, Nobel Edebiyat Ödülü
kazanmış büyük bir Türk yazarı. Şimdi, Nobel Edebiyat
Ödülünü alırken herkes İngilizce konuşur ama o, muhteşem
bir Türkçe konuştu, çok da güzel bir konuşma yaptı, benim
göğsüm kabardı, Milliyetçilik bu. dedim. Nobel Edebiyat Ödülünü
alacaksın, Türkçe konuşacaksın, canlı yayında, bütün
dünyaya bu dilin güzelliğini oradan anlatacaksın. Doğru mu?
Aldı. İkinci bir Türk var mı alan? Yok.
Peki, bakıyoruz fotoğrafa: Bir soruşturma
kapsamında adliyeye giderken, mahkemenin kapısı veya adliyenin
kapısı önünde bir grup insan, ellerinde yumurta, domates, yağmur
gibi yağdırıyorlar. Şimdi, televizyonlar bunu canlı
yayında veriyor, insanlar seyrediyor -sadece Türkiye değil,
artık dünya küçüldü- Burası nere? diye soruyor. Burası
Türkiye. Peki, bu, Nobel Edebiyat Ödülünü alan büyük yazar değil mi? Ne
yapmış bu? diye soruyor, Fikirlerini söylemiş. (MHP
sıralarından gürültüler)
Beğenmeyebiliriz, doğru olmayabilir, yanlış
olabilir ama böylesi bir fotoğrafı verdiğin zaman bu
fotoğrafı seyreden insanlara Nobel Edebiyat Ödülünü alanı
Türkiyede yumurta yağmuruna tutuyorlar, domates yağmuruna
tutuyorlar. diye göstermeye, göstertmeye kimsenin hakkı yoktur. Olamaz
böyle bir şey!
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Onun hakkı var mı yalan
söylemeye?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Şimdi ben sormak isterim
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Onun bilmediği konuda
konuşma hakkı var mı?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, Orhan Pamuk mu Türk
milletinin haysiyetine, şerefine daha büyük hizmet etmiştir, onu
yumurta yağmuruna tutanlar mı bu ülkeye, bu millete daha büyük hizmet
etmiştir? Sormak lazım.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Senin söylediğin
haysiyetsizlik!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Onun için, bakın, izin
sistemi bunun için vardır: Yapılacak yargılamada suç olmuş
mu, oluşmuş mu, oluşmamış mı, bunu
işlemiş mi, işlememiş mi?
Adalet Bakanı bununla ilgilenemez, buna bakamaz bile.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ekliyorum, toparlayın lütfen.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Eğer, Adalet Bakanı suçun oluşumuna bakacak olursa
yargıya müdahale etmiş olur. Adalet Bakanının
bakacağı şey: Buralarda soruşturma yapılırsa veya
dava açılırsa soruşturma sonucunda bu yargılama
Türkiye'nin, Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yararına
mıdır, zararına mıdır? Bunun kararını
verecek. Zararınaysa soruşturmaya izin vermeyecek, kim ne derse
desin. Çünkü korumak zorunda olduğu hukuki değer Türk milletidir,
Türkiye Cumhuriyeti devletidir. O suçla davanın açılmaması
arasındaki dengeyi Sayın Bakan kuracaktır.
Burada son olarak söylemek istediğim şey şu:
Eleştiri amacıyla düşünce açıklaması da suç olmaz.
Esasında, bu madde, ifade hürriyetini yakından ilgilendiren bir
madde. İfade hürriyeti, hoşumuza giden şeyler için
değildir, onun için kanuna gerek yok Bizim sevmediğimiz,
istemediğimiz, arzu etmediğimiz fikirler içindir. Devlete yükümlülük
getiriyor, bu fikirler de rahat söylensin diye.
301, bu nedenle yapılan düzenlemesiyle Türkiye'miz için
hayırlı bir düzenlemedir. Ben faydalı olacağına
inanıyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bozdağ.
Şahıslar adına ilk söz, Mardin Milletvekili
Sayın Cüneyt Yüksele ait.
Buyurun Sayın Yüksel. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 29/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 301inci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi hakkında görüşlerimi sunmak üzere şahsım
adına söz almış bulunmaktayım.
Bugün burada, Türk demokrasisinin uzun zamandır
tartışılan önemli düzenlemelerinden birisi olan Türk Ceza
Kanununun 301inci maddesiyle ilgili değişiklikleri görüşmek
üzere toplandık.
1926 tarihli ve 765 sayılı Ceza Yasasının
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bugüne kadar geçen seksen iki
senede binlerce aydın, gazeteci, yazar, insan hakları savunucusu,
sendikacı, kısacası birçok vatandaşımız 301inci
maddeyi ihlal nedeniyle yargılanmıştır ve
bazıları da mahkûm olmuştur.
Küresel dünyanın bir parçası olup sürdürülebilir
kalkınmayı sağlamak, küresel hukuk standartlarına uygun
düzenlenmiş iyi işleyen bir demokratik sistem kurmadan mümkün
değildir. Bu bağlamda, Hükûmetimiz iktidarda bulunduğu sürece,
demokrasi alanında devrim niteliği taşıyan yasal
düzenlemelere imza atmıştır ve demokrasi alanındaki
çalışmaları desteklemiştir. Buradaki amaç, Türkiyede
çağdaş normları hâkim kılmaktır. Amacı Türk
halkının yaşam standartlarını her alanda yükseltmek
olan reformların devamı, bizim açımızdan ilkesel nitelikte
ve vazgeçilmez önemde bir konudur. İşte, 301inci madde de ifade
özgürlüğü açısından taşıdığı kritik
önem itibarıyla tarihe bu adımlardan birisi olarak geçmektedir.
Türkiye'nin de yargı yetkisini kabul ettiği Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin pek çok kararında
vurgulandığı üzere, İnsan Hakları Avrupa
Sözleşmesinin 10uncu maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü,
demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birini oluşturur. Bu
özgürlük, bireylerin şahsiyetini tekâmül ettirmesinin ve
dolayısıyla demokratik toplumun gelişmesinin temel
koşuludur.
İfade özgürlüğü, 10uncu maddenin ikinci
fıkrasının sınırları içinde sadece lehte
olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görünen
haber ve düşünceler bakımından değil, aynı zamanda,
aleyhte olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haber ve
düşünceler bakımından da söz konusudur. İfade
özgürlüğü, bu kapsamıyla demokratik toplumun olmazsa olmaz
unsurları olan çoğulculuk, hoşgörü ve açık
fikirliliğin gereğidir. Bunlar olmaksızın demokratik
toplumdan söz edilemez.
Temel hak ve özgürlüklere yaklaşımımız, özünde
bireyi devletin üstün otoritesi karşısında korumaktan çok,
devleti bireyin anayasal hürriyetleri karşısında korumaya
odaklandıkça bu sorun devam edecektir. Halbuki, çağdaş bir
demokraside anayasal düzenin amacı, devlet otoritesini
sınırlandırarak bireyin temel hak ve özgürlüklerini korumak ve
bunların gelişimine fırsat yaratmaktır. Bu bağlamda,
çağdaş dünyanın etkin bir üyesi olma yolunda reform
hareketlerine girişen ülkemizde liberal ve demokratik bir ruha sahip
çağdaş yasalar yapmak zorunlu bir öncelik hâline gelmiştir.
Yasama olarak bizim görevimiz, ülkemizin demokrasi yolculuğunun önünü
açacak çağdaş ve özgürlükçü yasalar yapmaktan geçer. Bizler biliyoruz
ki, bir ülkeye yapılacak en büyük iyilik iyi yasalar yapmaktır.
Ancak, ülkemizin demokratik kalkınma projesini hayata geçirebilmek,
yalnızca yasamanın iyi yasalar yapmasıyla değil, yargının
da bu yasaları özgürlükçü ve çağdaş bir süzgeçle
yorumlamasına bağlıdır. Benzer maddeler Avrupa Birliği
ülkelerinde de yok değil. Bunu hepimiz bilmekteyiz. Ancak, yargı
uygulaması özgürlükçü bir yaklaşıma sahip olduğundan benzer
maddelerle ilgili verilen mahkûmiyet kararları Türkiyeyle kıyaslanmayacak
derecede azdır.
Bakınız, sizlere bir örnek vereyim. Avusturya Ceza
Yasası 248inci maddesi birinci paragrafında, devlet ve alametlerinin
aşağılanması ele alınmaktadır. Buna göre, Her
kim anılan davranışları alenen ve taammüden sergiler, Avusturya
Cumhuriyetine ve eyaletlerine hakaret eder ve aşağılar ise bir
yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
denmektedir. Bakınız, Avusturyada ilgili maddeyle verilen mahkûmiyet
kararı yalnızca bir tanedir.
Teklifle 301inci maddede yer alan Türklüğü ibaresinin
Türk milleti, cumhuriyeti ibaresinin de Türkiye Cumhuriyeti Devleti
olarak değiştirilmesi öngörülmektedir. Maddeye aykırı
hareket edenlere verilecek cezanın üst sınırı üç
yıldan iki yıla indirilmektedir. Türk Ceza Kanununun 301inci maddesine
aykırı hareket edenlerle ilgili soruşturma yapılması
da Adalet Bakanının iznine bağlanmaktadır.
Teklifle yapılan önemli değişikliklerden ilki
belirlilik ilkesiyle ilgilidir. Yasaklayıcı,
sınırlayıcı nitelikteki düzenlemelerin belirginliği
konusu, insan haklarının teminat altına alınabilmesi
açısından son derece önem arz etmektedir. Kamu düzeninin
sağlanması hürriyetlerin sınırlanmasını zorunlu
kıldığı kadar, sınırlamaya ilişkin
normların belirginliğini de zorunlu kılmaktadır. Birey hak
ve hürriyetlerini kısıtlama konusunda resmî makamlara takdir
yetkisinin verilmesi durumunda, bu yetkinin her türlü keyfîliği bertaraf
edecek şekilde kapsamının, amacının ve
sınırlarının belirgin olması gerekmektedir.
Yapılan düzenleme, sınırlamaya ilişkin normu belirgin hâle
getirdiği gibi, yüksek mahkeme kararlarına da paralel nitelik
taşımaktadır.
Bakınız, Yargıtay Ceza Kurulunun 11/7/2006
tarihinde verdiği bir kararda Fıkradaki Türklük kavramı
devletin insan unsuruyla ilgili olup, bu kavramla Türk milleti kastedilmektedir.
Türklükten maksat, Türk milletini oluşturan insani, dinî, tarihî
değerleri ile millî dil, millî duygular ve millî geleneklerden oluşan
millî, manevi değerler bütünüdür. denmiştir. Diğer yandan, Türk
Ceza Kanununun 301inci maddesine aykırı hareket edenlerle ilgili
soruşturma yapılmasını da Adalet Bakanının iznine
tabi kılmaktadır. Ayrıca, belirli fiillerin yurt
dışında işlenmesi hâline özgü olarak cezalandırma
bakımından vatandaşlar arasında gözetilen ayrım da
ortadan kaldırılmıştır. Bugün burada görüşülen
yasa, bireylerin ifade özgürlüğünü en etkili şekilde koruyarak temel
hak ve özgürlükleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin ve Anayasamızın getirdiği
ilke ve standartlarda güvence altına almaktadır.
Bu düzenlemeyi demokratikleşme yolunda oldukça olumlu bir
adım olarak değerlendiriyor, teklifin milletimize hayırlı
olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yüksel.
Şimdi, Komisyon adına, Komisyon Başkanı Ankara
Milletvekili Sayın Ahmet İyimayada sıra.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Konuşmamın başında yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
O, Türklük dünyasının yıldızıydı.
Dünü, bugünü ve geleceğin vizyonunu bünyesinde özümsemiş gerçek bir
aydındı. Ötekini hoşgörüsüyle kucaklayan hakiki demokrattı.
Siyasetin bilgesiydi. Bugün burada olsaydı 1999 Haziranında
yaptığı Türklük değerleriyle ilgili
konuşmasının tekrarı yüce heyetin müzakeresine elbette ki
bir anlam ve derinlik kazanacaktı. Değerli arkadaşım,
değerli siyaset adamı, geçen hafta kaybettiğimiz Ayvaz
Gökdemiri saygıyla ve rahmetle anarak, konuşmamı hem millî iradenin
tabii vazifesi ve hem de onun hatıraları içerisinde yapmaya
çalışıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün ne yapıyoruz? Önemli bir
sorunu hukuk yoluyla çözüyor muyuz veya adım atıyor muyuz? Bir defa
bugün görüşmesini yaptığımız kanunun iki temel
ayağı var. Bunlardan birisi, düşünce ve ifade özgürlüğünün
demokratik ve hukuki sınırlarının bittiği nokta. Öbürü
ise, egemenliğe ve alametlerine ait değerlerin korunmasının
başladığı nokta. Yoksa, hiçbir milletvekili, hiçbir parti
veya hiçbir düşünce, herhangi bir değeri salt, öz anlamıyla
tahkir edecek, tezyif edecek bir ifadenin yanında olamaz. Türkiyede sorun
ne?
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) Öbür tarafa bak da konuş!
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Devamla) - Pir Sultan Abdalın düşüncesinden dolayı
hayatını kaybettiren anlayış ne, oraya bakmak lazım.
Siyasal düşünce özgürlüğü sebebiyle başını
kaybetmiş devlet adamlarının, Başbakanın muhatap
olduğu müeyyidenin sebebi ne, oraya bakmak lazım. Bir dönem benzer
konuşmalarından dolayı yüz tane takip yapılmış
fakat şu anda aynı konuşmaların takip konusu
olmadığı olaylara, Hasan Celal Güzel olayına bakmak
lazım. Bu girişten sonra sorunun özünü tartışabiliriz.
Değerli arkadaşlar, bütün rejimlerin, bütün
yapıların kızıl elmaları vardır. Demokrasinin
kızıl elması eğer sıra düzeni içerisinde sayacak
olursak- düşünce ve ifade özgürlüğüdür.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Sizin kızıl elmanız
ne?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Devamla) Bizim sorunumuz
Bilimsel olarak değerlendirdiğimizde,
objektif olarak değerlendirdiğimizde sorunumuzun sebeplerini birkaç
noktada ortaya koyabiliriz:
1) Aşırı ifadeyi ve eleştiriyi sadece devlet
değerleri bakımından değil, şahsen kişiler olarak
dahi hakaret olarak algılayan bir damarımız, bir bünyemiz var.
Bunu inkâr edemeyiz.
2) Yargımızın korunan değerler lehine yorum
prensibi var. Eğer sizin davanız özel hukuktan kaynaklanıyor ve
karşı taraf, elbette ki bir değerimiz olan devletse nefi hazine
kriteriyle veya mâniasıyla karşılaşırsınız.
Eğer siyasal bir düşünceden, alandan kaynaklanıyorsa o zaman
raison détatla karşı karşıya kalırsınız.
Hikmeti hükûmet, devlet aklı diye bir engel gelir, özgürlük zamanında
cezalandırılmazsınız ama konjonktürel zamanlarda
ummadığınız gayriadil müeyyidelerle karşı
karşıya kalabilirsiniz.
Hâlbuki dünyada yargı, devleti de kendi tabii
mecrasında, vazife ve fonksiyon alanında sabit kılan ve
özgürlükleri genişleten yorumlarla demokrasiyi kurmuştur. Bugün
Amerika McCarthyizmden, cadı avcılığından mahkeme
kararlarının yorumlarıyla o noktaya varmıştır.
Bizim anayasa hukukumuzda pek göremezsiniz, özgürlükler hukukunda daha yeni
yeni bu kavram gelişti: Özgürlük lehine yorum, insan lehine yorum in
dubio pro libertate. Tabii, bu ikinci sorunumuz
Üçüncü gerçeğimiz var. Özgürlüklerin alabildiğince
genişletildiği, bireyin yaratıcılığına ve
eleştiri dünyasına ağırlık tanıyan bir dünya
anlayışı var ve biz bu dünya anlayışına,
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi konsepti içerisinde 1950de,
1954te, birisinde imzalayarak, öbüründe kanunu kabul ederek girmişiz. Son
değişiklikte de bu bizim iç hukukumuz hâline gelmiş.
Bakın, sizlerle soruna tam gelmeden bir istatistiki bilgiyi
paylaşmak istiyorum. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine topluluk
ülkelerinden 1999 ila 2006 yılında yapılan başvurulardan
205i ihlal kararıyla müeyyidelendirilmiştir; bunun 125i Türkiye.
2005te 50 ihlal kararı var, 39u Türkiye, yüzde 80; 2006da 62 ihlal
kararı var, 35i Türkiye. Burada bir sorunumuz var. Sorunumuz ne? Ceza
normunun tanziminden kaynaklanan inşa kusurlarının çok yüksek
olduğuna inanmıyorum. Buradaki sorunumuz, daha çok hâkim kalitesi,
yargı kalitesi, özgürlüğü ve demokrasiyi uygulamaya aktarma sorunu.
Ha, bu sorunu hukukla ne kadar çözebiliriz? Kabul etmek gerekir ki,
sorunları hukukla çözebilmenin kapasitesi nihayet yüzde 15 veya yüzde
20dir, daha fazla geçemezsiniz.
Burada ne yapıyoruz? Değerli arkadaşlar,
Komisyonumuz muhalefet partilerinin, değerli partilerimizin hassasiyet
gösterdiği kavramlar üzerinde bilime, uygulamaya, mukayeseli verilere
uygun olarak inceleme yaptı: Türkiye Cumhuriyeti, Türk milleti, Türklük
Atıflar da yaptı, ortaya koydu.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Ne zaman yaptınız?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Devamla) Komisyonumuzun raporunun 13üncü sahifesiyle 16ncı sahifesi
arasındaki metinler okunursa, sual soran arkadaşımız
gözleriyle cevap bulma fırsatını bulabilecektir: Ne
yapıyoruz biz şimdi?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Biz de oradaydık.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bir ceza normunu, bir ceza
kuralını inşa ederken yardımcı
kaynağımız Anayasamızın 38inci maddesidir.
Anayasamızın Başlangıç hükümleri ve diğer
hükümlerdeki değerler, elbette ki kendi normatif çatısı
içerisinde üstün değerlerdir. Bugün Türklük Anayasamızın
Başlangıç hükmündeki bir kavramdır, değerdir ve Türk
milletine mensup olma ile bütün Türklük dünyasının, kültür dâhil,
ortak değerlerini kapsar.
Ha, peki, bu değer üzerinden bir ceza normu üretebilir miyiz?
Mümkün mü? Hukuk hayır diyor, belirli olacak diyor. Bakın,
şimdi, Ceza Kanunumuzun 301inci maddesi var. Hâlen yürürlükte. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin, yani konvansiyonel sistemdeki Türk
Hükûmetinin 1339 hicri yılında, büyük Türk aydını,
sosyoloğu, mütefekkiri Ziya Gökalpın telif ettiği Türk Töresi
adlı kitabını yazmış, yayınlamış Meclis
Hükûmeti. Mesela, diyelim ki orada 30uncu maddede Şamanizm dinindeki
ruhlar
diyor. Bilimsel bir inceleme bu. Değerlerimizdir, tarihî
değerlerimizdir, saygı duyarız.
Şimdi, burada, bir gazeteci, gerçekten eylemin tam
anlamıyla tenkit sınırlarını da aşarak tahkir ve
tezyifte bulunsa, 301inci maddenin koruması içerisinde mi? Anayasa
Mahkemesi Koruması içerisinde değil. diyor. Yargıtay
Koruması içerisinde değil. diyor. Ha, ne yaptık?
Anayasanın 38inci maddesi diyor ki: Suçun unsurlarını yorumla
üretemezsiniz, kanunla yapsanız bile yapmış
olamazsınız, belirlilik olacak, soyut olmayacak. Bu
tartışıldı, bilim tartıştı, Yargıtay
tartıştı, içtihatla Türklüğü, Türk milletine indirdi.
Her ikisi de saygın bir değer ama tüm mesele ceza normunu üretmek
meselesi. Ha, burada Türk milleti
Yani Türk milletini buraya koymakla
Türklükten bir nakisa veya Türklüğü buradan çıkarmakla Türk
milletini Türklüğün üzerine çıkarma gibi bir hukuki sonuç katiyen
doğmaz. Burada yapılan, Anayasamızın 13üncü maddesindeki
özgürlüklerin sınırlanması kriterleriyle, ceza
kuralını koyma kanunilik unsurunu denkleştiren bir yasama
faaliyetidir ve bu faaliyete kendi yasama çerçevesinin, sürecinin
dışına taşırılarak başka anlamlar
yüklenmesinin belki siyasal amaçları olabilir ama ciddi bir tahlilde, nihai
hedefte ceza normlarını, suç unsurlarını üretme tipolojisi
veya metodolojisi bakımından Parlamentonun yaptığı,
Anayasanın kendisine yüklediği görevlerden başka bir şey
değil.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) Öze gel öze!
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Devamla) İkincisi, Türkiye Cumhuriyeti devleti, cumhuriyet...
Arkadaşlar, bir defa şu anda Ceza Kanununun hangi
sistemi içerisinde değişiklik yaptığımızı
bileceğiz.
Dördüncü Bölüm diyor ki: Millete ve devlete karşı
suçlar, 301inci madde Dördüncü Bölümde. 301inci maddenin üst kısmı
hemen, diyor ki: Egemenlik alametlerine, değerlerine suçlar. Şimdi,
Anayasanın 2nci maddesindeki değerler elbette ki bizim iskeletimiz,
omurgamız, değişmez, değiştirilemez değerler:
Laiklik, sosyal devlet, hukuk devleti. Bütün unsurlarıyla bunlar temel
değerler ama Ceza Kanunumuzun ilgili maddeleri -tanzim ettiğimiz
301le bağlantısı olmaksızın- Türk milletine ve Türk
devletine ve egemenlik alametlerine karşı suçları tanzim
etmektedir ve bittabi devlettir. Buradaki amaç da devlettir. Nereden
çıkarıyorsunuz? Ceza Kanunu sistematiği bir tarafa
Anayasanın 1inci maddesinden. Yer değiştirin, doğru
okuyun, Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Nereden çıkarıyorsunuz?
Yargıtayın uygulamasından.
Ha, burada yapılan milletimizin değerlerinin
saygınlığını mahsus mekânlarında koruyarak
doğru bir hukuk kuralı üretmektir. Sorun budur ve maddenin içerisine
girdiğiniz zaman bu isnatlardan dolayı takibata başlanması,
savcının soruşturma sürecini başlatması, yetkili
kılınan kişi organın -dikkat ediniz- süjenin iznine
bağlıdır. Bu da yargısal bir yetki değil, bu
suçların, kaleme tertip ettiğiniz suçların, ifadeye tertip
ettiğiniz suçların kamu yararı değerlendirilerek takibe
konu kılınıp kılınmaması noktasında -siyasal
organa demiyorum- siyasa organına izin vermektir. Bu, doğru bir
sistemdir, 1926dan bu tarafa bizim geleneğimizde var olan bir sistemdir.
Bu izin Adalet Bakanlığına verilmiştir.
Sonra, 301inci maddenin bazı tarihsel polemiklere yorum
aracı olarak kullanılması, araç kılınması
doğru değil. Yani, soykırım iddiaları veya Yahya
Kemalin dediği gibi, mukatele; bunlar tarihte var olan ve bize
gerçeğine aykırı şekilde çamur gibi
yapıştırılmak istenen isnatlardır ve bu maddeyle
doğrudan bir ilgisinin düşünülmesi mümkün değildir. Uzak illiyetle
ilerideki, geçmişteki tarihî gerçeklerin 301inci maddenin tenkidine
vesile kılınmasını kabul edilebilir görmüyorum.
Siyasal düşünce özgürlüğünü dünya standartlarında
ilk defa Türkiyede ifade eden ve bu konudaki gerçekten önemli
paradigmaları ortadan kaldıran büyük düşünür Bülent Tanörün
1969 yılında yazdığı o muhteşem doktora tezine ve
kendisine atıf yaparak yüce heyeti saygıyla selamlıyor, hürmet
ediyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İyimaya.
Şahıslar adına son söz İzmir Milletvekili
Sayın Şenol Balda.
Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
ŞENOL BAL (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 215 sıra sayılı Türk Ceza Kanununun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
hakkında şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin içte ve dışta
ağır bunalımlarla karşı karşıya olduğu,
milletimizin kardeşliğinin tartışmaya
açıldığı, sosyal, ekonomik, hatta siyasal krizlerin yaşandığı
bu dönemde 301inci maddeyi yüce Meclise getirmek kime hizmet ediyor?
İçeriden ve dışarıdan Türklüğü
aşağılamak için hevesle ve ısrarla sürdürülen bir
kampanyanın iktidar eliyle resmîleştirilmeye
çalışılmasının anlamı nedir? Avrupa Birliği,
PKK, etnik bölücüler, Ermenistan ve Türklükle problemi olan kesimlerin
oluşturduğu cephenin baskı ve dayatmaları sonucu 301inci
maddenin değiştirilmesiyle Türk tarihine, Türklük değerlerine ve
Türk milletine hakaretin önünün açılmasının kimin işine
yarayacağını sormak istiyorum. Ermeni soykırım
yalanının serbestçe seslendirilmesi ve bunun sonucu doğacak
neticeler nasıl telafi edilecektir?
Sayın milletvekilleri, uzun süredir ülkemizi millî devlet
anlayışından uzaklaştırma ve Sevr şartlarına
uydurulma çabaları sözde demokratikleşme ve özgürleşme olarak
ustaca takdim edilmektedir. İşte bu yolda Türk Ceza Kanununun
301inci maddesi ve benzeri maddeler bir kısım ihanet
odaklarını rahatsız etmekte, hareket kabiliyetlerini
daraltmaktadır. Türk Ceza Kanununun 301inci maddesi, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının başlangıç kısmını ve ilk üç
maddede ifade edilen ilkelerden ilham alan ve onları koruyan en önemli
maddelerden biridir. Hedef sadece 301inci madde değil, hedef
Anayasamızın değiştirilemez maddeleridir.
Sayın milletvekilleri, yüce Türk milletinin ve şerefli
Türk tarihinin huzurunda bir onur ve haysiyet imtihanıyla karşı
karşıyayız. Bugün burada vereceğimiz karar ülkemiz üzerinde
oynanan oyunların bozulması olmalıdır. 301inci maddede
ifade edilen varlıklar ortak bir duyguyu temsil niteliğindedir. Bu
varlıklara hakaret milletçe müşterek olan duyguyu rencide etmektir.
Millî değerlerin kendilerince hiçbir anlam
taşımadığı sözde aydınlar ile
yıkıcı mihrakların kara propagandası sonucu neredeyse
her kötülüğün odağı 301inci madde olarak gösterilmiştir.
301inci madde ideolojik, popülist ve güncel siyasi anlayışla
değerlendirilebilecek bir madde değildir. Bu madde
değiştirilirse -ki tamamen kaldırılmasını isteyen
hıyanet ve gaflet içindeki kesimler de mevcuttur- bunun ardından
Avrupa Birliği ve iş birlikçi kesimler, Türkiye Cumhuriyetini
düşmanlarına karşı korumasız bırakacak başka
değişiklikleri de isteyeceklerdir. Avrupa Parlamentosunun
raporlarında, insan hakları örgütlerinin raporlarında, Türk Ceza
Kanununda iptal edilmesi istenilen maddeler bir bir sıralanmaktadır.
Şu bilinmelidir ki, Anayasada belirtilen ve
değiştirilmesi talep edilemeyen devletin temel ilkelerini korumak
görevi, 301inci madde de dâhil olmak üzere Türk Ceza Kanununundur. Eğer
bu ilkeler aleyhindeki eylemler cezasız kalırsa kimse anayasal
düzenin ayakta kalacağını söyleyemez. Bu maddelerden biri iptal
edilir veya değiştirilerek suç olma vasfı ortadan
kaldırılırsa zaten kritik noktada olan ekonomik ve siyasi
sömürgeleşme sürecinin tamamlanması da kolay olacaktır. Türk
devletini kuran büyük Türk milletine, tarihî nefret ve kinle yapılan eylem
ve söylemlerin cezai müeyyidesinin muğlak hâle gelmesi, hatta âdeta
cezasız hâle getirilmesi ve yargının görevini
yapmasının engellenmesi, yargının her türlü iç ve
dış müdahaleye de açık hâle gelmesi, getirilmesi demektir.
Sayın milletvekilleri, bu kanun teklifi günlerdir
Başbakanın 301i Avrupa Birliği gündeminden
çıkaracağız. beyanatı ve Avrupa Birliği
komiserlerinin Türkiye ziyaretlerinde 301inci maddeyi ele almanız ve
değiştirmeniz gerekir. talimatlarıyla bir milletvekilinin kanun
teklifi olarak önümüze getirilmiştir. Yapılan işlemin
yanlışlığı ve yetersizliği Hükûmetçe de kabul
ediliyor ki değişiklik Hükûmetin bir kanun tasarısı
değil, bir milletvekilinin kanun teklifi olarak getirilmiştir.
Sayın Hükûmet, yaptığınız işten şüpheniz mi
var? Vicdanınız rahatsız mı? Yoksa, yüce Türk milletine
gelecekte hesap vermekten mi korkuyorsunuz?
Sayın Veysi Kaynak, Kahramanmaraşın kahraman
milletvekili, (AK Parti sıralarından alkışlar)
Kahramanmaraşın kahraman evlatlarının, Sütçü
İmamın torunlarının Türklükle ilgili şikâyetleri mi
var? 301inci maddenin kaldırılmasını sizden çok mu
istediler?
Sayın Çiçek, Bu Yasayı savunan bir ben kaldım.
diyordunuz. Ne değişti? Sizi de mi ikna ettiler? Siz de 301inci
maddeyi Türkiye'nin ayıbı olarak kabul mü ettiniz?
Sayın İyimaya, biraz önce rahmetli Ayvaz Gökdemiri
andınız. Eğer Sayın Gökdemiri, rahmetliyi birazcık
tanıyorsam, ruhunu da çok rahatsız ettiniz. (MHP
sıralarından alkışlar) Aynı zamanda şunu da
biliyorum ki eğer biraz tanıyorsam, hakkını da size helal
etmemiştir.
Sayın milletvekilleri, son yıllarda Türkiyeyi belirli
yerlere çekmek isteyen kesimlerce Türklük kavramı tartışma
konusu hâline getirilmiştir. Bu konuda da Sayın Başbakan
başrol üstlenmiştir. Türklük, millî kimliğimizin
adıdır. Türklük kavramı, Türkler ile tarih sahnesine
çıkan ve Türk kavimleri ve devletleriyle devam eden bir çizgiyi ifade
eder. Türklük, günümüzde hem Türkiye Cumhuriyeti hem de diğer Türk kökenli
devletler ve topluluklar açısından bir millî kimlik belirtmektedir.
Beş bin yıllık Türk tarihini görmezden gelemezsiniz. Türklerin
Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu
aracılığıyla Ön Asyada bin yıldır devlet olarak
yaşadıkları gerçeğini yok sayamazsınız.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu iradesi, Türk Ceza
Kanununun 159uncu maddesi olarak ilk günden beri Türklük
kavramını şuurluca ve özellikle kullanmıştır.
Türklük, Türk milletini içine alan çok geniş bir kavramdır. O günkü
kurucu irade Türklük kavramını -biraz önce de söylediğim gibi-
şuurlu ve özellikle kullanmıştır. Atatürk Türklük
kavramını mütemadiyen kullanmıştır. Benim hayatta en
büyük servetim, iftiharım Türklüğümdür. diyor Büyük Önder. Onuncu
Yıl Nutkundan hatırlayınız: Asla şüphem yoktur ki,
Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı
diye devam ediyor. Ne
mutlu Türküm diyene! sözü ile de milletleştirmeyi
başarmıştır Büyük Önderimiz. Türklük kavramı, siyasi
konjonktüre, siyasi eğilimlere, Türklüğe hakaret edenlerin toplumsal
gücüne, taraftarların lobi faaliyetlerine, AB, ABD ve Ermenilerin
isteklerine göre değiştirilecek bir kavram değildir sayın
milletvekilleri. (MHP sıralarından alkışlar)
Değiştirmeye kalkanlar da bu vebalin altında kalırlar, bu
vebalin altında kaldıkları gibi bir daha üstüne de
çıkamazlar.
Cumhuriyetin ifadesinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak
değiştirilmesi de tam bir işgüzarlıktır. Anayasa
Mahkemesi, cumhuriyeti çok geniş manada anlıyor. Bu durumda devletin
nitelikleri de cumhuriyet sözcüğünün içine alınarak korunuyor.
301inci madde gerekçesinde açıkça cumhuriyetten Türkiye Cumhuriyeti
devletinin anlaşılacağı belirtilmiştir.
Değişikliğe gerek var mıdır?
Cezanın üst sınırının üç yıldan iki
yıla indirilmesi ise bu maddede belirtilen varlıkları
aşağılayanların cezalarının para cezasına
çarptırılmasına veya cezanın ertelenmesine imkân
vermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ekliyorum Sayın Bal.
ŞENOL BAL (Devamla) Yani paranız varsa bu sayılan
varlıklara küfredin, aşağılayın, serbestsiniz. Üstelik
yeni düzenlemede Adalet Bakanı soruşturma açmaya izin verirse
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bal, bir saniye.
(AK Parti
sıralarından Yeter, yeter! sesleri)
ŞENOL BAL (Devamla) Bence yetmez sayın
milletvekilleri.
Sayın milletvekilleri, Anayasamızdaki kuvvetler
ayrılığı prensibine göre yürütme, yasama ve yargı erki
birbirinden bağımsız olmalıdır. Her erk kendi
meselesini kendi içinde halletmelidir. Adalet Bakanı, yürütmenin bir
mensubudur ve siyasi bir makamdır. Yargı erki konusunu kendi
mekanizması içinde yürütmelidir. Kamu yararı ve ülke menfaatleri
konusunda yargının bir başka makama göre daha az hassasiyet
göstereceği varsayımına katılmamız mümkün
değildir.
Sayın milletvekilleri, izahına
çalıştığım gerekçelerle, yapılan tüm
değişiklik tekliflerine karşı olduğumu ve ret oyu
vereceğimi tekraren belirtir, hepinizi saygılarımla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.36
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.50
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 96ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
215 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapacağız. Ancak sistemdeki teknik hata nedeniyle daha önceden söz
kaydı yapan milletvekillerinin adları ekrandan silinmiştir.
Şimdi, adlarını okuyacağım sayın
milletvekillerinin tekrar sisteme giriş yapmalarını rica
ediyorum. İsimlerini okuyorum: Sayın Korkmaz, Sayın Özdemir,
Sayın Uslu, Sayın Işık, Sayın Varlı, Sayın Akkuş,
Sayın Paksoy, Sayın Durmuş, Sayın Taner, Sayın Cengiz,
Sayın Atılgan, Sayın Kaplan, Sayın Nalcı, Sayın
Dibek, Sayın Kaptan.
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum:
Partinizin Grup Başkan Vekili Mensubiyetlere hakareti cezalandıran
kanun maddeleri diğer ülkelerde de var ama onlarda uygulama farklı.
dedi. Kanunu uygulayan, mahkemeler ve hâkimler olduğuna göre, bu sözlerle
hâkimlerimizin bireysel özgürlük, fikir hürriyeti konusunda bir
noksanlıkları olduğu mu ima edilmek isteniyor? Şayet böyle
değilse bu Mecliste kendisini savunamaz durumda olan
yargıçlarınızı savunmak Adalet Bakanı olarak sizin
göreviniz değil midir? Bu görevinizi sıcağı
sıcağına hemen yerine getirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkanım,
Sayın Bakanıma soruyorum: Halkımızın gündemi geçim
sıkıntısı, yolsuzluğun, yoksulluğun, cehaletin,
bölücülüğün ve terörün bitirilmesiyken halkımızın
gündeminde olmayan 301inci maddenin değiştirilmesine neden ihtiyaç
duydunuz?
Halkımızın bu maddenin değiştirilmesini
istemediğini biliyor musunuz?
Ve yine Türklüğe hakareti cezasız bırakacak hâle
getiren bu kanun teklifini referanduma götürmeyi düşünüyor musunuz?
Cumhuriyet başsavcılarının resen
soruşturma açmasından neden rahatsız oluyorsunuz, yoksa yargı
erkine güvenmiyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Uslu
CEMALEDDİN USLU (Edirne) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayın Bakanım, Adalet Komisyonunda yaptığınız
konuşmada Ben Oğuzların Kayı Boyundan gelen bir Türküm.
Benim Türklüğüme kimse hakaret edemez. dediniz. Bu yasa
değişikliğiyle buna dair cezayı ortadan
kaldıracaksınız. Bu yasayla Avrupa Birliğini memnun
edeceksiniz. Sayın Bakanım, Almanyada yakılarak ve
kundaklanarak öldürülen Türkleri bir kez daha düşünün. Avrupa
Parlamentosunda ve diğer ülkelerin parlamentolarında Türkleri Ermeni
soykırımcısıdır. diye karar alıp
suçladıklarını bir kez daha düşünün. Bu hususlarda Avrupa
Birliğinin bize bakış açsını bir kez daha
düşünün. Sayın Bakanım, bu yasa değişikliğinin
Türk insanının millî değerlerini rencide edeceğini bile
bile bu değişiklikte neden ısrar ediyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Aracılığınızla Sayın
Bakanımıza sormak istiyorum: Avrupa Birliği, adaylık
sürecindeki hangi ülke ya da ülkelere bizdeki 301inci maddeye benzer
dayatmalarda bulunmuştur?
2) Türklüğe ve cumhuriyete hakareti suç olmaktan
çıkarmakla ülkemizin ve Türk milletinin mevcut hangi
sorunlarının çözümü hedeflenmektedir?
3) 60ıncı Cumhuriyet Hükûmetinin bir bakanı olarak
301inci madde değişikliği ile Türkiyelilik kavramı içinde
yer alan etnik gruplar arasında oluşabilecek hakarete varan
söylemleri nasıl engellemeyi düşünmektesiniz?
4) Yaklaşık iki aydır atama problemine çözüm arayan
114 genç hâkim adayının problemini de benzer şekilde bir
milletvekilinin teklifiyle kısa sürede çözmeyi düşünmekte misiniz?
Son sorum da
Bu 301inci madde değişikliğini
izleyen dönemde ABye karşı ülkemizi hangi tavizler beklemektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Varlı...
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Bu yasanın ısrarla değişmesini isteyen
bölücüler, Ermeni diasporası ve atalarımıza, Türklere hakaret
etmek isteyen gruplardır. Bunları destekleyen ve Hükûmete baskı
yapan da Avrupa Birliği ve ABDdir.
Siz bu yasayı değiştirerek hem
atalarımıza hem de Türklere, cumhuriyete sövmek isteyenlerin önünü
açmış olmuyor musunuz?
Bunlar atalarımıza ve Türklüğe hakaret edince sizin
hoşunuza mı gidecek?
Avrupa Birliği isterse Sayın Bakan ismini
değiştirmeyi düşünüyor mu?
BAŞKAN Sayın Akkuş
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın
Bakanım, bu madde teklifiyle Türklük kelimesi maddeden
çıkartılarak Türk milleti ibaresi getirilmek isteniyor ve Bu iki
ibare aynı manaya gelir. deniliyor.
Öte yandan, millet tarifi yapılırken de Geçmişten
beri bir arada yaşamış, aynı vatana sahip, aralarında
kültür, tarih ve ülkü birliği olan insanlar topluluğudur.
denmektedir. Halbuki, Türklük, bugün Adriyatik kıyısından Çin
Seddine kadar olan coğrafyada yaşayanların hepsini kapsar.
Yani, sınırlarımız ötesinde de ortak bir dili, tarihi ve
kültürü olan Türkler yaşamaktadır. Bu unsurlardan birine
yapılmış olan hakaret diğerlerine de
yapılmış sayılır. Dolayısıyla, Türklüğe
hakaret hepimize yapılmış sayılacaktır. Böylesi
hakaretlere nasıl rıza göstereceğinizi ve nasıl tahammül
edeceğinizi belirtir misiniz?
İkinci sorum: Orhan Pamukun herhangi bir kitabını
sonuna kadar okuyabildiniz mi?
Sözde Ermeni soykırımı hakkında ne
düşüyorsunuz? AB ülkelerinin birçoğunun kabul ettiği gibi,
Ermeni soykırımı yok. diyenlere ceza verilmesine
karşı mısınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu zamana kadar 301inci maddenin birinci
fıkrasından kaç kişi yargılanmış, kaç
kişinin cezası onaylanmıştır?
İkinci sorum: Türk Ceza Kanununun 301inci maddesi sadece
Türkiye ve Türk hukukuna özgü bir düzenleme midir? Buna benzer düzenlemeler
Avrupa Birliği ülkelerinin ceza kanunlarında yok mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Durmuş
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, millî karakteri, toplum, terbiye yoluyla
öğretir. Türklük denilince, katılımla geçen anatomik ve genetik
özellikler değil, sosyolojik ve kültür değerleri benzer olan bir
milleti kastediyoruz. Sizin Türklüğe karşı
çıkışınızda; öğretiniz mi, Alman Kayzerin II.
Abdülhamite aşıladığı İslam Birliği fikri
mi etkili, yoksa ayrımcı görüşleri destekleyenlerin talepleri
mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakanım,
görüşmekte olduğumuz 301inci maddeyle ilgili ceza üst
sınırı üç yıldan iki yıla indirilmekte. Bunun
gerekçesi iki yıl cezanın tecil edilebilmesine, yani paraya
çevrilebilmesine imkân tanımak mıdır? Parası olanın
hakaret etmesine imkân sağlamayı mı amaçlamaktasınız?
Bir diğer sorum: AKP adına söz alan
konuşmacılar 301inci maddeyi savunurken Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine açılan davalardan bahsetmekteler. Bugüne kadar
son üç yılda kaç kişi 301inci maddeden hüküm giymiştir?
Bunlardan kaç kişi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
başvurmuştur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Cengiz
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Sayın Bakanım,
aracılığınızla, burada bu akşam arkadaşlarımızın
dile getirdiği konularda Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürkten hiç
bahsedilmemesini de, Türklüğün hudutlarında bu fikir ve devlet
adamının penceresinden, liderin penceresinden bakılmamasını
da kınıyorum. Özellikle de Pamuklardan ve bilmem kimlerden
bahsedenlere de buradan şunu sormak istiyorum
aracılığınızla: Sayın Bekir Bozdağ Türkler
1,5 milyon Ermeniye soykırım yapmıştır. diyen ünlü,
çok ünlü yazarın fikirlerine de katılıyorlar mı, ondan da
gurur duyuyor mu?
BAŞKAN Sayın Atılgan
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum:
Türklüğe hakareti önleyen 301i değiştiren bu kanun
tasarısıyla, mensubu olmaktan gurur duyduğumuz ve en büyük
servetimiz Türklüğümüze hakaret serbestleşiyor. Bu
değişikliğin AB dayatması olduğu artık herkes
tarafından malum. Acaba, Avrupa Birliği,
yaptığınız bu değişiklikle iktifa edecek mi yoksa
ara bir çözüm olarak mı düşünüyorlar? Gelecek yıl 301i komple
kaldırmak için tekrar Genel Kurula bir kanun getirecek misiniz? Bu konuda
bir şey söyleyebilir misiniz? Ayrıca, bu kanunun gündeme geliş
zamanı dikkate alındığında, Avrupa Birliğine ve
Sayın Barrosoya verilmiş bir promosyon değil midir?
BAŞKAN Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan,
makyajın yeterli olmadığını Avrupa Mahkemesi
Yargıcımız Sayın Rıza Türmen de söyledi. Ancak
şunu soracağım direkt: Bu yasayla, Türklüğü ve Türk
milletini korumak iddiası var; gerçi, önemli bir değişiklik yok
ama Kürtlere, Çerkezlere, Lazlara, Gürcülere, Arnavutlara yapılan
hakaretin aynı şekilde cezalandırılmaması
ayrımcılık değil midir? Niye o
vatandaşlarımız da eşit haklardan yararlanmıyor? Niye,
216ncı maddeye diğer vatandaşlarımızı koyuyoruz
da, bu maddenin içinde Hükûmet düşünmedi? Bu ayrımcılık
vicdanları sızlatmayacak mı? Bunu sormak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Soru soran arkadaşlarımızın -çok
hızlı sordu bazı arkadaşlarımız, hepsini tespit
etme imkânı bulamadım ama tespit edebildiğim kadar-
sorularına kısaca cevap vermeye gayret edeceğim. Zabıtlara
geçtiği için, cevaplandıramayacağım soruları da
mutlaka yazılı olarak cevaplandıracağımı hemen
konuşmamın başında ifade etmek istiyorum.
Sayın Korkmaz, Bekir Beyin bir açıklamasından hareketle
Avrupa Birliğinde uygulama açısından bir sorun
yaşanmıyor, bizde sorun yaşanıyor. Bu,
yargıçlarımıza bir bühtan değil midir? anlamına gelen
bir soru sordular.
Yanlış anlamadım değil mi?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Doğru.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Ben,
Grup Başkan Vekili Arkadaşımızın, konuşmanın
bütünü değerlendirildiğinde, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve bu sözleşmenin uygulanmasıyla ilgili kararlar
veren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını
yargıçlarımızın verecekleri kararlarda göz önünde
bulundurulması anlamında bir açıklama
yaptığını tespit ettim. Bilindiği gibi Türkiye, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesini imzalamıştır ve
90lı yıllarda da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
yetkisini kabul etmiştir. Dolayısıyla, Anayasanın
90ıncı maddesinin son fıkrasına göre de uluslararası
anlaşmalar aynı zamanda iç hukuk normu mesabesindedir. O
bakımdan, yargıçlarımızın,
savcılarımızın uluslararası anlaşmalar ve bu
anlaşmalara bağlı olarak verilen kararları da göz önünde
bulundurarak karar vermeleri anlamında bir açıklama
yaptığı kanaatindeyim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Göz önünde bulundurmuyorlar mı
Sayın Bakanım?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - O
bakımdan, şu anda, biz Adalet Bakanlığı olarak, hâkim
ve savcılarımızı zaman zaman Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi nezdinde inceleme gezilerine gönderiyoruz, programlar ihdas ediyoruz
ve ayrıca, yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve
sözleşme bağlamında Türkiyede de hizmet içi eğitim
çalışmaları yapıyoruz ki
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Yani, bu konuda bir eksiklikleri
var
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) -
ve
böylece altına imza koyduğumuz uluslararası anlaşmalara
paralel Türkiyede de mevzuatımız gelişsin ve kararlar da bu
kararlara paralel şekilde neticelensin diye Adalet
Bakanlığının uzun süredir yapmakta olduğu bir
çalışmadır. Bu, hâkimlerimizi eksik görmek değil,
hâkimlerimizin, uluslararası temel hak ve özgürlük standartlarını
kararlarında yakalamaları konusundaki hassasiyetimizdir.
Söz alan birçok arkadaşımız Siz bu
değişiklikle Türklüğe hakareti serbest
bırakıyorsunuz. dediler.
Değerli arkadaşlarım, bu değişiklikle
Türklüğe hakaretin serbest bırakılması söz konusu
değildir. Türk Milleti ibaresi içerisinde zaten Türklük vardır ve
ayrıca, bakın, cumhuriyeti çıkararak yerine Türkiye
Cumhuriyeti Devleti koyduk. (MHP sıralarından O zaman niye
değiştiriyorsunuz? sesleri)
Cumhuriyeti de korumasız bırakıyorsunuz. diye
eleştirilerde bulundunuz. Cumhuriyeti bu metin içerisinden tamamen
çıkarsaydık bile cumhuriyet korumasız mı olurdu? Olur muydu
böyle bir şey?
FARUK BAL (Konya) Olurdu.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Olmazdı.
Bakın, elimde bir Bakanlar Kurulu tasarısı var.
Bakın, dikkatinizi çekiyorum, elimde bir Bakanlar Kurulu
tasarısı var. 57nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde Meclise sevk
edilmiş. Şimdiki 301inci, o zamanki 159uncu maddede
değişiklik öngörüyor bu Hükûmet tasarısı.
KADİR URAL (Mersin) Ne diyor orada?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - Cumhuriyet
çıkmış Türkiye Devleti diyor. Oktay Bey biliyor, çünkü
altında imzası var. Sayın Bahçelinin imzası var, o dönemin
Sağlık Bakanı arkadaşımızın imzası var,
burada bulunan arkadaşlarımın birçoğunun imzası var.
Cumhuriyet çıkmış.
Şimdi, ben size, cumhuriyeti çıkardınız,
cumhuriyeti korumasız mı bıraktınız diyeceğim?
Böyle bir şeyi asla düşünemem. Türk Devleti ibaresinin içerisinde
Türkiye Cumhuriyetini kastettiğinizi ben biliyorum, siz de o niyetle bunu
imzaladınız. Böyle bir şeyi söyleyemem. Sizin de bize, böyle bir
değişiklik nedeniyle bühtanda bulunmanızı anlamakta zorluk
çekiyorum. Ben sizinle ilgili asla böyle bir şey düşünmem. 159uncu
maddede cumhuriyeti 57nci Hükûmet çıkardı, bu Hükûmet ortaklarından
biri de Milliyetçi Hareket Partisiydi, altında imzaları var, diye
size böyle bir şey söyleyemem, asla böyle bir şey söyleyemem.
İşte, tasarı burada, komisyondan da geçmiş.
Arkadaşlar, lütfen birbirimizi anlayalım, birbirimize
haksız suçlamalarda bulunmayalım. Bakın, ben size böyle bir
şey yapamam, söyleyemem, aklımın köşesinden bile geçmez.
Cumhuriyeti çıkardığınız hâlde böyle bir şey
diyemem çünkü zaten onun içerisinde var. Yani cumhuriyeti koruyacak, Ceza
Kanununun sadece bir maddesi midir Allah aşkına? Türklüğü
koruyacak sadece bir madde midir? Böyle bir şey olabilir mi?
O nedenle, lütfen birbirimize saygılı olalım, biraz
da birbirimize inanalım, güvenelim ve itimat edelim. Böyle, birbirimizi
haksız yere suçlamayalım.
Evet, biz iktidarız, siz muhalefetsiniz. Tabii ki muhalefet,
iktidarın açığını bulmaya gayret edecek,
çalışacak, siyasi avantaj sağlama peşinde koşacak,
bunu anlayışla karşılarım. Bu, muhalefet olmanın
bir gereğidir. Geçmişte biz de muhalefet olduk, ben de muhalefet
partisi milletvekili olarak tabii ki iktidarı eleştirdim. Belki bu
eleştiriyi yaparken bazen maksadı aşmış olabilirim.
O bakımdan, bu konularla ilgili, özellikle böylesine bizim
kendi öz değerlerimizle ilgili, birbirimizi itham ederken, lütfen, rencide
edici söz ve ifadeleri kullanmaktan vazgeçelim. Geçmişte siz de böyle
yapmışsınız ve bunu çok iyi niyetle
yapmışsınız, aklınızın köşesinden de
cumhuriyeti filan, efendim işte, korumasız bırakalım diye
asla geçmemiştir. Ben buna inanıyorum.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakan, Türkiye Devleti
bir Cumhuriyettir. diyor Anayasada.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Ben size
vereyim de okuyun.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabii bir soru
daha var. Sayın Paksoy Ne kadar dava açılmış 301den?
diye sordu. Tabii biliyorsunuz, 301
1 Haziran 2005 tarihinden itibaren Ceza
Kanunu yürürlüğe girdi, uygulanmaya başlandı. Daha önce bunun
yerine, biliyorsunuz, 159uncu madde vardı.
Şimdi arkadaşımızın sorusuna cevap
vereceğim. Gerçi, birkaç tane milletvekili arkadaşım, bana,
Adalet Bakanı olarak yazılı soru önergeleri verdiler, bu
cevapları onlara da göndermiştim, hatta bunlar basında da
geniş şekilde yer almıştı. 2003 yılında 429
dava, 2004te 318 dava, 2005te 221 dava, 2006da 328 dava, 2007nin dokuz
ayı içerisinde 182 dava açılmış. Peki, ne kadar mahkûmiyet
ve beraat kararı verilmiş? 2003te 252 mahkûmiyet, 2004te 145
mahkûmiyet, 2005te 133 mahkûmiyet, 2006da 135 mahkûmiyet, 2007de -dokuz
aylık veriler şu anda elimde- 83 mahkûmiyet. Tabii beraatlar da var
ayrıca: 2003te 155, 2004te 317, 2005te 249, 2006da 263 ve 2007de de
167 beraat. Yani 2007yi değerlendirecek olursak: 182 dava
açılmış, 83 mahkûmiyet var, 167 de beraat var. En son veriler
elimizde bu şekilde.
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan, kaçı
kesinleşmiş, onanmış?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Yargıtay safhasından geçerek kesinleşmiş kaç tane dava
var? sorusunun cevabını şu anda hemen verebilecek durumda
değilim.
ŞENOL BAL (İzmir) Görüşüldü o, görüşüldü o
Anayasa Komisyonunda.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Nasıl?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Biz söyleyelim size efendim.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Yok,
onlar eksik. Siz Adalet Komisyonunda Yargıtaydan gelen
arkadaşımızın beyanına dayanarak söylüyorsunuz. Onlar
eksik, biz inceledik. Ama, ben, yazılı olarak, bu soruları bana
yönelten arkadaşlarıma, Yargıtay safhasından geçerek
kesinleşmiş olanların son durumlarını da kendilerine
aktaracağım.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Bitti mi
efendim, sürem doldu mu?
BAŞKAN Evet, vaktiniz doldu.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Arkadaşlar, diğer arkadaşlarımızın
sorularına yazılı olarak cevap vereceğimi biraz önce ifade
etmiştim.
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) Açık oylama istiyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, teklifin maddelerine
geçilmesinin oylanmasının açık oylama şeklinde
yapılmasına dair bir istem vardır.
Şimdi istem sahibi sayın milletvekillerinin
adlarını tespit edeceğim: Sayın Vural, Sayın
Şafak, Sayın Bal, Sayın Korkmaz, Sayın Atılgan,
Sayın Tanrıkulu, Sayın Durmuş, Sayın Özdemir,
Sayın Torlak, Sayın Taner, Sayın Akcan, Sayın
Yunusoğlu, Sayın Toskay, Sayın Uslu, Sayın Akçay,
Sayın Çelik, Sayın Serdaroğlu, Sayın Sipahi, Sayın
Tankut, Sayın Coşkun, Sayın Yalçın, Sayın Varlı,
Sayın Ural.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, açık oylama elektronik
cihazla yapılacaktır. Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu
süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 215 sıra sayılı Kanun Teklifinin
maddelerine geçilmesinin açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı : 361
Kabul : 275
Ret : 85
Çekimser : 1 (X)
Böylece, teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
TÜRK CEZA KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- 26/9/2004 tarihli
ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 301 inci maddesi
başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Türk Milletini, Türkiye
Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını
aşağılama
MADDE 301-(1) Türk
Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı
organlarını alenen aşağılayan kişi,
altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Devletin askerî veya
emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi,
birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Eleştiri
amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç
oluşturmaz.
(4) Bu suçtan dolayı
soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine
bağlıdır.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına söz talepleri
vardır. İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe...
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, saygıdeğer üyeler; Türk Ceza Yasasının
301inci maddesinde değişiklik yapan 215 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde söz almış buluyorum.
Tümünüzü grubumuz ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu Avrupa Birliği normları çerçevesinde 1 Haziran 2005 tarihinde
yürürlüğe girmiş, Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girdiğinde
Avrupa Birliği tarafından olumlu karşılanmış ve
reform olarak kamuoyuna yansıtılmıştır. Türk Ceza
Kanununun 301inci maddesi neyi içeriyor ve neyi cezalandırıyor?
Türklüğü, cumhuriyeti, devletin kurum ve organlarını
aşağılamayı cezalandırmaktadır. Türk Ceza
Kanununun 301inci maddesi iki yılı aşkın süredir
uygulanmaktadır. Uygulamadan doğan ciddi eksiklikler ortaya
çıkmamıştır. Gerçi Yasanın uygulanmasında makul
bir süre, en az beş yıl geçmeli, Yargıtay içtihat
oluşturmalı ve sonucuna göre bir ihtiyaç çıkarsa maddenin
yeniden değerlendirilmesi daha sağlıklı olur.
Bu sürecin geçmemesi ve Yargıtay 9. Ceza Dairesindeki dosya
sayısı nedenini dikkate aldığımızda, böyle bir
değişikliğin ihtiyaçtan kaynaklandığını
bahsetmemiz olanaksızdır. Örneğin, Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin verilerine baktığımızda, 2006 yılında
43 dosya gelmiş ancak bunlardan 2 tanesini Yargıtay
onaylamış. Her ne kadar Yargıtayda veya bu konuda açılan
dava sayısının yoğunluğundan bahsedilmekte ise de
burada dikkat edilmesi gereken konu şu: 301inci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan Türklük, cumhuriyet ve devletin kurumları
aleyhine yapılan suçlardaki dava sayısı çok ciddi oranda
azdır ama 301in ikinci bendindeki dava sayısında bir
yoğunluk var. Fakat asıl olan, birinci bendinde yer alandır.
Şimdi, Yargıtayın 9. Ceza Dairesine 2006
yılında 43 dosya gelmiş, bunlardan 34 tanesini bozmayla geri
iade etmiş ancak sadece 2 sanık hakkında mahkûmiyet kararı
verilmiş. 2007 yılında Yargıtayın 9. Ceza Dairesine 95
dosya geliyor. Bunlardan da gene sadece 2 dosyayı onaylıyor. Yani
bugün üzerinde bağırıp
çağırdığımız maddenin üzerinde 4 tane onama
kararı ile 1 mahkûmiyet var, bunun dışında başka bir
şey yok. Ama gördüğümüz kadarıyla, çok fazla dava
açılıyormuş gibi, pek çok insanın mahkeme
kapılarında sürünüyormuş gibi burada
anlatılmasını da anlayamadım. Hele hele Değerli Grup
Başkan Vekilinin fikir özgürlükleriyle ilgili olarak mahkeme önünde
bulunan izleyicilerin sanığa yumurta attıklarını
burada dile getirmesi, siyasi iktidarın güvenlik konusundaki aczini
gösterir. Onun 301inci maddeyle ne alakası var ki
Siz,
sanığı korumak, kollamak yükümlülüğündesiniz. Adliyenin
önünde öyle ciddi bir kalabalık oluyorsa, o, yeterli bir güvenliği
korumadığınızın belirtisidir. Yani buna bir gerekçe
bulamıyorsunuz.
Ben şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar,
sizleri bugün dikkatli ve ibretle izliyorum bu kürsüden. Niçin? derseniz,
saygıdeğer arkadaşlar, 2005 yılında bu Ceza Kanununu
bir reform diye Meclise getiren siz değil miydiniz? Bu reformla demokratik
açılımların yapıldığını belirten siz
değil miydiniz? Ne değişti iki buçuk yılda?
Biraz önce Değerli Grup Başkan Vekili
yakınıyor. Hâlbuki Türk Ceza Yasasının 301inci maddesinin
yapılması için ciddi çalışmalarda bulunan Sayın
Başkan Vekilinizdi. Yani size nasıl güveneceğiz? İki
yıl önce söyledikleriniz mi doğru, yoksa bugün koyduğunuz
gerekçeler mi doğru? İki yıl ilerisini göremeyen büyük bir grup
musunuz? Bu yasa teklifinin bugün burada, bu gece vakti görüşülmesinin
sebebi, ne sizin ileriyi görmekteki yeteneksizliğiniz ne sizin
beceriksizliğiniz, fakat size dışarıdan güdümlendirilen,
size dışarıdan baskıyla getirilen bir uygulamanın
sonucudur. Önce bunu kabul etmek zorundasınız ve kabul etmeliyiz de.
Yani açıkçası, dün mü doğru söylüyorsunuz, bugün mü doğru
söylüyorsunuz, bunu anlamakta zorlanıyorum. Bir parlamenter olarak, bir
hukukçu olarak zorlanıyorum.
Sayın Bakan, 301le ilgili uygulamalar üzerinde, daha bütçe
konuşmaları yapılırken, 2007 Kasımında Bütçe
Komisyonunda, 301le ilgili yapılacak olan değişikliklerin
Avrupa Birliğine girişi falan sağlayamayacağını,
dolayısıyla 301de bir değişikliğin
yapılmasının yanlış olduğunu söylüyordu.
Sayın Bakan altı ay önce söylediği sözlerden bugün niçin buraya
geldi? Bunu anlayabilecek miyiz? Bunu kavrayabilecek misiniz? Ya yarın da
Sayın Bakan başka bir konuda böyle bir değişikliği
tekrar yapalım derse
Değerli arkadaşlar, bir reform diye getirdiğiniz
Türk Ceza Yasasında, 2005 yılından sonra, bu
değişikliğin bir anlamı var mı? Evet, bu
değişikliğin bir anlamı var. Bu değişikliğin
bir anlamı: Bundan önceki, Sayın Cemil Çiçek bu Kanunun
değiştirilmesinin yanlış olduğunu belirtiyor.
Şimdiki Sayın Adalet Bakanımız yanlış
olduğunu belirtiyor. Ama Sayın Başbakan İsveçe gidiyor,
bir enstitüde 301le ilgili yasal değişiklik Adalet
Bakanlığında. Yazışmaları yapılıyor,
kanun maddesi hazırlanıyor. diyor. Bunun anlamı nedir? Bu,
tasarı hâlinde Meclise gelecek demektir. O sırada bir
bakıyorsunuz tasarı hâline gelmiyor. Saygın bir milletvekilimiz
kanun teklifini imzalayarak bunu bir ihtiyaç olarak ileri sürüyor. Bu bir
tasarıdır, Sayın Bakan Komisyonda ciddi bir şekilde
Hükûmetin katkısının olduğunu belirtmiştir. Ama, kötü
hazırlanan bir kanun tasarısıdır. Bir bakın
bakayım, Komisyona gelen kanun teklifiyle aşağıya inen
kanun teklifine. Kovuşturmadan soruşturmaya dönüştürüyorsunuz.
Cumhurbaşkanına izin yetkisinden Adalet Bakanına dönüyorsunuz,
eski sisteme dönüyorsunuz.
2005 yılında Ceza Kanunuyla ilgili çalışmalar
yapılırken, o dönemki Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek,
yürütmenin yargıdan elini çekmesi gerektiğini, yürütmenin
yargıya müdahale etmemesi gerektiğini, bu nedenle bu tür davalarda
izin konusunun kaldırılması gerektiğini ısrarla
savundu. Bir Sayın Çiçekin o dönem ısrarla savunduğu konulardan
bugün niye izin sistemine dönüyoruz, bunun gerekçesi nedir? Efendim çok mu dava
açılıyor? Yok, çok da dava açılmıyor, 4 mahkûmiyet olduğunu
söyledim.
301in birinci bendiyle ilgili Yargıtay 9. Ceza Dairesi böyle
bir değişikliğe ihtiyaç olmadığını
belirtiyor. Türk toplumu böyle bir değişikliğe ihtiyaç
olmadığını belirtiyor. Ama Avrupa Birliğinden gelen
zatı muhteremler, komiserler, incelemeye gelenler Hayır, bunu
yapacaksınız. diyor. Ya yarın, dört gün sonra, iki yıl
sonra, bir yıl sonra Efendim, bunu da beğenmedik, şunu da
yapın. derse ne olacak? Yani, siz çocuklarınıza bunu
anlatamazsınız. Bu kanunun değişikliğinin gerekçesini
kimseye anlatamazsınız.
Açıkçası, Sayın Başkan Vekilinin burada
yaptığı açıklamalar gerçeği yansıtmıyordu.
Ya 301inci maddeyle ilgili o Komisyonda yaptıkları, o dönemde
yaptığı çalışmalar yanlıştı veya
şimdiki yanlış. Bir insan bir yılda, iki yılda -bir
parlamenter- düşüncesini bu kadar değiştiremez.
Sizlerden rica ediyorum: 2005 yılında Parlamentodaki
Türk Ceza Kanunu üzerindeki konuşmaları dikkatle inceleyin. Adalet ve
Kalkınma Partisinin değerli, saygın milletvekilleri o gün ne
konuşuyordu, bugün ne konuşuyor? Bununla bir yere
varamazsınız arkadaşlar. Doğru tektir, o doğrunun
üzerinde durabilmektir.
Bunun çıkışının, gelişinin sebebi
şudur: 14 Marttaki laiklik karşıtı eylemlerin sonucunda
aleyhinizde Anayasa Mahkemesinde dava açılmasından sonra, iki
yıldır buzdolabına koyduğunuz Avrupa Birliği sürecini
yeniden gündeme getirerek oradan destek almaya yönelik bir hareket. Siz bir
verirsiniz, onlar sizden birkaç şey ister.
Doğrudur, Sayın Başbakanın İsveçteki
konuşmaları olsun, Sayın Dışişleri
Bakanının buradaki yaptığı konuşmalar olsun, bu
tür bir isteğin Avrupa Birliğinden geldiğini ve onun hemen
akabinde Avrupa Birliğinden, Amerika Birleşik Devletlerinden
birilerinin Türk yargısını rencide edici, bizdeki kuvvetler
ayrılığını ortadan kaldırıcı, o,
Türkiye'nin egemenlik haklarını da rencide edici açıklamalara
Sayın Adalet Bakanından bir yanıt görmedik. Sayın Bakan
Bizde kuvvetler ayrılığı vardır. Bizde yargı
bağımsızdır. diye onları yanıtlamadı. Ne
yaptı? Sustu. Bu, tarihe geçecek bir olaydır.
Türk milletinin yargısına kimse karışamaz. Biz
kimseden emir ve talimat almayız. Hiçbir şey yoksa, asıl
karşı çıkmamızın gerekçesi budur. Zaten, son
fıkrada açıkça bir hüküm var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Bağlıyorum Sayın
Başkanım.
Son fıkrada Eleştiri mahiyetinde yapılan
açıklamalar suç oluşturmuyor. diyor. Açılan dava
sayısı çok az. Bu sizi kamuoyunda mahkûm eder.
Sizden dileğim, 2005te verdiğiniz o karar
yanlışsa, çıkın Biz 2005te yanlış
yapmışız. Türk Ceza Kanununu yanlış
çıkarmışız. deyin. Bunu rahatça söyleyin. Kusuru kabul
etmek erdemliliktir. Onu yaparsanız yücelirsiniz, ama işin görüntüsü
o değil, biraz önce söylediğim açıklamalardır.
Sevgili arkadaşlar, sizden dileğim, Türk demokrasisine,
Türk yargıçlarına güvenmektir. Başkalarından umut
beslemenize gerek yoktur. Biraz önce Değerli Grup Başkan Vekilimiz
Yargıçlara güvenmiyor musunuz? dedi. Biz yargıçlara güveniyoruz,
ama güvenmeyen sizlersiniz. Kaldırın dokunulmazlığınızı
dediğimizde, daha 22nci Dönemde, Biz yargıçlara güvenmiyoruz.
diyen biz değil, sizsiniz. Yani dün dediğinizi bugün başka türlü
konuşuyorsunuz. Bu, dağınıklığın
getirdiği bir olaydır.
Ben, bu duygularla, bu Türk Ceza Yasasının 301inci
maddesinin 1inci maddesinde yapılacak değişikliğin yasal
bir ihtiyaçtan kaynaklanmadığını düşünüyorum ve
olumsuz oy vereceğimi belirterek tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın Aysel Tuğluk.
Buyurun Sayın Tuğluk. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
DTP GRUBU ADINA AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanununun 301inci
maddesi hakkında değişiklik öngören kanun teklifinin 1inci
maddesi hakkında DTP Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yüzlerce aydını, akademisyeni, yazar ve gazeteciyi,
muhalif politikacıyı, yani düşünen, düşündüğünü
açıklayan, bunu eleştiri sınırları içinde yapan
farklı ve aykırı yurttaşını sanık
sandalyesine oturtan, sürgün ettiren, öldürten 301inci maddeyi, düşünce
ve ifade özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden biri olarak
değerlendirmekteyiz.
Sadece bu kadar mı? Elbette ki hayır.
Demokratikleşme ve çağdaşlaşma hedefinde ciddi, maddi ve
psikolojik engeldir aynı zamanda. Farklı olana, farklı fikri ve
kimliği olana, var oluşunu farklı değerlerle
tanımlayana karşı susturmadan yok etmeye kadar uzanan resmî
ideolojinin tehditkâr dayatmasıdır.
Dolayısıyla 301inci maddeyi tartışırken
sadece hukuku değil, demokrasiyi ve demokratik siyaseti de
tartışmalıyız. Sadece 301 ile ilgili bir düzenlemeyi
değil, onu var eden zihniyeti, onu çevreleyen siyaset kültürünü de
tartışmamız gerekiyor. Kutsal devlet, kutsal ırk
ideolojisini Türk Tarih ve Dil Kurumu ile birlikte topluma hâkim kılmaya
çalışan resmî ideolojiyi de konuşmamız gerekiyor. Çünkü
301inci madde muhalif düşünceye karşı resmî ideolojinin
travmasıdır.
Değerli milletvekilleri, ülke içinde ve
dışında yaşanan tüm gelişmeler, yaşadığımız
kriz ve kaos hâli, toplumsal kutuplaşmalar ve yer yer görülen
çatışmaların ortaya çıkardığı sonuç,
Türkiye'nin geçmişteki hukuk ve siyaset geleneğiyle yüzleşmesine
ihtiyaç olduğunu göstermektedir. 20nci yüzyıla ait değerlerle,
faşist sistemlerin hukuk yasalarıyla, hastalık derecesindeki
milliyetçi ve ırkçı ideolojilerle günümüz dünyasında yer almak
da yol almak da mümkün değildir.
301in temsil zihniyeti Türkiye'nin resmî ideolojisidir. Böyle bir
ideoloji var olduğu sürece -adı ya 301 olacaktır ya da
başka bir şey ama- mutlaka böyle bir madde olacaktır çünkü
Türkiyede resmî ideoloji bir şekilde savunulmak durumundadır. Resmî
ideoloji demokratik ve çoğulcu toplum yapısı içinde irrasyonel
bir duruştur. Bundan dolayı, adı ne olursa olsun Türkiyede hep
301 gibi maddeler olacaktır. Az buçuk tarih bilgisi olanlar, cumhuriyetin
kuruluşundan beri Türkiyeyle ve Türklükle ilgisi olmayanların
Türkçülük ideolojisi geliştirmeye ve hâkim kılmaya
çalıştıklarını bilirler. Bu, yapay ve
geliştirilmiş bir Türkçülüktür. Hatta Mustafa Kemal bile böyle bir
dayatmayla karşı karşıya
bırakılmıştır. Bu anlayışın gerçek
yurtseverlikle, Türklük değerleriyle hiçbir alakası
olmadığı kesindir. Hatta bugün
yaşadığımız felaketlerin öncelikli sebebi de budur.
Kürt sorunu da bu yapay Türkçülük sonucunda ortaya
çıkmıştır. Bunu geliştirenler ve yayanlar Türklük
sevdasıyla değil, tamamen demokratik çıkarlarla
bağlantılı olarak, tamamen politik çıkarlarla
bağlantılı olarak topluma empoze etmeye
çalışmışlardır. Bu, Mevlânânın, Yunus Emrenin
Türkçülüğü değildir, aksine, etnik kimlik üzerinden
ırkçılık yapılmaktadır. Bu anlayışı
artık terk etmek gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, ifade özgürlüğü herkesin
düşündüğünü söyleyebilme, görüşlerini açıklayabilme,
anlatabilme ve yayma hakkına sahip olmasıdır. Düşünmek,
ifade etmek kişinin varoluşunun asli boyutudur. Bu nedenle, ifade
özgürlüğünün ancak istisnai hâllerde sınırlanması gerekir.
İfade özgürlüğünün bir hak olarak kullanılabilmesi açık
ifade olanaklarının varlığına bağlıdır.
Açık ifade olanakları, kişinin eleştiri hakkını
pozitif ya da negatif yönde kullanma olanaklarına da sahip olması
demektir. Demokrasimizin ve hukuk sistemimizin buna elvermediğini hepimiz
biliyoruz. Düşünce suçlusu tanımlaması Türkiyeye özgü bir
komedidir, ama, trajiktir.
Düşünce özgürlüğünü sadece 301inci madde etrafında
tartışamayız. 299u, 300ü, 305i, 318i, 216ncı maddeyi
ve birçok yasakçı maddeyi kaldırmadan 301in sadece şekilde
tartışılmasını içi boş buluyoruz. Bu nedenle,
bugün yapılacak Türk Ceza Kanununun 301inci maddesindeki
değişikliğin demokrasimiz ve özgürlükler açısından bir
anlam ifade etmediğini belirtmek istiyoruz. Zaten maddede yapılmak
istenen değişiklik suçun maddi niteliğini değiştirmemektedir.
Değişen sadece bu maddi durumun nasıl yargılanacağına
ilişkin yöntemdir.
Maddenin değişikliği için verilen yasa teklifinin
gerekçesinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 19, İnsan
Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10uncu maddesine atıfta
bulunuluyor. Maddenin yeni içeriği bu gerekçeyle çelişmektedir.
Keza, maddede yer alan Türklük ifadesinin Türk milleti,
cumhuriyet ifadesinin de Türkiye Cumhuriyeti olarak
değiştirilmesi öngörülmektedir. Kelimeler üzerinde yapılan
değişikliklerin ifade özgürlüğünün alanını
genişletecek yönde bir nitelik değişikliği
olmadığını, iddianame düzenleyen savcıların
iddianamelerinden ve Yargıtay Ceza Kurulunun kararlarından ve
içtihatlarından anlamak zor değildir.
Maddenin mevcut hâlinde yer alan Türklük ifadesi, bugüne kadar
Yargıtay Ceza Kurulu tarafından zaten Türk milleti olarak
değerlendirilmiş ve cezalar da bu anlayışa dayanılarak
verilmiştir. Yani, özünde bir hukuk takiyeciliği
yapılmaktadır, uygulamaya dönük, bir şekilde, madde revize
edilmektedir.
Ne yazık ki, demokrasi ve özgürlükler konusunda bir kez daha
samimiyetsiz bir yaklaşımla karşı
karşıyayız. Uygulamada yaşanan karmaşa apayrı bir
sorundur. Yargıçlarımız, ne yazık ki, bu maddenin
muammasına dayanarak farklı hatta keyfî yorumlar da
geliştirmektedirler. Örneğin, avukat ve insan hakları savunucusu
Eren Keskine altı yıl önce yaptığı bir konuşma
nedeniyle orduya hakaretten hukuka aykırı biçimde iki dava
açıldı. Üstelik iki davanın görüldüğü adresler de
aynıydı. Kartal 3 ve 5. Asliye Ceza Mahkemelerinde görülen bu iki
davadan çıkan kararlar da uygulamadaki garabeti ortaya koydu. 5. Asliye
Ceza Mahkemesi aynı olaya ilişkin beraat kararı verirken, 3.
Asliye Ceza Mahkemesi on ay hapis cezası verdi. Yoruma gerek
bırakmayacak bu örnek vesilesiyle belirtmek gerekiyor ki, ulusal
yargı makamları ifade özgürlüğünün
sınırlanmasıyla ilgili takdir yetkilerini kullanırken
uyumsuz, rahatsız edici, şok edici düşüncelerin de ifade
özgürlüğü kapsamında korunması gerektiğini dikkate almak
durumundadırlar. Zira, demokratik toplumda farklı düşüncelerin
varlığı çoğulculuğun oluşması
bakımından zorunlu ve vazgeçilmezdir. Hakeza, kişilerin ortak
yapılara yönelik olarak eleştiri haklarını mümkün
olduğunca geniş tutmak demokratik bir siyasal ve toplumsal
işleyiş için zorunludur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; neredeyse
seksen yıldır bu maddeyle uğraşmaktayız. Bugüne kadar
8 kez revize edilen bu madde uygulamada farklı bir sonuç
yaratmamıştır. 141inci, 142nci maddelerle
uğraştık. Onlar gitti, Terörle Mücadele Yasasının
5inci, 7nci ve 8inci maddeleri geldi. Derken 312nci madde. Şimdi de
301 ile uğraşıyoruz. Tüm bu süreçlerin sadece hukukla ilgili
olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu, demokrasi meselesi,
demokratik siyaset ve insan hakları meselesidir.
301inci maddenin ifade özgürlüğüne doğrudan bir tehdit
oluşturduğuna inanıyoruz. İfade özgürlüğü,
Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 19uncu maddesi
ve Avrupa İnsan Hak ve Temel Özgürlüklerinin Korunması Sözleşmesinin
10uncu maddesiyle koruma altına alınmıştır. Türkiye
bu iki sözleşmeye de taraftır ve bu nedenle de bu özgürlüğün
kullanılması ve korunması yönünde yasal yükümlülüğe
sahiptir. Tüm bunlardan önce ise kendi insanına, kendi aydınına,
kendi toplumuna karşı sorumluluğu vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Tuğluk,
buyurun.
AYSEL TUĞLUK (Devamla) Sevgili Hrant Dinki öldürten bu
maddeyi kaldırarak farklı kimliğe ve düşünceye sahip insanlarımızın
bir arada yaşamasını sağlamak sorumluluğundayız.
Bu, Hranta ve demokrasi uğruna bedel ödemiş tüm insanlara olan
borcumuzdur.
Bu nedenle Türkiye demokrasisi, toplumsal barış ve
özgürlükler adına 301inci maddenin tamamen
kaldırılmasını istiyor. Maddeye bu hâliyle ret oyu
vereceğimizi belirtiyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tuğluk.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir
Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu.
Buyurun Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 215 sıra
sayılı Türk Ceza Kanununun bazı maddelerinde
değişiklik yapan teklifin 1inci maddesiyle ilgili, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 301 tartışmaları
ülkemizde bir süredir devam edegelmektedir. 301 ne? dediğimizde, yeni
kabul ettiğimiz yani 2005 yılında yürürlüğe giren yeni Türk
Ceza Kanununun 301inci maddesidir. Yürürlüğe girmesiyle bu kadar
kısa bir süre geçen bir kanun maddesi üzerinde tekrar
tartışmalar başlamış ve bu Kanun maddesinin
değiştirilmesi teklifi bugün Genel Kurulumuza gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu kanun hazırlanırken
biliyoruz ki bu hazırlık aşamasında, Avrupa Birliğine,
yapılan hazırlıklarla ilgili görüş sorulmuş ve
301inci madde de dâhil olmak üzere Avrupa Birliğinden herhangi bir itiraz
gelmemiştir. Ama, asla tasvip etmediğimiz hunhar bir cinayete kurban
giden Hrant Dinkin öldürülmesinin hemen akabinde katil
Değerli milletvekilleri, gerçekten, ülkemiz
açısından vahim bir süreçten geçiyoruz. Bugüne kadar sekiz
değişiklik yapılmış -159dan itibaren- ama hiçbir
zaman bu değişiklik kadar, dışarının
baskısıyla, üzerimize kurulan baskılarla bu değişiklikler
gündeme gelmemiş.
Değerli milletvekilleri, her 301 tartışmasıyla
ilgili, ben, acaba bu 301den kim ne istiyor, bu değişiklikleri kim
istiyor diye hep düşünmüşümdür. Bu düşüncem içerisinde 301inci
maddeyi de defalarca okumuşumdur. Bakın, hep birlikte, bu kısa,
anlaşılır, yoruma gerek olmayan maddeyi bir kere daha hep
beraber dinleyelim. Bu madde diyor ki: Türklüğü, Cumhuriyeti, Türkiye
Büyük Millet Meclisini aleni bir şekilde aşağılayanlar
altı aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılır. Yine, devam ediyor: Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, emniyet güçlerini ve
silahlı kuvvetlerini aleni bir şekilde aşağılayanlar
altı aydan iki seneye kadar hapis cezasıyla
cezalandırılır. Bu suç yurt dışında bir Türk
vatandaşı tarafından işlenirse cezası üçte 1
oranında artırılır. ve son fıkra: Eleştiri amacıyla
düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez.
Değerli milletvekilleri, şu okuduğum madde metniyle
ilgili olarak acaba sizlerin bir sıkıntısı var mı?
Bana göre bu madde metnini okuyup da bu ülkenin bir vatandaşı olarak
bundan sıkıntı duymanın mantığını anlamış
değilim değerli milletvekilleri. Ne olacak yani, şimdi, biz,
kendi elimizle, kendi gazi Meclisimizdeki milletvekillerinin oylarıyla,
ama Avrupa Birliğinin, küresel güçlerin ve onların Türkiyedeki yerli
iş birlikçilerinin baskılarıyla bunu değiştireceğiz.
Dün de 159u tenkit ediyorlardı, onun değişmesi
gerektiğini söylüyorlardı; yapılan değişikliğe
baktılar, onay verdiler. Peki arkasından ne oldu? Arkasından
birtakım yazarlar 301le ilgili mahkeme önüne çıkarılınca
koro hâlinde başladılar, dediler ki: Bu metinden de biz tatmin
olmadık, 301in tekrar değiştirilmesi lazım.
Değerli milletvekilleri, bu anlayış
yanlış, bu bakış açısı sakat. Bakın, yine
Hrant Dinkin mahkemesinde Avrupa Birliği Komiserinin bize bir müstemleke
ülkesiymiş gibi bakarak Getirin artık bu 301i. demesi hâlâ
kulaklarımızda. Barrosoyu bu kürsüde hep beraber dinledik. Ne dedi?
Vakıflar Kanunu için sizlere teşekkür ediyorum. Vakıflar
Kanununun görüşmelerinde de aynı itirazlarımızı
sürdürdük. Ayrıca 301 değişikliğiyle ilgili
hazırlıklarınızı da memnuniyetle
karşılıyorum. dedi. Sizleri bilemiyorum ama ben bunları
dinlerken sanki müstemleke bir ülkenin vatandaşıymış gibi
hissettim kendimi.
Değerli milletvekilleri, gerçekten bu hiç hoş olmayan
bir durum. Bakın, bunları bizden isteyen Avrupalıların
hepsinin ceza yasalarında bunlar var; İtalyada da var, Fransada da
var, Almanyada da var, İsviçrede de var, İsveçte de var. Ama
onların hükümleri, cezaları bize göre daha fazla. Fakat her konuda
olduğu gibi bu konuda da Avrupa Birliği, Türkiyeye karşı
ikiyüzlü, ön yargılı, çifte standartlı tutumunu sürdürmektedir.
Hiçbir ülkeden istemediklerini bizden istemektedirler.
Değerli milletvekilleri, bu bizi rencide etmektedir, bu kötü
gidişe bir dur diyebilmek durumundayız. Müktesebat
açısından Avrupa Birliğinin bunu bizden isteme hakkı
yoktur. Sebebine gelince: Avrupa Birliği üyesi ülkelerin tamamında
aynı maddeleri içeren veya bunun muadili hükümler yer almaktadır.
Daha ağır cezaları istemektedirler. Yani bunun anlamı
şudur: Bize diyorlar ki: Biz Avrupa Birliği ülkeleri olarak kendi
kutsallarımızı aşağılatmayız, hakaret
ettirmeyiz, edenlere gereken cezayı veririz ama siz kendi
kutsallarınıza hakaret edilmesine göz yumacaksınız. Bunun
anlamı budur değerli arkadaşlarım.
Bakın, biz, bu 301 muadili 159u 1926 yılında
İtalyan Ceza Yasasından almışız. Mehaz kanunumuz
İtalyan Ceza Yasasıdır. Bakın, İtalyan Ceza
Yasasında biz aldığımızda İtalyan milleti diye
bir kavram yok. Ama 1926da Atatürkün de bulunduğu Meclis Türklük
kavramını Ceza Yasamızın içerisine koymuş. Tam seksen
iki yıl Türklük kavramı, sekiz ayrı değişiklik
olmasına rağmen hiçbir değişiklikte
değiştirilmemiş, Türklük kavramı muhafaza edilmiş.
Şimdi, biz, bugün burada, getirilen bu teklifle Türklük yerine Türk Milleti
cumhuriyet yerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti kavramlarını
koyuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika ek
süre veriyorum.
Buyurun.
METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Ayrıca, 1inci fıkradaki üç yıllık ceza üst
sınırını iki yıla çekiyoruz. Dolayısıyla,
iki yıl da tecil kapsamı içerisinde olduğundan bu suç
işlenemez, cezalandırılamaz bir hâle gelmektedir değerli
milletvekilleri.
Yine, bu suçla ilgili soruşturma iznini Adalet
Bakanının iznine tabi kılıyoruz. Peki, soruyorum: 159un
son hâlinde de Adalet Bakanının izni isteniyordu
Değerli milletvekilleri, Sayın Adalet Bakanı
301inci madde hazırlanırken böyle bir iznin
kaldırılması gerektiğini ifade ederek
kaldırılmasını sağlamıştır. Peki,
şimdi ne değişti de tekrar bu izni koyuyoruz?
İktidar partisinin grup başkan vekili burada dedi ki:
Bu iznin sebebi, eğer bu soruşturmanın açılması Türk
milleti ve devletine zarar verecekse bunu engellemektir. Ben de şunu
anlıyorum: Acaba, meşhur bir yazar bu suçu işlerse Adalet
Bakanımız müsaade etmeyecek fakat gariban bir vatandaş
işlerse bunun zararı fazla olmayacak, buna müsaade mi edelim demek
istiyorlar?
Değerli arkadaşlarım, 301in
değiştirilmesine sonuna kadar karşıyız. Grup olarak 70
milletvekiliyle ret oyu vereceğimizi beyan ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çobanoğlu.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak. [AK Parti sıralarından
alkışlar, MHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar(!)]
Sayın milletvekilleri
Sayın Kaynak şahsı adına da söz istemiş
olduğu için kendisine on beş dakika süre veriyorum.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim efendim.
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; teklifimizin 1inci maddesi üzerinde grubumuz
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
301inci maddeye ilişkin değişiklik teklifimizde
özetle, maddenin kenar başlığında yer alan Türklük
ibaresinin Türk Milleti, Cumhuriyet ibaresinin Türkiye Cumhuriyeti
Devleti olarak değiştirilmesini, cezanın üst
sınırının üç yıl yerine iki yıl olarak uygulanmasını,
üçüncü fıkranın yürürlükten kaldırılmasını ve
yargılanma için izin müessesesinin getirilmesini teklif etmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, ilk yapıldığı
günden beri, o zaman var olan ihtiyaçlara göre sekiz kez değişen Ceza
Kanununun bu maddesinin bir kez daha değiştirilmesini teklif
ederken, 301inci maddedeki suç tanımının ceza hukukunun güvence
fonksiyonlarından biri ve evrensel bir ilkesi olan belirlilik ilkesine
uygun olarak yeniden yapılması, belirli fiillerin yurt
dışında bir vatandaşımız tarafından
işlenmesi hâline özgü olarak cezalandırma bakımından vatandaşlarımız
arasında oluşturulan ayrımı ortadan kaldırmak
amaçlanmıştır.
Saygıdeğer arkadaşlarım, yasalar ihtiyaçlara
göre gelişir, ihtiyaçlara göre değişir. Bakınız,
Meclisimizin ve cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk, daha cumhuriyetimiz
kurulmadan önce, 1 Mart 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Birinci
Dönem Üçüncü Yasama Yılının açılış nutkunda bu
hususta bize nasıl bir ölçü veriyor: Efendiler, çağdaş
gelişme, ulusların uygar ihtiyaçlarındaki genişleme,
çoğalma ve çeşitlenme bu uygar ihtiyaçlar ile orantılı
olarak uygar hakların gelişmesini gerektirir. Bizim milletimizin ve
hükûmetimizin adalet düşüncesi ve anlayışı bu konuda hiçbir
uygar ulusunkinden aşağı değildir. Belki tarih bu noktada
yüksek olduğumuza tanıklık eder. Bu nedenle, hukuki
mevzuatımızın bütün uygar devletlerin kanuni mevzuatından
eksik olması düşünülemez. Evet, dikkatinizi çekiyorum, tarih 1 Mart
1922dir ve henüz Kurtuluş Savaşımız devam etmektedir.
Yine Büyük Atatürk 1 Kasım 1925 tarihli Meclis
Açılış Nutkunda da yeni kanunlaştırma faaliyetleri
olarak şöyle diyor: Genel hayatımızı yeni baştan
düzenleyecek olan bu önemli kanunların, çağdaş
uygarlığın kanunları grubundan olması doğaldır.
Ulusumuzun içinde bulunduğu uygar topluluğun ekonomik ve uygar
gereksinmeleri o kadar yakındır ki, buna karşılık
kanunlarda da aynı şekilde yakınlaşma gerekli
bulunmaktadır. Çağımızın gereksinmelerine uygun kanun
yapmak ve onu iyi uygulamak, ilerlemek ve yükselmek için gerekli ve çok
önemlidir.
Değerli milletvekilleri, işte, Meclisimizin ve
cumhuriyetimizin kurucusu Atatürkün hayattayken uyguladığı ve
yasama organı olarak da bizlere hedef gösterdiği ilke
çağdaş, uygar ihtiyaçları karşılamak maksadıyla
çağdaş ve uygar yasalar yapmaktır.
Teklifimizin Meclis Başkanlığına
sunulmasından itibaren en çok tartışılan husus Türklük
ibaresi yerine Türk Milleti, cumhuriyet ibaresi yerine de Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ibarelerinin getirilmeye çalışılması
olmuştur. Değişiklik teklifinin gerek Meclis Avrupa Birliği
Uyum Komisyonunda ve gerek Adalet Komisyonunda görüşmelerinde
hassasiyetlerini ve endişelerini açıklayan değerli milletvekili
arkadaşlarımız teklifin özellikle bu kısmına
karşı görüşlerini ifade etmişlerdir. Bu arkadaşlarımızın
hassas olduğu noktalarda bizim de gerçekten hassas olduğumuzu beyan
ettikten sonra teklifimizin izahını hukuki lisanda arz edeceğim.
Değişiklik teklifinin ayrıntısına
girmeden önce bu konudaki hukuki mülahazalar şöyledir: Hukuki bir
değer olarak devlet birçok ülkenin ceza kanunlarında korunmaya mazhar
kılınmış, devletin çeşitli değerleri ve
menfaatleri cezai korumanın konusunu oluşturmuştur. Devletin
cezai korumasının konusunu oluşturan en temel değeri ve
menfaati, hiç şüphesiz, devletin egemenliğine, toprak
bütünlüğüne, insan unsuruna ve anayasasıyla kurulmuş olan
düzenine ilişkin menfaattir. Devletin varlık unsurları ve
değişik fonksiyonları, bir bütün hâlinde ve derece derece cezai
korumanın konusunu oluşturmaktadır. Devletin,
varlığını sürdürmesi için, devleti teşkil eden ana
unsurlarını, anayasal yapılanmasını ve anayasal
organlarının faaliyetlerini güvenceye alması ve bu öz
değerlerini koruması gerekmektedir. Bunlar, esas olarak, devletin
varlığını, devamını ve düzenini koruduklarından,
en üst menfaati oluşturmaktadırlar. Bu sebeple, Türk Ceza Kanununda
da bu koruma hükümleri mevcuttur.
Ceza Kanunumuzun koruduğu 301inci maddenin hukuki konusu
ise devletin öz varlıkları olan unsurlardır. Bu konuda
Yargıtay Ceza Genel Kurulumuzun ulaştığı sonuç,
vardığı içtihat şöyledir, aynen aktarıyorum: Bu
hükümle, Devletin siyasal ve hukuki varlığının ve aynı
doğrultudaki çıkarlarının korunmaya
çalışıldığında kuşku yoktur. Devlet
kavramının, diğer bir anlatımla Devletin
varlığını oluşturan ve bir sentezin ayrılmaz
unsurları sayılan müesseselerin madde metninde ayrı ayrı
sayılması ve bunlara yönelen hareketlerin yaptırım
altına alınmasıyla güdülen amaç temelde Devletin tüzel
kişiliğinin, saygınlığının ve hukuki
yararının korunmasıdır. Ancak bu hüküm ile Devlet
kavramı ve Devletin varlığını oluşturan ve
maddede sayılan kurumlar korunmuş olup, bu kurumlarda yer alan
kişi veya kişilerin ya da grupların korunması
amaçlanmamıştır.
Yargıtay kararını okumaya devam ediyorum:
Fıkradaki Türklük kavramı devletin insan unsuruyla ilgili olup, bu
kavramla Türk Milleti kastedilmektedir. Türklükten maksat, Türk milletini
oluşturan insani, dini, tarihi değerleri ile milli dil, milli
duygular ve milli geleneklerden oluşan milli, manevi değerler
bütünüdür
Bu içtihat, artık, bugün, istikrar kazanmış bir
görüştür, artık istikrarlı bir yargı
uygulamasıdır.
O zaman bu değişikliğe neden ihtiyaç duyuyoruz?
Evet, değerli milletvekilleri, bunun temel sebebi, hepimizin ortak
değerleri olan bu organların korunmasını, suçta kanunilik
ve açıklık ilkesini düzenleyen Anayasamız ve Ceza Kanununun
temel ilkelerini gözeterek, zaten yargı organlarının
anladığı ve uyguladığı şekli yasa maddesi
hâline getirmektir. Yani, ceza hukukunun güvence fonksiyonlarından birini
oluşturan belirlilik ilkesine göre maddenin yeniden
yapılmasıdır. Aksi takdirde, Yargıtay kararlarına
dayanarak suç oluşturmuş oluruz, yoruma dayalı suç
oluşturmuş oluruz, kıyasen suç oluşturmuş oluruz. Bu
da hukukun evrensel kaidelerine uymaz.
Bahse konu 301inci madde Ceza Kanunumuzun Dördüncü
Kısmında düzenlenmektedir. Bu kısmın başlığı
Millete -tekrar altını çiziyorum- ve Devlete Karşı Suçlar
ve son Hükümlerdir. 301inci maddenin yer aldığı Üçüncü Bölümün
başlığı da Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının
Saygınlığına Karşı Suçlardır. Demek ki
Kanun, millete ve devletin organlarının
saygınlığına karşı işlenen suçları
cezalandırmaktadır. 301inci maddede korunan değerler devletin
birer egemenlik değerleridir. Yasama, yürütme, yargı organları
egemenlik yetkisini kullanırlar. Anayasamız bu egemenliğin
kaynağını Türk milleti olarak göstermiştir. O sebeple de
devletin bir unsuru olarak Türk Milleti ifadesi doğru bir ifadedir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Anayasa Mahkemesi bir kararında şöyle demiştir: Atatürk
milliyetçiliği, ayrımcı ve ırkçı bir kavramı
değil, Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkının, kökeni ne
olursa olsun, devlet yönetiminde tartışmasız eşitliği,
içtenlikli birliği ve birlikte yaşama istencini içeren
çağdaş bir olgudur.
İşte, teklifimizdeki Türklük ibaresi yerine
konulmasını istediğimiz Türk Milleti kavramı, tarifini
Anayasa ve Yargıtay kararlarının netleştirdiği,
Atatürk milliyetçiliğine dayalı millet kavramıdır.
Sözlerimin tam burasında, ne kadar doğru bir tanım
verdiğimizi teyit eden bir tanım daha vermek istiyorum. Bu
tanım, teklifimiz Adalet Komisyonunda görüşülürken Bir
milletvekilinin milleti tarif etmek hakkı da değildir, haddi de
değildir. diye itirazda bulunan bir milletvekilinin mensubu olduğu
parti programında yer almaktadır ve aynen şöyledir: Partimiz,
milleti, ortak bir tarihin sunduğu zemin üzerinde birlikte yaşama
arzu ve iradesini ortaya koyan, tarihî süreçte ortak bir kaderi paylaşma
duygusunu ve gelecek ülküsünü taşıyan, milletler camiasında
kendisine has vasıf ve kimliğe sahip olduğuna inanan sosyal bir
bütün olarak mütalaa etmektedir. Bu itibarla, millet gerçeği, Türkiye'mizin,
bağımsız, güçlü ve demokratik bir ülke olarak ilelebet var
olmasının sosyal ve kültürel temeli kabul edilmelidir.
Evet, saygıdeğer arkadaşlarım, parti
programından aldığım millet tarifi aynen böyle. Bu tarifin,
bizim, değişiklik gerekçemizde verdiğimiz tarifle özünde ne
farkı var arkadaşlar? Şimdi bu tarif self determinasyonu mu
çağrıştırıyor? Milleti tarif etmek bir milletvekilinin
hakkı ve haddi değil ama bir partinin haddi ve hakkı
mıdır?
Evet, saygıdeğer arkadaşlarım, ayrıca,
burada şuna da değinmeliyim ki: Okuduğum parti
programının hiçbir yerinde ben Türklük ibaresine rastlamadım
ama bol miktarda, isabetli olarak Türk milleti ifadesi yer almaktadır.
Yine sayın milletvekillerinin kendi İnternet sitesinde
yayımladıkları makalede vurgulanan da ülkemizin birlik ve
beraberliği için öne çıkartılan kavram da Türk milleti
kavramıdır, bizim de bu kanun değişikliğiyle yapmak
istediğimiz aynen odur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk milleti
kavramından ne anlaşılması gerektiğini,
cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk Bir harstan (kültürden) olan insanlardan
mürekkep cemiyete millet denir dersek milletin en kısa tarifini yapmış oluruz. demek suretiyle,
sübjektif kültürel milliyet anlayışını benimsemiş olduğunu
açıkça ifade etmektedir.
Milletin, çağdaş anlayışa uygun bilimsel bir
tanımını yapma gereğine işaret eden Atatürk, ikinci
derecede unsurları göz önüne almayarak, mümkün olduğu kadar her
millete uyabilecek daha geniş şu tanımı vermektedir:
1) Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan,
2) Beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve
muvafakatte samimi olan,
3) Ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam
etme hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden
meydana gelen cemiyete millet namı verilir.
Anayasamız 66ncı maddesinde Türk Devletine
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.
derken, milletin parçası olmanın tek ölçütünü hukuki bağ olarak
ortaya koymaktadır. 301inci madde, millete ve devlete karşı
suçlar ve son hükümler kapsamında yer almasından hareketle, bu
maddenin Türklük kavramının da devletin unsurları çerçevesinde
ele alınması gerektiği sonucuna varmak gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayınız.
VEYSİ KAYNAK (Devamla) Teşekkür ederim
Başkanım.
Devlet, belli bir ulusu olan, belli bir ülkede yaşayan ve bir
devlet gücü ile donatılmış insan topluluğudur. Devletin
insan unsuru, devlet kavramının en belirleyici temel öğesidir
çünkü devletin kendisi zaten bizzat halka hizmet için vardır, bir insan
topluluğu bulunmuyorsa, zaten devlette yoktur. Bunun böyle olduğunu
demin sayın Bakanım söylediler. 57nci Hükûmetin -koalisyon
Hükûmetinin- Sayın Adalet Bakanı Adalet Komisyonunda aynen böyle
ifade etmiştir. Vaktim olsa tutanaklardan aynen okuyacaktım.
Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; hazırladığım konuşmanın
tamamını bitirmeme fırsat bulamayacağım ama, özellikle
iki hususu arz etmek istiyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VEYSİ KAYNAK (Devamla) Başkanım, bir dakika daha
lütfedebilir misiniz.
BAŞKAN Yok, veremem.
VEYSİ KAYNAK (Devamla) Peki. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaynak, sağ
olun.
Şahsı adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç
Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından
alkışlar)
Söz süreniz beş
dakika.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de 215
sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu Kanun Teklifiyle, daha önce işaret edildiği üzere,
Türklük yerine Türk Milleti, cumhuriyet yerine Türkiye Cumhuriyeti
Devleti kavramı getiriliyor, üç yıllık ceza üst
sınırı iki yıla indiriliyor ve soruşturma izni Adalet
Bakanına tevdi ediliyor.
Değerli milletvekilleri, aslında böyle bir kanuna
ihtiyaç yok. Barroso ve ABD talimatlı iş yapan malum çevreleri bu
konuda uyarmak istiyoruz. Gelin, hepiniz, bu tür sevdalardan vazgeçin.
1982 Anayasamızı incelediğimiz takdirde, burada
aslında mevcut düzenlemenin Anayasanın başlangıç
ilkelerine ve başlangıç ilkelerine atıf yapan 2nci maddeye
aykırılığını görüyoruz.
Şimdi, Anayasamızın başlangıcı çok
net bir şekilde "Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki
temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince
yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat
sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde
geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve
iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa
karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet
hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve
hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve
kardeşlik duygularıyla ve Yurtta sulh, cihanda sulh arzu ve
inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;
Türk milleti tarafından, demokrasiye âşık Türk
evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.
hükmünü içeriyor ve bu başlangıç hükmü Türklükle ilgili çok güzel bir
metin olarak karşımıza çıkıyor ve bunu tamamlayan,
Anayasanın değiştirilemez maddesi olan 2nci madde
Yine sonunu
okuyorum: Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
devletidir diyerek, burada, Türklükle ilgili meseleyi de vuzuha
kavuşturmuş oluyor. Demek ki bu düzenleme Anayasa hükmüne
aykırılık teşkil ediyor.
Değerli milletvekilleri, Ulu Önder Atatürk Türklükle ilgili
çok net ifadeler kullanmıştır. Diyor ki: Biz doğrudan milletseveriz
ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk
topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu
olursa o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. diyor.
Örneğin başka bir sözü Ulu Önderin, Asla şüphem yoktur ki
Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni
kabiliyeti bundan sonraki gelişmesiyle geleceğin yüksek medeniyet
ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Yine başka bir
söz: Türklük benim en derin güven kaynağım, en engin övünç
dayanağımdır. diyor.
Demek ki, Türklükle ilgili, cumhuriyetimizin kurucusunun bize
bıraktığı veciz sözler ve ilkeler mevcut.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
Milliyetçi Hareket Partisi grup toplantısında Sayın Genel
Başkanımızın 301inci maddenin değiştirilmesiyle
ilgili özellikle vurgulamış olduğu hususu da dikkatlerinize
sunmak isterim. Burada AKPnin meselenin gayri millî ve teslimiyetçi
yaklaşımına dikkat çekerek, Sayın Genel
Başkanımız, 301inci maddeden kimlerin rahatsız
olduğunu çok veciz bir şekilde ifade etmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Teşekkür ederim.
Bu lobicilerin rahat rahat Türk ulusuna soykırım
dayatmasını yapmak için, işbirlikçilerin bin yıllık
kardeşliğimizi bozmak için uğraş verdiğini ve sözde
aydınların Türklüğe hakaret için bunu istediklerini, ilkesiz ve
teslimiyetçi iktidar zihniyetinin de bunu arzu ettiğini ve bundan dolayı
da rahatsız olduklarını ifade ederek, son olarak, Türklük
değerlerine ve şerefli Türk tarihine hakaret edilmesini isteyip
istemediğini ve 301inci maddede yapmaya
çalıştığınız değişikliği içine
sindirip sindirmediğini büyük Türk milletine sorun diye ifade
etmişlerdir.
Demek ki, burada Türklük ile Türk milleti kavramı
birbirine ilave ettirilerek, farklılaştırılarak sunulmak
isteniyor. Türklük kavramının yerinde kalmasını biz parti
olarak arzuluyor, istiyoruz.
Bu duygularla yüce heyetinizi tekraren saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çelik.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, Sayın Bakan
milletvekillerinin sorularına cevap verilirken, 57nci Hükûmet
zamanında sunulmuş olan kanun tasarısıyla ilgili, partimizi
risk altında bırakabilecek, töhmet altında bırakabilecek
ifadelerde bulundu. Buna karşı açıklama yapmak üzere söz
istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sadece kanun
tasarısını gösterdi Sayın Başkanım,
açıklanacak bir şey yok.
FARUK BAL (Konya) Açıklanacak şey var efendim, var.
BAŞKAN Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
Başka sataşmaya meydan vermeden
Üç dakikalık süre veriyorum, ek süre de
tanımayacağım.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Faruk
Balın, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin konuşmasında
partisine sataşması nedeniyle konuşması
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Sayın Bakan sanıyorum, önüne
getirilen metni dikkatle okumadan, Milliyetçi Hareket Partisini töhmet
altında bırakacak bir beyanda bulundu.
Önce size, Anayasanın 1inci maddesini okuyorum, lütfen
dikkatlice dinleyelim.
Anayasanın 1inci maddesi diyor ki: Türkiye Devleti bir
Cumhuriyettir. Tekrar ediyorum: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Anayasanın 3üncü maddesini okuyorum: Türkiye Devleti,
ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
Buradan çıkarıyoruz ki, Anayasamız Türkiye
devletinin adını Türkiye Devleti olarak koymuş. 1inci ve
3üncü madde değiştirilemez maddeler. Geliyoruz teklife,
görüştüğümüz teklifte siz bu devletin adını Türkiye
Cumhuriyeti Devleti olarak değiştiriyorsunuz.
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Öyle bir şey yok
ya.
FARUK BAL (Devamla) Evet, ben sizin teklifinizi okuyayım
Sayın Sağlam.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Doğru, doğru, öyle
diyor zaten.
FARUK BAL (Devamla) Türkiye Cumhuriyeti Devleti diyorsunuz;
bu, Anayasanın değiştirilmez maddesinin
değiştirilmesi anlamına gelmektedir. Nasıl geliyor?
Anayasanın 1inci maddesinde Türkiye devleti doğru bir biçimde
cumhuriyettir ifadesi var. Bunun anlamı şu değildir: Türkiye
Cumhuriyeti Devleti değildir. Cumhuriyet kelimesini metinden
çıkararak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ifadesini buraya yazarsanız
elbette cumhuriyet kavramı 301inci maddenin koruması altında,
koruması içerisinde bulunmayacaktır. Doğrudur, birinci uyum paketinde
Anayasanın gerekçesine Anayasanın 1inci maddesi aynen
yazılmak suretiyle Türkiye devleti bir cumhuriyet olduğu içindir ki
bu tasarı gönderilmiştir. diye ifade ediliyor. Fakat, sizin
gerekçenize geldiğimiz zaman Türkiye Cumhuriyeti devletini bir cümleyle
ifade ediyorsunuz gerekçe olarak: Keza, birinci fıkradaki cumhuriyeti
ibaresi Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak değiştirilmiştir.
diyorsunuz. Buradan cumhuriyet ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini
çıkarttığımız zaman sizin gerekçeniz bir tek kelimeden
ibarettir, o da keza kelimesi. Değerli arkadaşlarım,
kezayı da Türkiye Cumhuriyeti devletini Anayasanın 1inci ve
3üncü maddesine aykırı bir biçimde kanun metni hâline
getiremezsiniz.
Sayın Bakanım, sanıyorum mesele
açıklığa kavuşmuştur. Zatıalinizle polemiğe
girme gayreti içerisinde değilim. Bu şekilde yüce Meclisi
bilgilendirmiş oluyorum ve saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynakın; Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın; Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
Avrupa Birliği Uyum ve Adalet Komisyonları Raporları (2/210,
2/27) (S.Sayısı: 215) (Devam)
BAŞKAN Madde üzerinde soru cevap kısmına
geçiyoruz.
Sayın Kaptan,
OSMAN KAPTAN (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, bu düzenlemeyle, Türklüğü ve cumhuriyeti
aşağılayanların cezasız bırakılması
sağlanmayacak mı?
İkinci soru: Yine, Sayın Bakan, Adalet Bakanı
olarak gerek siz gerekse önceki Adalet Bakanı Sayın Çiçek daha önceki
açıklamalarınızda Türk Ceza Yasasının 301inci
maddesinin değiştirilmesine gerek yoktur. diye açıklamalarda
bulunuyordunuz. Şimdi ne değişti de bu
değişikliği yapma gereği duyuyorsunuz?
Üçüncü ve son soru: 301e benzer düzenlemeler pek çok AB ülkesinde
var iken ve 2005te yapılan 301deki düzenlemeye ABden hiç itiraz
gelmemişken bizde böyle bir değişikliğe neden
gidilmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkanım,
Sayın Bakanıma soruyorum: Yargıtay Ceza Kurulu, Türklükten neyi
anladığını açıklamıştır. Uygulama
açısından kanun değişikliğini gerektiren bir tereddüt
ve hukuki bir sebep yoktur. diyor. Bu içtihada rağmen 301inci maddeyi
niye değiştiriyorsunuz? Buna rağmen getirdiğiniz Adalet
Komisyonunda bilgi kirliliği ve rakam kirliliğinden bahsedildi.
Şimdi, burada, gerçek rakamları, doğru bilgiyi vermeniz
gerekmiyor mu? Bunu rakam kirliliğinin arkasına saklamak olarak görmüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: İki
hafta önce, sanıyorum 14 ya da 15 Nisanda, Dışişleri
Bakanı Sayın Babacan İngilterede bir ziyarette idi. Oradaki
ziyaret sırasında kendisinin bir basın mensubunun
sorularına verdiği yanıt var bu konuyla ilgili. Basın
mensubunun sorusu şu şekilde: Gündemde olan bu 301inci maddeyle
ilgili olarak Bu maddeyi kaldırmak daha kolay olmaz mı, bu maddeyi
kaldıracak yetkiniz yok mu? yönünde bir soru sorulmuştu kendisine.
Sayın Babacan da açıklamasında, bu konunun hassas bir konu
olduğunu, tamamen yasayı ortadan kaldırmanın kolay
olmadığını, dolayısıyla bir düzenleme
yaptığını belirtti. Ben, Adalet Bakanı olarak
Sayın Babacanın bu açıklamasını nasıl
değerlendirdiğinizi ve bu açıklamaya katılıp
katılmadığınızı öğrenmek istiyorum
Sayın Bakanım.
BAŞKAN Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, uyum çalışmaları çerçevesinde
Avrupa Birliğinin Hükûmetinizden askerlikte vicdani redde yönelik bir
talebi olmuş mudur? Bu kapsamda 301den sonra Türk Ceza Kanununun
318inci maddesinin de kaldırılması AB tarafından talep
edilmekte midir?
BAŞKAN Sayın Akcan
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Aracılığınızla Sayın Bakanıma
Avrupa Birliği ülkelerinden ülkemize gelen ve müstemleke valisi
edasıyla tavırlar takınıp, ifadeler kullanan Barroso, Olli
Rehn ve Lagendijktan, temaslarınız sırasında, her Türkü
üzen sözde soykırım yasasıyla ilgili olarak Soykırım
olmamıştır. ifadesini kullanan, Avrupa ülkelerinde bu ifadeyi
kullananların mahkûm edilmesinin önüne geçilmesi doğrultusunda
herhangi bir talebiniz veya girişiminiz oldu mu?
BAŞKAN Sayın Cengiz
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Sayın Bakanım,
değerli arkadaşlar; bilindiği gibi Yüce Peygamberimize hakareti,
sövmeyi, karalamayı moda olarak kabul eden Avrupa, Türkiyede de Türklere
hakareti bizden istemiş ve bu konuda da Avrupa Birliği
Başkanı, Amerika Dışişleri Bakanı, Olli Rehn ve
Lagendijk gibi isimler de bunun mutlaka değiştirilmesini
istemişti. Bazı isteklerin de gelebileceğini düşünüyoruz
Sayın Bakanıma bir Hükûmet üyesi olarak.
Avrupa İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Andreas
Grossun Çanakkale Gökçeadada ve Bozcaadada ne gibi incelemeler
yaptığını, neler aradığını ve kimlerle
görüştüğünü, özellikle Rumlarla gizli görüşmeler
yaptığını, bu görüşmelerde Türk tarafını
temsil eden temsilcinin bulunup bulunmadığını
Bu
görüşmeler noktasında Hükûmetimizin mutlaka haberi olduğunu
düşünüyorum. Özellikle ulusal basından gizlenen bu hareketin, bu
tespitin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akkuş
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın
Bakan; 301inci maddeyle ilgili yasa tasarısına göre suçu sabit
olanlara verilecek cezanın üst sınırı üç yıldan iki
yıla indirilmektedir. Bu da hâkim takdiriyle paraya çevrilebilecektir yani
ceza yok sayılacaktır. Bu durum bu suçların kolayca
işlenmesine ve cezayı hak edenlerin sayısının
hızla artmasına sebep olacaktır. Bu, sosyal
barışın bozulmasına ve devlete karşı
olanların çoğalmasına sebep olmayacak mı, kanun
hâkimiyetinin zayıflamasına sebep olmayacak mı? Hâkim takdiri
olmadığında, birisi cezaevine giderken bir diğeri
parayı verip kurtulmayacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan beş dakika süreniz var.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Kaptan Türklüğe ve cumhuriyete hakaret veya
Türklüğü ve cumhuriyeti aşağılama bu değişiklikle
cezasız kalmıyor mu? diye bir ifadede bulundular. Hayır, bu
değişiklikle ne Türklüğe hakaret ne cumhuriyete
saygısızlık cezasız kalmamaktadır.
Demin de ifade ettiğim gibi Türklük ifadesi Türk milleti
kavramı içerisinde değerlendirilir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel
Kurulu da bu iki ibare arasında bir fark görmemektedir. O bakımdan,
savcılarımız ve yargıçlarımız eğer
Türklüğe bir hakaret olursa yine bu maddeden dolayı ceza vereceklerdir.
Sayın Cemil Çiçekin ve benim 301inci maddede değişikliğe
gerek yoktur. diye açıklamalar yaptığımızdan bahsetti
Sayın Kaptan. Ben, tabii, kendimle ilgili cevap verebilirim. Ben 301inci
maddenin tamamen kaldırılmasına karşı olduğumu
açıkladım. Tamamen kaldırılmasını doğru
bulmuyorum. Nitekim, Hükûmet olarak da ve Hükûmet partisi Adalet ve
Kalkınma Partisi olarak da bizim 301inci maddenin tamamen
kaldırılması şeklinde bir düşüncemiz
olmamıştır. Ama hukuk tekniği ve ceza tekniği
açısından, bu maddede bu tür değişikliklerin, ifade
özgürlüğüyle ilgili başkaca sorunlar yaşamama
bakımından bir değişikliğin yapılması
şeklindeki düşüncemizi bir teklif hâlinde Genel Kurulun önüne
getirdik, şimdi bunu görüşüyoruz.
301inci maddeye benzer düzenlemeler Avrupa Birliğinde de
yok mu? dedi Sayın Kaptan. Tabii ki var. Zaten, gerek İtalyada
gerek Fransada gerek Polonyada gerek Slovenyada, İspanyada buna benzer
maddeler var. Burada da örneğin İtalyada İtalyan milleti,
Polonyada Polonya halkı, Slovenyada Sloven halkı, İspanyada
İspanya ulusu ve Fransada da Fransa ulusu denmektedir ve
dolayısıyla, biz bu düzenlemelerle bir noktada Avrupa Birliği
ülkelerindeki buna benzer maddelere paralel bir düzenleme yapmış
olmaktayız.
Sayın Özdemir biraz önce bir rakam kirliliğinden
bahsettiler. Komisyonda böyle bir kirlilik yaşandı. dediler.
Sanıyorum Sayın Özdemir şunu kastetti: Ben demin, açılan
davalar ve mahkûmiyetlerle ilgili bilgi vermiştim. Kendileri Adalet
Komisyonuna gelen Yargıtay üyesi bir arkadaşımızın
İşte İki tane biz onama yaptık. Dolayısıyla bir yıl
içerisinde 301inci maddeden dolayı mahkûmiyet sayısı ikiyi,
dördü geçmez. diye ifadede bulundular. Değerli arkadaşlarım,
mahkûmiyet kararlarıyla ilgili verilen cezaları bilmeden bu konuda
sağlıklı değerlendirme yapamayız. Mesela 2006
yılında -biraz önce ifade etmiştim- açılan dava
sayısı 328 demiştim, mahkûmiyet sayısının da 135
olduğunu söylemiştim. Peki, ne kadarı hapis cezası, ne
kadarı para cezası bunu bilmeden bir değerlendirme
yapamazsınız. Bunun sadece 31i hapis cezası, 80i para
cezasıdır. Para cezasına mahkûm olanlar temyiz etmiyorlar,
temyiz etmeyince Ankaraya, Yargıtaya gelmiyor. Yargıtaya
gelmeyince, siz Yargıtayın vereceği kararlara göre bir sonuca
gitmek isterseniz hatalı sonuçlara ulaşırsızın ve
kaldı ki erteleme de var, hapis ve para cezası birlikte de var. O
bakımdan bir rakam kirliliği yok. Bizim kayıtlarımız,
yani Adalet Bakanlığının bu konuda vereceği sonuçlar
çok daha sağlıklıdır. Buna itibar etmenizi istirham
ediyorum.
Sayın Bal biraz önce bir açıklama yaptılar.
Aslında ben farklı bir şey söylemedim, sizi de
eleştirmedim. Sadece cumhuriyet kelimesi buradan çıktı ama
cumhuriyet korumasız kalmadı. Sizin bir hata
yaptığınıza inanmadığımı ifade ettim
yani farklı bir şey söylemedim.
OKTAY VURAL (İzmir) Cumhuriyeti dışlamak gibi bir
eylem var mı ki hata olduğunu söyleyeceksiniz?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Yok,
hayır, hayır, hayır.
FARUK BAL (Konya) Hata bulsanız gözünü
oyacaksınız Sayın Bakan da bulamıyorsunuz!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Siz, Türk
milleti demişsiniz, Türkiye Cumhuriyeti biz diyoruz, cumhuriyeti
muhafaza ediyoruz. Siz Anayasaya atıfta bulunarak böyle bir düzenleme
yaptığınızı söylüyorsunuz. Yani cumhuriyetin orada
bulunmaması, cumhuriyetin korumasız kaldığı
anlamına gelmez. Siz de böyle düşünüyorsunuz, biz de böyle
düşünüyoruz. Yani o yüzden aramızda bir itilaf yok. Ben sizi eleştirmedim. Hiç rahatsız
olmayın. (MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Çok farklı düşünüyoruz.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Hiç
rahatsız olmayın, ben sizi eleştirmedim.
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır, biz sizi eleştiriyoruz
ama, biz çok farklı düşünüyoruz.
BAŞKAN Vaktimiz doldu Sayın Bakan.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Tamam,
teşekkür ederim.
BAŞKAN - Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.37
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 00.52
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 96ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
215 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Madde üzerindeki soru-cevap işlemi
tamamlanmıştı. Şimdi önerge işlemi
yapacağız.
Madde üzerinde yedi önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
215 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 1 inci
maddesi ile değiştirilen 5237 sayılı kanunun 301 inci
maddesinin dördüncü fıkrasında geçen suçtan dolayı ibaresinin
suç kapsamında olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
|
|
Ahmet Aydın |
|
|
|
|
Adıyaman |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
215 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 1 inci
maddesi ile değiştirilen 5237 sayılı kanunun 301 inci
maddesinin üçüncü fıkrasında geçen suç oluşturmaz ibaresinin
bu madde kapsamında değerlendirilmez olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
|
|
Azize Sibel Gönül |
|
|
|
|
Kocaeli |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 215 s.sayılı kanun teklifinin 1.
maddesinin 4. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini teklif ederiz.
|
|
Hüsnü Çöllü |
Gürol Ergin |
Ramazan Kerim Özkan |
|
|
Antalya |
Muğla |
Burdur |
|
|
Hikmet Erenkaya |
Hakkı Suha Okay |
İsa Gök |
|
|
Kocaeli |
Ankara |
Mersin |
(4) Bu suçtan dolayı soruşturma bizzat İl
Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yapılır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 1. maddesi ile Türk Ceza Kanununun 301. maddesinin 1.
fıkrasında bulunan Türklüğü kelimesinin madde metninden
çıkarılması Anayasaya aykırıdır.
Kanun teklifinin 1. maddesi ile yeniden düzenlenen TCK 301.
maddesinin 1. fıkrasında bulunan Türk Milletini ibaresinden önce
gelmek üzere Türklüğü kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Faruk Bal |
Metin Çobanoğlu |
Rıdvan Yalçın |
|
|
Konya |
Kırşehir |
Ordu |
|
|
Osman Ertuğrul |
|
|
|
|
Aksaray |
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türk Ceza Kanununun 301. maddesinin değiştirilmesine
ilişkin Kanun Teklifinin 1. maddesinin 1. fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Türklüğü, Türk Milletini, Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti
Devletini ve Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan
kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
|
|
Faruk Bal |
Oktay Vural |
Metin Çobanoğlu |
|
|
Konya |
İzmir |
Kırşehir |
|
|
Rıdvan Yalçın |
Osman Ertuğrul |
|
|
|
Ordu |
Aksaray |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 215 Sıra Sayılı Kanun
teklifinin 1. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
|
|
|
|
Ufuk Uras |
|
|
|
|
İstanbul |
Madde 1- 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 301 inci maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 301- (1) İnsanlık âleminin değerli
parçaları olmaları nedeniyle, herhangi bir millete alenen hakaret
ederek ırkçılık yapan kişi, altı aydan iki yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi
okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 215 Sıra Sayılı yasa
tasarısının 1. nci maddesi Anayasanın 25, 26 ve 90 ncı
maddelerine aykırı olduğu için İçtüzük 84 ncü madde
uyarınca reddi arz ve teklif olunur.
|
|
Hasip Kaplan |
Sırrı Sakık |
Fatma Kurtulan |
|
|
Şırnak |
Muş |
Van |
|
|
Bengi Yıldız |
İbrahim Binici |
Sevahir Bayındır |
|
|
Batman |
Şanlıurfa |
Şırnak |
|
|
|
Şerafettin Halis |
|
|
|
|
Tunceli |
|
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet önergeye katılıyor mu?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge sahibi?
Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.
Buyurun Sayın Sakık. (DTP sıralarından
alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Ben, bu maddeyle ilgili düşüncelerimi aktarmadan önce, iki
gün önce Sakaryada DTP il teşkilatının düzenlediği
şölende meydana gelen olayla ilgili Parlamentoya bilgi sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, Sakaryada pazar
günü il teşkilatımızın düzenlediği şölende
akşam saat yedi gibi, bir grup, şöleni basmak istiyor ve uzun süre
buradaki bine yakın insan resmen rehin alınıyor ve orada uzun
süre 300 kişinin ablukaya aldığı alan tamamen, daha önce
Sivasta nasıl bir olay meydana geldiyse aynısını orada
yapmak istiyorlar. Orada bulunan Urfa milletvekili arkadaşımız
bizi haberdar ettiğinde Sayın Valiyi aradık ama bir türlü
Sayın Valiye ulaşamadık. Sayın İçişleri
Bakanımızı aradık, İçişleri Bakanımıza
da ulaşamadık. Ama en son müsteşarla diyalog kurduk ve diyalog
kurmamıza rağmen bir vatandaşımız, orada, bir
partilimiz kalp krizi geçirdi ve uzun süre orada bekletildi ve
yaşamını orada yitirdi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, biz bu coğrafyada
yaşıyoruz. Bu coğrafyada yıllarca ne olduğunu hepimiz
biliyoruz. 6-7 Eylül olaylarını biliyoruz, Kahramanmaraş
olaylarını biliyoruz, Sivas olaylarını biliyoruz, Çorum
olaylarını biliyoruz. Sivasta 33 aydının nasıl diri
diri yakıldığını biliyoruz. Kan ve şiddetten
beslenen kesimlerin yeniden Türkiyenin toplumsal dokularıyla oynamak
istediklerini de biliyoruz. Ama burada Hükûmete çok önemli görevler
düşüyor, bütün Parlamentoya önemli görevler düşüyor. 301inci maddeyi
burada tartışıyoruz ama orada yedi saat rehin kalan Kürtleri
hangi maddeler koruyacak? Eğer bu ülkenin vatandaşlarıysak
hepimizi koruyacak bir hukuka ihtiyacımız var. Siz burada 301i
tartışırken, 301 ile ilgili, milliyetçi dalgalarla ilgili eline
bayrağı alan ve diğerini yok etmek için gidenlere
karşı hangi hukuku uygulayacağız? Nasıl bir arada
yaşayacağız? Sayın Başbakan, buna nasıl seyirci
kalabilirsiniz? Parlamento nasıl seyirci kalabilir?
Şimdi, bunların hepsini masaya yatırmamız
gerekir.
Bakınız, Sakarya, uzun süredir faili meçhullerin
yaşandığı bir coğrafya. Sakarya, 2 tane işçi
Ahmet Kayanın tişörtlerini giydiği için linç edilen bir il ve
tarım işçileri gittiklerinde, linçle karşı
karşıya kaldıkları bir il Sakarya. Bu vesileyle böyle
hassas bir yerde, oradaki valinin ve güvenlik birimlerinin bir bütününün
yeniden sorgulanması gerekir.
Evet, hiç kimseye hakaret edilmemelidir. Ama, peki, bu ülkede
sadece Türkler yaşamıyor ki, bu ülkede farklı halklar da
yaşıyor. Peki, Lazlara, Çerkezlere, Çingenelere, Rumlara, Ermenilere
hakaret etme hakkını kendimizde bulabilir miyiz? Bunları
koruyacak yasalar ne olmalıdır? Ve eğer Türkiye
uluslararası sözleşmelere imza koyuyorsa bu sözleşmeleri
harfiyen yerine getirmek gibi bir durumla karşı
karşıyadır.
Biz DTP olarak bu Yasanın tamamen ortadan
kaldırılması gerektiğini söylüyoruz. Gerçekten bu Yasa
Türkiye'nin yüz karasıdır. Bu Yasa, Hrant Dinklerin, Orhan
Pamukların ve yüzlerce aydınla ilgili nasıl haksız bir
soruşturma ve nasıl cinayetler işlendiğinin de bir
göstergesidir. O vesileyle, biz bu Yasayı bir bütünüyle ortadan
kaldırmamız gerektiğini söylüyoruz. Burada iktidar partisi ve
muhalefet partileri aslında neyi tartıştıklarını
bilmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ekledim.
SIRRI SAKIK (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Ama eğer biz, eğer vicdanlarımıza
karşı sanık sandalyesine oturacaksak ben eminim ki bu sandalyede
oturan birçok arkadaşımızın vicdanında Yasanın
bu hâliyle çok mutlu olduklarını düşünmüyorum. Çünkü ikili sohbetlerde
soruyoruz, konuşuyoruz, bu Yasada çok farklı bir şeyin
değişmediğini hep birlikte biliyoruz ama burada bir
tartışma var, sanki Yasada çok ciddi bir değişiklik var.
Kamuoyunu yanıltmayalım. Bu Yasada hiçbir değişiklik yok.
Bu Yasada, MHPnin, Cumhuriyet Halk Partisinin, AKPnin, bu
fırtınada, farklı bir düşünce, farklı bir yasa geçiyor
gibi bir imajı kamuoyuna sunmalarının çok doğru
olduğuna inanmıyorum.
Biz DTP olarak bu Yasanın bir bütünüyle ortadan
kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Sadece bu
yasalar değil, antidemokratik bütün yasaların
Bazı
arkadaşlarımız bu kürsüden, sürekli bazı hainler
diyorlar; herkes üslubuna dikkat etmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) Bu ülkenin demokratikleşmesini biz
istiyoruz. Bu ülkenin özgürleşmesini istiyoruz ve bu da bizim en demokratik
hakkımızdır. Bunları söylemek hainlikle eşdeğer
olmamalıdır. Kimse bu ülkenin sahibi değil, birileri de burada
göçmen veyahut da burada misafir değildir. Hepimiz bu ülkenin
vatandaşlarıyız. Bu ülkenin esenliği ve bu ülkenin
demokratikleşmesi için hepimiz düşüncelerimizi açıkça
söylüyoruz.
Bu vesileyle, bu kürsüde kimsenin bir başkasına hakaret
etme hakkı yoktur diyor, hepinize iyi akşamlar diliyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Sakık.
Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 215 Sıra Sayılı Kanun
teklifinin 1. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
|
|
|
|
Ufuk Uras |
|
|
|
|
İstanbul |
Madde 1- 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 301 inci maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 301 - (1) İnsanlık âleminin değerli
parçaları olmaları nedeniyle, herhangi bir millete alenen hakaret
ederek ırkçılık yapan kişi, altı aydan iki yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN İstanbul Milletvekili Sayın Uras, buyurun.
(DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli vekiller; 301inci maddede Türklük teriminin Türk Milleti
olarak değiştirilmesi, Cumhuriyet teriminin Türkiye Cumhuriyeti
Devleti olarak değiştirilmesi, bu suçtan dava açılabilmesinin
Adalet Bakanlığının iznine bağlanması uygulamada
yaşanan sıkıntıları gidermeyecek, sorun çözülmüş
olmayacaktır. Çünkü Yargıtay, yıllardan beri sürdürdüğü
yorum ve uygulamalarında maddedeki Türklük terimiyle Türk Milletinin
kastedildiğini, gerekçede bir ırk, etnik köken olarak Türklüğe
vurgu yapılmış olmasına karşın gerekçenin
yargı organını bağlamayacağını,
Türklüğün sadece Türk etnik kökenine yönelik olarak değil Türk
milleti olarak anlaşılıp uygulanması gerektiğini
sürekli olarak vurgulamıştır. Dolayısıyla önerilen
kanun teklifi sorunun çözümünden yana hiçbir işlevi olmayan göstermelik
bir değişiklik olacaktır.
Ayrıca, devletçi ve ırkçı bir milliyetçilik
anlayışının bulunduğu bir ortamda, teklif gerekçesinde
yapıldığı gibi, etnik kimliğe atıf yapan millet
tarifi üzerinden suç yaratılması toplumsal barışı ve
demokrasiyi dinamitlemek demektir. Etnik kültürel bir millet
tanımının, aynı etnik kültürel kökene sahip olmayan
vatandaşları inciten, baskı altına
alınmalarını kolaylaştıran, saldırgan ve otoriter
açılımlara eğilimli bir milliyetçiliği besleyeceği
aşikârdır.
Cumhuriyet sözcüğünün Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak
değiştirilmesi konusu da aynen böyledir. Yargıtay Cumhuriyet
teriminin devlet ile anlamdaş olduğunu zaten söylüyor ve öyle
uyguluyor. Siyasetçilerin ve hukukçuların bunu bir buluş gibi ortaya
sürmeleri yanıltıcı olup samimi de değildir. Hükûmet, bu
değişikliği yaparak bugünkü 301 uygulamasına vize veriyor.
Yargı organlarına Kanunu şimdiye kadar
uyguladığın gibi uygulamaya devam et. Kanunun metnini senin
zaten uygulamakta olduğun şekle getiriyorum. diyor.
AKP, aşağılamak terimini de hakaret etmek
biçimine dönüştürmüyor. Oysa mahkûmiyetlerin odak noktası bu son
derece bulanık terimdir. Aşağılanmak denmesi anlamı
daha da belirsizleştiriyor, genişletiyor.
Peki, bu suçtan dava açılabilmesinin Adalet
Bakanlığının iznine bağlanması neyi
değiştiriyor? Yeni TCKnın yürürlüğe girdiği 1 Haziran
2005e kadar bu suçtan dava açılması için Adalet Bakanlığının
izni gerekiyordu, yeni TCKda izin kaldırıldı. Bu suçtan dava
açılmasının Bakanlığın iznine tabi olduğu
dönem ile izin şartının olmadığı dönem
karşılaştırıldığında arada kayda
değer bir fark olmadığı görülüyor. O hâlde sorun izin
şartının kaldırılmış olmasından
kaynaklanmıyor, eskiden olduğu gibi izin şartına dönseniz
yine bir şey değişmiyor. Ayrıca, konusu itibarıyla
siyasi niteliği belirgin olan bir suçta yargının
siyasallaşmasına neden olunuyor. Siyasi iktidar, lehine olan,
beğendiği, hoşuna giden söz ve yazılar söz konusu
olduğunda dava açılmasına izin vermeyecek, buna
karşılık kendisini ya da kendisinden yana olan kurumları
eleştiren, yeren, aleyhte olan söz ve yazılar için dava
açılması iznini verebilecek. Yargı organı, siyasi
iktidarın keyfine, isteğine göre yargılama yapacak ya da
yapamayacak.
Teklifte, ceza üst sınırı tecil
sınırına çekilerek ceza müddeti üç yıldan iki yıla
indiriliyor. Tecil sınırının inmesiyle birlikte, artık
TCK 301inci maddeden dolayı kişinin özgürlüğünden
alıkonulması hâkimin yetkisi dâhilinde oluyor. Ancak, tecil süresinde
benzer bir fiil yeniden gerçekleştirildiğinde, kişi hem birinci
cezayı hem de ikinci cezayı çekmek durumunda kalıyor.
Bu düzenleme, sadece ifade özgürlüğünü değil
düşünce üretme sürecini de bir otosansüre zorlayarak baskı
altına alıyor. AKP İktidarı açıkça Ne şiş
yansın ne kebap. diyor. Hem maddeyi kaldırıp veya ciddi biçimde
düzeltip ulusalcıları başına dert etmiyor hem de birbiri
ardına mahkûmiyet gelmesini önleyip sivil toplumu susturmak istiyor. Tam
bir kurnazlık örneğiyle karşı karşıyayız.
TCK 301inci madde konusunda AKP Hükûmetinin getirdiği
teklif, sorunu çözmek için değil, göz boyamak için getirilmiş bir
öneridir. TCK 301inci maddede yapılmak istenen değişiklik,
suçun maddi niteliğini değiştirmiyor, değişen sadece
bu maddi durumun nasıl yargılanacağına ilişkin
yöntemdir. Bu anlayışın ifade özgürlüğünü tahrip
ettiği açıktır. Eğer gerçekten sorun çözülmek isteniyorsa
yapılacak tek şey var: 301inci maddeyi tümüyle kaldırmak. Yoksa
daha uzun süre aydınların, yazarların, gazetecilerin, muhaliflerin
söyleyip yazdıkları nedeniyle yargılanmalarına tanık
oluruz. Kaldı ki yeni TCKnın 216ncı maddesinin ikinci
fıkrasındaki düzenleme, kamu barışını
sağlamaya yeterlidir. Bu düzenlemeyle, halkın bir kesimini sosyal
sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet ve bölge
farklılığına dayanarak aşağılamak
cezalandırılıyor. Artık farklı düşünce ve
görüşlerden korkmamayı, beğenmediğimiz ve hoşumuza
gitmeyen düşünce ve ifadelere tahammül etmeyi içselleştirmek
zorundayız. Demokrasi, kamu kurumları da dâhil olmak üzere hiçbir
kurum, kavram ve ideolojinin tabulaştırılmadığı
bir ortamı ifade ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
MEHMET UFUK URAS (Devamla) 301inci madde, içeriği
itibarıyla koruduğu değer ve kurumları
tabulaştırmaya uygun bir yoruma tabi tutulabilir ki son yıllarda
bu maddeye göre açılan davaların tümünde bu zihniyetin esas
alındığı görülüyor. Bu tür tabulaştırmalar
rejimlere otoriter bir nitelik kazandırıyor ve özgürlükler ile düzen
dengesinin özgürlükler aleyhine bozulmasına yol açıyor.
Düşünce özgürlüğü devlet gibi düşünmeme
özgürlüğüdür. Kurulu düzeni sorgulamayı, gerektiğinde
kınamayı ve mahkûm etmeyi de içeren bir özgürlük olarak demokratik
düzenin kurucu bir unsuru ve vazgeçilmez bir şartıdır. Eğer
bireysel özgürlük, çoğunluğun onaylamadığı
görüşleri desteklemek ve savunmak, çoğunluktan farklı bir
davranış yolu izlemek hakkını içermiyorsa bu
özgürlüğün hiçbir anlamı yoktur.
O yüzden, bu yasa tasarısını değerlendirirken
sadece kırılan yumurtaları değil ortadan
kaldırılan Sevgili Hrant Dinkin anısına da saygı
göstererek durumu gözden geçirmemiz hepimizin yararınadır diye
düşünüyorum.
Teşekkür ederim. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Uras.
Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türk Ceza Kanununun 301. maddesinin değiştirilmesine
ilişkin Kanun Teklifinin 1. maddesinin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Türklüğü, Türk Milletini, Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti
Devletini ve Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan
kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Vural, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, bugün
301inci maddede, Türk Ceza Kanununda yaptığımız bir
değişiklik, sadece ceza hukuku bakımından yaptığımız
bir normatif düzenleme değildir. Zaten, Sayın Bakan ve bütün
konuşmacılar, iktidar partisinin konuşmacıları,
aslında, belki de bu konuda AKP milletvekillerinde de doğan
hassasiyet, Türk milletinde doğan hassasiyetle, Türklükle Türk milleti
arasında herhangi bir farkın olmadığını,
Yargıtayın da bu şekilde değerlendirdiğini ifade etmek
suretiyle bir bakıma bu değişiklikle ilgili yapılan
değişikliğin sadece ceza hukuku anlamından bir anlam ifade
etmediğini söylüyorlar. O zaman ceza hukuku bakımından bir anlam
ifade etmiyorsa siyasi irade, Türklük kelimesini neden
dışlamaktadır ve bunun dışlanmasını
isteyenler kimlerdir? İşte, bizim aradığımız
sorunun cevabı budur. Dolayısıyla burada, bu milletimizi millet
yapan değerler -Türklüğümüz, Müslümanlığımız, cumhuriyetimizin
değerleri, millî ve manevi değerlerimiz- değerli
arkadaşlarım, hepimizi birbirimize bağlayan değerlerdir.
Eğer biz değerler ekseninde siyasetimizi bir çatışma ve
gerilim hâline dönüştürür ve bu değerler ekseninde birbirimizi
eleştirirsek, eleştiriyi bu noktaya indirgersek, işte, Türk
milletinin değerlerinin parçalanması ve Türk milletinin bölünmesi
demektir. Onun için bu değerleri hepimizin sahiplenmesi ve bu
değerlerin korunması gerekmektedir.
Şimdi, Türklük kelimesinden kimler rahatsızdır?
Birincisi, Lozan Anlaşmasında, Türkiye Cumhuriyeti devletini
oluşturan Lozan Anlaşmasında, azınlıklar
dışında Müslüman olmayanlara azınlık statüsü
tanıyıp hepsinin Türk olarak tanımlanmasından rahatsız
olanlar vardır. Bu konuda yeni azınlıklar oluşturulması,
Kürtleri azınlık, Alevileri azınlık göstermek isteyenler
vardır. Onlar için Türklük tanımının
kavrayıcılığı bir engeldir. Diğer taraftan, yine
aynı şekilde Başbakanlıkta hazırlanan insan
hakları raporunda -21 Ekim 2004te Sayın Başbakana verildi- sorunun,
aslında milletin Türk etnisitesiyle tanımlanması sorunu da
vardır. Dolayısıyla, sorunun bir milletin etnik
tanımıyla tanımlanmasından kaynaklandığı
söylenmektedir. Dolayısıyla, burada da ortaya konulan görüşle,
Türklüğü bir etnisiteye indirgeyen ırkçı bir
yaklaşımla meseleye bakan bir siyasal görüşle karşı
karşıyayız.
Türklüğün kapsayıcı ve
kavrayıcılığı, bir kültür ve medeniyet
oluşturması, bu coğrafyayı vatan yapması ve hepimizin
beraber, birlikte oluşturduğumuz, mecburiyetlerimizle oluşturduğumuz
birlikteliğimizden ve bütünlüğümüzden rahatsız olanlar var. Onun
için Türk kelimesi yerine Türkiyelilik üst kimliğini getirmek
isteyenler oldu. İşte, böyle bakıldığı zaman
PKKnın siyasallaşması için 15 Ekim 2007de ABD Dış
Politika Ulusal Komitesinin hazırladığı raporda da 301inci
maddede Türklüğün aşağılanması maddesinin
değiştirilmesi istenmektedir PKKnın siyasallaşması
açısından. 215, 216, 217, 220nin de değiştirilmesi
istenmektedir.
Dolayısıyla, burada yaptığımız
değişiklik esas itibarıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve
Türk milletinin birlik ve bütünlüğünü muhafaza eden değerleri
ayrıştırmak isteyen Türkiyede otuz altı etnik grup
vardır diyerek, ırkçı bir yaklaşımla milleti parçalamak
isteyen siyasal düşüncelerin zemin bulmasıdır.
O bakımdan, biz her zaman şunu soruyoruz: Türklük
kelimesini değiştirmekle hangi düşünce ve ifadelere hürriyet
getiriyorsunuz? Öncelikle bunu ortaya koymak lazım. Eğer Türklük
tanımı, Türklük kelimesinin değiştirilmesi normatif anlamda
bir şey ifade etmiyorsa değerli milletvekilleri, gelin kalsın
diyoruz. Kalsın
Türklüğü bu kadar örselemeye ne hakkımız
var? Bir milletvekilinin ya da buradaki milletvekillerinin bir Türklük
tanımını, 1926dan bu yana olan bir Türklük
tanımını çıkartmayı gerçekten nasıl isteyebiliyoruz,
nasıl oy kullanacağız? Türk milletinin tanımı
gerekçede de yapılmaktadır değerli arkadaşlarım. Bu
gerekçeye göre değerli arkadaşlarım, Türklüğün içerisine,
haçlı seferlerine karşı Müslümanlığın
bayraktarlığını yapan Türklük yoktur, Balkan Türklüğü
yoktur, Kıbrıs Türklüğü yoktur, Bosna-Hersek yoktur, Kafkasya
yoktur. Ne yapacağız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ekliyorum Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) Sayın Başbakan Azerbaycana
gittiği zaman Bir millet iki devlet. diyor. Ne olacak? Türklüğün
oluşturduğu bu coğrafyada Türklüğü tarihî ve manevi
değerlerinden ayırt etmek ve bunu dışlamak; bu, Türkiye
siyasal coğrafyasının parçalanması demektir. O
bakımdan Türklüğün dışlanması doğru bir
yaklaşım değildir.
Bakınız, Yargıtay
Türklükten, Türk milletinin
dinî, insani, kültürel değerlerini, millî ve manevi değerleri
algılıyoruz. Bu gerekçenizde dinî, millî ve manevi değerlerle
ilgili Türk milletine yapılan bir tane atıf bile yok.
Değerli arkadaşlarım, o bakımdan, bu Türklük
kelimesinin dışlanması doğru değildir, Türklüğü
manevi temellerinden koparmak doğru değildir. Biz bu öneriyle
Türklük kelimesinin bu maddeye tekrar konulmasını ve hukuk
açısından da bir problem çıkmadığına göre bunun
muhafaza edilmesi ve korunması gereken bir değer olarak gerek
çocuklarımıza gerek ecdadımıza Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir milletvekili olarak sorumluluk olduğunu düşünüyorum.
Bu vesileyle bu önergemize desteklerinizi bekler, hepinize
saygılarımı arz ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Vural.
Hükûmetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 1. maddesi ile Türk Ceza Kanununun 301. maddesinin 1.
fıkrasında bulunan Türklüğü kelimesinin madde metninden
çıkarılması Anayasaya aykırıdır.
Kanun Teklifinin 1. maddesi ile yeniden düzenlenen TCK 301.
maddesinin 1. fıkrasında bulunan Türk Milletini ibaresinden önce
gelmek üzere Türklüğü kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gecenin bu saatinde çok önemli konuları konuşuyoruz
ve çok önemli konularda sayın milletvekilleri kanaatlerini
oluşturarak parmaklarını kaldırıyor. Ancak bu parmak
demokrasisine Türklük gibi, cumhuriyet gibi, devletimizin ve milletimizin
temel değerleri kurban ediliyor. Biz, bir kez daha yüce Meclisi,
değerli milletvekillerini vicdanlarıyla baş başa
bırakabilmek amacıyla, getirilen kanun teklifindeki Türklük ve
cumhuriyet tabirlerinin madde metninden çıkarılmasının
Anayasaya aykırı olduğunu, bu çerçeve içerisinde yeniden madde
içerisine alınabilecek bir teklif sunduk.
Değerli arkadaşlarım, Anayasamızda,
Başlangıç hükmünden itibaren Türklük, Türk ve Türk Milleti
kelimeleri muhtelif maddelerde kullanılmaktadır. Anayasa koyucu bunu
bilerek ve isteyerek yapmıştır. Çünkü Türklük, Türk Milleti
ve Türk tabirleri Anayasa metninde yer alan ifadeyi zenginleştirerek,
anayasa koyucusunun hedefine göre seçmiş olduğu metinlerdir.
İşte buna paralel olarak, Ceza Kanununda da Türklük tabiri yer
almıştır. Her iki kanunun, yani Anayasanın ve Ceza
Kanununun terminolojisi birbirine tam uymaktadır.
Şimdi Türklük kelimesinin madde metninden
çıkarılarak Türk Milleti kelimesinin konulması aynı mıdır?
Değildir. Sayın iktidar kanadına mensup milletvekillerinin ifade
ettiği gibi, eğer bu, Yargıtayın Türklükten
anladığı şekilde Türk Milleti kelimesini madde metninde
değiştirmek suretiyle yapılmak istenen sadece bu uyarlama ise, o
zaman, Avrupa Birliği niye bağırıyor size?
Değişen bir şey olmayacak demektir. Bu takdirde,
karşınıza iki sorun çıkacaktır. Bir: Avrupa
Birliğindeki sesler yükselecektir: Uygulamayı gördük, değişmiyor.
O zaman, önünüze gelecek oyun aynı oyun. Hangi oyun aynı oyun?
Vakıflar Yasasında olduğu gibi. Vakıflar Yasasında
üçüncü uyum paketi, dördüncü uyum paketi, altıncı uyum paketi,
yedinci uyum paketi, dokuzuncu uyum paketi derken külliyen
kaldıracaksınız ve dolayısıyla tam bir teslimiyete
mahkûm olacaksınız. Bu maddede de öyle olacaktır. Eğer
anlattığınız şekilde ise durum
değişmeyecektir, üçüncü uyum paketi, dördüncü uyum paketi, yedinci
uyum paketi, Türk Ceza Kanununun yenilenmesiyle ilgili madde ve şimdi
yaptığımız değişiklikle birlikte 5 defa
değiştirilmiş olacaktır. Ancak bu yetmeyecektir, çünkü
teslimiyetin hududu yoktur, onuncu uyum paketinde Bunu kaldırın.
diyeceklerdir. İşte, o zaman bu Meclisin hâli, pürmelali bizi üzüyor.
Bu Meclis Türklük ve cumhuriyet kavramlarını devlet ve millet
kavramı olarak kurmuş gazi Meclistir. Bu Meclise 7 defa aynı
şeyi tükürdüğünü yalatacak hâle getirtmek sizin siyasi
anlayışınızla örtüşecek bir nakisadır. Bu
nakisaya gelmemeniz için bir kez daha sizleri uyarmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetle ilgili konu
aynı şekildedir. Sayın Bakan tekrar ifade ettiği için ben
de tekrar cevap vermek durumundayım. Bilindiği gibi hükûmet
tasarısı, teklifi komisyonlarda görüşülür, komisyonlarda
olgunlaştırılır ve Mecliste görüşülür, Mecliste de
olgunlaştırılır. Burada bir yanlışlık var.
Yanlış gayet açık, net: Anayasanın 1inci maddesi Türkiye
Devleti diyor, Anayasanın 3üncü maddesi Türkiye Devleti diyor, siz
Anayasanın değiştirilemez maddesinin adını bu kanunda
Türkiye Cumhuriyeti Devleti yapıyorsunuz.
Türklükle birlikte ikisini değerlendirdiğimiz zaman,
değerli arkadaşlarım, karşımıza şu
çıkar: Ceza hukukunda -hukukçu arkadaşlarımız bilirler-
suçta kanuniyet prensibi vardır. Bunun anlamı şudur: Suç tipi
kanunda tanımlanır. Kanunda tanımlanmamış olan suç
tipi suç olarak cezalandırılamaz. Birinci kural budur.
İkinci kural: Ceza hukukunda kıyas yoluyla kanunun suç
tipi değiştirilemez, genişletilemez.
Şimdi, uygulamaya geldiğimizde: Seksen iki
yıllık Türklük kelimesi çıkmış, yerine Türk
Milleti kullanılmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Bal.
Buyurun.
FARUK BAL (Devamla) Sağ olun Başkan.
Seksen iki yıllık cumhuriyet kelimesi
çıkmış, Anayasaya aykırı olarak Türkiye Cumhuriyeti
Devleti kelimesi konulmuş. O zaman uygulayıcı hâkim diyecek ki:
Demek ki yüce Meclisin bir bildiği var. Türklük ve Cumhuriyet
kavramları suç tipi olarak kanundan çıkarıldığı
için bunlar 301inci maddenin koruma zırhı içerisinde değildir.
Türklük ile ilgili hakaret, cumhuriyetle ilgili her türlü hakaret Türk
Milleti kelimesini taşımadığı için ve Türkiye
Cumhuriyeti kelimesini taşımadığı için cezasız
kalacaktır. İşte, birinci bölümde Cezalandırılamayacak
bir suç tipi ihdas ediyorsunuz. derken kastettiğim durum budur.
Değerli arkadaşlarım, yol yakındır,
dönelim; bu büyük faciadan bir an önce dönelim. Bu, sizin, gelecek nesillere
bırakabileceğiniz en kötü eseriniz olacaktır.
Bir kez daha düşünmenizi rica ediyorum ve önergemize
desteğinizin parmak demokrasisine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal. (MHP
sıralarından alkışlar)
Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum:
OKTAY VURAL (İzmir) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 215 s.sayılı kanun teklifinin 1.
maddesinin 4. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini teklif ederiz.
Hakkı Suha Okay (Ankara) ve
arkadaşları
(4) Bu suçtan dolayı soruşturma bizzat İl
Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yapılır.
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Okay, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türk Ceza Kanununun 301inci
maddesinde değişiklik yapılması önerisini veren
Değerli Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak, bu
teklifte, 301inci maddenin 4üncü fıkrasında Bu suçtan dolayı
kovuşturma yapılması, Cumhurbaşkanının iznine
bağlıdır. önerisinde bulunmuş idi. Kanun teklifi Adalet
Komisyonunda görüşüldü ve Adalet Komisyonundaki görüşmede bu 4üncü
fıkra Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet
Bakanının iznine bağlıdır. olarak
değiştirildi.
Esasen, kanun teklifi verildikten sonra Sayın Başbakan,
bu iznin Cumhurbaşkanı tarafından verilmesinin doğru
olduğunu ifade etti. Keza, Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı ise bu iznin Adalet Bakanı tarafından verilmesinin
doğru olduğunu ifade etti ve Değerli Adalet Komisyonu
Başkanımız da bu iznin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
tarafından verilmesinin doğru olduğunu ifade ettiler.
Esasen, bu kanun teklifi, her ne kadar Sayın Kaynak
tarafından verilmiş ise de Hükûmetin tasarı olarak
hazırladığı ve iki-iki buçuk senedir Çok önemli bir
değişiklik ve Türkiyede düşünce ve ifadenin önündeki engellerin
kaldırıldığı bir yasal düzenleme. gibi sunulup,
doğru dürüst bir çalışmanın olmadığının
çok temel göstergesiydi. Tümü için yapmış olduğum konuşmada
da özensiz bir çalışma olduğunu ifade etmiştim. Nitekim bu
özensizlik Adalet Komisyonundaki çalışmalar süresinde kısmen
düzeltilmeye çalışıldı ve sonuç itibarıyla
kovuşturma yerine soruşturma safhasına,
Cumhurbaşkanı yerine de Adalet Bakanı olarak o ibareler
değiştirildi.
Bizim vermiş olduğumuz bu değişiklik
önergesinde ise, bu suçtan dolayı soruşturmanın bizzat il
cumhuriyet başsavcısı tarafından yapılmasını
teklif ediyoruz. Neden bu öneride bulunuyoruz? Bu öneri, aslında, Adalet
ve Kalkınma Partisinin bu yasaya ilişkin çalışmalarda, tümü
üzerindeki görüşmelerde de ifade ettiğim gibi, o dönemin Sayın
Bakanının açıklamasıyla da bir paralellik teşkil
ediyor. Ne diyor Sayın Çiçek? Bunu AB kendisi istedi. Yani, hani, Avrupa
Birliğinin her istediğini yapıyorsunuz ya, o zaman da böyle
istemiş Avrupa Birliği. Demiş ki: Adalet Bakanını
çıkarın. Sayın Çiçek de derhâl demiş ve ABnin istemiş
olduğu bir düzenlemeyi yaptık. diyor ve devam ediyor: Kimse
yetkisini vermezken, bu Hükûmet yargıya müdahale olmasın, yargı
dosyadaki delile, hukuka, vicdani kanaatine göre karar versin diye Adalet
Bakanlığının bu alandaki yetkilerini ortadan kaldırdık.
demekte. Şimdi, 19/12/2005te bunu siyasal iktidarın o dönemdeki
Adalet Bakanı ifade ederken,
23üncü Dönemde Başbakan Yardımcımız yine Sayın Cemil
Çiçek ve bu kez yeniden Adalet Bakanının iznine dönülüyor.
Şimdi, Hükûmetiniz ve AKP Grubu bunu nasıl hâl ve telif edecek? ABye
ne diyeceksiniz? İki gün sonra Avrupa Birliği Biz size demedik mi,
Adalet Bakanına izin vermeyin demedik mi? Nereden
çıkarttınız? derse, siz tekrar bu yasayı getireceksiniz.
Çünkü, zaten bu 301inci madde Barroso geliyor diye apar topar
hazırlanmadı mı? Evet, belki 301le ilgili yapmış
olduğunuz değişiklikler Türk hukukuna yeni bir katkıda
bulunmayacak ama Avrupa Birliğine karşı mahcup
olacaksınız. Onun için gelin, bu Adalet Bakanının izin
vermesini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla)
bu metinden çıkarın.
Kaldı ki, hukuken de doğru olanı bu. Niçin? Ceza Muhakemesi
Kanununun 174üncü maddesi var. İddianamenin iadesi kuralı var.
Yani yargıçlar iddianameyi maddi ve biçimsel olarak inceleyip, yeniden
gözden geçirmek üzere iade edebilir ve 174üncü madde varken Ceza Muhakemesi
Kanununda, bu maddeyle yeni olanaklar da sağlanmış
olduğuna göre, siyasal ve idari bir kurum olan Adalet
Bakanlığına yetki verilmesi doğru değildir. İzin,
maddi ceza hukukuna ilişkin bir yetki olup, izin verme veya vermeme
biçiminde söz konusu olabilecek işlemler siyasal sorumluluk
gerektirmektedir ve neticede siyasal iktidarın yandaşları için
izin verilmeyebilir, siyasal iktidarın karşıtları için izin
verilebilir.
Gelin, hiç olmazsa bu makul teklifimizi kabul edin diyorum ve
önerimin kabul edilmesi dileğiyle saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Okay.
Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
215 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 1 inci
maddesi ile değiştirilen 5237 sayılı kanunun 301 inci
maddesinin üçüncü fıkrasında geçen suç oluşturmaz ibaresinin
bu madde kapsamında değerlendirilmez olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
|
|
Azize Sibel Gönül |
|
|
|
|
Kocaeli |
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Katılmıyoruz efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Önergeleri geri çekiyoruz.
BAŞKAN Diğer iki önerge geri çekilmiştir.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına söz talepleri
vardır. İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürke aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifle
ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiyede söylenen sözlerin, yapılan işlemlerin önemi
içeriklerine göre değil, bu eylemi yapanların, sözü söyleyen
kişilerin kimliklerine göre değerlendirilmektedir. Bu, örneğin,
söz gelimi Türkiyede Aysun Kayacı isimli bir hanımefendi kendi
demokrasi anlayışını ortaya koymak için birtakım
tanımlar ortaya attı, herkes saldırdı. Özellikle AKP
yanlısı yazarlar, AKP yanlısı kişiler
saldırdılar. Ama benzer bir ifadeyi Sayın Başbakan
kullandı. İşçilerin Taksimde 1 Mayıs mitingini yapmak
istemeleri üzerine Ayaklar baş olursa kıyamet kopar. dedi ama
aynı çevrelerden hiçbir tepki gelmedi.
Yine, bu görüşülmekte olan 301inci maddeyle de ilgili Orhan
Pamuktan önce 60 kişi hakkında dava açıldı. O güne kadar
hiç tartışma olmadı. Ne zaman ki Orhan Pamukla ilgili dava
gündeme geldi ve bu tartışılmaya başlandı. Biz tabii
ki Orhan Pamukun uluslararası Nobel ödülü almasını ayakta
alkışlıyoruz, onu gönülden selamlıyoruz. Ancak, Orhan
Pamukun Nobel ödülü almış olması suç işlediği zaman o
suçun cezasız kalacağı anlamına gelmez. Eğer Orhan
Pamuka yumurta atılmışsa, onu da önlemek iktidarın
görevidir.
Değerli arkadaşlarım, bir tespitimi de sunmak
istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi demokrasi ve özgürlüklerin, insan
haklarının savunucusu, öncüsü olmuş bir partidir. Devletin
demokratikleşmesi, bireyin özgürleşmesi, Cumhuriyet Halk Partisinin
temel hedefidir. Cumhuriyet Halk Partisi, özgür bireyin özgür düşüncesine
vurulan zincirlerin, atılan kelepçelerin kırılması için
mücadelesini edegelmiştir. Geçmişimize
baktığımızda, tarihimize baktığımızda,
demokrasi ve özgürlükler mücadelesiyle dolu sayfalar bunun somut
örneğidir. Görüşlerinizi paylaşmıyorum ama sizin
görüşlerinizi serbestçe ifade etmeniz için hayatımı vermeye
hazırım. diyen Fransız Voltairein bu görüşleri her
demokrat gibi, Cumhuriyet Halk Partililerin de temel ilkesi olmuştur ancak
AKPnin ve Sayın Başbakanın demokrasi anlayışı
nedir?
mış gibi yapmaktır; demokrasi varmış gibi
yapmaktır, laik devletten yanaymış gibi, bağımsız
yargı ve tarafsız yargıdan yanaymış gibi, demokratik
özerk üniversiteden yanaymış gibi, demokrat ve özgürlüklerden
yanaymış gibi, özgürlük havarisiymiş gibi, hukuktan
yanaymış gibi
Başbakanın ve AKPnin hukuk ve özgürlüklerle
ilgili içselleştirilmiş bir anlayışı bulunmuyor.
Zaten, Türkiye siyasetinde yaşanan krizin temelinde samimi olmayan bu
davranışlar ve görüşler yatıyor.
Demokrat olmak o kadar kolay değildir;
mış gibi
yaparak demokrat olunmaz. En önemli, en temel hak yaşam
hakkıdır. Yaşam hakkı özgür olarak yaşanırsa bir
anlam ifade eder. Eğer yaşam hakkı özgür olarak yaşanmazsa,
hiçbir anlamı yoktur.
Şimdi, 301 nedir? Herkes 301den bahsediyor. Koro hâlinde,
Avrupadan orkestra şefleri yönetiyor: 301, 301
Ama 301in içeriği
söylenilmiyor. 301
Her ülkenin hassasiyetleri vardır. Almanyada bazı
sembollerin taşınması, örneğin gamalı haç gibi,
suçtur. İtalyan Ceza Kanununda bizim bu 301e benzeyen bire bir maddeler
vardır. Alman Ceza Kanununda vardır, Avusturya, İspanya ve
Fransada vardır. İrlandada İrlanda Bayrağını
aşağılamak ağır suçtur. Maddede sayılan
organları eleştirmeyi değil, aşağılamayı suç
saymıştır. Esasen aşağılama hiçbir şekilde
bir düşüncenin ifadesi olamaz. Aşağılama ile düşünce
ve ifade özgürlüğünü yan yana koyamazsınız.
Aşağılama şeklindeki bir fiil hiçbir şekilde ifade
özgürlüğünden yararlanamaz. Hukuk düzeninde kişiler, hakaret
etmeksizin, aşağılamaksızın eleştiri yapmakla
yükümlüdürler. Hakaret ve sövme suçu nitelik olarak bu
aşağılamadan hiç farkı yoktur. Peki, 301 konusunda AKP ne
yapıyor? AKP top çevirmekten başka bir şey yapmıyor.
Gerçekten, AKP, 301inci maddede düzenlenen hükmün düşünce ve ifade
özgürlüğünü ortadan kaldırdığı inancında ise, top
çevirmeyi bir kenara bırakıp açık ve seçik olarak bu ifade
özgürlüğünün önünde engel olarak inandığı bu maddeyi
ortadan kaldırmalıdır. Çünkü Türklük yerine Türk Milleti,
Cumhuriyet yerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti koyarak maddeyi demokrasi ve
özgürlükler açısından olumlu yönde değiştirdiklerini öne
süren anlayış, ya ne yaptığından haberi yoktur ya da
insanları anlamaz yerine koymaktadır. Her şeyin bir
sınırı vardır ama mış gibi yapmanın
sınırı artık bitmelidir. Eğer bu madde ifade
özgürlüğünü engellediği iddiasında iseniz, Türklük yerine
Türk Milleti, Cumhuriyet yerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti gibi
değişiklikler yaparak soyut kavramlar üzerinden suç yaratmaya devam
etmemelisiniz.
Sayın Bakan diyor ki: Ben bu maddenin tümden
kaldırılmasına karşıyım. Demek ki, bu madde, bu
hâliyle düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde bir engel değildir
değerli arkadaşlarım. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu maddenin
düşünce ve ifade özgürlüğünü engelleyen bir madde
olmadığını düşünüyoruz.
Esasen, özgürlüklerden, temel haklardan yana olanlar, Polis Vazife
ve Selahiyet Yasasında değişiklik yaparken, polis devletinin
önünü açmaya çalışırken, âdeta bu ülkede polis devleti kurmaya
çalışırken temel hak ve özgürlükler aklınıza neden
gelmiyor? Bugün soruşturulan ve hâlâ daha yargı önüne
çıkarılmayan, aylarca, günlerce, hatta yıllarca mahpushanelerde
yatan insanların temel hak ve özgürlükleri aklınıza neden
gelmiyor?
Bizim karşı olduğumuz husus, Avrupa Birliğinin
haksız dayatmalarıyla, anlamsız dayatmalarıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Avrupa Birliği iradesine boyun eğer hâle
sokulmak istenmesine karşıyız biz değerli
arkadaşlarım. Avrupa Birliği, haksız dayatmalarıyla
301inci maddeyi Türkiye'nin gündemine getirmiştir. Bugün Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. yazısının
duvardan alınıp halka indirilmesi, millete indirilmesi iddiaları
âdeta ortadan kalkmışa benziyor.
Sayın Grup Başkan Vekilim izin konusunda bir önerge
verdi, ancak il savcılarına izin müessesesinin verilmesini savundu.
Bu hâliyle izin müessesesinin il savcılarına değil, Avrupa
Birliği Komisyonu Başkanına bırakılmasının
daha doğru olacağı düşüncesindeyim. Çünkü önümüzdeki
günlerde bu 301inci madde tekrar bu Meclisin gündemine gelecektir değerli
arkadaşlarım.
Sevgili milletvekili arkadaşlarım, Mustafa Kemal Atatürk
6 Mart 1922de bu Meclis kürsüsünden şöyle söylemiştir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Efendiler, artık durumu
düzeltmek için mutlaka Avrupadan nasihat almak, bütün işleri
Avrupanın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupadan almak gibi
birtakım zihniyetler belirdi. Hâlbuki hangi istiklal vardır ki
ecnebilerin öğütleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin. Tarih
böyle bir hadise kaydetmemiştir. Felaket başa gelmeden önce onu
önleme ve ona karşı savunma çarelerini düşünmek gerekir.
Geldikten sonra üzülmenin yararı yoktur. Ne ki, bugün artık
öğüt verme sınırı çoktan aşılmış,
düpedüz talimat verilmektedir değerli arkadaşlarım.
Bu görüşülmekte olan yasa değişikliğinin
teklifinin Türk ulusuna, Türk milletine hiçbir yararı olduğuna
inanmıyoruz ve ifade ve düşünce özgürlüğünü de açan, genişleten
bir yanı olduğunu düşünmüyoruz. Bu nedenle bu teklife
karşı olduğumuzu belirtiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Batman Milletvekili
Sayın Bengi Yıldız.
Buyurun Sayın Yıldız. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, gecenin bu vaktinde 301inci maddenin Türkiyedeki
düşünce ve ifade özgürlüğü önünde ne kadar engel teşkil
ettiğinin aslında somut sonuçlarını gördük. Mesela, bir
hatip burada 301inci maddeyi değiştirmek isteye hainlerle
başlayıp devam eden bir söylem içerisine girdi ne yazık ki.
Şimdi, bu ülkede yasama organı bir maddenin
değiştirilmesi noktasında düşünce
açıkladığı zaman eğer vatan hainliğiyle
suçlanıyorsa, Türkiyedeki düşünce özgürlüğünün
sınırlarının, kapsamının ne kadar dar
olduğu, milletvekilleri açısından bile ne kadar riskli bir
noktada olduğumuz açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu
uygulamayı tabii
301 aslında bir zihniyettir ve bir zihniyetin
cumhuriyet Türkiyesine seksen yıldır damgasını
vurduğunu görüyoruz.
Tarihsel arka planına gittiğimizde tam
bağımsız Türkiye şiarıyla yola çıkan Deniz
Gezmişlerin, Mahir Çayanların, Amerikan emperyalizmine
karşı, 6ncı Filoya karşı çıkan Denizlerin,
Mahirlerin, o dönemde sırf Amerikaya karşı
çıktıkları için vatan hainliğiyle
suçlandığını biliyoruz. Nazım Hikmetin vatan
hainliğiyle suçlandığını biliyoruz ve Nazım
Hikmetin o meşhur Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor
şiiri herkesin hafızalarındadır, Eğer vatan
hainliği Amerikan filosuysa şeklinde başlayan.
Dolayısıyla, bu yüce Parlamentoda düşüncelerimize
karşı belirli bir tahammül göstermemiz gerektiği
inancındayız.
Şimdi, rakamlar açıkça ortada. Avrupa Birliği Uyum
Komisyonunda bu 301i müzakere ederken değerli
arkadaşlarımız önümüze belirli materyaller koydular, bazı
hatipler de bunu zaten dillendirdi. Türkiyede 2003 yılından 2007
yılına açılan dava sayısı 1.894, mahkûmiyet
kararları 2003ten 2007ye kadar 744.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına
bakıyoruz değerli arkadaşlar. En çok hüküm giyen ülkeleri
işaretledim. 2005 yılında Almanya 16, Avusturya 22, Çek
Cumhuriyeti 33, Fransa 60, İtalya 79, Rusya 83, Türkiye Cumhuriyeti 290.
2006 yılında Fransa 96, Almanya 10, İtalya 103, Norveç 1,
Polonya 115, Rusya 102, Türkiye 334 ve hiç mahkûm olmayan bir sürü ülke var.
301 benzeri maddelerin diğer ülkelerde olduğunu
belirtiyoruz. İtalyada 290, 291, 292nci maddeler var. Toplam 18
mahkûmiyet var 2000den 2004 yılına kadar. Bunların çoğu
para cezası. Polonyada 2004 yılında 1 kişi hakkında
dava açılmış, şartlı tahliye kapsamında serbest bırakılmış,
2005 yılında 1 kişi hapse mahkûm edilmiş. İspanyada 1
kişi mahkûm edilmiş ve böyle devam ediyor.
Demek ki, değerli bazı hatiplerin de belirttiği
gibi, ülkemizde bir uygulama problemi, bir zihniyet problemi var, öncelikle
bunu düzeltmemiz lazım.
Türk Ceza Kanununun 125inci maddesi, 125/5, kurumsal anlamda
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Millî Güvenlik Kurulu ve benzeri kurumlara hakareti suç
saymış, cezalandırıyor zaten ayriyeten. 216/2nci
fıkra, halkın bir kesimini sosyal sınıf, ırk, din,
mezhep, cinsiyet ve bölge farklılığına dayanarak alenen
aşağılayan kişiyi bir yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırıyor.
Değerli arkadaşlar, 301inci maddedeki Türklük ve Türk
milleti kavramındaki temel problem bizce şudur: Eğer, 301inci
maddeden, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve Türklük kavramı
bir üst kimlik olarak yargı organlarında karara
dönüştürülmüş olsaydı mesela o alt kimlik içerisinde Kürtlere
hakaret edenler, mesela Kürtler şeytan soyundan geliyor. diyenler
hakkında bir dava açıldı mı bu ülkede? Hayır ama bunu
söylediler veya Ermeni dölleri diyenler hakkında 301den dava açıldı mı?
Hayır. 216ncı maddeden dava açıldı mı? Ondan da
hayır.
Türklüğün bir üst kimlik hâline gelebilmesi için
Türkiye
Cumhuriyetinde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına
hakaret yapıldığı zaman eğer 301den dolayı
insanlar yargılanıp ceza alsaydı gerçekten, gerçek anlamda
Türklük bir üst kimlik hâline gelebilirdi.
Bazı değerli hatipler Adriyatikten Orta Asyaya kadar
bir Türklük tanımını yaptılar. Bizce kim hangi ırka,
hangi mensubiyete hakaret ediyorsa esas o haindir. Eğer hainlik kavramı
olarak nitelenebilecek bir şey varsa, hangi mensubiyetinden dolayı
birileri kınanıyorsa, eleştiriliyorsa, hakarete uğruyorsa
esas o noktada o ülkenin bütünlüğüne, birliğine, beraberliğine
bir dinamit konuluyor diye
düşünüyoruz.
Biliyorsunuz, 1930lardaki Adalet Bakanı Mahmut Esat
Bozkurtun bir tanımlaması vardır bu ülke için: Türk bu ülkenin
yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu
memlekette tek hakları vardır: Hizmetçi olma hakkı, köle olma
hakkı. Dost ve düşman hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler.
Bu, işte, bu ülkenin temeline aslında dinamit koymanın bir
başka ifadesiydi.
301inci maddenin 2nci fıkrasındaki en temel tehlike,
sayın milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerini ve emniyet
teşkilatını alenen tahkir
meselesinde uygulamada çok büyük problemlerin ortaya
çıktığını görüyoruz. Burada, hakarete
uğradığı iddia edilen kesim bizzat soruşturmayı,
hazırlık tahkikatını yapan kurumların kendisidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum.
Toparlayın lütfen.
BENGİ YILDIZ (Devamla) Dolayısıyla, onlar aleyhindeki bütün söylemler,
hazırlık soruşturmasını yürütenler oldukları için
hakaret kapsamına alınıyor.
Değerli arkadaşlar, Batmanda Mizgin Özbek olayı
olarak bildiğimiz bir olay vardır. On bir yaşındaki bir
kız çocuğunun öldürülmesi olayı vardır.
Sayın milletvekilleri, lütfen Mizgin Özbek Raporu diye
İnternete girsinler. Orada, Batman İnsan Hakları Derneği,
MAZLUMDER ve Batman Barosunun hazırladığı bir rapor var. bu
rapordan dolayı beş tane bu derneğin yöneticisi ve bu raporu da
gazetede yayımladıklarından dolayı yedi tane gazeteci
arkadaşımız yargılanıyor ve burada suç duyurusunda
bulunan bizzat askerî teşkilatın kendisi. Burada ölçülü bir güç
kullanılması gerekir. diye tespit yapan bir rapora karşı
on iki tane insan yargılanıyor.
Dolayısıyla, bu problemleri görmezlikten gelen bir
yaklaşımın sonuç alıcı olmadığını
bilmemiz gerekir.
Sayın Meclisi bu duygularla selamlıyorum,
saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili
Sayın Rıdvan Yalçın.
Buyurun Sayın Yalçın. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 215 sıra
sayılı, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi
Kaynakın Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2nci maddesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, biraz önce, burada, AKP Grup
Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ, milletimizi soykırım
iftirasıyla karalayan bir şahsiyet için yüceltici ifadelerde bulundu.
Konuya girmeden, öncelikle bu konuyu değerlendirmek istiyorum. Ne ödülü
alırsa alsın, ne kadar şöhretli olursa olsun hiç kimsenin suç
işleme ayrıcalığı yoktur. Bu millete hakaret etmek
kimsenin hakkı da değildir, haddi de değildir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, ifade özgürlüğüyle
maskelenmiş Türklüğe hakaret özgürlüğü getiren bu teklif,
aslında sizler de biliyorsunuz ki bir Hükûmet tasarısıdır.
AKPnin birçok tartışmalı yasada yaptığı gibi, bu
değişiklik yine bir sayın milletvekilinin teklifi şeklinde
hazırlanmıştır ve ne yazık ki Türklüğe hakareti
suç olmaktan çıkartan bu teklifte millî mücadelenin destansı
kahramanlarının çıktığı ve Kahraman unvanı
verilen Maraş ilimizin benim de çok sevdiğim bir milletvekilinin
imzası bulunmaktadır. Ecdadımızın kemiklerini
sızlatacak bu yasa, yine ne yazık ki Millî Egemenlik Bayramı
kutlamalarıyla aynı zamanlarda önümüze gelmiştir.
Bu değişiklik teklifi, neden tasarı değil de
teklif olarak gelmektedir? Acaba, 2004ten bu yana her sorulduğunda
301de bir değişiklik düşünmediğini, 301in AB
standartlarında olduğunu söyleyen sayın eski ve yeni Adalet
Bakanları bu değişikliğe imza atmazlar diye mi
düşünülmüştür yoksa sayın bakanlar sözlerinin altında
ezilme korkuları sebebiyle mi bu yolu tercih etmişlerdir?
Sayın milletvekilleri,
görüştüğümüz 301inci maddenin içinde yer aldığı Türk
Ceza Kanunu, 2004 yılında, yine şimdi değiştirmek
isteyen AKP İktidarı tarafından
yasalaştırılmıştır. Büyük reform diye sunulan
bu tasarı Avrupa Birliğinden de aferin almanıza sebep
olmuştur. Ama görülüyor ki hâlâ Türklüğe rahatça sövülemiyor, sahte
soykırım iftiraları hâlâ rahatça yapılamıyor,
fırsat bu fırsat diye şimdi sizden kendi milletinize, ailenize,
ceddinize, tarihinize, kültürünüze, maddi manevi bütün
varlığınıza hakarete izin vermenizi istiyorlar. Diyorlar ki
bu madde ifade özgürlüğünün önünde engelmiş. Değerli
arkadaşlarım, maddenin içinde eleştiri amacıyla
yapılan ifadelerin suç sayılmayacağı ortada değil mi?
Anayasamız ve devletimizin imza koyduğu anlaşmalar fikir ve
ifade hürriyetini fazlasıyla temin etmiyor mu? Aslında ediyor. Peki,
bu madde madem ifade hürriyetine engel oluyor da bütün Avrupa ceza
yasalarında, Estonyadan Fransaya, Bulgaristandan İngiltereye,
Hollandadan İsveçe neden benzer suçlar yer alıyor.
Sayın milletvekilleri, bugün memleketimizde
insanlarımız cinnet öncesi son sınırdadır. Küçülen
tarım sektörünün ağırlığı bir kâbusa
dönüşmek üzeredir. Gübre ve ilaç fiyatları 2 katını
aşmış, temel gıda maddelerinin yanına yaklaşılamıyor,
esnaf BAĞ-KURunu ödeyemez hâldedir. İşsizlik çığ
gibi, iflaslar artmış, tapu daireleri haciz işlemi yapmaktan
tapu işlemi yapamaz hâle gelmiştir.
Sizler, çığlığını duyurmak isteyen
insanların ağzını kapatıp karga tulumba götürülürken
ifade hürriyetini hatırlamıyorsunuz, kendiniz hakkında en küçük
eleştiri taşıyan yazı ve karikatür sahibine derhâl dava
açıyorsunuz ama milletimize hakaretin önünü açıyorsunuz. Siz
milletimizden bunun için mi oy istediniz? Milletimiz bunun için mi oy verdi?
Sayın milletvekilleri, kapatma davası açıldı,
unuttuğunuz AB ipine tekrar sarıldınız. Sayın
Barrosoyu davet ettiniz, kapatmaya karşı destek istediniz. AKPMdeki
temsilciniz, partiniz kapatılmasın diye, bildiri yayınlatmak
için ricacı oluyor. Sayın Dışişleri
Bakanınız, ülke ülke gezip temsil ettiği ülkesinin
kurumlarını şikâyet ediyor. Güya AKP kapatılırsa AB
süreci biter. diye milletimizi, devletimizi tehdit ettiriyorsunuz. Bu millete
bu yaptıklarınız en büyük hakaret değil midir?
Sayın milletvekilleri, malumunuz, ülkemizi bir kaos
ortamına sürüklemek isteyen odaklarca işlenmiş bir menfur
cinayet gerekçe gösterilerek 301 aleyhine, Türklük aleyhine sistemli eylemler
yapılmıştır, hâlâ da zaman zaman yapılmaya devam
edilmektedir. Bu kampanyaların sloganlarından biri de katil
Sayın milletvekilleri, bu madde 1926dan bu yana 8 kez
değişti. İlk defa siz Türklüğü madde metninden
çıkartıyorsunuz. Türkiyede geçmişte partiler
kapatıldı, siyasi yasaklar konuldu, hatta siyasiler hapislere bile
atıldı ancak bu ağır sonuçlara karşın memleket
dışı bir odaktan destek istemek, himmet beklemek çok
karşılaşılan bir yol olmadı. Onun için, gelin,
dış odaklardan himaye dilenmek yerine Türkiye'nin yargısına
güvenin, büyük milletimizin büyük toleransına sığınma
vakarını gösterin, gösterin ki en azından tarih önünde daha
ağır bir mahkûmiyetten kurtulun. Bu vakarı, onuru hepinizden
bekliyoruz.
Sayın milletvekilleri, kurulduğundan bu yana millet
egemenliğinin sembolü ve tecelligâhı olarak yüceltilen ve
İstiklal Harbini yöneten, Gazi Meclis diye kutsanan bu kutlu çatı
altında hepimizin kutsalı, dokunulmazı olması gereken
Türklükten rahatsızlık duyulması bizim için tarifsiz bir
acı kaynağıdır. Biliniz ki, milletimiz de bilsin ki MHP
iktidarının düzelteceği ilk iş Allahın izniyle bu
olacaktır. Ne mutlu Türküm diyene.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yalçın.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bartın
Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanununun 301inci
maddesinde değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin
2nci maddesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
2nci madde yürürlük maddesi. Maddenin yürürlüğüyle ilgili
çok fazla söylenecek bir husus yok. Ancak, muhalefete mensup milletvekili
arkadaşlarımızın son derece ağır, eleştiri
sınırlarını zorlayan beyanları oldu. Bu haksız
eleştirileri kabul etmediğimizi öncelikle ifade etmek istiyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Az bile, az!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) 301inci maddede yapılan
değişiklik teklifiyle Türklük ibaresinin yerine Türk Milleti
ibaresi, cumhuriyet ibaresi yerine de Türkiye Cumhuriyeti ibaresi
getiriliyor. Yapılan bu değişiklikler kesinlikle ne
Türklüğe hakareti ne de cumhuriyete hakareti serbest bırakır.
Anayasamızın 66ncı maddesinde Türkün tarifi
yapılmıştır: Türk Devletine vatandaşlık
bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Anayasa Mahkememizin
verdiği kararlarda da Türklük, vatandaşlık bağı ile
tanımlanmıştır. Anayasa Mahkemesi, Anayasaya uygun olarak
Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan
herkesin Türk olacağını ve Türk milleti kavramının
Türklüğü de içine alan tarihsel ve sosyal gelişmenin
oluşturduğu birlikte yaşama olgusunu ifade eden bir kavram
olduğunu belirtmiştir.
Yargıtayımızın kararlarında da 301inci
maddede geçen Türklük kavramının devletin insan unsuruyla ilgili
olduğu, Türklükten maksadın Türk milletini oluşturan insani,
dinî, tarihî değerler ile millî dil, millî duygular ve millî geleneklerden
oluşan millî, manevi değerler bütünü olduğu
açıklanmaktadır. Türk Ceza Kanununun 301inci maddesinin birinci
fıkrasında Türklüğü ibaresinin Türk milleti olarak
değiştirilmesi teklifiyle, zaten uygulamada ve yüksek yargı
kararlarında açıklık getirilmiş olan bir ifadenin kanunun
lafzına alınarak Anayasamıza uygun ve uygulamada ortaya
çıkan tereddütleri ortadan kaldıracak olan yerinde bir
değişiklik yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türklüğe hakaret serbest
bırakılıyor. şeklindeki yanlış ve
kasıtlı bilgilerin aksine bu değişiklikle madde daha da
somutlaştırılmakta, bütün Türk vatandaşlarına ve
onların millî ve manevi değerlerine hakaretin
cezalandırılması sağlanmış olmaktadır.
Anayasamızın 1inci maddesinde Türk devletinin bir cumhuriyet
olduğu yazılıdır. 2nci maddesinde de devletimizin
adının Türkiye Cumhuriyeti olduğu belirtilmiştir.
301inci maddede cumhuriyet yerine Türkiye Cumhuriyeti şeklinde
değişiklik yapılması maddenin daha belirgin
olmasını sağlamaktadır, Türkiye Cumhuriyetini Anayasada
belirtilen nitelikleriyle birlikte koruma altına almaktadır. Gerçek
tüm açıklığıyla böyleyken cumhuriyete hakaretin serbest
bırakıldığına yönelik eleştiriler, son derece
haksız ve rencide edici eleştirilerdir. Bu Meclis çatısı altında
hiçbir milletvekili, hiçbir siyasi parti cumhuriyete hakareti, milletimize
hakareti serbest bırakma gibi bir düşünceyi aklının ucundan
bile geçirmez.
Değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanununun 301inci
maddesi ilk kez değişen bir madde değildir. 1931de, 36da,
38de, 46da ve 1961 yıllarında yapılan
değişikliklerden sonra, bu kürsüden eleştiri yapanların
dönemlerinde de önemli değişiklikler yapılmıştır.
6 Şubat 2002 tarihinde 4744 sayılı Kanun ile altı sene olan
ceza üst sınırı üç yıla çekilmiştir, ağır
hapis ibaresi hapis olarak değiştirilmiştir. Bu
değişiklik tasarısında DSP, ANAP ve MHPli
milletvekillerinin imzaları vardır. O zaman bu imzaları
atanları, bir çırpıda ceza miktarını yarı
yarıya düşürenleri, suçun cezasını ağır cezalık
suç olmaktan çıkaranları Türklüğe ve cumhuriyete hakareti
önemsiz görmekle suçlayabilir miyiz?
Yine, 3 Ağustos 2002 yılında 4771 sayılı
Kanunla maddeye eklenen bir fıkra ile eleştiri maksatlı
yapılacak açıklamaların cezayı gerektirmeyeceği
yönünde yapılan değişiklik DSP-ANAP-MHP Koalisyon Hükûmeti
zamanında yapılmıştır. Bugün AK Partiyi, haksız
bir şekilde, gerçekleri saptırarak, eleştiri
sınırını zorlayan kelimelerle acımasızca
eleştirenler, geçmişte, Avrupa Birliği uyum paketleri
kapsamında, 301de bugünkünden çok daha köklü değişiklikler
yapmışlardır.
Değerli milletvekilleri, bu değişikliğin
Avrupa Birliğinin talimatıyla yapıldığı yönündeki
eleştiriler son derece haksızdır. Türk Ceza Kanunu 301inci
maddesinde değişiklik yapılması yönünde gerek
akademisyenlerimizden gerekse sivil toplum kuruluşlarımızdan çok
sayıda talep gelmiştir. Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin, Türkiye
Yayıncılar Birliğinin, Basın Konseyinin, Yargıçlar ve
Savcılar Birliğinin, Türkiye Barolar Birliğinin
değişiklik tekliflerinin hepsinde Türklük ibaresi yerine Türk
Milleti ibaresinin getirilmesinin daha uygun olacağı
belirtilmiştir. Anayasa hukukçuları ve ceza hukukçularının
büyük bir kısmının 301inci maddeyle ilgili şu anda
görüşmekte olduğumuz değişikliğe paralel
değişiklik teklifleri vardır. Teklifin Adalet Komisyonunda
yapılan görüşmeleri sırasında sivil toplum
kuruluşlarımızın temsilcileri 301inci maddede yapılan
bu değişikliklerin yerinde olduğu yönünde görüş beyan
etmişlerdir.
Türk Ceza Kanunundaki bu değişikliği milletimize
farklı anlatarak milletimizin hassas olan duyguları üzerinden,
gerçekleri saptırarak siyaset yapmanın doğru
olmadığını belirtmek istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle teklifin hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tunç.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, Sayın Hatip
Milliyetçi Hareket Partisinin ismini de vermek suretiyle doğru olmayan bir
bilgi sunmuştur yüce Meclise. O konuda açıklama yapmak istiyorum
müsaadenizle.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bal, üç dakikalık süre
veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Konya Milletvekili Faruk
Balın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun
konuşmasında partisine sataşması nedeniyle
konuşması
FARUK BAL (Konya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabii
burası milletin kürsüsü, burada akla gelen konuşulmaz. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Sayın Hatip
Sayın Hatip
Dinleyin
beni. Sayın Hatip, birinci uyum paketinde ifade ettiği hususlarda,
Milliyetçi Hareket Partisi, seksen iki yıllık süreç içerisinde hiçbir
zaman uygulanmamış olan üst haddin, cezanın üst haddinin
altı yıldan üç yıla indirilmesi şeklinde hükûmet
tasarısına onay vermiştir ve bu geçirilmiştir Meclisten.
Buna bir itirazımız yok ve doğru olanı
yapmıştır. Ancak üçüncü uyum paketi, ifadesinde geçen üçüncü
uyum paketi, 57nci Hükûmetin seçim kararı aldıktan sonra hükûmet
tasarısı olarak değil Gök Kuşağı Koalisyonu
olarak tanımladığımız, o tarihte Mecliste bulunan
altı partinin milletvekillerinin oylarıyla gelmiştir.
İçinizde o tarihteki milletvekili olan arkadaşlarımız
vardır. Ben size bu partileri hatırladığım
kadarıyla sayayım: Demokratik Sol Parti, Anavatan Partisi, Yeni
Parti, Saadet veya ismini tam çıkaramıyorum- Fazilet Partisi, AKP,
Doğru Yol Partisi olmak üzere bu partilerin milletvekillerinin
imzasıyla gelmiştir.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) MHP de var mıydı?
FARUK BAL (Devamla) O tarihte Adalet ve Kalkınma Partisinin
55 veya 56 milletvekili vardı. İşte, bahsettiği,
eleştirdiği kanunda o partili milletvekillerinizin de imzası
vardı. (MHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, üçüncü uyum paketine
Milliyetçi Hareket Partisi tek başına muhalefet etmiştir.
Dolayısıyla burada Milliyetçi Hareket Partisini töhmet altında
bırakacak şekilde kirli bilgi söylemeye hiç kimsenin hakkı
yoktur.
Yüce Meclisi bu duyguyla saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynakın; Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın; Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
Avrupa Birliği Uyum ve Adalet Komisyonları Raporları (2/210,
2/27) (S.Sayısı: 215) (Devam)
BAŞKAN - Şahısları adına söz talepleri
vardır.
İstanbul Milletvekili Sayın Ufuk Uras? Yok.
Isparta Milletvekili Sayın Nevzat Korkmaz.
Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 301nci maddeyle ilgili olarak şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yine, Avrupa Birliğinin AKP Hükûmeti üzerinden Türk milletine
bir ayar vermesi mealinden bir dayatmasıyla karşı
karşıyayız. Bu değişiklik Türk demokrasisine
nasıl bir katkı sağlayacaktır, merak ediyorum. Milletimizin
ve Meclisin sükûnetini bozacak nasıl bir aciliyet vardı da gecenin bu
saatinde 301i konuşuyoruz, hakikaten merak ediyorum.
Yapılan eleştirilere Canım, kanunun orijinal
metniyle ne farkı var? diye âdeta konuyu hafife alan, sulandıranlara
Hiçbir fark yoktu da öyleyse bu değişikliğe neden gerek
duydunuz? Yoksa benden sonra tufan anlayışınızın bir
tezahürü müdür yaptığınız? diye sormak herhâlde
hakkımız olsa gerek. Ülkenizin, milletinizin havası ne olursa
olsun yeter ki Barrosoyla havanız iyi olsun düşüncesi mi tüm bu
gerginliğin sebebi?
Değerli milletvekilleri, bu Mecliste daha birkaç gün önce AKP
Genel Başkanı ve Başbakana Sayın denilmiyor diye
bağımsız bir milletvekilinin üzerine yürüdünüz,
hırpaladınız. Bugün görüştüğümüz teklif ile de
milletimizin mensubiyeti olan Türklüğe hakaretin önünü açarken Geniş
olun, fikir özgürlüğü. diyorsunuz. Bu nasıl bir tutarsızlıktır
ki Sayın Genel Başkanınıza nezaket isterken milletimizin
kendi seçtiği Meclisinden Türklüğüyle ilgili nezaket beklentisini
neden dikkate almıyorsunuz? Sormak lazım, yüce milletimizin onuru,
haysiyeti, Türklüğü, Genel Başkanınızın
makamının saygınlığından daha mı az önemli?
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Bunun için yüce Meclisi birbirine
katan sizler Türklüğünüz için neden kılınızı
kıpırdatmıyorsunuz? Siz de biliyorsunuz ki bu
değişiklik önerisi milletimizin ihtiyacından
kaynaklanmıyor, Avrupa Birliği dayatıyor, siz de birkaç gün daha
fazla hükûmette kalabilmek için bunu kabul ediyorsunuz. Ne kabul etmesi,
yalvarıyorsunuz. Ne olur bize sahip çıkın, ne isterseniz
yapacağız diyorsunuz.
Tüm AKPli milletvekillerimize sesleniyorum: Eğer
ecdadımızın kemiklerini sızlatacak bu vebale ortak
olursanız, aziz milletimiz ve tarihimiz asla sizleri affetmeyecektir.
Pırıl pırıl evlatlarınızın alnına
korkarım ki kara bir leke süreceksiniz.
Görünen o ki Batı emperyalizminin önünde çökecek ve oy
kullanacaksınız. Hem bu tasarıya kabul oyu vereceksiniz hem de
millî duygulardan bahsedeceksiniz! Bu duruş, bilesiniz ki bir
kırılma noktasıdır. Bundan sonra bu millet samimiyetinize
inanmayacaktır. Oylamalara katılmamak, milletimize yapılan bu
zulüm karşısında sırtını dönmek
kolaycılığı da sizler için bir çıkış yolu
olmayacaktır. Altında fokur fokur cehennem ateşleri yakılan
sıratın üzerinden geçmeye mecbur edilen bu millete hayat memat
mücadelesi verirken seyirci kalmak da bu suça ortak olmak demektir. Ya şimdi
aslın gibi davranacaksın ya da hiçbir zaman aslın
olamayacaksın.
Vakıflar Kanununda bir kısım AKPli vekillerimiz
vicdanlarına sığdıramadıkları için oylamalara
katılmadılar. Gittiler evlerine, belki ayaklarını
uzattılar televizyonun karşısında, bu olaya seyirci
kaldılar.
Soruyorum: Türklüğün sana ihtiyacı olduğu bir anda
da idareimaslahat yapacaksan ne zaman aslın olacaksın, ne zaman
aslın gibi davranacaksın?
Avrupa Birliği böyle istiyor. Sayın Adalet Bakanı
da komisyonda bunu açıkça söyledi.
Beyliğinizin üç gün daha devamı için Avrupa Birliği
ve Batı emperyalizminin önünde diz çökmek mi bulduğunuz çözüm ki
bunun da çözüm olmadığını zaten sizlere söylediler. Daha ne
istenecek sizden, nereye kadar taviz vereceksiniz? Mesela, Hazreti Peygamber
Efendimize hakaret edilmesine hoşgörü gösterilmesi sizlerden talep
edildiğinde, buralara kadar gider mi taviz
sınırlarınız? (AK Parti sıralarından gürültüler)
CEVDET ERDÖL (Trabzon) Saygılı ol! Ayıp,
ayıp!
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Saygılı ol
biraz!
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) Saygılı
ol, saygılı!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Neden suratınız
asıldı? Aslından taviz veren neler yapmaz arkadaşlar. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
müdahale edin.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) Şov yapma!
Genel Başkanının önünde şov yapma!
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Saygılı ol!
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Hiç
yakışmıyor!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Değerli arkadaşlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
hepinizi, Milliyetçi Hareket
Partisi gibi, Bir elimize güneşi, bir elimize de ayı verseler, ne
Türklüğümüzden vazgeçeriz ne Müslümanlığımızdan
cayarız. demeye davet ediyorum arkadaşlar. (MHP
sıralarından alkışlar)
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) Şov yapma!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Değerli arkadaşlar, soyuna
sopuna hakaret ettirilip önüne konulacak Avrupa Birliği üyeliğine,
oradan gelecek ekonomik desteğe de lanet olsun ve bu Batı
popülizminin sizleri götüreceği bir yer yok. İktidarınız
işi, içeride kimliksiz ve kişiliksiz, beyni midesinde olan bir küçük
gruptan birkaç puan oy ya da dışarıdan gönderilecek birkaç
milyon avroya kaldıysa, vay halinize!
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Müzakere peşinden
koşan sizdiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Dönüp milletime sormak istiyorum:
Avrupa Birliğinin takdirini senin iradenin önüne koyup Barrosodan
şefaat bekleyenlere bunun hesabını sormayacak mısın?
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Madde üzerinde soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Sayın Cengiz
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, bu soruyu tekrar soruyorum çünkü bu
soruya cevap alamadık. Bu sorunun yüce Meclis ve şehitler diyarı
Çanakkale tarafından merak edildiğini bildirmek istiyorum.
1) Avrupa İnsan Hakları Komisyonu Başkanı
Andreas Grossun iki gündür Çanakkale ve Gökçeadada, özellikle Bozcaadada
incelemeler yapmış olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Bu
ziyaretin gereği ve amacı nedir?
2) Bu ziyaret, iki günden beri, takip ettiğimiz
kadarıyla ulusal basında yer almamakta ve dikkatlerden
kaçırılmaktadır. Özellikle ulusal basında yer almaması
ve bu konuya ulusal basın tarafından dikkat çekilmemesinin sebebi ne
olabilir?
3) Çanakkaleye ve adalara ziyareti, Komisyon
Başkanını, kim davet etmiştir ve neden davet
edilmiştir?
4) Komisyon Başkanı Gross, Rum
vatandaşlarımızla gizli
ve özel olarak ne görüşme yapmıştır? Bu
görüşmelerde Hükûmetimizi temsilen bir
temsilcimiz var mıdır? Bu sorulara cevap
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ural
KADİR URAL (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanıma aracılığınızla
sormak istiyorum: Sayın Bakanım, 301inci madde hakkında daha
önceki yıllarda söylemiş olduğunuz sözlerle şimdiki
değişiklik konusunda söyledikleriniz arasında zıtlık
yok mudur? Yoksa bu konuda da değiştik mi diyeceksiniz?
301inci maddedeki Türklük kavramını
kaldırıp değiştirdiğinize göre Anayasamızın
başlangıç kısmındaki Türklük kavramını da
kaldırmayı, değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türk milletinin seçmiş
olduğu Türk milletvekilleri tarafından Türklük kelimesinin
çıkarılması size garip gelmiyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Dibek
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum. Az önce gerçi
bir soru sormuştum Dışişleri Bakanımızın bir
açıklamasıyla ilgili -belki ben fark edemedim- yanıt
alamamıştım kendisinden. Bu soruma birkaç cümleyle de olsa
yanıt verirse sevinirim.
Şimdi, az önce de yapılan konuşmada olduğu
gibi özellikle bu yasayla ilgili şöyle bir eleştiri
yapılıyor: AKP İktidarı, AKP Hükûmet sözcüleri -Başbakan dâhil olmak üzere-
ısrarla şunu söylüyorlar: Biz halkın iktidarıyız. 2
kişiden birinin oyunu aldık. Dolayısıyla halkı temsil
ediyoruz. Halkımızın taleplerini yerine getiriyoruz. diyorlar.
Eleştirenler de şunu söylüyor, 301le ilgili olduğu gibi: AKP
Hükûmeti bunu söylüyor ama söylediği ile yaptığı aynı
değil, yaptığı farklı. Halkın taleplerini
değil, Avrupa Birliğinin taleplerini yerine getiriyor, onları
dikkate alıyor. diyorlar.
Bu eleştirileri, Hükûmetin bir üyesi olarak Sayın Bakan
nasıl değerlendiriyor, ne diyecek? Ben, onu merak ediyorum.
BAŞKAN Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayın Bakan, AKPnin kapsamlı bir Anayasa değişikliği
yapmak gibi bir niyeti olduğunu artık bilmeyen kalmadı. Bu
konuyu yarın gündeme getirdiğinizde, Anayasada yer alan Türklük,
Türk gibi kavramları da bugün Türk Ceza Kanununun 301inci madde düzenlemesinde
yaptığınız gibi Anayasadan çıkaracak
mısınız? Bu kanun değişikliğini ilk adım
olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yunusoğlu
SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, yaklaşık altı yıllık
iktidarınızda, bugüne kadar, herhangi bir ülkeye Ceza kanununuzdaki
şu maddeleri demokratik bulmuyoruz, değiştirin. dediniz mi?
Değil Türkiye gibi köklü devlet anlayışına
sahip bir ülke, Afrikada sınırları cetvelle çizilmiş genç
bir ülkeye böyle bir teklif götürürseniz kabul göreceğinizi düşünüyor
musunuz?
Türkiye Cumhuriyetine yapılan bu ve benzeri müdahaleleri,
bağımsızlığımız ve millî egemenliğimiz
ile nasıl bağdaştırabiliyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Yalçın
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, hâlen bu maddenin gerekçesinde Türklük
deyiminden maksat, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar
Türklere has müşterek kültürün ortaya çıkardığı ortak
varlık anlaşılır. Bu varlık Türk Milleti
kavramından geniştir ve Türkiye dışında yaşayan
ve aynı kültürün iştirakçileri olan toplumları da kapsar.
şeklinde bir metin var. Siz de o kabine içerisindeydiniz. Bu tasarıya
imza attığınızda bu gerekçeyi biliyor muydunuz? Bu
gerekçenin neresi sizi rahatsız etmektedir?
Bir de efendim, Bakanlığınıza, milletimize
hangi tabirlerin suç olmaktan çıkartıldığını
örnekleyebilmek için, 301le ilgili açılan davaların iddianamelerini
talep eden bir yazı göndermiştim, hâlen cevap verilmedi. Bu konuda
cevap vermeyi düşünür müsünüz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan
Beş dakika süreniz var.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Burada milletimizi temsilen bulunan milletvekilleri olarak ve
özellikle geçmişte de sorumluluklar üstlenmiş olan siyasi parti
yöneticileri olarak bir konuyu çok doğru olarak ortaya
koymalıyız.
Türkiye, 1999 yılında Avrupa Birliği aday ülke
statüsü kazanmıştır. 57nci Hükûmet
işbaşındadır ve çok isabetli bir şekilde, Türkiye'nin
kırk küsur yıldır hedefi olan Avrupa Birliği
adaylığı yolunda aday ülke statüsü kazanarak ulusal
programı ilan etmiştir.
Ulusal program şu demektir: Türkiye, Avrupa Birliği
üyesi olacaktır. Avrupa Birliği müktesebatını Türkiyeye
taşımayı, Kopenhag siyasi kriterlerini Türkiyeye
taşımayı, Maastricht ekonomi kriterlerini Türkiyeye
taşımayı taahhüt ediyoruz ve bununla ilgili
sorumluluklarımızı yerine getireceğiz. demiştir.
Değerli arkadaşlar, bir derneğe üye olmak
isteyebilirsiniz, bir vakfa üye olmak isteyebilirsiniz, sizden bazı
belgeler isterler Nüfus hüviyet cüzdanı sureti getireceksiniz, ikametgâh
belgesi getireceksiniz, sabıkasızlık kaydı getireceksiniz.
derler. Üye olmak isteyen sizsiniz. Bunları temin edip götürürseniz oraya
üye olursunuz.
Diyelim ki nüfus hüviyet cüzdanı suretini muhtar tasdikli
olarak getirdiniz. Dernek yöneticileri size dese ki: Hayır, bu noter
tasdikli olacak. Arkadaşlar, bu bir dayatma mıdır? (MHP
sıralarından Dayatma sesleri)
İstersen olmazsın kardeşim, derneğe üye, vakfa
üye. Avrupa Birliğine girmek isteyen Türkiye.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Her üyeden aynı şeyleri
istemiyorlar.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - Siz
başvurdunuz, ulusal programı ilan eden sizsiniz. Daha sonraki gelen
Hükûmet de bu ulusal program gereği üzerine düşenleri
yapmaktadır.
Şimdi siz buraya çıkıyorsunuz Avrupa
Birliğinden talimat alıyorsunuz, emir alıyorsunuz, işte,
onların dediklerini yerine getiriyorsunuz
Ya, bunları yerine
getireceğiz diye ulusal programı ilan eden, altına imzaları
atan siz değil misiniz? (AK Parti sıralarından
alkışlar) Siz değil misiniz? Siz değil misiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) Nerede var 301? Nerede var 301?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Nerede var 301?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Şimdi, değerli arkadaşlar
OKTAY VURAL (İzmir) Nerede var 301?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
düzgün
oturup doğru konuşalım, düzgün oturup doğru
konuşalım lütfen.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Evet, düzgün oturun doğru
konuşun.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Burada
geçmişte altına imza koyduklarınızı inkâr edercesine
bir politika takip ederseniz, tutarsızlığınızı
ortaya koymuş olursunuz. (MHP sıralarından gürültüler)
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakan, zaman
değişti, zaman.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) O
nedenle
OKTAY VURAL (İzmir) Nerede var? Nerede var? Gösterin.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
şimdi, neymiş efendim
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakan, bu 301 nerede
kaldı acaba?
OKTAY VURAL (İzmir) - Nerede kaldı?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Türklüğü kaldırarak, Türklüğe hakareti, Türklüğe
saygısızlık yapmayı serbest bırakıyorsunuz. (MHP
sıralarından gürültüler) Şimdi, sizin altına imza
koyduğunuz tasarıda
OKTAY VURAL (İzmir) Bu 301in
kaldırılacağı nerede yazıyor? Önce onu
açıklayın.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
cumhuriyeti
kaldırarak siz cumhuriyete hakareti serbest mi bırakmış
oldunuz? Serbest mi bıraktınız?
OKTAY VURAL (İzmir) Önce onu açıklayın.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Yok.
Niye?
MEHMET CEYLAN (Karabük) Dinleyin arkadaşlar, dinleyin;
sordunuz, cevap veriyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Emrin olur Beyefendi, emrin olur!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Çünkü,
cumhuriyeti de Türklüğü de koruyacak üstün hukuk normları var,
Anayasa var, diğer yasalar var. Ceza Kanununun bir maddesinde
Türklükü ortadan kaldırınca Türkler korumasız kalacak,
Türklük korumasız kalacak.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Niye kaldırıyorsunuz?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Cumhuriyet olmazsa, cumhuriyet korumasız kalacak. Arkadaşlar,
bunlar popülist politikalardır. Bunlar Acaba, buradan bir siyasi menfaat
elde edebilir miyiz, bir siyasi çıkar elde edebilir miyiz? diye ortaya
konan görüşlerdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi ne deniyor? Efendim, Bulgaristanda Türkler var.
Azerbaycanda Türkler var. Onlara hakaret edilirse ne olacak? Peki,
Bulgaristandaki Bulgar vatandaşı Türke hakaret edilirse bunun
cezasını burada siz mi vereceksiniz? Azerbaycandaki bir Azerbaycan
vatandaşı Türke hakaret edilirse, bunun cezasını siz mi
vereceksiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) Önünü açıyorsunuz öyle mi
hakaretin?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Oraların yasaları yok mu? Oraların hâkimleri yok mu?
Arkadaşlar yer itibarıyla yetki diye hukukta bir kural vardır,
yer itibarıyla yetki. Türkiyedeki kanunlar Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içerisinde uygulanır ve Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarını ilgilendirir. O bakımdan, burada
yaptığınız konuşmalar
Bakın, o kadar ağır
hakaretlerde bulunuyor ki bazı arkadaşlarımız
(MHP
sıralarından Az bile sesleri)
tahrik edici vatana ihanet
ediyorsunuz dercesine öyle ifadelerde bulunuyorlar ki
Bakın, şimdi,
biz bunları, biz bu lafları ciddiye almıyoruz ama sizin
tabanınızdan bazı gençler bunları ciddiye alabilir. Ciddiye
alır ve sonra gelir
FARUK BAL (Konya) Sayın Bakan, sorulara cevap verin siz.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
bir
eylemde bulunurlarsa bunun sorumlusu kim olacak?
OKTAY VURAL (İzmir) Böyle illiyet bağı olur mu?
Böyle şey olur mu ya!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) O zaman
Türklüğü korumuş olacak mısınız? O zaman vatanı
korumuş olacak mısınız? (MHP sıralarından
gürültüler)
Lütfen, arkadaşlar
Ağzımızdan
çıkanı kulağımız duysun lütfen.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Evet, duysun! Biz de onu diyoruz. Evet
duysun!
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sayın Başkan,
sorulara cevap versin!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Şimdi, biraz önce
BAŞKAN Beş dakikanız doldu.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Adapazarındaki olaylardan bahsedildi. Adapazarında bir yasal
toplantıyı basmaya çalışan gençler
Bu tür
konuşmalardan etkilenerek bu tür eylemleri yapan gençlerin
OKTAY VURAL (İzmir) Peki, sizin
yaptıklarınız!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
acaba
bu eylemlerinde sorumluluğumuz var mı diye bazı
politikacıların düşünmeye ihtiyacı var. (MHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Sizin tahriklerinizdendir belki!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) O
nedenle
BAŞKAN Sayın Bakan, beş dakikanız doldu.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
arkadaşlar, hiç kimsenin tekelinde değildir Türklük ve Türklüğü
korumak.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sen provokatör olma, Bakan ol, Bakan!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Cumhuriyeti korumak kimsenin tekelinde değildir.
BAŞKAN Sayın Bakan
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Türklüğü de cumhuriyeti de bu Meclis korur, bu millet korur ve sonuna
kadar da arkasındadır. (AK Parti sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım,
Sayın Bakan Hükûmetimiz döneminde hazırlanmış ulusal
programla bugün Türklüğe hakaretin önünü açan madde arasında illiyet
bağı kurmuştur. Böyle bir maddenin değişikliğiyle
ilgili herhangi bir önerme var mıdır, yok mudur? Mertçe
çıksın onu göstersin! (AK Parti sıralarından gürültüler)
Çıksın, onu göstersin! Yoksa düzgün otursun, düzgün konuşsun,
doğru söylesin! Bunlar doğru şeyler değildir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakana
yakışmıyor!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, böyle bir usul yok! İç Tüzükün hangi maddesine göre grup
başkan vekilleri konuşma hakkına sahip olabiliyor Sayın
Başkan?
OKTAY VURAL (İzmir) Ve Sayın Bakan burada
milletvekillerimizin ifadeleriyle
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Böyle bir usul yok
Sayın Başkan!
OKTAY VURAL (İzmir)
hukuk dışı
araçları kullananların eylemleri arasında illiyet bağı
kurarak aslında provokatörlük yapmıştır ve bugün bu
provokatörlüğün eseri kendileridir. (MHP sıralarından Evet
sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkanım, biraz önce Sayın Bakanın ifade ettiği gibi
asıl tahrik eden bellidir ve esas Meclisi geren bellidir.
OKTAY VURAL (İzmir) Kendileridir, milletin değerlerini
çatıştıranlar kendileridir! Bu cümlelerini geri
almasını istiyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler ve
sıra kapaklarına vurmalar) Böyle bir şey olabilir mi?
BAŞKAN Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir) Böyle bir eylemle milletvekillerimizin
eleştirisi arasında illiyet bağı kuracak birisi Adalet
Bakanı olabilecek bir vasıfta kabul edilemez! (AK Parti
sıralarından gürültüler) Ne demek!
BAŞKAN Sayın Vural, meramınızı
anlattınız, teşekkür ederim.
Madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 215 sıra sayılı Türk Ceza
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin 2. maddesinin bu kanun yayımı tarihinden 5
yıl sonra yürürlüğe girer şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
|
Osman Ertuğrul |
Metin Çobanoğlu |
Yılmaz Tankut |
|
|
Aksaray |
Kırşehir |
Adana |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 215 sıra sayılı yasa
tasarısının 2nci maddesinin yasa tasarısından çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
|
Sevahir Bayındır |
Sırrı Sakık |
İbrahim Binici |
|
|
Şırnak |
Muş |
Şanlıurfa |
|
|
Bengi Yıldız |
Pervin Buldan |
Hamit Geylani |
|
|
Batman |
Iğdır |
Hakkâri |
BAŞKAN Bu son okuttuğum önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge sahibi, buyurun Sayın
Bayındır. (DTP sıralarından alkışlar)
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; değişiklik yapılması üzerine
verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, gecenin ilerleyen zamanları her zaman zifirî
karanlık olarak ele alınır. Şu anda bizler de bu zifirî karanlıkta
aydınlatıyormuş gibi davranıyoruz ve kendimizi de,
zamanı da, toplumu da yanıltmayla baş başa
bırakıyoruz. Sanmayalım ki şu an bu mekân
aydınlatılmış, dışarısı da böyledir.
Bu, sadece bu sınırlarda bir aydınlıktır,
tıpkı 301 gibi. Dönüp bakalım geçmişteki yüzyıllara ve
bu yüzyıllar şu an dışarıdaki karanlıklar gibi
nasıl engellerle, bentlerle doludur biraz göz atalım istiyorum.
Bizler zamanın ruhuna, onun değerlerine göre hareket
etmek zorundayız. Bu Meclisin böyle bir tarihsel sorumluluğu
vardır. Eğer tartacaksak zamanın değerlerini ve bir terazi
varsa elimizde, bu terazi, yanlışı daha fazla nasıl
sürdürebiliriz değil, zamanın aklına, duygusuna,
değerlerine göre nasıl bir açılım yapabiliriz olmalı.
Ve zifirî karanlık geçecek, şafak yakındır. Bu
şafağı Türkiyenin demokratik geleceği olarak ele
alalım ve lütfen, aydınlığı dar mekânlarda değil,
küreselleştirelim, tarihselleştirelim diyorum.
Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devleti kuruluşun
ilk zamanlarında aslında çağının gereklerine uygun
kurulmuş olsa da, ne yazık ki, ilerleyen zamanlarda zamanı
durdurmuş, gelişmeleri dondurmuş ve insanlığı
açlığa, yoksulluğa, inkâra, şiddete, hakarete maruz
bırakmıştır. Bu nedenle, gelin, hep birlikte, tarihimizle
özgür düşünce ekseninde buluşalım, nerede karanlık kör
nokta bırakmışsak tek tek hepsini yeniden ele alalım ve
kendimizi 301in -301 kere maşallah- o geri halkalarında
tutmayalım. Zaman, gelecek böyle bir sorumluluk istiyor bizden.
Ben tarihime karşı işlediğim bir suçla,
tarihten, dilimden özür dileyerek başlamak istiyorum. Biliyorsunuz,
cumhuriyet kurulduktan sonra Türklük üzerine inşa edilerek, diğer
kültürler inkâr ve imhayla karşı karşıya
bırakılmıştır. Takriri Sükûnlarla, şark ıslahat
planlarıyla ve ana dil yasaklarıyla bu uygulanmıştır.
MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) Nereden
çıkarıyorsun?
SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) Bir yerden
çıkarmıyorum. Anayasalardan çıkarıyorum. Size de
öneriyorum, gidin okuyun tarihi.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Terörü de oku, terörü de.
SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) Dolayısıyla, ben
ilkokulda
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) Belgelerle konuşun.
SEVAHİR BAYINDIR (Devamla)
Kürtçe kolunun yasak
başkanıydım ben. Beni bu hâle getirenler utansın diyorum.
Ben, Kürtçe yasaklama kolu başkanı oldum. Buyurun yasakları
kaldıralım. Kültürlerin üzerinde, dillerin üzerinde, inançların
üzerine kilitlenmiş kapıları bir bir açalım. Dilleri
kilitlemeyelim, gönülleri kilitlemeyelim, hoşgörünün ortamını
hazırlayalım. Neden
Ben bir Türke saygı duyduğum kadar,
bir Çerkeze, bir Laza da saygı duymadığım sürece insan ve
insan haklarından bahsedemem. Hiçbir insan da bütün bu değerleri
toplu olarak ele almadığı sürece, bunları korumayı
kendisine evrensel bir hak olarak göremediği sürece ne yazık ki
insani değerlerinin gereklerini yerine getirmemiş olur ve eksik
kalmış olur. Dolayısıyla insanı insan yapan, onun
doğuştan gelen haklarıdır, düşünmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın
lütfen.
SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Dolayısıyla, diyorum ki: Bu kadar tepki
göstereceğimize, bu kadar körüklenmiş duygularımıza biraz
zincir vuralım, biraz dizginleyelim ve diyelim ki: Acaba biz nerede
yanlış yapıyoruz? Niye zamanın gerisinde kalıyoruz?
deyip yasaklı, engelli bu sistemimizi ve zihniyetimizi hayatın
önünde, geleceğin önünde engel olmaktan çıkaralım diyorum ve
diyorum ki yine Nazımdan:
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür,
Bir orman gibi kardeşçesine.
Her ağaç kendi renginde, kendi yaprağında, kendi
meyvesinde doğayı güzelleştirir. Aksi takdirde düzeysiz, tek
düzeyli, sınırlı, renksiz, tatsız olacak diyorum ve hep
birlikte şafağı yakalayalım diyorum. İyi geceler
diyorum. Saygılar. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bayındır.
Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 215 sıra sayılı Türk Ceza
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin 2. maddesinin Bu kanunu yayımı tarihinden 5
yıl sonra yürürlüğe girer şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Yılmaz
Tankut (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Tankut, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Ceza Kanununun 301inci Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2nci maddesiyle ilgili olarak
vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi şahsım ve
Milliyetçi Hareket Partisi adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yasa teklifinin değişiklik
görüşmelerini yaptığımız bu zaman diliminde, komisyon
görüşmelerinde de ifade ettiğim gibi, maalesef,
bırakınız bir milletvekili olarak, bu ülkenin ve bu milletin bir
mensubu, bir vatandaşı ve bir evladı olarak, bugün bütün
samimiyetimle büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığı
içerisinde olduğumu huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Hele
hele İzmir Milletvekilimiz Sayın Şenol Bal Hanımefendinin
ve diğer arkadaşlarımızın da belirttiği gibi,
ismi millî mücadeleyle sembolleşmiş ve bütünleşmiş,
haklı olarak kahramanlık unvanıyla bu mücadelesi
taçlandırılmış ve Türklüğün, Türk kimliğinin,
inancının, namusunun, haysiyetinin ve istiklalinin kazanılması
uğruna Anadolu Türklüğünün millî mücadelesinde öncü ve sembollerinden
birisi olmuş bir ilimizin değerli bir milletvekili tarafından bu
yasa teklifinin verilmesi ise, bize göre çok vahim ve manidar bir tablo olarak
önümüzde durmaktadır. Sütçü İmamların torunlarının ve
İstiklal Madalyasına sahip olan Kahramanmaraş vilayetimizin,
maddeden kaldırılmak istenen Türklük kavramı ile sanki bir
sıkıntısı varmış gibi, bu kavramla
özdeşleşmiş olan bu yasayı gevşetme ve zafiyete
uğratma amacı ile neye, kime veya kimlere, hangi güçlere hizmet
edilmektedir, doğrusu buradan anlamakta zorluk çekiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş
olduğumuz bu önerge ile bu yasa teklifinin -birçoğunuzun istemeden
ancak grup disiplini anlayışıyla kabul edeceğinizi
varsayarak- en azından uygulanmasını beş yıl ötelemek
suretiyle, az önce de ifade ettiğim gibi istemeden Genel Kuruldan
geçireceğiniz bu teklifin kısmen de olsa yürürlüğünü öteleyerek,
kısa zamanda millî birliğimize ve bütünlüğümüze vereceği
ziyanları geciktirmek istiyoruz. Çünkü beş yıl içerisinde AKP
olarak iktidarda olamayacağınız için Türklüğün haysiyetini
ve onurunu Milliyetçi Hareket Partisi iktidarı olarak yeniden muhafaza
edeceğimize olan inancımızdan dolayı bu önergeyi
vermiş bulunuyoruz. Böylece sizlerin istemeden veya bilmeden
yaptığınız bu sıkıntılı ve ziyanlı
tutumunuzu zaman kazanarak düzelteceğimize inanıyoruz.
Değerli arkadaşlar, yasanın geneli üzerinde
yapılan görüşmeler esnasında, AKP Grup Sözcüsü olan
arkadaşımız, 301inci maddenin bazı aydınların,
yazar ve çizerlerin hatta Nobel ödülü almış bazı yazarların
yargılandıkları bir ceza maddesi olduğunu ve bu durumun da
ülkemiz için bir sıkıntı meydana getirdiğini
belirtmiştir. Bunun da ülkemizin gelişmesinin önünde bir engel
teşkil ettiği manasında sözler sarf etmiştir.
Sayın milletvekilleri, bugün ülke ve millet olarak çok zor ve
sıkıntılı bir dönemden geçtiğimiz, çok tehlikeli
badirelerden geçtiğimiz hepinizin malumudur. Ancak bu
sıkıntılı zaman diliminde dahi ülke olarak, millet olarak
oldukça önemli avantajlarımız ve kozlarımız mevcuttur fakat
bunu iyi değerlendirmemiz lazımdır. İşte bu tip
değerlendirmeleri de kendi halkıyla yekvücut olmuş
aydınlara, yöneticilere sahip olan milletler yapabilir. Aydını
halkından kopuk, yöneticisi, siyasetçisi milletin gerçek gündeminden uzak
olan toplumların bu avantajları kullanmasını bilmesi ve
milletini refah düzeyine ulaştırabilmesi ne yazık ki mümkün
gözükmemektedir.
Bugün bu ülkede maalesef adına aydın dediğimiz
öyle insanlar yetişmiş ve hâlen de mevcuttur ki, yıllardan beri
yaptıkları tek iş, cumhuriyetimizi, inanç değerlerimizi ve
Atatürk ilke ve inkılaplarını istismar etmek olmuş ve bunun
yanı sıra yine bu ülkede adına aydın dediğimiz öyle
insanlar yetişmiş ve hâlen de ne yazık ki mevcuttur ki,
ihanetlerini belgeleyen ödülleri bugün kahramanlık madalyası
zannetmektedirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın
lütfen.
YILMAZ TANKUT (Devamla) İşte, aydınları ve
maalesef büyük bir bölümü böyle olan bir ülkenin de yıllardan beri gündemi
güdümlü kalmış, bugün de hâlen güdümlü bırakılmaya mahkûm
edilmek istenmektedir.
Sayın milletvekilleri, netice olarak Türklüğün ve Türk
milletinin millî ve manevi yapısına hakaret etmeyi teşvik
edercesine değiştirmeye çalıştığınız
301le, hiç unutmayınız ki, milletimizin ve devletimizin haysiyetine
ve şahsiyetine belki de bilmeyerek, gaflet ile ihanet arasındaki ince
çizgide zikzaklar yaparak büyük ziyan vermektesiniz ve milletvekili olarak
yapmış olduğunuz yemininizi de esasen terk etmektesiniz.
Dolayısıyla bu yasa değişikliği teklifi
bize göre bir uyum meselesi değil, bir ifade özgürlüğü meselesi
değil, bir haysiyet, şeref, namus ve onur meselesidir diyor,
önergemizin kabulü yönünde oy kullanabilmenizi temenni ediyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tankut.
Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) Açık oylama istiyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 2nci maddenin
oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair
bir istem vardır.
Şimdi, istem sahibi sayın milletvekillerinin
adlarını tespit ettireceğim: Sayın Bal, Sayın Şandır,
Sayın Vural, Sayın Korkmaz, Sayın Bal, Sayın Çakır,
Sayın Tanrıkulu, Sayın Yalçın, Sayın Durmuş,
Sayın Yunusoğlu, Sayın Şafak, Sayın Taner, Sayın
Akcan, Sayın Paksoy, Sayın Özdemir, Sayın Uslu, Sayın
Varlı, Sayın Serdaroğlu, Sayın Tankut, Sayın Durmuş,
Sayın Coşkun, Sayın Ural, Sayın Sipahi, Sayın Enöz,
Sayın İnan.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, açık oylama elektronik
cihazla yapılacaktır. Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu
süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını
yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 215 sıra sayılı Kanun Teklifinin
2nci maddesinin açıkoylama sonucu:
Oy
sayısı: :320
Kabul: :255
Ret: :65 (x)
Böylece 2nci madde kabul edilmiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.59
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 03.18
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 96ncı Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
215 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet burada.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz,
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili
Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ilerleyen bu saatte, kanun
teklifinin sahibi olarak, ama, 301inci maddenin tamamen
kaldırılmasını isteyen biri olarak önce şunu
açıklıkla söylemek istiyorum: Düşünce özgürlüğü devlet gibi
düşünmeme özgürlüğüdür; kurulu düzeni sorgulamayı,
gerektiğinde kınamayı, mahkûm etmeyi de içeren bir özgürlük
olarak demokratik düzenin kurucu bir unsuru ve vazgeçilmez
şartıdır. Eğer bireysel özgürlük çoğunluğun
onaylamadığı görüşleri desteklemek ve savunmak,
çoğunluktan farklı bir davranış yolu izlemek hakkını
içermiyor ise, bu özgürlüğün hiçbir anlamı yoktur.
Şimdi, 301inci madde söz konusu olduğunda, teklifimiz,
Adalet Komisyonunda görüşüldükten sonra gelen elimizdeki teklif metni
sanki 301 öncesinden çok farklı bir tasarı metniymiş gibi
aslında kıyametleri boşa koparıyoruz; yani, havanda su
dövüyoruz sabaha kadar. Sanki çok derin hukuksal, siyasal, felsefi
tartışmalar yapıyormuş gibi gözüküyoruz ama, ne yazık
ki, kendi kendimizle çelişen, yaptıklarımızı inkâr
eden, o yaptıklarımızı savunanları çok ağır
ithamlarla eleştiren ve kavram kargaşasıyla 70 milyon
insanımıza yanlış bilgi veren, yönlendiren bir görüntünün
doğru olmadığını ifade etmek istiyorum. Çünkü,
cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi, kuruluşu ve tarihten gelen zengin
kültürel çoğulculuğu, farklılığı, farklı
etnik, dini, mezhepsel, dilsel yapısı gereği bizim
ayrımcılık hastalığından kurtulmamız ve
farklılıkları ayrılık nedeni değil,
demokrasimizin harcı olarak görmemiz, birliğimizin harcı olarak
görmemiz gerektiğinin altını önemle çizmek istiyorum.
Evet, yakın zamana şöyle bir seyahat
yaptığımız zaman her yerde görüyoruz. Başbakanlık
İnsan Hakları nedir? diyor. Bir zincir ucunda bir kelebek
İnsan hakları onurlu, eşit ve özgür yaşamaktır
diyor. Bunun başında demokratik toplumlarda düşünce
özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü gelir. Partiler
mezarlığına dönen, kapatılan siyasi partilerin
mezarlığına dönen ülkemizde, ülkemizin çizdiği rotada
emeği geçenleri burada sayarak hepsine yüce Meclisin huzurunda
teşekkür etmek istiyorum.
301inci maddenin kaynağı ve anası 159uncu
maddedir. 159uncu maddede on binlerce insanımız bugüne kadar
yargılanmıştır. Sağdan, soldan, her alandan ve
Baktığımız zaman Başbakanlık
kitapçığında bile -16
Şubat 2002- 159uncu maddede değişiklikler vardır, cezalar
indirilmiştir ve hafifletilmiştir. 3üncü Uyum Paketinde
-değerli bir hatip burada gökkuşağı koalisyonundan
bahsetti, yedi partinin katkısının olduğunu söyledi orada
da 312nci maddede değişiklikler yapılmıştır ve
dahasını söyleyeyim, Terörle Mücadele Kanununun 8inci maddesi olan
bölücülükle ilgili maddesi dahi kaldırılmıştır. Ve bunlar
şüphesiz ki, Türkiye'nin gelişiminde, rotasında, Avrupa
Birliği sürecinde devletin bütün kurumları, siyasi partileri ve yüce
Meclisinin özgür iradesiyle aldığı kararlarla yöneldiği
Avrupa Birliği sürecinde, bugün Avrupa Birliği sürecine
karşı da olsa tüm partilerin imzası onayı ve
katkısı vardır. Şimdi, bu süreci yaşamış,
daha sonra da bu 3üncü Uyum Paketinden 10unun Uyum Paketine kadar
geçmiş bir süreçte, her partinin imzasının olduğu bir
süreçte hiçbir yüce Meclisin değerli üyesini bu kürsüden ağır
ithamlarla suçlama gibi bir şeyi düşünmek bir yana, bu demokratik
gelişime zerre kadar katkısı olanların hepsinin önünde
saygıyla eğilmeyi bir borç bilirim. Ülkemizin demokrasisi için, insan
hakları ve hukuk için, düşünce özgürlüğü için bir çivi çakana, herkese
burada teşekkür etmek istiyorum. Yapılması gereken, Türkiye'nin
çağdaş yüzüne, uygar yüzüne yakışan da budur. Onun için, AB
uyum yasaları dayattı değil arkadaşlar. Hiç kimse
Buradan
çıkarılan ulusal program yüce Meclisten geçti. 2001 Anayasa
değişiklikleri yüce Meclisten geçti. Yüce Meclis, milletin iradesinin
tecelli ettiği yerdir. Bu iradeye saygıyı bütün partilerin
göstermesi gerektiğini düşünüyoruz ve buna sahip de
çıkılmasını istiyoruz. Bu nedenledir ki Avrupa Birliği
sürecinde, 2004te, 2002 seçimlerinden sonra, 301in altında da iki
partinin imzası vardı çünkü iki parti o zaman barajı
aşmıştı; CHP ile AKPnin mutabakatıyla çıkan bir
yasa. Ancak, bu Yasayı makyajla düzenlemenin, değiştirmenin,
sadece kavramları değiştirmenin, üç yılı iki yıla
indirmenin, inanın düşünce özgürlüğüne, demokratik topluma
hiçbir katkısı yoktur; Avrupa Birliğinin istediği de bu
değildir. Eğer bu olsaydı, Anayasanın 90ıncı
maddesi hükmünde uluslararası sözleşmeleri, ki bu Meclisimizden kabul
gören, kanunla kabul edilen sözleşmeleri iç hukukumuzda kanun hükmünde
saydıktan sonra, kabul ettikten sonra, bunları hükûmet komiserleri,
dayatmalar olarak görmek büyük bir yanılgıdır.
Yine bir büyük yanılgıdan bahsetmek istiyorum:
Avrupada da bu tür yasalar var
Hayır, yok. İtalya ve Polonya
yasaları benzer olsa bile bunun örneklerini zaman zaman
arkadaşlarımız açıkladılar. Evet, İtalyada da
var bir yasa ama 28 kişi hakkında açılmış dava, hüküm
ve para cezaları, Türkiyede de 1.122. Polonyada var, benzeri değil.
Burada ifade etmek istediğimiz, olayı biraz da siyasi malzeme, seçim,
biraz oradan kamuoyuna mesaj verme noktasından alıp Türkiye'nin
gerçek demokratikleşmesine, düşünce özgürlüğünün önünü açacak,
ifade edecek bir şekilde koyarken, gelin hep beraber Türklüğü de, Türk
milletini de, Türkiye Cumhuriyetini de onu bir araya getiren,
yapıştıran İstiklal Savaşında omuz omuza
çarpışan Türkünü de, Kürtünü de, Çerkezini de, Lazını
da, Gürcüsünü de, Arnavutunu da, Boşnakını da,
Pomakını da, Arapını da bu ülkenin asli bütün
vatandaşlarını ayrımcılık yapmadan kucaklayacak
bir anlayışı bu yüce Mecliste hayata geçirelim. Biz bu duygu ve
inançla bu teklifi verdik. Bugün inanın her zamankinden çok birliğe
ihtiyacımız var. Eğer bunu idrak edemiyorsak çok
açıklıkla ifade edeyim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bağlıyorum.
Eğer idrak edemiyorsak bunu, eğer etnisite, dil ve
kültürden dolayı birbirimize tahammülsüzlük yaşayacaksak Sakarya bunun
alarmını vermiştir. Sakaryada yaşanan olaylar,
karşında susulacak olaylar değil. Başbakan bugün onu
konuşmalıydı, ilgili bakan onu konuşmalıydı, ana
muhalefet onu konuşmalıydı, bütün partiler onu
konuşmalıydı. Türkiye için, birlik için, demokrasi için,
kardeşlik için Sakarya örtülemez. Onun kökleri, karanlık
örgütlemelere, karanlık zihniyetlere gidiyor. Bu karanlığı
parçalamadan 301i de korusanız boşuna, istediğiniz
yasaları da çıkarsanız boşuna; bu ülkenin birliğini,
dirliğini sağlayamadan hiçbir adım atamayız. Gelin o
hoşgörüyle birbirimize ellerimizi uzatalım, gelin her partiden 1er
milletvekili Sakaryaya beraber gidelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) Birliğin mesajını,
kardeşliğin mesajını orada verip bu karanlık
tezgâhlara karşı birlikte duralım. Duruş budur, gerçek
budur, gelecek budur, bizim birliğimizi yaşatacak budur.
Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili
Sayın Ali İhsan Köktürk.
Buyurun Sayın Köktürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 215 sıra
sayılı Türk Ceza Kanununun bazı maddelerinde
değişiklik yapılmasını içeren yasa teklifinin 3üncü
maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Şahsım ve grubum adına yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle belirtmek gerekir ki
eksiksiz demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti
kurum ve kavramlarının egemen olduğu aydınlık,
çağdaş, uygar bir Türkiye hepimizin ereği olmalıdır.
Düşünceyi ifade özgürlüğü de yukarıda belirttiğimiz
ereğin en temel koşullarındandır. O nedenle, İnsan
Hakları Evrensel Bildirisinin 18inci maddesi, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 10uncu maddesi ve Anayasamızın
26ncı maddesiyle herkesin düşünce ve kanaatlerini açıklama ve
yayma özgürlüğü güvence altına alınmış, ifade
özgürlüğü tüm çağdaş demokrasilerde en temel haklardan birisi
kabul edilmiştir. Ancak, tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi
ifade özgürlüğünün ve ifadeyi yayma özgürlüğünün de
sınırları vardır. Bu anlamda, 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 301inci maddesiyle ilgili olarak yapılan
eleştirilerin çıkış noktası da daha çok düşünceyi
ifade özgürlüğüne sınır getirdiği şeklinde olduğu
için öncelikle düşünce ve ifade özgürlüğüyle bu özgürlüğün sınırlanmasına
yönelik olan uluslararası mevzuata bir bakmak gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 10uncu maddesinin 2nci fıkrası
Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik
bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin,
toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin
sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi,
sağlığın veya genel ahlakın,
başkalarının şöhret ve haklarının korunması
veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının
sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim
koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara
bağlanabilir. diyerek bu konuda son derece açık bir düzenleme
getirmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi de aynı
mahiyette düzenlemeler içermektedir.
Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
uygulamalarına baktığımızda Castells-İspanya,
Skalka-Polonya, Zana-Türkiye 1997 kararları örneğinde olduğu
gibi, tartışma ve ifade özgürlüğünün mutlak
olmadığı, sözleşmeci devletlerin bu özgürlüğü belirli
yasaklara ve cezalara bağlayabileceğini öngördüğünü de
açıkça görmekteyiz. Dolayısıyla, uluslararası mevzuat göz
önüne alındığında farklı amaçlar içerisindeki
dış çevrelerin ve bunların içerideki
uzantılarının yarattığı temelsiz, mesnetsiz bilgi
fırtınasının gerçeği yansıtmadığı
çok açık bir şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, hâl böyle iken siyasal
iktidarın AB ve ABDden gelen temelsiz ve çifte standart içeren
baskılara boyun eğerek ülkemizin temel ve ivedi önceliklerini bir
kenara bırakarak kendi iktidarlarına dışarıdan destek
arama ihtiyacı ve amacı içerisinde, bu teklifi bir milletvekili
kanalıyla Meclise sunduğunu görüyoruz.
Avrupa Birliğine uyum bahanesiyle, hepimizin korumakla
yükümlü olduğumuz bağımsız ulus devletimizin ortak temel
kurum ve değer yargılarına saldırıların
meşrulaştırılmaya çalışıldığı
bir süreci üzülerek ve kaygıyla izliyoruz hatta öyle ki sunulan kanun
teklifinin genel gerekçesinin son paragrafında yer alan ifade,
samimiyetsizliği ve gerideki amaçları tüm
çıplaklığıyla ortaya sermektedir. Bu ifadede belirtilen
nedenlerle Türk Ceza Kanununun 301inci maddesiyle korunmak istenen hukuki
değerin ceza kanunlarıyla korunması toplumsal barışa
ve adalete hizmet etmek yerine, tersine, daha önemli büyük sorunlara neden
olmakta, toplumsal barışı bozucu sonuçlara yol açmaktadır.
Nitekim Bugün dünyadaki gelişme, bu tür eylemlerin suç olmaktan ceza
kanunundan çıkarılması yönündedir. cümlesini içermektedir. Bu,
bugünkü teklifin gerekçesinin son paragrafıdır.
Ayrıca, Dışişleri Bakanı Sayın
Babacan, 15/04/2008 tarihli demecinde Türk Ceza Kanununun 301inci maddesine
atıfta bulunarak Türkiyedeki asıl zorluğun elitin
tavrını değiştirmek olduğunu ifade ederek,
insanların yeni bir düşünce tarzını benimsemeleri
gerektiğini de ekleyerek Yasayı tamamen ortadan kaldırmak kolay
değil, gerekli düzenlemeleri yapıyoruz. şeklinde beyanlarda
bulunmuştur. Dolayısıyla gerek bugün görüştüğümüz yasa
teklifinin genel gerekçesinin son fıkrasına gerekse Hükûmet
yetkililerinin ve Sayın Babacanın az önce ifade ettiğimiz beyanlarına
baktığımızda, Hükûmetin asıl amacının madde
değişikliği değil, dışarıdan
aradığı desteklerin karşılığı olarak
ulus devletimizin temel kurumlarına saygıyı koruyan maddeyi
tamamen ortadan kaldırmak olduğunu çok açık bir şekilde
görüyoruz. Ancak ulusal duyarlılık nedeniyle bunu
başaramadığını, Adalet Bakanının izni
koşulunu getirmek suretiyle maddeyi baypas etmeyi ve uygulanamaz bir
duruma getirmeyi amaçladığının da yine
farkındayız.
Ayrıca, siyasal iktidarın bu çabalarının
açılan kapatma davasından sonra
hızlandığını, bir süreden beri ulusal
çıkarlarımızla bağdaşmayan düzenlemelerin birer birer
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
taşındığını, Avrupa Birliği temsilcilerinin,
Barrosoların, Lagendijklerin müstemleke valisi edasıyla
yargımıza, ordumuza, anayasal kurumlarımıza, üniter ve laik
devletimizin temel değerlerine açıkça müdahale ve saldırı
teşkil eden beyanlarının nasıl kayıtsızlıkla
izlendiğini ve bu konuda tahrik edildiklerini de tüm ulusumuzla birlikte
görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğinin neredeyse tüm
ülkelerinde Almanyada, İtalyada, Fransada, Danimarkada, Hollandada ve
diğer pek çok ülkeyle birlikte dünyada doksanı aşan devlette
temel kurum ve değerlere karşı hakaret teşkil eden
açıklamaların cezalandırılmasına karşın,
sanki bu düzenleme sadece bizim ülkemizde varmış gibi bir
anlayışla ülkemize yapılan bu dayatmalar emperyalizm
karşısında son kale olan ulus devletimize karşı gizli
amaçları içinde barındırmaktadır.
Ayrıca, söylenenlerin tersine, sadece Almanyada 72,
İtalyada 107 ve Hollandada 407 kişi 301inci madde ve benzeri
maddelerden cezalandırılmıştır. Ancak,
Yargıtaydan alınan verilere göre, Türkiyedeki Yargıtayın
onadığı bu konudaki dosya sayısı 3ü, 5i
geçmemektedir. Bu bağlamda, 301inci maddeye yönelik olarak söylemlerinde
şiddet içermeyen her türlü düşüncenin serbest
bırakılmasını ülkemizden talep eden Avrupa Birliği
komiserlerine ve 301 değişiklik teklifinin gerçek sahibi Hükûmet
yetkililerine sormak istiyoruz, Sayın Barroso, Sayın
Başbakanım, Sayın Adalet Bakanım, İngiliz tarihçi ve
öğretim üyesi Norman Stoneun soykırım
olmadığını ortaya koymaya yönelik bilimsel makalesi
şiddet mi içeriyordu da yazdığı yazı nedeniyle
İsviçre Zürih Başsavcılığınca dava
açıldı? ABDli tarihçi Bernard Lewisin sözlü açıklamaları
şiddet mi içeriyordu da 1995 yılında Ermeni soykırımı
olmadı. dediği için kurbanların hissiyatını göz önüne
almamak gibi bir suçlamayla mahkûm edildi? Sayın Perinçekin
İsviçrede düzenlenen bir konferans sırasında söylediği
Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır. sözü
şiddet mi içeriyordu da Ermeni iddialarını inkâr
yasasını ihlal ettiği gerekçesiyle 2007 yılında
Lozanda yargılandı ve cezalandırıldı.
Değerli milletvekilleri, kendi ülkelerinde kendi
değerlerini en sert bir şekilde koruyanların, Ermeni
soykırımı yok diyenleri sadece bu sözleri nedeniyle
cezalandıranların, bir reklamda Amerikan topraklarının bir
kısmının Meksika toprakları içerisinde gösterilmesine
tahammül edemeyenlerin laik, üniter cumhuriyetimizin temel güvencesi olan
değer ve kurumlarımıza yapılan hakaretleri
meşrulaştırmaya yönelik çabalarını ve ulus devlet
noktasındaki psikolojik direncimizi kırmaya yönelik
saldırılarını görüyoruz, farkındayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ekliyorum, tamamlayın lütfen.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - Varlığının
devamını halkımızın değil, dış güçlerin
vereceği desteklerde arayan işçilerimizin, emekçilerimizin en temel
taleplerini 1 Mayısta Taksim Meydanında dile getirmesine izin
vermeyerek temel hak ve hürriyetlere bakışını ortaya koyan
siyasal iktidarı izlediği yöntemin doğru
olmadığı, Parlamentoyu dış güçlerin talebine göre
değil, açlık, yoksulluk, işsizlik girdabında kıvranan
halkımızın beklentilerine yönelik çalıştırması
noktasında uyarıyoruz.
Ayrıca Türban Yasası, Vakıflar Yasası, Sosyal
Güvenlik Yasası ve bugün görüştüğümüz 301
değişikliği gibi yasaları Parlamento gündemine getirerek AB
ve ABDyle karşılıklı kişisel beklentiler içerisinde
hareket eden siyasal iktidarın Adalet Bakanının da
yukarıdaki nedenlerden ötürü dava açma izin yetkisini kullanırken bu
dayatmalara karşı durabileceği ve bu yetkilerini ülke
menfaatlerimize, hukuki ve objektif kriterlere uygun olarak
kullanabileceği inancını taşımıyoruz.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak bugüne kadar her türlü
ırkçı anlayışların dışında, Atatürk
ilke ve devrimlerine göre şekillenen laik, demokratik, sosyal ve üniter
devletimizin değerlerinin korunmasını temel görev olarak kabul
eden Cumhuriyet Halk Partisi olarak ifade özgürlüğünün her zaman
yanındayız. Ancak hiçbir koşulda yukarıda bahsettiğimiz
temel değerlerimize hakaret etmeyi, aşağılamayı
meşrulaştırma çabalarına ve ulusal değerlerimizin
pazarlanmasına katkı sağlamayacağız, alet
olmayacağız.
Bu duygu ve düşüncelerle, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyor, emekçilerimizin 1 Mayıs İşçi
Bayramını bugünden kutluyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Köktürk.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yaklaşık on üç saatten bu yana
çalışıyoruz ve görüşmelerin de sonuna geldik, sözün
sonundayız. Anlaşılıyor ki, düzenlediğiniz bu kanun
teklifinden çok memnunsunuz ve her hâlinizden, yaptığınız
değişiklikten onur duyduğunuz da anlaşılıyor.
Bütün endişelerimizi, bütün tereddütlerimizi samimiyetle
ifade ettik. Bunların sizde hiçbir olumlu etki
bırakmadığını görmüş olmak bizi gerçekten
derinden üzdü, yaraladı; hatta Sayın Bakanın, hiç beklemediğimiz,
makamına da yakışır bulmadığımız
suçlaması ve çıkışı da bu gecenin gerçekten en
talihsiz gelişmesi oldu.
Değerli milletvekilleri, tabii tarihe not düşmek
adına, bizi bu saatte dinleme lütfunda bulunacak halkımıza,
milletimize ve daha sonra bugünleri okuyup incelemek gereğini duyacak
bilim adamlarına, siyaset adamlarına not düşmek adına,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son sözleri, size
arkadaşlarımın söylediklerini tekrarlayarak noktalamak
istiyorum.
Getirdiğiniz teklif, 1926 yılında, bir Millî
Mücadeleden sonra, bir imparatorluk yıkılmasından sonra kurulan
millî devletin, kurulan üniter devletin kimliğini oluşturmak,
değerlerini korumak maksadıyla yerleştirdiği çok temel bir
koruma kanunu -1926dan günümüze kadar işte çok sayıda hükûmet
gelmiş geçmiş, 60ıncısıydayız- sürekli korunarak
bugünlere ulaştırılmış. Siz de korumuşsunuz,
2004te düzenlediğiniz ve çok böyle reform diye nitelediğiniz, Avrupa
Birliğinden büyük övgüler aldığınız, 26 Eylül 2004
tarihinde düzenlediğiniz Ceza Kanununda da korumuşsunuz.
Dolayısıyla bugün ısrarla sorduğumuz, uzun müddettir
sorduğumuz sorunun cevabını tarihe bırakıyoruz. Ne
diye değiştirmek gerekliliğini duydunuz? Siz de ifade
ediyorsunuz, farklı şeyler de söylüyorsunuz, yani Aynı
şeyleri kapsar. diyorsunuz, Türklükle Türk Milleti, Cumhuriyet ile
Türkiye Cumhuriyeti Devleti aynı şeyleri kapsar, hatta Daha
kapsayıcı diyorsunuz, bazen de bazılarınız
Farklı anlamları var. diyor. Her iki hâlde bile aynı
şeyleri kapsarsa niye değiştiriyorsunuz? Farklı
anlamları kapsadığı kanaatindeyseniz Türklükü ve cumhuriyeti
çıkartmakla hangi sonucu hasıl etmek istiyorsunuz? Bunu millete
anlatabildiğinizi söyleyebilmek mümkün değil.
Çok dikkatlice not aldım, Sayın Komisyon
Başkanının, sayın AKP sözcülerinin, sayın teklif
sahibinin konuşmalarını çok ciddi olarak not aldım,
tutanakları da alacağız, çok ciddi de inceleyeceğiz, acaba
bir haksızlık mı yapıyoruz diye düşünmediğim de
olmuyor ama soruyorum: Yani niye değişiklik gereği duydunuz?
Neden? Neden?
Şimdi, hukuk allamesi olduğuna saygı duyduğum
Sayın Komisyon Başkanının dikkatine sunuyorum: Bu, bir
hakaret suçunun tanımını yapan, milletin değerlerine ve
devletin kurumlarına hakaret edilmesinin
cezalandırılmasının hukukunu belirleyen ve bu hukukun içeriğini,
tanımını belirleyen bir madde Türk Ceza Kanununun 301inci
maddesi. Bu Kanun, Sayın İyimaya çok iyi bilir ki âdet ve örf
kanunudur, hukukudur. Common Law
denilen ve her ülkenin kendi kültür değerlerine göre, kendi
yapısına göre şekillenen, tanımlanan özel bir hukuk
alanıdır. Bize göre hakaret olan bir husus bir başka ülkeye göre
hakaret olmayabilir. Bunu, evrensel değerlerle, Avrupa Birliğinin
normlarıyla veya bir hukuk normu oluşturmak iddiasıyla gelip
burada savunmak, birtakım hukuki gerekçeler ve mantıklar geliştirmek
Yani gerçekten hayrete düştüm!
Hakaret fiilinin tanımlanmasında ve
cezalandırılmasında yerel olmak, millî olmak ve özel, özgün
olmak gibi bir mecburiyet olduğunu Sayın İyimayanın çok
iyi bilmesi gerekir. Ama bu böyle bilindiği için uzun yıllar bu
tanım korunarak gelmiş ama bugün bu değiştiriliyor. Niye
değiştiriliyor? Cevabını veriyor Sayın Bakan. Evet,
Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin talebi, Basın Konseyinin talebi ve Avrupa
Birliğinin talebiyle böyle bir değişiklik yapmak
gerekliliğini duyduk. diyor.
Şimdi, doğru oturup doğru konuşması
gereken Sayın Bakan diyor ki: 99da, Avrupa Birliğine geri
dönüşün veya üyeliğinizin kabul edilişinin sorumluluğunda
siz de imza attınız. Ama bizim attığımız imzada,
Avrupa Birliği üyesi adayı ülkelerden farklı bir statü
değil aynı statüde üyeliği kabul ettik, onun altına imza
attık. Şimdi, o imza attığımız belgelerin
hangisinde -Sayın Bakan bunu açıklamak durumundadır- 301inci
maddeyi değiştirmeyi taahhüt ettik? Türk milletine, cumhuriyete hakaret
edilmesini cezalandırmamayı taahhüt ettik? Bunu açıklamak
durumunda.
Değerli milletvekilleri, bakınız, birçok güzel
konuşmalar oldu, sorular soruldu, cevaplar verilmedi. Eğer meselenin
ölçüsü ve kriteri Avrupa Birliği ise Avrupa Birliğinin bu konudaki
ikiyüzlülüğünü tarihî köklerinden dayanarak bugüne kadar getirebiliriz,
bugün yaşananları da ifade edebiliriz. Yani Ermeni
soykırımı yoktur. demeyi cezalandıran Avrupa Birliği,
bizim için emsal ve örnek olabilir mi?
Bir başka sorun daha var, ortada kalıyor. Sayın
Bakan, burada kalacak mı bu hadise? Yani 301deki bu değişiklik,
Türkiyede ifade özgürlüğünü Avrupa Birliği standartlarına
getireceğini veya Avrupa Birliği bundan çok memnun olup, dün, 2004
yılında Türk Ceza Kanununun, işte, 301inci maddesini alkışlayan
Avrupa Birliği, sizi alkışlayarak acaba bundan sonra Tamam, siz
Avrupalı oldunuz, standartlara uydunuz. diyecek mi? Bundan sonrakilerini
-216yı, 318i, 277yi- tekrar istemeyecek mi? Yani bunların
tamamı hakaret suçu ve sizin tanzim ettiğiniz Ceza Kanununda var.
Bunların değiştirilmesini istemeyeceklerinden emin misiniz?
Millete, milletvekillerine, bu Meclise böyle bir sözünüz var mı?
Tekrar ediyorum: 99da Avrupa Birliğine geri dönüş
Ulusal program, Katılım Ortaklığı Belgesi
Hiçbir
şekilde diğer üye aday ülkelerden farklı olmayan bir girişi
imzaladık. O zaman 159 vardı. Sonra siz geldiniz, daha çok ipine
sarıldınız Avrupa Birliğinin. Ceza Kanununu
Meclisi böyle
yaz tatilinde olağanüstü toplantıya çağırdınız,
hızlı hızlı Türk Ceza Kanununu yeniden
çıkarttınız, 301i tanzim ettiniz, gene alkışladınız.
Şimdi, niye değiştiriyorsunuz? Hangi gerekçeyle?
Değerli milletvekilleri, bakın, bugünü anlayabilmek
için, tarihteki bugünün izdüşümüne bakmak lazım. Geçmiş,
geleceğin aynasıdır. Geçmişisinizi iyi sorgulayıp iyi
anlamazsanız, geleceği tehlikeye atarsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum Sayın
Şandır.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Avrupalı olmanın
peşinde bu millet bir imparatorluğu tarihe gömdü, milleti paramparça
etti. Balkanlar nerede? Kafkaslar nerede? Orta Doğu nerede? O zaman da
eşitlik, kardeşlik, demokrasi söylemleriyle,
hatırlayınız, okuyunuz
Bundan elli yıl
sonrasının bu Mecliste tartışılacağını
unutmayınız. Bugün nasıl birilerini buradan suçluyorsak,
yaşananları buradan acı hatırlar olarak anıyorsak,
yarın, korkarım ki -hiç yakıştıramam- sizler, bu
kanuna oy veren sizler, bu kanunu savunan Sayın Hükûmet, o günün nesilleri
tarafından da iyi hatırlanmayacak, iyi anılmayacak. Tarihe not
düşmek adına söylüyorum: Bu yaptığınız yanlış,
bu doğru değil. Soruların cevabını vermediniz: Niye
değiştiriyorsunuz? Sizden kim istiyor? Hangi bedel
karşılığı bu değişikliği istiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Dolayısıyla, değerli
milletvekilleri, çıkarttığınız kanun size
hayırlı olsun. Biz, bu kanunu ayaklarımızın
altına alıyoruz. Bu kanunun hiçbir sonucunu kabul etmiyoruz. (MHP
sıralarından alkışlar) İktidarımızda bu
kanunu tüm sonuçlarıyla değiştireceğimizi, milletimize
işte sizin huzurunuzda ifade ediyoruz. Bu kanun doğru bir kanun
değil. Bu kanun milletin hayrına değil, inanın ki sizin de
hayrınıza olmayacaktır.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz talebi Bursa
Milletvekili Sayın Mehmet Tunçaka aittir.
Buyurun Sayın Tunçak. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEHMET TUNÇAK (Bursa) Sayın Başkanım,
değerli milletvekillerimiz; Türk Ceza Kanununun 301inci maddesinin
değişikliği hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum; saat gece
dört.
301inci madde değişikliğiyle ilgili birçok
eleştiriler yapıldı ve defaatle de tekrarlandı
eleştiriler. Birçok da cevaplama yapıldı ve cevaplamalar da
defaatle tekrarlandı. Sadece şunları söyleyerek fazla zaman
almadan konuşmamı bitirmek istiyorum:
Sayın Başkan az önce ifade ettiler Yoksa bir
haksızlık mı yapıyoruz diye düşünüyorum. dediler.
Hakikaten haksızlık yapıyorlar. Yani içeriğinde özellikle
Türklüğün ne şekliyle kullanıldığına dair gerek
Anayasa Mahkemesi kararları gerekse Fıkradaki Türklük kavramı
devletin insan unsuruyla ilgili olup, bu kavramla Türk milleti
kastedilmektedir. ifadesi bulunan Yargıtay Ceza Genel Kurulu
kararları, ayrıca 1961 Anayasasının 54üncü maddesi ve
1982 Anayasasının 66ncı maddesinde Türk Devletine
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.
Dolayısıyla, ölçüt hukuki bağdır. Devletin temelinin din
birliğine dayalı bir ümmet ya da ırk esasına dayalı
bir ulus anlayışına dayandırılması yolları
bu şekliyle kapanmıştır. ibareleri dolayısıyla
açıklanmış olan ve bu uygulamaya uygun bir düzenleme
oluşturan 301inci madde değişikliği, hâlihazırda
cumhuriyetin anlamı konusunda, cumhuriyetin kullanılma şekli
konusunda doktrinde hâkim olan görüş, hâkim görüş, Ceza Genel Kurulu
kararları
Cumhuriyet devlet ile anlamdaştır; devleti tahkir ve
tezyif, niteliği itibarıyla cumhuriyeti tahkir ve tezyiftir.
Cumhuriyetin kullanılma şekli Türkiye Cumhuriyetinin devleti
olduğu; her şekliyle, uygulamaya uygun bir şekliyle oluşturulan
301inci madde değişikliği ve buna yapılan eleştiriler,
hatta, eleştiri niteliğini aşan ithamlar hakikaten
haksızdır. Türklük elden gidiyor mu? Gitmiyor. Cumhuriyet elden
gidiyor mu? Gitmiyor. Belirliliğe kavuşuyor. Başka ülkelerde bu
değişiklikler, bu şekliyle 301inci maddeye uygun maddeler var
mı? Var. Az önce de söylendi. İtalyan ulusu, Polonya ulusu,
Fransız ulusu olarak geçiyor. E, o zaman deniliyor ki değişen
bir şey yok. Değişen şeyler de var. Ceza miktarı
indiriliyor 2002deki yapılan indirme, o iradeye paralel bir irade
konularak indiriliyor. Adalet Bakanına soruşturma izni
şartı konuluyor. Devletin üst menfaatleri ve uygulamadan
oluşabilecek sorunlar giderilmiş olacak bu şekliyle.
Bir de deniliyor ki, Avrupa Birliği istiyor o yüzden sadece
çıkartıyorsunuz. Bu, aslında sadece Avrupa Birliğinin bu
kanunla ilgili değişiklik talebine bağlı kalmak da
değil. Bu, bizim ülkemiz için de değerlendirilen, talep edilen bir
husustur. Yani, sivil toplum örgütlerinin, çokça sayılan sivil toplum
örgütlerinin, birçok üst düzey akademisyenin bu konudaki değerlendirmelerini
ayrıca uygulama problemleri içerisinde çokça
karşılaştığımız hadiseleri, yani, bize ters
de gelse, yanlış olduğunu
da düşünsek Hrant Dinkin, Abdurrahman Dilipakın, Baskın
Oranın, Orhan Pamukun, Eren Keskinin düşüncelerinden dolayı
soruşturma açılması anında gazetelerde boy boy resimlerinin
yer alarak hedef durumuna gelmelerinin çok da gurur verici bir şey
olduğunu mu düşünüyoruz ya da Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde yüzlere varan, Türkiye aleyhine çıkan kararlardan çok mu
memnunuz?
Neticede şunları söylemek isterim: Şu ana kadar
yapılan eleştirilere saygım sonsuz. Demokrasinin en uç örnekleri
de burada konuşulmuştur. Birçok fikirler burada özgürce ifade edildi.
Demokrasinin en güzel şekli burada yasama yapılması
şekliyle ortaya kondu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın
lütfen.
MEHMET TUNÇAK (Devamla) Fakat kamuoyu yanlış
yönlendirilmektedir ve kamuoyunun yanlış yönlendirilmesi, maalesef ki
hamaset, iftira, demagoji ve manipülasyonla yapılmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, AK Parti Grubu, anayasal ve hukuki
yorumuyla Türk milletine, Türkiye Cumhuriyeti devletine, 301in içinde bulunan
ve kutsanan kavramlara karşı alenen aşağılamayı
cezalandırma yanında yer almıştır. Genel olarak da
ifade hürriyetinin, düşünce ve vicdan özgürlüğünün yanında yer
almayı tercih etmiştir.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tunçak.
Şahıslar adına son söz, Trabzon Milletvekili
Sayın Süleyman Yunusoğluna aittir.
Buyurun Sayın Yunusoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kâinatın
yaratıcısı bir hadisi kutside: Doğuda bir ordu
yarattım. Beni tanımayan, bana asi olan kullarımın üzerine
o orduyu salarım. diye buyuruyor. İşte, bu ulvi vazifeyi ifa
etmekle görevli olan bu ordu, bu vazifesi sırasında asi kulların
saldırısına uğruyor ama bu saldırıdan kurtulanlar
günlerce yürüyerek kayalıklar arasında gelip yerleştikleri bölgede
yüzyıllarca yaşıyorlar, çoğalıyorlar ve vaktin
geldiğini idrak ettiklerinde de kabuklarını
kırıyorlar. Ziya Gökalp bu olayı şu mısralarıyla
ifade ediyor:
Ergenekon yurdun adı,
Börteçine kurdun adı,
Dört yüz yıldır durdun hadi!
Çık ey yüz bin mızrağımız.
İşte, bu yüz bin mızrak demir dağları
eriterek Ötüken Yaylasına ulaşıyor. Orada bu vazifesine devan
ederken bu ordunun büyük komutanı Bilge Kağan bu orduya Orhun
Yazıtlarında kazıttığı cümlelerle şöyle
sesleniyor:
Üstte mavi gök çökmedikçe,
Altta yağız yer delinmedikçe,
Senin ilini ve töreni kim bozabilir?
Titre ve kendine dön!
Ve bu ordu o titreyişle ta Anadolu kapılarına kadar
geliyor ve o ordunun yüce başbuğu Alparslan Gazinin atının
ayakları altında yerde duran Romen Diyojenin o hâli muhteşem
bir zaferi müjdeliyor ve artık Anadolu yüce adaletin tesis edildiği
vatan toprakları oluyor. Ancak bu topraklardan topyekûn bu orduyu
silkelemek isteyenler karşısında yine bu ordunun askerleri, her
biri birer Kılıçarslan oluyorlar
[AK Parti sıralarından
Bravo! sesleri, alkışlar(!)]
ve güruhu bu topraklara gömüyorlar.
Nihayet Ulubatlı Hasanım o ordunun
sancağını Bizans surlarına çektiğinde o zaman kilit de
bizim oluyor, anahtar da bizim, kapı da bizim, konak da bizim. [AK Parti
sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar(!)]
Peki, bu kapıyı zorlayanlar, bir gün geliyor, bu
kapıdan içeri girmek istediklerinde: Seyitlerim, Ahmetlerim, Mehmetlerim
Âkifin deyimiyle: Bedrin aslanları o kadar şanlı idi.
deyimine göre bu kapıdan içeri sokmuyorlar ama kapıdan kovulanlar
daha sonra bacadan içeri girmek suretiyle benim namahremime el
uzatıyorlar. Ancak o zaman topyekûn bu ordu ayağa kalkıyor ve
Geldikleri gibi giderler. ifadesine uygun olarak Akdenizin tuzlu
sularına gömülüyorlar ve o zaman bu ordu son noktayı koyuyor:
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, [MHP
sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
alkışlar (!)]
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Şimdi, bu kutsal çatının altında Türk
milletinin haysiyetini, Türk milletinin gururunu yaşatmak ve Türk milleti
adına sorumluluk yüklenmek durumunda olan değerli milletvekili
arkadaşlarım, şimdi sizler Türk milletinin şahsiyetini,
Türk milletinin millî, manevi, içtimai ve kültürel değerlerinin ayaklar
altına alınmasına zemin hazırlayacak böyle bir yasa
değişikliğine evet mi diyeceksiniz? İnanmıyorum.
Şimdi, siz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve onun
kurumlarının aşağılanmasına yol açabilecek böyle
bir değişikliğe evet mi diyeceksiniz? Sanmıyorum.
Şimdi, siz değerli milletvekili arkadaşlarım,
o Yüce Yaratıcının asi kullarının
hazırlayıp önünüze koyduğu bu taleplere evet diyecek, bu yasa
değişikliğine sizler evet mi diyeceksiniz? [AK Parti
sıralarından Hayır(!) sesleri]
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Yunusoğlu.
SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Devamla) - Hiç ihtimal
vermiyorum ve sizlere saygılarımı sunuyorum. [MHP
sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
alkışlar (!)]
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yunusoğlu.
Soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Bakan, Sakaryadaki
olaylardan bahsedildi. Sakaryada meydana gelen olaylarla ilgili olarak
-sizlerden öğrenmek istiyorum- olayların müsebbibi olarak gözlem
altında olan ya da tutuklanan sanık sayısı nedir?
Olayların arkasındaki gerçek nedenler ortaya
çıkarılmış mıdır? Bu sebepleri Meclisle
paylaşır mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ural
KADİR URAL (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanıma bir kere daha sormak gereğini
hissettim. Eğer sözlü cevap veremezlerse, yazılı cevap
verirlerse teşekkür ediyorum. 301inci madde hakkında daha önceki
yıllarda söylemiş olduğunuz sözlerle şimdiki
değişiklik konusunda söylediklerinizin arasında zıtlık
yok mudur?
301inci maddedeki Türklük kavramını
kaldırıp değiştirdiğinize göre Anayasamızın
başlangıç kısmındaki Türklük kavramını da
kaldırmayı, değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türk milletinin seçmiş
olduğu Türk milletvekilleri tarafından Türklük kelimesinin
çıkarılması size garip gelmiyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Çelik
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın Bakana iki soru sormak istiyorum:
Bir tanesi -Çanakkale Milletvekilimiz Sayın Cengizin
sorusunu üçüncü kez tekrarlıyoruz- bu, İnsan Hakları Komisyonu
Başkanı Andreas Grossun Gökçeada ve Bozcaada bölgelerindeki gizli
gezisiyle ilgili. Onu yinelemek istiyorum.
Diğer konu da Sayın Başbakan ve kabine üyeleri
çoğunlukla konuşmalarında aziz milletimiz derken -burada bazen
Türk milleti diye konuşuyorlar- acaba Türk milletini mi kastediyorlar?
Bunun cevaplandırılmasını talep ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Yalçın
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakanım, soruşturma, bu
değişiklikle Bakanlığınıza izin müessesesi
getiriliyor. Hâlen derdest olan dosyalar için Soruşturma
aşaması geçmiştir. denilip mi hareket edilecek yoksa yargılama
durdurulup izin için bu dosyalar Bakanlığa mı gönderilecek?
Gönderilirse sizin kriteriniz ne olacak? Örneğin Orhan Pamuk dosyası
önünüze gelseydi hangi kritere göre, nasıl bir karar vermeyi
düşünürdünüz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bal
ŞENOL BAL (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, sonuna geldik kanun teklifi görüşmelerinin.
Neticede şunu sormak istiyorum kısaca:
Vicdanınız rahat mı? Türk milleti için uygun bir kanun teklifini
kabul mü ediyoruz? Bunu cevaplamanızı istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkanım, Sakarya olaylarıyla ilgili
İçişleri Bakanlığı ve Sakarya Valiliği ve
Başsavcılığından geniş bir bilgi aldıktan
sonra Sayın Korkmazın sorusuna yazılı cevap
vereceğim.
301inci maddeyle ilgili açıklamalarım arasında bir
zıtlık olduğundan bahsedildi. Ben 301inci maddede bir
değişiklik yapılması konusunu sürekli gündeme
getirmiş, Bakanlığımca bu konuda çalışmalar
yapıldığını ve bir taslak
hazırlandığını defalarca ifade etmiştim.
Kuşkusuz, şu anda görüşmekte olduğumuz teklifin de
oluşumuna Bakanlık olarak katkıda bulunduğumuzu Komisyonda
ifade etmiştim.
Daha önce maddenin tamamen ortadan kaldırılmasıyla
ilgili bir soruda, tamamen kaldırılmasına
katılmadığımı ancak değişiklik
yapılabileceğini ifade etmiştim. Bunu daha önce de bir soru
üzerine tekrar dile getirmiştim. Dolayısıyla benim
açıklamalarım arasında bir çelişki yok.
Anayasadaki Türklük ifadesini, Türk Milleti ifadelerini
kaldıracak mısınız? Böyle bir düşüncemiz asla olamaz.
Zaten, bir ara demiştim ki: Türklüğü, Türk milletini ve
korunması gereken değerlerimizi korumak için Türk Ceza Kanununun
301inci maddesi tek bir madde değildir. Üstün hukuk normu olan Anayasa
zaten bizim değerlerimizi koruyan, nasıl bir millet olduğumuzu,
hangi unsurlardan oluştuğumuzu ifade eden üstün hukuk normu
Anayasadır. Dolayısıyla, Anayasa varken değerlerimizin
korumasız kaldığını söylemenin isabetli
olmadığını daha önce de bir iki defa ifade etmiştim.
Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Başkanı diye
bir isimden bahsediliyor, şu anda Çanakkalede gizli bir gezi
yaptığı ifade ediliyor. Doğrusu, böyle bir gezi var
mı, hangi amaçla gelmiştir, bu konuyla ilgili detaylı bir
bilgiye sahip değilim. Yani Avrupa Birliğinden, zaman zaman Konseyden
de Avrupa Parlamentosundan da üyeler gelirler Türkiyeye. Eğer görevli
olarak gelmişlerse, bir çalışma yapmaları gerekiyorsa
yaparlar ve dönerler. Ancak mutlaka bu tür şahısların ülkemize
gelmeleri hâlinde yetkili birimlerin ve özellikle Dışişlerimizin
mutlaka malumatı vardır. Dolayısıyla, daha önce de
çeşitli defalar Avrupa Birliği bağlamında kişiler
Türkiyeye gelmişlerdir. Eğer, bu kişinin Bozcaada ve o çevrede
yapacağı birtakım çalışmalar ve hazırlayacağı
raporlarla ilgili, ülkemiz aleyhine oluşabilecek bir sonuç ortaya çıkarsa,
kuşkusuz ki, bununla ilgili Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak üstümüze
düşeni yaparız. Bu konuyla ilgili derinlemesine bir bilgi sahibi
değilim.
Sayın Yalçın dediler ki: İşte, bu yasa
yürürlüğe girdikten sonra, şu anda derdest olan dosyalar ne olacak?
Bilindiği gibi, ceza hukukunda lehe olan düzenlemeler geriye
yürüyeceği için bu dosyalar yeniden ele alınır. Peki, sizin
önünüze gelirse ne karar vereceksiniz? dediniz. Önüme gelsin, bir inceleriz.
Tabii ki, Adalet Bakanlığı bu konuda son derece tecrübelidir.
Şu anda, zaten bazı maddelerinde Adalet Bakanlığı bu
izin yetkisini kullanmaktadır. Zaten, uzun süredir de
kullanmıştır, 2005e kadar. Bu konuda tecrübelidir. O
bakımdan, bu tecrübeleri ışığında bu dosyalarla
ilgili gerekli çalışmaları yapacaktır.
Sayın Bal, Vicdanınız rahat mı? dedi. Böyle
bir değişikliğin korunması gereken değerlerimizi
korumaktan vazgeçme anlamına ve onları korumasız bırakma
anlamına bir değişiklik olmadığını çok iyi
bildiğim için hiçbir rahatsızlık duymuyorum. Vicdanım da son
derece rahattır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 215 sıra sayılı Türk Ceza
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin 3. maddesinin Bu kanunu Adalet Bakanı yürütür
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
|
|
Osman Ertuğrul |
Metin Çobanoğlu |
|
|
Aksaray |
Kırşehir |
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılamıyoruz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekçeyi okuyun efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanunun ilgi Bakanlığı tarafından yürütülmesi
daha uygun olacağı düşüncesiyle.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza sunmadan önce İç
Tüzükün 86ncı maddesine göre, ihsası rey durumunda olan, aleyhte
konuşma talep eden Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner.
Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından
alkışlar)
RAHMİ GÜNER (Ordu) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ceza Kanununun 301inci maddesi üzerinde yapılan
değişiklik hususunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun son sözlerini
ve görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım, Parlamento
açıldığından beri devamlı bize Avrupanın, Avrupa
Birliğinin dayatması şeklinde hep kanunlar geldi. Bunlardan bir
tanesi Vakıflar Yasasıydı. Son, Avrupa Birliğinin Türkiyeye
sunmuş olduğu raporda ekümenlik sisteminin nasıl
kurulacağını ve ayrıca azınlık
vakıflarının mallarının nasıl
devredileceğini hatta üçüncü şahıslara devredilmiş olan
malların da nasıl, ne şekilde geri alınacağı
şeklinde yazılar içermektedir.
Değerli arkadaşlarım, 301inci madde -baştan
beri söyleniyor- efendim, ifade özgürlüğünü
kısıtlayıcı bir madde olduğu şeklinde söyleniyor.
Şimdi, arkadaşlar, bu konuda hâlen Yargıtay Başkanı
Sayın Gerçeker, TCK 301 maddesinin ifade özgürlüğünü
kısıtlamadığını açıkça belirtmiş.
Bağımsız mahkemenin, en yüksek mahkememizin Başkanı ve
aynı zamanda 9. Ceza Dairesinin Başkanı. Bütün bu esas mahkeme
tarafından verilen kararlar Yargıtayın 9. Ceza Dairesine
gidiyor. Bu konuda da 9. Ceza Dairesi üyesinin bize sunmuş olduğu bir
rapor var. İçinde çok az -birkaç tane- davadan bir mahkûmiyet durumu var,
birçokları hep bozulmuş.
Şimdi burada söylendi, dendi ki: Türkiyede Türkiye
Cumhuriyeti, Türk milleti, bir de Türk kavramları dile getirildi.
Anayasamızın 66ncı maddesinde açıkça Türk kelimesi
geçmektedir. Burada Türk kelimesi
belli bir etnik yahut da belli bir kelime anlamında kullanılıyor
ama Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman Türk kelimesi, içinde birçok
etnik grupları barındıran ve bunu ifade eden bir kelimedir
esasında.
Değerli arkadaşlarım, hukukta tip diye bir husus
vardır, suçların ceza maddesine uygunluğu. Şimdi,
Türkiye'nin başında bela olan, bütün dünya
parlamentolarının kendilerini ilgilendirmediği hâlde
aldıkları bir karar var, soykırım yasası, efendim,
Ermenilere Türklerin soykırım yaptığı şeklinde.
Bu, devamlı gündeme gelen bir husus. Fransa Soykırım yok.
dendiği zaman, bunu cezalandırmaya dair bir kanun
çıkarmış. İsviçrede uygulamalar var. Avrupanın
birçok ülkesinde de bu gündeme gelmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyeye, yarın
sempozyumlar düzenlenecek, paneller düzenlenecek. Türkler Ermeni
soykırımı yapmıştır. şeklinde bir ifade
kullanıldığı zaman, 301inci maddenin tatbik
olanağı yoktur. Çünkü biz 301inci maddede Türk Milleti şeklinde
bir ifade kullanıyoruz. Soykırım iddiası, Türkiye
Cumhuriyeti kurulmadan önce iddia edilen bir husustur. O zaman, Osmanlı
Devletinde Türk milleti diye bir kavram yoktur ancak cumhuriyetten sonra
Türk milleti kavramı gelmiştir. Dolayısıyla, Türkler
hakkında Türkler soykırım yaptı. şeklindeki bir
şeyin suç teşkil edeceğine inanmıyorum.
Sayın milletvekilleri, bundan üç dört gün önce Ermenistanda
bir yürüyüş oldu. Türk Bayrağını yaktılar ve ayak
altında çiğnedi binlerce kişi. Hangi tepki oldu? Avrupadan bir
tepki var mı? Türkiyede bir tepki var mı değerli arkadaşlarım?
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Hükûmetten var,
Hükûmetten
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ GÜNER (Devamla) Var mı?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Cumhurbaşkanı...
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın
lütfen.
RAHMİ GÜNER (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
biz kendi bağımsızlığımızı, kendi
özgürlüğümüzü, egemenliğimizi koruyamayacak bir duruma mı
geldik?
Değerli arkadaşlar, sesimiz çıkmıyor. Türkiye
Cumhuriyetinin bağımsızlığını,
özgürlüğünü, kuruluş felsefesini koruyacak kanunları da biz
değiştirmeye uğraşıyoruz. Avrupaya gidiyor Sayın
Başbakan ve Türkiyeye geliyor Barroso, diyor ki Bu kanun maddesini
değiştirin. Ama Avrupanın her ülkesinde bu madde var. Buna
kimse ses çıkarmıyor.
Değerli arkadaşlarım, Avrupanın, Yugoslavya
devleti diye bir devleti dağıttığını,
parçaladığını unutmayın. Aynı oyun Türkiye
üzerinde oynanıyor: Lozan kalkacak, Sevr gelecek. Bu aynı uygulama
bizim üzerimizde oynanıyor. Bunu unutmamak lazım ve bu konuda çok
duyarlı olmak lazım.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bütün bu duyarlılık
içinde bu maddenin değiştirilmemesini istiyoruz.
Ayrıca, verdiğimiz önergede de şunu da belirttik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ GÜNER (Devamla) Yürütme organının
yargıya müdahalesini istemiyoruz. Burada ancak, bu konuda izin alma durumu
varsa, kovuşturma açılıp açılmama durumu varsa ona da suçun
işlendiği yerdeki ağır ceza mahkemesi
başsavcısının karar vermesini istiyoruz.
Bu kanun teklifine ret oyu vereceğiz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar, AK Parti sıralarından Ordu seninle gurur
duyuyor sesleri)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Güner.
RAHMİ GÜNER (Devamla) Evet, Ordu gurur duyar. İstiklal
Muharebesini, Ulusal Kurtuluş Savaşının
silahlarını benim akrabalarım
(AK Parti sıralarından
gürültüler) Bunu öğrenin, bunu da öğrenin.
BAŞKAN Sayın Güner, Sayın Güner
RAHMİ GÜNER (Devamla) Evet, Ordu gurur duyuyor
Neden?
BAŞKAN Sayın Güner
RAHMİ GÜNER (Devamla) - Evet, ben de gurur duyuyorum efendim.
Çılgın Türkleri okuyun. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın Güner, lütfen yerinize oturur musunuz.
RAHMİ GÜNER (Ordu) Yani Orduya da laf etmeye
hakkınız yok. Çılgın Türkleri okuyun.
BAŞKAN Teklifin lehinde söz isteyen Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Veysi Kaynak.
Buyurun Sayın Kaynak. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) Kahramanmaraşa nasıl
gideceksin?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri lütfen.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Birlikte gideriz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Kaynak.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım,
çalışmamızın sonuna geldik. Birçok kez tekrar edildi, bir
kez daha, Kanunda değiştirdiğimiz, değiştirilmesini
teklif ettiğimiz ibarelerden Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti
devleti ibaresinin, 301inci maddenin koruduğu değerler
bakımından, devletin egemenlik unsurlarını koruduğunu;
yasama, yürütme, yargı organlarının, egemenlik yetkisini
kullanan bu organların yetkilerini Anayasamızın 6ncı
maddesinde kaynağını bulan Egemenlik, kayıtsız
şartsız milletindir. ifadesinde bulduğunu;
dolayısıyla devletin insan unsuru olan milletin kanunun kapsamı
içerisine alınması gerektiğini izah ettim.
Burada soruldu Türklük kavramından niye rahatsız
oluyorsunuz? Biz, hiç birimiz Türklük kavramından rahatsız
olmuyoruz. Türk anadan, Türk babadan doğmuş olmak, aksine bana
şahsen onur da veriyor. Ancak Türk milleti kavramından birilerinin
niye rahatsız olduğunu da hakikaten gece boyu anlayamadım. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Bizim bu yasa değişikliğindeki
amacımızın, ceza hukukunun evrensel prensiplerinden olan suçta
kanunilik ve belirlilik ilkesi gereğince, Yargıtayın
anladığı, yargının uyguladığı Türk
milleti kavramını bizzat kanuna dercetmek olduğunu ifade ettik.
Biz inanıyoruz ki Türk milleti kavramı zaten Türklük
kavramını da ihtiva eder; Türkiye Cumhuriyeti devleti kavramı
da zaten cumhuriyet kavramını da ifade eder. Cumhuriyetimizin temel
niteliği insan haklarına dayalı, laik, demokratik, sosyal bir
hukuk devletidir. Bunların zedelenmesine hiç kimsenin gücü yetmez,
hiçbirimizin rızası olmaz, hiçbirimizin oyu olmaz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Ben sözlerimi tamamlarken siyaset yapmamızın en önemli sebebini
oluşturan, burada bulunmamızın en önemli sebebini oluşturan
ilkemizi, Sayın Başbakanımızın, Sayın Genel
Başkanımızın sık sık vurguladığı
ilkemizi de bir kez daha buradan ifade ederek huzurlarınızdan
ayrılacağım. Evet, bizim ilkemiz, Tek vatan, tek bayrak, tek
millet, tek devlet. [AK Parti sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından alkışlar (!)]
Hepinize saygılar sunuyorum, hayırlı sabahlar
diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaynak.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Açık oylama istiyoruz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, teklifin tümünün
oylanmasının açık oylama şeklinde yapılmasına
dair bir istem vardır.
Şimdi, istem sahibi sayın milletvekillerinin
adlarını tespit edeceğim: Sayın Şandır, Sayın
Çakır, Sayın Vural, Sayın Korkmaz, Sayın Şenol Bal,
Sayın Atılgan, Sayın Tanrıkulu, Sayın Yalçın,
Sayın Özdemir, Sayın Çelik, Sayın Durmuş, Sayın Taner,
Sayın Serdaroğlu, Sayın Varlı, Sayın Yunusoğlu,
Sayın Akcan, Sayın İnan, Sayın Ertuğrul, Sayın
Uslu, Sayın Paksoy, Sayın Faruk Bal, Sayın Cengiz.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince açık oylama elektronik
cihazla yapılacaktır.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu
yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 215 sıra sayılı Türk Ceza Kanununun
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin tümünün açık oylama sonucunu
açıklıyorum:
|
Kullanılan oy sayısı |
: 315 |
|
Kabul |
: 250 |
|
Ret |
: 65 (x) |
Böylece, teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için 30 Nisan 2008 Çarşamba günü saat
13.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 04.35
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.