DÖNEM: 23 CİLT: 47 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
106ncı
Birleşim
17 Haziran 2009 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMA
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, genetiği değiştirilmiş
organizmaların yarattığı tehlikeler ve ülkemizdeki
biyogüvenlik sorununa ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Muş
Milletvekili Seracettin Karayağızın, bor madeni ve stratejik
önemine ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, 12 Haziran
Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy ve 21 milletvekilinin, Bursada bir hastanede
çıkan yangın olayının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/405)
2.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi ve 25 milletvekilinin, toplumda yaşanan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/406)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 24 milletvekilinin, konut üretim politikaları
ile TOKİ uygulamalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/407)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708) (S. Sayısı: 386)
3.- Türkiye
İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/607)
(S. Sayısı: 408)
VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, İstanbul 2010 Kültür Başkenti
Projesine ilişkin sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/7792)
2.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, emekli aylıklarının
iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
(7/7818)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, SGKnın eczacıların fatura
ödemelerini bankalarda bekleterek komisyon aldığı iddiasına
ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/7841)
4.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcının, ev tipi tüplere dolum yapan
akaryakıt istasyonlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergünün
cevabı (7/7962)
5.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, İznikteki bir gölet yapımına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/7996)
6.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, İznikteki bir gölet yapımına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/7997)
7.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcının, bir tarihi hamamın durumuna
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/8015)
8.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, yardımcı hizmetler
sınıfındaki özürlü personele ilişkin sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergünün cevabı (7/8040)
9.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcanın, DSİ kanal ve
kanaletlerinin yenilenmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/8112)
10.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Kura Nehrinin dibinin temizlenmesine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/8113)
11.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçerin, Tarsustaki arkeolojik çalışmalara
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/8175)
12.- Ankara
Milletvekili Hulusi Güvelin, yurt dışındaki Türklerle ilgili
bir sempozyuma ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/8228)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak beş oturum yaptı.
Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun, Hatay ilindeki çiftçilerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, yeni teşvik kararlarına ilişkin
gündem dışı konuşmasına Sanayi ve Ticaret Bakanı
Nihat Ergün,
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahan ilinde meydana gelen sel ve dolu
felaketinin açtığı zararlara ilişkin gündem
dışı konuşmasına Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu,
Cevap verdiler.
Kırgızistan-Türkiye
Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Sayın Cangoroz
Kanımetov ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin uygun
bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Adana
Milletvekili Recai Yıldırım ve 20 milletvekilinin,
sınır ticaretinin düzenlenmesinde ve uygulamada yaşanan
sorunların (10/402),
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 milletvekilinin, kamu personel
sorunlarının (10/403),
Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kömür üretimi ve ticaretindeki
yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının (10/404),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
TBMM
Başkanı Köksal Toptanın, beraberinde bir Parlamento heyetiyle
Kosova Cumhuriyeti Meclis Başkanı Jakup Krasniqi ve Karadağ
Cumhuriyeti Meclis Başkanı Ranko Krivokapicin vaki davetine icabetle
Kosova ve Karadağa resmî ziyarette bulunmasına,
17-19 Haziran
2009 tarihlerindeki Birleşmiş Milletler Felaketlerin Önlenmesi
Uluslararası Strateji Merkezi tarafından İsviçrenin Cenevre
kentinde gerçekleştirilecek olan Felaketlerin Önlenmesi Evrensel Forumu
II. Parlamenterler Toplantısına davet edilen Aksaray Milletvekili ve
Çevre Komisyonu Üyesi Ali Rıza Alaboyunun icabet etmesine,
İlişkin
Başkanlık,
23-24 Mart 2009
tarihlerinde Iraka resmî ziyarette bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah
Güle refakat eden heyete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesinin uygun bulunduğuna dair
Başbakanlık,
Tezkereleri kabul
edildi.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmının 25inci sırasında yer alan
(10/58) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin
görüşmelerinin 16/6/2009 Salı günü yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında bulunan 387, 361, 316, 357, 386, 395, 394 ve 324 sıra
sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 3, 4,
5, 6, 7, 9, 10 ve 11inci sıralarına, Gelen Kâğıtlar
listesinde yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan
408 sıra sayılı Kanun Tasarısının ise 48 saat
geçmeden bu kısmın 8inci sırasına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine, Genel
Kurulun, 16 Haziran 2009 Salı günkü (bugün) birleşimlerinde 357
sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 17 Haziran Çarşamba ve 18
Haziran 2009 Perşembe günkü birleşiminde ise saat 13.00ten 21.00e
kadar çalışmalarını sürdürmesine, 19 Haziran 2009 Cuma günü
Genel Kurulun çalışmamasına, 408 sıra sayılı
Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91. maddesine göre Temel
Kanun olarak görüşülmesine ve bölümlerinin ekli cetveldeki şekliyle
olmasına ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan
görüşme-lerden sonra kabul edildi.
Denizli Milletvekili
Hasan Erçelebinin, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/288) İç Tüzükün 37nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun (1/692) (S.
Sayısı: 385) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık
oylamadan sonra,
3üncü
sırasına alınan, Askerî Hâkimler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/460) (S. Sayısı: 387) görüşmelerini müteakip,
4üncü
sırasına alınan, Siirt Milletvekili Memet Yılmaz
Helvacıoğlu ve 4 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Kamil Erdal
Sipahinin, Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 1 milletvekilinin Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (2/427,
2/428, 2/429) (S. Sayısı: 361) görüşmelerini müteakip,
5inci
sırasına alınan, Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam
Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/463) (S.Sayısı: 316)
görüşmelerini müteakip,
6ncı
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği Arasında Akdedilen 27 Nisan 1988 Tarihli
Konsolosluk Sözleşmesinin Bazı Maddelerinin Tadiline
İlişkin Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/587) (S.
Sayısı: 357) görüşmelerini müteakip, yapılan açık
oylamadan sonra,
Kabul edildi.
17 Haziran 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 23.03te son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Harun TÜFEKCİ Yusuf
COŞKUN
Konya Bingöl
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 122
II.- GELEN KÂĞITLAR
17 Haziran 2009 Çarşamba
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, suni tohumlamaya ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1438)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
2.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrulun, sebze ve meyvelerde hormon
kullanımının denetimine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1439)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
3.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrulun, tarım ilaçları ve hormon
kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1440) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/06/2009)
4.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrulun, hormonlu gıdaların
sağlığa etkisine ilişkin Sağlık Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1441) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/06/2009)
5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, KEY ödemelerine ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1442) (Başkanlığa
geliş tarihi: 03/06/2009)
6.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, Başbakanın Bingöl
ziyaretine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/1443)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
7.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuşun, güreş sporuna yönelik
çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak)
sözlü soru önergesi (6/1444) (Başkanlığa geliş tarihi:
04/06/2009)
8.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantep Büyükşehir Belediyesince
kesilen ağaçlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1445) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
9.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptanın, Antalya Devlet Senfoni Orkestrası
Şefinin görev yerinin değiştirilmesine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1446) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/06/2009)
10.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, çeteler konusundaki bir
açıklamasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/1447)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
11.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, TRTnin bir ajanstan hizmet
alımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/1448)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, işçi emeklileri için intibak
düzenlemesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1449)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
13.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, bir derenin ıslahına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1450)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, uzman erbaşların
memurluğa yatay geçişine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1451) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
15.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, gelir uzmanlığına yapılan
atamalara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1452)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
16.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, gelir uzmanlığına yapılan
atamalara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1453)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
17.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, gelir uzmanlığına yapılan
atamalara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1454)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
18.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, süt üreticilerinin desteklenmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1455) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
19.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, bireysel kredilerin geri ödemesindeki
sıkıntılara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1456) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Konya-Ankara hızlı tren projesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8313)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
2.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, İhlas Finansın
oluşturduğu mağduriyete ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/8314) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/06/2009)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, TÜBİTAKın verdiği burslara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8315)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
4.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, cinsiyetler arası ücret
farklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/8316) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
5.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, Mardin Valisinin karma eğitimle
ilgili açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/8317) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/06/2009)
6.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, işsizlikle mücadeleye ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8318)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
7.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, emeklilerin
durumlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/8319) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03/06/2009)
8.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adana Zincirlibağlardaki TOKİ
konutlarının teslimine ve yönetimine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/8320) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03/06/2009)
9.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Karadeniz Bakır
İşletmelerinin kurumsal ve kişisel iştirakçilere borcuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8321)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
10.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın,
Kırklarelinin sınır ticaret merkezi kapsamına
alınmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/8322) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
11.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, TOKİden ev alanların
yaşadıkları ödeme zorluklarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8323)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
12.- Adana
Milletvekili Recai Yıldırımın, buğday müdahale
fiyatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/8324) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
13.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, gelir artışına ve
dağılımına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/8325) (Başkanlığa geliş tarihi:
04/06/2009)
14.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepenin, TOKİnin lüks konut
yapımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/8326) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
15.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Deniz Feneri davasına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8327)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
16.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Anamur İcra Dairesinin personel ve fiziki
mekan ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8328) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
17.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, adli personelin yol tazminatlarına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8329)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
18.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir köye gölet yapımına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/8330)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
19.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalyada orman yangınlarına
karşı alınacak bazı önlemlere ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8331)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
20.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, Malkaradaki bir süt
fabrikasının atıklarına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8332)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
21.-
İstanbul Milletvekili Necla Aratın, Olimpiyat Parkına otopark
ve alışveriş merkezi yapılacağı iddiasına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8333) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
22.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, gayrimenkul iadesi talep eden
vakıflara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru
önergesi (7/8334) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
23.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, TRTnin bir haber ajansıyla
yaptığı sözleşmeye ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/8335) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/06/2009)
24.- Antalya
Milletvekili Yusuf Ziya İrbeçin, Antalya Büyükşehir Belediyesinin
borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8336) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/06/2009)
25.- Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcının, Antalya Büyükşehir
Belediyesinin borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8337) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/06/2009)
26.- Antalya
Milletvekili Sadık Badakın, Antalya Büyükşehir Belediyesinin
borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8338) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/06/2009)
27.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir köy yoluna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8339)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
28.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir köy yoluna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8340)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
29.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Konyadaki bazı alanlarda
gerçekleştirilecek yapılaşmalara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8341)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
30.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Akmerkezdeki kaçak alana ve
olaylı yıkımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8342) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03/06/2009)
31.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, yargıda dosyası bulunan
belediyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8343) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/06/2009)
32.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, bazı kamu görevlilerinin
gerçekleştirdiği bir ziyarete ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8344)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
33.-
İstanbul Milletvekili Necla Aratın, Olimpiyat Parkına otopark
ve ticaret alanı yapılacağı iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8345) (Başkanlığa
geliş tarihi: 04/06/2009)
34.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, öğrenci pasolarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8346) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
35.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, İznik Kalesinin restorasyonuna ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8347)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
36.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, turistik tesislerin nitelik beyanlarına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8348) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
37.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalyadaki turizm bürolarının
yetersizliğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8349) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/06/2009)
38.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Anamurda turizmin geliştirilmesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8350) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
39.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Türkiye Turizm Stratejisi-2023 Eylem Planına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8351) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
40.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Tarsusta turizmin geliştirilmesine yönelik
projelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8352) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
41.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, tarihi bir
çeşmenin restorasyonuna ve Dupnisa Mağarasının yol ve
elektrik sorunlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8353) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03/06/2009)
42.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkayanın, Kandırada Kafkas göçünün izlerini
taşıyan alanların korunmasına ve etkinliklere altyapı
sağlanmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8354) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/06/2009)
43.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, THYde bazı personele
emeklilik baskısı yapıldığı iddialarına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8355)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
44.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafakın, Gelir İdaresi
Başkanlığının kiraladığı bir
gayrimenkule ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8356) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
45.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, THY seferlerindeki rötarlara ve
havaalanındaki kapalı gişelere ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8357)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
46.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, öğretim elemanlarına ödenen
geliştirme ödeneğine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8358) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/06/2009)
47.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, gelir dağılımında % 1lik
dilimde bulunanlardan alınan gelir vergisine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8359)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
48.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, vergi incelemelerine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8360)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
49.-
İstanbul Milletvekili Hüseyin Mertin, öğretmenlerin yer
değiştirme işlemleriyle ilgili iddialara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8361)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
50.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, bir köy okulunun öğretmen ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8362) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
51.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, yer değiştirme
işlemlerine yönelik bazı iddialara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8363)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
52.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, ilahiyat
fakültelerinin kontenjanlarının artırılmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8364) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
53.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, eğitim kurumlarındaki temizlik
işlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8365) (Başkanlığa geliş tarihi:
04/06/2009)
54.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Bursada yanan hastaneye
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8366) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
55.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Mersinde meydana gelen bir olaya ve taşeron
firmaların çalıştırıldığı hizmetlere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8367) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
56.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, sözleşmeli
sağlık çalışanlarının becayiş ve eş
durumu tayinlerinin ertelenmesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8368) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03/06/2009)
57.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, Şarkikaraağaç Devlet
Hastanesinin doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8369)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
58.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, Bartın
Göğüs Hastalıkları Hastanesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8370)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
59.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, İznik Devlet Hastanesinde çökmeler
olduğu iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8371) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/06/2009)
60.- Samsun
Milletvekili Suat Binicinin, Samsundaki anne sağlığı
hizmetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8372) (Başkanlığa geliş tarihi:
04/06/2009)
61.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Osmaniye Kadirlideki OSBye ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/8373)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
62.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, Tarım Satış
Kooperatifleri ve Birliklerinin harcamalarına ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/8374)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
63.- İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, çiftçilere yönelik çalışmalara ve
borçların yeniden yapılandırılmasına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8375) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
64.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, bazı ürünlerin destekleme primlerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8376) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
65.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun,
hayvancılığın desteklenmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8377)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
66.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanada tohumculukla uğraşanlara
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8378) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
67.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Osmaniyede tohumculukla uğraşanlara
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8379) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
68.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, tohumculukla uğraşanlara ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8380) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
69.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, köprü ve otoyol geçişlerinde otomatik
zam sisteminin getirileceği iddialarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8381)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
70.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, Tekirdağ
sahilindeki balıkçı barınağının temizlik ve
denetimine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8382) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/06/2009)
71.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlunun, Rusya Federasyonunun
verdiği geçiş belgesi sayısının yetersizliğine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8383) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
72.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, parti sloganının
havaalanlarında kullanılmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8384)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
73.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, durdurulan bir yol yapımına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8385)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
74.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, Ege Linyitleri İşletmesindeki özel
güvenlik personeline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8386) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/06/2009)
75.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, kayıt dışı
istihdamın incelenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8387)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
76.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, Ziraat Bankasında bazı
personele emeklilik baskısı yapıldığı
iddialarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/8388) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
77.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, Paşalimanı
Adasının ulaşım ve sağlık alanlarındaki
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/8389) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
78.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, GAP bölgesindeki çiftçilerin tarımsal
sulamada kullandığı elektriğe ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/8390) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/06/2009)
79.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, çiftçilerin tarımsal sulamada
kullandıkları elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/8391) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/06/2009)
80.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, hatalı üretildiği öne sürülen bir
tıbbi ürüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/8392) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
81.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyanın, Adalet ve Kalkınma Partisinin
kısaltılmış adı ile ilgili konuşmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8393)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
82.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, TOKİnin İzmirdeki bir projesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8394)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
83.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkayanın, İzmit Körfezindeki sanayi
yoğunluğuna ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/8395) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
84.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, dış politikada gizli
anlaşmalar yapıldığı açıklamasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8396)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
85.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, telefon görüşme
kayıtlarıyla ilgili bir talebe ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/8397) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/06/2009)
86.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, dış politikada gizli anlaşmalar
yapıldığı açıklamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8398)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
87.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adanada ikinci bir üniversite
açılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/8399) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
88.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Göcek koyundaki bir yapıya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8400)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
89.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, taşınmaz iadesi talep eden
cemaat vakıflarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/8401) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/06/2009)
90.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, mayın yada silah
atıklarının patlaması sonucu ölenlere ve yaralananlara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8402)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
91.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, telefon görüşmelerinin tespitiyle ilgili bir
talebe ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8403) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
92.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Ertenin, kat irtifaklı ve iskansız
yapılarla ilgili düzenleme çalışmalarına ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8404) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
93.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, YDKnın İller Bankası
raporundaki bulgulara ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8405)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
94.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Bahreynin ülkemizde toprak
kiraladığı bilgisine ilişkin Bayındırlık ve
İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/8406)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
95.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, çiftçilerin sosyal güvenlik sorunlarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8407) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/06/2009)
96.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, emeklilerin ekonomik ve sosyal
durumlarının iyileştirilmesine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/8408)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
97.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, doğalgaz alım taahhüdünden
kaynaklanan ödemeye ve BOTAŞın zarar ettiği haberlerine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8409) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
98.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, NABUCCO projesine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8410) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
99.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaninin, Eruhta öldürülen teröristlerin cenazelerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8411) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
100.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Polis Meslek Yüksek
Okullarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8412)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
101.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, bazı
vakıflara verilen cezalara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8413) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/06/2009)
102.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, İETT şoförlerinin
yüksek fiyatla Akbil kullandırmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8414)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/06/2009)
103.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Osmaniyede zirai kazançtan ve motorinden
alınan vergilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8415) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
104.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanada zirai kazançtan ve motorinden
alınan vergilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8416) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
105.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Ertenin, mobilya sektöründeki KDV indirimine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8417)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
106.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, teşvik paketinde
Adıyamanın 3. bölgede yer almasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8418)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
107.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, motorlu taşıtlardaki vergi
indiriminin sonuçlarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8419) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/06/2009)
108.-
İstanbul Milletvekili Ufuk Urasın, okul çeşitliliğinin
azaltılmasındaki bazı uygulamalara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8420)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
109.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, bir okul müdürü
hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8421) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/06/2009)
110.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Ertenin, bazı idareci atamalarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8422)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
111.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, sözleşmeli personel
istihdamına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8423) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/06/2009)
112.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Anadolu Meteoroloji Meslek Lisesinin
kapatılması kararına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8424)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
113.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Balıkesirde
yaşanan bir bebek ölümü vakasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8425)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
114.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, şef ve şef yardımcısı
atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8426) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/06/2009)
115.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, sözleşmeli personel
istihdamına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8427) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/06/2009)
116.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, diş hekimliğindeki uzmanlık
eğitimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8428) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/06/2009)
117.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, domuz gribine ve domuz
eti ticaretine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8429) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/06/2009)
118.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, pamuk üretimindeki sorunlara ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8430) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
119.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemurun, buğday üretimine ve çiftçilerin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8431) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/06/2009)
120.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, TMOnun hububat
alım fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8432)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
121.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakırın, Edirne İl Tarım
Müdürlüğünün personel ihtiyacına ve Kapıkule gümrüğüne
Zirai Karantina Şubesi kurulup kurulmayacağına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8433) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
122.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, İznikte dolu
yağışından zarar gören çiftçilere ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8434)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
123.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, çiftçilik belgesine ve Ziraat
Odalarının güçlendirilmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8435)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
124.- Mersin
Millevekili Behiç Çelikin, Anamurda Dış Ticarette Standardizasyon
Grup Başkanlığı kurulup kurulmayacağına
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan)
yazılı soru önergesi (7/8436) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/06/2009)
125.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, TRT Türkün kurulumu ve
yayımının özel ajansa yaptırılmasına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent
Arınç) yazılı soru önergesi (7/8437) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/06/2009)
126.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebinin, SPK Başkanının şirket
hisselerini devretmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/8438) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
127.-
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgilin, TÜİKin mevsimsel
düzeltme çalışması yapıp yapmadığına
ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru
önergesi (7/8439) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
128.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bazı koylardaki balık çiftliklerine
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8440) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
129.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Kars-Erzurum karayolu
genişletme çalışmalarının Sarıkamış
Ormanına etkisine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8441) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/06/2009)
130.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Keşap Deresinde HES kurulması
başvurusuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8442) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/06/2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy ve 21 Milletvekilinin, Bursada bir hastanede
çıkan yangın olayının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/405)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.06.2009 )
2.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi ve 25 Milletvekilinin, toplumda yaşanan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/406) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.06.2009)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 24 Milletvekilinin, konut üretim politikaları
ile TOKİ uygulamalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/407) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.06.2009)
17 Haziran 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106ncı
Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, genetiği değiştirilmiş
organizmaların yarattığı tehlikeler ve ülkemizdeki
biyogüvenlik sorunu hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Tayfur
Sünere aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin, genetiği
değiştirilmiş organizmaların yarattığı
tehlikeler ve ülkemizdeki biyogüvenlik sorununa ilişkin gündem
dışı konuşması
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genetiği
değiştirilmiş organizmaların yarattığı
tehlikeler ve ülkemizde biyogüvenlikle ilgili gündem dışı söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kendi türünden ya
da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak
bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da
mikroorganizmalara Genetiği değiştirilmiş organizma
denilmektedir. Ticari kaygılar yüzünden tarım ürünlerinde ilk olarak
domates genleriyle oynanmıştır. Çeşitli biyoteknoloji
şirketleri genleriyle oynadıkları tohumları 1990lı
yılların ortasında tarımla uğraşan ülkelere
sokmuşlardır.
Yunanistan
genetiği değiştirilmiş mısırın ithalat
yasağını iki yıl daha uzatmıştır. Almanya da
Monsanto firmasının ürettiği mısırın
ithalatını bir ay önce çevreye verdiği olumsuz etki nedeniyle
durdurmuştur. Ülkemizde ise AKP Hükûmeti geçen hafta aldığı
bir kararla, genetiği değiştirilmiş bitkilerin ülkemize
girişinin önünü açmıştır. AB ülkeleri genetiği
oynanmış ürünlerin ülkelerine girişini yasaklarken AKP Hükûmeti
neyin peşindedir?
Genetiği
değiştirilen ürünlerde sadece biyoteknoloji şirketlerinin
çıkarı düşünülmüştür. Bu şirketlerin
başını da Monsanto adlı firma çekmektedir. Oysa, Amerikan
Federal Mahkemesinde firmanın aleyhine açılmış onlarca dava
vardır. Çok uluslu şirketler genetiğiyle oynanmış
ürünlerle yaşamı patentlemeye çalışmakta, ilaç
şirketleriyle de evlilikler yaparak üreticileri kendilerine
bağlamaktadırlar. Bu çaba, girdikleri ülkelerle
sınırlı kalmayıp komşu ülkeleri de etkisi altına
almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, genetiği değiştirilmiş ürünler,
doğanın ve biyolojik çeşitliliğin yok edilmesine
katkıda bulunmaktadır, normal ve organik tarımı tehdit
etmektedir; ne kadar uzak alanda olursa olsun, rüzgârlar ve arılar yoluyla
organik ürünlere de bulaşmaktadır. Genetiğiyle
oynanmış ekinler, tozlaşma yoluyla aynı türden
akrabalarının da genlerini değiştirebilmektedir. Bu tip
tarım yapılan alanlardaki haşereleri yiyen kuşların
türünün tükendiği gözlenmiştir. Kısacası, dünyamızdaki
biyoçeşitlilik tehdit altındadır. Genetiği
değiştirilmemiş pirinç tohumlarından 1 kilogram ürün
alabilmek için 3 ton su gerekirken genetiği değiştirilen
tohumlarda aynı miktar için 5 ton suya ihtiyaç vardır. Ayrıca,
genetiği oynanmış ürünleri kullanan insanlarda alerjik
reaksiyonlar gözlenmiş, antibiyotik direnci
zayıflatmıştır.
İleride
dünyamıza vereceği tahribatı gören bazı ülkelerde
genetiği değiştirilen ürünler ya yasaklılar listesindedir
ya da bu ürünlere katı sınırlamalar getirilmiştir.
Dünyanın dört bir tarafından çiftçi örgütleri ve ihracatçılar,
yayınladıkları bildirilerde, genetiği
değiştirilen ürün çalışmalarının insan
sağlığı için tehdit içerdiğini savunmaktadır.
Ülkemizde de bu tehlikeyi öngören sivil toplum örgütleri 28 Haziranda Ankarada
miting düzenleyeceklerdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin de 17 Haziran 2003te
imzaladığı Birleşmiş Milletler Biyolojik
Çeşitlilik Sözleşmesine ek olarak hazırlanan Cartagena
Biyogüvenlik Protokolü, genetiği değiştirilmiş ürünleri
riskli olarak değerlendirmekte ve ülkelere bu ürünlerin ithalatı
esnasında her türlü tedbir alma hak ve yükümlülüğü vermektedir.
Müktesebatına uyum yükümlülüğü altında bulunduğumuz Avrupa
Birliği de çıkardığı biyogüvenlik yasası ile
içinde binde 9dan fazla genetiği değiştirilen ürün içeren
işlenmiş ürünlerin ancak etiketlenerek satılabileceğine
karar vermiştir.
31/10/2006
tarihinde çıkarılan Tohumculuk Yasası, CHP Grubunun tüm
muhalefetine rağmen kanunlaşmış, genetiği
değiştirilen tohumların ithalatının önünü açmıştır.
Ülkemizde üretimine ve ithalatına yönelik bir düzenleme bulunmayan
genetiği değiştirilen ürünlerin binlerce tonunun ülkemize
ithalat yoluyla girdiği bir gerçektir.
Bursa ve
Pendikte tesisleri bulunan ve tatlandırıcı üreten Cargillin
birinci derece tarım arazisinde kurularak çevreyi tehdit ettiği
bilinmektedir. Tesisle ilgili birçok kapatma kararı verilmiş ama
Sayın Başbakan müdahale etmiş ve
kapatılmamıştır. Bursa Orhangazideki fabrikada ise
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAYFUR SÜNER
(Devamla) -
ithal ya da yerli mısırdan nişasta bazlı
şeker üreterek ülkemizdeki sanayi şekerinin yüzde 40ından
fazlası karşılanmaktadır. ABD ve Arjantinden
mısır getiriyorsanız bunun genetiği
değişmemiş olma ihtimali yok denecek kadar azdır. Ülkemizde
sadece Ankara ve Bursada Tarım Bakanlığına ait ithal
edilen ürünlerin kontrol edildiği iki laboratuvar olduğundan denetim
yetersiz kalmaktır. Genetiği değiştirilen mısır
ve soya, gümrüklerden kontrolü yapılmadan evlerimize kadar girmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde 2004ten bu yana hazırlandığı
iddia edilen yasa tasarısı, sadece çok uluslu firmaların lehine
hazırlanmış olup yerli üreticilerimizin kârını,
toprağın verimliliğini ve tüketicilerimizin
sağlığını göz ardı etmektedir. Yasa tasarısını
bir türlü Meclise getirmeyen Hükûmetin, çok uluslu tohum şirketleriyle
bağlantısı mı var diye düşünmeden geçemeyeceğim.
AKP Hükûmetini buradan bir kez daha uyarıyorum. Bu yasa tasarısında
Avrupa Birliğinde olduğu gibi bir biyogüvenlik kurumu oluşturun
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü sağlayınız.
TAYFUR SÜNER
(Devamla) Yerli üretici ve tüketici lehine, para ve sermaye
akışıyla değil insan odaklı bakışla acilen
düzeltilerek Meclis gündemine getirilmesi düşüncesiyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Süner.
Gündem
dışı ikinci söz, bor madeni ve stratejik önemi hakkında söz
isteyen Muş Milletvekili Seracettin Karayağıza aittir.
Buyurunuz
Sayın Karayağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
2.- Muş Milletvekili Seracettin
Karayağızın, bor madeni ve stratejik önemine ilişkin
gündem dışı konuşması
SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bor madeni ve stratejik önemi üzerine, şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama
başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bor madeninin
şu anda kısıtlı kullanım alanına sahip olsa da
geleceğin en önemli stratejik madeni olarak yerini alacağı büyük
bir ihtimalle tahmin edilmektedir. Türkiye, yüzde 60 oran ile dünyanın en
büyük bor rezervlerine sahiptir. Rafine ürün üretim kapasitesiyle de dünya
lideridir ancak rafine ürünün yüzde 92si ihraç edilmektedir.
AK PARTİ
iktidara gelir gelmez bor kimyasallarının ve ileri bor ürünlerinin
ülkemizde üretilebilmesi amacıyla 2003 Haziranında
çıkardığı 4865 sayılı Yasa ile kısa adı
BOREN olan Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün kurulumunu
sağlamıştır. BOREN, üniversiteler, TÜBİTAK ve benzeri
araştırma kurumlarıyla iş birliği sayesinde gerekli
bilimsel araştırmaları yapmakta, bor kimyasalları ürün
yelpazesini giderek genişletmektedir. BORENin yaptığı
araştırmalar sayesinde çimento sanayisinden metalürji ve tarıma,
tababete varıncaya kadar birçok dalda bor katkısının ciddi
avantajlar sağladığı görülmüştür. Çimento sanayisinde
katkı maddesi olarak kullanıldığında betonda yüzde 70
dayanıklılık ve yüzde 10 enerji tasarrufu
sağladığı görülmüştür. Seramik sanayisinde kullanıldığında
kuru mukavemette yüzde 80 artış sağladığı
ispatlanmış ve bu etki sayesinde seramik yüzeylerin
genişletilmesi mümkün olmuştur. Metalürjide
kullanıldığında enerji tasarrufu sağlamakta ve
çeliğin özelliğini önemli ölçüde artırmaktadır. Tekstil ve
kâğıda uygulandığında yangına, çürümeye,
böceklenmeye karşı 5 ve 10 misli mukavemet kazandığı
gözlenmiştir. Tarımda kullanıldığında yüzde 20ye
kadar verim artışı sağlanmaktadır. Plastikte
yanmazlık özelliği kazandırmakta, güneş enerjisi camlarında
yüksek enerji verimliliği sağlamaktadır. Yakıt pillerinde
yapılan denemeler de olumlu sonuçlar vermekte, geliştirilmesiyle
ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Dalga enerjisinde
mıknatısa katıldığında çok daha güçlü çekim
sağlamaktadır. Tıpta kanserli hücrelerin yok edilmesi amacıyla
borlu lazer ışını şu anda fareler üzerinde
denenmektedir.
Bor,
görüldüğü gibi, hayatın birçok alanında kullanılan, genç
araştırmacı bilim adamlarımız ve girişimci
iş adamlarımızın yakın ilgisini bekleyen millî
madenimizdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bor madeni üzerinde birçok
spekülatif haberler de yayılmaktadır. Bunların birçoğu
Hükûmeti yıpratmaya yönelik olup hiçbir gerçek yanı
bulunmamaktadır.
Bor madeni
ülkemizde sadece Eti Maden İşletmeleri tarafından
çıkarılmakta ve işletilmektedir; özelleştirilmesi de söz
konusu değildir.
AK PARTİ
İktidarından önce çıkarılan bor madeninin yüzde 65i ham
madde olarak yurt dışına ihraç edilirken dönemimizde bu oran
yüzde 15e indirilmiştir. Hedefimiz, çıkan bütün madenin ülkemizde
işletilmesidir.
AK PARTİ
İktidarından önce 730 bin ton olan kuru kapasite 2008 yılı
sonunda 1 milyon 375 bin tona ulaşmıştır, yani yüzde 188
artış. Kapasite kullanımı ise 442 bin tondan 1 milyon 408
bin tona çıkarılmıştır, burada da yüzde 218 artış.
Proaktif pazarlama sayesinde iktidara geldiğimiz dönemde 121 milyon dolar
olan bor kimyasalları ihracatı 2008 yılı sonunda 476 milyon
dolara yükselmiştir, yüzde 293 artış. Gene konsantre bor ve bor
kimyasallarının satış değeri 2002de 201 milyon
dolardan 2008de 535 milyon dolara yükselmiştir, yüzde 166
artış. AK PARTİ döneminde
150 milyon dolar yatırım yapılarak 542 bin ton kapasite
artımı, 220 milyon dolar satış geliri ve 216 kişiye
iş imkânı sağlanmıştır.
Bütün bu güzel
gelişmelerde katkısı olan başta Sayın
Başbakanımıza, Enerji ve Tabii Kaynaklar eski
Bakanımız Sayın Hilmi Gülere, Eti Madencilik Genel Müdürümüz
Sayın Orhan Yılmaza ve BOREN Başkanı Sayın Erk
İngere milletim adına teşekkürü bir borç biliyor,
başarılarının devamını diliyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Karayağız.
Gündem
dışı üçüncü söz, Dünya Çocuk İşçiliği ile
Mücadele Günü hakkında söz isteyen Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındıra aittir.
Buyurunuz
Sayın Bayındır. (DTP sıralarından alkışlar)
3.- Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındırın, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile
Mücadele Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 12 Haziran Çocuk
İşçiliği Haftası nedeniyle söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ekonomik kriz,
yoksulluk ve bunun getirdiği kayıt dışı işçilikte
en büyük zararı gören çocuklar. Dünya genelinde 200 milyondan fazla
çocuğun çocuk işçi olarak çalıştığı
belirtilmekte, Türkiyede de bu oran 4 milyon olarak belirlenmektedir. Tabii bu
rakamların daha da fazla olması beklenir. Sebebi de
Küçük ve orta
ölçekli sanayilerde ya da kayıt dışı çalışan
çocuklar olarak ele aldığımızda bu oranın daha yüksek
olması beklenmektedir.
Şimdi, ILO,
1973ten bu yana çocuk işçiliğinin yasaklanması için Asgari
Yaş sınırı Sözleşmesi imzalanmıştır ve
bu Sözleşme 1999da yine çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinin
ortadan kaldırılması şeklinde tamamlanarak çocuk işçiliğinin
ortadan kaldırılmasına dair bir eylem planı
çıkarılmış ve çocuk işçiliğinin ortadan
kaldırılmasına dair bu sözleşmeyi imzalayan tüm üye
devletler de belli yükümlülükler altına girmişlerdir. Türkiye de bu
yükümlülükler altına giren ülkelerden biridir.
Yine, genç nüfusa
sahip olan Türkiyede son yapılan nüfus sayımına göre 16 milyon
264ünün çocuk olduğu tespit edilmiştir. Bu yaş grubundaki
çocukların yüzde 60,9u kentsel, yüzde 39,1i kırsal yerlerde
bulunmaktadır.
Çocuklar kurumsal
olmayan nüfusa göre yüzde 22,3ünü oluşturmakta ve bu gruptaki
çalışan çocuk sayısı 958 bin kişidir.
Çalışan çocukların yüzde 31,5i bir okula devam ederken yüzde
68,5i öğrenimine devam etmemektedir.
Ekonomik
işlerde çalışan çocukların 392 bini tarım sektöründe
çalışmakta, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan
çok fazla çocuk bulunmaktadır.
Her ne kadar
istihdama kabulde asgari yaş sınırı uygulansa da Türkiyede
belirlenen yaş sınırının altında yüz binlerce
çocuk çalıştırılmakta ve çocuk işçiliğinin
ortadan kaldırılmasına yönelik ciddi çalışmalar
yapılmamaktadır.
Çocuk
işçiliğinin en kötü biçimleri: Çocukların sokakta
çalıştırılması, tarımda mevsimlik işçi
olarak çalıştırılması, küçük ve orta ölçekli
işletmelerde ağır ve tehlikeli işlerde
çalıştırılması 182 sayılı ILO
Sözleşmesine ve Türkiyede bugüne kadar yapılan
araştırmalara göre çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri
olarak belirlenmiştir. Ancak çok sayıda çocuk, çocuk
işçiliğinin en kötü biçimleri olarak tanımlanan
ayakkabıcılık, oto tamirciliği, mobilya ve sanayi sektörü,
tarım sektörü gibi alanlarda çalışmaktadır.
Çocukların
bu işlerde çalışarak ruh ve beden sağlığı
bozulmakla beraber eğitim haklarından da yoksun kalmaktadırlar.
Türkiyede küçük
ölçekli işletmelerde ve tarım sektöründe çalışan
çocukları düşündüğümüzde kayıt dışı istihdam
çocuk işgücünde çok fazladır. Kayıt dışı istihdam
ve kayıt dışı ekonomi göz önüne
alındığında yoksulluk, işsizlik sorunları iç içe
geçmiştir. Kayıt dışı istihdamın büyük bir
bölümünü çocuk işçi oluşturmaktadır. Çocuk işçiler, hiçbir
yasal güvencesi olmadan, sosyal güvenlik sisteminin koruması olmadan
eğitim yaşlarında yoğun bir şekilde ucuz iş gücü
olarak çalıştırılmaktadır. Dolayısıyla
ekonomik ve sosyal kalkınmanın olmadığı,
yoksulluğun ve işsizliğin büyük oranda olduğu ülkelerde
çocuk işçi daha fazla büyük bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Kırsal
bölgelerden kentlere doğru yaşanan göçler ve beraberinde
getirdiği adaptasyon sorunları ve tarımın giderek
sanayileşmesi çocuk işçiliğini gündeme getirmektedir. Bu
nedenle, aileler, gelir düzeylerini artırmak için çocukların
sokaklarda çalışmasına neden olmaktadır. Çocuk
işçiliğinin temel nedenleri arasında yoksulluk, göç, geleneksel
aile yapıları, eğitimsizlik, işsizlik, ucuz iş gücü
ihtiyacı ve iş mevzuatındaki yetersizlikler ve var olan mevzuatın
etkin olarak uygulanmamasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) Teşekkürler.
Çocuklar
eğitim dışına itildiği sürece çocuk işçiliği
devam edecektir. Dolayısıyla Asgari Yaş Sözleşmesi ve yine
çocukların en kötü biçimde çalışmasını engellemeye
dönük Hükûmetin daha etkili ve caydırıcı tedbirler alması
gerekmektedir. Bunun için, öncelikle, bir an önce bir veri tabanının
oluşturulması gerekiyor. Ne kadar çocuk çalışıyor ve
bu çalışan çocukların çalışma yaşamından
alıkonulması için gerekli düzenlemelerin bir an önce
yapılmasını arzu ediyor ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bayındır.
Şimdi
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy ve 21
milletvekilinin, Bursada bir hastanede çıkan yangın
olayının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/405)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
26 Mayıs
2009 Salı sabahı saat 02:00 sularında Bursa ili Şevket
Yılmaz Devlet Hastanesi bünyesinde görev yapan görüntüleme merkezinde
çıkan yangın sonucunda hastanenin 3. katında hizmet veren genel
yoğun bakım ünitesinde yatan 8 hastanın hayatını
kaybetmesiyle sonuçlanan üzücü olayın yinelenmemesi, bu vahim olayın
nedenlerini açığa kavuşturmak için gerekli önerilerin ortaya
konulması amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün
104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Necati Özensoy (Bursa)
2) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
3) İsmet Büyükataman (Bursa)
4) Ahmet Orhan (Manisa)
5) Beytullah Asil (Eskişehir)
6) Erkan Akçay (Manisa)
7) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
8) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
9) Oktay Vural (İzmir)
10) Reşat Doğru (Tokat)
11) Cumali Durmuş (Kocaeli)
12) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
13) Mehmet Şandır (Mersin)
14) Osman Durmuş (Kırıkkale)
15) Murat Özkan (Giresun)
16) Mithat Melen (İstanbul)
17) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
18) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
19) Recai Yıldırım (Adana)
20) Hasan Çalış (Karaman)
21) Behiç Çelik (Mersin)
22) Recep Taner (Aydın)
Gerekçe:
Sağlık
hizmeti, insanın en kutsal hakkıdır. "Sağlık
hakkı"nın korunması önemli bir husus olmakla birlikte
Anayasamızın 56'ncı maddesi, "Devlet, bu görevini kamu ve
özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak,
onları denetleyerek yerine getirir" hükmüne yer vererek,
sağlık hakkını güvence altına almıştır.
İnsanı
merkezine yerleştiren ve "önce insan" ilkesinden yola
çıkması gereken sağlık hizmetlerinin verildiği
hastaneler hiç şüphesiz yaşam hakkını bütün haklardan önde
ve üstün tutmalıdır. Ayrıca, tedavi hizmeti ile birlikte
güvenli, hijyenik ve benzeri konularda da azami oranda da dikkatle hizmet
vermeleri yasal ve ahlaki bir sorumluluktur. Ancak, bu sorumluluğu
zedeleyen ve toplumumuzu derinden yaralayan Bursa Şevket Yılmaz
Hastanesi'nde çıkan yangın yine kamuoyunda yanıt beklemektedir.
Öncelikli
soruların başında "hastanede yangın neden
çıktı" sorusu yer almaktadır. Yetkililerin "Elektrik
kaçağı" sonucu eksi ikinci katta yangın
çıktığını açıklaması yeterli görülmemekte,
bazı ihmallerin bulunduğu şaibesini doğurmaktadır.
Ayrıca, yangının çıktığı yerden tam beş
kat yukarıda bulunan genel yoğun bakım ünitesinde yatan 8
hastanın ölümüne neden olan bu olay akıllarda yanıt bekleyen
sorular bırakmıştır.
Hastanenin
öncelikle yangına ilişkin önlemleri eksiksiz alması, akabinde
oluşturduğu afet planı çerçevesinde bir yangın
çıkması halinde gerekli müdahaleleri yapması gerekirken, bu
konularda ortaya atılan iddialar tüyler ürperticidir.
Yangınla
ilgili yine başka çarpıcı iddialar da ortaya
atılmaktadır. Bu iddialardan birinde, pencerelerin içeriden
açılmaması nedeniyle hastaların dumandan etkilenerek
yaşamını yitirmeleri olmuştur. iddiaya göre hastanede
çıkan yangın sırasında yoğun bakım ünitesinde,
kulpları sökülen pencereler içeriden açılamamıştır.
Yangına müdahale eden itfaiye ekipleri de hastaları kurtarmak için
camı kırmak zorunda kalmıştır.
Binayı yapan
firmanın yeterli yangın güvenlik önlemleri almaması, alt katta
meydana gelen yangında "konveksiyon" denilen sıcak
gazların üst katlara taşınması sonucuyla büyüme
yapmıştır.
Sağlık
Bakanlığı'nca gönderilen müfettişlere yardımcı
olmak amacıyla görevlendirilen elektrik, inşaat ve kimya mühendisleri
ile mimarlardan oluşan bilirkişi heyetince yapılan incelemede,
bir çok aksaklık tespit edildiği bildirilmiştir.
Hastanenin teknik
alt yapısının sonradan açılan bu bölümün
kullandığı gücü yeterli karşılama noktasında
yeterli olup olmadığı incelenmelidir.
Şevket
Yılmaz Devlet Hastanesinin planlamasında olmayan görüntüleme ünitesi
özel bir görüntüleme merkezine verilmiştir. İlgili yönetmelikler
gereği duman çıkarmayan malzeme kullanılması gerekirken
maliyet azaltmak adına farklı bir malzeme
kullanıldığı apaçık ortadadır.
Sağlık
Bakanı Sayın Recep Akdağ'ın "Çok net olarak ifade
ediyorum. İhmal ortaya çıkarsa gerekenler adli ve idari
yapılacaktır." Açıklaması da göz önünde bulundurularak
gerekenin bir an önce yapılması amacıyla, Anayasamızın
98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
2.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi ve 25
milletvekilinin, toplumda yaşanan şiddet olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde
yaşanan cinnet, cinayet ve intihar olayları her geçen gün artmakta ve
vahşet boyutuna ulaşmaktadır.
Değişik
tür ve yoğunluktaki şiddet olayları, toplumsal yaşamın
hemen hemen her alanında evde, işte, sokakta, okulda, maçta, trafikte,
konserde yaşanır hâle gelmiştir.
Görsel ve
yazılı medyada neredeyse her gün bir vahşet haberine rastlamak
olağan hâle gelmiştir.
2009
yılının ilk beş ayında yaşanan ve basında
yer alan bazı vahşet olaylarının haber
başlıklarına şöyle bir göz atıldığında
bile konunun vahameti açıkça görülmektedir.
Vanda cinnet
geçiren kişi, eşi ve çocuklarını tabancayla vurduktan sonra
evinin balkonundan atlayarak intihar etti. (23.02.2009)
Etilerdeki bir
çöp konteynırında, öldürüldükten sonra gövdesi gitar çantası,
başı ise çöp poşetine konulmuş genç bir kadına ait
ceset bulundu. Cesedin 18 yaşındaki Münevver Karabuluta ait
olduğu tespit edildi. (4.3.2009)
Ankarada
vahşet! İvedikteki boş arazide 2si kadın 1i çocuk 3
ceset bulundu. Polis soruşturma başlattı. (6 Mart 2009)
Orduda
Şahincili Mahallesinde cinnet geçiren baba eşi ve oğlunu
kurşun yağmuruna tutarak öldürdü
(8 Mart 2009)
Çatalcaya
bağlı Halaç köyünde tartıştığı
ağabeyini vurarak öldüren Necdet Ergün daha sonra ağabeyinin evine
giderek yengesini ve 4 yeğenini de öldürdü. (20.4.2009)
Mardinin
Mazıdağı İlçesine bağlı Bilge Köyünde dün
akşam nişan yapılan eve baskın düzenleyen maskeli ve
silahlı kişiler katliam yaptı. İçişleri Bakanı
Beşir Atalay, silahlı saldırıda 21i çocuk 44 kişinin
öldüğünü, 3 kişinin yaralandığını bildirdi.
(4.5.2009)
Kastamonunun
Devrekani ilçesinde yengesi ve yengesinin annesini öldüren şahıs,
abisi ve yengesinin kardeşini de yaraladı. (6.5.2009)
İzmirde
cinnet geçiren bir kadın 3 aylık oğlunu boğarak öldürdü, 4
yaşındaki kızını ise bıçakla yaraladı.
(11.05.2009)
Aydının
Nazilli İlçesinde bilinmeyen bir nedenden dolayı cinnet geçiren bir
şahıs tartıştığı karısını
vurduktan sonra intihar etti. (12 Mayıs 2009)
Konyanın
Yunak ilçesi Yavaşlı Köyünde bir kişinin, ablası,
eniştesi, ablasının gelini ve yeğenini silahla
vurduğu, olayda 3 kişinin yaşamını yitirdiği bir
kişinin de yaralandığı bildirildi. (26.5.2009)
Konyada 33 Gün
Önce Ekmek Almak İçin Çıktığı Evine Bir Daha Dönmeyen
4 Yaşındaki Beyza Çökekoğlunun, Komşu Kadın
Tarafından Öldürüldükten Sonra Cesedinin Sobada
Yakıldığı İddia Edildi. (3.6.2009)
Adanada 8
Kişiyi Öldürdüğü İddiasıyla Gözaltına Alınan
Zanlının, Cinayetleri, Dün Öğleden Sonra İşlemeye
Başladığı ve Gece Geç Saatlere Kadar Sürdürdüğü
Belirlendi. (2.6.2009)
Ülkemizde,
toplumsal yaşamın her alanında yaşanmaya başlanan
şiddet olaylarındaki artış ve vahşet boyutuna
ulaşan cinnet, cinayet ve intihar olaylarındaki artış,
toplumu derinden etkilemekte ve tedirgin etmekle birlikte toplumsal
yapıyı tehdit eder hale gelmektedir.
Vahşet
boyutuna ulaşan bu yaşanan olaylar; toplumda Toplumsal cinnet mi
geçiriyoruz? Cinnet toplumu mu oluyoruz? Öfke ve şiddet toplumuna
mı dönüşüyoruz? sorularının ciddi bir biçimde sorulur hale
gelmesine neden olmuştur.
Toplumu derinden
etkileyen, tedirgin eden, toplumsal yapıyı tehdit eder hale gelen,
hızla artan ve yaygınlaşan cinnet, cinayet ve intihar vb.
şiddet olaylarının nedenlerinin ve toplumsal yapı
üzerindeki etkilerinin her yönüyle belirlenerek gerekli önlemlerin alınması
amacıyla, Anayasa'nın 98'nci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve
105 inci maddelerine göre Meclis Araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Cevdet Selvi (Kocaeli)
2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
3) Şahin Mengü (Manisa)
4) Şevket Köse (Adıyaman)
5) Hulusi Güvel (Adana)
6) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
7) M. Akif Hamzaçebi (Trabzon)
8) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
9) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
10) Fatma Nur Serter (İstanbul)
11) Osman Kaptan (Antalya)
12) Tansel Barış (Kırklareli)
13) Ahmet Ersin (İzmir)
14) Rasim Çakır (Edirne)
15) Selçuk Ayhan (İzmir)
16) Abdullah Özer (Bursa)
17) Fuat Çay (Hatay)
18) Mustafa Özyürek (İstanbul)
19) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
21) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
22) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
23) Ahmet Küçük (Çanakkale)
24) Ensar Öğüt (Ardahan)
25) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
26) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 24 milletvekilinin,
konut üretim politikaları ile TOKİ uygulamalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/407)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 57. Maddesinde, "Devlet,
şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir
planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak
tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini
destekler" ibaresi bulunmaktadır. Bu madde ile kanun koyucu, Devlet'e
çevre şartlarını korumak koşulu ile planlı ve
şehir özelliklerini gözetmek suretiyle yurttaşların konut
gereksinmesini karşılama görevi vermektedir. Ayrıca toplu konut
girişimlerine destek olma ödevini yüklemektedir.
Ancak
yıllık ortalama 600.000 konut üretilmesi gereken ülkemizde, arsa ve
konut üretimi yeterli düzeyde gerçekleşememektedir. Bunda yanlış
uygulanan konut ve kentleşme politikalarının etkisi
gözlenmektedir.
Sorunların
ortadan kaldırılması amacıyla 1984 yılında Toplu
Konut Kanunu Yüce Meclisimizde kabul edilmiştir. Ancak, uygulamada
başta Toplu Konut idaresinin politikaları olmak üzere sorunlar
yaşanmaktadır. Konut ve arsa üretiminde tutarlı ve uzun vadeli
bir ulusal politika ve planlamaya gereksinim vardır.
Bu nedenle, konut
üretim politikaları ve Toplu Konut idaresinin uygulamaları ile ilgili
sorunların ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti
amacıyla Anayasanın 98 inci iç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederiz. 02.06.2009
1) Hulusi Güvel (Adana)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
4) Şevket Köse (Adıyaman)
5) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
6) Muharrem İnce (Yalova)
7) Necla Arat
(İstanbul)
8) Tacidar Seyhan (Adana)
9) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
10) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
11) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
12) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
13) Ferit Mevlüt Aslanoğlu
(Malatya)
14) Atila Emek (Antalya)
15) Tayfur Süner (Antalya)
16) Akif Ekici (Gaziantep)
17) Ali Koçal (Zonguldak)
18) Abdullah Özer (Bursa)
19) Erol Tınaztepe (Erzincan)
20) Çetin Soysal (İstanbul)
21) Gökhan Durgun (Hatay)
22) Ahmet Küçük (Çanakkale)
23) Tekin Bingöl (Ankara)
24) Gürol Ergin (Muğla)
25) Abdülaziz Yazar (Hatay)
Gerekçe;
Devlet Planlama
Teşkilatı (DPT) verilerine göre, Türkiye'deki konut stokunun nüfus
artış hızına uygun artması ve yenilenmesi için her
yıl 600 bin civarında konut üretmek gerekmektedir.
Bu nedenle dar
gelirlilerin barındırılmasını amaç edinen
konutların ve çevresinin niteliğini yükseltici önlemlerin
alınması gerektirmektedir. Buna karşın, TOKİ
uygulamalarında, çoklukla yoksul kesimler ihmal edilmekte, sosyal konut
projeleri yerine lüks veya lüks sayılabilecek konut üretimine
ağırlık verilmektedir. TOKİ tarafından üretilen
konutların ağırlıklı kesimini orta gelir grubuna
üretildiği ifade edilen 150 metrekarelik lüks konutlar
oluşturmaktadır.
Her alanda
devletin küçülmesini savunan siyasi iktidarın konut üretiminde böyle bir
tercihte bulunması akla başka sorular getirmektedir. TOKİ
uygulamalarında Devlet, müteahhit Devlet izlenimi yaratmakta ve çoklukla
haksız rekabete neden olmaktadır.
Toplu konut
politikalarının temel amacı yatırım odaklı
değil barınma odaklı olmak zorundadır. Hazine arsaları
ve kamu kaynakları lüks konut projeleri yerine dar gelirlilere yönelik
konut projelerine tahsis edilmelidir. TOKİ'nin 2008 yılına kadar
ürettiği 299.000 konuttan yalnızca 65.000 adedi alt gelir ve
yoksullara yönelik projelerdir.
TOKİ'nin
konut uygulamalarında, projeleri ihale ettiği alt yüklenici
firmaların kimisiyle konutların kalitesi, konut teslim tarihleri
konularında sorunlar yaşanmaktadır. TOKİ'nin ihalelerinde
yandaş firmaların kollandığı yolunda Kamuoyunda ciddi
kuşkulara neden olan uygulamalar göze çarpmaktadır.
TOKİ,
özellikle seçim dönemlerinde siyasi etiğe uymayacak bir biçimde siyasi
iktidarın propaganda aracına dönüştürülmekte,
açılış, temel atma töreni veya konut teslim töreni adı
altında harcamaları TOKİ tarafından karşılanan
mitinglere aracılık etmektedir.
TOKİ konut
sektöründeki en büyük aktördür. Hazine arazilerinin kullanımı, kamulaştırma
avantajı, imar planı yapma ve tadil etme yetkisi, ruhsat, vergi ve
harç muafiyeti, proje ve yapı denetimi konularındaki avantajlar
nedeniyle sektörde haksız rekabete neden olmaktadır.
TOKİ
projelerinde kar edilmediği iddia edilmesine rağmen sosyal
donatılar düzenlemeleri dahil
metrekaresi 420 TL ye ihale edilen konutlar peşin bedelle metrekaresi
750-3000 TL den satışa sunulmaktadır. Bu denli yüksek kar
oranlarına rağmen TOKİnin halihazırda finansman
açığının bulunması tahsis edilen kaynakların
kullanımı ve harcama yerleri konusunda sorulara neden
olmaktadır.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, konut üretim politikaları ve Toplu Konut
İdaresinin uygulamaları ile ilgili sorunların ve alınacak
tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis
Araştırması açılmasının yerinde olacağı
kanısını taşımaktayız.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.38
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106ncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
2.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708) (S.
Sayısı: 386) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
386 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Mithat Melen konuşacaktır. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Melen.
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunla ilgili değişiklik yapılmasına dair
tasarı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, KOBİ finansman sıkıntısını,
gerekçede anlatıldığı gibi, kanun başta bu
büyüklükteki bir ekonomide çözmek üzere tasarlanmış ve
düşünülmüş. Aslında, kredi sisteminde daha etkin işlemesi
ve bunun için bir garanti verilmesi için de kaleme alınmış ve
bir kredi garanti kurumu bu konuda öngörülüyor ve bu kredi garanti kurumunun bu
paraları alıp veya bu garantileri alıp ilgili yerlere
dağıtılması tasarlanmış.
(x)
386 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şimdi,
buraya kadar gayet iyi. Niye gayet iyi? Hep yıllardan beri söylenen
Türkiyede iç finansman ihtiyacının en kısa zamanda ve rahat bir
biçimde karşılanmasıyla ilgili sorunlardı. Bugün sadece
KOBİler değil, Türkiyede bütün kurumların ciddi biçimde iç
finansman sıkıntısı var. İç finansman
sıkıntısını da önlemenin gerçekten yolu sadece ve
sadece krediden geçmiyor, devletin yardımından da geçmiyor. Onu
anlamakta yarar var. Yani devlet her gün balık vererek, balık
tutmayı öğretmek yerine, herkesi korumakla aslında görevli
değil. Devletin en önemli görevi piyasayı, piyasa ekonomisini
işletmek.
Şimdi, bir
taraftan piyasa ekonomisini işletmek için her gün piyasaya uygun olmayan
işlerle uğraşıp diğer taraftan da yasalarla piyasa
ekonomisini işletme gayreti içerisinde olmak. Bence, esas çelişki
burada. Yani sadece bu yasayı çıkarmakla veya bu yasanın ilgili
maddeleri kullanarak veya bu yasanın verdiği yetkileri kullanarak
hazine üzerinden belirli garantiler vermekle belirli işleri
çözemeyeceğimizi bilmemiz lazım.
Bir de bilmemiz
gerekli daha başka ve daha ciddi bir iş var. O da, daha Türkiyede
henüz ekonomi hukukunu çok ciddi anlamda oturtamamış olmamız.
Bakın,
burada her gün başka bir sayın bakan oturuyor, özellikle bu ekonomi
konularında yasalar geçerken çünkü Hükûmet içinde de yasal yapı
olarak da devletin ekonomi hukukuna bakışı ve koordinasyonu tam
anlamıyla düzenlenememiş durumda. Bunu bir daha düşünmemiz
lazım. Niye düşünmemiz lazım? Çünkü yıllar boyu bu
hataları yapıyoruz yani bu kanunu çıkardık. Bu nasıl
uygulanacak? Kim karar verecek? Bir de, tabii, hep Bakanlar Kuruluna yetki.
Bakanlar Kuruluna yetki, sayın bakanları da bir konuda ve
bakanlıklarda çalışanları da acze itiyor gerçekten ve
bürokrasiyi çalıştırmaz hâle geliyor. Bazı şeyler
kanun çıkarmadan da çözülebilir. Hâlbuki yukarıya doğru,
devamlı yukarıya doğru imzalamak için o bürokraside sorumlu
alıyor ve her şey geliyor Sayın Başbakanda
tıkanıyor. Yani bir yerde doğru, Hükûmetin de başı,
ekonominin de başı Sayın Başbakandır ama bir parça da
yetkinin dağıtılması... Daha doğrusu ekonomik
yapının, ekonomi hukuku arasındaki ilişkilerin çok
sağlam olması lazım. Bu, gerçekten Türkiye'nin aczi ve yirmi
seneden, otuz seneden beri bu sıkıntıyı geçiriyoruz ve her
seferinde yine hep o -"Torba" lafı çok hoş bir laf- torba
kanunlar çıkarıp işte otuz üç tane ayrı yasada, kırk
tane ayrı kararnamede yine belirli maddeleri değişip yine
sistemin aslını düzeltmeyip yine aynı yerlere geliyoruz.
Şimdi,
toplum bekliyor tabii, bu yasa da çıktıktan sonra bazı
şeyler rahatlayacak Türkiye'nin önü açılacak diye. Hayır, rahatlamayacak.
Yani bununla bir kere kendi kendimizi 1 milyarla
kısıtlamışız, orada bir önemli
yanlışlık var. Yani 1 milyara kadar verebilir. İkincisi:
Mesela, bununla ilgili yetki Maliye Bakanında.
Şimdi,
hazine: Türkiye'de hazineyi yıllardan beri kullanamıyoruz, kullanmak
istemiyoruz. Aslında devletin atının süvarisi gelen giden
bakanlardır ama devletin atı hakikaten hazinedir ekonomik alanlarda.
Hazine de üzerindeki süvariyi kolay kolay atmaz, atmaması lazım aynı
Dışişleri gibi. Çok önemli şeyler bunlar. Ama biz o
atı doğru dürüst kullanamadığımız için, devreye
sokamadığımız için ve Merkez Bankası üzerine de çok
yüklendiğimiz için, bazen hazine devre dışı
kaldığı için makroekonomik açıdan vaziyete hâkim olmak
mümkün olmuyor. Bugün bunun gerçek bir göstergesi var: Mesela bu faiz
dışı fazla meselesi. Bunun üzerinde durmuyoruz, durmadık.
Faiz dışı fazlayı yine itişerek -tırnak içinde
söylüyorum- yine itişerek... Niye itişerek diyorum? Kamuoyuyla itişiyoruz
bir kere IMF ile anlaşma imzaladık imzalamadık... IMF veya
başkası, başka bir çapa, Türkiye için gerekli olan bir çapa;
IMF, Avrupa Birliği ne olursa olsun önemli değil, Türkiyenin ne
yapması önemli. Orada da neye takılmış
kalmışız? Faiz dışı fazlaya
takılmış kalmışız ve faiz dışı
fazla -ki o da kendi kendimize uydurduğumuz, belki IMFyi de
kandırdığımız çok hoş bir terim- oraya da yüzde
6,5 oranıyla takılmış kalmışız.
İşte, o 6,5 oranına takılmak kalmak, belki bugün
dolaylı vergileri yüzde 70 civarında tutup doğrudan vergileri
yüzde 30a düşürmekle ilgili bir hâle geldi. İki gün önce
çıkardığımız vergi kanununda da bu denge
değişmediği gibi, yine, her gün bu KDVyle ve ÖTVyle
oynayıp üç aylık, iki aylık geçici önlemlerle bunları da
kendi kendimize düzeltmeye başladık. İşte, bir an bir
sektör, öbür gün öbür sektör. Çünkü sıkıya geldi mi herkes, sistemle
değil de kendi sektörünün sıkıntılarıyla ilgili
ağlaşıp devlete koşuyor. Esas bunları düzenleyecek
hakikaten devlet biziz, yani hepimiz, başta Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kendisi. Oturup bunları burada düzenlemek lazım.
Bunları böyle on beş günlük, üçer aylık keyfî olarak değil,
hiçbir şeyi araştırmadan değil. Yani gene üç aylık bir
önlem aldık, bu önlem sonunda bir sektör biraz daha parlayacak, o sektör
biraz daha parlayacak. Kesinlikle parlasın, hiç itirazımız yok
ama gerçekten bir araştırma yapılmadığı için üç
ay sonra o sektörün ne kadar daha fazla ithalat yükü getireceğini
hesaplayamamışız mesela. Ama bu arada kamu açığı
ve artı nakit açığı devam ettiği için ve özellikle
ödemeler bilançosunda açıklar devam ettiği için yine bir ayrı
baskı oluşturacak. O baskı da nedir? Kamunun daha fazla borç
alanına intikal etmesidir. Yani dış alana da intikal edip
şu anda zaten dünyada azalmış bulunan borç imkânının,
azalmış ve özellikle bizim de içinde bulunduğumuz ülkelere, yani
bu gelişmekte olan ve kalkınan ülkelere gelen -yüzde 80
civarında azalan, geçen yıla kadar- bir kaynak var. Şimdi, bu
kaynak da azaldığına göre bu açıklar tekrar bizim
dış piyasalara başvurmamıza ve faizi zorlamamıza neden
olacak ve faiz yükselecek. Bir taraftan Merkez Bankası faizi indirirken
diğer taraftan da biz bu faizin yükünü daha fazla taşır hâle
geleceğiz. İşte, sonuçları da çok belli: Büyümenin
azalması, tüketimin doğal olarak azalması. Büyümenin ve
tüketiminin azalmasından bir ekonomistin korkması lazım, hele
kamu maliyesinin daha fazla korkması lazım çünkü Türkiyede ciddi
biçimde bir durgunluk var. İnşallah -bunu dua ederek şey
yapıyoruz- dünyada ikinci kere bir çatlama olmaz çünkü görünüyor ki bu
yılın sonuna kadar, başta Amerika Birleşik Devletleri,
ardından 2010 yılında Avrupa Birliği eğer
toparlanmazsa -ki bu ana kadar çok fazla toparlanabilir havaları yok,
biraz bir değişiklik oldu ama yaz geliyor, kış bitti.
Yazın faaliyetler, özellikle tarımsal faaliyetler daha
artacağı için, işte okullar da tatil oluyor falan, biraz daha
yumuşadı bütün dünya ama bu piyasalarda kırılganlık
sürüyor dünyada- eğer bir daha böyle bir
kırılganlık bize yansırsa bize takla
attırabilir. Aman bunu da çok böyle hoşumuza gider bir biçimde
anlatmıyoruz, korkarak söylüyoruz. İnşallah Türkiye böyle bir
ortama tekrar girmez ama nasıl giriyoruz bu ortama? Bakın, büyüme
azalarak, tüketim azalarak, vergi esnekliğini kaybettiğimiz bir
şekilde giriyoruz. Çok ciddi oranda, Türkiyede ikide bir bu vergi
kanunlarını hesapsız ve bence gereksiz yere, hiç
aslını çözemeden yani tabana yaymadan, ileriye dönük strateji
yapmadan vergi esnekliğini ikide bir kaybettiğimiz zaman ortaya bu
sıkıntılı durum geçiyor.
Şimdi, ne
yapmak lazım? Tabii yani her şeyi söylemek yetmiyor. Ayrıca
bunların çok kolay olmadığını da biliyoruz. Yani
buradan böyle sadece ahkâm kesmek değil bunlar. Bunlar çok kolay
değil. Bunları yapmak için önce kararlı olmak lazım ama bir
kere Hükûmette bu kararlılık yok daha henüz, o görünmüyor
açıkça. Tabii, çok ciddi endişe ediyor herkes, bunu da görüyorum.
Ayrıca hep burada, bu kürsülerde Eskiden böyle oldu, siz şöyle
yaptınız, böyle yaptınız
falan ama dikkat edin, ekonomik
sıkıntılarla gelenler ekonomik sıkıntılarla da
giderler. Onun için bu iş ciddi. Ayrıca bu iş o kadar ciddi ki
yani Kim gitsin kim gitmesinden çok Bu çatı çökmesinle ilgili. Yani bu
rejim ve çatı ekonomik problemlerle çökmesin çünkü Türkiye gerçekten
piyasalarda ateşin olduğu bir ülke hâline geldi, işler
bayağı ciddi. Şimdi istihdam paketi de evet hoş, o da
hoş, bu ateşi söndürmeye yönelik bir paket belki ama dikkat edin,
yarın iş yaratacak bir paket değil yani eğittiğiniz
insanlar yarın sabahleyin bir iş kuracak değiller. Ayrıca,
alınan bütün o teşvik önlemlerinin birçoğu doğru, birçoğuna
katılıyorum, içinde bizim de emeğimiz var fakat bunların
hiçbiri 2012 yılından önce Türkiyeyi düzlüğe çıkaracak
çabuk önlemler değil yani biz iki seneyi atlatamayız o önlemlerle, o
önlemler yetmez. Türkiyede üretim motorunu tekrar ateşlemek lazım, tekrar
üretmeye dönmemiz lazım.
Şimdi, kabul
edin, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde hepimiz kabul edelim,
bırakın her şeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendi sistemi
nasıl işliyor, ne kadar yavaş işliyor. Son bir aydır,
bence, ne kadar lüzumsuz işlerle uğraştık, işin
aslıyla bir türlü uğraşmadık, hiç derinine inmedik bu
işlerin, hep kendi kendimizi oyaladık ve zannettik ki bunlarla yani
kamuoyu da bizi anlıyor. Hiç anladıkları yok, olmadığı
gibi hiç kimse de ilgilenmiyor. Zaten biz de ilgilenmiyoruz, şu hâlimize
bakın, en önemli kanunlardan biri çıkıyor, hiç kimsenin
ilgilendiği yok. Niye yok? Çünkü, yani Nasıl olsa ekonomi kendi
kendine işler. Hayır, işlemiyor maalesef. Tabii, inşallah
işler de. Bu seneyi de özellikle ekim ayına doğru
sıkıntısız geçirmek dileğim var çünkü bu
sıkıntılar hepimizi etkiliyor.
Şimdi,
kayıt dışılık mesela. Hep kayıt
dışılığı önlemekten bahsettik. Efendim,
Türkiyede resmî rakamlara göre kayıt dışılık öyle bir
hâle geldi ki artık tutulamaz hâle geldi yani yüzde 50lerin de üzerini
aştı. Hiçbir şeyin kaydını tutamaz hâle geldik. Yani
devletin, kamunun, bir kere, kendi ekonomisiyle ilgili kendi
altyapısını düzgün yapmaması, yapamaması, kendi
kendini düzenleyememesi, sonra piyasayı düzenlemeye kalkması zor
iş. Biz piyasayı düzenlemekle uğraşırken kendi
altyapımızı, ekonomik altyapımızı -hukuk başta olmak üzere-
düzenleyemiyoruz, düzenlemedik. E, tabii yani şimdiye kadar hiçbir şey
yapılmadı anlamında değil bu bütün dediklerim. Tabii,
mutlaka yapılıyor, herkes de yapıyor, herkesin de samimi
olduğuna inanıyorum ama eksik yapılıyor veya sistemi yeni
baştan kurmak gereğimiz var hep birlikte; yeni bir sistem
kurmamız lazım bu finansman dâhil. Türkiyede bankacılık
sisteminde de -ki bu kanunda da öyle, bunu çıkarmanız yetmez- Bankacılık
Kanununda da belirli değişiklikler yapmanız lazım.
Ayrıca, bunu çıkardığınız zaman alınan o son
teşvik önlemleri var ya onları da yeni baştan gözden geçirmeniz
lazım çünkü burada çelişkiler var çok dikkatli bakarsak.
Bütün meselemiz
vergiyi yaygınlaştırmak olmasına rağmen tersini
yapmak
Yüksek iç borç döndürme oranında da çok büyük
sıkıntı var. Bakın, artık iç ve dış borç
döndürme oranlarında sıkıntıya düşüyoruz her geçen
gün.
Şimdi, iç ve
dış borcu döndürmenin önemi şurada: Yani siz devamlı borç
alır, devamlı borç öder bir ülkeyseniz, ki, bu bütün dünyada böyle.
Dünyanın en borçlu ülkelerinden bir tanesi Amerikadır, öbürkü de
İsveçtir ama borç döndürme oranları yüksektir, çok borç döndürürler,
borçlar birikmez. Bizim sıkıntımız borçlar birikiyor.
Borçlar biriktikçe de, işte bu sefer kamuda birikti, bu sefer özel
sektörde birikti diye kendi kendimizi de arada sırada
kandırıyoruz ama çok tehlikeli. Kamunun, özel sektörün borcu yok,
Türkiyenin borcu var ve bu borçlar gittikçe zorlamaya başladı hakikaten.
Döndürmede sıkıntı çektikçe de faiz dengesini bozuyoruz. Faizi
de şöyle halledemeyiz: Yani emirle faiz de indiremeyiz veya faiz de
kaldıramayız. Aranızda birçok iş adamı var, iş
adamları bu işi çok iyi bilirler. Siz ekonomik ve siyasi bir istikrar
olmazsa yatırım yapmazsınız, talep olmazsa
yatırım yapmayı düşünmezsiniz. Türkiyede dünyadan da gelen
etkiyle talep ciddi bir biçimde düştü. Talep düştüğü zaman da
yatırım yapma oranınız azalır ve orada ciddi
sıkıntılar baş gösterir.
Bu arada
şunu belirtmemde de yarar var: Şu son geçen altı ayda bir
geçmişe bakalım, bütçe şeffaflığını da
yitirir hâle geldik. Bütçe şeffaflığında da çok ciddi sorun
var, okuyamıyoruz yani bugün. Mesela, bakın hazinenin nakit
dengesine, nakit akışına, orada
okuyamadığımız bazı şeyler var. Yani Türkiye bir
taraftan açık veriyor, bir taraftan, kendi nakit dengesinde bazı
dengeler var. Yani hesap edemediğimiz paralar, hesap edemediğimiz
girdiler mi var yoksa bir yerden bulup hep kapatmaya çalışıp bir
yere yamayıp öbür tarafı açık mı bırakıyoruz?
İşte,
bütün bunlar bu kamu finansmanı ve borç yönetiminin yeniden
düzenlenmesiyle üç satırlık bir kanunun meselesi değil. Bu
geçici bir şey. Üç satırla bir dönem, çok kısa bir süre belirli
bir kesime bir rahatlatma imkânı vereceksiniz. O da nasıl
vereceksiniz? Yine hazine üzerinden vereceksiniz ama hazine üzerinden verirken
de Maliye Bakanlığı yetkili. Bakın bugünkü yasaya da. Bunun
koordinasyonuyla kim yetkili? Bir Başbakan Yardımcısı
yetkili ama aralarında hiçbir hukuki, resmî ilişki yok. Resmî
ilişkiler yazılmamış, hukuka şey
yapılmamış. Yarın burada çok ciddi biçimde imzalama
sorunları çıkacak. Şimdi, bürokraside birçoğumuz da
bürokrasiden geldik- her gün herkes imzadan nasıl kaçıyor, görüyoruz,
çünkü sonunda yargılananlar onlar oluyorlar. Ama esas sorumluluğu,
siyasi sorumluluğu kimse almamış oluyor. Bunu da çözmemiz
lazım. Burada bu kadar önemli paralara imza attırıyoruz, o
bürokratlara ve sorumlulukları almıyoruz, sorumluluklar onlarda kalıyor.
Bununla da ilgili hakikaten oturup düşünüp sorumluluk almamız
lazım, Parlamento olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ki, bu
imzaları rahat atsınlar, Türkiyeye inandıkları için
atsınlar bu arkadaşlarımız.
Efendim, tekrar
yasada mesela, Toprak Mahsulleri Ofisine yine inanılmaz bir yetki verilmiş.
Bu da belki tarihte ilk defa olan bir şey. Şimdi, Türkiyede kamu
kurumlarının ne gün nasıl yetkilendirileceği de belli
değil. Evet, kanunları var, yasaları var, her şeyleri var
ama bir sabahleyin bunları bunları da yap diyorlar. İşte
bir gün arpa al, buğday al, ertesi gün senet ihraç et, ertesi gün
bankacılıkla oyna, işte yurt dışında bilmem ne
yap falan gibi
E bunlar çok
ciddidir yani. Nasıl bir ülkedir ki, bir türlü mali ve finansal
koordinasyonu kendi kendimize düzenlemeyip veya düzenleyemeyip el
yordamıyla her gün bir başka yasa çıkararak veyahut da bir torba
kanunun kimsenin anlamadığı 33üncü maddesinin (a)
fıkrasına göre birisine yetki verip, onun da
anlamadığı, okuyanın da sonra anlamadığı ve
nasıl uygulayacağını bilmediği bir hâle getiriyoruz.
Türkiye'de esas mesele, galiba, sistemin bir yerden ama bizim
tarafımızdan -hepimizin, kimseyi suçlamıyorum- yavaş
yavaş çatlatılmaya başladığı bir döneme girdik.
Kimse sorumluluğunu almıyor, kimse sorumluluk almak istemiyor ve
herkes topu birbirine atmak istiyor ama esas burada sorumluluk alması
gereken herhâlde Türkiye Büyük Millet Meclisinden başka bir makam
değil ama onun da başta ekonomi olmak üzere çok ilgilendiğini
görmüyorum çünkü ekonomi kanunları, ekonomi yasaları çok medyatik
olmadığı için kimseyi ilgilendirmiyor, hele medyayı hiç
ilgilendirmiyor birkaç kişinin dışında ama Türkiyeyi o
kadar ilgilendiriyor ki gelecek iki senemizi
Gelecek iki sene içerisinde
Türkiye ciddi sıkıntılara girebilir, ekonomik
sıkıntılara girebilir ve ekonomik sıkıntılar
içerisinden üç tane Bakanlar Kurulu kararıyla şey çıkarıp
-işte eğitim gibi, istihdam gibi veya binaları boyatmak gibi-
bazı işleri çözemeyebiliriz. Çünkü iş gücü de öyle bir iş
gücü ki dünya standartlarında değil, eğitimi az, teknik düzeyi
az, dünyayla rekabet edebilecek gibi değil. Nüfus da her zaman büyük bir
nüfus ve aşağı yukarı 5 milyon gencin de işsiz
olduğunu unutmamakta yarar var.
Aslında
benim söylediklerim çok kötümserlik değil, bazı şeylerin
düzeltilmesiyle ilgili. Yani bunları da biz yapabiliriz diye
düşünüyorum ve ekonomiye daha fazla inanıp, daha fazla ciddiye
alıp ve daha fazla bunu tartışıp ve kendi yolumuzu kendimiz
seçmek zorunda olduğumuza inanıyorum.
Bu görüş ve
duygularla yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Melen.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Yüksel.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET YÜKSEL (Denizli) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 386 sıra
sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısıyla ilgili AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, şimdi, Kredi Garanti Fonuyla ilgili
ve Türkiye Toprak Mahsulleri Ofisine hazineden aktarılacak
yardımlarla ilgili, desteklerle ilgili bir yasa tasarısı var
önümüzde. Tabii, buna gelmeden önce, ben, dünyadaki ekonomik durumu bir
irdeleyerek bu yasamıza doğru geleceğim.
Hepimizin malumu
olduğu gibi, dünyamızda yüzyılın en büyük krizi
yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. 2009 yılı OECD raporuna
göre de dünya ticaretinin yüzde 13le 14 dolaylarında küçüleceği
hesaplanmakta, öngörülmekte. Bu krizde kaybedilen servetin de 50-55 trilyon
dolar civarında olacağı hesaplanmaktadır.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Sayın Yüksel, Denizli ne oldu?
MEHMET YÜKSEL
(Devamla) Bu rakam neredeyse dünyanın hemen hemen bir yıllık
üretimine eş değerdir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 2008 yılında uzun bir
hazırlık döneminden sonra hazırlanan katılım öncesi
ekonomik programda 2009-2011 yıllarını kapsayacak şekilde
üç yıllık bir perspektifte hazırlık
yapılmış, bu plan aynı zamanda Mayıs 2009da da son
şeklini almıştır.
Bilindiği
gibi, Türkiyede Dokuzuncu Plan uygulanmakta, bu plan kaydırılarak üç
yıllık orta vadeli programlar hâlinde uygulanmaya devam etmektedir.
2008 yılı öncesi dünyamızda ve Türkiyede, konjonktürde
öncelikler, ekonomide hedef istikrar idi. Enflasyonu önlemek, bütçe dengesini
sağlamak, kamu borçlarını azaltarak yönetilebilir bir durumda
tutmaktı ve istikrar odaklı, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi
hedeflemiştik ancak ekonomik kriz sonrası dünyada ve Türkiyede
ekonomik öncelikler tamamen değişmiştir. Büyümenin
desteklenmesi, istihdamın korunması, piyasaların nakit ve kredi
ihtiyacının karşılanması öne
çıkmıştır. İşte, bizim de meselemiz burada
başlıyor. Piyasalarda, dünyadaki krizden dolayı başlayan
daralmanın, sanayideki daralmanın, finanstaki daralmanın,
üretimdeki daralmanın çıkış yolları noktasında
önümüzde yeni açıklanan bir Teşvik Yasası vardır, Bakanlar
Kuruluna verilen yetkiyle açıklanmış olan bu Teşvik
Yasasında bölgelere ayrılmıştır ülkemiz.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Denizli hangi bölgede?
MEHMET YÜKSEL
(Devamla) Tabii, bundaki hedef, mutlaka ileriye dönük çalışmalarda
teşvikin mantalitesi nedir, teşvikin mantığı nedir ona
baktığımız zaman biraz olsun ileriye dönük iyi
düşüncelerimiz olacaktır diye düşünüyorum.
Şimdi,
elbette değerli milletvekili arkadaşım zaman zaman oradan laf
atıyor ama haklıdır, bazı bölgelerin
değerlendirilmesinde mutlaka eleştiriler olacaktır,
bunların bir tanesi de bizim Denizli ili gelmektedir. 5084te uygulamada
yine Denizli ili sıkıntılar yaşamıştır.
Bizim sanayi yapımız tamamen, Denizli olarak ihracata yönelik bir
sanayi yapısıdır. 2000 ve 2001 krizlerinde bu yapı
sayesinde, Avrupa ülkelerine yapmış olduğumuz ihracat sayesinde
bu krizi en hafif atlatan illerden bir tanesidir ama bu dönemdeki dünya
finansal krizinden maalesef Türkiyede en çok etkilenen illerimizin
başında Denizli ili gelmektedir. Sebebi de ihracatımızın
yüzde 65-70 dolayları Avrupa Birliği ülkelerine olmasıdır.
Bu sebeple bu dünya finansal krizinden dolayı, dünyadaki ve Avrupadaki
talep daralmasından dolayı ihracatımızda oldukça büyük
gerilemeler olmuş, Denizli bu anlamda bir darboğaza girmiştir.
Müşteri
anlamında korkulacak bir sıkıntısı olmamasına
rağmen, giderek işletme sermayeleri noktasında
sıkıntılar yaşayan Denizli ilimizin, bu son açıklanan
haritaya göre baktığımızda ikinci bölgede kalmış
olması, Manisa, Konya, Kayseri, Gaziantep, Kahramanmaraş gibi
illerimizin üçüncü grupta olması, Denizlide en çok konuşulan konudur
ama biz yine ümit ediyoruz ki bu sektörlerin dağılımıyla ve
2010 yılında yapılacak yeni revize
çalışmalarıyla, Denizli müteşebbisi bu konuda da yine
yapılması gereken neyse onu yapacaktır. Ama, bizim tabii burada,
Hükûmetimizden beklentilerimiz noktasında Denizli olarak
haklılığımız var, beklentilerimiz var.
İşte,
Kredi Garanti Fonu noktasında, KOBİlere hazineden aktarılacak 1
milyar TLlik desteğin ve bu desteğin yanında, yine
bankalarımızın da Kredi Garanti Fonu kurumlarına
iştirakiyle güçlenecek bu yapı sayesinde, KOBİlerimizin
erişmekte zorlandıkları, kredi bulmakta zorlandıkları
noktayı hiç olmazsa aşarız diye düşünüyorum. Tabii,
teşvikin mantığına baktığımızda, biz
genelde hep teşviki, Türk milleti olarak anladığımız,
yatırımların maliyeti değil de sanki üretimin maliyeti gibi
düşünüyoruz. Aslında teşvik, yatırımların
maliyetini aşağı çekmektir. Üretimin maliyetini çekmek ise
sübvansiyon dediğimiz olaydır. Bu iki mantığı
birbiriyle karıştırmamak lazım ama görülen odur ki dünyada
yaşanan bu krizden dolayı Denizli gibi ihracat potansiyeli yüksek
olan illerimizde ve Türkiye genelinde mutlaka belli sıkıntılar
yaratmıştır. Bu sıkıntıların aşılmasında
da mevcut işletmelerimizin, bilhassa istihdam deposu olan işletmelerimizin
de güçlenmesi, ayakta kalabilmesi, hayatiyetlerini devam ettirmesi de bir o
kadar önemlidir. Bu anlamda, bu teşvikle ilgili konuyu tamamlayıp
kapatacağım.
Burada dikkat
edilmesi gereken en önemli konunun da ülkemizin bazı yörelerini, bölgelerini
mamur ederken diğer yöre ve bölgelerini mağdur etmemek prensibi çok
önemlidir. Tabii, bu çok kolay bir şey değildir. Her ne şekilde
planlarsanız planlayın, her ne şekilde düzenleme yaparsanız
yapın, mutlaka, bir tarafından beğenilmeyen, eleştirilen
noktalar olacaktır. Her şeyin dört dörtlük olması maalesef
bugünkü süreçte mümkün görünmemektedir.
Biz yine de
burada, Kredi Garanti Fonuyla ilgili konumuzda dünyadaki garanti
fonlarının kuruluşundaki paylaşımcılık
fikirlerinin ortaya atıldığı 1848lere dayanmakla birlikte,
etkinliği 1929 dünya bunalımı sırasında görülür, ancak
gelişmeleri ve yaygınlık kazanmaları -1999
yılları- 90lı yılların başında, özellikle
Sovyetlerin dağılması sonrasında eski Doğu Bloğu
ülkelerinde özelleştirme hareketi sonucunda, yetişmiş iş
gücünün girişimciliğe dönüştürülmesi için gereken sermayenin
oluşturulmasında rol oynayan kurumlar olarak yaygınlık
kazanmışlar ve Türkiyede Kredi Garanti Fonu ile ilgili kuruluş
fikri, düşüncesi aynı yıllarda, yani 1990lı yıllarda
olmuştur.
Kredi garanti
fonları, her ülkenin özgün ekonomik yapısına göre
bankacılık sisteminin yanı başında ve bankalarla risk
paylaşımı içinde rakip olmadan eklemlenmiş durumda faaliyet
çeşitliliği göstermektedir. Örneğin, Macaristanda kredi garanti
kuruluşları tarımın en büyük finans desteği, modeli
olarak durmaktadır. Dünyada kredi kefalet sistemiyle ticari hayatta
karşılıklı güven ilişkisi
yaygınlaştırma çabasıyla faaliyet gösteren kredi garanti
kuruluşları belli ölçek ve özellikte kredi risklerine karşı
bankacılık sisteminin koruma amacı olarak kabul edilmektedir.
Genelde kredi
garanti fonu mekanizmalarıyla;
1) Mali
kuruluşlar tarafından riskli görülen,
2) Teminat
güçlüğü içinde olan işletmeler,
3)
Bankaların kabul etmediği riskleri taşıyan küçük
firmaların ve riskli yatırımların desteklenmesi
hedeflenmektedir.
Gelişmiş
ve gelişmekte olan tüm ülkelerde küçük sanayici, genç girişimci ve
özellikle de KOBİlerin destekleme araçlarının en önemlileri
arasında yer alan kredi garanti kuruluşları, her ülkenin hukuki
ve ekonomik mevzuatına göre hükûmetlerin ekonomik politika araçları
arasına dâhil olmuştur.
Bizim de
Türkiyedeki Kredi Garanti Fonumuza müracaatla ilgili şu anda elimdeki
son rakamlar da şöyledir değerli milletvekili arkadaşlarım:
Şu ana kadar, 2009 Ocak ayı ile 31/5/2009 -mayıs ayı sonu-
itibarıyla müracaat eden firma sayısı 1.507dir ve toplam talep
de 2.026 ve bunların toplam kredi talep değeri de, kefalet
değeri de 488 milyon TLdir, istenen kefalet oranı ise 356 milyon
TLdir. Bunların müracaatları sonrasında 943 KOBİmize,
toplamda 1.235 krediye cevap verilmiş ve verilen kefalet tutarı da bu
beş aylık süre içerisinde 196-197 milyon TL civarındadır,
yarattığı kredi miktarı 270-300 milyon TL civarındadır.
Dolayısıyla,
burada Kredi Garanti Fonuyla ilgili çalışmalarımızın
amacı, ülkemizdeki küçük işletmelerimizin nakdî anlamda, finans
anlamında yaşadığı sıkıntıların
giderilebilmesi, teşvikin değişik bir amacı olarak da,
değişik bir yönü olarak da bizim küçük ve orta ölçekli
işletmelerimizin bundan yararlanabilmeleridir.
Şimdi,
burada önemli bir etken de, bankalarımızın bu sisteme dâhil
olması sırasında yaşanabilecek bazı
sıkıntılar vardır. Bunların da atlatılabilmesi
için yine yasaya ilave madde konmuştur. 5411 sayılı
Bankacılık Kanununun uygulanması bakımından
yaratabileceği problemlerden önemli olan şudur: Kredi garantisi veren
kredi garanti kurumlarında pay sahibi olacak bankaların genel
müdürlerinin veya yardımcılarının yer alması 5411
sayılı Bankacılık Kanununun 25inci maddesinin
altıncı fıkrası uyarınca mümkün görülmemektedir. Ancak
belirtilen unvanlardaki kişilerin bahse konu kredi garanti
kurumlarında görev almasının, söz konusu kurumların
yönetiminin daha etkin çalışmasına katkıda
bulunacağı da tabiidir.
48inci maddede
de yine kredi olarak aktedilecek işlemler arasında ortaklık
payları da yer almaktadır. Bu bağlamda da, söz konusu
nitelikteki ortaklık payları için 5411 sayılı
Bankacılık Kanununun 53üncü maddesi uyarınca genel kredi
karşılığı ayrılarak ilave bir maliyet
üstlenilmesi durumu ortaya çıkmaktadır.
Yine, 5411
sayılı Bankacılık Kanununun 49uncu maddesinin dördüncü
fıkrasında da, Aralarında birinin ödeme güçlüğüne
düşmesinin diğer bir veya birkaçının ödeme güçlüğüne
düşmesi sonucunu doğuracağı boyuttaki kefalet, garanti veya
benzeri ilişkiler bulunan gerçek ve tüzel kişilerin ilgili risk
grubuna dahil edileceği öngörülmüştür. diyor.
Burada da dolayısıyla, bankalarca söz konusu
kurumlarda edinilecek ortaklık payları nedeniyle bu kuruluşlar
tarafından verilecek garantilerin 5411 sayılı
Bankacılık Kanununun 49uncu maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca, bankanın dâhil olduğu risk grubuna ait bir kredi
ilişkisi değerlendirmesi ve aynı Kanunun 54üncü maddesinin
birinci fıkrasında öngörülen yüzde 20'lik limitin
azaltılması söz konusu olacaktır. Ayrıca, nakit kaynak
aktarılarak veya özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilerek
Hazine Müsteşarlığının destek
sağlayacağı kredi garantisi veren kredi garanti kurumlarının
Kanunun 3üncü maddesinde tanımlanan finansal kuruluş kapsamında
değerlendirilemeyeceğine dair bir tartışmanın ortaya
çıkmaması veya bunun çıkması durumunda da Kanunun
56ncı maddesinde, bankaların kredi kuruluşları ve finansal
kuruluşlar dışındaki ortaklıklarda edinecekleri paylar
bakımından sınırlamalara tabi olması durumu ortaya
çıkabilecektir ve muhtemel sorunların önlenmesini teminen de 5411
sayılı Bankacılık Kanununun 25inci, 48inci, 49uncu,
50nci, 53üncü, 54üncü ve 56ncı maddelerinin, kredi garantisi veren kredi
garanti kurumlarında pay sahibi olacak bankaların sahip
oldukları paylar bakımından uygulama dışı
tutulması gereği ortaya çıkmaktadır. Bahse konu maddelerin
uygulanmaması, bankaların söz konusu kuruluşlara katkıda
bulunmalarını da teşvik edecektir.
Bu sayede de
önümüzde, bu kanun sayesinde yine kredi garanti fonları kurumları,
birkaç tane olabilir. Şu andaki kurumumuz, Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliğinin yüzde 51, KOSGEBin yüzde 48-49 civarında ve diğer
kuruluşların katılımıyla bir kurumumuz mevcuttur. Ama
bu kanun yeni kurumların açılmasına da imkân
sağlamaktadır.
Bunun
yanında, yine teminat konusunda, yeni hazırlanan taslakta sistemi
biraz daha rahatlatacak çalışmalar vardır ve bilhassa
KOBİlerimizin en büyük sıkıntıları olan teminat bulma
sıkıntısında da onları, en asgari şekilde teminat
isteyerek biraz daha rahatlatmış olacaktır.
2nci maddede
bahsi geçen -yasamızın geçici 21inci maddesi- Toprak Mahsulleri
Ofisi Genel Müdürlüğünün 2009 yılı kampanya dönemi finansman
açığının da karşılanmasını teminen
Hazine Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip Devlet iç
borçlanma senedi ihraç edilebilir. maddesi var. Bununla da ilgili olarak
değerli arkadaşlarım, 2009 yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanununun 1inci maddesi (a) bendinde sayılı cetvelde yer alan genel
bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 257 milyar 742 milyon 143 bin 488 TL
ödenek verilmiştir. diyor. Buna istinaden de Bu Kanunun 1 inci maddesi
ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin yüzde 1ine kadar ikrazen özel
tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir. diyor. Bu miktar da
şu anda hemen hemen 2,57 milyar TLye tekabül etmektedir. Burada Toprak
Mahsullerinin elini güçlendiren, çiftçimizi, tarımımızı
güçlendiren ve destekleyen bir gelişme olacaktır bu. Burada
tarımımıza baktığımız zaman, iki yıl
üst üste kuraklık geçiren ülkemizde, bu dönemdeki bol
yağışlardan dolayı ürünün mutlaka değerlendirilmesi ve
ürünün üreticinin elinde kalmaması noktasında iyi bir
çalışma, iyi bir destektir diye düşünüyoruz.
Tarımda
önemli bir gelişme de, yine bununla paralel olarak, önemli bir veri tabanı
hazırlanmıştır. Üç yıllık
çalışmanın ürünü, sonucu, 572 milyon kayıt ve işlemle
ürün ve havza haritası hazırlanmıştır. Bu sayede
havzaların ürün desenleri verimlilik esasına göre açıklanacak,
destekler ve üretimde yönlendirme bu verilere göre yapılacaktır.
Tabii, burada en
büyük temennimiz de bu destekler sayesinde tarım sektörünün, üreticilerin
mutlaka ihracata doğru yönlendirilmeleri ve üreticilerimizin bu işi
artık tarımsal sanayi hâline getirebilmeleri, sadece, tarlada elde
edilen ürünün Toprak Mahsullerince alınması, tüccarın
alması diye beklemeden kendi yapılandırmalarını
geliştirmeleridir. Bunun için de sektörel dış ticaret
şirketleriyle irtibata geçmeleri, vadeli işlemler borsasıyla
irtibata geçmeleri ve çok daha önemlisi tarım sigortası dediğimiz
ve yüzde 50lik miktarını Hükûmetimizin
karşıladığı bir sigorta yapılanmasında,
tarımda şiddetle ihtiyaç vardır. Yani, tarımı
ayağa kaldırırken, çiftçimizi desteklerken bunu parça parça
yapmaktan ziyade bu yöntemle, bu sistemle topyekûn çiftçimizi, üreticimizi
artık yavaş yavaş tarımsal sanayiye doğru
kaydırmak zorundayız.
Geçtiğimiz
günlerde çıkan Depoculuk Yasasıyla ürünlerin depolanması
anlamında da ihracatçıya yönelik, ihracata yönelik
çalışmaların olumlu bir ivme kazanmış olması da
önemli bir gelişmedir. Yine de tarım sektöründeki
arkadaşlarımızın bu dönemki üretimlerinin bol ve bereketli
olması ve sağlanacak destekler sayesinde hiçbir üreticimizin
malının elinde kalmaması, emeğinin mutlaka değerlendirilmesi
en büyük temennimizdir.
Bu duygu ve
düşüncelerle yasamızın Türk sanayisine, Türk iş âlemine,
KOBİlerimize ve tarım sektörüne hayırlar getirmesini diliyor,
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yüksel.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısıyla ilgili Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Küresel krize
bağlı olarak yaşanan olumsuzluklar nedeniyle bu yasanın
çıkarıldığı söyleniyor. Küçük ve orta büyüklükteki
işletmelere, firmalara finansman kaynağı sağlanması,
kredi sistemi açısından bazı sıkıntıların
giderilmesi, Toprak Mahsulleri Ofisine de borçlanma senetleri konusunda destek
olunması hedeflenmektedir.
Biz, prensip
olarak ekonomide, sıkıntılarda özellikle küçük ve orta
büyüklükteki işletmelerin desteklenmesi konusunda, özellikle bu kriz
dönemlerinde bir desteğin yapılmasını doğru buluyoruz
ancak küresel kriz karşısında bu küçük paketlerin, bu küçük
değişikliklerin ne kadar etkili ve sorun çözücü
olacağının üzerinde durmak gerekiyor.
Bu yasa
tasarısında Toprak Mahsulleri Ofisinin 1 milyara kadar, borç
senetleriyle olsun, borçlanması özellikle buğday
alımlarında düşünülüyor. Peki, Toprak Mahsulleri Ofislerinin
depoları yeterli değil, fındık alımı var, zeytin
var, üzüm var, incir var, diğer mahsuller var. Peki, onlara
bakış açısı ne olacak? Bu konuda da bir
sıkıntı olduğunu görüyoruz ama asıl
sıkıntı bütçede yeri olmayan bu borçlanmayı, tahvilleri
nasıl sağlayacaksınız, sorun burada.
Şimdi,
küresel krizle ilgili Meclise vermiş olduğumuz bir
araştırma önergemiz var. G-20 zirvesine Sayın Başbakan
katıldıktan sonra şunu söyledik: Demokratik Toplum Partisi bu
küresel krizin Türkiyeyi de vuracağını ve etkileyeceğini
söyleyerek Meclisin bu konuda önlem almasını söyledi ve bu konuda
Meclise verdiğimiz araştırma önergesinde küresel krizin
özellikle başta ABD olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinde
gelişmesi, Türkiye'nin ekonomisinde ihracatının yüzde
60ının üzerinde bu ülkelere -100 milyar dolar civarında-
olması nedeniyle Türkiye'nin mutlak surette önlem alması
gerektiğini söyledim. Ancak -bu konuda- bunu Hükûmete bir türlü
anlatamadık çünkü Küresel kriz teğet geçiyor, bizi etkilemiyor,
fırsata çevireceğiz. deniliyor. Arkasından da muhalefet bir
şeyler söylediği zaman bizler Efendim, kriz tellallığı
yapılıyor. deniliyor. Yani gerçekten eğer kriz etkilemiyorsa bu
küçük, minik paketler, daha önce KOBİlerle ilgili, KOSGEBle ilgili,
teşvikle ilgili küçük küçük, minimini paketler çıkarıldı.
Neden? Şimdi, küresel krizin 71,5 milyon insanımızı etkilediği
dikkate alınmıyor. Sanki sadece finans sektörü, bankacılık
sektörü, küçük KOBİler, küçük firmalar, orta boy firmalar, sadece
işverenler, sadece sermaye kesimleri etkileniyormuş gibi bir
yaklaşım tarzı gerçekten yanılgının en büyük
noktası.
Peki, madalyonun
öbür yüzünde, emekçi kesim ve tarım sektörü, köylülük, köylüler, üretime
katılan vatandaşlarımız, milyonlarca emekli, milyonlarca
çalışan, işçi, ücretli, memur, maaşlı, bunların
hiçbirisi küresel krizden etkilenmiyor mu? Bunun göstergeleri aslında
sosyal olarak toplumdaki gelinen ve sinyallerini verdiği bir noktaya
gelmiş durumda toplum. Toplum cinnet geçiriyor aslında farkında
değiliz. Kredi kartlarının tamamının borçlanması,
1 milyonun üzerinde kredi kartları borçlarının icra ve iflasa
götürmesi, bankalara haciz şokları, bankalardan evlere, kişilere
haciz şokları
Toplumda bir yandan böylesi bir kıskaç
yaşanırken, diğer taraftan cep telefonları, dolaylı
vergiler, petrole, akaryakıta yapılan zamlar, doğal gaza
yapılan zamlar, elektriğe yapılan zamlar, suya yapılan
zamlar, ekmeğe yapılan zamlar ve bütün bunların sonucu
enflasyonun artması, dış borçların artması, ödeme
güçlüğü, ihracatın daralması, yatırımın
durması ve işsizlik. Bunun verileri aslında çok net
hissediliyor. İstediğimiz kadar teğet geçtiğini söyleyelim.
Sayın Başbakan: Etkilemiyor, teğet geçiyor. diyor.
Bakın, ne
kadar teğet geçtiğini göstermek için yakın tarih tespitlerine
geçeceğiz. Martta tarihî rekorundan dönen işsizlikte dünya
3üncüsüyüz bakın. Son verilere göre Güney Afrika yüzde 235 ile ilk
sırayı alıyor. Sonra, bakıyoruz 2nci sırada
İspanya, 3üncü sırada Türkiye yer alıyor. Yüzde 14,4 ile de
Letonya 4üncü sırada. Peki, bu rakamlara baktığımız
zaman işsizlikte, bu krizin etkilediği inşaat sektörü, tekstil
sektörü, sanayi sektörü, otomotiv sektörü ve diğer alanlardaki
işsizliklerle beraber AK PARTİnin iktidar olduğu 2002
yılından 2009 yılına çizilen grafiğe dikkat
ettiğimiz zaman gelinen nokta korkunç bir noktadır. 2002de 10,3 olan
işsizlik oranı 2003, 2004, 2005te yine aynı oranlarda
seyrediyor. 2006da bir ara 9,9a düşüyor ve akabinde yine
fırlıyor en son 2009 Şubatında 16,1e. Genç işsizler
oranının çok fazla olması -aslında burada çok ciddi bir
oran yüzde 27,5- bu da düşünüldüğü zaman bugün 2,3 milyon kişi,
zaten iş bulma umudunu kesmiş olan büyük bir rakam.
Bilmiyorum,
milletvekili olarak benim Mecliste halkla ilişkiler odama gelen en büyük
talep, en fazla talep -batıdan ve doğudan, Karadenizden ve güneyden-
işle ilgilidir. Hem vasıflı hem üniversite mezunu hem genç en
fazla Mecliste başvuru gerekçesi iş, iş talebi. Üniversite
bitirmiş, evli barklı, bir yerde çalışamayan
insanlarımız.
Şimdi,
Türkiye gerçeklerine baktığımız zaman, ya dayısı
olacak ya adamı olacak ya torpili olacak anlayışıyla hâlâ
iş bulma umuduyla çalışan bir çalışma
ortamının adil olduğunu söyleyemeyiz.
Biz bütçe
görüşmelerinde bu kürsüden ifade ettik, söyledik. Küresel krizin etkisi
sonucu, daha 2009 bütçesi görüşülürken, bütçe görüşmeleri
esnasında, IMFnin de dayatmaları sonucu bu bütçe revizyon gördü. 6,7
milyar -bütçe görüşülürken uğradığı- revizyon.
Aslında IMFnin öngördüğü rakam 20-25 milyar.
Bugün IMF heyeti
Ankarada, Hükûmetle görüşmeler hâlinde. Bugüne kadar, IMFyle, bu kriz
sonrası imzalaması gereken protokolü imzalamadı. Bugün
öğreneceğiz. Ama şu krizle ilgili 20 milyar, 30 milyar, ne
anlaşma yapılacak? 2011e kadar mı? Yani ülkemizin bu borç, bu
taahhüt altına sokulması durumunda, nezaketen, demokrasi gereği,
çoğulculuk gereği, katılımcılık gereği,
Başbakanın veya ilgili bakanların gelip Meclise bir bilgi
vermesi gerekir, bir bilgilendirme yapması gerekir, ama bu tür bir
demokratik, çoğulcu, katılımcı anlayışı
göremiyoruz.
Ne oluyor peki?
Durum iyiye mi gidiyor? Hayır. Bakın, bütçede beş aylık
açık yıllık hedefin 2 katı oldu. Beş aylık açık
2 katı oldu. Bütçe açığı, yılın ilk beş
ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 903,9 artarak
Bakın, bu bir rekordur, korkunç bir rakamdır bu, bunu hiç kimse
anlamayabilir.
Bakın,
toplumsal cinnet geçiren -batıda, doğuda fark etmiyor- çocuklarını
öldüren, ailelerine kurşun sıkan ve intihar eden birçok
insanların hepsinin odağında ekonomik bunalım vardır,
parasızlık vardır, borçlanma vardır, haciz vardır.
Bunları, toplumu sosyal çürümüşlüğe doğru iten bu etkenleri
çok iyi görmek ve değerlendirmek gerekiyor.
Şimdi, bu
rakam, 2 milyar 60 milyon TLden 20 milyar 683 milyon TLye yükseldi beş
ayda. Bakın, Maliye Bakanının 2009 bütçesiyle ilgili öngörüsü 10
milyar civarında bir açık, rakamlar burada.
Şimdi, bu
krizi yönetme konusunda Hükûmete şunu açıkça söylemek istiyoruz:
Evet, üç beş tane mini paket getirdiniz. KOBİ dediniz KOSGEB
dediniz firma dediniz ticaret dediniz sınır ticareti dediniz
şirket dediniz banka dediniz kredi dediniz; iyi, güzel. Peki,
milyonlarca emekçi ne olacak? Milyonlarca emekçi
Tarım endüstrisi,
tarım üretimi ne olacak? Tarım gibi, Türkiye'nin çok zengin
olduğu bir alanda çöken, gübre parasını, üretim
parasını karşılayamayan bir tarım sektörü ne durumda
olacak? Buğday taban fiyatları şimdiden insanların uykusunu
kaçırmış durumda. Geçen seneki taban fiyat yüzde 6-7lerde
buğday alımı, bugün yüzde 5lerde düşünülüyor. Fındık ile ilgili Fındık
üretim rekoltesi yüksek. deniliyor, Türkiye yüzde 75ini
karşılıyor. Kardeşim, çok karşılıyor, çok
kazanıyor, çok üretiyor diye kendi üreticisini cezalandıran
başka bir devlet var mıdır? Bakınız, eğer çok
üretiyor diye
Çok petrol üreten ülkelerin de satamaması gerekiyor, çok
balık tutan ülkelerin de dört tarafı deniz olan ülkelerin de
balığı satamaması gerekiyor.
Bu kriz
ortamında şu fotoğrafı görmek gerekiyor artık:
Dünyanın haritası ekonomik olarak değişiyor, dünyanın
sistemi değişiyor. Yeni ekonomik politikaları, yeni
stratejileri, yeni programları Türkiye'nin önüne koymasının
artık zamanıdır. Neden zamanıdır? Gördük, bir
sosyalist sistem vardı. Reel sosyalist sistemin çökmesi sonrası
Doğu Bloku ülkelerindeki gelişmeleri, serbest piyasa ekonomisine
dönüş alanındaki devletleştirmeyle ilgili hataları,
özelleştirmeleri nasıl yeniden revize etme gibi bir yarışa
girdiklerini gördük. Ama öbür tarafta da kapitalist sistemin çöküşü, bu
küresel krizden dibe vuruş durumu söz konusu.
Şimdi, bu
durumda iki modelin de, kapitalist ve sosyalist modelin de çöküş sürecini
ekonomik alanda yaşadığı bu yüzyılda Türkiyenin
yönünü dünyada fırsatı değerlendirebileceği, iş
yapabileceği alanlara çevirmesi gerekiyor. Hindistan, milyarlarca nüfusun
olduğu Çin, milyarlarca nüfusun olduğu Uzak Doğuya yönelmesi
gerekiyor. Bu güzelim ülkenin yer altı ve yer üstü zenginlikleri o kadar
çok ki, bunları satabileceği pazarları şimdiden
oluşturması gerekiyor.
Şimdi sorun,
burada, üretim, istihdam konusunda doğru bir politika geliştiremeyen
Hükûmet, diğer taraftan şunu yapıyor: Diyor ki: Bu
açıkları kapatmanın bir tek yolu vardır: Muhalefeti sustururum.
Sendikaları, emek, meslek örgütlerini sustururum. Grevlerini erteletirim.
Ee, seslerini çıkardıkları zaman da copu indiririm. Hep böyle
olmuş. Küresel kriz yaşanan her dönemde muhalefet ne zaman ki ses
çıkarmıştır, memur sendikaları ne zaman
Kızılay Meydanına gelmiştir su
sıkılmıştır, cop indirilmiştir. Bu alanda
müdahaleler başlamıştır.
Şimdi,
özgürlük mü üretim mi, demokrasi mi güvenlik mi ikilemleri içine sokularak
ülkenin güvenliği de aynı şekilde, yok güvenlik önemli demokrasi
önemli değil anlayışının arkasına
sığınılarak demokratikleşmenin önü kesilmek
istenmektedir.
Şimdi ben
size tarım sektörüyle ilgili bir iki veriden bahsetmek istiyorum. Ziraat
mühendisleri odalarının tarım sektörüyle ilgili bazı
tespitleri var. Diyor ki: Krize karşı alınacak önlemler içinde
tarımın sözü bile geçmiyor. Evet, geçmiyor. Oysaki 5,5 milyar TL
olarak açıklanan 2009 tarım destekleme bütçesi, Tarım Kanununa
göre de gayrisafi millî hasılanın yüzde 1inden az olmaması
hükmünü yerine getirmesi için yaklaşık 10 milyar TL olması
gereken bir rakamdır. Nerede? Hani paket? Yani, Hükûmet, iyi, götürüyor,
küçük küçük paketler
Tarım sektörü için ne getireceksiniz kardeşim?
Yani, tarım sektöründe diyebilecek misiniz: GAPa biz 3,5 milyar lira İşsizlik
Fonundan harcadığımız parayı
Sayın
Bakanımız burada. Evet, bu parayı aldık, Atatürk
Barajından suyu direkt Harrana geçtik. Oysa Atatürk Barajından
Harrana gidene kadar arada iki üç tane kasaba, ilçe, belde vardı. O arazileri
sulamadık, Harranı suladık, kabul. Harrandan Mardin
Ovasına, oradan da Habura kadar sulama var. Bu 3,5 milyarla, ben bu
parayı, hazır parayı, depodaki, kaynaktaki parayı bir
senede sulama kanallarını yaparak bölgede tarıma
kazandıracağım; bu da yüz binlerce, hatta milyonlarca istihdam,
işçi, tarım endüstrisi, tarım sanayisi demek.
Bir örnek
veriyoruz, bu anlayış anlamında bunu ifade etmeye
çalışıyoruz. Tarım sektörü elbette ki krizden önemli ölçüde
etkileniyor. Çünkü tarım ürünlerinin zorunlu ihtiyaçlar olan gıda ve
giyim ihtiyaçlarını karşılayan ham madde niteliğinde
ürünler olması itibarıyla talep açısından belki otomotiv,
dayanıklı tüketim malları, tekstil, inşaat ve turizm
sektörleri kadar olumsuz etkilenmeyebilir çünkü zorunlu bunlar. Ancak şunu
görmek gerekiyor: Dış pazarlara yönelik yaş meyve sebze,
fındık, kuru üzüm, kuru incir benzeri ihraç ürünlerinde bir talep
daralması söz konusu olabilir, beklenebilir. Bu pazarları aşmak
o Hükûmetin, o bürokratlarının, o bakanlıklarının,
genel müdürlüklerinin öngörüsüne, çalışmasına ve yeteneğine
biraz da bağlıdır.
Bu açıdan
baktığımız zaman tarım alanında hiçbir
desteklemenin yapılmaması karşısında şöyle bir
şeyler yapılıyor: Tekel ürünlerine tekrar şu kadar zam
yapalım, oradan 900 milyon TLlik bir kaynak sağlayalım.
Şimdi, 71,5 milyon insanımızın 25 milyonu, 30 milyonu aile
olarak ücretli ve maaşlı. Parası kirasına,
yakıtına, suya, elektriğe yetmeyen memur ve işçi pazara
gittiği zaman pazarda, dükkânda, mağazada alışveriş
edecek parayı cebinde bulamıyorsa, maaşı ayın
başında bitiyorsa, kredi kartlarıyla borçlanmışsa,
alışveriş yapamıyorsa iç pazarda canlanmayı nasıl
sağlayacaksınız? E, bunun da bir yöntemi olması lazım.
Cebinde parası olmayan vatandaş alışveriş yapamaz, bu
çok açık bir kural. Peki, bunlara yönelik bir teşvik var mı, bir
çalışma var mı? Maalesef, Hükûmet kanadında da bunu
göremiyoruz. Oysaki biz bu konularda aslında çok açık ve net
politikaları buralarda defalarca açıkladık, yine
açıklayacağız.
Evet, bir küresel
kriz gerçeğimiz var. Bunu aşmak zorundayız, atlatmak
zorundayız. Türkiye rahata, düze çıkmak zorundadır. Bunun için
bu çatışma sürecini durdurmak zorundayız. Türkiyede
silahların susmasını sağlamak zorundayız. Bu
silahlanma harcamalarına, operasyonlara, bombalara harcayacağımız
paraların büyük bir bölümünü ülke ekonomisine, yatırımına
döndürdüğümüz zaman milyarlarca dolar kendi bütçemize
kazandırmış olacağız. Bu konuda, Hükûmetin gerçekten
sağlıklı bir politika yürüttüğünü söylemek mümkün
değildir.
Yine tarım
sektörünün desteklenmediğini, emek ve meslek örgütlerinin taleplerinin
dikkate alınmadığını, emekçi kesime yönelik bugüne
kadar, işte 2007de başlayan krizin günümüze kadar etkilerini dikkate
aldığımızda, tek bir paketin
açıklanmadığını görüyoruz. Buradan sormak istiyoruz.
Hangi sosyal önlemleri alacağız? Sosyal önlemlerimiz ne olacak? Hane
halkına, tarıma, küçük işletmecilere, yeşil kartlılara
ve istihdamı koruma ve artırmada, zenginden, varlıklıdan,
kazanandan, kazandığı kadar vergi alma adaletini ne zaman sağlayacağız?
Sekiz senedir
Gelir vergisi reformu, gelir vergisi yasa
tasarısını ne zaman Meclise getireceğiz ki, bu gelir
vergisini adaletli bir sisteme dönüştürdükten sonra varlıklıdan
kazandığı kadar vergi aldığımız zaman, bu
ülkede de ekonomi rayına girecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bağlıyorum efendim.
Özelleştirmede
bir yandan, yap-işlet-devret modelleri bir yandan, e, diğer yandan
bankacılık sektörünün kurtarılması çabaları
Peki,
niye Halkbank, Vakıfbank, Ziraat Bankası birleştirilerek daha
güçlü bir bankacılık sistemine yönelinme gibi bir ihtiyaç duyulmuyor
veya yeni KİTler kurulması veya bölgesel dengesizliğin
kaldırılması konularında yeni, etkin önlemler alınmıyor?
Burada şunu
çok açıklıkla ifade etmek istiyoruz: Evet, krizin iki yanı
vardır, madalyonun iki yanı vardır: Bir çalışanlar
cephesi, emek cephesi, üretenler cephesi; bir de sermaye cephesi, işveren
cephesi, kazananlar cephesi vardır. Bu madalyonun iki tarafında adaletli
bir dengeyi sağlamadığımız zaman ve bunu eş güdüm
şeklinde hayata geçirip önlemler almadığımız zaman, bu
küçük paketlerle hiçbir sorunu değiştiremeyiz, çözemeyiz.
Bu duygularla,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekilli Faik Öztrak.
Buyurunuz
Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 386 sıra sayılı Yasa
Tasarısının geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, küresel krizin ilk işaretlerinin
algılanmasından bu yana iki yıl, Türkiye'nin de içinde
bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin bu krizden etkilenmeye
başlamasının ardından da sekiz ay geçmiştir. Dünyada
tüm ülkelerin canlandırma paketlerini uygulamaya koymayı
tamamladığı ve artık bu paketlerin mali dengelerini bozucu
etkilerini önümüzdeki yıllarda nasıl kontrol edeceklerini
tartışmaya başladıkları bir dönemde, biz,
canlandırma paketlerini açmaya başladık. Bu ayrışma,
hem içeride hem de dışarıda risk algılamasını
arttırıyor.
CHP olarak,
mevcut iktidarın izlediği büyüme stratejisindeki
yanlışlıkları
sürekli dile getirdik. 2007 yılından sonra da küresel
iklimdeki bozulmayı görerek hızla tedbir alınması
ihtiyacını ve bu çerçevede önlem önerilerimizi defalarca
açıkladık. O zamanlar Sayın Başbakan ve Hükûmet krizin teğet
geçeceğinden ve küresel krizin getireceği fırsatlardan söz ediyordu.
Son olarak, şubat ayında Başbakanın seçim
meydanlarından yaptığı yardım çağrısı
üzerine, krizin işsizlik ve büyüme cinsinden maliyetlerini
sınırlayacak acil önerileri Genel Başkanımız yedi
madde hâlinde sıraladı. Partimizin bu yapıcı tavrı
karşısında Sayın Başbakan yine sinirlendi veya kendi
ifadesiyle dertlendi ve Herkes kendi işini baksın. dedi. Ancak,
seçimlerden sonra Hükûmet, Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği öneri
paketleri içinden belirli önlemleri seçerek uygulamaya koymaya
başladı.
Değerli
milletvekilleri, bazı sektörlerde özel tüketim vergisi ve katma değer
vergisinde indirime gidilerek piyasada belirli bir canlanmanın
sağlanmasına yönelik önerimiz nisan ayından başlamak üzere
uygulamaya kondu. Şu anda huzurunuzda bulunan Kredi Garanti Fonu da kredi
piyasalarında tıkanıklığın
aşılması amacıyla yine aynı öneri seti içinde partimiz
tarafından ifade edilmişti.
Sayın
milletvekilleri, getirilen yasa teklifinin 1inci maddesiyle KOBİlerin
kullanacağı krediler için Hazine kefaleti sağlanmaya
çalışılmakta, böylece kredi piyasalarındaki
sıkışıklık aşılmak istenmektedir. Bu
çerçevede, Hazinenin 2009 yılında 1 milyar Türk lirasına kadar
özel tertip devlet tahvili ihraç etmesi öngörülmektedir.
Sayın
Başbakanın teşvik paketiyle ilgili son açıklamaları bu
düzenlemenin nasıl uygulanacağına dair ipuçlarını da
vermiştir. Bu destekle KOBİlere açılacak bir kredinin geri
dönmemesi hâlinde bunun yüzde 65i Hazine tarafından karşılanacak,
geriye kalan yüzde 35 risk ise krediyi veren bankanın üzerinde
kalacaktır. Kredi riskinin bir kısmının banka üzerinde
kalması ahlaki rizikoyu azaltmak bakımından doğrudur ancak
ekonominin içinde olduğu koşullarda 1 milyar Türk lirasının
yetersiz kalacağını düşünüyoruz. Diğer taraftan, 30
Haziran 2008den önceki iki yılda tahsili gecikmiş alacağı
olan veya kamuya herhangi bir yükümlülüğü bulunan KOBİlerin bu
sistemden yararlanmayacağı da anlaşılmaktadır. Bu,
Hükûmetin, ekonominin içinde bulunduğu durumun farkında
olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Bize benzeyen ekonomilerin
reel sektörlerinde 2008 yılının son üç ayında baş
gösteren sıkıntıların, bizde 2007 yılından beri
artarak sürdüğünü rakamlar ortaya koymaktadır. Bu nedenle,
uygulamanın, 2007 yılını da kapsayacak şekilde
değiştirilmemesi hâlinde kredi garantisi düzenlemesinin etkisi
sınırlı kalacaktır.
Bütün
bunların ötesinde, bu yasayı etkisizleştirecek en önemli husus,
bir yandan firmaların finansman kaynaklarına erişimini
kolaylaştırmaya çalışırken, diğer yandan hem kriz
nedeniyle kaçan yabancı sermayenin kredi imkânlarını
daraltması hem de düşen büyüme nedeniyle azalan vergi gelirleri ve
Hükûmetin hesapsız kitapsız yaptığı birçok
düzenlemeyle hızla artan bütçe açıkları sonucunda hazinenin özel
kesimin borçlanabileceği kaynaklara el koymasıdır. Nitekim 2008 yılının
ilk beş aylık döneminde 43,3 milyar Türk lirası artan kredi
hacmi, bu yılın aynı döneminde 5 milyar Türk lirası
düşmüştür. Buna karşın geçen yılın ilk beş
aylık döneminde yaklaşık 4,5 milyar Türk lirası gerileyen
bankacılık sistemi portföyünde tutulan kamu kâğıtları,
bu yılın aynı döneminde 19,4 milyar TL artmıştır.
2008 yılının Ocak-Mayıs döneminde 3,6 milyar Türk
lirası net iç borçlanma gerçekleştiren hazine, bu yılın
aynı döneminde 25,5 milyar Türk lirası net iç borçlanma
gerçekleştirmiştir. Yine, bu dönemde borç çevirme oranı, toplam
borç çevirme oranı yüzde 72,5tan yüzde 101,9a yükselmiştir.
Bu belirsizlik
ortamında bankaların yüzde 65 oranında garanti edilen bir kredi
yerine yüzde 100 garantili olan hazine kâğıtlarına para
yatırmasından daha doğal hiçbir şey yoktur. Sonuç olarak
Hükûmet, dış borçlanma imkânlarının hızla
daraldığı bir ortamda bütçe açıklarını iç
piyasadan finanse etmeye devam ettikçe ve ortaya önümüzdeki üç yılda mali
sürdürülebilirliği sağlayacak bir program koymadıkça bu tedbir
kâğıt üzerinde kalmaya mahkûmdur.
Diğer
taraftan, Hükûmetin bütçenin samimiyet ilkesini ihlal eden ve Meclisimizin
bütçe yapma hakkını görmezden gelen yaklaşımları da
sürmektedir. Bunun son örneği, bu yasa tasarısına Plan ve Bütçe
Komisyonunda eklenen ve Toprak Mahsulleri Ofisine hububat alımları
için 2,6 milyar Türk lirasına kadar özel tertip devlet tahvili verilmesini
öngören 2nci maddedir. Ancak, Toprak Mahsulleri Ofisine 2008-2009 ürünü
buğday alımlarında kullanılmak üzere verilecek özel tertip
devlet tahvilleri, bir önceki maddedeki uygulamadan farklı olarak
kuruluşa borç, hazineye alacak olarak kaydedilecektir.
Değerli
milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisinin bu yıl ciddi bir müdahale
alımı yapmasını ve bu amaçla bütçeden kaynak tahsisini destekliyoruz.
Ancak, 500 liralık müdahale alım başfiyatının da
çiftçilerimizi hiçbir şekilde tatmin etmediğinin burada
altını çizmek istiyorum. Yine ayrıca, Toprak Mahsulleri Ofisinin
geçtiğimiz yıl hububat alımlarında başta Tekirdağ
olmak üzere Trakyaya yaptığı üvey evlat muamelesinin sürmesi
hâlinde bu fiyatın da geçerli olmayacağını, çiftçinin
tüccarın kucağına düşerek çok daha düşük fiyatlarla
ürününü satmak zorunda kaldığının altını çizmek
istiyor ve Toprak Mahsulleri Ofisinin bu yıl Trakya bölgesinde ciddi
şekilde destekleme alımı yapmasını beklediğimizi
bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, buraya kadar söylediklerim bu maddeyi desteklediğimize
ilişkindi. Ancak, bundan sonra bu maddede öngörülen finansman yöntemi
konusundaki ciddi endişelerimizi de dile getirmek isterim.
Toprak Mahsulleri
Ofisine kendi görev alanı dışında fındık
alımı gibi görevlerin verilmesi nedeniyle kurum hâlihazırda çok
ciddi bir borç yükü altına girmiştir. 2007 ve 2008
bilançolarının karşılaştırması Ofisin mali
yapısındaki hızlı bozulmayı açıkça
göstermektedir. 2007 yılında Ofisin kısa vadeli mali
borçları 31 milyon Türk lirası iken, 2008de söz konusu mali borçlar
1,5 milyar Türk lirasına yükselmiştir. Sadece bir yılda kurumun
kısa vadeli mali borçlarındaki artış 50 kattır.
Aynı dönemde Ofisin toplam borçları ise neredeyse 2ye katlanarak 5,4
milyar Türk lirasına çıkmıştır.
Sonuçta, Ofisin
öz kaynaklarının toplam pasifler içindeki payı da 2007de yüzde
41 iken 2008de yüzde 25e gerilemiş ve kurum, hızla öz
kaynaklarını yitirmiştir. Bu tablo, Ofise bu yıl ikrazen
yani borç olarak verilecek ve bütçe harcamaları içinde gösterilmeyerek
borçlanma kalemlerine atılacak özel tertip devlet tahvillerinin önümüzdeki
yıllarda geri ödenmeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu
durumda, bu kâğıtların bütçe dışında çizgi
altı finansman kaleminde gösterilmesi 2009 yılında yapılan
bir harcamayı gizleyerek bütçenin suni olarak küçük gösterilmesinden
başka bir şey değildir. Bu, bütçenin samimiyet ilkesinin
açıkça ihlalidir. Diğer taraftan, artık gerçekçiliğini
yitirdiği belli olan bütçenin gelir ve gider kalemlerinin Meclis
tarafından yeniden belirlenmesi yerine bu tür hesap oyunlarına
başvurulması veya açığı değiştirmek yerine
borçlanma kanunundaki limitlerin değiştirilmesi Meclisimizin bütçe
yapma hakkının engellenmesidir. Bu tür uygulamalar, 2001 krizinin
ardından mali şeffaflığın sağlanması
yönündeki düzenlemelerle elde edilen güven artırıcı
kazanımların bunlara en çok ihtiyaç duyduğumuz bir konjonktürde
yitirilmesi anlamına gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet tarafından getirilen ve aralarında bizim de
önerdiklerimizin bir kısmı yer alan önlemler, krizin etkilerinin
azaltılması için gerekli ancak yeterli değildir. Bizim
önerilerimizin birincisi ve olmazsa olmazı ekonomik aktörlere güven
verecek, orta vadeli belirsizlikleri ortadan kaldıracak bir programın
açıklanması ve alınacak önlemlerin bu program çerçevesinde
hayata geçirilmesiydi. Mali sektörde bir kriz yaşanmamasına rağmen
Türkiye kendi liginde daralma ve işsizlik şampiyonu olmuştur.
Buna karşın AKP Hükûmeti, yerle bir olmuş dengeleri yeniden
kuran, güven veren, geleceğe ışık tutan bir programı
ortaya koyamamıştır. Bırakın orta vadeli bir
programı, gerçekçi bir 2009 bütçesi ve bunun finansmanına
ilişkin ayakları yere basan bu yıla ait bir program dahi yoktur.
Aksine Hükûmet, parça parça uygulamalarla akılları daha da fazla
karıştırmakta, güven erozyonunu
hızlandırmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, kuşkusuz böyle bir yöntem alınan önlemlerin
etkinliğini sınırlamaktadır. Nitekim, bugün tüm ekonomik
aktörler, 2010 ve 2011 yıllarına ilişkin artan belirsizliklerden
ve öngörü eksikliğinden şikâyet etmektedir. Başlangıçta
Sayın Başbakanın krizi görmezden gelme ve küçümseme
yaklaşımı, ekonomik birimler nezdinde Hükûmetin olayları
doğru okuyamadığı kanaatini oluşturmuştur.
Son olarak, bu
tasarının da içinde yer aldığı teşvik ve istihdam
paketlerini açıklarken Başbakanın önlemlerin bütçeye yükünün ucu
açık olduğunu söylemesi ve ortaya ne bir maliyet ne de bir finansman hesabı
koyamaması, ne yapıldığının bilinmediği
izlenimini pekiştirmiştir. Böyle bir açıklama, aynı
zamanda, bu paketler çerçevesinde verilen taahhütlerin yerine
getirilemeyeceğinin endişesini de yaratarak bu düzenlemelerden
beklenen etkinin sınırlanmasına neden olmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, kriz dönemlerinde mali disiplin gevşetilebilir. Nitekim,
dış dünyada da ülkeler tarihte eşine az rastlanan bir mali
gevşemeye gitmişlerdir. Ancak bu ülkeler hem mali gevşemeye
imkân verecek esnekliğe sahiptir hem de gevşemenin ilerleyen
yıllarda nasıl telafi edileceğine dair güvenilir, orta vadeli
programları ortaya koyma çabası içindedirler.
Bugün dünya,
Şilinin 4 milyar dolarlık mali teşvik paketini
alkışlamaktadır. Dünyada tüm ülkelerin kredi
değerliliği sorgulanırken Moodys Şilinin kredi notunu
artırmıştır. Şili, güneşli günlerde
biriktirdiği imkânlarını, kötü günlerde her bir
vatandaşına 70 dolarlık harcama çekleri dağıtarak
kullanmaktadır.
O hâlde izlenecek
yol, ikinci grupta yer alan ülkelerin yaptığı gibi güven
verecek, temel makro hedeflerde belirsizliği ortadan kaldıracak orta
vadeli bir program çerçevesinde mali gevşemeye gidilmesi, ilerleyen
yıllarda ise bu gevşemenin nasıl telafi edileceğinin
kamuoyuna açıklanmasıdır. Bu yapılmadığı
takdirde, son dönemde kamuoyuna açıklanan paketlerin etkisi hem
sınırlı kalacak hem de bütçede yeni delikler
açılacaktır. AKP Hükûmetinin 2007 yılından bu yana genel ve
yerel seçimlere yönelik izlediği politikalar ekonomide mali gevşemeye
yönelik esnekliği büyük ölçüde daraltmıştır. Seçimler
nedeniyle faiz dışı fazla hedefi hızla
gevşetilmiş, kötü günler için kullanılabilecek bir imkân heba
edilmiştir. Artık vakit geçirmeden yapılması gereken mevcut
koşullara uygun yeni bir elbisenin dikilmesidir.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmet, 2002 sonrasında yaşanan küresel ekonomideki
iklim değişikliğini algılayamamıştır.
İktidara geldiğinde kucağında bulduğu ve önceki
konjonktürde geçerli ve güven uyandıran reçetelerde değişen
küresel iklimin gerektirdiği değişiklikleri
yapamamıştır. Bu eksikliğin faturası bugün önümüze
konmaktadır. Bunun neticesinde, 2006 yılına kadar benzerlerine
göre daha iyi performans gösteren Türkiye, 2006 yılından itibaren
küresel krizden çok önce benzerlerinden hızla ayrışmaya
başlamıştır. 2002-2005 döneminde bize benzeyen ekonomiler
ortalama yüzde 7 oranında büyürken Türkiye, hem küresel konjonktürün hem
de bir önceki Hükûmetten devraldığı programın
güvenilirliği ile aynı dönemde ortalama yüzde 7,3 büyüme
başarısını göstermiştir. Ancak, izlenen
yanlış politikaların yarattığı
kırılganlıklar etkisini 2006-2008 yılları
arasında göstermeye başlamıştır. Bunun sonucunda, bu
dönemde tablo tam tersine dönmüş ve bize benzeyen ekonomiler ortalama
yüzde 7,5 büyürken, Türkiye aynı dönemde sadece ve sadece yüzde 4,2
büyüyebilmiştir. Küresel krizden önce kendi
sıkıntılarına gömülen Türkiye, küresel krizin gelmesiyle
büyüme ve işsizlik cinsinden dünyada en yüksek bedeli ödeyen ülkelerden
biri konumuna gelmiştir. AKP Hükûmetinin krizi hızla okuyamaması,
kapsamlı, tutarlı bir programı ortaya koyamamasının
bedeli ağır olmuştur.
2008
yılının son üç ayında yüzde 6,2 daralmayla Türk ekonomisi
G-20 ekonomileri içinde daralma şampiyonu olmuştur. Sanayi üretiminde
bu yılın ilk üç aylık dönemindeki yüzde 21lik düşüş,
2009un ilk üç aylık döneminde de ekonominin yüzde 12-13 civarında
küçüleceğini göstermektedir. Bu yılın ilk üç ayında da
daralma şampiyonluğunu elimizde tutacağımız
açıktır. İşsizlik oranları da her ay yeni bir rekor
kırmaktadır. Tarım dışında iş arayan her
beş kişiden biri işsizdir, iş arayan her üç gencimizden
biri işsizdir. Son bir yıl içinde ücretli olarak çalışan
460 bin kişi işsiz kalmıştır. Türkiye, mart ayı
itibarıyla İspanyadan sonra OECD içinde en yüksek işsizlik
oranına sahip ülke konumundadır.
Değerli
milletvekilleri, resmî veriler, Hükûmetin ekonomide görmek istediği
yalancı baharın hâlen çok uzakta olduğunu ortaya
koymaktadır. Türkiye İhracatçılar Meclisinin rakamlarına
göre mayıs ayında ihracattaki düşüş hızlanarak
sürmektedir. Nisan ayında sanayi üretimi geçen yılın aynı
dönemine göre yüzde 18,5; imalat sanayi üretimi de yüzde 20,6 oranında
düşmüştür. İlk bakışta üretimdeki düşüşün
önceki aylara göre yavaşlaması dibin bulunduğu izlenimini verse
de mevsimlik etkilerden arındırılmış üretim endeksi
baş aşağı gidişini sürdürmektedir. Nisan ayında
endeks, yayımlanmaya başladığı 2005
yılının Ocak ayından bu yana en düşük değerine
gerilemiştir. Kapasite kullanım oranıyla birlikte açıklanan
imalat sanayi mayıs ayı üretim tahmini de düşüşün
sürdüğünü göstermektedir. Ekonomideki hızlı daralmayla
düşen cari açığa rağmen yabancı sermaye
girişlerinin kaçışa dönmesiyle birlikte sermaye
hesabının verdiği açıklar cari açığı
geçmiştir. Nitekim krizin bizim gibi ülkelere yansımaya
başladığı geçen yılın ekim ayı ile bu
yılın ilk dört aylık dönemi arasında cari işlemler
dengesi açığı 8,4 milyar dolar olurken, sermaye hesabı
dengesi 14,8 milyar dolar açık vermiştir ve bu 23 milyar dolar
civarındaki açığın 18 milyar doları net hata noksan
kalemiyle finanse edilmiştir. Bunun mahiyeti belli değildir. Nisan
ayı rakamları ise net hata noksan girişindeki duruşla
birlikte ödemeler dengesinin rezerv azalışıyla finanse edilmeye
başladığını göstermektedir.
Sayın
milletvekilleri, Merkez Bankasının son
yayımladığı Finansal İstikrar Raporu hane halkı borçlarının
gelirlere oranının hızla arttığını
göstermektedir. İktisadi faaliyetteki yavaşlamayla artan
işsizlik, hane halkının yükümlülüklerini yerine getirme
imkânını hızla ortadan kaldırmaktadır. Nitekim, 2007
sonunda tasfiye olunacak kredi kartı ve tüketici kredisi borcu bulunan
gerçek kişi sayısı 652 bin kişiyken, mart ayında bu
sayının 1 milyon 174 bin kişiye yükseldiğini görüyoruz.
Kriz teğet geçecek söylemiyle küresel krizi ve ekonomik gelişmeleri
ne kadar doğru okuyabildiğini gösteren Başbakan, bu verilere
rağmen vatandaşta harcayacak para olduğunu söyleyerek kendi
vatandaşının durumundan ne kadar haberdar olduğunu da
açıkça ortaya koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet, mayın temizleme yasası üzerinde
gösterdiği hassasiyeti milyonları etkileyen krize çözüm arama yönünde
göstermelidir. Seçim nedeniyle aylarca önlem almayı geciktiren Hükûmetin
son olarak Meclis gündemini iktidar-muhalefet uzlaşmasına en çok
ihtiyaç duyulan bir dönemde kara mayınlarının temizlenmesi
konusundaki dayatmasıyla bir ay süreyle meşgul etmesinin maliyeti,
işsizler ordusuna eklenen kişi sayısının
milyonları aşması olmuştur. Hükûmet bu tavrını
süratle değiştirmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) Değerli milletvekilleri, bundan önceki krizden
çıkış sürecinde Hazine Müsteşarlığı
yapmış bir arkadaşınız olarak Hükûmete sesleniyorum:
Küresel krizi millîleştiriyorsunuz. Küresel krizden çok önce yaşamaya
başladığımız kendi krizimizi daha da derinleştiriyorsunuz.
Bu ülkeyi hızla üretimsizlik ve işsizlik batağına
çekiyorsunuz. Durumu daha fazla savsaklamadan, artık gerçekçi bir
programı ortaya koyun, yerle bir olmuş makro dengeleri yeniden kurun,
uzun dönemde maliye politikasının ve borç dinamiklerinin
sürdürülebilir olduğunu gösterin, ekonomiyi canlandıracak en önemli
unsur olan güveni bir an önce tesis edin.
Sözlerimi
tamamlarken yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Öztrak.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına Afyonkarahisar Milletvekili Halil
Aydoğan.
Buyurunuz
Sayın Aydoğan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 386 sıra sayılı
Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına
ilişkin şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Yaşanmakta
olan küresel finans krizi ülkeleri farklı yön ve şekilde
etkilemektedir. Bazı ülkeler doğrudan finans ve bankacılık
kriziyle karşı karşıya iken bazı ülkeler özellikle
yükselen piyasa ekonomileri ise iki şokun etkisi altında
kalmıştır. Bunlar, sermaye girişlerinin durması ve
ihracat talebinin çöküşüdür.
Küreselleşme
sürecinin doğası gereği söz konusu şoklar ülkemizi de
etkilemektedir. Bazı yükselen piyasa ekonomileri, sürdürülemez kredi
artışı ve maliye politikaları nedeniyle kendilerinden
kaynaklanacak bir kriz için uygun ortama sahip bulunmaktayken Türkiye gibi
bazı ülkeler de krizden kendi sorumluluğu yokken etkilenmektedirler.
Dünyada
uygulamaya konulan krize yönelik tedbirler genel olarak üç başlık
altında toplanmaktadır: Faiz oranlarının düşürülmesi
ve piyasalara likidite sağlanması, altyapı
yatırımlarının ve talebin canlandırılması,
finans ve bankacılık sektöründe büyük boyutlarda kurtarma
işlemlerinin yapılması. Bu tedbirler setinin dünya genelinde
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ortalama yüzde 30dur. Küresel
krizin finans kurumlarında oluşturduğu zarar tutarı 1,3
trilyon dolar civarındadır. Öte yandan bu süreçte finansal
kurumlardaki sermaye artırımı ise 1,2 trilyon dolara
yakındır.
Yaşanmakta
olan krizin en önemli özelliği, belirleyicisi, bunun finans ve
bankacılık krizi olmasıdır. Bu nedenle, özellikle bu alanda
bir kriz içinde bulunmayan ülkelerin krizden etkilenme oranı diğer
ülkelere göre daha az olacaktır. Türkiye de bu ülkelerden biridir. Türk
bankacılık ve finans sektörü, mimarisi sağlıklı bir
yapıya sahip bulunmaktadır.
İktidarımız,
küresel finans krizinin doğuşundan bugüne kadar belirli bir
sistematik ve bütünlük içinde, farklı zamanlarda farklı içerikli
tedbirleri, paketleri uygulamaya koymuştur. Hatırlayacak olursak,
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası gecelik faiz oranlarını
önemli ölçüde düşürdü, piyasalara TL ve döviz likiditesi
sağlandı, kamu altyapı yatırımlarına önemli
kaynak ayrıldı, GAP ve diğer bölgesel kalkınma projelerine
hız verildi, çalışanların satın alma güçleri önemli
ölçüde iyileştirildi, ayrıca değişik sektörlerde vergi oranlarında
yapılan indirimlerle stok ve talep sorunlarının
azaltılması sağlandı. 2008 yılının ikinci
yarısından sonra alınan ve uygulamaya konulan yetmişe
yakın tedbirin, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası işlemleri ve
Sayın Başbakanımızın en son açıkladığı
tedbirlerin maliyeti hariç tutarı, ortalama 36,3 milyar TL ve gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı da yüzde 3,8dir.
Katılım
öncesi ekonomik programda da krize karşı alınan önlemler ve
maliyeti bir tablo hâlinde yer almaktadır. 2008-2010 dönemini kapsayan OECD
sistematiğine göre gelir önlemleri, harcama önlemleri ve bütçe üzerinde
doğrudan veya hemen etkisi olmayan mali önlemler şeklinde
hazırlanmış bu tablodaki tedbirlerin tutarı 54,4 milyar TL
ve gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı ise yüzde 5,13 olarak
ifade edilmiştir. 2008 yılında faizsiz krediden yararlanan
KOBİ sayısı 24 bin ve sağlanan kredi desteği 1,6
milyar TL olmuştur. 2009 yılında da bu destek 4 milyar TLye
ulaşacaktır.
Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarı, finans krizine yönelik olarak küresel
sistemin oyuncularının aldığı tedbirlerin
benzerlerini, benzer zaman diliminde uygulamaya koymuştur. Krizin
etkilerinin azalmaya başladığına yönelik sinyallerin
arttığı günümüzde ekonomik büyümenin tekrar
hızlanması, finans ve bankacılık sektörü güçlü ekonomilerde
daha hızlı olacaktır. Bu yaklaşımlarda ana prensip,
geçici mali gevşeme ve borç stokundaki artışların orta
vadede tekrar eski seviyelerine geri getirilmesidir. Katılım öncesi
ekonomik program, bu çerçevede önemli ip uçları vermektedir. Önümüzdeki
günlerde yenisi yayınlanacak orta vadeli program ve orta vadeli mali
planda bu prensibe ilişkin yaklaşımlar yer alacaktır.
Sayın
Başbakanımızın birkaç ay önce ifade ettiği, son
basın toplantısında da vurguladığı önemli bir
destek de KOBİlere yönelik kredi garanti sistemidir. Toplam işletme
sayısının yüzde 99unu ve toplam istihdamın yüzde 80ini
oluşturan KOBİler, ekonomimizin önemli bileşenidir ve dinamik
gücü durumundadır. Özellikle istihdam açısından bu denli öneme
sahip olan KOBİlerin desteklenmesi büyük önem
taşımaktadır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilmiş bulunan bu tasarıyla,
KOBİlerin, bankacılık sektörünün imkân ve kaynaklarından,
finans imkânlarından daha fazla ve etkin şekilde yararlanması;
hâlihazırda var olan kredi garanti sisteminin etkin bir şekilde
çalışmasının sağlanması; özel sektörün, reel
sektörün üretim, ihracat ve istihdam potansiyelinin korunması ve
artırılması; bankacılık sektörünün tahsili gecikmiş
alacak stokunun artışının azaltılması, kredi
kalitesinin yükseltilmesi; ekonomik ve finansal sorunlara, gelişmelere
yönelik kamu ve özel sektör yönetişiminin somut ve kurumsal
yapısının oluşturulması ve güçlendirilmesi
amaçlanmaktadır.
Dünyadaki
başarılı kredi garanti sistemleri içerisinde İtalya,
Portekiz ve Fransadaki örneklerin Türkiye için daha uygun modeller olduğu
düşünülmekle birlikte, hiçbir modelin Türkiyede bire bir uygulanma
şansı bulunmadığından ideal model bu konuda tespit
edilmelidir.
Kamunun kredi
garanti kurumlarına destek vermesi, durumu iyi olan ancak yeterli
teminatı bulunmayan KOBİlere kredi açılmasında
bankaların risk alma davranışını olumlu yönde
etkileyecektir. Risk algılamasının değiştiği ve
kredi verme standartlarının yükseldiği dönemlerde kamunun bu tür
destekleri, ekonomideki küçülme eğilimini yavaşlatıcı etki
üretecektir. Bu hem üretim ve istihdam üzerinde hem de vergi gelirleri üzerinde
olumlu destek yaratacaktır. Görüşmelerini yapmakta olduğumuz
tasarı bu konuya vurgu yapmaktadır. Bu tasarı ile kredi garanti
kurumlarının düzenlenmesi ve devletin sisteme vereceği destekler
ve bu konuda kullanılacak kamusal kaynaklar belirlenmektedir. Sistemin
dizaynına ilişkin konularda da Bakanlar Kurulu yetkilendirilmiş
bulunmaktadır.
Hazine
tarafından kredi garanti kurumlarına ilk etapta toplam 1 milyar Türk
lirası kaynak aktarılacaktır. Bu kaynak, sistemin
işleyiş mekanizmasına bağlı olarak en az 10 milyar
Türk liralık krediye kefalet sağlanmasına imkân verecektir.
Ayrıca yasa
tasarısında Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün 2009
yılı kampanya dönemi finansman açığının
karşılanması için Hazine Müsteşarlığına
ikrazen özel tertip iç borçlanma senedi ihraç edebilme yetkisi de
düzenlenmektedir.
Tasarının
hem reel sektör hem de bankacılık sektörü açısından olumlu
katkıları bulunmaktadır. Bu tasarıyla reel sektör
firmalarının finansman imkânları genişleyecek, firmalar
nakit yönetimlerini daha öngörülebilir bir biçimde yapacak ve bu
iyileşmeler üretim ve istihdam artışına olumlu katkıda
bulunacaktır. Küresel kriz ortamında geçici finansman
sıkıntısı çeken ancak mali temelleri güçlü olan
firmalarımızın sıkıntılarının
giderilmesi ile üretim potansiyellerinin muhafazası bu şirketlerin
bankacılık sektörüyle olan ilişkilerini orta ve uzun vadede daha
sağlıklı bir temelde sürdürmelerine de katkı sağlayacaktır.
Bankacılık sektörü açısından konuya
bakıldığında reel sektörün kredilerinin sorunlu hâle
gelmemesi ve mali sektör ile reel sektör arasındaki kredi ilişkisinin
sağlıklı bir biçimde işlemesi sektörün aktif kalitesi
bakımından önemli bir unsurdur. Aktif kalitesinin iyileşmesi ise
karşılık ayırma hükümleri ve mali sektörün güçlü sermaye
yapısının devamı açısından önemlidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HALİL
AYDOĞAN (Devamla) - Bu tasarı, mali sektörün kredi verme
kapasitesinin en üst düzeyde kullanılmasına ve mali sektörün asli
görevlerinden birisini en iyi biçimde yerine getirmesine önemli katkı
sağlayacaktır.
Bu süreçte
firmalarımızın rekabet gücünün artırılması,
teknik, finansal ve beşeri sermaye yapısının
güçlendirilmesinin kamu-özel sektör iş birliğiyle yapılması
alternatif maliyetlerimizi azaltacak, etkinlik ve verimliliğimizi
artıracaktır.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; KOBİlerimiz ve dolayısıyla
ekonomimiz açısından önemli rol ve fonksiyon üstlenecek, görecek bu
tasarının ülkemiz ve milletimiz için hayırlı sonuçlara
vesile olmasını diliyor, yüce Meclisi ve halkımızı bir
kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydoğan.
Şahsı
adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni.
Buyurunuz
Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 386 sıra
sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere dünyada
etkisini sürdüren küresel mali krizle birlikte ortaya çıkan ekonomik ve
mali olumsuzluklar özellikle küçük ve orta ölçekli birçok işletmemizi
etkilemiştir, firmaların finansman kaynaklarına erişimleri
noktasında ve kredi sistemleri açısından bazı
sıkıntıların yaşanmasına sebep olmuştur. Yaşadığımız
bu süre içinde, kredi risklerinin finans piyasalarında
yarattığı dalgalanmalar da derinleşerek küresel çapta bir
finansal krize neden olmuştur. Söz konusu krizin doğal bir sonucu olarak
da ülke ekonomilerinde birtakım bozulmalar görülmektedir. Dünya ile
entegrasyonunu sağlamış olan ülkemizde de bazı ekonomik
göstergelerde olumsuzluklar meydana gelmiştir. Bu durumda, başta
KOSGEB kapsamında işletmelerimiz olmak üzere, firmaların
finansman kaynaklarına erişimleri noktasında ve kredi sisteminin
işlerliği açısından bir kısım
sıkıntıları hep beraber ülkemizde de yaşadık.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada ve ülkemizde gelişen bu
olağan ve olağanüstü olaylar karşısında hiçbir zaman
duyarsız kalmadık, bu gelişmeleri her zaman takip ederek gerekli
tedbirleri zamanında aldık. İktidara geldiğimiz günden
bugüne, küçük büyük bütün esnafımızdan tüm KOBİlerimize, her
alanda yatırımlara girişen firmalarımıza
sağladığımız imkân ve kaynaklarla bu riskleri birlikte
aşmayı başardık. Bugün, yine, gündeme
aldığımız bu tasarıyı yeni bir hamle için hayata
geçirmekteyiz. Yaptığımız bu düzenleme, yine,
firmalarımızın mali yönden finansman imkânlarını
artıracak, kredi sistemimizin, bankalarımızın kredi
işleyişinin etkin bir şekilde işlemesine katkı
sağlayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının
kanunlaşması, ülkemiz ekonomisinin temel taşlarından olan
KOBİlerimizi, ihracata yönelik faaliyette bulunan bütün
işletmelerimizi, yatırımda bulunan tüm girişimcilerimizi,
ihtiyaç duyan tüm firmalarımızı özellikle bilançolarında
reel olarak güçlendirecek, mali işleyiş ve yapılarına
destek verecektir. Burada özellikle KOBİlerimizin üretim kapasiteleri ve
kaliteleri daha da artırılacak, bir yandan 500 bine yakın
kişinin istihdamını sağlayan ekonomik pakete katkı
sağlayacaktır. Yatırımların çoğalmasıyla tüm
ekonomik ve ticari faktörlerimiz de canlanmış olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada olduğu gibi ülkemizde
de her gün birçok gelişmeler olmakta, ekonomiden ticarete, reel
yatırımlardan uluslararası bağlantılara kadar birçok
yeni atılımlar ortaya konulmaktadır. Bunlarla birlikte, ekonomik
işleyişin temelini oluşturan, yatırımları
harekete geçiren finans ve mali sektörlerimizde de birçok müspet
gelişmeler izlenmektedir.
AK PARTİ
İktidarı olarak, ilk günden bugüne kadar, her zaman bütün faktörleri
birlikte alarak sonucuna gittik. Ülkemiz için ne yaptıysak bütün
bunların hepsinde realist yaklaşımlarla, bilimsel
çalışmalarla, istatistiki verilerle hareket ettik. Bugüne kadar
yaptığımız her teşvik ve her destekten, alınan
tüm ekonomik tedbirlerden, ortaya koyduğumuz tüm hizmetlerden
başarıyla çıktık. Ülkede güven ve istikrar
ortamını sağlamış olduk. Bu yapılanların kaynağını
yine kendi çalışmalarımızla sağladık. Bir yandan
geçmişin borçlarını kapattık, bir yandan da Türkiyeyi her
gün ileri götürmenin yollarını aradık. Üretime, istihdama
yönelik yapılan çalışmalar, teşvik paketleri, özellikle
kurumlar vergisi ve diğer vergi kalemlerinde yapılan indirimlerimiz,
KOBİlere sağlanan mali ve yatırım mahiyetindeki destekler,
kredi faiz indirimleri ve borçların
yapılandırılmaları, geçmişte uygulanan cezaların
silinmesi, yatırımcılara yönelik altyapı, üstyapı
çalışmalarımız, sayıları her gün artan organize
sanayi bölgelerimiz, kamu bankalarınca ve ihracat bankalarınca
verilen düşük faizli, uzun vadeli birçok kredilerimiz hem mali hem
sınai desteklerimiz olmuştur. Bunlar ülkemizin ticaretini,
sanayisini, üretimini canlandırmış, eskiyle
kıyaslanamayacak düzeyde kat kat artmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; aldığımız son
verilere göre, Mart 2009 itibarıyla toplam 367 milyar TL düzeyinde olan
toplam kredi hacmimizin yüzde 22,9u KOBİlere aittir. Bununla birlikte
toplam işletme sayısının yüzde 99unu ve toplam
istihdamın yüzde 80ini KOBİlerimiz oluşturmaktadır.
Diğer yandan, küresel krize bağlı olarak KOBİ kredilerinin
takibe dönüşüm oranında son birkaç aylık dönemde artış
görülmektedir. Kasım 2008 tarihi itibarıyla yüzde 4,8 olan söz konusu
oran, Mart 2009 itibarıyla 1 puan daha yükselerek yüzde 5,9 seviyesine
yükselmiştir. Dolayısıyla, KOBİlerin mali krizden gittikçe
etkilerini hep beraber gördük. Bu çerçevede özellikle istihdam
açısından büyük önem arz eden KOBİlerin desteklenmesi
gerekmektedir. Hazırlanmış olan bu tasarı ile
KOBİlerin finansman imkânlarına daha kolay erişimi, kredi
sisteminin daha etkin çalıştırılması ve üretim ile
istihdam gibi konularda devamlılığın sağlanması
amaçlanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla sistemde
yıllık 25 milyon TLden daha az cirosu olan ve en fazla 250
çalışanı olan firmalar KOBİ olarak kabul edilmektedir. Bu
bağlamda, 30 Haziran 2008 tarihinden önceki iki yıl içinde takibe
düşmüş borcu olmayan ve bu tarih itibarıyla kamuya vadesi geçmiş
borcu olmayan KOBİlerimiz bu sistemden istifade edeceklerdir. Söz konusu
sistem ile birlikte bahsedilen şartları taşıyan
KOBİlerin yeni ve ilave olarak sağlayacakları krediler ile
mevcut kredilerden yenilenenlere kefalet sağlanabilmiş olacaktır.
Asgari bir yıl azami dört yıl vadeye sahip olacak bu krediler Türk
lirası cinsinden olabileceği gibi döviz cinsinden de olabilecektir.
Bahse konu kredilere kredi garanti kurumları tarafından yüzde 65e
kadar kefalet sağlanabilecektir. Kredi riskinin yüzde 35i ise bankalar
tarafından üstlenilmiş olacaktır. Diğer yandan, Hazine
Müsteşarlığı sistemin etkin işleyebilmesi için kredi
garanti kurumlarına tazmin taleplerinin yerine getirilmesinde kullanmak
üzere 1 milyar TLye kadar kaynak aktarımı da sağlamış
olacaktır. Söz konusu kaynağın kullanılmasıyla birlikte
toplam 10 milyar TLlik bir krediye kefalet sağlanması
öngörülmektedir.
Tasarıyla
öngörülen sistemin hem reel sektör hem de mali sektör açısından
olumlu katkıları bulunmaktadır. Reel sektör
firmalarının finansman imkânlarının genişlemesi,
firmaların nakit yönetimlerini daha öngörülebilir bir biçimde
yapabilmeleri, üretimle istihdam artışlarına sağlanacak
katkılar bu faydaların başında gelmektedir. Küresel kriz
ortamında geçici finansman sıkıntısı çeken ancak mali
temelleri güçlü olan firmalarımızın sıkıntılarının
giderilmesiyle, üretim kapasitelerinin korunması sağlanacak,
böylelikle bu şirketlerin mali sektörle olan ilişkilerini orta ve
uzun vadede daha sağlıklı bir temelde sürdürebilmeleri imkânı
ortaya konmuş olacaktır.
Mali sektör
açısından sistemi değerlendirdiğimizde ise reel sektör
kredilerinin sorunsuz olarak işlemesi ve mali sektörle reel sektör
arasındaki kredi ilişkisinin sağlıklı bir biçimde
çalışması sektörün aktif kalitesi bakımından
önemlidir. Aktif kalitesinin iyileşmesi ise karşılık ayırma
hükümleri ve mali sektörün güçlü sermaye yapısının devamı
açısından da çok önemlidir. Ayrıca, öngörülen sistem, mali
sektörün kredi verme kapasitesini en üst düzeyde kullanmasında ve asli
görevlerinden birisini en iyi biçimde yerine getirmesinde önemli katkı
sağlayacaktır. Bu bağlamda, reel sektörün üretim ve istihdam
devamlılığının ve mali sektörün
sağlıklı yapısının korunmasının,
istikrar ve güven ortamının geliştirilmesi noktasında
önemli yararları bulunmaktadır.
Tasarının
şimdiden ülkemiz ekonomisine, her yönden kalkınmamıza,
istihdamımıza faydalar sağlamasını diliyorum ve tekrar
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yeni.
Tasarının
tümü üzerindeki konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın
Işık, Sayın Orhan, Sayın Doğru, Sayın Akçay ve
Sayın Cengiz sisteme girmişlerdir, sırayla söz vereceğim.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Toprak Mahsulleri Ofisinin 2009 yılı finansman ihtiyacı hangi
yöntem ya da yöntemlerle belirlenmiştir? Bu kurumun tahminî 2008 ve 2009
yılları görev zararı ne kadardır? Bu zararın
gerekçeleri nelerdir? Toprak Mahsulleri Ofisi ve benzeri gibi kamu kurumlarındaki
görev zararlarının önlenmesi amacıyla Hükûmetinizce hangi
tedbirler alınmış ya da alınmaktadır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın Orhan
AHMET ORHAN
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bildiğiniz gibi içinde bulunduğumuz şu dönemde özellikle Akdeniz
ve Ege Bölgesindeki hububat hasadı tamamlandı. Çiftçilerimiz
ekonomik sıkıntıları sebebiyle elindeki ürünlerini elden
çıkarmaya, piyasa fiyatlarıyla satmaya başladılar. Şu
gün itibarıyla buğdayda piyasa fiyatı 36 ile 40 kuruş
arasında oluşmaktadır. Hükûmetinizin
açıkladığı ortalama 50 kuruşluk fiyatın hiç
hayata geçmemiş olmasının piyasadaki finansman
sıkıntısından kaynaklandığı tahmin
edilmektedir. Bu konuda acilen bir tedbir almayı düşünmekte misiniz?
Bir de
geçtiğimiz yıl Ege Bölgesinin en önemli tarım ürünü olan kuru
üzümde yaşanan bir sıkıntıdan bahsetmek istiyorum. Sezon
başında 80 ile 1 lira 20 kuruş arasında ancak
satılabilen kurum üzüm Türkiye'nin klasik tarım ihraç ürünleri arasında
yer almakta, ülkemizin ciddi bir gelir elde etmesine sebep olmaktaydı.
Yaşanan bu sıkıntının aşılabilmesi için
bölge iktidar milletvekillerinin de katkısıyla,
değerlendirmesiyle bu konuda bir şeyler yapılma ihtiyacı
ortaya çıkmış ancak Hükûmetinizin bir finansman destek formülü
bulamaması sebebiyle de fiyatların istenen seviyelere çekilmesi
mümkün olmamıştı. Bir önceki sezon 4 liraya satılan bu
ürünler bugün itibarıyla 1 lira 80 kuruşa satılmaktadır.
Türkiye'nin kuru üzüm ve benzeri klasik
tarım ve ihraç ürünleri için herhangi bir finansman tedbiri
düşünmekte misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Orhan.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanımıza sormak istiyoruz: Ülkemizin her tarafında olduğu
gibi Tokat ilinde de çiftçiler tarım kredi, bankalar ve elektrik
dairelerine borçlarını ödeyemedikleri için icralarla karşı
karşıyadır. Özellikle elektrik borçlarından dolayı
sulama kanallarında kullanılan elektrik şalterleri
kapatılmış ve kanallarda su bulunmamaktadır. Kanallardan su
alınamayınca yaz mevsiminden dolayı çok ciddi manada
kuraklıkla karşı karşıyayız. Su var, para yok ve
ürünler susuzluktan yanmış ve kurumuş duruma gelmiştir. Bu
yönlü olarak, diğer borçların yanında elektrik borçlarıyla
ilgili bir çalışma yapılması gerekmektedir. Özellikle
Erbaanın, Çalkara, Değirmenli gibi köylerinde müthiş
şekilde susuzluktan dolayı bir yanma tehlikesiyle karşı
karşıya kalınmış ve beraberinde de Samsun ile Erzurum
arasındaki yolu bile kapatma durumuna gelmişlerdir. Bu yönde olarak
elektrik borçlarının bir sonraki döneme ertelenmesiyle ilgili bir
çalışma yapılabilir mi? Bunu sormak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan,
Hükûmet yetkilileri, sık sık borçlarımızın gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı bakımından iyi durumda
olduğunu ifade etmektedirler. Vergi gelirlerimizin Türkiye'nin kamu net
borçlarına oranı nedir? Bu oran itibarıyla Avrupa ülkeleri ve
dünyadaki sıralamamız nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
Sayın
Cengiz
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana da başarılar diliyorum yeni görevinde.
Dünyada kriz mali
sektörü derinden etkilerken Türkiyede mali kuruluşların 2008
yılında yüzde 9 civarında büyüme göstermesi, kamunun bankalardan
borçlanmasına delalet olarak ve işaret olarak
bağlanmış ve bu konuda böyle yorumlar
yapılmıştır. Bu kapsamda, bir: Bu borç miktarı
borçlanma nedir?
İki: Ülke
ekonomisi ve kriz açısından bu borçlanmanın etkisi ve yansıması
sizce nasıl gerçekleşmiştir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Cengiz.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi biraz
karışık bir şekilde cevap vereceğim sıralama açısından.
Sayın Orhan, Akdeniz ve Egede hasadın
tamamlandığını ama piyasa fiyatları ile TMO
fiyatları arasında bir fark oluştuğunu söyledi. TMOnun bir
ay gecikmeli ödeme yapmasının bunda muhtemelen bir etkisi olabilir
finansman sıkıntısı duyan çiftçilerimiz açısından
ama genel anlamda bakıldığında TMOnun tabii, alım
politikasını ve fiyatları açıklaması, piyasadaki
fiyatları da olumlu bir şekilde etkilemiştir. Piyasayı tabii
kısıtlama imkânımız yok. Piyasa fiyatları içinde
tüccarla üretici arasında bu fiyatlar oluşacaktır ama TMO
alımlarına başlamıştır, Akdeniz ve Ege
Bölgesinde de ama bir aylık bir gecikme de söz konusudur tabii,
alımdan sonraki ödemeler konusunda.
Sayın
Doğru, Tokat ilinde kuraklıkla ilgili ve elektrik borçlarıyla
ilgili sorunları dile getirdiler. Elektrik borçları gerçekten sadece
Tokatta değil, birçok diğer ilimizde de bir problem olarak
karşımızda duruyor. Şimdi buraya, değerli
arkadaşlar, bir taraftan şu prensiple yaklaşıyoruz:
Zamanında elektrik borcunu ödemiş olanla ödememiş olan
arasında hiçbir farklılık gözetmezsek bu adalet ilkelerine uymaz
diye düşünüyoruz. Fakat bir taraftan da birikmiş borçlar,
sıkıntılar olduğunun da farkındayız. Bu ikisi
arasında bir denge kurarak, gözeterek bu sorunla ilgili olarak
çiftçilerimizi rahatlatacak ama aynı zamanda, dediğim gibi, bu
ödeyen-ödemeyen ayrımını da gözetecek bir çalışma
üzerinde duruyoruz. Şu anda değerlendirmeler
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Bir hafta içinde yapmazsanız yanmış olacak
Sayın Bakan, ürünün hepsi yanmış olacak.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Şu anda çalışmalarına devam ediyor
bürokrasimiz. Biz de bunu, herhâlde, fazlaca uzatmadan tamamlayacağız
bu çalışmamızı.
Yine, görev
zararlarıyla ilgili bir soru vardı TMOnun. 2007 yılında
101 milyon TL, 2008de 494 milyon TL, 2009da 90 milyon TL, üretimin az
olduğu dönemlerde
Görev zararları ihracattan, işte dahilde
işleme rejiminden, ithalat ve fındık ile haşhaş
faaliyetlerinden kaynaklanıyor. Temel kaynaklandığı unsurlar
da bunlar, bunları da ifade etmiş olayım.
Vergi gelirlerinin
kamu net borcuna oranından bahsedildi. Şu anda doğrusu o oran
elimde yok, o yüzden yanıltıcı bir bilgi vermek istemiyorum ama
şu oranı verebilirim: AB tanımlı borç olarak
baktığınızda, 2002 yılında yüzde 73,7 iken 2008
sonunda 39,5e düşüyor gayrisafi yurt içi hasılaya oran
itibarıyla. Bu tabii çok ciddi bir iyileşmeyi işaret ediyor.
Kamu net borç stokuysa 2002 ile 2008 döneminde yüzde 61,4ten yüzde 28,6ya
düşmüş durumda. Bu, dünyadaki küresel krize borçlarımızı
bu düzeylere indirerek girmiş bir ülke olmamız da ayrıca bence
altı çizilmesi gereken önemli bir avantajımız. Eğer o
tarihlerdeki borç yüküyle bugün Türkiye dünyadaki krizle karşı
karşıya kalsaydı yaşayacağımız şeyleri
hayal bile etmek istemiyorum doğrusu.
Nihayet bu mali
sektörle ilgili bir soru vardı, büyümesine ilişkin bir soru geldi.
Şimdi, tabii biz mali sektörün daha fazla kredi vermesini istiyoruz.
Kârlılık oranları iyi bir taraftan da gerçekten mali
sektörümüzün sağlam olmasından da büyük gurur duyuyoruz. Birçok
gelişmiş ülkede bankalar batarken, birbiri peşi sıra
sıkıntılar yaşanırken bizim mali sektörümüzde böyle
bir şeyin yaşanmamış olması son derece sevindirici
fakat bir taraftan da tabii, kamunun bu dünyadaki yaşanan
sıkıntılar nedeniyle borçlanma ihtiyaçları da artıyor.
Dolayısıyla kamu belki özel sektörün de kullanabileceği
birtakım fonları değerlendirmiş oluyor. İşin o
boyutu da var elbette.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
İki soru daha var Sayın Bakan.
Buyurunuz
Sayın Taner.
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, geçici 21inci maddede Toprak Mahsulleri
Ofisiyle ilgili, 2009 yılı kampanya dönemiyle ilgili boyut
yazılmış ama mali boyutu belli değil. Ne kadar bir mali
boyut öngörmektesiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Taner.
Sayın Genç,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, dün de
burada yaptığım konuşmada dile getirdim, Sayın Bakana
sormak istiyorum. Şimdi, bizim ille ilgili bir-iki tane sorum var. Birisi:
Terörde zarar gören vatandaşların bu zararları idare tarafından
tespit edilmiş ama uzun süredir para gitmiyor ve ödenmiyor. Bu terörden
zarar gören vatandaşların paraları ne zaman ödenecek?
İkincisi:
Bazı köyler tamamen boşaltılmış ama bu köylere
vatandaşlar gitmek istiyorlar. İşte evleri harap olmuş,
yolları yok. Köye dönüş isteyen bu insanlarımız, özellikle
büyükşehirlerde yaşayan birçok insanımız köye dönmeye
çalışıyor. Acaba Hükûmet olarak bu vatandaşların hem
yollarının yapılması hem sularının getirilmesi ve
elektriklerinin yapılması ve köyde evlerinin yapılması
konusunda bir yardım yapmayı düşünüyorlar mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sayın Başkan, TMOya bu
yaptığımız düzenlemeyle
sağladığımız imkân açıkçası -genel toplam
olarak baktığımızda- 2,5 milyar TL civarında. Tabii,
alımların mutlak değer olarak ne kadar olacağını
şimdiden bire bir söylemek belki mümkün değil ama
aşağı yukarı bu mertebeler civarında bir ihtiyaç
tespit edildiğinden dolayı 2,5 milyar TLlik bir imkân
sağlanıyor TMOya, bu borçlanma imkânı sağlanıyor.
Sayın
Gençin sorularıyla ilgili olarak: Terörden zarar gören
vatandaşların paraları ne zaman ödenecek? diyor. Aslında
peyderpey ödeniyor tabii Sayın Genç bunlar. Şimdi, müsaade ederseniz,
burada il düzeyinde komisyonlar var. O komisyonlar -çok sayıda
başvuru var- başvuruları peyderpey değerlendiriyorlar.
Değerlendirilen başvurularla ilgili olarak da merkeze intikal ediyor
dosyalar. Merkezden de yine bütçedeki imkânlar çerçevesinde paralar ödeniyor.
Büyük oranda da ödendi zannediyorum ama şu anda tam elimde rakamlar yok
doğrusu. Fakat burada elbette bir hukuk devleti olarak
vatandaşın hak ettikleri ödenecek. Hızlandırma yönünde de
-bütçe imkânları çerçevesinde- takipçisi olabileceğimiz bir konu.
Bütün, bizim de yaşadığımız bölgenin bir sorunu tabii.
Köye dönüşle
ilgili olarak: İlk başladığında ev boyutu da
vardı belki ama şimdi daha çok altyapı
ağırlıklı olarak yürütülüyor. Yine İçişleri
Bakanlığımız valilikler emrine belli ödenekler gönderiyor,
o ödeneklerden altyapılar yapılıyor. Ancak burada şunu da
tabii görmek lazım: Gerçekten geriye dönüp köylerinde yaşayacak
mı vatandaşlarımız yoksa göç ettikleri yerde yaşamaya
mı devam edecekler? Kamu kaynaklarını da boş yere israf
etmemek gerekir ama gerçekten köye dönecek yeterli sayıda
vatandaşımız olduğu zaman onlarla ilgili yine ödeneklerle
valiliklerimiz, özel idarelerimiz aracılığıyla bu destekler
sağlanıyor. İçişleri Bakanlığımız belli
oranda, ülkemizin tabii imkânlarının el verdiği oranda
tahsisatlar yapıyor.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Arayacağım efendim.
Bir soru daha
var.
Sayın Ayhan,
buyurunuz.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
şu anda çiftçilerin çok borçlu olduğunu biliyoruz. Özellikle seçim
bölgem Denizlide üreticilerden ve muhtarlardan hububat alımlarıyla
hububat alım fiyatlarına ilişkin çok önemli şikâyetler
almaktayım. Hükûmet olarak Toprak Mahsulleri Ofisi kanalıyla gerek
ürün fiyatlarının artışı ve alım
miktarlarını artırmaya yönelik bir politikanız var mı?
Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sayın Ayhan, şimdi TMO gerçekten
zamanında hasat döneminde alım politikasını ve
fiyatlarını açıklamakla aslında çiftçinin yanında
olduğunu göstermiştir. Gelen bütün ürünleri de almaya hazır
olduğunu ilan etmiştir. Yani hiçbir çiftçimizi kapısından
geri çevirmeyecektir ve buna dönük olarak da zaten finansman imkânları bu
yaptığımız düzenlemelerle hazırlanmaktadır.
Dolayısıyla çiftçimiz herhangi bir sıkıntı
yaşamayacaktır. İlan ettiğimiz fiyatların düzeyi de
biraz uluslararası fiyatlarla mukayese edildiği zaman Hükûmetimizin
aslında çiftçilere ne ölçüde destek sağlamaya
çalıştığı da görülecektir diye düşünüyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Sayın
Nalcı...
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
bundan önce de bir ton kanun çıkarttık. Bunların teki de sicil
affıydı. Burada şunu sormak istiyorum ki çok iyi biliyorum
hiçbir banka bunu uygulamıyor, buna devlet bankaları da dâhil.
Ondan bir önceki
kanunumuz da can suyu kredisiydi. Şimdi bankalara gidildiği zaman
bankalar vergi borcu istemiyor, sigorta borcu istemiyor,
yazılmış çek-senet istemiyor ve kefalet istiyor. Bu
şartlarda olan kişiler, krediyi zaten sağlayacak
kişilerdir. Bu çıkan kanun da acaba bir öncekiler gibi boş mu
olacak?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Nalcı.
Sayın
Karaibrahim buyurunuz.
Son soru olarak
aldım.
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) Sayın Bakan, şu anda TMOnun elinde
ne kadar fındık vardır? Bunun parasal değeri nedir? Şu
anda TMO fındık alacak mıdır, bu sezon, 2009da?
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Karaibrahim.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sayın Başkanım, az önce, tabii, sicil
affı, can suyu kredisi gibi konularda olduğu gibi kredi garanti
konusunda da belli şartlar konuyor, bütün firmalarımız
faydalanamıyorlar. Sayın Vekilimizin tabii dikkat çektiği
hususlar önemli ama bir taraftan da şunu düşünmemiz gerekiyor: Bu
sonuçta verdiğimiz bir kamu kaynağı; finans sisteminin, bankacılık
sisteminin, bu kamu kaynağını riskli alanlara, gerçekten batacak
alanlara yönlendirip heba etmesi de söz konusu olabilir. Biz bunu istemiyoruz
tabii. Bu kaynağın
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Sayın Bakan, söylediğim o değil, teminat
bile verse vermiyor.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Bu cephesi de var işin ama
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Gayrimenkul teminatı bile verseler vermiyor
bankalar, yazılmış çekten, senetten dolayı vermiyor.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Evet, yani doğrudur ama buradaki bizim
maksadımız, bu sağladığımız kamu
kaynakları gerçekten sağlam yerlere yönlendirilsin mümkün mertebe ve
faydalı olsun, orada üretimi, istihdamı artırsın,
batık bazı kredilere yönlendirilmesin, bu anlamda kamu
kaynağı israf edilmesin. Yani bizim esas hareket noktamız
burasıdır, onu vurgulamak isterim.
Sayın
Karaibrahim de fındık konusundaki politikamızı sordu. O
konuda çalışmalar devam ediyor, henüz nihai bir açıklama yapma
durumunda değiliz ama şunu belirteyim: Biliyorsunuz, bu sene
fındık üretimi nispeten düşük, piyasa fiyatları muhtemelen
iyi düzeyde oluşacak fındıkta ama bir taraftan da tabii TMOnun
stoklarında 563 bin ton fındığımız var. Onunla
ilgili de ayrıca politikalar, kararlar almak durumundayız. Bu
konudaki çalışmalar şu anda devam ediyor, henüz
sonuçlanmış bir politikamız söz konusu değil.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz efendim.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısının aranmasını
istemiştim.
BAŞKAN
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum, karar yeter
sayısı da arayacağım efendim.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
386 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Tasarının
çerçeve 1inci maddesini ve bu maddeye bağlı geçici 20nci maddesini
okutuyorum:
KAMU FİNANSMANI VE BORÇ YÖNETİMİNİN
DÜZENLENMESİ HAKKINDA
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici
maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 20- Finansman imkanlarını geliştirmek ve kredi sisteminin
etkin işlemesine katkı sağlamak amacıyla firmalara kredi
garantisi veren kredi garanti kurumlarına 1 milyar Türk Lirasına
kadar nakit kaynak aktarmaya ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi
ihraç etmeye Bakan; nakit aktarımı ve/veya ihraç edilecek özel tertip
Devlet iç borçlanma senetleri için Müsteşarlık bütçesinin mevcut ya
da yeni açılacak tertiplerine 1
milyar Türk Lirasına kadar ödenek eklemeye Maliye Bakanı yetkilidir.
Nakit kaynak
aktarılarak ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilerek
Müsteşarlığın destek sağladığı kredi
garantisi veren kredi garanti kurumlarında bankaların sahip
oldukları paylarla ilgili olarak, 19/10/2005 tarihli ve 5411
sayılı Bankacılık Kanununun 25 inci, 48 inci, 49 uncu, 50 nci, 53 üncü,
54 üncü, ve 56 ncı maddeleri uygulanmaz.
Bu madde
kapsamında nakit kaynak ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi
aktarılacak kredi garanti kurumları ile aktarılacak
kaynağın kullandırılmasına ilişkin usul ve
esaslar Bakanlar Kurulunca belirlenir.
BAŞKAN
Geçici madde 20 üzerine gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.
Buyurunuz
Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 386 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1inci
maddesindeki geçici 20nci madde üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
İki yıl
öncesinden ekonomideki olumsuz gidişatın sinyallerini veren ekonomik
kriz 2008 yılının Eylül ayından itibaren daha da artarak
etkisini göstermiş ve ekonomi üzerinde çok ciddi tahribat meydana
getirmiştir. Krize karşı reel sektöre yönelik gerçek anlamda
tedbir almakta ve bunları bir bütün olarak ve koordineli bir şekilde
uygulamakta zafiyete düşen Hükûmetin aldığı tedbirler, esas
itibarıyla etkileri kalıcı olmayan, krize karşı
kapsamlı bir bütünlükten uzak, geçici tedbirlerdir.
AKP Hükûmeti
aradan geçen yaklaşık sekiz aylık süre içinde adına paket
dediği bazı düzenlemeleri açıklamıştır.
Stokları eritmek için vergi indirimi içeren bu paketler daralan
piyasayı biraz rahatlatmanın dışında çok fazla bir
işe yaramamaktadır. Kısa dönem için stokları eritmeye
yönelik bu indirimle stoklar eridikten sonra ne olacaktır? Krizin
asıl etkilediği işçiler, memurlar, emekliler, çiftçiler ve
bilhassa işsizler ve yoksullar için bu paketler çok fazla bir anlam
taşımamaktadır. İç talebi canlandırmanın en
önemli unsuru, toplumun satın alma gücünü artıracak ciddi
düzenlemeler yapılmasından geçmektedir. Ama bunu tamamlamak üzere
sanayi sektöründe girdi maliyetlerini düşürmek, sigorta primlerini
indirmek ve kayıt dışı ekonomiyi küçülterek sigorta
tabanını genişletici önlemler almak gerekmektedir.
Ekonomik kriz
nedeniyle iç ve dış talep ile finansman imkânları olumsuz
etkilenmiş, ekonomideki hızlı küçülme kredi stokunda
yavaşlamaya neden olmuştur. Ekonomik krizin ortaya
çıkardığı olumsuzluklar nedeniyle KOBİler başta
olmak üzere reel sektör firmalarının finansman kaynaklarına
erişimlerinde ve mevcut kredi sisteminin işleyişinde ciddi
sıkıntılar yaşanmaktadır. Çalışanlara,
emeklilere, esnaf ve çiftçiye verilecek destekle piyasalara nefes
aldırılmalı ve bu yolla iç talep de
canlandırılmalıdır. Çiftçiler ve KOBİler için kolay
kredi uygulaması yaygınlaştırılmalıdır.
Ekonomideki istihdam, büyüme ve üretimin ana dinamiği olan KOBİlerin
sağlıklı bir ekonomik ortamda gelişip büyümeleri ve
hayatlarını devam ettirmeleri fevkalade önemlidir.
Milliyetçi
Hareket Partisi, 2007 yılından bu yana KOBİlerin bankalardan
daha fazla kredi almasını temin etmek üzere Kredi Garanti Fonu
sisteminin kaynaklarının artırılması, Kredi Garanti
Fonu ve risk sermayesi sisteminin etkin hâle getirilmesi, KOBİlerin teminat
sorununun çözülmesi, Türkiye İhracat Kredi Bankasının
kaynaklarının artırılması ve ihracatın
finansmanında ve sigortalanmasında etkinliğin
artırılarak ihracata dayalı bir büyüme yapısına
katkıda bulunması gerektiğini çeşitli platformlarda
defaatle ifade etmiştir.
Türkiyede
KOBİlerin kredi hacminden yararlanma oranları, istihdama ve ülke
katma değerine sağladıkları katkılarıyla
karşılaştırılamayacak seviyelerde düşük
kalmaktadır. Daha fazla vakit kaybetmeden, bilhassa KOBİlerin
finansman imkânlarına erişimi kolaylaştırılmalı,
vergi ve enerji borçları yapılandırılmalı, KOSGEB
kredilerinde ve diğer kredilerde bankaların sicil affını
dikkate almamaları nedeniyle meydana gelen sorunlar giderilmeli ve
kredilerin gerçek ihtiyaç sahiplerine yönlendirilmesi
sağlanmalıdır. KOSGEB can suyu ve ihracat teşvik
kredilerinin geri dönüş süreleri mevcut kriz ortamı da dikkate
alınarak uzatılmalıdır.
Firmaların
finansman imkânlarını geliştirmeyi ve kredi sisteminin etkin
işlemesine katkı da sağlamayı amaçlayan bu tasarı, geç
kalmış bir düzenlemedir.
Ayrıca, kredi
garantisi verilecek 1 milyar Türk liralık kaynak da son derece
yetersizdir. Mart 2009 itibarıyla bankacılık sisteminde toplam
kredi hacminin 374 milyar Türk lirası düzeyinde olduğu da dikkate
alındığında, tasarıda öngörülen 1 milyar Türk
liralık kaynağın yetersiz olduğu açıkça ortaya
çıkmaktadır ve bu 1 milyar Türk liralık kaynak tutarı,
KOBİlerin finansman sorununu çözmekten uzaktır. Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu verilerine göre Türkiyedeki kurumsal ve
KOBİ kredilerinin oranının toplam kredi hacmi içinde
yaklaşık yüzde 67 olduğu düşünülürse, 1 milyar Türk
lirası hangi kredinin teminatına yetecektir?
KOBİlerin
en büyük derdi yalnızca finansman ve kredi de değildir.
KOBİlerle ilgili yapılan bir ankette
katılımcıların yüzde 88i vergi yüklerinin hafifletilmesini
isterken, yüzde 38i girdi maliyetlerinin düşürülmesini istemekte ve yüzde
30u da finansman sorunu olduğunu dile getirmektedir.
İş
adamlarına Zulaları var. diye tepki gösteren Sayın
Başbakan, son teşvik paketi açıklaması sırasında da
Vatandaşta harcayacak para yok diyenler yanılıyor, kusura
bakmayın arkadaşlar, vatandaşta para var. şeklinde ifadede
bulunmuştur. Ancak Bankalararası Kart Merkezi 2009 yılı
araştırma sonuçlarına göre, Türkiyede
alışverişlerin yüzde 65i kartla yapılmaktadır. Bu
açıklama Sayın Başbakanı tekzip etmektedir. Vatandaş,
gelecek aylarda ödemek üzere geleceğinden harcama yapmaktadır ve çok
büyük ödeme sorunları yaşamaktadır. Banka kredi kartı borçlarının
yapılandırılmasına ilişkin kanun
tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek olması
bunun en büyük ispatıdır.
Değerli
milletvekilleri, açıklanan son teşvik paketiyle, Türkiye,
sosyoekonomik gelişmişlik düzeyine göre dört bölgeye ayrılmakta,
bölge bazında kurumlar ve gelir vergisi indirimi, SSK primi işveren
hissesinin Hazine tarafından karşılanması, faiz
desteği, yatırım yeri tahsisi, KDV istisnası ve gümrük
vergisi muafiyeti gibi teşvik araçları kullanılarak büyük proje
yatırımları on iki başlıkta toplanıp 31
Aralık 2010a kadar başlayacak yatırımlar teşvikten
yararlandırılmaktadır.
Bu teşvik
paketi, yatırımlarını mutlaka artırmak zorunda olan
Türkiye için çok gerekli, ancak yine de geç kalmış bir pakettir.
Ayrıca bu teşvik paketinde hâlâ birtakım noksanlıklar
bulunmaktadır.
Elbette her
teşvik paketinin ve teşvikin çeşitli ölçülerde mutlaka
faydaları vardır. Bu paketin krizden çıkışta etkili
olmasını diliyorum. Ancak bazı görüş, öneri ve
uyarılarımızı da dile getirmeyi yararlı buluyorum.
Teşvik
paketinin kapsamı kısa ve orta vadede ortaya çıkacak ihtiyaçlar
çerçevesinde mikro düzenlemelerle genişletilmelidir. Tüketici güveniyle
birlikte tüketici harcamasının geri gelmesi gerekmektedir.
Türkiye'de sanayi
iklimini oluşturmak, sanayici ruhunu canlandırmak ve özendirmek için
daha güçlü teşvik tedbirlerinin alınması gerekmektedir.
Yatırımlara yapılan desteğin işletmelere sermaye
desteği ile güçlendirilmesi teşvikin etkinliğini oldukça
artıracaktır ve ayrıca teşvik limitleri de çok yüksek
tutulmuştur. Limitlerin yüksek tutulması nedeniyle yabancı
yatırımcılara önemli destekler var ancak özellikle yerli
yatırımcılarımızı desteklememiz gerekmektedir.
Makine sektörü
KOBİ ağırlıklı olduğundan 50 milyon Türk
lirası yatırım tutarı yüksektir. Bu hâliyle makine
sektöründeki KOBİlerin büyük çoğunluğu teşvik kapsamının
dışında kalacaktır ve bu teşvikten de daha çok
yabancı yatırımcılar yararlanacaktır.
Ülkemizde
ekonomik krize karşı alınan tedbirler krizden etkilenen
kesimlerin bütününe yönelik olmaktan uzaktır. Bu paket
hazırlanırken, işveren dünyasının görüşü
alınırken çalışan kesimin görüşleri dikkate
alınmamıştır. Alınan tedbirlerin büyük
çoğunluğu üretici kesime yöneliktir. Tüketicileri desteklemeden,
alım gücünü artırmadan krize karşı başarılı
olunması mümkün değildir.
Bölgesel ve
sektörel yatırım teşviki olumludur, ancak yetersizdir. Zor
durumda olan mevcut işletmelere yine çözüm yoktur. Yenileri teşvik
edelim, ancak, var olanları da yaşatmamız gerekmektedir. Devam
eden yatırımların da teşvik kapsamına alınması
gerekmektedir.
Bölgeler
arası il dağılımı da adaletsizdir. Ayrıca, benzer
özelliklere sahip illerin farklı bölgelerde olması da iç piyasada
haksızlık yaratacaktır. Bu konuda bazı illerimizde
rahatsızlık vardır.
Yatırım
süreleri de çok kısa tutulmuştur. Bu teşviklerden, 2010
yılı sonuna kadar başlayan yatırımlar
yararlandırılmaktadır. Yani yatırımcılar, bu
teşviklerden yararlanabilmek için yaklaşık bir buçuk yıl
içinde yatırıma başlamak zorundadır. 2010 gibi bir tarih sınırı
konmuş olması, bir an önce yatırıma
başlanmasını özendirme amacına mı dönüktür, yoksa bu
tarih belirlenirken 2011 yılındaki genel seçimler mi dikkate
alınmaktadır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız; buyurunuz.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu düşüncelerle
muhterem heyetinize saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurunuz
Sayın Aslanoğlu.
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede kredi hacminin, 10 Haziran itibarıyla
367 milyar olduğunu bir kere baştan hatırlatayım size.
Türkiyede toplam kredi hacmi 367 milyarda, 1 milyarlık Kredi Garanti Fonu
konuşuyoruz. 367 milyar, 1 milyar
Bir kere her şeyi toz pembe
görmeyelim, gerçekleri konuşalım burada ve biliyorsunuz, KOSGEB ve
Türkiye Odalar Birliğinin ortak olduğu -yüzde 51i Odalar
Birliği, yüzde 48i KOSGEBin ortak olduğu- bir fondur Kredi Garanti
Fonu. Amaç, altını çiziyorum, KOBİlere kredi desteği
sağlamaktır.
Şimdi,
teşvikle ilgili kararname hazırlığınızda
O da ne
zaman gelecek bilmiyorum, bir teşvik şeyi atıldı ama
ortaya. Yani Türkiyede gürültüler koptu, her şey, ama daha buraya gelen,
Meclise, komisyonlara gelen bir şey yok. Acaba yani yasayı getirmeden
mi çıkaracaksınız, onu da bilmiyorum, çünkü gelecek hafta Meclis
tatil oluyor.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Bakanlar Kurulu kararıyla
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Bakanlar Kurulu kararını buraya getirmeden
mi uygulayacaksınız? Bilemiyorum, yani bir an evvel bu teşvikle
ilgili tüm maddelerin açıklığa kavuşması lazım ki
insanlar da kendini
Değerli
arkadaşlarım, tabii, bu 367 milyarda 1 milyarı konuşuyoruz.
Bir kere -bir önergemiz var- bunu artırmak zorundasınız.
Artırın bunu. 5 milyar yapın. Altına hepimiz imza
atalım.
Ha, şimdi
arkadaşlar, burada bu teşvikle ilgili kararnamenizin bir yerinde
diyorsunuz ki: 25 milyonu geçmeyen cirolar tamam, KOBİ kavramı- ama
30 Hazirana, 2008e kadar iki yıl takibe uğramamış olmak,
yani bankalar tarafından daha önce, iki yıl öncesinden hiçbir takibe
uğramamış firma arıyoruz, böyle bir KOBİ arıyoruz.
Bir de bu firmaların vergi ve sigorta borcu olmayacak.
Değerli
milletvekilleri, kim kimi kandırıyor? Kimi kandırıyoruz?
Amaç, zor durumda olan firmaların önünü açmak, bunlara hayat vermek,
bunlara ekonomik
Şu anda bu insanlar çok zor koşullarda istihdam
yapıyor, üretim yapıyor, bu insanlara bir can simidi olması gerekirken,
eğer, bir adres mi belirtiyoruz? Türkiyede şu andaki teşvik
kanunundan önce Türkiye'nin gerçeği, Türkiyede şu anda yaşayan
firmaların hayat suyudur arkadaşlar. Türkiye'nin buna ihtiyacı
var. Türkiyede -şu anda yeni yatırımdan çok- yeni
yatırım mutlak olmalı, hedeflemeliyiz ama -esas teşvik
edilecek insanlar- teşvik edilmesi gereken kurumlar yaşayan
şirketlerdir arkadaşlar.
Şimdi, siz,
vergi ve sigorta borcunu aramıyorsunuz ve Olmayacak. diyorsunuz. Size
iki tane örnek vereceğim, canlı örnek vereceğim: Elli
yıllık firma, -namuslu, şerefli, haysiyetli- iplik sektöründe
bir firma. SSK borcu var. Yaklaşık 10,5-11 milyon dolar fabrika
değeri var. 2 milyon dolar ipotek var fabrikanın üzerinde. Bir de
arsaları var firmanın. Tabii, ben, SSK niye haciz koydu demiyorum,
koymalı. Yapılandırma da yapılmış. 1 milyon borcu
var -bir iki taksit atladığı için bu krizde- ve iplik borcu var,
piyasa borcu var. En son iplik aldığı firmaya demiş ki: Ben
bu arsalarımı sana vereyim. Biraz da, bir miktar da para alacak. Bu
paramla sigortanın belli kısmını, bir de banka borcumun
belli kısmını ödeyeyim de yaşayayım. diyor. Ama,
tabii, devretmesi için o haczin kalkması lazım, haczin fabrika
üzerine konulması lazım.
Yani, insanlar
nasıl yaşıyorlar? Vergi ve sigorta borcunu ödemek istiyor bu
insanlar. Gelin, etmeyin, tutmayın, bu kredilerde
En azından, kamuya
borçlu olan insanlar kamu borçlarını ödüyorsa bunların
borçlarını yapılandırın arkadaşlar. Bunların
kamuya borcu var diye bu krediden faydalanamaz demeyin. O zaman, amacı ne
bu kredinin? Zaten yaşayan firmaların, eğer iki yıldır
bir takibe uğramamışsa, iki yıldır sigorta, vergi
borcu yoksa
Çok şükür, bu insanların bir sorunu yok. Bunların
böyle bir krediye ihtiyacı yok arkadaşlar. Kime yapıyoruz bunu o
zaman? Gelin, çalışan, vergi ve sigorta borçlarını ödemek
isteyen insanların ancak önünü açarsanız, tam bu krediyle iki-iki
buçuk, üç yılda tüm borçlarını sıfırlayacaksa, esas
krediye layık olan, krediye aç olan, kredinin verilmesi gereken firmalar
bunlar arkadaşlar. Niye birbirimizi kandırıyoruz.
Yine kamu,
borçlarını ödemediği sürece firmalardan alacak istiyor
arkadaşlar. Kamunun bir başka kurumunun ilgili firmaya borcu var ama
bir başka kamu alacağı, vergi ve sigorta alacağı var.
Bunu haczediyor arkadaşlar. İnsanların bir de itibarıyla
oynanıyor. Önce kamunun kendi içinde bir borç
yapılandırması yapması gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, insanlara tesis yaptırıyorsunuz, üretim için
tesis yaptırıyorsunuz, tüm girdileri yüzde 18 KDVli yapılan.
Örneğin okul yaptırıyorsunuz, özel okul
yaptırıyorsunuz, her inşaat girdisi yüzde 18 ama özel okulda
aldığınız KDV yüzde 1. Ancak o özel okul sahibinin KDVsini
iade alması için otuz beş yıl geçmesi lazım. Yüzde 1, yani kestiği
faturanın ancak yüzde 1ini aldığı için yüzde 1 mahsup
edebiliyor.
Yine aynı
şekilde turizm tesislerinde, arkadaşlar, tüm KDV girdileri yüzde 18,
KDV yüzde 18 fakat turistten aldığı KDV yüzde 8. Bu
insanların Maliye Bakanlığından 8-10 milyon KDV
alacağı var, ancak mahsup etme suretiyle alabiliyor ama insanların
bir tarafta vergi borcu var, bir tarafta sigorta borcu
Sigorta haciz
yapıyor, vergi haciz yapıyor.
Değerli
arkadaşlarım, işin gerçeğini konuşalım. En
azından yeni açılmış işletmelerde, yeni bu, KDV
farkı yaratan kurumlarda, yeni açılan işletmelerde bir yıl,
iki yıl süreyle, insanların kendisine vermeyin ama hiç değilse
vergi ve sigorta borçlarını KDV alacaklarından mahsup edin
arkadaşlar. Ne oluyor? Devletten 5-6 milyon alacağı var, öbür
tarafta sigorta gelip haciz yapıyor, Maliye gelip haciz yapıyor.
Arkadaşlar, yani bir yerde bir insaf vardır insaf!
İSMAİL
ÖZGÜN (Balıkesir) Maliye mahsup ediyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Hayır, etmiyor efendim, etmiyor. Etmiyor
efendim.
İSMAİL
ÖZGÜN (Balıkesir) KDV...
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) KDV değil, KDV borcu değil efendim.
Örneğin stopaj borcu var. Etmiyor efendim. Stopaj borçlarını
dahi KDVden etmiyorlar efendim. Sigorta borcunu
İSMAİL
ÖZGÜN (Balıkesir) Mahsup ediliyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Hayır, etmiyorlar.
Yani, onun için,
ancak KDV alacağı çıktığı takdirde bir tek KDVyi
mahsup ediyor İsmail Bey. KDVden KDVyi mahsup ediyor, Maliyenin
başka bir alacağına mahsup etmiyor. Onun için, bu yeni
açılan işletmelerde, özellikle yüksek KDV girdisi olup da düşük
KDVden fatura kesen kurumların belli bir süre vergi ve sigorta
borçlarının mahsup edilmesi lazım arkadaşlar. Yani biz
ondan sonra getiriyoruz bir kanun, hepimiz seviniyoruz! Arkadaşlar,
tozpembe görmeyin. Bu, krize çare, krize derman yasası değildir,
krizde ezilen firmalara çözüm değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Çok karamsarsınız.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Hayır, karamsar değilim Beyefendi. Siz
yoktunuz, dinlemiyorsunuz Halil Bey. Siz eğer
Türkiyede iki yıl
önce takibe uğramamış olacak, yine altını çiziyorum,
vergi borcu olmayacak iki yıllık süre içinde, sigorta borcu
olmayacak. Nerede böyle firma, var mı böyle bir firma? O zaman hangi
adrese hangi şeyler teslim ediliyor? Aynen bunu söylüyorum.
Arkadaşlar, bu şartı kaldırın. Kredi Garanti Fonunda
bu şartı kaldırmazsanız, hakikaten -Komisyonda da söyledim,
burada da söylüyorum- o zaman ne krize karşı bir önlem
alıyorsunuz
Sadece yasak savıyorsunuz. Gelin, bu ülke yasak savma
ülkesi değil, gerçek ihtiyacı olana, gerçek borcu olana, borcunu
namusuyla ödemek isteyen insanlara yardımcı olmak
zorundasınız. Aksi halde tozpembe bir yasa çıkarıyorsunuz.
Miktarı hiçbir şey değildir. Gelin miktarını
yükseltin, vergi ve sigorta borcunu ödeyecek insanları da bu yasadan
yararlandırın. Ben yasadan yararlanıp vergi ve sigorta borcumu
ödeyeceğim. diyen insana da mutlaka bu olanağı sağlamak
zorundayız.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.
Geçici 20nci
madde üzerine şahsı adına Balıkesir Milletvekili
İsmail Özgün.
Buyurunuz
Sayın Özgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL
ÖZGÜN (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 1inci
maddesinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, çok önemli bir kanun tasarısını
görüşüyoruz. Türkiyede yatırım yapmakta olan, Türkiyede
KOBİ dediğimiz, iş hayatımızın, sanayicimizin
bel kemiğini oluşturan yatırımcıya kredi desteği
getirecek olan önemli bir kanunu görüşüyoruz.
Sayın
Aslanoğlunun kaldığı yerden ben devam edeyim. Dedi ki:
Çok tozpembe görüyorsunuz. Bu
tasarı da bu anlamda bir tasarı. Tozpembe görmüyoruz ama tabii
önümüzdeki zorlukları biliyoruz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Söylediklerimize katılmıyor musunuz?
İSMAİL
ÖZGÜN (Devamla) Şimdi, ben size birkaç rakam vereyim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Evet
İSMAİL
ÖZGÜN (Devamla) Şimdi, tüketici güven endeksleri yayınlandı
geçtiğimiz günlerde. Şimdi, 2008in Kasım ayında yüzde 68e
gerilemişti -yüzde 100ü esas alırsak- halbuki Nisan 2009da bu,
yüzde 80e şu anda tırmanmış bulunuyor. Tüketici güven
endeksi, gerçekten ekonomide önemli kriterlerden birisidir. Bu ne demektir?
Yani tüketici artık Hükûmete, yöneticilere, ekonomiye güvenmeye
başlamıştır ve güven artmaktadır.
Bu nereden
kaynaklanıyor? Bu da Hükûmetin getirdiği tasarılardan,
kanunlardan, krize karşı aldığı önlemlerin giderek
etkinliğini artırmasından kaynaklanıyor. Vergi indirimleri
geliyor, sigortayla ilgili kolaylıklar geliyor, yatırımları
teşvik eden paket geçtiğimiz günlerde açıklandı -bütün illeri
kapsayacak önemli bir paket- arkasından, istihdamı geliştirecek,
artıracak bir paket ve bunun arkasından da
Siz belki
miktarını az olarak söylediniz, 1 milyar TL azdır, bunun
yükseltilmesi gerekir. dediniz ama bu da çok küçümsenecek bir rakam
değil. Gerçekten, bugün piyasaya baktığımız zaman
KOBİlerimizin çok büyük kredi desteğine ihtiyaçları var, bunu
görüyoruz. Kapasite kullanım oranları yükselmeye başladı,
sanayi üretimi yükselmeye başladı.
Bakın
şimdi, sanayideki kapasite kullanım oranı yüzde 63e
gerilemişken, şu anda, mayıs ayında yüzde 70e doğru
tırmanmaya başladı.
Sanayi üretimi de
aynı şekilde. Şubat 2009da yüzde 84e gerilemişken Nisan
2009da yüzde 97ye doğru artış olmaya
başlamıştır. Bizim bu trendi artırmamız
lazım yani KOBİlerimize, sanayicimize, iş hayatımıza
destek vermemiz lazım. Bizim yapmaya
çalıştığımız da bu tasarıyla, aslında
bunu yapmaya çalışıyoruz.
KOBİlerimiz
istihdam bakımından, sağladıkları katma değer
bakımından, ihracatımız içerisindeki fonksiyonları
bakımından fevkalade önemli bir paya sahiptirler ve mayıs
ayı itibarıyla da 367 milyar TL düzeyinde olan toplam nakdî kredi
hacmimizin yüzde 23ünü, yani 84 milyar TLsini KOBİlerimize vermiş
bulunmaktayız. Özellikle istihdam açısından bu denli öneme sahip
olan KOBİlere yönelik olarak kredi garanti sistemini
başlatmış oluyoruz. Bu tasarının temel gayesi
KOBİlerimizin finansman imkânlarının geliştirilmesi ve bu
finansman imkânlarına daha kolay ulaşılmasının
sağlanmasıdır. Tabii, bununla beraber, üretimin, istihdamın
ve ihracatta devamlılığın sağlanması yine bu
tasarının amaçlarından birisidir. Kefalet sisteminin daha etkin
biçimde çalıştırılması yine bu tasarının
amaçlarından birisidir. Bu sistemden gerçekten KOBİlerimiz çok büyük
istifadeler -inşallah- sağlayacaklardır ve Türkiyede
amaçladığımız yatırımın, istihdamın,
ihracatın artırılması ve bu krizden en kısa süre
içerisinde çıkılmasıdır. Getirilen tedbirlerle, sadece
-bakıyoruz- krizi aşmak değil, krizin ötesini de düşünüyor
Hükûmetimiz, krizin ötesine yönelik bu tedbirlerin içerisinde birtakım
ayrıntılar var, onu da gözden kaçırmamamız gerekir.
Tabii, burada,
mali sektör tarafından KOBİlere sağlanan kredinin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
İSMAİL
ÖZGÜN (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
yüzde 65ine
hazinenin kefalet sağlayacağı ve diğer yüzde 35ini de
bankaların -bu riski- üstleneceği tasarıda ifade edilmektedir.
Ben, iş
hayatımıza, sanayicimize, KOBİlerimize çok büyük faydalar
sağlayacak olan bu tasarının buraya getirilmesine teşekkür
ediyorum, Hükûmetimize teşekkür ediyorum.
Yüce Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özgün.
Şahsı
adına, Karaman Milletvekili Lutfi Elvan.
Buyurunuz
Sayın Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LUTFİ ELVAN
(Karaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Küçük ve orta boy
işletmelere Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde
önemli destekler sağlanmıştır değerli arkadaşlar
ve bu destekler sayesinde küçük ve orta boy işletmelerimizin ülke
ekonomisine katkısında çok önemli artışlar olmuştur.
Size sadece birkaç örnek vermek istiyorum: İktidarımız öncesi,
örneğin 2002 yılında sadece 2.000-2.500 civarında küçük ve
orta boy işletme desteklenirken bugün 60 binin üzerinde küçük ve orta boy
işletme desteklenmektedir.
KOSGEB
İktidarımız öncesi sadece adı vardı, değerli
arkadaşlar, KOSGEBin, hatırlayınız. KOSGEBin 1990-2002
döneminde, yani on üç yıllık dönemde, muhalefet partilerimizin de
zaman zaman iktidarda oldukları dönemde kullandırdıkları
toplam kaynak miktarı sadece ve sadece 19 milyon Türk lirasıdır
değerli arkadaşlar, on üç yılda. Biz altı yıl gibi bir
sürede, yani 2003-2008 döneminde yaklaşık 1 milyar Türk lirasına
yakın kaynak kullandırdık. Dolayısıyla bizim beş
altı yılda kullandırmış olduğumuz kaynak
miktarı, sizlerin belki on üç yılda kullandırmış
olduğunuz kaynak miktarının 50 katından daha fazladır
değerli arkadaşlar.
Bir başka
husus: Kredi Garanti Fonuyla ilgili olarak
Değerli arkadaşlar,
Kredi Garanti Fonu 1991 yılında kurulmuştur. 1991
yılından AK PARTİ İktidarı dönemine kadar sadece
raflarda bir kuruluş olarak yer almıştır. Sizlerin de 91-95
döneminde iktidarda olduğunuz, muhalefetin iktidarda olduğu
dönemlerde de Kredi Garanti Fonu vardı değerli arkadaşlar ve
size şunu söyleyeyim: Kredi Garanti Fonu hemen hemen hiç
kullanılmamıştır. Yine bizim iktidarımız
döneminde Kredi Garanti Fonunun sermayesi tam 15 kat
artırılmıştır değerli arkadaşlar. Yine
iktidarımız öncesi sadece ve sadece 2 bankayla sözleşmesi olan
Kredi Garanti Fonu yine iktidarımız döneminde 27 bankayla
sözleşme imzalamıştır. Dolayısıyla bunları
görmezlikten hiçbir zaman gelemeyiz diye düşünüyorum değerli
arkadaşlar.
Bir başka
husus: Küçük ve orta boy işletmelerin toplam kredi hacmi içerisindeki
payına, 2002 yılı öncesine bir bakın. Yüzde 3-5
seviyelerindeydi değerli arkadaşlar. Bugün küçük ve orta boy
işletmelerin toplam kredi hacmi içerisindeki aldıkları pay yüzde
30ların üzerine çıkmıştır. Elbette krediye
ulaşmada küçük ve orta boy işletmelerimizin
sıkıntıları vardır. Örneğin bugün Vanda
yatırım yapmak isteyen bir iş adamı bankaya teminat vermek
istediği zaman banka şunu söylüyor, diyor ki: Ben Vandan bir
teminat kabul etmiyorum. Peki, ne yapmam gerekiyor? Sen, Ankaradan,
İstanbuldan teminat vermek zorundasın. İşte, biz ne
yaptık? Kredi Garanti Fonunun Vanda bir şubesi açıldı,
Diyarbakırda açıldı, Erzurumda açıldı, Kayseride
açıldı. Şu anda 16 ilde Kredi Garanti Fonunun şubeleri var
değerli arkadaşlar.
Şimdi,
sağlanan 1 milyar Türk lirasıyla -arkadaşlarımız da
söyledi- 10 milyar Türk liralık bir kredi hacmi oluşacak ve bundan
sonra Van gibi, Hakkâri gibi, Muş gibi, Bitlis gibi illerimizde
artık, insanlarımız Ankaradan, İstanbuldan gayrimenkul
almak zorunda kalmayacaklar. Kredi Garanti Fonu onlar için bir simit olacak
değerli arkadaşlar. Bu nedenle, Kredi Garanti Fonunun son derece
önemli olduğunu düşünüyorum ve bunun daha da geliştirilmesi
gerektiğine ben de inanıyorum. Bugün İtalyada 950 bin
civarındaki küçük ve orta boy işletme kredi garanti fonunu
kullanabilmektedir. Bunun elbette daha da geliştirilmesi gerekecektir,
buna inanıyorum.
Değerli
arkadaşlar, teşvik konusunda da çok kısa birkaç şey
söylemek istiyorum. Çok fazla sayıda eleştiri oldu ama şunu
anlamamızda yarar var diye düşünüyorum: Hükûmetimizin bu şekilde
bir teşvik tasarısını gündeme getirmesinin temel nedeni
bizim işletmelerimizin rekabet gücünün artırılmasıdır
değerli arkadaşlar. Biz şunu istiyoruz: İllerimiz,
bölgelerimiz belirli alanlarda uzmanlaşsın istiyoruz. Yani
kümeleşmeyi sağlamak istiyoruz. Dolayısıyla belirli
bölgelerde belirli sektörlerin desteklenmesini istiyoruz. Budur bizim temel
amacımız.
Bir başka
husus, değerli arkadaşlar -belki teşvik konusunda çok daha fazla
konuşmak gerekir ama zamanım yok- bir arkadaşımız, ana
muhalefet partisinden bir arkadaşımız işletme dönemine
yönelik olarak destek verilmesini talep etti.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bizim Avrupa Birliğine olan
taahhüdümüz nedeniyle işletme dönemine yönelik destek vermemiz mümkün
değil, bunu bilmemiz gerekiyor. Bu taahhüdü de biz vermiş
değiliz. Bu taahhüt Cumhuriyet Halk
Partisinin iktidarda olduğu dönemde Avrupa Birliğine
verilmiştir.
Bunu da sizlere
hatırlatmak ister, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Elvan.
Şimdi,
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın
Tütüncü, Sayın Doğru, Sayın Taner, Sayın Işık,
Sayın Akçay ve Sayın Bulut
Buyurunuz
Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Üç ayaklı
bir teşvik paketinin üçüncü ayağını konuşuyoruz.
Burada, Plan ve Bütçe Komisyonunda Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili de bir
şey girdi. Şimdi, ben, bununla ilgili soruyorum Sayın
Başkan.
50 kuruşluk
bir müdahale fiyatı maliyetin son derece altında kaldı, 60
kuruş maliyetin. Bu konuda bir düzenleme yapmak düşünülmekte midir?
Kaldı ki bu 50 kuruşluk fiyat, kırmızı sert
buğday fiyatı Trakya için 45 kuruşa geliyor. Kaldı ki
müdahaleye girmediği için Toprak Mahsulleri Ofisi bu 50 kuruşluk
fiyat 43 kuruştan, 42 kuruştan muamele görüyor. Çiftçi son derece
mağdur durumda. Bu konuda Sayın Bakandan açıklama rica ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tütüncü.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kanunun geneli
üzerinde görüşmeler esnasında sormuş olduğum soruyla ilgili
olarak çiftçilerden birçok telefon aldım. Ondan dolayı tekrar sormak
mecburiyetinde kalıyorum.
Sulama
kanallarında kullanılan elektrik borçlarını ödeyemeyen
üreticiler ve çiftçiler ürünlerine su veremedikleri için kaybetme durumuyla
karşı karşıyalar. Ürünlerin kuruması ve
yanmasıyla beraber icra önlerinde bulunan bu insanlar diğer
borçları da ödeyememektedirler. Borçların yeniden
yapılanması, elektriklerin açılması için acilen karar
verilmesini bekliyorlar. Bu konu Bakanlar Kuruluna ve Maliye
Bakanlığına taşınacak mıdır?
Taşınması noktasında da, eğer acilen yapılmazsa,
bir haftalık bir süre geçtikten sonra hiçbir faydası
olmayacağını ifade ediyorlar. Bu konuyla ilgili Sayın
Bakandan da açık ve net bir açıklama bekliyorlar.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, geçici 20nci maddede 1 milyar liralık
nakit kaynak aktarılarak firmalara garanti verecek olan kredi garanti
kurumlarından bahsediliyor. Bu kredi garanti kurumlarının
hangileri olacağı nasıl tespit edilecek, kim tespit edecek,
hangi kriterlere göre tespit edilecek? Bunlarla ilgili bir açıklama yok.
Bu konuda bilgilendirir misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Taner.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Sayın
Başbakanın kamuoyuna açıkladığı son teşvik
sisteminde genelde KOBİler üzerindeki yükün azaltılacağı
ve destekleneceği ifade edilmişken, tarafınızdan verilen
bir gece yarısı önergesiyle 10 ve daha az sayıda
çalışanı bulunan KOBİlerin birleşmesi hâlinde vergi
muafiyetinin dışında kalacağı hükmü getirildi.
Özellikle küçük ölçekli işletmelerin desteklenmesi konusunda bu
aşamada ne düşünüyorsunuz? Nasıl bir tedbir alınacak bu
konuda? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
KOSGEB kredilerinde ve diğer kredilerde bankaların kanunla düzenlenen
sicil affını dikkate almamaları nedeniyle krediye erişimde
sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu sorunu nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Balıkesir ili merkezde bir organize sanayi bölgesini daha
tamamlayamamış durumda. Sanayisi çok geri. Tarımda ve
hayvancılıkta son yıllarda müthiş bir gerileme oldu. Zeytin
bölgesi olan körfez bölgesinde zeytinci perişan vaziyette. Böyle
olduğu hâlde Balıkesiri desteklemede ikinci bölgeye
aldınız. Komşu ilimiz Manisa üçüncü bölge olarak tespit edildi.
Hangi kriterlere göre Manisadan daha ileri olarak Balıkesiri gösterip de
Kayseriden, Konyadan daha az destekleme kapsamına aldınız. Bu
konuda bilgi verirseniz memnun olurum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN -
Teşekkür ederiz Sayın Bulut.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın
Tütüncü, maliyetlere göre açıkladığımız buğday
taban fiyatını yeterli bulmadığını söyledi ama
bizim yaptığımız değerlendirmelerde maliyetin 457
TL/ton olduğu görülüyor. 500 fiyat açıklandı. 500ün
dışında da artı biliyorsunuz- 50 kuruş prim
desteği söz konusu. Prim desteğinin dışında da yine
-detayına şimdi giremeyeceğim ama- çeşitli idari yüklerin
azaltılmasına dönük, AB uygulamalarına yakınsamaya dönük yapılan
düzenlemelerden de yine çiftçimiz faydalanacak bu noktada. Mazot, gübre
desteği de ayrıca tabii çiftçilerimize sağlanmaya devam
ediliyor.
Elektrik
borçları konusunda aslında daha önce bir izahat vermeye
çalışmıştım. Şu anda söyleyebileceğimiz
nihai bir karar söz konusu değil. Fakat bu konu kamuoyunda da
tartışılıyor, bürokraside de üzerinde çalışmalar
yapılıyor. Sadece ilkeleri az önce söylemiştim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Zaman önemli Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Zamanlama bakımından bahsettiğiniz husus var. Orada da
aslında belli oranda ödeme olunca TEDAŞ gerekli idari
kolaylıkları gösteriyor bildiğim kadarıyla.
REŞAT DOĞRU (Tokat) Para yok.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Fakat,
işte bir an önce tabii bu çalışmalar inşallah biter. Tabii,
bizim temennimiz, herkesin borcunu zamanında ödemesi, böyle durumlarla
bürokrasimizin de çiftçimizin de karşılaşmaması elbette.
Sayın Taner Kredi garanti kurumu
kimdir? dedi. Tabii şu aşamada sadece Kredi Garanti Fonu var ve o
kullanacak bu kaynağı ancak ileride başka kredi garanti
kurumları oluşursa onlar da aynı şekilde bu kanunun
çerçevesi içinde aracı kurum olarak devreye girmeleri söz konusu olacak.
Bu 10 ve daha fazla
çalışanların kapsamdan çıkarılması
KOBİ
tanımında 250 ile 10 arası aslında KOBİ
tanımı, 10un altı biraz mikro işletme olarak
görebileceğimiz yapılar. Yani bunlara da vergi kolaylıkları
getirdiğiniz zaman, 2 şahsın Biz işimizi
birleştirdik. deyip vergi avantajından faydalanması söz konusu
olacaktı. Bir taraftan da bizim, tabii, bunun idari yüklerini, bütçeye
etkilerini ve suistimal edilebilme durumlarını da
değerlendirmemiz gerekiyordu. O açıdan, 10 ila 250 arası
yapılmış olması isabetli olmuştur diye
düşünüyoruz.
Sayın Akçay sicil affı nedeniyle
yaşanabilecek sorunlara değindi. Az önce, aslında, yine
değişik arkadaşlarımız birtakım
sıkıntıları olan KOBİlerimizin bu garantiden
faydalanması hususunu dile getirmişlerdi. Bazı hatiplerimiz de
aslında benzer konulara değindiler.
Şimdi, tabii, usul ve esasları, bir
defa, Bakanlar Kurulu belirleyecek. Yani henüz burada tam olarak bu usul ve
esaslar kanunda tabii ayrıntılı bir şekilde yer
almış değil ama orada da şu ilkeden de bir taraftan hareket
ediyoruz: Bu bir kamu kaynağı. Kamu kaynağını
yeterince güven telkin etmeyen birtakım alanlarda kullanmanın da bir
sorumluluğu söz konusu. Dolayısıyla, Bakanlar Kurulumuz o
düzenlemeleri yaparken, elbette bu kamu kaynağının riskini, çok
riskli alanlara, bankacılık sisteminin bu kamu kaynaklarını
kullanmaması konusunda da gerekli tedbirleri öngörecektir ama onları
şimdiden detaylı bir şekilde izah etmemiz mümkün değil
tabii. Dediğim gibi, bu kanunda değil, Bakanlar Kurulu
tarafından düzenlenecek hususlardır bunlar.
Balıkesirle
ilgili Sayın Bulutun bir sorusu oldu. Balıkesir OSB ile ilgili
sıkıntılardan bahsedildi. 2nci bölgede, son düzenlemeye göre.
Şimdi, orada, Sayın Bulut, ekonomik havzalar bazında bir
düzenleme söz konusu. Yanlış hatırlamıyorsam Çanakkale,
Balıkesir, ikisi birlikte bir ekonomik havza oluşturuyorlar. Bu
kapsamda bunun ortalaması alınıyor. Manisa ilimiz ise yine çevresindeki
komşu iller ile birlikte, o ortalamalara göre değerlendiriliyor. Yani
burada il bazlı bir mukayese değil de ekonomik havza bazlı bir
mukayese yapmak gerekiyor. Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak bir ekonomik havza
oluşturuyor. Oradaki ortalamalardan hareket ediyoruz.
Yalnız
şunu müsaadenizle belirteyim: Bu konulardaki bütün verilerimiz -TÜİK
bana bağlı bir kurum, gerekli çalışmaları
başlattık TÜİKle- bu yılın sonuna kadar bölge
bazında, 2010 sonunda da il bazında yenilenecek. TÜİK gerçekten
son yıllarda çok güzel çalışmalar yaptı ama bu
sosyoekonomik gelişmişlik anlamında il bazında son
dönemlerde yaptığı bir çalışma yoktu. Gerekli bütün
bütçe imkânlarını, eleman imkânlarını tahsis etmek
suretiyle
Tabii, uluslararası anlamda geçerliliği olacak, ABnin, uluslararası
kurumların kabul etmeyeceği şekilde değil ama
uluslararası geçerliliği olacak yeni bir çalışma
başlattık. Zaten bu teşvik de 2010un sonuna kadar geçerli. O
vakte kadar bu verilerimizi de inşallah yenilemiş olacağız.
Çok daha sağlıklı bir bazda devam edeceğiz inşallah.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakan, orada Eti Bor var. Eti Borun
rakamları kabartıyor geliri. Onu dışarıda
bırakırsanız Hakkâri seviyesinde
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Anladım. İşte onu da TÜİKle tartışacağız
inşallah. Bu ulusal ölçekli etkileri olan işleri nasıl
ayıklarız diye de teknik düzeyde çalışacağız
inşallah.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz, süreniz bitmiştir soru-cevap işlemi için.
Madde üzerinde
dört önerge vardır.
Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık derecesine göre de işleme alacağım.
Okutuyorum:
T.B.M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 386 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci
maddesine bağlı geçici 20. maddede geçen (1 milyar) ibaresinin (2
milyar) olarak değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı yasa
Tasarısının 1 inci maddesine bağlı geçici 20. maddede
yer alan 1 milyar ibarelerinin 2 milyar olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Faik Öztrak Gürol Ergin
Trabzon Tekirdağ Muğla
Enis Tütüncü Bülent Baratalı Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Tekirdağ İzmir Malatya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 sıra sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının Geçici Madde 20nin 1. fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, arz ve teklif
ederiz.
Hulusi Güvel Ali Koçal Dr. Mehmet Şevki
Kulkuloğlu
Adana Zonguldak Kayseri
Vahap
Seçer Eşref
Karaibrahim
Mersin Giresun
GEÇİCİ MADDE 20- Finansman imkanlarını
geliştirmek ve kredi sisteminin etkin işlemesine katkı
sağlamak amacıyla firmalara kredi garantisi veren kredi garanti
kurumlarına 3 milyar Türk Lirasına kadar nakit kaynak aktarmaya
ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye Bakan: ihraç
edilecek özel tertip Devlet iç borçlanma senedi için Müsteşarlık
bütçesine tertip açmaya ve bu tertibe 3 milyar Türk Lirasına kadar ödenek
aktarmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı Kanunu
Tasarının çerçeve 1inci maddesinin Geçici 20nci maddesinde yer alan
1milyar ibarelerinin 5 milyar olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı Mustafa Enöz
Manisa Konya Manisa
Recep Taner Ahmet Orhan Beytullah Asil
Aydın Manisa Eskişehir
D.
Ali Torlak K.
Erdal Sipahi
İstanbul İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Kalaycı efendim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 386 sıra sayılı
tasarının 1inci maddesiyle 4749 sayılı Kanuna eklenen
geçici 20nci maddede değişiklik içeren önergemiz üzerine
görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınızda
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Geçici 20nci madde, kredi garanti kurumlarına 1 milyar Türk
lirasına kadar nakit kaynak aktarılmasına ilişkin
hususları düzenlenmektedir. Kredi garanti desteğinden,
yıllık cirosu 25 milyon liranın altında ve en fazla 250
çalışanı olan işletmelerin yani KOBİlerin yararlanması
açıklanmış olup aktarılacak 1 milyarlık
kaynağın en az 10 milyar liralık krediye kefalet
sağlanmasına imkân vereceği öngörülmektedir.
Ekonomik gelişmeyi hızlandırmanın, toplumdaki
müteşebbis ruhu harekete geçirmenin, yaratıcı potansiyeli ortaya
çıkarmanın, yenilikçi ve yaratıcı fikirleri
yaygınlaştırmanın en etkin yolu fırsat
eşitliğinin ekonominin tüm birimlerine yayılmasıdır.
Bu birimlerin temel taşı ise küçük ve orta ölçekli
işletmelerdir. Ekonomilerin gelişme motoru ve istihdam
kaynağı olarak bilinen KOBİler, yeni iş imkânları
yaratmakla kalmayıp yenileşmenin ve rekabetin de en dinamik
kaynağını oluşturmaktadırlar. Bu itibarla,
KOBİler tarafından kullanılacak daha fazla krediye kefalet
sağlanabilmesini teminen aktarılacak kaynağın
artırılması önergemizin esasını
oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri, esasen ülkemizde Kredi Garanti Fonu
İşletme ve Araştırma AŞ 1991 yılında
kurulmuş olup KOBİlerin bankalardan kullandığı
kredilere imkânları ölçüsünde verdiği kefaletlerle teminat
sağlamaktadır. Fon, 1994-2007 yıllarında toplam 2.179 adet
teminatla 149 milyon liralık kefalet vermiştir. Görüldüğü üzere,
kaynakları yetersiz olan fonun on dört yılda verdiği kefalet
tutarı KOBİlerin kullandığı kredilere göre çok
düşük seviyelerdedir.
Milliyetçi Hareket Partisinin 3 Kasım 2002 seçim
beyannamesinde, KOBİlerin kredi kullanımında garanti
gösterebilmelerini teminen Kredi Garanti Fonu imkânlarının
artırılması, 22 Temmuz 2007 seçim beyannamesinde de reel
sektör-mali sektör etkileşiminin artırılması ve ekonominin
istihdam ve üretim açısından ana motoru olan KOBİlerin,
bankalardan daha fazla kredi alabilmesini temin etmek üzere Kredi Garanti Fonu
sisteminin kaynaklarının artırılması, ayrıca
Kredi Garanti Fonu ve risk sermayesi sisteminin etkin hâle getirilerek
KOBİlerin teminat sorununun çözülmesi vaat ettiğimiz konular
arasında yer almıştır.
Değerli milletvekilleri, kredi garanti sisteminin etkin hâle
getirilmesi konusunda geç kalınmıştır. Zamanlama
açısından da isabet bulunmamaktadır. Gerçi Sayın
Başbakan ve Hükûmetin değerli üyeleri bu geç kalınma meselesi
konusundaki eleştirilere bozulmakta ama gerçekten geç kalındı.
Dün Sanayi ve Ticaret Bakanımız işte Altı ay önce
uygulamaya koysak uygun muydu? diyor. Bizim kastettiğimiz kriz döneminde
değil, altı yıldır neredesiniz, altı buçuk
yıldır neredesiniz? Kastettiğimiz odur.
Değerli vekiller, dünyanın birçok ülkesinde kredi
garanti fonu bulunmaktadır ancak bu fonların kuruluş
maksatları farklı olup bu fonlar kriz veya kredi
sıkışması gibi kötü zamanlarda değil tam tersine
ekonomilerin iyi ve yükselmekte olduğu zamanlarda kurulmakta ve
çalıştırılmaktadır.
Tasarıda belirtilmemekle birlikte Sayın Başbakan
tarafından yapılan açıklamada 30 Haziran 2008 tarihinden önceki
iki yıl içinde takibe düşmüş borcu olmayan ve kamuya vadesi
geçmiş borcu bulunmayan işletmelerin kredi garanti desteğinden
yararlanacağı ifade edilmiştir. Yani 1 Temmuz 2006 ile 30
Haziran 2008 tarihleri arasında takibe düşmüş borcu olanlar
yararlanamayacak. Bu iki yıllık sürenin amacı nedir? Daha
öncesinde ve sonrasında takibe düşmüş borcu olanlar
yararlanacaklar mı? Eski borçların ve kredilerin ödenmesi
amacıyla kullanılacak krediler için kredi garanti sisteminin kefalet
vermesi doğru mudur? Bu konuların mutlaka göz önüne
alınması ve gözden geçirilmesi gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız,
buyurunuz.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
Değerli milletvekilleri, yine bir konuya dikkat çekmek
istiyorum: Kredi Garanti Fonuna bankaların da mutlaka aktif bir
şekilde katılması ve katkıda bulunması
sağlanmalıdır. Oluşabilecek batık kredilerin yükü
sadece kamuya dolayısıyla vatandaşa yüklenmemelidir.
Yine önemsediğimiz bir diğer konu, fonun idaresinin
profesyonellere bırakılması, fonun etkinlik hakkaniyet dengesini
tesis etmek ve siyasi manipülasyon tehlikesini en aza indirmek
açısından önem arz etmektedir. Bu bağlamda, Fona ilişkin
yönetişim ilkelerinin doğru tespit edilmesinin hayati önemde
olduğu unutulmamalıdır. Yeni bir hortum vanası hâline
sistem getirilmemelidir.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN Arayacağım efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.10
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.22
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
106ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
1inci maddeye bağlı geçici 20nci madde üzerinde Konya
Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı ve arkadaşlarının
verdiği değişiklik önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
386 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçici 20nci madde üzerinde sıradaki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 sıra sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının Geçici Madde 20nin 1. fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, arz ve teklif
ederiz.
Ali
Koçal (Zonguldak) ve arkadaşları
GEÇİCİ MADDE 20- Finansman imkânlarını
geliştirmek ve kredi sisteminin etkin işlemesine katkı
sağlamak amacıyla firmalara kredi garantisi veren kredi garanti
kurumlarına 3 milyar Türk Lirasına kadar nakit kaynak aktarmaya
ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye Bakan: ihraç
edilecek özel tertip Devlet iç borçlanma senedi için Müsteşarlık
bütçesine tertip açmaya ve bu tertibe 3 milyar Türk Lirasına kadar ödenek
aktarmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Kulkuloğlu, buyurunuz efendim.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 20nci
maddesinin birinci fıkrasındaki değişiklik önergemiz
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Bu tasarıda, kredi garantisi veren kredi garanti
kurumları açısından 5411 sayılı Bankacılık
Kanununun uygulanmayacak hükümleri düzenlenmektedir. Bu tasarıyla, kredi
garantisi veren kredi garanti kurumlarında pay sahibi olacak
bankaların yöneticilerinin görev alabilmeleriyle kurumların daha
etkin çalışmasına katkıda bulunabilmeleri amaçlanmakta ve
ilgili yasanın uygulanmayacak hükümlerinin tasarıya eklenmesiyle
bahse konu maddelerin uygulanmaması bankaların söz konusu
kuruluşlara katkıda bulunmalarını da teşvik edecektir.
Ayrıca, maddenin son fıkrasında, kaynak aktarılacak kredi
kurumlarını tespit etme ve aktarılacak kaynağa ilişkin
usul ve esasları belirleme yetkisi Bakanlar Kuruluna
tanınmaktadır.
Tasarıyla, işletmelere kredi garantisi verecek olan
kredi garanti kurumlarına 1 milyar Türk lirasına kadar nakit kaynak
aktarmaya ve/veya özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan
yetkili kılınmaktadır.
Kredi garanti kurumları sistemi vasıtasıyla
bankaların, işletmelerin ve kredi garantisi veren
kuruluşların kredi riskini paylaşması yoluyla küresel
ekonomik krizden etkilenen piyasa aktörlerinin risk yüklerinin
azaltılabileceği doğrudur. Ancak, küçük ve orta büyüklükteki
işletmelerin doğrudan kredi desteğine ihtiyacı vardır.
Şu anda var olan mevcut kredi stoku, içerisinde bulunduğumuz
şartlarda, bu işletmelerce çevrilemez, ödenemez durumdadır.
Mevcut kredi stokunda yaşanan sorunlara acil çözüm üretilmesi
gerekmektedir.
Tasarının 1inci maddesi, kredi garanti sisteminin daha
etkin çalışabilmesi amacıyla kredi garanti kurumlarına 1
milyar TL'ye kadar kaynak aktarılmasını düzenlemektedir.
Tasarı bu yönüyle olumludur, ancak 1 milyar TLlik kaynak yetersizdir. 30
Haziran 2008 itibarıyla iki yıl geriye dönük vergi ve SSK borcu
olanlar ve mevcut kredisi sıkıntıya girmiş olanlar bundan
yararlanamayacaktır. Esas ihtiyaç, devlete ve bankalara olan borcun
finansmanı yönündedir. Sadece bu madde, bu kanunu uygulanamaz
kılmaktadır.
Yaklaşık iki yıldan beri yaşanan krizin iyi
yönetilememesi ülke ekonomisinin ve yaşamımızın her
alanında ciddi yaralar açmış, zararlar vermiştir. Başbakanın
yeni teşvik planını tanıttığı
toplantıda da belirttiği gibi, IMF değerlendirmelerine göre,
2010da dahi bir çıkış görünmemekte, sadece 2009a oranla
gerilemenin azalacağı tespiti yapılmaktadır. Ekonomik
krizin yaşandığı ortamda küçük ve orta büyüklükteki
işletmelerin reel sektör firmalarının finansman temininde kredi
kaynaklarını kullanabilme kabiliyetinde azalma ve olumsuzluklar
yaşanmaktadır. Mevcut kredilerde ciddi oranda geri ödeme
kabiliyetinin yitirildiği gözlenmektedir. Hükûmetin uygulamaya
koyduğu sicil affı, finansman kurumlarınca ihtiyatla
yaklaşılarak neredeyse uygulanmamakta, sicil düzeltilmesi dikkate
alınmamaktadır. Kredi Garanti Fonunun işler hâle gelmesinde ve
krediye erişimde de sorunlar vardır.
Siyasi iktidarın gecikerek aldığı ve bir
bütünlük arz etmeyen, kaynakları net tanımlanmamış, kopuk
kopuk ve değişik takvimlere bağlanıp uygulanan tedbir ve
teşviklerde karar almakta geç kalınması ve bütünleşik
olmaması nedeniyle olası etkilerini reel sektörün finansmanında
ve ekonomik yaşamında yeterince gösteremeyecektir. Ortada ciddi bir
koordinasyon ve kararlılık noksanlığı vardır.
Aktarılacak kaynağın kullandırılmasına
ilişkin usul ve esaslar belirlenirken kredi erişimi ve kredi
kullanım şartlarını kolaylaştıracak düzenlemelere
ihtiyaç vardır.
Bütçeden kaynak aktarılacak kredi garanti
kurumlarının hangileri olacağı tasarıda yer
almamaktadır. Özellikle başta KOBİler olmak üzere tüm reel
sektörün mevcut kredileri bu kapsamda yenilenmeli ve reel sektör yeni
kredilerle desteklenmelidir. Mevcut kredi stoku olan 367 milyar TLnin
yaklaşık yüzde 9nun geri ödeme kabiliyetini kaybettiği
günümüzde gerekli finansman açığının ciddi bir şekilde
hesaplanması ve tasarıya eklenmesi gerekmektedir. Bu yolla gerek yüce
Meclis neye izin verdiğini bilebilmeli gerekse reel sektör kendisine
sunulan bu olanağın kapsamını bilmeli ve kullanabilmelidir.
Kamu kaynaklarının yandaş
medya, yandaş zengin oluşturma adına bizim Çalıklara
bugünün dolar kuruyla yaklaşık 1,5 milyar TLyi teminat almadan
sırf yandaş olduğu için, sırf damadı yönettiği
için, sırf kendi medya organlarına sahip olabilmek adına 1
kişiye verebilen siyasi iktidar, Sayın Başbakan ve Hükûmet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Devamla)
bu yasa
tasarısıyla aktardığı 1 milyar TL kredi garanti
desteğini ülkedeki milyonlarca işletmeye bunca zaman fazla
görmüş, hem yetersiz olan hem de geç kalınan bu düzenlemeyi ancak
kriz delip geçtikten sonra akıl etmekte ve
yasalaştırmaktadırlar ve bu milyonlarca işletme ancak
ticari olarak uçurumun eşiğine geldiğinde
hatırlanmaktadır. Umarım uygulamada da, aynen sicil affında
yaşadığımız gibi bankalara karşı
yaptırım gücünü yitirmiş iktidarın aldığı bu
karar ve yasada uygulamada zorluklarla karşılaşılmaz ve
krizin etkileri altında inim inim inleyen, esnafa, sanatkâra, tüccara,
sanayiciye bu yolla kredi vermek için bin dereden su getirilmez.
Yasanın hayırlı olmasını diliyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kulkuloğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okunacak olan iki önerge
aynı mahiyette olduğundan işlemlerini birlikte
yapacağım ancak isterlerse imza sahiplerine gerekçelerini
açıklamaları için ayrı ayrı söz vereceğim.
Şimdi önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı yasa
Tasarısının 1 inci maddesine bağlı geçici 20. maddede
yer alan 1 milyar ibarelerinin 2 milyar olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı yasa
tasarısının birinci maddesine bağlı geçici 20. maddede
geçen (1 milyar) ibaresinin (2 milyar) olarak değiştirilmesini arz
ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Genç, buyurunuz efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 386 sıra sayılı Yasa
Tasarısının 1inci maddesine bağlı geçici 20nci
maddesinde getirilen 1 katrilyonluk -eski parayla- kredi imkânının 2
katrilyona çıkarılması konusunda verdiğim önerge üzerinde
söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii, piyasada çok ciddi bir krizin
etkisiyle büyük bir işsizlik var, büyük bir daralma var. Aklın yolu
birdir, artık madem bu krizi aşmanın en önemli yollarından
birisi mümkün olduğu kadar insanların satın alma gücünü
artırmak, satın alma gücü artmadan ekonomiye bir canlılık
getirmek mümkün değildir. Hatta daha önce ben burada
yaptığım bir konuşmada dedim ki: Seyyanen bütün memurlara,
emeklilere, işçilere 500er milyon lira para verelim, en azından
piyasaya bir canlılık getirir. Piyasada canlılık
olmayınca işletmelerin kapasitelerinin artması mümkün değil
ama Hükûmet ne etti? Getirdi, özellikle motorlu kara
taşıtlarındaki ÖTV ve KDVde indirim yaptı. Bu daha ziyade
yabancı kaynaklı araçlara fayda getirdi, işte Jaguarlara,
Mercedeslere, BMWlere. O tip lüks araçların şiddetle
satılmasını sağladı ve dolayısıyla
Türkiyedeki işçilere değil de daha ziyade yabancı
işçilere, İngilizlerin, Almanların işçilerine bir kaynak
sağlanmak suretiyle satışlarına bir imkân getirildi.
Şimdi, tabii burada getirilen 1 milyar liralık kaynak
bence çok düşük. Mümkün olduğu kadar bu zor günde KOBİlerin
desteklenmesi lazım. Tabii, KOBİler desteklenirken ben yine bizim
Tunceliye bir dirhem düşeceğini de zannetmiyorum, bu düşse
düşse ancak bugünkü işte siyasi iktidarın güdümünde olan yerlere
düşer. İşte, zaten biliyorsunuz bir teşvik
kanunlarını getirdiler, işte yeni işletmeler kurulursa
kurumlar vergisini yüzde 20lerden yüzde 5e kadar indirmeye
Tabii, AKP
İktidarının bir politikası var, yani kendisine yandaş
bir ekonomi grubu oluşturmaya çalışıyor, dolayısıyla
bu yandaş ekonomi grubuna yine burada da bu KOBİlerden para
aktarılacaktır.
Şimdi bakın, BAĞ-KURa tabi esnafın yüzde
20si hiç BAĞ-KUR aidatını ödemiyor, ötekilerin de -BAĞ-KUR
iştirakçilerinin- 19 katrilyon liralık borcu var. Şimdi
bunların hiç birisine bu KOBİlerden bir pay düşmez.
Dolayısıyla ne yapacaklar? Bu daha ziyade işte yeni kurulacak
işletmelere gidecek. Tabii, yeni kurulacak işletmelerin de kimler
olduğu çok önemli.
Bugün benim bir misafirim gelmişti, mobilya satıyordu.
Daha ziyade bize tesettürlüler geliyor, hem de en pahalılarından
alıyor diyor. Müşterinin niteliği değişti diyor. En
pahalı, 40 milyarlık, 50 milyarlık mobilya alıyor. 4x4,
biliyorsunuz, en lüks arabalara onlar biniyor. Tabii ki AKP İktidarı
zamanında devlet kaynaklarından, ihalelerinden serveti artan
kişilerin yapısı değişti.
Şimdi, ben arada sırada burada tabii karar yeter
sayısı istiyorum. Dün Tayyip Bey grupta diyor ki: İstersek üç
yüz altmış gün, altı saat çalışacağız.
Arkasından da ben gayet iyi biliyorum ki bu Meclisi Tayyip Bey temmuzda
çalıştırmak istemiyor. Bir an önce kapanmasını istiyor
çünkü burada birtakım şeyler dile gelince bu Hükûmet rahatsız
oluyor çünkü rahatsız olması lazım. Devleti yönetebilecek bir
kapasiteyi kaybetmiş, basireti kaybetmiş, dolayısıyla bir
an önce Meclisin kapatılmasını istiyor.
Gerçi getirilen bu kanunu
olumlu görüyoruz ama öteki kanunlarda
hiç de hayat yok.
Yine, işte, bizim gördüğümüz kadarıyla söyledim,
bakın Sayın Bakana da sordum, yani terörden zarar görmüş
özellikle işte Bingölden, Tunceliden, Vandan, Bitlisten insanlar var,
bunların zarar tespitleri yapılıyor. Bunlar yani çok büyük bir
para da tutmuyor. Genel olarak belki 300-500 milyon lira tutuyor trilyon diyelim, eski hesapla
tutuyor- bunlar ödense en azından piyasaya bir canlılık gelir
ama maalesef biraz da bu olaydan yararlanacak insanlar doğu ve
güneydoğulu insanlar olduğu için Bu Hükûmeti de çok fazla
ilgilendirmiyor. O bakımdan, daha ziyade kendilerine yakın esnaf
grubunu, KOBİleri ilgilendiriyor. Bu kanunun amacı da o ama bari hiç
olmazsa bunlara yapacağınız yardımların biraz daha
rakamlarını artırın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Biz muhalefet olarak iktidara destek
veriyoruz daha fazla yandaş toplaması için.
Bu Köye Dönüş Projesi konusunda da ben Sayın Bakana
söyledim; şimdi Kalıcı olması lazım. diyorlar.
Gerçekten özellikle bizim Tuncelide çok ciddi olarak insanlar artık,
büyük şehirlerde işsiz, aç, çıplak, bir iş yapamıyor.
E ne yapsın? Köyü boş işte, hiç olmazsa gidip köye yerleşecek.
İşte, yolu yapılsın diyoruz, suyu gelsin diyoruz. Orada o
insanlar ev yapacak, kaynakları yok. Orada hiç olmazsa, köyünde,
işte, üç beş hayvan besler, tarımla uğraşır,
sebze meyve eker, dolayısıyla, yaşamlarını
sürdürebilecek bir ortama kavuşur. Bence buralara bir öncelik vermek
lazım, bu insanların köye dönüşlerini sağlamak lazım;
zaten büyükşehirlerde muazzam nüfus artışları var,
Hükûmetin politikasının bu yönde değiştirilmesi lazım.
Önergemizin mahiyeti bu. Kabulünü diliyorum.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Diğer önerge için, Sayın Tütüncü siz mi
konuşacaksınız?
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Evet efendim.
BAŞKAN Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Kredi Garanti Fonu, az önce soruda da dile getirmeye
çalıştığım gibi, üç ayaklı teşvik paketinin
üçüncü ayağı ama diğer iki ayağa bakınca gerçekten son
derece kritik, stratejik önemi fazla olan bir ayak. Bu nedenle, biz, bu
önergemizle, Kredi Garanti Fonuna 1 milyar liralık kaynağın 2
milyar liraya çıkarılmasını yararlı gördük. Neden? Çok
sayıda neden var. Bir bölümünü, izin verirseniz, sizlerle
paylaşayım: KOBİler şu anda imalat sanayisinin
omurgasını oluşturuyor ve bu omurga bu krizden öylesine büyük
bir darbe yedi ki toparlanması çok güç; bir an önce bu omurganın
toparlanması için gereken finansman desteğinin sağlanması
gerekiyor.
İkinci olarak: Sanayide istihdam çöküyor, istihdam geriliyor.
Şubatta da geriledi, martta çok daha fazla geriledi. Yıllık
bazda, 2008 Mart-2009 Mart arasında 409 bin kişilik istihdam
daralması meydana geldi ve ayrıca dış kaynak girişi
KOBİler için tıkalı ve kredi konusunda bankalar ile
KOBİler öylesine kritik bir noktaya gelmiş ki her an bir
kırılma noktası yaşayabiliriz ve işsizlik, yoksulluk,
gelir dağılımındaki adaletsizlik dayanılması çok
güç noktalara gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu önergemiz işsizlik ve
yoksullukla mücadele açısından yaşamsal önemde.
Bakınız, AKP olarak işsizlikte tüm zamanların Türkiye
rekorunu kırdınız. Ayrıca, Avrupa ve dünyada da ön planlara
çıktınız.
Tahminler nasıldı? İşsizlikle ilgili
tahmininiz, program tahmini yüzde 10,4 idi; tutmayacağını
gördünüz, revize ettiniz, yüzde 13,5a çıkardınız ve şimdi
görüyoruz ki bu da tutmadı ve Mart 2009da ne oldu? Yaklaşık
yüzde 16ya çıktı. Yaklaşık 6 milyon kişi şu anda
işsiz değerli milletvekilleri. AKPnin işsizlikle ilgili
tahminleri yerle bir oldu. Burnunuzun ucunu göremediniz bu işsizlikte.
Gerçek işsizliğe bakarsak, gerçek işsizlik yüzde 23
dolaylarında. Ne anlama geliyor değerli arkadaşlarım?
Değerli milletvekilleri, her 4 kişiden 1i işsiz,
ama gençlere baktığımızda durum daha vahim, her 3 gençten
1i işsiz. Taşı sıksa suyunu çıkaracak genç insanlar,
diplomalı, bir diploması, iki diploması olan insanlar, hâlâ
annelerinin babalarının kendilerine vermiş oldukları cep
harçlığına bakar durumda; kendi kişiliklerini, kendi
kimliklerini kendi elleriyle yoğurma yeteneğinden yoksun
bırakılmış. İşte, bu açıdan son derece
önemli.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan Kriz Varsa
Çare de Var Kampanyasına katıldı.
Anımsayacaksınız. Bir gazeteci sordu, dedi ki: Halkta para var
mı? Sayın Başbakan halkta para kalmadı ki. İşsizlik
bir taraftan, bir de istihdamda olanların çok büyük yoksulluk içinde
kaldığını biliyoruz, çalışanların
yoksulluğu hatta çalışanların açlığı söz
konusu çünkü insanlar tam maaş alamıyor, çalışan insanlar
on beş günlük, yirmi günlük ücretsiz izne çıkarılıyor.
Sözüm ona istihdamdalar!
Sayın Başbakan, aynen şunu söyledi:Harcayacak para
yok diyenler yanılıyor. Kusura bakmayın arkadaşlar, halkta
para var. Biz anlayamadık. Birileri çıksın, Sayın
Başbakanın halk kavramından ne anladığını,
eğer biliyorsa bize anlatsın.
Değerli milletvekilleri, ayıptır, ayıp,
gerçekten ayıptır! Halkta para olduğunu iddia etmek kadar halka
böylesine ayıp edilmesini anlamak ve kabul etmek kesinlikle mümkün
değil.
Bakınız, bu ülkede açlık sınırı
mayıs ayı itibarıyla 744 lira, asgari ücret haziran sonuna kadar
527 lira.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Asgari ücret azami ücret olmuş.
Asgari ücretten insanlar iş bulabilmek için birbirini
kırıyorlar, ama ne yazık ki, bulamıyorlar. Halk
gırtlağına kadar borç içinde.
Evvelsi gün Trakyadan geldim. Çiftçide para yok, işçide para
yok, memurda, esnaf-sanatkârda yok, emekli, dul ve yetimde zaten hiç yok
değerli arkadaşlar, sevgili hemşerilerim. Trakya böyleyse,
Trakya bu durumda ise acaba Anadolu hangi durumdadır? İnsanlar
böbreklerini hiç bu kadar fazla sayıda satmaya
çıkarmamıştı. İnsanlar işsizlikten Türkiye'nin
hiçbir zaman kesitinde böylesine fazla sayıda intihar eder noktaya
gelmemişti. Bu nedenle, şunu söylüyorum: Ekonomik kriz, özellikle
istihdama ve işsizliğe damgasını vurmuştur.
Lütfen, bizim bu önergemize sahip çıkınız, 1
milyardan 2 milyara el birliğiyle bu kaynak desteğini
artıralım.
Teşekkür ederim.
Sağ olun Sayın Başkan.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tütüncü.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Geçici 1inci maddeye bağlı geçici 20nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi, 1inci maddeye bağlı geçici 21inci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 21- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel
Müdürlüğü'nün 2009 yılı kampanya dönemi finansman
açığının karşılanmasını teminen Hazine
Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma
senedi ihraç edilebilir.
BAŞKAN Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.
Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 386 sıra
sayılı Tasarının 1inci maddesi ile 4749 sayılı
Kanuna eklenen geçici 21inci maddeye ilişkin Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi tekrar saygılarımla
selamlıyorum.
Söz konusu geçici 21inci madde Toprak Mahsulleri Ofisi Genel
Müdürlüğünün 2009 yılı kampanya dönemi finansman
açığının karşılanmasını teminen Hazine
Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip devlet iç borçlanma
senedi ihraç edilebilmesi hususunu düzenlemektedir.
4749 sayılı Kanunun 5inci maddesinde, mali yıl
içerisinde ikrazen ihraç edilecek özel tertip devlet iç borçlanma limitinin her
yıl bütçe kanunlarıyla belirlenmesi öngörülmektedir.
2009 Yılı Bütçe Kanununun 19uncu maddesinde de
bütçenin başlangıç ödeneklerinin yüzde 1ine kadar ikrazen özel
tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebileceği öngörülmekte olup,
buna göre 2009 yılı ikrazen borçlanma limiti yaklaşık 2,6
milyar Türk Lirasına tekabül etmektedir.
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün 2008
yılı bilançosuna göre 3 milyar liraya yakın görev zararları
ve ödenmemiş sermayeden dolayı Hazineden alacağının
bulunduğu görülmektedir.
Kurumun Hazineden bu alacakları bulunmakla birlikte yurt
dışı ve yurt içi bankalardan kullandığı ticari
kredilere ilişkin 3,6 milyar liralık borcunun bulunduğu ve 2008
yılında 325 milyon liralık kısa vadeli borçlanma giderinin
olduğu dikkat çekmektedir. Bu durum AKPnin Toprak Mahsulleri Ofisini
bankaların kucağına attığını göstermektedir.
Daha dört ay önce kabul edilen 5838 sayılı Kanunla
görev zararı alacaklarına ve ödenmemiş sermayesine mahsuben
Hazinece özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilerek Toprak
Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğüne 1 milyar lira kaynak
aktarılması hükme bağlanmıştır.
Dolayısıyla, görüşmekte olduğumuz tasarıdaki hükmün de
ikrazen özel tertip iç borçlanma senedi ihraç edilmesi yerine görev
zararları ve ödenmemiş sermayeden dolayı borçlarına
mahsuben Hazinece kaynak aktarılmasının daha doğru
olduğu açıktır. Ancak AKP Hükûmetinin yüksek boyutlara
ulaşan bütçe açığını kısmen de olsa düşük
göstermek adına bundan kaçındığı
anlaşılmaktadır.
Toprak Mahsulleri Ofisinin 2008 yılı bilançosunda dikkat
çeken bir başka husus, geçmiş yıllara ilişkin 4,1 milyar
liralık birikmiş zarar ve 2008 yılına ilişkin 105
milyon liralık dönem zararıdır. Görev zararları Hazinece
karşılanmasına rağmen 2008 yılı sonu
itibarıyla 4,2 milyar liraya ulaşan kurum zararının mutlaka
sorgulanması gerekmektedir. Görüldüğü üzere AKPnin yanlış
ve tutarsız politikaları sonucu Toprak Mahsulleri Ofisi finansman
durumu ve faaliyet sonuçları itibarıyla batık bir kuruluş
hâline getirilmiştir.
Toprak Mahsulleri Ofisi esasen yurtta hububat
fiyatlarının üreticiler yönünden normalin altına düşmesini
ve tüketici aleyhine anormal derecede yükselmesini önlemek, bu ürünlerin
piyasasını düzenleyici tedbirler almak üzere kurulmuştur.
Türkiye'nin tek müdahale kuruluşu olan Toprak Mahsulleri Ofisi, son
yıllarda bu görevini bir yana bırakmış, ithalat ofisi gibi
çalışmaktadır. AKP Hükûmetinin müdahalesiyle fındık
almakla görevlendirilen kurum, fındıkta da tam bir çıkmaza
sürüklenmiştir. AKP İktidarı, daha başta, Toprak Mahsulleri
Ofisinin bölge, şube, işletme, ajans gibi birimlerini kapatarak
tüccar karşısında üreticiyi çaresiz
bırakmıştır. Ayrıca, dâhilde işleme rejimi
çerçevesinde, tam hasat döneminde sonsuz ithalata müsaade ederek üreticiyi
haksız rekabete maruz bırakmıştır.
Geçtiğimiz hafta Tarım Bakanı, müdahale alım
fiyatı olarak ekmeklik buğdayın tonunun, haziran, temmuz,
ağustos ayları için 500 lira, eylülde 510, ekimde 520, kasımda
530 lira, buğdaydaki primin de tonuna 50 lira olduğunu
açıklamıştır. Açıklanan kasım fiyatları dahi
çiftçinin maliyetinin çok altında kalmıştır. Çiftçi ve
köylü, bu fiyatlardan dolayı hayal kırıklığı
yaşamamıştır çünkü AKP, çiftçinin hayallerini bile yok
etmiştir.
Buğday, Türkiye ekim alanlarının yaklaşık
yarısında ekilen, 15 milyona yakın insanın geçim
kaynağıdır. Tam hasat döneminde buğday
fiyatlarının düşük olmasından yakınan Türk çiftçisine
AKP, Buğdayınızı satmayın, kışın daha
yüksek fiyattan satarsınız. gibi telkinde de bulunmaktadır.
Hasat dönemini zar zor getiren çiftçi, tüccarın, spekülatörün
insafına bırakılarak mağdur edilmekte ve
açıkçası, kendi kaderine terk edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, AKP yönetiminde geçen ve yedi
yıla yaklaşan zaman içerisinde, işçimizden memurumuza,
esnafımızdan çiftçimize, emeklimizden yetimlerimize kadar hiç
kimsenin fani yaşamında bir iyileşme, rahatlama, mahkûm
oldukları sorunlar karşısında rahat nefes
almalarını sağlayıcı olumlu bir gelişme
görülmemiştir. Bugün çiftçimizin, memurumuzun, işçimizin,
esnafımızın cebinde, sadece, son ödeme tarihi geçmiş
faturalar, kredi kartı borcu hesap özetleri, icra tebliğleri ve
çaresizlik içinde sıkılmış yumrukları vardır.
Özellikle bunlar arasında, elbette çiftçilerimizin perişan hâli daha
çok düşündürücü olup daha fazla endişe vericidir. Topraktan
ekmeğini kazanmak için çırpınan, tarlasından
çocuklarının rızkını çıkarmak için didinen
çiftçilerimizin çok şikâyetleri olduğunu biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, seçim bölgem Konyaya
yaptığım seyahatlerde de çiftçilerimizden çok şikâyetler
alıyoruz. Başta elektrik borçları nedeniyle
tarlalarını sulayamadıklarından şikâyet etmekteler.
Ayrıca banka kredilerini, tarımsal kredileri, tarım kredi
kooperatiflerinden kullandıkları kredileri ödeyememekten dolayı
şikâyetleri bulunmakta. Bu konuda bizlerden talepte bulunmaktadırlar.
Bu konuyu Sayın Tarım Bakanımıza ve Başbakana soru
önergeleriyle sordum, gündeme getirdim. Ancak verilen cevaplarda bugün için
böyle bir çalışma olmadığını, daha önce bu
yapılandırmaların yapıldığını ifade
eden cevaplar verildi. Ancak, gerçekten çiftçimiz çok büyük sıkıntıda.
Özellikle bu hasat döneminde elektrik kullanamamaktan dolayı tarlasını
sulayamaz hâle düşmüştür. Yine banka kredilerini ödeyememekten
dolayı tarlası, bahçesi, icra hacizle karşı
karşıya kalmak durumuna gelmiştir. O nedenle, bu konuda mutlaka
bir adım atmamız gerekmektedir. Aslında Hükûmet ve Sayın
Başbakan, gerekse bakanlar ekonomik krizle ilgili alınan yetmişe
varan tedbirden bahsetmektedirler. Ancak, bugüne kadar çiftçilerimizi
ilgilendiren, çiftçilerimizi rahatlatacak bir adet dahi maalesef bir tedbir
getirilmemiştir. Getirilmediği gibi tarımsal destekleme ödemelerinde
yüzde 10 kesintiye gidilmiştir.
Bize hep şunu da soruyorlar değerli AKP milletvekilleri:
İktidar partisi vekilleri nerede? Neden gelmiyorlar? Neden hâlimizi,
hatırımızı sormuyorlar? diyorlar çiftçilerimiz. Tabii, ne
yapacaklarını bilmiyorum ama sizler için iyi şeyler
düşünmediklerini söyleyebilirim.
Değerli milletvekilleri, sadece hububat üreticimiz değil
sıkıntıda olan, meyve sebze üreticimiz de
sıkıntıda. Geçtiğimiz hafta Akşehir bölgemizdeydim,
Seydişehir-Bozkır bölgemizdeydim. Yine, vişne üreticilerimizin,
kiraz üreticilerimizin ve çilek üreticilerimizin büyük
sıkıntıları var. Dışarıdan resmî ithalat
yoluyla veya kaçak yolla giren konsantre, dondurulmuş,
şoklanmış vişne, kiraz, çilek gibi ürünler maalesef kendi
üreticimizi, çiftçimizi sorunlarla karşı karşıya
bırakmakta, büyük darbe vurmaktadır. Bu konuyu da gündeme getirdik.
Yalnız Sayın Bakanının verdiği cevapta, maalesef, bu
konuda ithalatın bu yükseklikte olmadığını, kendi
üreticimize zarar verecek boyutta olmadığını dile getiren
bir yazısını aldım ama Sayın Bakanının
verdiği cevap gerçeklerden çok uzaktadır.
Değerli milletvekilleri, çiftçimizin öncelikli taleplerinin
mutlaka dikkate alınarak
Ki bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak
getirilecek her türlü önergeye desteğimizi vereceğimizi de
söylüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) Tasarının ülkemize
hayırlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili
Eşref Karaibrahim.
Buyurunuz Sayın Karaibrahim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
386 sıra sayılı Tasarının geçici 21inci maddesinde
söz almış bulunuyorum. Herkesi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün 2009
yılı dönemindeki finansman açığının
karşılanması için devlet iç borçlanma senedi ihraç edilmesiyle
ilgili bir maddedir bu. Bununla ilgili, arkadaşlarım biraz sonra
bununla ilgili değişiklik önergesi vereceklerdir. Şu açıdan
vereceklerdir: Biz, bunun Hazine tarafından
karışlanmasını, bir borç olmasını
düşünmediğimiz için bununla ilgili bir önerge vereceğiz.
Benim esas açıklamak istediğim, Toprak Mahsulleri
Ofisinin bugünkü yapısına nasıl geldiğidir. Tabii ki, ben
fındık bölgesinde olduğum için fındıkla ilgili
açıklamalar yapacağım, TMOnun fındık
alımlarıyla ilgili açıklamalar yapacağım.
Biraz önce Bakana sordum: Sayın Bakan, siz TMO olarak bu
sene fındık alımı yapacak mısınız,
yapmayacak mısınız? Sayın Bakan bana açık bir cevap
veremedi; bunun üzerinde çalışıldığını,
ileride düşünüldüğünü, bir açıklama
yapılamayacağını söyledi. Neden böyle açıklamaya Bakan
gerek gördü? Şunun için: Toprak Mahsulleri Ofisinin asli görevi
fındık alımı değildir. Asli görevi olmayan
fındık alımına girdiği için, burada
battığı için, buradan çıkmak için türlü sebepler
uydurmaktadır. Neden buna gerek görüldü, neden Toprak Mahsulleri Ofisi
fındık bölgesine geldi ve bölgede görev aldı? Bunu da sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Tabii, fındığın asıl sahibi olan
FİSKOBİRLİK, o günkü yönetimi, fındıkta AKP yönetimine
yakın olmamasından dolayı ve seçimlerde AKPnin
FİSKOBİRLİKi çok istemesinden dolayı seçimlere girdi.
Hatırlayalım -tabii ben bölgemden hatırlayayım- bütün yöre
milletvekilleri, AKP yöre milletvekilleri Giresuna geldiler, eski bir
bakanımız da -bu bölgeden- geldi -şu anda elimizde mevcuttur,
CDleri vardır, televizyonda konuşmaları vardır- şöyle
bir açıklama yaptı: Sayın üreticiler, sayın delegeler,
bize, bizim desteklediğimiz adayımıza oy verirseniz
FİSKOBİRLİKin bir sorunu olmayacak, bütün borçlar ödenecek,
üreticilere olan borçlar ödenecek. Tabii, bunların CDleri var. Ben bunu
kendimden söylemiyorum, isterseniz de bu CDleri televizyonlardan
alabilirsiniz. Böyle bir açıklama yaptı. Seçimlere girildi.
Onların desteklediği aday seçilemeyince bunun hesabı görüldü.
Acilen bölgeye TMO getirildi, fındık alımına
başlandı.
TMO bölgede ne yaptı? Geldi. Fındığı
biliyor mu TMO? Bilmiyor. Deposu var mı? Yok. Fındık nasıl
alınır, bilmiyor. Acilen depolar kiralandı. O
FİSKOBİRLİKin emekli olan işçileri, memurları acilen
alınarak alım yapılmaya başlandı ancak bir karmaşadır
gidiyordu. Randıman almasını bilmeyen, fındık
tartmasını bilmeyen, depolara fındığın nasıl
konulacağını bilmeyen bir yapıyla alıma gidildi.
Tabii, bu alım ikinci seneye geçildiğindeyse, hızlı bir
şekilde altyapı oluşturulmaya başlandı. Yeni depolar,
yeni alımlar, yeni bölge binaları yapıldı, bölgeye
yerleşilmeye çalışıldı ve çok ciddi bir masraf
yapıldı bölgede ama bunun altında bazı suistimaller de
başladı. Randıman dediğimiz olaydan ya da
fındığın neminden fındıklar geri götürülüyor ve
bir başka sebeple yeniden TMOya getirilerek satılıyordu.
Tüccarlarımız bazı tüccarlar diyeyim, hepsini katmayalım-
defter topluyor, ruhsat topluyor, fındıkları ucuz fiyattan
topluyor, yeniden Toprak Mahsulleri Ofisine satıyor.
İki tür fiyat oluştu bölgemizde; birisi TMOnun 4-4,5-5,
biri tüccarın 2-2,5 civarında. Bu neden oluştu? Sisteme dâhil
olmayan bahçelerdeki fındıklar TMO tarafından
alınmıyor ya da belli bir sistemden, ya randımandan ya da nemden
geri gönderilen fındıklar piyasada ucuz fiyatla
satılıyordu.
Tabii, TMO, bu fındık alımını
yaptıktan sonra, depolarında, biraz önce Bakan 500 küsur ton diye bir
açıklama yaptı, benim bilgilerim, bilmiyorum, 600 binin üzerinde
şu anda TMO depolarında fındık vardır. Bu
fındıklar hızlı bir şekilde bozulmaktadır, çünkü
TMO depoları şu anda sıhhi depolar değildir, hızla
çürümektedir diye düşünüyoruz ve bu çürümeden dolayı da muhakkak
yağlığa gidecektir.
FİSKOBİRLİK bu dönemde ne yaptı? Halk ve
üretici Biz, AKP yanlısı bir yönetim oluşturursak bu
borçları öderiz, siz engel oluyorsunuz dedi; üreticiler ve delegeler de,
bugün AKP yanlısı olan bir başkanı seçtiler. Şu anda
bu Başkan kredi bulmak için hızlı bir şekilde
çalışıyor ama iki senedir hiçbir şey oluşamadı.
Şu anda FİSKOBİRLİKin
Bölgeden
FİSKOBİRLİKi bilen arkadaşlar, onun, AKPli oldu
dediğim zaman nere ilçe başkanı olduğunu da bilir.
Şimdi FİSKOBİRLİKin 140 trilyon borcu var. En
acısı şudur arkadaşlar: FİSKOBİRLİKte
beş aydır işçilerin ücreti ödenmemektedir, yani ödeme
yapmamaktadır. En büyük sıkıntımız budur.
Çalışanlarına ödeme yapmıyor beş aydır ve
bölgemizdeki en büyük sıkıntılardan bir tanesi de budur.
Bugün anlıyoruz ki TMO bölgemizden çıkacaktır.
FİSKOBİRLİK bu yapıdadır. Benim aldığım
duyumlarda şöyle bir olaya geliniyor anladığım
kadarıyla: Dönüm başı, sisteme dâhil bahçelere prim verecekler.
Bu ne anlama geliyor? Giresun için iyi bir anlama geliyor çünkü Giresunda,
benim bölgemde bahçelerin hemen hemen çoğu sisteme dâhildir. Olumlu bir
karardır bölgem için, ben bunu desteklemek zorundayım ancak bugün bir
ucu İstanbulda, bir ucu Artvinde olan bir fındık
yapısında, peki, Zonguldak milletvekillerine, Sakarya, Düzce
milletvekillerine, Ordu milletvekillerine, Trabzon milletvekillerine soruyorum:
Sizler ne yapacaksınız? Bu prim sistemi olmazsa, bölgenizde bahçelere
prim sistemi verilmezse üreticilerimize ne diyeceksiniz?
Bu sene fındık az diyor Sayın Bakan,
doğrudur, bir miktar az fındığımız bu sene; 500
bin tonlar civarında olacağı ya da daha belli olmaz belki
yanıklar olabilir, hava şartları daha değişik
olabilir
Onun için Fındık pahalanacak diyor Sayın Bakan.
Sayın Bakanım, fındık alımı bir anda
olmaz ama üretici -dayanacak gücü olmadığı için, ekonomik
sıkıntı yaşadığı için-
fındığını bizde acilen, fındık daldan
indiği zaman tüccara götürür ya da satacağı yere götürür.
Sıkıntı odur. Yani bir anda fındık pazara iner.
Fındığın fiyatının artabilmesi için üreticinin
fındığını elinde tutabilmesi gerekmektedir, yani az
miktarda pazara götürürse ancak o şartlarda fındık
pahalanır. Sizin dediğiniz sistem burada olmaz. Ya asli görevi
olmayan, iki yıldır fındık alan, üç yıldır
fındık alan TMO bölgede kalacak, yeniden destek verecek ya da şu
anda 140 trilyon borcu olan ve beş aydır işçisine ücret
ödeyemeyen FİSKOBİRLİK yeniden devreye sokulacaktır,
doğrusu da budur, eğer sokulamazsa sıkıntı daha
büyüktür.
Bakın, size bir sayı vereyim
Hep, biraz önce
arkadaşlarımız
Ben ekonomist değilim, TMOnun zararı
fındıkta nedir biliyor musunuz? 600 bin ton. Şu anda ortalama 5
liradan hesaplarsanız 3 katrilyon civarında bir zarar var. Şu
anda depolarınızda duruyor. Bu fındığı ne
yapacaksınız? Yağlık yapacaksınız. Peki, iki üç
aydır, belki bir senedir FİSKOBİRLİK diyor ki: Bana biraz
fındık ver, ben kendimi kurtarayım. Onu da vermiyorsunuz.
Başka bir tehlike daha var: TMOnun elindeki bu
fındık piyasaya az girdiğinde
Piyasaya
satmayacağını nereden garanti edeceğiz? Peki, TMOya iyi
bir fiyat geldiğinde TMO bu elindeki fındığı ya
piyasaya satarsa? O zaman, benim üreticimin elindeki fındık ne
olacak? Yeniden para etmeyecektir.
Bu sene bir başka şey daha yapmalıyız diye
düşünüyorum: Fındık fiyatları -ağustosta biz toplamaya
başlarız- temmuz başında açıklanmalıdır.
Ağustosun 15inde başlar, 10unda başlar bizim oralarda ama
bazı bölgelerde daha önce başlar. Temmuzun ilk haftasında
fındık fiyatlarını açıklamak zorundayız. Bunun
için yöre milletvekillerini göreve çağırıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Meclis tatil olmadan
açıklasın.
EŞREF KARAİBRAHİM (Devamla) Meclis tatil olmadan
açıklasın. Teşekkür ediyorum.
Şimdi, biz, Giresun fındığı olarak
kaliteli bir fındık üretiyoruz. Bunu satmaktan da fazla
zorlanmayabiliriz bu dönem çünkü bizim bölgede şu anda ciddi de
fındık var, yani o kadar yok değil ama bazı bölgelerde yok.
Ben tüm bölge milletvekillerine sesleniyorum, hangi siyasi
partiden olursanız olun: Bu sene çok büyük bir kaos
yaşayacağız. Onun için, fındığımıza
sahip çıkalım, bölgemize sahip çıkalım.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum, iyi
günler diliyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Karaibrahim
Geçici 21inci madde üzerinde şahsı adına Antalya
Milletvekili Sadık Badak. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Badak.
SADIK BADAK (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz kanunun 1inci madde geçici 21inci maddesi
üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisinin görevleri
içinde ülkemizde hububat fiyatlarının üreticiler yönünden normalin
altına düşmesini ve vatandaşlarımızın aleyhine
anormal derecede fiyatlarının yükselmesini önlemek önemli bir yer
tutmakta.
Tarım Bakanlığı verilerine göre
yaklaşık 3 milyon çiftçimiz hububat ekmektedir. Dünyanın
bazı yıllarda yedinci, bazı yıllarda sekizinci hububat
üreticisi olan ülkemizde hububat alanlarının yüzde 68inde
buğday ekilmekte, elde edilen ürün yılda yaklaşık 10 milyar
dolarlık ticaret hacmi meydana getirmektedir.
Ülkemizde üretilen buğdayın yaklaşık 13-14
milyon tonu 927 bin çiftçi tarafından satılmakta, kalan 4-5 milyon
ton hububat tarım işletmelerinin kendi içinde
kullanılmaktadır.
Önceki yıllarda genel kuraklık sebebiyle dünya hububat
piyasalarında buğdayın ton fiyatı 150-200 dolar
seviyelerinden 480-500 dolarlar seviyesine yükselmişti. 2008de dünya
buğday üretiminin artması sebebiyle ton fiyatları 200 dolara
kadar düşmüştür.
Ülkemizin hububat üretimi 2007 yılında 17,3 milyon, 2008
yılında 17,8 milyon ton olmuştur. Bu yıl memnuniyet verici
olarak 20,6 milyon ton buğday üretimi beklenmekte. Böylece,
geçtiğimiz yıllara göre yaklaşık yüzde 18 üretim
artışı elde edilmiş olacaktır.
Bu yıl Toprak Mahsulleri Ofisinin hububat alım
planına göre Haziran 2009da 650 bin ton ve Temmuz 2009dan 2010
Mayıs ayına kadar da yaklaşık 5 milyon 350 bin ton olmak
üzere toplam 5 milyon ton buğday, 1 milyon ton arpa alımı
yapılacaktır. Alımlar karşılığında bu
kampanya döneminde 2,5 milyar liralık finansmana ihtiyaç
duyulacağı ifade edildi.
Toprak Mahsulleri Ofisi, Çiftçi Kayıt Sistemine dâhil
çiftçilerin getireceği ürünleri yurt sathına yayılmış
üç yüz noktada alım yapacaktır. Belirli standartlar dâhilinde en az
80 ton olmak ve çiftçiden satın alınmış olmak
kaydıyla, müstahsil makbuzuyla birlikte tüccardan da müdahale
alımları planlandığını memnuniyetle
öğrenmekteyiz.
Bu yıl müdahale fiyatı buğdayda yaklaşık
330 dolara tekabül etmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisinin müdahale
fiyatları üzerinden aldığı ürünler dünyada oluşan
piyasa fiyatlarından ihraç edilmekte veya mamul madde
ihracatçılarına ham madde olarak satılmaktadır.
Geçici 21inci maddeyle, Toprak Mahsulleri Ofisine 2009
yılı kampanya dönemi içinde finansman açığının
karşılanmasını teminen Hazine
Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip iç borçlanma senedi
ihraç yetkisi verilmekte, böylece Ofis tahvile dayalı olarak
sağlayacağı yeni finansmanla asli görevini yerine getirmiş
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, tasarının 1inci maddesi,
muhtevasıyla kredi kefalet mekanizmasını daha güçlü
kılacak, ülkemizde iş hayatına yeni bir hareket getirecektir.
Hükûmetimiz, son dönemde gerek KOBİler gerekse TESK üyesi esnaf ve
sanatkârlarımızın rekabet güçlerini artırmak amacıyla
pek çok düzenleme, destek ve geliştirme mekanizmasını ortaya
koymuştur. Ticari sicil affı, girişimci envanteri, TESK
Değişim, Dönüşüm ve Destek Eylem Planı, KOSGEB destekleri
ve KOSGEBin yeni yapılanması, gelir ve kurumlar vergilerinde
kalıcı indirimler veya uygulanmakta olan geçici vergi indirimleri,
KOBİlerin birleşmesini, kümelenme ve kurumlaşmayı
destekleyen düzenlemelerle beraber haziranın ilk haftasında
Hükûmetimizin açıkladığı yeni teşvik ve destek
unsurlarının meydana getireceği yeni teşebbüs ve
çalışma alanlarında işletmelerimizin daha fazla ihtiyaç
duyacağı finansman için kredi garanti mekanizması bu kanunla
fonksiyonlarını çok büyütmüş olacaktır.
Kredi garanti uygulaması, KOBİlere sağlanan
kamusal destekler içinde en az maliyetle ve kefalet çarpanı yoluyla en çok
KOBİye iş yapma imkânı veren bir teşvik
mekanizmasıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle emeği geçen herkese
teşekkür ediyor, kanunun iş hayatımıza ve ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Badak.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Susam ve Sayın Tütüncü sisteme girmişler.
Buyurunuz Sayın Susam.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Sayın Başkan,
Sayın Bakan biraz önce sorulara cevap verirken KOBİ
tanımlaması konusunda şu an Avrupa Birliğindeki KOBİ
tanımının dışında bir tanımlama yaptı
ve mikro ölçekli işletmeleri KOBİ tanımının
dışında addetti ve firma birleşmelerinde vergi muafiyetine
tabi tutulmasında mikro işletmelerin birleşmelerini
denetleyemeyeceklerini ve bundan dolayı da onlara teşvik
vermeyeceklerini söyledi. Sanıyorum bu yanlış
anlamadığım bir durumdur. Eğer doğruysa Sayın
Bakan ciddi bir yanlışlık içerisindedir.
Bir: KOBİ tanımı mikro işletmeleri de içine
alır. Avrupa Birliğinin yeni tanımında mikro
işletmeler KOBİ tanımının içerisindedir.
İki: Vergi istisnasında firmaların
birleştirilmesinde 10 kişiden az çalışatıranlar için
Eğer bunlara teşvik verirsek usulsüzlük yaparlar, denetleyemeyiz anlayışının
bir Bakanlık görüşü olarak burada dillendirilmesini, bunca
sayıdaki KOBİ adına çok talihsiz bir açıklama olarak
addediyorum. Tam tersine alt komisyonda
da bu konu çok net bir şekilde ortak bir görüş şeklinde
olmasına rağmen, Vergi Kanunundaki değişiklikle Mecliste
değiştirilmiştir. Bu, küçük işletmelerin desteğe
ihtiyacı olduğu bir dönemde ciddi bir eksikliktir. Sayın
Bakanın bunu böyle düşünmediğini zannederek açıklama yapmasını
özellikle rica ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Susam.
Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Kredi Garanti Fonuna 1 milyar lira destek verilmesiyle 10
milyarlık krediye kefalet sağlanacağı ifade ediliyor. Bu
hesap nasıl yapıldı, burada açıklama rica ediyorum.
İkincisi: 30 Haziran 2008den önceki iki yıl içinde -bu
yasadan yararlanmak için- kamuya borcu olmayacak KOBİnin aynı
zamanda, aynı dönemde takibe düşmüş borcu olmayacak. Ne kadar
tahmin ediliyor? Bu durumdaki KOBİlerin sayısı kaç?
Üç: Geçen dönemde burada, bu Mecliste Anadolu
Yaklaşımı adıyla bilinen bir yasa
çıkarıldı. Bilebildiğimiz kadarıyla tam anlamıyla
bir fiyaskoya dönüştü sonuç. Ne kadar KOBİ kapsanacağı
düşünülüyordu? Ne kadar KOBİ bu Anadolu Yaklaşımından
yararlanmıştır?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tütüncü.
Sayın Ayhan
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 1 milyar TL kaynak aktarılmasıyla
yüzde 65inin garanti edileceği ifade ediliyor, 8-10 milyar TL kredi
verilebileceği de belirtiliyor. Bunun nasıl olacağını
topluma anlatmakta yarar olduğu kanaatindeyim. Bunu soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.
Sayın Aslanoğlu, son soru.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan,
kalkınma ajanslarının kurulacağı merkezler ne zaman
ilan edilecek? Burada objektif kriterleriniz nedir? Bu ajansların
kurulacağı illerdeki merkezde ilin olanaklarını dikkate
alacak mısınız, yoksa siyasi mi davranacaksınız?
İki: Devlete borcunu ödemek isteyen, vergi ve sigorta borcunu
olanaksızlıklar nedeniyle ödeyemeyen insanlara Sadece ve sadece bu
krediden yararlanıp ben vergimi ödemek istiyorum, sigortamı ödemek
istiyorum belli bir vadede, üç yıl vadede. diyen, haykıran insanlara
yarın ne cevap vereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Buyurunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Susamın belirttiği hususta
Tabii ki
KOBİlerimizi, küçük işletmelerimizi hiçbir şekilde, az önce
ifade edildiği gibi görmemiz mümkün değil. Ben sadece, ondan
düşük işletmeleri mikro işletme gibi görebileceğimizi,
bunun operasyonel sıkıntılar doğurduğunu
Zaten
Hükûmetten Meclise gelen tasarıda da 10la 250 arasındaydı. Ona
Genel Kurulda geri dönülmüş oldu.
Onun ötesinde, hiçbir kasıt olması mümkün değil
zaten. Yani o şekilde anlaşılmasından da üzüldüm
doğrusu. Hiçbir şekilde öyle bir kasıt söz konusu olamaz ama
operasyonel anlamda güçlükleri olabilir, izleme güçlükleri olabilir. Bu da
sayının getirdiği son derece doğal, matematiksel bir durum.
Sayın Tütüncü Bu 1 milyarla 10 milyar nasıl
yapılabilir? diye sordu, yani 1 milyarlık kamu kaynağı
koyuyoruz, sonuçta 10 milyarlık kredi hacmi oluşturuyoruz
Temerrüt oranının yüzde 10 civarında
olacağı tahminiyle yapılıyor bu. Dolayısıyla bu,
temelde bir varsayım tabii fakat geçmiş deneyimlerimizden,
şüphesiz, hareketle ortaya konmuş bir varsayım. Sonuçta biz bunu
bütçeden alıp doğrudan bankacılık sistemine
vermeyeceğiz. Bu olay gerçekleştikçe, vuku buldukça peyderpey
aktarılacak bir kaynak. Yani temelde geçmiş deneyimlerimize
dayalı, temerrüt oranını esas alarak oluşturduğumuz
bir tahmin. Aşağı yukarı 10 milyar civarında bir
kaldıraç etkisi oluşturacağını düşünüyoruz.
Takibe düşmüş borçlu sayısı
, Anadolu
Yaklaşımından kaç KOBİ yararlandı? Onlar şu
anda elimin altında yok doğrusu. Eğer müsaade ederseniz,
arkadaşlarımız yazılı olarak size bu
sayıları aktarsınlar, versinler.
Yalnız şunun da altını çizmek istiyorum: Bu
kanunda usul ve esasları bu anlamda belirlemiyoruz. Bu usul ve esaslar
Bakanlar Kurulu tarafından, yani daha ayrıntılı bazda usul
ve esaslar Bakanları Kurulu tarafından belirlenecek.
Sayın Ayhan da benzer bir soru sormuştu, onu da herhâlde
böylece cevaplamış olduk. Yani bu, esas itibarıyla bir tahmin,
ama geçmiş yıllardaki gerçekleşmeler, ülkemizin tecrübeleri baz
alınarak oluşturulmuş bir varsayım, aşağı
yukarı bu civarda gerçekleşmesini bekliyoruz. Fakat bizim fiilen,
tabii, kamu olarak ortaya koyduğumuz 1 milyarlık bir miktar var, bunu
da hemen bütçeden çıkacak diye de düşünmeyelim. Bu, bütçede
kredilerin garantisi olarak duracak bir kaynak. O krediler gerçekleşecek,
bunlardan bir kısmı temerrüde düşecek, o zaman peyderpey bu
mekanizma da devreye girmiş olacak, kullanılmış olacak.
Dolayısıyla, bunun kullanımı da hemen bir bütçe
açığına yansımamış olacak. Zaman içinde realize
olacak bir durum.
Sayın Aslanoğlu, kalkınma ajanslarıyla ilgili
sorular sordu. Tabii, doğrudan bu kanunun konusu değil ama benimle
ilgili bir şey olduğu için cevap vermeye çalışayım.
Ne zaman ilan edilecek kalkınma ajansları? dediniz. Şimdi, 26
tane tüm Türkiye için kurulacak ajans var. Bunlardan 2 tanesi pilot olarak
kurulmuştu biliyorsunuz, 1i İzmire 1i Adana-Mersin bölgemize.
Geriye kalan 8 bölgemiz için de ayrıca Bakanlar Kurulu kararı çıkmıştı.
Dolayısıyla geriye 16 tane bölgemiz kalıyor. O bölgelerimizle
ilgili hazırlıklarımızı da biz aşağı
yukarı tamamlamak üzereyiz. Yani çok net bir tarih vermem mümkün değil
ama kısa süre içinde
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) 8 bölgenin merkezi
8
bölge, hangi il olacağı şu anda
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Şimdi, orada da,
şunu söyleyeyim Sayın Aslanoğlu: Buraları DSİnin,
Karayollarının bölge müdürlükleriyle
karıştırmayın. Gerçekten, merkezin nerede olduğu hiç
önemli değil. İsterseniz gelin bir gün yapısını da
birlikte ortaya koyalım. Karar alma sürecinde illerimiz tamamen eşit.
Yararlanma açısından hiçbir sıkıntı yok iller
arasında. Fakat bu Karayolları ve DSİ tecrübesinden dolayı
bu merkezi herkes çok fazla önemsiyor. Emin olun, hiç o kadar önemli
değil. Sadece bir bina bir ilimizde yer alacak ama bütün iller bundan
faydalanacaklar. Nasıl belirlenecek merkez? Kanuna göre Bakanlar Kurulumuz
belirliyor merkezi, Bakanlar Kurulumuzun kararı. İşte, orada çok
çeşitli, her bölgenin kendine özgü kriterleri olabilir. İşte,
üniversite öğrenci sayısından girişimci sayısına,
ulaşılabilirlikten kent ortamına kadar çok çeşitli, her
bölge için farklı şeyler düşünülebilir. Fakat tekrar
altını çizmek istiyorum: Emin olun, bu yapılarda merkezin hangi
ilde olduğu hiç önemli değil, bütün yöreye hizmet edecek şekilde
çok dikkatli tasarlanmış bir yapı. Başkanlık da zaten
valilerimiz arasında rotasyonla, yani bir sene bir ilimizin valisi
başkansa, ertesi sene başka ilimizin valisi; öyle farklı bir
yapımız da var. Mesela, Urfa-Diyarbakır bir bölge; Merkez
Diyarbakırda ama bir sene Urfa Valimiz, bir sene Diyarbakır Valimiz
başkanlığını yapacak oradaki kalkınma
ajansının.
Şimdi, diğer konu da bu alacakları olan
KOBİler dediniz. O konular, dediğim gibi, bu kanun çerçevesinde
düzenlenmiyor. Bakanlar Kurulu usul ve esasları belirleyecek. Borcunu
taksitlendirmiş olanlar için nasıl bir değerlendirme yapar
bürokrasimiz, Bakanlar Kurulumuz, onu görürüz ama bu fikirleriniz elbette
dikkate alınır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Geçici madde 21 üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı
Tasarının 1 inci maddesiyle 28/3/2002 tarihli ve 4749
sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici Madde 21de yer alan ikrazen
kelimesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Faik Öztrak Gürol Ergin
Trabzon Tekirdağ Muğla
Enis Tütüncü Bülent Baratalı Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Tekirdağ İzmir Malatya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının Çerçeve 1inci maddesindeki Geçici 21inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı Mustafa Enöz
Manisa Konya Manisa
Ahmet Orhan K. Erdal Sipahi Beytullah Asil
Manisa İzmir Eskişehir
Recep
Taner
Aydın
Geçici Madde 21- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün
2009 yılı kampanya dönemi finansman açığının
karşılanmasını teminen, 80 milyon Türk Lirası
çekirdeksiz kuru üzüm finansmanında kullanılmak üzere, Hazine
Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma
senedi ihraç edilebilir.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 sıra sayılı yasa
tasarısının geçici 21. maddesinin sonuna
aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ederim.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
Bu finansmanın 100 milyon TLlik kısmı
kayısı alımı için kullanılır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) En aykırı önerge, bizim
önergeydi aslında çünkü tamamının değiştirilmesini
öngörüyor.
BAŞKAN İşlem doğruymuş efendim,
tartıştılar.
Kim konuşacak efendim?
Sayın Aslanoğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
milletvekilleri, Sayın Başkan; hepinize saygılar sunuyorum.
Toprak Mahsulleri Ofisi Türkiyede tüm tarım ürünlerinin
desteklenmesi için kurulmuş bir kurumdur, doğru mu arkadaşlar?
Görev tanımında, Türkiyede tüm tarım ürünlerinin desteklenmesi
için
Değerli arkadaşlarım, burada Toprak Mahsulleri
Ofisi, tabii, fındığa destek olsun, fındık
fiyatları ülkemiz açısından çok iyi bir
Fındık
fiyatlarını korumak, kollamak amacıyla
Biz ona çok saygı
duyarız, hiç
Karadeniz çiftçisinin emeğine, onun alın terine
çok saygı duyarız ama yeter ki şu daha 2004teki don
olayından kalan Karadeniz çiftçisine o hasar bedelleri de ödensin, yüzde
35i daha duruyor, daha yüzde 35i duruyor. 2004, 2009
Karadeniz çiftçisinin
hasar bedeli olarak don olayından daha yüzde 35 alacağı duruyor,
altı yıldır.
Değerli arkadaşlarım, biz
FİSKOBİRLİKin her ürününe, üzüme de, patatese de, ülkenin
ekonomik kaynağına destek olmak ve fiyat istikrarını
sağlamak için destek olmasını istiyoruz. Toprak Mahsullerinin
görev tanımı buna müsait.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) Kayısı, kayısı!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bir dakika
Üzüme de destek olsun diyorum,
fındığa da olsun, patatese de
Ama biz burada minnacık
hakkımızı istiyoruz, minnacık. Bakın, 2,6 milyar
-dikkatinizi çekiyorum arkadaşlar- borçlanma yetkisi istiyor, 2,6 milyar.
Nereye? Buğdaya, fındığa. Bir de demin Sayın Öztrak
Toprak Mahsulleri Ofisinin borcunun bugüne kadar nereye geldiğini söyledi.
Biz, minicik, 100 milyon istiyoruz sizden. Bu hakkımızı verin.
Biz, kayısı fiyatlarının
Bize 100 milyoncuk yeter. Biz
fazla istemiyoruz. Fındığa 1 milyar verin, 2 milyar verin, 5
milyar verin, hiç
Arkadaşlar, bize 100 milyon yeter, 100 milyon.
Kayısı fiyatlarının oluşmasında, dünyada
kayısı fiyatlarının dengelenmesinde
dışarıdaki üç tane yabancının altını
çiziyorum- kayısı fiyatlarımızı belirleme
hakkını elinden alın. Biz, yılda 300 milyon dolarlık
kayısı ihraç ediyoruz ve maalesef acıdır, bunu söylüyorum
acıdır, aynı şey fındıkta var.
Dışarıda oturan üç tane Hans efendi, bunların parası
yok diyor, nasılsa bunlar birbirine düşer, nasılsa çiftçi satmak
zorunda ve kayısı fiyatlarını dışarıdaki üç
tane Hans efendi belirliyor. Onun için, Toprak Mahsulleri 100 milyon bir
bedelle bu yıl kayısı fiyatlarını dengelemek için
piyasaya girdiğinde kayısı fiyatları fiyat olarak
dışarıya karşı çok güçlü duruma gelir.
Biz burada hakkımızı istiyoruz. Büyük para
istemiyoruz. Üzüme, Manisaya verin, Aydına verin, İzmire verin ama
Toprak Mahsulleri, Türkiyenin Toprak Mahsulleriyse, Toprak Mahsullerinin bu
ülkedeki tarım ürünlerini desteklemek görevi varsa, böyle bir görev ve
zorunluluğu varsa, öyle sadece tahıl ve sadece -Toprak Mahsulleri-
fındığa destek veremez arkadaşlar. O zaman kimsenin
hakkını da yemeyin. Burada minicik, 100 milyoncuk bir para istiyoruz.
Bu hakkımızı verin. Biz büyük para istemiyoruz.
Fındığa verin, üzüme verin, her yere verin, ne veriyorsanız
verin ama 100 milyonluk bir dilim bizim kayısı fiyatlarının
2 misline yani şu anda ihraç fiyatının ikiye katlanmasında
mutlak bir yarar sağlayacaktır.
Arkadaşlarım, hangi ilimizin bu ülkedeki katma
değer üreten hangi ürünümüz varsa o ürüne destek olalım ama
hakkımızı yemeyin.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının Çerçeve 1inci maddesindeki Geçici 21inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
Geçici Madde 21- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün
2009 yılı kampanya dönemi finansman açığının
karşılanmasını teminen, 80 milyon Türk Lirası
çekirdeksiz kuru üzüm finansmanında kullanılmak üzere, Hazine
Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma
senedi ihraç edilebilir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 386 sıra sayılı Tasarının 1inci
maddesinin geçici 21inci maddesinde verdiğimiz önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, verdiğimiz önergeyle, Toprak
Mahsulleri Ofisine tahsis edilecek kaynağın 80 milyon Türk
lirasının arz fazlası çekirdeksiz kuru üzüm finansmanında
kullanılmasını teklif ediyoruz.
Başta Manisa olmak üzere Denizli, Aydın ve İzmirde
aileleriyle birlikte toplam 1 milyon kişi geçimini üzümden
sağlamaktadır. Ancak üzüm üreticisi son yılların en
sıkıntılı günlerini yaşamakta ve üzüm tam
manasıyla sahipsiz kalmaktadır. 2008 yılında 1 kilogram
kuru üzümün maliyeti 1 lira 70 kuruş olarak tespit edilmişken, 2008
yılı alım kampanyası döneminde 1 lira 30 ve 1 lira 40
kuruş olan üzüm fiyatları şimdi de 1 lira 60 ve 1 lira 70
kuruş civarındadır. Yani üzüm üreticisi üzümünü maliyetinin
altında satmaktadır.
Türkiye çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde ve ihracatında yüzde
45 ile dünyada ilk sırada yer almakta ve ürettiği kuru üzümün yüzde
87sini ihraç ederek her yıl ortalama 300 milyon dolar döviz girdisi
sağlamaktadır. 2006 yılında üzüm rekoltesi 291 bin ton
olurken tonu ortalama 1.191 dolardan ihraç edilmiştir. 2007
yılında üretim miktarı 243 bin tona düşerken tonu ortalama
1.772 dolardan satılmıştır. İhracat rakamlarından
da görüldüğü gibi, üzüm rekoltesinin fazla olduğu dönemde ihracat
satış fiyatı düşmektedir.
Fındıkta olduğu gibi çekirdeksiz kuru üzümde de arz
fazlası sorunu yaşanmaktadır. Fındık ürünündeki gibi
arz fazlalığı sorunu olan çekirdeksiz kuru üzümde, özellikle
rekoltenin yüksek gerçekleştiği dönemlerde üretici ekonomik olarak
mağdur olmakta ve ülkemiz düşen fiyatlarla önemli miktarda döviz
kaybına uğramaktadır. Çekirdeksiz kuru üzümde arz fazlası
olduğu yıllarda bu fazlalığı alıp stoklayacak bir
mekanizmanın oluşturulması gerekmektedir. TARİŞ,
çekirdeksiz kuru üzümde arz fazlası olan yıllarda arz talep dengesini
sağlamaktadır ancak TARİŞ bu görevi yerine getirirken öz
kaynakları gün geçtikçe erimekte, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu
borçlarını ödeyebilmesi mümkün görünmemektedir. Bu nedenle,
fındık için sağlanan imkânlar, ülkemizin en önemli tarımsal
ihraç ürünlerinden birisi olan ve fındıkla benzer sorunlar
yaşayan çekirdeksiz kuru üzüm için de sağlanmalıdır.
Çekirdeksiz kuru üzümün destekleme alımı kapsamına
alınmasıyla çiftçi, tüccar ve ihracatçının insafına
terk edilmeyecek, emeğinin karşılığını
alması sağlanarak hem üreticinin mağduriyeti giderilecek hem de
ülke ekonomisi kazanacaktır.
Manisada iktidar partisinin bir kısım yönetici ve
sözcüleri çeşitli platformlarda halka bu konuda çeşitli sözler de
verdiler, destekleme alımı yapılacağını ifade
ettiler ve bu da Manisa basınında en geniş şekilde yer
almıştır. Bu da üzüm üreticilerinde haklı bir beklenti
oluşturmuştur. Hükûmet piyasa düzenleyici fonksiyonunu üstlenmeli,
daha fazla gecikmeden müdahale alımı yapılmalıdır.
Üzüm üreticileri Fındıkta Toprak Mahsulleri Ofisiyle destekleme
alımı yaptınız. Üzüm için aynısını neden
yapmıyorsunuz? Üzüm üvey evlat mı? Bunca sıkıntının
sorumlusu kim? diye sormakta ve bu sorunun cevabını beklemektedir.
Değerli milletvekilleri, eğer bu önerge kabul edilirse
fiyat regülasyonu yoluyla üzüm fiyatı üretici, tüccar ve ihracatçı
lehine olacak, bu sayede ihraç fiyatlarını belirlemede etkin olan
Türkiye, sadece ihraç fiyatlarındaki düzelme nedeniyle yaklaşık
100 ila 150 milyon dolar üzerinde ülkeye ilave döviz girdisi
sağlayacaktır. Bu nedenle önergemizin kabulünü diliyor, muhterem
heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Bak, ben üzüm dedim,
sen kayısı demedin!
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
ERKAN AKÇAY (Devamla) Kayısı da dâhil olmak üzere
tabii ki. Maalesef Malatyanın kayısısı da bu konuda
aynı mağduriyete uğramaktadır. Sayın Aslanoğlu,
bu konuda hassasız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Hah!
BAŞKAN Sayın Akçay, yerinize geçer misiniz.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter sayısını
arayacağım efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı
Tasarının 1 inci maddesiyle 28/3/2002 tarihli ve 4749
sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici Madde 21de yer alan ikrazen
kelimesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Katılmıyoruz.
Önerge üzerinde Sayın Seçer, buyurunuz efendim.
VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 386 sıra sayılı Kanun
Tasarısının geçici 21inci maddesi üzerinde verdiğimiz
değişiklik önergesi hakkında söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçici 21inci maddede,
hazineye, 2009 sezonunda TMOnun finansman açığını gidermesi
için, karşılaması için ikrazen özel tertip devlet iç borçlanma
senetlerinin ihracı yetkisini veriyoruz. Biz bu önergemizde bu maddedeki
ikrazen kelimesinin madde metninden çıkartılmasını talep
ediyoruz. Gerekçemiz ise, böyle bir finansman kaynağı
yaratılmasına Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşı
değiliz ancak bu finansman kaynağının
yaratılmasında direkt bütçeden, normal tertip devlet iç borçlanma
senedi ihracına hazineyi yetkili kılarak bu rakamın, bu para
miktarının direkt bütçeden çıkmasını veya bütçede
gösterilmesini istiyoruz.
Netice itibarıyla, bu para TMO tarafından tekrar geri
ödenmesi mümkün olmayan bir para. Daha önceki hatip arkadaşlarım,
konuşmacı arkadaşlarım da TMOnun bugün içinde
bulunduğu finansman sıkıntısını, para
sıkıntısını, borçlarını burada aktarmaya
çalıştı. Dolayısıyla, buradaki, yasada ikrazen özel
tertip iç borçlanmanın bir arkadan dolanma olduğunu biz
düşünüyoruz. Dolayısıyla, direkt normal tertip iç borçlanma
senet ihracıyla bu finansman kaynağının
yaratılmasının daha doğru olduğunu düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, tabii, Toprak Mahsulleri
Ofisi 2002den bu yana, mevcut iktidarın işbaşında
olduğu 2002den bu yana aslında genel kanaat: TMOyu devre
dışı bırakalım, bu işlere artık devlet
marifetiyle, devlet eliyle müdahale etmeyelim hububat alımlarına,
bunu özel sektöre bırakalım. Bunu yaparken de tabii bunun
altyapısını hazırlayalım. Nasıl bunun
altyapısını hazırlayacağız? Tabii, Türkiyenin bu
anlamda depo sorunu var. Lisanslı depoculuğu geliştirelim. Bu
konuda kanun çıkaralım. Geçtiğimiz dönem bu kanun da
çıktı ama uygulamada yetersiz kaldı. Ne yapalım? Vadeli
işlemler borsasını geliştirelim. Vadeli işlemler
borsası da kuruldu ama gelişti mi? Bugün geldiğimiz noktada
beklediğimiz işlevsellik içerisinde olduğunu hiçbir milletvekili
arkadaşım iddia edemez.
Yani, şunu anlatmaya çalışıyorum: Yedi
yıldır TMO, uygulayacağı politikayı yerli yerine
yerleştiremedi. O dönemde Nasıl olsa biz bu vazifeyi, bu işi
özel sektöre teslim edeceğiz. diye bütün depolarını tasfiye etti.
Elemanlarını, çalışanlarını, işçilerini,
teknik elemanlarını tasfiye etti, ajanslarını kapattı
ama daha sonra birdenbire bir fındık işi çıktı ortaya,
FİSKOBİRLİKle bir tersleşme, hiç akla hayale gelmeyecek
bir sektöre TMO adım attı. FİSKOBİRLİKle tabii bu bir
siyasi düşünce sonucu ortaya çıkan bir çatışmaydı.
Bunu herkes biliyor. Dolayısıyla, bu, TMOya çok pahalıya mal
oldu. 1,5 milyar TL gibi bir zarar söz konusu oldu. Bunu da hazine
karşılamak zorunda.
Değerli arkadaşlarım, TMOnun asli görevi piyasaları
regüle etmek; ne çiftçiyi ne sanayiciyi ne tüketiciyi mağdur etmeyecek
birtakım politikalar, alım politikaları uygulamak zorunda ama
gerçekten son yıllarda çok ciddi hatalar TMO tarafından
yapıldı. 2007yi hatırlayın, 2008deki yapılan
hataları hatırlayın, ithalatta hatalar, alım
politikalarında hatalar. Dolayısıyla, TMO bugün bu noktaya
geldiyse, finansman konusunda ciddi açıklar ve sıkıntılar
var ise TMOda, mutlaka, burada sevk ve idarede, TMO yönetiminde zafiyetler
var, bunu inkâr etmemiz mümkün değil.
Bakınız, geçtiğimiz günlerde -1 Haziran
itibarıyla- 2009 hasat dönemi alım politikalarını
açıkladı TMO. Ton fiyatı 500 lira sert buğdayın ama
tabii bu
Bugün, burada TMO Genel Müdürlüğüne vekalet eden
arkadaşımız var. Şu ana kadar ne kadar buğday
aldı ve bunun kaç tonunu 500 liradan aldı? diye sorarsam, 1 ton dahi
500 liradan buğday aldığını burada iddia edemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
VAHAP SEÇER (Devamla) Türkiye'de buğdayın TMO
tarafından alım fiyatı 500 lira değildir, 420 lira ile 500
lira arasındadır. Burada bir aldatmaca yapılıyor, Hükûmet
yurttaşı aldatıyor, üreticiyi aldatıyor. Böyle bir şey
yok. Burada, 500 lira fiyatı, birinci sınıf, en yüksek fiyatlı
buğdayın alım fiyatıdır. Dolayısıyla, bugün
Çukurovada hasat bitti, işte Güneydoğu Anadolu Bölgesinde hasat
devam ediyor. Orada, bakın, TMOnun fiyat açıklamasıyla beraber
zaten serbest piyasada fiyatlar dip yaptı. Bugün, bölgeye gidin, kilogram
fiyatının, 40 ile 42 kuruş arasında buğday
fiyatının alım satım işlemi gördüğünü orada
tespit edeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, tabii, TMO fiyat
açıklarken, geçtiğimiz yıl ile bu yıl
açıkladığı fiyatı mukayese ettiğimiz zaman -geçen
yıl müdahale alım fiyatı açıklamadı ama emanet
alım fiyatı açıkladı- geçtiğimiz yıl da
fiyatları 500 TL/ton olarak açıkladı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözünüzü bağlayınız
Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER (Devamla) Bitiriyorum efendim.
Bu yıl da aynı fiyatı açıkladı. Oysaki
geçtiğimiz yıldan bu yana mutlaka girdi fiyatlarında çok az
miktarda da olsa bir artış söz konusu oldu ama bu fiyatlar
açıklanırken bunlar göz önüne alınmadı. Bugün açıklanan
fiyat yetersizdir, üreticinin maliyetini karşılamamaktadır.
Dolayısıyla üretici de bu hasat sezonunda istediği bir
fiyatı elde edememiştir, bu sıkıntılar devam
edecektir. Umarım bu yanlıştan TMO bir an önce döner ve bu süreç
içerisinde bir revize fiyat açıklar. Daha, bu fiyatın üzerine en
azından ton başı 10 lira, 20 lira, 30 lira gibi bir revize fiyat
açıklarsa üreticiyi rahatlatacağını umut ediyorum.
Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Seçer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, tasarının çerçeve 1inci maddesine
bağlı geçici 21inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, geçici 20 ve 21inci maddelerin bağlı
olduğu çerçeve 1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Tütüncü.
CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, yürürlük maddesi üzerine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yürürlük maddesi
Ancak bu konuda
önemli gördüğümüz üç konuyu yeniden dikkatlerinize sunmak istiyoruz:
Birinci olarak, bu yasa tasarısı çok geç kalmış bir
tasarıdır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak dokuz ay önce böyle
bir yasa tasarısının çıkarılmasını önerdik.
Dokuz ay gecikmeyle geldi. Ne yazık ki etkisi çok sınırlı
kalacak. İkinci olarak -az önce önergemiz reddedildi- verilen destek, 1
milyar liralık destek son derece yetersizdir. Bunun
sıkıntısını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ve üçüncüsü
de, bu yasada katılmadığımız üçüncü konu, özel tertip
devlet tahvilini doğru bulmuyoruz. Finansman desteğinde normal tertip
devlet tahvili çıkarılmasını yararlı görüyoruz
çeşitli açılardan.
Neden çok geç kalınmıştır Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri? AKP dünya ekonomik krizinin
farklılığını algılamakta ne yazık ki geç
kaldı. Dünyadaki kriz finans kriziydi. Dünya finans krizini yaşarken
Türkiyedeki sıkıntılar özel kesim tasarruflarının
olağanüstü düşmesinden kaynaklanıyordu, ekonominin yapısal
sorunlarının giderek büyümesinden kaynaklanıyordu ve reel
ekonomiyle, reel sektörle ilgili çeşitli aşılamayan sorunlardan
kaynaklanıyordu.
Şu anda reel sektördeki manzara şudur Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri: Büyük şirketler yurt içinden
kaynak buluyorlar. Kaldı ki büyük şirketler için yurt
dışından kaynak sağlanma olanakları da yavaş
yavaş açılıyor. Sorun KOBİlerde. KOBİ dünyasında
şöyle bir anlayış hâkim olmuş, diyorlar ki: Biz bu krizi
şu ya da bu şekilde mutlaka çözeriz ama yeter ki şu içinde bulunduğum
finansman sıkıntısını, borç sarmalını
aşayım. Bu anlayışı fark eden Sayın
Başbakan, anımsayacaksınız, bir ay kadar önce bankalara
yüklendi Neden kredi vermiyorsunuz KOBİlere? diye, açtı
ağzını yumdu gözünü. Aynen şöyle seslendi bankalara
Sayın Başbakan: İnsaf ya, insaf yani! Önünü aç,
yardımcı ol. Tamam, eşeği sağlam kazığa
bağla ama gel, girişimciye destek ver.
Yani, Sayın Başbakanımız, istediği gibi
konuşuyor, istediği gibi yükleniyor, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Başbakanı. En iyi müdafaa hücumdur anlayışıyla
saldırıyor.
Değerli milletvekilleri, bu konuda ciddi olmalıyız.
Bakınız, Türkiyede, Başbakanın tabiriyle, Sayın
Başbakanın tabiriyle konuşayım, eşek için
kazığın çakılacağı zemin sağlam değil.
Devlet bütçesinde büyük bir açık yarattınız, beş aylık
açık 20 milyar lira, bu gidişle yıl sonu açığın
75 milyar liraya ulaşacağı tahmin ediliyor. Ee, bütçe yok
ortada, orta vadeli program yok ve açığın nasıl
seyredeceği belli değil, dış finansman sorununun ne
olacağı belli değil, kredi talebi yatırım
kaynaklı değil, mevcut borçların yeniden
yapılandırılmasına yönelik ve geri dönmeyen kredilerde de
hızlı bir artış var yani zemin gevşek. Bu nedenle, bu
koşullarda eşeği bir kazığa bağlamak yeterli
olmuyor; iki, üç, hatta dört tane kazığa ihtiyaç var.
Kaldı ki değerli milletvekilleri, bankacılık
sistemi içinde özel bankalarla birlikte kamu bankaları var. Ee, peki, kamu
bankaları da kredi açmıyorlar KOBİlere. Neden açmıyorlar?
Neden bankalar, kamu bankaları öncelik yapmıyorlar? Yapamazlar. Sayın
Başbakan, kredi sorununun çözülmesinde önce kamu bankalarını
harekete geçirsin. Damadının genel müdür olduğu bir şirkete
bir medya kuruluşunu satın almak için 750 milyon dolarlık
krediyi nasıl sağladıysa Sayın Başbakan,
KOBİlere de öyle sağlasın. Sağlayamazsa
bankacılık sistemine ağzını açıp, gözünü yumup,
ağzına geleni söylemesin, bu ciddi bir iş. Burada bir
endişemizi paylaşmalıyız. Bankalar buna rağmen bu
kredi riskini de üstlenmeyebilirler.
Bu yasa tasarısında, Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, yanlış gördüğümüz bir diğer
nokta şudur: Kredi garanti kurumlarını tespit etme yetkisi,
kaynak aktarımına ilişkin usul ve esasları belirleme
yetkisi, daha da ötede fonun nasıl işletileceğini belirleme
yetkisi Bakanlar Kuruluna veriliyor. Yani işin uygulamasıyla ilgili
yüce Meclis hiçbir şey söyleyemeyecek, Hükûmet Kendin pişir, kendin
ye. mantığıyla bu sorunu çözecek. Öyle sanıyoruz ki bu
işi Hükûmet yüzüne gözüne bulaştıracak.
Nasıl konuşuyorum böyle, neden böyle konuşuyorum?
Çünkü geçen dönemde Anadolu Yaklaşımında ne dediysek
gerçekleşti. 42 bin KOBİye can suyu vereceğiz.
anlayışıyla, iddiasıyla yola çıktınız;
uyardık, Yapmayın, etmeyin, ölü bir yasa çıkarıyorsunuz.
diye. 93 tane KOBİ başvurdu, 71 tane KOBİye ancak ve ancak
imkân sağlandı. Korkarım ki bu yasa tasarısı da böyle
bir sonuçla karşılaşacak.
Şimdi buradan soruyorum: Kredi Garanti Fonundan yararlanacak
KOBİ sayısı ne olacak? Bankalarla borç ilişkisi hangi
konumda olan KOBİler, hangi yıllar itibarıyla bu yasadan
yararlanacak? Bu soruların burada yanıtlanmasını istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; lütfen bir
düşünelim. Bakınız, nasıl ölü bir yasa
çıkarıyoruz? 30 Haziran 2008 tarihinden önce iki yıl içinde
bankalara takibi düşmüş borcu olmayacak ve aynı dönemde kamuya
vadesi gelmiş borcu olmayacak, yani vergi borcu, SSK prim borcu, su borcu,
elektrik borcu, telefon borcu. Nerede bulacağız böyle KOBİyi?
Evet, bu nedenle 1 milyar lirayı 2 milyar liraya çıkarmanın
yolunu bulalım dedik ve Anadolu Yaklaşımı skandalı
nedeniyle, yaşanan o skandalın yeniden yaşanmaması
amacıyla en azından Bakanlar Kurulu kararını bu yasayı
daha da gevşetecek, daha fazla KOBİnin yararlanmasına imkân
sağlayacak bir şekilde lütfen çıkaralım. Finansman
desteğinde de mutlaka ve mutlaka normal tertip devlet tahvili
kullanılmalıdır.
Toprak Mahsulleri Ofisine finansman sağlıyoruz
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri. Toprak Mahsulleri Ofisi
piyasaya hızla girmelidir. Bakınız, 50 kuruşluk müdahale
fiyatı açıkladınız, Adana yöresinde bu
kırmızı sert buğday için piyasa 43 kuruştan gidiyor.
Yazıktır, günahtır. Trakyada demek ki 40 kuruştan gidecek.
Değerli milletvekilleri, müdahale fiyatı son derece
düşüktür. Ben soru sordum Sayın Bakana, Sayın Bakan benim soruma
beklediğim yanıtı veremedi. 61 kuruş maliyettir. 61
kuruş maliyettir, ülkenin çeşitli yörelerinde yapılmış
olan, sulu ve kuru tarım koşullarında yapılmış
olan, birçok yerde yapılmış olan maliyet hesaplarının
ortalamasıdır bu. Kaldı ki bu maliyet hesabını Ziraat
Mühendisleri Odası da teyit etmiştir.
Değerli milletvekilleri, ya müdahale fiyatını 61
kuruşa çıkaralım ya da -prim miktarı çok düşük- 5
kuruş kilograma prim miktarı verdiniz, maliyeti kurtarmak
istiyorsanız bu 5 kuruşluk prim miktarını 15 kuruşa
çıkarınız.
Toprak Mahsulleri Ofisi alımlarının mutlaka ve
mutlaka peşin yapılması lazım. Bakınız, eğer
Toprak Mahsulleri Ofisinin alımları peşin yapılmazsa, çok
büyük bir olasılıkla, üretici, çiftçi, tüccarın
ayağına gidecektir, tüccarın eline düşecektir. Ancak bir
başka sıkıntı var: Ne yazık ki tüccarın durumu da
çok kötü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Yani eğer Toprak Mahsulleri
Ofisine buğdayını veremez ise büyük bir olasılıkla,
çiftçi, sağlam ve parasını zamanında ödeyecek tüccar
bulmakta zorlanacaktır. Bu hususun 3 kez altını çiziyorum,
sonradan yanılmak ve acı içinde kıvranmak gerçekten hepimizi
üzecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aynı
zamanda hasat ve pazarlama döneminde hem normal ithalatın yasaklanması
gerekiyor hem de dâhilî işletme rejimi kapsamında ithalatın
yasaklanması gerekiyor.
Burada benden önceki konuşan arkadaşlarım,
değerli, saygıdeğer milletvekilleri, bir bölümü kayısı
bir bölümü üzüm üzerinde durdular. Evet, bizim Şarköy, Mürefte, Hoşköy
ve Tekirdağdaki üzüm üreticileri gerçekten çok
sıkıntılı durumdadırlar. Lütfen, Tekelin ortadan
kaldırılması ya da aradan çıkarılması sonucunda
çok mağdur olan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, Sayın Tütüncü, sözünüzü bağlayın.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
gerçekten çok mağdur duruma düşen üzüm üreticisinin
durumunu da düzeltecek çareleri belki burada olmayabilir, Toprak Mahsulleri
Ofisinin sıkıntılarını biliyoruz ama bir an önce
-mademki diğer ürünlerle ilgili dile getirildi- Şarköyün,
Müreftenin, Hoşköyün, Tekirdağın üzüm üreticilerinin
çığlıklarını lütfen duyalım ve gereğini
yapalım.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Hepinizi sevgi
saygıyla selamlıyorum tekrar.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tütüncü.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu.
Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN
TANRIKULU (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının
2nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz yıllar içerisinde öncelikle konut
piyasasında dış dünyada oluşan kriz, nihayet küresel hâle
gelip birçok uzman tarafından da bu yüzyılın en büyük ekonomik
krizi olarak adlandırılmıştır. Hatta Uluslararası
Para Fonu dünya ekonomisinin 1930lardan sonra karşılaştığı
en tehlikeli ve çözümü en zor kriz olarak,finansal şok olarak bu krizi
tarif etmektedir.
Bu kriz ülkemizde de zaten var olan ve 2007 yılından
itibaren içine girilmiş olan ekonomik sıkıntı ve krizi
tetiklemiş, küresel krizle birlikte ülkemiz de özellikle KOBİlerde,
küçük ve orta büyüklükteki işletmelerde de ciddi anlamda tahribata yol
açmıştır.
Bugün için baktığımızda, 2008
yılının sonu itibarıyla finansal krizden kurtarılma
paketleri bütün dünyada yaklaşık olarak 5,5 trilyon doları
bulmuştur. Bu kadar büyük kurtarma paketlerine rağmen küresel kriz en
nihayetinde gelmiştir, şimdi konuşmakta olduğumuz konuyu
yani reel sektörü ve KOBİleri vurmuş ve derinden etkilemiştir.
Küresel krizin en önemli etkisinin görüldüğü en ciddi alan da
belki de en vurucu alan da kredi piyasalarındaki
tıkanıklıktır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulunun verilerine göre geçtiğimiz Mart 2009 verileri
bankacılık sistemindeki toplam kredi hacmini yaklaşık
olarak 370 milyar olarak göstermektedir ve bu incelenen dönemde takipteki kredi
oranımız da yüzde 4,4 olmuştur.
KOBİ kredilerine baktığımız zaman, gene
Nisan 2009 itibarıyla incelediğimizde, toplam kredi stokunun yüzde
22sini KOBİ kredileri meydana getirmektedir, ticari, kurumsal kredilerin
de 1/3ünü teşkil etmektedir. Yani kredi garanti sistemi
bankalarımızın kredi stokunun tamamını içermemektedir.
KOBİlerin 84,1 milyar liralık nakit kullandığı bu
dönemde, gene KOBİlere kullandırılan kredilerin 5,3 milyar
lirasının takibe uğradığını da özellikle
vurgulamak istiyorum.
Toplamda bu kadar yani 84 milyar liralık bir kredi kullanan
KOBİlerin yaklaşık yüzde 25i tarafından -ki bu da 20 ila
25 milyar civarında bir kredi borcuna tekabül etmektedir- bu
borçların yeniden yapılandırılması çok acilen
beklenmektedir. İşte burada yapılması gereken şey,
aslında bu kanunla belki de yapılması gereken şey, 5 milyar
civarında bir kaldıraç etkisi kullandırılarak, ek bir
kaynak sağlayarak bu 20-25 milyar liralık borcu yeniden
yapılandırılarak bir miktar -üç veya dört yıl- ötelemek
gerekmekteydi. Bu kanunda en önemli eksiklik budur.
Bir diğer önemli konu ise ticari ve kurumsal kredilerde kötü
kredi oranı gene geçtiğimiz mart ayı içerisinde yüzde 4,3 iken
mayıs ayına geldiğimiz zaman bu 4,7ye yükselmiştir -ki bu
oranlar oldukça iyimser oranlardır- haziran ayı içerisinde bunun daha
da artacağı beklenmektedir. KOBİ kredilerinde bu oran yüzde
6lar civarında seyretmektedir, mart ayında yüzde 6,2ydi, nisan
ayında 6,3e çıktı. Bu ay gene bunun yükseleceği beklentisi
var.
Kredi değerliliği kötüleşen KOBİlerin
sayısı ise Eylül 2008de 125 bin civarındaydı. Bu
sayıyı yine geçtiğimiz mart ayıyla mukayese
yaptığımız zaman 157 bin civarına gelmiştir.
İşte bütün bu kredi grupları içerisinde KOBİlerdeki
takipteki oranın yaklaşık yüzde 6 olması ve banka
kredilerindeki bu eğilimler krizin derinliğinin belki de en önemli
göstergelerinden bir tanesi olmuştur.
Şimdi gelelim KOBİlere: Eğer dünya ekonomisi
içerisinde KOBİlerin belirli bir yeri ve
ağırlığı varsa -ki öyledir- Türkiye ekonomisi de
bundan soyutlanamayacağına göre hem üretimde hem istihdamda hem de
yaratılan katma değerde KOBİlerimizin bu küreselleşen ve
gittikçe çetinleşen rekabet şartları içerisinde tutunabilmeleri
için kredi finans kuruluşlarından yeterli finansman imkânına
kavuşturulmaları gerekmektedir. Bu işletmelerimiz eğer
yeterli finansman bulabilirlerse çok kısa süre içerisinde kendi üretim
kapasitelerini hem artırabilecekler hem de daha büyük ölçekte üretim
yapabilecekleri için rekabet şartlarını da daha da olumlu hâle
getireceklerdir.
Bugün KOBİlerimizin özellikle finans alanında karşılaştığı
en önemli sorun kredilerine teminat bulamamalarıdır. Hangi KOBİ
hangi bankaya giderse gitsin karşısına çıkan, ciddi
miktarda teminat mektubu sıkıntısıdır.
Dolayısıyla bu riski bankalar artıramadıkları için ve
üslerinden alamadıkları için KOBİlerimiz kredi
çekememektedirler. Eğer bu başvurulardaki teminat yetersizliği
bir şekilde halledilemezse bizim burada yaptığımız bu
tür yasalar en nihayetinde doğru yerde ve doğru amaçla
kullanılamayacaktır.
Genel ekonomik şartlar ve ülkede bulunan kriz sebebiyle
sıkıntılar arttığı sürece bankalar da doğal
olarak yüksek miktarda garanti talep edeceklerinden bu teminat sorunu giderek
büyüyerek devam edecektir. İşte bu sorunu kaldırmak için kredi
teminat sistemleri dünyada ve Türkiyede oluşturulmuştur. Evet 1991
yılında oluşturulmuştur ama bu fon özellikle alt
paylarına, paydaşlarına baktığımız zaman
kamudan ziyade özel sektörün ağırlığı olan bir fon
olarak karşımıza çıkar. Yüzde 50,04ü TOBBundur, yüzde
48,4ü KOSGEBindir, kalan çok küçük oranlar Halk Bankası, TOSYÖV veya
MEKSA gibi diğer vakıf veya üçüncü sektör
kuruluşlarıdır.
Değerli arkadaşlar, Kredi Garanti Fonu, kredinin en çok
yüzde 80ine kadar kefalet verebilmektedir. Bu yönüyle
baktığımız zaman kamu zaten bu fonu hem kurumlar
vergisinden ayrı tutmuştur, muaf tutmuştur hem de faaliyetlerini KDV ve damga vergisinden
istisna kılmıştır, daha iyi hizmet kılabilmesi için.
Mayıs sonu itibarıyla baktığımız
zaman kuruluşundan bugüne kadar toplam 8 bin civarında, 8.683
KOBİye bu kuruluş kredi kefalet talebi işlemi yapmış
ancak bunlardan 5.207 adedine 720 milyon tutarında bir kefalet
işletmiştir. İşte burada problem ortaya çıkıyor.
Bu 720 milyonun ancak kefalet tutarına karşılık 3.555 adet
kuruluşa bankalar kredi işlemi
tekemmül ettirmişler ve 720 milyona karşılık 576 milyon
liralık kredi oluşmuştur.
İşte, ne yazık ki bu tasarıda krizin
etkilerinin başladığı günden çok uzun bir süre, aylar
geçmesine rağmen ancak bugün getirilebilmiştir ve maalesef krize
karşı tedbir almadaki yavaşlık sonucunda da uygulamada devreye
sokulması çok gecikmiştir. Hükûmet yetkilileri bu tasarıda 1
milyar liralık bir kaynak ortaya koymaktadırlar ve bu biraz önce
Milliyetçi Hareket Partisi ve diğer muhalefet partilerimizin de
verdiği önergelere rağmen maalesef
artırılamamıştır. Konuşulan konu şudur: 300
milyar liralık toplam kredi hacminin olduğu veya bu miktarın çok
üstünde bir kredi hacminin olduğu bir bankacılık
piyasasında 1 milyar lirayla ne kadar kaldıraç etkisi
yapabileceksiniz? İşte, mesele buradadır.
Tabii, bir diğer şart da şudur: Bu kredi garantisi
verilecek olan kuruluşlara, vergi ve sigorta borçları olmamasına
rağmen, yani vergi ve sigorta borçlarından muaf tutularak
yapılmamasına rağmen kredi talebinde bulunmaları istenmektedir.
Ciddi anlamda, Türkiyede bu şekilde bir kuruluş bulunabilmesi zordur
çünkü bütün KOBİlerin, hemen hemen bütün KOBİlerin içinde
bulunduğu sıkıntıların en başında bunlar
gelmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu sistemde vurgulamamız
gereken belki de en önemli konulardan biri kefil sorunudur. Kredi Garanti Fonu
kefildir. Borçlar ödenmediği takdirde bankalar doğal olarak ilk önce
kefile gelmektedir ve ona başvurmaktadırlar. Bankaların bu
kötüleyen kredilerin tahsilatında da kefil olarak Fon ciddi manada
zorlanmaktadır. Bugün iflas erteleme davaları çok ciddi manada
artmıştır. O yüzden, görüşmekte olduğumuz bu
tasarıya keşke mümkün olabilseydi de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) -
kefille ilgili bir madde koyup
uygulamayı da daha pratik hâle getirebilseydik.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının ülkemizin
içinde bulunduğu krizden çıkarılmasında veyahut da
kısa sürede atlatılmasında bir basamak olacağı
söylense de karşımıza çıkan en önemli eksiklik 4 Temmuzda
açıklanan teşvik paketidir. Bu pakette hem sosyoekonomik şartlar
itibarıyla bölgeler yeterince tespit edilememiştir ve önümüzdeki
günlerde bu konuyla ilgili Anadoludan çok ciddi sıkıntılar
gelecektir Hükûmet kanadına ve bir diğeri de orta ve uzun vadeli
tedbirlerin geliştirilmesine rağmen kısa vadeli tedbirler
geliştirilmemiş ve istihdam politikasına yönelik ciddi çözümler
bu paketin içine konmamıştır.
Önemli olan, ciddi bir sanayi envanteriyle
bütünleştirilmiş bir yeni sanayi politikası ve stratejisi
oluşturmaktır. Eğer bunları bir bütün içerisinde yaparsak
neticede ülkemiz içinde bulunulan sıkıntıdan da kolaylıkla
çıkacaktır.
Teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tanrıkulu.
Sayın milletvekilleri, 19.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.11
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.38
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 106ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
386 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
2nci madde üzerinde gruplar adına yapılan
konuşmalar tamamlanmıştı.
Şahıslar adına da söz talebi yok.
Soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Buyurunuz Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, herhâlde başka soru da
olmadığına göre, ben biraz sorumu açarak Sayın Bakana tevdi
etmek istiyorum, izin verirseniz.
Kamu finansmanı açısından acaba müdahale alım
metotlarında bir model değişikliğine gitmek ihtiyacı
var mıdır? Bakan Bey, Hükûmet böyle bir şey düşünür mü?
Şu iki sebepten dolayı bunu dile getirmek istiyorum:
Bir, müdahale alım fiyatı ile anapara ve fark olarak bir
fiyat veriliyor. Bu, zaman içerisinde finansman açısından bir
yükümlülük getiriyor yani finansmanın maliyeti yüksek oluyor ve aynı
zamanda müdahale alım yaptığımız üründe stok
maliyetleri biniyor üzerine.
Bunun yerine acaba şunu öngörmek mümkün mü: Hem müdahale
alım fiyatındaki bu yüksek finans gideri hem de stoklama maliyetleri
öngörüldüğünde, bunun yerine piyasa fiyatını üretim
maliyetleriyle eşitleyecek şekilde bir prim verilmesi acaba kamu
finansmanı açısından daha ucuz bir maliyet getirir mi ve ben
getireceği kanaatini taşıyorum.
Müdahale alım fiyatıyla yüksek maliyetlere ulaşmak
yerine prim verilmesinin daha sağlıklı bir yapı
oluşturacağı, daha ucuza mal olacağı kanaatini
taşıyorum, birinci gerekçem bu.
İkinci gerekçem de tarımsal üretimde bazı ürünlerde
müdahale alım yapılıyor. Dolayısıyla diğer
ürünlerde, müdahale alım yapılmayan ürünlerde bir eşitsizlik
meydana getiriyor tarımsal üreticiler açısından. Bu da vatandaşlık
haklarına aykırı ve dediğimiz gibi müdahale alım
metotlarında bir değişiklik yapılarak daha
sağlıklı bir prim sistemine doğru gidilirse daha hem kamu
finansmanı açısından ucuza mal olacağı hem de
vatandaşlar arasındaki eşitsizliğin tarımsal ürünlerde
giderileceği kanaatini taşıyorum.
Acaba Hükûmet böyle bir yolu öngörür ve planlama yapmayı
düşünür mü?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Uzunırmak.
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan,
Toprak Mahsulleri Ofisi Türkiyedeki haşhaş ekim
alanlarının daha genişlemesi için -altını çiziyorum-
acaba birileriyle görüşme yapıyor mu? Bu haşhaşta konan
kotanın daha fazlalaştırılması açısından
yani dünyadaki diğer kurumlarla bu konuda mücadele veriyor mu? Çünkü
Türkiye haşhaş açısından önemli bir toprak, verimli bir
toprak.
Ben bu konuda bir mücadele verilirse sonuç
alınabileceğini düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Buyurunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi, bu müdahale alım yöntemleriyle ilgili Sayın
Uzunırmakın soruları vardı. Türkiye Avrupa Birliği
ile müzakereler yapan bir ülke tam üyelik hedefi doğrultusunda. Müzakere
edilen fasıllardan bir tanesi de Tarım ve Kırsal Kalkınma
faslı. Bu fasıl kapsamında tabii bu müdahale alımları
hususu da tartışma konusu hususlardan bir tanesi.
Avrupa Birliğinde biliyorsunuz daha farklı bir sistem
var. Müdahale kurumu dediğimiz bir yapı oluşması
gerekiyor. Tarımsal piyasaları düzenleyen, dış ticaretteki
gelişmelere, iç piyasadaki dengesizliklere göre müdahale eden bir
yapı oluyor. Aslında bizde de Toprak Mahsulleri Ofisimizin böyle bir
hedefi var. Yani giderek Avrupa Birliğindeki müdahale kurumlarına
benzer bir kurum hâline gelme hedefi var ama henüz onun tabii
uzağındayız. Daha henüz o hedefin uzağındayız ama
Toprak Mahsulleri Ofisimizin kendi kurumsal çalışmalarında böyle
bir hedefi olduğunu, çalışmalar yürüttüğünü de biliyorum.
Burada tabii bu sistemi oluştururken stok maliyetlerini,
gerçekten, alım yapıp stok maliyetleri oluşturmaktan kurtulmak gerekiyor.
Bir taraftan lisanslı depoculuk dediğimiz yine Meclisimizden geçen
-teşekkür ediyoruz bütün partilerimize- bir kanunla lisanslı
depoculuğu daha teşvik edici bir düzenleme de yapıldı. O
sistemin de gelişmesine bağlı olarak daha
sağlıklı bir yapı oluşacak diye ümit ediyorum.
Yine Tarım Bakanlığımızın bu havza
bazlı üretim sistemine geçme ve daha dengeli bir üretim yapısı
oluşturma yönünde çalışmaları var. Tarım
Bakanlığımız bu yönde epeydir çalışıyordu,
belli bir olgunluğa getirdiler. Ona dayalı olarak, belki
bahsettiğiniz prim sistemi daha rahat bir şekilde uygulanabilecek.
Esas olan tabii, arz fazlalığı olan ürünlerin havuz
dışına atılması, ihracatla, dâhilde işleme
rejimiyle bunların kullanılması ve arz fazlasının bir
şekilde iç piyasa dışına atılması ve piyasa
dengelerinin oluşturulması. Bu yönde de Toprak Mahsulleri Ofisimiz
çalışıyor yani bu bir tabii süreç. Aslında, şu anda,
tahıllar ve haşhaş dışında fazla bir alana
girmemesi gerekiyor ama malum, fındık konusunda yaşanan
sıkıntılardan dolayı, işte
FİSKOBİRLİKin bu işi götürememesinden ve yükü bir anlamda
devlete rücu etmesinden dolayı bu alana girmiş durumda Toprak
Mahsulleri Ofisi. Bunun da getirdiği sıkıntıları hep
birlikte yaşıyoruz; hem iç piyasada meydana getirdiği
tahribatı hem aslında uluslararası piyasalarda meydana
getirdiği sıkıntıları hep birlikte
yaşıyoruz. Bunları tabii -dediğiniz gibi- daha
sağlıklı, daha ilkeli bir temele oturtmakta büyük fayda var. Bu
şekilde, hem tarımsal yapımız daha sağlıklı
bir şekilde gelişecek hem de bütçe disiplini açısından,
daha uzun vadeli, sürdürülebilir bir yapı oluşturmuş
olacağız. Ayrıca, hâlen uyguladığımız
şeyler var tabii, prim... Yüzde 10 civarında, üretim değeri üzerinden
de minimis dediğimiz yani bu devlet yardımı
kurallarını ihlal etmeyen oran olarak belirlenen oran üzerinden prim
sistemini de hâlen uyguluyoruz, tabii belli ürünlerimizde.
Sayın Aslanoğlunun, haşhaş ekim
alanlarıyla ilgili sorusu var. Tabii, TMOnun yaptığı
görüşmeler konusunda doğrusu bir bilgi sahibi değilim ama
Birleşmiş Milletlerin 700 bin civarında bir
sınırı var. Ülkemizin yararı neyse
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Amerikaya gidin
Sayın Bakan. Amerika kendi köylüsüne ektiriyor.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Ülkemizin faydası
neyse kurumlarımız da mutlaka o doğrultuda gayret
gösteriyorlardır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
2nci madde
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter sayısı arayacağım.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
3üncü maddeyi okutuyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yok
Sayın Başkan, karar yeter
sayısı yok.
BAŞKAN Herkes kabul etti.
KAMER GENÇ (Tunceli) - 100 kişi yok efendim.
BAŞKAN Sayın Genç, bütün muhalefet sıraları
da kabul etti.
MADDE 3 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde gruplar adına, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.
Buyurunuz Sayın Ayhan.
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 386 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesine ilişkin MHP Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının genel gerekçesinde, KOBİlerin finansman
kaynaklarına erişim noktasında ve kredi sistemi
açısından bazı sıkıntıların
yaşandığı, bunun da küresel krizle ilgili yaşanan
olumsuzluklara bağlı olduğu hususları yer alıyor.
Sanki küresel kriz olmasaydı KOBİler finansman kaynaklarına çok
rahat erişebiliyor ve kredi problemleri olmuyordu.
AKP Hükûmeti iktidara geldiğinden bu yana KOBİler
gerçekten büyük sıkıntı içine düşmüştür. Uygulanan
yüksek faiz düşük kur politikası, bu teşebbüsleri önemli,
içinden çıkılamaz darboğazlara sokmuştur. Birçok KOBİ,
dış piyasa ile rekabet edemez hâle düşmüş ve
işletmeler kapanmaya başlamışlardır. Babadağ,
Buldan, Kızılcabölük, Yatağan gibi önemli KOBİ merkezleri
büyük problemlerle karşı karşıya
kalmışlardır. Finansman darboğazı nedeniyle
işletme sermayesi problemi yaşayan bu işletmeler,
borçlarını ödeyemez hâle gelmiş, hacizlerle
karşılaşmaya başlamışlardır. Birçoğu
kapanmış, vergiler ve sigorta borçları gibi borçlarını
da ödeyemez duruma düşmüşlerdir. Can suyu diye
adlandırılan kredilerin toplam KOBİlerin
kullandığı krediler içindeki payı ise son derece
azdır. Denizlide 35 bin esnaftan, bin dolayında esnafın bu
krediyi kullanabilme şartlarını
taşıdığını görmüşüzdür. 60 bin vergi mükellefinin
20 bininin vergi erteleme müracaatı olduğunu
düşündüğünüzde, diğer borçlarıyla beraber bundan yararlanma
ümidinin giderek azaldığı ortaya çıkmıştır.
Birçok işletme, bizzat aldığı kredinin mevcut kamuya olan
borçlarının ödenmesinde kullanıldığını, yine
kriz ortamında işletme sermayesi bulamadıklarından
işletmelerini kapatmak zorunda olduklarını beyan
etmişlerdir.
Yine gerekçede, firmaların finans imkânlarının
geliştirilmesine ve kredi sisteminin etkin işlemesine katkı
sağlanması için firmalara kredi garantisi vermek üzere belirlenecek
olan kredi garanti kurumlarına kaynak aktarılacağı hususu
yer almaktadır. Kuşkusuz bu olumlu bir gelişmedir.
Kaynağın yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu
kaynak da netice itibarıyla ya nakit olarak aktarılacak ya da özel
tertip iç borçlanma senedi ihraç edilerek gerçekleştirilecektir. Netice
itibarıyla, özel sektörün kullanabileceği fonlar piyasadan çekilerek
yapılacaktır. Şu anda kredi sisteminin etkin çalışmadığı,
tasarının genel gerekçesinde itiraf edilmektedir çünkü düzenlemenin
temel amacının kredi sisteminin etkin çalışmasına
katkıda bulunmak olduğu söyleniyor. Ayrıca, bankaların bu
sistemin işlemesine etkin katkıda bulunması gerektiği de
ifade ediliyor. Bunun için bankalar açısından doğabilecek problemleri
ortadan kaldırmak için, 5411 sayılı Bankacılık
Kanununun bazı maddelerinin kredi garantisi veren kredi garanti
kurumları açısından uygulanmayacağı belirtiliyor.
Şimdi, yukarıdakiler tamam. Yeterli kaynak temini için
finansman sağlansın, bu işletmeler rahatlasın. Bu
işte geç kaldınız. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi kriz komitesi
olarak bu işin ele alınması gerektiğini çok önceden
kamuoyuna açıkladık. O tarihte Hükûmet, krizi inkâr etmekle meşguldü.
367 milyarlık krediden 1 milyar ayırıyorsunuz, bunun yeterli
olmadığını bilmiyor musunuz? İki yıl takibe
uğramayacak, vergi ve sigorta borcu olmayacak.
Sayın Bakan, gerçekten şunu ifade etmek istiyorum ve
sormak istiyorum -yanınızda Denizli Milletvekili
arkadaşımız var-: Bu şartları haiz Denizlide toplam
ne kadar esnaf, KOBİ çıkacak bunu kullanabilecek? Gerçekten zor
durumdalar. Bunları mutlaka tekrar tekrar incelemek lazım,
bunları rahatlatmak lazım. Aceleyle bir kanunu çıkarmak problemi
çözmüyor.
Bir başka husus, tasarıya Komisyonda bir ilave
yapıyorsunuz: 4749 sayılı Kamu Finansmanı Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanuna bir geçici madde ilavesi. Bu Kanun daha yeni
değişti, yeni ilaveler ve değişiklikler
yapılmış idi. Yine bir geçici madde getiriyorsunuz. Önerge ilk
geldiğinde miktar yok, sınırsız yetki, bütçeyle borçlanma
ilişkilendirilmiyor. Bakın, daha şubat ayının 18inde
5838 sayılı Kanuna eklenen geçici maddeyle bir düzenleme
yaptınız. Bunu bütçeyle ilişkilendirdiniz, Maliye
Bakanını Müsteşarlık bütçesinin ilgili tertiplerine 1
milyar TLye kadar ödenek eklemeye yetkili kıldınız. Şimdi
çok farklı bir uygulamaya gidiyorsunuz. Şimdi bu geçici maddeyle
TMOnun 2009 yılı kampanya dönemi finansman
açığının karşılanmasını teminen Hazine
Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip devlet iç borçlanma
senedi ihraç edilebilir. denilmektedir.
Burada şu hususu ifade etmek istiyorum: Toprak Mahsulleri
Ofisinin yatırım programı belli, finansman programı belli,
ne kadar ürün alacağı programlanmış, şimdi hiç hesapta
yokken miktarı ve meblağı belli olmayan bir önerge verip, bu
iş için Toprak Mahsulleri Ofisi için borçlanarak kaynak aktarmaya,
yaratmaya çalışıyorsunuz. Üstelik, harcama olarak bütçede
göstermeyi
Çizgi altıyla bütçe açığını düşük
gösteriyorsunuz, düşük göstermeye çalışıyorsunuz,
vatandaştan saklıyorsunuz.
Her defasında söylüyoruz, Toprak Mahsulleri Ofisinin faaliyet
alanı belli. Siz, fındık aldırıp görev zararı
ödettiriyorsunuz. Destekleme tarihinde gülünecek çok şey gördüm ama bu
kadar ilginç olanını gerçekten hiç görmemiştim. 2009
yılı programında 2008 yılı destekleme
alımlarını tahminî olarak da koyamıyorsunuz. Neden? Çünkü
politikanız belli değil, tahminî miktar ve değeri,
kuruluşların finansman programlarında olmasına rağmen
deklare edemiyorsunuz, açıklayamıyorsunuz. Eski yıllarda biz
bunu ürün bazında yapar, kamuoyuna açıklardık. Hükûmetin bu
konuda gerçekten görüşü bile yok. Şimdi böyle bir maddeyle
geliyorsunuz, elle tutulur bir tarafı yok. Yine 2009 yılı
programında, bırakın reel olarak artışı, cari
olarak tarımsal destekleme ödemeleri maalesef düşüyor. Bunu
nasıl izah edeceksiniz? Bunu krizle izah edemezsiniz, o tarihte krize
inanmıyordunuz.
Maliye Bakanı, komisyonda bütçe görüşülürken, bütçe
açığının bütçeye oranının yüzde 5 olduğunu,
13,4 milyar Türk lirası olduğunu söylüyor. Buna 48 milyar telaffuz
ediliyor daha sonra. Şimdi borçlanma talepleri 70 milyar YTLyi
aşıyor. Acaba, bütçenin yüzde kaçı açık oluyor? Yüzde kaça
ulaşıyor açıklar? Maastricht kriterlerine uygun mu oluyor?
Şimdi gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde kaçı oluyor?
Bu Hükûmet ekonomik olayları yorumlamakta problem
yaşamaktadır, ne söyleyeceğini bilememektedir. Ekonomik olaylara
bakarken ya başkasının gözlüğünü takmakta ya da gözünün
bozulduğunu, gözlüğe ihtiyacı olduğunu fark etmemektedir
yahut nasıl görmek isterse, doktora gitmeden, pazardan, pazar yerinden,
görmek istediği gibi bir gözlük alarak takmak, öyle görmektedir.
Şimdi iktisadi faaliyetler yavaşlıyor,
daralıyor, 2009un ilk çeyreğinde keskin bir daralma var. Tarım
dışı işsizlik artıyor, her üç gençten biri işsiz.
İşsizlikte Türkiye maalesef liderliğe oynuyor. Toplam talep
düşüyor, ücretleri de bastırıyor, üretim daralıyor,
kapasite kullanımı düşüyor. Dış talep daralıyor,
reel ücretler düşüyor. İktisadi faaliyetlerdeki daralma
derinleşiyor, özel yatırım harcaması, üretim ve
ithalatı azalıyor, ihracat sert düşüşler gösteriyor. Özel
sektör tüketim ve yatırım talebine ilişkin göstergeler
düşüyor. Bütçe politikası, nakit dengesi hesabı, bütçe
açığı, bütçe gelirleri, bütçe harcamaları, vergi gelirleri,
her şey birbirine girmiş, hedefler delik deşik olmuş,
nereden toparlanacağı belli bile değil. Bütçe
açığı, borç alma, borç stoku gibi mali performansın özet
göstergeleriyle ifade edilen mali politikalardaki uygulama sonuçlarının
ne olacağına dair işaretler hiç iç açıcı değil.
Teşvik belgesine bağlı yatırımlar yarı
yarıya azalmış, istihdam taahhüdü de buna bağlı olarak
önemli azalmalar gösteriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ayhan, lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Reel sektör dış borç ödemeleri önemli boyutlara
ulaşmış. Serbest piyasadan kurallı piyasaya geçiyorsunuz.
Özel sektör dış borç ödemesinde problem ortaya çıkabilir. Sizin
koyduğunuz 2009 hedefleri en hafif deyimiyle hilafıhakikat idi. Öyle
olduğu gerçekleşmeler ortaya çıktıkça daha rahat
anlaşılır hâle geldi. Kriz gelinceye kadar, AKP, olan bütün
müspet gelişmeleri kendi üstün performansı olarak gösteriyordu. Kriz
ise kürenin krizi oldu. Hiçbir özel sektör yöneticisi Hükûmetin 2009
hedeflerine göre kendi hedeflerini belirlemedi. Dolayısıyla bu
hususun, bu kanun tasarısının yeterli olduğu kanaatinde
değilim. Olsa olsa bu tasarı ve getirdiğiniz bu teşvik
paketleri postmodern teşvik paketleri olabilir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.
3üncü madde üzerinde şahsı adına söz talebi yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben varım Sayın Başkan.
BAŞKAN Siz oyunuzun rengini belirtmek üzere
istemişsiniz Sayın Genç, şimdi burada mı konuşmak
istiyorsunuz?
KAMER GENÇ (Tunceli) Evet efendim.
BAŞKAN Buyurunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 386 sıra sayılı Yasa
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bu, Kredi Garanti Fonu
teşkiline ilişkin bir kanun tasarısı. Bu
tasarının çıkmasını biz istiyoruz. Aslında
getirilen bu tasarıyla öngörülen kredinin yetersiz olduğunu burada
daha önce verdiğimiz önergelerle belirttik.
Şimdi, ben, insanların özüyle sözüyle bir
olmasını istiyorum. Tayyip Bey dün grupta diyor ki: Biz, gerekirse
üç yüz altmış gün altı saat çalışırız.
Hani? Biz, eskiden
1980den beri ben bu Meclisteyim. Bir kanunun
çıkarılmasını isteyen başbakan gelir burada oturur,
grubu da gelir, ondan sonra, kanunlar ciddi ciddi burada müzakere edilir,
çıkar; bakanları gelir oturur, bu kanunlar burada müzakere edilir,
çıkar. Yok, kendileri, Hükûmet bir defa bu Meclise inanmıyor,
gelmiyor.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) Var ya işte.
KAMER GENÇ (Devamla) Yahu, Hükûmet, 25 tane bakandan
teşekkül ediyor.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir)
Çalışıyorlar.
KAMER GENÇ (Devamla) Efendim, gidip geziyorlar, keyif
çatıyorlar.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) Nerede keyif
çatıyorlar?
KAMER GENÇ (Devamla) Her gün devletin uçakları emrinde. Bol
bol, orası benim, burası senin diye geziyorlar bunlar.
Size soruyorum, vicdanınıza bir danışın:
Sizin AKP iktidara geldiği günden beri Türkiye'nin hangi dış
sorunu halledildi? Avrupa Birliği mi halledildi? Kıbrıs meselesi
mi halledildi? Hangi meselesi halledildi? Hangi Batı ülkesi ile Türkiye
Cumhuriyeti devletinin sorunları çözüldü? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Arkadaşlar, ben düşüncemi söylüyorum.
Bir söyleyin bakalım: Bu kadar dış seyahatler
yapılıyor, bu kadar uçaklara atlanıp gidiliyor, bu kadar
insanlara harcırah ödeniyor, yandaş milletvekilleri uçağa
dolduruluyor, her gün geziyorlar; hangi sorun çözüldü? Avrupa Birliğinde
bir mesafe alındı mı? Kıbrısı neredeyse elden
çıkarıyordunuz, Yunanlılara veriyordunuz. İşte,
buradaki Meclisin, muhalefetin koyduğu tavırdan dolayı bundan
geri adım atmak zorunda kaldınız. Yani hiçbir şey
yapmadınız. Yaptığınız şu: Kendinize
yakın yeni bir dünya yaratmak, Türkiye Cumhuriyeti devletini yeni bir
dünyaya şey etmek.
Bakın, bugün bana Belediye-İşten gelen bir
yazı var. Diyor ki: Belediyelerde AKPli belediye başkanları,
Türk-İşteki bütün işçileri burada Türk-İşten
koparıp kendi Hak-İşe sevk etmeye çalışıyorlar
ve bunu açıkça yapıyorlar. Diyor ki: Eğer Hak-İşe
kaydolmazsan senin işine son vereceğim. Ve bir de vatandaş
diyor ki: Bu Kocaeli Büyükşehir Belediye Genel Sekreteri Münir Karaoğlu,
Kocaelideki üstün hizmetlerinden dolayı Vana vali olarak atandı.
Şimdi, değerli milletvekilleri, yani bu kişi acaba
ne üstün hizmeti var ki
Yani, bakın, Türkiye Cumhuriyeti devletinde
valiliğe atanmak için belirli, en azından birtakım idarecilik
yapabilecek kapasitesinin olması lazım.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) Kanunla ilgili
konuş!
EYÜP AYAR (Kocaeli) Kaymakamdı daha önce.
KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, neden dolayı bunu
atadınız? Birilerinin çıkıp da bunu söylemesi lazım.
EYÜP AYAR (Kocaeli) Daha önce kaymakamdı.
KAMER GENÇ (Devamla) - Yani devleti bu kadar tahrip edemezsiniz,
devleti tahrip ediyorsunuz. Belli bir göreve gelmek için belli bir bilgi, belli
bir birikim, belli bir dürüstlük ve belli bir objektiflik olması
lazım. Bunları bir tarafa atıyorsunuz. Birisi bana köleyse ben
onu istediğim yere getiririm. Eğer birisi hakça düşünüyorsa,
hukukça düşünüyorsa, tarafsız düşünüyorsa, ülkeyi ve milletin
menfaatini düşünüyorsa ben onu tasfiye ederim, onu en sonuncu, yani ona
kamu görevini bile vermem. zihniyetiyle hareket eden bir zihniyetle devlet yönetildiği
zaman o zihniyetin sahipleri de öyle gün gelecek ki kaçacak delik bulamayacak.
Böyle bir şey olur mu ya? Bu Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlet.
Bu devletin bir kademesinde bir yerlere gelebilmek için çok ciddi bir
niteliklere sahip olmak lazım.
Olabilir, tabii ki
2002 yılında ben de o Meclisteydim.
Gerçekten çok acı olaylar oldu, o zaman bazı
sıkıntılar oldu. İşte, bir gün de bir kitapçık
atıldı, bilmem 5 milyar 800 milyon dolar bir anda birileri ceplerine
indirdi. Hatta onun içinde siyasi iktidarın ortakları da vardı.
Bunlarla ben devamlı mücadele ettim ama onun yerine öyle bir felaket geldi
ki, daha büyük bir felaket geldi. 5 milyar 800 milyon değil 100 milyarlar
Türkiye Cumhuriyetine kaybettirilen bir gerçekle
karşılaşıldı.
Onun için, ben, özellikle, bakın, size ciddi birtakım
şeyler söylüyorum. Beyler, insanların güçlü olduğu anlar
vardır ama o anlar çok geçicidir. O güçlü olduğu anlarda haktan,
hukuktan, adaletten ayrıldıktan sonra onun sonu felaket olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
KAMER GENÇ (Devamla) Bakın, göreceğiz, yani hiç
gülmenize de gerek yok. Ben hayatın içinden gelen bir insanım ve
sizin iktidarınızın sonunu çok kötü görüyorum. Yani sizin iktidarınızın
Bugün birtakım andıçlardan mandıçlardan bahsediliyor. Bunu
tertip eden insanlar size yandaş insanlar olabilirler. Bugün, yani yalan
haberlerle üç gün, beş gün ayakta kalabilirsiniz ama onun sonu gelmez. Onun
için, bu siyasi iktidara tavsiyede bulunuyorum: Haktan, adaletten
ayrılmayın, bu belediyelerin kamu yetkisini bu kadar kendi lehinize
çok böyle aşırı derecede kullanmayın.
Kullandığınız zaman göreceksiniz, bunun sonucu çok kötü
olacak.
Ben bu konuda bu vesileyle bunları belirtmek istedim.
Saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, şimdi 3üncü sırada yer
alan, Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı
Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Türkiye İhracatçılar
Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/607) (S. Sayısı:
408) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 408 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu
tasarı İç Tüzükün 91 inci maddesi kapsamında
görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu.
Buyurunuz Sayın Kulkuloğlu.
CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye
İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının
geneli üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bu kanun tasarısından bahsetmeden önce ülkemizde
ihracatın durumundan bahsetmeyi gerekli görmekteyim. Ülkemiz maalesef bir
ekonomik krizin içerisinde ve maalesef bu kriz her geçen gün daha da
derinleşmekte. İhracat oranlarımıza
baktığımızda, 2008 yılına göre bu yılın
ilk beş ay oranları toplamda yüzde 39 oranında düşmüş
ve kriz ihracatımızı da büyük oranda etkilemiştir.
Sayın milletvekilleri, ülke ihracatımızdaki
gerilemenin en çok kendini gösterdiği yer üretim sektörüdür yani sanayi
ürünlerindedir. Sanayi sektöründe 2008 yılının ilk beş
aylık oranlarını bu yılın ilk beş aylık
oranlarıyla karşılaştırdığınızda
2008 yılı oranları karşısında bu yıl yüzde
40lara varan gerileme görülmektedir. Tarım sektöründeki gerileme ise
yüzde 11leri bulmaktadır. Bu göstermektedir ki, ülkemiz ihracatına
kriz, teğet geçme bir kenara dursun, misket bombası gibi
düşmüş, ortadan dalarak her tarafı patlatmış, zarar
vermiştir. İhracatçılarımız her geçen gün krizden daha
da etkilenmektedir. Durum bu iken, ülkemizde ihracatın geliştirilmesi
konusunda yapılması gereken işler yapılmamaktadır.
Atılması gereken adımlar, alınması gereken acil önlemler
vardır. Hükûmet, derhâl ihracatçımız ve üretim üzerindeki
engelleri kaldırmalı, maliyete etki eden unsurları yeniden ele
alarak ihracatçı lehine düzenlemeli, ihracatı desteklemelidir.
Sayın milletvekilleri, ihracatın geliştirilmesi ve
önündeki engellerin kaldırılması, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
önemle ele aldığımız konuların içerisindedir. Hele
şimdi içinde bulunduğumuz bu kriz ortamında bizim için zaten var
olan önemini daha da artırmaktadır. Bunun için ihracata dönük
sektörlerin ve yurt dışı müşavirlik hizmetlerinin
desteklenmesi, dış ticaret hacmini artıran ve ihracatı
artıran, istihdam yaratan, reel sektörü güçlendiren ve üretime özendiren
politikaların derhâl uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir.
(x) 408 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
İhracatta büyümenin süreklilik ve derinlik kazanması
için çok yönlü ancak kontrollü, hızla uygulamaya geçirilebilen, kolay
ulaşılabilen, kaynakları net tanımlanmış ve
oluşturulmuş, uygulama takvimi gerçekçi bir şekilde
hazırlanmış, sektörel ve bölgesel olarak var olan
sorunların çözümüne dönük önlem ve tedbirler alınmış,
sorunları çözen, var olan kapasitelerin kullanılmasına olanak
sağlayan, mevcut sanayi yatırımlarının ekonomik
yapılarının rehabilitasyonuyla yok olmalarının
önlenerek geri kazanımlarına zemin hazırlayacak, ihtiyaç duyulan
sektörlerde ve gerekirse yeni açılacak sektörlerde yeni
yatırımları özendiren ve destekleyen gerçekçi teşvik
politikaları derhâl uygulanmaya konmalıdır.
Ekonomik ortam yeniden gözden geçirilmelidir. Üreticilerin devlete
ve bankacılık sistemine olan borçları belirli bir dönemi
ödemesiz olmak üzere azdan çoğa doğru taksitleri düzenlenerek, mümkün
olan en düşük ek maliyetlerle, olabiliyorsa ek maliyet getirmeden
ötelenmeli, yeniden yapılandırılmalıdır.
Getirilen sicil affının sağlıklı olarak
işleyebilmesi için de uygulamada bankaların üretici ve
ihracatçıya yeni finansman sağlaması yönünde bu affın
uygulamaya geçirilmesi önündeki engelleri kaldırmak için gereken yasal ve
idari düzenlemeler acilen yapılmalıdır.
Maliyeti azaltacak ve sanayici üzerindeki ekonomik yükü
hafifletecek direkt ya da dolaylı vergi sistemlerinde gerekli eksiltmeler,
düzenlemeler acilen ve öyle, üç ay gibi kısa vadelerle değil, uzun
vadede geçerli olacak şekilde bu krizden çıkılabilecek gerçekçi
bir takvimle yapılmalıdır.
İstihdamın artırılmasına dönük, yine
krizden çıkış takvimini gerçekçi olarak ele alıp
işveren üzerindeki yükler azaltılmalıdır.
İstihdamı özendirecek destek ve ek tedbirler ele alınmalı,
derhâl uygulamaya geçirilmelidir. Ülkenin var olan potansiyelinin doğru ve
sağlıklı kullanılabilmesi adına, can suyu vererek
değil rehabilite edecek düzenleme ve yaklaşımlarla ve
ihracatın önündeki siyasi ve hukuki engeller kaldırılarak
destekler sağlanmalıdır. İhracatçılarımızın
örgütlü davranabilmeleri, ihracatımızın gelişimi
açısından son derece önemlidir. Sektörler itibarıyla
ihracatımızın sağlıklı
yapılanmasının sağlanması ve uygulamada sanayicinin ve
ihracatçının üzerindeki mali, fiziki engellerin, zorlukların ve
maliyetlerin kaldırılması yönünde ihracatçı ile devlet
birimleri arasındaki eş güdüm ve iletişimin sağlanabilmesi
hükûmetin en önemli görevlerinden olmalıdır.
Sayın milletvekilleri, kurulduğu günden bu yana
ihracatın artırılması ve geliştirilmesi yönündeki
başarılı çalışmalarıyla dikkat çeken
İhracatçı Birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin
yapısının gözden geçirilerek, varsa aksayan yönlerinin
düzeltilerek teşkilatın yasal zemininin oluşturulması
yönünde görüşülen bu tasarı konusunda, partimiz, gerek Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda ve gerekse
alt komisyonda her türlü olumlu katkı ve çalışmayı
sunmuştur.
Sayın milletvekilleri, İhracatçı Birlikleri ve
Türkiye İhracatçılar Meclisini düzenleyen bu tasarının yüce
heyetiniz karşısına gelmeden önceki aşamalarına
değinmekte fayda vardır diye düşünüyorum.
İhracatçı birliklerini ve Türkiye İhracatçılar
Meclisini, yani kısaca TİMi düzenleyen 93/4614 sayılı
Bakanlar Kurulu kararına karşı Danıştay 10. Dairesi,
bu Bakanlar Kurulu kararının dayanağı olan 4059
sayılı Kanunun 6ncı maddesinin (c) bendinin Anayasaya
aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine iptal
davası açmıştır. Anayasa Mahkemesine 2006/55 esas
sayısıyla açılan bu iptal davası 2008/145 karar
sayısıyla 18 Eylül 2008 tarihinde karara bağlanmış ve
bu karar ile 4059 sayılı Yasanın 6ncı maddesinin (c)
bendinin ikinci tümcesi olan İhracatçı birlikleri, ithalatçı
birlikleri ve bunların üst kuruluşlarının
teşkilatlanma, işleyişleri, gelirleri, gelirlerinin
kullanım esasları, iştigal sahaları ve denetimleri,
organları ve üyeliğe ilişkin esasları ile üyelerinin hak ve
yükümlülüklerini gösteren statüleri Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenir.
hükmü ihracatçı birlikleri ve bunların üst
kuruluşlarının ancak bir teşkilat kanunuyla
kurulabileceği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararı nedeniyle Türkiye
İhracatçılar Meclisi ile ihracatçı birliklerinin statüsünün
oluşturulması için bir kanun tasarısı
hazırlanmış ve Sanayi, Ticaret Komisyonumuza getirilmiştir.
Bu tasarının ilk hâli incelendiğinde tamamen
Bakanlığın bir birimi olarak çalışan,
Müsteşarlık denetimi ve yönetimi olan, özerkliği bulunmayan bir
kurum oluşturulmuştu. Ancak, esas komisyonda yapılan itirazlar
üzerine alt komisyon oluşturulmuş, alt komisyonda yapılan
çalışmalar ile bu kurum Anayasamızın 135inci madde hükmü
uyarınca kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu hâline
getirilmişti. Alt komisyonda görüşülerek tüm siyasi partilerden gelen
üyelerin mutabakatıyla şekillenen bu tasarı, esas komisyon
görüşmelerinde verilen önergelerle, sağlanan mutabakat zemininden
çıkarılmış, yapılan düzenlemelerle de kurum
özerkliğini yitirmiştir.
Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla kurulan
Türkiye İhracatçılar Meclisi ile ihracatçı birliklerinin
Anayasanın 135inci maddesi hükmü gereğince özerk yapıya sahip
olması bir zarurettir. Bu sebeple birliklerin ve Türkiye
İhracatçılar Meclisinin, Müsteşarlığın kati
hâkimiyetinden uzak ve istikrarlı bir yönetime sahip olması
gerekmektedir. Ancak tasarı konusunda çalışan alt komisyon
görüşünün tam aksine, esas komisyon, tasarının 4üncü maddesinin
üçüncü fıkrasında Gümrük idarelerince gümrük beyannamelerinin
onaylanmasında birliğin onayının aranması ve buna
ilişkin usul ve esaslar, Gümrük Müsteşarlığının
olumlu görüşü alınmak kaydıyla Müsteşarlık
tarafından belirlenir. hükmünü getirmiştir. Bu hüküm ile,
ihracatçının ihracat yapabilmesi için birliklerden onay alması
gerekliliği getirilmiştir. Birliklere borcu olan üyelerin ihracat
yapmasını önleyerek borçlarını tahsil etme yönünde zorlama
yapılabilmesinin önünü açan bu düzenleme ihracatımızın
önüne konulacak bir engel oluşturmaktadır. Tasarının
18inci maddesinin dördüncü fıkrasında bu aidatların nasıl
tahsil edileceğine ilişkin bir düzenleme varken 4üncü maddenin
üçüncü fıkrasındaki hükmün derhâl tasarıdan
çıkarılması gereklidir.
Sayın milletvekilleri, yine tasarının 6ncı
maddesinin birinci fıkrası Yönetim kurulu, yönetmelikle belirlenen
niteliklere sahip üyeler arasından genel kurul tarafından dört
yıl için seçilen bir başkan ve on asil üyeden oluşur. Genel
kurul tarafından ayrıca asil üye sayısı kadar aynı
nitelikleri haiz yedek üye seçilir. hükmünü getirmiştir. Bu hükümle
tasarının 23üncü maddesinin üçüncü fıkrasında ise Bu
Kanunda yer alan hususlara ilişkin yönetmelikler;
Müsteşarlığın olumlu görüşü alınmak
kaydıyla, Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından
hazırlanarak Bakanlığın onayı üzerine Resmî Gazetede
yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girer. hükmü birlikte
değerlendirildiğinde, yönetim kurulu üyelerinin sahip olması
gereken nitelikler Müsteşarlığın olumlu görüşüyle
belirlenecek demektir. Bu durum, ihracatçı birlikleri ve Türkiye
İhracatçılar Meclisinin özerk yapısını yok etmekte
olup, ayrıca, Anayasanın 135inci maddesine de aykırılık
teşkil etmektedir. Bu hükmün de derhal değiştirilmesi kurumun
özerkliği için zaruridir.
Sayın milletvekilleri, tasarının 8inci maddesinin
birinci fıkrasının düzenlenmesinde Genel sekreter ve
sayısı üçten fazla olmamak üzere genel sekreter
yardımcısı; Müsteşarlığın olumlu görüşü
alınmak kaydıyla yönetim kurulu tarafından atanır. hükmü
getirilmiştir. Buna paralel olarak, tasarının 16ncı
maddesinin birinci fıkrasında da Türkiye İhracatçılar
Meclisinin işlerini yürütmek üzere bir genel sekreter ile beşten
fazla olmamak üzere genel sekreter yardımcısı, Müsteşarlığın
olumlu görüşü alınmak kaydıyla yönetim kurulu tarafından
atanır. hükmü getirilmektedir. Bu iki hükümde de genel sekreterin
atanması konusunda Müsteşarlığın olumlu görüşü
kati bir şart hâline getirilmiştir. Bu düzenlemeler de ihracatçı
birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin özerk
yapısını yok edecek nitelikte düzenlemelerdir.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde ihracatın önündeki
engellerin kaldırılması gerekirken,
ihracatçılarımız üzerindeki yüklerin hafifletilmesi gerekirken,
ihracatın önündeki engellerin kaldırılması yönünde, Türkiye
ile Avrupa Birliği arasında gümrük birliğini tesis eden 1/95
sayılı Ortaklık Konseyi Kararının 4üncü maddesi
düzenlemesi gereği, topluluk ile Türkiye arasındaki ithalat ve
ihracatta alınan gümrük vergileri ile eş etkili vergi ve resimlerin
kaldırılacağını ve yeni ithalat ve ihracat vergileri
ile eş etkili vergi ve resimlerin de malî nitelikteki gümrük vergileri de
dâhil olmak üzere konulamayacağı hükmü varken, tasarı,
ihracatımız ve ihracatçılarımızın önüne engel
koyan düzenlemeler getirmektedir.
Tasarının 18inci maddesinde birliklerin gelirleri olarak
Giriş aidatı, Yıllık aidat, Nispi ödeme ve
Diğer gelirler şeklinde dört kalem belirlenmiştir. Özellikle
ödemelerin miktarları ihracatımız önünde teknik engeller
oluşturabilecek niteliktedir.
Sayın milletvekilleri, tasarının 18inci maddesinde
yer alan Giriş aidatı ve yıllık aidat, on altı
yaşından büyükler için uygulanan aylık asgari ücretin brüt
tutarının yüzde ellisinden fazla olamaz. şeklindeki hükmün de,
alt komisyonda kabul edilen şekliyle On altı yaşından
büyükler için uygulanan aylık asgari ücretin brüt tutarının üçte
birinden fazla olamaz. şeklinde kalması yine aynı gerekçelerle
bir gerekliliktir.
Yine, tasarının 18inci maddesi (3)üncü
fıkrasında Nispi ödeme, FOB bedelin asgari onbinde ikisi ile azami
binde biri arasında
belirlenmiş. Ayrıca, maddede
İhracatın geliştirilmesini teminen sektörel bazda
tanıtım grupları oluşturulması halinde, FOB bedelin
binde üçü oranına kadar ek nispi ödeme kesintisi
öngörülmüştür. Nispi
ödeme adı altında alınan bu ödemenin malların serbest dolaşımını
engelleyici teknik engeller yaratacağı ortada olup ayrıca
uluslararası piyasalarda var olan yoğun rekabet ortamında da
ihracatçı bakımından maliyet artırıcı unsur olması
açısından da ayrı bir zorluk ve mali yük getirmektedir.
Yine, bu fıkradan ele alınan ek nispi ödeme adı
altındaki gelir kalemi alınış gerekçesi nedeniyle de
kanunda ayrı bir gelir kalemi olarak belirtilmesi gerekmekteydi. Nispi
ödeme kalemi için geçerli olan muhalefet gerekçelerimiz ek nispi ödeme kalemi
için de aynen geçerlidir.
Sayın milletvekilleri, tasarının 19uncu maddesinin
beşinci fıkrasında Birlikler tarafından, dış
ticaret hizmetleri ve alt yapısının geliştirilmesi ve
yürütülebilmesi için tayin ve tespit olunacak işlerin, faaliyetlerin,
projelerin ve amaçların gerçekleştirilmesine yönelik ortaya
çıkan giderler ile bu amaçla yapılan hizmet ve idari giderlerin
karşılanmasını teminen, bir önceki yılın birlik
gelirlerinden hesap edilerek izleyen yılın Ocak ve Temmuz aylarında
iki eşit taksit halinde ödenmek üzere yüzde sekiz oranında pay
ayrılır. hükmü getirilmiştir. Bu maddede de belirtilen yüzde 8
oranında payın nereye aktarılacağı, nasıl
değerlendirileceği konusunda herhangi bir düzenleme yoktur. Bu
payın nereye aktarılacağı ve nerede
kullanılacağının madde metninde açıkça düzenlenmesi
gerekmektedir. Alt komisyon toplantısında bu payın
Müsteşarlığa aktarılması konusunda
uzlaşılmış ancak esas komisyon sırasında bu
maddede Müsteşarlığa aktarılması ibaresi gözden
kaçmıştır.
Sayın milletvekilleri, yüce heyetiniz
karşısına gelen bu tasarı konusunda partimizin, daha özerk
ve ihracatçılarımıza teknik engeller oluşturmayan ve
ihracatımızı destekleyen bir ihracatçı birlikleri ve
Türkiye İhracatçılar Meclisine ülkemizin ihtiyacı olduğu
doğrultusundaki düşüncesiyle beraber, Genel Kurulda verileceğini
umduğum önergelerle, ihracatçı birlikleri ve Türkiye
İhracatçılar Meclisinin doğrudan Müsteşarlığa
yani kamuya bağlanması düşüncesinden, kanun metninin
çıkarılmasıyla, tamamen özerk ancak kamu kurumu
niteliğindeki meslek teşekkülü vasfını kazanması
yönünde yüce heyetinizin katkıları olması gerektiği ümidi
ve düşüncesiyle konuşmama son veriyorum.
Ayrıca, yarın TİMin yapılacak olan genel
kurulu nedeniyle de görüşmelerin kısa sürmesi amacıyla
konuşmamı çok hızlı yapmak zorunda kaldım. Tüm Genel
Kurul üyelerinden özür diliyor, yarın yapılacak genel kurulunda
TİM üyelerine başarılar diliyorum.
Bu kanunun ülkemize hayırlı, uğurlu
olmasını diliyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kulkuloğlu.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak.
Buyurunuz Sayın Kışanak. (DTP
sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 408
sıra sayılı Türkiye İhracatçılar Meclisi ile
İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Yasa
Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini
ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ancak bu konuya geçmeden önce, bu konudaki görüşlerimizi
ifade etmeden önce, bugün Türkiyede yaşanan, demokrasi ve adalet
adına kaygı verici birkaç gelişmeye değinmek istiyorum.
Sizler de biliyorsunuz, bu ülkede emek hakları
açısından oldukça önemli bir üye potansiyeline sahip olan Kamu Emekçileri
Sendikasına yönelik bir süredir gözaltı ve tutuklama furyası
devam ediyor. Bugün de Kamu Emekçileri Sendikasına yönelik bu gözaltı
furyasında, Konfederasyonun Genel Merkez yöneticilerinin ve
EĞİTİM SENle TÜM BEL-SEN Genel Merkez yöneticilerinin aralarında
bulunduğu 7 sendikacı daha tutuklandı. Bu tutuklanma
furyasının, emek hakları açısından öncelikli olarak
korunması gereken örgütlenme hakkını ciddi derecede tehdit
ettiğini düşünüyoruz ve şiddetle kınıyoruz. Derhâl bu
sendikacıların serbest bırakılmasını, emek
hakları açısından, örgütlenme hakları açısından,
demokrasi hak ve hukuk mücadelesi açısından bir zorunluluk olarak
görüyoruz.
Ayrıca, partimiz Demokratik Toplum Partisine yönelik,
partimizin il, ilçe yöneticileri, Genel Merkez yöneticilerine yönelik
gözaltı ve tutuklama furyası da devam ediyor. Bugün sabaha
karşı Bitlis, Şırnak, Mardin ve Diyarbakırda yine
onlarca eve yapılan baskında, aralarında bazı
belediyelerimizin başkan yardımcılarının, bazı
ilçelerimizin ilçe başkanlarının ve bazı belediyelerdeki
meclis üyelerimizin de yer aldığı arkadaşlarımız
gözaltına alındı. Bu hukuksuz, bu adaletsiz
yaklaşımın nereye kadar devam ettirileceğini sormak
istiyoruz. Son aylarda yapılan gözaltı operasyonları, âdeta
Türkiyenin bir sıkıyönetim ya da OHAL koşullarını
yaşadığını andırıyor. Bine yakın
gözaltı var, 300e yakın tutuklama var. Bunun demokrasiyle
bağdaşır bir yanı yoktur. Bu operasyonlar derhâl
durdurulmalı, tutuklu tüm arkadaşlarımız da serbest
bırakılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, örgütlenme hakkını tehdit
eden bir başka konuya daha değinmek istiyorum: Bugün Türkiye
Gazeteciler Sendikası Başkanının
başkanlığında oluşturulan bir heyet Meclise gelerek
Mecliste grubu bulunan partilerin grup yönetimleriyle görüştü. Çünkü bir
aydan beri ATV ve Sabah Grubunda devam eden bir grev var. Örgütlenme
hakkının ciddi derecede tehdit altına
alındığı, hatta kullanılamaz bir hak hâline
getirildiği bir sektör basın sektörü. Taşeronlaşmanın
had safhaya ulaştığı, artık gerçek işverenin kim
olduğunun tespit edilmesinde ciddi derecede zorluklar
yaşandığı bir sektör hâline geldi ve örgütlenme
özgürlüğü ortadan kaldırılma aşamasında, ama ATV ve
Sabah Grubunda yaşanan bu grev, aslında gazetecilerin örgütlenme hakkı,
toplu görüşme ve toplu sözleşme hakkı konusunda ortaya
koydukları önemli direnişlerden birisidir. Bu
arkadaşlarımızın direnişini selamlıyoruz.
Ayrıca da bu greve, bu kadar hukuksuzluklarla dolu bir
süreçten sonra bile Çalışma Bakanlığı tarafından
müdahale edilmemesi, sendikalaştıkları ve toplu sözleşme
hakkını kullanmak istedikleri için işten çıkarılan 10
gazetecinin işe geri iade edilmemesi konusunda işverenin ayak
diremesi karşısında Çalışma
Bakanlığının suskun kalmasını da doğrusu
kınıyoruz. Çünkü, sendikanın yaptığı
başvuruyla mahkeme kararıyla işlerine iade hakları
edinmişlerdir ve derhâl, işveren olan Çalık Grubu bu
gazetecilerin haklarını teslim etmeli, işe iadelerini kabul
etmeli ve toplu görüşme süreçlerinden de kaçınmadan bu
görüşmelere başlamalıdır. Fakat, AKP Hükûmetinin bu
konudaki duyarsızlığı bugün AKP Grubuna da
yansımıştır ve AKP Grubu bu sendika heyetine görüşme
randevusu dahi vermemiştir. Bunun nedeni acaba Çalık Grubunun
Sayın Başbakanın damadıyla olan ilişkisi midir?
Eğer bir iktidar, kişisel ilişkilerini, böylesine önemli olan en
temel hak ve özgürlükler konusunda bile kötüye kullanacaksa bu ülkede hak ve
özgürlük arayışını ne üzerine oturtacağız diye
doğrusu hepimiz kaygılanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, üzerinde görüşme
yaptığımız yasayla ilgili görüşlerimize geçmek
istiyorum.
Bilindiği gibi, değişen dünya ve
farklılaşan normlar sonucu her ülkede değişim ve
dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Global sistemdeki
değişim, hiç kuşkusuz dönemin şartlarına göre bu
şartlardan en çok etkilenen aktörler, kesimler ve kurumlar tarafından
talep edilmekte ve kendi çıkarları doğrultusunda
şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Bu
değişim ve dönüşüm süreci gerek sosyal gerek kültürel ve gerekse
de ekonomik boyutuyla böyledir.
Global ekonominin içine düştüğü çıkmazdan
kaynaklı zorunlu olarak 1970li yıllardan itibaren dünyada bir
değişim rüzgârı esmeye başlamıştı. Bu
değişim ve dönüşüm yine kendi ihtiyaçlarını ve
çıkarlarını en üst seviyede korumaya çalışan dünya
sermaye aktörlerinin ve bu yönlü politikaların merkezi olan büyük
devletlerin bir ürünü olmuştur. Geri bırakılmış dünya
halklarının ve üreten emek kesiminin bu değişim ve
dönüşümden hiçbir çıkarı olmamıştır. Tam tersine,
yeni üretim biçimleri ve dış ticaret yaklaşımıyla hem
yoksul hem de kalkınmakta olan ülkelere bu politikalar dayatılmış hem de sürdürülebilir
olmayan politikalar bu ülkelere ihraç edilmiştir.
Gelişmekte olan bu ülkelerin ekonomik politikaları,
uluslararası finans kuruluşlarının ve dünya siyasetine,
ekonomisine egemen devletlerin yaratmış oldukları kurallar
doğrultusunda şekillenmeye başlamıştır. Bunun
sonucunda Türkiyede de birtakım gelişmeler
yaşanmıştır ve bu gelişmeler yaşanmaya devam
etmektedir. Bu gelişmeler, gelişmekte olan ülkelerin kendi
kaynaklarının âdeta gelişmiş kapitalist ülkelerin
çıkarları doğrultusunda kullanmalarına zemin
hazırlamaktadır. Bu değişim ve dönüşüm süreçlerinde,
başta çalışma koşulları ve büyüme stratejileri olmak
üzere, dış ticaret politikası da bu değişimden
nasibini almıştır. Özellikle 1980lerden sonra ülkemizdeki
dış ticaret yaklaşımında bazı değişimin
adımları atılmış ve göreceli bir liberalleşme
politikasına geçilmiştir. Ancak bu değişim ve
dönüşümün ne kadar Türkiye'nin kendi iç dinamiklerinin ve
halkımızın büyük bir kesiminin ihtiyaçları ve
çıkarları doğrultusunda, ne kadar sürdürülebilir bir ekonomik
büyüme ve kalkınma politikası göz önünde bulundurularak
yapıldığı da ortadadır. Türkiyede, maalesef, kendi iç
dinamiklerinin ihtiyaçları doğrultusunda, dünyadan
bağını koparmadan fakat ekonomik bir
bağımlılığa da müsaade etmeyen bir genel ekonomi
politikası ve dış ticaret politikası
geliştirilememiştir. Bu bağımlılık kuşkusuz
birçok yapısal sorunu da beraberinde getirmiştir.
Bugün dünyada birçok ülke
ve Türkiye kendi dinamiklerine dayanan ekonomi politikalarına
bağımlılıktan kaynaklı ciddi sorunlarla karşı
karşıyadır. Bunların en belirgini, bugün ülkemizi âdeta
kasıp kavuran, milyonlarca emekçimizi işsiz bırakan,
yoksullarımızı daha da yoksullaştıran ve ülkemizi de
daha da fakirleştiren ekonomik krizdir. Bilindiği gibi bu ekonomik
kriz gelişmiş Batı ülkelerinde finans krizi olarak
başlamış ve bizim gibi ülkelere ise genel ekonomilerini
etkileyecek düzeyde ulaşmıştır. İktisadi büyümenin
motor gücü olan dış ticaret politikalarındaki, yani ithalat ve
ihracat politikalarındaki yanlışlar nedeniyle ekonomik krizin
Türkiyeye faturası ağır olmuştur. Sürdürülebilirliği
olmayan, bağımlı bir yapı arz eden dış ticaret
politikası krizin bu kadar derin yaşanmasının en önemli
nedenlerinden biri olmuştur. Kuşkusuz, şimdi üzerinde
görüşme yaptığımız yasa tasarısı
dış ticaret konusunda önemli bir düzenlemeyi öngörmektedir. Bu yasa
tasarısı, gerçekleştirilmeye çalışılan yeni
düzenlemeyle, yapısal bir nitelik arz etmektedir. Özellikle ülkemizde
ihracat alanının özerkleştirilmesine yönelik çaba olumlu bir
adım olarak değerlendirilmektedir, ancak dış ticaret
politikasını bütünlüklü olarak ele almadan, iç dinamiklerin harekete
geçirilmesini esas alan düzenlemeler yapılmadan, bu tür kısmi olumlu
adımlarla Türkiye'nin dış ticaret potansiyelini açığa
çıkarmak mümkün olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, dış ticaret, bir ülkenin
zenginleşmesi, ekonomik büyümesi ve kalkınması için günümüzde
vazgeçilmez bir alandır. Doğru bir dış ticaret
algısına ve politikasına sahipseniz ve ülke
çıkarlarını gözeten, kendi doğal
kaynaklarınızı, üretici ve iç sektörü gözeten bir
yaklaşımla hareket ediyorsanız, kuşkusuz o ülkede çok
şeyler değişecek ve düzelecektir, ancak, maalesef, dış
ticaret politikamızın bu yönlü yaklaşımlardan oldukça uzak
olduğu bugün gözler önündedir.
Ciddi boyutlu doğal
kaynaklarımız herkesin malumu iken, bu doğal
kaynaklarımızın bulunup, çıkartılıp katma
değerli ürünlere dönüştürülmesi ve bunların
dışarıya ihraç edilmesi noktasında doğru bir politikanın
oluşturulamaması, bu kaynaklarımızın âdeta çarçur
edilmesine neden olmaktadır. Özel sektörün bu alandaki
kısıtlılığı ve çekinceleri kamu sektörüne daha
fazla sorumluluklar yüklemektedir. Kamunun bu yönlü yatırımlar
yapıp bunun ihracatını sağlaması gerekirken bu konuda
belli adımların atılmaması, Türkiye'nin kendi
zenginliklerinden faydalanmaması anlamı taşımaktadır.
Ayrıca, bugüne kadar uygulanan yanlış dış
ticaret politikaları belli sektörleri ve üretim alanlarını âdeta
bitirmiş ve bu alanlarda ithalata bağımlı bir noktaya
getirmiştir. Ülkemizde ve iç piyasada fazlasıyla yetmesinin yanı
sıra ihracatı yapılan birçok tarım ürününün ve
üreticilerinin durumu bugün içler acısı bir hâldedir. Örneğin
fındık üreticisinin durumu ortadadır. Neredeyse dünya genelinde
fındık tekeli niteliği arz eden ülkemizin fındık
alanında düştüğü durum, yanlış ve dışa
bağımlı dış ticaret politikalarından
kaynaklanmıştır. Buğday da bu yanlış
politikaların kurbanıdır. Tahıl ambarı olarak
nitelenen Türkiye, buğday ithal etmek zorunda olan bir ülke durumuna
düşmüştür. Dünyanın en kaliteli tütününü yetiştirme koşullarına
sahip olan ülkemizde tütün üreticileri âdeta sefalet koşullarına
mahkûm edilmiştir.
Tarım ve hayvancılık politikalarındaki
hataların yanı sıra, yanlış dış ticaret
politikaları da bu sektörlerin çökmesine neden olmuştur. Bu durum,
tüm Türkiye ekonomisini etkilediği gibi en ağır sonuçlarını
da bölge illerinde göstermiştir. Sanayinin gelişmediği bölge
illerinin ihracat potansiyeli büyük ölçüde tarım ve hayvancılık
sektörüne dayanmaktadır. Ancak izlenen politikalar sonucunda, tarım
ve hayvancılık sektörü çökme noktasına geldiği için bölge
illerindeki ihracat da gerilemiştir.
Ayrıca, bölge illerinde, başta ulaşım olmak
üzere ihracatı kolaylaştıran, gümrüklere ulaşım
maliyetini düşüren altyapı hizmetlerinin de oldukça geri düzeyde
olması bölge ihracatını olumsuz etkilemektedir.
Bölgede özel sektörün sorumluluk alarak geliştirmeye
çalıştığı madencilik sektörü, altyapı
hizmetlerinin yetersizliği nedeniyle büyük sıkıntı
içerisindedir. Örneğin, en hızlı gelişen mermer
ihracatı açısından yapılan şu kıyaslama,
sanırım, sorunun ne kadar büyük olduğunu göstermeye yetmektedir:
Mermerin Diyarbakırdan İstanbula ulaşım maliyeti
İstanbuldan Çine ulaşım maliyetinden çok daha yüksektir.
Bölge illeri için hayati önem arz eden sınır ticaretinde
de ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Sınır
ticaretine gereken önemin verilmemesi, gerekli kolaylıkların
sağlanmaması gibi olumsuzluklara bir de komşu ülkelerle
yaşanan siyasi problemler eklenince, sınır ticaretinin
dış ticaret içerisindeki payı her geçen gün azalmaktadır.
Değerli milletvekilleri, dış ticaretimizin ithalat
lehine açık vermesi ciddi bir problemdir. Bu ülkede kuşkusuz
ithalatın da önemi büyüktür, ancak ithalattaki yanlış
yaklaşımlar ve hükûmetlerin bu konuda iç piyasayı koruyucu
önlemleri yeterince almaması Türkiyenin ekonomi politikasındaki en
önemli sorunlardan biri hâline gelmiştir.
İhracatımızdaki düşüş ekonomik krizin bir
yansıması olarak açıklanabilir, ancak bu yeterli bir
açıklama değildir. Özellikle yatırım malları
ithalatının diğer ithalat kalemleri içerisinde yeterince ön
plana çıkmamış olması günümüz kriz koşullarında
ihracatın âdeta çökmesinin bir başka nedenini teşkil etmektedir.
Ülkemiz bu kadar yoğun ithalat yapan bir ülke olmasına
rağmen özellikle dayanıklı tüketim mallarının
üretiminde ve ihracatında merkezi bir noktayı yakalayamamış
olması sorgulanması gereken bir durumdur.
Bütün bunlar gösteriyor ki, uygulanan dış ticaret
politikası ülkemizin zenginleşmesine ve dışa
bağımlılığın azaltılmasına değil,
tam tersi bir noktaya hizmet etmektedir.
İşte, bahsini ettiğimiz kapsamlı, ülke
çıkarlarını ve halkın çıkarlarını esas alan
bir makroekonomik politikanın gelişmesi tam da bu noktada önem arz
etmektedir. Aksi takdirde belli bir noktaya kadar önemli olmakla beraber
parçalı, bütünlüklü olmayan yasa tasarılarıyla doğru bir
dış ticaret politikası oluşturmak mümkün görünmemektedir.
Daha önceden çıkartılan ve 6ncı maddesinin (c)
bendi hükmünün Anayasaya aykırı olduğu tespiti yapılan
4059 sayılı Kanundan sonra böyle bir düzenlemeye gidilmesi
kuşkusuz Hükûmetin tasarı hazırlamadaki özensiz
davranışının da bir göstergesidir.
Bu hazırlanan tasarıda bünyesinde birçok ihracatçılar
birliğini bulunduran bir üst kurumun yasal statüsü belirlenmekte ve buna
yönelik ülkemiz ihracatının kurumsal olarak gelişiminin önünün
açılacağı yaklaşımı ifade edilmektedir.
Ülkemiz ihracatının planlı olarak merkezi bir
yapıya ve özerkliğe kavuşturulması kuşkusuz olumlu
sonuçları beraberinde getirecektir. Ancak geçmişte Meclise gelen ve
yasalaşan birçok tasarıda olduğu gibi bu tasarıda da
amaçlanan hedefle çelişen, Hükûmetin hakkında düzenleme
yaptığı kuruluşları kendi politik organlarına
tabi kılmaya yönelik bazı maddeler bu tasarıda da gözden
kaçmamaktadır.
Bu tasarıda alt komisyonun görüşünün aksine esas
komisyonda tasarının 4üncü maddesinin 3üncü fıkrasındaki
hüküm eklenmiştir. Gümrük Müsteşarlığının olumlu
görüşünün alınmasına dair ibare görece ve subjektif
uygulamaların önünü açacaktır.
Yine bu tasarıda birtakım zorunlu ödemeler
ihracatın önünün açılmasını gerektirirken, tam tersine,
engel teşkil edecek niteliktedir. Ayrıca yönetim kurulu üyelerinin
sahip olması gereken niteliklerin Müsteşarlığın olumlu
görüşüyle belirlenmesi durumu ise iddia ile uygulamanın tam bir
tezatlık içerisinde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu ibare,
özerkliği savunulan bir yapının özerkliğine bir müdahaledir.
Bu tasarının 8inci ve 18inci maddelerinde de aynı çelişkiyi
görmek mümkündür.
Sayın milletvekilleri, bütünlüklü ve sonuç alıcı
bir politika, parçalı ve Hükûmet ihlallerine açık olamaz. Ülkemizin
ciddiyetle hazırlanmış, üreticisinden komisyoncusuna herkesin
menfaatlerinin düzenlendiği temel bir ekonomik modele ihtiyacı
vardır. Ancak görüyoruz ki AKP Hükûmeti bu yönlü adımları atma
iradesinden oldukça uzak bir noktadadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Teşekkür ediyorum
Başkan.
Doğru bir üretim stratejisi, doğru ihracat, doğru
ithalat, doğru yatırım ve üretim anlayışında bir
değişim yoksa, yine ihracat dış talebinin dönemsel
artışından kaynaklı olacaksa ve her koşulda
sürdürülebilir olmayacaksa, ithalat dışa
bağımlılığını sürdürecekse, içerideki temel
sektörlerimizi yok etmeye devam edecekse, sanayimiz yapısal olarak
gelişmeyecekse bu tasarılar da yine ülkemizin ekonomik
gelişmesine katkı sunmayacaktır.
Bu eleştirilerimizle birlikte Demokratik Toplum Partisi
olarak ihracatçılarımızın sorunlarına kısmi de
olsa çözüm getirecek olan bu tasarıyı destekleyeceğimizi ifade
ediyorum. Saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kışanak.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili
Alim Işık.
Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 408 sıra sayılı Türkiye
İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerindeki
görüşlerimizi belirtmek üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi, değerli
ihracatçılarımızı ve bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.
Bilindiği gibi bu tasarı, Danıştay 10.
Dairesinin 4059 sayılı Hazine Müsteşarlığı ile
Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunun 6ncı maddesinin (c)
fıkrasının iptali için Anayasa Mahkemesine başvurusu
sonucunda Anayasa Mahkemesi tarafından 18 Eylül 2008 tarih ve 145
sayılı Kararla söz konusu fıkranın ikinci cümlesinin iptal
edilmesi nedeniyle hazırlanmıştır. İptal edilen bu
cümlede Sayın Kulkuloğlunun da belirttiği gibi- Söz konusu
ihracatçı birlikleri, ithalatçı birlikleri ve bunların üst
kuruluşlarının teşkilatlanma organları ve üyeliğe
ilişkin esasları ile üyelerinin hak ve yükümlülüklerini gösteren
statüleri Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenir. şeklindedir. Bu
statülerin Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenme yerine bir kanunla
düzenlenmesinin yapılması uygun görülerek tasarı
hazırlanmış ve bugün yüce Meclisin huzuruna getirilmiştir.
Tasarı bir ölçüde hukuki mecburiyetten kaynaklanmış
ve yaklaşık bir yıl gibi bir süreden sonra ancak Genel Kurul
gündemine getirilebilmiştir. Çünkü, Genel Kurula, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 12/6/2008 tarihiyle havale edilen
tasarı metni, uzun bir beklemeden sonra, yoğun bir komisyon
çalışması sonucunda ancak bugüne yetiştirilebilmiştir.
Tasarı metninin geneli üzerinde yapılan 20 Mayıs
2009 tarihli komisyon görüşmeleri sırasında metnin bir alt
komisyon marifetiyle yeniden düzenlenerek görüşülmesi
kararlaştırılmış ve bu kapsamda Sayın Mücahit
Fındıklı Başkanlığında Sayın Kutbettin
Arzu, Sayın Şevki Kulkuloğlu, Sayın Kayhan Türkmenoğlu
ve şahsımdan oluşan alt komisyonumuz beş farklı uzun
süreli görüşmeler sonunda gerekli taraflarla yaptığı bilgi
alışverişini de değerlendirerek oy birliğiyle alt
komisyon raporunu hazırlamış ve yeni metni, ekinde üst komisyona
havale etmiştir.
Bu sırada, görüş alışverişinde
bulunduğumuz kişi, kurum veya kuruluşların tüm bilgileri
değerlendirilmiş ve uygulamanın içinde bulunan bir
ihracatçı birliğimizden gelen konuyu da şu anda
görüştüğümüz tasarının tam anlamıyla
anlaşılabilmesine katkı sağlaması açısından,
hiçbir yorum katmadan, aynen mevcut bir ihracatçı birliğinin diliyle
sizlere aktarmak istiyorum. Mevcut durum: İhracatçı birlikleri 1938
yılında anonim şirketi olarak kurulmuştur.
İhracatçı birlikleri mevzuatında köklü değişim 1986
yılında yapılmıştır. Bu
değişikliği, 1991 ve 1993 yıllarında yapılan
değişiklikler izlemiştir. İhracatçı birliklerinin
dayandığı mevzuat 4059 sayılı Dış Ticaret
Müsteşarlığı Yasası ve 1993/4614 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararıdır. Bu Yasaya göre ihracatçı birliklerinin
DTMnin bağlı kuruluşları olduğu belirtilmiş ve
ihracatçı birliklerine ilişkin düzenlemelerin Bakanlar Kurulu
kararıyla yapılacağı hükme
bağlanmıştır. İhracatçı birliklerinin yasal
statüsü belirsizliğini korumaktadır. İhracatçı birlikleri
bir kamu kurumu değildir. İhracatçı birlikleri
Anayasamızın 135inci maddesinde belirtilen kamu kurumu
niteliğinde meslek kuruluşları da değildir.
İhracatçı birlikleri dernek, vakıf, kooperatif ve benzeri gibi
bir kuruluş da değildir. Hâlen on bir ilde on üç genel
sekreterliğe bağlı elli dokuz ihracatçı birliği
bulunmaktadır. İhracatçı birliklerine üye olanların
sayısı elli bin civarındadır. Ancak bu rakam, elli bin
ihracatçı firma demek değildir. Zira, bir ihracatçı kişi ya
da kuruluş birden fazla birliğe üye olabilmektedir. O nedenle elli
bin rakamı mükerrer üyelerden oluşmaktadır.
Mükerrer üyelik şu şekilde olmaktadır:
1) Bir ihracatçı firma farklı ürünleri ihraç ediyorsa
farklı konulardaki birliklere üye olmak zorundadır. Örneğin,
mobilya mefruşat konusunda çalışan bir firma ağaç
mamulleri, demir çelik ve tekstil konfeksiyon birliklerine üye olmak
zorundadır.
2) Örneğin, yaş meyve sebze konusunda çalışan
bir firma, beş ayrı ihracatçı birliğine üye olabilmektedir.
Aynı konuda birden fazla ihracatçı birliği vardır.
Örneğin, yedi hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ihracatçı
birliği; altı tekstil ve ham maddeleri ihracatçı birliği;
beş hazır giyim, konfeksiyon ihracatçı birliği; beş
canlı hayvan, su ürünleri ihracatçı birliği; dört ağaç
mamulleri ihracatçı birliği bulunmaktadır.
Bu yapılanma modeliyle ihraç ürünü değil, ihraç bölgesi
ön plana çıkmaktadır. Bu yapılanma modeli ayrıca büyük
miktarda kaynak kaybına neden olmaktadır. Yeterli potansiyeli olmayan
yerlerde birlik kurulmakta ve bu birlikler finansman açısından
desteklenmeye muhtaç kalmaktadırlar.
İhracatçı birliklerinin eksik yönleri de
şunlardır:
İhracatçı birlikleri, DTMnin taşra
teşkilatı görevini görmektedirler. Bu nedenle, DTM birçok yetkisini
birliklere devretmiştir. Birlikler, kendilerine verilen evrak görevini
mükemmel bir şekilde yerine getirmektedirler ancak ARGE hizmetleriyle
birlikte vizyon çalışmalarına çok fazla zaman ve eleman
ayıramamaktadırlar.
Bölgesel bazda madde birlikleri kurulması maddeden ziyade
bölgeyi ön plana çıkarmaktadır. Mevcut örgütlenme modeli finansal
açıdan ilave yüklere neden olmaktadır.
Aynı konuda çalışan birliklerde maddeyle ilgili
ortak karar alınabilmesi için ortak yönetim kurulu
oluşturulmaktadır. Genel Sekreterlik bünyesinde birden fazla
birliğin bulunması nedeniyle Başkanlar Kurulu
oluşturulmakta, bu nedenle de yönetim kurullarının yönetimindeki
ağırlığı daha da azalmaktadır.
Önerilen model:
1) Madde bazında bölgesel birlik modelinden vazgeçilerek
Türkiye çapında yirmi iki sektörde birlikler kurulmalıdır.
Örneğin farklı illerde yedi tane hububat, bakliyat, yağlı
tohumlar ihracatçı birliği yerine merkezi İstanbulda Türkiye
hububat, bakliyat ve yağlı tohumlar ihracatçılar birliği
kurulmalıdır. Bu modelin benimsenmesiyle çok daha güçlü birlikler
kurulacaktır, finansman kaybı olmayacaktır, karar alma
mekanizması daha da hızlanacaktır, mükerrer üyelik ortadan
kalkacaktır.
2) Her ikisi de DTMnin bağlı kuruluşu olan
İGM, ihracatçı birlikleri ve TİM tek bir potada eritilerek
merkezi İstanbulda çok güçlü bir dış ticaret birliği
kurulmalıdır. Bu modelle, maksatları ve faaliyet konuları
birbirinin hemen hemen aynı olan kuruluşlar ortak bir amaç
etrafında toplanarak mali yapısı ve yönetimi çok güçlü bir
teşkilat oluşturulacaktır, kaynak israfı önlenecektir,
merkezî teşkilat daha çok ARGE ve vizyon çalışmaları
üzerinde çalışacak, birliklerin şu an sahip oldukları il
bazındaki teşkilatlar merkezin bir şubesi olarak evrak
bazında çalışmaya devam edeceklerdir. Güçlü merkezî
teşkilat, iş birliği ve koordinasyon konusunda merkezî hükûmete
daha fazla bilgi ve birikim aktarabilecek konumda olabilecektir. Güçlü bir mali
yapıya sahip olan bu teşkilat yurt dışında da
ihracatçılarımızın isteklerine cevap verebilecek tarzda
etkin ve esnek bir örgütlenmeye gidebilecektir.
İşte bu ve benzeri görüşleri alt komisyonumuz kendi
arasında ve muhataplarıyla birlikte tartışarak
değerlendirdi ve bu önerilen modelin gerçekten ülke için köklü bir
değişikliğe neden olacak bir model olacağı konusunda
birleştik ve bunun arkasından Var olan vücuda uygun bir elbiseyi
nasıl dikebiliriz? anlayışından hareketle bugün üzerinde
tartıştığımız tasarı metnini
oluşturmaya çalıştık.
Ancak ne yazıktır ki alt komisyon üyelerinin hemfikir
olarak üst Komisyona sunduğu tasarı metninin müzakereleri
sırasında Hükûmetimiz kanadından yirmiye yakın
değişiklik önergesi geldi. Önce birkaç önergenin bu yapıyı
tamamen bozacağı düşüncesiyle değerli Komisyon üyeleri bu
önergelere katılmadıklarını beyan ettiler. Daha sonra
Hükûmet kanadımızın da anlayışıyla bu önergelerin
bazıları çekildi ve az sayıda önergeyle kısmi bir
değişikliğe uğrayan alt komisyon metni bugünkü hâline
gelmiş oldu.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak tasarının
tamamına olumlu görüş vereceğimizi, komisyonda da, alt
komisyonda da belirttik, burada da belirtiyoruz. Ancak, komisyon raporunda üç
konuda önemli muhalefet şerhimizi koyduk. Bunlardan birisi, 8inci maddede
Birlik genel sekreteri ve genel sekreter yardımcılarının
atanmasında müsteşarlığın olumlu görüşü
aranır ve bu görüşe istinaden yönetim kurulu sekreter ve sekreter
yardımcılarını atar hükmünden
müsteşarlığın olumlu görüşünün
çıkmasını talep ediyoruz. Aksi takdirde,
müsteşarlığın olumlu görüş vermediği bir durumda
birliklerin sekreter atamaları gecikecek, birçok ihracatçımız bu
konudan sıkıntı çekecektir.
İkinci konu, yine tasarının 18inci maddesinde,
Sayın Kulkuloğlunun da dile getirdiği nispi ödemelerdeki
miktarlar ve oranlar üzerinde şerhimiz var. Bu konuyla ilgili, gerek
komisyonda gerek alt komisyonda, on binde 1 ile binde 1 FOB bedeli üzerinden
nispi ödemenin yapılması alt komisyon metninde yer almaktaydı,
bu değişikliğe uğratıldı. Bunun da,
ihracatçı firma ya da kişiler üzerinde önemli yük getireceği
inancıyla, bunun on binde 1 alt sınırına çekilmesi yönünde
görüşümüz var.
Bir diğer konu, tasarının 23üncü maddesindeki
yönetmeliklerle ilgili kısımda, TİM tarafından
hazırlanacak yönetmeliklerin müsteşarlığın olumlu
görüşü ardından bakanın onayıyla yürürlüğe
gireceği şeklindeki hükümden müsteşarlığın olumlu
görüşünün mutlaka çıkmasını talep ediyoruz. Eğer
müsteşarlık olumlu görüş beyan etmezse, bu yönetmeliklerin gerek
bakanlık hiyerarşisinde sıkıntı yaratacağı
gerekse gecikmesi hâlinde gerek TİMde gerek İhracatçılar Birliğinde
önemli sıkıntılara neden olacağı konusunu da bu
vesileyle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, hâlen ülke genelinde 13 genel
sekreterlik bünyesinde yaklaşık 1.100 personel ile hizmet veren
ihracatçı birliklerinin kimi kayıtlara göre 50 bin civarında,
kimi kayıtlara göre de 100 bine yakın ihracatçı üyesi
bulunduğu ve bu konuyu bu kadronun şimdiye kadar önemli hizmetler
vererek getirdiği ifade edilmektedir. İhracatçı birliklerinin
üst kuruluşu olan TİM, ihracatçı birlikleri ile DTM
arasındaki organik bağı oluşturan bir yapıya bu
tasarıyla kavuşturulmaktadır.
1980li yıllarda 3 milyar dolar civarında olan
ihracatımızın bugünlerde 100 milyar doları
aşmış olmasında emeği geçen herkesi kutluyoruz ancak
bu seyirde ithalatın ve buna dayalı olarak dış ticaret
açığının da ihracattaki artış
oranlarının üzerinde bir artış seyrine gelmiş
olmasının Türkiye'nin iyi düşünmesi gereken ve tedbirlerini iyi
alması gereken bir diğer konu olduğunu da ifade etmek istiyorum.
Sadece bir rakam vermek istiyorum: Dış borç stoku 2003
yılında 144,2 milyar dolar iken, 2008 yılı sonunda yüzde
100 artışla 284,4 milyar dolara çıkarken, dış ticaret
açığı da aynı yılda, 2003te 22 milyar dolar iken 2008
yılında 80,5; 2009 yılı sonunda da yaklaşık 84
milyar dolara çıkacak ve böylece beş yılda yaklaşık
yüzde 400 oranında bir artış gerçekleşmiş
olacaktır.
İşte bu olumsuz tablonun ortadan
kaldırılmasında en akılcı yol mutlaka
ihracatçının artırılması ve bu konuda hizmet veren
gerek birliklerin gerekse TİMin ve ihracat yapan kişi ya da
kuruluşların desteklenmesi olacağı görüşünde hemfikir
olduğumuzu düşünüyor, bu tasarının başta
ihracatçılarımıza ve ülkemize hayırlı olması
dileklerimle yarın yapılacak olan İhracatçı Birlikleri
Genel Kurulunda da birliklerimize başarılar diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde söz
yok.
Soru-cevap yok.
Böylece, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için kanun
tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 18 Haziran
2009 Perşembe günü alınan karar gereğince saat 13.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.01