DÖNEM: 23 CİLT: 47 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
108inci
Birleşim
23 Haziran 2009 Salı
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMA
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgünün, 732nci Türk Dil Bayramına ilişkin
gündem dışı konuşması
2.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Balıkesir ilinin
ulaşım ve bazı sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, belediyelerin içinde bulunduğu
sıkıntılara ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Suudi
Arabistan Şûra Meclisi Başkanı Dr. Abdullah bin Muhammed bin
İbrahim Al-Alsheikh ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/848)
2.-
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı
Kuvvetlerinin 5 Eylül 2009 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL
Harekâtına iştirak etmesine izin verilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/839)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz ve 23 milletvekilinin, toplum içerisinde artan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/411)
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 23 milletvekilinin, TOKİ
tarafından üretilen konutlardaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/412)
3.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 24 milletvekilinin, ziraat mühendisliği
mesleğinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/413)
VI.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; 410 ve 412 sıra sayılı kanun
tasarılarının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Kat Mülkiyeti
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları
(1/717) (S. Sayısı: 409)
3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/688, 1/703,
1/684, 1/696) (S. Sayısı: 384)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İslam Konferansı Örgütüne Bağlı
İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar
ve Eğitim Merkezi (SESRIC) Arasında Ankara/Oran Diplomatik Sitede
Arsa Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/705)
(S. Sayısı: 394)
VIII.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İslam Konferansı Örgütüne Bağlı
İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar
ve Eğitim Merkezi (SESRIC) Arasında Ankara/Oran Diplomatik Sitede
Arsa Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, hâkim ve savcıların
dinlendiği iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/7525)
2.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaninin, siyasi tutuklu ve hükümlülere kötü muamele
iddialarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/7590)
3.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Anayasa Mahkemesinin önündeki
heykele ve telefon dinlemelerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Sadullah Erginin cevabı (7/7703)
4.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, belediye başkan ve
yardımcılarının bir ek ödemeden
yararlandırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/7830)
5.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, çiftçilerin desteklenmesine,
- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, pamuk tarımında
alınabilecek bazı tedbirlere,
Bir kanun
tasarısı taslağına gönderilen görüşe,
- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homrişin, tarım kredi kooperatiflerinin
bazı uygulamalarına,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/7862),(7/7863),(7/7864),(7/7865)
6.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, 2009 yılı bütçesindeki
değişiklik ihtiyacına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşekin cevabı (7/7868)
7.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, kriz nedeniyle SGKya yapılan ödemelerin
azalmasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı (7/7876)
8.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, esnafın idari para
cezalarının affına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/7890)
9.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin, sinema ve televizyon sektöründeki
çalışma koşullarına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
(7/7892)
10.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaninin, Hakkâri-Van kara yolunda bal yüklü
araçların denetimine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın cevabı (7/7909)
11.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Vakıflar bölge müdürlüklerinin
yüklenicilere ödeme yapmamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/7961)
12.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Urla Teknokent Projesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet
Aydının cevabı (7/7968)
13.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, sosyal güvencesi olmayan hamilelerin
sağlık giderlerinin karşılanmamasına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin
cevabı (7/8110)
14.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, sosyal güvencesi olmayan hamilelerin
sağlık giderlerinin karşılanmamasına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/8111)
15.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakırın, Edirnenin sınır ticaret
merkezi kapsamına alınmamasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/8174)
16.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homrişin, TOKİ ödemelerinde yaşanan
sıkıntıya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/8185)
17.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlunun, ödenmeyen sevk ücretlerine
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı (7/8198)
18.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Karsa sınır ticaret
merkezi kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/8232)
19.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyanın, Adalet ve Kalkınma Partisinin
kısaltılmış adı ile ilgili konuşmasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/8393)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00te açılarak sekiz oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras, 15-16 Haziran işçi direnişinin
yıl dönümüne ve emek hareketinin sorunlarına,
Gümüşhane
Milletvekili Yahya Doğan, Türk Kızılayının
kuruluşunun 141inci yıl dönümüne,
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, İslami holdingler ve İhlas Finans
mağdurlarının durumlarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
İzmir
Milletvekili Oktay Vural,
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu,
Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli,
Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın gündem dışı konuşmasına
ilişkin birer açıklamada bulundular.
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin, işsizlik sorununun
(10/408),
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 21 milletvekilinin, işçi
güvenliği ve işçi sağlığı konusunun (10/409),
Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk ve 19 milletvekilinin, şaraplık üzüm
yetiştiriciliğindeki sorunların (10/410),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
3üncü
sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoyun, Yenilenebilir
Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı
Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun (2/340) (S.
Sayısı: 395),
4üncü
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İslam
Konferansı Örgütüne Bağlı İslam Ülkeleri İstatistik,
Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (SESRIC)
Arasında Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/705) (S.
Sayısı: 394),
6ncı
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporunun (1/704) (S. Sayısı: 383),
7nci
sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporunun (1/688, 1/703, 1/684, 1/696) (S. Sayısı: 384),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı
Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporunun (1/607) (S. Sayısı: 408) görüşmeleri tamamlanarak,
5inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Gümrük Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/602) (S. Sayısı: 324)
görüşmelerini müteakip, yapılan açık oylama sonucunda,
Kabul edildi.
23 Haziran 2009
Salı günü, saat 15.00te toplanmak üzere birleşime 19.43te son
verildi.
Meral AKŞENER |
Başkan
Vekili |
|
Harun
TÜFEKCİ Yusuf
COŞKUN |
Konya
Bingöl
|
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
|
Canan
CANDEMİR ÇELİK Yaşar
TÜZÜN |
Bursa
Bilecik |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
|
No.: 124
II.- GELEN KÂĞITLAR
19 Haziran 2009 Cuma
Tezkere
1.-
Sayıştayda Açık Bulunan 6 Sayıştay Üyeliği
İçin Yapılacak Seçime Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/840) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.6.2009)
Rapor
1.- Kat Mülkiyeti
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları
(1/717) (S. Sayısı: 409) (Dağıtma tarihi: 19.6.2009)
(GÜNDEME)
No.: 125
22
Haziran 2009 Pazartesi
Tasarılar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sınai
İhracatın Geliştirilmesi Alanında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/719) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.6.2009)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Çin Halk Cumhuriyeti
Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık
Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/720) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.6.2009)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Ekonomik ve
Teknik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/721) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.6.2009)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Hükümlülerin Nakline Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/722) (Adalet ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.6.2009)
Teklifler
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş ve Yalova Milletvekili İlhan Evcinin; İş Kanunu,
İşsizlik Sigortası Kanunu ve Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/476) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler; Avrupa Birliği Uyum ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.6.2009)
2.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaninin; Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/477)
(İçişleri ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.6.2009)
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın; 6343 Sayılı Veteriner
Hekimlik Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri
Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve
Göreceği İşlere Dair Kanunun 19. ve 41. Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/478)
(Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12.6.2009)
4.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin; 4733 Sayılı Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/479)
(Tarım, Orman ve Köyişleri ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.6.2009)
Tezkereler
1.- Batman
Milletvekilleri Ayla Akat Ata ve Bengi Yıldız ile Siirt Milletvekili
Osman Özçelikin Yasama Dokunulmazlıklarının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/841) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2009)
2.- Mardin
Milletvekilleri Emine Ayna ve Ahmet Türkün Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/842) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.6.2009)
3.- Mardin
Milletvekili Emine Aynanın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/843) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2009)
4.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/844) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2009)
5.- Bitlis
Milletvekili Vahit Kilerin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/845) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2009)
6.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/846) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.6.2009)
7.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/847) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.6.2009)
Raporlar
1.- Bütçe
Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/691) (S. Sayısı:
410) (Dağıtma tarihi: 22.6.2009) (GÜNDEME)
2.- Banka
Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmazın; Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 4 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Esfender Korkmazın;
Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 13 Milletvekilinin; Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/718,
2/307, 2/392, 2/406, 2/416, 2/424) (S. Sayısı: 411)
(Dağıtma tarihi: 22.6.2009) (GÜNDEME)
3.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/716) (S.
Sayısı: 412) (Dağıtma tarihi: 22.6.2009) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, bir bakım ve rehabilitasyon
merkezindeki engelli çocukların destek eğitimlerine ilişkin
Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/7566)
2.- İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, memur ve emeklilere bir defaya mahsus ödeme sözüne
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7817)
3.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, TRTnin bir ihalesine ve bazı vericilere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7819)
4.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Türk Telekomun yönetimine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7820)
5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, ABDde bulunan iki kuruluşun
verdiği ödüllere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/7822)
6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, İsrailin Mescid-i Aksa
çevresinde gerçekleştirdiği kazılara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7823)
7.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, İsraile gönderilen gizli özel
temsilciye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7824)
8.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, yeşil kart uygulamasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7825)
9.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, MEDULA Programına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7826)
10.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Balıkesir Belediyesinin
borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7827)
11.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, TRTnin yaptırdığı bir diziyle
zarara uğratıldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7829)
12.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Muşta depremle ilgili
çalışmalara ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7834)
13.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Sakaryada depremle ilgili çalışmalara
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7835)
14.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, sosyal güvenlik sistemine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7836)
15.- Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazarın, kısa çalışma
ödeneğinden yararlanan firmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7837)
16.- Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazarın, Hatayda kısa çalışma
ödeneğinden yararlanan firmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7838)
17.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, çocuk işçiliğine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7839)
18.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, geçici işçi kadro
tahsislerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7840)
19.- Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazarın, kredi kartı kullanımına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/7845)
20.- Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazarın, Hataydaki kredi kartı
borçlularına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/7846)
21.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, IMF ile ilişkilere
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/7847)
22.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, iç talebin
canlandırılmasına ve IMF ile görüşmelere ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/7848)
23.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, nükleer enerji santrali
yapımına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7849)
24.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, İzmirdeki enerji
ihtiyacına ve OSBlerin sorunlarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7850)
25.- İzmir
Milletvekili Şenol Balın, enerji alanında faaliyet gösteren
KİTlerin borç ve alacaklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7851)
26.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, toplumsal olaylara
müdahalelerde biber gazı kullanılmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7852)
27.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin metrobüslerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7853)
28.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, İstanbuldaki
kentsel yaşam kalitesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7854)
29.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, Türkiye Belediyeler
Birliği yönetimine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7855)
30.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, kaçak göçmen sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7856)
31.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, 1 Mayıstaki olaylarda polisin bir
müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7857)
32.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bingöl-Yedisu-Erzincan yolunun
asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7858)
33.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, öğretmenlerin kesilen ek
ders ücretlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7859)
34.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Balıkesirdeki
öğrenci yurdu yapımına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7860)
35.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Devlet parasız
yatılılık ve bursluluk sınavındaki bir soruya
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7861)
36.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, acil arama servisinin
etkinleştirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7866)
37.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, bir beldeden geçen
karayolunun oluşturduğu sorunlara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7867)
38.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Ermenistan ile ilişkilere
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7869)
39.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, İstanbul
Boğazı çevresindeki gayrimenkul alımlarıyla ilgili
iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7870)
No.: 126
23 Haziran 2009 Salı
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, İstanbul 2010 Avrupa Kültür
Başkenti Ajansı yönetimine ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1457) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/06/2009)
2.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, tütün sektörüne ve özelleştirilen sigara
fabrikaları çalışanlarına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1458) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/06/2009)
3.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, kaçak ve sahte tütün mamulleriyle mücadeleye
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1459)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2009)
4.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, tütün sektörüne ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1460) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/06/2009)
5.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, hububat fiyatlarına ve TMO alım
merkezlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1461) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/06/2009)
6.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Şahinbey Belediyesiyle ilgili
bazı iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1462)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, TBMM İnternet Sitesinde erişim
alanlarının artırılmasına ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/8443)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
2.- Denizli Milletvekili
Hasan Erçelebinin, dar ve sabit gelirlilerinin durumlarının
iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/8444) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
3.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, açıklanan
teşvik paketine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/8445) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, yurt dışı gezilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8446)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
5.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bir TOKİ projesindeki konutların
teslimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8447)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
6.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, çiftçilerin kredi
borçlarının yeniden yapılandırılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8448)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
7.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, İzmir ve Ege Bölgesindeki
teşvik uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/8449) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/06/2009)
8.- İzmir
Milletvekili Bülent
Baratalının, İzmirde kapanan işyerlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8450)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
9.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Genel Kurmay Başkanıyla 2007
yılında yaptığı bir görüşmeye ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8451)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
10.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Balıkesirdeki
teşvik uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/8452) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/06/2009)
11.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, bir konuşmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8453)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2009)
12.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, gizli anlaşmalar konusundaki
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/8454) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2009)
13.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Altıntaş ilçesinde iptal
edilen TOKİ projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/8455) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2009)
14.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, hakkında suç duyurusunda bulunulan bir
emniyet amirinin durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/8456) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
15.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizlinin sorunlarına ve
teşvik uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/8457) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/06/2009)
16.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, tarım ve hayvancılığın
teşvikine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/8458) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
17.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Denizlide düzenlenen bir yemeğe ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8459)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
18.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvinin, TMOnun hububat alım ve satış
esaslarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/8460) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
19.-
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncünün, IMF ile yapılan
görüşmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/8461) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
20.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, TTKnın kamu kurumlarına kömür
satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/8462) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
21.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, seramik, karo ve maden sektörlerine yönelik
teşvike ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/8463) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
22.- Hatay
Milletvekili Fuat Çayın, borçlu çiftçilerin elektriğinin kesilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8464)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
23.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, Şanlıurfa E Tipi
Cezaevindeki kadın tutukluların sorunlarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8465)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
24.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bursadaki icra dairelerinin personel durumuna
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8466)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
25.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bursadaki icra takiplerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8467)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
26.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, İmralı Cezaevine mahkum nakli
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8468)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2009)
27.- Bursa Milletvekili
Onur Öymenin, TCKnın 301. maddesine göre verilen yargılama
izinlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8469) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
28.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, İstanbuldaki icra dairelerinin personel
durumuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8470) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
29.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Şanlıurfadaki icra takiplerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8471)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
30.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bazı yazarların yargılanmasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8472)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
31.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, özelleştirme mağduru
işçilerin istihdamına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/8473)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
32.-
Kırıkkale Milletvekili Turgut Dibekin, Pınarhisardaki çimento
fabrikasında işten çıkarılan işçilere ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8474) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
33.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, kadına yönelik şiddetin
önlenmesine ve kadın istihdamına ilişkin Devlet Bakanından
(Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/8475)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
34.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, çocuklarda artan şiddet eğilimine
ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru
önergesi (7/8476) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
35.- İstanbul
Milletvekili Şinasi Öktemin, zeytinlik alanlardaki madencilik
faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8477) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/06/2009)
36.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
enerji ihtiyacının karşılanmasına ilişkin Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/8478)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
37.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, özel güvenlik görevlilerinin yetki
süreleriyle ilgili bir soruna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8479) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/06/2009)
38.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlunun, Artvindeki bazı
yolların yapımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8480)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
39.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, düzenlenen ve desteklenen film festivallerine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8481) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
40.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, Ankara Sanat Tiyatrosunun
kapanacağı haberlerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8482) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/06/2009)
41.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Nemrut Dağına
yönelik çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8483) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/06/2009)
42.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamanda turizme
yönelik çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8484) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/06/2009)
43.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, bir antik kentteki
çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8485) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/06/2009)
44.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, belediyelere afet yardımı
ödeneği verilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8486) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/06/2009)
45.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, Tedavi Yardımına İlişkin
Uygulama Tebliğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8487) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/06/2009)
46.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, bazı tıbbi ürünlerin bedelinin
karşılanmasına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8488) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/06/2009)
47.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, tedavi katılım payındaki
uygulamalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8489) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2009)
48.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, büyükşehir belediyelerine
pay ödemelerindeki kesintiye ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8490) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/06/2009)
49.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin başlattığı icra takibine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8491)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2009)
50.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, borç nedeniyle araçların
bağlanmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8492) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/06/2009)
51.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Van ilindeki eğitim sorunlarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8493) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
52.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, 657 Sayılı Kanunun 76.
maddesine göre yapılan yönetici atamalarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8494)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2009)
53.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, bir lise müdür
yardımcısı ve öğretmeni hakkındaki iddialara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8495) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
54.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepenin, ikili eğitime geçen okullara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8496) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
55.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, öğretmenlerin alan
değişikliklerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8497) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/06/2009)
56.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, 9 yıllık zorunlu
eğitimde pilot uygulama yapılacak illere ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8498)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
57.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, Samsundaki anne, çocuk ve kadın
sağlığı hizmetlerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8499)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
58.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Çiftlikköy Aile
Sağlığı Merkezine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8500)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
59.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Kırım-Kongo kanamalı
ateşi hastalığına karşı alınan önlemlere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8501) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2009)
60.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, Bursadaki hastane yangınına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8502)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
61.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Acıpayam Devlet Hastanesi
binasının güçlendirilmesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8503)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
62.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkayanın, atıl durumdaki Gebze Devlet
Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8504) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
63.-
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncünün, buğday fiyatına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8505) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
64.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Kırım-Kongo kanamalı
ateşi hastalığına karşı alınan önlemlere
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8506) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2009)
65.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8507) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/06/2009)
66.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Çeltik ilçesinde bir destek programı
uygulamasında ayrımcılık yapıldığı
iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8508) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/06/2009)
67.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlunun, TMOnun Kayserideki ürün alımlarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8509) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
68.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, buğday ithalatına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8510) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
69.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarızın, hububat piyasasına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8511) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
70.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, amaç dışı kullanılan
tarım arazilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8512)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
71.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adana-Mersin treninin Tarsustaki
duraklamalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8513) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/06/2009)
72.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlunun, Artvindeki bazı
belediyelere ayrımcı uygulama yapıldığı
iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8514) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/06/2009)
73.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, Almanya Büyükelçisinin bir
açıklama ve başvurusuna ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8515)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2009)
74.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, Eğirdir Gölü çevresindeki
yapılaşma sorununa ilişkin Bayındırlık ve
İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/8516)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
75.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Beydağları Sahil Milli Parkındaki
uygulamalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8517) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
76.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlunun, Kayserideki insan
hakları ihlali başvurularına ve incelemelerine ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek)
yazılı soru önergesi (7/8518) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/06/2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz ve 23 Milletvekilinin, toplum içerisinde artan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/411) (Başkanlığa geliş tarihi:
09.06.2009 )
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 23 Milletvekilinin, TOKİ
tarafından üretilen konutlardaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/412) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09.06.2009)
3.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 24 Milletvekilinin, ziraat mühendisliği
mesleğinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/413) (Başkanlığa geliş tarihi:
09.06.2009)
23
Haziran 2009 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 108inci Birleşimini açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, 732nci Türk Dil Bayramı münasebetiyle söz
isteyen Karaman Milletvekili Mevlüt Akgüne aittir.
Sayın Akgün,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-
Karaman Milletvekili Mevlüt Akgünün, 732nci Türk Dil Bayramına
ilişkin gündem dışı konuşması
MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karamanda
kutlanmakta olan 732nci Yıl Türk Dil Bayramı etkinlikleri konusunda
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
13üncü
yüzyılda Anadoluda Moğol istilasının yaşanması
ve beylikler döneminin başlaması nedeniyle Türk birliği zorlu
bir dönemece girmişti. Diğer yandan, Anadolu Selçuklu Devleti
döneminde sarayda Farsçanın hâkim olması ve edebiyatta Arapçanın
yaygınlaşması halk arasında kullanılan Türkçenin
zayıflamasına sebep olmuştu. İşte, böyle buhranlı
bir dönemde Karamanoğlu Mehmet Bey, bundan tam yedi yüz otuz iki yıl
önce Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk
dilinden başka dil kullanmaya. fermanını yayınlayarak
Türkçeyi yeniden devlet dili olarak ilan etmiştir. Mehmet Bey, bu
fermanını diğer Türk beyliklerine de göndermek suretiyle güzel
Türkçemizin Anadoluda köklü bir çınar hâline gelmesinin yolunu
açmıştır. Tarih boyunca yaşadığı
buhranlı dönemlerinde milletimiz Yunusları,
Karacaoğlanları, Âşık Paşaları, Ahi
Evranları, Hacı Bektaş Velileri ile Türk milletinin bekası
için gönülleri yeniden imar ve inşa eden nice değerler
çıkarmıştır. Bu kutlu ve şanlı insanlar Türk dili
ve kültürünü yeniden hayata döndürüp gelecek nesillere armağan
etmişlerdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dil, insanlar arasında duygu,
düşünce ve istekleri anlatma aracıdır. Aynı zamanda, dil,
insana ait her türlü ürünün taşıyıcısı ve nesiller
arasında köprüdür. Millet olmanın en önemli unsuru ortak dildir. Dil
bu anlamda milletlerin kalbi, ruhu ve hayat damarıdır. Tarih boyunca
dilini muhafaza eden milletler ayakta kalmış ancak dili yok olan
topluluklar ise varlığını, istiklalini ve hürriyetlerini
kaybetmişlerdir. Ağzımızda anamızın ak sütü kadar
helal olan güzel Türkçemiz bizim millî kimliğimizdir.
Türkçemiz
coğrafyaları aşan kimliğiyle sevgi ve barış dili
olarak bugün 200 milyondan fazla insanın konuştuğu,
dünyanın en büyük ve zengin dilleri arasındadır. Bugün Türkiye
Türkçesinin söz varlığı 600 bini aşmıştır.
Radyo ve televizyon yayınları ile dünyanın en ücra
köşelerinde Türkçenin ses bayrağı dalgalanmaktadır. Bu
genişleme Türk kültürünün ve Türkçenin önünde yeni ufuklar
açılmasını sağlamış ve Türkçe bu hâliyle bir
dünya dili hâline gelmiştir.
Türkçenin en
güçlü dönemini yaşadığı bu aşamaya gelmesinde hiç
kuşkusuz Büyük Önder Atatürkün cumhuriyetle birlikte giriştiği
devrimler ve kurduğu kurumların büyük etkisi vardır. Atatürk
Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla
işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk
milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan
kurtarmalıdır. der. Bu, aynı zamanda, dildeki
yabancılaşmaya ve yozlaşmaya karşı tedbir almanın
gerekliliğini vurgulamaktır.
Bugün, başta
radyo ve televizyon yayınları olmak üzere, ticari reklam ve
tabelalarda, ürün adlarında, günlük konuşmalarımızda ve
yaşamımızın maalesef her alanında Türkçenin gittikçe
artan bir biçimde bozulma, yabancılaşma ve yozlaşmayla
karşı karşıya kaldığını görmekteyiz.
Türkçemizin doğru, güzel ve etkin bir biçimde öğretilmesi ve
kullanılmasını sağlamak için aileden ve okul
çağlarından başlayan ve bütün toplumu kuşatan bir Türkçe
bilinci geliştirmeliyiz. Bu başarıyı yakalamak için
devletimizin bütün kurumlarını seferber edecek millî bir dil
politikasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu konuda 22nci ve 23üncü Dönem
Meclislerimizde kurulmuş olan Türkçe komisyonlarının
hazırladığı raporlar, dilimizdeki yabancılaşma ve
yozlaşmanın sebepleri, sonuçları ve alınacak önlemler
konusunda aslında bütün devlet kurumlarımıza ışık
tutacak zenginliktedir. Bu raporların tozlu raflardan indirilerek hayata
geçirilmesi dilimizin geleceği açısından büyük önem arz
etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Karaman ilimiz, bir Türkçe
sevdasıyla her yıl Dil Bayramını değişik
etkinliklerle kutlamaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Akgün, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu yıl,
Sayın Cumhurbaşkanımızın iştirak ettiği
açılış töreninden sonra, Türkçenin çeşitli sorunları
bilimsel toplantılarla ele alınmakta olup aynı zamanda Türk
dünyasından gelen sanatçılar, şiir, tiyatro, resim ve gösteri
dalında sunuşlar yapmaktadır. Törenler, 26 Haziran Cuma günü
Sayın Meclis Başkanımızın katılımı ile
son bulacaktır. Etkinliklerin düzenlenmesinde emeği geçen herkese
teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Akgün.
Gündem
dışı ikinci söz, Balıkesir ilinin ulaşım
sorunları hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ergün
Aydoğana aittir.
Sayın
Aydoğan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
2.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Balıkesir ilinin
ulaşım ve bazı sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; Balıkesir ilimizin ulaşım ve bazı
sorunlarını konuşmak için söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Balıkesir ilimiz, alan olarak ülke genelinde 13üncü
sırada, nüfus bakımından 17nci sırada olan, iki
tarafı denizlerle çevrili, tarımıyla,
hayvancılığıyla sanayisiyle, turizmiyle, üniversitesiyle,
sosyal yaşamıyla, yer altı-yer üstü zenginlikleriyle ülkemiz
için önemli olan illerimizdendir. İlimizin en önemli sorunlarından
birisi ulaşımdır. Hükûmetin özellikle duble yol konusunda bu
kadar iddialı olmasına rağmen, Balıkesir ilimiz duble
yoldan en az pay alan illerdendir. Ulaşımı en zor olan ilimiz
otobüsle yaklaşık dokuz saat, trenle on bir saat, özel araçla yedi
saat civarında tutmaktadır. Hava yolu ulaşımı olmayan,
hızlı tren projesi teğet geçen, kara yolu yetersiz olan ilimiz
bu ulaşım konusunda ne yazık ki ciddi sorunlar
yaşamaktadır. Yıllardır bitmeyen
Bandırma-Susurluk-Balıkesir/Çanakkale-Ayvalık-İzmir-Manisa-Balıkesir
ve de en önemlisi Balıkesir-Körfez yolları gerçekten önemli bir
sorundur. Manisadan geldiğimizde, Balıkesir il
sınırına girdiğimizde duble yolun bittiğini görüyoruz.
Bu da gösteriyor ki Balıkesir ilinin ciddi anlamda önemli ulaşım
sorunu vardır.
Körfez yolunun
yaz aylarında gerçekten inanılmaz bir trafik yoğunluğu
yaşadığını biliyoruz fakat Körfez yolunun özellikle
bağlantı yolu sayılması nedeniyle şimdiye kadar
geciktirildiğini, özellikle yaz aylarında tarım
araçlarının da yolu kullanmasıyla can ve mal
kayıplarının arttığını biliyoruz. Havran
kavşağında geçtiğimiz hafta ölümlü bir trafik
kazasının yaşandığı, on dördüncü ölümlü trafik
kazası olduğunu burada üzüntüyle sizlerle paylaşıyorum.
Elbette bütün
ülke için önemli olmakla birlikte bu bölgede yaşayan bizler için Körfez
yolumuz son derece önemlidir. Bunun bir an önce
hızlandırılmasını diliyorum.
Yine burada,
yapımı hızlandırılan Bandırma-Aksakal içinden
geçen yol yapımında da ciddi hataların olduğunu, Aksakalda
yaşayanların unutulduğunu, traktör yolunun ve mezarlık
yoluna geçişin yapılmadığını, Çayır yoluna
Susurluk gidişte sola dönüş verilmediğini, bu traktör yolu
yapılmıyor ve orada yaşayanlara yol verilmiyorken o bölgemizde
bulunan eski Maliye bakanımızın şirketine özel dönüş
yolu verildiğini de buradan görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, değerli arkadaşlar, gerçekten Balıkesir ilinin,
önemli olmakla birlikte ulaşımda özellikle ciddi sıkıntılar
yaşadığını sizlerle paylaştım. Burada Körfez
yolu yapıma girdiğinde, aynen Aksakalın unutulduğu gibi,
önümüzdeki dönemde Gökçeyazı beldesinin de unutulmamasını diliyorum.
Çünkü burada projelerin bitirildiğini, dönüşlerin ve
kavşakların yapılmadığını oradaki
arkadaşlarımız bize aktardılar.
Değerli
milletvekilleri, Balıkesirin en önemli sorunu ulaşım olmakla
birlikte, son dönemde açıklanan teşvik paketinde de Balıkesirin
unutulduğunu, Balıkesirin komşu illerle olan benzerliğinin
göz ardı edildiğini görüyoruz. Balıkesirin ekonomide ve sosyal
yaşamdaki bu kadar önemine rağmen, Hükûmetin uzun
çalışmalar sonrasında açıklamış olduğu
teşvik paketinde komşu il Manisa üçüncü grupta yer alırken
Balıkesirin ikinci grupta yer alması, Balıkesirde yaşayan
bizleri ve sanayicimizi ve yatırımcımızı gerçekten
üzmüştür. Biz, Balıkesir Milletvekili olarak Balıkesirin
sorunlarının çözülmesini bekliyoruz ve burada nasıl ki
ulaşımda unutulduğunu iddia ediyorsak bir an önce teşvik
paketinde bu sorunun giderilmesini diliyoruz.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; yine burada, son günlerde
kamuoyunda ve basında da çıkan önemli bir sorunumuzun daha
olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Balıkesirin Akarsu
köyünde bir göletin yapıldığı, bu gölet projesinin çok eski
bir proje olmakla birlikte, oradan Batı Anadolu enerji nakil
hattının geçtiğini, Batı Anadolu enerji nakil hattı
direklerinin de göletin içinde kaldığını
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Aydoğan.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla)
bizzat giderek yerinde incelemiş bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, TEİAŞ ve İl Özel İdaresi
bunun önemli olduğunu biliyorlar. Bu konuda o Akarsu Köyü Muhtarına
yazı yazarak gölet suyunun düşürülmesi önerisinde bulunuyorlar.
Değerli
milletvekilleri, bu kadar önemli ve büyük bir sorunu köy muhtarının
çözmesini beklemek gerçeklerden uzak bir yaklaşımdır. Bir
iddiaya göre, bu elektrik nakil hattının taşıyıcı
direklerinin taşınması konusunda ödeneğin
ayrıldığını ama bu ayrılan ödeneğin
başka alanlarda kullanıldığını öğrenmiş
bulunuyoruz. Bunun doğru olup olmadığını bilmiyoruz
ama ilimizdeki bu sorunun bir an önce giderilmesini ilimiz adına talep
ediyorum.
Balıkesirdeki
ulaşım, teşvik paketi ve Akarsu göletinde yaşanan bu çok
önemli, öncelikli sorunların bir an önce giderilmesini diliyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.
Gündem
dışı üçüncü söz, belediyelerin sorunları hakkında söz
isteyen Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğluna aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Serdaroğlu, buyurun efendim.
3.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, belediyelerin içinde
bulunduğu sıkıntılara ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
belediyelerimizin, içinde bulunduğu sıkıntıları dile
getirmek üzere gündem dışı söz aldım. Sizleri en iyi
dileklerimle selamlıyorum.
Bu sene
içerisinde belediyelerimizle ilgili iki adet kanun teklifi verdim. Bunlardan
biri, nüfusu 2 binin altına düşen belediyelere İller
Bankasından 2 bin nüfus esas alınarak pay gönderilmesini
içermektedir. Diğeri ise, belediye meclisinde kontenjan üyeliğinin
seçim şeklinin yeniden düzenlenmesiyle ilgilidir.
Ben de eski bir
belediye başkanıyım. Görüştüğüm belediye
başkanları sıkıntılarının Meclis kürsüsünden
dile getirilmesini ve özellikle iktidarın bu noktada
uyarılmasını ve bilgilendirilmesini istediler. Gerçekten de
ister iktidar ister muhalefet belediyelerinin büyük bir çoğunluğu
çeşitli zorluklarla karşı karşıyadır.
Değerli
milletvekilleri, 29 Mart seçimlerinde adaylar seçildikleri takdirde
gerçekleştirecekleri projeleri ortaya koymuş, belde halkına söz
vermişlerdir. Ancak belediyelerin içinde bulunduğu kaynak
sıkıntısı, verdikleri sözlerin tutulmasını
maalesef engellemektedir. Bildiğiniz gibi, belediyeler, bütçelerinin en
büyük gelir kısmını İller Bankası gelirlerinden elde
etmektedir. Belediyelere genel bütçe vergisi gelirlerinden nüfuslarına
göre pay verilmektedir. Ekonomik krizle birlikte toplanan vergi gelirlerinin
önemli oranda azalması, belediyelere ayrılan kaynağın da
azalmasına neden olmuştur. Bununla da kalmayıp, ekonomik kriz,
belediyelerin diğer gelirlerine de büyük darbe vurmuştur. Krizle
birlikte belediyelerin kira gelirleri, ilan ve reklam vergisi gelirleri, hatta
su paralarından elde ettikleri gelirler bile azalmıştır.
Vatandaşın ödeme gücü kalmadığı için emlak vergisi
tahsilatı yapılamaz noktaya gelmiştir. Maalesef, inşaat
sektöründe yaşanan gerileme de belediyelere büyük katkı sağlayan
imar ve inşaat işlerinin çeşitli kalemlerinden elde edilen
gelirleri de düşürmüştür. Ayrıca, beldesinde geçinemeyen
vatandaşlarımızın farklı yerlere göç etmesi sonucu
küçük beldelerin nüfusları iyice azalmış, dolayısıyla
göç veren beldeler ve ilçelerin İller Bankasından aldıkları
paylar da düşmüştür. Belli bir nüfusa göre organize olmuş, ona
göre personel çalıştıran belediyeler, nüfusun azalıp
gelirin düşmesiyle maalesef tıkanıp kalmışlardır
çünkü gelirlerin azalmasıyla birlikte belediyeler personel
sayılarını azaltamamakta, maaş ödemeye aynen devam
etmektedirler. Seçim öncesinde, etik olmamasına rağmen, 2007
Nisanında, belediyelerde çalışan geçici işçilerin daimî
kadroya alınmaları doğru olmuştur ancak bu kadroların
mali ihtiyaçlarını karşılayacak kaynağın
belediyelere aktarılmaması belediyeleri daha da zor bir durumda
bırakmıştır. Belediyeler, gelişen diğer
şartlarla birlikte maalesef iflas noktasına doğru
sürüklenmektedir. Belediyeler, bırakınız hizmet üretmeyi, proje
geliştirmeyi, personel maaşlarını karşılayamaz durumdadırlar.
Birçok belediyenin piyasaya trilyonluk borçları vardır. Özellikle 29
Mart seçimlerinden sonra iktidar partisinden devralınan belediyelerin
ödenemeyecek miktarda borçları bulunmaktadır. Belediyelerin borçlarını
ödemeleri bu şartlar altında mümkün gözükmüyor.
Bakınız,
bugünkü Hürriyet gazetesinden size bir haber okumak istiyorum: Bize para
lazım Sayın Bakanım. Antalya'da düzenlenen belediye
başkanları bilgilendirme toplantısına katılan Maliye
Bakanı Mehmet Şimşek, etrafını saran belediye başkanlarının
ricasından yürüyemez hâle geldi. Maliye Bakanını gören
borçlarından yakındı ve çözüm istedi. Demek ki söylemek
istediklerimiz doğrudur.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetiniz, hepimizin Hükûmeti ekonomik krize karşı
önlemler geliştirmeye çalışırken belediyelerin içinde
bulunduğu durumdan bihaber hareket etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Serdaroğlu, konuşmanızı
tamamlayınız.
MEHMET
SERDAROĞLU (Devamla) Belediyelerin iflas noktasına gelmesi
beldelerinde borçlandıkları esnafı da batağa
sürüklemektedir. Bugün gelirlerine haciz konulmamış belediye bulmak
neredeyse imkânsızdır.
Değerli
milletvekilleri, ister kabul edin, ister etmeyin, belediyelerin içinde
bulunduğu durum yedi yıllık İktidarınızın
bir sonucudur. İktidar - muhalefet hiçbir ayrım yapmadan söylüyorum:
Belediyelere aktarılan kaynakların derhâl ama derhâl artırılması
gerekmektedir. Aksi takdirde, iflas noktasına gelmiş belediyeler yeni
sosyal ve siyasal sorunlara neden olacaktır.
Muhalefet
görevimi yaparak sizin de çok iyi bildiğiniz ancak duymazdan, görmezden
geldiğiniz bir sorunu daha dikkatlerinize sunmuş oluyorum. Yine
muhalefet konuşuyor diye belediyelerin içinde bulunduğu gerçekten zor
ve vahim durumu lütfen göz ardı etmeyiniz.
Bana söz veren
Değerli Başkanıma huzurlarınızda bir kere daha
teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Suudi Arabistan Şûra Meclisi Başkanı Dr. Abdullah bin Muhammed
bin İbrahim Al-Alsheikh ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/848)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının 10 Haziran 2009 tarih
ve 50 sayılı Kararı ile Suudi Arabistan Şura Meclisi
Başkanı Dr. Abdullah bin Muhammad bin İbrahim Al-Alsheikh ve
beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.
Sözkonusu heyetin
ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 7. Maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve 23 milletvekilinin, toplum içerisinde artan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/411)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Son günlerde
toplumumuzda meydana gelen şiddet, yaralama ve öldürme
olaylarının artması toplumsal dokumuzun zedelenmesine yol
açmakta, insanlarımızda infial duyguları yaratmaktadır. Bu
nev'i olayların her geçen gün toplumun her kesimine yayılması ve
artması bize neler oluyor sorusunun
araştırılmasını gündeme getirmektedir. Bu
olayların sebeplerinin araştırılarak yapılacak yasal
düzenlemeler de dahil olmak üzere alınacak önlemlerin tespiti
amacıyla Anayasanın 98'nci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Mustafa Enöz (Manisa)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Erkan Akçay (Manisa)
4) Reşat
Doğru (Tokat)
5) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
6) Mehmet
Şandır (Mersin)
7) Ali
Uzunırmak (Aydın)
8) Ahmet Orhan (Manisa)
9) Kadir Ural (Mersin)
10) Mümin
İnan (Niğde)
11) Cemaleddin
Uslu (Edirne)
12) D. Ali Torlak (İstanbul)
13) Recep Taner (Aydın)
14) Kemalettin
Nalcı (Tekirdağ)
15) Zeki Ertugay (Erzurum)
16) Mehmet Akif
Paksoy (Kahramanmaraş)
17) Mustafa
Kalaycı (Konya)
18) Gürcan
Dağdaş (Kars)
19)
Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
20) Akif
Akkuş (Mersin)
21) Muharrem
Varlı (Adana)
22) İsmet
Büyükataman (Bursa)
23) S. Nevzat
Korkmaz (Isparta)
24) Atila Kaya (İstanbul)
Gerekçe
Yıllardır
tekrarlanan önce ekonomik kriz, sonra siyasal istikrasızlık ve
nihayetinde toplumsal bunalım döngüsü, ülkemizde barış ve
demokrasinin gelişmesine, sağlam ve milli bir ekonomik
yapının oluşmasına, hakkaniyetli gelir
paylaşımı ile ahlaki bir sistemin yerleşmesinin önündeki en
önemli engellerdir. İşsizlik, durgunluk, hayat standardının
düşmesi ve benzeri açmazlar sosyal patlamalara çok müsait bir ortam hazırlamaktadır.
Bütün dünyada
derinden hissedilen finansal kriz ülkemizde AKP hükümetinin yanlış
ekonomik politikaları ile kendisini göstermiş, sanayi durma
noktasına gelmiş, halkımızın alım gücünün
düşmesi ile piyasadaki ekonomik hareketlilik de azalmıştır.
Krizin Türkiye'de en önemli ve hayati göstergesi işsizliktir,
işsizlik maalesef ülkemizde tarihi rekor kırmıştır.
Ülkemizde işsizlik son aylarda yüzde 16,2'lik oranla, dünyada Güney
Afrika'nın ardından ikinci sıraya yükselmiştir. Ülkemiz
Avrupa'da ise işsizlikte birinci sıraya oturmuştur.
Genç nüfusta
işsizlik oranı yüzde 30'lara kadar dayanmıştır. Daha
önceleri, her dört gençten biri işsiz derken ülkemizde son
istatistiklerle, neredeyse her üç gençten biri işsiz noktasına
gelmiştir.
AKP hükümeti iç
ve dış konjonktürdeki gelişmeleri değerlendirerek ekonomide
gerekli tedbirleri almamıştır. Uygulanan yanlış
politikalar ve zamanında alınmayan tedbirler neticesinde ülkemiz
ekonomisinin iç ve dış dengeleri hızla bozulmuş,
işsizlik yükselmiş, ekonomik büyüme durmuştur. Bu durumda
insanlarımız yarınından ümidini kesmiş, güvenini
kaybetmiştir.
Bir tarafta
insanlarımız yoksullaşırken diğer tarafta hükümetin
desteği ile AKP yandaşı mutlu bir zengin azınlık
türetilmiştir. Ülkemizde on dokuz milyon insan yoksulluk, bir milyon insan
açlık sınırındadır. Gelir dağılımı
ve adaleti bozulmuş, insanlarımız sosyal patlamaların
eşiğine getirilmiştir. Bir tarafta sefalet bir tarafta sefahat.
Toplumumuz artık cinnet geçirmektedir. Bu cinnetin en önemli nedeni AKP
hükümetinin yanlış ekonomi politikalarıdır.
Cinayetlerin hem
faillerinin hem de mağdurlarının sayısı eğitim
seviyesi düştükçe artmaktadır. Eğitim sisteminde
düşüncesizce yapılan değişiklikler eğitimdeki millilik
vasfının giderek azalması manevi olguların ve kabullerin
erozyona uğraması gibi sonuçları beraberinde getirmiştir.
Toplum içerisinde
yaşanan bu trajedik olaylarda taraflardan herkes kadın, erkek, çocuk
bütün vatandaşlarımız mağdur olmaktadır.
Bu cinayetlere
ilişkin cezaların arttırılması veya yüksekliği bu
fiilleri işleyen veya işleyecek kişiler üzerinde yeterince
caydırıcı etki yaratmamaktadır.
Cinayetlerle
mücadelede eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri için, tüm kurumların
birlikte çalışma yapmaları gereği vardır. Cinayetlerin
ve böyle şiddetlerin önlenmesine yönelik eğitim ve bilinç
arttırma faaliyetlerinde, hedef kitlenin anlam dünyasından,
yaşanılan kültürel değerlerden hareket edilmesi gerekmektedir.
Özellikle
televizyonlarda gösterilen silahlı ve insan öldürmeye yönelik dizilerin
çocuklarımız üzerinde olumsuz etki yaptığı herkes
tarafından kabul edilmektedir.
İnsanlarımızın
daha fazla acı çekmelerinin önüne geçilmesi ve gerekli tedbirlerin
alınması amacıyla bir Meclis Araştırması
açılması gerekmektedir.
2.-
Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 23 milletvekilinin, TOKİ
tarafından üretilen konutlardaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/412)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Başbakanlık
Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından yürütülen
çalışmalar kapsamında değişik bölge ve illerde
üretilen konutların inşası, teslimi ve kullanımındaki
sorunların tespiti ve bu sorunların çözümü amacıyla
Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğün 104 ve
105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Yılmaz
Tankut (Adana)
2) Mehmet
Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Necati Özensoy (Bursa)
5) Kadir Ural (Mersin)
6) Şenol Bal (İzmir)
7) Kamil Erdal
Sipahi (İzmir)
8) Gürcan
Dağdaş (Kars)
9) Ahmet Deniz
Bölükbaşı (Ankara)
10) Muharrem
Varlı (Adana)
11) Hüseyin
Yıldız (Antalya)
12) Bekir Aksoy (Ankara)
13) Alim
Işık (Kütahya)
14) Hakan
Coşkun (Osmaniye)
15) Zeki Ertugay (Erzurum)
16) Mehmet Akif
Paksoy (Kahramanmaraş)
17) Mustafa
Kalaycı (Konya)
18) Hasan Özdemir (Gaziantep)
19) Beytullah
Asil (Eskişehir)
20) Kürşat
Atılgan (Adana)
21) Behiç Çelik (Mersin)
22) Mümin
İnan (Niğde)
23) Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar)
24) Recep Taner (Aydın)
Gerekçe:
Günümüzde
barınma ve konut edindirme sorunu, özellikle gelişmekte olan
ülkelerin çözmekte zorlandıkları en önemli sorunların
başında gelir. Hiç şüphesiz pek çok kesimin de malumu
olduğu üzere ülkemizin en önemli sıkıntılarından
birisi de konut sorunudur. Bu sorun hâlen yaygın olarak devam etmektedir
ve hâlen de milyonlarca insanımızı ilgilendirmektedir.
TOKİ, bu sıkıntıları azaltmak amacıyla faaliyete
geçmiş ve birçok bölgede önemli çalışmalar
yapmıştır, yapmaya da devam etmektedir.
Ancak TOKİ,
ilk başlangıç zamanlarında ortaya koyduğu ciddi ve verimli
çalışmalarını maalesef artık devam ettirememektedir.
Bunu, özellikle teslim edilen ve halen devam eden projelerde ortaya çıkan,
vatandaşlarımızın memnuniyetsizliğinden,
mağduriyetinden ve haklı olarak yaptıkları
şikayetlerinden anlamaktayız.
Bugün hemen yer
yerde TOKİnin hizmetlerinden, projelerinden şikâyetler gelmektedir.
Yazılı ve görsel basında hemen hemen her gün bu konularda
haberlerin çıkması bu sorunların arttığının
bir göstergesi olmaktadır. Mağdur olan insanların tepkileri
çığ gibi yükselmektedir. TOKİ projelerinden şikâyetler ve
tepkiler her geçen gün, azalacağı yerde maalesef artmaktadır.
TOKİ ile
ilgili sorunları başlıklar halinde kısaca özetlersek;
1- Teslim edilen
veya teslim sürecinde olan konutlarda sorunlar bulunmaktadır.
2- Çevre düzeni
nitelikli şekilde yapılmamaktadır.
3- Sosyal
donatılar çok yetersiz yapılmaktadır.
4- Bazı
yerlerde PTT, Sağlık ocağı gibi zorunlu hizmet birimlerinin
yokluğu vatandaşlarımızı büyük ölçüde mağdur
etmektedir.
5- Konutlar
yapılan protokolün aksine zamanında teslim edilmemektedir.
İleriye dönük planlama yapan çoğu kiracı olan
vatandaşımız bu yüzden büyük sıkıntılara
düşmektedirler.
6- TOKİ,
teslim edilen sitelere genelde aynı şirket üzerinden geçici yönetim
atamaktadır. Bu yönetim site sakinlerinden çok yüksek aidatlar, gider
avansı, masraf adı altında ücretler almaktadır.
7 - Site
sakinlerinin kendi yönetimlerini kurmalarında zorluklar
çıkarılmaktadır.
8- TOKİ'nin
müteahhitlerine ödemelerini yapamamasının veya geç
yapmasının yarattığı sıkıntılar,
işçilerin ve taşeron firma çalışanlarının
mağduriyetleri ve mağdur olanların kızgınlıkla
inşaatlara verdikleri zararlar her geçen gün fazlalaşmaktadır.
9- TOKİ
müteahhitlerine ve taşeron firmalarına mal satan esnafın
ödemelerini alamamalarının meydana getirdiği
sıkıntılar yöre esnaf ve insanlarının
dayanamayacağı noktalara ulaşmıştır.
Ayrıca
TOKİ'nin yapacağı 1+1 modelindeki 35-
Büyük umutlarla
çoluk çocuğunun nafakasından keserek başını
sokabilecek bir yuva sahibi olabilmek için TOKİ ye başvuran ve
konutlarında yukarıda özetlemeye
çalıştığımız sıkıntılarla
boğuşarak ikamet eden insanlarımızın
sıkıntılarının acil olarak çözülmesi gerekmektedir.
Netice olarak;
Yukarıda
anlatılmaya çalışılan gerçekler çerçevesinde;
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından
yürütülen çalışmalar kapsamında değişik bölge ve
illerde üretilen konutların inşası, teslimi ve
kullanımındaki sorunların tespiti ve bu sorunların çözümü
amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz
ederiz.
3.-
Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 24 milletvekilinin, ziraat
mühendisliği mesleğinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/413)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı'nın son yıllarda
gerçekleştirdiği bazı uygulamalar ile uygulanması
düşünülen yeni uygulamalar sonucunda Ziraat Mühendisliği mesleğini
etkileyen sorunların tespiti ve bu sorunların çözümü amacıyla
Anayasanın 98., Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve
105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Yılmaz
Tankut (Adana)
2) Mehmet
Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Süleyman
Nevzat Korkmaz (Isparta)
5) Şenol Bal
(İzmir)
6) Kamil Erdal
Sipahi (İzmir)
7) Necati Özensoy (Bursa)
8) Gürcan
Dağdaş (Kars)
9) Kadir Ural (Mersin)
10) Muharrem
Varlı (Adana)
11) Ahmet Deniz
Bölükbaşı (Ankara)
12) Bekir Aksoy (Ankara)
13) Alim
Işık (Kütahya)
14) Mehmet Akif
Paksoy (Kahramanmaraş)
15) Hakan
Coşkun (Osmaniye)
16) Zeki Ertugay (Erzurum)
17) Beytullah
Asil (Eskişehir)
18) Kürşat
Atılgan (Adana)
19) Hasan Özdemir (Gaziantep)
20) Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar)
21) Mümin
İnan (Niğde)
22) Behiç Çelik (Mersin)
23) Mustafa
Kalaycı (Konya)
24) Recep Taner (Aydın)
25)Hüseyin
Yıldız (Antalya)
Gerekçe:
24/01/1992 tarih
ve 21121 nolu Resmi Gazetede yayınlanan "Ziraat Mühendislerinin Görev
ve Yetkilerine İlişkin Tüzükte Ziraat Fakültelerini bitiren Ziraat
Yüksek Mühendisleriyle Ziraat Mühendislerinin görev ve yetkileri
gösterilmiştir.
Bu tüzüğün
ikinci bölümünde; Tohumculuk, Kimyasal Gübre, Zirai Mücadele, Zirai Karantina
ve Tarım İlaçları, Yem Sanayi ve Yem Kontrolü, Çevre Koruma,
Tarım İşletmelerinin Planlanması ve Projelendirilmesi,
Tarımsal Eğitim ve Yayım, Araştırma Kurumları,
Laboratuvar Kurma ve İşletme, Tarım Ürünlerinin İthal ve
İhracı, Tarım Kooperatifleri, Tarımsal Kredilendirme ve
Kredi Kontrolü İşleri, Tarım Sigortası, Tarımsal
Danışmanlık Büroları Açma, Bilirkişilik konuları
ile Genel Çalışma Alanları, Görev ve Yetkileri
tanımlanmıştır.
Aynı
tüzüğün üçüncü bölümünde ise; Toprak Etütleri, Sulama, Drenaj ve
Tarımsal Yapılar, Tarım Alet ve Makineleri, Zootekni, Su
Ürünleri, Peyzaj Mimarlığı, Gıda Bilimi ve Teknolojisi
konuları ile Lisans ve Uzmanlık Alanlarına göre görev ve
yetkileri tanımlanmıştır.
Yukarıda
özeti verilen Ziraat Mühendislerinin Genel Çalışma Alanları
Görev ve Yetkilerini düzenleyen ikinci kısmında Zirai Mücadele, Zirai
Karantina ve Tarım İlaçları bölümünde; "Tarım
ürünlerinin yetiştirilmesi, hasadı, işlenmesi, depolanması,
ambalajlanması ve pazarlanması aşamalarında; her türlü
hastalık ve zararlılar konusunda teşhis, ilaç ve metot önerisi,
mücadele, planlama ve uygulamaların denetlenmesi, gazlama (fümigasyon)
gibi faaliyetler Ziraat Mühendisleri tarafından yürütülür"
denilmektedir.
Ülkemizde bir
taraftan okuryazarların -ilkokul mezunlarının dahi zirai
mücadele ilacı satmasına izin verilirken; diğer taraftan Ziraat
Mühendislerine hem bitki koruma ürünü satma hem de reçete yazma konusunda
sınav zorunluluğunun getirilmesi anlaşılır gibi
değildir.
Yeni Gıda
Yasa Tasarısı ile Gıda işletmelerinde gıda
güvenliğini ve halk sağlığını güvence altına
almak için çalışan Ziraat Mühendisi sorumlu yöneticileri
çalıştırma zorunluluğunun kaldırılacak
olmasını anlamak mümkün değildir. Bakanlık tarafından
hazırlanan bu yasa tasarısı ile binlerce gıda
işletmesinde çalışan Gıda, Kimya, Ziraat Mühendislerinin
sorumlu yöneticilik uygulamasının kalkmasıyla işsizler
ordusuna binlerce mühendisinin eklenmesinin yanında halk
sağlığı açısından vatandaşlarımız
çok önemli ve yeni risklerle karşı karşıya
bırakılacaktır.
Ekonomik krizin
etkilerinin en çok hissedildiği bu dönemde alınan bu karar,
seçimlerden hemen sonraki süreçte, halen sorumlu yönetici olarak
çalışan binlerce ziraat mühendisi yanında, çok sayıda
gıda ve kimya mühendisinin de işini kaybetmesine neden olacaktır.
Ülkemizde Ziraat
Fakültelerinin sayısının çokluğu, kamunun Ziraat Mühendisi
istihdamını azaltması ve yukarıda açıklamaya
çalıştığımız yanlış uygulamalar sonucu
işsiz Ziraat Mühendisi sayısı çığ gibi artmaya devam
etmektedir. Ayrıca geçtiğimiz yıllarda uygulanmaya
başlanılan Tarım Danışmanlarının
sorunları çığ gibi büyümektedir. Bu mühendislerin
şartlarında hiçbir iyileştirme yapılmamaktadır.
Netice olarak;
Yukarıda
anlatılmaya çalışılan gerçekler çerçevesinde; Tarım
Bakanlığının son yıllarda gerçekleştirdiği
bazı uygulamalar ile yapılması düşünülen yeni uygulamalar
sonucunda Ziraat Mühendisliği mesleğini etkileyen sorunların
tespiti ve bu sorunların çözümü amacıyla Meclis Araştırma
Komisyonu kurulmasını arz ederiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Başbakanlığın, Anayasanın 92nci
maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; önce okutup işleme
alacağım, sonra da oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık
tezkeresini okutuyorum:
A) Tezkereler (Devam)
2.-
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı
Kuvvetlerinin 5 Eylül 2009 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL
Harekâtına iştirak etmesine izin verilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/839)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi'nin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği
1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 5/9/2006
tarihli ve 880 sayılı Kararı ile bir yıl için verdiği
izin çerçevesinde, Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü
(UNIFIL)'ne Silahlı Kuvvetleri unsurlarıyla katkı
sağlamıştır. Söz konusu iznin süresi son olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin 8/7/2008 tarihli ve 925 sayılı Kararıyla
5 Eylül 2008 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmıştır.
Türkiye UNIFIL
kara harekâtına ve Deniz Görev Gücü'ne yaptığı
katkılarla barışı koruma harekâtının etkin
biçimde icrasında önemli bir işlev üstlenmiş, böylece gerek
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğimize paralel olarak
Birleşmiş Milletler sistemi içinde, gerek bölgesel ve küresel ölçekte
görünürlüğünün artmasını ve sahip olduğu saygın
konumun pekişmesini sağlamıştır. Türkiye'nin UNIFIL'e
katılımı, bölgede barış ve istikrarın
korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine önemli
katkıda bulunmuştur.
UNIFlL'in görev
süresi 31 Ağustos 2009 tarihinde sona erecek olup, görev süresinin 31
Ağustos 2009 tarihinden sonraki dönem için yenilenmesi yönünde
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından bir kararın
kabul edilmesi beklenmektedir.
Lübnan'daki
siyasi ve güvenlik ortamının ülkedeki askeri
unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri bakımından
uygun olduğu düşünülmektedir.
Bu hususlar
ışığında ve Lübnan makamlarının
doğrudan talepleri ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate
alınarak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin UNIFIL'in
görev süresinin uzatılması yönünde karar alması durumunda;
hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının, 1701 sayılı Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı TBMM Kararı
ile tespit edilen ilkeler kapsamında 5 Eylül 2009 tarihinden itibaren bir
yıl daha UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükümet tarafından yapılması için
Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç
Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara,
Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim.
Konuşma
süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için
onar dakikadır.
Tezkere üzerinde
söz alan, Başkanlığımıza intikal eden sayın
milletvekillerin isimlerini okuyorum:
Gruplar
adına: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın Behiç Çelik.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Yaşar Yakış
BAŞKAN
Şahsı adına: Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan
Sarıçam, Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın.
Hükûmet
adına: Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet
Davutoğlu.
İlk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelike
aittir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, isterseniz önce Hükûmet açıklama
yapsaydı.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11
Ağustos 2006 gün ve 1701 sayılı Kararı ile Lübnanda
kalıcı barış ve istikrarın sağlanması için
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFIL
oluşturulmuştur. Türkiyeden talep üzerine, geçen yıl 8 Temmuz
2008 tarihinde 925 sayılı Karar
Değerli
arkadaşlar, Orta Doğu coğrafyası maalesef netameli,
matruşkayı andıran iç içe geçmiş sorunlar yumağı
bir coğrafyadır. Burada barışı sağlamak oldukça
güç ve hatta imkânsızdır çünkü 1916 yılında İngiliz
yayılmacılığının, müstemlekeciliğinin
ağır şartlarında yerli unsurlara barış yapma
hakkı asla tanınmamıştır ve tanınmamaktadır.
İstenen
şudur: Dinî ve etnik ayrılıklar alabildiğine
kaşınsın, hasım hâle getirilsin, barış içinde bir
arada yaşama imkânı kalmasın, karşılıklı
güven ve istikrar kaybolsun, Orta Doğu coğrafyası paramparça
olarak birbirine diş bileyen unsurların zulüm alanı hâline
gelsin; böylece böl ve yönet siyasasının uygulama merkezi hâline
getirilsin. Nitekim başarılmıştır.
Birinci Dünya
Savaşı yani paylaşım savaşı, tek dişi
kalmış canavarın yani Batı hegamonlarının
burayı at oynattığı bir alana çevirirken acz içinde
kıvranan Orta Doğu halklarının
çığlıklarının yeri göğü inlettiğine tüm
dünya tanık olmaktadır.
Dört yüz iki
yıl Osmanlı egemenliğinde kalan Suriye, İsrail, Lübnan
bölgesinin günümüze kadar uzanan feryatları Anadoluya
yankılanmaktadır. Dört yüz iki yıl barış, güven ve
istikrar içinde her dinden her dilden toplulukları bir arada tutan güç
öyle zannediyorum ki Osmanlının adaleti, hakkaniyeti, toleransı
idi. Böyle bir dönem, bir saadet devri ne yazık ki görünmüyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan karmaşası
aslında Hıristiyan ile Müslümanın, İsrail ile Arap
dünyasının, etnik farklılıkların, muhtelif inanç
gruplarının karmaşasıdır; onlarca irili ufaklı
devletin müdahale alanının karmaşasıdır; 10.500 kilometrekarelik
bir coğrafyada imdat çığlıklarının
karmaşasıdır; büyüklerin güç gösteri alanının
karmaşasıdır; iş birlikçilerin, ajanların,
operasyonların, terörün, cinayetlerin karmaşasıdır.
Yaklaşık üç yıl önce burada başlayan Hizbullah-İsrail
savaşı İsrail için bir hayal kırıklığı
yaratmıştır. İlk kez İsrail Lübnanda kendini
karşılayacak bir direnişin acı tadını
tatmıştır. Ne var ki yerleşim birimleri ve Beyrut
altyapısıyla birlikte çökmüş, 4 milyon nüfuslu ülke harabeye
dönmüştür; 1 milyon insan evini barkını terk etmiştir. Bu yıkıma rağmen, Lübnan
sınırının İsrail için ölümcül etkilerinin
olacağı endişesi çeşitli mahfilleri rahatsız etmiş
ve acil çözüm yoluna gidilmesi yönünde diplomatik faaliyetlere hız
verilmiştir. Girişilen çabalar sonucunda, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi 11 Ağustos 2006 günü, bahsettiğimiz 1701
sayılı Kararını alarak çatışmayı
durdurmuştur. 2 bin kadar olan Birleşmiş Milletler Geçici Görev
Gücünün 15 bine çıkarılması bu arada istenirken, otuza
yakın ülkenin katılımı sağlanmış ve
birliklerin Güney Lübnandaki Mavi Hat ile Litani Nehri arasındaki tampon
alana yerleşmesi temin edilmiştir.
Birleşmiş
Milletler Geçici Görev Gücü temel olarak bölgede çatışmaların
durdurulması, İsrailin Güney Lübnandan çekilmesini
sağlayacaktır.
Ayrıca ek
olarak 1701 sayılı Kararın tüm yönleriyle
uygulanmasını sağlayacak olan UNIFILe mevcut görev yönergesinde
ek olarak görevler tevdi edilmiştir. Tabii ki en önemli görevi
çatışmaların durdurulmasını gözlemlemek,
sağlamak, İsrail kuvvetleri Lübnandan çekilirken Lübnan Silahlı
Kuvvetlerinin Mavi Hat boyunca olan bölgeler dâhil bütün Güney Lübnana
konuşlanmasına nezaret etmek ve destek vermek, bu konudaki
faaliyetlerini İsrail ve Lübnan hükûmetleriyle koordine etmek, sivil halka
insani yardım ulaştırılmasına ve yerlerinden
olmuş kişilerin gönüllü ve güvenlik içinde geri dönüşlerine
yardımcı olmak, tampon bölgenin oluşturulması için
atılacak adımlarda yine Lübnan ordusuna yardımcı olmak,
Lübnan Hükûmetinin talebi üzerine Lübnanın
sınırlarının ve diğer giriş
noktalarının silah veya bağlantılı maddelerin
girişine karşı güvenlikli hâle getirilmesine yardımcı
olmak, bunun yanı sıra UNIFIL birliklerinin konuşlu
bulunduğu alanlarda ve yeteneklerinin el verdiği
değerlendirilmesi hâlinde operasyon sahasının çatışma
amaçlı faaliyetler için kullanılmasını sağlamak üzere
gerekli bütün önlemleri almaya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
görev yönergesi altında yürüttüğü faaliyetleri engellemeye dönük teşebbüslere
güç kullanarak karşı koymaya, Birleşmiş Milletler personeli
tesislerini korumaya ve personelin ve insani yardım
çalışanlarının güvenliğini ve hareket özgürlüğünü
teminat altına almaya, ani fiziki şiddet tehdidi altında bulunan
sivilleri korumaya yetkili kılınmıştır.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin bu kararı İsrail ve Lübnan hükûmetleri
ile bu hükûmetleri oluşturan bütün koalisyon ortakları ve liderleri
tarafından da kabul edilmiştir.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin anılan kararında yer alan Görev
Yönergesi ve bilahare hazırlanan harekât konsepti ve çatışma
kuralları, UNIFILin meşru savunma ve çok istisnai durumlar
dışında muharip görev üstlenmesini ve çatışmalara
girmesini öngörmektedir.
Temel amacı
Lübnan ve İsrail arasındaki istikrar ortamının sürmesine
katkıda bulunmak olan Birleşmiş Milletler Görev Gücünün temel
işlevi, Lübnan Hükûmetinin egemenliğinin tüm ülke sathında
tesisinde ve Güney Lübnandaki güvenlik sorumluluklarını yerine
getirmesinde Lübnan ordusuna yardımcı olmak olacaktır.
Söz konusu karar
uyarınca, tüm devletlerin vatandaşları tarafından veya
toprakları üzerinden ya da bandıralarını taşıyan
gemiler ve uçaklarla Lübnana, Lübnan Hükûmetinin ya da UNIFILin
yetkilendirmediği her türlü silah, mühimmat veya benzeri maddelerin de
satışını veya ulaşımını engellemek için
gerekli önlemleri almaları ve bu tür teçhizatın kullanımına
ilişkin teknik eğitim sağlanmasının da engellenmesi
istenmektedir. Hükûmetin daha önceki tezkere metninde bunlar da
vurgulanmıştı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kısaca tekrar etmek gerekirse:
1) İsrailin
bölgeden çekilmesini temin edecek,
2)
Çatışmaları durdurmak için gözlemcilik yapacak,
3) İsrailin
boşattığı alana Lübnan ordusunun yerleşmesini
sağlayacak,
4) Söz konusu
çalışmaları İsrail ve Lübnan hükûmetleriyle koordine
edecek,
5) İnsani
yardımların ulaştırılmasına ve yerlerini terk
etmiş kişilerin dönüşlerine yardımcı olacak,
6) Lübnan
ordusunun tampon oluşturmasına yardımcı olacak.
7) Lübnan
Hükûmetinin silah ve mühimmat girişleriyle ilgili taleplerini
karşılayacak olan bir birlik.
Tüm bunlara
ilaveten, Görev Yönergesinde bahsedilen faaliyetlerinin hepsini yapma üzerine
bir metin.
Değerli
milletvekilleri, ne yapılırsa yapılsın, Orta Doğuda,
gördüğümüz kadarıyla kalıcı barışın
sağlanması istenmemektedir, yaratılan kaotik ortam devam
ettirilecek gibi gözüküyor. Yakın geçmişte inanılmaz zulümler
altında inim inim inleyen Irak bunun acıklı bir örneğidir.
İnsan kanının oluk oluk aktığı, 1 milyon
Iraklının hayatını kaybettiği bu ülke, işgalciler
için yüz karasıdır. Davosta Filistin için efelenenler, Irak için
demokrasi getirildiğinden bahisle, işgalcilere övgüler
düzebilmektedir. Daha iki gün önce Kerkükte Türkmen katliamı: 80 ölü.
diye başlık atan gazetelerimizin bu haberi karşısında
hiç ses çıkarılmamakta, fakat Davos aslanlarının aslında
Davos serçeleri olarak tarihe geçecekleri de bu şekilde
kanıtlanmış olmaktadır; tıpkı, 2003 Temmuzunda
Türk askerinin başına çuval geçirilirken mantı ziyafetine devam
etmeleri gibi ya da nota ve müzik notası icat etmeleri gibi.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, bir örnek sunmak istiyorum: Geçen hafta
Genel Kurul gündemine getirilmiş olan bir teklif vardı, Kütahya
Milletvekili Sayın Soner Aksoyun yenilenebilir enerji kaynaklarıyla
ilgili bir kanun teklifi ve Komisyonun raporu. Bu, Genel Kurul gündemine girdi
395 sıra sayısıyla. Bu ne sağlıyor? Türkiye'nin
rüzgârından, güneşinden, atığından, termalinden enerji
elde edilecek. İktidar bunu istiyor, AKP Grubu, Komisyon istiyor,
muhalefet istiyor, bürokratlar istiyor, tam bir mutabakat var ama Sayın
Ali Babacan istemiyor, diyor ki: Amerikada Shell ve BP gibi şirketlerin
ve Amerikan Enerji Ajansının başkanlarıyla görüştüm.
Yenilenebilir enerji gereksizdir. dediler.
Fosil
yakıtın patronu olan ABD orijinli enerji patronlarının
Türkiyeyi enerjide bağımsızlaştırma yoluna sokacak
bir faaliyette baskı uygulayacağı muhakkaktır.
Şimdi, bu
durumda Sayın Babacana sormak lazım: Acaba siz, Türkiyede ABD
Enerji Ajansının ve petrol şirketlerinin mümessili, malum
kuruluşların Hükûmetteki komiseri misiniz?
Bu arada, 20
Haziran 2009 tarihli Zaman gazetesinde çıkan Yerli enerjiyi teşvik
yasası rötar yaptı haberini de dikkatlerinize sunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri: 2008 yılında, tezkere
görüşmelerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın
Mehmet Şandırın bir konuşması söz konusu. Onu da
burada ifade etmeden geçemeyeceğim. Diyor ki Sayın Şandır:
İşte, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Hükûmeti bu noktada
uyarıyoruz. Bu konularda Türkiye merkezli, Türkiyenin misyonu, tarihî
müktesebatının gereği, Türkiyenin çıkarlarının
gereği bir pozisyon alarak samimi ve güveni zedelemeden dürüstçe, bu
sorunlara yabancı da kalmadan taraf olunmasında veya bu sorunlarla
ilgilenilmesinde fayda var, ama burada mesela bir şey dikkatimizi çekiyor.
Sayın Milletvekili geçen seneki konuşmasına benzer bir
konuşma yaptı, ama şu sorunun cevabı verilemedi: Lübnan
Hükûmeti Türkiyenin bu yoğun katkısına ve samimi duruşuna
rağmen deniz altındaki petrol rezervlerinin işlenmesini
pazarlarken Türkiyeyi hiç aklına getirmedi. Lübnan Hükûmeti Türkiye için
çok önemli olan Ermeni soykırımı, sözde Ermeni
soykırımı konusunda bir başka devletten farklı
davranmadı. Hatta daha da aşırı davrandı. 1923ü de
kapsayan şekilde 1915 yıllarında yaşanan o hadiselerin bir
soykırım kapsamında kabul edilmesine Meclisinde karar
aldı. diyor. Şimdi ben bunu tekrar tezkere gündeme gelmişken
burada dikkatlerinize sunmak istedim.
Değerli
milletvekilleri, Lübnandaki göreceli barışın tesisi yönünde,
gittiği her ülkede takdir hisleri uyandıran, vazifesinin fevkinde,
yüksek görev şuuruna sahip, namus ve şerefin timsali, belki de bu
anlamda dünyada eşsiz, kahraman Türk ordusu üstün başarılara
imza atmıştır. Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde
almış olduğu ve başardığı görevden
dolayı kahraman ordumuza şükran hislerimi ifade etmek istiyorum.
Hükûmetin Türkiye
Büyük Millet Meclisine tevdi etmiş olduğu tezkerenin, biraz önce
ifade etmiş olduğum hususlar da dikkate alınarak yeniden ele
alınmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak fevkalade
önemsiyoruz. Burada belirtmek istediğimiz husus: Orta Doğuya sadece
Lübnan ve İsrail meselesi olarak değil, Filistinlileri, Irakı,
hatta Suriyeyi de katarak, bölgede kalıcı istikrar
yapısının oluşturulması konusunda Hükûmetin elinden
gelen çabayı göstermesi yönünde özellikle ikazda bulunmak istiyoruz. Biraz
önce ifade etmiş olduğum, Lübnan Hükûmeti nezdinde -yeni, seçimle
gelen bir Hükûmet şu anda iş başında- özellikle
Lübnanın ekonomisinde Türkiye'nin de kuvvetli bir şekilde var
olması yönünde Recep Tayyip Erdoğan Hükûmetinin gerekli
girişimde bulunmasını özellikle hatırlatmak isteriz.
Diğer bir
konu da yine ifade etmiş olduğum üzere, sözde Ermeni
soykırımı konusunda Lübnan Parlamentosunun almış
olduğu karardır. Bu kararı Lübnan Hükûmetinin yeniden gözden
geçirmesi ve bu kararı etkisiz kılması yönünde Türk Hükûmetinin
faaliyete geçmesi, girişimde bulunmasını özellikle vurgulamak
istiyoruz.
Lübnan bizim için
yabancı değil, bize uzak bir bölge değil. Türkiye ekonomisiyle
bütünleşik, Türkiye'nin kültürüyle, insan unsuruyla, demografik
yapısıyla, ekonomisiyle rahatlıkla ulaşabileceği
önemli bir coğrafyadır. Burada tabii ki Türkiye olarak ve Türk
milleti olarak, Türk devleti olarak, Türk Hükûmeti olarak bizler kalıcı
barışı ve istikrarı her zaman savunuyoruz. Bu yönde
görüşlerimizi de müteaddit defalar ifade etmiş olduk.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına tevdi etmiş olduğu 15
Haziran 2009 tarih ve 2559 sayılı Tezkereye olumlu
baktığımızı, olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor,
hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Çelik, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü
Elekdağ.
Sayın
Elekdağ, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının
Lübnanda görevli Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)
komutasına verilmesine ilişkin ilk tezkerenin Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından kabulünden bu yana geçen üç yıl içinde Lübnanda
çok önemli olaylar cereyan etti. Önce, uzun bir siyasi kriz patlak verdi. Bunu
kanlı olaylar ve bir iç savaş izledi. Doha Anlaşmasıyla
savaşa son verilip istikrar koşulları yaratıldıktan
sonra 7 Haziran 2009da genel seçimler yapıldı. Hizbullahın
Başkanı Nasrullahın seçim sonuçlarını kabul etmesiyle
de ülkede istikrarlı bir dönem yaşanabileceği umudu canlandı.
Ancak bu bir hayli zor değerli arkadaşlarım, çünkü İsrail,
İranın Akdeniz kıyılarındaki vurucu gücü olarak
gördüğü Hizbullah ile bu örgütün elindeki menzilleri 300 kilometreye kadar
olan 30 bin adet füzeden son derece rahatsızlık duyuyor ve bu silahların
imhası için fırsat arıyor. Yani değerli
arkadaşlarım, Lübnanda maalesef senaryo değişmiyor.
Anımsayacaksınız, bu filmi üç yıl önce, 2006 Temmuzunda
görmüştük. Lübnanın güneyini on sekiz yıl işgal
altında tutan, fakat Hizbullahın direnişi karşında çekilmek
zorunda kalan İsrail, 2006 Temmuzunda Amerikanın siyasi
desteğini arkasına alarak Lübnana saldırdığı
zaman hem Lübnandan kovuluşunun rövanşını almayı hem
de Hizbullahı çökerterek elindeki füzeleri yok etmeyi tasarlıyordu
ama dünyanın 5inci güçlü ordusu olarak lanse edilen İsrail bunda
başarılı olamadı. Buna mukabil, İsrail kuvvetlerine
direnen Hizbullah tüm Arap âleminin kahramanı hâline geldi.
Hizbullahın zaferini yüzünde patlayan bir şamar olarak gören Bush
yönetimi, hışımla devreye girdi ve Hizbullahın
karşısına Birleşmiş Milletler Barış Gücünün
konuşlanmasını sağlayarak İsrailin daha fazla
yıpranmasını önlemeye çalıştı.
Değerli
arkadaşlarım, ancak bu Barış Gücünün bir başka
amacı daha vardır, bu da ileride Hizbullaha karşı tekrar
bir saldırıya girişildiği takdirde bu Gücün İsraile
koruyucu kalkanlık yapması ve İsrailin
uğrayacağı hasarı azaltmasıdır.
Evet,
değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Lübnan
Barış Gücünün amacı, Lübnanın istikrarını
sağlamak ve Orta Doğu barışına katkıda bulunmak
gibi bir insani görevden ibaret değildir. Esas amaç, Hizbullahı
bölgeden söküp atmayı öngören bir askerî operasyonun zeminini
şimdiden hazırlamaktır.
Değerli
arkadaşlarım, buraya kadar söylediklerim, Lübnanın Orta
Doğudaki sorunlar yumağının tam göbeğinde yer
aldığını gösterdiği gibi bu bölgenin Başkan
Obamanın Kahirede yaptığı konuşmada
açıkladığı yapıcı ve umut verici
yaklaşımlara da ne denli ihtiyacı olduğunu ortaya koyuyor.
Obamanın Kahire konuşması, Bush yönetiminin kötü
mirasını silme amacını güttüğü gibi Amerikanın
İslam coğrafyasına yönelik politikasında uygulamayı
öngördüğü köklü ve yapıcı bir zihinsel
değişikliği de yansıtıyor. Obama, İslam âlemiyle
karşılıklı saygı ve çıkar temelinde hoşgörü
ve adalet ilkelerine dayalı ilişkiler kurmak istediğini
vurguluyor ve Amerikan politikasını bu ilkeler
ışığında şekillendireceği vaadinde
bulunuyor. Obamanın konuşmasını Kurandan ayetlerle
süslenmiş, zengin retorikten ibaret bir metin olarak değerlendiren
çevreler var. Bu görüşleri doğru bulmuyoruz zira, Obama, bu
konuşması ile Müslüman ülkelere yönelik somut bir politikanın
ilkelerini belirlemiş, oldukça kapsamlı bir eğitim ve teknolojik
destek programı yükümlülüğü altına girmiş ve Orta Doğunun
çetin sorunlarının çözümü için yapıcı nitelikte
yaklaşımlar önermiştir. Nitekim, Orta Doğuda
sorunların anası olarak belirtilen Filistin sorununun çözümü için
Obamanın önerdiği yaklaşımın, İsrail Hükûmetinin
kuvvetle karşı çıkmasına rağmen, hem Filistinliler hem
de Arap dünyası tarafından temkinli olmakla birlikte hayli olumlu
karşılanması bir müzakere zemini oluşturduğu umudunu
yaratıyor.
Önemli olan bir
diğer husus da, Obamanın, İranın nükleer silah üretimine
yönelik faaliyetinden kaynaklanan sorunu, Orta Doğuda bir nükleer silah
yarışını engelleme temeline oturtmasıdır. Obama,
bu bağlamda, İsrailin Nükleer Silahların
Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasına taraf
olmasını sorgulamaktadır. Obama bununla da yetinmemekte,
İsrailin nükleer silaha sahip olması imtiyazını da
sorgulamaktadır. Bu şekilde Obama, çözüm için yeni kapılar
açmakla kalmayıp, örneğin Orta Doğuda nükleer silahlardan
arınmış bir bölge kurulması gibi, İsraili
karşısına almayı da göze alarak, Başkan Eisenhower döneminden
bu yana hiçbir Amerikalı başkanın gösteremediği bir siyasi
cesaret sergilemiş olmaktadır. Tabiatıyla, İsraildeki
sağcı Hükûmet ve Amerikadaki etkili Yahudi lobisi, Obamanın
Filistin sorununa yönelik çözüm inisiyatifine karşı güçlü engeller
oluşturmaktadır.
Aynı
şekilde, İrandaki başkanlık seçiminden sonra tırmanan
gerginliğin bu ülkeyi henüz hangi yöne savuracağını ve
İranın bölgesel nüfuzunu nasıl etkileyeceğini bilmiyoruz.
Gelişmelerin, Obamanın İranla diyalog yolunu açma
inisiyatifini sekteye uğratmasından endişeliyiz. Obamanın
Kahire konuşmasıyla çizdiği stratejik peyzajda bazı
boşluk ve tutarsızlıklar yok değildir. Tabi olduğumuz
zaman kısıtlaması bunlardan sadece biri üzerinde durmamıza
imkân veriyor. Bu da Obamanın, Amerikanın Irakın toprakları
ve kaynakları üzerinde hiçbir talebi olmadığı ve Iraktaki
tüm Amerikan askerî kuvvetlerinin 2012 yılına kadar geri
çekileceği hususunda verdiği güvencedir.
Değerli
arkadaşlarım, asker çekme takviminin uygulanabileceği hususunda
ciddi kuşkularımız var, çünkü Amerikanın küresel
stratejisinin öncelikli hedefi, her türlü imkândan yararlanarak ve gerekirse
kuvvet kullanarak Hazar ve Körfez bölgelerinin enerji kaynaklarını
denetlemek ve bu kaynakların Batıya ulaşım
yollarının güvenliğini sağlamaktır. Oysa bugünün
koşullarında Amerikanın Iraktaki askerî mevcudiyetine tümüyle
son vermesi şu üç gelişmeye yol açar:
Birincisi,
Irakta doğacak boşluğun derhâl İran tarafından
doldurulmasına davetiye çıkarır ve Körfez Bölgesinin
Amerikanın çıkarlarına meydan okuyan, hegemon bir devlet
konumundaki İranın hâkimiyetine bırakılması sonucunu
doğurur.
İkincisi,
Orta Doğudaki tüm jeopolitik dengelerin temelinden sarsılarak
Amerikanın aleyhine dönüşmesine ve Amerikanın bölgedeki
çıkarlarının tehlikeye düşmesine yol açar.
Üçüncüsü de,
güçlenen ve bölge üzerindeki etkinliği artan bir İranın nükleer
silahlara sahip olma iradesini kırmak çok daha zorlaşır.
Bu bakımdan,
Obamanın Iraka yönelik olarak açıkladığı
yaklaşım Amerikanın grand strategy denilen büyük stratejisine
ters düşer ve Amerikanın süper güç olma hedefinden vazgeçtiği
anlamına gelir. Oysa Obama Amerikasının da tarihteki bütün
emperyal devletler gibi fanatik bir dürtüyle dünyada tek süper güç olma
konumundan ve küresel hegemonya hedefinden vazgeçmesi söz konusu değildir.
Bu noktada hemen belirtelim ki, Obamanın Türkiyeyi ziyareti de söz
konusu büyük stratejisinde öngördüğü hedefleri gerçekleştirmek
ihtiyacından doğmuştur. Obama, Amerikanın büyük Orta
Doğu coğrafyasında karşılaştığı
sorunların hallinde Türkiyeyi güvenilir bir müttefik olarak yanında
görmek istiyor ve böyle bir iş birliğiyle bu sorunları çözme
şansının artacağını düşünüyor. Bu
görüşle de, Türk-Amerikan iş birliğinin diğer bölge
devletlerinin esinlenebileceği model bir ortaklık
oluşturmasını öneriyor.
Peki,
Amerikanın stratejik değer skalasında Türkiyeye yüksek bir
değer verdiği anlaşılan Başkan Obama, Türkiyenin
ulusal çıkarlarına bu değerle orantılı bir hassasiyet
göstermeye hazır mı? Bu soruyu yanıtlamadan önce, Başkan
Bush döneminde Türk-Amerikan ilişkilerinin dibe vurmasının
nedenleri üzerinde kısaca durmamız gerekiyor. Bu dönemde Bush
yönetimi, 1 Mart tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde reddedilmesi
üzerine Türk Hükûmeti tarafından aldatıldığı hissine
kapılarak Türkiyeyi cezalandırma politikası
uygulamıştır. Bu politika bağlamında, Bush yönetimi,
bölgesel Kürt yönetiminin başındaki Barzaninin çıkarlarına
Türkiyeninkilere nazaran öncelik vermiş ve Kürt liderin PKKyı
barındırmasına ve himaye etmesine göz yummuş, hatta
desteklemiştir. Bu suretle, Washington, Türkiyenin ulusal ve toprak
bütünlüğünü tehdit eden hasmane bir politika izlemiştir.
Türk askerlerinin
başına çuval geçirilmesi senaryosu, Türkmenlere karşı
ağır mezalime göz yumulması, bölgesel Kürt yönetiminin göz
diktiği Kerkükte demografik dengeyi kitlesel biçimde Kürtler lehine
değiştirmesine izin verilmesi de, yine o dönemde Washingtonda Türk
Hükûmetine karşı duyulan infialin tezahürleridir.
Bush yönetimi,
Türkiyeye karşı bu hasmane yaklaşımını, 2007
Ekimine kadar dört yıldan fazla bir süre sürdürmüştür. Türk-Amerikan
ilişkilerinin kırılma noktasına geldiği bu tarihte
ise, Bush yönetimi, Türk Hava Kuvvetlerinin PKK hedeflerine
kısıtlı hava operasyonları yapmasına izin vermeyi
kabul etmek suretiyle söz konusu politikasını yetersiz de olsa bir
ölçüde değiştirmiştir. Ne var ki Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, can alıcı PKK hedeflerine kendi iradesi ve
planlamasıyla kara ve hava operasyonları yapmasına
kısıtlamalar getiren Amerikan politikası nedeniyle iki
yıldır terör örgütünün Türk uçaklarıyla havadan vurulması
PKKnın vurucu gücünde beklendiği ölçüde ağır bir hasar
yaratmamıştır.
Şimdi
Türkiye'nin yanıt aradığı temel soruya gelelim. Bu soru
şudur: Başkan Obama PKKnın tasfiyesi için Türkiyeye tam destek
vermeye hazır mıdır? Obamanın Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yaptığı konuşmayı ve İstanbullu
gençlerle görüşmesini bu açıdan incelediğimizde
beklediğimiz desteğin belirtilerini göremiyoruz değerli
arkadaşlarım. Şöyle ki: Birincisi, Obama, Türkiye ile
Amerikanın karşılaştığı terör tehditleri
arasında fark gözetmektedir. Nitekim Obama, Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki konuşmasında El Kaidenin Pakistan
İkincisi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi konuşmasında Obama, Türkiyeye, PKK
sorununu Irakın Kürt liderleriyle iş birliği çerçevesinde
çözmesini önermiştir. Bu, son derece hatalı bir
yaklaşımdır. PKKyı besleyenlerle iş birliği
yapmak suretiyle terör örgütünün çökertilmesini önermek Türkiye'nin
karşılaştığı sorunu hiç anlamamak demektir. Mesut
Barzani, PKKyı silahlı bir güç olarak elinin altında tutmak ve
icabında bu örgütü bir pazarlık unsuru olarak Türkiyeye
karşı kullanmak istemektedir. Barzani, PKKyı
bağımsız Kürt devletinin ilanında ve Kerkük sorununa arzusu
doğrultusunda bir çözüm gerçekleştirmek için Türkiyeye
karşı bir koz olarak kullanma hesabı içindedir. Başkan
Obamanın Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu gerçekleri bilmezden gelerek
konuşması aynen Başkan Bush gibi bölgesel Kürt yönetiminin
çıkarlarını Türkiye'nin çıkarlarının önüne
koyabileceği endişesini yaratıyor.
Üçüncüsü, Obama,
Tophane-i Âmirede öğrencilerle yaptığı toplantıda
Kuzey Irakta bağımsız bir Kürt devletine izin verir misiniz?
sorusunu yanıtlamaktan kaçınmıştır. Obamanın bu
tutumu iki açıdan hatalı bir davranış olmuştur. Obama,
bu davranışıyla hem Kuzey Iraklı Kürt liderler üzerinde
bağımsız Kürt devletine yeşil ışık
yakabileceği algılamasını yaratmış hem de
Amerikanın resmî politikası olan Irakın ulusal ve toprak
bütünlüğü tezine ters düşmüştür.
Değerli
arkadaşlarım, bu söylediklerim şu iki önemli noktayı ortaya
koymaktadır:
Birincisi,
Dışişlerimizin temel eksenini oluşturan Türk-Amerikan ilişkilerinde
bir iletişim eksikliği vardır; bunu muhakkak kapatmak gerekiyor.
İkincisi de
Türkiye ile Obama yönetimi arasında temel sorun, Irakın kuzeyindeki
PKK unsurlarının tasfiyesi ve etnik bazda Kürt bölücülüğü
meselesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenlerle Türk-Amerikan
ilişkilerinde yeni bir sayfanın açılmasının
öngörüldüğü ve Amerikanın karşılaştığı
sorunlar açısından birçok alanda Türkiye'nin iş birliğine
ve desteğine ihtiyaç duyduğu şu dönemde, Türk Hükûmeti, ulusal
çıkarları açısından yaşamsal nitelikteki şu dört
önerisinin Obama yönetimi tarafından kabul edilmesini
sağlamalıdır.
1) El Kaide terör
örgütü Amerika açısından neyse Türkiye açısından da PKK
örgütü aynı şeydir. PKK örgütü, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne
ve üniter yapısına en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Bunun
anlamı, nasıl ki terörle mücadelede Amerika için nihai hedef El Kaide
örgütünün tümüyle imhasıdır, PKK ile mücadelede de esas amaç
PKKnın tasfiyesi ve Kuzey Irakın terör örgütü için bir üs olmaktan
tamamen çıkarılmasıdır.
2) Türkiye,
ulusal bekasını ilgilendiren bu alanda uluslararası hukuktan
doğan meşru savunma hakkı çerçevesinde PKKyı Irakın
kuzeyindeki üslerinden söküp atmak ve tasfiye etmek amacıyla terör
hedeflerine karadan ve havadan sivillere zarar vermemenin
dışında hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan operasyon
yapma hakkına sahiptir. Amerika, Türkiye'nin bu hakkını
tanımalı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin operasyonlarına her
türlü desteği vermeli ve istihbarat bilgilerini
sağlamalıdır.
3) PKK sorununun
çözümü bağlamında Bush yönetimi Türkiyeye siyasi bir çözüm
dayatmıştır. Genel bir affı da içeren bu çözüm, Türkiye'nin
bu konuda bölgesel Kürt yönetimini resmî muhatap olarak almasını,
sınır güvenliği ve Kuzey Iraktaki PKK unsurlarının
geleceğini Barzani ile görüşmesini, yani müzakere etmesini
önermektedir. Bu yaklaşım birçok nedenle Türkiye'nin ulusal
çıkarlarıyla çatışmaktadır değerli
arkadaşlarım. Bu nedenlerin başında, siyasi çözüm
çerçevesinde Barzaniyle iş birliğini geliştirmek amacıyla
2008de Bağdata giden zamanın Dışişleri Bakanı
Ali Babacanın Barzaniye iletilmek üzere Irak Dışişleri
Bakanı Hoşyar Zebariye verdiği talep listesindeki taleplerin
bugüne kadar yerine getirilmemesi gelmektedir.
Bu talep listesi
şu hususları kapsamaktaydı: PKKnın terör örgütü olarak
ilan edilmesi. PKKnın Irakın kuzeyini üs olarak kullanmasına
son verilmesi ve kampların kapatılması. PKKnın hareket ve
eylem kabiliyetinin daraltılması. Lojistik desteğinin tamamen
kesilmesi. PKKnın lider kadrosunun yakalanıp, Türkiyeye teslim
edilmesi. Evet, Ankaranın yalvar yakar olarak peşinden
koşmasına rağmen Barzani Türkiye'nin bu taleplerini yerine
getirmemiştir. Bu süre zarfında da PKKyı himaye etmeye devam
etmiştir.
Diğer bir
neden değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin esas
muhatabının Bağdattaki hükûmetin olması gerektiğidir.
Barzaninin Irak Hükûmetinin sorumluluklarını üstlenmesi ve
Irakı temsil eden ikinci bir otorite olarak Türkiyeye muhatap
olması, Bağdatın otoritesini yitirmesine yol açar. Böyle bir
gelişme ne Irakın ne de Türkiye'nin yararınadır. Nihayet
sınır güvenliği ve Irakın kuzeyindeki PKK
unsurlarının geleceği için Türkiye'nin Barzaniyle
görüşmesi fahiş bir hata olur. Bu şekilde hareket edilirse hem
PKK hem de Türkiyedeki etnik bazda Kürt bölücülüğü sorununun nasıl
çözümleneceği hakkında Barzaniye söz hakkı tanınmış
olur ki, bu da son derece tehlikeli gelişmelere zemin hazırlar. Bu
nedenle Hükûmet Obama yönetimine siyasi çözümü kabul etmeyeceğini
belirtmelidir.
4) Irakı
işgal harekâtına başladığı 2003
yılından bu yana Amerikanın politikası Orta Doğu
stratejisi bağlamında bölgesel Kürt yönetiminin çıkarlarına
Türkiyeninkilere nazaran öncelik vermek, ancak kaybetmek istemediği
Türkiyeyi de, tabiri caizse, idare etmek şeklinde olmuştur.
Washingtonun bu konudaki ikileminin ve Barzaniye kol kanat germesinin nedeni,
Irak parçalandığı takdirde kuzeyde kurulacak
bağımsız Kürt devletine Amerikanın üsleriyle yerleşme
seçeneğini elinde tutmak istemesinden kaynaklanmaktadır. Barzaninin
bugüne kadar PKK terörüne destek verme iradesinin
kırılamamasının temel nedeni de budur. Bu bakımdan,
Washington, Türkiye ile karşılıklı çıkar
ortaklığına ve güvene dayalı ilişkiler kurmak
istiyorsa bir tercih yapmak ve Türkiyenin çıkarlarına öncelik vermek
durumundadır.
Sonuç olarak,
Başkan Obama, eğer Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
konuşmasında açıkladığı gibi Türkiye ile ilişkilerini
model ortaklık bazında yürütmek istiyorsa belirtmiş
olduğumuz bu dört öneriyi kabul etmelidir.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye, devasa ve giderek ağırlaşan bir
sorunla karşı karşıyadır. Sorunun iç boyutu olan etnik
bazda Kürt bölücülüğü de Türkiyenin ayağında bir
prangadır. Bundan kurtulmadan Türkiye ekonomik ve sosyal alanlarda ciddi
bir atılım yapamaz. Türkiye, kendi ulusal stratejisini en geniş
siyasi tabanın desteğiyle oluşturup bu soruna çözüm bulma
cesaretini gösteremediğinden durumu kendi çıkarları
doğrultusunda istismar etmek isteyen dış müdahalelere davetiye
çıkarmaktadır. Bize göre bu sorunun hâlli ancak PKK örgütünün
koşulsuz silah bırakması ve üniter devlet yapısı
içinde, etnik temele dayanmayan geniş bir demokratikleşme ve kamu
yatırımlarının öncülük edeceği ekonomik sosyal
kalkınma atılımlarını içeren bir ulusal entegrasyon
projesinin yaşama geçirilmesiyle mümkündür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bunun için de ilk
şart, Kuzey Iraktaki PKK unsurlarının tasfiye edilmesidir.
Teşekkür
ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Elekdağ.
AK PARTİ
Grubu adına Düzce Milletvekili Sayın Yaşar Yakış.
Sayın
Yakış, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiyenin Lübnandaki Birleşmiş
Milletler Gücüne asker göndermesi için Meclisimizin verdiği yetkinin bir
yıl daha uzatılması hakkındaki Hükûmet tezkeresi konusunda
AK PARTİ Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak için
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyenin 2006 yılından itibaren katkıda
bulunmaya başladığı Lübnandaki Birleşmiş
Milletler Gücünün otuz yıldan fazla süren bir geçmişi vardır.
Söz konusu Birleşmiş Milletler Gücü, Güvenlik Konseyinin 1978
yılında aldığı bir kararla kurulmuştu ve bu güce
UNIFIL adı verilmektedir.
Anılan karar
Birleşmiş Milletler Gücünün amaçlarını o tarihte şöyle
belirlemişti: Bir, İsrailin Lübnandan çekilmesini sağlamak;
iki, uluslararası barış ve güvenliğin tesisine ve Lübnan
Hükûmetinin bölgede etkin biçimde otorite kurmasına yardım etmek.
1978
yılında kurulmuş olan bu Birleşmiş Milletler Gücü
zaman içinde faaliyetlerine daraltarak devam ederken, 2006 yılında
Lübnanda, hepimizin hafızasında taze olduğunu
sandığım acı gelişmeler olmuştur. İsrail
2006 yılının Temmuz ayında Lübnanın önemli bir
bölümünü bir kez daha istila etmiştir. Güvenlik Konseyi bunun üzerine, 11
Ağustos 2006 tarihinde aldığı 1701 sayılı Karar
2006
yılındaki 1701 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı UNIFILe
şu yeni görevleri vermiştir:
Bir,
çatışmaların durdurulmasını gözlemlemek,
İkincisi,
İsrail kuvvetleri Lübnandan çekilirken Lübnan Silahlı Kuvvetlerinin
Güney Lübnanda konuşlanmasına nezaret etmek ve ona destek olmak,
Üçüncüsü, bu
konudaki faaliyetlerini Lübnan ve İsrail hükûmetleriyle koordine etmek,
Dördüncüsü, sivil
halka insani yardım ulaştırılmasına ve yerinden
edilmiş kişilerin istedikleri takdirde güvenlik içinde yerlerine
dönüşlerine yardımcı olmak,
Beşincisi,
tampon bölgenin oluşturulması için atılacak adımlarda
Lübnan ordusuna yardımcı olmak ve altıncı yeni hedef de
Lübnan Hükûmetinin talep etmesi hâlinde Lübnana kaçak silah
sokulmasını önleyici faaliyetlere yardımcı olmaktır.
Gördüğünüz
gibi, bu görevler arasında bizleri -yani oraya askerlerimizi gönderen Türk
milleti adına bizleri- endişeye sevk edecek riskli bir görev yoktur.
1701
sayılı Karar
Bugün söz konusu
Birleşmiş Milletler kuvveti 12.500 personelden
oluşmaktadır. Bu kuvvet Türkiyeyle birlikte otuza yakın ülkeden
gelmektedir.
Sabrınızı
taşırmadan bu ülkeleri de saymak istiyorum çünkü değerli
milletvekillerimizin aklına Kuvvet gönderen ülkelerin arasında neden
Müslüman ülkeler yok, neden Batı ülkeleri yok, neden büyük ülkeler yok,
neden küçük ülkeler yok? gibi sorular gelebilir. Saydığım zaman
göreceğiniz üzere kuvvet gönderen ülkeler arasında her kategoriden
ülkeler var.
Söz konusu
ülkeler şunlardır: Almanya, Belçika, Brunei, Çin, El Salvador,
Endonezya, Fransa, Gana, Güney Kıbrıs Rum kesimi, Guatemala,
Hırvatistan, Hindistan, İrlanda, İspanya, İtalya, Katar,
Kore, Macaristan, Makedonya, Malezya, Nepal, Norveç, Polonya, Portekiz, Sierra
Leone, Slovenya, Tanzanya ve Yunanistan.
Bu listedeki bir
hususu değerli dikkatlerinize getirmek istiyorum: Türkiye
dışında hiçbir Orta Doğu ülkesi bu otuz ülkenin
arasında yer almıyor. Neden yer almıyor? Çünkü
istikrarsızlığa konu olan devletin makamları ve de
uluslararası öteki aktörler bölge ülkelerinin bu tür operasyonlara
katılmasından hazzetmezler. Bunun tek istisnası Türkiyedir.
Türkiyenin bir Orta Doğu ülkesi olmasına rağmen Lübnana asker
göndermesine ilgili taraflardan hiçbiri itiraz etmemiştir. Bu, Türkiye
adına son derece övünç ve sevinç duyulacak bir durumdur.
Birleşmiş
Milletler Gücündeki bu genişlemeden sonra Lübnan ile İsrail
arasında herhangi bir çatışma ortaya
çıkmamıştır. Bu da, böyle bir güç oluşturmak suretiyle
Birleşmiş Milletlerin ne kadar doğru bir iş
yaptığını ortaya koymaktadır. Öte yandan, yüce
Meclisimizin de böyle başarılı bir misyona katkıda
bulunmaya karar vermekle ne kadar doğru iş yapmış
olduğunu ortaya koymuş olmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetimiz, UNIFILe katkıda bulunmaya karar verirken
hem talep eden taraflar açısından hem de göndermeye karar verme
konusunda en geniş mutabakatı sağlamak için azami gayreti
göstermiştir. Türkiyeden asker talep edilmesi uluslararası
camianın bir beklentisi olarak ortaya çıkmıştır. Bunun
üzerine Hükûmetimiz Lübnan Hükûmetinin de eğilimini öğrenmeye
çalışmış, içinde Hizbullah Partisinin iki
bakanının da bulunduğu Lübnan Hükûmeti, Türkiyenin asker
göndermesini istediğini açıkça belirtmiştir. Lübnandaki güçlü
Dürzi cemaatinin lideri Sayın Velid Canbulat da Türk askerini Lübnanda
görmekten memnun olacağını açıklamıştır.
Şimdi, belki diyeceksiniz ki: Ama Lübnandaki mesela Ermeni cemaati Türkiyenin
asker göndermesini istemez. Herhâlde, kimse, Ermenilerin bu tutumuna bakarak
Türkiyenin Lübnana asker göndermekten sarfınazar etmesini
beklemeyecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; işte, yüce Meclisimiz,
Türkiyenin Lübnandaki Birleşmiş Milletler kuvvetine asker
göndermesine 2006 yılında bu koşullarda karar vermişti. Bu
katkımız için Hükûmetimize verdiğimiz yetki 5 Eylül 2009
tarihinde sona erecektir. Güvenlik Konseyi kararının geçerlilik
süresi de 31 Ağustos 2009 tarihinde sona erecektir. Birleşmiş
Milletlerin, en geç bu sene 31 Ağustos tarihine kadar bu süreyi bir
yıl daha uzatması beklenmektedir. Dolayısıyla hem yüce
Meclisimizin Hükûmetimize verdiği yetkinin süresinin dolması hem de Güvenlik
Konseyinin kendi kararını uzatması Meclisimizin tatilde
olacağı döneme rastlayacaktır. Hükûmetimiz, bu nedenle tezkereyi
şimdiden huzurunuza getirmiş bulunmaktadır.
Güvenlik
Konseyinin henüz bir uzatma kararı almamış olması
karşısında değerli milletvekillerimizin aklına
şöyle bir soru gelebilir: Güvenlik Konseyi Lübnanla ilgili kendi
kararını uzatmamışken Türkiyenin böyle bir tezkereyi kabul
etmesi usulen doğru mudur? Böyle bir tereddüde kapılmış
olabilecek değerli milletvekillerimizin endişelerini
karşılamak üzere tezkere metnine şöyle bir ibare
eklenmiştir: Güvenlik Konseyinin UNIFILin görev süresini uzatma yönünde
karar alması durumunda geçerli olmak üzere. Yani bu ibarenin
eklenmesiyle, eğer Güvenlik Konseyi Lübnanla ilgili kararını
uzatmazsa, Hükûmetimiz de yüce Meclisimizin verdiği bu yetkiyi
kullanamayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdiye kadar belirttiğim
hususlar, tezkereyi yüce Meclisin onayına sunarken Hükûmetimizin teknik
olarak yapması gereken her şeyi yapmış olup
olmadığıyla alakalıydı. Şimdi de böyle bir tezkere
sevk etmeye Hükûmetimizin neden gerek gördüğünü irdelemekte yarar var.
Başka bir deyişle, Türkiye UNIFILe neden asker gönderme
ihtiyacını duymuştur, bu ihtiyaç nereden
kaynaklanmıştır?
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye gibi bölgesel güç olan bir devlet kendisine bu kadar
yakın bir coğrafyaya sırtını çeviremez. Türkiye
bölgeyi çok yakından tanıyan bir ülkedir. Bölge halklarıyla çok
yakın tarihî, kültürel ve akrabalık ilişkileri vardır. Böyle
bir ülkede meydana gelen gelişmeleri
sanki başka bir kıtada cereyan eden olaylarmış gibi
uzaktan seyretmekle yetinemeyiz.
Lübnanı
yakından tanıyan milletvekillerimiz gayet iyi bilirler, Lübnan âdeta
bir mikrokozmos yani küçük bir kâinat gibidir. Orta Doğuda mevcut her
türlü ırkın, mezhebin, kültürün, siyasi eğilimin Lübnan
toplumunda mutlaka bir temsilcisi vardır. Bu nedenle, Orta Doğudaki
her türlü gelişmeler Lübnandaki iç dengeleri etkiler. Aynı
şekilde, Lübnandaki dengelerde meydana gelecek gelişmeler de Orta
Doğudaki dengeleri etkiler. Lübnanda yazılı olmayan bir
anayasaya göre, her ırkın ve mezhebin bu iç dengedeki yeri hassas bir şekilde
belirlenmiştir. Buna göre, örneğin, Lübnanın Devlet
Başkanının mutlaka Maruni bir Hristiyan olması gerekir,
Başbakanının Sünni bir Müslüman olması gerekir, Meclis Başkanının
Şii bir Müslüman olması gerekir, Başbakan
Yardımcısının bir Ortodoks Hristiyan olması gerekir.
Bazen bu yazılmamış anayasa hükümlerini biraz daha
genişleterek Merkez Bankası Başkanının, polis
teşkilatı başının hangi mezhepten olması
gerektiğine kadar teşmil edenler de vardır. Âdeta
müzminleşmiş istikrarsızlık ve belirsizlik ortamına
rağmen, Lübnandaki hassas dengeler
her şeye rağmen korunabilmektedir. Bunun nedeni, Lübnanın
eğitimli, çalışkan, yaratıcı halkıdır ve
dünyanın her tarafında kendi ülkesine, vatanına çok
bağlı diasporasıdır.
Her şeye
rağmen bu dengeler bozulur da Lübnan istikrarsızlığa
düşerse bundan Orta Doğu bölgesindeki dengelerin de etkilenmesi,
benden önceki konuşmacıların da değinmiş olduğu
gibi, ihtimal dâhilindedir, belki de kaçınılmazdır. Türkiye'nin
elinde böyle bir gelişmeyi önleyebilecek imkânı veya bu yöndeki
çabalara katkıda bulunma imkânı varsa bu katkıyı yapmaktan
geri kalmamalıdır. Nitekim 2006 Ekim ayında Lübnan Kabinesindeki
iki Şii bakanın istifa etmesiyle bir siyasi kriz baş
göstermişti. Bu kriz daha sonra ülke içinde silahlı bir
çatışmaya dönüştü. Türk milleti, bunun üzerine derhâl harekete
geçerek bu gelişmeler karşısında krizin tarafı olan
grupların Katarın başkenti Dohada bir araya gelmeleri ve bir
mutabakata varmaları için aktif rol oynamıştır. Türkiye'nin
bu çabalarının gerek Lübnanlı taraflarca gerekse
uluslararası aktörlerce takdirle
karşılandığını hatırlarsınız
herhâlde.
Sayın
Başbakanımız Lübnan Meclis Başkanının daveti
üzerine Cumhurbaşkanının seçilmesi ve yemin törenine
katılmak için 25 Mayıs 2008de Beyruta gitmişti. Sayın
Dışişleri Bakanımız da kendisine refakat ediyordu. Bu
tören, ülkemizin Lübnan bağlamındaki özel konumunu teyit eden bir gelişme
olmuştur. Daha sonra da 7 Haziran 2009da Lübnanda genel seçimler
yapılırken Lübnan tarafı Türkiyeden gözlemci gönderilmesini
özel olarak talep etmiş ve bu talep Türkiye tarafından yerine
getirilmiştir. Lübnanın böyle bir talepte bulunmuş olması
Türkiyeye karşı olan güveninin bir göstergesidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Lübnanda görev yapan Türk askerleri
Birleşmiş Milletlerin komutasında olmakla birlikte, o
komutanlığın isteyeceği her şeyi yapacak
değildir. Türkiye, ulusal politikası nedeniyle kendi askerlerinin
yapacağı işlere bazı kısıtlamalar
getirmiştir. Bunlar, güvenlikle ilgili kısıtlamalar ve Güney
Kıbrıs Rum yönetimi ile ilgili bazı
kısıtlamalardır. Bir başka deyişle Ulusal
politikamıza halel getirebilecek bir sürprizle
karşılaşabilir miyiz? şeklindeki bir endişeye mahal
yoktur. Hepimizin de gördüğü üzere ne deniz ne de kara birliklerimiz
bugüne kadar herhangi bir saldırıya veya tecavüze veya tacize maruz
kalmamıştır. Bunda birliklerimizin güvenliği amacıyla
aldığımız önlemlerin büyük payı vardır.
Kara
birliğimiz Birleşmiş Milletler denetlemesinde örnek birlik
seçilmiştir. Birliğimiz Lübnandaki ulusal makamlarla ve yerel
makamlarla yakın iş birliği ve iletişim içindedir, bölge
halkının güvenini kazanmıştır, bölgede yararlı
altyapı çalışmaları gerçekleştirmektedir.
Elde edilen bu
sonuçların Türkiye'nin uluslararası alandaki görünülürlüğüne
nasıl önemli bir katkı yaptığını tüm
milletvekillerimizin takdir edeceğinden eminim. İşte bu
nedenlerle, AK PARTİ Grubu Hükûmetimizin bu tezkeresine olumlu oy
verecektir.
Konuşmama
son verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Yakış, teşekkür ediyorum.
Şahsı
adına Balıkesir Milletvekili Sayın Hüseyin Pazarcı.
Sayın
Pazarcı, buyurun efendim.
HÜSEYİN
PAZARCI (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün görüştüğümüz Türk Silahlı Kuvvetlerinin UNIFILe
katkısının bir yıl süreyle daha uzatılması
konusunda Demokratik Sol Parti ve şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin UNIFILe
katılımı iki açıdan partimiz ve şahsım
tarafından olumlu mütalaa edilmektedir. En başta, Birleşmiş
Milletler çerçevesinde uluslararası barış ve güvenliğin
sağlanmasında Türkiyenin de bir rol alması, bu harekette
topluma, uluslararası topluma katkı yapmasını tabii ki,
ülkemiz adına hoş bir şekilde karşılıyoruz. Ama
bunun ötesinde, bölgemizdeki bir önemli olayda, gelişmelerde Türkiyenin
bu bölgede hazır bulunmasının her bakımdan uygun
olacağını, bu bölgedeki gelişmeleri yakından izlemesinin
her bakımdan uygun olacağını da düşünüyoruz. Özellikle
Doğu Akdenizde genel olarak gelişmelerin
ışığında ve Orta Doğudaki genel
gelişmelerin ışığında Türkiyenin bu bölgede
varlığının uygun olduğunu düşünüyoruz. Ama öte
yandan Doğu Akdenizdeki, Kıbrıstaki gelişmeler ve deniz
alanlarına ilişkin gelişmelerle ilgili olarak da yine bu bölgede
bulunmamızın ve bütün ortamı kontrol edebilmemizin dış
politika açısından yerinde olduğunu düşünüyoruz. Ancak, bu
çerçevede, tabii ki Bunun şümulü Hükûmetimiz tarafından
değerlendirilecektir. diye bir hükümle bu yetki Hükûmete
tanınırken şu konularda da çok dikkatli olmamız
gerektiğini zannediyoruz:
Birincisi,
Güvenlik Konseyi kararında, Lübnanda, eğer silahların
toplanması konusunda Lübnan Hükûmetinin birtakım zorluklarla
karşılaşması söz konusu olursa, bu çerçevede, UNIFILin
kendisine yardımcı olması da öngörülmüş durumda.
Dolayısıyla, bu açıdan bir görevle görevlendirilme söz konusu
olduğunda, bunun, özellikle o bölgede çok önemli bir gücü oluşturan
Hizbullah ile karşı karşıya gelinmesi riskini
taşıdığını unutmamamız gerekiyor.
Ancak bunun
dışında -Sayın Elekdağ da çok yerinde olarak
dikkatimize sundu- Lübnanda, birinci izin verildiğinden beri, birinci
tezkereden beri bir hayli gelişmeler var ve bu gelişmeler
çerçevesinde, Orta Doğu sorununa ilişkin, konunun
kaydırılması riski söz konusu olabilir. Özellikle, günümüz
dünyasında, İranın nükleer silah gücüne sahip olma
çabaları bir yandan göz önünde tutulduğunda ve İrandaki bugünkü
gelişmeler ve durum söz konusu olduğunda, bunun Türk dış
politikasını ve bölgenin tüm politikasını etkilemesi riski
bulunmaktadır ve bu çerçevede, bizim, yine değişik
gelişmeleri hesaba katabilecek şekilde Hükûmetimizin dikkatli
olması ve görevi bugün Meclisimizden alacağı yetki çerçevesini
aşmayacak şekilde kullanması büyük önem arz etmektedir.
Ve yine, bizim,
Türkiye ile ilişkili olarak, güneydoğuda ve doğuda, ülkeye
karşı PKKnın verdiği bazı -Türkiyeye
karşı- mücadelelerde Türkiye'nin de vereceği cevabı daha
iyi sağlayabilmesi bakımından, Amerika Birleşik
Devletleriyle bu yaptığımız katkılarda Türkiye'nin
lehine olabilecek birtakım sonuçları daha iyi elde edebilecek
şekilde hareket edilmesine dikkat etmemiz de gerekli olmaktadır.
Partimiz ve
şahsım adına sizlere bu görüşlerimi kısaca sunmada
yarar gördüm. Hepinizi saygıyla selamlıyorum ve biz lehinde oy
kullanacağız. (DSP, AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Pazarcı, teşekkür ediyorum.
Hükûmet
adına Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet
Davutoğlu.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi içtenlikle selamlıyor, yüce Meclisimize
saygılarımı arz ediyorum.
Bildiğiniz
gibi, 2006 yılının Temmuz ayında başlayan
Lübnan-İsrail savaşı sonrasında, savaş daha sürerken,
11 Ağustos 2006 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
toplanarak 1701 sayılı bir Karar almış ve Lübnanda görev
yapmakta olan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFILin görev
süresinin kapsamını genişletmiştir. Bu kapsam
genişletilmesi sonrasında, yüce Meclisimiz, Anayasanın 92nci
maddesi uyarınca 5 Eylül 2006 tarihinde bu güce katkıda bulunma
kararı almıştır. Bu katkı, yine yüce Meclisimizin 2007
ve 2008 yıllarında aldığı uzatma süreleriyle tekrar
uzatılmıştır. Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
verdiği son yetkinin süresi 5 Eylül 2009 tarihinde dolmaktadır.
Lübnandaki durum
çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin -UNIFILe
duyduğu ihtiyaç dolayısıyla- 31 Ağustos 2009 tarihinde, bir
yıllık dönem için bu UNIFILin görev süresinin yenilenmesi yönünde
karar alması beklenmektedir. Bu çerçevede, yüce Meclisimizin
çalışma programını da göz önünde tutarak, ülkemizin
katkısının süresinin UNIFILinkine paralel olarak
uzatılabilmesi için Anayasamızın 92nci maddesi uyarınca
yüce Meclisimizden şimdiden izin istemiş bulunmaktayız. Bu
konuda takdim edilmiş bulunan tezkereye ilişkin olarak sunumda
bulunmak için huzurunuzdayım.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu vesile ile konuyu sadece
Lübnanın ve Lübnanda görev yapmakta olan Silahlı Kuvvetlerimizin
UNIFILe yaptığı katkının ele alınması
çerçevesinde değil, Türk dış politikasının temel
stratejik açılımları ve bu açılımlar çerçevesinde Orta
Doğuya bakışımız bağlamında ele almak
istiyorum.
Aslında,
Lübnan, Türk dış politikasının son dönemde takip etmekte
olduğu temel açılım politikalarının en önemli örnek
olaylarından birini teşkil etmektedir. Türk dış
politikasının temel hedefi, şu anda Türkiyenin küresel ve
bölgesel alanda, etkin aktörlerin arasında, ciddi katkı sağlayan
en önemli ülkeler arasında bulunmasını temin etmektir.
Dolayısıyla, bu karar, bugün yüce Meclisimizin uzatma kararı
sadece Lübnanla ilgili bir karar olmanın ötesinde anlamlar
taşımaktadır. Bu kararı Türkiye'nin küresel ve bölgesel
barış sağlama misyonu ve bu misyonun dayandığı
bütüncül bir strateji çerçevesinde ele alma zarureti vardır.
Bu stratejimizin
temel esasları nelerdir? Türkiye, Cumhuriyetimizin en temel dış
politika ilkelerinden birisi olarak Yurtta sulh, cihanda sulhu sağlamak
ve bu çerçevede küresel ve bölgesel barışa katkıda bulunmak
amacıyla şu ana kadar temel olarak üç ana stratejik çerçeve
etrafında harekete geçmiştir. Birincisi, krizlerin
çıkmasından önce ön alıcı tedbirlerle krizlerin
çıkışını engellemek ve krizleri önceden hissederek bu
krizlerin ortaya çıkmasına engel olucu diplomasiyi takip etmek. Bunun
en çarpıcı örneğini Irakta Sünnilerin siyasi sürece
katılmalarında gördük 2005 yılının sonbaharında.
İkinci
olarak, Eğer krizi çıkmadan önce önlemek mümkün değilse kriz
çıktığı zaman aktif olarak neler yapabiliriz? sorusunu
Türkiye her zaman gündeminde tutmuştur ve bölgede çıkan her krize en
önce tepki veren, en önce o krizlerin etkilerini ortadan kaldırmak için
çaba gösteren bir politika benimsemiştir. Lübnan krizinde
gösterdiğimiz politikanın temeli budur. Yine Gazze savaşı
esnasında da Türkiye krizin sürdüğü dönem içinde aktif diplomasi
takip ederek ateşkesin sağlanmasına katkıda
bulunmuştur.
Üçüncü ana
yöntemimiz ise bu çerçevede, krizlerle bağlantısız olarak
kurucu, düzen kurucu ve bölgede genel çerçeve içinde düzeni
sağlayıcı misyonlar üstlenmektir. Bunun en çarpıcı
örnekleri ise Irakta Komşu Ülkeler Platformunun kurulması,
Suriye-İsrail barış görüşmelerine aracılık
etmemiz, Afganistan-Pakistan-Türkiye zirveleri ile daha ortada bu anlamda,
ülkeler arasında krizin görünür sonuçları yokken dahi mümkün
olduğu kadar olumlu bir çaba ile krizleri engelleyecek düzen kurucu bir
rol üstlenme çabasını Türkiye her zaman göstermiştir.
Peki, küresel ve
bölgesel barışı sağlamak yönündeki bu temel stratejik
hedefin araçları nelerdir? Birinci ve en kapsamlı araç diplomatik,
ekonomik, kültürel unsurları kullanarak ülkenin yumuşak gücü de
tabir ettiğimiz etkinliğini genişletme çabasıdır.
Türkiye son dönemde bu çerçevede bölgedeki etkinliğini, diplomatik,
ekonomik ve kültürel etkinliğini artırmıştır. Sadece
bu bölgede değil Kafkaslarda, Balkanlarda, dünyanın her
köşesinde diplomasinin etkin bir şekilde kullanılmasına
önem vermiştir.
İkinci
önemli yöntemimiz, askerî kapasitemizin kullanılarak barış
kurucu, barış koruyucu misyonlarda yer almamızdır. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin onaylarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerimiz
dünyanın birçok köşesinde Birleşmiş Milletler misyonu
çerçevesinde görevler üstlenmiş, Lübnanda olduğu gibi, komşu ve
dost ülkelerin barış ve istikrarına katkıda bulunmaya
çalışmıştır. Yine buna paralel olarak
uluslararası örgütlerde etkin rol almıştır ülkemiz.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğimiz, 2006
yılında Büyük Millet Meclisimizin aldığı karardan
sonraki en önemli gelişmelerden biridir ki bugün Türkiye'nin UNIFILde
üstlendiği görevi sadece Lübnan bağlamında değil,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olarak da
üstlendiğimiz görevin bir parçası olarak telakki etmek icap eder.
Bu çerçevede
yine, Arap Birliğiyle kurduğumuz ilişkiler, Körfez
İşbirliği Konseyiyle geliştirdiğimiz stratejik iş
birliği, İslam Konferansı Örgütündeki etkin tutumumuz, Afrika
Birliğindeki gözlemci statümüz, hep uluslararası örgütlerin küresel
ve bölgesel barış bağlamında kullanılmasının
en çarpıcı örneklerini teşkil etmektedir.
Bu temel
stratejik çerçeve içinde Türkiye, Orta Doğu bölgesine herhangi bir ülke
nazarıyla bakmamaktadır. Aksine, Orta Doğudaki her
gelişme, ülkemizin doğrudan çıkarını ilgilendiren,
ülkemizin tarihî ve kültürel sorumluluk çerçevesinde ele alması gereken
bir konu olarak değerlendirilmektedir.
Orta Doğu
bölgesine yaklaşırken dört ana temel ilkeyi dış
politikamızın esası olarak görmekteyiz.
Birincisi, herkes
için güvenlik ilkesi. Orta Doğu bölgesinin, etnik ve mezhebî kökeni ne
olursa olsun, dinî tercihleri ne olursa olsun, bütün toplumlar ve bütün ülkeler
için bir güvenlik alanı hâline dönüşmesini hedefliyoruz. Bu çerçevede
çok yoğun çaba gösteriyoruz ve göstermeye devam edeceğiz.
İkinci
önemli ilkemiz Orta Doğuya yaklaşırken, üst düzey siyasi
diyalogların sürdürülmesi ve bütün taraflarla her düzeyde kriz çözücü
yöntemleri uygulamak üzere yoğun ilişki içine girilmesi. Bu
çerçevede, Türkiye şu anda bölgemizdeki bütün ülkelerle en yakın
teması olan, düzen kurucu bir ülke konumundadır ve hangi ülkeyi
alırsanız alın, bu ülkeler içindeki hangi toplulukları
alırsanız alın, Türkiye bütün bu topluluklarla ve ülkelerle
yakın iş birliği içindedir.
Lübnan
bağlamında bakıldığında, Lübnanda ihtilaf eden
bütün gruplar Türkiye'nin dostluğu konusunda müttefiktirler. Türkiye'nin
oradaki mevcudiyetinden rahatsızlık duyan herhangi bir topluluk,
siyasi, mezhebî, dinî veya etnik bir grup yoktur. Bu, Lübnanda böyle
olduğu gibi, Irakta da böyledir, bölgemizdeki diğer ihtilaf
bölgelerinde de, Filistinde de bu şekildedir. Türkiye bütün bu
problemlerin çözüm yollarının siyasi diyalog olduğu
inancıyla bölgemizdeki bütün aktörlerle ilişkilerini
derinleştirmeye devam edecektir.
Yine bu
çerçevede, üçüncü olarak, ekonomik karşılıklı
bağımlılığı ve bölgedeki değişik ihtilaf
konularının birbirleriyle olan ilişkilerini gözeten bir politika
takip ediyoruz. Bu çerçevede, bölgemizin bir refah alanı hâline
dönüşmesi, dış politikamızın temel hedefleri
arasındadır. Nihayet birçok etnik, mezhebî, dinî
farklılıkların bir arada yaşadığı Orta
Doğu bölgesinde bu farklılıkların uyum içinde, birlikte,
bir barış düzeni hâline dönüşmesi konusunda da Türkiye ciddi bir
çaba içindedir.
Bu çerçeve içinde
baktığımızda, Lübnana yaklaşımımız
aslında bir laboratuvar niteliği taşımaktadır. Türkiye'nin
küresel ve bölgesel barışı sağlama misyonu ve bu misyonu
yerine getirmek için kullandığı araçlar, aslında
doğrudan Lübnan krizine yaklaşımında da tesirli
olmuştur. Türkiye'nin Lübnan politikası
anlaşıldığında, aslında Orta Doğuda yapmak
istedikleri, dünyada küresel barışı sağlarken yapmak
istedikleri de daha doğru anlaşılabilir.
Türkiye, bu
çerçevede, Lübnanda ilk savaş patlak verdiği zaman, 2006dan
itibaren, bu savaşı takip edip sadece savaşı kritik eden
veya tarafların takındığı tutumları kınayan
ya da teenni tavsiyesinde bulunan bir politika benimsememiştir. Aksine,
kriz esnasında yoğun bir diplomatik çaba göstermiş, 1701
sayılı Karar çıktıktan sonra da bu karar çerçevesinde
kapsamlı bir eylem planını harekete geçirmiştir.
Aslında 1701
sayılı Kararın hemen sonrasında Türkiye Büyük Millet
Meclisine Hükûmetimizin sunduğu tezkereyle birlikte kapsamlı bir
askerî katkı çerçevesi ortaya çıkmıştır. Bu askerî
katkımız: Birleşmiş Milletler Gücünün deniz gücüne 2
hücumbot sağlanması, Sur şehri yakınlarında,
Şatiyede 261 kişilik bir istihkâm birliğinin kurulması -ki
bendeniz defaatle bu istihkâm birliğimizi ziyaret ettim ve orada sadece
askerî bir birlik olarak değil, sivil faaliyet de gösteren bir birim
olarak ne kadar etkin bir vazife yürüttüğünü bizzat müşahede etme
imkânı buldum- UNIFIL karargâhında 3, Birleşmiş Milletler
karargâhında 1, karargâh gemisinde 1 personel bulundurmak, Mersin
Limanını UNIFIL operasyonlarında katkıda bulunacak
ülkelerin istifadesine açmak şeklinde bir askerî katkı çerçevesi
oluşmuştur.
Buna paralel
olarak yine dış politikamızın bütün bu
unsurlarını -yani askerî unsurlarla sivil unsurlar- birlikte
kullanarak gittiğimiz yerde, sadece oranın istikrarını
değil, refahını da gözeten kapsamlı bir strateji geliştirme
ilkesine bağlı olarak kapsamlı bir sivil eylem planı ortaya
konmuş, bu dönem içinde 41 okul inşa edilmiştir Türkiye
tarafından, 5 çocuk parkı inşa edilmiş, 16 okulun
inşası sürmekte -ve eylül ayına kadar bu inşaatlar
tamamlanacaktır- 2 sağlık ocağı inşaatı
sürmekte ve nihayet, geçtiğimiz ay içinde Sayda şehrinde travma ve
rehabilitasyon hastanesinin temel atma töreni yapılmış, 20
milyon dolara mal olacak bu hastaneyle savaştan etkilenen kişilerin
doğrudan bakımı konusunda Türkiye özel bir sorumluluk üstlenmiştir.
Lübnana bu çerçevede yaptığımız yardımların
toplamı 50 milyon doları bulmaktadır.
Sadece askerî ve
sivil bağlamda değil, diplomatik bağlamda da Lübnanla
ilişkimizi hiçbir zaman kesmedik. Son üç yıl içinde, 1701
sayılı Karardan sonra Lübnana çok yoğun bir şekilde ilgi
gösterdik. Üst düzey ziyaretlerimiz devam etti ve Lübnandaki gelişmeleri
neredeyse gün gün değil, saat saat takip eden bir diplomatik aktivite
gösterdik. Lübnan savaşı sonrasında ülke içinde çıkan krize
paralel olarak Şii bakanların hükûmetten istifa etmesi
sonrasında yaşanan parçalanma ve siyasi gerilim ve
cumhurbaşkanlığı krizi esnasında Türkiye her
aşamasında devrede bulunmuş, Sayın
Başbakanımızın çok yoğun telefon diplomasisiyle
taraflar arasındaki görüş ayrılıkları giderilmeye
çalışılmıştır. Bu çerçevede 2006
Aralığından 2008 Mayısına kadar son derece aktif bir
diplomasi takip edilmiş, 2008 Mayıs ayında, 5 ve 8 Mayıs
tarihleri arasında ortaya çıkan çatışmalarda da Türkiye
çatışmaların engellenebilmesi için bizzat alanda yoğun bir
gayret içinde olmuştur. Bu çerçevede, çatışmaların
yoğunlaşması sonrasında Katar ile birlikte Doha
Anlaşmasına giden süreçte katkıda bulunduk ve 20 Mayıs
2008de Doha Anlaşmasının sağlanmasında Türkiye
doğrudan müdahil olmuştur.
Bu sebepledir ki
28 Mayıs 2008de yeni Cumhurbaşkanı Mişel Süleymanın
yemin töreninde -ki Mişel Süleymanın seçimi için yapılan
diplomatik temaslarda ve ara bulucuk görüşmelerinde de Türkiye aktif
olarak rol almıştır, bu sebeple- Sayın
Başbakanımız Lübnan Meclisinde yapılan törene davet
edilmiş ve orada en üst düzeyde temsili ile bu sürece
yaptığı katkı dolayısıyla Lübnan Meclisince
takdir edilmiştir.
Şu anda
bulunduğumuz noktaya geldiğimizde, Lübnanda Doha
Anlaşmasıyla sağlanan ulusal diyalog uzlaşma çerçevesi 7
Haziran 2009da yapılan seçimlerle yeni bir aşamaya gelmiş
bulunmaktadır. 7 Haziran 2009 seçimleri Lübnanda demokratik bir
hoşgörü ve anlayış içinde yapılmış, bu seçimlerin
gerçeklemesi için ülkemiz de orada gözlemci bulundurmuş, daha sonra da
taraflarla seçim sonrasında oluşacak hükûmetin mümkün olduğu
kadar bütün tarafları kuşatan kapsayıcı bir nitelikte
olması için temaslarını
sürdürmüştür ve bu temaslarımız devam etmektedir.
Bu arada Lübnan
ile Suriye arasında geçen sene yürütülen görüşmelerde Lübnan-Suriye
ilişkilerinin düzeltilmesi konusunda Türkiye doğrudan devreye
girmiş ve her iki taraf nezdindeki çabaları sonucunda Lübnan ile
Suriyenin karşılıklı olarak diplomatik ilişkilerini
yeniden kurmasını temin eden bir sürece aktif olarak
katılmıştır.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Orta Doğu bölgesi, tek bir
olayın, tek bir ülkenin bu bütün bölgenin dengelerinden
ayrıştırılarak incelenmesi sonucunda geliştirilecek
politikalarla yürütülecek bir bölge değildir. Son derece dinamik, bütün
uluslararası ilişkilerin aktif olarak aktörlerinin içinde
bulunduğu ve her bir gelişmenin diğerini etkilediği dinamik
bir çerçeve içinde olaylar seyretmektedir. Lübnandaki bir olay Irakı,
Iraktaki bir olay İranı, İrandaki bir gelişme Orta
Doğu barış sürecini doğrudan etkileyebilmektedir. Bunun
için Türkiye olarak Hükûmetimiz, son derece kapsamlı ve bütün bölgeyi
kuşatan bir politika takip etmektedir ve etmeye devam edecektir. Sizin
onaylarınızla Türk Silahlı Kuvvetlerinin UNIFILe yapmış
olduğu katkının devam etmesi, bu bağlamda sadece tek bir
olayın ve tek bir olaya bağlı olarak bir iznin verilmesi
değil, çok kapsamlı bir bölgesel stratejinin uygulanmasına
katkıda bulunmak anlamına gelecektir. Bundan sonra da Türkiye, bölgedeki
her süreci yakından takip etmeye devam edecek ve gelişmeleri bir
bütün olarak değerlendirmek suretiyle küresel ve bölgesel barışa
katkıda bulunmayı sürdürecektir. Lübnandaki barış,
aslında Türkiyenin tarihî sorumluluklarının, tarihî etki
alanının doğal sonucu olan bir sorumluluk alanıdır.
Lübnan bu anlamda bize uzak olan, bizim sınırlarımızın
uzağında bulunan bir ülke değil, aksine Lübnandaki her
gelişme bizi doğrudan etkileyebilecek özellikler taşımakta
ve Lübnanda üstlendiğimiz misyonun yerine getirilmesi durumunda da
bölgedeki etkinliğimizin azami düzeye çıkarılmasını
sağlamak mümkün olacaktır.
Son olarak,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olan Türkiye, bölgede
birinci derecede sorumluluk hissetmekte ve bölgeye dönük çabalarına,
bundan sonra da barış doğrultusundaki çabalarına devam
edecektir.
Değerli
milletvekilleri, yukarıda belirttiğim hususlar muvacehesinde UNIFILe
sağladığımız katkının süresinin bir yıl
uzatılmasının bölgemizde barış ve istikrarın
korunması ve ülkemizin bölgedeki etkinliğinin ve konumunun
pekiştirilmesi bakımından büyük önem
taşıdığını değerlendiriyoruz. Bu çerçevede
keyfiyeti yüce Meclisin onayına sunuyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Şahsı
adına Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın.
Sayın
Aydın, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli üyeler;
görüşülmekte olan tezkereyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü olan
UNIFILe silahlı kuvvetler unsurlarıyla ciddi manada katkı
sağlamaktadır. Türkiye, kara harekâtına ve deniz görev gücüne
yaptığı bu katkılarla barışı koruma
amacının etkin biçimde icrasına önemli bir görev üstlenmiş
durumdadır.
Değerli
milletvekilleri, artık küresel bir aktör olan Türkiye, dünyada gündem
belirleyen bir ülke konumuna gelmiştir. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi üyeliğimize paralel olarak Birleşmiş Milletler
sistemi içinde yine bölgesel ve küresel ölçekte daha aktif bir rol alarak sahip
olduğu saygın konumun pekişmesini sağlamış ve
dünyadaki gücümüzün artmasına da vesile olmuştur.
Yine,
değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan söz konusu tezkereyle
ilgili olarak şu anda hâlihazırdaki, Lübnandaki mevcut siyasi ve
güvenlik ortamı da ülkedeki askerî katkımızın sürdürülmesi
bakımından uygun bir durumdadır. Bu nedenlerle, söz konusu
tezkerenin kabulüyle 5 Eylül 2009 tarihinden itibaren bir yıl süreyle
uzatılması gerekmektedir.
Görüşülmekte
olan tezkereyle ilgili değerli konuşmacılar çok değerli
görüşler ifade ettiler diye düşünüyorum. Tüm bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Aydın, teşekkür ediyorum.
Sayın
Sakık, bir söz talebiniz mi var?
SIRRI SAKIK
(Muş) Evet.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
SIRRI SAKIK
(Muş) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben Sayın
Bakanımı kutluyorum, yeni görevinde başarılar diliyorum.
Geçen gün
Yunanistan cezaevlerinden bir telefon aldım. Uzun süredir Yunanistana
gidip ve orada tutuklanıp gözaltına alınan, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olan bir sürü insanın büyük cezalarla karşı
karşıya olduklarını, hatta bir buçuk yıl, iki yıldır
mahkemelere gidip geldiğini ve bazı vatandaşların on
beş-yirmi yıl arasında ceza aldıklarını bize
söylediler. Sayın Bakanımız bununla ilgilenirse çok sevinirim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi'nin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği
1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 5/9/2006
tarihli ve 880 sayılı Kararı ile bir yıl için verdiği
izin çerçevesinde, Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü
(UNIFIL)'ne Silahlı Kuvvetleri unsurlarıyla katkı
sağlamıştır. Söz konusu iznin süresi son olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin 8/7/2008 tarihli ve 925 sayılı
Kararıyla 5 Eylül 2008 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmıştır.
Türkiye UNIFIL
kara harekâtına ve Deniz Görev Gücü'ne yaptığı
katkılarla barışı koruma harekâtının etkin
biçimde icrasında önemli bir işlev üstlenmiş, böylece gerek
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğimize paralel olarak
Birleşmiş Milletler sistemi içinde, gerek bölgesel ve küresel ölçekte
görünürlüğünün artmasını ve sahip olduğu saygın
konumun pekişmesini sağlamıştır. Türkiye'nin UNIFIL'e
katılımı, bölgede barış ve istikrarın
korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine önemli
katkıda bulunmuştur.
UNIFlL'in görev
süresi 31 Ağustos 2009 tarihinde sona erecek olup, görev süresinin 31
Ağustos 2009 tarihinden sonraki dönem için yenilenmesi yönünde
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından bir kararın
kabul edilmesi beklenmektedir.
Lübnan'daki
siyasi ve güvenlik ortamının ülkedeki askeri
unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri bakımından
uygun olduğu düşünülmektedir.
Bu hususlar
ışığında ve Lübnan makamlarının doğrudan
talepleri ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate alınarak,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin UNIFIL'in görev süresinin
uzatılması yönünde karar alması durumunda; hudut, şümul ve
miktarı Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının,
1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
Kararı ve 880 sayılı TBMM Kararı ile tespit edilen ilkeler
kapsamında 5 Eylül 2009 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL
Harekâtına iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
Hükümet tarafından yapılması için Anayasanın 92 nci
maddesi uyarınca izin verilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tezkere kabul edilmiştir.
Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım:
VI.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; 410 ve 412 sıra sayılı kanun
tasarılarının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Tarihi:23.06.2009
Danışma
Kurulunun 23 Haziran 2009 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına
sunulması uygun görülmüştür.
Eyyüp
Cenap Gülpınar
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
Bekir
Bozdağ Hakkı
Suha Okay
Adalet ve
Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Mehmet
Şandır Selahattin
Demirtaş
Milliyetçi Hareket
Partisi Demokratik Toplum Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Öneriler:
Gündemin kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler
kısmında bulunan 409, 384, 394 ve 397 sıra sayılı
kanun tasarılarının bu kısmın 2, 3, 4 ve 5 inci
sıralarına, Gelen Kağıtlar listesinde yayınlanan ve
bastırılarak dağıtılan 411, 412 ve 410 Sıra
Sayılı kanun tasarılarının ise 48 saat geçmeden bu
kısmın 6, 7 ve 8 inci sırasına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi
Genel Kurulun, 23
Haziran 2009 Salı günkü (bugün) birleşiminde 394 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar; 24 Haziran 2009 Çarşamba günkü
birleşiminde 412 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 25 Haziran
2009 Perşembe günkü birleşiminde ise 410 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi;
410 ve 412
sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç
Tüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin
ekteki cetveldeki şekliyle olması;
Önerilmiştir.
412 Sıra Sayılı Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı
(1/716)
Bölümler Bölüm
Maddeleri Bölümdeki Madde
Sayısı
1.Bölüm 1-11 11
2.Bölüm 12-20
(Geçici
1, 2 ve 3. maddeler dâhil) 12
Toplam
Madde Sayısı 23
410 Sıra Sayılı Bütçe
Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve
KHK.lere Eklenmesi ile Bazı Kanun
ve KHK. lerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı
(1/691)
BÖLÜMLER BÖLÜM
MADDELERİ BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI
1. BÖLÜM 1
- 25 25
2. BÖLÜM 26
- 47
(Çerçeve
26. madde; Geçici Madde 8, 9 ve 10
Çerçeve
33. madde; Geçici Madde 20 ve 21 26
Çerçeve
47. madde; Geçici Madde 3 ve 4
olarak
dikkate alınmıştır)
3. BÖLÜM 48
- 50
(Çerçeve
48. madde; 19 madde olarak) 22
(Geçici
Madde 1 dahil)
Toplam
Madde Sayısı 73
BAŞKAN
Danışma Kurulu önerisi aleyhinde Tayfun İçli, Eskişehir
Milletvekili.
Sayın
İçli, buyurun efendim.
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, yine
bir Salı günü ve 3 Haziran 2009 tarihinde kabul edilen AKP grup önerisinin
bu haftada değiştirildiğini görüyoruz, bu kez Danışma
Kurulu önerisiyle.
Değerli
arkadaşlarım, sizin de dikkatinizi çekmiştir, kâtip üye
arkadaşımız, Danışma Kurulu önerisini okurken
özellikle 412 sıra sayılı Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğiyle ilgili kanun tasarısının bir temel kanun
olarak görüşüleceğini, birinci bölümünün 1 ila 11 şeklinde
olduğunu, ikinci bölümünün 12 ila 20nci maddeler olduğunu ifade
etti.
Şimdi,
Sayın Başkan, siz de görüyorsunuz, burada ciddi bir maddi hata
yapılmış. Bir kere ikinci bölümde okunacak olan 12nci ve 20nci
maddelerin toplamı 8dir, yani toplam 23 maddeden
oluşmamaktadır, toplam 19 maddeden oluşmaktadır ama
basılıp dağıtılan kanun tasarısında ise 20
madde olarak gözükmektedir.
Şimdi,
lütfen bu konulara gereken hassasiyeti gösterelim. Çünkü tutanaklara o
şekilde geçti, o şekilde okundu. Yani en basit bir toplama,
çıkarma konusunu bile aceleye getirerek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
geleneklerine, saygınlığına aykırı birtakım
davranışlar içine girilmesini kabul etmek mümkün değil.
Bunları lütfen dikkate alınız.
Şimdi, yine
bu Danışma Kurulu önerisinde, Anayasanın 98inci maddesi
gereğince her hafta yapılması gereken Türkiye Büyük Millet
Meclisinin denetleme ve bilgi edinme hakkının ihlal edildiğini
görüyoruz. Birazdan hangi konunun gündeme alınmasının gerekli
olduğu konusundaki görüşlerimi açıklarken bu konuya tekrar
değineceğim ama özellikle değerli arkadaşlarım,
önümüze getirilen bu kanun tasarıları hakkında teknik anlamdaki
itirazlarımı belirtmek isterim.
Şimdi, bu
Danışma Kurulu önerisiyle 410 sıra sayılı Bütçe
Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısının temel kanun olarak görüşülmesi
istenmektedir ve sizlerin oylarınıza sunulmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, defalarca ifade ettim, İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanunların ne şekilde olacağı çok
açık hüküm altına alınmıştır. Bir hukuk
dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak
değiştirecek biçimde bir kanun geldiği zaman -yani bir Borçlar
Kanunu, bir Ticaret Kanunu- kapsamlı, çok çok maddeleri olan ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çalışmasını kilitleyecek derecede
olan kanun tasarılarının ve İç Tüzükte belirtilen kanun
tasarılarının temel kanun olarak görüşüleceği
belirtilmektedir.
Şimdi, bu
kanuna bakıyorsunuz, 50 madde. 50 maddelik kanunun sadece 10 maddesi 2009
Bütçe Kanunuyla ilgili. Diğerleri ne, biliyor musunuz arkadaşlar?
Bilmiyorsunuz, çünkü sizlere dağıtılmadı, çünkü, elinizdeki
gündemde en son 409 sıra sayılı Kanun Tasarısı
yazılı, 410, 411, 412 yok. Şimdi, siz bunları
okumadınız, siz bunu incelemediniz. Hangi kanunları
değiştiriyor, biliyor musunuz arkadaşlar? Bütçe kanunu filan
değil. İçine aldığı çerçeve maddelerle, bakın,
Dâhiliye Memurları Kanunundaki değişiklik yani kaymakamların
sınavıyla ilgili Danıştay kararını baypas eden
bir kanunu bu kanunun içine koymuşlar çerçeve maddeyle, bu
görüşülüyor. Başka? Başka, söyleyeyim: İller Bankası
Kanunuyla ilgili bir kanun tasarısı. Başka? Belediye Gelirleri
Kanunu. Başka? Posta Kanunu. Başka? 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu.
Arkadaşlar,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin şimdiye kadar uyguladığı
teamüllerin dışına çıkarak böyle 50 maddenin 40 maddesi
başka kanunları değiştiren çerçeve maddeleri nasıl
temel kanun olarak burada görüşürüz? Yazık, gerçekten yazık!
Peki, bunu geçtim. Bu başka bir kanun. Elimizde başka bir kanun
tasarısı var, 412 sıra sayılı. Yine bu gündemde
yazılı değil, bundan da bilginiz yok. Daha matbaadan yeni
getirttim kavas arkadaştan rica etmek suretiyle. Bu kanun, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği Teşkilatı Hakkında Kanun.
Biraz evvel maddi hata yapıldı, düzelttirdim ya. Arkadaşlar,
elimizde bu toplam 20 madde. Yürürlük ve yürütme maddesini çıkarın,
18 madde. İki bölüme bölmüşler. Birinci bölümde 1 ila 11inci
maddeler bölüm hâlinde görüşülecek, madde madde görüşülmeyecek,
ikinci bölümde de 8 madde. Bu 8 maddenin de 2 maddesi yürürlük ve yürütme
maddesi, yani 6 madde.
Değerli
arkadaşlar, bizden, milletvekillerinden ne kaçırılıyor?
Niye maddeleri teker teker görüşmüyoruz diğer kanunlardaki gibi?
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısını İç Tüzükün 91inci
maddesinde yazılan kanun tasarısının yerine nasıl
yorumluyorsunuz? O zaman güvercinleri koruma kanun tasarısı da temel
kanun. Yani herhangi bir kanun tasarısını buradan alelacele
geçirmek için ve çerçeve kanunlar içine başka kanunları
değiştiren maddeleri de katmak suretiyle temel kanun olarak
görüşün, geçin.
E peki, burada,
komisyonlarda uzman arkadaşlarımız var. Halk sizi uzmanlık
alanınızda halk yararına maddeler geçirsin diye, kanun
yapsın diye buraya gönderdi, beni de onun için gönderdi ama
arkadaşlar Kabul edenler
Etmeyenler
elli madde, otuz madde birlikte
bir madde olarak görüşülüyor. Yazıktır, yani bu alışkanlıklardan
süratle vazgeçelim. Halk nezdinde küçük düşüyoruz, kendimize olan
saygımızı yitiriyoruz. Yapmayın lütfen.
Değerli
arkadaşlarım, konunun ikinci bölümüne gelelim.
Şimdi,
Anayasanın 98inci maddesi gereğince ve İç Tüzükün 96ncı
maddesi gereğince bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin asli görevleri
arasında olan, kanun yapmanın dışında olan denetleme
ve bilgi edinme görevi vardır. Bir aydır Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetleme ve bilgi edinme görevini yerine getirmemektedir. Bu tür grup
önerileri, Danışma Kurulu önerileriyle görevimiz yerine
gelmemektedir.
Şimdi,
bakın, herkes karnından konuşuyor. Ortada bir belge var,
değil mi? Sahte mi, değil mi? Ama bu belge üzerinde konferanslarda,
Abantta, konferanslarda devletin valileri karnından konuşuyor,
devletin Başbakan Yardımcısı karnından konuşuyor.
Neymiş? Darbeler
80e gidiyoruz, cumhuriyet kurulmadan önceki
İttihat ve Terakkiye kadar gidiyoruz.
Kardeşim,
karnınızdan konuşmayın. Anayasamız da 98inci maddede
bize yetki vermiş. Ne yetkisi vermiş? Ne yetkisi vermiş? Sözlü
soru sorabilirsiniz. Başka? Başka ne?
AHMET YENİ
(Samsun) Biraz saygılı
konuşun, saygılı.
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) Saygılı konuşuyorum
saygılı. Karnınızdan konuşmayacaksınız.
AHMET YENİ
(Samsun) Ne demek karnından konuşmak!
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) - Grup toplantılarında konuşuyorsunuz,
televizyonlara çıkıp konuşuyorsunuz, il kongrelerinde
konuşuyorsunuz ama bunun arkasındaki ne olması gerektiği
konusunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşmuyorsunuz. Türkiye Büyük
Millet Meclisinde konuşmak gerekir. Genel görüşme diyor, İç
Tüzükümüzde ve Anayasamızda hükümler var. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde halkın seçtiği temsilciler bu tür tuzakları, bu tür
kepazelikleri konuşmayacak da kim konuşacak? İşte,
saygılı, onun için saygılı konuşuyorum.
Şimdi
Sayın Bakan buradaydı. Her şey İstanbulda özel yetkili
savcıya ve mahkemeye havale edilmeye çalışılıyor.
Türkiye'nin bütün karanlık noktaları
Kardeşim, Türkiye'de
seksen bir vilayet var, Ankara başkent. Askerî yargıya güvenmeyeceğiz,
İstanbula güveneceğiz. İstanbuldaki 12nci Ağır Ceza
Mahkemesi Yargıcı kurumsal baskıdan söz ediyor. E demek ki
oradaki bütün yargıçlara ve savcılara kurumsal baskı
yapılıyor. Kim yapıyor bunu?
Bir belge
sızdırılıyor soruşturmacılarda olması gereken.
Peki, Adalet Bakanı oradaki savcılar hakkında soruşturma
açıyor mu, açmıyor mu? Peki, İçişleri Bakanı emniyet
görevlileri hakkında soruşturma açıyor mu, açmıyor mu?
Peki, Genelkurmayla Hükûmeti, devletin kurumlarını karşı
karşıya getiren bu belgenin ne olduğunu Türkiye Büyük Millet
Meclisi bilmeyecek de kim bilecek? Karnınızdan konuşmayın.
İşte burada Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşulacak bunlar.
Genel görüşme
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) Danışma Kuruluyla bunun ne alakası var?
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) İşte Anayasanın bize emrettiği
denetleme hakkını kullanabilsek, Hükûmet bu işlerden kaçmasa
Ben tek başıma genel görüşmeyi veremiyorum, en az 20
milletvekilinin imzası gerekli. Verin AKP olarak, verin. Eğer darbe
korkunuz varsa darbelere hepimiz karşıyız, eğer demokrasi
kesintiye uğrayacaksa evet, karşısındayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın İçli, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) E araştıralım. Kaçmakla, toplum
üzerinde korku yaratmakla, evham yaratmakla, oradan başka nemalanmak,
siyasi çıkar sağlamakla kendinize de yarar
sağlayamazsınız, ülkeye de büyük zarar getirirsiniz. Bakın,
bu belge yüzünden bu ülkenin güzide ordusu sıkıntı içindedir.
Emniyet mensupları -çok değerli- aynı Güneydoğuda
Mehmetçik gibi canını feda eden emniyet mensupları
teşkilatı zan altındadır, bu tür belge ve daha önce
Ergenekon adı verilen soruşturmalarla sızdırılan
belgeler nedeniyle Türk yargı sistemi zan altındadır. 12nci
Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı -davadan çekilen-,
hakkında soruşturma açan Adalet Bakanı niye diğerleri
hakkında soruşturma açmamaktadır? Bu belgeler neden
sızdırıldı? Bu ülkenin ordusuna, bu ülkenin emniyet
teşkilatına, bu ülkenin yargısına niye zarar veriliyor diye
niye soruşturma açmamaktadır? Değerli arkadaşlarım,
bunları konuşmamız lazım, gündeme bunları getirmemiz
lazım.
Teşekkür
ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İçli.
Danışma
Kurulu önerisinin aleyhinde Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Sayın Genç,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
Danışma Kurulu önerisi üzerinde, aleyhte söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, aşağı yukarı bir ay sonra, 23'üncü Dönem
milletvekillerinin seçilmesi iki seneyi dolduruyor. Bu iki sene zarfında
Türkiye Büyük Millet Meclisinin sarf ettiği mesailerin büyük bir kesimi
fuzuli mesai, israf edilen bir zaman. Şimdi, bu israf etmenin en
başta nedeni de AKP Grubunun yetersiz bir, basiretsizlik içinde
olmasıdır, yeterli bir basireti göstermemesidir.
Şimdi,
bakın, o Mayın Kanunu buraya geldi, durup dururken AKP bir grup
önerisi getirdi, tam üç gün bu Meclisi dört beş saat fuzuli meşgul
etti.
Şimdi, biraz
önce Başbakanlık tezkeresini müzakere ettik. Daha Güvenlik Konseyinin
Lübnandaki askeri birliklerin süresini uzatıp uzatmayacağı
belli değil, iki saat bununla uğraştık. Yahu, dur
bakalım, evvela Güvenlik Konseyi bunun süresini uzatsın, ondan sonra
biz gelelim, buna karar verelim. Bu acelelik niye? Şimdi, bu, bir milletin
itibarını da zedeler. Yani sen -evvela kardeşim- daha Güvenlik
Konseyi böyle bir karar vermemiş, burada getiriyorsun, karar
alıyorsun.
Şimdi, öyle
bir hükûmet var ki başta, her yönüyle, idaresiyle güvensiz. Şimdi, üç
gün önce veya iki gün önce otoyolda bir kaza oldu. 11 tane, bugün dediler 10
tane genç kızımız, üniversitede okuyan gençlerimiz o kazada
hayatını kaybetti. Kendilerine Allahtan rahmet diliyorum. Hemen malum
basın ne dedi: Efendim, Abanttan piknikten dönüyorlardı.
Yokmuş böyle bir şey. Abanttan piknikten dönmüyorlardı. Burada
bir izlenim yaratmaya çalışıyorlar. O saatte bir defa piknikten
dönülmüyor yani ikide, üçte. Bize intikal eden olaylara göre, doğru mu
bilmiyoruz tabii... Hükûmet yok ortada. Doğru bilgi verilmiyor. O
kızlar bir cemaat toplantısından geliyorlarmış.
Nitekim araba devrildikten sonra bir sürü dinî yayınlar dökülmüş, bu
arada Kur'an-ı Kerim yayılmış.
Şimdi,
arkadaşlar, bazı gerçekleri insanlardan saklamayalım. Nedir?
Yani şu izlenim yaratılıyor: Efendim, işte siz pikniklere
gider gelirseniz, bakın kazada ölürsünüz. Yani her şeyi doğru
söylersek daha iyi olur. Ama tabii bu memlekette her şey saklanıyor,
her şey gizleniyor. Dolayısıyla tabii Hükûmet de başta yok.
Şimdi, bir
havaya girmiş AKP. Şimdi, arkadaşlar, buraya, bugün mesai için
getirdiğiniz, bugünkü mesaiye getirdiğiniz kanunlar bir haftada
çıkması, hatta bir ayda çıkması gereken kanunlar. Kaç kanun
çıkarıyorsunuz? Dört beş tane kanun bugün
çıkaracaksınız. Ne acelesiniz var? Hani Genel
Başkanınız Tayyip Bey diyor ki: Halkın menfaati gerekirse
üç yüz altmış gün, altı saat çalışacağız.
E, halkın karşısına çıkıp da bunu söylüyorsunuz,
ondan sonra da hemen 30unda tatil edelim. diyorsunuz. Niye bu? Çünkü bu Meclis
açık olduğu zaman siz bundan rahatsızlık duyuyorsunuz. Bu
kürsüde bazı gerçekler söylenince, tabii ki siz rahatsızlık
duyuyorsunuz. E, bu kürsüde de bazı gerçeklerin söylenmesi lazım.
Basını susturmuşsunuz. Yargıyı tehdit etmişsiniz.
Şimdi, bir
belgedir ortaya çıktı. Belge nerede? Savcının önünde.
İşte burada AKP Grup Başkan Vekili oturuyor. Savcıya
gidiyor, suç duyurusunda bulunuyor. Yahu zaten belge savcının elinde.
Sen neyi bildiriyorsun? Ha, sen iktidar gücünü kullanarak diyorsun ki: Ey
Savcı, sen bu Türk Silahlı Kuvvetlerini iyice suçlu duruma sokmak
zorundasın, yoksa ben senin hakkında tahkikat açarım. Yani
iktidar gücünü kullanarak savcıya, yargıya talimat veriyorlar.
Bakın
değerli milletvekilleri, Bülent Arınç Artık darbeler
olmadı, olmaz. diyor. Yani zaten olması mümkün değil. Hangi
aklı çalışmayan komutan çıkacak da AKPnin bu memlekette
yarattığı bu ekonomik kriz, bu buhran ve kaos ortamında
ihtilal yapacak, mümkün değil. Şimdi, eğer bu ciddi bir devlet
yönetimi olsa ve hakikaten Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı
saygı içinde olan bir hükûmet olsa böyle bir belge ortaya
çıktıysa Genelkurmay Başkanıyla konuşur; hakikaten
böyle bir şey var mıdır, yok mudur? Varsa suçlular hakkında
soruşturma açarsınız, gerekliyse de ceza verirsiniz. Hatta biliyorsunuz
bir ara bir hükûmet başkanı demişti ki: Ben istersem orduyu
yedek subaylarla yönetirim. Hatta siz şöyle de yapabilirsiniz: Tayyip
Beyin oğlu hani askerlikten muaf raporunu aldı ya, tekrar askere
gönderirsiniz, yedek subay yaparsınız, kuvvet komutasını
onlardan teşekkül ettirirsiniz. Yani yedek subaylarla memleketi yönetmeye
çalışırsınız yani madem güç sizde. Bakın, bir
memleketin kurumları bu kadar tahrip edilmez. Bu memleketin ciddi ve güçlü
bir orduya ihtiyacı var, itibar sahibi bir orduya ihtiyacı var.
Burada birtakım belgeler ortaya atarak, bu memleketin temel kurumları
böyle düşürülemez, böyle bir hâle düşürülemez.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, Tayyip Bey çıkıyor diyor ki: Yaşar
Büyükanıtla yaptığımız konuşma gizlidir, mezara
kadar gider. Ee, nedir bu konuştuğunuz? Sıkıysa
çıksın konuşsun. diyor. Buyur, böyle denir mi:
Çıksın konuşsun. O zaman niye tehdit ediyorsun? Evvela bu
Mecliste gerekirse bir kapalı oturum yapalım. Ne konuştular
bunlar? Bunlar ne konuştularsa onları burada açıklamamız
lazım.
Şimdi, bugün
kanunları çıkaracaksınız. Efendim, salı günü de aç
kapa yapalım. diyorsunuz, Meclisi tatil ediyorsunuz. Niye bu Meclis tatil
olsun ki? Meclis burada çalışsın çünkü Türkiyede ciddi sıkıntılar
var.
Bakın,
Türkiyede doğru dürüst denetim yapılmıyor. İşte
Sosyal Güvenlik Kurumu borçlu firmaları açıklamış. Sabah ve
atv grubunun 1 trilyon lira borcu var. Size yakın olan bu kurumların
borçları niye tahsil edilmiyor?
Yine, Antep eski
başkanınıza tekrar aday olmaması için 120 milyon euro on
yıllık ödemesiz ve faizsiz kredi verildiği söylendi bize;
doğru mu, yanlış mı?
Yahu, devletin
kaynaklarını yandaşlarınıza o kadar haksızca
peşkeş çektiriyorsunuz ki böyle bir yönetim görülmemiştir, böyle
bir sorumsuzluk içinde hareket eden kişiler görülmemiştir.
İşte bugün bakıyorsunuz, Meclis Başkanı Rusyada,
Çankayadaki Çinde, ötekisi bilmem nerede
Yahu, devlet zaten ekonomik yönden
çökmüş bir devlet, işsizlik almış yürümüş. Ben anlamıyorum.
Yani her gün, insanlar, o kadar acınacak telefonlar açıyor ki bize,
adam diyor ki: Geldim Ankaradayım, ekmeğim yok.
Ben geçen hafta
Tunceliye gittim -bu pazar günü- Tunceli Üniversitesinin birinci
açılış yıl dönümü var. Orada, şimdi öğrenci
alacaklar -20 defa söyledik burada-
yurt yok. E ne olacak bu çocuklar, nerede okuyacak? Orada yeteri kadar bina da
yok. E ne var yani, şimdi, barakadan, hiç olmazsa oraya alınacak
öğrenci sayısı kadar yurt yapılsa ne kaybeder? Hüseyin
Çelik, geçen sene ilkbaharda, yani daha 2008de bana dedi ki: Tuncelide 500
kişilik yurt yapacağız. Devletin belirli bir makamını
işgal eden insanlar, eğer hakikaten sözünüzün eriyseniz arkadaş,
yalan söylemeyin yahu! Aradan bir buçuk sene geçti, hâlâ yurtla ilgili en ufak
bir icraat yok. Böyle, bir devlet tahrip edilemez ki
Bazı bürokratlar,
bir yerlerde yandaş bürokratlarınızı getirmişsiniz, o
devletin kaynaklarını da onlar çarçur ediyor. Ondan sonra, devlet,
maalesef, doğru dürüst işlemiyor.
Onun için,
değerli milletvekilleri, bakın, devri Hükûmetinizde,
zamanınızda, Türkiye'de birçok kurum yok edildi, tahrip edildi;
devletin ana ekseni, kuruluş felsefesi yok edildi ve böylece bu devletin
geleceğinin ne olacağından herkes kuşku içinde.
İşte gördünüz, geçen hafta İstanbul Havaalanında hacca
giden bir kişiyi uğurlamak için gelenlerin o kıyafetlerini
gördünüz. Yani o kıyafetler, İstanbul Havaalanındaki o
kıyafetler ne Suudi Arabistanda var ne İranda vardı.
İşte, Türkiye'yi getirdiğiniz durum bu. Haa şimdi Biz
zaten öyle bir yönetim tasvip ediyoruz. diyorsanız, çıkın
arkadaş, açık söyleyin. Yani, bir yandan demokrasiden, laiklikten
bahsedip de bir yandan da devletin temel unsurlarını bu yöne sevk
etmeyin.
Kanunları
buradan müzakeresiz geçiriyorsunuz. Bakın, geçen gün ben burada müdahale
etmesem bir kanunun bir sayfası okunmadan geçiyordu. Yani, böyle bir
Meclis olur mu? Burada 550 milletvekili var, kanunlar okunmadan da
oylanıyor. Geçmişte de böyle bir şey olmuş. Burada,
komisyon metni okunacağına hükûmet metni okunmuş, aradan bir
süre geçtikten sonra tutmuşlar Resmî Gazetede düzeltme
yapmışlar. Bu, Meclis için en ayıplanacak bir şey.
Şimdi kanunlar burada okunmuyor, getirilmiyor. Biraz önce
arkadaşımız şey etti. Yani, 410 sıra sayılı
kanunu getirmişsiniz, yirmi tane kanunda değişiklik
yapıyor. Bilmem, yükseköğretim kurumunda okuyan öğrencilerin
aldığı burslarla, ondan sonra, Harcırah Kanunuyla,
şunla bunla getiriyorsunuz bunu temel kanun zannediyorsunuz.
Arkadaşlar, bu, temel kanun olur mu ya? Şimdi, şeyle ilgili
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla)
bursların geri ödemesiyle ilgili bir konuyla, Harcırah
Kanunuyla, efendim, Başbakanın merkez teşkilatında
çalışan memuruna verilen fazla mesaiyle, bütçedeki borçlanma
miktarını artıran kanun maddelerinde ne bir bağlantı
var ki siz bunları temel kanun şey ediyorsunuz?
O zaman bir
şey verin, yani nasıl olsa çoğunluğunuz var, ya, Mecliste
hiçbir şey müzakere edilmeden geçirelim derseniz, bence daha isabetli
hareket edersiniz, dürüst olan bu.
Onun için,
Meclisi çalıştırmaz duruma sokuyorsunuz, zamanını
boşa alıyorsunuz, ne Anayasayı nazara alıyorsunuz, ne
İç Tüzükü nazara alıyorsunuz; böyle bir Meclis zaten işlese de
hiçbir şey ifade etmez. Kanunlar müzakeresiz geçiyor, ülkede
sıkıntı almış yürümüş; böyle bir hükûmetin, bu
memleketin sonunu felakete getireceği konusunda ciddi kuşkularım
var, halk da zaten böyle, ama size bir iki sene daha herhâlde tahammül edecek.
Onun için aleyhindeyim.
Saygılar
sunuyorum efendim.
Karar yeter
sayısını istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Evet,
Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunacağım,
karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.41
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.53
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergeleri ve diğer denetim konularını
görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
1'inci
sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sıraya
alınan, Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet komisyonları raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
2.-
Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları
Raporları (1/717) (S. Sayısı: 409) (x)
BAŞKAN -
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
409 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hamit Geylani,
Hakkâri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osman Ertuğrul,
Aksaray; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk, Mersin
milletvekilleri.
Şahısları
adına, Ahmet Aydın, Ahmet Gökhan Sarıçam, Azize Sibel Gönül,
Suat Kılıç, Ramazan Başak, Gülşen Orhan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul.
Buyurun
Sayın Ertuğrul (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 409 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısını görüşmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyor, yüce Meclisimize çalışmalarında
başarılar diliyorum.
Kanun
Tasarısı ile ilgili konuşmama başlamadan önce, Kerkükün
güneyinde Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı bölgedeki
Türkmen kardeşlerimize yapılan kalleşçe saldırı sonucu
80e yakın kardeşimizin öldüğü, 200e yakın Türkmen
kardeşimizin de yaralandığı patlamayı esefle
kınıyor, oradaki kardeşlerimizin acılarını
paylaşıyoruz.
Iraklı
grupların açıkça ve kararlı bir şekilde
uyarılmaları artık kaçınılmaz bir mecburiyet hâline
gelmiştir. Iraktaki Türkmen varlığını yok etmeye, esir
almaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Anadolu Türklüğü buna kesinlikle
rıza göstermeyecektir. Hükûmetimizi bu konularda daha duyarlı olmaya
ve Irak Hükûmetine karşı daha da dik durmaya davet ediyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; malumunuz üzere, şehirlerdeki
iş imkânlarının kırsala göre daha çok oluşu sebebiyle,
şehir nüfusunun artması, şehirlerdeki arsa
fiyatlarının yüksek olması, güvenlik ve bunun gibi başkaca
sebepler yüzünden şehirlerdeki yapılaşma yataydan dikeye
dönüşmüştür. Yaşadığımız yerler tek parsel,
tek yapıdan apartmanlara, apartmanlardan bloklara, bloklardan ise sitelere
dönüşmüştür.
Burada üzerinde
durmak istediğim bir başka konu, vatandaş veya müteahhitler
konut yapacak olduklarında o kadar karmaşık ve uzun bir mevzuat
ile karşılaşıyorlar ki asıl buna çare bulmamız
gerekmektedir. Bunun içindir ki bu yasanın 3194 sayılı İmar
Kanunu ile birlikte ele alınması çok daha uygun olacaktır.
Yoksa, ileride, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası tekrar önümüze
gelecektir.
Sayın
Bayındırlık Bakanımızdan isteğimiz,
bürokratlarının İmar ve Kat Mülkiyeti Kanunu üzerinde tekrar
ciddi bir çalışma yaparak gözden geçirilmesidir.
Bir
inşaatın yapım aşamasında arsa belirlendikten sonra
inşaat yapım ruhsatı, uygulama projesi, kat irtifakı,
yapı kullanma belgesi, kat mülkiyeti işlemleri yapılır ve
en son tapu alınarak işlemler tamamlanır ve vatandaş konut
sahibi olur.
Yukarıda
özetlemeye çalıştığım aşamalar aslında
sanıldığı kadar kolay değildir, bir
yığın bürokratik aşamadır. Kontrol tabii ki
olacaktır ancak mevzuatın daha kolay ve yürütülebilir hâle
getirilmesi de şarttır.
Vatandaşlarımızın
sıkıntı duydukları bir başka konu ise: Gerek
inşaata başlamadan gerekse inşaat aşamasında,
yapı bitmeden müteahhitlerin satış yapma yetkisi vardır.
Vatandaşımız bu safhalarda da müteahhitlerden konut satın
almaktadır, ola ki bitirilemeyen inşaat sebebiyle de zaman zaman
mağdur olmaktadır ya da iskânı alınmamış binalara
oturarak müteahhidin inşaat sırasında kullandığı
ve çoğu zaman tutarları oldukça yüksek olan birikmiş elektrik ve
su gibi giderlerinden de sorumlu tutulmaktadır.
Vatandaşın
derdi bir an önce konuta oturmaktır ancak kanunlarımızın
yeterli olmayışı nedeniyle, yeterli derecede de bilgi sahibi
olamayan konut sahibi veya bina sahiplerini müteahhitlerin, kooperatif
yönetimlerinin veya site yönetimlerinin inisiyatifine bırakarak
mağdur etmektedir. Bu yönde de gerekli çözümler en kısa zamanda
alınmalı ve çaresi bulunmalıdır. Mesela, kat
karşılığı, bir müteahhit ile anlaşan bir arsa
sahibi, noterden yapacağı inşaat sözleşmesini mutlaka yetki
verdiği bir avukat nezaretinde yapmalıdır. Bu, zorunlu hâle
getirilmelidir. Hayatında ilk defa sözleşme yapan birçok arsa sahibi
müteahhitlerin inisiyatifine terk edilmemelidir. Buralardaki yaşamı
düzenleyen bir yasanın gerekliliği ve bu yasanın da günümüz
şartlarına göre düzenlenmesi gerekmektedir. Bundan hareketle, bu
Meclis 14/11/2007 tarihinde Kat Mülkiyeti Kanunumuzda aksayan ve hüküm
bulunmayan hususlar üzerinde birtakım değişiklikler yapmıştır.
Ne var ki yapılan ve yasalaşan bu değişikliklerin
uygulanması pek de kolay olmamıştır ki, şimdi bizler
söz konusu Kanun üzerinde yeniden uğraşmaktayız.
Milliyetçi
Hareket Partisi, muhalefet partisi olarak, önümüze gelen önerileri, teklifleri
ve yasaları doğru ve faydalı bulduğumuz oranda destek
olduğumuzu, bunların içinde de eksik ve yanlışlıklar
var ise uyarıda bulunduğumuzu, bu uyarılarımızın
dikkate alınmasını beklemekteyiz. Bu Kanun bize bir kez daha
göstermiştir ki, oy çokluğuna güvenip acele edilerek gerekli
araştırma ve bilgiler olgunlaştırılmadan
çıkarılacak yasaların ömrü kısa olmaktadır. Hükûmet
milletvekillerini bu konularda daha duyarlı olmaya davet ediyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 Kasım ayında
yapılan kanun değişikliğinde Hükûmetin amacı Kat
Mülkiyeti Kanununun aksayan, hüküm bulunmayan, hükmü bulunmayan yerlerinin
tadili ve ıslahıydı. Ancak aradan geçen bir buçuk yılda,
tadil edilen ve yeni eklenen yerlerden istenilen verim
alınamamış, belediyelerde ve tapu dairelerinde
yığılmalar olmuştur. Hâlbuki bir kanun tasarısı
yasalaştığında ne gibi aksaklıkların
olabileceğinin zamanında öngörülmesi gerekirdi. Yasanın
altyapısı hazırlanırken bir buçuk yılda yeniden
düzenlenmeye gidilmemesi için konunun
uzmanları, bürokratları, siyasetçiler ve sivil toplum örgütleriyle
oturularak istişare edilseydi şimdi tekrar bu yasayı ele
almamış olacaktık. Benim dediğim olsun.
mantığıyla gerekli özen ve hassasiyet gösterilmeden uygulamaya
konulan bu yasa değişikliği vatandaşı bürokrasiyle
boğuşmak zorunda bırakmış, vatandaş
uğraştığı gibi kamu görevlileri de işin içinden
çıkamamış ve sanki aradan geçen süre bir buçuk yıl
değil de otuz kırk yıl olmuş gibi şimdi tadilin
tadiline uğraşmaktayız. Adalet ve Kalkınma Partisi bu
mantığından vazgeçmeli, yasaları yazboz tahtası olmaktan
kurtarmalıdır.
Bütün bunlara
rağmen hâlen tasarının bazı yerlerinde yine eksiklikler
olduğu aşikârdır. Şöyle ki: Tasarıda, hâlen
kullanılmakta olan, ancak yapı kullanma izin belgesi
alınmamış binaların sorunlarını çözecek açık
bir hüküm yoktur. Aslında bu yasa 3194 sayılı İmar
Kanunuyla birlikte ele alınıp birbiriyle uyumlu hâle getirilmeliydi.
Zaman içinde başkaca sıkıntıların olacağına
hepimiz yine şahit olacağız. Apartman, site ve toplu konutlarda
vatandaşlarımızın toplu yaşam kurallarını
yeteri kadar bilmediği ya da kanunların yeterli
olmayışı sebebiyle bir kısım sakinlerin birçok yerde
keyfiyete dayalı hareketlerde bulunduğu, yasal yola başvurulsa
bile bunun göstermelik yaptırımlar olduğu ve kanun
dışı hareketin yapanın yanına kâr olduğunu hepimiz
görmekteyiz. Buralarda daha müspet değişikliklere gidilebilirdi. Öte
yandan Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce kat irtifakı
kurulmuş ve üzerindeki yapılar tamamlanıp yapı kullanma
izin belgesi alınmış yapılarda, kat irtifakına sahip
ortak maliklerden birinin başvurusu veya yapı kullanma izin
belgesinin yetkili idarece tapu idaresine gönderilmesi üzerine, kat mülkiyetine
resen geçilir. gibi hükümleri de vatandaşımızın işini
kolaylaştıracaktır.
Esasen, Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidara geldikleri günden beri, Mecliste oy çokluğu
sebebiyle birçok konuya gerekli özeni göstermemiş, Nasılsa
çoğunluğumuz var. denilerek ya da başkaca sebeplerle, çok
hassas konularda dahi gerekli özen ve ihtimam bir türlü gösterilmemektedir.
Onlar için en önemli şey sayısal çoğunluğun korunması
ve ne pahasına olursa olsun iktidarı kaybetmemektir. Ne zaman AK
PARTİyle ilgili yanlışlıklar ve acizlikler ortaya dökülse,
mutlaka kamuoyunu oyalayacak bir şeyler bulunmaktadır.
Yüzyılların
devlet birikimine sahip bu ülkede özellikle son iki yıldır kan
kaybeden iktidarca, hükûmet olmanın verdiği güçle
vatandaşın kafası iyice
karıştırılmış, milletin psikolojisi
bozulmuştur. Milletin yalnız psikolojisi bozulmamış,
milletin esasen en önemlisi, işi de bozulmuştur. İşi
bozulanların psikolojisi hâliyle bozulacaktır. Tüm dünyayı
etkileyen ve geleceği belli olan ekonomik kriz karşısında
gerekli önlemler Bize bir şey olmaz. anlayışıyla
zamanında alınmamış, milletin işi de bozulmuştur.
İşi bozulan birçok insanın yuvası da bozulmuştur. Son
iki yılda, geçmiş yıllara oranla boşanan aile
sayısı, kredi kart mağdurları, kapanan fabrikalar,
işsizlerin sayısı 2 kat artmıştır. Bütün bu
mağdurların sorumlusu, kendilerinden başkasına kulak
tıkayan, öneri ya da uyarıda bulunanlara Siz işinize
bakın. diyen iktidardır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın
başında dile getirdiğim üzere, Kat Mülkiyeti Kanunu yeni
düzenlemesi konusunda Zararın neresinden dönersen kârdır.
demiştik. Ziyanı yok, vatandaşımızın işi
kolaylaşsın, biz de uğraşalım, düzeltelim ancak yeter
ki dönülebilecek, düzeltilebilecek kanunlar olsun. Ya bu Meclisten geçen ulusal
güvenliğimizle veya millî servetlerimizle ilgili dönülemeyecek, tadil
edilemeyecek, Türk Ceza Kanununun 301inci maddesi, 5555 sayılı Vakıflar
Yasası ve mayınlı arazilerin temizlenmesi gibi kanunlar ne
olacak? Onların telafisi nasıl olacak? Onları da
torunlarımız tadil eder, tabii ki edebilirlerse.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; eksiklerine rağmen Kat
Mülkiyeti Kanununun hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Ertuğrul, teşekkür ediyorum.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani.
Sayın
Geylani, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının tümü üzerinde
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası 23 Haziran 1965
tarihinde kabul edilmiş, Ocak 1966da yürürlüğe girmiş ve
günümüze gelinceye kadar bazı değişikliklere
uğramıştır. 2007 yılında ise kapsamlı
değişiklik yapılmış ve kat mülkiyetine geçiş için
zorlayıcı hükümler getirilmiştir. Buna göre, yasanın
yürürlüğe girdiği tarihten önce kat irtifakı kurulmuş ve
üzerindeki yapılar tamamlanıp yapı kullanma izin belgesi
alınmış ve ana gayrimenkullerde yasanın yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren en geç iki yıl içinde kat mülkiyetine
geçilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Belirlenen süre içinde irtifak
hakkı sahiplerinden birinin veya varsa yöneticinin kat mülkiyetinin
kurulması için gerekli olan belgelerden eksik olanların
tamamlanması için diğer kat irtifak hakkı sahiplerinden her
birine yazılı bildirimde bulunulmasını gerektiriyordu.
Yazılı bildirime rağmen gereğini yerine getirmeyen kat
irtifak hakkı sahiplerinden her birine bin Türk lirası idari para
cezası verileceği hüküm altına alınmıştı.
Yine, aynı
Yasanın yürürlüğe girdiği tarih olan 28/11/2007 tarihinden
sonra yapıları tamamlanmış olan kat irtifaklı ana
gayrimenkuller için de bir düzenleme yapılmış, buna göre
yapı kullanma izin belgesinin alındığı tarihten
itibaren bir yıl içinde kat mülkiyetine geçilmesi zorunluluğu
getirilmiştir.
Belirtilen süreler
içinde kat irtifak hakkı sahiplerinden birinin veya varsa yöneticinin
yazılı uyarısı gerekmekteydi. Uyarıya rağmen kat
mülkiyetinin kurulması için Yasanın 12nci maddesinde belirtilen ve
tapu idaresine verilmesi gereken belgelerden eksik olanları tamamlamaktan
veya imzalanması gerekenleri imzalamaktan kaçınanlar için de yine
idari para cezası öngörülmekteydi. Düzenlemeye göre, kat irtifak
hakkı sahiplerinden her birine kendine ait her bağımsız
bölüm için bin Türk lirası idari para cezası verileceği hüküm
altına alınmaktaydı. Görüldüğü üzere bu yasayla da yine de
yurttaş cezalandırılmaktadır bir biçimiyle.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarıyı ve yapılacak
değişiklikleri önemsediğimizi belirtiyor, yurttaşın
sorunlarını çözecek her düzenlemeyi de destekleyeceğimizi ifade
ediyoruz. Ancak bu Yasanın üzerinden henüz bir buçuk yıl gibi
kısa bir süre geçmesine rağmen aynı Yasada yeni bir
değişiklik yapılma ihtiyacının duyulması,
Hükûmetin yasa yaparken gerekli özeni göstermemesi ve kamuoyunu, özellikle
Meclisteki muhalefetin görüş ve önerilerini de dikkate
almadığının bir ifadesi olarak görüyoruz. Ne yazık ki
Hükûmet yasa yaparken, muhalefetin -demin söylediğim- ve sivil toplum
örgütlerinin de görüşünü dikkate almak durumundadır.
Görüştüğümüz
tasarıyla her ne kadar uygulamada ortaya çıkmış olan
aksaklıkların giderilmesi, kırtasiyeciliğin ve bürokrasinin
mümkün olduğunca azaltılması suretiyle vatandaşların
yükünün hafifletilmesi hedeflenmiş ise de anılan tasarının
bu amacı gerçekleştirmek için yeterli olmadığı
düşüncesindeyiz. Zira Kat Mülkiyeti Yasasında, bütünlüğü
bozacak şekilde parça parça değişiklikler yapmak yerine, imar
hukuku ile de bağlantıları gözetilerek yeni bir düzenleme
yapılmasının daha faydalı olacağı
düşüncesindeyiz. Zira imar hukuku, kat mülkiyetinin temelini ve özünü
ifade etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, kat irtifakı ve kat mülkiyetine bağlı verilen
tapuyu yurttaşın ayrıntılı bir biçimde irdelemesi
beklenmemelidir. Ne var ki yurttaş, devletin verdiği tapuyu yine
devletin güvencesinde gördüğünden ayrıntılarla ilgilenmez ve
ilgilenmek zorunda da bırakılmaması gerekiyor. Öte yandan kat
irtifakına göre aldığı taşınmaza yapı
kullanım izin belgesi verilmediğinde yapının kaçak konumuna
gireceğini bilmemektedir. Kaçak yapının kat mülkiyetine
geçemeyeceği gibi elektrik, su, telefon ve diğer hizmetleri normalde
İmar Yasası hükümlerine göre alamayacağını da sonradan
öğrenmektedir.
Ayrıca,
yapı kullanım izin belgesi için belediye-valilik tarafından
istenen Sosyal Sigortalar Kurumu ilişkisiz belgesinden binayı yapan
müteahhidin değil de maliklerinin sorumlu olduğunu da bilmemektedir
vatandaş.
Müteahhit
tarafından çalıştırılan işçiler adına
yatırılması gerekli SSK primi borçlarından kendisinin
sorumlu olabileceği konusunda da açıklayıcı bir bilgi
yoktur tasarıda.
Diğer
taraftan, inşası tamamlanan binaların ölçümü yapılarak
kadastro paftasına işlenmediğinde hem kadastro paftasında
hem de tapu kütüğünde ilgili parsel boş görülmekte ve güncel durumu
da yansıtmamaktadır. Mülkiyet durumunu gösteren belgelerin güncel
olması son derece önemlidir. Aksi takdirde, iktisadi ve sosyal
yapının yanında her türlü mühendislik projelerinin
uygulanmasında ve kent bilgi sistemlerinin kurulmasında
sağlıklı adımların atılamayacağı ve
çözümü güç sorunlarla karşılaşılacağı da bilinen
bir gerçekliktir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde yaklaşık yirmi milyon civarında bulunan
konut sayısı ile kentsel yerleşimlerde ruhsatlı konut
oranının yüzde 60 düzeyinde olduğu ve kat mülkiyetine geçiş
oranının yüksek olmadığı da bilinen bir realite.
Yapı kullanma izin belgesi almamış yapıların
yoğun olduğunu düşündüğümüzde bu durumdaki binalarda Sosyal
Sigortalar Kurumu borçları büyük bir meblağ tutmaktadır.
Ayrıca, ruhsat yenileme ücretlerinin belediyeye gelir sağlama
adına yüksek tutulması yurttaşı hayli zor durumda
bırakmaktadır.
Bu süreçte
vurgulanması gereken en önemli konu ise plan, proje ve ruhsat eklerine
aykırı artan yapılaşma öne sürülerek bir imar affı
sürecini yaratacak girişimlerden, popülist yaklaşımlardan
gerçekten uzak durmak gerekiyor. Siyasi iktidarlarca bugüne değin on beşin
üzerinde imar affı çıkartılmış, kente karşı
işlenen suçlar affedilerek kaçak yapılaşma teşvik
edilmiş ve kentlerimiz kentleşme olgusundan yoksun
bırakılmıştır ve en önemlisi, yıkılan
binaların enkazında yitirdiğimiz yurttaşları ve
kalanların acılarını da unutmamak gerekir bu bağlamda.
Çağdaş
ve gelişmiş ülkelerdeki kentleşmeye
bakıldığında, ülkemizde imar affı çıkartan
siyasal iktidarların kente ve ülkeye ne kadar kötülük ettiklerini ve
yurttaşların geleceğini nasıl kararttıklarını
daha da açık bir şekilde görebilmekteyiz. Yıllardır yerel
yönetimler oy uğruna kaçak yapılara, iskânsız yapılara tüm
altyapı hizmetlerini götürmüşlerdir. Bu hâliyle söz konusu binalar
çeyrek asırdan beri kullanılmaktadır. Bu konutların
çoğu el değiştirmemiştir. Onun için yaşanan
sıkıntıların şu anda söz konusu binalarda oturanlar
ile doğrudan bir ilgisi de bulunmamaktadır.
Yıllardan
beri tapu sicilindeki ana kütükteki kayıtlı parsel üzerine inşa
edilen yapının her aşamasında gerekli işlemler
zamanında yerine getirilmemiş, ilgili kurumlar tarafından
izlenmemiş ve kontrol edilmemiştir. Bu nedenle birçok sorun günümüze
kadar taşınmıştır. Gerek İmar Yasasında ve
gerekse Sosyal Sigortalar Kurumu ve Kat Mülkiyeti Yasasında sorumlu
kişi olarak parsel sahibi malik ve malikler tutulmaktadır. Bu konuda
yurttaşın gereği gibi bilinçlendirilmeden sorumlu
tutulması, günümüzde büyük sıkıntıların
yaşanmasına neden olmaktadır. Belediyeler yasa gereği
yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin binalarına altyapı
hizmetlerini sunarak özünde onları meşru ve haklı kabul
etmektedirler. Kaçak ve iskânsız yapıların yapılacak bir
düzenlemeyle af şeklinde değil ama yurttaşı da mağdur
etmeyecek şekilde yasal hâle getirilmesi gerektiği
kanısındayız.
Değerli
milletvekilleri, konuya bilim ve teknolojinin hızla geliştiği ve
kent bilgi sistemlerinin kurularak hayata geçirildiği çağdaş bir
sistem yönünden bakıldığında doğal olarak kat
mülkiyetine geçişin hemen yapılması ve kurulan bilgi
sistemlerinden gerekli yararın sağlanması için bilgi sisteminin
güncel olması gerekmektedir.
Ana gayrimenkulde
cins tashihi mutlaka yapılmalı ve yapı kullanma izin belgesi
alınmasından önce bu işlem tamamlanmalıdır.
Dolayısıyla belediye, valilikler yapı kullanma izin belgelerinin
bir nüshasını tapu siciline göndermeli ve daha önce tapu siciline
kaydedilen kat irtifakına göre tapu sicil müdürlükleri resen kat
mülkiyetine geçiş işlemlerini tamamlamalıdırlar. Bu
işleyiş ise hem yurttaşların tapu sicil müdürlüklerinde
yığılmalarını ve zaman kaybını önleyecek hem
de yurttaşına hizmet eden kurumsal işleyişin önünü
açacaktır. Yapı kullanım izin belgesi alınmasında
gündeme gelen SSK ilişiksiz belgesine ilişkin işçilik
dosyası ve diğer borçların tahsilindeki sorunlar da böylece
çözüme kavuşmuş olacaktır.
Gerekli yasal
düzenleme yapılarak yapım işini yüklenen müteahhidin sorumlu olması
sağlanmalı ve yurttaşın mağduriyeti bu çerçevede
önlenmelidir. Belediyeler yapı ruhsatı, planı ve projelerine
ilişkin yenileme, kontrollük onama ve diğer işlemlerde
aldıkları aşırı yüksek ücretleri de mutlaka ama
mutlaka aşağıya çekmek durumundadırlar. Kamu hizmeti veren
merkezî ve yerel yönetimler kendilerini ticari şirket, yurttaşı
müşteri ve ülkeyi pazar olarak görmemelidirler.
Değerli
milletvekilleri, tasarıyla 634 sayılı Yasanın 12nci
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi yürürlükten
kaldırılmaktadır. Böylece kat irtifakından kat mülkiyetine
geçilmesi bağlamında noterler tarafından yapılan tasdik
şartı da ortadan kaldırılmaktadır. Bu bendin
yürürlükten kaldırılması durumunda uygulamada ciddi
sıkıntılar ortaya çıkacağı kuşkusuzdur.
Aksine, noterler tarafından onaylanma şartı uygulanmaya devam
edildiği takdirde olası ihtilafların önüne geçilmesinin kolay
olacağı kanısındayız. Çıkabilecek ihtilaflarda
ise usul ekonomisi açısından kolaylık sağlanacak ve böylece
yargılamalar daha kısa sürede çözümlenecektir. Bu nedenlerden
dolayı ispat hukuku açısından önemli niteliğe sahip bu
düzenlemenin yürürlükten kaldırılması gerektiği
düşüncesindeyiz.
Özce
sunduğumuz bu görüş ve düşüncelerle, Genel Kurulu bir kez daha
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Geylani, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.
Sayın
Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasında değişiklik
yapılmasına dair Hükûmet tasarısı ve Adalet Komisyonu
raporu üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamıza başlamadan önce bu kanun
tasarısında çok geçen kat mülkiyeti ve kat irtifakı
ifadelerinin tanımlamasını yaparak sözlerime başlamak
istiyorum çünkü halkımız bu kat mülkiyeti ve kat irtifakı
kelimelerini çok duyuyor, bunların ne olduğunu
karıştırıyorlar.
Kat mülkiyeti,
bağımsız bölümler üzerinde kurulan mülkiyet hakkıdır;
yani tamamlanmış bir yapının kat, daire, iş bürosu,
dükkân, mağaza, mahzen, depo gibi bölümlerinden ayrı ayrı ve başlı
başına kullanılmaya elverişli olan bölümleri üzerinde
kurulan bir mülkiyet türüdür. Kat irtifakı ise, arsa payına
bağlı bir irtifak çeşididir; bir arsa üzerinde, ileride kat
mülkiyetine konu olmak üzere yapılacak veya yapılmakta olan bir veya
birden çok yapının bağımsız bölümleri için o
arsanın maliki tarafından kurulan irtifak hakkıdır. Kat
irtifakı başlı başına bağımsız bir
mülkiyet türü değildir, aslolan kat mülkiyetidir.
Nüfusun
hızla artması, köylerden kentlere göçlerin artması, özellikle
büyük yerleşim merkezlerinde iş yeri ya da konut ihtiyacını
karşılayacak yer teminindeki güçlükler, kentlerde arsa
fiyatlarının yüksekliği gibi nedenlerle bir arsa üzerinde tek
katlı binalar yerine birçok kişinin yararlanacağı çok
katlı yapıların yapılması toplumsal bir zorunluluk
hâline gelmişti. Sosyal ve kültürel yönden birbirinden farklı
insanların aynı yapının dairelerinde birlikte
yaşamaları doğal olarak pek çok sorunu doğurmuştur. Bu
sorunları çözmek, beliren toplumsal gereksinimleri gidermek için 23/6/1965
tarih ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası
çıkarılmış, bu 634 sayılı Kat Mülkiyeti
Yasası 2/7/1965 tarihinde yürürlüğe girmiştir. O tarihten bugüne
kadar, birisi, 11/2/1991 tarihli 431 sayılı Kanun Hükmünde Kararname,
yedisi de yasa olmak üzere bu 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu sekiz
kez değişikliğe uğramıştır. En son, 1/7/2005
tarihinde 5378 sayılı Yasa, 18/4/2007 tarihinde 5627 sayılı
Yasa, 14/11/2007 tarihinde 5711 sayılı Yasa olmak üzere, 2005-2007
yılları arasında üç kez değiştirilmiştir, hatta
2007de iki kez bu yasa değişikliğe
uğramıştır.
634
sayılı Yasa, tek parsel üzerinde tek yapı rejimi üzerine
oturmaktayken, 13/04/1983 tarihinde çıkarılan 2814 sayılı
Yasayla tek parsel üzerinde birden çok yapı rejimine geçilmiş;
14/11/2007 tarihinde çıkarılan 5711 sayılı Yasayla da
komşu parseller üzerinde birden çok yapı rejimine geçilmiştir.
Öncelikle
belirtelim ki, görüldüğü gibi, orasından burasından yapılan
parça parça değişikliklerle, 634 sayılı Kat Mülkiyeti
Yasası artık bir yasa olmaktan çıkmış, yamalı
bohça hâline gelmiş; Yasanın ruhu, iskeleti
dağılmıştır.
634
sayılı Kanun çok önemlidir. Türkiyedeki
uyuşmazlıkların çok büyük bir kesimi bu Yasadan
kaynaklanmaktadır. Toplu yapılar, büyük şehirlerden kasabalara,
hatta köylere kadar gelmiştir. Şehirlerde ve kasabalarda 634 sayılı
Yasadan dolayı uyuşmazlık ve sorunu olmayan, bunlarla ilgisi
bulunmayan hemen hemen hiçbir kişi yok gibidir. Bu Yasa herkesi
ilgilendirir hâle gelmiştir. Sorunları çözmek için yapılan her
değişiklik mevcut sorunları çözmediği gibi yeni yeni
sorunlar üretmiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak, burada yapılması gereken, acilen
yapılması gereken olayın, bu Yasayı parça parça
değiştirmek değil, bu alandaki sorunları çözecek,
Türkiye'nin gerçeklerini göz önüne alan, İmar Kanunundaki hassasiyetleri
de dikkate alarak ikisini bir bütünlük içerisinde, yeni baştan,
sıfırdan bir kat mülkiyeti yasasını çıkarmak
olmalıdır diye düşünüyoruz.
Kat Mülkiyeti
Kanununda değişiklik yapan 14/11/2007 tarih 5711 sayılı
Yasanın kabul edilmesinin üzerinden henüz iki yıl geçmedi
değerli milletvekilleri. İki yıl geçmeden, hatta o Yasanın
hükümleri uygulama olanağı bulmadan yeniden bu Meclise geldi. Biz,
5711 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası görüşülürken Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekilleri olarak hassasiyetlerimizi, eksik gördüğümüz
hususları açıkça bu kürsüden dile getirmiştik ancak Hükûmetin,
muhalefetin önerilerini hiçbir zaman kulak verme, onları dinleme
alışkanlığı olmadığı için o
itirazlarımızı göz önüne almayı bile gerek görmedi. Ama şimdi
burada, 5711 sayılı Yasada bizim bu kürsüde Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri olarak söylediğimiz eksiklikleri gidermek için yeni bir
yasayla geliyorlar.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, biz bu kürsüde düşüncelerimizi
söylerken, 14/11/2007 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi adına
yaptığım konuşmada aynen şunu söylemişiz: Yalnız,
ben bu maddede ve geçmişte geçen, dün kabul edilen 7nci maddede
yanlış gördüğüm eksikliği belirtmek istiyorum.
Şimdi, kanun
maddesini aynen okuyorum: Belirtilen süre içerisinde yani, iki
yıllık süre içerisinde kat irtifakı sahiplerinden birinin veya
varsa yöneticinin, kat mülkiyetinin kurulması için gerekli olan
belgelerden eksik olanların tamamlanması için diğer kat
irtifakı sahiplerinden her birine yazılı bildirimde
bulunmasına rağmen, gereğini yerine getirmeyen kat irtifak
hakkı sahiplerinden her birisine, bin TL idarî para cezası verilir.
hükmündedir. Şimdi, madde metninden açıkça
anlaşılacağı gibi
demişiz ve buradaki
eksikliklerimizi soru
Devam ediyoruz:
Burada bir karmaşa var, burada eksiklik var. Aslında bunların
giderilmesi gerekirdi. Bunlar, sanıyorum, gözden kaçtı. Bu
yazılı bildirim nereden olacak? demişiz.
Devam ediyoruz:
Bu belirsizliklerin, bu karışıklıkların ortadan
kaldırılması gerekiyordu. demişiz.
Devam
etmişiz: Bu yasanın uygulanması sırasında eksiklikler
ortaya çıkacaktır. demişiz.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi biz o gün söylediklerimizin bugün burada
gerçekleşmiş olmasından dolayı -ben sevinemiyorum-
üzülüyoruz çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini yazboz
tahtasına çevirerek, böyle sürekli bir yıl önce
yaptığımız yasayı bir yıl sonra tekrar yeni
baştan düzenlemek durumunda kalmak zaman savurganlığıdır.
Nitekim, Türk Ceza Kanununda da aynı şey yapıldı. 2005
yılından önceki bir madde, 2005 yılındaki
değişiklikle kaldırıldı. Bu yasama yılı
içerisinde, tekrar o maddeyle ilgili bu kürsüde biz yeniden bir kanun
çıkarttık ve aynı eleştirileri ben o zaman da söylemiş
oldum.
Değerli
arkadaşlarım, bugünkü tasarının gerekçesinde belirtilen
hususlara katılmak mümkün değil. Öncelikle ben onu söylemek
istiyorum. Çünkü, burada açıkça söylenildiği gibi,
tasarının gerekçesinde, 5711 sayılı Yasanın halk
tarafından anlaşılamadığı nedenle bu yasanın
getirildiği, yine tapu idaresinin, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün çok dolu olması nedeniyle bu yasanın
getirildiği söyleniliyor.
Değerli
milletvekilleri, çok üzücüdür, bir kanun teklifinin gerekçesi
O yasanın
halk tarafından anlaşılamamış olması nedeniyle
kanun teklifi gelmez. Eğer o kanun doğruysa, o kanun ihtiyaçlara
cevap veriyor ise, yapılması gereken, o yasayı halka
anlatmaktır. Eğer o yasa halkın ihtiyaçlarına cevap veremez
nitelikteyse, sürdürülebilir özelliği yoksa, kanun kanun değilse,
elbette ki buraya bu tasarıyı getirmek zorunda olur. Burada
çıkıp yüreklice söylenilmesi gereken şey şudur: Biz, 5711
sayılı Yasayı çıkarırken halkın
ihtiyaçlarını dikkate almadık, muhalefet partisinin
görüşlerini dikkate almadık ve bu eksiklikleri gördük, bundan
dolayı kusurumuz var. deyip tüm Meclisten özür dilemektir.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bu yasayla, 634 sayılı Kat
Mülkiyeti Kanununun 3üncü maddesinde, 12nci maddesinde, 20nci maddesinde ve
bir geçici madde eklenerek geçici maddesinde olmak üzere toplam dört maddede
değişiklik yapılıyor. Arkasından Komisyonda,
eleştirilerimiz de dikkate alınarak bir geçici madde ilave
edilmiş, bir yürütme maddesi var, bir de yürürlük maddesi var.
Şimdi,
1inci maddede, 5711 sayılı Yasayla değişiklik
yapılan 3üncü maddenin üçüncü fıkrasında değişiklik
var. Buradaki değişiklik, yapı kullanma iznine, yani ana
gayrimenkulün tamamına dayalı bir yapı kullanma izin belgesine
dayanarak kat mülkiyeti geçişine imkân tanıyan bir düzenlemedir ki
olması gereken bir düzenlemeydi. Bunun bugün değil, 2007de olması
lazımdı.
Yine, bize göre -birazdan
açıklayacağım- tasarının 2nci maddesinde yapılan
değişiklik, kat mülkiyetinin kurulması ve istenen belgeler
konusundadır. Burada 12nci maddede bir değişiklik
yapılıyor. Aslında burada yapılan şu: (c) bendindeki birtakım
cümleler alınıyor, (a) bendine ilave ediliyor, (c) bendi yürürlükten
kaldırılıyor. Yani (a) bendi, (c) bendinin
karışımı ve burada liste olayı
kaldırılıyor ve
birden çok yapılarda yerleşimlerini
gösteren vaziyet plânı ile yapı kullanma izin belgesi
diyor. Yani
vaziyet planını da kaldırıyor.
Bu doğru bir
uygulama değil. Hem teknik açıdan doğru değil hem hukuki
açıdan doğru değil. Çünkü vaziyet planıyla mimari proje
ayrı ayrı kavramlardır. Toplu yapılarda vaziyet planı
olmazsa olmazdır. Çünkü vaziyet planı yapıların bir parsel
üzerindeki konumlarını gösterir, durumlarını gösterir,
duruşlarını gösterir. Adı üzerindedir. Yani Meclisin
dağılımı bile vaziyettir. İşte AKP
milletvekilleri burada oturuyor, CHP orada oturuyor, MHP orada oturuyor. Yani
bu bir vaziyettir. Siz eğer bunu kaldırırsanız, sadece
mimari projeyle yetinirseniz baştan daha bu yasa ölü doğuyor
demektir.
Umuyorum ve
diliyorum ki Hükûmet bu konudaki vaziyet planını tekrar tasarıya
ekleyecektir diye düşünüyorum. Yine, Hükûmet bu 2nci maddede yapmak
istediği değişikliği umuyorum ve diliyorum ki çekecektir.
Çekmesi gerekir. Tekniken ve hukuken de bir zorunluluktur.
Yine
tasarının 3üncü maddesiyle bir değişiklik getiriliyor.
Burada da bu değişiklikle bir ceza kaldırılma olayı
var. Bir de yine birbirine eklemeler olayı var. Bu konuda da bizim bir
önergemiz olacak. Sayın Hükûmetin de veya Sayın Bakanın da bu
konuda herhâlde değişiklik önergeleri olacak bizim
konuşmalarımızdan sonra, onları da dikkate alacaklar. Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, zaten, yazdığımız muhalefet
şerhinde, çok açık ve seçik bir şekilde düşüncelerimizi
anlattık.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, burada asıl sıkıntı
Yapı kullanma izin belgesi olanların kat mülkiyetine geçişinde
bir sıkıntı yok. Yani şöyle bir sıkıntı yok:
Bunların belirli prosedürü yerine getirerek kat mülkiyetine geçme
imkânı var. Ama burada asıl sıkıntı, yapı
kullanma izin belgesi olmayan ama oturan
Yani, bir yapı projesine uygun
olarak, mimari projesine uygun olarak yapılmış, inşaat
ruhsatları alınmış ancak sonuçta yapı kullanma izin
belgesi alınmamış ve müteahhit de ortadan kaçıp
gitmiş.
Şimdi, bu
insan tapu dairesine gittiği zaman, orada dairesinin bir sürü
eksikliği olduğunu öğreniyor. Yapı kullanma izin belgesi
olmadığı nedenle ilişiksiz belgesi sigortadan ve Maliyeden
aranıyor. On beşe yakın evrak aranıyor. Adam bir
bakıyor ki, işin içine giriyor, bir daha da işin içinden
çıkamaz hâle geliyor.
Değerli
arkadaşlarım, esas bunun çözümlenmesi gerekiyordu, bu
çözümlenmemiştir. Biz, toplumsal gelişim süreci içerisinde yeni
gereksinimlerin belirmesi sonucu gereksinimleri karşılayacak yeni
yasa yapma ya da mevcut yasalarda değişiklik yapma zorunluluğu
doğduğu zaman, yasama organının, bu yasama faaliyetini sürdürürken,
yasa yapılmasını gerektiren nedenleri, amaçları,
yasanın sürdürülebilir olmasını gözetmek durumunda olduğuna
inanıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi kişilerin, toplumun,
halkımızın gereksinimlerini karşılamaya,
kişilerin ve toplumun hakkını, hukukunu korumaya,
geliştirmeye yönelik yasal düzenlemeleri öteden beri savunmakta ve
bunları, hiçbir siyasi ön yargıya kapılmaksızın,
açıkça desteklemektedir. Bundan böyle de bu tür yasal düzenlemeleri
savunmayı ve desteklemeyi sürdürecektir. Bu nedenledir ki 634 sayılı
Kat Mülkiyeti Yasasının kat irtifaklı taşınmazlarda
kat mülkiyetine geçilmemiş olmasını ceza
yaptırımına bağlayan 14üncü maddesinin dördüncü
fıkrasının yürürlükten kaldırılmasına ve ceza
yaptırımına ilişkin geçici 1inci maddede
değişiklik yapılmasına ilişkin tasarı
hükümlerinin ve 634 sayılı Yasanın 3üncü maddesinin üçüncü
fıkrasında değişiklik getiren tasarının 1inci
maddesinde, yapının tamamı için düzenlenecek yapı kullanma
izin belgesine dayanarak kat irtifakının kat mülkiyetine resen
çevrilmesini öngören hükmü ve resen geçişin yanında kişiye istem
hakkı sağlayan dönüşümü açık bir şekilde
desteklemektedir. Ne var ki siyasal iktidar, zaman içinde toplumda beliren ve
yasal düzenleme gerektiren bir gereksinimi karşılarken,
anlaşılmaz bir acelecilik içerisinde bu da olsun
anlayışı ile hareket ederek düzenleme yaptığı
için bir bütünün belli parçalarında değişiklik yaparak
yasanın bütünsel iskeletini bozmayı alışkanlık hâline
getirmiştir. Bu görüşümüzün de en somut teyit edici örneği bu
Hükûmet tasarısıdır.
634
sayılı Kat Mülkiyeti Yasasında işbu tasarı ile
değiştirilmesi ve kaldırılması öngörülen hükümlerin
büyük bir kısmı, aynı Hükûmet döneminde kabul edilen ve
28/11/2007 tarihinde yürürlüğe giren 5711 sayılı Yasanın
Adalet Komisyonunda görüşülmesi sırasında kabul edilen ve CHPli
üyelerin tüm haklı itirazlarına rağmen kabul edilen, İç
Tüzükün 77nci maddesi uygulanarak kabul edilen bu olaylardır. Eğer bu itirazlar yerine gelmiş
olsaydı bugün bu meseleleri tartışmıyor olacaktık.
Biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak çok açık bir şekilde tasarının 2nci
maddesinin bu tasarı metninden çıkarılmasını
istiyoruz. Çünkü bu işin uygulaması olan Yargıtay 18. Hukuk
Dairesinin görüşü açık ve kesin şekilde budur değerli
arkadaşlarım. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi tasarının
2nci maddesiyle getirilmek istenilen düzenlemenin uygulamada kaos
yaratacağına ve bu olayın uygulanamaz hâle geleceğine
inanmaktadır.
Yine, 3üncü
maddede ise bizim önerimiz: Birinci ve üçüncü fıkradaki
değiştirilmeye gerek yoktur. Sadece burada dördüncü
fıkranın yürürlükten kaldırılması yani cezaya
ilişkin hükmün yürürlükten kaldırılması yeterlidir,
ihtiyaçlara cevap verebilir niteliktedir.
Tasarının
4üncü maddesinde de bir değişiklik gelmiş. Burada da
yapılan düzenlemede olay doğrudur. Yalnız geçici 1inci maddeye
biz bir hususun da eklenmesini istiyoruz değerli arkadaşlarım. O
da Deprem sigorta poliçesi ve başka hiçbir belge aranmaksızın.
ibaresinin eklenmesini istiyoruz. Nedeni şu: Değerli
arkadaşlarım, bugün yapı kullanma izni İmar Kanununun
30uncu maddesine göre veriliyor. Şimdi burada bu kanunun getiriliş
amacı halkımıza kolaylık sağlamak. Ancak uygulamada,
yapı kullanma izni cins tahsis belgesinin yanında, bu Yasada
yazılmamasına rağmen, deprem sigorta poliçesi kelimesi
yazılmamasına rağmen uygulamada tapu daireleri tarafından
deprem sigorta poliçesi aranmaktadır. Dolayısıyla 30
bağımsız bölümlü bir yer düşünün, 28 tanesinin siz
poliçesini bulun, 2 tanesini bulamadığınız zaman bunu
gerçekleştiremiyorsunuz, o zaman bu yasayla yapmaya
çalıştığınız kolaylık ortadan kalkıyor.
Fiilen kat irtifak sahiplerinin hepsinin toplanma zorunluluğu
doğuyor. O zaman sizin ileri sürdüğünüz iddia ortadan
kaldırılmış oluyor. Çünkü tapu daireleri 587
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 12nci maddesinde Kamu
kuruluşları, zorunlu deprem sigortasının
yaptırılmış ve priminin ödenmiş olduğu
belgelenmedikçe bu sigortaya tabi binalarla ilgili tapu tescil işlemleri
dahil hiçbir işlem yapamazlar. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu, Kanun Hükmünde Kararname, yani değeri kanuna
eşit. Şimdi, bu konuyu siz bir genelgeyle çözemezsiniz. Ben tapu
müdürü olsam, buna göre benim önüme iş gelse, ben deprem sigorta poliçesi
isterim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) O nedenle, olayı çözmek için, kanunun amacına
uygun bir şekilde olayı sağlamak için geçici maddeye aynen
şunu eklemek lazım: Deprem sigorta poliçesi dâhil başkaca belge
aranmaz. Zaten geçici maddede düzenliyoruz, zaten buna ilişkindir. Ana
maddede düzenleyemeyiz. Yani, deprem sigorta poliçesinin
kaldırılması zaten doğru değildir. O nedenle, sadece
kat irtifaklı yapılarda kat mülkiyetine geçiş
sırasında, o geçici maddede, bunun düzenlenmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Muhalefet
şerhimizde belirttiğimiz ve açıkladığımız
hususlar Hükûmet tarafından, Sayın Bakan tarafından ve AKP Grubu
tarafından dikkate alınırsa olayı kazasız belasız
götürürüz, bir daha bu yasa tasarısı tekrar Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemini işgal etmez. Söylediğimiz hususların
dinlenileceğine, kulak verileceğine inanıyoruz. Biz sadece
teknik nedenlerle bu olaya baktık, hiçbir siyasi ön yargımız
yoktur.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.
AK PARTİ
Grubu adına, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 409 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının geneli üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Nüfusun ve
şehirleşmenin hızla artması, arsa fiyatlarının
özellikle şehirlerde küçük müstakil ev yapımına imkân vermemesi
kanun koyucuyu çeşitli ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de kat
mülkiyetini düzenlemeye, bir yapının ayrı ayrı ve
başlı başına kullanılmaya elverişli kat, daire,
dükkân gibi bağımsız bölümlerinin müstakil mülkiyete konu
olmasını kabule zorlamış ve bu amaçla hazırlanan 634
sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu 1966 tarihinde yürürlüğü
konulmuştur.
1966 tarihinden
itibaren Kat Mülkiyeti Kanunumuzda günümüz ihtiyaçlarını
karşılayacak değişiklikler 2007 yılına kadar
maalesef gerçekleştirilememiştir. AK PARTİ hükûmetleri döneminde
Türkiye Büyük Millet Meclisi, diğer bütün konularda olduğu gibi, kat
mülkiyeti mevzuatını da ele almış ve Kat Mülkiyeti
Kanununda uygulamada ortaya çıkan sorunları giderecek önemli
değişikliklerin gerçekleştirilmesi sağlanmıştır.
2007
yılında yapılan değişiklikle 634 sayılı
Kanunda tek parsel, tek yapı düşüncesinden hareketle düzenlenen
mülkiyet hakkı, ortak yerler ve onlardan faydalanma, gayrimenkulün
yönetimi, ortak giderlere katılma gibi hususlar, toplu konut
uygulaması göz önünde bulundurularak yeniden düzenlenmiştir.
Yine, 2007
yılındaki değişiklikle kat irtifakından kat
mülkiyetine geçişi hızlandırmak, tapu sicilinin güncel
tutulmasını sağlamak ve bir kısım mali
kayıpların giderilmesi amacıyla da önemli
değişiklikler yapılmıştır.
634
sayılı Kanunun 14üncü maddesinin dördüncü fıkrasında 28
Kasım 2007 tarihinden sonra yapıları tamamlanmış olan
kat irtifaklı ana gayrimenkulde yapı kullanma izin belgesi
alındığı tarihten itibaren bir yıl içinde kat
mülkiyetine geçilmesi zorunluluğu getirilmiş, bu kanunun geçici
1inci maddesiyle de 28 Kasım 2007 tarihinden önce tamamlanmış
binalar için de iki yıl içinde kat mülkiyetine geçilme mecburiyeti
getirilmiştir.
14üncü maddenin
dördüncü fıkrası ve geçici 1inci maddede belirtilen süreler içinde
kat irtifakı hakkı sahiplerinden birinin veya yöneticinin
yazılı uyarısına rağmen, gerekli belgeleri vermeyen
kat irtifakı hakkı sahiplerinden her birine belediye veya mülki amir
tarafından bin Türk lirası idari para cezası verilmesi hükmü
getirilmiştir.
Bu hükümlerin
getirilmesiyle hedeflenen, kat irtifakından kat mülkiyetine geçişi
hızlandırmaktır çünkü kat irtifakından kat mülkiyetine
geçilememesi hâlinde tapu kayıtları güncellenememektedir. Bu durum
gerek tapu sicil kayıtlarının gerçeğe uygun
tutulmamasına ve gerekse diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla
yargı mercilerinde tereddütlere ve zaman kayıplarına sebep
olmaktadır. Tapu kayıtlarında arsa olarak görülen yerler
üzerinde evler hatta bloklar yapılmasına rağmen
sağlıklı bilgilere ulaşılamamaktadır. Diğer
yandan, kayıtlar güncellenemediği için belediyeler vergi
alacağı kayıplarına uğramaktadır.
İşte bu
amaçlarla hazırlanan tasarı 22nci Dönem Türkiye Büyük Millet
Meclisinde Adalet Komisyonunda rapora bağlanmış ve İç Tüzük
77nci maddesi gereğince de Adalet Komisyonumuzca benimsenerek bu dönem
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülerek
kanunlaşmıştır.
Kanunun
getirdiği düzenlemelerin uygulamada, hayata geçirilmesinde bazı
aksamaların olduğu görülmüştür. Kat mülkiyetine geçme
işlemlerinin birkaç safhadan ibaret olması sebebiyle işlem
süreci uzun olmaktadır. Vergi dairesinden ilişik kesme belgesinin
alınması, kadastro müdürlüğünde cins değişikliği
yapılması, DASK poliçesinin yapılması ve tapu sicil müdürlüğündeki
işlemler uzun zaman almaktadır. Her bağımsız bölüm
için DASK poliçesinin ayrı ayrı yapılması mecburiyeti
bulunduğundan, bağımsız bölüm maliklerinin tamamına
ulaşmak mümkün olamamakta ve DASK poliçesi olmadan da diğer belgeler
olsa dahi işlem sonuçlandırılamamaktadır.
Geçici 1inci
maddedeki sürenin bitmesine yaklaşık beş ay
kaldığı için, yoğun talep sebebiyle tapu sicil ve kadastro
müdürlüklerinin ve belediyelerin iş yükünün artması söz konusudur. Bu
süre içerisinde bütün kat mülkiyetine çevirme taleplerinin
karşılanması mümkün görülmemektedir ve bu işlemlerin
süresinde yapılamaması sebebiyle vatandaşlarımız ceza
ödemek durumuyla karşı karşıya kalabilecektir. Bir kat
maliki kat mülkiyetine geçiş işlemlerini kendisi yaptırmak
istese dahi, diğer maliklerden herhangi birinin istememesi veya herhangi
birine ulaşılamaması hâlinde işlem
gerçekleştirilememektedir. Bu nedenlerle kat mülkiyetine geçişi daha
da kolaylaştıracak değişikliklerin yapılması
zorunlu hâle gelmiştir.
Bu tasarı,
kanunda belirtilen yükümlülükleri yapmak istemesine rağmen tüm kat
maliklerine ulaşamayan vatandaşların, süresi içerisinde kat
mülkiyetine geçememeleri nedeniyle idari para cezasına muhatap olmaktan
kurtaracaktır.
Yine bu
tasarı, Kat Mülkiyeti Kanununun geçici 1inci maddesinde öngörülen
sürenin dolmasına kısa bir süre kalması nedeniyle, belediyeler,
tapu sicil müdürlükleri ve kadastro müdürlüklerinde oluşan
yoğunluğun, bu yerlerde görülmekte olan kamu hizmetlerinin önemli
ölçüde aksamasının önüne geçecektir.
Bu tasarı,
kat irtifakından kat mülkiyetine geçişi
kolaylaştırması açısından önemli bir tasarıdır.
Bürokrasinin
mümkün olduğunca bertaraf edilmesi suretiyle vatandaşların
yükünün azaltılması ve Türk Medeni Kanununun öngördüğü tapu
sicilinin güncel tutulmasını sağlayacak ve bu alanda devletin
herhangi bir mali kayba uğramaması amacıyla kat irtifakı
tesis edilmiş yapılar için resen kat mülkiyetine geçilebilmesi
hususunda reform denilecek bir düzenleme yapılmaktadır.
634
sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun sadece 14üncü maddesinin dördüncü
fıkrası ile geçici 1inci maddesinin yürürlükten kaldırılmasıyla
bu maddelerde öngörülen cezalar ve kat irtifakından kat mülkiyetine geçmek
için belirlenen bir ve iki yıllık süreler ortadan
kaldırılarak vatandaşlarımız para cezalarına
muhatap olmaktan kurtarılmaktadır.
Kat irtifakı
veya kat mülkiyeti kurulurken talep edilen noter tasdikli listenin
kaldırılması da önemli ve gerekli bir değişikliktir.
2007 tarihli değişikliğin Hükûmet tasarısında da
bulunan ancak komisyonda tasarı metninden çıkarılan bu husus
görüşmekte olduğumuz tasarıyla çözüme kavuşmaktadır.
Noter tasdikli listenin özellikle yargıya yansıyan hâllerde ispat
hukuku bakımından önemli olduğu, noter masrafının çok
fazla olmadığı, dolayısıyla vatandaşa önemli bir
mali külfet getirmediği gerekçeleriyle bu listenin
kaldırılmasını muhalefete mensup arkadaşlarımız
istemediklerini ifade etmişlerdir. Arkadaşlarımızın
üzerinde ısrarla durdukları ve noter tasdikli listenin kat
mülkiyetine geçişte mutlaka istenmesi yönündeki görüşlerinin hukuki
bir gerekçesinin olmadığı kanaatindeyim. Kat irtifakı ve
kat mülkiyeti kurulurken, talep edilen noter tasdikli listede her
bağımsız bölümün arsa payı, kat, daire, iş bürosu gibi
nevi ve bunların 1den başlayıp sırayla giden
numarası, varsa eklentisi gösterilmekte ve bu liste ana gayrimenkulün
maliki veya bütün paydaşları tarafından noter huzurunda
imzalanmaktadır. Hazırlanan tasarıda bu listenin
kaldırılması öngörülmektedir. Çünkü, noter tasdikli listede yer
alan bilgilerin tamamı kat irtifakı veya kat mülkiyeti kurulurken tapu
idaresine verilen mimari proje kapağında da yer almakta ve ana
gayrimenkulün maliki veya bütün paydaşları tarafından
imzalanmaktadır.
634
sayılı Kanunun 10uncu maddesine göre kat irtifakı ve kat
mülkiyeti resmî senetle ve tapu siciline tescil ile doğmaktadır. Tapu
idaresi kat irtifakını veya kat mülkiyetini kurarken düzenlediği
resmî senede yine noter tasdikli listede yer alan bilgileri yazmakta ve ana
gayrimenkulün maliki veya bütün paydaşları tarafından bu resmî
senet tapu memuru huzurunda imzalanmaktadır. Yani mevcut uygulamada
malikler hem noter tasdikli listede hem mimari projede hem de tapu memurunca
düzenlenen resmî senette gösterilmektedir. Noter sadece listeyi değil,
aynı zamanda maliklere ait nüfus bilgilerini ve vekâletnameleri de
onayladığından bu işlemlerin yapılması
vatandaşlarımıza önemli bir mali külfet getirmektedir.
Ayrıca,
bütün kat maliklerinin noter huzuruna gitmesinin gerekmesi bakımından
da vatandaş için bir külfet getirdiği açıktır.
Noter tasdikli
listenin özellikle yargıya yansıyan hâllerde ispat hukuku
bakımından önemli olduğu ileri sürülse de yargıya
yansıyan hâllerde tapu memuru tarafından düzenlenen resmî senet de
ispat bakımından yeterli olmaktadır.
Diğer
taraftan, malikler listesi tapu memurunca resmî senede yazılırken
mimari projeye göre işlem yapılmaktadır. Hem mimari projede hem
de tapu memurunca düzenlenen resmî senette maliklerin listesi yer
aldığından ayrıca noter tasdikli listenin istenmesi
vatandaşlarımıza gereksiz yere yük getirmekte olup, bu
değişiklikle vatandaşlara işlem kolaylığı
sağlanmış olacak, gereksiz bürokratik işlemlerin önüne
geçilecektir.
Tasarıya
göre, 634 sayılı Kanunun mevcut 12/a maddesinde yer alan vaziyet
planı ibaresi madde metninden çıkarılmakta ve kat irtifakı
veya kat mülkiyeti kurulurken mimari projenin tapu idaresine verilmesi öngörülmektedir.
Yine, muhalefete
mensup milletvekillerimiz özellikle toplu yapılarda vaziyet
planının tapu idaresine verilmesinin önemli olduğunu öne sürerek
bu değişikliğe itiraz etmektedirler.
Vaziyet
planı mimari projenin eki olduğu için vaziyet planı ibaresi
12/a maddesinden, madde metninden çıkarılmıştır.
Mimari proje tapu idaresine verildiğinde bu projenin ekleri,
dolayısıyla vaziyet planı bu proje ile birlikte tapu idaresine
verilecektir.
12/a maddesinde
mimari projenin diğer ekleri sayılmadığından vaziyet
planı da sayılmasın. mantığı ile söz konusu
değişiklik yapılmıştır.
Ayrıca,
toplu yapı uygulamasında kat mülkiyetinin ve kat
irtifakının tesisine, aranacak belgelere, tapuda yapılacak
işlemlere ilişkin hususlar ilgili yönetmeliğe göre
yapılmaktadır. Bu yüzden vaziyet planının toplu
yapılar bakımından önem arz ettiği gerekçesiyle 12/a
maddesine vaziyet planı ibaresinin eklenmesinin istenilmesi gereksizdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının
kanunlaşmasından sonra, yapı kullanma izin belgesi alacak
yapıların yapı kullanma izin belgesinin belediyece tapu
idaresine gönderilmesi üzerine kat mülkiyetine geçişin kadastro ve tapu
müdürlüklerince resen yapılması, böylece tapu sicilinin güncellenmesi
hızlanmış olacaktır. Bu tasarının kanunlaşmasından
önce yapı kullanma izin belgesi alan yapıların sahiplerinin
müracaatı veya yapı kullanma izin belgesinin belediyece tapu
idaresine gönderilmesi üzerine kat mülkiyetine geçişin kadastro ve tapu
müdürlüklerince resen yapılması bir reformdur. Vatandaşlarımızın
üç ayrı taleple yapmak zorunda oldukları işlemler
kaldırılıp işlem sürecinde önemli bir iyileşme
olacaktır.
Sonuç olarak
tasarının yasalaşmasıyla vatandaşımız
yapı kullanma izin belgesi olduğu hâlde kadastro ve tapu sicil
müdürlüğüne toplamda 3 defa müracaat edip işlem yaptırmaktan,
araç tutup memur götürmekten, her seferinde döner sermaye ücreti ödemekten,
apartmandaki daire maliklerini yurt içi-yurt dışı aramaktan,
anayasal hakkı olduğu hâlde mülküne, mülkiyetini
yansıtamamaktan, kurumlar arası kuryelikten, süreye
bağlanmış işlemi yetiştirememekten, devletinin
kendisine ceza kestiği düşüncesinden kurtulacaktır. Diğer
taraftan da tapu ve kadastro kayıtlarının güncellenmesi ve dolayısıyla
vergi tahakkukunun gayrimenkulün gerçek değeri üzerinden
yapılması sağlanacaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle tapuda vatandaşlarımıza büyük kolaylıklar
getiren bu tasarının yasalaşarak ülkemize, milletimize
hayırlı olmasını diliyor, tasarının
hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyor, hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Soru-cevap
işlemi gerçekleştireceğiz.
Buyurun
Sayın Işık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, bildiğiniz gibi, Bakanlığınız gerek il
müdürlükleri gerekse tapu ve kadastro müdürlüklerinde personel
sıkıntısı had safhadadır. Gerçekten, Kütahya
Bayındırlık İskân İl Müdürlüğü ve Tapu Kadastro
Müdürlüklerine ben bizzat gittim, gördüm; ciddi anlamda bir iş yükü
yoğunluğu var. Bu konuda Bakanlığınızın hangi
çalışmaları var? Bu personel
sıkıntısını nasıl çözebileceğiz?
İki: Bu
tasarı kanunlaştığında, kat irtifakının kat
mülkiyetine resen çevrilmesiyle vatandaşlarımız herhangi mali
yük altına girecekler mi? Yani, sonradan bir ekonomik
sıkıntı yine gündeme gelecek mi?
Son sorum da
mahkemelik gayrimenkullerdeki kat mülkiyetine geçişte yaşanacak
sorunlar nasıl çözülecek? Mahkemelik olanlar, mahkemelik durumdaki
gayrimenkullerdeki bu mülkiyet problemini nasıl çözeceksiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Taner,
buyurun.
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan,
görüşmekte olduğumuz Kat Mülkiyeti Kanunu ile bugüne kadar iki
yetkili birimden noter tamamen kaldırılmakta. Noterle ilgili
yargıya düşmüş olan ihtilaflarda, çözüm noktasında
sıkıntı olacağı kanaatine katılmıyor
musunuz?
İki: Hâlen
oturulmakta olan ama yapı kullanma izin belgesi olmayan binalarla ilgili
ne tür bir düzenleme düşünüyorsunuz? Burada kanunun herhangi bir şeyi
yok. O konuda bilgi verirseniz memnun olurum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın
Bakanım, buyurun.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Sayın Başkanım
çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle ilk
soruya
Personel
sıkıntısı noktasında
çalışmalarımız devam ediyor. İlave personel
alımları yapılacak fakat bu arada, yeni bir personel
değerlendirmesi konusunda bir çalışmamız var. Belli
yerlerde personel sıkıntısı var. Kısa zamanda
bunları giderme gayreti içerisinde olacağız.
Kat
irtifakından, kat mülkiyetine geçişte ilave bir mali yük binecek mi?
Binmiyor. Döner sermaye olarak alınan harçları da bu süreçle
alakalı olarak kaldırmış oluyoruz. Mahkemelik olan
gayrimenkullerle ilgili eğer kat irtifakından, kat mülkiyetine
geçişini engelleyecek bir mahiyeti varsa, dolayısıyla mahkeme
neticelenene kadar işlem yapılamayacağı açıktır.
Sayın
Tanerin sorusu itibarıyla, Bağımsız bölüm listelerinin
noterlerden onaylanmasının kaldırılması durumunda yani
noter onaylı bağımsız bölüm listesinin kat irtifakı
aşamasında istenmemesi durumunda bir sıkıntı
doğar mı? Doğmaz. Çünkü tapu dairelerinde zaten resmî senet
olarak o bağımsız bölüm listeleri çok detaylı olarak bizzat
tanzim ediliyor, malikler tarafından aynen tapu takriri
alırcasına imza altına alınıyor. İzin belgesi
olmayan meskenlerle ilgili yapı kullanma izin kâğıdı
olmayan kat irtifakı kurulmuş bağımsız bölümlerle
alakalı burada yaptığımız düzenleme onu
kapsamıyor. Bununla ilgili ileride bir çalışma şu anda
yapıyoruz. Oradaki özel durumlarla ilgili önümüze ne
çıkacağını yapılan çalışma neticesinde
anlayacağız, ona göre bir düzenleme yapma imkânı olabilir.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
KAT
MÜLKİYETİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
İLİŞKİN
KANUN
TASARISI
MADDE 1-
23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 3 üncü
maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Kat
irtifakı arsa payına bağlı bir irtifak çeşidi olup,
yapının tamamı için düzenlenecek yapı kullanma izin
belgesine dayalı olarak, bu Kanunda gösterilen şartlar uyarınca
kat mülkiyetine resen çevrilir. Bu işlem, arsa malikinin veya kat
irtifakına sahip ortak maliklerden birinin istemi ile dahi gerçekleştirilebilir.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe.
Buyurun
Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 409 sıra sayılı Kat
Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, nüfus artışı, kentleşme, arsa üretimindeki
sıkıntılar insanları toplu yaşamaya yönlendirmiş,
bunun getirdiği sonuçlar için de sorunları çözmek amacıyla 634
sayılı Kat Mülkiyeti Yasası 1965 yılında
yürürlüğe girmiştir. Değişim sonucu yeni doğan
sorunlar nedeniyle ve Yasanın da yeterince ihtiyaçları
karşılayamaması gerekçesiyle bu Yasada 1969 yılında,
1983 yılında, 1992 yılında, 2000 ve 2007
yıllarında ciddi kapsamlı değişiklikler
yapılmıştır. Şimdi yapılan değişikliklerle
de Yasa, hemen hemen yamalı bir bohça hâline dönüşmüş
durumdadır. Elbette bu Yasa yürürlüğe girdikten sonra, çeşitli
tarihlerde ihtiyaçlardan kaynaklanan değişiklikler de
yapılmış. Kat Mülkiyeti Yasasında bütünlüğü bozacak
şekilde parça parça değişiklikler yapmak yerine, imar hukuku ile
bağlantıları gözetilerek yeni bir düzenleme yapılmasının
daha faydalı olacağı tartışmasızdır. Kat
Mülkiyeti Yasası, günümüz koşullarında uygulaması yönünden
herkesi yakinen ilgilendiren bir yasadır, uygulaması en yaygın
olan bir yasadır. Bu nedenle, anlaşılabilir,
uygulanabilirliği basit olan yeni bir düzenleme daha uygun olacaktır
diye düşünüyorum.
Sevgili
arkadaşlar, Kat Mülkiyeti Yasası üzerinde bundan bir buçuk yıl
önce yirmi dört maddede değişiklik yapmıştık. Kapsam
genişti ama yasa tasarısı, bir buçuk yıl önce,
Parlamentonun gündemine İç Tüzükün 77nci maddesi gerekçe gösterilerek,
bir de temel yasa kapsamı içinde yeterince tartışılmadan
geçmiştir ve aradan bir buçuk yıl geçiyor, bir buçuk yıl önce
değiştirdiğimiz kanun maddelerini bugün tekrar, yeniden
değiştirme ihtiyacı duyuyoruz. Elbette, Kat Mülkiyeti
Yasasının getirdiği değişiklikler zamana uyum
sağlayabilmek amacıyladır ama eğer bir yasa bir buçuk
yıl sonra tekrar Parlamentonun gündemine getiriliyorsa o yasanın ilk
hazırlanışında ciddi aksaklıkların olduğunu
da düşünmek zorundayız. Bir parlamento bir buçuk yıl
sonrasını göremiyorsa, o parlamento yasa yapma tekniği
açısından ciddi sıkıntılara düşmüş demektir.
Bakın, biraz
sonra görüşeceğimiz 2nci maddeyle ilgili, aynı tasarı, bir
buçuk yıl önce Parlamentonun gündemine getirilmiş, Komisyonda tartışılmış,
Komisyonda -o zaman Adalet Komisyonu Başkanı Sayın Köksal
Toptan- bilim adamları dinlenmiş -Parlamentoda o dönem iki siyasi
parti var- iki siyasi partinin grup temsilcileri o maddeyi tartışmış,
Yargıtay düşüncesini söylemiş ve Sayın Köksal Toptanın
sözleriyle Kat Mülkiyeti Kanunundaki 12nci madde, 634 sayılı
Kanunun 12nci maddesi aynen korunmalıdır, hiçbir
değişikliğe gidilmemelidir. demiştir.
Bir buçuk
yıl geçiyor, bir buçuk yıl sonra, bu tasarı gene aynen
Komisyonun gündemine ve şimdi de Genel Kurulun gündemine getiriliyor. Bir
buçuk yıldır bu Yasanın uygulanmasında ne tür
aksaklıklar doğdu? Hangi gerekçeler var? Bu gerekçelerin hiçbirisi
yok. Görüşmelerde Yargıtay gene, ısrarla, eski düşüncesinde
duruyor. Buna rağmen uygulamada ne tür aksaklık doğduğu
ileri sürülmemesine rağmen ısrarlı bir şekilde bu
yasanın tekrar görüşülmesi isteniyor. Bunu Sayın Bakanla
görüştüm. Perşembe günü, Sayın Bakanla Meclis Genel Kurulunda görüştüm.
Eğer bu konuda hukuksal açıdan bir sıkıntı olursa
2nci maddeyi geri çekeceğini söyledi. Bir bakanın sözüne güvenmeyip
de kimin sözüne güveneceksiniz ki? Şimdi, görüşüyorum, Sayın
Bakan Ben bu konuda ısrarlıyım, geçirilmesinden yanayım.
diyor! Peki, Sayın Bakan, bir buçuk yıl önce bu yasa
taslağı Komisyona geldiğinde, Komisyonda, bu tasarının
yanlış olduğunu hem Adalet ve Kalkınma Partisinin 22nci
Dönem milletvekilleri hem Cumhuriyet Halk Partisinin 22nci Dönem
milletvekilleri toptancı bir görüşle, ittifakla kabul etmişlerdi;
şimdi, hangi gerekçeleri ileri sürerek bunu kaldırma ihtiyacı
duyuyoruz?
Siyaset ciddi bir
iştir. Siyaset adamı kolay yetişmez ama bir siyasetçi
perşembe günü bir parlamentere Ben bu yasanın 2nci maddesini
çekiyorum. deyip de bugün Çekmiyorum. diyorsa
Sayın Bakan, çabucak
eskidiniz, çabucak. Bakanın sözüne güven duyulur. bakanın sözüne
güven duyulur. O sözü vermeseydiniz keşke. O düşüncelerinizi
keşke bizimle paylaşmasaydınız. O konuda ısrarcı
olabilirsiniz. O ısrarcı davranışınıza saygı
duyarım sonuna kadar ama bir bakan, perşembe günü Meclisin içinde
peki demesine rağmen bugün farklı düşünüyorsa
Sayın
Bakan, bir hafta on beş gün sonra başka bir değişiklikle
gelmeyeceğinizin bana ne tür garantisini verebilirsiniz ki? Nasıl
güven duyulabilir ki bu Hükûmete? Nasıl güven duyulabilir ki bu Hükûmetin
getirdiği bürokratlara? Yani, bu işin bir ciddiyeti olur, yasa
yapmanın bir tekniği olur. Bunlar yok. Bunlar yok. Yenisiniz
Sayın Bakan ama daha önce komisyon başkanlığı
yaptınız, onun getirdiği olanakları iyi
değerlendirmeniz lazımdı. Bir parlamenter, bir siyasetçi söz
vermişse, o sözü yanlış da olsa arkasında durur.
Durmanız gerekir Sayın Bakan, durmanız gerekirdi daha
doğrusu. Ama, tabii ki siz farklı düşünebilirsiniz. Çünkü dün
siyasette Dün dündür, bugün bugündür. diyenleri gördük. Peki, bir buçuk
yıl önce bu Kat Mülkiyeti Kanununun yirmi dört maddesinde
değişiklik yapılırken Cumhuriyet Halk Partili
milletvekilleri olarak bizler, getirdiğiniz kat irtifakından kat
mülkiyetine geçişteki cezaların yanlış olduğunu 22nci
Dönemde hem Parlamentoda hem Komisyonda söyledik. Şimdi, bizim
dediğimize bir buçuk yıl sonra geliyorsunuz. Bu yurttaşa bu
kadar ezayı, cefayı çektirmek sizi üzmedi mi? Bir buçuk yıl
sonra bizim dediğimize geliyorsunuz. Bu cezaları
kaldırıyoruz bugün. Peki, bir buçuk yıldır niçin bu kat
sakinlerine bu cezayı uygun gördünüz? Bunun gerekçesi nedir? O gün de
Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri Adalet Komisyonunda bu tür bir
düzenlemenin yanlış olduğunu söyledi. O tür bir düzenleme
Anayasanın mülkiyet hakkına karşıdır. Benim kendi
mülkiyetimde ne tür davranışlar içerisinde olacağıma, ne
tür hareket edeceğime dair yasal bir düzenleme yapamazsınız,
yapamazsınız! Ama o gün de birileri size, o günkü Sayın Bakana
bir şeyler söyledi, ikna ettiler, cezai yaptırım.. Tabii ki o
cezai yaptırımdan dolayı başınız
ağrıdı, bizim de devamlı, bir buçuk yıldır
başımız ağrıyordu ve biz bir buçuk yıldır
kamuoyunda onu söylüyorduk, Bunu yapan Adalet ve Kalkınma Partililer.
diyorduk, Biz onları uyardık, bu Yasada değişiklik
gerekir. diyorduk. Şimdi, bu Yasanın değiştirilmesi
yönünde sizlerle hemfikiriz ama 12nci maddede yapılan o
değişiklik konusunda hukuksal açıdan ciddi endişelerimiz
var, onu paylaşmaya çalıştık.
Bazı
şeylerde, hukuk kurallarında maddi ölçüler düşünemezsiniz.
İspat hukuku açısından gerekli olan koşullar var. Kat
Mülkiyeti Kanununda ciddi değişiklikler yapılmadı ama bu
tür bir değişikliğin getireceği faydalar dilerim iyi olur
ama hakikaten hukuksal alanda uygulanması açısından
sıkıntılar göreceğinizi hissediyorum ve görüyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Parlamentonun
çalışma programının bitmesine yakın olan günlerde
gelen yasalardan birini görüşüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ünlütepe.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Elbette her madde üzerinde görüşmeler
yapılsaydı çok daha yararlı olurdu ama geneline
baktığımızda toplumun lehine olan yasalar, geneline
baktığımızda Cumhuriyet Halk Partisinin bir buçuk yıl
önce söylediği bu cezaların verilmesinin
yanlışlığını bir buçuk yıl sonra
düzeltiyorsunuz. İşte, Türkiyeyi bizim en az bir buçuk yıl
gerimizden idare etmeye kalkıyorsunuz ve öyle yönetiyorsunuz.
Açıkçası
bu konuda size desteğiz ama güven duygusu açısından
baktığınızda Sayın Bakan, bakanın sözüne
güvenilmelidir, bir bakan siyaset yapıyorsa, siyaset adamıysa çok
daha ciddi davranışlar içinde olmalıdır diyorum.
Bu yasanın
hem toplumumuz için hem yüce Meclisimiz için hayırlı ve uğurlu
olması dileğiyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gruplar
adına başka söz talebi? Yok.
Şahısları
adına? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- 634
sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendi aşağıdaki şekilde de-ğiştirilmiş
ve (c) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
a)
Anagayrimenkulde, yapı veya yapıların dış cepheler ve
iç taksimatı bağımsız bölüm, eklenti, or-tak yerlerinin
ölçüleri ve bağımsız bölümlerin konum ve büyüklüklerine göre
hesaplanan değerleriyle oranlı arsa payları, kat, daire, iş
bürosu gibi nevi ile bunların birden başlayıp sırayla giden
numarası ve bağımsız bölümlerin yapı inşaat
alanı da açıkça gösterilmek suretiyle, proje müellifi mimar
tarafından yapılan ve anagayrimenkulün maliki veya bütün
paydaşları tarafından imzalanan, yetkili kamu kurum ve
kuruluşlarınca onaylanan mimarî proje ile yapı kullanma izin
belgesi.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- 634
sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin birinci ve üçüncü
fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve dördüncü fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
Henüz yapı
yapılmamış veya yapısı tamamlanmamış bir
arsa üzerinde kat irtifakının kurulması ve tapu siciline tescil
edilmesi için o arsanın malikinin veya bütün paydaşlarının
buna ait istem ile birlikte 12 nci maddenin (a) bendine uygun ola-rak
düzenlenen proje ile (b) bendindeki yönetim plânını tapu idaresine
vermeleri lazımdır. Kat mülkiyetine geçişte ayrıca yönetim
plânı istenmez.
Yapının
tamamlanmasından sonra kat irtifakının kat mülkiyetine
çevrilmesi, kat irtifakının tesciline ait resmi senede ve 12 nci maddede
yazılı belgelere dayalı olarak, yetkili idarece yapı
kullanma izin belgesinin verildiği tarihten itibaren altmış gün
içinde ilgili tapu idaresine gönderilmesi üzerine resen yapılır.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4- 634
sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiş-tirilmiştir.
GEÇİCİ
MADDE 1- Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kat irtifakı
kurulmuş ve üzerindeki yapılar tamamlanıp yapı kullanma
izin belgesi alınmış yapılarda, kat irtifakına sahip
ortak maliklerden birinin başvurusu veya yapı kullanma izin
belgesinin yetkili idarece tapu idaresine gönderilmesi üzerine kat mülkiyetine
resen geçilir.
BAŞKAN Madde
üzerinde söz talebi? Yok.
Bir adet önerge
vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının çerçeve 4 üncü maddesi maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali
Rıza Öztürk Halil
Ünlütepe Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Mersin Afyonkarahisar Malatya
Turgut
Dibek Şevket
Köse
Kırklareli Adıyaman
"Madde 4-
634 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Geçici Madde 1-
Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kat irtifakı kurulmuş ve
üzerindeki yapılar tamamlanıp yapı kullanma izin belgesi
alınmış yapılarda, kat irtifakına sahip ortak
maliklerden birinin başvurusu veya yapı kullanma izin belgesinin
yetkili idarece tapu idaresine gönderilmesi üzerine zorunlu deprem
sigortası poliçesi dâhil başkaca hiçbir belge aranmaksızın
kat mülkiyetine resen geçilir."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Yeter sayı
nedeniyle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Katılıyoruz.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kat
irtifakından kat mülkiyetine geçişi kolaylaştırmak
amacıyla kat mülkiyetine geçişte ana gayrimenkulün yapı kullanma
izin belgesi yeterli ve gerekli koşul görülmüş iken uygulamada tapu
dairelerinin 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun
Hükmünde Kararnamenin 12 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki "
... kamu kuruluşları zorunlu deprem sigortasının
yaptırılmış ve priminin ödenmiş olduğu
belgelenmedikçe bu sigortaya tabi binalarla ilgili tapu tescil işlemleri
dâhil hiçbir işlem yapmazlar." Hükmüne dayanarak her bağımsız
bölüm için zorunlu deprem sigortası
yaptırıldığına dair sigorta poliçesi istemektedirler.
Bu da uygulamada kat mülkiyetini geçiş sırasında kat irtifak
sahiplerinin tümünün aranıp bulunmasını zorunlu hale
getirmektedir. Böylece kat irtifak sahiplerinin tamamı olmadan geçişi
mümkün kılan bu kanuni düzenlemenin pratik olarak geçersiz kalması
sonucu doğmaktadır. Bu da bu Tasarının getiriliş temel
amacına esaslı bir aykırılık oluşturmaktadır.
Önerge ile getirilmesi istenilen değişiklik ile geçici 1 inci maddenin
"
gönderilmesi üzerine" ibaresinden sonra "zorunlu deprem
sigortası poliçesi dahil başkaca hiçbir belge
aranmaksızın" ibaresi eklendiği takdirde adı geçen 587
sayılı kanun Hükmünde Kararnameye dayanarak her
bağımsız bölüm için zorunlu deprem sigortası poliçesi
istenilmeyecek, kat mülkiyetine geçişte bütün kat irtifak sahiplerinin
aranıp bulunulması söz konusu olmayacak, vatandaşlar da gereksiz
bir yükten kurtulacak ve böylece Tasarının getiriliş amacı
gerçekleştirilmiş olacaktır.
BAŞKAN
Gerekçesini dinlediğiniz, Hükûmetin katıldığı,
Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 4üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci maddeyi
okutuyorum:
Madde 5- 634 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ
MADDE 2- 28/11/2007 tarihinden önce kurulan toplu yapılara ait yönetim
planlarının bu Kanun hükümlerine uyarlanması amacıyla
yapılacak ilk değişiklik için mevcut kat malikleri kurulunun
salt çoğunluğu yeterlidir. Mevcut toplu yapı yönetimleri,
değiştirilen yönetim planına göre yeni yöneticiler seçilinceye
kadar geçici yönetim olarak görevini sürdürür. Toplu yapı yöneticisi
seçimi, en geç yönetim planının değiştirilmesini takip eden
üç ay içinde yapılır.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Bir adet önerge
vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Halil Ünlütepe |
Ali Rıza Öztürk |
Turgut Dibek |
|
Afyonkarahisar |
Mersin |
Kırklareli |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
Şahin Mengü |
|
Malatya |
|
Manisa |
Madde 5- 634 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
Geçici Madde 2-
Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce kurulan toplu yapılara ait yönetim
planlarının, bu Kanun hükümlerine uyarlanması amacıyla
yapılacak ilk değişiklik için mevcut kat malikleri kurulunun salt
çoğunluğu yeterlidir. Mevcut toplu yapı yönetimleri,
değiştirilen yönetim planına göre yeni yöneticiler seçilinceye
kadar geçici yönetim olarak görevini sürdürür. Toplu yapı yöneticisi
seçimi, en geç yönetim planının değiştirilmesini takip eden
üç ay içinde yapılır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Yüksek takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Katılıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
5711
sayılı Kanunun Geçici 3 üncü maddesi, Kanunun yürürlüğe
girmesinden önce kurulan toplu yapılara ait yönetim planlarını,
altı aylık süre içinde 634 sayılı Kanuna uyarlama
olanağını sağlayan bir düzenleme olup, bu sürenin
dolmuştur.
Tasarının
5 inci maddesi ile Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici 2 nci maddede; yönetim
planlarının bu Kanun hükümlerine uyarlanmasının, 28/11/2007
tarihinden önce kurulan toplu yapılar yerine, bugüne kadar geçen süre içinde
kurulan toplu yapılara uygulanması ile bir boşluğun
oluşmasını önlemek amacıyla bu değişiklik
önergesi verilmiştir.
BAŞKAN
Gerekçesini dinlediğiniz, Hükûmetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde 5inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6ncı
maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
7nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 7- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Böylece
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Saat 20.15te
toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.25
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.21
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 108inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere
devam edeceğiz.
3üncü
sıraya alınan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/688, 1/703,
1/684, 1/696) (S. Sayısı: 384)(x)
BAŞKAN -
Sayın Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
384 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yalova Milletvekilimiz
Muharrem İnce, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir
Milletvekili Sayın Beytullah Asil.
İlk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yalova Milletvekili Muharrem
İnceye aittir.
Sayın
İnce, buyurun efendim. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, bugün burada gündem dışı olarak Karaman
Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün, 732nci Türk Dil Bayramını
kutladı, ben de kutluyorum ama ne tesadüf ki bugün bu saatlerde, bu
Parlamento Medipol Üniversitesini kabul edecek. Ben Medipolün ne anlama
geldiğini bilmiyorum, 3-4 tane doktor arkadaşıma telefon
açtım, onlar da bilmiyor. Eğer bu yüce Meclis içerisinde Medipolün
ne anlama geldiğini bilen varsa lütfen bana açıklasın. Bence bu
isim Genel Kurul aşamasında mutlaka değiştirilmeli.
Bir diğeri,
yine Anadolu topraklarının en büyük değerlerinden birisi olan,
hatta insanlığın en büyük değerlerinden birisi olan
Mevlânâ isminin bir vakıf üniversitesine verilmesini de doğru
bulmuyorum. Bu bir devlet üniversitesi olabilirdi, çok da şık olurdu,
çok da doğru olurdu, biz de gönül rızasıyla bunu desteklerdik.
Ben, Genel Kurulda Mevlânâ Üniversitesi isminin ve Medipol Üniversitesi
isminin değiştirileceği umudunu taşıyarak
konuşmama başlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, yedi yılda 41 devlet üniversitesi kuruldu, 15 vakıf
üniversitesi kurulmuştu, bugün de 7 tane daha kurulacak, 22 vakıf
üniversitesi. Toplam 94 devlet üniversitesi ve 45 vakıf üniversitesi.
Üniversite konusu, ne yazık ki hep yanlış
tartışıldı. Senin ilinde var mı, yok mu? Benim ilimin
ekonomik yaşamına, ticari yaşamına ne katkı
sağlayacak? gibi dünyanın hiçbir yerinde üniversite kurulurken
tartışılmayan şeyler ne yazık ki bizde böyle
tartışıldı, üniversiteye hep böyle baktık. Çok ucuz
bir bakış açısıydı bu ve üniversite konusunu,
şöyle bir on beş yirmi yılı incelediğimizde, Meclis
tutanaklarına baktığımızda, ne yazık ki
milletvekilleri, muhalefet milletvekili oldukları dönemlerde çok
doğru şeyler söylemişler ama iktidar milletvekili olduğu
dönemlerde bu görüşlerinden vazgeçmişler. Örneğin, 1999
yılında bir sayın milletvekili, daha sonra Millî Eğitim
Bakanı olan bir sayın milletvekili Bugün vakıf
üniversitelerimiz dâhil, yetmiş iki üniversitemiz vardır. Bu
üniversitelerin üzülerek söylüyorum- birçoğunun çok ciddi boyutta
eksiklikleri vardır, çok ciddi boyutta aksaklıkları vardır.
Ben bu tabiri kullanmak istemiyorum ama bunların bir kısmı
tabela üniversiteleridir. diyor, çok da doğru söylüyor, ama kendisi bakan
olduğunda kurulan Ardahan Üniversitesinin bir tabelası bile yoktu.
Bunu ne yazık ki tartışmanın dışında tutuyor.
Sayın
milletvekilleri, altmış beş yeni üniversite
Peki ne
yaptık, farklı bir şey yaptık mı? Aynı iktisadi
ve idari birimler fakültesini, aynı mühendislik fakültelerini, aynı
fen-edebiyat fakültelerini, aynı hukuk fakültelerini kurduk. Oysa dünyadaki
üniversitelerin yapısı değişti. Biz bu kurduğumuz
devlet üniversitelerinde de, vakıf üniversitelerinde de, hiçbirinde ne
yazık ki bu değişimi yakalayamadık ve üniversite konusunu
bu Mecliste tartışırken şöyle demedik: Üniversite bir
araştırıcılar topluluğu mu olacak, bir yetiştirme
ortamı mı olacak birey için, yoksa toplumun hizmetinde bir üniversite
mi istiyoruz? Üniversite entelektüel bir kalıp mı olacak?
Eğitimin ekonomik yaşamda temel bir görev üstlendiğini önemseyen
bir üniversite anlayışı mı, üretim faktörüne
dönüşmüş bir üniversite mi? Bu tartışmaların hiçbirini
ne yazık ki burada yapmadık. Benim ilimde ne zaman olacak, senin
ilinde kaç tane var? tartışmasının ötesine gidemedi.
Bu Meclis
kürsüsünden hiçbir zaman yedi yıldır bu Komisyonun üyesiyim- ne
yazık ki üniversitelerin altyapı sorunlarını
tartışmadık. Yurt, barınma sorunlarını
tartışmadık ama rektör atamalarını çok
tartıştık. Hatta öyle oldu ki rektör atamaları üniversite
kurulmasının çok önünde oldu.
Bakınız,
2002 yılında Kredi ve Yurtlar Kurumundaki yurt kapasitemiz 185 bin,
bugünkü kapasitemiz 208 bin. Sadece 23 bin artmış. 2008-2009
eğitim-öğretim yılında 552 bin öğrenci
yerleştirilmiş üniversitelere, 213 bini yurt müracaatı
yapmış ve bunların -213 binin- sadece 89 bini yurtlara
yerleştirilmiş. Lisans düzeyindeki öğrenci sayımız 1
milyon 675 bin ve yurtların kapasitesi 375 bin. Bunun içine devlet
yurtları, vakıf yurtları, özel yurtlar dâhil. Bütün bunlar
yetmiyormuş gibi, 4 Mayıs 2009 tarihinde, Kredi ve Yurtlar Kurumu
Genel Müdürlüğü, Millî Eğitimden alındı,
Başbakanlığa bağlandı.
Şimdi, daha
önce Başbakanlığa bağlıydı, AKP Hükûmeti döneminde, 2002de iktidara geldikten sonra
buradan aldınız -Başbakanlıktan- Millî Eğitime
bağladınız, şimdi tekrar Başbakanlığa
bağlıyorsunuz. Bu değişikliğin sebebini
anlayabilmiş değilim. Acaba Sayın Bakan bunu başaramaz diye
mi elinden alındı, doğrusu bunu anlayabilmiş değilim.
OECD
raporlarında üniversitelerin özerkliğine
baktığımız zaman yedi kalemde üniversitelerin
özerkliği tartışılıyor. Meclis kürsüsünden hiç
tartışılmayan bu yedi özerkliği sizlerle paylaşmak
istiyorum. Üniversitelerin bina ve arsa mülkiyeti var mı? Borç ve kredi
alma özerkliği var mı? Hedeflerine göre bütçeyi harcama kabiliyeti
nedir? Akademik yapı ve ders içeriklerini belirleme hakkı var mıdır?
Akademik personeli işe alma veya işten çıkarma yeteneği
nedir? Maaşları belirleme yeteneği nedir? Ne kadar öğrenci
alacağına karar verebiliyor mu? OECD raporlarına göre, bu
özerklik ölçütlerinde ne yazık ki Türkiye sıfır çekiyor.
Bırakın sıfır çekmeyi, bir Belediye Başkanı
Ankarada -Büyükşehir Belediye Başkanı- bir üniversitenin
arazisine göz dikebiliyor.
İşte bu
tartışmaların arasında hiçbir zaman öğretim üyesi
sorununu tartışmıyoruz. Ön lisans programlarında 658 bin
öğrencimiz var ve ön lisans programlarında 658 bin öğrencimiz
olmasına rağmen, 132 profesörümüz var yani 5 bin öğrenciye 1
profesör düşüyor. Lisans düzeyindeki öğrenci sayımız 1
milyon 675 bin, profesör sayımız 13 bin yani 127 öğrenciye 1
profesör düşüyor. Devlet üniversitelerinde öğrencilerin yüzde 92,5u
okuyor, vakıf üniversitelerinde yüzde 7,5u okuyor. Öğretim üyelerine
baktığımızda öğretim üyelerinin yüzde 90ı devlet
üniversitelerinde, yüzde 10u vakıf üniversitelerinde yani vakıf
üniversiteleri çok daha şanslı bir konumda burada.
Vakıf
üniversiteleri, öğretim üyesi yetiştirmek için hiçbir
yatırım yapmıyor, bu konuda hiçbir harcama yapmıyor. Ve
şu örneği vermek istiyorum, bir futbolcuyla bir profesör
örneğini vermek istiyorum: FIFA talimatlarına göre, bir futbolcunun
yetişmesine katkısı olan bir kulüp yetiştirme tazminatı
alıyor. Futbolcuya yetiştirme tazminatı var ama profesöre
yetiştirme tazminatı yok. Devlet üniversiteleri buradan hiçbir
tazminat talep edemiyor.
Sayın
milletvekilleri, 1933ten bu yana ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti,
vatandaşlarının yükseköğrenim ihtiyacını
karşılayamıyor, bu sorunu çözemiyor. Yükseköğrenimle ilgili
tartışmalar, katsayı, türban, imam-hatip lisesi, bu tür
tartışmaların dışına ne yazık ki
çıkmıyor. Ülkemiz neden geri kalmış? Bu ülkede ova mı
yok, akarsu mu yok, maden mi yok; yetişmiş insan gücü mü yok, genç
bir nüfus mu yok; turizm mi yok? Hangisi yok? Bütün bunların hepsi var.
Peki, ülkemizin geri kalmışlığının nedeni ne?
Hepimiz biliyoruz ki insanımızın yeterince eğitilmemiş
oluşu. Tarımımız verimsiz, sanayimizdeki vergi
oranları ve enerji maliyetleri yüksek, turizmde yetişmiş
elemanımız yok, madenlerimiz yetişmiş elemanımız
olmadığı için katma değer üretilmeden ucuza
satılıyor. İşte böyle bir ortamda ne yazık ki
eğitimsiz insanlar topluluğu olduk çıktık.
Bakın ben
size 1920lerden, 1930lardan birkaç örnek vermek istiyorum: Bugün dünya bir
küresel krizle boğuşuyor. 1929da da bir büyük kriz vardı ama
unutmayınız ki bu ülkedeki Musiki Muallim Mektebi 1929da
kurulmuştur. Yani dünya bir ekonomik krizle boğuşurken bu ülkeyi
yönetenler, cumhuriyeti kuranlar Musiki Muallim Mektebi yani bugünkü
konservatuarın ilk temellerini o yıllarda atmışlardır.
Nasıl oluyor
da 1920lerde karma eğitimi, yeni Türk harflerini, 1933teki üniversite
reformunu, öğretim birliğini gerçekleştirenler, yani sorunun,
ülkenin kalkınmasındaki temel sorunun eğitim olduğunu
görenler çok doğru işler yapmışlar da nasıl olmuş
da seksen yılda biz bu sorunları çözememişiz? İkinci Dünya
Savaşında Nazi zulmünden kaçan bilim adamları Türkiyeye
sığınıyorlar ama bugün bizim bilim adamlarımız
yurt dışına gidiyorlar. İşte bunları hep birlikte
sorgulamalıyız.
Yine size
tarihimizden bir güzel örnek vermek istiyorum: 10 Temmuz 1921, İnegöl
işgal edilmiş; 15 Temmuz 1921, Bozüyük işgal edilmiş; 17
Temmuz 1921, Kütahya işgal edilmiş ama 15 Temmuz 1921 günü Atatürk
Ankarada Maarif Kongresini topluyor. Yani ülke bir yandan işgal
edilirken, o, eğitime verdiği önemden hiç vazgeçmiyor. Yani siz kriz
anlarınızda, borçlu olduğunuz anlarda, ekonomik problemler
yaşadığınız anlarda, az köprü, az yol, az okul, az
baraj yapabilirsiniz ama az eğitim yapamazsınız.
Hep birlikte
şunu sormalıyız kendimize sayın milletvekilleri: Biz neden
başaramadık bu yükseköğretim problemini? Neden
başaramadık? Çünkü biz tartışmalarımızı
bilimsel ölçütler içerisinde yapmadık, ideolojik tartışmalarla
gün geçirdik, konuya bizim takım, sizin takım meselesinden
baktık. İktidarlar değişince eğitim politikaları
değişti. Bırakın iktidarların değişmesini,
aynı iktidarın farklı millî eğitim bakanlarının
farklı uygulamalarıyla karşılaştık. Gece
rüyasında gördüğü uygulamaları sabahleyin uygulamaya sokan
bakanlarla karşılaştık.
Nasıl bir
üniversite açılmalı, nereye, nasıl açılmalı? Bence
önce bunun yasasını çıkarmalıydık. Yani üzerinde
MHPnin de, DTPnin de, CHPnin de, AKPnin de hep birlikte
anlaştığımız, şu şu şu ölçütler
sağlandığında üniversite kurulur diye bir yasa
çıkarmalıydık önce.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizin bu eğitimsiz insanlar topluluğunda,
eğer hâlâ bu ülkede 7 milyon okuma yazma bilmeyen insan varsa ve bunların
5 milyonu kadınsa oturup başımızı ellerimizin
arasına alıp ciddi ciddi düşünmemiz lazım: Bizim
dezavantajlarımız neler, avantajlarımız neler?
İşte
bizim dezavantajlarımız: ARGE eksikliklerimiz, düşük nitelikli
meslek eğitimimiz, altyapı eksikliklerimiz, uzun vadeli düşünce
eksikliklerimiz, beyin göçü, hızlı nüfus artışı ve
kırdan kente plansız göç. Bunlar bizim en büyük
dezavantajlarımız.
Peki, bizim
avantajlarımız var mı? Tabii ki var. Genç ve dinamik bir
nüfusumuz var, iletişim ve bilişim teknolojilerini kavrayabilecek,
yeniliklere açık genç bir nüfusumuz bizim en büyük avantajımız.
Dayanışmacı bir sosyal yapımızın olması en
büyük avantajımız ve yurt dışında belli konularda uzmanlaşmış
Türk iş gücü. İşte, bunlar da bizim avantajlarımız.
Sayın
milletvekilleri, bizim hep birlikte kendimize sormamız gereken soru
şu: Yüksek nitelikli insan gücünü nasıl oluşturacağız?
Ülkemizin rekabet gücünü nasıl artıracağız? Bilgiyi
nasıl üreteceğiz ve bilgiyi teknolojiye nasıl
dönüştüreceğiz? Girişimci, demokrat, sorgulayan, ulusal
hedefleri olan yurttaşları nasıl yetiştireceğiz?
Eğitimi, üniversiteyi, çocuklarımızın geleceğini
ideolojik tartışmaların ötesinde bilimsel platformlarda
tartıştığımızda bu sorunları çözeriz diye
düşünüyorum.
Bunları
çözeceğiz ama gördüklerim de beni doğrusu ürkütüyor.
Bakınız, şimdi sizin takdirlerinize sunacağım:
Geçtiğimiz günlerde Millî Eğitim Komisyonu toplantısından
sonra bir yazı, Sayın Bakan imzalı: Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonunda göstermiş olduğunuz çaba ve
katkılarınızdan dolayı teşekkür eder,
saygılarımı sunarım. diyor Sayın Bakan Komisyona
katıldığım için. Ben Komisyon üyesiyim zaten, Komisyona
katılmak benim görevim, yani teşekkürü hak edecek bir şey
yapmadım burada. Bürokratlar bunlarla uğraşacaklarına
Bakın ardından da ne olmuş: Ben bir soru önergesi vermişim
-şimdi bunu Sayın Bakanın takdirine bırakıyorum-
diyorum ki soru önergemde: Hukuk müşavirliğinin sınava
başvuru yapan öğrencilerden sınav ücreti
alınmayacağına dair görüşü ibaresi neden
çıkarılmıştır? Duyuruda yapılan bu
değişiklik 2010 yılında yapılacak olan sınava
başvuran öğrencilerden sınav ücreti almaya yönelik midir?
Cevap: Duyurunun okuyan herkesçe ne ifade edilmek istenildiğinin
anlaşılacak açıklıkta olduğu
değerlendirilmektedir. Sayın Bakan, bu hiç yakışmadı.
Bana diyor ki yani Okuduğunu anlamamışsın. Bu hiç
yakışmadı. Bunu bürokratlarınız
hazırlamış, siz de o arada imzalamışsınız
okumadan, öyle düşünürsem daha rahatlarım ve ben bunu Meclis
Başkanlığına bir dilekçeyle iade ettim. Ben burada millet
iradesini temsil ediyorum, Sayın Bakan gibi. Ben onu denetlemekle
görevliyim. Ben bir soru soruyorum, Okuduğunu anlamıyor musun?
diyorsun. Ben okuduğumu anlıyorum hatta sizden çok daha çok
okuduğumu da düşünüyorum ama bu, devlet kurallarıyla
bağdaşmayan bir şeydir. Bunu
Bakanlığınızın biraz da acemiliğine veriyorum.
Böyle bir yazıyı iade ettiğimi bilmenizi istiyorum.
Yine, benim millî
eğitimle ilgili takıldığım konulardan birisi: Millî
Eğitim Bakanlığının öğretmenevleri var, neden bu
Asya Termal Otelde, sürekli toplantılar burada yapılır
anlamış değilim. Bilgisayarlı Eğitime Destek
Kampanyası, MEGEBle ilgili toplantı, Bilgilendirme
Çalıştayı
Yani sizin öğretmeneviniz yok mu? Burayı
kamulaştırmayı düşünüyor musunuz? Daha ucuza gelir. Yani
bir baktım, şöyle bir taradım bugün, bütün toplantılar Asya
Termal Otelde
Neden böyle oluyor, bunu Sayın Bakan herhâlde
açıklayacaktır.
Yine bir
başka konu, 76ncı madde kapsamında yapılan yönetici
atamaları -hepimiz biliyoruz ki- okullarda iş
barışını bozmuştur. Bu atamaların liyakate
bakılarak yapılmadığını hepimiz biliyoruz ve
76ncı maddeyle yönetici atamasının yaklaşık bine
yakın olduğunu biliyoruz. Bu konuda beş ayrı mahkeme yürütmeyi
durdurdu, yürütmeyi durdurma kararı verdi, Sayın Bakan da bu
atamaların hukuka uygun olduğunu söylüyor. Şimdi, yani, beş
tane mahkeme kararı ortadayken siz illa bin tane mahkeme kararı
mı bekliyorsunuz?
Siz hukukçusunuz
Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanlığı geçtiğimiz
dönemde hukukun çiğnendiği bir yer oldu, hukukun hiçe
sayıldığı bir yer oldu, lütfen bunlara izin vermeyiniz.
Yine bir
başka konu, bugünlerde öğretmen arkadaşlarımızı
çokça ilgilendiren, sıkça ilgilendiren bir konu: Bakın, önce 2006dan
bir örnek vereyim: 2006 sonunda Bakanlık, yayımladığı
bir genelgeyle, diyor ki Bakan
Öğretmenlerin ders ve ek derslerine ilişkin esaslarda
sınava hiç öğrenci gelmezse o sınavda görevli öğretmene
ücret ödenmez. Konu mahkemeye gidiyor, Danıştay bu hükmün yürütmesini
durduruyor. Şimdi, böyle bir şey olabilir mi? Siz öğretmene
görev yazıyorsunuz, diyorsunuz ki: Şu gün saat 10.00da sınavda
görevlisin. 10 tane de çocuk kalmış, o sınava girecek.
Öğretmen geliyor, sorularını hazırlıyor,
tutanağını tutuyor, orada bekliyor, hiçbir çocuk gelmiyor,
diyorsunuz ki: Öğrenci gelmedi, sana ders ücreti vermem. Bu
angaryadır. Bu angaryadır. Böyle bir şey olur mu? Öğretmen
oraya gelmiş, sorularını hazırlamış. Gelseydi
çocuklar. Devlet bu kadar ucuz işlerle, devlet bu kadar ufak işlerle
uğraşmaz. Zaten geçim sıkıntısı içinde
öğretmenlerimiz, aldıkları ücret zaten 1 milyar 200 milyon lira
civarında. Yani siz öğretmene diyeceksiniz ki: Öğrenci gelmezse
sana ders ücreti ödemem. Böyle bir mantık olamaz değerli
arkadaşlar.
Yine son günlerde
yaşadığımız, Personel Genel Müdürlüğünün
İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğünün istediği görüşe
istinaden yazdığı bir yazı var, o da şu: 2009/36 no.lu
genelge. Diyor ki
Biliyorsunuz, lise son öğrencilerine kırk beş
gün izin veriliyor. O derslere
Öğretmenler okula gidiyor ama bu lise
3lerin, lise sonların tümü izinli değil ki. Yani bu son kırk
beş günden önce, kırk beş gün devamsızlık
hakkını tamamlayan öğrenciler var. Onlar geliyor. O
hakkını tamamlamayanlar, son günlerde, son kırk beş günde
izinli sayılıyor, gidiyor. Öğretmenler orada bekliyor, okulda
bekliyor. Diyorsunuz ki: Ben öğrencilerin bir kısmına izin
verdim, sen okula gel
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce, konuşmanızı
tamamlayınız.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Yani açıkçası şu: Son sınıf
öğrencilerinin tümünü tatil ilan eden bir genelge değil bu, sadece o
izni kullanmak isteyenlere yönelik uygulanan bir emir. Ve siz, okulda
öğretmeni orada tutacaksınız, okula gelmek ve yıllık
planına göre hazırlığını yapmak zorunda kalacak
öğretmen, o gün o saatte okulda olduğuna göre, siz hangi hakla
öğretmenin ders ücretini kesiyorsunuz?
Bu da mahkemeden
dönecektir. Bu yanlıştan vazgeçin diyorum ve hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İnce.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil.
Sayın Asil,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek için söz
aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 384 sıra sayılı Yasa
Tasarısının genel gerekçesini sizlerle paylaşarak
bazı hususlar üzerine dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bilgiyi üreten ve
etkin kullanan saygın ülkeler arasında yer alabilmek, özellikle
yükseköğretimde nicelik ve nitelik açısından sağlanan
başarıyla mümkün olabilmektedir.
Anayasamızın
130uncu maddesinde, çağdaş eğitim ve öğretim
esaslarına dayanan bir düzen içinde, milletin ve ülkenin
ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacıyla,
ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim ve
öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve
danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek
üzere çeşitli birimlerden oluşan, kamu tüzel kişiliğine ve
bilimsel özerkliğe sahip üniversitelerin devlet tarafından kanunla
kurulacağı hükmü yer almakta olup, aynı maddede, kanunda
gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak
şartıyla vakıflar tarafından devletin gözetim ve denetimine
tabi yükseköğretim kurumlarının kurulabileceği hususu
düzenlenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bugün, bu, Anayasanın 130uncu maddesindeki hüküm
gereği vakıf üniversitelerinin kurulmasıyla ilgili yasa
tasarısını onaylayacağız.
Şimdi,
burada, son karar mercisi Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğuna göre, bu
kararı verecek, vakıf üniversitelerinin kurulmasıyla ilgili
kararı verecek son kurum Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bu Parlamentoda
milletimizi temsil eden milletvekilleri olduğuna göre, değerli
arkadaşlarım, bu üniversitelerin mal varlıklarıyla ilgili,
bu üniversitelerin kurulduğunda bu işi çekip çevirebilecekleriyle
ilgili, Anayasamızdaki amir hükümleri yerine getirip getiremeyecekleriyle
ilgili acaba kaç tanemizin bilgisi var, bu konuda bilgi sahibiyiz? Bu konunun
mutlaka irdelenmesi lazım.
Devamla
şöyle diyor: Bu doğrultuda ülkemizde, 94ü Devlet, 38i vakıf
-bugün, bu sayı aşılmıştır- toplam 132 üniversite
bulunmaktadır
Vakıf üniversitelerinin hızla artmasına
rağmen, bu üniversitelerde öğrenim gören öğrenci
sayısı henüz yüzde 7 civarındadır.
Değerli
arkadaşlarım, açılan vakıf üniversitelerinin sayı
itibarıyla devlet üniversitelerine oranı üçte 1 düzeyindedir ancak
okuttukları öğrenci sayısına
baktığımızda, yetiştirdikleri öğretim üyesi
sayısına baktığımızda, maalesef, bu özel
öğretim veya vakıf üniversitelerinin kuruluş amacına,
Anayasamızdaki amir hükümlere uygun düşmediği de açıkça
görülmektedir.
Yine burada
dikkat çeken bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, OECD verilerinde 2001 yılı itibarıyla
yurt dışında öğrencisi bulunan ülkeler
sıralamasında ülkemiz 44.204 öğrenci ile 8inci sırada yer
almaktadır.
2001
yılı verileri
Bir yasa tasarısı Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk ediliyor, bir yasa tasarısı görüşülecek ve bu
yasa tasarısının genel gerekçesinde kullanılan veri 2001
yılı verisi. Bu kadar ciddiyetsizlik olmaz diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, bu ciddiyetsizlik içerisinde, yedi yıla
yaklaşan AKP İktidarı döneminde yükseköğretim
kurumlarının sorunlarının ne boyutlarda olduğu, bugün
neleri konuşmamız gerektiği hususları üzerinde de yüce heyetinizi
bilgilendirmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, üniversiteye giriş sisteminde adaletli bir çözümü
amaçlayan çalışmalar yapılmamış ve oluşan
karmaşa maalesef giderilememiştir. Üniversitelerin önünde oluşan
yığılmaları önleyici, gerçekçi ve kalıcı çözümler
ortaya konulamamıştır. Mevcut yasalar yükseköğretimi
düzenleme çalışmalarında ihtiyaca cevap vermemekte ve bu durum
kurumlar arasında zaman zaman karmaşa ve çatışma
ortamına yol açmaktadır. Ülkemizin insan kaynakları iyi bir
şekilde planlanamadığı için rastgele açılan
üniversite, fakülte ve yüksekokullardan mezun olan gençlerin istihdamında
güçlükler yaşanmaktadır. Çağın gereklerine ve ülkenin
ihtiyaçlarına uygun fakülteler ve yüksekokullar yerine ihtiyaç,
gereği olmayan fakülteler açılarak mevcut sorunlara yeni sorunlar
eklenmektedir. Mevcutların sorunlarının çözümü ve
ıslahı yönünde bir gayret de maalesef görülememektedir. Nüfus
artışına ve üniversiteler önündeki yığılmaya
paralel olarak okullaşmada ve öğretim üyesi açısından
yeterli sayıya ulaşılamamıştır. Bu konuda adil ve
kalıcı çözümler geliştirilememiştir.
Mevcut sistem
yapısı içerisinde hem kamu kaynaklarının
dağıtımında hem de kullanımında
aşırı merkeziyetçi, bürokratik işlemleri yoğun,
sınırlayıcı, çalışanlar ile yöneticilerini motive
etmeyen, üretimi engelleyen ve akademik çalışma ortamını
özendirmeyen bir durum söz konusudur. Üniversitelere ayrılan kamu
kaynakları yeterli miktarda değildir. Bu durum üniversitelerin
çağın gereklerine uygun donanıma sahip olmasını
engellemektedir.
Devlet
üniversitelerindeki öğretim elemanları diğer mesleklere göre
oransal olarak sürekli gelir kaybı içindedir ve
sağladıkları gelir ile toplumsal konumlarına uygun bir
hayat sürmeleri mümkün değildir. Bu nedenle de öğretim
elemanlığı mesleğinin cazibesi giderek hızlı bir
şekilde azalmaktadır.
AKP
İktidarının yedi yıldır üniversitelerimize
karşı gösterdiği ilgisizlik, kadrosuzluk ve kaynak
sağlamaktaki yetersizlik ve buna bağlı olarak yıldan
yıla gelişen yılgınlık üniversiteleri
çalışamaz konuma getirmiştir. Üniversite öğretim
elemanları yoksulluk sınırındaki maaşlarla
çalışmaktadırlar. Ek derslerden, ikili öğretimden gelir
sağlamaya ve piyasada ek işler aramakla geçimlerini sağlamaya
çalışmaktadırlar. Öğretim üyeleri otuz saate kadar derse
girmeye zorlanmaktadır. Bütün enerjisini ve vaktini para kazanmak için
iş bulmaya harcayan öğretim elemanları artık bilim yapamaz
konuma getirilmiştir. Bu duruma artık daha fazla katlanmak mümkün
değildir.
Mevcut Türk millî
eğitim sistemi, yükseköğretimin önündeki
yığılmaları önleyecek, yapılmakta olan eğitimin
kalitesini artıracak, öğretim elemanlarının
durumlarını iyileştirecek ve bilimde çağı
yakalayabilecek bir yapıya mutlaka kavuşturulmalıdır.
Meslek lisesi ve meslek yüksekokulları cazibelerini kaybettiği için,
iş bulabilmenin yolunun üniversite mezunu olmaktan geçtiği
şeklinde bir kanaat kamuoyuna hâkim olmuş, bu durum, meslek
liselerine ve meslek yüksekokullarına rağbeti
azaltmıştır. Türk millî eğitim sistemi içerisinde ve
kamuoyunda, dershaneye gitmeyen üniversiteye giremez şeklindeki kanaat
çok yaygın bir hâl almış ve bu kanaati değiştirmek
için de herhangi bir tedbir alınmamaktadır. Değerli
milletvekilleri, işte, yükseköğretimin sorunları mutlaka bu
minvalde görüşülmeli, konuşulmalı ve çözüm yolları
aranmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Millî Eğitim Bakanımız da buradayken
birkaç hususun üzerinde de durmak istiyorum: Benden önce konuşan
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünün de ifade ettiği gibi, maalesef son
zamanlarda yapılan kadrolaşma çalışmaları, Millî
Eğitim Bakanlığında, ortaöğretim kurumlarında
çalışma barışını bozmaktadır. Liyakate
dayalı olmayan, genelgelere aykırı yapılan atamalar
-yönetici atamaları- maalesef eğitim-öğretimin okullardaki
kalitesini de hızla aşağıya doğru çekmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, son zamanlarda icat edilen, kadrolaşma adına
icat edilen bir yeni metot daha var. Benim seçim bölgem Eskişehirde,
Millî Eğitim Müdürlüğü müdür yardımcıları ve şube
müdürleri kadrolarının tamamı dolu. Son olarak, 5 tane daha
şube müdürü vekili
Böyle kadrolar ihdas edilmek suretiyle, olmayan
kadrolar ihdas edilmek suretiyle çalışma barışı ve
eğitim-öğretimin kalitesi hızla aşağıya
doğru çekilmektedir. Bu konuda mutlaka Sayın Bakanın tedbir
alması gerekmektedir diyor, bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Asil, teşekkür ediyorum.
AK PARTİ
Grubu adına Muğla Milletvekili Yüksel Özden.
Sayın Özden,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.
Uzun
zamandır, en azından benim de Mecliste bulunduğum iki
yıldır defalarca üniversiteleri konuştuk ve her bir seferinde
yeni bir üniversite açmak veya üniversitelerin kendi içlerinde
yıllardır çözülemeyen üniversite açmakla ilgili
sorunlarının çözümü, bu konudaki teşebbüslerin önlerinin
açılması konularında burada görüştük. Bunları
yaparken, yeni yeni üniversite açarken bir heyecanla ülkemizde yoğun
olarak arzu edilen bir üniversite eğitimini karşılamak için
çalışıyoruz. Neden yeni üniversite açıyoruz? Neden bu kadar
gayret gösteriyoruz? En temelinde, bizim ülkemizde bir yaş grubunda 1
milyon 300 bine yakın çocuğumuz var. Yani ilerleyen yaş
içerisinde biraz, ölümleri düşsek bile, başka şekilde
azalmaları kabul etsek bile bir yaş diliminde 1 milyon 300 bin kadar
çocuğumuz var. Daha genel bir rakam verecek olursak bu ülkedeki nüfusun
yarısı yirmi sekiz yaşın altında. Yani bizim,
eğitim ihtiyacını karşılamak durumunda olduğumuz
milyonlarca genç var. Bütün bunları her sene yaşıyoruz zaten.
Yıllardır ÖSSye, üniversiteye giriş sınavlarına 1,5
milyon civarında çocuğumuzun, gencimizin girdiğini ve bunlardan
da yaklaşık 175-200 bininin örgün eğitime
yerleştiğini, 2 katının açık öğretime yerleştiğini
biliyoruz. Yani ülkedeki ihtiyaca baktığımızda şu an
açılan üniversitelerin on yıl sonrasında yetmeyeceğini
görmek için o kadar çok fazla düşünmeye gerek yok. Yani çok yakın bir
zaman içerisinde, şu an işte şu sayıdan şu sayıya
çıktı, ikiye katladık, vakıf üniversiteleriyle birlikte
baktığımızda yüz kırkı aşan bir rakamdayız.
Ben inanıyorum ki 2010, 2015, 2020 yıllarında üç yüz adet
üniversite bu ülkenin ihtiyaçlarını karşılamakta
zorlanacaktır.
İSA GÖK
(Mersin) Bunlar vakıf üniversitesi, devlet değil; yanlış
söylüyorsunuz.
YÜKSEL ÖZDEN
(Devamla) Biraz önce değerli milletvekillerimizden bir
arkadaşımız, dışarıda 50 bine yakın
öğrencimizin üniversite eğitimi almak için çaba gösterdiğini
paylaştı. Gerçekten bugün Balkan ülkelerine gittiğimizde, Orta
Asyadaki ülkelerde, Avrupanın diğer ülkelerinde çok yoğun bir
şekilde neredeyse Türkiyeden giden öğrencilerle ayakta kalan
bölümler, üniversiteler var veya onların kendi işleyişleri
içerisinde çok önemli bir grup, Türk öğrenci grubu. Biz, bu
öğrencilerimizin dışarıda daha iyi eğitim
almalarının veya tercihleri doğrultusunda eğitim
almalarının önüne geçmek istemeyiz ama bir defa, bunun tercihen
olmasını isteriz. Ayrıca daha büyük beklentimiz de o kadar
öğrenci Türkiyeye gelsin. Biz buradaki arzı o kadar
genişletelim, buradaki imkânları o kadar genişletelim ki küresel
bir güç olma arzumuzu üniversiteler sayesiyle de bir kez daha ortaya
koyalım ve gerçekleştirelim.
Diğer yanda
bu üniversite sayılarının artmasını zorunlu kılan
başka bir şey, belki kendi dönemimizde üniversiteye gittiğimiz
yıllarla karşılaştırdığımızda bugün
farklılaşan bir durum şudur: Daha önceleri üniversite
eğitimini elit bir grubun alması yeterli sayılıyordu. Çok
iyi biliyorsunuz, bir zamanlar yüzde 3-5 ve çok yakın bir zamana kadar da
üniversite eğitimi alanların sayısı yüzde 10
civarındaydı, yüzde 10-15 oldu ve bu kimseyi de çok fazla
rahatsız etmiyordu. Ancak bugün, dünyada, üniversite eğitimi bir elit
eğitimi olmaktan yıllar önce çıkmış ve kitle
eğitimi hâlini almıştır. Gelişmiş ülkeler içerisinde
yaş grubuna eğitim sunma bakımından yüzde 40ı, 50yi,
60ı aşan ülkeler vardır. Hatta Amerika Birleşik
Devletleri'nde yaş grubunun üniversite eğitimi alma oranı yüzde
80 civarındadır ve biz daha -örgün eğitim ve hepsini birlikte
topladığımızda- yüzde 30 civarındayız.
Bundan
dolayı, üniversite açılışlarında, gerçekten, şu
ana kadar yaptığımız gibi, bir tarafta devlet
imkânlarını zorlamak diğer tarafta da böylesine niyetleri,
çalışmaları, çabaları olan kurum ve kuruluşları,
vakıfları teşvik etmek durumundayız. Yine imkânlar ve
fırsatlar açısından baktığımızda, düzleşen,
yani mekânların iş imkânları açısından,
uzaklıkların iş imkânları açısından insanlar için
bir engel olma durumunun kalkması durumunu ifade etmek için söylüyorum:
Biz eğer kendi gençlerimizi üniversite eğitimi vererek daha iyi
eğitilmelerinin ve dünyanın herhangi bir yerinde en iyi
şirketlerde, en iyi kurumlarda çalışabilecek şekilde
yetişmelerinin önünü açmazsak bırakalım gençlerimizin başka
ülkelerde çalışmalarını, kendi evimizdeki işleri bile
yapamaz, yerine getiremez hâle geleceklerdir.
Biraz önce
söylediğim gibi, biz, sahip olduğumuz vizyonla, gerçekten,
Türkiyenin, bölgenin eğitim merkezi olabileceğine inanıyoruz.
Türkiye sahip olduğu eğitim deneyimiyle, birikimiyle,
üniversiteleriyle, öğretim üyeleriyle, imkânlarıyla eğer
genişletilirse, şu an sadece kendi ülkemizdeki kendi gençlerimize
eğitim verme derdinden kısmen kurtulur, daha geniş bir bölgeye,
çevreye eğitim verebilecek hâle gelirse, bu, bizim bir küresel güç
olmamızın da önünü açacak ve ülkemizin çok daha hızlı
ilerlemesini de sağlayacaktır.
Şimdi, bu
konuda ne yaptığımız, neler yaptığımız
zaman zaman gündeme geldi, konuşuluyor. Sadece geçen yıl
sağlanan imkânlarla bu yıl üniversite sınavına girenlerin
sayısı azalmıştır. Şimdi hepimizin derdi, hem bu
ülkede yaşayan bir insan olarak hem milletvekili olarak
Bu ülkede
dershaneye gitmeden üniversiteye gidilememesi kadar ağır bir durum
yok. Eğer üniversitede okumak, çocukların, gençlerin zekâlarına,
akıllarına, cesaretlerine, öz güvenlerine, gayretlerine bağlı
değil de babalarının onları dershaneye gönderme gücüne
bağlıysa bu haksızlıktır, bu yanlıştır
ve bizim için de ülke için de uzun dönemde kayıptır. Ancak bunu
çözmek lafla olmuyor. Üniversite imkânlarını genişletmediğinizde,
bir tarafta bir buçuk milyon genç sırada beklerken siz öbür tarafta
üniversite kontenjanlarını yıllardır çok az az ilerleterek
ülkedeki nüfus artışının bile çok gerisinde kalan bir
oranda tutarsanız dershaneler ortada, olacaktır. Ancak bu imkânlar
genişletildiğinde, geçen yılki kontenjan
artışları ve bu yılkiyle birlikte eminim 650 bin, 700 bin
civarına yaklaşacaktır üniversite okuyabilenler. Çünkü herkes
örgün eğitimde çok iyi, elit top üniversitelere, en tepedeki
üniversitelere gitmek istemiyor. Birçoğunun istediği şey, bir
üniversite diplomasına sahip olmak, iki yıllığa sahip
olmak.
Bu konuda birçok kez buraya geldik,
konuştuk. Mesela, hatırlatalım: Bu ülkenin ihtiyacı olan
insan gücünün çok büyük oranda ara eleman olduğu, ara insan gücü
olduğu söylenir yani dört yıllık eğitim değil, iki
yıllık eğitim mezunları olduğu söylenir.
Hatırlarsanız, çok yakın bir zaman içerisinde, biz, piyasada
olan, kendi sektörlerindeki ihtiyaçları karşılamak için bir
araya gelmiş olan kuruluşların, vakıfların, peş
peşe üniversite açılışında olması gereken
fakülteleri kurmaksızın en çok ihtiyaç olduklarına
inandıkları yüksekokulu açabilmelerinin yolunu açtık. Daha önce
yüksekokul açmak için Üniversite Kuruluş Kanunu gereği olan tüm
fakülteleri açmak zorundaydınız ki bunlardan birini değiştirdik,
herkes fen-edebiyat fakültesi açmak zorundaydı. İstihdamı büyük
sorun ve sayıları piyasanın
karşılamayacağı kadar yüksek, artmış, onu
kaldırdık ve arkasından da -eğer bir vakıf
çıkıyor diyorsa ki- Ben sektördeyim, ülkenin ihtiyaçlarını
çok iyi biliyorum ve ben sadece ve
sadece bir yüksekokul açmak istiyorum. diyenlerin de yolunu açtık.
Değerli
milletvekilleri, çok fazla zamanınızı almak istemiyorum ama
birkaç şeyi daha ifade etmek durumundayım.
Üniversite
açıldığında haklı olarak en çok gündeme gelen konu
şu: Peki, bu kadar üniversite açıyorsunuz, tamam ama üniversitede
görev yapacak, oradaki gençleri eğitecek olan öğretim elemanı
konusunda ne yapıyorsunuz, bu konuda niye çalışmıyorsunuz?
2006 yılından bu yana biz, bu ülkedeki gençlerden üniversite mezunu,
akademik kariyer düşünen veya düşünmeyen -biz aklına sokarak-
bin öğrencimizi, bin gencimizi yurt dışına gönderme
programı başlattık. Yani bu sayı
Mesela ben kendi
gittiğim döneme bakıyorum, o zaman 87 kişi gitmiştik.
Türkiye 87 kişiyi yurt dışına göndermişti bir
yılda. Biz bu kapasiteyi bin sayısına çıkardık ve bunu
da beş yıl uygulama kararlılığıyla. Bunu görmemiz
gerekiyor. Bu arkadaşlarımız
Dolduramadık, bin
öğrenci müracaat etmediği için, yeterli sayıda müracaat
olmadığı için bin sayısına ulaşamadık ama
biz kaç yıldır 500, 600, 700 civarındaki gencimizi yurt
dışına gönderiyoruz yüksek lisans eğitimi almaları,
doktora eğitimi almaları için. Onlar da beş, altı, yedi
sene sonra bu ülkeye dönecekler. Bu üniversiteler bir tarafta bina ihtiyaçlarını
karşılarken diğer tarafta kuruluşuyla ilgili diğer
fiziki altyapıyı oluştururken o gençler de bu ülkeye dönmüş
bulunacaklar.
Vakıf
üniversiteleriyle ilgili bir konunun altını ben de çizmek istiyorum.
Bu kadar vakıf üniversitesi öğretim üyesi ihtiyacını
nereden karşılıyor? Mevcut devlet üniversitelerinden alarak,
çalarak, kısmen alarak veya emekliliğinden yararlanarak. Şimdi,
eğer biz vakıf üniversitelerinin yükseköğretim sistemi
içerisinde önemli bir kısmı, önemli bir bölümü
oluşturmasını öngörüyor, bu doğrultuda
çalışıyorsak bence vakıf üniversitelerinin öğretim
üyesi yetiştirmek için ellerini taşın altına
koymalarının zamanı gelmiştir. Çünkü bu kadar yüksek
sayıdaki vakıf üniversitesi mevcut öğretim üyelerini başka
yerlerden transfer ederek işleyemez, yürüyemez. Aynı devletimizin
yaptığı gibi, bu üniversiteler de belli bir program
çerçevesinde, belli kriterler çerçevesinde yurt dışında veya
yurt içinde öğretim üyesi yetişmesine katkıda
bulunmalıdırlar diye düşünüyorum.
Bu kadar
vakıf üniversitesi olmasına rağmen, oralardaki öğrenci
sayısının az olduğu hepinizin dikkatini çekmiştir
ancak şunu belirtmek gerekiyor: Biz devlet üniversitelerinde okuyan
öğrenci sayılarını alırken
Her biri kuruluşunun
en az 50nci yılını kutlamış olan beş tane
üniversitede zaten 50şer, 60ar bin öğrenci var. Bu üniversitelerin
en eskisi 1980li yıllarda kuruldu. Kaldı ki o zaman birkaç
üniversiteydi. Çoğu son on yıl içerisinde kuruldu ve eminim 2020
yılı itibarıyla, o zamana geldiğimizde bu üniversitelerde
hem kuruluşlarını gerçekleştirecekler hem tüm
imkânlarını, altyapılarını tamamlamış
olacaklar ve daha yüksek oranda üniversite gencine eğitim vermek durumunda
kalacaklardır. Onların maddi yeterliliğiyle, bu işi ne
kadar yapacaklarıyla ilgili hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Tamamen arz-talep dengesinde işleyen bu sektörde iyiyseniz, hele hele
üniversite sayısının iki yüz, iki yüz elli, üç yüzü bulduğu
durumda iyiyseniz orada olacaksınız ama değilseniz zaten
yaşayamayacaksınız.
Bir cümleyle
tamamlayacağım. Vakıf üniversitelerinin bundan sonraki
kısmında Bu doğrultuda plan var mı, vizyon var mı?
diye konuşuluyor. Biz vakıf üniversitelerinin ihtisas üniversiteleri
olması gerekliliğine inanıyoruz ve esasen bugün
görüşeceğimiz üniversitelerden bazıları da bu ihtisas
üniversitesi olma doğrultusunda bir yapılanma
gerçekleştirmişlerdir. Yani siz Ben sağlık alanında
varım ve o alanda çalışmak istiyorum, fakültelerim de öyledir.
diyeceksiniz, demek zorunda kalacaksınız ve esasen de gelenler bu
şekildedir.
Değerli
milletvekilleri, ben bu üniversitelerin ülkemize, gençlerimize
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis.
Sayın Halis,
buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları üzerine Demokratik Toplum Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tasarıya
ilişkin görüşlerime geçmeden önce ülkemizde gündemden düşmeyen,
sivil siyaseti ve demokrasiyi tehdit eden darbe girişimleri üzerinde
görüş sunmak istiyorum.
Ülkemizde son
elli yıldan bu yana on yıllık aralıklarla sivil siyaset
alanına müdahale eden askerî güçler, son on yıllık süreçte daha
da yakın aralıklarla varlık göstermeye başladılar. Son
günlerde gündemi yoğunca işgal eden bir belgenin sahiciliği ve
sahteciliği tartışılıyor. Tartışılan
belge sahte olsa bile bu, ülkemizde darbe girişimlerinin
olmadığı anlamına gelmez. Çünkü bundan önce de
sayısını bilmediğimiz andıçların, 28 Şubat
muhtırası ve e-muhtıraların demokrasiye giden yolu
nasıl engellemeye çalıştıklarını biliyoruz. Bir
de bilemediklerimizin, gün ışığına
çıkmamışların da olabileceğini düşünüyoruz
hâliyle. Bugüne kadar 12 Eylül darbesinden şikâyetçi olanlar, darbe
üzerine samimi şekilde analizler yapıp sorumluları için
yargı sürecini başlatmış olsaydı, bugün bunları
hâliyle konuşmamış olacaktık.
Bugün 12 Eylül
darbesinin yaratmış olduğu ağır travmayı hâlen
yaşıyor ülkemiz. 12 Eylülün yönetsel kurum ve kurulları ne
yazık ki Anayasasıyla beraber hâlâ devam etmektedir. 12 Eylül askerî
darbesiyle başlayan dönemde başta yaşam hakkı olmak üzere
tüm hak ve özgürlükler yoğun şekilde ihlal edilmişti. Bu dönemin
bazı uygulamalarına bakarsak Parlamento ve hükûmet feshedilmiş,
milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmış,
tüm yurtta sıkıyönetim ilan edilmişti. Tüm siyasi partiler
kapatılarak menkul ve gayrimenkullerine el konulmuştu. Böylece
mülkiyet hakkı gasbedilmişti. 650 bin kişi gözaltına
alınmış ve doksan güne varan gözaltı sürelerinde
ağır işkenceler görülmüştü. 171 kişinin
gözaltında işkenceden öldüğü belgelerle
kanıtlanmıştı ve bu sayının çok daha yüksek
olduğu biliniyor. Askerî savcılar 6.530 kişi hakkında idam
talebinde bulunmuş ve aralarında on sekiz yaşından küçük
olan Erdal Eren de olmak üzere 18i solcu, 8i sağcı, 23ü adli
mahkûm, 1i ASALA örgütü üyesi olmaktan 50 kişi idam edilmişti.
Yasama, yürütme ve yargı erkleri tek elde toplanarak Anayasanın
kuvvetler ayrılığı ilkesi çiğnenmişti.
Darbeciler, işlediği suçu yapmış oldukları
Anayasayla, Anayasanın geçici 15inci maddesiyle kendilerini korumaya almıştı.
Kendisi meşru olmayan bir yönetimin çıkardığı
yasaların hukuki ve meşru olduğu da düşünülemez. Bu
nedenle, darbecilerin kendilerini yargılanmaktan muaf kılan
Anayasanın geçici 15inci maddesinin de hukuki bir temeli yoktur. Bunu
kabul etmek 12 Eylül darbesini meşru görmek anlamına gelir.
Dolayısıyla, darbeciler yargılanmadığı içindir ki
askerî yapılanma içinde mevcut olan darbe potansiyeli, fırsat ve
olanak buldukça, muhtıralarla, e-muhtıralarla, andıçlarla ve
benzeri durumlarla darbe girişimi olarak kendisini dışa
vuracaktır. Çeşitli ülkelerde, darbe yapanlar yargılandıkları
içindir ki sonraki dönemlerde de darbe olmamış, bu ülkelerde
demokrasi kök salmıştır. Yunanistan, Portekiz, Arjantin,
Şili gösterilebilecek en uygun örneklerdir. Bugüne kadar
yargılanmamış olan 12 Eylül darbecilerinin
yargılanması, demokrasi için bir zorunluluktur.
Anayasanın
6ncı maddesi Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan
almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz. diye düzenleme getirmiştir.
Darbeciler Anayasaya aykırı davrandıkları gibi,
fiillerinde TCKya da çağdaş hukuk sistemlerine göre de suç
işlemişlerdir. Dolayısıyla, darbecileri korumanın
hukuki bir dayanağı da yoktur. Ülkemiz demokrasisinin
inşası için, 12 Eylül darbesini gerçekleştirenlerin
yargılanmasının tarihî bir görev ve zorunluluk olduğu
kanaatindeyiz. Darbeciler yargılanmadan gerçek manada bir demokrasinin
inşa edilemeyeceğini dünya pratiği bize göstermiştir.
Başta dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Millî Güvenlik
Konseyi üyeleri olmak üzere 12 Eylül darbecileri yargılanmadıkça daha
çok darbe girişimleriyle karşılaşacağız bu
ülkede.
Bu Mecliste, 12
Eylül darbesinden nasibini almış çok sayıda milletvekili
olduğunu biliyoruz. Yine, bu dönemde idam edilen 50 insanın 38i
Danışma Meclisi, 2si de 12 Eylül darbesinden sonra kurulan Hükûmet
döneminde idam edilmişti. Mecliste o dönemlerde görev yapmış 23
milletvekili bulunuyor şu an bu salonda. Yani, ister 12 Eylül darbesinin
mağduru olalım, ister mağduriyete yol açmış
olalım, artık günümüz Türkiyesinde darbeye yol açacak hiçbir
olanağın kalmaması için Meclis olarak görev yapmak durumu
haizdir. Bu bizim başta gelen sorumluluklarımız
arasındadır. Tekrar ediyorum: Darbeciler yargılanmadıkça
darbe girişimcileri her zaman olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde 94ü devlet, 38i vakıf olmak üzere toplam 132
üniversite bulunmaktadır. Her yıl üniversite diplomalı
işsizler ordusuna yeni diplomalı işsizler eklenmektedir. Öyle ki
ne eğitim stratejisi ne de istihdam stratejisi bulunmadığından
üniversite mezunu işsizlerin durumu sosyal bir sorun hâline
gelmiştir. Bin bir zorlukla üniversiteyi kazananlar neşe içinde,
gülerek kayıt yaptırmakta, kendilerini bekleyen işsiz bir
geleceğin bilinciyle, hüzün içinde, ağlamaklı mezun
olmaktadırlar.
Ülkemizde
üniversite mezunu işsizlerin oranı yüzde 40
dolaylarındadır. YÖK kaynaklarına göre, 2007-2008
yılları itibarıyla üniversitelerde okuyan öğrenci
sayısı 2 milyon 497 bin 473 olarak bildirilmiştir. Yine,
yükseköğretimde okullaşma oranı 2006-2007 yılları
itibarıyla yüzde 20,14tür. Bu oran Belçikada yüzde 56, Fransada yüzde
51, Almanyada yüzde 46, Güney Korede yüzde 52dir. Okullaşma oranı
itibarıyla gelişmiş ülkelere göre gerilerde olmamıza rağmen,
üniversiteden mezun olanların işsizlik oranı sosyal bir sorun
olarak ürkütücü boyuttadır, günden güne de artmaktadır.
Ülkemizde ne
eğitim planlama ve stratejisi ne de istihdam planlama ve stratejisinin
olmadığını söyledim. Şimdi, yalnızca felsefe
grubu öğretmenlerine ilişkin durumu sunarak durumun ne boyutta
olduğunu gözler önüne sermeye çalışacağım:
Üniversitelerin eğitim fakülteleri bölümünden yılda 500 öğrenci
mezun olmaktadır felsefe grubu öğretmenleriyle ilgili. Her yıl
ataması yapılan felsefe grubu öğretmen sayısı 100dür.
Buna karşılık, her yıl üniversitelerin eğitim
fakültelerinin felsefe grubu öğretmenliği bölümüne alınan
öğrenci sayısı 3.500dür. Bugün okullarda istihdam edilen 18 bin
din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenine karşılık felsefe
grubu öğretmenleri sayısı sadece 5.900dür. Tarih öğretmeni
13 bin, biyoloji öğretmeni 8 bin, fizik öğretmeni 8 bin, kimya
öğretmeni 7 bin civarındadır. İşsizlik, planlama,
strateji bir yana, felsefe, tarih, fizik, kimya, biyoloji dersleri din kültürü
ve ahlak bilgisi dersine göre, önem sırası itibarıyla, geri
sıralarda yer almaktadır. Son beş yılda atanan din kültürü
ve ahlak bilgisi öğretmeni sayısı yaklaşık 6 bin
civarındayken felsefe grubu öğretmenleri yalnızca 500
dolayındadır. Felsefe grubu öğretmenliği mezunları,
günümüzde gereğine inanılan kendi yan dallarında, psikoloji,
sosyoloji, ahlak felsefesi, insan hakları ve demokrasi eğitimi için
değerlendirilmeliydi oysaki. Rehberlik alanlarında da ayrıca çok
ciddi bir ihtiyacın olduğu bilinmektedir.
Yine,
üniversitelerimizin nitelik durumuna gelirsek: Yüksekeğitim kalitesinin
dünya standartlarının altında olduğu bilinmesine
rağmen, iyileştirmeye yeterince destek
sağlanmadığı bilinmektedir. Üniversiteler, nitelikli
kurumsal hizmet vermek açısından, taşra ve merkez üniversiteleri
olmak üzere ayrışmış durumdadırlar. Siyasi amaç ve
hesaplarla bakkal dükkânı açar gibi her ile bir üniversite, bazı
illere birden fazla üniversite anlayışı üniversiteleri
olması gereken niteliklerinden uzaklaştırmıştır. Üniversite
sayısı arttıkça, dolayısıyla öğrenci, eğitim
elemanı sayısı ve altyapı ihtiyaçlarının da
artmış olmasına rağmen, son yıllarda üniversitelere
ayrılmış olan bütçe paylarında kayda değer bir
artışa rastlanmamıştır. 2002 yılında yüzde
0,89 olan bütçe payı, 2008 yılında ancak yüzde 1,02ye
yükseltilebilmiştir. Oysaki 2002 yılı ile 2008 yılı
arasında onlarca üniversite ve yüksekokul açılmıştır.
Her bir üniversitenin altyapı yatırım maliyetinin 30 milyon
doları geçtiği düşünülürse durumun ciddiyeti daha da net
anlaşılır.
Yükseköğretim
öğrencilerine kişi başına yapılan harcamada OECD
ülkeleri arasında son sıralarda yer almaktayız. Öyle ki Çek
Cumhuriyeti, Macaristan ve Yunanistanın gerisindeyiz. Yeterli kadro ve
altyapı olanaklarının olmadığı yerlere sadece siyasi
amaçlarla üniversiteler açılmakta, nitelikli bir eğitime
kavuşturmanın hesabı ne yazık ki
yapılamamaktadır. Bunun acısını herkesten önce ve daha
çok öğrenciler ve öğretim elemanları çekmektedir.
Bugün hâlâ 12
Eylül kurumu olan YÖK hem öğrenciler hem de eğitim elemanları
üzerinde bir korku kaynağı olarak durmaktadır.
Dolayısıyla, üniversitelerin özgür araştırma ve
tartışmaların olduğu yerler olarak tanımlanması
hâlâ olanaklı değildir. Akademisyenler devletten, dinden, sermayeden
bağımsız, özgür akademisyen kimliğine ne yazık ki tam
olarak kavuşamamışlardır.
YÖK, öğretim
elemanı yetiştirme konusunda da yetersiz kalmıştır.
Üniversitelerde öğretim elemanları ağır bir ders yüküyle de
karşı karşıyadırlar. Eğitim-Senin araştırmalarına
göre eğitim elemanı başına haftada yirmi ders saati
düşmektedir. Bu durum, YÖK Stratejisi Raporuna ölçü alınan sekiz
saatin 2,5 katıdır. Öğretim elemanlarının
yaklaşık 39 binini öğretim üyesi oluşturmakta,
geleceğin öğretim üyesi olacak yaklaşık 35 bin araştırma
görevlisinin sefalet ücretiyle çalıştırılıyor
olması eğitime verilen değerin bir ölçüsü olarak
karşımıza çıkmaktadır. Yani bilim toplumu geçim
derdine düşecek kadar yoksullaştırılmıştır.
YÖK, öğretim
elemanlarının kendilerini geliştirmelerini bir özlük hakkı
olarak görmüyor, yabancı dil edinmeye ilişkin yeterli destek ve yurt
dışı olanakları sunmuyor ya da sunmak istemiyor.
Yapılan araştırmalara göre, öğretim elemanları, ücret
yetersizliği, araştırma altyapısının
yetersizliği, akademik yönetim yapısının sorunları ve
akademik yükselme ölçütlerinin yarattığı baskıyı en
temel sorunları olarak görmektedir. Akademik özgürlük ve akademik özerklik
en büyük beklentileri hâline gelmiştir. Yine, üniversitelerde idari
personel de mağdur durumdadır. Özlük haklarından yoksunluk,
personel azlığı, iş fazlalığı, öte yandan
üniversite içinde özel şirketlerce istihdam edilen işçilerin zor
koşullarda az parayla çalıştırılması, çağa
uymayan bir durum olarak görüntü vermektedir.
12 Eylül
darbesinden bu yana, eğitimin tüm kademelerindeki sorunlar, serbest
piyasaya, serbest piyasanın vicdanına havale edilmiştir. Oysaki
eğitim, sermayenin vicdanına havale edilmeyecek kadar önemlidir.
Devletin liseleri eğitim için nitelik anlamında yetmiyor olacak ki
her yerde mantar gibi dershaneler türemektedir. Öyle ki 2009 yılı
itibarıyla, seksen bir ilde dershanelerin toplamı, ortaöğretim
okullarının toplamından çok daha fazladır.
Değerli
milletvekilleri, bir ülkede ilk ve ortaöğretim sorunluysa doğal
olarak yüksekeğitim de sorunlu olacaktır. Eğitimdeki bu
sorunlar, ülkenin doğusuyla batısı arasında çok açık
bir arayla farklılık göstermektedir. Aynı farka, aynı
bölgede bulunan alanlar arasında da rastlanmaktadır. ÖSS
sınavlarında Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı
illerin, başarı listesinin son sıralarında yer alması
bir tesadüf değildir. Nedenlerinin başında, ana dilde
eğitim gelmektedir. İkinci olarak iktidarların bölgeye
yaklaşımlarıdır. İlk ve ortaeğitimlerini ana
dilleriyle göremeyenler, ana dilleriyle eğitim görenlere oranla daha
başarısız olurlar. Kürt çocuklarının
başarısızlığındaki ana faktör, ana dilleriyle
eğitim görememeleridir. Kürtçenin okul öncesi eğitimle
başlayarak eğitim dili olma hakkının verilmesi,
uluslararası sözleşmelere imza atmış Türkiye'nin görevidir,
barış ve huzur için de gereklidir. Bölgeler arası dengesizlik
yani doğunun geri bıraktırılmışlığı,
başarısızlıkta ikinci etkendir.
ÖSSyle
öğrenciler bir yandan yarış atı hâline getirilirken bir
yandan da bir nevi kobay olarak kullanılmaktadırlar. Her yıl ya
da birkaç yıl arayla yeni yöntemler denenerek sınavlar
yapılmaktadır. Ancak durum her gün daha da geriye gitmekte, uygun bir
formata ulaşılamamaktadır.
Tabii,
üniversiteye girme başarısı gösteren öğrencilerin de
yığınlarca sorunları var. Üniversite ve yüksekokul
öğrencilerinin sorunlarının birkaç tanesini sıralamaya
çalışırsak üniversiteyi kazanmış öğrencilerin
temel sorunları arasında başta maddi olanaksızlıklar
ve barınma sorunu yani yurt sorununun olduğunu görürüz.
Açılan
üniversitelerin yurt sorunu özellikle giderilmemekte, öğrencilerin cemaat
ve tarikatların avucuna düşmesi için bir nevi ortam ve olanak
sunulmaktadır. Öyle ki üniversitelerin bulunduğu illerde YURTKURun
yurtlarından çok daha fazla tarikat ve cemaat yurtları
bulunmaktadır. Artık klasik propagandayla örgütlenme ve adam kazanma
yerine, çok daha kolay olan bir yolla, olanaksız bırakılan
insanlara olanak sunularak örgütlenme yapılmaktadır. AKPnin de
yapmaya çalıştığı budur. Önce yoksul bırak,
kendine muhtaç kıl, sonra az bir lütufla kendine bağla.
Yine, verilen
devlet bursları yetersiz kalmakta, sudan bahanelerle çoğu kez
öğrenci daha mezun olmadan bursları kesilmektedir. Millî Eğitim
Bakanlığı ve YURTKURun öğrencilere verdiği kredi
borçlarını ödeyemeyen işsiz, mezun öğrencilerden haciz
yoluyla geri alma girişiminde bulunulmuştur.
Ulaşım
sorununda yine gerekli çözümler bulunamamış, belediye otobüslerinin
olduğu güzergâhlardan yararlanan öğrencilere kıymeti olmayan
küçük indirimler yapılmıştır.
Kampüs içerisinde
çoğu kez öğrencilerin can güvenlikleri sağlanamamakta,
satırlı, silahlı grupların kampüslere girip
öğrencileri darp ettikleri, hatta öldürdükleri, kamuoyunun tanık
olduğu olaylardandır.
Tabii, Tuncelide
de geçen yıl bir üniversite kuruldu. Bugüne kadar 300 öğrencisi olan
yüksekokulların öğrencilerini barındırma sorunu
çözülmezken, bu yıl 1.500 kontenjan ayrıldı Tunceli Üniversitesine.
Ancak, 1.500 kontenjan ayrılmış olmasına rağmen, yurt
yapmaya yönelik hiçbir girişimin olmadığı bilinmekle
beraber, askeriyeye verilmiş olan öğrenci yurdu da hâlâ geri
alınmış değildir. Eğer gerçekten üniversiteler
noktasında bir samimiyet, hassasiyet olacaksa AKP tarafından,
öncelikle üniversite açılmış ya da açılacak olan illerde
yurt sorununun çözülmesi gerekmektedir ve birinci önceliktir.
Değerli
milletvekilleri, yeni açılacak üniversitelere prensipte karşı
olmadığımızın, ancak üniversitelerin her yönüyle
mevcut durumlarına itirazımızın olduğunun bilinmesi
dileğiyle sizleri saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahsı
adına Tunceli Milletvekili Kamer Genç.
Sayın Genç,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 384 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii ki eğitim bir toplumun temel
taşıdır, can damarıdır. Eğitimi en
çağdaş, mantıklı, bilim doğrultusunda en iyi
şekilde yapan bütün devletler elbette ki gelecekleri aydınlık olan
devletlerdir. Gençlerini sağlıklı bir eğitimden, bilim
süzgecinden geçirmeyen toplumlar da her zaman için sıkıntılarla
karşı karşıya kalmak durumunda olan toplumlardır.
Sağlıklı bir eğitim almış, altyapısı
güçlü, bilgisi olan her kişi ve her fert, topluma ve ülkesine ve milletine
en faydalı olan kişidir. Cehaletle bir yere gelinmez. Bizim Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kurucusunda da
temel hedef çağdaş bilimdir, çağdaş ilimdir. Bu
çağdaş bilim ve çağdaş ilim seviyesine ulaşma
konusunda eğer kurumlar gayret sarf etselerdi birçok olumsuz olaylar
yaşanmazdı. Esas itibarıyla, tabii, üniversiteler bir ülkenin
doğan güneşidir, o toplumu aydınlatan bilim
yuvalarıdır. Bu bilim yuvalarının, kendi
fonksiyonlarını en iyi şekilde yapacak kadrolarla teçhiz
edilmeleri, ekonomik güçlere kavuşturulmaları ve Anayasada
belirtilen statü içinde eğitim ve öğretim görevlerini yapmaları
gerekir. Böyle bir statü içinde üniversiteler görev yaptıkları
takdirde herhâlde o ülke için en faydalı bir kurum hâline gelirler. Ama,
tabii, maalesef şimdiye kadar
birçok siyasi iktidarlar eğitimi kendi düşünceleri doğrultusunda
yozlaştırdılar. Bu yolda eğitimi kendi rayından
saptırdılar. Böyle saptırmalar da olunca maalesef Türkiyede
sağlıklı bir eğitim düzeni kurulamadı.
Eskiden,
1950lerde, 60larda işte öğrencilerin yürüyüşünden
rahatsız olan iktidarlar öğrencileri hapishaneye
alıyorlardı, şimdi üniversite hocaları alınıyor.
Düşünebiliyor musunuz yani bir ülkede eğer üniversitenin
dekanları, rektörleri, profesörleri fikir beyan ettikleri için eğer
içeriye alınıyor ve hayat tehlikesi geçiriyorsa o ülkede artık
her şey tükenmiş demektir yani fikir özgürlüğü denilen bir
şey yok.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Yargı
KAMER GENÇ
(Devamla) Efendim, yargı margı, bir şey yok.
Beyler, bir
profesör gidip de ihtilal yapmaz. Birilerinin kafasının bunu
alması lazım. İhtilalin kim tarafından
yapıldığı bellidir. Geçmişte Türkiye ihtilallerden
nasibini almış bir ülkedir. Hiçbir üniversite hocası yani bir
Mustafa Yurtkuran, Uludağ Üniversitesi Rektörü yani gidip de hangi güçle
ihtilal yapacaktır? Elbette ki üniversitedeki hocalar, işte
Türkiyenin meselelerini bilen insanlar fikirlerini söyleyeceklerdir, bu
ülkenin sorunlarının sağlıklı olarak kaydedilmesi
için, bu ülkenin daha çağdaş, daha ilerici, bu ülkede
soygunların, haksızlıkların, işkencelerin sona ermesi
için, iktidarları dürüst bir zeminde iktidar yapmaları için gerekli
olan düşünceleri söyleyeceklerdir.
Bugün Mehmet
Haberal günde belki 3-5 tane insanın hayatını kurtarıyordu,
karaciğer naklini yapıyordu, böbrek naklini yapıyordu. Yani bir
yerde bir fikir söyledi diye bu insanı getirip de o hastaları ölüme
mahkûm etmek kadar vicdana aykırı düşen bir davranış
biçimi var mıdır? Bir Mustafa Yurtkuran, koskoca üniversite rektörü.
Ondan sonra bunun gibi, Erol Manisalı gibi hukuk konusunda otoriter olan
insanları getirip de Efendim, siz ihtilal yapacaksınız. diye
sonu belli olmayan davalarla, gerekçesi belli olmayan nedenlerle içeriye
attıktan sonra o memlekette fikir özgürlüğü olur mu? Beyler,
korkaklar korku içinde olurlar. Yani insanlar düşüncelerini söylerler.
Varsa, siz iktidarsınız
Ben, sabah yaptığım
konuşmada da, varsa bir şey, çıkın, üzerine gidin. Bu
memlekette ihtilali hiç kimse istemez ama yani ihtilal korkusu içinde
yaşayarak memleketi yöneten insanlar âciz insanlardır, korkak
insanlardır. Yani bunu her vesileyle söylemek lazım: Memlekette bir
korku imparatorluğu yarattınız.
Şimdi,
üniversiteler
İşte geçen
pazar günü Tunceli Üniversitesinin mezuniyet yılıydı ve birinci
açılış yıl dönümüydü. Kaç defa burada söyledim. Bakın,
bir yüksekokul var, öteden beri orada faaliyette bulunuyor -geçen sene burada
10 defa ifade ettim- 500 küsur öğrencisi var, yurt yok. Geçmişte bir
yurt yapıldı. Oradaki o yüksekokuldaki yöneticilerin politikası
nedeniyle o yurda taşınmadı, Millî Savunma Bakanlığına
verildi. Ben Millî Savunma Bakanına rica ettim. Sayın Bakan, yani
mümkünse -askeriyenin imkânları çok geniş- oraya hiç olmazsa bir
prefabrik ev yapın, yani bu insanlar, bu öğrenciler kalsın.
dedim. Ben kışın gittim, bu öğrencilerin perişan
hâlini gördüm.
Değerli
milletvekilleri, yani, kız öğrenciler var, erkek öğrenciler var.
Çok anormal şartlarda eğitim yapılır mı? Bunun
amacı ne? Tunceli Üniversitesine öğrenci gitmesin, orayı
kazananlar dondursun kayıtlarını. Bütün mesele art niyetli, hain
düşünceli insanların orada uyguladıkları politikalardan
kaynaklanıyor bu. Yani, onun için
Yani, beyler,
Tunceli üzerinde maalesef çok büyük oyun oynanıyor. Tunceli halkı
gerçekten
Yani, bazı topraklarda, mesela Bursada iyi şeftali
yetişir, mesela Malatyada iyi kayısı yetişir ama
Tuncelinin coğrafyasında da çok zeki insanlar yetişir, bunu
bilesiniz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Kamer Bey, yani bizde zeki insan yok mu?
KAMER GENÇ
(Devamla) Bir dakika canım, neyse
Sen konuşma şimdi.
Ama, o zeki
insanların orada yetişmemesi için, maalesef ötede, uluslararası
-geçenlerde de söyledim- bazı güç odakları işte 1960larda,
1970lerde barış gönüllüleri gönderdiler. Oradaki eğitimdeki o
yetişen genç, zeki insanlara engel olmak için Okumayın, devrimin
militanı olun. dediler. Şimdi, AKP İktidarı zamanında
da eğitimin seviyesi Tuncelide çok düşürüldü.
Yani, şimdi,
değerli arkadaşlarım, bakın, ben imam-hatiplere
karşı değilim ama imam hatipli, o efendim gitsin camide
imamlık yapsın, hatiplik yapsın. Ben milletvekiliyken bir
arkadaşı da kendi danışmanımı da imam-hatipli
arkadaş seçtim, yani ben kimseye karşı da değilim.
AHMET YENİ
(Samsun) Güveniyorsunuz yani, güveniyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Devamla) Ama, şimdi bakın, Tunceliye din kültürü ve ahlak
öğretmeni 3-5 arkadaş atıyorsunuz öğretmen, bir sene sonra
bir bakıyorsunuz bir lise müdürünü atıyorsunuz, ondan sonra millî
eğitim müdürüne vekâleten atıyorsunuz, milli eğitim müdürü
atıyorsunuz. Arkadaşlar, Tuncelide yirmi beş senelik, otuz
senelik yetişmiş, bilgili, tarafsız, eğitimin özünü
benimsemiş o kadar kıymetli yöneticiler var ki, yani şart
mıdır oradaki insanları bu şekilde şey etmek. Ondan
sonra, öğrencilere doğru dürüst ders verilmiyor arkadaşlar,
çocukların seviyesi ortada.
Onun için, rica
ediyorum, yani bizim bu ilimiz üzerinde oynamasın kimse. Eğitimimizin
seviyesinin yükselmesi için
Sonra şöyle bir şey, yani bir atamalar
yapılıyor, Tunceliye ilk mezun atananlar atılıyor ama
orada işte ekseriye memurların eşleri atanıyor, işte
subaylar, polisler orada iki sene kalıyor, ondan sonra başka yere gidince
o kadrolar orada dolu görünüyor, başka yerlere tayin ediliyor.
Onun için, yani
istediğimiz evvela bir: Tunceli Üniversitesine en kısa zamanda
-Sayın Bakan burada- bir yurt yapılmalıdır. Bu sene 1.500
tane öğrenci alınıyor oraya, üniversiteye, 500 küsur da
yüksekokulda var, 2 bin tane öğrenci. Her ne suretle olursa olsun bunlara
bir şey yapılmalıdır, yurt yapılmalıdır.
Ayrıca,
değerli milletvekilleri, üniversite yapmak bir şey ifade etmiyor.
Bakın, geçen gün tıp fakültesini bitirip mezun olan öğrencileri
gördünüz. Birinciliği kazanan
tıp fakültesindeki öğrenci diyor ki: Ben tıp fakültesini
birincilikle okudum ama ben hasta olan anamı, babamı buradan mezun
olan öğrencilere emanet etmem. Beyler bu çok önemli bir şey.
Evvela
sağlıklı bilim kadrosunu oluşturmak lazım. Profesör
olacak, orada öğrenciler deney yapacak, uygulama yapacak, iyi
yetişecek. Yoksa ki tıp fakültesini bitirmiş hiçbir şeyden
anlamıyor
Ben Danıştaydayken
hukuk fakültesini bitirmiş arkadaşımız, avukat
geliyor, dilekçe yazmasını bilmiyordu. Tıp fakültesini
bitirmiş insanlar bir bakıyorsun bazı yerlerde tansiyon
ölçmesini bilmiyor, iğne yapmasını bilmiyor. Türkiye'nin
gerçeği bunlar arkadaşlar.
Bakın
gülünecek şeyler söylemiyorum. Bakın bu Türkiyeye çok büyük ihanet
ediliyor. Türkiye'nin çok sağlıklı bir eğitim
politikasını izlemesi lazım. Yani çok okul açın, her tarafa
okul açın ama o okullarda şey yoksa
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) -
eğer o okullarda sağlıklı öğretim
elemanı yoksa, hoca yoksa, laboratuvar yoksa ne olacak oradan mezun olan
insanlar?
Bakın, sizin
devri zamanınızda yüksekokulu bitirenlerin üçte 1i açıkta
kalıyor, işsizlik almış yürümüş, çok büyük
sıkıntılar doğuyor. Şimdi, bunların çaresini
düşünmek lazım. Gülmek çok kolay, gülmek basit insanların
işi, her şeye güler çünkü deli, bir şeyden anlamaz ki ama
onurlu, ülkesinin geleceğini düşünen, gerçeklerini kavrayan insanlar
gülmez çünkü her söylenen sözün altında gerçekler var. İşte
uygulaması ortada, tıp fakültesini birincilikle bitiren bir
öğrenci çıkıp diyorsa ki: Ben anamı, babamı buradan
mezun olan doktora emanet etmiyorum. Siz de buna gülüyorsanız, e gülün
bakalım, gülmekle nereye varılır?
Onun için,
değerli milletvekilleri, aslında bu üniversitelerin
açılması yerinde ama bunlara iyi bir kadro oluşturmak
lazım. Bir de bunlar kazanç amacıyla bunu yapıyorlar.
Anayasanın 130uncu maddesine göre vakıflar kazanç amacıyla üniversite
kuramaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) - Peki. Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Sayın
ışık, buyurun efendim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Öncelikle,
kurulacak olan üniversitelerimizin hem illerimize hem de ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Bakan,
yeni YÖK Başkanımız atandığından bu yana
personel planlaması çalışması adı altında
yürütülen çalışma her nedense bir türlü sonuçlandırılamadığı
için üniversitelerimizde akademik yükselme sınavlarını
geçmiş ve gerekli ölçütleri yerine getirmiş birçok öğretim
elemanı hak ettikleri kadrolara atanamamışlardır.
Örneğin, doktorasını bitirenler yardımcı doçent
olamazken yardımcı doçentler doçent, doçentler de profesör
kadrolarına bir türlü atanamıyor. Binlerce öğretim
elemanının mağdur olduğu bu konu ne zaman çözülecek?
İki:
Yardımcı doçentlerin yabancı dil engeli ve birinci dereceye
indirilememe problemi ne zaman sona erecek? İki yıldır soruyorum
bu soruyu. Her bütçe görüşmesinde, hemen halledilecek bir konu
olmasına rağmen hâlâ birinci dereceye indiremedik bu öğretim
üyelerini.
Üniversite genel
sekreterleri, daire başkanları ve hukuk müşavirlerinin eş
değerlerine göre ek göstergeleri düşük, bu ne zaman çözülecek?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Sayın Bakanım, ben iki soru soracağım.
Birincisi, sözleşmeli öğretmenlerle ilgili: Sözleşmeli
öğretmenlere kadro verileceği açıklanmıştı daha
önce. Tabii, binlerce sözleşmeli öğretmen bu kadrolarla ilgili
açıklamalarınızı bekliyor. Ne zaman sözleşmeli
öğretmenlere bu kadrolar verilecek? Öncelikle bunu öğrenmek
istiyorum.
Diğeri de
benim ilimle ilgili, Kırklareli: Cumartesi günü itibarıyla
Kırklarelinde Bakanlığınıza bağlı Millî
Eğitim Müdürü ve 2 şube müdürü Valilik emriyle açığa
alındılar. Bu konuda basında haberler yer aldı, ancak
gerekçeleri, hangi nedenle alındığına dair bizlerin bir
bilgisi yok. Bu konuda size bir bilgi ulaştı mı? Hangi
gerekçeyle, gerek İl Millî Eğitim Müdürü gerekse 2 şube müdürü
açığa alınmıştır? Haklarında bir
soruşturma mı başlatılmıştır? Bir de bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dibek.
Sayın Emek
ATİLA EMEK
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
üniversitelerde öğretim elemanlarının yetişmesini
sağlamak için araştırma görevlilerinin atanmasında
uygulanan yönteme baktığımızda, dünyanın hiçbir
ülkesinde, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde, tamamen ana bilim
dalı ile öğretim üyesi ile araştırma görevlisinin kendi
arasında oluşturacağı ilgiyle bu atamalar
yapılırken, bizde ALES diye bir sınav yapılmakta ve bu
sınavda üniversiteler arası giriş, hatta ilginçtir Anadolu lisesi
sınavlarındaki sorular sorulmaktadır. Aradan yıllar
geçtikten sonra, doksan dakikalık bir süre içinde, genel kültüre
dayalı ve öğretim elemanı olarak yetiştireceğimiz
araştırma görevlisinin akademik çalışmasıyla ilgili
olmayan bu sınavın kaldırılmasını düşünüyor
musunuz? Bu konuda düşündüğünüz bir yeni yöntem ve uygulama olacak
mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Adanada önemli çalışmalara imza atan, kentimizin ticari
faaliyetlerine ve ekonomisine hizmet eden Adana Ticaret Odasının
öncülüğünde ATO Adana Vakıf Üniversitesinin kurulmasıyla ilgili
üç yıl önce başlatılan çalışmalarda hiçbir ilerleme
sağlanamamış ve bu durum, maalesef büyük bir hayal kırıklığına
sebep olmuştur. Yapılan açıklamalarda, bütün girişimlere
rağmen üniversite için henüz yer tahsisinin bile
yapılamadığı, YÖK, Millî Eğitim
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Devlet Planlama
Teşkilatına yapılan başvurulardan da bir sonuç alınamadığı
ifade edilmektedir. Adananın ikinci bir üniversiteye ihtiyacı
olduğu Valilik, Büyükşehir, diğer belediyeler ve sivil toplum
örgütlerince de ittifakla dile getirilmektedir.
Bu bilgiler
çerçevesinde, Adanaya ikinci üniversite kurulmasıyla ilgili girişim
ve sorunlardan haberiniz var mıdır? Bu girişimin kesintiye
uğramasının en önemli nedenleri nelerdir?
Adanaya ikinci
bir üniversite kurulmasıyla ilgili bir müjdeyi ve zamanını
buradan verebilir misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim,
açık ve net cevap istiyorum.
Bu sene
Tuncelide üniversitede ve yüksekokulda okuyan öğrencilere yurt nasıl
temin edilecektir? Birinci sorum bu.
İkinci
sorum: Şimdi, artık bütün seksen bir ilde üniversite
açıldı. Acaba bir ildeki üniversite, mesela Eskişehirdeki
üniversite kendisine bağlı Bursada bir fakülte açabilir mi? Bu YÖK
Kanunu buna müsait midir? Bunu öğrenmek istiyorum. Yani, bütün illerde
üniversite olduğuna göre bir üniversite kendi il sınırları
dışında o üniversiteye bağlı başka bir fakülte
açabilir mi?
Üçüncü sorum:
Hüseyin Çelik Millî Eğitim Bakanlığından
ayrıldığı zaman dedi ki: Ben millî eğitimi otomatik
pilota bağladım. Sayın Bakan, otomatik pilot siz misiniz?
Onun
zamanında 76ncı maddeye göre atanan 700 tane haksız atama var,
yönetici ataması var. bunlar hakkında ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
her ile üniversite açtık, yeni üniversiteler de açıyoruz ama daha
önce kurulmuş olan üniversitelerimizin bazılarının
kadroları verilmiyor. Örneğin, seçim bölgem olan Kahramanmaraş
Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi 1996 yılında kurulmuş,
1998 yılından beri eğitim-öğretim yapmasına
rağmen kadroları hâlen verilmemiştir. Kahramanmaraş
Tıp Fakültemizin kadrolarını ne zaman vereceksiniz? Ülkemizde on
bir yıl eğitim-öğretim yapılıp da kadrosu verilmeyen
kaç fakülte vardır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Kışanak
GÜLTAN
KIŞANAK (Diyarbakır) Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakanımıza sormak
istiyorum.
Kamuoyunda çokça
spekülasyonu yapılan bir konu var. Kürt dili ve edebiyatı bölümü ya
da Kürdoloji enstitüsü açılması gündemde midir?
Bakanlığın bu yönde bir hazırlığı var
mıdır? Varsa hangi üniversitelerde bu bölümlerin açılması
düşünülmektir? Bu konuyla ilgili herhangi bir yasal düzenleme yapma
ihtiyacı var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Halis
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Sayın Bakanım, öğretmen atamalarında
çeşitli zorlukların yaşandığı bilinmektedir.
Özellikle eşlerin ayrı yerlerde görev yapmalarından doğan
ciddi sıkıntılar olmaktadır. Eş durumu mazeretinden
atamalarda kolaylıklar sağlanamaz mı? Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
İkinci
olarak, sözleşmeli öğretmenlerin diğer kadrolu
öğretmenlerle aynı haklara kavuşturulmasını
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Halis.
Sayın
Bakanım, buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bazı
sorulara yazılı olarak cevap vereceğim ama kısmen, not
alabildiğim kadarıyla cevaplandırmaya
çalışacağım.
ALES
sınavına ilişkin olarak Kaldırmayı düşünüyor
musunuz? şeklinde bir soru soruldu kapsamlı olarak.
Her şeyden
önce, akademik yükselmeye yönelik olarak veya akademik kariyer yapmaya yönelik
olarak yapılan sınavların üniversiteler bünyesinde
yapıldığı dönemlerde meydana gelen şikâyetler ve
ortaya çıkan rahatsızlıklar bu sınavın da merkezî bir
şekilde, objektif, eşit ve adil bir şekilde düzenlenmesi
gereğinden hareketle yola çıkıldı ve bu düşünceyle
oluşturulan bu sınav bugün işlerliğini koruyor ve fakat
sınavla ilgili olarak, sınav sistemiyle ilgili olarak, sorularla
ilgili olarak şikâyetler konusunda da elbette ki bir değerlendirme
yapılabilir ama sınavın merkezî sistem olarak
yapılması konusunda bir değişiklik düşünmüyoruz.
Özellikle
üniversiteler ve üniversitelerin kadrolarına ilişkin genel bir soru
soruldu. YÖKün personel planlamasından hemen sonra eksiklik olan
kadroların hemen hemen tamamını vereceğiz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) İki yıldır bekleyen
arkadaşlarımız var.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Sözleşmeli öğretmenlere ilişkin genel bir soru soruldu. Birkaç
kez tekrar edildi, soruldu soru.
Şu anda
Maliye nezdinde birtakım çalışmalarımızı
yürütüyoruz. Sözleşmeli öğretmenlerin kadroya alınması
konusunda çalışmalarımız tamamlandıktan hemen sonra
bunu da kadroya alacağız.
Üniversite
öğrencilerine bu yıl yurt temin edilebilecek mi? diye bir soru
soruldu. Bu da tamamen planlandı, rakamlarıyla da önümde. Hem
yapılmakta olanlar hem de yapılan, tamamlananlarla üniversiteye
yerleşen her öğrencimiz bir şekilde yurt hizmetinden
yararlanabilecek şekilde planlandı.
Bir başka
soru Üniversiteler başka bir ile fakülte açabilir mi? idi. Evet, buna
yasal bir engel yok, üniversiteler bunu planladıktan sonra açabilirler.
Adanaya ikinci
bir üniversite kurulmasını düşünüyor musunuz? dendi.
Üniversitelerin bölünmesini biliyorsunuz üniversitelerin kendilerine
bıraktık. Çukurova Üniversitesi ikiye bölünerek de çoğalabilir.
Yeni bir üniversite kurulması konusunda herhangi bir başvuru da yok.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Efendim, vakıf üniversitesi olarak talep var, üç yıldan
beri talep var.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Vakıf
üniversitesi olarak da söylüyorum. Eğer bu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) YÖKte bekliyor.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Böyle bir
-şu anda YÖK Temsilcimiz de söylüyor- hiçbir şekilde YÖKe intikal etmiş
Adanada kurulması düşünülen bir vakıf üniversitesi söz konusu
değil. Geldiği takdirde zaten diğerleri hangi koşullarda
değerlendiriliyorsa hızla değerlendirilip
sonuçlandırılacaktır.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Peki efendim, iki hafta içinde gelirler, YÖKe başvururlar;
elden getirirler hem de.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Tabii,
memnuniyetle. Çünkü biz vakıf üniversitelerinin kurulmasının
özellikle yükseköğrenim çağına gelmiş çok sayıda
üniversite öğrencisi olan, okuma şansı olan, okul bulamayan
öğrencilerimiz için çok ciddi bir alternatif oluşturduğunu
biliyoruz. Bu nedenle de destekliyoruz.
Yine,
sözleşmeli öğretmenlere yönelik, zannediyorum eş durumundan
tayin ve diğer koşullar soruldu. Bu da mümkün yani eğer o
şartları uygunsa bu tayin de mümkün.
Kürdoloji
bölümünün kurulmasına ilişkin olarak da: Buna da üniversiteler karar
verir, bu konuda bizim bir olumsuz tutumumuz yok.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 1e
bağlı Ek Madde 111i okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM
KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununa aşağıdaki ek maddeler
eklenmiştir.
Toros
Üniversitesi
EK MADDE 111-
Mersinde Mersin Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına
ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine
sahip Toros Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi
kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Mühendislik
Fakültesinden,
b)
İktisadi-İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesinden,
c) Güzel Sanatlar
Fakültesinden,
ç)
İletişim Fakültesinden,
d) Teknoloji ve
İşletme Yüksekokulundan,
e) Yabancı
Diller Yüksekokulundan,
f) Meslek
Yüksekokulundan,
g) Fen Bilimleri
Enstitüsünden,
ğ) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Akif Akkuş.
Sayın
Akkuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 384 sıra sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının ek 111inci
maddesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ayrıca,
sözlerime başlarken geçtiğimiz günlerde Kerkük Tazehurmatuda
katledilen Türkmenlere ve yakınlarına
başsağlığı diliyor, katilleri nefretle
kınıyorum.
Değerli
milletvekilleri, eğitim, kısaca, bir milletin geleceğinin
planlanmasıdır. Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı ilköğretim okulları, anaokulları ve liseler
bulunmakta, bunun yanında Yükseköğretim Kurumuna bağlı da
üniversiteler yer almaktadır. İlk ve ortaöğretim kurumları
genellikle üniversitelere hazırlık mahiyetinde olan, üniversitelere
öğrenci hazırlayan ve onları daha çok kültürel açıdan
eğiten kurumlardır. Üniversitelere geldiğimiz zaman, üniversiteler
genellikle gençlere bir meslek edinme doğrultusunda çalışmalar
yaptırırlar, onları o şekilde eğitirler. Tabii, bu
cümleden olmak üzere, ilköğretimden üniversiteye kadar geçen sürede
nitelik ve nicelik açısından sağlanan ve sağlanacak olan
başarı, milletimizi dünya milletleri arasında saygın bir
yere sahip kılacak ve dünya genelinde saygı duyulan, gıpta
edilen bir toplum hâline getirecektir.
Üniversiteler
Anayasamızın 130uncu maddesine göre kurulmaktadır. Bu,
genellikle Üniversiteler devlet tarafından kurulur. diye belirtir,
130uncu madde. Buna ilaveten bir de vakıf üniversitelerinin
kurulabileceğini amirdir ve vakıf üniversiteleri için Kâr gayesi
güdülmez. diye belirtilir.
Böylece, bugün
ülkemizde 94ü devlet, 38i de vakıf üniversitesi olmak üzere 132 tane
üniversite kurulmuş bulunmaktadır. Vakıf üniversiteleri son
birkaç yılda hızla artmış ve sayı olarak devlet
üniversitelerinin yaklaşık üçte 1ine ulaşmıştır.
Ancak öğrencilerine baktığımız zaman,
yükseköğretimde okuyan, vakıf üniversitelerinde okuyan
öğrencilerin miktarı üniversite öğrencileri içerisinde ancak
yüzde 6-7 civarında bulunmaktadır.
Ülkemiz genç
nüfusa sahip bir ülkedir. Gençlerimiz üniversitede okumaya oldukça heveslidir
ve bu sevinilecek bir durumdur. Ancak bu öğrencilerimizin iyi
yetişmesi ve kaliteli elemanlar hâline gelmesi de arzulanan ve istenen bir
durumdur. Bugün ülkemizde 1 milyon 700 bin civarında gencimiz
üniversitelerde eğitim-öğretim görmektedir. Bunların ancak 124
bin kadarı vakıf üniversitelerinde bulunmakta, diğerleri
belirttiğim gibi devlet üniversitelerinde yer almaktadır. Bu
bakımdan, vakıf üniversitelerinin kurulması uygundur. Ancak
vakıf üniversiteleri kurulurken özellikle dikkat edilmesi gereken
birtakım konuların olduğu da bir gerçektir. Önümüze gelen,
özellikle Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunun önüne gelen
vakıf üniversitesi kurulmasıyla ilgili isteklere
baktığımızda, genellikle bu vakfı kuranların
isimleri var ama onların mal varlıkları hakkında bilgiler
oldukça sınırlı. Mesela, bir vakıf üniversitesine
bakıyorsunuz, diyor ki: 240 dönümlük arazisi var, bir de 32 bin dolar
parası var.
E,
arkadaşlar, değerli milletvekilleri, bununla üniversite
kurulması mümkün değil, bununla üniversite kurulması
aslında söz konusu olmamalı ama, maalesef, bunlara da izin veriyoruz
ve bu üniversiteler kuruluyor. Peki, bu üniversiteler gelirlerini nereden temin
edecek? Mademki bu şekilde bir gelir kaynakları yok,
öğrencilerden alacak, belki yine öğrencilere sarf edecek. Ama geçtiğimiz
yıllarda bu şekilde kurulmuş bazı yüksekokulların
öğrencilerden topladıkları paraları kendi şirketlerine
aktardıkları da malumdur. Dolayısıyla, bunlara son derece
dikkat edilmesi gerekmektedir diyorum.
Bir de şunu
hatırlatmak istiyorum değerli milletvekilleri: 1970li
yılları düşünün, özel okullar vardı, yani devlet
akademilerine karşılık gelmek üzere özel okullar
kurulmuştu. Ülkemizin büyük şehirlerinin birçoğunda vardı
bunlar ama sonra biz bu okullarda gerçekten bir sendrom yaşadık, yani
bu okullar artık üniversiter eğitim vermekten uzaklaştılar
ve diploma dağıtan yerler hâline geldiler. Ben, tabii, bu konuda
şunu belirtmek istiyorum: Vakıf üniversiteleri mutlaka kurulmalı
ama bunların kontrolü devamlı ve periyodik bir şekilde mutlaka
yapılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi benim üzerinde duracağım ek madde,
Mersinde, Mersin Eğitim Vakfı tarafından Toros Üniversitesi
adı altında bir üniversite kurulmasını sağlıyor.
Dolayısıyla, burada, bakıyoruz, mühendislik fakültesi, iktisadi
ve idari ve sosyal bilimler fakültesi, güzel sanatlar fakültesi, iletişim
fakültesi, üç tane yüksekokul ve iki tane de enstitüden mürekkep bir
üniversite. Burada, tabii, iktisadi, idari ve sosyal bilimler fakültesi benim
dikkatimi çekti. Dolayısıyla, son yıllarda ülkemizde sosyal
bilimler liseleri kuruldu. Bu liselerin gidebileceği, tercih
edebileceği fakülteler olmasına rağmen, bir de onların
aldıkları nosyona bağlı olarak bu fakültenin
açılmış olması fevkalade dikkate şayan bir konudur.
Tabii, bunun
yanında vakıf üniversitelerinden bir şikâyetim var. Bu da
genellikle öğretim elemanlarını devlet üniversitelerinden
almaları. Ayrıca, bunlar devlet üniversitesinden alındıktan
sonra, devlet üniversitesinde verilen maaşın hemen hemen 2
katına yakın bir de maaş
ödenmekte, dolayısıyla buralar cazip hâle getirilmekte.
Bakıyoruz, eski üniversitelerimizin bazı fakülteleri, bu
bakımdan, öğretim üyesi açığı vermektedir. Bunlara da
tabii dikkat edilmesi gerekiyor. Bunun için, bu vakıf üniversitelerinden,
mutlaka, öğretim elemanı yetiştirilmesine dair birtakım
programların istenmesi uygun olur kanaatindeyim.
Bütün bunlardan
sonra, Toros Üniversitesinin, başta Mersin ilimize olmak üzere bütün
ülkemize ve dünya medeniyetine katkılar sağlamasını, Türk
yükseköğretimine katkılar
sağlamasını ve eğitim kurumları içerisindeki
yerini almasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; YÖKe soruyorum: Kaç müracaat var sizde, kaç
üniversitenin müracaatı var? Bu müracaatlar hangi tarihten beri bekliyor,
bugün de dün de? Acaba bu kurduğunuz üniversiteler ne zaman müracaat etti?
Acaba üç yıldır, beş yıldır, yedi yıldır,
müracaat etmiş, hâlâ avutulan insanların hakkını niye
vermiyorsunuz? Nedir bunların özelliği? Hak eden kim varsa verelim.
Hak eden, eğer üniversite hak ediyorsa verelim ama benim bildiğim,
otuz küsur tane üniversite müracaatı var. Ama her ne hikmetse
değerlendirilmiyor bunlar ve insanlara denilmiyor ki, arkadaş, sen
üniversite kuramazsın, ben sana izin vermiyorum, objektif kriterle,
şunun için, şunun için, şunun için vermiyorum. Ama bir
kuruş parası olmayan, daha arazisi olmayan, yeri yurdu olmayan,
hiçbir şeyi olmayan insanlara izin veriyorsunuz. Hak, adalet yönünden
YÖKü bu konuda kınıyorum. İnsanları objektif kriterlerle
değerlendirmeden ve bu üniversitelerin gelecekte iyi öğrenci
yetiştirmeleri açısından belli kriterleri ileride oluşacak
projelerle değerlendirip -ama orada 35 tane müracaat var, acaba
bunların hiçbirine, hiçbirine acaba neden izin vermiyorsunuz?- bu
insanlara deyin ki, arkadaş, ben sana izin vermiyorum, senin şu
objektif kriterle hakkın yok, alamazsın bunu, bizim şablonumuz
bu. Ama bir ay önce, on beş gün önce, yirmi gün önce müracaat eden
insanlara şak diye izin veriyorsunuz. Acaba bunun sebebi hikmeti nedir
arkadaşlar? Bunu bilmek istiyorum. Yani hakikaten ben üniversite
kurulmasına karşı değilim ama sebebi hikmetini bilmek
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, daha hazineden yer kiralayıp Ben burada kampüs
kuracağım. diyen insanlara izin verdiniz. Ben bunun örneklerini size
verebilirim, bunun örneklerini verebilirim ama orada malı, mülkü,
vakfı olan bir sürü bekleyen müracaat var.
Demin Adanayla
ilgili arkadaşlarım söyledi, benim de garibime gitti. Ben
aradım, bulamadım Adana Ticaret Odası Başkanını.
Eğer bizi duyuyorsa
Müracaatı yok. dediniz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Müracaatı yok.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Ama arkadaşlarım diyor ki, Adana
milletvekilleri -ben bilmiyorum-: Adana Ticaret Odası müracaat etti.
Acaba Adana Ticaret Odasının sizin nezdinizde itibarı yok mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Var.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlarım, burada objektif
kriter uygulamıyorsunuz, sözüm YÖKedir.
İki: Millî
Eğitim Bakanlığına ve Millî Eğitim Komisyonuna da bir
lafım var. Arkadaş, getir bakalım sizdeki şu müracaatları,
bunlara niye izin vermiyorsunuz? Onlara sormak da sizin
sorumluluğunuzdadır Komisyon Başkanım ve Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Biliyoruz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Ama objektif kriter uygulamadan, orada dün de
Dünkü
yönetim, bugünkü yönetim değil, YÖKün kurumsal kişiliğine
söylüyorum. Ama sizin döneminizde, yeni, iki yılda en çok vakıf
üniversitesi kurulan bir YÖK oldunuz. O zaman müracaatçıların hepsine
yarın sabah deyin ki: Arkadaş, ben sana izin vermiyorum. Soruyorum
insanlara: Niye izin alamıyorsunuz? Vallahi, Bekle. diyorlar.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Kime
soruyorsunuz?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Niye bekletiyorsunuz ya? Buna hakkınız
yok, hakkınız yok. İnsanları oyalamak
İnsanların
objektif kriteri yoksa, varsa açık açık söyleyeceksiniz. Onun için bu
sözüm YÖKedir.
İkinci
sözüm: Değerli arkadaşlarım, yabancı dil -yine söylüyorum
ama ben bunu bir türlü anlatamıyorum- çocuklarımızın
geleceğinin, dünyayla birlikte ekmek bulmaları için -altını
çiziyorum-
Biz bizim çocuklarımıza yasak savan eğitim
veriyoruz. Bunu geçen dönem de söyledim, Sayın Bakanım, bu dönem de
söylüyorum, eğer biz bu çocuklarımızla üniversiteyi
bitirmiş diplomalı işsiz yaratıyorsak, hukuk fakültesi
mezunu bir kardeşimiz eğer zabıt kâtipliği
sınavına giriyorsa bu sorunu biz kendimizde mutlaka
aramalıyız.
SELAMİ UZUN
(Sivas) Onun beceriksizliği yok mu? Hukuk fakültesi mezunu, zabıt
kâtipliği sınavına giriyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Siz insanları beceriksiz yapıyorsunuz!
SELAMİ UZUN
(Sivas) Kendin söylüyorsun, Hukuk fakültesi okumuş. diyorsun ya!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Siz beceriksiz yapıyorsunuz! Yapmayın,
buradan geçerken, bu kadar hukuk fakültesi açarken, onun için
SELAMİ UZUN
(Sivas) Hâkimlik sınavına girsin!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Hâkimlik imtihanında objektif kriter uyguluyor
musun! Şimdi benim ağzımı açtırmayın! (AK
PARTİ sıralarından Açsana, açsana! sesleri)
SELAMİ UZUN
(Sivas) İnsaf et ya!
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Yakışmıyor Mevlüt Bey, ayıp
oluyor!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Ayıp olmuyor, ayıp olan hiçbir şey
yok! Ben çocuklarımız için konuşuyorum.
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Ayıp oluyor, bu şekilde konuşmak sana
yakışmıyor, ayıp oluyor!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Hayır, ayıp olan hiçbir şey yok!
Sayın Bakan,
tarihe geçin, biz ilköğretimden başlayarak lise sona kadar bir
yabancı dili çocuklarımıza öğretmekten âciz miyiz? Bunun
planını, bunun programını yapmaktan âciz miyiz? Sadece size
söylemiyorum yani yirmi yıl önce de bu işler
Arkadaşlar, gidin
Amerikaya, hastanelere bakın, orada çalışanların yüzde
70i Hindistanlı. Bu çocuklarımızın ekmeğini yok
ediyoruz. Bu çocuklarımıza sadece Türkiyede lisan eğitimi
vermeden... Gelin, biz bir şeyi aşalım arkadaşlar. Yani her
çocuğumuza liseyi bitirdiği zaman bir yabancı dili, üniversiteyi
bitirdiği zaman ikinci yabancı dili öğretmiş olmaktan biz
âciz değiliz arkadaşlar ama buna vizyon lazım.
Çocuklarımızın ekmek parası için
Dünyanın her
tarafında ekmeklerini bu çocuklar bulur. Üniversiteyi bitiren, iki
yabancı dili olan bir arkadaşım ekmeğini her tarafta bulur
arkadaşlar. Ben bunu dün de söyledim, bugün de söylüyorum: Sayın
Bakan, lütfen, ilköğretimde -ben pedagog değilim- hangi
sınıftan itibaren bir yabancı dil öğreteceksek, gerekirse
her gün bir saat fazla eğitim vererek, lise sonda, liseyi bitiren bir
çocuğumuza
Siz diplomadan önce yabancı dil bilen bir çocuk
yetiştirin, o ekmeğini her tarafta bulur ama liseyi bitiren, hiçbir
dil bilmeyen bir çocuk hiçbir şeyde hiçbir işe yaramıyor
arkadaşlar. Dost acı söyler! Dost acı söyler! Yani her şeyi
tozpembe göstermeyelim. Tamam, üniversite açalım ama sadece diploma veren
üniversite açmışız ne işe yarar?
Değerli
arkadaşlar, ayrıca üniversitelerin döner sermayeleri
Sayın
Bakan, üniversitelerin döner sermayeleri üniversitelerin
ihtiyaçlarını gidermek amacıyla zamanından itibaren
kurulmuştur, üniversitelerimizin bilimsel ve teknik
ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuştur,
üniversitelerin her türlü araştırmaları, gerek öğrencilerin
gerek öğretim görevlilerinin her türlü araştırmaları için
bir kaynak olarak kurulmuştur ama arkadaşlar, üniversite döner
sermayelerini şirketlere hizmetli olarak ihale edilen temizlik
işçisi, ebe, hemşire, sağlık memuru, altını
çiziyorum, üniversitelere dışarıdan temizlik işsizi
adı altında alınan ebe, hemşire, sağlık memuru,
şoför, bunların maaşını ödemek için kullanıyorsunuz.
Devlet, üniversitede kim çalışıyorsa, o üniversitenin kime
ihtiyacı varsa o kadroyu vermek zorundadır.
Demin
arkadaşım söyledi: Adanada ikinci bir üniversite için kanun teklifi
verdim. -Hulusi Bey söyledi- Adana 5 Ocak üniversitesi bir gün bile dile
getirilmedi. Bazı illerimizin artık üniversite ihtiyacı had
safhadadır.
Sayın Bakan,
üniversitede belli hizmetler ihale edilemez. Devletin, sosyal devletin
görevidir, oradaki ihtiyaçları gidermek sosyal devletin görevidir.
Bazı hizmetler satılamaz, satın alınamaz. Özellikle
tıp fakültelerinde temizlik şirketi adı altında
aldığınız kişiyi siz hemşire, sağlık
memuru adı altında çalıştıramazsınız. Bu,
sosyal devletin sosyal anlayışına aykırıdır. Bu
nedenle, özellikle üniversite döner sermayeleri üniversitenin bilimsel yönüne
kullanılmalı ama yine söylüyorum, bir kez daha YÖKe sesleniyorum: Bizim
hepimizin, şahsen benim vicdanımda kaç üniversite hangi tarihte
müracaat etmiş
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, toparlayınız.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Niye izin vermediniz arkadaşlar? Niye izin
vermediniz? Sebebi hikmetini burada bilmek istiyorum.
Bu nedenle,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak.
(DTP sıralarından alkışlar)
Sayın
Kışanak, buyurun efendim.
DTP GRUBU ADINA
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, bu
son bir yıl içerisinde üniversitelerin durumuyla ilgili hem bütçe
görüşmeleri sırasında hem Yükseköğretim Kanununda
yapılan değişiklik nedeniyle, farklı illerde üniversite
kurulmasına yol açan yasal düzenleme nedeniyle hem de bugün bu yasal
düzenleme nedeniyle ayrıntılı konuşmalar yapıyoruz ve
ülkemizdeki üniversite eğitiminin içinde bulunduğu durumu hepimiz
bütün açıklığıyla görüyoruz ve biliyoruz.
Ben size
başka bir gerçekten, yine üniversiteyle bağlantılı
başka bir gerçekten bahsetmek istiyorum: Geçen hafta Diyarbakırda
yine aralarında DTPli belediye başkan
yardımcılarının, meclis üyelerinin de bulunduğu 9
kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar
içerisinde, arasında Dicle Üniversitesi öğretim üyelerinden de
değerli bir öğretim üyemiz vardı. Bu öğretim üyemiz neden
kovuşturmaya uğradı, neden böyle bir operasyonda gözaltına
alındı sorusunun cevabını savcılığa
çıktığında öğrendik. Sorun şuydu: Geçen yıl
bütçe görüşmeleri sırasında üniversitelerin bütçesi
görüşülürken ben kendisini arayıp Hocam, üniversitelerin bütçesi
görüşülüyor, Dicle Üniversitesinin de varsa bir sorunu,
sıkıntısı, bunları bizimle
paylaşırsanız ben de burada Mecliste bu konuyu gündeme
getiririm. diye sormuştum. Bu ülkenin bir milletvekili, bu ülkenin bir
öğretim üyesini arıyor ve o öğretim üyesinin görev
yaptığı üniversitenin sorunlarını soruyor. Bu ülkenin
emniyet müdürlüğü ve polisleri bu telefon görüşmesini dinliyor, kayda
alıyor suç unsurudur diyerek savcılığın önüne
koyuyor ve o savcı da utanmadan bu öğretim üyesine Siz neden DTPli
Milletvekiliyle görüştünüz? Ona Dicle Üniversitesi hakkında ne
bilgiler verdiniz? diye soru soruyor. Böyle bir ülkede beş değil
beş bin tane üniversite kursak da aydınlanmayı
sağlayamayız. Böyle bir zihniyetle yönetilen bir ülkede
aydınlanmayı sağlamak için kâğıt üstünde üniversite
açmak değil, kafaları açmak gerekir.
Yine, aynı
öğretim üyemize savcılığın sorduğu sorulardan
birisi de şu: Partimizin Grup Başkan Vekili ve Diyarbakır
Milletvekili Sayın Selahattin Demirtaş Hocamızı
arıyor, diyor ki: Hocam, sizin, seviye belirleme sınavları ve
üniversiteye giriş sınavlarıyla ilgili Diyarbakırın
durumu üzerine, Diyarbakırdaki öğrencilerin başarı
düzeyine ilişkin bir araştırmanız var, bunun bilgilerini
bizimle paylaşır mısınız? diyor ve bu öğretim
üyemiz o bilgileri Grup Başkan Vekilimiz Sayın Selahattin
Demirtaşa gönderiyor, kendisi de bu bilgiler
ışığında soru önergesi hazırlayarak ilgili
bakanlığa soruyor. İşte, polisler bu telefon
görüşmesini de kayda alıyorlar, üşenmeyip bunu çözüyorlar suç
unsuru diye savcının önüne koyuyorlar, savcı da bunu soruyor:
Sen Selahattin Demirtaşla, DTP Milletvekiliyle niye konuştun? Ona
niye yaptığın araştırmanın bilgilerini
gönderdin? diye.
Değerli
milletvekilleri, kimse kimseyi kandırmasın. Bu tür hukuk
dışı uygulamalar, Hükûmetin, ilgili bakanlıkların
bilgisi ve onayı dışında yaşanmaz. AKP Hükûmeti demokrasi
mücadelesi verdiğini söylüyor. Eğer demokrasi mücadelesi verecekse
öncelikle demokrasinin herkes için geçerli olduğunu, hak ve özgürlüklerin
herkes için geçerli olduğunu, buraya seçilip gelen milletvekillerinin her
birinin en az kendileri kadar meşru olduğunu kabul etmelidir, bu
zihniyeti kafasından silmelidir. Bu soruşturmaların sorumlusu
AKP Hükûmetinin ve Sayın Başbakanın DTPye yönelik tutumunun bir
yansımasıdır, sorumlusu bunlardır. Eğer AKP Hükûmeti
DTP milletvekiline elini vermeyen emniyet müdürünü zamanında görevinden
alsaydı, polis memuru da bu telefon görüşmelerini suç unsuru diye
kaydedip savcının önüne koymazdı. Eğer AKP Hükûmeti DTP
milletvekillerine yönelik fiilî saldırıda bulunan, müdahalede
bulunan, şiddet uygulayan polis memurlarını Batmanda, Urfada
görevden alsa, haklarında soruşturma açsaydı, bugün bu polis
memuru da DTP milletvekiliyle bir öğretim görevlisi arasındaki
telefon görüşmesini suç kabul ederek kaydetmez, çözmez ve
savcının önüne koymazdı ve o savcı da bunu sanki bir suçmuş
gibi o öğretim üyesine sormazdı, utanırdı. Hukuk böyle
sağlanmaz, adalet böyle sağlanmaz, demokrasi mücadelesi böyle
sağlanmaz. Önce sizin kendi kafanızda herkesin hakkını
teslim eden, demokrasiyi ve insan haklarını herkes için gerekli olan
bir kural olarak kabul eden bir anlayışa gelmeniz lazım. Onun
ötesinde yürüttüğünüz demokrasi mücadelesi sahtedir. Kimsenin buna
inanacak tarafı da artık kalmamıştır.
Bugün kalkıp
biz konuyu görüştüğümüzde DTPye yönelik operasyon hukuki bir
operasyondur. Savcılar gerekli soruşturmayı yapıyorlar.
Yasalar ne gerektiriyorsa
Bunu
diyorlar. Yasalar bunu mu diyor? Yasalar bir öğretim üyesinin bir
milletvekiliyle görüşmesini suç mu sayıyor? O milletvekili Kürtse, o
milletvekili DTPliyse, halktan 60 bin oyu alarak buraya gelmişse bile onu
meşru saymamayı mı öngörüyor? Böyle bir yasa varsa gelin, önce
bunu buradan kaldıralım. Böyle bir yasal düzenleme yok. Bunlar
zihniyet sorunudur. Bunlar iktidarın uygulama sorunlarıdır ve
iktidar bu tür uygulamaların sorumluluklarından kaçınamaz.
Onun için,
diyorum ki burada, böyle, kâğıt üstünde üniversiteler açmakla
uğraşacağımıza, önce zihinlerimizi temizleyelim,
demokrasiye gerçekten inanalım, herkes için demokrasi diyelim, herkes için
insan hakları diyelim, herkes için özgürlük diyelim. Bunu demediğimiz
müddetçe beş değil beş bin tane üniversite açsak da bu ülke bu
karanlık zihniyetten kurtulamayacaktır diyorum, hepinize
teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Ek madde 111i
oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Ek madde 112yi
okutuyorum:
İstanbul
Medipol Üniversitesi
EK MADDE 112-
İstanbulda Medipolitan Eğitim ve Sağlık Vakfı
tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip İstanbul Medipol Üniversitesi
adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Eğitim
Fakültesinden,
b) Tıp
Fakültesinden,
c) Diş
Hekimliği Fakültesinden,
ç)
Eczacılık Fakültesinden,
d)
Sağlık Bilimleri Fakültesinden,
e) İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesinden,
f) Hukuk
Fakültesinden,
g)
İletişim Fakültesinden,
ğ) Güzel
Sanatlar Fakültesinden
h) Yabancı
Diller Yüksekokulundan,
ı)
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan,
i) Sosyal
Bilimler Meslek Yüksekokulundan,
j)
Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,
k) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden,
l)
Mühendislik-Mimarlık Fakültesinden
oluşur.
BAŞKAN
Şahsı adına Sayın Ensar Öğüt.
Sayın
Öğüt, konuşacak mısınız?
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Konuşmayacaktınız Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) Peki, konuşmuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Evet, Sayın Öğüt konuşmasından vazgeçti.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Ek madde 113ü
okutuyorum:
KTO- Karatay
Üniversitesi
EK MADDE 113-
Konyada Konya Ticaret Odası Eğitim ve Sağlık Vakfı
tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip KTO-Karatay Üniversitesi adıyla bir
vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Fen-Edebiyat
Fakültesinden,
b) Mühendislik
Fakültesinden,
c) İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesinden,
ç) Güzel Sanatlar
Fakültesinden,
d) Hukuk
Fakültesinden,
e)
Uygulamalı Bilimler Yüksekokulundan,
f) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden,
g) Fen Bilimleri
Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 384 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi ile 2809 sayılı Kanuna
eklenen ek 113üncü maddeye ilişkin Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu
vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Milletler ve
medeniyetler arası yarışın tüm hızıyla devam
ettiği günümüzde bilime, bilimin güvenilir rehberliğine her
zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Bir toplumun başı dik ve
refah içinde yaşayabilmesi önemli ölçüde bilim ve teknolojideki gücüne
bağlıdır. Teknoloji, bilimsel bilginin uygulama alanına
aktarılmasıdır. Bilim, bilimsel zihniyet ve yeteri kadar bilgi
üretimi olmadan teknolojide ve uygulama alanlarında ilerleme olmaz. Bilim
üretilmeden, yeterli bilgi birikimi olmadan sadece teknoloji ithali yoluyla
milletler arasında devam eden baş döndürücü siyasi, sosyal, kültürel,
ekonomik yarışı sürdürmek ve medeniyetler
yarışını kazanmak şöyle dursun, mevcut durumumuzu ve
yerimizi korumak bile mümkün değildir.
Üniversiteler,
yüksek düzeyde eğitim ve öğretim yaparak seçkin kadrolar
yetiştiren, bilimsel ve teknolojik araştırmalar yapan ve
araştırma sonuçlarını toplum yararına sunarak sosyal
ve ekonomik kalkınmaya hizmet eden kuruluşlardır. Ülkemizde
bugün üniversitelerin sayısı, 94ü devlet, 38i vakıf olmak
üzere 132ye ulaşmıştır. Bu tasarının
kanunlaşmasını müteakip bu sayı 137ye, hatta 139a
çıkacaktır. Ancak, sayısal olarak sıralanan bu
artış, kalitede aynı oranda sağlanamamış, hatta
nitelik oldukça düşmüştür.
Üniversiteler,
yaptığı araştırmalarla ülke kalkınmasına
önemli katkılar sağlar, teori ve uygulamanın
eleştirilmesini sağlayarak bilgilerin üretime
yansımasını gerçekleştirirler. Bu açıdan ülke
kalkınmasında lokomotif görevi yapacak olan üniversitelerimizin
bilinen sorunları mutlaka giderilmelidir. İyi eğitim iyi
araştırma ortamında yapılacağından,
üniversitelerimizin araştırma fonları
artırılmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak parti
programımızda, üniversitelerin ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan
gücünü yetiştiren, araştırma yaparak bilim ve teknoloji üreten,
toplumsal gelişmeye önderlik eden, bilimsel yöntemlerle meselelere çözüm
üreten ve dünya üniversiteleriyle yarışan eğitim kurumları
hâline getirilmesi esas alınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı ile Konya ilimizde, Konya Ticaret Odası
Karatay Üniversitesi ve Mevlana Üniversitesi adlarıyla iki yeni üniversite
kurulması öngörülmektedir. Konya Ticaret Odası Karatay Üniversitesi,
Konya Ticaret Odası Eğitim ve Sağlık Vakfı
tarafından kurulmaktadır. Konyanın tarihî misyonuyla yeniden
kavuşması açısından Konya Ticaret Odası Karatay
Üniversitesi son derece önemlidir. Fiziki yapılanması hızla
devam eden ve kaba inşaatı biten Konya Ticaret Odası Karatay
Üniversitesinin açılmasıyla birlikte, yine bir sonraki maddede
kurulması öngörülen Mevlana Üniversitesinin açılmasıyla, Konya
üniversiteler şehri olma yolunda önemli mesafe katedecektir. Mevlana
Üniversitesi de Gevher Sultan Eğitim Araştırma Kültür ve
Sağlık Vakfı tarafından kurulmaktadır. Konyaya yeni
üniversitelerin açılması ve Konyanın bir üniversite kenti
olması için çaba sarf eden, girişimde bulunan Konya Ticaret
Odası yönetimini ve Konya Ticaret Odası Eğitim ve
Sağlık Vakfı Mütevelli Heyetini, yine, Gevher Sultan Eğitim
Araştırma Kültür ve Sağlık Vakfı yönetimini ve
Mütevelli Heyetini bu girişimlerinden dolayı kutluyor, kendilerine ve
tüm emeği geçenlere Konyalı hemşehrilerim adına
teşekkürlerimi arz ediyorum.
Konya tarihine
bakarsak, Konyanın Selçuklu ve Osmanlı döneminde bir üniversiteler
şehri olduğunu görürüz. Osmanlının en kötü
zamanlarında bile Konya beş yüzden fazla medreseyle eğitime
devam etmiş bir şehirdir. Bu bağlamda, üniversite kurma
çalışmaları Konyanın tarihî misyonuna yeni bir
başlangıç olarak nitelendirilebilir.
Bu çerçevede
Konyada devlet üniversitelerinin de sayısı
artırılmalıdır. Bugün itibarıyla, Selçuk Üniversitesi
gibi, 1i teknik olmak üzere 2 yeni devlet üniversitesinin
kurulmasını karşılayacak gerekli altyapısı
bulunmaktadır. Hatta Konyanın üniversite kurulabilecek potansiyele
sahip ilçeleri bile bulunmaktadır.
Konya, sanayi
yapısı itibarıyla aynı anda birçok alanda faaliyet gösteren
sektörleri içerisinde barındırmaktadır. Bu yapı dönemsel
gelişmelere ve değişimlere uyum sağlama konusunda
avantajlar sağlarken, önemli olarak gösterilebilecek sayılı
sektörlerde uzmanlaşma eksiği nedeniyle, kurulu firmaların
belirli bir büyüklükte kalmasına neden olmaktadır.
Bu gerçekler
ışığında Konyanın artık daha büyük üretim
kapasitesine sahip büyük yatırımlara ihtiyacı vardır. Konya
sanayisini ancak teknik bilgi sahibi uzman kişiler
kalkındıracaktır. Bu bakımdan eğitimin ve teknik
üniversitenin önemi oldukça büyüktür. Konyada bu kanunla kurulan Konya Ticaret
Odası Karatay Üniversitesi ve devlet üniversitesi olarak kurulması
gereken teknik üniversite Konya sanayisinin iş yapma kapasitesini
artıracak, yapacağı araştırma ve atılımlar
ile dünya ile rekabet edebilecek konuma gelme noktasında sanayicimizin önünü
açacaktır.
Konyamızda
kurulmakta olan iki yeni üniversitenin Konyamıza ve ülkemize
hayırlar getirmesi temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve
AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Ek madde 114ü
okutuyorum:
Mevlana
Üniversitesi
EK MADDE 114 -
Konyada Gevher Sultan Eğitim Araştırma Kültür ve
Sağlık Vakfı tarafından 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına
ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine
sahip Mevlana Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi
kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a)
Eczacılık Fakültesinden,
b) Mühendislik
Fakültesinden,
c) Hukuk
Fakültesinden,
ç)
İşletme Fakültesinden,
d) Eğitim
Fakültesinden,
e) Tıp
Fakültesinden,
f)
Sağlık Hizmetleri Yüksekokulundan,
g) Meslek
Yüksekokulundan,
ğ) Fen
Bilimleri Enstitüsünden,
h) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden,
ı)
Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN
Madde üzerinde bize intikal eden bir söz talebi yok.
Madde üzerinde
iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
T.B.M.M.
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 384 sıra sayılı yasa tasarısının Ek Madde:
114deki Mevlana Üniversitesi isminin Meram Üniversitesi olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Hakkı
Suha Okay Atilla Kart Şevket Köse
Ankara Konya Adıyaman
Esfender
Korkmaz Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul Malatya
T.B.M.M.
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 384 sıra sayılı yasa tasarısının Ek: 114.
maddesindeki Mevlana Üniversitesinde belirtilen fakülteler içerisinde yer alan
(c) bendindeki Hukuk Fakültesinin madde metninden
çıkartılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Muharrem
İnce Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Yalova Malatya
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. Birine katılıyoruz
İki önerge okuttunuz.
BAŞKAN
Hayır son önergeyi soruyorum efendim. Yani, hukuk fakültesinin
çıkarılmasıyla ilgili
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Katılmıyor musunuz?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) Takdire bırakıyoruz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN
Takdire bırakıyorsunuz.
Evet, gerekçeyi
mi okutayım efendim?
BEKİR
BOZDAĞ Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Ülkemizdeki hukuk
fakültelerinin, iş gücü planlamasında yeterince öğrenci
alması nedeniyle.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Kabul
edilmiş olması lazım Sayın
Başkan.
BAŞKAN -
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M.
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 384 sıra sayılı yasa tasarısının Ek Madde:
114deki Mevlana Üniversitesi isminin Meram Üniversitesi olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Hakkı
Suha Okay (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Kart, buyurun efendim.
ATİLLA KART
(Konya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tarafımızdan verilen önerge hakkında görüşlerimizi beyan
etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, kurulacak bu üniversitelerin öncelikle bölgelerine
yararlı hizmetler sunması, çağdaş eğitime katkı
sağlaması, toplumsal yapıda ve sanayide istihdama yönelik
nitelikli eleman yetiştirilmesinde üstlenmesi gereken rolü ifade etmek
istiyorum: Bu üniversitelerin siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda ve elbette
akademik alanlarda, idari ve mali yönetimlerinde özerk ve özgür
olmalarını sağlamamız gerekmektedir. Acaba bunları
gerçekleştirebiliyor muyuz? Bu noktada çalışmalarımız
var mı? Altyapı çalışması söz konusu mu?
Bu
tasarının bu amaçlara hizmet edip etmeyeceğini sorgulamamız
gerekiyor. Özerk ve özgür olma aşamalarının nasıl bir
süreçte tamamlanacağını önceden öngörmek ve planlamak gerekiyor.
Bu
değerlendirmeler yapıldığı zaman şunu görüyoruz
değerli arkadaşlarım: Bir taraftan üniversitelerin
niteliğini lise düzeyine düşüren bir yapılanmayı görüyoruz,
bir taraftan da bu üniversiteleri toplumda ayrışmaya yol açan
ideolojilere teslim ettiğimizi görüyoruz. Muvazaalı ilişkiler
içerisinde kurulan sermaye gruplarına bu üniversitelerin teslim
edildiğini görüyoruz. Böyle bir süreçte bu ilişkilere direnemeyen bir
hükûmet kimliğini görüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, Selçuk Üniversitesi, Konyada yirmi beş
yıldan bu yana faaliyet gösteren Selçuk Üniversitesi, aradan geçen bu süre
içinde hem kampüs olarak hem fiziki anlamda çok büyük bir gelişme
gösterdi. Konyalı hayırseverler bu aşamada her anlamda
katkılarını sağladılar, üniversiteyi her anlamda
sahiplendiler. Bu üniversitenin kurulması ve gelişmesi sayesinde
Konya için ekonomik ve sosyal anlamda bir büyüme ve değişim
ortamı yaratıldı, kültür alışverişine yol açmak
suretiyle sosyal yapıya olumlu katkılar sağlandı. 80 bin
civarındaki öğrenciye eğitim veren bu üniversitemiz, maalesef
akademik anlamda istenen gelişmeyi gösteremedi. Bunun da temel sebebi, 80
bin üniversite öğrencisinin bulunması ve fiziki anlamda çok
büyümüş olması sebebiyle idari yönetim alanında yaşanan
sorunlardı.
İşte,
değerli arkadaşlarım, geldiğimiz aşamada, geldiğimiz
süreçte böylesine büyük bir potansiyele sahip olan Selçuk Üniversitesi
bünyesinden felsefe, mantık, ilahiyat, sanat ve kültür
ağırlıklı sosyal bilimler üniversitesinin kurulması ve
böyle bir üniversiteye Mevlana isminin verilmesi her bakımdan uygun
olacaktır. Bunu yapmayıp da evrensel bir değeri, evrensel bir
kavramı, toplumun ötekileşmesi,
ayrıştırılması konusunda bir algılama yaratan ya
da kanaat yaratan bir düşünce grubuna bu ismin bir sembol olarak verilmesi
en başta Mevlânânın temsil ettiği değerlerle
bağdaşmaz değerli arkadaşlarım. Bunu önemle
takdirlerinize sunuyorum, sağduyunuza sunuyorum.
Mevlânâ
kavramını ve değerlerini belli bir düşünce
kalıbının içine hapsetmeye hiç kimsenin hakkı yok
değerli arkadaşlarım. Bu tasarıyla kurulması öngörülen
Karatay Üniversitesi için bu anlattığım anlamda bir
eleştirimizin olmadığını, bir endişemizin
olmadığını önemle ifade ediyorum. Ancak, Mevlana
Üniversitesi için bu anlattığım çerçevede endişe ve
eleştirilerimin bulunduğunu üzülerek ifade ediyorum. Bunu yapmaya
hakkımız yok. Bu noktada sadece bugünün konjonktürü içinde hareket
etmenin son derece yanlış ve ileride telafisi mümkün olmayacak
birtakım sonuçlar yaratacağını şimdiden öngörmemiz
gerekiyor.
Ben bu
düşüncelerle ve bu ihtirazi kayıtlarla önergemize de destek verilmesi
gereğini takdirlerinize sunuyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Kart, teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayalım efendim.
BAŞKAN
Kabul etmeyenler
ATİLLA KART
(Konya) Kabul edilmiştir.
BAŞKAN
Önerge kabul edilmemiştir.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Kabul edilmiştir, sayın, efendim.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
ATİLLA KART
(Konya) Sayın Başkan, tereddütlü bir rakam var. Son derece
tereddütlü bir rakam var.
BAŞKAN
Sayın Kart, bakınız, şuradaki milletvekilli
arkadaşlarımı, el kaldıranları sayarsanız, Genel
Kurulu
Ben bakıyorum, arkadaşlarım da bakıyor, bir ihtilaf
yok yani o konuda.
ATİLLA KART
(Konya) Bu aşamadan sonra elbette çoğunluk sağlanır.
BAŞKAN Ek
madde 115i okutuyorum:
Nuh Naci Yazgan
Üniversitesi
EK MADDE 115-
Kayseride Kayseri Yükseköğrenim ve Yardım Vakfı tarafından
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip Nuh Naci Yazgan Üniversitesi adıyla
bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Fen-Edebiyat
Fakültesinden,
b) Mühendislik
Fakültesinden,
c) İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesinden,
ç) Güzel Sanatlar
ve Tasarım Fakültesinden,
d) Meslek
Yüksekokulundan,
e) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden,
f) Fen Bilimleri
Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili
Şevki Kulkuloğlu.
Sayın
Kulkuloğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi grubum adına saygıyla
selamlıyorum.
Burada,
Kayseride, Kayseri Yükseköğrenim ve Yardım Vakfının
kurmakta olduğu bir vakıf üniversitesini görüşüyoruz. Kayseri
Yükseköğrenim ve Yardım Vakfı yıllar önce merhum Profesör
Doktor Bedii Feyzioğlu ve Profesör Doktor Feyzi Feyzioğlunun
önderliğinde, rahmetlik babamın da -buradan hepsini rahmetle
anıyorum, bütün kurucuları- kurucusu olduğu bir
vakıftır ve Kayseride Erciyes Üniversitesinin kuruluşunda
önderlik yapmış ve kuruluşta her aşamada hükûmetle el ele
kuruluşu gerçekleştirmiş, bugüne kadar da yaşamasına
katkı vermiştir. Bugüne kadar 10 binlerce öğrenciye burs
vermiştir. Bugün de yine, bugünkü değerli yöneticileri
aracılığıyla, bir üniversite kenti olmasını hayal
ettiğimiz ve dilediğimiz Kayserinin bu yöndeki ilerleyişine
katkı vermek adına, Kayseriye yine çok büyük emekleri geçmiş
Kayseri eski Valisi Nuh Naci Yazganın adını vererek bir
üniversite kurulmaktadır. Burada emeği geçen, bu vakfın
kuruluşunda emeği geçen, bugüne kadar maddi-manevi katkı
sağlayan herkese yüce Meclisin huzurunda teşekkür ediyor,
inşallah bu üniversitenin ülkemize hayırlı evlatlar,
hayırlı meslek sahipleri yetiştireceğini umuyor ve
başarılı olmasını diliyorum. Ayrıca emeği
geçenlere teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, burada bir konuya daha kürsüye gelmişken değinmek
istiyorum. 14 Haziran 2009 günü yağan dolu nedeniyle Kayseri ili Melikgazi
ve Kocasinan ilçe sınırları içerisinde yer alan Emmiler köyünde
8 bin dekar, Dadağı köyünde 7
bin dekar, Kemer köyünde 6 bin dekar, Ebiç köyünde 6 bin dekar, Mahzemin
köyünde 4 bin dekar, Elagöz köyünde 6 bin dekar, Hasanarpa köyünde 6 bin dekar,
Yeşilyurt köyünde 2 bin dekar, Turan köyünde 3 bin dekar, Subaşı
köyünde 5 bin dekar, Küçükbürüngüz köyünde 5 bin dekar olmak üzere
yaklaşık toplam 58 bin dekar alanda bulunan tarla, bağ ve
bahçenin yüzde 20 ila yüzde 100ü arasında, ürünlerinde, hasar
oluştuğu tespit edilmiştir. Bu nedenle, 2009 yılı
hasadı yapamayacakları, yani parasız kalıp geçim
sıkıntısı çekecekleri, borçlarını ödeyemeyecek,
düğünlerini yapamayacakları ve hatta 2010 yılı için ekim
yapamayacakları aşikâr olan bu hemşehrilerimizin
yaptığı müracaatlarda, devletin, Hükûmetin kapıları
hep 3090 sayılı Yasa kapsamında sigorta ettirseydiniz
kardeşim. diyerek yüzlerine kapatılmıştır. Buradan
yetkililere ve Sayın Başbakana sizler
aracılığınızla seslenmek istiyorum: Binlerce çiftçi
ailenin sıkıntıya uğradığı bu konuyu derhâl
Bakanlar Kurulu gündemine alarak, bu bölgeyi afet alanı ilan ederek, geçim
sıkıntısı içerisinde olan ve parasızlıktan
ürününü sigortalatamayan köylülerimizin dertlerine devlet çare
olmalıdır. Vatandaşa Sosyal devlet prensibiyle hareket
ediyoruz. diyerek mart ayında kömür dağıtmakla değil,
yaşadığı sıkıntıda, uğradığı
afette gereğini yaparak sosyal devleti hayata geçirebilirsiniz. Afete
uğramış hemşehrilerim adına yetkililere
hatırlatmak istiyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Kulkuloğlu, teşekkür ediyorum.
Ek madde 115i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı
veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya
teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı İç Tüzükün 87nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona
soracağım. Komisyon önergeye
salt çoğunlukla, 13 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde
yeni bir madde olarak görüşme açacağım, Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 384 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1 inci
maddesine aşağıdaki ek maddenin ilave edilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bekir
Bozdağ Yuzuf Ziya
İrbeç Nusret
Bayraktar
Yozgat
Antalya İstanbul
Mustafa
Elitaş Yusuf
Coşkun Güldal
Akşit
Kayseri
Bingöl İstanbul
Fatma
Şahin
Gaziantep
Turgut Özal
Üniversitesi
Ek Madde 116-
Ankarada Turgut Özal Düşünce ve Hamle Vakfı tarafından 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim
kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel
kişiliğine sahip Turgut Özal Üniversitesi adıyla bir vakıf
üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesinden,
b) Hukuk
Fakültesinden,
c) Mühendislik
Fakültesinden,
ç) Tıp
Fakültesinden,
d) Fen Bilimleri
Enstitüsünden,
e) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden,
f)
Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN
Sayın Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılıyoruz Sayın
Başkan. Salt çoğunluğumuz vardır.
BAŞKAN
Evet, 13 kişiyi arayacağım
Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde
yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen? Yok.
Ek madde
116yı oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge daha vardır.
Yine bu önergede de Komisyonun salt çoğunlukla katılmasını
arayacağım. Komisyona soracağım, salt çoğunlukla katılmışsa
önerge üzerinde yeni bir madde olarak işlem yapacağım, eğer
katılmamışsa önergeyi işlemden kaldıracağım.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 384 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1 inci
maddesine aşağıdaki ek maddenin ilave edilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bekir
Bozdağ Mustafa
Elitaş Nusret
Bayraktar
Yozgat Kayseri İstanbul
Hakkı
Suha Okay Fatma Şahin Şahin Mengü
Ankara Gaziantep Manisa
Mehmet
Şandır Güldal
Akşit Yusuf Ziya
İrbeç
Mersin İstanbul Antalya
Yusuf
Coşkun
Bingöl
TED Üniversitesi
Ek Madde 117-
Ankarada Türk Eğitim Derneği Yükseköğrenim Vakfı
tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip TED Üniversitesi adıyla bir
vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Eğitim
Fakültesinden,
b) Mühendislik ve
Mimarlık Fakültesinden,
c) İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesinden,
ç) Sanat ve
Tasarım Fakültesinden,
d) Fen Bilimleri
Enstitüsünden,
e) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden,
f) Eğitim
Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Çoğunluk var.
Yeni bir madde
olarak görüşme açıyorum.
Madde üzerinde
söz isteyen? Yok.
Maddeyi
oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, ek maddelerden 111, 112, 113, 114, 115, 116 ve 117nin
bağlı olduğu çerçeve madde 1i oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 2yi
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Söz
talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 3ü
okutuyorum:
MADDE 3-Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Söz
talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Ülkemiz için,
vakıflar için ve öğrencilerimiz için hayırlı
olmasını diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 4üncü sıraya alınan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İslam Konferansı Örgütüne Bağlı
İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar
ve Eğitim Merkezi Arasında Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa
Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İslam Konferansı Örgütüne
Bağlı İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal
Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (SESRIC) Arasında
Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/705) (S. Sayısı: 394)(x)
BAŞKAN
Sayın Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
394 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz talebi yoktur.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İSLAM KONFERANSI ÖRGÜTÜNE
BAĞLI
İSLAM ÜLKELERİ İSTATİSTİK, EKONOMİK VE SOSYAL
ARAŞTIRMALAR
VE EĞİTİM MERKEZİ (SESRIC)
ARASINDA ANKARA/ORAN DİPLOMATİK SİTEDE ARSA TAHSİSİNE
İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ
UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 13
Mart 2009 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
İslam Konferansı Örgütüne Bağlı İslam Ülkeleri
İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim
Merkezi (SESRIC) Arasında Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine
İlişkin Protokolün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç
dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak Sayın Bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 394 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İslam Konferansı
Örgütüne Bağlı İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve
Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (SESRIC) Arasında
Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 203
Kabul : 203 (x)
Böylece
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlar
getirmesini diliyorum, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Haziran
2009 Çarşamba günü saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.59