DÖNEM: 23 CİLT: 31 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
21’inci
Birleşim
25 Kasım 2008 Salı
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, İstanbul Milletvekili Gündüz Suphi
Aktan’ın vefatı dolayısıyla merhuma Allah’tan rahmet,
Milliyetçi Hareket Partisine, milletvekillerine, milletimize,
Dışişleri Bakanlığı camiasına ve kederli
ailesine baş sağlığı dileyen konuşması
V. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Bitlis
Milletvekili Cemal Taşar’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Edirne
Milletvekili Necdet Budak’ın, Edirne’nin düşman işgalinden
kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne
ilişkin açıklaması
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin açıklaması
3.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne
ilişkin açıklaması
4.- Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne
ilişkin açıklaması
5.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma
Günü’ne ilişkin açıklaması
6.- Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun
86’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 29 milletvekilinin, orman
köylülerinin ve ormancılık kooperatiflerinin sorunları ile
ormancılıktaki diğer sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/285)
2.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 30 milletvekilinin,
üniversite öğrencilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/286)
3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, küresel krizin ülkemize
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/287)
B)
TEZKERELER
1.- İngiltere-Glasgow’da
düzenlenecek olan “Göç alan şehirler” konulu konferansa ismen davet edilen
TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Eskişehir
Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın icabet etmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/602)
2.- Dünya
Sağlık Örgütü (DSÖ) yetkilileri ve Hollandalı milletvekillerinin
iş birliğiyle “ana ve yeni doğan”
sağlığının artırılması amacıyla
Hollanda’nın Lahey şehrinde düzenlenecek toplantıya davete bir
Parlamento heyetiyle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/603)
C) Önergeler
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Cumhurbaşkanlığı Seçimine
İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/62) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/100)
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S.
Sayısı: 281)
2.-
İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı:
251)
3.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme
Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (2/224, 1/545) (S. Sayısı: 229)
4.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/537) (S. Sayısı: 236)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve
Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/397) (S.
Sayısı: 242)
6.- Avrupa
Topluluğu Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının
(2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye
Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile
Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/596) (S. Sayısı: 271)
7.- Kuzey
Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin
Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/654) (S. Sayısı: 299)
8.- Kuzey
Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin
Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/655) (S. Sayısı: 300)
9.- Engellilerin Haklarına
İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/567) (S. Sayısı: 227)
10.- Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)
11.- Posta
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı:
230)
12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile
Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 milletvekilinin; Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)
13.- Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
14.- Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara
Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri
ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)
15.- Tapu
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporu (1/526) (S. Sayısı: 218)
16.- Asya-Pasifik
Uzay İşbirliği Örgütü (APSCO) Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/367) (S. Sayısı: 114)
17.- Erişme
Kontrollu Karayolları Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/569) (S. Sayısı: 239)
18.- Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı
Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286) (S. Sayısı: 283)
19.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma
Sanayii İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/278) (S. Sayısı: 19)
20.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Savunma
Sanayii Alanında İkili İş Birliği Süresince Mübadele
Edilen veya Oluşturulan Gizlilik Dereceli Bilgi ve Malzemelerin
Karşılıklı Korunması Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/283) (S. Sayısı: 21)
IX.- OYLAMALAR
1.- Avrupa Topluluğu Rekabet
Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının (2007-2013)
Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin
Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu
Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
2.- Kuzey Atlantik
Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin
Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
3.- Kuzey Atlantik
Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, YAŞ toplantısında
ihraç kararı alınmamasına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönül’ün cevabı (7/4767)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, orman yangını söndürme
uçaklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4772)
3.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün özelleştirilen işletmeler ile
satılan ve kiralanan kamu taşınmazlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/4785)
4.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Sudan Cumhurbaşkanının Türkiye
ziyaretine ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri
Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/4787)
5.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Halkbank’ın verdiği
bir krediye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı
(7/4797)
6.-
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bölücü terör örgütünün
kullandığı bomba ve mayınların menşeine
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın
cevabı (7/4837)
7.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Türkiye’nin Kafkaslara yönelik önerisine
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın
cevabı (7/4838)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da uygulanan AB destekli projelere
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın
cevabı (7/4840)
9.-
Denizli Milletvekili Hasan
Erçelebi’nin, devredilen TBMM Lojmanlarına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4874)
10.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki okullarda branş
öğretmeni açığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/4879)
11.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, merkezî hastaneler randevu sistemine
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/4888)
12.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Göle ilçesinde yapılacak devlet
hastanesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı (7/4896)
13.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da yapılacak devlet hastanesine
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/4897)
14.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki sağlık hizmetlerinin
yeterliliğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı (7/4898)
15.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Silifke’de bölge hastanesi
yapılmasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı (7/4901)
16.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir banka genel müdürüyle ilgili bir iddiaya
ve bankacılık sektöründeki yabancı payına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/4932)
17.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Rusya ile dış ticarette yaşanan
sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/4933)
18.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bankaların aldığı hesap
işletim ücretine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in
cevabı (7/4969)
19.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, kamu bankalarının
sponsorluk ve reklam giderlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in
cevabı (7/4982)
20.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, ABD Büyükelçiliğinin incelemede
bulunduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/5006)
21.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, yurt dışına
çıkışlarda yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/5007)
22.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Cumhurbaşkanının Ermenistan’a
gitmesine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali
Babacan’ın cevabı (7/5008)
23.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Cumhurbaşkanının Ermenistan’a
gidişinde temas edilen konulara ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/5009)
24.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Plevne Belediyesi bahçesindeki Türk
Bayrağı figürüne ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/5010)
25.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, üniversite öğrencilerinin yurt
ihtiyacının karşılanmasına ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/5075)
26.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, kapatılan Kars
Kazcılık Enstitüsüne,
-
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, üreticilerin
borçlarının yeniden yapılandırılmasına,
-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, kırsal kalkınma
yatırımlarının desteklenmesi programına,
-
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, TMO’nun Adıyaman’daki
buğday alımına,
- Tarımsal kooperatiflere
kullandırılan kredilere,
- Bursa Milletvekili Abdullah
Özer’in, şeker politikasındaki tercihlere, İlişkin soruları ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/5096),
(7/5097), (7/5098), (7/5099), (7/5100), (7/5101)
27.-
İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, meslek
yüksekokullarının yeniden yapılandırılmasına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in
cevabı (7/5175)
28.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, dul, yetim, vazife ve harp
malulü aylıkları arasındaki farka ilişkin sorusu ve Millî
Savunma Bakanı M.Vecdi Gönül’ün cevabı (7/5189)
29.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, kamu gayrimenkullerinin
satışına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5200)
30.-
İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in, İzmir limanı
işletme hakkının özelleştirilmesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/5201)
31.- İstanbul Milletvekili
Bihlun Tamaylıgil’in, Merkez Bankasının muhabirleri nezdindeki
döviz ve altın rezervlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/5206)
32.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, orman yangınlarına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/5219)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak sekiz oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, küresel ekonomik kriz ve buna
bağlı olarak işten çıkarmalara ilişkin gündem
dışı konuşmasına Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik cevap verdi.
Mardin
Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey, Mardin’in kurtuluş gününe,
İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş, Dünya Çocuk Hakları
Günü’ne,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Ürdün Temsilciler
Meclisi Başkanı Abdel Hadi Majali’nin davetlisi olarak Ürdün’e resmî
ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal
Toptan’a refakat edecek milletvekillerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun (6/816) esas numaralı
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun
geri verildiği bildirildi.
Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun ve 23 milletvekilinin, trafik kazaları
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/284) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmının:
1’inci
sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları
Raporlarının (1/584) (S. Sayısı: 253) görüşmeleri
tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş;
Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, şahsına ve
Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, Grubuna,
Sataştığı
iddiasıyla birer açıklamada bulundu.
25 Kasım
2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 19.42’de son
verildi.
Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
Başkan Vekili
Yusuf COŞKUN Harun TÜFEKCİ
Bingöl Konya
Kâtip Üye Kâtip Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
21 Kasım 2008 Cuma
Rapor
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 305) (Dağıtma tarihi:
21.11.2008) (GÜNDEME)
24 Kasım 2008 Pazartesi
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında
Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) ile Temin Edilen
Yardımın Uygulanması Çerçevesinde Türkiye Cumhuriyetine
Sağlanan Avrupa Topluluğu Mali Yardımlarıyla İlgili İşbirliği
Kuralları Hakkında Çerçeve Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/635) (S. Sayısı: 308)
(Dağıtma tarihi: 24.11.2008) (GÜNDEME)
2.- Avrupa
Topluluğu ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinin
Topluluk İstihdam ve Sosyal Dayanışma Programına
Katılımı Hakkında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/522) (S. Sayısı: 309)
(Dağıtma tarihi: 24.11.2008) (GÜNDEME)
Sözlü
Soru Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, vergi cenneti ülkeler listesinin
ilanına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1045)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, RTÜK Başkanına ilişkin
Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/1046)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
3.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, THY’deki çağrı merkezlerinde
çalışanlara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1047) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
4.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, imar planı
değişikliklerine ilişkin Bayındırlık ve
İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/1048)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
5.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, TV dizilerine ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet
Aydın) sözlü soru önergesi (6/1049) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/10/2008)
6.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, asansörlerin denetimine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1050) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
7.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, işsizlik sorununa ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1051) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, yağlı tohum ithalatına
ve yağlı tohumların desteklenmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1052)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, KÖYDES Projeleri için aktarılan
ödeneğe ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1053) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, biyogüvenlik ve biyoçeşitlilik
çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1054) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/10/2008)
11.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, kayıt dışı
gıda üretiminin denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1055) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/10/2008)
12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, suni bal üretiminin denetimine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1056) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
13.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Türk Gıda Kodeksi
hazırlanıp hazırlanmadığına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1057)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
14.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, nişasta bazlı tatlandırıcı
üretimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1058) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon Soruşturmasında basına
bilgi sızdıran kamu görevlisi olup olmadığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5505)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2008)
2.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Kepez Belediye Başkanının
TOKİ sözleşmesini açıklamamasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5506) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/10/2008)
3.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Türk Dili Kurultayında
yaptığı konuşmaya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5507) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/10/2008)
4.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlu’nun, DSİ Sivas Bölge Müdürlüğünün
kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5508) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2008)
5.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, dinlenme ve izlenme
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5509) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
6.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, TOKİ konutlarının
denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5510) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
7.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, iptal edilen yeşil kartlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5511)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
8.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
çiçek büfeleri açma projesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5512) (Başkanlığa geliş tarihi:
24/10/2008)
9.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, işkence iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5513)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
10.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, İzmir Aliağa’da bir firmaya verilen
madencilik iznine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5514) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
11.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TÜİK’in, açıklamış
olduğu yoksulluk sınırı istatistiklerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5515)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
12.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Başbakanlık baskı işlerinin
dışarıda yaptırılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5516)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
13.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, bazı belediyelerde
çalışan zabıtalara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5517) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/10/2008)
14.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İran Cumhurbaşkanının
ziyaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5518) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
15.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Amasya’da bir vakıf tarafından
dağıtılan kömürün kalitesinin düşüklüğüne ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5519)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
16.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın,
Şırnak ve İdil’de meydana gelen olaylara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5520)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
17.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, işkenceden yargılanan cezaevi
personeline ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5521) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
18.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, cezaevlerindeki bazı uygulamalara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5522)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
19.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, maketten ev satışında
yaşanan mağduriyetlere ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5523) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/10/2008)
20.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’li çiftçilerin bazı
sorunlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5524) (Başkanlığa geliş tarihi:
24/10/2008)
21.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’daki
orman köylülerinin sorunlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5525) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/10/2008)
22.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kelkit Havzası Kalkınma
Birliğine aktarılan ödeneğe ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5526)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
23.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kelkit Havzası Kalkınma
Birliğince gerçekleştirilen etkinliklere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5527)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
24.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Arpaçay ilçesine bağlı
köylerin yol durumuna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5528) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/10/2008)
25.- Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, yabancı uyruklu
kişilerle yapılan evliliklere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5529)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
26.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Özel Tim
mensuplarının Şırnak ve İdil’de yapılan
basın açıklamalarına müdahalesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5530)
(Başkanlığa
geliş tarihi: 24/10/2008)
27.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Gökkuşağı Yolu Projesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5531) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
28.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli Valisi
hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5532) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/10/2008)
29.-
Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Diyarbakır
Lice ilçesinde bir kişinin öldürülmesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5533)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
30.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars-Digor ilçesine
bağlı bazı köylerin yol durumuna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5534)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
31.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars-Kağızman ilçesine
bağlı bazı köylerin yol durumuna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5535)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
32.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Ağrı’nın
Doğubeyazıt ilçesinde yaşanan olaylara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5536)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
33.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki sel
felaketine ve Alibeyköy deresinin ıslahına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5537)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
34.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Amasya Belediyesince sit alanında
izinsiz çalışma yapıldığı iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5538)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
35.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, Ahlat’taki tarihi Selçuklu
mezarlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5539) (Başkanlığa geliş tarihi:
24/10/2008)
36.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, kütüphanelerde internet
bağlantısının yaygınlaştırılmasına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5540) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
37.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, kütüphanelere ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5541)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
38.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, müzelere ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5542)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
39.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir Kuva-yi
Milliye Müzesinin restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5543) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/10/2008)
40.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Fatih’te hakkında
soruşturma açılan ve görev yeri değiştirilen
öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5544) (Başkanlığa geliş tarihi:
24/10/2008)
41.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, ortaöğretim felsefe dersi
öğretim programı ve kılavuzu taslağına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5545)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
42.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, F klavye kullanımına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5546) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
43.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, yeni gıda kanununa ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5547) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
44.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, yeni gıda üretimine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5548) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
45.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Antep fıstığı
üreticilerinin kuraklık kapsamı dışında
bırakılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5549)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
46.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, İzmir
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki bebek ölümlerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5550)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
47.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Beykoz Devlet
Hastanesinin tadilatına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5551) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/10/2008)
48.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, sağlık evlerindeki ebe
sıkıntısına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5552) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/10/2008)
49.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Niksar Organize Sanayi Bölgesinin
tamamlanmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5553) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/10/2008)
50.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, F klavyenin zorunlu standart
olarak uygulanmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5554) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/10/2008)
51.-Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Zile-Alaca ve Alaca-Sungurlu
yollarının tamamlanmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5555)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
52.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, THY çağrı merkezinin
özel firmalara verilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5556) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/10/2008)
53.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, borç yükündeki artışa
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5557)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
54.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, futbolun geliştirilmesine yönelik
çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Murat
Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/5558)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
55.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Kepez 100. Yıl Spor Kompleksine ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5559) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2008)
56.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, THY dış hat seferlerinde bazı
gazetelerin servis edilmediği iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5560) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/10/2008)
57.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Gemlik’te kurulması planlanan termik
santrale ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5561) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2008)
58.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir’in şebeke suyundaki arsenik
konusunda müfettiş görevlendirilmesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5562)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/10/2008)
25 Kasım 2008 Salı
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 29 Milletvekilinin, orman
köylülerinin ve ormancılık kooperatiflerinin sorunları ile
ormancılıktaki diğer sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/285) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19.11.2008)
2.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 30 Milletvekilinin,
üniversite öğrencilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/286) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19.11.2008)
3.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 Milletvekilinin, küresel
krizin ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/287)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2008)
25 Kasım 2008 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, İstanbul Milletvekili Gündüz Suphi
Aktan’ın vefatı dolayısıyla merhuma Allah’tan rahmet,
Milliyetçi Hareket Partisine, milletvekillerine, milletimize,
Dışişleri Bakanlığı camiasına ve kederli
ailesine baş sağlığı dileyen konuşması
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
geçen hafta kaybetmiş olduğumuz İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Gündüz Aktan’ın vefatı dolayısıyla ailesine,
Milliyetçi Hareket Partisi camiasına, tüm milletvekili
arkadaşlarımıza, milletimize ve Dışişleri
camiasına başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Ruhu
şad olsun.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer
dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap
süresi yirmi dakikadır.
Gündem dışı ilk söz, 24 Kasım
Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Bitlis Milletvekili Cemal
Taşar’a aittir.
Sayın Taşar, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Bitlis
Milletvekili Cemal Taşar’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne
ilişkin gündem dışı konuşması
CEMAL TAŞAR (Bitlis) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, mesleklerin en güzeli ve en
kutsalı olan öğretmenlik, insanlık medeniyeti kadar eskidir.
Ünlü düşünür Diyojen, “Yeryüzünde öğretmenlikten daha onurlu bir
meslek tanımıyorum.” diyerek, öğretmenlik mesleğinin
meslekler içerisindeki yerini çok veciz bir ifadeyle ortaya koymuştur.
Toplumların kültürleri, değerleri, birikimleri
öğretmen eliyle ileriki nesillere aktarılmış ve bu sayede
insanlık gelişmiş, ilerlemiş ve modernleşmiştir.
Çağı yakalama ve daha ileri gitme adına çaba harcayan
toplumların öğretmenlik mesleğine ve öğretmenlerine gereken
önemi ve değeri vermeleriyle doğru orantılı olmuştur.
Bu değer ise öğretmenlerin yetiştirilmesinden göreve
atanmasına, çalışma şartlarından çalışma
sistemlerine kadar birçok alanda gerekenin yapılmasıyla mümkündür.
Değerli milletvekilleri, öğretmen, gücü
nispetinde, erdemli bir toplumun oluşmasına katkı
sağlayabilir. Bu sebeple Hükûmetimiz, öğretmenlerimizi,
değişen ve gelişen toplumumuzun saygın bir üyesi hâline
getirme çabası ve misyonu içerisindedir. Geçmişte yapılan
ihmaller nedeniyle öğretmenlerimiz büyük sorun ve
sıkıntılarla karşı karşıya
kalmışlardır. Bunun için iktidarımız,
öğretmenlerimizin hayat standartlarını yükseltmek,
çalışma şartlarını daha iyi hâle getirmek için
olağanüstü çaba sarf etmiş, bu sebeple birçok projeyi de hayata
geçirmiştir.
Partimizin iktidara geldiği 2002 tarihinden bugüne
kadar, Hükûmetimizin, değerli öğretmenlerimizle ilgili
yaptığı önemli hizmetlerden kısaca bahsetmek istiyorum:
Öğretmenlerimizin özlük haklarında ciddi iyileşmeler
sağlanmıştır. Hazırlık ödeneği ve ek ders
ücretleri önemli ölçüde artırıldı. Öğretmenlik
mesleğine kariyer basamakları sistemi getirilerek öğretmen-uzman
öğretmen-başöğretmen devri başladı. Bu kademelerdeki
öğretmenlerimizin maaşlarını artırmak suretiyle
kısmi de olsa ek bir iyileşme yapılmış oldu. Bu
kademelendirme öğretmenlik mesleğinin daha da gelişmesine
katkı sağlamıştır. Öğretmenlerimizin atama ve
tayin kuyruklarından kurtarılması, atama ve tayinlerin
artık öğretmenliğin onuruna yakışır hâle getirilmesi
yine bu iktidar dönemine nasip olmuştur. Objektif kriterlere
bağlanarak İnternet ortamında yapılan öğretmen
tayinlerinin dengeli bir şekilde yurt içine de yayılması
sağlanmıştır. Bilim ve teknolojiyi
eğitim-öğretimde daha etkin kullanmak amacıyla okullarımız
bilgisayarlarla donatıldı. Ayrıca tüm
okullarımızın bilgisayar ve fen laboratuvarları kurulumu
devam etmektedir. Öğretim programları öğrenci merkezli ve aktif
öğrenmeyi sağlayacak şekilde yenilenerek uygulamaya
başlandı. Başarılı öğretmenlere okulda
yöneticilik yolu açıldı. Bu listeyi uzatmak mümkün ancak
zamanımız buna da müsait değildir. Elbette ki fedakâr
öğretmenlerimizin hak ettiği yere gelmesi için daha çok
çalışmamızın gerektiği bilincindeyiz.
Değerli milletvekilleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün
“Geleceğin güvencesi eğitime, eğitim ise öğretmene
dayalıdır.” sözünden hareketle, eğitim için ve kıymetli
öğretmenlerimiz için ne yaparsak, ne kadar çok şey yaparsak yine de
az olduğunun bilincindeyiz çünkü eğitime yapılan
yatırım ülkemizin geleceğine yapılan
yatırımdır. Bu nedenle, hükûmetlerimiz döneminde en büyük bütçe
Millî Eğitim Bakanlığına ayrılmıştır,
en fazla personel de yine Millî Eğitim Bakanlığına
ayrılmıştır.
Sözlerime son verirken, öğretmenlik mesleğini
icra eden ve gencecik dimağlara sevgi ve bilgi tohumları ekerek
aydınlık bir gelecek kuran değerli öğretmenlerimizin ve tüm
eğitim camiamızın Öğretmenler Günü’nü yürekten kutluyor,
ayrıca Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan öğretmenlerimize
de Allah’tan rahmet diliyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
tabii ki Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen pek çok
arkadaşımız var ama onların hepsine kürsüden söz verme
imkânı bulamadık ama konunun ehemmiyetine binaen bu
arkadaşlarımıza yerinden söz imkânı vereceğim.
Sayın Koçal, buyurun efendim.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, 24 Kasım
Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
24 Kasım
Öğretmenler Günü nedeniyle biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak tüm
öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz. Başta
Başöğretmen Atatürk olmak üzere, eğitime katkı veren,
görevi başında şehit olan öğretmenlerimizi saygıyla
anıyoruz. Bu onurlu görevi sürdüren öğretmenlerimize sağlık
ve başarılar diliyoruz.
Bütün meslek
grupları içerisinde saygınlığı en çok hak eden
mesleklerden biri hiç kuşkusuz kutsal öğretmenlik mesleğidir.
Kendilerinden hak ettikleri saygınlık bile esirgenen
öğretmenlerimizin bayramlarını çok buruk
kutladıklarının farkındayız. Çağdaş ve uygar
toplumların rehberi, eğitimin temel taşları olan
öğretmenlerimizin sosyal ve ekonomik sorunlarının
çözümlendiği bir Türkiye hepimizin özlemidir. Atatürk devrimlerinin
yılmaz savunucusu, demokrasiyi ve cumhuriyet kazanımlarını
iyice özümsemiş, laik ve çağdaş eğitimi ayakta tutma
mücadelesi veren eğitim emekçilerimizin grevli, toplu sözleşmeli
sendika hakkına kavuşmaları kaçınılmazdır. Bu
mücadelede Cumhuriyet Halk Partisi üzerine düşen görev ve
sorumluluğun bilincindedir.
Bu dönemde emekli olan arkadaşlarımıza
sağlık ve esenlikler, yeni göreve başlayanlara
başarılar diliyoruz. Ülkemizin ve geleceğimizin sahibi ve
mimarı olan sevgili öğretmenlerimizin senede bir gün değil her
gün hatırlanması gerektiğine inanıyor, hepsine saygı
ve sevgilerimizi sunuyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koçal.
Sayın Şandır, buyurun efendim.
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum
efendim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü yürekten
kutluyoruz. Tüm öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum, onlara
sağlık ve başarılar diliyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz,
öğretmenlerimizi geleceğin mimarı olarak görüyoruz. Kendi
kimliğimizle kendi topraklarımızda egemen ve
bağımsız yaşamanın yegâne garantisi
öğretmenlerimizin yetiştirdiği nesillerimizdir.
Dolayısıyla, öğretmenlerimiz her türlü takdirin üzerindedir ve
onların sorunları her türlü hesabın dışında
tutulmalı ve mutlak onurlu, sağlıklı bir yaşamın
şartları öğretmenlerimiz için temin edilmelidir.
Öğretmelerimiz ve tüm eğitim camiasının, eğitim
kurumlarında çalışan insanlarımız dâhil,
çocuklarımızı, geleceğimizi, neslimizi emanet
ettiğimiz bu kurumun tüm çalışanlarının özlük
haklarının iyileştirilmesini, yaşam
koşullarının iyileştirilmesini ve gerçekten, öğretmen
olmanın onurunun yaşatılmasını Milliyetçi Hareket
Partisi olarak talep ediyoruz, önemsiyoruz ve kendi iktidarımızda da
taahhüt ediyoruz.
Tüm öğretmenlere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak tekrar saygılar sunuyor, ahirete intikal etmiş olanlara
rahmetler diliyoruz, tüm öğretmenlerimize tekrar saygılar, sevgiler
sunuyoruz efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Şandır.
Sayın Halis, buyurun.
3.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne
ilişkin açıklaması
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Ben de
Türkiye’de Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Ancak, her ne kadar biz
öğretmenlere övgü düzsek de ne yazık ki Türkiye’de öğretmenlerin
yaşam koşullarının çok kötü olduğunu, daha dün,
evvelsi gün yapılan istatistikler ve gazete haberlerinden anlamak çok
mümkün. Öğretmenlerimizin yüzde 80’ine yakını asıl meslek
olan öğretmenliğinin dışında farklı işler
yaparak ekonomik geçimini sağlamak durumunda kalmışlardır.
Tabii, bu da ister istemez öğretmenlere düzmek istediğimiz övgüleri
boşa çıkaracak bir durum olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Tabii, her şeyden önce, öğretmenler düşünce
ve örgütlenme özgürlüğü itibarıyla ciddi bir zorluk çekmektedirler.
Her ne kadar öğretmenleri düşünce ve örgütlenme özgürlüğü
temelinde sarmalayan, kucaklayan sendikalar varsa da bu sendikal
çalışmalar önünde de çok ciddi engeller vardır ve yine,
öğretmenlerin atamaları önünde ciddi engeller vardır. En
önemlisi de eş atamalarında birbirlerinin yanına gelemeyen,
uzunca yıllar ayrı kalan eşlerin durumu acı bir durumdur.
Yine, öğretmenlerin kariyer basamaklarına ayrılması,
aynı işi yapan aynı kişilerin, aynı çatı
altında farklı maaş almaları, ne yazık ki
Anayasa’nın eşitlik ilkesine de denk düşmeyen bir durumdur.
Biz, bu Meclisten, bundan böyle öğretmenlerin
yaşam koşullarını daha iyi bir noktaya getirebilecek çalışmalar
bekliyoruz ve hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Halis.
Sayın Ergin…
4.- Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne
ilişkin açıklaması
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Ben de 24 Kasım Öğretmenler Günü’müzü kutluyorum.
Bu Genel Kurulda bulunan tüm milletvekili arkadaşlarımız ve
bizler öğretmenlerimizin eseri olarak buralardayız. Her türlü siyasi
mülahaza dışında, tüm öğretmenlerimizi AK PARTİ Grubu
adına saygı ve minnetle yâd ediyor, anıyorum.
Öğretmenlerimizin çalışma
şartlarının iyileştirilmesi noktasında bugüne kadar
olduğu gibi bundan sonra da grubumuz her türlü katkıyı vermeye
devam edecektir.
Tüm öğretmelerimizi tekrar saygıyla, minnetle
anıyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
Evet, bu vesileyle bizler de tüm öğretmenlerimizin
Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz. Ebediyete intikal etmiş olanlara
Allah’tan rahmet diliyoruz. Kendilerinin önünde bir kez daha saygıyla
eğiliyoruz.
Gündem dışı ikinci söz, 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Günü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Ayşe
Türkmenoğlu’na aittir.
Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
AYŞE
TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi 25 Kasım tüm dünyada kadınlara
karşı şiddetin kınandığı ve protesto
edildiği bir gündür. Bütün dünya bugün dolayısıyla kadına
yönelik şiddeti şu ya da bu şekilde yeniden, bir kez daha gözler
önüne sermekte, gündeme getirmekte ve çözüm yolları bulmaya
çalışmaktadır.
Hayatın tüm
alanlarına nüfuz eden şiddet, sadece kadınlarda değil, bu
şiddete tanık olan çocuklarda, şiddeti uygulayanlarda,
kısaca toplumun tümünde onarılmaz yaralar açmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, toplumumuzda kadına yönelik şiddet ve töre
cinayetleri tüm çabalara rağmen ne yazık ki hâlen devam etmekte,
21’inci yüzyıla girmiş olmamıza rağmen şiddetin
çeşitleri ve boyutları da devam etmektedir. Gün geçmiyor ki bir
yazılı veya görsel medya kuruluşunda, kadınlara
karşı uygulanan değişik şiddet eylemleri yer
almasın, kadınların gerek maddi -cismani ve bedenine- gerekse
manevi olarak maruz kaldıkları şiddet, görüntülere
takılmasın, rastlanmasın.
Kadının
bedenen erkeğe göre daha zayıf bir yapıda olmasından
dolayı da hem nitelik ve hem de nicelik olarak daha yoğun
yaşadığı şiddet, bakın Birleşmiş
Milletlerin kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesine
dair bildirisinde nasıl tanımlanmıştır: “Şiddet,
ister kamusal ister özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel,
cinsel veya psikolojik acı ve ıstırap veren veya verebilecek
olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama
veya keyfî olarak özgürlükten yoksun bırakmadır.”
Türkiye’de aile
mensuplarının kadınlara uyguladığı şiddet,
sözlü, psikolojik şiddet yoluyla kadınları ekonomik
ihtiyaçlardan yoksun bırakmaktan dayağa kadar ve töre cinayetlerine
kadar devam etmektedir.
Birçok şiddet eylemi, töre cinayetleri, küçük
yaşta evlilik, berdel ve beşik kertmesi de dâhil zorla evlendirme
gibi geleneksel uygulamalardan da kaynaklanmaktadır. İntihar
etmiş gibi görünen bazı kadınlar aslında aile
mensupları tarafından öldürülmüş ya da intihar etmeye mecbur
bırakılmıştır.
Erkekler de aile içi şiddete maruz kalabilir ama
kurbanların çok büyük çoğunluğu kadınlardır.
Tahminlere göre tüm dünyada 3 kadından 1’i yaşam süresi içinde bir
kez de olsa dövülmekte ve diğer yollarla taciz edilmektedir. Tacizi yapan
kişi ise genellikle kendi ailesinden biri ya da
tanıdığı bir kişidir. Öldürülen kadınların
yüzde 40’ı ile 70’i yakın ilişki içinde bulundukları
kişiler tarafından öldürülmektedir. Türkiye’de yapılan bir dizi
küçük ölçekli araştırma kadınlara yönelik şiddetin daha da
fazla ileri gitmiş olabileceğini söylemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde kadın-erkek eşitliğini sağlamaya dönük çabalar
her geçen gün artmaktadır. Özellikle son yıllarda sosyal taraflar ve
yüce Meclisimizin saygıdeğer üyeleri sayesinde kadın-erkek
eşitliğinin sağlanması yolunda kadın-erkek eşitliğinin yasal
anlamda eşitlikli bir güvenceye kavuşması ve Medeni Kanun,
Ailenin Korunmasına Dair Kanun, aile mahkemelerinin kurulması,
İş Kanunu ve töre cinayetleriyle mücadelede en ağır
hükümlerin yer aldığı yeni Türk Ceza Kanunu gibi
değişiklikler Meclisimizin yüz akıyla yaptığı
değişikliklerdir. Ancak tüm ülkelerde olduğu gibi kadınlar
yasal anlamda eşit haklara sahip olsalar da bunların hayata
geçirilmesinde hâlâ sorunlar yaşanmaktadır.
Bu anlamda, kadına karşı şiddetin sona
erdirilmesi amacıyla kadından sorumlu Devlet
Bakanlığımız ve Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü tarafından birçok olumlu çalışmaya imza
atılmıştır.
2007
yılında başlatılan Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin
Yaygınlaştırılması Projesi kapsamında kadına
yönelik şiddetle mücadelede kamu yetkililerinin
duyarlılığının artırılması
sağlanmıştır.
Kadın
konukevlerine yönelik hizmet sunum ve modellerinin geliştirilmesi
amacıyla, ilgili kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, medya
ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin
katılımlarıyla çalışmalar gerçekleştirilmektedir.
25 Kasım
Kadına Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması
Günü münasebetiyle Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’yla birlikte
yürütülen Kadına Yönelik Şiddete Son Kampanyası, kamu
kurumları, yerel yönetimler, sivil toplum ve özel sektörün iş
birliğiyle devam etmektedir.
Yine, Kadına
Yönelik Şiddetin Önlenmesinde Polisin Rolü ve Uygulanacak Prosedürler
Eğitim Projesi’yle, şiddet mağduru kadınlar için ilk
adım başvuru yerleri olan dokuz yüz yirmi bir polis merkezi ve iki
yüz yetmiş altı karakolda çalışan yaklaşık 40
binin üzerindeki polisimize konuyla ilgili eğitim verilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın
Türkmenoğlu.
AYŞE
TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Bu kapsamda
emniyet mensuplarımızın, kadına karşı
şiddet, aile içi şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitliği,
şiddet mağdurlarına yaklaşım tarzı gibi konularda
farkındalık ve duyarlılığının artırılmasının
sağlanıyor olması da şiddetle mücadele zincirinin önemli
bir halkasını oluşturmuştur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde gerçekleştirilen ileri düzeyde
kanuni düzenlemelerin yaşama geçirilmesi hâlinde ülkemizdeki
kadınların yaşadığı birçok sorun çözümlenecektir.
Kadınlarımızın eşit hak ve fırsatlara
ulaşabilmesi için toplumun bütün alanlarına eşit bireyler olarak
katılmaları temel şarttır.
Ben, tüm dünyada
ve ülkemizde kadına karşı şiddetin son bulması
temennisiyle sözlerime son veriyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ ve DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Türkmenoğlu.
Sayın Ata,
buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Dayanışma ve Mücadele Günü’nde, Parlamentomuzda konuşmak istedik, söz hakkı almak
istedik ama AKP Grubuna verildi bu söz hakkı; biz de buradan DTP Grubu
olarak kadına yönelik şiddeti kabul etmediğimizi bir kez daha
belirtmek istiyoruz ve bu noktada, yasama meclisi olan yüce Meclisimizde
kadına yönelik politikaların geliştirilmesi ve
iyileştirilmesi, kadına yönelik pozitif ayrımcılık
ilkesinin uygulanması ve bu çerçevede yasal düzenlemelerin
yapılmasını temenni ediyoruz.
Ne yazık ki,
bugün, kadın evde, iş yerinde, sokakta ve cezaevinde işkenceye
maruz kalmakta, baskı ve zor görmekte. Biz, bir kız kardeş
olarak, kız çocuk olarak, abla ve eş olarak, anne olarak toplumun
yarısı olan kadınların özgürlük iddiasından asla
vazgeçmeyeceklerini ve gerek cinsel gerek ulusal gerekse sınıfsal
sömürüye karşı her zaman için özgürlük mücadelesi içerisinde
olacaklarını ama özgürlük ve eşitlik mücadelesinin toplumun diğer
bir kesimi olan erkeğin de değişim ve dönüşümünden
geçtiğini bir kez daha belirtmek istiyoruz.
O yüzden, bir
bütün olarak, temennimiz ve umudumuz odur ki, toplumun değişim ve
dönüşüm gücünün en aktif ve dinamik üyesi olan kadınlar bu
dönüşüm ve değişimi kendi içinde başlatacaklar ve bugün
için Parlamentomuza belki sadece Siyasi Partiler Kanunu’nda
değişiklikle -kotanın girmesi ve değişikliği- ve
yine kadın-erkek eşitliği komisyonu dolayısıyla
grubumuz tarafından verilen yasa tasarıları var. Bu noktada da
tüm siyasi parti grupları içerisindeki kadınların, kadın
milletvekillerimizin de desteğini talep ediyoruz.
Kadına
yönelik her türlü ayrımcılığa “hayır” dediğimizi
ve şiddetin son bulması temennimizle, bu mücadele gününde DTP Grubu
adına düşüncelerimizi ifade ediyoruz.
Teşekkürler
Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Ata.
Gündem
dışı üçüncü söz, Edirne’nin düşman işgalinden
kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Edirne
Milletvekili Necdet Budak’a aittir.
Sayın Budak,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın, Edirne’nin
düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
NECDET BUDAK
(Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Edirne’nin
86’ncı kurtuluş yıl dönümü nedeniyle gündem dışı
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Edirne, 1361 ile
1453 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’na
doksan iki yıl başkentlik yapmış serhat şehrimizdir.
Bu parlak dönemin ardından Edirne, 1829 ve 1878 yıllarında Rus,
1913 yılında Bulgar ve 1920’de de Yunan işgaline
uğramıştır. 25 Kasım 1922’de de vatan
topraklarına katılmıştır.
Edirne,
geçmişte, Meriç’teki Edirne Limanı ile Enez Limanı arasında
önemli bir ticaret merkezi olmuştur. 1700’lü yıllarda İstanbul,
Paris ve Napoli’den sonra Avrupa’nın dördüncü büyük şehri idi. Bugün
ise, Osmanlı eserleri bakımından İstanbul ve Bursa’dan
sonra üçüncü şehrimiz olup, âdeta açık hava müzesidir.
Değerli milletvekilleri, tarihçiler der ki:
“Osmanlı tarihinde Edirne’nin adının geçtiği yerler silinse
Osmanlı tarihi kalbura döner.” Tarih yazan liderlerin
çıktığı, yetiştiği Edirne, ne yazık ki,
tarım, su, enerji, kültür ve turizm alanlarındaki potansiyellerine
rağmen, AK PARTİ İktidarı dönemlerine kadar gerekli
yatırım ve hizmetleri alamamıştır. Ancak, bilinmelidir
ki, Edirne, Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camii, Avrupa Müze
Ödülü alan Sağlık Müzesi, Eski Cami, Üç Şerefeli Cami ve
Muradiye Camii gibi Osmanlı döneminden kalan birçok tarihî camileriyle,
Edirne Sarayı’yla, zorlu Balkan Savaşlarında kullanılan
tabyalarla, Şükrü Paşa Anıtı’yla, Balkan Savaşı
Müzesi’yle, dünyanın tarihi en uzun taş köprüsü Uzunköprü’sü ve
diğer taş köprüleriyle, Ekmekçizade ve Rüstempaşa
Kervansaraylarıyla, Adalet Kasrı’yla, altı yüz kırk sekiz
yıllık tarihiyle, dünyanın en eski spor organizasyonu
Kırkpınar yağlı güreş etkinlikleriyle, antik Enez
ilçesiyle kültür, tarih ve medeniyetler şehridir.
Edirne, Meriç, Arda, Tunca ve Ergene Nehirleriyle,
yapımı hızla devam eden Hamzadere, Çakmak Barajları ve
göletlerle bir sular şehridir aynı zamanda.
Edirne, iki demir yolu ve dört sınır
kapısıyla, Enez’deki limanıyla, tarıma dayalı sanayisiyle,
İzmir, Yunanistan, Bulgaristan ve İstanbul arasındaki
kavşakta yer almasıyla ticaret şehridir.
Edirne, ekonomi ve istihdamının yüzde 50’sinin
tarıma dayalı ve Türkiye’nin en verimli tarım arazilerine sahip
olmasıyla, Türkiye pirinç üretiminin yarısını,
ayçiçeği üretiminin de dörtte 1’ini karşılamasıyla, hayvan
hastalıklarından ari bir bölgede bulunmasıyla,
balıkçılık potansiyeliyle tarım şehridir.
Edirne, kendini temizleme özelliğine sahip Saros
Körfezi’yle, tarihî ve kültürel eserleriyle, üç semavi dinin kutsal
mekânlarıyla, kültür ve turizmde marka kentler içerisinde yer
almasıyla, Gala Gölü Millî Parkı’yla turizm şehridir.
Edirne, Türkiye'nin en önemli doğal gaz ve linyit
yataklarına sahip bir bölgede bulunmasıyla, güneş ve rüzgâra
dayalı enerji potansiyeliyle, Hazar doğal gazını Avrupa’ya
taşıyan boru hattının geçiş noktasında
olmasıyla enerji şehridir.
Değerli milletvekilleri, ekonomi, enerji, gıda ve
su krizinin yaşandığı günümüzde, Edirne 2003-2008
yılları arasında su projeleri için cumhuriyet tarihinde en
yüksek yatırımları almıştır. Bu anlamda
yapımına devam edilen Hamzadere ve Çakmak Barajlarının
tamamlanmasıyla bölgede 1 milyon dönüm arazi sulanabilecek ve Türkiye,
pirinç ve yağlı tohumlar ithalatında dışarıya
bağımlılıktan kurtulacaktır.
Bölgenin hayvan hastalıklarından ari bölge ilan
edilmesiyle kısa sürede Türkiye'nin hayvansal ürünler ihracat üssü ve
damızlık merkezi olacaktır.
Saros Körfezi ile ilgili planlama
çalışmaları ve şu anda ödenek tahsis edilen Edirne
Sarayı başta olmak üzere çeşitli vakıf ve tarihî eserlerin
restorasyonu ile ülkemizin turizm gelirlerine önemli katkıda
bulunacaktır.
Yine Edirne’de ve Saros Körfezi’nde doğal gaz ve
petrol arama çalışmalarının yapılması ve bölgede
yenilenebilir enerji kaynaklarına olan yatırımların
teşvik edilmesiyle en azından bölge de enerji bakımından
kendi kendine yeter hâle gelebilecektir.
Değerli milletvekilleri, bütün bu
saydıklarımdaki amacım, dünyada yaşanan ve ülkemizde de
hissedilen ekonomik kriz nedeniyle, sahip olduğu potansiyelle krizin
bölgesel ölçekte çözüm yeri olacak Türkiye'nin aydınlık yüzü
Edirne’ye dikkatinizi çekmektir.
Bu vesileyle Edirne’mizin kurtuluş gününü kutluyor,
ayrıca Öğretmenler Günü’nü kutluyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Uslu…
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’nin
düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Serhat
şehrimiz Edirne’mizin düşman işgalinden kurtuluşunun
86’ncı yılını idrak ettiğimiz bugün, bu cennet
vatanı bizlere büyük mücadeleler sonucu bırakan başta
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşları olmak üzere, bu vatan için canını ve
malını veren kahraman ecdadımızı rahmet ve minnetle
anıyorum.
Ülkelerin
sınırlarının yeniden çizildiği, tarihin yeniden
şekillendiği bugünlerde, tarihin başladığı bu
topraklarda, kurtuluşumuzun ve kuruluşumuzun ne denli zor
şartlar altında gerçekleştirildiğinin bilincine
varmış yeni nesillerin yetişmesi dileklerimle, Edirne’mizin
bizim oluşunda ve yeniden kurtuluşunda emeği olan
ecdadımızı bir kez daha rahmet ve şükranla yad ediyor,
bütün Edirnelilerin kurtuluş bayramını tebrik ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.
Bu vesileyle biz
de Edirneli tüm vatandaşlarımızın kurtuluş gününü
tebrik ediyor ve bir daha böyle bir felakete uğramamasını
Cenabıhakk’tan niyaz ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, önergeleri okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya ve 29 milletvekilinin, orman köylülerinin ve
ormancılık kooperatiflerinin sorunları ile
ormancılıktaki diğer sorunların
araştırılarak alınması ge-reken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/285)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye’de
yaklaşık 7 bin 282'si orman içi, 4 bin 630'u orman bitişiği
köyü olmak üzere toplam 19 bin orman köyünde, 7 milyon civarında bir nüfus
yaşamakta olup, bu oran toplam nüfusun yüzde 11'ini teşkil
etmektedir. Orman köylerinin altyapı, sağlık ve eğitim
imkânları toplumun diğer kesimlerine nazaran oldukça düşük ve
yetersiz durumdadır. Bu nedenledir ki, birçok orman köylüsü devletin
sağlamış olduğu imkânlar ölçüsünde ve devletin
koruması altında geçimini ormandan sağlamaya
çalışmaktadır. Orman köylülerinin yaşadığı
yörelerin ana doğal kaynağı durumundaki ormanların ve
kaynakların yüzde 99'unun üzerindeki kısmı devlet mülkiyetinde
olup koruma, yönetim ve faydalanmanın düzenlenmesi yine devlet tarafından
yürütülmektedir.
Anayasamızda
ormanlar ve orman köylüsü için 169. ve 170. maddeler düzenlenmiş ve 170.
madde ile orman köylüsünün korunması amaçlanmıştır.
2008 tarihi
itibariyle, Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği
(OR-KOOP) tabanında 28 birliğe bağlı 2 bin 340 ortak
kooperatif ve 284 bin 613 orman köylüsü yer almaktadır. Bu kooperatifler
Türkiye çapında diğer ormancılık faaliyetleri yanında,
orman ürünlerinin kesme, sürütme, taşıma işlerinin yaklaşık
yüzde 70'ini gerçekleştirmektedir.
Türkiye’de orman
köylüleri, ormancılık kooperatifleri ve Türkiye
ormancılığına ilişkin sorunlar her geçen gün büyümekte
ve bu sorunların çözüme kavuşturulması için gerekli
adımların bir an önce atılması gerekmektedir.
Orman ürünlerinin üretim sürecindeki kesme, sürütme,
taşıma, yükleme ve istif ücretleri ve buna paralel olarak
ağaçlandırma işlerindeki birim ücretleri, "Vahidi
Fiyat" (Birim Fiyat) sistemi olarak adlandırılan bir yöntemle
belirlenmekte iken, 288 sayılı tebliğin yeniden düzenlenmesi
sonucunda, "Üretim birim maliyetlerinin, bütçe imkanları ve piyasa
koşulları göz önüne alınarak tespit edilmesi" ifadesine
dayandırılarak, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan tamamen
keyfî bir yöntem uygulanmaya başlanmış, bu durum
karşısında, orman köylümüz ve onların adına hareket
eden kooperatiflerimiz ve üst kuruluşları, çoğu kez yetersiz
olan bu fiyatları kabul ederek çalıştırılmaya
zorlanmışlardır. Aksi takdirde orman köylüsü işsiz ve tek
gelir kaynaklarından mahrum olma riskiyle karşı
karşıya kalmaktadır. Bölgeler arasında orman işletme
üretim birim fiyatlarının farklılık göstermesi de bir
ayrımcılık olarak dile getirilmektedir.
Ormancılık işlerinin sürekli olmaması,
yıl içinde çalışılan sürenin çok kısa olması ve
elde ettikleri gelirlerin de hem geçimlerini idame ettirmeye hem de sosyal
güvenlik mevzuatı çerçevesinde 12 ay prim ödemeyi karşılayacak
düzeyde olmaması, ormandan geçimini sağlayan orman köylüleri için
büyük bir sorun teşkil etmektedir. Bu olumsuzluğun giderilmesi ancak
devletin imkanları ile çözümlenebileceğinden, orman köylüsünün sosyal
güvenliğinin güvence altına alınabilmesine yönelik yeni
çalışmalar yapılması gerekmektedir.
Orman köylüleri ve kooperatiflerine Avrupa Birliği
uyum sürecinde tanınacak hak ve yükümlülükleriyle ilgili
çalışmalara hâlâ başlanılmamıştır. Orman
Kanununun 40. maddesinde, “Orman kuruluşlarınca
yaptırılacak olan ağaçlandırma çalışmaları;
işyerinin ve iş yerinde çalışacakların, hangi mülki
hudut ve orman teşkilatı hudutları içerisinde
kaldığına bakılmaksızın, öncelikle iş
yerinde veya civarındaki orman köylerini kalkındırma
kooperatiflerine ve işyerindeki köylülere veya işyeri
civarındaki orman işlerinde çalışan köylülere iş
yerine olan mesafeleri ile iş güçleri dikkate alınarak gördürülür”
denilmesine rağmen, maalesef uygulamada orman köylülerine ve
kooperatiflerine öncelik tanınmayarak ihale yöntemi uygulanmaktadır.
Bunun sonucunda; orman köyünde kurulu olan kooperatif ihaleyi
kazanamadığında, köyündeki veya yakın civardaki işi
başkaları yapmakta bu da huzursuzluklara neden olmaktadır. Bu konuda
gerekli hukuki önlemlerin alınması, orman köylüsü için önem arz
etmektedir. Yine orman içi ağaçlandırma çalışmalarında
kooperatife yönelik eğitim, proje yardımı ve destekler
sağlanmalıdır.
Milî Parklar ve diğer korunan alanlar içerisinde veya
civarında yaşayan yerel halkın bu sahalardaki gelir getirici
faaliyetlere katılımlarının güçlendirilmesine yönelik
yaklaşımlar belirlenmeli, korunan alanlarda ciddi gelir kaybına
uğrayan yerel topluluklara, kırsal kalkınma destek
çalışmalarında gerekli önceliklerin sağlanması
gerekmektedir. Millî Parklar, Tabiat Parkları ve orman içi dinlenme
yerlerinin işletilmesi ve yönetilmesinde katılımcı bir
yaklaşımla, Orman Kalkındırma Kooperatiflerinin söz sahibi
olması için yapılacak bir yasal düzenleme, yoksul olan orman
köylüsüne sosyal ve ekonomik katkı sağlayacaktır.
Kırsal fakirliğe çözüm bulmak,
ormanlarımıza yapılan baskıyı azaltmak ve orman-köy
ilişkilerini düzenlemek amacıyla kurulan OR-KÖY Genel Müdürlüğü
maalesef kendinden beklenen faydayı yeterince sağlayamamaktadır.
Bu durumun temel nedeni ise kısaca finansal sorunlardır. Ayrıca
mevcut yasalar ile yasaların uygulanması ile ilgili yönetmelikler,
tebliğler, tamimlerde karşılaşılan sorunlar ve çözüm
yolları tespit edilmeli, öncelikle orman ürünleri üretim sürecindeki
kesme, sürütme, taşıma, yükleme ve istif ücretleri ve buna paralel
olarak ağaçlandırma işlerindeki birim ücretlerin belirlenmesi
yönteminin mutlak surette bilimsel esaslara dayandırılması ve
fiyatların tespitinde orman köylüsünün temsilcisi olan OR-KOOP'un
çalışmalara katılması sağlanmalıdır.
Orman köylüsüne "Kabuk Böceği" mücadelesi
yapılması karşılığında prim verileceği
defalarca dile getirilmiş, fakat verilen bu sözlerden de hiç bir sonuç
alınamamıştır.
6831 sayılı Orman Kanunu’nda, köy nüfusuna
kayıtlı, köyde devamlı oturan hak sahiplerine zati yapacak ve
yakacak verilmesi belirtilmiş, fakat köylerin ikiye ayrılması,
birkaç köyün birleşmesi sonucu yeni isim altında köyler
oluşturulmuştur. Bu durum birleşmeyle veya ayrılmayla
beraber yeni sorunları beraberinde getirmiş, köylümüz nüfus
cüzdanı ile yeni köyün isminin uyuşmaması nedeniyle mağdur
duruma düşerek, zati yapacak ve yakacak tespitlerinde hak
mağduriyetine uğramıştır.
Yukarıda kısaca bahsedilen sorunlar, orman
köylüleri, ormancılık kooperatifleri ve Türkiye
ormancılığına ilişkin sorunlardan
bazılarıdır.
Orman köylüleri, ormancılık kooperatifleri ve
Türkiye ormancılığına ilişkin sorunların
araştırılması ve çözüm önerilerinin tespit edilmesi
amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis
Araştırması" açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1) Muhammet
Rıza Yalçınkaya (Bartın)
2) Hüseyin
Ünsal (Amasya)
3) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
4) Sacid
Yıldız (İstanbul)
5) Rasim
Çakır (Edirne)
6) Kemal
Demirel (Bursa)
7) Ensar
Öğüt (Ardahan)
8) Tayfur
Süner (Antalya)
9) Osman
Kaptan (Antalya)
10) Erol
Tınastepe (Erzincan)
11) Atila
Emek (Antalya)
12) Bülent
Baratalı (İzmir)
13) Tansel
Barış (Kırklareli)
14) Turgut
Dibek (Kırklareli)
15) Abdulaziz
Yazar (Hatay)
16) Ali
Arslan (Muğla)
17) Faik
Öztrak (Tekirdağ)
18) Nevingaye
Erbatur (Adana)
19) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
20) Şevket
Köse (Adıyaman)
21) Hulusi
Güvel (Adana)
22) Tekin
Bingöl (Ankara)
23) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
24) Ahmet
Ersin (İzmir)
25) Ramazan
Kerim Özkan (Burdur)
26) Mehmet
Ali Özpolat (İstanbul)
27) Hikmet
Erenkaya (Kocaeli)
28) Gürol
Ergin (Muğla)
29) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
30) Gökhan
Durgun (Hatay)
2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya ve 30 milletvekilinin, üniversite öğrencile-rinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/286)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde büyük
zorluklar neticesinde üniversiteye yerleşmeye hak kazanan
öğrencilerimiz, üniversiteye girebilmek için vermiş oldukları
mücadelelerinin bittiğini zannederek, eğitimlerini rahat bir
şekilde sürdüreceklerini düşünürken, maalesef önlerine yeni birçok
sorunlar çıkmakta ve bu sorunları aşabilme mücadelesinde tek
başına kalarak eğitimlerini sürdürmeye
çalışmaktadırlar.
Yıllarca
ailesi ile birlikte yaşayarak bin bir zorlukla yükseköğrenime devam
hakkı kazanan öğrenciler, daha önce hiç görmedikleri şehirlere
tek başına gitmekte ve buralarda kendilerini bir anda yalnız
hissetmeye başlayarak, maddi ve manevi zorluklar içerisinde, hem
eğitimle hem de yaşamla mücadele etmeye çalışmaktadırlar.
Yaşadığı
şehrin dışındaki bir üniversiteye giden öğrencinin,
üniversiteye ilk adım maliyeti; harç ücreti, kayıt parası, yol,
yurt, yemek, ders araç gereçleri, fotokopi, kitap masrafı derken, en az 3
bin YTL'yi bulmakta ve bu miktar öğrencinin kiraya çıkması
karşısında daha da büyümektedir.
Maddi, manevi
birçok zorluklar içerisinde eğitimini sürdürmeye çalışan
öğrencilerimiz eğitimlerinin ilk aşamasında barınma
problemiyle karşılaşmakta, imkansızlıklar ve üst üste
gelen sorunlar yumağında yoksul, aç ve mutsuz bir yaşamla
birlikte eğitim sürdürmektedirler. Yapılan araştırmalar,
öğrencilerin yarısının ayda 250 YTL'den az bir gelirle
geçindiğini, yetersiz beslendiklerini ve kötü koşullarda
barındıklarını ortaya koymuştur.
Maddi
imkansızlıklar içerisinde olan aileler çocuklarına yeterli para
yardımı yapamamakta, bu nedenle aldıkları çok az burs
parasıyla geçinmek zorunda kalan öğrencilerimiz, neredeyse her gün
karınlarını simit yiyerek doyurmak zorunda kalmaktadır.
Öğrenci harçları, konaklama masrafı, ulaşım,
sağlık harcaması, geçim derdi derken eğitimle birlikte
hayat mücadelesi karşısında bitkin duruma düşmektedirler.
Devlet yurtlarının elverişsizliği ve
imkânsızlığı nedeniyle barınma problemleriyle
karşı karşıya kalan öğrencilerimiz, genellikle hangi
amaca hizmet ettiği bilinmeyen yurtlarda kalmakta ve bu yurtlarda körpecik
beyinleri yıkanarak yasa dışı yollara sürüklenmektedirler.
Ülkemizde devlet
tarafından sağlanan kredilerin ve bursların yetersiz
olması, yurt problemlerinin çözülememesi ve paralı olması,
harçların yüksek olması, öğrencilerimizin en büyük
problemlerinin başında gelmektedir. Eğitim için gerekli
desteği devletten alamayan ve ailesine yük olmak istemediği için
intihar eden, kapkaç yaparken yakalanan, yasa dışı işlere
bulaşarak uyuşturucu bağımlısı olan
öğrencileri gazetelerden okumaktayız.
Devlet bu
sorunların çözümü konusunda her eğitim, öğretim yılı
başında birçok vaatlerde bulunmakta, fakat bu vaatlerini çok çabuk
unutarak yerine getirmemektedir. Devletin sorumluluğunda olması
gereken eğitimin yükü maalesef ülkemizde öğrencinin ve ailelerin
sırtındadır. Yükseköğrenim artık ülkemizde içerisinden
çıkılamaz bir hâl almıştır. Gerekli eğitim
sorumluluğunu omuzunda taşıyamayacağını anlayan
devlet, artık çözümü paralı eğitimde bulmakta ve eğitimde
artık parası olanın okuyabileceği ve parası
olmayanın eğitim hizmetlerinden yararlanamayacağı bir
sisteme doğru hızla ilerlemektedir.
Devlet,
geleceğimizin temel taşı olan öğrencilerimize eğitimi
parasız sunmalı ve bunun için gerekli desteği
sağlamalıdır. Hükûmet bütçeden diğer yatırımlara
büyük paralar ayırırken eğitim için gerekli olan
kaynağı bulamamakta, böylesine önemli konuyu da elimizdeki imkânlar
bu kadar diyerek geçiştirmektedir. Ülkemizin geleceği için önemli
olan eğitim konusunda gereken yatırımı yapmalı,
gelecek nesilleri en iyi şekilde yetiştirmeli, gerekli olan
desteği her ne şekilde olursa olsun sağlayarak ülkemizin
geleceğini sağlam temeller üzerine oturtmalıdır.
Sonuç olarak;
Türkiye’de üniversite kurulmayan ilimiz kalmamış, fakat bu
üniversitelerimizde okuyan ve sayıları yaklaşık 2 milyon
300 bin olan öğrencilerimizin sorunlarının çözümü için gerekli
olan adımlar her zaman olduğu gibi yerine getirilmemiştir.
Geleceğimizin umudu olan üniversite öğrencilerimizin genel olarak
sorunlarının tespit edilerek, gerekli önlemlerin alınması
amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis
Araştırması" açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
2) Sacid Yıldız (İstanbul)
3) Ahmet Küçük (Çanakkale)
4) Hüseyin Ünsal (Amasya)
5) Rasim Çakır (Edirne)
6) Kemal Demirel (Bursa)
7) Ensar Öğüt (Ardahan)
8) Tayfur Süner (Antalya)
9) Erol Tınastepe (Erzincan)
10) Osman Kaptan (Antalya)
11) Atila Emek (Antalya)
12) Bülent Baratalı (İzmir)
13) Turgut Dibek (Kırklareli)
14) Tansel Barış (Kırklareli)
15) Abdülaziz Yazar (Hatay)
16) Ali Arslan (Muğla)
17) Fait Öztrak (Tekirdağ)
18) Nevingaye Erbatur (Adana)
19) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
20) Şevket Köse (Adıyaman)
21) Hulusi Güvel (Adana)
22) Tekin Bingöl (Ankara)
23) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
24) Ahmet Ersin (İzmir)
25) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
26) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
27) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
28) Gürol Ergin (Muğla)
29) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
30) Gökhan Durgun (Hatay)
31) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
3.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, küresel
krizin ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/287)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
ABD'de geçen
yıl konut piyasasında başlayan ve Birleşmiş
Milletlerin "yüzyılın krizi", Uluslararası Para
Fonu'nun (IMF) ise "dünya ekonomisinin 1930'Iardan bu yana
karşılaştığı en tehlikeli finansal şok"
olarak nitelendirdiği küresel finansal kriz, dünya gündeminin en önemli
maddesi olmayı sürdürüyor. Ülkemizin de bu krizden etkilendiği ortada
olduğu halde Hükûmetin bu konuda herhangi bir tedbir almaması ise
düşündürücüdür. Küresel krizin ülkemize etkileri ve bu konuda ülkemizin en
az zararla bu krizi atlatabilmesi için alınması gereken tedbirlerin
araştırılması ve bu konuda gerekli
çalışmaların yapılması için Anayasa’nın 98'inci,
İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması için gereğini arz ve talep ederiz.
1) Hasip Kaplan (Şırnak)
2) Ahmet Türk (Mardin)
3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
4) Fatma Kurtulan (Van)
5) Emine Ayna (Mardin)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Sebahat Tuncel (İstanbul)
8) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Bengi Yıldız (Batman)
10) Sırrı
Sakık (Muş)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Özdal Üçer (Van)
13) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
14) Pervin Buldan (Iğdır)
15) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
16) Akın Birdal (Diyarbakır)
17) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Şerafettin Halis (Tunceli)
20) Osman Özçelik (Siirt)
21) Hamit Geylani (Hakkâri)
Gerekçe:
Küresel ekonomik
kriz, içinde bulunduğumuz dönemde ABD’den başlayarak, Avrupa ve tüm
dünyaya domino taşı gibi yayılmaktadır. Dünya
ekonomilerinin günümüzde yaşadığı içiçe geçmişlik,
ortaya çıkan olumsuzluklardan hiçbir ülkenin kendisini
kurtaramayacağını açıkça ortaya koymaktadır. Kriz
yalnızca ekonomiyi değil, toplumsal ve siyasal yapıları da
derinden etkilemekte, sosyal riskleri artırmaktadır.
Yaşadığımız
kriz, aslında, 30 yılı aşkın bir süredir dünya
çapında kurumsallaştırılmaya çalışılan
kapitalist büyüme modelinin doğal sınırlarına ulaşmasından
başka bir şey değildir. Son çeyrek yüzyılda her türlü
gelişmeyi piyasa güçlerinin etkin ve başarılı bir
şekilde işlemesine bağlayanlar, ortaya çıkan günümüzdeki
sonucun da aynı şekilde, bu politikaların sonuçları
olduğunu kabul etmek zorundadırlar. Piyasanın etkin bir biçimde
işlemesini sağlayabilmek amacıyla, asgari ücretin ortadan
kaldırılması, tüm kamu yatırımlarının yok
edilmesi, sosyal politika alanlarının tümünün özelleştirilmesi
gibi köktenci değişiklikleri önerenler, benzer
yaklaşımlarla gelişmekte olan ve giderek büyüyen küresel krizin
önlenemeyeceğini bilmelidirler.
Ülkemiz küresel
krize ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda yaşadığı
sorunlarla yakalanmıştır. Ekonomimiz, 2007 yılında,
2002'den başlayarak gerçekleştirdiği göreli yüksek büyüme
döneminin sonuna gelmiş ve büyüme oranı neredeyse yarı
yarıya düşmüştür. İşsizlik sorununun -ekonomi yüksek
büyüme hızlarını yakalamışken bile- çözülemediği
bilinmektedir. Son yıllarda tarımda ortaya çıkan çözülme
kentlere milyonlarca işsiz yığdığı gibi,
tarım kesiminin de ekonomik olarak çökmesine yol açmıştır.
Cari açık bir türlü düşürülememiştir. Devletin ve özel sektörün
borçları yüksektir. İşsizlik, enflasyon, faiz oranları
artmış, gelir dağılımı bozulmuş, başta
Kürt sorunu olmak üzere, toplumsal gerginlikler giderek yoğunlaşmış,
demokratik gelişme süreci ise kesintiye uğramıştır.
Hükûmet krizi,
hafife alan, "..bizi etkilemez.. Panik yok.. Krizi fırsata
çeviririz.." anlayışı ile hareket ederken, diğer
yandan kara parayı aklayan, TMSF yetkilerini iki
yıllığına devralan yasalar çıkarmaktadır.
Tarım ve tekstil çökerken, işten atılmalar üç yüz bini
aşarken, inşaat sektörü, turizm, bankalar ve piyasalar kaygı
içinde tedbirler almaya yönelirken, döviz kurları fırlarken, enerji,
gıda ve her alanda yapılan zamlarla çalışan kesim açlık
sınırına itilirken, ithalat ve ihracatının yüzde
altmış beşini krizden en çok etkilenen ABD ve AB ülkeleri ile
yapan Türkiye'de Hükûmetin "Polyannacılık" rolü üstlenmesi
"inşallah bu da geçer" anlayışı,
fırsatçı yaklaşımları tam anlamıyla
sorumsuzluktur.
Bu
koşullarda ülkeyi yöneten siyasal iktidar, yalnızca ekonomiyi
değil; toplumun karmaşık sorunlarına gerçek çözümler
bulabilecek şekilde düşünmek ve davranmak zorundadırlar.
Mevcut
sorunları daha da derinleştirecek nitelikteki, piyasacı ekonomik
politikalar gözden geçirmeli ve değiştirmelidirler. IMF reçeteleriyle
yola devam edilmesi, daha fazla özelleştirmenin sürdürülmesi,
işsizlik sigortası fonunun başka amaçla kullanılması,
krize giren banka ve şirketleri kurtarmanın faturasını
halkın üzerine yıkacak politikaların uygulanması, kamunun
ekonomik faaliyet alanlarından çekilmeyi sürdürmesi tam anlamıyla
çıkmaz bir yoldur. Bu uygulamalar sosyal harcamaların iyice
kısılması, yoksulluğun ve açlığın
artması, ortaya çıkacak sosyal çatışmaların
kışkırtılması, bölgeler arası dengesizliklerin
artması, demokratik örgütler ve sendikalar üzerindeki baskıların
daha da yoğunlaşması ve antidemokratik toplumsal
yapının iyice kurumsallaşması sonuçlarını doğuracaktır.
Ekonomik kriz
yalnızca parasal önlemlerin alındığı ve sonu belirsiz
bir süreç şeklinde değerlendirilmemelidir. Krizin bir yandan olumsuz
ekonomik sonuçlarının giderilmesine çalışılırken,
öte yandan demokratikleşmeyi geliştirecek adımlar atılmalı,
eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa hazırlanmalı, siyasal
partilerden. seçim sistemine, yasama dokunulmazlığından
Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerine, kamu yönetimi
anlayışından yargı
bağımsızlığına, Kürt sorununa kadar pek çok
başlıkta demokratik gelişmeyi sağlayacak adımlar
atılmalıdır. Sendikal hak ve özgürlüklerin evrensel normlara
uygun şekilde gerçekleştirilmesi ise bu tür bir değişimlere
katkı sağlayacaktır.
Bu nedenle
ülkemiz özelinde de küresel krizin ele alınması ve alınacak
önlemler için TBMM araştırma komisyonunun kurulması
gerektiği inancındayız.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi
vardır. Ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım:
B) Tezkereler
1.- İngiltere-Glasgow’da düzenlenecek olan “Göç alan
şehirler” konulu konferansa ismen da-vet edilen TBMM
Dışişleri Komisyonu Başkanı Eskişehir
Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın icabet etmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/602)
20 Kasım 2008
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı
Sayın Murat Mercan, 25-26 Kasım 2008 tarihleri arasında
İngiltere-Glasgow’da düzenlenecek olan “Göç alan Şehirler” konulu
konferansa ismen davet edilmiştir.
Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 9. Maddesi uyarınca Genel
Kurul’un tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.50
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
tezkereyi tekrar oylarınıza arz edeceğim ve karar yeter
sayısını arayacağım: Tezkereyi kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Diğer
tezkereyi okutuyorum:
2.- Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yetkilileri ve
Hollandalı milletvekillerinin iş birliğiyle “ana ve yeni
doğan” sağlığının artırılması
amacıyla Hollanda’nın Lahey şehrinde düzenlenecek
toplantıya davete bir Parlamento heyetiyle icabet edilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/603)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Dünya
Sağlık Örgütü (DSÖ) yetkilileri ve Hollandalı Milletvekillerinin
işbirliğiyle “ana ve yeni doğan”
sağlığının arttırılması amacıyla,
26-28 Kasım 2008 tarihlerinde Hollanda’nın Lahey şehrinde
düzenlenecek toplantıya TBMM’den katılım olacaktır.
Söz konusu davete
icabet edilmesi hususu “Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanun’’un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Şükran
Güldal Mumcu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
BAŞKAN –
Tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir
doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
C) Önergeler
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
Cumhurbaşkanlığı Seçimine İlişkin Usul ve Esaslar
Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/62)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/100)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/62 esas
numaralı Cumhurbaşkanlığı Seçimine İlişkin
Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifimin İçtüzüğün 37’nci maddesine
göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını,
Arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN –
Teklif sahibi olarak Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Sayın Genç,
buyurun efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifimin,
İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin olarak verdiğim önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Dün 24 Kasım
Öğretmenler Günü’ydü. Türkiye’de büyük bir siyasi ve ekonomik baskı
altında görev yapan yüce öğretmenlerimizin bu gününü büyük bir
içtenlikle kutluyorum. En kısa zamanda, kendilerinin
sağlıklı bir meslek faaliyetinde bulunmaları için gerekli
olan ekonomik refaha kavuşturulmaları ve bunların üzerinde
kurulan siyasi baskıların kaldırılmasını temenni
ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz 2002 seçimlerinden sonra
Cumhurbaşkanının Anayasa’da halk tarafından seçilmesi
konusunda bir değişiklik yapıldı; referanduma gidildi,
referandumda da bu kabul edildi. Referandumda kabul edilen 5678
sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu’nun 5’inci
maddesinde “Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve
esaslar kanunla düzenlenir.” diye bir hüküm yer almıştır. Bu
kanunu düzenledim, bir teklif olarak ben Türkiye Büyük Millet Meclisine verdim
ama bugüne kadar bu gündeme alınmadı. Maalesef bu konuda da iktidar
partisi de herhangi bir düzenleme yapma konusunda bir gayret sarf etmiyor.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
Anayasa’ya göre Anayasa’ya sadakat yemini yapmış kişilerdir.
Şimdi, mevcut yürürlükte olan Anayasa’mıza göre
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi gerekir. Bunu
siz kabul ettiniz, iktidar partisi kabul etti, halk oyuna gitti ve halk oyunda
da büyük bir çoğunlukla kabul edildi. O hâlde Anayasa’nın bu hükmüne
göre mevcut Cumhurbaşkanın da halk tarafından seçilmesi
zorunluluğu açıkça ortadadır. Bunun bir an önce kanunda
düzenlenmesi gerekir.
Bugün, bu
cumhurbaşkanı seçimini zorunlu kılan çok büyük nedenler
vardır. Bir defa Cumhurbaşkanlığı makamında şimdi
oturan zat daha önce YÖK Başkanını atadığı zaman,
YÖK Başkanı açıkça basına söyledi, dedi ki “Efendim, Gül’le
Tayyip Erdoğan…” “Aman ha hocam bunları söyleme
dışarıda ipimizi çekerler.” dedi. Şimdi, yine Abdullah
Gül’ün bundan birkaç gün önce Çankaya Köşkü’nde Hakkâri heyetine
söylediği laflar vardır, diyor ki “Sevgili Hakkârililer, ben bu
meselede sizin ne düşündüğünüzü ve düşündüğünüzü
söylemediğinizi biliyorum. Benim bu konuda düşüncelerim var, ben de bunları,
çekiniyorum, söylemiyorum ama sizin ne düşündüğünüzü -hak veriyorum
size- bunları biliyorum.” Şimdi, mealen böyle konuştu,
basına yansıdı.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı makamı
çok onurlu ve şerefli bir makamdır. Orada oturan kişilerin
Türkiye Cumhuriyeti devletinin şanını, şöhretini,
birliğini, bütünlüğünü temsil
etmesi lazımdır. Orada oturan kişinin gizli fikirlerinin
olmaması lazımdır. Acaba -ben de merak ediyorum- yani bu
kendisinin ipini çekmeyi sağlayacak ne fikirleri vardı bunların?
Acaba, yine bir Hakkâri heyetine “Yahu, ben de korkuyorum, siz de
korkuyorsunuz, söylemiyorsunuz bu düşünceleri. Ben de biliyorum, size hak
veriyorum.” dediği düşünceler nedir?
Ayrıca da, o
makama geldiği günden beri Türkiye Cumhuriyeti devletini, kökten dinci bir rejimin oluşması konusundaki
bir bürokrasinin teşkiline büyük katkılar
sağlamıştır. Atanmalarıyla, ondan sonra…
Şimdi, dünya
bir krize giderken Türkiye Cumhuriyeti devletinin Çankaya’sında bütün bir
halkın sevgisini, saygısını kazanan bir kişinin orada
oturması ve bu buhranlı, bu krizli dönemlerde rejim tehlikeye
girdiği zaman bu krizi atlatabilecek bir yapı içinde olaylara
yaklaşması ve toplumu bir birlik ve bütünlüğe davet etmesi
lazım ama maalesef oraya geldiği günden beri, gerek Çankaya Köşkü’nde
yaptığı düzenlemelerle gerekse dış ülkelere
yaptığı gezilerle gerekse… Mesela, bir Suudi Arabistan
Kralı’nın gelip de gidip onun otelinde, onun
fotoğrafının önünde, onun yanında oturmasıyla, Türkiye
Cumhuriyeti devletine yakışmayan davranışlar içinde
bulunmasıyla, yine aldığı hediyeleri saklamasıyla,
dolayısıyla bu gibi şeylerden dolayı bence Çankaya
Köşkü’ne sağlıklı bir seçim yapmanın zamanı
gelmiştir. Bunları bir an önce yapmak lazım.
AHMET YENİ
(Samsun) – Yalnız kaldınız, yalnız…
KAMER GENÇ
(Devamla) - Benim yalnızlığım değil. Benim
dediğim düşünce kamuoyunun düşüncesidir. Hak olan benim
düşüncemdir, hukuk olan benim düşüncemdir.
AHMET YENİ
(Samsun) – Yalnız kaldınız, yalnız…
KAMER GENÇ
(Devamla) - Maalesef Çankaya Köşkü’nde Atatürk’ün izlerini silmek
konusunda yapılan tadilat ve tamiratlar var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ayrıca, devlet kaynaklarını har vurup harman
savurmasıyla, yine devletin kaynaklarının…
AHMET YENİ
(Samsun) – Kimse inanmıyor size.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Devlet ekonomik bir krize girerken hiçbir surette bu krizi
tetikleyen hiçbir unsurla mücadele etmemesiyle, Türkiye’de yapılan
soygunların üzerine gitmemesiyle, kendi emrinde olan Devlet Denetleme
Kurulunun yetkilerini âdeta askıya alarak ve eskiden
Cumhurbaşkanlığı sitesinde mevcut olan suistimallerle
ilgili Devlet Denetleme Kurulu raporlarının sitesinden
kaldırılmasıyla… Yani, beş dakikada çok şey söylemek
de mümkün değil.
Bu durumdaki bu
hâliyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin Çankaya makamına halk
tarafından, halkın güvenini almış bir kişinin
seçilmesi zorunludur. Anayasa’nın bu hükmüne göre, 5678’le yapılan
değişikliğe göre, bu kanunun gündeme alınarak bir an önce Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçim usul ve esaslarının belirlenmesine
ilişkin kanunun düzenlenmesi ve kabul edilmesi gerekir. Bu anayasal bir
zorunluluktur. Bu nedenle kanunumun gündeme alınmasını talep
ediyorum.
Saygılar
sunuyorum efendim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Evet, önerge
üzerinde Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün.
Sayın Akgün,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tunceli
Milletvekili Kamer Genç tarafından verilen (2/62) sayılı
Cumhurbaşkanlığı Seçimine İlişkin Usul ve Esaslar
Hakkında Kanun Teklifi’nin aleyhinde söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, AK PARTİ İktidarı döneminde
Anayasa’mızda yapılan en önemli ve kapsamlı değişiklik
şüphesiz Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin olan
5678 sayılı değişikliktir. Siyasi tarihimize
baktığımız zaman Cumhurbaşkanlığı
seçimleri ülkemiz açısından sürekli bir tartışma ve gerilim
konusu olmuştur. Gün gelmiş adaylar tehdit edilmiş, bazen Meclis
basılmak istenmiş, bazen de Türkiye’de toplumsal olaylar
çıkartılarak bir kargaşa ortamı
yaratılmıştır. Hatta “367” tartışmaları bile
hafızamızda canlılığını muhafaza etmektedir.
İşte
Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin bitmeyen bu
tartışmaları sona erdirmek isteyen partimiz, 22’nci Yasama
Döneminde bir Anayasa değişikliğini gündeme getirerek, bundan
sonra cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmesinin
önünü açmıştır. Yani cumhurun başı, cumhur
tarafından seçilecektir. Yapılan Anayasa değişikliği
ile devletin başı sıfatına sahip ve bu sıfatla, Türkiye
Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin birliğini temsil eden
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin
usul ve esaslar Anayasa’mızın 101’inci ve 102’nci maddesinde
ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre
Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yükseköğrenim
yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve
milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları
arasından seçilecektir.
Cumhurbaşkanının
görev süresi beş yıl olup bir kimse en fazla 2 defa
Cumhurbaşkanı seçilebilecektir.
Cumhurbaşkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri içinden veya Meclis
dışından aday gösterilebilmesi 20 milletvekilinin
yazılı teklifiyle mümkündür. Ayrıca, en son yapılan
milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı birlikte hesaplandığında
yüzde 10’u geçen siyasi partiler ortak aday gösterebileceklerdir. Genel oyla
yapılacak seçimde geçerli oyların salt çoğunluğunu alan
aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olacaktır. İlk oylamada bu
çoğunluk sağlanamazsa bu oylamayı izleyen ikinci pazar günü
ikinci oylama yapılacak ve ilk oylamada en çok oy almış bulunan
2 aday ikinci oylamada yarışmış olacaklardır.
Ayrıca yapılan Anayasa değişikliğine göre,
Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esaslar
kanunla düzenlenecektir.
Değerli
arkadaşlarım, yukarıda dile getirdiğim Anayasa
değişikliği, siyasal sistemimizde köklü değişiklikler
meydana getirmiş ve kendine özgü bir parlamenter sistem ortaya
koymuştur. Aynı zamanda bu değişiklik, ileri demokrasi
uygulamasının en güzel örneklerinden biri olmuştur. Aynı
zamanda, Meclisimizin Anayasa değişikliğine ilişkin iradesi
halkımıza sunulmuş ve yapılan halk oylamasında yüzde
70’lere varan bir çoğunlukla halkımız Anayasa
değişikliğini kabul etmiştir. İşte bu Anayasa
değişiklikleri dikkate alındığı zaman, Cumhurbaşkanlığı
gibi önemli bir makamın seçimine ilişkin usul ve esasların
sadece bir milletvekilinin kanun teklifiyle düzenlenemeyeceği
açıktır. Esasında, bu konuda Hükûmetimizin bir tasarı hazırlığı
vardır. Kanun tasarı şeklinde Meclis gündemine geldiği
zaman, görüşme usulü de dikkate alındığı zaman çok
daha uygun bir yöntem olacaktır.
Diğer
taraftan, Milletvekilimizin kanun teklifi 37’nci madde uyarınca Meclis
gündemine alınırsa komisyon gündemine gelmeden direkt Meclis
gündemine geleceğinden, komisyonda siyasi parti gruplarının ve
değerli milletvekillerimizin katkılarının
sağlanması imkânı da olmayacaktır. Dolayısıyla
kanun teklifinin gündeme alınması uygun değildir.
Değerli
arkadaşlarım, Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah
Gül, bu Meclis tarafından, Anayasa’daki usul ve kurallara uygun olarak
seçilmiş saygıdeğer bir Cumhurbaşkanımızdır.
Kamuoyu yoklamalarına göre başarılı bir
Cumhurbaşkanlığı dönemi de geçirmektedir. Makamında
tarafsızlığını korumuş ve tüm toplum kesimlerinin
bu anlamda hem takdirini almış hem de o toplum kesimlerini
kucaklamayı başarabilmiş bir insandır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Buyurun, konuşmanızı tamamlayın.
MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) – Tahminim odur ki… Sayın Kamer Genç’in
Cumhurbaşkanımızı eleştiren kelimelerini kullanabilmesi
için herhâlde ağzını zemzem suyuyla yıkayıp öyle
konuşması gerektiğini düşünüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu
düşüncelerle, kanun teklifinin
uygun olmadığı kanaatindeyim, gündeme alınmaması
gerektiğini düşünüyorum. Karşı oy kullanacağım.
Bütün heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, konuşan Arkadaş dedi ki: “Kamer
Genç’in ağzını zemzem suyuyla yıkaması gerekir.”
(Gülüşmeler) Kendisi ağzını neyle yıkıyor? Ben
öğrenmek istiyorum, kendisi ağzını neyle yıkıyor?
Kendisi ağzını hangi suyla yıkıyor?
MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Sayın Akgün, Sayın Genç; beraberce konuşursunuz, Genel Kurulda
bulunuyorsunuz zaten, onun için…
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergeleri ile
diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/628) (S. Sayısı: 281) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu,
281 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Antalya Milletvekili Mehmet Günal, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına
Siirt Milletvekili Osman Özçelik, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali ve
şahısları adına, ilk iki sırada Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu ve Van Milletvekili Gülşen
Orhan’ın söz talepleri vardır.
İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Esfender
Korkmaz’a aittir.
Sayın
Korkmaz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte
olan yasa, 5429 sayılı Kanun’un 8, 13 ve 54’üncü maddelerini
değiştirmektedir.
8’inci madde
“Cevap verme yükümlülüğü” adı altında Anayasa’da “Temel Haklar
ve Ödevler” çerçevesinde yeniden düzenlenmektedir.
13’üncü madde,
dış ticaretle ilgili gizli verilerin kullanılması ve
gizliliğin ilgili idarenin isteğine bağlanması
şeklinde yeniden düzenlenmektedir. Bu arada, aynı madde çerçevesinde
geçmiş verilerin de “gizlilik” adı altında, kullanılmamış
olan geçmiş verilerin de aynı kapsam dâhilinde kullanılmasıdır.
54’üncü maddede
değişiklik, istatistiki birimlerle ilgili, sorumluluk
taşıyan birimlerle ilgili cezaları artırmaktadır. Bu
cezalar bin liradan 1.500 liraya çıkarılmaktadır.
Biz grup olarak,
bu yasanın 8’inci ve 13’üncü maddesini kabul ediyoruz, evet diyoruz,
benimsiyoruz ama 54’üncü maddesini benimsemiyoruz. Sebebi: Bu maddenin kamu
hukuku çerçevesinde yeniden ele alınması gerektiğini
düşünüyoruz. Bu âdeta belirli kanunlar içerisinde, belirli kurum
yasaları içerisinde olursa devlet içinde devlet gibi bir tutum neticesinde
bir karmaşa yaratıyor. Dolayısıyla bunun
karşısındayız, bunun yeniden düzenlenmesini istiyoruz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu yasanın önemi şuradan
kaynaklanıyor: Bir defa TÜİK’in yaptığı hizmet,
herhangi bir kamu kurumunun yaptığı hizmetten
farklıdır. TÜİK’in yaptığı hizmet, bir ekonomide
ekonomik politikaların önemli ölçüde altyapısını
oluşturur. TÜİK’in verileri, ekonomik politikaların stratejisini
belirlemede altyapı oluşturur. Onun için gerek devletin gerekse
Hükûmetin plan program yapmasında, strateji belirlemesinde TÜİK’in
verileri, istatistikleri çok önem arz ediyor. Özel sektörün proje
geliştirmesi, özel sektörün bir yatırım, fizibilite yapması
ve özel sektörün stok politikası, özel sektörün üretim politikası,
bütün bunlarda kullandığı verilerin çok sağlam, güvenilir
ve düzenli olması lazım.
Arkadaşlar,
yalnızca devlet ve reel sektör değil, aynı zamanda tüketici
açısından da istatistikler önemlidir. Bir defa, bir ekonomide toplam
tüketimi ve toplam tasarrufu önemli ölçüde etkiler, onun için önemlidir.
Piyasada şeffaflık açısından, piyasa ekonomisinin
çalışması, iletişim ve şeffaflık
açısından TÜİK’in verileri önemlidir. Ne var ki -2004
yılından bugüne kadar- 2004 yılından sonraki TÜİK
sabıkalıdır.
Değerli arkadaşlar, bu sabıkalardan
birisini, geçmiş ay içerisinde ortaya çıkan bir sabıkayı
şu anda size ispatlayacağım. Bakın TÜİK, sanayi üretim
endeksinin ağustosta eksi 4,1 düştüğünü, eylülde sanayi üretiminin
eksi 5,5 düştüğünü açıkladı. İmalat sanayisinde
ağustosta eksi 5,8 ve eylül ayı itibarıyla da eksi 6,4 bir
daralma yaşandığını açıkladı. Şimdi, ne
demektir bu arkadaşlar? Demek ki imalat sanayisi sektöründe bir daralma,
bir durgunluk var. Peki, bu şartlar altında istihdama bakalım.
Şimdi, sektörde bir daralma var, bir durgunluk var, bu ne demektir?
Fabrikalar kapanıyor. Bu ne demektir? Sektör işçi
çıkarıyor. Bu ne demektir? Sektör yeni işçi almıyor. Ama
TÜİK’in hesabına bakın: Arkadaşlar, aynı dönemde
sanayi istihdamı 2007’de 4.212 -TÜİK’in rakamı- 2008’de,
aynı dönemde 4.387. Yani ne demektir? İstihdam yüzde 4,1 -rakamlar
aynı- artmıştır. Şimdi, düşünebiliyor musunuz,
bir sektörde daralma var, bir sektörde fabrikalar kapanıyor ama aynı
sektörde işçi sayısı artıyor. Şimdi, böyle bir
şey için kim “Evet.” diyebilir arkadaşlar? Bunun hiçbir şekilde
kabul edilebilir tarafı yoktur. Bu, TÜİK’in önemli bir
yanlışıdır. Eğer yanlışsa TÜİK iş
yapmıyor demektir. Eğer bunu kasıtlı yapıyorsa o zaman
da…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kayıt
dışındakiler kayda geçince öyle oluyor.
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Efendim, resmî
rakamlardır, bu, TÜİK’in verdiği rakamlardır. Siz
TÜİK’in başında olmadığınız için bunun ne
olduğunu bilemezsiniz, ben de bilemem ama TÜİK’in açıkladığı
bu rakamları TÜİK’in web sayfasına bakarsanız görürsünüz.
Değerli arkadaşlar, şimdi, eğer bu
yanlış bilgiyse o zaman TÜİK yetkisini kötüye kullanıyor
demektir. Demek ki piyasanın işlemesi için, devletin planlama
yapması için TÜİK’in şeffaf olması gerekirken burada hata
yapmıştır, toplumu ve ekonomik ajanları
yanıltmıştır.
İkinci sabıkasını söyleyeyim size: Bu
konuda Değerli Başbakan Yardımcısıyla hiçbir zaman
anlaşamıyoruz ama bakın arkadaşlar, 2007 gayri safi yurt
içi hasılasını açıklarken TÜİK, üçüncü çeyrek
rakamını 10 Aralıkta yüzde 1,5 artış olarak
açıkladı; sonra döndü, üçüncü çeyreği tekrar 31 Aralıkta
yüzde 3,4 olarak açıkladı. Arkadaşlar, şimdi, bunun
Birleşmiş Milletler hesap sisteminden Avrupa Birliği hesap
sistemine geçmekle hiçbir alakası yok. Yani düşünebiliyor musunuz,
iki hesap sisteminden birisi yüzde 200 farklı çıkaracak! Böyle bir
şey yok dünyada. O zaman, kim yüksek çıkarıyorsa dünya o hesap
sistemine geçer. Onun için, arkadaşlar, burada eğer, TÜİK yüzde
200 sapmayla bir veriyi size açıklıyorsa yanlıştır,
hatalıdır ve dolayısıyla hiçbir şekilde kabul edilemez.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bugün kamuoyunda
önemli bir tartışma var. Halk, toplum endişe içerisinde.
Fertler, tüketiciler telaş içerisinde. Herkes bu ekonomik krizden
nasıl kendisini kurtaracağı telaşına
kapılmış. Ekonomik krizlerin en büyük sorunu budur.
İşletmeler, iktisadi ajanlar, tüketiciler, üreticiler paniğe
kapılır. Bu, krizin derinleşmesine neden olur. Şimdi,
acaba, TÜİK’in bu verileri karşısında halkın
inandırıcılığı olmasa ne kadar bu panikten
kurtulabilir? Kurtulamaz. Aynı yolda Başbakana da yanlış
bilgi verilmiş olsa gerek ki Başbakan bugüne kadar krizi hafife
almıştır ve krize karşı önlem almakta geç
kalmıştır. Burada insanın aklına hemen TÜİK’in
Başbakana yanlış bilgi verip vermediği sorusu geliyor.
Değerli arkadaşlar, ya Başbakan göstergeleri
okuyamadı veya ekonomi yönetimi Başbakana yanlış bilgi
verdi. Biz aynı gemideyiz, bu kabul edilebilir olmaz. Eğer, bu krizin
bir maliyeti olacaksa bunu bizlerin çekmesi kabul edilebilir değil.
Zamanında krize karşı önlem almak varken eğer bugüne kadar
alınmamışsa bu bizim için ilave bir maliyet unsurudur, bunu
çekmek zorunda değiliz.
Arkadaşlar,
şimdi, özel sektör neden tedirgin olmasın? Özel sektör, uygulanan
düşük kur yüksek faiz politikası sonucunda, 200 milyar dolar
dış borç sahibi oldu. Kur artınca özel sektörün riski
arttı. Özel sektör, düşük kur nedeniyle içeride fabrikayı
kapattı, iplik fabrikasını kapattı, iplik ithal etti; deri
fabrikasını kapattı, deri ithal etti. Neden? Çünkü, kur
düşük, ithal etmek daha ucuza geliyor. Şimdi, neticede kur
artınca özel sektör önemli ölçüde darboğaza girdi.
Arkadaşlar,
sanayici tedirgin. Neden tedirgin? Çünkü, ağustosta yüzde 4 daralma oldu,
eylülde 5,5, imalat sanayi 6,4 geriledi. Şimdi, sanayici tedirgin,
bankacı…
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de bu banka sorununu mutlaka çözmemiz lazım.
Bakın, yatırım kredilerinin, işlek kredilerin faiz
oranı yüzde 36’ya çıktı, daha bir ay, iki ay önce yüzde 25’ti.
Ticari taksitli krediler yüzde 35’e çıktı, yatırım
kredileri yüzde 30’u geçti.
Şimdi
arkadaşlar, bankalar burada eğer faizleri krizle beraber
artırdıysa, Merkez Bankasının referans faizleri
düşürmesine rağmen eğer faizleri bankalar artırdıysa
burada bir terslik var. Yani demek ki Hükûmet, bankaları denetleyemiyor,
bankaları bu kriz nedeniyle yönetemiyor. O zaman, bankalar -hepimiz
biliyoruz- kredileri de geri çağırıyor. Şimdi, bu ne
demektir? Bu “Sanayi, reel sektör, sen çöküyorsun, bir tekme de ben
vurayım.” Yani çöken bir sektöre, bir kriz döneminde, bankalar da bir
tekme daha vuruyor. Ayrıca, banka batarsa zararı topluma
yayılıyor, yani sosyalize ediliyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, böyle bir sistem olur mu? Yani kendini kurtarmak
için reel sektörü batıran bir bankacılık sektörü. Tüketiciden
alınan banka ve kredi kartları faizi yüzde 70. Arkadaşlar,
mevduata ne veriyor? Yüzde 20. Ve bunu Merkez Bankası belirliyor. Bir
Merkez Bankası bankalara “Sen mevduata yüzde 20 ver ama vatandaştan,
tüketiciden tüketici kredi kartları için yüzde 70 faiz al...” Böyle bir
Merkez Bankası olur mu arkadaşlar? Bu Merkez Bankası para
istikrarını sağlayabilir mi? Bu Merkez Bankası bu bankalara
hâkim olabilir mi? Olamaz. O zaman, demek ki Türkiye’de bankacılık
sistemini yeni baştan organize etmek lazım. Dünyada bunun örneği
var. Dünyada yasama yetkisine… Bu kriz döneminde bankaların denetimi ve
yetkisi, kontrolü yasama organına verilmelidir, Sayıştaya bu
yetki yasama organı adına devredilmelidir. Aksi takdirde bu bankalar
Merkez Bankası ve Hükûmetle iş birliği yaparak hem reel sektörü
batıracak hem de tüketiciyi, vatandaşı sıkıntıya
sokacak. Bütün insanlar tedirginlik içerisindedir. Onun için
bankacılık sistemini mutlaka yeni baştan düzenlememiz gerekiyor,
özellikle bu krizde bankacılık sisteminin bu krizi
derinleştirmesine engel olmamız gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, AKP İktidarı 2002’den beri Türkiye’nin gelecek
imkânlarını, potansiyel imkânlarını bugünden kullandı.
Nasıl kullandı? Bakın, 2002’de 1,5 milyar dolardı cari
açık, bugün 50 milyar dolara çıktı ve bu altı buçuk sene
içerisinde Türkiye 160 milyar dolar cari açık verdi. Bu cari açık
eğer yatırım için verilseydi ben itiraz etmezdim, kimse de
edemezdi. Yatırım için verilmedi. Ne için verildi? Ara malı
ithali için verildi. Yani içeride fabrika kapatıldı, yerine ara
malı ithal edildi, Türkiye cari açık verdi. Tüketim malı ithal edildi,
Türkiye cari açık verdi. Bunu nasıl görüyoruz? Bakın, ithalat
içinde yatırım malının payı yüzde 13,3, eğer
sanayide kullanılan araç gereci de düşersek yüzde 10.
Şimdi,
arkadaşlar, biz cari açığı yatırım yapmak için
vermemişiz demektir bu, ara malı ithal etmek için vermişiz.
İthalatın yüzde 10,7’si tüketim malı, yüzde 76’sı da ara
malı. Şimdi, ara malı ithal edince içeride KOBİ’ler ne
yapsın arkadaşlar? Yani siz ara malı ithal ederseniz yüzde 76
oranında, sanayi yüzde 70 oranında ithal ara malı kullanırsa
KOBİ’lere ne var o zaman? Neden Türkiye’de bir ekonomi olsun, neden
KOBİ olsun?
Yani
dolayısıyla her şey ithalata, dışa
bağımlı olursa sizin ulusal ekonominiz olmaz. Onun için Türkiye,
cari açığı maalesef dışa bağımlı AKP
döneminde yaşamıştır ve Türkiye'nin potansiyel gelirini
bugünden kullanmışızdır.
Cari
açığı neyle finanse ediyoruz? Dış borçla. Demek ki
bugünkü cari açığı bizim çocuklarımız,
torunlarımız ödeyecek yahut da elli sene sonra biz ödeyeceğiz
tabii, yahut da yirmi sene sonra ödeyeceğiz.
Şimdi, demek ki arkadaşlar, burada Türkiye borca
harca girmiştir. Cari açık nedeniyle Türkiye kaynak
kaybetmiştir. Bunu kapatmak için varlıklarımızı
sattık. E peki, ne olacak şimdi bu? Yabancılar hem daha az vergi
verecek çünkü önemli ölçüde üretim maliyetleri dışarıda
oluşuyor hem de bunlar kâr transfer edecekler.
Şimdi, kâr transfer etmek ne demektir? İçerideki
gayrisafi millî hasılanın, yaratılan katma değerin
dışarıya transfer edilmesi demektir. Eğer bir ülkede, bir
ekonomide net kaynak çıkışı gayrisafi yurt içi
hasılanın büyümesinden daha fazla olursa o ülke fakirleşir.
Demek ki bugünkü siyasi iktidar, gelecekte halkın fakirleşmesi için,
gelecekte siyasi iktidarların kullanabileceği kaynakları bugün
kullanmıştır; gelecekteki insanın fakirleşmesine yol
açacaktır böylece. Böyle ekonomi yönetimi olmaz arkadaşlar.
Türkiye'nin geleceğini hiçbir hükûmetin, hiçbir siyasi iktidarın
bugünden yeme, tüketme hakkı yoktur. Onun için, yanlış
politikalar uygulanmıştır, günübirlik politikalarla, günü
kurtarma politikalarıyla Türkiye'nin geleceği ipotek altına
alınmıştır.
Değerli arkadaşlar, bunların çözülmesi zor
değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Bir defa, devletin ekonomi
içindeki yerini yeniden belirlememiz lazım. Piyasa-devlet düzeni
bozulmuştur. Her şeyi piyasaya bırakırsan, piyasa kendi
kendini düzenleyemez. Devlet, piyasaya hem yol gösterir hem düzenler. Siz
devleti zayıflatırsanız, devleti güçsüz yaparsanız, piyasa
ekonomisi de çöker. Dünyada olan budur. Türkiye'de olan budur. Devletin ekonomi
içindeki yeri düşürülmüştür, küçülmüştür, devlet
güçsüzleşmiştir; devleti yeniden güçlendirmek zorundayız.
Başta en temel tedbirimiz bu olmalıdır. IMF’yle ilişkileri
kesip atmamız gerekiyor.
Zamanım yok, bir başka zaman anlatırım.
Bu tedbirleri alırsak, bugünkü ekonomik krizden de çıkmamız daha
kolay olur.
Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.
Gruplar adına ikinci konuşmacı, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal.
Sayın Günal, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Burada, öncelikle, kanunun amacından kısaca size
bahsedip yapılan değişikliklere ilişkin bir ön
değerlendirmede bulunacağım.
1’inci maddesinde deniliyor ki: “Resmî istatistiklerin
üretimine ve organizasyonuna ilişkin temel ilkeleri ve standartları
belirlemek, ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlarda veri ve bilgilerin
değerlendirilmesini, gerekli istatistiklerin üretilmesini,
yayımlanmasını, dağıtımını ve resmî
istatistik programında istatistik sürecine dair kurum ve kuruluşlar
arasında koordinasyonu sağlamak üzere Türkiye İstatistik
Kurumunun kuruluş, görev ve yetkilerine ilişkin esasları
düzenlemektedir.”
Gerçekten kapsamlı ve önemli bir kanun. Kanunun
önemiyle beraber istatistiklerin ne kadar önemli olduğuna dair burada
mülkiyeden rahmetli Hocam Uğur Korum’u rahmetle ve saygıyla
anıyorum. Daha önce de bahsetmiştim, kendisinin bize
“İstatistiğe Giriş” dersinde söylediği ilk cümle: “Arkadaşlar,
üç türlü yalan vardır. Yalan, kuyruklu yalan ve istatistik.” derdi
rahmetli ve öyle başlardı dersine.
Yine, Amerika
Birleşik Devletleri’nde master eğitimim sırasında bizim
odamızda bir söz asılıydı, diyordu ki özetle:
“İstatistiklerin neyi gösterdiği değil, neyi gizlediği
önemlidir.” İstatistik deyince benim aklımda kalan iki önemli sözdür
bunlar.
Neden önemli
TÜİK? Çünkü az önce bahsetmiş olduğumuz bütün bu istatistiklerin
yayınlanması, değerlendirilmesi, bunlara ilişkin
standartlar ve koordinasyonun sağlanması TÜİK’e ait. Ama az önce
söylediğimiz gibi, bunların neyi gösterdiği şeffaflık
açısından önemli.
Son yıllarda
özellikle, Türkiye İstatistik Kurumu -ondan önce de “Devlet
İstatistik Enstitüsü” adıyla- sıkça revizyonlara gitmeye
başladı değerli arkadaşlar. Burada en önemlileri de büyüme
oranlarında sıkça yapılan revizyonlar, özellikle son çeyrekte
-eğer dönüp bakarsanız- önceki çeyrekleri de içerecek şekilde
yapılan revizyonlar; sonra tanım değişiklikleri, sonra baz
yılı kaydırmaları -bunların hepsini yaşadık-
TEFE, TÜFE üzerinde yine ağırlıklarını
değiştirmeler… Yine, telekomünikasyon hizmetlerinde,
hatırlarsanız, Merkez Bankasıyla TÜİK birbirine
girmişti, Merkez Bankasından habersiz yayınladığı
için, tahminleri de tutmamıştı. Buna benzer, turizm gelirleri
içerisine işçilerin Türkiye'de harcadıkları paraların da
dâhil edilmesi gibi, böyle ara sıra yapılan ve verilerin
izlenebilirliğini, şeffaflığını, geriye yönelik
olarak mukayese edilebilirliğini ortadan kaldıran veya zorlaştıran
birçok uygulamayla karşı karşıyayız.
Şimdi
bakın, bunlar gerçekten önemli çünkü Türkiye'de bu konular üzerine
araştırma yapan, kafa yoran, akademik çalışmalar yapan
arkadaşlarımız var. Zaman zaman ben, kendim içinde
boğuluyorum, aradığım şeyi bulamıyorum. Yani hem
bürokrasiden hem akademisyenlikten gelen ve neyin nerede olduğunu bilen
birisi olarak ben bile zorlanıyorum, bulamıyorum yani
bulduklarımı da öncekilerle mukayese edemiyorum, ki
vatandaşın merak ettiğini düşünün, iş adamı
olsun, öğrencisi olsun. Yani altında bir küçük not dahi bazen
olmuyor.
Bir örnek vereyim.
Şimdi bakınız, bize iktisat tarihinde, iktisat derslerinde,
uluslararası iktisatta hocalarımız hep ihracatı FOB,
ithalatı CIF, yani her şey dâhil olarak öğretti. Şimdi
efendim, FOB olarak konmuş, güzel, bazı yayınlarda CIF de var,
altında çok utangaç bir terim var arkadaşlar: “Merkez
Bankasının yeni tanımına göre” diyor, bu kadar uzunca. Öyle
diyeceğinize “İthalat FOB olarak alınmıştır.”
deseniz, dış ticarette, çok daha kısa olacak; örnek diyorum
yani.
Başka bir
örnek söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, Antalya’nın nüfus
verileriyle ilgili bir karmaşa yaşadım geçtiğimiz adrese
dayalı nüfus kayıt sisteminden sonra. Her yıl Manavgat Ticaret
ve Sanayi Odasının ekonomik raporlarının hazırlanmasında
görev alıyorum; yaklaşık yedi sekiz yıldır, 1999’dan
bu tarafa, on yıldır bu devam ediyor.
Şimdi,
yeniden nüfus güncellendikten sonra baktım köy ve şehir nüfusu diye,
Manavgat ilçesinin nüfusuna bakıyorum: Şimdi, verilene
bakıyorum, köy ve şehri koyduğum zaman tutmuyor.
Kaymakamlıktan başladım, sonra Vali Bey’e sordum, sonra
İstatistik Kurumumuzun Başkan Vekiline sordum ve web sitesinde de
hâlâ duruyor değerli arkadaşlar. Çift sayma var. Ne var? Köy ve
şehir nüfusu, beldeler, şehir olmasına rağmen, köyün
içerisine yedirildiği için ve Türkiye İstatistik Kurumu ta eski
düzende devam ettiği için, telefonda en son dediler ki: “Efendim, biz onu
köy nüfusunun içine koymuştuk.” Ben de sordum: “Side sizce şehir mi
köy mü?” Örnek, beldeler… Daha önce nahiye sistemi varken olmuş bunlar.
Sayın Başkanla da telefonda konuştuk, teşekkür etti ama ben
hâlâ ara sıra bakıyorum,
altına bir dip not dahi konulmuş değil. Köy ve şehir
nüfusları… Bütün arkadaşlarımız kendi illerine, ilçelerine
baksın, çift saymalar olabilir. Çünkü kaymakamlık kendi web sitesine
koymuş. Sayın Vali’ye de şakayla karışık, test
eder gibi sordum, o da bana, ikisini birleştirerek söylendiği
rakamları verdi. 167 bin olması gerekirken nüfusumuz bizim, 204 bin
küsur gözüküyor Manavgat’ta. Neden? Beldeler çift sayıldığı
için. Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, burada,
İstatistik Kurumunun verdiği rakamlar önemli. Bütün her şeyimizi
bu rakamlar üzerinden hesaplıyoruz, gelişme düzeyimizi de,
yaşanan sıkıntıları da bu rakamlar üzerinden
hesaplıyoruz.
Şimdi, burada, değerli arkadaşlarım,
kamuoyunu eksik veya yanlış bilgilendirmeye yol açabilecek bazı
hususlar gerçekleşiyor. Peki, bu Kanun’da yapılan
değişiklikler nereden icap etti? Bir tek kanun maddesi, iki üç
maddelikken beş altı maddeye çıktı, iki tane daha madde
eklendi. Bunlar Anayasa Mahkemesinin daha önce iptal etmiş olduğu
maddeleri yeniden bizim önümüze getiren düzenlemeler değerli
arkadaşlarım. Biraz da galiba tek başına iktidar
olmanın getirdiği havayla, sizler “Biz hepsini
değiştiririz.” diyorsunuz, iptal oluyor tekrar getiriyorsunuz, iptal
oluyor tekrar getiriyorsunuz. Daha örnek sorarsanız, daha geçen hafta Kamu
İhale Kurumuna ilişkin kanunda düzenlemeler yaptık. Onun
dışında, sırada bekleyen Suriye sınırındaki
mayınların temizlenmesine ilişkin bir yasa tasarımız
var, ısrarla Danıştay iptal etmesine rağmen, Danıştayın
iptal gerekçeleri ortada dururken şimdi Genel Kurul sırasında
bekliyor. Yani “Biz istediğimiz değişikliği yaparız.”
deyip siz devam ediyorsunuz.
Şimdi bu görüştüğümüz tasarıyla,
Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği iki madde ile verilerin gizliliğine
ilişkin bir değişiklik öneriliyor. Değerli
arkadaşlarım, bu İstatistik Kanunu’muzun, 5429 sayılı
Türkiye İstatistik Kanunu’nun 13’üncü maddesinin altıncı
fıkrasında şöyle deniliyor: “İstatistikî birimin, kendisine
ait gizli verilerin açıklanmasına yazılı onay vermesi
hâlinde, veri gizliliği ortadan kalkar.” Yapılmak istenen
değişiklikle aynı maddeye “Dış ticaret
istatistiklerinde dolaylı tanınma ile gizlilik kapsamına giren
veriler için bu gizlilik hükümleri, istatistikî birimin kendisine ait verinin
gizlenmesini talep eden yazılı başvurusu hâlinde
uygulanır.” şeklinde bir fıkra eklenmek isteniyor.
Değerli arkadaşlarım, tasarının
genel gerekçesi de, burada, dış
ticaret istatistiklerinin ulusal ve uluslararası düzeyde birçok
alanda kullanıldığını ve bunların önemli bir
kısmının da gizli veri tanımına girdiğini ve
resmî ve özel kurumlardaki karar alıcılar ile iş çevreleri ve
araştırmacıların bu istatistiklerden yeterince yararlanamadığını
söylüyor. Bir tane de önemli bir uyarı var: “… birçok Avrupa Birliği ülkesinde
olduğu gibi…” denip devam ediliyor yani değişikliğin
gerekçesi.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada söz
konusu olan resmî ve özel kurumlardaki karar alıcılar, iş
çevreleri ve araştırmacılar kimdir ki bu kadar
ayrıntılı bilgiye ulaşmak istiyorlar? Üç firma veya daha
azı bu işlerle iştigal ediyorsa -veri gizliliğinin
tanımı uzun vaktinizi almamak için söylemiyorum- acaba kimler neyi
merak ediyor? Zaten toplam ihracat rakamı, setörel rakam belli değil
mi? Bunun açıklanması gerekiyor.
Bir de “… birçok Avrupa Birliği ülkesinde…”
denmiş, acaba hangi Avrupa Birliği ülkesinde bu kadar
ayrıntılı bilgi veriliyor? Şimdi, otomatikman burada veri
gizliliği kalkıyor ve istatistiki birimin ancak yazılı
talebiyle veriler gizlenebiliyor. Diğer bir deyişle, bu Kanun’a bu
fıkra eklenip geçerliliği başladığı andan
itibaren, TÜİK, elindeki tüm verileri ve dış ticaret verilerini
ortaya dökecek. Bütün ithalatçı, ihracatçı firmalar da ancak kendisi
başvurursa, orada da birtakım engeller çıkarılmazsa
gizliliğini sağlayabilecek. Şimdi, burada gerçekten kimin
talebiyle yapılıyor, kim neyi bilmek istiyor, bilemiyorum.
Diğer bir konu: Tasarıya Komisyon
aşamasında ilave edilmiş olan bilgi verme zorunluluğu ve
buna uymama durumunda uygulanacak para cezasına ilişkin düzenleme.
Değerli arkadaşlarım, burada da Anayasa
Mahkemesinin 10/11/2005 günlü 2008/86 sayılı Kararı’yla iptal
edilen 8’inci ve 54’üncü maddeler var. 8’inci madde, bilgi verme
yükümlülüğünü düzenliyor. 54’te de (b) bendi düzenleniyor,
ayrıntısını okumayacağım. “…(a) bendi
dışında kalan istatistik birimlerde yapılan
araştırmalarda işlenmesi durumunda bin yeni Türk lirası…”
Şimdi bunu ne yapıyoruz? 1.500 yapıyoruz. Neye rağmen
yapıyoruz? Anayasa Mahkemesinin zaten bin YTL’yi iptal etmesine
rağmen, biz inadına 1.500 yapıyoruz.
Şimdi değerli arkadaşlar, burada bakın
Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesinde ne deniyor: “Anayasa’nın 20’nci
maddesinde herkesin özel hayatına ve aile yaşayışına
saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu; 25’inci
maddesinde de herkesin düşünce ve kanaat özgürlüğüne sahip
olduğu, her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimsenin düşünce ve
kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı hüküm altına
alınmıştır. 20’nci madde gerekçesinde, özel hayatın
korunmasının her şeyden önce bu hayatın gizliliğinin
korunması, resmî makamların özel hayata müdahale edememesi
anlamına geldiği belirtilmiştir.” Yani buraya
dayandırılan bir gerekçeyle “Anayasa’nın 20’nci ve 25’inci
maddelerinde yer alan güvencelere rağmen itiraza konu 8’nci madde
hükmüyle, kişiler, bilgi toplama, saklama, işleme ve
değiştirme tekeli olan idareye ve diğer kişilere
karşı korumasız bırakılmış, veri
toplamanın sınırlarına yasal düzenlemede yer
verilmemiştir. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralların
Anayasa’nın 20 ve 25’inci maddelerine aykırı olduğundan
iptali gerekir.” deniliyor. Dolayısıyla, diğer maddeler yönünden
de incelememiş.
Şimdi değerli arkadaşlar, hiçbir yenilik
getirmeden, bu bin YTL’yi Anayasa Mahkemesi iptal etmiş olmasına
rağmen, 1.500 YTL’ye çıkarmanın dışında bir uygulama
yok. Şimdi, karar ortada, hâlâ duruyor Anayasa Mahkemesi kararı.
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir diyoruz ve AKP
İktidarı döneminde en fazla ihlal edilen şey ise, hatta TBMM
Genel Kurulunda da bu ihlal devam ediyor hâlâ… Anayasa’nın 138’inci
maddesinin dördüncü fıkrasında deniliyor ki: “Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu
organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
Maalesef, bugün, yine, Anayasa’ya göre iptal edilen iki ayrı maddeyi
yeniden düzenleyerek yeni bir değişiklik öneriyoruz.
Tabii, değerli arkadaşlarım, bu ilk
değil, bunun daha öncesi de var; 2 defa, yine Kanun’la ilgili
değişiklikler gelmiş, tekrar geriye gönderilmiş, tekrar
sizin tarafınızdan onaylanıp geri gitmiş, Sayın
Cumhurbaşkanı da onaylamak zorunda kalmış ve tekrar Anayasa
Mahkemesine başvurmuş ve böyle bir karar çıkmış.
Şimdi, bunun dışında o kararda önemli
bir husus var. Nedir? Diğer kanunlarda da olmuştu değerli
arkadaşlar, devlet memurlarına ilişkin düzenlemeler.
“Başkan tarafından belirlenecek tutarda aylık brüt sözleşme
ücreti ödenir.” ve yine sonunda -45’inci maddeden bahsediyorum- “Bu
fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile söz
konusu personele yapılacak diğer ödemeler Bakanlar Kurulunca tespit
edilir.” düzenlemesi var. Bundan dolayı da yine iptal edilmiş.
Kısacası, burada, Mahkeme kararına uymadan
sürekli olarak yeni değişikliklerle gelinmekte ve hukuk devleti
ilkesine uymayan çalışmalar yapılmaktadır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunun
yanı sıra Kurumun yapısal sorunları var. Türkiye
İstatistik Kurumu olarak, burada bütçe görüşülürken geldi
arkadaşlarımız… Hâlâ Kurumun Başkanlığı
vekâletle yürütülüyor. Eski Başkanın şu anda görevi devam ediyor
mu etmiyor mu bilmiyorum, Sayın Bakanımız açıklarsa… Niye
vekâletle duruyor? Kendisi YÖK üyeliğine gitti. Kurum içerisindeki
koordinasyon eksikliği nasıl gideriliyor? Bunlar tabii ayrı
programlar.
Artı, bu çerçevede, 2006 yılında
başlatılması öngörülen, 2007-2011 resmî istatistik
programıyla ilgili -şu anda gerçekleşme oranlarına, izleme
raporlarına baktım, belki Sayın Bakanımız onları
söyleyebilir- hâlen daha gerekli çalışmalar, toplantılar devam
ediyor, az önce bahsetmiş olduğum aksaklıklar da devam ediyor.
Burada birçok düzenlemeden bahsettim ama asıl ilginç
olanı bunlarda yaşanan koordinasyon eksiklikleri.
Değerli arkadaşlarım, AKP Hükûmetinde
ekonomi konusunda bir kafa karışıklığı var.
Sayın Başbakan ya eksik, yanlış bilgilendiriliyor ya da Sayın
Başbakan bilerek bizi yanlış bilgilendirmeye
çalışıyor -başka bir ihtimal aklıma gelmiyor- ve
sürekli olarak da üç gün önce söylediğinin üç gün sonra tersini söylüyor.
En yakın
gündemde krizle ilgili söylediklerine bakınız: Önce “Yok.” dedik,
sonra “Bize değmez.” dedik, sonra “Teğet geçer.” dedik, arada “Krizi
fırsata dönüştürebiliriz.” dedik. Şimdi Sayın Başbakan
kızıyor, “Krizi fırsata dönüştürmek isteyenler var.” diyor,
“Krizden rant elde etmek isteyenler var.” diyor. Baştan siz
söylemiştiniz “Krizi fırsata dönüştürebiliriz.” diye.
Bankaların
amacı zaten kâr elde etmek değil mi? Ben anlamıyorum. Bankalara
kâr etmeyin diye ne diyecek?
Komisyonda da
söyledim, şimdi Sayın BDDK Başkanı o zaman şimdiye
kadar kanunları, kuralları uygulamıyor muydu? “Bankaları
sıkıştırırız.” diyor. O zaman şimdiye kadar
görevini yapmıyor demektir. Yapıyor idiyse ekstradan ne
yapacağız? Yine aba altından sopa göstererek “Kamu
bankalarını kullanabiliriz.” diyor. Kamu bankalarının
nasıl kullanılacağı ortada. Yeni görev zararları
yükleyemeyeceğinizi de biliyorsunuz. Sizden çok önceki hükûmet döneminde
bu değişiklikler yapıldı; Merkez Bankasıyla ilgili de,
kamu bankalarıyla ilgili düzenlemeler yapıldı. Yani nasıl
olacak, bilmiyorum.
Ondan önce
“IMF’ye ümüğümüzü sıktırmayız”, “Haşa,
anlaşmayız.”, “O da neymiş, böyle bir şey yok” diye kaç
senedir söyleniyor, daha birkaç hafta önce yine Sayın Başbakan
söylüyordu. Şimdi “IMF’ye ümüğümüzü sıktırmayız.”
noktasından, kendi ağzıyla, “uzlaşmaya en yakın”
noktaya gelmişiz, geçen gittiğinde söylemişti. Şimdi ondan
da ileri noktadayız. Ama Sayın Başbakan kızıyor.
Sayın bakanlarımız bir şey konuşmadılar. Ben
Komisyonda da -Sayın Ekren de oradaydı, Sayın Şimşek
de- sordum… Konuşma metinlerinde her iki bakanımızın da
IMF’yle ilgili hiçbir şey yok.
Değerli
arkadaşlar, hazineden sorumlu Bakanımızın metninde beş
sayfa sigortacılık var, hazinenin dış borcuyla ilgili
hiçbir cümle yok hazine garantili borçlardan başka. Özel kesiminkini
unuttum, orayı saymıyorum. Şimdi Türkiye'nin en önemli sorunu borç
diyor musunuz? Evet. Kaynak bulma diyor musunuz? Evet. Ne yapıyorsunuz?
IMF’yle görüşüyorsunuz; tamam. Peki, niye bundan hiç bahsetmiyoruz?
Sayın Bakana da söyledik, tam otuz beş-kırk dakika bizi çok
güzel bilgilendirdi Sayın Ekren. Dünyadaki krizin gidişatından
bahsetti. Türkiye’ye gelince, somut bir iki tane önlem dışında
bir şey maalesef söylemedi. Hâlâ bir paket görüşülüyormuş, biz
bilmiyoruz. İçeride ne görüşülüyor, herhâlde bize açıklayacaklar.
IMF’yle ilgili anladım neden arkadaşlarımızın
konuşamadığını. Sayın Başbakan dün gelirken
dedi ki: “Bunların hepsi dedikodu, rakamlar da dedikodu, gerçek şeyi
ben açıklayacağım.” Demek ki Sayın Başbakan
açıklasın diye değerli bakanlarımız herhâlde
susuyorlar diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, burada koordinasyon eksikliğinin olduğu, bir kafa
karışıklığının olduğu belli oluyor. Ha,
bununla ilgili de, Sayın Ekren’in hakkını yemeyelim, Ekonomik
Koordinasyon Kuruluna ilişkin düzenlemenin yapılacağını,
orada toplantıların yapıldığını söylüyor,
biz sadece yansımasını görmedik. Hakkını teslim
etmemiz gereken iki düzenleme var yapılırsa, şimdi
açıklanan diyelim daha doğrusu: Biri, Sanayi ve Ticaret
Bakanımızın açıkladığı KOSGEB’in KOBİ’lere
vereceği kredi, 350 bin YTL kadar, diğeri de sadece Halk
Bankasının vereceği krediler var. Yani, krizi kabul etmek önemli
bir aşamadır diye düşünüyorum ama önlemlerle ilgili bir kere
karar vermemiz gerekir. Neden?
Değerli
arkadaşlarım, bugün Maliye Bakanlığı ve bütçemizin
bütün diğer maddeleri üzerinde yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşme yapıyoruz. Eğer IMF’yle anlaşacaksak bu
yaptığımız varsayımların hepsi geçersiz. Gerçi
bunlar da gerçekçi değil; yüzde 4 büyüme, yüzde 7,5 enflasyon ve bu
daralan ortamda 149 milyar ihracatın gerçekleşmesi
sıkıntılı ama bunları da yeniden değiştirmek
zorunda kalacağız. Onun için, eğer anlaşacaksanız da
gelin bir an önce söyleyin; bu bütçe kadük olacak, yani o rakamların hepsi
yeniden elden geçirilmek zorunda kalacak. Neden diyeceksiniz? Yüzde 4 büyüme
varsayılmış. Ee az önce söyledim…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
…Sayın Erken
bize, kırk dakikaya yakın, dünyadaki gelişmelerden bahsetti,
uluslararası kuruluşların bu tahminlerinden bahsetti. IMF, son
dönemde yüzde 5’ten, yüzde 3,9’a, yüzde 3’e, yüzde 2,2’ye kadar büyüme
tahminlerini revize etti. Peki, bizimki nasıl yüzde 4 olacak? Yani,
yeniden mi Türkiye İstatistik Kurumunu devreye sokacağız?
Nasıl yapacağız bu şartlarda? Dolayısıyla, yüzde
4 büyümeyi gerçek kabul etsek bile değerli arkadaşlarım, buna
göre yüzde 15,5 vergi geliri artışını nasıl
sağlayacağız ben hâlâ anlamıyorum. Yani,
anlamadığım başka bir şey daha var. 15,5 milyar YTL’lik
de -şimdi TL’ye dönüyor- özelleştirme geliri konulmuş, 2008
rakamı onun altında kalacak. Bu daralmaya, dünyadaki
sıkıntıya rağmen, bu geliri nasıl
gerçekleştireceğiz? Yani, yeni vergiler mi koyacağız?
Dolayısıyla, bu kafa
karışıklığının giderilmesi, ekonomi
konusunda da bir tek sesliliğin olması -ister Sayın
Başbakan yapsın isterse Sayın Ekren yapsın, zaman zaman
koordinasyon yapıyor, ama- bu politikalara yaklaşımda bir tek
sesliliğin olması gerekiyor. Aksi takdirde krizden etkilenmememiz
mümkün değil. Bir an önce önlemlerin alınmasını bekliyoruz.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Gruplar
adına üçüncü konuşmacı, Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik.
Sayın
Özçelik, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın Genel Kurul
üyeleri; görüşülmekte olan 281 sayılı Türkiye İstatistik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisinin
görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Günü nedeniyle kadın özgürlük mücadelesini
destekliyor, cins ayrımcılığına karşı
tepkimi ifade ediyorum.
Yürürlük ve
yürütme maddeleri dışında dört maddeden oluşan
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1’inci maddesi,
Türkiye İstatistik Kanunu’nun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 8’inci
maddesinin başlığıyla birlikte yeniden düzenlenmesine
ilişkindir. Resmî istatistikleri üretmek üzere TÜİK’in istatistiki
birimlerden veri ve bilgileri toplama şeklini, cevap verme
yükümlülüğünü ve sınırlarını düzenleyen bu maddenin
sağlıklı ve hızlı istatistik üretilmesine katkı
sağlayacağını düşünerek bunu olumlu
karşılamaktayız.
Tasarının
2’nci maddesiyle dış ticaret istatistiklerinde gizlilik ilkesi özel
koşullara bağlanmaktadır. Şeffaflık
artırıcı bir hüküm olması nedeniyle yerinde bir düzenleme
olduğunu da düşünüyoruz.
Tasarının
3’üncü maddesi, Yasa’nın Anayasa Mahkemesince iptal edilen 54’üncü
maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendini yeniden
düzenlemektedir. Para cezasını yeniden düzenleyen bu maddeye
ilişkin söyleyeceğimiz fazla bir şey yoktur.
Tasarının
4’üncü maddesi, Yasa’ya eklenen geçici bir madde olup tasarının 2’nci
maddesinde belirtilen özel gizlilik koşullarının daha önceki
tarihlerdeki veri ve bilgiler hakkında da uygulanacağı
şeklindeki bir düzenlemedir. Bunun da doğru olduğunu
düşünüyoruz, doğru bir hüküm getirilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gördüğünüz gibi iktidar
partisinin kamu yararına ve kamusal hizmetlerin düzenli, şeffaf ve
adil yürütülmesi konusunda getirdikleri yasa tasarılarına destek
vermekteyiz. Amacımız, ne olursa olsun muhalefet etmek değil,
demokratik muhalefet yoluyla iktidar partisini halk yararına hizmet
üretmeye, toplumsal barış, refah toplumu ve eksiksiz bir demokrasinin
yerleşmesi ve kurumlaşmasına katkı sağlamaktır.
Yasa
tasarısını destekliyor, olumlu oy
kullanacağımızı beyan ediyor, yasanın
hayırlı olmasını diliyoruz.
Sayın milletvekilleri, bir yasadan beklenen toplumsal
yarar, yasanın mükemmeliyetinden çok uygulayıcılar
tarafından yasanın ruhuna uygun bir şekilde uygulanıp
uygulanmadığıyla ölçülür. Burada birey ve kurumlar belirleyici
bir role sahiptir. Çoğu zaman eksik, hatta kötü düzenlenmiş bir yasa
iyi uygulayıcılar elinde, iyi düzenlenmiş, kötü
uygulayıcıların elindeki yasalardan daha çok toplumsal yarar
sağlayabilmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumu Kanunu’nun 4’üncü maddesi
konuya ilişkin ilkeleri belirlemiştir. Buna göre, “Resmî istatistiklerin
kalitesinin geliştirilmesi için Program kapsamında üretilen
istatistikler, güvenilirlik, tutarlılık, tarafsızlık,
istatistikî gizlilik, güncellik ve şeffaflık ilkelerine göre
hazırlanır ve uygulanır.” denmektedir. Peki, gerçekten
Yasa’yı uygulayan kurum olarak Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
ve ilgili bakanlık bu ilkelere tam olarak uyuyor mu? Buna “Evet”
yanıtı verecek kimse var mı acaba? Bugünkü adıyla TÜİK
bu güveni veriyor mu? Yedi defa adı değiştirilen Kurum, bilimsel
gerçekliğe uygun, güvenilir veri ve bilgi mi üretiyor yoksa siyasal
iktidarların eğilimlerine ve arzularına göre mi davranıyor?
Yasa’nın 17’nci maddesi Kurumun bilimsel ve teknik
özerkliğe sahip olduğunu, hiçbir şekilde talimat
alamayacağını belirtir. Bu hükme gerçekten uyuluyor mu? Siyasi
İktidar belki gerçekten herhangi bir talimat verme ihtiyacı duymuyor
olabilir. Ama özellikle AK PARTİ İktidarının devlet
kurumlarındaki kadrolaşma politikasıyla Kurum yetkililerinin
İktidar politikalarına uygun manipülatif bilgi sunmayı doğal
bir görev olarak kabul ettiklerini görüyoruz.
Kurumun temel işlerinden biri nüfus sayımı
yapmaktı. Sonuncusu 2000 yılında olmak üzere bu ülkede 14 kez
nüfus sayımı yapılmasına karşın hiçbir zaman
gerçek nüfus ortaya çıkarılamadı. Her seferinde milyonlarca
dolar harcanmasına, insanların bir gün boyunca evlerinde
hapsedilmelerine rağmen sağlıklı sayımlar
yapılamadı.
Son nüfus sayımında, kesin olmayan rakamlarla,
nüfusun 73 milyon 875 bin olduğu açıklandı. Ancak Yüksek Seçim
Kurulu seçmen kütüklerine kayıtlı seçmen sayısını 42
milyon 577 bin 284 olarak açıkladı. Bu kayıtlı seçmen
sayısına göre nüfusun 63 milyon 539 bin olması gerektiği
düşüncesiyle iki kurumdan birinin veya ikisinin de doğru sayılar
vermediği düşüncesi sonucunda yeniden bir nüfus sayımına,
kısmi nüfus sayımına gidildi tekrar.
Nitekim, 7.888 mahalle ve köyde seçmen
sayısının nüfustan fazla olduğu, 17.831 mahalle ve köyde
seçmen sayısının nüfusa oranının yüzde 97 olduğu…
Yani kimi yerde seçmen sayısı abartılmış, kimi yerde
de nüfus abartılmıştı.
TÜİK yeni bir masrafla, yine milyonlar harcayarak bu
oranı, bu dengeyi bulma çabası içine girdi. Bu sayım yöntemiyle
sağlıklı sonuçlar alınamayacağı görülerek Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne geçildi. Bu yöntemle, nüfusun
-Aralık 2007 itibarıyla- 70 milyon 586 bin olduğu
açıklanarak nüfus sayım işi Nüfus ve Vatandaşlık
İşleri Genel Müdürlüğüne devredildi.
Bunca sayım ve istatistiki çalışmaya
karşın hâlâ Türkiye'nin gerçek nüfusu nedir? Bu ülkede farklı
etnik yapıdaki insan sayısı ve daha birçok sosyolojik,
demografik, kültürel veri hakkında bilimsel gerçek verilere sahip
değiliz.
TÜİK bütçesi her yıl artırılmakta, ama
hâlâ, bilimsel gerçek istatistiki veri üretme konusunda saygın bir kuruma
sahip olduğumuz güveni içinde değiliz. AK PARTİ, diğer kurumlarda
olduğu gibi, TÜİK içinde de titiz bir kadrolaşma politikası
sürdürmekte ve Kurum bütçesini üretimiyle orantısız bir şekilde
artırmaktadır. 2001 yılında Kurum bütçesi 23 milyon 858 bin
-yaklaşık 24 milyondu Kurumun bütçesi- bugün 2008 itibarıyla Kurumun
bütçesi 163 milyona çıkarılmıştır. Yani neredeyse 8
defa büyütülmüştür Kurumun bütçesi. Bütçesi yoksul halktan alınan
vergilerle oluşturulan TÜİK’in, her devlet kurumu gibi işlevini
doğru bir şekilde yerine getirmesi, Kanun’da belirtilen ilkeler
doğrultusunda çalışma yapması, vatandaşların
haklı beklentisidir. Bu bütçe AK PARTİ’nin sanal enflasyon ve büyüme
rakamlarına uygun, yanlı, masa başı bilgi üretmesi için mi
verilmektedir?
TÜİK’in 2008 yılı ilk altı ayı
için hesapladığı enflasyon oranı yüzde 6. Keşke öyle
olsaydı. Ama ne yazık ki halkın yaşadığı
gerçek enflasyon TÜİK’i doğrulamıyor. 2008’in ilk altı
ayında temel gıda ve tüketim maddelerinde, ekmekte yüzde 26,19,
bulgurda 48,25, toz şekerde 11,72, ayçiçeği yağında yüzde
48,14, elektrik, doğal gaz ve benzinde yüzde 60-yüzde 80 arasında
enflasyon yaşanmış. TÜİK Hükûmetin rakamlarını
doğrulamak için herhâlde çok ter döküyor olmalı. Elektrik
Mühendisleri Odası TÜİK’in TÜFE hesaplama yönteminde değişikliğe
gittiğini ve rakamlarla oynadığını belirterek dava
açmış, mahkemeye gitmiştir.
Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde
kamuoyu gündeminde uzunca bir süre yer alan ve mizah dergilerine konu olacak
kadar komik bir TÜİK açıklamasını hatırlatmak
istiyorum. Bilindiği üzere, kamu çalışanlarının
Hükûmetle yaptığı toplu sözleşme görüşmelerinde
yoksulluk sınırı ile açlık sınırı
rakamları çokça tartışıldı. Günlük 2.100 kalori
üzerinden yapılan hane halkı bütçe araştırmasına göre
4 kişilik bir aile için açlık sınırını Kamu-Sen
1.012 YTL, Memur-Sen 820 YTL olduğunu ileri sürerken TÜİK 255 YTL
olarak açıkladı. Bu rakam 4 kişilik bir ailenin günde üç
öğün birer bardak çay ve birer simit yemesi hâlinde bile yetmeyecek bir
rakamdır. TÜİK’in açıkladığı rakam açlık
sınırı değil olsa olsa ölüm orucu
sınırının rakamı olabilirdi. Yılda 163,5 milyon
YTL verdiğimiz Kurum Hükûmete yaranmak için işte böylesi bilimsel
üretim yapıyor! Aynı TÜİK fert başına düşen millî
gelirin 5 bin TL civarında olduğunu, Hükûmet hızını
alamayıp bu rakamın 9.300 dolar olduğunu gösteriyor. Oysa ASO
TÜİK’in bu rakamlarının hormonlu olduğunu ifade ediyor,
sanal olduğunu ifade ediyor.
Sayın milletvekilleri, Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi’nin uygulamaya konulmasıyla birlikte TÜİK ile YSK
-Yüksek Seçim Kurulu- arasında çıkan farklılık bu kez
TÜİK ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında çıkıyor.
Çalışanlarla işsizler sayısı arasında
-TÜİK’in rakamlarıyla Sosyal Güvenlik Kurumunun rakamları uyum
göstermiyor- 1 milyon 72 bin kişilik bir fark görünüyor. Hangi kurumun
verilerine inanacağız, hangisi doğru, hangisine itibar
edeceğiz, hangisine güveneceğiz?
Sayın milletvekilleri, basit, kolay tespit edilebilir
bir kültürel istatistik örneği vermek istiyorum: TÜİK 2007
yılı sinema seyircisi sayısını 20 milyon 695 bin 569
kişi olarak açıkladı. Sayıya
bakıldığında ne kadar gerçekçi olduğu izlenimi
ediniyoruz değil mi? Net rakamlar, küsuru falan yok, yaklaşık
değil tam bir tespit gibi. Gerçek gibi görünmesi gerekiyor da onun için bu
rakamlar böyle. Oysa gerçekle uzaktan yakından ilgisi yok bu rakamın.
Bunu nereden anlıyoruz? Son yirmi yıldan beri yayınlanan bir
gazete var, çoğumuzun adını bile
duymadığımız bir gazete bu: Antrakt Sinema gazetesi. Film
dağıtım şirketleri faal olan sinemalardan haftada iki kez
satış sonuçlarının raporlarını alır ve bu
raporları Antrakt Sinema dergisine gönderir. Antrakt Sinema dergisinin
geçtiğimiz yıl için tespit ettiği rakam 31 milyon 161 bin 700.
Yani TÜİK’in rakamlarıyla söz konusu kurumun rakamları
arasında 11 milyon 776 bin fark var. Eminim, AK PARTİ Hükûmetinin
kültürel yaşamımıza katkılarını göstermekten
siyasal bir beklentisi olsaydı bu sinema biletlerinin
satışıyla ilgili, TÜİK kollarını sıvar ve bu
sayıyı herhâlde gerçeğin çok üstünde, 40 milyon gibi gösterecekti
diye düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye’nin toplumsal barışını
olumsuz etkileyen faktörlerden biri de bölgeler arası
gelişmişlik farklarıdır. Daha açık ifadeyle Kürtlerin
büyük çoğunlukla yaşadığı Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nin geri
bıraktırılmışlığıdır. Bir bölgenin
geri kalmışlığı kaderle açıklanamayacağına
göre, bilinçli, tercihli politikalar sonucu bölge geri
kalmıştır. Bütün hükûmet programlarında olduğu gibi AK
PARTİ Hükûmet programlarında da bu tespit vardır ve her hükûmet
bölgeyi geri kalmışlıktan kurtaracağını
vadetmektedir. Ancak ne yazık ki fert başına düşen millî
gelir, sanayi yatırımları, okullaşma oranı, istihdam
oranları, özel ve ticari araç
sayısı, kültürel ve sosyal tesisler ve benzeri kalkınmışlık
kriterleri bakımından bölge Türkiye ortalamasının 1/7’si
oranında yani yedide 1’i düzeyindedir. Yani bölge Türkiye
ortalamasının 7 misli gerisindedir. Bölgenin ileri olduğu bir
tek kriter var, o da karakol sayısı ve hapishanelerde yatan insan
sayısı. Yedi yıllık AK PARTİ Hükûmetinin propagandaları
bölgeyi geri kalmışlıktan kurtaramamıştır. Propaganda ayrı, gerçek ayrı
şeydir. Eğer gerçekten AK PARTİ hükûmetleri bölgeler arası
gelişmişlik farklarını giderdiğinden emin ise ve bunu
sayısal verilerle ifade edebilecek, açıklayabilecek durumda olsa idi,
TÜİK son, sanıyorum, sekiz dokuz yıldır bölgeler arası
farkı ortaya koyan millî gelirin illere göre dağılım
istatistiklerini yayınlardı. Böyle bir yayın yok. Yani bu
anlamda, bu açıdan, bölgesel gelişmişlik verileri
açısından Türkiye yıllardır bu bilgiye sahip değildir,
karanlıktadır.
Sayın milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmetinin
Kurumdan elini çekmesi, Yasa’da belirtildiği gibi bilimsel
çalışma yapan bağımsız bir kuruma dönüşmesi ve
bilimsel, gerçekçi bilgi ve veri üretmesi sağlanmalıdır.
TÜİK’in verilerinden yola çıkıp strateji tespit eden ekonomik
kurumlar, özel sektör ve bilimsel araştırma kurumları verilerin
doğruluğundan emin olmalıdır; aksi hâlde hem Kurum hem de
devlet itibar kaybına uğrar. Unutulmamalıdır ki, itibar
kaybetmek kolay ama itibarı yeniden kazanmak çok zordur.
Gün itibarıyla şunu da ifade etmek istiyorum
tekrar: Bugün ülkemizde cins ayrımcılığı nedeniyle
kadınlar gerçekten büyük mağduriyetler yaşamaktadır.
TÜİK’in bugüne kadar kadının sosyal durumu, sosyal statüsü,
toplumdaki yerini belirleyen herhangi bir istatistiki çalışma
yaptığını görmedik. Kadınlarda okuma yazma oranı
nedir –gerçek rakamlarla ama, hükûmetlerin verdiği rakamları sunmak
şeklinde değil- kadının çalışma hayatındaki
yeri nedir, kadının gördüğü baskıların sebep
olduğu yıpranmalar, sebep olduğu travmaların
yarattığı sonuçlar nelerdir gibi kadına yönelik
şiddetin, kadına cins ayrımcılığı
uygulamasının yarattığı toplumsal yaraların ne
olduğunu istatistiki verilerle ortaya koymasını beklerdik. Ama
bugüne kadar böyle bir çalışma yok.
Yine tekrar ediyorum: Bu gün nedeniyle kadının
özgürlük mücadelesini destekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özçelik, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.23
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
281 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Tasarının
tümü üzerinde gruplar adına son konuşmacı Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın
Ali Osman Sali.
Sayın Sali,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, sayın milletvekilleri; Türkiye İstatistik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’yla ilgili olarak huzurunuzdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kanun’un 8, 13,
54’üncü maddelerinde değişiklik yapılıyor ve bir geçici
madde ilave ediliyor. Benden önceki konuşmacılar madde içeriklerini
açıkladıkları için bu hususa tekrar girmeyeceğim.
Değerli arkadaşlar,
bir ülkenin isabetli kararlar ışığında yönetilebilmesi
için objektif bir şekilde, bilimsel ilkelere bağlı kalarak
üretilen verilere ihtiyaç vardır. Ülkelerin ve toplumların
hayatında giderek önem kazanan istatistiki bilgilerin uluslararası
alanda mukayese edilebilir olması ve bu verilerin zamanlı, güvenilir
ve tarafsızlık ilkesi doğrultusunda üretilmesi gerekir.
Ülkemizde bu
veriler Türkiye İstatistik Kurumu ve resmî istatistik üretmekten sorumlu
olan diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca sayım veya anket
yapılarak ya doğrudan istatistiki birimlerden ya da kamu
kurumları tarafından oluşturulan idari kayıtlardan elde
edilmektedir. Yani istatistiksel araştırmalardan
sağlıklı sonuçlar alınabilmesi için öncelikle yeterli
verinin zamanında elde edilmesi gereklidir ve bu hususları
sağlamaya yönelik yasal ve idari düzenlemelere gereksinim olduğu da
aşikârdır.
Sayın
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun
değişikliği tasarısı ile iki durum ele
alınmaktadır: Birincisi dış ticaret istatistikleri
hakkında yaşanan tıkanıklığın giderilmesi,
ikincisi ise Anayasa Mahkemesi tarafından Kanun’un iptal edilen
hükümlerinin iptal gerekçelerine uygun olarak yeniden düzenlenmesidir.
5429
sayılı Türkiye İstatistik Kanunu ile TÜİK’e tüm kişi
ve kurumlardan veri isteme yetkisi verilirken kişi ve kurumların
iş hayatına ve özel hayatına ilişkin bilgilerin
korunması, istatistiki amaçlar dışında
kullanılmaması yükümlülüğü de getirilmiştir. TÜİK’in
kişisel bilgilerin gizliliği konusunda gösterdiği titizlik ve
hassasiyetin temelinde kendisinden bilgi ya da veri talep edilenlerin
kişisel bilgilerinin gizliliğinin sağlanarak doğru ve
güvenilir bilgi elde edilebilmesi vardır. Kurumun bireysel veriler
konusunda gizliliğe riayet etmesi hayati bir zorunluluktur. TÜİK,
hiçbir kişi ve kuruluşun kişisel bilgilerini hiç kimseyle
paylaşamaz. Bu konuda Kanun’da geçen ifadeler çok net ve
açıktır. Bununla birlikte gizleme uygulamasının mevcut
hâliyle dış ticaret istatistikleri açısından sakıncaları
da söz konusudur. Dış ticaret istatistiklerinde gizliliğin veri
sahiplerinin talepleri olmaksızın uygulanması bazı
sorunlara yol açmıştır. Ekonomide böylesine kritik
kararların alındığı şu günlerde dış
ticaret gibi önemli bir ekonomik istatistiki verinin tüm karar
alıcılara daha detaylı bir şekilde sunulması
gerekirken, mevcut gizlilik hükümleri gereği, TÜİK tarafından
bazı veriler kullanıcılar ile
paylaşılamamaktadır.
Türkiye İstatistik Kanunu’nun “Gizli veriler”
başlıklı 13’üncü maddesine göre, bireysel verinin
toplulaştırılmasıyla oluşturulan veri tablosunun
herhangi bir hücresindeki istatistiki birim sayısının üçten az
olması veya birim sayısı üç veya daha fazla olduğu hâlde
bir veya iki istatistiki birimin hâkim durumda olması durumunda ilgili
hücredeki veri, gizli veri olarak kabul edilmektedir.
Söz konusu maddenin altıncı fıkrasında
ise istatistiki birimin kendisine ait gizli verilerin açıklanmasına
yazılı onay vermesi hâlinde veri gizliliğinin ortadan
kalkacağı hükmü yer almaktadır. Dış ticaret
verilerinde ayrıntı düzeyi arttıkça gizleme oranı artmakta,
verinin kullanılabilirliği kalmamaktadır. Örneğin, 2007
yılında sadece madde düzeyinde ihracat bilgisinin yüzde 39,5’i,
ithalat bilgisinin yüzde 25,2’si gizlenmektedir. Hem madde hem de ülke
detayındaki, yani hangi ülkeden hangi maddelerin ticaretinin
yapıldığına ilişkin veride ise gizleme oranı
ihracatta yüzde 80, ithalatta yüzde 73 düzeyindedir. 2007 yılı baz
alındığında 48.380 kişi ve kurum ihracat, 62.545
kişi ve kurum ithalat yapmıştır. Bu kadar büyük
sayıdaki kitleden veri gizliliği konusunda yazılı izin
almak mümkün değildir.
Yapılacak değişiklikle, birçok Avrupa
Birliği ülkesinde olduğu gibi sadece dış ticaret verilerine
mahsus olmak üzere –bunu özellikle belirtmek lazım- dolaylı
tanınmadan dolayı gizlilik devam etmektedir. Sadece dış
ticaret verilerine mahsus olmak üzere tablolaştırılmış
verilerdeki gizlilik hükümlerinin uygulanması, ilgili kişi ve iş
yerlerinin gizlilik talep etmeleri şartına bağlanmaktadır.
Avrupa Birliği ülkelerinde de rastlanan bu sorun, sadece dış
ticaret istatistiklerine mahsus olmak üzere “pasif gizleme” olarak
adlandırılan gizleme metodu uygulanarak çözümlenmiş
olmaktadır. Düzenlenen yeni gizleme sisteminde de eskisinde olduğu
gibi ihracat ve ithalatçıların doğrudan tanınmasına
imkân sağlayacak veriler kamuoyuyla paylaşılmayacaktır.
Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; kanun tasarısıyla üzerinde durduğumuz
diğer konu ise görüşmekte olduğumuz tasarının Hükûmet
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunulduğu gün yani 25 Haziran 2008 günü Anayasa Mahkemesinin Türkiye
İstatistik Kanunu’nun 8’inci maddesi ile 54’üncü maddesinin (b)
fıkrasını iptal eden kararının Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle oluşan yasal boşluktur.
5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun
2’nci maddesinin (h) bendinde verinin kaynağını teşkil eden
istatistiki birimler yani veri toplanacak gerçek ve tüzel kişilerle kurum
ve kuruluşlar tanımlanmaktadır.
Kanun’un 7’nci ve 8’inci maddesinde ise Kurumun görev
alanına giren konularla ilgili veri ve bilgi tüm istatistiki birimlerden
doğrudan isteme yetkisinin TÜİK Başkanlığında
olduğu belirtilmekte, 54’üncü maddesinde de bu bilgi ve veriyi mazereti
olmaksızın belli süre içinde vermeyenler hakkında idari para
cezası uygulanacağı öngörülmekte olup bu yasa maddeleri Anayasa
Mahkemesi tarafından da iptal edilmiştir.
Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; birçoğumuzun dikkatle
takip ettiği enflasyon, işsizlik, sanayi üretim endeksi, nüfus, gelir
dağılımı, kapasite kullanımı, millî gelir ve
benzeri gibi önemli resmî istatistiklerin TÜİK tarafından
zamanında üretilebilmesi, kamu kurumlarından elde edilen idari
kayıtların yanı sıra bireylerden, hane halklarından ve
iş yerlerinden anket yoluyla toplanan verilere bağlıdır.
Bilindiği üzere, Türkiye İstatistik Kanunu ile bireysel verilerin
gizliliği sağlam ve tartışmasız bir şekilde
teminat altına alınmıştır. Cevap verme
yükümlülüğünün olmaması durumunda, istatistiki sonuçlar gönüllü
olarak ankete katılan hane ve iş yerlerinden alınan verilere
göre elde edilmek zorunda kalınacaktır. Bu durum da araştırmalarda
yanlış sonuçların ortaya çıkmasına ve geneli
yansıtan bilgiler elde edilmemesine yol açacaktır. Bu sebeple,
Türkiye İstatistik Kanunu’nun ilgili hükümleri gereği kişi ve
iş yerlerine cevap verme yükümlülüğü getirilmek durumundadır.
Aksi hâlde ülkemiz için ihtiyaç duyulan resmî istatistiklerin üretilmesi
konusunda büyük zorluk ortaya çıkacaktır. Yapılan düzenleme ile
çeşitli alanlarda ihtiyaç duyulan resmî istatistiklerin
sağlıklı ve düzenli bir şekilde üretilmesine devam
edilebilmesi amacıyla Anayasa’da belirlenen temel haklar ve ödevler
çerçevesinde, kişi ve iş yerlerinin kendilerinden talep edilen
verileri eksiksiz ve doğru olarak vermesi ve bu duruma uymayanlara
uygulanacak para cezası hüküm altına alınmıştır.
Değerli
arkadaşlar, uzun lafın kısası şudur: Dış
ticaret istatistikleriyle alakalı olarak istatistiki birimin dolaylı
tanınmasına sebebiyet verecek kadar az olması hâlinde gizlilik
devam etmektedir, gizlilik hükmü uygulanmaktadır ancak dış
ticaret istatistiklerinde aktif koruma yani “Efendim, dış ticaretle
ilgili dolaylı tanınmayı gerektirecek bilgiler de gizlidir ancak
izin alınmak kaydıyla.” şeklindeki yaklaşım
değiştirilmekte, bunun yerine “Efendim, dış ticaret istatistikleri,
dolaylı tanınmaya sebebiyet verecek istatistikler açıktır
ancak istatistiki birimin müracaat etmesi hâlinde gizlilik hükümleri
uygulanır.” şekline gelmektedir. Diğer taraftan, Anayasa
Mahkemesinin kararı doğrultusunda da gerekli temel haklar ve ödevler
kapsamında bilgi verme yükümlülüğü getirilmek suretiyle Anayasa
Mahkemesi kararına uyulmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, 22’nci Dönem Meclisi, Plan ve Bütçe Komisyonu ve kurulan alt
komisyon bu kanuna gerçekten titizlik göstermiş, çok büyük emekler sarf
etmiştir. Büyük bir mutabakat oranıyla bu kanun
çıkmış, hazırlanmış ve
yasalaşmıştır. Kanunda eksiklikler olabilir mi? Elbette
olabilir. Bu ülke bir hukuk devletidir. Anayasa Mahkemesi, önceki aylarda
personelle ilgili bir maddeyi Anayasa hükümlerine aykırı bulmuş,
iptal etmiş, düzeltilmiştir; bu defa da bilgi verme yükümlülüğüyle
alakalı konuyu Anayasa’nın 20 ve 25’inci maddesine aykırı
bulmuştur. Anayasa Mahkemesi kararı meridir, tartışacak
değiliz. Elbette Mahkemenin kararı yerine getirilmektedir. Gruplar adına
görüş bildiren arkadaşlarımız da aynı yönde görüş
bildirmişlerdir. Kanun teknik bir kanundur ve bu kanuna öyle
itirazımız olmamaktadır.
Değerli
arkadaşlar, diğer yandan gizleme konusu tamamen istatistiki birimin
sırlarıyla alakalı, üzerinde Komisyonun, alt komisyonun
hassasiyetle durduğu bir konudur ama ihtiyaçlar öyle ortaya
çıkartmıştır ki dış ticarette “Bu veri
gizliliği aktif korumadan pasif korumaya döndürülmelidir.” şeklinde
bir kanaat oluşmuştur. Tabiatıyla, bu eksiklikler
giderilebilecektir.
Türkiye
İstatistik Kurumu ise Avrupa Birliği normlarına uyum sağlamış,
şeffaf, açık bir kurumumuzdur. Gerçekten, verilerin elde edilmesinde
gerekli hassasiyet gösterilmektedir ancak istatistiki birimlerin, yani
bireylerin, hane halklarının veya firmaların verdiği
bilgileri aynen yansıtmak durumundadır, gerekli istatistiki
yöntemleri kullanarak. O kadar açık ve şeffaf bir kurum olduğu
ortaya çıkmıştır ki verinin
yanlışlığı dahi İstatistik Kurumunun kendi
verileri kullanılarak ortaya konabilmektedir. Herkes, bütün
vatandaşlarımız, konuyla ilgilenen her vatandaş iddiaları
için, yani olumlu iddiaları için de İstatistik Kurumunun
ürettiği verileri, olumsuz iddiaları için de İstatistik
Kurumunun verilerini kullanmaktadır. Bu durumda, tabii ki
değerlendirme hataları, farklı değerlendirmeler
olabilecektir ancak sahadan elde edilen verileri İstatistik Kurumu
istatistiki yöntemleri kullanarak toplulaştırıp topluma sunmak
durumundadır. Bunu da bu Kurumumuzun üstüne düştüğü
şekilde, üstüne düşen vazifeye uygun olarak yaptığı
kanaatindeyim açıkçası.
Değerli
arkadaşlar, özetle, teknik bir kanundur. Efendim, kanun
tasarısının hayırlı olması temennisiyle Meclisi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Sali.
Şahsı
adına Hatay Milletvekili Orhan Karasayar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
Kumcuoğlu, sizi Genel Kurulda göremediğim için ilk
konuşmacıyı o şekilde verdim, ikinci konuşmacı
olarak da sizi…
Buyurun
Sayın Karasayar.
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 281 sıra
sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Resmî istatistik programını hazırlamak ve
işleyişini izlemek, programda belirlenen istatistiki faaliyetlerin
yürütülmesini ve uygulanmasını sağlamakla birlikte görev verilen
diğer kurum ve kuruluşlar tarafından üretilen istatistiklerin de
uluslararası standartlara uygunluğunu incelemek, istatistik alanında
veri ihtiyacı duyulan alanları ve veri derleme yöntemlerini,
istatistiki tanım ve sınıflandırmalarını ilgili
ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla iş birliği
içinde belirlemek, ulusal kayıt sistemini oluşturmak, gerektiğinde
araştırma ve teknik yardım projeleri geliştirmek,
istatistik alanındaki bilimsel yöntem ve bilgi teknolojilerine
ilişkin gelişmeleri ve uluslararası göstergeleri takip etmek,
diğer ülkeler ve uluslararası kuruluşlarla iş
birliğini sağlamak, ulusal ve uluslararası bilgi ağı
ve bilgi akış sisteminin oluşturulmasını koordine
etmek, ülkenin ekonomik, sosyal, demografik, kültür, çevre, bilim ve teknoloji
alanları ile gerekli görülen diğer alanlardaki istatistikleri
derlemek, değerlendirmek, analiz etmek, yayımlamak, resmî istatistik
sonuçlarının bilimsel ve teknik açıklamalarını yapmak,
kalkınma planları, programları ile ilgili mevzuat ve benimsenen
temel ilkeler çerçevesinde kurumun orta ve uzun vadeli strateji ve
politikalarını belirlemek ile görevli bilimsel ve teknik bir
kurumdur.
281 sıra sayılı Türkiye İstatistik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısıyla ilgili birimin yazılı başvurusu
olmadığı müddetçe dış ticaret istatistiklerinin gizli
veri kapsamından çıkartılması öngörülmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumu ve resmî istatistik
üretmekten sorumlu olan diğer kurumlar tarafından üretilen ve
yayınlanan istatistikler sayım ve anket yapılarak ya
doğrudan istatistiki birimlerden ya da idari kayıtlardan elde
edilmektedir.
10/11/2005 tarihli ve 5429 sayılı Türkiye
İstatistik Kanunu’nun “Gizli veriler” başlıklı 13’üncü
maddesi, resmî istatistiklerde gizli veriyi tanımlamakta ve bu verinin
kullanımını ve istisnalarını düzenlemektedir. Söz
konusu maddenin ikinci fıkrasına göre, bireysel verinin
toplulaştırılması ile oluşturulan veri tablosunun
herhangi bir hücresindeki istatistiki birim sayısının üçten az
olması veya birim sayısı üç ve daha fazla olduğu hâlde bir
veya iki istatistiki birimin hâkim durumda olması hâlinde ilgili hücredeki
veri gizli kabul edilmekte, altıncı fıkrasında ise
“İstatistiki birimin, kendisine ait gizli verilerin
açıklanmasına yazılı onay vermesi hâlinde veri
gizliliği ortadan kalkar.” hükmü yer almaktadır.
Dış ticaret istatistikleri gibi ulusal ve
uluslararası düzeyde kullanıcısı çok olan istatistiklerdeki
verilerin önemli bir bölümü, maddede belirtilen
“gizli veri” tanımına girmekte, bu hâliyle resmî ve özel
kurumlardaki karar alıcılar, iş çevreleri ve
araştırmacılar bu istatistiklerden yeterince yararlanamamaktadır.
5429 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesince iptal
edilen 54’üncü maddesinin 2’nci fıkrasının (b) bendini hane
halkı veya bireyler dışında kalan istatistiki birimlerle
yapılan araştırmalar çerçevesinde kendilerinden istenilen
bilgileri vermekten imtina eden istatistiki birimlere 1.500 yeni Türk
lirası idari para cezası verilmesini teminen yeniden düzenleyen yeni
çerçeve 3’üncü maddenin metne eklenmesi ve müteakip madde
numaralarının teselsül ettirilmesi suretiyle; çerçeve 2’nci maddesi,
5429 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen geçici maddenin 5429
sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin 8’inci fıkrası hükmünün
aktif ve pasif gizleme kapsamına giren ve 5429 sayılı Kanun’a
eklenmesi öngörülen geçici maddenin yürürlük tarihinden öncesine ait
Başkanlığın elinde bulunan veri ve bilgiler hakkında
da uygulanmasını teminen değiştirilmesi ve maddenin
redaksiyona tabi tutulması suretiyle çerçeve 4’üncü madde olarak; çerçeve
3’üncü maddesi, kanunların hazırlanmasında uygulanan usul ve
esaslar doğrultusunda yürürlüğe ilişkin kısmı 5’inci
madde olarak, yürütmeye ilişkin kısmı ise 6’ncı madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Yapılan değişiklikle, birçok Avrupa
Birliği ülkesinde olduğu gibi, sadece dış ticaret
verilerine mahsus olmak üzere tablolaştırılmış
verilerdeki gizlilik hükümlerinin uygulanması ilgili istatistiki
birimlerin bunu talep etmeleri şartına
bağlanmıştır. Bununla beraber istatistiki bilgi
çalışmalarının daha sağlıklı
yapılabilmesi için vatandaşlarımızın bu
çalışmalara katılımının artırılması
düşünülerek bu değişiklikler yapılmıştır.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor,
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Karasayar, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına Aydın Milletvekili
Ertuğrul Kumcuoğlu.
Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki 281 sıra
numaralı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuya girmeden önce, bugün Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesi Günü olması dolayısıyla, şiddete
maruz kalan bütün kadınlarımıza, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak her zaman Türkiye’de kadının ve kadın
haklarının yanında olduğumuzu ve Milliyetçi Hareket Partisi
olarak sadece kadına veya güç durumda olan insanlara karşı olan
şiddete karşı değil, her türlü şiddete karşı
olduğumuzu belirtmekte yarar görüyorum.
Bu kadına karşı olan şiddetin önlenmesi
konusu dikkati münhasıran kadın konusuna çekiyor ama Türkiye’de ve
dünyada aslında kadınlar kadar şiddete maruz kalan diğer
bir kesim, halk da çocuklardır. Dolayısıyla, kadına
karşı şiddetin önlenmesi konusunu tartışır,
değerlendirir, buna çareler ararken çocuğa karşı şiddetin
boyutunu da göz ardı etmememizde yarar görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, önümüzde
bir kanun var. Bu kanunla, Türkiye İstatistik Kurumunun yeniden
düzenlenmesiyle ilgili olarak bundan bir süre önce
çıkarılmış olan kanunun iki maddesinin Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmesi üzerine bir düzenleme yapıyoruz. Bu
düzenlemeyle, tabii ister istemez bu koskoca kanunun iki maddesi üzerinde
duruyoruz fakat işin esasını bu vesileyle gözden
kaçırmamamızda yarar var. Devlet İstatistik Enstitüsünün sorunu,
sadece bu iki konunun şu veya bu şekilde Türkiye’de insan
haklarına, hukukun temel ilkelerine ve bu çerçevede Anayasa’mıza
aykırı bulunmasından ibaret değildir. Cumhuriyetin temel
kurumlarından birisi olan, eski adıyla Devlet İstatistik Kurumu,
yeni adıyla Türkiye İstatistik Kurumu, maalesef, Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidara geldiğinden bu yana sürekli itibar
kaybetmektedir.
Biliyorsunuz Osmanlı İmparatorluğu döneminde
“İstatistik Kurumu” diye bir düzenlemesi yoktu bu devletin. Devlet
İstatistik Enstitüsü -eski adıyla- o bakımdan cumhuriyetin son
derece hayati, son derece önemli, son derece yararlı kurumlarından
birisiydi ve biz bu kurumu yakın zamana kadar her türlü siyasi etkinin
dışında tutmaya büyük itina gösterdik milletçe ve
politikacılar olarak. Fakat son zamanlardaki performansı bu kurumun
maalesef son derece rahatsız edici.
Müsaade ederseniz size bir iki misal vereyim:
Bakınız, 2004 yılının 12 Aralığında bu
Devlet İstatistik Kurumu Türkiye’de millî gelir rakamlarını ilan
etmiş, demiş ki: “2004 yılının -yani aynı
yılın- birinci çeyreğinde tarım kesimi yüzde 7,5 küçüldü.” Aradan
iki buçuk ay geçmiş, mart sonunda, yani 2005’in -yani bir yıl sonra-
Mart ayı sonunda yeni bir istatistik toplamış bu kurumumuz
“Hayır, geçen yılın ilk üç ayında tarım yüzde 7,5
küçülmedi, yüzde 2,7 büyüdü.” demiş. Burada istatistikler.
Arkasından, dokuz aylık sürede yüzde 1,2 küçülen tarım kesimi,
nedense mart ayında yapılan istatistiklerde birden yüzde 9,1
büyümüş. Arada oynama yüzde 10’un üstünde. Dünyada ve Türkiye’de
istatistiklerle ilgili hiçbir kurumun rakamlarla bu kadar pervasızca
oynamaya hakkı olmaması gerekir.
“Efendim o
yıl şöyleydi de böyleydi de, bizim yeni tayin ettiğimiz,
efendim, İstatistik Kurumu Başkanı bu işin acemisiydi de
işte sokaktan bir arkadaş bulduk, oraya getirdik, anlayamadı,
bilemedi, ondan oldu.” derseniz, aynı hata ertesi yıl
tekrarlanıyor. Mesela, yine 2005’in 12’nci ayında diyor ki: “Bu
senenin ilk üç ayında tarım kesimi hiç büyümedi.” İki buçuk ay
sonra neşrettiği rakamda birden Türkiye İstatistik Kurumu diyor
ki: “Hayır, geçen seneki ilk üç ayda yüzde 4,3 büyüdü tarım kesimi.”
Buna benzer son derece rahatsız edici istatistiki veriler var elimizde.
Mesela, ertesi
sene bir daha tekrar ediyor bu olay, efendim, 2006’nın Aralık
ayında neşrettiği istatistiklerde bu kurumumuz diyor ki:
“İlk üç ayda tarım yüzde 1,2 küçüldü.” İki buçuk ay sonra
neşrettiği istatistiklerde “Hayır, öyle olmadı bu iş;
son çeyrekte birdenbire yüzde 9,7 büyüyüverdik ve büyüme eksi 1,2’den artı
2,9’a çıktı.” diyor ve burada rahatsız eden taraf, Türkiye gibi
bir ülkede tarımsal faaliyetin en düşük olduğu kış
aylarında nedense rakamlar büyüyüveriyor. Yani bu da işin ilgi çekici
bir yanı. Dolayısıyla, eski adıyla Devlet İstatistik
Enstitüsü ki şimdi Türkiye İstatistik Kurumu, ciddi surette itibar
kaybediyor çünkü bu yanlışlıkların sadece bizi yanıltıyorlar
olmasından öte temel bir mahzuru var: Türkiye'de politika
yapıcıları kandırıyorlar, politika
yapıcıları yanıltıyorlar. Dolayısıyla, böyle
istatistikler üzerine doğru politikalar, doğru stratejiler koymak
mümkün değildir.
Onun için, biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ne yapıyoruz? Artık Devlet
İstatistik Enstitüsünün rakamlarına fazla itibar edemiyoruz. Onun
için, mümkün olduğu kadar, ülkenin belli merkezleriyle, belli istihbarat
merkezleriyle, iş adamlarıyla mümkün olduğu kadar çok temas edip
ekonomide son zamanlarda neler oluyor öğrenmeye çalışıyoruz
ve maalesef resim parlak değil. Bursa’da, Gaziantep’te, Adana’da,
Kayseri’de, İstanbul’da, İzmit’te sürekli insanlar işten
çıkarılıyor. Lütfen, AKP milletvekilleri olarak kulislerde çay
içip sohbet edeceğinize bu konu üzerinde durun çünkü biz muhalefet olarak
bir şey söylediğimiz takdirde, hemen itiraz ediliyor, hemen
karşı tezler ileri sürülüyor, “Hayır, öyle değil, iyidir.”
deniyor. Hayır, iyi değil. İşsizlik aldı
başını gidiyor. Pek çok insan… Akşam televizyonda
vardı, bir kadıncağız oğluyla gelinini iki
çocuğuyla birlikte kendi evine almış “Başka çare
bulamadık çünkü oğlum işsiz, gelinim de zaten asgari ücretle
işi götürmeye çalışıyor, hâlimiz perişan.” diyor.
Bunun üzerine,
biz bu türlü araştırmaları yaparken başımdan geçen bir
olayı anlatayım: Dün İstanbul’da bir iş adamına
telefon ettim ne olup bitiyor öğrenmek için. Dedi ki: “Ertuğrul Bey,
vaziyet son derece kötü, işler iyi gitmiyor, hâlimiz işte, bir
şeyler bulmak lazım.” Bir
şeyler bulmak lazım deyince, maşallah, Hükûmet bugüne kadar
doğru dürüst bir tedbir getiremediği için herkes ümidini IMF’ye
bağlamış. IMF konusunda da soruyoruz, ediyoruz ne oluyor ne
bitiyor diye; ne bürokratlar ne de siyasetçiler bu konuda bize fazla bir
şey söyleyemiyorlar. Biz de bu suskunluğun nereden ileri
geldiğini merak ediyor, bilemiyorduk. Nitekim, burada, biraz önce Mehmet
Bey’in söylediği gibi, meselenin esası anlaşıldı.
Sayın Başbakan Hindistan’da “Bu konudaki her şey dedikodudur,
tevatürdür, IMF’yle ilişkilerin ne olacağını ben gelip
anlatacağım.” diye beyanat vermiş. Onun için, ben arkadaşa
“Ben, Sayın Başbakanın bu konuşmasını duyduktan
sonra hemen müşavirlerime telefon ettim, ‘Sayın Başbakanın
yurt dışı gezi programını bir alın’ dedim.” Dedi
ki: “Ne alakası var?” Dedim: “Sayın Başbakanımız
genellikle Türkiye'nin yaşamsal meseleleriyle ilgili fikirlerini yurt
dışı seyahatlerde beyan eder.” (MHP sıralarından
alkışlar) O bakımdan, program belli olsun. “Bu işin acelesi
var.” dedi. Onun için, ben, şimdi Sayın Ekren’den,
Başbakanlıktaki yakın kişilerden istirham ediyorum, hemen
Mozambik’e mi olur, artık Zimbabve’ye mi olur Sayın Başbakan
için yurt dışı bir gezi ayarlasınlar çünkü bu IMF
meselesinin süratle karara bağlanması lazım ve bunun da
kamuoyuna duyurulması lazım. Daha fazla gecikmeye tahammülümüz yok.
Efendim, zaman
zaman söylüyorum. Özellikle bürokrat arkadaşlardan istirham ediyorum.
Tedvin işinde biraz, yani tabiri sevmiyorum ama, laubali
davranıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Kumcuoğlu, konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun efendim.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Yine,
bakıyorsunuz, mesela burada, bakıyorum, diyor ki: “5429
sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin yedinci fıkrasından
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.” Bunu
okuyorsunuz, gidip de 13’üncü maddesine baktığınız vakit,
bu maddenin yönetmelik ihdasına ilişkin yedinci fıkrasından
sonra değil, önüne konulması gerektiğini görüyorsunuz. Tedvin tekniği,
kanun yapma tekniği bakımından bunun yedinci fıkranın arkasına
değil, yedinci fıkranın önüne konulması lazım. Bu
konu… Yani buna bile dikkat edemiyor artık Türkiye’de kanun
hazırlayıcı merciler. Yani böyle giderse yine kanunlar
anlaşılmaz hâle gelecek ve netice itibarıyla hepimiz
zorlanacağız. Bu konuda, özellikle bürokrat
arkadaşlarımı daha dikkatli olmaya davet ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kumcuoğlu.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma sormak istiyorum.
Ülkemizde son yıllarda kamuoyunun düşüncelerini
tespit etmek için kamuoyu araştırma şirketleri kurulmuştur.
Şu anda Hükûmet olarak bu kuruluşların
çalışmalarını nasıl takip ediyorsunuz? Denetleme
imkânına sahip misiniz? Yanlış bilgi veren, kamuoyunu
yanlış yönlendirmeye çalışan şirket ve
kuruluşlara karşı ne tür tedbirler alınıyor veya
cezalar veriliyor? Ceza verilen bir şirket var mıdır? Bunlar
kimlerdir?
İkinci soru olarak: Kamuoyu araştırma
şirketlerinin kuruluşunun nasıl olması, kaç kişiyle
araştırma yapılması, ne kadar süre yapılması
şeklinde kararları gösteren bir kanun, yönetmelik çıkarmayı
veya hazırlamayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Sayın Ata…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan,
teşekkürler.
Kalkınma ve gelişmenin demokratik süreçler
içerisinde yapılandırıldığı, toplumlarda
güvenilir istatistiki bilgi üretimi, dağıtımı ve kullanımı
olgusu demokratik süreçlerle özdeşleşmektedir. Ülkemizde de akademik
ve bilimsel boyutlarda istatistiğin gelişimi son yirmi yılda
hız kazanmıştır ancak hâlâ toplumsal cinsiyete dayalı
istatistikler yapılarak siyasa üretim aşamalarında toplumsal
cinsiyet eşitliği göz önünde bulundurulmamaktadır. Oysaki nüfus,
bilim, sağlık, eğitim, çalışma yaşamı,
kadına yönelik şiddet, yoksulluk, insan hakları ve karar alma
alanlarında cinsiyete göre ayrıştırılmış
ulusal istatistiklerin oluşturulması gerekmektedir.
Bu çerçevede, cinsiyete göre
ayrıştırılmış biçimde çocuk doğumları
sayısı, işsizlik ve iş gücü gibi ekonomiye ilişkin
alanlarda toplumsal cinsiyete dayalı istatistiki veri; kadına, yakın
ilişkide bulunduğu insanlar tarafından uygulanan şiddet,
kadın ticareti, kadına devlet tarafından…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ata, teşekkür ediyorum.
Sayın Bulut…
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın
Bakanım, devletin bütün kurumlarında, özel sektörde, planlı bir
yatırım ve üretim yapmak için istatistik eğitimi almış
görevlilere ihtiyaç duyulduğu hâlde, bilhassa devlet kurumlarına
istatistikçi kadroların verilmesi gerekmiyor mu? Bu konuda Hükûmetinizin
bir çalışması var mı?
İkinci
sorum: Devlet İstatistik Kurumunda çalışan geçici işçileri kadroya
almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.
Sayın
Kaplan…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kriz sonrası
işsizlik oranı kaça fırladı?
TÜİK,
Türkiye'de etnik, dinî, mezhepsel olarak nüfus sayımı yapmayı
düşünüyor mu?
Cep telefonu
sayısı 60, kredi kartı 50 milyon oldu ve borçlar 200-300 milyar
civarında. Ne kadar icra takip, iflas var?
Son olarak,
bugüne özgü, on dört yaşında evliliğe hazırlık
taslakları düşünülüyor. Türkiye’de çocuk yaşta ne kadar evlilik
var? Kaç tane çok evlilik var? Kaç tane berdel evliliği var?
Tecavüzcüsüyle evlendirilen mağdur sayısı kaçtır?
TÜİK’in bu konuda da sosyal bir araştırması oluyor mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Sayın Yaman…
M. NURİ
YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Günü’nde bu konuda
değerli arkadaşların belirtikleri düşüncelere
katılıyor ve bu konuda da kadınların mücadelesini
saygıyla karşılıyorum.
Sayın
Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana
şunu sormak istiyorum: 2000 yılında adrese dayalı nüfus
sayımıyla ilgili Türkiye genelinde çok sayıda itirazların
olduğu bilinmektedir. Bu itirazlardan bir kısmı, o yerlerin,
belde ise tüzel kişiliğinin sona erdirilmesi, eğer belde
değilse diğer ilçelerde de genel bütçeden alacakları
payları etkilemesi bakımından, birinci soru olarak, bugüne kadar
bu konuda TÜİK’e yapılan kaç yerleşim yeriyle ilgili itiraz
bulunmaktadır ve ikinci sorum olarak da bu itirazlardan bugüne kadar
sonuçlandırılan var mıdır, adedi kaç tanedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Yaman.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, TÜİK tarafından son yıllarda
tarım istatistiklerinin yapılmamasının sebepleri nedir?
Tarım, Hükûmet olarak gözden çıkardığınız bir
sektör müdür ki istatistik çalışmaları kapsamından
çıkardınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Taner.
Sayın
Işık…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, bilindiği gibi TÜİK tarafından yayınlanan 31/12/2007
tarihi itibarıyla Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine
göre nüfusu 2 binin altına düşen 863 belde belediyesinin
kapatılmasına yol açan yasanın, Anayasa Mahkemesi
kararıyla, sayım sonuçlarına itiraz ederek mahkemeye
başvuran bazı belediyelerin kapatılmaktan kurtulması yasa
kararıyla mümkün olabilecek hâle gelmiştir ancak burada bir
belirsizlik söz konusu olup hâlen mahkemeye başvuru yapmaya
çalışan belediyelerimiz de bulunmaktadır. Bu derece önemli bir
konuda mahkemeye intikal edecek kadar yanlışlıklar
yapmış TÜİK verilerine ne derece güvenilebilecektir? Söz konusu
bu belirsizlik nasıl giderilecektir? Hükûmetinizin bu konuda bir
çalışması var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Yunusoğlu…
SÜLEYMAN
LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Bakanım, 1984 ile 2002 yılları arasındaki on sekiz
yılda taşrada 408 personel, 2002 ile Haziran 2008 yılları
arasındaki beş buçuk yılda tam 992 personel 4/C kapsamında
istihdam edilmiştir. 4/C kapsamındaki personelin çözüm bekleyen
problemlerini çözmek için bir çalışmanız var mıdır,
kadroya almayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Yunusoğlu.
Sayın
Binici…
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Hiç şüphe
yok ki her düzeyde karar verme süreçlerinin en çok gereksinim duyduğu
şeylerin başında, kapsamlı, doğru, güvenilir meta,
veri ve bilgi temeli iyi anlaşılan ve geçerli olan, zamanında
kullanıma sunulan bilgiler gerekmektedir. Sayın Bakan, akademik
istatistiğin bilimsel ölçülerinin iyileştirilmesi, istatistik
mezunlarının yetenekleri açısından kalitenin daha üst
düzeye çıkarılması, yine istatistiğin, yönetim süreçlerinde
olması gerektiği biçimde yerini alması için ne tür
çalışmalar yapmayı düşünmektesiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Binici.
Sayın
Varlı…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2003 ile 2007
yılları arasında TÜİK’te çalışan 4/C
kapsamında 620 personel görevden ayrılmıştır. Bu
ayrılanların kaç tanesi AKP İktidarından önce işe
başlamıştır? Ayrılma sebepleri arasında
diğer kurumlarda kadro verilmesine rağmen bunlara kadro
verilmeyişi var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Varlı.
Sayın
Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, 1995 yılından 2002 yılına kadar 4/C
statüsünde alınıp çalıştırılan üniversite mezunu
çalışanlar için TÜİK Başkanının “Kadro verilirse
bunlar da çalışmaz.” şeklinde bir ifadesi olduğu
belirtilmektedir. Bu ifade doğru mudur? Doğru ise bu ifadeye
katılıyor musunuz? Yine, Sayın Başkanın bu
şekildeki ifadesi, bu çalışanların diğerlerine göre
daha fazla çalıştığının bir göstergesi midir ve
bu bağlamda, bu çalışanlara 4/B statüsü veya kadro verilmesi
konusunda herhangi bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Tankut.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim efendim.
Sayın Bakan,
enflasyon rakamları tespit edilirken hangi maddeler esas
alınıyor? Mesela, doğal gaz, akaryakıt, temel gıda
maddeleri nazara alınıyor mu? Yüzde 82 doğal gaz zammı
nasıl oluyor da enflasyonu yüzde 4 seviyesinde tutuyor? Onu öğrenmek
istiyorum.
Ayrıca da bu
İstatistik Kurumunun yayınladığı rakamlara güveniyor
musunuz, doğru olduğuna inanıyor musunuz? Bunların
doğru olarak tespit edilmesi konusunda bir gayretiniz var mı? Bu
millî gelir ve kişi başına gelir hangi esaslara göre tespit
ediliyor? Mesela 2006, 2007 rakamları nelerdir?
Bunları
öğrenmek istiyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de
teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın Bakanıma… Türkiye’de 12 milyon
yeşil kart var. İlk sırada Bingöl, yüzde 50; ikinci sırada
Siirt, yüzde 48; üçüncü sırada Şanlıurfa, yüzde 46. Seçimler
öncesi, ciddi bir oranda yeşil kart var ve hemen seçimler sonrası bu
noktada kartların büyük oranda iptal olduğu… Hatta seçim bölgemizde
de var. En son dönemde de Adana Valisinin bu konuda çocuklara yönelik sarf
ettiği sözlere de hepimiz tanığız. Bu konuda elinizde bir
veri var mıdır, bir çalışmanız var mı? Yoksa,
böyle bir çalışmayı sürdürecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Soru sorma süremiz doldu ama bir arkadaşımız
kaldı, ona da söz vereyim.
Sayın Özçelik…
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Türkiye’de fert başına düşen millî gelir
bugün itibarıyla veya en son tespit edilen rakam nedir? Türkiye’de fert
başına düşen millî gelir nedir? Bir.
İkincisi: İstanbul, İzmir, Bursa, Kocaeli
illeri bakımından fert başına düşen millî gelir nedir?
İkinci grup olarak da Siirt, Şırnak, Hakkâri, Mardin, Tunceli ve
Muş illerinde fert başına düşen millî gelir nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özçelik.
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, maddelerini birlikte tartıştığımız,
değerlendirdiğimiz TÜİK’le ilgili kanun çerçevesinde
yapılan katkı, eleştiri ve yorumlara teşekkür ediyorum.
Elbette, bu genel değerlendirmeleri, kanun bittikten sonra, zaman ve
fırsat kaldığında ben de genel bir değerlendirme ile
hem TÜİK konusunda hem de Türkiye ekonomisiyle ilgili gündeme getirilen
veri ve bilgi setlerini de sizlerle paylaşacağım ama öncelikle,
TÜİK’in üzerinde durduğu temel faaliyet alanı olarak gündeme
gelen birkaç tane konu oldu. Bunlardan bir tanesi Resmî İstatistik
Programı, bir diğeri millî gelirin ya da gayrisafi yurt içi
hasılanın revizyonu konusu ve sonuç olarak üçüncüsü de Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi konusuydu.
Her üç konu, ana başlık, Türkiye ekonomisinin
değişen ve dönüşen yüzüyle ilgili mevcut veri ve bilgi setini
hem güncelleştirmek hem de özellikle gayrisafi yurt içi hasıla
rakamlarını tartışırken de değerlendirirken de
ifade etmiştik, özellikle kapsanmayan, kayıt dışı
ekonomi ile mevcut veri ve bilgiler çerçevesinde kapsamını
genişletecek bir çalışmaydı.
Resmî İstatistik Programı’nın en önemli
amacı, mevcut veri ve bilgi setleri arasındaki standart bir
altyapıyı kurmak kadar hangi verinin hangi kamu kuruluşu
tarafından, hangi aralıklarla ve nasıl bir formatta
yayınlanacağı konusunda şu ana kadar yapılan en ciddi
çalışmalardan bir tanesidir. Henüz tamamlanmadı ama çok
kısa süre içinde tamamlanacak. Resmî İstatistik Programı ile
artık bundan sonra özel ya da kamu, gerçek ya da tüzel kişiler
TÜİK’in sayfasından hangi veriyi, hangi kurumun
yayınladığını ve… Kurumlar arasında bir standart
ve veri farklılığı olması konusu da gündemden
çıkmış olacaktır.
Millî gelirin ya da gayrisafi yurt içi hasılanın
revizyonu ya da güncelleştirilmesi konusu, sadece Türkiye’de gündeme gelen
bir konu değil. Özellikle burada grup adına konuşma yapan
saygıdeğer milletvekilleri de soru soran
arkadaşlarımız da haklı olarak bu güncellemenin temel
nedenleri konusunda farklı yaklaşımlarda bulundular. Türkiye
ekonomisindeki hem büyüme trendinin hem kayıt dışı kalan
faaliyetleri kapsama bakımından hem de uluslararası standartlara
ve Avrupa Birliğine uyum konusunda veri ve bilgileri standart hâle
getirmenin ortaya çıkarttığı bir sonuçtur gayrisafi yurt
içi hasılanın revizyonu. Bu revizyonlar birkaç defa yapılabilir.
Bir tanesi, birinci düzey revizyondur. O her üç ayda
yayınlanan verilerin bundan önceki üç aylarla mukayese edilerek
yapılan tahminlerle gerçekleşmeler arasındaki ilişkileri
revize etmektir.
İkincisi, yıllık bazda yapılan
güncellemedir. O güncelleme de hangi üç aylık döneme denk gelmişse o
üç aylık dönem içinde yıllıkla ilgili son düzenlemedir.
Üçüncüsü ise beş yılda bir yapılan genel bir
düzenlemedir, genel bir revizyondur. Muhtemelen burada bahsettiğimiz,
gündeme getirdiğimiz tarihler en azından bu iki tanesinin üst üste
geldiği tarihi ifade ettiği için böyle bir farklı
yaklaşım söz konusu oluyor.
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ise, yine
bundan sonra nüfus kayıtlarında farklı bir yaklaşım
olmasın, en azından farklı bir tercih olmasın ve
gerçeğe yakın doğru bir tercih ortaya çıksın diye
adresleri dikkate alarak yapılan son bir sistem olup, burada da TÜİK
bundan sonra bu veri ve bilgileri İçişleri Bakanlığına
aktaracak ve bundan sonraki güncellemeyi de yine TÜİK kendisi yaparak
sistemin sağlıklı gelişmesini de izleyecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
genel değerlendirmeden sonra, özellikle Türkiye ekonomisinde kişi
başına düşen geliri, kişi başına düşen borcu
ve kişi başına düşen yatırımı hem grup
adına konuşma yapan saygıdeğer milletvekillerinin gündeme
getirdiği konular bakımından hem de burada sorulan
soruların da önemli bir kısmı bununla ilgili olduğu için,
müsaade ederseniz çok fazla istatistiki rakama girmeden, özellikle son beş
altı yıl içinde, 2002’den 2007 yılı sonuna kadar
-elimizdeki veri seti de bunu gösteriyor- bu konudaki gelişmeleri
kısaca aktarıp artık şehir efsanesi hâline gelen bir
tabloyu da sizlerle daha net paylaşmak isterim. Rakamları verirken de
bugünlerde çok sık tartışılan dolar cinsi rakamlardan vazgeçip
YTL olarak vermek hem mukayeseyi kolaylaştıracaktır hem de
ilişkilerin daha sağlıklı şekilde
yapılmasına yardımcı
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, kişi başına
düşen gayrisafi yurt içi hasılaya 2002-2007 yılı
arasında baktığımızda artış oranı yüzde
140’tır yani 5.034 YTL’den 12.094 YTL’ye çıkmıştır.
Dolayısıyla YTL cinsindeki artış oranı yüzde
140’tır. Aynı şekilde, kişi başına toplam borç,
yani özel ve kamu ayrımı yapmadan baktığımızda,
yine aynı tarihler arasında 5.197’den 7.677’ye
çıkmıştır. Eğer bunun içinden özel borcu
çıkartıp sadece kamu borcunu düşünürsek yine aynı tarihler
için 3.689’dan 5.016’dır. Büyüme veya değişim oranlarına
baktığınızda kişi başına düşen gelir
yüzde 140, kişi başına toplam borç yüzde 47, kişi
başına sadece kamu borcu yüzde 36 artmıştır. Aynı
şekilde, kişi başına düşen sabit sermaye
yatırımı ise aynı tarihler arasında 842 YTL’den 2.608
YTL’ye çıkmıştır. Buradaki artış oranı da
sabit sermaye yatırımı olarak yüzde 209’dur.
Dolayısıyla, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda olduğu
dönem boyunca kişi başına düşen gelir artmış,
kişi başına düşen toplam borç azalmış, kişi
başına düşen toplam kamu borcu azalmış ve kişi başına
düşen sabit sermaye yatırımı da artmıştır.
Dolayısıyla, bu süreçte hem borçların azalması hem
yatırımların artması hem de kişi başına
gelirin artması –biraz sonra vakit olduğunda sizlerle
paylaşacağım- diğer sosyal göstergelere de çok net
şekilde yansımış bulunmaktadır. Benzer şekilde,
sosyal harcamalarda da kişi başına düşen gelirde de ve
yoksulluk oranlarında da bu ekonomik tablonun normal yansıması
olarak benzer trendler de ortaya çıkmıştır. Sosyal
harcamalar da, eğitim harcamaları, sağlık harcamaları,
sosyal koruma harcamaları toptan düşünüldüğünde, 2002
yılında 47 milyar YTL olan toplam harcamalar, sosyal harcamalar, 2007
yılı sonunda 122,9, 2008’de ise 138,6 olmuştur. Artış
oranı ortalama 3 katıdır. Millî gelir oranlarına
bakıldığında da yüzde 13,5’ten yüzde 14,4’e
çıkmış bulunmaktadır.
Daha sonraki kısımlara da yazılı olarak
cevap vereceğim. Diğer maddelerde ilgili kısımlara cevap
vereceğimi ifade ediyor, teşekkür ediyorum.
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, cevap
alamadık sorularımıza.
RECEP TANER (Aydın) – Hiçbir soruya cevap
alamadık.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) – Yazılı olarak cevap vereceğim arkadaşlar.
BAŞKAN – Sayın Bakan bir kısım sorulara
cevap verdi, eksik kalan hususları da yazılı olarak
cevaplandıracağını söyledi.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, zaman
verelim.
BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
III.-YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz.
Yoklama isteyen milletvekili arkadaşlarımı
tespit edeceğim.
Sayın Anadol, Sayın Özkan, Sayın Demirel,
Sayın Korkmaz, Sayın Süner, Sayın Diren, Sayın Keleş,
Sayın Koçal, Sayın Özer, Sayın Köse, Sayın Bingöl,
Sayın Yıldız, Sayın Ağyüz, Sayın Sönmez,
Sayın Oyan, Sayın Koç, Sayın Küçük, Sayın Güner, Sayın
Serter, Sayın Okay.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
istenen yoklamayla ilgili olarak dört dakika süre veriyorum. Adlarını
okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini
rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye
İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S.
Sayısı: 281) (Devam)
BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Saat 19.00’da toplanmak üzere birleşime otuz dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.30
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
281 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Tasarının
1’inci maddesini okutuyorum:
TÜRKİYE İSTATİSTİK KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1-
10/11/2005 tarihli ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanununun
Anayasa Mahkemesince iptal edilen 8 inci maddesi başlığı
ile birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
“Cevap verme
yükümlülüğü ve sınırları
MADDE 8 -
İstatistikî birimler, ülkenin ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre,
bilim, teknoloji ve ihtiyaç duyulan diğer alanlardaki resmi istatistikleri
üretmek üzere, Anayasa’da belirlenen temel haklar ve ödevler çerçevesinde,
kendilerinden istenen veri veya bilgileri, Başkanlığın
belirleyeceği şekil, süre ve standartlarda eksiksiz ve doğru
olarak ücretsiz vermekle yükümlüdür.”
BAŞKAN –
1’inci madde üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’a aittir.
Sayın Oyan,
buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; efendim geçen haftanın konusuydu ama, bu Meclis
çatısı altında bulunan bir arkadaşımızın
vefatı dolayısıyla, Meclisin entelektüel birikiminde ortaya
çıkan fire dolayısıyla, ben de Gündüz Aktan’ın kaybı
dolayısıyla burada başsağlığı dileklerimi
iletmek istiyorum hem MHP Grubuna hem Türkiye Büyük Millet Meclisine hem de
Türkiye’ye, ailesi tabii başta olmak üzere. Çünkü böyle bir aydın,
böyle bir yurtsever kolay yetişmiyor.
Değerli
arkadaşlarım, bugün burada İstatistik Kanunu’nda yapılacak
bazı değişiklikleri görüşüyoruz. Bu
değişiklikleri görüşürken belki bu 1’inci maddeye de gelmeden
önce ya da ona değinmeden önce belki İstatistik Kurumunun bizzat
kendi metninden okumak lazım. İstatistik Kurumunu şöyle
tanımlıyor, Sayın Ömer Toprak imzasıyla: “TÜİK, karar
alıcıların, araştırmacıların ve tüm
istatistik kullanıcılarının ihtiyaç duydukları
istatistiksel verileri uluslararası standartlara uygun olarak
güvenilirlik, tutarlılık, tarafsızlık, istatistiki
gizlilik, güncellik ve şeffaflık ilkeleri doğrultusunda
üretmekte ve yayımlamaktadır. Üretilen istatistiklerin gerçekleri
yansıtmasının sağlanması, tüm kullanıcılara
tarafsız ve eşzamanlı olarak sunulması, gizlilik ilkesine
riayet edilmesi, kamuoyunun bilgi edinme hakkının gözetilmesi temel
esaslardır.” Kamuoyunun bilgi edinme hakkının gözetilmesi… Bu,
1’inci maddede de var. Bunun ne kadar gözetildiği, İstatistik
Kurumundan veri talep edenlerin ve bu verilere ulaşamayanların
sayılarına bakılırsa biraz sorunlu bir alan gibi gözüküyor.
Tabii “Herkese
açık mı bu bilgiler, ne kadar açık?” meselesi de… Burada sadece
şöyle bir şey söyleyeyim: Acaba, örneğin IMF’ye daha mı
fazla açık? Yani Türkiye’yle ilgili istatistiki veriler, örneğin
Meclisteki milletvekillerine açık olduğundan daha fazla mı IMF
yetkililerine açıklar? Yani onlar bir primus inter pares mi? Yani
eşitler arasında birinci mi oluyorlar, bunu bir sorgulamak gerekir.
İkincisi, bu güvenilirlik meselesi, doğrusu
oldukça tartışmalı. İstatistik Enstitüsü… Burada dile
getirildi, benden önceki değerli konuşmacılar birçok konuya
değindiler; bu güvenilirlik meselesinde İstatistik Enstitüsü hiçbir
zaman bugünlerde olduğu kadar sorgulanmamıştı. Yani “Devlet
İstatistik Enstitüsü” adını taşıdığı
dönemde en azından bugün olduğu gibi sorgulanmıyordu. Yani
burada bir kere, istatistik enstitüsünün birinci görevi, bir ülkenin nüfusunu
saymaktır; nüfusunu sayamaz bir İstatistik Kurumuyla karşı
karşıyayız. Türkiye’nin nüfusu kaç? Yani bu nüfus artıyor
mu, geriliyor mu? Son zamanlarda gerilediğini öğrendik birdenbire.
Yani artıyordu yılda düzenli olarak, işte 1 milyon
civarında bir artışımız vardı; birdenbire,
rakamlarda revizyonlar vesaire ve gerilediğini öğrendik. Bu
gerilemiş rakamlar son seçimlerde seçmen sayılarına nasıl
yansıdı, yansımadı, bütün bunların
tartışmalarını yaptık ve işin içinden
doğrusu çıkılamadı. Yani ankete dayalı nüfus
sayımında elde edilen sonuçlar ile yıl ortası tahminler
arasındaki bu büyük farklılık hâlâ açıklanmaya muhtaç.
Tabii, benzer şeyleri gayrisafi millî hâsıla
artışlarında görüyoruz, sektörel büyüme rakamlarında
görüyoruz. Biraz önce dile getirildi; revizyon yapılır ama bu kadar
büyük revizyonlar… Negatif, eksi 5-7 rakamların böylesine birdenbire
pozitife geçmesi ve artı 3-4’lere gelmesi… Yani bir kurum
güvenilirliğini ancak böyle kaybedebilir ve bunu kaybetmek için galiba
TÜİK elinden geleni son zamanlarda ardına koymuyor.
Yani biz, AKP İktidarının ilk dört
yılında şunu öğrendik: Türkiye’de büyüme var. Büyümenin
kaynaklarına bakıyorsunuz, büyümenin kaynakları stok
artışları. Ya, stoka çalışan bir ülke. Her yıl
stok, stok, stok dağları oluşuyor. Büyümeyi açıklamak için
daha iyi bir şey bulamaz mıydınız? Ve bu çok
tartışıldı, öyle kaldı. Yani Türkiye hangi
kaynaklardan büyüdü, bunu, o dönemler için -2003-2006 yılları-
bunları öğrenemedim. Şimdi, başka, tabii birtakım
şeyleri söylemek mümkün. Bazı istatistikler yayımlanmıyor.
2006’dan bu yana çiftçinin eline geçen fiyat istatistikleri
yayımlanmıyor. Acaba niçin? Yani çiftçilerin bu iktidar döneminde
maruz kaldıkları gelir kayıplarını gizlemek için mi?
Bunu sormamız lazım.
Tüketici fiyat endeksleri Türkiye’nin gerçeklerini
yansıtmıyor. Tüketici fiyat endeksleri sürekli yenileniyor ama her
yenilenmeden sonra gerçekliğe daha çok yaklaşmış olmuyoruz.
Yani, bütün, bu kadar büyük gelir dağılımı olan bir ülkede
herkes için tek bir tüketim kalıbı üzerinden bir endeks
hesaplarsanız, bu, ortalama, toplumun düşük gelirli büyük
çoğunluğu açısından çok fazla anlam ifade etmeyebilir.
Dolayısıyla sormak gerekir, niçin acaba, gerçek hayat
pahalılığını ölçmek açısından geçinme
endeksleri hazırlamaktan kaçınılıyor.
Bir başka konu, yoksulluk verileri, gelir
dağılımı verileri. Tabii bir başka konuya daha
değineceğim vaktim kalırsa, o da işsizlik verileri. Ama
önce şu yoksulluk verilerine bir bakalım. Şimdi, iddia şu
ki… İşte özet rakamlar da var, yüz soruda gelir
dağılımı, yoksulluk vesaire. Şunu görüyorsunuz,
Türkiye’de yoksulluk azalıyor bu rakamlara göre. Yani örneğin 2004’te
gıda ve gıda dışı yoksulluk meselesine
baktığımızda fert yoksulluk oranı yüzde 25’ten 2006’da
yüzde 17,8’lere falan düşüyor. Bu kadar büyük bir düşmeyi
açıklayacak göstergeler nedir diye bakmak gerekir. Yani istatistiki
doğrulama usulleri, yöntemlerine göre bakıldığında,
birtakım ilave göstergelere başvurulduğunda, işsizlik
rakamlarına bakıldığında, kırsal göçün
büyüklüğüne bakıldığında, Türkiye’de çalışma
çağına gelmiş nüfustaki artışa
bakıldığında, çiftçi gelirlerindeki azalmaya
bakıldığında, birçok sektörde reel ücretlerdeki gerilemeye
bakıldığında acaba bu bize böyle bir yoksulluk
azalışını doğrulayacak bir eğilim veriyor mu?
Kaldı ki, tabii, şu iddia edilebilir -yoksulluk, kömür ve gıda
yardımı yapıldığı için- biz yoksulluğu
azaltıyoruz denilebilir. O zaman şunu sormak lazım: Her yıl
niye daha çok yardım dağıtılıyor? Yoksulluk
azaldığı için mi yardım miktarları azalıyor,
yoksulluk arttığı için mi artıyor? Eğer yoksulluk
arttığı için artıyorsa, o zaman istatistikle sizin
eyleminiz arasında bir tutarsızlık var.
Ha, bir de tabii,
göreli yoksulluk rakamları var. Göreli yoksulluk... Yani sizin geliriniz
-aile fertlerinin- 2 dolardan 4 dolara çıkmıştır ama
ülkenin geliri ortalama daha yüksek artmıştır, sizin
yoksulluğunuz göreli olarak daha çok artmıştır. Mutlak
yoksulluk rakamından ziyade göreli yoksulluk rakamları daha önemli.
Sizin kendi rakamlarınız göreli yoksullukta artış
olduğunu gösteriyor. Türkiye’de yoksulluk rakamları sizin
rakamlarınızda bile –sayfasını da söyleyeyim isterseniz,
sayfa 49- göreli yoksulluk rakamları bu tabloda artıyor gözüküyor,
üstelik bu kırsal alanda biraz daha da vurgulanmış olarak.
Şimdi, gelir
dağılımı meselesi de çok ilginç tabii. Türkiye’de 1994
yılında uygulanan anket çalışmasının
ardından bağımsız bir gelir dağılımı
çalışması gerçekleştirilmedi. Bunu sizin resmî
rakamlarınız söylüyor zaten, resmî yayınlarınız
söylüyor. Peki ama 94 yılından sonra siz ankete dayalı bir
bağımsız gelir araştırması yapmadınız
ama sürekli olarak TÜİK Türkiye’de gelir dağılımı
rakamları yayınlıyor. Yani her yıl gelir
dağılımları rakamları yayınlıyor hane
halkı bütçe araştırmaları üzerinden tüketim
harcamaları ve gelir dağılımı sonuçlarına göre.
Bu tüketim harcamaları üzerinden
baktığınızda çok ilginç bir şeyle
karşılaşıyorsunuz. Örneklem çok büyük, 2002’de 9.600,
işte 2003’te 25.920 kişilik şeyler var, hane halkına anket
uygulanıyor. Burada bu tüketim harcamalarından aslında giderek
bunların millî gelire varacak şekilde projekte edilmesi söz konusu
oluyor ama bakıyorsunuz millî gelir rakamlarının -millî gelir
eğer 100 ise millî gelir rakamlarının 75’ine, 80’ine
ulaşılabiliyor- yaklaşık dörtte 1’i burada gizlenmiş
gözüküyor, harcamalar, dolayısıyla gelirler gizlenmiş görünüyor.
Ama buna rağmen bu rakamları sağlıklı rakamlar diye
TÜİK açıklıyor. Şu rezervi hiç olmazsa koyamaz
mısınız: Gelir dağılımını
açıkladığınız zaman o millî gelirin gizlenen yüzde
20-25’lik bölümünü kim gizliyor acaba? Hangi sektör gizliyor? Yani yüzde
20’lik… 5’li gruplara göre dağılımı
yaptığınızda, biliyorsunuz en düşük gelirli yüzde 20,
işte gelirin yüzde 5’ini alırken, en yüksek gelirli yüzde 20, yüzde
45’ini alıyor. Peki, hangisi gizliyor olabilir? Acaba en düşük
gelirli yani millî gelirin yüzde 5’ine el koyan mı millî gelirin yüzde
25’ini gizliyor? Öyle olamayacağına göre, demek ki orada esas olarak
üst gelir gruplarında bir tüketimi, harcamayı ve geliri,
dolayısıyla gizleme eğilimi var.
Peki, bunlara
ulaşamıyor musunuz? Dolaylı birtakım anket yollarıyla
bunları ölçemiyor musunuz ve buradan Türkiye’ye daha gerçekçi
rakamları veremiyor musunuz ya da vermek mi istemiyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Oyan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
OĞUZ OYAN
(Devamla) – Çünkü bu iktidar döneminde gelir
dağılımının aslında bozuluyor olduğunu
söylemek, herhâlde siyasi olarak çok arzu edilmeyen, nahoş bir hadise ama
öyle ki, yani, bugün, işte, her yerde görüyorsunuz, en ufak bir
yardım dağıtımında bile insanlar üst üste geliyor.
Yani Türkiye’de gelir dağılımının ciddi anlamda
bozulduğu bir dönemden geçiliyor.
Gelirin ne kadar
arttığı bu arada Türkiye’de ayrı bir meseledir. Sayın
Bakan burada “Türk Lirası cinsinden vereceğim.” dedi rakamları.
Şimdiye kadar dolar cinsinden vermek çok modaydı. Niye? Çünkü Türk
Lirası dolar karşısında aşırı
değerliyken dolar cinsinden Türkiye’deki kişi başına
gelirleri vermek pek hoş oluyordu yani ne kadar büyük artışlar
ortaya çıkıyordu. Şimdi, Sayın Bakan, hani yalanın
üçüncü tanımı var ya o kuyruklu yalandan sonra geliyor… Yani biz
istatistiği böyle kullanırsak, gelir artışları daha
yüksek, daha istikrarlı gözükür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OĞUZ OYAN
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
bugünkü kurlar üzerinden acaba bir egzersiz yapsaydık ne olurdu?
Kaldı ki, sabit fiyatlar üzerinden millî gelir
artışlarını 1987 sonrasından tutup bugüne
getirdiğiniz zaman, hiç de öyle cilalı artışlar
görülemiyor.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, burada, bugün, bu dolar cinsinden
şişirilen millî gelir hesaplarının da mutlaka tekrar
tartışıldığı bir sürece girdik bu krizle beraber
ama ben son olarak şunu söyleyeyim: Millî gelir üzerinde zaten üçte 1’e
yakın bir düzeltme, bir revizyon yapıldı bu rakamlarda. Ben
sormak istiyorum Sayın Bakana: Eurostat tarafından bunlar
onaylandı mı? Yani hangi aşamadayız? Çünkü millî gelir
rakamları böyle bir düzenlemeyle de ciddi olarak artmış gözüktü.
Eğer tekrar
konuşma fırsatı bulursam, şimdi değinemediğim
işsizlik, özellikle iş gücü istatistiklerine değinmek isterim.
İlginiz için çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız.
Buyurun
Sayın Yıldız. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken, aynı sıralarda beraber
çalıştığım Sayın Gündüz Aktan’ı bir kez daha
rahmetle anıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; TÜİK, çağdaş bir
Türkiye’nin gerçekçi kararlar temelinde yönetilebilmesi, ülkemizin ekonomik,
sosyal, kültürel alanlarda durumunun tespit edilebilmesi, geleceğe
ilişkin plan ve programların uygulanabilir olması, ulusal ve
özel sektörün ihtiyaç duyduğu verilerin doğru, güvenilir, güncel ve
periyodik istatistiki verilerle ülkemizin dününden bugününe ve geleceğine
ait planlarımızın yapılabilmesini sağlayan önemli
kurumlarımızdan birisidir. Ancak AKP Hükûmetinin iktidara
gelişinden bu yana devletimizin hemen tüm kurumlarında olduğu
gibi, yapılan tüm uyarılara rağmen, bilgi kurumu olması
gereken TÜİK de siyasi bir kurum hâline maalesef gelmiştir.
TÜİK, ülkemiz istatistiklerinin yüzde 85’ine imza atan köklü bir
kuruluş olmasına rağmen AKP’nin siyasal müdahaleleriyle
çalışmaları tartışılır ve verilerine itiraz
edilir bir hâle gelmiştir. TÜİK’e olan güven
sarsılmıştır. Özellikle enflasyon tespitinde yapılan
açıklamalar insanları hayrete düşürmektedir. Hükûmetin
isteklerine göre enflasyon sepetleri değiştirilmekte, gerçekler
kamuoyundan saklanmaktadır. Asgari ücretin tespitinde önemli verilerden
yararlanılan ve tespitin muhataplarından olan kurum sayesinde,
halkımızın bizce bilinen, TÜİK’çe çarpıtılan
gerçek durumu bir türlü sağlıklı bir biçimde
gözlemlenememektedir.
Yasa gereği
yapılması gereken hane halkı ve iş yerlerine yönelik
anketlerde gözle görülür hatalar ve çalışma şeklinden
kaynaklanan alan yanlışlıkları yapılmaktadır.
TÜİK, kısa dönemli göstergelere ve yerel çalışmalara daha
çok ağırlık vermeli ve bunu kamuoyuyla da
paylaşmalıdır. İstatistiklerin uluslararası
standartlara uygun olarak hazırlanması, Kurumun önemli ödevleri
arasındadır. Görüştüğümüz kanunun 1’inci maddesinde,
ihtiyaç duyulan istatistik verilerinin eksiksiz ve doğru olarak, ücretsiz
olarak verilebileceği öngörülmektedir. Olması gereken de budur ancak
güvenilirliği tartışılır hâle gelen ve
çalışmaları da bu yönde kafaları karıştıran
bu Kurum bir an önce sorumluluklarının farkına
varmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; turizmin başkenti Antalya
Milletvekili olarak, turizmle ilgili Kurumun çalışmalarını
dikkatle izliyor ve büyük hatalar yapıldığını
gözlemliyorum. Havaalanlarında, limanlarda, tren istasyonlarında ve
gümrük kapılarında acele yapılan beş dakikalık
anketlerle turizm sektörüne hiçbir katkı
sağlanamayacağını belirtmek istiyorum. Turistlerin harcama
kalemlerine yönelik bu çalışma daha iyi planlanarak turistlerin daha
iyi cevaplar verebilecekleri noktalarda yapılması gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; TEFE ve TÜFE
çalışmaları, ekonomimizin boyutlarını,
halkımızın harcama eğilimini gözler önüne seren
çalışmalardır. Geçmiş yıllara göre özellikle AKP
İktidarı döneminde bu çalışmaların da gerçekliği
kaybolmuş, hiçbir inandırıcılığı
kalmamıştır.
Türk milletinin talebi, istatistiki bilgilerin hükûmetlerin
isteğine göre değil gerçeklere göre yapılmasıdır. Bu
da TÜİK’in Türk milletine borcudur. Büyük ülke olmanın gereği ve
gerçeği de budur. Yapılan çalışmalar gerçekleri
yansıtmaz, güdümlü olmaya, günü kurtarmaya yönelik olursa, ülkemiz ve
milletimiz bundan büyük zararlar görmeye devam edecektir.
Türk insanının nabzını tutan, her gün
halkla iç içe olan bir milletvekili olarak, TÜİK verileri ile halkın
verileri arasında uçurumlar olduğunu görmekteyim, halkımız
da bunu böyle bilmektedir. TÜİK bir an önce konumunun ve halka
sorumluluğunun bilincine varmalıdır.
TÜİK yapacağı çalışmalarda konunun
uzmanlarının görüşlerine değer vermeli, üniversitelerle
yeterince iş birliği sağlamalı, olumlu ya da olumsuz
eleştirilere kulak tıkamamalıdır.
TÜİK tarafından değiştirilen ancak
kamuoyuyla paylaşılmayan bazı göstergeler ve tanımlar
yüzünden son üç yıldır büyük karışıklıklar
mevcuttur. TÜİK’in yapması gereken açıklamalar başka
kurumlar tarafından yapılmakta, değerlendirmeler
değişmekte, TÜİK bu değişiklikler hakkında
açıklama bile yapmaktan kaçınmaktadır. Yapılan
yanlış değerlendirmeler Merkez Bankası ile TÜİK’i
karşı karşıya getirmektedir. Tutarsız
karşılıklı açıklamaları kamuoyunun takdirine
bırakıyorum.
2007-2011 yılları “Resmî İstatistik
Programı” kabul edilmesine rağmen, ciddi anlamda iş
birliğine dayalı bir çalışma maalesef
yapılamamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
TÜİK yaptığı açıklamalarla AKP Hükûmetinin emir eri
gibi çalışıyor ve pembe tablolar çiziyor. Bunun böyle
olmadığını, dünyanın en pahalı mazotunu kullanan
çiftçi, bitmek üzere olan esnaf ve alım gücü iyice düşmüş olan
dar gelirli vatandaş bizlere TÜİK’ten daha iyi izah etmektedir.
TÜİK’in karartmaya yönelik aldatmaca üslubu ancak kendini
kandırabilir. İnşallah bu düzenlemeyle Kurum kendine biraz
çekidüzen verir ve yapması gereken, ancak geçmişte
yapmadığı çalışmayı Türk ekonomisi ve Türk
insanının geleceği için yapar.
2003 yılında yapılan ve hâlâ sonucu,
akıbeti noktasında merakımızı gideremediğimiz
sanayi anketi sonuçları açıklanmamıştır. Komedi filmi
gibi, harcanan bunca para ve insan gücüne rağmen anket
sonuçlarının altı yıldır açıklanamaması
fiyaskodur.
Çok ciddi bir kurumumuzun ülkemiz için açlık
sınırını 255 TL olarak açıklaması, 12 milyon
işsiz ve 20 milyondan fazla 255 TL altında parayla geçinmeye
çalışan Türk insanına yapılan büyük bir hakarettir.
Yapılan çalışma nerede ve hangi verilere göre
yapılmıştır, bunu merak ediyoruz. Sonuçlar
açıklandığında salondaki herkesin gülmesi… Günlerce,
medyamız, TÜİK’in bu emsalsiz çalışmasıyla meşgul
olmuştur. Bu çalışma Kuruma
yakışmamıştır.
AKP Hükûmetiyle beraber yönetime gelen TÜİK
yöneticileri çalışanların kreş, spor salonu gibi sosyal
haklarını ellerinden almıştır. “Herkese eşit
mesafedeyim.” diyen AKP Hükûmetinin TÜİK yöneticileri çalışanlarını
tecrit eder tarzda emekliliğe zorlamakta, zoraki siyasi görevlendirmeler
yapmaktadır. Yaptığınız insanlığa
sığmayan uygulamaları dikkatle takip ediyor ve tutulması
gereken notları günü geldiğinde açılmak üzere tutuyoruz.
Şu anda TÜİK içerisinde yönetimle ters
düşen, emekliliğe zorlanan fakat çalışma istekleri için
tecrit edilmiş 40 kişilik bir çalışan topluluğu
vardır. Bir salona tıkış tıkış
doldurulmuş ve akıbetlerini beklemektedirler. Sayın Bakan ve
arkadaşları neyin intikamını alıyorlar? Bu uygulama
kabul edilemez ve insani yaklaşımlardan uzak bir tutumdur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Enstitü Başkanı aynı zamanda YÖK Başkan
Yardımcısıdır, iki kurumdan birden maaş
almaktadır, Sayın İçişleri Bakanının
kontenjanından işlerini yürütmektedir. Bu özelliklerinden başka
bir özelliği de yoktur. İki maaş alması, 12 milyon
işsizin olduğu ülkemizde hâlâ 255 TL
açıkladığınız açlık sınırındaki
Türk insanını incitmektedir.
Enstitü
Başkanının özel işlerinde Kurum personelini
kullanması, çiftlik evinin tadilatı ve tadilatını personele
yaptırması, haktan hukuktan bahseden AKP Hükûmetinin
icraatlarının güzel bir örneğidir, Sayın
Bakanımızın bu konuya eğileceğini ümit ediyorum.
“Eğitim”
adı altında çoluk çocuk ve eşlerle beraber daire
başkanlarının, bölge müdürlerinin ve Enstitü yönetiminin
yaptığı tatilleri de yakından takip ediyoruz. Avrupa
Birliğinin Kurum çalışanlarına katkı
sağlaması için hibe ettiği bu paraları bu şekilde
harcamak, herhâlde sadece AKP zihniyetiyle bağdaşmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; TÜİK’le alakalı
değinilmesi gereken asıl konu, geçici
çalıştırılan personelin durumudur. Geçmiş
yıllardaki Kurumla ilgili konuşma metinlerini inceledim, komisyon
tutanaklarına baktım ama, buradaki insanlar kimsenin umurunda
değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yıldız.
HÜSEYİN
YILDIZ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
merakımda olan bir konudan da bahsetmek istiyorum.
TÜİK
çalışanlarının maaşlarının hangi bankaya
yatırılacağıyla ilgili varılan anlaşma sonucu,
beş yıllık süreçle ilgili 600 milyar YTL’nin
alındığından söz ediliyor; bu paranın akıbetinin
ne olduğunun da bilinmediği ifade ediliyor, bu parayla ilgili soru
soranlara da Kuruma lavabo yaptırıldığı ifade edilmektedir.
Yine, bu
önümüzdeki yıl da beş yıllık süreç için Kurum çalışanlarının
maaşlarının hangi bankadan alınacağı
noktasında bir anlaşma yapılacağı ve
yaklaşık 2 trilyon lirayı geçecek bir kaynak geleceği
söyleniyor.
Bu personele
yapılan bu yanlışlıklardan dolayı, bu parayla Kurumun
bir hamam yaptırması ve günahlarından arınması
gerektiği kanaatindeyim.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Madde üzerinde
şahsı adına söz talebi yok.
Bir adet önerge
vardır, önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 281 sıra sayılı yasa tasarısının 1.
maddesiyle düzenlenen 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun
8. maddesinde geçen “sosyal” sözcüğünün “sosyal yaşam” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sacit
Yıldız Orhan
Ziya Diren Oğuz
Oyan
İstanbul Tokat İzmir
Ramazan
Kerim Özkan Abdullah
Özer
Burdur Bursa
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Sayın Okay, gerekçe mi?
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Oyan…
BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Sayın
Oğuz Oyan.
Buyurun Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (İzmir) – Efendim, ben bu konuda
konuşmak istemiyordum, çünkü, gerekçesi de verilmiş önergenin hemen
kabul edileceğini düşünüyordum, çünkü, bu bir dilbilgisi kuralı.
Eğer metin elinizdeyse, bakın okuyorum size
1’inci maddeyi, yani 1’inci maddenin değiştirdiği madde 8’i: “İstatistiki birimler ülkenin
ekonomi, sosyal, demografik, kültür, çevre, bilim, teknoloji, ihtiyaç duyulan
diğer alanlardaki…” diye gidiyor.
“Sosyal” bir sıfattır, isim değil. Orada
diğer bütün sayılanlar “ekonomi”, “demografi”, “kültür”, “çevre”,
“bilim”, “teknoloji” hepsi isimdir. Eğer hepsini sıfat
yaparsanız, yani “Ekonomik, sosyal, demografik, kültürel, çevresel,
bilimsel, teknolojik.” derseniz, o zaman olur.
Yani, burada bu Meclisin bu kadar basit bir... “Türkçe
hatası” demiyorum, bakın dilbilgisi hatası; çünkü
Fransızcası, İngilizcesi de böyle yazılamaz. Yani, bu,
sadece bir Türkçe hatası değildir bir dilbilgisi basit
hatasıdır. Bunu böyle yapmak Meclise yakışmaz onun için.
Yani, bu kabul edilmeyecek bir önerge nasıl olur anlayamadım. Onun
için, lütfen, tekrar bunu bir düşünün Sayın Bakan, Sayın
Komisyon.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter
sayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN – Tamam Sayın Başkanım.
Evet, maddeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter
sayısını arayacağım:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.38
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
281 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1’inci maddesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi
tekrar oylarınıza sunup karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 5429 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin yedinci
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
“Dış ticaret istatistiklerinde dolaylı
tanınma ile gizlilik kapsamına giren veriler için bu gizlilik
hükümleri, istatistikî birimin kendisine ait verinin gizlenmesini talep eden
yazılı başvurusu halinde uygulanır.”
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Tayfur Süner, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Kütahya Milletvekili Alim Işık; şahısları
adına, Mersin Milletvekili Akif Akkuş ve Bursa Milletvekili Mehmet
Emin Tutan.
İlk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Tayfur Süner, Antalya Milletvekili.
Sayın Süner, buyurun.
CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz aldım. Saygılar sunuyorum.
Bu tasarı, Seferihisar Sulh Ceza Mahkemesinin Anayasa
Mahkemesine başvurması sonucunda iptal edilen İstatistik
Kanunu’nun 8’inci, 13’üncü ve 54’üncü maddelerinin yeniden düzenlenmesi
gerekçesiyle hazırlanmıştır.
Görüşmekte olduğumuz tasarının 2’nci
maddesi ise, dış ticaret istatistiklerinde dolaylı tanınma
ile gizlilik kapsamına giren verilerin ancak ilgilinin yazılı
başvurusu hâlinde gizlilik hükümleri kapsamına alınacağına
dair düzenlemeyi içermektedir.
AKP döneminde, ülkemizde, her konuda olduğu gibi,
istatistik de yozlaştırılmaya başlanmıştır.
Enflasyon, gayrisafi millî hasıla, millî gelir hesaplamaları,
işsizlik gibi birçok veri gerçeği yansıtmamaktadır.
İstatistikler ekonomide tüketiciden üreticiye, tasarruf edenden
yatırım yapana, ticaret yapana kadar yol gösterir,
araştırmacının ve uzmanın gelecekle ilgili
tahminlerinde yardımcı olur, devletin borç yükünü hesaplamada, bütçe
yapmada, reel faiz oranının hesabında gerekli bir araçtır.
Bu Hükûmet döneminde istatistiklerde de hile başlamıştır.
TÜİK ülkenin ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim ve teknoloji
alanları ile gerekli görülen diğer alanlardaki istatistikleri
derlemek, değerlendirmek, analiz etmek, yayınlamak, resmî istatistik
sonuçlarının bilimsel ve teknik çalışmalarını
açıklamak, yapmakla görevli bilimsel ve teknik bir kurumdur. Ancak
TÜİK kendi görevinden uzaklaşarak sürekli olarak istatistikleri
saptırmakta, halkımızı aldatmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin
hesapladığı enflasyon rakamları gerçek enflasyon
rakamı değildir. Türkiye’de gerçek enflasyon, elektriğe ve
doğal gaza yapılan zamların gösterdiği rakamlardır.
Çünkü enflasyon hesaplamasında kullanılan denekler sakattır.
Hesaplamada kullanılan mal ve hizmetler halkın
kullandığı temel maddeleri kapsamamaktadır.
Sayın milletvekilleri, AKP İktidarı
enflasyonu hangi ürünlere göre hesaplıyor bir bakalım. Hortum, Antep
fıstığı, leblebi, madlen çikolata, ruj, iç
çamaşırı, cam, musluk, kilit, tül, perde gibi daha saymakla
bitmez; dinamit, lastik eldiven, cam yünü, tuğla, elektrik sayacı,
tencere, çöp sepeti, ampul, pil, tornavida, matkap ucu ve benzeri ürünler!
Yazın soba borusu ile patinaj zinciri,
kışın da çalı süpürgesinin fiyatları ile enflasyon
hesabı yapılamaz. Eğer yaparsanız gerçek enflasyon rakamlarını
gizlemiş olursunuz. Az önce sıraladığım malzemeleri
kim kullanmaktadır? Bunlar vatandaşın kullandığı
temel tüketim maddeleri mi? Halk, her gün, beslenmesi için, lastik eldiven,
kireç taşı, oto paspası mı yemektedir? Kamuda
çalışan memura, asgari ücretliyle emeklilere yapılacak zam
çalı süpürgesinin enflasyon rakamına göre mi yapılmaktadır?
Bu hesaplama halkı aldatma değildir de nedir Sayın Bakan? Peki
enflasyon hesaplamasında neler yoktur duymak ister misiniz? Peynir,
zeytin, şeker, yumurta, çiçek yağı, zeytinyağı,
makarna, helva, bal, reçel, kahve, ekmek; bütün bunların hiçbiri yoktur.
Televizyon ekranlarından ve bu kürsüden atıp tutup enflasyon
kabadayılığı yapacağınıza enflasyon hesabını
temel tüketim maddeleriyle yapın da enflasyonun gerçek rakamını
bir görelim. Siz halkı aldattığınızı
zannediyorsunuz, siz halkla alay ediyorsunuz; halk hiçbir zaman aldanmaz ve
aldatılamaz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye’de AKP İktidarı, çalışanlar, esnaf ve çiftçiye
büyümeden pay vermemektedir. Ayrıca, son iki yıldır büyüme
oranı da düşmeye başlamıştır. AKP
İktidarı, işçi ücretlerinde, memur zamlarında, çiftçiye
destekte hep enflasyonu tartışmaya açmaktadır ama hangi enflasyonu;
TÜİK’in açıkladığı sanal enflasyonu mu, yoksa gerçek
enflasyon verilerini mi? Hem TÜİK’in açıkladığı
enflasyona göre zamlar yanlış açıklanmaktadır hem de
enflasyon dışında büyüme ve verimlilik artışından
pay verilmemektedir. AKP Hükûmeti, 2009 enflasyon zammını da
yanlış açıklamıştır. 2009 memur zammı yüzde
8,7 olarak ilan edilmiştir. Gerçekte ise ilk altı ayda yüzde 4 zam
yapılacak, ikinci altı ayda ise bunun üzerine yüzde 4,5 zam
yapılacaktır. Yani açıklanan yüzde 8,7 zam yalnızca
yılın ikinci altı ayında verilecektir. Yüzde 4 altı
ay, yüzde 8,7 altı ay olmak üzere verilen zammın
ağırlıklı ortalaması 2009 yılı için yüzde
6,5’tur. AKP ise halkı ve memuru aldatmaktadır, 2009 yılı
için “Yüzde 8,7 zam yaptık.” demektedir.
Verilere göre 2002 yılından 2007 sonuna kadar
imalat sanayisinde yüzde 25 dolayında verimlilik artışı
olmuştur. 2003 ile 2007 arasında fert başına millî gelir
artışı ise yüzde 32 olarak gerçekleşmiştir. AKP
Hükûmeti, memura verimlilik artışından da pay vermemiştir.
Yine Hükûmet, 2009 yılında yüzde 4,5 büyüme
öngörmüştür. Şimdiye kadar olduğu gibi 2009 yılı için de
memura büyümeden pay verilmeyecektir.
Öte yandan, halk, satın alma gücü düştüğü ve
gırtlağına kadar borca girdiği için artık
gıdasından kesmeye başlamıştır. Yerleşik
halkın tüketim harcamalarında değişme oranı 2007
yılı son çeyreğinde yüzde 2,9 gerilemiştir. Bu çeyrekte
yüzde 3,4 olan gayrisafi yurt içi hasıladaki büyümenin de altında
kalmıştır. Gıda harcamalarında değişme ise
aynı dönemde sıfıra yakındır.
Halkımız hayatını idame ettirmek için
ödeme kapasitesinin üstünde borçlanmak zorunda kalmıştır. Bu da
AKP İktidarının işine gelmiştir. Halkı borç
içinde yaşatıp “istikrar” adı altında kendine muhtaç
bırakan AKP, bu kez kendi tuzağına düşecek ve “Kriz bizi
teğet geçti.” söyleminde bulunan Sayın Başbakana da en iyi cevap
yerel seçimlerde sandıkta verilecektir.
Değerli
milletvekilleri, TÜİK bir gecede 2006 yılı fert başına
geliri 2 bin dolar artırmıştır. Türkiye'nin millî gelirini
yine gecede yüzde 31,6 oranında artırmıştır. Bu
artışın nedeni olarak da Birleşmiş Milletler Millî
Muhasebe Sistemi’nden Avrupa Birliği Hesap Sistemi’ne geçilmesini
göstermiştir. Bu sistemler arasında millî gelir açısından
önemli bir büyüklük farkı yoktur. Başka bir ifadeyle Avrupa Hesap
Sistemi’ne geçmekle rakamlarda önemli bir değişiklik olmaz.
TÜİK, millî
gelir hesaplarını ön tahminle yapmaktadır. Bu ön tahminlerin
üzerinde çalışıp, her yıl düzeltme yapıp
kesinleşmesi gerekmektedir. Bu uygulamayı bütün dünya zamanında
yapmaktadır. Oysa TÜİK 1993 yılından beri bunu
yapmamıştır. Bu olay, AKP’nin iktidar olduğu 2002
yılından bugüne kadar da yapılmamıştır. Yani
TÜİK görevini ihmal etmiş, yapması gereken düzeltmeleri
yapmamıştır. Şimdi on beş yıllık düzeltmeyi
birden yapmıştır, dolayısıyla millî gelir bir anda
yükselmiştir.
Millî gelir
hesabında yüzde 31,6 oranında fark çıkması, TÜİK’in
millî gelir ve büyümede son on beş yılda hataları görmemiş
olmasını ortaya koymaktadır. Bu durumda geçmiş verileri
kullananlar yanlış projeksiyon yapmış olmaktadır.
Yatırım hesapları da yanlış demektir, Hükûmetin
ekonomik politikaları da yanlış bir temel üstünden
yapılmış demektir. Yüksek oranlı bir düzeltme içte ve
dışta güvensizlik yaratmaktadır. Böyle bir durumda AKP
Hükûmetinin de kayıt dışı ekonomiyle mücadele etmediği
veya etmek istemediği ortaya çıkmıştır. Düzeltmenin
büyük kısmı kayıt dışı ekonomiden gelmektedir.
Demek ki AKP Hükûmeti kayıt dışı ekonomiyi ya bilerek
kontrol etmemiştir veya becerememiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin, konut
sayısını ve imalat sanayisinde iş yeri
sayısını da bilmediği
anlaşılmıştır. 13,9 milyon şeklinde gayrisafi
yurt içi hasılaya girmiş olan konut sayısı, elektrik abone
sayısı dikkate alınarak bir anda 19,2 milyona
çıkarılmıştır. Türkiye’de elektrikte kaçak oranı
yüksek olduğundan, bir evin birkaç tane abonesi veya birkaç evin tek
abonesi olduğu için elektrik abone sayısı ortalaması konut
sayısını sağlıklı vermemektedir. İmalat
sanayisinde 10 veya daha fazla işçi çalıştıran iş yeri
sayısı 11.300 iken bu rakam da 27.800’e yükseltilmiştir. Bu
veriler gerçeği yansıtmamaktadır.
Sayın
milletvekilleri, AKP Hükûmeti hepimizi yanıltmak istemektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAYFUR SÜNER
(Devamla) - Ülkemizin en önemli sorunlarından birisi olan işsizlik de
giderek artış göstermektedir. Gerçek işsiz sayısı
TÜİK’in hesapladığı işsiz sayısından daha
fazladır. TÜİK’in iş gücü istatistiklerinde, kendi tarifiyle,
iş arayıp işbaşı yapmaya hazır olanlar işsiz
sayılmamaktadır. İş aramaktan umudu kırılmış
ve bu nedenle artık iş aramaktan vazgeçmiş olanları da
işsiz statüsüne koymamaktadır. Bunlarla birlikte yılda bir iki
ay çalışıp on ay işsiz olan gizli işsizler de
işsiz sayılmamaktadır. Son açıklanan verilere göre
TÜİK yaklaşık 2,5 milyon kişiyi işsiz kabul etmektedir.
Türkiye’de gerçek işsiz sayısı TÜİK’in “işsiz”
dedikleri ile işsiz saymadığı ve gerçekte işsiz
olanlarla birlikte 5 milyonu aşmaktadır. Bu durumda gerçek
işsizlik oranı da yüzde 20’yi geçmektedir. Yani, Türkiye’de, gerçek
anlamda, her 5 kişiden 1’i işsizdir.
Değerli
arkadaşlar, hepimiz birbirimizi kandırmayalım, “Ülkemizde enflasyon
aşağılarda seyrediyor, millî gelirimiz yükseldi, ekonomimiz çok
iyi durumda.” söylemleri yerine dünyada yaşanan krizi de göz önüne alarak,
acilen bir ekonomik program hazırlanarak halkın bir an önce
bilgilendirilmesi sağlanmalı, bu programı da Meclisimizde
tartışarak çok acil hayata geçirmeliyiz.
Zaten 2002
yılında düşük kur, yüksek faiz sistemiyle bir bomba gibi
memleketin ortasına düştünüz. Özelleştirmeleri
yaptınız. Özelleştirmeden 50 milyar dolar bu memlekete para
girdi, 25 milyar dolar kâr transferi oldu.
BAŞKAN –
Sayın Süner, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
BAŞKAN –
Hayır, ben sözünüzü kesmek istemiyorum; süre aşıldı, onun
için…
TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Şayet sattığımız işletmeleri geri alacak
olsak 250 milyar dolar para gerekir. Özelleştirmelerin ne kadar
yanlış olduğunu artık bu memlekette sağır sultan
bile biliyor. Onun için, artık, AKP Hükûmeti gitmelidir.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim
Işık.
Sayın
Işık, buyurun.
MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 281 sıra sayılı Türkiye
İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle,
ülkemizin ve aziz milletimizin geleceğinin emanet edileceği
gençlerimizin yetiştirilmesinde büyük emek harcayan değerli
öğretmenlerimizin dün kutlanan 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü
gönülden kutluyor, eğitim camiasının içinde bulunduğu
yasal, ekonomik ve sosyal sorunların en kısa sürede çözülerek,
saygıdeğer öğretmenlerimizin ikinci bir iş yapmak zorunda
kalmadan onurlu bir hayata kavuşmaları temennisiyle bizleri
televizyonları başında izleyen öğretmenlerimizi,
değerli vatandaşlarımızı ve sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği
gibi istatistik, alacağı değerler önceden kesin olarak
bilinemeyen değişkenlerin yer aldığı
yığın veya ana kitle olaylarıyla ilgili sayısal
verilerin toplanması, analiz edilmesi, değerlendirilmesi ve
yorumlanmasıyla ilgili yöntemler bilimi olarak tanımlanmaktadır.
Diğer yandan, istatistik, çok sayıda birimden oluşan, büyük bir
ana kitleyi temsil edecek şekilde seçilmiş daha az sayıda birime
sahip topluluklardan elde edilen karakteristik verileri de ifade etmektedir.
Kısaca TÜİK olarak bilinen Türkiye İstatistik Kurumu da devletin
resmî istatistiklerinin türetilmesinden sorumlu çok önemli bir kurumumuzdur. Çünkü
bu Kurum tarafından geçmiş olaylara ve verilere dayanarak
oluşturulacak istatistiklerin geleceği, doğruya yakın
ölçüde kestirmede kullanılması birçok yönden ülke için önem
taşımaktadır. Kurum tarafından yapılacak saha
araştırmalarında, verilerin çok tekerrürlü yani birden fazla
birimden elde edilmesi, rastgele seçilmiş birimlerden toplanması ve
bu toplama işleminin uzman kişiler tarafından yapılıp
analiz edilmesi ve değerlendirilmesi, elde edilecek verilerin
güvenilirliliği açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle, Kurumun
yeter sayıda nitelikli uzman personele sahip olması gerekmektedir.
10 Kasım
2005 tarihli ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 1’inci
maddesinin (g) ve (s) bentlerinde “resmî istatistik” ve “gizli veri”
tanımları yer almaktadır. Buna göre resmî istatistik, Türkiye
İstatistik Kurumu veya programda yer alan konularda istatistik üretecek
kurum ve kuruluşlar tarafından derlenen verilerin kitle özelliklerini
ortaya koymak amacıyla işlenmesiyle elde edilen bilgiyi, gizli veri
ise istatistik biriminin doğrudan veya dolaylı bir şekilde
özellikleriyle birlikte tanınabilmesine ve bu şekilde bireysel
bilgilerin açığa çıkarılmasına imkân sağlayan
bireysel veya tablo hâlinde saklı tutulan veriyi ifade etmektedir.
Kanunun “Gizli
veriler” başlıklı 13’üncü maddesi ise gizli verilere nasıl
erişilebileceğini ve bu verilerin nasıl
kullanılabileceğine ilişkin esasları düzenlemektedir.
Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısının 2’nci maddesiyle 5429
sayılı Kanun’un yukarıda ifade edilen “Gizli veriler”
başlıklı 13’üncü maddesine sekizinci fıkra olarak şu
ifade eklenmektedir: “Dış ticaret istatistiklerinde dolaylı
tanınma ile gizlilik kapsamına giren veriler için bu gizlilik
hükümleri, istatistiki birimin kendisine ait verinin gizlenmesini talep eden
yazılı başvurusu hâlinde uygulanır.” Kanuna eklenen bu
fıkrayla, ilgili birimin yazılı başvurusu olması
hâlinde kendine ait verilerin gizlenmesi sağlanarak dış ticaret
istatistiklerine daha geniş kitleler tarafından daha kolay
erişilebilmesinin önü açılmaktadır. Bu nedenle söz konusu
tasarıdaki bu eklemeyi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak olumlu
bulmaktayız.
Değerli milletvekilleri, tasarının bu
maddesinin dış ticaret istatistikleriyle ilgili olması
nedeniyle, özellikle 60’ıncı Hükûmet döneminde gerçekleşen son
bir yıllık birkaç dış ticaret istatistiğini ve
ekonomik göstergeyi de sizlerle ve bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızla paylaşmak istiyorum.
Ekonomik Forum dergisinin Ekim 2008 sayısında
yayımlanan ekonomik göstergelere göre ülkemizin toplam dış borç
stoku -milyar dolar olarak- 2007 yılında 247 iken, 2008
yılının ikinci çeyreği sonunda 284’e yükselmiştir.
Yani bu bir yıllık dönemde yaklaşık 50 milyar dolara
yakın bir dış borç stoku artışı olmuştur. Bu
toplam dış borç stokunun kısa vadeli olanlarının
oranı 2007 yılında yaklaşık yüzde 17 iken, 2008’in
ikinci çeyreğinde yüzde 18,3’e; orta ve uzun vadelilerin oranı
2007’de yüzde 83,1 iken, 2008’in ikinci çeyreği sonunda yüzde 81,7’ye;
kamu borçlarının payı 2007’de yaklaşık yüzde 30 iken
2008’in ikinci çeyreği sonunda yüzde 27,3’e; Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasının payı 2007’de yüzde 6,4 iken 2008’in ikinci
çeyreği sonunda yüzde 5,7’ye; özel sektörün payı ise 2007’de yüzde 64
iken 2008’in ikinci çeyreği sonunda yüzde 67’ye yükselmiştir.
Aynı dönemde toplam iç borç stoku ise -milyar dolar
olarak- 2007’de 258 iken 2008’in ikinci çeyreği sonunda 264 milyar dolara
yükselmiştir.
Bu iki borç stokunun toplamından oluşan toplam
borç stokumuz 2007 yılında yaklaşık 505 milyar dolar iken
2008 yılında yüzde 10 oranında artarak 550 milyar dolara
yükselmiştir. Aynı dönemde gayrisafi yurt içi hasıla, büyüme ve
istihdam rakamlarındaki değişim ise yüzde 10 rakamına göre
oldukça aşağılardadır. Bu durum göstermektedir ki Türkiye
gittikçe kötüye gitmektedir, acilen bunun önlemlerinin alınması
gerekir.
Yine aynı dönemdeki ihracat rakamlarına
baktığımızda -milyar dolar olarak- FOB cinsinden on iki
aylık toplam değer 2007’de 107 iken 2008’in ikinci çeyreği
sonunda 126’ya, ithalat rakamları ise CIF olarak on iki aylık toplam
cinsinden 170 milyar dolardan 198 milyar dolara yükselmiştir.
Dolayısıyla, cari işlemler
açığı bu dönemde, 2007’de eksi 38 milyar dolar iken 2008’in
ikinci çeyreği sonunda eksi 46 milyar dolara yükselmiştir. Yıl
sonunda bunun 50 milyar doları aşağı tahmin edilmektedir.
Ağustos ayı sonu itibarıyla yıllık
ihracat son bir yılda 99 milyar dolardan yaklaşık 132 milyar
dolara, ithalat ise 157 milyar dolardan 209 milyar dolara yükselmiş;
dolayısıyla, dış ticaret açığı 57,5 milyar
dolardan 76 milyar dolara yükselmiştir. Bu rakamlar da göstermektedir ki
son bir yıllık dönemde bazı makroekonomik göstergelerde ve
dış ticaret istatistiklerinde kötüye gidiş eğilimi
artmıştır. Son dönemde etkisi derinden hissedilmeye
başlanılan ekonomik kriz de dikkate alındığında
bu göstergelerin daha da kötüleşeceği görülmektedir. İşte,
bu veriler ışığı altında, yüce Meclisin, mutlaka,
ülkemizde birçok kesimin derinden etkilendiği krizin etkilerini azaltacak
yasal tedbirleri acilen alması gerekmektedir.
Bu vesileyle, hepinize saygılarımı
sunuyorum, iyi akşamlar diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Işık.
Şahsı adına Mersin Milletvekili Akif
Akkuş.
Sayın Akkuş, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 281 sıra sayılı Türkiye
İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 24 Kasım
Öğretmenler Günü, öğretmenlerimizin bir defa daha
hatırlanmasına ve sıkıntılarının gündeme
gelmesine vesile olmuştur. Türk toplumunun her kesimi gibi, yeni nesilleri
yetiştirmek üzere emanet ettiğimiz ülkemizin en ücra köşelerinde
görev yapan öğretmenlerimize, daha nezih ve güvenli ortamlarda görev
yapacağı, gözlerinden mutluluk okunacağı günler
dileğiyle, sevgi ve muhabbetlerimi sunuyor, ahrete intikal edenlere ve
hainlerin kurşunuyla şehit olanlara Allah’tan rahmetler diliyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa
ile 5429 sayılı Kanun’da bazı değişiklikler
yapılmaktadır, yasanın 2’nci maddesiyle de bir ilave
yapılmaktadır. Bu ilaveyle
13’üncü maddeye “Dış ticaret istatistiklerinde dolaylı
tanınma ve gizlilik kapsamına giren veriler için bu gizlilik
hükümleri istatistiki birimin kendisine ait verinin gizlenmesini talep eden
yazılı başvurusu hâlinde uygulanır.” fıkrası
eklenmektedir.
Değerli milletvekilleri, istatistik, çok uzun
yıllardan beri kullanılan, toplum hayatımızın
vazgeçilmez bilim dallarından birisidir. Ancak, bu kadar uzun zamandan beri kullanılmasına
rağmen ülkemizin ve ülkeyi yönetenlerin bu istatistiki değerlerden
gereği gibi istifade etmediği gözler önündedir. Çünkü,
bakıyoruz, istatistikle biz dünü ve bugünü ele alıp geleceği
okumaya çalışıyoruz. Ama, biraz önce vekil
arkadaşımız belirtti, ithalat ile ihracat arasındaki denge
gittikçe bozulmakta. Demek ki biz bu istatistiği okuyamamaktayız.
Tabii, acaba sadece bu rakamların okunmaması yahut yanlış
okunmasından kaynaklanan bir şey mi? Belki de gizlenen bir
şeyler var. Özellikle biz TÜİK’in verdiği rakamlara
baktığımızda, TEFE ve TÜFE diye belirtilen rakamlara
baktığımızda bu rakamlarda hep iyiye doğru
gittiğimiz gözüküyor. Yani, Türkiye emin ellerde, emin bir şekilde
sakin bir limana doğru gidiyor gibi gözüküyor. Ama, çarşı-pazara
bakıyoruz, çarşı-pazar öyle değil. Cüzdanımıza
bakıyoruz, cüzdanımız da öyle söylemiyor. Hani “vicdan ve cüzdan
arasında” diye bir yetkilimiz bir zamanlar bir şey belirtmişti.
İşte bütün bunlar, ülkede istatistiki değerlerin iyi
kullanılmamasının bir sonucu olarak, maalesef, vicdan ile cüzdan
arasına birtakım sıkışmaların
oluşmasını, bu sıkışmaların meydana
gelmesini sağlıyor.
Tabii, şimdi burada, resmî istatistiklerin
üretilmesinde kullanılan verilerin bazılarının
işlenmesi ve saklanması, gizlilik içermesi söz konusu olabilmektedir.
Yani biz, her değeri, her ulaştığımız değeri
açık açık, her isteyene vermek durumunda değiliz ancak şunu
da bilmek gerekiyor tabii: Biz, şeffaflık ilkesine güvenen ve inanan
bir toplum olmak istiyoruz. Bu şeffaflık içerisinde, değerlere
ulaşımın kolaylaştırılması lazım. Tabii
her değer, her elde edilen veri mutlaka verilsin demiyorum ama verilere
kolay ulaşımın sağlanması gerekir diye belirtiyorum.
Şimdi, biz 100.000’lik ve 25.000’lik haritalar
kullanırız, topografya haritaları.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akkuş,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.
Onların üzerinde de “gizli” diye bir ibare vardır
ve biz de bunu, işte, öğrencilik yıllarımızda özellikle
kullandığımız zaman, bu gizliliğe azami derecede
riayet ederdik ancak sonradan dikkatimi çekti, haritanın köşesinde
bir yazı var: “Falan filan tarihli yasa gereğince, şu tarihte
İtalya’da basılmıştır.” diyor. Yani bugün artık,
istatistikleri biz demek ki bu şekilde, zaman zaman tersyüz
edebilmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, değişiklikle ilave
edilen fıkraya göre, dolaylı tanınmayla gizlilik kapsamına
giren verilerin, istatistiki birimin yazılı başvurusu yoksa
gizliliği kalkmamaktadır ki bu da Kurumda kavram
kargaşasına meydan verecektir.
Veri, gizlilik kapsamında ise böyle bir başvuruya
gerek kalmaksızın gizlilik korunmalıdır diyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.
Şahsı adına Bursa Milletvekili Mehmet Emin
Tutan.
Sayın Tutan, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 281
sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dış
ticaret istatistikleri gibi çok kullanıcısı olan
istatistiklerdeki verilerin önemli bir bölümü ticari sır ya da gizli veri
tanımına girmekte, bu yüzden de iş çevreleri, karar vericiler ve
araştırmacılar bu istatistiklerden yeterince
faydalanamamaktadır. İşte bu maddede yapılan
değişiklikle birçok Avrupa Birliği ülkesinde olduğu gibi
sadece dış ticaret verilerine mahsus olmak üzere
tabulaştırılmış verilerdeki gizlilik hükümlerinin
uygulanması ile ilgili istatistik birimlerinin bunu talep etmeleri
şartına bağlanmıştır. Yapılan
değişiklik bundan ibarettir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye emin ellerdedir. Türkiye kaptanına kavuştu
ve o kaptan Türkiye’yi fırtınalı denizlerden sahile, selamete
çıkardı. O yüzden milletimiz 22 Temmuzda kaptanına güvenini
belirtti. İnşallah önümüzdeki 29 Martta da bu güveni bir kez daha
belirtecektir.
Yasanın
hayırlı olmasını diliyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın
Varlı…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
4/C
kapsamında on yıldan beridir TÜİK’te çalışan personel
birçok alanda zor şartlarda istatistik çalışmaları
yapıyorlar. Ancak, bunların birçoğu üniversite mezunu
olmalarına rağmen 600 YTL gibi çok düşük maaş
alıyorlar. Kadro isteklerinde bulunduklarında da Kurum
Başkanı: “Size kadro verelim, diğerleri gibi siz de yatın!”
gibi bir cevap veriyor bunlara.
Şimdi,
Sayın Bakanım, bu arkadaşlarımıza kadro vermeyi
düşünüyor musunuz? En azından 4/B kapsamına almayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Varlı.
Sayın
Özdemir…
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum:
Açıklamalarınıza ve istatistiklere bakılırsa Türkiye
güllük gülistanlık, vatandaşın bir eli yağda bir eli balda
görülüyor. Ancak, diğer taraftan da her yıl kömüre ve gıdaya muhtaç
vatandaş sayısında büyük bir artış var. Bu durumda
gerçekten Türkiye’deki istatistiklere göre Hükûmetinizi başarılı
görüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, TÜİK tarafından yapılan ÜFE ve TÜFE bazlı
enflasyon hesaplamalarında enflasyon sepetine kaçar adet mal ve hizmet
birimi dâhil edilmekte? Bu mal ve hizmet birimleri nasıl belirlenmektedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın
Yıldız…
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Kurumda çalışan bazı görevliler Kurum
yöneticilerinin özel işlerinde
çalıştırıldığı ve Kurumun malzemelerinin,
inşaat malzemelerinin özel işlerde kullanıldığı.
Yine, aynı Kurum çalışanlarının başka
alakası olmayan kurumlarda özel işlerde
çalıştırıldığı noktasında
açıklamalar var, bilgiler geliyor. Buna itiraz eden
çalışanların da görevlerinden alındığı,
tayin edilmekle tehdit edildiği duyumlarını alıyoruz. Bu
konu sizin bilginiz dışında diye düşünüyorum çünkü sizleri
tanıyorum, böyle bir yanlışlığa izin
vermeyeceğinizi düşünüyorum. Bu çalışanlarımız
yine Türk evlatlarıdır, orada aldıkları maaşlarla
çalışmaktadırlar. Onların böyle bir zulme tabi
tutulmasının doğru olup olmadığını
tarafınıza sormak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Yıldız.
Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yine,
zaman kısıtlaması çerçevesinde aldığım notlara
cevap vereceğim ama en azından alamadığıma ya da zaman
yetmediğinde mutlaka yazılı cevap veriyorum.
Öncelikle 1’inci maddedeki sorulara cevap verirken
kişi başına düşen gelir, toplam borç, toplam kamu borcu ya
da sabit sermaye yatırımlarını YTL olarak ifade ettim. Bu
dolar olarak ifade edilmiyor, burada da farklı bir yaklaşım var
şeklindeki soruya, şimdi de dolar olarak cevap vermek isterim.
Böylece Sayın Hocamla da hiç olmazsa YTL ve dolar bakımından
ortaya çıkan tablonun dolar cinsinden de sonucunu birlikte
değerlendirmiş oluruz.
Aynı verileri, yine, 2002-2007 yılı
arasında dikkate aldığımızda, bu sefer tümünü dolarla,
kişi başına düşen gelir bakımından, gayrisafi
yurt içi hasıla olarak -dolar cinsinden- 3.310’ken, 2007’de 9.305, artış
oranı yüzde 181; toplam borç olarak -özel ve kamu ayrımı
yapmadan, iç ve dış borç ayrımı yapmadan- dolar cinsinden
3.179, 2007’de 6.622, artış oranı yüzde 108; kişi
başına yatırım -yine dolar cinsinden- 2002’de 515, 2007’de
2.250, artış oranı yüzde 336. Dolayısıyla TL ve dolar
ayrımı yaparken sadece ulusal para birimiyle ortaya çıkan
tabloyu vermek istemiştim ama dolar cinsinden de tablonun benzer bir
eğilim ortaya koyduğunu tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum.
İkinci önemli nokta, yine borçlarla ilgili. Bir
diğer saygıdeğer konuşmacı, Türkiye’nin borç
stokundaki gelişmelere atıfta bulundu. Elbette borçların iç ve
dış borç ayrımı yanında, özel ve kamu borcu
ayrımı yaparak bakmak mümkün. Dış borç içinde -kendileri de
ifade etti- kamu borcu azalırken özel sektör borcu artıyor. Vakit
olursa bu TÜİK yasasının son kısmında onunla ilgili
çok özet bir bilgi de aktarmak isterim. Gayrisafi yurt içi hasılayla
ilişkilendirmek sonuçta uluslararası mukayeseler bakımından
da önemli olduğu için, bir tanesi bizim kendi
kullandığımız bir borç tanımında, bir diğeri
de uluslararası düzeyde AB tanımlı kamu borç
tanımından hareketle yine sadece rakam vermek istiyorum, TÜİK’i
tartıştık ve değerlendiriyoruz diye. Yine aynı
tarihler, 2002 ve sizin de ifade ettiğiniz gibi 2008’in son çeyreği,
kamu net borç stoku gayrisafi yurt içi hasılaya oranla 61,4’ten 29,0’a
-2007 yılı sonu itibarıyla- AB tanımlı kamu borç stoku
ise 73,7’den 38,8’e gerilemiş gözüküyor.
Enflasyonla ilgili olarak da yine gündeme getiren
saygıdeğer milletvekillerinin de yakından bildiğini tahmin
ettiğim ve inandığım, TÜFE’nin içindeki alt kalem
bileşenlerine bakıldığında, bizim burada
konuştuğumuz, tartıştığımız,
değerlendirdiğimiz, TÜFE’nin manşet enflasyonudur, yani
TÜFE’deki genel değerlendirmemiz. Gıdadaki ağırlık
yüzde 28, alkollü içecekler ve tütünde yüzde 5, giyim ve ayakkabıda 8,
konutta 16,66, ulaştırmada 12,59 gibi aslında tüketicilerin,
standart hane halkının tükettiği mal ve hizmetlerin tümünü
kapsıyor. TÜFE enflasyonu buradaki alt kalemlerdeki artış
oranlarının ağırlıklandırılmış
oranlara ilişkilendirilerek ortaya çıkan bir sonuçtur. Bunu sizler de
biliyorsunuz. Enflasyon rakamının manşet değeriyle
altındaki alt bileşenin farklı bir anlamı olduğunu da
sizlerle paylaşmak istedim.
Bir diğer
önemli husus, yine burada zannediyorum, bir mesaj vermek için, bir
algılama hatasına düşmemek için söylüyorum. Yayınlanan
dış borç istatistikleri ya da iç borç istatistikleri veya
dış ticaret istatistiklerini bir özel kurumun veri ve bilgisini
kullanarak yapmak mümkün. Ama işin doğrusu, sistematiği, bu
verileri yayınlayan kamu kuruluşlarının verilerini
kullanmaktır. Ben de size az önce bunları ifade ettim.
Bu genel
değerlendirmeler ışığında, Sayın
Varlı’nın ifade ettiği 4/C’yle ilgili genel bir
değerlendirmeyi de sizlerle paylaşmak isterim. 2003
yılından bugüne kadar merkez birimine 4/C kapsamında personel
alımı yapılmamıştır, merkezden
ayrılanların yerine eleman alımı da
olmamıştır. Bölge teşkilatının iş yükünün
artması nedeniyle kadrolu ve 4/C kapsamında eleman alımı
yapılmıştır. 4/C kapsamında olanlar, genel sanayi
sayımı, tarım sayımı, nüfus sayımı gibi
genel sayımlarda tecrübe kazanmış kişiler tarafından
temin edilmektedir. Merkez birimlerde 197, bölgelerde de 1.396 kişi
çalışmaktadır. 4/C kapsamında çalışanların
kadroya alınmasıyla ilgili çalışma şu an mevcut
değildir.
Bir diğer
önemli husus yine saygıdeğer milletvekilimiz tarafından gündeme
getirilen “Enflasyon sepeti içinde kapsanan ürün veya ürün çeşitleri
nelerdir?” şeklinde. TÜFE enflasyonu, içinde yine hane halkının
yaygın olarak kullandığı 454 maddeyle
hesaplanmaktadır. Bu 454 madde, her ay 454 olarak tutulmakta ama zaman
içindeki değişime bağlı olarak bazen de 851 maddelik alt
çeşidi de söz konusu olmaktadır. Seksen bir ilde toplam 25 bin
iş yerinden, 3.945 konut da kira olmak üzere 360 bin fiyat derlenmektedir.
Dolayısıyla, az önce ifade edilen maddelerin ve gıdaların
tümünün yer aldığı… Zaten İnternet sitesinde de tüm
toplumla, tüm vatandaşlarla da paylaşılmaktadır.
Bir başka
soru… AK PARTİ İktidarının mevcut verilere göre
başarılı olup olmadığına cevap vermeden önce,
Türkiye İstatistik Kurumunun veri ve bilgi kalitesinin uluslararası
akreditasyon çerçevesinde baktığınızda, Dünya Bankası
ve Eurostat tarafından da onaylandığını, bütün veri ve
bilgi setlerinin ulusal düzeydeki ilgili birimler yanında bu
uluslararası kurum ve kuruluşlarla da iş birliği
çerçevesinde yapıldığını ifade etmek gerekir.
TÜİK
Başkanına, eski TÜİK Başkanına ilişkin
değerlendirmelerin tamamen yanlış olduğunu, bir
algılama aldanımının söz konusu olduğunu ifade etmek
istiyorum. Daha sonra sizlere detaylı bilgi de aktaracağım.
TÜFE ve ÜFE
sepetini kısaca anlattım.
Kurumda özel
işlerde çalıştırıldığı konusu da
muhtemelen yine yanlış bir algılamadır ama ben de bununla
ilgileneceğim, kendim de soracağım, bakacağım.
Tekrar
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN –
Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
T.B.M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 281 sıra sayılı yasa tasarısının 2.
maddesinin sonundaki “uygulanır” ibaresinin “uygulanabilir” biçiminde değiştirilmesini
arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 281 sıra
sayılı Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesinin sonundaki
“uygulanır” kelimesinin “uygulanabilir” şeklinde
değiştirilmesi konusunda verdiğim bir önerge üzerinde
konuşmak istiyorum.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, tabii ki burada idareye benim getirdiğim
önergeyle bir takdir hakkını tanıyorum. Kendisine ait
istatistiki bilgilerin gizlenmesini talep edebilir ama bence bu talep eden
kişinin, hakikaten bu istatistiki bilgileri vermesini zorunlu kılan
bir gizlilik var mıdır yok mudur, bence burada idareye bir takdir
hakkı tanınması lazım. Zaten aslında kanunlarda da
böyle bir elastikiyet falan verilmesi de, idareye bir takdir hakkı
verilmesi de bence yasal düzenlemelerin bir sonucudur. Ama tabii AKP’li
arkadaşlarımız veyahut da Hükûmetimiz, Komisyon bizden
gelen ne kadar doğru talep olursa
olsun onlar hep reddederler. Bizim görevimiz bunların doğrusunu
söylemek tabii.
Şimdi,
tabii, TÜİK devletin bir kurumu. Devletin kurumu o kadar yalan
yanlış bilgiler yayımlıyor ki, artık insanların
bu Kuruma güveni kalmıyor. Bir bakıyorsunuz, bir gecede 2 bin dolar
kişi başına millî gelir arttı. Bu nereden arttı?
Şimdi Sayın Bakan diyor işte: “9 bin dolar oldu kişi
başına gelir.” Şimdi 4 kişilik bir aileyi şey edersek
36 bin dolar. Yani şimdi Türkiye’de kaç tane ailenin geliri senelik 36 bin
dolar? Onu gerçekten bulmak mümkün değil.
Şimdi, bugün
günün modası, işte kömür dağıtılıyor. Şimdi,
benim Mazgirt’te Kepektaşı köyünden bir muhtarım bana telefon
ediyor “Köyümde 4 tane altmış yaşın üzerinde
yaşlı var. Kendilerine kömür verilmedi.” Niye? “Efendim senin
çocuklar EMEP’li.” diyorlar veyahut da “Senin çocuklar şöyledir, böyledir.”
diye kendilerine bahane buluyorlar.
Biz diyoruz ki:
Anayasa’nın 2’nci maddesinde sosyal devlet kavramı vardır;
Türkiye’de sosyal devlet kavramının da gerektirdiği bir
düzenlemeye gitmek lazımdır. Burada ilke nedir? Yani o birtakım
kişilerin takdirine göre değil, devletin kaynaklarının
kanunlarla getirilmiş genel, objektif kurallara göre
dağıtılması lazım. Yani birtakım mülki idare
amirlerinin takdirine bağlarsanız bu keyfîlik olur.
Hele geçen gün
ben konuşurken dedim ki: “Bazı vali ve kaymakamlar AKP’nin
militanı gibi davranıyor.” Benden sonra tabii AKP Grup Başkan
Vekili “Valilere, kaymakamlara böyle dedin.” dedi. Ben “bazıları”
dedim tabii, bazıları da var. Ben öyle valiler, kaymakamlar biliyorum
ki AKP’nin âdeta bir il başkanı, ilçe başkanı gibi hareket
ederek maalesef bu gibi olayları düzenlemeye çalışıyorlar.
Şimdi bizim
istediğimiz, sosyal devlet ilkesinin uygulanabilir hâlde bir yasal
düzenleme getirilmesidir. Fak-fuk kanunu sizden önce de vardı ama sizin
zamanınızda bu kanun bir tarafa atıldı, daha doğrusu
itildi. Ondan sonra ne ettiniz? Gittiniz kendi
yandaşlarınızın zarar eden kömür ocaklarını
evvela kendi yakınlarına aldırdınız. O kömür
ocaklarından çok fahiş fiyatlarla kömür aldınız ve bu
kömürleri yine kendinize ait nakliye araçlarıyla, yine büyük nakliye
ücretleri vererek, bunları getirip kendi yandaşlarına…
İşte, devleti iflasa getirme çabası buradan kaynaklandı,
keyfîlik buradan kaynaklandı. Yoksa ki biz, tabii ki fakir fukara… Sizin
iktidarınızın uyguladığı bu vahşi ekonomik
politika sonucunda Türkiye’de insanların büyük bir kesimi fakirleşti.
İşte, dün öğretmenlerin Öğretmenler Günü kutlama günüydü.
Bugün öğretmenin aldığı maaş ortada. Sayın Bakan
diyor, 4/C. 4/C’dekiler şimdi ekmeğe muhtaç hâle geldiler.
Değerli
arkadaşlar, 20 bine yakın 4/C mensubu insan var. Bu 4/C
mensupları kimler? Bunlar önce KİT’lerde
çalışıyorlardı, çok da iyi ücret alıyorlardı, ama
siz bu KİT’leri, getirdiniz, kendi yandaşlarınıza
aşağı yukarı çok düşük bir değerle devrettiniz,
orada çalışan, ekmek kazanan insanları attınız
dışarıya, ondan sonra da bunlara 500-600 milyon lira ayda
maaş veriyorsunuz, şimdi iki ay da açığa
alacaksınız. İşte, kasım ve aralıkta da maalesef
bu insanlar işinden atılacak, evinde kalacak, çoluk çocuğuna ekmek
getirmeyecek.
Bakın,
ekonomik krizin başladığı bu sırada, bence Türkiye
şartlarını düşünen bir hükûmetin bu konularda çok dikkatli
davranması lazım. Mümkün olduğu kadar bu iş adamlarına
kanalize ettiğiniz o paraları fakir fukaraya verin ya!
İşte, o 4/C’de asgari ücretle çalışan insanlara siz birer
milyar lira para verseniz, o paralar ne olur? Gider, esnafın durumu
canlanır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) – İşsize mümkün olduğu kadar, şu fabrikadan
atılan işsizlere… İşsizlik nedeniyle Türkiye’nin her
tarafında 100 bin-150 bin tane işçi atılıyor, bunlara
devlet olarak el atsanız da bunların hiç olmazsa altı aylık
ücretlerini ödeseniz. Yani bir kıstası olur. İşten
atılan işçilere bir ücret ödeyin. Hiç olmazsa bir 500-600 milyon lira
ücret öderseniz, o insanlar birdenbire işsiz kalarak aç kalma tehlikesiyle
karşı karşıya kalmaz. Hükûmet dediğiniz, ülkedeki
sıkıntıyı hisseden, öngören ve ona göre ülkeyi
sıkıntıdan kurtaran, insanları sıkıntıdan
kurtaran, çare arayan nitelikte, kişilikte ve beceride olan
insanlardır. Yoksa çık, ondan sonra, uçaklara doldur kendi
yandaşlarını, bir gün Amerika’da, bir gün Hindistan’da, bir gün İsviçre’de…
Böyle bir devlet yönetimi olur mu ya!
Siz devletin
kaynaklarını tarumar ediyorsunuz, çarçur ediyorsunuz, ondan sonra
öteki tarafta da insanları ekmeğe muhtaç ediyorsunuz. Bu, hangi
vicdana ve hangi dine, hangi dinî inançlara sığar, onu tahmin etmek
mümkün değil, ancak birilerine yakışır, onu da şimdi
burada söylemek istemiyorum.
Sayın
Başkan, karar yeter sayısı istiyorum önergemde.
III.- Y O K L A M A
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN –
Sayın Emek? Burada.
Sayın Demirel? Burada.
Sayın Anadol? Burada.
Sayın Kaptan? Burada.
Sayın
Aslanoğlu? Burada.
Sayın Süner? Burada.
Sayın Köse? Burada.
Sayın Güner? Burada.
Sayın Özer? Burada.
Sayın Özkan? Burada.
Sayın Koçal? Burada.
Sayın Dibek? Burada.
Sayın
Yıldız? Burada.
Sayın
Ağyüz? Burada.
Sayın Bingöl? Burada.
Sayın Oyan? Burada.
Sayın Oksal? Burada.
Sayın Okay? Burada.
Sayın Öztrak? Burada.
Sayın Sönmez? Burada.
Sayın Erten? Burada.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, yoklama talebinde bulunan
arkadaşlarımızı tespit ettik.
Şimdi,
yoklama için üç dakika süre veriyorum. Adlarını okuduğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini kendilerinden
istirham ediyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/628) (S. Sayısı: 281) (Devam)
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- 5429
sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 54 üncü maddesinin
ikinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki
şekilde yeniden düzenlenmiştir.
“b) Hane
halkı veya bireyler dışında kalan diğer istatistikî
birimlerle yapılan araştırmalarda işlenmesi durumunda bin
beş yüz Yeni Türk Lirası,”
BAŞKAN –
Madde üzerinde söz alan milletvekili arkadaşlarımızın
isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu; şahsı adına Adana Milletvekili
Yılmaz Tankut ve Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahya.
İlk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz
Oyan’a aittir.
Buyurun
Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi burada konuştuğumuz konuyu aşan
tartışmalar oluyor, Sayın Bakanın yanıtları
oluyor değerli milletvekillerinin sorularına. Doğrusu,
şaşırtıcı bazı münazaralara burada tanık
oluyoruz.
Şimdi, bir
kere şunu artık tartışmamak gerekiyor: Türkiye'nin
dış borçlarında, özel dış borçların kamuyu
ilgilendirmeyen bir alan olduğu meselesi tarihî bir
yanılgıdır, bundan uzak durun yani böyle bir savunma içine
girmeyin. Türkiye bunu yaşadı; 2000 krizinde, 2000 Kasımda
Demirbank battıktan sonra Türkiye'nin Başbakanına -IMF
yetkilileri eline tutuşturdukları kâğıtla, IMF üzerinden
gelen kâğıtla- Türkiye'deki
bankaların dış yükümlülüklerinin de garanti
kapsamında olduğu söyletildi. Şimdi, sanmayınız ki
Türkiye'de özel sektör dış borçları -ki 190 milyar dolarlardan
bahsediyoruz- kamu üzerinde herhangi bir sorun alanı teşkil etmesin,
bunu size ödetmesinler, bunu, Türkiye hazinesinin garantörlüğünü burada
aramasınlar. Bir kere bundan, bu avuntudan kurtulalım.
İkincisi:
Kamu dış borçları mutlak rakam olarak azalmadı. Tabii ki
millî gelire göre azaldı çünkü az artış gösterdi ama şimdi
şunu soralım: Türkiye'nin dış borçlarının sizin
geldiğiniz dönemden sonra 2 katından fazla artmış
olması anlamsız bir olay mıdır? Tabii, bu arada iç borçlar
da 2 katından fazla arttı, iç borçların tamamı kamu iç
borcu; dış borçlar içinde kamu da var, özel de var, özelin payı
üçte 2’ye geldi. Şimdi, peki, bu kadar çok kaynak kullanma… Ki burada
verdiğimiz dönem başı, dönem sonu stok değerleridir,
aslında kullanılan kaynaklar daha fazladır -yani arada kısa
vadeli, orta vadeli borç, gelip giden, kapanan; bunları saymıyoruz-
sadece stok değerleri arasında bile 2 kattan fazla artış
var. Bunlarla ekonomi finanse edildi, tüketim yurt içinde finanse edildi.
Sadece özel sektörde kalan, biten bir olay değil. Bir ülke
dışarıdan borçlandığı zaman onunla cari
açığını da kapatır. Özel sektörün dış
borçlanmasıyla Türkiye cari açıklarını finanse ediyor. Bunu
nasıl bilmezden ve görmezden gelirsiniz? Dolayısıyla, buna bir
kere itibar etmeyin.
Üçüncü şunu
söyleyeyim: Dış borç millî gelir verilerini hâlâ eski kur üzerinden
açıklamaktan vazgeçin. Bu kâğıttan kaleler
yıkıldı değerli arkadaşlarım. Türkiye’deki
bugünkü kur düzeyi ve bugünkü kurun da gidebileceği daha tehlikeli
düzeyler, sizin bu tür avuntularla milleti avutmanıza artık imkân
vermiyor. Dolayısıyla, Türkiye'nin dış borçları
azaldı; öyle, bugünkü kriz ortamında rahatlama, soluklanma
avuntuları içine girmeyin.
Burada bir
başka konuya değineyim: İstatistik Kurumunun
açıkladığı 4 kişilik bir aile açısından
açlık ve yoksulluk sınırları var. 2007 için açıklanan,
TÜİK’in açıkladığı rakam, 4 kişilik bir ailenin
açlık sınırı yani asgari gıda harcamaları, mutfak
harcamaları sadece ve sadece 231 liradır yani 231 lirayla -eğer
varsa- bunlar aç kalmazlar, altındaysa açlık sınırı.
Peki, bütün buna diğerlerini de katarsak yani kirasıdır,
iletişimidir, ulaşımıdır, giyimdir, vesaire bütün bunları
katarsak 4 kişilik bir aile için 2007 yılı rakamları 598
lira ediyor yani yuvarlak 600 lira diyelim. Türkiye’de, bu sefalet ücretidir.
İstatistik Kurumunun açıkladığı bu rakamlar
Türkiye’deki gerçeklerle uyuşmuyor, bunu bir kenara bırakıyorum
ve soruyorum Sayın Bakan: Türkiye’de eğer içinden vergi, sigorta
primi vesaire gibi giderler hesaba katılmadan, net yoksulluk
sınırı 600 liraysa, nasıl olur da Türkiye’de asgari ücret
600 lira değildir? Yani asgari ücret niçin 450 lira civarlarında da
600 lira değil, buyurun bunu açıklayın. Eğer 4 kişilik
bir aile ancak bu kadar parayla yoksulluk sınırını
aşabiliyorsa nasıl oluyor da Türkiye’de asgari ücret bu
sınırın altında kalıyor?
Şimdi
gelelim iş gücü verilerine: Türkiye’de DİE’nin
başlattığı, daha sonra TÜİK’in sürdürdüğü
istatistik ve iş gücü rakamları var. 1999 yılı sonuna kadar
her yılın ilkbahar ve sonbahar dönemlerinde, 2000 yılından
itibaren ise her çeyrek yılda 4 kez gerçekleştirilen hane halkı
iş gücü anketleri yapıldı. Bu, 2006 yılından itibaren
değiştirildi. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’yla bu
kapsam, yeni bir kapsam geliştirildi ve Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi oluşturuldu. Dolayısıyla, hane halkı
iş gücü anketleri 1990 ve 2000 yılları nüfus sayımı
esas olarak hesaplanan nüfus projeksiyonlarına göre
ağırlıklandırılmaya başlandı. Şimdi,
dolayısıyla, tabii, seriler arasında birtakım sorunlar var.
Ama şunu söyleyeyim: Şimdi, bir, bir kere bir ülkede -ki tartışılan
rakamlar var nüfusa ilişkin bile- en geniş kavram nüfustur. Nüfusun
altındaki ondan daha küçük bir halka, toplam çalışabilir nüfus
veya çalışma çağındaki nüfustur. Şimdi, burada ben
iş gücü istatistiklerine bir soruyla da geleceğim. Yani bu
çalışma çağındaki nüfusun 1999 yılı sonundan
itibaren tanımı değişti biliyorsunuz. Eskiden on iki
yaşın üstündekiler alınmaktaydı, ancak eğitim dönemi
sekiz yıla çıkarılınca, zorunlu eğitim, on beş
yaş alınmaya başlandı ve birdenbire 1999’dan 2000’e
geçerken 48 milyon civarında bir toplam çalışabilir nüfus,
2000’de 45 milyona iniverdi. Yani yaklaşık 3 milyonluk bir
azalış ortaya çıktı.
Şimdi,
buradan, daha sonraki dönemlerde de hep şunu gördük: İş gücüne
katılma oranı önemli bir şekilde çarpıldı, iş
gücüne katılma oranları düştü. Eskiden on beş
yaşın altında, diyelim on iki, on beş yaşında
tarımda ücretsiz aile işçisi olarak gösterilen kesimler, artık o
sekiz yıllık eğitim meselesinden sonra iş gücü
tanımının dışına çıkarıldılar.
Şimdi, dolayısıyla Türkiye’de temel kavram, işsizlik
rakamlarıyla ilgili temel oyun, bu iş gücüne katılma
oranları üzerinden oynanıyor. Özellikle de kırsal göç
dalgaları sürdükçe, kadınlar, tarım kesiminde önemli ölçüde
çalışabilir nüfus içinde, iş gücü içinde gösterilirken kente
göçtükten sonra bırakalım iş gücü içinde gösterilmeyi, tamamen
iş gücü dışına çıkarılır duruma geldiler.
Çünkü bunlar “ev kadını” statüsüne yazıldılar, bunlar
çalışma talebi olmayan, iş talebi olmayan kesimler içine
atıldılar. Dolayısıyla, Türkiye’de işsizlik
rakamlarını bugün olduğundan düşük gösteren ana etken, bu
iş gücüne katılma oranının düşüklüğüdür.
Özellikle kentsel alanlarda, özellikle de kadınlar açısından
iş gücüne katılma oranlarının çok komik rakamlarda, yüzde
20’ler dolayında tespit edilmesidir. Yani erkeklerde yüzde 70’lere
ulaşan iş gücüne katılma oranı, kadınlarda yüzde
20’lere düşünce Türkiye, Avrupa’nın, OECD ülkelerinin en düşük
iş gücü rakamlarına sahip oluyor. “İş gücü” dediğiniz
şey de aslında çalışanlar, artı işsizlerden
oluşuyor. Dolayısıyla, Türkiye’de işsiz rakamları
açısından en kritik mesele, TÜİK’in işsiz rakamları
içinde gözükmeyen, ama aslında bu rakamlar içine katılması
gereken, çalışma talebi olmayan, iş talebi olmayan ancak bir
iş bulduğu zaman işbaşı yapmaya hazır olan
kesimlerin de kapsam içine alınmasıdır.
“Biz, Avrupa Birliği standartlarını
uyguluyoruz.” diyebilirsiniz. Eğer Avrupa Birliği
standartlarını uyguluyorsanız o zaman şunu söylemek
lazım: Avrupa Birliği standartlarında yaygın bir
İŞKUR mekanizması var. İkincisi, yaygın bir işsizlik
sigortası mekanizması var. Üçüncüsü, aile sigortası var. Bu
kavramlar olduğu için, bu unsurlar olduğu için, bu kurumlar
olduğu için Avrupa’da ya da Amerika’da işsiz kalan insanların
hemen ilk yaptığı iş, bir İŞKUR’a, bir iş
bulma kurumuna, devletin resmî iş bulma kurumlarına
başvurması olmaktadır, çünkü bundan ekonomik çıkarı vardır.
Oysa Türkiye’de işsiz kalanların bir iş bulma umuduyla bu
kurumlara başvurması söz konusu değildir. Çünkü buradan iş
bulma imkânları bu kanallarla neredeyse yok gibidir.
Dolayısıyla, Türkiye’de, bizim anketlerimizi Avrupa
standartlarına getirdik diye, bu tür, yani “Ben artık iş
aramıyorum çünkü iş bulmaktan umudumu kestim” diyenleri iş gücü
dışında bırakmak, Türkiye’de işsiz kitleleri
perdelemek, kamufle etmekten başka bir anlama gelmemektedir.
Dolayısıyla, bugün Türkiye’deki işsiz sayısı toplam
iş gücünün yüzde 9,8’i değil, nereden bakarsanız bakın
minimum yüzde 16,6 ya da 18,6 düzeylerine -farklı hesaplamalara göre-
çıkabilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (Devamla) – Şimdi, ne yazık ki
Türkiye bu kadar yüksek işsizlik rakamlarıyla büyük bir kriz
dalgası içine girmektedir ve on binlerce, yüz binlerce işsizin belki
de katılacağı yeni işsizler ordusu oluşacak
durumdadır. O yüzden, Türkiye'nin ve Hükûmetin artık kendisini
avutması, halkı oyalaması, halkı kandırması bu
rakamlarla değil, Türkiye'nin koşullarına uygun iş gücü ve
işsizlik rakamları hesaplamaya gitmesidir esas olan.
Bu arada şunu unutmayalım: Tarım sektörü
gibi bu tür işsizliğin arttığı dönemlerde bir sünger
görevi gören sektörün, son 2000 yılından bu yana ama özellikle devri
iktidarınızda IMF, Dünya Bankası politikalarıyla önemli
ölçüde kendi nüfusunu yitirmiş olması, tarımda istihdam
olanaklarının çok daralmış olması, tarımdan kopan
ve işsiz kalan 3 milyona yakın insanın ortaya
çıkmış olması nedeniyle tarımın bu fonksiyonunu
da göremeyeceğini hesap ederek yeni istihdam paketleri, yeni sosyal
paketler hazırlamanız acilen tavsiye edilir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu.
Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 281 sıra
sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz aldım.
Sözlerimin başında, geçtiğimiz hafta
hayatını kaybeden grubumuz üyesi, Dışişleri mensubu,
önemli şahsiyet Gündüz Suphi Aktan’ı rahmetle anıyor,
milletimize başsağlığı diliyorum. Bu vesileyle sizleri
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye'nin resmî istatistiki
bilgilerini tutmak ve topladığı bu istatistiki bilgileri
kamuoyunun ve ilgili kişi ve kuruluşların bilgisine sunmakla
görevlidir. Bu Kurum, dış ticaretle ilgili istatistiki bilgileri
ilgili kurum ve kuruluşların talep etmeleri üzerine gizli hâle
getirecektir. İlgili kurum ya da kuruluş talepte
bulunmadığı sürece bilgiler kamuoyuna açıklanabilecektir.
Yapılacak bu değişiklikle, birçok Avrupa Birliği ülkesinde
olduğu gibi, sadece dış ticaretle ilgili verilere mahsus olmak
üzere tablolaştırılmış veriler için gizlilik
hükümlerinin uygulanması, ilgili istatistiki birimlerin bunu talep
etmeleri şartına bağlanması şeffaflık
açısından olumsuz bir öneridir.
Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından tutulan istatistikler hiçbir engel
olmadan kamuoyunun ve kullanıcıların bilgisine sunulabilmelidir.
Aksi takdirde, serbest piyasa ekonomisinin hâkim olduğu rekabet
piyasasında müteşebbisler ve kamuoyu nazarında bu gizlilik
kuşkulara ve güvensizliğe sebep olabilecektir. Nitekim, Türkiye’de
ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim ve teknoloji alanlarındaki
istatistikleri derlemek, değerlendirmek, analiz etmek, yayımlamak ve
istatistikte kullanılacak yöntemleri geliştirmekle görevli kamu
kuruluşu olan Türkiye İstatistik Kurumu son dönemde enflasyon
hesaplamasını yaparken kira ve benzeri fiyatların, daha hızlı
artan bazı mal ve hizmetlerin tüketici fiyat endeksindeki
ağırlığının düşürülmesi bu Kurumun
güvenilirliğine gölge düşürmüştür. Oysa, istatistik, toplum ve
iş hayatında çok önem arz etmektedir. Bu nedenledir ki, istatistik,
üniversitelerde ders olarak okutulan bir bilim dalı hâline gelmiştir.
Toplum hayatına yön vermede bu denli etkili ve önemli olan istatistiki
bilgilerin, siyasi ve politik etkilerin dışında tutulduğu
oranda güvenirliğini artıracağı unutulmamalıdır.
Çünkü siyasi kaygılar işin içine girdiğinde, Türkiye
İstatistik Kurumu, objektif kriterlere göre yapması gerektiği
görevini layıkıyla yapmakta zorlanacaktır.
Dış
ticaretle ilgili istatistiki bilgiler ulusal ve uluslararası düzeyde
kullanıcısı çok olan verilerden olduğundan, bu verilerin doğruluğu,
güvenirliği yanında bu verilerin şeffaflığı da
çok önemlidir. Çünkü bu veriler, birçok karar alıcı tarafından
kullanıldığı gibi, toplumun ekonomiyle ilgili duygu ve düşüncelerini
de etkilemektedir.
Türkiye
İstatistik Kurumunun her ay düzenli olarak açıkladığı
tüketici ve üretici fiyatları artış oranlarının
hesaplanmasında toplumun yoğunluk olarak kullandığı
mal ve hizmetlerin kullanılması daha gerçekçi verilerin ortaya
çıkmasını sağlayacaktır. Bilindiği gibi,
çağdaş bir devletin ve onun vatandaşlarının rasyonel
kararlar alabilmesi için ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda topluma sunulan
istatistiki bilgilerin gerçeği yansıtması yanında, siyasi
etki ve kaygılardan uzak olarak belirlenmesi gerekir.
Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından hazırlanan istatistiklerin
bağımsız kişi veya kuruluşların bilgisine
şeffaf olarak sunulması, bu bilgileri kişi ve
kuruluşların değerlendirmesi, bu verilerin daha
sağlıklı hazırlanmasına katkı
sağlayacaktır. İstatistiki bilgiler, toplumun her kesimini,
kurum ve kuruluşlarını yakından ilgilendirdiği ve
toplum tarafından yakinen takip edildiği için, istatistiki bilgilerin
çağdaş ihtiyaçlar doğrultusunda düzenlenmesi toplumun
beklentilerine uygun düşecektir.
Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından hazırlanan istatistik sonuçlarının
şeffaf ve güvenilir olması kadar, toplumun bu verileri doğru
algılamasına katkı sağlayacak siyasi hesap ve
kaygılardan arındırılmış önlemlerin hayata
geçirilmesi de önem arz etmektedir. Bunun için bilimsel veri ve önerilerden
faydalanarak, uluslararası standartlara uygun gerçekçi çözümler
üretilmelidir. İstatistiklerin uluslararası standartlara uygun olarak
hazırlanması kamuoyunda Kuruma duyulan güven ve itibarı
artıracağı gibi hazırlanan istatistiklere olan güveni de
artıracaktır. Hesaplama yöntemlerini değiştirmek suretiyle
gerçeklerin hilafına veriler elde etmek günü kurtarmaya yönelik bir
işlem olacaktır, bu Kuruma olan güvensizliği
artıracaktır. Bu nedenle bilimin tarif ettiği çözüm önerileri doğrultusunda
uygulamalar hayata geçirilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, 5429 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesince iptal
edilen 54’üncü maddesinin 2’nci fıkrasının (b) bendi, hane
halkı veya bireyler dışında kalan istatistiki birimlerle
yapılan araştırmalar çerçevesinde kendilerinden istenilen
bilgileri vermekten imtina eden istatistik birimlerine 1.500 YTL idari para
cezası verilmesi Komisyon görüşmeleri esnasında tasarıya
3’üncü madde olarak eklenmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
TÜİK’le alakalı değinilmesi gereken bir başka konu da 4/C
personelinin durumudur. Gerçi Sayın Bakan, az önce bununla ilgili bilgiler
verdi, gerek 4/C kapsamında olan personelin sayısı gerekse bu
personelin akıbetiyle ilgili az önce bir sual üzerine bu bilgileri
verdiler. Ancak bu personelin çok zor durumda görev yaptığını
tekrar bilgilerinize sunuyorum.
Kurumun bütün işleyişinde görev yapan, alan
çalışmalarının vazgeçilmezi bu geçici personel artık
dayanamaz bir hâldedir. Her yıl giriş-çıkış
yaptırılarak çalıştırılan bu insanlar Kurum
içerisinde ikinci sınıf insan muamelesi görmektedir. Hiçbir sosyal
hakkı olmayan, işten çıkarıldığında beş
kuruş ödenmeyen, yıllarca çalışıp emekli bile olamayan
bu personele acil olarak kadro verilmeli ve statüleri de bir an önce
belirlenmelidir. Otuz üç bölge müdürlüğü ve merkez binada istihdam edilen
bu insanlar, işten çıkarılma korkusunu artık yıldan
yıla değil altı aydan altı aya yaşamaya
başlamışlardır. İnsanca ve her Türk evladına
yakışacak şekilde bu uygulamanın geçici personel lehine
düzeltilmesini talep ediyoruz. İşten çıkarılan, bir
teşekkür bile edilmeden sabah geldiklerinde işini kaybetmiş
olduklarını gören ve herhangi bir tazminat ödenmeyen bu
insanların beklentilerinin karşılanacağını
umuyorum.
Sözlerime son verirken sizleri bir kez daha
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına Adana Milletvekili Yılmaz
Tankut.
Sayın Tankut, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 281 sıra
sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle
ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Milliyetçi Hareket
Partisi ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu maddeyle, hane halkı ve
bireyler dışında kalan birim, kurum ve sektörlerle ilgili
istenilen bilgilerin verilmemesi veya yanlış verilmesi durumunda bin
YTL olan ceza miktarları 1.500 YTL’ye çıkartılmaktadır.
Normal şartlar altında devletin istediği bilgileri
zamanında ve doğru olarak elde edebilmesi elbette ki gereklidir ve
her vatandaşın, kendisinden istenen bilgileri devletine ve ilgili
resmî kurumlara dosdoğru ve düzgün bir şekilde vermesi de onun
vatandaşlık görevidir. Ancak, bugün ne yazık ki, özellikle son
altı yıllık zaman dilimi içerisinde
vatandaşlarımızın devletine ve onun en önemli unsuru olarak
yürütme erkini elinde bulunduran İktidara olan güveni diğer
yıllara göre çok önemli ölçülerde azalmış bulunmaktadır. Bu
güven azalması nedeniyle de insanlarımız normalde hiçbir cezai
müeyyideye gerek kalmadan vermesi gereken istatistiki bilgileri çoğu zaman
düzgün bir şekilde vermekten kaçınmaktadırlar. Çünkü, özellikle,
bugün tek başına altı yıldan beri ülke yönetiminde bulunan
AKP İktidarı maalesef Türkiye Cumhuriyeti’nin temel
taşını meydana getiren pek çok anayasal kurum ve
kuruluşları kendi siyasi emelleri doğrultusunda tanzim etme
politikası izlemiş ve bugün de hâlen bu politik
anlayışını maalesef terk etmemiştir.
Dolayısıyla, özellikle TÜİK gibi kurumlar
kullanılarak enflasyon değerlerinden millî gelire, açlık
sınırından refah düzeyine, insanlarımızın temel
sosyoekonomik sıkıntı ve beklentilerinden işsizlik
rakamlarına kadar hemen her konuda insanlarımız yanlış
bilgilendirilerek hayalî ve sahte tablolar çizilmektedir.
İşte, bu nedenlerden dolayı bu maddeyle,
doğru bilgi vermeyenlerden alınacak ceza miktarının 500 YTL
artırılması, AKP’nin yönetiminde açlıkla,
asayişsizlikle, adaletsizlikle, yoksullukla, işsizlikle ve de terörle
boğuşan insanlarımız için hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Çünkü AKP İktidarı tarafından her yönüyle harabeye
çevrilmiş olan bir Türkiye tablosunda aziz milletimiz güven duygusunu
tamamen kaybetmiş ve aldatılmışlığın
acı tecrübesi içerisinde kendisinden istenen hemen her konu ve bilgiyle
ilgili olarak ceza miktarı ne olursa olsun umursamaz bir tavır
içerisine girmiştir.
Telefon konuşmalarının ve e-postaların
ortalıkta gezdiği, yolsuzlukların ayyuka
çıktığı, hesaplandığı iddia edilen ve son
altı yıldır en fazla yüzde 10 arttığı söylenen
enflasyon değerlerine inat temel gıda ve ihtiyaç maddelerinin son
altı yılda yüzde 100, yüzde 150, 200, 300 arttığı bir
ülkede, siz, hangi cezalarla vatandaşlarınızdan
sağlıklı bilgiler alabilirsiniz.
Her kurumda olduğu gibi özellikle AKP
İktidarı döneminde, belki de en tarafsız ve bilimsel kriterlerle
sağlıklı ve doğru bilgiler vermesi gereken Türkiye
İstatistik Kurumu da ne yazık ki AKP’nin güdümünde
siyasallaşmış ve AKP’nin siyasi saltanatının sürmesine
hizmet eden bir kurum hâline getirilmiştir.
Sayın milletvekilleri, hepinizin
hatırlayacağı gibi, Türkiye'nin millî geliri geçtiğimiz
yıl yeni bir hesaplama yöntemi kullanılarak güncellenince bir gecede
kişi başına 2.200 dolar zenginleşmiş idik. Türkiye İstatistik
Kurumunun hesaplamaya dâhil edilen verileri genişleterek
yaptığı revizyon sonucunda, daha önce 576,3 milyar YTL olan 2006
yılı gayrisafi yurt içi hasılası yüzde 31,6
artışla 758 milyar YTL’ye ulaştırılmış idi.
Böylece, daha önceki hesaplamada 5.480 dolar olan kişi başına
düşen millî gelir de yaklaşık 7.500 dolara
çıkartılmış oldu. Bugün ise Sayın Bakan bu
rakamın 12 bin dolar olduğunu ifade etmektedir. Yine, o dönemde,
TÜİK Başkanına “Yani biz eskiden de zengindik de farkında
mı değildik? Bunu yeni mi hesapladık?” diye sorulması
üzerine “Evet, dediğiniz gibi.” diye cevap vermiştir. TÜİK
Başkanı millî gelirdeki artışı hissetmenin çok mümkün
olmadığına işaret ederek “Ekonominin durumunun da iyi
olduğunu görmekteyiz.” demiştir. İnsanların gelirinin
azaldığı, satın alma güçlerinin düştüğü ve âdeta
bitkisel hayat yaşadığı bir dönemde yapılan bu
açıklamalar, sanki AKP’nin bir sözcüsü tarafından
yapılmışçasına izlenim uyandıran acı ve vahim bir
durumdan başka hiçbir şey değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YILMAZ TANKUT (Devamla) – Listeye tenis topu, pinpon topu,
ördek ve deve eti gibi malzeme ve gıdaların da eklendiği
söylenmektedir. Şimdi buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Kimler,
günde kaçar kilogram ördek ve deve eti yemekte veya kaçar adet tenis topu veya
pinpon topu kullanmaktadır?
Netice olarak, yasal düzenlemeler elbette ki
yapılmalıdır ve uygulanmalıdır. Buna hiç kimsenin ve
hiçbirimizin elbette ki itirazı yoktur. Ancak bu düzenlemelerle
örtüşen bir iktidar anlayışını tesis edemez iseniz bu
çalışmalarınızın hiçbir
inandırıcılığının ve manasının
olmadığını buradan bu vesileyle bir kez daha
hatırlatarak sözlerime son veriyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.
Şahsı adına Hatay Milletvekili Abdülhadi
Kahya.
Buyurun Sayın Kahya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Muhterem Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi hürmetle selamlıyorum.
Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
AK PARTİ Hükûmetleri döneminde
çıkarılmış bütün kanunlarda olduğu gibi söz konusu bu
kanunla da doğru ve umumun faydasına düzenlemeler getirilmektedir.
Altı maddelik bu düzenlemeyle özellikle dış ticaret istatistikleri
gibi verilerin önemli bir bölümünden resmî, özel yöneticiler; iş
adamları, iş dünyası, bilim adamları ve
araştırmacılar daha kolaylıkla yararlanabileceklerdir.
Bu söz konusu 3’üncü maddeyle de cezai
müeyyide konusunda bir düzenleme yapılmıştır ve buradan
şunu da ifade ederek ayrılmak istiyorum: Türkiye İstatistik
Kurumunun yapmış olduğu bütün veriler, kamuoyunun faydasına
sunmuş olduğu veriler elbette ki çok önemlidir ve bunların
şeffaf olması, bilimsel verilere dayanması gerekmektedir. Ama bütün
bunların ötesinde bizler burada muhalefet olarak, iktidar olarak
konuşmalarımızı yaparken elbette ki doğru olan
noktalara temas etmemiz gerekmekte ve bunu da ifade ederken muhalefeti
dinleyeceğiz. Ama şu da kesin: AK PARTİ İktidarı
döneminde halkımızın bizzat yaşamış olduğu,
yapılmış olan yollardaki durumlar, hastane
sayılarındaki oranlar ve bunun gibi birçok hizmetlerdeki halkın
içerisinde cereyan eden istatistik durumları meydandadır.
Bu vesileyle ben
de kanunun hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın
Yıldız…
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben soru
sormayacağım. İkinci sorumda Sayın Bakana bir soru
iletmiştim. Sayın Bakan ilgileneceğini söylediler. Ben de
elimdeki bilgileri Sayın Bakana arz ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Sayın Özkan…
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
eski Devlet İstatistik Kurumunun gerçek rakamlarını arar duruma
geldik. Şu anda, şöyle ki, Türkiye’yi üzmeyen İstatistik Kurumu
enflasyon rakamlarını yüzde 12’lerde gösteriyor. Sadece bu yıl yapılan
doğal gaz zamlarıyla mutfağa ve ısınmaya ayrılan
aile başına zamlar yüzde 50-yüzde 100 arasında bir
değişim gösteriyor bu Ankara genelinde. Yani vatandaş bunu
şu şekilde anlatıyor: “Çarşı uzun, pazar bol; gezin
halkım gezin. / Döşek uzun, yorgan kısa; büzül halkım
büzül.” Bu, Türkiye’yi üzmeyen İstatistik Kurumu gerçek rakamları ne
zaman açıklayacak?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Varlı…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
iki defa aynı konuda soru sordum, yalnız, aldığım
cevabı yeterli görmedim.
Sayın Bakan
merkeze 4/C kapsamında personel alınmadığını
söyledi. Acaba taşra teşkilatlarına 4/C kapsamında ne kadar
personel aldınız? Bunu açıklarsanız memnun
olacağım Sayın Bakanım.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Serdaroğlu…
MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Sayın
Bakanım, 4/C’lilerin durumlarının iyiliğinden
bahsediyorsunuz. 4/C’liler yılda on ay çalışmaktadırlar. Bu
sebeple, on aylık gelirleri 12’ye bölündüğünde asgari ücretin
altında gelirlerinin olduğu görülecektir. Hastalık izinleri yok.
Dağıttığınız kurumlarda aynı işi yapan
arkadaşının üçte 1’i kadar ücret almaktadır.
Yaşantıları değişen, aile birlikleri bozulan,
çocuklarını okutamaz durumda kalmış
arkadaşlarımız vardır. Bununla beraber biz hep şunu
söyleriz: Bizler “Allah gördüğümüzden aşağı etmesin” deyip
dua ederiz. İşte 4/C’liler gördüklerinden
aşağıdadırlar. Bu sebeple son üç yıl içerisinde 11
4/C’li intihar etmiştir.
Sorum şudur:
İntihar eden 4/C’lilerin intihar nedenlerini araştırdınız
mı? Bunların vebal ve sorumluluğunu daha ne kadar
taşıyacaksınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Türkiye İstatistik Kurumuyla
ilgili olarak kamuoyunda yaygın olan olumsuz imajı düzeltmek ve
Kuruma olabilecek siyasi müdahaleleri asgariye indirebilmek için Kurumun daha
özerk ve bağımsız bir yapıya kavuşturulması
konusuna nasıl bakıyorsunuz? Hükûmetinizin bu konuda bir
hazırlığı var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine
aldığım notlar çerçevesinde cevaplayacağım.
Cevaplayamadıklarımı da elbette yazılı olarak da
cevaplayacağımı bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Gelir dağılımıyla ve cari açıkla
ilgili ve sonuçta da borç ve dış ticaretle ilgili rakamların,
veri ve bilgi kalitesini hiç tartışmayacağımız,
dolayısıyla siyasi müdahalenin bile söz konusu olamayacağı
bağımsız ve özerk bir kurum tarafından
yayınlandığını belirtmek isterim.
Dolayısıyla böyle bir soruyu da talihsiz bir soru olarak
algılıyorum. En azından bana bağlı bir birim olarak ne
siyasi bir müdahale söz konusudur… Tamamıyla bağımsız,
özerk, uluslararası standartlarda veri ve bilgi üretmektedir.
Sosyal göstergeler konusunda gündeme gelen, yine konumuz
istatistik olduğu için herhangi farklı bir yorum yapmamak adına
sadece rakamlarla ilgili bazı değerlendirmeleri sizlerle
paylaşmak istiyorum. Elbette yayınlanan işsizlik verileri ya da
enflasyon verilerinin alt bileşenlerine baktığınızda
onun detaylı olarak yayınlanmış olması
şeffaflık adına son derece önemli bir gelişmedir. Bütün
veri ve bilgileri bütün kullanıcılar, bireysel ya da kurumsal, o
parametreler içinde istediklerini derleyerek ve toparlayarak arzu ettikleri
sonuçları elbette elde edeceklerdir. Buradaki işsizlik
rakamlarının ya da işsizlik düzeyinin, uluslararası
standartlarda hangi parametrelerden oluşuyor ise biz de o parametrelere bağlı
olarak yayınlıyoruz. Yine benzer şekilde o işsizlik,
parametre içinde yer alan diğer bileşenleri de dikkate
aldığınızda işsizlik olmasa bile başka bir
tanımla başka bir kavrama ulaşmak da mümkündür.
İkinci önemli nokta -yine saygıdeğer
konuşmacılar vurgu yaptılar, bu bakımdan teşekkür
ediyorum, hiç olmazsa üzerinde durulması gereken bir konuyu da gündeme
getirmiş oldular- özellikle özel sektör dış borcunu dikkate
almamayla ilgili herhangi bir şey kullanmadık ve kullanmıyoruz.
Özel sektör borcunun artışı cari açığın
finansmanından da öte -biraz sonra söyleyeceğim- özellikle ithalat
içinde yatırım malı kalemiyle reel sektör bünyesindeki özel
sabit sermaye yatırımları rakamına
bakıldığında, dış borcun, özel sektör dış
borcunun en azından önemli bir kısmının son beş
altı yıllık süre içinde uyguladığımız
ekonomi politikasından dolayı özel teşebbüs ve teşebbüs
özgürlüğünün normal bir sonucu olarak ortaya çıkan bir tablo olarak
algılamak lazım.
Şimdi, ana hatlarıyla özel sektör kesiminin borcu
2002 yılında –yine milyar dolar olarak söylemek istiyorum- 43 milyar
dolar, 2008’in ikinci çeyreği itibarıyla 190,5 milyar dolardır.
Bunun kısa vadeli olanı 13,8 milyar dolardan 47,8 milyar dolara, uzun
vadeli olanı ise 29,2 milyardan 142,7 milyara
çıkmıştır. Gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ise
-yine aynı tarihler itibarıyla- 18,7’den 23,8’e çıkmış
bulunuyor. Benzer şekilde yine aynı tarihler itibarıyla
yatırım malı ithalatı 2002’de 8,4 milyar dolarken 2007’de
27,1 milyar dolar olmuştur. Benzer şekilde petrol, doğal gaz
ithalat ürünleri de 5,4’ten 19,3’e, doğal gaz ve mamullerinin de 2,9’dan
11,8’e çıktığını ifade etmek gerekir. Ulusal bazda
bakıldığında ya da ekonomik yapı ve ilişkiler
sistemi içindeki ağırlığına bakıldığında
özel sektörün sabit sermaye yatırımları -bu sefer YTL olarak
söylüyorum toplam olarak- 2002’de 43,4 milyar YTL iken 2007 sonunda 155,3
milyar YTL’ye gelmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, hiç herhangi bir yorum yapmadan özel sektörün dış
borcu ile ithalat içindeki yatırım mallarına ve reel sektörün
yatırım düzeyine baktığınızda, karşılıklı
ilişkileri düşündüğünüzde sonuçta büyümeye katkı
sağlayan önemli bir faktör de buradan geliyor diye söyleyebiliriz.
BAŞKAN –
Sayın Bakanım, toparlar mısınız lütfen.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – İşsizlikle
ilgili değerlendirmelere gelince… İşsizlikle de ilgili olarak
yine 2002 yılı ile 2008 Ağustos dönemini dikkate
aldığımızda istihdam edilen kişi sayısı 21,3
milyondan 22,5 milyona, iş gücüne katılma oranları 49,6’dan
49,8’e, işsiz sayısı 2,7 milyondan 2,4 milyona, tarım
dışı işsizlikse 14,5’ten 12,7’ye düşmüştür.
Burada haklı
olarak vurgulandığı şekilde işsizliği
tartışmaktan çok, vatandaşlarımızın,
gençlerimizin ve hanımlarımızın mesleksizlik konusu çok
daha önemlidir. Bu çerçeve içinde başlattığımız
bölgesel ekonomik kalkınmayı, sosyal gelişmeyi,
İŞKUR’un ve işsizlik fonunun birlikte organize ettiği aktif
iş gücü politikalarını, hem sosyal gelişmede
mesleksizliği azaltmak hem de hanımlarımızın ve gençlerimizin
daha uygun hayat tarzı elde etmelerine yardımcı olacak önemli
bir araç olarak da gördüğümüzü belirtmek istiyorum.
Diğer
sorulara da yazılı cevap vereceğim.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN –
Sayın Bakanım, teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, verilmiş iki önerge vardır, ama
bununla ilgili olarak bir açıklama yapmak istiyorum.
Sayın Genç,
önergenizin birisinde diyorsunuz ki: “3’üncü madde tasarı metninden
çıkarılsın.” Aynı madde üzerindeki diğer bir önergede
“1.500 rakamı 500 olsun” diyorsunuz.
Şimdi,
burada, ben, tercih hakkını size bıraktım. Bu önergelerden hangisini
istiyorsanız onun üzerinde konuşun dedim. Eğer, siz, böyle bir
tasarrufta bulunmazsanız, ben, tasarı metninden
çıkarılması teklifiniz olduğu için onu işleme
koyacağım çünkü o zaman 1.500 olsun, öbürü 2.000 olsun, öbürü 300
olsun, 400 olsun diye bu şekildeki bir önerge hakkın suistimaline
girer ve böyle bir şeyi işleme koymak mümkün değildir.
Siz hangisini
istiyorsanız onu işleme koyacağım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, madde üzerinde yedi önerge verme
hakkımız var.
BAŞKAN –
Doğrudur.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Milletvekilinin birisi, maddenin metinden
çıkarılmasını ister…
BAŞKAN –
Hayır, siz veriyorsunuz. İkisi de size aittir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır bir dakika… Onu da söyleyeyim.
BAŞKAN –
Evet.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yedi önerge verebilir mi? Verebilir. Nasıl verir?
BAŞKAN –
Değişiklik olmak kaydıyla, olur.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Birinci önerge, tasarı metninden çıkarılması…
BAŞKAN –
Hayır, hayır…
Şimdi,
Sayın Genç, bakınız, burada bir milletvekili verdiği
önergenin sahibidir. Siz, İç Tüzük’ü, hukuku,
yıllarınızı Meclise vermiş olarak, bir milletvekili
olarak kürsüde devamlı konuşuyorsunuz, gündeme getiriyorsunuz.
Şimdi
diyorsunuz ki: “Bunu metinden çıkarın.” Aynı zamanda bir önerge
daha veriyorsunuz, “1.500; 500 olsun.”
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tamam…
BAŞKAN – O
zaman, ben “bu metnin tasarıdan
çıkarılması” şeklindekini işleme koyuyorum,
diğerini işleme koymuyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, o önerge kabul edilmezse diğerini…
BAŞKAN –
Hayır efendim, öyle şey olmaz.
SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 87’ye göre
şartlı önerge verilmez efendim. Dolayısıyla bu ikinci
önerge şartlıdır. “Birincisi kabul edilmezse…”
“Metnin tasarıdan
çıkarılması” önergesini okutuyorum. Diğer önergeyi
işleme almıyorum.
T.B.M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 281 sıra sayılı yasa tasarısının 3.
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, aslında bu konuyu sizinle bu kısa
zaman dilimi içinde tartışmak da istemiyorum. Yanlış
yapıyorsunuz. Çünkü birinci önergem “tasarı metninden
çıkarılması”; ikincisi, çıkmazsa, bu önergem kabul
edilmezse, cezanın indirilmesi. Bu gayet normal. Ayrı önergeler.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, tabii bu kürsüye oturunca, hele iktidar partisini
de çok şiddetle destekleyince her türlü keyfîlikler yaparsınız.
Burada tabii keyfîliğin de önüne geçme imkânımız yok. Ama siz,
burada “Benim kılıcım keskin” diyorsunuz, böyle uyguluyorsunuz.
Böyle bir şey yok yani. Bir madde üzerinde milletvekillerinin yedi önerge
verme hakkı vardır, bir milletvekili üç önerge de verir, dört önerge
de verir.
Neyse,
şimdi, değerli milletvekilleri, aslında, zaten burada ne İç
Tüzük uygulanıyor ne kanun ne Anayasa uygulanıyor. Bu madde zaten
Komisyonda İç Tüzük’ün 35’inci maddesine aykırı olarak
eklenmiş. Biliyorsunuz İç Tüzük’ün 35’inci maddesi “Komisyonlar
kendilerine havale edilen işler dışında işlerle
uğraşamazlar. Kendileri teklif getiremezler.” Bunu burada daha önce
de söyledik. Komisyon madem eğer kendisi metinde olmayan bir metin ilave
edecekse orada ek bir kanun teklifi versin, komisyon burada bir teklif diye
getirirse hiç olmazsa önüne geçilmiş olur.
Şimdi,
sabahtan beri Sayın Bakanın açıklamalarını biliyoruz.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, ben anlamıyorum. Yani bu AKP iktidara geldiği günden
beri devletin en saygın kurumlarını değerden düşürdü.
Âdeta AKP ilçesinin bir şubesi hâline getirildi. Şimdi,
İstatistik Kurumu da AKP’nin bir ilçe şubesi hâline geldi. Öyle bilgiler
yayınlanıyor, öyle bilgiler yayınlanıyor ki inanmak mümkün
değil. Bugün, milletvekili olarak, her gün kapımıza gelen
işsiz sayısına bakıyoruz, insanların
şikâyetlerine bakıyoruz, yapılan işlerin
taraflılığına bakıyoruz, hâlâ sanki memleket güllük
gülistanlıkmış…
Şimdi,
üniversiteyi bitiren insanların kaçına iş veriyorsunuz, yani
geçen sene kaç tane kamu personeli aldınız? Siz iktidara
geldiğiniz günden beri kaç tane üreten fabrika yaptınız?
Elinizdeki devletin KİT’lerini sattınız. Kütahya Şeker
Fabrikasını getirdiniz kendi milletvekilinize bir yıllık
kâr karşılığında verdiniz ve o da ne yaptı? Bugün
birçok şeker fabrikalarını satıyorsunuz. Niye
satıyorsunuz? Çünkü o şeker fabrikaları…
IMF’nin emrine
giren bir siyasi iktidarsınız. IMF’den yarın alacağınız
15-20 milyar dolar. Onu kime vereceksiniz? Getireceksiniz kendi
yandaşlarınız holdinglere vereceksiniz, yoksa iş
sahası açacak değilsiniz. IMF’nin şartlarını kabul
edince, IMF ne diyor? Kardeşim, üretim yapma, tarımını
bitir, ondan sonra fabrikanı kapat, bankalarını özelleştir,
devletin temel kurumlarını özelleştir; ben sana şu
parayı veriyorum, yoksa ben sana vermem.
Değerli
milletvekilleri, bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin şahsına,
büyüklüğüne, kişiliğine yakışmayan bir
davranış biçimidir. Şeker fabrikalarını niye
özelleştiriyorsunuz? Ortada bir neden yok. O şeker
fabrikalarını özelleştirdiğiniz zaman şeker
pancarı ekimini yasaklıyorsunuz. Alan adamlar zaten üretim
yapmıyor, ondan sonra orada kıymetli arsalar var, o kıymetli
arsalarını parselleyip satıyorlar, ondan rant
sağlıyorlar.
Değerli
milletvekilleri, o şeker fabrikalarının kurulduğu araziler,
Türkiye'nin en büyük, en mümbit arazileridir. Bu arazileri satmak, üretim
dışında bırakmak, bu memlekete yapılan en büyük
ihanettir, bu memleketin ipini çekmektir, ekonomisini yok etmektir. Bunu
bilmeyecek kadar cahil olan insanların da Türkiye’de iktidar olmasına
gerek yok.
Şimdi, bu
devletin hangi kurumuna inanıyoruz? En beğendiğiniz kurumlar,
işte Adalet Bakanlığı. Adalet Bakanlığında
ilk soruşturma gizli. Bir bakıyorsunuz, telefon dinlemelerinde o
Ergenekon’dan alınan bilgiler her gün yandaş basının
birinci sayfalarında veriliyor. Peki, o zaman bu maddenin
kaldırılmasının nedeni… Zaten kaldırdığınız
zaman mevcut şey var.
Efendim, istenen
bilgileri vermeyince 1.500 lira ceza vereceksiniz. İşte, biraz önce
arkadaş konuştu. Yani bu İktidara, bu AKP İktidarına
güven kalmadı kardeşim. Şimdi, adam istenen bilgileri
verdiği zaman getirecek rakip firmaya verecek. İşte böyle güven
olmayan kurumlar olunca, ondan sonra da vatandaş da tabii ki bilgi vermez.
Onun için evvela vatandaşın güvenini kazanacak siyasi bir ortam
yaratmak lazım. Siyasi ortam devletin her kurumunda yok edilmeye
çalışıldı. Adalet Bakanlığında alınan
ifadeler, bir bakıyorsunuz yandaş bilgisayarlardan oraya
aktarılıyor. Artık bu memlekette ilk soruşturmanın
gizliliği kalmadıktan sonra, insanların en mahrem kalması
gereken sırları her gün basın sayfalarına, yine bu
İktidarın birtakım emrinde olan kurumlar kanalıyla
geçtikten sonra bu memlekette güvenlik kalır mı, gizlilik kalır
mı? Bu itibarla, bu getirilen kanunlar, yine tabii kendi siyasi
amaçları doğrultusunda kullanılıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi, bu memlekette bir günde… Bu sene yapılan
doğal gaz zammı yüzde 82, elektrik zammı yüzde 60, benzin,
akaryakıt fiyatları dünyanın en pahalı şeyleri. Bir
bakıyorsunuz, enflasyon rakamları yayımlanıyor: Yüzde 7-8.
Ya, nasıl olur? Bir senede yüzde 80 sen zam yapıyorsun, ondan sonra
da enflasyon bu rakamda çıkıyor. Yani buna böyle en cahil kişi,
vatandaş şey ediyor. Yani “Bu nasıl oluyor?” diyor. Yani bu
nasıl İstatistik Kurumudur ki, bu enflasyon, bu kadar
artışa, pahalılığa, fiyat artışına
rağmen sıfıra indiriliyor veyahut da sıfıra yakın,
yüzde 10, çift rakamların altına indiriliyor. Nedir? AKP,
“İşte, biz iktidara geldik, enflasyonu tek rakamlara çevirdik…”
Aslında enflasyon tek rakamlı değil ki, çift rakamın çok
üzerinde.
Yani maalesef AKP
zamanında kurumların itibarı yitirildi, devletin ekonomik
itibarı yitirildi. İşte şimdi IMF’ye teslim
olacaksınız. IMF’ye teslim olmak demek, Türkiye’yi felakete
sürüklemek demektir.
Önergemin
kabulünü istiyorum. Saygılar sunuyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Devamla) - Ama öteki önergemi işleme
koymuyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Genç, o husus da şöyle,
bakınız…
KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani bir milletvekili yedi tane
önerge verebilir.
BAŞKAN – Ya verebilir, ona bir şeyim yok ama
aynı…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Madde çıkmazsa cezanın
düzenlenmesini istiyorum.
BAŞKAN – Bak, aynı madde üzerinde
şartlı önerge kapsamına giriyor. Yani böyle olmaz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şartlının anlamı
şu: Şu önergem reddedilirse şu önergem kabul edilsin.
RECEP KORAL (İstanbul) – Olmuyor böyle!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Seninle mi şey edeceğim,
Başkanla konuşuyorum.
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Tamam.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 5429 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 11- Bu Kanunun 13 üncü maddesinin
sekizinci fıkrası, bu maddenin yürürlük tarihinden önceki veri ve
bilgiler hakkında da uygulanır.”
BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu.
Sayın Serdaroğlu, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) –
Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; 281 sıra
sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 4’üncü maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri en iyi
dileklerimle selamlıyorum.
Söz aldığım 4’üncü madde,
görüştüğümüz kanunla gizliliği kaldırılan veri ve
bilgilerin geçmişe dönük olarak da gizliliklerinin
kaldırılmasını içermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye İstatistik Kanunu’nda değişiklik yapılırken
Türkiye İstatistik Kurumunun ürettiği istatistikler hakkındaki
düşüncelerimizi ifade etmeye çalışacağım. Aslında
burada ifade edeceğim düşünceler bire bir
vatandaşımızın düşünceleridir. Dolayısıyla
vatandaşımızın bizlere aktardığı bilgileri
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Biliniz ki vatandaşımız Kurumun
açıkladığı rakamlara çok fazla itibar etmemektedir.
Açıkçası Kurumun açıkladığı rakamlara kimse
güvenmiyor. Özellikle enflasyon ve açlık sınırı rakamları
kimseyi tatmin etmemektedir. Vatandaşımız İstatistik
Kurumunun rakamlarını gülümseyerek karşılıyor.
Tartışma güncel olduğu için, öncelikle
Kurumun açıkladığı açlık sınırı
rakamından bahsetmek istiyorum. Kurumun 4 kişilik bir aile için
açıkladığı 255 YTL’lik rakam tam anlamıyla komik bir
rakamdır. Sağlıklı bir kişinin alması gereken
günlük kalori miktarından falan bahsetmeyeceğim ama 4 kişilik
bir aile sadece ve sadece ekmek yese aylık harcama tutarı
TÜİK’in rakamına yaklaşıyor.
Tabii, şimdi Sayın Bakan çıkıp “Dünya
Bankasının hesaplama yöntemini kullanıyoruz.” falan diyebilir.
Dünya Bankası, açlık ve yoksulluk sınırını
belirlemek için kullandığı yöntemle sadece kendi
vicdanını rahatlatmaya, dünyada yaşanan yoksulluğu
gizlemeye çalışmaktadır. Herhâlde siz de “Dünya
Bankasının şablonunu kullanmaktayız.” diye kendi
vicdanlarınızı rahatlatmaya,
vatandaşlarımızın içinde bulunduğu fakirliği,
yoksulluğu gizlemeye çalışacaksınız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
diğer bir tartışmalı konu da Türkiye İstatistik
Kurumunun enflasyon rakamlarıyla ilgilidir. Üstelik bu tartışma
güncelliğini hiç kaybetmemektedir. Açıkladığınız
enflasyon yüzde 10, son bir yılda doğal gaza
yaptığınız zam yüzde 83, elektriğe, kömüre
yaptığınız zam yüzde 50’dir. Oysa emeklinin ve memurun
maaşına zam yaparken açıkladığınız
enflasyona göre zam yapmaktasınız. Kurum açıkladığı
bu enflasyon rakamıyla emeklinin, memurun hakkına mâni olmuyor mu?
Elektriğe, doğal gaza, kömüre yaptığınız zamlar
ise enflasyonun 5 katı, 7 katı üzerindedir.
Gübre geçen yıla göre yüzde 180 zamlandı ama
sizin enflasyonunuz yüzde 10. Ekmek 300 bin liradan 600 bin liraya
çıktı yani yüzde 100 zamlandı, sizin enflasyonunuz yine yüzde
10.
Bunları çoğaltabiliriz değerli
milletvekilleri. Dolayısıyla, bu işte bir yanlış var.
Burada ya İstatistik Kurumu yanlış ya Hükûmet yanlış
ya da vatandaşın feryadı ve yakınması
yanlış.
Değerli milletvekilleri, İstatistik Kurumunun
açıkladığı rakamlara hiç kimse gerçekten güvenmiyor.
Aslında vatandaşın Kuruma duyduğu bu güvensizlik,
doğrudan Kurumun ve Hükûmetin problemidir. Kuruma duyulan
güvensizliğe çözüm üretmek de takdir edersiniz ki öncelikle Kurumun ve
Hükûmetindir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ekonomiyle ilgili rakamlar konusunda aslında çok da iyi niyetli olmayan
yaklaşımlar sergilenmektedir. Hükûmetin
açıkladığı rakamlara bakarsak ekonomi rekor üstüne rekor
kırmakta, millî gelir tavan yapmaktadır ve her şey tozpembedir.
Ağzını açan her yetkili rakamlarla konuşmakta, üst perdeden
atıp tutmaktadır.
Bakın, ben size bir şey söyleyeyim: Tozpembe
göstermeye çalıştığınız ekonomi vatandaşın cebidir, yani cebindeki
alım gücüdür, esnafın kasasıdır, rafındaki
malıdır; emeklinin ve memurun alım gücüdür; halkın borç
yüküdür. Kısaca, vatandaşımız elini cebine
attığında TÜİK’in ve Hükûmetin çizdiği tablolarla
değil, cebindekiyle ekonominin ne durumda olduğunu hepimizden daha
iyi bilmektedir ve görmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumu son yıllarda hesaplama
yöntemlerini, baz yılları değiştirerek, rakamlara bir sürü
takla attırarak vatandaşlara doğru rakamları vermekten uzak
kalmıştır. Milletimiz ise çarşıda pazarda gerçek
durumu, gerçek krizi yaşadı, gördü ve görmeye ve yaşamaya da
devam etmektedir. Bugün foya ortaya çıkmıştır. Hiçbir
gerçek uzun süre saklanamaz değerli milletvekilleri. Siz de gerçekleri
saklayamadınız.
Bakınız, uluslararası kriz olmasaydı
biz yine bir ekonomik kriz yaşayacaktık çünkü sizin sanal ekonomik
başarınız, dış borçlanmaya, özelleştirme
gelirlerine ve yüksek faiz arayan uluslararası sıcak paranın
ülkemize girmesine, girişine bağlıydı. Hâlbuki, bir
ekonomik başarıdan söz edebilmek için istihdam ve üretim
rakamlarının artması gerekir. Sizin ekonomi politikanız
tıpkı Amerika’nın Mortgage politikası gibi ve yine
Amerika’nın sermaye politikası gibi aslında sanaldı; bizim
olmayan, kendimizin olmayan, kendimizin kazanmadığı,
üretmediğimiz bir paraya dayanıyordu; çökmesi
kaçınılmazdı ve nihayet çöktü. Şimdi bahaneniz hazır
“Amerika’da kriz oldu, bizi de vurdu.” diyeceksiniz ama gerçeğin öyle
olmadığını, sizin yanlış ekonomik politikalarınız
olduğunu bu millet öğrenmeye başladı. Bu millet, her
çarşı pazara çıktığında, evine kömür,
arabasına benzin, traktörüne mazot aldığında, elektrik
faturası ödediğinde, borç yükü arttığında, çok daha
acısı işsiz kaldığında ekonomik krizin çok daha
önce başladığını, üç dört yıldır adım
adım büyüdüğünü zaten biliyor; bizzat yaşayarak,
sıkıntılarına katlanarak, ezasını çekerek de
görüyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kriz bütün dünyaya dalga dalga
yayılırken siz üstünüze alınmadınız, uydurma
rakamlarınıza güvendiniz, tedbir almakta, önlemler paketi ortaya koymakta
da aslında geç kaldınız. Yetmedi, ümük sıkma edebiyatı
ile IMF’ye delikanlılık yapmaya da kalktınız;
“Ümüğümüzü sıktırmayız.” dediniz,
“İhtiyacımız yok.” dediniz. Yine soruyorum: Sonuç ne oldu? Sonuç
şu oldu: Bugün IMF’nin kapısında ümüğümüzü sıktırmak
için sıra beklemekteyiz. Siz IMF’nin kapısında bekledikçe
güvenilirliğiniz de darbe üstüne darbe almaktadır. Çok kısa süre
içerisinde “kara” dediğinize “ak” diyorsunuz. Bu da ekonomik
politikalarınızı günlük çıkışlarla
yürüttüğünüzün çok açık bir göstergesidir. Ekonomik krize
karşı yalancı pehlivanlığın işe
yaramadığını umarım sizler de
anlamışsınızdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz iktidarın takip ettiği
ekonomik politikaların krizle sonuçlanacağını bir
yıldır söylemekteyiz. Bir krizin geldiğini, tedbir
alınması gerektiğini bir yıldır bu kürsüden
haykırmaktayız. Kendinizi rakamların büyüsüne o kadar
kaptırmışsınız ki ne bizim sesimizi ne iş
dünyasının sesini ne uluslararası piyasanın sesini
duymadınız. Milletin sesini duymanızı zaten beklemiyorduk
değerli arkadaşlar çünkü siz milletle olan
irtibatınızı koparalı gerçekten çok zaman oldu. Milletle
olan irtibatınızı koparalı o kadar çok oldu ki 4
kişilik bir ailenin 255 lira ile bir ay geçinebileceğini
zannetmektesiniz. Evet, siz milletten kopalı o kadar uzun zaman oldu ki 4
milyon ailenin yardımlarla geçinmeye çalışmasını iyi
bir şeymiş gibi buralarda ve medyada, her yerde öve öve
anlatıyorsunuz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak Türkiye İstatistik
Kurumuna olan güven yoktur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Serdaroğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET
SERDAROĞLU (Devamla) – Kurumun güven kazanabilmesi için Türkiye
İstatistik Kanunu’nun geniş kapsamlı olarak ele
alınması, enflasyon sepetine konacak ürünlerin tekrar gözden
geçirilmesi gerekmektedir.
“Ekonomik krizin
de işsizliğin de terörün de yoksulluğun da çaresi tek
başına ama tek başına Milliyetçi Hareket Partisi
iktidarı olacaktır.” diyor, bir kez daha sizleri saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Serdaroğlu.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
buyurun.
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce
Meclisin çok değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım;
sabahtan beri konuşmacılar Kurumun… Hiçbir zaman kurumlar
tartışılmamalı, kurumların güvenilirliği
tartışılmamalı. Yani eğer bir ülkede kurumların
güvenilirliği “acaba” diye tartışılırsa o kurum hep
zarar görür ve ülke zarar görür ama kurumu kurum yapan da
çalışanlarıdır arkadaşlar. Eğer
çalışanlar kuruma inanmazsa, çalışanlar
yaptığı işe yeterince motive olmazsa o zaman kurum, kurum
özelliğini kaybeder.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, kamu adına görev yaptırıyorsunuz.
Kamu adına görev yaptırdığınız insanların
morali, motivasyonu ve bu insanların iş yapabilme
güvenilirliğinin mutlaka olması lazım. Şimdi dönüp
bakıyoruz: Bu Kurumda, 26 bölgede yaklaşık 1.650 tane 4/C’li
çalıştırıyorsunuz. Şimdi, halkla birinci derecede bu
arkadaşlarımız muhatap, dağ taş, köy köy geziyorlar.
1.650 kişi arkadaşlar. Peki, bu arkadaşlarımıza,
bunlara neler uyguluyoruz? 4/C’li arkadaşlar bunlar. Bir kurumda
4/A’lı, 4/B’li, 4/C’li, kadrolu… O zaman kurumun güvenilirliği kalmaz
arkadaşlar. Aynı işi yapan insanlar eğer farklı
farklı pozisyonlardaysa, bir şekilde farklı ücret ödüyorsan, çok
çalışanla az çalışanı ayırmıyorsan o kurumda
başarı olmaz, o kurumda verimlilik olmaz.
Yine -deminden
beri izliyorum- diyorsunuz ki: “İşte, biz otorize oluyoruz, dünyada
artık TÜİK tanınıyor.” ama bu Kurumun tüm verileri de
güvenilir olmalı. Şimdi, güven için de orada
çalışanların önce Kuruma güvenmeleri lazım. Orada
çalışan arkadaşlarım, 1.650 kişi, 4/C’li
arkadaşlar, aldıkları para arkadaşlar… Bunlar güya devlet
memuru. Senede on ay çalıştırılıyor, yıllık
izinleri yok bu arkadaşların; ayda bir gün izin yapıyorlar bu
arkadaşlarımız, bu çalışanlar, ayda bir gün. Ondan
sonra bu insanlardan verim bekliyorsunuz. Sonra bu insanlardan yeterli verim
alamadığınız zaman, kabahati Kurumda… Kurumun
başarısı tartışılıyor arkadaşlar. Siz
Kurumun başarısını, Kurumun güvenilirliğini önce
Kurumda çalışan insanların moral ve motivasyonunda arayın
arkadaşlar. Bunu çözemezseniz her zaman bu Kurumun güvenilirliği
tartışılır arkadaşlar. Devlet
çalıştırdığı insanı onurlu, şerefli,
haysiyetli çalıştırır. Siz kimseye ihale edemezsiniz
bazı şeyleri ama Türkiye’de güvenilir bir kurum olmayı
arıyorsanız, lütfen güvenilirliğin “g”sinin
tartışılmaması için önce
çalışanlarınıza bakın. Çalışanlarınızı
yeteri derece verimli kılamıyorsanız, bu
arkadaşlarımız geleceklerinden kuşku duyuyorsa, bu
arkadaşlarımız “Acaba bir sene sonra sözleşmem
uzatılacak mı?”, bu arkadaşlarımız “Bir sene sonra
acaba beni tekrar göreve alacaklar mı?”… Bu yapıdaki bir insanın
moral, motivasyonunu arkadaşlar siz düşünün. Bizim, tabii, bu konuda
biraz sonra önergemiz var arkadaşlar. Eğer TÜİK’in kurum olarak
güvenilirliği tartışılmayacaksa lütfen o
çalışanların hakkını verin arkadaşlar ve bunlar
yirmi dört saat çalışıyor arkadaş. Yirmi dört saat
yaşıyor, bu yaşamın içinde yaşıyorlar. Parça,
parça, parça şey olmaz arkadaşlarım. Ben bir kere bu konuyu dile
getiriyorum.
İkinci konu:
Tabii, burada işsizlik oranları. Önce, birinci derece bu verileri
hazırlayan kişiler sana inanmıyor, güvenmiyorsa, geleceklerinden
kuşku duyuyorsa bu arkadaşlarımın aldığı
veriler hangi… İstediğiniz kadar kurum olarak samimi olun ama bu
arkadaşlarım geleceklerinden kuşku duyuyor. O zaman bu verilerin
güvenilirliğini acaba siz düşünmüyor musunuz? Hakkını verin
bu arkadaşlarımın.
Değerli
arkadaşlar, bugün iki kanunumuz var, onun için kısa keseceğim.
Biraz sonra önergemiz var. Bu önergeyle 1.650 tane veri hazırlayan,
alanında her türlü veriyi düzenleyen arkadaşlarımın
hakkını verin. Bunu rica ediyorum.
Bir de ben bir
Beşiktaşlıyım ama bugün Fenerbahçe’nin maçı var diye
Fenerbahçe’ye de başarılar diliyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Şahsı
adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’yla ilgili şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Dün 24 Kasım
Öğretmenler Günü idi. Bu anlamda, Öğretmenler Günü’nde
öğretmenlerimizi hatırlamak, onların
sıkıntılarını paylaşmak adına birçok
konuşmacı buradan duygularını ifade etti. Ben de başta
hâlen sağ olan ilkokul öğretmenime ve bütün öğretmenlere buradan
saygılar sunuyorum, onların hayatlarının daha iyi
olmasını temenni ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 4’üncü maddede “5249
sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.” ifadesi bulunuyor. Geçici maddede “Bu Kanunun 13’üncü
maddesinin sekizinci fıkrası, bu maddenin yürürlük tarihinden önceki
veri ve bilgiler hakkında da uygulanır.” deniliyor, yani
kapsamını daraltmış 4’üncü madde. Bununla ilgili 13’üncü
maddenin sekizinci fıkrasına baktığımızda,
“Dış ticaret istatistiklerinde dolaylı tanımlama ile gizlilik
kapsamına giren veriler için bu gizlilik hükümleri, istatistikî birimin
kendisine ait verinin gizlenmesini talep eden yazılı başvurusu
halinde uygulanır.” ifadesi var.
Kanunun
gerekçelerine baktığımızda “Ulusal ve uluslararası
alanda kullanıcısı çok olan dış ticaret istatistikleri
gibi verilerin önemli bölümü, 5429 sayılı Kanun’da belirtilen gizli
veri tanımı içerisine girmektedir. Bu durumda, gizli veri
tanımı içerisine giren istatistiklerden resmî ve özel kurumlardaki
yöneticiler, iş dünyası, bilim adamları ve
araştırmacılar gereği gibi yararlanamamaktadır.
Dolayısıyla yukarıda belirtilen sakıncaları ortadan
kaldırılmasına yönelik bir düzenlemenin yapılması
ihtiyacı ortaya çıkmış bulunmaktadır.” deniliyor.
Ancak bu 4’üncü
maddeyle yürürlük tarihinden önceki bu verilerin bu kapsamda
değerlendirilmesi öngörülüyor. Yani bu bilgiler güncelliğini
yitirdikten sonra, üç beş yıl geçtikten sonra da mı yine böyle
bir geçici madde ilave edilecek, bunu da iyi değerlendirmek lazım
diye düşünüyorum.
Tabii Türkiye
İstatistik Kurumunun genel anlamda birtakım
sıkıntıları paylaşılmak, konuşulmak varken
veya bugün Türkiye'nin birçok meselesi, birçok problemi varken bu kanunun
önceliği var mıydı yok muydu, onu da iyi düşünmek
lazım diye buradan ifade etmek istiyorum.
Yine Türkiye
İstatistik Kurumunun yaptığı bu
araştırmaların, özellikle enflasyon verilerinin birçok
insanı yakından ilgilendirdiğini, memur maaş
artışlarının, emekli maaş artışlarının
da bu verilere göre değerlendirildiğini düşünürsek, bu
İstatistik Kurumunun bu verileri ortaya koyarken daha dikkatli, daha
hassas, daha objektif kriterlere göre yapması gerektiğini
düşünüyorum.
Artık,
Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine bu anlamda güven
kalmadığı, daha açık ve net bir şekilde ifadesiyle,
eğer son yıllarda yapılan kira sözleşmelerine
bakılırsa -ki bundan önceki kira sözleşmelerinin genelinde
“Enflasyon oranında artırılır.” ibaresiyle yıllık
artışlar belirtilirdi ama- artık bu kira kontratlarında
“Enflasyon artı yüzde 5, yüzde 10” gibi ifadeler görmektesiniz.
Dolayısıyla, artık, Türkiye İstatistik Kurumunun bu
verilerinin bu anlamdaki güvenilirliğinin kalmadığının
hayattaki uygulamalarını da hep birlikte görüyoruz.
Yine,
işsizlik verilerine, işsizlik rakamlarına
baktığımızda, özellikle benim bölgem olan, seçim bölgem
olan Bursa’daki son yıllardaki işten çıkarılmalara
baktığımızda, bu verilerin, önümüze konulan verilerin
yapılan istatistiklerinin ne kadar doğru olduğunu iyi
düşünüp iyi değerlendirmek lazım diye düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Özellikle son
aylarda bu gelişen krizle birlikte Bursa’daki çıkarılan bunca,
binlerce, hatta on binleri bulan… Şöyle ifade edeyim: Son on ayda, birinci
ay ile onuncu ay arasındaki işten çıkarılan işçi
sayısı 30 bini geçmiş durumda. Ekim ayındaki
çıkarılan işçi sayısı da 5 bini geçmiş durumda.
Bütün bu veriler ortaya konduğunda, yine yıl sonu istatistiklerine
baktığımızda, bu gelişen olaylar ile bu
istatistiklerin birbirini tutmadığını hep birlikte
göreceğiz.
Bu kanunun
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Hepinize
saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Başka söz
talebi? Yok.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Ural,
buyurun.
KADİR URAL
(Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Türkiye
İstatistik Kurumu rakamlarıyla enflasyonu yüzde 9-10 olarak
gösteriyorsunuz. Vatandaştan faiz isterken yüzde 25-30 olarak
istiyorsunuz. Ya İstatistik Kurumu bilgileri yanlış ya da
vatandaştan istediğiniz bu faiz oranlarıyla Türkiye Cumhuriyeti
devletine tefecilik yaptırıyorsunuz.
İkinci
sorum: TÜİK tarafından hazırlanan 255 milyonluk açlık
sınırını nasıl belirlediniz? 4 kişilik aileye ne
yedireceksiniz? 255 milyon lira ile geçinecekler. Kendileri, yani bu TÜİK
rakamlarını hazırlayanlar bu rakamın 4 katını
alsalar, yani 1 milyar lira da alsalar Ankara’da geçinebiliyorlar mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ural.
Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bir önceki sorumda
kullandığım “Kuruma olabilecek siyasi müdahaleleri” ifadesi
sanırım tarafınızdan “Siyasi müdahale
yapıldığı” şeklinde
anlaşıldığı gerekçesiyle talihsiz bir beyan olarak
değerlendirilmiştir. Hâlbuki 5429 sayılı Kanun’un
16’ncı maddesinde Kurumun Başbakanlığa bağlı
olduğu, Başbakanın, Kurumun yönetimiyle ilgili yetkilerini,
gerekli gördüğü takdirde, bir devlet bakanı vasıtasıyla
kullanabileceği, 17’nci maddesinde bilimsel ve teknik yönden özerk
olduğu, 56’ncı maddesinde de Kurumdaki üst düzey yöneticilerin
atamalarının Başkanın önerisi üzerine müşterek
kararnameyle atanacağı hükümleri yer almaktadır. Bu durumda
Kurumun bağımsızlığını yüce Meclisin ve
kamuoyunun takdirine bırakıyorum, tabii ki sizlerin de takdirine
bırakıyorum. Kurumun Başbakanlığa bağlı
olması yerine, ilgili veya ilişkili bir kurum olması Kurumu daha
özerk bir yapıya kavuşturmaz mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Işık.
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
elbette siyasi yaklaşım konusunda benim söylediklerimin
yanlış anlaşılıp
anlaşılmadığını gündeme getirmek istemiyorum. Çok
net ve çok açık şeyler söyledim. Kurum özerktir,
bağımsızdır. Dolayısıyla, son derece kritik bir
rol ve fonksiyon oynadığı için de böyle olması gerekir.
Yapılan konuşmalara, yine aldığım
notlar çerçevesinde birkaç özel konuda cevap da vermek istiyorum.
Saygıdeğer milletvekillerinin, elbette tümü değil ama
bazılarının, saygın bir kamu kuruluşuna doğrudan ya
da dolaylı, küçük düşürücü, hakaret edici ifadelerini bu Meclis
çatısı altında da uygun bulmuyorum. “Üretim ve istihdamın
artmadığı” şeklinde bir algılamayı, yine
ısrarla bütün dünyanın kullandığı, Türkiye’deki
ekonomik birimlerin de kullandığı rakamlar bazında
açıklamak isterim. Üretim açısından
bakıldığında, yine dolar ve YTL olarak ifade etmek isterim,
hangi rakam uygun denirse o rakama göre bakılabilir.
Cari fiyatlarla ve sabit fiyatlarla ve dolar cinsinden 2002
ve 2007 yılı mukayeselerine bakıldığında, cari
fiyatlarla 1999’da 75 milyar YTL’den 101 milyar YTL’ye, sabit fiyatlarla
350’den 853’e, dolarla ise 230 milyardan 656 milyar dolara
çıkmıştır. Dolayısıyla, üretimin
artmadığı konusu en azından rakamları yorumlama
konusundaki farklı bir algılamadan kaynaklanıyor.
İstihdamın artmadığı konusunda da yine açık
şekilde, istihdam edilenlerin 2002 yılında 21 milyon 354’ten 22
milyon 509’a çıkmış olması istihdamın da arttığını
gösteriyor.
Değerli milletvekilleri, alım gücü, emekli ve
memurun alım gücüyle ilgili de, alım gücünün
artmadığı, bu rakamların en azından farklı bir
tablo çizdiği konusunda da yine bir iki rakam vermek istiyorum: Çok
detaylı bütün çalışan personelin net satın alma gücünü değil
ama standart net asgari ücretlinin satın alma gücüyle ilgili beş tane
kritik tüketim maddesinden bahsedeceğim. Yine 2002 Aralık ve 2008
Ekim tarihi itibarıyla değişim oranlarını vermek
istiyorum: Makarnada değişim oranı, satın alma gücü yüzde
26,9 artmıştır; dana etinde yüzde 43 artmıştır;
sütte 84,3; peynirde 38,1; toz şekerde 82,1 ve zeytinde de 33,5
artmıştır. Dolayısıyla, verdiğim
yatırım, üretim, istihdam konularının
dışında olarak da net asgari ücretlinin satın alma
gücündeki artışlar da böyle bir seyir izlemiştir.
İlave
olarak, gelir gruplarına ilişkin göstergeler konusunda da yine
istatistik çerçevesinde üç tane önemli rakamı paylaşmak istiyorum:
Bir tanesi, ortalama en düşük ve en yüksek memur
maaşlarının yine 2002 yılı sonu ve 2008 son
zamları, ağustos zamları itibarıyla
bakıldığında ortaya çıkan tablo çok net: En yüksek
memur maaşında artış oranı reel olarak eksi 13,7; en
düşüğünde 57,3; ortalamada da 29,8’dir. Sadece bu rakamlar, gelir
dağılımı konusunda da Adalet ve Kalkınma Partisinin
son derece hassas ve tutarlı politika izlediğini göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, özellikle vurgulanan bir iki noktada çok hayati önemi
gördüğüm bazı şeyleri söylemek istiyorum. Ekonomik ve istatistik
ifadeyle, en azından ortaklaşa kullandığımız veri
ve bilgiler setinde farklı sonuç elde ediyor isek bunun bence iki nedeni
vardır: Bir tanesi, yine ekonomik ve istatistik tanımlarla bir
“algılama aldanımı” söz konusudur. Bunun da iki nedeni olabilir:
Değişim ve dönüşümü mutlaka krize eklemleme çabasının
ortaya çıkarttığı bir sonuçtur.
TÜİK’in veri
ve yayınlarının da yeteri kadar
okunmadığını, yorumlanmadığını
saygıyla arz ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
KADİR URAL
(Mersin) – Sorularımıza cevap alamadık Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Onlara da
yazılı cevap vereceğim.
KADİR URAL
(Mersin) – Yazılı verirseniz iyi olur. Yani, sorduğumuz soruya
cevap alamadık. Hayret bir şey!
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarıya bir geçici madde eklenmesine ilişkin önerge
vardır.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 281 sıra sayılı kanun tasarısının 4.
maddesine aşağıdaki geçici 12. maddenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Tayfur
Süner Ramazan Kerim Özkan
Malatya Antalya Burdur
Kemal
Demirel Abdullah
Özer Ali Koçal
Bursa Bursa Zonguldak
Atila Emek
Antalya
Geçici Madde: 12
– Ayrıca, Kurumda hâlen çalışanlardan 4/C kapsamında
olanlar, 2 ay içerisinde başvurmak koşulu ile 4/B’ye geçirilir.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge sahipleri…
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurum çalışanlarının moral ve motivasyonunu
sağlayarak verilerin daha düzeyli elde edilmesi amacıyla.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
5’inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5 - Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Madde üzerinde intikal etmiş söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
6’ncı
maddeyi okutuyorum:
MADDE 6 - Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Madde üzerinde bize intikal etmiş söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..: Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Milletimiz,
TÜİK ve çalışanları için hayırlı olmasını
diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, İskân Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu’nun görüşülmesine başlıyoruz.
2.- İskân Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/539) (S. Sayısı: 251)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sırada yer alan, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4
milletvekilinin, Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve
Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4
Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve
Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları
Raporları (2/224, 1/545) (S. Sayısı: 229)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü
sırada yer alan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S. Sayısı: 236)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş
Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya
Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları
Raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş
Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya
Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/397) (S. Sayısı: 242)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı
sırada yer alan, Avrupa Topluluğunun Rekabet Edebilirlik ve Yenilik
Çerçeve Programının (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel
Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda
Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Avrupa Topluluğu Rekabet Edebilirlik ve Yenilik
Çerçeve Programının (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel
Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda
Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/596) (S.
Sayısı: 271)(x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, komisyon raporu 271 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın söz talebi vardır.
Sayın
Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Gündemimizin 6’ncı sırasında yer alan, Avrupa Topluluğunun
Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının Girişimcilik
ve Yenilik Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı
Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla
selamlarım.
Hatırlayacağınız
üzere, 22 Ekim 2008 tarihinde bu
anlaşmanın bir an önce gerçekleştirilmesi konusunda bir gündem
dışı söz talebim olmuş ve siz değerli yüce Meclis
üyelerine de bu konunun önemini aktarmaya çalışmıştım.
O nedenle, konuyla ilgili çok fazla vaktinizi almak istemiyorum. Ancak,
özellikle bu tasarının bir an önce yasalaşması durumunda
ülkemizin 2008 yılı içerisinde -yani bu yıl sonuna kadar-
değişik üniversitelerimizden toplam Avrupa Birliği Fonu’ndan
desteklenmek üzere sunulmuş olan yedi tane projenin 12 milyon avro
bütçesinin 6 milyon avroluk kısmı kurtarılmış
olacaktır. Bu nedenle, şu önümüzdeki bir aylık sürede eğer
proje sahibi değerli bilim adamları konuyu takip eder ve bu
onaylanmadan sonra bu işi kovalarlar ise ülkemiz bu yıl 6 milyon
avroyu Fon’dan kullanarak kazanmış olacaktır. O nedenle,
tasarı oldukça önemli. Bu nedenle, gerek iktidar partisi grup başkan
vekillerine gerekse muhalefet partileri grup başkan vekillerine
göstermiş oldukları bu anlayışlarından dolayı
huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Projelerin hazırlanmasında ve toplam
12 milyon avro ile bir başlangıç adımının
atılmasında emeği geçen tüm öğretim üyelerini de
huzurlarınızda kutluyor, tasarının ülkemize hayırlara
vesile olmasını dileyerek saygılarımı sunuyorum. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Işık.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
AVRUPA TOPLULUĞUNUN REKABET EDEBİLİRLİK
VE YENİLİK ÇERÇEVE PROGRAMININ (2007-2013)
GİRİŞİMCİLİK VE YENİLİK ÖZEL
PROGRAMINA TÜRKİYE
CUMHURİYETİNİN KATILIMI KONUSUNDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ
İLE AVRUPA TOPLULUĞU ARASINDA MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 12
Şubat 2008 tarihinde Brüksel’de imzalanan “Avrupa Topluluğu’nun
Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programı’nın (2007-2013)
Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin
Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu
Arasında Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Avrupa Topluluğunun Rekabet Edebilirlik ve
Yenilik Çerçeve Programının (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik
Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda
Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın yapılan açık oylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 196
Kabul : 196 (x)
Böylece,
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Ülkemize
hayırlar getirmesini diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 7’nci sırada yer alan, Kuzey Atlantik
Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin
Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
7.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/654) (S. Sayısı: 299)
(xx)
BAŞKAN -
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
299 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz talebi yoktur.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA HIRVATİSTAN
CUMHURİYETİNİN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-(1) 9
Temmuz 2008 tarihinde Brüksel’de imzalanan Kuzey Atlantik
Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin
katılımına ilişkin protokolün onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2 (1)- Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN -
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3 (1)- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN -
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için iki
dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Kuzey Atlantik
Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin
Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama
sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 203
Kabul : 202
Ret : 1 (x)
Hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, son kanun tasarımıza geldik. Bir
iki dakika içerisinde inşallah bitireceğiz.
Kuzey Atlantik
Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
8.- Kuzey Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/655) (S. Sayısı: 300)
(xx)
BAŞKAN –
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
300 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Kürşat Atılgan’ın söz talebi vardır.
Sayın
Atılgan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kuzey Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum
ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin uluslararası alanda ortak güvenlik ve savunma
iş birliğinin temel örgütü olan ve şemsiyesi olan NATO’nun
genişlemesinin bir parçası olarak Arnavutluk ve
Hırvatistan’ın bu ittifaka dâhil edilmesi, bölgemiz ve dünya siyaseti
açısından önemli bir gelişmedir.
Her şeyden evvel, ben burada, Kuzey
Atlantik İttifakının yani NATO’nun tarihsel misyonuna ve
işlevine kısaca değinmek istiyorum.
Çok iyi
bildiğiniz üzere, bugünün devletler sisteminin temelleri, 1648’de
Avrupa’da Otuz Yıl Savaşları’nı sona erdiren Vestfalya
Anlaşması’yla atılmıştır. Aslına
bakılırsa, bu durum, bizlere Romalı tarihçi yazar Publius
Flavius Vegetius’un bilindik “Barış istiyorsanız savaşa
hazır olun.” Vecizesini hatırlatmaktadır. Öyle ki içinde
yaşadığımız bu çağ da savaşların bir
ürünüdür ve Fransız Devrimi sonrasının Napolyon
Savaşları (1800-1815), 1870 Sedan Savaşı, Birinci Dünya ve
İkinci Dünya Savaşları ve soğuk savaş
yılları, uluslararası sistemin bugünkü hâliyle
oluşmasının en önemli nedenleridir. Hegelci bir mantıktan
dünya tarihi ve uluslararası sistemin görünümü ve doğası bu
şekilde tarif edilebilir. NATO’vari kolektif güvenlik şemsiye
örgütleri de yine bu sistemin doğal bir sonucu olarak ortaya
çıkmışlardır.
İkinci Dünya
Savaşı sonrasının devletler sisteminde, Batı
kampının güvenliği ve ideolojik anlamda liberal demokratik
dünyanın savunucusu olarak ortaya çıkan NATO’nun, yaklaşık
altmış yıldır bu görevi başarıyla
sürdürdüğünü, Varşova Paktının dağılmasıyla
ve soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte Atlantik Avrupa-Avrasya
havzasının savunma ve güvenliğinin yegâne örgütü hâline
geldiğini görüyoruz. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’nin savunma ve
güvenliğinin temel örgütü ve şemsiyesi NATO olarak
tescillenmiştir. Ancak dünya, 1950-1990 döneminin dünyası
değildir. Geçtiğimiz elli yıldaki güvenliğimizdeki
rahatlık, önümüzdeki elli yılda olmayacaktır. Bu gerçeği
bilerek, her şeyin önünde gelen güvenlik stratejimizi ve savunma sanayi
politikamızı bugünün dünya koşullarında yeniden
düşünmek zorundayız. Kore Savaşı sonrasından beri bu
İttifaka dâhil olan ülkemizin, soğuk savaş yıllarında
olduğu gibi bugün de küresel politikalara yön vermek ve taraf olmak
adına NATO genişlemesine ve az önce sözünü ettiğim misyonun
yerine getirilmesindeki önemi gün geçtikçe artmaktadır.
Sahip olduğu
jeopolitik konumu ve tarihsel derinliği, Türkiye’yi, hem NATO hem de Avrupa
Birliği benzeri diğer Batılı kurumlar için iş
birliği yapılması gereken öncelikli bir ülke hâline getiriyor.
Tam bu noktada Türkiye, elinde bulundurduğu bu hayati dış
politika kozlarını çok iyi oynamalı ve realist bir dış
politika inşa edebilmelidir. NATO’nun Balkanlar ve Kafkaslar’daki
coğrafyada genişleme arzusu da ülkemiz için yeni bir fırsat
olabilir. NATO’nun yeni bir uluslararası sisteme bu kez savaşlar
yoluyla değil de temel bir paradigma etrafında başarma iddiasının
yerine getirilmesinde bana göre en kilit ülke Türkiye’dir.
NATO’nun 21’inci yüzyılda üzerinde ehemmiyetle
durduğu iki konu vardır. Bunlardan birincisi, soğuk savaş
sonrasında İttifakın rolünün ne olacağına dair
yapılan tartışmalardır. Yeni stratejik vizyon olarak
tanımlanan bu konu, özellikle 11 Eylül sonrası dönemde ve bilhassa da
NATO’nun Afganistan operasyonuyla beraber fazlaca tartışılmaya
ve sorgulanmaya başlanmıştır.
Şu an için görünen durum, küresel teröre
karşı İttifak ülkelerinin paralel politikalar sergilemesinin,
büyük küresel sorunlar karşısında eş güdümle hareket
edilmesinin, insan hakları, serbest piyasa, demokrasi ve özgürlükler gibi
Batılı değerlerin İttifakının tüm etki
alanında ve dışında teşvik edilerek
yaygınlaştırılmasının NATO’nun yeni stratejik
vizyonunun temel paradigmasını oluşturmaktadır.
Başka bir
ifadeyle, NATO’nun soğuk savaş sonrasında çıkan yeni
stratejik vizyonu, şimdiye kadar uluslararası sistemin savaşlar
yoluyla inşa edilen doğasına meydan okuyarak, bir temel
değerler silsilesi etrafında uluslararası sistemi yeniden
şekillendirmeyi, daha barışçıl bir yolla
gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. NATO’nun geleceği de bu
stratejik ve tarihî misyonu yerine getirip getiremeyeceğiyle yakından
ilgilidir.
Değerli
milletvekilleri, dünyada kurulan her yeni düzen mutlaka büyük savaşlardan
sonra olmuştur. Napolyon Savaşları (1810-1815), daha sonra Sedan
Savaşı yeniden bir dünya düzeni kurulmasına, Birinci Dünya
Savaşı yeni bir dünya düzeni kurulmasına, İkinci Dünya
Savaşı yeni bir dünya düzenine sahne olmuştur.
Bugün için
insanlık büyük bir savaşa gitmeden yeni bir dünya düzeni kurmaya
çalışmaktadır; gidip gitmeyeceği çok belli değildir.
Dünya aslında yeni dünya düzenine giderken, Birinci Dünya
Savaşı’nda ölen insandan daha fazla insan soğuk savaş
sonrası ölmüştür. Aşağı yukarı, soğuk
savaş sonrası yeni dünya düzeni oluşturulmasında 2 milyon
insan ölmüş bulunmaktadır savaşlarda. Bunun da büyük
çoğunluğu bizim etrafımızda cereyan etmiştir.
İşte NATO, bu yeni dünya düzenine savaşsız geçişi
sağlamaya çalışan önemli bir güvenlik örgütüdür ve bizim de
içerisinde çok ağırlıklı olarak yer
aldığımız bir örgüttür.
Ayrıca,
ikinci olarak, NATO’nun genişlemesi AB’nin genişlemesiyle paralel
seyretmekte ve neredeyse örtüşmektedir. Balkanların ileride NATO’ya
ve AB’ye üyeliği, Avrupa savunması ve güvenliği kapsamında
zaruri görülmektedir. Bugün üzerinde konuştuğumuz Arnavutluk ve
Hırvatistan zaten üyelik aldılar. Makedonya’nın,
Yunanistan’ın ismine karşı çıkması nedeniyle, bunlarla
beraber üyelik alması söz konusuydu, ancak NATO’da, bilindiği gibi,
her şey ittifakla karar alındığı için
Makedonya’nın üyeliği ileriye atılmak zorunda
kalmıştır.
Bosna-Hersek ve
Karadağ’la ilgili hususlar gündemi meşgul etmekte ve bu ülkelerin
durumu biraz da etrafındaki ülkelerin durumlarıyla ilintilidir. Bir
tek Balkanlar’da Sırbistan kalmıştır endişe
kaynağı olarak ve bu, endişe kaynağı olmaya da devam
edecek gibi görünüyor. Sırbistan’ın savaş suçları ve insan
hakları ihlalleri hem AB hem de NATO üyeliği bağlamındaki
genişlemeyi sekteye uğratmaktadır. Ekim 2000’deki yönetim
değişikliğiyle birlikte Sırbistan’da olumlu gelişmeler
yaşanmaya başlanmış ise de son zamanlarda Kosova sorunu bu
ülkeyi Batı’dan uzaklaştırmaktadır. Sırbistan, NATO üyesi
ülkelerin Kosova’nın bağımsızlığını
desteklemiş olması üzerine, şimdilik üyeliği
reddetmektedir. Sırbistan’da kamuoyu da yüzde 80 oranında NATO
üyeliğine karşıdır. NATO’ya karşı böyle bir
tavır sergileyen Belgrat, Kosova konusunda kendisini destekleyen
Moskova’ya daha yakın durmaya çalışıyor. Aralık 2006
yılında Barış İçin Ortaklık Programı’na
katılan ve bölge dengesi açısından önemli bir ülke olan
Sırbistan ile ilişkilerin nasıl pekiştirileceği de
önümüzdeki günlerde gündemi bir hayli meşgul edecek konular arasında
değerlendiriliyor.
Diğer
taraftan, genişlemenin bir diğer yanı da Avrupa’nın
uzağındaki ülke ve bölgelerle ilgilidir. Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı Bush, geçtiğimiz yıl, Güney Kore,
Japonya, Yeni Zelanda ve Avustralya’ya İttifakın kapılarının
açık olduğunu belirterek, NATO’nun okyanustan okyanusa, yani Atlantik’ten
Pasifik’e kadar uzanan bir güvenlik örgütü olması yönündeki arzusunu dile
getirmiştir. Ancak NATO’nun böylesi ütopik bir birliktelik
gerçekleştirebilmesi, her şeyden önce Avrupa bölgesindeki
genişlemenin başarıya ulaşması, Rusya’yla olan
ilişkilerin çetrefil konumunun aşılabilmesi ve Afganistan gibi
kritik bölgelerde yürüttüğü harekâtların bundan sonraki seyriyle
paralel olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bütün bu bilgiler ışığında ve
bilhassa NATO’nun genişleme perspektifinden
bakıldığında, Balkanlar ve daha geniş anlamıyla
Güneydoğu Avrupa konusu bir hayli önem kazanmıştır.
Türkiye'nin savunma stratejisinin asli unsuru ve örgütü olan Kuzey Atlantik
İttifakı yani NATO…
Bükreş
Zirvesi, bildiğiniz gibi, 2-4 Nisan 2008 tarihlerinde, yani
geçtiğimiz ilkbaharda yapılmıştır. Bu zirveye devlet
ve hükûmet başkanları katılmıştır. NATO’nun
güneydoğu uzantılı genişleme bağlamında önemli
kararlar alınmıştır.
Bükreş
Zirvesi, 1949’dan bu yana gerçekleştirilen en geniş
katılımlı bir zirve olmuştur. 26 NATO’ya üye devlet
başkanı, 23 BİO kapsamındaki ülke devlet başkanı,
Afganistan’a NATO ülkeleri haricinde asker gönderen 13 ülke devlet ve hükûmet
başkanları, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve Dünya
Bankası Başkanı katıldı. Türkiye ise zirveye
Cumhurbaşkanı düzeyinde katılırken,
Dışişleri ve Millî Savunma Bakanları
Cumhurbaşkanına eşlik ettiler, ayrıca NATO Parlamenterler
Asamblesi Başkanı Sayın Vahit Erdem de göstermelik olarak bu toplantıya
davet edildi, ancak daha sonra fazla katılamadı.
Dolayısıyla, bu Meclisin Türkiye’yle ilgili çok önemli kararlar
alınan Bükreş Zirvesi’yle ilgili ne kadar bilgisi olduğunu da
merak ediyorum. Burada savunma konuları çok dikkatli bir şekilde bu
Mecliste tartışılmamaktadır.
Ancak “yeter”
diyen arkadaşa da söylemek istediğim bir konu vardır. Az önce bu
taraftan “yeter” diye bir ses geldiği için söylüyorum. Dünyadaki
gelişmiş ülkelerdeki meclisler savunma konularına son derece
iştirak etmektedirler ve ülkelerin savunmasının ana
stratejilerini çizmektedirler.
Dolayısıyla,
ben, bu Meclisin savunma konularına biraz daha
ağırlıklı olarak dikkat etmesini ve ülkemizi savunma
alanında ilgilendiren toplantılarda çıkan kararları da bir
şekilde bu Mecliste gündeme getirerek bilgi verilmesini özellikle istirham
ediyorum, çünkü alınan kararlar, Bükreş kararları, maalesef,
Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı seviyesinde
kalmıştır; bu Mecliste, bu Bükreş kararlarıyla,
Türkiye’yi de yakından ilgilendiren Bükreş kararlarıyla hiç
kimsenin bilgisi olmamıştır, sadece ve sadece Milliyetçi Hareket
Partisinde yirmi beş-otuz dakikalık benim verdiğim bilginin
dışında.
Dolayısıyla,
Meclisi savunma konularında biraz daha ciddiyetle göreve davet
ettiğimi de burada itiraf etmek istiyorum. Burada alınan kararlar,
NATO’nun genişlemesi, Afganistan’a ilave muharip unsur gönderilmesi… Ki bu
doğrultuda daha sonra Türkiye'nin Kuzey Irak’ta yaptığı
operasyonda Kuzey Irak’a daha fazla asker gönderilmesi için gelen Amerika
Birleşik Devletleri operasyonun yarım kalmasına sebep
olmuştur, çünkü Türkiye, Afganistan’a kuvvet göndermeyeceğini
söylemiştir, onlar da Kuzey Irak’a yaptığımız
operasyonun karşılığı Afganistan’a kuvvet
istemiştir, gelen heyetlere gönderilmeyeceği söylenmiştir ve
operasyonlar, yani PKK’ya karşı yapılan operasyonlar neticesiz
bir şekilde erkenden bitirilmek
zorunda kalmıştır.
Benim burada
söylemek istediğim, mutlaka ve mutlaka bu Meclisin savunma konularına
ve güvenlik konularına daha fazla eğilmesi ve ülkenin
savunmasını ve geleceğini ilgilendiren bu konuları gecenin
on buçuğu da olsa daha dikkatli bir şekilde izlemek herhâlde
görevlerimiz arasında olsa gerekir.
Evet, NATO’nun
değişim ve dönüşümü, küresel ve bölgesel güvenlik sorunları
konusunda stratejik kararların alındığı 50 maddeden
oluşan zirve bildirgesi NATO’nun geleceği ve uluslararası
politikadaki sorunlar hakkında ittifakın rotasını
belirleyecek önemli ipuçları vermektedir.
Zirvenin sonuç
bildirisindeki 2’nci maddede, NATO, Balkanlarda genişlemeye devam ederek
ve Avrupa-Atlantik güvenliğini güçlendirme temelinde Arnavutluk ve
Hırvatistan’a üyelik daveti kararı almıştır. NATO’nun
Balkanlardaki varlığının 1950’li yılların
başına kadar geriye gittiği söylenebilir ve 1952
yılında Balkanların önemli iki ülkesi olan Yunanistan ve Türkiye
NATO’nun güney kanadını oluşturacak şekilde NATO’ya
alınmıştı.
Berlin
Duvarı’nın yıkılmasından sonraki dönemde, NATO
Balkanlara barış gücü birliklerini göndermiş, Bosna
Savaşı yıllarında Sırplara yönelik hava
müdahalelerinde bulunmuş, Romanya ve Bulgaristan’ı ittifak
üyeliğine almıştır. Hırvatistan ve Arnavutluk’un NATO
üyeliğine davet edilmesi, Makedonya’ya üyelik kapısının
açık bırakılması ve Kosova’nın
bağımsızlığının tanınması ise
NATO’nun Balkanlardaki gelecek stratejisinde ne denli kararlı
olduğunu göstermektedir.
Genişleme
konusunda daha önce Üyelik Eylem Planı’na dâhil edilen Hırvatistan,
Arnavutluk ve Makedonya’nın üyeliğe alınması ile Ukrayna ve
Gürcistan’ın Üyelik Eylem Planı’na alınması vardı. NATO’nun nihai üyeliğine giden yol olan
Üyelik Eylem Planı’na dâhil olan Hırvatistan, Arnavutluk ve
Makedonya’dan ilk ikisi üyeliğe davet edildiler. Üçüncüsü ise, yani
Makedonya ise, Türkiye ile çok yakın ilişkileri olan, Türk nüfusunu
da barındıran Makedonya ise, Yunanistan’ın, Makedonya’nın
anayasal ismi olan Makedonya ismiyle NATO’ya girmesine karşı
koyduğu rezerv nedeniyle ileri bir tarihe atılmıştır.
İsminin değiştirilmesi istenmiştir. Nasıl hallolacak?
Önemli konulardan biridir gelecekte.
Gürcistan ve
Ukrayna’nın Üyelik Eylem Planı’na alınması ise
Avrupalı bazı NATO üyelerinin Rusya’yı daha fazla ajite etmemek
adı altında ileri sürdükleri gerekçe nedeniyle ileri bir tarihe
bırakılmıştır. En son Gürcistan’daki olaylardan sonra
da bu iki ülkenin NATO’ya alınması ileriye atılan önemli bir
süreci teşkil etmektedir ve NATO-Gürcistan-Ukrayna ilişkileri de
ciddi boyutlarda NATO’yu meşgul edecek önemli bir konudur.
3,5 milyonluk
Arnavutluk ile 4,5 milyonluk Hırvatistan’ın NATO üyeliğine davet
edilmesi, Balkanların güvenliği ve bölgenin Avrupa Atlantik güvenlik
şemsiyesine dâhil edilmek istenmesinin bir ürünüdür. Kosova’nın
bağımsızlık ilanından sonra Balkanlarda
Arnavutları en çok sevindiren haber Arnavutluk’un NATO üyeliğine
davet edilmiş olmasıdır. Bir NATO üyesi olarak Arnavutluk’un
yeni doğmuş Kosova devletinin güvenliğinin korunmasında
daha fazla katkılar sunabileceği düşünülmektedir.
Bu açıdan
bakıldığında, Arnavutluk ve Kosova gibi Balkan ülkeleriyle
yakın bağlara sahip olan Türkiye için bu ülkelerin NATO
ittifakına dâhil edilmesi önemli bir kazanç olacaktır. Ülkemiz
NATO’nun açık kapı politikasını desteklemekte ve
barış ve istikrarın tesiri için bölgesel yaklaşmalara önem
vermektedir. Bu doğrultuda Türkiye,
Balkan ülkelerinin NATO’ya katılımlarını bölgesel
istikrara katma değer sağlayacağı gerekçesiyle
desteklemiştir ve Balkanları her zaman dikkatli olunması gereken
bir bölge olarak algılamıştır.
Türkiye,
Bükreş Zirvesi’nde üç aday ülkenin birlikte NATO’ya katılma, davet
edilmesinden yana tavır koymuştur. NATO’nun genişleme dalgası
çerçevesinde Türkiye, Ukrayna ve Gürcistan’a da onları soğutmayacak
bir tavırla teşvik edici mesajlar verilmesinden yana tavır
konulmasını her platformda dile getirmiştir.
Türkiye,
yakın kara havzasının bir parçası olan Balkanlardaki
gelişmelere kayıtsız kalamaz. Dolayısıyla Balkanlarda
Türkiye için hazır duran fırsatları kovalamak ve doğacak
olumsuz şartlara karşı da önlemler almak temel bir mesele
olmalıdır. Unutulmamalıdır ki Türkiye'nin Balkanlardaki
etkinliği ve performansı, dünya siyasetindeki konumu ve
ağırlığını da büyük ölçüde belirleyecektir. Bu
açıdan bakıldığında hem Arnavutluk hem de
Hırvatistan’ın NATO üyeliği Türkiye'nin genel Balkan
politikasına aykırı olmayıp aksine, tarihî ve kültürel
bağları bulunan bu ülkelerle olan ilişkilere olumlu katkı
sağlayacağı gibi bölgenin bir barış ve istikrar
adasına dönüşmesinde önemli bir adım olarak
algılanacaktır.
Bu
düşüncelerle her iki ülkenin de NATO’ya katılımının
hayırlı olmasını diliyoruz, dünya barışına
katkı sağlamasını ve Türkiye'nin Balkanlardaki rolünün
artmasına vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA ARNAVUTLUK
CUMHURİYETİNİN
KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ
UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 9
Temmuz 2008 tarihinde Brüksel’de imzalanan “Kuzey Atlantik Antlaşmasına
Arnavutluk Cumhuriyeti’nin Katılımına İlişkin
Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, 300 sıra sayılı Kuzey Atlantik
Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonuçlarını açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 216
Kabul : 216 (x)
Ülkemiz için
hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, 9’uncu sırada yer alan, Engellilerin Haklarına
İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
9.- Engellilerin Haklarına İlişkin
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Ka-nun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/567) (S.
Sayısı: 227)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
10’uncu
sırada yer alan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerini başlayacağız.
10.- Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
11’inci
sırada yer alan, Posta Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
11.- Posta Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/491) (S. Sayısı: 230)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
12’nci
sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 milletvekilinin; Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 milletvekilinin; Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
13’üncü
sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
13.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
14’üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti
Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak
Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
14.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap
Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca
Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman
ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543)
(S. Sayısı: 263)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
15’inci
sırada yer alan, Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
15.- Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/526) (S.
Sayısı: 218)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
16’ncı
sırada yer alan, Asya-Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü (APSCO)
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
16.- Asya-Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü
(APSCO) Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/367)
(S. Sayısı: 114)
BAŞKAN – Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
17’nci
sırada yer alan, Erişme Kontrollu Karayolları Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
17.- Erişme Kontrollu Karayolları Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı:
239)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
18’inci
sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un;
Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 milletvekilinin;
23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde
Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
18.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin
Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin;
23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde
Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286) (S.
Sayısı: 283)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
19’uncu
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
19.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/278) (S. Sayısı: 19) (x)
BAŞKAN –
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, Komisyon raporu 19 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz talebi? Yok.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE
LİTVANYA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SAVUNMA
SANAYİİ İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 7
Şubat 2004 tarihinde Münih’te imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Lit-vanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii
İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN –
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 199
Kabul : 199 (x)
Tasarının
hayırlar getirmesini diliyorum.
20’nci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu
Hükümeti Arasında Savunma Sanayii Alanında İkili İş
Birliği Süresince Mübadele Edilen veya Oluşturulan Gizlilik Dereceli
Bilgi ve Malzemelerin Karşılıklı Korunması
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
20.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu
Hükümeti Arasında Savunma Sanayii Alanında İkili İş
Birliği Süresince Mübadele Edilen veya Oluşturulan Gizlilik Dereceli
Bilgi ve Malzemelerin Karşılıklı Korunması
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/283) (S. Sayısı: 21)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremizin
tamamlanmasına çok az bir zaman kalmıştır. Komisyonun da
bulunmayacağı dikkate alınarak, alınan karar gereğince
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 26
Kasım 2008 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı geceler
diliyorum.
Kapanma Saati: 22.51