DÖNEM: 23 CİLT: 33 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
24üncü
Birleşim
2 Aralık 2008 Salı
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, Avrupa
Birliği Komisyonunun bor madenini 2 Sayılı İnsan
Sağlığına Zararlı Madenler Listesine almasına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı
2.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, seçmen kütüklerine
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoyun, Bursada özellikle tekstil ve sanayi sektöründe
işten çıkarmalar ve yansımalarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin cevabı
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Arnavutluk
Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki
Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak davet
edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/605)
2.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Erdoğanın, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın Türkmenistana yaptığı resmî ziyarete
iştirak etmesine ve 4-6 Ekim 2008 tarihlerinde de Moğolistana
gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/606)
B) Önergeler
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun (6/983) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/101)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, 4046 Sayılı
Özelleştirme Uygulamaları Hakkındaki Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/115) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/102)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 21 milletvekilinin, erken yaşta evlilik
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/288)
2.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 21 milletvekilinin, içme
suyu sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/289)
3.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural ve 23 milletvekilinin, Atakent Belediye
Başkanı Fevzi Doğanın bombalı saldırı
sonucu ölümü olayının araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/290)
D) Duyurular
1.- 2009
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
Genel Kurulda görüşme programının bastırılıp
dağıtıldığına ve bütçeler üzerinde
şahısları adına söz almak isteyen milletvekillerinin söz
kayıt işlemlerine ilişkin Başkanlık duyurusu
VI.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, öğretmenlerin
sorunları ve okullardaki yetersizliklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/21)
2.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 32 milletvekilinin, eğitimdeki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/94)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/537) (S.Sayısı: 236)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve
Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/397) (S.
Sayısı: 242)
VIII.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve
Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Konya-Taşkentte patlama sonucu çöken Kuran
kursu binasına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/4755)
2.- Çorum
Milletvekili Derviş Gündayın, bir vakfın Çorum şubesinin
denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/4770)
3.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebinin, TOKİnin Ataköydeki
taşınmazının ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/4808)
4.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Kerkükte saldırılara uğrayan
Türkmenlerin durumuna ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı Ali Babacanın cevabı (7/4836)
5.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, klinik şefi ve şef
yardımcısı kadrolarına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı (7/4894)
6.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, eğitim ve araştırma
hastanelerindeki şef ve şef yardımcısı
kadrolarına ve Antalya Devlet Hastanesindeki bazı uygulamalara
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı (7/4902)
7.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Emniyet Teşkilatında toplanan
bağışlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın cevabı (7/5035)
8.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın, Güneydoğu Asyaya tsunami felaketi
sebebiyle yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/5037)
9.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Posof ilçesinde dağıtılan
kömüre ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın cevabı (7/5054)
10.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Denizli Devlet Hastanesinde verilen
kahvaltıya ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı (7/5091)
11.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, bir kavşağın
ışıklandırılmasına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırımın
cevabı (7/5103)
12.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, RTÜK Başkanı
hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Mehmet Aydının cevabı (7/5124)
13.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, TRT personel yönetmeliğindeki bir
düzenlemeye,
- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, TRT personel yönetmeliğindeki bir
düzenlemeye,
- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, Hazine
Müsteşarlığının TRT raporundaki hususlara,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Mehmet Aydının cevabı
(7/5321), (7/5322), (7/5323)
14.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, bazı
açıklamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/5358)
15.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, bazı orta dalga radyo
vericilerinin kapatılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Mehmet Aydının cevabı (7/5362)
16.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, mal beyanına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/5446)
17.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, bazı diplomatik görüşmelere
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/5457)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00de açılarak sekiz oturum yaptı.
Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu, Türkiye ile
İranın ekonomik iş birliği ve ticari ilişkilerine,
Antalya Milletvekili Osman Kaptan, esnaf ve sanatkârların
sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma
yaptılar.
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, ülkemizde
insan haklarının durumu ve son gelişmelere ilişkin gündem
dışı konuşmasına, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi.
Genel Kurulu ziyaret eden, Çin Halkı Siyasi Danışma
Konferansı Başkanı Sayın Jia Qinglin ve beraberindeki
heyete Başkanlıkça Hoş geldiniz denildi.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının:
1inci sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci
maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesi kabul edilen Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmelerine devam
olunarak ikinci bölümüne kadar kabul edildi, verilen aradan sonra komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
Genel Kurulun 2 Aralık 2008 Salı günkü birleşiminde
(10/21) ve (10/94) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin birleştirilerek görüşülmesine ve bu görüşmenin
ardından kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine,
Gündemin Kanun Tasarısı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında bulunan
303, 304, 305, 308, 268, 283 ve 307 sıra sayılı kanun
tasarı ve tekliflerinin bu kısmın sırasıyla 5, 6, 7,
8, 9, 10 ve 11inci sıralarına alınmasına, diğer kanun
tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine,
İlişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
2nci sırasında bulunan, İskân Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporunun (1/539) (S. Sayısı: 251) görüşmeleri tamamlanarak
kabul edildi.
3üncü sırasında bulunan, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/537) (S.
Sayısı: 236) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak 1inci
maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
2 Aralık 2008 Salı günü, Saat 15.00te toplanmak üzere
birleşime 22.55te son verildi.
Nevzat
PAKDİL |
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Yusuf COŞKUN |
Murat ÖZKAN |
|
Bingöl |
Giresun |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
|
|
|
Canan
CANDEMİR ÇELİK |
Harun
TÜFEKCİ |
|
Bursa |
Konya |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No.: 31
II.-
GELEN KÂĞITLAR
28
Kasım 2008 Cuma
Sözlü
Soru Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, polisin dur ihtarına uymadığı
için öldürülen kişilere ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1059) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/10/2008)
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Büyük Tarabya
Otelinin özelleştirilme ihalesine ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1060) (Başkanlığa geliş tarihi:
31/10/2008)
3.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, Karamandaki elma üreticilerinin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1061) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/11/2008)
4.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, kadrolu ve sözleşmeli
öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1062) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
5.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, doğalgaz ve elektrik
zamlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1063)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
6.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantep Büyükşehir Belediyesince
işten çıkarılan şoförlere ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1064)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
7.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptanın, doğalgaz zammının nedenlerine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1065)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
8.- Karaman Milletvekili
Hasan Çalışın, kuruyemiş ithalatına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1066)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
9.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, rehabilitasyon merkezleri ve
yetiştirme yurtlarının hizmet kalitesine ilişkin Devlet
Bakanından (Nimet Çubukçu) sözlü soru önergesi (6/1067)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
10.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Niğde kapalı yüzme havuzu
inşaatına ilişkin Devlet Bakanından (Murat
Başesgioğlu) sözlü soru önergesi (6/1068) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/11/2008)
11.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Marmaristeki maden arama ruhsatlı
arazilere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1069) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
12.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, doğalgaz ve elektrik
fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1070) (Başkanlığa geliş tarihi:
05/11/2008)
13.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, kefaletinden dolayı icra takibine
uğrayan, kooperatif üyesi çiftçilere ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1071)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
14.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Doğu ve Güneydoğuya yönelik
ekonomik ve sosyal projelere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1072) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
15.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, çiftçilere gübre ve mazot avantajı
sağlanmasına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1073) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
16.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Marmaristeki maden arama ruhsatlı
arazilere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1074) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
17.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, dikey geçiş yapan üniversite
öğrencilerinin sınıf geçme prosedürlerine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1075)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
18.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, doğalgaz zammına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1076)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
19.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Bolu Valisinin Cumhuriyet Bayramı
kutlamalarındaki konuşmasına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1077) (Başkanlığa
geliş tarihi: 04/11/2008)
20.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, soruşturma açılan bir dernekle
ilgili televizyon yayınına ilişkin Devlet Bakanından
(Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/1078) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/11/2008)
21.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, bazı et ürünlerinin ve ithal
gıdaların denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1079) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/11/2008)
22.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, bölücü terör örgütünün dış
destekçilerine ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1080) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
23.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Türk Ceza Kanununda bireylere yönelik
suçlarda değişiklik yapılıp yapılmayacağına
ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1081) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/11/2008)
24.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, TÜİKin bazı verileri
üzerindeki tartışmalara ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1082) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
25.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, yabancılara satılan ve ipotek
edilen tarım arazilerine ilişkin Bayındırlık ve
İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/1083)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
26.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, sözleşmeli ve geçici personelin
tayinlerdeki sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Murat
Başesgioğlu) sözlü soru önergesi (6/1084) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/11/2008)
27.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, yeni desteklemelerin planlamasına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1085) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin, polis tarafından öldürülen kişilere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5563)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
2.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, Roj TVnin kapatılması için
başvuru yapılıp yapılmadığına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5564)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
3.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, Bilim ve Teknoloji
Bakanlığı kurulup kurulmayacağına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5565)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Roj Tvnin kapatılması için
başvuru yapılıp yapılmadığına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5566)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
5.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, RTÜKün uydu yayın
sıralamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5567) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
6.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, RTÜKün lisanssız yayın
yaptıkları gerekçesiyle bazı kanalları kapatmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5568)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
7.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Niğde Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Vakfı tarafından yapılan kömür
dağıtım ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5569) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/10/2008)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Ankara Gölbaşındaki bir
taşınmazın satışa çıkarılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5570)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
9.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, cinsel istismara
uğrayan çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5571) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
10.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Başbakanlık Basın Merkezinin
bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5572) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
11.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, RTÜKün bazı uygulamalarına ve
RTÜK Başkanına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5573) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
12.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, yargılama sürecinde yaşanan
mağduriyetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5574) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
13.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğanın, kamu kurum ve kuruluşlarınca
yapılan ihalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5575) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
14.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Adli Tıp Kurumunun verdiği bir rapora
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5576)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
15.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, tramvay hatlarının
uzatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5577) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
16.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, KİTlerde
çalışan ve ek ödemeden yararlanamayan personele ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5578)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
17.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, öğrenci
başına yapılan eğitim harcamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5579)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
18.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, RTÜKün dijital
yayın platformlarındaki bazı kanalları kapatmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5580)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
19.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
Atatürk soyadının Avrupada marka olarak tescil ettirilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5581)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/11/2008)
20.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, Suriyenin transit geçen araçlara
motorin farkı uygulamasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5582) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03/11/2008)
21.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, elektrik ve doğalgaz zammına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5583)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/11/2008)
22.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, Gerger Savcısına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5584)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
23.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, İstanbul Adli
Tıp Kurumu 6. İhtisas Dairesinin hazırladığı bir
rapora ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5585) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
24.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Torbalının adliye sarayı
ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5586) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
25.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, Adli Tıp Kurumunun verdiği
bir rapora ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5587) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
26.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, işkenceyle mücadeleye
yönelik Birleşmiş Milletler İstanbul Protokolü
standartlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5588) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
27.-
İstanbul Milletvekili Ümit Şafakın, Telekomda işçilerin
istifaya zorlanmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5589)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
28.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, SGK mensuplarının ilaç ve
sağlık harcamalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5590)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
29.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Erzurum Lala Paşa Camii
çevresindeki ağaçların kesilmesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5591)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
30.- İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, Ankaradaki hava kirliliğine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5592)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
31.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, yabancı bankaların yurt
dışına para aktardığı iddialarına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5593)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
32.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, kamu bankalarınca
kullandırılan kredilere ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı
soru önergesi (7/5594) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/11/2008)
33.- Kars Milletvekili
Gürcan Dağdaşın, Sarıkamışın bazı
köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5595)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
34.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Kars-Merkeze bağlı
bazı köylerin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5596) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/10/2008)
35.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, bazı kavşaklara konulan
görüntülü reklam panolarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5597)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
36.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, Siirt Belediye Başkanıyla ilgili
yargıya intikal eden davalara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5598)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
37.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhanın, ele geçirilen dinleme cihazlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5599) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
38.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Ankaranın şebeke
suyunun kalitesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5600) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03/11/2008)
39.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, bazı
rüşvet iddialarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5601) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/10/2008)
40.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, Halkbankın özelleştirilmesine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5602)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
41.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, Tasarrufu Teşvik Fonu ve Konut
Edindirme Yardımı Fonuna ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5603) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03/11/2008)
42.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaada ÖSS sınav merkezi
açılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5604) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/10/2008)
43.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, gösterilere katılan
öğrencilere soruşturma açılmasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5605)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
44.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Şanlıurfadaki bazı
okulların kapalı olduğu iddiasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5606)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
45.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, temel eğitime devam etmeyen çocuklara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5607) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
46.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepenin, Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait
öğrenci yurtlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5608) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03/11/2008)
47.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, ülkemizde satışı yapılan
plastik araç ve gereçlerde bir kimyasal maddenin bulunup
bulunmadığına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5609) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/10/2008)
48.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Burhaniyede acil
servisten ambulans talep eden hastanın ölümüne ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5610)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
49.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, Halkalıda
yapımı tamamlanan bir hastanenin hizmete açılmasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5611) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
50.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, İstanbul Bilumum Madeni Eşya Esnaf
ve Sanatkarları Odaları Birliğinin anlaşmalı
olduğu eczanelere ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5612) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/10/2008)
51.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisanın eğitim ve
araştırma hastanesi ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5613)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
52.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, ilaç paylarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5614)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
53.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, Salihli Organize Sanayi Bölgesine
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5615) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
54.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, kredi alan esnaf ve sanatkarlara
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5616) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/10/2008)
55.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, üzüm üreticilerinin desteklenmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5617) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
56.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, hayvancılık teşviklerine ve
veteriner hekimlerin özlük haklarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5618)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
57.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatın bazı ilçelerinde
organize hayvancılık bölgesi kurulup kurulmayacağına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5619) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
58.- Kars Milletvekili
Gürcan Dağdaşın, Kars çiftçisinin mağduriyetine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5620) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
59.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, TMO alım merkezine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5621) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
60.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, Salihli Organize Sanayi Bölgesinin yol
sorununa ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5622) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2008)
61.-
İstanbul Milletvekili Ümit Şafakın, Telekomda işçilerin
istifaya zorlanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5623) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03/11/2008)
62.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, doğalgaz zammına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5624) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/11/2008)
63.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun rehabilitasyon merkezlerindeki hizmet ve
denetime ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı
soru önergesi (7/5625) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/11/2008)
64.-
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgilin, Türk Parasının
Kıymetini Koruma Kanununda yapılan bir değişikliğe
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı
soru önergesi (7/5626) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/11/2008)
65.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Ergenekon soruşturmasındaki suç
duyurularına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5627) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/10/2008)
66.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, tasarruf sahiplerini mağdur
eden bir holdinge ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5628) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
67.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, veteriner hekimlerin özlük
haklarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5629) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/11/2008)
68.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, emeklilere ek ödeme
yapılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5630) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
69.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsüne ve Kütahyadaki çalışmalara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5631) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/11/2008)
70.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okayın, Şereflikoçhisar Belediyesinin
kiraya verdiği şantiyeye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5632) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/11/2008)
71.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Türk Telekom Sağlık
Yardım Sandığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5633) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/11/2008)
72.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Türk Telekomun sosyal ve eğitim
amaçlı ihale edilen projelerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5634) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/11/2008)
73.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgunun, Atatürk isminin ticari marka olarak tescil
edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5635) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
74.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, Bingöl ilinin sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5636)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
75.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, 1937 ve 1938de Tuncelide
gerçekleştirilen bazı uygulamalara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5637) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/11/2008)
76.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, doğalgaz fiyatlarındaki
artışa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5638) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
77.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, KOSGEBin kredi faizi desteğine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5639)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
78.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Maliye Bakanlığınca yürütülen
bir operasyona ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5640) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
79.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Adli Tıp Kurumu yönetimine ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5641)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
80.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, İstanbul Adli Tıp Kurumunun bir
raporuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5642) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
81.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemirin, tutuklu ve hükümlülerin emanete
alınan eşyalarının kaybolduğu iddialarına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5643)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
82.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Urla Adalet Sarayına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5644)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
83.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Erdemlide Sosyal Güvenlik
Şube Müdürlüğü açılmasına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5645)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
84.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, hastalığa
yakalanan kot taşlama işçilerine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5646)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
85.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Kahramanmaraşa
SGKnın sağlık işlerini yürütecek bir birim
kurulmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5647) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/11/2008)
86.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, özürlülere yönelik hizmetlere ilişkin
Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/5648)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
87.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, SHÇEK kurumlarındaki kötü muamele
iddialarına ve sosyal hizmet uzmanlarına ilişkin Devlet
Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/5649)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
88.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın,
Rehabilitasyon ve bakım merkezlerinin durumuna ilişkin Devlet
Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/5650)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
89.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, bazı rehabilitasyon merkezlerindeki kötü
muamele görüntülerine ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu)
yazılı soru önergesi (7/5651) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/11/2008)
90.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, doğalgaz zammına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5652) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
91.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, doğalgaz zammına ilişkin Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5653)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
92.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, BOTAŞın gaz
satışına ve doğalgaz zammına ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5654)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
93.- Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugayın, BOTAŞ ın alacaklarına ve
doğalgaz zammına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5655) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/11/2008)
94.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Başbakan korumalarının
giysilerindeki bir ibareye ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5656) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/11/2008)
95.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, doğalgaz zammına ve Ankara
Büyükşehir Belediyesinin BOTAŞa olan borcuna ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5657)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
96.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Yüreğir Belediyesinin bazı giderlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5658) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
97.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Seyhan Belediyesinin bazı giderlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5659) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
98.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, Adana Valisinin
bazı açıklamalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5660)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
99.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, köy korucularının özlük
haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5661) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/11/2008)
100.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Osmangazi ilçesindeki bir köyün su sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5662) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
101.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, İzmirdeki hızlı
tren projesinin Torbalıya kadar uzatılıp
uzatılmayacağına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5663)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
102.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adana Büyükşehir Belediyesinin bir
şirketinin faaliyetlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5664) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/11/2008)
103.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, Siirt Belediyesinin temizlik işleri
ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5665) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
104.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, bir heykelin Kahramanmaraş
Müzesine nakline ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5666) (Başkanlığa geliş tarihi:
05/11/2008)
105.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, sezon sonunda işsiz kalan turizm
çalışanlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5667) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/11/2008)
106.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Antalya İl Kültür ve Turizm
Müdürlüğündeki personel hareketlerine ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5668)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
107.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, THY dış hat seferlerinde yolculara
dağıtılan gazetelere ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5669) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/11/2008)
108.-
İstanbul Milletvekili Atila Kayanın, elektrik enerjisi üretimine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5670)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
109.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, bir siyasi parti
teşkilatının elektrik borcuna ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5671)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
110.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Anadolu Jetin Denizli seferlerinin
iptal edilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5672) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
111.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Bor Şeker Fabrikasının
özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5673) (Başkanlığa geliş tarihi:
05/11/2008)
112.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, yurt dışı çıkış
tahditlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5674) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
113.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, eczacıların kamudan ilaç bedellerini
geç almalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5675) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
114.- Adana
Milletvekili Recai Yıldırımın, öğretmen
atamalarına ve birleştirilmiş sınıflara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5676)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
115.- Adana
Milletvekili Recai Yıldırımın, Fen-Edebiyat Fakültesi
mezunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5677) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/11/2008)
116.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, bir lisede yapıldığı
iddia edilen uygulamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5678) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/11/2008)
117.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, bir Müsteşar
Yardımcısına verilen görevlere ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5679)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
118.-
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncünün, Cumhuriyet Bayramı
törenlerinde Tekirdağ İmam Hatip Lisesi kız öğrencilerinin
yer almadığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5680)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
119.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, bir fen lisesi inşaatına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5681) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
120.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Kahramanmaraştaki
endüstri meslek lisesi ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5682)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
121.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Kahramanmaraş
ilinin sınavlardaki başarı durumuna ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5683)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
122.-
İstanbul Milletvekili Şinasi Öktemin, İstanbuldaki
okulların doğalgaz borcuyla ilgili yazıya ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5684)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
123.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, şiddet
uygulandığı iddia edilen bir öğretmene ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5685)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
124.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Torbalının yeni lise
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5686) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/11/2008)
125.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Balıkesirde ambulans hizmeti
konusunda yaşanan bir olaya ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5687) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/11/2008)
126.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, silikozis
hastalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5688) (Başkanlığa geliş tarihi:
05/11/2008)
127.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, devlet hastanelerinde temizlik hizmetlerindeki
istihdama ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5689) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
128.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Torbalıya yapılacak
sağlık yatırımlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5690)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
129.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, mera, yaylak ve kışlaklara ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5691) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
130.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki mera, yaylak ve kışlaklara
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5692) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
131.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, gebe düve teşviğinin
kaldırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5693)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
132.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, yol
hatalarından kaynaklanan kazalara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5694)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
133.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, İstanbul Boğazına
yapılacak köprüye ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5695) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/11/2008)
134.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, bir otoyol bölümünün inşaatına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5696) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
135.-
İstanbul Milletvekili Ufuk Urasın, internet yayınlarına
konan erişim yasaklarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5697)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
136.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Anıtkabir ziyareti programına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5698) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2008)
137.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakırın, Türkiye Şeker Fabrikalarındaki
teknik personelin ücretlerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5699) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/11/2008)
138.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, TRTnin kurum dışı kişilere
yaptığı ödemelere ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Aydın) yazılı soru önergesi (7/5700) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/11/2008)
139.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, taşınmaz
kültür varlıklarının korunmasına ait katkı payına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5701)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/11/2008)
140.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, bir vergi kaçakçılığı
iddiasına ve bir taşınmazla ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5704)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/11/2008)
141.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, Tekirdağdaki
TOKİ konutlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5705) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
142.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, yargı kararlarının
uygulanmaması nedeniyle hükmedilen tazminatlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5706)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
143.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizli Belediyesinin bir alandaki imar
uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5707) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
144.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, vergi incelemelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5708) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/11/2008)
145.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, Suriye ile arazi ve taşınmaz
sorunu konusundaki çalışmalara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5709) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/11/2008)
146.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, DSİnin
İSKİye tahsis ettiği su kaynaklarına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5710)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/11/2008)
147.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Kahramanmaraş
DSİ Bölge Müdürlüğünün kapatılacağı iddiasına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5711) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
148.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, bir derenin
ıslahına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5712) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/11/2008)
149.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, Hayraboludaki
bazı baraj ve göletlerin eksikliklerine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5713)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
150.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, Alevilerle ilgili
konuşmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said
Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/5714)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
151.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, din görevlilerinin özlük
haklarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said
Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/5715)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
152.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, Avrupa Birliği Komisyonunun ilerleme raporuna
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5716) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/11/2008)
153.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Türk ve Bulgar
vatandaşlığı olanların sorunlarına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5717) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
154.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamanda verilen maden
ruhsatları ile maden rezervi ve üretimine ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5718)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/11/2008)
155.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, doğalgaz fiyatındaki formül
değişikliğine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5719)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
156.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, doğalgaz sınır
basıncının düşürülmesine ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5720)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
157.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, Tuzgölü yer altı deposu ihalesine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5721) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
158.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, doğalgaz projelerine ve
anlaşmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5722) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/11/2008)
159.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, bazı bürokratların devam eden
davalarına ve ihalelere fesat
karıştırıldığı iddialarına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5723) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
160.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, BOTAŞın faiz ödemelerine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5724) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
161.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, BOTAŞın zamla elde
edeceği gelire ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5725) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/11/2008)
162.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, akaryakıt pompa fiyatlarının
indirilmemesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5726) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/11/2008)
163.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
kolluk güçleriyle ilgili işkence iddialarının
soruşturulmasında bağımsız bir kurul
oluşturulmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5727) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/11/2008)
164.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Cumhuriyet Bayramında Adana
Büyükşehir Belediyesinin astığı afişlere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5728)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/11/2008)
165.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Azerbaycan Cumhurbaşkanının
ziyaretinde geçiş güzergahına bayrak asılmamasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5729) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/11/2008)
166.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Ankara Büyükşehir Belediyesince
Cumhuriyet Bayramı etkinliği düzenlenmemesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5730)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/11/2008)
167.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, ABD
ziyaretine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5731) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/11/2008)
168.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, Şarköy Belediye
Başkanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5732)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
169.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının, Konya Büyükşehir Belediyesinin
ulaştırma projelerine ve imar planı değişikliklerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5733) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
170.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalyaya batı çevreyolu yapımına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5734) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
171.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Ceyhan Belediyesinin toplu konut ihalesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5735)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
172.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, bazı belediye
çalışanlarının karıştığı
saldırı olaylarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5736)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
173.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepenin, polisin orantısız güç
kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5737) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/11/2008)
174.- Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslunun, Türk ve Bulgar vatandaşlığı
olanların sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5738) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/11/2008)
175.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, İstanbuldaki
ilköğretim okullarının doğalgaz borcuna ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5739)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
176.- Adana
Milletvekili Recai Yıldırımın, Teknik Eğitim
Fakültesi mezunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5740) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/11/2008)
177.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, Çerkezköye hastane
yapımına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5741) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/11/2008)
178.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, İstanbulda sosyal güvenlik
kurumları ile anlaşması olmayan eczanelere ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5742)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
179.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, deprem riski taşıyan
Acıpayam Devlet Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5743) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/11/2008)
180.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgunun, Türk Patent Enstitüsü eski başkanı
hakkındaki iddialara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5744) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/11/2008)
181.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, Turgutlu Organize Sanayi Bölgesi arıtma
tesisine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5745) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
182.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, Salihli Organize Sanayi Bölgesine ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/5746)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
183.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, Akhisar Organize Sanayi Bölgesine ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/5747)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
184.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, süt fiyatlarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5748) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
185.-
İstanbul Milletvekili Şinasi Öktemin, destekleme primlerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5749) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2008)
186.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, mısır piyasasına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5750) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
187.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, küçükbaş hayvan
yetiştiricilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5751)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
188.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlunun, Türk Telekom yönetimi ile ilgili
bazı iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5752) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/11/2008)
189.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, bir otoyol bölümünün inşasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5753) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
190.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, Çerkezköye Adalet
Sarayı yapımına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5754) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/11/2008)
191.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, çocuklara yönelik cinsel
saldırılara ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu)
yazılı soru önergesi (7/5755) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/11/2008)
192.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Kahramanmaraşta
turizmin desteklenmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5756) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/11/2008)
193.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
kiraların bankaya yatırılmasında istenen havale ücretine
ilişkin Devlet Bakanından ve Başbakan Yardımcısı
(Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5757)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2008)
194.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, bir mahalledeki
elektrik kesintilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5758) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/11/2008)
No.: 32
2
Aralık 2008 Salı
Teklif
1.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalık ve 5 Milletvekilinin; Yükseköğretim
Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/346) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2008)
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/578) (S. Sayısı: 310) (Dağıtma tarihi: 2.12.2008)
(GÜNDEME)
2.- Kastamonu
Milletvekili Hakkı Köylünün; Türk Parasının Kıymetini
Koruma Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/21) (S. Sayısı: 314)
(Dağıtma tarihi: 2.12.2008) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 21 Milletvekilinin, erken yaşta evlilik
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/288) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2008)
2.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 21 Milletvekilinin, içme
suyu sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/289) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2008)
3.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural ve 23 Milletvekilinin, Atakent Belediye
Başkanı Fevzi Doğanın bombalı saldırı
sonucu ölümü olayının araştırılması amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/290) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.11.2008)
2
Aralık 2008 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24üncü
Birleşimini açıyorum.
III.
- Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.05
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.16
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.
- Y O K L A M A
BAŞKAN
Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi yeniden yoklama yapacağız.
Elektronik cihazı açıyoruz.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Avrupa Birliği Komisyonunun bor madenini 2
Sayılı İnsan Sağlığına Zararlı Madenler
Listesine alması konusunda söz isteyen Kırklareli Milletvekili
Tansel Barışa aittir.
Sayın
milletvekilleri, lütfen daha sessiz olalım,
arkadaşımızı dinleyelim.
Buyurunuz
Sayın Barış.
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, Avrupa
Birliği Komisyonunun bor madenini 2 Sayılı İnsan
Sağlığına Zararlı Madenler Listesine almasına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa Birliğinin, dünya rezervlerinin yüzde 72sine sahip olduğumuz
bor madenini üremeye olumsuz etkili toksik madde kapsamına alması
nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, doğrusu bu karar bizleri üzmüştür ve
kimyamızı da bozmuştur. Kararın haksız, siyasi bir
karar olduğuna inanıyorum. Çünkü bor rezervlerimizin olduğu
Balıkesir, Uşak, Bandırma, Afyon gibi yörelerimizde ve
aramızda bu bölgelerin milletvekilleri de var, her hâlde böyle bir
çalışmanın veyahut da böyle bir durumun, o bölgedeki
insanlarımızın üreme sorunu olduğuna onlar da
inanmıyorlardır. Ben de tabii ki, bu konuda çok gerçekçi bir
araştırma yapılmış mıdır onu bilemiyorum,
ama bildiğim kadarıyla dünya genelinde ve tabii ki, Türkiyede her
evli 100 çiftten 25i zaten bir şekilde bu sorunu yaşamaktadır.
Ama Balıkesir, Uşak, Afyon gibi yerlerde bu sorunun daha fazla
olduğuna gerçekten inanmak çok güç.
Sayın
milletvekilleri, cumhuriyet kurulurken, devrimler yaşanırken Mustafa
Kemal Atatürk, hedefin Batı uygarlığı olduğunu,
hedefin muasır medeni ülkeler seviyesine çıkmak olduğunu her
fırsatta söylemişken, 1960lı yıllarda Katma Protokol
imzalanırken, 1996 yılında gümrük birliği imzalanırken
ve bugün geldiğimiz noktada Avrupa Birliğine tam üyelik müzakereleri
yapılırken Avrupa Birliğinin böyle bir karar alması
gerçekten üzücü olmuştur. Seksen beş yıldan beri hedefimiz
Batıyı yakalamak, Batı uygarlığına
ulaşmaktı ama Avrupa Birliği Türkiye'ye karşı her
fırsatta hazımsızlık belirtileri göstermektedir. 9 Haziran
2008de aldığı bu karar da
hazımsızlığın bir başka hezeyanıdır.
Karar bilimsellikten uzak, tutarsız ve siyasidir.
Hayvan ve insan
deneylerinde, yapılan araştırmalarda veriler birbirini tutmamaktadır.
Farelerdeki deney ile insanı ilişkilendirmek gerçekle
bağdaşmıyor. İnsanlar boru avuç avuç yemiyorlar,
içmiyorlar; kaldı ki bor da böyle bir madde değildir. Su bile insana
yüksek dozda verildiği zaman toksik etki gösterebiliyor. Bu nedenle, Avrupa
Birliğinin aldığı bu karar gerçekle
bağdaşmıyor değerli milletvekilleri.
Acaba bunun
altında başka nedenler mi vardır; bunu araştırmak,
bunları da düşünmek gerekiyor. Bazı firmalar deterjan
sanayisinde bor yerine bunu ikame edecek ürünler üzerinde mi çalışıyorlar
ve böyle bir ürün ortaya çıkmış mıdır, bu nedenle bu
firmaların lobileri Avrupa Birliğinde etkili olmuş mudur, bu
lobiler sonucunda da böyle bir karar çıkmış mıdır;
değerli milletvekilleri, bunları da düşünmek gerekiyor.
Avrupa
Birliği sekiz yıldan beri bor madenimizi bu yasak kapsamı
içerisine, toksik madde kapsamı içerisine almak için
çalışmaktadır. Acaba sayın yetkililerimiz,
bakanlarımız, bürokratlarımız, hatta
Başbakanımız bu konuda Avrupa Birliğinin üyelerine, hele hele
onun kadim dostlarına hiçbir şekilde bu konu üzerinde Ne
yapıyorsunuz, ne ediyorsunuz! demedi mi? Berlusconi, Sarkozy, Merkel, bu
kadim dostlar acaba bor madeni üzerinde Sayın
Başbakanımızdan bir telefon aldılar mı? Bize
yardımcı olun. dendi mi?
Sayın
milletvekilleri, bor çok ciddi ve bizim stratejik bir ürünümüz. Bu ürüne sahip
çıkmak zorundayız. Aksi takdirde, buna sahip çıkacak olanlar da
ortaya çıkabilir. Bu nedenle, bu konunun Hükûmetin en acil
konularından bir tanesi olması gerekiyor ve ben bu konunun
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
TANSEL BARIŞ
(Devamla) Değerli milletvekilleri, tabii ki beş dakikada boru
özetlemek mümkün değil.
Küresel ekonomik
krizde Hükûmet önlem almakta geç kalmıştır. Bu konuda da, bor
konusunda da Avrupa Birliğinin aldığı bu kararda geç
kalmıştır. Bütün bunlara rağmen, sayın
milletvekilleri, zararın neresinden dönülürse kârdır hesabıyla,
bor üzerinde etkin çalışmalar yapmamız gerekiyor. Dünya
Sağlık Birliğiyle iş birliği yaparak bor üzerinde daha
geniş bir sağlık taraması yapılmalıdır. ABD,
Rusya, Çinle iş birliği yaparak, dayanışma yaparak bu
konuda Avrupanın aldığı karara engel
olunmalıdır. Dünya Ticaret Örgütüne yapılacak, açılacak
davayla ilgili sağlam doneler bulunmalıdır diyorum ve
ARGElerimizle, TÜBİTAKla, üniversitelerimizle, araştırma
enstitümüzle borun üzerine gitmeliyiz ve boru geleceğimize
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen tamamlayınız.
TANSEL BARIŞ
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Son olarak
şunu söylemek istiyorum: Bu karara rağmen, Borun pazarı
geçmemiştir sayın milletvekilleri, Borun pazarı
yarınlardadır, yeter ki bizler bora sahip çıkalım.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Barış.
Hükûmet
adına Devlet Bakanı Sayın Şimşek
konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Şimşek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Barışa konuyla ilgili gösterdikleri
hassasiyet için teşekkür ediyorum.
Ülkemiz dünya bor
rezervlerinin yaklaşık yüzde 70ine sahip olup bu madde ve türevleri
ihracatımız açısından büyük önem taşıyan kalemler
arasındadır. Nitekim Türkiye, 2007 yılında, Avrupa Birliğine
yaklaşık 100 milyon avro tutarında bor ihracatı
gerçekleştirmiştir. Bor madeninin ülkemiz açısından
taşıdığı önem doğrultusunda Avrupa Komisyonunun
borik asit ve bazı borat türevlerini tehlikeli madde olarak
sınıflandırma girişimi başından itibaren
ülkemizce yakından takip edilmiş ve bu konudaki tepkimiz gümrük
birliği kapsamındaki sorunların ele alındığı
temel organ olan Gümrük Birliği Ortak Komitesi başta olmak üzere, 28
Kasım 2007 tarihinde Brükselde, 10 Haziran 2008 tarihinde Ankarada ve
son olarak 14 Ekim 2008 tarihinde Brükselde gerçekleştirilen Gümrük
Birliği Ortak Komitesi toplantılarında Avrupa Birliğiyle
her platformda, her düzeyde yoğun bir şekilde dile
getirilmiştir. Yani bu konuda herhangi bir gecikme ve ihmal söz konusu
değildir. Bu konu son dönemde Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu
toplantılarının gündemine de taşınmış
bulunmaktadır. Yine 6 Mart 2008 tarihinde Brükselde gerçekleştirilen
116ncı Ortaklık Komitesi toplantısına katılan ve
Bakanlığımızın Başkanlığını
yaptığı heyetimizce bu konudaki tepki ve beklentilerimiz ABnin
dikkatine çekilmiştir, getirilmiştir. 27 Mayıs 2008 tarihinde
Brükselde gerçekleştirilen Ortaklık Konseyi toplantısında
aynı hususlar AB tarafına iletilmiştir.
Yukarıda
özet olarak dile getirdiğim her düzeydeki ve çok sayıdaki yoğun
girişimlerimize rağmen bor ve türevlerinin üremeye olumsuz etkili
toksik madde olarak sınıflandırılmasına ilişkin
karar 15 Eylül 2008 tarihli AB Resmî Gazetesinde
yayımlanmıştır.
Sonuç olarak
ilgili kurumlarımız arasında yapılan değerlendirme
doğrultusunda, konunun Dünya Ticaret Örgütü
Anlaşmazlıkların Halli Mekanizmasına götürülmek suretiyle
yargı sürecine taşınması üzerinde durulmaktadır. Bu
yöndeki görüşümüz 14 Ekim 2008 tarihinde Brükselde yapılan Gümrük
Birliği Ortak Komitesi 21inci dönem toplantısında AB
Komisyonunun dikkatine getirilmiştir. Bu söylediklerimizden de
göreceğiniz gibi, bu konuda herhangi bir tepki eksikliği, ihmal söz
konusu değildir.
Benzer
şekilde, dünyada yaşanan büyük krize olan tepkide de bir gecikme söz
konusu değildir. Türkiye, global krize, başlangıç noktası
itibarıyla, gerek bankacılık sektörü gerek hane
halkının durumu gerekse kamu sektörünün durumu itibarıyla
sağlam yakalanmıştır. Ama tabii, Türk özel sektörünün
birtakım yurt dışı yükümlülüklerinin getirdiği tedirginlikler
de bulunmaktadır. Bu tedirginlikleri azaltmak için de elimizdeki imkânlar
çerçevesinde gerekeni yapmaya çalışıyoruz.
Burada tabii ki
dünyada küresel ölçekte büyük bir kriz var ve bunun da yansımaları
var. Biz, hiçbir zaman zaten buna bağışık olduğumuzu
iddia etmedik. Ama öyle ümit ediyorum ki, hâlâ, Türk özel sektörünün,
bankacılık sektörünün, hane halkının ve devlet, yani kamu
sektörünün sağlam temelleri nedeniyle bu krizin, en azından Türkiye
boyutuyla, geçmişe oranla daha az bir zararla atlatılacağını
düşünüyorum. Zaten şu ana kadar piyasadaki tepki de onu
göstermektedir. Gelinen noktada, tabii ki bir miktar belirsizlik var ve bunun
reel ekonomiye getirdiği yansımalar var. Bu sadece Türkiyeye özgü
değil, bütün dünyada çok ciddi bir sıkıntı var ve
Türkiyeye göre çok daha sağlam gibi görünen ülkelerde bile çok daha
boyutlu bir tahribat ortaya çıkmış. Güney Korede durum böyle,
Rusyada durum böyle; yani ben sadece Batı ülkelerini kastetmiyorum.
Onun için, ne
küresel kriz konusunda ne de bu bor konusunda biz geç tepki verdiğimizi
tabii ki kabul etmiyoruz. Tam aksine, biz proaktif bir şekilde, hem
krizden en az etkilenmek için hem de bu bor konusunda Avrupa Birliğinin
aldığı kararı geri çevirmek için elimizden geleni
yaptık, yapmaya da devam edeceğiz.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şimşek.
Gündem
dışı ikinci söz, seçmen kütükleri hakkında söz isteyen
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplana aittir.
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
2.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, seçmen kütüklerine
ilişkin gündem dışı konuşması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Nüfusu bir sayımda azalan bir ülke var mı? derlerse Türkiye.,
Seçmeni bir yılda 6 milyon artan bir ülke var mı? derlerse yine
Türkiye. cevabını alırız. Gerçekten, 29 Mart yerel
seçimleri öncesi Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sayın Muammer
Aydının yaptığı açıklamalara göre, seçmen kütüklerinin,
artık, Yüksek Seçim Kurulunun denetiminin dışında, adrese dayalı
kayıt sistemiyle ve Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası -bilgisayar
ortamında tutulan- kayıtlarından yapıldığı,
parmak boyamanın kaldırıldığı, muhtarlıkla
işin kalmadığı, yine, nüfusa vaki itirazların nüfus
müdürlüklerine, yine itiraz hâlinde emniyet ve jandarma kanalıyla o
adreste yapılacağı belirtiliyor.
Şimdi, adil
ve halkın özgür iradesinin seçime yansımasını
sağlamanın bir tek yolu vardır. Bunun da yargı denetiminde,
Anayasanın 79uncu maddesi uyarınca ve 298 sayılı temel
Kanun uyarınca yargı denetiminde yapılması gerekiyor.
Ancak, bu sistemle yargı denetimi dışına
çıkıldığını ve Anayasanın hükmünün ihlal
edildiğini görüyoruz.
İçişleri
Bakanı Sayın Atalay, 2003te devreye giren MERNİS sistemi sonucu
mükerrerlikleri ortadan kaldırmak için 3,5 milyon seçmenin
silindiğini hatırlatmıştı. Şimdi, bu silinmenin
arkasından gelen rakamlara biraz daha bakalım: 2004-2007de 1 milyon
azalan seçmen nasıl oldu da 22 Temmuz tarihinden bu yana 6 milyon
arttı? 2002de 41 milyon 376 bin 953 olan seçmen, 2004te 43 milyon 552
bin 931, yani iki yıllık artış 2 milyon 200 bin. 2007de,
üç yıl sonra, 1 milyon azalarak 42 milyon 533 bin 41e düşüyor.
Şimdi 2008de nasıl oluyor da hangi verilere göre 48 milyon 265 bin
644 oluyor? TÜİKin bu verileri vermesi gerekiyor. Vatandaşlık
ve Nüfus Genel Müdürlüğünün bu verileri ortaya koyması gerekiyor.
Yine, bu
verilerin, hangi ilde, hangi ilçede ne kadar arttığının da
Hükûmet tarafından ortaya konulması gerekiyor. Bir taraftan,
TÜİK, Başbakan Yardımcısı bakanlığa
bağlı, bir taraftan Yüksek Seçim Kurulu yüksek yargı olarak
Adalet Bakanlığına, bir taraftan Vatandaşlık ve Nüfus
İşleri Genel Müdürlüğü İçişleri
Bakanlığına bağlı. Böylesine bağlı üç
ayrı işlem üzerinden yürütmenin kendi denetimine
aldığı seçmen kütüklerinin önümüzde baş
ağrıtacağı çok açıktır. Bunun çok somut örnekleri
de var: Diyarbakırda seçmen sayısı 150 bin artmış.
Evet, görüyoruz ilçeler bazında şeyleri var ama, örneğin Sur
ilçesinde polis okulunun 800 öğrencisi amirleriyle beraber örgütlü olarak
gidip kayıt yaptırabiliyorlar. Bulanık ilçesinde kaymakam köyden
şehre göç etmiş olanları kaydetmiyor. Yine, Ceylanpınar
ilçesinde, 3.600 kadar seçmen, 40-
Evet, burada
Meclisin de günahı var. Yakın zamanda bir seçim kanunu
değişikliği yapıldı, 33 ve 36ncı maddeler ile
getirilen, bu, adrese dayalı sayım ve tespit sonucu maalesef Anayasal
hüküm olan denetim ihlal edilmiş oldu. Şimdi bu yanlıştan
Meclisin yine dönmesi gerekiyor. Bu yanlışı, Meclisin bütün
bileşenlerinin, bütün gruplarının, grubu bulunmayan partilerin
dahi, partiler arası bir komisyon kurarak ve Yüksek Seçim Kurulunun
yetkilendirilmesini sağlayacak bir düzenleme yapması gerekiyor.
Partiler arası bir komisyon kurulup soruna çözüm getirilmesi, seçim
güvenliğinin sağlanması, bu tartışmaların son
bulması gerekiyor. Aksi takdirde, bakın, çok açık söylüyorum
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Çok açıklıkla şunu ifade etmek istiyorum: Anayasanın
67nci maddesinde Seçimler yargı gözetiminde yapılır.
deniliyor. Yüksek Seçim Kurulu -bu kütük olayı, seçmen kütüğü seçimin
başlangıcıdır- bu görevini devredemez. Hiçbir şekilde,
yasa da değiştirilse -ki
değiştirilen yasayla bu hüküm getirilmiştir- Yüksek Seçim
Kurulunun bu konudaki denetimini ortadan kaldırmamaktadır. Bu
yanlışın derhâl düzeltilmesi ve seçim takviminin
açıklandığı bugünlerde partiler tarafından
oluşturulacak bir komisyonun bu olaya derhâl el atması gerekiyor.
Yine, Yüksek Seçim
Kurulunun 1 Ocakta başlayacak seçim takvimine kadar İçişleri
Bakanlığı nüfusu 2 binin altına düşen beldelerin
adrese dayalı itirazlarını sonuçlandırmak zorundadır.
Sonuçlandırmadığı takdirde, bu beldelerin seçime girme
imkânı da yoktur. Bunların da seçime dâhil edilmesi gerekiyor.
Meclisin bu konuda bir adım atması gerekiyor, bu
tartışmaların da son bulması gerekiyor.
Teşekkür
ediyorum. (DTP tarafından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Gündem
dışı üçüncü söz, Bursadaki işten çıkarmalar
hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Necati Özensoya aittir.
Buyurunuz
Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
3.-
Bursa Milletvekili Necati Özensoyun, Bursada özellikle tekstil ve sanayi
sektöründe işten çıkarmalar ve yansımalarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bursadaki işten çıkarmalar ve yansımalarıyla ilgili gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aylardır
Türkiyede küresel kriz tartışmaları var. Bunun ne şekilde
yansıyacağıyla ilgili birçok ayrılan fikirler var. Ancak
Bursada başta tekstil sektörü olmak üzere, zaten yıllardır
uygulanan düşük kur yüksek faiz politikasıyla, özellikle sanayi üretiminde
ciddi anlamda sıkıntılar baş göstermeye
başlamış idi. Bununla ilgili resmî rakamları,
İŞKURun resmî rakamlarını sizlere vermek istiyorum,
buralardan örneklerle bu konuyu paylaşmak istiyorum. Yine,
Türk-İş gibi işçi temsilcilerinin yaptığı
açıklamaları paylaşmak istiyorum. Bakın, İŞKURun
rakamlarına göre 2003 yılında Bursada toplam
çıkarılan işçi sayısı 13.425; 2004 yılında
toplam 25.074; 2005 yılında 29.170; 2006 yılında 32.857;
2007 yılında 42.004; 2008 yılında sadece on ayda 38.020.
Yani, bu verilere göre yıl sonunda bu rakamın neredeyse 50 bine
ulaşacağı söyleniyor. Yine, İŞKUR Genel Müdürünün
yaptığı açıklamalara göre Türkiye genelindeki
yansımaların da aynı şekilde olduğunu görüyoruz.
İŞKUR Genel Müdürü Nazım Ata, İşsizlik sigortası
müracaatında son bir ayda 22 bin artış olduğunu söylüyor.
Geçtiğimiz mart ayından kasım ayına kadar toplam 122 bin
kişinin işsizlik ödemesi için başvuruda bulunduğunu ifade
ediyor. Yine, Bursada ifade ettiğim gibi Türk-İşin bölge
temsilcisi Sayın Kanca, biraz önce verdiğim rakamları ifade
ediyor İşten Atılmalar Ürkütüyor. başlığı
altında gazetelere yansımış. Yine, gazetelerde Kriz
ekonomiyi yıkıp geçiyor. Bursada makine devi krize yenildi. Yani,
iş yerini kapattığıyla alakalı haberler verilmiş.
Yine, Bursada son bir hafta içerisindeki haberlerden bahsediyorum. Yine
Sayın Kancanın yaptığı açıklamalarda bu rakamlar
verildikten sonra
Bu rakamlar ki, Bursada tekstil ve otomobil gibi ana
sanayinin çıkardığı rakamlar. Diyor ki: Ana sanayi 1
işçi çıkarıyorsa, yan sanayi 14 işçi çıkarıyor.
Yani bunun diğer sektörlere veya küçük işletmelere
yansımasının ne olduğunu iyi düşünmek lazım.
Yine,
Bursalı Sayın Çalışma Bakanımız Faruk Çelik
Beyin yaptığı açıklamalar var: İşçi
çıkarmayın, ödenek imkânından yararlanın. Aralık ve
ocakta işsizlik artabilir. diyor Sayın Bakan.
Yine bu
Sayın Bakanımızın gösterdiği yolda Bursada
başvuran büyük firmaların sayısını söyleyeyim:
Oyak-Renault 6.585 işçisi için 21 Kasım ile 31 Ocak arasındaki
bu esnek çalışmayla ilgili başvuruda bulunmuş. Asil Çelik
706 işçisi için 18/11 ve 17/2 tarihleri arasında başvuruda
bulunmuş. Yine, Mako Elektrik Ticaret Sanayi AŞ 1.193 işçisi
için 15/12-15/1/2009 arasındaki tarihlerde bu fondan istifade etmek için
başvuruda bulunmuş.
Yine, Bursada
yapılan panellerde ekonomik krizin buhrana döndüğünden bahsediliyor.
Biraz önce
Sayın Bakanımızın yaptığı açıklamalarda
bu fondan bahsedildi. Yine bu fonun
Reel sektöre bir şekilde destek
verilmesiyle ilgili rakamlardan bahsediliyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu fonda 37
katrilyon veya 37 milyar YTL birikmiş. Ama bu fonlar da 2014
yılına kadar bir şekilde bağlanmış. 2008de 5,9;
2009da 13,664 diyerek giden bir fon var.
Yine, bakın
Bursada İŞKURa -geçtiğimiz yılla sadece
karşılaştırmasını yapmak için- işsizlik
sigortasına başvuranların sayısı geçen yıl 15.588
iken bu yıl 20.829; işsizlik ödeneğine bağlanan sayı
14.522 iken bu yıl 17.808. Yani bu rakamlar da gösteriyor ki, Bursa gibi
elbette Türkiye'nin birçok şehrinde bu sıkıntılar giderek
devam ediyor ama Sayın Maliye Bakanı hâlâ Türk milletiyle dalga geçer
gibi Ansiklopedi atsanız bir şey olmaz. diyor. Herhâlde bu mart
seçimlerinde Sayın Bakanın kafasına halk tarafından
taş düşerse, her şey, bütün gerçekler ortaya çıkacak.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Kaplan, nedir isteğiniz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, seçmen kütüklerinin
güncelleşmesi ve itiraz süresine üç gün kalmıştır. Gündem
dışı konuşmamızda bu kaygıyı dile getirdim.
Hükûmet buna cevap vermiyor ancak bir açıklama yapmak zorunda, kamuoyunu
bilgilendirmek zorunda. Seçim güvenirliliği tartışmaları
kamuoyu gündemine oturmuş durumda.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, bu konuda Hükûmetten bize bir konuşma talebi gelmedi.
Onun için
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Peki efendim, anladım.
BAŞKAN -
Haklı olabilirsiniz ama onların bir açıklaması gelmedi.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) - Her şeye yirmi
dakika cevap veriyorlar sayın bakanlar. Bu konu çok önemli.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) 3 tane bakan var.
BAŞKAN
Sayın Çelik, buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bursa Milletvekilimiz Sayın Necati Özensoyun Bursada işten
çıkarmalar ve yansımaları hakkındaki gündem
dışı konuşması üzerinde söz almış
bulunuyorum.
İçinde
yaşadığımız bir süreç var. Bu süreçle ilgili
yoğun şekilde medyada -görsel, yazılı medyada- ve her
yerde, her alanda değerlendirmeler yapılıyor. Bunun
adının küresel mali kriz, ekonomik kriz olduğu da hepimiz
tarafından biliniyor.
Bu kürsüden,
tabii ki olup bitenleri, bütün gerçekleri bütün
çıplaklığıyla, bütün açıklığıyla
değerli milletvekili arkadaşlarımızla paylaşmak
sorumluluğumuzun gereğidir. Geçen haftalarda -takriben on gün önce-
eylül rakamları çerçevesinde, arkadaşlarıma, işsizlikte
olup bitenler, istihdamla ilgili olup bitenlerle ilgili bilgiler
aktarmış idim ve yine o konuşmamda şunu belirtmiş
idim: Bir hafta sonra da ekim sonu rakamlarını elde edeceğiz. O
rakamlar çerçevesinde yine, objektif, açık, şeffaf bir şekilde
değerlendirmeleri huzurlarınızda yapma imkânını
buluruz. dedim. Sağ olsun, Sayın Özensoy bu fırsatı
verdiler. Bu çerçevede, ağırlıklı, resmî,
kesinleşmiş ekim sonu rakamları çerçevesinde
değerlendirmeleri yapma imkânını elde etmiş bulunuyoruz.
Aynı şekilde, yine önümüzdeki süreç içerisinde, mümkün olur ise,
kasım sonu rakamlarını değerlendireceğiz, aralık
sonu rakamlarını da birlikte değerlendirme imkânını
elde etmiş olacağız.
Şimdi,
efendim, bir genel değerlendirme yapacak olursak, 1990 yılı ile
2008 yılı arasındaki SSK zorunlu sigortalı
sayısındaki değişime bir baktığımız
zaman, şu rakamları görüyoruz: 1990 yılında 3 milyon 446
bin 502 sigortalımız var. 1996 yılında ise 4 milyon 624 bin
330a çıkıyor bu rakam; altı yıl sonra
ulaştığı rakam 4 milyon 624 bin. 2002 yılında ise
toplam sigortalı sayımız, zorunlu sigortalı
sayımız, 5 milyon 223 bin 283 kişi zorunlu sigortalı olarak
çalışma hayatını sürdürüyor. 2008 Ekim ayı
itibarıyla ise zorunlu sigortalı sayısı 9 milyon 81 bin 855
kişi. Şimdi, 1990 ile 1996 yılları arasında, altı
yıllık dönem içerisinde, 1 milyon 177 bin 828 sigortalı, zorunlu
sigortalı sayısı artarken 1996 ile 2002 yılları
arasında 598.953 kişi artış sağlamış. Oysa
2002 ile 2008 yılları arasındaki artışa
baktığımız zaman 3 milyon 858 bin 602dir. Yani, 1992-2002
yılları arasındaki artış ile 2002-2008
yılları arasındaki zorunlu sigortalı sayısındaki
artışı mukayese ettiğimiz zaman, son altı
yılın on iki yılla mukayesesinde, son altı yılda yüzde
120lik bir zorunlu sigortalı sayısında artış
olduğunu resmi rakamlarla ifade etmiş bulunuyorum.
Genelde iş
yeri sayılarına baktığımız zaman yani,
sigortalı çalıştıran iş yerini kastediyorum- kamu-özel
toplam Ekim 2008 itibarıyla 1 milyon 173 bin 218 iş yeri
bulunmaktadır. Bu Aralık 2007ye baktığımız zaman
1 milyon 115 bin 562dir. Yani, Aralık 2007 yılında 1 milyon 115
bin 562 olan iş yeri sayısı Ekim 2008 tarihinde 1 milyon 173 bin
218e çıkmıştır. Son aylara baktığımız
zaman, çok az sayıda, 1 milyon 173 ile 1 milyon 178 arasında oynayan
bir iş yeri sayısının olduğunu da ifade etmeyi uygun
buluyorum.
Şimdi,
zorunlu sigortalı sayılarını geneli itibarıyla ele alacak
olursak Aralık 2007 yılında, 2007nin sonu itibarıyla 8
milyon 497 bin 824 zorunlu sigortalı var iken Ekim 2008de 9 milyon 81 bin
885 kişiye bu ulaşmıştır,
çıkmıştır. Son aylara baktığımız zaman,
son dört ay içerisinde 9 milyon 188 ile 9 milyon 80 bin arasında bu
rakamın değiştiğini ifade etmek istiyorum.
Yani,
bunları şunun için söylüyorum: Aslında, resmî rakamlara ekim
sonuyla baktığımız zaman -az önce Değerli
Arkadaşımızın ifade ettiği gibi- bizleri ürpertecek,
çok paniğe sevk edecek bir tablo görünmüyor. Ama geçen konuşmamda da
ifade ettiğim gibi bu bizim tedbirsizliğimize, bu bizim
dikkatsizliğimize sebep olmamalı. Küresel anlamdaki gelişmeleri
dikkatle izlemek, çözümlerini bir bir ortaya koymak ve nerede ne şekilde
bir tahribatı söz konusu olacak ise bunlarla ilgili gerekli önlemleri alma
çabası içerisinde olma zorunluluğumuz var, bunun bilincinde
olduğumuzu ifade ediyorum.
Şimdi,
Bursaya gelince, tabii, Bursa ilimiz Türkiyenin çok önemli sanayi şehri,
tarih şehri, turizm şehri; Bursaya bu ve benzeri birçok özellik
isnat edebiliriz. Aynı zamanda, Bursa, ekonomisi dünya ekonomisiyle
entegre olmuş en önemli illerimizin başında gelen bir ilimiz.
Dolayısıyla meydana gelen küresel krizden Bursanın
etkilenmemesi diye bir şey söz konusu olamaz, belki öncelikli olarak
etkilenen illerin başında Bursa ilimiz gelmektedir. Gerek tekstil
sektörüyle gerek otomotiv ve otomotiv yan sanayisi açısından
baktığınız zaman, dünyadaki talep daralması,
piyasalardaki daralmalar ister istemez üretime de çok ciddi, istihdama da ciddi
yansımalar olmaktadır.
Yine bu çerçevede
Bursayı değerlendirmek istiyorum: Bursadaki iş yeri ve
sigortalı sayılarına baktığımız zaman,
Bursada Haziran 2008de toplam iş yeri sayısı 48 bin 843,
Temmuzda yine 48 bin, Ağustosta yine 48 bin, Eylülde yine 48 bin, Ekime
geliyoruz yine 48 bin. Yani ortada 48 bin 800, 500, 600 şeklinde
değişen rakamlar var ama iş yeri sayısında Bursada
ekim sonu itibarıyla -son dört aylık ve daha da geriye gidebiliriz- çok
ciddi, yine bizi çok çok endişeye sevk edecek bir tablonun
olmadığını net bir şekilde ifade ediyorum.
Şimdi,
sigortalı sayısına bakalım: Sigortalılıkta tabii
işe girenler var, işten çıkanlar var, işten ayrılanlar
var, aynı zamanda giriş yapanlar var. Bu çerçevede, net rakamı
ifade ediyorum: Sigortalı sayısı Bursada 469.187. Ne zaman?
Haziran ayında. 467 bin temmuz ayında, 467 bin ağustos
ayında, 466 bin eylül ayında, 459.626 ise ekim ayının sonu
itibarıyla sigortalı sayısı.
Şimdi,
burada baktığımız zaman yine 7 ile -son ay itibarıyla-
6 bin, son dört ay itibarıyla sigortalı sayısında 10 binlik
bir azalış, yani haziranla mukayese ettiğimiz zaman
sigortalı sayısında 10 bin azalış ama bir önceki ayla
mukayese ettiğimiz zaman 6.001 azalış Bursadaki sigortalı
sayısında söz konusudur.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu süreç önemli bir süreç. Bu süreçle ilgili,
Değerli Arkadaşımız zaten politik bir konuşma
yapmadı. Geleceğe dönük ağırlıklı olarak tabii ki
endişelerini dile getirmesi saygıdeğerdir, saygı duyuyoruz.
Hepimiz bu hassasiyeti gösteriyoruz ve gerek reel sektörün gerek finans
sektörünün gerek kamunun gerekse tüm sivil toplum
kuruluşlarının, sendikaların üzerine bu süreçte önemli
sorumluluklar düşüyor. Bunlarla ilgili temaslarımız da çok
yoğun bir şekilde devam ediyor. Yani toplumun tüm kesimleriyle kamu
olarak bir araya geliyoruz, değerlendirmeler yapıyoruz,
alınması gereken önlemler ve gelişmeler doğrultusunda da
kararlarımız bir bir devreye giriyor. Şu anda, ekim sonu
itibarıyla ifade ediyorum, yine de panikleyecek bir tablo söz konusu
değildir. Fakat piyasalara bir diğer açıdan
baktığımız zaman -az önce Sayın Özensoy ifade
ettiler- eylül ayında işsizlik
ödeneği alan, işsizlik ödeneğinden istifade eden 143 bin
kişi iken bu ay, ekim ayı sonu itibarıyla bu rakamın
165.076ya çıktığını ifade ediyorum. Burada 22 bin
kişilik bir artış, 22 bin sayılık bir artış
söz konusudur. Ayrıca, ekonomik kriz sebebiyle
Bakanlığımıza müracaat eden firma sayısı da, yani
kısa çalışma ödeneği talebinde bulunan firma
sayısı da 42ye ulaşmıştır. Bununla ilgili
müfettişlerimiz Bursa açısından değil yani Türkiye
genelini söylüyorum- şu anda gerekli iş yerlerinde gerekli
değerlendirmeleri yapmaktadırlar kısa çalışma
ödeneği açısından. Bu firmaların toplam bize
müracaatlarındaki istihdamları ise 10.700 civarındadır.
Şimdi, sonuç
olarak şunu söylüyorum: Gelişmeler izleniyor, gelişmeler takip
ediliyor, alınması gereken önlemler alınıyor ve
alınacak ve umuyoruz ki, Türkiyenin resesyona girmesi söz konusu
değildir. Bunu tüm taraflar da, yetkililer de açık bir şekilde
ifade ediyorlar. Türkiye de piyasa daralmasından, talep daralmasından
meydana gelen bir istihdam sorunuyla karşı karşıya
kalabilir. Onun için, mevsimsel olarak da baktığımız zaman,
aralık ayının, ocak ayının, şubat
ayının daha dezavantajlı olduğunu dikkate
aldığımız zaman, geçen konuşmamdaki ifadeler, bu
mevsimsel durumun da dikkate alınması açısından
söylenmiş olan ifadelerdir.
Umuyor, diliyorum
ki, eylüle yansımayan bu olumsuzluklar, ekim ayına da
yansımadığı gibi, önümüzdeki aylarda da yine
karşı karşıya geldiğimiz zaman çok daha olumsuz
boyutlarda bir değerlendirmeye vesile olmaz temennisinde bulunuyorum.
Bu konu, hassas
bir konu ve bütün siyasi partilerin ve sivil toplum
kuruluşlarının ve tüm sektörlerin hassasiyetle ortak bir
bakış açısı sergilemelerinden de duyduğumuz
memnuniyeti ifade ediyorum.
Tekrar, böyle bir
konuşma fırsatı, cevap fırsatı verdiği için
değerli milletvekili arkadaşıma teşekkür ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.
Sayın
Özensoy, sisteme girmişsiniz. Nedir acaba?
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Çok kısa bir açıklama yapacağım
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Buyurunuz.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım rakamlar verdi. Tabii, geçtiğimiz yılla bu yıl
arasındaki sigortalı sayısında da çok cüzi artış
var. 2007deki artış herhâlde SGK Kanununun, yani emeklilikle ilgili
çıkan kanundan dolayı olsa gerek. Sayın
Cumhurbaşkanımızın oğlu başta olmak üzere, bu tür
genç sayısı da çok yoğun diye düşünüyoruz.
Şimdi,
bakın, ekim ayında herhangi bir şey
olmadığını ifade etti Sayın Bakan. İŞKURun
rakamlarıyla 3.448 kişi 2007de çıkmış, 2008de 5.683
kişi çıkmış. Yani yüzde 60lık bir artış
var.
Bir de,
Sayın Bakan Bursa Milletvekili, lütfen, Orhangazi Parkından bir
geçsin. Her gün, orada, işten çıkarılan işçiler yoğun
bir şekilde protestolar yapıyorlar. En son Bursa Ticaret-Sanayi
Odası Başkanı Sayın Celal Sönmez 250 işçinin
çalıştığı fabrikasını kapattı ve
Hiçbir borcum olmadığı hâlde yürütemiyorum. diye açıklama
yaptı. Bunun gibi, Bursa polyester de Avrupanın ve Orta
Doğunun en büyük tesislerine sahipti, şu anda Bursada polyester
iplik üretilemez hâlde. Sayın Bakanım mutlaka bunları
biliyordur.
Biraz önce
bahsettiğimiz konular, bunlar da önemlidir. Mutlaka tedbirleri almak
gerekir diye düşünüyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan,
kısa bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN
Usulümüzde yok ama soru-cevap işlemine girdi. Ama sizin beş dakika
süreniz kalmıştı.
Sayın Bakan,
kürsüden devam edebilirsiniz, beş dakika süreniz vardı.
Buyurunuz.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Şimdi,
tabii, bir tartışma açısından bunu söylemiyorum ama
İŞKURun verileri çıkış itibarıyla burada
zikredildi. Ben burada alınması gereken rakamların zorunlu
sigortalı düzeyinde olmasının doğru olduğu
düşüncesindeyim, çünkü işe giriş-çıkışlar var.
Yalnız çıkış alırsanız, girişi
almazsanız sağlıklı neticeye ulaşamazsınız.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Girişte artış var mı Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Doğrudur,
işe giriş-çıkışlara baktığınız
zaman bir ay içerisinde 750 bin işten çıkış vardır,
750 bin işe giriş vardır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Nerede giriş?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) İşe
giriş, evet
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Çıkışta artış olduğu
doğru, girişte artış var mı?
OKTAY VURAL
(İzmir) Var mı artış, var mı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Var efendim tabii.
Bakınız
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Yapmayın Sayın Bakanım, yapmayın.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Peki, size bir rakam
veriyorum
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Mahcup olursunuz.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Hayır,
hayır. Bakınız, hizmet akdiyle çalışanların son
dört aylık işe giriş-çıkışlarını
veriyorum size: Temmuz ayında işe giriş 852 bin, işten
çıkış 829. Efendim, resmî rakamlar bunlar. Yani şimdi,
şunu ben size ifade ediyorum
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Ekim ayından bahsediyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ekim ayında neymiş?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Buyurun ekim
ayını: 713.806, 756.510. Var yani işe giriş; 700 bin
giriş var, 700 bin çıkış var.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Biraz önce sigortalı sayısının
düştüğünü siz ifade ettiniz.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Ben şunu ifade
etmek istiyorum: Bu konuyu değerlendirirken işe
giriş-çıkış olarak değerlendirmek gerekiyor.
İşten çıkışı alırsanız, o zaman
şöyle oturursunuz Temmuz, ağustos, eylül, ekim aylarında
takriben 2,5 milyon insan işten çıkmıştır. dersiniz.
Onun için, bu sigortalı sayıları da doğrudur, aynen ifade
ettiğim gibi.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sigortalı sayısı düştü. dediniz.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Siz dediniz Sigortalı sayısı düştü.
diye. Bu ne demektir?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakınız, siyaset yapıyoruz
siyaset, politika yapmıyoruz. Bursadan siz beni iyi bilirsiniz,
nasıl siyaset yaptığımı.
Şimdi, ben
diyorum ki bakın, bütün çıplaklığıyla Türkiye küresel
krizi göğüslüyor, karşılıyor, mücadelesini sürdürüyor. Bunu
sürdürürken burada rakamları çarpıtmaya kimsenin hakkı yok.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Ben sanayicilikten geliyorum Sayın Bakan,
sanayicilikten!
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Sizi demiyorum, ben
size ne söylüyorum? Diyorum ki bu sizi tatmin ediyorsa ben hayret ediyorum:
Haziran ayında 469 bin sigortalı var -küsuratını
söylemiyorum- ağustos ayında 467 bin var, eylül ayında 466 bin
var, ekim ayında 459 bin sigortalı var. diyorum, Son bir ayla
mukayese ederseniz 6 bin, son dört ayla mukayese ederseniz 10 bin fark var.
diyorum. Bunu söylemek yanlış mı?
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Hayır! Kayıt dışı, kayıt
dışı!
OKTAY VURAL
(İzmir) İşini kaybediyor, iş yeri kapanıyor
Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bunu söylemek herhâlde
yanlış değil. Doğruları konuşmamız gerekiyor
ama buna itiraz ediyorsanız, çok farklı bir şekilde konuşma
yapabilirdim ben; son ayın rakamlarını verirdim, başka
mukayeseler yapmazdım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Verin, verin!
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Doğru değil
arkadaşlar.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Bursadaki sanayicilerin önüne çıkalım birlikte
isterseniz!
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bir süreç
yaşanıyor, bu süreç 70 milyonu ilgilendiriyor, bütün siyasi partileri
ilgilendiriyor, bizden kaynaklanan bir süreç değildir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Tamamen sizden kaynaklanıyor.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) O hâlde bu süreç
karşısında duruşumuzu bütün
çıplaklığıyla, açık, şeffaf bir şekilde
konuşmamız gerekiyor ve ona göre de yolumuzu ve
planlarımızı geliştirmemiz gerekiyor.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Daha önceden belli değil miydi Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Efendim, iş
yerini kapatanlarla ilgili de şunu söyleyelim: Genel itibarıyla, yani
bu süreçte her kesim kendisini sağlama almaya çalışıyor.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Kimsenin zulasında da bir şey yok Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bu bakış
açısını biz doğru bulmuyoruz. Yani reel sektör kendisini
sağlama alacak Nasıl olsa bir fırsat var, aman
çıkıvereyim bu piyasadan. diyecek. Finans sektörü Küresel anlamda
bir sıkıntı var, o hâlde kredi anlamında bir frene
basıverelim. diyecek. Bir başkası başta türlü kendisini
güvence
Bu, doğru değil.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Peki, siz ne yapacaksınız?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Hepimiz aynı
şemsiyenin altındayız. Krizi bahane ederek işletmeleri
kapatmak doğru değil. Tekstil krizi bugünün
sıkıntısı değil. Tekstilde uzun süreli,
altyapısıyla ilgili çok anlatacağımız şeyler var.
OKTAY VURAL
(İzmir) Onlar suçlu yani, öyle mi?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - On yıllara sâri,
on beş yıl çok toplantılar yaptık Bursada biz tekstilde
1990lı yıllardan beri. Tekstildeki değişimin,
dönüşümün hangi esaslara dayalı olduğunu, Bursanın bu
süreci nasıl karşıladığını, Türk tekstil
sanayicilerinin bu sürece karşı tedbirlerinin ne olduğunu çok
konuştuk biz, onu da ayrıca bir değerlendirmede
konuşabiliriz. Ama gerçekten kriz var, krizi de gerekçe göstererek
işletmelerin kapanmasını doğru bulmuyoruz.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Başbakan Yok. diyor Sayın Bakan, bir karar
verin!
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Türk milletine
yapılacak, bu ülkeye yapılacak en büyük iyilik, bu dönem içerisinde
sanayicimizin, kamunun, finans sektörünün taşın altına elini
koymasıdır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Koydurtun!
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)- Ki, ben bu konuda
herkesin görevini yapma gayreti içerisinde olduğuna inanıyorum.
Çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çelik.
Sayın
milletvekilleri gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Arnavutluk Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı ve
beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu
olarak davet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/605)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
TBMM
Başkanlık Divanının 6 Kasım 2008 tarih ve 34
sayılı Kararı ile, Arnavutluk Meclisi Dışişleri
Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük
Millet Meclisinin konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi
ziyareti uygun bulunmuştur.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel
Kurulun bilgisine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun (6/983) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/101)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gündemin sözlü
sorular kısmının 463. sırasında yer alan (6/983) esas
numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
BAŞKAN
Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 21 milletvekilinin, erken
yaşta evlilik konusunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/288)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde 18
yaş altı evlilik oranı yüzde 35'tir. Yani her üç evlilikten biri
erken yaş evliliğidir.
Erken yaşta
evlilik olgusu bir çocuk hakları ihlali ve çocuk istismarı sorunudur.
çocuğa yönelik şiddettir ve toplumsal bir halk
sağlığı sorunudur.
Erken yaştaki
evlilikler, erken yaş gebelik ve doğumlarına da neden olur ki bu
durum hem anne hem de bebek için tehlikelidir. Erken yaş gebeliklerinde
anne ve bebeklerin hastalanma, sakatlanma ve ölüm riskleri artar. Erken
yaş gebeliklerinde gebelik ve doğuma bağlı anne ölümleri 4
misli daha fazla görülür.
Erken
evliliklerde berdel, beşik kertmesi gibi geleneksel evlilik oranları
yüksektir. Genelde kendi rızası olmadan, özgür iradesinin
dışında, aile baskısıyla zorla yapılan bu
evlilikler kız çocuklarına yönelik bir şiddettir. BM erken
yaş evliliklerini "kız çocuklarını vuran
köleliğin modern biçimi" olarak tanımlamaktadır. Kız
çocuklarının erken yaşta zorla evlendirilmeleri
kadınların toplumdaki eşitsiz konumunu pekiştirmekte,
şiddete karşı zayıf hâle getirmektedir. Bu evliliklerde
aile içi şiddet oranları yüksektir. Evlilik içi tecavüz ve cinsel
şiddete maruz kalma tehlikesi de artmıştır.
Ailenin
sosyo-ekonomik düzeyi ne kadar düşükse kız çocuğunun erken
yaşta evliliğe zorlanması olasılığı da o
kadar yüksek olmaktadır. Erken yaştaki bu zorla evlendirmeler
kız çocuklarının okuldan alınmasına ve böylelikle de
onların eğitimsizlik, yoksulluk, cahillik ve
bağımlılık kısırdöngüsüne hapsedilmesine yol açmaktadır.
Sosyo-ekonomik
durumu ve eğitimi düşük olan kız çocukları geleneksel rol
olan doğurganlığa daha kolay mahkûm edilmekte ve daha çocuk
yaşta kaldıramayacağı, kaldırmaması gereken bir
yükün altına girmeye zorlanmaktadır. Genelde yasal olmayan evlilikler
şeklinde olduğu için de bireyin medeni nikâhla kazanacağı
haklarından mahrum kalmasına ve mağduriyetine neden
olmaktadır. Çocuğun eğitim hakkı, sağlıklı
yaşama hakkı, üretime katılma yani çalışma hakkı
da elinden alınmış olur. Erken evlilikler kadının
statüsünün düşmesine ve daha yoğun cinsiyet
ayrımcılığına maruz kalmasına yol
açmaktadır.
Yakın bir
zaman öncesinde Adalet Bakanlığında yapılan bir
çalışmada evlilik yaşının 14'e düşürülmesi
teşebbüsü çok ürkütücüdür. Daha kendi çocukluğunu
yaşamamış, başta eğitim hakkı olmak üzere bir
dizi insan hakkı elinden alınmış, örselenmiş, güçsüz
bırakılmış çocuk annelerle toplumumuzu ileriye götüremeyiz.
Kalkınmayı, uygarlığı yakalayamayız.
Çocuklarımızın
insan hakkı ihlallerine, cinsel istismarına ve toplumsal halk
sağlığı sorununa neden olan erken yaş evliliklerinin
önlenmesi için nedenlerinin araştırılması ve gereken
önlemlerin alınması amacıyla Anayasa'nın 98'inci
İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ve teklif ederiz.
Bu
çocuklarımızın insan hakları mücadelesidir.
1) Canan
Arıtman (İzmir)
2) Ali Oksal (Mersin)
3) Sacid
Yıldız (İstanbul)
4) Mehmet Ali
Özpolat (İstanbul)
5) Ahmet Ersin (İzmir)
6) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
7) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
8) Ali Rıza
Ertemür (Denizli)
9) Bülent
Baratalı (İzmir)
10) Atila Emek (Antalya)
11) Kemal Demirel (Bursa)
12) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
13) Zekeriya
Akıncı (Ankara)
14) Tekin Bingöl (Ankara)
15) Çetin Soysal (İstanbul)
16) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
17) Hüsnü Çöllü (Antalya)
18) Abdulaziz
Yazar (Hatay)
19) Şevket
Köse (Adıyaman)
20) Hulusi Güvel (Adana)
21) Ensar
Öğüt (Ardahan)
22) Ahmet Küçük (Çanakkale)
2.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 21 milletvekilinin, içme
suyu sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/289)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Dünya
ortalamalarının çok altında kişi başına
yıllık su tüketimimiz olmasına karşın mevcut tüketilen
suların da mikroplardan arındırılmış, temiz,
kaliteli, ucuz ve kolay ulaşılabilirlik konusunda
insanlarımızın kafasında kuşkular, endişeler
vardır. Halkımızın önemli bir kısmı
yıllardır evlerindeki musluklardan akan suyu gönül
rahatlığı ile içmekte, yemek, bulaşık ve temizlik
işlerinde kullanmakta iken, son yıllarda yerel yönetimlerin yeterince
kaynak aktarmaması, gerekli yatırımları yapmaması ve
alınması gereken tedbirleri yerinde ve zamanında almaması
sonucu yıllık cirosu 1 milyar 500 milyon YTL'yi bulan
yaklaşık 300 firmanın rekabet ettiği Türkiye Ambalajlı
Su sektöründe vatandaşlarımız çok ciddi sorunlarla
karşılaşmaktadır. Son günlerde bu şikayetlerin daha da
bir yoğunluk kazandığına, birçok firmanın daha
kaliteli suyu iyi şartlarda, ucuza halka sunma yarışı ile
servis yaparken, bazı kötü niyetli firmaların bu durumu fırsat
bilerek markalı su damacanalarına kalitesiz su doldurdukları,
dolum tesislerinde yeterince özen gösterilmediği, hijyenik ortamlarda
dolumun yapılmadığı, fahiş fiyatlarla satılarak
vatandaşın kazıklandığı iddia edilmektedir.
Sağlık
Bakanlığı'nca AB kriterlerine göre "İçme Suyu",
"Kaynak Suyu" ve "Doğal Mineralli Su" şeklinde
sınıflandırılarak ruhsatlandırılan, içme suyu
sektöründe son günlerde, mikroplu, kalitesiz ve kontrolsüz bir şekilde
piyasaya sunulan, servis edilen damacana tabir ettiğimiz suların
halkımızın sağlığını ciddi şekilde
tehdit ettiğini, yapılan araştırma ve incelemeler sonucu
ortaya çıktığını görüyoruz. Sadece Ankara'da 400 evde
kullanılan damacana suyundan numune alınarak, suların
mikrobiyolojik incelemesi sonucu, suların % 53,1'inde mikrobik etkenlerin
pozitif çıktığı, % 12'sinin bulanık, % 99'unun sülfat
ve kalsiyum ve potasyum açısından, % 98'inin sodyum ve magnezyum
açısından, % 94'ünün klor ve % 14,3'ünün nitrit açısından
uygun olmadığı sonucuna ulaşıldığı,
ulusal basınımız da bu sonuçları yayınlayarak tüm
kamuoyumuzla paylaştığını görüyoruz.
Alınan su
örneklerinde mikrobiyolojik üremenin ve suların anyon-katyon
değerlerinin yüksek olduğu ifade edilmektedir.
Ayrıca,
ambalajlanmış su fiyatlarının da yerel yönetimlerin
vatandaşa sunmuş olduğu
"İçme
Suyu", "Kaynak Suyu" ve "Doğal Mineralli Su"
adı altında üretim ve dağıtım yapan firmaların yeteri
kadar denetlenemediği, dolum tesislerinde gerekli hijyenik kurallara
uyulmadığı, ambalajlı sulardan alınan numuneler
üzerinde yapılan incelemeler sonucu, yarısından
fazlasının mikroplu çıktığı ve
fiyatlarının da yüksek olduğu gibi birçok nedenlerle bir
taraftan halkın sağlığı ile oynandığı,
diğer taraftan kazıklandığı iddia edilmektedir. Bu
iddiaların araştırılarak, vatandaşın
sağlığı ile oynayan kötü niyetli kişi ve kurumlar ile
görev ve sorumluluğunu yeterince yerine getirmeyen yetkililer varsa ortaya
çıkarılması ve bir daha bu gibi durumların
yaşanmaması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacı ile Anayasanın 98, Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105.
maddelerine dayanarak bir Meclis Araştırma Komisyonu kurularak,
konunun araştırılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
1) Tansel
Barış (Kırklareli)
2) Ali Oksal (Mersin)
3) Çetin Soysal (İstanbul)
4) Sacid
Yıldız (İstanbul)
5) Mehmet Ali
Özpolat (İstanbul)
6) Ahmet Ersin (İzmir)
7) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
8) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
9) Ali Rıza
Ertemür (Denizli)
10) Bülent
Baratalı (İzmir)
11) Atila Emek (Antalya)
12) Kemal Demirel (Bursa)
13) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
14) Zekeriya
Akıncı (Ankara)
15) Tekin Bingöl (Ankara)
16) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
17) Hulusi Güvel (Adana)
18) Hüsnü Çöllü (Antalya)
19) Abdulaziz
Yazar (Hatay)
20) Şevket
Köse (Adıyaman)
21) Ensar
Öğüt (Ardahan)
22) Ahmet Küçük (Çanakkale)
3.-
Mersin Milletvekili Kadir Ural ve 23 milletvekilinin, Atakent Belediye
Başkanı Fevzi Doğanın bombalı saldırı
sonucu ölümü olayının araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/290)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Mersin ili
Silifke ilçesi Atakent Belediye Başkanlığı görevini
yürütmekte iken bombalı bir saldırı sonucu hayatını
kaybeden Atakent Belediye Başkanı Fevzi Doğanın ölümünün
aydınlatılması ile ilgili Anayasa'nın 98.
İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Kadir Ural (Mersin)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Behiç Çelik (Mersin)
4) Hüseyin Yıldız (Antalya)
5) Faruk Bal (Konya)
6) Hasan Çalış (Karaman)
7) Necati Özensoy (Bursa)
8) Bekir Aksoy (Ankara)
9) Hasan Özdemir (Gaziantep)
10) Reşat Doğru (Tokat)
11) Mustafa Kalaycı (Konya)
12) Ahmet Bukan (Çankırı)
13) Akif Akkuş (Mersin)
14) Yılmaz Tankut (Adana)
15) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
16) Metin Ergun (Muğla)
17) Kürşat Atılgan (Adana)
18) Osman Durmuş (Kırıkkale)
19) Ali Uzunırmak (Aydın)
20) Mustafa Enöz (Manisa)
21) Recai Yıldırım (Adana)
22) Muharrem Varlı (Adana)
23) Recep Taner (Aydın)
24) Rıdvan Yalçın (Ordu)
Gerekçe:
26 Mayıs
2005 tarihinde kendisine ait limon bahçesinde patlayan bomba sonucu
hayatını kaybeden Mersin İli Silifke İlçesi Atakent
Belediye Başkanı merhum Fevzi Doğan cinayeti ile ilgili
soruşturmada; cinayetin üzerinden üç yıl geçmiş olmasına
rağmen, hiçbir ilerleme kaydedilmemiş, soruşturma dosyası
faili meçhul olarak kapanma noktasına gelmiştir.
Bu vahim olay o
dönem epey gündemde kalmış basınımızda geniş bir
biçimde yer almış ayrıca basında çıkan farklı
iddialar içeren haberler yayınlanmış bunun neticesinde belde
halkı üzerinde geniş yankı uyandırmış bu üzücü
olay halen kamuoyunda devam etmekte olup çeşitli yorumlar
yapılmaktadır.
Atakent küçük bir
sahil beldesi olup olayın olduğu zaman henüz turizm mevsiminin
başlamamış olması ve ortamın sakin olması ve
halen neticesinde Fevzi Doğanın faillerinin bulunamamış ve
adalet önünde hesap vermemiş olması halkın
kuşkularını artırmaktadır.
Yukarıda yer
alan hususlar dikkate alınarak Atakent Belediye Başkanı Fevzi
Doğanın kaybının arkasındaki sebepler, bu konuda
ortaya çıkan şüphelerin giderilmesi, kamuoyunun bu konuda
bilgilendirilmesi için bu konunun yüce meclisimiz tarafından
araştırılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın
Anayasanın 82nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
A) Tezkereler (Devam)
2.-
Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğanın, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın Türkmenistana yaptığı resmî ziyarete
iştirak etmesine ve 4-6 Ekim 2008 tarihlerinde de Moğolistana
gönderilmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/606)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmelerde
bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 3-4 Ekim 2008 tarihlerinde Türkmenistana
yaptığım resmi ziyarete, Gaziantep Milletvekili Mehmet
Erdoğanın da iştirak etmesi ve adı geçen Milletvekilinin
4-6 Ekim 2008 tarihlerinde de Moğolistana gönderilmesi uygun
görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti
ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın
82nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Arayacağım efendim.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.18
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.29
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Başbakanlığın
Anayasanın 82inci maddesine göre verilmiş tezkeresinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
tezkereyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Yok, yok. (AK PARTİ sıralarından Var, var.
sesleri)
BAŞKAN
Elektronik cihazla oylamayı tekrarlıyorum, tartışmaya gerek
kalmasın.
İki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
İç Tüzükün
37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma
önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
B) Önergeler (Devam)
2.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, 4046 Sayılı
Özelleştirme Uygulamaları Hakkındaki Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/115)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/102)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Plan ve Bütçe
Komisyonunda bulunan 2/115 esas numaralı 4046 sayılı
Özelleştirme Uygulamaları Hakkındaki Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifim TBMM
İçtüzüğünün 37. maddesinde öngörülen sürede
görüşülmemiştir.
Kanun teklifimin
doğrudan Genel Kurul gündemine alınması hususunda gereğini
saygılarımla arz ederim. 22/7/2008
Mehmet
Serdaroğlu
Kastamonu
BAŞKAN
Teklif sahibi Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Özelleştirme Kanununda değişiklik
yapılmasını öngören kanun teklifimin Komisyonda öngörülen sürede
görüşülmemesi nedeniyle doğrudan Genel Kurul gündemine
alınması talebimle ilgili söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, teklifimizin amacı tarıma dayalı sanayi
kuruluşları ve tarımsal üretim yapan kuruluşların
özelleştirilmesini geciktirmek ve alternatif ürünler için zaman
kazanmaktır. Çünkü ülkemizde istihdamın en büyük bölümü
tarımdadır. Tarıma dayalı sanayi kuruluşlarının
özelleştirilmesiyle tarımsal istihdam ve üretim olumsuz
etkilenecektir. Ülkemizde özelleştirmeler daha çok varlık
satışına dayalı olduğu için kuruluşu alanlar
genellikle üretime devam etmemekte ve ham madde değiştirmekte veyahut
da ham maddeyi yok pahasına almaya çalışmaktadırlar. Hâl
böyle olunca da çiftçilerimiz bir anda işsiz kalıp mağdur
olmakta, bunun doğal sonucu olarak da büyük şehirlere göç
etmektedirler.
Değerli
milletvekilleri, teklifimin tarım sektörümüzün içinde bulunduğu
istihdam ve üretim sorunlarının katlanarak artmasını
önlemek açısından fevkalade önem arz ettiğini vurgulamak
isterim. Dünyada gıda fiyatlarının sürekli artacağı
açıkça görülmektedir. Ülkemiz küresel iklim değişikliğinin
riskli ülkeleri arasında yer almaktadır. Küresel ısınmayla
birlikte gıda üretimi hem bütün dünya için hem de ülkemiz için çok daha
fazla stratejik hâle gelmiştir. Türkiyede istihdamın büyük bölümü
gerçekten tarıma dayalıdır ve ne yazık ki 2007
yılında tarım sektörü 7,3 nispetinde küçülmüştür.
İçinde bulunduğumuz ortamda tarım ürünleri ihtiyacı her
geçen gün artarken, tarımsal verimlilik ve üretimimizi artıracak her
türlü çalışmayı yapmak hayati önem kazanmıştır.
Tarımsal
üretimimizi geleneksel yapısından kurtararak hem kendi ülkemizi
besleyecek hem de bütün dünyaya mal satan, dolayısıyla zenginlik
yaratan bir konuma kavuşturmak önceliğimiz olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifimizin asıl ve açık amacı öncelikle
şeker fabrikalarının özelleştirilmesini erteleyerek
olabilecek mağduriyetleri ve olumsuzlukları önlemektir. Şeker
fabrikalarının özelleştirilmesiyle birlikte çiftçimizin,
şeker sektörünün, dolayısıyla tarım sektörümüzün
yaşayabileceği sıkıntılar aşağı
yukarı bellidir.
Değerli
milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker
Bey 13 Kasım 2007 tarihinde hayvancılıkla ilgili bir gündem
dışı konuşmaya verdiği cevapta Et Balık Kurumunun
en son özelleştirilmesi gerektiğini, bu sebeple de kalan
kombinaların özelleştirmenin sonuna
bırakıldığını ifade etmişti.
Sayın
milletvekilleri, tarım ve hayvancılık iç içedir ve bir bütündür.
Sayın Bakanın hayvancılığa dayalı sanayinin
özelleştirmenin en sonuna bırakılmasını istemesi ne
kadar doğal ve doğru ise tarıma dayalı sanayi
kuruluşlarının da -dolayısıyla şeker
fabrikalarının- özelleştirmenin sonuna
bırakılması o kadar doğru olacaktır.
Hemen açıkça
ifade edelim ki özelleştirmeye karşı değiliz.
Özelleştirmenin şeklini ve zamanlamasını uygun bulmuyoruz
değerli milletvekilleri. Özellikle şeker fabrikalarının
özelleştirmenin sonuna bırakılması Avrupa Birliğine
giriş süresi içerisinde önem taşımaktadır. Avrupa
Birliği Şeker Rejimi Reformu 2014 yılına kadar devam
edecektir. Yani Avrupa Birliği ülkelerinde şeker ve şeker
sanayisiyle ilgili belirsizlik 2014 yılında
sonuçlandırılacaktır. Türkiye bu süreci dikkatle takip etmelidir
ve şeker fabrikalarının satışını en
azından bu süreç içerisinde durdurmalıdır.
Bakınız,
1994-1995 yıllarında şeker fabrikalarını
özelleştiren Fransa fabrikaları yeniden kamulaştırmaya
başlamıştır. Yani on iki on üç yıl sonra
yaptığı yanlıştan dönmeye
çalışmaktadır. Bu sebeple şeker sanayimizin kıymetini
bilip gelişmeleri takip etmeliyiz. Tarım, sanayi ve istihdamda
yaratacağı olumsuzlukları düşünerek gelecekte şeker
kartellerine muhtaç olmamak için şeker fabrikalarının
satışını, dolayısıyla tarıma dayalı
sanayinin özelleşmesini özelleştirmenin sonuna bırakmak ülkemiz
menfaati açısından çok doğru olanıdır.
Değerli
milletvekilleri, çiftçimizi, çalışanımızı, şeker
tüketicimizi, millî şeker politikamızı, şeker sanayimizi
ve
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Serdaroğlu.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla)
daha da ötesinde tarım sektörümüzü yakından ilgilendiren
kanun teklifimizin kabul görmesini arzu etmekteyiz. Teklifimizi Muhalefetten
geldi diye reddetmenize üzüleceğimizi de burada ifade etmek istiyorum. Bu
vesileyle, bu şeker fabrikalarının acilen
satışına lütfen karşı çıkın.
Şeker
fabrikaları altmış beş ilimizde doğrudan 6 milyon,
dolaylı olarak da 10 milyon vatandaşımızı
ilgilendirmektedir. Ayrıca, kanun teklifimiz 20 milyonun üzerindeki
çiftçimizi çok yakından ilgilendirmektedir. Bu sebeple, başta iktidar
partisi olmak üzere altmış beş ilin çok değerli
milletvekilleri olmak üzere bu kanun teklifimize destek istemekteyiz.
Sonuç olarak,
özelleştirme uygulamaları çerçevesinde tarıma dayalı sanayi
kuruluşları ile tarımsal üretim yapan kuruluşların en
son özelleştirilmesine imkân tanıyan kanun teklifimizin kabulü
yönünde oy kullanmanızı diler ve saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Serdaroğlu.
Teklif üzerine,
bir milletvekili olarak, Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş
konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Dağdaş. (MHP sıralarından alkışlar)
GÜRCAN
DAĞDAŞ (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkındaki
Kanunda Değişik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde söz
aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifiyle, tarıma dayalı sanayi
kuruluşları ve tarımsal üretim yapan kuruluşların
özelleştirilmesi geciktirilerek çiftçilerimizin alternatif ürünlere
yönelmeleri için zaman kazandırılmasıyla birlikte, tarıma
dayalı sanayi kuruluşunun ham maddesi olan tarım ürününe
alternatif ürün çeşitlemesi yapılması hedeflenmektedir. Kanun
teklifinin işaret ettiği hakikatin ışığında
Kars Şeker Fabrikasının özelleştirilmesine dair
düşüncelerimi ve Kars halkının içinde bulunduğu hâli
dikkatinize getirmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 287 bin kişinin yaşadığı Karsın
millî gelirden aldığı pay 886 dolar ve nüfusunun yüzde 25i
işsizdir. 2002 yılında 9.200 olan esnaf sayısı 2007
yılında 6 bine düşmüştür. Tarım ve
hayvancılıkla uğraşan nüfusun yarısına
yakını icra dairelerinin kapılarında ve tefeci elinde
çırpınmaktadır. Karsın ektiği, biçtiği ve
hayvanı para etmemektedir. Karsın ürettikleri için pazar ve rekabet
şansı yok olmuştur. Devletin yaptığı süt
fabrikası ile et kombinası özelleştirilmiş,
özelleştirilmiş olan bu tesisler daha sonra
kapanmıştır. Yine, devletin yaptığı çimento
fabrikası, yem fabrikası ve ayakkabı fabrikası
özelleştirilmiş, özelleştirilen yem fabrikası ve
ayakkabı fabrikası daha sonra kapanmıştır.
Karslının elinde sadece şeker fabrikası
kalmıştır. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar
devletin kurduğu altı tesisten dördü kapanmıştır.
Sanayileşmenin
sıfır düzeyinde kaldığı, organize sanayi bölgesinin
terk edilmiş bir alana döndüğü, yüksek oranda işsizliğin
yaşandığı Karsta endüstrinin ayağı olan
tarım ve hayvancılık sektöründeki tesisler kapanınca, Kars
insanı büyük şehirlere göç etmeye mecbur kalmıştır.
Sınırı bekleyen insanların göç etmesinin cepheden
ayrılan asker anlamına geldiğini göremeyen yöneticiler, ne
yazık ki Karsın stratejik öneminden ve üzerine yapılan
hesaplardan da bihaberdir.
Değerli
milletvekilleri, Karsın pürmelâlini bir nebze de olsa dikkatinize
getirmek istedim; acı ama gerçek bu.
Tüm bu güç
şartlara, yoksulluk ve yoksunluğa rağmen umudunu yitirmeyen
Karslının şeker fabrikasındaki 415 çalışanı
ve aileleri, 1.168 şeker pancarı üreticisi ve ailelerinin iktidardan
talebi şeker fabrikasının özelleştirilmesinin
geciktirilmesidir, mümkünse durdurulmasıdır; şeker
fabrikasının Karsın elinden alınmamasıdır;
Karsın var olan sıkıntılarının ortadan
kalkması için iktidarın gereğini yapmasıdır; Karslının
iktidardan ve yüce Meclisimizden talebi, Ankaranın şefkatini
göstermesi, Karslının serhadı bekleyen askerler olduğunu
hatırlamasıdır.
Değerli
milletvekilleri, gördüğüm, anladığım ve hâline
üzüldüğüm Karsı bilgilerinize sunmaya çalıştım. Kanun
teklifinin kabulü yönünde bir karar çıkması dileğiyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Dağdaş.
Sayın
milletvekilleri, doğrudan gündeme alma önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Doğrudan gündeme alınma
önergesi reddedilmiştir.
D) Duyurular
1.-
2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
Genel Kurulda görüşme programının bastırılıp
dağıtıldığına ve bütçeler üzerinde
şahısları adına söz almak isteyen milletvekillerinin söz
kayıt işlemlerine ilişkin Başkanlık duyurusu
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının Genel Kurulda görüşme programı
bastırılıp dağıtılmıştır.
Bütçeler üzerinde
şahısları adına söz almak isteyen sayın üyelerin söz
kayıt işlemleri, 4/12/2008 Perşembe günü saat 9.30-10.30
saatleri arasında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu toplantı salonunda
Başkanlık Divanı Kâtip Üyelerince yapılacaktır.
Söz
kaydını her sayın üyenin bizzat yaptırması
gerekmektedir. Başkası adına söz kaydı
yapılmayacaktır.
4/12/2008
Perşembe günü 9.30-10.30 saatleri dışındaki söz
kayıtları Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğünce
yapılacaktır.
Genel Kurulun
aldığı karara uygun olarak bütçenin tümü üzerinde her tur için
ve bütçe görüşmelerinin sonunda lehte ve aleyhte olmak üzere ve bunlardan
sadece biri için kişisel söz kaydı yapılacaktır.
Sayın
üyelerimizin bilgisine sunulur.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler
kısmına geçiyoruz.
Alınan karar
gereğince bu kısmın 6ncı sırasında yer alan,
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin,
öğretmenlerin sorunlarının ve okullardaki yetersizliklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla, 52nci sırada yer alan Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman ve 32 milletvekilinin, millî eğitimdeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak görüşmelerine
başlıyoruz.
VI.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.-
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin,
öğretmenlerin sorunları ve okullardaki yetersizliklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/21)
2.-
Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 32 milletvekilinin, eğitimdeki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/94)
BAŞKAN
Hükûmet? Burada.
Meclis
araştırması önergeleri Genel Kurulun 25/10/2007 tarihli 12nci
ve 15/1/2008 tarihli 49uncu Birleşiminde okunduğundan tekrar
okutmuyorum.
İç
Tüzükümüze göre, Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti
gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onun
göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir. Konuşma
süreleri, Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için
onar dakikadır.
Şimdi, söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: CHP Grubu adına Ali Koçal,
Zonguldak Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Beytullah
Asil. Şahısları adına da Ankara Milletvekili Yılmaz
Ateş, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman söz istemişlerdir.
Şimdi, önce
Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Ben en son
konuşayım Sayın Başkanım. Uygun görürseniz en son
konuşayım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, gündemde yanlışlık var.
BAŞKAN
İç Tüzüke göre
KAMER GENÇ
(Tunceli) Gündemde yanlışlık var. Gündemde 2nci maddede
Genel Kurulun 2-3 Aralık Salı ve Çarşamba günlerindeki
birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmemesi
Onun arkasında da 3üncü maddede 2 Aralıkta
tersi söylenmiş. Böyle bir gündem olur mu efendim?
BAŞKAN
Sayın Genç, biliyorsunuz Danışma Kurulu önerileriyle bu daha
önce karara bağlanmış bir konu olduğu için bugün bunu
tartışmıyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama gündem doğru düzenlensin efendim, yanlış
düzenlenmiş.
BAŞKAN
Daha önce alınan karar gereğince bu şekilde düzenlenmiş
oldu.
Şimdi,
İç Tüzükümüz gereğince Sayın Bakan, önce sizin
konuşmanız gerekiyor.
Süreniz yirmi
dakika.
Buyurunuz
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bir grup
milletvekili tarafından Meclis Genel Kurulunda bir araştırma
önergesinin görüşülmesi için bir önerge verilmiş, bu önergeyle ilgili
olarak Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Hükûmetimizin 2002yle 2008
yılları arasında, iktidara geldiğimizden beri en önemli
önceliği, birinci önceliği eğitim olmuştur. Tabii, bizim
önceliğimiz eğitim olmakla birlikte eğitimin de önceliği
öğretmenlerimizdir. Bir eğitimin sağlıklı
yürütülebilmesi için, eğitimde arzulanan kalitenin sağlanabilmesi
için, eğitimde arzulanan hedeflere ulaşılabilmesi için birkaç
faktörün bir araya gelmesi gerekiyor. Malumunuz, okulların fiziki
altyapısının olması gerekiyor, eğitim çevresi
dediğimiz şeydir bu. Sonra, bu fiziki yapının bir
teknolojik altyapısı, donanımı olması gerekiyor.
İşin bir içerik, ruh tarafı var, bu da müfredatla belirlenir.
Bir de bütün bu işlerin esas meyvesi olan, bütün bu fiziki
altyapının, teknolojik altyapının, donanımın,
dokümantasyonun ve öğretmenlerimizin, bütün insan
kaynaklarımızın hizmet ettiği, öğrencilerimiz
vardır eğitimde. Bütün amaç, onların iyi yetişmesi, hayata
ve bir üst öğretim kurumuna hazırlanmalarıdır.
Dolayısıyla, öğretmen, öğrenci, fiziki altyapı,
teknolojik altyapı, içerik, öz bir araya gelir ve eğitimi
oluşturan bütün unsurları meydana getirir. Dediğim gibi, fiziki
altyapınız çok iyi olabilir, teknolojik altyapınız mükemmel
olabilir, dünyanın en harika binalarını yaparsınız,
içini bilgisayarlarla, bütün eğitim materyaliyle zenginleştirirsiniz,
müfredatınız da çok iyi olabilir, ders kitaplarınız da çok
iyi olabilir, ama eğer insan kaynağınızda bir problem
varsa, işin esas kumandasında olan, öğrencileri yönlendiren,
hayata hazırlayan, bir üst öğretim kurumuna hazırlayan
öğretmen kitlenizde bir sıkıntı varsa orada arzulanan sonuca
ulaşamazsınız.
İşte bu
bilinçle ve bu gerçekten hareket ederek, İktidarımız döneminde,
okullarımızda özellikle biraz önce saydığım fiziki
altyapı, teknolojik altyapı ve diğer konularda birçok
adımlar atılmış, birçok gelişmeler
sağlanmış ve birçok reforma imza atılmıştır.
Bu arada, en önemli unsur olan öğretmen kitlemiz
zenginleştirilmiş, geliştirilmiş ve bugün okullarda bulunan
her 3 öğretmen arkadaşımızdan 1isi İktidarımız
döneminde atanmıştır. Usta öğreticileri buna dâhil
etmiyorum, usta öğreticileri dâhil ettiğimiz zaman bu oran çok çok
daha yukarılara çıkar.
Tabii, zaman
zaman şöyle bir eleştiriyle karşılaşıyoruz:
Efendim, niçin, işte bir taraftan kadrolu öğretmen, bir taraftan
sözleşmeli öğretmen, bir taraftan ücretli öğretmen, usta
öğretici, bunlar niye var? Bir sefer, bir şeyin altını
çizeyim değerli arkadaşlarım: Bütün iktidarlar döneminde ücretli
öğretmen vardı, bütün iktidarlar döneminde usta öğretici
vardı, bütün iktidarlar döneminde vekil öğretmen veya zaman zaman
yedek öğretmen olarak tabir edilen öğretmen kitlesi vardı. Bu
dönem, sadece, bu işte artı olan, farklı olan, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesine göre
atamış olduğumuz sözleşmeli öğretmenlerdir, ki
sözleşmeli öğretmenler daha önce on bir aylığına
atanıyorlardı ve her yıl bir ay işten çıkarılarak
bir sonraki yıl tekrar işe atanmaları söz konusuydu, 4/Bnin
yapısı bunu gerektiriyordu. Fakat Hükûmetimiz bir karar aldı,
4/Bye tabi olan sözleşmeli öğretmenlerimizin de tıpkı
kadrolu öğretmenler gibi on iki ay maaş almalarını
sağladık ve işe başla, işten çık, bir daha başla prosedürüne gerek
olmadığını tespit ettik ve şu anda sözleşmeli
öğretmenlerimiz de on iki ay üzerinden maaşlarını
alıyorlar. Zaman zaman, sözleşmeli öğretmenlerde eş durumu
tayini yapılmıyor, şu konuda dezavantajları var,
şeklinde bazı sızlanmalarla, bazı söylentilerle
karşılaştık.
Değerli arkadaşlarım, stajyerliği kalkmayan bir
öğretmen adayı kadrolu da olsa, sözleşmeli de olsa tayin
talebinde bulunamaz. 657nin yeni uygulamalarını bilen arkadaşlarımız
bunu bilirler. Kadrolu da olsa, diyelim ki eşi Ankarada
çalışıyor, kendisinin Mardine tayini çıktı, Efendim,
ben Mardine atandım ama Ankaraya gelmek istiyorum. diyemez,
stajyerliği yani aday memurluğu kalktıktan sonra bu hakka
sahiptir. Sözleşmeliler de bu hakka sahiptir. Sağlık Bakanlığındaki
çakılı kadrolardan farklı olarak biz 4/B statüsündeki
öğretmen arkadaşlarımızın da bu mazeret tayinlerini
yapıyoruz, sağlık mazeretine tabi olanları da
yapıyoruz. Öte taraftan, eğer doktora yapıyorsa, masterı
malumunuz eğitim mazereti olmaktan çıkardık, bunu da
yapıyoruz ama bu, kadrolular için de geçerlidir.
Bir de şunun
altını çizmek istiyorum: Dünyanın her yerinde, değerli
arkadaşlarım, bir insan, Ben parttaym çalışıyorum,
kısmi zamanlı çalışmak istiyorum. deyip müracaat edebilir
veya işveren böyle bir talepte bulunabilir. Diyelim ki bir ilçede haftada
üç saat bir ders varsa ve birisi de, diyelim ki bir hanımefendi,
öğretmen kökenli, öğretmen yetiştiren bir yükseköğretim
kurumundan mezun Ben çocuğumu büyütüyorum, ben haftada bir gün okula
gitmek istiyorum, şu dersi vermek istiyorum. deyip bize müracaat edebilir
veya ihtiyaç olması hâlinde bizim talep etmemizle böyle bir müracaat
olabilir. Efendim, niye ille de bu kadrolu değil? şeklinde bir
itirazın çok yerli yerinde bir itiraz olduğu kanaatinde değilim.
Bütün gelişmiş Batı ülkelerinde, günde bir saat
çalışan, iki saat çalışan, kısmi zamanlı
çalışan, full-time, yani tam zamanlı çalışan insanlar
vardır, bu, öğretmenler için de geçerlidir, diğer meslek grupları
için de geçerlidir.
Ücretli
öğretmen uygulaması, zaten dediğim gibi, cumhuriyetin
başından bugüne kadar başvurulan bir uygulamadır.
Arkadaşlarımız, aslında eğitimle ilgili olanlar,
eğitimi bilenler bunu da çok iyi bilirler.
Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, bizden önce öğretmenevleri
-ki öğretmenlerimizin özellikle gittikleri her yerde sıcak bir yuva
olarak bulabildikleri öğretmenevleri- özelleştirme kapsamına
alınmıştı. Biz, orduevlerini özelleştirmediğimiz
gibi, polisevlerini özelleştirmediğimiz gibi, özelleştirilmesinin
doğru olmadığına inandığımız gibi,
öğretmenevlerinin de özelleştirilmesi doğru değildir dedik
ve öğretmenevlerini de özelleştirme kapsamından
çıkardık ve şu anda Hükûmetimiz döneminde 130 kadar yeni
öğretmenevini öğretmenevi zincirimize ilave ettik ve Türkiyenin
birçok yerinde de öğretmenevleri açmaya, öğretmenevleri inşa
etmeye veya hazır binaları kamulaştırarak
öğretmenevleri olarak öğretmenlerimizin hizmetine, emrine,
değerli arkadaşlarım, sunmaya devam ediyoruz.
Tabii,
öğretmen arkadaşlarımızın ücretleriyle ilgili olarak
yine geçen hafta bir değerli milletvekilimiz burada gündem
dışı bir konuşma yaptı. Orada da Öğretmen
sefalet ücreti alıyor., Öğretmen açtır. şeklinde
bazı ifadeler geçti. Ben, yine bu ifadelere karşılık olarak
bazı cevaplar vermiştim, onları tekrar huzurunuzda sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii, resmî rakamlarla konuşmamız lazım. 2002
yılında 9un 1inden göreve başlayan bir öğretmen
adayının, yani mesleğe henüz başlayan bir öğretmen
adayının almış olduğu maaş 470 YTL idi. Peki,
bugün nedir bu arkadaşımızın aldığı ücret,
yani çıplak maaş, ek ders ücreti hariç aldığı
maaş? 1.196 YTLdir, yaklaşık 1.200 YTLdir. Peki, nedir
buradaki artış? Bu artış, değerli arkadaşlar, ek
ders ücreti dâhil edildiği zaman yüzde 145tir. Çünkü, öğretmenlerin
ek ders ücretleri 3 küsur YTL idi, biz 5 küsur YTLye çıkardık, bir
anda yüzde 47lik bir artış yaptık ve şu anda öğretmen
ek ders ücretleri, değerli arkadaşlarım, 5,9 YTLdir. Bir
öğretmen arkadaşımız 165 YTL alırken -bugün eğer
tam altmış saat üzerinden ek ders ücreti alıyorsa- bugün 360 YTL
ek ders ücreti alıyor ve yüzde 118dir buradaki artış, rakamsal
artış yüzde 118dir. Tekrar altını çiziyorum: Ek ders
ücreti dâhil, 2002de -9un 1inden maaş alan bir öğretmen
arkadaşımızın aldığı maaşı esas
alıyoruz- 9un 1inden maaş alan bir öğretmen adayı 470 YTL
alıyordu, şu anda 1.200 YTL alıyor. Ek ders ücretiyle birlikte
bu artış yüzde 145tir. TÜFEdeki artış 2002 ile 2008
arasında yüzde 72,55tir değerli arkadaşlarım. Bunu
düştüğünüz zaman, yani enflasyondan
arındırdığınız zaman, öğretmen
maaşlarında yapılan reel artış, refah payı
artışı yüzde 72,45tir değerli arkadaşlar.
Şimdi, peki,
bu para çok mudur? Bu para öğretmenler için yeterli midir? Kimseye muhtaç
olmadan bu para öğretmenler için yeterli midir diye sorarsanız, bu
paranın öğretmenler için yeterli olmadığını ben
de biliyorum, siz de biliyorsunuz, herkes biliyor. Keşke -geçen yine
burada huzurunuzda ifade etmiştim- imkânlarımız çok daha iyi
olsaydı, millî gelirimiz çok daha yüksek olsaydı, biz,
öğretmenlerimize bugün verdiğimizin üç katı daha fazla ücret
ödeyebilseydik.
Yine,
değerli arkadaşlarım, ben, ders ücretleriyle ilgili olarak da
bir açıklamayı tekrarlamak istiyorum. Ben Hükûmetimize bir
tasarı taslağı gönderdim. Öğretmen ek ders ücretlerinin net
9,8 YTL olmasını isteyen bir talepti bu. Fakat, maliye, hazine
konuyla ilgili gerekli incelemeleri yaptılar, bütçe imkânlarını
önümüze getirdiler, neticede, bizim dediğimiz oranda gerçekleşmedi.
Biz 9,8 YTL istemiştik, bugün 6 civarındadır, 5,9 YTL
olmuştur. Bazı arkadaşlarımız, gerek muhalefet
milletvekillerimiz gerek bazı eğitim sendikaları Efendim,
Sayın Bakan bizi kandırdı. dediler. Şimdi, ben de
kendilerine haklı olarak şunu söyledim, dedim ki: Sendikalarınız,
işçi veya memur sendikaları işverenin karşısına
geçip de bir ücret istiyor, diyelim ki 300 istiyor, ama yapılan
müzakereler sonucunda 180de anlaşıyorlar, o sendikalar sizi
kandırmış mı oluyor? Ben öğretmen arkadaşım
adına, mesai arkadaşlarım adına, birlikte
çalıştığım insanlar adına her zaman maliyeden,
her zaman devletimden daha fazlasını isterim, bu benim görevimdir,
onların sendikalığını yapmak -tabii ki ben bir sivil
toplum örgütü anlamında söylemiyorum- onların haklarını
savunmak, daha insanca yaşayabilecekleri, merde namerde muhtaç olmadan
yaşayabilecekleri bir ücret talebinde bulunmak, benim, Millî Eğitim
Bakanı olarak görevimdir, ben bu görevimi yaptım. Ama dediğim
gibi, gerçekleşen 5,9 YTLdir şu anda ve maaşlarıyla
birlikte yapılan artış da budur arkadaşlar, resmî rakamlar
ortadadır ve kimin itirazı varsa bunları inceleyebilir.
Şimdi, bütün
bunlardan sonra bir şey daha söyleyeyim. Hatırlıyorsanız
Dünya Bankası Türkiye Direktörü bir açıklama yaptı, dedi ki:
OECD ülkeleri içerisinde öğretmene gayrisafi millî hasıladan pay
verme açısından en yüksek ücreti Türkiye veriyor. Bana sordular
gazeteciler. Ben de dedim ki: Dünya Bankası Direktörünün söylediği
doğrudur. Fakat bizim öğretmenlerimizin maaşını
azaltmak gibi, onların kazanılmış haklarını
geriye götürmek gibi bir tavrımız olamaz. Olsa olsa biz öğretmenlerimize
daha fazla nereden, nasıl kaynak temin edebiliriz, ek olarak onlara
nasıl başka ücretler temin edebiliriz, biz bunun peşindeyiz ve
bunun çabası içerisindeyiz. dedik değerli arkadaşlarım.
Şimdi bir
şey daha: Bakın, öğretmen arkadaşlarımızın,
biliyorsunuz her eğitim-öğretim yılının
başında eğitim-öğretime hazırlık ödeneği
adı altında kendilerine ödenen bir para var. Biz iktidara
geldiğimiz zaman bu 175 YTL idi. Peki, bu, 2009 yılında kaç YTL
olmuştur? 515 YTL olmuştur. Artış oranı yüzde
kaçtır? Yaklaşık yüzde 200dür. Bakın, 175 YTLden 515
YTLye çıkmıştır. Tekrar altını çizmek istiyorum
arkadaşlar: Bu fazla mı? Elbette fazla değildir. Kamu
çalışanlarının geneli için söylüyorum: Belli meslek
gruplarını eğer çıkarırsanız, Avrupa ülkeleriyle,
Avrupa Birliği ülkeleriyle, kalkınmış dünya ülkeleriyle
mukayese ettiğiniz zaman bizim ülkemizde kamu
çalışanlarının maaşları tatmin edecek düzeyde
değildir. Bu Karayollarındaki mühendis için de böyledir, DSİde
çalışan mühendis için de böyledir, pratisyen hekim için de böyledir,
ziraat teknisyeni için de böyledir, öğretmenlerimiz için de böyledir.
Bir hükûmetin
başarısı veya başarısızlığı bir
şeyi nereden alıp nereye götürdüğüyle ölçülür. Netice
itibarıyla eğer biz reel olarak öğretmenleri enflasyona
ezdirseydik, öğretmenler enflasyonun altında bir ücret
artışına tabi tutulsalardı, onlara bu reva görülseydi,
muhalefetin de, öğretmen arkadaşlarımızın da, bütün
kamuoyunun da bu manada bize bühtan etmeye, sitem etmeye, bizi eleştirmeye
hakları vardı. Ancak -altını çiziyorum- başlanan nokta
ile gelinen nokta arasında ciddi mesafeler kat edilmiştir. Ancak,
burada, istediğimiz, arzuladığımız ücretlere
ulaştığımızı hiçbir zaman iddia etmedik, bugün de
böyle bir iddiam yok.
Bir başka
şey değerli arkadaşlar, biz öğretmenliği kariyer
meslek hâline getirelim dedik ki, öğretmenliğin olması gereken
budur. Saygı duyuyorum, muhalefet o zaman da karşı
çıktı, dedi ki: Ne demek şimdi efendim, öğretmen, uzman
öğretmen, başöğretmen? Bu, öğretmenler arasında bir
ikilik yaratacak. Biz de dedik ki: Bakın, üniversitelerde
yardımcı doçent var, doçent var, profesör var, hiç böyle bir ikilik
söz konusu değil. Öğrenciler ders alırken de Bu derse
yardımcı doçent giriyor, ben bu derse girmek istemiyorum. falan da
demiyorlar. Ve arkadaşlarımızın kendi alanlarındaki
yayınları takip etmeleri, kendilerini yenilemeleri, değişen
şartlara ve zamana göre öğrencilerine daha fazla faydalı
olabilmeleri için de onları araştırmaya, okumaya ve kendilerini
yenilemeye sevk eden bir sistemdi bu. Ama ana muhalefet partisi, biliyorsunuz,
bunu da Anayasa Mahkemesine götürdü ve bununla ilgili de bir iptal kararı
çıktı. Ama kazanılmış olan haklar şu anda devam
ediyor, 100 bine yakın arkadaşımız uzman ve
başöğretmen kadrolarındadırlar ve onların özlük
haklarında diğer arkadaşlarına göre yüzde 20-25lik bir
artış sağlanmıştır. Bu da bence son derece önemli
bir şeydir.
Bu arada,
öğretmenlerimizin atamalarında şöyle bir sekiz dokuz yıl
öncesini, yedi yıl öncesini hatırlamaya çalışalım
arkadaşlar: Öğretmenliğe müracaatlar bir çileydi, kuyruklar
oluşurdu. Bir kere, form almak için kuyruğa girerdiniz, formu
alırdınız, bankaya para yatırmanız gerekiyordu,
bankada bir kuyruk meydana gelirdi, o makbuzları alıp içeriye verirdiniz.
Bin bir türlü evrak istenirdi ve öğretmenlik mesleğine,
öğretmenliğin şerefine, şanına yakışmayan
görüntülerle karşılaşırdık.
Bakın,
yakın zaman önce, biz, 13 bin öğretmenin atamasını
yaptık arkadaşlar, elektronik ortamda üç buçuk dakikada tayin ettik,
arkadaşlarımızın atamasını yaptık.
Efendim,
Sabıkasızlık belgesi getir. yok. İkametgâh ilmühaberi,
nüfus cüzdanı sureti getir. de yok. Bütün bu evraklar, ilgili kurumlardan
yine elektronik sistem üzerinden alınmaktadır. Adalet
Bakanlığının sistemine girerek, oradan, kişinin
sabıkası var mı yok mu, bunu tespit etmek pekâlâ kolaydır
bugünkü şartlarda ve bu da yapılmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, bütün il içi atamalar, il dışı atamalar,
açıktan atamalar, efendim, naklen atamalar, ilk atamalar, bütün atama
sistemi elektronik ortamda yapılmaktadır ve puan üstünlüğü
esasına göre yapılmaktadır. Bugüne kadar bir öğretmen
adayından şunu duyduğunuz mu: Arkadaşımın
puanı 74tü onu atadılar, benim 75ti beni atamadılar. Böyle bir
şeyi kimse söyleyemez, çünkü yoktur. Şöyle olabilir: Her branş
kendi içinde yarıştığı için diyelim ki beden
eğitimcilerin gelip kaldıkları puan 55 olabilir, ama biyoloji
90da kalabilir. Her branş kendi içerisinde yarışıyor.
Burada bir farklılık söz konusudur. Kaynağınıza göre,
müracaat eden insan sayısı ve sizin yapacağınız atama
sayısına göre bu değişebilir. Ama kesinlikle aynı
kategorideki ve branştaki öğretmenler arasında en ufak bir
torpil ve haksızlık söz konusu değildir. Bu, son derece adil bir
sisteme bağlanmıştır ve mesai kavramı haftada yedi gün
ve günde yirmi dört saate çıkmıştır değerli
arkadaşlarım. Okulda, efendim, kendi evinde veya herhangi bir
bilgisayar bulunan bir yerde öğretmen arkadaşımız tayiniyle
ilgili olarak sisteme girer ve gerekli atamayı yapar. Artık Millî
Eğitim Bakanlığının koridorları çarşamba
pazarı görüntüsü sergilemiyor. Bu manada öğretmenlerimizin,
öğretmenlik mesleğinin şanına, şerefine
yakışır bir atama sistemi getirilmiştir, tayin-terfi
sistemi getirilmiştir. Bunu da özellikle huzurlarınızda ifade
etmek istiyorum.
Bir de, biz,
zorunlu atama bölgesini, değerli arkadaşlar, ilçe bazına
indirdik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz
efendim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Eskiden,
malumunuz, il bazındaydı bu zorunlu atama bölgesi. Şimdi,
Ankara, Kayseri, zorunlu atama bölgesi değil, Bursa değil,
Balıkesir değil veya Kastamonu değil. Ama Kastamonunun öyle
ilçeleri vardır ki, Doğu ve Güneydoğudaki ilçelerle
aşağı yukarı kalkınmışlık düzeyi
imkânları itibarıyla aynıdır. Biz bunu, Ankaranın
Güdül ilçesi ile Çankaya ilçesini bir tutan bir anlayışın
doğru olmadığını düşündük ve zorunlu atama
bölgesi meselesini ilçe bazına indirdik ve şu anda bütün Türkiyede
bu uygulanmaktadır. Öğretmen arkadaşlarımız da bundan
son derece memnundur.
Değerli
arkadaşlarım, TOKİ ile işbirliği yaparak -bazı
sivil toplum örgütleri de işin içerisine dâhil oluyorlar,
öğretmenlerimiz zaman zaman
kendileri organize oluyorlar- öğretmenlerimizin çok daha rahat
ödeme şartlarıyla ev sahibi, konut sahibi olabilmeleri için de ciddi
hamleler yaptık. Tabii, öğretmen kitlemiz çok büyük bir kitledir.
Ama, onlar için de elimizden geleni yapıyoruz. Bundan sonra da bu
gayretimiz ve çabamız devam edecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Sayın
Başkanım, bitiriyorum hemen.
Tabii, bu
aşamada, eğitim, değerli arkadaşlarım, Türkiyenin 70
milyon insanının hepsini ilgilendiren bir alandır. 15 milyon ilk
ve ortaöğretimde öğrencimiz var. Yükseköğretim, yaygın
öğretimle birlikte öğrenci mevcudumuz 20 milyon. 1 milyona yakın
Millî Eğitim Bakanlığının personeli var. Geçen yine
bir milletvekili arkadaşım dedi ki: En fazla personeliyle ilgili
mahkemelik olan bakan Sayın Bakandır. dedi. Bu doğru olabilir.
Çünkü, kamuda çalışan personelin yüzde 45i neredeyse Millî
Eğitim Bakanlığında çalışıyor. Şimdi,
diğer bütün kurumlardan yüzde 55lik bir problem gelirse, Millî
Eğitim Bakanlığından yüzde 45lik bir problem gelirse insan
kitlesi ve kaynak itibarıyla bunu orantıya vurduğunuz zaman
bunun son derece normal olduğunu görürsünüz. Böyle bir büyük kitlenin
şüphesiz problemleri de vardır. Her şey sütlimandır, gül
gülistandır gibi bir iddiamız yok. Ama tekrar arz ediyorum.
Başladığımız nokta ile şu anda geldiğimiz
nokta arasında eğitimin lehine, öğretmenin lehine ve alt
yapımızın lehine gerek eğitime erişim gerek kalite
gerekse alt yapı açısından devrim niteliğinde adımlar
atılmıştır. Halkımız da, milletvekillerimiz de,
kamuoyu da bunun farkındadır. Ama, değerli muhalefet
milletvekillerimiz böyle bir meseleyi eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirdilerse kendilerince mutlaka gördükleri problemler vardır.
Onları da burada müzakere ederiz. Haklı oldukları bir nokta
varsa da notlarımızı alırız. Gerekli müdahaleleri
yaparız.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Ali Koçal
konuşacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Koçal.
CHP GRUBU ADINA
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öğretmenlerimizin
sorunlarının ve okullardaki yetersizliklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılması
önergemiz hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi şahsım ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, izin verirseniz konuşmama geçmeden önce Sayın
Bakanın vurguladığı bir iki konuyla ilgili görüşlerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Bakan, 2002 yılından bu
yana Hükûmetin birinci önceliğinin eğitim meselesi olduğunu ve o
konuda da çok büyük atılımlar yaptıklarını,
başarılı çalışmalar içerisinde olduklarını
ifade ettiler ama şimdi, biraz sonra, burada konuşacağız,
arkadaşlarımız bu konudaki düşüncelerini ortaya koyacaklar
böyle olup olmadığını göreceğiz. Çünkü eğitim
birinci önceliği olamamıştır bu Hükûmetin, bunu sizlerle
paylaşmak isterim.
Bir başka
konu, tabii, şu andaki öğretmenlerin üçte 1inin kendileri döneminde
atandığını ifade ettiler. Bu, tabii, doğru olabilir
ama emekli öğretmenler var, ne kadar çok emekli öğretmen
olduğunu da ortaya koyması gerekiyordu. Ayrıca bu vekil
öğretmenlik, usta öğreticilik, sözleşmeli öğretmen, daha
önceki hükûmetler döneminde olduğunu da ifade ettiler. Evet, bu
doğrudur, önceki hükûmetler döneminde de vardı ama önceki hükûmetler
döneminde sırada bekleyen yüz binlerce öğretmen yoktu, şimdi
sırada bekleyen yüz binlerce eğitim fakültelerini bitirmiş
öğretmenler var, o zaman yetişmiş öğretmenimiz yoktu.
Sözleşmeli öğretmenlerle ilgili, onların da stajyerliğinden
bahsettiler. Böyle bir şey söz konusu değil benim bildiğim kadarıyla,
sözleşmeli öğretmenin stajyerliğinin
kaldırılmasıyla ilgili bir durum söz konusu değil.
Öğretmenevlerinden
bahsettiler Sayın Bakan. Öğretmenevlerinin
çoğaldığından, sayısının
arttığından, niteliğinin arttığından
bahsettiler. Doğrudur kısmen ama şunun altını çizerek
söylüyorum: Öğretmenler ne yazık ki, öğretmenlerin hiç biri
Ankara Başkent Öğretmenevinde kalamıyorlar çünkü Ankara
Başkent Öğretmenevinin fiyatları, uygulanan fiyatlar
öğretmenlerin orada kalmasına elverişli değildir,
Sayın Bakanın dikkatine sunuyorum.
Ayrıca
Sayın Bakan, öğretmenlerin ders ücretlerinin
artırılmasıyla ilgili çok büyük çaba sarf etmiş, Hükûmet
içerisinde tavır koymuş, talepleri olmuş ama ne yazık ki
Maliye Bakanından geri dönmüş. Bu iyi. Sayın Bakan bunu
söylüyorsa iyi. Demek ki Sayın Bakan bu konuda başarısız
olmuş, başarısızlığını kendisi de
ortaya koyuyor.
Evet, bir de
atamalarla ilgili Sayın Bakanımız bir şeyler söylediler. Bu
atamalarda işte normal ölçütlere, hakkaniyet ölçütlerine dikkat
ettiklerini ifade ettiler ama bu Yönetici Atama Yönetmeliği kendi
dönemlerinde bildiğim kadarıyla tam dört kez değişti. Bu
niye değişiyor? Aynı kişi tarafından
değiştiriliyor bir de, farklı bir bakan gelmiş olsa yahut
da Hükûmet değişmiş olsa evet ama aynı bakan, aynı
Hükûmet döneminde Yönetici Atama Yönetmeliğini dört kez
değiştiriyorsunuz ve en son değiştirdiğinizden üç gün
önce 76ncı maddeyi kullanarak bir sınıftan bir öğretmen
arkadaşımızı alıyorsunuz, Ankaranın
göbeğinde bir ilköğretim okuluna müdür yapıyorsunuz Yönetici
Atama Yönetmeliğini yayınlamadan üç gün önce. Bunları dikkatlerinize
sunmak istiyorum. Yani Sayın Bakanın ifade ettiği gibi,
Türkiyede eğitimle ve öğretmenlerle ilgili pembe tablo yoktur. Onu
da şimdi açıklamaya çalışacağım.
Evet,
değerli arkadaşlar, hepimizi bugünlere taşıyan ve
üzerimizde büyük emekleri olan değerli öğretmenlerimizin
sorunları ve çözümlerini araştırmak için
kuracağımız Meclis araştırma komisyonuyla
öğretmenlerimize karşı olan borcumuzu kısmen de olsa
ödemeye çalışacağız, tabii kurulursa bu komisyon.
Anayasanın
42nci maddesi ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Yasası,
eğitimin çağdaş, demokratik, laik, Atatürk ilke ve devrimleriyle
cumhuriyet esasları çerçevesinde olması gerektiğini hükme
bağlamıştır. Yine, 1739 sayılı Millî Eğitim
Temel Yasasının 43üncü maddesinde, Öğretmenlik, Devletin
eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan
özel bir ihtisas mesleğidir. denilmektedir. O nedenle,
çocuklarımızı, gençleri yetiştiren öğretmenlerin
görevlerini en iyi biçimde yerine getirebilmeleri için sorunlarının
tespit edilerek, çözüm yollarının araştırılması
ve sonuç alınması da gerekmektedir.
Yurdun her
köşesinde özveriyle çalışan öğretmenlerin,
yıllardır ekonomik ve sosyal sorunları ne yazık ki
çözülememiştir. Öğretmenler geçinebilmek için ikinci bir iş
yapmak zorunda bırakılmıştır. Yapılan
araştırmalarda, ülkemiz öğretmenlerinin dünya
öğretmenlerine göre daha çok çalıştığı hâlde
birçok ülkenin öğretmenlerinden daha az ücret aldığı
saptanmıştır yani Sayın Bakanın dediği gibi
değil.
Değerli
milletvekilleri, ülkenin olumlu gelişimi için en büyük görevi üstlenen
öğretmenlerin çalışma koşulları ve ekonomik
durumlarını zaman geçirmeden iyileştirmek zorundayız.
Çocuklarımızın gelişmiş dünya çocuklarıyla her
alanda yarışması onların en iyi biçimde
yetiştirilmelerine bağlıdır. Bunun da yolu, onları
yetiştirecek öğretmenlerin sorunlarının çözülmesine,
durumlarının iyileştirilmesine bağlıdır. Bunun
için, eğitim ve öğretim hizmetlerini üstlenen öğretmenlerin ve
diğer görevlilerin ekonomik ve sosyal sorunlarını saptamak,
çözüm yollarını ortaya koymak için Meclis araştırması
istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, öğretmenler, yaptıkları işin
doğası gereği kendilerini çok yönlü olarak yetiştirmek
durumundadırlar. Ancak yıllardır öğretmenler ve eğitim
çalışanları yoksulluk, memur, hizmetli ve idari personel ise
açlık sınırının altında maaş
almaktadır. Türkiyenin dört bir yanında yaşadıkları
tüm olumsuzluklara rağmen fedakârca çalışan öğretmenlerimiz
ve diğer eğitim emekçileri insanca yaşam mücadelesi
vermektedirler.
Bilindiği
gibi, son yıllarda, ülkemiz, cumhuriyet tarihinin en
sıkıntılı, en zor sürecinden geçmektedir. Bu süreçte
yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, gelir dağılımı
adaletsizliği en üst düzeye çıkmıştır. Kamu
çalışanları, işçiler, esnaf, köylü ve emekliler, açlık
ve yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
Kamu çalışanlarına 2009 yılı için yüzde 4+4,5 gibi
utanç verici bir maaş artışı öngörülürken zorunlu
harcamalarımıza yüzde 60lara varan zamlar yapılmış,
yapılmaya da devam etmektedir bildiğiniz gibi.
Türkiyenin
gelecek kuşaklarını yetiştiren öğretmenleri
yoksulluğa, sefalete ve açlığa mahkûm etmemek için gerekli
önlemler alınmalıdır. Tabii, Sayın Bakan böyle
olmadığını iddia ediyor. Bu da Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, yani bizlerin görevidir. Tüm toplumsal kesimler gibi yüz binlerce
eğitim ve bilim emekçisi de art arda gelen zamlar sonrasında ekonomik
olarak ciddi bir darboğaza girmiştir. Memur zammı, şimdiden
buhar olmuş gitmiştir. Türkiyede öğretmenlere yoksulluk
sınırının yarısından daha az ücret ödenmesi ve
diğer eğitim emekçilerinin açlık sınırında
yaşamak zorunda kalması, millî eğitimin temel amaçlarından
uzaklaşılmasına yol açmak demektir. Nitelikli ve bilimsel bir
eğitim yaratmak istiyorsak, yüz binlerce eğitim emekçisini ekonomik
ve sosyal açıdan doyuran bir alternatif yaratmak zorundayız.
Ülkemizde öğretmenler yoksulluk sınırının
altında, memur ve hizmetliler açlık sınırında
maaş almaktadır. Bu durum, yaşanan yoksulluğu mutlak olarak
artıracak, diğer ülkelerde çalışan eğitim
emekçileriyle aramızdaki sosyoekonomik uçurumu daha da büyütecek
niteliktedir.
Türkiye ile
diğer OECD üyesi ülkelerde çalışan öğretmenlerin
yıllık toplam çalışma sürelerini
karşılaştırdığımızda ülkemizdeki
durumun vahametini görmemek mümkün değildir. Örneğin, İskoçyada
öğretmenler yıllık toplam olarak 1.365 saat
çalışmaktadır, Çek Cumhuriyetinde 1.652 saat
çalışmaktadır, Almanyada 1.765 saat
çalışmaktadır, Türkiyede 1.832
saat çalışmaktadır, OECD ortalaması ise 1.662. OECD
verilerine göre 2008 yılında Türkiyede bir öğretmen ortalama
1.832 saat çalışmaktadır ve bu, 170 saat daha fazla
çalıştığı anlamına gelmektedir.
Türkiyede
öğretmenler, çalışma saatlerinin diğer OECD ülkelerindeki
meslektaşlarından fazla olmasının yanı sıra
çalışma ve yaşam koşulları bakımından da
oldukça kötü durumdadırlar. Bugün Türkiyede öğretmenlerin büyük
bölümü geçim sıkıntısı çekmekte ve giderlerini
karşılayabilmek için, hepimizin bildiği gibi ve az önce de ifade
ettiğim gibi, ek iş yapmak zorunda kalmaktadırlar. Öğretmenlerimizin
kendi mesleği dışında ek iş yapmak zorunda
kalması hem onların daha fazla yorulmasına neden olmakta hem de
eğitimin niteliğini olumsuz yönde etkilemektedir.
Değerli
arkadaşlar, yine Sayın Bakanımız tarafından
öğretmenlerin maaşlarıyla ilgili güzel sözler söylendi ama
geçtiğimiz günlerde yine yapılan bir araştırma sonucu bunu
söylemiyor. OECD ülkelerindeki öğretmenlerin aldığı
maaşlara kısaca bakacak olursak, örneğin Avusturyada en
düşük maaşlı bir öğretmen yılda 27 bin -küsuratını
söylemiyorum- dolar maaş alıyor, Fransada 23 bin dolar maaş
alıyor, Portekizde 20 bin dolar maaş alıyor, Yunanistanda,
hemen yakınımızda, 26 bin dolar maaş alıyor en
düşük alan ama bizim ülkemizde 12 bin dolar maaş alıyor en
düşük alan arkadaşımız. 9/2 üzerinden söylüyorum
bunları.
Peki, en yüksek
alana baktığımız zaman -en yüksek alanlarda
Avusturyayı örnek vermiştim- en yüksek alan 54 bin dolar alıyor
yıllık Avusturyada. İtalyada -örneğin- 35 bin dolar
alıyor, hemen yanımızda, Yunanistanda 38 bin dolar alıyor
ama Türkiyede en yüksek maaşlı öğretmenimiz 15 bin dolar
alıyor. Bu demek ki Sayın Bakanın söylediği doğru
değildir.
Evet,
değerli arkadaşlar, OECD ülkelerinde en üst derecede olan bir
ilköğretim okulu öğretmeninin yıllık toplam geliri
açısından değerlendirdiğimizde -biraz önce ifade ettim- OECD ülkelerinde bu
ortalama 46.290 dolardır. Türkiyede ise en üst derecedeki öğretmenin
yıllık maaşı 15.780 dolardır. Görülüyor ki
öğretmenlerimizin aldığı maaşlar bir ailenin
gıda, kira, ulaşım, yakacak, elektrik, su, haberleşme,
giyim, eğitim, sağlık, iletişim, kültür gibi temel
ihtiyaçlarının yarısını bile
karşılayamayacak düzeydedir.
Yine
öğretmenlerin maaşına bir bakacak olursak
Yani 2002den
günümüze maaşların yüzde 145 oranında
arttığını söyledi Sayın Bakan. Doğru olabilir,
yapılan hesabın nasıl yapıldığını
bilmiyorum ama şunu bir görmemiz gerekiyor: Öğretmenler, 2002
yılında 9/2de çalışan bir öğretmen 456 YTL maaş
alıyordu ve bu maaşla ihtiyaçlarının, biraz önce
saydığım ihtiyaçlarının yüzde 43ünü
karşılayabiliyordu. Yine 2005te 9/2deki bir öğretmen 747 lira
alıyordu ve ihtiyaçlarının yüzde 42sini ancak
karşılayabiliyordu. Günümüzde öğretmen -Sayın Bakanın
iftiharla ifade ettiği- 1.171 YTL alıyor ve ihtiyacının
ancak yüzde 48ini karşılayabiliyor. Bunları yoksulluk
sınırına göre ifade ediyorum. Çünkü 4 kişilik bir ailenin
alması gereken en az ücret 2.417 YTL olmalıdır.
Tabii,
öğretmenler açısından durum böyleyken memur ve hizmetlilerin
durumu açısından tablo daha da vahimdir değerli arkadaşlar.
Hizmetli ve memurlar açlık sınırının altında
yaşam mücadelesi vermekte ve görevlerini yerine getirmeye
çalışmaktadırlar.
İktidarın
ifadesiyle ekonomi büyümüş, işsizlik ve enflasyon oranları
azalmış, kişi başı millî gelir yükseltilmiş ise
eğer, açlık ve yoksulluk sınırına yönelik rakamlara
baktığımızda tüm bu söylemlerin havada
kaldığını görmemek mümkün değil. Çünkü Ekim 2008
itibarıyla açlık sınırı 742 ve yoksulluk
sınırı ise 2.417 YTL olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı okullara yeterli
ödenek ayıramadığı için eğitim
harcamalarının önemli bir bölümü öğrenci velilerinin üzerinden
karşılanmaktadır. 2009 yılı eğitim bütçesi gerek
genel içeriğiyle gerekse eğitime ayrılan payın
ihtiyacın çok altında olması nedeniyle önümüzdeki
yılın öğretmenler, öğrenciler ve öğrenci velileri
açısından çok daha zor geçeceği anlamına gelmektedir.
Aynı zamanda, kriz yılı olacak dediğimiz 2009
yılının tüm halkımız gibi öğretmenler,
öğrenci ve veliler açısından da sorunlarla dolu bir yıl
olacağını görmek lazım.
Değerli
milletvekilleri, eğitimden beklenen amaçların gerçekleşmesi,
artan öğrenci sayısı, derslik açıkları, eğitimin
niteliğinin yükselmesi, fiziki altyapı ve donanım
eksikliklerinin giderilmesi, en fazla 30 öğrencili
sınıfların oluşturulması ve 140 bin öğretmen
açığının giderilebilmesi için Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesinin millî gelire oranı artırılmalıdır. Tabii,
Sayın Bakan artırmak için çaba sarf ediyor ama Maliye Bakanı
anlaşılan buna yol vermiyor. Millî eğitim payını
yükseltmediğimiz sürece sorunları gelecek yıllara ertelemekten
başka bir çaremiz olmayacaktır.
Okullaşma
oranlarına Millî Eğitim Bakanlığının 2008
yılı rakamları açısından
bakıldığında tablonun hiç de iç açıcı
olmadığını görmek mümkündür. Okul çağındaki
nüfusun ilköğretimdeki okullaşma oranı yüzde 97 iken
ortaöğretim çağındaki çocukların sadece yüzde 58i okullara
devam edebilmektedir. Yükseköğretimde okullaşma oranı yüzde
20ler düzeyindedir. Ülkemizde okuryazar olmayan nüfusun çok büyük bir bölümü
kadınlardır ve kadınlarımızın yüzde 80i okuma
yazma bilmemektedir.
Türkiyede toplam
öğrenci sayısıyla kıyaslandığında okul,
derslik ve öğretmen sayısının yetersiz olduğu
bilinmektedir. Öğrenci sayısı her yıl belli bir oranda
artmasına karşın okul, derslik ve öğretmen sayısı
bu artışın oldukça gerisinde kalmıştır. Okul,
derslik ve öğretmen açıklarının giderilememesi
eğitimin niteliğini olumsuz yönde etkilemekle kalmamakta, eğitim
hizmetinin nitelikli ve sağlıklı verilmesini de engellemektedir.
Öğretmen
açıkları, yıllardır eğitim sistemimizin öncelikli
sorunları arasında yer almaktadır. Bugün için eğitimde
öğretmen açığı, atama yapılması planlanan
sayıların çok üzerindedir. Her yıl yeterli sayıda atama
yapılamaması durumunda, binlerce öğretmenin emekliye
ayrılmasıyla bu açık daha da büyüyecektir. Durum böyleyken atama
yapılması düşünülen rakamlarla öğretmen
açığı sorununun çözülmesi mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye önümüzdeki beş yıl içinde eğitimli genç
işsizler ordusuyla karşı karşıya kalacaktır.
Bugün elinde öğretmen diploması, tezsiz lisans belgesi bulunan
işsiz öğretmen sayısı 200 binin üzerindedir. Her yıl
40 bini eğitim fakültelerinden, 50 bini diğer fakültelerden mezun
olmak üzere 90 bin kişi öğretmenlik için hazırlanmaktadır.
Bu rakamların gösterdiği en açık ve belki de en acı gerçek,
bugünkü fakülte giriş kontenjanları esas alındığında,
2012 yılında, biriken öğretmen adayı sayısı 400
bini aşacaktır. Açıkları kapatmak üzere beş yılda
150 bin öğretmen ataması yapılsa bile 250 bin öğretmen
işsiz kalmaya devam edecektir. Eğer şimdiden gerekli önlemler
alınmazsa yarın hem eğitim sistemimiz hem de öğretmen
adayları açısından çok geç olabilir. Öğretmen
açığını kapatacak yeterli atamanın
yapılmaması eğitimin niteliğini düşürürken aynı
zamanda binlerce öğretmen adayını işsizliğe,
umutsuzluğa ya da düşük ücretle iş güvencesinden yoksun olarak
çalışmaya itmektedir. Sözleşmeli öğretmenlik
uygulaması -Sayın Bakan da bahsetti- eğitim
sorunlarını çözmek bir yana iş güvencesinden yoksun, düşük
ücretlerle çalışma anlamına gelmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Eğitimin vazgeçilmez unsuru öğretmenlerdir ve
eğitimin niteliği öğretmenin niteliği ile doğru
orantılıdır. O nedenle Millî Eğitim
Bakanlığı öğretmenler üzerinde maliyet hesabı
yapmamalıdır.
Evet,
değerli milletvekilleri, özetle şunları söylemeye
çalışıyorum: Bir ülkenin geleceğini yetiştiren
eğitim ve bilim emekçilerinin açlık ve yoksulluk çekmesi o ülke için
büyük bir talihsizliktir. Eğitim emekçilerinin içinde bulundukları
sıkıntılara rağmen görevlerini en iyi şekilde yerine
getirme çabaları toplumun tüm kesimleri tarafından da takdir
edilmektedir. Bilimsel, nitelikli bir eğitim yaratmak için tüm eğitim
emekçilerini ekonomik veya sosyal açıdan tatmin eden bir çözüm bulunmazsa
ve zaman geçirmeden somut adımlar atılmazsa iyi şeyler olmayacak
diye düşünüyorum. Öğretmenlerimiz ve diğer eğitim
emekçileri yıllardır ekonomik açıdan güçlük çekmekte, büyük
bölümü ek iş yaparak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen tamamlayınız.
ALİ KOÇAL
(Devamla) Tamamlıyorum efendim.
Değerli
milletvekilleri, tüm bu nedenlerle öğretmenlerimizin ve okullardaki
sorunların tespit edilmesi ve çözüm önerilerini alabilmek için bir Meclis
araştırma komisyonu kurulmasının yararlı
olacağını düşünüyoruz. Sayın milletvekillerimizin de
bu konuda ve bu yönde oy kullanarak bize yardımcı
olacağını düşünüyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Koçal.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil.
Buyurunuz
Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öğretmenlerimizin sosyal ve ekonomik
sorunlarının tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin belirlenmesi için
bir Meclis araştırması komisyonu kurulması talebiyle
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu milletvekilleri olarak 4 Ocak 2008 tarihinde
verdiğimiz önergenin gündeme alınması konusunda grubum
adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, şahsım ve
grubum adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, öğretmen olmak için bunun eğitimini
alacaksınız ve atanacaksınız. Bu, sadece size unvan
kazandırır ve atanmanızı sağlar. Gerçekten
öğretmen olmanın şartları vardır. Nedir bu şartlar?
En iyi siz giyineceksiniz. En çok siz okuyacaksınız.
Branşınız ile ilgili bilimsel yayınları, aktüaliteyi
takip edeceksiniz. Size yakışan bir evde oturacaksınız.
Niçin bunları söylüyorum?
Değerli
arkadaşlarım, öğrenci, akşam televizyonda uzay
çalışmalarıyla ilgili bir haber dinler.
Çalışmanın, haberlerde geçen konuların pek çoğunu anlamaz.
Kendisine uzay kavramını fen bilgisi öğretmeni vermiştir.
Sabah fen bilgisi öğretmenine sormayı kararlaştırır
çünkü öğrencinin gözünde öğretmen her şeyi bilendir ancak fen
bilgisi öğretmeni ikinci iş yaptığı için aktüaliteyi
takip edememiştir. Branşıyla ilgili bilimsel yayınları
alacak parası yoktur. Sorar, cevap alamaz. Bu olay birkaç defa tekrar
edince, kafasında büyüttüğü, her şeyi bildiğini
sandığı öğretmeninin her şeyi de bilmediğini
düşünmeye başlar.
Öğretmen,
köye gelmiştir. Köyde lojman yoktur, kiralık ev yoktur. Kimsenin
oturmadığı birkaç virane ev vardır, bunlardan birinde
oturmak zorundadır. Çocukları büyümüştür, üniversiteye gitmeye
başlamıştır. Biri bir şehirde, diğeri başka
şehirdedir. Bir bakar ki kendisine bir elbise, gömlek, kravat almadığı
yıllar olmuştur, alamamıştır. Gömleklerinin
yakası limelenmeye başlamıştır. Ceketinin
kolları, pantolonunun dizleri parlamaya başlamıştır.
Kravatının modası geçmiş, rengi solmuştur. Her sabah
giyinirken kahreder ama çaresizdir. Çocuğunun üniversiteyi bitirmesine az
kalmıştır. İçini buruk bir sıcaklık kaplar,
umutlanır. Öğrencilerinin gözünde
sıradanlaşmıştır, kahrolur.
Değerli
arkadaşlarım, işte Türkiyede öğretmen manzarası.
Ülkenin köylerinde, ilçelerinde, şehirlerinde öğretmenlik
yapmış bir arkadaşınız olarak konuşuyorum. Bu
anlattıklarımın hepsine şahit oldum. Geleceğimizi
emanet edeceğimiz, bakmaya kıyamadığımız,
gözlerinin içine bakarak büyüttüğümüz yavrularımızı teslim
ettiğimiz öğretmenlere bu eziyeti yaşatmak reva mıdır?
Öncelikle, öğretmen kıyafetleri zorunlu giyim
bakışıyla Bakanlık tarafından
karşılanmalı, toplumda en iyi giyinen hâline getirilmelidir.
Barınma sorunu Bakanlık tarafından mutlaka çözülmelidir.
Öğretmen, kimsenin oturmadığı viranelerde yaşamaya
zorlanmamalı, gerekli tedbirler mutlaka alınmalıdır. Küçük
yerleşim birimlerinde, mahrumiyet yörelerinde öğretmen
bulunduramamamızın birinci nedeni, çocukları okul
çağına gelmiş öğretmenlerimizin çocuklarına en iyi eğitimi
verebileceklerine inandıkları büyük şehirlere gitmek
istemeleridir. Bu nedenle, öğretmen ihtiyacı bulunan yörelerimizde
çalışan öğretmenlerimizin çocuklarını gönül
rahatlığıyla bırakabileceği yatılı okullar
oluşturulmalıdır. İşte, bu Meclis
araştırması açılmasını istememizin nedeni budur.
Nevşehir
Avanos Lisesinden bir arkadaşım, elektronik posta göndermiş,
sıkıntılarını dile getirmiş, sonunda şöyle
seslenmiş: Ben de burada tüm öğretmen arkadaşlarımın
sesi olarak sizlere sesleniyorum. Şöyle diyor sayın öğretmen:
Eziliyorum, kendimi çok alçakta görüyorum, biraz yüceltin kutsal eğitim
işi yapan öğretmenlerimizi, hep beraber çalışalım daha
güzel yarınlara. Ben dile getirdim, sorunları çözmek sizin
işiniz. diye son vermiş yazısına.
Evet değerli
milletvekilleri, sorunları çözmek bizim işimiz olduğuna göre,
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince vermiş olduğumuz Meclis araştırması
açılmasıyla ilgili önergemizi destekleyin. Bütün
açıklığıyla, öğretmenlerimizin ekonomik ve sosyal
sorunlarını, okulların fiziki sorunlarını,
yaşanan güvenlik sorunlarını masaya yatıralım, çözüm
önerilerini ortaya koyalım.
Değerli
milletvekilleri, millî eğitim camiası bir bütündür. Bu bütünlüğü
sağlayan Millî Eğitim Bakanlığı merkez ve taşra
teşkilatlarında, il ve ilçe millî eğitim müdürlüklerinde
şef olarak görev yapan personelimiz vardır. Bu personelimiz,
21/3/2006 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5473
sayılı Değişik Adlar Altında İlave Ödemesi
Bulunmayan Memurlara ve Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılması
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun gereği ödenen 136 yeni Türk
liralık denge tazminatından ve kamuoyuna 15/8/2008 tarihinde
açıklanan memur maaş zammına ilişkin zamlardan yönetim
karşılığında ödenen ek ders ücretlerinin ek ödeme
olarak değerlendirilmesi nedeniyle
yararlandırılmamaktadırlar.
Yararlandırılmamalarının altında, fiilen
yapılmayan ders karşılığında ödenen ek ders
ücretlerinin ek ödeme olarak değerlendirilmesi yatmaktadır. Ancak
konuyla ilgili mevzuat ve fiilî durumlar incelendiğinde alınan ek
ders ücretlerinin ek ödeme mahiyetinde olmadığı da
anlaşılacaktır. Zira, söz konusu ek ders ücretinin ödenmesinde,
ücret ödemesine esas hizmet ve konumda fiilen görev yapılması
şartına yer verilmiştir. Şef olarak görev yapan bu
arkadaşlarımız 850 yeni Türk lirası maaş alırken
veri hazırlama kontrol işletmeni kadrosunda çalışanlar
1.200 yeni Türk lirası, teknisyen olarak görev yapanlar 1.300 ila 1.600
yeni Türk lirası arasında maaş almaktadırlar. Tabii ki
alacaklar ama bunların amiri konumundaki şeflere 850 yeni Türk
lirası maaşı reva görmeyi içimize nasıl sindireceğiz?
Edirneden
Ardahana il ve ilçe merkezlerinde bulunan halk eğitim müdürlüklerinde
çalışan usta öğreticiler kadro talebinde bulunmaktadırlar.
Bilindiği üzere bu insanlar yılda sekiz ay çalışıp
dört ay açıkta beklemektedirler. Gerek Millî Eğitim
Bakanımız gerekse Maliye Bakanımızla yaptıkları
görüşmelerde üç, beş veya on yıllık sözleşme
yapılabileceği kendilerine söylenmesine rağmen bu konuda hâlen
bir gelişme olmamıştır.
Bu konuda
mağdur bir camia da ilköğretim müfettişleri
camiasıdır. İlköğretim müfettişleri, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununda diğer kurum
müfettişleriyle birlikte kariyer meslek sınıfında yer
almaktadırlar. Ülkemizdeki bütün kurumların müfettişleri tek
üniversite bitirerek müfettiş olurken ilköğretim müfettişi
olabilmek için iki üniversite bitirme şartı getirilmiş ve
yıllarca uygulanmıştır. İlköğretim
müfettişlerinin birçoğu iki üniversite bitirmekle kalmayıp
lisansüstü eğitimlerini de tamamlamışlardır.
İlköğretim müfettişleri, anaokulları, ilköğretim
okulları, özel okullar, sürücü kursları, Kuran kursları,
dershaneler, öğretmenevleri, rehberlik araştırma merkezleri gibi
görev alanlarında bulunan binlerce kurumun yüz binlerce öğretmen, yönetici
ve personelin yetiştirilmesinden, rehberlik ve denetiminden sorumludurlar.
Bununla birlikte inceleme, araştırma ve soruşturma görevlerini
de yürütmektedirler.
Son yıllarda
yapılan iyileştirmelerde sürekli kapsam dışı
bırakılan ilköğretim müfettişleri, denetledikleri
personelden daha az maaş alır hâle getirilmişlerdir. Gerek
mesleğe alınma gerekse çalışma koşulları
diğer kurum müfettişlerine göre çok daha ağır olan,
ülkemizin en ücra köylerine kadar giderek devleti temsilen denetim yapan
ilköğretim müfettişlerine aldıkları yüksek eğitim,
seçilme şekilleri ve iş güçlüğüne uygun olarak kanun önünde
eşit oldukları diğer müfettişlerle eşit haklar mutlaka
verilmelidir.
657
sayılı Devlet Memurları Kanununda değişiklik
yapılarak ilköğretim müfettişleri eğitim öğretim
hizmetleri sınıfından çıkarılıp genel idare
hizmetleri sınıfına alınmalıdırlar. Zam ve
tazminatlar bölümünde ilköğretim müfettişleri, diğer
müfettişlerin yer aldığı maddelere
alınmalıdır. Diğer müfettişlere ödendiği hâlde
ilköğretim müfettişlerine ödenmeyen zam ve tazminatlar ödenmelidir.
Görev alanındaki kurumların çeşitliliği dikkate
alınarak ilköğretim müfettişliği kadrosu eğitim
müfettişliği olarak değiştirilmelidir.
İlköğretim müfettişlerinin il millî eğitim müdürlüklerinin
çeşitli faaliyetlerini denetlediği, kurum ve kişilerin inceleme
ve soruşturmasını yaptığı dikkate alınarak
yapısal bir değişiklik mutlaka yapılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle Sayın Millî Eğitim Bakanına da
birkaç sorumuz olacak: Sayın Bakan, İktidarınız 4/Bli
öğretmen kavramını icat ederek öğretmenliği
sözleşmeli hâle getirmiştir. Şu anda sözleşmeli
öğretmenlik ataması neredeyse asal hâle getirilmiştir. 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesinde, kadrolu atama
yapılamaması durumlarında başvurulacak bir yöntem olarak
ifade edilen sözleşmeli öğretmenlik uygulaması kadrolu
öğretmen atamasıyla beraber yapılmaktadır. Bu uygulama
çıkarılan kanuna da uygun değildir.
Az önce
yaptığınız açıklamalarda sözleşmeli öğretmen
ile kadrolu öğretmen arasında hiç fark olmadığını
söylüyorsunuz. Fark yoksa, aynı haklara sahipse, aynı ücreti
veriyorsanız neden kadrolu olarak atamıyorsunuz? Biz sözleşmeli
öğretmenlerin de kadrolu öğretmenler gibi eğitim fakültesi
mezunu olduğunu, KPSS puanlarının yüksek olduğunu
biliyoruz. Ancak bu evlatlarımızın gelecek yıl ne
olacağı belli değildir. Mesela aynı öğretmenler
odasında yan yana oturan sözleşmeli öğretmenlerimizin kadrolu
öğretmenlere göre görevde yükselme, müdür, müdür
başyardımcısı, müdür yardımcısı olma
hakkı yoktur, özür grubundan tayin isteyebilme hakkı
sınırlıdır. Aldıkları bir kısım haklar
da sendikaların açtığı davalar sonucu elde ettikleri
haklarıdır. Bu evlatlarımız şu an içinde
bulundukları olumsuz şartlar sebebiyle ciddi psikolojik sorunlar
yaşamaktadırlar. Sözleşmeli öğretmenlik
uygulamasının eğitim öğretimimize de bir faydası
yoktur. İptal edilerek kadrolu öğretmen olarak atanmaları
mutlaka sağlanmalıdır.
Sayın Bakan,
gençlerimizin yaşadığı bu sıkıntıları
yok saymaya, gözünüzü kapamaya devam edecek misiniz? Millî Eğitim
Bakanı olarak öğretmen ihtiyacımız
olmadığını söylüyorsunuz. Diğer yandan 100 binin
üzerinde eğitim fakültesi mezunu olan gençlerimizi ayda 300 ila 600 yeni
Türk lirası arasında ek ders ücreti vererek ücretli öğretmen
olarak görevlendiriyorsunuz. Öğretmen ihtiyacınız yoksa 100
binden fazla ücretli öğretmen neden görevlendirilmektedir? Kaldı ki
İzmirde 4 bin, Erzurumda 2.800, Hakkâride 1.100 öğretmen
ihtiyacı olduğu bizzat yetkililer tarafından
açıklanmaktadır.
Şu an 190
ila 200 bin öğretmen adayı görev beklemektedir. Bu öğretmenleri
kadrolu olarak atamak yerine ücretli öğretmen olarak istihdam ederek
sömürmek, ayda 300 ila 600 yeni Türk lirası
karşılığı emeklerini yok saymak sosyal devlet olma
özelliğimiz ile bağdaşmakta mıdır? Bu gençlerimiz daha
ne kadar atama bekleyeceklerdir? Umutları tükenen, geleceğe güvenle
bakmayan bu gençlerimizin yaşadığı
sıkıntıları hiç düşünüyor musunuz?
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak meseleye bakış
açımızı da ifade etmek istiyorum. Gençliğe yapılacak
yatırımı Türkiye'nin geleceğine yapılacak en önemli
yatırım olarak görüyoruz. Gençlerin eğitim, sağlık,
istihdam, sosyal güvenlik ve serbest zamanlarının değerlendirilmesiyle
ilgili sorunlarının çözüme kavuşturulmasını sosyal
devlet anlayışının gereği sayıyoruz.
Gençlerin
fırsat eşitliği çerçevesinde eğitim imkânlarından
yararlanmaları sağlanarak eğitim düzeyini yükseltmeyi taahhüt
ediyoruz. Gençlerimizin aldıkları eğitimin onları
çağın yeni şartlarına hazırlamasına özel önem
veriyoruz. Ortaöğretimi tamamlayan gençlerin meslek sahibi olmaları,
iyi derecede yabancı dil bilmeleri, bilgisayar kullanmalarını
sağlamayı hedefliyoruz. Öğretmenlerimizin kendilerini ve
öğrencilerini en iyi şekilde yetiştireceği ortamı
hazırlamayı kendimize ödev sayıyoruz. Çünkü
sağlıklı bir toplum bedensel, ruhsal ve sosyal yönden iyi
yetişmiş sağlıklı bireylerden oluşur. Her yönden
sağlıklı olarak yetiştirilmiş bir çocuk gelecekte çalışkan,
üretici, çok yönlü düşünebilen, karşılaştığı
sorunları çözme gücü yüksek, etkili iletişim kurabilen, kendisi ve
çevresiyle barışık, kendisini yetiştirmiş, hak ve
sorumluluklarını bilen nitelikli bir vatandaş olacaktır,
içinde yaşadığı toplum için değer yaratacaktır.
Bu bilinçle, Milliyetçi Hareket Partisi her türlü katkıyı vermeye
hazırdır. Bunu yüce Türk milletinin ve eğitim
camiamızın huzurunda bir kez daha söylemeyi görev sayıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bir öğretmenin beni çok etkileyen, hepinizi de
etkileyeceğini bildiğim 24 Kasım Öğretmenler Günü
münasebetiyle söyledikleriyle konuşmamı bitirmek istiyorum.
Şöyle diyor öğretmenim: Öğretmenler geçim
sıkıntısı yüzünden değişen teknoloji ve
gelişen bilgiye ulaşamamaktadırlar. Karın doyurma, borç,
kredi kartı, taksitler, çocuklarının eğitimi, kira,
ulaşım, elektrik, su, doğal gaz gibi giderlerden
başını alamayan öğretmenlerimiz ayın sonunu
getirememektedirler. Bu yüzden kabiliyetleri nispetinde ek iş
yapmaktadırlar. Bir 24 Kasım daha boş lakırtılarla
geçip gidiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BEYTULLAH
ASİL (Devamla) Öğretmenin derdine derman olabilecek hiçbir
gelişme kaydedilmemekte, öğretmen ikinci plana itilmektedir. Bir
öğretmenler günü daha göstermiştir ki tüm öğretmenler
sahipsizdir.
Değerli
arkadaşlarım, gelin bu araştırma önergemize destek verin;
öğretmenlerimizin sahipsiz olmadığını, yüce Türk
milleti adına görev yapan Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu meselelerin
konuşulduğunu ve çözüm arama noktasında faaliyet
gösterildiğini ve sahipsiz olmadıklarını bu öğretmen
arkadaşlarımıza, bu sıkıntı içinde görev yapan
meslektaşlarımıza bildirelim diyor, bu duygularla aziz
milletimi, sevgili öğretmenlerimi, eğitim çalışanlarını
ve heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Asil.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Van Milletvekili Fatma Kurtulan
konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Kurtulan. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
FATMA KURTULAN (Van) Teşekkürler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde eğitim alanında
yaşanan sorunları ve öğretmenlerimizin içinde bulunduğu
koşulları araştırmak ve eğitimdeki sosyal ve ekonomik
sorunların iyileştirilmesi amacıyla verilen önergeler üzerine
partim DTP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, ülkelerin yaşadığı toplumsal, siyasal ve
kültürel değişim ve dönüşüm dönemlerinde eğitim en önemli
mücadele alanı olarak öne çıkmaktadır. 12 Eylül askerî
darbesiyle başlayan ve onu izleyen iktidarla sürdürülen neoliberal
politikaların en önemli hedefi, her düzeydeki eğitimi kamusal hizmet
olmaktan çıkarıp piyasalaştırmak olmuştur. Günümüzde
de devam eden bu süreç, eğitimin metalaştırılması,
özelleştirilmesi, ticarileştirilmesi ve sermayeleştirilmesi olarak
devam etmektedir. Gerçekleştirilen
ticarileştirme, okullar arasındaki bölgesel farkların ve
cinsiyet farklarının daha da artmasına yol
açmıştır.
Eğitimin
büyük ölçüde ticarileştiği, altı-on dört yaş
arasındaki çocukların yüzde 10unun zorunlu eğitim
almadığı, ortaöğretim çağındaki nüfusun
yaklaşık yarısının ortaöğretime devam
etmediği, yirmi beş-altmış dört yaş arası nüfusun
yüzde 74ünün lise ve altı
eğitim düzeyinde bulunduğu ülkemizde öğretmenlerimizin
nasıl bir durumda olduğunu anlamak için fazla da düşünmeye gerek
kalmamaktadır.
Eğitim
sistemindeki kaynak ve öğretmen yetersizliği sürekliliğini
koruyan bir olgu hâline gelmiş ve sürekli değişen ama
gelişemeyen millî eğitim politikamız modern bir çizgi
izleyememiştir.
Sayın
milletvekilleri, AKP döneminde sözleşmeli öğretmen sayısı
inanılmaz rakamlara ulaşmış, öte yandan, nasıl bir
kolaylık getireceği, hangi amaca hizmet edeceği
anlaşılmayan öğreticilik, usta öğreticilik, kısmî
zamanlı orta öğreticilik gibi kategoriler oluşturulmuş,
eğitimciler güvencesiz geçici çalışma koşullarına
mahkûm edilmişlerdir. Bunun yanında, performansa dayalı ücret aşaması
çıkarılmış ve Maliye Bakanlığının 2009
yılından itibaren tüm kamu kurumlarında hayata geçirmeyi planladığı
uygulama Millî Eğitim Bakanlığının raporlarında
belirtilmekte hatta gerektiğinde işten çıkarılması
için kullanılması savunulmaktadır.
Millî Eğitim
Bakanlığı uzun süredir benimsemiş olduğu sözleşmeli
öğretmen istihdamı politikasıyla eğitimin niteliğinin
daha da kötüleşmesine neden olmaktadır. 2003 yılından bu
yana benimsenen sözleşmeli öğretmenlik uygulaması,
öğretmenlerin iş güvencesinden yoksun, düşük ücretlerle
çalıştırılması anlamına gelmektedir.
Eğitimin vazgeçilmez unsuru öğretmendir ve eğitimin
niteliği öğretmenin niteliğiyle doğru
orantılıdır. 1739 sayılı Millî Eğitim Temel
Kanununda öğretmenlik mesleğinin niteliği, düzenlilik ve
süreklilik gerektiği açıkça belirtilmektedir. Buna rağmen Bakanlığın
sözleşmeli öğretmen istihdamında ısrarcı olması
anlaşılır değildir. Sözleşmeli öğretmenlerin,
mevcut hakları ve çalışma koşulları ile öğrencilerimize
yeterince faydalı olmaları mümkün değildir.
Ücretli
öğretmenlerin bu kadar çoğaltılmasının başka bir
nedeni de eğitimdeki öğretmen açığını
düşürmeyi hedeflemektir. Kadrolu bir öğretmenden daha fazla mesai
yapan ücretliler, çoğu zaman kadrolu 2 öğretmen kadar
çalıştırıldıkları için öğretmen
açığının kapatılmasına katkı
sağlıyorlar. Bu öğretmenlerin çoğu aylık 600 milyon
civarında ücretle çalıştırılıyor. Bu da 4
kişilik bir aileleri olması durumunda açlık
sınırının altında yaşamaları anlamına
geliyor. Türkiye'ye örnek olarak sunulan Kardelen Ayşeler 2007
yılında saati 5 YTLden ayda ortalama 300 YTLye güvencesiz olarak
çalışmaktaydı.
Sayın
milletvekilleri, AKPnin iktidarda olduğu 2003-2007 yılları
arasında işe alınan toplam öğretmen ve öğreticilerin
sadece yüzde 40ını kadrolu öğretmenler
oluşturmaktaydı. Sözleşmeli öğretmenler ise güvencesiz ve
geçici çalışmalarının yanında ücret ve
aylıklarının zamanında ödenmemesi, izin ve sağlık
kuruluşlarına sevk almada engellerle
karşılaşması, bir yılı doldurmadan eş tayini
yapılmaması, sözleşmelilikte geçen sürenin kadrolu olarak
atandığında zorunlu hizmet süresinden sayılmaması gibi
onlarca sorun yaşamaktadırlar.
Nitelikli,
bilimsel, akılcı ve özgür bireyler yetiştiren bir eğitim
sisteminin yaratılabilmesi, her şeyden önce, bu eğitimi vermekle
görevlendirilmiş kişilerin yaşam koşullarının
belli bir standarda kavuşturulmuş olması, iş yüklerinin
verimli olabilecekleri saatlerle sınırlandırılması
gerekmektedir.
Bu
koşulların sağlanmadığı bir sistemde eğitim
hem öğrenci hem öğretmen açısından yalnızca
katlanılması gereken zorunlu bir iş ve verimi olmayan bir meslek
olmaktan öteye gidemez. Ülkemizde de mevcut tablo bu kriterler dikkate
alındığında ne yazık ki pek de iç açıcı
değil.
Öğretmenler
yoksulluk sınırının altında, memur ve hizmetliler ise
açlık sınırında maaş almakta. Eğitimcilerin
talepleri dikkate alınmamakta, mevcut durumdan daha da geriye gidilerek
diğer ülkelerde çalışan eğitimcilerle aramızdaki
sosyoekonomik uçurum gün geçtikçe büyümektedir. Türkiyede öğretmenler,
çalışma saatlerinin diğer OECD ülkelerindeki
meslektaşlarından fazla olmasının yanı sıra
çalışma ve yaşam koşulları bakımından
oldukça geri durumdadırlar. Bugün Türkiyede öğretmenlerin büyük
bölümü geçim sıkıntısı çekmekte ve giderlerini
karşılayabilmek için ek iş yapmak zorunda kalmaktadır.
Eğitim vermekle görevlendirilmiş öğretmenlerimizin yüzde
72sinin kendi mesleği dışında ek iş yapmak zorunda
kalması hem verimliliklerini düşürmekte hem de eğitimin
niteliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Zaten normalde okulda
çalışma saatleri OECD ülkelerinin çoğunun üstünde iken bir de
okul dışında ek iş yapmaları, ülkemizde nasıl bir
eğitim sistemi olduğunu gözler önüne sermektedir.
Türkiye ile
diğer OECD üyesi ülkelerde çalışan öğretmenlerin
yıllık toplam çalışma sürelerini
karşılaştırdığımızda, ülkemizdeki
durumun vahameti açıkça görülmektedir. OECD tarafından
hazırlanan Bir Bakışta Eğitim 2008 Raporu, ülkemizde
öğretmenlerin içinde bulunduğu gerçek duruma dikkat çekmektedir.
Nitelikli bir eğitim için öğretmenin kendisini yeniden üretmeye daha
fazla vakit ayırabilmesi zorunluluktur. Dünya üzerinde öğretmenini en
az çalıştıran ülke İngilteredir. Bu ülkede
öğretmenler yılda 1.265 saat çalışıyorlar.
Öğretmenlerin yıllık çalışma süresi
açısından OECD ortalaması, ilköğretimde 1.662,
ortaöğretimde 1.654 saattir. Türkiye ile benzer sosyoekonomik yapıya
sahip ülkelerde ise çalışma süreleri çok daha düşük
olmaktadır. Öğretmenlerin yıllık toplam çalışma
süreleri İspanyada 1.425 saat, Portekizde 1.440 saat, Çek
Cumhuriyetinde 1.652 saat, Yunanistanda 1.762 saattir. Ayrıca raporda
OECD üyesi ülkeler içinde Türkiye'nin, Macaristan ve Japonya ile birlikte, en
fazla çalışma saatine sahip olan üç ülke arasında olduğu
görülmektedir.
Sayın
milletvekilleri, gelir dağılımının son derece
adaletsiz olduğu Türkiyede nüfusun çok büyük bir bölümü açlık ve
yoksulluk sınırının altında yaşama ve hayatta
kalma mücadelesi vermektedir. Yıllar itibarıyla açlık ve
yoksulluk sınırındaki artışlar toplumun geniş
kesimlerini olduğu kadar öğretmenlerimizi de olumsuz
etkilemiştir. AKPnin ilk kez iktidara geldiği Aralık 2007
açlık sınırı 337 milyon YTL, yoksulluk
sınırı 1 milyar 54 milyon TL iken aradan geçen dönemde -YTL
bazında ifade edecek olursak- açlık sınırı, Ekim
2008de, altı yıl içerisine göre, 2 kattan fazla artarak 742 YTLye
yükselmiştir. Benzer bir şekilde 2002 yılında 1.054 YTL
olan yoksulluk sınırı yine 2 kattan fazla artarak 2.417 YTL
olmuştur.
Yıllardır
eğitim politikasına kendi çıkarları doğrultusunda yön
veren AKP Hükûmeti, bu yıl da yine eğitim sisteminde yaşanan
temel sorunlar üzerinde değil, sadece rakamlar üzerinde hesaplamaları
yaparak eğitim ve yükseköğretim bütçesini şekillendirmeye
çalışacaktır. 2008 yılında 22,9 milyar YTL olan
eğitim bütçesi, artan okul, derslik ve öğrenci sayısına
rağmen 2009 yılı için 27 milyar 883 milyon 696 bin YTL olarak
öngörülmüştür. Millî Eğitim Bakanlığı okullara yeterli
ödenek ayırmadığı için eğitim harcamalarının
önemli bir bölümü öğrenci velilerinin üzerinde çeşitli adlar
altında karşılanmaktadır. Tüm bunlar yetmezmiş gibi
son dönemde okulların elektrik ve doğal gaz borçlarının da velilere
ödettirilmesi için girişimler yapılmaya başlanması ibret
vericidir.
2009
yılı eğitim bütçesi gerek genel içeriğiyle gerekse
eğitime ayrılan payın ihtiyacın çok altında
olması nedeniyle önümüzdeki yılın, eğitim emekçileri,
öğrenciler ve öğrenci velileri açısından çok daha zor
geçeceğini bugünden göstermektedir. Anlaşılan odur ki AKP
Hükûmeti, eğitimin sorunları arttıkça eğitimi kamu
kaynaklarıyla finanse etmek yerine, bütçeden yeterli pay ayırmayarak
eğitimin ve yükseköğretimin giderlerini tamamen yurttaşların
üzerine yıkmak istemektedir. 2009 yılı için öngörülen bütçe
rakamları ile eğitim sisteminde yapısal hâle gelen fiziki
altyapı, öğretmen, idari ve akademik personel açıkları,
araç gereç gereksinimi gibi sorunların ve ihtiyaçların
karşılanabilmesi mümkün değildir. Bu anlamda, aynı zamanda
kriz yılı olacağı söylenen 2009 yılının, tüm
halkımız gibi, eğitim emekçileri, öğrenci ve veliler
açısından da sorunlarla dolu bir yıl olacağını
söylemek mümkündür.
Sayın
milletvekilleri, 2009 yılında Millî Eğitim
Bakanlığına bütçeden ayrılan pay eğitimin artan
sorunları ve öğrenci sayısı dikkate alınarak
hesaplandığında, devletin artık kamusal eğitimin son
kırıntılarını da gözden
çıkardığını, eğitim sistemini kendi
sorunlarıyla baş başa bıraktığını
göstermektedir. Bu durumu bütçe rakamları ve bu rakamların
yorumlanmasıyla değerlendirmek mümkündür. 2009 net bütçesine
bakıldığında, harcamaların neredeyse
tamamının zorunlu harcamalardan oluştuğu görülmektedir.
2009 eğitim bütçesinin önümüzdeki yıl eğitimin niteliğini
yükseltmek adına umut verdiğini söylemek mümkün değildir.
Öngörülen bütçe rakamları sadece zorunlu harcamaları
karşılayacak, 2009 yılında da eğitim sistemi
geçmiş yıllarda olduğu gibi yine sorunlarıyla baş
başa bırakılacaktır. Her fırsatta bütçeden en yüksek
payı eğitime ayırdığını söyleyen Hükûmet,
eğitim harcamalarının millî gelir içindeki payını daha
da aşağılara çekmeyi hedeflemektedir. Üç yıllık
yapılan bütçeye göre Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin
millî gelir içindeki payı, 2009 yılında yüzde 2,50
olmuştur. Bütçeden 2009 yılı için Millî Eğitim
Bakanlığına ve yükseköğretime ayrılması
düşünülen payların eğitim sisteminin en temel
ihtiyaçlarını karşılamaktan ne kadar uzak olduğunu
bütçenin fonksiyonel dağılımı tüm
açıklığıyla göstermektedir.
AKP Hükûmeti,
eğitimi serbest piyasa sistemine açmak, okulları ve
üniversitelerimizi birer ticarethane gibi işletmek istediğini
geçtiğimiz altı yılda atmış olduğu yasal ve fiilî
adımlarla pek çok kez göstermiştir. Bu anlamda 2009 yılı
eğitim ve yükseköğretim bütçesi, tıpkı geçtiğimiz
yıllarda olduğu gibi, yoksulluk politikaları ve paralı
eğitim uygulamalarını sürdüren bir yapıda
oluşturulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, 2008 yılı itibarıyla kadrolu öğretmenin
maaşı 1.170 YTL, Türk-İşin aylık olarak
yayınladığı yoksulluk rakamı ise 4 kişilik bir
aile için 2 milyar 337 YTLdir. Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlerin
maaşı ise çok daha düşük olmaktadır. Bir ücretli
öğretmen haftanın beş günü sekiz saat derse girse bir kadrolu
öğretmen ile aynı ücreti almaya ancak hak kazanabiliyor. Ücretli
öğretmenler sigorta primleri, örgütlenme ve sosyal haklar anlamında
da kadrolu öğretmenlere göre oldukça kısıtlı haklara
sahiptirler.
Türkiye'de
öğretmenlerin atamasında kamu personeli seçme sınavı
belirleyici bir faktör olma durumunu korumaktadır. Sınav nedeniyle,
üniversiteden mezun olan eğitim öğrencilerinin yüzde 80ine
yakını işsiz kalıyor. Bu işsizler ordusu ücretleri
düşürmek, fazla mesai yaptırmak ve eğitim emekçilerinin
haklarını gasbetmek isteyen Hükûmet için uygun bir zemin sağlıyor.
KPSSyi veremeyen öğretmenlerin bir kısmı il millî eğitim
müdürlükleri tarafından ücretli öğretmen olarak atanıyor.
Öğretmen
başına düşen öğrenci sayısının
sağlıklı bir eğitim-öğretim süreci için 24 olması
gerekirken bu sayı Türkiye'nin bazı bölgelerinde 70e
ulaşıyor. Eğitim-Senin verileri dikkate
alındığında, Türkiye'de 180 bin öğretmene gereksinim
varken yalnızca 30 bin öğretmen atanmıştır.
Türkiye'deki ilköğretim okullarında öğrenim gören
öğrencilerin yüzde 9,64ü belirtilmiş sınıflarda
öğrenim görmektedir. Bu oran Kuzeydoğu Anadoluda yüzde 21,90;
Güneydoğuda yüzde 17,54; Ortadoğu Anadoluda yüzde 16,34lere
ulaşmaktadır.
Türkiye'de
eğitime ayrılan kaynağın yüzde 65i personel ödemelerine
gittiğinden, bu alandaki yatırım ve bilimsel altyapı,
teknik malzeme ihtiyacı velilerin sırtına
yıkılıyor. Bütün okullarda var olan aidat uygulamasıyla
toplanan paralar ise işi eğitim hizmeti vermek olan öğretmenler
tarafından toplatılıyor. Türkiye'ye özgü bu uygulama,
öğretmenler ve öğrenciler arasında sorunlara yol açmakta ve hem
öğretmenin hem de öğrencinin verimini düşürmektedir. Sosyal
devlet anlayışına ters olan bu uygulama pratiğinin
gelişmemiş ülkelere özgü koşullarda çalışan
öğretmenlere yüklenmiş olması büyük talihsizliktir.
Sayın
milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı, 2005
yılında aldığı bir kararla ve yeterli
altyapıyı oluşturmadan üç yüzü aşkın süper liseyi
Anadolu lisesine dönüştürmüş, bu okullarda görev yapan öğretmenleri
farklı okullara atamıştır. Anadolu liseleri
öğretmenliklerine de sınavsız biçimde 9 bine yakın
öğretmen atamıştır. AKP, iktidara geldiğinde, 2002
seçimlerinden sonra MEB Personel Genel Müdürlüğünün Görevlendirmeler
konulu 02/12/2002 tarihli Genelgesiyle görevlerini geçici, tedviren ve
vekâleten yerine getiren 1.041 eğitim yöneticisini görevden
almıştır. Genelge iptal edildiği hâlde eğitim
yöneticilerinin görevi iade edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, Kürt sorununun çözümsüzlüğüne bağlı olarak
Doğu ve Güneydoğu Anadoluda eğitim sorunları ise özgün bir
başlık oluşturmaktadır. Burada üzerinde kısaca
duracağım. Bölgede giderek düşen eğitim kalitesi ve artan
okul-öğretmen açığı söze gerek bırakmıyor.
Kadınların yüzde 80inin okuma yazma bilmediği bölgede bir
sınıfta 70 öğrenci okumakta, köylerin çoğunda okul ya da
öğretmen bulunmamaktadır. 2008 yılının
ortalarında başlayan ve milyonlarca kişinin
katıldığı Ana Dilde Eğitim kampanyası
çerçevesinde dile getirilen talepler dikkate alınmamış ve bilimsel
eğitimin en önemli unsuru olan ana dilde eğitim için Hükûmet bu
yıl da hiçbir ödenek ayırmamıştır. Oysa 20/11/1989
tarihli Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin
21inci maddesi, taraf devletlere, bu Sözleşmede yazılı haklar
arasında özellikle vurgulanan çocuğun ana dilinde eğitim
hakkı ve olanağını kendi yetkileri altında bulunan her
çocuğa, dil ayrımı yapmadan tanıma yükümlülüğü
getirmiştir. Devletlerin azınlık dilde eğitimi sağlama
yükümlülüğüne işaret eden bir başka belge de 1992
Kasımında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından
kabul edilen ulusal veya etnik, dinî ve dilsel azınlıklara mensup
kişilerin hakları ile ilgili Birleşmiş Milletler
deklarasyonudur.
Sayın
milletvekilleri, sonuç olarak, eğitim sisteminin karşı
karşıya olduğu sorunlar, bütçe rakamlarının
eğitim sisteminin ihtiyaçlarına yanıt verecek oranlarda
artırılmasını gerektirmektedir.
Eğitimden
beklenen amaçların gerçekleşmesi, artan öğrenci
sayısı, derslik açıkları, eğitimin niteliğinin
yükselmesi, fiziki altyapı ve donanım eksikliklerinin giderilmesi,
otuz öğrencili sınıfların oluşturulması ve Millî
Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürü tarafından
açıklanan 140 bin öğretmen açığının giderilmesi
için Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin millî gelire
oranı artırılmalıdır. Bu düzeyin altındaki her
rakam, sorunları gelecek yıllara ertelemekten başka bir anlam
ifade etmeyecektir.
Öğretmenlerimiz
yıllardır ekonomik açıdan güçlük çekmekte, büyük bölümü ek
iş yaparak ve borçlanarak yaşamaya çalışmaktadır. Bu
durum, ülkenin geleceği olan çocuk ve gençlerimizin aldığı
eğitimin niteliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle,
eğitim emekçilerinin kendilerini yenileyerek daha nitelikli hizmet
verebilecekleri çalışma koşulları yaratılmalı,
bunun için de, başta maaşlar olmak üzere, mesleki ve özlük
hakları açısından insan onuruna yaraşır bir düzeye
yükseltilmelidir.
Yüz binlerce
öğretmeni yoksulluğun ve açlığın kıskacına
alan, mesleğine karşı küstüren mevcut ayrımcı
uygulamalara karşı, bilimsel, demokratik, nitelikli bir eğitim
yaratmak için ana dilde eğitim görebilme koşullarının
yaratılması, öğretmenlerimizi ekonomik ve sosyal açıdan
tatmin eden bir çözüm bulunması ve zaman geçirilmeden somut adımlar
atılması gerekmektedir diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kurtulan.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Avni
Doğan.
Buyurunuz
Sayın Doğan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öğretmenlerimizin ekonomik ve sosyal
sorunlarının iyileştirilmesi, okullarımızın
sorunlarının, fiziki sorunlarının çözülmesi konusunu
araştırmak amacıyla Milliyetçi Hareket Partisinden bir grup
milletvekili arkadaşımızın, yine Cumhuriyet Halk Partisinden
bir grup milletvekili arkadaşımızın verdiği önergeler
üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşmak üzere
söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, önergede iki temel konu var: Bunlardan birisi,
öğretmenlerimizin ekonomik ve sosyal sorunlarının çözülmesi;
diğeri, okullarımızın fiziki sorunlarının
çözülmesi. Şu ana kadar üç değerli partimizin sözcüleri konuştu.
Hepsi öğretmenlerimizin sorunları üzerinde konuştu ancak
okullarımızın fiziki sorunları üzerinde ya da
okullarımız üzerinde hiç konuşan olmadı nedense. Tabii, bir
yerde okul varsa öğretmen vardır, öğretmen varsa okul
vardır, bunun ikisi bütündür. Bunu açıklama gereği duydum.
Değerli
arkadaşlar, ömrünün yirmi dört buçuk yılını öğretmen
olarak geçirmiş bir insan olarak, bir arkadaşınız olarak
öğretmenlerin nasıl yaşadığını iyi bilirim;
ne yediğini, ne içtiğini, çocuklarını nasıl
büyüttüğünü, onlara nasıl eğitim verdiğini; onların
hangi zor şartlarda yetiştirildiğini çok iyi bilen biriyim.
Öğretmenler, hiç kuşkusuz bizim bulunduğumuz yerdeki konumumuzu
bize armağan eden insanlardır, bizim toplumsal değerlerimizi
bize armağan eden insanlardır, bize geçmişimizi armağan
eden insanlardır. Henry Van Dykein deyimiyle Mum gibi erirler ama
etraflarını aydınlatırlar. Öğretmenler toplumların
adsız kahramanlarıdır. Öğretmenler toplumların mimarlarıdır.
Onun için, bütün hükûmetler, bütün siyasi iktidarlar öğretmenlerinin
sorunlarıyla kuşkusuz ilgilenmek zorundadırlar, onların
sorunlarını çözmek zorundalar.
Tabii,
öğretmenlerin birikmiş sorunları vardır. Birçok
arkadaşımızın söylediği doğrudur ancak bunlar
yıllardan beri birikip gelen sorunlardır.
Ben, sadece,
konuşmamda, öğretmenlere AK PARTİ hükûmetleri zamanında ne
yapıldı, daha önce öğretmenlerimizin durumu neydi,
okullarımızın fiziki koşulları neydi; o konuda çok
özetin özeti bilgiler vermeye çalışacağım.
Bir kere,
bulunduğumuz süreç içerisinde, 133.600 civarında kadrolu
öğretmen, 50 bin sözleşmeli öğretmen atanmıştır,
150 binin üzerinde usta öğretici atanmıştır. Bu, millî
eğitim sistemimiz içerisinde düşünürsek, tüm zamanların en büyük
istihdamıdır. Tüm zamanların diyorum, bakın, en büyük
istihdamıdır. Elbette, sistemin yer yer daha fazla personele
ihtiyacı vardır, bunlar da önümüzdeki süreçte atanacaktır.
Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesi son altı yıldır Türkiye'nin en
büyük bakanlık bütçesidir. İlk defa Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesi AK PARTİ hükûmetleri döneminde Millî
Savunma Bakanlığının dahi önüne geçmiştir, ondan bile
fazladır. 2002 yılı itibarıyla bu bütçe 7,5 milyar YTL iken
bugün görüşeceğimiz 2009 bütçesinde 28 milyar YTLye yükseltilmiştir
yani 4 katı artırılmıştır.
Öğretmenlerimizin
elbette ekonomik koşulları iyi değildir ama bir hükûmetin
başarısı ya da başarısızlığı
kendinden önceki hükûmetlerle kıyas edilerek ölçülür. 2002
yılında 9un 1indeki bir öğretmenin çıplak maaşı
yani ek ders ücreti olmadan maaşı 719 YTLdir. Bugün bu ay
itibarıyla bu 1.196 YTLdir. Buna ek dersi ilave ettiğimiz zaman, ki ek ders ücretlerini
altmış saat üzerinden düşünürsek 2002de 160 YTL, bugün 360 YTLdir
KADİR URAL
(Mersin) Altmış saati hangi ek ders ücretine veriyorsun?
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, bakın, biz sizi
sükûnetle dinledik, siz de dinlerseniz
KADİR URAL
(Mersin) - Hayır, altmış saat alan var mı? O manada
söylüyorum.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) -
bizim size duyduğumuz saygıyı siz de
bize duyarsanız burası güllük gülistanlık olur. Hiç
endişeniz olmasın, herkese herkesin vereceği bir cevap
vardır.
Tabii,
öğretmenlere ne versek azdır. Yıllardır bu kürsüde benim
söylediğim sözler söylendi. Bu sözlerin de çok anlamı yok. Esas olan,
Türkiye'nin şartlarıdır. Geçtiğimiz yıl Dünya
Bankası Başkanı hani bir söz söyledi: OECD ülkeleri içerisinde
millî gelire oranla en fazla ücret alan öğretmenler Türk
öğretmenlerdir. dedi. Sayın Bakan buna anında cevap verdi: Biz
elimizden gelirse daha fazla artıracağız öğretmen
maaşlarını. Tabii, doğru olan, esas olan budur.
OKTAY VURAL
(İzmir) OECDnin dediği doğru değil ki.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Eğitim-öğretime hazırlama ödeneği
2002de 175 YTL. Bugün 3 katına çıkartıldı. Bugün
itibarıyla 515 YTL. Öğretmenin maaşında enflasyonu
çıkartarak yapılan reel artış bu altı yıl
içerisinde yüzde 70lerde arkadaşlar. Cumhuriyet devrinde ilk defa
öğretmenlerin maaş artışı enflasyonun üstünde
gerçekleşmiştir.
Tabii bu kariyer
sistemi falan arkadaşlarca çok eleştirildi, Sayın Bakan da
cevabını verdi. Ben bu konuya girmek istemiyorum.
Öğretmenevleri
öğretmenler için sosyal ortamlardır. 80li yıllarda ilk defa
hayata geçirilen öğretmenevleri, gerçekten, öğretmenlerin
hayatında önemlidir. Onların fikir alışverişinde
bulunduğu, onların kendi aralarındaki iletişimi
sağladığı, eğer yabancı bir kente gitmişse
onlar için bir sığınak, bir barınak, bir misafirhane olan
mekânlardır öğretmenevleri. Bu altı yılda 79 yeni
öğretmenevi, 27 de öğretmen lokali açılmıştır
arkadaşlar. Bu da tabii diğer dönemlerle kıyaslarsanız çok
önemli başarıdır.
Çağımızın
en büyük sorunu konut sorunudur. Maalesef Türkiyedeki öğretmenlerin
şartları, öğretmenlerimizin çok kolay konut sahibi
olamayacaklarını gösterdi hep. Bu konuda birçok hükûmetler döneminde
teşebbüsler yapıldı, Konut Edindirme Yardımı
hikâyeleri falan çıkartıldı, öğretmenlerden para kesildi,
diğer memurlardan ama maalesef hepsinin üzerine yatıldı.
KADİR URAL
(Mersin) Ödediniz ya
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Evet, ödedik, ödedik
Başkaları üzerine
yattı, biz ödedik, çok da doğru yaptık.
Bu dönemde, ilk
defa TOKİyle İLKSAN arasında yapılan bir anlaşma
gereği öğretmenlerimiz konut sahibi edilmeye başlandı.
Şu güne kadar konut sahibi edilen öğretmen sayısı 2.184.
İnşallah, Hükûmetimiz bu konu üzerinde daha ciddi, daha hassasiyetle
duracaktır, durmalıdır. Bunu ben, yüce Meclis adına
Sayın Bakanımızdan rica ediyorum.
Atamayla ilgili
konuları konuştu Sayın Bakan.
Tabii, bu dönemde
öğretmenlerimizi en rahatlatan, eğitim sistemimizi en fazla
rahatlatan konu müfredat değişikliğidir. Bakın, kimse bu
konuda konuşmadı çünkü müfredatın oyu yok. Bundan önce ezbere
dayalı, öğrencileri yarış atı hâline getiren,
sınav odaklı bir müfredat vardı ama bugün Türkiyede artık
öğrencilerin analiz yeteneğini güçlendiren, onları
düşünmeye sevk eden birey odaklı, sorun çözücü bir müfredat var.
Gerçekten, bakın, dünyada çok önemli akademisyenler Türk
müfredatını bugün incelemeye başladılar.
Ayrıca,
öğretmenler, bu gereksiz, lüzumsuz yıllık plan yükünden de ki bizim
kâbusumuzdu o gereksiz şey- bu dönemde kurtarıldı.
Değerli
arkadaşlar, Tabii, okul varsa öğretmen vardır. dedik. 2002
yılı itibarıyla okul öncesi eğitimde bizim yüzde 11 gibi
bir okullaşma oranımız vardı. Okul öncesi eğitim çok
önemlidir. Çocukların sağlıklı büyümesini sağlar,
sağlıklı gelişimini sağlar, sağlıklı
bir gelişim içerisinde okula kavuşmasını sağlar. Bu,
Türkiyede, bizden önce çok önemsiz bir konuydu. Dünya bu işi çok ciddiye
alıyordu, biz önem vermiyorduk. Okul öncesi okullaşma oranı yüzde
11den, altı yıl içerisinde, yüzde 33lere çıkartıldı,
yüz otuz bin yeni derslik ilave edildi. Bugün millî eğitim sisteminde
kullanılan her üç derslikten bir tanesi şu altı yıl
içerisinde yapılmıştır. Bakın, bu, çok önemlidir.
Cumhuriyet devrinin en büyük atılımı, en büyük atağı
ilköğretim düzeyinde olmuştur. Atatürkle birlikte başlayan bu
büyük atak, AK PARTİ iktidara gelinceye kadar da gerçekten
başarılı bir ataktı. Bizim ilköğretimdeki
okullaşma oranımız 2002 yılı itibarıyla yüzde
91di. Bu, gerçekten çok başarılıdır. Bugün yüzde 98deyiz,
yani yüzde 100leri yakalamak üzereyiz.
Ortaöğretimde,
2002 tarihi itibarıyla, okullaşmada yüzde 51deyiz, bugün yüzde 59a
geldik altı yılda. Bu başarıdır, ama daha gayretli
olmamız gerekiyor. Ortaöğretimde ve mesleki teknik eğitimde daha
büyük adımlar mutlaka atmamız gerekiyor.
Bugün Türkiye'nin
seksen bir ili artık üniversiteye kavuşmuştur. Gerçi,
arkadaşlarımızdan şu sesleri duyar gibiyim: Efendim,
altyapı nerede? Evet, altyapı eksiklikleri var. Ama şunu
unutmayalım: Biz, Orta Doğu Teknik Üniversitesi gibi bugün dünya
üniversitelerinden biri olan üniversiteyi iki barakada kurduk. Arkadaşlar,
biz adım atıyoruz, adım atıyoruz, bu ülkenin geleceği
için adım atıyoruz, kolay değil. Bu süreçte kırk bir devlet
üniversitesi kurulmuştur, on üç vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Yükseköğretimdeki okullaşma oranı yüzde 27den 38lere
çıkartılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, bir de özürlülerimiz var, toplumsal vicdana en fazla
ihtiyacı olan çocuklarımız var, okula gidemeyen
çocuklarımız var, göremeyen çocuklarımız var, duyamayan
çocuklarımız var. Bakın, bu konuda AK PARTİ hükûmetleri
tarihî başarılar elde etmiştir. Eğer sizin özürlü
çocuklarınız okula gidemiyorsa onlara siz okulu götürmek
zorundasınız. AK PARTİ hükûmetleri işte bunu
yapmıştır. 2002 yılı itibarıyla evde, hastanede,
bağımsız okulda, kaynaştırma sınıfında
eğitim gören özürlü çocuk sayısı 18 binken -17.988- bugün bu
rakam 98 bine yükselmiştir, yüzde 444lük bir artış.
Ağır özürlü olup da okula gidemeyen çocuklardan bugün 27 bin tanesi
devlet tarafından, ücretsiz, okullara taşınmaktadır. Özel
eğitim ve rehabilitasyon merkezine devam eden öğrenci
sayısı 2002de 15 binken bugün bu 200 bine
çıkmıştır. İşte
çağdaşlığın göstergesi budur. Çağdaş
ülkelerde sokakta özürlüler görürsünüz ve her özürlü çocuk için devlet bugün
itibarıyla 406 YTL de ailelerine maaş bağlamaktadır. Bu da
Anayasamızda yazan sosyal devletin gereğidir ki bugüne kadar hiçbir
Hükûmetin, hiçbir Millî Eğitim Bakanının aklına
gelmemiştir.
Şu gün
itibarıyla altı yılda bu ülkeye 597 anaokulu
kazandırılmıştır, 1.587 ilköğretim okulu
kazandırılmıştır, 55 yatılı ilköğretim
bölge okulu, 91 Anadolu öğretmen lisesi, 391 genel lise, 500 Anadolu
lisesi, 27 fen lisesi, 9 Anadolu güzel sanatlar lisesi, 988 meslek lisesi
açılmıştır. Bu, okullaşma açısından
gerçekten tarihî başarıdır. Okullarımızda, bugün her
okulumuzda bilgisayar sınıfı vardır. 621 bin adet
bilgisayar okullarımıza gönderilmiş, 106 bin bilgisayar da bu
aralık ayı sonuna kadar okullarımıza gönderilecektir.
Değerli
milletvekilleri, eğitimde mükemmele ulaşan hiçbir ülke
yoktur.Bakın bunu net olarak söylüyorum; eğitimde mükemmele
ulaşan hiçbir ülke yoktur. Ben Avrupada da öğretmenlik yaptım,
mesela Almanyada eğitim sistemi kıyasıya eleştirilir,
hükûmetlerin eğitim politikaları kıyasıya eleştirilir;
Fransada eğitim sistemi kıyasıya eleştirilir, devletlerin
öğretmen yetiştirme politikaları kıyasıya
eleştirilir. Elbet Türkiyede de eleştirilmelidir,
eleştirilecektir de ama şunu öncelikle kabul edelim: Öyle,
Türkiyenin eğitim düzeyi İskoçyayla falan
karşılaştırılacak bir düzey değildir. Türkiye
eğitim açısından dünyanın gerçekten çağdaş
ülkeleri seviyesinde bir ülkedir. Hiç kuşkusuz bunun tümünü sağlayan
AK PARTİ değildir, bunu sağlayan cumhuriyettir, cumhuriyetin
eğitim politikalarıdır.
Değerli
arkadaşlar, eğer bir ülke çocuklarının eğitimine önem
vermiyorsa, çocuklarını eğitirken birtakım ideolojik
takıntılar içerisindeyse
Ki, ideolojiler aslında, 21inci
yüzyıl mantığıyla bakarsanız, insanların idrakine
giydirilmiş deli gömlekleridir. 21inci yüzyıl insanı artık
ideolojilere sığmıyor. Daha özgür, daha büyük düşünceler
içerisinde onlara bakılması gerekiyor. Hiçbir ülke, eğitim
sistemine bilimsel yöntemlerin dışında, bilimsel
mantığın dışında bir ön yargıyla
bakmamalıdır, önemli olan budur. Bir ülke özürlülerini, bir ülke
yaşlılarını gerçekten rahat ettirmek, iyi bir sosyal ortam
içerisinde yaşatmakla mükelleftir. Buna gerçekten tarih içerisinde en iyi
örnek de AK PARTİ hükûmetleri dönemidir.
Değerli
arkadaşlar, bugün biz eğitim sistemimizi Türkiyedeki kültürel ve
toplumsal farklılaşmaları artıran, siyasal
farklılaşmaları kamçılayan bir sistem olmaktan
çıkartıp aksine bunları azaltan, siyasal ve kültürel
bütünlüğe hizmet eden bir sistem hâline getirmek zorundayız.
Eğitim üzerinde hamasi laflar üretmek yerine gerçekten biz ne yaparsak
bölgeler arasındaki bu sonradan oluşan, gerçekten yanlış
eğitim mantığıyla oluşan bu kültürel fay
kırıklarını ortadan kaldırabiliriz; bunun üzerinde
ciddi ciddi düşünmemiz lazım. Biz, bu kültürü, bu
uygarlığı tarih içerisinde Anadolu insanı olarak birlikte
ürettik, birlikte var ettik. Bu fay kırıklıklarını, bu
farklılıkları ortadan kaldırmanın yolu da
eğitimdir. Bir başka tarihin, bir başka kültürün
uygarlığını, hayat tarzını, insanlara eğitim
yoluyla empoze etmeye çalışırsanız, işte, elde kala
kala bölücülük kalır, elde kala kala bu sıkıntı kalır.
Biz AK PARTİ Hükûmeti olarak işte bu fay
kırıklarını ortadan kaldırmanın gayreti
içerisindeyiz, bunun adımlarını atıyoruz, bu konuda
hepinizin desteğini bekliyoruz.
Bu duygular
içerisinde, şahsım ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Doğan.
Şahsı
adına Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
YILMAZ ATEŞ
(Ankara) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, biz bu araştırma önergemizi verirken, eğitim
sistemimizin en temel ögesi olan öğretmenlerimizin içinde
yaşadığı ekonomik, sosyal sorunları Türkiye gündemine
getirmek ve onların çalışma koşullarında,
eğitimimizin düzeltilmesi konusunda katkıda bulunma amacıyla
verdik. Dilerim Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız
da bu konuda bize katkılarını esirgemezler.
Değerli
arkadaşlar, doğrusu Sayın Bakanı ve Adalet ve Kalkınma
Partisinin Sözcüsünü dinlerken, acaba ayrı bir Türkiyede mi
yaşıyoruz, ayrı bir dünyada mı yaşıyoruz,
onların yaşadığı dünyada öğretmenler yüzde 72
reel artış sağlamış da acaba bizim öğretmenler mi
ayrı bir dünyada yaşıyorlar diye durup kendi kendimize sormadan
da edemiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bir de, Sayın Bakan ve iktidar partisinin sözcüsünü
dinlerken insan şuna bakıyor: Adalet ve Kalkınma Partisinden
önce Türkiyenin bir eğitim sistemi yoktu, Türkiyenin bir eğitim
kazanımı yoktu, Türkiyede eğitime yapılan bir katkı
yoktu, tıpkı milat gibi Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde
başlamış.
Sayın Bakan,
eğitim sistemimizi üç temel ögeye indirgediniz. Maalesef, bu üç temel
ögemizin üç temeli de eksiktir. Bakın, eğitim sistemimizin temel
ögelerinden biri olarak fiziki altyapıyı söylediniz. Şimdi,
arkadaşımızın devrim diye nitelediği tarihî
başarılarınızı Türk Eğitim-Sen, Eğitim-Sen
ve Eğitim-İş Sendikalarımızın
yaptığı araştırmalarla bu yüce Meclise sunuyorum:
Okullarımızın
yüzde 50sinin sıra, masa, tahta donanımları eksiktir. Yüzde
65inin ders araç ve gereci eksiktir. Yüzde 70inin günümüz
koşullarına uygun laboratuvar ve atölyesi yoktur. Derslik
başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 60,
liselerde 53tür. Spor salonu başına ilköğretimde 5.412
öğrenci düşmektedir, normal liselerde 3.334 kişi
düşmektedir. Okulların yüzde 66sının tuvaletleri
bakımsızdır. Yüzde 72sinin hijyenik sorunları vardır.
1 tuvaleti ilköğretimde 117 öğrenci, liselerde de 145 öğrenci
kullanmaktadır. Okulların yüzde 74ü ödenek
sıkıntısı çekmektedir. Okullar toplanan yardımlarla
ayakta durmaya çalışmaktadır. Okullarımızın
Maraş ilimizin okullarının sorunları yoksa bilmiyorum ama
bizim Ankaranın, Sayın Başbakanın da ikamet ettiği
Keçiören okullarında, 3 bin öğrencinin okuduğu okullarda
temizlikçi yoktur, hademe yoktur, yardımcı personel yoktur, su
parası yoktur, doğal gaz parası yoktur ve elektrik parası
yoktur.
Değerli
arkadaşlar, birkaç defa Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
taşıdık. Bu nasıl eğitim sistemine verdiğiniz
önemdir ki, biz, örneğin birtakım hayır kurumlarının
sularının ücretsiz verilmesine karşı değiliz ama
eğitimi çağ dışı emellerine amaç etmek amacıyla
yurt kuran, onları tarikat militanı hâline getiren yurtlara, siz,
Ankara Büyükşehir Belediyesi bedava su veriyor da değerli
arkadaşlar, devletin okullarına verilen su parası ticarethane
tarifesinden verilmektedir! Şimdi, bu anlayışla biz eğitimi
ileri bir düzeye çekebiliriz denebilir mi?
Millî eğitim
politikanız yazboz tahtasına döndü. Sayın Bakan, bilime,
eğitime, deneyime, tecrübeye önem vermeden Talim Terbiye Kurulundaki 145
tane uzmanı bir çırpıda söküp attınız yerinden.
Değerli
arkadaşlar, arkadaşlarımız insana önem verdiklerini
söylediler Sayın Bakan.
Değerli
arkadaşlar; öğretmenlerimizin yüzde 65,6sı 1.000 ile 1.500 YTL
arasında ücret almaktadır. Öğretmenlerimizin yüzde 72si ek
iş yapmaktadır. Bu ek iş yapanların sadece yüzde 26sı
özel ders ve dershanelerde görev yapmaktadır; geriye kalan yüzde
46sı pazarcılık, boya, badana, tamirat, nakliye, garsonluk
yapmaktadır.
Sayın Sözcü,
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde öğretmenlerin
büyük konut sahibi olduklarını söylediler. Biz büyüğünden
vazgeçtik, şu anda öğretmenlerin yüzde 56sı kirada
oturmaktadır.
Sayın Bakan,
öğretmenlerimize sağlanan olanakların yüzde 72 reel
artış sağladığını söylüyorsunuz. Ama her ne
hikmetse öğretmenlerimizin de yüzde 76,2si banka kredisi ve banka
borçlarıyla boğuşmaktadır.
Şimdi,
doğrusu, Sayın Bakanı dinlerken Sayın Başbakanın
sözleri de aklıma gelmiyor değil. Sayın Başbakan Biz millî
gelirimizi 3 bin dolardan 10 bin dolara çıkardık. diyor. Eğer
bu rakamlar doğru ise millî gelir 10 bin dolara çıktı. Siz
iktidara geldiğiniz zaman Türkiye'nin borcu 220 milyar dolardı
şimdi onu 500 milyar dolara çıkardınız, Türkiyede para
eden bütün kamu kurum ve kuruluşlarını özelleştirdiniz,
bacası tüten bütün fabrikaları da sattınız. Onlardan da 40
milyar dolar dolayında bir gelir elde ettiniz. E, peki, bu kadar yüksek
gelir elde ettiğinize göre, öğretmenlerin de gelirlerini siz Yüzde
72 artırdık. diyor iseniz burada bir çelişki var demektir. O
nedenle değerli milletvekilleri, öğretmenlerimiz konusunda Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yapması gerekenler vardır, bunları da
yapmak durumundayız.
Millî
eğitimin bugünkü politikalarında tecrübeye önem verilmemektedir.
Partizanlık almış başını gitmektedir. Sayın
Bakan, siz bu halk eğitimdekileri öğretmen olarak kabul etmiyor
musunuz? Şimdi, eğer Adalet ve Kalkınma Partisinin bu adilane
olan düzeni devam ederse, Allah da uzun ömür verir ise, halk eğitimde
çalışan öğretmen arkadaşlarımız doksan altı
yıl çalıştıktan sonra emekliye ayrılacaklar. Yani, bir
de on sekiz yaşında veya yirmi iki yaşında
başladıklarını eğer kabul edersek, Sayın Bakan,
bu sisteminiz sayesinde, Allah uzun ömür
verirse, yüz yirmi yaşında halk eğitimdeki bir öğretici
arkadaşımız emekliye ayrılabilecek.
Şimdi,
Adalet ve Kalkınma Partisinin öğretmenlerimize yaptığı
olay budur. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde
öğretmenlerimiz ve yöneticilerimiz partizanca baskı
altındadırlar. Baskının boyutu arttı, teröre
uğradı. Sayın Bakan, hiç vicdanınız
sızlamıyor mu? Erzurumda bir millî eğitim müdürü var, 12 defa aldınız,
13üncü defa geldi. Nedir bu kadrolar, size düşman mı? Sizin benimsediğiniz
zihniyeti benimsemiyorlar diye sizin bu öğretmenlere bu işkenceyi
etmenizin bir anlamı var mıdır? Ondan sonra da çıkıp
burada Ben öğretmenlere gayet iyi şu olanakları veriyorum. Biz
bilimi geliştiriyoruz, biz çağdaşlığı
benimsiyoruz. diyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, öğretmenlerimizin ücretlerini, çalışma
koşullarını diğer arkadaşlarım değindikleri
için söylemiyorum ama otuz beş OECD ülkesi içerisinde en çok
çalışma mesaisi harcayıp en az ücreti alan bizim
öğretmenlerimizdir.
Eğer
öğretmenlerimize biz gereken hakları tanımazsak, onları
insanca yaşayabilir bir noktaya taşıyamazsak, Türkiyeyi ne
ekonomide ne ticarette ne siyasette ne de bilimde çağdaş medeniyetler
düzeyine çıkaramayız. O nedenle öğretmenlerimizin
geleceğini ve eğitim sistemimize yapacağımız
katkıyı diğer kesimlerle karıştırmamak gerekir
diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ateş.
Önerge sahipleri
adına Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman.
Buyurunuz
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
İSMET
BÜYÜKATAMAN (Bursa) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; ülkemiz millî eğitiminde görev alan
öğretmenlerimizin ekonomik ve sosyal sorunlarının
iyileştirilmesi, okullarımızın fiziki
sorunlarının çözülmesi, yaşanan güvenlik sorunlarının
çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla vermiş
olduğumuz araştırma önergesiyle alakalı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin
saygılarımla selamlıyor, yine aramızdan ayrılan
şehit öğretmenlerimizi de bu vesileyle rahmet ve şükranla yâd
ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, hiçbir maddi kıymetle ölçülemeyecek kadar saygın bir
meslek olan öğretmenlik, sevgi ve fedakârlığın yol
göstericiliğinde milletimize hizmet etmenin güzide yollarından birisi
olmuştur.
Sağlıklı
bir toplum bedensel, ruhsal, sosyal yönden sağlıklı bireylerden
oluşur. Bireylerin tüm yönleriyle sağlıklı olabilmesi ise
çocukların çok yönlü gelişimine ve eğitimine önem vermekle
mümkündür. Yatırımların en etkilisi çocuklar için yapılan
yatırımdır. Çünkü her yönden sağlıklı
yetişmiş bir çocuk gelecekte çalışkan, üretici, çok yönlü
düşünebilen, bilimsel problem çözme gücü yüksek, etkili iletişim
kurabilen, kendisi ve çevresiyle barış içinde yaşayabilen,
kendisini yetiştirmiş, hak ve sorumluluklarını bilen nitelikli
bir vatandaş olacaktır.
Ülkemizde uzun
vadeli eğitim politikaları bulunmamaktadır. Bu yüzden
eğitim sistemimiz belli bir düzeye oturtulamamakta, eğitimde ciddi
sorunlar devam etmektedir.
Öğretmenlerimizin
ekonomik ve sosyal sıkıntıları yanında okullarımızdaki
fiziki şartların yetersizliği eğitim sistemimizi olumsuz
yönde etkilemektedir. İlköğretim okullarının yüzde 70i,
normal liselerin yüzde 68i ikili öğretim yapmaktadır. Okullarımızın
yüzde 74ü ödenek sıkıntısı içerisinde olup velilerden
toplanan harçlar ve katkı paylarıyla hizmet vermeye
çalışmaktadırlar.
Okullarımızın
çoğunda öğretmen açığı bulunmasına rağmen
çok sayıda öğretmen adayımızın da işsiz
olduğu bilinmektedir. Bu durum atama bekleyen öğretmenlerimiz arasında
son derece huzursuzluk yaratmakta, öğretmenlik mesleğinin
geleceği açısından ciddi sorunlar meydana getirmektedir.
Öğretmenlerimizin kadrolu-sözleşmeli ayrımına tabi
tutulmaları, aynı göreve farklı ücret ödenmesi eğitimde
verimliliği ve çalışma barışını olumsuz
etkilemektedir.
Millî eğitim
politikamız AKP iktidarları döneminde sistem
değişikliği bahanesiyle sürekli değiştirilmiş,
istikrarlı bir eğitim politikası izlenememiştir. Yine, AKP
iktidarları döneminde Millî Eğitim Bakanlığında siyasi
hırsla kadrolaşmaya gidilmiştir. Gelişen ve
değişen günümüz dünyasının şartlarına uygun,
sağlıklı ve nitelikli nesillerin yetiştirilmesi için,
eğitim sistemimizde bulunan eksikliklerin mutlaka giderilmesi icap
etmektedir.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türk toplumunda
öğretmenliğe peygamber mesleği denilerek kutsallık
atfedilmiştir. Bundan dolayı tarihimizde öğretmenlere büyük
saygı gösterilmiş, toplum nezdinde itibarları fevkalade yüksek
olmuştur. Cumhuriyetle birlikte yöneticilerimiz, toplumu
geliştirmenin tek unsuru olarak öğretmenleri görmüşler ve onlara
buna göre kıymet vermişlerdir.
1950lerden
itibaren öğretmenlerimizin statüsündeki erozyon, günümüzde maalesef
dramatik bir hâl almıştır. Bu statü kaybının görülen
ve görülmeyen birçok sebebi vardır. Sosyolojik açıdan konu ele alındığında
öğretmenlerimizin statü kaybına yol açan sebepleri siyasi, iktisadi,
sosyal ve mevzuat noktalarında toplamamız mümkündür. Öncelikle
devletimizin eğitim ve öğretimden ne beklediğini çok ciddi
biçimde sorgulamak icap etmektedir. Burada iki hedeften birinin seçilmesi
gerekiyor: Ya dünya çapında markaları oluşturacak beyinleri
yetiştireceğiz ya da tekstil veya inşaat
kalfalığı gibi ikinci dalga sanayi faaliyetlerine devam
edeceğiz. Eğer dünya devleri oluşturulmak isteniyorsa, mutlaka
öğretmenlerin statülerini artırmak zorunluluğu vardır.
Çünkü dev markaları üretecek beyinleri ancak ve ancak öğretmenler
yetiştirmektedir.
1965
yılında 3üncü derecedeki bir öğretmenin maaşı 2.025
lira idi ve bununla 29 adet cumhuriyet altını alınabiliyordu;
bugün o öğretmen ortalama 1.154 Türk lirası alıyor ve bununla 6
adet cumhuriyet altını satın alabiliyor. İktisadi
açıdan öğretmenlerimizin durumunu bu örnek bile maalesef gözler önüne
sermektedir. Bu nedenle on binlerce öğretmen, artık boş
zamanlarda öğretmenlik yaptıklarını düşünmektedir.
Asıl meşgaleleri ise emlakçılık, boyacılık,
pazarcılık, pazarlamacılık, işportacılık
hâlini almıştır. Bu itibarla Türk devletinin öncelikli hedefi,
ekonomik açıdan öğretmenlerimizi rahatlatmak olmalıdır.
Bugün, öğretmenlerin hayatını onurlu bir biçimde sürdürebilmesi
ve topluma tekrar model oluşturabilmesi için aylık ücretleri en az 2
bin YTL düzeyine çıkartılmalıdır. Her ne kadar
öğretmen maaşları OECDye göre yüksek bulunup, düşürülmesi
talep edilse de rakamlar bunu doğrulamamaktadır.
Çocuklarımızın, dolayısıyla ülkemizin onurlu
geleceği düşünülüyorsa devletimiz bunu mutlaka
gerçekleştirmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öğretmene,
öğretmenlerimize hizmet veren öğretmenevleri, dinlenme tesisleri,
kamplar gibi kurumlar da âdeta varlıklarının sebebi olan
öğretmenlerin düşmanı gibi hareket etmektedirler. Bunlardan,
öğretmenlerden alınan aidatlarla kurulan, işletilen ve öncelikli
amaçları öğretmene hizmet olması gereken öğretmenevlerinden
öğretmenlerin dışında artık herkes istifade eder
durumdadır. Nitekim her 100 öğretmenden 71i öğretmenevlerinden
yararlanamazken, yüzde 52si bu işletmelerin özelleştirildiğinde
kendisine fayda sağlayabileceğini düşünmektedir çünkü
öğretmenler kira ve vergi ödemeyen, fiyatlarıyla da özel işletmelerden
aşağı olmayan ama zarar eden bu müesseselerin ancak
özelleştirildiklerinde kendilerine bekledikleri hizmeti
sunacağını düşünmektedirler. Dolayısıyla onlar da
toplumsal statülerinin zayıfladığının
farkındadırlar.
Değerli
milletvekilleri, özellikle yurdumuzun doğu bölgelerinde köylerde
öğretmenlik yapan öğretmenlerimiz birçok zorluk çekmektedirler.
Telefonu çekmeyen, İnterneti olmayan köylerde, mezralarda
çalışmaktadırlar. On-on beş haneli mezralarda çalışan
öğretmenler vasıta olmamasından dolayı haftalarca köyden
ilçe merkezine bile gelememektedirler. Yolun karlarla kapanması durumunda
ise aylarca ilçe merkezine inemeyen öğretmenlerimiz vardır. Bu
öğretmenlerin fedakârlıklarının mutlaka göz önünde tutulması
icap etmektedir. Öğretmenler haklarının sürekli
kısıtlanmasından yakınmaktadır. Özellikle ilk atamada
eşler farklı illere gitmek zorunda kalmakta, bu durum ciddi
mağduriyetlere yol açmaktadır. Evliyken ilk atama ile göreve
başlayan öğretmenlerin stajyerliklerinin kalkması
beklenmemelidir.
Sözleşmeli
öğretmenlerin kıdem tazminatı meselesi de mutlaka çözülmelidir.
Bu ve benzeri onur kırıcı durumların bir an önce ortadan
kaldırılması icap etmektedir. Bunun için de sözleşmeli
öğretmenlere sadaka verir gibi her yıl düzenleme yapılarak
iyileştirme yapılması yeterli değildir. Bir an önce tüm
sözleşmeli öğretmenler kadroya geçirilmeli ve bu adaletsizlik mutlaka
ortadan kaldırılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede millî eğitim ve öğretmenin
sorunlarının çözümü konusunda en önemli engellerden birisi de mevcut
idari yapıdır. Kim ne derse desin, bugün okul müdürlüğünden
başlayarak yukarıya doğru giden idari makamların
tamamı liyakat, kabiliyet, hizmet ölçüleri dikkate alınmadan siyasi
mülahazalarla doldurulan kadrolar hâline gelmiştir.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; okul müdürleri ile
bunları denetleyen ve bir üst kademesi olan ilköğretim
müfettişleri arasında maaş, ek ders ücreti ve tazminatlar
bakımından büyük bir uçurum bulunmaktadır. Bu, okul müdürlerinin
çok maaş aldığı manasında değil,
müfettişlerin az aldığı anlamında ifade edilmektedir.
İlköğretim müfettişlerinin Müfettiş unvanlı
diğer denetim elemanlarıyla aynı kategoride ele
alınmasına, çağın ve ülkenin gerçeklerine uygun
eğitimi destekleyip geliştirecek bir teftiş sisteminin objektif,
verimli ve ekonomik olarak çalışabilmesi için Eğitim
müfettişliği adı altında yeniden
yapılandırılmasına ihtiyaç vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
İSMET
BÜYÜKATAMAN (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, ne yazık ki öğretmenlerimizin sorunlarının
tamamını burada anlatmamız için zaman yeterli değildir,
ancak birkaçına vaktin elverdiği ölçüde değinebildim.
Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı
yetiştiren öğretmenlerimizin sorunlarının
araştırılması için bir Meclis araştırma komisyonu
kurarsak daha sıhhatli çalışmalar yapacağımız
kanaatindeyim. Unutmayalım ki Fatihleri Akşemsettinler
yetiştirdi.
Bu duygular
içerisinde, yüce heyetinizi tekrar en derin saygı ve hürmetlerimle
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Büyükataman.
Sayın Bakan
yerinden iki dakika söz istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada bir iki
yanlış hususu düzeltmek için söz aldım.
Sayın
Ateş Halk eğitim merkezlerinde çalışan insanları
öğretmen kabul etmiyor musunuz? diye sordu. Halk eğitim
merkezlerinde çalışan usta öğreticiler -Sayın Ateş
doğru söylüyor- eskiden doksan altı sene, yüz sene
çalışırlarsa emekli olabiliyorlardı. Çünkü otuz gün
çalıştıkları hâlde primleri on gün, on iki gün üzerinden
hesaplanıyordu. Bizim Hükûmetimizin getirdiği ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinden geçen Sosyal Güvenlik Yasasıyla birlikte, asgari ücret
üzerinden primleri otuz gün olarak hesaplanıp
yatırılmaktadır, geçmişe dönük borçlanma imkânı
getirilmiştir; sağlık harcamalarından
yararlanamıyorlardı, sağlık harcamaları temin
edilmiştir. Sayın Ateşin sözünü ettiği geçmişe ait
bir uygulamadır -bunu özellikle belirtmek isterim- bunu AK PARTİ
Hükûmeti halletmiştir. Biz onları öğretmen kabul ediyoruz.
Şimdi,
diğer taraftan, bir değerli milletvekilimiz Sayın Bakan,
Öğretmen ihtiyacımız yoktur. dedi. Ben hiçbir konuşmamda
öğretmen ihtiyacımız yoktur demedim değerli
arkadaşlarım. Benim Hükûmetim her yıl ortalama 35 bin, 40 bin,
40 binin üzerinde öğretmen ataması yapmaktadır, 2009
yılında da yapılacaktır. Ancak, değerli
arkadaşlarımız, norm kadro ile gerçek ihtiyacı çoğu
zaman birbirine karıştırmaktadırlar.
Norm kadro
şudur değerli arkadaşlarım: Bir okul
açıldığı zaman
Bir lise açıyoruz, bir endüstri meslek
lisesi birinci sınıfa öğrenci alıyoruz. Orada dört
yılda bütün öğrenciler mevcut olduğu zaman, bütün şubeler
açıldığı zaman kaç öğretmene, kaç branştan, ne
kadar öğretmene ihtiyaç varsa biz oraya kadro ihdas ediyoruz. Bu diyelim
ki 100 olabilir, 80 öğretmen olabilir. Ama o gün, o yıl eğer 20
öğretmene ihtiyaç varsa 80 öğretmeni oraya tayin edip onları
boş oturtmayı kimse bize öneremez. Norm kadro budur. Biz kırk
bir devlet üniversitesine yaklaşık 78 bin akademik kadro tayin ettik,
daha doğrusu ihdas ettik ama Bunların hepsini bugün atayın
diye kimse bir iddiada bulunamaz değerli arkadaşlarım.
Burada,
Sayın Başkan, verilen çok yanlış rakamlar var.
İlköğretimde sınıf başına 60 öğrenci
düşüyor. diye bir arkadaşımız ifade etti. Kesinlikle, bu,
gerçeği yansıtmamaktadır, son derece hayalî rakamlardır
değerli arkadaşlarım.
Öğretmenevlerinden
öğretmenler yararlanamıyormuş. En uç örnek Ankara Başkent
Öğretmenevidir ki Ankara Başkent Öğretmenevi yıllardan beri
bütün kamuoyuna mal olmuş olan bir öğretmenevidir.
Değerli
arkadaşlar, orada kalan, öğretmenevinden yararlanan her 100
kişiden 72si öğretmendir, geriye kalan 28i de -yıllık
istatistikler ortadadır, buyurun inceleme hakkınız var-
diğer kamu çalışanları ve kamu çalışanı
olmayıp da gelip oradan yararlanan insanlardır.
Öğretmenevlerimiz öğretmenlerimize hizmet etmektedir.
Şunun
altını çizmek istiyorum: Öğretmen arkadaşlarımın
büyük bir fedakârlık, feragat örneği göstererek
çalıştıklarını hepimiz biliyoruz. Öğretmenlik
mesaiyle sınırlı bir kavram değil. Öğretmen evde
sınav kâğıtlarını okur, efendim, öğretmen evinde
derse hazırlanır. Şüphesiz ki öğretim üyeliği ve
öğretmenlik banka mesaisi gibi bir mesaiyle kayıtlı
değildir; ancak beş mesai gününde, her öğretmen
arkadaşımızın haftada kırk saat derse girdiğini
varsaysanız, on ay üzerinden -ki okullar sekiz ay açıktır,
seminer dönemlerini de buna dâhil etseniz ve bütün öğretmenlerin kırk
saat derse girdiğini varsaysanız- yılda bin altı yüz saat
eder. Bazı insanlar gerçekten arkadaşlarımıza
yanlış bilgi servisinde bulunmuştur
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen toplar mısınız sözlerinizi.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Biz, OECD ülkeleri
içerisinde çok çalıştırma açısından ortalamanın
kesinlikle üstünde değiliz, OECD ortalamalarında olan bir ülkeyiz.
Bunu özellikle arkadaşlarımla paylaşmak isterim.
Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Arkadaşlarıma
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz efendim.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Başkan, yerimden bir katkıda bulunmak
istiyorum.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bu önergede, Meclis araştırması
açılması üzerindeki önergede böyle bir usulümüz yok. Onun için,
eğer Meclis araştırmasını kabul ederseniz, bu
katkıları o önergenin içinde ve araştırma içinde
yaparsınız.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakana açıklama imkânı verdiniz, tabii, bu
durumda milletvekillerimize de yerinden
BAŞKAN Ama
yerinden İç Tüzük gereği verdik. Çünkü, bu soru-cevap işlemine
giriyor. O zaman, işlem biraz olmuyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Arkadaşlar da yerinden istiyorlar efendim. İç Tüzük
60a göre yerinden...
BAŞKAN
- Meclis araştırması
önergeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
YILMAZ ATEŞ
(Ankara) Sayın Başkan, bu araştırmaları yapan
öğretmen sendikaları.
Sayın Bakan,
o konuda hiç tepkiniz olmadı!
OKTAY VURAL
(İzmir) Araştırma komisyonuna Evet diyecek herhâlde!
BAŞKAN -
Bütün bu tereddütlerinizi
Eğer bütün yüce Meclis araştırma
önergesi üzerindeki oylamayı kabul ederse bütün bu şeyler sona erecek
demektir.
Şimdi,
Meclis araştırması açılıp açılmaması
hususunu oylarınıza sunacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Demek ki sorun
yok!
Şimdi,
20.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.08
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.32
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.-
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/537) (S.Sayısı: 236)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge
Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda
ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/397) (S.
Sayısı: 242)(x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet burada.
Komisyon raporu
242 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla
Milletvekili Gürol Ergin.
Buyurunuz
Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
GÜROL ERGİN (Muğla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken siz Sayın Başkanı, değerli
milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
merkezi Romada olan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü Türkiye Temsilciliği 13 Kasım 1981 tarihinde yapılan ve
17 Mart 1982 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan bir anlaşmayla kurulmuştur.
Görüştüğümüz tasarıyla bu Anlaşma sona ermekte ve Gıda
ve Tarım Örgütü Orta Asya Alt Bölge Ofisi kurulmaktadır. Bu
Anlaşma, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan,
Türkmenistan ve Özbekistanı da Türkiye gibi ilgilendirmekte ve Türkiye
ile birlikte bu ülkelerde gıda güvencesi, tarımsal ve kırsal
kalkınma, ormancılık, balıkçılık ve doğal
kaynakların yönetimi, tarımsal politikalar, gıda güvenliği,
hayvan ve bitki genetik kaynakları alanlarında iş birliğini
kapsamaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, elbette ki bu yararlı bir anlaşmadır ve
elbette ki biz bu anlaşmanın onaylanmasından yanayız ve
Türkiye'nin Birleşmiş Milletlerle gıda alanında da iş
birliği içerisinde bulunmasının önemini hepimiz bilmekteyiz.
Ben şimdi bu
vesileyle sizlere Türkiye'nin tarımsal durumu üzerinde görüşlerimizi
bildirmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Tarım
Bakanımız her platformda hep bir karşılaştırmayla
söze başlıyor, diyor ki: 2002 yılında Türkiyede
tarımsal destekler 1 milyar 868 milyon YTL idi, biz bunu 5 milyar YTLnin
üzerine çıkardık. Doğrudur, destek 5 milyar YTLnin üzerine
çıkmıştır ama gayrisafi millî hasılaya
oranladığımız zaman da maalesef 2002 yılına
ulaşamadığımız da net ve açık olarak ortaya
çıkmaktadır. 2002 yılında bu oran yüzde 0,53ler
düzeyindeyken bugün yüzde 0,49 düzeylerine inmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, her şeyden önce Hükûmet kendisinin getirdiği
bir tasarı olarak çıkan Tarım Kanununa aykırı hareket
etmektedir. Yasanın çıktığı günden bu yana
yapılan bütün bütçelerde Tarım desteği Yasaya göre gayrisafi
yurt içi hasılanın yüzde 1inden az olmayacak. denmesine
karşın hiçbir zaman yüzde 1 tutturulmamıştır. 2007 ve
2008 yıllarında bu oranlar yüzde 0,86 ve 0,75ken 2009
yılında daha geriye gidilmiş, yüzde 0,49 düzeyine
indirilmiştir.
Arkadaşlarım,
sormazlar mı: Mademki uygulamayacaktınız, bu Yasayı niye
çıkardınız? Göz boyamak için mi çıkardınız?
İnsanları aldatmak için mi çıkardınız yoksa uygulamak
için mi çıkardınız? Böyle bir şey olabilir mi? Yani bir
hükûmet bir konuda bütçede bir karar alıyor ama bu karar kendi
çıkardığı yasaya aykırı ve üç yıldır da
böyle, üç yıldır aynen böyle. Ha, biz bunu eleştirince de bize
söylenen şu, o kadar gülünç bir gerekçeyle karşımızı
çıkılıyor ki: İyi de, aslında biz başka destekler
de veriyoruz. deniyor. Siz başka destekler vermiyorsunuz. Siz sürekli
olarak çiftçiye ürününü satın almada gösterdiğiniz zorluklarla, siz
sürekli olarak çiftçinin girdi maliyetlerini yükseltmekle ve çiftçinin taban
fiyat verilen ürünlerde kimi yıllarda taban fiyatı düşük
tutarak, kimi yıllarda da -bu yıl olduğu gibi- taban fiyat vermeyerek
çiftçiyi perişan ediyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, lafla peynir gemisi yürümüyor.
Yaptığınız icraat rakamlara dayalı ortaya
çıkıyor. Benim yaptığım hesaplar, 2002
yılına göre 2007 sonunda Türk çiftçisi tüketim mallarında yüzde
45 fakirleşmiştir, yarı yarıya fakirleşmiştir.
2008 sonuna göre hesaplarımda, nasip olur burada bu kürsüye
çıkabilirsem, bütçe görüşmelerinde burada sizlere
aktaracağım.
Ha niye böyle
oluyor? E niye olacak, eğer siz kendiniz politika üretmiyorsanız,
size hazır, hap şeklinde politikalar Uluslararası Para
Fonundan, Dünya Bankasından veriliyor siz de bunları olabildiği
kadar talimatlar dışına çıkmayarak uygulamakla mutlu
oluyorsanız Türk çiftçisi mutlu olma şansını yakalayamıyor.
Değerli
arkadaşlarım, 1999 yılında IMFyle imzalanan stand-by
anlaşması ve 2001 yılında Dünya Bankasıyla imzalanan
Tarım Reformu Uygulama Projesi, o günden bugüne kadar hiç
aksatılmadan uygulanmıştır ve o günden bugüne hiçbir Türk
hükûmetinin Türkiye tarımıyla ilgili kendi birikimine, bilgisine,
anlayışına dayalı bir tarım politikası maalesef
olmamıştır. Geçen gün bu kürsüden Sayın Bakan ne kadar
güzel söylüyor: Biz tarımda bakın hangi ürünlerde ne
artışlar sağladık? diyor. Hani ben de böyle garip garip
baktım hangi üründe sağlanmış diye. İşte, muzda sağlamış,
erikte sağlamış, elmada sağlamış. Bu ürünler
arttı, bakın geçen yıldan bu yıla arttı. diyor. E
Sayın Bakan, pamuk ne oldu, pamuk?
Değerli
arkadaşlarım, pamuk ne oldu, buğday ne oldu, şeker
pancarı ne oldu, tütün ne oldu? Bizim makro ürünlerimiz bunlardır
değerli arkadaşlarım. Türkiyede bitkisel üretim anlamında
tarım dediğiniz zaman aklınıza hububat gelir, tütün gelir,
pancar gelir, yağ bitkileri olarak ayçiçeği ve benzerleri gelir ve pamuk
gelir. Bunlar üzerinde konuşmanız gerekir. Eğer bunlarda
artış sağladıysanız gelin buraya, biz de gelip elinizi
sıkıp kutlayalım. Eğer sağlayamadıysanız da
eriğin miktarı biraz arttı diye gelip sevinerek burada
anlatmayın.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bakınız, şekerpancarı
12 ila 13 milyon tona inmiş 20 milyon tonlardan. Tütün: 405 bin aile 2002
yılında tütün üretiyormuş -bunlar benim rakamlarım
değil, TÜİKin rakamları- ve bu 405 bin ailenin sayısı
200 bine inmiş, üretilen tütün de 160 bin tondan 90 bin ton dolayına
inmiş. Şimdi, biz deyince Siz, çiftçiyi tarlasından göç etmeye
mahkûm ettiniz., Hayır. deniyor. Ya
İşte, biz onlara
diğer alanlarda iş bulduk, onun için gidiyor.
Değerli
arkadaşlarım, pancar üreten pancar üretemiyor ise tütün üreten tütün
üretemiyor ise pamuk üreten pamuk üretmekten vazgeçmişse bu insanlar,
doğal olarak, oralardan, herhâlde, sinema seyretmek için büyük kentlere
gitmeyecekler, tiyatro seyretmek için gitmeyecekler, evlerinin ekmeğini
çıkartmak kaygısıyla gidecekler ve nitekim, milyonlarca insanımız
bu şekilde kırsal alandan kentlere göç etmek durumunda kaldı.
Şimdi,
bakın, Tarım Bakanlığımızda bir Tarımsal
Araştırma Enstitüsü var, Bakanlığın enstitüsü bu. Bu
enstitüde yapılan yeni bir çalışmanın sonucu
Bu
araştırma Tarım Bakanlığında yapılıyor
ve orada deniyor ki: Türk çiftçisi 171 ülke içerisinde en pahalı mazotu
kullanan 5inci ülkedir ve aynı çalışmada deniyor ki: Bundan
otuz üç yıl önce, 1975te çiftçi 1 kilo buğday sattığı
zaman 1 litrenin üzerinde mazot alabiliyordu ama şimdi
Artık, mazot
fiyatına, gübre fiyatına girmemize gerek kalmadı çünkü mazot ve
gübre kullanılır olmaktan çıktı değerli
arkadaşlarım. Üretimde gübre tüketimi son derece azaldı;
inşallah bu, bu yılın ürününde ciddi bir eksilmeye ayrıca
neden olmaz diye düşünüyorum.
Bakınız
değerli arkadaşlarım, Türkiye, 2000li yılların
başında 684 bin hektar alanda pamuk üretiyor. 684 bin hektar. Bugün
380 bin hektar. Yarı yarıya azalmış, yarı yarıya
ve bunun sonucu şu: Türkiye, on yıl önce, pamuk, pamuk ipliği ve
pamuklu dokuma ithalatına 671 milyon dolar veriyormuş. 2007
rakamı bakın 671 milyon dolar nereye gelmiş- 2 milyar 830
milyon dolar. Buna bir de yağlık tohumlar, yağ ve küspe için
verilen 1,6 milyar doları da eklemenizi öneririm.
Değerli
arkadaşlarım, ne bu girdi fiyatlarıyla ne bu taban fiyatı
uygulamalarıyla ne de her yıl bir kuruş artırılan
primlerle Türk çiftçisini ayağa kaldıramazsınız, kendinizi
ve milleti aldatmayın. Türkiye tarımda, Sayın Bakanın
söyleminin çok dışında çok kötü bir duruma gelmiştir.
Türkiye tarımda gerçekten çok büyük sıkıntı
yaşamaktadır ama bu sıkıntı, ayrıca küresel
krizin de dünya ortamını sürüklediği bir durumla karşı
karşıya olunca, önümüzdeki günlerde çok daha büyük
sıkıntılarla karşılaşacaktır. Bu
sıkıntılarla karşılaşan Türk çiftçisine,
hiçbiriniz, bir daha, ne Başbakanınız gibi ne eski Meclis
Başkanınız gibi kalkıp lütfen hakaret de etmeyiniz,
yakışık almıyor değerli arkadaşlarım.
Hâlinden ağlayan insana hakaret edilir mi? Ona çözüm getireceksiniz, ona
hakaret etmeyeceksiniz. Maazallah, kalksa o da size öyle hakaret etse ne diyeceksiniz?
Aynı hakareti geri çevirse, siz anasına derken, o da kalksa size
bir şey derse ne diyebilirsiniz arkadaşlar? Onun için, lütfen,
insanlarımıza karşı tavrınızda dikkatli
olmanızı öneririm.
Süt: Bakın,
birkaç gün önce bu kürsüde söyledim, süt fiyatları 60-70 bin lira
düştü dedim. Yani, aşağı yukarı 620-625 bin liralardan
süt fiyatı 570 bin liraya düşmüştü. Bugün bu, 500 bin küsur lira
da 500 bin liraya, yani 50 kuruşa düştü arkadaşlar, 50 kuruşa
bugün düştü. Kooperatiflerin sattıkları sütler on gün önce, on
beş gün önce 60 bin lira düşürülmüştü, 70 bin lira
düşürülmüştü, şimdi tekrar 50 bin liraya düşürüldü. Nerede
benim Tarım Bakanlığım? O çiftçinin hakkını
koruyacak olan Tarım Bakanlığı nerede değerli
arkadaşlarım? Böyle bir şey olabilir mi? Şu veya bu gerekçe
öne sürülüyor, zavallı çiftçinin sütünün fiyatı düşüyor.
Ben uzun
yıllar üniversitelerde bu konuda öğretim üyeliği yaptım.
Değerli arkadaşlarım, benim bildiğim, süt fiyatları
ilkbaharda düşer çünkü ilkbaharda süt artar. Bu böyledir. Doğumlardan
sonra süt artmaya başlar bir süre sonra, bir iki ay içerisinde, öyle
gider, dokuzuncu aydan sonra da zaten süt kesilir. Özellikle, bilinçli olarak
üç yüz beşinci günde memeler mühürlenir, süt kesilir, ondan sonra süt
fiyatları yükselir. Şimdi tam tersi oluyor, kış
aylarına giriyoruz, süt fiyatları özellikle düşürülüyor.
Hepinize soruyorum: Süt fiyatlarını düşürenler, marketlerde
peynir fiyatını da düşürüyor mu, tereyağı fiyatı
da düşüyor mu, yoğurt fiyatı 1 kuruş düşüyor mu
değerli arkadaşlarım? O zaman bunu sormak Tarım
Bakanlığının birinci görevi olmalıdır o
kuruluşlara, ama bu sorulmuyor.
Değerli
arkadaşlarım, aslında, Adalet ve Kalkınma Partisinin öncülü
olan Millî Selamet Partisinin, onun sonrasında gelen, değişik
adlarla gelen politikacıların politikaları vallahi daha
sağlamdı. Ben hatırlıyorum, Sayın Musa Demircinin
Bakanlığını hatırlıyorum, süt fiyatları
düştüğü gün bütün sanayicileri Bakanlığa toplamıştı.
Siz iyi şeyleri bıraktınız geride ama yanlış olan
şeyleri aldınız, bugüne taşıdınız.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, biraz da, neler yapılması gerekir
ve bu sıkıntılar nerelere varacak, o konularda da
görüşlerimi açıklamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi küresel bir kriz var. Bizim, aslında,
yıllardır uygulanan ekonomik yanlış politikaların
yarattığı krize bir de o ekleniyor, eklemleniyor. Şimdi,
önümüzdeki günlerde ne olacak? Siz bakmayın bugünlerde petrol
fiyatları düştüğü için, müthiş düştüğü için,
148-150 dolarlardan 48-50 dolarlara düştüğü için bir miktar mazot
fiyatı ve gübre fiyatında azalma var gibi görünüyor. Önümüzdeki
günlerde petrol fiyatları yeniden artmaya başladığında
bizim mazot, gübre, ilaç, yem hammaddesi fiyatlarımızın da
giderek arttığını hep beraber göreceğiz.
Sıkı para politikası uygulama zorunluluğu nedeniyle
aslında küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin yetersiz olan
doğrudan desteklemelerinin daha da azaltılacağını
göreceğiz. Bakınız, açın bakın 2009 yılında
doğrudan destek kaldırılıyor. deniliyor ama orada prim
olarak verilen, yağlı tohumlara ve benzerlerine verilen primlerin
toplam miktarının da düştüğünü göreceksiniz 2009
bütçesinde. Bunlar olacak. Ayrıca, girdilerin pahalanması,
desteklemelerin yetersiz olması üretimi giderek daha azaltacak. Üretimin
düşmesiyle üreticinin de, tüketicinin de yeterli örgütlenmesinin
olmaması nedeniyle üretici daha az kazanacak, tüketici daha yüksek
fiyattan gıda bulacak. Üretim yetersizliği, gıda ve diğer
tarımsal ürün dış alımını artıracaktır.
Ancak döviz kuruna bağlı olarak da tarım ürünleri dış
alımı daha pahalıya gelecektir. Kazanamayan küçük ve orta
ölçekli çiftçiler topraklarını satmak zorunda kalacaktır.
Şimdi bile araziler yabancı tekellerin eline geçmeye
başlamıştır. İnsanımız kendi ana
vatanında yurtsuz, yanaşma durumuna düşmek üzeredir. Kırdan
kente çözülmenin hızlanması kentlerdeki güvenlik
sorunlarını da çok ciddi olarak artıracaktır.
Ne
yapılmalı? Hem genel olarak yapılması gerekenler var hem
krizden ötürü yapılması gerekenler var. Hiç uzatmadan:
Değerli
arkadaşlarım, tarımsal sulamalar çok pahalı. Bütün sulama
kooperatiflerinin ve birliklerinin aşılmaz borçları var. Bir
kere, kesinlikle erteleyeceksiniz bu borçları, faizlerini de sileceksiniz.
Yapacağınız başka bir şey yok ve toprağa su
götüreceksiniz, su. Altı yıldır topraklarına su gitmedi bu
ülkenin. Ben bu kürsüde söylediğim zaman itirazlar geliyor. Güneydoğu Anadoluya, o projeye bundan
sonra şu kadar para harcayacağız. diyorsunuz. Altı
yıldır ne yaptınız? Altı yıldır GAP
topraklarına hiç su gitmedi değerli arkadaşlarım. Hükûmet
geldiğinde 216 bin hektardı, şu gün 290 bin hektar
dolayındadır GAP topraklarında sulanan alan yani yalnızca
birkaç karış alana daha su götürüldü. Onun için topraklara su götürün.
Elektrik borçlarını mutlak surette
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
GÜROL ERGİN
(Devamla) Bir iki dakika verirseniz tamamlarım efendim.
Mazottan da özel
tüketim vergisi almayacaksınız. Bunun ikisi biri yok. Avrupalı
almıyor. Hep Avrupaya öykünüyorsunuz ama Avrupalının çiftçiye
verdiğini Türk çiftçisine verin. dediğimiz zaman kaçıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, uçaklara veriyorsunuz benzini ÖTVsiz, yatlara
veriyorsunuz mazotu ÖTVsiz, niye Türk çitçisine gelince vermiyorsunuz? Çiftçi
bunu soramıyorsa bunu onun aleyhine lütfen kullanmayın.
Değerli
arkadaşlarım, KDVyi gübrede de, ilaçta da yüzde 1e indirin ve
Türkiyede üretilmeyen, dışarıdan gelen gübreden de lütfen
gümrük vergisi almayın. Çiftçinin TEDAŞa, tarım krediye, Ziraat
Bankasına borçlarının faizini silin, anaparasını üç
yılı ödemesiz on yıla yayın, icra takiplerini derhâl
durdurun.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen
GÜROL ERGİN
(Devamla) Hemen bir teşekkür edip bitireceğim efendim.
Değerli
arkadaşlarım, bir de tarım topraklarının
yabancılara ya da yabancı ortak denetimli bankalara geçmesini
engelleyecek yasayı derhâl çıkarın. Topraklar
yabancılaşıyor. Kültürümüzü
yabancılaştırdığınız gibi, toprakları
da yabancılaştırıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, çiftçiyi örgütlemezseniz çiftçinin sorununu çözme
şansınız olmuyor. Çiftçiyi hızla örgütlendirelim ve
girdileri de çiftçi örgütleri, kooperatifler vasıtasıyla
sağlayalım.
Son söz:
Dışa bağımlı, yeni liberal politikaları
bırakın. Türkiye'nin, 1929 krizinde olduğu gibi, yeniden
devletin desteğindeki politikalara kesin ihtiyacı vardır. Bunu
yapın. Hiç kimse sizi, bunlar devletçi oldu, bunlar şu oldu diye suçlamayacak,
göreceksiniz. Ama siz halkı bu sıkıntılardan
kurtaracaksınız, Türk çiftçisini ayağa
kaldıracaksınız. O zaman siz de mutlu olacaksınız,
benim yüce milletim de mutlu olacak.
Bu dönem
vereceğiniz bütün destekleri de mart ayına
sarkıttınız. Yapmayın arkadaşlar! Böyle ucuz
politikalarla da vaktinizi geçirmeyin diyorum.
Sizleri,
Sayın Başkan sizi ve yüce milletimi saygıyla selamlıyorum.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın
Kaplan.
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Örgütü Arasında Orta Asya Alt Bölge Ofisi
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Toplum Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu
uluslararası sözleşmeler teknik sözleşmeler. Bu teknik
sözleşmelerle ilgili zaman zaman ifade ediyorum, gruplar arasında bir
centilmenlik anlaşması yapılsa -bu sözleşmelerden daha yüz
kadarı var, üç senedir, dört senedir bekleyenler var- bunu, bir
centilmenlik anlaşmasıyla, Başkanlık Danışma
Kurulu getirse ve bunları bir an önce yasalaştırsak, yani
onayı verse Meclis iyi olur. Çünkü bakıyorsunuz, üç sene, beş
sene bekleyen sözleşmeler var.
Şimdi burada
da bu sözleşmeye bakıyorum, evet, böyle bir çalışma
yapılmış, hatta, 11 Temmuz 2007de resmî
açılışı da Başbakan yapmış. Yani
imzalamışız ama bu bir uluslararası sözleşme, prosedür
gereği Meclisin onaylaması lazım. Bunun diplomatik dilde de
adı, bu sözleşmenin -uluslararası olduğu için- depo
edilmesi lazım ki geçerli olsun. Yani bir imzayla iş bitmiyor. Böyle
olunca, işte, 2006da başlattığınız bir
çalışmayı bugün 2008de getiriyorsunuz. Bunun gibi birçok önemli
sözleşme var, üstelik de Türkiye'nin küresel kriz sonrası yeni
siyasetinin ve stratejisinin belirlenmesi açısından hayati önemi olan
sözleşmeler de var, bekliyor. Bu sözleşmelerin, özellikle Uzak
Doğu, Afrika, Orta Doğu ve Kafkaslar bölümüne bakanları var.
Şimdi,
burada birkaç ana başlığa değinmek istiyorum çünkü konu
tarım olunca ve özellikle de Orta Asya Alt Bölge Ofisine
baktığımız zaman, Türkiye'nin 2006da Ofisi Ankarada
kurduğunu görüyoruz. Kuruluş amacı ise belli, FAOnun
uzmanlık birikimlerinin ve hizmetlerinin yerinden yönetim ilkesi
amaçlanıyor. Türkiye, bu konuda, üye ülkelerin gıda güvenliği ve
milenyum kalkınma hedeflerine ulaşmalarına yardımcı
olmayı amaçlıyor. Hangi ülkeler var bu alt grupta
baktığımız zaman: Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan,
Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistanı kapsamaktadır. Ofisin teknik
ekibi çok farklı disiplinlerden gelen uzmanlardan oluşuyor, onu da
biliyoruz.
Bizim,
ayrıca TİKA diye zaten Türki cumhuriyetlere yönelik birtakım
faaliyetleri yürüten bir genel müdürlük de var, ayrı bir bütçesi var.
Aslında faaliyet alanı olarak biraz onunla da ilintili. Ancak
başlıca uzmanlık alanlarına baktığımız
zaman bu sözleşmenin ana konusu olarak, hayvancılık ve hayvan
sağlığı en başta geliyor, sonra bitkisel üretim ve
bitki koruma geliyor, balıkçılık geliyor, gıda ve
tarım politikası geliyor, ormancılık, tarım ve
kırsal kalkınma yatırımları, toprak ve su.
Elbette ki, bu
sözleşmeler sadece bir bina, araç gereç temin etmekle ibaret değil.
Bu ülkelerle olan ilişkiler, ekonomik olarak bu bahsettiğim temel
noktalarla beraber, şüphesiz, malzeme, bakım, katkı, yerel
program, yerel proje desteklemeleri, kredi kuruluşlarıyla ortak
anlaşmalar ve bunların ofise edilmesi var. Tabii, bu tür misyonda
çalışan personelin diplomatik dokunulmazlığı, oturma
izni, oturma izniyle beraber bu tür kuruluşların kendine özgü personeline
ilişkin birtakım gereklerin yerine getirilmesi gerekiyor. Ne
yapmışız? Biz kurdeleyi kesmişiz 2007de, 11 Temmuz.
Şimdi kaç? Gelmişiz Kasım sonu, Aralık başı 2008.
Yani bu konuda gerçekten sözleşmeyi onaylamadan sağlıklı
adımların atılması mümkün değil.
Burada Hükûmetin
rekabet analizi, tarım politikalarının reformu, arazi ve
doğal kaynakların kullanımı konularında teknik
danışmanlık üzerinde yoğunlaşarak planlı
ekonomiden pazar ekonomisine geçiş sürecini yaşamakta olan alt bölge
ülkelerinde kurumsal kapasite oluşturulması, bilgi ve yeteneklerin
geliştirilmesi ve ülkelerin edindiği tecrübelerin
karşılıklı paylaşımı konuları
etrafında faaliyet yürütülmesi
Şimdi, bu sözleşmenin ana
çerçevesi bu olunca
G-20 zirvesinden Sayın Bakanımız
-Sayın Ekren buradaydı, göremiyorum şimdi- yeni döndüler.
Aslında G-20 zirvesinin sonucu sadece küresel ekonomik kriz değil
arkadaşlar. G-20 zirvesinin sonucu, Türkiyenin ekonomi
politikasını ve siyasetini yeniden belirlemesinin bir dönümü, bir
başlangıç noktasıdır. Biz bunun siyasetini
konuşabiliyor muyuz? Bakın, sorun burada. Şimdi, bu, bunun bir
parçası. Biz, başta ABD olmak üzere İngiltere, arkasından
avro bölgesine yüzde 60 oranında ihracat yaptığımız bu
ülkelerin krize girdiği, ihracatımızın yüzde 54,7den yüzde
43e gerilediği bu ülkelerle şimdi nasıl bir siyaset uygulayacağız
ki pazar anlayışımızı tarımda,
hayvancılıkta, diğer alanlarda nasıl bir planlama
yapacağız ki bunlardaki gerilemeyi başka bölgelerde
destekleyeceğiz. O zaman, aslında iki tane şansımız
var, çok değil: Bir, Kafkaslar, Türki cumhuriyetler; ikincisi, Orta
Doğu. Orta Doğuda en başta komşularımız Suriye,
Irak, İran, Lübnan, Ürdün gibi yakın mesafe ülkeleri. İsrailin
şüphesiz GAPa olan ilgisini biliyoruz. Tarım alanında, sulama
alanında, enerji alanında üç noktada ciddi bir bilgisi olduğunu
da biliyoruz. Şimdi, burada yeni bir siyasetin açılması, yeni
bir siyaset stratejisinin geliştirilmesi ve planlamaların da ona göre
yapılması gerekiyor. Biz, tarımda, ekonomide,
hayvancılıkta ekonomisi olarak, balıkçılıkta üç
tarafı denizlerle çevrili olarak nasıl bir hedef koyuyoruz önüne
Türkiyenin? Şimdi, benim dünya küresel krizinin bir nedeni de gıda
ürünlerindeki zamlar, artışlar, biliyoruz bunu, gıda
fiyatlarının artması. Şimdi, gıda
fiyatlarını artıran nedenler ne? Petrol ve diğer enerji
fiyatlarının artması. Şimdi, gıda üretim maliyetlerini
yükseltiyor ve bu da fiyata yansıyor. Şimdi, küresel
ısınma, yine 2007de yaşanan kuraklık var. Sanıyorum
bugün veya yarın Kyoto Sözleşmesi gelecek bunun arkasından,
bunlar tartışılacak. Şimdi, Çin ve Hindistan başta olmak
üzere gelişen ekonomilerde tüketimin artması ve gıda ürünlerine
olan talebin artması çünkü bu ülkelerde yükselme ve refah arttıkça
gıda ürünlerine yönelik talepleri de artıyor. Şimdi, dünya
gıda ürünleri üzerinden yapılan spekülatif hareketler de var şüphesiz,
Türkiyede de gördük. Bir baktınız pirinç konusunda bu
yaşandı, bir gün fasulyede yaşanır, bir gün buğdayda
yaşanır, bir gün mısırda yaşanıyor, Türkiye bu
yakın zamanda bunları yaşadı.
Şimdi, dünya
gıda krizi nedeniyle bir toplantı yakın zamanda yapıldı,
3-5 Haziran 2008 Roma Gıda Zirvesinde çoğu devlet başkanı,
başbakan düzeyinde yüz seksen ülkeden temsilci katıldı. Bu
zirveden çıkan en önemli sonuç neydi? diye baktığımız
zaman, 2030 yılına kadar gıda üretiminin en az yüzde 50
artırılması, Roma Zirvesinde çıkan karar. Bunun için de,
açlık sorununa çözüm bulmak için de yılda ortalama 15-20 milyar dolar
kaynak ayrılması gerekiyor. Şimdi, bu kaynak
ayrılmasının yanında gelişmiş ülkeler pek istekli
değil, özellikle bu krizden sonra. Şu günlerde de dünyayı
kavuran bu krizin içinde üç beş bankayı kurtarmak durumunda olan
Amerika ve Avrupa Birliği aç insanları doyurmak için adım
atmaktan kaçınıyor, öyle bir derdi yok.
Şimdi, FAO
2008 Dünya Gıda Günü temasını Gıda güvencesi: İklim
Değişikliği ve Biyoenerjinin Etkileri. olarak
belirlemişti. Şimdi, böyle baktığımız zaman
özellikle FAOnun 55 ürünü kapsayan gıda fiyat endeksine göre gıda
fiyatları 2006da yüzde 8 artmış, 2007de yüzde 24, 2008in ilk
üç aylık döneminde yüzde 53 artmış. Bu, çok yakın tarihler:
2006, 2007, 2008. En yüksek artış yüzde 97 ile yağlı
tohumlarda olmuş. Şimdi, tahıllarda yüzde 87, süt ürünlerinde
yüzde 58 fiyat artışı. Dikkat edin, denizler de kuruyor.
Balıkta da, hayvancılıkta da sıçramalı bir zam, fiyat
artışı olayı görüyoruz. On yılda gıda
fiyatlarındaki artışın böyle devam etmesi de bekleniyor,
yani bu uluslararası toplantılardan çıkarılan sonuç.
Yaşanan son ekonomik krizle birlikte gıda ürünlerini satın alma
maliyeti en az yüzde 40 ile 50 oranında artacak. İşte, Türkiye
gibi coğrafi zenginlikleri, üç tarafı denizlerle çevrili olması,
doğası dikkate alındığı zaman kendi kendine
yetmesi bir yana, bu alanda ortaya çıkan gıda ve emtia
fiyatlarındaki artışı, işte bu krizi fırsata
çevirme siyasetinin stratejisini konuşabilmek ve bunun
planlamasını geliştirebilmek istiyorsak, bir yerden yola
çıkacağız: GAPtan. Başka yolu yok.
Adıyamanlılar, Şanlıurfalılar, Antepliler,
Kahramanmaraşlılar değil, bütün Türkiyenin 81 ili olarak GAP
projesine döneceğiz.
Ne
yapmışız şu ana kadar ayırdığımız
parayla? Yüzde 47,8 sadece enerjiye yöneltmişiz. Almışız
oradan hidroelektrik santralden enerjiyi beş barajın
tamamlanmasıyla, enerjiyi nereye göndermişiz? Yallah batıya,
sanayi orada çünkü. Ne bırakmışsınız bölgeye?
İstimlak parasından başka bir şey bırakmamışsınız.
Tarım arazilerinin 1 milyon 852 bin hektarını
sulayacağım demişsiniz, sulamanın 285 bin hektar düzeyinde
kaldığını görmüşüz. Şimdi, Hükûmetin ayırdığı
bütçeye bakıyoruz, dört yıla yayılan bir 16 milyardan
bahsediliyor. Gıdım gıdım, perakende, taksitle. En son 1,3
İşsizlik Fonunun parası gitti oraya. İşte, bu krizin
içinde bu projenin sulamasına, 1 milyon 850 bin hektara suları
akıttığınız zaman su-toprak-güneş ve bereketi planlamaktan
başka bir şeye gerek kalmıyor.
İşte,
bu tür ofislerin kurulması durumunda Antakyadan, Mersinden Hakkâriye
kadar, oradan Edirneye kadar her alanda, burada doğacak istihdam, burada
üretilecek tarımın, sanayisinden paketlenmesine, ipliğinden
konservesine, bunun muazzam gücünün Kafkaslarda, Türki cumhuriyetlerde ve
devasa pazar Hindistan ve Çine ve Uzak Doğuya -ve Uzak Doğuya
diyorum- ve hemen yanı başımızda komşu Irakı
göreceğiz, Orta Doğuyu göreceğiz, Afrikayı
göreceğiz. Demokratik Kongo Cumhuriyetinde günde 10 bin insanın
şu an göç yollarına düştüğü bir coğrafyada
yaşıyoruz ama dünya medyasında tek kelimeyi, tek kareyi maalesef
göremiyoruz. Açlıktan ölen insanların kareleri gözükmüyor.
O zaman ne
yapacağız? Bir tek şansımız var: Tarım
politikamızı değiştireceğiz. Şu ana kadar
tarımda Türkiyenin durumu nedir? Tarım ve hayvancılık
2006da yüzde 1,3 büyüme gösterirken 2007nin tamamında yüzde 7,3
küçülmüş. Buna, bu ülkeye bu kadar haksızlık yapmak, kendi
geleceğimize, çocuklarımıza, yarınımıza resmen
haksızlık yapmak demektir. İşte burada 7,3 küçülmeyi,
yalnızca kuraklığın yanı sıra tarım
girdilerindeki fiyat artışlarıyla baş edemeyen
tarımdaki çözülme olarak değil; küçülmede önemli bir etken elbette ki
oldu ama 2008 zaten parlak değil. Her buraya çıkan milletvekili
arkadaşım, kuraklık nedeniyle borçların ertelenmesi gibi
konularda konuşmalar yapıyor.
Tarımdan
çözülen iş gücü nereye gidecek? Kentlere. Kentlerde ne yapacak? Yedek
sanayinin ordusu olacak, işsizler ordusu. İşsizlik, bu krizden
sonraki kapanan fabrikalar, bacası tütmeyen fabrikalar, düşen inşaat
sektörü, bütün bunları dikkate aldığımız zaman Devlet
Planlama Teşkilatının, sivil toplumun,
katılımcılığı, çoğulculuğu, her türlü
partisel çıkarlarımızı bir yana bırakarak, grupsal
çıkarlarımızı bir yana bırakarak, siyaset malzemesi
dahi yapmadan, GAPı pilot bölge yaparak 1 milyon 600 küsur bin
hektarı sulayarak tarım politikamızı yeni bir beş
yıllık, yeni bir on yıllık, belki yirmi yıllık
bir planlamayla, üniversiteleriyle, genç ve dinamik işveren ve
yatırımcılarıyla, çalışanıyla, köylüsüyle,
çiftçisiyle birlikte planladığımız zaman bu krizin
gerçekten üstesinden geliriz. Biz dünyayı doyuran bir ülke durumuna
gelebiliriz. Biz kendi ekonomimizi düzeltebiliriz. Kendi bölgemizdeki bölgesel
dengesizliklerimizi çok rahatlıkla giderebiliriz ve bu projenin
aynısını, diliyorum ki çok yakında, aynı bir ofisi
Irakla, Suriyeyle, Lübnanla, Ürdünle, yakın komşu ülkelerimizle
birlikte kuralım.
Artık yeni
paktların zamanıdır, yeni ekonomi-politika
paktlarının, sanayi paktlarının. Bakın, NATOnun da
miadı doluyor; birçok eski yapıların miadı doluyor, yeni
heyecanlar, yeni cesaretler yeni ufuklar gerektirir. Yoksa bu krizde
elimizdekini avcumuzdakini, cebimizdekini harcayarak, yine aynı
sıkıntılarla boğuşan bir ülke oluruz.
Gelin, Türkiye
için, Türkiye'nin geleceği için bu siyasi-ekonomik plan stratejisi
üzerinde Meclis olarak bir çalışma başlatalım; hep beraber.
İnanın, bu büyük projeler bize geleceğimizi
kazandırır. Ben burada bunun ışığını
hem görüyorum hem çok çabuk bir zamanda bunun hayata geçebileceğini görüyorum.
Danışmanlarımız
Mersine gitmişti, yeni geldiler. Sordum Ne gördünüz? diye. Halde
narenciye üreticileri danışmanlarımızın her birinin
eline bir dal mandalina verdi. Nedir bu? diye sordular, Ürün dalda
kaldı. dediler. Bunun anlamını bir düşünün.
Ürettiğini daldan alamayan bir üreticiyi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bağlıyorum.
Ve Keynesin
ekonomi teorisinin iflas çanları çalarken, bir yandan -bakıyorsunuz- Karl Marksın
ekonomiyle ilgili teorileri konuşulurken -büyük balık küçük
balığı yutar meşhur söyleşisi vardır- ama bugün
eğer 1800lerdeki Malthusun nüfus teorisi konuşuluyorsa -tarla
aynı tarla, ürün aynı ürün, nüfus artıyor ve hisseleri
düşecek, küçülecek- o zaman ne yapmak lazım? Ürünü artırmak
lazım. Ne yapmak lazım? Pastayı büyütmek lazım. Bunun
başka yolu yok.
Ben bu
duygularla, bu sözleşmeye tabii ki olumlu oy vereceğiz, destek
sunacağız ancak bu konularda biraz daha Meclisimizin hız
almasını diliyorum.
Teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay.
Buyurunuz
Sayın Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) Sayın Başkan, de-ğerli
milletvekilleri; 242 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Birleş-miş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)
Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz
et-mek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, şu anda Meclis gündemimize gelmiş olan bu
ta-sarı, daha önce, 22 nci Dönemde yüce Meclisin gündemine gelmiş,
16/4/2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulmuş ve tasarı, döneminde
görüşülemediği için, dönemin sona ermesi nedeniyle hü-kümsüz
sayılmış, kadük olmuş, Bakanlar Kurulunca 2/10/2007
tarihinde ye-nilenerek yüce Meclisin gündemine tekrar gelmiş ve bugün,
komisyonlarda görüşülmüş olan bu tasarıyı yüce Meclis Genel
Kurulunda görüşüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü
1945 yılında yeryüzünde açlık ve yoksulluğun ortadan kaldırılması
amacıyla kurulmuştur, ülkemiz de bu kuruluşa 6 Nisan 1948
tarihinde üye olmuştur.
1982
yılında Ankarada Türkiye temsilciliği açılmış,
yüz seksen dokuz ülkeye hizmet eden FAO, tek bir merkezden hizmet etmenin
zorluklarından kurtulmak için ve faaliyetlerinin yerinden yürütülmesi
amacıyla alt hizmet ofisleri kurarak yardımlarını ve
çalışmalarını en hızlı ve verimli bir biçimde
yapmayı hedefleyerek buna dair çalışmalar yapmaya başlamıştır.
Bu sebeple, günümüzün ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir yapılanmaya
gitmiş, bu kapsamda Orta Asya ve Afrikada da alt bölge ofislerinin
kurulmasına karar vermiştir.
Orta Asyada
kurulacak alt hizmet ofisinin ülkemizde kurulmasına talip olan Türkiye,
taşıdığı şartlar, konumu ve birikimi dikkate
alınarak, aday ülkeler içerisinde Birleşmiş Milletler Gıda
ve Tarım Örgütü tarafından tercih edilen ülke olmuştur.
Orta Asya Alt
Bölge Ofisi (FAO) ile Türkiye arasında imzalanan bu anlaşma
uyarınca Ağustos 2006da Ankarada Ofis kurulmuş,
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün Orta Asya Alt
Bölge Ofisinin 11 Temmuz 2007de de açılışı
yapılmıştır.
Alt Bölge
Ofisinin kuruluş amacı, kapsamış olduğu ülkeler olan
Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistana
FAOnun uzmanlık birikimlerinin ve hizmetlerinin yerinden yönetim ilkesi
doğrultusunda, ülkemizin öncülüğünde diğer ülkelere daha kolay
ulaştırılmasıdır. Öte yandan, FAO bu Ofis sayesinde
diğer üye ülkelerin gıda güvenliği ve milenyum kalkınma
hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmayı
amaçlamaktadır. Bunun yanında, rekabet analizi, tarım
politikalarının reformu, arazi ve doğal kaynakların
kullanımı konularında teknik danışmanlık üzerinde
yoğunlaşarak, planlı ekonomiden pazar ekonomisine geçiş
sürecini yaşamakta olan alt bölge ülkelerinde kurumsal kapasitenin
oluşturulması, bilgi ve yeteneklerin geliştirilmesi ve ülkelerin
edindiği tecrübelerin karşılıklı
paylaşımı konularında gerekli koordinasyonu
sağlayarak, faaliyetlerinin yürütülmesini sağlama görevini
üstlenmiştir.
Hedeflenen bu
amaçlara ulaşmak için kurulan bu alt bölge ofislerinde yedi ana
uzmanlık alanı belirlenmiştir. Bunlar, hayvancılık ve
hayvan sağlığı, bitkisel üretim ve bitki koruma,
balıkçılık, gıda ve tarım politikası,
ormancılık, tarım ve kırsal kalkınma
yatırımları, toprak ve su.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye olarak biz, ülkemizde kurulan bu Ofis için bina, araç
ve gereç, malzeme, bakım gibi katkıların yanında, yerel
program ve projelerin desteklenmesi için kredi kuruluşlarıyla
ortaklık anlaşmaları oluşturma konularında destek
olacağımıza ilişkin Birleşmiş Milletler Gıda
ve Tarım Teşkilatına taahhütlerde bulunmuşuz ve bu
taahhütlerin büyük bir kısmını da yerine getirmişiz.
Ayrıca, Orta Asya Alt Bölge Ofisi aracılığıyla Türk
cumhuriyetlerinde yapılacak projeler için Türkiye'nin ilk beş
yılda 10 milyar dolarlık katkı sağlayacağı da
ifade edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, konu, tabii teknik bir uluslararası anlaşma. Bu
anlaşmayı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak elbette ki
onaylıyoruz. Zaten bu anlaşma yapılmış, sadece yüce
Mecliste bununla ilgili yasanın çıkarılması gerektiği
için yüce Meclisin gündemine gelmiş. Genelde, uluslararası
anlaşmalarda pek rutin bir uygulama olduğu için konuşma
yapılmıyor. Ancak bu vesileyle, müsaade ederseniz konuyla ilgili
birkaç hususu ve partimizin, gerekse şahsımın görüşlerini
yüce heyetinize arz etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün dünyada 1 milyar kişi yetersiz beslenme ve
açlıkla karşı karşıyadır. Bu kişilerin
çoğunluğu az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin
kırsal kesiminde yaşamaktadır. Dünyada her 7 kişiden 1i
açlık ve yetersiz beslenmeden etkilenmektedir. Onun için, açlık ve
yetersiz beslenme çağımızın en acil çözüm gerektiren
sorunlarının başında gelmektedir. Açlık ve yoksullukla
mücadele kapsamında FAO çok önemli bir görev üstlenmiştir. FAO,
2005-2015 yılları arasında dünyada var olan
açlığı yarıya indirmeyi hedeflemiş bulunmaktadır.
Sağlıklı,
dengeli ve yeterli beslenme için gerekli miktar ve kalitede gıda temini
her birey için en temel insan hakkıdır. Bu hak, nüfusun hızla
arttığı, gelir dağılımının giderek bozulduğu,
ciddi eğitim, sağlık ve çevre problemlerinin ortaya çıktığı
bugünün dünyasında daha da büyük önem arz eder hâle gelmiştir. 1
milyara yakın insanın fiilen aç yaşadığı, 3
milyar insanın dengeli beslenemediği, dolayısıyla ruhsal ve
bedensel olarak sağlıksız bir nüfus yapısının
ortaya çıktığı bir dünyada huzurun, barışın,
adaletin ve istikrarın sağlanması zor görünmektedir.
Bu bakımdan,
bugün için insanlığın önünde duran en önemli mesele, herkes için
adaletli bir şekilde gıdaya erişim hakkının temin
edilerek, toplumun artan ve çeşitlenen gıda taleplerinin emniyetli ve
sürdürülebilir olarak karşılanmasıdır. Bu sorunu
çözememiş ve bunu başaramamış ülkelerin büyüklük,
gelişmişlik, kalkınmışlık iddiasında
bulunması, sosyal dokusunu sağlam tutması, birliğini
koruması, istikrarı, kalkınmayı sürdürülebilir
kılması düşünülemez. Bu nedenle, yeterli ve dengeli beslenme
konusu direkt olarak ülkelerin kalkınmışlığı ve
gelişmişliğiyle paralellik arz etmektedir.
Ülkemize gelince:
Ülkemizde 1 milyon insanımız gıdaya erişim hakkından
fiilen yoksundur, açtır. Her 4 kişiden 1i yoksulluk
sınırının altındadır, yani yetersiz ve dengesiz
beslenmektedir. Bir başka ifadeyle, bu ülkenin en önemli
sorunlarından biri gelir dengesizliğidir, yetersiz beslenmedir ve
açlıktır. Türkiye'nin tarımsal potansiyeline
bakıldığında bu durumu varlık içinde darlık
olarak özetlemek mümkündür.
Değerli
arkadaşlarım, bugün görüştüğümüz yasa ve bununla
yapılmak istenen düzenleme elbette ki destek verdiğimiz bir
düzenleme; bunu daha önce de ifade ettim. Şimdi, bu tip
çalışmaların yanında
Özellikle üzerinde durmak
istediğim husus şudur: Bu Hükûmetin esas yapması gerekeni
yapmasını bekliyoruz, Türkiye çiftçisinin
yaşadığı sıkıntılara, çaresizliğe köklü
çözümler getirmesini bekliyoruz. Burada Hükûmete sesleniyorum: Türkiye
çiftçisine, Türk tarımına sahip çıkın; çiftçiye
zulmetmeyin; azarlamak, haddini bildirmek yerine şefkatle
yaklaşın; problemlerini çözün; uğradığı
haksızlıkları giderecek tedbirleri derhâl alın.
Bakın,
cumhuriyet tarihinde ilk defa Toprak Mahsulleri Ofisi geçtiğimiz yıl
fiyat açıklamadı. Ben hafta sonunda Konyada bir tarım
konferansına katıldım, şeker pancarı üreticisi feryat
ediyor, buğday üreticisi büyük bir sıkıntı ve çaresizlik
içerisinde, Hükûmet zaman zaman GAPın ismini telaffuz ediyor, GAPla
ilgili bir şeyler yaptığını ifade ediyor, ortaya
koyuyor ama ülkemiz için çok büyük önem arz eden bölgesel kalkınma
planlarına, bölgesel kalkınma programlarına, özel projelere, DAP
gibi, KAP gibi, KOP gibi özel projelere hiçbir önem verdiğini ve önem
verdiğini gösteren bir uygulama içerisinde bulunduğunu, bu konuda
bütçede ciddi çalışmaların yapıldığını
bugüne kadar maalesef görmediğimizi üzülerek ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bugün -biraz önce Değerli Meslektaşım da
ifade etti- Türkiye'de temel ürünlerde çok büyük bir sıkıntı
yaşanmaktadır. Buğday, pancar, ayçiçeği, pamuk başta
olmak üzere et ve süt üreticilerinin ürettiği hayati olan ürünlerimiz,
insanımızın eksik beslenmesinde en önemli etken olan protein
yetersizliği konusunda çok büyük önem arz eden et ve süt üretimi
Türkiye'de büyük bir sıkıntıyla karşı
karşıyadır. Hükûmet üç yıldan beri buraya bir bütçe
getiriyor. Bütçede bu rakamları mukayeseli olarak tekrar tekrar yine
huzurlarınıza getireceğiz ancak Türkiye, tarım
politikasında çok ciddi, çok önemli bir hata yapıyor ve tarım
politikalarına verdiği önemi bütçe rakamlarıyla gösteriyor.
Bakın, Tarım Kanununda Türkiyede tarıma verilen destekler
yüzde 1den az olamayacaktır. diye açık bir hüküm var; yine
Tarım Strateji Belgesinde bu yüzde 1den az olunamayacağı
hususu, desteklerin bunun üzerinde tutulması gerektiği açıkça
belirtilmiş olmasına rağmen, üç yıldır bu yüce
Meclisin huzuruna getirilen bütçede tarım destekleri yüzde 1in
altındadır ve giderek de azalmaktadır. Bu bakış
açısıyla, bu politikalarla -temel ürünlerimiz başta olmak üzere-
bu zengin coğrafyada, bu önemli tarım potansiyeline sahip olan
ülkemizde, inanın, bu anlaşmaları uygulayacak, bu ofislerin
işe yaramasını sağlayacak, toprağında ekimini
yapan, üretimini yapan ne çiftçi bulabiliriz ne de o toprakları bekleyecek
insan bulabiliriz.
Bu bakımdan,
Hükûmetin, öncelikli tercihleri arasına sosyal ve ekonomik olarak
tarım kesiminin meselelerini öncelikleri arasına mutlak surette
alması çok büyük önem arz etmektedir. Burada iktidar ve muhalefet
milletvekilleri içerisinde, kendi seçim bölgelerine gittikleri zaman
arkadaşlarımız, hangi üretici olursa olsun, ister et üreticisi,
ister süt, ister meyve-sebze, herhangi bir üretici kesiminden Biz bu yıl
geçen yıldan daha iyi durumdayız. diye bir ifadeyle muhatap
oluyorlarsa, lütfen, gelip bu yüce Mecliste, huzurunuzda ifade etsinler ama
inanın her geçen gün çiftçi çok büyük bir darboğaza itilmektedir ve
Türk tarımı bu şartlarda yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya gelmektedir.
Şimdi,
bakın, Kurban Bayramı yaklaşıyor. Bir rakam -birçok
vesileyle bu rakamları huzurlarınızda defalarca ifade ettik,
gecenin bu saatinde yine rakama boğmak istemiyorum ama- sadece
hayvancılıkla ilgili bir rakam vermek istiyorum: 2002de
Şimdi, bu
Kurban Bayramında besici satamadığı, pazarlamakta zorluk
çektiği hayvanını kamyonlara yükleyecek, Erzurumdan
İstanbula, büyük kentlere, İzmire, başka kentlere
Kurbanımı satabilip, acaba evime, çoluğuma çocuğuma bir
miktar geçim kaynağı sağlayabilir miyim? diye büyük bir ümitle
yola düşecek, buralara getirecek ve büyük ihtimalle de geçen yıl
olduğu gibi -biz bunları çünkü çok acı bir şekilde
yaşadık- yarısını satmış,
yarısını satamamış olarak büyük bir
sıkıntı içerisinde geri dönecek ve o büyük şehrin
varoşlarında çektiği sıkıntı da cabası.
Böyle bir politika anlayışıyla, böyle bir düşünceyle, böyle
bir yaklaşımla Türkiye tarımının hiçbir meselesi
çözülmez. Elbette ki ülkemizin yapısal, çok ciddi, önemli sorunları
var, çok temel problemlerimiz var, yıllardan beri süregelen problemlerimiz
var. Ancak, biz bugünkü Hükûmetten bu yapısal sorunları çözmesini
artık beklemiyoruz. Biz bu bugünkü Hükûmetten çiftçinin, köylünün, üreticinin
dünya ölçeğinde karşı karşıya kaldığı
bu haksız durumdan, yüksek fiyat, yüksek girdi maliyeti, düşük fiyat
girdabından bir an evvel kurtarılması ve nefes
aldırılmasının sağlanmasını rica ediyoruz.
Bu çok önemlidir, bakın, arkadaşlarımız yine ifade ettiler,
bu yüce Mecliste defalarca ifade edildi. Bir özelleştirme
furyasıdır gidiyor. Bugün yine gündeme geldi ve bizim grubumuz bu
konuda şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin
geciktirilmesi için 37nci maddeye göre bir kanun teklifinde bulundu, ama yüce
Meclisin teveccühüne mazhar olamadı, iktidar partisinin oylarıyla
reddedildi. Söylenilmek istenen, yapılmak istenen şudur: Biz
özelleştirmeye karşı değiliz, ama tarımsal ürünlerin
değerlendirilmesinde, çiftçinin birinci sınıf hayat
standartlarına kavuşturulmasında tarıma dayalı
sanayiler çok büyük önem arz etmektedir. Tarıma dayalı bu sanayiler,
cumhuriyetten beri bu ülkenin en önemli kazanımlarıdır.
Bunların birçoğu zaten gitti. Eğer son kalan bu tesisleri de, bu
kurumları da elden çıkarırsanız çiftçi adına, üretim
adına, üretici adına, ham maddeyi değerlendirme adına bütün
emniyet supaplarını kapatmış olursunuz. Çünkü
tarımın itici gücü, tarıma dayalı sanayidir değerli
arkadaşlarım. Bugün şeker fabrikaları özelleştiği
zaman, 20 milyon tonlardan bugün 9-9,5 milyonlara düşmüş olan
şeker pancarı üretimi inanın ciddi manada düşecek, daha da
azalacak. Zaten bugün şeker pancarı üreticisi çok büyük bir
sıkıntıyla karşı karşıyadır, artık
ekmemeye, biçmemeye başlamıştır, çünkü kota artık bir
şey ifade etmemektedir. Verilen fiyatlar ağır girdi
maliyetleriyle mukayese edildiği zaman çiftçiyi artık ekemez durumda
bırakmıştır. Yine bu yüce Meclisin çatısı
altında ben de, bu işle ilgili uzman arkadaşlarımız da
defalarca ifade ettik: Türk çiftçisi, bugün dünyanın gelişmiş
ülkeleri içerisinde, Avrupa Birliği içerisinde en pahalı girdiyi, en
pahalı mazotu, en pahalı gübreyi kullanan çiftçidir. Bu
şartlarda, bu çiftçinin yılda 5 milyar euro destek alan bir Yunan
çiftçisiyle, yılda 20 milyar dolar civarında destek alan Avrupa
Birliği çiftçileriyle rekabet etmesi nasıl düşünülebilir?
Bakın, bu
yüce kürsüde defalarca ifade ettik, bu yılın ilk aylarında bir
küresel kriz yaşandı, bir gıda darlığı
yaşandı ve gelişmiş ülkeler bunun derhâl farkına
vararak, bugüne kadar birçok problemlerini halletmiş olmalarına
rağmen, tarıma aşırı destek yağdırmaya
başladılar. Biz, bırakın aşırı destek
yağdırmayı, hak ettiğini bile çiftçiye vermekte âcizlik
gösteriyoruz ve elimiz titriyor.
Bu şekilde
aşırı liberal küreselci politikaların Türk
tarımını, Türk çiftçisini götüreceği yer kesinlikle bir
tasfiye sürecidir. Bu bakımdan, bu konuda ciddi tedbirlerin
alınması ve bu politikaların derhâl gözden geçirilmesi ve yeni
bir plan-program ortaya konulması gerekmektedir ve şeker fabrikalarının
özelleştirilmesinin de mutlak surette geriye bırakılması ve
bu özelleştirme furyasının durdurulması gereklidir.
Bakın, bu konuda, şeker fabrikalarıyla ilgili olarak zarar
ettiği gerekçe gösterilmektedir. En az verimli çalıştığı
iddia edilen fabrikalardan biri Erzurum Şeker Fabrikasıdır. Onun
da geçtiğimiz yıl yıllık kârı 14 trilyon
civarındadır. Yani bu fabrikaların devlete bir yükü de
bulunmamaktadır, çünkü şeker sanayisi Türkiye'de oturmuştur ve
ciddi manada, bu konuda önemli mesafe alınmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, konuşacak çok şeyimiz var. Birkaç hususu son
olarak toparlayıp dikkatlerinize sunmak, çözüm olarak ifade etmek
istiyorum: Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ülkenin her meselesinde
olduğu gibi bu meseleye de insan temelli millî bir tarım
politikasının uygulamaya konulmasıyla başlanması
gerektiğine inanıyoruz ve bunu böyle ifade ediyoruz.
Vatandaşımızın yeterli miktar, kalite ve güvenilirlikte
gıda temininin devletin sorumluluğunda olduğuna inanıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) Teşekkür ederim.
Sorunun, bu
problemlerin yasal ve anayasal güvence altında çözümünün muhakkak
gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.
Uzun dönemde,
dünyada oluşacak yeni şartlardan ve uygulanmakta olan IMF
politikalarından Türk çiftçisinin, Türk ekonomisinin zarar görmemesi ve
hatta durumu kendi lehlerine çevirebilmesi için, şu anda sahip
olduğumuz potansiyeli değerlendirebilecek yepyeni, insan temelli
millî bir tarım politikasına ihtiyacımız olduğunu ifade
ediyoruz ve Hükûmetin bu konuda daha büyük bir dikkat göstermesini rica
ediyoruz. Bu politikaları, insan merkezli, millî, Türkiyenin kendi öz
kaynaklarını, kendi insan materyaliyle, insan potansiyeliyle birlikte
değerlendirebilecek yeni bir bakış açısını ortaya
koymasını bekliyoruz.
Bu yasanın
çıkması gerektiğini, destek verdiğimizi ifade ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ertugay.
Şahısları
adına söz yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, ben konuşacağım.
BAŞKAN
Efendim?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben söz istiyorum.
BAŞKAN
Şahsınız adına mı konuşmak istiyorsunuz?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Evet.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 242 sıra
sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü arasında yapılan
anlaşmayla ilgili olarak şahsım adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında,
sayın milletvekilleri, uluslararası anlaşmalar çok önemli
anlaşmalardır. Bunların bizim hukuk yapımız içindeki
değeri Anayasada belirtilmiştir. Bunların iptali için Anayasa
Mahkemesine dava açamıyorsunuz. Bunların hazırlanması
safhasında çok enine boyuna tartışılması gereken ve
ülke menfaatinin en iyi şekilde korunması gereken
anlaşmalardır ama geçmişte de gördük, maalesef, özellikle
bürokraside, çok sağlıklı, çok kaliteli, çok bilgili
kişiler zaman zaman bu anlaşmaların müzakeresine
katılmadığı zaman ülkemizin yararlarının çok
sağlıklı olarak gözetildiğini iddia edemeyiz. Mesela
şimdi bir Kıbrıs meselesi var. İşte, Kıbrıs
meselesinde ne oluyor, ne bitiyor bu Meclisimizin haberi yok ve maalesef
bugünkü Kıbrıs politikası
Bu Hükûmet özellikle
Batılılarla sanki anlaşmış gibi. Meclisin de bilgisi
olmadan, daha doğrusu Meclise bilgi verilmeden bu konu götürülüyor ama
kulağımıza gelen maalesef bu politikanın çok kötü
yürütüldüğü, Kıbrısın geleceğinin çok kötü sonuçlara
gidebileceği, Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatinin gözetilmediği
biçiminde çok ciddi söylentiler var. Dileriz ki böyle olmasın çünkü burada
birtakım insanlar gidip de -işte, baş başa- devletin kamu
görevlilerini dahi, hariciye mensuplarını dahi yanında ikili
görüşmelerle getirmediklerine göre burada söylentilerin doğru
olduğu konusunda bizde de önemli birtakım kanaatler beliriyor.
Değerli
milletvekilleri, tarım bir ülkenin can damarıdır. Bakın,
şurada bir Atatürk Orman Çiftliği vardı ve o Atatürk Orman
Çiftliğinde Türkiye'nin en kaliteli sütü üretiliyordu. Ne oldu, o süt
fabrikası niye kapatıldı? Niye kapatıldı? Çünkü AKP
Hükûmetinin takip ettiği politika nedeniyle. Yani Atatürk Orman
Çiftliğini -rant peşinde- elde etmek için oradaki bütün tesisleri yok
etmeye çalıştılar. En başta işte o süt üretimi ve süt
fabrikalarını yok ettiler. Atatürk Orman Çiftliğindeki o
peynirler, o sütler maalesef ortadan kaldırıldı. Niye? Bunun
arkasında ranttan kimin yararlandığını da biliyoruz.
Türkiye'nin en
önemli kaynağı tarımdır. Kim ne derse desin. Yani
topraklarımız zengin, dünyada en güzel tarımın
yapılabileceği bir ülkede yaşıyoruz ama maalesef -ne
edildi- tohum üretim çiftlikleri, tohum üretimi bizde ortadan
kaldırıldı, hayvan ıslahevleri veyahut da hayvan
ıslahına ilişkin genel müdürlükler kaldırıldı.
Yani, IMFnin, Batının bu memlekette istediği bir şey var.
Yani, zaten akıllı olmazsanız, birileri sizi köle gibi
kullanır. Ama önemli olan, aklınızı,
mantığınızı kullanırsanız, bu köleliğe
elverecek bir ortam yaratılmasına engel olursunuz. Şimdi,
geliyor diyor ki: Memleketinde üretmeyeceksin. Geleceksin, üretim
yapmayacaksın, üretim tesislerini kapatacaksın. İşte
görüyoruz, geçenlerde de ben burada dile getirdim. Geçenlerde Ege
tarafında bir yere gittim, adam diyor ki: Ben geçen sene 30 dönüm karpuz
ektim, her karpuzun bir tanesi 30 kilodan yukarıdaydı ama bir tek
karpuz satmadım. Domates tarlada kaldı. Şimdi bu Tarım
Bakanına sormak istiyorum: Burada çıkıyor, böyle çok
cafcaflı laflar, çok şeyler söylüyor. Ama bu tarımın
kalitesini geliştirmek için, tohumun kalitesini geliştirmek için,
hayvan üretiminin kalitesini geliştirmek için ne yaptınız? Ben
bir şey göremedim.
Yani, Türkiyede,
benim bölgemde, Tuncelide çok büyük miktarda koyun besleniyor. O koyunu
besleyen insanların ne kadar sıkıntı içinde olduğunu
görüyoruz. Yayla ve meraların ıslahı konusunda hiçbir şey
yapmıyorsunuz. O hayvan sahipleri, sürü sahiplerinden alınan,
maalesef alınan o paralarla, mera paralarıyla birtakım
kişiler lüks cipler alıp sefa sürüyorlar. Ama o insanlar gidiyorlar,
üç yaşındaki, beş yaşındaki çocuğuyla veya
bebeğiyle karlar arasında yaşıyorlar ve böyle zalimane bir
hayat şartlarıyla mücadele ediyorlar. İşte, Türkiye'nin
birçok gerçekleri var.
İşte,
GAPa ayırdığınız parayı bütçe
açığında kullandınız. Yani, böyle bir Hükûmet,
tarımını yok etmeye çalışan bir Hükûmet
tarımı ıslah etmek için hiçbir faaliyet içinde olmayınca
Bu anlaşmaların da Türkiyeye ne getirip ne götürdüğünü
Hakikaten bu düşüncelerle yönetimde bulunan bir Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin bize çok güven telkin etmeyeceğini de özellikle belirtmek
istiyorum.
Şimdi,
tabii, Hükûmetin başı olan kişi geçen gün grup
toplantısında Efendim, bana devletçi diyorlar. Ya, sana ne
devletçi
Bu devleti, Türkiye Cumhuriyeti devletini güçlendirmek için sen bir
şey yaptın mı? Bilakis, devletin elindeki bütün malı mülkü
yok pahasına ya yandaşlarına ya yabancılara
özelleştirdin.
Şimdi,
artık, dünyada
Bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti 1930larda dünyada
var olan o büyük bunalımı KİTler yoluyla aştı. Yani,
devlet, KİTler kurdu, orada istihdam sahaları geliştirdi, orada
fabrikalar kurdu ve Türkiye Cumhuriyeti devleti o yokluktan, o kurduğu
kamu iktisadi teşebbüsleri kanalıyla bu ülkede büyük
sıkıntılar aşıldı ve modern bir Türkiye
Cumhuriyeti doğdu. Ama ne oldu? Birileri geldi, o güzelim KİTleri
yok pahasına sattı. İşte Kütahya Şeker Fabrikasını
sizin milletvekiliniz bir senelik kâr pahasına aldı. Ama, bugün
İstanbul Leventte
Gelin, herkes
aklını başına toplasın, bu memleketin geleceğinin
üzerinde çok ciddi tedbirler alalım. Mesela, bu özelleştirilen
KİTleri tekrar alalım. Bugünkü borsa fiyatları üzerinden
alalım. Telekom'u tekrar geriye alalım, niye almayalım ki, bir
engel yok ki. Çünkü, adam, aldı Telekom'u
Şu cep telefonları
Şimdi, cep
telefonlarına, her gün, her vatandaş, en azından o cep
telefonunun fiyatının yarısı kadar vergi veriyor. Bu
vergiler hazineye gidiyor mu gitmiyor mu? Bunlar geliyor mu gelmiyor mu? Yine,
bakın, Telekomda 100 bin tane işçi çalıştırabiliriz.
Arkadaşlar, cep telefonlarında 100 bin tane işçi istihdam
edebiliriz. Yine, bunun gibi, şeker fabrikalarını geriye
alalım, oradaki o tarım arazilerini işletelim. Yani, Türkiye'nin
geleceği üretime bağlı. Yine buna bağlı olarak o
kapattığımız Sümerbanklardaki o arazileri yine geri
alalım. Bakın, bunlar belki sizden birilerine -tabii, yandaşlarınıza-
büyük bir rant sağlamış ama bunlar Türkiye Cumhuriyeti
devletinin can damarlarıdır. Bu can damarlarını
kestiğiniz zaman yarına sizin de damarlarınız kesilir. Onun
için, bunu, gelin aklımızı başımıza alalım,
burada her şeyi gerçek yönüyle konuşalım. Evet, sizin
yandaşlarınız çok büyük kazanç vurdular.
Şimdi, geçen
gün de bir vergi affını getirdiniz. Vergi affını getirerek
dediniz ki, işte, kaynakları, adam zulada ne kadar para
biriktirmişse getirip güya size güvenecek beyanname verecek.
İşte, yüzde 5, yüzde 2 ile devletin katrilyonlarından
vazgeçtiniz. Böyle bir anlayışla, böyle bir yapıyla, böyle bir
düşünceyle bu memleket yönetilemez, bu memleketin yönetimi de size
bırakılamaz. Yani devri iktidarınızda çok büyük vergi
kaçakçılıkları yapıldı, havadan çok para
kazanıldı. Ondan sonra hem havadan para kazanacaksınız,
alın teri dökmeden para kazanacaksınız, bir de ondan sonra
getireceksiniz bunun vergisini de affedeceksiniz, vergi almadan affedeceksiniz.
Arkadaşlar,
bunların hepsini göreceğiz. Onun için, gerçekten devrinizde
Ya, ben
anlamıyorum
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) -
340 milletvekilisiniz, ne olur bir gün şu grubunuzu bir
kapalı oturumda bir
İşte, genel başkanlar konuştuktan
sonra grubunuzda bir kapalı oturumda bir tenkit edin, Yahu, bu memleket
nereye gidiyor, ekonomisi nereye gidiyor, bu iç ve dış borçlar
nasıl böyle büyüdü, bu paralar nereye gitti? 300 milyar dolar sizin
zamanınızda para alındı, iç ve dış borç
arttı. Bu paralarla hangi tesis yapıldı, hangi üretim
yapıldı, hangi fabrika yapıldı? Yani bilmem birkaç
kilometre yol yapmakla bu memleketin meselesi hallolmadı ki! Yani
bunları enine boyuna tartışın. Bunların
hesabını sormanız lazım. Ha, diyorsunuz ki 340
milletvekilimiz var, kimse bize hesap sormuyor.
Arkadaşlar,
güç kimsede kalmaz. Bakın, siz IMFye eğer boyun eğerseniz
Türkiyeyi felakete götürmüş olursunuz. İster bilirsiniz ister
bilmezsiniz, bu IMFyle anlaşmaya gitmeyin. IMFyle anlaşmaya
gittiğiniz zaman Türkiye'nin sonunu felakete götürürsünüz, bunun da
altında hepiniz kalırsınız.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Sistemde bir tek
Sayın Öğütün soru soracağı görünüyor.
Sayın
Öğüt
Yok galiba.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Bir
açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Mehdi Eker Hükûmet adına açıklama yapacaktır.
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Örgütü Arasında Anlaşmanın
Onaylanmasına Dair Kanun Tasarısı Türkiye açısından
çok önemli. Bu aslında Türkiye'nin geldiği noktayı gösteriyor.
Ne demek bu? Türkiye altmış senedir Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Teşkilatının üyesi ve elli dokuz
yıl boyunca Türkiye bu teşkilattan yardım alan bir ülke
durumundaydı; hem teknik yardım, teknik projeler ve bilgi vesaire
konularında, birçok projede Türkiye, Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Teşkilatından yardım alıyordu,
destek alıyordu. Bizim sağladığımız imkânla,
yaptığımız anlaşmayla Ankarada Orta Asya Alt Bölge
Ofisini kurmakla Türkiye bu alanda pozisyon değiştirdi. Yani
artık Türkiye yardım alan bir ülke değil, yardım eden bir
ülke durumuna geldi. Ne demek? Türkiye, belirtilen altı ülkede -ki bunlar
Orta Asyadaki Türk ülkeleri, Azerbaycan dâhil- bu cumhuriyetlerde
tarımsal projelere, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin belirleyeceği,
şartlarını belirleyeceği, kabul edeceği,
onaylayacağı projelere beş yıl süreyle 10 milyar
dolarlık yardım yapıyor. Tabii bunların, ülkelerin hepsinin
Rusça konuşan ülkeler olması hasebiyle de Türkiye, aynı zamanda
bu bölgede diğer ilişkilerini de bu vesileyle geliştirme
imkânına sahip olmuş olacak.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, aynı zamanda, bu ülkelerin
başkentlerinde bulunan TİKA ofisleri Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Teşkilatının temas noktaları da
olacak. Yani bu vesileyle Türkiye, hem tarım alanında hem diğer
birçok alanda bu ülkelerde etkinliğini artırmış olacak ki
son derecede önemli ve bu, bizim Hükûmetimiz döneminde FAOyla yapılan bir
anlaşmayla sağlanan imkânla, sağlanan katkıyla bu Ofisin
temin edilip Ankarada açılmasıyla birlikte Türkiye bu imkâna
kavuşmuş oldu. Dediğim gibi, en önemlisi, Türkiye artık yardım
alan bir ülke değil yardım eden bir ülke konumunda.
Bundan sonra
tabii sadece bu altı ülke ile sınırlı olmayacak buralardaki
faaliyetler. Alt Bölge Ofisi, bu Anlaşmanın onaylanmasıyla
birlikte aynı zamanda bu bölgedeki, diyelim Orta Doğudaki veya
yakın havzadaki diğer ülkelere de bu şekilde yardım etme
imkânına kavuşmuş olacak.
Değerli
milletvekilleri, tabii, tarımla ilgili konular ne zaman gündeme gelse
değerli milletvekillerimiz çıkıp tarım konusunda,
hakikaten, çok uç diyeceğim değerlendirmeler yapıyorlar. Bunlar
çoğunlukla haksız değerlendirmeler ve subjektif
değerlendirmeler. Yani Türkiyedeki tarımsal küçülmeyi, sanki
Türkiyede kuraklık yaşanmamış gibi, otuz yıllık,
belki daha fazla bir dönemdeki en şiddetli kuraklık
yaşanmamış gibi, bundan dolayı ürün kaybına
uğranmamış gibi, sadece, bunu, kalkıp -sanki- tarım
politikaları yanlıştı o nedenle Türkiyede tarım
küçüldü buna getirip bağlamak son derecede yanlıştır.
Bakın,
Türkiye, 2006 yılında 20 milyon ton buğday üretti, 2007
yılında 17,2 milyon ton, 2008 yılında da 17,8 milyon ton
buğday üretti. Şimdi, sadece buğdayda bu yaklaşık 3
milyon ton, arpada 2,5 milyon ton
Bunlar, Türkiyedeki tarımsal
küçülmenin temel nedeni olarak dikkate alınması gereken faktörler,
önce bunu dikkate alalım.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, hükûmet politikası şu şekilde
tarımı belirler, destekler: Eğer, biz,
devraldığımız noktaya göre tarıma verilen desteği
azaltsaydık dediğiniz doğruydu veya Türkiyedeki tarımsal
verimliliği, tarım ürünlerinin verimliliğini, tarım
sektörünün verimliliğini geriye doğru götürseydik dediğiniz
doğru olurdu. Ama bunlar doğru değil çünkü Türkiyede tarım
sektörü verimliliği arttı. Türkiye 2002 yılında 22 milyar
dolarlık tarımsal üretim hasılasına sahip iken, bugün,
bütün kuraklığın olumsuz etkilerine rağmen, Türkiye'nin
tarımsal üretim değeri 49-50 milyar dolar seviyesine çıktı.
Şimdi, bu kadar ekonomik kriz oldu, dünyada gıda krizi oldu, otuz
dört tane ülkede gıda kriziyle ilgili bir sürü sıkıntı
yaşandı, Türkiyede, hamdolsun, bu sıkıntılar
yaşanmadığı gibi, aynı dönemde Türkiye
yaklaşık 9-10 milyar dolarlık da ihracat yaptı, tarım
ürünleri ihracatı yaptı. Bunları da görmemiz lazım.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Çiftçi sizin gibi düşünmüyor Sayın Bakanım.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi
Çiftçi çok iyi,
çiftçi iyi ve iyiye gidiyor.
Şimdi,
bakın, Türkiyede
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Çiftçiye gidip soralım o zaman. İyiye giden
sizsiniz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Türkiyede
2002 yılında buğday üreticisinin maliyetinin yüzde 27si
desteklenirken 2007 yılında yüzde 32si desteklendi. Mesela,
mısırın yüzde 13ü desteklenirken 2006da yüzde 35e kadar
çıktı desteği, çeltiğin yüzde 5i desteklenirken yüzde
17ye çıktı. Bu arada çeltik üretimi de, mısır üretimi de
tarihî rekorlar kırdı. Şimdi, bütün bunların aslında
örneklerini çoğaltmak mümkün. Ne zaman tarımdan bahsedilirse
değerli muhalefet milletvekillerimiz çıkar, burada işte
Tarım öldü, bitti. derler, biz de çıkarız, bunlara
aslında bunun böyle olmadığını anlatırız.
Şimdi, ben
bugün bunlara uzun boylu girecek değilim, zamanınızı da
bunlarla alacak değilim ama şunu söylemem gerekiyor. Sayın
Gençin söylediği birtakım bilgiler var, burada onlara cevap vermemiz
gerekiyor. Sayın Genç AOÇde dünyanın en güzel sütleri üretilirdi,
en iyi sütleri üretilirdi. AOÇ süt fabrikasını kapattınız.
dedi. Bu doğru değil Sayın Genç. Biz AOÇnin süt
fabrikasını kapatmadık. Aksine, 1 milyon dolarlık bir
yatırımla orası rehabilite edildi, yenilendi, ürün
çeşitleri arttı ve şu anda da AOÇnin ürünleri de piyasada en
çok istenen, arzu edilen ürünler arasında. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, dedi
ki yine, Hayvan ıslah müesseselerini kapattınız. Değerli
milletvekilleri, biz hayvan ıslah müesseselerini kapatmadık. Aksine,
bunları geliştirdik. Nasıl geliştirdik? Hemen arz edeyim:
83 milyon YTL Türkiyede 2002de, devraldığımız dönemde
hayvancılık desteği vardı. Geçen sene bizim
hayvancılıkla ilgili verdiğimiz destek 1,3 milyar YTL. Peki
bununla ne yapıldı? Şu yapıldı: Türkiyenin süt
üretimi 8,4 milyon tondan 12,3 milyon tona çıktı. Hayvanlarda
uygulanan suni tohumlama 624 binden 2 milyon 750 bine çıktı.
Meradan
bahsedildi. Denildi ki: Mera ıslahı hiç yapılmadı.
denildi. 68 bin dekarda mera ıslahı yapılmıştı
biz hükûmeti devraldığımızda. Bizim dönemimizde 540 bin
dekara çıktı bir yılda yapılan mera ıslah
çalışması. Koyunlarla ilgili, diğer hayvanlarla ilgili
Tohum faaliyetleri durduruldu. dendi. Kesinlikle bu doğru değil.
Aksine, Türkiyede örneğin sertifikalı tohumluk
kullanımını da, üretimini de ilk defa destekleme kapsamına
alan bizim Hükûmetimiz ve 2002 yılında Türkiyede 75 bin ton
sertifikalı buğday tohumluğu kullanılırken bugün 300
bin ton kullanılıyor. Sadece buğdayla ilgili değil, diğer
bütün ürünlerle ilgili olarak da bu konuda ilerleme sağlandı çünkü
hem tohumculuğun sektör kanunu çıkarıldı hem tohumculukla
ilgili bitki ıslahçı hakları kanunu çıkarıldı,
tohumculuk patent kanunu ve hem hibrit sebze tohumculuğunda çok önemli
mesafeler katedildi bizim uyguladığımız projeyle hem de
diğer hububat tohumluklarında bu faaliyetler yapıldı.
Dolayısıyla
değerli arkadaşlar, tarımla ilgili olarak yapılan
değerlendirmeler, yüce milletin de zaten takip ettiği gibi,
onların da takdir ettiği gibi, aslında tarım sektörü geriye
değil ileriye gidiyor, verimliliği azalmıyor, verimliliği
artıyor. Dünyanın bütün ülkelerinde, dünyanın gelişmiş
bütün ülkelerinde tarım nüfusu azdır, azalır. Amerika
Birleşik Devletlerinde çalışan 100 kişinin 2 tanesi tarımda
çalışır, Avrupa Birliğinin 27 ülkesinin toplamında
yüzde 4tür yani 100 çalışanın 4 tanesi tarımdadır.
Önemli olan verimli çalışmaktır, önemli olan kaliteli, yüksek
standartta üretim gerçekleştirmektir, bunu sağlamaktır. Yoksa
tarım nüfusunuzun çok olması çok kalkınmış
olduğunuzun, çok gelişmiş olduğunuzun göstergesi değildir.
Şimdi,
desteklemelerle ilgili olarak da 1,8 milyar YTLden devraldık 2002
yılında, bugün 5,5 milyar. Bu yıl kuraklık desteğiyle
birlikte yıl sonu itibarıyla 5,9 milyar liraya baliğ oluyor ve
bizi şununla suçlayan arkadaşlarımız, yani Efendim, siz tarıma
desteği millî gelirin işte yüzde 1inin altına düşürdünüz.
diyen kardeşlerimiz şunun hesabını yapmıyorlar veya
yapmak istemiyorlar: Bakın, OECD teşkilatının
değerlendirmesine göre Türkiyenin -ki o rakamlar geçerlidir
uluslararası kuruluşlar nezdinde, uluslararası
değerlendirmelerde o rakam esas alınır- tarıma verdiği destek millî
gelirinin yüzde 2,8idir. Biz, tarıma yapılan sulama
yatırımını niye tarım desteği saymıyoruz?
Tarıma çiftçiler için ödenen zirai kredi faiz sübvansiyonlarını
niye tarım desteği olarak saymıyoruz? Tarımda Türkiyedeki
üretici zarar görmesin diye yaptığımız yüksek gümrük
uygulamaları ve bu vesileyle sağlanan artış, gelir
artışı niye tarımsal destek olarak sayılmıyor,
bana söyleyin. Şimdi, bunlar da tarım desteğidir ve bunu hesapladığımız
zaman -OECDnin rakamlarını
söylüyorum ben- Türkiyenin tarımsal desteği yılda 5,5 milyar
değil 18 milyar YTLdir. Bunu da hesaba katalım. Bizim gönlümüz Türk
çiftçisinin daha çok kazanmasıdır, gelirinin daha çok
artmasıdır, daha yüksek bir rekabet düzeyine sahip
olmasıdır. Biz bunun için çalışıyoruz. Bunun için
çalışıyoruz ki özellikle üreticilerin ürünlerini
değerlendirmeleri konusunda gerek soğuk muhafaza gerek ambalajlama,
işleme, paketleme tesisleri gerek soğuk nakliye gibi gerek verimliliği
artırmada çok büyük bir faktör olan damla sulama gibi altyapı
yatırımları da ilk defa bizim dönemimizde destek kapsamına
alındı ve geçen iki yıl içerisinde milyonlarca dekar alanda
damla sulama tesisi kuruldu, yeni meyve bahçeleri tesis edildi.
Bir hususu daha
size ifade etmem gerekiyor: Bizim desteklediğimiz sertifikalı fidan
uygulamaları ve bunlarla meyve bahçesi tesisinde değerli
milletvekilleri, 200 milyon fidan kullanıldı. Sadece bunun 40 milyonu
zeytin fidanıdır ve Türkiyenin zeytin ağacı varlığı
99 milyondan 140 milyon ağaca çıktı bizim Hükûmetimiz döneminde,
bizim sağladığımız desteklerle.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakanım, hiçbiri yerinde yok şimdi.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Biz sadece
bugünü değil, bundan yirmi sene sonrasını da, otuz sene
sonrasını da düşünüyoruz, uygulamalarımızı,
politikalarımızı buna göre alıyoruz.
Şimdi,
dünyada elbette ki işte gübre fiyatı arttı, azaldı. Son iki
ayda azalıyor. Dileriz, temenni ederiz ki bu daha çok azalsın. Yine,
petrol fiyatları iniyor, çıkıyor ve burada biz isteriz ki
elbette, Türk çiftçisi daha ucuz bir fiyata girdi sağlasın, daha ucuz
bir fiyata üretim yapsın. Bunu biz de istiyoruz elbette ama ithal
ettiğimiz ürünlerle ilgili olarak tabii ki zaman zaman hakikaten bizi de
üzen uygulamalar ortaya çıkıyor. Bu, genellikle dünya
konjonktüründen, dünyadaki gelişmelerden kaynaklanıyor. Buna
yapabileceğimiz şey bunu artırmaktır. Bu nedenle de 2009
yılında bizim Türk çiftçisine vereceğimiz mazot ve gübre
desteği 1,3 milyar YTL olacaktır; o şekilde biz planladık.
Dileğimiz, temennimiz, bu sene, şu anda olduğu gibi
yağışların, hava şartlarının devam etmesi,
yani bir kuraklık problemiyle karşı karşıya
kalmamamız ve karşı karşıya eğer kalmazsak da
inşallah, tekrar, işte 2007 öncesindeki durum gibi birçok üründe
ileri noktaya çıkabiliriz.
Şimdi,
arkadaşlarımız bir noktayı
İşte Efendim,
buğdayı, pamuğu söyleyin, esas ürün bunlardır. diyor.
Doğrudur. Biz buğdayla ilgili olarak da, pamukla ilgili olarak da
zaten rakamları her fırsatta söylüyoruz. Bu pamuk üretiminde bir
miktar alanda özellikle- kayma var, bir miktar azalma var, 200 bin hektar
civarında ama değerli arkadaşlarım, o alandan çok daha
fazlası mısır üretimine gitti. Neden? Çünkü çiftçi şunun
hesabını yapıyor: Hangi ürün benim için daha avantajlı,
hangi ürün benim için daha kârlı. Eğer daha az masraflı, daha az
maliyetli bir ürün görürse -ki mısırla pamuk arasında böyle bir
ilişki var- o zaman pamuk yerine mısır ekiyor. Burası
serbest üretimin yapıldığı, serbest ticaretin
yapıldığı bir ülke. Dolayısıyla, eğer bir
üretici gelir düşüncesiyle veya daha yüksek kâr beklentisiyle bir üründen
bir ürüne kayıyorsa buna da denilecek elbette ki bir şey yoktur. Ama
sebze-meyve üretiminde, genel olarak, beş yıllık süre içerisinde
10 milyon tonluk bir ilave üretim gerçekleşti Türkiyede. Bizim
Hükûmetimizde bizim uyguladığımız politikaların bunda
önemli etkisi var, katkısı var. Çünkü meyve-sebze ihracatı da,
yaş meyve-sebze ihracatı da arttı ve her gün bu alandaki kalite
de daha artıyor, uluslararası standartlara daha çok
yaklaşılıyor. Bu alanda da çok büyük gelişmeler var.
Dolayısıyla hem sebze-meyvede hem endüstri bitkilerinde hem
yağlı tohumlarda hem hububatta hem hayvancılıkta, biz
bunları birlikte, Türkiyenin menfaatlerini önceleyerek, Türkiyenin
çıkarlarını gözeterek bunları daha iyi bir noktaya getirme
gayreti içerisindeyiz. Bugüne kadar, beş yıl içerisinde
uyguladığımız politikalar da esasen bizi büyük ölçüde bu
hedefe doğru götürdü. Bundan sonra da biz yine doğru olanı
doğru şekilde yapmaya devam edeceğiz.
Ben, bu kanunun
Türkiye için önemli olduğunu, Türkiyenin bu kanun vasıtasıyla,
vesilesiyle gerçekte bu alanda sınıf atladığını,
alıcı ülke olmaktan çıkıp yardım eden ülke durumuna
geldiğini tekraren ifade etmek istiyorum ve hem Hükûmet hem iktidar hem de
muhalefet partilerinin değerli milletvekillerine katkıları için
çok teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim?
GÜROL ERGİN
(Muğla) Efendim, ben söz istiyorum. Gerekçem şudur: Sayın
Bakan, biraz önce, tarım desteklerinin Hükûmetleri döneminde yüzde 1in
altına düşürüldüğünü ifade ettiğimizi söyledi. Bizim
söylediğimiz o değil. İzin verirseniz iki dakika içinde
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
konuşmasında konuşmacıların tarım desteğinin
bu hükûmetler döneminde yani AKP hükümetleri döneminde yüzde 1in altına düşürüldüğünü
söylediğimizi ifade ettiler. Hayır, ben konuşmamda Bu
hükûmetler yani AKP hükûmetleri döneminde tarım desteği yüzde 1in
altına düşürüldü. demedim. Şunu söyledim, dedim ki: Hem
Tarım Yasasını çıkarıyorsunuz, burada Tarım
desteği gayrisafi millî gelirin yüzde 1inden az olamaz. diyorsunuz hem
de sürekli olarak bu oranın altında bir destekle tarımı
destekliyorsunuz. Rakamları da verdim, yüzde 0,85lerle başladı
yüzde 0,49a kadar indi.
Şimdi bir
düzeltme de yapmak istiyorum. Sayın Bakan diyor ki: OECD Türkiyede
tarım desteklerinin yüzde 2,8 olduğunu ifade ediyor. Orada ifade
edilen destek ile bizim Tarım Yasasında yazılı olan destek
farklı anlamlar ifade etmektedir. Tarım Yasasında yazan destek
resmen, net olarak, tarım desteği olarak bütçeden gayrisafi millî
hasılaya oranla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜROL ERGİN
(Muğla) Tamamlayabilir miyim efendim?
BAŞKAN
Tamam, cümlenizi tamamlayınız.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Şimdi efendim, OECDnin söylediği yüzde 2,8 bütçede
tarıma verilen destekler yanında tarımla ilgili yapılan
bütün çalışmalarda harcanan parayı ifade eder ve bu 90lı
yıllarda Türkiyede yüzde 2,8in 2 ve 3 kat üstündeydi. Sayın Bakan
buradaki rakamla yasaya koymuş oldukları rakamı
karşılaştırıyor. Bu -çok özür dileyerek Sayın
Bakandan söylüyorum- bir bakanın elmayla armudu anlayamaması
anlamına geliyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ergin.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BİRLEŞMİŞ
MİLLETLER (BM) GIDA VE TARIM ÖRGÜTÜ (GTÖ) ARASINDA GTÖ ORTA ASYA ALT BÖLGE
OFİSİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti adına 27 Temmuz 2006 tarihinde imzalanan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve
Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Gruplar adına söz? Yok.
Şahıslar
adına söz? Yok.
Soru-cevap için
Sayın Öğüt, buyurunuz.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracı-lığınızla
Sayın Bakanıma bir soru tevcih edeceğim.
Sayın
Bakanım, şu anda tarım ve hayvancılıkla
uğraşan toplumumuz çok korkunç durumda krizden etkilenmiş.
Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine çiftçilerin
borçlarından dolayı bir erteleme var mı? Borçlarının
faizlerini silecek misiniz? Bunu halk ve çiftçiler sabırsızlıkla
bekliyor, bir.
İkincisi:
Kurban nedeniyle büyük şehirlere getirilen hayvanlar için şu anda
belediyeler tarafından yer satılıyor ve bu yerler çok fahiş
fiyatla satılıyor. Bazı kurban satıcıları bu
yerlerin paralarını ödeyemedikleri için belediyelerden yer
alamıyorlar. Alanlar da hayvanlarını çamur içerisinde beklet-mek
zorunda kalıyorlar. İnsanlar orada hayvanlarıyla yatıp
hayvanlarıyla kalkıyorlar çok kötü koşullar içerisinde. Belediyelere
bir talimat vererek kurban hayvanı satılan yerlerde daha uygun
şekillendirme yapılabilecek mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öğüt.
Sayın
Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Bakanım, zannediyorum, son günlerde veya son bir ay içerisin-de Genel
Kurulda, bu kürsüde en çok sizi dinledik. Her dinlediğimizde de biraz da
ezberledik. Tarıma verdiğiniz destekleri, tarımdaki
gelişmeyi, üretim artışını konuşuyorsunuz.
Verdiğiniz rakamlara inanmak durumundayız, bir şey söylemiyorum
ancak bir şey soruyorum: Ben Mersin Milletvekiliyim. Mersinde narenciye
bugün kaç liraya satılıyor? Bu narenciyeyi, limonu bu çiftçi kaça
üretti ve şimdi kaça satabiliyor? Bu durumdaki çiftçinin durumuna iyi
diyebiliyor musunuz? Narenciye üretiminin, narenciye çiftçisinin durumu iyidir
diyebiliyor musunuz? Bunu açıklar mısınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şandır.
Sayın
Çalış
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, açıklamalarınızı dinledik. Bu
açıklamalarınıza göre gerçekten çiftçimiz zatıalinizin
bakanlığında ve Hükûmetinizin altı yıllık
döneminde son elli yılın en güzel zamanını
yaşamış. Gerçekten öyleyse 2,5 milyon köylü köyünü niye terk
etti?
İkinci bir
sorum: Altı yıl önce küçükbaş hayvan fiyatı, bir koyunun,
kuzunun, keçinin fiyatı neydi, bugün ne Sayın Bakanım?
Ayrıca, altı yıl önce yem fiyatları neydi, ilaç fiyatı
neydi? Lütfen bunu da bir göz önüne alın da bizlere bir daha anlatın,
biz de dinleyelim, vatandaşlarımız da dinlesin.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Çalış.
Buyurunuz
Sayın Eker.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, tabii ben konuşmamda tarıma verilen desteklerin sadece
bütçe içerisindeki doğrudan, nakdî desteklerden ibaret
olmadığını söyledim. Elmayı da armudu da bilirim,
ikisini birbirine karıştırmadım,
karıştırmıyorum da. Şimdi, ben şahıs ismi de
ağzıma almadım, herhangi bir kişiyi, ne Sayın Ergini
kastederek cevapladım, o sözleri ifade ettim; genel olarak muhalefete
mensup milletvekillerimizin çıkıp konuşurlarkenki ifadelerine
atıfta bulundum.
Şimdi, bu
bir değerlendirme. Dünyanın gelişmiş bütün ülkelerinde OECD
bir hesaplama yöntemi yapar ve bunun adı tarımsal destektir,
tarıma verilen destektir, tarıma verilen katkıdır. Bu
şekilde Türkiye için de bu rakam veriliyor. Biz, tabii, burada bunun da
dikkate alınması gerektiğini söylüyoruz. Söylediğimiz
bundan ibaret.
Sayın Ensar
Öğütün Çiftçi borçları ertelenecek mi? şeklinde
Sayın
Öğüt, biz, Hükûmetimiz döneminde çiftçi borçlarını yeniden
yapılandırdık 2003 yılında, geldiğimizde. Türk
çiftçisinin o dönemin parasıyla 2,7 katrilyon borcu vardı ve biz
bunun 1,5 katrilyonunu sildik, 1,2 katrilyonu da yeniden yapılandırıldı
ve bu ertelenen, yapılandırılan borçlar da büyük ölçüde geri
geldi. Şu anda, bizim gündemimizde çiftçilerimizin borçlarının
ertelenmesiyle ilgili bir çalışma yok.
Şimdi,
şunu bu arada söylemem gerekiyor:
2008 yılının ilk on ayında 7 milyar YTLnin üzerinde
Ziraat Bankası kaynaklarından çiftçilere kredi
kullandırıldı, geçen sene de 6 milyar YTLnin üzerinde
kullandırıldı ve bu kredilerin yüzde 98e yakın
kısmı geri geldi. Yani çiftçi -ki 1 milyonun üzerinde çiftçi- bu kadar kredi kullandı ve
kullandığı kredinin de geri ödemesini yaptı. Hem Ziraat
Bankasına hem tarım ve kredi kooperatiflerine olan çiftçi
borçları çok yüksek düzeyde yani öncekilerle kıyaslanmayacak
şekilde
Örneğin, 2002 tarihinde yüzde 38lerdeydi bazı
oranlarda geri dönüş nispeti, şimdi yüzde 98lere
çıktı.
Belediyelerin
kurbanlıklarla ilgili satışı
O, her ilçe belediyesinin
kendisini ilgilendiren, onlarla alakalı bir şey. Bizim, tabii, orada,
Tarım Bakanlığı olarak müdahalemiz, buradaki getirilen
hayvanların sağlık kontrollerinin yapılması,
dolayısıyla sağlıksız, hasta veya pasaportsuz, kulak
küpesiz hayvan varsa bunların tespit edilmesi, bunlara müdahale edilmesi
yönündedir.
Şimdi,
doğrusu şunu ifade etmemiz gerekiyor: Tabii, bu kurbanlık
satış yerlerinde de bundan diyelim beş altı yıl
öncesine, on yıl öncesine göre de çok büyük gelişmeler var, çok büyük
ilerlemeler var, onları da dikkate almamız lazım.
Sayın
Şandırın narenciyeyle ilgili sorusuna değinmek istiyorum.
Narenciyeyle ilgili olarak biz, Hükûmet olarak, geçen sene de, bu sene de
gerekli desteği sağlıyoruz; geçen sene sağladık, bu
sene de sağlıyoruz.
Şimdi,
tabii, arz dönemlerinde, özellikle arzın yüksek olduğu dönemlerde ki
Türkiyede maalesef bu son derecede sıkışık bir dönemdir.
Örneğin, İspanya gibi altı aya neredeyse yayılmıyor.
Bu da bizdeki çeşit azlığından kaynaklanıyor, bizim
daha önceden yapılmış, dikilmiş bahçelerimizin durumundan
kaynaklanıyor. Biz bir yandan şimdi bunu değiştirmeye
çalışıyoruz, öte yandan da soğuk hava depoları vesaire
ile onlara yüzde 50 hibe destek sağlamak suretiyle bu imkânı
geliştirmeye, ambalajlama, paketleme tesislerine, işleme tesislerine
yüzde 50 hibe destek vermek suretiyle yine onlara da katkı
sağlıyoruz.
Bir de
ihracatı kolaylaştırmak için ayrı bir destek veriyoruz. Onu
zatıaliniz de bilir. Yani onların bazen detayını vermemiz
de gerekmiyor. Ama bu sene yeni bir düzenleme ile daha önce sadece
ihracatçı ve mahsuplaşma şeklinde yapılan düzenleme üretici
lehine biraz daha iyi bir noktada olacak şekilde şu anda imzada,
yapılıyor.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) 400 liraya satılıyor.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Sayın Çalış Eğer herkes çok iyiyse neden 2,5 milyon köylü
köyünü terk etti? diyor.
Tabii, bu sorunun
cevabını aslında tarih bütün gelişmiş ülkeler için
veriyor, verdi. Çünkü dünyanın her yerinde tarım nüfusu,
gelişmiş ülkelerin hepsinde tarım nüfusu azdır ve
azalıyor. Dolayısıyla önemli olan, orada, tarımda
çalışan insan yüzdesinin yüksek olması değil, orada verimli
üretim yapılmasıdır. Eğer orada zaten gizli işsiz
olarak bulunuyorsa o zaten orada, bulunduğu yerde işsizdir. Daha iyi
yaşam koşulları eğer şehirde bulunabiliyorsa, oraya
gidiyorsa o zaten kendi takdiridir. Bu tabii, tarım sektöründen çok,
tarım sektörünün sorunundan çok diğer sektörlerin, sanayi sektörünün,
hizmet sektörünün, Türkiye'deki genel
düzeyin, genel yapının bir sorunudur; onu da bizim dikkate
almamız gerekiyor.
Tabii, fiyatlar,
ürünler pariteler arasında değişir yani bir sene bir ürünle bir
girdi arasındaki parite ürün lehine pozitifken öbür sene bu arz-talep
durumuna göre, ürünün bolluğuna göre veya azlığına göre
değişebiliyor. Orada bizim yapabileceğimiz, yapmamız
gereken şey burada destek sağlamaktır. O desteğin de biz
imkânlar ölçüsünde en iyisini yapıyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.
1inci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Madde üzerinde Sayın Zeki Ertugay grubumuz
adına konuşacak.
BAŞKAN
Madde üzerinde grup adına Sayın Zeki Ertugay.
Buyurunuz
efendim.
MHP GRUBU ADINA
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) Sayın milletvekilleri, yürürlük maddesi
üzerinde söz almak çok âdet değil ama Sayın Bakanın
açıklamalarından sonra bir soru süresi içerisinde açıklama
imkânım olmadığı için bu hakkımı bu madde
üzerinde kullanarak ifade etmek istiyorum.
Şimdi,
tabii, biz burada birtakım iddialar ortaya koyuyoruz, Türk
tarımının, Türk çiftçisinin içinde bulunduğu
şartları, vahim durumu, sıkıntılarını ifade
ediyoruz. Haklı olarak Sayın Bakan da çıkıp savunmasını
yapıyor ancak bu savunmayı yaparken tabii onun da bakan olarak çok
dikkatli olması lazım. Aşağı yukarı bir
yıldan beri bu yüce kürsüde, tarım kesiminin sorunlarıyla ilgili
olarak söz alıp bu kürsüye her çıkışımızda
ısrarla dile getirdiğimiz husus şudur: Türk çiftçisinin,
Türkiyedeki üreticinin her geçen gün alım gücü azalmaktadır. Yani
geçen yıl aldığı gübreyi bugün daha yüksek fiyatla
almaktadır, geçen yıl sattığı ürünü bu sene aynı
fiyatla veya belki aynı fiyatın altında... Mukayeseli olarak
sunduğumuz zaman -biraz önce et örneğinde verdiğim gibi- geçen
yıl 1-
Bu destek
miktarına gelince: Sayın Bakanım, sizin kendinizin de bütçede
kullandığınız rakamlarınız var. Biz ısrarla
diyoruz ki Tarım Kanununda da, Tarım Strateji Belgesinde de
Çiftçiye verilen doğrudan desteklerin toplamı yüzde 1den az
olamaz. denilmektedir ve siz de bütçede kullandığınız
rakamlarda, mesela geçen yıl yurt içi gayrisafi hasılanın yüzde
0,7si, işte bu sene yüzde 0,85i. diye aynı rakamı
kullanıyorsunuz, yoksa endirekt olarak yapılan desteklerden kimse
bahsetmiyor. Belki siz de doğruyu söylüyorsunuz, siz başka bir
şey söylüyorsunuz, bizim söylediğimizin cevabı değil
Sayın Bakanım. Biz direkt olarak, ürün desteği olarak, girdi
desteği olarak çiftçiye yapılan doğrudan desteklerin Tarım
Strateji Belgesinde ve Tarım Kanununda, sizin bu yüce Mecliste
çıkardığınız kanunda öngördüğünüz, taahhüt
ettiğiniz yüzde 1i vermemenizden bahsediyoruz ve bunun için de zaman
zaman şöyle ifadeler kullandık: Kanuna uymamak suretiyle suç
işliyorsunuz. Bu bakımdan sizin de bu konuda bizi tatmin etmeniz,
muhalefeti ikna etmeniz yetmez. Bu yüce Meclisin çatısı altında
buradaki çoğunluğu belki şu anda bu ifadelerle tatmin
edebilirsiniz ama bunu çiftçimiz dinliyor, bunu çiftçimiz her yerden takip
ediyor ve kendisi bizzat yaşıyor. Ateş düştüğü yeri
yakar. derler. Biz de Anadoluyu dolaşıyoruz, her gittiğimiz
yerde bütün insanlar, herkes, üretici, toprağını artık
ekemez hâle gelmiş ve toprağını terk ediyor. Nüfus
azalmadan
Elbette ki Amerikada 2 kişi çalışıyor, 98
kişiyi besliyor. Avrupa Birliğinde 4 kişi tarımda
çalışıyor, 100 kişiyi besliyor. Ama Türkiye'nin
tarımsal potansiyeli son derece yüksek, bu ülkede yüzde 30lar
civarında tarım istihdamının olması, yüzde 30lar
civarında nüfusun olması ve 6 milyon 400 bin civarında
tarım istihdamı olması bu şartlarda belki bu ülkenin, belki
değil, bu ülkenin şu anda sigortası. Çünkü bu insanlara, bu
işsizlik ortamında, büyük şehirde, sanayide, bir başka
sektörde istihdam imkânı yaratamadınız, veremediniz. Bizim bu
vesileyle burada ifade ettiğimiz tarım nüfusuyla ilgili konularda
dikkat çektiğimiz husus, tarım nüfusundaki azalmanın çok yüksek
hızda seyretmesidir. Bu, çaresizlik hâlinde bir kaçışı
ifade etmektedir, toprakları terk edişi ifade etmektedir. Buna tedbir
geliştirin, buna çare bulun diye bunları ifade ediyoruz.
Sabrınız
için teşekkür ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ertugay.
Soru-cevap için
Sayın Bulut, Sayın Enöz ve Sayın Çalış sisteme
girmişler.
Buyurunuz
Sayın Bulut.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakanım, zeytinyağına
verdiğiniz 20 kuruş desteğe karşın,
zeytinyağı üreticisi kilosunu 4,5 liradan satmak zorunda ve bu
parayla zeytinyağından para kazanamıyorlar. Domatesi 6
kuruştan sattılar. Dolayısıyla, tarım üreticileri bu
çerçevede önünü göremez hâle geldiler. Tarımı bu anlamda planlayarak
önümüzdeki yıl ülkemizin ihtiyacı kadar ürünün belirli bölgelerde
yetiştirilmesi adına böyle bir planlama yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bulut.
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, bir uluslararası sözleşmeyi görüşsek de sizi
bulmuşken tabii ki tarımın sorunlarıyla ilgili
ihtiyaçlarımızı size bildirmek zorundayız.
Sayın
Bakanım, şimdi mısır üreticilerimiz maalesef çok kötü
durumda. Ben de Manisada mısır üretimi yapan bir kişiyim. Geçen
yıl mısır hasat mevsiminde 420 bin liradan
satılmıştı mısırlarımız. Bu sene ise
gidin bakın, ki hasat mevsimi de birkaç ay geçti öyle olmasına
rağmen, şu anda 380 bin lira mısırın kilosu.
Değerli Bakanım, vermiş olduğunuz 4 yeni kuruş prim
maalesef telafi edici olmaktan çok uzak. Temel girdilerin ne kadar
yükseldiğini siz bizden iyi biliyorsunuz. Bu bakımdan, bu 4 yeni
kuruş pirimin en azından 8 veya 9 yeni kuruşa çıkartılması
noktasında bir çalışmanız var mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Enöz.
Sayın
Çalış
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, Anadoluda gittiğimiz yerlerde çiftçilerimiz, doğrudan
gelir desteğinin dekar başına giderek azaltılmasından
şikâyetçiler. 2002 yılı ile 2007 yılını
karşılaştırdığımız zaman dekar
başına verdiğiniz destek nedir? Bunun
azaltılmasının gerekçesi nedir Sayın Bakanım?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çalış.
Sayın Çelik
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakana
benim de bir sorum olacak. Özellikle tohumculuk konusunda Türkiye'nin ciddi
anlamda dışa bağımlı hâle geldiğini,
getirildiğini görüyoruz. Sayın Bakanın bu konuda, tohum
ıslah çalışmaları yönünde acaba bize bir
açıklaması olabilir mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çelik.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Şimdi,
tabii, Değerli Milletvekilimiz zeytinyağıyla ilgili bir konuyu
dile getirdi. Buradaki fiyat ilişkisinden ve acaba bir bölgesel planlama,
ürün planlaması gibi bir şey düşünülüp düşünülmediğini
sordu.
Değerli
arkadaşlar, tabii, biz, ilk defa, Türkiye'de gerçek bir üretim
planlamasının karşılığı olacak şekilde
çok geniş bir çalışma yapıyoruz. Bu, son
aşamasına geldi. Özellikle, Türkiye'de bölgeler itibarıyla,
üretim havzaları itibarıyla, gerek toprak haritaları gerek iklim
verileri gerek ürün deseni gerek sanayi kapasitesi, işleme kapasitesi,
bütün bu faktörlerin hepsini birden değerlendirip buna göre hangi bölgede
en yüksek verimlilikte hangi ürünler yetişir alternatif olarak? Bir tek
ürünle veya iki ürünle sınırlı olmamak kaydıyla en az dört
beş ürünü dikkate alacak şekilde bir çalışma
yapılıyor ve bu tabii çok ayrıntılı, çok detaylı
bir çalışma ve cumhuriyet tarihindeki, tarımla ilgili, bu manada
yapılan en kapsamlı, en geniş, en detaylı
çalışma. Bu, son noktasına geldi. Tamamlandığında
da biz bunu zaten sizlerle, yüce Meclisle ve milletimizle paylaşacağız.
Şimdi,
mısır üretimiyle ilgili Sayın Enözün söylediği husus
Tabii 380 bin diyor. Tabii burada bizim belirlediğimiz bildiğiniz
gibi- bir fiyat var. Şimdi bakın, biz, belirli bir standartta bir
fiyatla alıyoruz. Ne kadar bu? Bunu biliyorsunuz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) 430 bin lira.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) 430
Müsaade edin. 430 bin lira biz fiyatla şu anda alıyoruz. Bugün
itibarıyla da 700 bin tona yakın biz mısır aldık.
Artı
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) 430 bin lira.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Müsaade edin efendim, bu limittir. Hiçbir zaman tarihinde
Yani bütün
mısırlar, Türkiyedeki ne kadar mısır varsa hepsi 430 bin
liradan olacak
Böyle bir şey olur mu?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) 430 bine gitmiyor.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Yani
böyle bir şey hiçbir zaman hiçbir ürün için olmadı.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bir rakam açıklıyorsunuz ama onun altında
gidiyor.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Olur
mu efendim? Orada bir standart belirlenir, o standart temeldir, o standarda
göre fiyat belirlenir ve o standartla ödenir.
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Sayın Bakanım, Toprak Mahsulleri Ofisi hepsini
almıyor mısırın.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Artı, 40 bin lira da biz prim veriyoruz. Dolayısıyla, 470 bin
liraya, bu, karşılık gelen bir ödeme.
Sayın
Çalış, yine DGD giderek azaltılıyor. diyor.
Sayın
Çalış, Türkiyede biz hükûmete geldiğimiz zaman sadece
doğrudan gelir desteği ödeniyordu; 83 milyon lira
hayvancılık ve yem bitkileri desteği ödeniyordu ve 186 milyon da
prim ödemesi vardı. Yani yağlı tohum, pamuk vesaire. Hani
sık sık söyleniyor ya, işte, pamuk öldü, bitti vesaire. Bunun
dışında, bir de 42 milyon lira çay desteği veriliyordu.
Türkiyede bundan başka destek yoktu. Yani doğrudan gelir
desteği, hayvancılık desteği ki çok cüzi bir şey,
yüzde 4,4ü bunun, çay desteği, o da bunun yüzde 2si oranında ve
prim ödemesi 186 milyon. Şimdi, biz bunları, üretimi,
verimliliği artıracak şekilde hem yeni teknolojiler hem
altyapı hem girdi desteği
Mesela bunlara girdi desteği diye bir
destek yoktu, 2003te biz başlattık. Yani mazottan şikâyet
ediyoruz sürekli. O zaman mazot fiyatları artmıyor muydu?
Artıyordu. Gübre fiyatları artmıyor muydu? Artıyordu.
Faizler yüzde 59 değil miydi? Yüzde 59du. Ama her sene artmasına
rağmen sadece o dönem doğrudan gelir desteği ödeniyordu. Bugün
öyle bir şey yok. Bugün hem girdi destekleri sağlanıyor hem
diğer
Mesela prim 1,2 milyar YTLye çıktı.
Hayvancılık yüzde 4,4ten yüzde 24e çıktı. Türkiyede
hayvancılık üvey evlattı tarım içerisinde. Bunların
hepsi detaylı bir şekilde artırıldı. Onun için biz
şunu söyledik
Zaten bizim Hükûmet Programımızda da var ve millet
de bize bunun için oy verdi. O politikayı biz baştan söyledik, dedik
ki: Biz geldiğimizde halkın tarla parası diye
nitelendirdiği desteği -yani doğrudan gelir desteğini- biz
kaldıracağız, ürüne destek vereceğiz. Ve dediğimizi
de yaptık, sözümüzü de tuttuk. Onun için doğrudan gelir
desteğini kaldırdık.
Tohumculukla
ilgili olarak da Sayın Çelikin sorusu
Tabii Türkiyede tohumculuk
faaliyeti de gerçekte geriye gitmiyor, aksine ileriye gidiyor. Bunu her türlü,
gerek sebze tohumunda gerek hububat tohumluğunda gerekse diğer
alanlarda
Türkiye'nin dışa bağımlılığı
giderek azalıyor. Örneğin daha önceden, mesela 2004 yılında
biz kanunu çıkardığımızda yüzde 90
oranındaydı Türkiye'nin hibrit sebze tohumunda dışa
bağımlılığı. Bugün içeriden tedarik edilen kısmı
yüzde 25 yani uyguladığımız projeyle ve bu, 2010, 2011
yılında yüzde 50, yüzde 60 seviyesine çıkacak çünkü bu bir
yılda yapılacak bir şey değil; bir yıldan çok fazla;
üç yıl, dört yıl, beş yıl süren çalışmalar.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.
2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3ncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
3üncü madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına söz yok.
Soru-cevap
kısmına geçiyoruz.
Sayın
Işık, buyurunuz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Bakanlar Kurulu üyelerinden milletin size yüzde 47 oy
verdiğini en fazla dile getiren Bakan sizsiniz. Hiç çiftçiye gidip sordunuz
mu size onun için mi oy verdi yoksa başka nedenleri var mı? Bu
konudaki tespitinizi söyleyebilir misiniz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Sayın
Coşkun, buyurunuz.
HAKAN COŞKUN
(Osmaniye) Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma
aracılığınızla bir şey sormak istiyorum: 2002
yılında doğrudan gelir desteği yüzde 85 olarak
uygulanıyordu, diğerleri girdi desteği olarak
uygulanıyordu. Şu an Sayın Bakanım, enflasyon oranında
artırsaydınız bunu, 35 bin YTL doğrudan gelir desteği
vermek zorunda kalıyordunuz, bunun miktarı da 7,7 milyar YTLydi,
yüzde 85 olacaktı. 7,7 milyar YTLden şu an fazla mı destek
veriyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Coşkun.
Sayın
Tankut, son
YILMAZ TANKUT
(Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, 2002 yılında çiftçimiz
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tankut.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Önce şunu
söyleyeyim: Tabii yüzde 47yi en çok söyleyen ben değilim ama
varsayın ki benim, ben bir Hükûmet üyesiyim ve bununla iftihar ediyorum.
Evet, partimiz yüzde 47 oy aldı ve inşallah, dönem sonunda bunun
doğru olduğunu hep beraber anlayacağız yani onu başka
partilerle karıştırmayın.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Düşerse ne yapacaksınız?
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Düşerse ne olacak?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) O,
milletin takdiridir. Milletin takdirine denecek hiçbir şey yok.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - O zaman nasıl izah edeceksiniz?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Biz
demokrasiye inanıyoruz, milletin takdiri neyse o olur.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakanım, o zaman
politikalarınızın yanlış olduğunu göreceğiz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Değerli milletvekilleri, tabii, doğrudan gelir desteğinin
İşte, yüzde 85 oranında bir hesap yapıldı,
doğrusu bu hesaba ben katılmıyorum. Yalnız size bir
şey söyleyeyim: Cari fiyatlarla bizim tarımsal desteklerde yaptığımız
artış yüzde 206, dolar bazında yüzde 265 ve sabit fiyatlarla da,
1994 fiyatlarıyla da yüzde 54,2 ortalama bizim
artışımız.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Eker.
3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Arasında Orta Asya Alt Bölge
Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama
sonucu:
Oy
sayısı: 242
Kabul: 239
Ret: 3(x)
Tasarı
böylece kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Çalışma
süremizin sonuna geldiğimiz için, alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve tekliflerini görüşmek üzere, 3 Aralık 2008
Çarşamba günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.51
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.