DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 34
28inci Birleşim
16 Aralık 2008 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312)
2.- 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313)
IV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, avukatlık hizmeti
alımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal Unakıtanın cevabı (7/4700) Ek Cevap
2.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, Kuran kurslarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlunun cevabı (7/4771)
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, bir sulama barajının etkin
kullanımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/4773)
4.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, Menderes ilçesindeki orman yangınına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/4791)
5.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, sarımsak üreticilerinin
sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/4802)
6.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, Silivri Cezaevi kanalizasyonunun
oluşturduğu çevre sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/4821)
7.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, Eğitim-Sen
üyelerine baskı yapıldığı iddialarına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
cevabı (7/4877)
8.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Karadağdaki bir okul yapımına
para yardımı yapıldığı iddiasına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
cevabı (7/4878)
9.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, disiplin cezası alan bir lise müdürü
ve öğretmenin görev yerinin değiştirilmemesine ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/4881)
10.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Gemlikteki bir lisenin yönetimine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
cevabı (7/4884)
11.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, üniversite öğrencilerinin barınma
ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
cevabı (7/4938)
12.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, emeklilerin ekonomik
durumlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/4959)
13.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bir derneğin denetimine ilişkin
Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın cevabı (7/4963)
14.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi
bünyesinde işsiz kalan işçi ve şoförlere ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/4990)
15.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Osmaniyede kurulacak çimento
fabrikasının çevreye etkilerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/4999)
16.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bursada 1999 yılındaki depremden
etkilenen okulların durumuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/5065)
17.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, öğretim yılına
hazırlık ödeneği ödemelerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelikin cevabı (7/5070)
18.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, bir Anadolu lisesinin yatılı
kontenjanına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/5071)
19.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, transgenik mısır tüketiminin
doğurduğu riske ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağın cevabı (7/5092)
20.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, ekonomideki gelişmelere
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/5118)
21.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebinin, bir derneğin denetimine ilişkin
Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın cevabı (7/5125)
22.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, Bursadaki servis plakası tahdidine
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın
cevabı (7/5160)
23.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Gürpınardaki bazı köylerin çeşitli
sorunlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın cevabı (7/5167)
24.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, öğrenci yurtlarının denetimine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
cevabı (7/5176)
25.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, yüksek öğrenimdeki yurt ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
cevabı (7/5177)
26.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahandaki öğretmen
açığına ve bazı çalışmalara ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/5180)
27.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, Almanyadaki bir dernekle ilgili
dava çerçevesindeki bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati
Yazıcının cevabı (7/5198)
28.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Erzurum Büyükşehir Belediyesinin
tanıtım ve reklam giderlerine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/5236)
29.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Erzurum Büyükşehir Belediyesinin
borçlarına ve borçlanma giderlerine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/5254)
30.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvelin, Sakarya Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ve
borçlanma giderlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın cevabı (7/5257)
31.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Ertenin, kızının bir şirketteki
konumuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı (7/5265)
32.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Devlet parasız
yatılılık hakkı kazanan öğrencilere ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/5272)
33.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, bir padişahın resminin bir
okula asılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelikin cevabı (7/5273)
34.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, bir öğrencinin
yatılı okula yerleştirilmesindeki soruna ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/5275)
35.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, çiftçi kayıt sistemindeki kayıt
ücretleriyle ilgili bazı iddialara,
- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumuna yapılan proje ve faaliyet
başvurularına,
- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, kuraklık desteğine,
- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, haşhaş üretimine ve TMO Afyon eski Bölge
Müdürüne,
- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, TMOnun
Bartında fındık alımı yapmamasına,
- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, TMOnun fındık alımlarına
ve depo kiralamalarına,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/5277), (7/5278), (7/5279), (7/5280), (7/5281), (7/5282)
36.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, Balıkesirde
gerçekleştirilen TOKİ projelerine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçekin cevabı (7/5299)
37.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, kot taşlamada
çalışan işçilerin sorunlarına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/5315)
38.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, teknolojik atıkların bertarafına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/5317)
39.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkayanın, Kocaeli-Uzunçiftlik beldesinde kurulacak
olan demir-çelik fabrikasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/5318)
40.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Kırklareli Valiliğine
alınan makam araçlarına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/5332)
41.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, bir derneğe yapılan yardımlara
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı (7/5342)
42.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam'ın, Ege Bölgesinde pamuk
tarımının desteklenmesine,
- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, tarım sektöründeki küçülmeye ve
tarımsal üretimin desteklenmesine,
- Mersin
Milletvekili Vahap Seçerin, ithal süt ürünlerinde melamin maddesi kontrolüne
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/5351), (7/5352), (7/5353)
43.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, basında çıkan bir
toplantıdaki konuya ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/5374)
44.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındırın, bir üniversite hastanesinde
temizlik işçilerine yönelik uygulamalara ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/5377)
45.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, Sosyal Güvenlik Kurumunun bir
tebliğine ve bilgi güvenliğine ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/5379)
46.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, Karacabeydeki bir mevkiden deniz kumu
çıkarılmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/5380)
47.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepenin, Afyonkarahisarın
şebeke suyunun kalitesine ve bir baraj yapımına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/5381)
48.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Orhangazide kurulacak katı atık
tesisinin muhtemel etkilerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/5382)
49.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, yurt
dışındaki mevduatın
ülkeye çekilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/5414)
50.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, Adanada krizden etkilenen esnafa
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/5440)
51.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, vakıf ve derneklere yurt
dışından yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından Hayati
Yazıcının cevabı (7/5442)
52.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, tayin edilen sendika yöneticilerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelikin cevabı (7/5444)
53.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, tekstil sektöründeki sorunlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayanın cevabı (7/5449)
54.- Antalya Milletvekili
Tayfur Sünerin, TOKİnin güvenlik görevlilerine öncelik vermesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/5450)
55.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, SGK ile ilişiğini kesen özel hastanelere
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/5455)
56.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, gözlük ve çerçeve bedellerindeki uygulamalara
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/5456)
57.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirneli çiftçilerin bazı
sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/5524)
58.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Niksar Organize Sanayi Bölgesinin
tamamlanmasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayanın cevabı (7/5553)
59.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, Alevilerle ilgili
konuşmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlunun cevabı (7/5714)
60.- İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, güvenlik kameralarına ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı
(7/5963)
61.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepenin, güvenlik kameralarına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat
Pakdilin cevabı (7/5964)
62.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, TBMM eski başkanlarına araç ve koruma
tahsisine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Nevzat Pakdilin cevabı (7/6001)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00te açılarak iki oturum yaptı.
Yapılan
yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı
bulunmadığı anlaşıldığından;
16 Aralık
2008 Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00de toplanmak
üzere, birleşime 14.14te son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Harun
TÜFEKCİ Canan
CANDEMİR ÇELİK
Konya Bursa
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 35
II.- GELEN KÂĞITLAR
15 Aralık 2008 Pazartesi
Tezkereler
1.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binicinin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/618) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.12.2008)
2.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türkün Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/619) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2008)
3.- Mardin
Milletvekili Emine Aynanın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/620) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2008)
4.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/621) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2008)
5.- Mardin
Milletvekili Emine Aynanın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/622) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2008)
6.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/623) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.12.2008)
7.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/624) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.12.2008)
8.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/625) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.12.2008)
9.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/626) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2008)
10.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/627) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.12.2008)
11.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/628) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.12.2008)
12.- Yalova
Milletvekili İlhan Evcinin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/629) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2008)
Sözlü
Soru Önergeleri
1.-Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, Batmandaki su sorununa
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1090)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
2.-Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, çiftçilerin sulamada kullanılan
elektrik borçlarına ödeme kolaylığı sağlanmasına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1091) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
3.-Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, kadın istihdamına yönelik
projelere ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) sözlü soru
önergesi (6/1092) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
4.-Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalyada kilim
dokumacılığının canlandırılmasına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1093)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
5.-Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, Gaziantepte tarımın
geliştirilmesine yönelik projelere ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1094)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
6.-Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, bazı sivil toplum kuruluşlarına
yönelik yaptırımlara ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1095) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/11/2008)
7.-Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, Zorunlu Okul Öncesi Eğitim Projesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1096)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
8.-Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, öğretmenlerin özlük
haklarının iyileştirilmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1097) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/11/2008)
9.-Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, madencilik sektörünün
desteklenmesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1098) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/11/2008)
10.-Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, jeoloji mühendislerinin
istihdamına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1099)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
11.-Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaa-Reşadiye yolunun bölünmüş
yol yapılıp yapılmayacağına ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1100)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2008)
12.-Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Türk Telekom personelinin diğer
kurumlara nakline ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu)
sözlü soru önergesi (6/1101) (Başkanlığa geliş tarihi:
20/11/2008)
13.-Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Ankara-Samsun arasındaki yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1102) (Başkanlığa geliş tarihi:
20/11/2008)
14.-Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaa-Amasya arasındaki yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1103) (Başkanlığa geliş tarihi:
20/11/2008)
15.-Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, liselerde bazı derslerin verilmesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1104)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2008)
16.-Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Habur Gümrük Kapısındaki araç
kuyruğuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Hayati Yazıcı) sözlü soru önergesi
(6/1105) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2008)
17.-Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki OSBlerin çevre denetimine
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1106)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
18.-Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatdaki OSBlerde çevre birimi
kurulmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1107) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
19.-Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, suçluluğun önlenmesine yönelik sosyal
projelere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1108) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
20.-Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, okulların ödeneğine ve
katkı payı taleplerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1109) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/11/2008)
21.-Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, imalat sanayine yönelik tedbirlere
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1110)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
22.-Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, arabuluculuk girişimlerine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1111)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
23.-Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, tekstil sanayinin desteklenmesine
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1112)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
24.-Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, tekstil ve hazır giyim
sektörünün sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1113) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/11/2008)
25.-Karaman Milletvekili
Hasan Çalışın, şoför ve nakliyecilerden istenen belgelere
ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1114)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
26.-Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, hazır kıyma
satışına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1115) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/11/2008)
27.-Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, bir baraj projesine ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1116)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
28.-Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, sosyal yardıma konu kömürlerin
torba alımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Hayati Yazıcı) sözlü soru önergesi
(6/1117) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.-Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonunun kullanımına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5888)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
2.-İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, işsizliğe yönelik önlemlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5889)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
3.-Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, küçükbaş hayvan
yetiştiriciliğinin desteklenmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5890) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/11/2008)
4.-Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, bir TOKİ projesindeki yüklenici firmanın
yükümlülüklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5891) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
5.-Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Başbakanlık akreditasyonu
verilen ve iptal edilen gazetecilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5892) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/11/2008)
6.-Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, okulların su ve elektriklerinin
kesilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5893) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2008)
7.-İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, İstanbulda muhtaçlara yapılan
yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5894) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2008)
8.-Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, TRTde sunucu ve yorumculara ödenen
ücretler ile yayın alımlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5895) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/11/2008)
9.-Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, kriz sonucu artan işsizliğe
karşı alınan önlemlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5896) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/11/2008)
10.-Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, Yüksek Denetleme Kurulunun TRT raporundaki
bazı hususlara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5897) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2008)
11.-Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, TRTnin program, film ve dizi
alımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5898) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2008)
12.-İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, Roj Tvnin kapatılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5899)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
13.-İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mertin, Vakıfbanka ait bir tesisin tadilatına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5900)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
14.-Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, doğalgaz zammına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5901)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
15.-Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, ödenek üstü harcamalara ve menkul varlıklar
hesabına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5902) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
16.-Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyaman ve GAP Bölgesindeki
işsizliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5903) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
17.-Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Kızılay Çapa Kan Merkezinde
işten çıkarılan personele ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5904) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/11/2008)
18.-Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Aile Şurasında
yaptığı bir konuşmaya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5905) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/11/2008)
19.-Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğlukun, Abdullah Öcalanın cezaevindeki
durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5906)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
20.-Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Adli Tıp Kurumunun bir raporuna
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5907)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
21.-Ordu
Milletvekili Rahmi Günerin, Ordu Adliyesindeki bazı sorunlara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5908)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
22.-Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, bir termik santralin çevreye etkilerine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5909) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
23.-İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, Karaburun İlçesine su
sağlayacak gölete ve sahildeki kirliliğe ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5910)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
24.-Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, bir HES inşasındaki çevre
güvenliği sorunlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5911) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/11/2008)
25.-Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazarın, İskenderun Körfezindeki
kirliliğe ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5912) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/11/2008)
26.-Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, reel sektörün kredilendirilmesine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5913) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/11/2008)
27.-Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, banka borcu nedeniyle icra takibine
uğrayanlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/5914) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2008)
28.-İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, yabancı iştirakli bankalarca
reel sektöre verilen kredilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/5915) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
29.-Adana Milletvekili
Hulusi Güvelin, İMKBde yabancıların gerçekleştirdiği
işlemlere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/5916) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
30.-Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonuna ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı)
yazılı soru önergesi (7/5917) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/11/2008)
31.-Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisa Vakıflar Şube
Müdürlüğünün kaldırılmasına ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı)
yazılı soru önergesi (7/5918) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/11/2008)
32.-Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, bir termik santralin yol açtığı
çevre sorunlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5919) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/11/2008)
33.-Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, ABnin bor madeniyle ilgili bir
kararına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5920) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/11/2008)
34.-Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, bazı olaylarda
gözaltına alınan ve tutuklanan çocuklara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5921)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
35.-Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının, Konyada Büyükşehir Belediyesi
ve bazı belediyeler tarafından kurulan şirketlere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5922)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
36.-Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, haklarında inceleme ve soruşturma yapılan
belediye başkanlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5923) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/11/2008)
37.-Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Teftiş Kurulunun belediye şirket ve
işletmelerini denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5924) (Başkanlığa geliş tarihi:
20/11/2008)
38.-İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, Aliağa Belediyesindeki bir yolsuzluk
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5925) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/11/2008)
39.-Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolatın, Almanyadan iadesi talep edilen bazı
sanıklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5926) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
40.-Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, özelleştirme sonucu nakledilen
atıl işçilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5927) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/11/2008)
41.-Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, ekonomik krize yönelik tedbirlere ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5928)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
42.-İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, öğretmenlerin özlük
haklarının iyileştirilmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5929)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
43.-İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5930) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
44.-Hatay
Milletvekili Fuat Çayın, bazı imamların ders vermekle
görevlendirildiği iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5931) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/11/2008)
45.-Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahan Üniversitesine arsa ve bina temin
edilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5932) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
46.-Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, özel sağlık
kuruluşlarındaki işten çıkarmalara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5933)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
47.-Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, hastalardan alınan katkı
payına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5934) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
48.-Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, bir köydeki sağlık
ocağının durumuna ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5935) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/11/2008)
49.-Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki hastanelerin ihalelerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5936)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
50.-Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki hastanelere atanan başhekimlere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5937) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
51.-İstanbul
Milletvekili Şinasi Öktemin, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununun uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5938)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
52.-Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, yaş sebze ve meyve ihracatındaki
sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5939) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/11/2008)
53.-Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, tütüne yapılan desteklemelere ve
Alternatif Ürün Projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5940)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
54.-Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, muz üreticilerinin sorunlarına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5941) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
55.-İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, İzmirde küçükbaş hayvan
yetiştiriciliğinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5942)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
56.-Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, çiftçilerin kredilendirilmesine ve
buğday desteklemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5943)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
57.-Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, Batmandaki bazı
yolların ve bir köprünün yapımına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5944)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
58.-Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Kars ilindeki karayolları
teşkilatına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5945) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/11/2008)
59.-Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Balıkesir-Bandırma-Susurluk
bölünmüş yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5946) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/11/2008)
60.-Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, havaalanlarındaki bazı pano ve
broşürlere ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5947) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/11/2008)
61.-İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, İzmirle ilgili bazı
ulaşım projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5948) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/11/2008)
62.-Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Nilüfer Spor Kompleksinin tamamlanmasına
ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu)
yazılı soru önergesi (7/5949) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/11/2008)
63.-Konya
Milletvekili Atilla Kartın, bir Müsteşar
Yardımcısının sahte belge düzenlediği iddiasına
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5950) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/11/2008)
64.-Mersin
Milletvekili Behiç Kılıçın, işsizlere ve
İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5951)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
65.-Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, uzman jandarmaların özlük
haklarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5952) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2008)
66.-Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, sebze ve meyve ticaretindeki bir
düzenlemeye ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5953) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/11/2008)
67.-İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, basında yer alan bir
açıklamasına ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5954) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/11/2008)
68.-İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, engellilerin opera ve tiyatro
binalarından daha rahat yararlanmalarını sağlayacak
düzenlemelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5955) (Başkanlığa geliş tarihi:
20/11/2008)
69.-Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındırın, öldürülen bir kadına
ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru
önergesi (7/5956) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/11/2008)
70.-Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolatın, kamu çalışanlarına toplu
sözleşme hakkı tanınmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5957) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/11/2008)
71.-İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, kamu görevlilerine toplu sözleşme
hakkı tanınmasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5958) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/11/2008)
72.-Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, Jandarma
Teşkilatının idari konumuna ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5959) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/11/2008)
73.-Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdalın, yargılama izni verilen bir
kişi hakkında söylediği iddia edilen sözlere ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5960)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2008)
74.-İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Bağdatta yapılan bir
toplantıya ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5961) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/11/2008)
75.-Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Jandarma bölgesindeki okulların
güvenliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5962) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2008)
76.-İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, güvenlik kameralarına ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi
(7/5963) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/11/2008)
77.-Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepenin, güvenlik kameralarına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/5964) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2008)
78.-İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, soru önergelerine ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/5965)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2008)
79.-İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, enerji
zamlarına ve esnafın desteklenmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5966) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/11/2008)
80.-Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, şiddet mağduru kadınlara
yönelik çalışmalara ve bir sığınma evine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5967)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2008)
81.-Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin, şehit çocuklarının
istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5968) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2008)
82.-İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, yardım kömürü
dağıtımına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5969) (Başkanlığa geliş tarihi:
24/11/2008)
83.-İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, izleme ölçümleriyle ilgili bir iddiaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5970)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2008)
84.-Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, IMF ile kredi görüşmelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5971)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
85.-Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, Habur Sınır Kapısındaki
yoğunluğa ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5972) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
86.-Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, şiddet mağduru kadınlara
yönelik çalışmalara ve bir sığınma evine ilişkin
Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/5973)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2008)
87.-Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, kadın sığınma
evlerine ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı
soru önergesi (7/5974) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/11/2008)
88.-Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Türkiye Kömür İşletmeleri
ve Türkiye Taşkömürü Kurumlarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5975)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
89.-Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Seyitömer ve Garp Linyitleri
İşletmelerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5976) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/11/2008)
90.-İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, Karaköy İskelesinin batmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5977) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2008)
91.-Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, şiddet mağduru kadınlara
yönelik çalışmalara ve bir sığınma evine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5978)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2008)
92.-Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir mahallenin köy statüsüne dönme talebine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5979) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2008)
93.-İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, Muş İl Özel İdaresindeki atamalara
ve KÖYDES projelerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5980) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/11/2008)
94.-Mersin
Milletvekili Kadir Uralın, muhtarların özlük haklarının
iyileştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5981) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/11/2008)
95.-Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateşin, AK PARTİ
Genel Merkezine atık su bedeli fatura edilmediği
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5982) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/11/2008)
96.-Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Ankaradaki hava kalitesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5983)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
97.-Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaşın, özelleştirme sonucu geçici
personel statüsüne aktarılan personelin durumuna ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5984)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
98.-Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asilin, Bilkent Üniversitesi
çalışanlarından kesilen gelir vergisine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5985)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
99.-İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, öğretmenlerin
ve ilköğretim müfettişlerinin özlük haklarının
iyileştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5986) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/11/2008)
100.-Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaşın, bir okuldaki baskı ve
şiddet iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5987) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/11/2008)
101.-Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, şeflerin özlük haklarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5988) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
102.-Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, ilköğretim müfettişlerinin
özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5989) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/11/2008)
103.-Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, akademik personelin ve üniversite
çalışanlarının özlük haklarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5990)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
104.-Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, öğretmen atamalarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5991) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
105.-Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaşın, Diyarbakır Devlet
Hastanesinin taşınmasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5992)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
106.-Mersin
Milletvekili Kadir Uralın, Mut Devlet Hastanesindeki doktor
açığına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5993) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/11/2008)
107.-Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Cansuyu Kredisinden faydalanamayan
işletmelere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5994) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/11/2008)
108.-Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizlide reel sektörün desteklenmesine
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5995) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
109.-Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaşın, bir askeri helikopterin
kullanımıyla ilgili habere ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5996) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/11/2008)
110.-Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Almanyadaki Türk işçileri ekonomik
krizden koruyacak tedbirlere ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said
Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/5997)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
111.-Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Karsta yapılması
düşünülen cezaevine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5998) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/11/2008)
112.-Mersin
Milletvekili Kadir Uralın, sözleşmeli personelin atama ve yer
değiştirmelerine ilişkin Devlet Bakanından (Murat
Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/5999)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
113.-Mersin
Milletvekili Kadir Uralın, bazı aylık bağlama ve emeklilik
işlemlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6000)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2008)
114.-Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, TBMM eski
başkanlarına araç ve koruma tahsisine ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/6001)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6/11/2008)
16 Aralık 2008 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Köksal TOPTAN
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatoş GÜRKAN
(Adana)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız.
III.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri
1.- 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312) (x)
2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
raporları 312 ve 313 sıra sayılarıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi bütçe
kanunu tasarılarının sunuş konuşmasını
yapmak üzere Hükûmete söz vereceğim.
Maliye
Bakanı Sayın Kemal Unakıtan, buyurunuz efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
17 Ekim 2008
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmeleri yoğun bir çalışmayla tamamlanmıştır.
Öncelikle, yaptıkları katkılar için Plan ve Bütçe Komisyonunun
Değerli Başkan ve üyelerine, bu sürece önemli katkılarda bulunan
bakan arkadaşlarıma ve kamu idarelerinin temsilcilerine teşekkür
ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde gelir
artırıcı, harcama azaltıcı politikalar ile birlikte
gerçekleştirilen yapısal reformlar bütçe disiplinini
sağladı. 2009 yılı bütçesini hazırlarken eğitim,
sağlık, sosyal nitelikli ve bölgesel gelişmişlik
farklarının azaltılmasına yönelik harcamalara öncelik
verdik. Bu bütçeyle, küresel mali krize karşı ekonomimizin
dayanıklılığının
artırılmasını, vatandaşlarımızın hayat
kalitesinin yükseltilmesini ve beşerî sermayenin niteliklerinin
geliştirilmesini amaçlıyoruz. Bugüne kadar
uyguladığımız bütçe politikaları ve mali disiplin,
köklü yapısal reformlar ve özelleştirmeler temel
politikalarımız oldu.
(x)
312, 313 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri
tutanağa eklidir.
Değerli
Başkan, sayın milletvekilleri; dünya, 1929 büyük ekonomik
bunalımından sonraki en büyük krizi yaşıyor.
Bildiğiniz gibi bu kriz ABDde konut piyasasındaki kredilerden
başladı, sonra Avrupa ülkelerinde etkisini gösterdi, ardından
dünyadaki tüm ülkelere yayıldı, reel ekonomileri olumsuz etkiledi.
Gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş tüm ülkeler
krizden etkileniyor yani bu krizden tüm dünya nasibini alıyor. Bundan
kaçış yok. Etkilenmemek diye bir şey söz konusu değil, az
veya çok herkes etkileniyor, bütün ülkeler etkileniyor.
Bu kriz dünya
ekonomik sistemini de derinden etkiliyor. Dünyada talep düşüyor, özel
tüketim daralıyor, dış ticaret yavaşlıyor. Dünya
ekonomileri gittikçe küçülüyor, resesyona giriyor.
Şimdi, bu
resesyon lafı çok konuşuluyor. Herkes bir resesyondur tutturmuş,
bilen de konuşuyor bilmeyen de konuşuyor. Resesyon ne demek?
Resesyon: Bir ülke iki çeyrek üst üste daralırsa yani küçülürse o ülkede
resesyon var demektir. Teknik tabiri bu bunun.
Şimdi,
dünyanın büyük ekonomileri arka arkaya resesyona giriyor, yani iki çeyrek
üst üste küçülmüş durumda. Bunların başında Japonya
Japonyanın ne güçlü bir ekonomiye sahip olduğunu hepimiz biliyoruz.
Japonya gibi büyük bir ekonomi resesyona girmiş durumda. Resmen iki
çeyrektir daraldığından dolayı resesyona girmiş durumda
değerli arkadaşlar. Amerika Birleşik Devletleri üçüncü çeyrekte
yüzde 0,5 küçüldü, dördüncü çeyrekte de küçüldüğü zaman Amerika da
resesyonda demektir. Avro kullanan on beş Avrupa ülkesi ardı
ardına iki çeyrek yüzde 0,2 küçüldü. Avrupanın o deve dişi gibi
ülkeleri, İngilteresi, Fransası, Almanyası,
İtalyası, diğer ülkeleri falan arka arkaya küçülüyorlar. Yani
şimdi size söyleyeyim, Estonya birinci çeyrekte yüzde 0,9; ikinci çeyrekte
0,8; üçüncü çeyrekte yüzde 1; İsveç ikinci ve üçüncü çeyrekte arka arkaya
yüzde 1; İtalya, ikinci çeyrekte yüzde 0,4; üçüncü çeyrekte yüzde 0,5;
Letonya ve diğer ülkeler arka arkaya resesyona girdiler, Avrupa ülkeleri.
Demek ki
değerli arkadaşlar, bu kriz dünyanın bir krizi, küresel bir kriz
ve bu küresel kriz de dünyadaki global ekonomiyle entegre olmuş bütün
ülkeleri vuruyor, başta gelişmiş ülkeleri. Amerika Birleşik
Devletleri, dünyanın en gelişmiş ekonomisine sahip bir ülke ve
en büyük sıkıntıyı onlar yaşıyorlar ve arka
arkaya bankaları batıyor, sigorta şirketleri batıyor ve
şimdi reel sektöre sıçradı, reel sektörde de bir sürü kurtarma
operasyonlarını görüyoruz. Yani bu krizi buna göre yorumlamamız
lazım.
Dünyadaki bütün
bu kriz, herkesi vurduğu gibi Türkiyeyi de tesiri altına
alıyor. Şimdi, dünyanın bu krizinden siyasi rant
çıkartmanın âlemi yok. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum. Bu
krizlere dünyanın yüz yılda bir yaşadığı
krizler deniyor. Bunlardan kalkıp da
Öyle şeyler oluyor ki
Türkiyedeki bazı ekonomik göstergelerin iyi olmamasını
sevinerek verenler var. Yani ben bunlara hayret ediyorum, sanki Türkiye
gemisinin içinde değil bunlar. Ya, bu, bütün dünyayı etkiliyor, bütün
dünyayı kasıp kavuruyor. Bizim ülkemizi en az şekilde
etkileyebilmesi için biz de Hükûmet olarak her türlü önlemi almaya gayret
ediyoruz ve gece gündüz bunları takip ediyoruz, büyük bir hassasiyetle de
takip ediyoruz.
Şimdi, bu,
dünyadaki ticaret hacmini de daraltıyor. Bakınız Dünya
Bankası, 2007 yılında yüzde 7,5 olan dünya ticaret hacminin
büyümesinin 2008de yüzde 6,2 olacağını söylüyor, önümüzdeki
yıl ise bunu yüzde 2,1 daraltıyor; nereden nereye indiriyor.
Uluslararası
kuruluşlar da 2009 yılı içinde büyüme tahminlerini düşürdü.
Çünkü bu kriz, değerli arkadaşlar, bakınız, önce ticareti
daraltıyor, dünyadaki ticaretin daralması söz konusudur. Ticaretin
daralması demek reel sektörün büyük ölçüde etkilenmesi demek ve ekonomik
büyümelerin daralması demektir; bütün dünyada ekonomik büyümeler daha az
olacaktır. Hatta, biraz önce söylediğim gibi eksilere iniyor,
daralıyor, büyük ekonomiler daralıyor ve büyüme tahminini Dünya
Bankası geçen hafta yüzde 0,9 olarak açıkladı. Avrupa ülkeleri
yüzde 0,6, OECD ülkeleri ise yüzde 0,3 daralacak diyor. OECDnin otuz tane
üyesi var, hepsi de birbirinden üstün ekonomiler. Japonya, Amerika
Birleşik Devletleri, Fransa, Almanya, İngiltere, hepsi OECDnin
üyesi; Türkiye de bu kuruluşun üyesi ve OECD ülkeleri 0,3 daralacak,
küçülecek diyor, tahminler bu şekilde oluyor.
Bu durumda,
şimdi Türkiye'nin durumunu analiz edersek bir bütün içerisinde analiz
etmemiz lazım, buna göre değerlendirmeleri yapmamız lazım.
1929 ekonomik
buhranından beri dünyada böyle bir kriz görülmedi. Tabii, çok uzun
senelerden beri dünyada böyle bir kriz görülmediği için, dünyayı
yöneten büyük ekonomilerde bu krizi yönetme kabiliyetinin zayıflamış
olduğunu düşünüyorum ben. Büyük bir panik içerisine girdi hepsi -evet
büyük ekonomiler ama bunu da söyleyebiliriz yani, gayet rahatlıkla
söyleyebiliriz- ve bu krizi yönetmekte, bana göre, zayıf kalıyorlar.
Bugüne kadar birçok ülke mali önlem paketini ardı ardına
açıkladı. Bu paketlerle, ekonomik daralmanın sona erdirilmesinin
yanı sıra, bozulan dengelerin olumluya çevrilmesi amaçlandı, ama
ne yazık ki şu ana kadar önlemler piyasaları tam olarak sakinleştirmeye
yetmedi. Ekonomilerin olağan işleyişine dönmesi bir tarafa,
krizin giderek derinleşmesi, atılan adımların
etkinliğine ilişkin soru işaretleri yaratıyor.
Şimdi,
Türkiye olarak bizim, dünyanın bu krizine ilgisiz kalmamız mümkün
değildir. Türkiye Birleşmiş Milletlerin bir üyesidir, Türkiye
G-20lerin bir üyesidir, Türkiye OECDnin bir üyesidir. Dolayısıyla,
bu krizin aşılması için bizim de bazı söyleyeceklerimiz var
değerli arkadaşlar. Bunu, Türkiye Cumhuriyetinin Maliye Bakanı
olarak dile getirmek, seslendirmek ve bütün dünyaya da duyurmak istiyorum,
çünkü biz de bir dünya milletiyiz, bizim de bu krizin önlenmesi için fikrî
olarak da olsa katkılarımız olmasını istiyorum.
Şimdi,
birçok önlemler alındı, bu önlemler trilyonlarla doları ifade
ediyor. Bu paralar verildi, veriliyor. Nereye gidiyor bu paralar, nerede? Daha
hâlâ istikrar ve güven sağlanamadı. Demek ki para vermekle bu iş
olmuyor. Bu işte başka tedbirlerin alınması lazım.
Güven ve istikrarı sağlayacak birtakım başka yapısal tedbirlerin
alınması lazım. Bu tedbirler de, şu anda dünyayı bu
duruma getirmiş olan birtakım yanlış sistemin
düzeltilmesinden geçiyor. Yani bu sistemin, mevcut sistemin
değiştirilmesi lazım. Biz bunu öneriyoruz bütün dünyaya, çünkü
bu dünya krizi sona ererse, bütün dünya milletleri bir oh çekecek, bütün dünya
rahata kavuşacak, sıkıntıdan kurtulacak.
Son yıllarda
reel kesim ile finans kesimi arasındaki denge bozuldu. Dünya sisteminden
bahsediyorum değerli arkadaşlar. Sanal finansal varlıkların
piyasa değeri aşırı ölçüde arttı. Bunun için reel ekonomi
ile finans kesimi arasındaki makas mutlaka kapatılmalıdır.
Yaşadığımız bu küresel kriz, üretmekten çok tüketmek
suretiyle sanal finansal varlıklarla ekonominin döndürülemeyeceğini
ve ekonominin iç dengelerini yeniden düşünmemiz gerektiğini bize
gösterdi.
Sonuç olarak, bir
değişimden geçeceğiz. Bu değişim
kaçınılmazdır. Buna herkesin ayak uydurması gerekir. Krizle
mücadelede yüksek tasarruf oranlarıyla desteklenen fiziki ve beşerî
sermaye birikimini artırmak gerekir. Çünkü üretmeden, verimliliği
artırmadan bir ekonominin dönmesi, refahı ve sürdürülebilir
kalkınmayı sağlaması oldukça zordur.
Değerli
arkadaşlar, şimdi Türkiye'nin bu küresel krizin neresinde olduğu
hususu üzerinde biraz durmak istiyorum.
Bugüne kadar
Türkiye kendi içinden çıkan krizlerle uğraştı. Şöyle
bir geriye doğru düşünün, 50lerden bu tarafa doğru alın,
neredeyse her on senede bir -son yıllarda daha da kısa dönemlerde-
kriz çıkmak âdeti vardır Türkiye ekonomisinde. On yılda bir,
hadi bir kriz! Onunla uğraşır durursunuz. Şimdi, bu krizle
uğraşa uğraşa bizim krizle ilgili tecrübelerimiz de
arttı Türkiye olarak. Ama şimdi öyle bir krizle
karşılaştık ki bu kriz Türkiye'nin krizi değil, bu
kriz dünyanın krizi. Kimse burada Türkiye yönetiminden dolayı bu kriz
çıktı diyemez. Kimse böyle bir iddiada da bulunamaz. Bu kriz dünyada
çıktı, dünyanın en gelişmiş ülkelerini çok daha fazla
vuruyor bizden, çok daha fazla etkiliyor. Şimdi, bu kriz, mesela,
Amerikada çıktı, Amerika kötü mü yönetiliyor; İngiltereyi
etkiliyor, kötü mü yönetiliyor İngiltere; Japonya kötü mü yönetiliyor;
Fransa, Almanya kötü mü yönetiliyor? Demek ki bu, yönetim biçiminden daha
ziyade sistemden kaynaklanan bir krizdir, dünyanın krizidir. Türkiye için
de böyle algılanması lazım. Yoksa, Türkiyeyi bu kriz
etkilediği müddetçe Aman, Türkiye şöyle etkilendi, böyle etkilendi.
gibi -sevinerek veya bunu bir siyasi rant hesabı görerek- konuşmalar
gayet yersizdir ve bunları ben, doğrusu, biraz da akıl
dışı görüyorum, böyle şey olmaz.
Ancak, Türkiye,
tabii, bu krize yakalandığı zaman
Biz hazırlıklı
olarak yakalandık, bu krize hazırlıklı olarak
yakalandık. Daha önceden tecrübelerimiz vardı, bu tecrübelerden biz
dersler çıkardık. AK PARTİ hükûmetleri zamanında,
bakın, Türkiye'nin mali dengeleri tesis edildi, bütçe
açıklarında çok düşük noktalara geldik, bankacılık
sektörünü ve döviz rezervlerini güçlendirdik, dalgalı kur rejimini iyi
yönettik, Merkez Bankasının
bağımsızlığını
kurumsallaştırdık, Türk bankacılık sektöründe kurulan
gözetim ve denetim sistemini fevkalade işler hâle getirdik, kamu maliyesi,
sosyal güvenlik, vergi ve daha birçok alanda köklü yapısal reformları
hayata geçirdik ve büyük bir avantaj elde ettik. Bu başarılar
milletimizin güven ve desteğiyle sağlandı.
Türkiye bu
yapısal reformları yapmasaydı, bu değişiklikleri
yapmasaydı, değerli arkadaşlar, ne duruma gelirdik biliyor
musunuz? Hani bir zamanlar Anayasa kitapçığı
atılmıştı, bütün ekonomi altüst olmuştu Türkiyede,
onu biliyorsunuz, hatırlıyorsunuz. İşte, o zamanın
gazeteleri: Bir tarafta Sayın Necdet Sezer, bir tarafta Bülent Ecevit.
Buna hakkınız yok. diyor. Bitirdiler; bir gecede, bir kitapçık
atıldı, Türkiye bitti.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Dün de ayakkabı fırlatıldı Sayın
Bakan!
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi, bu reformları yaptık.
Ben diyorum ki,
ansiklopedi atsanız bir şey olmaz, hiç merak etmeyin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ama eğer
yapmasaydık, beni dinleyin, vallahi, bak, iki sayfa atsanız duman
olurdu, iki sayfa. Şimdi hatırlayın o eski günleri. Bunlar
yapılmadan önce, yani 2000-2001 krizinde ne oldu? Kara Çarşamba
diye bir şey çıktı, gecelik faizler yüzde 7.500e
çıktı. Merkez Bankası bu, gazete haberi- 3,1 milyar dolar
satın aldı. diyor. Bir gecede, değerli arkadaşlar, 8
milyar dolar gitti, Türkiye'nin kamuya yüklediği, halkına
yüklediği bir yüktür bu. İşte bakın, o zamanın
gazeteleri elimde. Kara çarşamba.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Bunlar sizi kurtarmaz.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi
BAŞKAN Bir
dakika Sayın Bakanım.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakanı lütfen dinleyelim. Ayaktaki
arkadaşlarımızın yerine oturmalarını, bir bayram
sonrası, anlıyorum ama olabildiği kadarıyla
arkadaşlarımızın birbirleriyle konuşurken çok
düşük ses tonuyla konuşmalarını rica ediyorum.
Buyurun
Sayın Bakanım.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar, ben
olanları konuştuğum için bunu sükûnetle dinlememizde büyük fayda
var, ama Sayın Başkan, laf atsalar da hiç mühim değil yani, ama
ben yine konuşmamı yaparım.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, yani, Türkiye'nin yapmış olduğu,
2003ten beri yapmakta olduğu yapısal reformların ve ekonomi
politikalarının neticesinde bunları yaşayabiliyoruz. Yani,
bu kriz bizi etkiliyor etkilemesine, esaslı da etkilemeye devam ediyor,
edecek, fakat bizim hazırlıklı olarak bu krize
yakalanmamızın da büyük avantajlarını görüyoruz, onu
söylemek istiyorum.
Şimdi,
bakın, Türkiye 8 milyar doları satmak mecburiyetinde kaldı, ama
şimdi 100 milyon dolarla işi bitirdi. Merkez Bankası 100 milyon
dolar satıverdi, ondan sonra piyasaların ateşini
düşürüverdi.
Ve Türkiye, en
büyük sıkıntısı böyle krizlerde, cari açıklardan
olduğu için ödeme sıkıntılarına düştü eskiden.
Bunu bilirsiniz. Ödeme sıkıntılarına, dış ödeme
sıkıntılarına düştüğü için Türkiyede birçok
yokluk çıktı. Yağ kuyrukları çıktı mı
değerli arkadaşlar, gördü mü Türkiye bu kuyrukları? Gördü. Gaz
kuyruklarını gördü mü? Gördü. Tüp kuyruklarını gördü mü?
Gördü. Türkiye bunları yaşadı, Türkiye bunları biliyor.
Şimdi evvel Allah Boğaz Köprüsü trafikten geçilmiyor. Gece 12de
trafik ha böyle! Bu arabalar böyle çalışıyor.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Dünya değişti Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ne gaz kuyruğu var ne tüp kuyruğu
var ne yağ kuyruğu var. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ben yaşayan birisiyim, ben özel sektörden geliyorum,
damdan düşen birisiyim. Yedek parça bulamadık diye, akaryakıt
bulamadık diye fabrikalarımızı kapattık. Hepimiz bunu
biliyoruz. (Gürültüler)
HASAN MACİT
(İstanbul) Sayın Bakan, bugüne gelin!
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakınız şimdi, bu dünya krizi nasıl bir kriz, onu
söyleyeyim. Komşumuz Rusya. Rusya, petrolü var, kömürleri var, madenleri
var, yani tabii zenginlikleri fazla olan, geniş ve güçlü bir ekonomiye
sahip olan bir ülke. Fakat bu kriz öyle bir etkiledi ki, rubleyi tutabilmek
için piyasalara 161 milyar dolar sürdü. Bakınız 161 milyar dolar.
Daha hâlâ rubleyi tutamadı. Peru diye bir ülke var. Dedi ki: Ben
artık dış borçlarımı ödeyemiyorum.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Onlar şanssız, sizin gibi Maliye Bakanı yok!
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Evet, doğru.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; bakınız Türkiye -dün
açıklandı- 0,5 büyüdü. Oldukça küçük bir büyüme bu. Bu büyüme hiç
kimseyi sevindirmez. Ama şunu bilin ki Türkiye, yirmi yedi çeyrekten beri
devamlı büyüyen bir ülke, yani devamlı büyüyen bir ülke oldu. Bunu
hiçbirimizin unutmaması lazım.
2002
yılında biz iktidara geldik, AK PARTİ Hükûmeti olarak geldik. O
zaman kişi başına düşen gelir 3.517 dolardı.
Şimdi, 2008 yılının sonunda Türkiye'nin kişi başına
düşen millî geliri, dolar artmasına rağmen, 10 bin doların
üzerine çıkıyor, bunu bilin. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
TÜİKin
büyüme rakamlarına inanıyorsunuz da gelir
dağılımındaki rakamlarına niye inanmıyorsunuz?
Hepsine inanın. Bu benim verdiğim, resmî rakamlardır.
Türkiye'nin dokuz
aylık büyümesi yüzde 3 olmuştur. Bakın, bu kadar ülkenin
küçüldüğü, bu kadar büyük ülkelerin ekonomisinin daraldığı,
Japonya ekonomisinin resesyonda olduğu bu dönemde Türkiye'nin yüzde 3
büyümesini, herhâlde, biraz, yani takdirle karşılamak lazım.
Evet, gönlümüz bu
büyümeyi kabul etmiyor ama ne yapalım ki dünyadaki kriz böyle. Dünyada
öyle bir kriz çıkmış ki ben üretiyorum, satacağım,
fakat adamlardaki talep düşmüş; adamların talebi
düşmüş, almakta zorlanıyorlar. Ama buna rağmen bizim
müteşebbisimiz dinamik bir yapıya sahip. Bakınız,
şimdi diyor ki tekstilcilerden birçok kimse: Bizim Avrupadan
siparişimiz arttı. Niye arttı? Artık büyük montanlı
siparişler vermiyorlar. Çindeki Avrupalı alıcılar
yavaş yavaş bu tarafa doğru dönmeye başladı.
Şimdi bunları da fırsata çevirmenin gayretleri içerisinde
olmamız lazım.
Ben
inanıyorum ki Avrupanın en dinamik nüfusu nasıl Türkiyede ise
en dinamik müteşebbisi de Türkiyede. Bu dönemde özel sektörümüzün
inovasyon projelerine önem vermesi icap ediyor ve birçok yeni projelere, yeni
pazarlara yönelmemiz icap ediyor. Nitekim, Sayın
Bakanımızın, dış ticaretten sorumlu Devlet
Bakanımızın önderliğinde her zaman yeni yeni pazarlara
açılıyor ve inanıyorum ki, Türkiye bu krizden de ders alarak ve
faydalanarak çıkacaktır. Evet bu bizi etkileyecek fakat biz bunu
fırsata çevirmenin yolunu bulacağız arkadaşlar.
Şimdi, son
günlerde, değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi petrol
fiyatlarında büyük düşüşler var. Petrol fiyatlarındaki
düşüşler bizim gibi petrol ithal eden ülkeler için sevindirici bir
durum. Petrol üreten ülkeler için sevindirici olmayabilir ama onlar daha önce
sevindiler nasıl olsa biraz da biz sevinelim. Şimdi, bunun neticesi,
değerli arkadaşlar, tabii ticarette de hem ithalatta hem de ihracatta
bir daralma söz konusu. Şimdi, bunları da -hepsini- hesap edecek
olursak, Türkiyede önümüzdeki 2009 yılında enflasyon
bakımından daha düşük bir enflasyonla
karşılaşacağız. Yani enflasyondaki düşme, hatta
enflasyondaki bizim o ideal hedeflerimize varma imkânlarını da belki
görebileceğiz.
Bunun
yanında, daha önce bu kürsüde cari açıklar konusunda çok
eleştirel konuşmalar yapan muhalefet sözcülerini de bir kere daha
burada
Hani, bu sefer onu yapamayacaklar. Neden? Cari açık da düşecek.
Önümüzdeki 2009 yılı hem enflasyonun düştüğü hem cari
açıkların düştüğü bir yıl olacak Türkiye için. Tabii
böyle olacak. Buna karşılık da büyüme rakamları Türkiyede
eskisi gibi olmayacak. Türkiye, biliyorsunuz, son dört beş yıldan
beri OECD ülkelerinin en hızlı büyüyen ülkesi olmuştur.
Dolayısıyla, bu hızlı büyümeye alışık
olduğu için Türkiye onları göremeyecek ama Türkiyede de resesyon
diye bir şey söz konusu değildir. Bunu da belirtmek istiyorum.
Şimdi,
Türkiye, değerli arkadaşlar, bu cari açıkların küçülmesi ve
enflasyonun düşmesini kalıcı bir hâle getirebilirse işte bu
krizden istifade ederek, bu krizi fırsata dönüştürerek
çıkacaktır. Bu nasıl olur? Biz Türkiye olarak, hepinizin
bildiği gibi, ara malları ithalatını fazla yapan bir
ülkeyiz. Ara mallarını, bu dövizin arttığı, Türk
lirasının değer kaybettiği, efendime söyleyeyim, petrol
fiyatlarının düştüğü bu dönemde ara malları üretimini
Türkiyede yapma başarısını gösterebilirse işte o
zaman Türkiye cari açığı kalıcı olarak
düşürmüş olur. Bu da Türkiye için büyük bir imkândır, büyük bir
fırsattır.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu krizlerin konuşulduğu sıralarda
ben cari açık sorununa ve Türkiyenin tarihsel sorununa değişik
bir şekilde yaklaşmak istiyorum. Burayı da, bu
konuşmamı da, bu sözlerimi de dikkatle takip etmenizi rica ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyenin uzun yıllardan beri
yaşadığı yapısal bir sorun var. Bu sorun
tasarrufların yetersizliği sorunudur. Şimdi, tasarruflar
Türkiyede çok düşük. Bakınız şimdi, Çinde tasarruflar
yüzde 50-53, Hindistanda 35 seviyesinde, Norveçte yüzde 39 seviyesinde,
Rusyada 31, Güney Korede 30, Endonezyada 28; Türkiyede, bunlara
baktığınız zaman, yüzde 15, yüzde 16, yüzde 14, bu
seviyelerde. Dolayısıyla bu yapısal sorun yani tasarruf
noksanlığından dolayı Türkiye devamlı surette cari
açık veriyor. Şimdi, işte bu krizle Türkiye bunu aşma
fırsatı yakaladı.
Şimdiye
kadar yapmış olduğumuz kamu maliyesindeki düzenlemeler, bütçe
açıklarının indirilmesi, kamuda tasarruflar konusunda kamu
üzerine düşeni yaptı ama özel sektöre baktığımız
zaman, özel sektörde bunu maalesef göremiyoruz. Özel sektörde niye göremiyoruz?
Bakınız, şimdi, özel sektörün bilançolarına
baktığınız zaman sermaye rasyoları bizde çok
düşüktür. Sermaye rasyosu düşük olduğu zaman ne olur?
Yatırım yapmak isteyen özel sektör dışarıdan borç
almak mecburiyetindedir. Yani şimdiye kadar kamu kendisine düşeni
yaptı ama özel sektör kendisine düşeni -maalesef o gayreti biraz daha
fazla göstermesi icap ediyor- yapamadı. Yani yatırım
yapmasını öğrendik ama tasarruf yapmasını
öğrenemedik. Tasarruf yapmasını öğrenemedikten sonra da
cari açığı temelden çözmemiz mümkün değildir.
Şimdi,
bankalara baktığımız zaman, bankalar da biliyorsunuz
sermaye rasyoları getirdi. BDDK diye bizim bağımsız
kuruluşumuz dedi ki Şu kadar sermayeniz olması lazım. ve
bu sermaye rasyosu dünyadaki en yüksek rasyolardan birisi. Ama ne oldu? Böyle
sıkıntılı zamanında bankalarımız güçlü
durumunu muhafaza ettiler, onun faydasını gördük ama özel sektörde
zayıf bilançolara sahip özel sektörler sıkıntıya
başladı. Öyle, şimdi, bilançolara sahip olup da Biz kredi
alamıyoruz. diyen özel sektör var ki onlar zaten kriz olmasa da
sıkıntıya düşecek. Bunları görmemiz lazım, bu
gerçekleri görmemiz lazım. Dolayısıyla, şimdi burada öyle
bir yeniden yapılandırmaya gitmemiz lazım ki özel sektörümüzün de
sermaye rasyolarını mecburen artıracak önlemler almamız
icap ediyor. Bu kriz de bize böyle dersler öğretiyor. Şimdi, bundan
sonraki dönemde de bunları alacağız.
Sonra, başka
bir mesele daha var: Biz, Türk milleti olarak başka başka
özelliklerimiz olan bir milletiz. Mesela, 2003 yılından beri bu ekim
ayına kadar 24,3 milyar dolarlık altın ithal etmişiz
değerli arkadaşlar. Tonlarla altın ithal ediyoruz, öyle bir
milletiz. Bu altınların da resmî rakamlara göre 4,5 milyar dolarını ihraç
etmişiz. Şimdi, 24,5 milyarlık ithal, 4,5 milyar ihraç
Hadi,
turiste de sattık, onları da koyalım. Geriye kalan 20 milyar, 15
milyar dolarlık altın nerede Allahını severseniz? Nereye
gitti bu altınlar? Yastık altına. Ya kollarına
takıyorlar ya yastık altına gidiyor.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Milletin yemeğe para bulamıyor Sayın
Bakan, nerede yastık altına koysun.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Sende de mi var yoksa altın?
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Ya, resmî rakamları söylüyorum ben
arkadaşlar, resmî rakamlardan konuşuyorum.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Siz yakın çevrenizdekilere bakın Sayın
Bakan.
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Dolayısıyla, ben, şimdi, bütün
halkımızdan şunu rica ediyorum: Lütfen, yastık
altındaki bu varlıkları ekonomiye kazandırın.
Bunları biz şirketlerimize koysak, şirketlerimizin sermayelerine
ilave etsek, güçlü şirketlerle ortaya çıksak kötü mü olur arkadaşlar?
Bunları irdelemeye daha devam edeceğiz çünkü bunlar bizim
yapısal sorunlarımızdır değerli arkadaşlar.
Şimdi,
Türkiyenin önünde bu krizlerle beraber fırsatlar var. Bu
fırsatları, bir, cari açığımızı
kalıcı olarak düşürebiliriz, enflasyonu kalıcı olarak
düşürebiliriz. Ondan sonra, bakın değerli arkadaşlar, özel
sektörün ara mallarının üretimini ve verimliliğini sürekli
olarak artırabiliriz. Bu, hem istihdamımızın hem
ekonomimizin gelişmesine hem cari açığımızın
düşmesine sebep olur. Ondan sonra, Türkiyenin iç dinamiklerini ve güçlü
yanlarını ortaya çıkarmamız gerekiyor. Önümüzdeki dönemde
ihracatımızı artırmanın yollarını ararken
ithalatımızı da azaltacak katma değeri yüksek, bilgi ve
teknoloji yoğun üretimler üretmeliyiz. Türkiye bunlara geçmeye
başladı değerli arkadaşlar.
Geçen gün beni
bir mal teslim törenine çağırdılar. Eskişehirdeki bir
firmamız Amerikadaki uçak motor fabrikasına bir parça üretiyor ve
bunun lisansını almış, sürekli olarak da bunu onlara teslim
edecek. İlk teslimde de birçok kimseleri, Savunma
Bakanımızı ve beni de davet ettiler. Ben şimdi parçayı
görünce bir soru sordum, Bu parça kaç kilo geliyor? dedim, 25 kilo
Sayın Bakanım. dedi, Kaç para bu? dedim, 40 bin dolar. dedi.
Değerli
arkadaşlar, tonu bunun 1,5 milyon dolara gelir. Şimdi, demirin tonu
700 dolar. İstediğiniz kadar satın. Bu parçadan
sattığınız zaman 1,5 milyon dolar tonunu satıyorsunuz.
Gerçi bu demir değil, daha başka bir madde ama 1,5 milyon dolara
bunun tonu satılıyor. İşte bizim bu üretimlere geçmemiz lazım
ve geçmeye de başladı Türkiye.
Türkiyede kimse
enseyi karartmasın. Türkiyeyi iyi günler bekliyor. Dünyadaki bu krizler
gelecektir ama bu krizlere biz göğüs gereriz.
Aldığımız önlemlerle bir defa hazırlıklı
yakalandık. Bundan sonra da, benden sonra yapılacak konuşmalarda
ne gibi önlemler alındığı daha detaylı olarak
anlatılacak. Fakat bu önlemlerle de daha dikkatli bir şekilde bu
Türkiyeyi sağ salim biz limana çıkartırız. Kaptanın
iyisi, dalgalı, rüzgârlı, fırtınalı havalarda belli
olur. Evet, fırtına gelecek, gemi sallanacak, efendime söyleyeyim,
bazılarının midesi bulanacak, bazıları şöyle
olacak ama bunu salim bir şekilde, salimen limana
çıkartırız. Ama kaptanın iyisi olacak ha! Kaptanın
iyisini de biliyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Yok!
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Siz giderseniz iyisi gelecek.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
bakınız, şimdi size başka bir konudan bahsedeceğim.
Şu Ya Hükûmet -işte geldiniz burada- özelleştirme niçin
yapıyorsunuz, işte kaça sattınız, bunları niçin
sattınız, kime peşkeş çektiniz? Hâlbuki tarihin en
şeffaf özelleştirmesini yaptık, en iyi zamanda yaptık, en
iyi şekilde yaptık, en iyi değerlerle sattık. Şimdi,
gün geçtikçe bunlar daha iyi anlaşılıyor.
Bakınız,
şimdi, Türkiye olarak yirmi senede 8,5 milyar dolarlık özelleştirme
yapılmıştı. Biz, sadece özelleştirme idaresi olarak
32,5 milyar dolar, Türkiye olarak 50 milyar doların üstünde
özelleştirme yaptık, paraları da hazineye tık attık.
Öyle mi? Ha! Şimdi o sıkıntılardan da kurtulduk.
Şimdi, düşünün, o idareler, zarar eden idareler, şunlar bunlar
devletin elinde olsaydı ne yapacaktı bu devlet? Bütçe
açığı üzerine bütçe açığı, bütçe
açığı üzerine bütçe açığı gelecek duracaktı.
Şimdi var elimde, efendim Açıkta rekor kırdık diyor. Eski
bu.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Gazete haberleri Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Gazete haberi. Sen de gazete haberinden
bahsediyorsun. Ansiklopedi haberinden bahsetmiyorsunuz burada.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) 2009da işçiye, memura ne vereceksiniz?
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) İki ayda açık 10 katrilyonu
geçti. diyor. İki ayda.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Onları boş verin!
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi, onları biz indirdiğimiz
için ne kadar faydalı oldu, sizin zamanınızda neler oldu,
onları hep gördük. Şimdi, bu özelleştirmeleri biz niçin
yaptık? Ekonomide rekabetin önünü açmak, verimliliği artırmak,
maliyet etkinliğini sağlamak, hizmet kalitesini yükseltmek; bunlar
için yaptık ve çok iyi de para topladık bu arada. Öyle mi?
Topladık.
Şimdi, bize
laf ediyordunuz. Bakın, PETKİMin yüzde 51 hissesini 2 milyar 40
milyona sattık arkadaşlar. Burada bize muhalefet demediğini
bırakmadı. Şimdi bunun yüzde 100 bedeli, borsa bedeli 608 milyon
dolar. Biz yarısını 2 milyara sattık. Şimdi gelin de
bir söyleyin bakalım, hani ucuza sattım da
Satın göreyim
bakayım, şimdi satın onu göreyim bir 2 milyara, göreyim. (CHP ve
MHP sıralarından gürültüler)
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Kalmadı ki, kalmadı ki!
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Burada TÜPRAŞın 14,76 hissesi için
söylemediğiniz laf kalmadı. Gerçi mahkemeler beraat kararı
hepsine verdiler de
O lüzumsuz iddialara onlar da pek takılmadılar
zaten.
TÜPRAŞın
biz yüzde 51ini 4 milyar 140 milyona sattık, şimdiki değeri 2
milyar 371 milyon, yüzde 100 değeri. Gelin de satın bakayım,
göreyim.
Halk
Bankasının yüzde 25ini 2 milyar dolara sattık biz. Şimdi
Halk Bankasının tamamı 3 milyar 583 milyon, tamamı. Demek
ki borsa değeri
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Değeri düşmüş demek ki!
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi, arkadaşlar, burada bize
takdir sözlerinizi söyleyiniz, onu bekliyorum sizden. İktidar sizi takdir
ediyoruz. deyin, muhalefet küçülmez, büyür. Söyleyin bunu. Gerçekleri bir
söyleyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Söyleyin,
ne olacak? Yani millet biliyor zaten, bir de siz söyleyin Aferin, bravo
muhalefete. desinler ama nerede
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu konuşmamın bu bölümünde sizlere
çalışanlarımıza ve emeklilerimize verdiğimiz mali
imkânlarla ilgili bilgiler vermek istiyorum.
Bir defa
şunu söyleyeyim, hesap yapacaksınız: 2003 Ocak-2008 Kasım
döneminde TÜFEdeki kümülatif büyüme, değişme yüzde 83,1 olmuş.
Bunu bir defa bir yere yazın.
Şimdi, en
düşük memur maaşı, 2002 Aralık ayında 392 YTL, 2008
Kasım ayında 1.118 YTL, artış yüzde 164,9.
Net asgari ücret,
2002 Aralık ayında 184 YTL, 2008 Kasım ayında 503 YTL.
En düşük SSK
emekli aylığı, 2002 Aralık ayında 257 YTL, 2008
Kasım ayında 598 YTL.
En düşük
BAĞ-KUR esnaf emekli aylığı, 2002 Aralık ayında
149 YTL, 2008 Kasım ayında 468 YTL.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Oranı ne Sayın Bakan?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Artış oranlarını da söyleyin
Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Artış yüzde 214,5.
En düşük
BAĞ-KUR çiftçi emekli aylığı, 2002 Aralık ayında
66 YTL, 2008 Kasım ayında 312 YTL, artış yüzde 373,8.
En düşük
memur emekli aylığı, 2002 Aralık ayında 377 YTL, 2008
Kasım ayında 773 YTLye çıktı, artış yüzde 105,3.
Çok kısa
olarak, değerli arkadaşlar, Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
2007 yılı bütçesine ait bilgileri arz etmek istiyorum:
Bütçe giderleri
204,1 milyar YTL, bütçe gelirleri 190,4 milyar YTL, bütçe açığı
13,7 milyar YTL düzeyinde gerçekleşmiştir.
Değerli
arkadaşlar, konuşma kitapçığında bundan sonra -sizlere
dağıtıldı bu kitaplar- Ocak-Ekim 2008 bütçe
gerçekleşmeleri var, 2008 merkezî yönetim bütçe yıl sonu
gerçekleşmesi var, 2009 yılı bütçe büyüklükleri var. Bunlar
rakamlara dönük bilgiler oldukları için bu rakamları bu kitaplardan
okursunuz diye, bir de fazla vaktinizi almamak için
anlayışınıza sığınarak diğer konulara
geçmek istiyorum.
2009
yılı bütçesinin özellikleri:
Son yıllarda
gelir ve gider politikaları arasında gerçekleştirilen uyum,
bütçe giderlerinde sağlanan etkinlik ve tasarruf ile vergi gelirlerinde
gösterilen yüksek performans sayesinde bütçe açığının
azaltılması yönünde önemli bir başarı yakaladık.
2009
yılı bütçe ödenekleri de uygulanan ekonomik programın ilke ve
hedeflerine uygun olarak kamu kesimi açıkları ile enflasyonun
düşürülmesini ve reel ekonomideki büyümenin sürdürülmesini,
dışsal şoklara karşı ekonomimizin direncini
artırmaya katkıda bulunulmasını sağlayacak
şekilde belirlenmiş ve kamu idarelerinin hizmet öncelikleri dikkate
alınarak tahsis edilmiştir.
Ayrıca, 2009
yılı yanında 2010 ve 2011 yılı bütçe büyüklükleri ile
kamu idarelerine söz konusu yıllarda tahsis edilmesi planlanan bütçe
ödeneklerine de yer verilmiştir.
Bütçe yönetiminde
saydamlığın artırılması, Meclisimizin bütçe
uygulamaları konusunda daha iyi bilgilendirilmesi amacıyla bütçe
gerekçesinde mahalli idareler ve sosyal güvenlik kurumlarının bütçe
büyüklükleri, döner sermayeler ile bütçe dışı fonlara ve
bütçeden yardım alan kuruluşlara ilişkin bilgilere de yer
verilmiştir.
Kural olarak 2009
yılı yatırım programına ek yatırım
cetvellerinde yer alan projeler dışında herhangi bir projeye
harcama yapılmayacaktır.
Belirlenen
sınırlar içinde memur ihtiyacını karşılayamayacak
idare, kurum ve kuruluşlardan yükseköğretim kurumları için ilave
4 bin adet, diğerleri için de ilave 21 bin adet atama izni
verilebilecektir.
Yükseköğretim
kurumlarının öğretim üyesi dışındaki boş
öğretim elemanı kadrolarına yapabilecekleri atamalara
ilişkin hususlara ve bu sınırlar içinde öğretim
elemanı ihtiyacını karşılayamayacak öğretim
kurumları için ise ilave 5 bin adet atama izni verilebilecektir. Yani
öğretim kadrosuna 5 bin adet tekrar ilave yapıyoruz ki bu fevkalade
önemli bir durumdur.
Millî eğitim
bütçesi, değerli arkadaşlar, 2002 yılında 7,5 milyar
liraydı, şimdi 27,9 milyar dolar. Bu büyüklükle Bakanlık
bütçeden en fazla payı alan idare olma özelliğini sürdürmektedir. En
fazla payı Millî Eğitim Bakanlığı alıyor.
İktidara
geldiğimizden beri 130 bin dersliğin yapımını
tamamladık. 2009 yılında 28 bin adet derslik yapmayı
hedefliyoruz.
Değerli
arkadaşlar, biz inanıyoruz ki, yaşlısına, özürlüsüne,
garibanına, fakirine fukarasına sahip çıkmayan devlet, eksik,
sosyal olmayan bir devlettir. Halbuki bizim Anayasamızda Türkiye devleti
tanımlanırken hukuk devleti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk
devletidir. Sosyal olma özelliği fevkalade önemlidir. Fakat bizden
önceki Hükûmetler bunu yerine
getiremediler. Neden? Bütçeleri öyle açık veriyordu ki sosyal yönlere
harcama yapma imkânları olmuyordu. Yok, ne yapacak? Faize para yetmiyordu
faize. Faiz tarihî rekora uçtu, gitti. Faizi topladıkları
2001
yılında toplanan vergiler faize yetmiyordu. Artık vergiler faize
yetmiyor
İşte, yani, o zamanın şeyleri bunlar.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın, bizim zamanımızda
özürlülerle ilgili kanun çıkardık. Şimdi, özürlü
vatandaşlarımıza rehabilitasyon eğitimi diye eğitim
verdiriyoruz. Evinden alınıyor, götürülüyor, eğitiliyor, evine
getiriliyor. Hayata kazandırıyoruz. Şimdi, biz 200 bin
özürlümüzü bu eğitime tabi tutuyoruz. Bu yıl 233 bin özürlümüzü bu
imkânlardan istifade ettireceğiz.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Bakın, ayda sekiz saatle hiçbir şey olmuyor.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Bakın, şimdi özürlülerimize biz
evde bakım yaptırıyoruz. Ev
sıcaklığını
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Yanıltmayın! Aldatmayın!
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Niye anlatmayayım canım,
yaptık. Yaptıklarımızı niye anlatmayalım?
Rahatsız olmayın, dinleyin.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Ayda sekiz saatle hiçbir şey olmuyor.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Dinleyin
Dinleyin
Siz de
faydalanırsınız.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Yani önce kendin faydalan da bize sıra gelince bakarız
tabii.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Belki değişirsiniz de işte
Çarşaf marşaf falan, biraz değişiyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İyi şeyleri almaya
bakın, bu milletle bütünleşmeye bakın. Yani bunları
şimdi dinlemekten rahatsız olmayın. (CHP sıralarından
gürültüler)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Kendi kendine konuşuyorsun Sayın Bakan! Elini cebine
atma!
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi, biz bunlara, bunlar için 1,5
milyar YTLnin üstünde para harcıyoruz. Bunlar kolay değil, bu
paraları harcamak kolay değil.
Bakın,
şimdi çiftçimiz için söyleyeyim. Çiftçimize şunu yaptık, bunu
yaptık
Ya, 2002 yılında ben geldiğimde
(CHP
sıralarından gürültüler) Hesaplar benim elimde arkadaş! Ben
Maliye Bakanıyım.
BAŞKAN
Lütfen, arkadaşlar.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Bir baktım
Ne ödemişler bu
çiftçilere? Çiftçilere 1 milyar 800 küsur milyon para
dağıtılmış. Biz 5,5 milyar YTL
dağıtıyoruz, 5,5 milyar
Hayvancılık için, efendim
üretimin, tahıl üretiminin artması için, diğer üretimlerin
artması için.
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) Oralara hiç girme.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Ve bunları artık öyle hâle getirdik
ki biz üretime veriyoruz, Türkiyedeki üretimin artmasına sebep oluyoruz.
Gübre desteği veriyoruz, hayvancılık desteği veriyoruz.
Mesela, gübre desteğini yüzde 110 artırdık 2008e göre, 2009
yılı bütçesinde yüzde 110 artırdık. (CHP sıralarından
gürültüler) Hayvancılık desteklerini yüzde 80 artırdık. 1 milyar
314 milyon YTL hayvancılık için destek veriyoruz.
Kırsal
kalkınma desteğini hakeza yüzde 219 oranında artırdık
değerli arkadaşlar.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Ne oldu? Göç devam ediyor.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Bunlarla mı kaldık? Hayır.
Bakınız, geldiğimizde bölünmüş yoldan bahsediyorduk.
Türkiye için, Türkiye ekonomisi için, Türkiye'nin sosyal yapısı için,
kültürel yapısı için ne kadar önemli. Yol demek, medeniyet demek. Su
demek, medeniyet demek. Elektrik demek, medeniyet demek.
Bakınız,
biz geldiğimizde bölünmüş yollar 6 bin kilometre idi, şimdi
bölünmüş yollar 15.358 kilometre oldu.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Yolları değil, yolları değil, insanları
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Beşer kere söyledik, beşer kere
yapıldı. Yapboz oldu yollar.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Yani, bütün cumhuriyet döneminde 6 bin
kilometre yol yapılmış, altı senede şimdi
altıncı seneye vardık, bu 7nci bütçemiz biliyorsunuz- bu 15.358
kilometreye çıktı. 2009 yılında buna ilaveten 1.700
kilometre daha yapacağız.
Şimdi, ne
gibi işler yaptığımıza böyle kısaca bile
değinsek, yani tabii millet bunların hepsini memnuniyetle dinlerken
bazı kesim de biraz rahatsızlıkla dinliyor ama olsun,
dinlesinler, mühim değil.
Değerli
arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz, bizim şimdi KÖYDES projelerimiz
var. Bu KÖYDES projelerimizde 6.130 kilometre ham yol, 49 bin kilometre
stabilize yol, 62 bin kilometre asfalt ve 1.567 kilometre beton yol
yapıldı. Bunlar cumhuriyet tarihinde görülmemiş rakamlar. Şimdi,
gidin gezin Anadoluyu. Biz geziyoruz, kendimizi Ankaraya
bağlamadık. Orada nereye gitsek bu projelerden dolayı bize
teşekkür ediliyor.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) - Tabii, tabii, istediğiniz yere gidiyorsunuz, teşekkür
alıyorsunuz!
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) BELDES projelerimiz hakeza o şekilde.
Yani bunu seksen bir ilde uyguladık ve bunları uygularken
değerli arkadaşlar, çok önemli bir şey var: Köy, kent, belediye,
şu parti, bu parti farkı gözetmeksizin yapıyoruz bunları
ama bu paralar da nereye gidiyor onların da hesabını
soracağız. Bir belediye, efendim, çöpünü temizleyemiyorsa, yollarda
çöpler görünüyorsa, kanalizasyonu yapmıyorsa, suyunu yapmıyorsa
nereye gitti bu paralar?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Önce Vandan başlayın o zaman.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) - Ankaraya sor, Ankaraya.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Bitlisten, Bingölden, Vandan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bitlis, Bingöl, Ağrıdan başlayın.
Kendi belediyeleriniz var.
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Bugüne kadar sormadınız mı Sayın Bakan?
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar,
vallahi, burada saçı bitmedik yetimin parası var, hesabını
gıdım gıdım sorarım ha! Hiç yolu yok, öyle numara yok.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Parayı verdim,
hesabını getirin kardeşim. Haa Şöyle, böyle
O zaman sen
belediye başkanlığı yapamazsın, böyle numara yok. Bunu
halka hizmet için verdik biz. Kimse kendi düşüncelerine göre birtakım
gerekçeler uydurmasın. (Gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen, arkadaşlar, lütfen
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, şimdi,
böyle kriz günlerinde krize maruz olmuş olan ülkelerin umumiyetle
kendilerini toparlayabilmeleri için bütçelerini toparlamak mecburiyetleri
vardır. Bütçe açıklarını da kapatabilmeleri için ya büyük
miktarda harcamalarını kısmak mecburiyetindeler bu çok zor
oluyor- veyahut da vergilerini artırmak zorunda kalırlar. Vergilerine
arka arkaya ve umulmadık, böyle hiç akla gelmedik isimler de bulurlar.
Mesela, bakın, 1994 yılı krizinde bize öyle vergiler geldi ki.
Mali denge vergisi. Yani, ne demek ya mali denge vergisi? Hiçbir şey
çağrıştırıyor mu size? Yok. Neden? Alacak yani,
toplumdan alacak. Şu anda bazı ülkeler var, gidin, Macaristan,
Ukrayna, diğer ülkeler falan, böyle vergileri artırıyorlar
mecburen. Ama, çok şükür, biz o durumda değiliz, biz o durumda
değiliz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Hamdolsun!
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Hatta, şimdi bize ne diyorlar biliyor
musun bazı kesimler: Vergileri indirin.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Doğal gaza yüzde 60 vergi ödeyen bir devlet yok!
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Vergileri indirin.
Be kardeşim
Vergileri indirin. diyenlere ben sesleniyorum: Ben yıllar yılı
vergi indiriyorum, bu Hükûmet yıllar yılı vergi indiriyor,
neredesiniz siz ya, başka ülkede mi yaşıyorsunuz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Doğal gazda da indirin, telefonda indirin.
BAŞKAN
Sayın Kaplan
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Yeni mi geldiniz Türkiyeye? (CHP ve DTP
sıralarından gürültüler)
ORHAN ZİYA
DİREN (Tokat) Yatırım indirimi ne oldu?
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi, bakınız, kurumlar
vergisini biz -yüzde 33tü biz geldiğimizde 33- önce 30a indirdik, sonra
20ye indirdik. Neredesiniz ey kesim ha, neredesiniz? Yok, ses yok.
Efendime
söyleyeyim, hadi onları geçelim KDV insin. Be mübarek, KDVyi
Halka
eğer hizmet edeceksek biz, halkı rahatlatacaksak, halkın fazla
harcadığı konulara bakalım. Nedir? Yiyecek, gıda, en
fazla gıda. (CHP sıralarından gürültüler)
Şimdi,
gıdada biz indirdik mi arkadaş, indirdik mi? Kaç indirdik? 18den 8e
indirdik; yüzde 60 indirdik ya! Çikolatadan bile indirdik, çikolata,
çocuklarımız yesin diye. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi,
giyecek. Halk, giyecek en fazla, tekstil, giyecek, deri, neyse indirdik mi?
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Halk, Maliye Bakanından kalırsa yiyecek!
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) İndirdik, 18den 8e indirdik.
Neredeydiniz siz, Türkiyede değil misiniz ha? (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Bakan bir dakika
Şimdi,
sevgili arkadaşlarım, Sayın Bakan konuşurken
(CHP
sıralarından gürültüler)
Bir dakika rica
ediyorum, bir dakika
Sayın Bakan
konuşurken siz sürekli laf atarsanız ve bu, alışkanlık
hâline gelirse, biraz sonra sayın genel başkanlar ve sözcüler
konuşurken
ALİ KOÇAL (Zonguldak)
Konuşmalarına dikkat etmesi lazım Sayın Bakanın.
BAŞKAN
başka gruplar laf atarak onların konuşmasını bozarsa
sağlıklı bir görüşme yapabilir miyiz. Onun için, lütfen
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Ama Maliye Bakanına yakışır şekilde
konuşması lazım.
BAŞKAN Bir
dakika, rica ediyorum arkadaşlar.
Sayın
Bakanın konuşmasının içeriği kendi takdiridir.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Maliye Bakanından bir dinleyelim, işçiye,
köylüye ne verecek? Sayın Bakan burada bir saat hikâye okuyor.
BAŞKAN
Hayır, biraz sonra Sayın Deniz Baykal çıkacak, konuşacak;
Sayın Bahçeli konuşacak. Şimdi, oturduğunuz yerden
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Vergileri indirdik. diyor, tasarruf diyor.
BAŞKAN
Yanlış söylüyorsa bu, müzakere
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Millet sokakta, aç. Aç insanlardan bahsetsin o zaman.
BAŞKAN Bir
dakika, müsaade eder misiniz
Müsaade eder misiniz, bir dakika
Sürekli
konuşuyorsunuz. Parlamento kültüründe laf atma vardır, dünyanın
bütün parlamentolarında vardır ama -rica ediyorum sizden- siz
devamlı oturduğunuz yerden konuşuyorsunuz. Böyle bir şey
olabilir mi? Bunun bir faydası var mı? Ne partinize faydası olur
bu tür bir tartışmanın ne de millete faydası olur. Rica
ediyorum arkadaşlar, sükûnetle dinleyelim. Konuştuklarına
Sayın Bakanın biraz sonra çıkacak değerli sözcüler cevap
vereceklerdir ve sağlıklı bir tartışmayla bütçe
müzakerelerini sürdüreceğiz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan bütçe konuşması yapsın
Sayın Başkan. Bütçe konuşması yapsın, biz bunu
bekliyoruz Sayın Bakandan.
BAŞKAN
Lütfen
Buyurun
Sayın Bakanım.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi, biz gıdada indirmişiz,
giyimde indirmişiz, sağlıkta indirmişiz sağlıkta
İlaç alırken KDVleri indirdik. Eğitimde indirmişiz.
Halkın istediği bu.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Mazot, gübre
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Orada, Nişantaşı
pazarlarında gezip de KDV indirilsin. diyenlere ithaf ediyorum
bunları. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Halkın pazarlarına insinler, halkı anlasınlar, halkı
dinlesinler. Öyle, belli kimselerin, efendime söyleyeyim, lüks malları
için bana kimse gelip KDV indirin. demesin.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Akaryakıt lüks mü Sayın Bakan?
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
yatırım önemli, Türkiyedeki ekonominin canlanması önemli fakat
mali disiplin de önemli. Eğer buralara geldiysek bu mali disiplinle
geldik, Hükûmetimizin hiç taviz vermeden takip ettiği bu mali disiplinle.
Ülkeyi bu iyi durumlara, krizlere karşı hazırlıklı
durumlara, şoklara karşı dayanıklı durumlara getiren
budur.
Orada
oturmuş, efendime söyleyeyim, kahvesini içiyor veya başka şey
içiyor, neyse
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Senden izin mi alacağız?
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Bundan KDVyi indirelim. Sonra?
Arkadaş, Türkiyeyi yaşadığı o eski günlere
döndürtmeyiz biz. Biz olduğumuz zaman Türkiyeyi o eski günlere
döndürtmeyiz. (CHP sıralarından Bravo(!) sesleri)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Bu tarz yakışıyor mu?
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Türkiye'de bu en zorlu günleri, dünyanın
krizinde -bakın, bu kriz Türkiye'nin krizi değil, dünyanın
krizi- en zorlu günleri en iyi şekilde geçirmenin gayreti içerisindeyiz,
Hükûmet olarak bu çalışmanın, bu hassasiyetin içindeyiz. Onu özellikle
belirtmek istiyorum.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Bütçe konuşması mı bu?
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar, ben
Maliye Bakanı olarak, maliyede ne gibi iyileştirmeler yaptık,
neler yaptık, nerelere geldik, bunları uzun uzun anlatıp da
sizlerin vaktini almak istemiyorum ama bugün okuduğum bir şeyi
söylüyorum: Artık vergi dairelerinde çayımızı içerken
işimiz yapılıyor. Artık son günlerde kuyruklar
oluşmuyor, artık sıkıntılara girmiyoruz, günlerimizi
kuyruklarda geçirmiyoruz, Maliyeye bir tıklamayla ulaşıyoruz.
diyor. VEDOP sistemini kurduk, bütün mükelleflerimize en güzel şekilde
hizmet veriyoruz. Bunun neticesinde de, biz geldiğimiz zaman
topladığımız vergiler 60 milyar YTLydi, şimdi 170
milyar YTLnin üstünde. Biz vergileri artırmadık, vergileri
düşürdük. Nasıl oluyor da bu kadar vergi artıyor? At binenin,
kılıç kuşananın. Bu işi ehli yapar kardeşim, ona
göre!
Şimdi,
değerli arkadaşlar, sizlere son olarak şu sözleri söyleyip
huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum: Küresel ekonomilerde
dalgalanmalar değişik şekillerde her zaman olabilir. Önemli
olan, önümüze çıkan her zorluğu kolayca bertaraf edebilecek
şekilde hazırlıklı olmaktır. Bu doğrultuda,
yapısal reformlara devam etmek suretiyle Türkiyenin dış şoklara
karşı dayanıklılığını artırabilir
ve kalıcı başarılar elde edebiliriz.
Önümüzdeki
dönemde gelişmeleri yakından takip ederek mali disiplinden ve
yapısal reformlardan taviz vermeden gerekli önlemleri almaya devam
edeceğiz.
Maliye
politikalarımızı üretirken küresel bazda düşünüyoruz.
Ülkemizin küresel yarışta bir adım öne geçmesi için
uğraş veriyoruz. Risklerin yeniden tanımlandığı
bir süreçten geçiyoruz. Bunu bir fırsata dönüştürmek için
çalışıyoruz. Nitekim, dışımızda gelişen
bu dünya krizi sürecinde Türkiye, cari açığa ve enflasyona
kalıcı çare bulduğu ölçüde bu krizi fırsata
dönüştürmüş olacaktır.
Türkiyenin, genç
nüfusu ile önümüzdeki yıllarda üretimi, verimliliği ve refahı
daha da güçlendiren, hızlı büyüyen ve ihracatı daha da
artıran bölgesel ekonomik güç olacağından hiç kimsenin
kuşkusu olmasın. Türkiye, hükûmetlerimiz döneminde
sağladığımız makroekonomik ve siyasi istikrar, iyi
yönetişim, beşeri sermaye gelişimi ve teknoloji
kullanımı dâhil birçok sosyoekonomik gösterge bakımından
hem eski yıllara ve hem de birçok ülkeye göre çok daha iyi bir konuma gelmiştir.
Bu söylediklerimi, yabancı bir kuruluş tarafından Türkiye
hakkında yazılmış bir rapordan alıyorum.
Bakınız
-bir daha diyorum- yabancılar yazıyor bu raporu, bir Türkiye
değil. Diyor ki: Türkiye, AK PARTİ hükûmetleri döneminde
sağladığı makroekonomik ve siyasi istikrar, iyi
yönetişim, beşeri sermaye gelişimi ve teknoloji
kullanımı dâhil birçok sosyoekonomik gösterge bakımından
hem eski yıllara ve hem de birçok ülkeye göre çok daha iyi bir konuma
gelmiştir. Bunu diyen yabancılar.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) IMF destekli!
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) 2009 bütçesi, küresel krizin parametreleri
dikkate alınarak, ülke ihtiyaçlarına ve gerçeklerine uygun olarak
hazırlanmış ve huzurunuza getirilmiştir. Bu bütçe,
hedeflerimizle uyumlu, şeffaf, samimi ve gerçekçidir.
Cumhuriyetimizin
kurucusu Atatürk, maliyenin çekirdek devlet olduğunu ve cumhuriyetin mali
temeller üstünde yükseleceğinin bilincindeydi ve her fırsatta tam
bağımsızlığın ancak mali bağımsızlık
ile mümkün olacağını vurgulamıştı.
Büyük Atatürkün
bize gösterdiği bu yolda emin adımlarla ilerliyoruz. Hedeflerimize
kararlı ve disiplinli adımlarla ulaşacağız. Önümüze
koyduğumuz hedeflerden hiç taviz vermeden yolumuza devam edeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 bütçesi ülkemize ve milletimize
hayırlı olsun. Yapacağınız yoğun ve yorucu
çalışmalar için Hükûmetim ve şahsım adına sizlere
şimdiden teşekkür ediyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, bütçe görüşmeleri, 26/11/2008 tarihli 22nci
Birleşimde alınan karara uygun olarak bastırılıp
dağıtılan programa göre yapılacaktır.
Başlangıçta,
bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerde siyasi parti grupları ve
Hükûmet adına yapılacak konuşmalarda süre -Hükûmetin sunuş
konuşması hariç- birer saat, kişisel konuşmalar onar
dakikadır.
Kişisel
konuşmalarda bütçenin tümü üzerinde lehte ve aleyhte olmak üzere birer
üyeye söz verilecektir.
Şimdi,
bütçenin tümü üzerinde grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin adlarını sırasıyla okuyorum:
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Genel Başkan ve Antalya Milletvekili Sayın
Deniz Baykal, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Genel Başkan ve
Osmaniye Milletvekili Sayın Devlet Bahçeli, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş ve
Kocaeli Milletvekili Sayın Nihat Ergün, Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Van Milletvekili Sayın Fatma Kurtulan ve Diyarbakır
Milletvekili Sayın Selahattin Demirtaş.
Şahısları
adına, lehinde Mardin Milletvekili Sayın Cüneyt Yüksel, aleyhinde
İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk.
Şimdi söz
sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup
Başkanı, Genel Başkan ve Antalya Milletvekili Sayın Deniz
Baykalda.
Buyurun
Sayın Baykal. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)
Süreniz
altmış dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
DENİZ BAYKAL (Antalya) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2009 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Tasarısı
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini ifade etmek üzere
huzurunuzdayım. Bu vesileyle, Sayın Başkan, sizi ve değerli
milletvekilleri, sizleri içten sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz bütçe tasarısı
çok büyük bir talihsizlikle karşı karşıyadır. Bu bütçe
tasarısının hazırlandığı dönemde, öyle
anlaşılıyor ki dünyanın ve Türkiye'nin nereye doğru
gitmekte olduğu bu tasarıyı hazırlayanlar tarafından
görülememiştir ya da görmemeyi tercih etmişlerdir çünkü o noktalarda
dünyadaki krizin bize teğet geçip bizi etkilemeyeceği iddiaları
dile getiriliyordu. Anlaşılıyor ki bu bütçe
tasarısını hazırlayanlar da bu söylemi ciddiye
almışlardır ve buna göre bütçe tasarısı hazırlanmıştır.
O bakımdan, bu bütçe tasarısı gerçeklerden kopuk; hangi gerçeklerden?
Daha dün ilan edilmiş olan resmî gerçeklerden, ekonominin resmî
yetkilileri tarafından tespit edilen gerçeklerden kopuk, bu gerçeklerin
tam tersini varsayarak hazırlanmış olan bir bütçedir.
Varsayımları geçerli olmadığı için bu bütçenin de ne
samimiyetinden ne gerçekçiliğinden ne de ciddiyetinden söz etmek
imkânı maalesef yoktur. Bu acı bir tespittir ama gerçek budur.
Değerli
arkadaşlarım, bu bütçe tasarısı 2008 yılı
kalkınma hızının yüzde 4 olacağını kabul
etmiştir. 2009 yılıyla ilgili olarak büyüme
hızını gene yüzde 4 olarak ifade etmiştir ve buna
dayalı olarak pek çok varsayım ortaya koymuştur. Enflasyonla
ilgili yüzde 7,5 artış varsayımını koymuştur.
Kurla ilgili 1.400 kur varsayımını koymuştur ve buna göre
gelir tahminleri yapmıştır, buna göre harcama hedefleri
koymuştur. Bunların hiçbir ciddi geçerliliği
olmadığı daha dün açıklanan 2008 yılının
üçüncü çeyreğiyle ilgili büyüme rakamlarıyla ve bu büyüme
rakamının 2008 yılının ortak büyüme
hızını ne olarak ortaya koyacağına ilişkin
tespitleriyle birlikte çökmüştür. Yüzde 4 varsayımıyla
hazırlanmıştır. Bugün en iyimser değerlendirmeyle 2008
üçüncü çeyrek resmî sonuçları, 2008in Ekim ayıyla ilgili daha
kısa bir süre önce açıklanmış olan büyüme rakamları ve
2010la ilgili kapasite kullanım rakamları dikkate
alındığı zaman, 2008 yılının yüzde 2nin
büyük bir ihtimalle altında bir kalkınma hızıyla bizi
karşı karşıya bırakacağı açık bir
gerçektir ama bu bütçe onun 2 katı bir büyüme varsayımıyla yola
çıkmıştır. Üstelik o büyüme varsayımını
haklı kılmadığı başka bazı
varsayımlarla da gelir tahminleri yapmıştır ve harcama
hedefleri koymuştur.
Değerli
arkadaşlarım, bu yüzde 4 bir yandan 2008 yılıyla ilgili
büyüme öngörüsü yapılıyor. Öte yandan 2009 için yüzde 4 bir büyüme
hedefi bütçede yer alıyor ama IMFyle bir yandan 2009 için yüzde
sıfırlık bir büyümenin el altından müzakeresi sürdürülüyor.
Değerli arkadaşlarım, bu varsayımlar bu bütçeyi mali ve
ekonomik bakımdan geçerli olmaktan çok açık bir biçimde çıkarmıştır.
Dış
ticaretten alınan vergilerle ilgili bütçe hazırlanırken
ithalatın 2009 yılında yüzde 6,7 artıp 232 milyar dolar
olacağı, bu nedenle dış ticaretten 53,7 milyar YTLlik bir
gümrük vergisi ve dâhilde alınan KDV tahsil edileceği ifade edilmiştir.
Oysa bizzat dış ticaretten sorumlu Bakan Sayın Kürşad
Tüzmen daha iki hafta önce 2009 yılı için ithalat tahmininin yüzde 25
2008in altında olacağını ifade etmiştir ve daha
gerçekçi olan tahmin de budur. Yani Hükûmetin ilgili Bakanı Yüzde 25
ithalat azalacak. diyor, Maliye Bakanının
hazırladığı bütçe tasarısında 2009
yılında ithalat artacak. O artışın çok ötesinde yüzde
20ler civarında, yüzde 20lerin üzerinde bir ithalattan elde edilen KDV
tahsilatı yapılacak. diye varsayım konuluyor. Bu ciddi bir
manzara değildir değerli arkadaşlarım.
Aynı
şekilde, bu bütçeyi anlamsız hâle getiren bir temel nokta da IMFyle
yürütülmekte olan müzakerelerdir. Değerli arkadaşlarım, bu da
büyük bir talihsizlik olmuştur. Bugün Türkiye Cumhuriyetinin yasama
meclisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçe tasarısını
konuşuyor ama kısa bir süre sonra, birkaç hafta sonra bir Sayın
Bakan -Hazineden sorumlu Devlet Bakanı- bir bürokrat -Merkez Bankası
Başkanı- 2si bir niyet mektubu imzalayacaklardır ve o 2
kişinin imzaladığı niyet mektubu burada sizin
oylarınızla kabul edilecek olan bütçeyi anlamsız hâle
getirecektir.
Keşke,
IMFyle müzakere yapılacak idiyse çok daha önceden yapılsaydı da
önünüze gelecek olan bütçe o varsayımları ciddiye alarak, dikkate
alarak düzenlenmiş olsaydı. Maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisine
hiç yakışmayan bir konuma sürüklenmek üzereyiz. Daha şimdiden
IMF çevreleri hazırlanan bütçede çok büyük bir budama
gerçekleştireceklerini açıkça ilan etmektedirler. Bir yandan da
Türkiye Büyük Millet Meclisi önünüze getirilen bu bütçeyi kabul etmek
durumundadır. Bu acı bir olaydır. Olayın hem hukuki hem de
siyasi, millî iradeye saygı, Parlamentoya saygı
anlayışıyla izah edilmesi güç yönleri vardır. Bunları
da takdirinize sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu bütçe bir yana, Türkiye çok ciddi bir ekonomik
tartışmanın içinden geçmek durumundadır. Çok ciddi bir
ekonomik tabloyla karşı karşıyayız.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'nin çok ciddi bir sıkıntıyla
karşı karşıya olduğu açıklanan rakamlarla ortaya
konmuştur. Daha ekim ayıyla ilgili büyüme rakamı sanayi büyümesinin
yüzde 8,5 çöktüğünü bize göstermiştir. İmalat sanayisinde yüzde
10,3lük bir gerilemenin ortaya çıktığı gene resmî
rakamlarla tespit edilmiştir. Büyüme hızı ciddi bir şekilde
bir düşme sergilemiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bunu doğru anlamak lazımdır. Bunun,
hiçbir şekilde dünyada şu anda yaşanmakta olan krizle
doğrudan ilgili bir tablo olduğunu düşünmek geçerli
değildir. Gerçeğe gözümüzü tıkamamalıyız.
Önümüzde iki
mesele var: Türkiye ekonomisi hangi politikalar sonucu bugünkü noktaya
sürüklenmiştir, nerede, ne gibi sıkıntılar vardır,
buna doğru teşhis koymamız lazım.
İkinci
olarak da gelmekte olan ve derinleşmekte olan ekonomik kriz
karşısında Türkiye hangi politikayı ortaya
koymalıdır; o krize karşı ne yapmamız lazım, bunu
da ayrıca mütalaa etmemiz ve birlikte bir değerlendirme işine
girmemiz gerekmektedir. Yani buralarda pembe masallar anlatarak, astık
kestik diyerek bir yere varmak mümkün değildir. Gerçekler çok açık
bir şekilde ortadadır.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, Türkiye, 2002 yılının
sonundan itibaren, 2002 yılından itibaren dünya çapında bir
büyük ekonomik bolluk konjonktürünü yakaladı. Dünya, çok uzun bir süreden
beri karşı karşıya gelinmemiş bir likidite
bolluğu, döviz bolluğu tablosuyla karşı karşıya
kaldı. Bunun çeşitli nedenleri var. Bugün ortaya çıkan krizin
altında da bir ölçüde o bolluk yatıyor. Hem dövizin bolluğu hem
çeşitli döviz enstrümanlarının yaygınlaşması,
borçlanmanın Amerika Birleşik Devletleri tarafından çok ileri
ölçülere taşınmış olması, dünyada büyük bir likidite
bolluğu tablosu ortaya çıkardı. Bu, Türkiye için bir şans
olarak kullanılabilirdi. Keşke kullanabilmiş olsaydık ama
maalesef acı gerçek şudur ki, Türkiye, o bolluk tablosunu doğru
değerlendirememiştir hatta tam tersine o bolluk tablosundan ciddi
yanlışlıklara sürüklenmiştir, ciddi olumsuzluklarla
karşı karşıya kalmıştır. Nedir bu
olumsuzluklar? Ne gibi sıkıntılarla karşı
karşıya kalmışızdır?
Önce, içinde
bulunduğumuz tabloyu kısaca bilginize çok net bir şekilde sunmak
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, dünya 2003ten 2008e doğru gelişmekte olan
ülkeler ve Türkiye olarak nasıl bir büyüme tablosuyla karşı
karşıya kaldı, önce bunu çok doğru görmemiz lazım.
Buradaki veriler
IMFnin World Economic Outlook 2008 yayınına dayalı olarak
hazırlanmıştır. Kırmızı büyüme hızı
Türkiyeyle ilgilidir, mavi de gelişmekte olan ülkelerin büyüme
hızıdır. Bakınız, 2003te ve 2004te Türkiye
anlamlı bir ekonomik büyüme hız artışı
gerçekleştiriyor. Bu, dünyadaki bolluğun olumlu
yansıdığı konjonktürdür. 2003-2004te yüzde 9,4e
çıkıyor. Bu çıkış sırasında da diğer az
gelişmiş ülkeler, özellikle 2004te, Türkiye'nin
altındadır. 7,7 kalkınıyor onlar, Türkiye yüzde 9,4
kalkınıyor. 2005 yılında gene Türkiye yüzde 8,4le 7,5luk
dünya kalkınma hızının üzerinde bir hız
gerçekleştiriyor. 2004 ve 2005 Türkiye'nin dünyadaki bolluktan
yararlandığı yıllardır ama 2006, 2007 ve 2008, bu
bolluğun artık Türkiyeye zarar vermeye
başladığını göstermiştir. 2006da Türkiye'nin
kalkınma hızı -yüzde 7,9 gelişmekte olan ülkeler bir
hız yakalarken- 6,9a düşmüştür, 2007de 4,6ya
düşmüştür. O zaman gene dünya gelişmekte olan ülkeleri yüzde 8
hızı yakalamıştır. 2008de de, şimdi yıl
sonuna dönük olarak, yüzde 2 nihayet bir kalkınma hızı gerçekleştirecek
gibi gözüküyoruz. Gelişmekte olan ülkelerin kalkınma hızı yüzde
6,9 yani 7dir.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye'deki büyümenin dünyadan 2005
yılı sonundan itibaren kopmakta olduğunu göstermiştir.
Hâlbuki 2006-2007 de o dövizin bolluk dönemidir, ucuz ve bol dövizin
olduğu dönemdir ama o ucuz ve bol döviz döneminde az gelişmiş
olan ülkeler sürdürülebilir bir kalkınma hızını 7; 7,5;
7,9; 8 ve 6,9 olarak sürdürmüşler ama Türkiye, yüzde 2ye doğru,
2008de, dünya krizinden dolayı değil, içinde bulunduğu konjonktürü
doğru değerlendiremediğinden dolayı kalkınmasının
düştüğüne tanık olmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, yine aynı şekilde, büyüme hızı, bu
süreçle 2004te yüzde 9,4ten 2005te 8,4e, 2006da 6,9a, 2007de 4,6ya,
2008de de 2ye inmektedir. Bu da krizden bağımsız bir süreçtir.
Türkiye sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi gerçekleştirememiştir.
Konjonktürün sağladığı olanaklar başlangıçta bir
yüksek büyüme imkânını Türkiyeye sağlamışken
arkasından çok ciddi bir şekilde ekonomik gerileme ortaya
çıkmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, büyüme hızı, yılın ilk yarısı
esas alınarak bakıldığı zaman, yüzde 11, yüzde 8,1;
yüzde 7,9; yüzde 6, yüzde 4,2; yüzde 3 olarak düzenli bir şekilde
aşağı doğru inmektedir.
Bu süreçte
işsizlik oranı ise artma eğilimindedir ve çok kaygı verici
bir düzeye çıkmıştır. Son olarak da iki rakamlı bir
işsizlik tablosuyla karşı karşıyayız. Hesaplama
yöntemiyle ilgili bütün itirazlarımız bir yana, resmî rakamlar da
Türkiye'de işsizlik oranının kaygı verici biçimde artmakta
olduğunu bize göstermiştir. Yüzde 9,3ten yüzde 10,3e, 2007 Eylülü
ila 2008 Eylülü arasında bir işsizlik artışı
olmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, bu süreçte, 2002 öncesinde Türkiyede yaşanmayan,
bizim ekonomimizde var olmayan bir ciddi sorun şekillenmeye
başlamıştır. Bu iktidar döneminde ortaya çıkan bir
sorundur. Bu, cari açık sorunudur. 2002 yılında Türkiyenin cari
açığı 600 milyon dolar civarındadır. 2003te 7,5
milyar dolar, 2004te 14,4 milyar dolar, 2005te 22,1 milyar dolar, 2006da
31,9 milyar dolar, 2007de 37,7 milyar dolar ve 2008in Eylül ayında 47
milyar dolar düzeyine Türkiye cari açığının
fırladığına tanık olmuştur. Yani dünyada döviz
bol, döviz ucuz Türk lirasına göre, likitide bol, Türkiye müthiş bir
cari açık problemiyle karşı karşıya kalıyor.
Bu süreçte ilginç
başka bir şey daha oluyor: İhracat daralmaya başlıyor.
İhracattaki daralma bu son dönemde çok çarpıcı bir şekilde
kendisini gösteriyor. Eylül 2008 ila Ekim 2008 arasında 136 milyardan 132
milyara bir ciddi
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Daha önceki 36 milyar dolardı.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Evet, o yükseliş yaşanıyor, o yükseliş var ama
oradaki kırılmaya dikkati çekiyorum. 2008 Kasımında da
-yıllıklandırılmıştır yalnız bu
kasım rakamı- 129 milyar dolara ihracat iniyor.
Diğer
yandan, ithalat çok tehlikeli bir artış eğilimi gösteriyor.
2002de 51 milyar dolardan başlayan ithalat, şimdi, eylülde 211
milyar dolar düzeyine tırmanıyor. Türkiyede ihracat tıkanma
noktasına giriyor, ithalat parlıyor, cari açık olağanüstü
bir düzeye çıkıyor.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) İhracatın beş
yıllığını niye göstermiyorsun?
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Gösteriyoruz, kabul ediyoruz, doğrudur.
Bu arada gene
başka bir şey oluyor: Hem bankacılık hem de reel sektörün,
özel sektörün dış borç stoku tehlikeli bir biçimde artış
gösteriyor. 2002de 43 milyar dolardan 2008 Haziranında 190,5 milyar
dolara, 150 milyar dolarlık bir özel sektör, bankacılık ve reel
sektör ortak dış borç patlaması yaşanıyor. Döviz ucuz
ve bol, Türkiye onu bu şekilde kullanıyor.
Bu arada hane
halkı borç stokları da tehlikeli biçimde artış gösteriyor.
2003te 8 milyar YTLlik bir borç varken 2008 Haziranında 96
milyarlık, 80 milyar doların üzerinde bir hane halkı borç düzeyi
ortaya çıkıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu tablo neyi gösteriyor? Bakın, herkes bu tabloyu
yaşamış değil. Şimdi bir ekonomik kriz var, bu ekonomik
kriz dolayısıyla -dünyada iki yüze yakın ülke var- kaç tane ülke
IMFnin önüne gitti? Yani kriz dolayısıyla herkes IMF ile
anlaşma ihtiyacında mı? Hayır, değil. Herkes kendi
işini kendi çözüyor; paketlerini yapıyor, programını
ayarlıyor, ekonomisini toparlıyor, götürüyor. Sırbistan gidiyor,
Macaristan gidiyor, İzlanda gidiyor, Türkiye gidiyor. Değerli
arkadaşlarım, hani biz Maliye Bakanının söylediği gibi
ekonomik sorunlarımızı çözdü isek niçin şimdi bu noktada
IMFye
BAŞKAN
Sayın Baykal, ihtiyacınız yoksa onları aldırayım
mı daha rahat konuşmanız için?
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Teşekkür ederim. Olabilir, alabilirler.
Bunları
niçin IMF ile müzakere etmek zorunda kalıyoruz? Niçin Türkiye tekrar,
altı yıl sonra IMFnin kapısına gelip dayanmak durumunda kalıyor?
Başbakan kıyameti koparıyordu, IMF ümüğümüzü sıkacak,
yüzde 2 kalkınma istiyor bizden. Hayır, kabul etmiyoruz. diyordu. E,
şimdi IMF yok, kalkınma ne oldu, ne olacak? Yüzde 2yi kendi elinle
yaptın. Yani anlaşılıyor ki milletin ümüğünü
sıkmak için bu Hükûmetin IMFye ihtiyacı yok, kendisi de o işi
yapabiliyor. (CHP sıralarından alkışlar) 2009da büyüme,
IMFyle iş birliği yapmazsak ne olacak zannediyorsunuz, IMFyle
ilişki kurduğunuz zaman ne olacak? Resmî 1,7yi, OECD, IMF, iyimser
bir tahmin olarak Türkiye için söylüyor. Türkiyede nüfus
artışı 1,5.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye ekonomisi bir sıkıntının
içine girmiştir. Bu sıkıntının altında da, hiç
şüphe yok, Türkiye'nin eline geçen fırsatları en iyi
şekilde kullanamamış olması yatmaktadır. Dünyadaki o
döviz ve dövizin bol ve ucuz olduğu dönemi eğer biz
borçlarımızı ödemek için kullanmış olsaydık,
dünyada dövizin bol ve ucuz olduğu o günleri eğer biz sanayimizi
kurup geliştirmek için kullanmış olsaydık,
altyapımızı geliştirmek için kullanmış olsaydık,
eğer biz o dövizin ucuz ve bol olduğu dönemi yatırım yapmak
için, kalkınmak için kullanmış olsaydık ve eğer biz
dövizin bol olduğu dönemlerde tüketmeyi değil üretmeyi
düşünmüş olsaydık bugün bambaşka bir noktada olurduk.
Türkiye maalesef, bu dövizin bolluğunu rahat yaşamak için bir
fırsat olarak kabul etmiştir, borçlanmıştır, yüksek
faiz batağına girmiştir, muazzam cari açık vermiştir,
dış ticaret açığı vermiştir; bunun ebedî olarak
süreceğini varsayarak kendisini tanzim etmiştir ama bunun
olmadığı ortaya çıkmıştır. Hani, Orhan
Velinin güzel bir şiiri var, Orhan Veli diyor ki: Beni bu güzel havalar
mahvetti. Yani insanın aklına o geliyor. Orhan Veli,
Beni bu güzel
havalar mahvetti,
Böyle havada
istifa ettim
Evkaftaki
memuriyetimden.
Tütüne böyle
havada alıştım,
Böyle havada
âşık oldum;
Eve ekmekle tuz
götürmeyi
Böyle havalarda
unuttum;
Şiir yazma
hastalığım
Hep böyle
havalarda nüksetti;
Beni bu havalar
mahvetti. der ya. (CHP sıralarından alkışlar)
Bizim Hükûmetin
de şimdi Beni bu bol ve ucuz döviz havası mahvetti, o havada ben
yatırım yapmayı unuttum, borç ödemeyi unuttum, açık
vermemeyi unuttum. Dünyaya benim açılmam gerekirken dünyanın bana
açılmasına fırsat verdim. Elimdekini avcumdakini alıp
götürmelerine izin verdim. Beni bu havalar mahvetti. dese yeridir diye
düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'nin bu geldiği noktanın
arkasında çok ciddi ekonomi politikası yanlışları
vardır. Her bütçe konuşmasında burada bunları dile
getiririz. Üç dört yıldır biz bunu anlata anlata bir hâl oldu.
Geldiğimiz nokta maalesef budur. Amerikanın krizi, dünyanın
krizi laflarıyla bunu geçiştirmek hiçbir şekilde mümkün
değildir.
Değerli
arkadaşlarım, bugün önümüzdeki kriz çok ciddi sorunlarla bizi
karşı karşıya bırakıyor. Bir defa, dünya
ekonomisi yeni bir anlayışla şekillendirilmek durumunda.
Neoliberal politikaların dünyayı bir krize sürüklediği
yaşanarak görülmüştür. Şimdi, sosyal sorumluluk duygusunu ön
plana çıkararak, devlete daha yüksek sorumluluklar yükleyerek yeni bir
ekonomi anlayışına ihtiyaç vardır. Ayrıca dünyadaki
uluslararası finansal mimariyi de yeni şartlara göre düşünmek
lazımdır. Bretton Woods dönemi artık bitmiştir. Şimdi,
yeniden, bu globalleşen ekonominin gerektirdiği uluslararası
mali kuruluşlar yeni yetkilerle, yeni anlayışlarla
şekillendirilmelidir.
Değerli
arkadaşlarım, maalesef bu tablo Hükûmetimiz tarafından
doğru değerlendirilmemiştir. Krize ilişkin olarak bol
konuşulmuştur. Tutarsız konuşmalar
yapılmıştır. Krize çare olacak paket açılacağı
yerde krizle ilgili iddia paketleri ortaya atılmıştır. Bu
iddia paketlerinin bir tanesi, Bu bize teğet geçecek, bize dokunmayacak
paketidir. Bir başkası, bunun kalıcı olmayacağı,
dünyada düzelmenin başladığı, zirvenin
yakalandığı, inişe geçtiği iddiasıdır ve
Türkiye'nin krizden en az etkilenen ülke olacağı ifade
edilmiştir. Bütün bunlar, Türkiye'nin hızla küçülmeye
başladığı, işsizliğin olağanüstü rakamlara
çıktığı, çiftçi, esnaf, çalışan, işveren,
toplumun tüm kesimlerinin büyük bir endişe ve sıkıntı içine
sürüklendiği ve işsizliğin ürkütücü boyutlara
ulaştığı bir ortamda yaşanmıştır.
Yaşanan ekonomik krizi okuyamayan İktidar, hâlâ ne
yapacağına karar verememiştir, IMF anlaşmasını
beklemektedir. Bu İktidar, kararsızlığıyla krizin
tahribatını ve millete maliyetini de artırmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede örneğin tekstil sektöründe son iki
aydır fabrikalar kapandı, tatile girdi ya da toplu işten
çıkarmalar yaşandı. İşsiz kalanların dramına
ilişkin haberler televizyonlarda, gazetelerde ön plana çıktı. Bu
çerçevede, mesela tekstil sektöründe son bir yılda 10 bin
çalışan işini kaybetti. 83 tekstil fabrikasının
bulunduğu Denizli Organize Sanayi Bölgesinin ilk tekstil fabrikası
olma özelliğini taşıyan ve 450 işçi
çalıştıran Denteks tekstil fabrikası ile 1972
yılında kurulan, 700 kişinin çalıştığı,
yıllık ihracatı 25 milyon dolar olan Dempa Denizli Mensucat
Sanayi ve Ticaret AŞ üretimini durdurmuştur. Son altı ayda Atakan
Tekstil, Atak Tekstil, İrem Tekstil, Bordo Tekstil ve Türkmar
firmaları da üretimi durdurmuştur. Merkeze bağlı Göveçlik
beldesinde faaliyet gösteren, Denizlinin ilk iplik fabrikası olan
Göveçlik İplik Sanayi ve Ticaret AŞ, 850 kişinin işine son
verip fabrikayı kapatmıştır. Kapısına kilit
vurulan fabrikaların Denizli tekstil ihracatındaki payının
100 milyon doların üzerinde olduğu belirlenmiştir. Türkiye'nin
en eski ve büyük tekstil fabrikalarından Sönmez Filamet, daha önce iki kez
üretime ara vererek direndiği mali sıkıntıya bu kez
dayanamamış ve üretimi durdurma kararını
almıştır ve toplam 230 çalışanının
işine son verilmiştir.
Kocaelinde
faaliyet gösteren Ford Otomotiv, talebin düşmesi nedeniyle üretimini
durdurarak 6.400 işçisine izin vermiştir. Gaziantep Organize Sanayi
Bölgesinde kurulmuş olan Tekerekoğlu ev tekstil fabrikası
kapanmış, 2.800 çalışanı işsiz
kalmıştır. Adıyaman Organize Sanayi Bölgesinde 43
fabrikadan 22si kapanmış, 4 bin kişi işten
çıkarılmıştır. Kiliste kent sanayisinde
çalışan 1.500 kişiden 500ü işsiz kalmıştır.
Ülkenin tüm kentlerindeki fabrikaların ya toplu işçi
çıkardığı ya işçilere ücretsiz izin verdiği ya da
dört beş ay önce işçi ücreti ödeyemediği ortadadır.
Esnaf ve ticaret
erbabı ciddi sıkıntı içindedir. TÜİK verilerine göre
ocak-ekim döneminde kapanan ticaret unvanlı iş yeri
sayısı ürkütücü bir hâl almıştır. Nitekim geçen
yılın ocak-ekim döneminde toplamda 19 bin iş yeri
kapanırken bu sayı bu yılın aynı döneminde yüzde 72
artarak 33 bin düzeyine çıkmıştır. Aynı dönemde
açılan şirket sayısında da gerileme söz konusudur.
Son birkaç
yıldır tarımda ciddi bir yıkım
yaşanmaktadır. Geçen yıl tarımda yüzde 6,9luk bir üretim
kaybı ortaya çıkmıştır. Tahıl ambarı olan
Türkiye 1,5 milyar dolar buğday ithal etmek zorunda bir ülke konumuna
düşmüştür. Buğday üretimi 20 milyon tonlardan 17 milyon tona,
arpa üretimi 9 milyon tonlardan 6 milyon tona düşmüştür. Bakliyatta
dünya birincisi olan Türkiye, artık, Kanadadan ithalat yapmak zorunda
kalmaktadır. Kırmızı mercimek 600 bin tondan 110 bin tona,
nohut 650 bin tondan 540 bin tona, kuru fasulye 250 bin tondan 150 bin tona
düşmüştür. Endüstri bitkilerinde tam bir çöküş
yaşanmaktadır. 2000-2008 yıllarını
değerlendirdiğimizde şeker pancarı üretimi 18 milyon tondan
15 milyon tona gerilemiş, aynı zaman diliminde tütün üretiminin
yarısını yitirmişizdir. 2000 yılında 200 bin ton
olan üretim 2008 yılında 100 bin tona düştü. Buna paralel olarak
2002 yılında 410 bin olan tütün ekicisi sayısı bugün 210
bine düşmüş durumda. 2000 yılında pamuk üretimi 1 milyon
tondan bugün 800 bin tona geriledi. Türkiye'nin yetmiş dört ilinde üretilen
patates üretiminin bile 5,2 milyon tondan 4,2 milyon tona düşmesi
yaşanan durumu açıkça ortaya koymaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, bu dönemde -bu gerilemeler, üretim gerilemeleri-
maliyet artışları da tahammül edilemez bir düzeyde ortaya
çıkmıştır. 2002-2008 döneminde traktör fiyatlarında
yüzde 78, mazotta yüzde 130, yemde yüzde 137, sulamada yüzde 175, gübrede yüzde
400e yakın fiyat artışları ortaya
çıkmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, yıllar itibarıyla traktör
satışları Sayın Başbakan bu işe meraklı,
sık sık Traktör satışları artıyor. diye söyler,
ilgisine sunuyorum- 2005 yılında 39 bin olan traktör
satışı 2006 yılından itibaren ciddi bir düşmeye
maruz kalmıştır. 2007de 31.500; 2008de 17.825 düzeyine
inmiştir, yıllık satışı da 25 bin olarak görülmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede 11 milyar litre mazot tüketiminin 3,5 milyar
litresi tarımda kullanılmaktadır. Yani, bu, şu demektir:
Üreticinin mazot alırken ödediği dolaylı vergi 5 milyar YTLnin
üzerindedir, çünkü mazotun içindeki vergi oranı, malum, yarıya
yakındır. Buradan hesap ettiğimiz zaman 5 milyar YTL
civarında bir verginin, sadece tarımda mazot kullanan köylülerimiz,
çiftçilerimiz tarafından ödendiği anlaşılmaktadır.
Yani, bu AKP Hükûmetinin milyonlarca üretici köylüye bütçeden ayırdığını
söylediği 5,3 milyar YTLnin neredeyse tamamı sadece mazot alan
çiftçi tarafından devlete vergi olarak iade edilmektedir.
Gübreye gelen
zamlar yüzde 75 ila yüzde 180 arasında değişmiştir. Gübre
fiyatlarındaki bu müthiş artış, hem üretici maliyetlerini
daha da artırmış hem de gübre kullanımını
bazı bölgelerde yüzde 40a varan oranlarda düşürmüştür. Gübre
kullanımındaki daralmanın önümüzdeki yılın
tarımsal verim ve kalitesini olumsuz etkilemesi kaçınılmaz
gözükmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, böyle bir manzarayla karşı
karşıyayız. Türkiye, önümüzdeki dönemde, bir yandan bizi buraya
getiren ekonomi politikasını gözden geçirmeli, bir yandan da bu krize
karşı ciddi önlemler almalıdır. Bu krizin Türkiye
bakımından talihsizliği, Türkiyenin yüksek bir borçluluk
düzeyiyle bu krizi karşılamak durumunda kalmasıdır.
2001 krizinin
ardından sıçrayan borç yükü belli bir iyileşme göstermekle
birlikte, kamu borç yükü hâlen 2001 krizi öncesindeki seviyenin üzerindedir.
Sadece kamu borç yükünü konuşuyorum. Özel sektör borçları hariç
olduğu hâlde, bir başka ifadeyle Türkiye 2001 krizi öncesinde sahip
olduğu borç yükünün üzerinde bir yükle küresel krizi göğüslemeye
çalışmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, şunu da belirtmek isterim: İddia edilenin
aksine Türkiyede uluslararası rezervlerin düzeyi de dış
şoklara karşı beklenen korumayı sağlayacak miktarda
değildir. Türkiye'nin sahip olduğu rezervlerin dış
borçlarına oranı benzer ülkelerin ortalamalarıyla kıyaslandığında
beşte 1 seviyesindedir. Bu durum, Türkiye ekonomisinin bir kriz
anında benzerlerine göre daha kırılgan olduğunu
göstermektedir. Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin karşı
karşıya olduğu krizin boyutunu büyük ölçüde dış
finansman gereksiniminin ne ölçüde karşılanacağı
belirleyecektir.
Değerli
arkadaşlarım, 2007 yılında Hükûmetin bir seçim ekonomisi
uygulamış olması maalesef bu kriz karşısında
Türkiyeyi daha da sıkıntıya sokmuştur. Eğer bir seçim
ekonomisi uygulamamış olsaydı 2007 yılında Türkiye, bu
kriz karşısında çok daha etkin önlemler alma şansına
sahip olabilirdi.
Değerli
arkadaşlarım, bu tablo karşısında alınması
gereken önlemlerle ilgili olarak düşüncelerimizi de kısaca sizlerle
paylaşmak isterim.
Önce bir defa
şunu söylemeliyiz: Maalesef Hükûmet bu krizi çok kötü yönetmektedir ya da
sadece seyretmektedir. Hükûmetin bu yanlış
yaklaşımlarının yol açtığı güvensizlik
ortamı krizin neden olabileceğinin çok ötesinde işsizliğe
ve daralmaya neden olmaktadır. Bu Hükûmetin tek başına bu
krizden çıkma becerisi yoktur. Öyle anlaşılıyor ki Hükûmet
çok kısa sürede bu uçağı kendi yönetmekten vazgeçip yeniden
IMFye başvuracak, yani otomatik pilotu devreye sokacaktır. IMFnin
bir ihtiyaç olarak ortaya çıkması, Hükûmete duyulan güvenin, bu krizi
göğüsleyecek gerekli önlemleri alacağına olan güvenin
bulunmamasıyla ilgilidir. IMF, bu tablo karşısında,
bazı çevrelere bir çözüm olarak görülmektedir.
Yaşadığımız
küresel kriz meydana gelmeseydi de Türk ekonomisi AKPnin bu yönetimi
dolayısıyla krize girmişti. AKP, uyguladığı
ekonomik politikaların yol açtığı tahribatı gözlerden
saklamak ve IMFye ekonomi yönetimini terk etmek için şimdi küresel krize
sarılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu tablo karşısında alınacak
önlemlerle ilgili anlayışımızı da bir dakika içinde
ifade etmek isterim. Derhâl bir paket hazırlanmalıdır. Bu paket,
ekonominin değişik kesimlerinin temsilcilerinin
katılımıyla bir ortak anlayış etrafında
hazırlanmalıdır ve bu paketle şu amaçlar öngörülmelidir:
1) Altyapı
yatırımları artırılmalıdır.
Yarım
kalmış yatırımları ekonomiye kazandıran önlemler
ve kaynaklar mutlaka devreye sokulmalıdır.
Kamu
yatırımlarının millî gelire oranı yüzde 4
sınırının altına inmemelidir.
Talebi
canlandırmak için yüzde 18lik KDV oranlarına 5 puan indirim
yapılmalıdır.
Girdi
maliyetlerinin azaltılması için petrol ve doğal gaz
ürünlerindeki ÖTV indirilmelidir.
Aracılık
maliyetlerinin azaltılması için banka sigorta muamele vergisinde
indirime gidilmelidir.
Mevduat garantisi
artırılmalıdır.
Yabancı para
cinsinden mevduatın karşılıklarında Merkez
Bankasının yaptığı yüzde 2 puanlık indirim
yeterli olmamıştır, daha da indirilmelidir.
Tarım
kesimini canlandırabilmek için gübre, zirai ilaçtaki KDV ve mazottaki ÖTV
düşürülmelidir.
Çiftçinin kredi
borçları ve elektrik borçları yeniden
yapılandırılmalıdır.
Memur ve
emeklinin ücretleri mutlaka artırılmalıdır.
Bu yolla hem bu
kesimlerin sıkıntısı az da olsa hafifletilmiş hem de
piyasa canlandırılmış olmaktadır.
Son zamanlarda
birbiri ardından getirilen zamlar bu memur ve emekli kesimini çok ciddi
şekilde tahrip etmiştir. İnsanlar kendi evinde kira verir hâle
gelmeye başlamışlardır. Elektrikteki artış,
doğal gazdaki artış, ısınmadaki artış, büyük
şehirlerde sudaki artış, insanları kira verme durumuyla
neredeyse karşı karşıya bırakmıştır.
Buna karşılık emekliliklere yönelik olarak
ayrılmış olan kaynakların ne kadar yetersiz olduğunu
hepimiz görmekteyiz.
İşsizlere
İşsizlik Sigorta Fonundan yapılacak ödemelerin
koşulları kolaylaştırılmalı ve işsizlik
ödeneğinin miktarı mutlaka yükseltilmelidir.
Açlık
sınırının ve yoksulluk sınırının
altında gelir elde edilen ailelere vatandaşlık yardımı
yapılmalıdır. Halkın ihtiyacı dikkate alınmadan
yapılan ayni yardım yerine, nakdî yardım yapılmalıdır.
Değerli
arkadaşlarım, bölük pörçük alınan önlemler çöle serpilmiş
su damlaları gibi etkisiz kalmaktadır, Türkiye'nin bu krizi etkin bir
paketle göğüslediği izlenimi, güveni mutlaka
yaratılmalıdır. Bunun için de, yaşanan sorunlara doğru
teşhisler koyulmalı ve çözüm yolları gerçekleştirilmelidir.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten tarım kesimi çok büyük bir
bunalımla karşı karşıya. Çiftçi 16 çuval buğday
veriyor, sadece 4 çuval gübre alıyor, üzerine de bir 28 milyon lira
ödüyor. Bu yıl tarlaya çiftçiler gübre atamaz hâle düşmüşlerdir
ve yer yer icra dolayısıyla çiftçilerin elindeki tarlaların
fiyatları büyük düşüşler sergilemiştir. Bugün bir
Marlboronın yarısı fiyatına 1 metrekare arazi almak
imkânı vardır. Yani, bir Marlboronın yarı fiyatıyla 1
metrekare arazi alınabilmesi Türk tarımının ne hâle
düştüğünün açık bir şekilde ifadesidir.
Türkiyede bir
yandan kaçak et, kaçak çay piyasaları allak bullak ediyor ve çiftçiyi,
üreticiyi büyük sıkıntılarla karşı karşıya
bırakıyor ve çok ciddi devlet düzeniyle ilgili olumsuzlukları da
beraberinde getiriyor. Bunlar karşısında, maalesef, etkin
önlemler alınabilmiş değildir.
Değerli
arkadaşlarım, bir kriz döneminde, iktidarların halka güven
vermek için önce yolsuzluklar konusunda sağlam bir çizgiye oturduğunu
ortaya koymasına ihtiyaç vardır. Yolsuzluklar konusunda güven
vermeyen iktidarların Türkiyeyi böyle bir krizden derleyip
toparlayıp çıkarması mümkün değildir.
Değerli
arkadaşlarım, son zamanlarda Türkiye çok ciddi yolsuzluk
iddialarıyla karşı karşıya kaldı. Bu iddialar
karşısında maalesef kimse gereken önlemleri alma
arayışına, ihtiyacı içine girmedi. Böyle bir tabloyu kabul
etmek mümkün değildir. Türkiyede yolsuzluklar sorunu iktidarlar
değiştiği zaman mı gündeme gelecektir? Niçin iktidarlar
işbaşındayken, kendi iktidarları döneminde gerçekleşen
yolsuzluklarla ya da yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak topluma güven
veren çalışmaları yapamıyorlar? Niçin yapamıyorlar?
Beklenecek, gidecek bir iktidar, arkasından yeni bir iktidar gelecek, o
iktidar hesap soracak! Ne kadar yanlış. Bunu kıramadık bir türlü.
Bu İktidar da sıfırdan geldi. Hepimiz umut ettik. Birlikte yola
çıkarken Dokunulmazlıkları kaldıracağız. diye
başladık ama kısa bir süre sonra bu İktidar kendisiyle
ilgili yolsuzluk iddiaları karşısında aynı tavrın
içine girdi. Şimdi bu İktidardaki yolsuzluk iddialarının ne
zaman ortalığa çıkacağını beklemek için iktidar
değişikliğini sağlamak mecburiyeti vardır. Çok üzüntü
verici bir tablo.
Değerli
arkadaşlarım, bir kez daha bu konudaki önemli gördüğüm noktalara
dikkatinizi çekmek ve Sayın Başbakana bu konularda bir an önce cevap
vermesi için sorular sormak istiyorum.
Sayın
Başbakan gerçek anlamda bir basın toplantısı yapmıyor,
gazeteciler Başbakana uygun gördükleri soruları soramıyor.
Başbakanlığı kimin izleyeceğine Başbakanın
kendisi karar veriyor, sorulacak soruları kendisi belirliyor.
Başbakan toplumun karşısına, halkın
karşısına çıkıp bir siyasi tartışmayı
bir türlü gerçekleştirmiyor. Televizyona birlikte çıkalım
diyoruz, televizyona birlikte çıkamıyoruz. Soru soruluyor, cevap
vermiyor.
Şimdi mesela
ben bazı soruları sormak istiyorum Sayın Başbakana:
Bir: Bu Telekom
satışı. Bu konu Türkiyede aydınlığa
kavuşturulmamıştır. Bu büyük konudur. Telekom öylesine bir
satılmıştır ki, alanlar kârıyla taksit ödemesini
sağlamışlardır. Olmaz, böyle bir şey olmaz! Yani
şaibeli bir satış, güven vermemiştir. Telekom bu
şekilde satılmıştır, tarlanın taşıyla
tarlanın kuşunu vurmuşlardır. Şimdi, bunun incelenmesi
lazım.
Bu bir tarafa,
Telekom, Hariri ailesine satıldı, Hariri ailesi de daha sonra
başkalarına devretti. Kim aldı, sonunda kime geldi, mülkiyet
yapısı ne, hisse tablosu ne, belirsiz, kayboldu gitti. Ve ilgi çekici
bir tablo var, bu satış gerçekleştikten hemen sonra yüzde 10
kurumlar vergisi indirimi sağlandı. Yüzde 10 kurumlar vergisi
indirimi, muazzam bir kaynak. Bu kaynak satıştan sonra verildi. Tüccar
siyaset yapma iddiasındaki Sayın Başbakan, nasıl olur da
Hariri ailesinin cebine karşılıksız olarak, Türkiyede
satıştan hemen sonra kurumlar vergisi indirimini devreye sokarak bu
kadar büyük bir kaynak transferini içine sindirebilir? Bu kaynak indiriminden
sonra, acaba, karşılığında bir şey
alınmış mıdır? Ne alınmıştır, kim
almıştır, ne olarak almıştır? Bunları
bilemiyoruz, bunlar belli değil. Karanlık bir satış. Ne
olduğu belli değil, müphem hisseler ve Bunu böyle kabul edin,
geçin. denilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, bir satış
yapıldı. Telekomda, arkadaşlarımız çalışma
yaptılar, görüldü ki Denetim Kurulunda Oger şirketi adına
Başbakanlık Müsteşarı bulunuyor. Neye göre bunu söylüyoruz?
Ticaret Sicili Gazetesinin resmî yayınına göre söylüyoruz. Neye göre
söylüyoruz? Şirket kayıtlarına göre söylüyoruz. Bunu söyledikten
sonra, Efendim, şirket kayıtları öyleydi, değildi
Durumu
toparlamaya yönelik açıklamalar.
Hisse
oranlarıyla ilgili bir müphemiyetin ortada olduğu bir sırada,
Oger hissesi adına Başbakanlık Müsteşarının
Denetim Kurulu olarak orada görev yaptığının ortaya
çıkması herkesin kafasını
karıştırmıştır.
Şimdi, ben,
Sayın Başbakanın bu konuya açıklık getirmesini
istiyorum. O yüzde 10luk kurumlar vergisi indirimiyle Hariri ailesine ya da
kimse ortak, onlara intikal ettirilen bu kaynak
karşılığında Türkiye ya da Sayın Başbakan
bir şey almış mıdır almamış mıdır?
Alınmışsa ne alınmıştır?
Alınmamışsa niçin alınmamıştır? Türkiye'nin
hakkı niye bırakılmıştır? (CHP
sıralarından alkışlar) Şimdi, bu, birinci soru.
AHMET YENİ
(Samsun) Biliyorsanız söyleyin, biz de öğrenelim.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) - İkinci sorumu soruyorum değerli arkadaşlar:
Sabah-ATV satışı. Bu konu da aydınlığa
kavuşturulması gereken bir konu. Şimdi, satış
sürecinde, Sayın Başbakan, bu işe talip çıkan iş
adamlarıyla görüşmüş müdür? İş adamlarıyla
görüşmüştür ama bu konuyu değil başka bir konuyu
görüşmüş müdür? Yani gece saat 23.00te Ankara
Havaalanının VIP salonunda bu işe talip olduğunu söyleyen
bir iş adamıyla Sayın Başbakan on beş dakika Türk
ekonomisinin sorunlarını, bugünkü krizin gelişini mi
konuşmuştur yoksa başka bir şey mi konuşmuştur?
Bu görüşmeden sonra, o işe talip olan iş adamının
talip olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu
temasın bir rolü var mıdır? Bu konu aydınlatılmamıştır.
TMSF
Başkanı geçenlerde demiştir ki: Devlet yetkilileri bana Bunu
niye pahalıya sattın? diye hesap sormuşlardır. Sayın
Başbakan, TMSF Başkanına Sabah-ATV satışını
yüksek fiyatla gerçekleştirdin diye şikâyette bulunmuş mudur?
Soru ortada: Bulunmuş mudur? Kamuoyuna bu görüşünü
aktarmıştır da şahsen TMSF Başkanına Niye
pahalıya satıyorsun? demiş midir? Başbakan kimin
yanındadır? Sabah-ATVyi alan şirketin Genel Müdürü olan
damadının mı yanındadır, yoksa Türk hazinesinin mi
yanındadır? (CHP sıralarından alkışlar)
Bunları
konuşmayalım, bunları sessizce geçiştirelim, böyle bir
şey olur mu değerli arkadaşlar? Burası demokrasi, hukuk
devleti. Ne yanlışlık varsa bunu soracağız,
cevabını da isteyeceğiz.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Baykal, onlarla ilgili belgeleri de ortaya
koymanız lazım. Sadece soru soruyorsunuz. (CHP sıralarından
Var, var sesleri) Varsa koyun ortaya,
millet bilmiyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Bunları Başbakana sorun.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu satış
yapıldı, yeni bir belge ortaya çıktı; yüzde 25lik hisseye
sahip olduğu gözüken Katarlı şeyhin aslında yüzde 50 söz
hakkına sahip olduğu bir anlaşmayla bunun güvence altına
alındığı anlaşıldı. Ne oluyor? Hisseler mi
gizleniyor? Hisseler kime ait? Ne biçim iş bunlar? Yani, bunları da
hiç konuşmayacağız, yazanların üzerine baskı
yapacağız, konuşanları susturmaya
çalışacağız! Böyle şey olmaz. Bu satış yapıldı;
750 milyon dolar devlet kasasından, devlet bankalarından o
şirkete kredi verildi. Değerli arkadaşlarım, birkaç ay
sonra Türkiye krize girdi. Türkiyenin krize girmiş olacağı o
zaman bilinseydi bu verilebilir miydi? Bakın, 350 trilyon lirayı
binlerce KOBİye dağıtacağız diye övünüyorsunuz.
Burada söz konusu olan 1,3 katrilyonluk bir kaynaktır. Bir tek
şirkete verdiniz 1,3 katrilyonu. 350 trilyonu kriz döneminde binlerce
şirkete dağıtmaya çalışıyorsunuz. Bunda hak var
mı, adalet var mı? Sorulması gereken bir şey değil mi?
Herhangi bir çağdaş dünya demokrasisinde böyle bir şey olabilir
mi değerli arkadaşlarım, olabilir mi? (CHP
sıralarından alkışlar) Yani, siz medya monopolünü
kuracaksınız diye, bu monopolü de birtakım kamu
kaynaklarından ya da yolsuzluk finansmanıyla sağlamaya kalkabilir
misiniz, böyle bir şey olabilir mi? Türkiye muz cumhuriyeti mi? Bizim
kırk yıllık demokrasi tarihimiz var, çok daha uzun bir hukuk
devleti tarihimiz var. Bunların hesabını sormayacak
mıyız değerli arkadaşlarım?
Üçüncü sorumu
soruyorum: Deniz Feneri konusu. Bir büyük skandal. Eksik olmasın, AKPli
milletvekili arkadaşlarınızın bir kısmı bu
anlayışı ifade ediyorlar. Büyük mutluluk duyuyorum. Hep birlikte
sahip çıkmamız lazım. Böyle bir şey olabilir mi? Almanyada
şirket, Türkiyede şirket, ikili hesaplar. Oradaki para buraya
aktarılıyor. Oradaki para Müslüman vatandaşların fitre ve
zekâtı olarak toplanıyor. Buraya getiriliyor kuryeler
aracılığıyla. Burada bir siyaseti finanse etmek için
harcanıyor. Televizyon kurduruluyor. O televizyon belli bir siyaseti
destekliyor. Bu olayın arkasında yer alanların kim
oldukları belli. Sayın Başbakan Tanımıyorum. diyor.
Fotoğraflar ortaya çıkıyor, tanıdıkları ortada.
Şimdi değerli arkadaşlarım, böyle bir olay
yaşanmış. Bu derneğe Bakanlar Kurulu kamuya yararlı
dernek statüsü vermiş. Bu derneğe Mehmetçik Vakfına
tanınmayan vergi kolaylıkları tanınmış, bu
işlerde kuryelik yapan kişi RTÜKün başına geçirilmiş,
orada görev yapmaya devam ediyor. Alman mahkemesi orada, Almanyada
yakaladıklarını mahkûm etmiş, Türkiyedeki sanıklar
hakkında hüküm vermiş, bu dava Türkiyede yürütülsün diye bekliyoruz,
Adalet Bakanı Bana ne, bu Almanyadaki iş. diye sorumluluktan
sıyrılmaya çalışıyor! Böyle bir tablo kabul edilebilir
mi?
Sayın
Başbakan, o RTÜK Başkanı orada görev yapmaya devam edecek mi?
Alman mahkemesinin, hakkında Bu işlere bulaştığı
yolsuzluklarla kendisini soruşturmak istiyoruz. dediği insan
Türkiyede en saygıdeğer medya kuruluşunun başında
bulunmaya devam edecek mi etmeyecek mi? (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, dördüncü bir konu daha var. Bu, Ceyhanda kurulacak rafinerinin
ruhsatı meselesi.
BAŞKAN
Sayın Baykal, on dakikanız var efendim.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Teşekkür ederim.
BAŞKAN -
Buyurun.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Kamuoyuna ilgili kişi açıklama yaptı Ben
görüştüm Başbakanla. Başbakan Biz bu rafinerinin
ruhsatını sana vermeyeceğiz bizim Çalık Grubuna
vereceğiz. Bunu da Berlusconi ve Putinle birlikte
gerçekleştireceğiz. dedi diye açıklama yaptı. Şimdi,
ben bunu Sayın Başbakanın tekzip etmesini ya da teyit etmesini
istiyorum. Gerçekten böyle bir açıklama yapılmış
mıdır? Gerçekten Bizim Çalık Grubuna biz orayı
vereceğiz. demiş midir buraya bu konuda talip olarak gelmiş
olan bir girişimciye, bir iş adamına? Bunu Berlusconi ve
Putinle birlikte bizim Çalık Grubu yapacak. demiş midir?
Demişse bu ne biçim şeydir değerli arkadaşlarım. Bu
soruların bir an önce cevaplandırılmasını istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız dokunulmazlık dedik; bu
işlerin çaresi budur. Ta başından beri, daha iktidara gelmeden
seçimde Sayın Başbakanla, Sayın Uğur Dündarın yönettiği
bir açık oturumda birlikte taahhüt etmiştik. Daha sonra bu bir türlü
gerçekleşmedi. Başbakan, Efendim, dokunulmazlığın
kaldırılması bir bütündür, sadece siyasetçilerin
dokunulmazlığının kaldırılması yetmez,
bürokrasininkini de kaldıralım. dedi. (AK PARTİ
sıralarından Doğrudur. sesleri) Doğru.
Biz, şöyle
düşündük, dedik ki: Bürokrasinin dokunulmazlığını
kaldırmak için Anayasa değişikliğine gerek yok.
Parlamentoda çoğunluğunuz var, yapın ama öbürü için Anayasa
değişikliğine ihtiyaç var parlamenter dokunulmazlıkla
ilgili olarak. Onu da, gelin, birlikte yapalım. Bunu bir engel diye Başbakan
ısrarla söyledi.
Şimdi, ben
burada, Türkiyenin huzurunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde
açıkça ifade ve taahhüt ediyorum: Eğer bürokrasinin dokunulmazlığını
da milletvekili dokunulmazlığıyla birlikte kaldırmak için
bir tasarı hazırlarsanız, o tasarıya da sonuna kadar destek
vermek boynumuzun borcudur. Buna da hazırız. (CHP
sıralarından alkışlar) Gelin, öyle getirin. Onun
arkasına saklanmayalım. İyi niyet esas. Yapacaksak, gelin,
yapalım. Bürokrasininkini de kaldıralım. Biz bürokrasiyi
kaldıralım mı? Kaldırmak için değil, siyasetin
dokunulmazlığını korumak için söylüyorduk. diye
düşünüyorsanız, bu da size yakışmaz.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, Sayın Başbakanın son
günlerde üzerinde durulması gereken önemli bazı
açıklamaları var, onlara da kısaca değinmek istiyorum böyle
bir bütçe görüşmesi vesilesiyle.
Sayın
Başbakan geçenlerde Kafkasyayla ilgili olarak bir proje ortaya attı,
Kafkas İstikrar Paktı. dedi. Yani Kafkasyadaki sorunları,
orada yer alan ülkeler, bir arada istikrarı temel alarak
sağlamalıdırlar. Bu doğrultuda görüşmeler yaptı.
Bu görüşmelerin sonucunda ne ortaya çıktı? Bu görüşmelerden
bu projenin ortaya atılmasından kısa bir süre sonra iki önemli
gelişmeye tanık olduk: Birisi, Abhazya ve Güney Osetya Gürcistandan
koparıldı ve Rusya bu sürece el koydu bizim bu öneriden sonra.
Sayın Başbakanın istikrar paktı önerisiyle bu gelişme
arasında nasıl bir tablo var, bunu doğrusu biz göremedik.
İkinci
ilginç bir gelişme de, gene Rusya Başbakanı, eski Devlet
Başkanı Putinin bir projesi olarak ortaya çıktı.
Sayın Putin, Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvilinin
uzaydaki konuşlanmasıyla ilgili bir öneri geliştirdi ve o konuda
iddia ortaya koydu. Bu, tabii, Kafkasyada bir istikrar fonu
arayışı bakımından çok düşündürücü olması
gereken bir manzaraydı. Bu konuda da Türkiyenin ve Sayın
Başbakanın bu projesi ne anlam taşıdı, bunu
doğrusu anlamakta güçlüğümüz oldu.
Gene, Sayın
Başbakan Amerikada Brookings Enstitüsünde bir konuşma yaptı ve
orada dedi ki İranın nükleer silah arayışıyla ilgili
olarak: İrana nükleer silah yapma diyenlerin önce kendilerinin nükleer
silah yapmaktan vazgeçmesi gerekir. Tabii, bu, önemli bir yeni politik konumu
ifade ediyor. Yani Sayın Başbakan bu söyleminin arkasında
mıdır? Yani bu şu demektir: Nükleer Silahların
Yaygınlaşmasını Önleme Anlaşması iptal
edilmelidir -bizim de imzaladığımız anlaşma- çünkü o
anlaşma Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimî üyelerinin nükleer
silaha sahip olabileceğini öngörmektedir. Ona, Başbakan da imza
sahibi bir ülkeyi temsil etmektedir.
Şimdi, bu
politika mı değişmiştir ya da İranın nükleer
silah sahibi olmasına yönelik biz de bir
kolaylaştırıcı anlayış içine mi giriyoruz?
Türkiyenin ulusal çıkarları, yararları o gelişmelerle
birlikte mi sağlanabilecektir? Bunlar, tabii, sorulması gereken ciddi
sorulardır.
Değerli
arkadaşlarım, bu çerçevede son olarak iki noktaya daha değinmek
istiyorum. Sayın Başbakan çok önemli sonuçları olabilecek iki
açıklama yaptı. Daha sonra bu açıklamalarla ilgili bir
düzeltmesine tanık olmadık. Bunları da Sayın
Başbakandan talep ediyoruz.
Bunlardan birisi,
Beğenmeyen çekip gitsin. değerlendirmesidir. Değerli
arkadaşlarım, kimseyi Türkiyeden kovmaya, Türkiyede hiç kimsenin
hakkı yoktur; Başbakanın da hakkı yoktur,
Cumhurbaşkanının da hakkı yoktur, yargı
organının da hakkı yoktur, kurumların da hakkı yoktur.
Bu topraklarda herkes yaşama hakkına sahiptir. Yaptığı
yanlış varsa o yanlışın hesabını ona
sorarsınız. O kadar! (CHP sıralarından alkışlar)
Ama kimseye Çek git diyemezsiniz. Bu, vahim bir olaydır. Türkiyede
yaşanan tartışmaların ışığında
Başbakanın bu yanlıştan döndüğünü resmen kayda
geçirmesinde yarar vardır.
İkinci temel
nokta, bu pompalı tüfek kullanılışıyla ilgili
açıklamadır. Bunu da hiçbir şekilde kabul etmek mümkün
değildir. Yani Türkiyede ihkakıhak dönemine mi geleceğiz? Bir
haksızlığa maruz kaldığını düşünen
insan kendisi mi tedbir alacak? Ne kadar tehlikeli, ne kadar
patlayıcı, ne kadar Türkiyeyi karıştırıcı
olabilecek bir yaklaşım. Gerçekten büyük üzüntü içindeyim. Sayın
Başbakanın ağzına bu iki açıklama da
yakışmamıştır. Bu konularda bir an önce kamuoyunu
tatmin edecek bir açıklamaya ihtiyaç vardır.
Bu vesileyle, bu
bütçenin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, demin anlattığım
gerekçelerle yanlış olduğu kanısındayız, o
nedenle oy vermeyeceğiz. Ama bu müzakereler vesilesiyle düşüncelerimizi
ifade etmek imkânını bulduk. Türkiye Büyük Millet Meclisini,
Sayın Başkan sizi ve Sayın Hükûmeti sevgiyle selamlıyorum.
Hepinize başarılar diliyorum, hayırlı olmasını da
temenni ediyorum. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Baykal.
Değerli
arkadaşlarım, saat 14.15te toplanmak üzere birleşime ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 13.12
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.15
BAŞKAN: Köksal TOPTAN
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatoş GÜRKAN
(Adana)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Bütçe kanun
tasarılarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerlerinde.
Şimdi söz
sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Grup
Başkanı ve Genel Başkan ve Osmaniye Milletvekili Sayın
Devlet Bahçeliye aittir.
Sayın
Bahçeli, buyurun. (MHP sıralarından ayakta alkışlar)
Süreniz
altmış dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
DEVLET BAHÇELİ (Osmaniye) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı hakkındaki düşüncelerimi ifade etmek
ve bu çerçevede, Milliyetçi Hareket Partisinin ülke gündemini meşgul eden
temel siyasi ve ekonomik konulardaki görüşlerini sizlerle paylaşmak
amacıyla huzurlarınızda bulunuyorum. Bu vesileyle, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına yüce Meclisin değerli
üyelerini saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime, Kurban
Bayramını da kapsayan dokuz günlük tatil süresince yurdumuzun hemen
her yöresinde meydana gelen elim trafik kazalarında hayatını
kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralı
vatandaşlarımıza acil şifalar dileyerek başlamak
istiyorum. Bu ve benzeri acıların bir daha yaşanmamasını
temenni ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, büyük bir Meclis çoğunluğuna sahip, tek
başına iktidar çoğunluğu tarafından 2.219 gündür
yönetilmektedir. Bugün görüşmekte olduğumuz bütçe, AKP hükûmetlerinin
yedinci bütçesidir.
Son altı
yılda yaşanan gelişmelere, talihsiz tecrübelere ve bunların
karşımıza çıkardığı gerçeklere
bakıldığında, idrak, vicdan ve insaf sahibi hiç kimse, 2008
Türkiyesinde siyasi ve ekonomik istikrardan, refah toplumundan, sosyal
barıştan, iç huzur ve güven ortamından, millî birlik ve
dayanışma ruhundan ve gelecek ümidinden bahsedemez; devlet ve toplum
hayatında adaletin, hukukun, dürüstlüğün, siyasi ahlakın, temiz
ve namuslu yönetim anlayışının egemen
kılındığını söyleyemez. Bu nedenle bütçe
görüşmeleri, Türkiye'nin yakın siyasi tarihinin en kritik
bunalımlarının yaşandığı, aziz milletimizin
artık katlanılamaz hâle gelen ekonomik ve sosyal
sorunlarının ağırlığı altında
ezildiği çok zor ve sancılı bir dönemde yapılmaktadır.
Genel anlamda
bütçe, devletin bir dönemde yapacağı harcamaları ve elde
edeceği gelirleri gösteren ve yüce Mecliste kabul edilerek uygulanan bir
belgedir. Hukuki bakımdan bir kanun olmakla birlikte, bazı
özellikleri nedeniyle kanunlardan ayrılan bütçe, her şeyden önce
hukuki, ekonomik ve mali işlevlerin yanı sıra siyasi bir
fonksiyona da sahiptir. Maliye politikası araçlarının hemen
hemen tümü, diğer ekonomik araçların önemli bir bölümü bütçe içinde
şekillenmektedir. Elbette bu durum siyasal karar sürecinin belli
başlı tüm unsurlarının katkılarıyla
gerçekleşmektedir. Bu niteliğiyle bütçe, yalnızca kamu kesimi
için değil toplumsal hayatın bütünü için son derece önemli görevleri
yerine getirmektedir.
Bilindiği
üzere bütçenin siyasi işlevi iki şekilde kendisini göstermektedir:
Birincisi, bütçe kanununun görüşülmesi esnasında Türkiye Büyük Millet
Meclisi hükûmetin bir yıllık icraatını denetleme
imkânına kavuşmaktadır. Siyasal işlevin ikincisi ise,
bütçenin onaylanmasının hükûmete bir güvenoyu şeklinde
değerlendirilmesi ve anlaşılmasıdır.
Ne var ki
uygulamada bütçenin hazırlanma ve görüşülme süreçlerinin
sıradanlaştığı, bütçeye yön veren ekonomik ve siyasi
gelişmelerin gerçekçi tahlilinin yapılmadığı
görülmektedir. Bu çerçevede, 2009 yılı bütçesinde de, Hükûmet
tarafından, tutarlılığı olmayan tahminlerin, doğruluğu
tartışmalı verilerin hazırlık aşamasında
dikkate alınması ciddiyetsiz bir siyasi duruşu resmetmektedir.
Bu itibarla,
kamusal hizmet ve amaçların hayata geçirilmesinde önemli bir rol oynayan
bütçenin planlama aşamasından başlayarak devam eden zafiyetlerin
kriz sürecine giren Türkiyenin sorunlarını daha da artıracak
olması, hem doğal bir sonuç hem de kuşku götürmez bir gerçektir.
Muhterem
milletvekilleri, hepimizin yakından şahit olduğu gibi, 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı, dünya genelinde
yaşanılan ve ülkemizde de siyasi sorumlu olan Hükûmetin ihmalleri
sonucunda içine sürüklendiğimiz ekonomik krizin gölgesinde müzakere
edilmektedir. Uluslararası iş bölümünde görülen değişmeler,
farklılaşmalar ve kaymalar, adına popüler ifadeyle
küreselleşme dediğimiz yaklaşımla karmaşık bir
yapıya bürünmüş, dünya ekonomisinin serbest piyasa
mantığı doğrultusunda bütünleştiği bir dönemi
ortaya çıkarmıştır.
Küreselleşmenin
bilançosunda eşitsizlik, yoksulluk, etnik çatışmalar,
kutuplaşmalar ve silahlanma; yardımlaşma, dayanışma,
refah ve mutluluktan daha ağır basar hâle gelmiştir. Bu hâliyle
küreselleşmenin son yıllarda iyice biçimlenen bölgesel ittifaklar
aracılığıyla çetin geçeceği bugünden belli olan
ekonomik ve kültürel rekabeti gelecekte daha da artıracağını
öngörmek zor olmasa gerektir.
İlerleyen
yıllarda küreselleşme sürecinin günümüzdeki hızını
sürdürmesi, hatta artırması durumunda özellikle gelişmekte olan
ülkelerin millî kültürlerinin daha çok kuşatılacağı,
varlıklarının tehlikeye gireceği acımasız bir
dönem kendisini gösterecektir. İletişim teknolojilerinde görülen
büyük gelişmeler, finansal varlıkların el
değiştirmesinde âdeta kontrolsüz bir ortam
yaratmıştır. Artık saniyelerle ifade edilen bir zaman
diliminde milyarlarca dolarlık sermayenin el değiştirdiği,
kârda özel-zararda genel anlayışının belirleyici
olduğu bir sistem, egemenliğini tesis etmiştir.
Çelişkilerle
dolu bu yapı, ülke ekonomilerinin fazlasıyla duyarlı hâle
gelmesine neden olmuş, bizim de içinde bulunduğumuz birçok ülke
ekonomisinin kırılganlığını
artırmıştır. Kabul etmeliyiz ki finansal piyasaların
yapıları, işlem yapma yöntemleri nasıl gerçekleşirse
gerçekleşsin, bütün olarak değerlendirdiğimizde bu sistemlerin
sınırı üretim yapısı tarafından belirlenecektir.
Bugün, maalesef üretim temelinden tamamen kopmuş, finansal işlemlerin
neden olduğu ve başka alanlara bulaşarak yayılan kriz
durumundan bahsetmemiz yanlış olmayacaktır. Başlı
başına bu durum bile, sorunların oluşmasında hiçbir
suçu ve günahı olmayan milyonlarca insanın krizin ağır
sonucundan ve büyük maliyetlerinden etkileneceğini göstermektedir.
Finansal işlemlerin gelir yaratma potansiyelinin sanayileşmenin gelir
oluşturma özelliğinin yerine geçmesi ve bu eylemin artarak devam
etmesi bizim gibi sanayileşmesini tamamlayamamış olan ülkelere
ciddi oranda zarar vermektedir. Üretim kaygısı taşımayan,
sadece dışarıdan akacak sermayeyle ayakta durmaya
çalışan ve bununla da sürekli övünen bir hükûmet etme
anlayışının elbette bu endişelerimizi anlaması
mümkün değildir.
Küresel sistemin
bir parçası olma konusunda abartılı ve ısrarlı bir
heves içinde olan Hükûmete bir hususu hatırlatmak ve samimi bir
uyarıda bulunmak istiyorum. Ülkeler arasında finansal alanda gözlenen
bütünleşme ve yakınlaşma bir gerçek olsa da üretimden kopuk,
ayrık ve uzak böylesi bir sürecin, küresel sistemde Türkiye ekonomisini
güdümlü hâle getireceği asla dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.
Esasen Türkiye'nin onlarca yıldır içinde
kıvrandığı, ancak altı yıla yakındır
yoğunlaşan kronik sorunların özünde bize göre bu gerçek
yatmaktadır. Bilgi toplumundan ziyade malumat toplumu hâline
geldiğimiz bu aşamada üretim yerine tüketimi önceliğimize
almamızın gerçek nedeni de budur. Bu itibarla, üretilenden daha çok
tüketilmekte, kazanılandan daha çok harcanmaktadır. Nasıl
finanse edileceği üzerine her kesimin görüş ileri sürdüğü ve
uzun bir süreden beri tehlike sinyallerini veren cari açık sorununun
gerçek nedeni de burada aranmalıdır. Ekonomik sorunlara paralel artan
sosyal ve siyasal problemler ne yazık ki aziz millet fertlerini
hayatından bezdirmiştir. Sanayileşme meselesini yalnızca fabrika
bacalarının tütmesiyle açıklayan siyasi zihniyetin milletimize
öncülük edememesi, dar ve kısır gündemlerle ülkemizi meşgul
etmesi geleceğe dönük umutları ortadan kaldırmaktadır. Her
alanda ve her kesimde görülen uyumsuzluk ve ihtilafların asıl nedeni
hükûmet etme sorumluluğu taşıyanların topluma
yerleşmesini temenni ettiğimiz sorun çözme kültürünü bir türlü
geliştirememesi, bilakis köreltmesidir. Ekonomik büyümenin sosyolojik ve
kültürel temellerimizden kopuk olarak gerçekleşmesi, üretim sistemimizin her
sallantıda daralması, geleceğe dönük ümidin azalması sorun
çözme yeteneğimizin zayıflamasına yol açmaktadır.
Unutulmaması gereken en temel husus ise sanayileşmenin ve gerçekçi
ekonomik gelişmenin, beraberinde sorun çözme kültürünün toplumsal
yapıya yayılmasını ve yerleşmesini sağlayacak
olmasıdır. Oysaki ciddi bir siyasal güçle yönetim yetkisini eline
alan Adalet ve Kalkınma Partisinin ekonomik ve siyasi uygulamalarında
bu hususları asla gözetmediği altı yıllık
icraatlarından anlaşılmaktadır. Bu çerçevede, en ufak bir
toplumsal gerilim ve siyasi tansiyon yükselmesinden kaynaklanan cepheleşme
ve kamplaşmalar milletimizi anında etkisi altına alabilmektedir.
Görüldüğü ve
anlaşıldığı kadarıyla, meseleleri
omurgasından bir türlü yakalayamayan Hükûmetin şaşkınlığı,
sorunlu siyasi anlayışı, siyasi geleceğiyle ilgili
taşıdığı endişe, Türkiye'nin
sorunlarının sağlıklı ve rasyonel bir bakış
açısıyla yorumlanamadığına işaret etmektedir. Bu
kapsamda, küresel ekonomide yaşanan büyük sarsıntı da doğru
okunmamış, alınması gereken tedbirlerle ilgili zamanlama
hatası hâlihazırda bir türlü giderilememiştir. Küresel finans
sisteminde 2007 yılının ikinci yarısından itibaren
yayılan ekonomik kriz bulunduğumuz yıl içinde etki ve
kapsamını genişletirken, bugün bu yüce çatı altında
bulunan sorumluluk sahipleri Bize bir şey olmaz.
kolaycılığıyla sorunları geçiştirmeyi
yeğlemiştir. Krizin önemine dair işaretlerin özellikle 2008
yılının başından itibaren netleşmeye
başlamasına rağmen, Hükûmetin bunu önemsememesi, krizi hafife
alması, teğet geçeceğini iddia etmesi, içine düştüğü
öngörü ve teşhis karmaşası hakkında hepimize bir fikir
vermektedir.
2009
yılı bütçesiyle ilgili değerlendirmeye geçmeden önce, Türkiye
ekonomisinin makroekonomik büyüklüklerinde görülmeye başlanan bozulma ve
dengesizlik hâlini küresel krizle ilişkilendirme çabalarını, bir
yanlışın başka bir yanlışla giderilmesi olarak
gördüğümüzü bu vesileyle belirtmek istiyorum. Her kesim ve sektördeki
feryatların, üçüncü çeyrekte büyümede ortaya çıkan keskin
düşüşün, artan işsizlik ve işten çıkarmaların,
iflasların, üretimdeki daralmanın, reel sektördeki
çığlıkların, cari açığın finansman sorununun
Türkiye ekonomisinin iç çelişkilerinden ve Hükûmetin sorunları
ötelemesinden kaynaklandığı iyi bilinmelidir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye ekonomisinin sorunlu yapısı bir
yılı aşkın bir süredir sürekli kriz işaretleri
vermektedir. Bu hastalıklı ekonomik yapı, dış
kaynaklı etkilere maruz kalmadan önce, ekonomik kriz ortamının
şartlarını kendi bünyesi içinde üretmiştir. Makroekonomik
göstergedeki bozulma eğilimlerinin küresel kriz öncesi dönemde
başlaması, büyümenin 2008 yılı üçüncü çeyreğinde
sıfıra yakın çıkması bunun açık delilidir.
Hükûmet, bu gerçeklerin üstünü örtme çabası içine girmiş, büyük bir
sorumsuzlukla hiçbir yapısal tedbir almamış ve Güçlü ekonomi,
güven ve istikrar ortamı sloganıyla bu çöküş sürecini izlemekle
yetinmiştir. Bugün geldiğimiz noktada Türk ekonomisinin yapısal
sorunlarının su yüzüne çıkardığı olumsuzluklarla
küresel kriz dalgalarının yıkıcı etkileri bir arada
yaşanmaktadır. İktidar partisi tarafından 2009
yılı program büyüklükleri belirlenirken krizin hiç
düşünülmediği, gündeme alınmadığı veya
umursanmadığı anlaşılmaktadır.
Gelecek yıla
ait büyüme hedefi başta olmak üzere program hedeflerinin birçoğu,
Hükûmetin 2009 yılını nasıl bir anlayışla
planladığını açıkça göstermiştir. 2009
yılı için belirlenen yüzde 4lük büyüme hedefinin, bu hâliyle krizin
teğet geçeceğine yönelik derin yanılgıdan yola çıkarak
tespit edilmiş olduğu görülmektedir. Özellikle ihracattaki
gerilemenin, sanayi üretiminde kaygı verici azalmanın, büyümeye
olumsuz bir şekilde yansıyacağı tartışmasız
bir gerçekken bu büyüme hedefine nasıl ve hangi yoldan
ulaşılacağı belirsizdir. Buna ilave olarak, iç ve
dış talepteki daralmalar bütçe hazırlığında
görmezden gelinmiştir. Üzülerek belirtmeliyim ki bu özürlü bakış
açısı gelecek yılın da kaybedilmesine neden olacaktır.
Bütün veriler
ekonomide ciddi bir güven kaybına ve beklentilerde belirsizliğe
işaret ederken Hükûmetin bu faktörleri dikkate almaması, her konuda
olduğu gibi bütçenin hazırlanmasında da içine düştüğü
değerlendirme yanlışını ortaya
çıkarmıştır. Önümüzdeki yıl beklentilerin daha da
kötüleşeceği düşünüldüğünde, program hedeflerinin
şimdiden revize edileceğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Böyle bir ortamda, 2009 yılı yurt içi talebinin büyümeye
katkısının yüzde 4,2 olarak belirlenmesi gerçekçi ve
inandırıcı değildir. Orta vadeli programda 2009
yılı için öngörülen dolar kuru 1,43 YTL olmasına rağmen,
2009 program hedefinde dolar kuru 1,40 YTL olarak belirlenmiştir. Döviz
fiyatındaki yukarı yönlü eğilimin görüldüğü bu zaman
diliminde kurlardaki oynaklık 2009 program hedeflerini işlevsiz bir
hâle getirecektir. Ayrıca, petrol ve emtia fiyatlarındaki düşme
bir vakıa iken 2009 yılı için hedeflenen 50,4 milyar
dolarlık cari açık rakamının gerçekçi olmayacağı
da ortadadır.
Muhterem
milletvekilleri, bütçenin hiçbir kesiminde, küresel krizin giderek
ağırlaşan etkileri ve ekonomik destek tedbirlerinin maliyeti
yansıtılmamıştır. Hükûmetin IMF ile anlaşma
yapması hâlinde bütçe büyüklüklerinin önemli bir bölümünün
değişme ihtimali söz konusudur.
2009
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında bir önceki yıla göre
yüzde 15,5lik bir gelir artışı hedeflenmiştir. 2009
yılının her bakımdan zor geçeceği şimdiden belli
olmuşken ve önümüzde çok zor bir yıl dururken bu gelir
artışının tutarlı olmadığı
açıktır.
2009
yılında ithalatta bir gerileme beklenmesine rağmen, vergi
gelirleri arasında en yüksek artışın yüzde 22,44 ile
ithalden alınan KDVden beklenmesi tam anlamıyla
çarpıklığın bir göstergesi olmuştur. Bütçede gelir
artışı beklenen diğer kalemler, yüzde 13,77 ile özel
tüketim vergisi ve yüzde 12,95 ile KDVdir.
Ekonomik kriz
nedeniyle otomotiv sektöründe satışlar durma noktasına
gelmiş olmasına karşılık, motorlu
taşıtlardan yüzde 10,59 oranında ÖTV tahsilatı
artışının öngörülmesi, vergi gelirlerinde sapma
olacağının bir görüntüsüdür.
Hükûmetin bu
hedeflere ulaşabilmesi için, vergi dilimlerindeki düzenlemelerle ve gizli
vergileme yoluyla mükelleflere ve üreticilere, dolaylı vergilerle de
mecali tükenmiş olan geniş kitlelerin sırtına yüklemeyi
amaçladığı görülmektedir. Bunun sonucu, açlık ve yoksulluk
sınırında yaşama mücadelesi veren halk kitlelerinin vergi
yükü daha da ağırlaşacak, kayıt dışı ekonomi
de daha da büyüyecektir.
Vergi
gelirlerindeki gerçekçi olmayan bu artışların yanında,
özelleştirme gelirlerinde yüzde 42lik bir artış hedefinin,
küresel ekonominin daraldığı bir süreçte
gerçekleşmeyeceği aşikârdır.
Burada tehlikeli
olan ise, bu hedefi belirleyenlerin böylesi bir dönemde
sattıklarından artakalan millî varlıkları haraç mezat elden
çıkarma amacı taşıdıklarının
anlaşılmasıdır. Nitekim, özelleştirme gelirleriyle
bütçe açıklarını kapatmayı ve günü kurtarmayı
amaçlayan bütçe anlayışının önümüzdeki yılda da devam
edeceği bugünden belirginleşmiştir.
Gelecek yıl
kendisini daha fazla hissettirecek olan ekonomik kriz nedeniyle, durgunluk,
üretimde azalma, işsizlikte patlama, ihracat ve ithalattaki gerileme, bu
kapsamda vergi gelirlerindeki düşmeden dolayı bütçenin gelir hedefini
tutturması mümkün görülmemektedir. Bütçeye harcama kalemleri
açısından bakıldığında değişen herhangi
bir şeyin olmadığı, iç talepteki çöküşü ve üretimdeki
gerilemeyi engelleyecek bir gider hedefinin kurgulanmadığı
görülecektir.
2009 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısında kamu harcamalarında yüzde 14lük bir
artış hedeflenmektedir. Uzun bir aradan sonra ilk kez üretim
kapasitesini korumak için kamu harcamalarının
azaltılmaması, hatta artırılması gereken bir dönemin
içinde bulunulmaktadır. Bize göre, kredi kanallarının
tıkanmaması için kamu kaynakları kefalet mekanizmaları
vasıtasıyla harekete geçirilmelidir. Ayrıca iç tüketimin
yavaşlama hızını durdurmak için kamu imkânları da
devreye sokulmalıdır. Mevcut harcama artışlarının
program hedefleriyle uyumunun nasıl olacağı
düşünülmediğinden, bahsettiğim bu hususları uygulamak son
derece şüphelidir.
İç talep ve
üretim kapasitesinde görülen kontrolsüz daralmanın önüne geçmek
amacıyla kamu harcama artışları içinde bulunduğumuz
geçiş döneminde bir politika değişkeni olarak
kullanılmalıdır. Ancak bunun için önce hangi harcama
programlarının hangi hedefe yönelik olarak seçildiği netlik
kazanmalıdır. Şimdi zaman, ülkemizin üretim kapasitesini bu olağanüstü
dönemden en az hasarla çıkaracak tedbirleri alma zamanıdır.
Öncelikli alınacak önlemlerin, Merkez Bankası tarafından
uygulanan para politikasıyla değil, doğrudan maliye
politikası ve bütçede belirlenen hedefler doğrultusunda hayata
geçirilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, Hükûmetin iç talebi
canlandıracak, üretimi özendirecek bir yatırım harcamasına
bütçede yer vermediği görülmektedir.
AKP Hükûmeti
döneminde, hayatın zorluklarını alabildiğine yaşayan
kamu çalışanları ve emekliler için ise, önümüzdeki yılda da
bir iyileştirmenin yapılmayacağı görülmektedir.
2009 program ve
bütçesinde, ekonominin üretim kapasitesini arttıracak bir gelir ve gider
dengesinin kurulamadığı açıklık
kazanmıştır. Bunun yanı sıra, krizin reel ekonomi
üzerindeki olumsuz etkilerinin bütçenin hiçbir parametresinde görülmediği,
üreten kesimin sorunlarının çözümüne yönelik bir hedefin
gözetilmediği anlaşılmaktadır.
Bu zamana kadar
reel sektör üretimini dış borçla finanse ederken, bankalar tüketiciyi
finanse etmiştir. 2004 yılı ve sonrasında bankalar
tarafından mali olmayan şirketlere ve vatandaşlarımıza
açılan kredilerde patlama yaşanmıştır. 20022008
döneminde finansal olmayan şirketlere açılan krediler 7,8 kat,
bireysel işletmelere açılan krediler 4,2 kat, hane halkına açılan
krediler ise 17,5 kat artmıştır. Kısaca, 2009
yılı program büyüklükleri ve bütçesi üzerinde yaptığım
bu değerlendirmeler ışığında, Hükûmetin derin bir
siyasi basiret sorunu yaşadığını söylemek için
haklı birçok nedenimiz bulunmaktadır.
Krizin bütün
boyutlarıyla görüldüğü bir zamanda hazırlanan ve bir
yılı kapsayan bütçenin, sanki hiçbir şey olmamış gibi
planlanması Hükûmetin çaresizliğinin, iş bilmezliğinin ve
rotasını kaybettiğinin bir belirtisi olarak görülmelidir.
Bizim öncelikli
kaygımız, vatandaşlarımızın mahkûm olduğu
ekonomik problemlere yenilerinin eklenmemesi, gafletten başını
kaldırmayan Hükûmetin faturayı aziz millet fertlerine ödetmemesidir.
Uyarı ve itirazlarımızın ana gayesi elbette budur.
2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkındaki
değerlendirmelerin, sırası ve yeri geldiğinde grubumuzun
değerli üyelerince ayrıntılı olarak
yapılacağını bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi,
Türkiye, yaklaşık yarım yüzyıldır ekonomik ve mali
sistemini bir esasa oturtmaya, küresel fırsatlar, toplumsal riskler ve
siyasal sistem arasında bir denge kurmaya çalışarak bugünlere
kadar gelmiştir.
Yaşadığımız
tecrübeler, ülkemizin ekonomik sorunlarına paralel olarak ardı
ardına gelen siyasal, sosyal, ahlaki ve asayiş alanlarında
katmerli sorunların da baş gösterdiğini ortaya koymaktadır.
Yıllardır
tekrarlanan önce ekonomik kriz, sonra siyasal istikrarsızlık ve
nihayetinde toplumsal bunalım döngüsü, ülkemizde demokrasinin kök
salmasının, sağlam ve millî bir ekonomik iklimin ortaya
çıkmasının, dengeli bir mali yapı
oluşmasının ve hakkaniyetli gelir paylaşımı ile
ahlaki bir sistemin yerleşmesinin önündeki en önemli engellerdir.
Ülkemizin,
milletimizin ve vatandaşımızın sorunlarına
eğilirken ekonomik gidişata dikkat etmeyen, tehlikeleri ciddi
bulmayan, tedbirleri vaktinde almayan siyasal iktidarların verecekleri en
büyük zarar, kendilerinden önce millî varlığımıza ve
toplumsal geleceğimize yönelik olacaktır. Bu nedenle, yaşanacak
bir ekonomik krizin ve yoksullaşmanın hiç kimseye siyasi bir fayda
sağlaması, bunun bir sinsi fırsatmış gibi beklenmesi,
basit hesaplarla krize davetiye çıkarılması, yüreğinde
millet ve insan sevgisi olan hiç kimse için düşünülemeyecek bir seviye
kaybıdır. Ancak bu kez karşımıza çıkan ekonomik
kriz ortamı, ülkemizin bundan önce yaşadığı kronik
kriz sonuçlarından daha önemli ve vahim bir gelişme ile birlikte
millî birlik ve beraberliğimizin yara aldığı ve
kardeşliğimizin ulu orta tartışıldığı
daha tehlikeli bir dönemde kendini göstermektedir.
Yeni bir
yüzyılın henüz 8inci yılı geride kalırken ülkemizde
ve komşularımızda kanlı çatışmalar,
başkaldırı provaları, terör eylemleri ve sabotajlar,
adaletsizliklerin neden olduğu ahlaki çöküntü ve yoksulluktan kaynaklanan
çaresizlik önümüzdeki yılların çok zor geçeceğini işaret
etmektedir.
Üzülerek ifade
etmeliyim ki, işsizlik, durgunluk, hayat standardının
düşmesi ve benzeri açmazlar sosyal patlamalara çok müsait bir ortam
hazırlamaktadır. Bu anlayışla, siyasi, ekonomik ve sosyal
problemlerin neden olduğu derin umutsuzluğun ve sisteme dönük
güvensizliğin, devlete ve hükûmete karşı öfkeye dönüşebilme
riski üzerine herkesin gerçekçi bir analiz yapmasının zamanı
gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin siyaset
anlayışının öznesi insan, nesnesi devlet, yüklemi
demokrasi, cümlesi ise millettir. Partimiz bunlardan birini diğerine,
milleti, devleti ya da demokrasiyi ötekine tercih ederek yapılacak sözde
yaklaşımların eksik, kusurlu ve sakat olacağına ve
bunlardan birinde neden olunacak tahribatın çok önemli beka meselelerine
yol açacağını öngörmektedir. Bu nedenle, konuşmamın bu
bölümünde, adına bütçe yaptığımız Türkiye
Cumhuriyetinin ve büyük Türk milletinin varlığını,
birliğini ve devamlılığını tehdit eden
başlıca riskler ile bunların çözümü konusundaki
değerlendirmelerimi yüce Meclisle paylaşmak düşüncesindeyim.
Maddi yokluklar
ve stratejik sarsıntıların arasından muhteşem bir
mücadele ile doğmuş olan Türkiye Cumhuriyetinin seksen beş
yıllık yolculuğunda aldığı önemli mesafeyi
küçümsemek, hor görmek adaletli bir değerlendirme olmayacaktır. Bu
süre içinde ülkemiz ve milletimiz elbette ki birçok başarılara
imzasını atmıştır.
Daha müreffeh bir
toplum, daha kalkınmış bir ülke, daha kudretli bir devlet, daha
sağlam bir millet yapısı bu süre içinde her hükûmetin arzusu
olmuş, bunca uzunca dönemde her siyasal görüş bu alanlarda az ya da
çok katkı sağlamıştır. Devlette devamlılık,
hizmette süreklilik vardır. Bugüne kadar yapılmış bütün
güzel işlerin ve gelişmelerin hakkını teslim etmeyi ve
emeği geçenlere şükranlarımızı sunmayı bir
kadirşinaslık olarak gördüğümü belirtmek istiyorum.
Ancak,
Türkiyemizin bu yolculuğunda, kalkınma, demokratikleşme ve
milletleşme yolundaki yetersizliklerin ve noksanların, özellikle
siyasi vizyon eksikliği ile birleşince bugün karşımıza
çok ciddi toplumsal ayrışma ve çözülme tehlikesini
çıkardığını üzülerek ifade etmek istiyorum.
Bugün ülkemiz ve
milletimiz, yıllardır birikmiş sosyal, siyasal, ekonomik ve
kültürel sorunlarını aşamamış olmanın zafiyetiyle
ve özellikle altı yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmetinin yüzleşme, ezber bozma, tabuları yıkma adı
altında tekrarladığı yanlışlarıyla beka
düzeyinde tehlikelerle karşı karşıya bulunmaktadır.
Bunları yok
farz etmek, iyimser ifadelerle üstünü örtmek Geliştik.,
Kalkındık., Büyüdük., İtibarımız arttı.
gibi sanal söylemlerle pembe tablolar çizmek ya da alt kimlikleri nakarat
hâlinde tekrarlayıp durmak önümüze çıkan gerçekleri asla
değiştirmeyecektir.
Karşılaşılan
tehdit, milletimizin bin yıllık kardeşliğini ve millî
kimliğini ayrıştırmaya yönelik sosyolojik
kırılma, üniter devletimize yönelik egemenlik
paylaşımı ve topraklarımızın bir bölümünü
yönetememe tehlikesinin baş göstereceği siyasi çözülme sorunudur.
Mutabık
kalınacak ciddi, kalıcı ve köklü çözümlerin uygulanmasında
gecikilmesi hâlinde kapanması mümkün olmayan derin yaraların
açılacağı, millî birlik ve bütünlüğümüzün
onarılmayacak kadar zedeleneceği çok tehlikeli bir süreç maalesef
Türkiyenin karşısındadır.
Gerek ihmal gerek
tahrik gerek dayatmalarla gelinen nokta cumhuriyetin kuruluşu ile elde
edilen kazanımların, devlet ve millet hayatımızın
temelini oluşturan kurucu ilkelerin ve bizi bir arada tutan
kardeşliğimizin keskin bir yol ayrımına
yaklaştığını ortaya koymaktadır.
Hepimizin arzusu
olan çağdaş ve müreffeh bir topluma ulaşmada tek seçenek paketi
olarak dayatılan demokratikleşme, çok kültürlülük, alt kimliklerin
siyasallaşması, ana dilde eğitim, bölücülüğe ve teröre af
ile yerel yönetimlere alabildiğine özerklik gibi yıkım
projelerine hepimizin dikkatini çekmek isterim. Bu taleplerin siyaset eliyle
ilerleme kaydetmesi ve zemin bulması hâlinde bu badireden ne devletimizin
ne de milletimizin bütünlük ve birlik içinde çıkması mümkün
görülmemektedir.
Bilinmelidir ki
en az bin yıllık muhteşem bir kaynaşma ile yükselerek vücut
bulmuş büyük Türk milletinin alt kimliklere doğru dönüş ve
kıvrılış göstereceği böylesi bir gelişmenin
yaşanması hâlinde, cumhuriyetimizin üzerinde yükseldiği millî
devleti ve üniter yapıyı korumak ve yönetmek tamamen imkânsız
hâle gelecektir.
Adına ne
denirse denilsin, ister çağdaşlaşma ister Avrupalı olma
ister demokratikleşme, göz yumulan kimlik tahriklerine, verilen tavizlere
devam edilmesi ve bu taleplere önümüzdeki dönemde anayasal kılıf ve
zemin hazırlanması, yüce Meclisin varlık nedenini inkâr
anlamı taşıyacaktır.
Bunun
gerçekleşmesi hâlinde, toplumun Türk milletine olan mensubiyet
bağlarını kopartmadan korumak ve aynı geleceği
aynı coğrafyada aynı devlet çatısı altında
paylaşma arzusunu canlı ve diri tutmak zor olacaktır.
Biliniz ki bu
uyarılar, asla bir vehim ve aşırı hassasiyetin ürünü
değil, bütün dikkati aziz millet varlığının
bekasına odaklanmış bir siyaset hareketinin çok ciddiye
alınması gereken uyarıları ve öngörüleridir.
Bugün gelinen
aşamada, artık açıkça dillendirilen, federasyon, ayrı
bayrak, ayrı eğitim dili, ortak kurucu halk, çokluklar
devleti, öz yönetim ve hatta ayrılma tehditleri gibi talepler
karşımızdaki tehlikenin boyutlarını gözler önüne
sermektedir. Ancak burada asıl önemli olan, Türkiyenin karşısına
çıkartılan bu süreci yönetebilecek, tehditleri bertaraf edebilecek ve
asıl mevcudiyeti koruyabilecek inanca, değerlere, stratejiye ve
vizyona sahip kadrolar tarafından yönetilmiyor olmasıdır.
Ülkemizin içinde
bulunduğu yakın coğrafyada yaşanan gelişmeler de
Türkiyenin sürüklendiği olumsuz süreci hızlandırıcı
rol oynamakta, ne üzücüdür ki çözüm adı altındaki yabancı
dayatmaların bölgesel senaryolarla beslenmesini kaçınılmaz hâle
getirmektedir.
Hükûmetin, teröre
desteğini sürdüren Iraktaki yerel yönetimle, iddialarından
vazgeçmeyen Ermenistanla, uzlaşmaya asla yanaşmayan Kıbrıs
Rum Yönetimiyle, talep listeleri bir türlü bitmeyen Avrupa Birliğiyle ve
komşularımızı tanzim etmeye çalışan Amerikayla
olan ilişkilerimizi bu çerçevede ele almak gerekecektir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Son zamanlarda
ortaya çıkıp tarihle yüzleşme adı altında,
utandıkları geçmişimizi yargılayarak tam bir iş
birlikçi refleks gösteren sözde aydınlar da bu kapsamda
değerlendirilmelidir. (MHP sıralarından alkışlar)
Bu itibarla,
sıraladığımız gerçek gündemle ülkemizin
yüzleşmeye başlaması için yaptığımız siyasi
hamleler partimizin öncelikli siyasi tercihi ve vazgeçilmez millî
sorumluluğudur. Çünkü Milliyetçi Hareket, bu sorunların toplum ve
siyasetçi tarafından doğru değerlendirilmemesi ve önemine göre
sınıflandırılmaması hâlinde, üretilecek sözde
çözümlerin Türkiyeyi yeni ve daha büyük sıkıntılara
sürükleyeceğinin farkındadır.
Değerli
milletvekilleri, bugün karşı karşıya bulunduğumuz
temel sorun, millî ve manevi değerlerimizin toplumsal çatışma
alanına dönüştürülmesi ve Türkiyenin köken, inanç ve mezhep
temelinde çok tehlikeli bir ayrışma ve cepheleşme sürecine
çekilmek istenmesidir.
Elbette ki
çağdaş ve modern bir millet ve devlet yapısı için
almamız gereken çok mesafe, müreffeh ve hakkaniyetli bir toplum oluşturabilmek
için yapmamız gereken çok işler vardır ve insanın
karşılaştığı her sorun elbette ki siyasetin ilgi
alanındadır ve siyasetçinin sorunudur. Bu sorunların ise
öncelikli konuşma ve çözüm yeri yüce Meclis çatısıdır,
ancak siyasetçinin bir sorumluluğu da sorunları milletin temel
değerleri ekseninde çözmeye çalışmak ve çözüm alternatiflerini
binlerce yılda oluşmuş millî değerler sisteminin içinden
arayıp çıkarabilmektir.
Bu açıdan,
birileri millet kimliği dışında yeni arayışlar ve
tanımlar talep ediyor diye milleti bu talepler üzerinden yeniden
adlandırmak, devleti bu taleplere göre yeniden tanzim etmek emsali
görülmemiş bir yıkım olacak ve bitmeyecek başka
ayrışma taleplerinin önünü açacaktır.
Nitekim,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak yüce Meclis çatısı altında
temsil edildiğimiz 2002 yılında, aralarında, idamı
kaldıran, ana dilde yayına ve özel kurslara izin veren yasaların
bulunduğu uyum paketlerine Hayır. oyu verirken temel
kaygımız işte buydu. Maalesef, gelişmeler bizi haklı
çıkarmıştır. Bu tarihten sonra ne taleplerin sonu
gelmiş ne de verilen tavizlerin ardı arkası kesilmiştir.
Kimlik
arayışlarıyla ortaya çıkan mihrakların,
Avrupanın dayatmalarına rıza gösteren yüce Meclis eliyle sözde
uyum ve demokratikleşme adına elde ettikleri yasal imtiyazlar bugüne
kadar bitmek tükenmek bilmemiştir. Ulaşılan her aşamadan
sonra çıkılan yeni basamak bir sonraki adımın zemini
yapılmış, yeniden başlatılan kampanyalarla bölünmeye
ve ayrışmaya giden merdiven birer birer çıkılmaya
başlanmıştır. Nerede durulacağı, daha ne kadar
taviz verileceği, bölünme taleplerinin hangi aşamada biteceği
ise belli değildir. Anayasanın ve yasaların değişimi
yoluyla bölücülüğün önündeki engeller birer birer ortadan
kaldırılarak daha nereye kadar bu sürece refakat edilecektir? Buna artık
bir son verilmek mecburiyetindedir.
Biz, baştan
beri, milleti oluşturan ana gövdeden kopacak küçük parçaların
meşrulaştırılarak giderek husumeti körüklemesinden ve
bütünün ufalanarak sonu gelmeyen ayrışma sürecinin
başlamasından endişe etmiştik, şimdi de ediyoruz.
Bunu,
oluşmuş bir milleti, sosyolojik anlamda geriye götürecek, boy ve
kabilelere dönüştürecek iptidai ve ırkçı proje olarak
görüyorduk. Şu anda da aynı tehlikeyi artan bir vurgu ile söylüyoruz.
Karşımıza
çıkacak sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik sorunların çözümünde
takip edilecek ilkeler; millet varlığının
devamını ve gelişmesini sağlayacak, millî devletin
bekasını sürdürecek bir çerçeve içinde ele alınmak
zorundadır.
Kavramları
kutsayarak ve putlaştırarak, vatansız bir demokrasi
arayışını kabul etmemiz; milletsiz bir
demokratikleşmeyi dikkate almamız inandığımız
siyaset değerleri açısından mümkün değildir.
Yaklaşık
iki yüz yıldır siyasi şekil ve anlam bulmuş olan millet
kavramı etrafında açık veya gizli mücadelelerin bütün
hızıyla sürdüğü dünyada, milletleşmenin durdurulmaya
çalışılması bizim açımızdan kabul edilemeyecek
bir boş hayaldir.
Bedeli kanla
ödenerek kazanılmış
bağımsızlığımız, bin yıl boyunca sevgi
ile yoğurduğumuz kardeşliğimiz, asırlarca alın
terimizle oluşturduğumuz millî varlıklarımız, birlikte
yaşanan binlerce yılın ürünü olan millî kültürümüz bu ham
hayalin önündeki en büyük güvencemizdir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Elbette ki,
çağ dışı bir tek tip vatandaş
arayışında değiliz. Herkesin birbirinin aynı
olmasını beklemiyor ve hedeflemiyoruz. Ancak, sonu gelmeyen
isteklerin ve verilmesi düşünülen tavizlerin siyasal alt kimlik bilinci
oluşturmasına ve bunun yeni talepler listesi hâlinde
dayatılmasına da izin veremeyiz.
Türkiyenin millî
birliği ve bölünmez bütünlüğü gibi hayati öneme sahip millî beka
meselelerinde siyasetçilerin görüşleri ve duruşlarının
zamana ve şartlara göre değişmesini düşünemeyiz.
Başta
Sayın Başbakan olmak üzere bu konuda sorumluluğu olan herkes
samimi bir vicdan muhasebesi yapmalı ve Türkiyemizi ateşe atacak
yeni adımlardan ve yanlışlardan dönme basiretini
gösterebilmelidir.
Bu vatanın
kurucusu ve sahibi olanlar, aziz millet varlığına hep birlikte
vücut veren büyük Türk milletinin ailesidir. Bulunacak bütün çözüm yolları
bu ailenin bağlarını güçlendirmeli; küçülme, zayıflama,
yalnızlaşmanın kimseye yarar getirmeyeceği artık
anlaşılmış olmalıdır.
Bu eksende olmak
üzere Hükûmeti, kapsayıcı millet tanımından
uzaklaştırarak alt kimlik taleplerini tırmandıracak
söylemlerden kaçınmaya, yıllardır bitmeyen bölücü taleplere
verilecek yeni tavizlerden uzak durmaya davet ediyorum ve şunu açıkça
söylüyorum: George W. Bush memleketimin insanlarını benden daha fazla
sevemez. (MHP sıralarından alkışlar)
1910lu
yıllar temel alındığında dönemin küresel
gelişmelerine karşı aziz milletimizin yegâne dayanma gücü,
birleşme arzusu vatanseverlerin heyecanı ve direnci ile eş
değerdi ve ne mutlu ki bunu başardılar.
Bugün de
karşımızdaki ayrılma ve bölünme tehlikelerine
karşı en önemli direnç ve dayanma noktası, yüreklerinin vatan ve
millet sevgisi ile dolu olduğuna inanmak istediğim muhterem
milletvekillerimin iradesidir. Milletvekillerinin yeri ve zamanı
geldiği vakit mensubu oldukları gazi Meclisin anlamına uygun
hareket edeceklerine olan inancımız tamdır.
Sayın
Başkan, muhterem milletvekilleri; konuşmama burada son verirken, 2009
yılı bütçesinin Türkiyemiz için hayırlı sonuçlar getirmesi
temennisiyle yüce heyetinizi en içten duygularla selamlıyor, saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bahçeli.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, şimdi söz sırası Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna aittir. Ayrılan süreyi 2
arkadaşımız kullanacaktır.
İlk söz,
Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaşta.
Sayın
Elitaş, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
Elitaş, süreyi eşit olarak mı kullanacaksınız?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Evet efendim.
BAŞKAN
Buyurunuz.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu
Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, 2009
yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini
temenni ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşeceğimiz 2009 yılı bütçesi AK
PARTİ hükûmetlerinin 7nci, yeni kamu mali yönetim sistemine uygun bir
şekilde hazırlanan 4üncü bütçe olacaktır.
Bildiğiniz
gibi bütçe, belli bir dönem içinde toplanacak gelir ve yapılacak harcamaların
tahminî ve karşılaştırmalı cetveli olup yetkili
organlar tarafından bu giderlerin yapılması ve gelirlerin
toplanması için verilen izindir. Hükûmetler bunun için, bütçe
hakkının bir gereği olarak Parlamentodan yetki alırlar. Her
şeyden önce, her yıl toplumda üretilen millî gelirin
yaklaşık yüzde 30a yakın bir kısmı bütçe yoluyla
yeniden harmanlanır, toplanır ve yine kamuya, vatandaşa
dağıtılır. İşte bu dağıtım
aşamasında hükûmetler, yatırım politikalarının,
sosyal politikalarının, büyüme politikalarının, istihdam ve
gelir politikalarının nasıl dağılacağıyla
ilgili yaklaşımlarını ortaya koyarlar. Bu açıdan
bakıldığında, söz konusu politikaların yürütülmesi
için de yıllık araçlar olarak karşımıza bütçeler
çıkar.
Değerli
milletvekilleri, bütçelerin birçok özelliği vardır. Bu özellikleri
kısaca saymak gerekirse, öncelikle yönetilebilir olması, tahmin
edilebilir olması gerekir ancak demokratik ülkelerde bütçelerin en önemli
özelliklerinden birisi, vatandaşa karşı sorumluluk
açısından, samimiyet, dürüstlük ve güven ilkesi olmalıdır.
Ülkemizde 2002 yılına kadar yapılan bütçeleri
değerlendirdiğimiz aşamada baktığımızda,
açıkçası bütçelerin öngörülen harcamalar itibarıyla uyumlu olmadığı,
makro dengelerin kurulamadığı gözlemlenmiştir. Bütçelerdeki
güven ve istikrarın, samimiyetin olmasının en önemli
unsurlarının başında, bu bütçeyle ilgili olan yediden
yetmiş yediye herkesin hükûmetlerin yaptığı bütçelere güven
duyup gelecekle ilgili projeksiyonlarını ona göre
değerlendirmeleri ve ona göre programlarını çizmeleri
amacıyla çok önemli süreçleri beraberinde getirmektedir. Eğer
bütçeler uyumlu olmazsa, samimi ve güvenilir bir şekilde olmazsa,
hükûmetlerin yaptığı bütçelerin tahmin yönünden
inandırıcılığı olmazsa, faiz oranları,
herkesin zihnindeki enflasyon oranları, herkesin gelecekle ilgili
bakış açısıyla paralel bir şekilde tamamen
karmaşık bir şekilde ortaya çıkacak ve insanların
kararlarıyla ilgili verecekleri kanaatlerde, verecekleri kararlarda yeknesaklık
olmayacak, bir başıbozukluk ortaya çıkacaktır.
Nitekim bugüne
kadar yapılan bütçelere baktığımızda
Bakınız, size çeşitli örnekler vermek istiyorum. 1999
yılında Hükûmet 64,4 trilyon harcama yapacağını
söylemiş, ancak 68,4 trilyon lira harcama gerçekleştirmiş. Yani
söylediği ile icraatı arasında yüzde 6lık bir sapma
meydana gelmiş. 1991 bütçesinde ise 101 trilyon lira harcama
yapacağım demiş, 132 trilyon lira harcama yapmış.
Böylece vatandaşa verdiği sözden yüzde 31lik bir sapmayla
karşı karşıya kalınmış. 1994
yılında yüzde 10luk bir sapma, 1995 yılında yüzde 30luk
bir sapma ortaya çıkmış. En son 2002 yılında 57nci
Hükûmetin yaptığı bütçede ise Hükûmet 98 katrilyon lira harcama
yapacağını ve bununla ilgili gelirlerini
toplayacağını taahhüt etmiş ama yüzde 18lik bir sapmayla
115,6 katrilyon lira harcama gerçekleşmiştir.
2003
yılından itibaren AK PARTİ hükûmetlerinin yaptığı
bütçeleri değerlendirdiğimizde, bakınız, Hükûmet 2003
yılında 146 katrilyon lira bütçe büyüklüğü hedeflemiş, ama
dikkatinizi çekiyorum değerli arkadaşlar, bu süreçte 140,4 katrilyon
lira harcama yapmış. Bırakın aşmayı, bugüne kadar
yapılan, 2003 yılına kadar yapılan gelenekler içerisinde
hükûmetlerin bütçeleri sürekli ek bütçelerle veya harcama aşmalarıyla
karşı karşıya olmuş, ama 2003 yılındaki
bütçede hemen hemen 6 katrilyon liralık bir eksik harcamayla
vatandaşa bir güven tesis edilmiş.
Bu nereden
kaynaklanmış? 2002 yılının 3 Kasım seçimlerinde
milletinden aldığı emaneti ve milletin kendisine verdiği
güveni en iyi şekilde kullanan ve güven ve istikrarı sağlayan
bir iktidarın başa geçmesiyle birlikte faiz oranlarında önemli
bir düşme ortaya çıkmış, tüyü bitmedik yetimin
hakkını koruma amaçlı ortaya çıkan ve bu söylemle, bu
şiarla milletten yetkiyi almış iktidar, yaptığı
harcamaları en verimli şekilde kullanarak harcamaların
vatandaşa tekrar hizmet olarak geri dönmesinde çok etkili bir fonksiyon
sağlamış. Yine 2004, 2005 ve 2006 yılı bütçeleri
tahminleri hemen hemen çok yakın bir şekilde gerçekleşmiş.
2007 yılı bütçesi, bizim bütçe kalemindeki harcama kalemimiz 204
milyar 989 milyon YTL iken 2007 yılı gerçekleşmesi 203 milyar
501 milyon YTL olmuş. Hemen hemen tahmin ile gerçekleşme
arasındaki oran çok yakın bir vaziyette olmuş. Neyi gösteriyor
bu? Bu bütçeyle ilgili kanaat sahibi olup buna göre projeksiyonlarını
tahmin eden, gelecekle ilgili kararlarını veren herkesin Hükûmetin
yaptığı bütçelere güvenini ortaya çıkarıyor. Ondan
önceki dönemde, iş âlemi, finans sektörü ve bütün
katılımcılar, bütün bütçeden fayda sağlayanlar, bütün
bütçeyle ilgilenenler, geçmişle ilgili kanaatleri alırlar, gelecekle
ilgili değerlendirmelerini, gelecekle ilgili
yapılandırmalarını ortaya çıkarırlar ve maalesef
bu da gelecekle ilgili alınan kararlarda, hükûmetlerin
aldığı kararlara çok olumsuz yönde katkılar ortaya
çıkarır.
Değerli
arkadaşlar, eğer bütçe istenildiği gibi olmazsa topluma
verdiğiniz sözü, verdiğiniz güveni tam olarak
anlatamadığınız takdirde kötü bir yönetimin unsuru olarak
faiz oranlarının artmasının, enflasyon
oranlarının zirveye çıkmasının önlenemez hâle
gelmesiyle karşı karşıya kalırsınız.
İşte
2002 yılı bütçesi, çok büyük bir oranda toplanan gelirlerin faiz
harcamalarına gitmesiyle karşı karşıya
kalmış, bütçelerden vatandaşın imkân sağlaması,
onların refah seviyelerini, onların gelir düzeyini
artırıcı bir etki yapmamıştır. Eğer AK
PARTİ İktidarı da 3
Kasım 2002 seçimlerinde milletten aldığı yetkiyi kendinden
önceki hükûmetler gibi kullanmış olsaydı bakınız,
size çok önemli bir rakam ifade etmek istiyorum- hiçbir değişim
olmasaydı, bizden önceki iktidarın yaptığı
icraatı gerçekleştirmiş, aynı şekilde devam etmiş
olsaydık 2007 yılı bütçesinde faiz harcamalarımız 110
milyar YTL olacaktı. Şimdi, 2007 yılı bütçesinde faiz
harcamalarımız 50 milyar YTL civarında olacak. Yani bizim, 2007
yılında gösterdiğimiz basiretli bir yönetimin sonucu olarak 50
milyarın üzerinde, 60 milyar YTLye yakın bir kaynağın
vatandaşa tekrar hizmet olarak dönmesi imkânını ortaya
çıkardık.
Bu yapılan
tasarruflar nerede kullanılmış olabilir? Bu yapılan
tasarruflar, işte, KÖYDES projesiyle vatandaşa hizmet olarak
aktarılmış olabilir, BELDES projesiyle vatandaşa hizmet
olarak aktarılmıştır ve yine, devletten
maaşını alan işçimize, memurlarımıza, refah
seviyesini yükseltici olarak maaşlarında önemli bir artış
tesis edilmiştir.
Bakınız,
2002 yılı bütçesinde personel harcamaları yüzde 18 iken 2007
yılı gerçekleşmelerinde personel harcamaları yüzde 24
seviyesine ulaşmıştır. İşte, milletten
topladığını yine milletle paylaşan iktidarın en
önemli özelliklerinden birisi budur.
Değerli
milletvekilleri, eğer bütçeleriniz tahmin edilebilir
olmadığı sürece, güvenli bir şekilde
olmadığı sürece, bu konuda faizlerin olumsuz yönde
yükselişinin olacağını ifade etmiştim.
2002
yılı öncesi şirketlerin bilançolarına
baktığınız zaman en önemli kalemler, kâr kalemlerinin
içerisindeki unsurları faaliyet dışı kârlar
oluşturmaktaydı. Faaliyet dışı kârlar nelerdir?
İşletmelerin hiç alakası olmayan konularda işlem göstermesi
yani kaynaklarını kamuya satması, kamunun imkânlarından,
kamunun ihtiyacı olan borçlanma gereğinden dolayı yüksek oranda
faiz elde edip, ülkenin üretken değerlerinin, sermayesinin,
altyapısının, hiç uygun olmayan yerlerde devletten nemalanarak
bunların ortaya çıkması şeklinde değerlendirmek
mümkündür.
Değerli
arkadaşlar, bütçedeki istikrar, fiyat istikrarını ve
dolayısıyla ekonomik istikrarı da beraberinde getirmektedir.
İşte bu yüzden bütçelerin güvenilirliği çok önemli bir
noktadır.
Yine bütçeler,
eğer güvenli bir şekilde devam ederse, bunun, gelir
dağılımındaki adalette de çok önemli etkisi meydana
gelmektedir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun ve
sosyal faaliyetler neticesinde gelir dağılımındaki adaleti
de size 2002 ve 2005 yılı rakamlarıyla ifade etmek istiyorum.
En son
yapılan verilere göre, 2002 yılında gelir grupları
içerisinde en düşük gelire sahip yüzde 20lik dilimin 2002
yılındaki toplam gelirden aldığı pay yüzde 5,3 iken,
2005 yılı itibarıyla bu yüzde 6,1e yükselmiştir.
Bakın değerli arkadaşlar, bu aradaki fark yüzde 1den az gibi
gözükmesine rağmen iyileşme oranı yüzde 20ye yakın bir
iyileşmeyi de beraberinde getirmiştir. Yine, 2002 yılında
toplam gelirden en yüksek alan beşinci en zengin diyebileceğimiz
yüzde 20lik kesim, önce 2002 yılında yüzde 51,1 alırken, 2005
yılında bu yüzde 44,4e gerilemiştir. Bu aralardaki 6,5
puanlık fark, toplumun orta direk dediğimiz kesimlerine
dağıtılmıştır. Birinci dilim, bildiğiniz
gibi 5,3ten 6,1e çıkmış, ikinci dilim 9,8den 11,1e
çıkmış, üçüncü dilim 14,1den 15e çıkmış, bu
şekilde, son dilim olan dördüncü dilim ise 20,1den 22,6ya
çıkmıştır. Bu manada da yapılan bütçelerin güven
verici olmasıyla birlikte, sosyal nitelikli olmasıyla birlikte gelir
dağılımındaki adaleti de beraberinde getirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bütçeleriniz uygun olursa, bütçeleriniz
inandırıcı olursa, güven verici olursa -sizin bu
açıklarınızın neticesinde de- ekonomide yapısal
reformlara imkân verecek düzenlemeleri de beraberinde getirir, ekonominin
dış ve iç şoklara karşı dayanıklı güvenlik
çemberini oluşturmuş, makro dengelerini kuran bir ekonomiyle
karşı karşıya gelmiş olursunuz.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri, bütçe açıkları cihetinden
ortaya koyduğu başarıyı ekonominin bütün ünitelerine yayma
azmi ve kararlılığı içindedir; nitekim vergi sisteminin
yeniden yapılandırılması çerçevesinde vergi
tabanının genişletilmesi, kayıt
dışılığın azaltılması, vergi
oranlarının düşürülmesi, vergi sisteminin basitleştirilmesi
hususlarında çok önemli adımlar atılmıştır. Uzun
süredir yüksek seviyelerde seyreden enflasyonun tek haneli seviyelere
indirilmesi ve fiyat istikrarının sağlanması konularında
önemli başarılar elde edilmiştir ancak son dönemde, özellikle
2007 yılından itibaren başlayıp 2008 yılında
zirveye ulaşan enerji ve tarım fiyatlarındaki ve emtia
fiyatlarındaki, ham madde fiyatlarındaki olağanüstü,
öngörülemeyen yüksek bir orandaki artış küresel finans
piyasalarında önemli sorunları da beraberinde getirmiş,
enflasyon oranının 2008 yılında istediğimiz ölçüde
düşmesini engelleyen unsurlardan olmuştur. Fakat buna rağmen
kararlılıkla sürdürülen mali disiplin ve etkin borç yönetimi sonucunda
borç stoku sürdürülebilir yapıya kavuşmuş, her yıl
istikrarlı bir şekilde elde edilen faiz dışı fazla
sayesinde kamu finansmanında önemli iyileşmeler meydana
gelmiştir.
Ekonomideki
yapısal reformların gerekli ve önemli bir boyutu olan
özelleştirme uygulamalarında kamuya kaynak sağlamaktan daha çok
üretim maliyetlerini düşürerek verimliliği yükseltmek ve bu sayede
rekabet gücünü ve istihdamı artırmak en önemli amaç olmuştur.
2003 yılından itibaren gerçekleştirilen özelleştirmelerle
hem kamu üzerinde yük oluşturan sektörlerin daha verimli hâle getirilmesi
hem de devletin asli görevlerine yoğunlaşabilmesi
sağlanmıştır. Özelleştirme İdaresi, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu verilerine göre, 1985 ile 2002 yılları
arasında toplam 8 milyar Amerikan doları özelleştirme
gerçekleştirmiştir. Yine o dönem içerisinde Özelleştirme
İdaresinin bu 8 milyar Amerikan doları
karşılığı özelleştirmeye paralel olarak
yaptığı harcama 11 milyar Amerikan dolarına
ulaşmıştır. Yani, Özelleştirme İdaresi
özelleştirmiş ama bunu sadece giderlerinde
kullanmıştır.
2003-2008
yılları arasındaki rakamları
değerlendirdiğimizde, bu beş yıllık süre içerisinde 42
milyar Amerikan doları özelleştirme gerçekleştirilmiştir.
Bu da ülke ekonomisindeki yapısal değişimin, dönüşümün en
önemli özelliklerini ortaya koyan nihai sonuçlarından birisidir.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere, şu anda bütün dünyanın
karşı karşıya olduğu çok önemli küresel bir mali
krizle karşı karşıyayız. Bu kriz IMF tarafından
1929 yılından bu tarafa görülebilecek en büyük kriz olarak ifade
edilmiş, Birleşmiş Milletler ise yüzyılın krizi
olarak ifade etmeye çalışmış. Şu anda bu krizden
global ekonomi içerisindeki hiçbir ülkenin etkilenmediğini ifade etmek
mümkün değildir. Ama 2007 yılının ikinci
yarısından itibaren, dünyanın en büyük ekonomisi Amerika
Birleşik Devletlerinde yılların birikimiyle ortaya çıkan
güç bir anda patlamış ve dünya ekonomisi de bundan gerekli etkilerini
de beraberinde almıştır.
Şu anda,
60ıncı Hükûmet, iktidara geldiği günden bu tarafa, dünya
ekonomisindeki ortaya çıkan gelişmeleri, özellikle Amerika
Birleşik Devletlerinde ortaya çıkan olumsuz gelişmeleri
zamanında görmüş ve tedbirler paketini ta 2008 yılı
başından itibaren almaya başlamış. Ne
yapmışız? İstihdam paketiyle ilgili çok önemli gelişmeleri
yapmışız. Yine değerli milletvekillerinin bu Parlamentoda
kabul ettiği süreç içerisinde, 1 Ekim 2008 tarihinden itibaren istihdam
edilen her bir işçinin yüzde 5 sigorta primini kamu üzerine yüklenerek
istihdamın önündeki engelleri kaldırıcı ve maliyet unsurunu
düzeltici, azaltıcı etki ortaya çıkarmış.
Yine, genç
işsizlerimizi, hanımefendilerimizi iş sahasına çekebilmek
için, yirmi dokuz yaşına kadar olan gençlerin, yaş hususu
olmamak üzere bütün hanımefendilerin iş yerlerindeki
istihdamını sağlamak amacıyla yüzde 100den başlamak
üzere beş yıl süreyle bunların sigorta primlerinin kamu
tarafından ödeneceği ve işletmelere önemli katkı
sağlamak amacıyla, işletmelerin maliyet unsurlarının
azaltılmasını sağlamak amacıyla bu düzenlemeler de
2008 yılının ilk yarısından itibaren ortaya
çıkarılmıştır.
Son bir
aydır, hatta on beş gündür, Türkiyede çeşitli gruplar kriz
üzerine söylem geliştirmeye çalışıyorlar. Aslında bu
dönem içerisinde global mali krizin dünyadaki bütün ülkeleri
etkileyeceğini ifade etmiştik. Ülkemiz, global mali krizden en az
seviyede etkilenebilmesi için çeşitli korunaklarını 2008
yılından itibaren almaya başlamış ve dünyada
çıkan, Amerika Birleşik Devletlerinde çıkan yangının,
depremin oluşturduğu hararetin veya ortaya
çıkardığı tsunaminin ülkemiz ekonomisini minimum seviyede
etkilemesi için alınan yasal düzenlemelerle birlikte, sorumluluk sahibi
olan herkesin, sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin, medyanın bu
konuda, krizin, mali krizin en az seviyede etkilenebilmesi amacıyla hepsinin
üzerine düşen gayreti göstermesi gerekir. Söylemlerimizi bu çerçevede
yapıp değerlendirmemiz gerekir.
Bakınız,
şu anda kriz söylemi yapanları değerlendirirsek, bir
kısım insanlar var ki kriz fırsatçılığı
yapmaya çalışıyorlar. Krizin yaygınlaşmasını,
yoğunlaşmasını arzu ederek, milletin alın teriyle
biriktirdiği değerlerin ucuza gelmesi ve bunu çok ucuz fiyatla
kapatma gayreti içerisinde olanlar var.
Hatırlayın,
22 Kasım 2000 tarihinde Türkiye bir mali krizle karşı
karşıya geldi. Eylül 2000 tarihinde o zamanın IMF Türkiye
Masası Şefi
Ki, herhâlde şu anda bizi televizyonları
başında dinleyenlerin aklına
IMF Türkiye Masası
Şefinin hangi takımı tuttuğu, Türk yemeklerinden hangisini
sevdiğini çok iyi bilirlerdi. Ve o şahıs Eylül 2000 tarihinde
piyasaların çok ısındığını ifade ederken,
Türkiye ekonomisini idare edenlere önemli işaretleri verirken maalesef
Hükûmet onları boynu bükük bir şekilde dinlemiş ve 22 Kasım
2000 tarihinde ilk mali kriz beraberinde gelmiş. Bu krizle birlikte,
devlete güvenmiş, hatta babasının cenazesinde dahi devlet iç
borçlanma senetleri alması tavsiye edilen bir bankanın sahibi, o gün
itibarıyla devlet kâğıtlarının, yine faiz
oranlarının olağanüstü şekilde artması münasebetiyle
edimlerini, borçlarını karşılayamadığından
dolayı, daha önce 1 milyar 200 milyon dolar verilen bankasının
yüzde 70lik hissesini maalesef krizle, hiç kimsenin kılı
kıpırdamadan
O dönem içerisinde ekonomik büyüklük olarak
baktığımızda aktif büyüklük olarak beşinci büyük banka
olarak ifade edilen bir banka göz göre göre batırılmış ve
çok hızlı bir şekilde yabancı bir bankaya 300 milyon dolara
satılmış. Hem de tamamı satılmış. Ondan yedi
sekiz ay önce yüzde 70lik hissesi 1 milyar 200 milyon dolar eden bir banka
maalesef kriz içerisinde boğdurulup 300 milyon dolara başkasına
satılmıştır. İşte bu dönem içerisinde bunu
söyleyenler, kriz fırsatçılığı yapanlar var.
Yine bir grup,
sektör içerisinde bulunan ama sektör itibarıyla yapısal
dönüşümünü değiştirememiş, krizden olumsuz yönde etkilenen
insanlar var.
Yine, üçüncü bir
grup ise, dünya ekonomisindeki gelişmeleri, Amerika Birleşik
Devletlerindeki gelişmeleri bir buçuk yıldır takip etmeyen,
kendi iç dinamiklerini buna göre reorganize etmeyen, düzenlemeyen ve buradan
ortaya çıkan sorunları Hükûmete yıkma gayreti içerisinde olan
üçüncü bir zihniyet var. Bunlar da kendi
başarısızlıklarını başkalarının
üzerine yıkma gayreti içerisinde devam ediyorlar.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, Hükûmetimiz KÖYDES diye bir proje
başlattı. O zaman, Plan ve Bütçe Komisyonunda değerli
milletvekili arkadaşlarımızla köylere su için bütçeye ödenek
koymamız gerektiğinde, değerli bir milletvekili
arkadaşımız Türkiye genelinde üç yüz yirmi tane köyün susuz
olduğunu ifade etti ve bununla ilgili çok düşük bir ödenek
koyalım
O gün itibarıyla büyük bir ödenek ama
baktığımızda küçük bir ödenek ki sonraki
koyduklarımızla küçük bir ödenek olarak değerlendirilebilecek
bir miktar ortaya konulmuştu. Fakat Sayın Başbakanımızın
bu konudaki hassasiyeti, Hükûmetimizin bu konuda yaptığı olumlu
çalışmalar neticesinde, cumhuriyet tarihinde ilk defa, köylerin
kalkındırılması ve mahalle çeşmelerinden öte her evde
çeşmede bir suyun akması, evde çeşme suyunun, şehir suyunun
akması amacıyla ilk yıl 2 milyar YTLlik ödenek konularak, bugün
vatandaş memnuniyeti, köylerdeki önemli ölçüde artan memnuniyet
beraberinde gelmiştir.
Biz, 3 Kasım
2002 seçimlerinde köye gittiğimiz zaman vatandaşlar bize Köyde su
istiyoruz. diye bir ifade kullanmamıştır, Biz köyümüzde
kanalizasyon istiyoruz, yol istiyoruz. diye ifade
kullanmamıştır, sadece Gidin, biz sizin dürüst, namuslu olarak
çalışacağınıza inanıyoruz, ebe istiyoruz, imam
istiyoruz. ve bir de Biz sizi ne zaman göreceğiz? diye bizden taahhüt
almıştır.
2002
yılı öncesinde, milletvekillerinin seçildiği yörelere gitmeleri
en önemli faaliyetlerden biri sayılırken bugün 2008 Türkiyesinde,
değerli milletvekili arkadaşlarımız köyleri, beldeleri,
ilçeleri gezdiklerinde yatırımla ilgili çok önemli taleplerle karşı
karşıya kalıyor. Hatta, köylerin altyapı sorunları
önemli ölçüde halledilmiş, kanalizasyonları yapılmış
ve artık kanalizasyonların da arıtma şeklinde olması,
illerin, ilçelerin kanalizasyonlarının arıtmayla tesis edilmesi
gündeme getirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce konuşan siyasi parti yetkililerinin burada
ifade ettikleri çeşitli rakamlardan söz etmek istiyorum. Ondan önce,
ülkede sanayileşmenin, ülkede ekonomik verilerin iyileşmesi için
yapılması gereken en önemli unsurlardan birisi altyapı yatırımlarıdır.
Altyapı yatırımları derken haberleşme ve
ulaşımı göz ardı etmek mümkün değildir. Çünkü
haberleşmeyle birlikte zamanı satın alırsınız,
iyi yollarla birlikte, hava ulaşımının
hızlanmasıyla birlikte zamanı satın alır ve bu
zamanın satın alınmasıyla birlikte çok önemli bir fonksiyonla,
işletmenize ayıracağınız, ülkenize
ayıracağınız zamanla birlikte çok büyük katkıları
da beraberinde getirme imkânı bulmuş olursunuz.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, beş dakikanız var.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Değerli milletvekilleri,
2003 ila 2008 yılları arasında Türkiye'nin ihracatında çok
önemli ivme yaşanmıştır. 2003 yılına gelinceye
kadar Türkiye'nin yaptığı ihracatın çok önemli bir bölümü
Avrupa Birliği ülkelerine, yüzde 60a yakın bir kısmı
Avrupa Birliği ülkelerine diğer kısmı da Avrupa
Birliği haricinde olan ülkelere ve uzak ülkelere yapılan ihracat
kalemleri içerisinde veya sepeti içerisinde olurdu ama 2003 yılından
itibaren, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere,
sorumlu Devlet Bakanımız yanlarına aldıkları iş
adamlarıyla birlikte dünyada bütün ülkeleri gezerek, orada Türkiyeyi
tanıtarak, orada Türk mallarını tanıtarak ihracat
yapabilecek ülkelerin çeşitlenmesinde çok önemli etkiler
sağlamış, Avrupa Birliğine yaptığımız
ihracat 2008 yılı itibarıyla yüzde 46 seviyelerine
düşmüş ve dünyada Afrika ülkelerine, yakın
komşularımıza çok önemli ihracat yapılarak burada
ihracatın farklı ülkelere yayılması ve bir ülkede, tek bir
ülkeye veya belirli bölgedeki bağımlılıktan kurtulunarak
onlarda ortaya çıkan olumsuzlukların Türkiye ekonomisine
yansımaları önemli bir ölçüde azaltılmaya gayret
edilmiştir.
İhracat
yapılırken ithalatın hiç söylenmediği ifade edilir
muhalefet tarafından ama 2001 yılında ihracatın
ithalatı karşılama oranı yüzde 50 idi. 2002
yılındaki olağanüstü döviz fiyatlarındaki artışla
birlikte ihracatın ithalatı karşılama oranı fiktif
olarak, kısa bir dönem için yüzde 70lere ulaştı. AK PARTİ
iktidarları döneminde şu anda ihracatın ithalatı
karşılama oranı 2007 yılı itibarıyla yüzde 61
seviyelerinde, 2008 yılı sonu itibarıyla yüzde 64 seviyelerinde,
inşallah, 2009 yılı itibarıyla da
baktığımızda yüzde 65-66 seviyelerinde gerçekleşecek
diye düşünüyoruz.
Şimdi, biraz
önce Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Sayın Baykal buraya çok
güzel bir çantayla çıktı, büyük bir çanta. İçinde de herhâlde
muhalefet iyi bir çalışma yapmış çünkü sorumlu bir
muhalefet örneği göstererek iktidara yol göstermek amacıyla o
çantadan güzel güzel veriler çıkacak diye umuyorduk, bekliyorduk. Güzel, harika
bir tablo yapılmış ama bu tablolarda çok dikkatimi çeken bir
unsur: Sayın Baykal ihracatla ilgili tabloyu ortaya koyarken 2008
yılındaki ihracat rakamlarını, sütunlara
baktığınızda, sanki ihracatın üçte 1 oranında
düştüğüyle ilgili bir sonuç ortaya çıkıyor. İthalatla
ilgili tabloyu ortaya koyduğunda 2003 yılından 2008
yılına kadar ithalatın gelişimini ortaya koyuyor ve
düşük bir ivmeyle arttığını ifade ediyor ama
ihracatın minimum seviyede olduğunu ifade etmek için bu tabloyu
kullanıyor.
Değerli
arkadaşlar, bize fakültede öğretilirken istatistik hocamız
şöyle derdi: Çocuklar, rakamlar yalan söylemez, rakamlar yanlış
şeyler ifade etmez ama rakamları, yanıltmak için çok iyi bir
şekilde kullanırsınız. diye söylerdi. Şimdi, biz Sayın
Baykalın yaptığı bu tabloyu gördükten sonra,
açıkçası konuya da hâkim, ihracatın içerisinden gelmiş,
mali meseleleri de az çok bilen birisi olarak, bütçeyi de incelemiş birisi
olarak baktığımda, sanki illüzyon yapar gibi,
vatandaşı olumsuz yönde veya vatandaşı uyutur bir
şekilde ifade eden bir şekilde koyduğu, abrakadabra yapar
şekilde, açıkça bir sihirbaz edasıyla Türkiyenin altı
yıllık gelişimini göz ardı etmiş, açıkçası
insafsız ve haksız bir eleştiri beraberinde
gerçekleştirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, Sayın Baykal bir şeyi daha ifade
etti. Buradan sorumluluk sahibi insanların söylerken çok dikkat etmeleri
gerekir. Bunun, rakamların hızlı bir şekilde teyit
edilebileceğini düşünmesi gerekir. Biraz önce söyledik.
İletişimin çok önemli olduğu bir çağda yaşıyoruz.
Bundan önce fakslarla, telgraflarla, telekslerle gelecek haberler şimdi
telefonla anında gelebiliyor.
Adıyamanda
yirmi iki tane fabrikanın kapandığını ifade ettiler.
Oysa Adıyamanda valilikten aldığımız bilgi
çerçevesinde iki tane firmanın zor duruma düştüğünü ifade
ediyoruz.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Bu rakamlar Adıyaman Sanayi ve Ticaret Odası
rakamları, yalan rakamlar değil.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bakınız, bu da Adıyaman Valisinin
rakamlarıdır. Adıyaman Valisinin rakamlarını
veriyoruz.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Adıyamanda SANKO kapatılmıştır.
1.050 tane işçi işten çıkarılmış. Bu da mı
yalan?
BAŞKAN
Sayın Köse, lütfen
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Yine açılan kapanan şirketlerle ilgili
bir söz ifade etti. Hani bizi eleştiriyorlardı ya ihracatı
söylüyorsunuz, ithalatı hiç söylemiyorsunuz diye. Yani ben şunu
beklerdim: Kapanan firmalarla ilgili olayı, rakamları çok büyütürken
açılan firmaların da kaç tane olduğunu söyleyip
vatandaşın bu konuda bir değerlendirme yapmasına
fırsat vermesini, imkân vermesini beklerdim.
Bakınız
-2007 yılı itibarıyla söylüyorum- 2007 yılı
itibarıyla açılan şirket sayısı 113.469
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Elitaş, lütfen Genel Kurulu selamlayın.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
kapanan 36.960;
2007 yılı Kasım sonu itibarıyla 96.844 açılan, kapanan
31.655; 2008 Kasım sonu itibarıyla veriyorum, bakınız,
açılan anonim, limitet, kolektif, komandit ve gerçek tacirler 90.060,
kapanan 44.538.
Değerli
milletvekillerim, açılan esnafla ilgili kısaca bilgiyi de vermek
istiyorum size: 2007 bütünü 170.826 açılan, kapanan 118.871; 2008, 15
Aralık, dün itibarıyla açılan firma sayısı, esnaf
sanatkâr sayısı 160.295, kapanan 111.110.
Bu bilgileri
değerli milletimizle paylaşıyorum. Bundan sonra inşallah
buradaki verilerin daha resmî, milleti yanıltır şekilde
değil, doğruları paylaşılan bir söylem içerisinde
olacağına inanıyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci söz Grup Başkan Vekili ve
Kocaeli Milletvekili Sayın Nihat Ergünde.
Buyurun
Sayın Ergün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2007 yılı kesin hesabı ve 2009 yılı
bütçe kanun tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
İnsanoğlunun
yeryüzündeki en önemli faaliyeti iktisadi faaliyettir. Hayatını idame
ettirebilmek için gerekli olan gıda, barınma, güvenlik ve benzeri her
türlü ihtiyacı gidermek amacıyla çalışmak zorundadır.
Herkesin bildiği bir şey, ihtiyaçlarımızın sınırsız,
kaynaklarımızın sınırlı olduğudur. Bir
yönden kaynaklarımızı artırmaya çalışırken
diğer yönden ihtiyaçlarımızı planlamak, önceliklerimizi iyi
tespit etmek durumundayız. İktisat, sınırlı imkânlarla
nihayetsiz ihtiyaçların karşılanması işidir.
Kişiler, aileler veya işletmeler bütçelerini yaparken bu konuya azami
titizlik ve dikkat göstermektedir. Bu dikkati göstermeyenleri bekleyen sonuçlar
ve sorunlar hepimizce malumdur.
Demokratik
parlamenter rejimlerde yasama, yürütme ve yargıdan oluşan devletin
motoru hükûmetlerdir. Sorunları çok, imkânları sınırlı
bir ülkede Hükûmetin kamu kaynaklarını nasıl yönettiğini ve
yöneteceğini gösteren en önemli belge, bütçe uygulamaları ve
tasarılarıdır. Bu durum hükûmetlerin performansının
tartışmasız bir numaralı ölçütüdür. Siyaset, biraz da
mümkün olanı gerçekleştirme sanatı ise, hükûmet, iktidar mevcut
şartlar altında mümkün olanın en iyisini nasıl
gerçekleştirecektir, bütçeler bize bunları gösteren belgelerdir.
Eğer kaynaklar gerçekten sınırlı ve yetersiz, problemler
çeşitli ve çok, hatta bazıları ilerlemiş hastalık
seviyesinde ise o zaman siyasi istikrar ve güven, bütçe disiplini, ciddi bir
eylem planı ve öncelikler sıralaması daha da önem
kazanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; siyasi istikrar ve güven
ortamının hem ülkenin genel yönetimi hem de bütçe uygulamaları
ve disiplini yönünden ne kadar gerekli ve önemli olduğu siyasi tarihimizde
de görülmüştür. 1950-60, 65-69, 83-90 yılları arasındaki
istikrarlı dönem Türkiyenin kalkınmasındaki en önemli
işaretlerdir ve dördüncü bir dönem olarak da 2003-2008 AK PARTİ
iktidarları dönemi bu istikrarın meyvelerini hep beraber
tatmamıza imkân vermiştir.
2003
yılından bu yana AK PARTİ hükûmetlerinin bütçelerine hedefler,
uygulamalar ve gerçekleşmeler yönünden kısaca göz
attığımızda 2009 bütçesinin de durumu hakkında bir
kanaate sahip olabiliriz.
Altı
yıl boyunca bütçe uygulamalarıyla gerçekleşen gelir tahmin
edilenden daha fazla olurken gerçekleşen harcama tahmin edilenden daha az
olmuşsa, bu, sıkı bir disiplin, iyi bir planlama ve sağlam
bir iradenin sonucudur, tesadüf değil. Üstelik bu başarı,
başarılı performans, eğitimden, sağlıktan, sosyal
yardım ve desteklerden, altyapı yatırımlarından taviz
vermeden gerçekleştirilmişse, bu başarı alkışlanmayı
hak eden bir başarıdır.
Bütçe
açıkları ve bütçedeki faiz ödemelerinin bütçe içindeki payları
gayrisafi yurt içi hasıla ile bütçe harcamalarına oranları bütün
bütçelerin en kritik göstergelerinden sayılmalıdır. Bütçe
gelirlerinin giderleri karşılama oranı 2002 yılında
sadece yüzde 66ydı yani bütçenin yüzde 40a yakını, 35ten
fazlası açıktı. 2008 yılında ise bu oran yüzde 94e
ulaştı, bütçe açıkları yüzde 35ten yüzde 5e kadar
gerilemiş oldu bütçe içerisinde. Faiz harcamalarının bütçe
gelirlerine oranı ise 2002 yılında yüzde 65 iken 2008
yılında bu yüzde 25e gerilemiştir.
Yukarıdaki
veriler çerçevesinde 2009 yılı bütçesini değerlendirdiğimiz
zaman da Hükûmetin şimdiye kadar gösterdiği sıkı disiplin,
iyi planlama ve sağlam iradeyi devam ettireceği aşikârdır.
Bütçe performansı, küresel, bölgesel ve ulusal bazı olumsuz
koşullarla birlikte değerlendirildiğinde daha da önem ve anlam
kazanmaktadır. 2003 yılından bu yana süren petrol ve doğal
gaz fiyatlarındaki tırmanış, Irakın işgaliyle
ortaya çıkan bölgesel bunalım, gerilim ve belirsizlikler, 2005ten
itibaren özellikle tırmandırılan terör olayları ve
Türkiyeyi istikrarsızlaştırmak amacı güden iç
hareketlenmeler, Mayıs 2006daki gelişmeler, Nisan 2007deki
gelişmeler ve Mart 2008deki gelişmelerle birlikte
düşünüldüğünde bütçe performansı daha da önem
kazanmaktadır. Bunların hiçbirisi Hükûmetin iradesini ve
performansını örseleyemedi. Ancak uluslararası birçok
yatırımcıyı, içerideki birçok
yatırımcıyı tedirgin etmediğini de söyleyemeyiz.
2009 bütçesi de
devam eden bazı olumsuzluklara ilaveten küresel, mali ve finansal krizin
bütün dünyayı sarstığı bir ortamda hazırlandı ve
uygulamaya konulacaktır. Bu koşullarda bu bütçenin gerçekçi, samimi
ve güvenilir bir bütçe olması önemlidir. Bütçe, 262 milyar 110 milyon
YTLlik bir harcama öngörmektedir ve 2008e göre harcamalarda
yaklaşık 35 milyar YTLlik bir artış öngörülmektedir. 248
milyar 759 milyonluk bir gelir öngörmekte ve yine 2008e göre
yaklaşık 35 milyar YTLlik bir artış
sağlanmaktadır. Faiz harcamalarının bütçedeki payı ise
2008e göre daha düşük kalmaktadır. Bütçe açığı ise
daha da azaltılmaktadır. Bunlar 2009 bütçesinin gerçekleridir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyenin sorunları, ihtiyaçları, toplumsal talep
ve beklentiler dikkate alındığında bütçedeki harcama
rakamlarının 500 milyar YTLyi bulması da mümkündür. Böyle bir
bütçe de hazırlanabilirdi. Acaba böyle bir bütçe gerçekçi bir bütçe olur
muydu? Böyle bir bütçe samimi, inandırıcı bir bütçe olur muydu?
Topluma, iç ve dış ekonomik aktörlere güven veren bir bütçe olabilir
miydi? Şüphesiz olamazdı. İşte bu nedenle 2009 bütçesini de
AK PARTİ iktidarlarının diğer bütçeleri gibi gerçekçi,
samimi ve güven veren bir bütçe olarak gördüğümüzü ifade etmeliyim.
Sayın Baykal
konuşmasında, bu bütçede harcamaların ve ücretlerin özellikle
artırılması önerisinde bulundu. Buna mukabil ise bütçe gelir
kalemlerini oluşturan vergilerin önemli oranda azaltılması
gerektiğini ifade etti. Bu küresel krizde bütçe böyle
olmalıydı. diyor. Yani 500 milyarlık harcama yapan bir bütçe
ortaya koymalıydık. Peki, koysaydık nasıl bir bütçe
açığı tablosu, nasıl bir borçlanma ihtiyacı ortaya
çıkacağını tahmin edebiliyor musunuz? 500 milyarlık
harcama öngören bir bütçenin kaynağı ne olabilir, kaynağı?
Değerli
arkadaşlar, kaynağını ifade etmeden burada yapılan
önerilerin değeri elbette olamaz. Kusura bakmasın Sayın Baykal,
biz Zati Sungur değiliz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu iş hesap işidir, bu iş planlama
işidir. O nedenle, bütçe disiplini, bütçe uygulamalarındaki bugüne
kadarki performans devam ettirilecektir.
Değerli
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2001
yılında yaşanan ekonomik kriz hepimize, siyasi
istikrarın, bütçe
açıklarını önlemenin, faiz giderlerini düşürmenin, kamu
harcamalarını disiplin altına almanın, kamunun borçlanma
ihtiyacını azaltmanın, finans sektörünü sıkı bir
şekilde kontrol etmenin ve bazı yapısal reformları
gerçekleştirmenin önemini çok acı faturalarla öğretti.
Öğrendiklerimizi bir kenara koyup topluma yeni acı bedeller ödetmeye
hiç niyetimiz yoktur.
2001
yılında yaşadığımız kriz bizim kendi iç
hastalıklarımızın bir tezahürüdür. Özellikle 1990lı
yıllar boyunca devam eden siyasi istikrarsızlık her türlü iç
hastalığın oluşmasının zeminini
hazırlamıştır. Her kafadan ayrı bir sesin
çıktığı koalisyon ortamlarında sağlıklı
kararlar alınamadığı gibi, alınan kararlar da
uygulanamamış veya arkasında güçlü bir iradeyle
durulamamıştır. Popülizm had safhaya varmış, Kim ne
veriyorsa 5 fazlası benden. diyen politikacı tipi geçer akçe olunca
sosyal güvenlik ve diğer sübvansiyonlarda doğan açıklar, aşırı
borçlanma, yüksek faiz ve bütçe açıklarının
kaynağını oluşturmuştur. Bir öncelik
sıralamasına dayanmayan ve plansız yatırım
programları, gereksiz projelere dağıtılan kıt
kaynaklar israf olup, heba olup gitmiştir. Siyasete yapılan postmodern
müdahaleler bir yandan istikrarsızlığı
derinleştirirken diğer yandan Türkiyede eşi görülmedik bir
banka boşaltma operasyonu yürütülmüştür. Müdahalecilerden bir
kısmı da boşaltılan bankaların yönetim
kurullarında görev almaktan kaçınmamışlardır.
Banka kurmak, çok
özel bir imtiyazdır değerli arkadaşlar, para toplama imtiyazı
vermektir, Bakanlar Kurulu kararıyla para toplama imtiyazı vermektir.
Bu imtiyazın verildiği kişilerin son derece dürüst ve yetkin
kişiler olması gerekirken ve beklenirken Hamilikart yakinimdir.,
Tanırım, iyi çocuklardır., Arkasında biz varız.
mektuplarıyla refere edilen kişilere banka kurma izni verilmiş,
üstelik yapılması gereken denetimler de
yapılmamıştır. Bu büyük soygunu görmek istemeyenlerden daha
kör, duymak istemeyenlerden daha sağır kim olabilir? Devlet gözünü
yummasaydı, başını öbür tarafa çevirmeseydi bunlar olabilir
miydi değerli arkadaşlar?
Çok şükür ki
milletimiz 2002 sonunda önce siyasi istikrarı kendi eliyle
sağlamış, karar alan, aldığı kararı
uygulayan ve arkasında duran güçlü bir siyasi irade ortaya koymuştur,
ortaya çıkartmıştır. Popülizm, plansızlık, israf
ve soygun sona ermiştir. Son altı yıldaki bütçe rakamları,
uygulamaları ve yapılan hizmetler açık bir şekilde bunu
ortaya koymaktadır.
Değerli
arkadaşlar, işte bunlar, yukarıda saydığımız
örnekler bizi 2001 kriziyle birlikte IMFnin kapısına götüren
gerçeklerdir. 30 milyar dolarlık borç almak
Hani Borç alan emir
alır. deniyor ya. Borcu biz almadık, başkası aldı.
Herhâlde emri de onlar almış olmalı. Siz parayı verin, biz
yönetiriz. denildi ama onlar dediler ki: Siz parayı yönetebilseydiniz
elinizdeki parayı yönetirdiniz. Benim verdiğim parayı hiç
yönetemezsiniz. Verdiğim parayla beraber parayı yönetecek adamı
da yanında göndereceğim. Gönderdi mi göndermedi mi? Gerçek bu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Karşılaştığımız manzara budur değerli
arkadaşlar. Biz kararlı bir şekilde hortumcuların hem
hortumunu kestik hem de mallarına el koyarak halkın
parasının büyük bir bölümünü geri aldık değerli
arkadaşlar.
Kuşkusuz, o
gün olanların siyasi faturasını da halk kesti. O günün iktidar
sahiplerinden bir siyasi parti yüzde 22,5ten yüzde 1,5e geriledi, bir
başka siyasi parti yüzde 18,5ten 8,5e geriledi, bir başka siyasi
parti yaklaşık yüzde 15ten 5e geriledi. Eğer böyle bir
şey olursa halk kime fatura keseceğini çok iyi bilmektedir. O günleri
biz gördük.
Değerli
arkadaşlar, bir örnek daha vermek istiyorum, çok önemli bir örnek: 2000
yılı Sayıştay raporu var, hazine işlemleri raporu,
Türkiyedeki yap-işlet-devret modellerini inceliyor. Bir baraj hikâyesi
anlatıyor, diyor ki: Yüzde 50si tamamlanmış bir baraj var.
Toplam maliyeti 200 milyon dolara bitebilir fakat bir anda bazı
operasyonlarla yap-işlet-devrete alınmış ve dış
kredi bulunarak on beş yıl vadeli geri ödeme planıyla
yapılmasına karar verilmiş.
200 milyon
dolarlık işin kaça ihale edildiğini biliyor musunuz
arkadaşlar? 960 milyon dolara. Bunun yaklaşık 700 milyon
doları o parayı veren ülkede, geride kaldı. Çünkü
boruların, bütün fittings malzemelerin, hatta arıtma tesislerinin
kumu bile İngiltereden geldi, bu ülkeden geldi, yaklaşık 700
milyon doları o ülkede zaten kaldı. Suyun satış
fiyatını da kendilerinin belirleyeceği bir anlaşma
yapıldı. 142 milyon metreküp suyun satışı hazine
tarafından garanti edildi: Siz bunu ödeyemezseniz hazine ödeyecek. Hâlâ
ödüyor. 142 milyon metreküp suyun satışı garanti edildi. On
beş yıl geri ödemeyle kaç para ödenecek biliyor musunuz
arkadaşlar? 4,5 milyar dolar. Hâlâ ödeniyor. Hazine bu parayı hâlâ
ödüyor değerli arkadaşlar.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Bu baraj, hangi baraj?
NİHAT ERGÜN
(Devamla) - Eğer bu barajın
suyunu on beş yıl boyunca vatandaş su parası olarak
ödeyebilse, bugün yaklaşık olarak bütün harcamalarla suyun maliyeti
yaklaşık 1 YTL, biraz daha düşük, suyun tonunu 20 YTLden
aşağıya kullanamazdı.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Neresi burası, neresi?
NİHAT ERGÜN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, bunu hukuka, hukuk
kitabına sığdırmış olabilirsiniz. Bundan ben bir
kişiyi de suçlamıyorum çünkü bu iş bir kişinin boyunu çok
aşan bir iş, bu organize bir iş. O bir kişinin bunu yapabilecek
kapasitesi zaten yok tek başına ama bu işin içinde olan
aktörlerden birisi olabilir. Hukuk kitabına
sığdırdınız diyelim, bu, ahlak kitabına, bu
vicdan kitabına sığar mı değerli arkadaşlar! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) 200 milyon dolarlık bir işin 4,5
milyar dolarlık geri ödemeyle yap-işlet-devretle
yaptırılması hangi ahlaka, hangi vicdana sığıyor
değerli arkadaşlar.
SONER AKSOY
(Kütahya) Resmî soygun bu!
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Gereğini yapın!
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Neresi burası, neresi?
NİHAT ERGÜN
(Devamla) - O baraj benim vilayetimde
değerli arkadaşlar, Yuvacık Barajı, Kocaelide. Hikâyesi
bu. İşte bunlar, Türkiye hazinesini nasıl ellere teslim
ettiğimizi
Şimdi aday o arkadaş. Bakalım ne olacak?
Hayırlı olsun.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Bütün dosyalardan beraat etmiş!
NİHAT ERGÜN
(Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Sayın Baykal burada birtakım konuşmalar
yaptı ancak belli ki töresini devam ettirdi. Çünkü yalanlaması
yapılmış, tekzibi yapılmış, cevabı
verilmiş konulara hiç itibar etmiyor, sanki verilmemiş gibi
Bütün o
söylediklerinin hemen hemen hepsinin cevabı verildi. Bir tanesini örnek
vereyim: Sayın Başbakanlık Müsteşarı, Telekomda Oger
adına denetim kurulu üyesi olmuş. Sorular, sorular, sorular
Şöyle mi olmuş, böyle mi olmuş? Anlamsız sorular.
Değerli arkadaşlar, 11 Kasım tarihinde Telekom
yalanlamış bunu, 12 Kasım tarihinde Başbakanlık
Müsteşarı kendisi yalanlamış bunu, 14 Kasım tarihinde
de Telekom yaptığı olağanüstü genel kurulla bütün yönetim
ve denetim kurulu üyelerinin yeni tespitini yapmış, Ticaret Sicili
Gazetesindeki bu hatanın oradaki matbuattan
kaynaklandığını ya da Telekomun bazı teknik
yanlışlarından kaynaklandığını ifade
etmiş. Bütün bunlar yalanlanmış olduğu hâlde, tekzip
edilmiş olduğu hâlde şu Meclis kürsüsünden tekrar tekrar
söylendi. Ayıp değil mi? Yakıştı mı yani bu
şimdi? Ha yakıştıysa benim lafım yok,
yakışsın, o da size helal olsun!
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Senin ismini yazmamışlar
yanlışlıkla Nihat Bey!
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Ama bu bir töre. Siz her zaman bunu yapıyorsunuz. Önder Sav
bunu yaptı.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Sayın Ergün
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Benim telefonumu dinlemişler
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Sayın Ergün
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Seni dinleyen falan yok, sen kendini dinletmişsin.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Sayın Ergün
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Telekoma başvurdu, Turkcelle başvurdu, şuraya
başvurdu. Bütün belgeler yalanladı ama hâlâ.... (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Siz, şimdi,
şu Çankaya Belediyesindeki yamyam hikâyesi var ya, o yamyam hikâyesini bir
halledin, ondan sonra gelin, konuşalım değerli arkadaşlar.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Şu Deniz Fenerini Sabah ATVyle birlikte bir açıkla.
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Bugün dünyada yaşanan finansal kriz özellikle ABD
kaynaklı salgın bir hastalık niteliğindedir. Elbette bizim
de başımızın ağrımasına, midemizin
bulanmasına, ateşimizin yükselmesine, bir miktar hâlsizliğe yol
açmaktadır. Geçtiğimiz altı yılda iç
hastalıklarımızı büyük oranda tedavi ettiğimiz için,
bağışıklık sistemimiz güçlendiği için küresel
şoklara bugün daha dayanaklıyız değerli arkadaşlar.
Mali sistemimizde ve bankacılık sistemimizde büyük bir açık
bulunmuyor, disiplin ve denetim altındalar. Gerek Maliye
Bakanımızın konuşmasında
açıkladığı gerekse biraz sonra Sayın
Başbakanımızın konuşmasında ifade edeceği
alınmış ve alınacak bazı tedbirlerle yolumuza
sağlıklı bir şekilde devam etme şansına sahibiz.
Hatta enerji maliyetlerinin azaltılması, bazı ithal ara
mallarının iç piyasada üretilmesi, genel olarak dış ticaret
açığının ve cari açığın düşürülmesi,
yeni yabancı sermaye yatırımlarının çekilmesi ve yeni
ihracat pazarlarına ulaşmak gibi fırsatların da
yakalanması mümkün olabilecektir. Hepimiz biliyoruz ki ekonominin yüzde
60ı psikolojidir. Dünyadaki bunalımın ülkemize etkilerini
sağlam bir psikolojiyle, sabır ile ve birbirimize daha çok güvenerek
daha kolay göğüsler ve aşabiliriz değerli arkadaşlar.
Birçok önemli
olayda insanlar yangından değil, panikten zarar görmektedirler.
Toplumda panik havası meydana getirmeye çalışanlar,
amaçları bu olmasa da ülkemize ve milletimize en büyük kötülüğü
yaparlar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin sosyal devlet
uygulamalarına imkân verip vermediği de çok önemlidir. Sosyal devlet,
sosyalist devlet değildir, içtimai hayatı kolaylaştıran
sosyal politikalara önem veren, sosyal hizmetlerin sayısını ve
kalitesini artırmak için kaynak ve çaba harcayan devlettir. AK PARTİ
hükûmetleri ve bütçeleri son altı yılda eğitim,
sağlık, konut, özürlü ve diğer dezavantajlı kesimlere
yönelik sosyal yardım ve destekleme politika ve uygulamaları ile
sosyal devletin en güzel örneklerini vermiştir. 2009 bütçesi de aynı
politikaların ve uygulamaların devamı niteliğindedir.
Özellikle,
Hükûmetin kömür dağıtımına, belediyelerin gıda ve burs
vermesine karşı çıkanlar ve bunu engellemek için mahkeme mahkeme
dolaşanlar yarın bu insanların yüzüne nasıl bakacaklar
değerli arkadaşlar? Adama sormazlar mı Fakirin fukaranın
kömürüne, gıdasına karşısın
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Fitre ve zekâtın üzerine yatanlar bu hesabı nasıl
verecekler?
NİHAT ERGÜN
(Devamla)
gençlerin belediyelerden burs almasına
karşısın. Sen kimin yanındasın arkadaş? Kimin
avukatısın sen? demezler mi? Derler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Nihat Bey, Deniz Fenerinde fitre ve zekâtın üzerine
yattığınızın hesabını nasıl
vereceksiniz?
NİHAT ERGÜN
(Devamla) İşte o soruya cevap hazırlayın şimdiden.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Millete din, iman deyip kandırmanın hesabını
nasıl vereceksin?
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, eskiden konut sistemi şöyleydi:
On yıl, on beş yıl para ödüyordunuz, aidat ödüyordunuz. On
yıl sonra konutunuzu alabilirseniz ne âlâ! Alırsanız da yolu,
altyapısı olmayan, kötü bir inşaatla yapılmış bir
konuta sahip olabilirsiniz. Eski sistem buydu. On beş yıl öde, on
beş yıl sonra alabilirsen al! Şimdiki sistem ne arkadaşlar?
Şimdi al, on beş yılda öde. Hangisi daha iyi?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) İnanıyor musun sen buna Allah aşkına?
İnanıyor musun ya?
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Evet. 500 bin konut başladı, 300 binden fazlası
teslim edildi. İnanıyor musun? diyor. Gerçek bu.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Vatandaşın elinden arsayı al, rant yap, kâr et
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Bu, inanılacak bir şey değil, ispat edilecek bir
şey, ispatı mümkün olan bir meseledir.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Vatandaşın arsasını gasbet, ondan sonra bunu
anlat! Bırak bunu!
BAŞKAN
Sayın Okay... Sayın Okay
OKTAY VURAL
(İzmir) Sen de aldın mı Nihat Bey?
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, şimdi sunacağım sosyal
kesimlere destek tabloları sosyal devlet gerçeğini bir kez daha
açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Buyurun, değerli
arkadaşlar, reel kesime sağlanan destekler 2009 bütçesinde de devam edecektir,
bunları saymıyorum, arkadaşlar ifade ettiler. Sosyal güvenlik
sistemine yapılacak transferler, bunları saymıyorum,
arkadaşlarım ifade ettiler, tekrar tekrar ifade etmeyeceğim.
Tarım kesimine yapılacak olan destekler, işte 2008de 731 milyon
olan destek, 2009da 1 milyar 314 milyona çıkıyor, yağlı
tohumlarda 977den 1 milyar 81e çıkıyor, hububatta, gübrede,
mazotta, kırsal kalkınmada, hepsinde destekler
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) Tarımsal desteği
BAŞKAN
Sayın Küçük
NİHAT ERGÜN
(Devamla)
yüzde 80 oranında, yüzde 100 oranında, yüzde 30
oranında döneme göre artırılarak devam ettiriliyor.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Gübre ve mazota zam ne oluyor?
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, özürlülere eğitim desteği
362den 888 milyona çıkıyor. İlköğretim öğrencilerine
ücretsiz ders kitabı devam ediyor, 217den 235e çıkıyor.
İlköğretim öğrencilerine öğlen yemeği desteği
devam ediyor, 167den 180e çıkıyor. Yeşil kartlılara
sağlık hizmeti desteği devam ediyor, 3.850den 4 milyar 109
milyona çıkıyor. Öğrencilere sağlanan burs ve harç
destekleri 508den 615e çıkıyor, öğrenim harç kredileri
1.151den 1.368e çıkıyor. Özürlülere evde bakım için, 144ten
728e çıkıyor. Sosyal Yardımlaşma Fonuna aktarılan
ayrıca kaynak 1.685ten 1 milyar 773e çıkıyor. Kömür
yardımları da 232den bu sizin çok
kızdığınız kömür yardımları- 430 milyon
YTLye çıkartılarak, yüzde 85 oranında artırılarak
devam ediyor.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Kömürden ticarete kızıyoruz, kömürden ticarete. Kömür
üzerinden siyasete kızıyoruz, kömür üzerinden ticarete
kızıyoruz.
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, sosyal kesimleri desteklemeye, siz ne
derseniz deyin bizim hükûmetlerimiz ve bütçelerimiz devam edecektir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Ergün, beş dakikanız kaldı.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) 8 milyon YTLye çıkıyor diyorsunuz ama
Savunma Bakanınız söylüyor ki: Benim halkımın ete,
ekmeğe giyinmeye ihtiyacı yok. Bu, nasıl
BAŞKAN
Sayın Yalçınkaya
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe
uygulamalarında partizanlık olup olmadığı da elbette
çok önemlidir. AK Parti iktidarları, bütçe uygulamalarında
partizanlık yapmadığının en güzel örneğini
belediyelere dönük faaliyetlerinde göstermiştir. Hangi partiden olursa
olsun hiçbir belediyenin, ne kadar borcu olursa olsun yüzde 40tan fazla
payı kesilmemiştir. Biz de belediye başkanlığı
yaptık arkadaşlar, beş kuruşsuz bıraktılar,
beş kuruşsuz! Ama hizmet yapsınlar diye bu uygulamayı
yaptık.
Devam ediyoruz:
BELDES projelerinden bütün belediyeleri yararlandırdık. Nüfusuna
göre, partisine bakmaksızın bütün belediyeleri
yararlandırdık, yararlandırmaya devam ediyoruz. Belediyelere pay
dağıtım kriterlerini değiştirdik. Şimdi,
kalkınmada öncelikli yörelerdeki ve kış şartlarının
zor olduğu yörelerdeki belediyelerimiz eskisine göre daha fazla pay
alacaklardır ve onların hizmet yapabilmeleri için yaz aylarında
istisnasız hiçbir tanesini ayırmadan kesintisiz para gönderme
uygulamasını biz başlattık, devam ettiriyoruz. Bunlar, bizden
önce olan işler değildi.
99
yılında Kocaelinde deprem oldu, afet bölgesi ilan edildi,
belediyelere kat sayı uygulaması başladı.
Değerli
arkadaşlar, Kocaelinde deprem oluyor, Koalisyon Hükûmetinin liderlerinin
illeri de afet bölgesi ilan ediliyor. Böyle bir adalet nerede var
arkadaşlar, nerede? Bartında sel oluyor, bu sel vesilesiyle, o günkü
iktidar partisi liderlerinin vilayetleri bir daha afet bölgesi ilan ediliyor,
paylar 4 kat, 5 kat ödenmeye başlanıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Afet olan yerlere yardım yapılmasına niye
karşı çıkıyorsunuz?
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Afet orada oluyor, para buraya gidiyor değerli
arkadaşlar, böyle bir şey var mı?
OKTAY VURAL
(İzmir) Afete uğramış insanlara yardımdan niye
kaçıyorsunuz?
NİHAT ERGÜN
(Devamla) İşte, biz bu uygulamaların hepsine son vermiş
olduk.
OKTAY VURAL
(İzmir) Niye şikâyet ediyorsunuz?
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, sözü çok fazla uzatmak istemiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yani, Kocaelinde kalıcı konutlar yapıldı
diye niye şikâyet ediyorsunuz?
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Ancak, bir iki hususa da değinerek sözlerimi toparlamak
istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sel olan yere yardım yapıldı diye niye
şikâyet ediyorsunuz?
BAŞKAN
Lütfen Sayın Vural
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Bu dönemde, Türkiye'nin küresel ve bölgesel gücünde de ciddi
artışlar meydana gelmiştir, etkili bir ülke hâline
gelmiştir. Medeniyetler İttifakı Projesinden tutun da
bölgesindeki ihtilaflara nezaret eden bir ülke hâline gelmiştir Türkiye ve
Türkiye bu yolunda ilerleyecektir değerli arkadaşlar.
Türkiye,
TİKA vasıtasıyla Kafkasyada, Balkanlarda, Afrikada, Orta
Doğuda, tarihinde görülmemiş etkinlikler yapmaktadır. O
hizmetleri ben burada sıralayacak değilim. İnşallah,
Başbakanımızın vakti kalır ve o hizmetlerden bir
kısmını kamuoyuyla, sizlerle paylaşma imkânı olur. Ama
bu, Türkiye'nin bütün dünyadaki imajını yenilemiştir. Türkiye
alelade bir ülke gibi yönetilemez. Burası imparatorluk bakiyesi bir
ülkedir ve buranın ilişkileri çok güçlü ilişkiler
olmalıdır. Etrafında etkili bir ülke olmalıdır
Türkiye. Türkiye böyle yönetilmelidir değerli arkadaşlar ve AK
PARTİ iktidarlarında da böyle yönetilmektedir.
Bazı
demokrasi eleştirileri oldu, demokrasinin tehlikelerinden söz edildi.
Değerli arkadaşlar, demokrasi tehlikeli bir şey değil.
Demokrasi içerisinde, vatandaşlarımızın en tabii
haklarını, onlara verilmiş olan tavizler olarak görmek
doğru değildir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Konuyu çarpıtıyorsunuz.
NİHAT ERGÜN
(Devamla) İnsanların, bu ülkenin asli unsuru olan insanların
dillerini özgürce konuşmak istemeleri ve konuşmalarının,
öğrenmek istemeleri ve öğrenmelerinin, çocuklarına kendi
geleneksel isimlerini koymak istemelerinin tavizle alakası yoktur. Bu bir
haktır ve bu haklar vatandaşlarımıza demokrasi içerisinde
iade edilmiş, verilmiştir.
Demokrasi,
ayrıca, milletin inşasında bölünmeyi sağlayan değil,
bütünleşmeyi sağlayan bir faktördür. Siz insanlara hakları
vermezseniz, insanları kısıtlarsanız, baskı
altında tutarsanız, o insanlar bu ülkeye daha mı çok
bağlanırlar zannediyorsunuz? Bağlanmazlar değerli
arkadaşlar, bağlanmazlar. Onun için
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Beğenmeyen çeksin gitsin! diyen ben miyim?
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bu nedenle demokrasi içinde hak ve
özgürlüklerin gelişmesi bizim için çok önemlidir. Milletin
inşasında asli unsurların bir kısmına yasak getirerek
milleti inşa edemeyiz ve millete verilen haklar asla taviz
niteliğinde değerlendirilemez değerli arkadaşlar.
MUHARREM VARLI
(Adana) Sana mı düştü? Sen misin karar verici olan? Sana söz
hakkı bile vermezler.
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Son olarak şöyle söylüyorum: Siyasi iktidar elbette sorumluluk
sahibi bir iktidardır. Siyasi sorumluluğun son örneklerinden birisini
Amerika Birleşik Devletleri seçimlerinde gördük. Obama bir konuşma
yaptı, Kazandık, büyük bir zafer, büyük bir başarı elde
ettik. Bu başarı sizin başarınızdır. dedi
kendisini destekleyenlere, oy verenlere. Sonra McCain bir konuşma
yaptı, dedi ki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bitiriniz Sayın Ergün.
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Bitiriyorum efendim.
Yenildik,
başaramadık ama bu benim yüzümden oldu. dedi. Benim yüzümden
Siz
elinizden geleni yaptınız.
Değerli
arkadaşlar, bizde böyle mi oluyor? Bizde böyle olmuyor. Yenilenler
yenilgiyi kendi etraflarındakine, hatta oy vermeyenlere buluyor, oy
vermeyenlere
Nankör millet, bize oy vermedi. deniliyor, Bir çuval kömüre
oyunu sattı. deniliyor, Bir çuval pirince oyunu sattı. deniliyor.
Böyle siyasi sorumluluk olur mu arkadaşlar?
Şimdi,
herkesi siyasi sorumluluğuna sahip çıkmaya ve önümüzdeki mahallî
seçimlerde sizi ne yaparsanız başarılı
sayılacaksınız, ne yapmazsanız başarısız
sayılacaksınız diye objektif bir ölçü koymaya davet ediyorum.
Kendiniz için objektif bir ölçü koyun ve nereye giderseniz
başarılı olacaksınız, ne yapamazsanız millet sizi
başarısız sayacak
Bizi göreceksiniz.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Sen kendi ölçünü söyle!
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Biz sorumluluğumuzu açıklamışız. Siz
birinci parti olun, biz ikinci parti olalım, biz bırakacağız.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Sen kendi işine bak!
BAŞKAN
Sayın Ergün, lütfen bitirin.
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Bitiriyorum efendim.
Hatta bir amigo
tutup da partinin çatısına çıkarıp Ne olur gitme,
giderseniz kendimizi buradan atarız. da dedirttirmeyeceğiz kimseye,
söz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Ergün, Genel Kurulu selamlayın.
NİHAT ERGÜN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerle 2007
yılı kesin hesabının ve 2009 yılı bütçe
tasarısının milletimiz ve memleketimiz için hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ergün.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.24
BAŞKAN: Köksal TOPTAN
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatoş GÜRKAN
(Adana)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Bütçe kanunu
tasarılarının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi,
bütçenin tümü üzerinde söz sırası Demokratik Toplum Partisinde.
Süreyi 2 arkadaşımız kullanacak. İlk söz, Grup Başkan
Vekili ve Van Milletvekili Sayın
Fatma Kurtulana aittir. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreyi eşit
mi kullanacaksınız Sayın Kurtulan?
FATMA KURTULAN
(Van) Evet.
BAŞKAN
Süreniz otuz dakika.
Buyurun.
DTP GRUBU ADINA
FATMA KURTULAN (Van) Teşekkürler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde görüş belirtmek
üzere Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe
görüşmelerine başladığımız süreç, dünyada
1929daki ekonomik krize benzer bir krizin yaşandığı döneme
denk gelmektedir. 2007 yılının ikinci yarısından
itibaren ABD konut piyasasında yaşanan olumsuz gelişmeler
nedeniyle küresel finans piyasalarında ortamın altüst olduğu,
ekonomide durgunluğun ciddi boyutlara ulaştığı bir
durumla karşı karşıyayız.
2006
yılında yüzde 5,1 oranında büyüyen dünya ekonomisinin büyüme
hızı bu yıl yüzde 3,9da kaldı. 2009da öngörülen büyüme
hızının ise ancak yüzde 3 düzeyinde gerçekleşeceği
tahmin edilmektedir. Ülkemiz için büyüme oranının ise, ekonomik kriz
göz önüne alındığında, yüzde 1 olması bile çok zor
görünüyor. Özellikle son yıllarda küresel sisteme entegre olmak olarak
adlandırılan ama gerçekte dışarıya
bağımlı hâle gelen ülkemizin, hem ticari hem de finansal
açıdan dünyadaki bu büyük dalgalanmadan etkilenmemesi mümkün
değildir. Kredi imkânlarının daralmasıyla borçlanma daha
maliyetli hâle gelirken büyüme hızımızın düşmesiyle
birlikte işsizlik daha çok artmış, enflasyon şimdiden yüzde
12leri aşmıştır.
Son
yılların olağanüstü boyutlu yabancı sermaye girişleri,
sermaye birikimini ve büyüme potansiyelini yukarı taşımak yerine
ulusal tasarruf oranlarını aşağı çekmiş, özel
tüketim artışlarına dayalı talep genişlemesine katkı
yapmıştır. Çok yüksek tempolu yabancı sermaye
girişlerinin büyük bölümü özel sektörün dış borçlanmasından
oluşuyor. Böylece, 2007 yılının ortalarında ülkemizin
dış borçları çoğu sermaye gruplarına ait olmak üzere
226,4 milyar dolarken, bu yıl 296 milyar doları geçmiş
durumdadır.
Bu
gelişmelerin toplumsal yansımalarına bakarsak, ilk olarak 2001
krizinin, emekçilerin göreli durumlarının ciddi boyutta
bozulmasına yol açtığını hatırlamamız
gerekmektedir. AKPnin iktidar yılları olan 2002-2008
yılları içinse geniş anlamda işsizlik artmış,
tarımsal istihdam düşmüş, reel ücretler ve tarım-sanayi
fiyat makasları gerilemiş, kısacası bölüşüm
ilişkilerinin emek aleyhine bozulması süregelmiştir.
Bütçede en büyük
pay faiz ödemelerine ayrılmakta, son yıllarda bütçenin temel harcama
kalemlerini borç ve faiz ödemeleri oluşturmaktadır. İşçi ve
emekçilerden toplanan vergiler ne yatırımlar ne de toplumsal
ihtiyaçların karşılanması için kullanılmakta, bu gibi
alanlara ayrılan kaynaklar göstermelik düzeyde tutulmaktadır. Böylesi
bir tablo karşısında 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesine yönelik değerlendirmelerimizi sunarken belirleyici
ölçütlerimizden öngörülen refah düzeyi, adaletli ve eşitlikçi vergi
dağılımı, hedeflenen kalkınma seviyesi,
kapsayıcı sosyal politikalara yaklaşım ve nitelikli istihdam
olacağını belirtmek isteriz.
Yine öncelikli
olarak belirtmek istediğim bir nokta ise bütçenin
hazırlanmasında katılımcılık ilkesinin dikkate
alınmadığıdır. Bu bağlamda demokratik
toplumlarda, çağdaş hukuk devletlerinde bütçenin
kaynağını teşkil eden vergileri veren
yurttaşların ve sivil toplum örgütlerinin katılımı ve
denetiminin sağlanmamış, görüşlerinin
alınmamış olması şeffaf bütçe oluşmasında
büyük bir eksikliktir.
Merkezî bütçenin
hazırlanmasında sağlıklı bir planlama
yapılmasının öncelikli şartının, yaşanan
sosyal dönüşümlerin, doğuracağı sosyal risklerin dikkate
alınması olduğu gerçeği ihmal edilmiştir çünkü bütçe
kanun tasarısının içeriğine
bakıldığında da bir borç ödeme bütçesi olarak
hazırlandığı ve ciddi bir toplumsal sorun hâline gelen
işsizliğe yönelik olarak istihdam artırıcı tedbirler
sağlayıcı düzenlemelerden yoksun olduğu görülmektedir.
Sayın Maliye
Bakanı sunuş konuşmasında Bugün bütün dünyayı sarsan
küresel mali krizden asgari şekilde etkileniyorsak bu, altı
yıldır uyguladığımız akılcı bütçe
politikalarının bir sonucudur. diyerek ekonomi
politikalarını bir başarı olarak sunmaktadır. Oysa bu
politikaların uygulamada sermayeyle işçi ve emekçiler arasındaki
gelir uçurumunu daha da açtığını, halkın
küçümsenmeyecek bir bölümünün açlık sınırında
yaşadığını, 52 milyon vatandaşın yoksulluk
sınırında olduğunu, satın alma gücünün artan bir
hızla düştüğünü, sosyal devlet ilkesinin dönüşsüz olarak
terk edildiğini, geniş halk yığınlarının
piyasada tüketici yurttaş konumuna getirildiğini görmezlikten
gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bir devletin demokrasi, eşitlik ve özgürlük
anlayışı, bütçenin nasıl
paylaştırıldığı ve nelere
harcandığıyla doğrudan ilişkilidir. Sosyal bir
devlette bütçe paylaştırılırken elbette en önemli hedef, bu
alanlarda ilerlemeyi sağlayacak köklü reformları yapmak
olmalıdır. Sosyal devlet anlayışının vazgeçilmez
bir gereği olarak, etnik unsurların, kadınların,
çocukların, işçilerin durumlarında her geçen yıl biraz daha
düzelme sağlayacak adil bir bütçe oluşturulması hedef
seçilmelidir. Toplumdaki gelir eşitsizlikleri adil bir bütçe
oluşturulduğu oranda azalacaktır.
Sosyal devlete
düşen görevlerin daraldığı, devletin asli görevinin
savunma, güvenlik olarak tanımlandığı ülkemizde, az önce
saydığım argümanları hedef alacak adil bir yönetim maalesef
yıllardır oluşturulamadığı gibi,
eşitsizlikleri giderme alanında arpa boyu kadar ilerleme
sağlanamamıştır.
Bütçe
paylaştırılırken katı devlet yapısını
koruyacak unsurlara öncelik verilmekte, büyük payın çoğu
doğrudan ya da dolaylı olarak savunma unsurlarına harcanmakta ve
yirmi beş yıldır devam eden çatışmalı ortamda
savaş malzemesi olarak harcanarak heba edilmektedir. Eğitimde,
sağlıkta, yoksulluğu azaltma hizmetlerinde devlet
harcamaları görünürde artsa bile mevcut durumda iyileşme
yaşanmamıştır.
Yıl
içerisinde savunma harcamalarına bakıldığında ise,
bütçede ayrılan payın çok üzerinde bir harcama gerektiren
uygulamaların hayata geçirildiği görülmektedir. Faizin bütçenin
dörtte 1ini yuttuğu 2008in ilk sekiz ayında tarıma, yoksullara,
küçük esnafa, kimsesiz çocuklara ayrılan pay toplamda bütçenin yüzde
6sının altında kalırken, sınır ötesi
operasyonlarda milyonlarca dolar harcanmış, halkın emeği,
alın teri; top, tüfek, bomba olarak bu ülkenin yabancısı
olmadığı anlamsız savaşta
kullanılmıştır.
Yoksullara
ayrılan bütçe payı faiz bütçesinin yüzde 8inde kalırken,
savunmaya ayrılan payın ancak beşte 1ini bulmuştur.
Bütçeden Çocuk Esirgeme Kurumuna ayrılan transferler de yalnızca 228
milyon YTL olmuştur. Mali disiplin adı altında, sosyal
harcamaların IMF denetiminde her geçen yıl azaltıldığı,
artan nüfusa rağmen sosyal harcamaların ve tarıma desteğin
giderek düşürüldüğü, rantiyelerin ve devletin baskı
araçlarının geliştirilmesine seferber edilen bir bütçe yasa
tasarısı karşımızdayken Sayın
Başbakanın gelir bölüşümünün iyileştirildiğini söylemesi
iddiadan öte bir şey ifade etmeyecektir. Krizin en derin etkilerini
göstereceği, büyümenin durup vergi gelirlerinin azalacağı 2009
yılında ise gelir bölüşümünün iyice
muğlaklaşacağı ve hedeflerin tutturulamayacağı
gün gibi ortadadır.
Açıkça ifade
etmek gerekirse Hükûmet bütçeyi hazırlarken ortağı olduğu
sermaye gruplarının işini kolaylaştırmayı
hedeflemiş, diğer kesimleri hesaba katmamıştır.
Harcamaların 262,1 milyar TL olması öngörülen 2009 bütçesinin
gelirleri 248,8 milyar TL olarak hedeflenmektedir. Bu durumda 13,3 milyar TL
bütçe açığı ortaya çıkmaktadır. 44 milyar TL faiz
dışı fazla olan bütçede, yine en fazla payın faiz
ödemelerine gideceği görülmektedir. 58 milyar lira olan bu pay mevcut konjonktürde giderek
artacağa benziyor. Hedeflenen enflasyon oranı yüzde 7,5 iken, büyüme
hedefi yüzde 4 olarak belirlenmiştir. Dünyanın içinde bulunduğu
mali kriz göz önüne alındığında büyüme hedefinin yüzde 1
olmasını bile tahayyül etmekte zorlanacakken, enflasyon
oranının şimdiden verilen rakamın 2 katına çıkması,
belirlenen hedeflerin vaatlerden ibaret olduğunu göstermiştir.
Değerli
milletvekilleri, yoksulla zengin arasındaki farkın iyice
açıldığı ülkemizin az gelişmiş ülkeler içinde
krizden en çok etkilenen ülke olacağı mutlaktır. Oysa
hükûmetlerin görevi, vatandaşın bu gibi durumları en az
maliyetle atlatmasını sağlayacak bir ekonomik istikrar
oluşturmaktır. Güvencesiz çalışanların
sayısının giderek arttığı ülkemizde işçiyi
ve emekçiyi sermayenin krizinden koruyacak bir program olmadığı
gibi, süreç yoksula karşı zengini koruma refleksinin iyice
açığa çıkması olarak işlemeye
başlamıştır. Krizi bahane ederek zengini daha zengin
yapmanın formülünü bulmuş ve âdeta rehavet içinde olan Hükûmet yoksulu
daha da yoksullaştırmaktadır.
Toplam bütçe
ödenekleri geçen yıla göre yüzde 18 artırılırken Millî
Eğitim Bakanlığının ödeneği yüzde 21,7
artışla 27 milyar 883,7 milyon YTLye, bunun toplamdaki payı da
yüzde 10,5ten yüzde 10,82ye yükselmiştir.
İlk ve
ortaöğrenim öğrenci sayısı 15 milyonu, yüksekokul
öğrenci sayısı 3 milyonu aşarken 18 milyon öğrenci
için bütçenin ancak yüzde 13ü harcanıyor. Yani öğrenci
başına ayda ancak 134 YTL bütçe ayrılmıştır. Ana
dilleri Kürtçe olan çocukların kendi dillerinde eğitim görmeleri için
bu yıl da ödenek ayrılmazken Sayın Başbakanın Tek
dil, tek millet. ısrarı bu konuda adım
atılmasının önünü ciddi ölçülerde
tıkamıştır.
Sosyal devleti
tasfiye etmiş ve günümüzde eğitimi tamamen paralı hâle
getirmiş olan AKP Hükûmeti, eşit eğitim fırsatları
konusunda bir tek adım bile atmamakta kararlı görünmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık
harcamalarının hızlı artışına rağmen,
sağlık durumunda beklenen iyileştirmeler gözlenmezken,
eşitsizlikler derinleşmiştir. Bir toplumun asıl
gelişmişlik göstergesi olan sosyal politikalar alanında,
eğitim, sağlık harcamalarında, bilgiye erişimde, daha
iyi gelecek umudunu besleyen yaşam süreleri ve kalitesinde,
kadın-erkek eşitliğinde Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programının 2007-2008 İnsani Gelişme
Raporuna göre 84üncü sırada olmamız, 1980den sonra göreli bir
gerileme olduğunu ortaya koymaktadır.
Hükûmet
tarafından Türkiye'nin sağlık göstergelerinde iyileşmeler
olduğu söylense de bu alanda OECD ülkelerinin içinde en kötü durumda olan
ülkeyiz. Yani SSGS ile sağlığın tamamen
ticarileştirilip sosyal devlet anlayışını tamamen
tasfiye etmiş olmasına rağmen sağlığa
ayrılan payın yüzde 17,5 artırılmış olması
ise düşündürücüdür.
5510
sayılı Kanunda değişiklik yapan kanunla emeklilik ve
sağlık hakları gasbedilmiş, kadın-erkek
ayrımı yapılmaksızın, Türkiye iş gücü
piyasasının özellikleri dikkate alınmaksızın emeklilik
yaşı altmış beşe
çıkarılmıştır.
Kadınların
eve mahkûm edildiği yasayla iş yerlerinde kreş bulundurma
zorunluluğu kaldırılmış, engelli sigortalılara ve
ilk defa çalışmaya malul olarak başlayanlara
yaşlılık aylığı bağlanması
zorlaştırılmış ve malullük aylığı
oranı düşürülmüştür. Sosyal güvenlik sisteminin mali dengelerini
korumanın yolu kazanılmış hakları geri almak ve prim
oranlarını yüksek tutmaktan değil, kayıt içi sosyal
sigortalı tabanın genişletilmesinden geçtiği bilindiği
hâlde sosyal ve ekonomik koşullarımıza uygun olmayan bu
yasanın kanunlaştırılmış olması büyük
haksızlıktır. Bu çerçevede yapılmış olan
düzenlemeler bir insan hakkı olarak tanımlanması gereken
sağlıklı yaşama hakkını yoksul
yurttaşlarımızın elinden almış ve
kadınların yararına olan yasal düzenlemeleri de ortadan
kaldırmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tarım sektöründe 2007nin
ocak-eylül döneminde 2006 yılının aynı dönemine göre yüzde
5,6lık bir küçülme yaşanmış, 2007-2008de tarıma
uygulanan tasfiye programının yanı sıra küresel
ısınmanın yarattığı kuraklık
damgasını vurmuştur. Kamuya ait gübre fabrikalarının
tamamının özelleştirilmesiyle gübre fiyatları fahiş
oranlarda artmış, çiftçi giderek daha az gübre kullanır duruma
gelmiştir. Tarım sektöründe yaşanan bu küçülme 2001 krizinden
sonraki en kötü performansı yansıtmaktadır. Çiftçimizin
satın alma gücü 2002 yılı sonuna göre tüketim mallarında
ortalama yüzde 45, girdilerde ortalama yüzde 35 azalmıştır. Bu
rakamlar, çiftçilerimize verildiği ifade edilen desteklerin hiçbir anlam
taşımadığını, çiftçinin Hükûmetin
uyguladığı politikalarla sürekli fakirleştiğini ve
üretemez hâle geldiğini ortaya koyuyor. 2002 yılında 9 milyon
300 bin hektar olan buğday ekim alanları 2006 yılı sonunda
8 milyon 490 bin hektara gerilemiştir. Bu nedenledir ki tarım
istihdamı da 2007 sonunda 2002 yılına göre yüzde 24,7
azalmıştır.
Şeker
pancarı ve tütün üreticisi hem kotalarla hem de fiyat politikasıyla
üretemez hâle getirildi. Şeker pancarı üretimi 20 milyon tondan 12-13
milyon tona inmiştir.
Buğdayda
düşük fiyat, düşük prim politikası uygulanarak çiftçiye
alım sıkıntısı yaratılarak, 2007 yılı
üretimimiz 16,7 milyon ton iken, 2008de ancak 18 milyon ton oldu.
Ülkemizin kanayan
bir yarası olan mevsimlik işçilere ne yazık ki bu yıl da
bütçede hiçbir ödenek ayrılmamıştır. Bu alanda
çalışan vatandaşlarımız güvencesiz olarak
çalışmaktadır. Aynı zamanda tarım kesiminde
çalışanlar için düzenlenmiş bir iş yasası
olmadığı gibi, işçilerin gerek kendi yörelerinde gerekse
çalışma için gittikleri yörelerdeki çalışma
koşulları Sosyal Sigortalar Yasasının
sağladığı olanaklardan yararlanılmasını
engellemektedir. Ulaşım olanaklarını da kendi
çabalarıyla yaratmaya çalışan işçiler yollarda hayatlarını
kaybederken, çoğu zaman Kürt oldukları gerekçesiyle valiler
tarafından kentlere girişleri yasaklanmakta ve linç
girişimlerine maruz kalmaktadırlar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; küreselleşmenin temel
dinamikleri genel olarak gelişmiş ülkeler düzeyinde aktif duruma
gelmektedir. Gelişmekte olan ülkeler ise bu sürece uyum sağlama
çabası içinde olan ve edilgen olmaktan kurtulmaları çok zor görünen
taraf pozisyonundadırlar. Dışa açılmak isteyen ve kendi içinde
ekonomik bir istikrar oluşturamayan ülkeler, küreselleşme
iddialarında büyük çoğunlukla krizlerden en çok etkilenen ülkeler
olmuşlardır.
Ülkemizin
küreselleşme sürecine girdiğini, dış dünyayla tam bir
entegrasyon içinde olduğunu söyleyen Hükûmet, gelişmiş ülkelerin
içinde olduğu ekonomik krizin bizi teğet geçeceğini iddia
etmişse de yavaş yavaş gerçeği itiraf etmek zorunda
kalmıştır. Gerçekte bu ekonomik krizden nasibini alacak olan
ülkelerin başında Türkiye gelmektedir, çünkü Hükûmetin
küreselleşme iddiaları arttıkça, özelleştirme, işten
çıkarma, ücretleri düşürme, sendikasızlaştırma ve
iş güvencesinden yoksun bırakma artmış ve zengin ile fakir
arasındaki uçurum giderek büyümüştür.
İktidara
geldiğinden beri 8,2 milyon tona yakın bir kömür
dağıtımı yapan Hükûmet, vatandaşa kendi kömürünü alacak
bir ekonomik yapıyı oluşturmaktansa kendisine muhtaç
bırakmayı ve bununla da ömrünü biraz daha uzatmayı bir taktik
olarak benimsemiştir. Halkın vergilerini kendi cebine koyup sadaka
olarak dağıtması yalnızca mevcut Hükûmete has bir olgudur.
Halkı daha çok yoksulluğa mahkûm edip, halkın alım gücünü
kendi elinde bulundurması tam bir ekonomik despotizmdir. Ekonomi
politikasını sadaka dağıtma olarak özetleyebileceğimiz
AKP, bunu yaparken de eşit davranmamaktadır. Bu süreçte de yerel
seçim stratejisine göre bir kategori oluşturmuş durumdadır.
Ekonomide
anlayış böyle olunca küreselleşme sürecinde Hükûmetin hedef
olarak belirledikleri de göstermelik olarak kalmakta ve ülkemizin potansiyeli
ile uyum sağlayamamaktadır. Çünkü iç ekonomik, politik kararlarda ve
özellikle uygulamalarda büyük çıkmazlar bulunmaktadır.
1980lerden bu
yana dışa açılan ülkemizde ne yazık ki,
vatandaşın hayatında değişen pek bir şey yoktur.
5 Kasım 2008 tarihli Avrupa Birliği İlerleme Raporunda da
belirtilmiş olduğu üzere, ülkemiz, 1993 Kopenhag Kriterlerine uygun
ekonomik bir büyüme çizgisini izleyememiştir. Raporda reel gayrisafi yurt
içi hasılanın 2005teki yüzde 7,4 büyüme seviyesinden 2006da yüzde
6,1 düzeyine gerilediği, 2007nin ilk yarısında ise büyümenin
yüzde 5,3 seviyesine çekilerek yavaşladığı, reel tüketimin
Mayıs ve Haziran 2006daki mali çalkantıları izleyen
sıkı para politikasının sonucu olarak 2006
yılının ikinci yarısından itibaren yavaşladığı,
çok az yeni iş yaratılabildiği, istihdamın 2006
yılında sadece yüzde 1,3 büyüdüğü ve özellikle kadın
istihdam oranının yüzde 22-23 seviyesinde düşük seyretmeye devam
ettiği vurgulanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin içinde bulunduğu
ekonomik çıkmazın nedeni ve mali krizlere karşı korunma
gücünün ciddi boyutlarda zayıf olması hiç şüphesiz yirmi
beş yıldır devam eden Kürt sorunu kaynaklı iç ve
dış çatışmalardır. Sorunun ekonomik kaynaklı
olduğunda inançlı bir direnç gösteren hükûmetler GAP ile sorunu
çözeceklerini iddia etmiş, KÖYDES ve BELDES gibi harcama kalemleri
şeffaf olmayan sözde projeler devreye koymuş, ancak bölgede hiçbir
ekonomik iyileşme sağlanamamıştır. Havaalanı ve
hastane yapıyoruz daha ne istiyorsunuz? diyen Sayın Başbakan
havaalanlarına getirilen tabutları, hastanelere taşınan ölü
ve yaralı genç insan bedenlerini artık görmek istemeyen feryatlara
ise kulaklarını tıkamıştır. Sorunu çözmek yerine
savaşa yeni ekonomik yatırımlar yapma yolunu seçen Hükûmet bu
yıl savunma harcamalarını göstermelik olarak
aşağı çekmiş olsa da savunma harcamaları için yalnızca
bütçeden pay ayrılmadığı, bunun için birçok
kaynağın kullanıldığı hepimizce bilinmektedir.
Ekonominin
küresel sürece sorunsuz entegrasyonu için en önemli koşullardan biri genç,
dinamik insan varlığı olduğu hâlde ülkemizde yirmi beş
yıldır devam eden çatışmalarda yaklaşık 50 bin
kişinin hayatını kaybettiği
açıklanmıştır. Vatandaşlarımız yalnızca
çatışmalarda değil, gösteri ve yürüyüşlerde de güvenlik
güçlerinin müdahaleleri sonucu yaşamını yitirmekte, güvenlik
güçlerinin sert müdahaleleri yetkililerce takdirle karşılanmakta ve
emniyet müdürleri bu marifetlerinden dolayı ödüllendirilmektedir.
Bu yıl
İçişleri Bakanlığının bütçesi geçen yıla
göre yüzde 41 artırılmıştır. İçişleri
Bakanlığının icraatlarını ise ayrılan bu
payı 1 Mayıs kutlamalarında, nevruzlarda, 8 Martlarda,
demokratik taleplere karşı bomba, mermi, panzer ve cop olarak
kullanmak şeklinde özetleyebiliriz. Emniyet Genel Müdürlüğünün
bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 20, Jandarma Genel
Komutanlığının bütçesi yüzde 18, Sahil Güvenlik Komutanlığının
bütçesi yüzde 14 artırılmıştır. Suç işleme
oranlarını güvenlik önlemlerini arttırarak
düşüreceğini sanan ve hiçbir sosyal politika geliştirmeyen
İçişleri Bakanlığı sokaklarda infaz memuru kesilen
güvenlik görevlileri hakkında hiçbir yaptırım uygulamamaktadır.
İşçi ve
emekçi sınıfının en demokratik taleplerini dile
getirmesinin önüne set çeken, taleplerin üzerine panzer süren, sivil toplum
örgütleriyle masadan kavga ile kalkan, eşit temsiliyet talebinde bulunan
kadınlara Buyur Ruanda ol. diyen, çevrecileri işsizler güçsüzler
diye niteleyen, basını tehdit eden, işçilere ve memurlara kendi
bayramlarında alanları yasaklayan, çiftçiyi, esnafı azarlayan,
Kürtlere Ya sev ya terk et. şartı koşan, tekçi
anlayışı ile çoğulculuğa düşman kesilen bir Başbakanın
ve onun Hükûmetinin adil bir bütçe oluşturması beklenemez.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Ayıp oluyor!
FATMA KURTULAN
(Devamla) Söylediğiniz şeylerdir, niye şaşıyorsunuz!
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Nerede söyledi? Nerede söyledi?
SIRRI SAKIK
(Muş) Ne bağırıyorsun, dinlesene edepsiz adam!
FATMA KURTULAN
(Devamla) - Aynen
Aynen
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
FATMA KURTULAN
(Devamla) Her yerde söylemişsiniz bunu, her yerde
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Nereden uyduruyorsun!
FATMA KURTULAN
(Devamla) İşçiyi azarlamadınız mı?
BAŞKAN
Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayın.
FATMA KURTULAN
(Devamla) Çevrecilere işsizler, güçsüzler denmedi mi?
BAŞKAN
Sayın Kurtulan, siz Genel Kurula hitap edin.
FATMA KURTULAN
(Devamla) Politikalarıyla ekonomik ve siyasal kırılganlığı
artıran AKP yönetimi Kürt sorununun çözümünde samimi davranmazken ekonomik
sorunlara çözüm olmak gibi bir iddiası da bulunmamaktadır. Kâbusa
dönüşen ekonomik çalkantı büyük iflaslara yol açmakta, yabancı
sermaye girişi azalmakta, işten çıkarmalar yüz binleri
bulmaktadır. Zaten dünyanın en yüksek faiz oranına sahip olan
ülkemizde faiz oranları önü alınamaz bir yükselişe geçmektedir.
Sanayide, ihracatta gerileme başlamış, özellikle ABden
siparişlerin kesilmesiyle fabrikalar kapılarına kilit
vurmuştur. Büyümesini dış kaynak girişiyle
gerçekleştiren Türkiye ekonomisinin, yeni girişler bir yana, stoktaki
azalmalarla dış kaynak ihtiyacı büyümektedir. Kriz öncesinde
bile enflasyonu yükselişe tırmanan, büyüme hedefleri tutmayan, faiz
oranları hızla büyüyen, işsizlik oranı hızla artan
AKPnin ekonomi politikası iflas etmiştir. Gelişmiş ülkeler
nasıl ekonomik krizin yükünü gelişmekte olan ülkelerin
sırtına yıkıyorsa, ülkemizde de Hükûmet bu yükü yoksulun
sırtına yüklemektedir. Piyasa köktenciliğiyle 2020 yılına
kadar dünyanın en gelişmiş ekonomisi olacağız. diyen
Hükûmet, bütün kaynakları elinde bulunduran yüzde 20lik kesimin, zam ve
işsizlik oranıyla, geriye kalan yüzde 80lik kesimin
sırtından kalkınmasına katkı ve destek sunmaktan
başka bir şey yapmamaktadır.
Sayın
milletvekilleri, bir ülkenin millî gelir artışının yüksek
oluşu o ülkenin gelişmiş bir ülke olarak
adlandırılabilmesi için yeterli değildir. Ekonomik açıdan
kalkınmış birçok ülkede sosyal sorunların çözülmediği,
etnik ve kültürel farklılıkların bir iç savaş sebebi
olduğu bilinmektedir.
BAŞKAN
Sayın Kurtulan, beş dakikanız kaldı.
FATMA KURTULAN
(Devamla) Teşekkür ederim Başkan.
Ekonomik
açıdan gelişmiş birçok ülke insani gelişmişlik
açısından zayıf olabilirken daha düşük gelirli ülkelerin
insani gelişmişlik açısından daha iyi durumda olmaları
mümkündür çünkü gelir artışı insan gelişimi
açısından gerekli ama yeterli olmayan bir faktördür.
Demokratikleşmeden, ülkemizde yalnızca ekonomik kalkınma ile
sürdürülebilir bir ekonomik büyüme sağlanacağını vaat
etmek, içinde bulunduğumuz duruma gerçekçi yaklaşmamak demektir.
Adil bir bütçe
oluşturabilmesinin önemli şartlarından biri hiç şüphesiz
yolsuzlukla mücadeledir. 4 Ocak 2002 tarihinde IMFye verilen taahhütlere uygun
olarak ve kamu ihalelerine şeffaflık getirilmesi iddiası ile
çıkarılan Kamu İhaleleri Kanununun getirdiği en önemli
değişiklik, yolsuzlukların artması olacaktır. AKP
yönetimi iktidara geldiği 2002 yılından bu yana neoliberal
politikalarla kendisinden önce hiçbir iktidar zamanında rastlamadığımız
yolsuzluklara adını yazdırmış, yeniden
yapılandırma adı altında hayata geçirdiği
kuralsızlaştırma ile duruma yasal zemin oluşturmuştur.
Anayasanın açıkça yasa ile düzenleneceğini belirttiği
konularda gerekli düzenlemeler yasayla değil, ilgili
bakanlıkların yönetmelikleriyle yapılmıştır.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı her şeyi ne
pahasına olursa olsun satacak bir kurum hâline getirilmiştir.
Belediyelerin faaliyetlerini taşeron şirketlere aktararak
özelleştirmeleri yeni yolsuzluklara kapı aralarken, RTÜK
Başkanının ve daha birçok yöneticinin adının
karıştığı küresel bir yolsuzluk olarak
nitelendirebileceğimiz Deniz Feneri yolsuzluğu yine bu Hükûmet
döneminde yaşanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, sosyal hakların en temel vatandaşlık hakkı
olduğundan hareketle devletin toplumdaki bütün bireylerin eşit
vatandaşlar olarak topluma katılmasındaki sorumluluğunu hiç
koşulsuz yerine getirmesi gerekiyor. Bu bağlamda, çağdaş
ülkelerde de farklı arayışlar gelişmiş; birçok ülkede
sosyal politika harcamaları, yoksullukla mücadele yöntemleri içerisinde
doğrudan gelir transferini içeren bir eğilim ortaya
çıkmıştır. Bu anlayış hiç şüphesiz ki bir
hayır kurumu mantığıyla muhtaçlara yardım yapar gibi
değil, yurttaşların hak ve özgürlüklerini güvenceye alan mekanizmaların
sosyal devlet güvencesinde oluşturulması yoluyla hayata
geçirilmelidir. Ülkemizde sosyal yardım kurumlarının politize
olması, hizmetlerin kalitesiz, verimsiz ve kayırmacılıkla
malul olarak
(Mikrofon
arıza nedeniyle kapandı)
BAŞKAN
İki dakikanız kaldı.
Teknik bir
arıza nedeniyle birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.04
BAŞKAN: Köksal TOPTAN
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatoş GÜRKAN
(Adana)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, teknik bir arıza nedeniyle ara vermek zorunda
kaldığımız Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2009
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının tümü üzerindeki
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Bütçenin tümü üzerinde
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına konuşmasını
tamamlamak üzere Van Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Fatma
Kurtulanı kürsüye davet ediyorum.
Sayın
Kurtulan buyurun, iki dakikalık süreniz kaldı. (DTP
sıralarından alkışlar)
FATMA KURTULAN
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hazırlanan bütçenin adil ve ülkemizin gereklerine uygun
olmadığı, bu hâliyle onaylanırsa
yaralarımızı sarmayacağı, vatandaşın hayatına
hiçbir kolaylık getirmeyeceği açıktır.
Sonuç olarak,
savaşın son bulduğu, Tek dil tek millet. ve Ya sev ya terk
et. baskılarının terk edildiği, demokrasinin, insan
haklarının ve özgürlüklerin yüceltildiği, ana dilde eğitim
hakkının verildiği, Kürtlerin ve diğer etnik
unsurların varlığının kabul edilip anayasal güvence
altına alındığı bir ülkenin hedeflendiği;
kadınların, yaşlıların, çocukların,
işsizlerin, emekçi ve işçilerin unutulmadığı adil bir
bölüşümün yapıldığı bir bütçe
tasarısının oluşturulması dileğiyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulan.
Demokratik Toplum
Partisi adına ikinci konuşmacı, Diyarbakır Milletvekili ve
Grup Başkan Vekili Sayın Selahattin Demirtaş.
Sayın
Demirtaş buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz
dakika.
DTP GRUBU ADINA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerinde görüşlerimizi sunmak için Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Hükûmetin son bir
yıllık icraatlarını değerlendirme
fırsatını bulacağımız bütçe görüşmelerine
başladık; şüphesiz ki bütçe görüşmeleri bu açıdan
önemli fırsatlar yaratır. Önünü görmek isteyen, düştüğü
hatalardan ders çıkarmak isteyen, yaptığı
yanlışların faturasını halka ödetmek istemeyen samimi
ve dürüst hükûmetler için bütçe görüşmeleri önemli perspektifler
sunabilir.
Muhalefetin
yapacağı eleştirileri dikkate ve ciddiye alarak kendi
özeleştirisini yapan bir hükûmetin ülke için daha yararlı işler
yapacağı muhakkaktır. Bu bütçe görüşmelerinin de bu
olgunlukta geçeceğini ümit ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünya ölçeğinde şimdiye kadar nadir görülen bir
ekonomik krizin bütün etkileriyle Türkiyede de yaşandığı
bir süreçte önümüzdeki yılın bütçesini
tartışacağız. Hükûmetin, aylardır Türkiyeyi etkisi
altına alan krize karşı önlem almak yerine krizi inkâr eden
yaklaşımı bilindiği için önümüzdeki yılların çok
daha zorlu geçeceği anlaşılıyor.
Aslında
inkârcılık konusunda cumhuriyet tarihinin en başarılı
olmuş hükûmetinin kriz karşısındaki tavrı
şaşırtıcı değildir çünkü AKP Hükûmetinin en bariz
özelliği sorunları inkâr etme konusundaki istikrarlı tutumudur.
Krizi inkâr etmenin mantıklı gerekçesi olarak da Aslında biz
çıkıp açık açık kriz var dersek asıl o zaman kriz
olur. gibi tuhaf bir mantıktan hareket edilmektedir ancak bu inkârcı
psikolojik harekâtın komutanı Sayın Başbakan, krizin zaten
aylardır yoksul halkın ciğerini delip geçtiğinin, krizi
inkâr eden ve Bizi teğet geçti. diyen bir tek hükûmetin
kaldığının da ne yazık ki farkında değildir.
Türkiyede 2001
krizinden sonra yaşanan sanal büyümenin lokomotifi olan yabancı
kaynak Ekim 2008 tarihinden itibaren Türkiyeyi terk etmeye başladı.
Artık batma riski altındaki hedge fonlar, bankalar gerekirse
muhtemel kârlarından vazgeçerek ne götürsek kârdır diye
düşünmeye başladılar; özellikle yıllık 50 milyar
dolara dayanan cari açık, 284 milyar dolar dış borç yüküyle
kırılganlaşan Türkiye ekonomisinde borsaya yaptıkları
yatırımları kapatıp açtıkları kredileri faizi,
ana parasıyla birlikte toparlayıp götürmeye başladılar.
Bununla birlikte döviz kuru büyük artış gösterdi. Uluslararası
finans kurumuna göre otuz çevre ekonomisine dönük sermaye girişleri
2008de 300 milyar dolar geriledi. AKP hükûmetleri döneminde biraz da global
düzeydeki sıcak para akışının etkisiyle yaşanan
ekonomik göstergelerdeki kısmi iyileşmelerin sokağa
yansımadığı, hakça bir paylaşım ve gelir
dağılımında adalet yaratılmadığından
Türkiye'nin bir avuç zengininin biraz daha zenginleşmesi
dışında hiçbir etkisinin olmadığı bugün
artık daha iyi anlaşılmıştır.
Başbakanlığa bağlı TÜİKin yalan yanlış
zorlama rakamları bile bu gerçeği örtme konusunda yeterli
olmamıştır.
Mal ve sermaye
hareketlerini 80 sonrası yerkürenin her coğrafyasına
taşımayı hedefleyen ve 2000lere gelindiğinde bunu büyük
ölçüde gerçekleştirerek dünyayı global köy hâline getiren küresel
kapitalizm 2008de derin bir krize girerken, yarattığı ve
yaygınlaştırdığı bir hastalık onu dibe
çekti. O hastalığın adı gelir bölüşümündeki uçurumdur.
Son otuz
yıldır bilumum coğrafyalarda kâh Asyada, kâh Rusyada, kâh
Latin Amerikada, kâh Türkiyede ayağı tökezleyerek krize giren
küresel kapitalizm bu kez tam merkezde, emperyalizmin kalbinde krize
yakalanırken üretilen zenginliklerin adaletsiz bölüşümünün krizin
ortaya çıkmasındaki rolü nihayet konuşulmaya başlandı.
Küreselleşmenin dünyadaki bölüşüm ilişkilerini olumlu değil
olumsuz yönde etkilediği anlaşılıyor.
En adaletsiz
bölüşüm tablosu Meksika ile Türkiyede, OECD ülkeleri içerisinde. 1980den
2000e bölüşümdeki adaletsizliğin pek değişmediği
görülüyor. OECD liginin en adaletsiz bölüşüm tablosuna sahip olmada
Meksika ile yarışan ülkemizde gelirden aslan payını nüfusun
yüzde 1lik azınlığı alıyor. Dolayısıyla kriz
hasarını göğüslemede bulunması gereken iç kaynaklarda da
adres bellidir aslında, yüzde 1lik ultra zengin azınlık.
Türkiyede, banka
mevduatlarında, borsada, kredi kullanımında ve gelir
dağılımı araştırmalarında bu yüzde 1lik
azınlığın hâkimiyeti hemen ortaya çıkıyor.
Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre 2007 sonunda bankalarda
yaklaşık 75 milyon cüzdan ve bu cüzdan sahiplerinin
yaklaşık 140 milyar YTLsi vardır. Bu cüzdanların yüzde
ĵüne sahip olan süper zengin azınlık mevduatların yüzde 75ine
sahiptir. Yani, toplam banka mevduatlarının dörtte 3ü yüzde 1,4lük
azınlığa aittir.
Gelelim
kredilere. 2008 ortalarında, BDDK verilerine göre, 343 milyar YTLlik
kredi kullanılmış görünüyordu. Kredi müşterilerinin binde
7sinin kredilerin yüzde 43ünü kullandığı, müşterilerin
yüzde 1,8inin kullandığı kredilerin toplamının ise
yüzde 68e çıktığını görüyoruz.
Piyasanın
önemli ayağı borsaya gelince de durum farklı değildir.
Takasbank verilerine göre borsanın 2007 portföyü 113 milyar YTLdir ve
yatırımcı sayısı 1 milyonun da biraz üzerindedir.
Ancak bunlardan yüzde 1lik bir azınlık ya da 10 bin
yatırımcı borsa portföyünün yüzde 81,5ine sahiptir.
Mevduatta,
kredide, borsadaki yüzde 1in hâkimiyeti, yaklaşık 100 milyar
dolarlık altın stoku ve Türkiye'nin gayrimenkul sahipliğinde de
maalesef ki farklı değildir.
Dolayısıyla
bu gelir dağılımındaki adaletsizlik bir yandan
vatandaşın yaşamını çekilmez hâle getirirken
diğer yandan krizin yükü de, yine gelirlerle, vergilerle, zamanlarla bu
yüzde 1 azınlığa değil, maalesef ki emekçi, yoksul
halkın sırtına yüklenmektedir.
TÜİKin
verilerinden devam edelim değerli arkadaşlar. TÜİKe göre
Türkiyede nüfusun sadece yüzde 0,54ü açlık sınırının
altında yaşamaktadır. Oysa, hem Türkiyedeki yeşil kart
oranı hem sendikaların yapmış oldukları
araştırmalar hem de çeşitli odaların ortaya koymuş
olduğu araştırma bunun çok daha farklı bir noktada
olduğunu, çok daha farklı verilerle gerçeği yansıttığını
ortaya koyuyor. TÜİKin verilerine göre, bir vatandaş, günde 1,9
YTLyi gıdaya harcayabiliyorsa, sabah kahvaltısı, öğle
yemeği ve akşam yemeği için 1,9 YTL ayırabiliyorsa aç
değil demektir. Günde üç öğününü 1,9 YTLye gidermek zorunda
TÜİKe göre. Oysa, sendikaların rakamları açlık
sınırının 1.012 YTL olduğunu göstermekte, yine ATOnun,
Ankara Ticaret Odası verilerinin de buna yakın olduğu ve bu
şekilde en azından Türkiyede 10,9 milyon kişinin
yıllık ortalama açlık sınırının altında
bir gelire sahip olduğu, 70,6 milyon kişinin de gelirinin yoksulluk
sınırının altında olduğu anlaşılıyor.
Bir tarafta bu yüzde 1lik kesimin muazzam serveti, öte taraftan Türkiye'nin
yüzde 75inin açlık ve yoksulluk sınırının
altında yaşıyor olduğu gerçeği. Dolayısıyla,
kriz için önlem alınacaksa mutlaka ama mutlaka bu gelir
dağılımındaki adaletsizlikler gözetilerek vergi yükü, zam
yükü mutlaka emekçilerin sırtından alınmalıdır
değerli arkadaşlar.
Bir önemli veri
yeşil kart verisidir. Yeşil kart yoksul olana, geliri olmayana,
geliri aylık 126 YTLnin altında olan, gayrimenkulü veya kayda
değer bir menkulü olmayanlara verilir. Değerli arkadaşlar,
bakın, Türkiyenin özellikle Doğu ve Güneydoğusunda yeşil
kart tablosu bu. Aslında bu, yoksulluğun haritası. Bu
şehirlerde yeşil kart oranı yüzde 50lere yakın, yüzde
50nin çok az altında, yüzde 40 ile yüzde 50 arasında bu
şehirlerde yeşil kart sahibi insanlar. Oradaki
yurttaşlarımız, demek ki aylık 126 YTL gelirin altında
bir gelire sahip, hiçbir gayrimenkulü yok, kayda değer hiçbir menkulü yok.
Bu tablo
aslında seksen yıldır değişmeyen bir tablodur. Bu
tablo AKP Hükûmetiyle birlikte başlamadı ancak devletin bilinçli
yoksullaştırma politikasına AKP de önayak oldu, bu
politikayı sahiplenerek maalesef ki bu politikayı sürdürmeye devam
etti. Bu rakamlar da
SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) Terörden, terörden.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) Seksen yıl önce yoktu onlar. Seksen
yıldır bu tablo böyle. 50lerde de bu böyleydi, 40ta da böyle,
2008de de bu tablo böyledir.
Bingöldeki
yeşil kart oranı yüzde 50ye dayanmış değerli
arkadaşlar. Her 2 yurttaşımızdan 1i demek ki yoksulluk
sınırının, hatta açlık sınırının
altında yaşıyor.
Yine bir
başka TÜİK rakamı: Ekim ayı itibarıyla
yıllık enflasyonun yüzde 12 olduğu ifade ediliyor. Ancak, bir
ailenin ulaşım, gıda, kira, ısınma, haberleşme
gibi temel giderlerine bakılınca bu alanda artışın
yüzde 25 olduğu, gerçek enflasyonun yüzde 25 olduğu görülüyor.
TÜİKin enflasyonu yüzde 12 ama sokağın enflasyonu yüzde 25.
Az önce
bahsettiğimiz bu yüzde 75lik yoksul kesim gıdasını,
beslenmesini nasıl sağlıyor: Mercimek, bulgur, pirinç, makarna,
ekmek, kuru fasulye, buğdayla sağlıyor. Bunlardaki
artış oranlarına bakalım değerli arkadaşlar:
Mercimekte yüzde 130, bulgurda yüzde 57, pirinçte yüzde 45, makarnada yüzde 42,
ekmekte yüzde 33, kuru fasulyede yüzde 31, buğday ununda yüzde 18 ve bu temel
gıdalarda yıllık ortalama artış yüzde 26 ama enflasyon
yüzde 12! Dolayısıyla TÜİKin Hükûmeti aklamaya yönelik bu
çabaları da sokakla, sokaktaki gerçek enflasyonla çelişir
durumdadır.
Bir ailenin kira,
ısınma, ulaşım, haberleşme gibi ihtiyaçlarından
oluşan 22 maddenin ortalama yıllık fiyat artışı
da yüzde 22,5 civarındadır. Bu da enflasyonun çok çok üzerindedir. En
çok artış yüzde 54le elektrikte. Doğal gazdaki artış
da son zam hariç yüzde 44e, son zamla birlikte yüzde 80 küsura
dayanmış durumda.
Değerli
arkadaşlar, yine TÜİKin verilerine göre kira
artışları yüzde 13 olarak belirlenirken, telefonda yüzde 20,
tüpte yüzde 26 artış yaşandığı yine
sokağın verilerinden anlaşılıyor.
Değerli
milletvekilleri, bütçenin millî gelire oranı Avrupa Birliği ülkelerinde
yüzde 40lara kadar ulaşırken AKPnin IMF buyruklu devleti küçültme
operasyonları sonucu Türkiyede 2002de yüzde 36 iken 2008de yüzde
23lere kadar düşmüş durumda.
2009 bütçe
tasarısına göre dünyada ve Türkiyede ekonomik kriz yoktur, her
şey güllük gülistanlıktır. 2009 yılı bütçe tahminleri,
vergi gelirleri, giderler, büyüme, dolar kuru, özelleştirme, faiz
giderleri ve cari transferler yönünden krizin etkilerini
taşımıyor. Örneğin, dolar daha şu anda 1,50 YTL
civarındayken buna rağmen 2009 yılında ortalama dolar kuru
1,41; bu yılın sonuna kadar da hedef 1,28 YTL olarak
öngörülmüştür.
Tüm ülkelerin
para diye kıvrandığı ve ciddi bir krizin
yaşandığı bir dönemdeyiz. 2008 yılı
özelleştirme hedefi olan 11 milyar dolar 8 milyar dolarda kalacak. Buna
rağmen 2009 yılında özelleştirmenin
hızlanacağı ve yüzde 51 artacağı
varsayılıyor. Yani Hükûmet, 2009 yılında
özelleştirmelere büyük bir hız vererek her şeyi yok pahasına
satmaya devam etme konusunda ısrarlı olduğunu bu bütçede de
göstermiştir.
2009 bütçesinde
öngörülen 249 milyar YTLlik gelirin 202 milyar YTLsinin yani yüzde 81inin
vergi gelirlerinden oluşması hedefleniyor. Buna göre 2008de 175
milyar YTL olması, 2009da yüzde 16 artış göstermesi
öngörülüyor. 2009da ithalat gerileyecek beklenen vergi gelirlerinde ama
ilginçtir ki en yüksek vergi artışı da yine yüzde 22,47yle
ithalde alınan KDVden bekleniyor. Yani kriz dolayısıyla ithalat
gerileyecek ama bütçenin beklentisi, ithalattaki verginin yüzde 22, yüzde 23
civarında artışıdır. ÖTVde de yüzde 14, dâhilde
alınan KDVde ise yüzde 12 artış bekleniyor. Oysa KDV
artışı 2008in ilk dokuz ayında sadece yüzde 1,5tir.
Yukarıda sayılan dolaylı vergiler toplam vergi gelirlerinin
yaklaşık yüzde 65ini oluşturuyor. Buna da dikkat çekmek
isterim.
2009
yılında piyasalarda durgunluk yaşanması, üretimde gerileme
olması, işsizliğin artması, ülkeye gelen 25 milyon turistte
azalma olması, inşaat sektöründe yaşanan durgunluğun devam
etmesi, ihracatın ve ithalatın gerilemesi, harcamaların
kısılması bekleniyor kriz nedeniyle. Böyle bir ortamda vergi
gelirlerinde, dünyada ve Türkiyede sanki hiç kriz yokmuş gibi gelir
tahminleri yapılmıştır. Bu durumda Hükûmete göre demek ki
kriz Türkiyeye hiç uğramayacak, yukarıda belirtilen bütün
sektörlerde tam tersine ciddi bir canlanma olacaktır.
2009 bütçesinin
diğer kalemlerine de baktığımızda benzer
yorumları yapmak mümkündür. Dünyada ve Türkiyede sanki hiç kriz
yokmuş gibi ya da Türkiye krizden hiç etkilenmeyecek veya teğet
geçecekmiş gibi hazırlanan 2009 bütçe tasarısının revize
edilmesi, hedeflerinin de gerçekçi olarak belirlenmesi gerekiyor.
Ayrıca,
bütçede orta vadeli mali planda ve yıllık programlarda
kullanılan rakamların hiçbiri diğerini tutmuyor. Hükûmet,
hazırlamış olduğu üç ayrı resmî belgenin her birinde
farklı rakamlar kullanmıştır. 2001 krizinde iki ayla
sınırlı olarak otomobil ve beyaz eşyada KDV 8 puan
indirilmiş, sonuçta beyaz eşya satışları yüzde 89,
otomobil satışları yüzde 200 artmış, maliye dâhil
herkes kazanmış sonuç da olumlu olmuştu. Şimdi 2001 krizinden
daha büyük bir kriz yaşıyoruz. 2001de dünyada kriz yoktu, onlardan
borç alabiliyorduk, ihracat yapabiliyorduk ve sonuçta krizden çıkmayı
başarmıştık. Şimdi diğer ülkelerde de kriz var,
onlar da borç para arıyorlar, mal alımlarını
kıstılar. Bu aşamada kimse alışveriş
yapmıyor, esnaf, tabiri caizse, sinek avlıyor. Kriz nedeniyle
ertelenen harcamaları ve tüketimi artırmak, piyasalarda bir hareket
yaratmak gerekiyor. KDV indirimi bunu sağlayabilecek, ekonomi canlanacak,
dolaylı ve dolaysız vergi gelirleri artabilecekti. Türkiye bunu
tartışıp KDV indirimi isterken Başbakan ilginç bir
açıklama yaptı: IMF KDV indirimine karşı, hatta bindirim
istiyor. Ardından da IMFnin bazı ürünlerde yüzde 8 olan KDVnin yüzde
18e çıkartılmasını istediği haberi
yayınlandı. Belli ki IMF ile anlaşma olmadan zaten ümüğümüz
sıkılmaya başlanmış olacak. Anlaşma
yapılınca herhâlde iyice sıkılacak ve vergi üzerine
vergiler, zam üzerine zamlar gelecek. Dönüp bakıyoruz, KDV
oranlarında bugüne kadar göze çarpan en yüksek indirim pırlanta,
elmas, yakut, zümrüt ve incinin yüzde 18 olan KDVsinin sıfıra
indirilmesi şeklinde olmuş. Yani şu anda gübre, odun, kömür,
tükenmez kalem, çocuk emziği, sabun
ve daha birçok şeyde yüzde 18 KDV var, pırlanta ve elmasta KDV yok.
Ekmek, peynir, su, ilaç , yumurta, meyve, sebze, defter, kitap, kefen bezinde
KDV var, pırlantada, yakutta KDV yok. O yüzde 1lik servet sahipleri rahat
alışverişini yapsın diye herhâlde!
Değerli
milletvekilleri, 2002 yılında demokratikleşme, Avrupa
Birliği süreci, refah ve özgürlük iddialarıyla
işbaşına gelen ve bu söylemini 2007 yılında da
sürdürerek güven tazeleyen AKP Hükûmetinin bugün içinde bulunduğu durum
tam anlamıyla bir hüsrandır. Kürt sorunu başta olmak üzere,
Kıbrıs sorunu, inanç özgürlüğü ve baş örtüsü sorunu, Alevi
sorunu, Ermeni sorunu, Yunanistan ile yaşanan Ege sorunu konularında
çözüm iradesi geliştiremeyen Hükûmet bu alanlarda statükoya tam
anlamıyla teslim olmayı kabul etmiştir. Parti kapatma
davasında elde edilen sonuca karşılık olsa gerek,
demokratikleşme, yeni Anayasa, Avrupa Birliği süreci, baş örtüsü
konularında militarizme taviz verilmiş ve bu çerçevede anlaşma
sağlanmıştır. AKP, halkın özgürlük
umutlarını koltuğa değişmiştir. Güvenlik
sorunlarını, demokrasi, diyalog ve barış çerçevesinde
çözmek yerine işi orduya havale eden Hükûmetin bütçesinde de doğal
olarak aslan payı yine savunma bütçesine gitmiştir. Oysa kendi
sorunlarını çözmüş bir Türkiye savunma bütçesini kısarak
yatırımlara yönlendirebilir, işsizliği ve yoksulluğu
önleyebilirdi. Krizden hızla çıkma konusunda da diğer çevre
ülkelere göre avantajlı olabilirdi. Ancak, ne yazık ki, altı
yıllık AKP Hükûmetleri dönemleri tamamıyla oyalama ve
kandırma dönemleri olarak geçmiştir. Özgürlük ve adalet isteyen Türkler,
Kürtler, Aleviler, baş örtülüler, emekçiler, yoksullar umduğu hiçbir
beklentiyi görememiş, tam tersine bir aşağılama ve hakaret
ile karşılaşmışlardır. İnsanlara Ya sev ya
terk et., çiftçilere Ananı da al git., Alevilere Marjinal grup.,
emekçiye Provokatör. diyen bir hükûmet demokrasi iddiasında olamaz.
Cezaevlerindeki
insan sayısının 100 bini aştığı,
düşüncelerini açıkladığı için insanların onlarca
yıl cezalara çarptırıldığı, sokakta taş atan
küçük çocukların bile elli altı yıl hapisle
yargılandığı, Kürtçe davetiye basan belediye
başkanlarının mahkemelerden çıkamadığı,
sokaklarda Dur ihtarına uymadı diye insanların infaz
edildiği ve sorumlularının cesaretlendirildiği,
cezaevlerinde ve sokaklarda işkencelerin kesilmediği, devlet
koruması altındaki mağdur kadınların kocaları
tarafından infaz edildiği, başını örtüyor diye
kadınların salonlardan, alanlardan dışarı
atıldığı bir dönemde Hükûmet hâlen başarıdan söz
ediyorsa bu biraz da ayıp olur.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, izninizle son dakikalarımı son bir
yıl içerisinde yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin
örneklerle tamamlamak istiyorum: İşkenceye sıfır
tolerans. sloganıyla işe başlayan AKP
İktidarının son iki yılında adliyelere 4.662
işkence başvurusu yapıldı. 10.886 polis, jandarma ve
diğer kamu görevlisi işkenceyle suçlandı. Bunlardan sadece 614
olayda 1.223 polis, jandarma ve diğer kamu görevlisi hakkında
işkence davası açıldı. Mağdurların 480i çocuk
olmak üzere 7.301 kişiden 6.268i erkek, 553ü de kadınlardan
oluştu. 1 Ocak 2006 tarihinden 30 Nisan 2008 tarihine kadar 2si ikinci sınıf
emniyet müdürü, 3ü dördüncü sınıf emniyet müdürü, 11i emniyet
amiri, 22si başkomiser, 33ü komiser, 12si komiser
yardımcısı ve 839u polis memuru olmak üzere toplam 922 polis
hakkında da zor kullanma sınırını
aştığı gerekçesiyle idari soruşturma açıldı.
Bunlarla ilgili yapılan işlemlerde ise çoğunda zaman
aşımı veya ceza tayinine mahal olmadığı
kararı çıkarken sadece 1 başkomiser, komiser ve komiser
yardımcısı aylık kesme cezasıyla
cezalandırıldı. 1 polis kınama, 1 polis aylık kesme, 6
polis kısa süreli kıdem durdurma, 2 polis de uzun süreli kıdem
durdurma cezası aldı.
1 Haziran 2007de
kamuoyunda çok tartışılan, insan hakları örgütlerinin de
çok eleştirdiği bir yasal değişiklik yapıldı.
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda yapılan bu değişikliklerin
yürürlüğe girmesinin ardından yaşanan polis şiddeti her
geçen gün sokakta arttı. Bunlardan birkaç örnekle hatırlatma yapmak
istiyorum: İzmirde polisin Dur ihtarına uymadığı
gerekçesiyle ateş ettiği yirmi yaşındaki Baran Dursun
adlı genç yaşamını yitirdi.
Hüseyin Turgut
Yalovada park etme meselesi yüzünden tartıştığı
polisin açtığı ateş sonucunda öldü.
Şırnakta
yapılan bir gösteriye katılan on altı yaşındaki Yahya
Menekşe polis panzeri altında kalarak yaşamını
yitirdi.
Van Ercişte
8 Mart Dünya Kadınlar Gününde yapılan şölende polis
tarafından dövülen elli bir yaşındaki Mehmet Deniz
yaşamını yitirdi. Vandaki Nevroz olaylarında polisin
açtığı ateş sonucu Zeki Erinç yaşamını
yitirdi.
Yüksekovadaki
Nevroz kutlamasında İkbal Yaşar polis tarafından
vurularak öldürüldü.
Vandaki Nevroz
a polis müdahale etti otuz yaşındaki Ramazan Dal
yaşamını yitirdi.
İkbal
Yaşarın cenazesinde bu sefer Fahrettin Şedat polis
tarafından vurularak öldürüldü.
Ankara Mamakta
polisten kaçan Ercan Ceylan vurularak öldürüldü.
Iğdırda
karakola götürülmek üzere polis aracına bindirilen yirmi iki
yaşındaki Vusale Süleymanova ölü olarak indirildi.
Zonguldakta
gözaltına alınan otuz sekiz yaşındaki Metin Yüksel
gözaltında fenalaştı. Hastaneye kaldırılan Yüksel
öldü.
Ankarada polisin
Dur ihtarına uymayarak otomobiliyle kaçtığı iddia edilen
Gürsel Varol açılan ateşle öldürüldü.
İstanbul
Bahçelievlerde polis memuru Mustafa Atasoy yirmi üç yaşındaki Cem
İnciyi kendisine küfrettiği gerekçesiyle vurarak öldürdü.
Sivasta Dur
ihtarına uymayarak kaçtığı iddia edilen Turan Özdemir
öldürüldü.
Bursanın
Nilüfer ilçesinde polis Dur ihtarına uymadığı
gerekçesiyle yirmi dört yaşındaki Cengiz Koçu vurarak öldürdü.
Sarıyerde
gözaltına alınan Engin Çeber gözaltında gördüğü
ağır işkence sonucunda götürüldüğü Metris Cezaevinde
hayatını kaybetti.
İstanbul
Bağcılarda otuz yaşındaki Ahmet Laçin, Bağcılar
polis merkezinde dövüldü ve kaldırıldığı hastanede
yaşamını yitirdi.
Ağrı
Doğubeyazıttaki protesto gösterisine polis müdahalesinde Ahmet Özhan
öldürüldü.
Antalyada polis
Dur ihtarına uymadığı iddiasıyla motosikletiyle
gezen on sekiz yaşındaki Çağdaş Gemiki vurarak öldürdü.
Ankarada
hırsızlık zanlısı on yedi yaşındaki Soner
Çankalı ayağından vurarak yakalayan polis daha sonra
kafasına ateş etmek suretiyle ölümüne neden oldu.
Değerli
arkadaşlar, bunlar son bir yıl içerisinde Polis Vazife ve Salahiyet
Kanununda yapılan değişiklik sonrası yaşanan vakalar.
Kültürel haklara, dil hakkına ve ayrımcılığa yönelik
binlerce ihlalden birkaç örnek de vermek istiyorum.
Nefes
darlığı şikâyetiyle Özel Keçiören Hastanesine götürülen on
dört yaşındaki Rojda, isminin Kürtçe olmasından dolayı
muayene edilmedi. Konuyla ilgili açıklama yapmayan hastane yetkilileri
Rojdanın annesini arayarak Zaten ortam gergin, bu tür haberlere gerek
yok. dedi.
Erzurum
Cezaevinde tutuklu olan Fettah Karataş adlı mahkûm Türkçe bilmeyen
annesiyle Kürtçe telefon görüşmesi yapmak istedi ancak izin verilmedi.
Diyarbakır
Kayapınar Belediyesi tarafından yapımı tamamlanan üç parka
verilen Kürtçe isimler Kayapınar Kaymakamlığı
tarafından sakıncalı
bulunarak yasaklandı.
Cumhuriyet
Başsavcılığı Dicle Üniversitesinde Kürdoloji enstitüsü
ve Kürt dili ve edebiyatı ana bilim dalı bölümlerinin kurulması
için başvuruda bulunan Diyarbakır Barosu yönetimi hakkında inceleme başlatılmasına karar
verildi.
DTP Siirt
Milletvekili Osman Özçelik, yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle Meclis
Basımevinde üzerinde Türkçe ve
Kürtçe Kurban Bayramınızı kutlar,
çalışmalarınızda başarılar dilerim.
yazılı davetiye bastırmak istedi, talebi Meclis
Başkanlığından dönen Özçelik, bu kez de Meclisin boş
kartına kendi imkânlarıyla davetiye bastırdı ve Meclis
Genel Sekreterliğine başvurarak davetiyenin Meclisin
dağıtım sistemiyle dağıtılmasını talep
etti. Özçelikin bu talebini, Meclis Genel Sekreterliği, bunun uygun
olmadığı gerekçe gösterilerek, reddetti.
AKP Hükûmetinin
yaşam hakkına, işkence yasağı hakkına, ifade
özgürlüğü hakkına, ana dilde eğitim ve yayın hakkına,
kültürel haklara saygı duymadığı artık bilinen bir
gerçektir. Peki, AKPnin en çok önemsediği baş örtüsü sorununda durum
nedir? Binlerce örnekten bunun da birkaç örneğini hatırlayalım:
Van
Araştırma Hastanesinde doktor odaya girince, Ayfer Susuz adlı
refakatçiyi tesettürlü olarak görmüş ve kendisine nahoş sözler sarf
ederek sataşmada bulunmuştur, sonra da yanında bulunan
doktorlara dönerek Bunu burada görmek istemiyorum. diyerek doktorların
refakatçiyi odadan çıkarmalarını
sağlamıştır.
Bursa Barosu
avukatlarından Avukat Vildan Doğan hakkında, baro seçimlerinde
başörtülü oy kullandığı gerekçesiyle disiplin
soruşturması başlatılmıştır.
Asker
oğullarını ziyaret için Malatyaya giden ve astsubay orduevi
misafirhanesinde kalan aileden anne ve kızın başörtülü
olduğunu gören bir astsubay aileyi misafirhaneden kovmuştur.
Genelkurmayın
Kara Kuvvetleri Komutanlığı yazlık bahçesinde verdiği
resepsiyona, Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Sayın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın eşleri başörtülü
oldukları için davet edilmemiştir.
Gelibolu
Namık Kemal İlköğretim Okulunda, yasalar İstiklal
Marşı okunurken başın açık olmasını
gerektirdiği için, başörtülü veliler okul bahçesinden tören
sırasında dışarı
çıkarılmıştır.
Astsubayın
öğrenci kızını almak için 3. Kolordu
Komutanlığına, astsubay lojmanlarına giden öğrenci
servis aracının içeri sokulabilmesi için serviste bulunan bir
başörtülü kızın baş örtüsü açtırılmıştır.
BAŞKAN
Sayın Demirtaş, beş dakikanız kaldı.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) Teşekkürler Sayın Başkan.
Bu kısa
örneklerle hatırlatmaya çalıştığım insan
hakları sorunlarını çözmek iddiasıyla iş
başına gelmiş bir hükûmetin, bugün içine düştüğü
acıklı durumu nasıl açıklayacağını
doğrusu merak ediyoruz.
Yeni bir anayasa
yapma sözü verip zoru görünce vazgeçen bir hükûmetten çok fazla bir şey
beklenmemesi gerektiği artık açıkça
anlaşılmıştır.
Tarihte,
özgürlüğün, egemenler tarafından ezilenlere armağan
edildiğinin bir tek örneği var mıdır? Özgürlüğün,
mücadele etmeden, bedel ödemeden elde edildiği görülmüş müdür?
Baskıcı, inkârcı zihniyetle mücadele etme yerine, onlarla
uzlaşarak, anlaşarak birlikte ezme politikasının
hesabını halka vereceğinizi asla unutmayınız.
AKPnin, giderek
celladına benzeme psikolojisiyle hareket ettiği, Türkiyede iktidar
olabilmek için ezmek gerektiği anlayışını iyice
benimsediği görülüyor. Eşi başörtülü diye bir zamanlar
kendisinin eli sıkılmazken ve hâlen bu nedenden dolayı törenlere
davet edilmezken şimdi kendisi aynısını bize, yani DTPye
yapmaya çalışıyor. Kendisi bir zamanlar okuduğu bir
şiirden dolayı hapislere atılırken şimdi kendi
Başbakanlığı döneminde insanlar düşüncelerinden
dolayı sokak ortasında linç ediliyorlar. Çocuklar
başlarını kapatıyor diye kürsüden indirilirken demokrat
kesilenler, şimdi sokaklarda çocuklar taş attı diye elli
altı yılla yargılanmalarını sadece izliyorlar. Tam da
bu noktada Churchillin bir sözünü hatırlatmak istiyorum: Uçurtmalar,
rüzgâr gücü ile değil, o güce karşı koydukları için
yükselirler.
Tam
anlamıyla statükoya teslim olmuş bir siyasi anlayış için
söylenecek çok da fazla bir şey yoktur aslında. Zaman içerisinde
düşüncelerin değişime uğraması, hatta dünya
görüşünün tümden değişmesi bile anlaşılırdır.
Ancak, teslimiyet gibi onur kırıcı bir yaklaşım,
özgürlüğüne sevdalı bu halk tarafından asla kabul görmeyecektir.
Yarınlar özgürlüğü için direnenlerin olacaktır.
Değerli
arkadaşlar, bütçe görüşmelerinin halkımız için faydalı
olması temennisiyle milletvekili arkadaşlarıma şimdiden
başarılar diliyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Demirtaş.
Sayın
milletvekilleri, bütçenin tümü üzerindeki gruplar adına yapılan
konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi
bütçenin lehinde, Mardin Milletvekili Sayın Cüneyt Yüksel
konuşacaklar.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
Yüksel, süreniz on dakikadır.
CÜNEYT YÜKSEL
(Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin tümü hakkında şahsım
adına lehte söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyor, iktidar ve muhalefetin değerli katkılarıyla on
iki gün boyunca görüşeceğimiz 2009 yılı bütçesinin ülkemize
ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, AK PARTİnin gerçekleştirdiği
reformlarla birlikte artık iç ve dış şoklara
karşı daha dayanıklı bir ekonomiye sahip, küresel ekonomiye
önemli katkılar sağlayan bir aktör, artık dış
politikada attığı proaktif adımlarla bölgemizde ve dünyada
etkin bir ülke. Türkiye, bu reformlarla artık demokrasisi daha güçlü,
sosyal devletin gerekliliklerini yerine getiren tüm dünyaya örnek bir ülkedir.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Avrupa Birliği, üye ülkelerde
ekonomik istikrarın ve mali performansın bir göstergesi olarak Maastricht
Kriterlerini oluşturmuştur. Türkiye, 2002de gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı yüzde 11,5 olan bütçe açığını
yüzde 1,6ya indirerek, yine 2002de yüzde 73,7 olan AB tanımlı borç
stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranını yüzde 38,9a
düşürerek Maastricht Kriterlerini karşılamıştır
ve karşılamaya da devam edecektir. İşte, bunun adı
istikrardır, bunun adı mali disiplindir. Bunun anlamı,
Türkiye'nin sırtındaki yüklerden her geçen gün biraz daha fazla
kurtuluyor olması demektir.
Biz, güven ve
istikrarla, bilgiye dayalı kararlar ve daha fazla demokrasi
ışığında, iyi, saydam bir yönetimle, 1990ların
kayıp yıllarını kazanılmış yıllara
dönüştürmeyi başardık. Büyümede olsun, millî gelirimizde olsun,
enflasyonda olsun, dış ticaret hacmimizde olsun ve kabul
ettiğimiz küresel sermayede olsun veyahut bizim girişimcilerimizin
küresel sermayeye katkıları olsun başarımız ortada.
İşte, güçlü ekonomik performansın bir sonucu olarak da IMF
nezdindeki oy gücümüz arttığı gibi, proaktif dış
politikamızda gösterdiğimiz başarı en yüksek oyla
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine
seçilmemizle teyit edilmiştir. Türkiye barışa, istikrara,
küresel ekonomiye ve küresel güvenliğe çok önemli katkılar sağladı ve sağlamaya devam
edecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz saydam, güvenilir ve
hesap verebilir politikalar izlemektedir. Bizim
uyguladığımız ekonomik politika, etik standartları olan, demokratik, serbest
bir piyasa ekonomisidir. Şundan herkes emin olmalı ki bizim en büyük
kuvvetimiz, bugün de yarın da etik, dürüst, açık bir siyaset izliyor
olmamızdır. Bu başarılı tabloda küreselleşmenin
fırsatlarını en etkili mali politikalarla
değerlendirmemizin payı büyüktür.
Değerli
milletvekilleri, dünya ekonomisi bugün yaşadığı mali ve
ekonomik krizle eşine yüz yılda bir rastlanan ve sonuçları
itibarıyla da önümüzdeki on yıllara şekil verecek tarihî bir
süreçten geçmektedir. Bu bir küresel krizdir. Bu küresel krize, küresel iş
birliğiyle küresel cevap vermeliyiz; korkunun yerine piyasalara güven vermeliyiz.
Şurası kesin bir gerçek ki bizler bu krizde diğer ülkelerin
yaşadığı ağır sorunları
yaşamıyoruz. Çünkü gözlerimiz yıldızlarda,
ayaklarımızı da yerden ayırmadık. Çünkü 2002
senesinden önce yaşanan krizlerden gerekli dersleri çıkardık.
Çünkü iyi düşünülmüş, kapsamlı bütçe planları yaptık.
Biz, güçlü bir bankacılık ve finans sistemi kurduk. Diğer
devletler kamu reformlarının önemli bir ayağı olan sosyal
güvenliğin iyileştirilmesinden kaçarken, biz çağdaş
standartlara uygun, uygulanabilir bir sosyal güvenlik yasasını
yürürlüğe koyduk. İnovasyona önem verdik, Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkındaki Kanunu
çıkardık. Bu sayede Türkiye yarınların dünyasına marka
olarak adını yazdıracaktır. Bakınız, bu hafta
e-devlet kapısı da açılacaktır.
Çıkarttığımız
istihdam paketiyle işsizliğe çare aradık. Önümüzdeki dönemde de
en önemli önceliğimiz işsizliğe çare bulmak olacaktır.
Bununla birlikte KOBİlere verdiğimiz can suyu ile
vatandaşlarımızın yurt dışındaki
mevduatlarıyla ilgili Varlık Barışı adı
altındaki düzenlemeyle, muhasebe ve denetim standartları
hakkındaki kanun tasarısı ile reformlara devam ettik ve
edeceğiz.
Yine
geçtiğimiz ay, tüm dünyada etkisini gösteren bu küresel kriz
ortamında, cumhuriyet tarihimizin en önemli hukuk reformlarından biri
olarak değerlendirilmesi gereken Türk Ticaret Kanunu hakkında
görüşmeleri başlattık.
Bakınız,
geçtiğimiz ay düzenlenen G-20 toplantısında mali kriz için
alınabilecek önlemler tartışıldı. IMF ve Dünya
Bankasının yeniden yapılandırılması gündemde.
Küresel ekonominin IMF ve Dünya Bankası yoluyla gerçekleştirilmesi
planlanan faydaların daha azına değil, daha fazlasına
ihtiyacı var. Bugünkü ortamda ticaret akımlarına engel
konulmaması ve korumacı eğilimlere karşı
çıkılması bu krizin etkilerinin hafifletilmesi
bakımından özel bir önem taşımaktadır. Öne çıkan
tedbirler arasında finansal sistemin gözetimi ve muhasebe
standartlarının iyileştirilmesi yer almaktadır.
Hükûmetimiz
küresel ekonominin nabzını iyi tutarak bu adımları çok
önceden atmıştır. Bu süreçte ateşleyici güçlerimiz olan
kültürel zenginliğimiz ve değerlerimiz, girişimcilik ruhumuz,
birlik ve beraberlik ruhumuz, güven ve istikrar, genç nüfusumuzun dinamizmi,
Avrupa Birliği müzakere süreci, etik standartları olan demokratik
serbest piyasa ekonomimizle Türkiye küresel krizi fırsata
dönüştürecektir. Hayallerimiz gerçekçi, hedefimiz büyük, vizyonumuz
geniştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı bütçesinin
hedefi eğitim, sağlık ve sosyal nitelikli harcamalar ile
bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılmasına
yönelik harcamalara daha fazla kaynak sağlamaktır. Bizler biliyoruz
ki eğitim sürdürülebilir kalkınma için bir ön koşuldur. İlk
defa İktidarımız döneminde eğitime ayrılan pay
diğer kurumların önüne geçmiş ve en fazla payı
almıştır. Yine, mahallî idarelerin mali
yapılarının güçlendirilmesi de bizim için büyük önem
taşımaktadır.
Biz
insanımızı ayırmıyoruz, tüm
vatandaşlarımıza eşit hizmetler götürüyoruz, götürülmesine
imkân tanıyoruz. Çünkü kamu kaynağını kim harcarsa harcasın
hizmetten yararlanan bu ülkenin insanlarıdır.
2009
yılı bütçesi halka hizmeti en öncelikli hedef olarak belirleyen bir
bütçedir. Ekonomik kalkınmaya odaklanmış, bireysel ve toplumsal
refahı gözeten, cumhuriyet tarihinin sosyal yönü en güçlü bütçelerinden
biridir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin bölgesel
kalkınmaya verdiği önem açıktır. Sadece GAP için 2002-2008
döneminde 14,5 milyar Türk lirası tutarında ek finansman
öngörülmüştür. Bakınız Güneydoğu Anadolu Projesi başta
tarım ve enerji konuları olmak üzere yaşanan küresel kriz
ortamında da bütün dünyanın örnek alması gereken bir
kalkınma projesidir. Bizler kendi kalkınmamızı her zaman
kendi kaynaklarımızda, kendi insanımızda arıyoruz. Bu
inanç ve güvenle şekillenen 2009 bütçesiyle amacımız, büyümenin
geniş tabana yayılmasıdır. Bu bütçeyle Türkiyenin
gelecekteki kalkınmasına, çocuklarımızın yaşam
kalitesinin yükselmesine yatırım yapmaktayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz sürdürülebilir ekonomik
kalkınmayı demokratik kalkınmayla birlikte inşa etmek için
yola çıktık. Bizler topyekûn adalet ve kalkınmanın
olduğu bir düzen için, hukukun üstünlüğü için, birçok
farklılık içerisinde vatandaşlarımızın seçme
özgürlüğü olduğu bir demokrasi için çabalıyoruz.
2009 bütçesi her
milletvekilinin gönül huzuruyla kabul edebileceği bir bütçedir. Çünkü bu
bütçe istikrarın ve refahın artırılmasını dikkate
alan bir bütçedir. Çünkü bu bütçe sosyal devlet anlayışını
benimseyen bir bütçedir. Çünkü bu bütçe yaşanmakta olan küresel mali ve
ekonomik krize karşı ekonomimizin
dayanıklılığını daha da artıracak bir
bütçedir.
Bu duygu ve
düşüncelerle sözlerimi bitirirken, 2009 bütçesinin
hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyor,
2009 bütçesinin ülkemize
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Yüce heyetinize
tekrar saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın
Yüksel.
Sayın
milletvekilleri
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan,
eleştirilere
BAŞKAN
- Eleştirilere Hükûmet adına
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan yanıt verecektir.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)
Sayın
Başbakan, süreniz altmış dakikadır.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı bütçe kanununu
görüşmek vesilesiyle değerli heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
2009
yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini
diliyor, konuşmamın başında, şu ana kadar
komisyonlarda verilen gayret ve bu bütçenin hazırlanmasında
emeği geçen, katkı veren herkese huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
60ıncı
Hükûmet olarak ikinci bütçemizi, 58, 59 ve 60ıncı hükûmetler olarak
da yedinci bütçemizi bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
görüşmeye başlıyoruz. Şunu memnuniyetle ifade etmek istiyorum:
Tıpkı önceki altı bütçe gibi yedinci bütçemiz de Türkiye'nin
potansiyelini açığa çıkaran, Türkiye'nin zenginliğini,
dinamizmini, imkânlarını, kaynaklarını,
fırsatlarını yine Türkiyeye kazandıracak bir bütçe
olmuştur. 2009 yılı bütçesi küresel finans krizini Türkiye için
fırsata dönüştürme bütçesidir.
Bu bütçeyle
insanımızın en temel eğitim ve sağlık
ihtiyacını -özellikle bunu- takip etmeye ve karşılamaya
devam ediyoruz. Yoksullukla mücadelemizi hız kesmeden sürdürüyoruz.
Devletimizin imkânları ölçüsünde, çiftçinin ekip biçtiği mahsulün
hakkını veren, köylümüzü yol, su ve diğer altyapı
hizmetlerine kavuşturan, işçinin, memurun alın terini
karşılıksız bırakmayan, emeklinin geçimini ön planda
tutan, öğrencinin eğitim, barınma, yiyecek
ihtiyaçlarını karşılayan, özürlü ve bakıma muhtaç
vatandaşlarımıza destek olan
anlayışımızı, perspektifimizi muhafaza ediyoruz.
Ülkemizin dört
bir tarafına ihtiyaç duyduğu yatırımları götürüyor,
reel kesimi destekliyor, bilime, araştırmaya-geliştirmeye yine
önemli pay ayırıyor, mahallî idarelerimize destek oluyoruz ama bunu
göremeyenler yok mu? Var. Gözü var ama göremiyor. Burada tabii ki bizim bir
şey söyleyecek hâlimiz de yok. Türkiye'nin seksen bir vilayetinde
altyapı yatırımlarından tutunuz, üstyapı
yatırımlarına varıncaya kadar bu yatırımları
çok açık, net görmek isteyen aslında görüyor ama burada, gelip de
bunu söyleyemiyor; kapalı kapılar arkasında bunu söylüyor ama
burada söyleyemiyor. Milletim bunu çok iyi biliyor ve zaten 29 Mart bunun
aynı zamanda bileşkesi olacaktır. Bunu da çok açık, net
orada göreceğiz.
Önceki
bütçelerimizde olduğu gibi, 2009 bütçemizde de ekonomik kalkınmaya
odaklanmış, bireysel ve toplumsal refahı gözeten, sosyal yönü
güçlü bir bütçeyi Türkiyeye kazandırıyoruz. Esasen, gerek önceki
altı bütçemizde gerek altı yıllık
İktidarımız boyunca yaptığımız budur.
Değerli
arkadaşlar, biz, Türkiyeye inandık, Türkiye'nin potansiyeline
inandık, Türkiye'nin zenginliklerine, dinamik iş gücüne,
girişimci ruhuna inandık, Kaynak Türkiyedir dedik ve Türkiye'nin
kaynaklarını yine Türkiye için aktif hâle getirdik. Geçmiş
dönemin geri kalmışlığını, krizlerini
vurgulayarak değil, daha iyiye, daha güzele ulaşmayı
vurgulayarak yolumuza devam ettik. Elde ettiğimiz her
başarıyı kriz sonrası toparlanma olarak değerlendirenler,
ülkemizin, Hükûmetimizin başarılarını şansa, tesadüfe
havale edenler oldu. Bugün de bunu burada, az önce dinledik. Milletin
sevincini, milletin başarısını, milletin umudunu karartmaya
çalışanlar, başarılarımıza kulp takanlar oldu
ancak altı yıllık performansımız ortaya koydu ki
hiçbir başarı tesadüfi değildir. Altı yılda
ulaştığımız tarihî başarıların,
kırılan rekorların, sesiz devrim olarak nitelenen
dönüşümün arkasında büyük bir hazırlık vardır, ciddi
bir çalışma vardır, vizyon vardır, azim ve
kararlılık vardır, aşk vardır, cesaret vardır.
Türkiyeyi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine
çıkaracağız. dedik, Türkiye'nin makûs talihini
kıracağız. dedik, On yıllar boyunca üst üste
birikmiş kronik meseleleri tek tek çözeceğiz. dedik, Cumhuriyetimizin
100üncü kuruluş yıl dönümünde, 2023te Türkiyeyi dünyanın en
büyük ilk on ekonomisi arasında görmek istiyoruz, göreceğiz. dedik
ve tüm hedeflerimizi gerçekleştirmek için azimle, kararlılıkla,
cesaretle, samimiyetle çalıştık ve çalışmaya devam
ediyoruz.
Şu son
altı yılda Türkiye'nin en büyük kazancı -buranın özellikle
altını çiziyorum- başarabileceğine inanması
olmuştur. Türkiye'nin, milletimizin öz güveni yeniden tesis edildiği
için bu heyecanı, bu girişimci ruhu yakalamıştır.
Bugün, çok şükür milletimiz artık sorunlarının çözümsüz
olmadığına, hiçbir hedefinin hayal olmadığına,
Türkiye'nin güçlü bir devlet olduğuna inanmıştır ve bizi
ileriye taşıyacak olan da işte bu inançtır, bu umuttur.
Bakınız,
sadece, Türkiye ekonomisini daha iyi ve ileri noktalara taşımakla
kalmadık, siyasete, siyasetçiye güven kat sayısı yerlerde
sürünüyordu, bu güveni yeniden tesis ettik. Bu ülkede siyasetçi evladı
olmak çileydi, bunu ortadan kaldırdık. Artık, siyasetçilerin
evladı da huzurlu bir şekilde okuluna gidiyor, çarşı pazar
dolaşabiliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlar, Türkiye dışarıda itibarını
kaybetmişti, Türkiye'nin saygınlığını,
itibarını iade ettik, uluslararası gücünü ileri noktalara
taşıdık.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sarkozy gösterdi onu!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Demokrasiyi, insan
haklarını, istikrarı, güveni güçlendirdik. Son derece dirençli,
son derece sağlam, sağlıklı, geleceğe güvenle bakan,
umutla bakan, gelecek güzel günlere inanan bir Türkiyeyi inşa etmenin
mücadelesini verdik, veriyoruz.
780 bin
kilometrekare vatan toprağının hiçbir
karışını diğerinden ayırt etmedik. 70 milyon
vatandaşımıza aynı gözle baktık, hiçbirini
dışlamadık, hiçbirinin dışlanmasına müsaade
etmedik. Ülkemizin her köşesine hizmet götürmenin gayreti içinde olduk,
belediyeleri birbirinden ayırmadık, şu partili, bu partili
belediye demedik, belediyelerimiz arasında asla ayrımcılık
yapmadık. Her şeyden önemlisi, milletimize, ülkemize bir ufuk çizdik
ve ülkemizin her bir ferdinin ortak hedefler, ortak idealler doğrultusunda
tam bir sinerjiyle kalkınma mücadelesinin içinde yer almasına çaba
gösterdik.
Adımlarımızı
atarken öncelikle Milletimiz buna ne der? hassasiyeti içinde olduk.
Milletimizin desteğini, milletimizin tercihini her şeyin üzerinde
tuttuk. Asla belli kesimlerin iktidarı olmadık, asla imtiyaz ve
ayrıcalık üretmenin peşinde olmadık. İşçinin de
işverenin de hükûmeti olduk, köylünün de şehirlinin de hükûmeti
olduk, çiftçinin de memurun da hükûmeti olduk. Bir kesimi abat edip diğer
bir kesimi unutan, öteleyen, ihmal eden bir hükûmet veya bir politikanın
uygulayıcıları olmadık. Bu nedenledir ki seçim dönemleri
dâhil popülizme prim vermedik. Onun için, 16 milyon 500 bin seçmenin oyunu
aldık, yüzde 47yle iktidara Durmak yok, yola devam. diyerek devam
ettik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Attığımız
her adımda, evet, engellerle karşılaştık, haksız
ve insafsız eleştiriler yapıldı, haksız ithamlara
maruz kaldık. Her türlü yöntemi kullanarak önümüzü kesmek isteyenler oldu.
Biz Türkiye ekonomisini, Türkiyeyi âdeta şaha kaldırırken bizim
bu mücadelemize destek vermesi gerekenler tam tersine yolumuza engeller
çıkarmanın mücadelesi içerisinde oldular. Türkiye'nin büyümesinden, güçlenmesinden,
Hükûmetimizin başarılı olmasından âdeta
rahatsızlık duyanlar oldu. AK PARTİnin kaybetmesi için
Türkiye'nin kaybetmesini isteyenler oldu. Ama biz her zaman dedik ki: Türkiye
kazanacaksa biz kaybetmeye hazırız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Biz Bu ülkede
taş üstüne taş koyanın başımız gözümüz üstünde
yeri vardır. derken, taş üstüne taş koyanları
taşlamaktan, yıldırmaktan, bezdirmekten başka bir misyon
yüklenmeyenler çıktı ortaya. Biz Birlik siyasetiyle tüm Türkiyeyi
kucaklayalım, sevgi diliyle konuşalım, uzlaşmayla yol
alalım. derken, halkımız arasına nifak tohumları
ekenler, milletimizin bir bölümünü diğerine karşı
kışkırtanlar, toplumumuzu kutuplaştırmayı âdeta
görev telakki edenler çıktı. Biz güven ve istikrara vurgu yaparken,
kriz tellallığı yapanlar oldu. Bunlar bizi
yıldırmadı, yılgınlığa sevk etmedi.
Millete hizmette
yorgunluk yoktur, bıkkınlık yoktur, rehavet yoktur. dedik ve
yolumuza devam ettik; sabırla devam ettik, cesaretle devam ettik, azimle
devam ettik. Hiçbir zaman mazeretlere sığınmadık, sığınmıyoruz,
sığınmayacağız. Türkiye için
yaptıklarımız apaçık ortadadır,
yapacaklarımız apaçık ortadadır; milletimiz de
yaptıklarımızı, yapacaklarımızı apaçık
görmektedir.
Biz yola
çıkarken Söz de, karar da milletindir. dedik, bu asli düsturdan hiçbir
zaman şaşmadık. Dün olduğu gibi bugün de, yarın da söz
ve karar aziz milletimizindir. Biz milletimizin takdirine sonuna kadar
inanıyor, sonuna kadar güveniyoruz. Gücümüzü milletimizden alıyor ve
yolumuza da öylece devam ediyoruz.
Altı
yıl boyunca gerek yurt içinde gerek yurt dışında
milletimizin, ülkemizin menfaatlerini yükseltmek ve yüceltmek için bütün
ekibimle birlikte yoğun bir gayretin içerisindeyiz. Türkiye genelinde ayak
basmadık vatan toprağı bırakmadık. En az gittiğim
ile bir Başbakan olarak 3 kez gittim ve gitmeye de devam ediyorum ve devam
edeceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Fakat
bu ülkenin Başbakanını kalkıp da vatanımızın
herhangi bir karış toprağında veya ilinde görmek
istemeyenler de çıktı bu kutsal çatının altından,
çıktı!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Siz de Mecliste görmek istemediniz Sayın
Başbakan! Mecliste görmek istemediniz siz de!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ve o kadar ilginç ki, o kadar ilginç
ki orada demokratik bir hakkımızı kullanırken, Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanı olarak orada açılışlar yaparken
bunu hazmedemeyenler, arabaları yaktılar, lastikler yaktılar,
partimin teşkilatını cam çerçeve indirdiler. Bu mu demokrasi? Bu
mu özgürlük? Bu mu insan hakları? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Öldürülenlere ne diyorsunuz Sayın Başbakan? Bu
mu demokrasi?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Özgürlük bu yolla alınmaz,
demokrasi bu yolla elde edilmez. Demokrasinin yolu sandıktır,
sandık! Oradan çıkacaksın, oradan! Oradan çıkacaksın!
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, DTP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar
Arkadaşlar
SIRRI SAKIK
(Muş) Siz sandığa saygı duydunuz mu, DTPye saygı
duydunuz mu?
BAŞKAN
Sayın Sakık
M. NURİ
YAMAN (Muş) Sandıktan çıktık geldik, elimizi
sıkmadınız!
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Türkün elini sıkmayıp katillerin elini
sıkıyorsunuz!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Katillerin elini sıkarsınız!
BAŞKAN
Sayın Sakık, Sayın Kaplan
Arkadaşlar, siz niye üzerinize alınıyorsunuz? Rica ederim
yani! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) Bize söylüyor Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Size bir şey söylemiyor canım. Rica ederim!
Buyurun
Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; devam etmekte olan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Biz nereden geldik peki? Şırnakta yüzde 70 oy
aldık, siz yüzde 70 oy alamadınız orada.
BAŞKAN
Sayın Kaplan
Sayın Kaplan
Lütfen
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
küresel kriz ve Türkiye'nin
ekonomik manzarasına değinmeden önce bir hususu sizlerle
paylaşmak istiyorum. Türkiye 58inci Hükûmet olarak iktidara
geldiğimiz 2002 sonundan itibaren her alanda olduğu gibi ekonomide de
tarihî başarılar elde etti.
Ülkemizin ve
milletimizin bu başarılarına ve sevincine ortak
olamayanların, sürekli olarak bir karamsarlık atmosferini Türkiyeye
pompalamaya çalıştıklarına üzülerek şahit olduk.
Açıklanan her olumlu gösterge sonrasında, bazı kesimlerin
ısrarla ve inatla bu olumlu tabloyu karartmaya çalıştıklarını
gördük, görüyoruz.
Defaatle izah
ettim, bugün bu fırsatla bir kez daha ifade etmek istiyorum: Bugün,
dünyanın hemen her ülkesinde ekonomik kalkınma ve büyümede
beklentilerin olumlu seyretmesi, morallerin yüksek olması çok önemli rol oynuyor. Yatırım bu
sayede artıyor, istihdam bu sayede yükseliyor, üretim, ihracat bu sayede
yoluna devam ediyor. Fakat az önce burada bir şeyler dinledim, çok
enteresan, o da şu: Bakınız, 2003ten itibaren Türkiyede biz
iktidardayız ve büyüme oranına bakıyoruz, bizim hedefimiz yüzde
5ti ama 5,3le sonuçlandı. 2004e bakıyoruz, hedefimiz 5ti 9,4le
neticelendi. Hedefimiz 2005te 5ti 8,4le sonuçlandı. (CHP
sıralarından gürültüler) Az önce grafikleri gördük ya, ben de
göstereyim mi grafik? Var
2006da hedef 5ti 6,9la sonuçlandı. 2007de hedef
5ti 4,6yla sonuçlandı. 2008in ilk dokuz ayı, şu anda 3.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Baş aşağı gidiyorsunuz yani!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, bakınız, şimdi, az önce burada
Baykal -belki sürçülisan olmuştur diye düşünüyorum ama- şöyle
bir şey söyledi (CHP sıralarından Sayın, sayın.
sesleri) dedi ki: Bu yükselen dönemlerde, bu artan dönemlerde -orada
doğruyu söyledi- dünyadaki likidite olayı olumlu istikamette
seyrediyordu ve bundan dolayı da Türkiye böyle, büyümede bir, yüzde
itibarıyla hedefin üstünde bir netice yakaladı. Şimdi ise
dünyada likidite sıkıntısı var, bunu demiyor. Ya ne diyor?
Şimdi ulusal anlamda Türkiyede bir kriz var. diyor.
Şimdi,
arkadaşlar, dürüst olacağız, samimi olacağız. Yani
büyüme, bir hedeftir. Büyüme, iki kere iki dörttür diye bir hedef
değildir. Büyümeyi hedef olarak koyarsınız ama bunun üstünü de
yakalayabilirsiniz, altında da kalabilirsiniz. Bu, dünyadaki
değişen ekonomik şartlarla, finans sektöründe, reel sektördeki
şartlarla bağlantılı olan konulardır. Nitekim, bizler,
o dönemde attığımız birçok adımla hakikaten
hedefimizin üstünde oranlar yakaladık. Fakat şu anda, biz,
kalkıp da taa 2008de değil, 2007de başlayan şu küresel
finans krizini nasıl görmemezlikten geliriz? Bu kriz 2008de
başlamadı, 2007nin ortalarında başladı ve bu bir
ekonomik kriz değildir, bir finans krizidir. Orada
başlamıştır ve bu, ülkemize de az veya çok
zararını verecektir, bunu söyledik.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Siz Yok diyordunuz, biz Var diyorduk.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ha Teğet geçer. dedim. Bunu
size ezberlettiğim için de çok mutluyum, bunu öğrendiniz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bu önemli bir şey,
bu önemli bir şey. Yalnız burada bir geometrik ders almanız
lazım. Teğet geçmek de bir dokundurmaktır yani bir zarar orada
verecek zaten. Bunu da bilmeniz lazım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, şimdi, tabii burada birçok şeyi çok açık, net
görüyoruz ama görünen bir gerçek daha var -biraz sonra o rakamlara falan da
gireceğim- o da şu: Türkiye, acaba, reel sektör olarak, finans
sektörü olarak bundan ne kadar rahatsız olmuştur?
Bakınız,
süreç başlayalı ne kadar oldu ve bu sürecin içerisinde bizler bu
krizi nasıl yönettik? Hedefimiz bizim şu: Konuşmamın
başında söyledim, biz bu krizi fırsata dönüştüreceğiz.
Neresi için? Ülkemiz için. Eğer sizlerin dediği olmuş
olsaydı, o zaman biz ne yapacaktık biliyor musunuz, Merkez
Bankasının içini boşaltıp, Merkez Bankasına diyecektik
ki: Ya, gel, bir kıyak yap, şu finans sektörüne bu paraları
dağıt. Ama dikkat edin, Merkez Bankası bu yanlışa
düşmedi, ya ne yaptı? Merkez Bankası, burada gayet
akıllı bir şekilde finansı yönetti ve biz şu anda bir
sıkıntının içinde -hamdolsun- değiliz ve biz göreve
geldiğimizde -biraz sonra onu konuşacağız arkadaşlar-
26,5 milyar dolar döviz rezervi olan bir Merkez Bankası vardı,
şimdi kriz döneminde olmamıza rağmen 71 milyar dolar döviz
rezervi olan bir Merkez Bankası var. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ve bugün dünyanın hemen her ülkesinde bu ekonomik
süreç, finans krizi süreci bu şekilde devam ederken morallerin bozuk,
güvenin ve istikrarın kaybolduğu, geleceğin
belirsizleştiği bir ortamda hiç kimse yatırıma, üretime,
tüketime yönelmiyor ve ekonomi bir durgunluk yaşıyor, bunu
göreceğiz.
Her an kriz
bekleyenler oldu. Âdeta ruh çağırır gibi kriz
çağıranlar oldu, kriz tarihi verenler bile çıktı. Çok
şükür, Türkiye sağlam, sağlıklı, dirençli,
korunaklı ekonomik yapısıyla artık bu tür spekülasyonlara
pabuç bırakmıyor. Son altı yılda yanı
başımızdaki savaşa, terör saldırılarına,
küresel ölçekte ve ulusal ölçekte dalgalanmalara rağmen ekonomimiz her
türlü badireyi başarıyla atlattı ve yoluna devam etti.
Şimdi bütün
dünya yeni ve tarihî ölçekte büyük bir küresel krizin içinden geçiyor ve dalga
dalga gelişmekte olan ülkeleri de bu, âdeta, kendi türbülansı
içerisine almanın hedefi içerisinde. Bütün ülkelerde büyüme
oranlarında gözle görülür bir yavaşlama yaşanıyor. Ülkeler
büyüme tahminlerini aşağı doğru revize etmeye başladılar.
Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Almanya gibi dünyanın en
gelişmiş ekonomileri son iki çeyrektir -lütfen dikkat- negatif
büyüyor yani küçülüyor.
Şimdi
küresel ölçekte bu büyüklükte bir krizin Türkiye üzerinde de etkilerinin
olması son derece doğaldır, normaldir. Türkiye ekonomisi,
özellikle son altı yılda yaptığımız reformlarla
dünya ekonomisine entegre olmuş, dışa açık bir ekonomi
hâline gelmiştir. Bu tür küresel bir krizin elbette ülkemiz üzerinde de
tesirleri olacaktır.
İlk günden
itibaren öldük, bittik, tükendik, mahvolduk havasına girenler oldu.
Yapılan açıklamalar, analizler, yorumlar, sağduyudan uzak,
sorumluluktan uzak, serinkanlılıktan uzak bir şekilde ve
pervasızca ortaya konuldu. Alıştıkları şekilde,
hemen Hükûmetimizi sorumlu tutmaya kalkıştılar; akla, insafa,
vicdana sığmayan isnatlarda bulunmaya başladılar.
Şunun
altını bir kez daha çizerek söylemek istiyorum: Bu kriz Türkiyenin
krizi değildir, küresel ölçekli bir krizdir. Hükûmeti bu krizin sorumlusu olarak göstermeye
çalışanlar, küresel krizi kendileri için siyasi ya da başka
türlü ranta çevirmeye çalışanlar çok büyük bir
yanlışın içindedir ve millet de bu numaraları artık
yutmuyor.
Diğer bir
husus, Hükûmetin tedbir almakta geciktiği yönündeki yine insafsız
yorumlar var. Hükûmet olarak, krizin sinyallerinin alınmaya
başlandığı andan itibaren son derece dikkatli ve son derece
ihtiyatlı bir yaklaşım içinde olduk ve dünyayı izleyen,
küresel gelişmeleri izleyen, ekonomiyi izleyen herkes, krizin aynı
zamanda fırsata dönüştürülebileceğini de gayet iyi bilir.
Bakın, son
dönemde lehimize gelişen ve fırsat oluşturan önemli bir faktör
uluslararası enerji ve emtia fiyatlarında meydana gelen
düşüştür. Dünya fiyatlarında kaydedilen bu düşüşler
2009 yılında hem enflasyon hedefinin gerçekleştirilmesine önemli
katkılarda bulunacak hem de cari açığın miktarını
ve finansman gereğini de azaltacaktır. Buna benzer birçok
gelişmeyi Türkiye için bir fırsata dönüştürmenin mücadelesini
veriyoruz. Açıkçası, bu mücadelede destekten vazgeçtik, ancak bari
engel çıkarılmasın istiyoruz.
Şunu da
özellikle belirtmek durumundayım: Hükûmetimiz yaşanan küresel krizin
derinliği ve yansımaları karşısında gerekli
tedbirleri almakta son derece kararlı bir tutum sergilemiştir. Bu
çerçevede, başta Ekonomi Koordinasyon Kurulu olmak üzere
oluşturduğumuz izleme mekanizmalarıyla düzenli olarak krizin
seyrini takip ettik. Ülkemize muhtemel etkileri ile, bu etkiler
karşısında alınması gerekli tedbirleri
değerlendirdik, değerlendiriyoruz.
Merkez
Bankası bu süreçte piyasadaki döviz ve yeni Türk lirası likiditesini
takip etti. Bankacılık sisteminin gerek YTL gerek döviz likiditesi
sorunuyla karşılaşmaması için gerekli önlemleri aldı.
Bakın neler
yapıldı:
1) Merkez
Bankası kendi nezdindeki döviz depo piyasasında aracılık
faaliyetlerine yeniden başladı. Ayrıca bankaların bilanço
büyüklükleri dikkate alınarak döviz ve efektif piyasaları işlem
yapma limitleri 14 Ekim 2008 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde
güncellendi.
2)
Bankalarımızın likidite durumlarını daha da
güçlendirmek amacıyla döviz alım ihalelerine ara verildi.
3)
Bankaların döviz ve efektif piyasaları işlem yapma limitleri her
bir kurum için 2 katına çıkarıldı ve toplamda 10,8 milyar
dolara yükseltildi.
4) Uygulamakta
olduğumuz dalgalı döviz kuru rejimiyle çelişmeyecek şekilde
döviz kurlarının piyasada belirlenmesi ilkesi çerçevesinde piyasaya
döviz satım ihaleleri yoluyla döviz likiditesi sağlanmasına
karar verildi. Döviz piyasasındaki derinliğe ilişkin
kaygıların azalmasıyla birlikte döviz satım ihalelerine de
bu arada ara verildi.
5) Bankaların
dolar ve avro cinsinden Merkez Bankasından alabilecekleri döviz
depolarının vadesi bir haftadan bir aya yükseltildi.
6) Merkez
Bankası döviz depo piyasasında yüzde 10 olarak belirlenmiş borç
verme faiz oranlarının dolar için yüzde 7ye, avro için yüzde 9a
düşürülmesine karar verildi.
7) Yüzde 11 olan
yabancı para zorunlu karşılık oranı 2 puan
azaltılarak yüzde 9 düzeyine indirildi. Bu indirimle bankacılık
sistemimize yaklaşık 2,5 milyar dolar ek döviz likiditesi
sağlandı.
8) Ters
dolarizasyon sürecini desteklemek ve bu doğrultuda yeni Türk lirası
mevduatı ve kredileri teşvik etmek amacıyla yabancı para
zorunlu karşılıklara faiz ödenmesi uygulamasına son
verildi. Türk parası zorunlu karşılıkların faiz
oranı artırıldı.
9) Türk parası zorunlu karşılıklara
ödenen faiz oranı Merkez Bankası gecelik borçlanma faiz
oranının yüzde 75i seviyesinden yüzde 80i seviyesine
çıkarıldı.
10) Hazine
Müsteşarlığı yurt içinde piyasa talebine uygun araçlarla borçlanmaya devam
ederek likidite yönetimine yardımcı olmaya devam ediyor.
11) Mevduat
sigortasının kapsamını genişletme ve
sınırını artırma konusunda Bakanlar Kuruluna yetki
aldık.
Bütün bu
adımlar, bu önlemler kurumlarımızın tam bir uyum ve
koordinasyonuyla gerektiği zamanda gerektiği yerde uygulamaya
konuldu.
Tabii ki bunlarla
kalmadık, ihracat ve reel sektöre desteği artıracak ve finansman
kaynaklarının çeşitlendirilmesini sağlayacak
adımları da attık, atıyoruz.
Eximbank
kaynaklarının artırılmasına ve KOBİlerin
desteklenmesine öncelik verdik. Bu çerçevede;
1) Merkez
Bankası ihracat reeskont kredisi limitini 500 milyon dolardan 1 milyar
dolara çıkardık. Yani ihracatımıza yıllık 3
milyar dolarlık ek destek sağlamış olduk.
2) Hazinenin 2009
yılında sağlayabileceği toplam garanti ve ikraz limitini 1
milyar dolar artırarak 4 milyar dolara çıkardık. Bu imkânın
önemli bir bölümü ihracatın ve KOBİlerin finansmanına yönelik
olarak kullanılacak.
3)
Eximbankın ödenmiş sermayesini, bütçe imkânlarını da göz
önüne alarak ihracatı daha fazla desteklemesini sağlayacak
şekilde artırıyoruz.
4)
İhracatçı, imalatçı KOBİler ve esnaf, sanatkârlara yönelik
olarak dağıtılan da güncelleşmiş değil -onu
burada özellikle söylemek istiyorum, 350 milyon YTL olarak gözüküyor- bunu
güncelliyorum bu konuşmamla: 700 milyon YTL olarak sıfır faizli
kredi desteği paketi KOSGEB tarafından şu anda uygulamaya
konuldu.
5) Vergi
borçlarının on sekiz ay süreyle yıllık yüzde 3 faizle
taksitlendirilmesi imkânını getirdik.
6) Mayıs
ayında kanunlaştırılan istihdam paketi ekim ayı
başında yürürlüğe girdi; bu paket kapsamında işveren
primini 5 puan düşürdük, genç ve kadınların istihdamına
yönelik işveren primlerine beş yıl boyunca devlet desteği
getirdik, bu sayede işveren üzerinden 5 milyar yeni Türk lirası yükü
aldık.
7) Başta GAP
olmak üzere, bölgesel gelişme ve sosyal kalkınma projeleri için
2008-2012 döneminde 14,5 milyar yeni Türk lirası tutarında ek
finansman ayırdık.
8) Girdi
maliyetlerini azaltmak üzere elektrik enerjisi satış fiyatları
içerisinde yer alan TRT payını da yeniden belirleyeceğiz.
Bu kadar da
değil. Ekonomimizin ihtiyaç duyacağı finansman
kaynaklarını artırmak ve çeşitlendirmek amacıyla
yürütülen çalışmalara hız kazandırdık. Bu kapsamda;
9) Yurt
dışındaki varlıkları yurt içine getirmeyi ve
yastık altındaki birikimleri ekonomiye kazandırmayı
sağlamak amacıyla Varlık Barışı Yasası
çıkarıldı. Bildiğiniz gibi, yurt dışındaki
tasarruflardan yüzde 2, yurt içindekilerden de yüzde 5 vergi almak suretiyle bu
kaynakları ülkemize kazandırıyoruz.
10) Hisse senedi
kazançlarında yerli yatırımcılara uygulanan stopajı
sıfıra düşürdük.
11) Hazinemiz
önümüzdeki dönemde iç piyasada yatırımcı tabanını
genişletmek amacıyla hasılat payına ve temettü gelirlerine
endeksli tahviller gibi yeni finansman araçlarını kullanmayı
plan dâhiline aldı.
12) Likiditesi
yüksek olan bölge ve ülkelerdeki yatırımcıların
ağırlıklı olarak talep ettiği senet, sertifika ve
benzeri finansman araçlarının ihracına imkân sağlayacak
yasa tasarısını kısa süre içinde Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk ediyoruz.
13)
Uluslararası sermaye piyasalarındaki olumsuz koşullara
rağmen, 2008 yılı başından bugüne kadar tahvil
ihraçları yoluyla 4 milyar dolar tutarında bir kaynak temin ettik.
14) Dünya
Bankası 2008-2011 yılları arasında yarısı proje
kredileri, diğer yarısı program kredileri olmak üzere 6,2 milyar
dolar tutarında finansmanı ülkemize sağlayacak, bunun da
çalışmalarına başladık.
15) IMF ile
ilişkilerimiz iç ve dış kamuoyunda yakından izlenen
diğer bir önemli konu. IMF ile görüşmeleri ülkemizin menfaatlerini en
üst seviyede dikkate alan bir çerçevede sürdürüyoruz.
Tabii, burada
IMFle ilgili konuda benim doğrusu rahatsız olduğum bir husus
var, o da şu, yani burada ona ister istemez değinmek durumundayım:
Şimdi, IMF konusu, âdeta sadece Tayyip Erdoğanın
konusuymuş gibi gündeme geliyor.
Değerli
arkadaşlar, biz, IMFle bildiğiniz gibi bir kez stand-by
anlaşması yaptık. Sayın Baykal, geçenlerde bir televizyon
kanalında şunu söylüyordu
IMF ile anlaşma yapılması
gerekip gerekmediği yönündeki bir soruya, Baykal IMF ile
anlaşmayı bunlar çok geciktirdiler. Ekonomiyi bu noktaya getirdikten
sonra yapacak bir şeyleri yok. Şimdi de bunlar bu arayışa
girdiler, ama ne yazık ki geç kaldılar. Geç kaldıkları için
IMFin maliyeti daha da arttı. Bu geldiğimiz noktada artık
uluslararası dayanışma şarttır.
karşılığını verdi. Uluslararası sistemin
güvenini kazanmak gerektiğini vurgulayan Baykal Çok ciddi bir sorunla
karşı karşıyayız. Bir an önce Türkiye'nin bir
atılım yapması lazım. dedi.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, burada, Sayın Baykal sağ olsun IMFle
bizim bir anlaşma yapmamız gerektiğini ve geç
kaldığımızı da tespit ediyor ve böyle de bir tavsiyede
bulunuyor, teşekkür ederim.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Efendim, mahkûm ettiniz Türkiyeyi de onun için.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Teşekkür ederim.
Bakınız,
biz konuyla ilgili olarak
Ta mayıs ayında IMFle
anlaşmanın yapılması gerekiyordu, ta mayıstan bu yana
biz niye acaba anlaşmayı yapmadık? Görüşmeler devam ediyor
ve bu görüşmeler ülkemizin
Bunu kaç kez söyledim; bu,
karşılıklı çıkara dayalı bir olaydır,
ülkemizin menfaatini biz kimseye yedirtmeyiz, böyle bir derdimiz bizim asla
olmamıştır, olamaz ama şu gerçeği de göreceğiz:
Biz IMFin ortaklarından bir tanesiyiz, herhâlde bunu biliyorsunuz.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Herkes ortak.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ortaklarından bir tanesi
olmanın yanında -bilmeyenler bilsin- şunu çok iyi bilmemiz
gerekiyor: IMF, sadece kendisinden para almak için kapısı
çalınan bir uluslararası kuruluş değildir. IMF, bir
akreditasyon kuruluşudur. Onunla birlikte dünyadaki yeriniz, konumunuz,
duruşunuz çok daha farklı olur ve bizden önceki Hükûmet IMFten çok
ciddi para yardımı aldı, çok ciddi borçlanma yaptılar ve
bunu görmemezlikten gelemeyiz. Biz göreve geldiğimizde 26,5 milyar dolar
borçla devraldık, IMFe olan borcumuz buydu. Ama şu anda bizim IMFe
olan borcumuz 8,5 milyar dolar. Bu parayı biz ödedik. Nereden nereye
geldiğimizi görmeniz bakımından bunu da sizlere söylüyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ama bizden önceki
ANAP-MHP-DSP Hükûmeti bu borçlanmayı yaptı. Bu denli bir yüklü
borçlanma var ve biz bunları ödemeye devam ediyoruz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Helal olsun!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ve şimdi burada IMFin
uluslararası camiadaki bu akreditasyon gücünü Türkiye kullanabilir,
kullanmalıdır, ama bunu kullanırken biz asla o gün de söyledim,
ondan dolayı da mutluyum, ümüğü sıkmayı da öğrendiler,
bu da güzel bir şey- Türkiyenin ümüğünü sıktırmayız.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Neyse gereği
bunu yaparız. Ama bizden önce sıktıranlar oldu, bunları hep
sizler yaptınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Kendiniz sıkıyorsunuz, IMFe ihtiyaç yok.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) 17-18 kez stand-by
anlaşması yapıldı. Bunların bedelleri bellidir,
faturası bellidir. Bunları tarih çok iyi kaydetti. Biz de kaydettik,
kayıtlarımızda bizim de var.
Değerli
arkadaşlar Hükûmet adım atmıyor. Hükûmet önlem almıyor.
Hükûmet paket açıklamıyor. Lütfen, biraz insaf. Bakın, otuza
yakın ben sizlere attığımız adımla ilgili bir
paketi açıkladım.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Bir işe yaramıyor ki!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Yani bunun siz herhâlde
ambalajını görmek istiyordunuz ama o ambalajı da biz gereksiz
bulduk yani Ambalajsız olarak bunu hemen hayata sokalım. dedik.
Hükûmet en başından beri önlemleri alıyor. Bunu 2009da çok daha
iyi göreceğiz ve 2009un içinde bunu gayet iyi göreceğiz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Onun için de ekonomi çöküyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bunu siz öyle görüyorsunuz ama
uygulama öyle değil. Kamunun tüm kurumları, tüm bürokrat
arkadaşlarımız tam bir uyum hâlinde gecelerini gündüzlerine
katarak krizin etkilerini asgari seviyede tutmanın çabası içindeler.
İlgili tüm kesimlerle konuşuyoruz, kararlar alıyor ve
uyguluyoruz. Ve lütfen
Bakınız,
kasım ayında Amerika Birleşik Devletlerinde G-20 Zirvesine
katıldım. Orada G-20deki tüm ülkelerle bu krizi değerlendirdik
ve şu anda, oluşturulan bu krizi yönetme heyetinin içerisinde bizim
arkadaşlarımız da var ve nisana kadar yoğun bir
çalışmayla açıklanan deklarasyon üzerinde yine
çalışmalar devam edecek ve Londra Zirvesinde de tekrar bu süreci
yeniden ele alacağız.
Tabii burada bir
şey söyleniyor. Birçok ülke krizin etkilerini azaltmak,
paralarının değer kaybını önlemek,
borsalarını korumak için milyarlarca dolar harcarken biz milletimize,
hazinemize, devletimize yük bindirmedik; budur önemli olan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bakınız, şu anda, AK
PARTİ İktidarı kamuya bir yük getirdi mi? Diyemezsiniz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Diyemiyoruz zaten.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bakınız, şu anda, AK
PARTİ İktidarı karşılıksız para bastı
mı? Diyemezsiniz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Diyemiyoruz, çok zor çok!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ama geçmiş dönemde
şakır şakır karşılıksız paralar
basılıyordu ve kamuya devamlı olarak enflasyonla yükler
getiriliyordu. Benim vatandaşımın cebindeki paralar enflasyonla
modern bir şekilde çalınıp alınıyordu. Üç haneli
enflasyonu gördü mü bu ülke? Gördü. Çift haneliyi gördü mü? Gördü. Ama tek
haneliye bizimle ulaştı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ortada gerçekler var, ne söylerseniz söyleyin. Türkiye'de
AK PARTİ İktidarı işbaşına geldiği zaman
faiz oranları neydi, şu anda ne? En zor dönemde bile
Bakınız, 63,4 bileşik faiz vardı, şimdi faiz nerede?
18de. Arkadaşlar, bakın 18de. Enflasyon ne? Şu anda 10,76.
Reel faiz ne? Alın getirin, reel faiz de şu anda -bugün
itibarıyla söylüyorum- 8, reel faiz 8. Bütün gerçek ortada. Bu gerçekleri
nasıl oluyor da görmemezlikten geliyorsunuz? (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler) Biz göreve geldik, yüzde 20 küsur reel faiz
vardı; şimdi 8. İşte bugün bile, en zor şartlarda bile
Türkiye, gene, evet, güçlü, yere sağlam basan bir dinamik yapıya
sahip. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlar, bütün bu dalgalanmalarda, bu krizde de biz milletimize yük
yüklemiyoruz. Krizi öngördük, tedbirlerimizi aldık, süreci
başarıyla yönettik, yönetiyoruz; hiç kimsenin endişesi
olmasın. Hiç kimse, topluma endişe, korku, panik havası
pompalamaya çalışmasın, yazık olur.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) İşsizlerin endişesi var Sayın
Başbakan, işsizlerin.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Türkiye
Bakın, ya
hesap bilmiyorsun
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) - İşsizleri
BAŞKAN
Sayın Özyürek
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bakın, göreve geldim, 10,3
işsiz vardı; şu anda Türkiyede yine 10,3 işsiz var.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Son kapanan iş yerleri yok orada.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Size miktar itibarıyla da
ayrıca, miktar itibarıyla da ayrıca bunları veririm. (CHP
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Kapanan iş yerleri yok orada.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Onun da veririm, onun da veririm
rakamlarını, merak etme.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Kapanan iş yerleri
BAŞKAN
Arkadaşlar lütfen
Sayın Özyürek lütfen
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bakın, burada bazı
rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu rakamları kriz
tellallığı yapanlara ithaf ediyorum. Az önce devletin,
TÜİKin rakamlarını yalan yanlış raporlar olarak
burada takdim edenler var; ayıptır, ayıptır.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Ayıp, ayıp!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Devletin bir kurumunun yalan
yanlış rakamlar açıklayacağını, kimsenin, bu
ülkenin bir evladı olarak söylemeye hak ve salahiyeti yoktur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar; CHP ve DTP
sıralarından gürültüler)
ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) 1,5u 3,5 yapıyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ekonominin nereden nereye
geldiğini, milletimin alım gücünün ne yönde
değiştiğini bu rakamlar çok açık, net ortaya koyuyor.
Bakınız, 2002 yılında bir asgari ücret
ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) 1,5u 3,5 yapıyorsunuz Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Hoca dinle, dinle, dinle!
BAŞKAN
Sayın Korkmaz
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Şunları bir dinle!
ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) 1,5 3,5 olmaz Sayın Başbakan.
BAŞKAN
Sayın Korkmaz
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bir dinle hoca! Sen çarşı
pazarı bilmezsin, sadece kitabın arasından konuşursun.
Şunları bir dinle! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Şunları bir dinle!
ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) 1,5 3,5 olmaz Sayın Başbakan; 1,9u da 2,3
yaptınız.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2002 yılında bir asgari
ücret 71 kilo tavuk eti alabiliyordu, bugün 121 kilo tavuk eti alabiliyor;
artış oranı yüzde 70. (MHP sıralarından gürültüler)
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Vatandaş tavuk eti bile yiyemiyor!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) 2002 yılında asgari
ücretle 1.533 adet yumurta alınabiliyordu, bugün 2.187 adet yumurta
alınabiliyor; artış oranı yüzde 42. O gün 161 litre süt
alınabiliyordu, bugün 268 litre; artış oranı yüzde 66. (CHP
sıralarından gürültüler)
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) Hayvancılığı bitirdiniz!
BAŞKAN
Sayın Küçük
Sayın Küçük
Sayın
Başbakanım, bir dakika.
Değerli
arkadaşlarım, burada
Müsaade eder misiniz
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
83 kilogram kuru fasulye
alınabiliyordu, bugün 107 kilogram; artış oranı yüzde 29.
2002de asgari ücret 135 kilogram toz şeker alabiliyordu, bugün 204
kilogram alabiliyor; artış oranı yüzde 51. Daha ne söyleyeyim.
Ücretleri
enflasyona ezdirmedik. Vatandaşın cebindeki parasını
enflasyona eritmedik, sofradaki ekmeği de küçültmedik. Rakamları
söyledim. Halep oradaysa arşın Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çatısı altında. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim, sağlık,
adalet üzerinde yükselen bir Türkiye diyorum. Eğitimde, biliyorsunuz millî
bütçede birinci sırada eğitim.
ABDULLAH ÖZER
(Bursa) Tabii, Fethullahçı eğitim!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) 2002 yılında
Çok ayıp,
şık değil bunlar. Çok ayıp, şık değil
bunlar. Ayıp oluyor
Ayıp oluyor. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ayıp oluyor. Lütfen, şu
kubbenin çatısına yakışan şeyleri konuşun, böyle
çirkin laflar atmak suretiyle bir yere varamazsınız.
SIRRI SAKIK
(Muş) Peki, bizler için söylediğiniz o çirkin laflar ne?
BAŞKAN
Sayın Sakık
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) 2002 yılında 7,5 milyar
yeni Türk lirası olan Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi,
2009 yılında 27,88 milyar yeni Türk lirasına yükseldi. Böylece
2002 yılına göre yüzde 274lük artış sağladık.
Yükseköğretim
bütçesi 2002 yılında 2,5 milyar yeni Türk lirası iken, 2009
yılında 8,8 milyar yeni Türk lirasına yükseltildi. Bu
şekilde 2002ye göre yüzde 252lik bir artış sağlandı.
Değerli
arkadaşlar, göreve geldiğimizde, yetmiş dokuz senede
Türkiyedeki derslik sayısı 362 bin idi, altı yılda biz
buna 130 bin derslik ekledik. Sadece kırk ilimizde toplam 76 üniversite
vardı, söz verdik ve 54 yeni üniversiteyi açmak suretiyle, şu anda
üniversitesi olmayan ilimiz kalmadı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Binası olmayan üniversiteler var Sayın
Başbakan.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Şu anda Edirnede de üniversite
var, Hakkâride de üniversite var
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Kâğıt üzerinde, kâğıt!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
Tuncelide de üniversite var,
Şırnakta da üniversite var.
Kâğıt
üstünde olanı
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Şırnakta temel bile atılmadı ki!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Gelelim fiziki imkânlar
Onlar da
olacak, onlar da olacak.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Yüz yıl daha beklemek lazım.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
Rahatsızlığınız zaten buradan geliyor. Siz
bunları yapacak durumda değilsiniz, yapamazsınız da! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) 70 öğrenci bir sınıfta okuyor Sayın
Başbakan! Çift tedrisat var.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Sadece ve sadece bu ülkede kimlik
siyaseti yapmak suretiyle bu ülkenin hiçbir yerine ne okul
kazandırabilirsiniz ne hastane kazandırabilirsiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başbakan, Şırnak ÖSSde neden
sonuncu?
BAŞKAN
Sayın Kaplan
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Düşünebiliyor musunuz, ben
Hakkâriye okullar, hastaneler açmaya geliyorum -modern, yüz ellişer
yataklı iki tane hastane açmaya geliyorum- bir de bakıyorum ki o gün
maalesef şehirde bir sessizlik var. Nedir o? Bütün vatandaş tehdit
edilmiş dışarıya çıkmayacaksınız diye.
Çıkanlar çıktı. Demokrasi bu mu, özgürlük bu mu, vatanı
sevmek bu mu? Soruyorum sizlere! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) O halkın özgür iradesine saygılı
olsaydınız sizi de güllerle karşılarlardı! Bizler o
halkın oylarıyla geldik.
BAŞKAN
Sayın Kaplan
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ben burada bir gerçeği daha
söylemek zorundayım, o da şu: Sayın Bahçelinin az önce
söylediği şeyleri ben de paylaşıyorum, farklı
düşünmüyorum. Nedir o? Değerli arkadaşlar, biz millet
kavramını bir yerlere yediremeyiz, biz vatan kavramını bir
yerlere yediremeyiz ve bu vatanı da kusura bakmayın böldürtmeyiz. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; DTP
sıralarından gürültüler)
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Asıl bölücü sensin!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bunun yanında,
yaptığınız toplantılarda
bayrağımızı değil de farklı bayrakları
getirmek suretiyle bu ülkeye ayrımcılık tohumlarını
ekenlerin kendilerini çek etmesi lazım.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Siz de çek edin kendinizi.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bir diğer nokta da: Devletimizi
de bu noktada böldürtmeyiz. Kendimizi bu noktada da
Bakın, ben
size bir şey söyleyeyim: Tehditlerle mehditlerle bir yere
varamazsınız. (DTP sıralarından gürültüler)
SIRRI SAKIK
(Muş) Tehdit eden sensin!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Yaptığınız
iş sadece budur.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Tehdit eden sensin!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Tehdit etmek suretiyle oy
topluyorsunuz ve vatandaşa bunu yapıyorsunuz.Yaptığınız
iş budur. (DTP sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Pompalı demediniz mi? Daha ne olsun.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın Başbakan
BAŞKAN Bir
dakika
Sayın Demirtaş
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Demokrasinin yolu oradan geçmiyor.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ya sev ya terk et. deyip tehdit ediyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Kaplan
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Özgürlüklerin yolu oradan geçmiyor.
BAŞKAN
Sayın Sakık
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Hak aramanın yolu oradan
geçmiyor. Hak aramanın yolu tatlı dille konuşmaktan geçiyor,
anlatmaktan geçiyor. Bunu yapın da
sizi göreyim. Bunu yapın, sizi göreyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
DTP sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ya sev ya terk et. diyen ben miyim? Siz değil
misiniz?
BAŞKAN
Sayın Kaplan, Sayın Sakık, Sayın Demirtaş, rica
ediyorum, lütfen
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başbakan da üslubuna dikkat etsin. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Ama
siz de her şeyi söylediniz, Sayın Başbakan da onlara cevap
veriyor.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Pompalıyı
savunuyor.
BAŞKAN - Siz
üzerinize almayın.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Bu Meclis pompalıyı savunanları
alkışlayamaz.
BAŞKAN
Üzerinize almayın siz, size söylemiyor.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ya sev ya terk et. diyenleri alkışlayan
Başbakan bunu söyleyemez!
BAŞKAN Siz
üzerinize alınmayın.
Sayın
Kaplan, siz eleştirilerinizi söylediniz, şimdi de cevap veriyor
Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Şimdi, benim burada bir
gerçeği söylemem lazım. Bu çatının altında her
şeyin konuşulması lazım. (AK PARTİ ve DTP
sıralarından gürültüler)
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) - Konuşma!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Hakkâride ben bir konuşma
yaptım.
Otur, otur
BAŞKAN
Lütfen oturun yerinize.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Otur, otur, otur otur, otur
Hakkâride ben
bir konuşma yaptım.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) 29 Martta konuşacağız.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Hakkârideki konuşmamda benim
Ya sev ya terk et. diye bir ifadem yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ya seveceksin ya terk edeceksin. lafının
Fransızcasını Le Pen
kullanıyordu.
BAŞKAN
Sayın Kaplan
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) İfademin
aynısını söylüyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Le Pen kullanıyordu.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Aynısını söylüyorum:
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Le Pen
Le Pen
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Le Pen sizsiniz!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Ya seveceksin ya terk edeceksin. Le Penin sözü.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Siz bu ülkede Nazizmi
hortlattınız, Nazizmi! Sizsiniz Le Pen! (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
DTP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Kaplan
Sayın Kaplan, lütfen yerinize oturun.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
bakınız, konuşmam şu
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başbakan durmadan hakaret ediyor.
BAŞKAN
Sayın Kaplan
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) AK PARTİnin üç
kırmızı çizgisi bulunuyor.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, izah ediyor Sayın Başbakan, dinlesenize.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Özür dileyeceksiniz! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Kaplan
Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Kürt halkından özür dileyecek. Ya sev ya terk et.
sözü için özür dileyeceksiniz! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Hadi oradan, hadi! Hadi!
AK PARTİnin
üç kırmızı çizgisi bulunuyor:
AGÂH KAFKAS (Çorum)
Dinle, dinle, bak, dinle.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Etnik, bölgesel ve dinsel
ayrımcılığa karşıyız. Hiçbir
vatandaşımız bir diğerinden ayrı tutulamaz.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Tutuyorsunuz ama.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) O Kürt ise Kürtüm diyebilir, Zaza
ise Zazayım diyebilir.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Ama konuşamaz, değil mi? Dilini
konuşamaz.
BAŞKAN
Lütfen
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ama bizi birbirine bağlayan bir
başka üst bağ var. Nedir o? Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıyız.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Dilini konuşamaz.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Başbakanı susturmaya çalışıyorsun.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Lafımı dinle, lafımı.
Bakalım bunlara karşı mısın değil misin?
Şimdi bu çatı altında bunu görelim.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Buna uyuyor musunuz uymuyor musunuz, onu söyleyin.
BAŞKAN
Lütfen
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bunu hazmedemeyen terör örgütü var.
İfademe dikkat. Bunu hazmedemeyen terör örgütü var, onlar bunu
hazmedemiyorlar. Biz ne dedik? Tek millet dedik. Ne dedik? Tek bayrak dedik. Ne
dedik? Tek vatan dedik. Ne dedik? Tek devlet dedik. Buna kim karşı
çıkabilir ya?
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Etnisite siyaseti budur işte.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Buna karşı
çıkabilenin bu ülkede yeri yok. Ben bunu söyledim. Kim bu? Terör örgütü.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama sen de onlar gibi
düşünüyorsan ben sana ne söyleyeyim? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ve her yerde söylediğim şey şu: Türkü,
Kürtü, Lazı, Çerkezi, Gürcüsü, Abazasıyla biz biriz, beraberiz.
Niçin? Çünkü biz öyle bir medeniyetten geliyoruz. İfademe dikkat. Biz
yaratılanı Yaradandan ötürü seven bir anlayışın
mensuplarıyız, bizim durumumuz bu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Başbakan, sekiz dakikanız kaldı efendim.
AHMET TÜRK
(Mardin) Ama Başbakan doğru söylemiyor.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Doğru söylemiyor Sayın Başbakan.
AHMET TÜRK
(Mardin) Kimlikleri inkâr ederek olmaz Sayın Başbakan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) 75 tane Kürt milletvekili bu kürsüde
BAŞKAN -
Sayın Türk, Sayın Kaplan, lütfen
Sayın
Başbakanım, sekiz dakika kaldı efendim. Rica ediyorum.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Hepsine cevap vereceğim.
BAŞKAN
Şimdi, değerli arkadaşlarım, lütfen
SIRRI SAKIK
(Muş) Senden büyük Allah var, Allah. Kendi grubuna güvenerek bir halka
hakaret edemezsin.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ondan hiç şüphe yok. Eyvallah,
eyvallah
Bunu sizden duymak beni ayrıca mutlu etti.
BAŞKAN
Sayın Sakık, Sayın Türk, Sayın Kaplan, rica ediyorum.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bunu sizden duymak ayrıca beni
mutlu etti.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayısal çoğunlukla bir halka hakaret ediyorsun.
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Asla, asla
SIRRI SAKIK
(Muş) Evet, evet.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Halka hakaret eden bir parti
olmuş olsaydık güneydoğunun birinci partisi biz olmazdık,
doğunun birinci partisi biz olmazdık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Göreceğiz 29 Martta.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Göreceğiz, göreceğiz.
Eğer gücünüz yetiyorsa parti olarak seçimlere girin. Parti olarak
seçimlere girin.
SIRRI SAKIK
(Muş) Değiştirin yasaları, Anayasayı
değiştirin, hodri meydan!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Anayasa rafta! Siyasî Partiler Yasası
değişmiyor. 6 milyon fazla seçmen var. Bu değil demokrasi!
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Yüzde 10 barajını biz mi koyduk?
BAŞKAN
Sayın Sakık, Sayın Kaplan, Sayın Demirtaş, lütfen
Lütfen
Rica ediyorum arkadaşlar
Görüşmeleri sabote etmeyelim.
Lütfen, rica ediyorum.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) 5.385 kütüphaneyi Türkiyeye
kazandırdık.
Bu arada
değerli arkadaşlarım, 230 tane yeni fakülte açtık.
Bütün
bunların yanında altı yılda 88 yeni yurt yaptık ve
üniversite öğrencilerimizin kullanımına sunduk. Şu anda 54
tane daha yapıyoruz. Bunları da en kısa zamanda eğitimin
hizmetine sunacağız.
Ortaöğretimde
yaptığımız yurtlar var. Bunları da yine aynı
şekilde yavrularımızın hizmetine sunuyoruz.
Bakınız,
burs
Biz göreve geldik, 45 yeni Türk lirası burs alıyordu
üniversiteli gençlik, şimdi 160 alıyor, yeni yılda 180 yeni Türk
lirası burs alacaklar ve çok daha önemli olan bir şeyi
söyleyeceğim, o da şu: 2002 yılında burs alan öğrenci
sayısı ne idi şimdi ne oldu? 2002de 451 bin öğrenci yükseköğrenim
bursu alıyordu, şimdi 763 bin öğrenci yükseköğrenim bursu
alıyor.
Bunun
yanında bir başka adım daha: Şartlı nakit transferi
yoluyla ilköğretime devam eden yavrularımıza erkek
öğrenciye 20 yeni Türk lirası, kız öğrenciye 25 veriyoruz.
Ortaöğretime devam eden erkek öğrencilere 35 veriyoruz, kız
öğrencilere 45 yeni Türk lirası şartlı nakit desteği
veriyoruz. 2008 yılının ilk on ayında bu, hızla devam
ediyor, yine devam edecek.
Değerli
arkadaşlar, sağlıkta 389u hastane ve ek binası olmak üzere
1.200 tesisi hizmete açtık ve sağlıkta atılan adımlar
halkımın malumu, fazla detayına girmeyeceğim. Zira
hastanede ilaç kuyruklarında bekleyen vatandaşım artık
hastane kapılarında, ilaç kuyruğunda beklemiyor, istediği
serbest eczaneden gidip ilacını alabiliyor, bu duruma geldi.
Bir diğer
adım, o da şu: Artık hastanelerdeki bu
sıkıntıyı iyice aşmanın yanında
hastamıza ulaşmanın da yollarını açtık. O da
nedir? Artık, bakıyorsunuz, ambulans helikopterlerle, jet ambulans
helikopterlerle halkımızın hizmetine giriyoruz ve şu anda
bütün bölgelere yapılan ihale bitti, dört tanesi teslim alındı,
diğerleri de alınacak. Böylece, en ücra köşede bir
hastamızın olması hâlinde onu gidip helikopterle alma
imkânını yakalıyoruz.
Bir diğer
adım, aynı şekilde, değerli arkadaşlarım, o da
şu: Diyelim ki hamile vatandaşım, kardeşim, hanım
kardeşim on gün önceden şehre Sağlık
Bakanlığı vasıtasıyla alınabiliyor ve
Sağlık Bakanlığımız misafir ediyor, doğumu
müteakiben kaç gün kalacaksa kalıyor ve daha sonra da evine teslim
ediliyor. Geçmişte bu noktada çekilen çileler hepimizin malumuydu. Bu da
kadına yaklaşımımızı, kadın hakları
noktasında İktidarımızın yaklaşım
anlayışını göstermesi bakımından çok çok önemli.
SIRRI SAKIK
(Muş) Belli, Bakanlar Kurulunda tek bir tane kadın Bakan var!
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Sivasın sekiz ilçesinde uzman doktor yok, reçete
yazacak uzman doktor yok.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Tabii, burada bir ifade daha
kullanıldı az önce, OECDnin resmî raporlarına göre Türkiye
sağlıkta sonuncu. dendi. Arkadaşlar, lütfen, iyi inceleyelim ve
ona göre konuşalım. OECDnin resmî raporlarına göre, Meksikada
anne ölüm oranı en son bildirim tarihi olan 2005te yüz binde 63,4 iken,
Türkiyede 2007de binde 21dir. 2006 verilerinde boğmaca
hastalığının yılda görülme oranı OECD
ortalamasında milyonda 130 iken, Türkiyede milyonda 1dir. 2006
verilerinde kızamık hastalığının yılda
görülme oranı İngilterede milyonda 66, Yunanistanda 47 iken,
Türkiyede 2006da milyonda 1 idi, 2008de ise şu ana kadar
kızamıklı çocuk sayısı sıfırdır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiyeyi
sağlık göstergeleri açısından Dünya Sağlık
Örgütünün tarifine göre orta, yüksek gelirli ülkeler içinde değerlendirmek
uygundur, böyle değerlendirilirse, ha o zaman yanlışın
içerisine düşülmez. Az önce burada sayın konuşmacı böyle
bir yanlışı da yaptı, bunu düzeltmemiz gerekiyor.
Bir diğer
adım adalette
2003 yılından itibaren büyük bir gayretle 111
adalet sarayını bitirdik ve 59 adalet sarayıyla ilgili
çalışmalarımız da devam ediyor. Göreve geldiğimiz
tarihten bu yana yargının modernizasyonu, yargıya erişim,
özlük hakları, her türlü araç-gereç ihtiyaçlarının
karşılanması dâhil yapılan hizmetler hiçbir dönemle
kıyaslanmayacak kadar gelişme kaydetmiştir.
Burada, özellikle
emniyet, güvenlik alanında dönemimizde büyük bir ilerleme kaydedildi. Adi
suçlarla, organize suçlarla, çete ve mafyayla mücadele ettik, etmeye de devam
ediyoruz. Son altı yılda Emniyet teşkilatında toplam 51.358
kişi polis memuru olarak göreve başladı. Emniyet
teşkilatında 2003 yılında yüzde 21 olan yüksekokul ve
üniversite mezunu polis oranını bugün yüzde 75 seviyelerine
yükselttik. Değerli arkadaşlar, bunların detaylarıyla
alakalı ise gerek Adalet Bakanlığı bütçesinde gerekse
İçişleri Bakanlığı bütçesinde bunların detayları
zaten görüşülecek, dolayısıyla ben daha fazla bunun üzerinde
durmuyorum.
Toplu konutta 336
bin rakamına ulaştık. 230 bin konutu sahiplerine teslim ettik.
Şimdi yeni bir adım daha atıyoruz, o da, 10 bin konut. Hedef dar
gelirli, tamamen yoksul vatandaşlarımızın olduğu
bölgelerde 45 metrekarelik daireler yapacağız ve buralarda
peşinatsız 100 yeni Türk lirası taksitle veyahut da kira
sistemiyle başlayıp, kendisine iş imkânı sağladığımız
ana kadar böyle devam edecek ve bunu Sosyal Dayanışma
Yardımlaşma Fonundan çözeceğiz, ama iş bulduğumuz
andan itibaren kendi taksitini ödemeye başlamak suretiyle yirmi yıl
vadeyle bu konutların sahibi olmuş olacaklar.
Bir diğer
adım ulaşım. 2003e kadar 6.101 kilometre bölünmüş yol, 2003-2008
yılları arasında 338 kilometresi otoyol olmak üzere 9.227
kilometre bölünmüş yol yaptık. Ankara ve İstanbulu
hızlı trenle birbirine bağlıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Başbakan, süreniz bitti, lütfen toparlayınız efendim.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Süre bitti, daha sorulara cevap vermedi Sayın
Başbakan.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Şu anda Ankara-Eskişehir
arası test çalışmaları yapılıyor. Kısa bir
süre içerisinde Ankara-Eskişehir arasında, evet, hızlı
trenimize kavuşuyoruz. Bu arada Eskişehir-İstanbul arası
ihale yapıldı. Müteahhit firma artık belli oldu, onlar da
çalışmalarına başladılar. Ve bununla kalmadık,
Ankara-Konya arasında da hızlı trenle ilgili
çalışmalarımız hızla devam ediyor. İnşallah
o da bittiği anda Ankaradan Konyaya
bir saat on dakika bir zamanla ulaşacağız.
Tabii bir
diğer önemli proje bizim için gerçekten bir dünya projesi: Marmaray. Yani
İstanbul Boğazının altından, evet, Sirkeciden
Üsküdara denizin altından artık tüp geçit bitti. Şu anda iç
çalışmaları yapılıyor. Geçenlerde Ulaştırma
Bakanımla beraber biz de denizin altına indik ve Sarayburnundan ta
Üsküdara kadar bu tüp geçitten burayı geçme imkânımız oldu. 11
tüp birbirine bağlandı, süratle devam ediyor. İnşallah 2013
yılında bu raylı sistem (Marmaray) bitmiş olacak. Böylece
Londrayı Pekine bununla bağlamış olacağız.
Asya-Avrupa bununla birbirine bağlanmış olacak ve bu da tabii ki
Türkiye'nin özellikle dünya genelindeki durumunu farklı bir konuma
ulaştıracaktır.
Türkiye,
Gürcistan ve Azerbaycan arasında doğrudan demiryolu hattı tesisi
amacıyla planlanan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu inşaatı da
hızla devam ediyor.
Burada bir
şeyi söylemek zorundayım tarımla ilgili olarak. Sayın
Baykal Çiftçi 3,5 milyon ton mazot kullanıyor. Bunun için 5 milyar yeni
Türk lirası vergi ödüyor. dediler. Herhâlde, bilginin
kaynağında bir yanlışlık var. Doğrusu şu:
Çiftçi 1,5 milyon ton mazot kullanıyor, 1 milyar 950 milyon yeni Türk lirası
vergi ödüyor. Resmî rakam budur.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) Kaçak kullanıyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Traktör satışlarına
gelince: 2002 yılında 8.100 traktör satılmıştır
bu ülkede, biz iktidara geldiğimizde. 2003te 18.600, 2004te 34.525,
2005te 39.571, 2006da 42.033, 2007de 34.926, 2008de 23.631. Yani 2002de
8.100, şu anda 23.631. (CHP sıralarından gürültüler)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Hacizden dolayı satılanlar dâhil mi?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
Bakın arkadaşlar, ben sizlere şu anda
satışları söylüyorum.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Haciz dâhil mi?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Onu sen söylüyorsun. Bu rakamlar
Otomotiv Sanayicileri Derneği, New Holland Traktör, bunun
rakamıdır. Kaynağını size aynen veriyorum.
Bir diğer
konu değerli arkadaşlarım, o da şudur
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Peki, ÖTVyi kaldıracak mısınız? Mazottan
ÖTVyi kaldıracak mısınız?
BAŞKAN
Sayın Özyürek
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Aynen devam edeceğiz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Çok az bir rakam
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Aynen devam edeceğiz. Sizin bu
konudaki ricanızı popülizm olarak görüyorum. Ben ülkemin bu noktadaki
menfaatini düşünüyorum. Kusura bakmayın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, şunu unutmayalım: Ülkemiz, eğer dışa
bağımlı olduğu konularda, ürünlerde hiçbir zaman
dıştan gelen zamma karşı kalkıp da burada böyle, keyif
bağlamak suretiyle fiyatları düşüremez. Bunu yapamayız.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Vergiyi indir. diyorum Sayın Başbakan, vergiyi.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz bunu dışarıdan
alıyor muyuz? Alıyoruz. Eğer burada üzerime daha fazla gelirsen
o zaman ben sana şunu söylerim
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Söyle.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Bak, şimdi burada enteresan şeyler var
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Şimdi, Sayın Başkan
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Akaryakıt
darlığı halkı perişan etti. Görüyoruz değil mi?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Evet.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Halkı perişan etti.
Görüyoruz
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Kaç liraya satıyorduk o zaman, söyler misiniz? Kaç
dolara satıyorduk?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Kaça satarsan sat, o mal yoksa ben
ne yapayım? Bu bir.
Bakınız
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Deniz Fenerine gel, Deniz Fenerine
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ona da geliriz.
Bakın,
Aylardır tüp gaz alamayanlar geceleri de kuyruklarda geçirmeye
başladılar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Burada, burada
Bitmedi, bak, daha gerisi var. Bakınız, Baykal Enerji
darlığı sürecek. diyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ben demiyorum, Sayın Baykal diyor, buyurun. Param var,
gaz yok. Ne yapayım ben bunu? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Buyurun: Devalüasyon piyasaya karabulut gibi çöktü. Fiyat
artışları önlenemiyor.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Hikmetyarın resmini koy.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Dün de sabun, zeytinyağı,
deri ve kösele fiyatlarına zam geldi. Bitmedi
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Bizde de bir resim var Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Akaryakıt zammı
yürürlüğe girdi, şeker satışları dün durduruldu. Var
mı böyle bir şey? Bitmedi
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Hikmetyarın resmini göster.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) 5 litre benzin 500 lira.
Akaryakıt darlığı yüzünden cinayet işlenmeye
başlandı. Kırıkhanda da benzin kuyruğunda 1 kişi
öldü, 6 kişi yaralandı.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Şimdi bir litre benzin kaça, şimdi bir litre benzin
kaça, onu da göster.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir de Sayın Baykal bir ifade kullandı, o da çok
enteresandı. Temiz havaya ne kadar hasret olduğunu biliyorum,
biliyorum. Ama ben İstanbulda doğdum, büyüdüm. Bakınız,
sene 1992 Kaldırın şu pisliği. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunu CHP belediyesi
kaldıramadı, bu pisliği. Kim kaldırdı? Bu fakir orada
iş başına geldi, biz kaldırdık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz kaldırdık. Bu çöpler,
dağ gibi İstanbulu istila etmişti ve hava kirliliğinden
dolayı da o zaman Sabah gazetesi maske dağıtıyordu, maske
ve vatandaş İstanbulda maskeyle dolaşıyordu. Biz geldik
maskeler kalktı ve temiz hava İstanbula hâkim oldu.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Ankara da şimdi öyle oldu, Ankara da şimdi öyle.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Git bak şehirlere, hava kirliliğinden
geçilmiyor.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Hikmetyarın resmi var mı?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Buyurun bir haber daha: Rüşvet
SHPye böyle aktı.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Yazıklar olsun sana!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Teferruatı burada.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Hâlâ otuz yıl önceki lafları söylüyorsun.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) E, şimdi, Genel
Başkanın burada demin kartları gösterirken gayet memnundun da
ben gösterirken niye rahatsız oluyorsun? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Niye rahatsız oluyorsun?
Rahatsız olma.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Hayır, olmuyorum da
Başkan bize de o kadar süre
tanısın.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Sayın Başkan, on dakikadır konuşuyor, müsaade
ediyorsunuz. Bir saatlik süre sonunda konuşmasını
toparlaması lazımdı. Sayın Başkan, sekiz dakika da
ilave süre verdiniz.
BAŞKAN
Sayın Başbakan, lütfen toparlayınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) O zaman ek süre verilsin bize de, biz de konuşalım.
RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) Bakınız, otomobil satışlarına
bakalım. Her taraf perişan. deniliyor ya, buyurun, 2007 Ocak-Ekim
256 bin otomobil satılmış, yerli. 2008 Ocak-Ekim 263 bin
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Kasımda kaç satılmış, Sayın
Başbakan?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Kardeşim, size ben geçen
yılın rakamlarını veriyorum. İşte bu yılla
da mukayese ediyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul)
Kriz öncesini alıyorsunuz. Krizde durum ne onu bir anlatın
bakalım.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Kasımda az da satılsa
geçen yıla göre daha iyi olacak, merak etme. Bu durum da burada.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Bir saat içerisinde meramını anlatamıyor
Başbakan. Artık yeter!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Enteresan olan, az önce, kapanan
şirket sayıları soruldu.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sayın Başkan, muhalefete de ek süre verecek
misiniz? (AK PARTİ sıralarından Dinleyin sesleri)
Hayır, ek
süre verecekse memnuniyetle dinlerim.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - O da şu: Bakınız,
2002de açılan şirket sayısı 30.842. Geliyoruz 2007ye,
55.351. Kapanan şirket sayısı 9.954. 2008 Ocak-Ekimini vereyim
size. Açılan şirket 43.239, kapanan 7.748. Muhasebecisiniz, mali
müşavirliğiniz var, bilirsiniz bunları. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Bir önceki yıla göre ne kadar kapanmış ona
bakın.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Özellikle bir konum daha var, onu da
söyleyeyim. Geri kalanlarını inşallah final
konuşmamızda yaparız. O da şu: Kişi başına
düşen gayrisafi yurt içi hasıla, arkadaşlar, Avrupa Birliği
tanımlı, 2002de 3.517, 2007de 9.305
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Sayın Başbakan, otuz yıl önceki
gibi konuşuyorsun. Başbakan gibi konuş! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu yıl sonu itibarıyla 10
bin doları geçiyor, bunun da müjdesini veriyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Borç stokuna
gelince
Borç stoku 2003te 67,4 gayrisafi yurt içi hasılaya oranla.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Halk aç
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
2007de 38,8. Borç stoku da bakın nereden nereye düşmüş.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) 1979 yılının
konuşmalarını yapıyorsunuz. Otuz yıl önceki
konuşmaları yapıyorsunuz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bir de oğlunuz öğrenciyken nasıl gemi
aldı onu anlatsanıza Sayın Başbakan. Nasıl armatör
olunuyor bir de bunu anlatın.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Onu özel gelirsin,
anlatırım sana.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Öğrenciler nasıl kazanıyor gemileri?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Onu özel gelirsin
anlatırım sana.
BAŞKAN
Sayın Başbakan, lütfen tamamlar mısınız.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Kaç liraya aldı?
BAŞKAN
Sayın Kaplan
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, son
bir şey, o da şu: Telekomla alakalı Sayın Baykalın
bir yaklaşımı oldu, az önce söylediler.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Benim de öğrenci çocuğum var, gemi
alamıyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
bakın bir gerçeği gözden kaçırmayalım, o da şu: Bir,
bir defa Telekom satışı bir rekordur. Bakın, o günkü
gazetelerin başlıkları: Bu bir rekor. O günkü gazetelerin
başlığı. En büyük satış.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Sayın Başbakan, ülke yanıyor,
yanıyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Arkadaşlar, bakınız,
biz yeni bir anlayışı ülkede egemen kıldık.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Kurumlar vergisini niye sonradan indirdiniz?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Nedir? Devlet ekonominin, ticaretin
içinden çekilecek, özel sektör orada rol alacak ve özel sektörün rol
alması sebebiyledir ki bugün hamdolsun bizim zarar eden veya iflasa giden
devletin şirketlerinin sayısı yok denecek noktaya geliyor.
Burayı yakaladık.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Telekom zarar etmiyor ki kâr ediyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bir diğer konu, o da şu:
Değerli arkadaşlar, özellikle Adıyamanla alakalı orada da
şirketlerin kapatıldığı söyleniyor. Yanlış
bilgi. Adıyaman organizeden aldığım bilgi, Vali Beyin
açıklamasıdır şu
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Sayın Başbakan, burada!
BAŞKAN
Sayın Köse, bir dakika lütfen.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ben Vali Beyin
açıklamasını söylüyorum. Benim Valim bu noktada çok daha
hassastır ve yirmi iki işletme değil iki işletme
kapandı.(Gürültüler) Bilgileri kaynağından alırsanız
Sayın Baykal, sizi yanınızdakiler yanıltmamış
olur. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Kaç işçi çıkarılmış?
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Yarım saat önce bana faks geldi. Lütfen doğruyu
söyleyin Sayın Başbakan. Siz Adıyamanda fabrikalar
kapattınız, tütünü yok ettiniz, insanları açlığa
mahkûm ettiniz.
BAŞKAN
Sayın Köse, lütfen
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Burada, Zafer Çağlayan
Sanayi ve Ticaret Odası
Başkanı bir saat önce bana faks çekti, 35 fabrika
kapatıldı. Lütfen
Burada!
BAŞKAN
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Lütfen doğruları söyleyelim. (Gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Başbakan, lütfen bitirin.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) 2009 mali yılı bütçesinin
ülkemiz için, milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni
ediyor, tüm milletvekili arkadaşlarımı saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Başbakan.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) Niye alkışlıyorsunuz?
BAŞKAN
Sayın Yalçınkaya
Sayın Yalçınkaya
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) Neyi alkışlıyorsunuz?
BAŞKAN
Sayın Yalçınkaya
Sayın Yalçınkaya
Bütçeyle ilgili
son konuşma, aleyhinde İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk.
Sayın
Öztürk, buyurun.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkanım, Deniz Fenerini AKP açıklamamıştır.
Sayın Başbakan süreyi iyi kullanmamıştır.
BAŞKAN
Süreyi siz aştırdınız sevgili arkadaşlarım.
Sık sık kestiniz konuşmayı.
Sayın
Öztürk, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bütçeler millete hizmet götürmenin bir aracıdır.
Yoksulluğun, işsizliğin önlenmesinde ve gelir
dağılımının düzeltilmesinde araç olarak kullanılırlar. Hükûmet
bu aracı altı yıldır bu saydığımız
amaçlar doğrultusunda ne yazık ki kullanamamıştır.
Hükûmet aksini söylese de altı yıldır ekonomiyi iyi
yönetememiştir. 2002 yılında devraldığı
göstergeleri neredeyse bütünüyle bozmuş ve ülkeyi ekonomik krize,
bozduğu ve kırılgan hâle getirdiği bir ekonomiyle
sokmuştur. Bu nedenledir ki krizin etkisi ülkemizde diğer ülkelerden
daha fazla hissedilecektir.
Hükûmetin
ithalata dayalı, istihdam yaratmayan büyüme modeli iflas etmiştir. Düşük
kur yüksek faiz politikası tıkanmıştır. Büyüme ve
ihracatın motorları durmuştur. Son üç aydır üretim
artışı değil, üretim gerilemesi yaşanmaktadır.
Kapasite kullanım oranları geçen yılki düzeyin 10 puan
altındadır. Yıllardır tarıma bütçeden, yasaya aykırı
olarak, millî gelirin yüzde 1inin altında pay ayrılmaktadır.
Plan ve Bütçe Komisyonunda, tarımsal desteği millî gelirin yüzde 1i
düzeyine çıkarmak amacıyla, Demokratik Sol Parti olarak vermiş
olduğumuz önerge AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir.
Yatırım
ve üretim artışıyla desteklenmeyen, ithalat ve para
politikalarıyla kontrol altına alınmaya çalışılan
enflasyon kontrolden çıkmıştır. Ekonomik krize ülkeyi bu
kırılganlıklar içinde sokan AKP Hükûmeti hâlâ
bağımsız ve etkin bir kriz yönetimi
oluşturamamıştır. Göle maya çalma olarak
nitelendirilebilecek varlık barışı yasasıyla
KOBİlere yönelik yetersiz bazı kredileri ve mevduat munzam
karşılığı indirimi dışında ortada ne
bir kriz yönetimi ne de elle tutulur bir kriz tedbiri vardır. Hükûmetin
iddia ettiğinin aksine, ekonomik göstergeler kriz nedeniyle
bozulmamıştır, özellikle 2004 yılından sonra ekonomik
göstergeler zaten bozulmaya başlamıştı.
Değerli
milletvekilleri, umutlar IMFyle yapılacak anlaşmaya
bağlanmıştır. Anlaşma sağlanırsa olacaklara
birlikte bakalım: Yüksek reel faizlere dayalı sıcak para
girişi yeniden ülkeye çekilmeye çalışılacak, yeterli
sıcak para girişi olursa kurlar gerileyip TL yeniden değer
kazanacak, üretmek yerine ithalat yapmak yeniden ucuz hâlâ gelecek, ithalat
yaptıkça ihracatımız artacak, ithalat ihracattan daha çok
artacağı için dış ticaret açığı ve cari
açığımız yeniden yükselecek, açıkların
finansmanı için devlet ve özel sektör bu kez artan maliyetler ve
kısalan vadelerle borçlanmak zorunda kalacak, merkezî yönetim bütçesi
yeniden sadece borç ödemeye endekslenecek, kalan kamu kurumları ile
bankalardaki devlet ve yerli payları ölü fiyatına satılacak,
sorunlarımız kısır döngü içinde birikerek ne yazık ki
artmaya devam edecek.
Değerli
milletvekillerim, bu filmi daha önce görmedik mi? Sadece ithalata ve
dış ticaret açıklarına dayalı büyüme modelinin
sürdürülemez olduğunu ne zaman anlayacağız? Millete niçin
acı ilaçlar içirmeye devam etmek istiyorsunuz? Hükûmetin, işsizlikle
mücadele konusunda rakamları çarpıtmaktan başka
yaptığı bir şey yoktur, işsizliği azaltmak
konusunda hiçbir öngörüsü de bulunmamaktadır. Uyguladığı ve
uygulamaya devam edeceği anlaşılan ithalata dayalı büyüme
modelinin işsizliğe çare olmadığını Hükûmet
dışında bilmeyen kalmamıştır. Eylülden eylüle bir
yıl içinde 295 bin kişi işini kaybetmiştir. Bu
rakamların içerisine, krizin alevlendiği ekim ve kasım
ayları dâhil değildir.
Değerli
milletvekilleri, yolsuzluklarla mücadele vaadiyle iktidara gelen AKP Hükûmeti,
bugün boğazına kadar yolsuzluklara batmış durumdadır.
Hortumları kestik demekle hortumlar kendiliğinden kesilmiş
olmuyor. Yolsuzlukla mücadele için siyasetçi-iş adamı-bürokrat
üçgeninden hangisine dokundunuz? Yönetiminizde milletvekilliği,
yargıdan kaçmak için sığınılacak bir liman hâline
getirildi. Siyasetçiye dokunmadınız. Liyakate dayanmayan ve vücut
dilinden anlayan bürokrat atamaları ile bürokratı siyasetin emrine
verdiniz. Üçgenin bu halkasını da siyasete tabi ve onun
işaretine bakar hâle getirdiniz. İş adamı halkasıyla
ilgili olarak, iş adamı ve siyaset arasında var olan çıkar
ilişkisini güçlendirdiniz. Kamunun mal ve hizmet alımlarını
giderek daha çok Kamu İhale Kanunu kapsamı dışına
çıkardınız. Son yaptığınız
değişiklikle, kamu ihalelerinde şikâyet ve itirazı
neredeyse imkânsız hâle getirdiniz. İhalelerde kamuoyu denetimini,
yarattığınız yandaş medya
aracılığıyla etkisiz hâle getirdiniz. Bütün bunlara
rağmen çıkıp yolsuzluk hortumlarını kesmekten
bahsediyorsunuz. Hükûmetin yolsuzluk karşısında bunca
kayıtsızlığı ve yolsuzluk yapanları korumak için
kol kanat olması, olsa olsa hortumların çapını büyüterek
iktidar yandaşlarına döşemek anlamına gelir.
Değerli
milletvekilleri, kara delik gerekçesiyle öncelikle zarar eden KİTlerin
elden çıkarılması beklenirken ulusal çıkarlarımız
için stratejik konumları göz ardı edilerek satın alanların
yerli ve yabancı olup olmadıklarına bakılmaksızın
özelleştirmeye kâr eden kuruluşlardan başladınız.
Elektrik
piyasasını özelleştiriyorsunuz. Elektrik üretimini artırmak
için vergi teşvikleri veriyor musunuz? Veriyorsunuz. Bu teşvikler
nereden çıkıyor? Gelir kaybı şeklinde devlet bütçesinden
çıkıyor. Maliyetlere dayalı otomatik fiyatlandırma yoluyla
halka ve sanayiye altından kalkamayacakları yüksek fiyattan elektrik
satıyorsunuz. Şimdi Ne yapalım da sanayi ve vatandaşlara
daha ucuz elektrik verebilelim. diye düşünmeye başlıyorsunuz.
Akla hemen düşük tarife uygulaması ve üzerini devletin
karşılaması formülü gelecektir. Peki, bu sübvansiyonu nereden ve
kime yapacağız? Devlet bütçesinden özel sektöre. Peki, eskiden kime
ve nereden yapıyorduk? Yine devlet bütçesinden devlet KİTlerine. O
zaman stratejik tesisleri niye özelleştirdik değerli
arkadaşlarım?
BAŞKAN Bir
dakikanız var Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) Toparlamaya çalışacağım Sayın
Başkanım.
Üstelik haraç
mezat satıştan elde edilen para ile borç yükünü de hafifletemediniz.
Borçlarımız AKP döneminde 130,5 milyar YTL arttı. 2003-Eylül
2008 arasında anapara ve faiz olmak üzere 972 milyar YTL tutarında
borç ödediniz. Bu tutarın 790 milyar YTLsini yeniden borçlanarak
ödediniz, yani borcu borçla ödediniz. Sayın Maliye Bakanının
yere göğe sığdıramadığı özelleştirme
gelirlerinin bu çorbada tuzu sadece 23,5 milyar YTLdir.
Değerli
milletvekilleri, 2009 yılı, 2008 ve 2007 yılı gibi
olmayacak. Dolayısıyla Hükûmet, sanki hiçbir şey
değişmemiş gibi diğer yıllar bütçelerinin bir
kopyasını huzurumuza getirmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen bitirin Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) Bir dakikada toparlamaya çalışacağım Sayın
Başkanım.
Memur
maaşlarıyla ilgili olarak, sürekli olarak gerçekleşen enflasyon
Hükûmetin açıkladığı hedef enflasyonun 2 katından
fazla olduğu için Plan ve Bütçe Komisyonunda memurlara yüzde 7,5 yerine
yüzde 15 oranında zam yapma önerimiz AKP milletvekilleri tarafından
reddedilmiştir.
Sayın Maliye
Bakanı konuşmasında çocuklar yesin diye çikolatanın
KDVsini indirdiğini ifade etti. Sayın Bakan ucuz halk ekmeği
alabilmek için kuyrukta bekleyen vatandaşlara demek istemektedir ki Ekmek
alamıyorsanız çikolata yiyiniz.
Değerli
milletvekilleri, bu bütçe samimi değildir, harcamalar için öngörülen
ödenekler açısından samimi değildir, toplayacağı
söylenen gelirler açısından samimi değildir, verilen açık
açısından samimi değildir, sadece faiz ödeme bütçesi
niteliğindedir.
Demokratik Sol
Parti olarak bütçeye Hayır oyu vereceğimizi ifade ediyor, yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın
milletvekilleri, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım.
2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Şimdi,
sırasıyla her iki tasarının da birinci maddelerini
okutuyorum:
2009 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI
BİRİNCİ
KISIM
Genel Hükümler
BİRİNCİ
BÖLÜM
Gider, Gelir,
Finansman ve Denge
Gider
MADDE 1 (1) Bu
Kanuna bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere,
10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununa ekli;
a) (I)
sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerine 257.742.143.488 Türk Lirası,
b) (II)
sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 16.423.005.878 Türk
Lirası,
c) (III) cetvelde
yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara 1.923.611.108 Türk Lirası,
ödenek
verilmiştir.
2007 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU
TASARISI
Gider bütçesi
MADDE 1- (1)
Merkezî yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere
10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununa ekli;
a) (I)
sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerinin 2007 yılı bütçe giderleri toplamı
200.206.449.414,00 Yeni Türk Lirası,
b) (II)
sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2007 yılı
bütçe giderleri toplamı 12.661.479.001,26 Yeni Türk Lirası,
c) (III)
sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların
2007 yılı bütçe giderleri toplamı 1.473.982.406,01 Yeni Türk
Lirası,
olarak
gerçekleşmiştir.
BAŞKAN
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Anayasanın 164üncü
maddesi uyarınca, Bütçe Kanunu Tasarısı ile Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmeleri birlikte
yapılacağından, okunmuş bulunan 1inci maddeler kapsamına
giren kuruluşların 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ile
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesaplarının
görüşmelerine yarınki birleşimde başlanacaktır.
Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını görüşmek için
alınan karar gereğince 17 Aralık 2008 Çarşamba günü saat
11.00de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.14