DÖNEM: 23 CİLT: 35 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
31inci
Birleşim
19 Aralık 2008 Cuma
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 312)
2.- 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313)
A)
BASIN YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Basın
Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Basın
Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
B)
TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
C)
TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
D)
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E)
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
F)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
G)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
H)
KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
I)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1.- Millî Savunma
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî Savunma
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ)
SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI
1.- Savunma
Sanayii Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Savunma
Sanayii Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
J)
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.-
İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
İçişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
K)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L)
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
M)
SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.- Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
3.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
4.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/537) (S.Sayısı: 236)
5.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalık ve 5 Milletvekilinin; Yükseköğretim
Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 34 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları
Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/346, 2/23)
(S.Sayısı: 315)
IV.-
ÖNERİLER
A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 19 Aralık 2008
Cuma günkü birleşiminde 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının günlük turlarının tamamlanmasından
sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve 315 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, çok ortaklı
şirketlerin oluşturdukları mağduriyetlere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin
cevabı (7/4760)
2.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyanın, sağlık sorunu olan bir
tutuklunun durumuna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/4810)
3.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, Silivri Cezaevi kanalizasyonunun
yol açtığı çevre sorunlarına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/4811)
4.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin, Bitlis E Tipi Cezaevi ile ilgili bazı
iddialara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin
cevabı (7/4814)
5.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Ergenekon iddianamesindeki bazı
iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/4935)
6.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, Aliağa Belediyesiyle ilgili iddialara
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın
cevabı (7/5161)
7.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, bir davanın
ilk duruşmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/5211)
8.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Giresun Belediyesinin imar
değişikliklerine ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/5228)
9.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, Millî Takımlar Teknik Direktörü ve
kadrosunun ücretlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat
Başesgioğlunun cevabı (7/5383)
10.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Kartalda yaşanan bir
olaya ve polisin şiddet uygulamasına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/5401)
11.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytokun, şehit cenazesi törenlerindeki gözaltı
olaylarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın cevabı (7/5475)
12.- Ordu
Milletvekili Rahmi Günerin, bir karakoldaki işkence iddiasına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın
cevabı (7/5476)
13.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Özel Tim
mensuplarının Şırnak ve İdilde yapılan
basın açıklamalarına müdahalesine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/5530)
14.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun rehabilitasyon merkezlerindeki hizmet ve
denetime ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçunun
cevabı (7/5625)
15.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, özürlülere yönelik hizmetlere,
- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, SHÇEK kurumlarındaki kötü muamele
iddialarına ve sosyal hizmet uzmanlarına,
-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın,
Rehabilitasyon ve bakım merkezlerinin durumuna,
- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, bazı rehabilitasyon merkezlerindeki kötü
muamele görüntülerine,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/5648)
(7/5649) (7/5650) (7/5651)
16.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, çocuklara yönelik cinsel
saldırılara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet
Çubukçunun cevabı (7/5755)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.00de açılarak dört oturum yaptı.
2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S.
Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresinin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) görüşmelerine
devam edilerek;
Dış
Ticaret Müsteşarlığı,
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi,
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü,
Devlet Personel
Başkanlığı,
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı,
Diyanet
İşleri Başkanlığı,
Hazine Müsteşarlığı,
Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı,
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı,
Sermaye
Piyasası Kurulu,
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesapları;
Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi;
Tütün, Tütün
Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı;
Kabul edildi.
19 Aralık
2008 Cuma günü, alınan karar gereğince saat 11.00de toplanmak üzere,
birleşime 22.23te son verildi.
Nevzat PAKDİL
Başkan
Vekili
Yusuf
COŞKUN Fatoş
GÜRKAN
Bingöl Adana
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Canan
CANDEMİR ÇELİK Harun
TÜFEKCİ
Bursa Konya
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.:
38
II.- GELEN KÂĞITLAR
19 Aralık 2008 Cuma
Teklif
1.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 20 Milletvekilinin;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
(2/355) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2008)
Tezkere
1.- Batman Milletvekili Bengi Yıldızın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/630) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.12.2008)
19 Aralık 2008 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 31inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme
yapacağız.
Beşinci turda, Basın Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu,
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü, Kadınının Statüsü Genel Müdürlüğü bütçeleri
yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ
1.- 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S. Sayısı: 312) (x)
2.- 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (x)
A) BASIN YAYIN VE ENFORMASYON
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Basın Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Basın Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BİLİMSEL
VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
C) TÜRKİYE BİLİMLER
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
D) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE
TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
(x) 312, 313 S. Sayılı
Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 16/12/2008 tarihli 28inci Birleşim
Tutanağına eklidir.
E) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK
ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
F) ÖZÜRLÜLER İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
G) AİLE VE SOSYAL
ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
H) KADININ STATÜSÜ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
26/11/2008 tarihli 22nci Birleşimde bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve
her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika ile
sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin,
konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş sayılacaktır. Tur
üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya
göre sorularını yerlerinden sorabileceklerdir. Soru sorma işlemi
on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre
verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde
geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunarız.
Sayın milletvekilleri, şimdi, beşinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Ankara Milletvekili
Tuğrul Türkeş, Adana Milletvekili Recai Yıldırım,
Kocaeli Milletvekili Cumali Durmuş, İzmir Milletvekili Şenol
Bal.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına: Samsun
Milletvekili Fatih Öztürk, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç, Kütahya
Milletvekili İsmail Hakkı Biçer, Erzurum Milletvekili İbrahim
Kavaz, Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Koca, İstanbul Milletvekili
Feyzullah Kıyıklık, Aksaray Milletvekili İlknur
İnceöz, Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına: Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Amasya Milletvekili
Hüseyin Ünsal, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur, Antalya Milletvekili Atila
Emek, İzmir Milletvekili Canan Arıtman, Aydın Milletvekili Özlem
Çerçioğlu.
Şahıslar adına: Lehinde, Tekirdağ Milletvekili
Necip Taylan, İstanbul Milletvekili Canan Kalsın; aleyhinde,
Muğla Milletvekili Ali Arslan.
Şimdi, ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeşe aittir.
Buyurunuz Sayın Türkeş. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu ve Türkiye Bilimler Akademisi 2009 yılı bütçesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçen yıl 2008 bütçesinde de bu kurumlar ile alakalı
olarak kürsüye çıktım. O zaman söylediklerime ve sorduğum
sorulara maalesef tatmin edici hiçbir cevap alamadım.
Kalkınmanın ve gelişmenin ödünç bilgiyle
yapılamayacağı kesindir. Türkiye'nin
kalkınmasının ve yarınlarda gelişmiş bir ülke
olmasının yolunun ancak ve ancak bilim ile
sağlanabileceğini de bildiğim için bu konuları ısrarla
anlatmaya ve yetkililere bu soruları ısrarla sormaya devam
edeceğim.
TÜBİTAKın 1963 yılında
çıkarılmış olan yasası incelendiğinde,
yasanın, bilime destek amaçlı, bilimsellik kavramını esas
alan yapısının çok net bir şekilde vurgulandığı
görülür. Oysa geçtiğimiz temmuz ayında gerekçesi
anlaşılamayan bir şekilde değiştirilen bu yasa, bu
kıymetli Kurumumuzu özerk olmaktan çıkartıp herhangi bir genel
müdürlük konumuna getirmiştir. TÜBİTAKı Afet İşleri
Genel Müdürlüğü veya Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile eş
değer bir statüye dönüştürdüğünüzde bu Kurumdan netice
almanız mümkün değildir. Daha önceki konuşmamda
değindiğim gibi, bu Kurumumuzun özerkliğini, bilim insanına
ve bilime yönelik katkı sağlayacak statüsünü mutlaka muhafaza etmek
gerekir. Başta Sayın Bakan olmak üzere bütün bilim insanları
bilir ki bilimde hiyerarşi olmaz. Böylesi bir bilim kuruluşu bütün
üniversitelerimiz ile o üniversitelerdeki bilim insanlarıyla, daha da
ötesi dünya üzerindeki önemli bilimsel gelişmeleri takip eder nitelikte
olmalı ve sadece Kurum bünyesinde çalışanlar ile değil Kurum
dışından da katkıya açık bir statüye sahip
bulunmalıdır. Oysa bu Kurumumuzun bugünkü durumuna bakacak olursak
son altı yıl içerisinde dar kadrocu bir çalışma isteği
açıkça görülmektedir. Dört yıldır vekâlet edip nihayet son yasa
değişikliğiyle Kurumun başına atanan Başkan,
Kocaeli Gebzedeki Marmara Araştırma Merkezine maalesef kendi
eşinden başka atayacak kimse bulamamıştır. Burada
eşinin yeterliliğini sorgulamıyorum, burada vurgulamak istediğim
konu, teknik olarak doğru olsa dahi siyasi ahlak olarak yanlış
bir davranışta ısrar edilmiş olması hususudur.
Dar kadrocu anlayışın bir diğer örneği de
geçtiğimiz temmuz ayında çıkartılan yasaya eklenen geçici
9uncu maddenin Kurum içindeki aksaklıkların ve yapılan
yanlışların affedilmesi mahiyetinde oluşudur. Yasayı
önceki şekliyle
karşılaştırdığımızda bunun başkan
yardımcısı için düzenlenmiş özel bir madde olduğunu
tespit etmemiz zor olmadı. Bence Sayıştayın tecrübeli
uzmanları yapacakları denetimler ile bu konuyu açığa
çıkartacaklardır, buna inancım tamdır.
Kuruluş kanununda Kurumun temel işlevi olan
araştırma konularının tüm sorumluluğunu üstlenen
araştırma gruplarını kaldırmak da yine bu müstesna
yönetime nasip olmuştur. Bu konuda da cevap istemek yüce Meclisimizin
hakkıdır. Acaba TÜBİTAK Başkanı artık Amerikanın
dahi üzerinde çok durmadığı genişletilmiş Orta
Doğu projesine paralel bir misyon üstlenip Amerikadaki Ulusal Bilim
Vakfının Türkiyedeki eş başkanı mı olmak istiyor
diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Şimdi olaylara daha makro düzeyde bakacak olursak:
TÜBİTAK yönetiminin tavsiyesi üzerine Başbakanlık genelgesiyle
Ulusal Deprem Konseyi, üyelerine haber bile verilmeden lağvedildi. Deprem
bölgesinde olmamıza rağmen böylesi hayati öneme sahip bu Konseyi yok
etmenin gerekçesi nedir? Bu Ulusal Deprem Konseyine ait olan 310 milyon euro
nereye aktarılmıştır?
Lizbon Kriterlerinin benimsenmesinin ardından 7. Çerçeve
Programını Türkiye'nin kalkınması için yeterli görmek
yanlışlığın başladığı
noktadır. Daha önce de belirttiğim gibi, Vizyon 2023 Projesi yürürlükte
iken buradan rücu edilip Batıyla beraber hareket etmek adına 2010
kısa hedefiyle ne amaçlanmıştır ve bugüne kadar ne elde
edilmiştir?
Fen bilimi ağırlıklı çalışması
gereken bu güzide kuruluşumuz neden sosyal konulara ağırlık
vermeye başlamıştır? Örneğin, medeniyetler
ittifakı bursu ne amaçla veriliyor? Bilim ve teknik alanındaki
gelişmeleri teşvik ve destek amacıyla kurulmuş bu kurumda
kültürler arası diyalog konusu ne derece bilimseldir? En önemlisi de bunu
yapabilecek başka bir kurumumuz yok mu bizim? Geçen yıl
konuşmamda da değindiğim gibi, Sosyal ve Beşerî Bilimler
Araştırma Grubunun kardeş kuruluş olan Türkiye Bilimler
Akademisine bırakılması daha fonksiyonel olmaz mı acaba?
Kurumun Ankara dışında açmayı hedeflediği
bilim merkezleri konusu da gün geçtikçe ilginç bir hâl almaktadır.
Eskişehirde iki yıl önce başlayan ve bitmek üzere olan bir
bilim merkezi inşaatı varken, bu çalışma yüzüstü
bırakılarak Konyaya yeni bir bilim merkezi yapılmasına
karar verildi ve 12 milyon lira destek sağlandı. Bildiğiniz
üzere, Konya, Selçuk Üniversitesi gibi köklü bir üniversiteye ve bunun
geniş arazisine sahipken acaba neden bilim merkezi bu kampus içerisinde
birim olarak düşünülmedi ve dışarıda yapılmasına
karar verildi?
Bunun, TÜBİTAKın, büyük şehirlerde hayata
geçirilmek üzere planlanmış projesi olduğunu biliyoruz. Ancak
anlamadığımız, Eskişehirde neden bu ilin kendi
imkânlarıyla yapılıyor da Konyada parayla
yaptırılıyor? Bununla alakalı bir ön araştırma
var mı? Bu alınan arazi kime aittir?
Sayın Başbakan, TÜBİTAK heyetiyle görüşmesini
neden basına kapalı yapmayı arzu etmiştir? Geçen eylül
ayında yapılan görüşme ne sebeple medyanın ve kamuoyunun
gözünden kaçırılmak istenmiştir? Tanımı gereği
özerk olması gereken bir bilim kuruluşunda böylesi bir
kapalılığın gerekçesi nedir?
Aylık satışı 100 bini aşan popüler bilim
yayınları açısından 2002den bu yana kaç çeviri
yapıldı? Kaç kitap basıldı? Bunların ne kadarı
satıldı? Bunların bilime, topluma, Kuruma olan katkısı
sayısal olarak nedir? Kurumun matbaasının kapatılmasıyla
ilgili Kuruma sağlanan artı ve eksiler nelerdir? Ne kadar kitap hurda
kâğıt olarak SEKAya gönderilmiştir?
Değerli milletvekilleri, bütün bu olumsuz tablo içerisinde
TÜBİTAKla ilgili demeçler, insanı gerçekten bilimin ve
bilimselliğin doruğunda bir ülkede yaşadığına
inandıracak düzeyde. Gerçekten, sanayi kesiminde bu konuda bir geriye
dönüş var mı? ARGE Yasası çıktı, TÜBİTAK bütçesi
bu çerçevede artırıldı. Peki, hangi projeler
gerçekleştirildi ve bunların ülkemize katkısı nedir?
TÜBİTAKın en yetkili ağzından basında
çıkan bir demeç: Bir ürünü tasarlamak, tanıtmak, pazarlamak
istiyorum ama sermayem yok diyenler bana gelsin. Bu açıklama, bilimsel
bir kuruluşun yetkili ağzından daha çok esnaf kredisi veren ve
ona kendi üslubuyla yaklaşan farklı bir kurumun açıklaması
gibi gelmedi mi size de? Bu anlayış, dünyada bilimsel
kuruluşların desteğiyle ARGE çalışmaları yapan
ülkelerin bu konudaki düşünce sistemleriyle bizdeki uygulamanın arasındaki
farkı net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ülkenin koşulları
ve öncelikleri göz önünde tutularak yeni bir bilim politikası
hazırlanmalıdır. Bütçede bu Kuruma ayrılan fonun şu
kadar trilyona çıkarılmış olması meseleyi çözüyor
anlamına gelmemektedir. Bu ayrılan rakamların çok büyük bir
yüzdesi telif adı altında personele ve bakanlıklarda
görevlilere dağıtılmaktadır. Bunun Türkiyedeki gerekli
bilimsel çalışmalara hiçbir katkısı yoktur. TÜBİTAK
tekrar bilimsellik nosyonuna kavuşturulmalı, daha sonra da, ülkemize
layık orta ve uzun vadeli bir çalışma planı yapılmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2009 yılı bütçesinin
ülkemize hayırlı olmasını diliyor ve yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Türkeş.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Recai Yıldırım.
Buyurunuz Sayın Yıldırım. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RECAİ YILDIRIM (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının Atatürk Kültür Dil ve Tarih Kurumu
Başkanlığı bütçesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra, Atatürk,
cumhuriyetin dayandığı dil ve tarih tezlerini ilmî temellere
oturtmak için Türk Dil ve Tarih Kurumlarının açılmasına
öncülük eder. Türk Tarih Encümeni 1931de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti, 3 Ekim
1935te Türk Tarih Kurumu adını alır. Bunu dil
inkılabının gereklerine uygun millî dil anlayışı
için gerekli çalışmalar yapmak üzere 12 Temmuz 1931de kurulan Türk
Dili Tetkik Cemiyeti takip eder. Bu Cemiyetin adı 1934te Türk Dili
Araştırma Kurumu olarak değiştirilir. Bu tarihsel
gelişimin içerisinde de Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 134üncü maddesi gereğince 11/08/1983
tarihinde 2876 sayılı Kanunla Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke
ve inkılaplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini
bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayınlar
yapmak amacıyla Ankarada, Atatürkün manevi himayelerinde,
Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde,
Başbakanlığa bağlı Atatürk Araştırma
Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezinden
oluşan kamu tüzel kişiliğine sahip Atatürk Kültür Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu kurulmuştur.
Uzmanlar, kültürü, bir insan topluluğunun tarihî tekâmülü
konusunda sahip olduğu şuur olarak
tanımlamışlardır. Millî kimliğin belirleyici
öğesi, millî unsurlardan ziyade manevi unsurlar, yani inançlar ve bu
doğrultuda oluşan değer yargıları, davranış
biçimleri ve zihniyettir. Atatürk Millî kültürün her çığırda
açılarak yükselmesini Türkiye Cumhuriyetinin temel direği olarak
temin edeceğiz. sözleriyle genel kültür içinde bir milleti
diğerlerinden ayıran asıl özelliğin onun seciyesini
oluşturan kendine ait değerler sistemi olduğunu söylemiş ve
bunların silinmemesi ve gelecek kuşaklara aktarılması
gerektiğini önemle vurgulamıştır. Atatürk, maddi kültürün,
yani medeniyetin bir olduğunu Memleketler muhteliftir, fakat medeniyet
birdir ve milletin terakkisi içinde bu yegâne medeniyete iştirak etmesi
lazımdır. sözleriyle ifade etmiştir. Atatürk Kültür Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu ve bağlı kuruluşları faaliyetlerinin
temeline toplum fertlerini bir arada tutan değerler sistemini koymakta,
kökleri tarihin derinliklerine kadar uzanan, Atatürkün ifadesiyle, milletin
seciyesinde saklı değerlerin yaşaması ve
yaşatılmasını elzem görmektedir.
Bir kültürün varlığını sürdürebilmesi
öncelikle bir bilinç işidir. Tarih bilinci hem toplumun
hafızasını hem de geleceğini oluşturur. Bu sebeple,
kültürümüzde var olan yüksek değerlerin insanlığın
hizmetine sunulması, kültürel değerlerin diğer yapıcı
yüksek değerlere sahip kültürler ışığında
geliştirilerek Türkiye Cumhuriyetinin medeniyet ailesindeki şerefli
yerini alması, milletin yüksek değerlerine karşı
girişilecek faaliyetlerin bilimsel yönden çürütülmesi, ülkemiz açısından
hayati öneme sahiptir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, devletin üniter
yapısının korunmasında ve devamlılığın
sağlanmasında önemli işlevi olan hassas bir kurumdur. Dünya
şartlarının günümüzde hızla değişmesi ve yeniden
yapılanmaların gerçekleşmesi Türk dünyasını derinden
etkilemiş, Türk kültür coğrafyasına yeni boyutlar
kazandırmıştır. Bu değişim ve yapılanma
sürecinde Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun ve bağlı
kuruluşlarının önemi, işlevi ve sorumlulukları
artmıştır. Bu amaçla kurulan kurumlar, kuruluş kanununda
belirtilen bu öncelikler ve amaçları doğrultusunda sayısız
ilmî eserler yanında, yurt içinde ve yurt dışında
konferans, panel, kongreler düzenleyerek faaliyetlerine devam etmektedirler.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Yüce Atatürkün isteği
doğrultusunda 12 Temmuz 1932 günü Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla
kurulan Türk Dil Kurumu da tarihi boyunca Türkçenin geliştirilmesi,
zenginleştirilmesi, özleştirilmesi uğrunda önemli çalışmalar
gerçekleştirmiştir. Türkçeyle ilgili bine yakın kitap, yüzlerce
sayı süreli yayın çıkaran Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük,
Yazım Kılavuzu, Divanü Lûgat-it-Türk, Kutadgu Bilig gibi temel
başvuru kaynaklarını dilimize kazandırmıştır.
Türk Dil Kurumunun başlattığı önemli bir
çalışma da Türk dünyası ortak kültür değerlerinin ortaya
konulmasıdır. Yeni tamamlanmış bulunan Türk Dünyası
Destanlarının Tespiti ve Türkiye Türkçesine Aktarılması ve
Yayımlanması Projesi kapsamında Kazak, Kırgız, Özbek,
Tatar, Altay, Hakas, Tuva destanları ciltler hâlinde yayımlanmaya
başlanmıştır. 2009 yılı sonunda tamamı
yayımlanması hedeflenen destan dizisinde yüze yakın destan
kültür ve bilim dünyamıza kazandırılmış olacaktır.
Şimdi yapılması gereken, Türk Dil Kurumunun
yayımladığı bu kültür hazinesinin sinemaya, dizi filme,
çizgi filme ve bilgisayar oyunlarına ilham kaynağı olması,
bu değerlerimizin genç kuşaklara tanıtılmasıdır.
Bunun için, kamuoyuna doğru, tanıtıcı ve aydınlatıcı
bilgi akışını sağlamak ve tanıtma;
aydınlatma faaliyetlerine katılmak için, Başbakanlığa
bağlı olarak Türkiyenin ekonomik, siyasi ve kültürel
tanıtımıyla ilgili faaliyetlerini sürdüren Basın Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün Türk Dil Kurumu ve Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu ile iş birliği içerisinde olması gerekmektedir.
Türk Dil Kurumunun sanal ortamda kullanıma sunduğu Türk
Lehçeleri Sözlüğü de Türk dünyasında ortak iletişim dilinin
yaygınlaştırılmasına çok büyük katkıda
bulunacaktır. Bu sözlükteki söz varlığının bir an önce
bütün Türk lehçelerinin söz varlığını kapsayacak bir
biçimde genişletilmesi gerekmektedir.
Türk dünyasında ortak iletişim dilinin
geliştirilmesinde en önemli kaynak terimlerdir. Bilim dünyasında
yaşanan gelişmeler sonucunda ortaya çıkan yeni terimlere
karşılıklar bulan Türk Dil Kurumu, bu terimleri Türk dilinin
kaynaklarından karşılamaktadır. Bu terimlerin bütün Türk
lehçelerinde ortak olarak kullanılması kardeş Türk lehçelerinin
birliğini sağlayacaktır. Bunun için, Türk Dil Kurumunun, Türk cumhuriyetlerindeki
bilimler akademileriyle iş birliği yapmasının
imkânları sağlanmalıdır.
Türk dünyasında ortak iletişim dili için
çalışmalar yürütülürken, öncelikle ülkemizde radyo televizyonlarda
kullanılan dilin de büyük önem taşıdığı bir
gerçektir. Her şeyden önce kendi ülkemizde Türkçeyi yabancı unsurlardan
arınmış bir biçimde kullanmalıyız. Bunun için de
köklerimize inmeliyiz. Türk dünyasının kökleri Orhun
Yazıtlarındadır, Divanü Lûgat-it-Türktedir, Kutadgu
Biligdedir, Manastadır. Geçmişteki uydurmacılıktan
kurtulan Türk Dil Kurumunun, Türk dilinin kaynaklarından faydalanarak
yaptığı bu çalışmalar Türk dünyasında ortak
iletişim dilini yaygınlaştıracaktır. Bunun için,
öncelikle ülkemizdeki radyo ve televizyon yayınlarında kullanılan
dilin bu amaca uygun olması gerekir. Her yayında İngilizce
kelimeler kullanan, Türkçe kelimeleri bile İngiliz gibi, Amerikalı
gibi konuşan sunucular, bırakın Türk dünyasında ortak
iletişim dilini yaygınlaştırmayı, Türkiyedeki dil
birliğini sağlamaktan âcizdir. Bu nedenle radyo televizyon
kuruluşları bu konuda Türk Dil Kurumu ile iş birliği
içerisinde olmalıdır.
Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunun maddi kaynağı
Atatürkün mirasından oluşmakta; hizmet binaları bulunmakta ise
de Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezi çok
kısıtlı bütçelerle faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bu iki
kurumun hizmetlerini yürütebilecek bir hizmet binaları dahi
bulunmamaktadır. 2876 sayılı Kanunun 519 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle değiştirilen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
RECAİ YILDIRIM (Devamla)
bazı hükümlerinin Anayasa
Mahkemesi kararı ile iptal edilmesi üzerine 2002 yılından
itibaren bilimsel kurumlar oluşturulamamakta ve üyeleri
atanamamaktadır. Bu nedenle de Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumuna bağlı kuruluşlar olan Atatürk Araştırma
Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezi hizmet
faaliyetlerini yerine getirmekte zorlanmaktadırlar. Bu olumsuz
şartlarda dahi kurumlar, 2008 yılı içerisinde 23 süreli
yayın, 155 bilimsel yayın gerçekleştirmiş; bunun
yanında 152 konferans, 10 panel, 5 uluslararası sempozyum, 1
uluslararası kongre ve 28 kazı gerçekleştirmiş
bulunmaktadır. 57nci Hükûmet döneminde bu yasal boşluk giderilmeye
çalışılmış, Hükûmetimiz tarafından
hazırlanan yasa tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmuş, ancak tasarı komisyonlarda görüşülürken erken genel
seçime gidilmesi nedeniyle yasalaşma süreci
tamamlanamamıştır. Kurumların faaliyetlerini daha etkin bir
şekilde sürdürebilmeleri için kurum yasasının bir an önce
çıkarılması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Yıldırım.
RECAİ YILDIRIM (Devamla) Değerli milletvekilleri, 2009
yılı bütçesinin hayırlı olması dileğiyle
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Yıldırım.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili
Cumali Durmuş, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA CUMALİ DURMUŞ (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü ve Özürlüler İdaresi
Başkanlığının 2009 yılı bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Partim ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Günümüzün en önemli sorunlarının başında
gelen, özürlü vatandaşlarımızın durumu ve sokak
çocukları ya da yardıma muhtaç olan çocuklarımızın
durumlarıdır. Özürlü vatandaşlarımızın
sorunlarının gündeme taşınması ve bu sorunların
çözümü yönünde çalışmalarla özürlü insanlarımızın
hayatlarının kolaylaştırılması, toplumun
gelişmişlik seviyesini gösteren önemli bir değerdir.
Ülkemizde özürlü vatandaşlarımız çok zor
şartlarda yaşamaktadırlar. Günümüzde özürlülerin sokağa
çıkması bile çok büyük sorun teşkil etmektedir.
İstediği bir yere gönlünce gidebilen bir özürlü var mı acaba
etrafımızda? Kendi elimizle yaptığımız
plansız yapılaşma bırakın özürlüye, sağlam insanlara
bile engeller çıkarmaktadır. Birçok yapı özürlü
vatandaşlarımız için ulaşılmaz yapılar
hâlindedir. Hiçbir özürlü vatandaşımız dilediğince,
yalnız başına gezebileceği ne bir kaldırım ne bir
cadde ne de başka bir mekân bulamamaktadır.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı, özürlü
insanlarımızın hayatını
kolaylaştırıcı, onları toplumla kaynaştırıcı
programı ve koordinasyonu sağlamakla görevli bir kurumumuzdur. Bu
kurumun yaptığı çalışmalar parayla ölçülemez ya da
parayla sınırlandırılacak bir kurum değildir.
Ülkemizde çeşitli özürlü dernekleri bulunmaktadır. Bu
dernekler Özürlüler İdaresi Başkanlığı ile ne derece
iletişim kurabilmektedir? Yerel yönetimlerle koordineli şekilde
yapılan her proje, özürlü vatandaşlarımızın
hayatını kolaylaştırıcı yönleriyle değerlendirilmeli
ve bu yönde değişiklikler yapılmalı, imalat
aşamasında kontrollerin yapılarak gerçeğe dönüşmesi
sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki her insan bir özürlü
adayıdır. Kimin başına ne geleceği, geri kalan
hayatını hangi şartlarda devam ettireceği bilinmemektedir.
Tabii, Özürlüler İdaresi
Başkanlığımız özürlü insanlarımızın
hayatını kolaylaştırıcı tedbirler almaya
çalışmaktadır. Kendi müracaatıyla kurumdan destek alan
özürlülerimiz haricinde devlete hiçbir müracaatı bulunmayan özürlü
vatandaşlarımıza da kurumun ulaşıp, çok detaylı
bir özürlü veri tabanı hazırlaması ihtiyacı bulunmaktadır.
Bu vatandaşlarımız sadece Özürlüler Haftasında
hatırlanıp, geri kalan haftalarda unutulmamalıdır.
Mevcut Yasaya göre eğitim alma hakkı olan birçok
engelli vatandaşımızın birtakım keyfî uygulamalar,
sorumsuz davranışlar yüzünden hizmet alamadığı görülüyor.
Bu engelli vatandaşlarımızın kendileri ve aileleri
seslerini duyuramadıkları gibi, şikâyetlerini
ulaştırdıkları sorumlulardan da ilgi görememektedirler.
Birçok ilimizde çeşitli örnekleri söz konusu olan tutumun bir
örneği de komşu ilimiz olan Sakaryada yaşanmaktadır.
Sakaryadaki Rehberlik ve Araştırma Merkezi, devlet hastanelerinden
engelli olduklarına dair heyet raporu alan engellilerimize rapor vermemek
için direniyor. Başvuruların sonuçları olumlu veya olumsuz bile
olsa üç dört ayda çıkıyor. Kanunda Yaş sınırı
yoktur. denilmesine rağmen on sekiz yaşından büyüklere rapor
verilmiyor. Hepsinden daha vahimi, engelli vatandaşlarımız ve
velileri Sakaryadaki RAM Vekil Müdürü tarafından her gün hakarete ve
aşağılanmaya maruz bırakılıyor. Bölge gazetelerinde
bu tür haberler her gün karşımıza çıkmaktadır.
Sayın Bakandan ya bürokratına devlet görevlisi olduğunu
hatırlatmasını veya gereğini yapmasını rica
ediyorum. Bu konunun, bu işin takipçisi olacağımızı da
buradan ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal
devlet olmak insanları sadaka kültürüne alıştırmak demek
değildir. Sosyal devlet adaleti, eğitimi,
sağlığı, işi, aşı direkt olarak sahibine ulaştırma
kabiliyetidir. Bu sebeple, devletle millet arasında köprü vazifesi yapmak
amacıyla kurulmuş olan kurumlar vardır; bunlardan biri de Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumudur.
Bugün sokak çocukları veya kimsesiz çocuklardan oluşan
topluluğun sebebi yine devlettir. Sosyal hayattaki adaletsizlikler ya da
dengesizlikler önümüze çok üzücü tablolar koymaktadır.
Ülkemizde 1950 yıllarında başlamış olan
kırdan kente göç dalgası çeşitli sorunları da beraberinde
getirmiştir. Türk toplumunun aile yapısı önceleri büyük
babaların, büyük annelerin de içinde yaşadığı
geniş aile diyebileceğimiz bir yapıya sahipti. Bu aile
yapısında anne, baba çalışsa bile çocuklar toplumun örf ve
âdetlerini, kısaca kültürünü büyük babasından, büyük annesinden
alabiliyordu fakat ailede meydana gelen ekonomik sıkıntı büyük
babaları, büyük anneleri ailenin dışında
bırakmış, bununla da kalmayıp anneyi de çalışma
hayatının içine çekmiştir. Babası zaten çalışan
çocuk kreşlere, yuvalara bırakılmış, sosyolojik anlamda
uygar ilgisizlik diyebileceğimiz durumla karşı
karşıya kalmıştır. Böylece, çocuk anne ve babadan
içinde yaşadığı toplumun kültürünü alamamış,
ayrıca ailede kendini tamamlayan sosyalizasyon sürecini
yaşayamamıştır. Sonuçta Türk toplumunun kültürüyle
uyuşmayan bir nesil karşımıza
çıkmıştır. Bu durum karşımıza
eğitimsiz, başıboş bırakılmış, ticari
amaçlar için kullanılmış, yasa dışı işlere
alet edilmiş, korunmaya muhtaç çocuklar topluluğunu meydana
çıkarmıştır.
Çocuk Esirgeme Kurumunun görevi bu çocuklara sadece barınma,
yeme, içme hizmeti vermek değildir. Bu görevinin yanında çocuklara
sevgi, özveri ve topluma kazandırma yönünde de görevleri
bulunmaktadır. Sokak çocukları plansız kentleşmenin,
yoksulluğun ve çaresizliğin sonucu itilmiş, horlanmış
ve yalnız bırakılmış çocuklardır. Sokak
çocukları için sokaklar bir sığınma alanı, iş
alanı hâline gelmiştir. Bu çocukları buraya iten nedenleri
ortadan kaldırmak, sosyal devlet olmak demektir.
Özellikle içinde yaşadığımız kriz
ortamında bu tür problemlerin daha da artacağı dikkatten
kaçmamalıdır. Gerçi Hükûmetin kriz yok, teğet geçti gibi
yaklaşımı toplumun problemlerinin çözümüne ilişkin
ilgisizliğinin göstergesi olarak karşımızda bir duvar gibi
durmaktadır. Sosyal dokumuzu tamamen parçalayacak tehlikeleri önceden
belirleme kabiliyetinin Hükûmet tarafından geliştirilmesi
gerekmektedir. Her şey iyi, iktidarımızı da
yardımlarla devam ettiririz anlayışından vazgeçmelisiniz.
Milletin ekonomik refahını az da olsa geliştirmek
sorumluluğundan kaçmamalısınız. Krizi fırsata
dönüştüreceğiz gibi boş laflarla kimseyi oyalamaya
çalışmayın. Sadece reel sektöre parayı
aktarırız, işi kotarırız diye de düşünmeyin.
Toplumun satın alma gücünü artırmadığınız sürece
problemleri kısa süre ertelemiş olursunuz. Emeklilerin,
çalışanların durumu ortada; işsizleri söylemeye gerek yok,
pimi çekilmiş bomba gibi patlamaya hazırlar. Bütün bunları
düşündüğümüzde, eğer gerekli müdahaleler ve iyileştirmeler
yapılamaz ise daha mutsuz ve sevgisiz bir toplum, parçalanmış
aileler toplum hayatını daha çok tehdit eden çocuk ve gençlikle karşı
karşıya kalacağımız hiç dikkatten
kaçmamalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal
devlet aile yapısını korumak zorundadır. Aile
yapısı dayanıklı olan toplumlarda çocukların sokaklara
düşmesi düşünülemez. Özellikle annenin çocuğa gösterdiği
ilgi, şefkat ve fiziki temas, çocuk için önemli duygusal bir
yaklaşım yönüdür. Ailesinde şefkati bulan çocuk kendine
başka sığınaklar aramak zorunda kalmaz. Bu yüzden aileler
maddi ve manevi olarak desteklendiği takdirde sorunun daha
başından çözümü yönünde adım atmış olunur. Bunun
yanında kimsesiz çocuklarımızın aile sevgisinden mahrum
kalmaması için koruyucu aile modeli desteklenmelidir.
Kurum birçok işlevini eksik de olsa yapmaktadır ancak bu
hizmetin verildiği yerlerin fiziki şartları çok iyi durumda
değildir. Çocuk barınma evlerinin fiziki durum ve modernizasyonu bir
an önce yapılmalıdır. Bu kurumda çalışan görevlilerin
gönüllülük esasına göre seçilerek yoğun bir eğitime tabi
tutulup, çalıştırılmasına özen gösterilmelidir. Çocuk
barınma evlerinde yaşanan nahoş hadiseleri zaman zaman
duymaktayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
CUMALİ DURMUŞ (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Bu hadiselerin kaynağının yine o kurumda
çalışan personelden kaynaklandığına da şahit
olmaktayız. Bu merkezlerdeki çocukların sayısı o kadar
artmıştır ki artık çocuk yuvaları, yetiştirme
yurtları, kısaca devletin bu işleri yürüttüğü kolu olan
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, bu çocukların
ihtiyaçlarına hem ekonomik anlamda hem de
çalıştırdığı personel niteliği
bakımından yetersiz olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
cumhuriyetimizin kurucusu Atatürkün, cumhuriyetimizi emanet ettiği
gençlerimizi korumak, onlara onurlu bir gelecek hazırlamak sosyal devlet
olmanın en temel gereğidir. Bu yönde yapılacak her türlü
çalışmanın sonuna kadar destekçisi ve takipçisi
olacağımızı beyan eder, bu duygu ve düşüncelerle
grubum ve şahsım adına 2009 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Durmuş.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Şenol Bal.
Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü bütçesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bugün, Türkiye, belki de tarihinin en
buhranlı dönemini yaşıyor. Ülkemizde sosyal, ekonomik, kültürel,
siyasi çözülme birlikte yaşanıyor. Bu çözülmeler sürecinde Türk
ailesinde de çözülme gittikçe derinleşiyor. Aile çözülürse biliyorsunuz ki
toplumun çözülmesi kaçınılmazdır. Yoksullaşan ailelerin
sayısı her geçen gün artıyor. Sayın Başbakan
kasım ayında yapılan 5inci Aile Şûrasında
yaptığı konuşmada, geçen yıllarda 1 milyon 100 bin
aileye kömür dağıtıldığını, bu yıl 2
milyon 100 bin aileye kömür dağıtılacağını ifade
etti. Yine basına intikal ettiği gibi, 70 milyonluk Türkiyede 42
milyon 663 bin kişiye muhtelif yardım yapılmış.
Yardım alanların sayısının artması bilhassa
Başbakanın ve bakanlarının başını önüne
eğdirmelidir ve bu ülkeyi nasıl yönettiklerini düşündürmelidir
ve Aile Şûrasında diyor ki Sayın Başbakan: Bizim kültürümüzde
yardım gizli saklı yapılır, bir elle
aldığını diğer el görmesin anlayışı
vardır. Alacaksınız, dağıtacaksınız, kimse
görmeyecek. Maşallah Sayın Başbakan! Devlet eliyle,
belediyelerinizle ve yan kuruluş derneklerinizle yapılan her
yardımı şov hâline dönüştürmekle ün saldınız,
meşhur oldunuz. Yapılan her yardım oya tahvile yönelik.
Yardım kuyruklarındaki görüntülerse insanımızın
onurunu çiğniyor, rencide ediyor, iç acıtıyor. İktidara
geldiğinizden beri gelir dağılımındaki uçurumun
insanımızı, toplumumuzu getirdiği durum ortada iken Meclis
kürsüsünden ne büyük işler yaptığınızı
anlatıyorsunuz. Şunu bilin ki tarih sizinle ilgili hükmünü verecek ve
mahkûm edecektir Sayın Başbakan. Bu millet size iki kere tek
başına iktidar olma şansı verdi. Bununla da zaten sık
sık övünüyorsunuz. Millet sizin illüzyonlarınıza ve
çizdiğiniz ama inanmadığınız, sanal, pembe tablolara
inanmak istedi ama bu yüce millet çok kısa zamanda size öyle bir
Osmanlı tokadı vuracak ki bir daha başınızı
kaldırmaya ne hâliniz ne de yüzünüz olacak.
Sayın milletvekilleri, Başbakan, 5inci Aile
Şûrasında 2002 yılında 95 bin, 2007 yılında da 94
bin boşanmanın gerçekleştiğini, 2007 yılında
evlenmelerin arttığını, boşanmaların
azaldığını söylüyor. Sayın Başbakan yine
elmalarla armutları topluyor. Başbakanın TÜİKten alarak
açıkladığı bu veriler, boşanma sonuçları. Yani ne
zaman açıldığı belli olmayan boşanma
davalarının neticesi. Üstelik, dava sonucunu nüfusa bildirmeyenler bu
kayıtlara da geçmiyor. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü
verilerine bakalım: İktidar olunduktan itibaren yıllara göre
açılan boşanma davaları, 2003te 185.414, 2004te 156.450,
2005te 156 bin, 2006da 155 bin, 2007de 166.271, 2008de ise yargı
mensupları tarafından çok daha fazla sayıda olduğu
söyleniyor. Bunlar resmî açıklamalar sayın milletvekilleri, resmî
açılan davalar. Bir de mahkemeye intikal etmemiş, eşler
tarafından terk edilen, yıkılan yuvalar konusunu lütfen bir
araştırın. Aile geçimsizliklerinin büyük çoğunluğunun
ekonomik sorunlar olduğunu söylüyor araştırmacılar.
Sayın milletvekilleri, aile politikasının temel
hedefi, nüfus artışını doğrudan destekleyen veya
sınırlayan geçmişte olduğu gibi- politikalardan ziyade
mevcut nüfus yapısı içinde ailenin ekonomik, eğitim, sosyal,
kültürel, sağlık ve konut ihtiyaçları ile ilgili
sağlıklı ve gerçekçi politikalar üretmek olmalıdır.
İnanın, aile değerlerinden neyi
anladığınızı da bilmek istiyorum.
Ülkemizde bugün sosyal güvenlik sistemimizce
karşılanamayan iki temel riskle karşı
karşıyız: Bunlardan biri işsizlik, diğeri çocuk
yetiştirmedir. Sayın Başbakan, ailelere, çocuk
yetiştirmenin doğuracağı gider artışlarına
karşı ekonomik gelir sağlamada ne gibi tedbirler
geliştirdiniz de Türk ailesine en az 3 çocuk salık veriyorsunuz?
Keşke şartlar müsait olsa 3 değil daha fazla çocuk sahibi
olunsa. Türk ailesi çocuğu çok sever, sizin söylemenize de gerek yok.
Çocuk yetiştirmenin mesuliyetini kaldırabilecek bir ekonomik
yapı ve sosyal güvenlik sistemi oluşturdunuz da bizim mi haberimiz
yok! Artık, amiyane hâle gelmiş sadaka gibi
yaptığınız yardımları mı güvence olarak
gösteriyorsunuz? Aileyi sürekli gelir sahibi yapmayı amaçlayan ekonomik
önlemler almadıkça, istihdamı esas alan ekonomik politikalar üretip
uygulamadıkça, aileye yönelik eğitim ve danışmanlık
hizmetlerini destekleyen, aile değerleri ve aile hayatını
geliştirmeye yönelik ilköğretimden başlayan çalışmalar
yapılmadıkça, aile dışı kurumlar geliştirmedikçe
ve kontrol altına alınmadıkça, siz Hükûmet olarak aile
politikasına sahip değilsiniz.
Aile kurumunun güçlendirilmesi ve korunması amacına
yönelik projeler geliştirmeyi amaç edinen ASAGEMin web sayfasına
girdiniz mi Sayın Çubukçu? Girmediyseniz bir bakın, kurumunuzun ne
kadar gayriciddi çalıştığını göreceksiniz. Aileye
ilişkin genel istatistik verilerinin 2000-2002li yıllarda
kaldığını ve başka kurumların aynı konudaki
verileriyle nasıl çeliştiğini göreceksiniz. Aile konusunu
devlet politikası hâline getirdik. diyenlere bu web sayfası
yakışmıyor. ASAGEMin sizce araştırma kadrosu yeterli
mi Sayın Çubukçu? Mesleki dağılımları nasıl?
İstatistikçi var mı? Yok. Psikolog, sosyolog? Bir iki tane. İlk
önce o zaman ASAGEMin yapısını el alınız, sonra
ASAGEMin yaptırım gücünü artırınız. Böylelikle belki
aile değerlerinin yıpratılmasında önemli rol oynan
İnternet ve bazı televizyon programları konusunda bir türlü
işini yapmayan şaibeli RTÜKün harekete geçmesine vesile
olabilirsiniz.
Sayın milletvekilleri, Türkiyeyi idare edenler, bir probleme
bakarken yapabildiğimiz kadarını yaparsak günü
kurtarırız diye bakıyorlar. Sosyal gelişmişlik ölçüsü
asla bu olamaz. Biz hâlen aile içi şiddet ile ilgili, tüm ülkeyi
genelleyebilecek istatistiki verilere sahip değiliz. Kadının ve
tüm toplumun okuryazarlık oranlarıyla ilgili hâlen 2000li yılların
verilerini kullanıyoruz, 2000li yıllardan sonra olanlar tahminî.
Nüfusumuz ise her iki ayda, milyonlarla ifade edilebilecek şekilde ya
artıyor ya azalıyor ve toplum olarak bu konuda istatistiki verilerden
şüphe duyuyoruz ve bu konuda çok rahatsızız. Rakamlarla
altı yıldır istediğiniz gibi oynuyorsunuz. Siz, Hükûmet
olarak hizmet bekleyen mevcudu tespit edemezken ve bu mevcuda ulaşamazken
nasıl bir politika geliştirip de gelecek için plan ve program
yapabileceksiniz, uzun vadeli strateji geliştireceksiniz?
Evet, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün birçok
faaliyetleri ve çalışmalarını takdire şayan
bulduğumu buradan ifade etmek istiyorum ve bürokrat
arkadaşlarımızı da kutluyorum. Ama yine de şunu
söylemeden geçemiyorum: Yapılan tüm çalışmalar kısır
bir döngü olarak otel salonlarında dar bir çevreye hitap eden
toplantılar ve belli çevreye dağıtılan kitap ve
broşürler ise, yapılan çalışmalar gerçek mağdurlara
erişmiyorsa, sadece yetişkinleri muhatap alıyorsa ve ayrıca
bu faaliyetler uluslararası kurumlara hoş görünmek içinse kendimizi
bir sorgulayalım diyorum.
Türk toplumu kadına hak ettiği değeri artık
vermiyorsa, ilköğretimden itibaren nasıl bir eğitim
eksikliğimiz var? Çocukluktan edinilen bakış açıları,
sosyokültürel değerler çok önemli. Bu konuda ilk ve ortaöğretim
seviyesindeki çocuklar için neler yaptınız? Bir çocuk, ailede
gördüğü şiddetin yanlış olduğunu sorgulamıyorsa,
üstüne üstlük her gün televizyon ve İnternette kadına yönelik
şiddeti bir doğa olayı gibi izliyorsa veya bu programlarda
kadınlar ticari ve cinsel meta olarak yansıtılıyorsa
çocuğun algılamasında kadın kolaylıkla ikinci
sınıf bir kişilik olarak yer alacaktır.
Sayın milletvekilleri, kadına yönelik şiddeti
kategorize ediyoruz sözel, fiziksel, ruhsal, ekonomik diye. Sadece fiziksel
şiddeti ele alsak dahi toplumda en az 3 kadından 1i şiddet
görüyor ve buna karşı hiçbir çaresi olmadığını
düşünerek hayatını sürdürüyor. Bizim kültürümüzde baş
tacı olduğunu söylediğimiz, dinî inançlarımıza göre
cennetin ayaklarının altında olduğuna
inandığımız kadınlar şiddet görüyor.
İşte, yüzeysel pilot uygulamalar veya birkaç yasal düzenlemeyle
baş edilemeyen bu sorun karşısında
Bakanlığımız ne yapmayı planlıyor?
Kadın sığınma evleri yetersiz bu konuda
çıkan kanunlara rağmen. Belediyelerin kadın
sığınma evleri açması sembolik olmaktan öteye gitmedi.
Üstelik bu sığınma evleri, rehabilite etmekten çok uzak. Sadece
barınak olarak kullanıldığından ruhsal
sağlığın daha kötüye gitmesine sebep oluyor.
Sayın milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi,
kadını görünür kılacak olan istihdamdır ama harika, mutlu,
refah içinde yönetildiği iddia edilen ülkemizde her yıl istihdam
edilen kadın oranı azalıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ŞENOL BAL (Devamla) 2007 yılında yüzde 22lerde,
2008 meçhul. Toplam sigortalıların ancak yüzde 12si kadın,
kayıt dışılığın yüzde 72si, 73ü
kadın. Ne yazık ki işten çıkarmada önce kadından
başlanıyor. Yoksulluk ve işsizlik hızla artıyor,
eğitim, okuma yazma tıkandı, ilerlemiyor,
sıkıntılar devam ediyor. İşte bunun olumsuz
sonuçlarından en çok kadınlar etkileniyor.
Kadın ailenin temeli, aynı zamanda Anayasanın
eşit gördüğü vatandaş. Her iki bakış
açısından da kadınların problemlerini dert etmeyen,
çözemeyen ülkeler nasıl kalkınır sayın milletvekilleri? Uygulanabilecek
politikaların topluma nüfuz etmesi için ilk önce siyasete çekidüzen
verilmesi, siyasi yozlaşmanın giderilmesi ve doğruların
söylenmesi gerekir bu konuda.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum, bütçenin
hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Samsun
Milletvekili Fatih Öztürk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA FATİH ÖZTÜRK (Samsun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin en köklü
kurumlarından biri olan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğünün 2009 Mali Yılı Bütçe Tasarısının
görüşülmesi nedeniyle grubum adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle şahsım ve partim adına saygı ve sevgilerimi
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Genel Müdürlük 7 Haziran 1920
tarihinde 6 sayılı Kanunla bizzat Atatürkün talimatıyla
Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesi olarak kurulmuştur. Son
olarak 18 Haziran 1984 tarihinde yayımlanan 231 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle de Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü adı altında
teşkilatlandırılmıştır.
Genel Müdürlüğümüz 231 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin getirdiği yetki ve sorumluluk çerçevesinde ilgili makamlar
ve kamuoyuna zamanında, doğru, tanıtıcı,
aydınlatıcı bilgi akışını sağlamak ve
tanıtma, aydınlatma faaliyetlerine katılmakla yükümlüdür. Genel
Müdürlüğümüz, merkez teşkilatında 238 kadrolu, 73
sözleşmeli; yurt içi teşkilatında 35 kadrolu; yurt
dışı teşkilatında 15 kadrolu, 13 sözleşmeli olmak
üzere toplam 374 personel ile görev yapmaktadır.
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
hızla gelişen ve iletişim çağı olarak da
adlandırılan günümüzde, dünyadaki gelişmeleri yakından
izleyen, değerlendiren ve sonuçlarını kamuoyuna yansıtan,
dış politika oluşturma sürecine aktif ve etkin katılım
sağlayan, devlet yönetimi tarafından basın ve enformasyon
alanında uygulanacak politikaların belirlenmesine yardımcı
olan, ulusal çıkarların savunulmasında etkin yayınlar
üreten, Türkiye aleyhindeki propaganda faaliyetlerine karşı tedbirler
geliştiren, enformasyon ve aydınlatma faaliyetlerini Türkiyenin
dış politikalarını destekleyecek şekilde düzenleyen,
yerli ve yabancı basın mensuplarının çalışmalarını
etkinleştirme yönünde önlemler alan, düşünce ve ifade özgürlüğü
alanının genişletilmesine destek veren ve bunları kamusal
sorumluluk çerçevesinde geliştiren bir yapılanma
oluşturmayı görev edinmiştir.
Devletin bilgilendirilmesinin en önemli kaynağını
oluşturan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünde bu
amaca yönelik olarak günde yaklaşık 5 bin haber işlenmektedir.
Bu haberlerin toplanabilmesi için her gün Türkçe ve diğer dillerde
yayın yapan 12 yabancı radyonun yaklaşık 41 yayını kaydedilmekte ve
dinlenmekte; 5 yerli, 18 yabancı haber ajansı, büyükelçilikler ve
İnternet aracılığıyla da çeşitli ülke
basınının web sayfaları sürekli takip edilmektedir. 2007
yılından itibaren de ortalama 16 yabancı televizyon kanalı
izlenmeye devam ediliyor.
Yine, yurt dışı teşkilatı kapsamında
basın müşavirlikleri, görev bölgelerinde basın ve yayın
organlarında yayınlanan, Türkiyeyi doğrudan ya da dolaylı
olarak ilgilendiren haber ve yorumların çevirilerini Genel Müdürlüğe
intikal ettirmektedirler.
Devletin ilgili kurum ve kuruluşlarına haber hizmeti
sunan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2008 Kasım
ayı sonuna kadar 20.586 adet haberi ilgili makamlara iletmiştir. 2008
yılı içerisinde günlük 13, haftalık 4, aylık 3 ve
yıllık değerlendirme bültenleriyle de 29 adet özel bülten
çıkarılmıştır. Muhtelif illerimizin yerel medya
mensuplarına mesleki bilgi açısından katkı sağlamak ve
toplumsal kaynaşmaya hizmet etmek amacıyla da yerel medya eğitim
seminerleri düzenlenmektedir. 1998 yılında başlatılan bu
faaliyet çerçevesinde 16 ilimizde seminer gerçekleştirilmiştir.
Seminerlerdeki konuşmalar kitap hâline getirilmiş olup İnternet
sayfalarında da yer almaktadır. Yine eğitim faaliyetleri
çerçevesinde, genel müdürlük, valilik, il basın ve halkla ilişkiler
müdürlükleri, eğitim seminerleri düzenlemiştir. İletişim
fakülteleriyle de iş birliği çerçevesinde bu fakültelerin
öğrencilerine kurumlarında staj imkânı
sağlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, 1950 tarihli ve 1580
sayılı Basın Kanunu on dört
kez değişikliği uğramış olmasına
rağmen çağımıza ayak uydurması bakımından
yeniden düzenlenmiştir. Bu amaçla Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğünün girişimi ve akademisyenlerin
katılımıyla da basın kanunu taslağı hazırlanmış, ilgili
kuruluşların görüşlerine başvurularak iletişim
şûrası düzenlenerek çeşitli görüşler
değerlendirilmiştir. Sonuçta, 9 Haziran 2004 tarihinde 5087
sayılı Basın Kanunu, Resmî Gazetenin 26 Haziran 2004 tarihinde
yine 25504 sayılı nüshasında yayınlanarak yürürlüğe
girmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
FATİH ÖZTÜRK (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizle
ilgili ulusal meselelerin uluslararası savunulmasına yönelik birçok
yayın da yapılmaktadır. Terör ve bölücü örgüt PKK, Ermeni
meselesi, Kıbrıs, turizm tanıtımı konuları,
bunların başlıcalarındandır.Yabancı
gazetecilerden oluşan grupları, zaman zaman ülkemizin
uluslararası meseleleri konularında bilgilendirmek amacıyla da
ülkemize davet etmektedirler.
Değerli arkadaşlar, Genel Müdürlüğümüz bütün bu
faaliyetlerine 666 milyon YTLlik bütçesiyle devam etmektedir.
Ben, bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarken
bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Mehmet Domaç... (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET DOMAÇ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2009 mali
yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bilim, teknoloji ve yenilik refah demek, rekabet gücü demek, bilgi
toplumu demek, gelişmişlik ve kalkınma demek. TÜBİTAK
ülkemizde ARGE politikalarının oluşmasında önemli
katkılar sağlamış, üniversite, kamu kurumu ve özel sektör
alanında bilimsel araştırmalara destek vermiş, bilim
insanlarının kamu fonlarıyla desteklenmesini
sağlanmış, enstitüleriyle kritik alanlarda
araştırmalar yürütmüş, toplumda bilim, teknoloji ve yenilik
kültürünün gelişmesine özellikle katkılar sağlayan özerk bir
kamu kuruluşu. Söz konusu çalışmaların yapılması,
TÜBİTAKın etkinliğinin artırılması amacına
yönelik olarak son beş yılda sağlanan kaynaklar, 1963
yılında kurulan TÜBİTAKın şimdiye kadar sağlanan
kaynaklarının tümünün üstüne çıkarılmıştır.
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun aldığı
kararlar, bilim araştırma alanına yönelik olarak altı
alanda ARGE destekleme programları geliştirilmesini
sağlamış ve bu alanda yapılan çalışmalara 2005
yılında 342 milyar YTL ayrılırken, 2009 yılında
500 milyar YTL kaynak sağlanmıştır. Desteklenen bilim
insanı sayısı 2003 yılında 1.527 iken, 2008
yılında Kasım ayı itibarıyla 15 bin 686ya çıkarılmıştır.
TÜBİTAK üniversitelere akademik ARGE desteği
sağlamakta olup 2004 yılında 54 üniversitede 472 projeyi
desteklerken, 2007 yılında 78 üniversitede 1.235 projeye destek
vermiştir.
Sayın milletvekilleri, savunma sanayimizin ihtiyacı olan
ARGE projeleri de TÜBİTAK tarafından desteklenmeye
başlanmıştır. Göktürk II Uydu Projesi kapsamında
geliştirilecek yer gözlem amaçlı uydu ilk Türk tasarımı ve
üretimi uydu olacaktır. Ayrıca, uydu geliştirme
çalışmalarına devam edilerek Rasat uydusunun 2009
yılında uzaya gönderilmesi hızlandırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ARGEye ayrılan
kaynağın doğrudan sosyoekonomik gelişmeyi
hızlandırdığı herkesin kabul ettiği bir
gerçektir. Ülkemizin kalkınmasına, bilgiye dayalı
gelişmesine, ülkemizin ekonomik, sosyal refahının
artırılmasına katkı sağlayabilmek için özel sektörün
ARGEde yenilikçi bir tarzda çaba sarf etmesi gerekmektedir. Bu amaca yönelik
olarak TÜBİTAK özel sektörü de desteklemektedir.
ARGE harcamalarının artırılmasının
sağlanması teknolojinin gelişmesine, buna bağlı olarak
da firmaların yeni üretim alanları ve yeni teknolojiler
geliştirmesine neden olmuştur. 2007 yılında yüzde 98lik
istihdamı sağlanan KOBİlere özel araştırma, teknoloji
geliştirme, yenilik faaliyetlerini artırmak anlamında
verimliliği geliştirmek için KOBİ ARGE destekleme
programları oluşturulmuştur. 1999-2008 yılları
arasında destekleme programları kapsamında 1,6 milyar dolar
tutarında ARGE harcaması oluşturulmuştur. 2007
yılında sektörel yenilik politikalarının
oluşturulmasında sektörel katılımı ve etkinlikleri
artırmak için teknoloji platformu çalışmaları başlatılmış,
beş sektörde giderek yaygınlaşarak bu çalışmalar
gelişmektedir.
Bilimi, yeniliği, teknolojiyi ve bilimsel düşünceyi
toplumun tüm kesimlerince yaşam tarzı hâline getirmek
TÜBİTAKın vazgeçilmez görevlerinden bir tanesidir. Bunun için de
bilim alanında bilim merkezleri kurulması çalışmaları
ortaya çıkarılmış, yapılan çalışmalar
sonucunda Konya Büyükşehir Belediyesinin projesini destekleme kararı
alınmıştır.
TÜBİTAK son derece önemli, değerli yayınlar ortaya
çıkarmaktadır. Bu yayınlar ülkemizdeki popüler kültürün
artmasına, popüler bilim kültürünün artmasına kaktı
sağlamaktadır. Ayrıca çocuklar için dergiler, kendi
alanında rekor düzeyde yayın yapmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET DOMAÇ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, bilgi çağında ülkeler,
ürettiği bilgi, geliştirdiği teknoloji ve bulduğu
yenilikler ölçüsünde dünya
ölçeğinde söz sahibi olmaktadırlar.
Hükûmetimiz de bu bilinçle ARGEye cumhuriyet tarihinin en büyük
bütçesini ayırmaktadır. 2000
yılında 44 milyon YTL olan hazine yardımı, 2008
yılında 837 milyon YTLye, 2009 yılında ise 948 milyon YTLye
çıkarılmıştır.
TÜBİTAKın bütçesi 1 milyar 127 milyon YTL olarak
öngörülmektedir. 2009 yılı TÜBİTAK bütçesine ayrılan
ödeneğin düzgün kullanılacağı düşüncesiyle 2009 yılı mali
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Domaç.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya
Milletvekili İsmail Hakkı Biçer.
Buyurunuz Sayın Biçer. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL HAKKI BİÇER
(Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Bilimler Akademisi 2009 mali yılı bütçesi üzerinde Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi şahsım ve grubum adına
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dünya üzerindeki tüm devletler
bilimsel alanlardaki araştırmaları özendirmek, gençlerini bilim
ve araştırma alanına yöneltmek, bilim ve araştırma
standartlarının uluslararası düzeye
çıkarılmasını sağlamak ve bilimsel bilgiyi tabana
yaymak zorundadırlar.
Bu doğrultuda fikrî temelleri 21 Temmuz 1846da bir Encümeni
Dâniş kurulmasıyla atılan Türkiye Bilimler Akademisi, 2 Eylül
1993 tarih ve 21.686 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 497
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulmuştur.
Kurucu üyelerin Başbakan tarafından atanması, ilk
genel kurulunun oluşturulması, Akademi Konseyinin seçilmesi,
başkanın atanması sonuçlandırıldıktan sonra 7
Ocak 1994te çalışmalarına başlayan Türkiye Bilimler
Akademisinin, Türkiye ve yurt dışında faaliyet gösteren 35i
şeref, 81i asil, 17si asosiye olmak üzere 133 bilim insanı üyesi
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakana bağlı kamu tüzel kişiliğine sahip, bilimsel,
idari ve mali özerkliği olan Türkiye Bilimler Akademisinin görevleri
şöylece sıralanmış:
Bilimsel konularda ve bilimsel önceliklerin saptanması
amacıyla incelemeler ve danışmanlık yapmak, bilimsel
önceliklerin tespiti amacıyla Hükûmete görüş bildirmek.
Toplumda bilimsel yaklaşım ve düşüncenin
yayılmasını sağlamak.
Hükûmete, Türk bilimcileri ve
araştırmacılarının toplumsal statüleri, yaşam
düzeyleri, gelirleri ve bu tür faaliyetlerin gereği olan özel
kolaylık ve ayrıcalıklara ilişkin mevzuat
değişiklikleri önermek.
Bilimin düzeyini yükseltmek ve bilimi özendirmek amacıyla
yetenekli gençleri bilimsel araştırıcılığa
yönlendirmek için destek programları düzenlemek.
Bilimin öneminin ülke kamuoyunca takdir ve kabulünü sağlamak
ve bilim adamlığını özendirmek için ödüller vermek.
Kanunlar, uluslararası anlaşmalar, kalkınma
planı ve yıllık programlarla verilen, ayrıca kuruluş
amacı bağlamında gerekli görülen görevleri yapmak.
Belirtilen amaçların gerçekleştirilmesi ve görevlerin
yerine getirilebilmesi için ulusal ve uluslararası kuruluşlar ve
bilim akademileriyle iş birliği dâhil her türlü çalışmada
projelendirme ve girişimde bulunmak.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilim
insanlarını araştırma alanına yöneltmek amacı
doğrultusunda, Üstün Başarılı Genç Bilim
İnsanlarını Ödüllendirme Programı, Doktora Sonrası
Araştırma Burs Programı, Bütünleştirilmiş Doktora Burs
Programı, Sosyal Bilimlerde Yurt İçi, Yurt Dışı Burs
Programı, bilim, hizmet ve teşvik ödülleri, Sosyal Bilimler
Alanında Uluslararası Bilimsel Yayınları Özendirme
Programı gibi destek faaliyetlerini yürütmektedir bu Akademi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere
Türkiye Bilimler Akademisinin yürüttüğü projelerden 2001 yılında
başlatılmış olan Üstün Başarılı Genç Bilim
İnsanlarını Ödüllendirme Programı hakkında bazı
bilgiler vermek istiyorum.
Üstün Başarılı Genç Bilim
İnsanlarını Ödüllendirme Programı ile ülkemizin 37 yaş
altı en başarılı bilim insanlarının
araştırmalarına ödül biçiminde destek sağlanmaktadır.
2008 yılı itibarıyla bu ödüle sahip bilim insanlarının
sayısı 201e ulaşmıştır. Bu genç bilim
insanları bir tür genç akademi işlevi gören bir bilim topluluğu
ve akademiye gelecekte seçilecek üyelere bir öz kaynak
oluşturmaktadır. Nitekim, bu programdan desteklenmiş 8 tane
bilim insanı aradan geçen sürede gösterdikleri üstün başarı
nedeniyle akademiye asosiye üye olarak
seçilmiş bulunmaktadır. Buna göre akademi, ülkemizin bilimsel
mükemmeliyet esasına göre seçilen en başarılı 300 bilim
insanını bünyesinde toplamış olup bu sayı her yıl
aynı esasa göre yeni seçilen bilim insanlarıyla artmaktadır.
Türkiyenin yaklaşık 30 bin kişiden oluşan
araştırıcı gücünün yıllık toplam
uluslararası yayınlarının yaklaşık yüzde 5i
üyeler ve bu programdan desteklenen ödül sahiplerinin oluşturduğu
akademi topluluğunun bilimsel faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Bilimler Akademisi kanunlarla belirtilen görevlerin yerine getirilmesinden
sadece Başbakana karşı sorumlu olup Başbakanın
dışında herhangi bir kişi ve makama karşı sorumlu
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
İSMAİL HAKKI BİÇER (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda ifade ettiğim
görevleri ve fonksiyonları yürüten Türkiye Bilimler Akademisinin 2009
yılı bütçesi 7 milyon 997 bin Türk Lirasından
oluşmaktadır. Türkiye Bilimler Akademisinin kendisine ayrılan
bütçe doğrultusunda kendisini yenileme ve çağın
gerektirdiği şartları yerine getirme çabalarını
sürdürürken ülkemizin hizmetinde ve ülkemizin değerlerine saygı
duyan, bu değerleri korumaya yönelik olarak gayret sarf eden bir bilim
anlayışıyla faaliyetlerini sürdüreceğini temenni ediyorum.
Sözlerimi bitirirken Türkiye Bilimler Akademisinin 2009
yılı bütçesinin milletimize ve ülkemize hayırlı
olmasını diliyor. Bu kurumumuza başarılı
çalışmalarının devamını tekrar ediyor, yüce
heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Biçer.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Erzurum
Milletvekili İbrahim Kavaz.
Buyurunuz Sayın Kavaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM KAVAZ (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerine AK
PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Anayasamızın 134üncü maddesi gereğince 2876 sayılı
Kanunla ve Atatürkün direktifleri doğrultusunda 1931 yılında
kurulan Türk Tarih Kurumu, 1932 yılında kurulan Türk Dili Tetkik
Cemiyeti, bilahare Türk Dil Kurumuna Atatürk Araştırma Merkezi ve
Atatürk Kültür Merkezinin ilavesiyle kamu tüzel kişiliğine sahip
olarak 17 Ağustos 1983 tarihinde kurulmuştur.
Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve
inkılaplarını bilimsel yoldan araştırmak, Türk dilinin
güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü
dilleri arasında değerine yaraşır seviyeye eriştirmek,
Türk tarihini, Türkiye tarihini ve milletimizin medeniyete hizmetlerini ilmî
yoldan incelemek ve araştırmak, millî kültürümüzü çağdaş
medeniyet seviyesinin üstüne çıkarma anlayışımıza
temel teşkil eden Türk kültürünü bir bütünlük içerisinde yaymak ve
yayımlamak Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun temel
amacıdır.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve bağlı
kuruluşları kanunla verilen görevleri yerine getirebilmek ve
belirlenen amaçlarına ulaşabilmek için ülke çapında planlanan
konferans, sempozyum ve paneller düzenlemekte, uluslararası kongreler ve
bilimsel toplantılar yapmaktadır. Atatürk Araştırma Merkezi
Uluslararası Atatürk Kongresini, Atatürk Kültür Merkezi Türk Kültürü
Kong-resini, Türk Dil Kurumu Türk Dil Kurultayını, Türk Tarih Kurumu
Türk Kongresini yapmaktadır.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun bağlı
kuruluşları bilimsel faaliyetlerin yanı sıra en önemli
çalışma alanı olarak yayımlar yapmaktadır.
İlimsel, tarihî ve kültürel temellere dayanan geniş kapsamlı
çalışmalar Yüksek Kurumun bünyesinde hazırlanan projeler
çerçevesinde yürütülmektedir, Türk dili ve tarihine ilişkin
araştırmalar ve gerekli ilmî kazılar yapılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yirmi
beş yıllık zaman içerisinde Yüksek Kuruma bağlı
kuruluşlarla birlikte toplam 3.117 eser
yayımlanmıştır. Yayımlanan 3.117 eserin 657si süreli
yayındır. Ayrıca süreli yayınlar dâhil olmak üzere
basım işlemi devam eden 52, inceleme, araştırma
safhasında bulunan 62 eser bulunmaktadır. 2008 yılı
içerisinde Yüksek Kuruma bağlı kuruluşlardan Atatürk
Araştırma Merkezi tarafından 19, Türk Dil Kurumu tarafından
83, Türk Tarih Kurumu tarafından 52 ve Atatürk Kültür Merkezi
tarafından 13 adet olmak üzere toplam 167 adet kitap ve süreli yayın
yayımlanmıştır. Ayrıca Atatürk Araştırma
Merkezi Başkanlığınca Atatürk Ansiklopedisi iki cilt ve beş
bin sayfa olarak hazırlanmış olup basım aşamasına
gelmiş bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Yüksek Kuruma bağlı
kuruluşlardan olan Türk Dil Kurumunun yaptığı bilimsel
araştırmaların başında Türkçenin en kapsamlı, en
geniş, sürekli geliştirilen ve güncelleştirilen sözlük
çalışması gelmektedir. Dil Kurumu bir taraftan Türkçe
Sözlüğü geliştirme ve zenginleştirme
çalışmalarını sürdürürken diğer yandan yazı
dilinde birliği sağlamak için Yazım Kılavuzunu
hazırlamak suretiyle dildeki gelişmeye bağlı olarak
kuralları belirleme ve yaygınlaştırma görevini yerine
getirmektedir. Bu çalışmalar kapsamında Türk Dil Kurumu
tarafından hazırlanan ve ilk sürümünü 75inci Dil Bayramı
dolayısıyla Dolmabahçe Sarayında düzenlenen törende Sayın
Cumhurbaşkanımıza sunulan Güncel Türkçe Sözlük ve Yazım
Kılavuzu Etkileşimli Yoğun Diskinden sonra, ilköğretim
okulları için Türkçe Sözlük ve Yazım Kılavuzu Etkileşimli
Yoğun Diski genç kuşakların yararlanması için
hazırlanmıştır.
Türk dünyasında ortak iletişim dili olarak Türkçenin
yaygınlaştırılması amacıyla Türk Dil Kurumunun
sanal ortama aktardığı Türk Lehçeleri Sözlüğü,
gerçekleştirilen çalışmalarla ortaya konulan söz
varlığının eklenmesiyle önümüzdeki yıl daha da
geliştirilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
İBRAHİM KAVAZ (Devamla) Ayrıca, Türk dünyası
destanlarının tespiti ve Türkiye Türkçesine aktarılması,
yayımlanması da proje aşamasında ve projeleri de
tamamlanmıştır.
Türk Dil Kurumu, Türkçenin bütün söz varlığını
tek bir veri tabanında toplayan ve Büyük Türkçe Sözlük adıyla
kullanıma sunulan çalışmayı da
tamamlamıştır. 617 bin söz varlığını
oluşturan Sözlük, 20 Ekim 2008 günü 6ncı Uluslararası Türk Dili
Kurultayı sırasında Başbakanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan tarafından kullanıma
açılmıştır. Türkçenin en geniş kapsamlı, en
zengin sözlüğü olarak hazırlanan ve hizmete sunulan bu
yazılım sayesinde vatandaşlarımızın, Türkçe
meraklılarının ve dünyanın dört köşesinde Türkçe
öğrenmek isteyen herkesin aradıkları her kelimeyi bulmaları
mümkün olacaktır.
Ayrıca, 2008 yılı UNESCO tarafından
Kaşgarlı Mahmut Yılı olarak ilan edilmiştir. Bu
çerçevede 24-28 Kasım 2008 tarihleri arasında Çinde Pekin ve
Kaşkardaki etkinlikleri yine Kurum gerçekleştirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kavaz, lütfen bitiriniz.
İBRAHİM KAVAZ (Devamla) Bu vesileyle, henüz
tasarı hâlinde bulunan Türk Dil Kurumu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu kanunun bir an önce kanun hâline gelmesi en büyük gayretimiz ve
dileğimizdir. Bunu da belirtmek isterim.
Bu vesileyle, 2009 yılı bütçesinin hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Kavaz.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Koca.
Buyurunuz Sayın Koca. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET KOCA (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu itibarla yüce heyetinizi hem grubum adına hem de
şahsım adına saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Sosyal devlet olmanın temel sorumluluklarını yerine
getirmekte vazgeçilmez bir öneme sahip olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç aile,
çocuk, genç, kadın, özürlü ve yaşlılarımıza yirmi dört
saat sürekli koruma ve bakım hizmetini yatılı ve gündüzlü olarak
vermektedir.
Aile toplum merkezleri, evlat edindirme, koruyucu aile, sosyal
yardım uygulamaları, sokakta yaşayan ve
çalıştırılan çocuklara yönelik hizmetleriyle tüm alanlarda
gönüllü katkı ve katılımların organizasyonu gibi koruyucu,
önleyici ve eğitici çalışmaların yanında
uluslararası sosyal hizmet faaliyetleri yürüterek hizmet vermektedir.
Değerli milletvekilleri, Kurum, tüm bunların yanı
sıra değişen koşullar, yeniden yapılanmalar ve
çağdaş ülkelerdeki değişimlere ve uygulamalara
karşı reflekslerini geliştirerek yeni kanun
tasarısını Başbakanlığa sunmuştur. Bu
itibarla, hizmetlerin yerinden yönetimini esas alan yeni yasayla birlikte daha
çağdaş bir yapıya kavuşacağız.
Ülkemizde sosyal hizmetler konusunda ihtisas kurumu olma
özelliğine sahip olan bu Kurum, ulusal kalkınma plan hedefleri,
ülkemizin de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, belgeler ve
kararların öngördüğü yükümlülükler ve görevleri yerine getirirken
ulaşana değil, tüm ihtiyaç sahiplerine hizmet sunarak önemli bir
sosyal görevi yerine getirmektedir.
Hükûmetimiz, bu açıdan, sosyal devlet olmanın
sorumluluğu içinde hareket etmekte, sosyal devletin ve çağdaş
devlet olmanın yükümlülüğünü
de yerine getirmekte.
Değerli milletvekilleri, Aileye Dönüş ve Aile
Yanında Destek Projesi ile ailelere yapılacak nakdî yardım
miktarı, dikkatlerinizi çekiyorum, 2005 yılında yüzde 100
artırılmış, aile yanında desteklenen bir çocuk için
ailesi ve yakınlarına aylık ortalama 350 YTL ödeme yapılmaktadır.
2008 yılı Ekim ayı itibarıyla kuruluşta
bakılmakta iken aileye döndürülen 5.598 korunma kararlı çocuk ile
korunmaya muhtaç olup koruma kararı alınmadan 16.999 çocuk ekonomik,
sosyal destek verilerek aile ve yakınları yanında
bakılmaktadır. Her iki uygulama ile bir yandan kurumdaki bakım
altındaki çocukların sayısı azalırken diğer
yandan da kurumlara yeni gelen çocukların gelmesi engellenmiştir.
Çocuklarımızın yanı sıra ihtiyaç sahibi
çeşitli nüfus gruplarına göre ödenen ayni, nakdî yardım 2002
yılında 5 milyon 233 bin 236 YTL iken 2008 yılında yüzde
1.200 artışla bu rakam 64 milyon YTLye
ulaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; koruyucu
aile uygulamasını yaygınlaştırma
çalışmalarına hız verilmiş ve kampanyalar
başlatılmıştır. Hâlen 1.054 çocuğumuz koruyucu
aile hizmetinden faydalanmaktadır. Koruyucu ailelerimize çok önemli bir
destek olan yardım miktarı yine yüzde 100e yakın bir
artışla -çocukların yaş ve eğitim durumlarına
göre farklılaşmakta bu miktar- ortalama 450 ile 550 YTLye ulaşmıştır.
Koruyucu aile sayısının 2009 yılında yüzde 50
artırılması tekrar hedef hâline getirilmiştir.
Tüm bunların amacı korunmaya ve bakıma
ihtiyacı olan bireylere verilen hizmetlerle birlikte, her bireyin
sağlıklı bir aile ortamında yaşama hakkının
olduğu gerçeğinden hareketle, çocuk, özürlü ve
yaşlılarımızın ailelerde bakılması
sağlanmasıdır.
Çocuk evleri, sevgi evleri, yuva ve yurtlarda koğuş
tipinden ev tipine dönüşüm, rehabilitasyon merkezleri, çocuk ve gençlik
merkezleri, kadın konukevleri, huzurevleri gibi hizmet noktalarıyla
yurdun dört bir yanında devasa bir hizmet ağı
bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET KOCA (Devamla) - Çok değerli milletvekilleri, 3413
sayılı Yasa gereği, korunma altında bulunan ve on sekiz
yaşını tamamlayan 29.389 gencimiz kamu kurum ve
kuruluşlarında işe yerleştirilmiştir.
Hükûmetimiz, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesinde
önceki yıllara oranla önemli artışlar
sağlamıştır. 2002 yılında 121 milyon 589 YTL olan
Kurum bütçesi, 2008 yılında tam 10 kat artarak 1 milyar 91 milyon 92
bin YTLye ulaşmıştır. Keza, Kurumun 2002 yılı
yatırım ödeneği 11 milyon 150 bin YTL iken 2008de ise bu tam 55
milyon 280 bin YTLye ulaşmıştır.
Elbette, bu yoğun program içerisinde henüz her şeyin
mükemmel olduğunu iddia etmek mümkün değil. Yılların
birikmiş sorunlarını, devasa sorunlarını ve
yaralarını sarmak için elbette zamana ihtiyaç vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen bitiriniz Sayın Koca.
AHMET KOCA (Devamla) Bu hizmetleri geçmiş hükûmetlerle
kıyaslayacak olursak elbette bu kıyas kabul etmez.
Kendi seçim bölgem olan Afyonkarahisarda da büyük dev
adımlar atılmış. Bu dev adımlar içerisinde 6 tane
rehabilitasyon merkezi, Fevzi Çakmak Yetiştirme Yurdu Hizmet Binası,
Sandıklı Termal Huzurevi vardır. İlk defa, Türkiyede,
Sayın Bakanımız Nimet Çubukçunun talimatıyla
yaşlılarımız için termal huzurevi yapılmaktadır.
Kendisine buradan huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Yine, Bolvadin ilçemizde depremden zarar gören çocuk esirgeme
yurdunun yapılması ve huzurevinin tamamlanması
Bunlar,
Türkiyemizin her tarafında yapılanların, kendi seçim bölgemdeki
olan, yapılan hizmetlerin birer örnekleridir.
Emeği geçen Genel Müdürümüze ve onun tüm
çalışanlarına, değerli Bakanımıza ve bütçenin
hazırlanmasında emeği geçen tüm arkadaşlarımıza
saygılarımı ve hürmetlerimi sunarken bütçemizin memleketimize,
Meclisimize, çalışanlarımıza ve tüm kurumlarımıza
hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Koca.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Feyzullah Kıyıklık.
Buyurunuz Sayın Kıyıklık.
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ GRUBU ADINA FEYZULLAH
KIYIKLIK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizi özürlülük alanında Avrupa Birliği
giriş sürecinde Avrupa standartlarına taşımayı ilke
edinmiş Başbakanlık Özürlüler İdaresi
Başkanlığının 2009 yılı mali bütçesi
görüşmeleri nedeniyle söz aldım. Şahsım ve AK PARTİ
Grubum adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Her insan gibi özürlülerin de hayatın her alanında
kimseye muhtaç olmadan varlıklarını sürdürmesi,
uluslararası sözleşmelerde ve Anayasamızda belirtildiği
gibi temelde insan hakları konusudur.
Özürlülerimizin kendine yeterli ve üretken bireyler olarak hayat
sürdürmelerini sağlamak devletimizin ana hedefidir.
Engelli insanlar bizim birer parçamızdır, bizden
birileridir. Herkesin sahip olduğu haklara onlar da sahip
olmalıdır. Ancak, maalesef, 2002 yılına kadar bu haklar
bunlardan saklanmıştır. Ben yurt dışına gidip geldiğimde
hep orada özürlülere karşı yapılan muameleleri görür ve onlara
hep hayran kalırdım.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı, sosyal
devletin gereği olarak özürlülere ilişkin politikaların
belirlenmesine yardımcı olmak üzere kurulmuştur ve özürlülük
alanında ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar
arasında iş birliği ve koordinasyonu sağlamak, özürlülerle
ilgili ulusal politikanın oluşmasına yardımcı olmak,
özürlülerin problemlerini tespit etmek ve bunların çözüm
yollarını araştırmakla da yükümlüdür. Yapılan
araştırmalarda ülkemizdeki özürlü sayısının 8,5 milyon
civarında olduğu söylenmektedir. Ancak ben, yerel yönetimlerde
bulunduğum dönemde, 750 bin nüfuslu bir ilçede teker teker, hane hane
yaptığım bir araştırmaya göre bu rakamın yeniden
gözden geçirilmesi kanısındayım çünkü bu rakam sağlam bir
veri değil. Ben, Türkiyedeki özürlü sayısının bunun çok
çok altında olduğuna inanıyorum. Çünkü 750 bin nüfusta 2 bine
yakın özürlü çıkmıştı, bütün özürlüler dâhil.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin
yedi yıllık iktidarında özürlü vatandaşlarımız
için çok önemli kazanımlar sağlandı ve ben bunlarla da gurur
duyuyorum. Hem özürlülerden sorumlu Bakanımıza hem de
Başbakanımıza da teşekkür ediyorum.
Bakın, çıkarılan bir özürlüler kanunu ile
özürlülerin kendilerine ödenen aylıklar 3-4 kat
artırılmıştır. Şu anda her özürlü bizim
Hükûmetimizden 261 YTLye yakın bir para almaktadır. Eğitim ve
rehabilitasyon konusunda çok büyük kazanımlar sağlanmış,
ilerlemeler ortaya koyulmuştur; hem resmî rehabilite merkezleri hem de
özel rehabilite merkezleri teşvik edilmiş, kurulmuş,
kurdurulmuş ve özel rehabilitasyon merkezlerinde tedavi görenlere 406
YTLye kadar para ödenmeye başlanmıştır ki bu ilk defa
bizim Hükûmetimiz döneminde olmuştur ve şu anda özel rehabilitasyon
merkezlerinde bu ücretten faydalanan 197 bin özürlü vardır.
Üniversite sınavına giren özürlüler için gerekli
fiziksel düzenlemeler öylece yapılmış ve rahat bir ortamda
sınav geçirmeleri sağlanmıştır. İşitme
engelliler 250 bin civarındadır ve ortak bir alfabeye
kavuşturulmuş ve ilk defa Türk işaret dili parmak alfabesinin
çalışmaları İktidarımız döneminde
tamamlanmıştır. Yükseköğrenim gören özürlülere veya
diğer okullara giden özürlülere çok büyük imkânlar
sağlanmıştır. İlk defa Hükûmetimiz döneminde özürlü
çocuklarımız evlerinden servis araçlarına Hükûmetimizin
parasıyla binip okullarına gidip gelebilme imkânına sahip
olmuştur ki, şu anda bu sayı da 200 bin civarındadır.
Ayrıca, özürlü olup da okula gidemeyen, cam hastalığı gibi
özürlüler vardır ki bunlar yerlerinden bile kalkma imkânına sahip
değiller.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) Ve bunlar için de evde eğitim
yapılmaktadır, seksen bir ilde bin kişi bu şekilde eğitim
görmektedir.
İstihdam konusunda büyük kolaylıklar getirilmiş ve
yüzde 3 oranında memur, yüzde 4 oranında da işçi
çalıştırma mecburiyeti konulmuş, vergi muafiyetleri
sağlanmış ve velhasıl özürlülerin topluma
katılımı, sosyal yönden rahat yaşayabilmeleri için her
şey sağlanmıştır. Gidin bakın, okullarda,
camilerde, bütün toplu taşım araçlarının bulunduğu
yerlerde her şey özürlüye göre ayarlanmış, uyarlanmış
ve İstanbul Büyükşehir başta olmak üzere bütün yerel
yönetimlerimiz de bu konuda kaldırımından caddesine kadar her
şeyi özürlüler için ayarlamıştır yani özürlüler konusunda
bizim Hükûmetimiz her şeyi yapmış ve bugüne de
ulaşmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Lütfen sözünüzü bitiriniz.
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) - Sayın Başkan ve
değerli milletvekilleri; biz, ülkemiz, özürlülük konusunda her şeyi
yaptık ve Özürlüler İdaresi Başkanlığının
bütçesini de daha da artırarak 2009 yılına hazırladık
ve bununla da çok güzel şeyler yapacağımıza inanıyorum
ve bu bütçemizin ülkemize ve özürlülerimize hayırlı, uğurlu
olmasını da diliyorum.
Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Kıyıklık.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aksaray
Milletvekili İlknur İnceöz.
Buyurunuz Sayın İnceöz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı
Aile ve Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK
PARTİ Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, aile, toplum ile birey arasındaki
bağı birinci planda sağlama görevini sağlıklı
olarak yerine getiren en önemli sosyal kurumdur. Aile, üstlenmiş
olduğu bu rolünü çeşitli fonksiyonlarla yerine getirir. Bireyin
sosyalleşmesinde, kimlik kazanmasında ve toplumdaki norm ve
değerlerin özümsenerek bireye ve gelecek kuşaklara
aktarılmasında en etkili olan en küçük ünite ailedir. Ailede parçalanma,
dağılma olduğunda toplumsal alanda ciddi sosyal sorunlar ortaya
çıkmaktadır. Bu nedenledir ki aile kurumu her zaman alternatifi
olmayan bir yapı olarak önemini koruyarak günümüze kadar gelmiştir.
Aile kavramı Anayasanın ilgili maddesinde, Devletin
temel amaç ve görevleri, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette
sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya,
insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmak. biçiminde
tanımlanmıştır.
Yine paralel olarak Anayasamızın 41inci maddesinde,
Ailenin korunması başlığı altında, Aile, Türk
toplumunun temelidir. hükmüyle, devletin aileye verdiği önem
vurgulanmıştır. Aileyi korumak ve güçlendirmek için gereken
tedbirleri almak ve teşkilatı kurmak Anayasamızın amir
hükümleri arasında yer almaktadır.
Uluslararası alanda Birleşmiş Milletler
tarafından 1994 yılında başlatılan seferberlik,
Uluslararası Aile Yılı, ailenin yoksullukla mücadelede ve
toplumsal kalkınmada dinamik bir kavram olarak bütün toplumlar için önem
taşıdığı gerçeğini gündeme
taşımıştır. Aile, toplumun temelini
oluşturması, alternatifinin olmaması nedeniyle sosyal
politikaların merkezine oturmuştur. Ailenin sosyal politikalardaki
merkezî konumu, genel olarak sorun çözme kabiliyetine dayanmaktadır.
AK PARTİ Hükûmeti olarak iktidara geldiğimiz günden
itibaren, ailenin toplumumuzun güven ve istikrar kaynağı olduğu
bilinciyle kalkınma planlarında aileye gereken önem verilmiş,
ailenin korunması ve güçlendirilmesi, aile fertleri arasında
bağlılık ve dayanışmayı geliştirici ve
özendirici politikalara ağırlık verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, 1989 yılında
Başbakanlığa bağlı olarak kurulan Aile
Araştırma Kurumu Başkanlığı, 2004
yılında Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
biçiminde yeniden yapılandırılmıştır. Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğünün kuruluş amacı,
ülkemizde sosyal sorunların tespiti ve çözümü ile Türk ailesinin
bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahın
artırılmasına yönelik ulusal ve uluslararası bilimsel
araştırmalar yapmak veya yaptırmak, projeler geliştirmek,
desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak ve
aileye yönelik millî politikanın oluşturulmasına
yardımcı olmaktır.
Sayın milletvekilleri, Hükûmetimiz, 1989 yılında
başlayan bu yapılanma sürecini 2004 yılında
tamamlamıştır. Böylece, faaliyet ve görev alanı sadece aile
ve aile bireyleriyle ilgili konularda araştırma yapmakla
sınırlı olmaktan çıkıp bütün sosyal bilim
dallarıyla ile ilgili konularda araştırma yapılabilmesi,
şeklinde genişletilmiştir.
Bilindiği gibi toplumsal yapı durağan olmayıp
sürekli bir değişim içindedir. Bu değişimlerin çok
hızlı yaşandığı dönemlerde toplumlarda
çeşitli sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Bu sorunları en aza
indirecek şekilde, amacı, misyonu ve vizyonu doğrultusunda
çalışmalarını yürüten Kurumumuz, 2008 yılı
bütçesiyle birçok projeyi hayata geçirmiştir.
Sayın milletvekilleri, Genel Müdürlüğün temel hedefi,
misyonu gereği toplumsal hayatımızda yaşanan sosyal
sorunların tespit ve çözümüne dönük aile odaklı çözüm
politikaları oluşturmaktır. Sosyal problemlerin çözümü konusunda
getirilen önerilerin yeni bir bakış açısıyla da ele
alınmasında aile merkezli politikalar oldukça önem arz etmektedir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2009
yılı mali bütçe ödeneği toplam 5 milyon 731 bin YTL olup, biraz
sonra oylayacağımız bütçeyle geçmiş yıllarda
olduğu gibi pek çok önemli projeler ve etkinliklerle aile kurumu
güçlendirilecektir. Ülkemizin de hızlı bir değişim ve
dönüşümden geçtiği ve çeşitli toplumsal sorunların
hızla yaygınlaştığı göz önünde bulundurulacak
olursa bu konularda çözüme yönelik projelerle araştırmalar ve
incelemeler yapacak olan Kurumun, aile ve sosyal araştırma
odaklı olmasıyla birlikte, misyonu ve vizyonu gözden
geçirildiğinde yeterli ve geniş imkânlı bir bütçe beklentisini
de beraber getirmektedir.
Sayın milletvekilleri, konuşmama son verirken aile
mefhumunun önemine hep birlikte aynı duyarlılıkla hareket
etmemiz gerektiğini vurgular, bu konuda başta Sayın
Başbakanımız olmak üzere çok Değerli Bakanımız ve
bürokratlara şükranlarımı bildirir, Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlara vesile
olmasını diler, saygılarımı arz ederim.
Bu vesileyle heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın İnceöz.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Azize Sibel Gönül.
Buyurunuz Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Şahsım ve grubum adına yüce heyeti saygıyla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti,
kadınların ilerlemeleri ve güçlenmeleri konusunda dünyada istisnai ve
özgün bir tarihsel deneyim yaşamıştır. Günümüzde
alınan bütün kararlarda ve uygulanan bütün politikalarda bu tarihsel
deneyimin yansımalarını görmek mümkündür. Türkiye Cumhuriyetinin
kurulduğu 1923 yılını izleyen ilk on yılda Atatürkün
önderliğinde gerçekleştirilen reformlarla ülkede çağdaş,
uygar bir toplum düzeni, demokratik bir hukuk devleti yaratmayı
amaçlamışlar ve bunun da ancak kadın-erkek birlikte el ele
gerçekleştirilebileceği düşüncesiyle, eğitim başta
olmak üzere, her alanda eşit haklar tanıyan yasaların
çıkarılmasına ve bunların yaşama geçirilmesine özen
göstermişlerdir. Böylece büyük bir toplumsal değişim
gerçekleştirilmiş; kadınların eğitim,
çalışma yaşamı, siyaset gibi kamu alanlarına girmesi
mümkün kılınmış; eşitlikçi kamu politikalarıyla
devlet bu katılımı özendirmiş ve desteklemiştir, ama
daha sonraki yıllarda kadın-erkek eşitliği
açısından aynı anlayış ve
kararlılığın devam ettiğini söyleyebilmek ne
yazık ki yeteri kadar mümkün olmamıştır.
Hükûmetimiz uluslararası alanda eşitlik
politikalarında yaşanan gelişmelere paralel olarak çok önemli
adımlar atmıştır. Örneğin kadın sorununun bir
demokrasi sorunu olduğunu kabul etmiş ve kadının statüsünün
yükseltilmesi açısından yapılan çalışmalar Avrupa
Birliği eşitlik politikasıyla uyum
sağlamıştır. Aslında Avrupa Birliği
müktesebatına uyum çalışmalarının
başlatılması açısından Türkiyenin en
hazırlıklı olduğu konuların başında
kadın-erkek eşitliği konusu gelmektedir çünkü kadından
sorumlu Devlet Bakanlığı ve Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü tarafından kadın sorunları ele
alınmış, Anayasamızın eşitlik ilkesi, taraf
olduğumuz uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan taahhütler göz
önünde tutularak çözüm önerileri getirilmiş ve yasal alanda önemli
çalışmalar yapılmıştır.
Uluslararası gelişmelerin ve Türkiyede
yıllardır uygulanan sosyal devlet politikaları sonucu olarak
desteklenmesi gereken gruplardan olan kadınların
sorunlarını çözümlemek üzere ulusal mekanizma olarak
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 1990 yılında
kurulmuş ancak kanun hükmünde kararnamenin iptali nedeniyle yasal
dayanaktan yoksun olarak çalışan Genel Müdürlük ancak Kasım 2004
tarihinde yani AK PARTİ döneminde yasal statüye kavuşmuştur.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün temel işlevi,
kadınların, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi yaşamdaki
işlevini güçlendirmek, eşit haklara sahip bireyler olarak toplumsal
yaşamda yer almalarını, kalkınma sürecine etkili
katılımlarını, kalkınmanın nimetlerinden
eşit biçimde yararlanmalarını sağlamaktır.
Kadınların bugün dünyada yaşanan birçok sorunun
sebepleri arasında yeri olmadığı ama çözüm
yollarının hepsinde yerinin olduğu düşüncesindeyim. Dünya
genelinde yaşanan savaşların, imkânsızlıkların en
büyük mağduru kadınlar ve çocuklardır. Ülkemizde ise kadın
sorunlarının başında kadına karşı
şiddet, ayrımcılık ve töre cinayetleri gelmektedir.
Şiddete karşı sıfır tolerans ilkesi partimizin
ilkesidir.
Bu noktada, yapılan çalışmalara kısaca
değinirsek
Kadının insan hakları konusunda
duyarlılığın ve farkındalığın
geliştirilmesi amacıyla son yıllarda yürütülen
çalışmalarda Başbakanlık genelgesinde yer alan, kadından
sorumlu Devlet Bakanlığımızın koordinasyonunda, tüm
kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum
kuruluşları ve özel sektör yerel yönetimleri de kapsayacak
şekilde 2006-2010 Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Eylem
Planı hazırlanmalı ve uygulamaları takip edilmelidir.
tedbiri gereğince ilgili kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler,
üniversiteler ve kadın alanında çalışma yürüten sivil
toplum kuruluşlarının temsilcilerinin
katılımıyla, iş birliği ile Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğünün koordinasyonunda hazırlanmış ve
yürürlüğe girmiştir. Bu çerçevede, şiddete uğrayan
kadınların ilk başvuru yeri olan şiddetle mücadele
zincirinin önemli bir halkasını oluşturan karakoldaki polislere,
hastanelerdeki sağlık görevlilerine, kışlalardaki askerlere
ve toplumda yüz yüze iletişim içinde olan diğer meslek
gruplarına hizmet içi eğitimler verilmektedir.
Gene, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet hareketleri
ile töre ve namus cinayetlerinin önlenmesiyle ilgili alınacak tedbirler
konulu Başbakanlık genelgesi uyarınca, koordinatör kurum olarak
belirlenmiş ve Müdürlük bu noktada gerekli kamu kurum ve
kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve
temsilcileriyle Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesi
kurmuş, bu yıl da Sayın Bakanımızın
başkanlığında ikinci toplantısını
gerçekleştirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bitiriniz.
Buyurunuz.
AZİZE SİBEL GÖNÜL (Devamla) Ülkemizde ilk kez
kadına karşı aile içi şiddetin sebep ve
sonuçlarını araştırdığı alan
araştırması saha çalışmaları devam etmektedir.
Kadına yönelik aile içi şiddetle mücadelede ulusal eylem planı
da yürürlüğe girmiştir.
Bununla birlikte bütçelerin, hükûmetlerin politik tercihlerini ve
makroekonomik kararlarını yansıtan temel metinler olması
nedeniyle, toplumsal cinsiyet bakışı ile analiz edilmesi önem
taşımaktadır. Bu noktada toplumsal cinsiyete duyarlı
bütçeleme ülkemizin gündemine girmiştir.
Yine, kadın girişimciliği konusunda
çalışmalar yapan akademisyenler, ilgili kurumlar, sivil toplum
kuruluşları ve temsilcilerinin katılımıyla Türkiyede
kadın girişimciliğin değerlendirilmesi toplantısı
yapılarak, bu alandaki politika önerilerinin tespit
çalışmalarına başlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri;
dönemimizde kadın haklarıyla ilgili çok ileri düzenlemeler
yapılmıştır. Anayasadan başlayarak Türk Ceza
Kanununda, İş Kanununda ve Medeni Kanundaki
değişiklikler gerçekten yurt dışında da, Avrupa
Birliği müzakere sürecinde de ülkemiz adına olumlu gelişmeler
olarak her zaman bahsedilen çalışmalar olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gönül, lütfen sözlerinizi bitiriniz.
AZİZE SİBEL GÖNÜL (Devamla) Teşekkür ederim.
22 Temmuz 2007 seçimleriyle kadınlar cumhuriyet tarihimizde
50 kadınla Mecliste rekor düzeyde temsil edilmiştir. Tüm bunlar
partimizce kadın haklarının ne kadar ciddiye alındığının
göstergesidir diyorum ve 2009 yılının Mart ayında
yapılacak mahallî idareler seçiminde belediye başkanı, belediye
meclis üyesi, il genel meclisi üyesi kadınlarımızın
sayısını daha da ileri düzeye taşımak
istediğimizi buradan bir kere daha vurgulamak istiyorum. Bunun için
istiyoruz ki kadınlarımız bu rekabetin içinde yerini alsın
ve çok daha ileri düzeyde bu temsil yetkisini de böylece ülkemiz
sağlasın, sağlamış olsun diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle bütçede emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum. Bütçenin, Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğümüze ve ülkemize hayırlı olmasını temenni
ederek yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Gönül.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Demokratik Toplum Partisi
adına, grubum adına Basın Yayın Enformasyon Genel
Müdürlüğü, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu,
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı; Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığıyla ilgili
görüşlerimizi açıklamaya çalışacağız.
Tabii, biz 2009 bütçesini görüşüyoruz. 2009 bütçesi,
muhtemelen ocak başında IMFyle yapılacak baypas
anlaşması sonrası bu rakamlar değişecek, harcama
kalemleri değişecek ve şu an üzerinde görüşme
yaptığımız bütçe ne yazık ki IMFnin yeni acı
reçetesiyle anlamsız kılınacak.
TPAO, seçim yatırımları ve kemer gevşetmenin
maliyetinin sadece 45 milyar dolar olduğunu belirtiyor. Bunu da somut
rakamlara dökmüş. Örneğin, bu KEY ödemelerinde 3 milyar;
İşsizlik Fonundan GAPa aktarılan, dört yıl için 6,5
milyar; özelleştirmeden GAPa yine kaynak aktarımı, bu da dört
yıl için, takribi bir rakam yok ama, 9-10 olarak geçiyor;
İşsizlik Fonundan istihdam için aktarılan bir rakam 2,8 ile 5
milyar arasında; Devlet Demiryolları alacaklarının,
borçlarının mahsubu, maliyeti belli değil. Yani 2008
yılı için üniversite döner sermayesinden 180-200 milyon, yerel
seçimlerden 19-20 milyar, yine, yerel yönetimlere aktarılacak kaynak
-borçtan- 200-225 milyon, Kamu İhale Kanunundan da bu fiyat farkı
ödenmesi müteahhitlere
Bu tahmin dahi yok. Şimdi, 45 milyar seçim
ekonomisi, baypas IMFyle, Yatırımları durdurun, harcamalar
azaltılsın, büyüme dursun. denen rakam yani Hükûmetin beklentisi
20-25 milyar. 20-25 milyarı da eklediğimiz zaman 70-80 milyar
Bütçe
bu durumda ne hâle gelir, neyi tartışıyoruz burada, gerçekten
düşündürücüdür.
Ben bugünkü konularımızla ilgili birkaç şeyi
anlatmak istiyorum.
Ben tabii şuradan bir
Başbakanın
kitapçığı elimde, son derece dikkatle okudum. Türkiye'nin en
önemli kurumu olan TÜBİTAKla ilgili bir cümle var mı, bir kelime
veya Basın Yayınla veya Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuyla
ilgili? Ben bir tek kelime bulamadım. Bu kadar önemsiyor. Peki, bir tek
kelime yoksa, Sayın Başbakanın TÜBİTAKın yönetiminin
tamamını belirleme arzusu nereden geliyor? Niye on üç yönetiminden
onunu çıkardığı yasalarla belirliyor?
Ben bu konuda birkaç konuya değinmek istiyorum çünkü çok
vahim noktalar var.
2008 yılı için 1 milyar 5 milyon dolar civarında
bir pay ayrılmıştı. 2009 yılı için 1 milyar 5
milyon yine. Ama harcama rakamı 907 milyon olarak Sayın Bakanın
açıklamalarında geçen bir rakam. Önemli bir bütçe. Bu bütçenin önemi sadece
buradan gelmiyor. Bunun, TÜBİTAKın, askerî savunma alanı,
güvenlik, büyükelçilerin, askerlerin, diplomatların gizli
haberleşmesini sağlayan kriptolarını düzenleyen kurum ve
şifrelerini yazan kurum olması nedeniyle de bir önemi var. Bu
anlaşılırdır ama asıl daha önemli olan yanı, ARGE
çalışmaları kapsamında özel sektöre aktarılan
milyarlarca liralık bütçeler. E-Avrupa Projesi kapsamında Avrupa
Birliği ülkeleri örneğin ARGE çalışmalarını tam
tamına yüzde 3e çıkarmayı hedefliyor. Bizde, evet, geçmiş
dönemlerde düşüktü, AKP hükûmetleri döneminde artırıldı
hatta Sayın Bakanın yüzde 2ye çıkarma sözü de var, bunu
komisyonda da konuşmuştuk. Bu önemli bir konu. Türkiye'nin
kalkınması, projeleri bu açıdan son derece önemli.
Beklentilerimiz çok önemli. Örneğin, önemsediğimiz bir
e-Devlet Projesi
Dün Sayın Başbakan İnşallah dedi,
Maşallah dedi, e-Devlet Projesini açtı. Peki, e-Devlet Projesinin
bunca yıllık çalışmasının sonrasında bunun
da Pardus yazılım, özgür işletim sistemine dönüşmesi hayal
kırıklığı yaratırsa ne yapacağız?
Artık Pardus de hazır. diyor TÜBİTAK yayınları ama
Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü bünyesinde
geliştirilen Pardusü kamu kuruluşlarımız tercih etmiyor,
Microsoftu tercih ediyorlar. Neden? Neden kendi yerli malını
kullanmıyor da Microsofta önemli paralar verme gereğini duyuyorlar?
Biliyorsunuz, teknoparklara 2013e kadar kurumlar vergisi, gelir
vergisi, stopaj ve KDVye ilişkin bazı muafiyetler vardı,
alındı, ARGE Yasasıyla güçlendirildi ama özel sektör bu alanları
sırf vergiden kaçmak için kullanıyor, üretim için, istihdam için
değil.
Biz şunu çok açıklıkla ifade ediyoruz: TÜBİTAK
çok önemli bir kurum. Eğer idari ve mali özerkliğine sahip
çıkılmazsa, eğer bilimsel özgürlük olduğu iyice bilinen
idari ve mali özerklik sağlanamazsa, siyasi denetim altına
alınırsa, kadrolaşılırsa inanın Türkiyeye
yapılacak en büyük kötülüklerden birini yapmış oluruz.
Bunun ölçüsü çok zor değil. Merak ediyorum, Orhan Pamuk Nobel
Edebiyat Ödülünü aldı, TÜBİTAK veya Bilimler Akademisinden, bilim
insanlarımızdan bir tanesi, Allah için, ekonomi alanında, fizik
alanında, başka alanlarda niye Nobele aday olup Nobel alamıyor?
70 milyonluk koskoca Türkiye, dünyanın 17nci ekonomisi, Güvenlik Konseyinin
de geçici üyesi olan Türkiye, kendi içinden Nobel alacak bir bilim insanı
çıkaramıyor mu? Tabii, magazine çarşaf çarşaf sayfalar
ayrılırken bilim insanlarımıza ne yazık ki küçük
başlıklar altında
ASELSANın sır intiharları ve
bu intiharlara getirilmeyen açıklık, hâlâ kafalarda duyulan kuşku,
ne yazık ki yakın zamanda yine HAVELSANda bir kayıp olayı,
bize ciddi ciddi uyarılarda bulunuyor. Bunlar açığa
çıkarılmalı. Bizim bilim insanlarımız trafik
kazasında gidiyor, intihar etti deniliyor; tank projesi üzerinde
çalışıyor, gizli dinleme üzerinde çalışıyor, bu
önemli insanlarla ilgili yargılamalar sürüyor.
Bakın, TÜBİTAKın kamuoyunda ne kadar etkisiz bir
kurum olduğunu birkaç örnekle anlatmak istiyorum: Uyarıyor, bizim
komisyonda dinlendi, Türkiye Bilgisayar Mühendisleri Programcıları
Derneği Başkanı Yılmaz Sönmez diyor ki: Cep telefonlar
IMEI kimlik numaralarıyla dinlenebiliyor. Hepsi dinleniyor. Biz buradan
Blackberrylerle ilgili bir soru önergesi verdik Sayın Ulaştırma
Bakanına. Bu dinleniyor. dedik, Kanadadan, Amerikadan, NSA orada,
birkaç soru sorduk, hâlâ cevap alamadık. TÜBİTAK var, Bilim Kurulunuz
var, Bilim Akademiniz var; e kardeşim, ya evet ya hayır
Bir soru,
bir cevap yok. Şimdi bu telefonlar bakanlarımızın da,
Başbakanımızın da elinde, cebinde dolaşıyor.
Zaten İnternete girin, çok rahatlıkla Meclisin bahçesinde
dolaşan birisini beş yaşındaki bir çocuk dahi bulabilir.
Şimdi bu bir. Bu telekulak olayı, TÜBİTAKın ilgi
alanına girmiyor. Üstelik kriptoloji, üstelik de en hassas güvenlik
savunma konularında çalışıyor. Bir açıklaması
yok, bir önlemi yok, bir buluşu yok, bir kâşif, bir keşif yok.
Niye bu kadar para, bütçe ayırıyoruz? Niye bir ürün yok?
İnternet kullanıcılarını uyarıyor
TÜBİTAK sağ olsun, diyor ki: Aman dikkat! Kritik bir açık var.
İşletim sisteminizi mutlaka güncelleyin. Bankalardan da hesap
transferi yaparsanız; elektriğinizi, suyunuzu
yatırırsanız
Arkasından siz bir bakıyorsunuz,
hesaplarınız boşaltılmış. Peki,
TÜBİTAKın görevi değil mi bu konuda önlem geliştirici
projeler, ARGE konusu? Niye gizli dinlemede bir ARGE çalışması,
niye İnternet kullanıcılarına ilişkin bir
İnternet araştırması yok? TÜBİTAKın dergilerine
bakıyoruz, soruyorlar, ilginç: Köpek balıkları neden durmadan
yüzüyor? Sorunun cevabı: Batmamak için. Fırtınalı
havalarda evin içinde telefonla konuşurken veya duş alırken
yıldırım çarpar mı? sorusunun cevabı ise uyarı
içeriyor: Evet, telefonda konuşuyorsanız ya da suyla ilgili bir
şeyle uğraşıyorsanız evin içinde de olsanız sizi
çarpar. Cevap
Şimdi, tabii birisi soruyor: Rüyalar ne kadar sürüyor?
TÜBİTAK diyor ki: Valla bazıları altı saniye,
bazıları kırk beş dakika. Birisi de sormuş:
Aşkın kimyası var mıdır? diye. Demiş ki: Evet,
PEA adlı maddedir; feniletilamin.
Şimdi, ülkenin bu kadar ciddi sorunları varken, sır
ölümleriyle ilgili Millî İstihbaratın bir araştırması,
kamuoyuna ciddi bir bilgilendirmesi yokken, bir bakıyoruz TÜBİTAK
bambaşka alanlarda çalışma yapıyor. Ne yapıyor? Sol ve
Kürt sorunu TÜBİTAKa emanet! Araştırma yapacakmış!
Bunca kurum, bunca çalışma varken, TÜBİTAK 3G için milyon
dolarlık teknoloji hazırlıyor. Günaydın demek lazım.
Daha bir hafta olmadı bunun ihalesi yapılalı.
Şimdi, bu Pardus atağını Sayın Bakan bize
bir açıklasa, ne kadar, bu yazılımla ilgili kaç devlet
çalışması içinde yararlanıyoruz, çok sevineceğiz.
ARGEye rekor destek. Evet, parasal yanı. Bütün bunlar
TÜBİTAKın çok vahim bir şekilde bu
sıkıntıları yaşadığını ortaya
koyarken, 2005te, Başbakanın önce 6 yöneticisini bir defada atama
yetkisini içeren bir kanun çıkarıldı. 6 Bilim Kurulu üyesini
atayınca da zaten çoğunluk oluşturuluyor. Son olarak da bir yasa
çıkarıldı, 10 tanesini de çıkardı. TÜBİTAKı
AKPleştirdik. İnşallah, bundan sonra, bizim Cizrede 1500lerde
yaşamış büyük fizikçi Ebul-izin abdest alma makinesi gibi
projelerini de geliştirirler; geliştiremiyorlarsa da en iyi önerim,
gidip o projeyi aynen almalarıdır çünkü gerçekten dönemin en ileri
projesi.
Şimdi, enerji alanında hiçbir çalışma
yapmamış TÜBİTAK. En büyük açığımızı,
50 milyar borcumuzun kaynağını enerji politikaları oluşturuyor.
Gebzede Enerji Enstitüsü var, MAM çalışmaları var ama bir
şey yok ortada. Arkadaşlar, bu şekilde, TÜBİTAKı
ancak partizanca özel sektöre, kendi yandaşına o kaynakları
kullanan bir kurum olmaktan öteye götüremediğiniz zaman bu ülkeye zarar
verirsiniz, bu topluma zarar verirsiniz.
Şimdi, sürem çok kısaldı. Ben hemen basın
özgürlüğüne ilişkin bir şey söylemek istiyorum: Başbakan,
burada okudu Düşünce ve ifade özgürlüğünün alanını
genişlettik. Evet, şimdi bakıyorum, bu yakın zamanda
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde 1.606 dava kaybetmiş Türkiye.
43 tane sadece lehe karar var, 869 tane de dostane çözümle, yani kaybedilen
dava. Ödenen tazminat 73 milyon. Ben şeye baktım hemen, en son hangi
davadan mahkûm olmuş? Yedinci Gündem gazetesinden Türkiye düşünce
özgürlüğünden mahkûm olmuş.
Ne oluyor Türkiyede? Genelkurmayın akreditasyon listesi var.
Tipini beğenmiyor, kafasını beğenmiyor, düşüncesini
beğenmiyor, solcudur beğenmiyor, sağcının farklı
tonlarıdır beğenmiyor, kendine göre uyguluyor. Bu vardı ama
son zamanlarda Başbakan düşünce özgürlüğünü bu kadar savunurken
-üstelik de Venedik 2004e üye olduk- kendisi akreditasyon uyguladı yedi
tane büyük gazetemize. Bakın, Gündem gazetesi, Güncel gazetesi defalarca,
Yaşamda Gündem, Gerçek Demokrasi, Ülkede Özgür Gündem ve ilk Kürtçe gazete
Azadiye Welad, bunun gibi bütün gazeteleri sayabiliriz. Bunlar, her gün her gün
kapatılıyor ve Avrupa Mahkemesine gidiyor, her gün zarar, zarar,
zarar Türkiyeye. Türkiye, medyasıyla barışmadıkça
demokrasisini güçlendirmesi mümkün değil.
Aslında, Türkiye'nin geleceğine
baktığımız zaman gerçekten birçok değerin altüst
olduğunu görüyoruz. Bakın filmlere bile, Recep İvediki,
Muroyu, Puntilla Ağayı görürsünüz. Orada aşkın
değerini değiştirirler, bir bakarsınız Devletin
malı deniz yemeyen domuz. veya Bal tutan parmağını
yalar. ya da Yağmur yağarken küplerini doldurmak gerekir.
atasözleri öne çıkıyor. Sonra da diyorlar: Adam işini biliyor,
helal olsun. Yolsuzluk yapanı da bu şekilde aklayan bir toplumsal
psikoloji adım adım işleniyor. Bunlar yanlış
şeylerdir, devlet yurttaşına karşı dürüst olmak,
hükûmetler dürüst olmak durumundadır.
Biz şunu söylemek istiyoruz aslında, biz muhalefet
olarak bazı şeyleri söyleyince zoruna gidiyor iktidarın ama
açık ve yüreklilikle söyleyelim: Biz bal gibi kimlik siyaseti
yapıyoruz. Başbakan diyor Yapıyorsunuz. Biz
alınmıyoruz, yapıyoruz. Biz Kürt kimliğini savunuyoruz, biz
Alevi kimliğini savunuyoruz, biz emekçi kimliğini savunuyoruz, biz devrimci
kimliğimizi savunuyoruz, biz sosyal dayanışmacı
kimliğimizi savunuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) Biz, bunun için Türkiyede bir
çatı partisi, Türkiyedeki bütün sol demokrasi güçlerinin birlikte
olacağı bir çalışmanın içindeyiz. İnanın çok
açığız, hiçbir gri, flu yanımız yok. Yani, gidip
Kayseride milliyetçi, İzmire gidip solcu, Konyaya gidip
İslamcı, Diyarbakıra gidip Kürtçü, her gittiğin yere göre
bir politika izlemiyoruz. Diyarbakırda ne söylüyorsak Ankarada da
söylüyoruz, Ankarada ne söylüyorsak İstanbulda da söylüyoruz,
Diyarbakırdan da milletvekili çıkarıyoruz, İstanbuldan da
çıkarıyoruz.
Bakın, biz ne Bushçuyuz ne Brükselciyiz, biz ne NATOcuyuz ne
IMFciyiz, biz ne iş birlikçiyiz ne de sermayeyi savunuruz. Biz bu kürsüde
bir gıdım, halkın hakkını, emeğini
savunabiliyorsak bu soygun, talan döneminde, görevimizi yapmış
oluruz. Onun için hiç gocunmuyoruz, çok açık ve bu kimliğimizden, bu
siyasetimizden iftihar ediyoruz.
Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Sayın milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati : 13.07
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.11
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 31inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon, Hükûmet yerinde.
Beşinci tur üzerinde, şimdi, söz sırası
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili
Sevahir Bayındırda.
Buyurunuz Sayın Bayındır. (DTP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
DTP GRUBU ADINA SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğünün bütçesi hakkında grubum adına
görüşlerimi belirteceğim. Sözlerime başlamadan önce hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii 2008 yılı bütçesinde de bütçe görüşmeleri
yapılırken biz DTPli kadınlar olarak kimi görüşlerimizi
buradan ifade etmiştik. Bu ifadeleri bir süre sonra tekrar
tekrarlayacağım ama ben her şeyden önce görüşlerimize
yaklaşım, kadın sorununa yaklaşım, bugünkü durum ve
bugünkü duruma bakılarak yarının ne olacağı üzerinde
düşüncelerimi ifade edeceğim.
Düşüncelerime geçmeden önce, ben isterdim ki şu an
Meclis Başkanımız Sayın Toptan burada olsaydı, geçen
hafta kendisi bir açıklama yaptı. DTPli kadınlar
Mecliste
bizden memnun, DTPli kadınlardan, ama dışarıda
yanlış yapıyormuşuz. Bakalım ne yanlış
yapıyormuşuz? Biz kadınlar olarak ve DTPli kadınlar
olarak, evrenin neresinde insan evrensel hakları, kadın evrensel
hakları ihlal edildiğinde bilinsin ki biz orada olacağız.
Düşüncemizle, duygumuzla, pratiğimizle doğrudan ya da dolaylı
olarak biz bir şekilde bu dayanışma ağı içinde
olacağız. Hak mücadelesinde sınır
tanımayacağız. Bir daha da bize bu sınırlar konulmaya
çalışılmasın.
Yine, biz DTPli kadınların bir özelliği daha var,
biz kimseden icazet almayız. Biz icazetimizi kadın kurtuluş
düşüncesinden, kadın örgütlerinden ve evrensel değerlerden
alırız. Bizi kimseyle karıştırmasınlar lütfen.
Bir daha da bize bu tür telkinlerde bulunmasınlar.
Biz ne yanlış yapmışız? Irakta Kürdistan
yerel parlamentosundan çok eşlilik yasası geçti. Biz bu çok
eşlilik yasasına karşı çıktık. Peki, ben buradan
sormak istiyorum, çok eşlilik yasasına karşı
çıkmamız yanlışsa Sayın Meclis
Başkanımız çok eşliliği savunuyor mu acaba diye bir
soru düşünüyorum yani. Bu yanlışsa, doğruyu çok
eşlilik olarak mı düşünüyor?
Yine, bizler DTPli kadınlar olarak Parlamentonun son bir
yıllık çalışma sürecinde, bütçede sunduğumuz
görüşlerin pratikte gereklerini yapmaya çalıştık ve yine
Sayın Başkana sormak istiyorum: Bizim dışarıda
yapacağımız işlerle ilgileneceğine, biz kendisine,
Meclis Başkanlığına iki temel konuda yasa
değişikliği teklifinde bulunduk. Neydi bunlardan biri? Siyasi
Partiler ve Seçim Kanununda değişiklikler yapılarak
kotanın uygulanması. Bu, aynı zamanda Türkiye'nin de
imzaladığı Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine devletin de
imza attığı ve birazdan size göstereceğim Ulusal Programda
bunlar nasıl detaylandırılmış, zamanlara
bağlanmış; biz, bunların gereklerini yapmasını
isterdik ve beklerdik Sayın Meclis Başkanımızdan.
Yine, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Fatma Kurtulan aracılığıyla
kadın-erkek eşitliği komisyonunun bir an önce kurulmasına
dair bir yasa değişikliği teklifi sunduk. Sayın Başkan
bizim dışarıda yaptığımız doğru
işlerle uğraşacağına, aynı zamanda Mecliste
sunduğumuz doğru düşüncelerle ilgilensinler ve görevlerini
lütfen icra etsinler diyorum buradan.
Evet, eskiden bir söz vardı Lafla peynir gemisi yürümez.
ama artık sadece böyle, kâğıtlara bir şeyler yazarak da
işler yürümez. Çok güzel, hani üniversitelerde sadece ödev
yapılıp hocalara sunulur ya, Meclisimizde de Avrupa Birliği uyum
sürecinde pek çok konuda sözleşmelere imza atıldı, onlara dair
plan, projeler yazıldı. Kâğıt üzerinde çok güzel sözlerle,
belki benim bile şu anda ifade edemeyeceğim çok temel değerlendirmeler
ve hedefler var. Ama bu hedefler belirlenirken bu hedefler
karşısında pratik yaklaşımımız nedir, yani
pratikte biz ne kadar yol almışız, bir de ona bakmak lazım.
Ne yazık ki çok iç açıcı pratiklerimiz yok. Örneğin Başbakanlık
şiddete karşı bir genelge yayınlamıştı. Bu
şiddete karşı genelge 2006 yılında
yayınlandı. Başbakanlık genelgesi, sayfalarca dolu bir
genelge, hepsine katılıyoruz.
Peki, şiddetin önlenmesine ilişkin bu genelgeleri
yayınlayan Sayın Başbakana buradan sormak istiyoruz ve soru
önergeleriyle sorularımızı bir şekilde -kimi zaman
bakanlığa kimi zaman Başbakanlığa- sunduk.
Örneğin bu geçtiğimiz yıl içinde bu genelgenin gerekleri
yapılmadığı için şu anda hayatta olmayan
kadınlardan bahsetmek istiyorum ben sizlere ve bu kadınlardan bir
tanesi de barış gelini olarak yola çıkan Pippa Baccaydı.
Pippa Bacca İtalyadan bir sanatçı olarak yola çıktı,
Filistinde barış halayını çekmek istedi. Ama
İçişleri Bakanlığı başta sorumlu olmak üzere, bu
yolculuğun güvenliğini almak, eylemcinin istediği zamanda, güven
içinde hedefine ulaşmak, sayın İçişleri
Bakanlığının ve Hükûmetin sorumluluğundaydı. Ne
yazık ki duyarsızlıkları sonucu bu barış
yürüyüşü Gebze dolaylarında sekteye uğradı.
İnsanlık dışı muamele olan kadına cinsel taciz,
tecavüz ve yine hunharca bir katliamla sonuçlandı bu yolculuk.
Yine, tabii, Ulusal Programda ve Kadının Statüsünü
Geliştirme Merkezi tarafından, şiddetin önlenmesine ilişkin
bir dünya tedbirlerden bahsetmişlerdir. Bu tedbirlerden biri de,
şiddet mağduru kadın ilk etapta en yakın karakola
başvuracak ya da kadın danışma evlerine başvuracak ve
bu başvurudan hemen sonra bu mağdur olan kadınların
güvenliğini sağlamaya dönük sistemin, oradaki yetkililerin, güvenlik
güçlerinin bu kadınların güvenliğini alması gerekiyor. Ama
ne yazık ki güvenlik güçleri güvenlik almak yerine Sen ne yaptın da
sana şiddet uyguluyor? sorusunu soruyor kadınlara. Böyle bir
mantık olabilir mi? Yani 4320 sayılı Yasa
çıkarılmış, bu Yasaya göre kolluk kuvvetlerinin görevleri
tanımlanmış ve bu konuda Sayın Bakanımız her
seferinde sorduğumuz sorulara da verdiği cevaplarda Şu kadar
polis memuru eğitimden geçti. diyor ama eğitim demek ki yine ezbere
bir eğitim -buradan da değerlendirelim- bu eğitim
içselleştirilmemiş. Kadının kurtuluşu, kadının
hayat, can güvenliğinin korunması sağlanmıyor. Burada o zaman
bu eğitim yöntemini, bu eğitimi verenleri ve bu eğitimi
uygulamayanları yeniden sorgulamak gerekiyor. Bu, İçişleri
Bakanlığının da sorumluluğunda; bu, kadından
sorumlu Bakanın da sorumluluğunda ama her şeyden önce
şiddete karşı
İşte, şiddet gününde televizyonlara
kadına karşı şiddete hayır diye popülist ve
sloganist bir yaklaşım sergileyen Hükûmetin ve Hükûmetin
başı olan Başbakanın sorumluluğudur. Buradan onu ifade
etmek istiyorum yine.
Ve Fatma Babatlı Diyarbakırda Merkez Karakola
başvuruyor can güvenliğinin alınması için. Tabii burada
4320 sayılı Yasa değiştirildi ama hâlâ boşlukları
var. Örneğin, tedbir kararı anında alınması gerekiyor,
o gün içinde alınması gerekiyor, bir ay sonra alıyor. Bir ay
içinde kadın nasıl korunsun?
Yine sığınma evleri her yerde yok. Kadın her
an, istediği zaman sığınma evlerine ulaşamıyor ve
Diyarbakırda işin şöyle bir garip yanı da var:
Kadınlar Kardelen Danışma Evi, yine DİKASUM Kadın Danışma
Merkezlerine başvurduğunda, bunların güvenliğini almaya
dönük çabalar içinde oluyorlar.
En son bir vaka, yine Diyarbakır Merkez Karakoluna intikal
ediyor. Hafta sonu diye ne savcı ne de karakol bununla ilgilenmiyor. Bir
de işin trajik yanı, bu kadın belediye ve danışma
kuruluna gidiyor. Peşi sıra, güvenliği tehditte olan
kadının babası karakola gidiyor ve karakol kadın
kurumlarını hedef gösteriyor. Bu nasıl bir mantık? Buna
karşı nasıl sessiz durulabilir artık? Bunlar çok ciddi SOS,
yani sinyallerdir, hayati sinyallerdir. Yani bu uygulamayı yapan, bu
sözleri söyleyen güvenlik güçleri hakkında acil bir şekilde
soruşturma başlatılmalı, görevden alınmalı.
Yine özellikle emniyet teşkilatlarında, karakollarda
salt kadını, şiddete uğramış kadını
karşılayan özel birimler olmalı. Kadın geliyor, zaten
kimliğini saklaması gerekiyor, ama onu her yere
dolaştırıyorlar. Bazen evden çıkıyor, kimliği de yok elinde. Nasıl tespit
edecek? Ya da kadın kurumları bu noktada referans alınmalı.
Kadın kurumu ve onun üyesi, yöneticisi tarafından götürülüyor,
referans olunuyor, referanslar kabul edilmiyor. Yani bu anlamda da bu Yasada
bir an önce çok ciddi değişikliklerin yapılması gerekiyor.
Yine sığınma evleri sayısı oldukça
yetersiz. Bu yetersizlik
Tabii ki geçen yıl da ifade ettik, yani nüfusu
50 binin üzerinde olan tüm belediyelerin sığınma evi açması
yasal olarak güvenceye alındı ama geçen yıl da biz burada
Sayın Bakanımıza ilettik, lütfen yönetmelik çıkarın.
Mesela şimdi Diyarbakır Büyükşehire bağlı bir
sığınma evi oluşturulmuş ve kadından sorumlu bir
kadın arkadaş da orada görevli, ama rolü nedir, misyonu nedir? Rol
tanımı yok, görev tanımı yok, bütçe
ayrılmamış. Yani oradaki kadının örgütlü gücü,
belediyenin kendi bakış açısı olmasa orada bir iş
yapılamayacak. Yani iş böyle doğal akışına
bırakılamaz, kişilerin anlayışının
insafına da bırakılamaz çünkü her yerde böyle bir
yaklaşım yok.
Yine, tabii, Sığınma Evleri Kurultayı her
yıl Türkiyede gerçekleştiriliyor. Kadın kurumları, SHÇEK
temsilcileri, akademisyenlerden oluşan kadın bileşenleri
sığınma kurultaylarını yapıyorlar. Bu yıl da
Vanda yaptılar 11-12 Ekimde. Bu 11-12 Ekimde kadınlar yine şu
çığlığı attılar: Biz sadece barınmak
amaçlı bir sığınma evi zihniyetine
karşıyız. Çünkü bugün SHÇEK bünyesindeki sığınma
evleri, sığınma evleri anlamında değildir. Yani,
misyon olarak bir barınma evleri pozisyonundadır, çünkü
sığınma evlerinin esas amacı, bu sığınma evi
kültürünü geliştiren, yasaları geliştiren de 80li
yıllardan beri Türkiyede kadın özgürlüğünü veren kadın
hareketinin oluşturduğu projeler, düşünceler ve bu
düşüncelerin hayata geçmesi anlamına geliyor. O zaman, bu
düşüncenin savunucuları, bu ihtiyacın ifade edenleri, bu
düşüncenin nasıl uygulanması gerektiği konusunda da kulak
versinler.
Yine, Sayın Köksal Toptan diyor ki: Sınır
dışına gidip kadınlarla dayanışacağına,
Türkiyede hemcinsleriyle dayanışsınlar. Siz hiç merak etmeyin,
biz hemcinslerimizle dayanışma içindeyiz ve biz burada söylüyoruz. O
zaman, buyurun, hemcinslerimizin sözlerine kulak verin. Sığınma
Kurultayında çıkan kararlar ortada. Bu anlamda SHÇEK bünyesinde
sınırlı olarak oluşturulan barınma, sadece yemek içme
ve konaklama misyonuyla
sınırlı. Bu sığınma evleri lütfen
değiştirilsin ve şu anda, biraz önce, belki konuşmaya yetişseydik,
nefes nefese geldik, Mor Çatı Kadın Sığınma Evi bir
proje sonucu Beyoğlu Kaymakamlığıyla üç yıldan beri
hizmet yürütüyorlar. Projenin zamanı bitmiş.
Şimdi, biz burada Sayın Bakanımıza da söylemek
istiyoruz: Mor Çatı işte, sadece konaklama evi değildir. Mor
Çatı, kadının bundan sonraki yaşamını idare
etmesi için, kadın bilincini yakalayabilmesi için ve bu
farkındalığı yaratmak, ona istihdam ortamları yaratmak
için komple kadının tüm yaşamını
Sadece o gün gecelik
otel görevini görmüyor, sonraki yaşamında da yaşamını
nasıl idame ettirmesi gerektiğinin de projelerini,
düşüncelerini, fikirlerini ve imkânlarını yaratmaya
çalışıyor.
Sayın Bakanın çabaları var. İşte, Avrupa
fonları gerçekten acil hizmet gibi, ilk yardım gibi AKPnin
imdadına yetişti. Ee, şimdi fonlar bitti ne yapacağız?
O zaman biz de diyoruz: Bu
sınırlı bütçeyle siz kadın sığınma evlerini
oluşturamazsınız. Siz bu sınırlı bütçeyle
kadını şiddetten koruyamazsınız. Siz bu
sınırlı bütçeyle toplumu bilinçlendiremezsiniz. Siz bu
sınırlı bütçeyle yeniden bu şiddetin devamına objektif
zemin hazırlamış oluyorsunuz.
O zaman gelin, Ulusal Programda da belirttiğiniz gibi, her
konu ele alınırken, işte kadın kurumları, bütün
bakanlıklar falan diye ifade edilir, o zaman buyurun bu Ulusal
Programın çerçevesini yeniden ele alalım. Kısa vadeli hedefler,
orta vadeli hedefler sona eriyor.
Zaman olarak 2007-2010 arasını belirliyorsunuz.
Şimdi, bu zaman aralığı daralıyor ve çok fazla da yol
alınmış değildir. Yani sadece kapalı konferans
salonlarında bir konuyu ifade etmek, orada güzel düşünceleri
belirlemek, orada kararı almak o sorunun bittiği anlamına hiç
gelmiyor.
O zaman gelin, yüzlerce kadın kurumu var, bu kadın
kurumlarının desteğiyle oluşturacağımız
bütçeyle biz bu hizmeti kolektif vermeye çalışalım. Yani AKP
Hükûmeti değil miydi ilk iktidara geldiğinde Biz,
katılımcı demokrasiyi esas alacağız ve bütün
sorunları sivil toplum örgütleriyle paylaşarak gidereceğiz.
diyordu. O zaman buyurun, kadın kurumları konferanslar
yapıyorlar, kadın kurumları toplantılar yapıyorlar,
kadın kurumları sığınma evleri açıyorlar,
danışma merkezleri açıyorlar. Tabii ki bu dezavantajlı
pozisyondaki kadınların bu işleri yapabilmesi için devlet
sorumluluğunda, devletin bütçe ayırmasıyla ancak bu
işlevler olabilir ve kadını barındıracak,
sınırlı bir süreçte istasyon görevi görecek mekanizmalar
değil, mutlaka bir an önce, ama yarından geç olmadan şu anda
bütçede düzenlemeler yapılarak gerekli bütçe ayrılmalı.
Savaşa ayırmayın, operasyonlara ayırmayın, gelin de
bütçeyi hayata, var etmeye ayıralım; sorunun hepsini daha doğru
temelde ele almış oluruz ve çözüm şartlarını da
oluşturmuş oluruz. Devlet bu konuda sorumluluk altındadır,
imzaladığı sözleşmelerle, çıkardığı
programlarla ve programların gereklerini yerine getirmesini istiyoruz.
Tabii, zamanımız dar, çok şey ifade etmek istiyor
insan buradan, ne yazık ki sınırlı zamanda biz öncelikle
acil gördüğümüz konuları ifade etmek istiyoruz.
Yine, bu yıl, biz DTPli kadınlar olarak da ve yine
Demokratik Özgür Kadın Hareketi olarak bütün bileşenlerimizle
birlikte, 2009 yılında Kadına karşı katliamlara
hayır. Biz kimsenin namusu değiliz. sloganıyla mücadele
edeceğiz. Çünkü kadın kendi sorumluluğunu
taşıyabilecek, namusunu koruyabilecek güçtedir, birinin
bakmasına ihtiyacı yoktur, ama sosyal devlet, kadının
namus adı altında
Töre cinayeti dedikleri de yine namus
cinayetleridir. Adını töre koyup, bir millete, bir coğrafyaya,
Kürtlere havale etmenin hiçbir anlamı yoktur ve gelin, bu havaleye, yine
TCKnın ilgili yasalarında değişiklik yaparak biz
bunları giderelim. TCKda namus ya da töre saikiyle diye ibareler var.
Çıkaralım bu ibareleri. Ya da ağır tahrik. Nedir? Tayt
giymiş kadın, tahrik etmiş. Ee, gelin erkeğin zihniyetini
sorgulayalım. Nasıl kendinde hak bulabiliyor her koşulda
kadına cinsel şiddette bulunmaya? Yani bu hakkı, bu
düşünceyi, bu gözleri değiştirelim, bu yürekleri değiştirelim,
bu bilinci değiştirelim. Suçu kadınlara havale etmeyelim.
Kadınlar erkekler tarafından korunması gereken varlıklar
değil. Kadınlar erkekler tarafından sömürülen ve ezilen varlıklar
hâline getirilmiştir.
Kadın kimliğinin sadece engellilerle, çocuklarla
anılmasını da biz doğru bulmuyoruz. Kadın toplumun
yarısını oluşturuyor ve diğer yarısını
oluşturan erkeklerin tahakkümü altındadır; sosyal güvencesiz,
ekonomiden yoksun, eğitimden yoksun, kendini koruyamıyor. Buyur sen
koru. O zaman devlete gerek yok ki, aşiret usullerine göre zaten
Ya da
evin içinde vermişsen erkek insafına zaten, o, koruma yöntemini
bildik şekilde yürütüyor. O zaman gelin, madem bu kadar övünüyoruz: Biz,
yüz yıl önce kanunlar değiştirildi, kadına seçme ve seçilme
hakkı tanıdık. Ama kâğıt üzerinde kalıyor
uygulamazsanız. Bir zamanlar deyip hikâye gibi okumanın bir
anlamı yok. Bu zamanın gereklerini yapalım o zaman. Eğer
geçmiş zamanın ruhuna saygılıysak, atılan
adımların, o zaman, o zamandan bugüne, cumhuriyetin kuruluşundan
bu yana, Mustafa Kemal Atatürkün diyelim, Avrupadan aldığı
Medeni Kanuna göre kadınlara tanıdığı hakları
bugüne nasıl taşıdık? Avrupa bugün nerededir? Biz daha yüz
yılın başına çakılı mı kalacağız?
Bu zihniyetimizi sorgulayalım. Yani bu üretemeyen, bu geliştirmeyen,
bu dönüştürmeyen, bu korumayan, tam tersine, negatif anlamda, işte
olumsuz şartlarla baş başa bırakan zihniyetimizi
sorgulayalım diyorum.
Ve yine tabii ki, Hükûmet CEDAWın gereklerini yapmak
zorundadır. Ama ne yazık ki, pozitif ayrımcılıktan
anladığımız negatif ayrımcılıktır yine.
Yani negatifizmde grafik bayağı yüksek. Pozitif
ayrımcılık yapıp bütçe ayırması gerekiyor. Var
mı? Yok. Sembolik bütçeler. Yine negatif durum devam ediyor.
Şiddeti önlemek gerekiyor. Eğitim ve istihdam hakkı
vermek gerekiyor. Pozitif yaklaşım var mı? Yok. İl istihdam
kurulları oluşturuluyordu İllerde kadınlar da yer
alsın. demişti kadın kurumları. Çünkü bu tür şiddete
uğrayan, sığınma evlerine başvuran kadınlar
istihdamda öncelik almalı. Ne yapıldı? Hayır, kadın
kurumunu almayacağız. Ee, siz kural oluşturun. Şunu
yapacağız deyin, içinde kadın olmasın. Zaten o iş
olmaz demektir. Yani, peşinen, Bu iş olmaz imzasını
taşıyor yani. O yüzden, bu anlamda, hem ev içi kadının
yaşadığı şiddet, ev içi emeğin görünür
kılınması gerekiyor.
Şimdi çok övünürüz işte, engellilerle ilgili evde
korunma hakkını veriyoruz. Doğru, ama o zaman o korunmayı
yine kadına vermiş oluyorsunuz. Kreşleri kaldırdık, ne
yaptık? Kadını eve yeniden hapsettik. Yani kadının
sosyalleşmesinin, hayata katılmasının önündeki engel
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) -
işte yaşlı
bakımı, işte engelli bakımı, çocuk bakımı.
Bu rollerle zaten kadının önünü alıyorsunuz ve eve kapatıyorsunuz
yani. Gelin bu zihniyeti dönüştürelim. Daha önce istihdam yasası
tartışılırken de önermiştik. 2010 yılında ev
içi emeğin görünür kılınması ve sosyal güvenliğe bağlanması
için bir konferans yapılacak. Gelin biz de Türkiye'de gerçekten
Kadınlarımız diyoruz; kadınlar kimseye ait değil,
kadınlar kendilerinindir. Kadınların kendileri olabileceği,
özgürleşeceği koşulları oluşturalım. Ev içi emek
için sosyal güvence sağlayalım, en azından asgari ücret verelim
kadınlara ki o emek görünsün ve erkeğin sömürüsünden kurtulsun
kadın; gerektiği zaman bağımsız davranabilsin, o
şiddete mecbur kalmasın. Yani kadın şiddete mecbur
kalmasın diye bu tür yöntemler geliştirmemiz lazım.
Sürem bitiyor. Sayın Bakanımızdan
sığınma evlerinin çoğaltılmasını ve bu konuda
kadın kurumlarıyla çalışmasını ve fon
oluşturmasını talep ediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Bayındır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili
Hüseyin Ünsal.
Buyurunuz Sayın Ünsal. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubum
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün görev
ve yetkileri bir kanun hükmünde kararname ile belirlenmiştir. Genel
Müdürlük görevlerini bu kararnameye göre yürütmektedir.
Bu görevleri yürütürken bazı uygulamalardan söz etmek
isteriz. Buraya gelip konuşan iktidar partisi temsilcisi
arkadaşlarımız Basın-Yayın Genel Müdürlüğü
hakkında güzel bir brifing verdiler ama bunun içinde, yapılan
işlerle ilgili hiçbir bilgiyi aktarmadılar.
Sayın Bakanım, bu konulardan haberiniz olup
olmadığını da şiddetle merak ediyorum. Genel Müdürlük
bir ihale yapmış, ki bu ihalenin usulüne göre
yapıldığı söyleniyor. 135 bin YTL artı KDV kira ödemek
üzere iki yıllığına bir bina
kiralamışsınız. Toplam 3 milyon 240 bin YTL artı KDV
ve bu binanın içine de 2 trilyon lira para harcandığı iddia
ediliyor. Yani neticede 5 trilyon 240 miyar YTLye şu anda bir bina
kiralanmış. Bu konuyla ilgili yapılan kira sözleşmesinde
hiçbir şekilde araç ve gereçlerin alınmayacağına dair de
hüküm konduğu ifade ediliyor.
Ben birtakım soruları sizlere sormak istiyorum ve merak
ediyorum. Merak ettiğim konuların başında şu geliyor:
1) Hizmet binasının kiralanması için ihale
ilamı yapıldı mı? Hangi tarihte ve hangi yayın
organlarında yapıldı?
2) İhale açılmış ve teklif
alınmış ise teklif veren diğer şirketlerin
gösterdikleri binaların adresleri ve özellikleri nedir?
3) Hizmet binası için 2008 yılı yatırım
bütçesinden ne kadar harcama yapılmıştır? 2009
yılında da harcama yapılacak mıdır? Hizmet
binasının mal sahibi olan şirkete bugüne kadar kaç YTL ödeme
yapıldığını merak ediyoruz.
4) Hizmet binası için yapılan bu harcamalar kiradan düşülecek
midir? Bu yönde kira sözleşmesine bir madde konulmuş mudur?
Konulmamış ise gerekçesi nedir?
5) Kira sözleşmesine Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğünün binayı boşaltması hâlinde, bina için
alınan tüm araç ve gereçleri bırakacağı yönünde bir madde
konulmuş mudur? Konulmuş ise bunun da gerekçesini merak ediyoruz.
6) Hizmet Binası ne kadar bir süre için
kiralanmıştır? Aylık ne kadar kira ödenecektir? İki
yıllık kira bedeli ile, örneğin TOKİyle bir anlaşma
yapılsa bu binanın yapılacağı ve temelli bir bina
kazandırılacağı mümkünken bu yola neden gidilmemiştir.
Yine kurumda yabancı dille ilgili eğitimler
yapıyor, ki gereklidir, yapılması lazım, Ankara
Üniversitesiyle anlaşılmış. Ama bu kurumda personel
arasında ayrım yapıldığı çok ciddi iddialar
arasında. Daha, yeni, üç aylık personel yabancı dil kursuna
giderken, orada daha yetkili, yabancı dil kursuna gitmesi gereken
personelin gitmediği çok açık meydanda. O üç aylık personeli de
öğreniyoruz ki, Deniz Feneri Derneğinden alınan personel; getirilen
ve Deniz Fenerinden alınan personel. Demek ki Deniz Feneri,
Basın-Yayın Genel Müdürlüğünün de içine girmiş gibi
gözüküyor.
Personel işlemleriyle ilgili de birtakım
arızaları söylemek istiyorum. Bu konuyla ilgili bir bilgisayar
ihalesi yapılmış ve bu bilgisayar ihalesinin de usule uygun
yapılmadığı iddiaları var, 2007 yılı
Kasım ayında teslim edilen bilgisayar ve sistem hâlen
çalışmıyor iddiası var. Bu konuyla ilgili beş tane
sorumuz var:
1) Personel işlemleriyle ilgili özel bir yazılım
programı alındı mı?
2) Bu programın alımı için ihale açıldı
mı?
3) İhale hangi mevzuata göre yapıldı?
4) Bu program ilgili şirketten ne zaman teslim
alındı?
5) Program şu anda kullanılmıyor mu? Neden
kullanılmıyor? Bunun gerekçeleri nelerdir?
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün görevleri 2nci
maddede tadat edilmiş: Basınla ilgili münasebetlerin düzenlenmesi ve
basının güçlendirilmesi için gerekli faaliyetlerde bulunmak. Bu
faaliyetleri tabii ki Hükûmet adına yapıyor ve bu da kanun hükmündeki
görevinden geliyor. Ama Sayın Başbakanın tavırlarına
baktığımızda bu kanun hükmündeki görevlerini basınla
ilgili kuruluşlar kanalıyla değil, tamamen kendi prensiplerine
göre yaptığını görmekteyiz. İki tane standardı
var Sayın Başbakanın:
1) Kendisini öven, her gün yalakalık yapan bir medya, o medya
varsa onlar her zaman yanında.
2) Eğer kendisine karşı gelen,
yanlışlıkları söyleyen bir medya varsa onu da tu kaka ilan
etmiş vaziyette.
Bu çifte standartlı anlayışını geçtiğimiz
altı yılda maalesef Başbakan Türkiye gündemine oturarak da
göstermiş ve bu olumsuzluklar Türkiye gündeminde
yaşanmıştır. Yeri geldiği zaman medyadan yararlanmak
istemekte, yeri geldiği zaman da istememektedir. Çok önemli bir
konuşma yaptı Beyoğlunda, Beyoğlu İlçe Kongresinde.
Aydın Doğanın kendisine gönderdiği mektuptan bahsederek
iş adamı ve yayıncı şapkasının olduğunu
söylüyor ve Sayın Aydın Doğan, yayıncı
şapkasıyla iş adamı şapkasını birbirine
karıştırma, yayıncı kimliğini kullanarak
çıkar sağlamayı umma. diyor, ilan ediyor ama Biz, herkese
eşit muamele ediyoruz. diyor. Şimdi Sayın Başbakanın
uygulamalarına baktığımızda böyle bir eşit
muamele yaptığını görmemiz mümkün mü? ATV-Sabah ihalesinde
yapılan her türlü uygulama, kendisine bir medya oluşturmak için
yaptığı bir çaba. Bu, bir eşit muamele midir? Bu konuyla
ilgili Sayın Genel Başkanımızın bütçe sunuş
konuşmasındaki soruların hiçbiri
cevaplanmamıştır. Biz bu konuyla ilgili KİT Komisyonunda
Halk Bankasına yönelttiğimiz sorularda da Halk Bankasının
Genel Müdürünün de yalan söylediğini ortaya çıkardık. Teminat
almadık. dedi, Biz Koç Holdingden de teminat almadık. dedi,
ATV-Sabah Grubundan da teminat almadık. dedi. Ama yapılan
araştırma sonucunda öğrendik ki Koç Holdingin CEOsu Bülent
Bulgurlu bu konuşma üzerine basın açıklaması yaptı,
Türkiye'nin en büyük teminatını verdiklerini ilan etti ve böylece
Banka Genel Müdürünün yalanı ortaya çıktı. Ama, teminat
alınmayan bir tane bizim Çalık Grubu kaldı.
Dolayısıyla, medya ilişkilerini böyle olumsuz bir
şekilde götüren Sayın Başbakanın da basın yayın
ilişkilerini daha düzenli götürmesini istiyoruz. Tabii, zamanı
geldiği zaman da basına başvuruyor. Ama bütçe
konuşmasında, otuz yıl evvelki, otuz yıl önce basında
çıkan haberlerden örnekler vermeye başladı.
Ben de sizlere, dünkü basında çıkan, aynı gazetenin
örneğini veriyorum: Benzinde vergi yüzde 409a çıkmış.
Sayın Başbakan, otuz yıl evvelinin gazete kupürlerini
değil, bu yakın zamandaki icraatlarının kupürlerini
gösterme cesaretini gösterebiliyor mu? Basın ilişkilerini bu
şekilde kuruyor mu?
Bakın, bu da iki ay önceki durum: 16 YTLlik bulgur için,
Gaziantepteki iş adamının dağıttığı
bulgur için kadınların izdihamını gösteren bir gazete
haberi.
Eğer bu modaysa gazete haberleri göstermek, bu sekiz dakikaya
sığmadığı için çok kısa, üç tane örnek
gösterebiliyoruz. Bu da artık, yemek kuyruğuna giren fakirler
değil orta sınıfın kuyrukta olduğunu, adını
yalan söylemek zorunda olan fakirler olduğunu gösteriyor.
Değerli milletvekilleri, bizler bu konuyla ilgili, hem
ATV-Sabah satışındaki konularla ilgili hem de Deniz Feneri
konusuyla ilgili Sayın Başbakandan mutlaka ve mutlaka bir cevap
bekliyoruz, bu konuda bir açıklama yapmasını istiyoruz ve
böylece Sayın Başbakanın basın ilişkilerinin, medya
ilişkilerinin ne kadar karmaşık olduğunu da ortaya koymak
durumunda kalacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HÜSEYİN ÜNSAL (Devamla) Kendisinin basınla olan
ilişkileri zaten 2002 yılında başlamıyor, ta
1995lerde başlıyor. Zahid Akmanlarla, Zekeriya Karamanlarla
ilişkisi İstanbul Refah Partisi İl
Başkanlığından başlıyor. O günlerden gelen bir
medya ilişkisi anlayışı var.
Bir de bu arada, Sayın Bakanım, tabii, esasında, bu
kabinede en çok güven veren insandınız. Ama ben, bu kriz
ortamında makam arabanızın şoförüne de makam arabası
tahsis ettiğinizi, bu arabanın da Basın Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğünün 06 TUJ 39 plakalı aracı
olduğu iddia ediliyor. Bu konuda da sizden özellikle bir bilgi almak
istiyorum.
Sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ünsal.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Nevingaye Erbatur.
Buyurunuz Sayın Erbatur. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin hem ekonomik hem toplumsal
her boyutta en önemli konularından birisi olan bilim ve teknoloji konusunda
iki değerli kuruluşumuzun, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu ile Türkiye Bilimler Akademisi Kurumunun bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi olarak görüşlerimizi sunmak üzere söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Bilim ve teknoloji politikaları bütün dünyada ülkelerin refah
düzeyini doğrudan etkileyen, sosyal ve siyasi gidişine yön veren,
gelişim ve değişim şartlarını ortaya çıkaran
politikalardır. Bu süreç içinde ülkelerin istediği şey
çağın şartlarına uygun teknolojiyi üretmek ve bu
teknolojiyi yaymaktır. Ülkelerin teknolojilerini yayma düzeyi zenginlik
olarak geri dönmektedir. Günümüzde teknolojik gelişmeler
karşısında elde edilen güç ile yeni teknolojik ilerlemelere imza
atmak mümkündür.
Cumhuriyetin kuruluşunu takip eden yıllarda
sanayileşme alanında büyük ilerlemeler kaydedilmiş, önemli
adımlar atılmıştır ancak 1950lerle birlikte ARGE
faaliyetlerinin ihmal edilmesi ülkemizi sanayi konusunda dışa
bağımlı ve yerinde sayar bir noktaya getirmiştir. Sanayi
kendi teknolojisini üretememiş, teknik eğitim-üniversite-sanayi
iş birliği geliştirilememiştir. Bugünkü dünyada emek,
sermaye, doğal kaynak gibi faktörlere sahip olunmasından ziyade
ülkenin teknolojik altyapısı, teknolojiyi üretebilme ve yenilik
oluşturabilme kabiliyeti, yani inovasyon ülkeler için daha önemli
stratejik faktörler olarak değerlendirilmektedir.
Ülkelerin uzun vadeli yapısal rekabet gücünün temsilinde
teknoloji transferi, inovasyon ve ARGE faaliyetleri en önemli anahtar
kelimelerdir. ARGE faaliyetleri konusunda ise gerek kamu gerekse özel sektör
için öncü kurum şimdiye dek TÜBİTAK olmuştur ancak içinde
bulunduğumuz süreçte, tüm ikazlara rağmen, TÜBİTAKın
kurumsal yapısı özerklikten uzaklaştırıldıkça
kurum da bilimsel niteliğinden uzaklaşmıştır. Oysa TÜBİTAKın,
üyelerini kendi içinden liyakat esasına göre seçen özerk bir bilim kurulu
olması şarttır. Siyasi ve bürokratik baskıların
altında bilim üretilemeyeceği açıktır.
17 Temmuz 1963 tarih ve 278 sayılı Yasayla kurulan
TÜBİTAK, son dört yıl içerisinde isminden ve ambleminden
başlayarak tam bir değişim sürecine sokulmuş, bu sürecin
sonunda da kurum neredeyse tümüyle geçmişinden koparılmaya
odaklanmıştır. Başta gelen işlevi araştırma
yaptırmak, desteklemek ve özendirmek olan kurumun kuruluşundan bugüne
dek en önemli organlarından olan araştırma grupları
birdenbire zorunlu organlar arasından çıkarılmış,
ancak ilgili yeni yasada bu çıkarmaya ilişkin bilimsel bir izah
sunulamamıştır.
Ayrıca, zorunlu organlar arasından çıkarılan
araştırma gruplarının yerlerine yeni bir organ
oluşturulmadığı için, araştırma
gruplarının varlıklarını sürdürüp sürdürmeyeceği
veyahut ne biçimde sürdüreceği de netliğe
kavuşturulmamıştır. Böyle bir belirsizlik içerisinde,
kurum, pozitif ilimler alanında araştırma yapmak,
yaptırmak, bilim adamlarına destek vermek şeklinde belirtilen
amaçlarını nasıl gerçekleştirecektir?
2004 yılından bu yana dek kurum bünyesinde
gerçekleştirilen usulsüz kadrolaşmalar sonucunda oluşan
deneyimsiz ve bilimsel araştırma konusundan uzak yöneticilerce
TÜBİTAK büyük zafiyetler yaşamaktadır. Örneğin, Plan ve
Bütçe Komisyonunda TÜBİTAK bütçesini savunan Sayın Bakan da bu zamana
kadar projelere aktarılan miktarlardan bahsetmiş, ancak nedense 2009
yılı için ödenek bulunamadığından dolayı kamu
projelerine çağrıda bulunulmayacağından
bahsetmemiştir. Ödenek bulunamadığı için 2009
yılında kamu projelerine çağrıda bulunulmayacağı
doğru mudur Sayın Bakan?
Sayıştay denetimine tabi olan TÜBİTAK 2004
yılından bu yana ayrıntılı bir denetimden
geçirilmiş midir?
Ayrıca, TÜBİTAK ile ilgili tartışılan bir
başka durum da, yine önemli bir araştırma merkezimiz olan
Marmara Araştırma Merkezinin durumudur. MAM Başkanı ile
TÜBİTAK Başkanı arasında bir akrabalık ilişkisi
mevcut mudur?
TÜBİTAK bünyesinde çalışan bir kişinin hem
Başkan Yardımcısı hem Bilim Kurulu üyesi hem de TEYDEB
Başkanı olarak görev yaptığı doğru mudur?
Bilim Kurulu bünyesinde aynı vakıf üniversitesine mensup
kaç kişi görev yapmaktadır? Bahsi geçen vakıf üniversitesinin
TÜBİTAK Başkanına lojman tahsis ettiği doğru mudur?
Özerklikten ve bağımsızlıktan uzak yönetimin bilimsel
açıdan da kuruma yakışır bir görünüm sergilediğini
söylemek ne yazık ki mümkün değildir. TÜBİTAK gibi önemli bir
araştırma kurumunun yönetim kademesinde yer alan kişilerin
uluslararası bilimsel makale standartlarına göre kabul edilen kaç
tane araştırması vardır? Son beş yılda bu
kişilerin kaç adet yayını uluslararası yayınlar
arasında yer bulabilmiştir?
TÜBİTAK bünyesinde bilimsel araştırma yapma ve
yaptırma konusuyla ilişkisi olmayan Maliye Bakanlığı
personelinin yönetici kademelerinde yer bulduğu iddiaları doğru
mudur? Eğer bu iddialar doğru ise TÜBİTAKın kurumsal bir
araştırma merkezî olmasını nasıl bekleyebiliriz? Kurum
bünyesinden yetişen yöneticiler yerine, bilimsel araştırma yapma
konusuyla ilişkisi bulunmayan kişilerin yönetime
atanmasının sonucunda, önemli bir deprem bölgesinde bulunan ülkemizde
TÜBİTAK bünyesinde var olan inşaat teknolojileri araştırma
grubunun kapatılmış olması da hiç
şaşırtıcı değildir.
Bilimsel araştırmanın özerk ve bağımsız
bir ortamda, uygun maddi koşullar altında yapılabileceği
gerçeğini de göz önüne alırsak, yukarıda bahsettiğim
kurumsal karmaşa ve siyasi baskılar altındayken, TÜBİTAKın
ülkemizi kalkındıracak gerekli bilimsel
çalıştırmaları gerçekleştiremeyeceği açıktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilimsel
araştırmalar konusunda önem arz eden bir diğer kurumumuz da
TÜBAdır. TÜBA çok önemli başarılara imza atmaktadır. TÜBA
tarafından bilim insanlarının desteklenmesi amaçlı
değişim programları uygulanması son derece önemli ve
doğrudur. Uluslararası bilimsel gelişmeleri takip edebilecek bir
genç kadro ülkemizin ARGE ve bilimsel faaliyetler alanında ihtiyaç
duyduğu unsurlardandır. Gerekli teknik altyapı sağlanmadan
eğitime açılan üniversiteler adına gönderilen kişilerin
çoğunluğu yurda döndüklerinde kadro sıkıntısı ve
maddi imkânsızlıklar nedeniyle bilimsel araştırma
yapamamakta ve bir süre sonra tekrar yurt dışına çıkmak
için girişimlerde bulunmaktadır. Yurt dışından iyi
eğitim alarak dönen bu insanlardan, doğru yer ve imkân
tanınmadığı için, ülkemiz gereğince
yararlanamamaktadır. Buradan Maliye Bakanlığına bu
kişiler için yeterli kadronun açılması gerektiğini yeniden
belirtiyorum ve bu kadroları talep ediyorum.
Ülkemizde ARGE faaliyetlerine ayrılan bütçe miktarlarının
artırılması her ne kadar olumlu bir tutum olsa da son günlerde
kamuoyunda büyük yankı uyandıran bir gecede 6 milyon seçmen
artışının yaşanması 2000li yıllarda hâlen
başarılı bir nüfus sayımını dahi
gerçekleştiremediğimizi göstermektedir. Oysa ülkemizde DPT,
TÜİK, TÜBİTAK, TÜBA gibi bilim insanı yetiştirme,
araştırma ve planlama yapmakla yükümlü birçok kurum vardır.
Eğer biz, bu kurumların siyasi baskılardan uzak bir biçimde
çalışmalarını sağlayabilirsek Adanada bir evde 79
seçmenin ikamet ettiği gibi komik iddialarla
karşılaşmayız.
Ayrıca burada kısaca değinmek istediğim bir
konu da TÜBAnın başarılı
çalışmalarının çeşitli sebeplerle hâlen sonuca
ulaştırılamaması ve toplumsal hayata yansımalarının
gerçekleştirilememesidir. Örneğin, 2002den 2005 yılına
kadar yoğun bir çalışma yürüten TÜBA, ders kitaplarında
insan hakları projesinde yapılan çalışmalar sonucunda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
insan haklarının eğitim sistemine
içselleştirilmesi için yirmi iki tavsiye oluşturmuştur. Ancak
hâlen millî eğitim sistemimiz içine bu tavsiyeler
yerleştirilmemiştir. Örneğin, ders kitaplarındaki cinsiyetçi
ögeler hâlen varlığını korumaktadır. O zaman bilim
insanlarımız bu çalışmayı boşuna mı
yaptılar? Atatürkün dediği gibi: Hayatta her şey için,
maddiyat için, maneviyat için en hakiki mürşit ilimdir, fendir; ilim
dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.
Bilimin ışığından
uzaklaşmadığımız sürece ve bilimi, bilim
insanlarını, politik, bürokratik hırslardan uzak tuttuğumuz
sürece ülkemiz yukarıda saydığım hedeflere çok kısa
sürede ulaşabilecek bir zekâ potansiyeline sahiptir. Dilerim bu
potansiyeli ülkemizi kalkındırabilmek için kullanabileceğimiz
özerk kurumlara bir an önce kavuşabiliriz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Erbatur.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Atila Emek.
Buyurunuz Sayın Emek. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi grubum ve
şahsım adına saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 134üncü
maddesi ve 11/8/1983 tarih ve 2876 sayılı Kanunun 2nci maddesi
uyarınca Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürkçü
düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını, Türk kültürünü,
Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak,
tanıtmak, yaymak ve yayınlar yapmak amacıyla Atatürkün manevi
himayelerinde, Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde,
Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuştur. Kurum,
bağlı kuruluşlarıyla birlikte bilimsel inceleme ve
araştırmaları yayınlar hâlinde hazırlama ve
gerektiğinde geniş kitlelere ulaşmak amacıyla ücretsiz
olarak dağıtma gibi hizmetler yapmayı görev edinmiş,
toplumumuzda çağdaş bir toplum olma yolunda ulusal bilincin
gelişimini sağlamayı amaçlamıştır.
Sayın milletvekilleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu
ve Atatürk Kültür Merkezinden oluşmaktadır. 2876 sayılı
Kanunun 4üncü maddesi uyarınca, kurum, bağlı
kuruluşlarıyla birlikte millî mücadele ruhu ve bilinci içerisinde
Atatürkçü düşünceye, Atatürk ilke ve inkılaplarına, Türkiye
Cumhuriyetinin sonsuza kadar var olma şuuruna, kişilerin ve milletin
refahına, toplumun mutluluğu inancına, millî kültürümüzü
çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkarma azim ve
kararlılığına bağlı kalmak ve sahip olmak
kaydıyla millî dayanışma ve bütünleşmede Atatürkçü
düşünce, Atatürk ilke ve inkılaplarını kültür, dil ve tarih
değerlerini birleştirici bir güç olarak göz önünde tutmak, bu
değerlere karşı girişilecek her türlü yabancı ve
bölücü akımların bilimsel yoldan çürütülmesini esas almak, toplumda
yaratılan bütün maddi ve manevi kültür değerlerinin sürekli düzenli
ve kapsamlı bir şekilde birikimini ve gelecek kuşaklara
aktarılmasını temel kabul etmek, Türk dilinin öz
güzelliğini ve zenginliğini ortaya çıkarmak, yeryüzü dilleri
arasında değerine yaraşır biçimde kuşaklar arası
anlayış ve söyleşide birleştirici olmak, Türk tarihini ve
Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları incelemek, millî tarihimizin
ve millî tarih değerlerimizin birleştirici bir güç olduğunu esas
almak ve Türk milletinin geçmişine uygun ve tarihine sahip kılmak
amacıyla bu kurumlar dile getirilen ilkeler çerçevesinde
çalışmalarını sürdürürler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir milletin
uluslaşması, ortak tarihî bilinci, dil birliği, ortak bir kültür
anlayışı ve ortak bir amaç etrafında toplanmakla mümkün
olacaktır. Türk milletinin uluslaşması yolunda Mustafa Kemal
Atatürk Türk ulusunun büyüklüğüne ve üstün uygarlık yeteneklerine
içten inanmıştır. Yüce Atatürk, onu en uygar milletlerin
düzeyine çıkarmak için önce tarihini bilmesi, kendisinin
araştırarak öğrenmesi gerektiğine inanmış ve bu
düşünceyle 15 Nisan 1931de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti adında
kurulan kurumun adı 3 Ekim 1935te Türk Tarih Kurumuna çevirmiştir.
Büyük Önder Atatürke göre Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan
yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat
insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. Biz
daima hakikati arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye
cüret gösteren adamlar olmalıyız. demiştir.
Tarih, bir ulusun birlikte olma bilincinin en büyük
adımıdır. Bu amaç uyarınca kurulan Türk Tarih Kurumu
objektif tarih araştırmaları yapmak, tarih bilgisini ve
bilincini gelecek kuşaklara aktarmak için görevlendirilmiştir.
Türk Dil Kurumu dilde sadeleşme ortak bir dil birliğinin
sağlanması, öz Türkçe konuşulması, Türk dilinin
yabancı dillerin etkisinden kurtulması için çalışmalar
yapmak amacıyla kurulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kurumlar
1983 tarihli 2876 sayılı Kanun çıkıncaya kadar devlet
örgütlenmesi dışında bağımsız ve özgün olarak
çalışmışlar, yeri geldiğinde hükûmetleri
yanlış dil ve tarih politikaları konusunda uyarmış,
Türk dilinin yabancı dillerin etkisi ve kirlenmesine karşı
gerekli çalışmaları yapmış ve başarılı
da olmuşlardır. Ancak, ne yazık ki, 12 Eylül darbesiyle bu
kurumlar Başbakanlığa bağlanarak bağımsız
statüleri yok edilmiş, kurumlar işlevsiz hâle getirilmiştir.
Hatta bu kurumların yapmış oldukları yanlış
açıklamalar toplumsal tepkilere neden olmuştur. Örneğin, Türk
Tarih Kurumu Başkanının 2007 yılında
katılmış olduğu bir toplantıda Alevi
yurttaşlarımızın kökeni üzerinde yapmış
olduğu talihsiz açıklama toplumumuzda büyük tepki
yaratmıştır.
Sayın milletvekilleri, Sayıştayın 2007
yılı uygulama sonuçları raporunda yer alan bilgilere göre 2007
yılında Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun giderleri
başlangıç ödeneğine kıyasla yüzde 50,2 oranında sapma
göstermiştir. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna 2008
yılında 26,7 milyon YTL, 2009 yılında 27,8 milyon YTL
ödenek verilmiştir. Bütçe ödeneklerindeki azalma eğilimi eğer
daha doğru tahmin yapmaktan değil de, bu kurumun faaliyetlerini
giderek azaltmaktan kaynaklanıyor ise bu konuya ciddi olarak eğilme
ihtiyacı vardır.
Sayın milletvekilleri, bu kurumların faaliyet
alanlarına giren konularda yeterli çalışmalar
yapılmamış olması son günlerin tartışma
konularına ortam hazırlamıştır.
Değerli milletvekilleri, kuruluşunda 12 Eylül
darbecilerinin olumsuz gölgesi olan bu kurumların aslında ne kadar
önemli işlevleri yerine getirme misyonuyla yükümlü olduğu,
yaşanılan olaylarla ve tartışmalarla ortaya
çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihimiz,
dilimiz ve Atatürkümüz konusunda görevli olan kurumların işlevlerini
yeterince ve iyi bir şekilde yerine getirmemesi sonucunda kafalar
karışık, gerçekler çarpıtılmakta, yanlış
yorumlara ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ATİLA EMEK (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
tartışmalara ortam hazırlanmaktadır. Bu
eksikliklerin siyasi iktidar ve görevli kurumlarca bir an önce giderilmesi
önerisiyle Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı bütçesinin hayırlı olmasını
diler, yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Emek.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Canan Arıtman.
Buyurunuz Sayın Arıtman. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu ile Özürlüler İdaresi Başkanlığı bütçeleri
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
AKPnin politikaları, ne yazık ki halkımıza,
işsizlik, yoksulluk ve bunların yarattığı sosyal
sorunları getirdi. Ülkemizde bir sosyal çöküş
yaşanmaktadır. Bu ağır yoksulluk tablosu ülkemizin geleceğini
tehdit ederken öncelikle ve en çok da kadınları ve çocukları
vurmaktadır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna yapılan
başvurularda önceki yıllara göre yüzde 300lük bir artış
söz konusudur. Giderek artan yoksulluk ve sosyal sorunlar geleceğimiz olan
çocukları ciddi oranlarda sokağa iterken, çocukların suça
itilmesi ve suçun mağduru olması oranları da çok
artmıştır.
Yoksul ailelerin çocuklarının suç örgütlerine
kiralandığı, cinsel sömürüye uğradığı ya da
terör örgütlerince kullanıldığı bir dönemi
yaşıyoruz. Yoksulluk sonucu on binlerce çocuğumuzu, sokaklarda,
çocukluğunu yaşayamadan kaybediyoruz.
Öncelikle koruyucu ve önleyici hizmetleri yapması gereken
SHÇEK, artan sosyal sorunlar karşısında rutin hizmetleri bile
yerine getirmekte zorlanmaktadır. Bunun nedenleri AKPnin çarpık
sosyal devlet anlayışı, yandaş kadrolaşması,
personel ve bütçeden ayrılan payın yetersizliğidir. Her ne kadar
sayısal olarak bütçeler artıyor gibi görünse de aslında
ihtiyacı karşılamaktan çok uzaktır. Görüş-tüğümüz
bütçenin hedef kitlesi yoksul, çaresiz, kimsesiz çocuklar, yaşlılar,
kadınlar ve özürlüler. Toplumun bu en dezavantajlı kesimleri için
genel bütçeden ayrılan pay sadece binde 6 olup geçen yıla göre de
ancak binde 2 oranında artırılmıştır.
Bu bütçe ekonomik kriz öngörülmeden, teğet geçecek
anlayışıyla hazırlanmıştır. Ne yazık ki
yaşanacak gerçek ülkemizde işsizliğin, yoksulluğun çok
aratacağı şeklindedir. Şu anki veriler bile ülkemizde her 5
kişiden 1inin yoksul, her 200 kişiden 1inin aç olduğunu,
yaklaşık 10 milyon çocuğumuzun yoksulluk sınırı
altında yaşadığını göstermektedir. Öngörülen
işsizlik oranlarıyla her 2 çocuktan 1i yoksul olacaktır ve
Hükûmetin 2009 bütçesi hepsini teğet geçmektedir.
Zaten AKPnin yoksullukla, işsizlikle mücadele etmek gibi bir
derdi, hedefi de yoktur. Tam tersi, yarattığınız sadaka
ekonomisiyle yoksul ve işsiz kesimleri kendinize muhtaç ve mahkûm hâle
getirerek siyasi rant elde edip iktidarınızın devamını
sağlıyorsunuz. Daha çok yoksul, daha çok işsiz yaratmak için de
her yerde avaz avaz 3 çocuk doğurun. diyorsunuz. Hâlbuki çok
çocuklulukla yoksulluk arasında doğru orantı vardır.
Yapılan araştırmalar 4 kişiden fazla olan ailelerde
yoksulluk oranının yüzde 42 olduğunu, 6 kişiden fazla olan
ailelerde ise bu oranın yüzde 50yi aştığını
göstermektedir.
AKP gebelere, çocuklara yapılan şartlı nakit
transferleriyle övünüyor. Sosyal devletin yoksullarını desteklemesi
görevidir ama bunu yaparken onların daha da yoksullaşmasına
neden olunmamalıdır. Bu şartlı nakit transferleri ne
yazık ki yoksul ailelerin geçim kaynağı hâline gelerek daha çok
çocuk sahibi olma yolunu seçmelerine neden oluyor. Bir süre sonra
kırsaldaki doğurganlık artışı, istatistiklere
çarpıcı bir biçimde yansıyacaktır. Çok çocuk o yoksul aileleri ileride daha da
çok yoksullaştıracaktır. Doğru olan, modern korunma
yöntemlerini uygulayanlara da şartlı nakit transferlerinin
yapılmasıdır.
Sayın Bakan, Bakanlığınızın şu
bütçe kitabını okudunuz mu? Hiç sanmıyorum.
Okusaydınız eğer, bu bütçe kitabınızın tam bir
yakınma ve itirafname olduğunu görürdünüz. Onlarca sayfasında
para, personel, politika yokluğu devamlı olarak tekrar ediliyor ama
sanıyorum siz bunları görmediniz. Bütçenizi yazanlar ödeneksizlikten,
danışma merkezlerinin seminerlerine katılanlara bile birer
sertifika verememekten yakınıyorlar. Teçhizat, personel, materyal
yetersiz, hizmet verebilmemiz için harcama kalemlerinin
karşılanması gerekli. diyorlar. Kadın konuk evinde kalan
kadın ve çocukların ihtiyaçlarının
karşılanması, onurlarının korunması için
azıcık harçlık bile veremiyoruz, vekâleten yöneticilik, geçici
görevli eleman çalıştırılması, yanlış
oluyor. diyorlar. Kadın ve çocukların can güvenliğini
sağlayacak eleman olmadığından, acil durumlar için araç
bulunmadığından yakınıyorlar. Sayın Bakan, hepsi
burada yazıyor. İşte, Bakanlığınızda
yaşanan acı gerçek budur.
Kurumdaki binlerce çocuk bir aile beklerken,
dışarıda binlerce aile çocuk özlemiyle yanıp
tutuşurken sadece 443 çocuk evlat edindirilebilmiş. Bir yılda
sadece 43 çocuk için koruyucu aile bulunabilmiş. Buralarda büyük bir
başarısızlık var.
Sayın Bakanım, o cafcaflı sözlerle övünmeyi
bırakın da gelin, biz size para pul istemeyen ama
çocuklarımızın hayatını kurtaracak birkaç faaliyet
önerelim de bari onları yapın: Bakın, sayıları
yılda 150 bine ulaşan çocuklara yönelik cinsel istismar
olaylarını önleyecek çalışmalar yapın. Bu
insanlık dışı suçu işleyen sapıklara
karşı çocukları koruyacak bir sistemin, yasaların
olmayışı, onların işlerini
kolaylaştırıyor, cesaretlerini artırıyor. Gelin,
çocuklarımızın cinsel istismarını, taciz ve tecavüzünü
önlemek için verdiğimiz yasa tekliflerimizin yasalaşmasını
sağlayın.
Yine aynı konuda talep
ettiğimiz araştırma komisyonunu kuralım. Erken yaşta
zorla evlendirilmelerin önlenmesi için önerdiğimiz komisyonu yaşama
geçirelim. Gelin, koruma altına alınan mağdur
çocuklarımızın haklarını mahkemelerde koruyalım.
Koruyalım ki Hüseyin Üzmezler tahliye olmasın. Bütün bunlar tek
kuruş para istemez, ödenek de istemez, sadece çocuklarımızı
önemsemek, onları korumayı istemek yeterlidir.
Sayın Bakan, lütfen, çocuklarımızı koruyun ama
bir devlet ana gibi koruyun. Milletimizin bunu görmeye, bu güveni hissetmeye
ihtiyacı var. Vicdansız sapıkları caydırmanın bir
yolu da budur.
Kurumdan yetişen çocukların işe yerleştirilme
oranları iktidarınızda her yıl giderek azalıyor. Hâlen
işe yerleştirilmeyi bekleyen 5 binden fazla çocuğumuz var.
Sayın Bakan, bu hak çocuklarımıza Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından verilmiştir; garip gureba, yetim hakkıdır, bu
hakkı onlardan esirgemeye AKPnin hiç hakkı yoktur.
Özürlüler İdaresi Başkanlığının
görevleri arasındaki ilk husus özürlülüğün önlenmesidir ama kurumun
bu konularda doğru düzgün bir çalışması yoktur.
Özürlülüğün en önemli nedenlerinden biri akraba evliliğidir. Bu
evliliklerin yüzde 17sinde doğuştan anomaliler görülür. Ülkemizde
her 3 evlilikten 1i akraba evliliğidir ve ne yazık ki ülkemizde
doğuştan özürlülük oranı yüzde 34 gibi çok yüksek bir oranda
iken bunu azaltacak çalışmaların yapılmaması
affedilmez bir durumdur.
Ne yazık ki sürem bitti, yoksa bu bütçe üzerinde söylenecek
daha çok şey var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
CANAN ARITMAN (Devamla) Toparlıyorum.
Ben son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Önleyici
hizmetlere ağırlık verilmesinin bakım hizmetlerine olan
ihtiyacı azaltacağını hatırlatarak yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Arıtman.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili
Özlem Çerçioğlu.
Buyurunuz Sayın Çerçioğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal sorumluluktan uzak
bir bütçede, payını yeterince alamayan Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü ile Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, 2004 yılında, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri
ile birlikte Saray Zihinsel Özürlüler Rehabilitasyon Merkezini ziyaret ettik.
Orada barınan çocuklarımızın, ellerinden ve
kollarından yatağa bağlandıklarını, on iki saat
aç, susuz, buz gibi, yatak bile olmayan odalarda kaldıklarını
gördük. Komisyon üyesi AKP Milletvekili Sayın Erolla birlikte,
tüylerimizi ürperten, kanımızı donduran, insanlık
dışı bir manzarayla karşılaştık. Zihinsel
engelli çocukların, Merkezde, toplumdan soyutlanmış, meczup
muamelesi gördüklerini tespit ettik.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak gerekli tüm uyarılarda
bulunduk ama AKP Hükûmeti, kendi yandaş kadrolarını hizmet
alımı adı altında işin ehli olmayan kişileri
oraya yerleştirmek suretiyle sorunu çözmemiş, oy hesabı
yapmıştır, bu kimsesiz çocuklarımıza sahip
çıkmamıştır.
İki ay önce, İngiliz soylusu Sarah Ferguson, Ankara
Saray Rehabilitasyon Merkezine gizlice girerek 2004 yılında bizim de
karşılaştığımız benzer insanlık
dışı görüntülere tanık olmuştur ve bu görüntüler
dünyada izlenmiştir. Sayın Bakan, gizli yapılan bu çekimlere
tepki göstermiş ve isyan etmiştir. Bu çocuklarımızı bu
kadar düşünüyor ise neden 2004ten bugüne kadar Merkezin
iyileştirilmesi için çaba göstermemiştir? Merak ediyorum, hangi
sıklıkta bu merkezleri teftiş ediyor ve gerekli eksiklikleri
gideriyor? 2004 yılında tespit ettiğimiz Saray Rehabilitasyon
Merkezindeki bu yanlışlıklar düzeltilmemiş, hiçbir önlem
alınmamıştır. Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir
bakanının, sorumluluk sahasında olan bir konuda ülkemizi dünya
önünde rencide etmeye hakkı yoktur. Bulunduğunuz makamı
işgal etmek, hatanın en büyüğüdür. Bu makamı boşaltma
olgunluğuna sahip olmak gerekiyor. Eğer Sayın Bakan
sorumluluğunu yerine getirseydi insanlık onurunu rencide eden bu
görüntülerle karşı karşıya kalmazdık.
Sayın milletvekilleri, ekonomik krizin dalga dalga
yayıldığı bir dönemde 2009 bütçesini görüşüyoruz. AKP
Hükûmeti tarafından bu krizin Türkiyeye yansımaları ve olumsuz
etkilerinin önlenmesi konusunda ne yazık ki hiçbir radikal karar alınmamıştır.
Teğetlerle, hamdolsunlarla, idareimaslahat anlayışıyla
işi götürmeye çalışıyorsunuz.
Ankara Ticaret Odasının verilerine göre bu
yılın ilk çeyreğinde Türkiyedeki gerçek işsizlik
oranı yüzde 19dur. Eylül 2008 döneminde çalışma
çağındaki nüfus geçen yılın aynı dönemine göre 769 bin
kişi artmıştır. Türkiyede çalışmak isteyen her
100 kişiden 20si işsizdir. Bu gerçekler biliniyor.
Ben size biraz da kadının durumunu dile getirmek
istiyorum. OECD üyesi otuz ülke içinde istihdam rakamlarına göre Türkiye
yüzde 26 ile kadın istihdamında sonuncu sırada. TÜİKin
2007 verilerine göre de kadının iş gücüne katılma
oranı yüzde 24tür. Her 4 kadından sadece 1i iş gücüne
katılıyor. Ayrıca iş gücündeki kadın
oranının yükselebilmesi için önündeki engelleri hepimiz biliyoruz.
Burada tek tek size bunu anlatmaya ihtiyaç duymuyorum.
AKP Hükûmeti kadının çalışma hayatına,
üretime katkısını desteklemek yerine daha çok çocuk
yapmasını öneriyor. Peki, kadını iş gücüne katmadan
bunu nasıl yapacağız? Dünyanın hangi ülkesi kadın
istihdamında ilerleme sağlamadan, kadını sosyal
hayatın içine almadan kalkınmayı sağlayabildi? Ülkemizde
fırsat eşitliği açısından kadın-erkek
eşitsizliği hâlâ büyük bir sorundur; işsizlik oranı
yüksektir, toplam istihdamın yarısı kayıt
dışıdır.
Başta Türkiye'nin doğusu olmak üzere kızlar için
okullaşma oranı çok düşüktür. Okumazlık yazmazlık
oranı erkekler için yüzde 6 iken, kadınlar için yüzde 25tir.
Töre cinayetleri dâhil aile içinde kadınlara karşı
şiddet sorunu kaygı verici boyutlardadır. Hepimizin
kanını donduran töre cinayetlerine kurban giden Güldünyayı
unutmadık. Kadına karşı şiddetin önlenmesi adına
çalışmalarından dolayı sivil toplum örgütlerine ve
kadın sanatçılarımızın çıkardığı
Güldünya CDsi için teşekkür ediyorum. Mor Çatıyı
sığınaktan dışlaması Hükûmetin kadınlara
yönelik şiddete seyirci kalan politikasının açık bir
örneğidir.
Çocuğa yönelik tacizlerdeki artış hepimizi, toplumu
derinden yaralıyor. Bizim asıl üzerinde durmamız gereken konu
çocuklarımız ve kadınlarımızın
sorunlarını çözmek olmalı. Ama AKPnin aklına, çocuk deyince
siyasetçinin çocuğunun önünün açık olup olmaması geliyor.
Hamdolsun sizlerin çocuklarının işleri çok iyi, önleri de çok
açık, darısı milletimin çocuklarına.
Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan her ailenin 3
çocuk sahibi olmasını tavsiye etmektedir. Sayın Bakan Nimet
Çubukçu da bunu destekliyor. Çok çocuk tavsiyesi yapan bir Başbakanın
olduğu ülkede bırakın çok çocuğu, vatandaşın yeni
doğan çocuğu yaşatılamadı. Babaya, anaya evlatları
kutu içinde teslim edildi. AKPnin en çok sağlıkta sağlık
reformu dediği bir süreçte yaşandı bu. Sevsinler sizin
sağlık reformunuzu! Yeni doğan çocukları bile
yaşatamadınız sizler. Çok çocuktan önce var olan çocuklara iyi
bakın. O çocuklara
sağlıklı, sıhhatli, iyi eğitim ve iş
imkânları sağlayın. Kadın deyince aklınıza, üç
çocuğu ile AKPye muhtaç olmuş, oy vermeye mahkûm edilmiş
kadın geliyor. Cumhuriyet Halk Partisinin kadın deyince aklına,
eğitimi, sağlığı, işi, ele güne muhtaç olmadan
yakacağını, yiyeceğini, kendi alın teriyle,
kazandığı parayla alan, bunu yapabilmenin onurunu, gururunu
yaşayan anne geliyor. İşte Cumhuriyet Halk Partisi ile AKP
arasındaki kadına bakış arasındaki fark budur.
Bu duygu ve düşüncelerle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çerçioğlu.
Şahsı adına, lehinde Tekirdağ Milletvekili
Necip Taylan.
Buyurunuz Sayın Taylan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
NECİP TAYLAN (Tekirdağ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
beşinci turu üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, beşinci turdaki
kurumlarımız hakkında gerek muhalefet gerekse iktidar partisi
milletvekili arkadaşlar detaylı olarak görüşlerini
açıkladılar. Ben burada tekrarda bulunmayacağım ama bilim
ve araştırmayı, Kurum olarak TÜBİTAKı öne
çıkararak kısaca birkaç bilgi vermek istiyorum.
Bilim, teknoloji ve yenilik, ülkelerin refahını ve
rekabet gücünü artırmak, bilgi toplumu olmalarını sağlamak
ve bunu sürekli kılmak için en esaslı kabul edilen
hususlardandır. TÜBİTAK, 1963 yılından bu yana ülkemizde
bilim ve teknoloji politikalarının oluşturulmasına
katkı sağlayan, üniversite, kamu ve özel sektör
kuruluşlarının bilimsel araştırmalarını ve
bilim insanlarını destekleyen, enstitülerinde önemli alanlarda
araştırmalar yürüten ve toplumun genelinde bilim, teknoloji ve
yenilik kültürünün yaygınlaşmasına öncülük eden çok önemli ve
muhtaç olduğumuz bir kurumdur.
Değerli milletvekilleri, bilgiye dayanan, teknolojik
yeniliklere sahip ekonomisi olan toplumlar çağımızın en
gelişmiş toplumlarıdır ve en güçlü toplumlarıdır.
Gelişmiş toplumlarla rekabet edebilmek, insanlarımızın
refahını artırmak, sürdürülebilir ekonomik büyüme ve
kalkınma sağlamak, sosyal, ekonomik sorunlara etkin ve verimli
çözümler getirebilmek için bilgiyi, bilim ve teknolojiyi üretmek, kullanmak ve
toplum için yaygınlaştırmak gerekmektedir.
Sadece teknolojide değil, hukuktan eğitime,
uluslararası ilişkilerden tarihe, sosyal psikolojiden sosyolojiye,
arkeolojiden felsefeye her alanda ancak bilimi kullanarak, bilimi
geliştirerek, yenilik yaparak başarılı olabileceğimiz
izahtan varestedir.
Bilim ve teknoloji alanında dünya ülkeleri arasında
ülkemizin hak ettiği gerçek yeri bulmasını sağlamak
amacıyla yeterli desteğin verilmesi gerektiği bir gerçektir. Son
altı yılda siyasi ve ekonomik açıdan bünyesi güçlenen ülkemizde
bilimsel, ekonomik ve teknolojik gelişmelerde de Hükûmetimizin
aldığı kararlarla bir gelişme, bir atılım
yaşanmıştır.
Bu doğrultuda TÜBİTAK kendisine verilmiş
görevlerini yerine getirmede çok önemli hamleler yapmıştır. Bir
yandan ARGE faaliyetlerini artıran TÜBİTAK, diğer yandan da
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda aldığı kararlar
doğrultusunda bilim insanı yetiştirme, kamu, savunma ve uzay
teknolojileri, sanayi, bilim ve toplum destek programı başta olmak
üzere birçok destek programını yürütmektedir. Bu programlar için 2005
yılında 245, 2006da 415, 2007de 425, 2008de 450 milyon YTL
harcanmış ve nihayet 2009 yılında ise 500 milyon YTL kaynak
ayrılması planlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, 1983ten 2004 yılına kadar
geçen süre içerisinde en az 40 kere toplanması gereken Bilim ve Teknoloji
Yüksek Kurulu, maalesef sadece 9 defa toplanabilmiştir. Ancak bizim
iktidarımızdan bugüne kadar Sayın
Başbakanımızın yakın ilgi ve desteğiyle beraber
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu yılda 2 kere olmak üzere 17 toplantı
gerçekleştirmiştir. Böylece son dört yılda ülkemizde bilim ve
teknoloji alanında hiç de tesadüfi olmayan gelişmeler
kaydedilmiştir.
2000-2003 yılları arasında 69 üniversitede birkaç
rakam vermek istiyorum- 1.668 projeye 30 milyon YTL destek verilirken,
2004-2007 yılları arasında 83 üniversiteden 4.084 projeye 570
milyon YTL bütçe desteği sağlanmıştır. Aradaki fark
yaklaşık 20 kattır.
ARGE harcamalarındaki artış oranında Türkiye,
Çin ile birlikte dünyada birinci sıradadır. Son altı yılda
sağlanan kaynak, kırk yılda sağlananların çok üzerine
çıkmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
NECİP TAYLAN (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Bizi en çok memnun eden gelişmelerden biri de
araştırmacı sayımızdaki artıştır. OECD
verilerine göre ülkemiz 2002den bugüne dünyada araştırmacı
sayısını en hızlı artıran ülkelerden birisi
olmuştur.
Burada ARGEye ayrılan destekten de kısaca bahsetmek
istiyorum. Gayrisafi millî hasıladan ARGEye ayrılan destek 2002
yılında binde 6,7 iken, artmaya başlamış ve 2013
yılı için hedef olarak koyduğumuz rakam yüzde 2dir. Bu aradaki
binde ile yüzde 2yi gördüğümüzde, bu önemli bir gelişmedir.
Değerli vekiller, bu kısa zaman içerisinde
detaylarına girmedim. Bununla birlikte beşinci turda bütçeleri
görüşülen kurumlarımızın çalışanlarının
tamamına teşekkür ediyorum. Bu bütçemizin, 2009 yılı
bütçemizin kurumlarımıza hayırlı, uğurlu
olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Taylan.
Hükûmet adına Devlet Bakanı Nimet Çubukçu.
Buyurunuz Sayın Çubukçu.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisimizin 2009 mali yılı bütçe görüşmeleri çerçevesinde
Bakanlığıma bağlı kuruluşların görev ve faaliyetlerine
ilişkin 2009 hedefleri konusunda bilgi vermeden önce hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Görev alanıma giren konular, hepinizin de bildiği gibi,
kadınlar, çocuklar, özürlüler ve yaşlıları kapsayan,
toplumumuzun belki de en dezavantajlı kesimleri. Dolayısıyla
sosyal desteğe de ihtiyaç duyan aileleri kapsayan bu bölüm, dünyada
yaşanan hızlı değişim ve dönüşüm,
metropolleşen kentler, yeni sorunlarla bu alanda yeni politikalar üretmek,
yeni tartışmalar yapmayı da gerektiren bir alan.
Dolayısıyla bütün toplumun bu beklentilerine ve gelişmelere
uygun bir şekilde yeniden yapılandırmaya
çalıştığımız kurumlarımızı, her
şeyden önce insan haklarını hedef alan, insan hakları temelli
bir hizmet anlayışına uygun şekilde yürütmeye
çalışıyoruz.
Bakanlığıma bağlı kuruluşların
bütçeleri ve faaliyetleri konusunda söz alan milletvekillerine ve bu konuda
görüşlerini açıklayan milletvekillerine her şeyden önce çok
teşekkür etmek istiyorum. Gösterilen duyarlılık, meselenin
takibi konusunda her şeyden önce Türkiyede politik olarak hemfikir
olabileceğimiz, belki de uygulamada da birlik olabileceğimiz yegâne
alanlardan birisi olabilir. Bu nedenle, kısaca genel müdürlüklerimize
bağlı olan çalışmaları özetlemeye geçmeden önce, bu
konuda birçok hususa değinildiği için ben de atlayarak
geçeceğim. Zira, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesinde
hizmet verdiğimiz yaşlılarımızı, özürlülerimizi,
çocuklarımızı her şeyden önce -burada da dile getirildi-
önleyici koruyucu hizmetler kanalıyla desteklediğimizi ve aile
destekli hizmet anlayışı ve hizmet modeliyle
çalışmalarımızı sürdürdüğümüzü, hedefimizin
kurumsal bakım yerine aile yanında bakım veya aile modeline
benzer bakım olduğunu
Çağdaş dünyada olduğu gibi,
çocukların çoklu bakım alanlarının çocukların
kişiliği üzerinde yarattığı etki göz önüne
alınarak başlattığımız çalışmalar ve
projeler var. Bunların belki de en önemlileri Aileye Dönüş
Projesiydi ki, bu 5.598, yaklaşık 6 bine yakın çocuğumuz
bugün kendi ailesinin yanında. Herhangi bir kuruluşu inşa
etmenin, o kuruluşta barındırmanın, o kuruluşta onlara
hizmet vermenin yanı sıra bu çocukların kendi ailelerinin
yanında bakılması son derece önemlidir.
Bunun yanı sıra koruyucu aile hizmetleri konusunda
çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu konuda
yürüttüğümüz tüm kampanyalara rağmen 1.054 çocuğumuza
ulaştık. Tabii ki bu, hedefimize yakın bir rakam dahi
değil. Dolayısıyla bu konuda önerilerinizi,
çalışmamıza olan desteklerinizi, milletvekillerimize iki dönemde
2 kez göndermiş olduğum mektuplar, koruyucu aileye destek,
bölgelerinde bunun tanıtımı, en azından bir tane koruyucu
ailenin çocuklarımızla kavuşturulması,
tanıştırılması, buluşturulması çabasına
destek olunması konusunda yazdığım mektuplara da hâlen daha
olumlu yanıtlar beklemeye devam ediyorum. Bu çalışmalar,
hepinizin de takdiri gibi topyekûn, toplumsal bilinçle, değişimle,
dönüşümle gerçekleştirilecek çalışmalar.
Bugün koruyucu ailenin yanında verdiğimiz destekleri çok
artırdık. Ortalama 550 YTL civarında çocuk başına
destek veriyoruz.
Bir taraftan Kurum bakımı altındaki çocuklarımızın
sayısını azaltırken Kurum bakımı altında
kalan çocuklarımızı da aile modeline çok yakın benzer
modellerde barındırmaya çalışıyoruz. İşte,
çocuk evleri ve Sevgi Evleri Projemiz de buna benzer bir çalışma.
Çocuklarımızın küçük ev tipi, aile yaşamını
sergileyebilecekleri, kendilerine ait eşyaları kendi
dolaplarında saklayabilecekleri, Bu ev benim diyebilecekleri ortamlarda
ve fiziki şartları son derece gelişmiş ortalama bir ailenin
sahip olduğu imkânlardan daha yüksek imkânlarda
barındırıldığı ortamlar
Buraya sevgi evleri dememizin nedeni, sadece fiziki
şartlarının çok düzgün olması değil, aynı zamanda
içinde sevgiyle büyüyebilecekleri, kişiliklerini maddi ve manevi anlamda
geliştirebilecekleri ortamları yaratmak. Bir taraftan kendi
arsalarımızın karşılığında
TOKİyle yaptıklarımız bir taraftan genel bütçemiz
içerisine koyduğumuz yatırım planları, diğer taraftan
tüm Türkiyede hayırsever iş adamlarımızın ve
hayırseverlerimizin desteğiyle hızla ilerliyor. Ümit ediyorum ki
çok kısa bir süre içerisinde hedefimize ulaşacağız.
Bunun yanı sıra kuruluşlarımızda kalan
çocuklarımıza tahsis edilen personel sayısı, hizmet
alımıyla gerçekleştirdiğimiz
çalışanlarımızın niteliği, çocuk gelişimi
bölümü mezunu olmaları gibi son derece olumlu gelişmeler var.
Bir taraftan çocuklarımızın, Kurum bakımı
altındaki çocuklarımızın sayısı
azaltılırken, Kurum çalışanları, personel de son
derece yükseltilmiştir. Az önce söylendiği gibi, Kurum
çatısı altındaki çocukların sayısı
artmamış, tam tersine azalmış, yaklaşık 20 bin
civarında olan çocuk sayısı bugün 12 bin civarındadır.
8 bin civarında çocuk sayısı azaltılmışken,
değişik bakım modelleri benimsenmiş ve ikame
edilmişken, bunun yanı sıra 19 bine yaklaşan personel
sayımız da -ki göreve geldiğimizde bu 12 bindi- çok daha yükseltilmiştir.
Birçok alanda da bu anlamda standartları yükselten bir çalışma
içerisindeyiz.
Gerçekten gösterdiğimiz çalışma ve çabanın
çocuklarımız üzerinde de çok pozitif etkisi olduğunu biliyoruz.
Her şeyden önce okul başarılarının
arttığını, üniversiteye giriş oranında, 2008
yılında yüzde 63 oranında üniversiteye girmeyi
başardıklarını da görüyoruz. Dolayısıyla, bu
konudaki en güzel cevabı da çocuklarımızın bu başarıları
bize karşılık olarak veriyor. Bir taraftan spor alanında,
sanat alanında, üniversiteye giriş başarı oranında
bizleri gerçekten gururlandırıyorlar ve dolayısıyla,
ülkemizde talihsiz, kimsesiz, kadersiz diye nitelendirilen Çilem,
Kader gibi isimlerle nitelendirilen, gelecekleri de bu anlamda o kadere
bağlanan bu çocukları bu ülkenin en şanslı çocukları
yapmaya niyet ettik ve o yolda da çalışıyoruz.
İnşallah, bunu her geçen gün artan bütçemizle de
başaracağız.
Söylendiği gibi bu yıl bütçemizde binde 2 oranında
değil yüzde 85 oranında artış sağlanmış,
2002 yılında göreve geldiğimiz günden bugüne de sosyal
hizmetlerin bütçesi 13 kat artırılmıştır.
Dolayısıyla, AK PARTİ Hükûmetinin kimsesiz
çocuklara, yoksullara, özürlülere, yaşlılara yönelik hizmetleri tüm
toplum tarafından bilinmekte, kabullenilmekte ve takdirle
karşılanmaktadır. Nitekim, engelsiz yaşam merkezlerimizle
yarattığımız yeni, çağdaş yaşam merkezleri
bu anlamda son derece pozitif hizmetler ve çalışmalar veriyor.
Gerçekten, bugün üç vardiya olarak, her vardiyada 8 çocuğa 1;
6 özürlüye 1 sertifikalı bakım elemanı ve ayrıca 15
kişilik her gruba ayrı temizlik elemanı hizmet vermektedir ve
yatılı bakım hizmeti veren tüm kuruluşlarımız bu
standartlara uygun şekilde çalışmaktadır.
İnsan Hakları Komisyonu üyesi olduğunu
bildiğim, geçen dönemden bu yana da bu konudaki
duyarlılığı konusunda, hassasiyeti konusunda şüphemin
olmadığı ama
Keşke 2004 yılından bugüne kadar
Sarah Fergusonun gelip ziyaret etmesi değil de, bir İnsan
Hakları Komisyonu üyesi olarak Sarayı siz ziyaret etseydiniz
Sayın Çerçioğlu, görseydiniz oradaki olumlu değişimleri.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Sayın Bakan, o görev
sizin göreviniz.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla)
Dolayısıyla, hafızanızda kalan 2004 yılındaki
değişimleri ve olumlu değişiklikleri görebilirdiniz.
Nitekim, ocak ayında da burada Sevgi Evleri adı altında
Engelsiz Yaşam Merkezleri adı altında açacağımız
hizmetleri de gösterebileceğiz.
Nitekim, İngiliz Büyükelçisi bu mekâna gitmiş ve
yanında İngiliz gazetecileri ile oradaki çalışmaların
ne derece mükemmel düzeyde olduğunu, Avrupa standartlarına uygun
olduğunu izah etmiştir.
Defalarca televizyona çıkıp izah ettim, basına
açıklama yaptım. Orada Geçici tespit diye tanımlanan, hekimler
tarafından önerilen, her dakika düzenli psikiyatri denetimleri
yapılan hastaların kendilerine ve çevrelerine zarar vermemeleri için
uygulanan bu sistem benim kendi dünya görüşüme uygun bir sistem
olduğu için değil, bilimsel verilere uygun olduğu için
uygulanmaktadır. En gelişmiş ülkeler olan Japonyadan
İngiltereye kadar birçok ülkede ağır zihinsel engellilerin
barındığı yerlerde bu tür uygulamalar vardır.
İngiliz soylusu, İngiliz asilzadesi, York Düşesi
diye tanımlanan fakat İngiliz Kraliyet ailesinin de bu unvanları
kullanmasını kabul etmediği birinin sözlerine kendi ülkesinin
bakanından çok itibar etmesi, kendi ülkesinin bakanını rencide
etmekle suçlaması, her şeyden önce bir milletvekiline bu
çatının altında yakışmadığını bir
kez daha vurgulamak istiyorum.
Bu ihtiyaçlar düzeyinde yürütülen bu pozitif
çalışmalarımız
Her şeyden önce, 81 ilde, 35 ilçede,
il müdürlükleri ve ilçe müdürlükleri kanalıyla yaygın bir
şekilde hizmet veriyoruz. Hepinizin de bildiği gibi, artık Kurum
sadece kimsesiz çocuklara bakım hizmeti veren bir kurum değil,
kanunla ihtilafa düşen çocuklar, suç mağduru çocuklar, taciz ve
tecavüze uğrayan çocuklar, ailesi tarafından istismar edilen, suçta
kullanılan çocuklar olmak üzere, 2005 yılında
çıkardığımız Çocuk Koruma Kanunu çerçevesinde hizmet
verdiğimiz bir Kurum.
Dolayısıyla, her ne kadar ülkemizde bu konuda gündeme
gelen, zaman zaman basında okuduğumuz ve ülkemizin tablosuna
yakışmadığını düşündüğümüz, bir
taraftan hepimizi derinden rencide eden, taciz, tecavüz, çocuk istismarı
gibi konularda bu Parlamento çatısı altında bulunan tüm parti
gruplarının aynı duygu dünyasıyla, aynı hassasiyetle
hareket ettiğini düşünmek istiyorum. Dolayısıyla
İktidar partisi, gelin yüklenelim. dediğiniz konu bir çocuk tacizi
konusu asla olamaz, olmamalıdır. Bugün, bir insan olarak her
şeyden önce, hepimizin kalbi o çocuklar için en şiddetli şekilde
atmaktadır. Bu yüzden, yürüttüğümüz bütün bu
çalışmaların, her şeyden önce gösterdiğimiz
çabaların iyi niyetli olarak desteklenmesini beklemek de en doğal
hakkımız diye düşünüyorum.
Bir taraftan özürlü politikalarımız konusunda hepinizin
de bildiği gibi son derece olumlu çalışmalar var. Özürlüler
Yasası yürürlüğe girdikten sonra taban çalışması
yaptık ve özürlülere evde bakım hizmeti başta olmak üzere,
yatılı özürlülerimizin bakım merkezlerindeki
çalışmalar da bir yana, Birleşmiş Milletler Özürlü
Hakları Sözleşmesinin 3 Aralık Dünya Özürlüler Gününde
Mecliste onaylanmış olmasını da, yüce Meclisimiz
tarafından gösterilen bu çabanın da tüm özürlülerimize
hayırlı olmasını diliyorum. Özürlüler İdaresi bu
yıl, üzerinde çok tartışma yapılan, özürlüler alanında
yeni bir saha araştırması yapacaktır. Bu nedenle de bütçesi
artırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğümüzün yürüttüğü
çalışmalar tüm kamuoyu tarafından çok yakından takip
edilmekte ve gerçekten, yürütülen başarılı çalışmalar
hem uluslararası toplum tarafından hem Türkiye'de kadınlar
tarafından çok yakından bilinmektedir ve kadının insan
haklarının korunması ve iyileştirilmesi yolunda
yürüttüğümüz çalışmalarımız, çabalarımız
artarak devam edecektir.
Özellikle bu yıl, kadına yönelik şiddet alan
araştırmasının tamamlandığını,
şubat ayı itibarıyla sonuçlarını
açıklayacağımızı da söylemek istiyorum. Kadına yönelik
şiddet başta olmak üzere kadının insan haklarının
geliştirilmesi, kız çocuklarının okullaşması gibi
alanlar hepimizin, sizlerin olduğu gibi hepimizin, bizlerin de öncelikli
sorunları. Dolayısıyla, yasaların
yapıldığı fakat yasaların uygulanması için hiçbir
şeyin yapılmadığı bir dönemden bu yasaların
uygulanması için gösterilen yüksek çabaların olduğu bir
dönemdeyiz.
Kabul edersiniz veya etmezsiniz, uygulamaya yönelik
yürüttüğümüz sayısız çalışma var ve bu
çalışmaların neticeleri itibarıyla da olumlu gelişmelerin
olduğunu biz biliyoruz. Bir taraftan Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğünün bütçesi bu anlamda artırılırken diğer
taraftan toplumda duyarlılık artırıcı
çalışmalara da öncelik veriyoruz.
Kadın hakları
dendiği zaman, mutlak surette öne alınması gereken, kız
çocuklarının okullaşması, eğitimi, karar alma
mekanizmalarına katılımı, istihdama katılımı
elbette önemli problemler ve ben bu problemlerin olmadığını
hiçbir zaman bu kürsüden dile getirmedim. Her şeyden önce, bu ülkede
sorumlu bir bakan olarak değil, bir kadın olarak, yaşayan bir
kadın olarak, hem bu ülkede kadınların şiddete
uğradığının hem bu kadınların
ayrımcılığa uğradığının, kız
çocuklarının okullaşmasının önünde sayısız
olumsuz ayrımcı gelenekler olduğunun farkında olan biriyim
ve bununla mücadele ediyorum. Dolayısıyla bu, her şeyden önce
sadece kadından sorumlu Devlet Bakanlığının
değil, hem tüm bakanlıkların hem ülkedeki topyekûn, sivil toplum
kuruluşları da başta olmak üzere, herkesi ilgilendiren bir
konudur.
Dolayısıyla, kadın haklarının
gelişimi konusunda bugüne kadar dile getirilen görüşlerde, her zaman
bu kürsüden -doğrusunu isterseniz- kadınlar ve kadın
hakları dendiği zaman -geçen dönemleri ve geçen yılları
hatırladığım zaman benim aklıma- muhakkak ki laiklikle
ilgili ve Türk kadınının geriye götürüldüğüyle ilgili
birtakım görüntüler ve görseller eşliğinde konuşmalar
yapılırdı. En azından, Türkiyede kadına yönelik bir
ayrımcılığın yapılmayacağının,
bunu siyasi malzeme olarak kullanan parti tarafından da kadınlara
yönelik bir ayrımcılık olarak algılanmış
olmasını memnuniyetle karşıladığımı
söylemek istiyorum. Özellikle, tesettürlü ve çarşaflı
kadınların görüntülerinin burada, geçen dönem, milletvekilleri
tarafından defalarca kullanıldığını, kadın
hakları dendiği zaman, AK PARTİ kadınları geriye
götürüyor; dolayısıyla, işte, burayı Suudi Arabistan yapmak
istiyor, İran yapmak istiyor. tartışmalarının da bu
yıl kadın hakları tartışmasında dışarıda
bırakılmış olmasını memnuniyetle
karşılıyorum sorumlu bir bakan olarak.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Birbirinizle yarışın,
yarışın!
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Aile
Araştırma Kurumu, çalışmalarını özellikle
-araştırma kurumu, adı üzerinde- araştırmalar üzerinde
yoğunlaştırıyor. 2006 yılında
gerçekleştirdiğimiz araştırmayla, Türk aile
yapısı araştırmasıyla ciddi bir profil
çalışması yaptık. Bu profil çalışması, aile
yapısındaki sorunlar, öneriler, çözümler, mevcut durumların
dışında, aile mahkemelerinin uygulanması ve
değerlendirilmesi, ergen profili, çocuklara yönelik programlar ve reklam
içerik analizleri, boşanma nedenleri araştırmaları,
yardım alanların yardım algısı, yoksulluk kültürü
araştırması gibi projeleriyle de
çalışmalarını hızlandırmıştır ve
bu yıl gerçekleştirdiğimiz aile şurasıyla da özellikle
ailelerin bundan sonra karşılaşabilecekleri sorunlara yönelik
çalışma ve çabamızı da artırdık.
Bugün burada değinilen, milletvekillerimizin de kısaca
değindikleri konulara değinmek isterim:
Özellikle özürlülerin eğitimine yönelik sorun olmaya devam
ettiği Milliyetçi Hareket Partisinden Cumali Durmuş tarafından
dile getirilen konuda, özellikle bir ile ilişkin olarak itirazlardan
haberdar olduğumu, o konuda bir soruşturma
açtırdığımızı da ifade etmek isterim. Gerçekten,
her şeyden önce korunması gereken ve hakların en üst düzeyde gerçekleştirilmesi
gereken özürlülerimize yönelik çalışma ve çabalarda Hükûmetin
izlediği politikaların, bu anlamda yanlış
uygulayıcılarının hiçbir şekilde hoş
görülmeyeceğini ve görülmediğini de ifade etmek isterim.
Koruyucu aile modelinin desteklenmesi gerektiği ifade edildi
yine Sayın Durmuş tarafından. Gerçekten yeterli değil,
bunun desteklenmesi gerekiyor; bu konuda bütün siyasi partilerin desteğini
beklediğimi de ifade etmek isterim.
Sayın Şenol Balın ifade ettiği
Türkiyede
aile hızla dağılıyor. ve yardımlar konusu gibi
konularda, evlenme ve boşanma oranlarına ilişkin olarak adli
sicil ve boşanma davalarında açılan davaların esas
alınacağını söyledi. Bir hukukçu olarak bunun doğru
bir yaklaşım olmadığını her şeyden önce
söylemek isterim. Çünkü her açılan boşanma davası Sayın
Bal, boşanmayla sonuçlanmıyor. Dolayısıyla
neticelenmiş boşanma davaları ve evlenme oranları üzerinden
size bir bilgi vermek isterim.
Bir de Aile ve Sosyal Araştırmalar Kurumu Genel
Müdürlüğünün hiçbir araştırma yapmadığını söylediniz.
1994-1998 yılları arasında Aile Araştırma Kurumu 9
araştırma yapmış, 1992 ve 2002 yılları
arasında hiç araştırma yapılmamış, 2005-2007
yılları arasında 20 araştırma
yapılmıştır. Bütün sonuçları da kamuoyuyla
paylaşılmıştır.
Yine bunun dışında evlenme ve boşanma
oranlarına bakmak gerekirse 2002-2003 yılları arasında
evlenme ve boşanma sayıları
Gerçekten şunu da bir
tartışma konusu yapmak, bir siyasi dönemlere atıf yapmak
istemiyorum. Türkiye boşanma oranlarında Avrupa Eurostat verilerine
göre Avrupanın en düşük ülkesi, dünyanın da en düşük
ülkeleri arasındayız. Evlenme ve boşanma oranlarına
baktığımızda da 2001 yılında 116 bin olan
boşanma sayısı, 2007 yılında 94 bine
düşmüştür. Bunun yanı sıra evlenme oranlarına
baktığımızda, 2002 yılında 510 bin olan evlenme
sayısı 2007 yılında 638 bine çıkmıştır.
Bu veriler, Türkiyede doğru bir şekilde toplanmasını
istediğimiz TÜİK verileridir ve doğru verilerdir.
Dolayısıyla, üzerinde çok durulan sadaka kültürü,
sadaka yardımı gibi konulara gerçekten o kadar çok değiniliyor
ki ve bir sadaka kültürü kavramı yerleştiriliyor ki! Sosyal devlet
olmanın ilkesi, sosyal desteğe ihtiyaç duyan her kesime,
kadınlara, çocuklara, yoksullara yardım etmektir.
Dolayısıyla, bu yardımın sadaka diye nitelendirilmesi, küçümsenmesi,
aşağılanması her şeyden önce bu yardım alan
insanları rencide ediyor.
CANAN ARITMAN (İzmir) Arasındaki farkı anlatmaya
çalışıyoruz.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Devlet, bütün bu
yardımları büyük bir özen içerisinde, objektif kriterlere göre
gerçekleştiriyor. Bu kriterlerin her biri illerde valilikler ve
kaymakamlıklar bünyesinde uygulanıyor. Dolayısıyla, yani
durmaksızın bir sosyal yardımı neredeyse engellemeye
yönelik, olmasın demeye yönelik bir çaba, çalışma
olmamalı.
Yoksulluk ve bu alandaki şeylere geldiğimiz zaman:
Türkiyede yoksul sayısı artmıyor, verilere göre yoksul
sayısı azalıyor ama yardım alan yoksulların
sayısında ciddi bir artış var.
CANAN ARITMAN (İzmir) Sosyal devlet olalım, sadaka
devleti olmayalım.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Bu bir sosyal
destektir, sosyal devlet ilkesinin de bir kuralıdır.
Dolayısıyla, bu, her şeyden önce önemli.
Bir taraftan 3 çocuk meselesi çok vurgulandı. Ben bunu her
zaman söylüyorum, geçen dönemde de gündeme getirildiği için söyledim. Bir
ülkenin nüfusu, kaynak olarak zenginliği, demografik yapısındaki
güçlülüğüyle de ilgilidir. Bir kere çocuk ve nüfus meselesinin teknik bir
mesele olmaktan çıkartılıp, ona bazen dinî bir atıf yapmak
veya Yoksulsa, bakamayacaksa çocuk sahibi olmasın. gibi tamamen sosyal
devlet ilkesini dışlayan
Özellikle sol dünya görüşünün,
dünyanın hiçbir yerinde hiçbir sol dünya görüşünün
Bakabileceğin kadar çocuk yap. demesi ve kapitalist söylemi benimsemesi
duyulmuş, görülmüş bir şey değildir. Her şeyden önce,
sosyal devlet olan ülkede bir ülkenin nüfusu ve onun kaynaksal gücü önemlidir.
Nitekim, sadece Türkiye'nin değil dünyanın da büyük bir problemidir
ve bu yıl, önümüzdeki dönemde Viyanada yapılacak aileden sorumlu bakanlar
konferansında konu, çocuk sayısının
çoğaltılması ve teşvik edilmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN (İzmir) Sayın Bakan, Avrupa'nın
sorunu Türkiye'nin sorunu değildir. Türkiye'nin demografik verileri
başka bir şey söylüyor. Türkiye'nin bilimsel demografik verileri sizi
teyit etmiyor Sayın Bakan.
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz Sayın Çubukçu.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Teşekkür ederim.
Bir taraftan, Sayın Arıtman Bütçe
kitapçığını okudunuz mu? dedi. Sayın Arıtman,
ben, gayet iyi okudum, defalarca okudum, hazırlanma sürecinde kendim de
oradaydım. Bir bakanlığın bütçe taleplerinin bütçe
kitapçığında yer almasından doğal bir şey olamaz.
Eğer siz bunu şikâyet olarak algıladıysanız o
ayrı. Ama Hiç okumadığınızı sanıyorum.
yargısı
Herhâlde kendiniz öyle yapıyorsunuz.
CANAN ARITMAN (İzmir) Bütçe kitabınız ağlama
duvarı.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Birçok konuyu
okumadan ve bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunuz için ve o
fikirlerinizi burada ve her yerde, bazen de dedikodu niteliğindeki her
fikrinizi her yerde paylaştığınız için
CANAN ARITMAN (İzmir) Ama siz, bütçenizin
artırılmasını talep etmiyorsunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) -
dolayısıyla, bunu yapmış olmanızı biz
yadırgamıyoruz.
CANAN ARITMAN (İzmir) Bütçe kitabınızda
ağlıyorsunuz, bütçenizin artırılmasını talep
etmiyorsunuz.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Efendim, bizim bir
taraftan
CANAN ARITMAN (İzmir) Çok memnunsunuz. Çelişki burada.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Ben, bu konuda
özellikle son derece emin olduğumu ve emin olduğum bir siyaseti
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi bitiriniz.
Buyurunuz.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) -
temsil
ettiğimi, bütçemizin ülkemizin en dezavantajlı kesimlerine, bu
yılki bütçe artışı itibarıyla da yüzde 85 bir
artış olduğunu
O bilgi de yanlış, binde 2 bir
artış değil, yüzde 85 düzeyinde bir artış
gerçekleşti.
CANAN ARITMAN (İzmir) Genel bütçede binde 2. Geçen sene
genel bütçenin binde 4üydü, bu sene genel bütçenin binde 6sı;
artış binde 2.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla)
Dolayısıyla, bu bütçemizin, bütün bu kısıtlamalara
rağmen, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere
CANAN ARITMAN (İzmir) Sayın Bakan sen bilmiyorsun, bütçenden haberin yok.
Daha ne olsun?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) -
bütçemize destek
veren, konuşmalarıyla bize destek veren tüm milletvekillerimize en
içten şekilde teşekkür ediyorum, bütçenin hayırlı
uğurlu olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çubukçu.
Hükûmet adına, Devlet Bakanı Mehmet Aydın.
Buyurunuz Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evvela sözlerime teşekkürle başlıyorum. Sorumlu
olduğum kurumlarla ilgili milletvekili arkadaşlarımdan bir
kısmı burada sağlam, güvenilir bilgiler verdiler.
Dolayısıyla, benim işimi kısmen
kolaylaştırdılar. Bazı arkadaşlarımızın
ciddi anlamda eleştirileri oldu, ondan dolayı da teşekkür
ediyorum; önerileri oldu, tavsiyeleri oldu, onlar için de teşekkür
ediyorum.
Çünkü tekrarına hacet yok ama yine de tekrar etmeden
edemiyoruz; Bilim, bilimin her çeşidi -ister doğa bilimleri olsun
ister sosyal bilimler olsun ister beşerî ilimler olsun- her ülke için
hayati önem arz ediyor. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler
açısından bakıldığında ilaçtır desek
yeridir. Çünkü öteki bütün alanlarda başarılı olmanın
sırrı bugün bilimde ve teknolojide başarılı
olmaktır.
O yüzden de bizim için bir çerçeve durumunda olan Lizbon
Kriterlerine baktığımız zaman amaç cümlesi aynen
şöyledir: Bilgiye dayalı bir ekonomi. Dolayısıyla eğer
yeteri kadar sağlam bilgiye sahip değilsek ekonomik
hayatımızda da başarılı olmamız kolay
değildir. Eğer yeteri kadar sosyal bilimlerde, siyaset biliminde ve
beşerî ilimlerde başarılı değilsek, bir noktaya gelememişsek
açıkçası siyasette de başarılı olmamız mümkün
değildir; iç siyasette de başarılı olmamız mümkün
değildir, dış siyasette de başarılı olmamız
mümkün değildir.
Biraz sonra söyleyeceğim gibi, bugün aynı zamanda kültür
konuları, medeniyet konuları, inanç konuları da yine bilgi
meselesidir. Eğer o konuda yeteri kadar bilgimiz yoksa dünyaya kendimizi
tanıtmakta ve kendi ülkemizde birbirimizi anlamakta, anlaşmakta da
fazla bir mesafe alma imkânımız yoktur. Hele bir de konu savunma
meselesine gelince, her alanda -ekonomi alanında, strateji alanında,
enerji alanında- gerçekten bilgi ve teknoloji ilerlemesini
gerçekleştirmeden bugün hiçbir ülkenin kendi savunmasını
başkasından ödünç alacağı bilgilerle veya araçlarla
yürütmesi, sürdürmesi mümkün değildir. Hepimiz bunun farkındayız
ve dünya gittikçe bunun daha çok farkındadır.
Nitekim, son dönemlerdeki özellikle genel seçimler, kampanya
sırasında olup bitenlere ben biraz da sorumlu olduğum kurumlar
açısından bakıyorum. Acaba, ilgililerin yaptığı
konuşmalarda, plan ve programlarında bilim ve teknoloji konuları
ne kadar ön planda? Memnuniyetle ifade edeyim ki, mesela, bu son Amerika
Birleşik Devletleri seçiminde ilk defa bilim ve teknoloji konuları
merkezî konular olarak halkla paylaşılmaya başlandı, halka
o konuda vaatlerde bulunuldu ve dolayısıyla, bu, demin
söylediğim, esasında, bilgi olmadan teknolojik ilerlemenin de,
başka alanlarda ilerlemenin de mümkün olmadığı konusu çok
ciddi bir biçimde dile getirildi ve şu sıralarda da, yine -eğer
vaktiniz olursa gerçekten- Amerikada hükûmet kurulma cihetinde adımlar
atılırken bu bilim ve teknoloji konularının ne kadar
ısrarla üzerinde durulan bir konu olduğunu yakından görürsünüz.
Biz, Hükûmet olarak bunun farkındayız. Ben bunun
farkındayım. Çünkü, ben, zaten, ömrümün -tamamına
yakını diyebilirim- tamamına yakınını -burada da
bir bakıma kısa bir ara verme olarak siyasi hayatımı da
görebilirsiniz- bu iş için harcadım. Dolayısıyla bilimin,
tefekkürün, düşüncenin ve onlara dayalı plan ve programın hayat
için ne kadar önemli olduğunu yaşayarak biliyorum, yaşayarak
öğrendim hepiniz gibi. İyi ki yapmışız, çünkü
dediğim gibi, bu alanda hakikaten -arkadaşlarım da söylediler,
ben de sadece tekrar edeyim- gerçekten bilim adamı sayısını
artırmada tahmin edemeyeceğimiz kadar iyi bir noktaya geldik. Biz,
önümüzdeki yılın sonuna kadar 40 bine falan ulaşabilir miyiz
diye düşünüyorduk, bugün gerçekten o sayıyı çok geride
bıraktık. Her alanda, gerek bilim adamı yetiştirme, yani
insan kaynağı alanında çok büyük adımlar atıldı
gerek proje sayısında astronomik diyebileceğimiz ölçüde bir
artış oldu ve o projelerin desteklenmesi hususunda da, hakikaten,
Hükûmetten her türlü yardımı gördük. Burada teşekkürlerimi ifade
etmek istiyorum, dile getirmek istiyorum.
Bütün bunlar Türkiye içinde de takdir görüyor, Türkiye
dışında da takdir görüyor. Birkaç gündür devam eden bu
müzakerelerimiz sırasında, Avrupa Birliği İlerleme
Raporuna birkaç defa atıfta bulunuldu. Eminim
arkadaşlarımın büyük bir kısmı görmüştür ama ben
bir daha tekrar edeyim, eğer İlerleme Raporunda bilim ve teknoloji
kısmına bakılırsa orada, Türkiye'nin bu konuyu ne kadar
ciddiye aldığını görürüz ve memnuniyetle ifade edeyim ki
Türkiye, araştırma alanı Avrupa Birliği araştırma
alanına en iyi entegre olan -kendi üyelerini söylemiyorum- en iyi entegre
olan yolda ülkelerden yani müzakere eden ülkelerden aday ülkeler içerisinde en
iyi durumdadır. Çok açıkça, bu konuda, yani Türkiyede bilim ve
araştırma konusunun
Ki açılan ve kapanan tek
fasıldır, maalesef
Kapandığı için maalesef demiyorum,
öbürleri kapanmadığı için maalesef diyorum.
Dolayısıyla o konuda, zaten işimizin önemli bir kısmı
-çerçeve programlarını, vesaireyi düşünürsek- bu Avrupa
Birliğiyle ilgili ortak projelerdir, ortak planlardır ve orada da
zaten işi iyi götürdüğümüzü o raporlar söylüyor, dile getiriyor, bu
da bizi memnun ediyor.
Gelelim sorular kısmına. Bunların hepsine takdir
buyurursunuz cevap vermem mümkün değil ama her zaman, lütfen, bunu bir
daha tekrar edeyim, her zaman arkadaşlarım başvurduğu
zaman, daha geniş bilgi vermeye hem ben hem de sorumlu olduğum
kurumlar hazırdır. Hatta, buradaki konuşmaların bir
kısmının hazırlanmasında bile bize
başvurulmuş olsa biz, Eksiklerimiz nedir, neleri hâlâ arzu
ettiğimiz ölçüde yapamadık? onların da o konuşmaların
içine dâhil olmasını isterdik ve o eleştirileri de memnuniyetle
karşılardık.
Evvela bir konuya temas etmem gerekiyor. Bu konu birkaç defa
gündeme geldi. Açıkça ifade ediyorum, yanlış anlaşılan
bir konudur, bunu düzeltmek benim için bir vicdani borçtur. O da şu:
Arkadaşlar, TÜBİTAK, ben de biliyorum ki
ağırlıklı olarak fen bilimleriyle uğraşır.
TÜBA da öyle, TÜBA da ağırlıklı olarak, Bilimler Akademisi
olmasına rağmen, ağırlıklı olarak yine orada fen
bilimleri vardır. Oysa bilimsel anlayış için, bilimsel zihniyet
için fen bilimleri yetmez. Bir uzmana, bir bilim adamına fen bilimlerinin
tamamını ezberletseniz -tabir yerinde ise- yine de onda bilimsel
düşüncenin var olduğu güvencesini alamazsınız. İnsanla
ilgili konular, toplumla ilgili konular, yönetimle ilgili konular hayati önem
arz ediyor. Eğer onlarla birleştirmezsek bizim bugün gerçekten çok
ihtiyaç duyduğumuz bilimsel anlayış, telakki, zihniyet, vizyon,
zihin seti, ne derseniz deyin, ona çok ihtiyacımız var. Arzu
edildiği takdirde her kurulda, her kurumda bu konuda
arkadaşlarımla düşüncelerimi ve endişelerimi
paylaşmaya hazırım. Türkiyede bilimsel anlayış
konusunda alacağımız çok büyük mesafe var. Onun için, en
azından ben kendi dönemim için söylüyorum, sosyal bilimlerle ilgili
projeleri teşvik ettik, etmeye devam edeceğiz ama önümüzdeki
yıllarda bu da yetmez, bunu çok daha ayrı bir biçimde ele
almamız lazım. İnsanı tanımadan doğayı
tanımak işte bugün bizi getirdiği noktaya getiriyor. İnsan
önemli, hayat önemli, toplum hayatı önemli. Onun için, biz
Şimdi
asıl o konuya geliyorum.
Arkadaşlar, benim sorumlu olduğum -sadece ben değil
Türkiye sorumlu çünkü nihayetinde Hükûmet kararıdır, Bakanlar Kurulu-
bu Medeniyetler İttifakı Projesinin BOPla, bilmem neyle, tekrar
ediyorum, uzaktan yakından hiçbir alakası olmadı, yoktur ve
olmayacak. Uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Niye ihtiyaç duyuldu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Sayın
Başbakanın İspanya Başbakanıyla birlikte eş
başkan olarak bu projeye destek vermesinin
Benden başka
inanacağınız kaynak yok, inanmıyorsanız gidin
bakın.
OKTAY VURAL (İzmir) BOPta da eş başkan da
Sayın Başbakan.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) Efendim, olabilir. Bak,
tekrar ediyorum, belki de karışıklığa o sebep oluyor.
OKTAY VURAL (İzmir) BOPta da eş başkan da, iki
eş başkan
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) Açıkça söylüyorum,
lütfen bu projeyi -bütün gruptaki arkadaşlarıma, her gruba
söylüyorum- sonuna kadar destekleyin, arkasında olun. Eğer o konuda
diyelim ki Sayın Türkeşin dediği gibi Amerikadan falan
O
zaman ben size bir şey söyleyeyim ama daha fazla konuşmak da istemem,
o ayrı bir konu: Şu anda seksene yaklaşan, bu projenin,
Medeniyetler İttifakı Projesinin dostları yani bizim daimî
temsilciliklerimiz Birleşmiş Milletlerde, seksen civarında ülke
Biz bu projenin arkasındayız. diyorlar ve o projeye destek
veriyorlar. Henüz şu ana kadar biz Amerikadan veya İsrailden
herhangi bir destek ne gördük ne duyduk ne işittik. Onun için, bakıp
da şimdi Efendim acaba Amerikan projesi mi?.. Hayır
OKTAY VURAL (İzmir) Tek bir medeniyet mi, dünyada sadece
Batı medeniyeti mi hâkim olacak?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Hayır, hayır
OKTAY VURAL (İzmir) Bir tahakküm projesidir.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Sayın Vural, Batı
medeniyeti hâkim olacaksa benim orada ne işim var?
OKTAY VURAL (İzmir) Onu soruyoruz. İttifak
dediğiniz şey bu.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Bir rapor vardır.
Lütfen o rapora tekrar bakın. Her kelimesinde emeğim vardır, göz
nurum vardır. Bu proje bizim için hayırlı bir projedir.
Bakınız, TÜBİTAKa ne dedik? Diyen benim. Dedim ki:
Bu konuyla ilgili bilim adamlarımızı çağırın;
tarihçiler, sosyologlar. Hiçbir ayrım yapmadan. Listeyi gönderelim. Kimler
geldi? Bir çalışma grubu oluşturalım ve birlikte bu konuyu
görüşelim. Çağırdık. Ben orada yoktum. Kurum davet etti,
görüştük; Bu bilim adamlarımız bize yirmi konu verdiler. Ben
size birkaç tanesini söyleyeyim. Mesela Yunus Emre ve Mevlânâ çizgisinin
insanlığa, barışa getirdiği katkılar nelerdir?
Allah aşkına bu konuyu çalışmayalım mı? Burada
bir arkadaşım çıkar da Ne gerek var? der mi? Osmanlıda
birlikte yaşama, Osmanlıda bilim, Osmanlıda hoşgörü;
bizim çalışacağımız konular bu, dünyaya
anlatacağımız konular bu. Bu proje bizim açımızdan
bunun için var. Ben onun için o projenin sonuna kadar arkasındayım,
içindeyim.
OKTAY VURAL (İzmir) İbrahimî girişimi de bunun
içinde mi?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bu ittifaka niye ihtiyaç duydunuz?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Bu ittifaka şunun için
ihtiyaç duyuldu: Açıkça söyleyeyim
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Bakan, Genel Kurula
hitap edin.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) Tamam anlıyorum,
karşılıklı olmasın diyorsunuz. Doğrudur,
anlıyorum.
Konu şu: Çünkü ortada bir tez var. O teze göre Medeniyetler
arasında bir savaş var, gerisi hikâyedir; esasında İslam
medeniyeti ile Batı medeniyeti arasında, İslam dünyası ile
Batı dünyası arasında bir çatışma var.
Hungtingtonın meşhur tezi. Külliyen yalandır. Bizim
medeniyetimiz bir barış medeniyetidir. Her medeniyetin inişleri
vardır, çıkışları vardır; her medeniyetin, her
kültürün. Ama genelde bakıldığında, insanlık tarihi
açısından bakıldığında bizim kültürümüzden, bizim
medeniyetimizden dolayı iftihar etmememiz için; hoşgörü
açısından, başka milletlere, başka dinlere tolerans
gösterme açısından gurur duymamamız için hiçbir sebep yoktur.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ee o zaman niye ittifak
arayışı var Hocam?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) İttifak şudur,
yani gelin siz bizi anlayın
İttifakın anlamı: Siz bizi
anlayın, biz sizi anlayalım. Biz sizi bilgilendirelim. Çünkü
değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, zannetmeyin
ki Avrupalı diye, Avrupada oturur diye sizi tanıyor, sizi biliyor.
Hayır arkadaşlar, işin bazen abcsini dahi bilmiyorlar. Dolayısıyla
biz, biz varız demedikten sonra, bir medeniyetin, bir dünyanın
içinde yaşayan, tarihinde, kültüründe yaşayan bizler onun içinde
olmadığımız sürece, biz bizi
anlatmadığımız sürece kimse bizi anlamaz. Anlama olmadan
anlaşma olmaz, anlaşma olmadan buluşma olmaz. Ondan sonra
başımıza amiyane tabirle -bağışlayın- bir
sürü çorap örülür benim kültürümün etrafında, çevresinde, benim
medeniyetimin, benim inanç dünyamın. Biz sadece çırpınmak
zorundayız. Yaptığınız yanlıştır,
gittiğiniz yol yanlıştır. Bunun arkasında siyaset
vardır, bunun arkasında sömürü vardır, bunun arkasında
kaynaklarımızı sömürme vardır, bunun arkasında yalan
vardır ve biz buna izin vermeyeceğiz. Bu projenin benim açımdan
anlamı bu. Eğer hazırlanış safhasına
bakarsanız, burada söylenenlerin veya burada değil de genelde
söylenenlerin hiçbirinin söylenebileceğini zannetmiyorum. Bu konuyu
müsaade ederseniz
Daha fazla istiyorsanız konferans vereyim, saatlerce
konuşayım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Anca anlarlar Sayın
Bakanım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Hocam, ittifak olmaz, diyalog
olabilir. Medeniyetler arasında ittifak olur mu? Siz felsefecisiniz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) Diyalogla ittifakın
arasındaki tek fark şudur Sayın Milletvekilim: Diyalog, zaten,
medeniyetler arası diyalog uzun süre devam etti. İttifakın
sebebi şudur: Eylem eksenli bir projedir bu yani oturup da
konuşmuyoruz sadece, sen söyle
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ama ittifak olmaz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) Hayır, hayır,
bugün şu anda sadece Türkiyede on iki bakanlık bunun
arkasındadır, Başkanı benim, sorumlusu benim ve tam 230
tane proje vardır. Bunun en azından 40ını falan
gerçekleştirdik. Türkiye içinde, bölgemizde sadece ben 25 projeye bizzat
katıldım, bunun 20si yurt dışındadır. Bunun 16sı
İslam dünyasıdır, öbürü, Arjantinden tutunuz da Moskovaya
varıncaya kadar
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) Bu ittifak kime
karşı yapılıyor?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) Hızla diğer
konulara -lütfen- geçmek zorundayım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Medeniyetler arasında ittifak
Batı medeniyetinin misyonerliğidir. Bunun başka bir şeyi
yok. Yani medeniyetler çatışmasını konuşan bir
medeniyetle neyin ittifakı olur?
BAŞKAN Lütfen karşılıklı
konuşmayınız.
Sayın Bakan, devam ediniz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) Devam edeceğim
efendim.
Diğer konulara gelince
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bu bir misyonerlik faaliyetidir.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) Bilim merkeziyle ilgili bir
soru vardı.
Arkadaşlar, bilim merkezinde bizim dediğimiz şu:
Büyükşehir belediyelerine bir ilan gönderdik, dedik ki: Biz, şu kadar
yardımla bilim merkezi kurmak için
Önce büyükşehir belediyesi olan
illerimizle başlıyoruz ama niyetimiz, arzumuz, bunu bütün Türkiye
geneline yaymak, bütün illerimize yaymak. Onlara nasıl bir çalışma
yapacaklarının çerçevesini verdik. Gittiler,
çalıştılar, gayret ettiler, bize sundular planlarını,
projelerini; ayrı ayrı komisyonlarda, kurullarda değerlendirildi
ve ilk destekleyicimiz Konya Büyükşehir Belediyesi oldu ama bu orada
kalmayacak. Her sene aşağı yukarı, bir veya gücümüz yeterse
birden fazla büyükşehir belediyesini yani o ili bilim merkezine
kavuşturacağız. Bunun da anlamı şudur: O ildeki
öğrencilerimiz, okullarımız, bilime meraklı olan herkes
rahatça gidebilecek; yaşayarak, içinde bulunarak -kitaba bakarak
değil- Einsteina -tabir yerindeyse- kendisi soru sorup cevabını
alarak bunu yapacak. Peki, nasıl hazırlanıp geliyorlar? Oradaki
bütün kurumlarla bir araya geliyorlar. Yani bu şu demektir: Konyada,
başta üniversite olmak üzere bütün sivil toplum örgütleriyle bir araya
geliyorlar. Nitekim burada Bu arsa kimindir? dedi. Arsa tamamen sanayi
kuruluşlarının arsasıdır. Sanayi kuruluşu Hem
ben arsa vereceğim hem ayrıca elektrik ücretinin
yarısını ben ödeyeceğim. diyor. Öyle bir plan, projeyle
geliyorlar. Hangi şehir daha sıkı dokulu bir araya
gelmişse, daha sağlama bağlamışsa vaatlerini,
sözlerini, oraya veriyoruz. Bu sene Konyaya nasip oldu ama açık
söyleyeyim, şu anda üç tane büyükşehir ilimiz var. Diyarbakır da
o üç ilin içindedir. Son derece sağlam, hazırlıklı bir
durumdalar. Eğer onu devam ettirebilirlerse önümüzdeki sene Eskişehir
vardır -gelen projelerin sıralamasına göre söylüyorum-
Diyarbakır vardır, başka illerimiz vardır.
Bu bir cümleyi Sayın Tuğrul Türkeş söyledi:
Sanayide projesi olan varsa buyursun, gelsin. Bu, zaten TÜBİTAKın
yaptığı şey bu.
TÜBİTAK, biliyorsunuz, sadece kamu kurumlarıyla
kuruluşlarıyla ilgili değil. Çok iyi bilen -bu konuyu-
arkadaşlarımız var. Aynı zamanda sanayiyle birlikte
çalışandır. Zaten projeyi Sanayi Bakanlığı
sunuyor, o proje değerlendiriliyor. Bu projelerin nasıl
değerlendirildiğini de aramızda çok iyi bilen arkadaşlar
vardır. Orada herhangi bir kayırmanın, herhangi bir torpilin,
bilmem neyin olması asla mümkün değildir. Zaten bunu yapan,
TÜBİTAKın kendi, görevli olan, yani başkanı, başkan
yardımcıları vesaire değildir. Bu, tamamen seksen
üniversitemizden alınan, tarafsız olan ve aynı zamanda gerçekten
de bilimsel dergilere katkısı olan, kendisini
kanıtlamış olan paneller aracılığıyla,
yoluyla zaten bu şey yapılıyor. Bizi, Kurum olarak hiç
müdahalemizi gerektiren bir konu, bir husus yoktur zaten. Tamamen bizim
dışımızda değerlendiriliyor, Bu projeyi
destekleyelim deniyor, onu destekliyoruz. Eğer desteklenmiyorsa
desteklenmiyor. Yani onun ayrıca bizimle ilgili, Kurumla ilgili bir tarafı
yok.
Şimdi, bir diğer konu -biraz acele edeyim, zaten vaktim
de gelmek üzere- bu Basın-Yayınla ilgili. Basın-Yayınla
ilgili çok soru var burada. O soruların hepsine cevap vermem mümkün
değil, birkaç tanesine temas edeyim. Ama elime, aslında, onunla ilgili
arkadaşlarım hemen zaten aşina olduğum konular ama- bir
bilgi notu da getirdiler. Ama sadece başlıklarını okusam
bile vaktim yetmeyecek. Şimdi, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü gerçekten de çok sıkıntılı bir
binadaydı. Yetmiş sene önce kiralanmış bir bina,
bulvardaydı. Ben ilk göreve geldiğim zaman, o görev bana
verildiği zaman bir gittiğimde gerçekten üzüldüm. Yani neredeyse bina
bütünüyle dökülüyor. Orada çalışan genç insanlar var. Onu söyleyeyim,
aslında özlük hakları falan da çok böyle bizi memnun edecek
rahatlıkta da değil, o kuruma da ayrıca bizim yeniden el
atmamız gerekiyor. Yani o çok önemli, hayati bir kurumdur. Orada ben
kendim dedim, acaba daha iyi bir bina bulamaz mıyız dedim. Bir bina
bulduk usulünün ayrıntısına girmeyeyim- tamamen usulüne uygun
olarak, yani komisyon kurulacaksa komisyon kurulmuştur, efendim, rapor
hazırlanacaksa
Tamamen ona uygun olarak yeni bir bina bulduk. İyi ki
bulduk. Çünkü tekrar ediyorum, önemli bir birim, bir sürü gelen giden var, pek
çok ülkede bu bir bakanlıktır, hele Çin gibi ülkelerde falan belki de
en önemli bakanlıktır. Onu söyleyeyim. Bir sürü bizim davet
ettiğimiz basın mensupları var, devlet adamları var, onlar
ilk geldiği zaman orayı görmek istiyorlar, gidiyorlar. Bizim
şanımıza layık, Türkiyenin şanına layık bir
bina olsun dedik. Paramız olursa alırız. İnşallah onu
da yapacağız, o konuda da planımız var ama şu anda
kiralanmış durumdadır. Elbette tabii oraya gidince
eşyanın bir kısmının da yenilenmesi
lazımdır. Bir masraf da olmuştur. Keşke daha fazla para
alabilseydim, arkadaşlarıma yardım etseydim daha da iyi
olsaydı ama inşallah o da olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) 5 trilyon lira Sayın Bakan, 5
trilyon ama!
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) Tamam efendim,
tamamlıyorum.
Ve ümit ediyorum, zaten çok yakında kendi binasına
kavuşacak.
Aynı şekilde MHP Grubundan bir
arkadaşımız zannediyorum -yanlış aklımda
kalmadıysa, notumda var ama aramayayım- Atatürk Yüksek Kurulu için de
aynı şeyi söyledi. Gerçekten onun da acilen bir binaya ihtiyacı
var, dağınık vaziyette çalışıyorlar.
Dolayısıyla, bir girdiğiniz zaman her şeyin birlikte görülebileceği
ve size, işte burası Atatürkün gerçekten adına, hizmetine
layık diyebileceğimiz bir duruma gelmesi lazım. Onun için, o
konuda hem birimin, Kurumun maddi imkânı da fena değil. Açıkça
söyleyeyim, çünkü İş Bankasından aldıkları için.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yapalım Hocam, yapalım.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Ama biz Hükûmet olarak da
destekleyeceğiz. Şu anda arsa arıyorlar. Eğer iyi bir yerde
arsa temin edilirse, bir prestij binasına, demin söylediğim o
hakikaten albenisi olan ve içinde bütün hizmetlerin pratik, lojistik ve
rasyonel bir biçimde görülebileceği bir kuruma, bir birime inşallah
kavuşursa benim en gurur duyacağım, iftihar edeceğim
şeylerden biri olur.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Hocam, başarın
alkışlayalım.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) Sayın Başkan sizi
de üzmeyeyim, arkadaşlarımın da vaktini almayayım. Ben
diğer sorulara da, zaten yine soru-cevap faslı da olacak, onlara
cevap verirken burada eksik kalan sorulara da cevap vereceğim.
Dikkatinize ve ilginize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) Araba ne oldu, araba? Arabayı
söyleyiniz.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
Aleyhinde Muğla Milletvekili Ali Arslan, buyurunuz (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ARSLAN (Muğla) Sözlerime başlamadan önce yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Aslında kısa süreli bir
konuşma hazırlamıştım ancak Sayın Bakanı
dinleyince sanıyorum cevap vermek gerekiyor.
Sayın Bakanın sağduyusuna, bilincine, bilgisine
saygımız var ancak değerli arkadaşlarım, Türkiye
Cumhuriyetinin medeniyetler ittifakı 1923 yılında cumhuriyet
kurulurken yapılmıştır. Bu medeniyetler ittifakına ne
zaman ihtiyaç duyuldu? Medeniyetler çatışması. sözü ortaya
atılınca. Kim çatışıyor? El Kaideyle, Talibanla
Amerika çatışıyor. Siz, şimdi Amerikayla çatışan
Talibanın, El Kaidenin mi temsilcisisiniz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Siz kimin adına ittifak
yapıyorsunuz?
ALİ ARSLAN (Devamla) -
Siz hangi dünyanın, hangi sıfatla, İslam medeniyetini
kimin adına temsil ediyorsunuz? Siz halifeliğe mi soyunuyorsunuz
Sayın Bakanım? Başbakan halife mi olmak istiyor? (CHP
sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) Aferin Ali, güzel.
RECEP KORAL (İstanbul) Ne ilgisi var!
ALİ ARSLAN (Devamla) -
Bu, Anayasamıza aykırıdır, laik cumhuriyete çok
aykırıdır. Türkiye Cumhuriyetinin bir an önce o ittifaktan,
daha doğrusu o ittifak zaten kurulmuş seksen küsur yıldan beri
var, o temsilcilikten, eş başkanlıktan çekilmesi gerekir.
Anayasamıza aykırıdır.
NURETTİN AKMAN (Çankırı) Dünyada yalnız
kalırsınız.
ALİ ARSLAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakın bu alanda işte
birçok sosyal kurum var. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Özürlüler
İdaresi Başkanlığı, Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü gibi
gerçekten toplumun en dezavantajlı kesimlerinin sorunlarını
çözmek üzere kurulmuş kutsal kurumlar bunlar. Bir şeyler
yapıyoruz, doğrudur, ancak bakın Birleşmiş Milletlerin
bir insani gelişmişlik endeksi var. Biliyorsunuz, dünyanın
17nci büyük ekonomisiyiz diyoruz, belki bir yönüyle övünülecek bir şey
ama yeterli değil. Ama bakın insani gelişmişlik endeksinde
2002 yılında AKP iktidara geldiğinde 85inci
sıradaymışız, aradan altı yıl geçti, büyük
hizmetler yaptığınızı iddia ediyorsunuz, şimdi
kaçıncı sıradayız? 84. Bir sıra! Bir sıra
atlayabilmişiz, bunca yaptığınızla övündüğünüz
şeyin sonuncunda. Birleşmiş Milletlerin
açıkladığı rakam bu. Bu insani gelişmişlik
endeksinin içinde kadınlarımızın eğitimi, istihdamı,
siyasetteki yeri, birçok parametre var. Bakın
kadınlarımızın istihdamı konusunda siz iktidara
geldiğinizde yüzde 27ler civarındaymış kadının
istihdam içindeki payı, şimdi kaç? Yüzde 24ler civarında.
Geriye gidiyoruz. Demek ki, yaptıklarınız ya yerinde saymak ya
da bir adım geri gitmek. Kadınlarımızın
eğitiminde yine bu endekslere göre çok çarpıcı rakamlar var.
İlköğretimi tamamlamadan okulu terk eden kız
öğrencilerimizin sayısında dünyanın en sonundayız
değerli arkadaşlarım, dünyanın ne sonundayız.
İlkokulu bitirdikten sonra eğitimine devam etmeyen kız
çocuklarımızın sayısı konusunda sondan ikinciyiz, bir
basamak başarımız var orada. Bunda hiç övünülecek, gururlanacak
bir tablo yok değerli arkadaşlarım. ‑
Özürlülerimizle ilgili bir yasa çıkardık 2005
yılında, çok sevindik. Çıkardığımız
yasanın arkasından çıkarılması gereken yönetmelikler
çıkarıldı, yasayla verdiğimizi yönetmeliklerle geri
aldık. Büyük sıkıntı çekiyorlar, 2022yle maaş
alıyorlardı bildiğiniz gibi, trilyonlarca liralık icralar
gitti birçok özürlü vatandaşımıza. Geçtiğimiz yıl
bazılarını affettik, şimdi de 17 bin
yurttaşımızın 18 milyon borcu var, 2005deki yönetmelikle
çıkardığınız olumsuzluklar nedeniyle özürlülerimiz
icralık. 18 milyon, kişi başına neredeyse bin lira
civarında icraları var.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin bazı
yerlerinde kadınları sokakta göremiyoruz, bazı yerlerinde
değil her yerinde de sokakta özürlüyü göremiyoruz.
Sanırsınız ki Türkiyede özürlü sayısı diğer
ülkelerden az. Öyle bir şey yok. Fiziki engeller nedeniyle kentlerdeki,
eğitemediğimiz için, istihdamını
sağlayamadığımız özürlülerimiz sokaklarda yok. Aynı,
Anadolunun bazı yörelerindeki kadınlar gibi, özürlülerimizi de
sokağa çıkarmıyoruz. Evinin dış cephesini görmeyen
kız çocuklarımızın olduğu bazı incelemelerde
ortaya çıktı değerli arkadaşlarım. Böyle bir ülkede
yaşıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız,
buyurunuz.
ALİ ARSLAN (Devamla) Sorunlarımız çok büyük,
anlatmak
Tabii, kısa süre. Bu üç çocuk meselesi. Geçen gün bakın,
Bursada, bir genç kızımız, kayınvalidesi Ya, bu
çocuğa nasıl bakacaksın? dedi diye karnına kurşunu
sıktı, karnındaki çocuğu öldürdü, üç aylık
çocuğunu. Çocuklarımıza iş veremiyoruz, eğitemiyoruz,
ondan sonra çıkıyoruz Ee, üç çocuk yapın.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) En az.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
bakın, beş yaşına gelmeden daha bin çocuğumuzdan 52
tanesi ölüyor. Büyük sorunları var. Siz çıkıyorsunuz,
Başbakan olarak: Üç çocuk yapın. E yapsınlar ama ölüyorlar,
yapsınlar ama eğitemiyorsunuz, yapsınlar ama iş
veremiyorsunuz! Kendinizi Almanyayla, Amerikayla niye
kıyaslıyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, büyük sorunlar var bu alanda.
Bakın, bütçe içindeki bu kurumlarımızın yeri çok enteresan,
son dördü paylaşıyor -Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
girmiş aralarına sadece- bütçedeki en az pay bu kurumlara
verilmiş. E şimdi siz bu kadar devasa sorunlarınızı bu
bütçeyle nasıl çözeceksiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bitiriniz.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
bir başka şey: IMF ile anlaşma yapılacak, öyle gibi
görünüyor. İnşallah
Sayın Bakana, Sayın Nimet Çubukçuya
düşen görev, zaten çok az olan bu bütçenin IMF ile görüşmelerde
kırpılmamasıdır. Ben Sayın Bakandan bunu bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu kısa süre içinde
sorunlara parmak basmaya çalıştım. Bütçenin hayırlı,
uğurlu olmasını diliyorum. Hepinize yeniden en içten
sevgilerimi, selamlarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Arslan.
Sayın milletvekilleri, beşinci turdaki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Soru-cevap için ayrılan süre daha önce söylediğim gibi
yirmi dakika. Bunun on dakikasını sorulara ayıracağım.
Sırayla ilk gördüğüm on kişiye -Sayın Çalış,
Sayın Güvel, Sayın Kaptan, Sayın Korkmaz, Sayın Süner,
Sayın İnan, Sayın Özdemir, Sayın Ekici, Sayın Paksoy,
Sayın Işık- söz vereceğim.
Sayın Çalış, buyurunuz.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkanım, benim
sorum Sayın Aydına.
Sayın Bakanım, yerel basın ve medyanın
öncelikle varlığını sürdürebilmesi ve sonra da kendini
geliştirebilmesi için ne gibi destek projeleriniz vardır?
Bir diğer sorum: Televizyon ve gazetelerin durumu ortada.
Televizyon ve gazetelerin temiz, anlaşılabilir, yaşayan
Türkçeyle yayınlarını sürdürebilmeleri ve bu
yayınların muhteva olarak Türk kültürüne ve Türk milletinin toplumsal
gerçeklerine ve sosyolojik değerlerine hizmet eder hâle gelmesi için ne
gibi düzenlemeler yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Çalış.
Sayın Güvel
HULUSİ GÜVEL (Adana) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
İlk sorum Sayın Mehmet Aydına: Sayın Bakan,
özel kalem müdürünüz TRT Genel Müdürlüğü başmüşavirlik
kadrosundan mı maaş alıyor? Bu uygulamayı doğru ise
etik buluyor musunuz?
Sayın Nimet Çubukçuya ilk sorum: Sayın Bakanım,
aile içi şiddete maruz kalan kadınlar için açılan
sığınma evleri son derece önemlidir. Bu manada Türkiyede ilk
kez açılmış olan Mor Çatı Kadın Sığınma
Evine Beyoğlu Kaymakamlığının verdiği destek 1
Ocak 2009 tarihinde kesilecektir. Bu kararı düzeltmeyi düşünüyor
musunuz?
İkinci sorum Sayın Bakana: Kadınların iş gücüne katılımı azalan
bir eğilim göstermektedir. Kadınların istihdam oranı Avrupa
Birliği ile OECD üyesi ülkeler
arasında en düşük seviyede bulunmaktadır. Bu konuda yapılan
yasal düzenlemelere rağmen uygulamada yaşanan sorunlar konusunda
Bakanlığınızca yapılan herhangi bir çalışma
var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Güvel.
Sayın Kaptan
OSMAN KAPTAN (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başbakan bazı gazetelerin
Başbakanlık muhabirlerinin Başbakanlığa girmesini
yasakladı. Sayın Başbakan bunu hangi gerekçeyle yaptı?
Sayın Başbakanın gazeteci seçme özgürlüğü mü var, yoksa
basının haber alma özgürlüğü mü yok?
İkinci sorum Sayın Nimet Çubukçuya: Sayın Bakan,
Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmezin küçük bir kız çocuğuna
yaptığı cinsel tacizle ilgili Adli Tıp Kurumu raporuna
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu niçin zamanında itiraz
etmemiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Kaptan.
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Benim de sorum Sayın Çubukçuya olacak: Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumuna ait yurtlarda kimsesiz, yardım ve bakıma muhtaç
çocuklara yönelik birçok hizmet verilmektedir. Bu vesileyle, hayırlı
hizmetleri dolayısıyla tüm Kurum personelini de tebrik ediyorum,
teşekkürlerimi sunuyorum. Ancak bu yurtlarda, annesi babası, ailesi
olan çocuklar da barınmaktadır. Hatta çoğunluğun bu tür
çocuklar olduğu da malumunuzdur. Çocuklarına bakamayacak durumda olan
ailelerin ne büyük acılar içerisinde buna mecbur olduklarını da
biliyoruz, hissediyoruz. Bu ailelerin çocuklarına bakar hâlde iş ve
aş sahibi yapılması Hükûmetinizin sorumluluğunda iken,
sadece çocukları yurtlarda barındırmış olmakla
sorumluluğunuzun bittiğini mi düşünüyorsunuz? Şu kadar
çocuğa bakıyoruz. demek yerine çocuklar ve aileler için istihdam
yaratıcı, destekleyici Hükûmet projesi var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Korkmaz.
Sayın Süner
TAYFUR SÜNER (Antalya) Sayın Başkanım, birinci
sorum: Tüm kamu ve özel sektörde erkeklere göre çalışan kadın
sayısı oran olarak nedir?
İkinci sorum: Engellilerimizin önündeki engelleri
kaldırmak için yeni yapılan binalarda iskân verirken engellilerimizin
kolayca binadan giriş ve çıkış yapacağı
şekilde dizayn edilmesi için bir çalışma yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Süner.
Sayın İnan
MÜMİN İNAN (Niğde) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Aydına sorum: Sayın Bakanım,
İslam, sevgi, hoşgörü ve adaleti temsil eden, bütün semavi dinleri ve
onların medeniyetlerini kabul eden, yüce bir felsefeye dayanan büyük bir
medeniyettir. Oysa Batı medeniyetinin temellerinde İslam medeniyetini
ve onun Yüce Peygamberini ret vardır. Bizim medeniyetimizin hangi
değerlerinden tavizler verilmek suretiyle bir ittifak
yapılmaktadır? Bu ittifak kime karşı
yapılmaktadır?
Diğer sorum Sayın Çubukçuya: Efendim, sokak
çocuklarıyla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu
araştırma önergesini gündeme almayı düşünüyor musunuz?
Diğeri de Sevgi Evlerindeki çocuklarımız sadece
bayramlarda ziyaret edilen ve onlara şeker, çikolata götürülen bir ortam
değil. Onların kendine güveninin ve onların topluma olan
sorumluluklarının hatırlatılması anlamında ciddi
bir eğitim verilmediğini görmekteyiz. Bu eğitimin verilmesi
noktasında onların sadece yedirilip içirilip, on sekiz yaşına
kadar devlet güvencesinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın İnan.
Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan,
Sayın Bakanlara soruyorum: Doğu ve Güneydoğu Anadoluda küçük
çocuklar PKK terör örgütü tarafından toplumsal olaylarda
kullanılıyor. Bu bir çocuk istismarıdır. Bu konuda önleyici
bir projeniz var mıdır?
İkinci sorum: Özel rehabilitasyon ve araştırma
merkezlerinde, ayda altı ila on saat arasında eğitim gören 100
bine yakın engelli çocuklarımızın örgün eğitime
alınabilmesi için bir çalışmanız var mıdır?
Üçüncü sorum: Genel Müdürlük tarafından, bazı
gazetecilere, basın meslek ilkelerine uymadığı gerekçesiyle
akreditasyon verilmezken, Almanyada Deniz Feneri davasıyla ilgili
yargılanıp hüküm giyen bir şahsa sürekli basın kartı
verilmesini nasıl izah ediyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özdemir.
Sayın Ekici
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Geçtiğimiz ay Ankara Saray ve İstanbul Zeytinburnu
Rehabilitasyon Merkezlerinde, gizli çekimlerle, kurumlarımızın
içler acısı durumu dünya kamuoyunun gözleri önünde
sergilenmiştir. Biraz önce Sayın Bakan konuşmasında bu
içler acısı durumu nasıl tedavi edip, nasıl
düzelteceğini anlatmak yerine, bu çekimi yapan Sarah Fergusonun
kimliğiyle, kraliyet ailesine mensup olup olmadığıyla
ilgili bilgi verdi. Bu bizi üzmüştür. Ben Sayın Bakana bu soruyu
sormamış oluyorum. Sayın Bakana bu sorunun devamında
şunu sormak istiyordum: Bu görevi layıkıyla
yapmadığınız için istifa etmeyi düşünüyor musunuz?
diye soruyordum. Sorumun sadece bu bölümünü sormuş oluyorum.
İkinci sorum: Toplumumuzda en çok mağdur olan
kesimlerden bir tanesi de özürlü vatandaşlarımızdır. Özürlü
vatandaşlarımızın istihdamını sağlamak için
ne tür tedbirler alındı? Kamuda özürlü istihdamıyla ilgili
yasanın belirlediği
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ekici.
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Çocuk Esirgeme Kurumu arazilerinin -örneğin
Göztepedeki 90 dönüm arazisi- Ankara Çocuk Yuvasının Keçiörendeki
arazisinin büyük bir kısmının elden
çıkarıldığı ve burada büyük lüks konutlar
yapıldığı basından bilinmektedir.
Çocuk Esirgeme Kurumundan Maliye hazinesine, oradan TOKİye,
oradan Emlak Gayrimenkul AŞye, oradan da Kamu İhale Kanununa tabi
olmadan Siirtli bir inşaat firmasına, Başbakanın
hanımına yakın olduğu, akraba olduğu söylenen birisine
satışı yapılarak bunun
karşılığında TOKİnin Sevgi Evleri vaat edilerek,
Kurum varlıklarının çeşitli yollardan
karşılıksız veya değerini karşılamayacak
şekilde bir yerlere aktarmanın vebali yok mudur? Bu sizi aynı
zamanda vicdani yönden rahatsız etmiyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Paksoy.
Sayın Işık
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, yok.
BAŞKAN Sayın Işık yok.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Efendim, bugün Kahramanmaraş katliamının 30uncu
yıl dönümüdür. Bu katliamı yapanları şiddet ve nefretle
kınıyorum.
Tabii, bu katliamla 1915 yılında yapılan olaylar
tamamen farklı olaylardır. 1915 Ermeni olayları tamamen Türk
Milletini ortadan kaldırmaya yönelik ve o zaman da bu olaylarda birçok
masum Türk vatandaşı ahırlara doldurularak diri diri
yakılmıştır. Tabii tarihini bilmeyen insanlar pek
babalarını da tanımazlar. Bunları çok iyi tahlil etmek
lazımdır.
Yine, yüz binlerce Türkün Ermeni komitalar tarafından
boğazlandığı yazılmaktadır. Birtakım
gerçekleri insanlar araştırarak olayların üzerine gitmesi
lazım ama bu Kahramanmaraş katliamıyla Ermeni
olaylarını birbirine karıştırmak bence çok
sağlıksız bir benzetmedir.
Dün burada Diyanet İşleri bütçesi görüşüldü.
Alevilerle ilgili
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın Sakık, son soru.
SIRRI SAKIK (Muş) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Ben Sayın Çubukçuya bir anımı paylaşarak bir
iki soru sormak istiyorum:
1) 1992 yılında Saray Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezine
bir yakınımı oraya götürdüm, bir hafta kaldı. Sonra gittik,
çocuk paramparçaydı ve oradan aldık. Şimdi, son günlerde
medyadaki tartışmalar hâlen 1992deki Saray Rehabilitasyon Merkezi
ile 2008 arasında çok büyük farkın olmadığını
Bu
konuda bir bilgi istiyorum.
2) Sayın Başbakanın ve Hükûmetin sürekli
şikâyet ettiği o çocuklar, eli taşlı olan çocuklarla ilgili
acaba Sayın Bakanımızın ve Hükûmetimizin bu konuda bir
programı, bir projesi var mı?
3) Özel rehabilitasyon merkezlerinde, özellikle taşrada, bu
özürlülere hizmet sunulmadan maaşlarının yarısı
alınıp o rehabilitasyon merkezine, yarısının da
ailelere ödendiği şeklinde şikâyetler alıyoruz. Bu konuda
bilgileri varsa, bizi bilgilendirirlerse sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
Buyurunuz Sayın Çubukçu.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle konuşmama başladığım süreçte
yetiştiremediğim bazı konular var, cevaplandıramadım.
Tüm milletvekillerine şu anda da cevaplandırmaya zamanımın
olmadığı birçok konuyu yazılı olarak
cevaplandıracağımı söyleyerek başlıyorum.
Özellikle Mor Çatı Kadın
Sığınağı Vakfı ile Beyoğlu
Kaymakamlığı tarafından yürütülen çalışma SRAP
Projesi (Sosyal Riski Azaltma Projesi) tarafından Dünya Bankası kredisiyle
yürütülen geçici bir projeydi ve iki yıllık bir projeydi. Süresinin
dolmuş olmasına rağmen, yaklaşık bir yıl kadar
daha uzatılarak, bu verimli çalışmanın devamından yana
olduk. Fakat, geçici bir proje olması nedeniyle süresi bittikten sonra
sona erdirilen bu çalışma, bizim tarafımızdan bugün
kadın sığınma evlerinin sayısının
yetersizliği nedeniyle SHÇEK tarafından devralınmış ve
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfıyla
birlikte yürüttüğümüz Beyoğlundaki kadın sığınma
evi bugün kurumumuz çatısı altında hizmet vermeye devam
edecektir. Dolayısıyla, burada bir yanlış bilgi vardı,
onu düzeltmek istiyorum.
Özellikle Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü çalışmalarından bahsederken, gerçekten
söylendiği gibi Kurumda kimsesiz çocukların yerine, tam tersine anne
ve babası olan, maddi yoksunluk nedeniyle bırakılmış
çocukların çoğunlukta olduğu vurgulandı. Biz de zaten az
önce, yaklaşık 6 bine yakın çocuğun maddi yoksunluk
nedeniyle ailesinden ayrı olan çocukların ayni-nakdî yardım
yaparak kendi ailelerine dönüşünü
sağladığımızı ifade ettim.
Kamu personeli içerisinde kadın oranı soruldu.
Kadın oranı yüzde 23,6; erkek yüzde 76,4 oranında kamuda
çalışan personel sayısı.
Engellilere yönelik binaların yeni dönemdeki
yapımına ilişkin olarak 2005 yılında
çıkartılan Özürlüler Yasası gereği zaten bütün bu binalar,
kurumlar, bundan sonra alınacak araçlar özürlülere uygun şekilde
inşa edilmek zorunda. Özellikle çocuklara yönelik olarak gösterilmiş
olan bu duyarlılığa teşekkür ediyorum.
Saray Rehabilitasyon Merkezine ilişkin olarak da
konuşmamda ayrıntılı olarak değindim. Burada,
Parlamento çatısı altında milletvekillerinin her birinin
denetimine, izlemesine açık kurumlar bunlar. Ben 1992 yılındaki
kuruluşun koşullarını bilmiyorum ama bugünkü kuruluşun
koşullarının ne olduğunu çok iyi biliyorum. Ankarada
olması nedeniyle de çok sık ziyaret ettiğim kurumlardan birisi.
Benim bunu vurgulamaktaki nedenim kraliyet ailesinin bunu inkâr etmesi
değil, bir yerde Türkiyede maalesef bu olay ele alınırken York
Düşesi Sarah unvanının ısrarla kullanılıyor
olmasının olaya sanki özel bir anlam katma çabası olduğunu
düşünüyorum.
Ayrıca Türkiyede bu anlamda bunu dile getirenlerin de ciddi
bir düşes kompleksine sahip olduklarını düşünüyorum.
Herhangi bir şekilde uluslararası bir yetkisi olmayan,
kuruluştaki bakım personeline ait herhangi bir bilgisi, fikri olmayan
birinin böyle bir denetimi yapmasını siz milletvekili olarak içinize
sindiriyorsanız, bu sizin hoşunuza gidiyorsa size diyecek hiçbir lafım
yok.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Sayın Bakan, o
kompleks kimde var söyler misiniz?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Dolayısıyla Türkiye uluslararası kuruluşların bir
parçasıdır. 2007 yılında Haziran ayında Avrupa
İşkence Önleme Komitesi tarafından gizlice denetlenmiş,
raporlara konu edilmiş bir kurum. Ümit ediyorum ki Sarah Fergusona gerek
kalmaksızın sizler şöyle havaalanı yoluna bir
uğrayın da buraları bir görün, ondan sonra bu
konuşmaları yapın.
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) Sayın Bakanım,
o çocuklara yazık, yazık! Ellerinden kollarından
bağlılar, yazık! O görüntüler yalan mıydı?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Dolayısıyla
Keşke gitseniz de görseniz! Bu işin sadece
siyasetini yapıyorsunuz Sayın Çerçioğlu.
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) Elinizi
vicdanınıza koyun!
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Zerre kadar
vicdan sahibi olduğunuzu düşünmüyorum, bu hassasiyetle hareket
ettiğinizi de düşünmüyorum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Sen ne hakla böyle konuşursun!
BAŞKAN Sayın Bakan...
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Dolayısıyla,
bu işin siyasetini yapmayın
RASİM ÇAKIR (Edirne) Sen ne hakla böyle konuşuyorsun!
Benim vicdanımı sen mi yargılıyorsun?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
bu işin
siyaseti size de zarar verir, bize de zarar verir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Utan biraz, utan!
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) Saygılı ol biraz!
Saygılı ol!
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Görevinizi
layıkıyla yapın. Yazık, bu çocuklar sizin
vicdanınıza teslim ediliyor.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Dolayısıyla, bu işin siyasetini yapmayın, siyaset yapacak
daha çok konularımız var.
Hepinize saygılar sunuyorum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Bakansan cevabını ver! Bir
de gülüyorsun!
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Aydın.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Sayın Başkan,
çok teşekkür ediyorum.
Yine, iki üç arkadaşımız -daha fazla uzatmam mümkün
olmadığı için saygımdan dolayı temas ediyorum- bu
Medeniyetler İttifakı konusuna dokundular.
Önerimi tekrarlayayım: Ne zaman, nerede kendileri arzu
ederlerse veya hazırlanacak yeri benden talep ederlerse, kendileri
şeref verirlerse, orada bunu sonuna kadar konuşup,
tartışıp, bütün eleştirilerini alıp, haklı
olduğum yerde haklı, haksız olduğum yerde
haksızlığımı kabul etme taahhüdü içerisinde
kendilerini davet ediyorum. Çağırın,
çağırdığınız yere ben geleyim.
Anladığınız gibi değil. Bazı
arkadaşlarım, tahmin ettiğiniz gibi değil. Bir
arkadaşımız söyledi. Bu proje İşte, İslam
dünyası El Kaideden, Talibandan ibaret değildiri birilerinin
gözüne sokmak için vardır, oradaki haksızlığı gidermek
için vardır.
Arkadaşlarım, söyledim, seksen civarında ülke bu
projeye -Birleşmiş Milletler bünyesinde, benim değil, zaten
Birleşmiş Milletlerin projesi- destek vermek için orada.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Kalkınma projesi mi!
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Bunların en az
yetmiş beşi, yetmiş altısı resmen laiktir. Bir tanesi
çıkıp da Laik bir ülkeyiz, biz buradan hemen çıkalım.
demez yani. Bu ayrı bir şey. Bunun laiklikle ilgisi yok. Tam tersine,
raporu orada okursanız, Türkiye'nin laik devlete sahip olmasının
ne kadar avantajlı olduğunu, örnek olduğunu görürsünüz orada.
Lütfen girin, Medeniyetler İttifakı
Bir girin, o raporu bir okuyun.
İngilizcesi var, Fransızcası var, Türkçesi var; okuyun, eleştirilerinizi
yazın, ben size cevap vereyim.
OKTAY VURAL (İzmir) Fransızca bilmiyoruz Sayın
Bakan, biz Türkçe biliyoruz!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Soru çok açık ve net.
İttifak yaptık ya!
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) O bakımdan onu
tekrar edeyim. Lütfen, vaktim çok az.
OKTAY VURAL (İzmir) Kime karşı?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Diğer sorulara
gelince: Bu TRTyle ilgili, diğer radyo, televizyonlarla ilgili Türkçe,
Türk kültürü için hepimiz el ele verip çalışmamız lazım. Bu
öyle bir bakanın veya TRTden sorumlu bir bakanlığın
çabalarıyla olacak gibi değil. Bütün üniversitelerimiz, her birimiz,
kendimize ne düşüyorsa bu milletin dili için, tarihi için, kültürü için,
gelin, hepimiz bunları siyaset üstü kabul edelim, o konudaki
başarıları ne siyasete dercedelim ne de siyasetle birlikte
mütalaa edelim çünkü bunlar çoluk çocuğumuzun,
torunlarımızın, gelecek kuşakların hazinesidir. Gelin,
o konuda birlikte ne yapılacaksa ben ona hazırım, benim sorumlu
olduğum kurumlar ona hazır ama gerçekten başarı için hepimizin el ele
vermesi lazım.
Bir diğer konu, bu Başbakanlıktaki muhabirler
konusu. O benim sorumlu olduğum kurumla ilgili değil. Biz,
nihayetinde resmî görevi, zaten kanununda belli olan şeyleri
yapıyoruz. Sayın Başbakan -veya Başbakanlık diyeyim
çünkü epeyce önceydi- gerekli açıklamaları yaptı. Tatmin edici
oldu mu olmadı mı? Beni burada ilgilendiren, yani benim cevap vermem
gereken bir konu değil. Gerekiyorsa tekrar Başbakanlık
danışma ofisine yeniden müracaat edilir ve eğer yeni bir gelişme, bilgi
olduysa oradan alınır. Açıkçası, ben bilmiyorum.
Bir diğer konu: Bu Mehmet Gürkana, Almanyada
yayınlanana basın kartı verildi mi? Hayır. Ne basın
kartı verildi
Eski basın kartı da iptal edildi zaten, çünkü
mevzuat gereği zaten bunun olması mümkün değildi.
Son soruyla ilgili, doğrudur arkadaşım, doğrudur,
Özel Kalem Müdürüm TRT Genel
Müdürlüğünde uzmandır ve benim bildiğim kadarıyla, herhâlde
en az bir iki bakan daha var, onların da yine özel kalem müdürleri ve
danışmanları yine ya Anadolu Ajansında ya Basın
Yayında ya TRTde devlet memuru olarak görevlidirler ama aynı
zamanda
Eminim zaten sizin danışmanlarınızın da kahir
ekseriyeti öyledir. Biz, büyük ölçüde zaten diğer kurumlardan
alıyoruz. Dolayısıyla, özlük hakları o kurumdadır, geçici
olarak burada görevlendirilmiştir.
İlginize teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, bir
noktayı tutanağa geçmesi için yerimden arz edeceğim, söz
istemiyorum.
Hiçbir bakanın hiçbir milletvekiline Sizde zerre kadar
vicdan yoktur. deme hakkı yoktur. Onun için, Sayın Çubukçuyu
kınıyorum buradan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Vicdanınız
kaldırıyorsa diye ifade etti, öyle bir şey yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Tutanağa bakarız.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, sırasıyla, beşinci turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünün
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Karar yeter
sayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN Bakacağım efendim.
Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Bölümleri okutuyorum:
07.77 - BASIN YAYIN ENFORMASYON
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Basın Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 4.096.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 73.300
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 62.496.300
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
GENEL TOPLAM 66.666.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Basın Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 57.322.908.00
- Toplam Harcama : 55.945.104,83
- İptal Edilen Ödenek : 1.377.803,17
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.08- TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
BAŞKANLIĞI
1. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.075.490.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 500.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 476.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 50.619.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 1.127.085.00
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
G E L İ R C E T V E L
İ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 125.259.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 947.786.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 38.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan
Tahsilat 40.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.111.085.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı 2007
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.278.027.748,08
- Toplam Harcama : 928.295.712,49
- İptal Edilen Ödenek : 349.732.035,59
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 9.017.359,59
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 924.335.000,00
- Yılı
Net Tahsilatı :
819.374.871,25
BAŞKAN (B) cetvelinini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı 2007
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı
2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.09- TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1. Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri
7.997.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM
7.997.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
G E L İ R C E T V E L
İ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 40.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelir-ler 7.947.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 10.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 7.997.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı
2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2007
yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 7.157.010,00
- Toplam Harcama : 5.115.709,89
- İptal Edilen Ödenek : 2.041.300,11
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 1.259.206,01
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 6.275.000,00
- Yılı
Net Tahsilatı :
5.764.740,32
BAŞKAN (B) cetvelinini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.02- ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE
TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 3.206.890
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 292.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 24.258.110
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM 27.757.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
G E L İ R C E T V E L
İ
Kod Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 4.480.257
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 9.824.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 7.452.743
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 21.757.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
2007 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 32.269.015,69
- Toplam Harcama : 15.159.638,95
- İptal Edilen Ödenek : 17.109.376,74
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 21.514.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 157.181.269,88
BAŞKAN (B) cetvelinini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.93 - SOSYAL HİZMETLER VE
ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 11.847.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 8.400.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 1.557.651.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 1.577.898.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 631.675.210,89
- Toplam Harcama : 618.158.826,71
- Ödenek Dışı Harcama : 1.437.351,21
- İptal Edilen Ödenek : 14.876.147,56
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 77.587,83
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.87 - ÖZÜRLÜLER İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1. Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.272.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 49.900
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 125.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 4.468.600
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 5.916.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2007
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı :
4.582.790,00
- Toplam Harcama :
4.348.844,84
- İptal Edilen Ödenek :
233.945,16
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Özürlüller İdaresi
Başkanlığı 2007
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.88 - AİLE VE SOSYAL
ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 5.731.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM 5.731.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı :
4.401.998,00
- Toplam Harcama :
3.728.691,49
- İptal Edilen Ödenek : 673.306,51
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.89 - KADININ STATÜSÜ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1. Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 4.404.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM 4.404.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 3.446.411,00
- Toplam Harcama : 2.941.079,02
- İptal Edilen Ödenek : 505.331,98
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü 2007 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.16
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 31inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Şimdi altıncı tur görüşmelerine
başlayacağız.
Altıncı turda Millî Savunma
Bakanlığı, Savunma Sanayi
Müsteşarlığı, İçişleri Bakanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil
Güvenlik Komutanlığı bütçeleri yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S. Sayısı: 312) (Devam)
2.- 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam)
I) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI
1.- Millî Savunma
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî Savunma Bakanlığı
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ) SAVUNMA SANAYİİ
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Savunma Sanayii
Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Savunma Sanayii
Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
J) İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.- İçişleri Bakanlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K) EMNİYET GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
M) SAHİL GÜVENLİK
KOMUTANLIĞI
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Alınan karar gereğince, tur üzerindeki görüşmeler
bittikten sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapacağız.
Şimdi, altıncı turda grupları ve
şahısları adına söz isteyen üyelerin isimlerini okuyorum:
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına: Düzce
Milletvekili Celal Erbay, Çankırı Milletvekili Nurettin Akman,
Kayseri Milletvekili Sadık Yakut, Çorum Milletvekili Ahmet
Aydoğmuş, Eskişehir Milletvekili Emin Nedim Öztürk,
Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan, Niğde Milletvekili İsmail
Göksel, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına: Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğluk, Muş Milletvekili Nuri Yaman, Muş
Milletvekili Sırrı Sakık.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: İstanbul
Milletvekili Şükrü Elekdağ, İzmir Milletvekili Bülent
Baratalı, Mersin Milletvekili Ali Oksal, Ankara Milletvekili Zekeriya
Akıncı.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Kayseri Milletvekili
Sabahattin Çakmakoğlu, Bursa Milletvekili Hamit Homriş, Ankara
Milletvekili Bekir Aksoy, Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir, İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi.
Şahısları adına: Lehinde, Hakkâri
Abdulmuttalip Özbek; aleyhinde, Adana Milletvekili Kürşat Atılgan.
Şimdi ilk söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Düzce Milletvekili Celal Erbaya aittir.
Buyurunuz Sayın Erbay. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA CELAL ERBAY (Düzce) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma
Bakanlığının 2009 mali yılı bütçesiyle ilgili
olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubum
ve şahsım adına yüce Meclisi saygıyla selamlıyor,
bugüne kadar devletimizin bekası, vatanımızın
bütünlüğü uğruna can veren şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi
minnet ve şükranla anıyorum.
Millî Savunma Bakanlığı bütçesi denilince ilk akla
gelen Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütçesi ve savunma
ihtiyacımızdır. Bilindiği üzere ülkemiz bulunduğu
coğrafi konum nedeniyle dünyanın sıcak
çatışmalarının sıkça yaşandığı ve
uluslararası dengelerin her an değişebileceği kriz
merkezlerinin ortasında yer almaktadır. Bu nedenle ülkemizin savunmasının
güçlü olması şarttır, kaçınılmazdır.
Sayın Başkan, Türk Silahlı Kuvvetleri bulunduğumuz
coğrafya nedeniyle bugüne kadar caydırıcı güç olmuş,
bundan sonra da bu özelliklerini devam ettirecektir. Dost ve müttefiklerimize
güven veren, bölgesel barışın ve istikrarın
sürekliliğini sağlayan bir ülke olmanın asli unsuru, güçlü ve
caydırıcı bir silahlı güce sahip olmakta yatmaktadır.
Millî Savunma Bakanlığı bütçesiyle ilgili savunma
faaliyetlerinin diğer tüm faaliyetlerden apayrı özelliği
bulunmaktadır. Burada asıl amaç, savunma faaliyetlerinin yanında
barışı sağlamak ve bunu sürekli kılmaktır. Bu da
ancak, güçlü, donanımlı, modern bir orduya sahip olmakla mümkündür
çünkü barışın ve güvenliğin bedeli olmaz ve olamaz.
Sayın Başkan, Türk ordusu tarihî süreç içinde
değerlendirildiğinde, ilk düzenli ordumuzun Mete Han tarafından
milattan önce 209 tarihinde kurulduğunu ve bu tarihin Türk kara
kuvvetlerinin kuruluş tarihi olarak kabul edildiğini görürüz. Bu
doğrultuda askerî teçhizat ihtiyacımızın da aynı
tarihte başladığını kabul etmemiz gerekir.
Başlangıçtan bugüne kadar devam eden bu süreçte milletimiz en iyi
savunma vasıtalarını ve en üstün silahları
kullanmış, Anadoluya geliş ve denizle tanışmamız
ise ilave olarak yeni askerî teçhizat ihtiyaçlarını ortaya
çıkartmıştır.
Ordularımız tarih boyunca en güçlü ordular arasında
yer almış, özellikle Fatih döneminde İstanbulun fethi için imal
edilen toplar savunma sanayimizin tarihî seyrinde ilk dönemin önemli kilometre
taşlarını oluşturmuştur. Cumhuriyet döneminde de
savunma sanayisi bizzat devlet tarafından yönlendirilmiş ve
geliştirilmiştir. Karşılaşılan tüm ekonomik ve
teknolojik olumsuzluklara rağmen savunma sanayimizin temelleri
cumhuriyetimizin ilk yıllarında atılmış ve silah,
mühimmat, havacılık sektöründe de önemli aşamalar
gerçekleştirilmiştir.
Sayın Başkan, değişen dünya şartları
ve uluslararası ilişkilerin kazandığı yeni boyutlar
ülkelere genelde savunma bütçelerini kısma hususunda bir zorlama takdim
etmiştir ancak Türkiyenin çevresindeki tehdit boyutlarının
NATO, Varşova Paktı dışına çıkarak bizzat kendine
özgü bir görünüm arz etmesi üzerine, özellikle ülkemizin jeopolitik konumundan
ve Ege, Kıbrıs, Irak ve PKK benzeri iç tehditlerden ötürü
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
CELAL ERBAY (Devamla) -
çeşitlilik kazanmasından
dolayı silahlanma ve çağdaş bir ordu bulundurma gereğine
her zamanki kadar önem verilmiştir.
Bütün bunların ışığında, güvenlik ve
savunma konularında Hükûmetimiz çok daha duyarlı olarak
güvenliğimiz ve savunmamız neyi gerektiriyorsa bunun için hiçbir
fedakârlıktan kaçınmayacağını hep
vurgulayagelmiştir. Hükûmetimizce Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan
tüm kanun ve tasarılar hep bu hedefler doğrultusunda
gerçekleştirilmiştir. Görüşmekte olduğumuz Millî Savunma
Bakanlığı bütçesi de millî ve askerî stratejik hedefler ve
planlar dikkate alınarak hazırlanmıştır.
Sayın Başkan, muhterem heyet; bütçemizin, Millî Savunma
Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Erbay.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çankırı
Milletvekili Nurettin Akman.
Buyurunuz Sayın Akman. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN AKMAN (Çankırı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayii
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiyede modern bir savunma sanayi altyapısı
kurulması ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin modernizasyonu için 1985
yılında Savunma Sanayi Destekleme Fonu ve Millî Savunma
Bakanlığına bağlı olarak da Savunma Sanayii
Müsteşarlığı kurulmuştur. 3238 sayılı
Kanunla Müsteşarlığın teşkilat ve görevleri
tanımlanmış, savunma sanayisiyle ilgili konularda üst düzey
karar almak amacıyla Savunma Sanayi İcra Komitesi
oluşturulmuştur. Başbakanın
başkanlığında, Genelkurmay Başkanı ve Millî
Savunma Bakanından oluşan Savunma Sanayi İcra Komitesi
yılda iki defa toplanmakta, gündemine getirilen konuları Türk
Silahlı Kuvvetleri mensupları ve uzmanlarının da hazır
bulunduğu toplantılarda istişare ederek kararlar
almaktadır. Memnuniyetle ifade edebilirim ki AK PARTİ
İktidarında bu toplantılar önem kazanmış ve Türk
Silahlı Kuvvetlerini geleceğe hazırlayacak çok önemli projelere
imza atılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003
yılından bu güne son beş yılda alınan tedbirler ve
akıllıca kurulan proje modelleriyle artık kendi
tasarımlarını yapan bir savunma sanayimiz bulunmaktadır.
Cumhuriyet tarihimizde ilk defa tankımızı, savaş gemimizi,
insansız uçağımızı, elektronik hard sistemlerimizi
kendi firmalarımız tasarlıyor, üretimlerini de kendi
firmalarımız gerçekleştirecektir. Savunma sanayimizin cirosu ilk
defa 2 milyar doları, ihracatı ise ilk defa 400 milyon doları
geçmiş bulunmaktadır.
Bu projelerden bazılarını özetleyebilirim. Türk
Silahlı Kuvvetlerinin taarruz, taktik, keşif helikopteri
ihtiyacının karşılanması amacıyla ATAK Projesi
Sözleşmesi imzalanmış, 24 Haziran 2008 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Türkiyenin tüm fikrî, mülkiyet ve ihracat haklarına sahip
olacağı ilk millî tasarım tank prototipin geliştirilmesi
amacıyla başlatılan ALTAY Millî Tank Projesi Sözleşmesi
Otokar firmasıyla 29 Temmuz 2008 tarihinde imzalanmıştır.
Yine ülkemizin ilk millî tasarım korvet tipi savaş
gemisi MİLGEM Projesi kapsamında ilk gemi olan Heybeliada Gemisi,
Preveze Deniz Zaferinin yıldönümü olan 27 Eylül 2008 tarihinde denize
indirilmiştir.
Bir Türk firması olan MİLSOFT tarafından
geliştirilecek Millî Komuta Kontrol Sistemi Yazılımını
haiz olması öngörülen dört adet sahil güvenlik arama kurtarma gemisi, 2012
yılına kadar envanterimize girmiş olacaktır.
Toplam 16 adet tedarik edilecek olan yurt içi tasarım yeni
tip karakol botlarının teslimatlarına ise 2010 yılında
başlanacaktır. Bunların her birisi 60ar metre boyunda harp
gemileridir.
İç güvenlik ihtiyaçlarına yönelik olarak yürütülen ve
geleceğin havacılık teknolojisi olarak gösterilen insansız
hava araç sistemlerinin millî imkânlarla geliştirilerek Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının karşılanması
hedeflenmiştir.
Geliştirme çabaları devam eden döner kanatlı mini
insansız helikopter sistemleri ise Mayıs 2009 itibarıyla teslim
edilmiş olacaktır.
Yirmi dört saat havada kalabilen operatif insansız hava
aracının TAIde tasarımı devam etmekte olup
teslimatların 2010 yılında gerçekleştirilmesi
beklenmektedir. İlk millî güdümlü roketimiz olan -Cirit- havadan karaya lazer güdümlü
roketin atış testleri ROKETSAN tarafından başarıyla
gerçekleştirilmiş olup, ürün ve üretim hattı kalifikasyonu
çalışmaları devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının karşılanması
ve savunma sanayimizin geliştirilmesi maksadıyla yürütülen bu
projelerle kazanılan birikimlerle Türk savunma sanayisi bugün
dünyanın en önde gelen şirketleriyle iş birliği yapabilecek
bir seviyeye ulaşmıştır. Bu çerçevede, geleceğin
teknolojisi olarak kabul edilen yeni nesil savaş uçağı F-35
projesinde Amerikan firmalarından 5 milyar dolar, A350 sivil yolcu
uçağı projesinde Avrupa firmalarından 500 milyon dolar iş
payı alınmıştır. A400M askerî nakliye uçağı
projesinde iş payımız yaklaşık olarak 600 milyon
avrodur.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarına
kadar Millî Savunma bütçesi bütçe içerisinde en yüksek payı alıyordu,
bugün gerek Millî Savunma gerekse Genelkurmay
Başkanlığımızın uyguladığı
tasarruf tedbirleriyle hizmetten taviz vermeden, eğitim ve
sağlıktan sonra bütçe üçüncü sırada gelmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
NURETTİN AKMAN (Devamla) Bu yıl 14 milyar 532 milyon
YTL olan Millî Savunma Bakanlığı bütçesi içerisinde
yaklaşık 7 milyar YTL mal ve hizmet alımlarına
ayrılmıştır. Bu miktarın yaklaşık
yarısının savunma sistemi ihtiyaçları için harcanması
öngörülmektedir. Savunma sistemi ihtiyaçlarının alımı için
harcanması öngörülen 3,5 milyar YTLye bütçe dışında olan
Savunma Sanayi Destekleme Fonunun yaklaşık 1 milyar YTLsiyle hazine
garantili dış borçların içerisinde yer alan hazine kredilerini
de eklersek, 2009 mali yılı içerisinde Türk Silahlı
Kuvvetlerinin savunma ihtiyaçları için bu miktarlar
kullanılmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; savunma
harcamalarımızın gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde
1,5 civarındadır. Bu oran dünya ortalaması olan 2,5
oranının bir hayli altındadır. İç güvenlik
konularımızı ve Türkiye'nin çevresel şartlarını
ele alırsak bunu 1-2 kat daha artırmak durumunda olduğumuzu
belirtiyor, bu duygu ve düşüncelerle bütçemizin hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Akman.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri
Milletvekili Sadık Yakut.
Buyurunuz Sayın Yakut. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SADIK YAKUT (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının İçişleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
3152 sayılı İçişleri Bakanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile diğer mevzuatla
kendisine tevdi edilen görevlerini, merkezde 6 ana hizmet birimi, 6
danışma ve denetim birimi, 7 yardımcı hizmet birimi ile 3
bağlı kuruluşu; taşrada ise 81 il valiliği ve 892 ilçe
kaymakamlığı ve bunlara bağlı birimleri
vasıtasıyla yürütmeye devam eden İçişleri
Bakanlığımız, AK PARTİnin birey ve hizmet odaklı
siyaset anlayışı çerçevesinde geçmiş dönemlerle
karşılaştırıldığında birçok sorunu
çözmenin yanı sıra, birçok yeni proje ve yapılanmayı da
beraberinde getirdiğini görmenin heyecanı ve kıvancı
içerisinde yaptıklarımızı veya yapmak istediklerimizi
beş dakikaya sığdırmaya çalışacağım.
Güvenlik hizmetlerinde hukukun üstünlüğü, sivil
katılım, denetime açıklık, şeffaflık gibi
evrensel değerleri kapsayan zihniyet değişimine dayalı,
vatandaşı merkeze alan hizmet anlayışımızın
ışığı altında, gelişmiş demokratik
ülkelerin çoğunluğunda başarılı bir şekilde
uygulanan Toplum Destekli Polislik Projesi ülkemizde de uygulamaya
konulmuştur. Olaylara en kısa süre içerisinde müdahale etmek,
kişi hak ve özgürlüklerini ön planda tutarak vatandaşa en
hızlı ve iyi hizmeti sunmak amacıyla kısaca MOBESE olarak
bilinen Kent Güvenlik Yönetim Sistemi Projesinin yanı sıra, Jandarma
Entegre Muhabere ve Bilgi Sistemi Projesi geliştirilerek ülke
bütünlüğünde iç güvenliğin en etkin şekilde sağlanması
yoluna gidilmiştir. İlaveten Sahil Gözetleme Radar Sistemi Projesi ile
karada, havada ve denizde tam güvenlik ortamı sağlanmıştır.
Suçla mücadelede delilden sanığa ulaşma yönteminin
altyapısı güçlendirilmiş, sokak suçlarının önlenmesi
bağlamında yeni yöntem ve tekniklerin kullanılmasına
yönelik olarak seksen bir ilimizde Polisin Asayiş Suçları İle
Mücadele Stratejisinin Geliştirilmesi ve Güçlendirilmesi Projesi hayata
geçirilmiştir.
Güven timleri ve yıldırım ekipleriyle kapkaç
suçlarında azalma sağlanmış, Güvenli Okul, Güvenli
Eğitim Projesi devreye sokulmuştur. 60ıncı Hükûmet
Programı Eylem Planında Toplumun huzur ve güvenliğini
sağlamaya yönelik çabalar yoğunlaştırılacak, önleyici
kolluğa ağırlık verilecek, polis ve jandarma gerek insan
hakları gerekse teknolojik altyapı ve malzeme bakımından
daha da güçlendirilecektir. Bu çerçeve içerisinde terör ve terörizmin finansmanı,
organize suçlar, yasa dışı göç ve iltica hareketleri,
uyuşturucu ve insan kaçakçılığı ile etkin bir
şekilde mücadele edilecektir. şeklinde ortaya konulan hedefler birer
birer gerçekleşmekte Temiz ülke, temiz toplum. hedefine ulaşmak
için var gücümüzle çalışılmaktadır. Nihai hedefimiz,
karanlık odakların ve alanların olmadığı,
şeffaf, demokratik bir toplum ve devlet yapısı,
aydınlık bir ülke içindir.
2006-2012 dönemini kapsayacak şekilde hazırlanan Ulusal
Strateji ve Politika Belgesinin Başbakanlık makamınca
imzalanarak yürürlüğe girmesine paralel şekilde Strateji Belgesinin
uygulanmasını gösteren Ulusal Uyuşturucu Eylem
Planının birincisi 2007-2009 yıllarını kapsayacak
şekilde hazırlanarak uyuşturucuyla mücadelede ulusal yol
haritası belirlenmiştir.
Mali suçlar olarak tanımlanan akaryakıt ve sigara
kaçakçılığı suç faaliyetlerinin önlenmesinin yanı
sıra, yolsuzluk suçları ve göçmen kaçakçılığı ve
insan ticareti suç faaliyetlerinin engellenmesi ile de etkili bir şekilde
mücadeleye devam edilmiştir. Bu şekliyle ülkemiz Avrupanın en
güvenli ülkeleri arasındadır. Aynı zamanda ülkemiz, suç
aydınlatma oranları bakımından da Avrupanın önde
gelen birkaç ülkesinden biridir.
AK PARTİ olarak millî birlik ve beraberliğimizi,
ülkemizin bölünmez bütünlüğünü, devletimizin bekasını ve üniter
yapımızın korunmasını en büyük öncelik olarak
görüyoruz. Terörle mücadele ve iç güvenliğin tesisinde en başat görev
İçişleri Bakanlığımıza düşmektedir. Yeni
modelleme ve yapılanmalarda terörle mücadele
kazanımlarımıza kurumsal hafıza ve millî koordinasyon ve
iş birliğine dayalı bir odak anlayışı ve
sıfır taviz ve sıfır toleransla terörün kökünün
kazınması, olmazsa olmaz hedeflerimiz arasındadır.
Vatandaşların terörden doğan zararlarını
karşılamanın yanı sıra köye dönüş ve rehabilitasyon
çalışmaları sürdürülmekte, şehit yakınları ve
gazilerimize sahip çıkılmaktadır. Trafik güvenliğinde yeni
açılımlar, hedefler ve çözüm projelerinin bir paçası olan maddi
hasarlı kazalarda uzlaşma mekanizması
gerçekleştirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SADIK YAKUT (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, diğer projelerimizi de
sıralayacak olursak, Delilden Sanığa Ulaşma Kapasitesinin
Güçlendirilmesi Projesi, jandarma teşkilatımızda Jandarma İnsan Hakları
İhlallerini İnceleme ve Değerlendirme Merkezi, Dijital Ses ve
Görüntü Kayıt Sistemlerinin Kurulması Projesi, İfade Alma
Yöntemleri ve İfade Alma Odalarının Geliştirilmesi Projesi,
Mahallî İdarelere İlişkin Reform Projesi, Kimlik Paylaşım
Sistemi Projesi, Adres Kayıt Sistemi Projesi, Mekânsal Adres Kayıt
Sistemi Projesi diye sıralandırılabilir.
İçişleri Bakanlığının 2009
yılı bütçesinde 2008 yılı bütçesine göre yüzde 41lik bir
artış oranının teklif edilmesi, bu
Bakanlığımıza verilen önem ve desteğin bir
nişanesi olmuştur.
İçişlerimizin fedakâr ve cefakâr mensuplarının
bu desteği fazlasıyla hak ettiği inancı içerisinde,
başarılı çalışmalarından dolayı kutluyor,
şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyor,
şahsım ve grubum adına İçişleri
Bakanlığı bütçesinin kabulüyle hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yakut.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çorum
Milletvekili Ahmet Aydoğmuş
Buyurunuz Sayın Aydoğmuş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı 2009 mali
yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, kıymetli üyeler; İçişleri
Bakanlığımız, ülkemizin her karış
toprağına hizmet götüren ve bütün
vatandaşlarımızı kucaklayan, vatandaşların can ve
mal güvenliğini, toplumun huzur ve emniyetini sağlayan, Anayasa ve
yasalarla güvence altına alınan bireylerin temel hak ve
özgürlüklerini korku ve endişeden uzak, güven içerisinde
kullanmalarına imkân tanıyacak ortamı oluşturmaktadır.
Şu unutulmamalıdır ki, gerçek anlamda huzur ve güven
özgürlüklerin ve adaletin tam anlamı ile yaşandığı bir
toplumda mümkün olmaktadır. Bunun için Hükûmetimiz güvenlik
anlamında, güvenlik hizmetleri kapsamında önleyici tedbirler
almış, güvenlik güçlerimizin nitelik ve niceliklerini
artırıcı tedbirler hayata geçirmiş, suç
soruşturmasına ilişkin teknik ve idari kapasiteyi
geliştirmiş -mobil iletişim teknolojisinden azami oranda
yararlanmaktadır- güvenlik birimleri ile toplum arasında güçlü
bağlar kurmaya yönelik projeler geliştirmiş,
halkımızın gündelik yaşamını etkileyen
asayiş suçlarıyla mücadele amaçlı yeni stratejiler
geliştirmiş ve hayata geçirmiştir. Okul, aile ve güvenlik
kuvvetlerinin yakın iş birliği ve dayanışma içinde
bulunmalarını ön planda tutarak gerekli önlemleri
almıştır. Suçla etkin mücadeleyi sağlayacak bina, araç ve
gereçlerin, gerekli ihtiyaçların öncelikli sağlanmasına önem
verilmiştir.
Sayın Başkan, kıymetli vekiller; kaliteli hizmetin
ancak nitelikli ve yeterli sayıda personelle mümkün
olacağını hepimiz bilmekteyiz. AK PARTİ İktidarı
tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda, emniyet
teşkilatında 2003 yılında yüzde 21 olan yüksekokul ve
üniversite mezunu polis oranı, 2008 yılında yüzde 75e
yükselmiştir. Emniyet teşkilatında görev yapan emniyet
personelinin ekonomik durumunda günümüz şartlarına göre büyük oranda
iyileştirme yapılmıştır. Toplumsal olaylarda can ve
mal kaybının önlenmesi, suçun oluşmasının engellenmesi
için MOBESE olarak bilinen Kent Güvenlik Yönetim Sistemi Projesi ve Jandarma
Entegre Muhabere ve Bilgi Sistemi Projesi geliştirilmiş, MOBESE ile on
üç ilimizde tamamlanan güvenlik teşkilatı Çorumun da içinde
bulunduğu otuz dört ilde ise şu anda faaliyete geçme
aşamasındadır.
Ülkemizin Avrupanın en güvenli ülkeleri arasında
olduğunu hepimiz kanaatimce biliyoruz. Avrupa Birliği ülkeleriyle
kıyaslandığında küçümsenmeyecek başarılar elde
edilmiştir. Bu konuda Interpol verileri dikkate alınacak olursa, 100
bin kişiye düşen suç oranı Almanyada 7.747, Polonyada 3.616,
Kanadada 8.512 iken, bu sayı Türkiyede 973tür. Interpol verilerine
göre, 100 bin kişiye Berlinde 15.029, Viyanada 13.853 suç düşerken,
bu sayı İstanbulda 1.080, Ankarada 777, İzmirde ise 652dir.
Yine Interpol verilerine göre, suç aydınlatma oranı dikkate
alındığında, Türkiyenin yüzde 62 oranıyla Avrupa
Birliği ülkeleri dâhil birçok ülkeden daha iyi bir güvenlik sistemini
oluşturduğunu ortaya koymuştur.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
dünyanın hiçbir ülkesi de Türkiye kadar farklı amaçlarla
kurulmuş ve uluslararası destek alan terör örgütleriyle mücadele
etmek durumunda bırakılmamıştır. Ülkemiz, son otuz
yıldır yıkıcı ve bölücü terör belasıyla
karşı karşıyadır. Bu süreçte bütün sorunlarımız
için yapılması gereken, daha çok demokrasi, daha çok özgürlüktür,
daha çok yatırım, daha çok üretim, güvenliktir, istikrardır.
Güven ve istikrarın olmadığı bir yerde gelişme olamaz.
Terör ve şiddetin var olduğu bir yerde de kalkınma olmaz, huzur
olmaz, istikrar olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET AYDOĞMUŞ (Devamla) Bütün bunlara ilaveten,
e-devlet anlamında yürüttüğümüz çok önemli ulusal projeler sayesinde
vatandaşlarımızın kamu hizmetlerinden çok daha rahat
yararlanmalarını sağlamakta, öte yandan devlet
kurumlarının yürüttüğü işlerin hız ve kalitesini
artırmaktadır. Bütün bunları yapmak için bilfiil herkes üzerine
düşeni de yapmaktadır. Çalışmalar yarınları
kucaklayacak niteliktedir. Bütün bu yapılanlar AK PARTİ
İktidarının başarısını da ortaya
sermektedir.
Bu konuda daha anlatılacak birçok konunun olmasına
rağmen, zamanın yetersizliği dolayısıyla ilerleyen
zaman içerisinde Meclis çatısı altında bunlara ayrıyeten
zaten değineceğiz.
Sözlerime son verirken 2009 yılı bütçesinin ülkemize ve
milletimize hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Aydoğmuş.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Eskişehir
Milletvekili Emin Nedim Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Emniyet Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçesi hakkında AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hak ve özgürlüğümüzü ancak
güvenlik varsa kullanabiliriz. Zira, özgürlüklerin temelinde güvenliğin
sağlanması koşulu vardır. Bununla birlikte özgürlüğün
güvenliğe feda edilmemesi, özgürlük ve güvenlik dengesinin de iyi korunması
gerekmektedir. İşte bu amaçla güvenlik güçlerimiz kendilerine
verilmiş, hukuk düzeni içerisinde devletimizin ve milletimizin her türlü
iç ve dış tehlikelerden uzak tutulması, kanun hâkimiyetinin
sağlanması, suç işlemeye yönelik davranışların
önlenmesi, suçluların yakalanarak adli makamlara teslim edilmesi gibi
huzur ve güvenliğimiz için özverili olarak
çalışmaktadırlar. Hırsızlık, gasp, kapkaç,
yankesicilik ve dolandırıcılık gibi, toplumumuzu tehdit
eden olaylarda önemli azalmalar meydana gelmiştir. Gerçekleştirilen
büyük operasyonlar ile terör ve örgütlü suçlarla mücadele alanında önemli
sonuçlar alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, Emniyet Genel Müdürlüğü,
başarısı, sahip olduğu bilgili ve tecrübeli
teşkilatı ile dünya polis teşkilatları tarafından da takdirle
izlenmektedir. Huzur ve güvenliğin sağlanması konusunda önemli
görevler üstlenen polisimizin ekonomik ve sosyal imkânlarının
geliştirilmesinin Hükûmetimizin öncelikli hedefleri arasında
olmasını büyük bir memnuniyetle karşılıyorum. Zira,
polisimizin görevleri gereği üstlendiği risklerin
karşılığında adil bir ücret almaya hakkı
olduğu bir gerçektir.
Değerli milletvekilleri, halkımızın huzur ve
güvenliğini sağlamaya çalışan emniyet
teşkilatımızı yıpratmaya çalışmanın ya
da yurt dışında olan bazı olayların ülkemizde de
olmasını temenni ediyormuş gibi görünmenin kime yararı
vardır. Olsa olsa, huzur ortamından ve ülkenin güvenliğinden
sıkıntı duyanlar bundan rahatsız olabilirler. Ancak, önemli
olan, bazı aydınların ve basın
mensuplarımızın bu tuzağa düşmemeleridir. Emniyet
teşkilatı yöneticilerimiz, münferit, hukuki olmayan
davranışlar konusunda müsamaha sahibi değillerdir ve bu konuda
personel ayıklaması çok hızlı bir biçimde
yapılmaktadır. Her kurumda olduğu gibi, o kurumun
işleyişine uygun davranış içinde olmayan kişiler
olabilir. Bir olayla ilgili bütün teşkilatı karalama ve kötüleme
kampanyası ancak, biraz önce de belirttiğim gibi, sadece ve sadece,
bu ülkenin birlik ve beraberliğinde gözü olan insanlara yarar. Burada içimizin
rahat olmasını sağlayan en önemli husus ise hiç şüphesiz,
bu ülkenin varlığının ve bütünlüğünün sürdürülmesinde
devlet kurumlarımızın çok güçlü bir yapıya sahip
olmasıdır. Bunların başında gelen emniyet teşkilatımız,
çetelerin, birlik ve bütünlüğümüze göz dikmiş hainlerin ve her türlü
kanunsuzların korkulu rüyası olmaya devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, bir konuyu daha
huzurlarınızda hatırlatmak istiyorum. Polis
teşkilatımızın kayıtlarına göre, 175 bin
kişilik bir sektör olan özel güvenlik şirketleri, profesyonel güvenlik
hizmetlerinin görülmesinde önemli bir yere sahip olmuşlardır. Ancak,
bu sektörde, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun ve bu
Kanuna ilişkin yönetmelik hükümlerine uygun davranan şirketlerin
yanı sıra, özellikle deneme süresi adı altında iki ay
kadar çalıştırılan personel için yasal bildirim yapmayan
şirketler de vardır. Profesyonel olarak çalışan ve kanun
hükümleri kapsamında faaliyet gösteren bu şirketlerin mağdur
olmaması için Maliye, Çalışma ve İçişleri
Bakanlıklarımızın mutlaka ortak denetim yapmaları
gerekmektedir. Ayrıca emniyet teşkilatımızın bu konuda
denetim birimlerinin güçlendirilmesi çalışmalarını
öğrenmekten de memnun olduğumu ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, belirtmek isterim ki terörle
mücadeleye siyasi iradenin kararlılığı, güvenlik güçlerinin
yüksek mücadele azmi ve milletimizin desteğiyle devam edilecektir.
Polisimizin görevi esnasında Atatürk ilke ve inkılaplarına,
cumhuriyetimizin temel değerlerine bağlı kalıp hak ve
hukukun üstünlüğünü gözeterek, yaşadığımız
toplumun değer yargılarına karşı saygılı
olacağına inancım tamdır.
Bu vesileyle görevi başında şehit düşen
güvenlik güçlerimize Allahtan rahmet, başta gazilerimiz olmak üzere,
emekli ve görev başındaki tüm teşkilat mensuplarına
sağlık, başarı ve mutluluklar diliyorum. Bu duygu ve
düşüncelerle bütçemizin milletimize, devletimize hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Osman Aslan.
Buyurunuz Sayın Aslan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Emniyet Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, memleketin birlik ve
bütünlüğünü, vatandaşlarının can ve mal güvenliğini
korumak uğruna şehit düşmüş, sakat kalmış, ömür
tüketmiş tüm emniyet teşkilatı mensuplarımızı
saygı ve şükranla yâd ediyorum.
Kıymetli milletvekili arkadaşlarım, yüz
altmış üç yıllık geçmişi bulunan ve ülkenin
güvenliği ve dirliğini sağlama konusunda bunca sarsılmaz
bir iradeyle hareket eden emniyet teşkilatı,
vatandaşımızın huzur ve güveninin teminatıdır.
Ülkenin ve vatandaşın güvenliğini korumak için hiçbir
fedakârlıktan kaçınmayan polislerimiz bugün artık bu görevlerini
yerine getirirken insan hak ve özgürlüklerine riayet hususunda da gerekli
hassasiyeti göstermektedir. Bugün polis teşkilatı geçmişe oranla
çok daha dinamik, çok daha eğitimli, çok daha donanımlı ve çok
daha saygın bir kurum hâline gelmiştir. Peki, bu değişim ve
gelişimi nasıl oldu?
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bir kurumun başarısında iki önemli
faktör vardır: Birincisi iyi yetişmiş, eğitimli,
sağlıklı, işine konsantre ve sayısal olarak yeterli
insan gücü ve diğeri de gelişmelere açık, teknolojiden üst
düzeyde yararlanan, dinamik ve disiplinli bir yönetim organizasyonudur.
Özellikle emniyet teşkilatımızdaki insan gücünün, yani
polisimizin nicelik ve nitelik durumuna bakalım. Bakınız, 2002
yılında AK PARTİ İktidarı göreve geldiğinde ülke
genelinde 122 bin polis memuru görev yapıyordu. Bu, 550 kişiye 1
polis memuru düşmesi anlamına geliyordu ki bu rakam AB üyesi
ülkelerde 250 kişiye 1 polis şeklindedir. AK PARTİ Hükûmeti
göreve geldiğinden beri toplam 51.358 polis memuru göreve
alınmıştır ve bu rakam, henüz istenildiği kadar olmasa
da, 350 kişiye 1 polis memuru düzeyine gelmiştir. Önümüzdeki üç
yıl içerisinde emniyet teşkilatında görev yapan polis
sayısı, yapılan planlamalara göre, 240 bine yükselecek ve hem AB
standartlarına yakın bir ortalamaya ulaşacak hem de yıllardır
mesai kavramı tanımaksızın günde on iki saat ve üzerinde
çalışan polisimizin yükü bir nebze olsun azaltılmış
olacaktır.
Ancak sadece sayısal artışın bir şey
ifade etmeyeceği ortadadır. Bunun yanı sıra polisimizin
eğitim seviye ve kalitesini yükseltmek için de önemli tedbirler
alınmıştır ki bu sayede AK PARTİ göreve
geldiğinde emniyet teşkilatındaki üniversite mezunu polis
oranı yüzde 21 iken bugün yüzde 75 düzeyine
ulaşmıştır. Bu artışta dönemimizde polis meslek
yüksekokullarının sayısının
artırılmasının yanı sıra üniversite
mezunlarını polis teşkilatına kazandırmak
amacıyla altı aylık eğitim veren dokuz adet polis meslek
eğitim merkezi açılmasının da payı vardır.
Ayrıca, yılda ortalama 105 bin polisimize iki yüz elli farklı
konuda hizmet içi eğitim verilmektedir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
peki, polisimizin sayısını artırdık, eğitimini
artırdık, bu yeterli oluyor muydu? Hayır. Bir yandan suçla ve
suçluyla mücadele ederken diğer yandan da maddi sıkıntılar
içinde çırpınan polisimizin sağlıklı ve daha rahat
yaşayabilmesi için ve daha iyi bir şekilde verimli bir
çalışma yapabilmesi için özlük haklarında da önemli
gelişmeler yapmak gerektiğine
inandık.
Sayın Başbakanımızın da ifade ettiği
gibi, AK PARTİ İktidarı döneminde memurlar içinde en fazla
maaş artışı polisimize sağlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayın.
OSMAN ASLAN (Devamla) Hatırlayınız ki, AK
PARTİ iktidara geldiğinde 662 YTL olan düşük polis
maaşı bugün yüzde 168 artışla 1.776 TLye
çıkmıştır.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) Niye daha çok polise ihtiyaç
duymuşuz acaba?
OSMAN ASLAN (Devamla) Aynı dönemde kümülatif enflasyonun
yüzde 65 olduğu düşünüldüğünde polisimize reel anlamda yüzde
100ün üzerinde bir iyileşme sağlandığı görülecektir.
Tabii bununla birlikte polisimizin yoğun çalışmaları
esnasında gece gündüz demeden yorulmaları, sıkıntı
çekmeleri neticesinde tabii ki, elbette ki, huzurlu bir meskende, bir yerde
dinlenme ihtiyacı olduğuna binaen de polisimizin, özellikle Emniyet
Genel Müdürlüğümüzün TOKİyle yapmış oldukları
anlaşma sonucu hem çok ucuz bir şekilde ev sahibi olabilme
imkânı hem de görev yaptığı illerde,
ağırlıklı doğu ve güneydoğu illerimiz olmakla
beraber, bugüne kadar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız Sayın Aslan.
OSMAN ASLAN (Devamla)
6 bin tane lojman satın
alınmış ve yapılan çalışmalar da belirtmektedir
ki bu netice gittikçe artmakta, sayı 10 bine filan ulaşma
niteliğindedir.
Tabii, hiç kuşku yok ki polisimizin tüm
ihtiyaçlarını gidermişiz demek mümkün değildir. Bu
ilerleyen yıllarda inşallah gittikçe polisimizin daha rahat, daha iyi
bir ortamda görev yapabilmeleri için hem ekonomik açıdan hem teknolojik
açıdan çok imkânlar temin edileceği gözden kaçınılmazdır.
Tabii, burada çok şeyler anlatılması lazım.
Polis teşkilatıyla ilgili çok projeler düzenlenmektedir, takip
edilmektedir. Zaman yetersizliğinden dolayı hepsini anlatmak mümkün
değildir.
Bu vesileyle, ben, tekrar Emniyet Genel Müdürlüğü bütçemizin
polis teşkilatımıza ve bütün mensuplarına hayırlı
ve uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslan.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Niğde
Milletvekili İsmail Göksel.
Buyurunuz Sayın Göksel. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL GÖKSEL (Niğde)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Mali Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısının Jandarma Genel
Komutanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri Güzel yurdun güvenliği
emanettir bizlere/ Jandarmadır ulaştıran adaleti her yere.
diyor jandarmamız. Evet, devletin öncelikli görevlerinden biri,
vatandaşların can ve mal güvenliğini, toplumun huzur ve
emniyetini sağlamak, Anayasa ve yasalarla güvence altına alınan
bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korku ve endişeden uzak, güven
içerisinde kullanmalarına imkân tanıyacak ortamı
oluşturmaktır. Vatandaşı merkeze alan hizmet
anlayışı çerçevesinde, toplumun bütün beklenti, ihtiyaç ve
taleplerini dikkate alan klasik güvenlik yaklaşımları yerine
bireysel özgürlük alanlarını daraltmayacak ve aynı zamanda kamu
düzenini sağlayacak, etkili, çağdaş ve bilimsel yeni yöntemlerin
uygulamaya konulmasını sağlamak esastır.
Şu unutulmamalıdır ki: Gerçek anlamda huzur ve
güvenlik, özgürlüğün ve adaletin tam anlamıyla
yaşandığı bir toplumda mümkündür. Bu bağlamda Türkiye
Cumhuriyeti jandarması emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin
korunmasını sağlayan diğer kanun ve nizamların
verdiği görevleri yerine getiren silahlı, askerî bir güvenlik ve
kolluk kuvvetidir.
Jandarma Genel Komutanlığı Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bir parçası olup, silahlı kuvvetlerle ilgili görevleri,
eğitim ve öğretim bakımından Genelkurmay
Başkanlığına, emniyet ve asayiş işleriyle
diğer görev ve hizmetlerin ifası yönünden İçişleri
Bakanlığına bağlıdır. Ancak Jandarma Genel
Komutanı Bakana karşı sorumludur. Ayrıca Cumhuriyet
savcılarımızın talimatları doğrultusunda adli
kolluk kuvveti gibi de görev yapmaktadır. Jandarmanın sorumluluk
alanı Türkiye yüzölçümünün yüzde 92sini kapsamaktadır. Yani bir
ildeki, ilçedeki jandarma aynı zamanda askerî bir kuvvet silsile yoluyla
Genelkurmay Başkanlığına bağlı, idari yönle
hizmetleri ve görevleri dolayısıyla kaymakamlık, valilik
tarafından İçişleri Bakanlığına bağlı,
adli görevleri de vardır, Cumhuriyet savcılarımızın
talimatlarını yerine getirirler. Bu da gösteriyor ki, ülkemizin güvenliğinde
jandarma güçlerimizin büyük önemi vardır. Jandarma kuvvetleri, ülkemizin nüfusuna
oranla terör ve asayiş sorunlarının çözümünde son derece önemli
görevler üstlenmiştir.
Değerli milletvekilleri, Jandarma Genel
Komutanlığının küçük rütbeli subay ve astsubay
ihtiyacını karşılamak maksadıyla 2002 yılı
içerisinde başlanan sözleşmeli subay ve astsubay temini devam etmekte
olup, teknolojik gelişmelere paralel olarak nitelik ve nicelik
değiştiren suç ve suçlular karşısında tecrübesi ve
uzmanlık özelliği olan daha iyi eğitilmiş, görevde uzun
süre kalacak, müstakil karar verme yeteneğine sahip personelin
teşkilata alınması planlanmıştır.
Ülkemizin bölünmez bütünlüğüne yönelik eylem ve faaliyetlerde
bulunan terör örgütlerine karşı yürütülen operasyonlarda görev yapan
komando birlikleriyle özel hareket timlerinin tamamı profesyonel hâle
getirilmiştir. Bu konuda özellikle jandarma özel harekât timlerinde görev
yapan subay ve astsubay ve uzman jandarmalarımızın sosyal
haklarının iyileştirilmesi, moral ve motivasyonlarını
artırıcı önlemler almak gerekmektedir. Bu konuda bir an önce
uzman jandarmalarımızın sosyal haklarının
geliştirilmesi yönünde Hükûmetimizin yasa çalışmaları
yapması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, belediye sınırları
dışında ve polis teşkilatının
bulunmadığı yerleşim birimlerinde büyük bir özveri ve
kolluk hizmetini yürüten jandarmamızın gerek araç-gereç gerekse
donanım açısından gerekse teknolojik yeniliklerden azami
derecede yararlanmaları için gerekli hassasiyeti göstermekteyiz.
Jandarma Genel Komutanlığına çağdaş
haberleşme ve bilgi sistem teknolojilerinin sunduğu imkân ve
kabiliyetleri kazandırmak ve bilginin en küçük jandarma birimine kadar
kesintisiz, eş zamanlı, doğru ve emniyetli şekilde
ulaştırılmasını sağlamak maksadıyla
kısa adı JEMUS olan Jandarma Entegre Muhabere ve Bilgi Sistemi
Projeleri geliştirilmiştir. Millî teknolojiden faydalanılarak
geliştirilen JEMUS telsiz sistemi sayesinde bilgiye süratli ve
zamanında ulaşılması, birimler arasında
hızlı bir koordinasyon sağlanması, emniyet ve asayiş
hizmetlerinin süratli bir şekilde yürütülmesi sağlanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
İSMAİL GÖKSEL (Devamla) Sistemin faaliyete
geçirildiği illerde emniyet ve asayiş hizmetlerinin yürütülmesinde
büyük bir etkinlik sağlamaktadır. Aranan şahıs yakalama
oranlarında yıllık ortalama yüzde 500 gibi büyük bir artış
sağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Jandarma
Genel Komutanlığımız bütçesi bir önceki yıla göre
yüzde 18 artışla 3 milyar 690 milyon 760 bin YTL artırılmış,
bu artış ülkemizin son derece kıt kaynaklarından elde
edilmiştir. Ülkemizin güvenlik ve asayişinden
vatandaşımızın huzurunun teşkilinden hiç taviz
vermeden yolumuza devam edeceğiz. Vatan topraklarımızın
üzerinde yaşayan vatandaşlarımızı hiçbir ayrım
gözetilmeden her türlü baskı, şiddet ve terör olaylarından
koruma ve kollama, ülke bütünlüğünün sağlanması yönünden
jandarma teşkilatımız ve onun vatan sevgisiyle çarpan
yürekleriyle Türk milletine hizmetlerinde her türlü şartta görev
yapacaklardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız.
İSMAİL GÖKSEL (Devamla) Ülkemizin en ücra
köşelerinde canları pahasına görev yapan, birlik ve
beraberliğimizin simgelerinden biri olan jandarma kuvvetlerimize üstün
başarılar diliyorum. Ebediyete intikal eden aziz şehitlerimize
Allahtan rahmet diliyor, bize her zaman güç veren gazilerimizi minnet ve
şükranla anıyorum.
2009 Jandarma Genel Komutanlığı bütçesinin ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Göksel.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı.
Buyurunuz Sayın Yardımcı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri
Bakanlığımız bütçesi içinde yer alan Sahil Güvenlik
Komutanlığı bütçesi hakkında grubum adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Yüzyılımızda emniyet, güvenlik, savunma
kavramları arasında güvenlik ön plana çıkmaktadır.
Denizlerimizde güvenliği sağlayan, doğal zenginliklerimizi
koruyan ve denizde her zaman yardıma hazır olan Sahil Güvenlik
Komutanlığının önemi her geçen gün daha da
artmaktadır.
Denizlerimizde korkulan değil sevilen, sayılan, güven
veren, etkin ve dünyada örnek alınan bir komutanlık olmayı
hedefleyen, karada Jandarma Genel Komutanlığımız ve Emniyet
Genel Müdürlüğümüzün icra ettiği gibi, denizlerimizde adli, idari
kolluk görevlerini yürüten Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003
yılında yapılan yasal düzenlemeyle Jandarma Genel
Komutanlığıyla aynı statüde, ayrı bir personel
yapısına sahip olmuştur.
Ulusal ve uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde
Mavi vatan olarak adlandırdığımız ve Türkiye yüzölçümünün
yarısına eşit büyüklükte deniz yetki alanlarımızda
kendine tevdi edilen görevleri icra ederken can ve mal güvenliğini ön
planda tutan Sahil Güvenlik Komutanlığı, Hopadan
İğneadaya, Enezden Çevlike kadar altmış beş üs
liman ve yerleşim yerinde konuşlanmış muhtelif büyüklükte
sahil güvenlik botu, mobil radar, helikopter ve uçaklara sahiptir.
Silahlı kuvvetlerimizin ve deniz kuvvetlerimizin
ayrılmaz bir parçası olan Sahil Güvenlik
Komutanlığımızca 1 Ocak 2008 tarihinden bu yana icra edilen
etkinlikleri bazı rakamlarla size
açıklamak istiyorum: 502 adet arama ve kurtarma olayında 6.940
vatandaşımızın hayatı kurtarılmış ve
yine 44 teknenin zayiatı önlenmiştir. 39.243 adet gemi kontrol
edilerek bunlardan yasa dışı olaylara karışan 4.238
gemi savcılıklara sevk edilmiştir.
Deniz kirliliğinin önlenmesi ve deniz çevresinin
korunması faaliyetleri kapsamında deniz kirliliğine neden olan
37 adet deniz aracına 144.822 YTL idari para cezası
uygulanmış ve tespit edilen 108 adet deniz kirliliği, yetkili
diğer kurumlarla elde edilen delillerle birlikte yasal işlem
yapılmak üzere sevk edilmiştir.
Yasa dışı su ürünleri avcılığı
yapan 964 adet tekne ve kişiye yaklaşık 1 milyon 222 bin YTL
idari para cezası uygulanmıştır. 7.378 yasa
dışı göçmen, 101 organizatör, 272 ton akaryakıt muhtelif
cins ve miktarlarda kaçak malzeme, sigara yakalanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sahil
Güvenlik Komutanlığımızın genç bir komutanlık
olması sebebiyle ihtiyaçları da çoktur. Ödeneğin büyük bir
kısmı altyapı tamamlamaları için
kullanılmaktadır.
1982 yılında kurulan Sahil Güvenlik
Komutanlığının gelişimi için ihtiyaç duyulan
reorganizasyon ve projelerinin tamamlanması maksadıyla
İçişleri Bakanlığı bütçesi içindeki kurumsal payının
artırılması gerekmektedir.
En başta sayılacak ihtiyaçlar, uzmanlığın
yanı sıra profesyonel bir anlayışla
çalışılması gereken çevre, su ürünleri, hukuk, bilgisayar
gibi alanlardaki sivil memur ihtiyacı olmak üzere, modern gemi,
helikopter, keşif, gözetleme ve istihbarat sistemleri ve personel için
lojman ihtiyacıdır.
Milletimize denizciliği sevdirmeye çalışan, deniz
yetki alanlarımızda güven ortamını tesis etmek
amacıyla gayret sarf eden ve denize çıkan herkesin ihtiyaç hâlinde
yardımına koşarak yüksek derecede bir mesuliyeti, böyle bir
sorumluluğu üstlenen, güzel vatanımıza, yüce milletimize hizmet
etmeyi kendisine şiar edinen, denizlerimizi koruyan, sorumluluğunu
layıkıyla yerine getiren tüm görevlilerimizi kutluyor ve tebrik
ediyorum. Bu uğurda şehit olan ve rahmete kavuşan tüm
şehitlerimizin ailelerine başsağlığı diliyorum.
2009 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı
olmasını temenni eder, saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Yardımcı.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğluk.
Buyurunuz Sayın Tuğluk. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakikadır.
DTP GRUBU ADINA AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır)
Teşekkürler Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesi için DTP Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yeni bir yılın arifesinde ortak geleceğimize ve
toplumsal yaşamımıza dair kaygıların
alabildiğince arttığı bir ortamda iyimser konuşmak ne
yazık ki mümkün olmuyor. Umudunu, düşlerini, direncini ve anlama
gücünü yitirmiş birey ve toplumun getirildiği ya da
düşürüldüğü son nokta tecavüz, cinnet, linç ve cinayetlerdir. Hiç
kimsenin kendini ne ekonomik ne sosyal ne psikolojik ne de politik açıdan
güvende hissetmediği bir ortam ve zamanda savunma bütçesini 14 milyar 532
milyon YTL ayırmak, belki de tüm bunlara ortaklığı ifade
edecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
yılı bütçesi önceki bütçeler gibi siyasi tercihlerin bir sonucu
olarak yoksulluğun, sefaletin, işsizliğin ve savaşın
bütçesi olarak karşımıza çıkıyor,
çıkarılıyor. IMFnin bütün şartlarının kabul
edildiği bütçe hazırlama anlayışı yıllardan bu
yana gündemimizden zaten hiç düşmedi. AKP Hükûmeti de sınıfsal
bir tercihte bulunarak yüksek faizli borç bütçesi hazırlarken,
eğitime, yatırıma ve sağlığa ayrılan paylar
ihtiyacı karşılamaktan uzak düşüyor. Emeğiyle
geçinenlerden toplanan vergiler yine bir avuç rantiyeye, savaş ve
silahlanmaya gidiyor.
Hazırlanan bu bütçe, ekonomik olarak iflasın, siyasi
olarak da dışa bağımlılığın belgesi
olma özelliğini taşıyor. Nüfusun yüzde 38i günlük 1,5
doların altında yaşamını sürdürmeye çalışırken,
gelir dağılımı adaletsizliği her geçen gün büyüyor,
işsizlik akıl almaz boyutlara ulaşıyor.
Sistem ekonomik ve siyasal olarak tıkanmışken,
yolsuzluk batağında çırpınan AKP İktidarının
böylesi bir bütçeyle toplumun karşısına çıkıyor
olması kabul edilemezdir. Açıkça ifade ediyoruz ki mevcut bütçe,
uluslararası tekellerin, büyük sermaye gruplarının ve rant
çevrelerinin talepleri çerçevesinde şekillenmiştir. Yoksuldan yana
olduğunu iddia eden AKP Hükûmetinin sınıfsal tercihi, yine tam
tersi zenginden, elitten, sermayeden yana gerçekleşmiştir.
Sayın milletvekilleri, dünya ve ülkemizde ne olup bittiğini
anlamak zorundayız. Öyle askerî ve siyasi nutuklarla mutlak iktidarın
ve yalanın olağanüstü kudretinin esiri durumuna gelmeden özgür
insanlar olarak hakikati aramayı denemeli ve realitenin farkına
varmayı istemeliyiz.
İddia ediyorum ki Türkiye siyasi gündemi son yıllarda
hiç bu kadar olumsuz bir atmosfere sahip olmamıştı. Ülkenin en
önemli sorunu olan Kürt meselesinde ufuk epeyce bulutlu bir hâl aldı. Buna
bizzat Başbakan tanıklık etti. Her şeyiyle yeni bir
eşikte olduğumuz aşikârdır.
Aslında ekonomik kriz de hâlen tam olarak Türkiye'nin
gündemine girmiş değil. Kapitalist sistemin yeni bir
reorganizasyonuyla karşı karşıya olduğumuz biliniyor.
Çoktandır sözü edilen takımada modeline geçişin miladı
pratik olarak bu krizdir. Bu yeni dünyada, kendi başına, kapalı
ulus devlet yapılarının bir etkinlik alanı
kalmayacaktır. Zaten kapitalist küreselleşme çoktan beridir
kapalı ulus devlet yapılarıyla bir gerilim
yaşamaktaydı. Buna ülkemiz de dâhildir. Bu krizin Türkiye gibi
ülkelerdeki etkisi gecikebilir, ancak şiddetli olacaktır. Ne
yazık ki sayısız küçük işletmenin iflası yakın
zamanda gündeme gelecek. Ayrıca, özel sektörde pazar kayıpları
ve işten çıkarmalar hızlanacak. Kamu sektöründe de aynı
trend yaşanacaktır. Yaşanacak sıcak para
kayıpları epey zamandır yaşanan sahte baharın sonu
olacaktır. Hükûmet bunun farkındadır ve artçı sarsıntının mart
ayının ötesine sarkması için elinden geleni yapıyor.
Seçimler sonrasında gelecek zamlar, iflaslar ve işten çıkarmalar
kaçınılmazdır. Ancak, asıl sorun biraz da politik bir karar
anının artık Ankaranın önünde duruyor
olmasıdır. Ulus devletlerin
takımadalar hâlinde hızlı bir şekilde sıkı
entegrasyon sürecine yöneldiği bir dönemde Türkiye ne yapacak? Sorun hâlen
orta yerde durmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; ülkemizin
sorunları sadece ekonomiyle ilgili değildir, esas olarak politiktir.
Yakın zamanda bölgesel liderlik ve 2020de global bir aktör olma
planları yapan ve bunu da esasta ordunun modernizasyon ve yerli silah
üretim gücünü geliştirmeye dayandıran Türkiye, yaşanan
savaşı da bahane ederek bu projesini büyük bir hızla ve büyük
harcamalarla hayata geçirmeye başlamıştır. Bu kriz ortamında şekillendirilen
15 milyar YTLlik bütçenin anlamı
bundan başkası değildir.
Silahlanmaya ilişkin Stockholm Uluslararası
Barış Araştırmaları Enstitüsünün raporunda dünyada silahlanmaya en çok para
harcayan ülkeler listesinin ilk on sırasına beş Orta Doğu
ülkesi girdi. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail,
Mısırla birlikte Türkiye ilk onda yer almıştır.
Açlık, yoksulluk ve sefalet günlerinde yazık ki, yine savaşa
yatırım yapan bir iktidar var karşımızda. Kürt
meselesinde ekonomik, siyasi, diplomatik ve hatta askerî rezervlerini tüketen
bir ülkenin hâlen çatışma ve çözümsüzlükte ısrar ediyor
olması bir akıl tutulmasıdır.
Hükûmet sözcüsü Sayın Cemil Çiçek geçtiğimiz günlerde
yaptığı bir konuşmada Güneydoğuda yapılan
savaşa 300 milyar dolar para harcandığını belirtti.
Çeyrek yüzyıldır süren ve yoğunluğu düşük bir
savaşın maliyetinin rakamlarla ifadesi dile kolay geliyor. Ya
maliyetini hesaplayamadığımız kayıplar? Oysaki
savunma denilen alan sadece jeopolitik tehditler açısından
değil, ekonomik açıdan da irdelenmesi gereken bir alandır.
Türkiye bu hesabı yapmak zorundadır.
Borç stokunun toplam 450 milyar doları bulduğu bir
ülkede demokratikleşememe nedeniyle yaşanan maddi ve manevi
kaybın hesabı halka ve Parlamentoya verilmek durumundadır ki,
yolun sonuna da gelinmiştir. Hem uluslararası sermaye ve Türkiye
sermayesinin hem kendisini devletin sahibi gören Kemalist, sivil, askerî
bürokrasinin ve hem de 22 Temmuz ile aldatıldığının
bilincine varan Kürtlerin AKP ile yaşadığı balayı
bitmiştir. Önümüzdeki dönemde herkes siyasi iktidarın bittiğine,
bitirildiğine tanık olacaktır.
Bu iktidar gerilimler ve çatışmalar
dışında bu ülkeye bir şey
yaşatmamıştır. Toplumsal mutsuzluğumuzun birincil
sorumlusu AKP Hükûmeti ve siyasetidir. İç savaş eşiğine
gelmiş, getirilmiş bir toplumun güvenliği ve ortak
geleceğinden söz edemeyecek kadar vahim bir durumdayız. AKPnin kutuplaştıran
ve çatıştıran siyaseti toplumsal hayatımızın her
alanını ve alnına dayatılarak toplumsal yaşamı
sürdürülebilir olmaktan çıkarmıştır.
Soruyorum size, seksen beş yıllık cumhuriyet
tarihimizin son yirmi beş yıllık süresini kendisiyle
savaşarak geçiren bir toplumun şovenizm ve milliyetçilik
girdabında habis bir cinnet hâliyle ötekinin gırtlağına
yapışmadan, halim ve selim bir hâlde yaşayacağını
kim iddia edebilir? Ölmenin ve öldürmenin millî bir refleks hâline
getirildiği bir ülkenin geleceği olabilir mi sayın vekiller?
İrrasyonel tepkileri, linç histerisini, pompalı
saldırıları Karşı tepki diye
meşrulaştırıp hedef gösteren Başbakanlık
düzeyindeki bir zihniyetin çaresizliği bu ülkenin kaderi olamaz. Bu
ülkenin Parlamentosu her yıl savaş bütçeleri hazırlayarak,
sürdürülebilir az kanlı bir çatışma konseptiyle siyaset
üzerindeki vesayetini sürdürmek isteyenlerle kol kola girerek sivil siyaset
yapamaz, yaptırmazlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; savunma
bütçesini konuşurken yaşadığımız savaşı
görmezden gelemeyiz. 300 milyar dolarımızı ve en önemlisi de 40
bin insanımızı yitirdik. Ama artık kimsenin bu duruma
tahammülü kalmadı. İnkâr ve isyan sürecinin kırılma
dönemini yaşıyoruz. Tarihî bir dönemeçteyiz. Uyarmayı bir
sorumluluk kabul ediyorum. Kürtlerle Türklerin artık binyıllık
birlikteliğin sonuna yaklaştırıldıklarının
altını çiziyorum. İddia ediyorum ki bunlar benim karamsar
ruhumun habis kurguları değildir. En başta belirttiğim,
takımadalara dayalı küresel siyaset oyununda Türk siyaset eliti
farklı gruplar arasında denge siyaseti sürdürebileceğine
inanıyor ve böylesi zor bir oyuna girişiyor. Gelin bu oyunu birlikte
bozalım. diyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
yılı bütçe görüşmelerinin Savunma Bakanlığına
ayrılan kısmında Sayın Vecdi Gönülün Millî Savunma
Bakanı Müsteşarı Korgeneral Ahmet Turmuşun
kulağına Her ne kadar savunma sanayisine biraz fazla pay
ayırdıysak da sizinkiler daha çok gizlidir. Güneydoğuda bir
operasyon göstersek çoktan kurtarırız. sözleri özel bir televizyon
kameralarına yakalanmıştı. Bakan Gönülün hayalî operasyon
itirafı Bütçeyi şişirmek için kaç hayalî operasyon
yapıldı? sorusunu akla getirmektedir. Sahi, kaç hayalî operasyon
yaptınız Sayın Bakan?
Anayasa değişikliği ile artık savunma
harcamaları Sayıştayın denetimine tabi tutulduysa da öte
yandan denetime tabi olmayan bütçe dışı Savunma Sanayii Fonu
gibi çeşitli fonlar bulunmaktadır. Bu fonların da bütçe içine
alınması ve Sayıştay tarafından denetlenmesi
gerekiyor. Türkiyedeki bazı gizli faaliyetlerin, bu fonlar
aracılığıyla toplanan paraların nerelere
gittiğini aslında Sayın Vecdi Gönül net bir biçimde izah
etmiştir. İzahat vahim bir duruma işaret etmektedir ve bu
vahamet içinde asıl işi, savaşı durdurma görevi olan bir
Parlamentonun üyeleri olarak savaşı daha da şiddetlendirecek ve
gizli operasyonlar içeren bu bütçenin altına imza atmanın vebalini
çocuklarınıza nasıl anlatacaksınız? Ölenler sizin
çocuklarınız olsaydı aynı gönül rahatlığıyla
elinizi kaldıracak mıydınız? Bu savaşı durdurmak
için daha kaç bin insanın ölmesi gerekecek? Daha kaç milyar dolar
harcamamız gerekecek? Üst sınırınız ne sayın
vekiller?
Tek millet, tek dil retoriği yapıp bizi Nazizmle
suçlayanlara buradan şunu söylüyoruz: Bizi bölücülükle itham ediyorsunuz
ama biz, bu ülkenin bütünlüğünün, birlikte yaşamanın
güvencesiyiz. Asıl, sizin Beğenmeyen çekip gitsin. dayatmanız
bölücülüktür. Bir halkın dilini, kültürünü, kimliğini savunmak,
dünyanın her yerinde olduğu gibi bu ülkede de meşrudur,
demokratiktir ve biz bu ısrarımızı, sizin
bölücülüğünüze karşı, birlikte yaşamanın esasları
olarak savunmaya devam edeceğiz. (DTP sıralarından
alkışlar)
3-5 PKKliyi öldürmek için bu ülkenin ulusal onurunu ayaklar
altına alıp ABDye yalvarıp yakaracağınıza, en
olmadık tavizler vereceğinize, en az sizin kadar meşru
şekilde seçilmiş ve bu ülkenin demokrasisinden yana olan DTPyle
konuşun ve bu sorunu, en onurlu ve adil bir şekilde, bir çözüm
zeminine hep birlikte taşıyalım. Kürtlerin iradesini reddederek
bir çözüme ulaşamazsınız. Siz bir adım atın, bizler
arkanızdan on adım atıp bu ülkenin barışını
sağlayamazsak tarihin, halkın önünde hesap vermeye hazırız.
Gelin, bu oyunu birlikte bozalım. Bu ülke, bu halk için, demokratik
özgürlük stratejisini oluşturalım; yoksa herkes kaybeder, hepimiz bunun
altında kalırız. Öyle, göstermelik bir iki hakla kimseyi
kandıramazsınız. On beş yıllık geçmişi olan
Kürtlerin kültürünü, kimliğini tanıyacaksınız Sayın
Başbakan.
Meclis kürsüsünden bir kez daha şu çağrıyı
yapıyoruz: Yüreğiniz yetiyorsa gelin, barışın
bütçesini yapalım. Yapmıyorsanız, savaşa harcanacak her bir
kuruşun ve kanayacak her bir canın sorumlusu siz
olacaksınız. Gelin, 2005te yaptığınız
konuşmaya sahip çıkın ve demokratik adımlarla bu süreci
destekleyin ama önceki gün yaptığınız gibi, kendi
faşizminizi görmez ve grubumuz şahsında Kürtlere hakaret
ederseniz, korkarım ki seçim çalışmalarını yapmak için
Diyarbakıra gittiğinizde yine aynı tabloyla
karşılaşacaksınız. Halkın demokratik tepkisini
anlamanızı ve demokratik davranmanızı temenni etmekten
başka bir davranış içinde olmamızı beklemeyin.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Harp
zorunlu ve kaçınılmaz olmalıdır. Milletin hayatı
tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça harp bir
cinayettir. diyen Mustafa Kemal Atatürkün çağrısına kulak
verelim ve çeyrek yüzyıllık bu harbi bitirelim. Ortada zorunlu ve
kaçınılmaz olan bir durum yoktur. Ortada binyıllık tarihî
bir ortaklığın, kardeşliğin, demokratik bir
cumhuriyette barış içinde yaşama sorunu vardır.
Silahlanmanın, çatışmaların, ölme ve öldürmenin
bütçesini reddediyoruz. Gerçek güvenliğin, huzurun ve mutluluğun
demokratik tedbirlerden geçtiğine inanıyoruz. Toplumsal
barışımızı sağlamanın bu Parlamentonun
görevi olduğuna inanıyoruz. Özveride bulunmaya, sorumluluk üstlenmeye
ve her türlü çabayı göstermeye hazır olduğumuzu bu vesileyle bir
kez daha yineliyoruz. Barış, her şeyi hazmeden mutluluktur.
diyor Victor Hugo. Toplumsal mutluluğumuzu bu hoşgörü içinde
sağlayalım istiyoruz. Unutmayın savaşta bütün gecikmeler
tehlikelidir. Daha fazla gecikmeden rolümüzü oynayacağımıza dair
umudumu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
AYSEL TUĞLUK (Devamla) -
koruyarak, bütçeye ret oyu
vereceğimizi söyleyerek, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tuğluk.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Muş Milletvekili
Nuri Yaman.
Buyurunuz Sayın Yaman. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
DTP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülke yönetiminde önemli bir yeri
bulunan bir Bakanlığın bütçesiyle ilgili değerlendirmede
bulunmak üzere Demokratik Toplum Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 3152 sayılı
İçişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkındaki Kanuna göre her vatandaşın doğumundan ölümüne
kadar yönetim anlayışı kapsamında bu Bakanlıkla
birebir ilişkili bir durumu vardır. Yurdun iç güvenlik ve
asayişinin sağlanmasından tutun, kamu düzeni ve genel
ahlakın korunmasına, kara yolları trafik düzeninden suç
işlenmesinin önlenmesi ve takibine, nüfus ve vatandaşlık ile
ilgili işlemlerden mahallî idarelerin yönlendirilmesi ve görevlerinin iş
birliği içinde yürütülmesine kadar, bu Bakanlık Türkiye düzeyinde
görevlidir. Anayasada belirtilen hak ve özgürlüklerin ülke genelinde
korunmasından da yine İçişleri Bakanlığı sorumlu
bulunmaktadır. Bu kadar geniş bir yelpazede görev ve sorumluluğu
bulunan Bakanlığın tüm bu konuları ülke genelinde
nasıl götürdüğünü, açmazlarını ve yetersizliklerini on
dakikalık bir sürede değerlendirmek şüphesiz ki mümkün
değildir. Ancak, ben, bu sınırlı süre içerisinde satır
başlarıyla birkaç önemli gördüğüm konuya yer vermek istiyorum.
Hak ve özgürlüklerin ülke genelinde korunmasından sorumlu bir
bakanlık olan İçişleri Bakanlığının 2008
yılı sicili ile uygulamalarını size özet olarak sunacak
olursam, bu konularda Bakanlığın sicili ile
uygulamalarının pek de parlak olmadığı görülecektir.
2008 yılı Ocak-Ekim aylarına ilişkin on aylık süre
içinde insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak, ülkemizin bilhassa
Doğu ve Güneydoğu Bölgesi diye
adlandırdığımız Kürt coğrafyasında meydana
gelen insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak silah kullanma yetkisinin
ihlali ve dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle yaşam
hakkı sona erdirilen 22 öldürme, 47 yaralama bu Bakanlığın
bağlı kuruluşu olan Emniyet Genel Müdürlüğü ile Jandarma
Genel Komutanlığı bünyesinde görev yapan polis ve jandarma
tarafından gerçekleştirilmiştir. Yine bu coğrafyada, bu
süre içerisinde 36 adet faili meçhul adli cinayet, 20 adet yaralama ile 9
gazetecinin saldırıya uğramasının yanında,
bölgede meydana gelen silahlı çatışmalar sonucu 144 güvenlik
görevlisi ve 155 silahlı militan olmak üzere 299 ölüm olayı olmuş,
250si güvenlik görevlisi ve 12si silahlı militan olmak üzere 260
kişi yaralanmış, mayın ve sahipsiz bomba patlaması
sonucu da bölgede kadın, erkek ve çocuk olmak üzere 24 kişi
ölmüş ve 44 kişi de yaralanmıştır.
Bölgede, kadın, erkek, çocuk olmak üzere toplam 21
kişinin kuşkulu ölümlerle hayatı sona ermiş, namus
cinayetlerinden kadın ve erkek toplam 15 kişi hayatını
kaybetmiştir.
Kadının yaşam hakkına yönelik ihlallerde de 41
intihar, ev içi şiddet sonucu 26 ölüm, 9 tecavüz ve taciz; çocukların
yaşama hakkına yönelik ihlallerde 24 intihar, ev içi şiddete
uğrayan 10 çocuk ölümü, 1 tecavüz ve taciz olayının
yaşandığı saptanmıştır.
Bölgede, işkence yasağı kapsamında da çok
sayıda ihlallerin olduğu bir gerçektir.
Bu kapsamda, yukarıda değinilen, bu yılın on
aylık süresi içinde, 83 kişi gözaltında işkence ve kötü
muameleye, 13 kişi köy korucularının işkencesi ve kötü
muamelesine, 322 kişi gözaltı yerleri dışında
işkence ve kötü muameleye, 41 kişi kaçırma ve ajanlık
tehdidiyle karşı karşıya kalmış; 42 kişi
cezaevinde işkenceye, 22 kişi tehdit edilmeye, 1 kişi özel
güvenlik görevlileri tarafından işkence ve kötü muameleye, 6
öğrenci okulunda şiddete uğramak suretiyle bölgede toplam 530
kişi işkence ve kötü muameleyle karşı karşıya
kalmıştır.
Kişi özgürlüğü ve güvenliğine yönelik olarak, ifade
özgürlüğüne yönelik olarak, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine
yönelik olarak da çok sayıda ihlaller gerçekleşmiştir.
Eğitim hakkına yönelik ihlaller kapsamında, 90
öğrenci hakkında üniversitede disiplin kurulları tarafından
soruşturma açıldığı, 15 öğrencinin disiplin
cezası aldığı, 1 öğrencinin de okuldan
atıldığı görülmüştür.
Bu cezaevleri ihlalleriyle ilgili olarak da 20 kişiye sevk
uygulamasının yapılmaması, 44 kişiye sağlık
hakkı ihlali, 9 kişiye aileyle görüşmeme engeli, 24 kişiye
haberleşme hakkı engeli uygulanmıştır. Bu engelin
gerekçesi de ana dili Kürtçe olan konuşma zorunluluğundan
yapılan engellemelerdir. Yine cezaevlerinde 441 kişiye disiplin
cezası, 116 kişiye de çeşitli cezalar
uygulanmıştır.
Tüm bu veriler ve istatistiki rakamlar insan hakları
derneklerinin Doğu ve Güneydoğu Bölgesindeki şubelerinden
derlenen bilgilerdir. Yukarıda belirtilen ve çeşitli
başlıklarda gösterilen bu hak ihlallerinin ekonomik ve sosyal haklara
yönelik ihlaller ve çeşitli ihlaller de beraber
değerlendirildiğinde bölgede 28.030 kişiyi kapsayan olayın
ve bunlara ilişkin hak ihlallerinin yaşandığı raporla
tespit edilmiştir.
İşte, İçişleri
Bakanlığının Anayasada belirtilen hak ve özgürlüklerin
ülke genelinde korunmasından sorumlu ve görevli Bakan olarak bu
coğrafyadaki on aylık uygulamaları sonucu sicili ve karnesi
budur. Bunun tüm Türkiye genelindeki sonuçlarının ise çok daha vahim
olduğu herkes tarafından bilindiğinden Bakanlığın
hak ve özgürlüklerin ülke genelinde korunmasındaki karnesinin zayıf
olduğu ve sınıfta kaldığı
anlaşılmaktadır.
Bakanlığın terör zararlarının
karşılanması konusundaki çalışmalarında da
Sayın Bakanın bütçe konuşmasında anlattığı
gibi başarılı bir durum söz konusu değildir.
5233 sayılı Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 2004
yılında yürürlüğe girmesi ve uygulanması sonucunda ilgili
kişilerin hızlı, etkin ve adil bir şekilde sulhen
karşılanması amaçlandığı hâlde,
İçişleri Bakanlığınca
Bölgede, 13 doğu ve
güneydoğu ilimizde 270 binin üzerindeki dosyanın hâlen yarıdan
fazlası karara bağlanmamış bulunmaktadır. Bu konuda
sadece bir ilden, Muş ilinden örnek verecek olursam, bu on dört
yıllık süre içinde 10 binin üzerindeki başvurunun ancak
yaklaşık 4.500 adedinin sonuçlanmış olduğu, 5.500
adedinin ise hâlen tek komisyon olarak çalışan ancak kâğıt
üzerinde üç komisyon olarak Bakanlığa bildirilen bu çalışma
ile bir on dört yıl daha dosyaların rafta karara bağlanmayı
bekleyeceği anlaşılmaktadır.
Zararların ne zaman ödeneceği konusu Sayın İl
Valisine sorulduğunda da ödeneğin yetersizliğinden ve geriye
kalan dosyaların büyük bir çoğunluğunun da büyük köyleri ve
büyük ödemeleri gerektirdiği için de ertelemeye bıraktığı
beyan edilmiştir.
Geciken adalet nasıl ki adalet olmazsa, paranın pula
dönüştüğü bir dönemde ödenecek zararın da bunu
karşılamayacağı bir gerçektir.
Bu kısa süre içinde yine Bakanlığın önemli bir
konusu hakkında sizlere bilgi vermek zorunda kalacağım için
bazı konuları atlamak zorunda kalıyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, benim süremden
iki dakika, üç dakika kullanabilir Nuri Bey.
M. NURİ YAMAN (Devamla) 2007 yılında Polis Vazife
ve Salâhiyet Kanunundaki değişiklikten sonra, o yılın son
altı ayı içinde 29 ölümlü, 23 yaralanmalı toplam 52 olayın
olduğu, 2008 yılının on aylık süresinde 31 ölüm
olayının meydana geldiği insan hakları dernekleri ile adli
makamların kayıtlarıyla tespit edilmiştir. Bu demektir ki
bu yasa değişikliğinden sonra kolluk kuvvetlerince, yani polis
ve jandarma birimlerince 60 vatandaşımızın
yargısız infazla hayatlarının sona erdirildiği
anlaşılıyor.
Geçen haftalarda komşumuz Yunanistanda on beş
yaşındaki bir gencin polisin açtığı ateşle
yaşamını yitirmesinin ardından tüm Yunanistan ayağa
kalktı, halkın öfkesi çığ gibi büyüdü. Olaylar üç
haftadır hâlen devam etmektedir. Ama Yunanistan Başbakanı
Karamanlis, bizim Başbakanımız Sayın Erdoğan gibi
Güvenlik güçlerimiz, çocuk da olsa, kadın da olsa, kim olursa olsun,
gerekli müdahaleyi yapacaktır. diyerek güvenlik güçlerinin toplantı
ve gösteri yürüyüşlerinde yargısız infaz yapmaları için
icazet vermedi.
Peki, Yunanistan Başbakanı gelişen bu olaylar
karşısında halkına hangi mesajı verdi biliyor musunuz?
Daha ilk günde Yunanistan Başbakanı, açık ve demokratik
toplumlarda görüş ya da yakınmaları sergilemek için gösteri
düzenlenmesinin sağlıklı bir yol olduğunu, gençlerin
heyecanını, kaygı ve beklentilerini
anladığını belirtti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
M. NURİ YAMAN (Devamla) Ama bizim Sayın
Başbakanımız ise Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde
güvenlik güçlerinin, çocuk da olsa, kadın da olsa, kim olursa olsun,
gerekli müdahale yapılacaktır. diyerek gençlerin heyecanını
ve beklentilerini anlayamadı. İşte, Yunanistandaki demokrasi
anlayışı ile bizim demokrasi anlayışımız
arasındaki fark budur.
Yine, Yunanistan halkı ile bizim halkımızın
yaşam kalitesi açısından bizim altmış beş basamak
Yunanistanın altında bulunmamızın nedeni de bu demokrasi
anlayışımızdan kaynaklanmaktadır.
Sayın milletvekilleri, terör ve anarşiyle mücadelede
görev alan kişilerin korunmaya alınması ve güvenliklerinin
sağlanması konusu ve uygulamalarına da kısaca değinmek
istiyorum.
Bilindiği gibi, 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun 20nci maddesine dayalı olarak Başbakanlıkça
çıkarılan Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin uygulanması
görevi İçişleri Bakanlığına verilmiştir. Bu
Yönetmelike göre korunmaya alınan kişilerin güvenliklerinin
sağlanması konusu, deyim yerinde ise ülkemizde bir tür imtiyazlı
sınıf ve statü yaratma biçimine dönüşmüştür. Hiçbir
demok-ratik ülkede benzer örneğinin görülmediği bu özel koruma
durumu, bu hizmetleri yerine getirmekle görevlendirilen
Bakanlığın bağlı kuruluşu Emniyet Genel
Müdürlüğü Koruma Daire Başkanlığınca yerine
getirilmektedir. Bu konuyla ilgili olarak Sayın Bakanımıza 17
Haziran 2008 tarihinde yazılı bir soru önergesi vermeme rağmen
ne yazık ki bugüne kadar herhangi bir cevap almış değilim.
Sözünü ettiğim bu Koruma Hizmetleri Yönetmeliği ile
terör ve anarşiyle mücadelede görev veren veya bu görevi yerine getiren
adli, idari ve askerî görevliler ile zabıta amir ve memurları
başta olmak üzere bir kısım kamu görevlilerinin koruma
altına alınması ve güvenliklerinin sağlanması
amaçlanmıştır. Bu kapsamda görevlerini yürütenlerden daha sonra
emekli olan veya bu görevlerinden ayrılan, başta eski
cumhurbaşkanlarından tutun eski başbakanlar, eski başbakan
yardımcıları, içişleri ve adalet bakanları ve bu
bakanlıkların müsteşarları ile eski emniyet genel müdürleri
olmak üzere çok sayıda, Yönetmelikin ilgili maddelerinde sayılan üst
düzey görevliler ile emekli orgeneraller bu kapsam içinde koruma hizmetlerinden
yararlanmaktadırlar.
Sözü edilen Yönetmelik ile bazı kişilerin özel koruma,
bir kısmının yakın koruma ve bir kısmının da
konut ve iş yeri koruma kapsamında değerlendirildikleri
öngörülmüştür. Bunlardan özel koruma kararı alınmış
olanlar aktif görevlerinden ayrılıp emekli olduktan sonra da veya
başka görevlerde kendi adına çalışanların da
kaydıhayat şartı ile yani ölünceye kadar
korunmalarının sağlandığı, bu statüleriyle, deyim
yerinde ise, bir nevi en çok korunmaya mazhar imtiyazlı sınıf
statüsüne kavuşturulduklarını görmekteyiz. Bu saygın ve
özel koruma kararı bulunan emekli kişilerin veya herhangi bir özel
iş yeri yöneticisi konumunda bulunan şahsiyetlerin korunması
için devlet tarafından tahsis edilen son model araçları, bunları
kullanan şoförleri ve koruma görevlisi de atanarak her türlü
masrafları en son görev yaptıkları ilgili bakanlık veya
başbakanlık bütçesinden karşılanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bitiriniz.
Buyurunuz.
M. NURİ YAMAN (Devamla) Konu bununla da kalmayıp
koruma için tahsis edilen binek aracının yakıtı ile
bakım, onarım ve her türlü masrafı da yine devlet bütçesinden,
ilgili bakanlık tarafından yerine getirilmektedir.
Bu tür özel koruma kararı bulunan çok sayıda, emekli
olmuş sayın emniyet genel müdürlerini, emekli başbakanlık,
İçişleri ve Adalet Bakanlığı müsteşarları
ile emekli olmuş ve o dönemlerde Olağanüstü Hâl Kanununun uygulandığı
bölgelerde il valiliği yapan, bir kısmı da bu yüce Meclisin
çatısı altında milletvekilliği yaptığı
sırada bu hizmetlerden yararlanan ve hâlen bu çatı altında
milletvekilliği devam edenlerden de bu özel statüden yararlanmaya devam
eden çok sayıdaki saygın kişileri siz de benim gibi görüyor ve
izliyorsunuz.
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Dünyanın hangi
demokratik ülkesinde yukarıda değindiğim statüde ve özel koruma
kararından yararlanarak, devletin sağladığı araç,
şoför ve güvenlik personelinin hizmet verdiği özel ve imtiyazlı
bir emekli sınıfı yaratılmıştır?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız.
M. NURİ YAMAN (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
Yine, Sayın Bakandan, hâlen söz konusu statüden yararlanan ve
özel koruma kararını görev yaptığı ilde aldıktan
sonra emeklilikten sonra da ömür boyu bu imkândan yararlanmayı
sağlayan, olağanüstü hâl bölgesinde il valiliği
yaptığı için bu imtiyaza kavuşturulan kaç kişinin
olduğunu öğrenmek istiyorum.
Yine, bu statüden ömür boyu yararlanmak üzere kaç
başbakanlık müsteşarı ile İçişleri Bakanlığı,
Adalet Bakanlığı müsteşarının olduğunu ve
hâlen bu statüde kaç emniyet genel müdürü ile kaç il emniyet müdürünün
bulunduğunu kamuoyu adına sorup öğrenmek istediğimi
belirtiyor, yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yaman.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Muş Milletvekili
Sırrı Sakık.
Buyurunuz Sayın Sakık. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on iki dakikadır.
DTP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; ben de Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma
Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçesiyle ilgili DTP Grubunun görüşlerini sizinle paylaşmak üzere
buradayım. Hepinize merhaba ve iyi akşamlar diliyorum.
Sevgili arkadaşlar, dün burada yine bir konuşma yaparken
ben Kürt coğrafyası dedim, bir miktar, böyle, fırtınalar
koptu.
Şunu iyi bilmeliyiz: Bizim rejim olarak cumhuriyetle, simge
olarak bayrakla yani mevcut sınırlarla ilgili herhangi bir sorunumuz
yok. Biz buna
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SIRRI SAKIK (Devamla) İfade edeceğim, lütfen
Bunları söylerken, biz Kürtler devlet değil demokrasi
istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz, ortak vatanın ruhuna uygun
hareket etmek istiyoruz, böyle bilinsin. Bu zayıf halka üzerinden siyaset
yapanların aslında bu halkın dostu ve bu mazlumların dostu
olmadığını kamuoyu bilmelidir.
Bakın, ben Kürt coğrafyası derken, Osmanlıda
da Kürt coğrafyası deniliyordu, cumhuriyet oluştuğunda da
Mustafa Kemal Mecliste Kürt milletvekillerine Kürdistan milletvekili diyordu,
Laz milletvekillerine Lazistan milletvekili diyordu ve kıyamet de
kopmuyordu.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Türkler yok muydu peki o zaman?
SIRRI SAKIK (Devamla) - Şimdi, coğrafi terimlere
kimsenin ambargo koymasına gerek yok. Birbirimizden
korkmamalıyız. Biz bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü en az
sizin kadar savunuyoruz ve bir arada yaşayacağız. Burası,
sadece bir etnik kimliğe ait bir coğrafya değil, hepimizin ana
yurdudur; burada yaşayan Kürtlerin, Türklerin, Ermenilerin, Rumların,
bütün, kim ki bu coğrafyada yaşıyorsa hepimizin ana yurdu
burasıdır, böyle bilinmelidir.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, bugün
19 Aralık 2000
yıllarında Hayata Dönüş Operasyonu denilen bir operasyon
vardı. Biliyorsunuz, o tarihte cezaevlerinde Hayata Dönüş dediler,
Ümraniye Cezaevinde 7, Bayrampaşa Cezaevinde 12, Bursa Cezaevinde 2,
Uşak Cezaevinde 2, Çanakkale Cezaevinde 4, Çankırı Cezaevinde 1,
Ceyhan Cezaevinde 1, Sincan Cezaevinde 1, toplam 30 tutuklu ve hükümlü
yaşamını yitirdi. Sonra, açlık grevlerinde 120 tutuklu,
hükümlü yaşamını yitirdi. Evet, onların failleri ne
yazık ki cezalandırılmadı. Bir hukuk devletinden
bahsediyoruz. Bir cumhuriyetin namusu, hukukudur, şerefidir. İnsanlar
suçlu da olabilir, ama bu suçları
Bu cezaevinde olan insanları
insafsız bir şekilde, yargısız bir şekilde katletmek
hiçbir hukuk devletinden yok.
Yine, bugün, Maraş olaylarının otuzuncu yıl
dönümü. Yani resmî kayıtlara göre 100 küsur ama gayri resmî kayıtlara
göre bin insan yaşamını yitirdi. Diliyorum, umuyorum ki, bir
daha bu ülkede, ne Çorum ne Kahramanmaraş ne Sivas olayları ne
1915lerde ne 1950lerde, 43lerde yaşanan olaylar olmaz. Bugün
yaşadığımız trajikomik bir kavga ve bu kavgada 40 bin,
kimine göre de 50 bin insan yaşamını yitirdi. Bir an önce iç
barışımızı sağlarız ve bu ülke iç
barışını sağladıktan sonra, eminim ki bu ülkede
kardeşlik daha çok yeşerir, daha çok filizlenir.
Millî Savunma Bakanlığı bütçesiyle ilgili küçük bir
şey söylemek istiyorum: 1943 yılında Vanın Özalp ilçesinde
3üncü Ordu Komutanı Mustafa Muğlalı var. Mustafa Muğlalı
-orada komutan- 33 tane masum Kürtü kışlaya
çağırıyor, sonra bir emir üzerine 33 masum insan katlediliyor.
Hiçbir suçları yok, günahları yok ve sonra
Bu, Tek Parti Döneminde
oluyor, birkaç yıl üstü örtülüyor. Aradan yıllar geçiyor, Demokrat
Parti Döneminde Eskişehir Milletvekili bir soru önergesi vererek bu
olayı gündeme getiriyor ve o dönem Eskişehir Milletvekili İsmail
Hakkı Çelik ve Van Milletvekili Kemal Yörük olayı takip ediyorlar ve
yargılama süreci başlıyor ve bu Mustafa Muğlalı
yargılanıyor, yirmi yıl ceza alıyor. Arkasından tabii
ki cumhuriyette mazeretler çok. Hemen uğraşıyorlar, kendisine
bir sağlık raporu temin ediliyor ve cezaevinden
kurtarılıyor ve sonra tabii o da ölüyor.
Şimdi, bunu niye söylüyorum. Şimdi, hep Kürtlerin,
Türklerin ortak vatanından bahsediyoruz, hep kardeşlikten
bahsediyoruz ve sonra ne oluyor? Katliam yaptığı Özalpta bir
askerî kışlaya Muğlalının adı veriliyor.
Şimdi size soruyorum: Bu ahlaki midir, bu vicdani midir? Bu nasıl
kardeşliktir? Orada yaşayan Özalplılar her gün o
kışlanın önünden geçince o atalarının kemiği
sızlamaz mı? Burada Van milletvekilleri var. O
kışlanın önünden geçerken vicdanınız sızlamaz
mı? İşte, bu, yaralarımızı sarmıyor.
İşte bunlardan kaçınmalıyız.
Ben yaralarımızı deşmek için bunları söylemiyorum.
Ben yeniden Türkiyenin toplumsal dokularıyla oynayarak, bunları
kaşıyarak sorunlarımızın çözülmeyeceğini
biliyorum. Ama burada yetkili kurumlar bizim hassasiyetlerimizi bilmelidirler.
Hassasiyetlerimizi bilebilirlerse, ona uygun adımlar atılırsa iç
barış sağlanır. Şimdi, bu, kahraman değil; bu,
cumhuriyetin kurtuluşunda kahramanlık yapmamış. 33 tane
masum insanı kurşuna dizmiş ve siz bir kışlaya onun
adını veriyorsunuz. Diliyorum, umuyorum, bu Parlamento bununla ilgili
olumlu bir birlik oluşturur, bir komisyon oluşturur, Türkiyeyi bu
ayıptan kurtarır ve Kürtler de bu noktada kendilerine yapılan
zulmün ortadan kaldırılmasında size teşekkür ederler.
Değerli arkadaşlar, yaşadığımız
bu coğrafyada, çatışmaların olduğu bir yerde insan
haklarının ihlal olmaması mümkün değil. 1991den bugüne
kadar aktif siyasetin içerisindeyim. O dönem de sorunları bu Parlamentoya,
kürsüye taşıdık ve bugün Türkiyenin gündeminde olan Ergenekon
aslında o gün Kürt coğrafyasında yeşerdi, orada
nemalandı. Şimdi, hâlen JİTEMin varlığı kabul
ediliyor, edilmiyor bilmiyorum ama resmî kurumlarca, ama halkın
vicdanında bir JİTEM var. Uluslararası hukukta JİTEM
yargılanıyor, iç hukukumuzda JİTEM yargılanıyor. JİTEMin
büyüdüğü yer Kürtlerin yaşadığı yerdi. Orada faili
meçhul cinayetler işleniyordu, orada topluca insanlar alınıp
götürülüp, Muş ve Kulp sınırında 11 tane
vatandaşımız alınıp götürülüp, Kulpun bir köyünde
yargısız bir şekilde, Mustafa Muğlalı ne yaptıysa
aynı şekilde -aradan on beş yıl geçtikten sonra, bir iki
yıl önce- o 11 insanın kemikleri bir köyde bulundu. İşte,
orada şekillendi, orada katliamlara başladılar. Onlarca bilge
insan öldürüldü, İl Başkanımız Vedat Aydından Musa
Antere, aslında Uğur Mumcudan
Bu coğrafyada işlenen
bütün cinayetlerin mimarı onlardı ama o coğrafyada olduğu
için kimsenin kılı kıpırdamıyordu ve dönemin
Başbakanı, sonra Cumhurbaşkanı Demirel Devlet rutin
işler yapabilir. diyordu. Ama, rutin işler Kürt
coğrafyasında olduğu için herkes sağırdı ve sonra
buralara geldiler, buralarda şekillendiler, buralarda yönetime el koymaya
çalıştılar.
Şimdi, eğer biz Ergenekonla yüzleşmezsek, biz
Fıratın doğusunu, o tarafını dâhil etmezsek buraya,
biz Ergenekonla ve eli kanlı insanlarla yargı önünde
hesaplaşamayız. Bakın, bizim arkadaşlarımızdan
eşini kaybeden Iğdır Milletvekilimiz Pervin Buldanın
fezlekede eşinin katledildiğine dair beyanlar var ama müdahil olarak
bulunamıyor. Bizim Genel Başkanımız, milletvekillerimiz,
belediye başkanımız için ölüm emirleri var, fezleke onun üzerine
şekilleniyor ama biz müdahil olamıyoruz. Şimdi, böyle bir
yargılama olur mu? Mağduruz ve yanı başımızda
onlarca insan katledilmiş; 3.500 insan köylerinden edilmiş. Köyler
yakılmış. Benim köyümde 5 tane insanı diri diri
yakmışlar ve yakarken de helikopterler inmiş oraya ve sonra
Muşun Altınoava ilçesinde bir anne ve eşi -anne hamile- 7
çocuğuyla birlikte bir evde ateşe verilmiş ve herkes de orada
oturmuş, güvenlik birimleri onu izlemişler. 1993
Hâlen onların
failleri bulunmadı. Onlar insanlığa karşı suç
işlediler. Şimdi, insanlığa karşı bu kadar suç
işleyen bir örgüt var ortada. Onun için Bize dokunmayan yılan bin
yaşasın. mantığını hiçbirimiz kabul etmemeliyiz.
Bu ölen insanlar bizim insanlarımız.
Onun için -süremiz doldu ama- ben Sayın Bakanıma
sesleniyorum: Türkiyenin, evet, toplumsal dokularıyla oynamak isteyen
güçler var, Kürt ve Türk çatışmasını körüklemek isteyenler
var. Altınovada bu yapıldı. Sayın Başbakanın Ya
sev ya terk edin. sözünden sonra Gebzede bir Kürt çocuğunun telefonunda
Kürtçe müzik çaldığı için 3 kişi tarafından
bıçaklanarak öldürüldü. Evet
Bana kafa sallamayın, doğrudur
bunlar. Daha birkaç gün önce oldu.
Zulmün üstünü örtemezsiniz. Bakın, zulmün üstünü örterseniz
Eğer inanıyorsanız, öbür dünyada hesap verirsiniz. Ben burada
iddialarda bulunuyorum. Çıkıp desinler ki: Böyle bir şey yok.
Altınovada bir bütün olarak Kürtler suçlandı ve herkes
saldırıya maruz kaldı. Şimdi, onun için, hepimiz kendi
kimliklerimizi, siyasi partilerimizin menfaatlerini bir kenara
bırakmalıyız. Eğer bu ülkenin birliğini ve
bütünlüğünü, geleceğini birlikte inşa edeceksek, bizim, hepimiz
bu noktada ortak politikalar etrafında buluşmalıyız.
Milliyetçilik kör bir kuyudur, kimseye bir yararı yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SIRRI SAKIK (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Son günlerde Sayın Başbakan da milliyetçiliğe
soyunmuş. Burada çok milliyetçi partiler var, size çok fazla bir şey
düşmez. Onun için, hakkın ipine ve hukukun ipine sarılın.
Biz bu noktada varız. Bunun için adım atarsanız, biz sizinle
birlikte olacağız.
Son olarak söylüyorum: Çok kan aktı, çok insanımız
hayatını kaybetti, acılarımız çok.
Yaralarımızı sarmak zamanıdır ve Mustafa Kemal diyor
ki: Ben askerim, savaşın ne olduğunu bilirim. Zorunlu
değilse savaş cinayettir. Ben de elbette barıştan
yanayım çünkü yüzlerce yıllık yaralarımızı ancak
barışla sarabiliriz.
Ben barış dolu bir yıl diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
Sayın milletvekilleri, kırk beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.55
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.45
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 31inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum:
IV.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU
ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 19 Aralık 2008
Cuma günkü birleşiminde 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının günlük turlarının tamamlanmasından
sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve 315 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Tarihi:19.12.2008
Danışma Kurulunun 19 Aralık 2008 Cuma günü (bugün)
yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin
Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mustafa
Elitaş Kemal
Kılıçdaroğlu
Adalet ve Kalkınma
Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Mehmet
Şandır Fatma
Kurtulan
Milliyetçi Hareket Partisi Demokratik
Toplum Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Öneriler
Gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işler kısmında bulunan 315 sıra sayılı
kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına
alınması, diğer işlerin sırasının ise buna
göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun 19 Aralık 2008 Cuma günkü birleşiminde
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
günlük turlarının tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesi, bu birleşimde 315 sıra
sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görülmüştür.
BAŞKAN Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam)
1.- 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S. Sayısı: 312) (Devam)
2.- 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam)
I) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Millî Savunma
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî Savunma
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ) SAVUNMA SANAYİİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Savunma Sanayii
Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Savunma Sanayii
Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
J) İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K) EMNİYET GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
(Devam)
1.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
M) SAHİL GÜVENLİK
KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Altıncı tur üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağa ait.
Buyurunuz Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Millî Savunma Bakanlığı bütçesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere
huzurunuza gelmiş bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün Türkiye'nin üstesinden
gelmesi gereken en önemli güvenlik sorunu ülkemizin millî varlık ve
bütünlüğünü tehdit eden Kuzey Irakta konuşlanmış PKK
unsurlarının tasfiye edilmesidir. Bush yönetiminin PKK örgütünü
himayesine alan Kuzey Iraktaki yerel yönetimi ve onun lideri Barzaniyi resmen
ve fiilen koruması Türkiye'nin millî varlığını ve
toprak bütünlüğünü tehdit altında bırakmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri
Başkanlığını üstlenecek olan Barack Obama seçim
bildirgesinde, Bush yönetiminin Irak politikası nedeniyle bozulmuş
olan Türk-Amerikan ilişkilerini onarma sözünü veriyor. Eğer bu ifade
ciddi bir değerlendirmenin ürünüyse o zaman Türkiye açısından
umut verici bir yaklaşımı ifade ediyor demektir. Obama
yönetimine izah etmemiz gereken en önemli husus şudur: Bush yönetiminin
son beş yıldır Türkiyeye uyguladığı politikalar Türkiye'nin
millî varlığını ve bütünlüğünü tehdit eden nitelikte
ve boyutta olmuştur. Nitekim Bush yönetimi çok yakın zamanlara kadar
Kuzey Iraktaki yerel Kürt yönetimine destek vermek suretiyle Türkiyeye
karşı PKK kartını oynamayı maalesef sürdürmüştür.
Türk-Amerikan ilişkilerinin Bush döneminde dibe vurmasının
nedeni budur.
5 Kasım 2007 tarihinde Washingtonda Başkan Bush ile
Başbakan Erdoğan arasında üzerinde mutabakat hasıl
olmuş olan yaklaşım, bazı kısıtlı önlemlerle
bu ilişkileri kırılma noktasından kurtarmış
görünse de seçilmiş Başkan Obamanın da ifadesiyle
ilişkiler geniş bir onarıma ihtiyaç göstermektedir. Bu
bakımdan Türk Hükûmeti Obama yönetimine Türk-Amerikan ilişkilerinin
onarılmasının şu iki kilit unsura bağlı
olduğunu ifade etmelidir, açıklamalıdır:
Bunlardan birincisi, Amerikanın NATO
Antlaşmasının 5inci maddesinden doğan sorumluluğu
gereğince Kuzey Iraktaki PKK teröristlerinin tasfiye edilmesi hususunda
Türkiyeye tam destek vermesidir.
İkincisi de, değerli arkadaşlarım,
Amerikanın bundan böyle Türkiyeyle ilişkilerini yerel yönetim
lideri Barzaninin çıkarlarına öncelik veren bir yaklaşımla
değerlendirmekten vazgeçmesidir çünkü Bush yönetiminin bu şekildeki
yaklaşımı hem Türkiyeyle ilişkilerine hem de Irakın
birlik ve bütünlüğü politikasına zarar vermiştir. Irak Meclisi
tarafından onaylanmış bulunan Amerikanın Iraktan 2011
yılı sonunda çekilmesini öngören Kuvvetler Statüsü
Anlaşması, Irak hava sahasının kontrolünün 1 Ocak 2009dan itibaren Irak Hükûmetine
devrini ve Irak topraklarının komşulara saldırılarda
kullanılmamasını öngörüyor.
Bu durumda, Türkiye'nin hava operasyonlarının sürmesinin
ve Kuzey Irakta PKKyı etkisiz hâle getirici önlemler
alınmasının Irak Hükûmetinin onayına bağlı
olacağı anlaşılıyor. Bu amaçla, Türk, Irak ve Amerikan
yetkililerinden oluşacak ve Kuzey Irak yerel yönetiminin de temsil
edileceği üçlü bir komitenin oluşturulduğu
açıklanmış bulunuyor. Ancak bu üçlü görünen gerçekte dörtlü olan
mekanizmanın işlevsel hâle getirilmesi ve PKKyla mücadele edebilmesi
Kuzey Irak yerel yönetiminin iş birliğine bağlı
görünmektedir.
Türk Hükûmeti PKKyla mücadelede yerel yönetim lideri Barzaninin
iş birliğini sağlamak için Amerikanın da teşvikiyle
uzunca bir süredir ciddi uğraş vermiştir. Ancak Barzani
Türkiye'nin bu yakınlaşma çabalarını kesinlikle kale
almadı bugüne kadar. Ne PKKnın terörist olduğunu ilan etti ne
de örgütün Türkiyeye yönelik saldırılarını engellemek
amacıyla en ufak bir harekette bulundu.
Aktütün-Bayraktepe saldırısı ile de bu sürece, bu
yakınlaşma sürecine bel bağlamanın tam bir fiyasko
olduğu ortaya çıktı değerli arkadaşlarım. Ama
buna rağmen hâlâ Barzani önünde yalvar yakar olan bir Türkiye var.
Burada bir noktanın altını çizmek istiyorum:
Pankürdist politik çizgiyi temsil eden Barzani, kendi rızasıyla asla
ve katâ elinde bulunan PKK gibi bir silahın yok olmasına izin
vermez. Barzani PKKyı Türkiyeye karşı çok boyutlu bir
yaklaşımla kullanıyor. Bunların başında Kerkükün
ilhakında ve bağımsız Kürt devletinin ilanında
PKKyı Türkiyeye karşı bir pazarlık unsuru olarak elde
tutmak istemesi geliyor. Ancak henüz bu aşamaya
ulaşılmış değil. Bu bakımdan Barzani hâlen
Türkiyeye, Erbili Bağdattan bağımsız olarak muhatap
almayı dayatmak için PKKyı araç olarak kullanıyor.
Bu gerçekler ışığında Hükûmetin,
sınır güvenliğini sağlamak ve PKK sorununu çözmek
amacıyla Barzaninin peşinden âdeta yalvarırcasına
koşması son derece sakıncalıdır.
Türkiye'nin Kuzey Irakla her alanda iyi ilişkiler
geliştirmesi muhakkak ki son derece önemlidir değerli
arkadaşlarım. Halkımızın bir bölümünün bu bölge
halkının akrabası olmasının yanında,
sınırın iki yanı arasında ekonomik iş
birliği muazzam bir potansiyel vaat ediyor. Bunları göz ardı
etmemiz mümkün değildir. Ancak ilişkilerin sağlam bir zemin
üstüne oturmasının temel bir şartı var. Nedir bu şart?
Bu şart, her şeyden önce Türkiye'nin caydırıcı bir
stratejiyle Barzaninin PKK terörüne destek verme iradesini kırması
ve yüreğine "Türkiyeye zarar verirsem bundan ben de zarar görürüm.
korkusunu salması zorunluluğudur. Yapılması gereken bu iken
Barzani karşısında pes edilerek onun şartlarıyla
soruna çözüm aramanın kabul edilmesi Kuzey Irak bölgesiyle ilişkileri
büyük sorunlara gebe bir temel üzerine oturtmaktan başka bir işe
yaramaz. Bu bakımdan, Türkiye, Kuzey Iraka yönelik yeni bir
caydırıcı politika geliştirmelidir. Barzaninin PKKya
destek verme iradesini kırmaya yönelik bu caydırıcı
politikada öncelik askerî güce değil ekonomik önlemlere verilmelidir.
Kuzey Irak Kürt bölgesinin tek solunum yolu ve şah damarı Türkiye'nin
elindedir. Ayrıca, Kuzey Irak ekonomisi üzerinde Türkiye'nin etkisi çok
güçlüdür. Elimizde Kuzey Irak ekonomisini mefluç hâle getirecek çok
çeşitli ve değişik levyeler vardır. Barzani
aşağıda sayacağım şu şartları kabul
edinceye kadar Türkiye bu ekonomik önlemleri peş peşe uygulamaya
koymalıdır.
1) PKKyı terör örgütü olarak ilan etmesi,
2) Örgütün elebaşılarını Türkiyeye teslim
etmesi,
3) PKK örgütünün siyasi bürolarının ve
kamplarının kapatılması, lojistik desteğin kesilmesi
PKK örgütüne, PKKnın tüm unsurlarının
silahsızlandırılması ve enterne edilmesi,
4) Türk Hava Kuvvetlerinin PKK terörüne karşı Kuzey
Irakta operasyon yapmasına imkân verecek bir anlaşmanın Irak
ile Türkiye arasında yapılmasının engellenmeyeceği
hususunda Türkiyeye teminat vermesi ve sonuncu olarak,
5) Barzaninin Irak Merkezî Hükûmeti ile Türkiye arasında
2007de imzalanan Terörle Mücadele Anlaşmasındaki sıcak takip
hakkına ilişkin 4üncü maddesinin geçerliliği
tanıyacağını Türkiyeye taahhüt etmesi.
Değerli arkadaşlarım, bu hususlar harfiyen
gerçekleştirilmeden Türkiye'nin Sayın Cumhurbaşkanı ile
Sayın Başbakanının Barzaniyle görüşmeleri ve onun
elini sıkmaları kesinlikle söz konusu olmamalıdır. Ekonomik
önlemlerden sonuç alınamadığı takdirde Türkiye askerî
baskı yöntemlerine başvurmalıdır. Bugünün siyasi
ortamında Türkiye'nin büyük kuvvetlerle müdahalede bulunması mümkün
değildir. Bu nedenle, Türk Silahlı Kuvvetleri sivil zayiata yol
açmadan, Kuzey Irakın huzur ve istikrarını bozmadan PKKyı
etkisiz hâle getirecek bir askerî politik konsept ve askerî yapılanma
gerçekleştirmelidir.
Amaç ne olacaktır? Amaç, uçar birliklerle
tereyağından kıl çeker gibi yapılacak hava ve kara
operasyonlarıyla Iraktaki PKK hedeflerinin sürekli vurularak,
PKKnın dokunulmazlık ve güven duygusunu ortadan kaldırmak ve
onu teslime zorlamak olacaktır.
Böyle bir stratejinin geç de olsa, değerli
arkadaşlarım, uygulamasından vazgeçilirse Türkiyeyi bekleyen
sonuç bellidir. Bu durumda, Kuzey Irak PKK için bir cephe gerisi
sığınma alanı olmaya devam edecek ve Türkiye, kanlı
terör örgütünün tehdit ve eylemlerinden kurtulamayacaktır.
Obamanın başkanlığı, değerli
arkadaşlarım, Türkiyeye bir fırsat penceresi
açmıştır. Yeni Amerikan yönetiminin Afganistana yönelik
stratejisinin uygulanmasında Türkiyeye çok büyük ihtiyacı
vardır. Aynı şekilde, Türkiye, Washingtonun Pakistanla giderek
bozulan ilişkilerinde bir istikrar unsuru olabilir. Türkiye, önündeki bu
yeni dönemde Washingtonun da desteğini arkasına almaya çalışarak,
önerdiğimiz bu stratejiyi uygulamaya koymalıdır.
Türkiye devasa ve giderek ağırlaşan bir sorunla
karşı karşıyadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Kürtçülük fitnesi Türkiye'nin ayağında bir
prangadır. Bundan kurtulmadan, Türkiye, ekonomik ve sosyal alanlarda ciddi
bir atılım yapamaz, Avrupa Birliği kapıları da
Türkiyeye devamlı olarak kapalı kalır bu sorun
halledilmeden.
Değerli arkadaşlarım, bu sorun ancak üniter devlet
yapısı içinde, etnik temele dayanmayan geniş bir
demokratikleşme hamlesi ve kamu yatırımlarının öncülük
edeceği ekonomik, sosyal kalkınma stratejisini içeren ulusal
entegrasyon projesinin yaşama geçirilmesiyle mümkündür; bunun için de ilk
şart Kuzey Iraktaki PKK unsurlarının tasfiye edilmesidir. Ancak
bugün, bu amaca yönelik olarak uygulanan dış kaynaklı çözüm
yolu Türkiyeyi selamete değil
sadece felakete götürür.
Hepinize saygılarımı sunuyorum ve Millî Savunma
Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP, AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı.
Buyurunuz Sayın Baratalı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dört dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İçişleri Bakanlığı 2009 bütçesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek için söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi Grubum ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3152
sayılı Kanuna göre İçişleri Bakanlığı
yurdun iç güvenliğinin ve asayişinin sağlanması, kamu düzeninin
ve genel ahlakın korunması, mülki idare bölümlerinin kurulması,
kaldırılması ve düzenlemesiyle ilgili
çalışmaların yapılması gibi çok önemli konularda
yetkilere sahip bir bakanlıktır. Bu nedenle, İçişleri
Bakanlığımızın 2009 bütçesi 2008 bütçesinin başlangıcından
yüzde 22 oranında artırılmıştır. Bu
artışın ülkemize, Bakanlık mensuplarına, emniyet
teşkilatına ve yurttaşlarımıza iyilikler getirmesini
diliyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; içinde
bulunduğumuz 21inci yüzyılda saygın bir devlet olmanın en
başta gelen ölçütü, kişi temel hak ve özgürlükleri ile hukukun
üstünlüğüdür. Ama ne yazık ki, AKP hükûmetlerinin iktidarda olduğu
son altı yılda hem hukukunu hem vicdanını hem de
saygınlığını kaybetmiştir.
Açıkça belirtmek gerekirse, insanlarımızın
Adli Tıp Kurumuna, Türkiye İstatistik Kurumuna, Nüfus ve
Vatandaşlık Genel Müdürlüğüne, Yüksek Seçim Kuruluna ve kolluk
kuvvetlerine olan güvenci, inancı bu dönemde dibe vurmuştur.
Kuşkusuz bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak, güncellikleri
nedeniyle bunlar verilmiştir. Bütün bu olumsuzlukların sorumlusu ne
yargıçlardır, ne doktorlardır, ne sayım memurudur, ne seçim
görevlisidir, ne de polistir. Bütün bu olumsuzlukların sorumlusu
başta Başbakan Sayın Tayyip Bey olmak üzere
ağırlıklı olarak Adalet, İçişleri ve Millî
Eğitim Bakanlığıdır. Bütünlükle AKPdir ve AKP
zihniyetidir. Bu zihniyet yüzünden Türkiyenin hukuk devleti olup
olmadığı Türkiyenin içinde ve uluslararası zeminde,
boyutlarda tartışılır hâle gelmiştir.
Bu dönemde uygulanan şiddet, gece yarısı
baskınları ve gözaltı uygulamaları, yasa
dışı dinlemeler ve özel hayata müdahaleler, seksen beş
yıllık cumhuriyetimizi âdeta bir korku imparatorluğuna
dönüştürmüştür. Öyle ki, yıllarca Türk Silahlı Kuvvetlerine
ve ülkesine şanla, şerefle hizmet etmiş, adı, adresi belli,
yeri belli ve yaşı altmışın üzerinde olan insanlar
gece yarılarında apar topar, hiçbir suç isnat etmeden aylardır
cezaevinde yatırılmaktadır ve cezaevinde yatırıldığı
gibi cezaevlerinde vücut bütünlüğü de korunamamaktadır. Eğer
bunlar varsa hukuk tartışmasına da engel olamazsınız.
Ben bir hukukçuyum. Anayasanın 138nci maddesini gayet iyi
biliyorum. Şu an görülen bu davada bu nedenle bir şey söylemek
istemiyorum. Elbette suçu olanlar suçlarını çekeceklerdir.
Paşaların da suçu varsa onlar da çekeceklerdir. Ama insanlar neyle
suçlandıklarını dahi bilmeden hâlâ bu kadar geçen bir zaman
içinde cezaevlerinde yatıyorlarsa, bunların temel haklar ve
özgürlükler açısından bir bağdaşır yanı var
mıdır? Buradan sesleniyorum ilgililere: Daha ne kadar beklenecek
iddianame? İnsanlar sorgusuz sualsiz daha ne kadar içeride kalacaklar? Üç
ay mı, altı ay mı, bir yıl mı; bu belli değildir.
Bu olumsuzluklar yeni bir kaybın yaşanmasına ve burada tekrar
bir ölümün olmasına neden olacaksa bunun sorumlusu kim olacaktır?
Bütün bunları hukuk bütünlüğü içinde yapıyoruz. derseniz bu,
hukuka saygısızlıktır ve hukuk devletine
saygısızlığın da dik âlâsıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genel olarak
devletin, özel olarak da İçişleri Bakanlığının en
temel görevi ülke sınırları içinde temel hak ve özgürlükler
çerçevesinde asayişi sağlamak, bütün vatandaşların can ve
mal emniyetini korumaktır. Güvenlik en basit anlamda toplum
yaşamında kanuni düzenin aksamadan yürütülmesi, kişilerin
korkusuzca yaşayabilmesi olarak tanımlanmaktadır.
Bu doğrultuda, 200 bini aşkın mensubuyla
İçişleri Bakanlığının ve özellikle de emniyet
camiasının her türlü olumsuzluğa karşın özveriyle
görev yaptığını biliyor ve onları buradan kutluyorum
ama bunu kabul etmekle beraber, son zamanlarda yaşanan gelişmeler
güvenlik ile özgürlük arasındaki hassas terazinin dengesinin insan
hakları aleyhine bozulduğunu göstermektedir.
Sayın Bakan Komisyonda yaptığı konuşmada
işkence ve kötü muamele konusunun son zamanlarda fazlaca gündeme
geldiğini söylemiştir, itiraf etmiştir ve Hükûmet olarak
işkenceye sıfır tolerans politikasının
kararlılıkla uygulandığını belirtmiştir.
Oysa rakamlar hem AKP Hükûmetini hem de Sayın Bakanı açıkça
nakzetmektedir. İşkenceye sıfır tolerans
aldatmacasının sonucu olarak yargısız infaz, dur
ihtarı, rastgele ateş açma olayları sonucu
yaşamını kaybeden kişi sayısı 2007de 24 iken
2008in ilk on ayında 31
kişidir. Çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu illerimizde
olmasına karşın İstanbul, İzmir, Adana, Antalya gibi
illerimizde öldürülen Festus Okey, Engin Çeber, Baran Tursun, Çağdaş
Gemik, Murat Kasap gibi gençlerimizin sonu hepimizin malumudur. Faili meçhul
cinayetlere kurban gidenlerin de 2007de 2 iken 2008in ilk on ayında 35
olduğu iddia edilmektedir. Cezaevinde ve gözaltında şüpheli
ölümlerin sayısı ise 2007de 10 iken 2008 itibarıyla 29
olduğu iddia edilmektedir. Hiç kuşkusuz bunları
İçişleri Bakanlığına ya da Emniyet Genel
Müdürlüğüne mal edilecek olay olarak görmüyoruz, bunları istisnai
olarak değerlendiriyoruz ama sorunun adını koymak gerekmektedir.
Dikkatleri bu noktaya çekmeye çalışıyorum.
Bu konuda, Sayın Bakan, Türkiye'nin Avrupanın en
güvenli ülkeleri arasında olduğunu söylemişti Komisyonda. Ne zaman?
10 Kasım 2008de. Bu iddia, ülkemizin doğusu ve batısıyla
bütününü mü kapsamaktadır? Oysa sırf Kurban Bayramı
haftasında, İstanbul Teksasa dönmüş, 8-10 kişi ölmüş,
bir o kadar insan da yaralanmıştır; trafik kazalarında da
100ün üzerinde insan hayatını kaybetmiştir. Hâlâ daha
Avrupanın en güvenilir ülkesi olduğumuzu söyleyebilmek doğru
mudur değil midir takdirlerinize bırakıyorum.
Bir diğer gerçek de vatandaşlarımızın,
emniyet mensuplarımıza sevgisinin, saygısının ve
güveninin azaldığı konusudur. Yüzlerce insanın
dövüldüğü, hastanede acil servisine ve sendika binasına gaz
bombasının atıldığı 1 Mayıs olaylarıyla
ilgili hazırlanan raporda orantılı güç
kullanılmadığı ifadesi ne derecede doğrudur? Yine,
Hatayda, Mersinde, Manisada mekân basmalarda insanlar korkutulmuş,
sindirilmiş, sesleri çıkamamıştır. Sokaktaki
vatandaşı bırakın, gözaltına
aldığınız insanların bile orada korunmasını
nasıl sağlıyorsunuz, İntihar etti. mi diyorsunuz;
bunların da sorgulanması gerekmektedir.
Şimdi, bir de kimlik sorma meselesi var. Buradan 70 veya 75
milyona sayımızın kaç olduğunu TÜİK bile bilmiyor,
onun için söylüyorum- polise kimlik soran bir vatandaşın
başına bir şey gelmeyeceği konusunda, burada bir kesin güvence
verebilir misiniz Sayın Bakan? Bunu öğrenmek istiyorum.
Elbette bunlar Türkiyeye özgü sorunlar değildir. Daha
komşumuz Yunanistanda bile, değerli arkadaşlar, on beş
yaşındaki bir gencin ölmesinden dolayı büyük olaylar
yaşanmaktadır ama Yunanistanın İçişleri Bakanı,
bir gencin ölmesi nedeniyle istifa etmiştir. Sayın Bakana bütün
samimiyetimle sormak istiyorum: Daha Türkiyede ne kadar gencin ölmesi gerekli
ki Sayın Bakan, istifa etmeyi düşünüyor musunuz? diye.
Ayrıca bu arada İzmirde Valiliği döneminden
Sayın Emniyet Genel Müdürümüzü çok iyi tanıyorum, iyi niyetinden hiç
şüphem yok. Bakın, ne diyor: Polisin
karıştığı her ölümlü olaydan sonra iki gece
uyuyamadım. Buradan Sayın Dostuma soruyorum: Sırf dur
ihtarı ya da kaza kurşunu gibi nedenlerle öldürülen gençlerin
ailelerine uykunun bundan sonra haram olduğunun farkında
mısınız Sayın Genel Müdürüm?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe
rakamlarına baktığımızda yüzde 22
artışın olduğunu söylemiştim. Şimdi, bütün bu
artışlar hükûmet konakları yapımı, cari transferler
vesaire gibi sıralanıyor. Ben bütün bu paranın polisin
eğitiminde ve mali sıkıntıların giderilmesinde
kullanılması gerektiğini de düşünüyorum, takdir
Değerli Bakanımıza ait.
Adrese dayalı nüfus kayıt sisteminin ne kadar
sıkıntılı olduğunu arkadaşlarımız ifade
ettiler. Ben bu konularda süremin az olması nedeniyle bunları
söyleyemeyeceğim ama
Şimdi, Yüksek Seçim Kurulunun,
İçişleri Bakanlığının, nüfus idaresinin ne görevi
var bunu bilemiyorum İtiraz edin, bunları düzeltelim. diyorlar.
Eğer bunlar düzeltilmezse nasıl bir seçime gideceğiz, bunu
takdirlerinize sunuyorum.
Diğer bir konu da nüfusu 2 binin altına inen
belediyelerin kapatılma durumudur. Bu konuda
katılımcılık söylemiyle, saydamlık, hesap verebilirlik
söylemiyle, subsidiarite söylemiyle iktidara gelen ve bunu uygulamayı vadeden
bir iktidarın, gelir gelmez 1930 yılından beri hiçbir
şekilde kapatılmayan, yetmiş yedi yılda kapatılmayan
belediyeyi sırf nüfusları 2 binin altına indi diye 1.300den
fazla belediyenin kapatıldığını görüyoruz. Belediyeler
köylere ve mahallere dönüştürüldü, sınırlar
değiştirildi. Bunlar yapılırken kamu yararı ve
hizmetin gereği değil, buralarda daha çok nasıl AKP olarak oy
alırız kriteri kullanılmıştır. Şimdi, bu
kriter, tepeden inmeci bir kriterdir. İşte bu belediyelerde
yaşayan hemşehrilerimiz diyor ki: Tepeden inmecilik revaçta, halka
danışmak rafta. Söylenen AKP İktidarı için bu laflar. Bu
tenzili rütbeye uğratılan, apoletleri sökülen belediyelerin
bazıları 1 ya da 2 nüfus eksiğiyle 2 binin altına
düşmüştür. Erzincanın Yaylabaşı Belediyesi 1.999
nüfusla kapatılmıştır, Kayserinin Büyüktoraman Belediyesi
1.996 nüfusla kapatılmıştır, Adıyamanın Köseceli
Belediyesi 1.998 nüfusla kapatılmıştır değerli
arkadaşlar. Bunlar son derece yanlış uygulamalardır. Bu
uygulamaların sonucunu hep beraber 29 Martta göreceğiz değerli
arkadaşlarım.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Belediyeyi köy yaptılar
neticede.
BÜLENT BARATALI (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi bir diğer konu: Sayın Bakan, Komisyonda
Köy Kanunu konusunda bir yenilemenin olacağını söylemişti.
Doğrudur, 1924 yılında çıkan Köy Kanunu zeyillerle ve
değişimlerle artık tanınamaz hâle gelmiştir. Köy
Kanunundaki muhtarın görevlerini okursanız çok güleceğinizi
sanıyorum. Bunun bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir. Türkiyede 36 bin
civarında köy, 40 bin mezra ve sayısı belirsiz olan kom
bulunmaktadır. Bunları yeni bir düzende yeniden
yapılandırmakta yarar vardır.
Mahalle muhtarlıkları konusunda bir çalışma
yoktur. Bunu bir eksiklik olarak görüyorum ve bu konunun bir an önce ele
alınması gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iç güvenlik
güçlerimizin tahsisat, teçhizat, personel ve araç gereç yönünden
ulaştığı seviye memnuniyet vericidir. Ancak haftada seksen
saat çalışan, hafta mezuniyetini dahi kullanamayan, bu nedenle aile
ve sosyal çevreyle ilişkileri kopmuş olan, emekliliklerinde
aylıkları yetmediği için çalışmak zorunda kalan
polislerimizin ekonomik durumları acilen iyileştirilmek
zorundadır. Siyasi iktidar bu konuda muhalefet olarak bize düşerse
Komisyonda yaptığımız gibi şimdi de kendilerine
yardımcı olmaya söz veriyoruz.
Öte yandan, Jandarma Genel Komutanlığımızda
görev yapan erbaşlarla ilgili konularda benden sonra konuşacak
arkadaşım gerekli bilgileri verecektir.
Yasa dışı göç konusu çok önemli bir konudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BÜLENT BARATALI (Devamla) Teşekkür ederim.
Türkiye'nin sınırları kevgire dönmüş
bulunmaktadır. İran sınırından giren bu yasa
dışı göçmenlerin Urlaya, Marmarise, Bodruma nasıl
ulaştıkları, nasıl bu kadar yol katettikleri de
sorgulanması gerekli olan bir olaydır. Bir an önce bu konulara da
iktidarın değinmesinde ve bu konuda bir karar almasında yarar
var diye düşünüyorum.
Son olarak, kurulacağı ifade edilen iç güvenlik
müsteşarlığı konusuna değinmek istiyorum.
Edindiğim bilgilere göre iç güvenlik müsteşarlığı
kurulacaktır. Ancak, şu gördüğünüz Cumhuriyet Halk Partisinin
1994 programıdır. Biz bunu, bundan on üç sene önce söylemenin, hatta
iç güvenlik müsteşarlığı yanına bir de iç güvenlik
araştırma enstitüsünün kurulmasını söylemiştik. Bu
düşünceye geldiğiniz için çok teşekkür ediyorum.
Bu düşünceler ve değerlendirmeler
ışığında, 2009 bütçesinin başta ülkemiz olmak
üzere İçişleri Bakanlığı mensuplarına,
yurttaşlarımıza iyilikler getirmesini diliyorum. Ülkemizin
güvenliği konusunda aziz canını veren, şehit olan tüm
görevlilerimize Tanrıdan rahmet, geride kalan, milletimize emanet olan
eş ve çocuklarına sağlık ve huzur temenni ediyor, insan
haklarının, emeğin ve hukukun egemen olduğu, töre ve
şiddetten uzak yeni bir yıl diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Baratalı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali
Oksal.
Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ OKSAL (Mersin) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığına
bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel
Komutanlığı bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisin üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
İçişleri Bakanlığı, toplumun temel
sorunlarının çözümünde, genel ahlakın korunması ve iç
barışın sürdürülmesinde birinci sorumlu olarak görülmüştür.
Anayasa ve yasalarımıza uygun olarak, Türkiye
Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü,
güvenliğini, kamu düzenini, insan hak ve hürriyetlerini korumak, suç
işlenmesini önlemek ve suçluları takip edip yakalamak, her türlü terörle,
kaçakçılıkla ve organize suçlarla mücadele etmek İçişleri
Bakanlığının görevidir.
İç güvenlik kamu düzeninin garantisidir. Yani iç güvenlik
suçtan önceki zaman için gereklidir. Suçun oluşmaması, suç
çetelerinin mafyalaşmaması içindir iç güvenlik. Bu açıdan
bakıldığında bazı konularda uzun bir süreden beri ve
bugün mutluluk ve güven duygusunun üretilmediğini görmekteyiz. İç
güvenlik alanında giderek artan bir kanama söz konusudur. Özellikle büyük
şehirlerde suç işleme çılgınlığı artıyorsa,
çağın yeni türeyen bilişim suçları ve seri cinayetler
çoğalıyorsa, mafyalaşmış suç örgütleri ulu orta
hesaplaşıyorsa sarsıcı bir otorite kaybı ve iç
güvenlik yetersizliği var demektir.
Bazıları için suç bir geçim kaynağı, bir
meslek olma yolundadır. İnsanlıktan çıkmış,
acımasız kişiler, mafyalaşmış çeteler şehir
sokaklarında bu mesleği âdeta icra etmektedirler. Önleyici otoritenin
pasif kalması suç dürtüsünün eyleme dönüşmesini cesaretlendirmekte,
önlenemeyen her suç yeni suç işleme konumundakileri yüreklendirmektedir.
2002-2007 yılları itibarıyla can ve mala
karşı işlenen suçlarda çok büyük artış olmuştur.
Devletin birinci görevi vatandaşın can ve mal güvenliğini
sağlamaktır. 2007 sonu itibarıyla Devlet Planlama
Teşkilatı verilerine göre Emniyet Genel Müdürlüğünün sorumluluk
bölgesinde meydana gelen asayiş olaylarında bir önceki yıla göre
oto hırsızlığında yüzde 28 ve kapkaç suçunda yüzde
63lük azalma bir büyük başarıdır ama bunlar toplam asayiş
suçlarında sadece yüzde 4lük bir azalışa tekabül etmektedir.
Buna karşılık terör olaylarında yüzde 56, organize
suçlardan kaçakçılıkta yüzde 30 gibi çok yüksek bir artış
kaydedilmiştir.
Ayrıca 2007-2008 yıllarına ait suça ilişkin
istatistiklerin neden yayınlanmadığı da bilinmemektedir.
Bütün bunların yanında Ergenekon davasında
demokratik bir hukuk devletinde görülmeyecek, yaşanmayacak ve
yaşanmaması gereken olaylar yaşanmıştır. Toplumda
psikolojik bir korku ortamı oluşmuş, insanlar
bastırılmış, sabahın erken saatlerinde evlere düzenlenen
ani baskınlar tüm toplumu tedirgin etmiştir.
SIRRI SAKIK (Muş) Onların her biri on cinayet
işlemiş!
ALİ OKSAL (Devamla) - Herkesin özel hayatına
girilmiş, insanlar Acaba benim de telefonum dinleniyor mu? diye
kuşku içinde kalmışlardır.
Güvenlik teşkilatının en temel görevi
güvenliği sağlamaktır. Bunu yaparken bir yandan da münferit
olarak insan hakları ihlalleri ortaya çıkabilmektedir. Ekim 2008de
Antalyada motosikletiyle giderken polisin dur ihtarına uymayan
Çağdaş Gemik isimli bir gencimiz öldürüldü. Ayrıca, Baran Tursun
isimli bir vatandaşımız yine polisin dur ihtarına
uymadığı için başından vurularak öldürüldü.
Polisimiz silahlı gücümüzdür. Gerektiği zaman elbette
silah kullanacaktır. Ancak, silahı en az zararla ve en son çare
olarak kullanmalıdır. Ancak vatandaşlarımız da dur
ihtarına uymak zorundadırlar.
Şimdi Avrupa Birliği üyesi ve modern ülke konumunda olan
komşumuz Yunanistanda yaşanan benzer olaya dikkatinizi çekmek
istiyorum. Bir polis memurunun tabancasından çıkan kurşunla on
altı yaşındaki bir gencin ölmesi neticesinde Yunanistanda halk
ayaklandı, dükkânlar yağmalandı ve birçok yer ateşe
verildi. İçişleri Bakanı ve Hükûmet zora girdi. Neredeyse ülke
erken genel seçime gidecek.
Polisimiz 1 Mayıs olaylarında orantısız güç
kullanarak insanlarımıza insanlık haysiyetine
yakışmayan hareketlerde bulundu. İnsan Hakları Derneği
bu olayı yargıya taşıdı. İstanbul Valisi
soruşturma izni verdi. Bilirkişi olarak da 2005 yılında
Kadın Hakları Gününde kadınlarımıza insanlık dışı
davranışı sergileyen ve sonra da bu olaydan ötürü görevinden
uzaklaştırılan kişi tekrar nasıl oluyor da 1
Mayıs olaylarını aydınlatmak için tayin ediliyor?
Düzenlediği rapora göre de polisimiz 1 Mayıs olaylarında
orantısız güç kullanmamış.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gözaltında ölenler, dur ihtarına uymayanların vurularak öldürülmesi
gibi olaylar istisnai olaylardır, ama yine de üzerinde düşünülmesi
gereken ciddi olaylardır. Bunların tekrarının mutlaka önlenmesi gerekir.
200 bin personeliyle farklı bir konuma sahip olan emniyet
teşkilatımızın münferit olaylarla zan altında
bırakılması ve bu olayların tüm teşkilata mal edilmesi
elbette ki yanlıştır ama bunu yapanlar da
korunmamalıdır ve teşkilattan derhâl atılmalı ve
cezalandırılmalıdır. Bu nedenle, toplumun huzur, güven ve
mutluluğunu sağlayacak polisimiz iyi eğitilmeli, bilgili ve
tecrübeli olmalıdır. Bu doğrultuda Personel Daire
Başkanlığınca yayınlanan ve bütün teşkilata
dağıtılan eğitim amaçlı kitapçığı da
memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz.
Teşkilatta üniversiteli polis sayısının
artması, çok sayıda polis meslek yüksekokullarının
açılmış olması, eğitim seviyesi yüksek, bilinçli ve
uzmanlaşmış bir kadronun yetişiyor olması emniyet
kurumumuz açısından oldukça önemli bir aşamadır. Değişimin
getirdiği suç türlerini değişimin teknolojileriyle çözmeliyiz.
Bazı kentlerde kurulan ve kurulmaya devam edilen MOBESE sistemi yani
görüntüleme ve izleme ağı ihtiyacı karşılamaya dönük
adımlardır. Ancak MOBESEler mobil karakollarla, mobil araçlarla ve
yaya ekiplerle güçlendirilip şehrin duyarlı bölgelerinde
konuşlandırılmalı ve olaylara anında müdahale
edilmelidir.
Değerli milletvekilleri, polisler 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa tabi olup çalışma süreleri haftada 72
saattir. Diğer devlet memurları haftada 40 saat
çalışmaktadır. Rakamlar gösteriyor ki polisimiz diğer
memurlardan yüzde 88 oranında daha fazla çalışmakta ama
aynı oranda maaş alamamaktadır. Bu nedenle,
maaşlarının da yükseltilmesi gerekir. Bütün bunların
yanında, çalışırlarken yan ödemelerle yükselen
maaşları emekli oldukları zaman neredeyse yarı yarıya
düşmektedir. Aynı zamanda Jandarma Genel
Komutanlığında görevli binbaşı rütbesine kadar olan
subay, astsubay ve uzman jandarma personelinin de maaşları ve
emeklilik hakları son derece yetersizdir. Bütün ülke sathında böylesine
özverili, canını hiçe sayarak çalışan polis ve
jandarmamızın özlük haklarının iyileştirilmesini ve
maaşlarının taşıdıkları riskten dolayı
yükseltilmesini Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak istiyor ve öneriyoruz.
Jandarma kolluk birimimiz Türkiye'nin yüzde 85inde,
sınır bölgelerinde ve belediye hudutları dışında,
kırsalda güvenliğimizden sorumludur, hâlen polis teşkilatı
kurulmamış doksan dört ilçede de görevine devam etmektedir. İki
birim arasında zaman zaman yetki karmaşası yaşandığını
da maalesef görmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ OKSAL (Devamla) - 12 Eylül darbesinden sonra
çıkarılan 2800 sayılı Kanuna göre jandarmanın konumu
Genelkurmay ile İçişleri Bakanlığı arasında
yarı askerî-yarı sivil bir alana girdi. Bu Yasanın 10uncu
maddesinde jandarma görev sahası belirlenmişken, zaman zaman polis
bölgesinde faaliyet göstermesine imkân tanınması
tartışmalara sebebiyet veriyorsa da, bu bir zorunluluktur.
İç güvenliğin sağlanması konusunda polis ile
jandarma arasındaki anlaşmazlığın en önemli
göstergelerinden biri de, istihbaratın
paylaşılamamasıdır. İçinde bulunduğumuz dönemin
zor şartlarına baktığımızda bu birimlere
ayrılan toplam yüzde 22lik bu bütçe yetersizdir. Zira güvenliğin
ucuzu olmaz, güvenlikte para hesabı yapılmaz değerli
arkadaşlar.
Bütçemizin hayırlı olmasını dilerken, önümüzde
yapılacak olan yerel seçimlerde yanlış anlamaları ortadan
kaldırmak anlamında emniyet teşkilatımızın seçim
torbalarını seçim kurullarına göndermek için tahsis ettikleri
her aracın minibüs olması, her siyasi partinin birer temsilcisinin
araca alınması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız.
ALİ OKSAL (Devamla) -
ve torbaların o şekilde
teslim edilmesi ilkeli bir sorumluluktur diyor, herkesi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Oksal.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Zekeriya Akıncı.
Buyurunuz Sayın Akıncı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA AKINCI (Ankara) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri ve televizyonlarının
başında bizi izleyen başta Sahil Güvenlik mensupları olmak
üzere bütün emniyet mensuplarını sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 2009 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı çerçevesinde Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bütün konuşmacılar
vurgu yaptı. Sizler de takdir edersiniz ki, hem tarihteki yeri ve
coğrafi konumu değerlendirildiğinde hem de içinden geçmekte
olduğumuz zaman diliminin özellikleri düşünüldüğünde ülkemizin
iç barışı, huzuru ve güvenliği her zamankinden daha büyük
önem taşır hâle gelmiştir. Bütün bu özelliklerine bir de 8 bin
kilometre üzerindeki sahil şeridine sahip olması eklendiğinde,
diğer bütün uğraşılarının yanı sıra
güvenliğini sağlayabilmek için denizlerde çevre kirliliğiyle,
yasa dışı avlanmayla, başta insan
kaçakçılığı olmak üzere her türlü kaçakçılıkla,
hatta deniz korsanlığıyla mücadele etmek zorunda kalan bir ülke
durumuna gelmekteyiz.
Bu çabalarımız yaklaşık yüz elli yıl
öncesinden başladı. Sahil Güvenlik kurumu kurumsal bir yapıya
kavuşturulmaya çalışıldı, cumhuriyet döneminde belirli
aşamalar geçildi, 1982 yılında yapılan bir yasa
düzenlemesiyle bunu ileri bir noktaya taşıdık, 2003te de son
şeklini vermiş bulunuyoruz. Ama bilmeliyiz ki bunca yıla
rağmen, bunca birikim ve deneyime rağmen, hâlâ Sahil Güvenlik
kurumumuzun, komutanlıklarımızın birçok eksiği var. O eksiklerini,
özellikle personel, teçhizat ve geliştirilmiş teknolojik araç gereç
alanında gidermek de hepimizin önündeki ivedi bir görev olmaya devam
ediyor. Üstelik, kendimizi bizimle benzeşen ülkelerle
kıyasladığımızda bu eksiklerimiz çok daha iyi
görülmektedir.
Bunun yanında, görev ve sorumluluk alanında inisiyatif
alma ve yetki kullanmaktaki karmaşayı ortadan kaldıracak
düzenlemeleri yapmak ve Sahil Güvenlik Komutanlığını hak
ettiği öncülüğe kavuşturmak görevi de önümüzde duruyor. Ama
ifade etmek zorundayım ki İçişleri
Bakanlığının toplam bütçesinin yüzde 2lik bir dilimini
Sahil Güvenliğe ayırarak da bütün bunları başarabilmek zor
görünüyor.
Yine konunun önemini ortaya koymak için insanımızı,
özellikle yeni yetişen kuşakları eğitmek, onlara
sahillerimizin ve denizlerimizin sadece güneşlenilecek, balık
çiftlikleri kurulan, turizm ve rant uğruna yağmalanan yerlerin
ötesinde bir anlam taşıdığını, rengi mavi de olsa
vatan toprağı olduğunu anlatmak ve kavratmak zorundayız.
Elbette, bütün bunların yanında işsizliğin,
yoksulluğun, hırsızlığın, yokluğun, etnik ve
dinî çatışmaların, parçalanmaların bu kadar çok
arttığı dünyamızda ülkemizde barışı ve
huzuru ve bütünlüğü koruyabilmenin, birçok önlemin yanı sıra
sahillerimizin ve sınırlarımızın güvenliğiyle
ilintisini unutmamalıyız. Başka ülkelere müdahale etmek isteyen
kimi emperyalist güçlerin topraklarımızda asker ve silahını
konuşlandırmak istemenin yanı sıra geldikleri gibi
gitmelerine rağmen, limanlarımızı kullanabilmek için hep
yanıp tutuşacaklarını da asla unutmamalıyız.
Sevgili arkadaşlarım, hepimiz her fırsatta ülkemizde
huzura, barışa, kardeşliğe vurgu yapıyoruz, önemini
tekrar tekrar anlatıyoruz. Güvenliğimizi sağlamak,
barışı ve huzuru koruyabilmek için güvenlik güçlerimizin canla
başla çalıştığını söylüyoruz. Ama bu yetmez.
Bunun yetmediğini biliyoruz, görüyoruz.
AKP İktidarı döneminde zirve yapan yoksulluk ve
yolsuzluk giderek bütün çabalara rağmen, ülkemizin huzurunu daha çok bozar
hâle gelmektedir. Huzurumuzun insanımızın işi, ekmeği
ve ahlaki değerleriyle yakın ilintisi asla unutulmamalıdır.
Sanırım hepiniz izlemişsinizdir defalarca, bir
televizyon reklamında yüzü biraz kırışmış
yaşlıca ama bilge bir Anadolu kadını gözlerinizin içine
bakarak diyor ki: İş olmazsa aş olmaz. Ben de diyorum ki:
Arkadaşlarım, iş olmazsa, aş olmazsa, bu ülkede
barışı ve huzuru korumak zordur, güçtür.
Bakınız Sayın Başbakan bütçe
konuşmasında işsizlik oranı geçmişte de yüzde
10,3tü, bugün de yüzde 10,3 diye bir savunma refleksine girdi. Ama biz
biliyoruz ki
Başbakan böyle dese de TÜİK marifetiyle elde edilen bu
rakamların ne anlamı var hepimiz çok iyi biliyoruz.
İşsizliğin insanımızı, özellikle gençlerimizi
nasıl Azrail gibi kırıp geçirdiğini görüyoruz. 1 milyon
insanımızın aç, 20 milyonunun yoksul ve milyonlarca gencimizin
işsiz ve umutsuz olduğunun farkındayız. Sizin beceriksiz
politikalarınız yüzünden yıllardır geliyorum diyen ve
kartopu gibi büyüyen, bugün sadece uluslararası finans kriziyle
çakışmış olan bizim krizimizi yıllardır film
seyreder gibi seyretmeye, çare değil laf üretmeye devam ediyorsunuz.
Efendim, tedbir varmış da pakette değilmiş
Siz kendinizi
avutmaya, halkı aldatmaya devam edin. Biz valilere verdiğiniz kömür
dağıtın, soba dağıtın talimatlarıyla krizle
mücadeleyi değil hâlâ oy avcılığını
amaçladığınızı çok iyi görüyoruz. Ayrıca, bu
yoksulluğun ve umutsuzluğun insanımızı nasıl bir
suç ortamına itmekte olduğunu, bunun sonucu olarak cezaevlerindeki
insan sayısının 101 bin rakamıyla son otuz dokuz
yılın en üst seviyesine çıktığını
görmezlikten geliyorsunuz. Başınızı kuma gömüyorsunuz,
gerçeklerden saklanıyorsunuz. Soyut bir Teğet geçti.
tanımıyla sorumluluktan kaçıyorsunuz.
Bakın değerli arkadaşlarım, ben matematik
okudum. Saygın bir üniversitenin matematik bölümü başkanını
da aradım. Dedim ki: Sayın Başbakan herkesi Teğet geçti,
teğet geçti. diye avutuyor. Sayın hocam, ülkemizde
yaşadığımız bu derin ekonomik krizin, illa
Başbakan bir geometrik tanımlama yapmak zorunda kendini hissediyorsa,
o tanımlamalar açısından adı nedir? Dedi ki: Onun adı
teğet değildir, onun adı kiriştir. Öyle böler, böyle böler,
parçalar, alır götürür insanların ekmeğini. Şimdi
teğet değer, kiriş böler arkadaşlar. Kriz teğet gibi
değdi mi, geçti mi ben bilemem ama siz bilin ki kirişin bir çemberi
bölmesi gibi, kriz, ekmeğimizi bölmeye ve küçültmeye devam ediyor. Bunu
aklınızdan çıkarmayın.
Gerçeği örtme çabanızın ne size ne ülkemize hiçbir
faydası yok. Size göre hava hoş. Yeni yeni varlıklı
insanlar, kitleler üretiyorsunuz ama ateş düştüğü yeri
yakıyor. Giderek her yer, tarlalar, fabrikalar, sanayi siteleri,
çarşılar, cepler, mutfaklar yangın yerine dönüyor ve kavruluyor
ama sizin bu yangını söndürecek mecaliniz yok. Aklınız,
kulağınız, gözünüz hâlâ IMFnin reçetelerinde. Göstermelik bir
iki şeyle durumu idare etmeye, can havliyle kendinizi 28 Marta atmaya
çalışıyorsunuz. Gerisi... Gerisi Allah kerim. Sizin
mantığınız bu.
Değerli milletvekilleri, küreselleşme, globalleşme
diye tanımlanan son yirmi
yıllık zaman dilimi -inşallah biter yakın zamanda-
başka özelliklerinin yanı sıra insanoğlunun
geleceğini, güvenini ve mutluluğunu yitirmekte olduğu,
parçalanmaların arttığı, etnik-mezhepsel çatışma
ve savaşların yoğunlaştığı, yoksulluğun
ve işsizliğin büyüdüğü tabloyu da yarattı. Ülkeler arasındaki
gelir ve zenginlik farkı, eşitsizlik ve adaletsizlik daha da büyüdü.
İnsanlar şimdi binlerce kilometre ötelerden başka ülkelerde
huzuru ve ekmeği aramaya giriştiler. Bunun için milyonlarcası
yasa dışı yollara bile başvurmayı göze alır oldu,
çoğu zaman kaçak durumuna düştü ve insan tacirlerinin elinde oyuncak
oldu. Büyük trajediler yaşandı insanlık adına
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) -
yaşanmaya devam ediyor.
Ülkemiz bu büyük trafiğin içinde önemli bir yerde, deyim yerindeyse yol
üstü durumunda. O nedenle bugün 1 milyon civarında yabancının
ülkemizde bulunduğundan, çalıştığından, kaçak
olarak ikamet ettiğinden söz ediliyor. O nedenle giderek daha çok gazete
ve televizyon, sahillerden toplanan insan cesetlerini, yakalanan kaçak ve
kaçakçıları gösteriyor. Bakınız, sadece 2008
yılında sahillerimizde 6.613 insan yakalandı, belki de bir
anlamda kurtarıldı. O nedenle sahil güvenliğimize insanlık
adına minnettarız biz.
Değerli milletvekilleri, olayın bir başka yönüne
daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Belki hatırlayacaksınız
-bugünlerde pek araştırması yayınlanmadı ama- ATOnun
2006 yılında bir raporu yayınlanmıştı. Bu rapor
insan kaçakçılığının yanı sıra, sigaradan içkiye,
çaydan şekere, cep telefonundan ete, akaryakıta kadar bir kaçak
cenneti olduğunu belirtiyor ülkemizin ve Türkiyenin bu nedenle 20 milyar
dolar civarında bir yıllık kaybı olduğunu
vurguluyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Bu envaiçeşit kaçakçılıkta, özellikle
akaryakıt kaçakçılığının önemli bir yeri
olduğu söyleniyor ve ne yazık ki bu kaçakçılığın
büyük miktarının da denizlerde ve sahillerimizden
gerçekleştirildiği ifade ediliyordu. Hiç kuşkusuz sahil güvenlik
kuvvetlerimiz işte bu tür kaçakçılıklarla mücadelenin yanı
sıra, yasa dışı su avcılığından çevre
kirlenmesine, yasa dışı insan kaçakçılığına,
uyuşturucu, akaryakıt kaçakçılığıyla mücadeleye
kadar birçok görevini hakkıyla yerine getirmeye çalışıyor
ama bir kez daha vurgulamak zorundayım ki bütün bu zorlukları
aşabilmek İçişleri Bakanlığının yüzde 2lik
bir bütçe payıyla mümkün değildir, olanaksızdır.
Sahil Güvenlik Kuvvetlerimizin işi zordur, kendilerine
özellikle başarılar diliyorum o insani çalışmalarında.
Ama bu önemli konuda gereken kaynağı ve olanakları yaratmak
öncelikle sizin iktidarınızın görevidir ve ülkemiz için de son
derece önemlidir. Aksi hâlde, sizlere üzülerek ifade etmeliyim ki 1982
yılında, yirmi yedi yıl önce, böyle bir kürsüde yasa
çıkarılırken, yasa çalışmaları
tamamlandıktan sonra bir milletvekilinin son konuşmasında ortaya
koymuş olduğu temenniler bugün de, yıllar boyu da
geçerliliğini korumaya devam edecektir.
Bu duygularla hepinizi saygıyla, sevgiyle bir kez daha
selamlıyorum. Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Akıncı.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili
Sabahattin Çakmakoğlu.
Buyurunuz Sayın Çakmakoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi görüşlerime başlamadan evvel sevgilerle, saygılarla
selamlamak istiyorum.
Konumuz, bildiğiniz gibi, 2009 yılı Millî Savunma
Bakanlığı bütçesidir. Bununla ilgili görüşlerimi sizlerle
paylaşmak için konuşmak istiyorum. Bu bütçe, 2009
yılının Türk Silahlı Kuvvetlerinin de bütçesidir.
Bildiğiniz gibi, bu bütçe, Türkiyenin güvenlik ve savunma bütçesi
demektir. Bütçeyle ilgili özel bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Millî savunma bütçesinde esas olan devletin uygulamakta
olduğu savunmamız için gerekli siyasi ve askerî değerlere
nasıl bakıldığıdır. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ve Millî Savunma Bakanlığının zorunlu ve
ertelenemez ihtiyaçları öncelikle karşılanmış
olmalıdır. Yakın çevremizde olan ya da olabilecek
gelişmelerin güvenlik ve savunma politikalarımıza olumsuz
etkilerini önleyici imkânlar dikkate alınmalıdır. Esas olan,
Türkiye Cumhuriyetinin savunma politikasıdır. Peki, savunma
ilkelerimiz nelerdir, ne olmalıdır? Kısaca arz etmek istiyorum.
Genel ilkemiz, Büyük Kurtarıcı Atatürkün Yurtta sulh,
cihanda sulh. ilkesidir. Bize karşı olabilecek hareketlere,
politikalara ve husumete karşı caydırıcı bir güç,
silahlı bir güç oluşturulmalıdır. Yakın
coğrafyamızda karşılaşılabilecek tehditleri ve
ihtimalleri yakından değerlendirici, bize karşı
olumsuzlukları önceden giderici tedbirlerimizin dayanağı yer
almalıdır. Geçmiş tarihî oluşumumuz ve coğrafi
konumumuz itibarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri çok rollü
değişik görevlere daima hazırlıklı olmak
durumundadır. Öncelikle cephe savaşlarına ve gayrinizami
savaşlara ve teröristlerle mücadele gücüne hazır bir orduyu
oluşturmak savunmada başlıca dayanağımız olmalıdır.
Konuya daha yakından bakıldığında
şunları da görmemiz mümkündür: Soğuk savaş sonrası
bölgemizde de farklı tehditler ve riskler içeren çatışmalar
vardır ancak bizi doğrudan etkilemeye devam eden maalesef bir
kısım iç ve dış çevrelerce etnik temele dayatılmak
istenen terör eylemleri başta, dinî inançları teröre alet edici bir
kısım akımların da varlıklarını bilerek
hazırlıklı olunmalıdır. Bu sebeple de
etrafımızda oluşturulmaya çalışılan kitle imha
silahlarının geliştirilmesi, füzelerin menzil artış
haberleri dikkatlerimizin yakın ilgisi içinde olmalıdır.
Savunmamızda, ayrıca petrol ve doğal gaz nakil hatlarıyla,
yer altı zenginliklerimizle, hatta su varlıklarımızla öne
çıkan bir Türkiye oluşumuzu da göz önünde bulundurmalıyız.
Üç kıtanın bağlandığı,
buluştuğu çok komşulu olan ülkemizin deniz ve kara suları
güvenliğinin günün şartlarına uygun güçlendirilmesi
gerekmektedir. Bunun için sınırlarımızda
kaçakçılık ağırlıklı geçişlerde uygulanan
yapılanmanın terörle mücadelede yeterli olmadığı, bu
sebeple sınır güvenliği ve kara sularımız
güvenliğindeki iyileştirmeler süratle yapılmalıdır.
Gelişmiş teknik imkânların kullanılması, çeşitli
imkânların artırılması suretiyle daha aktif bir duruma
ulaşılmalıdır.
Sayın milletvekilleri, sınır hattında gerekli
yerlerde, karşılıklı anlaşmayla korunması daha
uygun, müsait değişiklikler yapılmasına
çalışmalıdır. Bu sınırı düzeltinceye kadar
da bir sınır güvenlik kuşağı, bir tampon bölge
oluşturulmalıdır. Böylece biz, barışta
caydırıcı, gerektiğinde savaşta ise vurucu ve netice
alıcı silahlı kuvvetlerimizin oluşmasına, bunun
devamına çalışmalıyız. Savunma
politikalarınızı ona göre tanzim edeceksiniz ki
silahlarınızı yenilemeye, gerektiğinde yeni teknolojileri
Türkiyeye kazandırmaya çalışacaksınız demektir.
Bildiklerimize göre, savunma sanayisi alanında da iyileştirme,
geliştirme, yenileme ağırlıklı düzenleme
çalışmalarına devam ediliyor olmasının silahlı
kuvvetlerimiz için çok önemli bir kazanç olduğunu da belirtmek istiyorum.
Bütçeyle ilgili verilen bilgilerden
anladığımız, esas itibarıyla devam ettiğimiz
görüşmemize olumlu cevap verildiği yönündedir. Böylece, Sayın
Bakan ve onun çalışma arkadaşları, müsteşarlar,
yardımcıları ve başkanlarına, uzman kadroda
çalışan, Millî Savunmada görevli arkadaşlarımıza
teşekkürlerimizi söylemek istiyorum.
Bildiklerimize göre, Millî Savunma bütçesi konuşulurken
ilgisi olan bazı konulara da kısaca temas etmek istiyorum.
Silahlı kuvvetlerimizde görev yapanların diğer kamu
kuruluşlarında çalışanlarla kıyaslanmasında
silahlı kuvvetlerin hizmetlerinin hayati önemi ve özelliklerini öne
çıkarıcı bir anlayışla ele alınmasını,
kendilerine yapılacak ödemelerin ve artışların buna göre
değerlendirilmelerini de dikkatlerinize sunmak istiyorum. Silahlı
kuvvetler personelinin tamamının Türk Silahlı Kuvvetleri sosyal
tesislerinden yararlanmaları çalışmalarının uygun bir
hizmet olacağı görüşünde olduğumu da söylemek istiyorum.
Savaşlarda, vatan görevlerinde ve terörle mücadelede
hayatını kaybetmiş olan şehitlerimizin, silahlı
kuvvetler ve polis teşkilatı mensupları ile diğer resmî ve
özel kesimdeki insanlarımızın da yakınlarıyla
şehit ve gazilerimizin tanımlanmaları dâhil onlara
yapılacak maddi-manevi yardımların ve hizmetlerin
belirlendiği, çeşitli kanunlardaki
dağınıklığı, farklılıkları, sorunları
çözüme kavuşturan tek bir şehitler ve gaziler temel kanunu
oluşturulmasının da çok faydalı bir hizmet
olacağını düşünüyorum.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadelede iç güvenlik
alanında kapsamlı görev aldığını biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, terörle mücadelede polis bölgesi, jandarma
bölgesi, kırsal alan gibi ayrımların bazı çevrelerce
günübirlik emniyet ve asayiş hizmeti gibi görülmelerinin yerine, bütünüyle
terörle mücadele birimlerinin görev ve yetkileriyle birleştirici bir güç
hâline gelinmelidir diyorum. Terörle mücadele birimlerinin, bu alanda hizmeti
meslek edinmiş, uzmanlık kazanmış, bu görevler için
ustalıkla mücadeleye belli eğitimlerle hazırlanmış bir
güç hâline gelmesi artık tamamlanmalıdır diyorum.
Tabii, terörle mücadelede terörün kullandığı
ortamın giderilmesi için eğitim, kültür, sosyal, psikolojik ve
ekonomik gibi çok yönlü altyapı hizmetlerini yapmak, tedbirleri almak için
bütün kamu kurum ve kuruluşlarını belirlenecek ilkeler
etrafında böyle bir mücadele için koordineli bir çalışmayı
öne çıkarmalı ve bunların gereği daha etkin
yapılmalıdır diyorum. En azından, klasik
silahlarımızın herhâlde ülke kaynaklarından
karşılanmasını başarmamız
sağlanmalıdır. Bu hâl, dışa
bağımlılığı en aza indirmenin yolu olacaktır.
Bu konuda kamu kuruluşlarıyla özel sektörün de tesis ve
imkânlarını teşviklerle, desteklerle, etkin iş birlikleriyle
hazırlamayı hızlandırmalıyız. Türkiye'nin millî
birliğine ve bütünlüğüne karşı tehditlerin
kaynaklarının içeride bitirilmesi ve gerektiğinde
dışarıda meşru müdafaa ilkesi gereği
Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 51inci maddesi
kullanılarak sınır ötesi harekâtı, sıcak takip usul ve
esaslarıyla etkisiz hâle getirilmelerinin, yok edilmelerinin gecikmeden
yapılması uygun olacaktır.
Uzun yıllara dayalı ittifak ilişkilerimizle
oluşan politikaların ve ortak hareketlerin günümüz dünyasında,
yakın çevremiz önceliğiyle, yeni şartlara uyan
değerlendirmeleri yapılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bunları şunun için söylüyorum: Biliyorsunuz, NATO
savunma politikasında kanat ülke olarak Varşova Paktı yok
edilinceye kadar görev ifa ettik. Tek süper güçlü bir dünyada ise NATO
savunma kavramını güvenlik kavramına dönüştürdü. ABDnin
uğramış olduğu malum 11 Eylül İkiz Kuleler
saldırıları sonrasında ise NATO
Anlaşmasının ilgili maddesi gereği terör
saldırıları NATO ülkelerine yapılmış
sayıldı, buna karar verildi. Bu karara rağmen NATO ülkesi olan
Türkiyeye yönelmiş terör saldırılarına karşı ne
Irakın ne de Irakı işgal eden ABDnin bize neler
yaptığını, yapmadığını da
değerlendirmeliyiz. Ayrıca, bu nasıl NATO üyesi oluşumuzdur
ki nasıl dostluktur, ne ölçüde stratejik ortaklıktır,
dikkatlerinize sunuyorum, sorgulamalıyız diyorum.
Bir kısım oyalamalarla, özel temsilci atamalarıyla,
istihbarat yardımı yapıyoruz da yalnızca hava
harekâtına izin vermekle, kara harekâtına kayıt, şart,
süre, zamanlama getirerek bizi ne ölçüde engellediklerini de
hatırlamalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen bitiriniz Sayın Çakmakoğlu.
SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Devamla) Dünyada hiçbir ülkenin
komşularından gelecek tehdidi önlemek için
sınırlarını tecavüz edenlere, müdahalelere karşı
korumak için bir başka ülkenin iznine hiç ihtiyacı
olmamıştır. Tekrar söylüyoruz: Bu hâl, uluslararası
meşru müdafaa hâlidir.
Bu görüş ve düşünceyle size Millî Savunma
Bakanlığının bütçesi üzerinde görüşlerimizi özetlemeye
çalıştım.
Hepinize tekrar teşekkürler ediyor, saygılar sunuyorum.
Bu bütçenin Millî Savunma ve Türk Silahlı Kuvvetleri camiasının
tamamına hayırlara, başarılara, yeni başarılara
imkân ve vesile olacağı ümidiyle tekrar selam ve
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çakmakoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili
Hamit Homriş.
Buyurunuz Sayın Homriş. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
MHP GRUBU ADINA H. HAMİT HOMRİŞ (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Savunma Sanayii Müsteşarlığı
bütçesiyle ilgili konuşma yapmak üzere huzurlarınızda
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi bu vesileyle saygılarla
selamlıyorum.
Bu konuya girmezden önce, son zamanlarda kendilerine aydın
diyen, gerçekte karanlığın ve cahilliğin temsilcileri olan
birtakım kişilerin Ermenilerden özür kampanyası
başlattıklarını görmekteyiz. Bu, tarihe şaşı
gözlerle bakıp, hakikatleri saptırma girişimidir. Türk milleti
hiçbir zaman hiçbir millete jenosit uygulamamıştır. Bu
Osmanlıda da böyleydi, cumhuriyet tarihimizde de böyledir. Tam tersine,
jenoside uğrayan ırklara topraklarını açmış,
onlara şefkatle yaklaşmıştır.
Bu meselede tarihî gerçek şudur: O yıllarda Erzurum,
Erzincan, Kars, Van, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adana illerimizde masum
insanlarımızın çoluk çocuk demeden Ermeni çeteleri
tarafından katledildiği gerçeğidir. Daha sonra da yakın
zamanda ASALA cinayet şebekesi diplomatlarımızı hunharca
katletmiştir. Gazi unvanlı bu Meclisin çatısı altında
hepsine bir kere daha yüce Allahtan rahmet diliyorum. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak karanlık olan bu girişimi nefretle
kınadığımızı da belirtmek istiyorum. Bu
girişimi Sayın Başbakan da kınamıştır. Gönül
isterdi ki devletin başı olan Sayın Cumhurbaşkanı da
açık bir şekilde kınasın.
Sayın milletvekilleri, tekrar ediyorum, milletimizin
şerefli tarihinde utanılacak hiçbir şey yoktur, özür dilenecek
hiçbir konu yoktur ve yüksek huzurlarınızda şerefle ve gururla
haykırmak istiyorum: Varlığım Türk varlığına
armağan olsun! (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği
gibi yaşanan ekonomik kriz ve IMFyle yapılacak muhtemel
anlaşmanın bütçeyle ilgili olası,
kısıtlayıcı etkilerini dikkate almadan hazırlanan 2009
bütçesi bu yönleriyle bir mantık hatası ve peşin
yanlışlar manzumesidir. Bütçenin tamamındaki bu mantık
hatası bütçenin alt bölümlerinde de değişik şekilde yer
almaktadır. Millî Savunma bütçesi Türkiye için asimetrik tehdidi esas
almakta ama bu tehdit hiç yokmuşçasına bir yapı arz etmektedir.
Aynı konu Savunma Sanayii Müsteşarlığı projelerinde de
görülmekte, bir ölçüde insansız hava araçları projesi de olmasa bu
projelerin Türkiye'nin maruz kaldığı tehdit ve tehlikelerle
ilgisini anlamak mümkün değildir.
Sayın Bakan, Bütçe Plan Komisyonunda yaptıkları
konuşmada, soğuk savaş sonrası döneminde tehdit ve güvenlik
algılamalarının temelden değişmiş olduğunu,
günümüz güvenlik ortamının en önemli tehdit
algılamalarından birisinin son derece organize bir yapıya sahip
terörist örgütlerin oluşturduğunu ifade etmiştir ki bu
tespitlere biz de yürekten katılıyoruz. Ancak tanımlanan tehdit
ile askerî teçhizat tedarikinin birbiriyle uyumlu olması gerekmektedir.
Yapılan tehdit tanımı ve algılanması ile savunma
sanayisi faaliyetleri arasında sayılan askerî teçhizat tedariki
programları içerik ve zamanlama bakımından birbirleriyle
uyuşmamaktadır. Birincisi, bu projelerin çok önemli bir
kısmı Sayın Bakanın sunuş konuşmasında ifade
edilen Türkiye'nin tehdit algılamasındaki önceliklerle uyumlu
değildir. Mesela ana muharebe tankı Altay, görünmezlik özelliğine
sahip F-35 savaş uçağı, yeni tip denizaltı, millî gemi
MİLGEM Projeleri.
Şimdi, sormak istiyorum: Sayın Bakanın ifadesiyle
son derece organize olmuş asimetrik tehditlere karşı
bunları mı kullanacaksınız?
İkincisi: Bu projelerin tedarik planlamasıyla ilgili ilk
ürünün ortaya çıkması ve Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine
girişi ile sözleşmelerin imzası arasında yaklaşık
beş yıllık bir süre vardır. Muhtemel gecikmeleri de dikkate
alırsak ortalama ilk ürün teslimatı için yedi yıl gerekmektedir.
Öncelikli tehdit algılamamız terör olduğuna göre, bu yıl
sözleşmesi imzalanan 3 milyar dolarlık ATAK Helikopteri Projesinde
ilk helikopteri yedi yıl sonra teslim alacağız ve teröristlere
karşı kullanabileceğiz. Böyle bir proje planlamasını
anlamak mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakanın
konuşmalarında Türk savunma sanayisi sektör cirosunun 2 milyar
doları geçtiği ifade ediliyor. 2 milyar dolar ciro, Türkiye gibi
büyük bir ülke için çok küçük bir
rakamdır. Şöyle ki Türk savunma sanayisi cirosu
dediğimiz zaman TAI, ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN, MKEK gibi büyük
şirketlerimizi, Kara Kuvvetleri Komutanlığının bütün
askerî fabrikalarını, Deniz Kuvvetleri
Komutanlığının bütün tersanelerini, Hava Kuvvetlerine
bağlı bütün ikmal, bakım merkezlerini ve tüm özel sektör savunma
sanayisi şirketlerimizin bir yıl içindeki yani 2007deki
satışlarının toplamını söylüyoruz demektir.
Mesela, bizim TAInin İsraildeki karşılığı
diyebileceğimiz Israel Aerospace Industries firmasının 2007
yılı cirosu 3 milyar dolardır ki bu rakam bizim bütün savunma
sanayisi sektörümüzün toplam cirosunun 1,5 katıdır. Demek ki bizim
savunma sanayisi şirketlerimizin ölçeği çok küçük, verimliliği
çok düşüktür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; savunma
sanayisi ihracatından bahsetmişken stratejik bir
yanlışlığını da burada ifade etmek istiyorum.
Ülkemize 12 milyar dolara mal olacak dünyanın en büyük savaş
uçağı projesine katılım öncesinde Türkiye, bu savaş
uçağı üretici firmayla Türkiye'deki ortaklığına son
verdi. Yani TUSAŞın F-35 savaş uçağı ana yüklenicisi
Lockheed Martin firmasıyla F-16 Projesiyle başlayan TAIdeki
ortaklığı sona erdirildi. Bir taraftan Hükûmetin yabancı
sermaye getirdiği ve Türkiyede her şeyi sattığı bir
dönemde, diğer taraftan mevcut yabancı sermaye Türkiyeden
dışarıya gönderilmiştir. Bu operasyonun hemen
sonrasında Türkiyeden gönderilen F-35 savaş uçağı ana
yüklenicisi Lockheed Martin
firmasından Türkiyeye iş vermesi istenmiştir. Amerikan
Hükûmeti, Türkiye'nin 100 uçak alarak programa katılımını
teşvik etmek üzere Northrop Grumman firması iş payından
TAIye kompozit imalat işi verdi. Ancak TAInin verilen bu işi
yapabilmesi için en az 150 milyon dolar yeni yatırım yapması
gerekiyor. Bu yatırımın parasını kim ödeyecek? Tabii
ki bu parayı bugünkü görüşmeler sonucunda bütçeden ayrılacak
kaynaklardan Türkiye ödeyecek.
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
Millî Savunma Bakanlığı tedarik faaliyetlerinin
dağınık bir yapı içinde sürdürüldüğü
görüşündeyiz. Bugün Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçları, Millî
Savunma Bakanlığı bünyesindeki iç ve dış tedarik
daireleri, Teknik Hizmetler Dairesi, ARGE Dairesi, Türk Silahlı Kuvvetleri
bünyesinde yer alan lojistik komutanlıkları, askerî ataşelikler
ve Savunma Sanayii Müsteşarlığı gibi çok sayıda birim
kanalıyla karşılanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) Sağ olun
Sayın Başkan.
Bu dağınık yapının tedarik
faaliyetlerinin verimliliğini düşürdüğünü, zaman ve para kayıplarına
yol açtığını düşünüyoruz. Bazı kesimler
tarafından iddia edildiğinin aksine, Türkiye'nin savunma
harcamaları yüksek değildir.
Türkiyede tartışılması gereken konu, savunma
harcamalarının yüksekliği değil, savunma ve güvenlik için
ayrılan kaynakların etkin ve verimli bir şekilde yani yerli
yerinde kullanılıp kullanılmadığıdır.
Milliyetçi Hareket Partisinin Türkiyede savunma ve güvenlik için
ayrılan kaynakların etkin ve verimli bir şekilde
kullanılmadığı yönünde endişeleri vardır. Bu
manada, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiyede kaynak israfı
olduğunu düşünüyoruz. Altı yıllık süreçte Savunma
Sanayii Müsteşarlığı faaliyetleri de dikkate alınarak,
Millî Savunma Bakanlığımızın şunları
gerçekleştirmiş olmalarını beklerdik: Millî Savunma Bakanlığı
mevcut tedarik sisteminin yasal ve idari olarak yeniden düzenlenmesi, Makine ve
Kimya Endüstrisi Kurumu teşkilatı ile ilgili yasal düzenlemeleri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen bitiriniz Sayın Homriş.
H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) Sağ olun
Sayın Başkanım.
Son olarak, Sayın Bakanıma özellikle ATAK Helikopteri
Projesi, Heron İnsansız Hava Aracı Projesi ve M60A1 tank
modernizasyonu konularındaki endişe, şüphe ve
sorularımızın devam ettiğini hatırlatmak istiyorum.
Sözlerime son verirken yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Homriş.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Bekir Aksoy.
Buyurunuz Sayın Aksoy. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
MHP GRUBU ADINA BEKİR AKSOY (Ankara) Muhterem Başkan,
muhterem milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi
üzerinde konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
aldım. Bu vesileyle sizleri selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, kamu güvenliği ve esenliği en
büyük yasadır, temel kuraldır ve bütün insanlık için de
geçerlidir. Kamu güvenliğini ve esenliğini sağlamak da
İçişleri Bakanının ve Bakanlığının
görevidir. Bu görevin ne derece yerine getirildiğini benden sonra
konuşacak MHP sözcüsü milletvekili arkadaşlarım dile
getirecektir. Ancak bu konuda söyleyeceğim bir iki cümle var.
Dağlıca ve Aktütün olaylarından sonra Terörle Mücadele Yüksek
Kurulu toplandı ve bazı kararlar aldı. Bu kararlar yeniden
yapılanmayla ilgiliydi. Neydi yeniden yapılanma? Yeni kurullar
kuruluyor, yeni müsteşarlıklar kuruluyor.
Sayın Bakan, kuracağınız her yeni kurul, her
yeni teşkilat işi daha da çıkmaza sokar. Bu konuda önerim
şudur: Emniyet Teşkilatı Kanununun 1 ve 2nci maddesini tetkik
edin, esasında aradığınız şeyler burada var.
Okuyorum maddeleri:
1inci maddesi Memleketin umumi emniyet ve asayiş
işlerinden Dahiliye Vekili mesuldür
2nci madde Dahiliye Vekilinin riyaseti altında Büyük
Erkânıharbiyenin bir mümessili ile Emniyet Umum Müdürü, Jandarma, Gümrük,
Orman Umum Komutanları ve Vekâletçe seçilecek lüzumu kadar umumi
müfettiş ve validen mürekkep bir emniyet komisyonu teşkil edilir.
Dâhiliye Vekili lüzum gördüğü zamanlarda diğer alakalı
vekâletlerden birer mümessil gönderilmesini talep eder. Bu Kanunda zaten var
olan bir kurul var. Bu maddeleri yeniden tanzim ederek artık
teşkilatı kalmayanlar çıkartılır, bunun yerine kurula
İçişleri Müsteşarı, MİT Müsteşarı,
Dışişleri Müsteşarı, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreteri dâhil edilir, lüzumu hâlinde diğer bakanlıklardan da
temsilci çağırılır. Bu kurul on beş günde veya bir
ayda toplanır, kendi aralarında fikir alışverişi,
bilgi alışverişi yaparlar, koordinasyon da bu surette
sağlanmış olur. Yeni bir müsteşarlık falan kurmaya
gerek yok, Jandarmamız da Emniyetimiz de güvenlik güçlerimiz de bu
işi yapmaya muktedirdir.
Yine son zamanlarda bazı beyanatlar da -havada kalan
beyanatlar- demokrasiyi güvenliğe feda edemeyiz, orantılı güç
kullanma gibi beyanatlar. Elbet demokrasiyi güvenliğe feda edemeyiz ama
güvenliğin olmadığı yerde demokrasi de olmaz. Demokrasi
adına memleketi yangın yerine döndürenlere karşı da
demokrasiyi korumak için gereken cevap mutlaka güvenlik güçlerince
verilmelidir.
Orantılı güç kullanımına gelince, toplumsal
olaylarda olaylara müdahale ayrı bir psikolojidir, farklı bir
psikolojidir. Burada suçu olan güvenlik görevlisi elbette
cezalandırılmalıdır ancak her polise de orantılı
hareket etmesi için takometre takacak hâlimiz yok. Bunun için bu konularda
biraz dikkatli olmak lazım.
İkinci konu: Mahallî idareler.
Sayın milletvekilleri,
AKP hükûmetlerinin övünerek çıkardıkları yerel yönetim
yasaları âdeta taşrada yerel iktidarların otonom idarelerinin
oluşmasına sebep olmuş, bu idarelerin bazı bölgelerde
devlete kafa tutmalarının, yolsuzlukların kaynağı
olmuştur. Belediyelerin akçalı denetimi mülkiye teftiş
heyetinden alınmış, Sayıştaya verilmiştir.
Sayıştayın bu denetimi yapmaya zamanı ve personel sayısı
yeterli değildir. Âdeta akçalı denetimden vareste tutulan belediyeler
kurdukları şirketler vasıtasıyla yolsuzluğun
kaynağı olmuştur; merkezî idarenin vesayetinden yoksun
olmuşlardır. Bunun için, belediyelerin ve kurdukları
şirketlerin mali denetimi tekrar mülkiye teftiş heyetine devredilmeli,
devlete kafa tutan belediye başkanları için de Anayasanın
127nci maddesinin vermiş olduğu yetki kesinlikle
kullanılmalıdır.
Sivil Savunma Genel Müdürlüğüne gelince, yeni hazırlanan
bir kanun tasarısıyla bu teşkilat lağvediliyor. Bunun
yerine, Başbakanlığa bağlı, başkanlık
kuruluyor, bir sürü kurul, komisyon kuruluyor; taşra teşkilatı
özel idareye devrediliyor. Sayın Bakan, sivil savunma hizmeti genel
idarenin hizmetidir, mahallî idarenin hizmeti değildir. Bu, mutlaka
Bakanlığa bağlı olarak kalmalı; teşkilatın
genişlemesi için de bağlı kuruluş, özel bütçeli
kuruluş hâline getirilsin, personel imkânları
artırılsın, mali imkânları artırılsın,
Bakanlığa bağlı olarak çok daha güzel görev
yapacağına inanıyorum.
Muhterem milletvekilleri, son günlerde bir özür grubu
çıktı. Bunlar ne diyor: 1915 olayları için Ermenilerden özür
dilemeliymişiz. 1915te ne oldu? Osmanlı İmparatorluğu
Birinci Dünya Harbindedir. Beş altı cephede düşmanla
savaşmaktadır, canı boğazına gelmiştir. Hâl bu
iken, yüzyıllarca adaletle, şefkatle, müsamahayla
kucakladığımız, teba-i sâdıka dediğimiz
Ermeniler, doğu cephesinde düşmanla iş birliği yaparak,
çeteler kurup, Ermeni taburları kurup bizi arkadan vurmuş; Erzurum,
Kars, Iğdır, Van, Bitliste binlerce Türk ve Müslümanı katletmiştir
yani ihanet etmiştir. Bunun üzerine, harp hukukunun gereği tehcir
kararı alınmış ve icra edilmiştir. Tehcir, ihanetin
müeyyidesidir, bedelidir. Her ihanetin, özellikle savaş hâlinde, bir
bedeli, bir müeyyidesi vardır; yapılan da budur. Türkler tarih
boyunca mağdur ve mazlumların sığınağı
olmuştur. Türklerin bu konuda hiçbir sabıkası yoktur. Oysa bugün
bize demokrasi dersi verenler bakın neler yapmış: Astek ve
İnka medeniyetini, insanları ile biz yok etmedik,
Kızılderili ırkını biz yok etmedik, Cezayirde
binlerce Müslümanı biz öldürmedik, binlerce Yahudi ve Müslümanı
sadece dinlerinden dolayı İspanyadan sürmedik, 6 milyon Yahudiyi
biz öldürmedik, Kosova ve Bosnada binlerce Müslümanı biz öldürmedik,
milyonlarca Kırımlı ve Ahıskalıyı Sibiryaya biz
sürmedik, üç ay içerisinde 300 bin Türkü Bulgaristandan zorla göç ettirmedik
ve nihayet Irakta binlerce Müslümanı biz öldürmedik, daha bu liste uzar.
Bütün bunlar ortada iken Ermenilerden özür dilenmesini isteyen zihniyet kendini
aydın sanan cahillerin zihniyetidir, sömürge ruhlu zihniyettir, hiçbir
millî vasfı olmayanların zihniyetidir ve maalesef bu zihniyet
mütareke döneminde İngiliz Muhipler Cemiyeti üyelerinin ve günümüzde
onların fikrî torunlarının zihniyetidir. Esas özür dilemesi
gerekenler yüzyıllarca Türkler tarafından şefkat, adalet ve
müsamaha ile kucaklanan, bunun karşılığı harp
hâlindeyken Türklere ihanet eden iş birlikçi Ermenilerdir.
Sayın Bakan, şu anda Dâhiliye Nazırı Talat
Paşanın koltuğunda oturuyorsunuz. Malumunuz, Rahmetli de Ermeni
katillerce şehit edildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi bitirin.
Buyurunuz.
BEKİR AKSOY (Devamla) Talat Paşanın ruhu için,
Erzurumda, Karsta, Iğdırda, Vanda, Bitliste ve birçok yerde
Ermenilerce katledilen yüz binlerce Türk ve Müslümanın ruhu için, yine
Ermenilerce şehit edilen onlarca diplomatımızın ruhu için
ve nihayet Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyin ruhu için millet
sizden bu özürcülere karşı gür bir ses bekliyor. Ülkenin
birliği, dirliği ve bütünlüğü için şehit olan bütün asker
ve polislerimize Allahtan rahmet, gazilerimize sağlık, mutluluklar
diliyorum.
Saygılar sunarım. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aksoy.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili
Hasan Özdemir.
Süreniz yedi dakikadır.
Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İçlerinden çıkmaktan şeref duyduğum, görevleri
başında ve evlerinde bizleri izleyen polis kardeşlerimi
saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Kamu düzen ve güvenliğinin sağlanması için suça
karşı yapılan etkin mücadelede toplumsal barışın
kesintisiz bir şekilde sürdürülmesinde en önemli kuruluşlardan birisi
emniyet teşkilatıdır. Ülkemiz cezaevlerinin 100 bini aşan
rakamla son otuz dokuz yıldaki en yüksek doluluk oranına
ulaşmış olması dikkat çekicidir. Bu durum polisimizin suça
karşı etkin mücadelesindeki başarısını
göstermekle birlikte, bu rakamlarda AKP İktidarının ekonomideki
basiretsiz politikalarının sonucunda toplumun ekonomik
sıkıntılar içerisinde suç işlemeye yönelmesi etkendir.
Tablo, AKPnin ekonomik temelli olarak yarattığı toplumun
fukaralaştırılması sonucuyla belirginleşen toplumsal
cinnet durumunun bir
yansımasıdır. Bu durumun en büyük göstergesi, toplum içindeki
çek senet ve mafya eylemlerinin artmasıdır.
Değerli milletvekilleri, öte yandan özellikle büyük kent
merkezleri ve bilhassa Doğu ve Güneydoğu Anadoluda terör
faaliyetlerinde görülen artış, yine AKPnin kültürel ve toplumsal
alanlara dair politikalarının bir sonucudur. AKPnin takip
ettiği yanlış güvenlik politikaları, bir yandan Türk
toplumunun kültürel birliğini zedelerken diğer taraftan da terör
örgütlerine bir kültürel kimlik bulma sürecinde Doğu ve Güneydoğu ile
büyük şehirlerimizde eylemlerin önünü açmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu karanlık tabloya rağmen
emniyet teşkilatımız başarılı olarak
çalışmalarına devam etmekte, mücadelenin
devamlılığı emniyet teşkilatına ve mensuplarına
sağlanan maddi olanaklarla mümkün olacaktır. Ancak ne
yazıktır ki Sayın Başbakan tarafından söz verilmesine
rağmen, ülkemizde polislerimize gerekli maddi olanak sağlanamamakta,
polislerimizin özlük hakları, çalışma saatleri ve
koşulları gibi alanlarda diğer devlet memurlarına
sağlanan olanaklar sunulmamaktadır. Emniyet teşkilatı gece
gündüz başarılı olarak çalışmasına rağmen
özlük hakları iç açıcı değildir. Polisler, diğer
devlet memurları gibi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu
kapsamında görev yapmakta, maaş ve özlük hakları bu Kanuna göre
şekillenmektedir, fakat çalışma şartları bu Kanun
kapsamındaki diğer memurlardan çok zor, riskli ve
farklıdır. Polislerimiz diğer devlet memurlarından yüzde 88
oranında fazla çalışmaktadır. Bu durum dikkate alındığında,
emniyet teşkilatı
mensuplarına, acilen, özlük haklarıyla ilgili bir polis personel
yasası düzenlenmelidir.
Sayın milletvekilleri, Ağustos 2008 rakamlarına
baktığımızda, birinci sınıf mülki idare amiri
3.867 YTL, kıdemli albay il jandarma komutanı 3.785 YTL maaş
almaktadır. Oysa görevinde iken 2.779 YTL alan birinci sınıf
emniyet müdürü -örneğin İstanbul Emniyet Müdürü- emekli
olduğunda 1.695 YTL maaş almaktadır. Görevde iken 1.686 YTL maaş
alan polis memuru ise emekli olduğunda 900 YTL maaş almaktadır.
Bir polis memuru emekli olduğunda, çalıştığı
dönemde aldığı birçok tazminat ve ödemeden mahrum kalmakta,
çalıştıkları dönemde aldıkları ücretin yüzde
40ını kaybetmektedir.
AKP hükûmetleri polisin özlük haklarıyla ilgili
sıkıntıları gidereceğini söylemesine karşın,
maaşlarında, emekliliklerine yansıyacak tatmin edici bir
düzenleme gerçekleşmemiştir. Bu aşamada ilk yapılması
gereken, polisimizin maaşlarının acilen emekliliklerine de
yansıyarak ciddi bir iyileştirme yapılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, polisimizin konutla ilgili de büyük
sıkıntıları vardır ve polis lojmanlarının
yetersizliğinden polislerimiz bir - bir buçuk saat uzaktaki
şehirlerin mesafesinde evlerde oturmaktadırlar. Çocukları da
sosyal koşulları yetersiz bölgelerde büyümekte ve eğitimlerini
sürdürmekte zorlanmaktadırlar. Lojman ihtiyacının
karşılanmasında başta büyük şehirlerimizde olmak üzere
kirada oturan polislerimize günün şartlarına uygun kira yardımı
yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, görevlerinin büyük kısmını
sokakta ifa eden polislerimiz için hizmet aracı da son derece önemlidir.
Hizmet aracı sayısında gerçekleştirilecek artış
yanında, hizmet araçlarının yenilenmesi de suçla etkin mücadele
için gereklidir. Uzman raporlarında polis otolarının normalde üç
yılda bir yenilenmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, emniyet teşkilatı
mensuplarının bir de birinci ve ikinci bölge hizmetle ilgili
sorunları vardır. Bazıları 2 kere ikinci bölgeye gitmekle
birlikte, bazıları hiç gitmemektedir. Bunun da acilen düzeltilmesi
gerekmektedir.
Teşkilat içerisinde diğer önemli konulardan bir tanesi
de teşkilatın üst bünyesinde 800 900 civarında birinci
sınıf emniyet müdürü atıl olarak beklemektedir. Bunlardan sadece
160 civarında aktif görev vardır, diğerleri birinci sınıf
müdür olduklarında cezalandırılmaktadırlar. Bunun acilen
çözülmesi gerekmektedir. Bunun çözümü de şöyle olabilir: Birinci
sınıf emniyet müdürlerinin maddi kayıplarını en alt
seviyeye indirecek ve emsallerinden daha az ücret almasını bertaraf
edecek bir usulle yaş haddine kadar maaş ve özlük
haklarının verilerek kadrosuzluk sebebiyle emeklilikleridir veya bir
de büyük şehirlerde müdür yardımcıları birinci
sınıf genç emniyet müdürlerinden atanabilir. Bunlar çok zor
değildir diye değerlendiriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASAN ÖZDEMİR (Devamla) Bir de son günlerde emniyet
teşkilatının iç güvenlik müsteşarlığı
olmasıyla ilgili bir çalışma vardır. Bununla ilgili
Bu,
polislerden uzak bir çalışma içinde olmamalıdır ve mülki
idare amirlerinin emniyet hizmetlerine geçişi ve birinci sınıf
emniyet müdürlüğüne atanmalarıyla ilgili bir
çalışmadır. Bu -800-900 birinci sınıf emniyet müdürü
beklerken- büyük bir huzursuzluk kaynağı olabilir. Buna dikkat
etmekte yarar vardır diye değerlendiriyorum.
Devletimizin en köklü kuruluşlarından olan ve 200 bine
yaklaşan personeliyle ülkemizin huzur ve güvenliği için
çalışan polisimiz, içerisinde bulunduğu olumsuz şartlara
rağmen, sürdürdüğü projeler ve suçlara karşı etkin
operasyonlarla dünya standartlarının üzerinde hizmet vermektedirler.
Emniyet teşkilatımıza ayrılan bütçenin,
teknolojik gelişmeleri hizmetlere yansıtma zorunluluğu,
hızla artan maliyetler gibi gerekçeler göz önüne alınarak
artırılması gerekir.
Bu bütçenin Emniyet Genel Müdürlüğümüze ve mensuplarına
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Kamil Erdal Sipahi.
Buyurunuz Sayın Sipahi. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yedi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir)
Sayın Başkan, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime
Ermenilerden özür dileme soysuzluğunu lanetleyerek başlıyorum.
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı bütçeleriyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini sunacağım.
Hem bir jandarma çocuğu hem de bünyesinde görev
yapmış olmaktan gurur duyduğum fedakâr, cefakâr ve vefakâr
kahraman Türk jandarmasına en iyi dileklerimi sunuyor, şehitlerini
rahmetle, gazilerini minnetle anıyorum.
Atatürkün tarifiyle Jandarma, yurt, ulus ve cumhuriyete aşk
ve sadakatle bağlı, tevazu, fedakârlık ve feragat örneği
bir kanun ordusudur.
Kuruluşu 1846ya dayanan kahraman Türk
jandarmasının sorumluluk alanı ülkemizin yüzde 92sini
kapsamakta, polis teşkilatı kurulamayan kırk iki ilçe merkezini
de içermektedir.
Mülki, adli ve askerî görevleriyle asgari üç
bakanlığın yetki alanında görev alan Türk jandarması,
bir yandan bu kargaşa içinde, öte yandan 3497 sayılı Yasa ile
sorumluluğu Kara Kuvvetlerine devretmesi gerekirken en zor Irak
sınırının tamamı ile İran
sınırının bir bölümünde görev yapmaya devam etmekte,
terörle mücadelede ise 1984ten beri yer almaktadır. Personelin emsalleri
2 defa, onlar ise en az 5 defa Doğu ve Güneydoğudaki Türk
coğrafyasında görev yapmaktadır.
3 Ekim 2008 Aktütün olayından bu yana yetmiş yedi gün
geçmiştir. 17 şehidin ardından Sözün bittiği noktaya
gelinmiştir. nutuklarından bu yana yetmiş yedi gün
geçmiştir. Alınan hiçbir somut tedbir, verilmiş hiçbir cesur
karar, uygulanan hiçbir kararlı duruş yoktur. Bitmeyen
toplantılar, zirveler, yasal düzenleme ve yeni teşkilatlanma
masalları ve uluslararası anlaşmalardan doğan sıcak
takip hakkının da harcanması.
2002de şehit sayısı 10, geçen yıl 5
Kasımda ABDyle yapılan sözde iş birliğinden bu yana
şehit sayısı 224. Nereden nereye! Yapılan, terör iş
birlikçisi Barzaniden medet umup ayağına gitmek ve Bağdatta
sözüm ona üçlü iş birliğinde PKK-Barzani iş birliğinin
somut temsilcisi bir adamla aynı masaya oturmak.
1984te başlayan bölücü terörle 1986 yılına kadar
sıkıyönetim kapsamı içinde mücadele edilmiş, bu tarihte
ilan edilen OHAL uygulaması ile Jandarma Asayiş
Komutanlığı kurulmuş, yani 1986-1996 arasında terörle
mücadele Jandarma Genel Komutanlığı sorumluluğunda
olmuştur.
Terörle mücadele hukuken bir iç güvenlik sorunudur, sorumlusu
İçişleri Bakanlığıdır. Terörün mevcut yaygın
boyutuyla askersiz mücadele mümkün değildir. O hâlde teşkilatlanma
için yeni müsteşarlıklar gibi garip yapılarla
uğraşacağınıza, çare elinizde, hem
İçişlerine bağlı bir zabıta kuruluşu hem asker
olan teşkilatın adı jandarma. Üstelik on yıl denenmiş
ve başarılı olmuş. İhtiyaç olduğunda Kara
Kuvvetleri unsurlarını da kontrol etmeye müsait. Yeni icatlara ne
gerek var!
Jandarma, adli zabıta kurulamadığı için infaz
ve tutukevlerinin dış korumasını da sağlamakta. Adli
zabıta bir an önce kurulmalı ve jandarma bu yükten
kurtulmalıdır. Jandarma, ayrıca ana yollar
dışında trafik görevlerini de başarıyla yürütmekte.
Jandarma iskân faaliyetlerinde Bayındırlık
Bakanlığı yetersiz kalmakta, gecikmekte, bütçe
harcanamamaktadır. Diğer yandan yeni Belediye Kanunu aynı
zamanda başta İstanbul ve Kocaeli olmak üzere jandarmayı büyük
şehirlerden uzaklaştırma art niyetinin de bir ifadesi midir,
ciddi şüphelerimiz var.
En zor görevleri yürüten jandarma subaylarının önemli
bölümü, jandarma astsubaylar ve uzmanlarının tamamı, emeklileri
dâhil fakirlik sınırı altında ücret almakta olup acilen
maddi sorunlarına çözümler bulunmalıdır.
2006 yılında emniyet mensubu emeklilerine ayda seyyanen
100 YTL zam yapılmıştır. Daha riskli görevleri yapan
jandarma neden unutulmuştur? Uzman jandarmaların ciddi sorunları
vardır. Bu sorunların çözümü İçişleri
Bakanlığının sorumluluğundadır. Subay ve
astsubaylarda olduğu gibi, eğitim süreleri emekliliğe
sayılmalıdır. 25 bin uzman jandarmadan 18 bini yüksekokul
mezunudur ama ortaokul mezunu gibi emekli olmaktadır. Emekli
aylıkları 724 YTLdir. İki ana sorun için fazla değil iki
cümlelik bir tasarı getirin Sayın Bakan, bekliyoruz.
Öte yandan jandarma bünyesinde görev alan ve terörle mücadelede
şimdiye kadar 1.342 şehit veren kahraman geçici köy korucuları
operasyon tazminatı alamamakta -ki 19 YTLlik bir tazminat var ama
yeterliliği ve verilip verilmediği tetkike muhtaç- yol parası ve
kumanya ücreti alamamakta, sağlık karneleri aile fertlerini
kapsamamaktadır. Emekli olunca da yaşlı
aylığından farkı olmayan 250-300 YTL ile açlığa
mahkûm edilmektedirler.
Bu konuşma öncesinde çok arayan oldu Sayın Bakan.
Emeklileri açlık sınırındaki subay, astsubay ve
uzmanlarımız, Zonguldak Şehit Aileleri Derneğinden 300 YTL
aylıkla açlığa mahkûm edilen şehit analarımız,
Şırnak Yemişlide şehit bir korucumuzun 300 YTL
aylıkla yine açlığa mahkûm edilen, üstelik Ankarada çocuk
okutan ailesinin fertleri Meclis kürsüsünden hesap sormamı istediler.
Saygıyla andığım bu dostlarımın adına
soruyorum, kolu, bacağı olmayan gaziler adına soruyorum: Onlar
için ne yaptınız? (MHP sıralarından alkışlar) Bu
konularda getireceğiniz her olumlu düzenlemeye Milliyetçi Hareket Partisi
olarak gözü kapalı Evet diyeceğimizi de ilave ediyorum.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 1982de 2682
sayılı Yasayla kuruldu. Bu Yasayla, 8.333 kilometre uzunluğundaki
kıyı ve kara sularımızın korunması Jandarma Genel
Komutanlığından Sahil Güvenlik Komutanlığına
devredildi ancak eskiden kara kıyı ve kara sularındaki yetki ve
sorumluluk tek elde iken polis dâhil üçlü bir yapının gereği
olan yetki ve koordinasyon sorunları ortaya çıktı.
Son yıllarda başta denizlerdeki akaryakıt
kaçakçılığı olmak üzere ülke ekonomisi milyar dolarlarla
zarara uğramakta, yabancı gemiler Türk kara sularını
kirletmekte, çevre ve insan sağlığını tehdit
etmektedir. Her alanda suç ve suçlu belirliyken mücadele edenlerin yapı,
yetki ve sorumlulukları farklılık ve zafiyet arz etmektedir.
İçişleri Bakanlığının ise bunlara çözüm getirecek
projeleri yoktur.
Ben bu vesileyle, Sahil Güvenlik Komutanlığını
ve Türkiye'nin her köşesindeki Türk coğrafyasında canı
pahasına görev yapan şerefli Türk jandarmasını
saygıyla selamlıyorum, sözlerime son verip yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.
Şahsı adına lehinde Hakkâri Milletvekili Abdulmuttalip
Özbek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
Buyurunuz.
ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Hakkâri) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İçişleri Bakanlığının 2009 mali yılı
bütçesi üzerinde lehte söz almış bulunmaktayım. Hepinize iyi
akşamlar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin
bildiği gibi İçişleri Bakanlığımızın
öncelikli görevi, vatandaşın huzur ve güven içinde
yaşamasını sağlamak, kamu düzenini ve genel ahlakı,
temel hak ve hürriyetleri korumaktır. Demokratik bir toplum bilincinin
oluşturulması yönünde İçişleri Bakanlığına
çok büyük görevler düşmektedir. Özellikle, sivil toplum örgütlerinin
güçlendirilmesi, her aşamada halk katılımının
sağlanması, işkencenin önlenmesi, nezarethane ve ifade alma
odalarının Avrupa standartlarına kavuşturulması,
bireylerin demokratik hak ve özgürlüklerinden gereği gibi
yararlanmaları için Bakanlığımızın
yaptığı çalışmalar ve çabalar ilgiyle izlenmektedir.
Özellikle İktidarımız döneminde arkasında durduğumuz
işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans, faili meçhullerle
yapılan mücadele, gözaltı sürelerinin makul seviyelere indirilmesi,
ulusal ve uluslararası kamuoyunda takdirle
karşılanmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
İktidarımızın en önemli projelerinden biri olan ve
kırsal kesimin de en çok ihtiyaç duyduğu KÖYDES olarak
adlandırdığımız projenin insanlarımızın
sosyal yaşamına ne kadar etki ettiğini ancak bunu yaşayan
insanlarımızdan öğrenebiliriz.
Kendi bölgemden, Hakkâriden örnek verecek olursam, iktidara
geldiğimiz 2002 yılından bu yana, Hakkârinin 2002
yılında hiçbir köyünde şebekeli içme suyu yokken, bugün
Hakkârinin bütün köylerinde şebekeli içme suyu bulunmaktadır.
Bazı insanlara çok basit gelebilir, ama sabahtan akşama kadar elinden
su kovası düşmeyen ve çeşme başlarında bekleyen
kadınlarımıza sorduğumuzda onlara ne kadar insani bir görev
yaptığımız o zaman net bir şekilde anlamaktayız.
Aynı zamanda, KÖYDES Projesiyle beraber yolu olmayan hemen hemen hiçbir
köy ve mezra kalmamıştır. Eskiden yolu olmayan köylerden
kızaklarla ve insan gücüyle hastanelere getirilen hastalar bugün en zor
kış şartlarında bile Sağlık
Bakanlığımızın paletli, modern ambulanslarıyla
hastanelerimize güvenle ulaştırılmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, elbette ki bu
yaptıklarımızı yeterli bulmuyoruz. Ancak, bu kürsüden
karamsar tablo çizen arkadaşlara şu tavsiyem var: Gidip
Şemdinlinin herhangi bir köyündeki vatandaşa sorun: Senin altı
yıl önceki durumun neydi, bugünkü durumun nedir?
Vatandaşımızdan alacağınız cevap, Türkiyeyi
nereden nereye getirdiğimizin bir cevabıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, AK PARTİ
İktidarı döneminde yasalaşan 5233 sayılı Kanunla
köylerinden göç etmek zorunda kalan ve zarar gören
vatandaşlarımızın zararlarının karşılanması
amacıyla yasal düzenleme yapılmıştır.
Bu düzenlemeyle birlikte, 1984 yılından itibaren meydana
gelen zararların tamamı bu Kanunun kapsamı içine
alınmıştır.
Bu Kanundaki en önemli özellik, valiliklerce kurulan
komisyonların karşılıklı bir şekilde
vatandaşlarla uzlaşmaya varılmasıdır. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi bu olayı bir iç hukuk meselesi olarak
görmekte ve takdirle karşılamaktadır. Bu Kanunla bugüne kadar
tazminat hak eden vatandaşlarımıza
Bakanlığımızca 709 milyon 159 bin YTL ödeme
yapılmış ve önümüzdeki haftalarda 30 milyon YTL daha ödeme
yapılacaktır. Yine hak sahibi vatandaşlarımıza
Bakanlığımız tarafından 2009 yılı bütçesine
de 300 milyon YTL ödenek ayrılmıştır. Ayrıca,
İçişleri Bakanlığımızca valiliklere gönderilen
yazıyla vatandaşlara ödenen tazminatlardan vergi, sigorta,
BAĞ-KUR ve buna benzer bir borcun kesilemeyeceği bildirilmiştir.
Bu uygulamayla, Hükûmetimizin insanlarımıza vermiş olduğu
değer net bir şekilde görülmektedir. Bu Kanun, insanlarımızın
zararlarının karşılanmasının yanında,
ekonomik ve sosyal boyutuyla, sosyal barışın
sağlanması ve insanca bir yaşamın sürdürülebilmesi için
önemsenecek ve takdirle karşılanacak bir uygulamadır. Bu
Kanunun çıkarılmasında Sayın Cumhurbaşkanımızın
Bakanlığı döneminde yaptığı çalışmalar
başta olmak üzere, Sayın Başbakanımıza ve bu
uygulamayı şu anda yapan Sayın Bakanlarımıza ve
değerli bürokratlarına çok teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü tamamlayınız, buyurunuz.
ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
son vermeden önce yeni yıla ait duygularımı sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bizler her zaman sevgiden, huzurdan,
barıştan, kardeşlikten bahsederiz ama her nedense uygulamada
yetersiz kalıyor ve kendimize hiçbir pay çıkarmıyoruz. Bu konuda
en büyük sorumluluk sahibinin bizler olduğunu unutmayalım. Bu
vesileyle 2009 yılında huzur ve barışın, sevgi ve
kardeşliğin, hoşgörünün yüce Meclisimizden başlamak üzere
tüm ülkeye yayılmasını gönülden arzu ediyor, hepinize
saygılar sunuyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özbek.
Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül.
Buyurunuz Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakikadır, buyurunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve mesai
arkadaşlarım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuşmalarıma başlamadan evvel burada yaptıkları
konuşmalarla bütçemize katkıda bulunan değerli
milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Gerçekten pek çok konuda önümüzü
açtılar, yeniden bazı meseleleri düşünmemize vesile oldular.
Millî Savunma Bakanlığının 2009 yılı
bütçesi ile ilgili açıklamalara geçmeden evvel bazı hususlara
değinmek istiyorum. Türkiye, altmış üç yıldır
Birleşmiş Milletler, elli altı yıldır NATO üyesidir.
Hâlen Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında; Gürcistan,
Lübnan ve Sudan, NATO şemsiyesi altında; Kosova ve Afganistan, Avrupa
Birliği şemsiyesi altındaysa; Bosna-Hersekte yürütülen
barışı destekleme görevlerine katılım şeklinde
devam etmektedir.
Türkiye, Lübnandaki Birleşmiş Milletler Geçici Görev
Gücüne -Deniz Görev Gücüne- bir helikopterli fırkateynle
katılmaktadır. Sur şehrinin yakınındaki Eş
Şatiye kasabasında 261 personeliyle İstihkâm-İnşaat
Birliğimiz konuşlandırılmıştır.
Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvvetine
hâlihazırdaki toplam personel katkımız 819 kişidir. Bu,
Afganistanda teşkil edilen Vardak Bölgesel İmar Ekibine dâhil olan 28
sivil ve 79 askerî personelin dışındaki personeldir.
Benzer şekilde, Türkiye Kosovada yürütülen ve KFOR olarak
adlandırılan Kosova Harekâtında, KFOR Güney Bölge Çokuluslu
Görev Kuvvetine, bir manga taburu kadar kuvvetle katkıda bulunmuş,
İstihkâm Bölüğü ve İnzibat Takımının
liderliğini üstlenmiştir. Almanya, Avusturya ve İsviçre
tarafından oluşturulan KFOR Çokuluslu Güney Görev Kuvveti
Komutanlığını 29 Mayıs 200729 Mayıs 2008 tarihleri
arasında bir yıl süre ile devralmıştır.
Liderliğin Avusturyaya devredilmesinin ardından Türkiye, KFOR
Harekâtına 526 personel ile katkıda bulunmaktadır.
Avrupa Birliğinin, Bosna-Hersekte, 2004 yılında
NATOdan devraldığı ve yeteneklerini kullanarak
başlattığı EUFOR-ALTHEA Harekâtına 252 personel ile
katkı sağlamaya devam etmektedir.
Türkiye, NATO ve Avrupa Birliği çerçevesinde yürüttüğü
faaliyetlere paralel olarak, Balkanlarda barış ve istikrarın
idamesi maksadıyla Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları sürecine
de aktif olarak katılmaktadır.
Bu çerçevede, 1998 yılında kuruluşuna öncülük ettiği ve
SEEBRIG olarak adlandırılan Güneydoğu Avrupa Tugayına
2007 yılı Temmuz ayından bu yana İstanbulda ev
sahipliği yapmaktadır.
Türkiyenin liderliğinde, Ukrayna, Rusya Federasyonu,
Bulgaristan, Gürcistan ve Romanya Deniz Kuvvetlerinin
katılımıyla 2 Nisan 2001 tarihinde İstanbulda Karadeniz
Deniz İşbirliği Görev Grubu-Blacksea Naval Cooperation Task
Group Anlaşması imzalanmış ve BLACKSEAFOR kısa
adıyla bilinen deniz görev grubu oluşturulmuştur. BLACKSEAFOR
sadece barış zamanında kullanılmak üzere kurulmuş olup
dünyada bölgesel deniz güvenliği iş birliğine yönelik tek
örnektir.
Bu inisiyatife ilave olarak, Türk Deniz Kuvvetlerinin 1 Mart 2004
tarihinde yine Karadenizde başlattığı Karadeniz Uyum
Harekâtı (Operation Blacksea Harmony), terörizm ve yasa
dışı faaliyetlere karşı tedbir
alınmasını ve bölgenin daha güvenli hâle getirilmesini
amaçlamaktadır.
Akdeniz güvenliğine ilişkin olarak ise, özellikle
Doğu Akdenizde Ceyhan Terminali çıkışlı stratejik
petrol ulaştırmasının güvenliğinin sağlanması,
bölgedeki muhtemel risk ve tehdit unsurlarına karşı varlık
göstererek caydırıcılık sağlanması ve NATOnun
bölgedeki deniz güvenliği çabalarının desteklenmesi maksadıyla;
Akdeniz Kalkanı Harekâtı (Operation Mediterranean Shield) icra
edilmeye başlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sovyetler
Birliği ve Yugoslavyanın dağılmasının
ardından, Orta Asya, Kafkasya ve Balkanlarda
bağımsızlığını kazanan ve çoğu ile
tarih, kültür ve dil birliğimiz olan dost ve müttefik ülkelere 1992
yılından itibaren yardım faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz.
Dış askerî yardımlar, 1998 yılından
itibaren bütçe programlarına dâhil edilmiş ve bütçe kaynakları
ile yürütülmektedir. Bu kapsamda, 1998-2008 yılları arasında
Azerbaycan, Gürcistan, Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek, Kazakistan,
Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Afganistanın dâhil
olduğu on altı ülkeye toplam 487 milyon Amerika Birleşik
Devletleri Doları tutarında yardım yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan;
bilindiği üzere PKK terör örgütü, güvenlik güçlerimizin yapmış
olduğu operasyonlar ve kararlılıkla uygulanmakta olan tedbirler
neticesinde büyük darbe almıştır. Terör örgütü bu durum
karşısında güçlü olduğu imajını oluşturmak
istemekte ve yandaşlarını birlik içinde tutma gayretiyle yeni
stratejik arayışlar içine girmektedir. Örgüt, son dönemde
oluşturulan baskıdan kurtulmak ve varlığını
sürdürebilmek maksadıyla, yurt içerisinde, sözde liderlerinin verdiği
talimatlarla, her alanda kontrolsüz bir şekilde değişik
eylemlere başvurmuştur. Bunun neticesinde, taban kaybetme
endişesi taşıdığı bölgelerde sivilleri de hedef
almaya başlamıştır, vatandaşları korkutma ve
yıldırma arayışına girmiştir.
Terör örgütünün yeniden silahlı eylemlere
başladığı 2004 yılından itibaren, alınan
tedbirlerin tedricen artırılması, insansız hava
araçları, termal kameralar ve diğer ileri teknolojinin
kullanılması ve hava kuvvetlerinin etkin olarak kullanılmaya
başlamasıyla yurt içinde icra edilen operasyonlardaki
artış, 2007-2008 kış döneminden itibaren yurt dışına
yönelik icra edilen operasyonel faaliyetler neticesinde, teröristlerin hareket
alanları kısıtlanmış ve terör örgütü üzerinde büyük
baskı oluşturulmuştur. Ayrıca, yüce Meclisimizin
sınır ötesi operasyon yetki süresini uzatmasını,
Türkiyenin terörle mücadeledeki kararlılığının
işareti olarak görmekteyiz. Aslında bu
kararlılığın kesin işareti olan şehit ve
gazilerimizi bu münasebetle rahmet ve şükranla huzurlarınızda
bir kere daha yâd ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonu ve savunma sanayisinin
geliştirilmesi gibi iki kritik görevi yerine getirmek üzere kurulan
Savunma Sanayii Müsteşarlığının
çalışmaları sonucunda, bu alanda büyük mesafe katedilmiş ve
somut neticelere ulaşılmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin desteği ile Savunma Sanayii
Müsteşarlığı tarafından uygulanmaya başlanan yurt
içi geliştirme projeleri ile savunma sanayisinin stratejik bir yetenek
olarak gelişimi yönünde önemli sonuçlar alınmaya
başlanmıştır. Hâlihazırda yürütülmekte olan bu projelerden
bazı ve önemli olanlarının isimleri şöylece özetlenebilir:
Kara araçları: ALTAY Millî Tank, Leopard 1A1/A1A4
Tanklarının İyileştirilmesi, M60 A1 Tank Modernizasyonu,
Seyyar Yüzücü Hücum Köprüsü, PARS 8x8 Lastik Tekerlekli Zırhlı Araç,
Fırtına, Panter, Kasırga, ilk yerli tüfek, bomba atar ve
makineli tüfekler.
Deniz araçları: Millî Savaş Gemisi, Yeni Tip Karakol
Botu, Sahil Güvenlik Botu, Sahil Güvenlik Arama Kurtarma Gemileri.
Hava araçları: ATAK Helikopteri, Müşterek Taarruz
Uçağı, İnsansız Hava Araçları, F-16 ve F-5
Modernizasyonu, Başlangıç ve Temel Eğitim Uçağı.
Diğer elektronik gelişmeler: Gemi Entegre Savaş
Yönetim Sistemi (GENESİS), Keşif Gözlem Uydu Sistemi (GÖKTÜRK) -dün
ihalesi yapıldı-Milli Görev Bilgisayarı, Kaska Entegre Kumanda
Sistemi, F-16 Elektronik Harp Kendini Koruma Sistemleri, Helikopter Elektronik
Harp Sistemleri, El Yapımı Patlayıcılara Karşı
Kara Konuşlu Karıştırıcılar (JAMMERlar), Radar
Sistemleri, Uçuş Simülatörleri, Millî Komuta Kontrol Sistemi
Yazılımları.
Ayrıca, Kaideye Monteli
Hava Savunma Stinger Sistemi, Stabilize Toplar, Makineli Tüfekler -komuta
kontrol sistemleriyle beraber- Çok Namlulu Roketatarlar, İlk Millî Güdümlü
Roket -cirit ismiyle- ve Orta ve Uzun Menzilli Güdümlü Tanksavarlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 233
sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun
hükmünde Kararname Hükümlerine tabi bir iktisadi devlet teşekkülü olan
Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu 17 Haziran 2000 tarihinden itibaren Millî
Savunma Bakanlığına bağlanmıştır, irtibatlandırılmıştır.
Kurum, alınan tedbirler sonucu üretimde kaliteyi ve
verimliliği artırmış, ürün maliyetlerini
düşürmüş, bu suretle yarattığı rekabet gücü ile Türk
Silahlı Kuvvetlerinin taleplerini karşıladığı
gibi dünyaya yaptığı ihracat da artmıştır. Makina
Kimya Kurumu bu gelişmelerin sonucunda, daha evvel 120nci sıradaki
büyük şirketken, şimdi yükselerek 81inci sıradaki büyük
şirket olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
yılı bütçe teklifimiz, azami tasarruf ve kaynakların etkin
kullanımı ilke olarak temel alınmış ve buna göre
hazırlanmıştır.
Biraz evvel bu kürsüde bu bütçenin savaş bütçesi
olduğu söyleniyor. Herhâlde savaşın ne olduğunu bilmeyenler
bunu söylüyorlar. Savaşın ne olduğunu inşallah bu memleket
hiç görmez, hiç öğrenmez. Ancak, bütçemizin nasıl bir tasarrufla
gerek Genelkurmay tarafından gerek Savunma Bakanlığı
tarafından hazırlandığını bir mukayeseyle vermek
istiyorum:
2002 yılı bütçemiz konsolide bütçenin yüzde 6,5iydi,
2008 yılı bütçemiz konsolide bütçenin yüzde 5,5idir. 2002
yılı bütçesi gayrisafi millî hasılanın 2,3üydü, bugünkü
bütçemiz gayrisafi millî hasılanın 1,5idir; demek ki 8lik bir
düşüş var.
Tek bir örnek vermek istiyorum.
Bakanlığımızın tasarruflarıyla
sağlanmış olmakla beraber, Hükûmetimizin politikasını
ortaya koymak bakımından millî eğitimde, sağlıkta, pek
çok yerde örnek verilebilir. Millî Eğitim bütçesi 2002 yılında
Savunma Bakanlığı bütçesinin altındayken -üniversitelerle
beraber- Savunma Bakanlığı bütçesinin 2 mislinden daha
fazladır. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi 27 milyar 883
milyon, üniversitelerinki de 8,7 milyar olmakla 36 milyarlık bir
eğitim bütçesi bu sene huzurlarınıza getirilmiştir. Bizim
Bakanlığın bütçesi ise 15 milyardır.
Değerli milletvekilleri, yeri gelmişken bir başka
hususa daha temas etmek istiyorum. Gene bu kürsüde Sayın
Başbakanımız için Bölücü ifadesi kullanıldı. Esef
edilecek bir husus. Tek devlet, tek millet, tek bayrak. diyen bir
Başbakana, burada yokken, gıyabında bunun
kullanılmasını takdirlerinize bırakıyorum. Ben ümit
ediyorum ki istikbal hem tek devlet, tek bayrakta olduğu gibi refahta da,
bütünlükte de, gelecekte de hep beraber oluruz, hep beraber yaşarız.
Bir başka husus, Bütçe Komisyonu üyeleri önünde cereyan
ettiği için aslında sizlere izaha gerek yok ama gene de söylememde
fayda var. Bizim bütçemiz hayalî falan değildir, hepsi gerçektir.
Eğer gerçek değilse sizin kontrolünüzdedir, istediğiniz gibi
incelemekte serbestsiniz. Bizim oradaki sözümüz -aslında hukuki yola başvurulmuştur-
tamamen bir takdimimiz, slayt gösterisinin içeriğiyle ilgilidir.
Bakanlığımız mal ve hizmet alım giderleri
kapsamında 7 milyar 144 milyon YTL, yüzde 50si Silahlı Kuvvetleri
personelinin barınma, beslenme, giyim gibi yasalarla belirlenmiş
yasal istihkakları ile akaryakıt, yakacak, taşıma,
ulaşım gibi tüketim mal ve hizmetlerine, yüzde 50si ise Stratejik
Hedef Planı 2009 yılı programı modernizasyon
ihtiyaçlarına planlanmıştır. Yani, bütçemizin
yarısı modernizasyon için harcanmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah, mühimmat, teçhizat ve
diğer ihtiyaçları kamu ve özel sektör firmalarından ihale
mevzuatı çerçevesinde serbest rekabete açık bir şekilde
karşılanmaktadır. 2008 yılı ekim ayı
başına kadar yapılan 5.761 adet ihaleden -tekrar ediyorum 5.761
ihaleden- yalnızca 50si için Kamu İhale Kurumuna şikâyet
başvurusunda bulunulmuş, Kamu İhale Kurumunun incelemesi
neticesinde 5.761 ihaleden ancak 7si iptal edilmiştir. Demek ki biraz
evvel ifade edildiği gibi, tedarikteki hassasiyet temenni edildiği
şekildedir.
Bu rakamlardan da anlaşılacağı gibi, Millî
Savunma Bakanlığı tarafından yapılan ihaleler son
derece açık, şeffaf ve mevzuata uygun olarak cereyan etmektedir.
Sayın Başkan, değerli Milletvekilleri; savunma
alanındaki ihtiyaçlarımızı büyük fedakârlıklara
katlanarak karşılayan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) -
ve
askerine Mehmetçik ismini vererek askerliği kendisiyle
özdeşleştiren büyük Türk milletinin temsilcileri olan sizlerin,
Bakanlığımız bütçe teklifini uygun yaklaşımla
mütalaa edeceklerine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Gönül.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay.
Buyurunuz Sayın Atalay. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi beş dakikadır.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığım ve bağlı kuruluşlarının 2009
yılı bütçe görüşmeleri nedeniyle değerlendirme, öneri,
eleştiri ve sorularıyla bize yardımcı olan tüm milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ederek sözlerime başlıyor,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bu vesileyle, ülkemizin her köşesinde görev yapan
Bakanlığımız mensuplarına, mülki idareden sivil
savunmaya, nüfusa, güvenlik birimlerimize, polisimize, jandarmamıza, sahil
güvenlik mensuplarımıza, hepsine sevgiler saygılar sunuyorum,
hepsine başarılar diliyorum, kolaylıklar diliyorum.
Bu vesileyle, Bakanlığımın görev alanına
giren bazı konularda siz değerli milletvekillerini bilgilendirmek,
bazı eleştiri ve sorulara da cevap vermek istiyorum. Tabii bu
sınırlı zamanda hepsini cevaplamak mümkün değil ama mümkün
olabildiğince burada konuşulan konulara ağırlık vereceğim.
Tabii, şunu başta ifade etmek istiyorum: Meclisin bütçe hakkı
çok önemlidir. Yasama organının bütçe hakkı gerçekten hem
sistemimiz açısından hem kurumlarımız açısından
çok önemlidir ve bütçedeki konuşmalar hem Komisyonda hem Genel Kurulda
bizim için önemlidir. Konuşulan her şeyi not aldık, her
şeyi değerlendiriyoruz; söylenen her söz bizim için önemlidir,
değerlidir. Bunu açık yüreklilikle ifade etmek istiyorum ama
doğrusu burada değerli milletvekillerimizi dinlerken gruplar
adına konuşmaları, yani biraz da olumlu bazı güzel
gelişmeler görülse, sırf muhalefet gözlüğüyle bakılmasa,
sırf olumsuzluklara bakılmasa, iç karartıcı sahneler burada
sürekli dillendirilmese de olumlu bazı gelişmeler, faaliyetler,
icraat da burada dile getirilse diye de düşünmeden edemiyorum ama
muhalefet böyle yapılanmış, hep olumsuzlukları dile
getirecek. Biz onlardan da faydalanıyoruz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bu dünya öyle Sayın
Bakan!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Sizlerin de yakından bildiğiniz gibi İçişleri
Bakanlığı devlet ve toplum yaşamında çok önemli
görevler üstlenmiş temel bakanlıklarımızdan bir tanesidir.
Bakanlığımız, iç güvenlik, trafik, sivil savunma, nüfus ve
vatandaşlık, mahallî idarelerin hizmetlerinin koordinasyonu ve
denetimi, il ve ilçe yönetimleri gibi devletin en temel, en yaygın görev
ve sorumluluklarını üstlenmiş ve yerine getirme gayreti
içerisindedir. Ben iç güvenlik hizmetleri başta olmak üzere -çünkü o konu
üzerinde çok duruldu- yürüttüğümüz ve burada değinilen diğer
konulara şöyle sırasıyla kısa kısa
değineceğim.
Bir defa Bakanlık olarak öncelikli görevimizin
vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini, toplumun
huzur ve emniyetini sağlamak, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korku
ve endişeden uzak, güven içerisinde kullanmalarına imkân
tanıyacak ortamı oluşturmak olduğunu biliyoruz ve bunun için
bütün gayretimizle çalışıyoruz ve bu konuda çok büyük mesafeler
aldığımıza da inanıyoruz. Bu anlayışla,
güvenlik hizmetlerinde hukukun üstünlüğü, sivil katılım,
denetime açıklık, şeffaflık gibi evrensel değerleri
kapsayan zihniyet değişimini gerçekleştirme hedefine doğru
emin adımlarla yürüyoruz.
Bir defa, güvenlik hizmetlerinde önleyici tedbirler, yani
caydırıcı ve önleyici güvenlik tedbirlerine öncelik veriyoruz.
Bu konuda zaman zaman yine yüce heyetinize burada
açıklamalarımız oldu. Yani bir defa Toplum Destekli Polislik
Projesi, MOBESEyi ülke genelinde yaygınlaştırma, efendim,
aldığımız tedbirleri -özellikle kapkaç,
hırsızlık gibi şehir ortamını çok tedirgin eden
suçların önlenmesinde- bütün açıklığıyla
vatandaşlarımıza açıklama -nerede, hangi tedbirleri
alıyoruz- bütün bunlar önleyici tedbirlerimizdir ve bizim önleyici
tedbirlerimizin suçun oluşmasında gerçekten çok engelleyici rol
oynadığını da verilerimizde görüyoruz.
Ve güvenlik personelinin nitelik ve nicelik olarak
geliştirilmesini, politikalarımızın yine temelinde
görüyoruz. Bir defa, kaliteli hizmetin ancak nitelikli ve yeterli sayıda
personelle verilebileceği tartışılmaz bir gerçektir. Bütün
güvenlik birimlerimizde bu hassasiyetimizi koruyoruz. Önce, tabii, emniyet
teşkilatında -biraz önce değerli grup sözcülerimiz de ifade
ettiler- eğitimi çok önemsiyoruz. Yani şunu ifade edeyim: 2003
yılında yüksekokul ve üniversite mezunu polis oranımız
yüzde 21 iken, şu anda yüzde 75lerdedir. Bu önemlidir. Artık
üniversite, yüksekokul mezunu olmayan kişi polis olarak
alınmamaktadır. Dönemimizde bu uygulamayı getirdik ve bu,
gerçekten insan davranışında, topluma karşı verilen
hizmetlerde gerçekten çok etkili oldu, olumlu sonuçlar aldık.
Ayrıca, jandarmada da jandarma okulunda yetiştirilen
uzman sayımız giderek artıyor ve bu sayı her yıl biraz
daha yükseliyor; hepsinde de gerçekten eğitimi birinci plana
alıyoruz.
Güvenlik birimlerimizin bina, araç gereç ve diğer
ihtiyaçlarını çok önemli görüyoruz ve gerçekten teknolojinin en son
imkânlarını güvenlik birimlerimiz kullanıyor, özellikle bu
dönemde buna büyük ağırlık verdik. Biraz önce ifade ettim,
yıl sonuna kadar illerimizin büyük bir çoğunluğunda MOBESE
kurulmuş olacak ama radar sistemi artık sabit yerlerde değil
hareket hâlinde, onları zaten görüyorsunuz, hissediyorsunuz. Onun
dışında, polis arabalarının içinde kullanılan
veya güvenlik birimlerimizin arabalarında kullanılan diğer araç
gereçlerde de sürekli yenilenme oluyor.
Bu seneki bütçemizde bu taşıt sayısında çok
artışlarımız oluyor. Mesela, 2008 yılında emniyet
teşkilatımıza 782, jandarma teşkilatımıza 1.634
araç kazandırdık. 2009
yılında emniyete 1.610 adet, jandarmamıza 1.156 adet araç
alımını yine öngörüyoruz, yani araç konusunda da sürekli bir
yenilenme içindeyiz.
Burada, tabii, suçlarla ilgili, şehir suçlarıyla ilgili,
çetelerle ilgili artışlardan söz edildi. Burada ifadeler var. Hatta
mafya türü çeteleşmenin şehirleri sardığı falan gibi
ifadeler
Bunları ben hayretlerle dinliyorum.
Değerli arkadaşlar, şunu açıklıkla ifade
edeyim: Bakın, bunları
Keşke, muhalefet insafla şunu dese:
Biz, bir süre kapkaçla yaşadık. Şu anda kapkaçın hiçbir
yerde sözü edilmiyor, unutuldu. Nereye gitti bu? Nasıl gitti? Bu, bir özel çabayla gitti arkadaşlar,
bir özel projeyle gitti, ince, detaylı çalışmalarla gitti. Biz
çalışıyoruz.
Bir zamanlar, hırsızlık
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Göreviniz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Efendim, evlerde neredeyse çelik kapı furyası falan.
Şu anda bakın bizim elimizde veriler var. Ben rakamları severim,
somutlukları severim ve bunları kendim ince ince denetlerim.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Göreviniz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Şu anda hırsızlıkta, araba
hırsızlığında, şehir suçlarının genelinde
çok ciddi bir azalma var. Elimde benim, burada okumayayım; yüzde 28;42.
Mesela oto hırsızlığında yüzde 28, kapkaçta 42,
yankesicilikte yüzde 25, iş yerinde hırsızlık
suçlarında yüzde 16 gibi.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Neye göre?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Çünkü biz, belki dikkatinizde, altı aydır
hırsızlıkla ilgili özel bir proje uyguluyoruz. Ben özel bir
basın toplantısıyla bunu duyurdum. Vatandaşlara da
duyuruyoruz. Artık her sokakta devriye geziyor. Belki görüyorsunuz polis
devriyesini.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana)
Azalış hangi yıla göre Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Efendim, sivil polislerimizin artık sokaklarda bile
olduğunu, bunu vatandaşımıza da duyurduk. Duyurduk biz.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Azalma hangi yıla göre? Hangi
yıla göre Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Bütün bunlarda, ben bakın bunu boşa söylemiyorum. Elimde
uluslararası veriler var. Türkiye güvenli ülkelerden birisidir. En güvenli
ülkelerden birisidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Siz de uluslararası verileri, suç oranlarını, yakalama
oranlarını bulun çıkarın, mukayese edin, burada
konuşalım.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Siz edeceksiniz, biz
dinleyeceğiz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın, Türkiye faili meçhuller ülkesi olmaktan
çıkmıştır.
SIRRI SAKIK (Muş) Faili meçhulleri
aydınlattınız mı?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - İnsafla bunu hepiniz görüyorsunuz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Savaş Buldanın
faili bulunmadı.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Burada bazı şeyler dile getirildi. O rakamlar, o
rakamlar, hiçbirisi denetlenmemiş rakamlardır.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Savaş Buldanın
faili bulunmadığı müddetçe Türkiye faili meçhuller ülkesi
olmaktan çıkamaz maalesef.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Türkiye öyle sayın sözcünün ifade ettiği gibi -nasılda bunu
söylüyorlar- efendim Mafya türü çeteleşme.
Bakın, bizim Hükûmetimiz döneminin, AK PARTİ Hükûmeti
döneminin belki güvenlikte en başarılı icraatı çetelerle
mücadeledir değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Hangi mafya reisinin resimleri, hangi sokak çetelerinin
kavgaları basında yer alıyor? Hiç görüyor musunuz? Görüyor musunuz hiç?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Dolu, dolu.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ben size rakamlar vereyim burdan. Ben size rakamlar vereyim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hepsi besleniyor
Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Yani bakın, 1 Ocak-15 Kasım 2007 tarihleri arasında
iki yüz seksen altı operasyon yapılmış organize suç örgütlerine,
2.902 şüpheli yakalanmış.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Demek ki varmış!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) 1 Ocak-15 Kasım 2008 tarihleri arasında ise iki yüz on
beş operasyonda 2.429 şüpheli yakalanmıştır.
Bakın, öyle bu dönemde müsamaha, acıma falan yok; suç işleyenin
yakasına yapışılıyor.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Bakan, peki, asit
kuyularındaki cesetlere ne diyorsunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Öyle vatandaşı çetelerin falan eline
bırakmıyoruz. Vatandaşın devlete güveni arttı.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Veli Küçükü
konuşturun önce!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Şimdi, burada güvenlik güçlerimizle ilgili, sanki güvenlik
güçlerimiz hep vatandaşa eza cefa ediyor gibi
Bakın, o konu çok
önemli, oraya geleceğim ben, konuşmamın büyük
kısmını ona ayıracağım ama bakın şunu
ifade edeyim: Elimizde araştırmalar var.
Araştırmacıyım ben. Güvenlik güçlerimizin imajı
giderek yükseliyor, polisin imajı giderek yükseliyor,
vatandaşımızın güveni artıyor ve şunu da
soruyoruz: Polisin, güvenlik birimlerimizin vatandaşa
davranışı, bunu çok önemsiyoruz biz. Burada büyük bir olumlu
gelişme var. Ha, kendi ülkemizin güvenlik birimlerini bu derecede lütfen
olumsuzlamayalım.
Bakın, burada yine bir konu, hep ben burada dile getiririm
ama üzerinde fazla durulmaz. Güvenli Okul, Güvenli Eğitim projesi diye
bir proje uyguluyoruz iki yıldır. 2007 yılının Eylül
ayında başlattık Millî Eğitim Bakanlığıyla
birlikte. İnsafla bakın, bir, evvelden gazetelerde
okullarımızdaki olayları hatırlayın, öldürmeye kadar
giden. Şu bir buçuk yıldır -işte birinci sömestirin gine
sonuna geliyoruz- bir defa bile okullarımızla ilgili üzücü bir olay
bir yerde duydunuz mu?
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Yapmayın Sayın
Bakan!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - 2007-2008de hiçbir yerde,
hiçbir yerde olay gördünüz mü, duydunuz mu?
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Beşiktaşta,
daha iki gün önce
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın, okul çevreleri
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Bakan,
yapmayın! İki gün önce, daha iki gün önce okulun içinde öldürdüler.
Sayın Bakan, yapmayın.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Okul çevreleri perakende uyuşturucu, bilmem ne tacirlerinin
mekânı olmuştu.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Bakan, kendinizi
aldatıyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Servis araçları, okul çevreleri, okul içi ciddi şekilde
denetleniyor. Eğitim yöneticileriyle iş birliği içinde ve sivil
personelimizle oralar ciddi şekilde denetleniyor. Okul çevresi
dediğimizde ne kadar nüfusu kapsıyor biliyor musunuz arkadaşlar?
İlköğretim ve ortaöğretimde 15 milyon gencimiz var,
çocuğumuz ve gencimiz. 15 milyon, o çağda, o yaşta gencimizi
ifade etmek istiyorum. Onları koruyoruz biz. Yani, güvenlik alanında
bu yapılanları ve bu alınan sonuçları tabii ifade etmek
istiyorum.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Bakan, on
beş cami Almanyada mı kundaklandı?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Şimdi, bir konuya değinerek terörle mücadele
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) 15 camiyi Almanyada
mı kundaklandılar?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla)
konusuna değinerek sonra da bu polisin
davranışı, işte, vatandaşa tutumu konusuna
geleceğim.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Deniz Fenerinden bahsedin
Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Bir defa, terörle mücadeleye tüm boyutlarıyla ve
kararlılıkla devam edilmektedir. Bu konuda AK PARTİ
Hükûmetlerinin tavrını, tutumunu herkes biliyor. Biz, terör
konusunda, olaya tek boyutlu bakmadık, bakmıyoruz; çok boyutlu
bakıyoruz, bütün boyutlarıyla analiz ediyoruz; ekonomik, sosyal,
demokratik, güvenlik, bütün unsurlarıyla konuya yaklaşıyoruz ve
başarılı da sonuçlar alıyoruz.
Tabii, şu konuda, AK PARTİ iktidarı olarak
kararlıyız: Millî birlik ve beraberliğimizi, ülkemizin ve
milletimizin bölünmez bütünlüğünü, devletimizin bekasını ve
üniter yapımızın korunmasını en büyük öncelik olarak
gördük ve görüyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ona inanıyoruz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Bu konuda hiçbir problem yok ve tabii bu vesileyle, bütün
şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle, saygıyla burada anıyorum.
Biz tabii, bu konuda güvenlik güçlerimizin bütün ihtiyaçlarını da
Hükûmet olarak anında karşıladık ve
karşılıyoruz. Gerek silahlı kuvvetlerimiz gerek polis ve
jandarmamız terörle mücadele konusunda her türlü insan gücü, bilgi
birikimi, tecrübe, teknik altyapı yönlerinden destekleniyor ve iyi
düzeydedir.
Tabii, önleyici tedbirleri yine çok önemli görüyoruz ve mümkün
olabildiğince meydana gelen olayların kısa sürede
aydınlatılması konusunda büyük gayret gösteriyoruz. Ekonomik ve
sosyal tedbirleri terörle mücadelenin ayrılmaz parçası olarak
görüyoruz. KÖYDESle, BELDESle bu konuda yaptığımız çalışmalar,
demokratikleşme konusunda yaptığımız
çalışmalar zaten biliniyor. Ama bir nokta çok önemli; biz, terörist
ile vatandaşın birbirine karıştırılmaması
konusundaki hassasiyetimizi sonuna kadar muhafaza ediyoruz ve edeceğiz.
Burada bir şansızlık, bugün konuşmalarda bir
şey ifade edildi, Başbakanımıza da atfen, Kürtlere hakaret
etti. veya bölücülük gibi falan
Tabii, bunlar
Başbakanımızın konuşmasını
anlamamaktır. Başbakanımız, birleştirici, herkesi
kucaklayan bir konuşma yaptı.
SIRRI SAKIK (Muş) Türkçeyi bir sen bir de Sayın
Başbakan kullanıyor değil mi?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Esasen, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz,
AK PARTİnin kurulduğu zamandan beri hep şunu düşünüyoruz
ve söylüyoruz: Bırakın bölmeyi, AK PARTİ Türkiye'nin
kardeşlik projesidir, bütünleştirme projesidir, bütün
vatandaşlarımızı kapsayan, kucaklayan, şemsiyesi
altına herkesi alan, almak isteyen, hiçbir ayrım gözetmeyen böyle bir
projedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) Belli, belli!
KAMER GENÇ (Tunceli) En büyük ayrımı sen yapıyorsun,
sen!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) AK PARTİ bunu büyük oranda başarmıştır.
Tahammülsüzlük buradan geliyor, tahammülsüzlük bunun için. Tabii, o tür
şeyleri, yani Başbakanımızın konuşmasına
atfedilen o tür şeyleri, böyle Kürtlere hakaret falan, bizim Kürtlere
hakaret etmeyeceğimizi herkes bilir. (Gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ama terörle, teröristle vatandaşımızı sonuna
kadar ayırıyoruz, ayıracağız. Birileri zorlasa da,
birileri tahrik etse de, provoke etse de hukuktan vazgeçmeyeceğiz,
demokrasiden vazgeçmeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Hukukun içinde kalarak kararlı şekilde
mücadelemizi sürdüreceğiz. Bunu da bütün açıklığıyla
ifade etmek istiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Sizi Nevruz alanlarında gördük, 1
Mayısta gördük, hayatın her alanında... Tozpembe bir dünya
çiziyorsunuz, ama öyle değil!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın, bakın
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
Kolu kırılan çocuğu görmediniz mi Sayın Bakan? Görmezsiniz
tabii!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Şimdi konuşmamın bu bölümünde, polisimizle ilgili,
jandarmamızla ilgili, güvenlik birimlerimizle ilgili burada suçlamalar söz
konusu, kısaca onlara da değinmek istiyorum.
Şunu herkes biliyor: İnsan haklarının
korunması ve geliştirilmesi, işkence ve kötü muamelenin
önlenmesi AK PARTİ İktidarları olarak öncelikli hedeflerimiz
arasında yer almıştır. Bütün yazılı dokümanlarımızda
bu vurgulanmıştır. Bakın, partimizin iki seçim
beyannamesinin de hazırlanmasında emeği olanlardan birisiyim,
hepsinde daima biz bunu öne almışızdır ve yine
önceliğimizdir insan hakları ve demokratikleşme. Bunda hiçbir
tavizimiz yoktur ve biz, Hükûmetlerimiz döneminde de insan odaklı bir
yönetim anlayışını daima öne aldık.
Tabii Sayın Başbakanımızın çeşitli
platformlarda yaptığı konuşmalara bakın, bunları
oralarda da açık, net olarak görürüz. Önce insan. deriz,
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Biz böyle bir
anlayışla güvenlik birimlerimizin vatandaşımıza
haksız şekilde işkence etmesine, kötü muamelede bulunmasına
nasıl razı olabiliriz? Bakın, biz, bütün çağdaş ve
demokrat dünya gibi işkence ve kötü muamelenin bir insanlık suçu
olduğunu kabul ediyoruz. Bunu buradan tekrar ifade ediyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Buna rağmen
yapıyorsunuz!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bu bir insanlık suçudur, biz bunu kabul ediyoruz ve İşkenceye sıfır
tolerans. kavramını biz getirdik. Biz getirdik. Uluslararası
platformlarda bizim bu uygulamamız çok ciddi, gerçekten destek
görmüştür, övülmüştür.
KAMER GENÇ (Tunceli) Uygulamayı söyle, uygulamayı.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Yani, arkadaşlar,
samimiyetle söylüyorum
KAMER GENÇ (Tunceli) Samimiyet mi var ya!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın değerli arkadaşlar, eski karakollar
değil. Polis nezarethanelerine falan gidip bakın, polis
merkezlerimize gidip bakın...
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
Onun için mi Engin Çeberi öldürdünüz?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla)
hepsine kameralar koyuyoruz. Artık her şey şeffaf
oluyor.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Kimlik soramıyoruz,
kimlik.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Öyle bir şey varsa bildirin bana.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Kimlik soramıyoruz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Yanlış. Eğer soramıyorsanız
yanlış. Bana bildirin. Bildirin, kimmiş o kimlik
sorulmasına engel olan.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) İyi niyetlisiniz, ama
yeterli değil.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Haa, böyle, bütün mensuplarımızı suçlamayalım.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Zihniyeti suçluyoruz, sizi
suçlamıyoruz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın, size şunu söylüyorum
KAMER GENÇ (Tunceli) Polisi suçlamıyoruz, polise saygı
duyuyoruz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ben zihniyetimizi burada söylüyorum: İnsanlık suçudur.
diyorum. Bizim zihniyetimiz bu.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Ne yaptınız
şimdiye kadar? Hangi işlem yapıldı?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Eğer bunun dışında davranışta bulunan
varsa cezasını görür.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Dur ihtarına uymayan
herkes suçlu mudur Sayın Bakanım?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, emniyet
teşkilatımız yaklaşık 210 bin, jandarma
teşkilatımız yaklaşık 220 bin görevliyle ve sahil
güvenlik teşkilatımız yaklaşık 6 bin görevliyle
ülkemizin en ücra köşelerinde görev yapıyor ve
vatandaşımızın huzur ve güven içinde yaşaması için
çalışıyor.
Burada benim gördüğüm yaptırdığımız
araştırmalarda, tutum ve davranışlarda ciddi şekilde
olumlu gelişme var. Polisimiz, jandarmamız, güvenlik birimlerimiz
daha insani tutum içinde, vatandaşımıza daha insanca
davranıyor, trafiğinden polis merkezlerimizdeki insanlara kadar.
SIRRI SAKIK (Muş) Bizim
katıldığımız gezilerde bütün araçlara 1 milyar ceza
kesildi.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ben bunu, yurt içi gezilerimde falan da bu olumlu gelişmeyi
görüyorum. Ben polis merkezlerini de çok gezerim, gittiğim her
şehirde ziyaret ederim; yani gece vakti giderim oralara, arkadaşlara
selam veririm.
SIRRI SAKIK (Muş) Sevgili Bakanım, Karaçobanda bizi
karşılamaya gelen araca 1 milyar 200 milyon lira ceza kesildi.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Ama şunu da kabul edelim: Ne kadar hukuki değişimler
yaparsanız yapın AK PARTİ İktidarı bu konuda Ceza
Kanunundan başlayarak işkenceyi, kötü muameleyi
Biliyorsunuz çok
ağır cezalar getirdik; bu Parlamento, bir önceki dönem, 22nci Dönem
Parlamentosu çok ağır cezalar getirdik ama zihniyet
değişimi olmadıkça bütün yasal düzenlemeler başarıya
ulaşmıyor. Ha şimdi biz işte o zihniyet değişimi
için uğraşıyoruz. Onun için eğitim seviyesini
yükseltiyoruz. Her yıl emniyet teşkilatımızın yüzde
50si hizmet içi eğitimden geçiyor, sırf bunun için. Bir, yeni
teknolojiyi öğretmek, bir de insan haklarıyla ilgili hassasiyetler
için. Daha, yeni, genelgeler gönderdim.
Bakın eğer bunun içinde hâlen hata yapan varsa, yapanlar
olmuştu, hepsi şu anda adliyededir, ya cezasını
görmüştür veya yargılanıyor. Yönetmelikte değişiklik
yaptık, işkence, kötü muameleden dolayı illa idarenin
şeyinde beklemiyor soruşturma izni vermesini, savcılar direkt
soruşturma açıyor biliyorsunuz
SIRRI SAKIK (Muş) Sonra hepsi zaman
aşımından beraat ediyor!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) -
ve o dediğiniz işte bilmem nerede Dur demiş,
durmamış, ateş etmiş. Ateş ettiyse insanı
öldürmüştür, yargılanacaktır. Hiçbir müsamaha yoktur arkadaşlar.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Bakın biz güvenlik birimlerimizi seviyoruz, onların rahat
çalışması için her imkânı temin ediyoruz ve
arkalarındayım ama içlerinde yanlış yapanı
cezalandırmazsak bütün bu kurumlarımız suçlanır. Bakın
burada suçlanıyor işte. Bunu güvenlikçi arkadaşlarıma
söylüyorum. Temizlemeliyiz. Yanlış yapanı, hukuka uygun
davranmayanı, vatandaşımıza haksız yere eza, cefa
edeni temizlemeliyiz. Biz bu inançtayız. Bütün açıklığıyla
bunu söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ha
bunu temizlemek bu kurumlarımıza da hizmettir. Bu
kurumlarımızı da temizlemiş oluruz, isimlerini
lekeletmemiş oluruz. Onun için bu konuda değerli arkadaşlar
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Bakan, şimdi
Kızıltepede on iki yaşındaki bir çocuğa on üç
kurşun ve hiçbiri ceza almadı. Nasıl adalettir bu?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuda
birbirimize yardımcı olalım. Yanlışlar varsa birlikte
giderelim. Biz, insanımızı seviyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş) Sevmeyen namerttir!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Biz, insanımıza insanca hizmet vermek için
uğraşıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan,
büyükşehir olamayan illeri sevin. İzmiti seviyorsunuz,
Malatyayı sevmiyorsunuz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Güvenlik birimlerimiz biz rahat çalışalım diye,
rahat yaşayalım diye hizmet veriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Atalay, lütfen, sözlerinizi bitiriniz.
Buyurunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Onun için, birbirimize yardımcı olalım ve daha fazla
mesafe alalım diyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Büyükşehir
olamayan illeri sevin Sayın Bakanım. İzmiri çok seviyorsunuz,
biraz da Malatyayı sevin!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Tamam
Ben, bakın, bir rakam vererek
Sürem de bitti. Şimdi
burada, işte, İşkence artıyor. falan gibi
Bakın
arkadaşlar, 2003 yılında işkence ve kötü muameleden
hakkında dava açılan sayısı 205 -şikâyet olabilir,
başvuru olabilir- dava açılan, savcıların dava
açtığı. 2007 yılında bu 56ya düşmüş, 2008
yılının ilk altı ayında ise 13tür. Öyle
artış falan yok. Yalnız ne var?
SIRRI SAKIK (Muş) Ölüm var.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Vatandaşımızda duyarlılık var bu konuda,
basında duyarlılık var. Duyarlılığın
artmasından da memnunuz. Bir yerde yanlış varsa, iyi tepki
gösterilsin ve üzerine onun gidilsin. Onun için bazı münferit olaylar,
istisnai olaylar büyükçe yansıyor, bu da iyi. Ama şunu ifade
ediyorum: Gerçek bu değil, suç oranı yüksek değil. Ha, bu konuda
da, bakın, sadece 2008 yılında poliste soruşturmalar
sonucunda 8.647 personele çeşitli disiplin cezaları uygulanmıştır;
8.647, sadece 2008te. Yani, bu konularda gayet dikkatli
çalışıyoruz. Bunu bilgilerinize ben tekrar burada sunuyorum. Hiç
endişe edilmesin, o konuda biz çok dikkatliyiz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, bir de
Deniz Feneriyle ilgili bir açıklama yapın.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Değerli arkadaşlar, ben konuşmamı burada toparlarken,
bütçemize katkılarınız için hepinize tekrar teşekkür
ediyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Deniz Fenerini niye
anlatmıyorsunuz, ne oldu acaba?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bütçemizin ülkemiz için hayırlı olmasını
diliyorum. Bütçemize katkılarınız için tekrar yüce Meclise
teşekkür ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Atalay.
Şahsı adına, aleyhinde Adana Milletvekili
Kürşat Atılgan.
Buyurunuz Sayın Atılgan. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının bütçesi
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe kanunlarında Millî
Savunma Bakanlığı bütçesi, üzerinde en az
tartışılan bütçelerden biri ve mutabakatla bu Meclisten geçen
bütçelerden biri. Acaba bu neden böyledir? diye düşündüğümüzde iki
konu öncelik kazanıyor: Birincisi, milletimizin savunmasına ve
güvenliğine vermiş olduğu önem nedeniyle -aç kalsa da, susuz
kalsa da, çıplak kalsa da bu tehlikeli coğrafyadaki savunmaya
verdiği önem nedeniyle- bu Mecliste, milletimizin bu hassasiyetini dikkate
alarak, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi genelde mutabakatla
geçmektedir. İkinci konu ise bu Mecliste, genelde Atatürk dönemi hariç,
savunma konularının çok fazla konuşulmamış, çok fazla
üzerinde durulmamış ve çok da fazla irdelenmemiş olduğu
dikkati çekiyor.
Aslında bu Meclis, savaş yönetmiş gazi bir
Meclistir. Dolayısıyla siz değerli milletvekili
arkadaşlarıma benim mesajım, 21nci yüzyılda güvenliği
ve savunması 20nci yüzyıla göre son derece zor olacak olan
güvenliğimiz konusuna biraz daha ağırlık vermeniz ve
Türkiye'nin savunması ve güvenliği konusunda bu Meclisin olumlu
katkılar sağlamasıdır. Çünkü millet iradesinin temsil
edilmiş olduğu bu Meclis, milletin geleceğinin en önemli unsuru
olan savunmasına eğilmek zorundadır. Millet iradesi
yanılmayacağı için, lütfen arkadaşlarım, savunma
konularına biraz daha ağırlıklı eğilmenizi rica
ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım,
Millî Savunma
Bakanlığının genel bütçe içindeki payı 2006da yüzde 7
iken, bu oran tedricî olarak azalarak 2009 yılında 5,6ya düşmüştür.
Tabii bu tedricî düşüş Millî Savunma Bakanlığının
özellikle silahlı kuvvetlerinin ihtiyaçları doğrultusunda gelen
tekliflerin azaltılması yönündeyse vahim bir durumdur. Yani Millî
Savunma Bakanlığının bütçesi böyle tedricî olarak AKP
döneminde azaltılıyorsa ve bu da silahlı kuvvetlerin
görüşleri hilafına azaltılıyorsa, savunmamız konusunda
bir zafiyet doğacak demektir. Ama Millî Savunma Bakanlığı
bu bütçeyi alt birliklerden gelen istekleri tamamen karşılayan bir
bütçe yapıyorsa o zaman kabul edilebilir. Aksi takdirde bu tehlikeli
coğrafyada bu savunma bütçesinin azaltılmasını kabul
etmemiz mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, 14 milyar yeni Türk lirası olan
bu savunma bütçesinin 7 milyar lirası personel giderleridir; 3,5 milyar
lirası modernizasyon programları çerçevesinde harcanacak, 3,5 milyar
lirası da işletme-idame masraflarına ayrılmakta.
Dolayısıyla modernizasyona ayrılan paranın, bugünkü silah
sistemlerindeki pahalılığı dikkate alırsanız ne
kadar az olduğunu göreceksiniz.
Şimdi dünyada savunmaya harcanan para aşağı
yukarı 1 trilyon 339 milyar dolardır. Her 100 doların 45
doları Amerika Birleşik Devletlerine aittir. 5er doları
İngiltere ve Çine aittir. 4er doları Fransa ve Japonyaya, 3er
doları Almanya, Rusya, Suudi Arabistan ve İtalyaya, 2şer
doları Hindistan ve Güney Koreye, 1er doları ise Brezilya, Kanada,
Avustralya ve İspanyaya aittir. Size 15 ülke saydım. Bu 15 ülkenin
içinde Türkiye yoktur! Bu 15 ülkenin harcamaları her 100 doların 83
doları etmektedir. Yani 1 trilyon 339 milyar doların yüzde 83ü bu 15
ülkeye aittir. Türkiye'nin harcamaları ise her 100 doların 85 senti
civarındadır. Gayrisafi millî hasılaya oranı ise yine
2002den bugüne kadar tedricî olarak azalmaktadır. Her ne kadar Millî
Savunma Bakanımız savunma bütçesini azaltmakla övünüyorsa da bu,
Türkiye gibi bir coğrafyada kabul edilecek bir şey değildir. Ben
ilk defa, bir bakanın bütçesinin azlığıyla övündüğünü
görüyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Evet, ilk defa,
bütçesinin azlığıyla övünen bir bakan görüyorum.
İBRAHİM HASGÜR (İzmir) Daha da azalması
lazım.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) Evet, daha da azalması
lazım ama bunu azaltmanın tek yolu tehdit
algılamalarınızdır. Savunma bütçesini belirleyen en önemli
husus tehdit algılamasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) - Türkiye'nin tehdit
algılaması, iki buçuk tehdide göre stratejimiz belirlenmiştir.
Nedir bu derseniz? Türkiye aynı anda doğuda ve batıda bir
düşmanla angaje olacak, artı, içerideki iç güvenlik nedeniyle
kalkışmalarda bulunulacak; yani, bölücü terör örgütünün, milletimizi
bölmeye yemin etmiş bölücü terör örgütünün
kalkışmalarını bastırabilecek şekilde iki buçuk
tehdide göre stratejisini belirlemiştir.
Siz tehditleri azaltabilirseniz, doğrudur, savunma bütçesini
azaltabilirsiniz ama bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu özellikle bölücü
tehdit terörünün hangi boyutları olduğunu ve ülkemizin nasıl
bölünmeye doğru süratle ilerlediğini AKP İktidarında
görüyoruz. Dolayısıyla, savunma bütçesini azaltmak o kadar kolay bir
iş değildir. Savunma bütçesini azaltırken bin düşünmek ve
bir adım atmak gerekir. Aksi takdirde, böyle, bu coğrafyada, bu
tehlikeli coğrafyada öyle kolay yaşamak mümkün değildir.
Dolayısıyla, milletimizin hassasiyetine mutlaka dikkat etmek gerekir.
Diğer bir bacağı ise savunma stratejisinin, savunma
sanayisidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi bitiriniz.
Buyurunuz.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) Peki.
Savunma sanayisi konuları Türkiye'nin milyar dolarlarla ifade
edilen projeleriyle ilgilidir. Tam bu noktada söylemek istediğim bir konu,
Türkiye, başka ülkelerin kendi yirmi-yirmi beş yıllık
perspektifinde geliştirdiği silah sistemlerini alarak kendi bünyesine
adapte etmek zorundadır çünkü bu alanda teknolojiden geri
kalmıştır.
Doğru olan, tehdidi yirmi yıllık perspektifte
değerlendirirsiniz ve ülkenizin savunmasına yönelik silah
sistemlerinizi o doğrultuda geliştirirsiniz. Bu, aynı
zamanda silah sistemlerinizi o
doğrultuda geliştirirsiniz. Bu, aynı zamanda, silah
sistemlerindeki teknolojinin geliştirilmesinin itici gücü olur.
Dolayısıyla, Türkiyedeki milyar dolarla ifade edilen projelerde de
çok dikkat etmek gerekir. Bu noktada, Türkiye'nin 3 milyar dolarlık ATAK
Projesi için vermiş olduğum Meclis araştırması
önergesiyle ilgili Sayın Bakanı ve AKPnin grup başkan
vekillerini buradan bir kez daha ikaz etmek istiyorum. Çünkü bunun üzerindeki
söylentileri bir Meclis araştırması açılmadan, incelemeden
kaldırmamız mümkün değil. Çoğunluğu sizden olacak bir
Meclis araştırması kurun ve bu konuyla ilgili söylentileri
ortadan kaldırın. Nedir söylentiler derseniz, burada bir kere daha
tekrar etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, bununla ilgili
BAŞKAN Sayın Atılgan, süreniz
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) Bitiriyorum efendim, müsaade
edersiniz.
BAŞKAN Lütfen.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) Bununla ilgili, dünyanın en
önemli helikopter projesindeki firmalar katılamamıştır ve
sonunda İtalyan ve Güney Afrika firması teklif vermiştir, son
fiyatlar istenmiştir. Güney Afrikalı firma 350 milyon dolar daha
azdır. Ama son fiyat istendiğinde fiyatını 700 milyon dolar
daha fazla vererek İtalyan firmasının kazanmasını
sağlamıştır. Bunu araştırmamız gerekmiyor
mu? Artı, yeni motor takacağını söylemiştir ve
geliştirme iyileştirme yapacağını söylemiştir ve
100 milyon dolarlarla ifade edilen geliştirme, iyileştirme
masrafları projenin içine konmuştur, Türkiye ödemektedir. Artı,
firmaya daha ilk helikopter verilmeden yüzde 50 parası ödenecektir. Yani
1,5 milyar doların üzerinde para ödenecektir. Bugüne kadar acaba kaç
milyon dolar ödenmiştir? Milyon diyorum, çünkü milyar doların
üzerinde belki de para ödenmiştir. Dolayısıyla bu milletin
paralarının savunma sanayisinde düzgün ve doğru
yatırımlara yönlendirilmesi gerekir ve bunların da bu Meclis
tarafından araştırılması gerekir.
Diğer bir konu olarak da, Türkiye'nin güvenliğiyle
ilgili şehit olanlar arasında statü farkları vardır. En
kısa zamanda şehit ailelerinin, yani geride kalanlarının
özlük haklarıyla ilgili statü farkı kaldırılmak
zorundadır. Bu, şehit aileleri arasında çok büyük sorun
yaratmaktadır. Sayın Bakandan da hassaten bu konuyu rica ediyorum.
Çünkü, belirli açıdan Türkiyedeki şehit olan insanların
arasında çok büyük farklar vardır. Şehitler arasındaki bu
farklılığı gidermek Hükûmetin en azından borcudur
şehitlerimize karşı.
Bu duygularla -ben zamanı da aşırdım
Sayın Başkanım kusura bakmayın- hepinizi savunma bütçemizin
hayırlı olması dileğiyle saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Atılgan.
Sayın milletvekilleri, altıncı turdaki
konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Yirmi dakika biliyorsunuz süre. On dakika sorulara
ayıracağız.
Sayın Özensoy, Sayın Işık, Sayın
Varlı, Sayın Güvel, Sayın Özdemir, Sayın Doğru,
Sayın Sakık, Sayın Akcan, Sayın Genç, Sayın Taner ilk
soruya girenler.
Buyurunuz Sayın Özensoy,
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, 2008 yılında yürürlüğe giren
kanunla yaklaşık 1.140 belde belediyesi
kapatılmıştır. Bu belediyelerden 862 adedi nüfusu 2 binin
altında olan belediyelerdir. Ancak, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli
kararında ifadesini bulan ölçütler doğrultusunda hangilerinin mahalli
idare seçimlerine katılacağı hususunda tereddütler
oluşmuştur. Niçin bu tereddütler giderilmiyor? Mahkemeleri devam
edenlerin sonucu ne olacaktır? Hangisi turizm bölgesidir; hangisi kültür,
tarih bölgesidir? Bu konuda netlik
yoktur.
İki, büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere
diğer belediyelerle birlikte kaç belediye hakkında soruşturma
açılmıştır? Soruşturma sonuçları ne yönde tecelli
etmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.
Sayın Işık, buyurunuz.
Süreyi bir dakikadan daha az veriyorum. Daha çok
arkadaşımız
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanlara üç sorum var:
Bir, kırsalda işlenen bir suçun kentlere doğru
kayması durumunda jandarmanın takibi ve
soruşturmasının önüne geçildiği ve
etkisizleştirildiği yönündeki yasal yetersizliğin giderilmesi
konusunda bir çalışmanız var mıdır?
İki, 3466 sayılı Uzman Jandarma ve 3269
sayılı Uzman Erbaşlar Kanunları kapsamındaki askerî
personelin maaş, özlük ve sosyal haklarının iyileştirilmesi
konusunda bir çalışma yürütülmekte midir?
Son sorum: 2008 yılında Bolu, Kayseri, Tunceli, Hakkâri
ve Siirtte göreve başlayan uzman erbaşların büyük bir bölümünün
kısa süre sonunda görevi bırakması iddiaları doğru
mudur, doğruysa bunların sebebi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın Varlı
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Atalaya soruyorum: Dinleme faaliyetleri hakkında
TBMM dinleme komisyonunda yapılan konuşmalar ve basına
yansıyanlar gerçekten ürkütücü boyutlardadır. İnsan ve hak
özgürlüklerine esasta karşı olan bu durum hakkında ne gibi
girişimleriniz vardır? Başbakanlık ve Adalet
Bakanlığıyla koordinasyonunuz var mıdır?
Başbakanlığa bağlı dinleme araçları olduğu
iddiası doğru mudur?
Sayın Gönüle soruyorum: Astsubayların kıdemi,
ilerlemesi ve tazminatlar dâhil emeklilikleriyle birlikte maddi
durumlarını düzeltecek ne gibi çalışmalarınız
vardır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Varlı.
Sayın Güvel
HULUSİ GÜVEL (Adana) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Ben Sayın İçişleri Bakanıma
sorularımı yöneltmek istiyorum: Sayın Bakan, Adana
Büyükşehir Belediye Başkanının kamu görevlileri etik
davranış ilkelerine aykırı olarak kendi arsaları
üzerinde imar değişikliği yaparak çıkar elde etmesi, yerel
ve ulusal basında kanıtlarıyla beraber defalarca dile getirilmesine
karşın neden soruşturma açmadınız? Mevcut Belediye
Başkanı artık partinizden istifa ettiğine göre bundan sonra
bu konuda bir soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Sayın Bakanım, Adana Büyükşehir
Belediye Başkanlığınca on iki yıl önce ihalesi
yapılan ve 1 milyar dolara yakın para harcanmasına rağmen
hâlâ hizmete sokulamayan 14 kilometrelik Adana hafif raylı sisteminin
hesabını kim verecek? Bu kadar çok para harcanan, bu kadar sürede
bitirilemeyen başka bir proje var mıdır? Onca şikâyete
rağmen hiçbir işlem yapılmadığını üzülerek
gördük.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Güvel.
Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan,
Sayın Bakana soruyorum: Bilhassa büyükşehir belediye
sorumlulukları alanı içerisinde olup da hâlen jandarma bölgesinde
olan birçok belde polis bölgesine geçmek için beklemektedir. Buralar polis
sorumluluk bölgesiyle tamamen birleşmiş ve buralarda şehir
suçları işlenmektedir. Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?
İkinci sorum: Diğer kurumlarla mukayese edildiğinde
en fazla intihar olayları bilhassa rütbesiz polislerimiz
arasındadır. Bunun sebebi, fazla çalışma, yorgunluk, geçim
sıkıntısı ve stres olarak ortaya
çıkmıştır. Bu konuda bir çalışmanız var
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakanlara sormak istiyorum: KÖYDES, BELDES
programı kapsamında yapılan yatırım ve hizmetler ne
zaman İhale Kanunu kapsamına alınacaktır?
Sahil Güvenlik Komutanlığı olarak son beş
yılda, yıllar itibarıyla ne kadar uyuşturucu madde
yakalanmıştır?
Trafik kazalarının çok olduğu ülkemizde alkol
muayenesi gibi uyuşturucu muayenesi de yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.
Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın İçişleri Bakanına soruyorum:
Sayın Başbakanın sürekli seslendirdiği
Barış içerisinde yarış. diyor ama biz bölgede bir
gezideydik, gittiğimiz her yerde güvenlik güçleri bizi
karşılayan bütün konvoyların plakalarını alıyor
ve arkasından cezalar kesiyordu. Dün akşam da Karakoçanda bizi
karşılamaya gelenler gözaltına alınıp 7 kişi
tutuklandı. Bu mu barış içerisinde yarış?
İkincisi: Şenoba-Şırnakta, oradaki beldemizi,
Yarbay Mahmut Aytekin sürekli tehdit ediyor ve istifa etmek için zorluyor.
Üçüncü bir sorum: Yine Köye Dönüş Projesiyle ilgili geçen
yıl Sayın Bakanıma söylemiştim ama hâlâ bir sonuç
alamadım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
Sayın Akcan
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın İçişleri Bakanına sormak istiyorum: Biz
bu konuyu ne zaman gündeme getirsek hep inşallah, maşallahla
geçiştiriliyor. Sayın Bakanım, polisimizin çalışma
şartlarını ve özellikle ücretlerini insan onuruna
yakışacak şekilde artırmayı düşünüyor musunuz?
Düşünüyorsanız bunu ne zaman
gerçekleştireceksiniz?
İkinci sorum Sayın Savunma Bakanımıza: Devlet
adına Hükûmet, vatan için şehit olan askerlerimizin birinci derecede
yakınlarına iş taahhüdünde bulunmuştu. En son
şehitlerimiz arasında -Afyonlu olarak şehit olan- Halil
İbrahim Atasagunun ailesine devlet verdiği sözü yerine
getirmemiştir. Ne zaman getirmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Akcan.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim.
Bu kişinin bakanlığa geldiği,
İçişleri Bakanlığına gelmesiyle, polisin ekonomik
sıkıntısı nedeniyle polisin kimyası bozulmuştur.
Kaç kişi öldürülmüştür? Bu ölen kişilerden dolayı istifa
etmeyi düşünmüyor mu?
İkincisi: Anayasa Mahkemesi kararına göre seçime girecek
kaç tane belediye var? Niye bunlar geciktiriliyor?
Üçüncüsü: Görevden alınan Bolu Valisi hakkında iki defa
müfettiş tahkikatı yapılmış. İkisinde de
müfettişler bunun suçsuz olduğunu tespit etmişler. Sırf
Alevi olduğu için niye kendisine kınama cezasını
vermiştir? Bunu açıklar mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan, terör örgütüne
yardım ve yataklık yapandan yolsuzluk olaylarına
karışana kadar bugüne kadar kaç belediye başkanı
hakkında işlem yaptınız? Görevden
aldığınız belediye başkanları var mı?
İki: Terörle mücadele açısından özel harekât
timlerini daha etkin hâle getirmeye yönelik bir çalışmanız var
mı ve buna bağlı olarak da özel harekâtçılara ve koruculara
özlük haklarının düzeltilmesi konusunda bir çalışma
düşünüyor musunuz?
Bir de son olarak: Emniyet mensuplarına vaat ettiğiniz
seyyanen zam hâlâ beklenmekte. Bu konuda ne yapacaksınız?
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.
Sayın Yaman
M. NURİ YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Aracılığınızla, Sayın
İçişleri Bakanlığına yanıtlanması
dileğiyle şunu sormak istiyorum: Geçen yaz Muşun Malazgirt
ilçesinin Nurettin köyünde yaşanan olayda, sizin Köye Dönüş
Projeniz kapsamında köyüne döndürülmek istenen eski köy muhtarıyla
birlikte 2 akrabası, köydeki arazileri bu köyde koruculuk yapan
kişiler tarafından işgal edilenlerce öldürüldüler. Bu bölgede ev
ve arazileri yıllardır korucular tarafından işgal edilen
yüzlerce köyün olduğu bilindiğine göre:
1) Koruculuk sitemi devam ettiği sürece, siz, Eve Dönüş
Projesinin başarılı olacağına inanıyor musunuz?
2) Köy
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yaman.
Sayın Yıldız
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yok efendim.
BAŞKAN Sayın Çalış
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Bakanım, bu sosyal
dayanışma vakıfları aracılığıyla
yapılan yardımlar zaman zaman onur kırıcı olabiliyor.
Bu yardımları, iş ve meslek edindirme şekline ve gerçekten
ihtiyacı olanların banka hesabına, açılacak bir hesaba
yatıracak şekilde bir uygulama yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çalış.
En son, Sayın Şandır...
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Efendim, üç sorum olacak:
Biri: Seçmen kütükleriyle ilgili basında çıkan,
dillendirilen, çok yaygın bir usulsüzlük, bir yanlışlık
olduğu görülüyor. Seçmen kütüklerinin iyileştirilmesi,
düzeltilmesiyle ilgili Bakanlığınızın bir
çalışması olacak mıdır? Seçim sonuçlarının
meşruiyetinin tartışılması problemi
karşısında önemli görüyorum.
İkincisi: Geçici köy korucularının
durumlarını iyileştirmek için bir projeniz var mı?
Üçüncü sorum da: Şehit yakınlarının
farklı statüleri sosyal bir soruna dönüşmek üzere. Şehit ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Dolayısıyla, Sayın
Bakanım, bu konuda bir çalışma yapacak mısınız?
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, benim de
bir sorum olacak.
BAŞKAN Süre doldu.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Dolmadı efendim, daha bir
dakika var.
BAŞKAN Kim cevap verecek efendim önce?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir)
Sorular benimle ilgili değil Sayın Başkan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Tamam, hepsini ben kullanacağım.
BAŞKAN - Sayın Atalay, buyurunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben sorulara cevap verirken biraz önce değinilen bir konuyla,
önemli olduğu için, başlayayım; kimlik sorma meselesi polise:
Değerli arkadaşlarım, polisin zaten önceden
sormadan kimlik gösterme zorunluluğu vardır. Sürekli ben genelgeler
gönderiyorum. Yani bu bilginizde olsun. Polis zaten muhatap olduğunda,
gittiğinde kimlik gösterecektir. Teşekkür ederim. Bu önemli yani. Bunu
arkadaşlarımız ve polisimiz de böylece duymuş olsun.
Şimdi, sorulara geçtiğimizde:
Sayın Özensoy, belde belediyeleriyle ilgili Anayasa Mahkemesi
kararı... Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararı yayınlandı.
Tabii, bu konuda karar vermek ve listeyi yayınlamak Yüksek Seçim Kurulunun
görevi. Ama Yüksek Seçim Kurulu kurumlardan bilgi istiyor; Turizm
Bakanlığından, Bayındırlık
Bakanlığından, İçişleri Bakanlığından
yardım istiyor. Biz de bu konuda yardım ediyoruz. Tabii, buradaki
rehber Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararıdır ve orada getirdiği
istisnalardır. Mahkeme, biliyorsunuz o başvuruyu normalde reddetti
ama bazı istisnalar getirdi. O istisnaların dikkatli incelenmesi
gerekiyor. Yani şu son günler bizden istedikleri bilgileri sunduk biz
Bakanlık olarak. Zannediyorum bir
iki gün içinde Yüksek Seçim Kurulu bunu açıklayacaktır.
Bu jandarma, polis bölgesiyle ilgili iki soru var. Değerli
arkadaşlar, şimdi, bizim kanunlarımızda güvenlik
birimlerimizin görev alanları tam belirlenmiştir. Hem emniyet
teşkilatımızın hem jandarmanın kuruluş kanunlarında
bu bellidir. İl ve ilçe belediye sınırları burada ölçüdür.
İl ve ilçe belediye sınırlarının içi polisin görev
alanıdır. Bunların dışı kırsal alandır
ve jandarmanın görev alanıdır. Tabii, sahillerimiz de Sahil
Güvenliğin görev alanıdır. Dolayısıyla, bu yeni
ilçelerle ilgili de -büyükşehirlerin çevresinde yeni ilçeler oldu,
beldeler birleştirildi biliyorsunuz, ilk kademe belediyelerimiz- burada da
ölçü aynısıdır. O çalışma sürüyor. Yani, ilçe olan
yerler, ilçe belediye sınırları polis bölgesi olacak -bu
geçiş için hazırlıklar sürüyor- ve onun dışında
kalan yerler yine -kırsal kesim- jandarmamızın hizmet alanı
olacaktır.
Sayın Güvel, Adana Büyükşehir Belediyesiyle ilgili bir
arsa konusundan söz ettiler. Şu anda o soruşturma sürüyor. Yani
müfettişlerimiz konunun üzerinde çalışıyorlar, konuyu
biliyoruz. Teftiş görevlendirdik ve üzerinde çalışıyorlar,
devam ediyor yani.
Yine Sayın Güvelin raylı sistemle ilgili
Ona şu
anda tabii, bir cevap vermiyorum.
Sayın Özdemir
Birisi yine Jandarma bölgesiyle ilgiliydi,
diğeri intihar olayı. Polisimizle ilgili o konuda, yani öyle
sanıldığı gibi yüksek falan değil ama tabii,
psikologlarımız falan da var, o sistemi geliştiriyoruz yani o
konu üzerinde çalışıyoruz. O sayıları da dikkatli
takip ediyoruz ve tabii, sebepleri üzerinde falan da
çalışıyoruz.
Sayın Doğru, Sahil Güvenlik
Tabii, o
sayıları
Ne kadar uyuşturucu yakalandı? Sadece Sahil
Güvenlik değil, çok yüksek uyuşturucu yakalaması söz konusu.
Yani Türkiye bu alanda gerçekten çok başarılı. Hatta şunu
söyleyeyim: Ülkemiz âdeta bir transit ülkeydi, şu anda transit konumundan
artık kalkıyor, kuzeye doğru kaydı. Bunları da
yakından inceliyoruz. Yani, o konuda hem polisin hem jandarmanın hem
Sahil Güvenliğin yakalama oranları çok yüksek. Bu Avrupa Birliği
ve Avrupa ülkeleri tarafından da çok yakından takip edilir ve bunu
çok överler.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Bakanım, Köye Dönüş
Projesi
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Sayın Sakıkın sorduğu konuyu ben bilmiyorum,
araştıracağım; kayıtlara aldık,
araştıracağım. Jandarmayla ilgili de
kaydımızı aldık, onların üzerinde duracağız.
Sayın Akcan, Polisin çalışma şartları,
maaşı
Grup sözcülerimizden birisi o konuda bilgi verdi. Yani
bakın, bizim 2002de geldiğimizle şu an arasında gerçekten
ciddi bir fark var. Biz 2 defa Hükûmetlerimiz döneminde, bir 59uncu Hükûmet
bir de 60ncı Hükûmet döneminde, polisimize ek ödemeler, biraz ücret
artışı yaptık. Bunu yeterli görmüyoruz. Yani onu biliyoruz,
her alanda çalışma şartlarını iyileştirme
düşüncesi içindeyiz ama şunu da ifade edeyim: Yani şu anda 2
defa yapılan artış vardır, belki o bilinmiyorsa bilinsin.
Yani şu anda en düşük maaş alan polisimiz 1.700ün üzerinde
alıyor. Yani bizim göreve başladığımızda bu,
herhâlde 650 civarında falandı.
Sayın Genç, Anayasa Mahkemesiyle ilgili şeyi biraz önce
ifade ettim.
Sayın Taner, kaç belediye başkanı hakkında
soruşturma
Arkadaşlar bilgi verdi ama burada daha sonra da şey
yapılabilir. 2008 yılında 478 soruşturma
yapılmış, 478 belediyeyle ilgili; 2007 yılında 599.
Yani burada 17/12/2008 tarihi itibarıyla 18 belediye başkanı
görevden uzaklaştırılmış bulunmaktadır.
Yalnız şunu ifade edeyim, benim kendi politikam: Seçilmiş
kişilerdir belediye başkanları, çok önemli bir şey
olmadıkça görevden uzaklaştırmıyorum, görevden
almıyorum. Tutuklama olduğunda mutlaka görevden alıyorum. Çok
ileri iddia, dosyalarına bakıyoruz gerçekten bu mahkemede de önemli
olacak çok somut, o zaman alıyorum. Ama onun dışında,
bunlar seçilmiş kişilerdir diye, son safhaya kadar görevden almamaya
gayret ediyorum. Kendi uyguladığım politika budur, onu ifade
etmek isterim.
Özel Harekâtla ilgili: Bir süredir özel harekâtta artış
olmamış. 2008 yılında, bu yılın
başında, ilk defa bu sene 550 kişiyi okullardan seçtik ve Özel
Harekâtta eğitim verdik, 550 kişi bu sene yeni katıldı.
Şu anda da ilan verildi, çalışmasını Genel Müdürlük
yürütüyor, 1.500 kişiyi daha eğitime alacağız. Yani özel
harekatçının sayısını poliste artırmak istiyoruz
çünkü bunlar iyi yetişmiş elemanlarımız. Her yıl biraz
artırarak gerçekten tekrar devreye sokma yönünde
çalışmalarımız var.
M. NURİ YAMAN (Muş) Sayın Bakan, koruculuk
sistemi devam ettiği sürece köye dönüş gerçekleşebilecek mi?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Bu köy korucularıyla ilgili çalışma diye Sayın
Şandırın sorusu
Bir seçmen kütükleri, bir köy korucuları.
Seçmen kütükleriyle ilgili, tabii, Mecliste de
tartışıldı, takip ettim.
Değerli arkadaşlar, bu konuda açıklama görevi
Yüksek Seçim Kurulunundur. Onun için biz Hükûmet olarak
Ben, kendim hiç
açıklama yapmamaya çalışıyorum. Yüksek Seçim Kurulu bu
konuda tam yetkilidir ve Sayın Başkan, Yüksek Seçim Kurulu
Başkanı birkaç defa çok tutarlı, gerçekten çok güzel
açıklamalar yaptı. Ben onları hem televizyonda hem gazetede
takip ettim. Yani, tabii, bazı eleştiriler bizim adrese dayalı
nüfus kayıt sistemine de geldiği için şunu söyleyeyim; ben bir
defa daha burada ifade edeyim: Bakın, elimde benim veriler var, ta 1970li
yıllardan bu yana. Her seçimde, değerli arkadaşlar, on sekiz
yaşını bitirmiş nüfus ile seçmen kütüğünde
yazılı olan seçmen arasında fark var.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakanım, 6 milyonluk
artışı izah edin o zaman, 6 milyonluk.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Şimdi her seçimde bu olmuş. Bakın, 22 Temmuz 2007
seçiminde
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ama 6 milyon!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Müsaade ederseniz Sayın Şandır.
22 Temmuzda bizim kendi sistemimizde on sekiz
yaşını bitirmiş nüfusumuz 46 milyon ama seçmen kütüklerinde
oy kullanan, kullanması gereken 42 milyon. Arada 4 milyon fark var. Bu
1970den beri böyle. Şimdi ilk defa ne oldu? İlk defa Türkiye
çağdaş bir sisteme kavuştu. Hükûmetimiz bunu yaptı. Adrese
dayalı nüfus kayıt sistemi. Mükerrerlik yok, vatandaşlık
numarası ve adres, hepsi belirlenmiş ve Seçim Kurulu ayrı bir
liste yerine buradaki on sekiz yaş ve üzerini hatta 29 Martta on sekiz
yaşına girecekler ve üzerini seçmen olarak alıyor. Bugüne kadar
ne oluyordu? Bugüne kadar Seçim Kurulu
bir önceki seçimdeki listeyi askıya çıkarıyor. Yeni
seçmen hakkını kazanmış kişi veya yazılmamış
kişi gidip oraya başvurursa ekleniyordu. Şimdi böyle bir
şey yok. Yani kayıtlı, nüfus sayımımızda, adrese
dayalı nüfus kayıt sistemimizde on sekiz artı yaş şu
anda 48 milyon. Onun için de Yüksek Seçim Kurulu bunun hepsini seçmen olarak
Burada inanın tartışılacak hiçbir şey yok.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Öyle ama Kandil Dağındaki
nasıl bulunup yazılıyor?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Yani bu çok açık, net, güzel bir sistemdir, onu ifade etmek
istiyorum.
BAŞKAN Sayın Atalay, süreniz
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Sürem de bitti. Diğer kalan sorular varsa yazılı
cevap verelim.
Sayın Başkan, müsamahanız için de çok teşekkür
ediyorum.
Yüce heyetinizi, milletvekillerimizi tekrar saygılarla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Atalay.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, benim
sorularıma niye cevap vermedi? [AK PARTİ sıralarından
alkışlar(!)]
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
KAMER GENÇ (Tunceli) Benim iki soruma cevap vermedi. [AK
PARTİ sıralarından alkışlar(!)]
BAŞKAN Şimdi, sayın milletvekilleri
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
[AK PARTİ
sıralarından alkışlar(!)]
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın
milletvekilleri, lütfen
Çalışmalarımızı
aksatıyorsunuz, lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
[AK PARTİ
sıralarından alkışlar(!)]
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen.
Şimdi, sırasıyla altıncı turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
Millî Savunma Bakanlığı 2009 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
09- MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1. Millî Savunma
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 54.779.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 14.461.622.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 16.221.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 14.532.622.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Millî Savunma
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 17.747.310.469,75
- Toplam Harcama : 11.854.976.325,74
- Ödenek Dışı Harcama : 35.708.388,12
- İptal Edilen Ödenek : 5.904.894.765,99
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 5.634.963.096,61
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.28- SAVUNMA SANAYİİ
MÜSTEŞARLIĞI
1. Savunma Sanayii
Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 5.043.780
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 21.243.620
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 299.600
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 2.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
GENEL
TOPLAM 26.589.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR C E T V E L İ
Kod Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 3.560.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 5.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
05 Diğer
Gelirler 23.023.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan
Tahsilat 1.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 26.589.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Savunma Sanayii
Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı :
31.601.490,00
- Toplam Harcama :
21.394.212,64
- İptal Edilen Ödenek :
10.207.277,36
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 27.527.000,00
- Yılı net tahsilatı : 17.177.741,64
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10- İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI
1. İçişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 1.497.710.100
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 94.822.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 1.328.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskan
ve Toplum Refahı Hizmetleri 300.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
GENEL
TOPLAM 1.893.861.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. İçişleri
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.478.332.362,00
- Toplam Harcama : 1.495.277.448,84
- Ödenek Dışı Harcama : 42.940.815,98
- İptal Edilen Ödenek : 25.995.729,14
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2009
yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.82- EMNİYET GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1. Emniyet Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 172.182.490
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 309.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 7.531.925.080
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 3.103.070
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 Eğitim
Hizmetleri 241.272.960
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 7.948.793.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Emniyet Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 5.268.109.782,17
- Toplam Harcama : 6.059.708.076,56
- Ödenek Dışı Harcama : 889.038.653,95
- İptal Edilen Ödenek : 97.383.407,17
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 1.016.637,88
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.81- JANDARMA GENEL
KOMUTANLIĞI
1. Jandarma Genel
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 3.690.760.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 3.690.760.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2007 yılı
merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Jandarma Genel
Komutanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 3.295.657.111,24
- Toplam Harcama : 2.771.470.506,87
- İptal Edilen Ödenek : 523.240.145,96
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 471.460.519,07
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2007 yılı
merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 yılı
merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.83- SAHİL GÜVENLİK
KOMUTANLIĞI
1. Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 265.417.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 265.417.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 yılı
merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2007 yılı
merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 223.596.716,39
- Toplam Harcama : 169.885.702,81
- İptal Edilen Ödenek : 53.711.013,58
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 40.184.138,82
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2007 yılı
merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece altıncı turdaki görüşmelerimiz
tamamlanmış; Millî Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayi
Müsteşarlığı, İçişleri Bakanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığının 2009 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ile 2007 yılı merkezî yönetim kesin hesapları
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 23.03
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.10
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 31inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S.
Sayısı: 236)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sıraya alınan, Malatya Milletvekili Öznur
Çalık ve 5 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 34 Milletvekilinin;
Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının
Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 190 Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Malatya Milletvekili Öznur
Çalık ve 5 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 34 Milletvekilinin;
Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının
Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 190 Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/346, 2/23) (S. Sayısı: 315) (x)
(x) 315 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 315 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI ÖĞRETİM
ELEMANLARININ KADROLARI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE GENEL KADRO
VE USULÜ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEYE EKLİ CETVELLERDE
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- Ekli (1) sayılı listede yer alan öğretim
elemanı kadroları ihdas edilerek 02.09.1983 tarihli ve 78
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki cetvellerin İnönü
Üniversitesi ile ilgili bölümüne eklenmiştir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 1inci madde üzerinde
söz yok ama dört tane önerge vardır. Bu önergelerden
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, söz istiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Yok, yok
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir dakika
Sayın
milletvekilleri, bir dakika
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ayıp ya!
BAŞKAN Bir dakika sakin olunuz lütfen. Sayın
Aslanoğlu, lütfen sakin olunuz.
1inci madde üzerinde dört tane önerge vardır, üç önergeyi
yeni teklif niteliğinde olduğu için işleme alamıyoruz ve
1inci maddeye bağlı ekli listede değişiklik öngören bir
önerge vardır, onu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/346 esas numaralı kanun teklifinin
1. maddesine bağlı ekli 1 sayılı listenin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
İhsan Koca Mücahit
Fındıklı Öznur
Çalık
Malatya Malatya Malatya
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Mehmet
Şahin Erkan
Akçay
Malatya Malatya Manisa
Cemaleddin Uslu Yaşar Ağyüz Sacid
Yıldız
Edirne Gaziantep İstanbul
Fuat
Ölmeztoprak
Malatya
(1) SAYILI LİSTE
İHDASI UYGUN GÖRÜLEN KADROLAR
KURUMU: İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ
TEŞKİLATI: MERKEZ
UNVANI DERECESİ KADRO ADEDİ
Profesör 1 38
Doçent 1 11
Doçent 2 16
Doçent 3 16
Yardımcı Doçent 3 21
Yardımcı Doçent 4 25
Yardımcı Doçent 5 38
Öğretim Görevlisi 1 6
Öğretim Görevlisi 2 11
Öğretim Görevlisi 3 13
Öğretim Görevlisi 4 16
Öğretim Görevlisi 5 16
Öğretim Görevlisi 6 11
Araştırma Görevlisi 4 8
Araştırma Görevlisi 5 5
Araştırma Görevlisi 6 5
Araştırma Görevlisi 7 10
Uzman 1 3
Uzman 2 2
Uzman 3 2
Uzman 4 2
Uzman 5 4
Uzman 6 4
TOPLAM 283
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KEREM ALTUN (Van) Takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi mi okutayım?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (M alatya) Gerekçe okunsun.
Gerekçe:
Malatya İnönü Üniversitesinin kadro ihtiyacının
giderilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilmiş bu önerge doğrultusunda 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, bir
önerge daha var 1inci madde üzerinde. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
bu kanunun 1inci maddesinde bir önerge veriyoruz,
arkadaşlarımız işleme almıyorlar. İşleme
alınması lazım. Yani usulsüzlük olur. Ben, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak bir önerge veriyorum bu kanunun 1inci maddesi üzerinde,
reddedilir, kabul edilir.
BAŞKAN Ama arkadaşlar incelediler, bunun uygun
olmadığını, yeni teklif olarak nitelediler, onun için kabul
etmediler.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bu yeni bir teklif değil
efendim. Gerekçesinde
BAŞKAN O yüzden işleme alamadık. Bunu şu
anda yapamayacağız.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde
kabul edilmiştir.
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Sayın
Başkanım, söz istedim ben.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 23.17
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.27
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 31inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
315 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 2nci maddesini okutuyorum:
MADDE 2- Ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas
edilerek 13.12.1983 tarihli ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
eki cetvellerin İnönü Üniversitesi ile ilgili bölümlerine
eklenmiştir.
BAŞKAN Madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Soru-cevap olarak burada bir Sayın Paksoyu görüyorum.
Buyurunuz Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi on altı yıllık bir geçmişe sahip.
Hâlihazırda 9 fakülte, 2 yüksekokul, 8 meslek yüksekokulu, 3 enstitü,
Rektörlüğe bağlı 6 bölüm, 12 araştırma ve uygulama
merkezinde 811 akademik personel, 378 idari personel ve 16.359 öğrencisi
vardır.
On iki yıldan beri Tıp
Fakültesine kadro verilmemektedir. Aynı durum Malatya gündeme
geldiğinde biz Kahramanmaraşı da gündeme getirdik. Bana daha
önce bu on üç özel üniversite yasası çıkarken söz vermiştiniz, şimdi yine Söz
veriyorum. diyorsunuz. Ben artık bu konuyu sizlerin inisiyatifine
bırakıyorum.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Paksoy.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim, bir
kişi daha var, beyefendi şifresini giremedi.
BAŞKAN Kim?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Özbolat.
BAŞKAN Sayın Özbolat, buyurun konuşun.
DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) Öncelikle, Malatya İnönü
Üniversitesine verilen bu kadrolarla ilgili bütün Meclisimizin değerli
milletvekillerine teşekkür ediyoruz, saygılarımızı
sunuyoruz.
Sayın Milletvekilimiz Mevlüt Aslanoğlunun altı
yıl süren çabasının böyle güzel sonuçlanması bizi memnun
etti. Yalnız, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi olarak
Üniversitemizin Tıp Fakültesinin gerçekten çok büyük bir kadroya
ihtiyacı var. 98 yılında Millî Eğitim
Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı ve YÖK
üyelerinden oluşan komisyonun tahsis ettiği 350 akademik ve 140 idari
personel kadrosunun üniversitemize verilmesi hâlinde ilimizin sağlık
hizmetlerinde ve üniversitemizin idari yapılanmasında çok
faydalı olacağına inanıyoruz. Sayın
Bakanımızın, önümüzdeki 2009 bütçe yılından sonra bu
kadroların verileceğine dair bize Mecliste bir açıklama
yapmasını bekliyoruz.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Sayın Bakan
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli
Maraş milletvekillerimizin sorusuna cevap veriyorum.
Gerek Cumhuriyet Halk Partili Maraşlı Milletvekili
arkadaşımız gerek Milliyetçi Hareket Partili Maraş
Milletvekili arkadaşımız gerek başta Sayın Millî
Eğitim Komisyonu Başkanımız Mehmet Sağlam Bey, Meclis
Başkan Vekilimiz Nevzat Pakdil Bey ve diğer AK PARTİ'li
milletvekilleri bir önerge hazırlamışlardı ve
Maraşın kadrolarının da buna ilave edilmesini istediler.
Ancak kanun yapma tekniği itibarıyla özellikle teknik alanda
çalışan hukukçu arkadaşlarımız da bunun mümkün
olmadığını ifade ettiler. Kaldı ki, burada hemen
Devlet Personel Başkanlığının gerekli görüşünü
almadan, Yükseköğretim Kurulunun görüşün almadan, Millî Eğitim
Bakanlığında gerekli incelemeyi yapmadan bu şekilde bir
önergeyle bunun çıkarılmasının doğru
olmadığını söyledik. Ancak arkadaşlarıma
şunu ifade etmek istiyorum, yani Meclisin huzurunda şunu söylemek
istiyorum: Sadece Kahramanmaraş Üniversitesi değil, Kayseri Erciyes
Üniversitesi, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Afyon Kocatepe...
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Mersin
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Afyon Kocatepe, Mersin, efendim Diyarbakır, birçok
üniversitemizin
Tabii şimdi yüz otuz üniversiteyi sayacak durumda
değiliz. Doksan dört devlet üniversitesi var. Bunların,
arkadaşlar, birçoğunda kadro talepleri var. Bütçe geçtikten sonra,
biz bunların gerekli çalışmalarını şu anda
yapıyoruz -yapacağız demiyorum, yapıyoruz- ve bunları
Türkiye Büyük Millet Meclisine getireceğiz.
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp
Fakültesinin, bildiğiniz gibi, binası bile henüz
tamamlanmamıştır. Özellikle, 2886 sayılı Yasaya göre
bu yıl yaklaşık 10 trilyona yakın keşif
artışı verdik, imzayı attım, bina bitiriliyor. Ama
bildiğiniz gibi, Turgut Özal Tıp Merkezi İnönü Üniversitesinde
yıllardan beri faal olan bir tıp fakültesi, bir tıp merkezidir.
2005 yılında Plan ve Bütçe Komisyonundan böyle bir kanun
çalışması geçti. Ancak, Genel Kurula inmedi, kadük oldu. Malatya
İnönü Üniversitesinde bu anlamda çok zaruri ve öncelikli bir ihtiyaç
olduğu için, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bütün grupların
ittifakıyla gündemine getirilmiştir. Bundan sonra da diğerlerini
getireceğimizi ifade etmek istiyorum. Ama tabii diğerlerini
getirdiğimiz zaman kaç olur, ihtiyaca göre bunlar tespit edilecek ve
sizlerin huzurunda müzakeresi yapılacaktır.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, 2nci madde üzerindeki iki önergede
-Bakanın izah ettiği gerekçeler nedeniyle- Kahramanmaraş Sütçü
İmam Üniversitesine kadro ihdası öngörülüyor. Teklif İnönü
Üniversitesine ilişkin olduğundan önergeleri işleme
koymamız mümkün değil. Bilgilerinize sunuyorum.
Şimdi 2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi teklife geçici madde ilave edilmesine ilişkin bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 346 sıra sayılı yasa
teklifinin 2. maddesinden sonra gelmek üzere bir geçici madde eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
İhsan Koca Mücahit
Fındıklı Öznur
Çalık
Malatya Malatya Malatya
Mehmet Şahin Mevlüt Aslanoğlu Ömer Faruk Öz
Malatya Malatya Malatya
Geçici Madde:
Bu yasa ile 2 sayılı cetvelde ihdas edilen kadrolara
öncelikle İnönü Üniversitesinde, 657 sayılı kanunun 4-B, 4-C
maddeleri kapsamında ve son 5 yıldır hizmet alımı yoluyla çalışan personel
atanır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KEREM ALTUN (Van)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu
saatinde Malatya İnönü Üniversitesinin kadro kanunu için
kaldığınız için hepinize teşekkür ediyorum.
(Alkışlar) Ve tüm gruplara -bu yasaya tüm gruplar bugün ortak bir
önergeyle destek vermişleridir- teşekkürlerimi arz ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu önergede söylediğimiz
bir şey var, tabii burada yeridir değildir ama, şunu söylüyoruz,
tüm Malatya milletvekilleri olarak söylüyoruz, tüm
arkadaşlarımız olarak: Orada kadro kanunu
olmadığı için Turgut Özal Tıp Merkezinin, 92
yılından beri önce temizlik şirketi adı altında
çalışan bir sürü ebe, hemşire, sağlık memuru,
şoför, laborant var. 92 arkadaşlar. Sene 2008, on altı
yıldır orada emek veren insanlarımız var. Bunların bir
kısım 4/Cli oldu, bir kısmı 4/Bli oldu. Şunu söylüyorum:
Tabii çıkmasından biz gurur duyarız bu yasanın. Ama bu
yasadan sonra bu arkadaşlarımız, yeni kadrodaki
arkadaşlarımız kadrolu olacaklar. Ama on altı
yıldır emek veren arkadaşlarımızın -daha KPSSye
girme imkânları yok- her türlü hakkı elinden gitmiş olacak. Yeni
gelen kadrolu olacak. Ama yıllardır emek veren 4/Cli, 4/Bli
insanlar var, hepinizin vicdanına sesleniyorum.
Diyoruz ki bu önergede arkadaşlar: Tabii, biz gurur
duyarız, keşke 960 değil de
Aslında İnönü
Üniversitesi kadrosunun Sayın Rektörün belirttiği gibi
yaklaşık 800 küsur tane akademik kadro, yaklaşık 2 bin
küsur tane daha eleman ihtiyacı var çünkü Malatya İnönü Üniversitesi
Türkiyede karaciğer nakli konusunda hemen hemen tek üniversite oldu
arkadaşlar. Ben orada emek veren tüm arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum. Ama vicdanımızda, hepinizin vicdanında en azından
orada beş yıl çalışan arkadaşlarımıza,
beş yıl, son beş yılda çalışan arkadaşlarımıza,
bu kadro kanunu çıktığında bu kadrodaki hangi personel
neyi, hangi kadroyu kapsıyorsa; şoförse şoför, burada şoför
varsa, sağlık memuru varsa sağlık memuru
Bu
arkadaşlarımızın emeğine
Yıllardır orada
hepimize hizmet ettiler.
Değerli arkadaşlarım, ricamız bu. Önerge
budur. Hepinizin takdirlerine sunuyorum. Tekrar, Malatya İnönü
Üniversitesi için burada hepinize, tüm gruplara teşekkür ediyorum. Tüm
grupların ortak
Sayın Bakan, sonbaharda
açtırdığınız için teşekkür ediyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum arkadaşlar. Saygılar
sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz isteği? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünün oylamasından önce oyunun rengini belirtmek üzere,
lehte Malatya Milletvekili Öznur Çalık konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Çalık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekillerim; Malatya İnönü Üniversitesinin bugün kadro kanununu
Meclise getirmiş bulunuyoruz ve yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Oyumun rengini belli etmek adına
karşınızdayım. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Malatya İnönü
Üniversitesi yıllardan beri kadro sorunuyla çok ciddi problemler
yaşamaktaydı. Bu vesileyle uzun yıllardan beri Malatyanın
çok önemli sorunlarından biri olarak hep gündemimizdeydi. Bugün bu saate
kadar bizlere destek verdiğiniz için bütün milletvekillerime, bütün
gruplara ve grup başkan vekillerime, Meclis Başkan Vekilime çok teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Turgut Özal Tıp Merkezi yıllardan beri kadro sorunundan
çok ciddi problemler yaşamaktaydı ve bu sorunları gündeme
getirirken, bir önceki sene, 2005 yılında, Sayın
Bakanımızın ifade etmiş olduğu gibi, Plan Bütçe
Komisyonuna gelip Meclis gündemine inememişti.
Üniversite bünyesinde faaliyet gösteren kurumlardan en
önemlilerinden bir tanesi olan, merhum Cumhurbaşkanımız Turgut
Özalın ismini de taşıyan, Turgut Özal Tıp Merkezimizin de
çok ciddi manada kadro sorunları bulunmaktaydı.
Fakültemiz gerek Doğu Anadolu Bölgesinde yaşayan
insanlarımıza yönelik verdiği sağlık hizmetleriyle
gerekse ülkemizdeki organ nakli konusunda yaptığı
başarılı çalışmalarla Malatyamızın ve
ülkemizin gururu olmuştur. Ayrıca, Turgut Özal Tıp Merkezi,
Ortadoğu bölgesinin en donanımlı tıp merkezlerinden birisi
olma özelliğiyle de ülkemizin uluslararası prestijine büyük
katkılar sağlamaktadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnönü
Üniversitesinin kadro sorununu gündeme getirdiğimizde bize bu konuda
destek veren başta Sayın Başbakanımıza, Millî
Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelike, (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Plan Bütçe Komisyonu Başkanımıza
ve üyelerine ve tüm parti grup başkan vekillerine, İnönü Üniversitesi
Rektörümüz Sayın Cemil Çelike, Malatya Milletvekillerimiz Sayın
Mücahit Fındıklı, Ömer Faruk Öz, İhsan Koca, Mehmet
Şahin, Fuat Ölmeztoprak ve Mevlüt Aslanoğlu adına
şükranlarımızı ve teşekkürlerimizi sunuyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz İnönü Üniversitesinin kadro kanununun hem Malatya hem de
ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyoruz.
Hepinize saygılarımı sunuyorum, sağ olun. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çalık.
Aleyhte oyunun rengini belirtmek üzere Kahramanmaraş
Milletvekili Fatih Arıkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Arıkan.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde böyle gerçekten gerekli bir
yasayı çıkarttığınız için öncelikle hepinize
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ancak bu yasanın içerisinde Kahramanmaraş Üniversitesi
için de iki tane önerge vermiştik, kadro için. Bazı nedenlerden
dolayı önergemiz kabul edilmedi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Teknik nedenlerle.
FATİH ARIKAN (Devamla) Teknik nedenlerden dolayı. Bu
manada Kahramanmaraş Üniversitesi de gerçekten 1998 yılında
verilen bir yasayla birlikte bugüne kadar bu yasanın
çıkarılmaması hususu gündeme gelmiştir. Biz, bunun bugünkü
önergemizle çıkarılmasını arzu ediyorduk. Ancak Sayın
Bakanımız da açıklamada bulundular. Bütçe görüşmelerinden
sonra Kahramanmaraş Üniversitesinin kadrosu da inşallah yasa olarak
çıkacak, diğerleriyle beraber, diğer şehirlerimizin üniversiteleriyle
beraber. Bu hususta da ben Sayın Bakanımıza gerçekten
teşekkür ediyorum bu inceliğinden ötürü.
Yasanın hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Arıkan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Aslanoğlu, nedir
istediğiniz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkanım, özür diliyorum. Bugün büyük bir özveri
yaptığınız için size teşekkür edemedim. Özürlerimi
size iletiyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Biz teşekkür ediyoruz Sayın
Aslanoğlu. (Alkışlar)
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, programa göre kuruluşların
bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 20
Aralık 2008 Cumartesi günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati : 23.44