DÖNEM: 23 CİLT: 36
YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
35inci
Birleşim
23 Aralık 2008 Salı
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 12009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı:312)
2.- 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S.
Sayısı: 313)
A)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANLIĞI
1.- Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B)
ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME
KURUMU
1.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C)
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
D)
ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Elektrik
İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Elektrik
İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
E)
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
F)
MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G)
PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
H)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.-
Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
I)
AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
İ)
ADALET BAKANLIĞI
1.- Adalet
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Adalet
Bakanlığı2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
J)
CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ
YURTLARI KURUMU
1.- Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
K)
TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2007
Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L)
YARGITAY
1.- Yargıtay
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
M)
DANIŞTAY
1.-
Danıştay 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Danıştay 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
III.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet
Hilmi Gülerin, konuşmasında partisine sataştığı
iddiasıyla konuşması
2.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Tekirdağ Milletvekili Tevfik
Ziyaeddin Akbulutun, konuşmasında şahsına
sataştığı iddiasıyla konuşması
3.- Konya
Milletvekili Faruk Balın, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin,
konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla
konuşması
4.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin,
konuşmasında şahsına sataştığı
iddiasıyla konuşması
5.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağın, Mersin Milletvekili İsa Gökün,
konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla
konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın, konuşmasında, CHP Grubu adına konuşan
Mersin Milletvekili İsa Göke sataştığı iddiasıyla
konuşması
7.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağın, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlunun, konuşmasında partisine
sataştığı iddiasıyla konuşması
IV.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, Türk Ceza
Kanununun bir maddesinin uygulamasına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/4988)
2.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, KİTlerde
çalışan ve ek ödemeden yararlanamayan personele ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlunun
cevabı (7/5578)
3.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuşun, sebze ve meyve ihracatındaki ilaç
kalıntısı analizine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmenin cevabı (7/5703)
4.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, Avrupa Birliği Komisyonunun ilerleme raporuna
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacanın
cevabı (7/5716)
I- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.00de açılarak altı oturum yaptı.
Birinci, İkinci Oturum
2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S. Sayısı:
312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresinin (1/622, 3/521)
(S. Sayısı: 313) görüşmelerine devam edilerek;
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı,
Ulaştırma
Bakanlığı,
Karayolları
Genel Müdürlüğü,
Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu,
Denizcilik Müsteşarlığı,
Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü,
2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesapları üzerinde bir süre görüşüldü.
Genel Kurulu
ziyaret eden Suriye-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu heyetine
Başkanlıkça Hoş geldiniz denildi.
Nevzat PAKDİL
Başkan
Vekili
Canan
CANDEMİR ÇELİK Harun
TÜFEKCİ
Bursa Konya
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Üçüncü, Dördüncü Oturum
2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S.
Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresinin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) görüşmelerine
devam edilerek;
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı,
Ulaştırma
Bakanlığı,
Karayolları
Genel Müdürlüğü,
Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu,
Denizcilik
Müsteşarlığı,
Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü,
2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesapları kabul edildi.
Sağlık
Bakanlığı,
Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü,
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı,
Rekabet Kurumu,
Millî
Prodüktivite Merkezi,
Küçük ve Orta Ölçekli
Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı,
Türk Akreditasyon
Kurumu,
Türk
Standartları Enstitüsü,
Türk Patent
Enstitüsü,
2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesapları üzerinde bir süre görüşüldü.
Adana Milletvekili
Kürşat Atılgan, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırımın, sözlerini çarpıttığı
iddiasına,
Muş
Milletvekili Sırrı Sakık, son günlerde TOKİ
inşaatlarında meydana gelen işçi ölümlerine,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırımın, konuşmasında şahsına
sataştığı iddiasıyla ve Başkanın tutumuna,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Eyyüp
Cenap GÜLPINAR
TBMM
Başkanı Vekili
Canan CANDEMİR ÇELİK Harun
TÜFEKCİ
Bursa Konya
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Beşinci, Altıncı Oturum
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında bulunan 314 sıra sayılı Kanun Teklifinin bu
kısmın 3üncü sırasına alınmasına, diğer işlerin
sırasının ise buna göre teselsül ettirilmesine, Genel Kurulun 22
Aralık 2008 Pazartesi günkü (bugün) birleşiminde 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının günlük
turlarının tamamlanmasından sonra, kanun tasarı ve
tekliflerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul
edildi.
2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (S.
Sayısı: 312) ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresinin (1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) görüşmelerine
devam edilerek;
Sağlık
Bakanlığı,
Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü,
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı,
Rekabet Kurumu,
Millî Prodüktivite
Merkezi,
Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı,
Türk Akreditasyon
Kurumu,
Türk
Standartları Enstitüsü,
Türk Patent
Enstitüsü,
2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesapları kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/537) (S.Sayısı: 236),
Kastamonu
Milletvekili Hakkı Köylünün; Türk Parasının Kıymetini
Koruma Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporunun (2/21) (S.Sayısı: 314),
Görüşmeleri
Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
23 Aralık
2008 Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00de toplanmak
üzere, birleşime 00.26da son verildi.
Nevzat PAKDİL
Başkan
Vekili
Canan
CANDEMİR ÇELİK Harun
TÜFEKCİ
Bursa Konya
Kâtip Üye Kâtip
Üye
23 Aralık 2008 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 35inci Birleşimini açıyorum.
Görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme
yapacağız. On ikinci turda, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri
yer almaktadır.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S. Sayısı: 312) (X)
2.- 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı:
313) (X)
A) ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
C) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜ
1.- Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
D) ELEKTRİK
İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Elektrik İşleri Etüd
İdaresi Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Elektrik İşleri Etüd
İdaresi Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ
KURUMU
1.- Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
F) MADEN TETKİK VE ARAMA
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G) PETROL İŞLERİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerindedir.
26/11/2008 tarihli 22nci Birleşimde bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve
her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakikayla
sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen
milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini
yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıkları yanıp sönmeye
başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş
olacaktır. Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri
ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce
bitirildiği takdirde geri kalan süre içinde sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
On ikinci turda gruplar ve şahıslar adına söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Nesrin Baytok, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy,
Hatay Milletvekili Turan Çirkin, Kütahya Milletvekili Alim Işık,
Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Aksaray Milletvekili Osman
Ertuğrul; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem, Çanakkale Milletvekili Müjdat
Kuşku, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu, İzmir
Milletvekili İsmail Katmerci, Yozgat Milletvekili Osman Coşkun,
Muş Milletvekili Seracettin Karayağız, Kayseri Milletvekili
Taner Yıldız, Siirt Milletvekili Afif Demirkıran; Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş,
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal; şahıslar adına,
lehinde Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan, aleyhinde İstanbul
Milletvekili Ufuk Uras.
Şimdi ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Nesrin Baytoka aittir.
Buyurunuz Sayın Baytok. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA NESRİN BAYTOK (Ankara) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Enerji Bakanlığı
bütçesini görüşmeye başlıyoruz. Aslında, Bakanlık
uygulamalarında ele alınması gereken o kadar çok konu var ki
sadece bir liste bile yapılsa konuşma süresi dolar diye
düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, yolsuzluklarıyla anılan bir
Bakanlığı konuşuyoruz; beyaz enerji yolsuzluğundan
başlayınız BOTAŞtaki yolsuzluklara kadar. Geçen yıl
yolsuzluklar nedeniyle Meclis KİT Komisyonu BOTAŞı
görüşememişti. Böyle bir Bakanlığın bütçesini
görüşüyoruz.
Sayın milletvekilleri, asıl işi enerji olan
Bakanlığın enerji kuruluşlarını ne hâle
getirdiğine bir göz atalım: Son altı yıldır aynı
iktidarın yönetimindeki bir enerji politikasında geldiğimiz
noktada doğal gaza bağlı bir enerji politikası görüyoruz.
Doğal gazda nereye bağlıyız? Dışarıya.
Dışarıda da büyük bir çoğunlukla tek bir ülkeye
bağımlıyız.
Doğal gaz tüketimi bu İktidar iş başına
geldiği günden bu yana 2 katına çıkmıştır.
Elektrik üretimimizin yarısını doğal gazdan
karşılıyoruz. Öylesine doğal gaza bağımlıyız
ki gören de Türkiye'nin her yerinden doğal gaz
fışkırıyor zannedecek. Rusya bile kaynak
çeşitliliği yapmış. Sanki sudan ucuz bir enerji
kaynağı da o nedenle bütün şehirleri doğal gaza
bağladık. Doğal gaz var mı? Var. Nerede? Rusyada, biraz da
İran, Azerbaycan, Cezayir ve Kuveytte var.
Doğal gazı temin etmekle görevli BOTAŞın hâli
de ortada. Sadece BOTAŞ değil bütün enerji KİTleri perişan
hâldedir. BOTAŞın alacakları toplam 15 milyar yeni Türk
lirasını aşmıştır. Elektrik Üretim AŞden
4,5 milyar ve Hamitabat Elektrik Santralinden yaklaşık 6,5 milyar
yeni Türk lirası alacağı vardır. Faizleri silinen, borcu
dondurulan Ankara Büyükşehir Belediyesini bu listede saymıyorum.
Ekim ayı sonu itibarıyla TEDAŞın (Türkiye
Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin) TETAŞa (Türkiye
Elektrik Ticaret Anonim Şirketine) olan borcu 9 milyar yeni Türk
lirasıdır. Yine aynı şekilde, TETAŞın
EÜAŞa (Elektrik Üretim AŞ) olan borcu 6 milyar yeni Türk
lirasıdır. KİTlerin finansman dengesi bozulmuş, borç yükü
sürdürülemeyecek bir noktaya gelmiştir. Borç sarmalında boğulmuş
KİTlerden bahsediyoruz, yani kilitlenmiş KİTlerden bahsediyoruz.
Ankara Büyükşehir Belediyesine gelince, geçen hafta
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Sayın Gökçekle
çıktığı televizyon ekranında doğal gaz
sayaçları üzerinden Ankara halkının nasıl soyulduğunu
bütün Türkiyeye anlattı. Doğal gaz alamayan, doğal gazlı evlerinde
soba kuran, kömür bulursa kömür yakan, odun bulursa odun yakan mazlumların
ahını alıyorsunuz. Daha nereye kadar?
Bir gazetemiz önceki gün manşet attı: Doğal
Gazı Kıstık Seçim Kömürüne Yüklendik, Bedava Zehir. diye.
Başbakan Erdoğan, hemen o medya kuruluşuna gözdağı
verdi, gazetesini kapatmaktan bahsetti. Elbette gazete de ertesi gün bölgeye
gidip röportajlar yaptı, vatandaşa sordu, o bölgeyi anlattı.
İstanbulda Kâğıthane ve Alibeyköy Belediyelerinin
ortasında kalan Nurtepede gözlemler yaptı. Sonrasını
gazeteden okuyalım: Mehmet Akif Caddesinin devamında bir bakkala
girdik, doğal gazı var ama soba yakıyor, kırk
yıllık Nurtepeli. Komşu apartmanda bir ailenin evine de girdik,
doğal gazlı, petekler var ama bugüne kadar hiç
yakamamışlar. Nasıl yakalım, doğal gaz ateş
pahası. Buralarda pek kimse yakmaz. diyor evin genç oğlu. Gazete
yalan yazmadığını ispatladı. Sayın Başbakan
ne yapacak?
Öbür medya kuruluşunu da tehdit etmişti, Gazetelerini
okumayın. demişti. Deniz Feneri haberlerinin yazılmasına
kızmıştı Sayın Başbakan. O sırada şu
sorular cevaplanmadı: Medya sahibi iş adamı, Sayın
Başbakanın Sana rafineri izni vermem, bizim Çalık var.
dediğini söylemişti, Sayın Başbakan bunu cevaplamadı.
Yine soruyoruz: Sayın Başbakan, dediniz mi? İşin içinde
Berlusconi var, Putin var da dediniz mi?
Ey Başbakan, demokrasiden nasibini almamışsın.
Diktatörleri en iyi Sayın Başbakan anlıyordur. Gazete
kapatmaktan bahseden Başbakana bakın. Sayın Başbakan,
gazetecileri tehdit etmeyi bırakın. Medyaya hükmetmeyi
bırakın. Yandaş medya, yayın organı medya
arayışını bırakın. Ey AKP, daha ne zamana kadar
bu anlayışa destek olmaya devam edeceksiniz!
AHMET YENİ (Samsun) Tüzük değişikliğiyle ne
yaptınız?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, kadrolular
oturuyor yine. Kadrolu laf atıcılar var orada. Her oturumda kadrolu
laf atıcılar var.
NESRİN BAYTOK (Devamla) Sayın milletvekilleri, zaten
gazetelerde okumadan da kendi gözlerimizle Ankaradan, hayatın içinden
hava kirliliğini görüyoruz. Nasıl kömürün kirli hava yaratan bir
unsur hâline dönüştüğünü görüyoruz. Soluduğumuz havadan
anlıyoruz ve hoş geldin hava kirliliği.
Enerji Bakanı bu durumdaki ülkemizde şu yüce Meclisin
çatısı altında bakın geçenlerde neler söylüyor: Millet
doğal gaza geçmek için birbiriyle yarışıyor. Dokuz
vilayetle başladık, kırk dokuz vilayete ulaştık.
Pahalı olan bir şeye
Halk bizden daha akıllıdır.
Halk elbette sizden akıllıdır. Akıllı olduğu için
doğal gaz zamlarınız nedeniyle kömür kullanmaya
başladı. Kriz teğet geçer. dediniz. Milleti delip geçiyor bu
kriz. Tam da bu ortamda işsizler ordusuna her gün ordu hâlinde yeni
işsizler katılırken yılbaşından bu yana
doğal gaza, elektriğe zam üzerine zam yaptınız.
Sayın milletvekilleri, bir de Sayın Başbakan
ölümden, kefenden bahsediyor. Durumun çok kötü, gidiyorsun,
hazırlıklarını yap, denilemez ya. diyor. Biz doktorluk
yapıyoruz. diyor. Bu konuşmayı duyunca doğrusu Hamdolsun
iyiyiz. Bize teğet geçer. Kriz zirveden inişe geçti. sözlerini
hatırlıyoruz. Şimdi hasta ölümcül yatağında, kefen
hazırlanıyor ya da henüz kefen bile hazırlanmıyor. Durumu
hastaya söyleyemeyiz. deniliyor. Asıl hasta olan Adalet ve Kalkınma
Partisidir. Vatandaşlarımız da bu durumu görmekte
gecikmeyecektir.
Sayın milletvekilleri, öyle bir İktidarla yönetiliyoruz
ki evlere şenlik. Bakınız, bir Maliye Bakanı var, bir de
onun çocukları var. Mısır işi, yumurta işi derken
çocuklar şimdi de enerji işine girmeye karar verdi. Balıkesir
Bandırmada ithal kömüre dayalı 600 megavatlık bir santral
kurmaya karar verdiler. Şimdi ben Sayın Bakana soruyorum: Neden ithal
kömüre dayalı bir santral kuruluyor? Enerji Bakanımızın
şu sözleri, bu girişimle eş zamanlı süreç içinde sarf
edildi, Plan Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada: Kömür
sahalarından ilave olarak 600 milyon tonluk yeni bir kaynağı da
bulmak üzereyiz. 28 milyar dolarlık bir kaynak demektir bu. diyor
Sayın Bakan. Bu sözlere birileri güler herhalde. Sanki
dışarıdan enerji temin eden bir enerji politikası
kurmamış gibiyiz. Sanki Maliye Bakanımızın oğlu
da ithal kömüre dayalı -oğlu ve kızı galiba- 600
megavatlık bir santral kurma hazırlığında değil
gibi. Bir de şu soru ortada: O santralin kurulacağı arazide,
acaba Balıkesir Valiliğinden, bölgenin birinci sınıf
tarım arazisi olduğuna dair bir yazı geldi mi ve toprak koruma
kurullarından bir izin bekleniyor mu? Bu soruların da
cevabını Sayın Bakandan alırız zannediyorum.
Sayın Bakan, bir an önce, bir zahmet,
yaptığınız bu 28 milyarlık hesabı Sayın
Maliye Bakanına da anlatırsanız yararlı olur diye
düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, bu değerlendirmelerle sizleri bu
konular üzerinde düşünmeye davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Baytok.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili
Osman Coşkunoğlu.
Buyurunuz Sayın Coşkunoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, sadece Türkiyede değil,
dünyada da çok ciddi bir konu olan enerji konusunda, Enerji Bakanlığına
bağlı Elektrik İşleri Etüt İdaresi ve Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu bütçeleri ve faaliyetleri üzerine grubum adına sizlere
görüşlerimizi bildireceğiz.
EİE ve TAEKi, faaliyetlerini ve bütçesiyle ilgili
konuşmadan önce elbette ki Bakanlığın yani siyasi iradenin
enerji konusuna yaklaşımına çok kısa bir bakış
gerekli oluyor. Özellikle dikkati çeken üç nitelik görüyorum ben enerji
konusunda, siyasi iradede üç çok önemli eksik görüyorum:
Birincisi, stratejik plan ve somut hedef yokluğu. Bu sabah
her ihtimale karşı, gelmeden önce, tekrar Enerji
Bakanlığının web sayfasına baktım strateji
kelimesiyle bir araştırma yaptım, sadece şununla
karşılaştım: Sektörün reformu ve Özelleştirme
Stratejisi Belgesi. Yani var olan Bakanlık web sayfasında stratejiyle
ilgili tek belge Özelleştirme Strateji Belgesi ama bir enerji stratejisi
ve bir yol haritasına rastlamadım ve beni şaşırtmayan
da bir bilgi gördüm orada: Şimdiye kadar Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı sayfasının ziyaretçi sayısı sadece
20.732. Bu da bilgi kaynağı olarak pek fazla önemsenmemiş
olduğunun bir diğer belirtisi. Stratejik plan ve somut hedef yok,
bir.
İki, teslimiyetçilik var yani ulusal kaynaklarımız
ve ulusal önceliklerimiz, dışa bağımlılık gibi
konularda bir duyarlılık yok. Oysa biliyorsunuz Avrupa Birliği
bile güçlü kaynakları ve teknolojileri olmasına karşın bir
kaynağa olan bağımlılıktan büyük bir kaygı,
endişe duyuyor ve bu yönde somut birtakım hedefler içeren stratejiler
ve politikalar geliştirmiştir. Ama Türkiyede biz bunu görmüyoruz.
Dolayısıyla ikinci özelliği bir teslimiyetçilik olarak
görüyorum.
Üçüncüsü, bu teslimiyetçilik sadece dışa
bağımlılık olarak değil, bu teknolojinin
gidişatı konusunda da bir teslimiyetçilik; yani bir yönlendirememe,
bir öncülük yapamama gibi bir teslimiyetçilik.
Üçüncü özellik de, yine bu teslimiyetçilik içerisindeki
dışa bağımlılık.
Şimdi, ilk eleştirimi, yani somut hedef olmaması
eleştirimi somut bir örnekle göstermek gerekirse şöyle bir somut
hedefi ben görmek isterdim: Yarıdan fazlası dışa
bağımlı olan enerji kaynaklarımızın
dışa bağımlılığını önümüzdeki
şu kadar yıl içerisinde -ki zannedersem beş ila on yıl
makul bir süredir- yüzde 20 düşüreceğiz. Bu, bakın, somut bir
hedeftir. Bu somut hedefi koyduktan sonra işte o zaman biz anlamlı
bir politika ve stratejiden bahsedebiliriz. Oysa şimdi gördüğümüz
daha çok cılız ve bölük pörçük politikalardır.
Şimdi, Elektrik İşleri Etüt İdaresinin Genel
Müdürlüğüne gelecek olursam, bu siyasi irade içerisinde bu Genel
Müdürlüğün de somut hedefler ve stratejileri olmamış
olmasını tabii sürpriz olarak görmedim. Şimdi, burada görmek
istediğimiz, örneğin
Şimdi, ENVER diye, Enerji
verimliliği diye çok önemli bir proje girişimi var. Bunun
yasası da çıktı fakat bunu somut hedeflerle Şu kadar
yılda bu kadar enerji tasarruf edeceğiz. diye bir hedef görmeyince
bölük pörçük ve cılız birtakım faaliyetler görüyoruz. Yüzde 20
-verimlilik artışı veya tasarruf da diyebiliriz buna, kayıp
kaçakların dışında- yeni ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının kullanılması... Bu gibi somut hedefleri
görmek isterdik, bunları görmüyoruz. Her ne kadar 2009-2013 Stratejik
Planında -Elektrik İşleri, onların bir stratejik
planı var- orada böyle somut hedefler görmemekle birlikte, Elektrik
İşleri Etüt İdaresinden, önemli gördüğüm bir somut hedef bilgisi
geldi bana.
Şimdi, önemli bir kavramı sizinle paylaşmak
istiyorum. Bu da, enerji yoğunluğu yani kişi başına
tüketilen enerjiden farklı olarak birim hizmet ve ürün üretiminde ne kadar
enerji harcadığımız da çok önemli. Bu enerji
verimliliğini gösteriyor bir birim hizmet veya ürün. Tabii, bu ürün, çelik
kompleksleri çok yoğun enerji harcar yani onun kombinezonuyla da ilgili
bir konu ama, yine de, genel olarak fikir verebilecek çok önemli bir kavram.
Bu konuda size bazı bilgiler vereyim. Türkiyede bin
dolarlık millî hasılayı üretmek için yaklaşık 400
litre petrol eş değer enerji harcıyoruz, 400 litre petrol
eş değeri enerji harcıyoruz. OECD ortalaması nedir? 200
litre. Japonya, Danimarkada 100 litre. Nasıl oldu bunlar? Somut hedefler
koyarak ve bu somut hedeflerin adımlarını atarak elde edildi.
Burada bir somut hedef görüyorum. Zaman içerisinde, 2020 yılına
kadar, Elektrik İşleri Etüt İdaresi en az yüzde 15
azaltmayı hedeflemiş. Her ne kadar Stratejik Belgede bunu
görmediysem de bu bilgi geldi. Güzel bir hedef.
TAEK, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu. Şimdi, atom enerjisi
dediğimiz zaman ilk akla gelen, Hükûmetin yine icraatı: Nükleer
enerji için kime, neyi, nasıl ihaleye çıkacağız, ne
yapacağız, ne edeceğiz
Bu olaya çok daha ciddi ve çok daha
kapsamlı bakmamız gerekiyor atom enerjisi konusuna; atom enerjisi,
nükleer enerji konusuna; nükleer teknoloji konusuna daha da doğrusu çok
daha ciddi ve kapsamlı bakmamız gerekir. Neden? Çünkü nükleer
enerjinin dışında da nükleer teknolojinin çok önemli
kullanımı var. Bugün bir hastane, modern bir hastane göremezsiniz ki
nükleer tıp bölümünden yoksun olsun. Biz bu nükleer teknoloji konusunda
dünyada, belli nişlerinde dünyada iddialı olabilmemiz için veya
olabilmemizi önleyen ne engel vardır, ben görebilmiş değilim.
Önem vermek ve siyasi iradenin vizyonu dışında başka engel
göremiyorum.
Bakın, çok kısaca, bu konuda ele alınması
gerektiğini düşündüğüm birkaç noktaya değineceğim
zaman sınırı içerisinde.
Nükleer tıp, son derece önemli bir konu, geleceğimizi
ilgilendiren, dünyanın geleceğini ilgilendiren, talebin hazır
olduğu ve insancıl, barışçıl bir kullanım
alanı. Bu alana mutlaka öncelik verilmesi gerekir. Kaynak
aktarılması ve hedefler konulması gerekir.
İki: Nükleer enerji konusunda sadece dünya piyasalarında
santral satmak için dolaşanlarla ilişki kurup ihaleye
çıkmanın ötesinde yapacak işlerimiz çok. Türkiye -bakın,
dışa bağımlılıktan söz ediyoruz- dünya toryum
rezervlerinin yüzde 20-25ine sahiptir. Toryuma dayalı nükleer enerji
konusunda 1990lı yıllarda Nobel ödülü almış bir fizikçinin
geliştirdiği yeni bir nükleer santral kavramı, teknolojisi
vardır. Bu konuda bir çalışma içerisinde, yoğun bir
çalışma içerisinde ve belli bir hedef içerisinde bu çalışmayı
bitirme çabası içerisinde olmamız gerekmez mi? Ama böyle bir vizyonu
da göremiyorum maalesef. Bu vizyonu görememek konusunda TAEKi
suçlamıyorum. Bu vizyonu ortaya koyacak, bu iddiayı
gerçekleştirecek kaynakları ortaya koyamayan siyasi iradedir burada
eleştirimin hedefi.
Diğer bir önemli konu da yine nükleer enerjide -çok
çeşitli yönleri var ama iki önde geleni- atomu parçalayarak (fisyon
dediğimiz) enerji elde etmek, bir de atomları birleştirerek,
ağır hidrojen atomlarını birleştirerek,
kaynaştırarak enerji üretmek, füzyon denilen. İşte bu
füzyonun da önümüzdeki yirmi yıl içerisinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) Bu füzyon teknolojisinin de
önümüzdeki yirmi yıl içerisinde gerçekleşeceğine ve çok daha hem
ucuz hem atık konusunda şimdiki nükleer santraller nedeniyle
karşılaştığımız sorunları ortaya
koymayacak, çok daha güvenli ve önemli bir teknoloji olarak toryumu kullanan
nükleer santrallerin
Bu, önümüzde bir gerçek ama dünyanın yüzde 20-25
toryum kaynaklarına sahip bir ülke olarak bu gerçeği, yararlanmak
gibi bir siyasi irade, vizyon ve hedefi görmüyorum. Bunlar da, tabii bizim
Enerji Bakanlığıyla ilgili genel, Elektrik İşleri Etüt
İdaresi ve TAEKle ilgili somut kaygılarımızdır.
Bunları sizlerle paylaştım.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Coşkunoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığına bağlı MTA Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi belirtmek
üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, konuya girmeden önce, Antalyada tarım arazisine
doğal gaz çevrim santrali istasyonu kurulması hangi
akıllının işidir Sayın Bakan? Bu firmanın
makinelerinin getirilmesi konusunda sizin özel bir kefaletiniz var
mıdır? Varsa bu kefaletin nedeni nedir? Bu sorunun cevabını
öğrenmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, kendi kaynaklarını
yok sayan ve kaynaklarını kullanmasını bilmeyen bir ülkenin
kalkınması mümkün değildir. Gerçek sahibi halkımız
olan, yenilenebilir özelliği olmayan, tükenen madenlerimiz üzerinde sadece
bugünkü nesiller olarak bizler değil, bu tükenme özelliğinden
dolayı gelecek nesillerimiz de hak sahibidir. O nedenle madenlerimizin
kamu yararına kullanılması ve sanayimizin temel, ucuz, güvenilir
ham madde girdisini sağlayacak şekilde planlanması ve üretilmesi
gereği vardır. Madenler ülkemizin kalkınmasının temel
nedenlerinden biridir. Ülkelerin gelişmişliklerinin ve
kalkınmalarının belirleyicisi olarak kullanılan sanayi,
tarım ve enerji sektörlerinin temellerini de madenler
oluşturmaktadır.
Ulusal temele dayanan, sürdürülebilir kalkınma ilkelerine
uygun, insan ve çevre odaklı madencilik ve enerji
politikalarının geliştirilmesi ve uygulanması
gerekliliği vardır. Madenlerimizin kaynak kaybına neden olmadan
etkin ve verimli şekilde değerlendirilmesi, bunun için de havza
madenciliğinin uygulanması gereği vardır. Böylece maden
rezervlerinin tamamı verimli ve etkin bir şekilde
değerlendirilecektir.
Bu madencilik sektörü denilince MTAnın çok önemli yeri
vardır. MTA ülkemizin karmaşık jeolojik yapısının
belirlenmesi ve incelenmesi, jeolojik yapıya uygun olarak oluşan
maden yataklarının açığa çıkarılması,
bunların bulunması ve ülke ekonomisinin hizmetine sunulması,
olası doğal afet potansiyelinin belirlenmesi, faaliyet
konularına ilişkin teknolojik çalışmaların
yapılması, madencilikle ilgili her türlü bilimsel altyapı
hizmetlerinin sunulması ve sektöre eleman yetiştirilmesi
amacıyla 1935 yılında kurulmuştur.
Kuruluşundan bugüne kadar geçen yetmiş üç
yıllık süre içerisinde MTA, kuruluş amaçlarına uygun olarak
gerçekten önemli çalışmalar yapmıştır. Bugün ülkemizin
hakikaten jeolojik yapısını belirlemiştir. Ortaya
çıkan ekonomik rezervlerin etkin bir şekilde değerlendirilmesi
ve ülke ekonomisine katılım sağlanması için önemli
görevleri olmuştur. Bugün ülkemizdeki yer bilimleri alanında
gerçekten konunun uzmanı olan teknik elemanların çoğu MTA
kökenlidir. MTAnın çalıştığı alanlarda kurulan
özel kuruluşların kurulmasında ve bunların
işletilmesinde MTA kökenli teknik elemanlarımızın gerçekten
çok faydaları vardır. Demir-çelik, ferrokrom, kurşun, çimento
gibi madenciliğe dayalı sanayinin gelişmesinde gerçekten
MTAnın, birikimlerini ekonominin hizmetine sunmasının çok
önemli seviyeleri vardır. Yer bilimlerinin bugünkü
ulaştığı seviye MTA sayesinde ve MTAda yetişen teknik
elemanlar sayesinde olmuştur. Ancak geçmişteki MTAdaki bu
araştırma disiplinlerinin ürettiği bilgiler madencilik için
sağlam bir alt veri oluşturmuştur.
Ancak daha sonra özellikle 1980den sonra hayalî rezervler, hayalî
projeler ve hayalî projeler üzerine hayalî işletmeler kurulur
olmuştur. Son altı yıllık AKP İktidarı döneminde
bu hayalî proje, hayalî rezerv daha çok gündeme gelmiştir. Dünyadaki
bilimsel teknik ve teknolojik gelişmeler iyi ve doğru
kavranmamıştır. Madenciliğin ekonomideki ve istihdam
yaratmadaki önemi ikincil sıraya indirgenmiştir. Bütçe ve kaynak
olanakları iyice kısıtlanmış, bütçesi personel ve
idame giderlerine ancak yetecek hâle gelmiştir. Böylece MTA sektörün
ihtiyaçlarına cevap veremez duruma getirilmiştir. Bugün dünyada
değişen arz ve talep dengesi dolayısıyla maden
fiyatlarındaki artışa paralel olarak daha önceden ekonomik
olmayan maden yatakları ekonomik hâle gelmekte ve arz talep dengesinin
karşılanabilmesi için tüm dünyada aramalara yoğunluk
verilmektedir ancak MTA bunun gerisinde kalmaktadır.
Bugün yer altı kaynaklarının yüksek katma
değer sağlayacak şekilde ve ülkemizin temel ham madde
ihtiyacını gerçekleştirecek şekilde ekonomiye
kazandırılması, enerji ve sanayi ham madde talebinin güvenli ve
ekonomik olarak karşılanması, arz kaynaklarının
çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi, üretilen ham maddelerin yurt
içerisinde işlenerek nihai ürünlere dönüştürülmesini içeren programa
hedeflenmesi zorunludur. Madencilik politikalarımız sanayimize ham
madde temin edecek uç ürüne yönelik katma değeri yüksek ürünlerin
üretilmesini teşvik edecek şekilde yeniden
yapılandırılmalıdır.
Madencilik sektörü büyük riskler taşıyan bir sektördür.
Bu riskler daha arama aşamasında kendisini göstermektedir çünkü arama
sonucunda bulunan maden yatağının boyutlarının,
niteliklerinin gerçeğe yakın olarak tahmin edilmesinde gerçekten çok
ciddi zorluklar vardır. Madenciliğin ilk yatırım
tutarı çok yüksek, geri dönme süresi uzundur. Arama aşamasında
da geçerli olan bu risklerin azaltılması ve kabul edilebilir
düzeylere düşürülmesinin yolu bilimsel temele dayanan arama yöntemlerinin
kullanılmasıyla mümkündür. Ülkemizin içinde bulunduğu
coğrafyadaki jeolojinin bize sunduğu imkânlar ekonomimiz ve dünya
madenciliğindeki gelişmeleri de dikkate alarak öncelikle belirlenmeli
ve belirlenen bu öncelikler çerçevesinde maden arama projeleri
oluşturulmalı ve uygulanmalıdır. Bu planlamada ve
uygulamada MTA Genel Müdürlüğüne çok ciddi görevler düşmektedir.
Mostra madenciliği döneminin bittiği, daha da derinlerde
bulunması olası madenlerin yer üzerine
çıkarılmasının zorunlu olduğu bir süreçte maden arama
faaliyetlerine bilimsel temelde önem verilmelidir. Bu durumda, sonuç olarak,
yeni yatakların bulunması daha fazla bilgi, daha fazla teknoloji
gerektirmektedir. Teknolojik yatırımlara hız verilmelidir.
MTA Genel Müdürlüğünün son yıllarda artan bütçesinde
yatırımlara ayrılan kaynak yetersizdir. Bütçe kalemleri
içerisinde personel ve idame giderlerinin payı hâlâ yüzde 86lar
seviyesindedir. Eğer sanayileşmek istiyorsak, eğer
işsizliği azaltmak, istihdamı artırmak istiyorsak,
eğer köylerden kentlere göçü önlemek istiyorsak, eğer
gelişmiş ve sanayileşmiş ilk büyük sekiz ekonominin
arasına girmek istiyorsak mutlaka ve mutlaka madenciliğimizi
istenilen seviyeye çıkarmalıyız. Bunun için de
madenciliğimize gerekli destek verilmeli, yapısal reformlar
gerçekleştirilmelidir. Madenciliğin desteklenmesi ise arama
çalışmalarına hız vermekten ve teknolojik gelişmeleri
takip etmek ve uygulamaktan geçer.
Değerli milletvekilleri, 3213 sayılı Maden Kanunu
değişik 5177 sayılı Kanun ile madenciliğimizin büyük
bir atılım yapacağını söyleyen Sayın
Bakanımız Hilmi Gülerin bugünkü madenciliğin geldiği gerçekler
karşısında ne düşündüğünü gerçekten ben bir madenci
olarak merak etmekteyim.
MTA Genel Müdürlüğünün son yıllardaki projeleri
sayısal olarak artmış görünebilir. Bu projelerin
çoğunluğu, daha önce varlığı ortaya konulmuş
projelerdir. Yeni bir saha, yeni bir maden yatağı bulunarak ekonomiye
kazandırılmış tek bir proje yoktur. Projelerde eleman
yapısı, görevlendirme siyasi aidiyetler üzerinden
yapılmaktadır. Kayırmacılık ve kollamacılık
yapılmaktadır. Arazi görevleri için ödenen harcırahın 2
katı uygulaması isabetli bir uygulamadır ancak arazi
görevlendirmesi bir baskı ya da ödüllendirme amaçlı olmaktadır.
Yani işe uygun eleman değil, elemana uygun görevlendirmeler
yapılmaktadır sayın arkadaşlarım.
Başka bir uygulama, araziden toplanan numunelerin
analizlerinin yapılması olayıdır. Alınan numunelerin
en kısa zamanda güvenilir cihazlar kullanılarak yapılması
gereklidir. MTA projelerinin genellikle beş yıllık projeler
olduğu düşünüldüğünde, bu projelerde toplanan verilerin
hızlı ve zamanında değerlendirilerek kısa zamanda
sonuçlandırılması projelerin devamlılığı ve
sağlıklı yürütülmesi açısından son derece önemlidir.
Hâl böyle olması gerekirken, analiz neticeleri bir yıl geriden
gelmektedir, projeyi takip etmesi bilimsel gerçeklerle mümkün
olamamaktadır. Kurumun Genel Müdürünün bu konu sorulduğunda
verdiği cevap genellikle şu olmaktadır: Maden analizlerinin
sayısını yılda 120 binden 220 binlere çıkardık.
Artış yüzde 100 demektedir. Bu söylem de bilimsel gerçeklerle ne
kadar bağdaşmaktadır? Burada sayısal rakamlar önemli
değildir. Önemli olan, verilerin ne kadar sağlıklı ve
güvenilir olduğudur. Eskiden madenciler MTAnın ürettiği
bilgilere ve sayısal verilere güvenirlerdi, madenciler MTA
laboratuvarlarında numunelerini analiz yaptırırlardı ama
şimdi ülkemizdeki özel sektör madencilerinin hiçbirisi MTA
laboratuvarının verdiği bilgilere güvenmemektedir, analizlerini
yurt dışında yaptırmaktadırlar. Bu, madencilik
cemiyetinde bilinen bir gerçektir. Bu, MTA Genel Müdürünün de bildiği bir
gerçektir, MTAda çalışanların da bildiği bir gerçektir.
Ülke madenciliğinin bu konuda MTA Genel Müdürlüğünden beklediği,
konusunun uzmanı, yetkin, yeterli teknik personelin
çalıştığı, akredite olmuş hakem laboratuvarlar
nezdinde hizmet üretmesidir.
Başka bir konu, arazi çalışmasında maden
yatağını üç boyutlu olarak ortaya çıkaran sondaj
çalışmalarıdır. Sondaj çalışmalarıyla gömülü
maden yatağının varlığı, boyutları,
kalınlığı, derinliği ve tenörü gibi temel parametreler
ortaya çıkmaktadır. Karot diye ifade edilen numuneler
laboratuvarlarda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
analize tabi tutulmakta,
madenlerin varlığı ve ekonomik değerlendirmesi
yapılmaktadır. Ancak bugün MTA Genel Müdürlüğü
laboratuvarlarında ve arazilerde elde edilen karotlar buna uygun
değildir. Esas işi sondajcılık olan MTA Genel
Müdürlüğü, bu sondajları genellikle uygulamada özel kişilere
yaptırmakta ve daha önce yüzde 90 karot uygulamasını kendisi
bile kabul etmezken bugün bu uygulamayı, oranı yüzde 40lara kadar düşürmüştür.
Bunu da anlamak çok mümkün değildir. Kendi esas işi
sondajcılık olan bir kuruluşun bu işi başkalarına
havale etmesini de anlamak mümkün değildir değerli
arkadaşlarım. MTA Genel Müdürlüğünde insanları
sayılarla boğmak, sadece bir sondajın bir noktada kestiği
değerleri gerçek değerlermiş diye sunmak doğru
değildir. Madencilik sektöründe üç boyutu görmek önemlidir. Muhtemel
rezervleri değil, görünür, hesaplanan, bilinen rezervleri ortaya
çıkarmak önemlidir. Bakın, son zamanlarda bir özel petrol
firması Denizlide günde 20 milyon varil petrol bulduğunu söyledi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bitiriniz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
oysa horst grabenlerde petrol
olmaz değerli arkadaşlarım. Bu yalandır, doğru
değildir. Madencilikte söylenilen rakamların ciddi olması
lazım. Sizin söylediklerinizin değil yer kabuğunun, arzın
bize verdiklerini bizim halka söylememiz lazım.
MTA Genel Müdürlüğünde bugüne kadar çalışan tüm
teknik elemanlarımızı, MTAnın buraya gelmesinde
emeği, katkısı olan, alın teri döken herkesi kutluyorum,
çalışmalarında başarılar diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Tacidar Seyhan.
Buyurunuz Sayın Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) Sayın Bakan,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji
Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, bütçe
onaylayacağız, önceki yılların bütçesine bakarak buna karar
vermek lazım. Elbette, kurumlarımızın bütçeleri, Enerji
Bakanlığının yönetimi için ciddi bir göstergedir. Her ne
kadar Sayın Bakan, burada, kürsüden daha önce yapılan tüm beyanları
gerçek dışı, dürüstlükten uzak, hakkaniyetten uzak ilan etse de
elimizdeki raporlar pek öyle göstermiyor. 2008 tamamlanmadığı
için 2007 Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının
raporundan örnekler vereceğim size. Bakalım, Sayın Bakanım
buna ne diyecek?
Hani Çok, BOTAŞıma dokunmayın. diyordu ya, hani
kendisinin yüzde 80ini kontrat devriyle yandaş şirketlere
devrettiği BOTAŞ vardı ya Ona dokunmayın. diyordu,
BOTAŞı yüzde 20ye çekti ya, o BOTAŞın durumuna bir
bakalım, Enerji Bakanlığının yönetiminde ne
olmuş?
Hiç katkı koymadan rapordan okuyorum: Yıl içinde
EÜAŞ ve HEAŞtan olan alacaklarının zamanında tahsil
edilememesi, yap-işlet, yap-işlet-devret santrallerinin
TETAŞın kendilerine ödeme yapmamalarını gerekçe göstererek
BOTAŞa olan gaz borçlarını zamanında ödememeleri, yurt
dışı doğal gaz ödemelerini geciktirmeden yapmak zorunda
olan BOTAŞın nakit sıkıntısı içerisine girmesine
neden olmuştur. Kuruluş, nakit ihtiyacını ticari banka
kredisi kullanarak yapmıştır. Vergi borçlarını
ödeyemeyerek gidermeye çalışmışlardır. Krediler için
2007 yılı içerisinde 401 milyon YTL faiz ödenmiştir.
Kuruluşun 2007 yılı KDV borcu 2,2 milyar YTLdir, 328 milyon YTL
ÖTV borcu bulunmaktadır. Bu, Başbakanlık raporu.
Aynı rapor yine diyor ki: Ankara Büyükşehir
Belediyesinin 677 milyon YTLlik EGO borcunu kuruluşa ödememesi sonucu,
hâlâ bu ödemeyi yapması beklenmektedir. O da ödenmemiş. Burası
BOTAŞ. Sayın Bakan, bu müdürlüklerin Bakanı.
Yine aynı BOTAŞ için, raporda, Başbakanlık
diyor ki: Kuruluşun doğal gaz alımlarında 2006-2007
yılı analiz edildiğinde, 2007 yılında döviz
fiyatlarında 2006 yılına göre artış olmamış,
düşüş olmuştur. Petrolün de fiyatı bir önceki yıla
göre çok yüksek oranda artmamıştır. Bu nedenle 2007
yılında BOTAŞın doğal gaz alım fiyatları
aşağıda kalmıştır.
Sayın Bakan, madem 2007 yılında BOTAŞın alacakları
aşağıda kalmış, alım maliyetleri
düşmüş, bu halkı aynı Melih Gökçek gibi siz niye soydunuz?
2007 yılında niye hiç doğal gaz fiyatlarında
düşüş yapmadınız? (CHP sıralarından
alkışlar) Bunu ben söylemiyorum, rapor söylüyor. Hani
konuşmanızda diyordunuz ya: Söylediklerinizden bir tanesi
doğruysa ben gereğini yaparım.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Mümkün değil,
yapmazlar.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) Herkese dürüstlük gerek Sayın
Bakan. Yapmak lazım.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Bu rapor kimin raporuydu Tacidar Bey?
TACİDAR SEYHAN (Devamla) Başbakanlık Hazine
Müsteşarlığı Raporu.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Yani iyi anlasın millet.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) Aynı rapor diyor ki:
TETAŞın kârı yüzde 51 azalarak 24 milyon YTLye
düşmüştür. 2007 yılı, TETAŞta bir azalma var.
Aynı rapor diyor ki: TTKda satışlar yüzde 21
artmış, finans gideri yüzde 631 çoğalmıştır. Hem
satış artıyor hem finans gideri artıyor. Kârlar kalemi de
yüzde 57 azaldı. diyor. Buyurun size bütçe! Bizden onay istiyorsunuz.
Aynı rapor diyor ki: TTKnın üretimi yüzde 13
artmış, dönem zararında da yüzde 18 artış
olmuştur. Dürüstlük herkese lazım Sayın Bakan. Şimdi,
dürüst olunca, sadece bir bakan kendini Ben rüşvet yemedim, ben temizim.
diye savunabilir mi? Bütün kurumlarınız zarar edecek,
EÜAŞın, TEİAŞın, TETAŞın birbirine borcu
olacak, 5 milyar YTL alacağı olan BOTAŞ alacaklarını
alamayacak, gidecek yurt dışından kredi alacak
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Faizle
TACİDAR SEYHAN (Devamla) -
faiz ödeyecek, düştüğü
zor durumdan dolayı vatandaşa doğal gazda indirim yapması
gerekirken indirim yapamayacak, bu yönetime seyirci kalacaksın, sen dürüst
olacaksın, biz dürüst olamayacağız! Bu mu hakkaniyetli
davranış biçimi Sayın Bakan? (CHP sıralarından
alkışlar)
Yine, Sayın Bakan konuşmalarında çok fazla şey
söylüyor, bu, yanındakilere de yansıyor. Ben burada TAEKi
eleştirdiğimde Soruşturma açmışsınız on
altı tane. diye, TAEKin Başkanı dışarıda bana
O soruşturma değil, ben ifadesini aldım. diyor. Sanki bu az
şeymiş gibi, eylül ayında sekiz tane ifade almak soruşturma
açmaktan farklı bir şeymiş gibi!
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Teftiş
soruşturması idari soruşturmadır.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Şimdi işi bitirdi, o
-soruşturma değil- ifadesini aldığı Başkan
Yardımcısını görevden aldı benim konuşmamdan
sonra. O Başkan Yardımcısının personel
alımlarında muhalefet şerhi olduğunu da biliyoruz, anlaşamadığını
da biliyoruz ama bu, Kurumun kendi uygulaması. Görevden aldınız,
işinizi yaptınız siz -şimdi ona da geleceğiz- ama
Bakan böyle konuşursa, bu TAEK Başkanı da
dışarıda, siyasi terbiye sınırlarını
zorlayarak, bir milletvekiline Sizin kılavuzunuz karga. der, karga!
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) İmam öyle yaparsa
cemaat ne yapmaz!
TACİDAR SEYHAN (Devamla) -
Sizin kılavuzunuz karga. der!
O TAEK Başkanına sesleniyorum: Sen önce, bir
milletvekiline kılavuzunuz karga diyeceğine, 5710 sayılı
Kanun iptal edildi, aldığın personelin hesabını ver,
Anayasaya göre iptal edilen.
Başbakanlıktan teknik ve ücret konusunda izin aldın
mı almadın mı, almadan personel alımı yaptın
mı yapmadın mı, onun hesabını ver. Yapmadım
diyorsan personele gönderdiğin yazılar burada.
Sayın Bakan, ya size yanlış bilgi veriyorlar ya
içine düştüğünüz durum gittikçe kötüye gidiyor. Bakın, yine ben
bu konuları açmak istiyorum, konuşmanızdan gelmek istiyorum.
Diyorsunuz ki: Biz hep geliştik. 100 vardı elektrikte, üzerine 60
koyduk. Güzel. Yine sizin döneminizde yüzde 50 yedeği yok muydu bu ülkenin?
Yüzde 50 yedek kapasitesi vardı. Yüzde 50 yedek kapasiteyi yüzde
sıfıra düşürdük arkadaşlar. Düşmedi mi? Sizin
Bakanlığınız döneminde, altı yıllık süre
içerisinde doğal gazda veya başka birinde ithal enerji kaynağı
düştü mü arkadaşlar? Hani, altı ay görev yaparsınız,
bana zaman tanımadınız, ithal enerji kaynağını
düşüremedim, elektrikteki payı dengeleyemedim der
Altı
yıldır görevdesiniz. Sürekli bu kürsüden
yaptıklarınızı, yapacaklarınızı anlatıyorsunuz.
Niye bu denge değişmiyor? Koalisyon iktidarı değil, tek
başına hükûmetsiniz iki dönemdir. Niye değişmiyor? Bu da
mı yalan Sayın Bakan?
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Hükûmet başka, iktidar
başka.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) Afşin-Elbistanda bilmem kaç
ton kömür bulduk diyorsunuz. Hâlâ, oradaki üretim için Elbistandan
taşıma yapıyor musunuz yapmıyor musunuz? Elbistana
taşıma yapıyor musunuz yapmıyor musunuz? Taşıma
yapılırken beş tane aracı firma kullanarak maliyeti
yükseltiyor musunuz yükseltmiyor musunuz? Belgeler burada.
Yapmayın ne olur, bulduk demek yetmiyor, biraz da iyi yönetim
lazım, biraz da vicdan lazım. Ben sıkıntı duyuyorum
hiçbir şey yokken. Tam altı yıl oldu. Daha ben Enerji
Bakanlığının, şurada da eksik yaptık, bunun için
de şu çalışmaları yapıyoruz dediğini
duymadım. Her şeyi doğru yapıyorsun da bu kurumlar niye
zarar ediyor Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Hangi kuruluş zarar ediyor? Bir tane zarar
eden kuruluş söyle bana.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) Arkadaşlar, bütün basın
mensuplarına Sayın Bakan diyor ki: Zarar eden kuruluşu söyleyin.
Bütün basın mensubu arkadaşlara, iktidar milletvekillerine de 2007
yılı kamu işletmeleri raporunu okumalarını teklif
ediyorum, başka hiçbir şeyi değil. Sayın Bakan
okumamış, okuyun, beni bu konuda tenkit edin.
Geliyorum, hangisi yanlış? Bulgaristandan elektrik
alıyorduk, kestik. Tamam, orada Bulgaristandan elektrik
anlaşması yapıldı, doğru yapıldı, kestiniz
ama yüzde 50 yedek kapasiteyi kullanarak kestiniz; doğru. Ama üretime bir
şey koymadınız, yedek kapasiteyi harekete geçirdiniz.
Zamanında doğal gazda tedbir almadınız, suları yüzde
60 fazla kullandınız iki yıl üst üste, planlanandan yüzde 60
fazla kullandınız. Doğru mu yanlış mı, onu
söyleyin bana. AGDAŞın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) Bakın, diyor ki: Doğru
söylemiyorsunuz, AGDAŞ konusunda 22yi 1,7 YTLye düşürdük.
Arkadaşlar Ben daha az zarar ettirdim. diye bir bakan
beyanı olabilir mi? 22 değil, 1,7; ne fark eder? Göz göre göre zarar
ettirdin. Göz göre göre bor konusunda Avrupa karar aldı, zehirli
atık, zararlı maddeler içerisine soktu. Zamanında işlem
yapmadın, bu da sizin sorumluluğunuzdur Sayın Bakan, daha yeni
yapıyorsunuz.
Diyorsunuz ki: Muhafazanallah bunlardan biri yönetime gelirse,
vay gele ülkenin hâline! Hayyamın önüne iki bardak şarap
koymuşlar Bak bakalım hangisi kötü? demişler. Birinciyi
içmiş Bu, demiş. İkinciye bakmadın ki. demişler.
Bundan kötüsü olmaz. demiş.
Bundan kötüsü olmaz Sayın Bakan, bundan kötüsü olmaz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Seyhan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili
Necati Özensoy.
Buyurunuz Sayın Özensoy. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on iki dakikadır.
MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Enerji, aslında günümüzde enerjiden çok daha fazla bir
şey. Bu söz Sayın Bakana ait. Bundan dolayı enerji meselesinin
dar bir bant aralığında değerlendirilmemesi gerekir.
demiş Sayın Bakan. Bu sözlere biz de biraz katkı
sağlayalım. Yarın dünyadaki bütün enerji kaynaklarının
kuruduğunu, hiç enerji üretilmediğini bir hayal edin. Dünyanın
hâli ne olur, düşünebiliyor musunuz? Enerji olmazsa hiçbir teknoloji
işe yaramaz. Son iki asırda enerji sayesinde medeniyetlerin yönü değişmiştir.
Baharat yolunun baypas edilmesiyle birlikte kömür ve demir
sıkıntısı çeken Osmanlı cihan devleti giderek
zayıflamış, kömür ve demir cevheri sayesinde sanayi devrimini
gerçekleştiren Avrupanın işgaline uğramış,
Osmanlının küllerinden Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuş ve
yine Kömür ve Çelik Birliği sayesinde AB gibi dünya ekonomisinin büyük
bölümüne hâkim küresel güç oluşmuştur.
Amerikanın Büyük Orta Doğu Projesinin adı bence
büyük enerji projesidir. Dünyadaki ve Türkiyedeki terör hareketlerinin
temelinde enerji problemlerini arayabiliriz. Son beş yılda
milyonlarca Müslüman bu yüzden katledildi. Enerjinin önemi ve bu yüzden
olanları anlatmak için yüzlerce kitap yazıldı ve daha da
yazılabilir.
Bugün Türkiyenin geleceğini şekillendirmede en önemli
bakanlık olan Enerji Bakanlığının bütçesini
görüşüyoruz. Ancak, genel bütçeye baktığımızda bütçe
sıralamasında sonuncu olan Bakanlık, 467 milyon ile bütçeden tam
binde 1,8 pay almaktadır. Sayın Bakanın hakkını
yemeyelim. 2007 yılı bütçesi 381 milyonla binde 1,9 iken, 2008
bütçesi 365 milyona, bütçenin binde 1,7sine düşmüş, bu yıl
Sayın Bakan çok gayret göstermiş olacak ki, 467 milyonla bütçenin
binde 1,8ine ulaşmış. Bunun için Sayın Bakanı tebrik
ediyoruz.
Bütçede yapılan görüşmelerde cari açık sebebi
olarak ve enerjide zamların sebebi olarak petrol fiyatları ve
fiyatların 160 dolara yükseldiği, başta Başbakan olmak
üzere vatandaşa da sebep olarak gösteriliyor.
Maliye Bakanlığının 2008 yılı
Ekonomik Raporunun 180inci sayfasından aktarıyorum: 2004 34,5;
2005 50,1; 2006 61; 2007 68,1; 2008 Ocak-Haziran 103. Bu yılın
ortalaması düşeceği için petrol varil alım fiyatları
hiçbir zaman 100 doların üzerine çıkmamıştır.
Yine, 178inci sayfada enerji fiyatları ve cari
açığa etkisi ortaya konulurken sadece enerji ithalatı ve
ihracatı baz alınmış, ihracat fiyatlarındaki enerjinin
katkıları göz önünde bulundurulmamasına rağmen cari
açığın yine de 2002den 2007ye 35 katına
çıktığının itirafını
yapmışlardır. Yani cari açığın büyümesi enerji
fiyatlarından değil, beceriksizlikten ve yüksek faiz-düşük kur sarmalından
gerçekleştiği bir gerçektir.
Son bir yılda elektriğe yüzde 62, doğal gaza yüzde
82 yapılan zamlar yine Enerji Bakanlığının
yanlış politikalarından kaynaklanmaktadır. 2001
yılında kapsamlı bir şekilde Elektrik Piyasası Kanunu
çıkarılmış, bu Kanunun ruhunu ve amacını
anlayamayan AKP hükûmetleri bugüne kadar geçmişin mirasını
yemekten başka bir icraat yapmamışlardır.
TEİAŞın verilerine göre 2003 yılında
kurulu güç 35.502 megavat olup, 1999-2003 arasındaki güç
artışı yüzde 8,8; 2003-2008 arasındaki güç
artışı ortalama 3,6 olup, 2008 itibarıyla 42.359
megavattır. Sayın Bakan 2003teki kurulu gücün 2002de
tamamlandığını da unutmamalıdır.
Elektrik ihtiyacı her yıl yüzde 8 artmaktadır. 2003
yılına kadar yüzde 20 yedekli çalışan santraller artık
ihtiyacı karşılamada bıçak sırtı hâline
gelmiştir. TEİAŞın projeksiyonlarına göre lisans
almış ve inşaat hâlinde olan bütün projeler hayata geçse bile
2012 yılında 51 milyar kilovat saat, 2016 yılında 150
milyar kilovat saat elektrik açığımız görülmektedir. Bu
açıkların nasıl kapanacağının cevabını
Sayın Bakan vermelidir.
Türkiye Taşkömürü Kurumu her yıl 400 milyon
civarında zarar etmektedir. Yeni işe alınan personel ile
üretimde verim sağlanarak, zararın bir an önce azalması için
daha kapsamlı tedbirler geliştirilmelidir.
Vatandaşa dağıtılan kömür TKİden tedarik
edilmektedir. Kömürler sadece ambalaja girdiği için kalitesi artarak
kükürt oranları düşmemektedir. Bu kömürlerin parası hazine
tarafından bir yıl gecikmeyle ödendiği için Türkiye Kömür
İşletmelerinin finansman giderleri artmaktadır.
Redevansla verilen kömür sahaları daha
sağlıklı kontrol edilmelidir.
Elektrik üretimi yapan KİTlerde emre amadelikler ve kapasite
kullanım oranları artmasına rağmen, yakıt
sarfiyatlarındaki verimlilik düşmektedir.
2009 Yılı Programı Resmî Gazete sayfa 68-69dan
aktarıyorum:
TEDAŞ tarafından elektrik satış
fiyatlarına 2008 yılının Ocak, Temmuz ve Ekim
aylarında artış yapılmıştır. Bu fiyat
artışlarına rağmen, enerji girdi maliyetlerindeki
yükseliş nedeniyle kuruluşun 2008 yılını 750 milyon
YTL dönem zararıyla kapatacağı tahmin edilmektedir.
Fiyat artışlarının ardından elektrik
talebinin artış hızında azalma gözlenmekle birlikte, mevcut
talebin EÜAŞ ve TETAŞtan karşılanamayan
kısmının Piyasa Mali Uzlaştırma Merkezinden yapılan
spot alımlarla ortalama 16,7 kuruş kilovat saatten
karşılanması 2008 yılında TEDAŞın
zararını büyüten diğer bir faktördür.
TEDAŞ kayıp kaçak nedeniyle satın
aldığı elektriğin ancak yüzde 86 oranındaki
kısmını faturalandırabilmiştir. Bu faturaların
tahsilinde yaşanan sorunlar nedeniyle kuruluş, gerekli nakit
birikimine ulaşamamakta, böylelikle EÜAŞ ve TETAŞa
taahhütlerini yerine getirememektedir.
2008 yılında enerji kuruluşlarının ham
madde tedarikçileri TKİ ve BOTAŞın alacaklarını
tahsil edememeleri kredi borçlarında belirgin bir artışa yol
açmıştır. BOTAŞın EGOdan olan
alacaklarının 5669 sayılı Kanun uyarınca Ankara
Büyükşehir Belediyesince ödenmesi beklenmektedir.
Borç hâlen ödenmemiştir.
BOTAŞın durumunu raporlardan yine özetlersek,
16/11/2007 itibarıyla alacakları 12,3 milyar, 31/10/2007
itibarıyla kredileri 1,9 milyar, bu kredilere ait 590,6 milyon faiz gideri
bulunmaktadır. Ankara Tır Gümrükleme Müdürlüğüne olan 2,1 milyar
vergi borcu ertelenmiş, 16/11/2007 tarihi itibarıyla tecil faiz
tutarı 500 milyon hesaplanmıştır. Kâr-zarar başka,
finansman başkadır. diyen Sayın Bakana ithaf olunur.
BOTAŞ, 2009 yılına kadar doğal gaz alım mevcut
kontratları yüzde 20ye inene kadar devredilmesi öngörülmekte ve hiçbir
alım anlaşması kanun gereği yapılamamaktadır.
Elektrik sektöründe ise, Bakanlığımız
koordinasyonunda Enerji İşleri Genel Müdürlüğü ve ilgili
kuruluşların ortaklaşa hazırladıkları uzun dönem
elektrik enerjisi planlama çalışması sonuçları dikkate
alınarak talep tahmin projeksiyonu yapılmaktadır. Söz konusu
çalışmanın sonuçlarına göre, doğal gaz talebinin 2010
yılında 44,5 milyar metreküp, 2015 yılında 56,9 milyar
metreküp, 2020 yılında 66,6 milyar metreküp olacağı tahmin
edilmektedir. Bu açığı nasıl kapatmayı
düşünüyorsunuz?
Ayrıca, İzmir Milletvekilimiz Sayın Kenan
Tanrıkulunun yazılı soru önergesindeki,
1) 6 milyar dolarlık Nabucco Projesiyle ilgili olarak Avrupa
ülkeleri tarafından Hükûmete ve Bakanlığa Karar
mekanizmalarında yer almayacaksınız. yönünde bir baskı var
mıdır? Bu baskıya karşılık ne gibi cevaplar,
hangi tarihteki belgeyle verilmiştir?
2) Nabucco Projesindeki inşa edilecek münhasır boru
hattının en büyük bölümü Türkiyeden geçecek olmasına
rağmen Avrupa ülkelerinden gelen bu baskının sebebi nedir? diye
devam eden sekiz soru cevap beklemektedir.
Ayrıca, deposunda 30 milyon dolar gübreyle 83 milyon dolara
satılan, sadece arsa değeri 200 milyon dolar olan Gemlik Gübre
Fabrikasında üretim durdurulmuştur. Bugünlerde buraya kömüre
dayalı, ithal kömüre dayalı 500 megavat gücünde termik santral
yapılacağı iddia edilmektedir. Bu iddialar doğru mudur?
Doğruysa, Gemlik Körfezi ve deniz kenarında olan bu yere kömür termik
santrali yapmak doğru mudur? Ayrıca, benim de verdiğim iki
yazılı soru önergesine hâlen cevap gelmemiştir.
Sayın Bakan, Türkiye'deki enerji fiyatlarının OECD
ülkelerinden düşük olduğunu iddia etmektedir. Yine, 2009
Yılı Programı Resmî Gazetenin 158inci sayfasına
bakılırsa, Türkiye'nin elektriğinin 2003 yılında 9,9;
2004te 10 sent, 2005te 10,6; 2006da 10; 2007de 10,9; 2008de 13,2 sent
olduğu görülmekte, OECD sıralaması, sırasıyla 6,8;
7,3; 7,9; 8,8 sent olduğu görülecektir.
Doğal gaz fiyatları ise 2006-2007 yılları
arasında kilokalori başına Türkiye'de 352,7; 440,8 olup, OECD
ortalaması 335,9 ve 321 olduğu görülecektir. Bu rakamlar gösteriyor
ki Türkiye'de enerji fiyatları OECD fiyatlarının üzerindedir.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı da bir an önce
-hedeflediği 2023 yılında- Türkiye'nin hidrokarbon
ihtiyacını tamamen öz kaynaklardan karşılama hedefine uygun
hâle getirilmelidir.
Günlük 597 bin varil petrole ihtiyaç varken, yılda 10,4
milyon varil
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla)
yirmi günlük ihtiyacımızı
karşılamaktadır.
YDK raporlarındaki yönlendirmelerde görüldüğü gibi,
TPAO, Çalık Grubunun partner olma çabaları bir kenara
bırakılarak gerçek hedefe yönlendirilmelidir.
Rüzgâr Enerjisi Santrali Projesi bir karmaşa içerisindedir.
Lisans alma çalışmalarında sıkıntılar
vardır. Mevcut hatlara bağlanacak güç miktarları
sınırlıdır. RESleri bu karmaşadan bir an önce
kurtarmamız gerekiyor.
Türkiye'nin geleceği güneş enerjisi ve hidrojen
teknolojisindedir. Bu konuyla ilgili iyi niyetli çalışmalar olmasına
rağmen, dünyanın çok gerisinden gitmekteyiz. Türkiye'nin güneş
haritaları daha sağlıklı çıkarılarak, güneş
enerjisiyle ilgili kanun ve yönetmelikler
bir an önce çıkarılmalıdır. Hidrojen teknolojisiyle
ilgili ARGE çalışmaları
yoğunlaştırılmalı, bütçe artırılmalıdır.
Türkiye'nin acilen ulusal enerji
politikalarına ihtiyacı vardır. Verilen
araştırma önergeleri, gensoru dikkate alınarak yüce Meclisin bu
konuya katkı sağlaması bir an önce gerçekleşmeli,
Türkiye'nin geleceği daha güvenli bir şekilde oluşturulmalıdır.
Bütçenin hayırlı olmasını diler, saygılar
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili
Turan Çirkin.
Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Bütçe
Kanununun Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu bütçesi hakkında
görüşlerimi bildirmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
EPDK, petrol, LPG, doğal gaz ve elektrik
piyasalarını düzenlemek, bu piyasalarda rekabeti tesis etmek, hâkim
durumu önlemek, hâkim durumun kötüye kullanılmasını bertaraf
etmek, piyasaları denetlemek ve tekellerin önüne geçmek için Milliyetçi
Hareket Partisinin de ortağı olduğu 57nci Hükûmet
tarafından kurulmuş bir kurumdur. Ancak EPDK, AKP Hükûmeti
tarafından maalesef bu görevlerini yerine getiremeyen, sadece bürokratik
işlemler sonucu lisans veren ve verilen lisansların
pazarını yaratarak lisans ticaretini ortaya çıkaran bir kurum
hâline dönüşmüştür. Bağımsız ve özerk olması
gereken, bunun için hukuki düzenlemelerin sağlandığı EPDK,
yoğun siyasi kadrolaşma neticesinde âdeta Enerji
Bakanlığı ile Hükûmetin bir dairesi olmuştur.
Atanmış bulunan üyelerin bir kısmı ile Kurumda
çalışan bazı bürokratların, maalesef enerjiyle ilgili
tecrübelerinin bulunmaması bunun göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, kuruluş amacına
bakıldığında, Kanun yerinde çıkarılmış
bir kanun, Kurum yerinde kurulmuş bir kurum, ancak işleyiş böyle
mi? Daha geçtiğimiz Kasım ayında Sayın Başbakanın
yaptığı bir konuşma ülkemizin ne kadar hazin ve vahamet arz
eder bir duruma geldiğini gösterdi.
Elektriğin, doğal gazın, petrolün düşük
maliyetli bir şekilde tüketicilere sunulması için kanunla
kurulmuş bir kurum olduğunu unutan Sayın Başbakan
akaryakıt firmalarında indirime gitmeyen dağıtım
şirketleri için Gerekirse mahkemeye gideriz. dedi. Evet, Türkiyede
akaryakıtın dünya fiyat ortalamasının çok üzerinde
olmasında akaryakıt dağıtıcılarının
rolü olabilir. Ancak, 7 Ekim 2008 tarihinde verdiğim bir soru önergesine
Maliye Bakanımızın verdiği cevabı sizinle
paylaşmak istiyorum. Sorumun muhatabı Başbakandı, ancak
cevaplayan Maliye Bakanımız oldu. Sorumu burada uzun uzun
paylaşmayacağım. Özetle, uluslararası piyasalarda petrol
fiyatları hızla düşerken bu düşüşün bize neden
yansımadığını ve ayrıca, akaryakıt
fiyatlarının bizde çok yüksek olmasına neden olan vergi
oranlarını indirmeyi düşünüp düşünmediklerini
sormuştum. Size, verdikleri cevabı söyleyeyim: 5015 sayılı
Petrol Piyasası Kanunu ile 1/1/2005 tarihinden itibaren akaryakıt
ürünlerinin fiyatlandırılmaları serbest piyasa
koşullarına bırakılmış olup, piyasa
koşulları içerisinde oluşan fiyata
Bakanlığımızın bir müdahalesi söz konusu
olmamaktadır. Ayrıca, akaryakıt ürünlerine uygulanan vergi
tutarlarının indirilmesi uygulanmakta olan ekonomik program ve bütçe
politikaları açısından kamu gelirlerinde önemli azalmaya yol
açacağından, şu an bu ürünlerde uygulanan KDV ve ÖTV
tutarlarında herhangi bir indirim yapılması
düşünülmemektedir.
Şimdi, Sayın Başbakana soruyorum: Siz
akaryakıt fiyatlarında indirime gitmeyen kimi mahkemeye vereceksiniz?
2005 yılında akaryakıt ürünlerinin
fiyatlandırılmasını serbest piyasa koşullarına
bırakacak kanunu çıkaran Meclisi mi, yoksa akaryakıt ürünlerinin
bu kadar yüksek olmasına neden olan vergileri IMFye söz verdik diye
kaldırmamakta direnen Maliye Bakanınızı mı mahkemeye vereceksiniz?
(MHP sıralarından alkışlar) Bunlar ortada iken siyasi
popülist konuşmalar yaparak, siz vatandaşı mı, yoksa
kendinizi mi kandırıyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakanımızın zaman
zaman yaptığı açıklamalarda suçu başkalarına
atmakta pek mahir olduğu görülüyor. Yine, size, yakın geçmişte
bir tarihten örnek vermek istiyorum: 6 Mart 2007 tarihinde
yaptığı açıklamada Sayın Başbakanımız,
1990dan bugüne araç sayısının 4 kat
arttığını, akaryakıt tüketiminin ise on yedi yıl
önceki seviyesinde durduğunu söylemiştir. Hatta bununla da
yetinmeyerek Dış Ticaret Müsteşarlığının
petrol ithal ettiğimiz kırk sekiz ülkeden istediği
kayıtlara göre 18,7 milyar dolarlık bir açık olduğunu, buna
ÖTV, KDV ve EPDK payı eklendiği zaman bu farkın 38 milyar dolar
seviyesine çıktığını açıklamıştır.
Bu 38 milyar dolarlık fark Başbakanımızın deyimiyle
son iki buçuk senede gerçekleşmiştir, yani AKP Hükûmeti
iktidardayken. O zaman sormazlar mı 38 milyar dolarlık akaryakıt
kaçağı varken siz ne yapıyordunuz? Hırsızın suçu
yok mu? Var ama ev sahibi önlem almıyorsa, kapı açık veya
anahtarı üzerindeyse hırsıza davetiye
çıkarılmıyor mu? Kanun çıkarıyorsunuz kanundan
yararlanmıyorsunuz, kurum kuruyorsunuz görevi yaptırmıyorsunuz;
gümrüklerde rüşvet iddiaları alıp başını gidiyor
doğru dürüst teftiş yapmıyorsunuz. Bu durumda, kusura
bakmayın ama, kaçağa da kaçakçılığa da suç
ortaklığı yapmıyor musunuz?
Değerli milletvekilleri, gelelim doğal gaz meselesine.
AKP Hükûmetinin son bir yılda doğal gaza yaptığı
zamların birikimli değeri yüzde 82dir. Bu, kabul edilemez bir
orandır. 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanununa göre
doğal gaz fiyatları için EPDKnın bir üst sınır
belirlemesi gerekmiyor mu? EPDK neden bu görevini yerine getirmiyor? Doğal
gaza yaptığınız en
son yüzde 22lik zamda altı ile dokuz aylık petrol
fiyatlarının baz alındığını söylüyorsunuz.
Son altı ile dokuz aylık süreçte petrol fiyatları sürekli
iniş trendi göstermiştir. Aynı zamanda dolardaki yükseliş
ve düşüşleri baz aldığımızı düşünürsek,
sizin ibrenizin sürekli yükseliş trendine endeksli olduğu
görülmektedir. O zaman, EPDK ne işe yarıyor? EPDKnın
kuruluş amacı -bir daha hatırlatmakta yarar var-
elektriğin, doğal gazın, petrolün ve LPGnin yeterli, kaliteli,
sürekli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu bir şekilde tüketicilerin
kullanımına sunulması değil mi? Düşük maliyet nerede
kaldı? Ne akaryakıtta düşük maliyet sağlanabilmiş ne
doğal gazda.
Elektrikte durum farklı mı? Bakıyorsunuz, çiftçimiz
elektrik borcunu ödeyemediği için icraya verilmiş, sanayicimiz yüksek
elektrik fiyatları yüzünden üretimini durdurmuş. Nerede kaldı
rekabet, nerede kaldı düşük maliyet? Şimdi Başbakan
akaryakıt fiyatlarından rahatsız, mahkemeye verecek adam
arıyor. Maliye Bakanlığı, Enerji Bakanlığı,
Ulaştırma Bakanlığı, Hazine
Müsteşarlığı rahatsız ama çözüm yok. Aslında
çözüm yok değil, var. Çözüm, kanunla kurulan kurumları
çalıştıracak dirayetli bir hükûmetten geçiyor. EPDK, bugün,
sadece lisans veren bir kurum hâline geldi; noter gibi işlem yapmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Devamla) Peki, Sayın
Başkanım.
EPDK, yasayla kendine verilen izleme, denetim görevini yerine
getirmelidir. Rekabet Kurumunun raporu ile belgelendiği şekilde,
rekabet ortamını engelleyen firmalar hakkında EPDK
tarafından gerekli işlemler yapılmalıdır. Petrol
üzerindeki dolaylı vergilerin, yaşanan küresel kriz ortamı da
dikkate alınarak makul oranlara çekilmesi sağlanmalıdır.
Konuşmamı tamamlarken yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum, 2009 yılı merkezî bütçe kanununun ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çirkin.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili
Alim Işık.
Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yedi dakika.
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; kamuoyunda kısaca BOREN
olarak bilinen Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2009 mali
yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, öncelikle bor madeninin ve
dolayısıyla da bu madenden sorumlu Enstitünün önemi konusundaki
görüşümü ifade ettikten sonra, bütçeyle ilgili kısa
değerlendirmemi yapmak istiyorum. Ülkemizde fiilen 1950li yıllarda
başlayan bor madenciliği faaliyetleri -birçoğumuzun da
bildiği gibi- 1970li yıllarda hızlanmaya
başlamıştır. Bu kapsamda, 1975te Bandırma Sodyum
Perborat, 1984te Kırka I. Bor Türevleri, 1987de Bandırma II. Borik
Asit, 1996da Kırka II. Boraks Pentahidrat, 2001de Kırka III. Boraks
Pentahidrat, 2004te de Emet Borik Asit tesislerinin işletmeye
alınması faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Ne yazık
ki bunlara ek olarak AKP iktidarları döneminde keşke ilave
edilebilmiş yeni tesislerimiz olsaydı, maalesef bununla ilgili bir
çalışma o günden bugüne olmamıştır.
Bor mineralleri ve bunlardan elde edilen ticari ürünlerin
gruplandırılması konusunda kesin bir
sınıflandırma bulunmamakla beraber, genellikle rezervler söz
konusu ise bor mineralleri, konsantre cevher ürünleri söz konusu ise ham bor
ürünleri, konsantre cevherlerden elde edilen ürünler söz konusu ise rafine bor
ürünleri, rafine bor ürünlerinden üretilen ürünler söz konusu ise özel bor
ürünleri, tekstil veya izolasyon tipi fiberglas ve benzeri gibi ürünler söz
konusu ise bor kullanılan sanayi ürünleri ya da bora dayalı sanayi
ürünleri terminolojisi yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bor ve ürünlerinin uzay ve hava araçlarından, seramik,
polimerik malzemeler, nanoteknolojiler ve otomotiv sanayisine kadar birçok
alanda, yaklaşık beş yüze yakın alanda
kullanıldığı bilinmektedir. Ancak tüketilen bor ürünlerinin
yaklaşık yüzde 80ine yakını cam, seramik frit, tarım
ve deterjan sektöründe yoğunlaşmıştır.
Dünyadaki önemli bor yatakları Türkiye, Amerika Birleşik
Devletleri ve Rusyada yer almaktadır. Dünya toplam bor rezervi
sıralamasında Türkiye'nin yeri birinci sıra olup,
yaklaşık rezervin yüzde 72sine sahiptir.
Dünyadaki en önemli bor üreticileri Türkiyedeki Eti Maden
İşletmeleri Genel Müdürlüğü ile Amerika Birleşik
Devletlerindeki Rio Tintodur. Bu iki kuruluş dünya bor üretiminin
yaklaşık yüzde 70ini karşılamaktadır.
Ülkemizde başlıca bor yatakları Kütahya,
Balıkesir, Bursa ve Eskişehirde bulunmaktadır. Bor
minerallerini işlemek için bu illerde sırasıyla Emet, Bigadiç,
Kestelek ve Kırkada tesislerimiz kurulmuştur. Emette
yıllık yaklaşık 1 milyon 200 bin ton, Kırkada 1
milyon 150 bin ton, Bigadiçte 600 bin ton, Kestelekte de 200 bin ton
kapasiteli cevher zenginleştirme ve değerlendirme tesislerimiz yer
almaktadır. Günümüzde bor madenlerinin işletilmesi görevi Eti Maden
İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.
Bor ve bilgi teknolojilerinin üretildiği ve dünyaya
aktarıldığı bir merkez olma vizyonunu benimsemiş olan
BOREN, Türkiye ve dünyada bor ürün ve teknolojilerinin kullanımı ve
bor konularında değişik bilimsel araştırmaların
yapılması, yaptırılması, koordine edilmesi ve bu
araştırmalara katkı sağlanması amacıyla 4865
sayılı Kanunla 2003 yılında Ankarada kurulmuştur.
Mali özerkliğe sahip olup Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının ilgili kuruluşu niteliğindedir. Bor
konusunda çok önemli bir görevi üstlenen Enstitü bor madeni rezervlerine ne
yazık ki 300 ila 500 kilometre gibi bir uzaklıkta kurulmuştur.
Dünyada ham madde kaynağı veya rezerve bu kadar uzakta kurulmuş
bir enstitü örneğini bulmak herhâlde mümkün değildir. Bu Enstitünün
yeri Bursa, Balıkesir ve Eskişehir illerinin tam ortasında
bulunan ve Türkiye bor rezervinin yaklaşık yüzde 50sine sahip olan
Kütahya ili olmalıydı. AKP İktidarı, her konuda olduğu
gibi ne yazık ki bu konuda da Kütahyanın hakkını bile bile
yemiştir. Umarım bor ürünlerinin işlenmesi ve
kullanımı amacıyla gelecekte yapılacak sanayi
yatırımlarının ağırlıklı olarak
Kütahyaya kaydırılmasıyla bu haksızlık bir nebze de
olsa telafi edilebilir.
BOREN, önceleri ODTÜ Kampüsü Merkezi Laboratuvarı bünyesinde
göreve başlamış ve en son Ağustos 2007de Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü ile yapılan bir
protokol çerçevesinde bu Müdürlüğün onuncu katındaki biri
toplantı salonu olmak üzere toplam on beş odadan oluşan 650
metrekarelik şimdiki yerine taşınmıştır.
Enstitüde 1 başkan, 3 grup koordinatörü, 13 uzman, 11 de
yardımcı personel olmak üzere toplam 28 personel
çalışmaktadır. Personelin 7si sürekli, 9u süreli, 7si de
maalesef, proje kapsamında sigortalı olarak
çalıştırılmaktadır. Özetle, Enstitüde oda
başına 2 kişi düşmektedir.
Böyle bir enstitüde bu manzara hiçbir şekilde Türkiye'ye
yakışmıyor. Dolayısıyla, BORENin en kısa sürede
kendisine ait bağımsız bir binada en az 50si uzman 100ü
aşkın personele sahip bir enstitüye dönüştürülmesi
gerçekleştirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir
enstitü için ise 2009 mali yılı bütçesi olarak belirlenen
yaklaşık 8,6 milyon YTLlik bütçe ile 2010-2012 yılları
için hedeflenen yaklaşık yüzde 10luk artışlara sahip
bütçeler oldukça yetersizdir. Bu bütçelerin mutlaka revize edilerek
yükseltilmesinde yarar görülmektedir.
Kısıtlı imkânlara rağmen kısa sürede
önemli projelere destek veren Enstitü çalışanlarına ve bu
projeleri yürüten değerli araştırmacılara huzurunuzda
teşekkür etmek istiyorum.
19 Aralık 2008 tarihinde grubumuz Sanayi Komisyonu üyeleriyle
birlikte ziyaret ettiğimiz ve çalışmaları hakkında
değerli bilgiler aldığımız Enstitü Başkanı
Sayın Erk İngeri ve çalışma arkadaşlarını
kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.
Enstitü yetkililerinden alınan bilgilere göre,
kuruluşundan bu yana toplam 220 proje başvurusunun
yapıldığı Enstitüde, bu başvuruların 31inin
TÜBİTAK kaynaklarından desteklenmesi sağlanmış, 88
projeye BOREN kaynaklarından toplam 16,9 milyon YTLlik destek
sağlanmış ve bu projelerden 28i tamamlanmış durumdadır.
Hâlen 18 proje de değerlendirme aşamasındadır.
Geç de olsa 15 Eylül 2008 tarihinde bor etkisi altında
kalanların üreme fonksiyonlarının değerlendirilmesine
yönelik bir araştırmayı başlatmış olması
nedeniyle de Enstitüyü ve bu projede çalışacakları kutluyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALİM IŞIK (Devamla) - Çünkü Avrupa Birliği, 2000
yılından beri yürüttüğü çalışmaları ve
direktifleri çerçevesinde bor ve türevlerinin Kategori 2 altında
üremeye olumsuz etkili toksik madde olarak sınıflandırılması
kararını insanların maruz kalamayacağı limit
değerler baz alınarak yürütülen hayvan deneylerine
dayandırılarak almıştır. Ülkemiz, bor
ihracatını olumsuz yönde etkileyecek olan bu tür gelişmelere
karşı tedbirini zamanında alabilmeliydi. Keşke yukarıda
belirttiğim türdeki çalışmaları Sayın Bakan güdümlü
projeler olarak hiç olmazsa üç beş yıl önce başlatabilmiş
olsaydı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin
sonunda, kurumun stratejik planının GZFT analizi bölümünde de bir
kısım ifadelerin yer aldığı ve buna dayalı
önerilerimizle sözlerimi bitirmek istiyorum.
Kurumun fiziki altyapı ve personel yetersizliği acilen
giderilmelidir.
Bilimsel doğrular ışığında Enstitü
ya ham madde ve rezerv kaynaklarına daha yakın olan Kütahyaya
taşınmalı ya da Kütahyada bir şubesi acilen açılarak
güçlendirilmelidir.
Faaliyet alanı için oldukça yetersiz olan kurum bütçesi
artırılmalı, personel seçim ölçüleri net olarak
tanımlanarak eksik personelin bu kriterler
ışığında istihdamı sağlanmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle 2009 bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Muharrem Varlı.
Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Elektrik İşleri Etüt İdaresi ve
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2009 bütçesi hakkında söz aldım.
Yalnız, zaman kısıtlaması nedeniyle Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu hakkında sözlerimi sürdüreceğim, grubum adına
konuşma yapacağım. Hepinizi saygılarla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, dünyada faal olarak çalışan 439
adet nükleer santral bulunmaktadır. Bunların 104 adedi ABDde, 59
adedi Fransada, 55 adedi de Japonyada bulunmaktadır. Ülkemizde 1976
yılında lisansı verilen Mersin Akkuyu bölgesinde
yapılması planlanan ilk nükleer santral yapımı, aradan otuz
üç yıl geçmesine rağmen hâlâ gerçekleşememiştir.
Altı yıldır ülkeyi tek başına ve büyük
çoğunlukla idare eden AKP İktidarının Bakanı ve Bakana
bağlı olan TAEK, 24 Eylül 2008 tarihinde sessiz sedasız
gerçekleştirilen 4.800 megavatlık nükleer santral yapım
yarışmasının sonucunu aradan üç ay geçtikten sonra ancak 19
Aralık 2008de açıklayabilmiştir.
Sinopun ne jeolojik ne de ekolojik etüdü tamamlanmadan altı
yıldır Sinopa yapılacağı belirtilen nükleer santralin
altıncı yıldan sonra yeniden Mersin Akkuyuda ihaleye
açılması, AKP İktidarının ne derece istikrarlı
(!) çalıştığının bir göstergesidir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Bunun bütün sorumlusu, altı yıldır ülkemizi enerji
darboğazına sokan Enerji Bakanı ile daha önce nükleer konularda
çalışan bir Amerikan firmasının Türkiye müdürü olduğu
iddia edilen ve beş yıldır TAEKi yöneten Kurum
Başkanıdır. İşte, adı geçen Kurumun
Başkanının Harza firmasının Genel Müdürü olduğunu
gösteren kartvizit burada.
Bakanlıkça açılan nükleer yarışma ihalesi
sürecini siz değerli milletvekillerinin takip ettiğini ve bu süreçte
sadece bir Rus firmasının teklif verdiğini kamuoyu yakından
bilmektedir. Böylece, AKP İktidarı sayesinde enerjide yüzde 72
oranında dışa, yüzde 60 oranında da Rusyaya
bağımlı olan ülkemiz nükleer santralde de aynı ülkeye
bağlı kalacaktır. Reaktörü yapacak Rus firmasının
ortağının aynı zamanda Rus gazının genel
satıcısı olan Gazprom şirketi olduğu da 4 Kasım
2008 tarihinde Milliyet gazetesinde dile getirilmiştir. Bu firmanın,
hem yakıt temincisi hem de işletici olması ayrı bir
sıkıntıdır.
Hani AKP Hükûmeti enerjide Ruslara
bağımlılığı azaltmanın yollarını arıyordu?
Sayın Bakan nükleer santrali hararetle savunurken, enerji
kaynaklarını çeşitlendirmenin öneminden ve doğal gazda
Ruslara bağımlılığın sakıncalarından
her fırsatta söz ederken, şimdi ise Rus enerji tekeli Gazprom, yüzde
50 ortağı olduğu firmaya nükleer santral de vererek ülkemizi
Rusyaya göbekten bağlamıyor mu?
Santral ihalesine katılan firmalardan sadece birisi olumlu
teklif verirken, diğerleri sadece teşekkür ederek ihaleden acaba
neden çekilmişlerdir?
TAEK, Rusyada prototip durumda olan nükleer santrale olur vererek
kendi verdiği ölçütleri yok saymamış mıdır?
Rusyada kullanılan ve denenmiş olan VVER-1000 tipi
reaktöre rağmen, denenmemiş VVER-1200 tipini kabul ederek kendisiyle
çelişkiye düşmemiş midir?
Böylesine önemli bir ihaleden sonra TAEK Başkanının
istifa ettiği haberleri gazetelerde yazıldığı hâlde,
neden istifanın üstü kapatılmıştır? Acaba, TAEK
Başkanı Sayın Bakana blöf mü yapmıştır? Sayın
Bakan da bu blöfe karşı ne zaman rest çekebilecektir? TAEK
Başkanı hakkında dört adet teftiş ve soruşturma raporu
olduğu ve istifanın ana sebebinin bu olabileceği iddiaları
doğru mudur?
Boş bulunan iki Kurum Başkan
Yardımcılığına rağmen, en son 6 Aralık
2008de asil kadrolu başkan yardımcısı otuz
yıllık nükleer uzmanı olan bir bürokratı da görevden alarak
Kurum Başkanının bu sürece tek başına karar vermesi ne
kadar sağlıklı, şaibesiz ve doğru olabilir?
57nci Hükûmet döneminde -burayı özellikle dinlemenizi
istirham ediyorum- 4 Haziran 2001de TAEKte 8 milyon dolara ihalesi
yapılıp pahalı olduğu gerekçesiyle iptal edilen
hızlandırıcı ihalesi, İktidarınız döneminde
23 Aralık 2002de tekrar yapılıp ihalenin bedeli bu sefer
inşaat dâhil 15 milyon dolara çıkarılmıştır. 25
Aralık 2002 tarihinde ihale komisyonu tarafından onaylanıp TAEK
Başkanı tarafından da onaylandıktan sonra, her ne hikmetse,
TAEK Başkanı, beş gün sonra, onayladığı ihaleyi
31 Aralık 2002 tarihinde tekrar iptal etmiştir. Aynı ihale
-bakın burası çok önemli- inşaat, proje ve sistem olmak
üzere üçe bölünüp ayrı ayrı ihale edilmiş, bunların
toplamı 16 milyon avroya ihale edilmiştir; 16 milyon avro, yani 21
milyon dolara. Bakınız, aradaki farka bakınız ve bu
ihalelerin tamamı da ne yazık ki aynı firmaya, İBA
firmasına verilmiş. Aradaki çelişkiyi görmeniz
açısından söyledim ve bunu yüce milletimizin ve sizlerin takdirine
bırakıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 9 Kasım
2007 tarihinde çıkarılan ve 6 Mart 2008 tarihinde Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilen 5710 sayılı Nükleer Kanunun geçici
1inci maddesi iptal edilmesine rağmen, Kurum yönetimi, güya Kurumun
nükleer uzman açığını kapatmak için Kuruma nükleer ile
ilgisi olmayan personel alımı yapmış mıdır? Bu
personel alımı işlemleri yapılırken neden herhangi bir
gazetede veya İnternet sitesinde resmî ilan
yapılmamıştır? Personel alımının KPSSsiz
veya merkezî yazılı sınavsız, sadece mülakatla
yapıldığı ve bu kapsamda yaklaşık 100
kişinin işe başlatıldığı iddiaları doğru
mudur? Komisyon tarafından belirlenen esaslar dokümanı Başbakan
tarafından onaylanmadan 1.900 YTL ile 5.750 YTL arasında
değişen personel maaşları nasıl belirlenmektedir
Sayın Bakanım? (MHP sıralarından alkışlar) Kuruma
3 trilyon TLye son model baskı makinesi alındığı doğru
mudur? Doğruysa bu durumda dışarıda özel matbaalarda hâlâ
kitapçıklar veya broşürler bastırdığınız
doğru mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUHARREM VARLI (Devamla) Çok elzem olmadığı hâlde
Kuruma yaklaşık 3 trilyon TLye iki adet elektron mikroskobu
alındığı doğru mudur? Doğruysa bu mikroskoplar
kaç kez kullanılmıştır?
Sayın Bakan, sizin atamış bulunduğunuz 50ye
yakın üst bürokrat şu anda cezaevlerinde. Bu bürokratların
yapmış olduğu suçlardan kendinizin sorumluluğunuzun
olmadığını söyleyebilir misiniz?
Tüyü bitmemiş yetimin de hakkı bulunan ve kamuoyu
vicdanını rahatsız eden bu uygulamaların bir gün mutlaka
hesabının sorulacağı da unutulmamalıdır.
Şimdi, biraz sonra Sayın Bakan konuşmaların
bitiminde çıkıp, bizim konuşmalarımıza cevap verecek
buradan ve bizim konuşmalarımızı, bizim
sorularımızı çürütmek adına da sizlerin hoşuna giden
birkaç siyasi şovla sizlerin alkışını toplayacak.
Unutmayın ki, sizler, halkın seçtiği, milletin seçtiği
milletvekillerisiniz. Mutlaka bunları sorgulamalı ve doğruluk
payını ölçmek durumundasınız. Sadece Bakan istiyor diye
alkışlamak size yakışmaz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili
Osman Ertuğrul.
Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi dakikadır Sayın Ertuğrul.
MHP GRUBU ADINA OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü ve Petrol
İşleri Genel Müdürlüğünün 2009 bütçesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Maden Tetkik Arama Kurumu 1935 yılında kurulmuş,
ülkemizin geleceğinin planlanmasına yönelik bilimsel ve stratejik
çalışmalar yapan bir kuruluştur. Ülkemizin ham madde
ihtiyaçlarının yerli kaynaklarımızdan
karşılanması ve dışa
bağımlılığın azaltılması amacıyla
sondaj çalışmalarına önem verildiği bir kurumdur.
Yalnız, bu sondaj çalışmalarını MTAnın kendi
bünyesinde yaptığı ve bir kısmını ihale
ettiğini de biliyoruz. İhale edilen bu sondaj
çalışmalarının kontrolünü, Sondaj Dairesindeki uzman
elemanlardan ziyade teknikerler, teknisyenler ve yeni memurların bu
işin kontrolünü yaptığı yönünde duyumlar ve bunların
yaptığı kontrolün neticesinde de maalesef yapılan
sondajlardan gerekli netice ve verimin alınmadığı bugün bir
gerçek olarak önümüze çıkmıştır.
Bu uygulamaların bir başka boyutunu da ben, çok
konuşmalarımda ve sorularımda belirttiğim gibi, AKP
İktidarının üzerinde önemle durduğu ve her zaman
övündüğü duble yollardan da bahsetmiştim. Bu duble yollardan da ilki
Aksaray-Koçhisar-Kulu arasındaydı. O günün şartlarında
belediye başkanı olarak görev yapıyordum, Karayolları
elemanlarına buradaki bu uygulamanın tekniğine uygun
olmadığını, tekniğine uygun yapılmadığını
ifade ettiğimde ve önceden tanıdığım
başmühendislere, bu şikâyetimi, bu dilek ve temennimi
bildirdiğimde aynen oradaki elemanların ifadesi şuydu, bugün
bunu MTAda Sondaj Dairesinde de yaşıyoruz maalesef ve çok kurumlarda
aynı hadiseyi gene yaşıyoruz: Biz, Sayın
Başkanım, bu iş bu şekilde olmaz, tekniğine uygun
değil, stabilizesi bu değil, dediğimizde Siz bizim hizmetimizi
engelliyorsunuz. Bizim yaptığımız hizmetten rahatsız oluyorsunuz,
önümüze set çekiyorsunuz. diye bizi geri plana aldılar ve bunların
her dediğine tamam diyecek teknikerlere ve yeni elemanlara bu görevi
vererek bu yolları yaptırıyorlar ve yapılan yollar
Bugün,
Adana tarafına herkes şahit oluyordur, en az dört defa söküldü
yapıldı hâlâ da sökülüp yapılıyor. Bu mantıkla gidilirse,
tümü, yeniden sıfırdan sökülüp yenilenmedikten sonra kırk
yıl daha oranın tamir ve tadilatı maalesef bitmeyecektir ve 5
trilyona mal olacak bir yol, bir maliyet bugün 20 trilyonu geçmiştir. Bu
da milletin parasıdır; yazık, günahtır! Yapılacak
işlerin işin uzmanlarına yaptırılması, kontrolünü
uzmanların yapması ülkemizin de hayrınadır, devletimizin de
hayrınadır ve şu anda Hükûmetin de hayrınadır
bunları en iyi şekilde yapması.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye,
jeotermal potansiyelinde dünya 7ncisi, Avrupa 1incisidir. Enerji üretmek
maksadıyla yüksek sıcaklığa sahip altı sahayı 97
milyon dolara ihale ettiniz Sayın Bakan. İhale ettikten sonra şu
ana kadar bunlarla bir sözleşme yapılmadı. Acaba, bu ihale
edilen firmalara -bugün yarın son günleri doluyor- bir ek süre verdiniz,
bir daha ek süre verecek misiniz? Yoksa, bu firmalar bu ihaleden vaz mı
geçtiler? Bu, Türkiye için önemli olan ve enerji üretecek olan bir işti
ve bunu, tamam, sattık, verdik. dediniz ama şu güne kadar maalesef
bir netice alınamadı. Yarın tekrar ek süre verecek misiniz?
Bir de, MTAnın kömür aramalarına yönelik 2007
yılı sonuna kadar 220 bin metretul bir sondajla 2,3 milyar ton linyit
rezervi tespit edilmiştir. diyorsunuz. Türkiyenin şu anda tespitli
toplam kömür rezervi 8 milyar ton olarak biliniyor. Bu, 2,3 milyar ton rezerv
çok büyük bir rezervdir, büyük bir değerdir. Bu kadar büyük bir
değeri acaba 220 bin metretulle nasıl buldunuz, nasıl tespit
ettiniz? Bu hesaplar veya bu sonuçlar doğru mudur acaba veya bulduğunuz
bu kömürle kaç santral kurdunuz? Nasıl bir çalışma
yaptınız? Bu santrallerin kurulu güçleri ne kadar enerji üretiyor?
Bunları açıklarsanız, hem biz hem Türk milleti
öğrenmiş olur.
Metalik aramayla ilgili Türkiyenin her tarafından
çalışma yaptığınızı söylüyorsunuz. Bunlardan
biri de Aksaray. Aksarayda acaba bu aramayı, bu çalışmayı
ne zaman, nerede yaptınız?
Aksarayda altı yıllık İktidarınızda
yaptığınız bir jeotermal sondaj çalışması
vardı. Yaklaşık 2 trilyona mal olan bu jeotermal
çalışmasını ise Sayın Bakanın da
katıldığı, milletvekillerinin de olduğu bir
şölenle kutladınız ama iki yıl geçti, üstü kapandı,
hâlâ bir şey yok. Ne suyu var ne jeotermalle ilgili bir şey var ve
bugün oraya yaptığınız, o kasabanın, ilçenin belediye
başkanı, Güzelyurt Belediye Başkanı Maalesef 40-50 milyar
bu şova ben de para harcamıştım -çünkü onun bölgesindeydi-
o parayı harcadık. dedi. O paraya da yazık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
OSMAN ERTUĞRUL (Devamla) - Yani yapılan bu
şovların, yapılan gösterilerin bir de maliyeti var. Neticesini
almadığınız ve sonucuna
ulaşmadığınız şeyin şovunu, gösterisini
yapmanın hiçbir gereği yoktur.
Madencilerin on yıllık, yirmi yıllık, otuz
yıllık ruhsatları olmasına rağmen, Maden Kanunu ve
yönetmeliklerine uygun ruhsatları da olmasına rağmen, fakat
çoğu yerde, bilhassa İstanbul ve bu yörelerde çalışma izni
maalesef verilmiyor ya kamu kuruluşlarına havale ediliyor veya
valilik vasıtalarıyla bu insanların çalışmasına
müsaade edilmiyor.
Tüm devlet memurlarında olduğu gibi MTA
çalışanlarının da maalesef bir
sıkıntıları var. Stratejik bir kurum olan bu Kurumdaki
insanlar özlük haklarından çok mağdurlar ve Hükûmetin yaptığı
bir uygulama da
Maalesef, şu anda Kamu-Sen seslendiriyor: Maaşı
verdiniz, ocağın 15ine kadar bu insanlar nasıl geçinecek? Bir
ricaları
Kamu-Senin teklifini kabul etmeniz ve bunları ikramiye olarak
kabul etmenizi diliyor; bu kanunun, bu bütçenin Türkiyeye hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ertuğrul.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Osman, sıcak su
yerin altında duruyor. Bakan da burada duruyor. Soğumasın diye
çıkartmıyor. Çıkartırsa soğuyacak. Su altta duruyor,
kaybolmuyor ki.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Öyle bir şey yok.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Üste mi
çıkardınız? Suyu çıkardınız mı?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Belki dönemleri
karıştırıyorsunuz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Ben altta duruyor
biliyorum. Üste mi çıkardınız?
BAŞKAN Lütfen sayın milletvekilleri
Sayın Erdem, buyurunuz.
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu
adına, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Bu vesileyle, müsaadelerinizle çok kısa iki konuya
değinmek istiyorum:
Birincisi; Osmanlının son döneminde, 1915te cereyan
eden ve pek çok insanın ölümüne sebep olan trajik olaylar
dolayısıyla Türkiyeye yöneltilen haksız suçlamalara
katkıda bulunan bir grup aydınların imza toplamasına
değineceğim. Ermeni lobileri dünyada kamuoyu oluşturarak
-bilhassa Batı dünyasını- üzerimizde diplomatik baskı
yaparak, üzerimizde bir baskı unsuru oluşturarak bu konuyu bir soykırım
olarak Türkiye Cumhuriyetine kabul ettirmek istiyorlar. Mesnedi olmayan,
Ermeni isyanlarıyla başlayan -Vanda- ve çok sayıda Türk ve Kürt
vatandaşın katline sebep olan, Ziya Gökalpin dediği gibi
mukatele, yani karşılıklı ölüme dönüşen bu olayın
soykırım olması mümkün değil. Ben bu vesileyle, bu
olaylarda öldürülen Türk ve Kürt vatandaşlarımızdan,
Osmanlı vatandaşlarından özür diliyorum, bu
imzacıların, tarihî şuurdan, millî şuurdan yoksun bu
imzacıların bu oyuna geldiğinden dolayı. Birinci husus bu.
(AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Tekrar
ediyorum, tekrar ediyorum: Bu olay karşılıklı bir
olaydır, Ermeniler tarafından
başlatılmıştır.
İkinci husus: 22 Aralık Pazar günü Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşürken DTP adına
konuşan Osman Özçelikin, bu çatı altında, tarihimize ve
milletimize hakareti marifet sayan bir konuşmayla yine
ecdadımıza, tarihimize maalesef çok ağır suçlamalarda
bulunduğunu müşahede ettim. Suçlamalarda bulunduğu
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Ne
alakası var?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Var.
VAHİT ERDEM (Devamla) Onun konuşmasının da
alakası yoktu.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Ne
alakası var?
VAHİT ERDEM (Devamla) Suçlamalarda bulunduğu ortak
tarihimiz, ortak milletimiz
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır)
Düşüncelerini dile getirmiş olması sizin tarafınızdan
nasıl hakaret olarak algılanıyor anlamadım!
SONER AKSOY (Kütahya) O da düşüncelerini
açıklıyor.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Kimseye
hakaret etmiyordu o konuşmalarında.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Dinle, dinle!
VAHİT ERDEM (Devamla) - Onun için, arkadaşın o
sözünden dolayı da yine Türk ve Kürt vatandaşlarımdan, o tarihte
ölen Türk ve Kürt vatandaşlarımızdan özür diliyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, kendi tarihimize, kendi milletimize
ve devletimize hakaret etmekten ve zarar vermekten ne menfaat umulduğunu
da anlamakta zorluk çekiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, DTP sıralarından gürültüler)
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) O sizin
yanılgılı düşünceniz Sayın Erdem, o sizin
yanılgılı düşünceniz!
VAHİT ERDEM (Devamla) Dünyanın hiçbir parlamentosunda,
en demokratik parlamentolarda bile bir parlamenterin kendi tarihine, kendi
milletine, kendi geçmişine hakaret etmesine müsaade edilemez,
konuşamaz ve konuşturulmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Tarihten
söz ediyorsunuz ama daha iki yıl öncesine kadar Kürt demek yasaktı
bu Parlamentoda.
VAHİT ERDEM (Devamla) Değerli arkadaşlar,
şimdi, enerji konusunda birkaç
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Tarihse
ortak tarih! En büyük hakareti de siz yapıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.
VAHİT ERDEM (Devamla) Ben hakaret etmiyorum, ben
müştereklikten bahsediyorum. Burada hakaret yok, zabıtları al
oku. Ben müştereklikten ve sizin de bizim de ecdadımıza
yaptığınız haksızlıktan bahsediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Vallahi, bizim ecdadımızın
kökünü kazıdınız, kökünü!
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Siz
yanlış okumuşsunuz, siz yanlış
anlamışsınız!
SIRRI SAKIK (Muş) Daha düne kadar Cemal Gürsel diyordu ki:
Nerede bir Kürt görürseniz yüzüne tükürün. Mustafa Muğlalı
olayını unuttunuz mu?
BAŞKAN Lütfen sayın milletvekilleri,
karşılıklı konuşmayalım.
VAHİT ERDEM (Devamla) Değerli arkadaşlar,
sürdürülebilir ve rekabet edebilir bir ekonomi için enerji vazgeçilmez bir
unsurdur. Küresel enerji pazarı son yıllarda büyük
değişiklikler gösteriyor. Özellikle kalkınan ekonomiler, Çin ve
Hindistan ekonomileri enerji talebi üzerinde büyük baskı yapmakta ve
yapılan tahminlere göre 2030 yılına kadar dünya enerji talebi
yüzde 55 daha artacağa benziyor. Dünyadaki bu değişime uygun
olarak ülkeler ekonomik ve sosyal politikalarını, enerji
politikalarını ciddi şekilde gözden geçiriyorlar ve savunma ve
güvenlik politikasında enerji güvenliği ön sıralara geçmiş
durumda. Bu gelişmeler çerçevesinde Avrupa Birliği önemli kararlar
aldı.
Burada zaman kalmadığı için çok kısa
geçiyorum. Enerji kullanımında verimliliği artırmak,
yenilenebilir enerjinin payını yüzde 20ye çıkarmak gibi çok
ciddi, iddialı tedbirler aldık. Tabii, Türkiye bütün bu dalgalı
enerji piyasasına rağmen, bir enerji kısıntısı,
kesintisi ile karşı karşıya kalmadı. Bundan
dolayı da Hükûmetin çalışmalarına ve Sayın Bakanımızın
gayretlerine teşekkür ediyorum.
Ancak 1990lı yılların sonu ve 2000li
yılların başlarındaki ekonomik krizler olmasaydı
muhtemelen Türkiye bir enerji kriziyle de karşı karşıya
kalabilirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
VAHİT ERDEM (Devamla) Bu hususu göz önünde tutarak
Türkiyenin enerji politikalarını çok ciddi şekilde gözden
geçirmesinin ve uzun vadede enerji güvenliğinin sağlanması için
uzun vadeli bir stratejik plan geliştirmesinin uygun
olacağını düşünüyorum.
Bu çerçevede yenilenebilir enerjiye ağırlık
verilmesi
Elimde tablolar var. Bakıyorum, yerli kaynakların birincil
enerji içerisindeki ve elektrik enerjisi içerisindeki payları gittikçe
düşüyor. Bu, doğaldır. Enerji
bağımlılığından bahsetmiyorum, gayet tabii bağımlı
olacağız, Türkiye enerji zengini bir ülke değil. Ama
hidroelektrik santrallerimizin sonuna kadar geliştirilmesinin,
yenilenebilir enerji bakımından Türkiyede ciddi potansiyel var
-rüzgâr, güneş ve diğer- bunların geliştirilmesinin önem
taşıdığını söylemek istiyorum.
Memnuniyetle ifade edeyim ki konvansiyonel enerjilere nazaran
yenilenebilir enerjilerin altyapısı, hukuki mevzuatı ve finansal
yapısı yetersizdi, Hükûmetimiz döneminde bu mevzuatlar
oluşturuldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
VAHİT ERDEM (Devamla) Önümüzdeki dönemde yenilenebilir
enerjiye büyük önem verileceği, rüzgâr enerjisinin gücünün 20 bin megavata
çıkarılacağı gibi hedefler var. Bunları da
memnuniyetle karşılıyorum.
Nükleer enerji gecikmiştir, süratle uygulamaya
konulmalıdır. Özelleştirilen ve devletin elinde olan elektrik
üretim ve dağıtım tesislerinin esnek ve etkin bir yapıya
kavuşturulması için mutlaka, gerekli kesin normlar Avrupa
standardına uygun bir biçimde geliştirilmeli ve bunlar çok ciddi
şekilde denetlenmelidir. Makul bir süre içerisinde enerji fiyatları
da düşürülmelidir.
Ben bu duygularla hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum. Sayın Başkana da müsamahasından dolayı
teşekkür ediyorum.
Sağ olun, var olun. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Erdem.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çanakkale
Milletvekili Müjdat Kuşku. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MÜJDAT KUŞKU (Çanakkale)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
yılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına görüşlerimi açıklamak için
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmamda ülkemizin enerji politikalarındaki temel
hedeflerden ve gerçekleşme düzeylerinden bahsedeceğim. Bu çerçevede
Türkiyenin küresel enerji arz güvenliğinde rol alacak şekilde yeni
vizyon planı olan enerji koridoru programı, enerji terminali
programı ve çok bölgeli enerji arz güvenliği programından
bahsederek konuşmama başlıyorum.
Bu kapsamda Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol boru hattı ve
Bakü-Tiflis-Erzurum doğal gaz boru hattı devreye
alınmıştır. Türkiye-Yunanistan doğal gaz boru
hattı devreye alınarak Yunanistana doğal gaz ihracatı
başlamıştır. İranla elektrik enerjisinde iş
birliği çerçevesinde anlaşmalar imzalanmış olup Türkiye ile
İran arasındaki elektrik bağlantısı güçlendirilmektedir.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının, Irakta petrol
arama ve işletme hakkı alınarak Irakta çalışabilmesi
sağlanmıştır. Gürcistan, Suriye, Yunanistan ve Iraka
elektrik ihracatına başlanmıştır. Arz
güvenliğinde kaynak çeşitliliği sağlamak için nükleer
santralden elektrik üretimi için ihale süreci devam etmektedir. Bu arada yerli
kaynakları da ekonomiye kazandırma programı çerçevesinde kamunun
elindeki kömür sahaları redevansla özel sektör işletmeciliğine
açılarak buradaki üretim artışı ve istihdam
artışı ileri bir seviyeye getirilmeye
çalışılmaktadır.
Elektrik Üretim AŞ termik santrallerindeki kapasite
kullanım oranı 2003te yüzde 35 iken bugün 2007de yüzde 72
mertebesine çıkarılmıştır. 2002de TPAOnun
tamamlandığı toplam kuyu sayısı 24 iken 74e getirilmiştir. DSİ
toplam kurulu gücü 2.250 megavat olan 17 HES santralin yapımına devam
etmektedir. Yenilenebilir Enerji Kanunu kapsamında EPDK tarafından
toplam 347 yeni lisans verilmiş ve bu çerçevede çalışmalar
hızla devam ettirilmiştir. Türkiyede rüzgâr enerjisi potansiyeli
atlası da yatırımcılarımızın hizmetine
sunulmuştur. Toplam 333 megavatlık rüzgâr kurulu gücü
işletmededir. Rüzgâr kurulu gücümüzün 2008 sonu itibarıyla 475
megavat, 2020 itibarıyla da en az
12 bin megavat olması planlanmaktadır.
MTA yaptığı çalışmalar sonucunda 2 milyar
300 milyon ton yeni kömür rezervi bularak ülkemizin ve milletimizin hizmetine
sunmuştur. Son yıllarda jeotermal enerji kaynaklarının
ekonomiye kazandırılmasına büyük önem verilmiş ve 2005
yılı öncesinde ortalama 5 megavat termal ısı enerjisi
açığa çıkarılmışken 2003-2007 arasında bu
840 megavat termal enerjiye kadar getirilmiştir.
Altyapı yatırımlarının tamamlanması
amacıyla yapılan çalışmalarda, Türkiye'nin elektrik kurulu
gücü 31 bin megavattan 42 bin megavata çıkarılmış, 2002de
43 bin kilometre olan elektrik iletim hattı, 2007de yaklaşık 46
bin kilometreye çıkarılmıştır.
Termik santrallerde yapılan büyük rehabilitasyonlar sonucu
yıllık 5,3 milyar kilovat saat üretim artışı
sağlanmıştır. İlk doğal gaz deposu Trakya
Doğal Gaz Depolama Tesisinde işlemeye alınmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002
yılı sonunda 9 ile gaz arzı sağlanmış iken
2002-2008 döneminde ilave 54 ile daha doğal gaz arzı
sağlanmış ve bugün itibarıyla 63 ilde doğal gaz
kullanımı devam etmektedir.
Yenilenebilir enerji, gücünü güneşten alan ve hiç tükenmeyecek
olarak düşünülen, çevreye emisyon yaymayan enerji çeşitleridir. Bu
kapsamda Türkiye özellikle hidrolik, rüzgâr, güneş, jeotermal olmak üzere
önemli miktarda yenilenebilir enerji kaynaklarına sahiptir ve
yenilenebilir enerji kullanılmasını teşvik etmeye devam
edilmektedir. Bu, ülkemiz için çok ve çevre için son derece önemli bir
hassasiyettir.
Enerji-çevre etkileşimi dikkate alınarak, enerjiye
yönelik tüm faaliyetlerin çevre üzerinden etkileşimini en aza indirerek,
ekolojik dengeyi bozmadan sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde
politikaları uygulamaya devam etmekteyiz. En önemli önceliğimiz,
kaynaklar tüketilmeden, çevre tahrip edilmeden kalkınma ve
sanayileşme sürecinin devamı sağlanarak gelecek nesillere yaşanabilir
bir dünya bırakmaktır. Bu anlamda
Bakanlığımızın başta karbondioksit olmak üzere
sera gazlarının azaltılması için önlemler
aldığı gibi, hidrolik ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının kullanımının artırılması
ve mümkün olduğu kadar fosil yakıt kullanımının
azaltılması yönünde önemli uygulamaları vardır.
Ülkemiz, bilimsel araştırmalara dayanarak çevreyi
korumaya yönelik standartlar, yönetmelikler, yasal düzenlemeler
ışığında yolunda kararlılıkla devam
etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MÜJDAT KUŞKU (Devamla) Bu nedenle, santral
yatırımları da başta olmak üzere, enerji
yatırımlarında enerji verimliliği ve çevresel hassasiyet en
üst düzeyde ele alınmaktadır.
Bu arada, son günlerde petrol fiyatlarının düşmesinden
kaynaklanan bir avantajla, inşallah, Sayın Bakanımızın
da açıkladığı gibi, doğal gaz fiyatlarında çok
yakın zamanda bir indirim beklediğimizi belirtir, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2009 yılı bütçesinin milletimize,
ülkemize hayırlar getirmesini diler, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kuşku.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Rize Milletvekili
Bayram Ali Bayramoğlu.
Süreniz on dakikadır.
Buyurunuz Sayın Bayramoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu ile Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü bütçeleri
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kamuoyu nezdinde, genelde enerji
kelimesini kullandığımızda, aklımıza hemen
öncelikle elektrik gelir. Hâlbuki enerji demek sadece elektrikle kaim olan bir
şey değildir. Enerji dediğimizde petrol, doğal gaz ve
sıvılaştırılmış petrol gazı
dediğimiz LPG gibi dört tane ana unsuru nazarıitibara almamız
lazım -tabii, bunun içerisinde fosillerden, kömürden vesaireden- hepsini
nazarıitibara da alma şansımız var. Dolayısıyla,
enerji konusunda rakamsal büyüklüklerine baktığımız zaman,
elektriğin yatırım olarak çok büyük bir potansiyel
içerdiğini görmekle beraber, petrolün -2007 rakamlarıyla söylüyorum-
yıllık potansiyelinin 47,6 milyar YTL, doğal gazın 27,6
milyar YTL, elektriğin 18 milyar YTL, LPGnin de 7 milyar YTL
olduğundan yaklaşık 100 milyar YTLlik bir potansiyeli
içerdiğini görürüz. İşte, şu anda gündemimizde bütçesini
görüştüğümüz Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,
yaklaşık 100 milyar YTLyi -ki
genel gayrisafi millî hasılamızın yüzde 12sine tekabül
etmektedir-düzenlemekte ve denetlemektedir. Bu düzenleme ve denetlemeyi
yaparken -kendisinin şube çalışması
olmadığından- birçok diğer kurumla birlikte ortak hareket
etmeyi de ve bir kurumsal yapı olarak bu ortaklığı da güzel
bir örnekleme olarak yapmaktadır. Şöyle ki: Emniyet Genel
Müdürlüğü, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı, TÜBİTAK ve buna benzer birçok kurumla ortak
çalışma yapmak suretiyle denetlemelerini devam ettirmektedir. Hatta
bu denetlemelerinin içerisinde, kendisinin yıllık bütçesinin üçte
1lik bölümünü de bu kurumlara, yapmış olduğu hizmeti
karşılığında ödemektedir.
Bunun yanında, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,
çeşitli lisans alma ve ruhsatlama çalışmalarından
dolayı kendi gelirini temin edebilen kurumlarımızdan bir
tanesidir. Hatta, bu sene içerisinde ekim ayı sonu itibarıyla EPDK,
Maliye Bakanlığına toplam 355 milyon YTL kaynak transferi yapmak
suretiyle hem kendi yağıyla kavrulabilme özelliğine sahip hâle
getirilmiş hem de almış olduğu, piyasalardan temin etmiş
olduğu kaynakları aynı zamanda genel bütçemize ilave kaynak
olarak aktarım yapmaktadır. Dünya genelinde devam etmekte olan kriz
ve sıkıntılara rağmen, Türkiyede çıkartılan
enerjiyle ilgili kanunlar ve yıllık ortalama yüzde 8 civarındaki
büyüme potansiyelimiz bize şunu net bir şekilde göstermektedir ki
Türkiyedeki enerji yatırımlarının önü açıktır ve
bundan sonraki süre içerisinde de aynı hızla devam edecektir. Kurum,
bugüne kadar petrol piyasasında 15.210, elektrik piyasasında 1.070,
doğal gaz piyasasında 169 ve LPG piyasasında 7.631 olmak üzere
toplam 24.080 şirketi lisanslandırmıştır. Bugün
itibarıyla EPDK tarafından lisans verilen özel sektör
yatırımlarının adedi ise 758, kurulu gücü de 28.810
megavata ulaşmıştır. Sadece son beş yılda
yaklaşık 3.500 megavat kurulu gücünde özel sektör
yatırımı tamamlanarak devreye alınmıştır.
Bunların yanında inşa hâlinde devam eden 474 proje, bu
projelerin toplam kurulu gücü 22.637 megavat, toplam yıllık elektrik
üretimleri 112 milyar kilovat saat ve toplam yatırım tutarı ise
33 milyar YTLye ulaşmıştır. Bu kapsamda sürmekte olan
projelerin yaklaşık 10 bin megavatı -ki yatırım
tutarı 16 milyar YTLdir- sadece hidroelektrik kaynaklara yöneliktir.
Ben aynı zamanda maden konusuna da gireceğim için biraz
daha hızlı teknik konuları geçmek istiyorum. Bu çerçevede
özellikle arkadaşlarımız da bahsettiler, yenilenebilirle ilgili
de birkaç konuya değinmekte fayda görüyorum.
Bundan üç dört sene öncesine kadar, sadece rüzgâr enerjisiyle
ilgili toplam kurulu gücümüz 20 megavattı. Geçtiğimiz yıl sonu
itibarıyla yapılan yatırımlarla bu güç 333 megavata
ulaştırılmıştır sadece rüzgârda. Şu anda
devam eden ve yirmi iki tane lisanslandırılmış projenin de
yatırım olarak bitmesiyle birlikte 2010 yılında rüzgâr
santrallerinden üretimimiz 1.550 megavata ulaşacaktır. Bunun
yanında, lisansı verilmiş ve yatırımları devam
eden yaklaşık 5,8 milyar YTLlik yatırımlar da devreye
girdiğinde, yenilenebilir potansiyelinden beklediğimizden çok daha
fazlasını sadece rüzgârdan elde etme imkânımız
olacaktır.
Ancak, genel olarak gerek CHP gerekse MHP Grubundan gelen bilgiler
doğrultusunda beni sevindiren en önemli işlerin başında da
güneş enerjisine gösterilen hassasiyettir. Şu anda benim de içinde
bulunduğum Sanayi, Enerji Komisyonunda bir çalışma
yapılmakta, Elektrik İşleri Etüt İdaresi ve Enerji
Bakanlığının da yapmış olduğu
çalışmayla, muhtemelen ocak ayı içerisinde
huzurlarınıza getirecek olduğumuz yenilenebilir kaynakların
ekonomiye kazandırılmasına yönelik kanun
değişikliğiyle güneş enerjisinin de önü açılacak ve
böylece, ta bundan üç dört sene önce 49 eurosentlerle başlayan ama bugün
25-26 sentlere kadar inmiş olan güneş enerjisi
yatırımları -potansiyel olarak da yaklaşık 380 milyar
kilovat saate yakın güneş enerjisi potansiyelimiz- inşallah en
kısa zamanda devreye alınacaktır.
Bundan iki ay kadar önce Avrupada Enerji Bakanlığı
heyeti olarak Elektrik İşleri Etüt İdaresiyle birlikte
gezdiğimiz güneş santrallerinde şunu gördük ki: Avrupa çok
yoğun bir şekilde güneş enerjisi
yatırımlarını teşvik etmekte ve desteklemektedir.
Bırakın Avrupayı, sadece Cezayir ve Fasta, birinde 380
megavat, bir tanesinde 475 megavatlık güneş enerjisi santralleri
kurulmaktadır. Bizim de bunun kuruluş gücünün yanında teknik,
sanayi desteğini vereceğimiz ve özellikle de altyapı
yatırımlarını, tüp ve ayna
yatırımlarını da Türkiyede yapabilecek girişimleri de
teşvik ederek önümüzdeki süre içerisinde çok önemli bir katma değeri
oluşturmayı da planladığımızı söylemekte
fayda görüyorum.
Kısaca, doğal gaz konusuyla ilgili şu ana kadar
geldiğimiz noktada on iki vilayetimiz haricinde bütün vilayetlerimize
doğal gaz altyapı tesisleri çekilmiş, on iki vilayetle ilgili
çalışmalar da devam etmektedir. Bugüne kadar yapılan
yatırımlarla 40 milyon insan, 10 milyona yakın aile doğal
gaz kullanabilir, doğal gazla ısınabilir ve mutfaklarında
doğal gazı kullanabilir boyuta gelmiştir.
LPG konusunda ise 2008 yılı itibarıyla toplam 3
milyon 200 bin ton LPGnin tüketildiğini ve bunun yaklaşık yüzde
60lık bölümünün otomotiv sektöründe, geriye kalan kısmının
ise tüp ve dökme bölümlerinde olduğunu söylemekte fayda görüyorum.
Kısaca madenciliğe de -sürem çerçevesinde-
değinerek sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bakın, dünyada
gelişmiş olan ülkelerin hepsi yer altı kaynaklarını
düzenli ve sistemli olarak kullanmış olan ülkelerdir. Bugün sanayinin
temelini zaten madencilik sektörü oluşturmaktadır. Madencilik,
tarım, turizm gibi, kendi ülke bedellerinizle üreterek, dünyaya ihraç
ederek döviz girdisi sağladığınız sektörler özel önemi
haiz sektörlerdir. İşte bu doğrultuda Türkiyede yapılan
birçok çalışmayla madencilik sektörünün önü açılmış ve
özellikle madencilik politikası yeniden gündeme
alınmıştır. Ancak bu yeterli midir? Değildir. Çünkü özellikle
önümüzdeki süreç içerisinde Türkiyedeki mevcut yer altı kaynaklarının
ekonomimize direkt kazandırılabilmesine yönelik çalışmalar
ve teşvik sistemleri yeniden masaya yatırılıp mümkün
olduğu kadar teşviklerle yatırımların önünün
açılması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Neden?
Yatırımların madenciliğe
yoğunlaştırılmasının üç önemli fonksiyonu
vardır. Bunun bir tanesi az evvel söylediğim konudur. Yani TLyle
üretirsiniz ve TLyle ürettiğinizi dövizle satarsınız. Hele hele
uç ürünlerini üretirseniz, uç ürünleriyle katma değer oluşturmanız
demek, çok ciddi bir istihdam politikası oluşturmanız demektir.
İkinci önemli konu nedir? Madenler genelde kırsal
kesimdedir. Kırsal kesimlerdeki özellikle gelişmişlik kat
sayısının farklılıklarını ortadan
kaldırmak, sosyalleşme boyutunu geliştirmek, oralara kaynak
aktararak ekonomik gelişmişliklerini sağlamak ve insanlara
yerinde istihdam kapısı oluşturmak demek, Türkiye'nin en önemli
problemlerinden bir tanesini de, yani göç problemini de çözmek, eğitim ve
altyapısını çözmek anlamına gelir. Dolayısıyla
üretilenin oluşturduğu istihdamın yanında
taşımaya getirdiği katkıyı, limanlara getirdiği
katkıyı, ülkeye getirdiği katkıyı da
nazarıitibara alırsak son derece önemli bir katma değer
oluşturduğu muhakkaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
Bunun yanında yine altını kalın kalemle çizmek
istediğim bir başka konu daha vardır. Bakın, 2000li
yıllarda bankalara gittiğinizde iki tane sektör Black List
dedikleri kara listededir. Bunun bir tanesi gemicilikti, bir tanesi de
madencilik sektörüydü. Ama 2003 yılından sonra yapılan
politikalarla ve dünya genelindeki talebin de artmasıyla, şu anda
bankacılık sektörüne gittiğinizde, ekonomik krizlere ve finansal
krizlere rağmen, en çok kredi verilmesi düşünülen sektörlerin
başında madencilik gelmektedir. Bunun altında AK PARTİ
İktidarının madenciliğe vermiş olduğu -yeterli
olmasa bile vermiş olduğu- önemin sektörü ne kadar faydalı
noktaya getirdiğini söylemekte fayda mülahaza ediyorum.
Aslında madencilikle ilgili söyleyeceğim çok daha fazla
şeyler var ama umuyorum ki -inşallah- fazla vaktinizi almadan bir
başka zaman içerisinde bu bilgilerimi de sizinle paylaşmış
olurum.
Bütçede emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür
ediyorum ve bütçenin hem ülkemize hem de sektörümüze hayırlı
olmasını diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bayramoğlu.
Sayın milletvekilleri, saat 14.00te toplanmak üzere birleşime
ara veriyorum.
Kapanma Saati : 13.03
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 35inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi on ikinci tur üzerinde konuşma sırası
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
İsmail Katmercide idi.
Buyurunuz Sayın Katmerci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KATMERCİ
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2009 mali
yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yer
altı ve yer üstü kaynakları, ülkelerin kalkınmasında önemli
bir belirleyici unsur olmuştur. Yer altı kaynaklarına
ulaşıp bu kaynakları işletip değerlendirecek bilgi ve
teknolojiye sahip olan ülkelerin refah düzeyinin arttığı ve
bunun sonucu olarak ekonomide, siyasette, dış politikada güçlü ve
etkin oldukları görülmektedir.
Ülkemiz jeolojik yapısı gereği önemli sayıda
maden çeşitliliğine sahip, başta bor olmak üzere mermer, toryum,
zeolit, krom, manyezit, feldispat, barit, kil, kömür, altın ve gümüş
rezervleri bakımından dünya sıralamasında önde gelen
ülkelerdendir.
Millî Bor Araştırma Enstitümüz yani BOREN,Türkiyede
ve dünyada bor teknolojilerinin geniş şekilde
kullanımını sağlamak ve geliştirmek için bilimsel
araştırmalar yapmak üzere kurulmuştur. Bununla da AK PARTİ
olarak biz iftihar ediyoruz.
Kurulduktan sonra geçen beş yıl içerisinde BORENin
yaptıklarına kısaca değinmek istiyorum: Bor ve bor
ürünlerinin tanıtılması, bor kullanım alanlarının
araştırılması, yeni istihdam ve katma değeri yüksek
yeni bor ürünlerinin üretim ve uygulama alanlarının
değerlendirilmesi konusunda önemli çalışmalar yapmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede
güzel şeyler de oluyor diyebilmek adına, Bor Araştırma
Enstitüsü yani BORENin gurur veren çalışmaları hakkında
sizlere önemli bilgiler vermek istiyorum.
Madencilik alanında artık bu sayede yepyeni bir konsept
geliştiriyoruz. Maden cevherimiz eskisi gibi taş, toprak
pahasına tamamen yurt dışına satılmıyor, çünkü
Türkiye artık madencilikten kimyasallara geçiyor. ARGE
çalışmalarıyla bor oksit, çinko boraks gibi katma değeri
daha yüksek bor ürünleriyle çok daha önemli, çok daha stratejik
çalışmalar yapılıyor. Mesela neler mi yapılıyor?
Tankların, helikopterlerin zırhları yapılıyor. Sodyum
bor hidrür gibi geleceğin enerjisi olan hidrojen üretilmesindeki en önemli
bileşenler üretilip bunun sanayi üretimine geçirilmesine
çalışılıyor.
Ayrıca zirai alanda bor kullanılıyor. Borca eksik
olan sahalarda kullanılan bor gübresiyle, mesela buğday üretiminde
yüzde 35e varan artışlar sağlanabilmekte. Bu konuda artık
endüstriyel üretime geçme aşamasına gelinmiştir. Bor
zenginliğimizi ekonominin hizmetine sunmak istiyoruz.
Bir başka önemli çalışma da Türk tipi çimento.
Enstitümüz bu ürünün standardını almış, örneklerini
üretmiş bulunmaktadır. Nedir bu Türk tipi çimento diyecek
olursanız, bor katkılı bir kimyasal olan bu çimento türü normal
çimentoya göre yüzde 70 daha dayanıklı bir malzemedir ve üretimde ise
yüzde 15 enerji tasarrufu sağlamaktadır. Ayrıca, ülkemizin
deprem kuşağında olduğu hatırlanırsa ve bu ürünün
depreme karşı daha dayanıklı olduğu dikkate
alınırsa önemli bir gelişme diye düşünebiliriz.
Yolları asfalt yerine bu çimentoyla betonladığımız
takdirde iki senede bakım gereken normal yollar yerine, yirmi yıl
dayanacak yolları yapabiliriz. Bunun da standardını aldık
ve iş, çimento fabrikalarının seri üretimine kaldı.
Ayrıca, üreteceğimiz bir başka madde deterjan
sektöründe bir devrim oluşturacak, belki dünya deterjan
piyasasını altüst edecektir.
Yüce Meclisin değerli üyeleri, bor madeni, cam, nükleer,
seramik, elektrik, elektronik, bilgisayar, otomobil, ilaç, kozmetik, kimya,
iletişim, metalürji alanlarında ve tıp biliminde çokça
yararlanılan bir mineral hâline gelmiştir. Türkiye bugün bunun farkındadır,
gerekli çalışmalar da yapılmaktadır.
Bir başka sevindirici husus -hepimizin övündüğü, her
yerde konuştuğumuz- dünya bor rezervlerinde Türkiye'nin birinci
sırayı işgal etmesidir. Bor rezervleri olarak dünyadaki borun
yüzde 72,2si bizde bulunmaktadır. İşletime geldiğimiz
zaman, bor üretiminin yüzde 32sini de biz yapmaktayız. Bununla da gurur
duyabiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
İSMAİL KATMERCİ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bor üretiminin, rezervlerin bu kadar büyük olmasına
rağmen -şunu da belirtmeden geçemeyeceğim- dünyadaki borun
ticari hacmi geçen yıllara bakıldığı zaman
yaklaşık 1,5 milyar dolar seviyesinde olduğunu da
unutmayalım. Ama borun istikbaldeki ticari hacminin çok büyük
olacağı bizler için de bir övünç ve gurur kaynağıdır.
Sonuç olarak, Hükûmetimiz, bugüne kadar olduğu gibi bundan
sonra da ülkemizin küreselleşen dünyada söz sahibi ülke pozisyonunu
kuvvetlendirmesi için, gerekli bütün adımları kararlılıkla
atmaktadır.
Bu cümleden hareket ederek ben, Sayın Bakanımıza ve
Bakanlığımızda çalışan
bürokratlarımıza, emeği geçen herkese milletimin huzurunda
teşekkür ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle Bor Araştırma Enstitümüzün
2009 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarında alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Katmerci.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun.
Buyurunuz Sayın Coşkun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN COŞKUN (Yozgat) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığı
Elektrik İşleri Etüt İdaresi 2009 bütçesi hakkında AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Enerji, insanoğlunun önemli medeni ihtiyaçlarının
başında gelmektedir. Her bireyin enerjiye olan ihtiyacı enerjiye
küresel boyutta önem kazandırmıştır. Nüfus
artışı, sanayileşme ve şehirleşmeyle birlikte
küreselleşme sonucu artan ticaret ve üretim imkânlarına
bağlı olarak doğal kaynaklara ve enerjiye olan talep giderek
artmaktadır. Her şey için enerjiye ihtiyaç vardır.
Ülkemizde 2007 yılı itibarıyla enerji, yüzde 75
civarında yurt dışından gelmiştir. Yüzde 33ü
sanayiye, yüzde 24ü binalara ve yüzde 16sı ulaşıma
harcanmıştır.
Kalkınmasını sürdürmeye çalışan ülkemizde
artan nüfus ve refah düzeyi, sanayileşme gibi nedenlerden dolayı
enerji kullanımındaki yıllık ortalama artış yüzde
5tir. 2020 yılına gelindiğinde enerji tüketimimiz 2 katın
üzerinde artacaktır.
Günümüzde, bütün dünyada yenilenebilir enerjinin önemi
algılanmış olup yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanımının artırılması için birçok önlem
alınmaktadır. Ben burada özellikle,
Bakanlığımızın yenilenebilir enerji kaynakları
bakımından rüzgâr ve güneş haritasını
-atlasını- hazırlamasından dolayı teşekkürlerimi
sunuyorum ve burada yapılan çalışma dikkatle incelenecek olursa,
güneş bakımından ülkemizin son derece zengin olduğunu
görmek mümkün ve bütün Avrupa ülkeleri ve Güneydoğu Avrupa ülkeleri göz
önüne alındığında, güneş bakımından ülkemizin
bu avantajını çok daha iyi kullanması kanaatini ben
taşıyorum.
Bilindiği üzere, güneş enerjisi konusundaki
yatırım maliyetlerinin yüksek olması sebebiyle şu anda
istenen seviyede değildir. Bunun için Bakanlığımız
bütçesinden çok ciddi miktarda ARGEye bu anlamda pay ayırıp
güneş konusunda yeni teknolojilerle, çok ucuz maliyetle güneşi biz
elektrik enerjisine dönüştürüp tüm dünyaya güneşi
satmalıyız. Yani bunun bizim geleceğimiz için çok çok önemli
olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda, eğer bunu
başardığımızda, inanıyorum ki bundan sonra
gelecek çağ güneş çağı olacaktır. Bu vesileyle,
özellikle rüzgâr konusunda yapılan çalışmaların da önemli
olduğunu ifade etmek isterim.
Hedef, güvenli enerji arzıyla, çevreye zarar vermeden -amaç-
ekonomiyi geliştirmektir. Bu konuda yapılması gereken çok önemli
çalışmalardan bir tanesi de hidrolik kaynaklarımızın
uygun şekilde kullanılmasıdır. Özellikle
Bakanlığımızın yenilenebilir enerji kaynaklarının
etkin bir şekilde değerlendirilmesi hususundaki
çalışmaları ve bu anlamda çıkarılan kanunların
önemli olduğunu belirtiyor, bu anlamda çalışmaların şu
açıdan önem arz ettiğini ifade etmek istiyorum: Yenilenebilir Enerji
Kanunu, alım garantisi, fiyat destek mekanizması, yatırım
indirimi, vergi muafiyeti gibi teşvikler içermektedir fakat tüm Avrupa
ülkelerinde önemsenen ikinci önemli husus da enerjinin tasarrufudur ve 2020
yılı itibarıyla enerji konusunda yüzde 20 tasarrufun
sağlanması hedeflenmektedir.
Buradan bizi izleyen tüm sevgili seyircilerimize de bir mesaj ben
vermek istiyorum: Özellikle televizyonlarımızın veya elektrikli
ev aletlerimizin stand-by konumunda yanan ışıklarının
sürekli açık olması, damlayan musluk gibi sürekli bir enerji
tüketimine neden olmaktadır. Özellikle bizim en büyük
avantajımız, bu enerji verimliliği bakımından kendi
elimizdeki enerjiyi uygun şekilde kullanmak diye düşünüyorum ve
tasarruf edenin de kesinlikle yokluk görmeyeceği kanaatini
taşıyorum.
Özellikle ülkemiz, Avrupa Birliği müktesebatı
çerçevesinde Avrupa Birliğiyle uyumlu enerji politikaları
yürütmektedir ve Avrupanın, Güneydoğu Avrupa ülkelerinin enerji
Merkezi konumundadır. Özellikle petrol ve doğal gaz kaynakları
bakımından dünyanın dörtte 3ünün bulunduğu bölgede olan
ülkemizin, bir enerji santrali, bir enerji Merkezi, bir enerji koridoru gibi
önem arz ettiğini hepimiz bilmekteyiz. Bu anlamda, Hazar havzasına
yönelik Nabucco ve benzeri boru hattı projelerinde iş birliğini
en etkili biçimde gerçekleştirmek durumundayız. Türkiye'nin Avrupa
Birliği enerji standartlarına ve politikalarına hızlı
uyumu, Türkiye'nin bir enerji Merkezi olma yönündeki güçlü potansiyelini
gerçekleştirmesine önemli katkı sağlayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OSMAN COŞKUN (Devamla) Peki, Sayın Başkan.
Sayın milletvekillerimizin de enerji kültürü ve enerji
verimliliği bilincini yakın çevresine yayması arzusunu özellikle
rica ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Muş
Milletvekili Seracettin Karayağız.
Buyurunuz Sayın Karayağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SERACETTİN KARAYAĞIZ
(Muş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısa
adı TAEK olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2009 yılı bütçesi
üzerine söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce
sizleri ve televizyonları başında bizi izleyen tüm
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Dün gece karar yeter sayısı istendiğinde, Meclis
kapanmasın diye aracıyla gelirken kaza geçiren Mardin Milletvekilimiz
Sayın Süleyman Çelebiye de Allahtan acil şifalar diliyorum.
İnsanlık, var oluşundan bu yana enerji
kullanımına ihtiyaç duymuştur. Makine ve teknolojinin
gelişmesiyle doğru orantılı olarak artan enerji
ihtiyacı günümüzün temel ihtiyaçlarından birisi hâline
gelmiştir. Türkiye'nin gelişmekte olan bir ülke olması ve
nüfusunun hızla artması nedeniyle enerji ihtiyacı da hızla artmaktadır.
Ülkemiz, enerji kaynakları bakımından maalesef
sınırlı rezerve sahiptir. Kömür, petrol, doğal gaz gibi
enerji ham maddesinin çoğunu dışarıdan ithal etmekteyiz.
Enerji ham maddesi, ithalatımızın ana kalemlerinden birini
oluşturmakta ve önemli cari açığa neden olmaktadır. Küresel
ticarette sanayicimizin rekabet gücünü artırmak ona ucuz enerji temin
etmekle mümkündür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010
yılında 58, 2020 yılında 90 milyar metreküp doğal gaz
ithalatına ihtiyaç duyacağımız hesap edilmektedir. Bu
durum, üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gerektiğini ve enerjide öz
kaynaklarımıza yönelmenin önemini açıkça anlatmaktadır. Bu
enerji kaynaklarının başında nükleer enerji gelmektedir ve
ülkemizde yeteri kadar uranyum madeni bulunmaktadır.
Sanayinin temel
ihtiyacı olan enerji üretiminde fosil kaynaklı yakıtların
kullanımı karbondioksit yayımına, dolayısıyla
sera gazı oluşumuna neden olmaktadır. Ana enerji
kaynağı olarak fosil yakıtlara uzun süre bağımlılığın
sürmesi durumunda, atmosferdeki karbondioksit birikiminin ürkütücü boyutlara
ulaşacağı ve dünyamızın doğal felaketlerle
karşı karşıya kalacağı açıktır.
Ülkemizde, 1956 yılında Atom Enerjisi Komisyonunun
kurulmasıyla başlayan çalışmalar, 1982 yılında
yerini Atom Enerjisi Kurumuna bırakmıştır.
Değerli milletvekilleri, nükleer enerjinin dünyadaki yerini
dikkatlerinize sunmak istiyorum: Nükleer enerji kullanan ülkelerde elektrik
üretiminde nükleer enerjinin payına bir göz atacak olursak, en düşük
oran yüzde 1,9 ile Çine aittir. Yani Çin, ürettiği elektrik enerjisinin
yüzde 1,9unu nükleer enerjiden karşılamaktadır. Yüzde 2,3 ile
Pakistan en alt sıralardaki ikinci ülke iken, yüzde 54,1 ile Belçika,
yüzde 54,3 ile Slovakya, yüzde 64,4 ile Litvanya ve yüzde 76,9 ile Fransa en
yüksek düzeyde nükleer enerjiyi kullanan ülkeler arasında yer
almaktadır.
Dünyadaki 34 ülkede nükleer enerji ünite sayısı
bakımından ABD ilk sıralarda yer almaktadır. ABDde 104,
Fransada 59, Japonyada 55, Rusyada 31, Kore Cumhuriyetinde 20,
İngilterede 19, Kanadada 18, Hindistanda 17, Almanyada 17, Ukraynada
15, İsveçte 10, Çek Cumhuriyetinde 6, Tayvanda 6, Macaristanda 4,
Pakistanda 2 olmak üzere diğer ülkelerle birlikte faal 439 tesis; 34ü
inşa aşamasında, 119u tekrar çalıştırılmak
üzere gayrifaal olarak ve 5i uzun süredir kapalı olmak üzere, dünyada 594
nükleer tesis bulunmaktadır ve nükleer enerji dünya elektrik talebinin
yüzde 16sını karşılamaktadır. Ülkemizdeki tesis
sayısı ise sıfırdır.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarına
gelinceye kadar bu konuda hiçbir ciddi adım atılmaz iken, 59uncu
Hükûmet döneminde Sinopta kurulması planlanan Nükleer Enerji Santrali
Yasasının görüşüldüğü sıralarda gösterilen sert
muhalefeti hayret ve ibretle izlemiştik.
Altın madenlerimizin işletilmesinde de aynı tavır
sergilenmişti. Türkiyede kullanılan siyanürün yüzde 2si altın
madenlerimizde kullanıldığı hâlde kıyametler
koparılmıştı. Altın madenleri işletmelerimize
yıllarca engel olundu, altın üreticisi yabancıların
ekmeğine de bol bol yağ sürüldü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Devamla) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu ve çalışanlarını bugüne kadar
gerçekleştirdikleri başarılı çalışmalarından
dolayı kutluyor, önümüzdeki dönemlerde bu başarının artarak
devam edeceğini umuyor, bu duygu ve düşüncelerle 2009 yılı
mali bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile
olmasını diliyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Karayağız.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Siirt
Milletvekili Afif Demirkıran.
Buyurunuz Sayın Demirkıran. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Siirt)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Petrol İşleri
Genel Müdürlüğünün 2009 yılı mali bütçesi üzerine grubum
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi petrol zengini,
petrol ve doğal gaz, hidrokarbon zengini ülkeler ile petrol ve doğal
gaz tüketicisi ülkeler arasında köprü konumunda olan ülkemiz bir petrol
terminali ve pazarı olma yolunda ciddi ve hızlı bir şekilde
ilerleme kaydetmektedir. Ancak maalesef Türkiye gerek doğal gaz gerek
petrol açısından dışa bağımlı, sadece
yılda tükettiğimiz petrolün yüzde 7sini ülkemizde üretebilmekteyiz
yani bir başka ifadeyle hidrokarbon fakiri bir ülke konumundayız.
Değerli arkadaşlar, 1945 yılında Raman
Dağında ilk petrol sahası tespit edildikten sonra Türkiye'de
doğal gaz ve petrolün varlığı kanıtlanmıştır
ve o günden itibaren bugüne kadar 143 adet sahada -ki bunun 107 tanesi petrol,
30 küsur tanesi doğal gaz sahasıdır- yapılan
çalışmalar sonucunda Kilisten Siirte, Adıyaman,
Diyarbakır ve Batmanı da içine alan Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde ağırlıklı olarak ve Trakyada petrol ve
doğal gaz rezervlerine rastlanmıştır. Doğal gaz daha
çok Trakyada, petrol ise Güneydoğuda
AHMET YENİ (Samsun) Karadenizi unutma.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Tabii ki Karadenizle ilgili
çalışmalara biraz sonra geleceğim.
Değerli arkadaşlar, 1954 yılında Petrol Kanunu
çıktıktan sonra, Türkiyede, Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı, Shell ve Mobil tarafından çok ciddi arama
çalışmaları yapılmaktadır ve bu çalışmalar
sonucunda, 1991 yılına geldiğimiz zaman, üretim rekor bir seviyeye
kadar ulaşıyor, 4,5 milyon tona kadar çıkıyor ama o
tarihten itibaren, her gün biraz daha yatırım bütçesinin
azalması sonucunda, aramalar ve üretimde düşüşler oluyor. Peki,
ne zamana kadar? AK PARTİ İktidarına kadar. AK PARTİ
iktidara geldikten sonra, bütün sektörlerde olduğu gibi, petrol sektöründe
de çok ciddi bir yatırım hamlesine başladık bildiğiniz
gibi ve son altı yıl içinde petrol aramalarına ayrılan pay
9 misli arttı. Bir başka ifadeyle, 2000lerin başında
yılda 50 milyon dolar kadar bir arama bütçesi var iken Türkiye
Petrollerinin, 2009 bütçesi 460 milyon dolar seviyesindedir. Türkiyede
yatırımcıların önündeki engeller kalktıkça,
yatırımcıların yatırım yapmaları
kolaylaştırıldıkça, diğer bütün sektörlerde
olduğu gibi, petrol sektöründe de çok ciddi şirketleşmeler
-arama ve üretim için- yapılmaktadır. 2003 yılında sadece
29 adet petrol arama ve üretim şirketi var iken bugün 24ü yerli, 24ü
yabancı olmak üzere 48 adet petrol arama ve üretim şirketi mevcuttur.
İlk günden bugüne kadar ne kadar petrol bulunmuştur.
diye merak edecek olursanız değerli arkadaşlar, Türkiyede
tespit edilmiş olan petrol rezervi 1 milyar tondur ancak bunun yüzde 15i
üretilebilir petroldür, ki bu da 140-150 milyon ton eder ve başlangıcından
bugüne kadar, yerli petrolümüzün, hâlen 110-120 milyon ton kadarı
kullanılmış bulunuyor, geride 40 milyon ton civarında bir
petrol rezervimiz mevcuttur. Bu da Türkiye'nin bir buçuk yıllık bir
tüketimine denk gelmektedir. Dünyada kırk yıllık bir petrol
rezervi kalmıştır. Mukayese edildiği zaman çok düşük
bir değerdir. Ama ümidimiz odur ki, Karadenizde özellikle yapılan
çalışmalar sonucunda
Malumunuz olduğu gibi Batı
Karadenizde, Akçakocada doğal gaz tespit edildi ve üretime de geçildi.
Batı Karadenizde, özellikle yabancı şirketlerle, Brezilya
Petrogras, Amerika Birleşik Devletlerinden Exxon Mobile ile çok ciddi
anlaşmalar yapılmış bulunuyor. Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Toparlayayım efendim.
ve bu anlaşmalar ile 400-450 milyon dolar her birisi için
bir harcamayla oradaki hidrokarbon kaynaklarımız tespit edilmeye
çalışılacak.
Değerli arkadaşlar, yeri gelmişken, sabahleyin
Cumhuriyet Halk Partisinin Sözcüsü Nesrin Baytok Hanımefendi, Sayın
Bakanın ifadesiyle 600 milyon ton bir kömür artışını
ifade ettiler. O günden bugüne Nesrin Hanım burada değiller şu
anda- rakam çok geri kalmış, 2,3 milyar ton kömür
artışı söz konusu oldu Türkiyede yani yüzde 28. Yani 8,2 milyar
tondan -linyitten bahsediyorum- 10,5 milyar tona çıktı. Hep iddia
ettik, iddia etmeye devam edeceğiz, Türkiyede 20-25 milyar ton bir kömür
vardır. Dolayısıyla Türkiye Petrolleri de biraz önce ifade ettiğim
rezervleri somut olarak artırıp kamuoyuyla
paylaştığı zaman, Maden Tetkik Arama Enstitüsüne
yapmış olduğumuz teşekkür gibi kendilerine de
teşekkürü bir borç bileceğiz.
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi bitiriniz.
Buyurunuz.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinin
hayırlı olmasını diliyorum, saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Demirkıran.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili
Nezir Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar)
Sayın Karabaş, süreniz yirmi dakikadır.
Buyurunuz.
DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, bugün, Enerji Bakanlığının ve
bağlı kuruluşların bütçesi görüşülüyor. Tabii,
enerjiyle ilgili daha önce de hep dile getirildi ve hem Türkiye'de hem
Parlamentoda hem dünyada enerjiden bahsedildiği zaman, her ülke için,
dünyanın tüm ülkeleri için, istisnasız her ülkenin en stratejik girdisi
kabul edilen, bugün yaşamın sürdürülmesi, sanayileşmenin
sürdürülmesi, ülke gelişmesinin sürdürülmesi için ciddi bir enerji
politikası ve gelişmeye, ülkenin mevcut durumuna ve geleceğine
katkı sunabilecek, geleceğine yön verebilecek bir politikanın belirlenmesinden
bahsedilir. Yine herkes biliyor ki bugün hem bölgesel hem genel
çatışmaların, savaşların, ülkeler arası
çekişmelerin birçoğu enerji üzerinden yaşanmaktadır ve yine
herkesin bildiği gibi, ABDnin şu anda Orta Doğuda
bulunması, Irakta bulunması, komşumuz olması, Afganistana
yönelik politikaları, bir halkı, bir devlette yaşanan
sorunları ve onların geleceklerini, demokratikleşmelerini
sağlamak için değil, enerji politikasını belirleme, enerji
üretim alanlarına sahip olma ve enerji denetimini
süreklileştirmektir.
Tabii, Türkiye'nin hem coğrafi olarak bulunduğu alan hem
tarihten gelen sorunları hem Avrupa ve Amerikayla ilişkilenmesi,
ticari anlamda, siyasi anlamda, kültürel anlamda ve son dönemde de AByle
ortaklık ilişkilenmeleri de bu politikaların tümünü
ilgilendiriyor. Türkiye devleti, Türkiye devletini yöneten hükûmetler ve Enerji
Bakanlığının başında bulunan bakan, tüm bunlara
göre politika belirleme durumundadır.
Yine, enerjide, belki son on-on beş yıla kadar, yirmi
yıla kadar çok tartışılmayan ama bugün tüm dünyanın en
önemli gündemi olan enerjinin çevreyle birlikte ele alınması,
enerjinin doğayla birlikte ele alınması, enerjinin insanla
birlikte ele alınması ve enerji, hem üretiliyorken hem
tüketiliyorken, dünyanın, toplumun, çevrenin bugünü ve geleceğinin
hesaplanması en fazla tartışılan konudur.
Ne yazık ki, Türkiyede enerjiyle ilgili konuşuluyorken,
Türkiyede enerji politikaları belirleniyorken en az dikkate alınan,
en az üzerinde durulan konu budur. Gerçi, Sayın Bakanın, hem komisyonlarda
hem basındaki konuşmalarında hem de bütçeyle ilgili sunduğu
sunumuna baktığımız zaman teorik olarak bunlar
belirtiliyor. Mesela, ülkemizin ana enerji politika ve stratejileri bölümünde;
yerli ve yenilenebilir kaynakların kullanımı ve
geliştirilmesine öncelik verilmesi; farklı teknolojilerin
kullanımı, geliştirilmesi ve yerli üretimin
artırılması; stratejik petrol ve doğal gaz depolama
kapasitesinin artırılması; yakıt esnekliğinin artırılması;
her aşamada çevresel etkileri göz önünde bulundurmak şeklinde
özetlenebilir.
Ancak hem daha önceki hükûmetler dönemindeki uygulamalara ve
enerji politikasına baktığımız zaman hem bugün yedinci
yılına giren AKP Hükûmetinin enerji politikalarına, enerji
üretimine ağırlık verdiği alanlara
baktığımız zaman, bunun dikkate
alındığı, bu teorik olarak sunulan sunumda bunun öne
alındığı pek söylenemez.
Şimdi, yerli ve yenilenebilir kaynak deniliyor. Türkiye'nin
yerli kaynakları hidroliktir, linyit ve kömürdür. Son dönemde herkes için
çok önemli olan, dünyanın da üzerinde durduğu, Avrupa Birliğinin
önemli bir üretim aşamasına getirdiği ve 1920li, 1930lu
hedeflerinde enerji üretiminin ve tüketiminin yüzde 20sinin üzerinde bir hedef
koyduğu yerli, yenilenebilir kaynaklarla ilgili Hükûmetin ciddi
politikaları olmadığı, ciddi bir üretimin de
olmadığı görülüyor.
Şimdi bazı rakamlar veriliyor rüzgârla ilgili ve
diğer jeotermalle ilgili; yüzde binler civarında bir
artıştan bahsediliyor. Şimdi, zaten hiç olmayan, daha önceki
hükûmetler döneminde gündeme alınmayan, daha önceki hükûmetler döneminde
üretimiyle ilgili bir çaba sarf edilmeyen, sizin hükûmetleriniz döneminde ele
alınan ve çok önemli olan, sizin de önemli dediğiniz, dünyanın
önemli dediği bir enerji üretiminde çok cüzi rakamları -2001, 2000-
1900lerle kıyaslayıp Yüzde bin artırdım. demek çok anlam
ifade etmiyor.
Bugün çok önemli bir potansiyeli olduğu herkes
tarafından kabul edilmesine rağmen, güneş enerjisi, rüzgâr
enerjisi, jeotermalde -Bakanın kendisinin- resmî rakamları
incelediğimizde teorik olarak söylenenlerin, çok önemlidir denilenlerin
çok anlam ifade etmediği, bu konuda ciddi bir planlamanın
olmadığı yönündedir. Şimdi, bu alanda, özellikle jeotermal
ve rüzgârla ilgili yapılan başvurular ve verilen ruhsatlar var. Bu
rakamlar verilerek bunun üzerinden övünülüyor: İşte, bu kadar
başvuru yapıldı, bu kadar ruhsat verildi. Bunlar, Türkiye'nin
enerji politikasındaki başarısı şeklinde dile
getiriliyor. Ancak, geçmişte, bu tür başvuruların, hem hidrolikte
hem linyit ve kömürde, diğer alanlarda hem de doğal gazda
yapılan başvuruların birçoğunun kâğıt üzerinde
kaldığı, hatta yapılan başvuruların ve verilen
ruhsatların sonradan başa bela olduğu çok iyi biliniyor.
Şimdi, enerji konusundaki bu sıkıntılar
bugünkü Hükûmetin sorunu değil elbette. Ta on beş-yirmi
yıldır, Türkiyede en önemli sorun olan, en önemli stratejik olan
enerji ve bu konudaki uygulamalar her zaman Türkiye gündeminin en
başında yer almıştır. Bu ülkede, enerji
bakanlarından tutun enerji alanındaki en üstten en alta kadar tüm
bürokratlarla, o alanda çalışanlarla ilgili davalar
açılmıştır, yargılamalar
yapılmıştır, cezalar verilmiştir. Ancak bunlar sonuç
vermiyor. Çünkü, yapılan uygulamalardan, yapılan sözleşmelerden
ve bunlardan doğan haklardan bugüne kadar milyonlarca dolar tazminat
ödenmiştir ve milyarlarca dolar tazminat talepleri vardır ve bu
davalar devam ediyor. Bakan, sunumunda, bunların birçoğunun çok
haklı, hukuki gerekçeleri olmadığını, büyük
olasılıkla birçoğunu aşacağımızı,
davaları kazanacağımızı söylüyor. Ancak geçmişe
baktığımız zaman -doğrudur, bu konuda bir temeli
olmayan ve sonuçta kazanılan davaların yanında- Türkiyede,
hepimizin bildiği, topluma da, basına da birçok zaman
yansıdığı gibi, bunların birçoğunun da temeli
vardır ve Türkiye önümüzdeki dönemde bu konuda mahkûm olacaktır, hazineden
bu alana tazminat ödemek zorunda kalacaktır.
Şimdi, yine ilginç bir konu: Bir taraftan, işte hem
yenilenebilir, çevre dostu, insanı ve çevreyi öne alan politikalardan
bahsediyoruz, bir taraftan uluslararası ve Avrupayla bütünleşme
çerçevesinde önümüzdeki süreçte yapılması gereken politikalarla
ilgili Enerji Bakanlığının çok ilginç bir
açıklaması var: Elektrik enerjisinde kaynak çeşitliliğine
ve arz güvenliğine katkı sağlayacak olan nükleer güç
santrallerinin hayata geçirilmesini teminen başlatılan
çalışmalar titizlikle sürdürülecek, ithal bir kaynak olan doğal
gaza aşırı bağımlılığı azaltmak
üzere yerli ve yenilenebilir kaynakların elektrik enerjisi üretimi
amaçlı kullanımına hız verilecektir.
Ha, bunun gerekçelerini neye bağlıyor? Nükleer enerji
yatırımları yanında sınırlı kömür ve
hidrolik kaynaklarımızın Avrupa Birliğine katılım
öncesi ilave çevresel yükümlülük ve zorlamalar ile karşı
karşıya kalmadan bir an önce ekonomik olarak
kullanılmasını söylüyor. Yani bu ne anlama geliyor? Bu,
Ilısu Barajının bir an önce
Daha Avrupa Birliğiyle
bütünleşme, bu konuda çevreyle ilgili atılması gereken
adımlar zorunlu olmadan, Avrupa Birliğiyle uyum çerçevesinde, çevreye
zarar veren, insana, topluma zarar veren konularda Avrupa Birliğinin
zorlaması olmadan biz bir an önce bunları harekete geçirip enerjiye
dönüştürelim deniliyor. Bu mantık, ülke için gerekli olan -elbette ki
her ülke için enerji gereklidir- enerjinin üretilmesi, üretiminin
artırılması ve ihtiyaçlarının
karşılanması gerekiyor fakat bu, ihtiyaçları, insanı,
çevreyi, doğayı dikkate almadan bir an önce yapma
mantığıdır. Şimdi, böyle bir mantığın
teorik olarak söylenmesi anlamında bile, bırakın pratiğe
geçilmesi, teorik olarak bir bakan tarafından söylenmesi bile
tehlikelidir, korkunçtur. Yani siz yarın öbür gün Avrupa Birliğiyle
gireceğiniz uyum ilişkileri ve zorunluluklar çerçevesinde insan
anlamında, çevre anlamında zorunlu adım atacaksınız
Avrupa zorladığı için, ama bugün bu zorunluluklar yokken bir an
önce bunları hayata geçirelim diyorsunuz.
Şimdi sürekli -başta da belirttik- dışa
bağımlılığın azaltılmasından
bahsediliyor. Ancak, bugün hem petrolde hem doğal gazda dışa
bağımlılık yüzde 100lere yakın. Ancak, enerji üretimi
ve tüketiminde önde olan yine bu kaynaklar. Hâlbuki Türkiyede hidrolik,
Türkiyede rüzgâr, güneş, jeotermal, bu alanların bir an önce hayata
geçirilmesi gerekiyor ama devletin, kamunun bu konuda ciddi bir
yatırımı yok, ciddi bir çalışması da yok. Her
seferinde dile getirilen Biz kamu olarak bunun önünü açtık, bu
yatırımı yapacağız. denilmiyor, Biz kamu olarak özel
kesimlerin, özel sektörün, özel sermayenin bu alanda yatırım
yapmasının önünü açtık; bu konuda yasa çıkardık, bu
konuda kendilerine kolaylık sağladık. deniliyor. Siz bu alanda
ne kadar kolaylık sağlarsanız sağlayın, bu konuda ne
kadar teşvik verirseniz verin, ülkenin bugünü ve geleceği, çevre ve
insanla ilgili konularda ve kazancın değil geleceğin göz önüne
alınması gereken bir durumda özel sektöre, sermayeye adım attıramazsınız.
Bunu yapması gereken kamudur. Bu konuda siz yatırım
yapmadığınız zaman, kamuya
bıraktığınız zaman, kamu en erken şekilde,
yatırdığı sermayeyi paraya çevirebileceği ve en çok
kazancı sağlayabileceği alana yatırım yapacaktır.
Bu alan da neresidir? Doğal gazdır, doğal gaz çevrim
santralleridir. Nitekim, doğal gaz çevrim santrallerinin elektrik üretimi
içindeki payı yüzde 50lere yaklaşmıştır. Yani siz
bunu, özel sektörü bu alanlara kaydırıp Türkiye'nin geleceğini,
Türkiye insanının geleceğini, Türkiye'nin
doğasını ve çevresini sağlayamazsınız, bunu özel
sektöre yaptıramazsınız. Nasıl ki diğer konularda
belirttiğimiz gibi, diğer yatırım alanlarında
dezavantajlı konuları düzeltme anlamında, gelişmişlik
farklarını kaldırma anlamında özel sektörle bu işi
yapamazsanız, elektrik üretiminde de enerji üretiminde de yerli
kaynakları, yenilenebilir kaynakları, çevre dostu kaynakları,
kamunun eli, kamunun gücü ve onun yönlendirmesiyle olmadığı
sürece bu konuda gelişme sağlamanız, gelişme elde etmeniz
mümkün değil.
Şimdi, her şeyi paraya endeksliyoruz. O zaman
Hasankeyfte yapılması düşünülen Ilısu Barajını
da paraya endeksleyelim, onun üzerinden konuşalım. Şimdi,
Hasankeyfte yapılacak barajın getirisini hesaplayın ve oraya,
eğer o baraj gerçekleşirse muhtemel 3 milyar doları bulacak
yatırımı siz Hasankeyfin turizme açılmasına,
Hasankeyfin tanıtılmasına ve Hasankeyfle birlikte
Diyarbakırın, Mardinin, onun tarihinin, onun kültürünün, oradaki
turizmin gelişmesine sağlayın, ekonomik olarak bunun kat kat
üzerinde bir gelir elde edersiniz, artı, doğayı da korumuş
olursunuz, tarihi de korumuş olursunuz.
Onun için, bazen bu politikaların, Hasankeyfte baraj yapma
politikasının, bazen Tuncelide Munzur üzerinde baraj yapmanın
sadece enerjiyle, sadece parayla alakalı olmadığını,
tarihsel ve geleceğe yönelik bir zihniyetin iz düşümü olduğunu
birilerinin düşünmesini sağlarsınız.
Şimdi, Türkiyenin hidrolik kaynaklarına bakalım.
Bugün Türkiyenin birçok alanında hidrolik yatırımı,
hidrolikten enerji, elektriği yükseltme, geliştirme
koşulları vardır. Ancak, yıllardır belli çevresel
etkenler o barajın yapılması durumunda doğada
yaratacağı tahribat ve yaratacağı etkenler
düşünülmeden Doğu ve Güneydoğuya hidrolik santraller
yapılmıştır, barajlar yapılmıştır.
Peki, birçok alanda Doğu ve Güneydoğudan çok daha geniş ve
verimli su kaynaklarına sahip olan bölgelerde neden bunlar
yapılmamıştır? Çünkü orada toplumun, orada sivil toplum
örgütlerinin baskısıyla karşılaşacaksınız.
Uzun bir süre bölgede tüm bu etkenlerden bağımsız, insanı,
doğayı, kentsel yapıyı ve geleceği düşünmeden bu
tür yatırımlar yapıldı.
Şimdi, her zaman belirtiyoruz. Özellikle bölge
dediğimiz zaman birileri fırlıyor, bölgeye bakış
dediğimiz zaman birileri Hep bölge diyorsunuz. diyor bizlere.
Şimdi doğal gazın önemli bir kısmı İran üzerinden
ithal edilmekte ve Vandan, Ağrıdan, Bitlisten ve diğer bölge
illerinden geçip batıya gelmektedir. Doğrudur, daha önce birçok
alanda doğal gazın olmadığı kentlere, konutlara
doğal gaz verildi AKP Hükûmeti zamanında. Peki, doğal gazın
geldiği ve bu ülke sınırları içinde olan, bu ülkenin
illerinden olan, içinden doğal gazın geçtiği illere
önceliği neden tanımadınız? Şimdi, bunları daha
önce batıya getirtip burada doğal gaz tüm kentlere verildikten sonra
önümüzdeki yılların programına koymanızın nedenini ve
gerekçesini açıklayabilir misiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) Teşekkür ederim
Başkan.
Sayın milletvekilleri, bu konuda enerjiyle ilgili
politikalarda ülkenin bugün ve yarınını düşünerek genel
ülke politikaları düşünülmüyor. Enerji politikaları
belirlenirken, daha önceki hükûmetler döneminde de bugün özellikle AKP Hükûmeti
döneminde de uzun vadeli, çevreyi, toplumu, insanı düşünen
politikalar geliştiriliyor değil. Biz elektriğin, biz enerjinin
dünyanın en stratejik ürünü olduğunu, enerjinin üretiminin ve
tüketiminin, toplumların,
insanlığın bugününü ve geleceğini belirlediğini
söylüyoruz. Bu konuda Hükûmetin bir an önce, hem toplumun enerji
ihtiyacını karşılaması yönünde politikalar belirlemesi
gerekiyor hem de her ürettiği enerjide insanı öne alan,
doğanın geleceğini, toplumun geleceğini öne alan bir
politika belirlemesini istiyoruz.
Hepinize saygılar sunarım. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Karabaş.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal.
Buyurunuz Sayın Birdal. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
DTP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır)
Teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü ve Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Demokratik Toplum Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Bu konu başlıklarına değinmeden, bütçenin genel,
özü üzerinde bazı saptamaları izninizle yapmak istiyorum.
Şimdi, bu bütçe öncelikle kimin için
hazırlanmıştır ve hazırlanırken duyulan
kaygı nedir? Gerçekten, insan için mi, halklar için mi, yoksa devletin
güvenliği ve bekası için mi? Bakıldığı zaman, bu
bütçe, ikincisini esas aldığını gösteriyor. İşte
bizim temel farklılığımız bu. Biz de gerçekten devlete
karşı insanın hak ve özgürlüklerini, onun onurunu, onun
özgürlüğünü esas alan ve onun güvenliğini devlete karşı
korumayı esas alan bir dünya görüşünü burada savunuyoruz. Ama bunun
karşıtı da ne yazık ki egemen güçlerin iktidarı ve
devletin bekası için, halkların ve ezilen emekçilerin zararına
ve onların çıkarına olmayan ekonomik politikalar yürütülüyor,
sorun bu.
Şimdi, örneğin burada bir bütçe hazırlıyoruz.
Bakın, daha önce teğet meğet geçecektir diye, bir de Sayın
Başbakan, alıştırdım diye de böyle hafife alan,
gayriciddi bir politikanın ifadesini burada, Genel Kurulda, yüce çatı
altında yansıtıyor. Şimdi, bir yandan da IMFin
kapısı önünde bekleniyor. Bakın, ocak ayında IMFle
yapılacak politikalar bu bütçeyi altüst edecektir, bunu anlamak gerekiyor
ve kabul etmek gerekiyor. O nedenle, bugün bürokrasinin
hazırladığı IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütünün
neoliberal politikalar doğrultusundaki bu bütçenin çok fazla bir
karşılığı yok. O nedenle Kabul edenler
Etmeyenler
in de iradesinin ne yazık ki
karşılığının olmadığını
burada üzülerek görüyoruz.
İkincisi, bu bütçe bir ekonomi, seçim ekonomisi olacak.
Bakın, şimdi 29 Marta kadar bir dizi, seçimlere, yerel seçimlere
yönelik önlemler alınacak, frene basılacak ve 29 Marttan sonra
gerçekten freni patlamış kamyon gibi halkımızın
üzerine gelecek ve bu 1 Nisan şakası olmayacak. Şimdiden biz de
halkımızı buna karşı uyarıyoruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi, sorun gerçekten bir
ülkenin -ki bu Virginia Bildirgesinin özünü teşkil eder- korkudan ve
yoksulluktan kurtulma özgürlüğüdür. Bu sistem korku üretiyor ve yoksulluk
üretiyor. O nedenle bu sistem demokratik bir sistem değil. Zaten, bu sistemin
tercihi 1923te İktisat Kongresinde, İzmirdeki İktisat
Kongresinde belirlenmiştir. O nedenle Yığınakta
yapılan hata savaşın sonuna kadar sürer. diye askerî stratejik
bir söz de bugün ne yazık ki doğruluğunu ortaya koyuyor. O
nedenle, bugün gerçekten emekten mi yana, sermayeden mi yana tercihlerin
sonucudur bu yapılan bütçe; neoliberal sistemin Soy, sömür, kazan.
politikaları üzerine inşa edilmiştir bu ve bu işsizlik,
yoksulluk getirecektir; kamu kaynaklarının yok pahasına
harcanmasına neden olacaktır; üretimin yetersizliğine, üretimin
niteliğinin ve niceliğinin düşmesine neden olacaktır.
Şimdi, bunun sonuçlarına karşı ekonomik ve sosyal
hakları isteyen ve bunun mücadelesini veren emekçiler üzerine de
baskılar ve saldırılar kaçınılmaz olacaktır.
Bakın, bugün daha yeni bir haber
Şimdi, şurada,
birkaç gündür, on gündür müreffeh bir Türkiyenin bize tablosu sunuluyor ama
gerçek o değil. Gerçek, bakın, nedir? Örneğin, bugün,
Ümraniyede Sinterde, bir fabrikada, Sinter Metal Fabrikasının
patronu
37 emekçi, bu ekonomik krize karşı kendilerini korumak
isteyerek sendikalaşmak istiyorlar ve 37 işçi işten
atılıyor. Bunun üzerine 400 Sinter çalışanı bugün
fabrikayı işgal ediyorlar arkadaşlarının işlerine
son verilmesi üzerine ve gerçekten bir sınıf dayanışmasını
ortaya koyuyorlar ve kardeşleriyle beraber oluyorlar ve bugün fabrikaya
fiilî bir durum yaratıyorlar ve şu anda fabrika polislerce
kuşatılmış durumda. İşte, mesele bu. Yarın,
zaten sınırlı olan temel haklar ve özgürlükler, kişisel ve
siyasal haklar ve özgürlükler, bu bütçeyle ekonomik, sosyal hakların da
baskı altına alınması, kuşatılması sonucu
insanların gerçekten kazanılmış haklarını
koruması yolundaki direnişi polis baskısıyla
karşı karşıya kalacak.
Şimdi, tabii, işte sorun yine burada başka bir
şeyi karşımıza çıkarıyor. Burada sürekli
yineliyoruz: Türkiye hukuk devleti mi olacak polis devleti mi olacak? diye.
Şimdi, örneğin, gerçekten hak arama
kanallarını kapatacaksınız, açlığa ve
yoksulluğa sürükleyeceksiniz insanları, sonra hak arama mücadelesini
de şiddetle, korkuyla bastıracaksınız ama ne yazık ki
insanlığın mücadele tarihi isyanların ve direnişlerin
tarihidir. O nedenle, bu haksızlıklar, baskılar da bu
direnişin sonucunda elbette ki yok edilecektir.
Yine, bakın, bir haber, bugün, İzmir Büyükşehir
Belediyesinde peyzaj düzenlemesine ilişkin bir şirkete
vermişler. Ne o şirketin adı? Vira ve Kürşat Şirketi.
Şimdi, bu şirket 31 Aralık itibarıyla kriz bahanesiyle,
1.250 işçinin işine son vereceğini duyurmuş. Bugün
işçiler basın toplantısı düzenlediler ve bu haksız,
antidemokratik kararı durdurmazlarsa ölüm orucuna yatacaklarını
söylüyorlar. Nerede emekçiler ve çalışanlar için müreffeh bir
Türkiye, kalkınan, gelişen bir Türkiye? İşte bunlar gerçek.
Bunları konuşalım.
Şimdi, yine, bakın, örneğin gazetelerde bugün çok
ilginç yine somut şeyler var. Ne diyor? İmaret meselesi. Belki bu
sözcükle de birçoklarımız yeni karşılaşıyoruz.
Gerçekten yardıma gereksinenlere vakıflar aracılığıyla
sıcak yemek vermek. Örneğin on yıl önce 10 bin aile imaret için
başvururken, şimdi, 2009 yılında 100 bin aile imaret
başvurusu yapıyor. İşte yoksul Türkiye. Gerçekten bu,
yoksulluğun açık bir ifadesi, aynası değil de nedir? O
nedenle, bu da böyle bir gerçekliği ortaya koymaktadır. Ve
şimdi, tabii, biz bütün bunlara karşı
Örneğin, yine, başka bir şey var. Bakın, yine,
bir gazetemizde başlayan röportajda, dizi yazısında, 1,5 milyon
yaklaşık
Bölge içindeki, örneğin bölgede göç son beş
yılda öne çıkmış. Kürtlerin yüzde 13,4ü hemen -ki, 1,5
milyona tekabül ediyor- diğer yüzde 33,1i de şartlara
bağlı olarak bulundukları yerden göç etmek istemektedirler. Bu
da 3,6 milyon. Şimdi, kim, gerçekten, doğduğu topraklardan kendi
iradesiyle, hem de kendi ülkesinde, köyünden, ilçesinden, beldesinden göç etmek
ister? İşte, bu da yine bir, insanlığa karşı
işlenen ayıptır. Zaten insanlığa karşı
tarihimizin sabıkalı ayıpları vardır. Neden,
şimdi, özür dileme konusunu, örneğin, biz bugün getirmeyecektik ama,
yine sayın bir konuşmacının üzerine getirmek durumunda
kaldık. Bakın, uygar ülkelerde insanların en çok
kullandığı üç sözcük var: Günaydın ya da merhaba.
Tanımasa bile, sabah apartman giriş ve çıkışında
ya da bir sokağın başında karşılaşmışsa
günaydın. İkincisi teşekkür etmek, üçüncüsü de özür dilemek.
Şimdi, özür dilemek çok erdemlik bir şeydir yani. Hem insana özgü hem
de gerçekten özgür ülkelere, demokratik ülkelere özgü bir şey. Neden özür
dilemekten bu kadar korkuyor ve kaygı duyuyoruz? Ayrıca ben yeterli
bulmuyorum. Ayrıca, sadece, ben, Ermenilerden özür dilemeyi de yeterli
bulmuyorum. Kimden özür dileyeceğiz? Mustafa Suphilerden mi, Sabahattin
Alilerden mi, Ermenilerden mi, Rumlardan mı, Süryanilerden mi,
Yahudilerden mi, Kürtlerden mi, kadınlardan mı? Özür dileyin.
NURETTİN AKMAN (Çankırı) Niye özür diliyoruz?
AKIN BİRDAL (Devamla) Özür dilemek erdemliliğin bir
sonucudur. Niye korkuyorsunuz öyle? O nedenle eğer demokratik bir toplum,
barışçıl bir toplumun inşasına beraber karar
vereceksek özür dileyerek başlayalım. O nedenle hiç bundan kaygı
duymayın.
Yani, şimdi, 1955... Sizler tarihi de reddediyorsunuz
arkadaşlar, resmî belgeleri de reddediyorsunuz. Yine bu devletin resmî
belgelerini... Bakın, şimdi, 1942, varlık vergisi. Değil
mi, şimdi, varlık vergisinde gerçekten azınlıkların
sermayesini Türk ticaret sermayesine aktarmak için varlık vergisinin ne
kadar utanç verici bir yasa olduğunu anımsamıyor muyuz? Gidenler
gerçekten ya dönemediler, dönenler bıraktıklarını
bulamadılar. 6-7 Eylül 1955, Selanik meselesi. Bunlar resmî açıklamalardır.
Niye bundan özür dilemiyoruz şimdi? O nedenle özür dileyelim. Yani,
şimdi, arkadaşımızın birinin dediği gibi
gerçekten -Mustafa Muğlalıyı- hem otuz üç kurşunla masum
Kürt köylülerini öldür, ondan sonra da Van Jandarma Alay Komutanlığının
adını Mustafa Muğlalı koy. Bu ne kadar ayıp bir
şey? Yani bu utanç verici bir şey. Sonra da Genelkurmay
Başkanlığının girişine Mustafa
Muğlalının anıtını dik. İşte bunlar
hep özür dilemeyi gerektiren durumlar. Şimdi
NURETTİN AKMAN (Çankırı) Kuvvet
komutanlığı yapmış bir isim efendim.
AKIN BİRDAL (Devamla) Ne yaparsa yapsın. Biz bu
ülkede, biz bu coğrafyada İttihat ve Terakkide paşalık
yapmış ve insanlığa karşı da çok suç
işlemişlerin belgesini de tarihini de size sunarız isterseniz. O
nedenle itiraz etmeyin. Paşalık, komutanlık yaptı
Alın işte, paşalar şimdi, yine devletin yasalarıyla,
terör suçlusu olarak yargılanıyorlar. Yani sizde paşalık,
üniformalar onun suçsuz olduğunun belgesi midir? Nasıl hukuk
anlayışı bu? O nedenle
NURETTİN AKMAN (Çankırı) O da
yargılandı.
AKIN BİRDAL (Devamla) Yargılanacak da.
Kim bu ülkede insanlığa karşı suç
işlemişse, kim savaş suçu işlemişse, kim
soykırım suçu işlemişse elbette ki yargılanacak ve
insanlığın önünde mahkûm edilecektir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 20nci yüzyılda
emperyalistlerin yayılmacı istekleri savaşların gerekçesi
olmaktadır. Nitekim, yeni yüzyılımızda da gerçekten, enerji
kaynakları ve enerji hatlarının denetimini ellerine alabilmek
amacıyla emperyalist ülkelerin Orta Doğuda yarattığı
insan trajedilerini biliyoruz ve önümüzdeki en yakın örnek de ABDnin
Afganistan ve Irak işgalleridir. ABD istediği kadar Afganistana
özgürlük getirdiğini ilan etsin ya da Iraka demokrasi ve özgürlük
getirdiğini ilan etsin, ABD emperyalizminin ve ortaklarının Orta
Doğuda bıraktığı kan, gözyaşı ve sürgündür
ve bir suçtur. O nedenle, az önce söylediğim gibi, gerçekten, şu
geçtiğimiz hafta İnsan Hakları Haftasını yine kan,
gözyaşı, acı, işkence, zindanların öyküleriyle,
göçlerin, açlığın, yoksulluğun öyküleriyle
yaşadık ama çok şükür ki insanlık onurunun, insanlık
evladının direniş ve isyan moralleri de yaşandı.
İşte, bir ayakkabı bugün bir sembol oldu ve Yunanistan
halkının da gerçekten direnişi ve itirazı... Yoksa
insanlık kendi kendiliğinden iki ayağının üstüne
kalkmadı. İşte insanlığın tarihi acılarla,
böyle direnişlerle, isyanlarla yazıldı ve yazılmaya da
devam edecek.
Arkadaşlar, şimdi, birkaç gün önce gazetelerde, Mersin
Akkuyuya inşa edilecek nükleer santral için Atomstoryexport-Inter
Rao-Park Teknik Konsorsiyumunun -Rusya-Türkiye- teklifinin Atom Enerjisi Kurumu
tarafından yeterli bulunduğu yönünde bir haber yer aldı.
Şimdi, ülkemizde elektrik enerjisinin yetmediği, bunun
için nükleer santrale gereksinim olduğu yönünde sık sık haberler
çıkar. Hatta kimi zaman iş daha ciddi boyutlarda ele
alınır, nükleer santral yerleri tespit edilir. Kimi zaman Sinop, kimi
zaman Mersin bu yerlerdendir. Yedi sekiz yıl önce bu konuda dönemin
hükûmetince girişimlerde bulunulmuş ancak oluşan kamuoyu
baskısı nedeniyle vazgeçilmiştir ki Sinop ve Mersinde
yurtsever, emekçi, ilerici gençlik, çevre kirlenmesine karşı ve
gerçekten ekolojik bir çevrede yaşamayı yine
insanlığın bir hakkı olduğunu kabul ederek çok önemli
direnişler de göstermişlerdir ama işte, çocuklar gözaltına
alınmıştır, coplanmıştır ve tutuklanmışlardır.
Şimdi, Batmanda, örneğin, iki kuyu
açılmaktadır. Gerçekten, Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı atıkları açık bir kanala
bırakılmaktadır ve biliyorsunuz, 2006 yılında petrol sızmaktadır,
benzin. İnsanlar Batmanda evlerinin altını kazarak benzin
çıkarmaya başlamışlar ve sonra biliyorsunuz bir patlamaya
neden olmuştur, birçok kişinin yaralanmasına ve evlerin
yıkılmasına neden olmuştur. Yani şimdi, insan
sağlığı, insanın sağlıklı yaşam
hakkı mı, yoksa gerçekten kâr hırsıyla devletin çıkarlarını
gözetmek mi? O nedenle bu da
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) AKP benzini
evlere kadar götürmüştü!
AKIN BİRDAL (Devamla) Evet, oraya kadar da götürmüştü.
Şimdi öğreniyoruz ki TAEK, açılan ihaleye tek firma
olarak giren Rusya-Türkiye Konsorsiyumunun teklifinin teknik olarak yeterli
olduğu yönünde karar vermiş. Peki, daha önce bu işten hangi
gerekçelerle vazgeçilmişti? O gerekçeler şimdi ortadan mı
kalktı da buna olur veriliyor? Akkuyu halkı, biliyorsunuz, çiftçiler,
üreticiler feryat ettiler, Biz domates yetiştirmek istiyoruz. Domates
kafalı çocuklarımız olmasın istiyoruz. dediler ama bu
haklı karşı çıkış bugün hâlâ geçerlidir.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bütün dünyanın terk
ettiği, güvenliksiz, çok tehlikeli nükleer santral kurma konusunda bu
ısrarı anlaşılmazdır Hükûmetin. TAEKin bu konuda
verdiği gerekçeye sığınılabilinir ama bu, ne
inandırıcı ne de yeterlidir.
TAEKin siyasi değerlendirmelerden uzak
olmadığını Çernobil acısıyla öğrendik. Zaten
Kurumun yapısına bakıldığında siyasi iktidarla
uyum içinde bir yönetim görülmektedir. Kurum Başkanını
Başbakan atıyor, Danışma Kurulu üyelerini Başbakan
TAEK önerisi üzerine seçiyor, Atom Enerjisi Komisyonu üyelerini Başbakan
seçiyor. O nedenle bu Kurumun siyasi etkilerden uzak kalacağı
düşünülemez. Başta bilim insanları, çevre örgütleri olmak üzere
kamuoyunda ciddi bir karşı çıkış olmasına
karşın burada, yine aynı yolda ısrar güdülmektedir.
Nükleer, ölüm demektir, nükleer, hastalık ve çevre
kirliliği demektir. Özetle nükleer, hayatın yaşanılmaz
kılınışıdır.
Şimdi, Kurum 2009-2013 yılları için
hazırladığı stratejik planda güçlü yanlarını
sayarken Konusunda uzman, eğitim düzeyi yüksek personele sahip olmak.
demektedir. Oysa birkaç satır aşağıda zayıf
yanlarından söz edilirken kalifiye elemanların bulunamadığından
yakınıyor.
Şimdi, kurumların içinin
boşaltılmasının, işlevsizleştirilmesinin iyi
örneklerinden biri de Petrol İşleri Genel Müdürlüğüdür. 1978de,
6326 sayılı Petrol Yasasıyla
petrol kaynaklarının
ulusal çıkarlara uygun olarak hızla, sürekli ve etkili bir
şekilde aranmasını, geliştirilmesini ve
değerlendirilmesini sağlamaktır. diye tanımlanan
amacını yerine getirmekle, bu yasağı uygulamakla Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü görevlendirilmiştir.
Şimdi, 6326 sayılı Petrol Yasasını,
ilişkili diğer mevzuatı ve Bakanlar Kurulu kararlarını
uygulamak amacıyla kurulan Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,
kuruluş amacına uygun olarak petrol ve doğal gazda
dışa bağımlılığın
azaltılması, enerji arz güvenliğine sürdürülebilir katkı
sağlanması yönünde gerekli önlemleri alarak endüstrinin gereklerine
uygun şekilde sektöre etkin ve kaliteli hizmet sunmakla yükümlüdür.
Bakın, şimdi, burada bir şeye dikkatinizi çekmeye
çalışacağım. Bugüne değin Petrol Yasası ve diğer
bazı yasalarda yapılan değişikliklerle arama, üretim,
taşıma, rafinaj ve dağıtım bütünlüğünün aynı
yapı içinde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına ve yan
kuruluşları eliyle birbirini tamamlayarak yürütülmesi
anlayışı terk edilmiş ve Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı bünyesindeki rafineri kuruluşu TÜPRAŞ, boru
hatları taşımacılığı kuruluşu
BOTAŞ, akaryakıt dağıtım kuruluşu POAŞ,
-Petrol Ofisi- bilinçli olarak parçalanmıştır ve BOTAŞ
dışındaki bütün kuruluşlar... Ki BOTAŞın da büyük bir
yüzdesi özelleştirilmiştir, bir kısmı
özelleştirilmemiştir. Acaba şimdi neden
özelleştirilmemiş diye insanın aklına soru geliyordu. Biz
bunun yanıtını bulduk. Şimdi, yıllardır, son
on-on beş yılda bölgede insanlar kaybediliyordu ki insan hakları
Diyarbakır bölgemizin ve şubemizin raporlarına göre, resmî
açıklamalara göre 385 kayıp ama bizim arkadaşların yine
verilerine göre 2 bini aşkın
kayıp var. Şimdi bu kayıplar nerelerden çıkıyor
biliyor musunuz arkadaşlar? BOTAŞın tesisleri içerisindeki
kuyulardan çıkıyor, insan cesetleri çıkıyor. Şimdi,
ben, örneğin -Sayın İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Başkanımız karşımda oturuyor-
geçtiğimiz günlerde Mardin Kızıltepede bir kadın
Ki
biliyorsunuz itiraflar oluyor. Hayatın da itirafları olacak, herkes
itiraf edecek ve gerçekler açığa çıkacak. Bir itirafçı
itiraf ediyor ve gerçekten onun itirafları üzerine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayız.
Buyurunuz.
AKIN BİRDAL (Devamla) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
eşini yitirmiş bir kadın, Kızıltepe
Cumhuriyet Savcılığına başvuruyor ve savcı Bu
ülkede hukuk adamları da var! dedirtircesine bu başvuruyu dikkate
alıyor ve gerçekten kuyuyu açtırıyor, iki ceset
çıkıyor ve ben Sayın Başbakana on beş gün önce bu
yapılan başvurunun, burada olmamızın gereği
açığa çıkarılması için başvurdum ve bunların
ne demek olduğunu sordum ama Sayın Başbakandan henüz daha bir
yanıt alamadık. Şimdi, arkadaşlar, BOTAŞ tesislerinden
-ki Silopi-Cizre arasında BOTAŞ tesisleri var, o tesislerden-
şimdi insan cesetleri çıkıyor. Şimdi, bunu açığa
çıkaracak olan kimdir? Hakkâri Valisi ve Emniyet Müdürü mü? Bakın,
şimdi, yeni kararnameyle Hakkâri Valisi ve Emniyet Müdürü görevden
alındı. Neden alındı bunlar? Nevrozdaki 2 kişinin
ölümüne, 90ı aşkın kişinin yaralanmasına, 100ü
aşkın insanın gözaltına alınmasına ve
tutuklanmasına neden olan ve hukuk dışı bu
davranışlarından değil, sadece Sayın
Başbakanı Hakkâride karşılamadıkları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bitiriniz.
AKIN BİRDAL (Devamla) Bir dakikanızı daha rica
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz.
AKIN BİRDAL (Devamla) Sayın Başbakanı
Hakkâride böyle taşlı sopalı çocuklar karşıladı
diye Vali ve Emniyet Müdürünü Ankaraya çekiyorlar. Biz Bu sayın valiler
ve emniyet müdürleri AKPnin valisi mi, emniyet müdürü mü? diyorduk.
Alın, işte Sayın Başbakan bunu doğruluyor. Ya bana
bağlı olacaksın ya da senin yaşam hakkın yok. diyor,
ne liyakate izin veriyor ne de birikime izin veriyor.
Arkadaşlar
Ve yine 4 kişi tabii... Az önce yine geldi
bana. İşte bu petrol kuyularında
2 tane genç çocuğu
Diyarbakır Cezaevinden yakınları almaya gidiyorlar -ki birisi
nüfus müdürü, biri mali işlere bakıyor- cezaevinden alıyorlar,
dönerken 4ü de kayboluyor. Onlar da o kuyulardan çıkacak. O nedenle
tarihimizi kaybetmeyelim. Gerçekten Türkiye geleceğini kaybetmesin. O
gelecekler bizim bugünümüzle ve yarınımızla özgür, demokratik ve
bir arada yaşamaya evrilebilir.
Bu umutla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.
Sayın milletvekilleri, şimdi şahsı adına
lehinde Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Erdoğan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının 2009 yılı mali bütçesi üzerinde
şahsım adına lehte söz almış bulunuyorum. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerine
birçok milletvekili arkadaşımız görüşlerini belirttiler,
konuşmalar yaptılar. Hepsine ayrı ayrı teşekkür
ediyorum.
Enerji yaşamın kendisi, varlığın
kendisidir ve en önemli belirtisidir. Bugün
yaşadığımız dünyada teknolojik ilerlemelerin, en temel
ihtiyaçların başında enerji gelmektedir. O yüzden,
gelişmenin özünde enerji varlığını ifade etmemiz bir
gerçekçiliktir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız,
2009 mali yılı bütçesi konuşmalarında da ifade edildiği
gibi, çok önemle üzerinde durulması gereken bir konudur.
Her yıl artan enerji talebini karşılamak için
enerji kaynaklarına ve yatırımlarına ihtiyaç vardır.
Ortalama yıllık elektrik enerjisi üretimi artış oranı
yüzde 8dir. Bu artan elektrik ihtiyacını karşılamak üzere
yeni enerji yatırımlarının devreye girdiğini görmek
hepimiz için memnuniyet vericidir. Ülkemizin enerji çeşitliliği
yönüyle var olan eksikliğini gidermek üzere, bugüne kadar Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda birçok kanun görüşülmüş ve kabul
edilmiştir. Nükleer Enerji Santralleri Yasası, Jeotermal Yasası,
Yenilenebilir Enerji Yasası bunlardan sadece üç tanesidir. Küçük
hidroelektrik santralleri ile rüzgâr enerjisi santralleri ve her türlü
yenilenebilir enerji kaynakları ülkemiz için önemli bir ihtiyaçtır.
Kurulu gücü ve kapasitesi küçük olmasına rağmen, yenilenebilir her
enerji santrali ülkemiz enerjisini karşılamak anlamında çok
önemlidir ve bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
başvuruları hızla değerlendirmektedir.
Biyoyakıtlar için de kapsamlı çalışmalara ve
teşviklere ihtiyaç olduğu aşikârdır. Bu konuda atılan
adımlar olumlu gelişmelerdir.
Bakanlığın rüzgâr, güneş ve benzeri
yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yaptığı
çalışmalar takdirle karşılanmalıdır.
Elektrik Piyasası Kanunu, Petrol Piyasası Kanunu ve
Doğalgaz Piyasası Kanunu yine dikkat çeken kanunlardır. Enerji
Verimliliği Yasası ise enerjinin daha verimli
kullanılmasını teşvik eden birtakım tedbir ve
düzenlemeleri sağlamaktadır. Aynı işi daha az enerji kullanarak
daha gelişmiş araç gereç ve makinelerle yapmak, enerji ekonomisini
hayatın her safhasına yaymak Yasadaki temel
anlayıştır. Geniş bir kabulle Türkiye Büyük Millet
Meclisinden geçmiş olan bu Yasanın ülkemize önemli enerji ekonomisi
katkısı sağlayacağı takdire şayandır.
Madencilik faaliyetleri yönüyle de gerek yasa çıkarmak
suretiyle gerekse uygulamaların ortaya koyduğu gelişmeler,
ülkemizin yerli kaynaklarının kalkınma ve gelişmesinde
kullanılmasını sağlayacak önemli bir faaliyettir. Maden
ihracatının her geçen gün artıyor olması, uç ürünlere
yönelik teknolojik araştırma ve geliştirme çabaları
memnuniyet verici çalışmalardandır. Yer altı
kaynaklarımızın petrol, doğal gaz, kömür ve benzeri arama
faaliyetleri, sondaj faaliyetleri başarılı sonuçları ile
kendini göstermektedir. Bunların daha da artması,
kaynaklarımızın verimli bir şekilde ülke ekonomisine
kazandırılması dışa
bağımlılığımızın giderilmesi bakımından
üzerinde durulması gereken çalışmalardır.
Bütün bu çalışmalar 2009 mali yılı Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesinin önemini bir kez daha ortaya
koymaktadır. Ülkemizin gelişmeye, kalkınmaya ihtiyacı
vardır. Hükûmetimiz bu konuda gerekli her türlü çabayı ortaya
koymaktadır. Bakanlığın bu konudaki
çalışmalarından dolayı teşekkür ediyor ve bu konuda
katkısı olan Parlamentoda çalışan bütün
arkadaşlarımızı kutluyoruz.
2009 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını dilerken bizden önceki konuşanların
hedeflediği bir Türkiye, bu Hükûmetin de hedeflediği bir Türkiye var.
Dünden daha geride değiliz, her şey bitmiş değil. Daha
iyisini yapmayı hedefleyen bir hükûmet anlayışıyla enerjiye
bakıyoruz, insanımıza bakıyoruz, toplumumuzun en ücra
noktasında yaşayanla en lüks noktasında yaşayana aynı
gözlükle bakıyoruz. İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. felsefesi ile Hakkârideki Valiyi de, Emniyet Müdürünü de,
İstanbul Valisi, Ankara Valisini de aynı gözlükle
değerlendiriyoruz. O nedenle, valilerimizin periyodik olarak bundan önceki
süreçteki gelişmeleri bugüne kadar bütün hükûmetler tarafından
nasıl yapılmışsa bugün de onlar ortadadır. Bunu
farklı yorumlara çekmek, bir yerde demokrasiyi anlamamaktır diye
düşünüyorum.
Bu duygularla enerjiye bakarken de dünden farklı olarak dört
taban üzerine enerjiyi oturtuyoruz: Bunlardan bir tanesi su
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla)- Tamam Başkanım.
bir tanesi rüzgâr, -tabii ki dışa
bağımlı olduğumuz için- doğal gaz ve kömür. Özellikle
kendi bölgemde, Zonguldakta dün kamu eliyle işletilen Türkiye Taşkömürü,
bugün redevansla özel sektöre de açılmıştır. Dünden
farklı olan, en az 1,5 milyon daha fazla kömür çıkıyor, en az 5
bin kişi daha orada çalışma, istihdam elde etme
imkânını bulmuştur. Önemli olan, yer altında olan
zenginliklerimizi -bütün madenlerimizde olduğu da kömürde olduğu da
gerçektir- yer üstüne çıkarmaktır.
Dün koridor görevini yapmayan Türkiye, bugün eğer bir koridor
görevini yaparken Doğudan Batıya enerjiyi taşıyorsa
burada bu Hükûmetin büyük yaptıkları vardır. Bunu da görmek her
aklıselim olan, her düşünen insanın görevidir diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum, bütçenin hayırlı olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan.
Hükûmet adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet
Hilmi Güler.
Buyurunuz Sayın Güler.
Süreniz kırk dakikadır.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakanlığımızın bütçesi vesilesiyle, gerek
milletvekillerimize gerek bürokrat arkadaşlarımıza özellikle
teşekkür ediyorum, başta siz ve Plan ve Bütçe Komisyonu olmak üzere.
İnşallah, bütçemiz ülkemiz için hayırlı olur.
Ben, biraz önceki yapılan konuşmalara da biraz sonra
bazı açıklayıcı bilgilerle cevap vermeye
çalışacağım ancak bugün Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığını veden sonraki kısmıyla öne alarak
Tabii Kaynaklar ve Enerji Bakanlığı diye almak istiyorum.
Çünkü, enerji konusu epey ele alındı ama özellikle tabii kaynaklar
kısmını, yerli kaynaklar kısmını, millî kaynaklar
kısmını biraz daha altını çizerek vurgulamak
istiyorum.
Bunun için, göreve geldiğimizde, neyimiz var neyimiz yok
anlamak için bir envanter yaptık ve bu envanterle seksen bir ilimizin
maden ve endüstriyel minerallerinin kaynaklarını çıkarttık
ve bunu MTA, Maden İşleri Genel Müdürlüğüyle birlikte
başardı. Buraya getirme imkânım olmadı. Yaklaşık
üç tuğla kalınlığında. Dolayısıyla,
onları milletvekillerimize, adreslerine göndereceğiz. Bu seksen bir
ilin maden, mineral zenginlikleri gerçekten dikkat çekici, ülkemizin
zenginliklerini ortaya koyması bakımından memnuniyet verici ve
biz bunları bir an evvel milletimizin hizmetine sunmak üzere de il il
genel müdürlerimizle birlikte geziyoruz. Geçen hafta Yozgattaydık. Oradan
Bursaya geçtik. Bu hafta tekrar Denizli ve İzmir var programda. Genel
müdürlerimizle birlikte o illere şeker, lokum götüreceğimize, bu
haritaları valimize, belediye başkanımıza, ticaret ve
sanayi odası başkanlarına veriyoruz ve oradaki kalkınma
hareketini tetiklemeye çalışıyoruz. Bu bakımdan memnuniyet
verici bir çalışma.
Bununla ilgili de jeotermalle birlikte büyük bir -maden ve
bilhassa kömür arama- hamle başlattık ve bunun neticesi de çok
şükür iyi oldu. Biraz önce arkadaşlarımız da bahsettiler,
2,3 milyar ton kömür tespit ettik. Bu görünen rezervdir. Bunun üzerine
şimdi arkadaşlarımız üzerinde çalışıyor-
Konya Karapınar bölgesinde yaklaşık 600 milyon ton daha bir
beklentimiz var. Oradaki rezervi kesin tespit etmek üzere çalışmalarımız
devam ediyor. Dolayısıyla kömürü hem elektrik enerjisi üretmekte
kullanmak hem teshinde ısıtmada- kullanmak üzere
çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu arada gene
çıkarttığımız kanunlarla -sizlere de teşekkür
borçluyuz- bunlarla ilgili, bilhassa Maden Kanunu, Jeotermal Yasası,
Yenilenebilir Enerji ile önemli adımlar attık.
Tabii, kömürün dışında
yaptığımız diğer çalışmalar var; madenlerde
tespit ettiklerimiz, biraz önceki envanterle birlikte. Şunu gördük:
Gerçekten yeni dönemde kullanabileceğiniz yeni ürünler var, stronsiyum
gibi. Yani bakır, demir gibi klasik madenlerin dışında yeni
ürünlerin tespiti var ve bunların şimdi uç ürünlere dönük
kullanılması üzerinde çalışmalarımız var.
Toryumdan biraz önce sayın milletvekillerimiz de bahsettiler. Toryumla
ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Onunla ilgili peleti
yaptık, yani ayrıştırdık ve yan ürün olarak da
diğer toprak elementlerini tespit ettik ve toryumla ilgili
çalışmalarımız devam ediyor. Hindistanla da
görüşmelerimiz var. Yani toryum bizim millî yakıtlarımızdan
biri olacak ama şu anda uranyum ağırlıklı gittiği
için uranyumu birinci önceliğe aldık. Aynı şekilde
Yozgatta da bizim 2.800 ton kadar bir rezervimiz var. Onu da geliştirmeye
çalışıyoruz. Kısacası madenlerdeki
çalışmalar gayet iyi gidiyor.
Mermerde büyük atılım yaptık. Mermer sektöründe,
sadece inşaat sektöründe kullanılması açısından
değil, bunun dışında mermer makinelerinin
yapılması konusunda büyük bir atılım meydana geldi. Yani
biz onu kırıntısına varıncaya kadar, tozuna
varıncaya kadar değerlendiriyoruz. Yani mermerdeki
atılımımız memnuniyet verici. Burada İtalyayla
yarışmamız söz konusu ve şimdi onun blok yerine, ince
dilimler hâlinde, clad dediğimiz tabakalar hâlinde
kullanılmasını teşvik ediyoruz.
Bunun dışında borla ilgili yapılan
çalışmalar artık sözden uygulamaya geçti çok şükür. Borla
ilgili, borlu çimentoyu yaptık, standardını aldık.
Artık standardize edilmiş, yerli bir çimento ürünümüz var. Türk tipi
çimento bu. Yüzde 70 daha mukavim, yüzde 15 daha az enerji harcayan ve kimyasal
reaksiyonunda da, proseste de 100 santigrat derece daha aşağıda
oluşan, havayı daha az kirleten ve dolayısıyla çimento
sektöründe devrim sayılabilecek bir olay. Çünkü karbondioksit emisyonunda
kömür santrallerinden sonra çimento sektörü ikinci geliyor. Eğer borlu
çimentoyu dünyada yaygınlaştırabilirsek -ki bu kolay bir iş
değil- karbondioksit salınımında yüzde 25 kadar, büyük bir
avantaj sağlayacak ve bunu biz şu anda DSİnin
laboratuvarlarında da uyguladık ve gayet olumlu netice aldık.
Özellikle büyük blokların dökülmesinde -baraj gövdesi gibi- buralarda
soğutmaya da gerek kalmadığı için
Biliyorsunuz inşaat
yapıldığı zaman hortumla üzeri sulanır çatlamasın
diye. Bu tip çimentoyla yapılan inşaatlarda sulamaya gerek yok,
soğutmaya gerek yok. Dolayısıyla büyük, masif blokların
yapılmasında içine boru
döşenip de soğuk su döndürülen, soğutulan bloklara gerek
yok. Dolayısıyla bu noktada barajlarda belki yüzde 20ye varan bir
avantaj sağlamak mümkün olabilecek. Bu bakımdan ben borda
yapılan bu memnuniyet verici çalışmayı dikkatlerinize
sunmak istiyorum.
Ayrıca, yolların betonla kaplanmasıyla ilgili
denemelerimiz sürüyor iki ilde. Burada da bir buçuk senedir tabii
şartlarda üzerlerinden tırlar, traktörler, kamyonlar, otobüsler
geçiyor. Şu ana kadar olumlu netice aldık. Eğer bu da olursa, normal
olarak asfalt yollarda iki yılda bir bakım yapılan yollar yirmi
yıl kadar dayanabilecek. Bu da dışarıdan
aldığımız asfalta karşı bir yerli ürünümüzdür ve
çevre dostudur.
Netice itibarıyla bu tip çalışmalarımız
sürüyor. Bu noktada ayrıca, sodyum bor hidrür gibi çalışmalar
devam ediyor, zırh çalışması devam ediyor. Bitkilerde borlu
besleyiciler dediğimiz besleyicileri denedik. Bunlar laboratuvar
ölçeğinde değil tarlada deneniyor, üniversitelerimiz tarafından
deneniyor. Burada da üç yıllık yaptığımız
denemelerde buğdayda gayet iyi sonuç
aldık. Yonca, sarımsak, fındık gibi ürünlerde iyi sonuçlar
aldık. Eğer burada bor eksikliği olan sahalarda bunu
kullandığımız takdirde açlık gibi insanlık sorunu
olan bir konuda da önemli adımlar atmamız mümkün olabilecek.
Bunun dışında gene, yer altında tabii
kaynaklar olarak çalıştığımız konular içinde
jeotermal geliyor. Jeotermalde de kaynaklarımız bakımından,
rezerv bakımından Avrupada 1inci durumdayız, dünyada da
7nciyiz. Bu rakamı herkes artık biliyor. Fakat burada uygulamaya
geçmek önemliydi. Biz on dokuz tane, Türkiyede sondaj makinesi yapan
imalatçıları topladık, daha derine inen makineler yapmak üzere
çalışmaları başlattık ve bunun neticesinde bin metre
civarında ortalaması olan makineleri şimdi 3 bin metreye kadar
inebilecek duruma geldik. Yani, bir yerde İstikbal göklerdedir. sözünü
şimdi biz ondan da ilham alarak İstikbal derinlerdedir. diye bütün
yer altı kaynaklarımızı, kömür, jeotermal, su, bor,
madenler olmak üzere uygun yerleri delerek bu sondajları yapıyoruz.
Sadece MTAnın sondajları 25 bin metreydi, şu anda bu 100 bin
metreyi geçti ve bunu katlaya katlaya gidiyoruz ve MTAnın bütçesini de 8
kat artırdık. Yani bu çalışmaları sürdürüyoruz ve
jeotermalde Yozgatta geçen hafta şehir ısıtmasında bin
beş yüz evin ısıtılmasında kullanılacak tesisi
devreye aldık. Artık bu yerli kaynağımız, tertemiz
kaynağımız ve Ege Bölgesinde özellikle deprem sahalarına
aynı zamanda bir avantaj bu. Bir yanda deprem bir yanda jeotermal
kaynakları, aşağı yukarı bire bir birliktelik var ve
buraya ağırlık vererek -jeotermalde yasadan sonra büyük bir
atılım meydana geldi- altı bölgenin ihalesini yaptık. Biraz
önce bir milletvekili arkadaşımız Uzatılacak mı?
diye sordu. Bankalardaki bu kredi temini noktasında müracaat ettikleri
için bayram dönemindeki süre kadar uzattık, bundan sonra
uzatmayacağız. Dolayısıyla alan kişiler buradan
elektrik üretmek üzere çalışmalarını yapacaklar.
Diğer jeotermal kaynakları peyderpey ihale ediyoruz ve
bunu büyük bir zenginlik olarak görüyoruz çünkü soğuyan suyu tekrar yer
altına basma imkânımız var. Bunu yaptığımız
takdirde suyu defalarca kullanabilme imkânımız var. Herhangi bir
çevre kirliliği yok, tamamen yerli kaynağımız ve
jeotermalde -belki de bu elektrik üretmekten sonra- 100 derecenin üzerindeki
buhar elektrik üretiyor, daha sonra soğudukça binaların
ısıtılmasında, ondan sonra bunu banyolarda, daha sonra da
sera olarak kullanmak mümkün.
Yeni OSBler başlıyor. Yeni OSBler, organize sanayi
bölgesi değil, organize sera bölgeleri. Yani bu şekilde en son
soğuyan kısmı ki hâlâ 30 derecenin, 40 derecenin üzerinde
oluyor. Bununla beraber yeni ürünlerin, tarımsal ürünlerin üretilmesi
mümkün. Bununla ilgili domates, biber ve çiçekçilik gibi konularda büyük bir
atılım var, bilhassa Ege Bölgesinde. Bu hafta da Denizli
bölgesindeki jeotermal kaynakları göreceğiz. Oraya genel
müdürlerimizle beraber gidiyoruz, hem ilin sorunlarını görüyoruz hem
de yerinde yatırımları görerek, yerinden yönetim yaparak bunu
görüyoruz. Yani Ankarayı biz masa başında oturarak
yönetmiyoruz. Arkadaşlarımız da bu şekilde giderek
bunları yapıyor ve burada jeotermalde önemli adımlar attık.
Onun dışında petrolle ilgili
çalışmalarımız sürüyor, doğal gazla ilgili
çalışmalarımız sürüyor. Bugüne kadar biz enerjide sistemin
mimarisini ortaya koyduk. Yaptığımız çalışmalar,
yasa değişiklikleri, mevzuat değişikliklerini, yaptık
ve bunun neticesinde şimdi yoğun bir şekilde
çalışmaları sürdürüyoruz. Burada, bütün Karadenizin iki
boyutlu, üç boyutlu sismik çalışmalarını yaptık,
kilometrekarelerce yer tarandı. Şimdi deleceğimiz yerler tespit
edildi. Petrobras Brezilya firmasıyla birlikte Karadenizin batı
kısmını
Orta kısmında Amerikan Exxon Mobille
anlaşma imzaladık 450 milyon dolarlık. Şimdi Chevronla
birlikte diğer firmalarla görüşmeler sürüyor. Belki şunu
diyebilirsiniz, niye yabancıya ihtiyaç var? Karadenizde, yani denizdeki
sondajlar karada 2 milyon dolar civarındayken denizde 150-200 milyon dolar
civarında. Yaptığımız anlaşmada eğer bir
şey çıkmazsa masraf onun, eğer bir şey çıkarsa onu
bölüşeceğiz, bu şekilde olacak. Ayrıca, gayet tabii ki
yasalar da dinamik unsurlardır, şartlara göre gene bunlar da gözden
geçirilebilir. Dolayısıyla Karadeniz Bölgesi bir yerde Hazar
bölgesine benziyor jeolojik açıdan. Bu bakımdan biz Karadenizden
ümitliyiz ama matkabın ucunun mutlaka delmesi, petrole, doğal gaza
ulaşması şartıyla. O bakımdan TPAOnun değerli
uzmanlarıyla birlikte bu çalışmaları yoğun bir
şekilde sürdürüyoruz.
Bu arada, Burdur yakınlarında Türkiyenin en derin
kuyusunu deliyoruz; 6.500 metre, 6,5 kilometre. Orada da değişik bir
formasyonu deniyoruz. Zor bir yapı, yer altı
mağaralarının olduğu bir yer. Zaman zaman o
bozuklukları çimentoyla doldurarak iniyoruz. Şu anda 4.500 metreyi
geçtik, birkaç yüz metre sonra anlamlı birtakım tabakalara rastlama
beklentimiz var. Ama bunlar hep beklenti. Bunların mutlaka, gayet tabii ki
sondajlarla netleşmesi lazım. Yani kısacası yer altı
kaynakları konusunda yoğun çalışmalarımız
sürüyor. Güneydoğudaki çalışmalarımız aynı
şekilde devam ediyor.
Bu bakımdan, bizim yaptığımız
çalışmalarda, bu yer altı kaynaklarından başka
diğer yerli kaynaklara bakacak olursak, rüzgârda önemli adımlar
attık. Önce Türkiye'nin tüm rüzgâr atlasını çıkardık.
Seksen bir vilayetin, köylerine varıncaya kadar, beldelerine
varıncaya kadar il il listelerini çıkardık. İletim
hatlarını, trafoları tespit ettik. Nerede rüzgârın güçlü
olduğu yer varsa bağlantı yapmak mümkün.
Türkiye'nin şu andaki kurulu gücü toplam 42 bin megavat. Biz
bunun 32sini kullanıyoruz. Rüzgârın potansiyeli 48 bin megavat.
Bunun biz 20 bin megavatını 2020 yılına kadar
kullanacağız. Hani biraz önce Hedefler yok. filan dendi, hedefsiz
böyle bir yere gidilmez. Nereye gideceğini bilmiyorsanız hiçbir yol
sizi oraya götürmez. Dolayısıyla biz ne yaptığını
bilen bir Hükûmetiz ve Bakanlığız, uzman
arkadaşlarımız da aynı şekilde.
Şu anda 2020 yılına kadarki rüzgâr hedefimiz 20 bin
megavat. Biz bunu da
Göreve geldiğimizde 17 megavat dönüyordu, 2002de
göreve geldiğimizde Türkiyede 17 megavat dönüyordu. Bu yılın
sonunda bu yaklaşık 500 megavat civarında olacak ve
Avrupanın 35 ülkesi arasında sonuncuyduk, nal topluyorduk tabiri
caizse. Şimdi bir deparla 11inci olduk. Buradaki hedefimiz ya 1inci ya
2nci olmak.
Bu da yetmez, türbin fabrikasını Türkiyeye kurmak en
büyük emelimdi. Yani bu noktada bir bakan olarak en mutlu günümü geçen hafta
yaşadım, Ankarada türbin fabrikasının kurulması
üzerine tören yapıldı ve Ankarada bu türbin fabrikalarında
üretilecek. Bu da önemli bir gelişme çünkü para Türkiyede kalacak. 2020
yılına kadarki hedef olan 20 bin megavatı 1,5-2 milyar dolarla
eğer çarparsanız megavat başına, yaklaşık 35-40
milyar dolar yapacak bir kaynak bu. Yurt içinde kalacak, aynı otomotiv
sektörü gibi yeni bir sektör doğmuş olacak.
Rüzgâr bu, fakat esas sürprizi inşallah güneşte
yapacağız. Güneşteki potansiyel çok daha fazla. Güneşte de
aynı şekilde, güneş enerjisi haritasını
çıkardık Türkiye'nin, il il haritası çıktı.
Onları da zatıalinize, sizlere dağıtacağız,
rüzgârı dağıttığımız gibi, il il bunu
görmemiz mümkün. Bu da tamamen yerli kaynağımız. Binaların
çatılarından tutun, güneye bakan yönlerine bunları
kullanmamız mümkün.
Zaman zaman rüzgârı söylediğimiz zaman da hafif
tebessümle karşılaştığımız durumlar oldu.
Güneşte de aynı şeyle karşılaşıyoruz. Ama
size şunu söyleyeyim: Bizim rüzgâr atlasıyla tespit ettiğimiz
zenginliğimiz içinde özelikle Karadeniz Bölgesi en zayıf gibi gözüken
yer ama Almanyanın güneşinden radyasyon açısından daha
yüksek. Almanyada yüz elli bin çatı projesi başlatıldı.
Türkiyede de bu yürüyecek. Su ısıtmada nasıl biz dünyada
sayılı ülkeler arasındaysak güneş enerjisiyle güneşte
de elektrik üretmek bakımından böyle olacak. Ve bununla ilgili
çalışmalarımız: Türkiyede bunun tesislerini kurmak üzere
en az beş şirketle şu anda görüşmemiz var. Eğer bu
olursa Türkiye çok önemli bir avantaj kazanacak. Sadece Antalyadaki
binaların çatılarının yüzde 80ine güneş pili
koyduğunuzu farz etsek -ki bu büyük bir rakam- on tane Kayserinin
elektriği yapıyor. Ve toplam potansiyelimiz elli altı bin
doğal gaz santralini kuracak değerde. Bütün mesele
Bunun
fiyatlarının bir miktar düşmesi lazım şu anda, ki
bilgisayar fiyatları gibi aşağıya iniyor. Petrol
fiyatlarıyla bunun bir yerde, 2010-2011 yılında
buluşması lazım.
Bununla ilgili başta Bilkent Üniversitesi olmak üzere, Orta
Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi gibi
üniversitelerle bu pillerin Türkiyede imal edilmesi noktasında
nanoteknoloji konusunda çalışmalarımız sürüyor. Yani
hayatımızın bir parçası da ARGE bizim. Proje üretmek ve bu
projeleri bir vizyoner yaklaşımla ülkemizin geleceğini
hazırlamak noktasında uygulamaya geçirmek.
Bundan sonraki kısım da hidrojen. Hidrojen Merkezini de
İstanbulda kurduk. Üç senedir çalışmalarını
sürdürüyor. Bu iki hafta içinde ilk defa hidrojen enerjisiyle kesintisiz güç
kaynağını bir hastanede devreye sokacağız. Ve tamamen
sessiz çalışan, yandığı zaman egzozundan su
buharı çıkan bir enerji kaynağını uygulamaya
geçireceğiz. Bu noktada da önemli adımları atıyoruz. Bu
çalışmalar tabii ki geniş kapsamlı çalışmalar.
Maden ocakları deyince bazı
arkadaşlarımız tabii ki rahatsız oluyorlar çevreyle
ilişkisi açısından. Ancak şunu söyleyeyim: Duble yollardan
tutun toplu konuta kadar bizim katkımız var. Yani biz üç bin taş
ocağı ruhsatı verdik. Eğer o taş ocaklarının
ruhsatlarını vermeseydik ne duble yolları ekonomik bir
şekilde, ucuz bir şekilde yapabilirdik ne toplu konuta
katkısı olabilirdi. Buradaki birtakım aksaklık,
eksiklikleri de yeni maden kanunuyla düzenlemek üzere
çalışmalarımızı yaptık, onlarda uygulamaya
geçeceğiz. Yani üç bin taş ocağı demek
Aslında belki
çok ufak gelebilir yapılan iş açısından, Taş,
toprakla uğraşıyor. diyebilirsiniz ama bütün hayat bunlarla
oluyor, hayatın temeli topraktır. Yani o bakımdan da biz bunu
önem vererek yapıyoruz, çevre açısından da buna
ağırlık veriyoruz.
Bu çalışmaları yaparken gayet tabii ki
gelişmeleri de yakından izliyoruz. Bu çalışmalar içinde
bizim temel yapmak istediğimiz şey, biraz önce
saydığımız, yenilenebilir enerji diye bahsettiğimiz
güneş, rüzgâr, su
Mesela suda, boşa akan suları boy boy on
beş tip türbin yaptık TEMSANda. Bunlar kâğıt üzerinde
çizilmiş proje değil, yaptık. Yani bir tanesini, en
küçüğünü tek elinizle kaldırıp arabanızın
bagajına koyabilecek kadar küçük, bu, altı yedi evin elektriğini
üretiyor; bazıları da bir tırın
taşıyamayacağı kadar büyük, bu da bir kasabanın
elektriğini üretiyor. Bu şekilde bin altı yüz tane boşa
akan ırmağın biz noktalarını tespit ettik ve bu
çalışmalarla birlikte altı Keban Barajı yapacak kadar bir
kaynağı harekete geçirdik. Bizim dönemimizde yapılan
yatırımların -ki, biz kamu olarak yapmıyoruz, bunu
öngörmüyor sistem- yapılan çalışmaların,
başlatılan çalışmaların toplamı 30 milyar
dolardır. Bu 30 milyar dolar, bütçeye yük olmadan, tamamen özel sektörün
başlattığı çalışmalar ve bu çalışmalar
eğer gerçekleşirse biz şu anda bir miktar
sıkıntıda gibi gözüken
Ama kriz değil bu. Çok
arkadaşımız burada hep kriz lafını söyleyerek
bizleri üzüyorlar.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) TEİAŞ söylüyor
TEİAŞ, Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Bizim raporumuz o, o raporları biz
hazırlıyoruz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) E tamam da siz söylüyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Bizim sözümüz zaten. Biraz önce dediler ki:
Hep iyi şeyler konuşuyor. Biz onlara ihtiyacımız
olduğu
Zaten bana bağlı bir genel müdürlük.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Tamam da TEİAŞ söylüyor,
biz söylemiyoruz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Onu biz yazıyoruz. Niçin yazıyoruz?
Bu noktadaki yatırım hassasiyetini herkes bilsin diye, diğer
kurumlarımız bunu görsünler diye söylüyoruz gayet tabii, zaten bundan
dolayıdır ki yasalar çıkartıyoruz.
Biraz önce politika yokluğu filan gibi şeyler
söylendi. Burada, onların da sayfaları, size
dağıttığımız seksen altı sayfalık
raporda hepsinin yeri, sayfaları var. Şunları ifade etmek
istiyoruz: Bir şey yapılmalı deniliyorsa, demek ki eksiği
var olduğu için onu yapıyoruz. Oradaki politikada ve strateji belgesinde
bahsettiğimiz noktalar yapılması gereken yerlerdir.
Biz icra makamıyız. İcra makamı şikâyet
etmez. İcra makamı çözüm bulur, biz de çözümü sizlerle beraber
buluyoruz, yasa değişiklikleri noktasında. O bakımdan,
bizim şikâyet etme hakkımız yok. O yüzden Niye şikâyet
etmiyorsunuz? diye bize soruyorsunuz
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) İcra makamı zam
yapar bol bol!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla)
biz şikâyet makamı değiliz,
biz çözüm makamıyız. Onun için, çalışmaları
Biz kendi
eksikliklerimizi de sizlere söylüyoruz, başta Sayın
Başbakanımıza, Bakanlar Kuruluna bunu söylüyoruz ki
bunların tedbiri alınsın diye. Mesele budur.
Burada, yapılan çalışmalar açısından, biz
bu yerli kaynaklara ağırlık vermekle, aslında enerjide bir
bağımsızlık savaşı veriyoruz. Şu anda
dışa bağımlılığımız belli.
Yapılan anlaşmaların, yapılan doğal gaz
anlaşmalarının en yakını 2011de bitecek, 2025e kadar
sürecek anlaşmalar var. Bu anlaşmalar bizden önce imzalandı, biz
bunları daha iyileştirdik. 40 milyar metreküp miktarı sildirdik
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Fiyat formülünü kim
değiştirdi Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla)
al ya da ödedeki 40 milyar metreküpü
sildirdik, ayrıca fiyatı aşağı çektik. Bunlar
olmasaydı, şu anda çok daha sıkıntılı durumlar
olabilirdi. Ve doğal gazı da dokuz ilden altmış üç vilayete
çıkarttık.
Şu anda kömürle ilgili birtakım yanlış
ifadeler de kullanılıyor hava kirliliği bakımından.
Bizim dar gelirli vatandaşa dağıttığımız
kömür, yıllardır yaklaşık 1,5 milyon ton, 1,5 milyon ton. Yani
hiç artmadı bu. Ama doğal gazı biz 17 milyar metreküpten
aldık, 40 milyar metreküpe getirdik yaklaşık olarak. Yani artan
doğal gaz, esas hava kirliliğini önleyen doğal gaz. Şu anda
karşılaşılan durum, bizim
dağıttığımız kömür değil. Bu kömür dar
gelirli vatandaşa dağıtılıyor. Hepsi şehre
dağıtılmıyor, köyler var, beldeler var. Şehre
dağıtılan ise çok az miktar.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Kükürt oranı yüksek Sayın
Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Ve ayrıca kükürt miktarı da il
hıfzıssıhha kurullarının
Her ilin ayrı
değeri var. O kömürler özel olarak TKİ tarafından
çıkarılıyor, kırılıyor, yıkanıyor,
taşı toprağı ayrıldıktan sonra torbalara konup
illere dağıtılıyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Yıkamayla kükürt oranı
düşmez Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Hayır, şu bakımdan söylüyorum:
Yani, bunun kirlilik sebebi olduğunu söylemek en azından bilgisizlik
değilse belki ilgisizlik diyelim, yani bu işi yeterince bilmemek
olabilir.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Yapmayın ya! Sizden dahi iyi
bilirim Sayın Bakan. Ben kimya mühendisiyim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Ama
şunu söyleyeyim: Çevreyle ilgili yatırımlarımız da
böyle ve şunu da ifade edeyim: TKİ, burada zarar eden bir
kuruluş da kesinlikle değil.
Bizim enerji KİTlerimizin
O yanlış, o. Orada bana gösterin yerini
TACİDAR SEYHAN (Adana) Dönem zararı var mı
TKİnin?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Enerji KİTleri içinde zarar eden hiçbir
kuruluşumuz olmadı.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Başbakanlık
yanlış mı yazmış?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) -
TTKnın bir tek şeyi; o da maden sektörüdür.
TACİDAR SEYHAN (Adana)- Bu yanlış mı?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Gördüm
onu ben, baktım. Sizden sonra baktım.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Yanlış mı?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Siz belki onu dikkatli
okumadığınız için öyle. O bakımdan, size şunu
ifade etmek istiyorum: Bunu arkadaşlarım anında getirdiler,
baktım ben. Biz belgesiz konuşmayız ve kimseyi de iknaya çalışmayız,
çünkü mühendisler iknaya çalışmaz, ispat eder. Siz de mühendissiniz,
mühendisler oturur ispat eder, iknayla uğraşmaz.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Sayın Bakan, burada Zarar
etti. diyor. Doğruyu söyleyin.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) O bakımdan, size şöyle ifade
edeyim: Yapılan yatırımlara gelince, şu anda seksen
yılda üretilen elektriğe 100 dersek bizim dönemde 60 üretildi.
Şöyle bir saydım ben 16 avize var şu salonda, 16
avize var.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sadece 3 bin megavat var burada.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Bu 16 avizenin 10 avizesi bizden önceki
elektrikle üretiliyordu, 6 avizeyi biz kendi dönemimizde kattık buna. Yani
bu çalışma böyle oldu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, bu avizelerden 2 tanesini bir müddet sonra kömürle
OKTAY VURAL (İzmir) Hangisini?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) -
birkaç tanesini rüzgârla, bir iki tanesini
Daha sonra güneş de olduğu zaman dışa
bağımlılığımız da kalmayacak.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Sayın Bakan, bunu okudunuz mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Eğer bulursak doğal gaz, petrol,
onun zaten başımızın üstünde yeri var. İnşallah,
Allah bize de onu nasip edecek.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sizin konuşmanızda var,
Bizim dönemimizde sadece 3 bin megavat yapıldı diyorsunuz
Sayın Bakan
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Çünkü biz bu şekilde iyi niyetle
çalışıyoruz.
Suya gelmek istiyorum.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Sayın Bakan, 53üncü sayfa
Zarar etti. diyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Yatırımcı sayısı
TACİDAR SEYHAN (Adana) - 53üncü sayfa Zarar etti.
diyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Yatırımcı sayısı
TACİDAR SEYHAN (Adana) Gerçekleri saptırmayın.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Sonra konuşuruz. Benim konuşma
şeyimi bozmayın.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Bakan, Genel Kurula
hitap edin.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Bakın, hiç olmazsa, şöyle söyleyeyim
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen, sakin bir
şekilde dinleyiniz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Beni eğer dinlerseniz
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Yanlış şeyler
söylüyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Belki söyleyeceğim şeylerden kendi
evinizde de uygulayacak bir metodu bulabilirsiniz, eğer iyi
dinlerseniz.
Bakınız, şimdi şöyle ifade edeyim
TACİDAR SEYHAN (Adana) Tam yarım saattir dinliyoruz
sizi Sayın Bakan ve ses çıkarmadık.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bizim
Türkiyede 30 üretici vardı enerji yatırımı yapan, belli
başlı 30 üretici. Biz bunu 3 bine çıkarttık, 3 bine çıkarttık. Şimdi,
hedefimiz 3 milyon. Eğer bunu da yaparsak dışa
bağımlılığımız da kalmadığı
gibi, çevre konusunda da önemli bir adım atacağız.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) İnşallah.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) - Yaptığımız çalışma şu:
Şimdi, biz yerli kaynaklara ağırlık vererek aynı
zamanda çağdaş bir ihtiyacı da gideriyoruz. Eskiden ikilem diye
bahsettiğimiz, İngilizcesi dilemma olan bir şey vardı.
Şimdi trilemma dediğimiz bir üçlem var yani Türkçeye eğer
çevirirsek. Bu da çevre, gıda ve enerji. Çevre, gıda ve enerjide çok
önemli adımlar atılıyor. Enerji, bu bakımdan artık
sadece enerjiyle ilgili bir konu değil, gıdasıyla, çevresiyle
bir bütün.
O bakımdan, yenilenebilir enerjide
attığımız bu adımları tıpkı
Kurtuluş Savaşında mazlum ülkeler nasıl bizi örnek
aldıysa, enerjide de diğer ülkelerin enerji bakanlarıyla
görüşüyoruz, bizim yaptığımız çalışmaları
uzman arkadaşlarımızla onlara tavsiye ediyoruz. Yani biz bir
hareketi başlattık dışa bağımlı olmayan, ama
bazı lobiler bu yaptığımız çalışmalarda
BOTAŞı ele alarak, TPAOyu ele alarak yargısız infaz
yapıyorlar. Enerji Bakanlığına bağlı KİTlerin
bir mahsuplaşma yapıldığı takdirde 6 katrilyon
alacağı var. Biz aslında alacaklıyız.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Niye yapmıyorsunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Niye tahsil etmiyorsunuz
parayı?
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Niye borç aldırıyorsunuz
dış ülkelerden? Niye yabancı bankalara faiz ödetiyorsunuz
millete?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) O bizim belediyelerle yaptığımız nakit
akışı konusunda
Bakınız, bazı arkadaşlarımız biraz
önce dürüstlükten bahsetti konuşurken,
bazı arkadaşlar dürüstlükten bahsetti. Dürüstlük yetmiyor.
İki tane daha evrensel değer var dürüstlükle beraber.
Tutarlılık ve hakkaniyet. Dürüstlük, tutarlılık ve
hakkaniyet. Üç evrensel değerdir bu. Bu noktada tutarlı
olunmadı. Dedi ki mesela bir arkadaşımız: 2007
yılında zarar ediyor, niye indirim yapmadı?
Tutarlılık
Bir on dakikalık konuşma içerisinde bir sürü
tutarsızlık sergilendi.
Burada şuraya gelmek istiyorum: 2007 yılında petrol
fiyatındaki değişiklik dolardaki düşüşle beraber
karşılandığı için, biz 2007 yılında
doğal gaza zam yapmadık. Ama şu anda sıfır kârla
satıyoruz.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Niye zamanında
yapmadınız?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bizden önce doğal gaz yüzde 50yi
aşan kârlılıkla satılıyordu vatandaşa. Biz bunu
18e düşürdük.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) BOTAŞa geç Sayın
Bakanım! BOTAŞa gelecek misiniz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) BOTAŞı anlatıyorum.
Yüzde 18 kârla satıyoruz.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Kârı varken niye indirim
yapmadınız?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Şu anda yüzde 8le satıyoruz çünkü
petrol fiyatları 22 dolardan 150 dolara çıkınca
halkımızı korumak açısından biz fedakârlık
yaparak bunu yaptık ve şimdi iniş döneminde de gayet tabii ki
inişi uygulayacağız.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) 150ye çıkmadı, biraz önce
söyledim, 100ün üstüne çıkmamış hiç!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Bizim milletimiz bu noktada
yapılanları görüyor. Yani biz 4 bin kilometre çelik boru
döşemiştik doğal gazda, bunu 11 bin kilometreye çıkardık;
9 vilayetten 63e çıkardık. Bunları işte, bu sizin güya
beğenmediğiniz BOTAŞ yaptı ve şu anda da dünyada çok
önemli bir enerji oyuncusu olarak Nabucco Projesi, Yunanistan-İtalya
Hattı, Şahdeniz dâhil olmak üzere bu projeleri de yanında
kazandı.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Onları niye dâhil ediyorsunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Bu da onun KDVsi oldu.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Mısır ne oldu Sayın
Bakan?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Yani o 63 vilayete bunu götürürken
Şahdenizi, BTCyi de bu şekilde biz bitirmiş olduk. Her gün 1
milyon varil petrol akıyor Ceyhana. Bu kolay bir iş değil.
İşte bu çalışmaları
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Kimin petrolü?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla)
daha evvelden Enerji
Bakanlığında bakanlar tartışılırdı
şimdi Enerji Bakanlığında projeler
tartışılıyor. Bu çok büyük bir gelişmedir.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Mısır Boru
Hattını ne yaptınız Sayın Bakanım?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) O da olacak, hepsi sırayla oluyor.
Bunlar boyacı küpü değil, öyle daldır çıkar olacak
şeyler değil; bunlar dağlar tepeler aşılarak
yapılıyor, bunlar mühendislik hesaplarıyla, ekonomi
hesaplarıyla beraber yapılıyor.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Haberiniz vardır Suriyede
çalışmalar durdu.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Enerji Bakanlığının üç
özelliği var: Yatırımcı bir bakanlıktır,
işletmeci bir bakanlıktır ve aynı zamanda bir servis
bakanlığıdır. Yatırımcı
bakanlığıdır yatırımları ihmal edemez,
servis bakanlığıdır altı saniye geciktiremez,
aynı zamanda işletmeci bakanlıktır kâr-zarar hesabı
yapar ama görüyorum ki bütün açıklamalarımıza rağmen nakit
akışını kâr-zararla karıştıran
arkadaşlarımız var.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Finansman gideri yok mu Sayın
Bakan?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Nakit akışını
Finansman giderine maalesef
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Bunlar ne? Zarara
yazılmıyor mu bunlar?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Ben diyorum ki: İcabında, arzu
ederseniz bütün ekibimle, arkadaşlarımızla beraber sizlerin
gruplarınıza gelelim, anlatalım.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Ben KİTteyim, KİTte
bütün raporlar geliyor bize.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Hepinizin ihtiyacı olmayabilir.
İhtiyacı olan arkadaşlarımıza biz gelelim
anlatalım çünkü enerji meselesi millî bir meseledir, partiler üstü bir
meseledir bu. Yani bu mesele geleceğimizi ilgilendiren bir konudur. Onun
için ben bunu burada siyasi, dar bir çerçevede ele almak istemiyorum. Bu da bir
siyasettir. Gelelim, sizlerle konuşalım.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) BOTAŞın finansman
giderleri milyarları tutuyor, milyarları!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Yani nakit akışı, borç-alacak,
kâr-zarar üçü ayrı şeyler. Bir şirket kârlı olabilir ama
nakit akışından sıkıntıya girebilir.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Finansman gideri yok mu
BOTAŞın!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) En önemli sıkıntı nakit
akışıdır. Bu noktada da para boşa gitmiyor, kimse
parayı cebine de atmıyor. Belediyelerin sokak
aydınlatmasını yapıyoruz, diğerlerini yapıyoruz;
siz de o sokaklarda geziyorsunuz. Dolayısıyla, buradaki yatırımların
hepsinin karşılığı var. Mahsuplaşma
yapıldığı takdirde de 6 katrilyon alacağımız
vardır.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Yapın!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Yapın efendim!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Yapılıyor, bunlar
yapılıyor. Şu anda, EGOnun özelleşmesi de dâhil,
mahsuplaşmalara Sayın Başbakanımızın direktifi
oldu; bu da yapılacak. Bu da bir bütçe tekniğidir. Bunun da bir vakti
zamanı var. Bu da bizim bir yoğurt yiyiş tarzımız. Biz
bunu bu şekilde görüyoruz. Biz, bu şekilde
yapacağımızı söyleyerek göreve geldik; o bakımdan,
çalışmalarımız bu.
Bakınız, size bir başka yenilik daha söyleyeyim.
Bunu ben tipik bir bütçe konuşması olarak yapmıyorum yani
bilgilendirme açısından söylüyorum. 500 kilovata kadar herkes kendi tesisatını
kurabilir izin almadan. 500 kilovat, yaklaşık olarak yüz elli daire
yapar. Yüz elli dairelik bir sitenin elektriğini kendiniz, güneşten,
rüzgardan üretmeniz mümkün ve çifte sayaç da takıldığı zaman,
fazlasını bize satacaksınız, gerisini biz alabileceğiz.
Antalyada bir site düşünün. Bu sitede bir ay, bilemedin iki ay
kalırsınız veya üç ay kalırsınız; geri kalan
zamanda, orası, elektriğini üretip bize verebilecek durumda. Böyle
bir yasayı çıkarttık yani bütün tüketicilerin üretici olma
şansı var yani bu şansı biz milletimize
sağlamış olduk; bu, çok önemli bir gelişme.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Bir tek Antalya
örneği veriyorsunuz, başka yer yok mu?
ENERJİ VE TABİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) O bakımdan, heyecan verici bu çalışmalarda
sizin de katkınız oldu; aslında, ben size teşekkür
borçluyum. O bakımdan, biz bu çalışmayla Türkiye'nin
geleceğini inşa ediyoruz.
TAYFUR SÜNER (Antalya) Tarım arazisinde yapıyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Evet, tarım arazisi değil
orası.
TAYFUR SÜNER (Antalya) Tarım arazisi
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Bakınız, Antalyadaki pek çok otel
ya portakal bahçesi ya mandalina bahçesidir, greyfurt bahçesidir.
Antalyanın ihtiyacı vardır.
TAYFUR SÜNER (Antalya) Maki topluluğu olan o kadar çok yer
var ki elektrik santrali yapacak.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Antalyanın ihtiyacı vardır.
Orada 1,5 metre su toplanıyordu. Evet,
ağırlığımı koydum ve orada o santrali kurdum.
Antalya, bizim için son derece önemli bir yer. Bakınız, daha evvel o
hassasiyet varken o portakal bahçeleri, mandalina bahçelerindeki o
fabrikaları niye yaptı? Evlerinizi, apartmanlarınızı
niye yaptırdınız orada, eğer o hassasiyetiniz varsa?
TAYFUR SÜNER (Antalya) Fabrika yapmayın, doğal gaz
çevrim istasyonu yapmayın.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Orada su alan, vişne yetiştirilen
bir yer vardı. Gene, Tarım Bakanlığının, Çevre
Bakanlığının uzmanlarıyla da görüştük, tekrar
gözden geçirdik ve o santrali yaptık.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Yanlıştan dönmek
erdemdir Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) O santrali alan kişiler, aynı
zamanda yanına da sera yapacaklar -atık ısıdan- gene
tarıma hizmet edecek ama farklı biçimde.
TAYFUR SÜNER (Antalya) O tarım arazisini aslında çok
önce aldınız Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bu iş bilme meselesidir. Yani biz bunu ağırlığımızı
koyduk ve yaptırdık, sorumluluğu benimdir, isterseniz Yüce
Divana verin. Bundan sonrasını da aynı şekilde
yapacağız bunların, bu kadar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, burada
Ama size şöyle ifade edeyim: Yani
başlattığımız çalışmalar burada hep dar bir
çerçevede ele alınıyor. Bir enerji diplomasisi sürdürüyoruz biz
Türkiye olarak. Yani Türkiyenin kaynakları yok gibi gözüküyor,
aslında olduğuna inanan biriyim. Bu hâliyle bir enerji aktörü, enerji
oyuncusu hâline geldi. Bir enerji diplomasisi sürdürülüyor. Bir yandan eski
mahkemelerle uğraşıyoruz. Enerji hukukuyla ilgili ayrı bir
sahayı ele aldık. Milyarlarca dolarlık tahkimler, baş
belası, başka dönemlerin, eski dönemlerini sorunlarını
çözüyoruz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sizin zamanınızda olanlar,
sizin zamanınızda! Siz el koydunuz!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Öbür tarafta enerji ekonomisiyle
uğraşıyoruz, halkımıza bunu daha ucuz bir
şekilde, daha temiz bir şekilde vermeye çalışıyoruz.
Bunlar öyle kolay işler değil ve daha evvel yapılmayan
işleri yapıyoruz. Bunu yaparken de gayet tabii ki yepyeni bir enerji
düzenine girdi dünya. Artık, enerjiyi ben yine de partiler üstü bir konu
olarak ele almayı arzu ediyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Doğru, doğru.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Onun için bunu gruplarınıza
gelelim, biz, size, arkadaşlarımıza anlatalım veya burada
biz siyasi parti farklılığı görmüyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) Biz de sana anlatalım.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Bir de bizi de dinleyin ama.
OKTAY VURAL (İzmir) Gel anlatalım sana. Gel
anlatayım.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Çocuklarımız için,
torunlarımız için çevre, gıda ve enerji, bu trilemma
dediğimiz noktayı ele almamızda yarar var ve bunu yaparken
AKİF AKKUŞ (Mersin) - Sayın Bakanım, bir de
bizi dinleyin siz.
OKTAY VURAL (İzmir) Dinleyelim arkadaşlar.
Sen milletvekillerini dinle, boş ver.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Şimdi, bizim burada
yaptığımız çalışmalarda
Tabii ki laf atmayı seversiniz ama benim bu söylediklerimden
hiç olmazsa belki enerji olarak kullanabileceğiz yeni yatırımlar
olabilir; evinizde kullanabilirsiniz, köyünüzde kullanabilirsiniz,
imalathanenizde kullanabilirsiniz. Biz bir yerde yanlış yöne giden
bir trenin raylarını doğru yöne çevirdik, sıkıntı
bu.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Çevirmeyin.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Tabii ki bunu yaparken ayaklara bastık.
OKTAY VURAL (İzmir) Boru hattı döşediniz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Dağ fare doğurdu, dağ
fare.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bakınız, şöyle söyleyeyim
size: Bizim dönemimizde irili ufaklı, en küçüğünden en büyüğüne
kadar 60 binin üzerinde ihale yapıldı, anlatabildim mi? Bunların
içinde beş yüz yirmi firmayı biz yasakladık, beş yüz yirmi
tane canı sıkılan adam var bize. Ayrıca doğal gazda
birtakım lobilerde birtakım menfaat gruplarını
karşımıza aldık.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Yanınıza
aldıklarınız da var Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Ama biz memleketimiz için
Memleketimizin
geleceğini inşa ediyoruz. Çocuklarınızın
torunlarınıza yarın o 2025 yılında bitecek kontratlara
karşı yerli kaynakları harekete geçirmeye
çalışıyoruz.
Bu arada enerji verimliliğiyle ilgili bir çalışma
başlattık, ENVER diye bir proje başlattık. Bu proje,
aslında, gene partiler üstü, kulüpler üstü, fikirler üstü ayrı bir
proje bu. Yani bu proje de bütün Türkiye'de tuttu. Ampul değişiminden
tutun ENVER Motor Hareketi diye başlatılan, yalıtım
dâhil, bu çalışma oldu.
Bakınız, enerji konusunda 4 dolarlık
yatırım yapacağınıza 1 dolarlık verimlilik
çalışması yapın, 1 dolarlık ve bu
çalışmayla, sanayide kullanılan elektriğin yüzde 70i motorlarda
kullanılıyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Yasa görüşülürken iki yıl
daha serbest bıraktınız ithalatı.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Ama biz motorlarımızı iyi
seçmemişiz zamanında. Çocuklarımıza ayakkabı
alırken hani bir numara büyük alırız ya motorları da büyük
almışız. Mesela sanayicimiz, üretimde -ülkemize bakıyorum-
bin dolarlık gayrisafi millî hasıla üretmek için 400 litre petrol
eş değeri kullanıyor, Japonlar 100 litre kullanıyor, OECD
ülkeleri 200 litre kullanıyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Yüksek teknoloji var orada.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Demek ki burada bir
yanlışımız var, verimlilik konusunda üzerinde durmamız
lazım.
Dikkat ederseniz ben tasarruf demiyorum. Tasarruf kelimesi
menfi anlaşılabiliyor. Yani iki lambanın birini söndürün
değil, iki lambanın ikisini de yakın, hatta üçünü de yakın
adam gibi, ama verimli yakın. O bakımdan, verimlilik konusunun
üzerinde ciddi duruyoruz, yalıtım konusunda ciddi duruyoruz.
Seksen bir vilayeti, misyoner gibi arkadaşlarımızla
il il dolaşarak bu verimlilik hareketini tutturduk çok şükür.
Özellikle ev hanımları başta olmak üzere, bu ampul
değişimini, yalıtımı, beyaz eşyadaki verimsiz
eşyaların millete satılmasını, bunları düzelttik.
Çok şükür iyi gidiyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) İki yıl daha serbest
ithalatı
Önerge verdik, kabul etmediniz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Ama size şunu ifade edeyim ki, bu
yapılanlar tabii ki yeterli değil, tabii ki eksiklerimiz var, ama
size şunu söyleyeyim: Bir enerji bakanının karnesinde dört tane
temel ders vardır: Elektriğin var mı? Kömürün var mı?
Doğal gazın var mı? Petrolün var mı?
TACİDAR SEYHAN (Adana) Hepsi zayıf!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Biz size sıkıntı çektirtmedik,
kimseyi battaniyeyle de oturtmadık, tamam mı? Kimseyi battaniyeyle
oturtmadık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Kriz var, kriz var. dendi.
Bakınız, size şunu söylüyorum: O da olmuyor, olmayacak. Buna
inandığınız sürece
Benim, sizin aklınızın
içine girecek durumum yok, siz inanmanıza devam edin. Biz de
çalışmalarımıza devam edin.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Kriz size yaradı zaten,
elektrik tüketimi azaldı.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) Bu arada, tabii, size şunu ifade etmeyi ayrıca bir
görev düşünüyorum.
ATİLA EMEK (Antalya) Sayın Bakan, karnedeki
yolsuzlukları unuttunuz ama.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Çünkü, hani bir yerde yenilenebilir enerji
ile yenilir enerji bazen karıştırılıyor. Size
şunu da ifade edeyim: Şimdi, bütün bu yenilenebilir enerjiden sonra,
rüzgâr, güneşten sonra, jeotermalden sonra yeni bir enerji türü var. Çok
kişi buradan bölgesine selam gönderiyor, ben de şunu söyleyeyim: Yeni
bir enerji türü var, o da yenilebilir enerji, o da fındık.
Birbirimizi yiyeceğimize fındık yiyelim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Hem kalorisi var hem içinde, ayrıca
kömürde, petrolde olmayan selenyumundan, fosforundan demirine kadar
Güzel, o
da bir tabii kaynak, o da bir yeni enerji türü, yediğiniz takdirde
üşümezsiniz. Ben, size, birbirimizi yiyeceğimize fındık
yiyelim diye de bunu da ayrıca tavsiye etmek istiyorum.
Cevap kısmında cevaplamadığım
kısımlar var, onun farkındayım.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Çok var çok.
Orduya selam!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Cevaplamadığım
kısımları soru-cevap kısmında
cevaplandıracağım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Sayın Bakan, ölüm
kuyularından da söz eder misiniz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum, bütçemizin
hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ATİLA EMEK (Antalya) Sayın Bakan, yolsuzlukları
unuttunuz ama!
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Güler.
Şahsı adına, aleyhinde, İstanbul Milletvekili
Ufuk Uras. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
Buyurunuz.
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli konuklar; ben de, bu kriz ortamında, krizden
çıkış yok, tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz
diyen İstanbul Dudulludaki Birleşik Metal İşçileri
Sendikası üyesi arkadaşlarımı kutlamak istiyorum.
Enerji deyince, halkımız doğal gaz ve elektrik
fiyatlarını anlıyor. Neden? Çünkü, son aylarda elektrik ve
doğal gaza yapılan zamlar insanları çağ dışı
tasarruflara zorladı.
Enerjiyle ilgili kurumlar 2009 bütçesinde yaklaşık yüzde
2,6 pay alabiliyor. Enerji Bakanlığının bütçe
büyüklüğünün Diyanet İşleri Başkanlığına
ayrılan ödeneğin beşte 1i düzeyinde olması çok tuhaf
değil mi?
Kemal Derviş döneminden gelen ve bugün
yaşadığımız sıkıntıların esas
sebebi olan yasaları hepimiz biliyoruz. 2001 yılında IMFin zoruyla
çıkarılan bu yasalardan bir tanesi de 4628 sayılı Elektrik
Piyasası Kanunu. Yedi yıldır yürürlükte olan bu Kanun yüzünden
kamu enerji alanında yatırım yapmıyor, yapamıyor,
yaptırılmıyor. Bu nedenden dolayı yedi yıl içinde
kamunun Türkiye kurulu gücü içindeki payı yüzde 74,3ten yüzde 58,6ya
gerilemiş durumdadır ve bu gidiş son derece vahimdir.
2001 yılında bu Yasa çıktıktan sonra kamu
enerji alanında yatırım yapma işini serbest piyasaya
bırakmıştır. Peki, serbest piyasa ne
yapmıştır? Serbest piyasada özel şirketlere lisans
verilmeye başlandığı 2002 yılında 31.346 megavat
olan Türkiye kurulu gücü ancak ve ancak 9 bin megavat artabilmiştir. Bu 9
bin megavatın büyük kısmı 2002 öncesi yapılan anlaşmalardan
dolayı kamunun olup özel sektörün yatırımı ise sadece ve
sadece 3.094 megavattır. Yani kamu kanun eliyle yatırım
yapmazken, özel sektör de yatırım yapmamıştır. Böylece
şu an Türkiye kurulu gücü 40.835 megavat kadardır. Belirlenen talep
artışı ise 13 bin megavattır. Açık 4 bin megavat
civarındadır. Peki, bu açık nasıl
kapatılmıştır? Rakamlar bize 1 Ağustosta devreye giren
Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği ile oluşan karaborsa
elektrik piyasasının, üç ayda bir otomatiğe bağlanan elektrik
zamlarının, doğal gaza bağlı elektrik üretiminin ve
dolayısıyla da yine üç ayda bir yapılan doğal gaz
zamlarının nedenini anlatıyor.
2002 yılında elektrik üretiminin yüzde 37,8ini
sağlayan özel sektörün payı yüzde 50nin üzerine çıkıyor.
Sonuç ne peki? Zam. Açık ve net bir şekilde bu kanunlar ve enerjide
serbest piyasa elektrik zamlarını önümüze koyuyor. Bundan sonra da
getireceği ortada.
Doğal gaz, ithal kömüre dayalı santraller 2002
yılında kurulu gücün yüzde 40ını oluştururken, 2007
yılı itibarıyla yüzde 45i aşmıştır. 2001
yılından bu yana enerji alanındaki serüven bizi dışa,
doğal gaza ve fosil yakıtlara bağlı bir enerji kaosuna
tutsak etmiştir.
Rakamlar bellidir. AKP, bizden önce yapılmış
anlaşmalar diyemez. İktidara geldiklerinden bu yana yürütmeye devam
ettikleri bu politika ve uygulamalarla enerjide doğal gaza, ithal kömüre,
fosil yakıtlara bağımlılığı
artırmıştır.
Bu akla uygun olmayan politikaların sonucunda ise 1 Ocak 2008
1 Ekim 2008 dönemi itibarıyla elektrik fiyatlarına 3 kez
yapılan zam sonucunda 1 kilovat saat elektriğin çıplak bedeli
yüzde 65, her şey dâhil bedeli ise yüzde 56,13 artmıştır.
Peki, enerji bütçesini oluştururken, elektrik
piyasasında oluşan karaborsa düzendeki zararlar da
düşünülmüş müdür ya da çantacı lisansçıların
verdiği zararlara yönelik bir pay düşünülecek mi? Peki, bu enerji
bütçesiyle, Hükûmet, önümüzdeki yıl bize neler vadediyor?
2009 yılı bütçesindeki enerjiyle ilgili kurumların
bütçe büyüklüğüne bakıldığında, DSİnin ödenek
miktarının 2008 yılı bütçesine göre yüzde 17, Petrol
İşleri Genel Müdürlüğünün yüzde 19
artırıldığı, Enerji Bakanlığı
bütçesindeki artışın ise yüzde 11,9 olduğu
belirlenmiş. 2007 yılında yüzde 29,1 olan payının
2008de yüzde 30, 2009da ise yüzde 30,9 olması öngörülüyor. Böylece,
enerji alanında kamunun yapacağı toplam sabit sermaye
yatırım tutarı, 2008 yılında gerçekleşmesi
beklenen 3,5 milyar YTLden -küçük bir artışla- 3,7 milyar YTLye
çıkarılıyor. Enflasyon etkisinden
arındırılmış gerçek parasal değer ölçümüne
ulaşmak için kullanılan sabit fiyatlarla yatırım
tutarlarına bakıldığında ise bu artışın
da gerçekçi olmadığı ortaya çıkıyor. Kamu sabit
sermaye yatırımları içinde enerji sektörünün payının
sabit fiyatlara göre 2008 ve 2009 yıllarında yüzde 7,4 ve yüzde 2,3
oranında azalması bekleniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET UFUK URAS (Devamla) Tabii.
Bu rakamlar bize gösteriyor ki kamu yine yatırım
yapmayacak, zaten 4628 yüzünden de yapamayacak. Özel sektörün insafına,
tekeline bırakılmış bir enerji politikasıyla
karşı karşıyayız. Bu yine demektir ki, Hükûmet, 2009
yılında elektriğe zam yapmaya devam edecek, başka çaresi
yok; şapkadan tavşan çıkarmayacak ise.
Sayın Bakan Hayatın temeli topraktır. dedi, Edip
Cansever de İnsan yaşadığı yere benzer. O yerin
toprağına, suyuna benzer. diyordu. Su su olmaktan, toprak toprak
olmaktan çıkınca insan da insan olmaktan çıkıyor.
Hepinize kolaylıklar diliyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Uras.
Sayın milletvekilleri, on ikinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap işlemine geçeceğiz.
24 sayın milletvekili sisteme girmiştir. Eğer uygun
görürseniz ilk 20 kişiye yarım dakika hak tanıyarak herkese soru
sorma olanağı tanıyabilirim.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Yarım dakikada
soramayız ki.
YILMAZ TANKUT (Adana) Soramayız
BAŞKAN Ya da o zaman gene 10 kişiye on dakika,
eğer öyle uygun görüyorsanız; peki.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, süre sizin
elinizde, yirmi dakika soralım, ne olur yani!
BAŞKAN Cevaplar da var efendim.
Şimdi, Sayın Yeni, Sayın Tankut, Sayın Paksoy,
Sayın Özdemir, Sayın Sönmez, Sayın Köse, Sayın
Işık, Sayın Varlı, Sayın Güvel ve Sayın
Ağyüz, birer dakika süreniz var.
Buyurunuz Sayın Yeni.
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Bakanım, Adalet ve
Kalkınma Partisi döneminde petrol aramalarına ne kadar bütçe
ayırdınız? Ne kadar petrol rezervi bulunmuştur? Geçmiş
dönemle yani AK PARTİ İktidarı öncesi dönemle mukayese eder
misiniz? Karadenizdeki petrol çalışmaları ne durumdadır?
İkinci sorum: Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü 600 milyon ton
kömür artışının elde edildiğini sizin sözlerinize
dayanarak ifade etti. Gerçekten sadece ilave 600 milyon ton linyit kömür
rezervi mi bulundu, yoksa daha fazla mıdır?
Üçüncü sorum: Doğal gaz indirimini ne zaman
yapacaksınız?
Dördüncü sorum da: Nükleer santral
çalışmalarının son durumu hakkında bize bilgi verir
misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yeni.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Arkadaşlar, bu bir çanak
sorudur!
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) Kemal Ağabey, bizim orada Çanakçı
Ahmet vardı
AHMET YENİ (Samsun) Ayıp oluyor, İdare Amirine
yakışmıyor!
BAŞKAN Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, Bakanlığınızın on ili
pilot kabul ederek her eve tasarruflu ampul dağıtma
kampanyasında son durum nedir? Bu ampuller
dağıtılmış mıdır, miktarları nedir?
Kendi görev alanı içerisinde olmamasına rağmen, Elektrik Etüt
İdaresinin ampul alımını yaptığı ve bu
alım ihalesi ve şartnamesinde de şaibe olduğu
iddiaları doğru mudur? Bu ihale şartnamesinin Tekfene göre
hazırlandığı, bu yüzden de bir dünya devi olan Philipsin
bu ihaleye giremediği iddiası doğru mudur? Elektrik Etüt
İdaresi Genel Müdürünün Tekfen Genel Müdürünün yakın
arkadaşı olduğu iddia edilmekte ve ilk başta Tekfenin bir
ampul için 2,5 YTL fiyat verdiği ancak Philipsin 1,5 YTL teklif
yapacağını açıklaması üzerine her şeyin gizli
yapılarak bu ampullerin Tekfenden kaç liraya
alındığının açıklanmadığı
söylenmektedir. Ayrıca, bu ampullerin Maliye Bakanının
çocuklarının şirketleri vasıtasıyla
alındıkları iddia edilmektedir. Bütün bu iddialar doğru
mudur? Açıklarsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim.
Sayın Bakan, Afşin-Elbistan Termik Santrali (B)
Ünitesine Sivas Kangaldan 450 bin ton kömür getirme işi bir firmaya
verilerek kara yoluyla getirilmesine başlanmıştır. Ancak,
Afşin-Elbistan Santralinde 1 ton kömürün çıkartma maliyeti 6 YTLye
olduğu hâlde, Sivas Kangaldan getirilen 1 ton kömürün getirilme maliyeti
63 YTLdir. Ayrıca, getirilecek olan 450 bin ton kömür (B) ünitesinin
beş günlük tüketiminin miktarıdır. Yapılan bu iş ne
maksatla yapılmıştır?
İki: İmtiyazlı şirketlerden olan Kayseri ve
Civarı Elektrik AŞnin mevzuat gereğince yüzde 10 olarak
alınmakta olan Enerji Fonu katkı payı kesintisi hangi teknik
veya hukuki gerekçe ve mevzuat değişikliğine dayalı olarak
yüzde 1e düşürülmüştür? Bu oran düşürmeyle 2004 ve 2005
yıllarında Enerji Fonu katkı payı olarak kamuya şirket
tarafından verilmesi gereken 42,8 trilyon lira firmanın
kullanımına bırakılmış mıdır?
Ayrıca, AKP Hükûmeti öncesinde Başbakanlık ve Bakanlık
Teftiş Kurulu Bakanlık ile Kayseri ve Civarı Elektrik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Paksoy.
Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan,
Sayın Enerji Bakanına soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep köylerinde
yaptığım gezilerde köylerimizin elektriklerinin sık
sık kesildiğini gördüm. Bu kesintiler vatandaşlarımızı
üzmekte ve elektrikli ev aletlerini bozmaktadır. Trafoları yenileme
ve büyütme gibi projeniz var mıdır?
İkinci sorum: Güney Ege Enerji İşletmeleri
Şirketi Enerji Bakanlığına karşı dava
açmış ve kazanmıştır. Tazminat tutarı 92 milyon
YTLdir. Buna itiraz ettiniz mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özdemir.
Sayın Sönmez
FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) Sayın Bakan, dünya
bor rezervinin yüzde 70inden fazlasının ülkemizde olduğu
bilinmektedir. Binlerce ürünün üretiminde yer alan, gittikçe önemi artan bor
madeniyle ilgili geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği Komisyonunda
insan ve hayvan sağlığına zararlı, üremeye olumsuz
etkili toksik madde kararı alınmıştır.
1) Bu kararın hazırlık aşamasında ve
alınma aşamasında Hükûmetinizin bilgisi olmuş mudur?
2) Avrupada üretim yapan birtakım deterjan üreticisi büyük
firmaların girişimi ve kulisiyle alındığı iddia
edilen bu kararın engellenmesi yönünde Hükûmetinizin herhangi bir
çabası ya da girişimi olmuş mudur?
3) Bu kararın bilimsel temellerinin
olmadığını ortaya koymak bakımından bu konuda bir
karşı bilimsel çalışma yapılmakta mıdır?
4) Avrupa Birliği Komisyonunun bor madeniyle ilgili olarak
almış olduğu bu kararı kaldırmak için hangi
çalışmalar yapılmaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Sönmez.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, 17 Aralık 2007de WOW Otelde
İsrailli Bakanla toplantı yaptınız mı? Toplantı
içeriği nedir? Otel faturasını hangi grup ödedi?
Adıyamanda enerji nakil hatlarının yer altına
taşınması çalışmaları yapılıyordu. Bu,
ne aşamadadır? Bütün Adıyamanda enerji nakil hatları yer
altına taşınacak mıdır? Taşınacaksa bu ne
zamana kadar gerçekleşecektir?
Adıyamanda şu anda kaç tane petrol kuyusundan petrol
çıkarılmaktadır? Günlük olarak kaç varil petrol
çıkmaktadır? Adıyamanda yeni petrol kuyusu aramaları devam
etmekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Köse.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkürler Sayın
Başkanım.
Sayın Bakana üç sorum var:
1) Tavşanlı GLİden
vatandaşlarımızın doğrudan toz kömür
alamadıkları, bazı fabrikalara tahsisat
yapıldığı için de toz kömür yakanların, kalorifer
yakan kalorifer sahiplerinin toz kömür yakamadıkları için mağdur
oldukları, buna karşın fazla tahsisat yaptıran
fabrikaların da ihtiyaç fazlası kömürü Tavşanlı veya
başka yerlerde karaborsa fiyatla sattırdıkları
iddiaları doğru mudur? Doğruysa bu fabrikalar hangileridir? Bu
haksız kazancın ve mağduriyetin önüne geçebilir misiniz?
2) GLİ ve SLİnin 2007 ve 2008 yıllarında hazineden
ne kadar alacağı bulunmaktadır? Bu işletmeler
iktidarlarınız döneminde ne kadar kredi kullanmışlar ve bu
amaçla ne kadar faiz ödemişlerdir?
3) 2009 yılında GLİ ve SLİye hangi
özelliklerde, kaç personel alımı planlanmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Sayın Varlı
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakana soruyorum: ÇEAŞ ve Kepez ile ilgili davalar
tahkime gitti. Bununla ilgili sonuç nedir? Hangi hukuk bürosuna görev
verilmiştir? Verdiğiniz hukuk bürosuna bugüne kadar ne kadar ücret
ödenmiştir? Bunun kaybedilmesi durumunda Türkiyenin kaybı ne
olacaktır?
Yine birçok kez konuşmalarınızda Petrol bulduk,
petrol bulduk. diyorsunuz. 2002 yılı ile 2008 yılı
arasındaki petroldeki artışın miktarını söyler
misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Varlı.
Sayın Güvel
HULUSİ GÜVEL (Adana) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Sayın Bakanım, Adana trafo Merkezinde iki adet mevcut
trafoya ilave olarak yeni bir adet trafo tesisi yapmak gerekliliği Enerji
Mühendisleri Odasının Çukurova Bölgesi Enerji Forumu Sonuç
Bildirgesinde yer almıştı. Adana ilinin artan enerji
ihtiyacının daha kaliteli ve kesintisiz olarak
karşılanabilmesi için Bakanlığınızca herhangi bir
çalışma yapılmakta mıdır?
İkinci sorum: Sayın Bakanım, Rusyadan gaz
alımıyla ilgili, BOTAŞ, formül değişikliyle devleti ne
kadar zarar ettirmiştir, açıklar mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Güvel.
Sayın Ağyüz
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, doğal gazın
ucuzlatılmasını düşünüyor musunuz? Ucuzlatma dönemi olarak
mahallî seçimleri mi bekliyorsunuz?
Ayrıca, göreve geldiğinizde önünüzde bulduğunuz,
Gazexport tahkime gitmişti. Neden yeniden BOTAŞ yetkilileri
zeyilnameler ve protokoller metninde yer alan formülleri değiştirme
gereği duydu? Demin dediniz ki: Ben önümde buldum anlaşmaları.
Bu zeyilnamelerde, protokollerde değişiklik yapan sizin döneminiz
değil mi? Fiyat artışlarını siz
sağlamadınız mı? Bunlardan neden bahsetmiyorsunuz?
Ankara Büyükşehir Belediyesi EPDKnın ve Rekabet
Kurulunun kararlarına niye uymuyor? Padişah mıdır, despot
mudur?
Doğal gaza dayalı elektrik üretim oranı yüzde
65lere çıkmış. Bu, dışa
bağımlılık değil midir?
Ayrıca, çiftçilerimiz sulama elektrik borçlarını
ödeyemiyorlar. Siz zam yapmaktan vakit bulup da bu çiftçilerin
sorunlarıyla neden ilgilenmiyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Ağyüz.
Sayın milletvekilleri, son bir soru daha
Sayın Aydoğan
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, enerji zammının beş yıl
beklenmesini hangi ekonomik mantıkla izah ediyorsunuz? Zam, öngörülmeyen
nedenlerle mi bekletildi yoksa bugünler öngörülmedi mi?
Balıkesir - Bandırmada Maliye Bakanının çocuklarının
ortağı olduğu AB firmasının ithal kömüre dayalı
termik santral kurma izinleri almasında nüfuzunun etkisi olmuş mudur?
Balıkesir Bandırma ve Gönende kurulması
düşünülen çimento fabrikalarının çevre ve insan
sağlığına zararları düşünülüyor mu? Avrupa
Birliğinin terk ettiği çimento üretiminin ülkemizde
yoğunlaşmasının nedenini açıklar
mısınız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Burada sondan başa doğru gideyim, Sayın
Ağyüzden itibaren.
Bu formüldeki değişikliği tabii ki biz ele
aldık çünkü 40 milyara yakın, kullanmadığımız
gazın, al ya da öde diye parası ödenecekti ancak biz bunu hem
sildirdik hem de formüldeki gelişmeyle zarar değil kâra geçirdik.
Şu andaki rakam 1,4tür. Yalnız
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Güldürmeyin Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu)- İsterseniz gülün kardeşim, gülmek sizin
elinizde. İster gülün ister inanın ama ben size burada Türkiye
Cumhuriyetinin Bakanı olarak bir şey söylüyorum. Size bilgi getiren
arkadaşları lütfen iyice bir etüt edin. Gerekiyorsa, arkadaşlarımızı
da uzman olarak sizlere verelim, bir daha bakın.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Şeffaf olun, şeffaf olun!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu)- Doğru gördüğünüze
inandığınız şeyler yanlış oluyor, bunu
özellikle bilesiniz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Şeffaf değilsiniz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu)- Şeffaflık bu zaten.
İndirim gayet tabii ki yapacağız. İndirim
yapmayı düşünüyor musunuz? sorusu şöyle olması lazım:
Burada YPKnın aldığı bir formül var. Bu formüle göre
konacak, rakam ne çıkıyorsa onu yapacağız. Yani biz
yapmıyoruz artık. Bundan sonra, tıpkı petrol fiyatı
gibi, bu şekilde hesap ediliyor.
Bunun dışında, biz zammı bekletmedik. Beş
yıl boyunca gerekmediği için yapmadık. O zaman elektrik fiyatları,
doğal gaz fiyatları yüksek deniyordu. Göreve geldiğimizde biz
OECDnin en pahalı enerjisini kullanıyorduk 2002de.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Şimdi de öyle.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu)- Yaptığımız tedbirlerle,
şu anda ucuzlar arasındayız, hem elektrikte hem doğal
gazda. Kaynaklarını size gösterebilirim. Adresinize postalayayım
isterseniz, e-mailinizi verin, onu size gönderelim.
Dolayısıyla, şu anda biz ucuzlar
arasındayız. En ucuz değil, ucuzlar arasındayız.
Bekletmedik, gerekmediği için yapmadık ve IMFnin bize verdiği
para 6,4 milyar dolardı. Bizim bu şekilde sanayicimize, dar gelirli
vatandaşımıza, sizlere, bizlere, hepimize katkımız 20
milyar doların üzerinde oldu, ekonomiye. Bunu özellikle bilesiniz. Bu da
bağıştır, üstelik IMFdeki gibi borç değil.
Bunları biz ekonominin gereği olarak yaptık. Şimdi gerekti.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Beş yıl beklediniz
Sayın Bakan. Şu anda yüzde 50
zam yaptınız.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Şimdi sıfır kârla satıyoruz.
Sizin eski dönemde yüzde 50 kârla satılan şeyi biz 18e
düşürdük, sonra 8e düşürdük, şimdi sıfırla
satıyoruz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Akaryakıtda düşürseniz
Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Fiyat düşmeye başlayınca bunu da
gerçekleştireceğiz. Yani bunu özellikle bilesiniz.
ÇEAŞ, Kepez meselesine gelince: ÇEAŞ, Kepez meselesinde
birileri ortaya bu lafı atıp duruyor. Bu milyarlarca dolarlık
bir mesele. Gayet kompetan bir ekip, bürokrat artı hukukçularımızla
beraber biz bu olayı takip ediyoruz. Tabii ki sorumluluk bizimdir,
sorumluluk bizimdir. Kaybedersek de kazanırsak da sorumluluk bizimdir.
Aslında Bakanlığımızın olmadığı hâlde
benimdir de diyebilirim. Çünkü neticede, biz, bunu bakanlıklar arası
bir konuyla Türkiye Cumhuriyetini savunuyoruz biz ama ilgili Bakan olarak ben
bunu üzerime almaya da hazırım ve inşallah da bunu
kazanacağız. Bunu size bildiririm ben. Burada size birtakım
kişiler -tenzih ederek söylüyorum sizleri- bu tip haberleri ortaya atarak
acaba başka bir sonuca kaydırabilir miyiz diye... Çünkü milyarlarca
dolarlık bir mesele. Bunu özellikle bilesiniz.
Bunun dışında, bu oteldeki toplantıya gelince:
Evet, o toplantıda ben resmî bir toplantı yaptım.
Bakanlığımın elemanları da vardı, yaptım
toplantıyı, İsrailli Bakanla görüştüm. Aynı
toplantıyı geçen hafta bir defa daha yaptım. Gene aynı
toplandık, buluştuk, toplantı yaptık, resmî bir
toplantıydı. Çünkü Türk Hava Yollarının VIP salonu müsait
değildi, yemek vaktiydi, yaptık. Bu sefer de aynı şekilde
toplandık. Yani bunu gayet açık bir şekilde resmî olarak
yaptık. Bir defasında başka bir firma verdi, Çalık verdi,
evet, ikincisinde de biz
İkisinde de biz verdik. İki bir bu şekilde
oldu.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Haa, Çalık verdi değil mi
Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Dolayısıyla bizim de
TACİDAR SEYHAN (Adana) Faturayı Çalık verdi
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Bunlar nezaket kurallarına göre uygulanan
şeylerdir. Uluslararası teamül, terbiye, nezaket kurallarına
uygun hareketlerdir ve millî çıkarlarımızı da göz önünde
tutarak biz burada Türkiyenin projelerini görüştük. Bunun basına
Bunu, ben, defalarca aradım hatta ilgili arkadaşımızı
-ismini vermeyeyim milletvekili arkadaşımızı- anlatmak
için, çünkü bunlar, artık biz bazı bakanlarla bu uzun süre içinde
arkadaş gibi teklifsiz, tekellüfsüz görüşüyoruz ama burada ülkemizin
çıkarları esastır. Resmî bir toplantıydı.
Bakanlığımızın elemanları da bulundu.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Çalık niye faturayı
ödüyor? Devlet ödesin Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Gizli kapaklı bir toplantı
değildir. Ülkenin çıkarları, projeleri görüşülmüştür.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Neden Çalık ödüyor
faturayı, neden?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Benim Bakanlığımın
İstanbulda yeri olmadığı için otelde görüştük. Otelin
salonları var.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Sayın Bakan, neden Çalık
ödüyor faturayı?
OKTAY VURAL (İzmir) Parayı kim ödedi? diye soruyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Hayır, faturayı
Çalık niye ödüyor?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Durum budur.
OKTAY VURAL (İzmir) Faturayı kim ödedi? Paranız
yoksa verelim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Hayır, ikisi de
O da bizim, aynı
zamanda Türkiyenin projesidir.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Yemek paranızı ödemekten
âciz misiniz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Türkiyenin projesini özel de olsa, resmî de
olsa enerji konusuyla ilgili olduğu için ben bu toplantıya girmekte
beis görmüyorum. Beis görmüyorum. Eğer, siz
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan, soru sordular,
cevabını almak istemiyorlar.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Bakınız, şimdi, buradaki mesele,
ülkemizin bir enerji koridoru olması noktasında, Samsun-Ceyhan da
dâhil olmak üzere, doğal gaz boru hatlarıyla ortak bir projedir. Bu
ortak proje içinde taraflardan bir tanesi de o projeyle ilgili olarak odur ama
biz İsrailli Bakanla diğer konuları da görüştük, onu da
görüştük. Aynı gün
TACİDAR SEYHAN (Adana) Sayın Bakan, Bakanlıkla
iş yapan bir firmaya fatura ödettiremezsiniz!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Bana akıl öğretmeyin! Ben ne
olduğunu bilen bir adamım.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Fatura ödetemezsiniz!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Siz iktidara gelirseniz bunu
yaparsınız.
TACİDAR SEYHAN (Adana) Önce Alfa boru hattını
verdiniz, ihale ettiniz, sonra
BAŞKAN Sayın Seyhan
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Ben size şöyle söyleyeyim
BAŞKAN Sayın Seyhan, lütfen
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Sayın Başkan, eğer soru şeyi
benim hakkımsa, sözümü...
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Soru soruyorlar, dinlemiyorlar
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Seyhan, lütfen açıklamayı
dinleyiniz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Size şöyle ifade edeyim
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Soruya cevap vermiyorsun ki!
Sen bildiğini söylüyorsun.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Aynı gün ben İsrailli Bakanla da
görüştüm, İranlı Bakanla da görüştüm. Yani biz enerji
konusunda bir enerji diplomasisi sürdürüyoruz. Ekibim, arkadaşlarım,
Bakanlıktaki elemanlarım, hepsi, bu işin nezaketini, usulünü,
mevzuatını bilecek arkadaşlarımız. Ben de devlette
görevler aldım. Burada ülkemin çıkarları doğrultusunda
görüşmeleri yapıyorum. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğim.
Bunu da özellikle bilesiniz.
Evet, hepinize teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkanım,
sorularımıza cevap vermedi.
BAŞKAN Süreniz var. Ya siz devam edeceksiniz
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Böyle bir ortamda rahatlıkla cevap
veremeyeceğim için bir kısmını yazılı
vereceğim. Ancak şunu ifade edeyim:
Biraz önce hızlandırıcıyla ilgili bir
arkadaşımız biraz müstehzi bir tavırla, sanki ihalede bir
şey varmış gibi ifadeleri kullandınız. Orada
hızlandırıcının ölçüsü 300 mikroamperken bin
mikroampere çıkartılmış. Daha güçlü
2 bin ampere
çıkarılmıştır.
MUHARREM VARLI (Adana) Onu kürsüde anlattın Sayın
Bakan. Benim soruma cevap verin.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Anlatayım size.
MUHARREM VARLI (Adana) ÇEAŞ ve Kepezle ilgili hukuk
bürosuna ne kadar para ödediniz? Türkiyenin kaybı yüzde ne kadar oldu?
Onu soruyorum. Cevap vermediniz.
BAŞKAN Sayın Varlı, sorunuzu sormuştunuz,
cevabını alınız lütfen.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) O rakamı size yazılı olarak
bildirebilirim.
MUHARREM VARLI (Adana) Petrolle ilgili soruya da cevap
vermediniz.
BAŞKAN Sayın Varlı
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Hangisiydi petrolle ilgili? Ne sordunuz?
BAŞKAN Sayın Varlı
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Bakınız, size o bilgi getiren
arkadaşları bir defa daha irdeleyin. Onlara zaten görev
vermeyişimizin sebebi şu: Eğer bu arkadaşlarımız
OKTAY VURAL (İzmir) Ajan mısınız?
İnsanları takip mi ediyorsunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Eğer bu arkadaşlar kendi
kurumlarının
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Bakan ajan mı?
Milletvekillerine bilgi getirenleri mi takip ediyor?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Bakın, hayır, hayır
Hiç öyle bir
şey demiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Özel ekip mi kurdunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bakın, şöyle izah edeyim: Bakın,
bir kurumun elemanı bir hata varsa önce amirine söyler, kalkıp
başkalarına bilgi taşımaz.
OKTAY VURAL (İzmir) Bühtan yapmayın bilgiler
getiriyorlar diye.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Bakınız, siz de genel müdürlük
yaptınız.
OKTAY VURAL (İzmir) Kim bilgi getiriyorsa onu
açıklayın.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Bak, siz de genel müdürlük yaptınız.
Hatta sizin döneminizdeki meselelere girmek istemiyorum, işin nezaketi icabı.
OKTAY VURAL (İzmir) Girelim! Hodri meydan! Varsa
yüreğin girelim!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Girmek istemiyorum.
Bakın, sizin
OKTAY VURAL (İzmir) Senin İGDAŞ Müdürü
olduğun zamandan girelim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Bakın
Bakın
Şöyle izah edeyim
Şöyle izah edeyim
OKTAY VURAL (İzmir) İGDAŞ Müdürü olduğun
zamandan girelim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
açıklamayı sakin bir şekilde dinleyiniz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bir kurum elemanı eğer
yanlış gördüğü bir şey varsa önce amirine gösterir. Bilgiyi
oraya buraya incelemeden vermez.
Bakın, aradaki farkı söylüyorum size: Biri şurada
MUHARREM VARLI (Adana) Rakam 3 misli Sayın Bakanım.
Oradaki rakam 3 misli, 3 misli
BAŞKAN Sayın Varlı
OKTAY VURAL (İzmir) BOTAŞla ilgili, gel girelim hadi!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, Bakanın
rahatlıkla açıklama yapmasına izin veriniz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Ben, şimdi şöyle söyleyeyim:
Evraklarda tahrifat yaparak birtakım şeyler yapmak aslında hiç
kimseye yakışmaz ama ben size saygımdan
OKTAY VURAL (İzmir) Varsa, formül kazığından
başlayalım. Varsa, beyaz enerjiden başlayalım, ak
enerjiden.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) -
arkadaşlarımıza saygımdan
dolayı konulara girmek istemedim.
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen,
karşılıklı konuşmadan cevaplarınızı
veriniz. Lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Kimin Mercedesiyle nereye gittiğini
söyleyeyim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Şimdi, buradan söyleyeceğimiz
şeyler içinde, burada Türkiye Petrollerinin yatırıma
harcadığı şey 850 milyon YTLdir, iç ve dış.
Aşağı yukarı 8 kat yatırımı
artmıştır. Buradaki amacımız yerli
kaynaklarımızı gün ışığına
çıkarmaktır ve bunun için de yoğun bir çalışmayı
sürdürüyoruz.
Sayın Tankutun sorduğu sorunun
Hemen hemen tamamı
size yanlış verilmiş Sayın Tankut.
MUHARREM VARLI (Adana) Hepsi mi yanlış bunların
Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Biz 4 milyon 800 bin ampul
dağıttık. Piyasadaki fiyatı 6 ila 9 YTL iken biz bunu
1,66ya aldık ve bunun yetkisini, enerji verimliliği konusunda ENVER
Projesi çerçevesinde böyle yaptık ve bu büyük de tasvip gördü. Tasvip
gördü. Buna devam edeceğiz ve bu zaten tuttuğu için de belki de buna
ihtiyaç duymadan -diğer kurumlar da bunu üzerlerine aldılar- zaten
her ev halkı 100 vat yerine 20 vatlık ampulü kullanarak zaten 80 vat
avantajlı olacaklar ve bu ihaleyi
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakan,
hatalarınızı da kabul edin bir de.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Bu ihaleyi Devlet Malzeme Ofisi yaptı.
Bilgilerinizin hangisini düzelteyim ben şimdi. Yani hepsini düzeltmeye kalksam,
hepsini kırmızı kalemle çizmeye kalksam ortaya bir şey
kalmayacak. Onun için size bilgi getiren arkadaşları bir çek edin,
çek edin. Bakın, bu arkadaşlarımız sizinle bizim
aramızı açıyorlar. Üzüldüğüm nokta bu.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Gaziantepte köylerimizin
elektrikleri devamlı kesiliyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Ona bakacağız. Şu anda
BAŞKAN Sayın Bakan, süremiz
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Neden kesiliyor? Niye kesiliyor
efendim?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Sayın Milletvekilim
BAŞKAN Sayın Güler
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Sayın Milletvekilim, bu bahsettiğiniz
noktayı şu anda -TEDAŞ bana bağlı- TEDAŞla
görüşeceğim.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sağ olun.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Ama iletim hatlarımız noktasında
bir sorun yok.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır)
Diyarbakırda da durum perişan Sayın Bakan.
SIRRI SAKIK (Muş) Size oy vermeyen köylerin elektriğini
kasıtlı kesiyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Bizim ayrıca köylerle ilgili
başlattığımız BELDES projesinde de köylere
ağırlık verdik. Oralara da kablolar döşeniyor. Ama
bildiğiniz gibi
BAŞKAN Sayın Güler
Sayın Bakanımız
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Vatandaş üzülüyor efendim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Sebebi şu
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Şehrin kesilmiyor, bu
köylülerin kaderi mi? diyorlar bize.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Hayır, hayır, sebebi şu: Eskiden
bir köyde bir ampul yansın, karanlıktan kurtulsun diye
gitmiştir
BAŞKAN Sayın Güler, süremiz bitti efendim. Lütfen
sonra erdirirseniz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ
GÜLER (Ordu) Öyle mi? Peki, tamam.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım,
Sayın Bakan, grubumuzdaki milletvekillerine el kol işareti yaparak
sizin döneminizdekilerle de ilgili şeyleri nezaketen anlatmıyorum.
dedi. Ne varmış dönemimizle ilgili? Ne yaptık bugüne kadar?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Siz biliyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Vural, usulümüz öyle değil, lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) - Senin yaptıklarını
biliyorum.
BAŞKAN Sayın Vural
Sayın Vural, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır, Sayın
Başkanım, bir dakika...
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Bakana saygılı
olun biraz.
BAŞKAN Bir dakika
Yerinize oturunuz ve size bir dakika
süre vereceğim. Lütfen
Usulümüz öyle değil, lütfen
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Neye istinaden söz vereceksiniz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sataşma var,
sataşma. Sataştı.
BAŞKAN Buyurun.
III.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Gülerin,
konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla
konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, soru soran milletvekillerine kendi hesap
vereceğine sizin döneminizde ne olduklarını nezaketen
söyleyemiyorum. diyor. Altı yıldır iktidardasın,
Bakansın, ne yaptın?
Eğer bir hukuksuzluk varsa
Bizim dönemimizde Enerji
Bakanlığı bizde miydi ki bizim grubumuza hitap eden
.
AHMET YENİ (Samsun) Kimdeydi?
OKTAY VURAL (İzmir) Ne varmış ya? Ne
varmış? Bilmeden konuşuyorsun!
BOTAŞta benim Genel Müdürlüğüm sırasında, on
sekiz yıl önceki bir konu. Şerefle yaptım, bugüne kadar bir tane
davayla karşılaşmadım. Senin İGDAŞ
dosyalarını bir açalım, bakalım!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Açalım, beraber açalım!
OKTAY VURAL (İzmir) Biz boru hattı
döşediğimiz zaman sen soba borusu zannediyordun. (MHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Gazı da ne zannediyordun sen?
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, böyle
bir üslupla konuşulmaz.
OKTAY VURAL (İzmir) Mavi Akımdan dolayı, formül
kazığından dolayı hesap vereceksiniz, evet, hesap
vereceksiniz! (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, MHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) Siz eğer hakkınızdaki bu
konularla ilgili iddialardan dolayı aklanmak istiyorsanız, Meclis
soruşturması önergesi verelim, Meclis soruşturmasını
kuralım.
BAŞKAN Sayın Vural, süreniz sona ermiştir.
Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir) Yüce Divana gidip gitmeyeceğinize
milletvekilleri karar versin, buyurun. Hadi!
BAŞKAN Sayın Vural, süreniz sona ermiştir,
lütfen
KADİR URAL (Mersin) Bir nezaketsizlik yapın,
Sayın Bakanım, bir nezaketsizlik yapın, ne yaptıysak
çıkartın.
OKTAY VURAL (İzmir) Yürü! Yürü!
BAŞKAN Usule uygun davranınız, yoksa
müzakerelerimizi düzgün yapamayacağız. Lütfen sayın
milletvekilleri
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Heyecanınız geçtikten sonra daha iyi
anlarsınız!
OKTAY VURAL (İzmir) Sen ne anlarsın?
KADİR URAL (Mersin) Çıkartın ne yaptıysak.
BAŞKAN Lütfen
KADİR URAL (Mersin) Bir nezaketsizlik yapın
canım! Açıklasın ne varsa.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S. Sayısı: 312) (Devam)
2.- 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı:
313) (Devam)
A) ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1.- Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
C) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.- Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
D) ELEKTRİK
İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Elektrik İşleri Etüd
İdaresi Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Elektrik İşleri Etüd
İdaresi Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRKİYE ATOM
ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1.- Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
F) MADEN TETKİK VE ARAMA
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G) PETROL İŞLERİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
sırasıyla on ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakan, bayram
haftasında Çalık grubuna iki petrol kuyusu ruhsatı verdiniz mi
vermediniz mi? Hem de cumartesi günü toplantı yaptınız mı
yapmadınız mı?
OKTAY VURAL (İzmir) Onların Çalıkı!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Önergeme niye yanıt
vermiyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Milletvekilimiz, lütfen
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2009
yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
20- ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1. Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 360.161.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 762.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 350.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
işler ve Hizmetler 106.137.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 467.411.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2007
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 432.115.324,00
- Toplam Harcama : 380.800.510,37
- Ödenek Dışı Harcama : 478.420,74
- İptal Edilen Ödenek : 51.793.234,37
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2007
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.05- ENERJİ PİYASASI
DÜZENLEME KURUMU
1. Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 5.632.060
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 143.600
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 700.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 87.964.340
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
GENEL TOPLAM 94.440.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
G E L İ R C E T V E L
İ
KOD
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 86.518.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 8.922.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Red ve
İadeler (-) -1.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 94.440.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2007 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 117.454.024,86
- Toplam Harcama : 84.903.008,03
- İptal Edilen Ödenek : 32.551.016,83
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 95.137.840,00
- Yılı Net Tahsilatı : 128.439.416,99
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun 2007 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2009 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.26- ULUSAL BOR ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜ
1. Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (TL)
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 8.565.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 8.565.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
G E L İ R C E T V E L
İ
KOD
Açıklama (TL)
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 7.015.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 1.250.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.265.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 7.623.000,00
- Toplam Harcama : 6.884.540,77
- Ödenek Dışı Harcama : 1.332.548,05
- İptal Edilen Ödenek : 2.071.007,28
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 7.303.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 6.254.025,58
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Eletrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün
2009 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.39- ELEKTRİK
İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Elektrik İşleri Etüt
İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 9.737.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 371.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 38.281.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
GENEL TOPLAM 48.390.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
G E L İ R C E T V E L
İ
KOD
Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 2.516.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 43.890.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 484.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 46.890.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğünün 2009 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğünün 2007 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Elektrik İşleri Etüt
İdaresi Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 34.889.000,00
- Toplam Harcama : 33.070.242,61
- İptal Edilen Ödenek : 1.818.757,39
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 31.299.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 30.347.778,15
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğünün 2007 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.27- TÜRKİYE ATOM
ENERJİSİ KURUMU
1. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 9.391.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 315.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 72.152.600
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
07 Sağlık
Hizmetleri 309.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 82.169.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
G E L İ R C E T V E
L İ
KOD
Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 8.807.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 73.169.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 193.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 82.169.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye Atom Enerji Kurumu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 67.091.939,02
- Toplam Harcama : 48.510.904,20
- İptal Edilen Ödenek : 18.581.034,82
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 5.531.686,41
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamlarını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 65.075.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 55.967.291,24
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2007 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.40- MADEN TETKİK VE ARAMA
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 59.432.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 181.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 800.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 167.488.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
GENEL
TOPLAM 227.902.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
G E L İ R C E T V E L
İ
KOD
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 5.670.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 220.802.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 330.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 226.802.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2009 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2007 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 193.314.883,22
- Toplam Harcama : 151.817.419,18
- İptal Edilen Ödenek : 41.497.464,04
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 17.022.432,81
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 176.753.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 175.901.261,73
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2007 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
20.92 - PETROL
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kod
Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 1.459.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 200.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 3.955.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 5.615.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 4.231.500,00
- Toplam Harcama : 3.753.019,94
- Ödenek Dışı Harcama : 156.447,65
- İptal Edilen Ödenek : 634.927,71
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ve
Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçeleri
ile 2007 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı
olmalarını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, on ikinci tur görüşmeleri
tamamlanmıştır.
On beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.47
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:17.02
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 35inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S. Sayısı:312) (Devam)
2.- 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı:
313) (Devam)
H) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I) AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ) ADALET BAKANLIĞI
1.- Adalet
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Adalet
Bakanlığı2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI
İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU
1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
K) TÜRKİYE ADALET
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L) YARGITAY
1.- Yargıtay 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
M) DANIŞTAY
1.- Danıştay 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, on üçüncü tur görüşmelere başlayacağız.
On üçüncü turda, Dışişleri
Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Adalet
Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı, Yargıtay, Danıştay bütçeleri yer
almaktadır.
On üçüncü turda grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Onur Öymen, Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Mersin
Milletvekili İsa Gök, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe,
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı, Konya Milletvekili
Faruk Bal, Aydın Milletvekili Recep Taner, Isparta Milletvekili Nevzat
Korkmaz; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Egemen Bağış, Çankırı Milletvekili Suat
Kınıklıoğlu, Kırşehir Milletvekili Abdullah
Çalışkan, Konya Milletvekili Ali Öztürk, Denizli Milletvekili Mithat
Ekici, Konya Milletvekili Harun Tüfekci, Düzce Milletvekili Metin
Kaşıkoğlu, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut;
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani.
Şahısları adına: Lehinde Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç, aleyhinde Rize Milletvekili Mesut Yılmaz.
Şimdi, ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Sayın Onur Öymene aittir.
Buyurunuz Sayın Öymen. (CHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, bütçesi
görüşülecek ama Sayın Dışişleri Bakanı yok!
Bütçesi görüşülecek, Sayın Dışişleri
Bakanının burada olmasını bekleriz. Yani, bütçesinde bile
bulunmayan bir bakan!.. (CHP sıralarından Namazdadır. sesleri)
BAŞKAN Sayın Hükûmetin olması usule göre yeterli
oluyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, Sayın Bakanın bütçesi
BAŞKAN Herhâlde gelir.
OKTAY VURAL (İzmir) Herhâlde, sorulara cevap verecek Adalet
Bakanı değil.
BAŞKAN Buyurun Sayın Öymen.
Süreniz on iki dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığının ve Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin 2009 yılı bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet
Halk Partisi Meclis Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Dışişleri Bakanı, Plan ve Bütçe
Komisyonunda yaptığı konuşmada Türkiye'nin Avrupa
Birliğiyle ilişkilerine öncelik verdiğini söylemişti. O
nedenle izin verirseniz önce Avrupa Birliğiyle ilişkilerden söz
edelim.
Son zamanlarda, gerek Türkiyede gerek yurt dışında
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde bir yavaşlama olduğu,
bir duraklama olduğu kanaati yaygındır, biz de aynı kanaati
paylaşıyoruz. Biz isteriz ki, Türkiye'nin bir millî davası
hâline gelen, yıllardan beri iktidar ve muhalefet partilerinin
desteklediği Avrupa Birliği üyeliği konusunda Hükûmet daha
aktif, daha sonuç alıcı bir tavır içine girsin. Ne yazık
ki, hem Türkiyeden hem Avrupadan kaynaklanan bazı sıkıntılar
olduğunu görüyoruz. Mesela, 5 Kasım tarihinde Avrupa Birliği
Komisyonu tarafından yayınlanan İlerleme Raporuna
baktığımızda on bir müzakere
başlığının açılmamasının sebebi olarak
Türkiye'nin gerekli ön hazırlıkları yapmamış
olması gösteriliyor. Biz Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda bu konuda üst
düzeydeki uzmanlardan, bürokratlardan bilgi aldık, onlara da sorduk, onlar
da teyit ettiler. Belli ki Türkiyeden kaynaklanan bir gecikme var. On bir
başlığın hazırlığının
yapılamamış olmasını biz bir eksiklik olarak
görüyoruz. Üç yıl olmuş müzakerelere başlayalı, hâlâ daha
gerekli yasaları hazırlayamamışsınız. Bunu bir
eksiklik olarak görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bunu yalnız biz
söylemiyoruz. Yurt dışında Türkiye'nin üyeliğini
destekleyen çok önemli kuruluşlar var. Bunlardan bir tanesi International
Crisis Group. Bunların 15 Aralık tarihinde
hazırladığı rapora bakınız, o raporda çok
açık bir şekilde Ulusal Program, Adalet ve Kalkınma Partisi
içinde Avrupaya kuşkulu bir bakış olduğunu
yansıtıyor. diyor. Erdoğan ve AKPnin ABye ilgisi
azalmıştır. diyor. Hırvatistanın Avrupa
Birliği müzakerelerini yürüttüğü kadronun tam yarısı kadar
kadroyla Türkiye çalışıyor. diyor ve aynı zamanda
Türkiye'nin vadettiği 114 kanunun sadece 19unun yasalaştığını
söylüyor. Gerçekten bu dikkat çekici bir tablodur ve Türkiye'nin Avrupa
Birliği ilişkilerini geciktiren bir unsurdur.
Şimdi, işin hazin tarafı şu: Bütün bu
eleştirilere karşı Hükûmet savunma yapacağına,
eleştirilere cevap vereceğine kalkıp muhalefeti eleştiriyor
Muhalefet yüzünden bu işler gecikti. diyor. Biz Avrupa Birliği
yetkilileriyle görüşmek için Brüksele gittiğimizde yabancı
gazeteciler bize dediler ki: Sizin Dışişleri
Bakanınız, Avrupa Birliğiyle ilgili bütün sorunlarından
muhalefeti sorumlu tutuyor. Bunu çok yadırgıyoruz, gerçekten bunun
son derece yanlış bir değerlendirme, yanlış bir
tavır olduğunu söylüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği bizden ne
istiyor? İlerleme Raporunu açtığınız zaman diyor ki:
Milletvekili dokunulmazlığını kaldırın. Hiçbir
AB ülkesinde adi suçlar için milletvekilleri dokunulmazlık
zırhıyla korunmaz. Siz yapıyorsunuz, kaldırın.
diyorlar. Ulusal Programa bakıyorsunuz, bir satır yok bunun
kaldırılacağına dair. Sayın Başbakan altı sene
önce vadetti, hiçbir sonuç çıkmadı.
Diyor ki Avrupa Birliği: Yargı bağımsızlığını
sağlamak için Adalet Bakanını ve Müsteşarını
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan çıkarın. Buna da
atıf yok Ulusal Programda, bundan hiç bahis yok.
Başka ne diyor İlerleme Raporu? Orada yedi paragraf
Türkiyedeki yolsuzluklara ayrılmış. Avrupa Konseyinin GRECO
Raporuna atıfta bulunuyor. 46 sayfalık rapor ve o raporda diyor ki:
Türkiye, yolsuzluklarda Avrupanın en ileri noktasına
ulaşmış bir ülkedir. 21 tane tavsiyede bulunuyor Hükûmete. En
son raporda görüyoruz ki bunların 7sini sadece yapmış Hükûmet,
onlar da tali konularda.
Başka pek çok önerisi var Avrupa Birliğinin; çoğunu
biz de paylaşıyoruz ama bazılarını da
paylaşmıyoruz, bazılarına itiraz ediyoruz. Mesela, öyle
hükümler var ki, okuduğunuz zaman şu kanaate varıyorsunuz: Sanki
Türkiyeyi askerler idare ediyor. Bu doğru mu? Bu Mecliste yıllardan
beri görev yapıyoruz. Herhangi birinize askerler bir kere bir konuda
şöyle oy verin diye telkinde bulundular mı? Türkiyenin en yüksek
siyasi makamı yüce Meclistir. Yani biz böyle Türkiyeyi askerler idare
ediyor gibi görüşlerin çok yersiz olduğunu, gerçek
dışı olduğunu savunuyoruz. Hükûmet ne diyor? Bu raporu çok
dengeli bulduğunu söylüyor. Bu tepkileri bizden çok Hükûmetten bekleriz,
onların görevidir. Biz Meclis için konuşabiliriz, siz de Hükûmet için
diyorsanız ki Bizim kararlarımızı da askerler
etkilemiyor., o zaman rapordaki bu gibi hükümlere karşı
çıkacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, aynı şekilde üst
düzeydeki yargı organlarının başkanlarından
şikâyet ediyor rapor, onların konuşmalarından şikâyet
ediyor. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, ama yargıya saygı
göstereceksiniz. Nasıl başka ülkelerin kendi yargınıza
saygı göstermesini bekliyorsanız, siz de Türkiyenin
yargısına saygı göstereceksiniz. Buna kim tepki gösterecek? Buna
da Hükûmet tepki gösterecek. Biz gösteriyoruz, Hükûmet göstermiyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bazı
gelişmeler bizi çok rahatsız ediyor. Fransa Cumhurbaşkanı
kalkıyor diyor ki: Türkiye hiçbir zaman üye olmamalıdır, çünkü
Asya ülkesidir. Hükûmet ne tepki gösteriyor? Bunları kamuoyu önünde
söylemeyin. diyorlar. Yani esasına mı itiraz ediyorsunuz,
basına söylenmesine mi itiraz ediyorsunuz? Esasına tepki gösterin.
Türkiye yarım yüzyıldan fazla zamandan beri Avrupa kuruluşlarına
üyedir.deyin. Bu sözleri kabul etmiyoruz. deyin. Kıbrısı
üye yaptınız, hangi haritada Kıbrıs Avrupa
kıtasında gösteriliyor? deyin. Bu sözlerin hiçbiri yok, hiçbiri yok.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, ciddi sorunlardan
biri şu: Kıbrısı da Türkiyenin Avrupa Birliği
ilişkileri bağlamıştır. Bu Hükûmet zamanında
Hükûmet taahhütte bulunmuştur 2004 yılının
Aralığında ve o günden bu güne Türk Hükûmetinin
attığı bazı adımlar, Türkiyenin Avrupa Birliği
ilişkilerinde Kıbrıs ipoteğini yaratmıştır.
29 Temmuz 2005 tarihinde Hükûmet Ek Protokolü imzalamıştır.
Şimdi size diyorlar ki: İmzaladınız uygulayın.,
uygulayamıyorsunuz. Üç seneden beri Meclise onay için getiremiyorsunuz.
Getirmemeniz doğru çünkü bu Meclisin, iktidar partisi dâhil, Kıbrısın
Rum kesiminin meşrulaştırılması sonucunu verecek bir
protokolü onaylayacağına biz de ihtimal vermiyoruz. O zaman? O zaman
buna tepki göstereceksiniz! Niye buna izin verdiniz? Niye buna izin verdiniz?
Şimdi değerli arkadaşlarım, Fransa tek
başına beş müzakere başlığını durdurdu,
bloke etti. Dün Fransız yetkilileriyle konuştuk ve dedik ki:
Şimdiye kadar herhangi bir ülkenin müzakere sürecinde Fransa bir
başlığı veto etti mi? Bir örnek verin. Veremediler!
Veremediler! De Gaulleün vaktiyle İngiltereyi veto ettiği -başka
koşullar altında- örnek bir yana, bir ülkeyle müzakerede bir
başlığı veto etmemiş, Türkiyeyle beş
başlığı veto ediyor. Niye? Efendim, çünkü bu
başlıklar Türkiyeyi tam üyeliğe götürürmüş! Hani
amacımız tam üyelikti? Hani bizim imzaladığımız
anlaşmalarda tam üyelik hedefi belirtiliyordu? Buna ne tepki
gösteriyorsunuz? Buna da tepki yok! Yani tepkisiz bir ülke hâline geldik bu
Hükûmet zamanında.
Türkiyeye herkes her türlü haksızlığı
yapabilir ama kimse ona tepki göstermez! Sesiniz çıkacak. Türk hükûmetinin
sesi cumhuriyet tarihi boyunca gür çıkmıştır. Gür
çıkmıştır. Hiçbir Türk hükûmeti haksızlıklar
karşısında bu kadar sessiz kalmamıştır.
Sayın Yılmaz burada. O zaman Avrupa Birliğinden gelen
haksızlıklara nasıl tepki gösterdiğini hepimiz
hatırlıyoruz. Siz niye gösteremiyorsunuz? Siz niye gösteremiyorsunuz?
Avrupa Konseyi dokuz başlığın müzakeresini
yıllardan beri tutuyor. Bu Kıbrısla ilgili olarak engellenen
başlıklar hariç. Dokuz başlıkla ilgili müzakerede komisyona
yetki vermiyor. Niçin sağlayamıyorsunuz? Niçin bunun peşine
düşmüyorsunuz? Niçin bunun müzakeresini yapmıyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, bu gerçekler şunu
gösteriyor: Bir taraftan içeride sıkıntımız var, bir
taraftan Avrupa Birliğinden gelen sıkıntılar var.
Sayın Başbakanın tabiriyle söyleyeyim değerli
arkadaşlarım; hiç kuşkunuz olmasın, Avrupa Birliği
şu sırada Türkiye'nin ümüğünü sıkıyor! Ümüğünü
sıkıyor! IMFye direniyoruz. diyorsunuz, Avrupa Birliğinden
gelen bu haksızlıklara da direneceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, haksızlıklara
direnme unsuru yok Ulusal Programda. Ne var? Başka şeyler var. Diyor
ki mesela: Din özgürlüğünün önündeki engeller
kaldırılacaktır. Türkiyede, değerli
arkadaşlarım, din özgürlüğünün önünde engeller mi var? Bizim
bundan haberimiz yok! Kürsü burada, Sayın Bakandan rica ediyoruz buyursun
çıksın, Ulusal Programda devlet görüşü olarak yazılan
Türkiyede din özgürlüğünün önündeki engelleri şuradan bir
anlatsın, biz de öğrenelim.
Değerli arkadaşlarım, Kıbrıs var.
Kıbrısta 2003 programını açın, diyor ki:
Politikamızın esası tarafların egemen eşitliği
üzerine çözüm aramaktır. Bu son programa bakıyoruz egemen
eşitliği lafını çıkartmışlar. Tek
taraflı taviz, daha müzakere bitmeden tavizi vermişsiniz. Egemenlik
lafı yok, bir kelimeyle yok. Nasıl yaparsınız bunu?
İşte, program böyle
şeyler içeriyor. Açıyorsunuz sayfalarını yürürlükteki
kanunlar uygulanacaktır gibi laflar. Böyle reform olur mu? Yürürlükteki
kanunları uygulayacağız. diyerek bir reform programı
çıkarabilir misiniz insanların içine?
Şimdi Kıbrısla müzakere yapılıyor. Ne
yapılıyor bilmiyoruz. Meclisin haberi yok, muhalefetin haberi yok.
Bir tek şey biliyoruz, Kıbrıslı lider çıkmış
diyor ki: Kofi Annan Planı ölmüştür. Hani sizin
politikanızın esası Kofi Annan Planının gerisine
gitmemekti. Yani Kıbrıslılar kendileri için Kofi Annan
Planından daha kötüsünü mü kabul edecekler? Tam tersine, belli ki biz
Kofi Annan Planında verdiğimizden daha fazla taviz vereceğiz.
Bir de hakaret ediyor. Yani bir taraftan Kofi Annan Planı ölmüştür.
diyor, bir taraftan söyleyeyim size ne diyor 15 Nisan 2008de: İşgal
ve sömürgecilik bitmeden, Ankaranın siyaseti değişmeden çözüm
yolu açılmayacaktır. Kim diyor? Rum lider diyor. Siz ne diyorsunuz
buna karşı? Hiçbir şey demiyorsunuz, hiç. Tepkiniz yok. Yunanistan
Dışişleri Bakanı ne diyor: Türkiye Kıbrısta işgalcidir.
Siz ne tepki gösteriyorsunuz? Tepki yok. Değerli arkadaşlarım,
bu gidiş gerçekten çok kaygı vericidir.
Son olarak şunu da söyleyeyim Kıbrısla ilgili:
Orams davasını hiç duydunuz mu? Orams davası Kıbrısta
son derece ciddi sonuçlar doğurabilecek bir davadır.
Yabancıların Kuzey Kıbrısta mal satın
almasını engelleyen bir hukuki süreç başlamıştır,
Kıbrısta başlamıştır. Avrupa Adalet
Divanına taşınmıştır. Avrupa Komisyonu ve Avrupa
Adalet Divanı savcısı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ONUR ÖYMEN (Devamla) Tamamlıyorum.
Rumlara hak vermiştir ve bu dava, bu şekilde
sonuçlanırsa 6 bin İngiliz ailesi Kıbrıstaki
mallarını Rumlara teslim edecekler, etmeyenler Avrupada para ve
hapis cezasına çarptırılacak. Türkiye'nin buna tepkisi nedir hiç
duydunuz mu şimdiye kadar? Orams davasıyla ilgili olarak Türkiye'nin
tepkisini duymadınız. Yurt dışındaki
soydaşlarımıza sahip çıkacağız. Yalnız
Batı Trakyadaki değil, Avrupadaki vatandaşlarımız değil,
Kafkaslarda yaşayan ve Türkiyedeki vatandaşlarımızın
akrabası olan insanlar var Abhazyada, Osetyada, başka yerlerde,
bunlara sahip çıkacağız, bunların insan haklarını
savunacağız.
Ermenistan konusuyla ilgili birkaç cümle söyleyeceğim:
Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanımız
gitti Ermenistana, o ziyaretten bu yana ne sonuç aldık? Ermenilerin
toprak işgalinin sona erdirilmesi konusunda gelişme oldu mu?
Olmadı. Soykırım konusunda? Olmadı. Ne oldu? Bir tek
gelişme oldu: Ermenistan Cumhurbaşkanı, Başbakanı,
Yukarı Karabağın
bağımsızlığını ilan edeceğini
söylediler. Bizim tepkimiz ne oldu? Sayın Bakan diyor ki: Yeni Ermeni
yönetimi çok olumlu bir yaklaşım içerisinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bitiriniz Sayın Öymen.
ONUR ÖYMEN (Devamla) Bitiriyorum.
bundan çok memnunuz. diyor Ermenistanın tutumundan.
Memnun olduğu Ermenistan açıkça diyor ki: Soykırım
mücadelemizi iki misline çıkaracağız ve Yukarı
Karabağın bağımsızlığını ilan
edeceğiz.
Şimdi Sayın Bakana soruyorum: Buna ne tepki gösterdiniz?
Değerli arkadaşlarım, bir iki kelimeyle şunu
söyleyeyim: Türkiye'nin bazı millî davaları vardır ve bundan da
önemlisi millî haysiyeti vardır. Kalkıp da birileri tarihimizde
atalarımızın suç işlediğini, katliam yaptığını
ilan ederse buna tepki göstermek hepimizin görevi. Sayın Başbakan tepki
gösteriyor, ana muhalefet tepki gösteriyor, MHP tepki gösteriyor, Sayın
Cumhurbaşkanı ne diyor? Sadece İnsanların görüşlerini
açıklama özgürlüğü vardır. Eksik. Siz tarihimize sahip
çıkacaksınız, milletin onuruna sahip
çıkacaksınız, atalarımızı suçlayan ifadelere
tepki göstereceksiniz. Biz bunu bekliyoruz ve böyle bir tepki gelmediği
için Dışişleri Bakanlığı belki tarihinde ilk defa
bocalıyor, iki gün arayla, birbiriyle çelişen açıklama
yapıyor. Bir gün Cumhurbaşkanımızın söylediği
doğrultuda açıklama, iki gün sonra Başbakanın
söylediği açıklama. Sayın Bakan ne diyor? Efendim, bu
açıklama müzakerelerimizi zedelemiştir. Müzakereleri zedelemeyi bir
tarafa bırakın, bu açıklamanın özüne taraftar mısınız
karşı mısınız? Siz bu ülkenin Dışişleri
Bakanısınız. Lütfen bir tavır takının. Bir tutum
izleyin.
Değerli arkadaşlarım, Irakla ilgili
görüşlerimizi çok söyledik, fakat anlaşılan hiçbir etkisi yok.
Irakın PKKya karşı tek bir adım atacağının
işareti yok, Amerikanın işareti yok, sadece Türkiye'ye nasihat veriyorlar
BAŞKAN Sayın Öymen
ONUR ÖYMEN (Devamla) Bitirdim Sayın Başkan, bitirdim.
Bunları affedin. diyorlar, Evlerine gönderin. diyorlar.
Sanki Türkiye'de bir yargı sistemi yok. Bizim mesajımız şu:
Siz Anayasadan kaynaklanan yükümlülüklerinizi yerine getirin.
Son bir cümle, değerli arkadaşlarım, Türkiye
Batı medeniyetinin bir parçasıdır. Siz Medeniyetler
İttifakında İspanyayla masaya oturduğunuz zaman,
başka bir medeniyetin temsilcisi olarak oturuyorsunuz. Hangi medeniyet?
Biz Atatürkten beri Batı medeniyetinin bir parçasıyız. Siz
Sayın Bakandan rica ediyorum. İspanya Başbakanı
Zapateronun karşısında hangi medeniyetin temsilcisi olarak
oturuyorsunuz? Cumhuriyetin medeniyet anlayışından vaz mı
geçtiniz? Cumhuriyetin anlayışı, kültürler farklıdır,
medeniyet tektir, Türkiye de o medeniyetin parçasıdır. Siz bu
görüşte değilseniz, çıkın, lütfen söyleyin.
Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, dış politika konularında millî menfaatlerimizi sonuna
kadar her türlü parti düşüncesinin üstünde savunmaya devam edeceğiz,
çünkü dış politika iç politikaya feda edilmeyecek önemli bir konudur.
Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öymen.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay.
Buyurunuz Sayın Okay. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklayacağım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, demokrasi sadece seçim demek
değildir. Seçim, demokrasinin bir biçimi, bir şeklidir. Oysa
çağdaş demokrasiler, temel hak ve hürriyetler, hukuk devleti, hukukun
üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı prensibini içinde
sindiren demokrasilerdir. Herkesin hukukun kurum ve kurallarını içine
sindirdiği, kuvvetler ayrımının tam anlamıyla
gerçekleştiği demokrasiler çağdaş demokrasilerdir ve bizim
Anayasamızın yapısı da bu çağdaş demokrasi
tanımına uygun kuvvetler ayrılığı prensibini
getirmiştir. Ancak, bugün, bu kuvvetler ayrılığında,
üç kuvvet olan yasama, yürütme, yargı iş birliğinde yasama
maalesef yürütmenin tahakkümü ve baskısı altındadır. Parlamento
faaliyetleri doğrudan doğruya Hükûmetin inisiyatifiyle
sürdürülmektedir. Fakat yürütme, sadece yasama değil aynı
şekilde yargı üzerinde de etkin olma çabalarını geçen
Parlamento döneminde sürdürmüş ve bu yönde ciddi yasal düzenlemeleri
Parlamentonun gündemine taşımıştır. Oysa, sorun
şudur: Kuvvetler ayrılığında yargı, mahkemelerin
bağımsızlığı ve yargıç teminatıyla
ayakta durur. Kuvvetler ayrılığında her üç kuvvet
arasında denetleyici ve dengeleyici iş birliği olması
lazım. Oysa bugün, yargı üzerinde yürütmenin baskısı
açıkçası sulandırılmış, kuvvetler
ayrılığı değil kuvvetler iş birliği sürecini
getirmektedir. Tabii, bu süreçte ne oluyor? Bu süreçte olan şudur: Hukuk
siyasete uydurulmak isteniyor. Oysa, siyaset hukuka uymak zorundadır;
hukuk siyasallaştırılmak isteniyor ve siyaset
hukuksallaştırılmalıdır.
Bu açıklamaları niçin yaptım? Değerli
parlamenter arkadaşlarımın da bilgisi dâhilinde olan hususlar.
Bu açıklamaları yapmak zorundayım, çünkü bütçesini
görüştüğümüz Adalet Bakanlığının Sayın Bakanının
icraatları ve açıklamaları bu açıklamaları yapmak
zorunda bırakıyor bizi.
Şimdi, düşünün ki, bir Sayın Adalet Bakanı bir
yabancı ülkenin büyükelçisiyle, din bezirgânlığı yapan ve
dış ülkelerde vatandaşlarımızın din sömürüsüyle
fitre ve zekâtını toplayan ve yandaş siyasete servis yapan bir
anlayışın tutuklanan kişilerinin yargılama sürecinin
kulisini yapıyor ve Deniz Feneri davasının akıbetinin ne
olacağını konuşuyor.
Şimdi, düşünün ki bir Adalet Bakanı, yargı
bağımsızlığını savunan, savunmak yükümlülüğünde
olan ve yargının en üst kurulunun yargıçlarının
açıklamalarından sonra buna dam üstünde saksağan diyor.
Değerli arkadaşlarım, düşünün ki bir Adalet
Bakanı, yasaya aykırı biçimde dinlendiği
tartışmalı olan YARSAVın Başkanının veyahut
da Anayasa Mahkemesi Başkan Vekilinin telefon dinlemeleriyle ilgili olarak
soruşturmayı sürdüren cumhuriyet savcısına müfettiş
gönderiyor ve o müfettişle bu iki dosyanın fotokopilerini
aldırıyor. Oysa ceza yargılamasında soruşturma gizli.
O müfettişler bu dosyanın fotokopilerini niçin alıyor? Niçin bu
fotokopilerin alınmasına gerek görülüyor ve şehitlere kelle terörist
başına sayın diyen Başbakan Olmaz böyle şey. Hukuk
bu kadar zedelenmemeli, bu duruma getirilmemeli. Eğer ben bir manevi
tazminata mahkûm edileceksem buna hak veririm, öyle mahkûm edilirim. diye
açıklama yapıp, kendisi hakkında karar veren yargıca
müfettiş göndertiyor ve o yargıcı disipline sevk ettiriyor. Oysa
Sayın Bakan ve sayın müfettişler de çok iyi biliyorlar ki,
kararların geç yazılmasından dolayı Yargıtay Ceza
Genel Kurulunda yargılanan hâkimler, mevcut altyapı
eksikliğinden, araç gereç eksikliğinden dolayı hepsi beraatle
sonuçlanıyor. Bu şu demektir: Bakın, eğer bizim aleyhimize
bir karar verirseniz sizin geleceğinizle oynarız, sizi inceleme
altında tutarız, disiplin tehdidi altında tutarız. E,
şimdi buyurun kuvvetler ayrılığını görün.
Değerli arkadaşlarım bir başka şey: Daha
dün Milliyet gazetesinde Sayın Bakanın Sayın Fikret Bila ile
yapmış olduğu bir mülakat okudum. Sayın Bakan bir aciz içerisinde
ifade ediyordu. Bu gizli dinlemeyle ilgili veya mahkeme kararıyla
yapılan dinlemelerle ilgili, evraklar içerisinde bir delil yoksa Ceza
Muhakemesi Kanununun 137nci maddesi uyarınca hem onlara bilgi verilecek
hem de bu evraklar imha edilecek. Sayın Bakan Valla, evet, Yasa öyle ama
Ceza İşleri Genel Müdürü bunlar hakkında soruşturma
açmıyor. diyor. Bakanlığınızın personeli
Bir
Bakanın aciz ifade hakkı yok.
Bunun yanı sıra, bir başka şey: Bu ülkede on
dört yaşında kız çocuklarını taciz eden bir din
bezirgânına onun ruhsal durumunu bozmadığına dair rapor
veren Adli Tıp Kurumunun bu hâle gelmesine sebebiyet veren adalet
bakanları var bu ülkede. Bu rapor alındıktan sonra o kurumdaki
değişikliğin hiçbir pratik yararı yok.
Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin Yargı Reformu
Strateji Taslağı yüksek yargıyla, yargı mensuplarıyla,
Barolar Birliğiyle, sivil toplumla, muhalefet partileriyle, ana muhalefet
partisiyle, hiç kimseyle görüşülmüyor ama bu ülkenin Yargı Reformu
Strateji Taslağı Avrupa Birliği komiserleriyle görüşülüyor
ve Yargı Reformu Strateji Taslağı aslında Avrupa
Birliği ile ilerleme raporlarında istenen hiçbir şeyini şu
ana kadar getirmiş değil. Yargınızı bağımsız
hâle getirin. diyorlar ve o kapak açılmıyor ama şöyle bir kapak
açılıyor: Yargıyı nasıl AKPlileştiririz. gibi
bir kapak açılıyor.
Değerli arkadaşlarım, bir başka şey, o da
şu; Sayın Bakan da burada ifade etti, basında da yer aldı,
dinlemelerle ilgili: Jandarma dinliyorsa Sayın Bakan yazılı
emirle bozma yoluna gidiyor ama MİT ve emniyet dinliyorsa gitmiyor.
Jandarma dinlediği için gittiğinde, 26 Kasım 2007 tarihli
dinleme için, 4/6/2008 tarihinde yazılı emirle bozma yoluna gidiyor;
MİT ve emniyet için -ki bu konuda ben kendilerine yazılı soru
önergesi de verdim- iki buçuk ay sonra, Üç aylık süre dolmuştur.
diyor. Peki, madem MİT ve emniyet dinlemelerinde üç aylık süreye
itibar ettiniz de jandarmada niye üç aylık süreye bakmadınız?
Açıkçası şudur: MİT ve emniyetin yasal veya yasa
dışı toplamış olduğu delillerin hukuki
kıymetinin yitirilmemesi için yazılı emir yoluna
başvurulmuyor. Peki, yazılı emre başvurmamak kendi
ihtiyarında mı? Yasa değişikliğinden sonra, mecbur.
Evvelden Bakan diyordu, şimdi Bakanlık diyor; evvelden ihtiyari
idi, şimdi Hukuka aykırılık varsa mecbur. diyor.
Değerli arkadaşlarım, bir başka husus da
şu: Çağdaş demokrasilerde işkenceden adam ölmez, cezaevinde
adam öldürülmez. Daha en son örneği, Engin Ceber olayıdır.
İşkenceden adam ölmüştür, Sayın Bakan özür dilemiştir.
Özür dilemek yetmez. O özür, Sayın Bakanın şahsının
yapamadığı iş için olabilir ama o özür demokrasinin
özrüdür; özürlü demokrasiyi getirmişsinizdir ve özürle sorumluluktan
kurtulamazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, adalet bakanları
yargı bağımsızlığının tesis edilmesine
yardımcı olurlar; yargıyı, siyasetine alet olarak
göremezler. Bizde olduğu gibi, yürütmenin tahakkümünde yasama,
yürütmenin tahakkümünde yargı sloganının
bayraktarlığını yapamazlar. Değerli milletvekilleri,
siyasi tarihte yargıyı boyunduruğuna alma hevesine kapılan
birçok siyasi hareketin olduğu bir gerçektir. Ancak bir başka gerçek
ise bu siyasi çabaların sonucunun hepsinin hüsran olduğudur.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk.
Buyurun Sayın Köktürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yedi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi
tarafından kurulan 58, 59 ve 60ıncı hükûmetler pek çok konuda
olduğu gibi infaz hizmetlerinin planlanmasında ve yürütülmesinde
yetersiz kalmış, kronikleşen sorunlar göz ardı edilmiş
ve etkin ve kalıcı çözümler üretilememiştir. Bu nedenle her
geçen gün artan bu sorunlar karşısında, bugün içinden
geçtiğimiz süreçte, ceza infaz kurumları âdeta patlamaya hazır bir
volkan hâline gelmiştir.
Sayın Bakanın 12 Kasım 2008 tarihinde Plan ve Bütçe
Komisyonunda yapmış olduğu konuşmadaki rakamlar baz
alındığında, bugün ülkemizde 384 ceza infaz kurumunda
100.211 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Aradan geçen süre zarfında
da bu sayının 103 binleri aştığı ifade
edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu rakamlar son otuz dokuz
yılın rekorudur ve bu rakamlar göz önünde bulundurulduğunda ceza
infaz kurumlarındaki hükümlü ve tutuklu sayısı kapasitenin
oldukça üzerine çıkmıştır. Hâl böyleyken son
yılın sorunu olmayan, son üç dört yılın en büyük, en temel
sorunu olan bu husus Adalet Bakanlığınca göz ardı
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın açıkça
rakam vermekten kaçınmasına karşın bugün ceza infaz
kurumlarının tutuklu ve hükümlü kapasitesi en iyimser hesaplamayla 70
bin kişidir. Yani 30 bini aşkın, 35 bini aşkın hükümlü
ve tutuklu fazlalığı vardır. Bu hükümlü ve tutuklular, ne
acıdır ki, ya beton zeminlerde yatmakta ya da yatak nöbeti
tutmaktadır.
Diğer bir sorun, tutuklu ve hükümlülerin iaşesi
sorunudur. Ceza infaz kurumlarında tutuklu ve hükümlüler için öngörülen
günlük iaşe bedeli 3 YTLdir. Günlük 3 YTLyle üç öğün yemek
çıkarılmaya çalışılmaktadır. Sadece bu
değil, kadın cezaevlerinde özellikle anneleriyle birlikte kalan
sıfır-altı yaş grubu çocuklar için öngörülen iaşe
bedeli ise annelerine takdir edilen ücretin yalnızca yarısı
kadar, yani 1,5 YTLdir.
Değerli milletvekilleri, beslenmenin en önemli olduğu
yaş çağında sıfır-altı yaş grubu çocuklar
için öngörülen bu iaşe bedeli ve yine mahkûmlar için öngörülen bu iaşe
bedelleri, sosyal ve demokratik hukuk devletinde asla makul kabul edilemez.
Yine, ceza infaz kurumlarında kalan tutukluların
yargılandıkları mahkemelere sevkleri konusu da diğer bir
sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konu adil
yargılanma hakkının olmazsa olmaz koşuludur. Buna
karşın benzin ve mazot yokluğundan dolayı tutukluların
savunma yapacakları mahkemelerin önüne götürülemedikleri, yine Türk Ceza
Kanununun 94üncü maddesinden dolayı tutuklananların üç dört ay gibi
bir süre ödenek yokluğundan dolayı mahkemelerine
gönderilemediği, bir cezaevi gerçekliğidir. Böyle bir gerçeklik
karşısında da ülkemizde, maalesef, adil yargılanma
hakkının tam olarak somutlaştığından söz etmek
olanaklı değildir.
Değerli milletvekilleri, tutukluların ve hükümlülerin sadece
insan olmaktan kaynaklanan temel, vazgeçilemez, devredilemez, el konulamaz
hakları vardır. Ancak, son aylarda
yaşadığımız çoğu olaylar bu hakların ortadan
kaldırıldığını tüm
çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Az önce Değerli
Grup Başkan Vekilimiz Sayın Hakkı Suha Okayın da ifade
ettiği gibi, gözaltında ve ceza infaz kurumlarında görmüş
olduğu kötü muameleler ve işkenceler sonucu yaşamını
yitiren Engin Ceber, yine Ergenekon soruşturması kapsamında
gözaltına alınıp sağlık ve tedavi hakkı
engellenerek daha hâkim karşısına çıkartılmadan
yaşamını yitiren Kuddusi Okkır vakaları, maalesef, bir
özürle geçiştirilemeyecek kadar ciddi, vicdanlarda derin izler
bırakan olaylardır.
Değerli milletvekilleri, ayrıca sadece tutuklu ve
hükümlüler açısından değil, cezaevi personeli
açısından bakıldığında da oldukça ciddi sorunlar,
çözüm bekleyen ciddi sorunlar görülüyor. Cezaevlerindeki mahkûm
sayısı, tutuklu ve hükümlü sayısı göz önünde
tutulduğunda personel sayısının oldukça eksik olduğu
yadsınamaz bir gerçeklik.
Çalışan memnuniyetini öncelikli değer olarak
aldığını ifade eden Sayın Bakanımıza ben
buradan sormak istiyorum: Sayın Bakanım, icra edilen görevin
ağırlığı dikkate alınarak personele yıpranma
tazminatının verilmesini ya da erken emeklilik haklarından
yararlandırılmasını sağlamadan, personeli idari
hizmetler sınıfından güvenlik hizmetleri sınıfına
aktaracak düzenlemeleri gerçekleştirmeden, maaş, ücret ve diğer
koşulları iyileştirmeden çalışan memnuniyetini
nasıl sağlayacaksınız?
Değerli milletvekilleri, az önce de ifade ettiğim gibi,
2002 yılında 59.187 olan tutuklu ve hükümlü sayısı
özellikle 2006, 2007, 2008 yıllarında anormal artışlar
göstererek, Sayın Başbakanın tabiriyle Hamdolsun! yüz binlerin
üzerine çıkmış bulunuyor. Her konuda rekor kırmakla övünen
Adalet ve Kalkınma Partisinin cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü
sayısında da rekorlar kırdığını açıkça
görüyoruz.
Hepimiz biliyoruz ki yoksullaşma arttıkça, çaresizlik
arttıkça suçluluk oranı artar. Ekonomideki ve sosyal olaylardaki
gerilemelerin, maalesef, bugün içinden geçtiğimiz süreçte mahkûm
sayısındaki anormal artışlar olarak önümüze
çıktığını çok açık ve net olarak görüyoruz.
Ancak, son altı yıldır ulaşılan tarihî başarılardan,
kırılan rekorlardan bahseden ve bütçe konuşmasında ekonomik
krizin ülkemiz insanlarını nasıl teğet geçtiğini
geometri dersi vererek anlatmaya çalışan Sayın Başbakana
yukarıdaki az önce bahsettiğim rakamlara atıfta bulunarak
buradan seslenmek istiyorum: Sayın Başbakan sizin daha bursla
okuturken bugün milyon dolarlık gemilerin sahibi olan
çocuklarınızı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın
Köktürk.
Buyurunuz.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) -
Sayın Maliye
Bakanının mısır derken, yumurta derken her geçen gün
zenginleşen mahdumlarını ekonomik kriz teğet geçiyor
olabilir ancak annesi tarafından bakılamayacağı
kaygısıyla karnına kurşun sıkılmak suretiyle
henüz daha anne karnında yaşamını yitiren doğmamış
bebeği ve ona bu kurşunu sıkan anneyi maalesef ekonomik kriz
teğet geçmiyor. İşleri bozulduğu için işten
çıkardığı çalışanının eşi
tarafından iş yerinde bıçaklanarak öldürülen kantinciyi ve
yaşamının bundan sonraki bölümünü cezaevinde geçirecek olan
failini maalesef ekonomik kriz teğet geçmiyor. İşsiz
kaldığı için cinnet geçiren babaları tarafından
katledilen küçücük çocukları ve yok olan, parçalanan, dağılan
aileleri de ekonomik kriz teğet geçmiyor; ekonomik kriz onları tam
orta yerinden, göbeğinden vuruyor.
Sayın Başbakan, işte ülkemizde az önce vermiş
olduğum tutuklu ve hükümlü sayıları son otuz dokuz
yılın rekorunu bu nedenle kırıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bitiriniz.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) Ben bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve bu bütçenin işçimizin,
memurumuzun, emeklimizin ve cezaevi sorunlarımızı
çözeceğine bizler Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak inanmıyoruz.
Ancak diğer bütçe dönemlerinde olduğu gibi, bu bütçe döneminde de
Sayın Başbakanın, Sayın Maliye Bakanının
mahdumlarının zenginleşmelerinin artarak devam edeceğinden
de en küçük bir kuşku duymuyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Köktürk.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın İsa Gök.
Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yedi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adalet Akademisi Başkanlığı
hakkında parti grubum adına söz almış bulunuyorum.
Saygılar sunuyorum.
Arkadaşlar, Adalet Akademisi Başkanlığı,
ülkede karşılaşılan hukuki sorunlara çözüm üretecek olan
adli, idari, askerî yargı, hâkim, savcı, avukat, noter ve adli konuda
çalışan personelin eğitimi için kurulmuştu. Kanun ne diyor?
Bu Kanunda yazılı görevleri yerine getirmek amacıyla tüzel
kişiliğe sahip, bilimsel, idari ve mali özerkliği olan Türkiye
Adalet Akademisi kurulmuştur. diyor; çok güzel.
Arkadaşlar, Akademinin Genel Kurulundan bahsetmek istiyorum
size. Genel Kurul; Bakan, Bakanlık Müsteşarı, Ceza
İşleri Genel Müdürü, Hukuk İşleri Genel Müdürü, Kanunlar
Genel Müdürü, Avrupa Birliği Genel Müdürü, Personel Genel Müdürü,
Eğitim Dairesi Başkanı
diye devam edip gidiyor.
Bu yapı içerisinde biz özerklik arıyoruz. Yani,
çoğunluğu idarenin, Hükûmete bağlı insanların
bulunduğu bir yapı var. Bu yapı içinden, arkadaşlar, Genel
Kurula ve son, yeni Yönetim Kuruluna baktığınızda çok
enteresan bir isim karşınıza çıkıyor: Yeni Yönetim
Kurulu Üyemiz Sayın Prof. Dr. İzzet Özgenç
arkadaşımız. Bu arkadaşımızın özellikleri
nedir arkadaşlar? Sayın Tayyip Erdoğanın
danışmanı, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Birinci
Hukuk Müşaviri, altı tane şirketin yönetim kurulu üyesi o
dönemde, altı tane; bunları size sayabilirim arkadaşlar. Tabii,
bunlar da yetmiyor: Şemdinli İddianamesinde adı geçti,
Şemdinli meselesinde; zinayı suç sayma konusundaki önergeyi veren
zat, Adalet Komisyonunda ciddi görevler ifa ediyor; Bakanlar Kurulunun
önerisiyle Yükseköğretim Kurulu, YÖK Üyesi oluyor ve Başkan Vekili
oluyor YÖKte. Devam ediyor: Türbanlı öğrencileri yasaya uygun olarak
okula almayan rektörleri cezalandırmak için yasa çalışması
yapmaya çalışıyor. Falan, falan, falan diye gidiyor.
Arkadaşlar, bu arkadaşımız şu anda Adalet Akademisi
Yönetim Kurulu Üyesi.
Sayın Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
Şahinin bir lafı var, Akademinin özerkliğinden söz etmenin
mümkün olmadığını 2001 tarihli oturumda söylüyor ve diyor
ki: Bu nasıl özerklik? Doğrudan Hükûmete bağlı,
Başbakana bağlı, Etibank davasında bilirkişi raporu yanlı
olduğundan mahkemenin reddettiği, Sayın Başbakanın
yargılandığı tüm davalardaki bilirkişilerle irtibata
geçen, adı hep gündemde olan bir şahıs Bakanlar Kurulu
önerisiyle Adalet Akademisinde görevli arkadaşlar. Bu, AKPnin
yargıyı siyasallaştırma, özellikle hâkim,
savcının yetiştirildiği Akademi içerisinde kadrolaşma
hareketinin açık bir göstergesi. Bu nasıl özerklik Sayın Bakan?
Ha, Bu yalnızca kadro olarak
Kadro olarak değerlendirmeyin bunu.
Şimdi, bakın, farklı bir şey daha: Size bir
yasa maddesi okuyacağım arkadaşlar. Hâkimler ve Savcılar
Kanunu madde 35/1, diyor ki: Hâkim ve savcılar, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun hazırlayacağı Atama ve Nakil
Yönetmeliğine
Üç tane madde var, 61inci madde, 112nci madde
Bu
maddelerde açıkça Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla alakalı
işlerde onun hazırlayacağı yönetmelik
diyor. Bu
Yönetmelik Türkiyede yıllarca Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca
hazırlandı ve yayınlandı.
Arkadaşlar, bir enteresanlık var: Ne hikmetse 18
Kasım 2007 Pazardan itibaren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
kanuni yetkisi elinden gasbediliyor. Adalet Bakanlığı yönetmelik
yayınlıyor. Yetki Kurulda, HSYKda, yetkiyi Adalet
Bakanlığı aldı. Ha, bir kere hatayla aldı. Hangi
yönetmelik arkadaşlar? 26704. Belki hata oldu. Hata devam ediyor, 26683,
27 Ekim 2007 Cumartesi, Hâkim Savcı Atama Nakil Yönetmeliğinde gene
değişiklik yapıyor Bakanlık, gene değiştiriyor.
Yetmiyor, bir değişiklik daha yapıyor. Ne zaman? 21/7/2008
Pazar. Yetmiyor, bir değişiklik daha
Arkadaşlar, arkadaşlar, ne oluyor? 4 kere Hâkim
Savcı Atama ve Nakil Yönetmeliğini kanuna aykırı olarak
Bakan değiştiriyor. Sayın Mehmet Ali Şahinin döneminde
değiştiriliyor. Bir yetki gasbı var açıkça. Hâkimleri
resmen memur olarak görme, başka bir şey değildir bu.
Bunun sonucu ne oluyor arkadaşlar? Bakın,
kadrolaşmalar var. Açıkça hâkimlerin, savcıların yetkileri
elinden alınıyor. Bunun sonucu arkadaşlar, bir: Adalet Akademisi
Başkanı istifa ediyor. Sayın Birsen Karakaş zehir zemberek
dilekçeyle istifa ediyor. Diyor ki: Özerklikten hak getire! Diyor ki:
Yapılanmadan hak getire! Diyor ki: Herkes kurs veriyor zaten,
Bakanlık izin veriyor buna. İstifasına Bakanın cevabı
yok, Herhâlde arkadaşla geçinemedi. diyor.
Arkadaşlar, başka bir sonucu daha var. Şimdi bakın,
bu kadrolaşma, bu kadar müdahale, bu kadar memur olarak görme
mantığının bir sonucu daha var arkadaşlar. Nedir
biliyor musunuz? Adalet Akademisi web sitesini açın. Burada
arkadaşlar, bir ideal hâkim portresi var. Bu yapı içerisinde
yetişen bir çocuğumuz
Ben şu anda bu yargının
siyasallaştığını, mahkeme kararlarını
tartışmıyorum arkadaşlar. Orada yetişen bir
çocuğun, bir öğrencinin çizdiği ideal hâkim portresi. Bakın
arkadaşlar, ne diyor: İdeal hâkime nasıl
ulaşacağız? Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyenin hâkimlere dair
olan Bab-ı Evvel babı Fasl-ı Evvelde hâkimin niteliklerine yer
verilmiştir. Bu faslın ilk maddesi olan madde 1792ye göre, Hâkim,
hakim, fehim, müstakim ve emin, mekin, metin olmalıdır. Bu madde
çalışmanın ana temasını oluşturacak, madde metinleri
açıklanacak, yürürlükteki kanunlarla
falan diye gidiyor arkadaşlar.
Arkadaşlar, bu yapıdan çıkan hâkim adayı, hâkimlik olarak
Mecelleyi aşamıyor, 1800lerde kalmış, 1800lerde. Arkadaşlar, oysa günümüze
geldiğinizde günümüzde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da kabul
ettiği hâkimlere yönelik meslek ahlakı standartlarını
oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletler Teşkilatı
tarafından 2003te kabul edilen Bangolar Yargı Etiği ilkeleri
var. Bunlardan kime ne, kime ne bunlardan! Tek bir mehaz var: Mecellede
kalınmış bir yapılanma! Arkadaşlar, yargı böyle
etkilenmez. Adalet Akademisi, ki hâkim ve savcılarımızın
ocağı, bu şekilde yapılandırılmaz. Bu
yapının
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
İSA GÖK (Devamla) Sağ olun Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, bakınız, bunun devamı olarak
iş nereye geliyor? Doğrudan hâkim ve savcılar memur hâline
sokuluyor. Yönetmelikleri dahi Bakanlık tarafından
yapılıyor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu hiçe
sayılıyor. Arkadaşlar, daha önce size örnek vermiştim. Bu
örneği tekrarlamakta fayda var. Bakınız, üstünde güneş
batmayan imparatorluk, Büyük Britanya. Tabii o kadar emperyalist ki her
tarafı sömürüyor, her tarafta devleti var. Orada, kraliçe geldiğinde
herkes ayağa kalkar. Kraliçe geldiğinde bir kişi, bir
sınıf ayağa kalkmaz arkadaşlar, hâkimler. Hâkimler
ayağa kalkmaz. Ama AKPnin yargıyı etkileme, yargıyı
tahakküm altına alma, hatta ve hatta, bunu, arkadaşlar, eğitim
aşamasından itibaren elinde tutma
mantığı var ya, Türkiyeyi bitirme noktasına
getiriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözünüzü bitiriniz.
İSA GÖK (Devamla) Ben, Sayın Bakanın döneminde
yargı bağımsızlığı mücadelesinin
uğradığı büyük sekteden dolayı kendilerini tebrik
ediyorum(!)
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe.
Buyurunuz Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yedi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli üyeler, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Anayasamızın Üçüncü Bölümünde yer alan Yargıtayla ilgili
düşüncelerimi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlar, adliye mahkemelerince verilen karar ve
hükümlerin son inceleme mercisi Yargıtaydır. Yargıtayın,
zaman zaman kendisini ilgilendiren konularda yargı organlarının
görüşlerini kamuoyuyla paylaştığı bilinmektedir. Son
dönemde Sayın Bakan tarafından, Yargı Reformu Strateji
Taslağı, anayasal bir kurum olan Yargıtayın görüşü
alınmadan Avrupa Birliği temsilcilerine sunulmuştur. Yargı
erkinin geleceğini şekillendiren böylesine ciddi bir
tasarının Yargıtaya sunulmadan, görüş ve düşüncesine
başvurulmadan Avrupa Birliği yetkilisine Sayın Bakanca verilmesi
devlet sorumluluğuyla bağdaşmaz. Hele Anayasamızda yer
alan erkler arasında üstünlük sıralaması olmadığı
ilkesiyle de bağdaşabilir mi? Onunla da bağdaşmaz. Yargı
Reformu Strateji Taslağı, yargı
bağımsızlığıyla bağdaşmayan ve siyasi
iktidarın nasıl bir yargı yaratmak istediğini ortaya koyan
ibret verici bir taslaktır. Yargıtay Başkanlar Kurulu,
Yargı Reformu Strateji Taslağının içeriği,
hazırlanış şekli ve biçiminden duyduğu endişeyi
kamuoyuyla paylaştığında Sayın Bakanın buna
yanıtı ne oldu? Dam üstünde saksağan. Yakıştı
mı? Yargıtay Başkanlar Kurulu zaman zaman bu tür bildiriler
açıklar. Böyle bir bildiriye bu şekilde yaklaşan başka
Sayın Adalet Bakanı var mı diye araştırdım,
bulamadım. Bu söz, Sayın Bakanın yargıya
bakışını özetliyor. Herhâlde Sayın Adalet
Bakanının görevleri arasında yargıyı küçümseyen ve
yargıyı inciten açıklamalarda bulunmak olmamalı diye
düşünüyorum.
Elbette, yargının iş yükü ve sorunlarına
gerekli duyarlılık yeterince gösterilmemektedir. Haziran 2005te
yürürlüğe giren Türk Ceza Yasası yürürlüğe girdiğinde
Yargıtayda bekleyen dosyalar, inceleme yapılmaksızın, esasa
girilmeden bozularak mahkemelerine iade edilmiştir ve yeni yasaya göre yerel
mahkemelerden değerlendirmeler istenmiştir. Yerel mahkemeler bu
değerlendirmelerini yapmış ve Yargıtaya geri
göndermişlerdir. Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca yeni Türk Ceza Yasasına göre
esasa girerek incelemeye başlanacağı sırada, 2008
yılında, bu sefer de hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kurumunun kapsamı genişletilmiştir.
Yargıtaya gelen dosyalar, bu sefer de bu yasa açısından
değerlendirilmek üzere usul yönünden bozularak yerel mahkemelere tekrar
gönderilmiştir.
Değerli arkadaşlar, 2005 yılından beri, yüce
Yargıtay ceza dosyalarında inceleme yapabilme, esasa girebilme
olanağını bulamamıştır. Acaba yargıyı
mı tıkamak istiyorsunuz? Yargıya olan güvensizliği mi yaratmayı
kanıtlamak istiyorsunuz? 2005 yılından bugüne kadar pek çok dava
zaman aşımına uğradı ve bu arada şunu uygulamaya
çalışıyorsunuz: Çıkarılmayan bir genel af
uygulaması gibi ciddi tehlikeleri olan bir uygulamaya gidiyorsunuz. Hukuku
işletmemeye çalışıyorsunuz. Bu konudaki
Yargıtayın değerli üyeleri düşüncelerini, yargıdaki
iş yükü birikiminin bu Adalet Bakanlığının
yaptığı çalışmalardan kaynaklandığı
açıklanınca, Sayın Bakan: Sabah dokuz, akşam beş yok.
Bu mazeretlerin arkasına kimse sığınmasın. Millet
adına görev yapan, gerekirse gece de çalışacak. diye
açıklamada bulundu. Bilinen şudur ki, aşırı iş
yükü nedeniyle yargı üyelerinin özveriyle çalışma saatlerine
bağlı olmadan görev yaptıklarıdır. Sayın Adalet
Bakanı herhâlde yargıç ve savcıları kendi memuru gibi
görüyor. Hâlbuki, Anayasadaki hüküm gereği, hiçbir organ, hâkimlere emir
ve talimat veremez, genelge gönderemez. Onlar, Başbakanın kömür
dağıtmakta kullandığı vali ve kaymakam değildir.
(CHP sıralarından alkışlar) Bu söz tesadüfen mi söylendi?
Hayır, tesadüf söylenen bir söz değil. Davranış, yürütme
organının, yasama organını olduğu gibi,
yargıyı da etki altına almanın bir göstergesidir.
Yargıtay bildirisinde de açıkça belirtildiği gibi, yargı
bağımsızlığının iktidarca hazmedilemediğini,
tarafsızlığı sağlama adı ve aldatmasıyla
yürütmeye yandaş, onu koruyup kollayan ve onun tarafından denetlenen
bir yargının oluşturulması amaçlanmaktadır. Bugünkü
iş yükü tıkanıklığının birinci derecede
sorumlusu altyapı oluşturulmadan yapılan yasal düzenlemelerdir.
Yani şunu söylemek istiyorum: Adaleti adalete muhtaç hâle getirdiniz.
Böyle bir ortam, Sayın Bakan, hiçbir Adalet Bakanının döneminde
olmamıştır. Sadece vatandaşlar değil adalet personeli
de yargı sisteminden şikâyetçidir.
Biraz önce arkadaşım da belirtti, cezaevleri; cezaevleri
ilk defa 100 binin üzerinde tutuklu ve hükümlüyle dolmuştur. Dikkat edin
bu suçlulara, ekonomideki yaşanan darboğazlar insanları suç
işlemeye itiyor. Ekonomik suçlar rekor seviyeye gelmiştir.
Yoksulluğun arttığı yerde yolsuzluk artar,
yolsuzlukların arttığı yerde ahlaka aykırı
işlenen suçlarda yoğunlukla çoğalma olur. Bu dönemde
bunları yaşıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Örneğin, elektrik, su
hırsızlığı gibi dosyaların sayısı 100
bini geçmiş, gasp dosyaları 60 bini aşmış, sahtecilik,
dolandırıcılık dosyaları 20 bini aşmış
bir durumdadır. Bu, getirdiğiniz ekonomik uygulamaların
sonucunda karşılaştığımız bir olaydır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir
şeye daha değinmek isteyerek sözlerimi bağlıyorum. Ulusal
Yargı Ağı Projesi ile yargılamanın tüm
işlemlerinin yürütme tarafından izlenmesi mümkün bir hâle
gelmiştir. UYAP projesi Adalet Bakanlığının
bünyesindeki daire başkanlığına bağlıdır. Bu
olay, başlı başına yargıya müdahale
niteliğindedir. Bu davranış kuvvetler
ayrılığı ilkesine aykırı olup yargı
bağımsızlığını büyük bir ölçüde
zedelemektedir. Çok açık ve altını çizerek söylüyorum: UYAP
bugünkü yapısıyla yargı teşkilatının
telekulağıdır. Bu Ergenekon dosyasındaki hazırlık
aşamasındaki olaylarda bu bilgiler Adalet
Bakanlığının UYAP bölümünden birtakım yerlere servis
edilmiştir. Öncelikle, bu, yeni bir dönemde UYAP kesinlikle yargıdan
ayrılacaktır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bitiriniz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Bağlıyorum Sayın
Başkanım.
Açıkçası, UYAP, bugün artık sizin döneminize
gelinceye kadar, Sayın Bakan, hazırlık
soruşturmalarına bir güvensizlik yoktu. İlk defa sizin
Bakanlığınız döneminde hazırlık
soruşturmalarının artık gizliliği diye bir şey
kalmadı. Bundan mutlu musunuz? Hayır, mutlu değilsiniz, kimse
mutlu değil.
Öncelikle, bu konudaki, UYAPla ilgili endişelerimi sizlerle
tekrar paylaşırken, yeni bütçenin ülkemiz için hayırlı ve uğurlu
olması dilekleriyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek.
Buyurunuz Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, ben de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Danıştay
bütçesi üzerindeki düşüncelerimizi paylaşmak üzere söz aldım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Anayasamıza
baktığımızda 155inci maddeye, tabii Danıştayla
ilgili hükmü göreceğiz. Tabii, Danıştay, geçmişi ta
1868lere, Şûra-yı Devlet, yani devlet şûrası olarak
tanımlanan, o 1868lere kuruluşu dayanan, hem 24 Anayasamızda
hem 61 Anayasamızda hem de 82
Anayasasında yerini bulan gerçekten çok önemli bir yüksek mahkememiz,
idare mahkememiz. Gerek Anayasamızda gerekse yasalarımızda Danıştaya
verilen çok önemli görevler var. Baktığımızda, hem
yargılama görevi vermişiz Danıştaya hem inceleme görevi
vermişiz hem danışma görevi vermişiz. Bu görevler
verilmiş, çok önemli görevler verilmiş ama Danıştay bugün
itibarıyla -tabii, bugünü de konuşmak zorundayız geçmişle
beraber- hangi koşullarda Türkiyeye hizmet etmeye
çalışıyor? Gerek fiziki koşulları gerekse içinde
bulunduğu diğer koşullar, bunların hepsini burada bu
kısa süre içerisinde sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, sadece şununla bir
başlamak istiyorum, şunu belirtmekte fayda var: Danıştayın,
bugün itibarıyla -gelen dosyalar hariç- birikmiş elindeki
dosyası yaklaşık 150 bin civarında. Yani dosyalar gelmeye
devam ediyor ama 150 bini aşkın dosya şu anda kenarda bekliyor
değerli arkadaşlar. Bu dosyalar incelenecek. Bir de, bu arada,
işte, sürekli dosyalar da gelmeye devam ediyor.
Bakın, yıllara göre baktığımda, son
beş yılla ilgili burada istatistikleri belirteyim. 2004
yılında 66 bin tane dosya gelmiş yargılamayla ilgili
görevine -yani diğer görevleri yapmaya çalışıyorlar ama-
2005te 75 bin civarında dosya gelmiş, 2006da 85 bin civarında
dosya gelmiş, 2007de 110 bin gelmiş, bu yıl da
yaklaşık 120 bin dosyanın Danıştaya yıl
içerisinde geleceğini düşünüyoruz ama bir önceki yıldaki
devirlerle birlikte şu an 150 bin dosya Danıştayda bekliyor,
gelenlerin dışında. Şimdi, böyle çok yoğun ve içinden
çıkılamaz bir hâlde oradaki hâkimlerimiz,
savcılarımız, üyelerimiz, idari kadro, diğer personel görev
yapmaya çalışıyorlar.
Nerede görev yapmaya çalışıyorlar değerli
arkadaşlar? Şimdi, Danıştayın, önce, bir binası
var Kızılayda. Sanıyorum her bütçe görüşmesinde burada son
yıllarda bu konu konuşulmuştur, ki ben, Meclis geçmiş
tutanaklarına da baktım, hepsinde hemen hemen var.
Kızılayda böyle çok sıkışık, dar bir alanda bir
binası var, bir ek binası da var kiralık olarak, orada hizmet
vermeye çalışıyorlar. Geçenlerde bir ziyarete gittim.
Değerli arkadaşlar, aynı odada 2 hâkim, 3 hâkim, 4 hâkim -veya
savcı, neyse- arkadaşlarımız, oradaki yargı mensubu
arkadaşlarımız görev yapmaya çalışıyorlar.
Kalemlerde 8 kişi, 10 kişi ve burası bizim yüksek idare
mahkememiz.
Şimdi, Sayın Bakanım burada, Adalet
Bakanımız. Tabii, zaman zaman burada kürsüye çıkıyorlar,
kendisi çok güzel şeyler söylüyor, işte, Türkiyenin her yerinde
adalet saraylarını, yeni adalet binalarını, adliye
binalarını yaptık. diyorlar. Gerçekten de yapılması
gerekiyor, yapılanlar için de takdirlerimizi sunuyoruz.
Değerli arkadaşlar, yüksek mahkemenin bir hâkimine biz
bir oda, bir savcısına bir oda ayıramıyor muyuz Türkiye
olarak? İlde yapalım ama şurada, Kızılayda o insanlar
gece gündüz
Bakın, az önce Sayın Ünlütepe de belirtti, Sayın
Bakanın geçmişte -ben de burada şahidim- bir sözü vardı,
yargı görevi yapan hâkim ve savcılarımız için Öyle,
işte, sabah sekiz, akşam beş çalışmak yok. diye. Ben
buradan Sayın Bakanıma söylüyorum, bir cumartesi pazar
Danıştay binasını bir ziyarete gitsin. Oraya gitsin ki,
görsün. Hâkim ve savcıların yüzde kaçı cumartesi veya pazar
görev yapıyorlar. Orada o kaloriferler yanıyor mu yanmıyor mu?
İdari personelin, yani diğer personelin, orada görev yapan personelin
yüzde kaçı orada görev yapıyor? Tamamına yakını
cumartesi, pazar oradalar. Akşam da sekiz, dokuz, on oradalar, görev
yapmaya çalışıyorlar, yapıyorlar. Ama 150 bin dosya hâlâ
birikmiş durumda.
Değerli arkadaşlar, sıkışık bir
alan, daracık bir alan, otopark yapmaya yer yok. İşte, yaya ve
araç trafiğinin çok yoğun olduğu bir yer. Bakın, bundan bir
süre evvel, işte hepimizin çok üzüntüyle karşıladığı
ve gerçekten bugün Türkiyenin gündeminde de yeri olan bir Danıştay
saldırısı oldu. Ben buradan şunu belirtmek istiyorum: Yani
o yüksek yargı, Danıştayın binası orada değil de
işte, bugün, kesin yer tahsisi yapılan Eskişehir Yolunda bir yer
var -birazdan belki sürem kalırsa onunla ilgili de birkaç şey
belirtmek isterim ama- gerçekten Danıştayın görevine,
sorumluluğuna, anayasal konumuna yakışan bir yerde, hâkim ve
savcılarımızın, personelin hak ettiği bir yerde, her
türlü önlemin alındığı geniş bir alanda bu görevlerini
yapabilselerdi acaba o saldırı olacak mıydı? O
saldırının olmasının altında yatan en büyük
nedenlerden bir tanesi bu koşullardır. Yani burada sorumluluk varsa,
Sayın Hükûmetin, Adalet Bakanımızın da bence bu
koşulların düzelmemesini, düzeltilmemesini, kendi sorumlulukları
altındaki bu koşulları düzeltmemelerini de bir
sorgulamaları gerekir diye düşünüyorum değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, baktım ben bütçeye. Danıştaya geçen
yıl yaklaşık 40 trilyonluk yani öyle söyleyeyim- bir bütçe
ayrılmış, bu yıl için de, yani 2009 için 52 trilyonluk bir
bütçe ayrılmış ama bunun 8 trilyonu -yeri ayrılan, güya
uzun uğraşlardan sonra Eskişehir Yolunda bir yer
ayrılmış- o ayrılan yerle ilgili bir ödenek, 8 trilyon
ayrılmış. Onun dışında zaten belli bir
artış var. Ama Bayındırlık Bakanlığı
-arsası artık Danıştayın elinde olan yere- demiş
ki: Yaklaşık 110 küsur trilyonluk bir harcamayla buraya işte,
projesi belli olan bir inşaat, bina yapılabilir ve bu da 2009da
başlarsa işte 2011 yılında da sona erer.
Değerli arkadaşlar, bu, her yıl konuşula
konuşula geliyor. Daha bu yılın yaz aylarında her şey
kesinleşmiş, bakıyoruz bütçede bununla ilgili hiçbir ödenek yok.
Şimdi, buradan Sayın Bakana yine soruyorum: Bu konuda niye herhangi
bir ödenek ayrılmadı? Yani 8 trilyon bir ödenek
ayrılmış oraya, bana göre laf olsun diye ayrılmış
oraya öyle bir ödenek. Bu yıl hiçbir şey yapmak mümkün değil.
Yani 2009 için bahsediyorum. O hâkim, savcılar, o
çalışanlarımız orada, bu koşullarda görevlerini
sürdürmeye devam edecekler diye düşünüyorum.
Şimdi, yine baktığımda, yaklaşık
olarak 400 civarında hâkim ve savcı kadrosu var arkadaşlar
Danıştayda. Danıştayın kendisine ait olan lojman
sayısı 87 tane. Onun dışında kullandığı
lojmanlar da 89 tane, yani yaklaşık 180 tane lojman var ama
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
TURGUT DİBEK (Devamla)
sadece hâkim ve savcılara
tahsis edilen lojmanlar
Yalnızca onlara tahsis ettiğimizi
varsayalım, 200den fazla hâkim ve savcı lojmanda oturamıyor.
Onun dışındaki, diğer genel hizmetlerdeki personelin
hiçbirini saymıyorum, onlarla beraber yaklaşık 950
civarında kadrosu var, onların hiçbirine böyle bir olanak yok.
Yine dikkatimi çekti, bu da biraz güncel, bunu da belirtmek
isterim, Danıştaydaki araçlara baktım, değerli
arkadaşlar, iki tane 1995 model Mercedes var, herhâlde bunlar makam
aracı olarak kullanılıyor. Onun dışında
Doğan marka araç var, 1998 model, üç tane. Çok eski araçlar var, 2001
model var, 2004 model var. 93 model minibüs var, herhâlde personeli
taşımak, getirmek için.
Değerli arkadaşlar, Meclis, makam araçlarını
-üç yıllık oldu araçlar bildiğim kadarıyla- yeniliyor,
yenilerini kiralıyor daha doğrusu, satın alamıyor. Yani
Danıştayın yaklaşık on beş yıllık,
artık ekonomik ömrünü tamamlamış olan araçlarını
burada görünce inanın insanın üzülmemesi mümkün değil. Ben,
Sayın Bakanımızın bu konuyu da mutlaka değerlendirmesi
gerektiğini düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü bitiriniz.
Buyurunuz.
TURGUT DİBEK (Devamla) Sayın Başkanım, sözlerimi
tamamlıyorum.
Hatta bir önerim var: Benim ilimin valisini ararlarsa, yani
Kırklareli Valisi Hüseyin Avni Coşu ararsa gerek Bakan veya
Danıştay Başkanı, kendisi bu konuda gerçekten çok
maharetli! Hani bir laf var iş bilenin, kılıç
kuşananın diye. Kırklareli Milletvekilimiz de burada.
İşte bir makam arabası vardı Mercedes, ardından iki
tane 4x4 geldi, biz nereden geldiğini araştırmaya
çalışıyoruz ama kendisi bunların bedelsiz olarak özel
idareye kazandırıldığını söylemişti.
İşte, bu konuda gerçekten çok maharetli bir valimiz var! Sayın
Başkan da ararsa, kendisinden yardım isterse tahmin ediyorum
Sayın Vali kendisine yardımcı olacaktır diyorum.
Değerli arkadaşlar, bu konuları önümüzdeki yıl
da konuşmamak istiyorsak, bizim özellikle bu kadar sorumluluk, bu kadar
görev verdiğimiz bu makama saygı göstermemiz gerekir.
Şunu da belirteyim: Ben dosyanın bu kadar
artmış olduğu bir ortamda idarenin yani Hükûmetin,
kurumların da hukuka ne kadar saygılı olduklarını bir
sorgulamak gerektiğini düşünüyorum. İdare bu kadar çok dava
üretiyorsa hukuk kurallarını da hiçe sayıyor diye
düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Dibek.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Deniz Bölükbaşı.
Buyurunuz Sayın Bölükbaşı. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
MHP GRUBU ADINA AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Dışişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini açıklamak amacıyla huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP Hükûmetinin dış politika
anlayışının temel özelliği, klişe sloganlara
dayanması, şekil ve görüntünün, esas ve özün önüne geçmiş
olmasıdır. Kazan-kazan, Ezber bozma ve Tabu yıkma gibi içi
boş sloganlarla yürütülen, günü ve görüntüyü kurtarmaya yönelik bu
dış politika anlayışıyla bugün gelinen noktanın
bir başarı ve itibar tablosu olduğu söylenemeyecektir. Avrupa
Birliğiyle etnik bölücülüğün siyasi taleplerinin gölgesinde ve
Kıbrıs ipoteğinde yürütülen sanal müzakere sürecinin
hastalıklı yapısı, Kıbrıs, Irak ve Ermenistanla
ilişkilerde yaşananlar bunun inkâr ve tevil götürmeyen
göstergeleridir.
Rumları, Barzaniyi ve Ermenistanı memnun edecek
adımlar atılması Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkilerde
Türkiye'nin siyasi rüştünü ispat kriterleri hâline getirilmiştir.
Türkiye, Kıbrıs sorununun çözümünde Rumları tatmin etmek için
çırpınmakta, diplomatik ilişki kurmak için Ermenistanın
peşinden koşmakta, Barzani yönetimini tanıma sonucunu verecek
süreçlere zorlanmaktadır. Bugün gelinen noktada Türkiye, Avrupa
Birliğine mahkûm, ABDye mecbur, Barzani, Talabani, Sarkisyan ve
Hristofyasa muhtaç konuma düşürülmüştür. (MHP sıralarından
alkışlar)
Bana ayrılan kısıtlı sürede Hükûmetin Barzani
ve Ermenistanla sürdürdüğü müzakere süreçleri hakkındaki bazı
endişe ve tespitlerimizi dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin Irak
politikasında son dönemde paradigma değişikliği adı
altında çok tehlikeli bir zemin kayması yaşanmaktadır.
Türkiyenin PKK ile mücadele, Kerkük ve Türkmenlerin geleceği gibi hayati
öncelikleri Barzani odaklı bu yeni yaklaşımla sonu karanlık
bir mecraya sokulmuştur. Bugüne kadar tutarlı ve etkili bir Irak
politikası geliştiremeyen AKP Hükûmeti Iraktaki gelişmelerin
peşinden sürüklenmektedir.
Son dönemde Irakla imzalanan iki belge bu pusulasız
sürüklenişin ibret vesikaları olmuştur. Hükûmet, 28 Eylül 2007
tarihinde Irakla imzaladığı Terörle Mücadele
Anlaşmasında Türkiyenin Irakın kuzeyinde yuvalanan PKK
terörüne müdahale hakkını Irak tarafının iznine
bağlayan bir hükmün yer almasına rıza göstermiştir. Ancak
yapılan uyarılar üzerine bu sakat anlaşmanın onay sürecini
kesmek zorunda kalmış ve anlaşma Meclise sevk edilmeden,
Dışişleri Bakanlığınca geri çekilmiştir.
Sayın Başbakanın 10 Temmuz 2008 tarihinde
Bağdatı ziyareti sırasında imzaladığı
Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi kurulmasına
ilişkin siyasi bildirinin hikâyesi de çok ilginçtir. Metni,
bildiğimiz kadarıyla kamuoyuna açıklanmayan bu bildiri, iki ülke
arasında stratejik iş birliğinin temelini oluşturan belge
olarak kamuoyuna takdim edilmiştir. Bu bildirinin hazırlanmasındaki
özensizlik ve ciddiyetsizlik metnin başlığından
başlamış ve Türkçe metnin başlığında
Stratejik ibaresinin yer alması unutulmuştur.
Bunun yanı sıra, stratejik ortaklık kurduğu
iddia edilen bildiride işgal altında bulunan ve iç savaş
yaşanan Iraka Türkiyeden turist turları düzenlenmesi dâhil akla
gelecek her konu sanal iş birliği alanı olarak belirlenmiş,
ancak ne hikmetse PKKya tek kelimeyle de olsa atıf
yapılmamıştır. Böyle bir bildirinin nasıl bir
stratejik ortaklık kurduğu bizler için bir merak konusu olarak
kalacak ve bu iki belge AKP Hükûmetinin basiretli dış politika
anlayışının bir ibret belgesi olarak
hatırlanacaktır.
Hükûmetin böylesine tutarsızlık ve ciddiyetsizliklerle
gölgelenen Irak politikasının odağında ABDnin
baskısıyla Barzaniyle başlatılan siyasi diyalog ve
müzakere süreci yer almaktadır. Bu süreçte Dışişleri
Bakanlığının etkisi büyük ölçüde şekil ve görüntüyle
sınırlandırılmış, özelleştirilen Irak
politikası ve Erbil açılımının yürütülmesi,
Başbakanlığa ve imtiyazlı danışmanlara
bırakılmıştır.
Barzaninin PKKyı terörist olarak görmediği, terör
tehdidini Türkiyeye karşı bir pazarlık ve şantaj olarak
kullandığı, Türkiyedeki etnik bölücülüğün
bayraktarlığını yaptığı bilinen
gerçeklerdir. Barzaninin bu emellerine hizmet edecek bir zeminde siyasi
pazarlık süreci başlatılmasıyla, bu şahsa bölücülük
konusunda söz söyleyebileceği bir statü kazandırılmış
ve Türkiyenin siyasi çözüm sürecine çekilmesi için kullanılacak bir
platform, bizzat AKP Hükûmeti eliyle hazırlanmıştır.
Barzani açısından bakıldığında bu
sürecin amacı PKKnın tasfiyesi olmayıp terör örgütünün eylem
potansiyelini koruyarak geçici bir süre için hareketsiz kalmasının
sağlanması, Türkiyenin PKKya karşı askerî
operasyonlarını durdurması ve böyle bir ortamda ABDnin de
baskısıyla Türkiyede siyasi çözüm süreci başlatacak
adımların atılmasıdır. Hükûmetin
başlattığı bu siyasi pazarlık süreci, Barzaninin bu
oyun planına uygun olarak yürütülmekte ve aşağıdaki
unsurlardan oluşan bir çerçeve üzerinde
çalışıldığı anlaşılmaktadır:
Irakın PKKyı kâğıt üzerinde yasa dışı
örgüt ilan etmesi, sözde lider kadrolarının Talabaninin Aralık
2007de önerdiği gibi siyasi mülteci olarak bir Avrupa ülkesine
gönderilmesi, diğer PKK militanları için eve dönüş adı
altında siyasi af düzenlemeleri yapılması, silah ve
cephanelerinin Barzani peşmergelerine teslim edilmesi ve bu
militanların Mahmur Kampı sakini statüsüne benzer bir statüyle
serbestçe Türkiyeye dönmelerinin sağlanması.
Talabaninin dün bir televizyon kanalında PKKnın
talepleri karşılanırsa silah bırakmaya hazır
olduğunu, dağdakilerin silahlarını bırakıp
hapishanelere değil, evlerine dönmeleri için Türkiyenin bir şeyler
yapması gerektiğini söylemesi, AKP Hükûmetinin bilerek kabullendiği
bu tuzağı bütün açıklığıyla ortaya
koymaktadır. AKP Hükûmetinin Sayın Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin önce postal yalayıcı
olarak tanımladığı, sonra da Ankara ziyaretinde
mihmandarlığını yapmak durumunda kaldığı bu
şahsın siyasi af ve siyasi çözüm konusunda söz söyleme imkânı
bulması, bir filozof ve bilirkişi edasıyla ahkâm kesmesi
Türkiyeye şeref ve itibar kazandırmamıştır. Buna
imkân veren AKP Hükûmetine bu alanda ne kazandırdığı ise
kendilerinin takdir edeceği bir husustur. Böyle bir sürecin fiiliyatta
Barzaninin ara buluculuğunda PKK ile dolaylı bir siyasi
pazarlık süreci olacağı ve Barzaninin bu müşavirlik ve ara
buluculuk hizmeti karşılığında Türkiye'nin Kuzey
Iraktaki yönetimi siyasi ve hukuki açıdan tanımasının
kaçınılmaz olacağı gün gibi aşikârdır.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın son bölümünde
Hükûmetin altyapısını hazırlamakta olduğu Erivan
açılımına ve bu amaçla bir süredir İsviçrenin ara
buluculuğunda Bernde sürdürülen gizli müzakere sürecine ilişkin
değerlendirmemizi yüce heyetinizle paylaşmak isterim.
Teslimiyet ve tavizin adını komşularla
sıfır sorun politikası koyan Hükûmet, Ermenistan konusunda da
keskin bir viraj alarak (U) dönüşü yapmış ve ilişkileri
normalleştirmek için Erivanın ön şartlarını
kabullenerek çok tehlikeli bir yola girmiştir. Ermenistanla diplomatik
ilişki kurulmamasının ve aramızdaki sınırın
kapalı olmasının nedenleri bilinmektedir. Türkiye'nin bu konuda
bugüne kadar izlediği siyasetin uluslararası hukuka uygunluğu
tartışılmayacak bir gerçektir. Zira Ermenistan, Türkiye'nin
toprak bütünlüğünü sorgulamakta ve sınırı
tanımamaktadır. Doğu Anadolu topraklarının batı
Ermenistan olduğunu söyleyerek Türkiyeden toprak taleplerini kayda
geçirmiştir. Ağrı Dağını Ermenistanın
millî sembolü olarak benimsemiştir. Bunun yanı sıra Türkiyeyi
soykırım suçuyla mahkûm ettirmek için hayâsız bir
uluslararası kampanya yürütmektedir. Dağlık Karabağ ve
Azerbaycanın topraklarının yüzde 20si üzerindeki Ermeni
işgali sürmektedir.
Türkiye, bugüne kadar Ermenistanla diplomatik ilişki
kurulmasını ve sınırın açılmasını, bu
konularda uluslararası hukuka aykırı Ermeni
politikalarının değişmesi şartına
bağlamıştır ancak AKP Hükûmeti, son dönemde, ABD ve AB
baskılarına boyun eğerek geri adım atmak için uygun ortam
arayışına girmiş ve Ermenistanın bu konularda
uluslararası hukuk çizgisine gelmeden önce kademeli olarak diplomatik
ilişki kurma ve sınırı açma hazırlığına
başlamıştır. Sayın Cumhurbaşkanının
millî maç vesilesiyle Ermenistanı ziyareti bu yeni politikanın
hayata geçirilmesi sürecinde önemli bir aşama olarak
kullanılmıştır. Bu durumu kendisine asgari
saygısı olan bir milletin ve devletin kabul etmesi mümkün
değildir. Hükûmet sözcülerinin tevil gayretlerine rağmen, Erivana
tek taraflı bir açılımın siyasi, psikolojik ve toplumsal
altyapısının oluşturulmasına
çalışılmaktadır.
Son dönemde, büyük tartışmalara yol açan ve
Ermenistanın sahte soykırım yalanının
sözcülüğüne soyunan bir grubun başlattığı hayâsız
özür dileme kampanyası karşısında Dışişleri
Bakanının sergilediği tutum bu bakımdan ibret ve esef
verici olmuştur. 1915 olaylarının niteliği hakkında
Ermeni iddiaları doğrultusunda bir tespit yapan ve özür dilenmesi
gereken bir suç ve suçlu olduğunu belirleyen bu kampanyaya
Dışişleri Bakanlığının 17 Aralık 2008 günü
gösterdiği ilk tepki Türkiyede her konunun rahatlıkla
konuşulabilmesi gerekir. şeklinde tecelli etmiştir. Sahte
Ermeni soykırımı konusunda üçüncü ülke parlamentolarında
yapılan tartışmalara, konunun tarihçilerin işi
olduğunu söyleyerek karşı çıkan Dışişleri
Bakanlığı, Türkiyedeki Ermeni soykırımı
yalanının komisyonculuğunu yapan bu grubun utanç verici
kampanyasına serbest tartışma ortamı adı
altında bir anlamda sahip çıkmış ve dolaylı destek
vermiştir.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) İmza da
atmış mı!
AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) Bundan bir gün sonra,
bu konudaki değerli görüşlerini kamuoyuyla paylaşan Sayın
Dışişleri Bakanı, bu tartışmaların
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin son derece kırılgan olduğu
bir dönemde yapılmasının iki ülke arasında sürdürülen
diyalog sürecine zarar verebileceğini söylemiştir. Sayın Bakanın
muğlak ifadelerinden, özür dileme kampanyasından ziyade, buna
gösterilen tepkilerin ortaya çıkardığı
tartışmalardan rahatsızlık duyulduğu, bunun Erivan
açılımına zarar vereceğinden endişe edildiği
sonucu çıkmıştır. Bu konuda herkesten önce kararlı bir
tepki göstermesi gereken Dışişleri Bakanlığı ve
Sayın Bakan, ne hazindir ki patinaj üzerine patinaj yapmış ve
demokratik tartışma ortamı gibi gerekçelerin arkasına
saklanarak ilk baştan açık ve dik bir duruş
sergileyememiştir. Dışişleri
Bakanlığının üç gün bekledikten sonra, mecburiyetten
kaynaklanan ve kerhen yapılan iki satırlık kısa
açıklaması bu gerçeği değiştirmeyecektir. Sayın
Bakan, bu durum bulunduğunuz makama hiç yakışmamıştır.
(MHP sıralarından alkışlar)
Ermenistanın emellerine hizmet eden özür kampanyası,
diaspora tarafından Türkiye'nin soykırım geçmişiyle
yüzleşmesinin ilk adımı olarak büyük takdirle
karşılanmıştır. Bu konuda Türk basınına
demeçler veren Ermenistan yetkilileri, bu kampanyanın Türk Hükûmetinin
atacağı adımların etkisini görmek için başlatılan
bir nabız yoklaması girişimi olabileceği yolunda ilginç
değerlendirmeler yapmışlardır. Bu değerlendirmelerin
ne derecede geçerli ve sağlıklı sayılabileceğini kestirmek
bu aşamada güçtür ancak Türklük değerlerine hakareti düzenleyen Türk
Ceza Kanununun 301inci maddesinin değiştirilmesi
tartışmalarında Ermenistan yetkililerinin sözde
soykırımın Türkiyede serbestçe tartışılması
ve Türkiye'nin, Ortak tarih komisyonu önerisinin değerlendirilebilmesi
için 301inci maddenin bu tartışmalara imkân verecek şekilde
değiştirilmesi talebinde bulundukları hatırlanırsa
bugün yaşananların geri planı hakkında bazı
tereddütlerin oluşması kaçınılmaz olacaktır. 301inci
maddeyi bu şekilde değiştirerek Türk tarihine hakaretin önünü
açan Hükûmetin bazı üyelerinin, şimdi özür kampanyasını
demokratik tartışma olarak görmelerinin birbirini tamamlar nitelikte
olduğu ve bunların tasarlanmış bir oyun planının
aşamalarını teşkil ettiği sonucu da
çıkarılabilecektir. Sayın Cumhurbaşkanının bu
konudaki cesaret verici tutumu ve Sayın Cumhurbaşkanı ile
Başbakan arasında sıkışan Sayın
Dışişleri Bakanının mütereddit ve çelişkili
söylemlerinin akla getirdiği bu ihtimaller, önümüzdeki dönemde yaşanacak
gelişmelerle açıklığa kavuşacaktır.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin dış
politikasının kısa bir bilançosu olarak söyleyeceklerim
bunlardır. Dış politikanın yürütülmesindeki zaaflar,
Dışişleri Bakanlığı mensuplarının özlük
hakları ve maaşlarına ilişkin sorunların çözülmesinde
de aynen yaşanmıştır. Başbakanlığın
engellemesi ve Dışişleri Bakanının gerekli
kararlılığı göstermeyerek bunların takipçisi
olmaması nedeniyle bu kronik sorunlar Sayın Bakanın ikinci bütçe
döneminde de çözüme kavuşturulamamıştır.
Bunun yanı sıra, Dışişleri
Bakanlığında merkez ve yurt dışı kadrolarına
atama yapılması da kronik bir sorun hâline gelmiştir. Merkez
teşkilatında önemli bazı görevlere bir yıla yakın
süredir atama yapılmamakta, bu kadrolar boş tutulmaktadır.
Sayın Bakan, bu görevlere dışarıdan tayin
yapamayacağını bilmekte ancak kendisi dışında hiç
kimse bu ataletinin nedenlerini bilmemektedir.
Sayın Bakan, geçtiğimiz eylül ayında Star
gazetesine verdiği bir demeçte sorunlarla değil sorunlara çözüm
üretme yeteneğiyle anılmak istediğini söylemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bitiriniz.
Buyurunuz.
AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) Bu
arzularının inşallah gerçekleşmesini dilerim. Ancak, bu
vesileyle, sorun çözmeyi Bakanlığın sorunlarında da
hatırlamalarını ve kararname çıkarma yeteneğiyle de
anılmak için çaba sarf etmelerinin yararlı olacağını
belirtmek isterim.
Dışişleri Bakanlığı ve Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği bütçelerinin hayırlı olması
dileğiyle yüce heyetinizi saygılarla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Bölükbaşı.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili
Faruk Bal.
Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakikadır.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
Bakanlığı ve Yargıtay bütçeleri hakkında Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, adalete hizmeti şerefli ve haysiyetli bir
yaşam tarzı olarak benimsemiş yüksek mahkemelerimizin sayın
başkanlarını, çok kıymetli üyelerini, hâkimlerimizi,
savcılarımızı, yazı işleri müdürlerimizi,
kâtiplerimizi, mübaşirlerimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 1984 yılından beri
bu Mecliste yapılan görüşmelerde yargının sorunları
Temel Sorunlar başlığı altında
nitelendirilmiştir. Ben bunları başlıklar altında
birer kez daha sizlere hatırlatmakta fayda görüyorum.
Bunlardan bir tanesi, mahkemelerin iş yükünün çok fazla
olması ve yargılama sürelerinin makul bir noktada bitirilememesi,
adli işlerde makul sürede bir sonuç alınamamasının
yarattığı Avrupa Birliği ile ilgili
sıkıntılar. Diğeri, hâkim, savcı ve diğer adalet
personelinin sayısının yetersiz olması; hayat
standartlarının, mesleklerinin gerektirdiği standarda uygun bir
biçimde sağlanamaması ve özlük haklarının onların
yaşam tarzlarına uygun bir şekilde düzenlenememesi; bina,
araç-gereç ve altyapı hizmetlerinin istenen düzeyde bulunmaması. Bu
kapsam içerisinde sıralanan adaletin temel sorunları, Milliyetçi Hareket
Partisinin hazırlamış olduğu Millî Yargı Projesinde
özet olarak şu şekilde tanımlanmaktadır: Dokümantasyon
eksikliği, motivasyon eksikliği, otomasyon, standardizasyon ve
reorganizasyon eksiklikleri ve bozukluklarıdır.
Değerli arkadaşlarım, bu sorunların içinden
sadece binayla ilgili olmak üzere, Adalet ve Kalkınma Partisi altı
yıllık tek başına iktidarı süresince bazı il ve
ilçelerde binaları yapmıştır, buraya bir çözüm getirmeye
çalışmıştır. Ancak altı yıllık
iktidarıyla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi biraz önce
saydığımız temel sorunlara yeni, temel ve kalıcı
sorunlar eklemiştir. Şimdi bunları sizlerle paylaşmaya
çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım, devri iktidarında AKP
yargıyı siyasallaştırma sürecini
başlatmıştır. Devri iktidarında AKP yargının
hafızasını yok etme çalışmalarını kanuni
düzenlemeler çerçevesi içerisinde başlatmıştır, devri
iktidarında AKP adalete erişimin bir unsuru olan adliye
binalarının kapatılması sürecini
başlatmıştır ve Adalet ve Kalkınma Partisinin
altı yıllık bu iktidarının neticesinde adaletin
kestiği parmak acımaya başlamıştır.
Değerli arkadaşlarım, 2008 yılı bütçesi
-Adalet Bakanlığı kapsamında ifade ediyorum- 2 milyar 847
milyon 927 bin liradır. Bu bütçeyle biraz önce
saydığımız temel sorunların giderilmesi, halledilmesi
ve adaletin kestiği parmağın acımamasını temin
etmek mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri, rakamlarla bazı hususları
bilginize sunmak istiyorum: Almanyada 100 bin kişiye düşen hâkim
sayısı 24,5; İngilterede 16,6; Yunanistanda 28,4; Türkiyede
9. Türkiyede mevcut 14.697 hâkim ve cumhuriyet savcısı kadrosundan
hâlen 3.796sı boştur. Hâkim ve savcı sayısı nüfusu
bize yakın olan Avrupa Birliği ülkeleriyle
değerlendirildiğinde onların üçte 1i kadarız.
Değerli arkadaşlarım, başta yüksek mahkeme
üyeleri olmak üzere hâkim ve savcılar gördükleri hizmetin önemine ve
özelliğine uygun bir hayat standardında
yaşayamamaktadırlar. Mesleğe yeni başlayan hâkim ve
savcılar ile birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve
savcılar arasındaki ücret makası çok fazla
açılmıştır. Yazı işleri müdürleri, icra
müdürleri, seçim müdürleri ile bunların yardımcıları
arasındaki ücret makası çok açık bir şekilde
farklılık göstermektedir. Kâtipler, mübaşirler ve diğer adli
personel hak aramak için adalete gidenlerin ilk
karşılaştıkları kişilerdir. Ancak bunlar, onlara
kaliteli adalet hizmeti sunan personel olmalarına rağmen, evlerine
giderken ekonomik sıkıntı içerisinde ve gördükleri iş
yükünün ağırlığı içerisinde ezik bulunmaktadırlar.
Değerli arkadaşlarım, adli personel, emsal olan
diğer devlet memurlarından daha az ücret almaktadır.
Örneğin, bir cezaevi doktoru, Sağlık Bakanlığında
görevli bir doktorun yarısı kadar maaş alabilmektedir. Ceza ve
infaz kurumlarının durumu daha da vahimdir, 2002 yılında 59
bin civarında olan cezaevindeki mahkûm sayısı, 2007
yılı itibarıyla 90 bini aşmıştır ve
bugünlerde 100 bini aşmış bulunmaktadır. Altı
yıllık AKPnin devri iktidarında, fakirleşen halkın
mal aleyhine işlenen suçlarda yoğunluğun artmasına yönelik
bir sosyolojik sonuç ortaya
çıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım, ceza ve infaz kurumları
personeli, 103 bin civarındaki bu insanlarla, mahkûm olan insanlarla
birlikte yaşamaktadır. Onlarla hapis hayatı
yaşamaktadır ancak onlara karşı güvenlik hizmeti sunmaktadır.
Dolayısıyla, onların bu iki vasfından hareket etmek
suretiyle güvenlik hizmeti tazminatından
yararlandırılmaları ve diğer güvenlik hizmetlerinde bulunan
kamu görevlilerine yaklaşık bir ücret temin etmelerine imkân
sağlanmalıdır. Bunlar mümkün olmamaktadır. Bunların
mümkün olmaması adalete olan güveni sarsmakta ve adaletin kestiği
parmağı acıtmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Yargıtayda iş yükü
çok daha vahimdir. 2002 yılında cumhuriyet
başsavcılığına gelen toplam iş sayısı
317 bin, 2003 yılına devredilen dava dosyası sayısı
109 bin civarındadır. 2007 yılında ise cumhuriyet
savcılığına gelen toplam dava dosyası
-yaklaşık 2 katı artmış- 531.660tır, 2008
yılına devredilen 349 bindir. Rakamlar bir vahameti ortaya
koymaktadır. Ancak bir başka vahamet 1984 yılında Adalet
Bakanı olan Oltan Sungurlu bu kürsüden
bağırıyordu: Tedbir almazsanız Yargıtaya gidecek
dosya sayısı 200 bini aşacak. diye. Bu süreç içerisinde dosya
sayısındaki artış, alınmamış olan
tedbirlerle ortaya çıkan sonucun vahametini bize bir kez daha
göstermektedir. Bugün Cumhuriyet Başsavcılığı dâhil
olmak üzere Yargıtay hukuk ve ceza dairelerine gelen dava dosyası
dikkat buyurun değerli milletvekilleri- 1 milyon 350 bin olmuştur. 1
milyon 350 bin dava dosyası ile 1984 yılında 250 olan Yargıtayın
üyeleri cebelleşmekte idi, şimdi yine 250 Yargıtay üyesi bu
dosyalarla cebelleşmektedir. Yargıtayın iş yükü
ağır değil, çok ağırdır. Bu iş yükünün
altından kalkmak zordur. Dolayısıyla bir an önce buna tedbir
alınması gerekmektedir.
Bu iş yükü nereden doğmuştur? Bu iş yükü
AKPnin altı yıllık devri iktidarında
yarattığı ekonomik ve sosyal çalkantının neticesinde
mal aleyhine işlenen cürümlerdeki korkunç artıştır.
Hırsızlık, gasp, yağma, kapkaç, elektrik
faturasını ödeyemeyenin, doğal gaz faturasını
ödeyemeyenin, su faturası ödeyemeyenin işledikleri suçlar yoğun
bir şekilde dava dosyası olarak Yargıtayın gündemine
gelmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu iş yükünün
artması bu nedenden oluyor, ancak sadece bu neden değil. AKPnin
Sadece ben yaptım oldu. diyerek, sadece AKP Avrupa Birliği
istiyor. diye yutturarak çıkarmış olduğu Türk Ceza Kanunu,
Kabahatler Kanunu ve ceza hükmünü taşıyan kanunlarla yapay bir
şekilde mahkemelerin ve adliyelerin ve Yargıtayın iş yükünü
artırmıştır. O yasalar çıktığı tarih
itibarıyla kesinleşmiş olan ve cezası infaz edilmekte olan
dosyaların tamamına yakını mahkemelerin önüne tekrar
gelmiştir. Yargıtayın elinde bulunan dava dosyaları
olduğu gibi mahkemelere gitmiş, mahkemelerin iş yükü
şişmiş, oradan gelen dosyalar tekrar Yargıtayın
iş yükünü şişirmiştir. Bu büyük bir beceriksizlik
örneğidir, bu, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir hukuk kültürü
ihtilalidir ve bu hukuk kültürünün ihtilalinin yaratmış olduğu
sonuç, birinci sınıfa ayrılmış başta
Yargıtay üyeleri olmak üzere hâkim ve savcıları meslekten
soğutmuştur. Bismillah deyip, hukuk fakültesi talebesi gibi yeniden
ceza hukuku öğrenmeye kalkışmışlardır. Şimdi
bu hatayı anladınız, Yargıtayda bu kadar ağır
sonuçlar çıkardığını gördünüz. Ticaret Kanununda
aynı hatayı niçin yapıyorsunuz? Borçlar Kanununda aynı
hatayı niçin yapıyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, bu, bile bile lades değilse bu,
Türkiyeye eziyettir, Türk milletine eziyettir, Türk adaletine eziyettir. Bu
eziyeti yapmaya sizin hakkınız yoktur. Evet, bu eziyetler
değerli arkadaşlarım, adaletin kestiği parmağı
acıtmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, adaletin kestiği
parmağın acıttığını Yargıtay Sayın
Başkanı 27/9/2008 tarihinde feryat ederek ifade ediyor: Suça
battık! Bu bir Yargıtay Başkanının
söyleyebileceği, sizlere iletebileceği en nazik ve en ağır
uyarıdır. Bu uyarıdan niçin ders almıyoruz? Niçin
gereğini yapmıyoruz?
Değerli arkadaşlarım, bu kadar ağır
iş yükü altında ezilen hâkimlerimizin durumunu Avrupa Birliği
üyeleriyle mukayese etmeye gerek duymuyorum, çünkü burada daha önce
yapılan konuşmalarda bunlar ifade edildi. Zamanı daha iyi
kullanmak için ben başka konulardan sizlere bahsetmek istiyorum.
Dokunulmazlıkların kaldırılmamış
olması ve AKPnin yandaşlarına dokunulamaması, adaletin
kestiği parmağı acıtmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, zaman aşımı
örtülü bir aftır. Bu aftan yararlananlar ancak hatırı
sayılır kişilerdir. Geçmişte de bu vardı, şimdi
de vardır. Şimdi olanları ben size ifade etmek istiyorum
geçmişte olanlarla birlikte: Jet Fadılın Almanyadan
hortumladığı paralarla Türkiyede işlemiş olduğu
suçlarla ilgili dava dosyası yeni zaman aşımına
uğradı. Deprem davalarından yargılananların
davası zaman aşımına uğradı. Şişli eski
Belediye Başkanının ve kocasının işlemiş
olduğu vergi suçları zaman aşımına uğradı.
Bunlar adaletin kestiği parmağı acıttı, kamu
vicdanını yaraladı.
Şimdi, sizinle ilişkili olarak ifade ediyorum: Hayalî
ihracat iddialarıyla ilgili televizyonlarda yapılan
konuşmaları herkes dinledi. Komisyon
karşılığı iş takipçiliği, nüfuz suistimali,
ihaleye fesat karıştırmak, vatandaşın fitresini,
zekâtını, sadakasını hortumlamak için dernek kurup,
Almanyadan buraya onları getirerek yayın organlarında,
ticarette, siyasette kullanmak isteyenlerin işlemiş olduğu
suçlar, Almanyada işlemiş olduğu suçlar mahkeme
kararlarına geçti. O kararların içinde Türkiyede neler olduğuna
dair, uçların Türkiyede bulunduğuna dair ifadeler yer aldı.
Orada, yargıya müdahale olduğuna dair ifadeler yer aldı. Ve
buradan, zaman aşımıyla ilgili adaletin kestiği parmağın
acıttığını ifade etmiştim. Önümüzdeki süreçte bu
suçlarla ilgili, zaman aşımı ile ilgili bir sonuçla
karşılaşacaksak adaletin kestiği parmağın yine
acıtacağını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, yargının
siyasallaşması çok önemli bir sorundur. AKP Hükûmeti göreve
geldiğinden bu yana yargının sorunlarını çözmek
yerine, bunlardan sadece bina yapmak için elinden geleni yaptı. Ancak
geriye kalan sorunlarla ilgili olmak üzere yargıyla cebelleşmeyi,
yargıyla çekişmeyi, yargıyla savaşmayı tercih
etmiştir.
Danıştaya ulema yolu gösterilmiştir. Anayasa
Mahkemesi kararı kurşun ile değerlendirilmiştir. Kuvvetler
ayrılığı ilkesi yok farz edilerek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bitiriniz Sayın Bal.
Buyurun.
FARUK BAL (Devamla) Teşekkür ederim.
Danıştaya, Anayasa Mahkemesine üye
yapısını değiştirecek anayasal modeller bulunmaya
çalışmıştır.
Erzurumda Fevzi Budak isimli bir Millî Eğitim Müdürü
vardır. AKPnin devri iktidarında altı yılda 10 defa
görevden alınmıştır, 11 defa yargıdan dönmüştür, Millî
Eğitim Bakanı 12'nci defa görevden almıştır. Bu,
yargıya AKPnin saygısının güzel bir ifadesidir!
Değerli arkadaşlarım, Deniz Feneriyle ilgili olmak
üzere biraz önce söylediklerime ek olarak ifade ediyorum: Türk hâkimlerinin
siyasallaştırma süreci altında alındıkları
baskı Almanyadaki hâkimlere kadar uzamıştır.
Adli Tıp Kurumu bir faciadır. Adli Tıp Kurumu
seksen küsur yaşına dayanmış bir zatın on altı
yaşında, on beş yaşındaki genç bir kıza cinsel
istismarını -yandaş basının da etkileriyle- görülmemiş
bir hızla sonuçlandırmış ve onun lehine rapor tanzim
edebilmiş, ancak mahkemeler bile -Türk mahkemeleri- bu Kuruma,
verdiği raporlara
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bal, lütfen sözlerinizi
bağlayınız.
FARUK BAL (Devamla) Tamamlıyorum.
itibar etmez hâle gelmiştir.
Telefon dinlenmeleri her alanda olduğu gibi yargı
camiasında büyük bir sıkıntı ve stres konusudur.
Değerli arkadaşlarım, bu telefon dinlenmesi konusu
hâkimleri telefonsuzlaştırma operasyonuna dönüşmek üzeredir.
Adli tahkikatın yandaş gazetelerde pehlivan tefrikası gibi
verilmesi yargının siyasallaştırılmasının
tam bir örneğidir. Bazı yandaş köşe yazarlarının
haftalar önce kimlerin göz altına alınacağını ilan
etmesini Sayın Adalet Bakanı sanıyorum burada bir şekilde
değerlendirecek ve bize ayrıntılı bilgi verecektir.
Değerli arkadaşlarım, tüm bu sorunların çaresi
Milliyetçi Hareket Partisi, veri madenciliği, yapay zekâ teknolojisini
yargıyla bütünleştirerek, bilim ve teknolojiden yararlanarak çözüm
üretmektedir ve bu çözümü sizinle paylaşmaktadır. Veri
madenciliği ve yapay zekâ modellemesiyle uyum içerisinde, Türk
yargısının tüm bu sorunlardan, dokümantasyon
BAŞKAN Sayın Bal, sürenizi epey
aştınız, lütfen bağlayınız.
FARUK BAL (Devamla) Bitti Sayın Başkan, cümlemi
tamamlamama izin verin.
motivasyon, otomasyon, standardizasyon ve reorganizasyon
projeleriyle küreselleşmenin önündeki riskleri bertaraf ederek Türkiyeyi
21inci yüzyıla lider ülke hazırlayabilecek bir vizyonuyla
hazırlanmıştır.
Bu vesileyle, bu bütçenin sorunları çözmesine
yardımcı olmayacağına inanmamıza rağmen,
yargı mensuplarımıza ve ülkemize hayırlara vesile
olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın
Milletvekili Recep Taner.
Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
MHP GRUBU ADINA RECEP TANER (Aydın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Şahsım ve grubumuz adına sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, çağdaş ceza ve infaz
sisteminin ana amacı, hangi suçu işlemiş olursa olsun
onları insan olarak değerlendirip, hükümlü olanı ıslah
ederek sosyalleşmesini temin etmek, yeniden suç işlemesini
engelleyici çalışmalar yapmaktır. Üretken, kanunlara ve topluluk
kurallarına saygılı bireyler hâline getirmek ve toplumu suça ve
suçluya karşı korumaktır. Hürriyetlerin, özgürlüğün
kısıtlandığı yerlerde tutuklu ve hükümlü olarak
bulunan kişilerin topluma yeniden kazandırılmaları ancak
ceza infaz kurumlarının sağladığı şartlarla
olacaktır. Dolayısıyla, bu da en iyi şekilde iş
yurtlarıyla yapılabilecektir.
Değerli milletvekilleri, iki yüz civarındaki ceza infaz
kurumlarında hükümlülerin meslek ve sanatlarını ilerletmesi veya
meslek veya sanat öğretmek için kurulmuş bulunan atölye ve tesislerin
bulunduğu iş merkezleri ve iş yurtları kırktan fazla
iş kolunda faaliyet göstermektedir ve yaklaşık 10 bin civarında da mahkûm
buralarda çalışmaktadır.
Cezaevlerindeki yoğunluğa
baktığımızda iş yurtlarının yetersiz
olduğu bir gerçektir ve mevcut iş yurtlarının kapasitesinin
artırılması, daha fazla hükümlüye ulaşabilmek için de
iş yurtları olmayan cezaevlerine de iş yurtları
açılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, cezaevlerinde yaşanan
sıkıntılar yıllardır ülkemizin en önemli
sorunlarının başında gelmektedir. Özellikle bölücü terörün
ortaya çıktığı 1984 yılından 2000li yıllara
kadar geçen süre içerisinde cezaevleri asli işlevlerini kaybetmiş,
geçen süre içinde ceza infaz kurumları ıslahevi olacağına
militan yetiştiren, uyuşturucunun, mafyanın, şiddetin
yuvası hâline gelmişler, yaşanan isyanlarla, ölümlerle, rehin
alınan memurlarla, idarenin içeriye dahi giremediği günler
yaşanmıştır. İçişleri Bakanlığı ve
Adalet Bakanlığı iç güvenliği sağlayamamış,
denetim yapılamaz hâle gelmiştir.
57nci Hükûmet döneminde gündeme getirilen belli suçluların
yüksek güvenlikli (F) tipi ceza infaz kurumlarına nakli, iş
yurtlarının etkin hâle getirilmesi, insan hakları
açısından ceza izleme komisyonlarının kurulması gibi
yapılan düzenlemelerle zor bir süreç atlatılmış ve devlet
tekrar cezaevlerine hâkim olmuştur.
O dönemde, cezaevindeki saltanatı bitenler ile militan
eğitim alanlarını kaybeden terör örgütü yandaşları, o
günlerden bugüne hâlâ (F) tipine karşı çıkmakta ve sözde
aydınlar gibi sözde demokratik kitle örgütü üyesi kisvesi altında
insan haklarını paravan kullanarak geçmişin özlemiyle yeni yeni
taleplerle ortaya çıkmaktalar. Örneğin, üç kapı üç kilit
açılması talebi de benzer bir taleptir ve amaç surda gedik
açmaktır.
Değerli milletvekilleri, mevcut 384 ceza infaz kurumunda ve
tutukevinde yaklaşık 27 bin personel bulunmaktadır, şu anda
8 bin civarındaki kadro ise boştur. Ceza infaz kurumlarında
çalışmakta olan kurum müdüründen idare memuruna, infaz koruma
memurundan hizmetlisine kadar tüm çalışanlar çok zor şartlar
altında ve stresli bir ortamda görev yapmaktadırlar. Bu noktada, en
büyük sıkıntıyı da 22.500 civarındaki infaz koruma
memurları yaşamaktadır. Resmî ve dinî bayramlar dâhil yedi gün
yirmi dört saat sistemiyle çalışan infaz koruma memurları
mahkûmların yemeğinden çöpüne kadar her türlü işi yapmakta,
kapalı ve stresli ortamın getirdiği
sıkıntıların yanında, mahkûmların ve
yakınlarının saldırılarına muhatap
olmaktadırlar.
Ceza infaz koruma memurlarının ve
çalışanların Sayın Bakandan taleplerini ise şöyle
sıralayabiliriz:
1) Özlük haklarının aynı işi yapan diğer
güvenlik görevlilerinin seviyesine getirilmesi.
2) Polis, asker ve bazı kamu görevlilerine tanınan
beş yıllık yıpranma tazminatı kapsamına
alınmaları.
3) Ceza infaz kurumu
çalışanlarına sendikal hakların verilmesi.
4) Lojman sıkıntılarının ve servis
aracı eksikliklerinin giderilmesi.
5) Bakanlık sosyal tesislerinden ücretsiz faydalanma.
6) Nöbet ücreti mağduriyetinin giderilmesi ve uygulanmakta
olan fazla çalışma oranının artırılması.
7) Komisyonların kaldırılıp, tüm personelin
özlük haklarının tek merkezden yapılması.
8) Hâkim ve savcılara uygulanmakta olan brüt maaşın
yüzde 10u oranındaki yargı ödeneğinin tüm adli
çalışanlara verilmesi.
9) Emekli olduklarında harç ödemeden silah ruhsatı
alabilmeleri.
10) (F) tipi cezaevinde çalışanlara özel ödenek
ödenmesi.
Üniformalı personelin görev haricinde adliyelerde
çalıştırılmaması, infaz koruma müdürlerinin yetki ve
maaşlarının artırılarak Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürü olması önündeki engellerin kaldırılması gibi birçok
talepleri de devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, gündemde olan adli zabıta
kurulmasıyla ilgili çalışmalar konusunda ise, cezaevlerinin
güvenliğinin jandarmanın üstünde bir yük olduğunun
farkındayız. Ancak, AKP zihniyetinin kurulacak olan adli zabıta
konusunda her zaman olduğu gibi liyakat yerine mensubiyet esasıyla
hareket edeceğini bildiğimizden tereddütlerimiz var.
Değerli milletvekilleri, bir diğer konu da cezaevlerinin
kapasitesi ve artan mahkûm sayısıdır. 2002 yılında 59
bin olan tutuklu ve hükümlü sayısı 2006 yılında 70 bine,
2007de 90 bine çıkmış, şu anda da 100 bini
aşmış durumdadır ve bu son otuz dokuz yılın en
yoğun ceza infaz kurumu kapasitesidir.
Her ne kadar Sayın Bakan cezaevlerindeki
artışı suç ve suçlu ile mücadeledeki başarıya
bağlamakta ise de aslında vatandaşın özellikle 2006
yılından itibaren sosyoekonomik şartlarının her geçen
gün daha kötüye gitmesi ve yeterli istihdam alanı
yaratılmadığı için oluşan işsiz ve öfkeli kitle
bu artışın en önemli sebepleridir. Bugün cezaevlerindeki 100 bin
kişinin suç dağılımına
baktığımızda mala karşı işlenen
suçların ağırlığı ortadadır.
Tekrar kapasite ve doluluk oranına geldiğimizde, mevcut
cezaevlerinin kapasitesi yaklaşık 80 bin olduğuna göre
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bitiriniz.
Buyurunuz.
RECEP TANER (Devamla)
20 bin civarında mahkûm
fazlalığı vardır ve özellikle (E) ve (H) tipi cezaevlerinde
kapasitenin 2 katı mahkûm olduğu bir gerçektir.
Geçmişte bazı adliyelerin ve bazı cezaevlerinin
kapatılması görüşü gündeme geldiğinde Hükûmeti
uyarmıştık: Kapatılacak cezaevlerinin yerine yeni
cezaevlerini yapmadan kapatmayın, bu ileride sıkıntıya
sebep olabilir. Bakanlık gerekli plan ve projeleri yapmadan bu
uygulamayı yaptığından dolayı da şimdi bu
sıkışıklığı hep beraber
yaşamaktayız.
Bu arada da konu cezaevi inşaatlarına gelmişken
Sayın Bakandan İmralı sakini bebek katiline arkadaş
göndermek için ek bina yapacağına yeni cezaevi inşaatlarına
öncelik vermesini talep etmekteyiz ve ayrıca Sayın Bakana sormak
isteriz: İmralı inşaatı için Bakanlık bütçesini mi
yoksa Başbakanlık özel bütçesini mi kullanmaktasınız?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını
diler, şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili
Nevzat Korkmaz.
Buyurunuz Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
bütçesiyle ilgili, şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi adına
görüşlerimizi açıklamak üzere huzurunuzdayız. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hukuk devleti ilkelerinden biri olan
idarenin hukuka uygunluğunu denetlemek üzere kurulmuş olan
Danıştay, 1984 yılında oluşturulan idare, bölge idare
ve vergi mahkemeleriyle birlikte 1868 yılından beri hizmet
vermektedir. İdare, kamu kaynağı, kamu gücü kullanmaktadır,
örgütlüdür ve kanun önünde nispi koruma şemsiyesi altında görev
yapmaktadır. Bireyin hak ve hukukunu bu örgütlü mekanizmaya
karşı savunmak ve hakkı teslim etmek işlevi gören
Danıştayın, bugün, çözüm bekleyen ciddi sorunları
vardır. Tüm iyi niyete rağmen, altından kalkamayacağı
ciddi yükleri vardır. Hâkim başına düşen dosya
sayısı baz alındığında, 150 bini bulan idare ve
dava dairelerindeki dosya sayısı ile dünyadaki en yoğun
danıştaylardan birisidir. 2007 yılında 87 bin, bu yıl
da yaklaşık 70 bin dosya çıkardığı göz önüne
alındığında, bu dairelerin iş yükünü azaltmak için
gösterdiği iyi niyetli gayretin boyutu anlaşılacaktır.
Danıştayın etkin ve verimli
çalışabilmesinin önünde ciddi engeller bulunmaktadır, ki
bunların başında bina yetersizliği gelmektedir. Şu
andaki hizmet binasında -rakamın altını çiziyorum
değerli milletvekilleri- 776 kişi görev yapmaktadır. Bina,
Danıştayın yüklendiği görevlere uygun şartlarda
değildir. Gerçekten yoğun ve son derece titiz
çalışmaları gereken hâkim ve savcılar, 15 metrekarelik
odalarda, 3ü, 4ü bir arada görev yapmaktadır. İdari personelin
bulunduğu odalarda bu sayı maalesef 7ye, 8e çıkmaktadır.
Avrupa Birliği projesi peşinde koşan ülkemizde, sistemimizin en
köklü, en temel kurumlarından biri olan Danıştayın böyle
bir mekânda çalışmak zorunda bırakılmasının
anlaşılır hiçbir yönü yoktur. Vakit geçirmeksizin
Danıştaya uygun bir hizmet binası bulunması zarureti
vardır.
Bu zarureti zorlayan bir de güvenlik problemi vardır ki,
yaşanan vahim Danıştay saldırısı da bazı
kulaklara küpe olmamış gözükmektedir. Mevcut binanın konumu ve
durumu güvenlik meselesini çözme hususunda kurumun elini kolunu
bağlamaktadır. Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
saldırıyı bir kez daha nefretle kınıyoruz.
Öğrendik ki, Sayın Başbakan, Danıştayı
ziyaretinde üyelerin de bulunduğu kalabalık bir ortamda,
Eskişehir Yolu üzerindeki Halkbank binasının Danıştaya
verileceği sözünü vermiştir. Muhtemelen de arkasından
Başbakanın sözü demiştir. Danıştay mensupları
da mutlu olmuşladır. Ancak Sayın Başbakanın siyasi
hayatında, çiftçimize, işçimize, esnafımıza ve memurumuza
verdiği bu nevi yüzlerce sözden biri olduğunu unutmuşlardır.
Nitekim, bırakın bu sözünü yerine getirmeyi, maalesef bu isabetli çözüm
yönünde teğet bile geçmemiştir. Yeni bir bina için niyet
edilmiştir, yer tahsisi, projesi hazırlanmıştır, bina
inşaat maliyeti 112,5 milyon YTL olarak belirlenmiştir. İyi,
güzel. Madem yeni bir bina yapacaksınız, destekliyoruz. Ancak 2009
bütçesi için 10 milyon YTL ayrıldığını öğrenince,
Hükûmetin bu binayı on bir yılda tamamlamayı düşündüğü
ortaya çıkmıştır. Belki de bitirmemeyi, sürüncemede
bırakmayı desek daha doğru olur.
Değerli milletvekilleri, bu husus acildir ve kaybedilecek bir
gün dahi yoktur. Kimse krizi falan da bahane etmesin. İhtiyacı olan
olmayana kömür dağıtıp para buluyorsun da, devletin en temel
vazifesi olan adaleti dağıtmakla görevli bir üst yargı
mercisinin acil ihtiyacına mı para bulamıyorsun? Adalet
alanında tasarruf olmaz. Hele bir şu krizden çıkalım,
ondan sonra daha adil oluruz. diyemezsiniz. Kaldı ki ekonomik krizin
ülkemize, hedeflerine, hakikaten, Sayın Başbakanın tabiriyle,
teğet geçip geçmediğini böyle hayati, zorunlu bir yatırımı
bitirmekle bir gösterin bakalım, biz de inanalım. Gecikmiş
adalet, adalet değildir. Bina sorununun çözümüyle birlikte yeni daireler
oluşturulması, yeni personel alımı, hâkim başına
düşen dosya sayısının azaltılması da arkasından
gelecektir.
Boş kadrolar vardır değerli milletvekilleri, ancak
nereye oturtulacağı bilinemediği için boş kadrolara -ki
bunların sayısı hâkim, savcı için 27, genel idare için 80
olmak üzere, toplam 171dir- personel alınamamaktadır. Hâkim
açığı, taşrada görev yapan deneyimli hâkimlerden de
karşılanamamaktadır çünkü, Ankarada lojman
sıkıntısı vardır. Bu nedenle hâkimler de Ankarada
görev yapmak istememektedirler. Sorunu çözmek isteyenler için formül bellidir,
ya yeni lojman alacaksın ya da kira yardımı yapacaksın. Bu
sıkıntılar, genel idare hizmetleri söz konusu olunca ikiye, üçe
katlanmaktadır. Onlara maalesef lojman da tahsis edilememektedir.
Danıştayın hafızası olarak
adlandıracağımız arşivi, bodrumdaki kazan dairesi
yanındadır. Kurumda ciddi oranda hizmet aracı
sıkıntısı vardır. Bu sıkıntıları
gidermekle sadece bir kuruma değil, idarenin hukuka uygunluğunun
denetlenmesine de hizmet edeceğinizi unutmayın.
Bu sorunları askıda bırakmak, bir üst mahkemeyi
ihtiyaçları konusunda Hükûmete mecbur etmek gibi bir düşünceniz varsa
o başka. Yüzde 47 oy almış, iktidar olmuş olabilirsiniz
ancak hukukun herkese lazım olduğunu unutmayalım.
Sırası gelmişken değerli milletvekilleri bir
anekdotu sizlerle paylaşmak istiyorum. Çok değil, birkaç hafta önce
ziyaret ettiğimiz bir Avrupa parlamentosunda Kanuni Sultan
Süleymanın büyük ebatlarda yağlı boya bir tablosunun
asılmış olduğunu gördük. Görevliye sorduk: Neden
astınız bu tabloyu buraya? Verdiği cevap hakikaten Hükûmetimize
de ders olacak niteliktedir: İmparatorluğun en güçlü zamanında
ve gücünün de zirvesinde olan bir sultan, eğer devlet işlerinde
hukukilik arıyorsa biz o insanın resmini asarız. dediler.
Devleti yönetenlerin, yargı organlarının
sorunlarını gidermek ve adalete yardımcı olmak gibi bir
yükümlülüğü vardır. Yargıyla didişmek, engel çıkarmak,
yargı kararlarını ulu orta eleştirmek devletli bir
yöneticinin işi olmasa gerektir. Bu konuda, AKP Hükûmeti, maalesef
yargıyla ilişkilerinde hatalarına, günahlarına devam
etmektedir. Özellikle personel atamalarında, yargı
kararlarını uygulamada iptal edilen yönetmelikleri başka
şekil ve ad altında yeniden gündeme getirme, özellikle alt idare
mahkemelerine baskı oluşturma gibi uygulamalarında bunları
görmekteyiz. Bu anlayışla Hükûmetin saydığımız
hukuk dışı ve antidemokratik uygulamalarına son vermesini
ve Danıştayın saydığımız problemlerinin
çözümünü ve özellikle bina ihtiyacının
karşılanmasını Hükûmetten beklediğimizi ve bunun da
takipçisi olacağımızın bilinmesini istiyorum.
Değerli milletvekilleri, şu kısa sürede birkaç
cümleyle de Adalet Akademisi bütçesine değinmek istiyorum.
Öncelikle bu akademinin kurulmuş olmasıyla hâkim,
savcılara ileri eğitimler verilmesini olumlu bulduğumuzu,
akademiye yeterli destek verilerek güçlendirilmesi gerektiğini
belirtmeliyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bitiriniz.
Buyurunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Teşekkür ederim
Başkanım.
Ancak eksik bulduğumuz şu hususları da yüce
heyetinizle paylaşmak istiyorum:
Akademinin temel problemi daimî eğitici kadrosunun
olmaması, derslerin kıdemli hâkim ve savcılarla verilmek zorunda
kalınmasıdır. Akademi elbette mesleki deneyim ve birikimleri de
aktaracaktır ancak aslolan kuruma, akademisyenlerin ders verdiği bir
akademi hüviyeti kazandırmaktır. Akademi, kanunların kendisinden
beklediği inceleme, araştırma, dokümantasyon, yayın gibi
faaliyetleri yerine getirme, uzmanlık eğitimi sağlama gibi
görevlerini yerine getirmede de desteklenmelidir.
Adalet Akademisi Yasasına rağmen, hâlen daha hâkimlerin
meslek içi eğitim çalışmaları Adalet
Bakanlığı Eğitim Daire Başkanlığınca yürütülmektedir.
Bu ikileme bir an önce son verilmelidir. Yargıç ve savcıların
eğitim çalışmaları Adalet Bakanlığının
elinden alınıp özerkleştirilecek ve
bağımsızlığı sağlanacak Adalet Akademisine
verilmelidir.
Bu vesileyle hâkim ve savcıların yabancı dil seviyesi
artırılarak yurt dışında master ve doktora
imkânları geliştirilmelidir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Çok teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
dünyadaki hukuk alanındaki gelişmeleri yakından
takip edebilsinler diye.
Bu düşüncelerle 2009 bütçesinin Danıştay
Başkanlığına, Adalet Akademisi
Başkanlığına, hukuk dünyasına ve milletimize
hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.
Sayın milletvekilleri, birleşime saat 20.00ye kadar ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.06
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.02
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 35inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda kalmıştık.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk
söz İstanbul Milletvekili Egemen Bağışın... Yok.
İkinci söz, Çankırı Milletvekili Suat
Kınıklıoğluna ait.
Buyurunuz Sayın Kınıklıoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT KINIKLIOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Dışişleri Bakanlığının 2009 yılı
bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şüphesiz ki beş dakikada dış siyasetimizin
bütün konularına hak ettiği kadar değinmek mümkün değildir.
Bu sebeple, konuşmamda yakın çevre siyasetimizin somut
sonuçlarına odaklanmak istiyorum. Ne var ki, yakın siyasetimizin
ayrıntılarına girmeden önce şu önemli dış
politika başarılarından bahsetmekte fayda var.
Türkiye 18 Şubat 2008de Kosovanın
bağımsızlığını
tanımıştır. Fransa ve Kıbrıs Rum Kesiminin
engellemelerine rağmen Avrupa Birliğiyle müzakere sürecimiz
başarıyla devam etmektedir.
Türkiye, Ağustos 2008de Afrika Zirvesine ev sahipliği
yapmış, Afrika ülkeleri tarafından Afrikanın stratejik
ortağı olarak ilan edilmiştir.
Ülkemiz, Kafkasya İstikrar ve İş Birliği
Platformunu başlatarak önemli bölgesel bir inisiyatife imza
atmıştır. Ayrıca, Sayın
Cumhurbaşkanımızın ve Dışişleri Bakanımızın
Ermenistan ziyareti bölgesel bir devin sahip olduğu öz güvenin tezahürü
olarak Güney Kafkasyanın geleceğine damga vurmaya devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
gibi, Balkan, Karadeniz, Kafkasya, Orta Doğu ve Akdeniz bölgelerinin
kavşağında yer alan bir ülke için kendi güvenliğini teminat
altına almanın en doğru yolu yakın çevresi yani
komşuluk alanıyla tam bir yakınlaşma ve entegrasyondan
geçmektedir. 2002 yılından bu yana dış siyasetimizin
temelinde Türkiye'nin yakın çevresiyle siyasi diyaloğunu artırmak,
ekonomik ilişkilerini maksimize etmek, sosyal ve kültürel alanlarda
karşılıklı iletişim ve etkileşimi artırmak
felsefesi yatmaktadır. Bu felsefenin temelinde Türkiye'nin stratejik
derinliği ve merkezî konumlanması önemli bir rol oynamaktadır.
Şüphesiz ki Türkiye 1970li ve 1980li yılların soğuk
savaş düzleminden tamamıyla
sıyrılmıştır. Türkiye, o yıllarda olduğu
gibi sadece güvenlik bağlamında anılan ve sadece NATOnun
güneydoğu kanadını savunan bir ülke olmaktan
çıkmıştır. Ülkemiz, son yıllarda uluslararası
arenada önemli mesafeler katetmiş, büyük oranda güçlenmiş, bölgesel
ve küresel ağırlığı artmıştır. Türkiye
yakın çevresindeki uluslararası sorunlara çözüm arayan, diyalog
sağlayan, arabuluculuk yapan ve hemen hemen tüm bölgesel aktörlerin
güvenini kazanmış bir ülke konumuna gelmiştir. Ülkemiz,
günümüzde, Kafkasya İstikrar ve İş Birliği Platformundan
tutun, Orta Doğuda Suriye-İsrail görüşmelerine, Lübnanda yeni
bir anayasal düzenin tesisinden, İran, Pakistan ve Afganistan gibi önemli
küresel sorunların yaşandığı ülkeler nezdinde olumlu
bir nüfuza sahiptir. Bu sebeple Türkiye, uluslararası kamuoyu
tarafından ilgiyle takip edilmekte, Ankaranın görüşleri,
hassasiyetleri ve tasarrufları hiç olmadığı kadar dikkate
alınmaktadır. Bunun en açık göstergelerinden biri, Türkiye'nin
kırk yedi yıl sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
üyeliğine tekrar seçilmesidir. Türkiye, 192 ülkeden 151inin oyunu
almıştır. Bu oy miktarı, İsveçin 1996
yılında almış olduğu oy miktarından sonra en
büyük oy oranına tekabül etmektedir. Bu vesileyle,
Dışişleri Bakanlığımızın değerli mensuplarına
göstermiş oldukları olağanüstü çabadan dolayı teşekkür
etmeyi bir borç biliyorum.
Ekonomik alanda da Türkiye'nin gelmiş olduğu nokta,
kasım ayında Başbakanımızın
katılımıyla gerçekleşen G-20 Zirvesiyle teyit
edilmiştir. Büyük bir memnuniyetle ifade etmek istiyorum ki Türkiye,
dünyanın siyasal ve ekonomik idare sisteminde hak ettiği yerini
almaktadır. Çünkü ülkemiz, hem Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi üyeliği hem de G-20 üyeliği ile küresel karar verme mekanizmalarının
tam ortasında yer almaktadır. Tekrar ediyorum, Türkiye, küresel karar
verme mekanizmalarının tam ortasında yer almaktadır ve
inşallah uzun bir süre de bu merkezî konumunu muhafaza edecektir.
Türkiye'nin yakın çevresiyle stratejik derinliğini
artıran dış siyasetin somut kazanımları için sadece
şu rakamlara bakmak yeterlidir: 2000 yılında on bir komşu
ülkeyle toplam ticaret hacmimiz 10,7 milyar dolar iken 2007 yılında
bu rakam 63,4 milyar dolara yükselmiştir. Aynı dönem içinde komşu
ülkelere ihracatımızın toplam ihracat içindeki payı da
yüzde 9,8den yüzde 20ye ulaşmıştır. 2000
yılında on bir komşu ülkeye yaptığımız
ihracat rakamı 2,7 milyar dolarken 2007 yılında 21 milyar dolara
ulaşmışızdır ve bu rakam yüzde 80 civarında bir
artışa tekabül etmektedir. Görüyoruz ki komşularımızla
olan ilişkilerimizde tam bir yenilenme ve canlanma meydana gelmiş, bu
ülkelerle olan siyasal diyaloğumuz derinleşmiştir. Bu anlamda
komşumuz Suriye ile olan ilişkilerimiz gerçekten olumlu bir örnek
olarak önümüzde durmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SUAT KINIKLIOĞLU (Devamla) 1998 yılında terör
örgütünün başının ikamet ettiği bu ülkeyle olan sorunlu
ilişkilerimizi hepimiz anımsamaktayız. Bugün bu ülkeyle olan
ilişkilerimizin geldiği nokta takdire şayan olup kaliteli bir
komşuluk ilişkisine tekabül etmektedir. Ülkemizin yakın
çevresiyle yeniden entegre olması, esasında soğuk savaş
döneminden kalan bir anormalliğin giderilmesi ve Türkiyenin güvenliğinin
pekiştirilmesi anlamına gelmektedir.
Yakın çevremizle olan ilişkilerin geldiği seviyeyi
de sadece kendi başına değerlendirmek doğru olmaz. Giderek
artan bir oranda görüyoruz ki Türkiyenin yakın çevresiyle yürütmüş
olduğu başarılı dış siyaset, ülkemizin ABD ve
Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerinde olduğu gibi Orta Doğu
ve İslam dünyasıyla olan ilişkilerine de olumlu olarak
yansımaktadır. Türkiyenin stratejik
ağırlığı
dost-düşman tarafından tanınmaktadır. Bu olumlu
gelişmelerden gurur duymamak mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
son verirken bu kısıtlı süre içerisinde ana hatlarını
çizmeye çalıştığımız komşuluk siyasetimizin
tarihsel kimliğimize ve bölgesel sorumluluğumuza yakışır
bir şekilde devam etmesi kararlılığında
olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle Dışişleri
Bakanlığımızın 2009 bütçesinin ülkemize
hayırlı olmasını temenni ediyor, AK PARTİ Grubu
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Kınıklıoğlu.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan.
Buyurunuz Sayın Çalışkan.
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2009 mali yılı bütçesi içinde yer alan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçesi
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye - Avrupa Birliği
ilişkileri 31 Temmuz 1959da Avrupa Ekonomik Topluluğuna
yaptığımız ortaklık başvurusuyla
başlamıştır. 2002 yılına kadar inişli
çıkışlı bir seyir izleyen Türkiye - Avrupa Birliği
ilişkileri, AK PARTİ iktidar olduktan sonra farklı ve
hızlı bir seyir izlemiştir. Partimizin izlediği kararlı
ve tutarlı politikalarla ülkemiz Avrupa Birliğinin önümüze
koyduğu tüm kriterleri hızlı ve başarılı bir
şekilde yerine getirmiş ve 2005 yılında Türkiye, Avrupa
Birliğiyle müzakere eden ülke konumuna yükselmiştir. AK
PARTİnin Avrupa Birliğine tam üyelik hedefine dönük olarak ortaya
koymuş olduğu güçlü siyasi irade ve gösterdiği performans Avrupa
Birliği tarafını şaşırtacak ölçüde
hızlı gerçekleşmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa
Birliğiyle ilişkilerimiz açısından en önemli
kurumlarımızdan biri de Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğidir. 4 Temmuz 2000de kurulan Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği, Türkiyenin Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde kamu
kurum ve kuruluşları arasında koordinasyonu sağlayarak
ulusal programların hazırlanması, müzakere sürecinin tüm aşamalarının
takip edilmesi ve gerekli tüm araştırma ve çalışmaların
yapılması görevini ifa etmektedir. Buna ek olarak Genel Sekreterlik,
Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki mali İş Birliği
koordinasyonunu sağlayarak, desteklenecek öncelikli projelerin programlanması
ve izleme çalışmalarının yapılmasıyla da sorumludur.
Avrupa Birliğinin aday üye ülkelere
sağladığı mali yardımlar çerçevesinde Avrupa Komisyonu
bütçesinden Türkiyeye, 2002 yılından itibaren bugüne kadar toplam
1,25 milyar avro hibe tahsis edilmiştir. Türkiye için tahsis edilen bu
hibe tutarının yaklaşık yüzde 90ı yani 1,1 milyar
avro, başta Merkezî Finans ve İhale Birimi olmak üzere Ulusal Ajans
gibi ilgili kurumlarımız tarafından başarılı bir
şekilde sözleşmeye bağlanmıştır. Hibe
yardımlarından bugüne kadar toplam 4.629 kuruluş
faydalanmıştır. Bu kuruluşlara genel olarak
bakıldığında 174 kamu kuruluşu, 465 yerel yönetim, 951
sivil toplum kuruluşu, 792 KOBİ, 2.247 eğitim kurumu proje
hazırlayarak bu hibe yardımlarından yararlanmıştır.
Hükûmetimiz, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin
müzakere sürecinde görevini daha iyi ve verimli yapabilmesi için kurumun iç
yapılanmasının yeniden düzenlenmesi ve personel özlük
haklarının düzeltilmesi gibi hazırlık
çalışmalarını yürütmektedir.
Ayrıca Hükûmetimiz, Avrupa Birliği fonlarının
en etkin şekilde kullanılabilmesi için gerekli yönetim ve kontrol
mekanizmalarının oluşturulması konusuna da ayrı bir
önem vermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa
Birliği ile müzakerelerimiz toplam on fasılda devam etmektedir.
Türkiye, Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda her zaman ilerleme
hâlindedir. Bu süreçte Kıbrıs sorunu gibi bazı siyasi
konuların haksız yere gündeme getirilmesi müzakere sürecini olumsuz
etkilemektedir. Avrupa Birliği tarafında bazı siyasi liderlerin
söylemleri neticesinde ülkemiz kamuoyunda Avrupa Birliğinin tüm
kriterlerini yerine getirsek, tüm reformları yapsak ve müzakereleri
tamamlasak da Avrupa Birliği Türkiyeyi tam üyeliğe kabul etmez.
anlayışı maalesef yaygın hâle gelmiştir. Bu anlayış
hem halkımızın hem de bürokrasimizin müzakere sürecine olan
inancını ve katkısını olumsuz etkilemektedir.
Karşılıklı güven sorunu tam anlamıyla ortadan kalkarsa
ve müzakereler siyasi istismardan uzak, tamamen teknik seviyede yürütülürse
Türkiye tarafı kamuoyu ve bürokrasisiyle müzakere sürecini en fazla üç
dört yıl içerisinde bitirilebilecek bilgiye, birikime, kapasiteye ve insan
kaynağına sahip durumdadır.
Avrupa Birliği tarafının ülkemize net bir görüntü
vermesi gerekmektedir. Siyasi liderler ve dönem başkanları
değiştikçe gelen farklı ve tutarsız mesajlar hepimizin
kafasını karıştırmaktadır. Ülkemizin Avrupa
Birliği müktesebatına uyum sürecinde önüne konulan tüm
şartlarını yerine getirmesi, tüm reformları yapması
neticesinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ABDULLAH ÇALIŞKAN - (Devamla) -
Türkiyenin tam
üyeliğinin önünde başka görünmeyen bir engel olmadığı
Avrupa Birliği liderleri tarafından açık ve net bir şekilde
dile getirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğine
tam üye olmak, iktidarıyla muhalefetiyle hepimizin ortak
amacıdır, ortak niyetidir. Biz, aslında sonuçtan ziyade süreci
önemsiyoruz. Avrupa Birliği müktesebatına uyum süreci neticesinde
ülkemizin çağdaş ülkelerdeki standartlara, kurallara ve kurumlara
kavuşacağına inanıyoruz. Müzakereler çerçevesinde
gıda, ulaşım, tarım, enerji, çevre, yargı gibi birçok
alanda gerçekleştireceğimiz reformların ve getirilecek
standartların hepimizin daha iyi koşullarda yaşamamız için
gerekli olduğuna inanıyoruz. Biz, heyecanımızı
yitirmeden ülkemizin kısa süre içinde Avrupa Birliğine tam üye
olabilmesi için gerekli tüm
çalışmaları yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Ancak
ülkemizin diğer aday ülkelerden farklı değerlendirilmesine ve
ülkemizin önüne başka aday ülkelerin önüne konmayan tekliflerin ve
engellerin konulmasına razı değiliz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız sözlerinizi.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) Adil ve eşit
şartlarda müzakere sürecini kısa sürede neticelendirmeye
hazırız. Ümit ediyorum ki Avrupa Birliği de Türkiyenin ne kadar
büyük ve önemli bir ülke olduğunu göz önüne alacak ve müzakere sürecinin
siyasi istismarlardan ve suni engellemelerden uzak bir şekilde hızla
tamamlanmasına katkı sağlayacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Çalışkan.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Ali Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İnsan odaklı yönetim sistemlerinin en mükemmeli,
şüphesiz ki demokrasi ve hukuku üstün tutan hukuk devleti
anlayışıdır. Adalet kavramı da ancak bu sistemin
içerisinde kendisine yer bulabilecektir. Adalet mülkün temelidir. sözü de
hukuk devleti talebiyle yargı ve bazı resmî kurumlarımızda
esas prensip olarak yerini almıştır. AK PARTİ olarak her
zaman hukuk devleti anlayışı ve demokrasi
anlayışı savunulmuş ve bu anlamda önemli
değişimler ve açılımlar sağlanmıştır.
Bu değişim ve açılımlar hem hukuk mevzuatı
alanında hem de hukuka hizmet eden yargı
mensuplarımızın hizmet alanlarında gerçekleştirilmiştir.
Hâlen de bu konularda önemli çalışmalara da devam edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pek tabiidir
ki bilişim ve teknoloji alanındaki gelişmeler ve sosyal hukuk
alanındaki değişimlere bağlı olarak kişi hak ve
özgürlüklerinde de yeni anlayışlar, uluslararası
anlaşmalar, beraberinde yeni ihtiyaçlar ve yeni hukuki düzenlemelere
gidilmesi zaruretini getirmiştir. Avrupa Birliği müktesebatı,
sınır aşan ticari faaliyetler, ticari, sosyal alanlardaki
oluşumların kendi şartları, bizim de sınır
aşan faaliyet içerisinde yer alma çalışmalarımız göz
önüne alındığında, kendi iç hukukumuzda ve
mevzuatımızda bazı değişimleri gerçekleştirmemiz
gerekmiştir. Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Kabahatler Kanunu,
Çocuk Koruma Kanunu, Bilgi Edinme Kanunu, Denetimli Serbestlik Kanunu gibi bu
önemli temel kanunlar dönemimizde yürürlüğe konularak kişi hak ve
özgürlükleri önemli ölçüde teminat altına alınmıştır.
Çağdaş, demokrat yeni hükümler getirilmiştir. Hâlen Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminde yeni Türk Ticaret Kanunu görüşülmektedir.
Bu tasarı kanunlaştığında, Türk ticaretine ulusal ve
uluslararası yeni boyutlar ve düzenlemelerle önemli katkılar
sağlayacaktır.
Yine, özel hukuk alanında temel kanun olan Türk Borçlar
Kanunu Meclis Adalet Komisyonunda görüşülmektedir. Hukuk Usulü Kanunu da
Meclis alt komisyonunda görüşülmektedir. Bu tasarılar
kanunlaştığında, AK PARTİ döneminde hukuk reformu
sayılacak önemli çalışmalar olacaktır. Diğer taraftan,
Bölge Adliye İstinaf Mahkemeleri Kanunu çıkarılmış, bu
konuda fiziki mekânların sağlanması için çalışmalar
hızla devam ederken bu mahkemelerde görev alacak hâkim, savcı ve
personelin meslek içi eğitimleri tamamlanmıştır.
AK PARTİ Hükûmeti döneminde, yargı alanındaki
hukuki ve mevzuat değişiklikleri yanında, adliyelerin fiziki ve
teknik imkânlara kavuşmaları da sağlanmıştır.
Adaletin sağlandığı mekânların adaletin mehabetine de
uyumlu olması elbette gerekirdi. İşte, bu anlamda, 2003 yılından
bu yana yaklaşık 100 adliye binası yapılmış,
hâlen de 32 civarında adliye binası yapımı devam
etmektedir. Bunun yanında, bazı yerlerde kamu kurumlarından
devir ya da kiralama yoluyla hizmet binaları ihtiyacı
karşılanmıştır.
Bu arada, geçen yıl, Sayın
Başbakanımızın açılışını yaparak
hizmete giren Konya Adliye Binası, gerçekten elli yılın
ihtiyacını karşılayabilecek teknik ve mekân
genişliğini haiz Adalet sarayı ismine yakışır,
mimarisiyle de örnek adliye binası olarak yapılmıştır.
Bu vesileyle, Konya Adliye Sarayında görev yapan hâkim, savcı ve tüm
adliye personeline sağlıklar ve başarılar diliyorum.
Emeği geçenlere de bir kere daha teşekkür ediyorum.
Ferah, geniş, sağlıklı çalışma
mekânları, sağlıklı çalışma ve
düşünebilmenin önemli unsurlarıdır. Adliyelerimiz, dönemimizde,
bina girişlerinde veya bodrumlarda sıkıştırılmış
olduğu yerlerden kurtarılmıştır. Eğer böyle
sağlıksız çalışma mekânlarında adalet
gerçekleşmişse, bu, 10.900 civarında yargı
mensuplarının özverili çalışmalarıyla
gerçekleşmiştir.
Mefruşat, kırtasiye ve teknik araçlar, artık
kıtlık döneminden bolluğa kavuşturulmuştur. Bütün
adliyeler, UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) bilgisayar
ağıyla donatılmış, çalışma
şartlarında kolaylıklar sağlanmıştır.
Ayrıca, tüm hâkim ve savcılarımıza dizüstü bilgisayarlar
verilerek mevzuat ve içtihatlara kolay ulaşmaları sağlanmıştır.
Yargıda adalet, sorunları giderilmiş adalet
aktörlerince daha sağlıklı olarak
gerçekleştirilebilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ ÖZTÜRK (Devamla) Önemli ölçüde temin edilse de
yargı ve adliye mensuplarının sorunları yine de
vardır. Hassas kurumlarda hassas görev yapanların çalışma
hassasiyetlerindeki zorluklar, giderek dava sayısının
artması, personel ihtiyacının hâlen varlığı
önemli sorunlardır.
Ben, yargının adil, hızlı ve tarafsız
gerçekleşmesi için adalet teşkilatında görev alan, sorumluluk
bilinciyle, özverili ve Türk milleti adına karar veren hâkim ve
savcılarımıza ve tüm yargı personelimize teşekkür edip
başarılar dilerken, Adalet Bakanlığı bütçesinin
hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekili Mithat Ekici.
Buyurunuz Sayın Ekici. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MİTHAT EKİCİ (Denizli)
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri;
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, ceza ve infaz kurumlarının
toplum düzeninin korunmasında büyük bir önemi vardır.
Halkımızın güven içinde yaşaması bu
kurumlarımızın vereceği hizmetle doğru orantılıdır.
Bu hizmetin kaliteli bir biçimde verilebilmesi için kurulmuş İş
Yurtları Kurumu hükümlülerin topluma kazandırılması
konusunda etkin bir role sahiptir. Çağdaş infazın en temel
ölçütü olan iyileşme faaliyetleri içerisinde olmak çok önemlidir. Çünkü
üretmek kişinin kendisini yararlı hissetmesini sağlar.
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyeleri olarak bu sene içerisinde yapmış olduğumuz
Tekirdağ, Metris, Bandırma, Kalecik ve Sincan Cezaevleri
ziyaretlerinde, hükümlülerin kaldıkları koğuşlar,
kütüphane, spor salonu, yemekhane gibi sosyal yaşam alanlarını
inceleyip, durumlarının gayet iyi ve memnuniyet verici olduğunu,
Bakırköy Kadın Cezaevindeki mahkûm çocuklarının kaldığı kreşin çok iyi bir durumda olduğunu
gördük. Mahkûmların çalışma yerlerinin temiz ve modern üretim
tesisleri olduğunu, aynı zamanda okul görevi üstlendiğini
memnuniyetle gördük. Hükümlüler işletmelerde modern üretim yöntemlerini
öğrenip sertifika alıyorlar. Böylece, tahliye olduktan sonra daha
kolay iş bulma imkânı elde ediyorlar. Hükümlülerin hükümlü
olmanın verdiği sıkıntıdan başka, bundan
başka, genel anlamda yaşadıkları fiziki ortamdan ve hatta
kendilerine verilen yemeklerden memnun olduklarını gördük. Bu
tespitler Komisyon tutanak raporlarında da mevcuttur.
Bugün itibarıyla ülkemizde açık ve kapalı, çocuk ve
kadın dâhil olmak üzere toplam 384 ceza infaz kurumu mevcuttur. 24
Kasım 2008 tarihi itibarıyla tüm ceza infaz kurumlarımızda
44.157 hükümlü, 40.544 tutuklu, 18.487 hükmen tutuklu olmak üzere toplam
103.188 hükümlü ve tutuklu vardır. Bu sayı, 4616 sayılı
Şartla Salıverilme Kanununun uygulandığı 1999
yılında 49.512ydi.
Bugün itibarıyla ceza infaz kurumlarımızda ranza ve
yatak kapasitesi 98.238dir. Kapasite olarak hâlihazırda herhangi bir
sıkıntı olmamasına rağmen hükümlü ve tutuklu
sayısındaki artış ivmesi, yeni çağdaş infaz
rejimi gereklerine uygun ceza infaz kurumları inşa edilmesini zorunlu
hâle getirmektedir. Bu arada tutuklu sayısını terör
suçluları ile organize örgüt suçlularının kabartmakta
olduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Ayrıca, suç ve suçluyla
mücadelenin etkin olduğu da ortadadır.
Sayın milletvekilleri, kamuoyunun ve sizlerin de çok iyi
bildiği gibi, yakın geçmişte ülkemizde ceza infaz kurumu
denilince akla isyan, firar, rehin alma, tehdit, adam öldürme gibi hep
olumsuzluklar gelmekteydi. Maalesef, bu kurumlarımızda devletin o
zaman hâkimiyeti istenilen düzeyde değildi. Bunu, birçok sebebi olmakla
beraber, şöyle özetleyebilirim: Sorunların çözümü için yeterli
bütçenin olmayışı, terör ve çıkar amaçlı suç
işleyenlerin konulacağı yüksek güvenlikli kurumların
yokluğu, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyük
şehirlerde kapasite, fiziki yapı ve işletim gibi
sıkıntılardan kaynaklanan köklü sorunların
varlığı, cezaevlerinin her türlü olumsuzlukların
yaşanabildiği büyük koğuş sistemine göre inşa
edilmiş olmaları, bir kısmı kiralık olan çok
sayıda küçük ilçe cezaevlerinin varlığı, personel
eğitim merkezlerinin olmayışı ve infaz hizmetlerinin yerine
getirilmesinde ihtiyaca cevap verecek infaz mevzuatımızın
yeterli olmayışı.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2008
yılı genel bütçesinden Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne
ayrılan pay yüzde 0,29dur. Cezaevi hizmetleri genel bütçenin yanı
sıra İşyurtları Kurumu bütçesinden sağlanan destek ile
yürütülmektedir. Bu destek sadece ceza infaz kurumlarına değil,
diğer adalet hizmetlerinin yürütülmesine ve her türlü
yatırımın yapılmasına da imkân
sağlamıştır. Bu yüzden İşyurtları Kurumu
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü bünyesinde önemli bir yere sahiptir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MİTHAT EKİCİ (Devamla) Teşekkür ederim.
Size sonuç olarak bir değerlendirme yapmak istiyorum: Ceza
infaz kurumlarında son yıllarda yapılan çalışmalar
sonucu devlet bu kurumlarda hâkimiyetini tam olarak
sağlamıştır.
Yeni inşa edilecek modern ceza infaz kurumlarının
yanı sıra ekonomik açıdan devlete yük getirenlerin
kapatılarak ülke genelinde ceza infaz kurumu sayısının 2013
yılına kadar iki yüz elliye indirilmesi gerekmektedir.
Sayısı dört olan personel eğitim Merkezine
Denizlide bir yenisi daha eklenerek bu sayıyı beşe
çıkartıyoruz. Bu konuda Denizli Valiliği ve Denizli
Belediyesiyle protokol imzalanmıştır.
Ayrıca, açık cezaevlerini yaygınlaştırma
çalışmaları sürdürülmelidir.
Cezaevlerinde işkence ve kötü muameleye sıfır
tolerans uygulanmakta olup bu konuda bütün tedbirler alınmış ve
alınmaya devam edilecektir. Amacımız modern ve çağdaş
cezaevleri oluşturmaktır.
Sözlerime burada son verirken yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyor, 2009 bütçesinin milletimize hayırlı
olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ekici.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Harun Tüfekci.
Buyurunuz Sayın Tüfekci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HARUN TÜFEKCİ (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlarken, 2009 mali yılı Türkiye Adalet Akademisi
bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülke
için gelişmişliğin ve çağdaşlığın en
önemli göstergesi o ülkenin eğitim düzeyidir. Eğitime gereken önemi
ve değeri vermeyen toplum ya da topluluklar, çağdaşlaşma
yolunda gerekli adımı atamayacaklarından gelişemeyecek ve
bilgi toplumu hâline gelemeyeceklerdir. Çağdaş uygarlık seviyesine
ulaşmak istiyorsak eğitime her kademede önem ve değer vermek
zorundayız. Bu anlayıştan hareketle, ülkemizde eğitime
verilen önem her geçen gün artmaktadır. Hükûmetimiz eğitim
politikalarını bu çağdaş gelişmeler
ışığında şekillendirmektedir.
Ülkemizin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde hâkim ve
savcılarımızın da eğitilmesi amacıyla çok önemli
bir yasaya ihtiyaç vardı ki, 2003 yılında içerisinde
bulunduğum Adalet Komisyonunun kabulüyle Adalet Akademisi Yasası
kabul edildi ve üç ay sonra da bu Yasanın gereği olarak Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı kurulmuştur. Adalet
Akademisi Başkanlığı, söz konusu Kanunun 4üncü maddesinde
Bu Kanunda yazılı görevleri yerine getirmek amacıyla tüzel
kişiliğe sahip bilimsel, idari ve mali özerkliği olan Türkiye Adalet
Akademisi kurulmuştur. hükmü gereğince özel bütçeli bir
kuruluştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin
şahit olduğu gibi, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki
gelişmelere paralel olarak toplumsal hayatımızın hemen her
alanında hızlı bir gelişim ve değişim
yaşanmaktadır. Bu gelişim ve değişim, verilen her
hizmet alanında ulusal ve uluslararası rekabeti de beraberinde
getirmektedir.
Hâkim ve savcılarımızın bu süreçte
başarılı olabilmeleri için kendilerini sürekli olarak
yenilemeleri ve yetiştirmeleri kaçınılmazdır. Bu sorumluluk
ve bilinçle hâkim ve savcılarımız için gerekli her türlü
eğitim Avrupa Birliği normlarına uygun olarak süreklilik arz
edecek şekilde Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığınca
verilmektedir. Türk yargısının temel kurumlarından olan
Türkiye Adalet Akademisi, yargı mensuplarımızın
mesleklerine daha iyi şekilde hazırlanması doğrultusunda
görev ve sorumluluklarını başarı ile yerine getirmektedir.
Adalet Akademisi bir eğitim kurumu olarak çağdaş
anlayışla yürüttüğü hizmetlerle hukuk devleti ilkesinin ve
demokratik değerlerin yerleşmesine ve geliştirilmesine önemli
katkılar sağlamaktadır. Hukuk sistemimizin
etkinleştirilmesinde, devlete güven ve saygının
korunmasında kararlarıyla topluma adalet dağıtan yargı
mensuplarına önemli görevler düşmektedir. Bu bakımdan Adalet
Akademisi bünyesinde gerçekleştirilen eğitim bir kat daha önem arz
etmektedir. Adalet Akademisi Başkanlığının misyonu,
yargının adil ve tarafsız gerçekleşmesi için adalet
sisteminde sorumluluk alanlara evrensel hukuk anlayışını
hedefleyen eğitim hizmetlerini bilimsel yöntemler ve uygulamaların
ışığında mesleki tecrübe desteği sunmak, olarak
belirlenmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
Akademisi Başkanlığı eğitim, danışma ve
yardım, inceleme, araştırma ve yayın, dokümantasyon, meslek
öncesi eğitim ve staj ile kanunlarla verilen diğer görevleri yerine
getirmektedir. Akademi eğitim süresince Anayasa Mahkemesi, Yargıtay,
Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi,
Uyuşmazlık Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu, hukuk fakülteleri, Türkiye Barolar Birliği ve Türkiye
Noterler Birliği ile iş birliği içerisinde çalışmakta
ve uyumlu bir şekilde bu işi götürmektedir. Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığında meslek öncesi eğitim, meslek içi
eğitim, hizmet içi ve hizmet öncesi eğitimler verilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Adalet Akademisinde düzenlenen meslek içi eğitimlerle, hâkim ve
savcılar ile avukat ve noterlerin dünyada ve ülkemizde meydana gelen
ekonomik, sosyal, kültürel ve teknolojik değişim ve gelişmelere
uyumları, hukuk ve adalet alanındaki sorunların giderilmesi ve
meslek gelişiminin sağlanmasında en üst seviyede yarar
sağlanması amaçlanmaktadır. Mesleki gelişmesini
sağlama, zamanı verimli şekilde kullanabilme ve
karşılaşacakları hukuki problemleri en kısa zamanda
kavrayıp doğru çözüm üretebilme becerilerini, insan haklarına ve
evrensel hukuk ilkelerine uygun, adil ve hızlı bir yargılama
yapabilme becerisini geliştirmek Adalet Akademisinde düzenlenen
eğitim programları için vazgeçilmez öncelikler arasındadır.
Türkiye Adalet Akademisinde verilen eğitimler ile mevzuatta meydana gelen
değişim ve gelişmelerin iletilmesi, uygulamaya yansıtılması
ve uygulamada birliğin sağlanması temel hedefler arasında
yer almaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
HARUN TÜFEKCİ (Devamla) Günümüzde, hızlı
değişmelere paralel olarak hukuk kuralları da değişen
ve gelişen bir yapıya sahiptir. Bu zorunluluğu yerine getirmek
amacıyla kurulan Adalet Akademisi hâkim ve
savcılarımızın eğitiminde gerek hizmet öncesi ve
gerekse hizmet sonrası önemli görevleri yerine getirmiş ve getirmeye
devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hâkim ve savcılarımızın yetiştirilmesinde önemli
katkıları bulunan Adalet Akademisi
Başkanlığımızın bundan sonra da aynı inanç
ve azimle çalışmalarına devam edeceğine olan
inancımı ifade eder, 2009 mali yılı bütçesinin ülkemize ve
milletimize hayırlar getirmesini temenni eder, siz yüce
arkadaşlarımızı ve yüce Meclisimizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tüfekci.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Düzce
Milletvekili Metin Kaşıkoğlu.
Buyurunuz Sayın Kaşıkoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı
bütçe kanunu tasarısının Yargıtay
Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyor, bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir toplumda huzur, barış, birlik ve beraberlik sadece
ekonomik kalkınmayla sağlanamaz, bunun yanında hukuk devletinin
tüm kurum ve kurallarıyla işlemesi, yargı
mekanizmasının hızlı ve etkin bir şekilde
çalışması da gerekir. Aslında, bu olmadan ekonominin de
gelişmesinden söz edilemez. Sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmenin
temel şartı ise elbette ki adalettir. İnsan hakları ve özgürlükler
ancak hukukun üstünlüğünü kabul eden bir devlet anlayışıyla
güvence altına alınabilecektir. Özgürlük ve güvenlik arasındaki
hassas denge yine adalet terazisiyle ancak sağlanabilir. Bir canlı
için hava ve su nasıl hayati bir ihtiyaçsa adalet de bir toplum için en az
o kadar önemlidir. Vatandaşlarımızın yargıya ve
devlete var olan güvenini devam ettirmek adil ve hızlı bir
yargılamayla ancak mümkün bulunmaktadır. Öte yandan, temiz toplum
düzenini gerçekleştirme amacına yönelik olarak yapılacak
mücadeleden sonuç alınabilmesi de ancak yargı hizmetlerinin hızlı
ve etkili bir şekilde yerine getirilmesine bağlıdır.
Yargı sürecini hızlandırmak derken
Yargıtayımızın iş yükünün fazlalığından
bu noktada bahsetmeden geçmek mümkün değildir. Bunun çaresi olarak
birtakım tedbirler üretilmiştir, bölge adliye mahkemeleri bu Meclis
çatısı altında kanunlaştırılmış ve
inşallah 2010 yılından sonra yargımızın hizmetine
girecektir.
Değerli arkadaşlar, bu konuda Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunca alınan karar doğrultusunda bu mahkemelerin
binaları da yavaş yavaş tamamlanmakta ancak bir gerçek daha
ortaya çıkmaktadır ki kurulması düşünülen sayının
en az 1 kat daha artırılması gerektiği ortaya
çıkmaktadır. Hâkim ve savcılarımızın görev
yaptığı adliye binalarımızı süratle yeniliyoruz.
Bunu birçok milletvekili arkadaşım ve arazide olan değerli
vatandaşlarımız gerçekten Osmanlı ve Selçuklu mimarisiyle
yapılan, son derece adına yakışır, saray
niteliğindeki binalarla görme imkânına sahiptir.
Değerli arkadaşlar, bunun sonucu olarak daha önceki
eski, yetersiz, kiralık iş hanlarında adalet dağıtmaya
çalışan mahkemelerimiz belirli bir program çerçevesinde inşa
edilen çağdaş araç ve gereçlerle donatılmış
adliyelerimizde bugün çok daha iyi şartlarda adalet
dağıtabilmektedir. Bu çerçevede yapılan çalışmalar
neticesinde hedef, tüm cumhuriyet dönemi boyunca yapılmış
kapalı bina alanının en az 4 katı miktara
ulaşmaktadır. Demek ki Nereden nereye demenin tam
noktasıdır burası. Cumhuriyet döneminde ulaşılan
miktar ve beş yılda gelinen bunun 4 katı miktar.
Değerli arkadaşlar, cüzdanı ile vicdanı
arasında hâkimlerin sıkıştığından bahseden
Yargıtay başkanlarını hep birlikte gördük, hep birlikte
dinledik, hepimizi üzen gelişmelerdi bu gelişmeler. Hamdolsun bugün
için bunu söyleyecek yüksek yargı mensubu ve yerel, adli, idari, askerî
hiçbir hâkimimiz şu anda mevcut değildir.
Değerli arkadaşlar, hukuk kurallarının ülkenin
her yerinde aynı anlam verilerek uygulanmasını sağlamak
yani içtihat oluşturmak, Yargıtayımızın ana
görevlerinden birisidir. Hukuk kuralları birlikte tesanüt içinde
uygulandığı zaman bir anlam kazanabilmektedir.
Yargıtayımız bugüne kadar bu alanda gerçekten üzerine düşen
vazifeyi layıkı veçhile yerine getirmiş, bu konuda büyük
katkılar sağlamıştır. Yüksek Mahkememizin elbette ki
süreç içinde eleştirilebilecek de birçok kararı vardır. Önemli
olan, burada yapıcı olmaktır, bilimsel, akılcı ve
çözüme bizi yaklaştıracak eleştirilerde bulunmaktır, insaf
ölçüleri içinde hareket etmektir. İşte, bunları
ayarlayabilirsek, bu anlamda hukuki çerçevede kalarak yapıcı
eleştirilerimizi ortaya koyarsak, bundan Türk adaleti ve Türk hukuk
sistemi faydalanacaktır ve istifade edecektir.
Ancak, beni son derece üzen bir gelişmeyi sizlerle
paylaşmadan geçemeyeceğim değerli arkadaşlar. Maalesef,
özellikle son zamanlarda, öyle görsel ve yazılı yayınlarla karşılaşıyoruz
ki bunu hem hukuken hem de vicdanen içimize sindirmenin mümkün
olmadığını sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle
televizyon programlarında sabah kuşaklarında, reyting
kaygısıyla, hiçbir insaf ölçüsüyle bağdaşmayacak
şekilde, gerçekte yaşanmış olayların, yargıya
taşınması da muhtemel olayların, belki de
yargının gündemindeki olayların, ehliyetsiz, liyakatsiz, bu
konuda eğitim almamış kalemler tarafından
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
cüppesiz hâkim ve savcılar bu işleri ele almakta,
yargılamayı yapmakta, halktan oluştuğunu ileri sürdükleri
jürilere onaylatmakta ve insafsızca da infaz etmektedirler.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) RTÜK var orada RTÜK,
onlara söyle!
METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) Biraz sabrederseniz
söyleyeceğim, biraz sabır!
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) RTÜK bize
bağlı değil size bağlı!
METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) Neredeyse verilen karar
infaz edilirken burada verilen kararların incelemeye tabi
olacağı maalesef bir temyiz mahkemesi de yoktur, verilen kararlar
kesin hüküm oluşturmaktadır. RTÜKün bu konuya bir an önce el
atmasını ve sanal mahkemelerde gerçek olayların
yargılanmasını önlemesini Türk milleti adına ben
kendilerinden talep ediyorum.
Diğer yandan, görülmekte olan davalarla ilgili olarak
bazı siyasilerin hüküm verilmeden kesin hüküm verilmiş gibi hareket
etmeleri de ayrı bir garabet oluşturmaktadır. Mesleği
avukatlık olan bir siyasi parti başkanımızın -isminin
çok önemli olduğunu düşünmüyorum- demokrasimizi yakından
ilgilendiren çok önemli iddialar ve suçlamalar içeren bir davada âdeta gönüllü
avukatlığa soyunmuş olmasını da yüce Türk milleti asla
affetmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) O sorunu savcıya
sor, savcıya.
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) Sözlerimi
bağlıyorum Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
İnşallah bu gönüllü avukatlığın
arkasında, suçlanma ve iş birliğinin açığa
çıkması endişesi yoktur. İnşallah çarşafa
dolanmaz. İnşallah Türkiye, eski, zannettikleri Türkiye
olmayacaktır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) İnşallah
niye? Savcıya sor. Savcı bilmiyor mu?
METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Savcı bilmiyor
mu Sayın Kaşıkoğlu?
METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) 2009 mali
yılı bütçe kanununun Yargıtay Başkanlığı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi en kalbî
duygularımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Savcıya sor,
savcıya! Savcı biliyor ya! Merak etme, durumu savcı biliyor.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Kaşıkoğlu.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeeddin Akbulut.
Buyurunuz Sayın Akbulut. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Danıştay bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle grubum ve şahsım adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, görevi başında 17
Mayıs 2006 tarihinde menfur bir saldırı sonucu
hayatını kaybeden Danıştay üyesi, eski vali,
meslektaşım Sayın Mustafa Yücel Özbilgini rahmetle anıyor
ve bu saldırıyı gerçekleştiren kişi ya da
kuruluşları, örgütleri lanetle kınıyorum.
Ayrıca, burada biraz önce konuşma yapan Cumhuriyet Halk
Partisi sözcüsü Sayın Turgut Dibek, hiç gereği ve ilgisi yokken,
burada bulunmayan, cevap verme hakkı da bulunmayan değerli
Kırklareli Valimizi, Sayın Hüseyin Avni Coşu saygısız
bir şekilde eleştirmiş
VAHAP SEÇER (Mersin) Avukatı mısın sen onun ya?
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla)
ve bu
sözlerini burada doğru bulmadığımı ve
yakışmadığını ifade etmek istiyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
bir milletvekili hakkında saygısız ifadesini kullanamaz
efendim. Hele özellikle de eskiden bürokratik deneyimi olan birisinin hiç
kullanmaması lazım.
BAŞKAN Anlayamıyorum Sayın
Kılıçdaroğlu, bir dakika. Konuşmadan sonra
dinleyeceğim.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde ilk defa 1868
yılına dayanan ve o zamanki adı Şûra-yı Devlet olan
Danıştay, imparatorluk döneminde elli dört yıl görev
yaptıktan sonra cumhuriyet döneminde yeniden kurulmuş önemli bir
yargı organımızdır. İdari yargının en
tepesinde bulunmaktadır. Danıştay, Anayasanın 155inci
maddesine göre, yürütme organına yardımcı bir inceleme,
danışma ve karar organı olmanın yanı sıra,
yönetimin yargı yoluyla denetlenmesinde etkin ve önemli bir görev
yapmaktadır. Bu konumu nedeniyle Danıştay hukuk devletinin
korunmasında ve etkinlik alanının genişletilmesinde çok önemli
bir yerde bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasanın İdarenin her türlü eylem ve işlemleri yargı
denetimine tabidir. ilkesi uyarınca Danıştay diğer vergi
ve idare mahkemeleriyle beraber bu görevi yerine getirmektedir.
Değerli arkadaşlarım, yargı ve hukuk, herkese
her zaman lazım olan ve Adalet mülkün temelidir. özdeyişinde
ifadesini bulduğu gibi, insan hayatının, devlet ve ülke
varlığının temeli ve olmazsa olmazıdır. Bu
nedenle, yargının herkese aynı mesafede ve objektif kalmasının
önemi çok büyüktür. Zaman zaman Danıştayın bazı
kararlarının kamuoyunca çok fazla eleştirildiğine
tanık olmaktayız. Ben burada sadece hükûmetler tarafından
merkeze alınan valilerle ilgili Danıştay kararlarından
örnek olarak bahsetmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, 5442 sayılı İl İdaresi
Kanununun 6ncı maddesine göre valiler ilde devletin ve hükûmetin,
ayrı ayrı her bakanın temsilcisi ve bunların yönetsel ve
siyasal yürütme aracı durumundadırlar. Bu cümleden olarak, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde güvenoyu alan bir hükûmetin
açıkladığı programını uygulayacak il valilerini
gerekli görmesi hâlinde değiştirebileceği çok açıktır.
Hâl böyleyken, Bakanlar Kurulunun kanunda öngörüldüğü şekilde sahip
olduğu geniş takdir yetkisi çerçevesinde il valilerini görevden
alarak merkez valiliğine atamaları gayet doğaldır.
Uygulamalara baktığımızda, hükûmetlerin bu yönde
aldıkları kararlara karşı Danıştayda açılan
davalarda birçok vali hakkında göreve iade kararı verilmekte hatta
aynı valinin aynı ile 2 kez, hatta 3 kez iade edildiği
gözlenmektedir. Bu durum hem Hükûmetin takdir hakkını kısıtlamakta hem de valilik
mesleğinin itibarını zedelemektedir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Valinin itibarı
ne olacak? Valinin onuru ne olacak?
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla)
Danıştayın bu yöndeki kararlarının, sadece
işlemin yetki ve şekil unsurları yönünden hukuka uygun olup
olmadığı ile sınırlı olarak verilmesi gerekirken
bu sınırların aşıldığını
sıkça görmekteyiz. Başka kamu görevlileri hakkında da benzer
kararlar az değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz,
Danıştayın şu anda hizmet verdiği binasının
yetersiz ve elverişsiz olduğunu dikkate alarak Eskişehir
Yolunda hizmete elverişli bir binada görev yapması için gerekli
çalışmaları başlatmış, plan ve proje
aşamaları geçirilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, bu bütçede
Danıştaya ayrılan pay 2008 yılına oranla yüzde 32,52
oranında artırılmış bulunmaktadır.
Sözlerimi tamamlarken, 2009 mali yılı bütçesinin
Danıştay ve Adalet camiasına ve ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Bunların hukuk dersi alması
lazım!
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Akbulut.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Egemen Bağış.
Buyurunuz Sayın Bağış. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığımızın 2009 mali yılı bütçesi
hakkında, mensubu olmaktan onur duyduğum Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bu vesileyle gerek Dışişleri
Bakanlığımız bünyesinde gerekse bu çatı altında
uzun yıllar bu ülkeye çok önemli hizmetlerde bulunmuş ve geçtiğimiz ay ebediyete
intikal etmiş olan rahmetli büyükelçi Gündüz Aktanı da saygıyla
anmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Türkiye, bölgesinde dostlarının güvendiği ve
saydığı, eğer varsa düşmanlarının da
çekindiği kilit bir ülkedir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Kim inanır buna?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Türkiye, aynı anda hem
Avrupa hem Asya, hem Akdeniz hem Karadeniz ve Hazar, hem doğu hem
batı, hem kuzey hem güney, hem Balkanlar hem Orta Doğu ve Kafkaslar
ülkesidir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti olarak dış
politika hedefimiz, Türkiyeyi bölgesel bir güç ve etkin bir küresel aktör
yapabilmektir. Türkiyenin bölgesel gücü ve etkinliğini, bölgesel
barış ve ülkemizin iç huzuru ve kalkınması için
kullanmayı amaçlamaktayız. Türkiyeyi, krizlere tepki veren
savunmacı bir ülke konumundan çıkararak, bölgesel ve küresel vizyonu
olan, gelişmeleri yönlendirebilen belirleyici bir aktör hâline getirmek en
temel amacımızdır.
Bu hedeflerimizi üç temel ilke üzerine oturtuyoruz: Bunlar;
bölgesel barış, küresel barış ve ülkemizin ulusal
çıkarlarıdır. Nitekim, kısa sürede ülkemizin ulusal
çıkarları doğrultusunda bölgesel ve küresel barışa
katkı yapan çatışmaları sona erdirmek, alevleri söndürmek
için yardımı istenen bir ülke hâline geldik. Dünya üzerinde
itibarımız arttı, olumsuz imajımız değişti.
Zira, uluslararası toplum da Türkiyeyi, katkıları takdir edilen
ve aranan saygın bir aktör olarak tescil etmektedir.
İşte bakın, kırk yedi yıl aradan sonra
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine seçildik.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yapılan seçimlerde
yaklaşık her on ülkenin sekizinin oyunu alarak, dünyanın bütün
coğrafi bölgelerinden oy alarak bu konuma geldik.
KAMER GENÇ (Tunceli) Milyon dolarlar harcandı.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Dinle ya!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Kamer Bey, biraz dinlerseniz
belki bir şeyler öğrenirsiniz. Bunca yıl bu çatı
altında pek bir şey olunmamış ama belki bu gece olur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bundan otuz yıl önce, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi, aldığı bir kararla ülkemizi Kıbrısta
işgalci ilan etmişti. Bugün aynı Güvenlik Konseyi, Türkiyeye,
gel bize yol göster, bize ışık tut, demektedir. Âdeta,
Kıbrıs konusunda Türkiyeden ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinden özür dilemekte, yaptığı yanlışı
itiraf etmektedir.
Bugün, İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliğine
ilk defa bir Türk ikinci defa seçilmiştir. Medeniyetler İttifakı
Projesine tesadüfen eş başkanlık
yapmadığımızı bütün dünyaya gösterdik. En son 5
Aralık günü, Pakistan ve Afganistan Cumhurbaşkanlarını,
2007 yılında başlatılan üçlü süreç çerçevesinde
İstanbulda ağırladık. İsrail ve Suriye arasında
başlatılan aracılı barış görüşmelerinin
dördüncü turunu tamamladık. Anlaşmazlık içerisindeki Hindistan
ve Pakistan arasındaki diyalog çabalarına katkı vermeye devam
ediyoruz. Lübnanda giderek derinleşme eğilimi gösteren son siyasi
krizin aşılmasında etkin rol oynadık. Körfez İş
Birliği Konseyi ile ilişkilerimize yeni bir kurumsal zemin
oluşturacak strateji diyaloğunu hayata geçirdik. Altı Körfez
ülkesiyle oluşturduğumuz bu yeni çerçevenin önemi önümüzdeki
yıllarda daha da iyi anlaşılacaktır. Ayrıca Arap ligi
üyesi on yedi ülkeyle Türkiyeyi bir araya getiren ve altı ayda bir
toplanacak olan Türk-Arap İş Birliği Forumuna öncülük ettik.
Geçtiğimiz ağustos ayında Gürcistanda yaşanan siyasi kriz
sonrasında Sayın Başbakanımız Rusya ve Gürcistana
bizzat giderek bölgede sağduyunun hâkim olması yönünde taraflara
telkinde bulundu. Bu yönde ülkeler arasındaki çatışmaların
dindirilmesi amacıyla Kafkasya İstikrar ve İş Birliği
Platformu girişimini gündeme getirdik.
Değerli arkadaşlar, önceki dönemlerde olduğu gibi
Amerika Birleşik Devletlerindeki yeni Obama yönetimiyle de stratejik
ortaklığımızı pekiştirmek için
çalışacağız. Seçilmiş Başkan Barack
Obamanın adaylığının resmîleştiği Denverdaki
Demokrat Parti Kongresinde Türkiyeden katılan tek siyasi parti olarak
yeni ABD yönetiminin kilit kadrolarıyla da gerekli bağlantılar
yapılmış ve Türkiye'nin hassasiyetleri kendileriyle
paylaşılmıştır.
3 Kasım 2005 tarihinde başladığımız
üyelik müzakerelerini Avrupa Birliğiyle sonuçlandırmak için
kararlıyız. Avrupa Birliği coşkumuz azalmış
değildir, bölgesel politikalar Avrupa Birliğine alternatif
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Avrupa Birliği ile ilgili çalışmalarımızı
tamamlayıcıdır bu bölgesel çalışmalarımız.
Bu kapsamda önümüzdeki dönemde 129u yasal, 309u ise ikincil olmak üzere
toplam 438 düzenlemeyi hayata geçirmeyi öngörüyoruz.
Bu arada Avrupa Birliğinin de sözlerine sadık
kalmasını beklediğimizi, Türkiye'nin tek amacının tam
üyelik olduğunu ve başka formüllere açık
olmadığımızı her fırsatta
muhataplarımıza iletiyoruz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin yükselen
saygınlığını ve etkinliğini
Dışişleri Bakanlığımızın yanı
sıra bütün devlet kurumlarının etkin ve koordineli
çalışmasına, iş birliğine ve fedakârca çabalarına
borçluyuz. Bu vesileyle kendilerine teşekkür ediyoruz.
Yurt dışındaki Türkiye imajının sadece
bizler değil, yurt dışındaki diplomatlarımızla
medya temsilcilerimizin, din görevlilerimizin, öğrencilerimizin, iş
adamlarımızın, tüccarlarımızın, askerî
ataşelerimizin, turistlerimizin, uçuş ekiplerimizin,
çalışanlarımızın, işçilerimizin ve yurt
dışındaki büyük Türk ailesiyle bir bütün oluşturduğunu
hep biliyoruz, hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayacağız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Onun için vize
kuyruklarında saatlerce bekliyorlar!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözünüzü bitiriniz.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) AK PARTİ Hükûmeti olarak,
Ulu Önder Atatürkün Yurtta barış, dünyada barış. ilkesi
çerçevesinde etkin ve proaktif dış politikamızı önümüzdeki
dönemde de kararlılıkla sürdüreceğiz, diklenmeden dik durmaya
devam edeceğiz. Bu anlayış çerçevesinde
başlattığımız girişimler, izlediğimiz
politikalar sayesinde, çetin geçeceği şimdiden belli olan 2009
yılı dış politika gündemine daha öz güvenli, daha
hazırlıklı giriyoruz.
Bu duygu ve düşünceler içerisinde hepinize saygılar
sunuyor, bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Bağış.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel.
Buyurunuz efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakikadır.
DTP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2009
yılı bütçesi hakkında Demokratik Toplum Partisinin
görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bütçe hakkındaki görüşlerimize geçmeden önce, dünyada
yaşanan ekonomik krizin Türkiye'nin en acil gündemlerinden biri
olduğu ve iddia edildiği gibi bizi teğet geçmediği her
geçen gün daha net açığa çıkmaktadır. Kriz, emekçileri,
işçileri vurmaya devam ediyor. Özellikle tekstilde yaşanan ve Tuzla
gemi inşa sanayisinde süren işten çıkarmalara bir yenisi daha
eklendi. Ümraniye Dudullu bölgesinde Sinter Metal Fabrikasında, ekonomik
kriz gerekçesiyle, 379 işçi hiçbir açıklama yapılmadan
işten çıkarılmıştır. Fabrikanın bu hukuksuz
davranışına karşı fabrikayı işgal ederek
tekrar işe alınıncaya kadar fabrikada kalacaklarını
belirten işçilerin bu direnişini buradan selamlıyorum. Bu
yaşananlar gösteriyor ki kriz sadece AKPyi teğet geçiyor, Türkiyeyi
değil. Ancak bu krizin yarattığı siyasal sonuçlar AKPyi
teğet geçecek mi, çok yakında göreceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Dışişleri Bakanlığınca yürütülen
çalışmaların başında genellikle güvenlik, medeniyetler
arası diyalog, Kıbrıs, Avrupa Birliği ve bölgesel
çatışmalarda ara buluculuk politikaları yer almaktadır.
Dünya siyasetinin şekillendiği ve çeşitli
pazarlıkların en yoğun yaşandığı Balkanlar, Kafkaslar
ve Orta Doğu bölgesinde Türkiye'nin oynamakta olduğu rol, sahip
olduğu dinamikler ve fırsatlar göz önüne
alındığında oldukça yetersiz boyuttadır. Bunun en
önemli sebebi ise Türkiye'nin, özellikle Avrupa Birliği sürecinde
Türkiye'nin Orta Doğu ve dünya barışı konusunda önemli bir
rol üstleneceği söyleminin pratikte uygulanamazlığıdır.
Kendi iç barışını sağlamamış bir ülkenin
dünya barışına katkı sunması nasıl beklenebilir.
Orta Doğuda ve Kafkaslarda gelişen Filistin-İsrail, Suriye-Lübnan,
Azerbaycan-Ermenistan, Rusya-Gürcistan gibi devletlerin yaşamış
oldukları sorunlarda AKP Hükûmetinin barış ve diyalog
çağrıları Türkiye iç dinamikleri arasında yaşanan
siyasi ve sosyal çatışmalarda maalesef dillendirilmemektedir. Bu
durum AKPnin siyasal yaklaşımlarda sergilemiş olduğu
tutarsızlığın bir kanıtıdır.
Değerli milletvekilleri, siyaset arenası hepimizin de
tanık olduğu üzere çok hızlı bir şekilde
değişmektedir. Siyasi ve ekonomik güç dengeleri sürekli
değişim içinde olmakla birlikte Türkiye'nin bu değişim
sürecinde doğru politikalar belirleyemediği ortadadır. Özellikle
Türkiye siyasi tarihinin otuz yıllık dilimine damgasını
vuran ve seksen beş yıldır çözüm bekleyen Kürt sorununu iç
dinamiklerle demokratik ve barışçıl bir şekilde çözmek
yerine, sorunu bir terör sorunu olarak ele alan problemli
yaklaşımı ve bunu dış politikasının eksenine
oturtması, Türkiye'nin iç sorunlarına ABD ve Avrupa Birliği
ülkelerini dâhil etmekten başka bir anlam ifade etmemektedir.
Türkiye ile bölgesel Kürt yönetimi arasında ilişkilerin
muğlak olması Türkiyeyi gittikçe
istikrarsızlaştırmaktadır. Dışişleri Bakanlığınca
yürütülen sessiz diplomasinin meydana getirebileceği
istikrarsızlık bölgede ciddi tahribatlar yaratabilecek sonuçları
ortaya çıkarabilir. Türkiye'nin önceki dönemlerde yürütmüş
olduğu kapılar ardındaki anlaşmaların Türkiyeye bir
şey kazandırmadığını gördük. AKP Hükûmetinin
öngörmüş olduğu sessiz diplomasi yönteminin tarihî notlardan
bazı örneklerle nelere yol açtığını hatırlatmak
istiyorum:
Soğuk savaş yıllarında ABDyle kurulan derin
ve stratejik ilişkiler Türkiyeyi defalarca
istikrarsızlığın ve hatta savaşın
eşiğine getirmişti. 1962de yaşanan Küba füze krizinde
Türkiye'nin Sovyetler Birliğine karşı nasıl pazarlık
konusu edildiğini ABD kaynaklarından çarpıcı bir şekilde
öğrendik. Yine, 1964te Türkiye'nin Kıbrısa çıkartma
yapması kararını ABDye önceden bildirmesi sonucunda ABDnin
NATO üyesi olan Türkiyeyi olası bir Sovyet saldırısına
karşı korumayacağını açıkça ilan etmesi de dikkat
çekici bir noktadır.
Bu örnekler ışığında görüldüğü
üzere, daha önce halktan gizlenerek yürütülen diplomasiye kapılar
ardındaki diplomasi denmekteydi. Türkiye bugüne kadar dış
politikasını kitlelere sorgusuz sualsiz kabul ettirmek için
şeffaflıktan uzak ve uluslararası siyasetin demokratik boyutunu
gölgeleyen yaklaşımlarla makyaj yapılması taktiğini
izlemektedir. Bu makyajın adı günümüzde yine sessiz diplomasi
olmaktadır.
Sessiz diplomasinin bir tercih mi yoksa bir zorunluluk mu
olduğu sorusunu sormanın çok da bir anlam teşkil
etmeyeceğini biliyoruz. Ancak, çok sayıda spekülasyona zemin
hazırlayan ve bölgede bulunan siyasi ve ekonomik aktörlerle yapılan
pazarlıkların Türkiye'nin ve Türkiye halklarının aleyhine
sonuçlar ortaya çıkarabileceğini öngörmek hiç de zor değildir.
AKP Hükûmetinin 2003 sonrasında ortaya koymuş
olduğu kırmızı çizgilerin aşılması dünya
kamuoyuna Türkiye'nin bölgede inisiyatif kaybettiği izlenimini
vermektedir. Bizce bu durum, Türkiye'nin bölgesel Kürt yönetimini görmezden
gelerek yürütmüş olduğu politikaların temelsiz bir nitelik
taşıdığını ortaya koymuştur.
Dolayısıyla, AKP Hükûmetinin ve Dışişleri
Bakanlığı yetkililerinin iç politikada yaptıkları gibi
dış politikada da Kürt siyasi iradesini yadsıyarak politika
belirlemelerini gerçekçi ve barışçı bir tutum olarak görmüyoruz.
Değerli milletvekilleri, 2003 sonrasında Irakta
yaşanan sorunların Türkiyeyi ilgilendiren en önemli kısmı
Kürt realitesidir. Irakın ve Türkiye'nin Kürt sorunları giderek
birbiriyle bağlantılı bir hâle gelmiştir. Bir iç mesele
olarak ifade edilen Türkiye'nin Kürt sorunu, yakın geçmişte,
özellikle İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay
Başkanlığınca güvenlik odaklı yürütülmekteydi.
Günümüzde ise Kürt sorununun inkâr ve imha siyasetiyle ortadan
kaldırılması için Diyanet İşleri
Başkanlığından Turizm Bakanlığına kadar her
devlet kurumu seferber edilmektedir. Son yıllarda ise AKP Hükûmeti bu
sorunu, Dışişleri Bakanlığının öncelikli
çalışma alanlarından biri hâline getirmiştir.
Türkiye, siyasal sorunlarını genellikle bastırma
veya inkâr politikalarıyla geçiştirmeye
çalışmıştır. Ancak Türkiye Cumhuriyetinin her siyasal
elit kuşağı, bir öncekinden daha derin travmaları kendinden
sonraki kuşağa miras bırakarak çözümsüzlüğün bir tabu
hâline getirilmesini sağlamıştır. Üzülerek belirtmemiz
gerekiyor ki siyasal travmaların en ağır halkasını AKP
Hükûmeti ısrarla inşa etmektedir. Türkiye'nin ve diğer bölge
ülkelerinin siyasal, sosyal ve tarihî gerçekleri yadsınarak uygulamaya
koyulmaya çalışılan tüm dış politikalar Türkiyeye ve
çevre ülkelere istikrarsızlıktan başka bir şey getirmeyecektir.
ABDnin Irakı ve Afganistanı işgalinden bu yana gelinen
istikrarsız durum bunun en açık örneği değil midir? Son dönemlerde ABDnin, işgal
ettiği bölgeden en kısa sürede çıkmak için önceden düşman
ilan ettiği örgütlerle bile artık masaya oturma yolu
aradığı görülmüyor mu? ABDnin en üst standartlarda teknik gücü
ve devletler arası desteği olmasına rağmen böylesine
çaresiz bir duruma düşmesi AKP Hükûmeti tarafından görülmüyor mu?
ABDnin bölgede yaşamakta olduğu trajik
başarısızlık örneğini göz önünde bulundurarak,
Türkiyenin, iç dinamiklerini dikkate alacak şekilde iç ve dış
politikalarını ve siyasal yaklaşımını yeniden
değerlendirmesi gerektiğine inanıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bize
Meclis kürsüsünde Nazizmi hortlattınız. diyen Sayın
Erdoğanın Kürt sorunundaki askerî nitelikler barındıran
tekçi yaklaşımları, bize, 1930lu yılların
ortasından itibaren dünyayı yıkıma sürükleyen Nazi
Almanyasının tekçi ve dışlayıcı söylemini hatırlatmaktadır.
Avrupa Birliğiyle bütünleşmek isteyen, dünyada barışın
ve diyaloğun tesis edilmesi için Medeniyetler İttifakı
Projesinde rol alan, Orta Doğuda, Balkanlarda ve Kafkaslarda
yaşanan sorunlar için ara bulucu rolü üstlenmek isteyen bir Başbakan,
Kürtlerin en temel hakları olan Kürt dilinin, kültürünün ve
kimliğinin anayasal güvence altına alınmasına neden
karşı çıkmaktadır? Sayın Erdoğanın tekçi
zihniyetini tamamlayan Beğenmeyen çeksin gitsin. ifadesi ise Nazizmin
bire bir karşılığıdır. Sizin bu sözlerinizi
beğenmeyen milyonlarca Kürt ve Türk var. Peki soruyorum size: Sizi ve bu tekçi
anlayışınızı beğenmeyen çoğunluğu ne
yapacaksınız? Yoksa Kürtleri kitlesel bir göçe mi
zorlayacaksınız? Halkımız AKP Hükûmetinin
politikalarını beğenmeyenler hakkındaki
planlarınızı öğrenmek istiyor. Biz diyoruz ki: Sayın
Erdoğan, gitmesi gereken, bu ülkeyi iyi yönetemeyen,
halkımızın ihtiyaç duyduğu barışı tesis edemeyen, savaşta ısrar eden
Hükûmetinizdir.
AKP Hükûmeti, dış politikada demokrasi ve insan
hakları, farklılıkların kendisini ifade etmesi yönünde
hiçbir engelin olmadığı ve Kürt yurttaşlarının
hiçbir sorununun olmadığı, Kürtçe TV açılacağı
gibi taahhütlerde bulunuyor. Peki, sormak istiyoruz: Bir halkı
tanımamakla, dilini, kimliğini, kültürünü yasaklamakla, gazete ve
dergilerini yasaklamakla, toplatmakla uğraşan Hükûmetiniz bir iki
göstermelik girişim ve sözcük ile kendisini nasıl haklı
çıkarabilecektir? Almanyada asimilasyonu insanlık suçu sayan Sayın Başbakan ana
vatanında yaşayan Kürtlerin talep ettiği temel hakları
neden fazla veya bölücü nitelikte görüyor? Milyonlarca
vatandaşımızın konuştuğu dil olan Kürtçe, Meclis
tutanaklarında bile nasıl bilinmeyen bir dil sıfatına
layık görülebiliyor? Gelecekteki oturumlarda Kürtçe bir sözcük Meclis
tutanaklarına geçerse umarız yine aynı hata tekrarlanmaz.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin Avrupa Birliğiyle
yürütmüş olduğu müzakereler sürecini yakından takip etmekteyiz.
Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde, demokratikleşme ve
dolayısıyla sivilleşmeye yönelik icraatların çok yavaş
ilerlemesinde Kürt realitesinin kabul edilmemesinin en temel sorun
olduğunu görüyoruz. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar,
Türkiyedeki hemen her siyasi uygulama hem sınıfsal hakları hem
de Kürt kimliğini inkâr yaklaşımlarını
içermiştir. Ana dilde eğitim, düşünce özgürlüğü, örgütlenme
özgürlüğü ve daha birçok temel hak, kanuni yetkilerle
donatılmış polis, asker gibi güvenlik kurumlarınca
engellenmiştir. Türkiyenin, iç siyasetiyle ilgili, dünya kamuoyuna
yansımış birçok kötü ünü bulunmaktadır. Açık söylemek
gerekirse, Türkiye dış politikaları ile Türkiyenin iç dinamikleri
birbiriyle büyük bir uyumsuzluk göstermektedir. İsviçrede düzenlenen
kültür festivalinde, bir Türk kızı ile bir Kürt erkeğinin
aşkını konu alan filmin Kültür Bakanlığı
yetkililerince engellenmesi ise bahsetmiş olduğumuz durumla ilgili
yaşanan en çarpıcı örneklerden birisidir.
Kısacası, Türkiyenin kültürel ve siyasal
gerçekliği Türkiye dış politikalarıyla açıkça
çelişmektedir. Bu tezatlık doğrudan Avrupa Birliği ile
yürütülen müzakerelere de yansımaktadır. Bu konuda Türkiye Avrupa
Birliği normlarına uyum sağlayacağına, Avrupa
Birliğini kendisine benzetmeye çalışmaktadır. Bu
koşullarda gerçekleşen müzakereler ve reformlar neredeyse durma
noktasına gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyenin
Avrupa Birliği sürecinde karşılaştığı bir
başka sorun ise Kıbrısın statüsüyle ilgili
tartışmalardır. Son dönemlerde Kıbrısta güçlü bir
taban desteğine sahip olan her iki toplum lideri, Sayın Hristofyas
ile Sayın Talatın anlaşmaya varmak için sergiledikleri
çabayı DTP olarak takdir ediyoruz. İnanıyoruz ki, her iki
liderin geliştirmiş oldukları samimi diyalog, Kıbrıs
Rum ve Türk halklarına ortak bir vatanda bir arada yaşama
olanağı tanıyacaktır. Kıbrıs'ta yaşanan bu
olumlu havaya katkı sunulması maksadıyla AKP Hükûmetinin bir an
önce her iki kesime de güven veren adımları atması bu konudaki
en önemli beklentilerimizi oluşturmaktadır. Mevcut konjonktüre
bakıldığında Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'ta bulunan
askerî gücünü azaltmasının herhangi bir sakıncası
olmayacağı da açıktır. Böylece hem Avrupa Birliği ile
yürütülen müzakerelerde somut bir ilerleme kaydedilmiş olacak hem de
Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk halklarının daha
hızlı bir şekilde güven tazelemelerine katkıda
bulunulacaktır. Özgürlükçü ve halkların eşit haklara sahip
olduğu birleşik bir Kıbrıs'ın gönüllülük esasına
ve halkların iradesine dayalı olarak inşa edilmesini samimiyetle
destekliyoruz.
Sözlerimi bitirmeden önce Türkiye dış
politikasının öncelikli sorunlarının ve çözüm
önerilerimizin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Yurtta
barış olmadan dünyada barışı istemek uluslararası
kamuoyunda çok da inandırıcı bir yaklaşım
değildir, tıpkı Sayın Erdoğan'ın ABD'ye
yöneltmiş olduğu, nükleer silahların İran tarafından
üretilmesini yine nükleer silah sahibi olan ABD'nin engelleme girişimini
doğru bir yaklaşım olarak bulmaması gibi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) Teşekkür ederim Başkan.
Türkiye'nin uluslararası siyaset arenasında etkin bir
rol üstlenebilmesi için iç sorunlarını baskıcı yollardan
değil demokratik yollardan çözmeyi temel almalıdır. Türkiye
karar vericileri, uluslararası bir boyut kazanan Kürt sorununda gerçekten
barışçıl bir yöntem izlemek istiyorsa her alanda bunun
işaretini ortaya koymalıdır. Kürt sorununun diyalogla ve
karşılıklı anlayış temelinde çözülmesi iç
meseleleri büyük ölçüde ortadan kaldırabileceği gibi dış
politika alanında da global aktör olabilecek koşulların
sağlanmasını da kolaylaştıracaktır. Meclis
çatısı altında Hükûmete askerî yöntemlerin bir çözüm
olamayacağını bir kez daha ve daha gür bir sesle duyurmayı
tüm barışsever insanlar adına siyasi ve vicdani bir sorumluluk
olarak kabul ediyoruz. Kürt sorununun çözümünde, gerek yurt içinde gerekse de
yurt dışında askerî yöntemlerin kullanılmasının
tarihsel bir hata olacağının altını çiziyoruz ve tüm
milletvekilleri ve halkımızla bu
yaklaşımımızı bir kez daha paylaşmak istiyoruz.
Bu duygularla hepinizi grubum adına saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tuncel.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Batman Milletvekili
Ayla Akat Ata.
Buyurunuz Sayın Ata. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on iki dakikadır.
DTP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Adalet
Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu ile
Türkiye Adalet Akademisi 2009 yılı bütçesi üzerinde söz hakkı
almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede de etkileri
ağır bir şekilde hissedilen küresel ekonomik krizin gölgesinde
2009 yılı bütçesi üzerinde görüşlerimizi sunmaktayız. Ne
yazık ki 2008 yılı ekonomik krizin yanı sıra ülkemizde
hukuk alanında da derin krizlerin yaşandığı bir
yıl olmuştur. Tüm dünyada kabul gördüğü gibi Türkiyede de
yargının en temel misyonu tarafsızlığını ve
bağımsızlığını daima korumasıdır.
Ancak ne yazık ki ülkemizde gerek yargının
tarafsızlığı gerekse de
bağımsızlığı konusunda var olan şüphe ve
tartışmalar henüz giderilememiştir.
Bağımsızlığı en üst düzeyde yasal güvenceye
kavuşturulamamış yargının dışarıdan
müdahaleler sonucunda tarafsızlığını yitirmesi de pek
tabii mümkündür. Yine, tarafsız olma bilincini benimsememiş ve
yaşamın her alanına egemen kılamamış bir
yargıcın temsil ettiği yargı kurumunun
bağımsızlığına gölge düşüreceği
açıktır. Unutulmamalıdır ki yargının siyasal
alanın bir parçası hâline getirilmesinin önlenmesi hukuk devleti
anlayışının ve hukukun üstünlüğü ilkesinin
kavranmasıyla aşılabilir. Bu anlayışın hâkim
kılınması, toplumun nezdinde adalet kavramına
karşı yitirilen inanç ve güvenin yeniden inşasını da
sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı yargı mensuplarının
profesyonelliği ve yeterliliği noktasında hizmet öncesi ve
hizmet içi eğitim programları düzenleyerek gelişimlerine
katkı sunması amacını taşıması
açısından önemli bir görevi yerine getirmektedir. Bununla birlikte
Türkiye Adalet Akademisinin yürütme organına bağlı bir kurum
olması yapılacak eğitim faaliyetlerinin uluslararası
normları ne kadar hedefleyebileceği noktasında şüphe
uyandırmaktadır. Bu bağlamda, Adalet Akademisinin eğitim ve
öğretimini evrensel normlara uygun olarak yapması, hukuk reformunun
temelini oluşturması açısından önemlidir. Yine, yürütme
erki karşısında özerkliği sağlanarak
işlevselliği daha da artırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, insanın en doğal eylemi
olan düşünme ve düşündüklerini ifade etme özgürlüğü temel insan
haklarındandır ancak ülkemizde düşünce ve ifade özgürlüğünün
önünde birden fazla yasal engel bulunmaktadır. Türk Ceza Kanununun
düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan en az on beş
maddesi bulunmaktadır. Bunların dışında Terörle
Mücadele Kanunu, Basın Kanunu, Atatürkü Koruma Kanunu gibi yasalarda da
ifade özgürlüğünü kısıtlayan hükümler yer almaktadır. Bu
engeller kaldırılmadığı sürece, dayatmacı ve
statükocu yapının değişim ve dönüşümünün
sağlanması da mümkün olmayacaktır, tıpkı 301inci
maddede olduğu gibi. Her ne kadar Hükûmet Avrupa Birliğinin istemi
doğrultusunda Türklüğe hakaret suçunu yumuşatarak
soruşturma izni yetkisini Adalet Bakanlığına veren bir
değişiklik yapmış ise de, Türk Ceza Yasasının
301inci maddesi değişikliğinden bu yana savcılardan gelen
soruşturma izni istemi hemen hemen önceki yıllarla aynı oranda
olmuştur. Ancak soruşturma Bakanlık iznine
bağlandığı için açılan dava sayısında
belirgin bir düşüş yaşanmıştır. Yine, 301inci
maddenin yerini Terörle Mücadele Kanununun 7nci maddesi
almıştır. Özgürlükleri kısıtlayan bu maddelerin
birbirinin yerine işlev görmesi yerine, düşünce ve ifade
özgürlüğü önünde engel oluşturan tüm maddelerin
kaldırılması Türkiyenin demokratikleşmesi
açısından önemli bir adım olacaktır.
2008 Avrupa Birliği İlerleme Raporunda da
değinilen Türk Ceza Yasasının 215, 216 ve 217nci maddeleriyle
Terörle Mücadele Yasası Kürt sorunu hakkında görüş beyan
edenlere karşı uygulanarak davalar açılmasına ve hüküm
giyilmesine yol açmaktadır. Hâkim ve savcılar, Kürt sorununa ilişkin
konularda maddeleri geniş bir şekilde yorumlamaktadır ve sonuç
olarak bu maddeler, Kürtler açısından Türk Ceza Kanununun 301inci
maddesinden daha vahim sonuçlara yol açmaktadır.
Bu konuda, İnsan Hakları Derneğinin 2008 Ocak-Eylül
ayı Doğu ve Güneydoğu verilerini dikkatinize sunmak istiyorum.
Bu verilere göre, düşüncelerini ifade edenlere karşı açılan
soruşturma sayısı 215, kişi sayısı ise 4.243tür;
düşüncelerini ifade edenlere karşı açılan dava
sayısı 9, kişi sayısı ise 211dir; düşüncelerini
ifade edenlere verilen cezaların dosya sayısı 23, kişi sayısı
ise 332dir.
Değerli milletvekilleri, bu maddelerin son derece keyfî ve
geniş bir şekilde yorumlanmasından kaynaklı, neredeyse
partimizin tüm yöneticileri ve üyeleri hakkında jet hızıyla
soruşturmalar açılmakta ve davalar açılmaktadır. Şu an
Meclis çatısı altında bulunan partimiz milletvekillerinin hemen
hepsi hakkında çeşitli gerekçelerle fezlekeler
hazırlanmış ve hazırlanmaktadır.
Yine, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü
ve demokrasinin gelişmesi için çaba vermiş ve vermekte olan,
kapatılan DEP eski milletvekili Sayın Leyla Zanaya
düşüncelerini açıklamasından dolayı on yılı
aşkın hapis cezası verilmiştir. Bu ceza, parlamenter
demokrasilerde kabul edilemezdir. Düşünce ve düşünceyi ifadenin
önündeki yasal engeller kaldırılmadığı sürece, ne
yazık ki, ülkemiz bu konuda bugün insan hakları örgütlerinin
belirttiği tablolarda geçse de yarın Türkiyenin dünyadaki
imajını da sarsacak niteliktedir ve tablonun değişmesi
Türkiye toplumunun temel isteğidir.
Kürt sorunu ve çözümü noktasında geliştirilen yol ve
yöntemlere ilişkin seksen beş yıllık cumhuriyet, devlet
deneyimi yok sayılmaktadır. Demokratik Toplum Partisi ve seçmeni, bu
durumu, Kürt sorununun demokratik, barışçıl yol ve yöntemlerle
çözümünün, siyasetin demokratikleşmesi ve özgür bir alana taşınması
için verilen mücadelenin, fezlekeler, soruşturmalar, gözaltılar ve
tutuklamalarla engellenmek istediği şeklinde yorumlamaktadır.
AKP Hükûmeti döneminde, tarafı olduğumuz insan hakları belgelerine
aykırılık teşkil eden fiil ve uygulamalar had safhaya
ulaşmıştır. İnsan haklarının dünya
çapında evrensel bir nitelik kazandığı, Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 60ıncı
yılını geride bıraktığımız ve 21inci
yüzyılın insan hakları, demokrasi ve özgürlükler çağı
olarak adlandırıldığı günümüzde ülkemizde
yaşananlar kaygı vericidir. İnsan hakları mücadele tarihi
içerisinde işkenceye karşı ortak tavır ve tutumun
geliştirilmesi öncelikli konuların başında gelmiştir.
İşkence gerçeğiyle toplum ve devlet olarak yüzleşmek temel
sorunlarımızdan biri olarak önümüzde durmaktadır. Türkiyede
işkence, toplumsal muhalefetin yükseldiği dönemlerde devlet eliyle
bir susturma ve sindirme aracı olarak kullanılmaktadır. Darbeler
döneminde ve ülkede yaşanan çatışmalı süreçte yüz binlerce
insan işkence mağduru olmuştur. İçerisinde
bulunduğumuz mevcut duruma bakıldığında,
işkencenin önlenmesi konusunda ülke olarak daha çok yol katetmemiz
gerektiği aşikârdır.
Geçen yıl bu kürsüden yine işkenceyle ilgili bilgileri
sunduğumuzda, insan hakları örgütlerinin kamuoyuna
açıklamış olduğu bilgileri sunduğumuzda Sayın
Bakanın muhalefeti olmuştu. Sanırız son bir yıl
içerisinde bu ülkenin karnesine
düşen notlar bu ülkede yönetime aday olan ve bugün yönetenler için bir
veri ve göstergedir. 2008 Avrupa Birliği İlerleme Raporunda da
Türkiye'nin işkence ve kötü muamelenin önlenmesi için gereken çaba ve
hassasiyetinin yeterli olmadığı vurgulanmıştır.
Gerek ceza infaz kurumlarında ve tevkifevlerinde tutuklu ve
hükümlülere yönelik keyfî olarak uygulanan onur kırıcı, kötü muamele
ve cezalar gerekse de güvenlik güçlerinin işkence ve kötü muameleyi
sokağa taşıyan tutumunu
kaygı verici bulduğumuzu bir kez daha belirtiyoruz.
Adalet Bakanlığı, her fırsatta, hükûmetleri
döneminde en çok reform yapılan yerlerin cezaevleri olduğunu belirtmiş
olmasına karşın, özellikle (F) tipi cezaevlerinde yaşanan
hak ihlallerine bakıldığında durumun çok da iç
açıcı olmadığı görülmektedir. İnsan Hakları
Derneği Genel Merkez ve şubeleri ile Türkiye İnsan Hakları
Vakfına 2008in ilk dokuz ayında cezaevlerinden iki binin üzerinde
başvuru yapılmıştır. En çok reformun bu alanda
yapıldığı söylemi ise bu gerçeklik
karşısında inandırıcılığını
yitirmektedir. Bu durumda Hükûmete tavsiyemiz şu olacaktır:
Yapılan ya da yapılacak iyileştirmeler, ihtiyaçlar doğru tespit
edilerek yapılmadığı sürece sonuç alıcı
olmayacaktır. İlgili sivil toplum örgütleriyle tutuklu ve
hükümlülerin görüşleri alınarak doğru tespitler
yapılmalıdır ki sonuç alınabilsin.
Başta İmralı Yüksek Güvenlikli -tek kişilik-
Cezaevi olmak üzere cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerindeki
artış, toplumsal gerginliklere neden olmuştur, bu çerçevede
olmaya da devam edecektir. Hükûmet, yaşanan gerginliklerden ve
sonrasında gelişen gözaltı ve tutuklamalardan birinci derecede
sorumludur. Adalet Bakanlığının denetimi altında
bulunan bu mekânlarda gerek iç güvenlik gerekse de dış güvenlik
personelleri tarafından yapılan antidemokratik ve yasal olmayan
uygulamalar, yine bu uygulamalar sonrasında Hükûmetin kamuoyunu tatmin
etmeyen iyileştirme ve açıklamaları Türkiye'nin öncelikli
gündemlerinden birinin cezaevleri olmasını da beraberinde
getirmektedir.
Özellikle sağlık alanında ciddi hak ihlallerinin
yaşandığını ifade etmek gerekir. İnsan
hakları kuruluşlarının verilerine göre, zaman kaybedilmeden
tedavi edilmesi gereken en az 18 tutuklu ve hükümlü hâlen cezaevlerinde
yaşam mücadelesi vermektedir.
Cezaevi yönetimleri hak ihlallerini içeren mektupları ya
tamamen imha etmekte ya da sansürlemektedir. Tutuklu ve hükümlüler ise bu
mektuplarından dolayı disiplin cezalarına
çarptırılmaktadır. Kürtçe görüşme yapılması
engellendiği gibi, Kürtçe ve diğer bazı muhalif yayımlara
yönetim tarafından el konulmaktadır.
Yine, 2000 yılından bu yana uygulanmakta olan 1 ve 3
kişilik oda sisteminde tutukluların ve hükümlülerin birbirleriyle
sosyal ilişki kurması engellenmekte ve bu durum ruhsal açıdan
ağır hasarlara yol açmaktadır. Tutuklu ve hükümlülerin haftada
on saat bir araya gelmesine imkân sağlayan Adalet Bakanlığının
22 Ocak 2007 tarihli genelgesi ise birçok cezaevinde yönetimin keyfî
uygulamalarına takılmaktadır.
Ülkemizde 2007 yılında 392 olan ceza infaz kurumunda
90.837 tutuklu ve hükümlü bulunmakta iken, 2008 yılı itibarıyla
384 ceza infaz kurumunda 100.211 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Ceza
infaz kurumlarının sayısı geçen yıla göre azalma
gösterirken tutuklu ve hükümlü sayısında darbe dönemlerinde bile
rastlanmamış bir artış görülmektedir. Bir yıl
içerisinde tutuklu ve hükümlü sayısında 10 bine yakın bir
artışın olması nasıl açıklanabilir? Suç
işlenmesine göz açtırmayan bir hükûmetle mi karşı
karşıyayız, yoksa vatandaşlarını potansiyel suçlu
olarak gören bir hükûmetle mi karşı karşıyayız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AYLA AKAT ATA (Devamla) Değerli milletvekilleri, Adalet
Bakanlığının verilerine göre 2007 yılı içerisinde
toplam 1.901 vakada 4.881 kamu görevlisi hakkında suç
soruşturması başlatılmıştır. Haklarında
soruşturma açılan kamu görevlilerinden 4.460ı polis, 157si
jandarma, 264ü ise diğer kamu görevlileridir.
Yine, emniyet görevlileri hakkında yapılan disiplin
işlemleriyle ilgili veriler de bulunmaktadır. İşkence ve
ağırlaştırılmış işkence fiilleri
nedeniyle 26 kişi hakkında işlem yapılmış ve
23ünde ceza tayinine yer olmadığına karar verilmiş, 3ü de
zaman aşımına uğramıştır.
Zor kullanma yetkisini aşmaları nedeniyle 291 kamu
görevlisi hakkında işlem yapılmış; bunlardan 1
kişi hakkında kısa süreli durdurma, 1 kişi hakkında
uzun süreli durdurma, 1 kişiye kınama, 1 kişiye uyarma
cezaları verilmiştir. 280 kişi hakkında ceza tayinine yer
olmadığı kararı verilmiş, 6 kişi hakkında
ise soruşturma, zaman aşımı nedeniyle düşmüştür.
2008 yılının ilk dört ayında zor kullanma
yetkisinin aşılması nedeniyle 3 emniyet görevlisi hakkında
işlem yapılmış ve hepsinde ceza tayinine yer
olmadığı kararı verilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ata, lütfen sözlerinizi bitiriniz.
AYLA AKAT ATA (Devamla) Teşekkürler Sayın
Başkanım
Aktardığım verilerden de hareketle, ülkemizde
işkence ve kötü muamele yapan kamu görevlilerinin devlet tarafından
korunmakta olduğu açıktır. İşkence ve kötü muamele
görenler ise, faillerin değil kendilerinin yargılanarak
cezalandırılacağını düşünerek yargısal
işlem başlatmaktan çekinmektedirler.
Devlet, hükûmet eliyle yönetmekte olduğu toplumun sosyal,
siyasal, ekonomik ihtiyaçlarına cevap olmak, aynı zamanda hukukun
sınırları içerisinde davranmak zorundadır. Bu zorunluluk
sosyal devlet olmanın da, hukuk devleti olmanın da gereğidir.
Ancak devletin kaşıkla verip kepçeyle alan ekonomi politikası,
sosyal eşitsizliklerin her geçen gün daha da derinleşmesi ve siyasal
taleplerin yargı kıskacı içerisinde bastırılmak
istenmesi bu gereklilikten ne kadar uzak olduğumuzu da ortaya
koymaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2009 yılı bütçesinin
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ata.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili
Hamit Geylani.
Buyurunuz Sayın Geylani. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on üç dakikadır.
DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı bütçe
tasarısında yer alan Yargıtay ve Danıştay bütçelerine
ilişkin Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde yargının temel
yapısal sorunu, hukukilik ve kanunilik çatışmasında
saklıdır. Çünkü, bunlar çok ayrı kavramlardır.
Bilindiği gibi diktatörlerin ve darbecilerin de kanunları
vardır. Tıpkı Hitlerin, Mussolininin, Franconun
kanunları ve Evrenin darbe Anayasası gibi. Onun için diyoruz ki,
1982 darbe Anayasasını ve ondan kaynağını alan tüm
antidemokratik kanunları hukukileştirmek, demokratikleştirmek ve
insanileştirmek halkın iradesini temsil ettiğini iddia eden bu
Meclisin vicdan görevidir. Ancak burada bir parantez açmak gerekir: Var olan
Anayasa, Siyasi Partiler Yasası ve yüzde 10 barajlı Seçim Yasası
ve hepimizin vergileriyle sadece üç partiye akıtılan trilyonlarca
hazine muslukları altında özgür iradenin ne kadar temsil
edildiği ayrı bir tartışma konusudur. Bunun takdirini
halkımıza bırakıyoruz.
Sayın milletvekilleri, bugün, gelinen noktada yürütmenin
yargıya, yargının yasamaya ve giderek siyasete ağır
müdahaleleri yadsınamaz. Siyasetin ve yargının güçler
savaşımında antidemokratik sistemin ana iskeletinden vazife
çıkararak ve sıklıkla erken kalan bir güç ülke yönetimine el
koymaya heveslenmektedir. Bu el koyma sevdası kimi zaman Yargıtay,
kimi zaman Danıştay, kimi zaman üniversiteler ve kimi zaman Anayasa
Mahkemesi adına ortaya çıkmaktadır fakat
unutulmamalıdır ki yönetime hâkim olan her zaman, her dem orada
olmuştur. Bunun temel nedeni, bugüne kadar ülkemizde hükûmetler gerçek anlamda
hiçbir zaman iktidar olamamışlardır çünkü ülke yönetimine
muktedir olan genel olarak asker, sonra sivil bürokrasi ve bunların
kurumları olmuştur. Onun için burada kimse kuvvetler
ayrılığından gerçek anlamda söz edemez. Zira ordunun
vesayeti ve icazeti her kurumun başında Demoklesin
kılıcı gibidir. Hele kadere bakın! Bir elde
kılıç, bir elde pompalı tüfek. Çünkü Başbakan da
vatandaşa pompalı silahla ihkakıhak, yani kendiliğinden hak
arama yöntemiyle hak arama yollarını göstermektedir; onun hukuk
dışı, antidemokratik politikalarını sevmeyenlere de
Ya sev ya terk et. demektedir.
Değerli milletvekilleri, böylesi bir sistem ve onun bekçileri
olan kurumlar mevcut yasalarla devleti yurttaşa karşı
tabulaştırarak ve kutsayarak çoğu yaşamsal dokuları
zehirlemişlerdir.
Şimdi, izin verirseniz birkaç çarpıcı örnek vermek
istiyorum: Şemdinli davası sanıklarına tahliye kararı.
Davaya bakan cumhuriyet savcısının görevden alınması.
On iki yaşındaki Uğur Kaymazı on üç kurşunla katleden
polislere beraat kararı. İşkenceci polislere hiçbir
yaptırım uygulanmaması. Taş atan ilköğretim
çocuklarına yirmi sekiz yıla kadar hapis cezası öngören
davaların açılması. Hukuk dışı çete
örgütlenmelerini aklama. Bankaları hortumlayanların cezasız
kalması. Siyasi partileri kapatma ve siyasi yasaklılık
kararları. Düşünce açıklamalarını suç sayarak yüz
binlerce kişinin yargılanması. Kürtçe yayın yapan muhalif
basının günübirlik yasaklanarak kapatılması ve biz DTP
milletvekilleri hakkında seçim döneminde birkaç sözcük Kürtçe
konuşmadan dolayı dokunulmazlık fezlekeleri komedyası. O
sözcükleri burada Kürtçe de söyleyebilirim ama korkarım ki gene
tutanaklara bilinmeyen bir dil olarak geçer, onun için bunu içime
sindiremiyorum çünkü 40 milyon insanın konuştuğu, bilinen, çok
da kadim bir dildir.
Değerli arkadaşlar, son bir örnek de demokratik talep ve
düşüncelerini dile getiren DTPnin il ve ilçe yöneticilerinin
soruşturma ve tutuklama furyasıyla siyaset yapamaz duruma
getirilmesi. Bakınız, bunun son halkası: Dün gece sabaha
karşı itibarıyla, DTP Yüksekova İlçe Binası jandarma
tarafından basılarak tüm malzemeleri kullanılmaz şekilde
tahrip edilmiş ve partinin tüm dokümanlarına el konulmuş,
İlçe Başkanımız da jandarma tarafından gözaltına
alınmıştır. Peki, nerede ilçenin cumhuriyet
savcıları, nerede emniyet birimleri? İlçe Merkezinde
jandarmanın işi ne peki? İşte, bu, jandarma devletinin bir
örneği değil midir?
Değerli arkadaşlar, daha da
çoğaltacağımız binlerce örnek karşısında,
özellikle Kürtleri potansiyel suçlu sayan yargı sisteminde yaşananlar
için akıl ve hukuk tutulması diyorum. Burada görülüyor ki
yargı bağımsız ve tarafsız değildir.
İşte ulusal üstü alanda hak aramanın nedeni de bu hukuksuzluktan
kaynaklanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye
aleyhine açılan davalarda özellikle adli yargılama noktasında
verdiği kararlardan bir ders çıkarmak gerektiğine
inanıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk derece
mahkemelerinde yıllara sarkan davalar, bu kez de Yargıtay ve
Danıştayda binlerce dava dosyasının birikmesiyle süre
yeniden yeniden katlanmaktadır. Çoğu dava da bu süreçlerde zaman
aşımına uğramaktadır. Sadece 2007 yılında
Yargıtayın hukuk ve ceza dairelerine 526.841 dosya giriş
yapmıştır, Danıştayda da durum farklı
değildir. Bu nedenle, bölge adliye mahkemelerinin gerekliliğini,
zorunlu olduğunu bir kez daha burada belirtmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir önemli çelişkiye daha
dikkatinizi çekmek istiyorum. Otuzdan fazla hukuk fakültesi bulunan ülkemizde
her yıl bu fakültelerden binlerce öğrenci mezun olmasına ve
bunların büyük bir çoğunluğunun da işsiz olmasına
rağmen, bir taraftan hukukçu çoğalması diğer yandan hâkim,
savcı yokluğu büyük bir çelişki değil midir Sayın
Bakanım? 2008 yılı için öngörülen hâkim ve savcı kadrosu
14.697dir. Hiçbir şekilde yetmeyen bu sayının da 4.115i
açıktır fakat buna karşın TRTnin personel sayısı
yaklaşık 6 bin kişi civarındadır. İşte
Türkiyedeki arpalıklardan sadece burada bir örnek verme fırsatını
buluyorum.
Diğer taraftan, kadro eksikliği nedeniyle, en basit bir
ceza davası bile ancak dokuz on ayda açılabilmektedir. Size çok somut
bir örnek vereyim: Karsta nevroz şenliklerine
katıldıkları için mart ayında tutuklanan 7 öğrenci,
Erzurum Cumhuriyet Savcılığının 2008/949 no.lu
soruşturma dosyasıyla hâlâ iddianamenin açılmasını
bekliyor. Açılsa bile okullarında yıl kaybeden bu
öğrencilere ancak beş altı ay sonra da duruşma günü
verilebilir. Adalet buysa ve yargısız infaz da bu değilse
Sayın Bakan cevap versin.
Sayın milletvekilleri, Yargıtayın
Danıştay davasını bozarak Ergenekon davasıyla
birleştirilmesi bizce çok isabetli olmuştur. Ancak bu isabet yeterli
değildir, başka yerleri de isabet etmelidir. Fıratın
doğusunda, Musa Anter, Vedat Aydın, Mehmet Sincar ve yüzlerce faili
meçhul hadiseye uzanmadan, Şemdinli davasının derinine inmeden,
hadisenin gelinen boyutuyla kapatılacağından endişe
duyuyoruz. Çünkü, Türkiyedeki yargı sisteminde ve uygulamalarında bu
hadiseyi ve bu endişeyi çok yaşadık.
Hâlâ, Van Askerî Mahkemede görülmekte olan Şemdinli
davasının da Ergenekon davasıyla birleştirilmesi bizce
kaçınılmazdır. Bunun çokça kanıtıyla birlikte daha
yeni Trabzonda ele geçirilen el bombalarının Şemdinlide Umut
Kitabevine atılan bombalarla aynı seride olduğu ortaya çıkmıştır.
Bakınız, şimdi de ikinci iyi çocuk vakasıyla
karşı karşıyayız. Ankarada gerçekleştirilen
Lodos adı verilen dolandırıcılık operasyonu
kapsamında telefonları dinlemeye alınan Albay Macit Mete, Umut
Kitabevinin bombalanmasını örgüt adına üstlenen iki
itirafçının, jandarma muhbiri Arafat İlhan Önal tarafından
İrandan getirildiğini belirtiyor. Ve Arafat İlhan Önalı
dolandırıcılıkta da kullanan bu Albay ondan -tırnak
içinde- iyi çocuk diye söz ediyor. Yargıtay 9. Ceza Dairesi
İrandan gelerek teslim olan itirafçı Arif Kaçımın
ifadeleri doğrultusunda kararı bozmuş ve davanın da askerî
mahkemede görüşülmesine karar vermiştir. Askerî mahkeme de ne
yazık ki otuz dokuz yıl on ay on beş gün ceza alan
sanıkları kısa bir tutukluluk süresinden sonra tahliye etmiştir
ve bu tür eylemlerin yeniden yapılması için yeniden bir cesaret
örneğini ortaya koymuştur.
Değerli arkadaşlar, Ergenekon davası Türkiye'nin
hukukla ve adaletle sınavı olacaktır. Bize göre bu bir dönüm
noktasıdır. Bu davanın sonucunda çıkacak olan karar
Türkiyenin demokrasi sürecine de yön verecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HAMİT GEYLANİ (Devamla) Teşekkür ederim
Başkanım.
Türkiye artık her konuda, ama her konuda, 1915te
yaşanan acılı olaylar dâhil, geçmişiyle yüzleşmelidir.
İnsanın öz eleştirisi, geçmişiyle yüzleşme, insan
doğasından kaynaklı bir erdem diye düşünüyoruz.
Bakınız, sistem, yıllarca bölgede işlenen
faili meçhul cinayetlerin, köy yakmaların ve işkencelerin
hesabını da vermelidir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sonuç olarak
yasama, yürütme ve yargı kendi alanlarına çekilmeli, herkes kendi
işini bilmeli ve özellikle yargı hem bağımsız hem de
tarafsız olmalıdır. Yürütme de hiçbir şekilde
yargıyı ne tavsiye ne telkin ne başka bir şekilde etkileme
yöntemine başvurmamalıdır. Yargının
siyasallaşması, tuzun çürümesiyle eş değerdir, onun da
çaresi yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
HAMİT GEYLANİ (Devamla) Bağlıyorum
Sayın Başkan.
Bunun için de yeni bir anayasadan başlayarak köklü bir hukuk
reformuna gereksinim vardır. Bu da ülkenin demokratikleşmesi ve
toplumsal barışın miladı için çok kutsal bir adım
olacaktır.
Bütün yanlış hesapların demokrasi, toplumsal
barış ve çağcıl hukuk ikliminden dönmesi dileğiyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Geylani.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın
Başkanım, ben az önce de arz ettim, buradan yine arz edeyim. Benim
konuşmamdan sonra AKP Sözcüsü Sayın Akbulutun yaptığı
konuşma sırasında şahsıma bir sataşma var. Daha
doğrusu, kullanmış olduğu bir sözcük, saygısız
sözcüğü var. Ben İç Tüzükün 69uncu maddesi hükmüne göre kısa
bir söz istiyorum uygun görürseniz.
BAŞKAN Tamam.
Buyurunuz Sayın Dibek.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)
Sataşma filan yok Başkanım, onun dediğine cevap verdim ben.
Valiye sataşma var aslında.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Saygısız
demeniz gerekmiyor ama.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Bir milletvekiline
saygısız diyemezsiniz!
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
III.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibekin, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulutun,
konuşmasında şahsına sataştığı
iddiasıyla konuşması
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi, ben Danıştay bütçesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklarken
konuşmamın sonunda bir konudan bahsettim. Danıştaydaki
araçlarla ilgili burada bir bilgi veriyordum. Ben baktığımda
araçlara, çok eski araçlar vardı gerçekten. Hatta Mecliste son,
basına da yansıyan makam araçlarının
değiştirilmesini de burada eleştirdim. Kırklarelini örnek
verirken, bu basına yansıyan bir olay. Sanıyorum, Akbulutun
konuyu bilmediği için burada bu sözcüğü
kullandığını düşünüyorum. Kırklarelindeki konu
basına yansımıştır, genel basına
yansımıştır. Sayın Valinin açıklamaları da
genel basına yansımıştır. Olay neydi, hemen onu
söyleyeyim.
Bizim Kırklareli Valimizin kullanmakta olduğu son model
bir Mercedes araç vardı. O araçtan sonra bir-bir buçuk yıl içerisinde
iki tane yeni 4x4 araç geldi makam aracı olarak. Bir Chevrolet bir Audi
Q7 araçlar geldi. Tabii, İl Genel Meclisi var, bizler varız. Bu
araçların nereden geldiğini biz sorduğumuzda, bu araçların
nereden geldiğini ve nasıl alındığını, Özel
İdare bütçesinden mi Valilik bütçesinden mi
alındığını sorduğumuzda bir yanıt
alamadık. Bunu ben soru önergesi de yaptım, basına da
çıktı. Çıktığında Sayın Valinin Bunlar
herhangi bir para ödenmeden, bedel ödenmeden Valiliğe
kazandırılmıştır, hayırsever vatandaşlar
tarafından hibe edilmiştir. diye beyanları oldu. Biz hâlâ
öğrenemedik. dedim, bunu söyledim.
Şimdi, tabii, basına yansımış olan ve
genel basına yansımış olan bu konuyu burada söylememi sizin
eleştirmenizi, eleştiri demeyeceğim, yani bu söylediğiniz
saygısız sözcüğüyle nitelemenizi tabii ki ben doğru
bulmuyorum.
Sayın Akbuluta da şunu belirtmek isterim -tabii
kendisine de yeni bir sataşmaya mahal vermek istemem ama- kendisi de eski
bir validir. Kendisi, Türk Bayrağının,
Cumhurbaşkanından sonra makam arabasına takılmış
olduğu o makamda görev yapmıştır ama şunu da çok iyi
biliyoruz, kendisi bunu söylerken geçmişte olanları da bence
düşünmesi gerekirdi. Yani kendisi de Konyada bir siyasi parti liderinin otobüsüne çıkarken, o
valilik görevini
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)
Nezaketsizlik yapma! Haddini aşma!
TURGUT DİBEK (Devamla) Hayır
valiliğin vermiş olduğu o sorumluluğu ne
kadar yerine getirmiştir?
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) Haddini
aşma!
TURGUT DİBEK (Devamla) Önce bunu düşünmesi lazım.
Sayın Akbulutun bu sözünü iade ediyorum. Öncelikle bunu
düşünmesi gerekir diye kendisine bir kez daha söylüyorum.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) Haddini
aşma!
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Sen had ölçer misin?
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 21.46
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati:22.08
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 35inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S. Sayısı: 312) (Devam)
2.- 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S.
Sayısı: 313) (Devam)
H) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I) AVRUPA BİRLİĞİ
GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ) ADALET BAKANLIĞI
(Devam)
1.- Adalet
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Adalet
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI
İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1.- Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Ceza ve İnfaz Kurumları
ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
K) TÜRKİYE ADALET
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L) YARGITAY (Devam)
1.- Yargıtay 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
M) DANIŞTAY (Devam)
1.- Danıştay 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
On üçüncü tur üzerinde şimdi söz, şahsı adına,
lehinde Bartın Milletvekili Yılmaz Tunça ait.
Buyurunuz Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 yılı Merkezî yönetim bütçe
tasarısının Dışişleri, Adalet
Bakanlığı, yüksek yargı organlarımızın
bütçelerinin lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Demokrasinin hukuk yoluyla varlık kazandığı
demokratik hukuk devletinde, hukukun evrensel ilkelerine saygı, hak arama
yollarının açık tutulması, kanun önünde eşitlik,
bireysel hak ve özgürlüklerin korunması, devletin hukuka
bağlılığının güvence altına alınması
temel değerlerdir. Bu değerlerin hayata geçirilmesi, Anayasa, yasalar
ve bunları yorumlayacak bağımsız bir yargıyla
mümkündür.
Mevzuatımız, zaman içerisinde, toplumsal
ihtiyaçların, evrensel hukuk ilkelerinin gerisinde kalmış, hukuk
sistemimizde yapılması gereken değişiklikler maalesef
yapılamamıştı. AK PARTİ İktidarında,
toplumsal düzenin teminatı olan adalet sistemine güvenin tesisini
sağlayacak çok önemli adımlar atılmıştır.
Mevzuatın yenilenmesi noktasında küçümsenmeyecek ilerlemeler
kaydedilmiş, 2002 yılından bu yana rekor sayıda yasal
düzenleme gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede, bireyin hak ve
özgürlüklerinin korunmasıyla, toplum düzeni ve güvenliğinin
sağlanması arasındaki hassas denge özenle gözetilerek ceza
sistemimiz etkin hâle getirilmiş, yıllardır yenilenmesi
gereği vurgulanan ve temel kanunlardan olan Türk Ceza Kanunu, Ceza
Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun gibi birçok kanun evrensel hukuk sistemimizin ilkelerine
uygun bir şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Cezaların caydırıcılıkları
artırılmış, halkımızı tedirgin eden,
demokratik hukuk devleti için tehdit oluşturan çetelerin üzerine
kararlılıkla gidilerek yargıya teslim edilmiştir.
Ceza sistemimizdeki köklü değişikliklerin ardından
bu yasama döneminde de sıra özel hukuk alanındaki reformlara
gelmiştir. Türk Ticaret Kanunumuz Meclis gündeminde görüşülmeye
başlamış, Borçlar Kanunu Tasarısı Adalet Komisyonunda
görüşülmekte, Hukuk Muhakemeleri Kanun Tasarısının
hazırlıkları da tamamlanmıştır.
Özel hukuk alanında yapılacak bu düzenlemelerin
ardından Türkiye temel kanunlarını kısa süre içerisinde
çağımıza uygun, modern ihtiyaçları karşılayacak
şekilde yenileyerek dünyanın en modern hukuk düzenine siz
değerli milletvekillerimizin katkılarıyla kavuşmuş
olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarında
mevzuatımızın yenilenmesinin yanı sıra
yargının bina ihtiyacının giderilebilmesi için seferberlik
ilan edilmiş, 100ü aşkın adalet sarayı
tamamlanmış, başta dünyanın en büyük adalet
sarayının inşa edilmekte olduğu İstanbul olmak üzere,
100e yakın adalet sarayıyla ilgili çalışmalar devam
etmektedir.
Bilgi toplumunun bir parçası olarak
vatandaşımıza hak ettiği hizmeti hızlı ve güvenli
bir şekilde sunabilmek için adliyelerimiz bilgisayarlarla ve
İnternetle ilk kez AK PARTİ İktidarında
tanışmıştır. Daktilo sesleri artık tarihe
karışmıştır. Artık, sabıka kaydı
gelmedi diye duruşma üç ay sonrasına, nüfus kaydı gelmedi diye
duruşma beş ay sonrasına, tapu kaydı gelmedi diye
duruşma altı ay sonrasına ertelenmemektedir. Tek tuşla dava
dosyasına bu belgeler aktarılabilmektedir.
Artık, avukatlarımız bürolarından UYAP
sistemiyle dava ve icra takibi açabilmekte, vatandaşlarımız
dosyalarını UYAP sistemiyle oturdukları yerden takip
edebilmektedirler.
Sadece adalet ve hukuk alanında gerçekleştirdiğimiz
icraatlar bile altı yıllık AK PARTİ İktidarında
nereden nereye geldiğimizin açık göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, demokratik hukuk devletinin
vazgeçilmez ögelerinden biri de yargı
bağımsızlığı ve hâkim güvencesidir. Yargı
mensuplarının karar verirken her türlü etki ve baskıdan uzak,
yalnızca hukuk kuralları ve vicdani sorumlulukla hareket etmeleri
gerekmektedir.
Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünün sağlıklı
bir şekilde yürümesi ve gelişebilmesi için yargı organlarını
yönlendirici davranışlardan kaçınmak konusunda herkesin gereken
özeni ve dikkati göstermesi gerekir. Ne yazık ki bu konuda bazı
siyasiler ve medya grupları gerekli dikkat ve özeni göstermemekte,
işlerine geldiği zaman yargı
bağımsızlığına vurgu yapmakta, işlerine
gelmediği zaman da yargıyı etkileyen söylemlerde bulunmaktan
kaçınmamaktadırlar. Bugün, Danıştayı basarak yüksek
hâkimlerimizin canına kastetmekten yargılanan bir örgütün
yargılandığı davayla ilgili söylenen sözler ülkemiz
adına üzüntü vericidir. Tüm bunlara rağmen, ülkemiz, demokratik hukuk
devleti yolunda hızlı ilerleyişine devam edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, son olarak Dışişleri
Bakanlığımızın bütçesiyle ilgili de şunu ifade
etmek istiyorum: Bugün, Türkiye, Avrupa Birliğiyle müzakere eden bir ülke
konumuna gelmişse, İslam Konferansı Örgütünün Genel
Sekreterliğini üstlenmişse, yüz elli bir ülkenin oyunu alarak
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin üyesi seçilmişse, tüm
bunlar, AK PARTİnin dış politikadaki başarısı
sayesinde gerçekleşmiştir. Milletimizden aldığımız
güçle ülkemizi, hukuk ve adalet başta olmak üzere, her alanda geliştirmeye,
kalkındırmaya devam edeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2009 yılı bütçesinin
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, sizleri
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tunç.
Hükûmet adına Dışişleri Bakanı Ali
Babacan.
Buyurun Sayın Babacan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığımın ve Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin 2009 mali yılı bütçe tasarısının
yüce Meclisin onayına sunulması nedeniyle huzurunuzda
bulunmaktayım. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dış politikamızla ilgili olarak dile getirdikleri
görüşler ve yaptıkları katkılardan dolayı
grupları adına söz alan milletvekillerine de teşekkür ediyorum.
Geçen seneki bütçe görüşmeleri vesilesiyle Meclisimize hitap
ettiğim tarihten bu yana uluslararası gündemi meşgul eden
konular içinde maalesef olumsuz unsurlar ağırlıklarını
korumayı sürdürmekte. Sıcak çatışmalar, terör, kitle imha
silahlarının yayılması tehlikesi, sınır ötesi suç
şebekelerinin zararlı faaliyetleri, yasa dışı göç ve
giderek ciddi boyutlar kazanan çevre sorunları küresel meseleler olarak
tüm devletlerin ortak çözüm çabalarını beklemeye de devam etmekte. Az
gelişmiş ülkelerin kalkınma sorunlarının çözümü
yolunda şu ana kadar katedilen mesafenin yetersizliği de ortada.
Amerika Birleşik Devletlerinden başlayıp etkisini kısa
sürede tüm dünyada gösteren ve eşi benzeri görülmemiş son ekonomik
kriz ise pek çok ülkeyi etkilemekte.
İşte, bu ortamda Türkiye, bölgesindeki sorunların
aşılması için yoğun diplomatik faaliyette bulunmayı,
üçüncü ülkelerin aralarındaki sorunları gidermelerinde
kolaylaştırıcı rol oynamayı ve yeni bölgesel
açılımlarda bulunmayı sürdürmekte. Ülkemiz, ayrıca,
insanlığın ortak bekasını ilgilendiren küresel
konularda da kendi katkılarını getirmeye devam etmekte.
Bugün Türkiye, bölgesel ve küresel meselelere çok yönlü olarak
yakın ilgi gösteren, mevcut sorunların çözümüne yönelik çabalara
aktif katkılarda bulunan, yürüttüğü sağduyulu diplomasiye büyük
değer verilen ve çevresine barış, istikrar ve refah
yansıtan bir ülke konumunda artık. Bu yapıcı dış
siyaset anlayışımız sayesinde Türkiye'nin uluslararası
alanda sorumluluk sahibi, etkili, saygın ve hatırı
sayılır bir ülke olduğu uluslararası toplum tarafından
da teslim edilmekte.
Hepinizin takip ettiği gibi, 17 Ekimde Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunda yapılan seçimlerde 192 ülkeden 151inin oyunu
alarak kırk sekiz yıllık bir aradan sonra önümüzdeki iki
yıllık dönem için yeniden Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine
seçilmemiz de bu durumun en açık göstergesi. Biliyorsunuz, bu oylamalar
gizli oylama. Yani hangi ülkenin kime oy verdiğini önceden bilmek,
sonradan anlamak mümkün değil. Dolayısıyla, bizim kendi içimizde
yapmış olduğumuz reformlar, dış politikadaki
etkinliğimiz, pek çok ülkenin bir bakıma gönlünü kazanmamız,
aldığımız bu olumlu neticenin en önemli göstergesi.
Fazlasıyla hak ederek kazandığımız bu konumun
izlemekte olduğumuz yapıcı dış politikanın
etkinliğini ve görünürlüğünü önümüzdeki yıllarda daha da
artıracağı muhakkak. Köklü diplomasi geleneği, bölgesel
meselelere ilişkin bilgi birikimi ve kriz yönetimi alanındaki
deneyimiyle ülkemiz Güvenlik Konseyinin çalışmalarına özgün
katkısını getirecektir. Türkiye, Güvenlik Konseyi üyesi
olmanın getirdiği sorumlulukların da bilincindedir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hangi bölgesel sorunu çözdünüz Sayın
Bakan, bir söyleyin.
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) -
Bunun gereği olarak Konsey gündemindeki meselelerin çözümünde
uluslararası meşruiyet ilkesi doğrultusunda hareket
edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
komşumuz Irakla ilgili gelişmeler birçok boyutuyla Türkiyeyi
doğrudan ilgilendirmekte. Irakın, siyasi birliğini, toprak
bütünlüğünü, iç ve dış barışını kurmuş,
kendi güvenliğini sağlayabilen, ülkemize de tehdit oluşturan
terörist unsurlardan temizlenmiş müreffeh bir ülke hâline gelmesini
samimiyetle istiyoruz. Bu amaç doğrultusunda gerek ikili gerek
uluslararası platformlarda yoğun çaba gösteriyoruz. Son dönemde
Iraktaki istikrar ortamında nihayet göreceli bir düzelme
sağlanabildi. Irakın istikrarı ve güvenliği
açısından kritik bir konuma sahip olan Kerkük konusunun bizim için
büyük önem taşıdığını da özellikle vurgulamak
istiyorum.
Türkiye, Irak Hükûmetinin ülkede güvenlik sorumluluğunu
tamamen devralmasına ilişkin sürecin tamamlanarak Irak
halkının egemenliğine ve
bağımsızlığına tam anlamıyla
kavuşmasını her zaman desteklemiştir. Bu açıdan,
Amerika Birleşik Devletleri ile Irak Hükûmeti arasında imzalanan
Kuvvetlerin Statüsü Anlaşmasını ve bu anlaşmanın Irak
Parlamentosu tarafından onaylanmasını da memnuniyetle
karşıladık.
Irakla kurmuş olduğumuz yüksek düzeyli stratejik
iş birliği konseyinde, biliyorsunuz başbakanlar, artı
beşer bakan bulunmakta ve bu da Irakla olan ilişkilerimizin her
boyutunu geliştirmek için son derece önemli bir mekanizma ve bununla
ilgili belge kamuoyuna açıklanmıştır ve özellikle
terörizmle mücadele açısından da çok kuvvetli ifadelere yer
verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; PKK terör
örgütünün Irakın kuzeyinde süregiden mevcudiyeti ve buradaki şer
yuvalarından ülkemize düzenlediği saldırılar komşumuz
Irakla ilişkilerimizin süratle gereken düzeye
çıkarılabilmesinin önünde en önemli engeli teşkil etmektedir. Bu
bakımdan, Irak Hükûmetinin, terörizmle ortak mücadele amacıyla
imzalamış olduğu, bizimle imzalamış olduğu
anlaşma doğrultusunda daha somut ve etkin adımlar atmaya
başlamasını bekliyoruz ve bu yöndeki girişimlerimizi de
aralıksız sürdürüyoruz.
PKK tehdidinin ortadan kaldırılması ve terör
örgütünün başta Avrupa ülkelerindeki olmak üzere yurt dışı
yapılanması aracılığıyla yürüttüğü
faaliyetlerin engellenmesi Türkiye bakımından en öncelikli konudur.
Bu konuda askerî, ekonomik, diplomatik ve benzeri tüm imkânlar seferber
edilerek yürütmekte olduğumuz çabalar, amaç hasıl olana dek
sürdürülecektir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ama Sayın Bakan,
anlaşmayı siz imzaladınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, terörle mücadele
ve Irakın yeniden inşası gibi konuları ve bunun
yanında daha pek çok konuda yakın iş birliği içinde
olduğu Amerika Birleşik Devletleriyle de yoğun bir ortak gündeme
sahiptir. Bu ülkeyle iş birliğimiz stratejik öneme sahiptir. İki
ülkenin dış politika öncelikleri büyük ölçüde örtüşmektedir.
Amacımız, ikili ilişkilerimizi karşılıklı
çıkarlar temelinde daha da geliştirmek ve çeşitlendirmektir.
Bildiğiniz gibi, Amerika Birleşik Devletleri
Başkanlık seçim süreci geçen ay tamamlanmıştır ve
Sayın Obama yönetimiyle de stratejik
ortaklığımızı karşılıklı güven ve
menfaatlerimiz zemininde pekiştirmek için çalışmaya devam
edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyenin
stratejik bir hedefi niteliğindeki Avrupa Birliği üyeliğimiz,
evrensel norm ve uygulamalarıyla ülkemizde günlük hayatın her
alanında yansımalarını gösterecek büyük bir reform ve
dönüşüm sürecidir. Avrupa Birliği katılım sürecinde
gerçekleştirdiğimiz her bir reformun ardından Türkiye biraz daha
ilerlemekte, refah seviyesi biraz daha yükselmekte ve ülkemiz çağdaş
standartlara biraz daha yaklaşmaktadır.
Türkiyede demokrasinin derinleşmesi, temel hak ve
özgürlüklerin ilerlemesi konusunda Avrupa Birliği süreci önemli bir
çerçeve oluşturmaktadır. Tarama çalışmalarının
tamamlandığı 2006 yılından bu yana, şu ana kadar
on fasıl müzakerelere açılmıştır. Ayrıca, yeni
ulusal programla da
Biliyorsunuz, yoğun bir çalışma sonucunda
taslağı tamamlamış bulunmaktayız ve
Başbakanlıktaki çalışmalar tamamlandıktan sonra kamuoyuna
son hâlini açıklayacağız. Programımız Avrupa
Birliği müktesebatının üstlenilmesi ve siyasi reformlar
bağlamında kısa ve orta vadede yapmamız gereken yasal
düzenlemeleri göstermekte ve Türkiyenin önceliklerini
yansıtmaktadır.
Öte yandan, katılım sürecimizi daha da ileri götürmek
için Avrupa Birliğinin de gerekli adımları atmasını ve
sözlerine bağlı kalmasını bekliyoruz ve bunu da her
fırsatta ABli muhataplarımıza iletiyoruz.
Zaman zaman dile getirilen ve Avrupa Birliğinin bütününü
temsil etmeyen münferit açıklamalar ise bizi bağlamamaktadır.
Türkiyenin yegâne hedefi bu süreçte tam üyeliktir. Başka bir seçenek de
söz konusu değildir. Bilinmelidir ki Avrupa Birliği üyelik
sürecimizde bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da çeşitli
zorluklar karşımıza çıkacaktır. Ancak, Türkiye,
yılmadan ve yapıcı bir şekilde üzerine düşenleri tek
tek hayata geçirecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmetimizin çok önemli bir dış politika konusu olan
Kıbrıs sorununun, ancak Birleşmiş Milletler zemininde, yerleşmiş
Birleşmiş Milletler parametrelerine dayanan adil, kalıcı ve
kapsamlı bir zeminde çözülebileceğine inanmaktadır. Bunun yolu,
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin iyi niyet misyonu çerçevesinde,
iki tarafın siyasi eşitliğine ve iki kesimliliğe dayalı
yeni bir ortaklık devleti kurulmasından geçmektedir. İki kurucu
devletin eşit statüsü, garanti ve ittifak anlaşmalarının
devamı, Avrupa Birliğinin kendisini çözüme uyarlayarak, çözüm
anlaşmasının Avrupa Birliğinin birincil hukuku hâline
gelmesi ve kabul edilecek anlaşmanın eş zamanlı olarak
düzenlenecek ayrı referandumlarla iki halkın onayına
sunulması çözüm sürecindeki temel ilkelerimizdir. Bu
anlayışımız doğrultusunda, yakın temas içinde
bulunduğumuz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Sayın Talat adada 3 Eylülde başlayan
kapsamlı müzakere süreci çerçevesinde, Rum Yönetimi Lideri Hristofyas ile
düzenli olarak bir araya gelmektedir. Görüşmelerde, federal devlete
bırakılacak yetkiler ile kurucu devletlerde kalacak yetkiler ele
alınmıştır. Yargı ve kilitlenmeyi çözücü mekanizmalar
konusu ise taraflar arasında tartışılmaya devam
edilmektedir.
Diğer taraftan, komşumuz Yunanistanla 1999da
başlatılan diyalog süreci çok yönlü olarak devam etmektedir. Bu süreç
zarfında başlatılan düzenli siyasi temaslar Ege sorunlarına
ilişkin istikşafi görüşmeler ve güven artırıcı
önlemler gibi önemli mekanizmalar ilişkilerimize yön vermektedir.
İkili ilişkilere hâkim bu olumlu hava, bölgemizde refah ve istikrarın
artırılmasına da hizmet etmektedir.
Tarih boyunca yakın etkileşim içinde olduğumuz
Balkanlardaki gelişmeleri de dikkatle izliyoruz. İstikrarı
korumaya ve sorunları barışçıl yoldan çözmeye yönelik
çabalara da destek veriyoruz. Bu desteğimiz sürecektir. Bölge ülkelerinde
akraba ve soydaşlarımız yaşamakta, bu ülkelerde güçlü
tarihî, kültürel ve insani bağlarımız bulunmaktadır. Bu
durum bizi bölgeye daha da yakınlaştırmaktadır. Balkan
halklarının barış ve mutluluk içinde yaşaması
içten dileğimizdir. Bu doğrultuda, on yıldan fazla bir süredir
Avrupa Birliği ve ABD ile iş birliği yapmaktayız; Balkan
ülkeleri arasındaki ikili ve çok taraflı ilişkilerin istikrar
içinde daha da geliştirilmesi yönünde aralıksız çaba göstermeye
de devam ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim için
büyük öneme sahip bir başka bölge de adı çoğunlukla sorunlar ve
çatışmalarla anılan Orta Doğudur. Bölgede dürüst ve adil
bir muhatap olarak görülen ve tarafların güvenini kazanan ülkemizin Orta
Doğu barış sürecindeki katkıları artan şekilde
talep edilmekte ve aranmaktadır. İsrail ve Suriye arasında
ülkemizin himayesinde gerçekleştirilen aracılı barış
görüşmeleri de bunun belki de en güzel örneklerinden birisidir. Yine
ülkemizin Lübnanda giderek derinleşme eğilimine giren son siyasi krizin
aşılmasında da aktif rolü olmuştur. Hatırlayacak
olursanız Cumhurbaşkanlığı seçiminde sadece 2
başbakan davet edilmiştir; birisi Katar birisi de Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı. Barışın sağlanması ve
korunması yolunda sergilediğimiz aktif dış politika
çerçevesinde İsrail-Filistin sorununun çözümüne yönelik uluslararası
çabaları da kuvvetle desteklemekteyiz.
Diğer taraftan Körfez İş Birliği Konseyiyle
eylül ayında ilk ortak dışişleri bakanlığı
toplantısını yaptık ve altı Körfez ülkesi artı
Türkiye olarak oluşturduğumuz bu format önümüzdeki yıllarda gittikçe
önem kazanacak bir format olacaktır. Yeni kurmuş olduğumuz
Türk-Arap İş Birliği Forumunda da ekim ayında biliyorsunuz
ilk bakanlar toplantısını Türkiyede gerçekleştirdik ve
Arap Ligine üye ülkelerle Türkiyeyi bundan sonra her altı ayda bir bakan
seviyesinde bir araya getirecek bu forumu da dış politikada önemli
açılımlarımızdan birisi olarak görüyoruz.
Karadeniz ve Kafkasya bölgelerinin ülkemiz açısından
sahip olduğu önem de açık. Biliyorsunuz Türkiyeyle Rusya Federasyonu
arasında artık çok kapsamlı ekonomik ve ticari ilişkiler
mevcut. Bu yıl Rusyadan Türkiyeye gelecek ziyaretçi sayısı 3
milyonu geçecek, inşaat şirketlerimizin bugüne kadar Rusyada
üstlendikleri proje toplamı 30 milyar dolara yaklaştı ve bu
yılki ticaret hacmimizin 38 milyar dolar civarında
gerçekleşmesini bekliyoruz. Bu yıl Rusya, artık, ticaret
ortaklarımız arasında 1inci sıraya yerleşmiş
durumda.
Kafkasya konusunda ise bölge ülkelerinin siyasi ve ekonomik
istikrarı, birbirlerinin toprak bütünlüklerine saygı göstermeleri Türkiye
için son derece önemli. Bölgedeki sorunların barışçı
yollardan çözüme kavuşturulması ve bölgesel iş birliğinin
geliştirilmesi Güney Kafkasya politikamızın da temelini
oluşturmakta.
Geçtiğimiz Ağustos ayında Gürcistan'da yaşanan
olaylar on yedi yıldır donmuş bulunan ihtilafların her an
sıcak çatışmaya dönebileceğini de gözler önüne serdi.
Krizin patlak vermesinin hemen ardından Sayın
Başbakanımız bizzat bu ülkeleri ziyaret ederek bölgede sağduyunun
hâkim olması yönünde taraflara telkinleri bulundu. Bölge ülkeleri
arasındaki güven eksikliği giderilmeden ihtilaflara çözüm
bulunamayacak. İşte, biz bu anlayışla Kafkasya
İstikrar ve İş Birliği Platformunu başlattık ve
ilk defa bu ayın başında beş ülke bakan
yardımcısı seviyesinde bir araya geldi ve her ne kadar bu
ülkeler arasında sorunlar olsa da beş ülkenin bir masa etrafında
toplanıp iş birliği alanlarını aramasıyla
alakalı bu platform sadece bölgemizde değil tüm dünyada dikkat çeken
yeni bir gelişme oldu.
Yakın bir gönül bağımız bulunan Azerbaycan'la ilişkilerimizin
çok yönlü ve ortak çıkarlara dayalı bir şekilde gelişmesine
de devam ediyoruz ve siyasi ve ekonomik ilişkilerimizin seviyesi, kültürel
bağlarımızdaki yakınlıkla âdeta yarışmakta.
Bölge gündemindeki siyasi konularla ilgili olarak Azeri makamlarıyla da
görüş teatilerine önem veriyoruz.
Diğer taraftan, şubat ayında Ermenistan
Cumhurbaşkanlığına seçilen Sarkisyan, Türkiye'yle
ilişkiler konusunda daha ılımlı ve diyaloğa açık
bir tutum benimsemiş durumda. Bunu,
temkinli bir yaklaşımla ancak olumlu bir gelişme olarak
nitelendiriyoruz. Ermenistan'ın komşularıyla ilişkilerinin
geleceği bakımından başlamış olan diyalog
sürecine devam etmesini ve bu şekilde, hem Türkiye-Ermenistan hem de Azerbaycan-Ermenistan
ilişkilerinde yeni birer sayfa açılmasını ümit ediyoruz.
Bu konudan bahsetmişken son günlerde
tartışılan, bu özellikle özür bildirisiyle alakalı
Cumhurbaşkanımızın sözleri hakkında bazı yorumlar
yapıldı. Ben, şunu özellikle vurgulamak istiyorum ki Sayın
Cumhurbaşkanımız, hem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği
sırasında hem Başbakan Yardımcılığı ve
Dışişleri Bakanlığı döneminde en çetin ortamlar
dâhil her türlü uluslararası platformda ve dış temaslarında
Türkiyenin 1915 olaylarıyla ilgili iddialar ve Türk-Ermeni
ilişkileri hakkındaki görüş ve önerilerini defalarca açıkça
ifade etmiş ve kuvvetle savunmuştur.
KAMER GENÇ (Tunceli) Biz hiç duymadık.
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla)
Bu görüşlerin tümü kayıtlarda açıkça mevcuttur ve
Cumhurbaşkanlığı makamının günlük polemiklere
konu yapılmasını da doğru bulmadığımı
ben burada özellikle vurgulamak istiyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Bakan, sizin
görüşünüz nedir?
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; enerji konusunda
geniş bir vizyona sahip ülkemiz, bu alanda da etkin bir şekilde
faaliyet göstermektedir. Doğu-batı ve kuzey-güney ekseninde transit
ülke konumumuzu güçlendirme ve Türkiye'yi bir enerji Merkezine dönüştürme
hedefimiz doğrultusunda son dönemde önemli ilerlemeler de kaydedilmiştir.
Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Tiflis-Erzurum, Nabucco gibi pek çok
proje, daha burada adını vakit dar olduğu için
sıralamayacağım pek çok proje ya başlamıştır
ya inşaat aşamasındadır ya da üzerinde ilgili diğer
ülkelerle yoğun görüşmeler devam etmektedir.
Bir başka önemli komşumuz olan İran'la uzun bir
geçmişe sahip olan ilişkilerimizde iyi komşuluk
bağlarının korunması temel politikamızdır.
İran'la güvenlik, ekonomi ve enerji konularındaki İş
Birliğini karşılıklı fayda esasında
geliştirmek istiyoruz. Diğer taraftan, İran'ın nükleer
programıyla ilgili sorunun tek çözüm yöntemi olarak gördüğümüz
diplomatik ve barışçı yollardan hâlline yönelik
çabalarımızı da aralıksız sürdürüyoruz.
Afganistan ve Pakistan'la köklerini tarihten alan özel nitelikte
bağlarımız mevcut. Pakistan'da son dönemde artış
gösteren terör olaylarını ve bu dost ve kardeş ülkenin
karşı karşıya bulunduğu ekonomik sorunları
kaygıyla izliyor, her iki sorunla baş etme yönündeki çabalarına
da yoğun ve tam destek veriyoruz. Afganistan'da istikrar ve
güvenliğin sağlanmasına ve Afganistan'ın
kalkınmasına dönük çabalara katkılarımızı da
sürdürüyoruz. Bu amaçla, cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı dış
yardım programı hâlen Afganistanda devam etmekte.
Pakistan ve Afganistan'ın güvenine sahip bir kardeş ülke
olarak, bu iki ülke arasındaki ilişkilerin ilerletilmesine ve
yanlış anlaşılmaların giderilmesine katkıda
bulunmak amacıyla geçen yıl başlatmış olduğumuz
üçlü zirve sürecinin ikinci toplantısını da yine bu ayın
başında İstanbul'da düzenledik.
Diğer taraftan, tarihî ve kültürel
bağlarımızın bulunduğu Orta Asya cumhuriyetleriyle de
iş birliğimizin derinleştirilmesi bizim için öncelikli bir
hedeftir. Bu kardeş ülkelerin, ekonomik kalkınmalarına,
uluslararası toplumla bütünleşmelerine, siyasi istikrar içinde
olmalarına, güvenliklerine yönelik tehditlerle mücadelelerine ve her
alandaki reform süreçlerine de destek vermeye devam ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmetimizin uygulamakta olduğu dinamik ve çok boyutlu dış
politikayla, kendi bölgesi ve geleneksel müttefikleri dışındaki
bölge ve ülkelerle de siyasi ve ekonomik iş birliklerini geliştirmeye
özen göstermekteyiz. Dünya ekonomisinde üç büyük ağırlık
Merkezinden birisi durumunda olan Asya-Pasifik bölgesinin önemli aktörleri olan
Çin, Hindistan ve Japonya'yla da pek çok alanda büyük bir iş birliği
potansiyeli mevcut. Bu ülkelerle olan ilişkilerimizi geliştirme
kararlılığımız hızla somut sonuçlar vermekte ve
bu ülkelere en üst düzeyde yapılan ziyaretlerle ilişkilerimiz
pekiştirilmekte.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan,
biraz da vize kuyruklarını anlatır mısınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla)
Bölgesinin önemli aktörlerinden birisi olan Hindistan'la ikili
ilişkilerimiz her alanda önemli bir gelişme göstermekte.
Hindistan'ın Mumbai kentinde 26-27 Kasım tarihlerinde düzenlenen
terör saldırısı, Sayın Başbakanımızın kasım
ayında yaptığı ziyarette de önemle gündeme getirmiş
olduğu terörizmle mücadelede uluslararası iş birliğinin
gerekliliğini bir kez daha ortaya koydu. Bu saldırılar
sonrasında Pakistan ile Hindistan arasında ortaya çıkan
gerginliğin, bu iki komşu ülkenin iş birliği ve teröre
karşı birlikte mücadelesiyle aşılabileceğine
inanıyoruz.
2008 yılı, ülkemizin yeni bölgesel
açılımlarına da tanık oldu. Bu çerçevede, Afrika
Birliği, ilk defa ocak ayında Türkiye'yi bir stratejik ortak ilan
etti ve dünyadaki üç ülkeden birisiyiz, tek başına stratejik ortak
ilan edilen.
Yine, ilk kez Türkiye-Pasifik Adaları
Dışişleri bakanlarını topladık bu dönemde ve
Karayipler Topluluğu'yla da yüksek düzeyli toplantımızı
yine İstanbulda gerçekleştirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız.
Buyurunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21inci yüzyılda
giderek daha fazla insan odaklı hâle gelen dış politikamız
içinde, yurt dışında yaşayan ve bulundukları ülkelerle
Türkiye arasında bir köprü oluşturan vatandaşlarımız
çok önemli bir yere sahip. Bu vatandaşlarımıza, ileri teknolojik
imkânlar kullanılarak, bir yandan en yaygın ve kaliteli hizmet
vermeyi ve etkin himaye sağlamayı, diğer yandan da vatandaşlarımızın
içinde yaşadıkları toplumun ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi
yaşamına aktif olarak katılabilen, mutlu ve
başarılı bireyler olmalarını teşvik etmeyi ve bu
meyanda ana dilleri ve öz kültürleriyle bağlarını
korumalarını amaçlıyoruz.
Bu çerçevede, vatandaşlarımızı doğrudan
etkileyen yabancı düşmanlığı, ayrımcılık
ve ırkçılık içerikli söylem, eylem ve uygulamalarla etkin bir
şekilde mücadele etmek; ayrıca,
vatandaşlarımızın, başta temel insan hakları
olmak üzere, ikili ve çok taraflı anlaşmalardan kaynaklanan hak ve
çıkarlarını korumak üzere girişimlerimizi her düzeyde
sürdürüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
izlediğimiz aktif dış politika, bazı bölgelerdeki temsil
düzeyimizin artırılmasını da zorunlu kıldı. Bu
bağlamda, başta Afrika ülkeleri olmak üzere yirmi bir tane yeni
büyükelçilik ve on dört tane yeni başkonsolosluk açma kararını
da almış durumdayız.
Sahip olduğumuz imkânlar ne kadar kısıtlı
olursa olsun, Bakanlığımın ve Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin her seviyedeki personeli, ulusal
çıkarlarımız ve dış politika hedeflerimiz
doğrultusunda, sorumluluk anlayışı ve azimle hizmet vermeye
devam etmektedir.
Ben bu düşüncelerle, 2009 bütçesinin ülkemiz için
hayırlı olmasını diliyorum ve yüce heyetinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Babacan.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin.
Buyurunuz Sayın Şahin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde, Adalet
Bakanlığı olarak geçtiğimiz dönemde hangi hizmetleri ortaya
koyduk, neler yaptık ve bundan sonra hangi hizmetleri gerçekleştirmek
için çalışıyoruz, bunlarla ilgili siz değerli arkadaşlarımı
kısaca bilgilendirmek istiyorum. Aynı zamanda, gruplar adına söz
alan arkadaşlarımızın benim cevaplandırmam gereken
bazı konuları gündeme getirdiklerini sizler de takip ettiniz, onlarla
ilgili de bir değerlendirme yapmak istiyorum bana ayrılan süre
içerisinde.
Değerli arkadaşlarım, toplum hâlinde
yaşayabilmenin en önemli şartı uyulması zorunlu
kuralların bulunmasıdır ki, biz buna hukuk kuralları
diyoruz. Hukuk kuralları sadece düzeni sağlamak için değildir.
Hukuk kuralları aynı zamanda insan haklarını güvence
altına almak, insanlığın en büyük değeri olan adaleti
gerçekleştirmektir. Peki, bu kuralları kim ortaya koyacaktır,
kim tespit edecektir, uygulayıcıları kim tespit ederek, örgütleyerek
bir yargı organı hâline getirecektir? Kuşkusuz ki bunu yapacak
olan devletin kendisidir. Aslında devletlerin en önemli varlık nedeni
de budur.
İşte, demokratik toplumlarda bu görevi devlet erki
adına adalet bakanlıkları yerine getirmektedir.
Dolayısıyla, Adalet Bakanlığının görevlerini üç
ana başlık hâlinde özetleyebiliriz. Bunlardan bir tanesi, adaleti
sağlayacak olan hukuk kurallarının gerçekleşmesine
yardımcı olmak, yani mevzuat çalışmalarıdır.
İkincisi, bu hukuk kurallarını uygulayacak olan bağımsız
yargı organlarının ihtiyaçlarını
karşılamaktır. Üçüncüsü de çağdaş bir ceza infaz
sistemi oluşturmak ve bunu başarıyla uygulayabilmektir.
Değerli arkadaşlarım, Kurtuluş
Savaşını takiben kurulan, zorlu bir süreçten sonra kurulan
Türkiye Cumhuriyetinin ilk yaptığı iş, bir kanunlaşma
çalışmasını başlatmak olmuştur ve hukuk reformu
adı altında Türkiyede cumhuriyetle birlikte bir süreç
başlamış, mevzuatımızın önemli bir bölümü Avrupa
ülkelerinden alınmak suretiyle temel kanunlar yürürlüğe konmuş
ve bir yargılama sürecinin de böylece başlamasına yol
açılmıştır. Tabii ki o döneme göre son derece
çağdaş bir mevzuattır, ancak sizler de gayet iyi bilirsiniz ki
hukuk, sürekli bir değişime ve gelişime ihtiyaç duyar ve dinamik
bir alandır.
İşte, geçtiğimiz Ekim ayının 29unda
cumhuriyetimizin 85inci yıl dönümünü kutladık. Kuşkusuz ki
yasalarımız bu süre içerisinde yeniden gözden geçirilmeyi,
değiştirilmeyi, hem toplumda hem dünyada meydana gelen
gelişmelere göre yeniden düzenlenmeyi gerektiriyordu. Aslında bu
ihtiyaç çok öncelerden ortaya çıkmıştı, sık sık
da dile getiriliyordu ancak Türkiyede özellikle mevzuat alanında ciddi
çalışmalar, 1999 yılında Helsinki Zirvesinde Türkiyenin
Avrupa Birliğine üye olabileceğinin açıklanmasıyla
başladı. 57nci Hükûmet döneminde, bu süreç başlar
başlamaz, Adalet Bakanlığı da temel kanunlarımızı
Avrupa Birliği mevzuatına uyarlamak için bir çalışma
başlattı. Bu konuda ilk çıkan temel yasa Türk Medeni Kanunu
olmuştur. 1926da yürürlüğe giren Medeni Kanunun yerine 1 Ocak 2001
tarihinde yeni bir Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girmiştir.
Adalet Bakanlığının komisyonlar kurarak
mevzuat alanında yapmış olduğu çalışmalar 2003
yılından itibaren ivme kazanmıştır çünkü Avrupa
Birliği süreciyle ilgili 2004 yılında, bilindiği gibi,
müzakere süreci de başlamış ve özellikle 58, 59 ve şimdi de
60ıncı cumhuriyet hükûmetlerinde mevzuat alanında ciddi
adımlar atılmıştır.
Bunları hepiniz çok yakinen biliyorsunuz. Bana ayrılan
süre az olduğu için kısaca özetlemeye
çalışacağım: İşte, Türk Ceza Kanunu, Ceza
Muhakemeleri Kanunu, Kabahatler Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun ve temel kanunlarımız yeniden
ele alınmış, önemli bir bölümü de Türkiye Büyük Millet
Meclisinden geçerek yasalaşmıştır.
Şimdi, bilindiği gibi, yine en önemli temel
kanunlarımızdan olan Türk Ticaret Kanunu Meclisimizin gündemindedir
Bütçe görüşmeleri girdiği için ara verdik ama sanıyorum ocak
ayından itibaren de Türk Ticaret Kanunu çalışmalarına devam
edeceğiz. Burada Adalet Komisyonunda görev yapan
arkadaşlarımız var, Borçlar Kanunu üzerinde
çalışıyorlar. Zannediyorum bu hafta Borçlar Kanunu da Adalet
Komisyonundan Genel Kurula inmiş olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, temel kanunlarda
değişiklikten bahsettim ama özellikle geçtiğimiz birkaç yıl
içerisinde, daha önce mevzuatımızda olmayan birtakım yeni
düzenlemeler de bu dönemde yürürlüğe girdi ve şimdi uygulanmaya
başlandı. Mesela, Bilgi Edinme Kanunu bu dönemin bir ürünüdür.
Elektronik İmza Kanunu bu dönemin bir ürünüdür. Bölge adliye
mahkemelerinin, istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla ilgili kanun yine bu
dönemin ürünüdür. Çünkü daha önce bu alanlarda herhangi bir kanuni düzenleme
yoktu. Mesela, Çocuk Koruma Kanunu yine bu dönemin ürünüdür ve özellikle
Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu
da bu yeni dönemin ürünüdür. En son çıkardığımız kanunlardan
biri olan Tanık Koruma Kanunu da aynı şekilde bu geçtiğimiz
dönemde yasalaşmış olan kanunlarımızdandır.
Değerli arkadaşlarım, şu anda Adalet
Komisyonunda Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve hukuk
alanında reform diyebileceğimiz 10u aşkın kanun tasarısı
görüşülmeyi beklemektedir. Yani Adalet Komisyonunda bekleyen kanun
tasarılarını buraya indirsek, zannediyorum, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemini bunlarla doldurmak ve gece gündüz çalışarak
bunları yasalaştırmak için ciddi bir zeminin oluşabileceğini
ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin
kalkınması için ekonomik ve siyasi istikrar kadar hukuki istikrara da
ihtiyaç vardır. Mevzuatınız ve hukukunuz çağdaş bir
anlayışla hazırlanmalı ve yürürlüğe konabilmelidir.
Çünkü bir ülkenin kalkınması kendi kaynaklarıyla
gerçekleşemiyor artık. Özellikle, küreselleşen dünyada bir ülke
başka ülkelere de muhtaçtır. Yabancı sermayeye de
muhtaçtır. Yabancı yatırımcı da gelecek sizin
ülkenizde yatırım yapacaktır. Ancak geldiğinde hangi
mevzuatla karşılaşacaktır? Hangi yargı sistemiyle
karşılaşacaktır? Acaba güven duyulan bir yargı sistemi
var mıdır? Yasalar uluslararası standartlara göre
hazırlanmış yasalar mıdır? Buna da bakıyor
yabancı yatırımcı. Eğer bunlar yoksa oraya gelip
yatırım yapmaktan çekinir. O nedenle, bu yapılan
çalışmaları başkaları istediği için değil,
Türkiye'nin bunlara ihtiyacı olduğu için yapmakta olduğumuzun
altını çizmek istiyorum. Hem bizden önceki hükûmetler -57nci Hükûmet
de bu anlayışla bu alana girmiştir- hem de bizim hükûmetlerimiz
Türkiye'nin bu yeni mevzuata, yeni anlayışa ihtiyacı olduğu
için bu yasal düzenleme adımlarını atmıştır.
Değerli arkadaşlarım, mevzuatı yenilemek
önemli ama bu kadar, belki bundan çok daha önemli bir şey daha var; bunu
başarıyla uygulayabilmek. Zannediyorum şu anda hukuk
alanında ihtiyacımız olan şey eksiksiz, zamanında
işleyen ve çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek olan bir
yargı sistemi, hukuk sistemidir. Yargımızın, adalet
teşkilatımızın sorunları var ama şunu hemen
belirteyim: Türkiye'nin güçlü bir yargı sistemi vardır.
Bağımsız yargı organlarımız, yüksek yargı
organlarımız, ilk derece mahkemelerimiz gerçekten Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, yani bu yasama organının çıkardığı
yasalarımızı çıkış amacına uygun,
başarıyla uygulamak için gerçekten gayretli bir çalışma
içerisindedirler. Ancak sorunlarımız da yok değil. Biraz önce
söz alan arkadaşlarımız, özellikle muhalefet partilerine mensup
arkadaşlarımız bu sorunları da dile getirdiler. Tabii,
iş yükü fazlalığı var. İnsan kaynağı
eksiğimiz var. Gerçekten hâkim ve savcı açısından da
eksiklerimiz var. Bakın, biz göreve geldiğimizde, 2003
yılının başında sadece 184 tane boş hâkim ve
savcı kadromuz vardı ama ihtiyacımız da var. Biraz önce söz
alan arkadaşlarımız ifade ettiler, sanıyorum Faruk Bey söyledi,
Avrupayla kıyasladı, bizde 1 hâkime şu anda 1.078 dosya
düşüyor, Avrupada 200 tanedir. Bizde 100 bin kişiye düşen hâkim
sayısı 9, Almanyada 24, İngilterede 16dır.
Eksiğimiz var, bunu kabul ediyoruz ama 2003 yılında biz bir
yasal düzenlemeyle 5.007 tane hâkim ve savcı kadrosunu Meclisten bir
kanunla çıkarttık. Bunu çıkartmasaydık şimdi daha çok
sorunumuz olacaktı. Şu anda 3.796 tane boş hâkim ve savcı
kadromuz var. Zannediyorum, şu anda bine yakın hâkim ve savcı
arkadaşımız stajlarına devam ediyorlar, stajları
bitince tabii ki kura çekecekler. İki gün önce, ayın 20sinde de 550
adli yargı hâkim ve savcı adayı almak için yazılı
sınav yaptık, ÖSYM yaptı. Tabii ki daha sonra da bunun mülakatı
yapılacak. Yani, demin söylediğim 3.796 kadro
açığını da bir an önce doldurmak için yoğun bir çaba
içerisinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Zannediyorum, bu dönemde, bu alanda, daha doğrusu yargı
alanında yaptığımız en önemli faaliyetlerden bir
tanesi adalet binalarımızı gerçekten adalete
yakışır şekilde yeniden yapmamız, yeni adalet
saraylarını ortaya koymamızdır. Şu ana kadar 111 tane
adalet sarayını bitirdik, bunlar faaliyete geçti. Şu anda
inşaatı devam eden, ihale aşamasına gelmiş, projeleri
devam edenlerle birlikte bunun tamamı 171dir. Bu, çok önemli bir
adımdır diye değerlendiriyorum. Sanıyorum, sizler de
bölgelerinize gittiğinizde, bu modern adalet binalarını,
saraylarını gördüğünüzde herhâlde gurur duyuyorsunuzdur. Bu
çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, fiziki mekânların
yetersizliğiyle ilgili bunları söylerken, biz göreve
geldiğimizde 569 bin metrekare kullanım alanına sahipti tüm
Türkiyedeki yargı organlarımızın hacmi, demin
söylediğim 171 adalet sarayı bittiğinde 2 milyon metrekarelik
kullanım alanına sahip adalet saraylarımız olacak. Bu
şu demektir: Mevcuda 4 misli ilave yapmışız. Bu, Adalet
Bakanlığı olarak bu konuda önemli bir başarı
sağladığımızı göstermektedir.
Değerli arkadaşlar, tabii, iyi bir
yargılamanın başarısı infaz yeteneğiyle ölçülür,
yani ceza infaz kurumlarınızla sizin çağdaş bir hizmeti
verebiliyor olmanızdır. Şimdi bu yeni dönemde cezaevlerini
artık kampüs şeklinde yapmaya başladık. Kapalısı,
açığı, kadını, (F) tipi, çocuğu aynı kampüs
içerisinde cezaevi olarak bulundurmak suretiyle cezaevlerini bir noktada aynı
merkezde toplamaya gayret ediyoruz ve cezaevleri sayısı da böylece
azalıyor. Elli-altmış yıllık cezaevlerini gidip
gördüğünüzde Burada insan barınmaz. dersiniz. Tabii ki bunları
kapatacağız. Şehirlerin ulaşımda kolay
noktalarına kampüs şeklinde cezaevleri yapmak suretiyle infaz
sisteminde de bir reforma başladığımızı ifade
etmek istiyorum.
Daha tabii, söyleyeceğim çok şeyler var ancak vaktim son
derece sınırlı. Söz alan değerli
arkadaşlarımızı, tabii, ben onları dinlerken
kendilerinden, özellikle muhalefet partilerine mensup
arkadaşlarımızdan, kendileri iktidar olduğunda yargı
alanında, hukuk alanında bizden farklı olarak neleri ortaya
koyacaklarını doğrusu dinlemek isterdim ama hiçbirinden bunları
duyamadım.
FARUK BAL (Konya) Millî yargı sistemini duymadın
mı Sayın Bakan?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Biz
gelseydik şunu şöyle yapacaktık.
AHMET YENİ (Samsun) Böyle bir niyetleri yok, iktidar
niyetleri yok.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
yani
böyle deseydiniz ben son derece mutlu olurdum, memnun olurdum.
FARUK BAL (Konya) Millî Yargı sistemini
duymadınız mı Sayın Bakan?
AHMET YENİ (Samsun) İktidar niyetleri yok.
OKTAY VURAL (İzmir) Bütçe sizin bütçeniz değil mi ya!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Mesela,
şimdi bir polemiğe de girmek istemiyorum, Sayın Hakkı Suha
Okay Bey, işte, hukukun ve yargının
siyasallaştığından, siyasallaştırılmak
istendiğinden bahsetti. İşte efendim, benim yabancı bir
elçiyle görüşmemi, bir pazarlık, bir kulis çalışması
yaptığımı söyledi. Zannediyorum kendisi burada da
değil, gıyabında da konuşmak istemem.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Öyle yapın
efendim.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Bununla
kastettiği Alman Büyükelçisiyle görüşmemdir.
İSA GÖK (Mersin) Evet.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Alman
Büyükelçisiyle görüşmeyi ben istemedim, kendisi benden istedi. Alman
Büyükelçisi benden randevu aldı, görüşmeden sonra bir açıklama yapıldı.
Ben bir açıklama yaptım. Tabii, acaba ne söylemişim, gittim
Anadolu Ajansından basına ne söylediğimi çıkarttım,
elimde şimdi. Bakın, ne söylemişim: Şahin, görüşme
talebinin Büyükelçi Cuntzdan geldiğini, Cuntzun yanında 2-3
Büyükelçilik personelinin de bulunduğunu anlattı. Şahin,
görüşmede Cuntzun Antalyada uzun süre tutuklu olan Alman gencinin
Türkiyede haksız yere tutulduğu şeklinde Alman
basınında yer alan haberler üzerine konuyla ilgili ciddi kamuoyu
baskısı oluştuğunu belirterek Bu konuda sizin
tavsiyelerinizi almaya geldim dediğini aktardı.
Evet, aynen böyle oldu.
Büyükelçi Cuntz`un Alman gencin tahliye edilmesiyle ilgili
yardımcı olunması gibi bir talepte
bulunmadığını ifade eden Şahin, Sizde olduğu
gibi bizde de yargı organları bağımsız ve
tarafsızdır. Bizim onlara talimat vermemiz mümkün değil.
dediğini dile getirdi.
Şahin -daha sonra- Şu günlerde sizde de Deniz Feneri
davası dolayısıyla tutuklanmış olan Türkler var. Hatta
onunla ilgili de bizim basın yayın organlarımızda dava açılmadı
diye haberler yapılıyor. Siz nasıl buna müdahale edemezseniz,
ben de Antalyadaki bu davaya müdahale edemem. şeklinde
değerlendirmelerde bulundum dedi.
Benim söylediğim budur.
OKTAY VURAL (İzmir) Kripto var mı Sayın Bakan?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) Yaptığınız
görüşmenin kriptosu var mı?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Benim
Bakanlığımın kriptosu olmaz.
OKTAY VURAL (İzmir) Niye tutmadınız tutanak?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Benim
Bakanlığımda kripto olmaz.
OKTAY VURAL (İzmir) Ama, Alman Büyükelçisi göndermiş
devletine.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Benim o
görüşmeden sonra yaptığım açıklama değerli
arkadaşlar budur.
OKTAY VURAL (İzmir) Devletine göndermiş kriptoyu
Sayın Bakan.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Kimseden
saklımız gizlimiz yoktur.
OKTAY VURAL (İzmir) Büyükelçi devlete göndermiş
kriptoyu.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Kim suç
işlerse yasalar karşısında gereken cevabı alır,
gereken cezaya çarptırılır.
OKTAY VURAL (İzmir) Bize ne! diyen siz değil
misiniz?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Adalet
ve Kalkınma Partisi olarak kimseyi himaye etmeyiz, kimseye kol kanat
germeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O nedenle,
buradan birtakım sonuçlar çıkarmaya çalışmak abesle
iştigalden başka bir şey değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu Büyükelçinin kriptolu mesajında
ne konuşulduğu yazıyor.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlar
İSA GÖK (Mersin) Yalnız Deniz Feneri davası
sanıkları mıydı?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, Sayın Okay bir şey daha söyledi, dedi ki: Siz,
Sayın Başbakana 1 liralık veya 1 kuruşluk ceza veren bir
hâkim hakkında müfettiş görevlendirdiniz, yargıya müdahale
ediyorsunuz. dedi.
Değerli arkadaşlar, ben böyle bir konuyu basından
öğrendim biliyor musunuz! Yani, ne bu Hâkime Hanımı
tanırım ne nerede görev yaptığını bilirim.
OKTAY VURAL (İzmir) Başbakan söyledi ya Hâkim
hakkında.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Ben bunu
yargıdan öğrendim. Bakın yargı
OKTAY VURAL (İzmir) Hâkimi hedef aldı ya Sayın
Başbakan.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, nasıl öğrendim? 23/9/2008 Cumhuriyet gazetesi. Bu davaya
bakan ve karar veren bayan Hâkimi Cumhuriyet Halk Partisi Kartal İlçe
Başkanı ziyarete gitmiş -Cumhuriyet gazetesinden haber-
çıktığında demiş ki: Bu bayan Hâkim arkadaşa
Adalet Bakanlığı haksızlık yapmış.
İçeride kendisinden bunu dinledim, işte bunu protesto ediyorum.
anlamında bir açıklama yapmış. Ben de bunu okuduktan sonra
böyle bir olayla haberdar oldum. Şimdi, yargının
siyasallaşması deyince herhâlde tipik örneklerden bir tanesi budur.
İSA GÖK (Mersin) Sayın Bakan, efendim, kaç
müfettiş gitti? Müfettişler neye istinaden gitmişler?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlar, Kartal Adliyesinde ve tüm adliyelerde
her yıl periyodik olarak Adalet Bakanlığı müfettişleri
denetim yaparlar. 2008in Ocağıyla Mayısı arasında da
beş ay süreyle 8 tane müfettiş tüm hâkimliklerde denetim
yapmışlar, tabii ki burada da yapmışlar.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Kimin adına
yapmışlar Sayın Bakan? Denetimi kimin adına yapıyorlar?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Ancak,
iki yüz yedi tane kararın bir ayla altı ay arasında
yazılmadığını tespit etmişler. Yasalara göre de
bunun cezaları var, sorumlulukları var.
OKTAY VURAL (İzmir) Tesadüfe bakın ya Sayın
Bakan!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Bununla
ilgili de müfettişler tarafından 2008 yılında 27 tane
hâkimle ilgili aynı işlem yapılmış.
OKTAY VURAL (İzmir) Tesadüfe bakın! Büyük tesadüf!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Daha
önceki yıllarda da yapılmış, çünkü on beş gün
içerisinde kararınızı yazmak zorundasınız. Siz iki yüz
yedi tane kararı zamanında yazmamışsınız; bunu
tespit etmiş, işlem yapmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
İSA GÖK (Mersin) Sayın Bakan
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Efendim?
İSA GÖK (Mersin) Sayın Bakanım, avukatlık
yaptınız, hangi dava kararı yazıldı bu kadar süre
içerisinde? Hiç gördünüz mü böyle bir kararı?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi deniyor ki: Adalet Bakanı buna talimat verdi, müfettiş
gitti
Benim bundan haberim
Demin söylediğim gibi, daha sonra gazete
haberiyle bir bilgim oldu.
OKTAY VURAL (İzmir) Ya, Sayın Başbakan Kurul
toplantısında konuştu, hedef gösterdi.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, tabii, sürem doldu.
Arkadaşlarımızın beyanları vardı. İşte,
İzzet Özgençin Adalet Akademisi Yönetim Kuruluna Hükûmetçe
atandığını söyledi Sayın Gök.
İSA GÖK (Mersin) Hükûmetçe değil efendim, Bakanlar
Kurulunuzun YÖKe gönderdiği bir çalışmayla.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Arkadaşlar, Adalet Akademisi Yönetim Kuruluna üyeyi Adalet Akademisinin
Genel Kurulu seçer.
İSA GÖK (Mersin) Evet.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Ve
kaldı ki Profesör İzzet Özgenç Adalet Akademisinin uzun
yıllardır öğretim üyesidir. Genel Kurulu da Bakanlıktan 8
üye, Yargıtaydan 4 üye, Danıştaydan 3 üye, Askerî
Yargıtaydan 1 üye, Askerî Yüksek İdare Mahkemesinden 1 üye, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulundan 1 üye, YÖKten 2 üye, Barolar
Birliğinden 1 üye, Noterler Birliğinden üye, Akademi
Başkanı, eski Akademi Başkanı: 29 üye.
İSA GÖK (Mersin) Evet.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bunları yedek Yönetim Kurulu üyeliğine seçmiş. Siz bunu, sanki
Bakan atadı, sanki Hükûmet atadı gibi değerlendirmeler
yapıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Tamamlıyorum efendim.
İSA GÖK (Mersin) Sayın Bakan, üye sayısı 29
değildir, 28dir.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Demin
söylediğim gibi ben muhalefet partilerine mensup hukukçu milletvekili
arkadaşlarımızın buraya çıkarak hukuk alanında,
yargı alanında gerçekten bizim ufkumuzu açacak yeni şeyler
söylemelerini beklerdim. Ama bunları söylemediler, basit şeylerle
bizi meşgul ettiler.
İSA GÖK (Mersin) Sayın Bakan, otuz üç tane fakülteden
yalnızca Gazi Üniversitesinden İzzet Özgenç mi vardı?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ama yine
de kendi takdirleridir. Biz yargı, hukuk alanında reform
çalışmalarımıza bütün ciddiyetimizle devam edeceğiz.
Bağımsız yargı organlarını daha da güçlendirmek
temel hedefimizdir.
Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim Sayın Bal?
FARUK BAL (Konya) Sayın Bakan konuşmasının
iki bölümünde Milliyetçi Hareket Partisini ilzam eden ifadelerde
bulunmuştur. Birisi Medeni Kanunla ilgilidir. Diğeri de Burada
konuşanlar proje sunmuyor. dedi.
Bir açıklama yapmak üzere söz istiyorum efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, öyle bir
şey yok.
AHMET YENİ (Samsun) Öyle bir şey duymadık.
OKTAY VURAL (İzmir) Sataştı canım.
BAŞKAN Bir dakika sayın milletvekilleri,
duyamıyorum. Biraz sakin olursanız ne istediğini
anlayabileceğim.
Evet, son cümleyi duyamadım.
FARUK BAL (Konya) Sayın Bakan konuşmalarında iki
noktada Milliyetçi Hareket Partisini ilzam eden sözler sarf etmiştir.
Birincisi 57nci Hükûmet döneminde yapılan Medeni Kanunla ilgili
çalışmalardır. Bunlar gerçek değildir. İkincisi ise
Buraya çıkıp konuşanlar bir proje sunmuyor. dedi.
OKTAY VURAL (İzmir) Boş konuşuyor. gibi bir laf
kullandı.
FARUK BAL (Konya) Boş konuşuyor. şeklinde bir
ifadede bulunmuştur. Bunları açıklığa kavuşturmak
için kısa bir söz istiyorum.
BAŞKAN İki dakika süre veriyorum.
Buyurunuz.
İSA GÖK (Mersin) Benim de talebim var Sayın
Başkanım.
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan, bizim de
talebimiz var, hepimizin var.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz de boş konuştunuz, size
de söyledi.
AHMET YENİ (Samsun) Biz hiç boş konuşmayız.
OKTAY VURAL (İzmir) Boş konuştunuz, boş!
İSA GÖK (Mersin) Sayın Başkanım, 69a göre
sataşmadan dolayı söz talebim var.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, İç Tüzükü
bilirseniz, yanlış anlamaya yol açmaması için hak sahibi
olabiliyorlar, 69uncu maddeyi okursanız.
Buyurunuz Sayın Bal.
III.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Konya Milletvekili Faruk
Balın, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin,
konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla
konuşması
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; efendim, 57nci Hükûmet zamanında kanunlaşan yeni
Medeni Kanun Avrupa Birliği müktesebatı kapsamında
değildir. O Kanunun hazırlık çalışması 1964
yılında başlamıştır. 1980li yıllarda tekrar
bir komisyonda görüşülmüştür. 1990lı yıllarda teşkil
edilen üçüncü komisyonun neticesinde çıkmıştır, Avrupa
Birliğiyle bir alakası yoktur. Oysa Türk Ceza Kanunu ve Türk Ticaret
Kanunu Avrupa Birliği dayatması adı altında teslimiyetçi
bir anlayışla düzenlenmektedir. Aradaki fark şudur: Medeni
Kanunun yasalaşması için hiçbir
yasalaşması için hiçbir yabancı kuruluş, hiçbir lobi
faaliyetinde bulunmamıştır ama Ticaret Kanunu için yabancı
bir şirket altmış sayfalık bir broşür
yayınlamıştır. O şirket herhâlde, Ticaret Kanunu
kapsamında getirilen hâkim şirket, yavru şirket kapsamı
içerisinde mükâfatlandırılacaktır.
Ben Sayın Bakanın dikkatine sunuyorum, Milliyetçi
Hareket Partisinin geçen sene yapmış olduğu Adalet
Bakanlığı bütçesiyle ilgili millî yargı reformunu
görüşlerine takdim etmiştim.
OKTAY VURAL (İzmir) Çalışmamış
Çalışmamış
FARUK BAL (Devamla) Aradan bir yıl geçmesine rağmen,
herhâlde inceleme fırsatı bulamadı -bütçenin geneli üzerine
yaptığım konuşmada da ifade etmiştim- ama buradan bir
defa daha ifade ediyorum: Millî yargı reformu, 21inci yüzyıl vizyonu
ile Türkiyeyi küresel risklere karşı koruyan, bilgiyle teknolojiyi
yargının hizmetine sunan bir yargı reformudur. Millî yargı
reformu, bu anlamda yargılama süreci içerisindeki tüm insani
hataları, bireysel hataları ve maddi hataları minimize
edebilecek bir teknolojik üstünlüğe sahiptir. Veri madenciliği ve
yapay zekayla ilgili geliştirilmiş olan, kendine has, nevi
şahsına münhasır
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal. Bunları
da ifade etmiştiniz.
Teşekkürler.
İSA GÖK (Mersin) Sayın Başkan
Efendim,
Sayın Başkanım, benim de var
Açıklamama karşı
Sayın Bakanın açıklamaları oldu
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
FARUK BAL (Devamla) Bir cümleyle tamamlamama izin verirseniz
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal. Zaten
onları ifade etmiştiniz, bunu tekrar vurguladınız, sağ
olunuz.
FARUK BAL (Devamla) Peki, teşekkür ederim.
İSA GÖK (Mersin) Sayın Başkanım
BAŞKAN Anlayamadım sizi İsa Bey.
İSA GÖK (Mersin) Efendim, Sayın Bakan
konuşmasında benim konuşmama hitaben, isim de vererek
sataşmada bulundu, o konuyu izah etmem gerekiyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Neydi efendim?
İSA GÖK (Mersin) Efendim, Adalet Akademisi seçimleri
konusundaki beyanıyla
Benim konuşmamdı, o konuya ben cevap
vermek istiyorum. Madde 69
BAŞKAN Buyurunuz
Buyurunuz
4.- Mersin Milletvekili İsa
Gökün, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin, konuşmasında
şahsına sataştığı iddiasıyla
konuşması
İSA GÖK (Mersin) Efendim, teşekkür ediyorum.
Adalet Akademisi üyeliğine seçilen İzzet Özgenç
hakkında bu kadar olay varken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Ne var? Ne var?
İSA GÖK (Devamla) Efendim, bağırın, benim
hoşuma gider.
Sayın Tayyip Beyin danışmanlığı,
davalardaki tarafgirliği, bilirkişi raporları, olaylar, birden
bire ocak ayında YÖK Başkan Vekilliğine seçilmesi, derken, otuz
üç tane fakülte var, bir tek Gaziden İzzet Özgenç
O olmazsa kim
olacaktı? Cumhur Bey, olmazsa Ahmet Gökşen, ekip belli. Adem Sözüer
dışlandı. Üçlü ekip
AKPnin her ceza yargılamasında
üç tane iki isim var; Ahmet Bey, Cumhur Bey, İzzet Bey, başka adam
yok. Bunun olacağı belliydi. Bir sorum var size.
KEMALLETTİN AYDIN (Gümüşhane) Sataşmayla ne
alakası var?
İSA GÖK (Devamla) Adalet Akademisi seçimlerinde
Bakanlık bürokratları blok oy kullandı mı kullanmadı
mı? Sizin bürokratlarınız, genel müdürleriniz blok oy
kullandı mı kullanmadı mı? Arkadaşlar, İzzet
Özgenç seçime giderken belliydi zaten. Belliydi, bu bilinen bir şey.
Neden? İzzet Özgenç taşınıyor, herhâlde gelecek dönem
Adalet Bakanı olacak galiba, durum onu gösteriyor.
Efendim bir şey daha: Sayın Hakkı Suha Okay, Deniz
Fenerinden bahsetti Sayın Bakanım. Açıklarken dikkat etmek
lazım, bir büyükelçiyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin bakanı
sıfatıyla konuşuyorsunuz ve diyorsunuz ki, Almanyada da Deniz
Fenerinden bazı arkadaşlar tutuklu, onların durumunu
soruyorsunuz. Bunu düşünmek bile hata. Hata
Ha şunu dersiniz: Dava
adı söylemezsiniz, Almanyadaki insan hakları ihlalinden
bahsedersiniz, ama direkt, size yakın, para aktaran, sizi destekleyen
televizyon kuruluşuna para veren insanların davasına taraf
oluyorsunuz. Buna etkilemek derler.
AHMET YENİ (Samsun) Yalan söylüyor Sayın Başkan.
İSA GÖK (Devamla) Buna, devlet adına takdir yetkisini
kullanarak etkilemek, hâkim ayarlamak derler buna, başka bir şey
değil bu.
AHMET YENİ (Samsun) Yalan konuşuyor Sayın
Başkan.
İSA GÖK (Devamla) Bu, kabul edilemez, bunu
savunamazsınız da; bu, doğrudan Alman devleti nezdinde bir
davaya müdahaledir.
AHMET YENİ (Samsun) Yalan konuşuyor Sayın
Başkan.
İSA GÖK (Devamla) O davanın sonucunu Türkiyeye
getirtmiyorsunuz da, hâlen siyasi tavır devam etmekte.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan,
yalanlarına müdahale etmeyecek misiniz?
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Hatip konuşmasında,
grubumuzu itham eden beyanda bulunmuştur, söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, kim itham etti, Sayın
Bakan mı grubu itham etmiş?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
acaba grubu hangi sözlerle itham etti ben merak ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) AKP Grubuna sataşmasından
dolayı mı söz verdiniz?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Grubun neresi itham
edildi? Hayır, hangi sözle grup itham edildi?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım,
sataşma kim tarafından kime yapılmış? Yani Sayın
Bakanın AKP Grubuna sataşması üzerine mi söz verdiniz?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sana ne!
MUHARREM VARLI (Adana) Sana ne! ne demek ya?
BAŞKAN Sayın konuşmacıların AKP Grubuna
sataşma yaptığını
Buyurunuz Sayın Bozdağ.
5.- Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın, Mersin Milletvekili İsa Gökün,
konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla
konuşması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; şimdi, kürsüye gelen arkadaşların
konuşmalarını ben dinliyorum, eleştirilerin hepsini
saygıyla karşılıyorum. Normaldir, burada eleştiri de
yapılır, yapılması lazım, muhalefetseniz mutlaka eksik
gördüğünüzü söyleyeceksiniz, daha iyi olması gereken varsa onu da
önereceksiniz. Doğru olan budur. Ama buraya gelip konuşurken aslolan
doğru olanı konuşmak lazım. Deniz Feneri davasıyla AK
PARTİ arasında ilişki kurmak bir iftiradır, doğru
değildir. Bu bir iftiradır. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar
[!]) İftirayı burada seslendiren kişiler bunu kendileri gayet
iyi bilirler.
Bakın, açılan davanın iddianamesini ben de okudum.
O iddianamenin içerisinde ne savcının ne mahkemenin bu yönde en
ufacık bir değerlendirmesi yoktur. Sadece şikâyette bulunan
birinin iddiaları vardır, o iddialar oraya
alınmıştır, bir.
İkincisi, Sayın Başbakanımızın
ismini oraya karıştırma cüreti gösterenler oldu ve mahkeme
açıkladı, dedi ki: Biz bunu tercüme etmedik. Tercüme edip de
vermedik. Nereden çıktı bu? Kim tercüme ettirdi kamuoyunun malumudur
ama bununla Başbakanlık, Başbakan arasında, AK PARTİ
arasında bir ilişki, irtibat bulunmadığını da
bizzat mahkeme ve o mahkemede görev yapanlar açık bir biçimde deklare
ettiler. Buna rağmen, bunu burada dile getiren kişiler bunu ispat
etmek zorunda ve çıkıp demesi lazım ki: İşte mahkeme
kararı, işte hüküm, işte doğru olan şey bu,
buradadır. Bunu demedikçe bunu diyenler iftiracıdır, müfteridir
milletin gözü önünde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Hiç kimse doğru olmayan şeyleri buradan
doğruymuş edasıyla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.
Netleşti konu.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Grubumuz adına
konuşan arkadaşa iftira atıyor diye
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz,
talebi duyamıyorum.
Buyurunuz Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Grubumuz adına
konuşan Sayın İsa Göke müfteri olarak suçlama yöneltti,
dolayısıyla ben söz istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
Ne alakası var? sözleri)
BAŞKAN Buyurunuz, lütfen, suçlamaya tekrar yol açmayacak
şekilde cevap veriniz.
6.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlunun, Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın, konuşmasında, CHP Grubu adına konuşan
Mersin Milletvekili İsa Göke sataştığı iddiasıyla
konuşması
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Bozdağ
konuşmasını yaparken Deniz Feneri ile Adalet ve Kalkınma
Partisi arasında ilişki yoktur. dedi. Şimdi ben size dört tane
ilişki sayacağım. Birincisi şu: İlk kez bu Hükûmet
döneminde Kızılaydan da önce, izinsiz bağış toplama yetkisi
Bakanlar Kurulu kararıyla Deniz Fenerine verilmiştir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, ne
alakası var?
AHMET YENİ (Samsun) Ne alakası var bununla?
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Ne alakası var?
AHMET YENİ (Samsun) İlişkiyle ne alakası
var?
BAŞKAN Sakin olunuz lütfen.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) İki:
Danıştayın devre dışı tutulması için, Adalet
ve Kalkınma Partisi buradan bir yasa çıkarmıştır. (AK
PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan, ne alakası
var?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
duyamıyoruz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Üç: Bir denetim raporu,
İçişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen bir
denetim raporu, Deniz Fenerinin hem yurt içi hem yurt dışı
faaliyetleri
(AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, bir dakika
Sayın Kılıçdaroğlu, bir dakika
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, ne
alakası var?
BAŞKAN - Sayın Bozdağ
Sayın Bozdağ
Sayın Kılıçdoğru, bir dakika bekleyiniz
lütfen.
Sayın Bozdağ, lütfen, grubunuza sakin olmasını
rica ediniz, demin sizin söylediğinize cevabını vermesi için.
Lütfen sakin dinleyiniz. (AK PARTİ sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Neyin cevabını verecek
Sayın Başkan?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda
tartışma usulünü Sayın Grup Başkan Vekiliniz gayet iyi
bilmektedir. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, ara verin.
BAŞKAN - Sakin olunuz lütfen.
Sayın Bozdağ, siz demin bir laf ettiniz, Sayın
Kılıçdaroğlu da buna karşı cevap için söz istedi. (AK
PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan, niye devam
ettiriyorsunuz?
BAŞKAN - Lütfen sakin olunuz ve dinleyiniz. İki dakika
lütfen sayın milletvekilleri
(AK PARTİ sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.
Sayın Bozdağ, lütfen grubunuza hâkim olunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, Meclisin
çalışmasını sabote eden arkadaşlar lütfen
dışarı çıksın!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hadi oradan!
MUHARREM VARLI (Adana) Sen ne diyorsun be!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bu Genel Kurulda
(Gürültüler)
Lütfen dinleyiniz
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen ne diyorsun!
MUHARREM VARLI (Adana) Ne diyorsun sen!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen ne diyorsun!
MUHARREM VARLI (Adana) Grup Başkan Vekiline karşı
nasıl konuşuyorsun öyle! Otur
yerine! (Gürültüler)
AKİF AKKUŞ (Mersin) Otur aşağıya!
BAŞKAN - Bu Genel Kurulda milletvekilleri sözlerini
rahatlıkla söyleyemeyecekler de nerede söyleyecekler! Lütfen dinleyiniz.
Sakin olunuz ve dinleyiniz.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (AK PARTİ
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Değerli milletvekilleri,
istediğiniz kadar elinizi sıralara vurun, önemli olan
(AK PARTİ
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Yarım saat ara
verin Sayın Başkanım!
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, beş
dakika ara veriyorum, aradan sonra konuşacaksınız.
Kapanma Saati: 23.14
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.23
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 35inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezİ Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S. Sayısı: 312) (Devam)
2.- 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (
1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313) (Devam)
H) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I) AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ) ADALET BAKANLIĞI
(Devam)
1.- Adalet Bakanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Adalet Bakanlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI
İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K) TÜRKİYE ADALET
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L) YARGITAY (Devam)
1.- Yargıtay 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
M) DANIŞTAY (Devam)
1.- Danıştay 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu, buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından Haksızlık bu, ayıp! sesi)
III.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlunun, Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın, konuşmasında, CHP Grubu adına konuşan
Mersin Milletvekili İsa Göke sataştığı iddiasıyla
konuşması (Devam)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Değerli milletvekilleri,
ortalığı germeye hiç niyetim yok. Ama grubumuzdan bir yetkili
arkadaşımızın, Sayın İsa Gökün
konuşması üzerine Sayın Bozdağ Deniz Feneri ile Adalet ve
Kalkınma Partisi arasında hiçbir ilişki yoktur, bunu atanlar da
iftira ediyor. deyince söz almak zorunda kaldım. Bizim hiçbir
milletvekilimiz iftira atmaz. Bizim söylediklerimizin tamamı
doğrudur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın, siz şu raporu hasıraltı ettiniz biliyor
musunuz? Biz bu raporu çıkaracağız ortaya. Bu raporun
arkasında bir şema var biliyor musunuz? Bu şemada bütün
ilişkiler var. Yeri ve zamanı gelince bunlar açıklanacak. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Biz size açık ve net şunu söylüyoruz: Kızılaya
dahi izinsiz bağış toplama yetkisi verilmezken
Kızılaya, bakın, yüz yıllık bir kurum- nasıl
oluyor da ve hangi gerekçeyle bu Bakanlar Kurulu Deniz Fenerine bu yetkiyi
veriyor? Biz bunu sormayacak mıyız arkadaşlar, sormayacak
mıyız biz bunu? (AK PARTİ sıralarından Hangi Deniz
Feneri? sesleri)
Efendim, ben Türkiyedeki Deniz Fenerinden söz ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Almanyada ayrı. Almanyada
yetkiyi kaldırdılar. Almanyada hukuk var, Almanyada suçlular
çıkarılır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Türkiyede hukuk yok mu?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bakın, ben size şunu
söyleyeyim: Alman yargıcın Asıl failler Türkiyededir.
dediği ve saydığı 4 kişiden 3ünün dosyası
Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı tarafından
hasıraltı edildi. Bunu biliyor musunuz? Niçin bunu sormuyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) Çıkar ortaya.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Size onayı da
gösterebilirim, isteyen arkadaşa verebilirim de. Niçin bunu takip
etmiyorsunuz? Biz ısrarla söylüyoruz. Biz sizi neden suçluyoruz
arkadaşlar? Çünkü sizler de bizim gibi bu konuda Gerçekten biz bu
olayı izliyoruz, biz bu olayı ortaya çıkarmaya
kararlıyız. derseniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Kılıçdaroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan
Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
Sayın Hatip yeni bir sataşmaya mahal vermeden bir konuşma
yapması lazım gelirdi. Ancak konuşmasında partimizle Deniz
Feneri arasında bir bağ olduğuna dair ifadelerde bulunmuştur.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Siz söylediniz ya!
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Partimize ve grubumuza alenen
sataşmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞUL (Malatya) Ama siz söylediniz.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bu nedenle söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Bozdağ, bu konu yeterince
görüşüldü kanaatindeyim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler,
sıra kapaklarına vurmalar) Şimdi, siz söylediniz.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
tutumunuz hakkında söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Sayın Bozdağ, demin siz dediniz ki: Bağlantı
var mıdır yok mudur? Sayın Kılıçdaroğlu da
Vardır, bu şekilde bir bağlantı olduğunu
düşünüyoruz. dedi. Konu da kapanmıştır. Şimdi bunu
sonsuza kadar yürütemeyiz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Efendim, ben tutumunuz hakkında
söz istiyorum. Sayın Başkan, tutumunuz hakkında İç Tüzüke
göre söz istiyorum, usul tartışması istiyorum.
BAŞKAN Efendim?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Burada benim partime, grubuma
çok büyük, Anayasa Mahkemesinde kapatma davasına neden olacak bir ithamda
bulunuyor Sayın Hatip. Siz Sataşma yok. diyorsunuz, olur mu
Sayın Başkan? Ben söz istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Tutanakları getirtin.
BAŞKAN Buyurun, siz de konuşun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşma açmayınız lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, tutumunuz
hakkında söz istiyorsa ben de istiyorum.
BAŞKAN Anlayamadım ki ne istediğinizi. Siz cevap
hakkı mı istiyorsunuz, ne istiyorsunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) Tutumunuz hakkında söz istedi.
Sataşma değil, tutumunuz hakkında usul tartışması
açıyor.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın
Başkan, usul hakkında söz
isteyen milletvekiline söz vermeden önce söz talebini oylamanız gerekiyor.
BAŞKAN Anlayamadım ben. Şimdi, Sayın
Bozdağ, siz sataşmadan dolayı söz mü istiyorsunuz? Ben de o sözü
veriyorum, buyurunuz, 69a göre.
Arkadaşlar siz ne istiyorsunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Hayır efendim,
tutumunuz hakkında.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Hayır efendim,
sataşmadan istiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Hayır efendim
Niye geri alıyorsunuz? Söylesenize.
BAŞKAN Lütfen
Sayın Bozdağ, lütfen bir daha yeni sataşmaya yol
açmayınız.
7.- Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlunun, konuşmasında partisine
sataştığı iddiasıyla konuşması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; burada ben konuşmamda şunu söyledim,
dedim ki: Böyle bir bağ yoktur, irtibat yoktur. Bunu ispat etmek
lazım. İspatlı konuşmak lazım. İmalarla
konuşmamak lazım. Açık açık ifade etmek lazım. Aksi
takdirde, ispat etmezse bir kişi söylediklerini müfteri olur. dedim.
Yoksa, ben bir arkadaşımı iftiracı olarak itham etmedim; bu
bir.
İki: Bakın, bu davayla ilgili ifadelerin içerisinde biz
açıkladık ve yetkililer, bu konuda iddia edenler konuştuğu
zaman denildi ki: İfadelerinde Mehmet Gürhan, yedi defa, ifadesinde ben
bu parayı -yedi defa soruldu, yedisinde de tekrar ederek- ben şuraya
verdim. dedi. Ama şimdi bakıyorsunuz, iddianameyi alıyorsunuz
ifadelere bakıyorsunuz, Almancasını Türkçeye çeviriyorsunuz,
görüyorsunuz ki yedi defa üst üste sorulan bir şey yok. Yedinci sorguda
sorulmuş ve böyle bir ifadede bulunmuş yedinci sorguda. Yedi defa
üst üste sorulmuş, aynı cevap teyit edilmiş. demek yalan mıdır
değil midir? Biz onu soruyoruz.
Bir başka şey
İddianamenin Almanca metninde ve
Türkçe tercümesinde ifadesi alınan kişi Mehmet Gürhan değil,
Firdevsi Ermiştir, ama Mehmet Gürhanla ilgiliymiş gibi bir takdim
yapıldı; bir başka şey.
Ayrıca, yine bu konuyla ilgili Sayın
Başbakanımızın ismi geçerek bir ifade kullanıldı.
Mahkeme de bunu yalanladı. İddianamenin Almanca metninde de bu yok.
Ama, Türkçeye birileri nasıl tercüme etmiş, nereye nasıl servis
yapacağını bilerek mi tercüme etmiş bilmem ama açık
bir iftiradır, açık bir yalandır.
Bir başka şey: Baskı yapıldığı
söylendi. Alman mahkemesinin hem hâkimleri hem de savcıları açık
ve net dediler ki: Ne Türk makamlarından ne şuradan ne buradan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
bize bir baskı
gelmemiştir. dediler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Bu konu yeterince görüşülmüştür.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bu konuda bir
tartışma açıldı. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen yerinize oturunuz.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/656) (S. Sayısı: 312) (Devam)
2.- 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/622, 3/521) (S. Sayısı: 313)
(Devam)
H) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I) AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ) ADALET BAKANLIĞI
(Devam)
1.- Adalet Bakanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Adalet Bakanlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI
İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
K) TÜRKİYE ADALET
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L) YARGITAY (Devam)
1.- Yargıtay 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
M) DANIŞTAY (Devam)
1.- Danıştay 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Şimdi, on üçüncü turda şahsı
adına aleyhinde söz isteyen Rize Milletvekili Mesut Yılmaz.
Buyurunuz Sayın Yılmaz.
Süreniz beş dakikadır.
A. MESUT YILMAZ (Rize) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi
üzerinde kişisel görüşlerimi dile getirmek için söz istedim.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Takdir edersiniz ki kişisel söz hakkı olan beş
dakikalık süre içerisinde günümüzün giderek daha karmaşık, daha
çok boyutlu hâle gelen uluslararası konjonktüründe hepimiz için hayati
önem taşıyan dış politikamızı özetle dahi
değerlendirebilmek mümkün değildir. Onun için, ben bu
konuşmamda, Hükûmetin ve Dışişleri
Bakanlığımızın dikkatini, önümüzdeki dönemde öncelikli
sorun olarak önümüze gelecek olan iki konuya çekmeyi düşündüm. Bunlardan
birincisi, Dışişleri Bakanlığımızın
uzun yıllardan beri engellemek için büyük enerji tükettiği sözde
Ermeni soykırımı meselesidir. İkincisi de Avrupa Birliğiyle
yürüttüğümüz sözde üyelik müzakereleri sürecidir.
Avrupa Birliği konusu -burada Sayın Bakan da çok
kısa değindi- resmî beyanları takip ediyoruz, bu Hükûmetin
öncelikli konusudur ama bu yasama döneminin neredeyse bir buçuk
yıllık kısmı geride kalmaktadır, bu kadar önemli bir
konu henüz daha bu Meclisin gündemine girememiştir.
Önümüzdeki 2009 yılı Avrupa Birliğiyle
ilişkilerimiz açısından bir dönüm noktası hatta bir kader
yılı olmaya adaydır. Bu benim tespitim değil, bu konuyla
ilgilenen bütün uzmanların paylaştığı bir
görüştür çünkü Türkiyeye ek protokolü uygulaması için 2009 sonuna
kadar süre verilmiştir ve maalesef gidişat fevkalade vahimdir, hiç de
öyle burada ifade edildiği gibi işler yolunda değildir, çok
ciddi sorunlar vardır, çok ciddi endişelerimiz vardır ama
bunları demin dediğim gibi burada beş dakikalık
kişisel konuşma hakkında dile getirmem mümkün değil. Önerim
şudur: Meclis Avrupa Birliği ilişkilerine mutlaka el
koymalıdır. Özel bir gündemle bir genel görüşme çerçevesinde bu
mesele Meclis tarafından ele alınmalıdır ve bütün
boyutlarıyla masaya yatırılmalıdır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Masada zaten,
çalışıyoruz.
A. MESUT YILMAZ (Devamla) Hayır, dediğim gibi bir
buçuk seneden beri Genel Kurula gelmedi Avrupa Birliği konusu. Bu kadar
önemli bir konunun Meclis dışında götürülmesi bence eksikliktir,
onu ifade ediyorum, bir polemiğe girmek için söylemedim.
İkinci konu Ermeni konusudur. Değerli milletvekilleri,
Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşı sırasında
Ermeni tebaasına soykırım uyguladığı
iddiası, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bizim Bizi ilgilendirmez.
diyebileceğimiz, kayıtsız kalabileceğimiz bir konu
değildir. Türkiye Cumhuriyeti devleti için Osmanlı Devletinin
zaferlerine, parlak geçmişine olduğu kadar
yanlışlarına da sahip çıkmak bir ahlaki vecibedir.
Kaldı ki dünyada hiçbir ülkenin tarihi sadece altın sayfalardan
ibaret değildir, her ülkenin tarihinde eleştirilecek hatta
utanılacak sayfalar vardır.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Bizde yok.
A. MESUT YILMAZ (Devamla) Şu bir tarihî gerçektir ki:
Osmanlı Devletinin son döneminde devleti ele geçiren İttihat ve Terakki
cuntası tarafından o dönemde Türkiyeyi işgal eden Rus
güçleriyle iş birliği yapan, devlete karşı isyan eden
Ermeni nüfusun bir bölümüne karşı tehcir denilen bir uygulama
yapılmıştır. Bu tehcir sırasında da maalesef çok
acı olaylar yaşanmıştır ama konuyla ilgili bütün
objektif tarihçilerin objektif, altını çiziyorum-
buluştukları nokta şudur ki bunu bir devlet güdümünde bir
soykırım olarak nitelemek mümkün değildir. Bunun teknik adı
bir mukateledir. Mukatele demek karşılıklı öldürmedir,
karşılıklı katliamdır. Maalesef, çok sayıda Türk
asıllı, Kürt asıllı ve Ermeni asıllı Osmanlı
vatandaşı hayatını kaybetmiştir. Türk devletinin bu
konuda çok ciddi bir hatası olmuştur, bir ihmali olmuştur. Uzun
yıllar bu konu yok gibi davranmıştır, bu konunun üstüne
gitmemiştir, araştırılmasına
yanaşmamıştır. ASALA terörü bastırıldıktan
sonra bu yanlıştan dönülmüştür, Türk devleti yeni bir politika
benimsemiştir. Bu politikanın özü şudur: O tarihe kadar
kapalı olan Osmanlı arşivlerinin 1914-1915 yıllarına
ilişkin bölümü araştırmacılara
açılmıştır. Şu anda Osmanlı arşivleri
bütünüyle yabancılar dâhil bütün araştırmacılara
açıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
A. MESUT YILMAZ (Devamla) İki dakika rica ediyorum.
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
A. MESUT YILMAZ (Devamla) İkinci olarak, Türk devletinin
politikası o tarihe kadar izlenenden farklı olarak bu konunun
tarafsız, uluslararası bir bilim kuruluna bırakılması yönündedir. Bu,
çok kendine güvenen bir tavırdır. Bu, yabancıların,
özellikle medeni ülkelerin anlayacakları dilden bir tavırdır.
Bunun arkasında herkesin sağlam durması lazımdır.
Şimdi, bir imza kampanyası açıldı, özür
kampanyası. Toplumda tanınmış olan bazı kişiler
bu özür kampanyasıyla âdeta olmayan bir olayı Türkiye Cumhuriyeti
devleti hakkında yargısız infaza benzer bir uygulamayı
kamuoyuna lanse etmeye çalışıyorlar. Buradaki tarihe,
zamanlamaya dikkatinizi çekiyorum. Maalesef, bugüne kadar dünyada on altı
ülkede, on altı ülke parlamentosunda Ermeni soykırımı
kanuna bağlanmıştır, yasayla kabul edilmiştir.
Amerikada yirmi beş eyalet parlamentosu, eyalet meclisi
soykırımı tanımıştır ama şimdi daha
ciddi bir adım söz konusudur. Amerikan Kongresinde nisan ayından önce
aynı şekilde bir karar alınması söz konusudur, bir kanun
çıkarılması söz konusudur. Gerek ocakta göreve başlayacak
olan yeni Amerikan Başkanının, özellikle Amerikan Başkan
Yardımcısının açıklamaları, seçim sürecinde yaptığı
taahhütler bu olasılığın çok yüksek olduğunu
göstermektedir.
Şimdi âdeta Türkiyede bu imza kampanyasıyla bu karara
bir psikolojik zemin hazırlanmaya çalışılmaktadır.
Buna karşı Cumhurbaşkanından Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olan herkese kadar hepimizin bir arada, toplu tepki
göstermemiz lazımdır. Tabii ki burada en büyük görev,
Dışişleri Bakanlığımıza düşmektedir.
Dışişleri Bakanlığına bu güç görevinde
başarılar diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.
Sayın milletvekilleri, on üçüncü turdaki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Vural, Sayın Özdemir, Sayın Işık,
Sayın Taner, Sayın Yıldız, Sayın Köse, Sayın
Çelik, Sayın Akkuş, Sayın Genç ve Sayın Akcan; sizlere söz
vereceğim sırasıyla.
Buyurunuz Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Evet, teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Adalet Bakanıma sorum: Türklüğün millî ve
manevi değerlerine hakaretin önünü açan 301inci maddedeki
değişiklikten sonra, bu maddeye istinaden kaç kişi hakkında
soruşturma talebi olmuştur? Siz kaçına onay verdiniz?
Sayın Dışişleri Bakanına sorum: İran
Cumhurbaşkanının Türkiyeyi ziyareti sırasında
Anıtkabiri ziyaret etmeyi istemediğine ilişkin haberler üzerine
Bunlar ufak tefek şeyler. diye bir cevap verdiniz. Aslında bu
cevabınızın bir tesadüf olmadığı
Bugün
Güneş gazetesinde yer alan Şam Büyükelçisinin Atatürkün resmiyle
ilgili husus
Bu çağda Atatürk resmiyle uğraşmak doğru
değil. cevabını vermiştir. Anlaşılan bu konuda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.
Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan,
Sayın Adalet Bakanına soruyorum: 15 Aralık 2008 tarihi
itibarıyla cezaevlerinde
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, bir dakika
vermediniz ki.
BAŞKAN Verildi, otomatik olarak kesildi efendim.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep)
95.875 adi, 5.225 terör olmak
üzere 101.100 hükümlü ve tutuklu ile cumhuriyet tarihinin en büyük rekoru
kırılmıştır. Bunların çoğu tutukludur.
Tutukluların tutukluluk hâlleri uzun sürmekte ve büyük mağduriyetlere
sebep olmaktadır. Hâkim ve savcılarımızın önünde
altından kalkamayacakları dosyalar mevcuttur.
Soru: Hâkimlerin dosyalarını, tutuklu
sayısını azaltıcı ve yargılanmayı
hızlandırıcı bir projeniz var mı? Yoksa, Milliyetçi
Hareket Partisinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) Süreyi yanlış
ayarladınız Sayın Başkan.
BAŞKAN Evet, yanlış ayarlamışlar,
kusura bakmayın.
OKTAY VURAL (İzmir) Süreyi yeniden başlatın
Sayın Başkanım.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk sorumu Sayın Adalet Bakanımıza
sormuştum.
Sayın Dışişleri Bakanına
İran
Cumhurbaşkanının Anıtkabiri ziyaretine Ufak tefek
şey, detaylarla uğraşmayın. demiştiniz, bu
kararlılığınızı sürdürüyorsunuz. Güneş
gazetesinde Şam Büyükelçisi Atatürk resmiyle ilgili Bu çağda Atatürk
resmiyle uğraşmak doğru değil. cevabını verdi.
Türkiye Cumhuriyetinin kurtuluş mücadelesinin ve kuruluşunun önderi
Mustafa Kemal Atatürke yönelik bu yaklaşım tarzınızı
ve özensizliğinizi kınıyorum, dışişleri
camiasına da yakıştırmıyorum. Bu cevaplar sizin
siyasal duruşunuzun tezahürü müdür?
Diğer taraftan, bir süredir Irakın kuzeyindeki
yönetimle bir görüşme trafiği devam etmektedir. Talabaninin
verdiği demeçte PKKya af çıkartılması konusu gündeme gelmiştir.
Irakta yaptığınız bu görüşmelerde PKKya af konusunda
bir ara buluculuk talep ettiniz mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Özdemir.
Sorunuzun son cümlesini de alalım.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan, en son
sorumu soruyorum: Hâkimlerin dosyalarını, tutuklu
sayısını azaltıcı ve yargılanmayı
hızlandırıcı bir projeniz var mıdır? Yoksa,
Milliyetçi Hareket Partisinin yargı teknolojisiyle desteklenen Millî Yargı
Projesinden yararlanmak ister misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özdemir.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. İlk sorum Sayın Dışişleri
Bakanına.
Bir yılı aşkın süredir
Dışişleri Bakanlığı konutunda oturmaya devam eden
Sayın Cumhurbaşkanımız niçin hâlâ kendi köşküne
taşınmamaktadır?
Diğer sorularım Sayın Adalet Bakanına.
1) İslami holdingler tarafından inançları
sömürülerek mağdur edilen milyonlarca vatandaşımızın
mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda bir çalışmanız
olmuş mudur?
2) AKP iktidarları döneminde kaç adet adliye ile cezaevi
kapatılmıştır? Adliyesi kapatılan küçük ilçelerde
adalete ulaşımı kolaylaştırmak için Milliyetçi Hareket
Partisinin Millî Yargı Projesindeki sulh hâkimliklerini kurmayı
düşünüyor musunuz?
3) Kütahya Kapalı Cezaevinin personel ihtiyacı ne zaman
giderilebilecektir?
4) Kütahyada idare ve vergi mahkemelerinin açılması
konusunda geçen yıldan bu yana bir gelişme olmuş mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın Dışişleri
Bakanına
1) Dışişleri personelinin emsal kararnamesi niye
Başbakanlıkta bekletilmektedir?
2) Bazı büyükelçiliklere atama yapılmayarak boş
tutuluyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını böyle mi
korumaktasınız?
3) Bugünkü bazı gazete manşetlerinde, dağdaki
PKKlıların silah bırakmaları
karşılığında hapishanelere değil de evlerine
dönmeleri gerektiğine dair Talabaninin açıklamaları var. Bu,
komşu bir ülkenin ülkemizin iç işlerine müdahalesi değil midir?
Aynı konuda Sayın Adalet Bakanına
Bu konuda bir
çalışmanız, yani yeni bir Eve Dönüş Yasası
çalışması gündeminizde mi? Gündeminizde ise -dağdakileri
affedeceğinize göre- cezaevindeki kader mahkûmları için de bir af
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.
Sayın Yıldız
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Sorum Sayın Dışişleri Bakanına.
Sayın Bakan, Dışişleri Bakanı olarak sizi
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görmekten mutluyuz, hoş geldiniz. Bugüne
kadar Barzani, Talabani, Yunanistan, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik
Devletleri, Ermenistan, Kıbrıs Rum kesimi ile yapmış
olduğunuz görüşmeler ve gelişmelerle ilgili, millet adına
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan milletvekillerine hiçbir bilgi
aktarmadınız.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Bakan dinliyor mu
soruları acaba?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Siz kime bilgi veriyorsunuz, kime
karşı sorumlusunuz? Milletvekilleri olarak gelişmeleri gazete ve
televizyonlardan öğrenmeye çalışıyoruz.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Bakan, size soruluyor.
Sayın Dışişleri Bakanı, size soruluyor.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Bizler de konuyla ilgili
açıklama yapınca bilgisizlikle suçluyorsunuz. Türkiye Büyük Millet
Meclisine ne zaman bilgi vereceksiniz? Yoksa milletvekillerini güvenilir
bulmuyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Yıldız.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Adalet Bakanına soruyorum: Sayın Bakan, cezaevlerindeki
tutuklu ve hükümlü sayısının son otuz dokuz yılın
rekorunu kırmasında Hükûmetin uyguladığı ekonomik
politikalar sonucu oluşan aşırı yoksullaşmanın
payı olduğunu kabul ediyor musunuz?
Yüzün üzerinde modern adliye sarayı
yaptığınızı söylediniz. Adıyamanda kırk
dört yıllık bir adliye sarayı var. Yeni adliye sarayı için
söz vermiştiniz. Bu konuda bir çalışmanız var
mıdır?
Ayrıca, ceza infaz kurumunun personeline yıpranma
tazminatı verilmesini ya da erken emeklilik hakkı
tanınmasını personel hakkı olarak düşünüyor musunuz?
Yine bu personeli hizmet sınıfından güvenlik hizmetleri
sınıfına aktaracak düzenlemeleri Meclis gündemine
taşımayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Köse.
Sayın Çelik
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan,
teşekkür ederim. Benim de sorum Dışişleri Bakanına.
Sayın Bakan, yurt dışında bir konuşmanızda
Türkiyede Müslümanlar da baskı altındadır. dediniz. Acaba siz
bugüne kadar ne tür bir baskıyla karşılaştınız?
İki: Ermenilerden özür imzacılarının
girişimlerinden hemen sonra, sorular üzerine
Bakanlığınız Bu, demokratik bir haktır, herkes
görüşünü özgürce savunabilir. demeciyle Sayın Güle paralel,
Sayın Başbakana karşıt bir duruş sergiledi, daha sonra
Bakanlık olarak bundan vazgeçtiniz.
Şimdi merak ediyoruz Sayın Bakan: Bu Ermeni
imzacıları hakkında ne düşünüyorsunuz, net görüşünüz
nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.
Sayın Akkuş
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakanım, son
zamanlarda basın-yayın organlarında İmralı Cezaevinin
genişletileceği ve yeni mahkûmların konulacağı
haberleri yer alıyor. Bu doğru mudur? Doğru ise buranın
büyütülmesi fikri sizin mi, yoksa ABnin bir dayatması mıdır?
Deniz Feneri davasıyla ilgili olarak Alman yetkili
açıklamasında Türk Adalet Bakanına ulaşan kriptoda bu
konuda yeterli bilgiler var. demekte. Bu bilgileri savcılığa
verdiniz mi? Bu bilgiler çok mu gizli bilgiler ki açıklamıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Akkuş.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Adalet Bakanlığı ve Dışişleri
Bakanlığı Türkiye Cumhuriyetinin iki saygıdeğer
bakanlıkları. Bu bakanlıkların makamında oturan
kişilere maalesef şu ana kadar hiçbir güven duymadım;
bilgileriyle, beceriksizlikleriyle, güvensizlikleriyle bu
bakanlıkların değerini sıfıra indirmiş
kişiler.
Devletin dış politikasını Ahmet Davutoğlu
diye bir kişi çıkıyor ortaya, şey ediyor. Türk
vatandaşları yabancı elçiliklerin kapılarında sürüm
sürüm sürünüyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan hakaret ediyor!
Böyle soru mu olur!
KAMER GENÇ (Tunceli) Adalet Bakanlığı
makamında oturan kişi YARSAV denilen bir kişi
çıkıyor, Danıştaya gidiyor, dava açıyor, iki günde
yürütmenin durdurmasını alıyor. diyor, Yargıtay Başkanlar
Kurulunun hazırladığı bildiriye Dam üstünde
saksağan! diyor.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) Bu soru değil Sayın
Başkan, lütfen müdahale eder misiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani hiç yargıyla ilgisi olmayan,
Dışişleri Bakanlığıyla ilgisi olmayan bu kadar
kişiliksiz, niteliksiz kişilerin burada bulunması
dolayısıyla, şimdiye kadar verdiğim sorulara
karşı doğru dürüst cevap vermedikleri için kendilerini protesto
ediyorum ve kendilerine soru sormuyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Hakaret ediyor, hakaret!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) Sayın Başkan,
böyle bir saygısızlığa nasıl müsaade ediyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Sayın Akcan
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. Aracılığınızla
sayın bakanlara sormak istiyorum.
Birinci sorum Sayın Dışişleri Bakanına:
Sayın Bakana soru yöneltirken Sayın Bakan o soruyu soranları
dinlemek yerine başkalarını dinlemeyi tercih ediyor. Bu ciddi
olmayan bir davranış. Acaba Sayın Bakan Türk dış
işlerini de bu ciddiyetle mi yönetiyor? Bunu merak ediyorum.
İkinci sorum Sayın Adalet Bakanına: Sayın
Bakanım, ceza ve tevkif evlerinde çalışan infaz koruma ve öteki
memurların özlük hakları gerçekten çok kötü. Ne zaman düzeltmeyi
düşünüyorsunuz?
Üçüncü sorum: Afyonkarahisarın Hocalar ilçesinde
yaşayanlar, ağır cezayla ilgili adaleti bulmak için 170
kilometre yol teperek Afyona geliyorlar. En kötü adalet, zor, zahmetle
kazanılan adalettir. Bu adaletsizliği ortadan kaldırmak için
Sandıklıya bir ağır ceza düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Akcan.
Önce kim cevap verecek acaba?
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)
Ben Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurunuz
Sayın Babacan.
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)
Beşer dakika süremiz var herhâlde değil mi Sayın
Başkanım?
BAŞKAN - Evet.
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)
Şimdi, öncelikle Sayın Vuralın sorularından başlamak
istiyorum: Bugün, bir gazetede Şam Büyükelçimize atfen yayımlanan
bazı haber ve yorumlar var. Bunlar yanıltıcıdır,
yanıltıcı olmanın yanı sıra gerçek
dışı unsurlar içermektedir. Biz bugün Büyükelçimizle bu konuyu
da görüştük ve şunu da ben özellikle söylemek istiyorum ki:
Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürke ait büst ve resimler tüm
dış temsilciliklerimizde olduğu gibi Şam
Büyükelçiliğimizde de uygun bölümlerde yer almaktadır.
Öte yandan, herhangi bir programda, bir dış ziyaretçinin
Türkiye programında Anıtkabiri ziyaretinin anlamını ve
önemini bizim Bakanlığımız en iyi bilmesi gereken bakanlıktır.
Üslubunuzu ve kullandığınız haddini aşan kelimeleri
şiddetle reddediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Diğer bir konuya gelince, biliyorsunuz
RECEP TANER (Aydın) Üslup sizin üslubunuz Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz cevabı verin, Ufak tefek
şeyler. diyen sizsiniz! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) Ayıp ya!
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)
Siz sorunuzu sordunuz, ben cevabımı veriyorum; lütfen
sabırlı olun, dinleyin. Cevap veriyorum.
OKTAY VURAL (İZMİR) Cevap değil ki bu!
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)
Kulağınızı açıp dinleyin, anlayın!
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Bakan gibi davran!
OKTAY VURAL (İZMİR) Sen bu cevabı
yabancılara ver! Yabancılara böyle cevap ver bakalım!
Talabaniye ver bakalım, Barzaniye ver! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
Vural
Sayın Vural, lütfen
Sayın Vural, lütfen Bakanı
dinleyiniz.
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)
Diğer soruya gelince: Biliyorsunuz, bugünkü birkaç gazetede Irak
Cumhurbaşkanı Talabaniye atfen bazı açıklamalar var.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Cevapları da mı
yazılı verdiler Sayın Bakanım size? Yani öyle gözüküyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)
Bu açıklamaların henüz bizim tarafımızdan
değerlendirilip bununla ilgili Bakanlık içi çalışmamız
yapılmış değil. Herkesin her açıklamasına da o
gün hemen cevap yetiştirme zorunluluğumuz da yok. Onun için bu konu
da incelememiz altında devam ediyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Ne incelemesi ya!
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)
Diğer konulara gelince: Biliyorsunuz bizim
Bakanlığımız
OKTAY VURAL (İzmir) Cevapları yazılı olarak
okuyor Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)
meslek memurlarının yaklaşık üçte 2sinin yurt
dışında olduğu, üçte 1inin de merkezde
çalıştığı bir bakanlık. Yaklaşık 150
tane dış temsilciliğimiz var. Bunlar büyükelçilik,
başkonsolosluk ve bazı uluslararası kuruluşlar nezdindeki
daimî temsilcilikler şeklinde. Bu 150 noktadan kuşkusuz
boşalanlar oluyor, yerine atamalar oluyor. Bu atamalarla ilgili kimlerin
karar vereceği de belli. Dolayısıyla karar vericiler bu
atamaların ne zaman nasıl yapılacağını
kuşkusuz belirleyecektir.
Diğer konuya gelince: Benim Avrupa Birliği, daha
doğrusu Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonunda
söylediğim sözlerle ilgili yine sorular soruldu. O noktada benim neyi
kastettiğimi, ne demek istediğimi Türk milleti iyi anladı, sizin
de iyi anlamış olmanızı ümit ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Babacan.
Buyurunuz Sayın Şahin.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz soruya cevap verin! Sayın
Başkanım, sorulara cevap vermiyor!
BAŞKAN Sayın Vural, cevabını verdi, bu
kadar.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Aldı cevabını!
OKTAY VURAL (İzmir) İsterseniz seçmeli verelim
Sayın Bakana, zor oluyorsa test usulü soralım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Cevabınızı
aldınız.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Aldın
cevabını! Öyle soruya böyle cevap!
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Hem gelmiyorsunuz hem sorulara
cevap vermiyorsunuz Sayın Bakan! Bırakın başkası
yapsın Bakanlığı! Sayın Çavuşoğlu da
bakanlık yapabilir.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Şahin.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Evet,
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
İlk soru Sayın Vuralın bir sorusuydu. 301inci
maddeyle ilgili Bakanlığıma kaç tane dosyanın
geldiğini ve bunlardan kaç tanesiyle ilgili izin verildiğini
sordular. Dünkü tarih itibarıyla yani 22/12/2008 tarihi itibarıyla
Bakanlığımıza gelen dosya adedi 519, izin verilen dosya
adedi 70. Oranı buna göre çıkartmanız mümkündür.
İsmini uğultu nedeniyle tespit edemediğim bir
değerli milletvekili arkadaşım, cezaevlerindeki doluluk
oranından bahsettiler.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Hasan Özdemir efendim.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Peki
Hasan Bey. Teşekkür ederim Sayın Özdemir. Kusura bakmayın.
Tutuklu sayısının hükümlü sayısından daha
fazla olduğunu ifade ettiler ve buna dikkat çektiler. Gerçekten,
cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklu sayısının
toplamını tespit ettiğimizde, oransal olarak yüzde 56 veya 57si
tutuklu statüsündedir. Bunun bazı nedenleri var. Nedenlerinden en
önemlisi, eski Ceza Muhakemeleri Yasamızda iyi hâlli olanların meşruten
tahliye oranı beşte 2ydi. Yani şöyle söyleyelim: On beş
yıl ceza almış olan bir kişi, daha önceki Ceza Usul
Yasamıza göre altı yıl yattığında tahliye
olabiliyordu. Şimdi, yeni Ceza Usul Yasamız üçte 2 oranını
getirdi. Bu şu demektir: On beş yıl ceza alan bir kişi, on
yıl yatmadan iyi hâlli de olsa tahliye olamıyor. Cezaevindeki
tutukluların sayısının fazla olmasının en önemli
nedenlerinden bir tanesi bu. Başka nedenleri de var ama başka
sorulara cevap vermek için onları belki başka bir seferde tekrar
ederim ama siz dediniz ki Bizim, yargıçların önünde çokça dosya var.
Bunları eritebilmek için parti olarak bir millî yargı projesi
çalışmamız oldu. Bundan yararlanır mısınız?
Kuşkusuz ki biz Adalet Bakanlığı olarak her yararlı öneriden
istifade etmeye çalışırız, memnuniyetle ama ben inceleme
imkânı bulamadım. Eğer lütfederseniz, bir nüsha verirseniz,
tabii ki yararlanmaya çalışırız.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Hayhay efendim.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Af
çalışmanız, eve dönüş çalışmanız var
mı? diye bir arkadaşım soru yöneltmişler. Adalet
Bakanlığımızın gündeminde böyle bir çalışma
şu anda bulunmamaktadır.
OKTAY VURAL (İzmir) Şu anda
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sanıyorum Kütahyayla ilgili bir soru vardı. Kütahyada idare
mahkemesinin kâğıt üzerinde kurulduğu ama fiilen faaliyete
geçmediği şeklinde değil mi efendim?
ALİM IŞIK (Kütahya) Geçen yıl sormuştum.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Evet,
sormuştunuz.
Gerçekten 2007 yılında kurulmuş olan Kütahya
İdare Mahkemesinin faaliyete geçirilmesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun gündemine gelmiş ancak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kütahyanın iş durumunu yeterli görmemiş, yıllık
ortalama beş yüz-altı yüz iş olduğunu göz önünde bulundurarak
açılmasına onay vermemiş. Şimdi, tabii, bu statüde devam ediyor.
İş durumu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kriterlerini
yakaladığı takdirde tekrar bunun gündeme alınması söz
konusu olabilecektir. Bilindiği gibi bu konuda kararı Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu vermektedir.
Bir de Adıyaman Milletvekili arkadaşımız,
Adıyaman Adliye Sarayıyla ilgili bir soru yönelttiler. Adıyaman
Adalet Sarayının yapımı 2009 yılı programına
alındı. Proje çalışmaları tabii ki başlayacak.
Sanıyorum yer konusunda bir sorun yok bana verilen bilgiye göre. 2009
yılında proje çalışmaları bittikten sonra tabii
yapım ihalesine geçmiş olacağız. Adıyamanla ilgili de
elimdeki not bu.
Sandıklıyla ilgili bir soru geldi. Sanıyorum
Hocalar ilçemizde ağır cezalık işi olan insanlar şu
kadar kilometreyi katederek Afyona gelmek durumunda kalıyorlar.
Sandıklıda daha önce ağır ceza mahkemesi vardı ancak
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu dosya adedinin az olması nedeniyle
kapattı ve Afyonda ikinci bir ağır ceza mahkemesi açıldı.
Geçenlerde Baroya kayıtlı Sandıklılı avukat
arkadaşlarım, sivil toplum örgütleri, meslek odaları beni
ziyarete geldiler. Afyon milletvekili 2 değerli arkadaşımız
da bu heyette vardı. Konuyu görüştük. Tabii, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulumuzun ağır ceza mahkemesi kurulmasıyla
ilgili bir dosya adedi, kriteri var. Bu kriterin değiştirilip
değiştirilmemesi, çoğaltılıp indirilmesi tamamen
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kendi takdirindedir. Ancak, bu
konuda bir talepte bulunuldu, ben bu talebi Kurulun gündemine havale ettim,
Kurul karar verecektir. Tabii, benim şu aşamada bir şey söylemem
mümkün bulunmamaktadır.
Tespit edebildiğim sorular bunlar.
Tunceli Bağımsız Milletvekili
arkadaşımız Sayın Genç, her ikimize hitaben soru
sormayacağını, bizlerin kişiliksiz ve niteliksiz insanlar
olduğunu ifade ettiler. Ben tabii, buna şunu söyleyebilirim: Kem söz
sahibine aittir diyeceğim ama bu arkadaşımıza da
yazık, bunu da söylemiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ben insanlara, şu Parlamentoya gelmiş, hangi
düşüncede olursa olsun hiçbir arkadaşıma kötü söz söylemeyi
doğru bulmam. O nedenle, ben bu sıfatı kendisine de layık
görmüyorum. Tuncelililerin seçtiği, buraya gönderdiği bir
değerli milletvekili arkadaşımızdır. Takdiri de
kamuoyuna bırakıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, Sayın
Dışişleri Bakanı, milletvekillerimizin sorduğu
suallerden birine, Türk milleti bizi anlıyor. diyerek buradaki
milletvekillerini anlamamakla suçlamıştır. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler, gülüşmeler)
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) Siz anlıyorsunuz. dedi.
OKTAY VURAL (İzmir) Burası, Türk milletinin iradesinin
olduğu yerdir. Bu üslup, Dışişleri Bakanına
yakışır bir üslup değildir.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Türkiye Büyük Millet Meclisine
geliyorsanız önce siz de haddinizi bileceksiniz.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Vural, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Milletin önünde hesap vermekten
kaçmayacaksınız.
İkincisi, Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın Vural, bir dakika
OKTAY VURAL (İzmir)
ben sualimde haddimi aşan bir
ifadede bulunmadım.
İÇİŞLERİ BAKAN BEŞİR ATALAY (Ankara)
Kınıyorum. dediniz Kınıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Bakanın Atatürkle
ilgili konuya, Ufak tefek şeyler. demesini kınadım.
İÇİŞLERİ BAKAN BEŞİR ATALAY (Ankara)
Kınıyorum. diye soru sorulmaz.
OKTAY VURAL (İzmir) Eğer kendisi bu ifadeyi hadsizlik
olarak görüyorsa kendi kendisini hadsizlikle suçlayan bir sayın bakanla
karşı karşıya olduğumuzu belirtmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkanım, efendim
bakın
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir dakikanızı rica ediyorum.
Ben şimdi, bir buçuk senedir buradayım.
BAŞKAN Şimdi, sırasıyla on üçüncü turda yer
alan
KAMER GENÇ (Tunceli) Dışişleri
Bakanlığında olan kişi daima Türkiye Cumhuriyeti devletini
dışarıda küçük düşürücü davranışlarda bulunuyor.
BAŞKAN Sayın Genç
Sayın Genç, siz söylediniz,
onlar da cevap verdiler. Lütfen
KAMER GENÇ (Tunceli) İkincisi: Adalet Bakanı daima
adalet mekanizmasını küçük düşürmüştür.
BAŞKAN - Şimdi biz müzakerelerimize devam ediyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yargıtay Başkanlar Kurulunun
bildirisi üzerine Dam üstünde saksağan, vur kazmayı beline!
demiştir. Yargıtay Başkanı Danıştaya
gitmiştir, ertesi gün karar almıştır. demiştir.
Sorduğumuz soruların yüzde 99una yanlış bilgi
vermiştir efendim. Böyle bakanların olduğu yere elbette ki hak
ettikleri sıfatı vereceksin!
BAŞKAN Şimdi sırasıyla on üçüncü turda yer
alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Dışişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
11- DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI
1. Dışişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 697.652.900
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 155.100
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 1.887.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 46.050.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 62.800.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 8.390.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM 816.935.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Dışişleri
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 724.304.576,10
- Toplam Harcama : 657.695.852,22
- İptal Edilen Ödenek : 61.807.156,13
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 4.801.567,75
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2007
yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.95 - AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1. Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 11.219.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 201.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
GENEL TOPLAM 11.420.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 6.021.809,00
- Toplam Harcama : 4.594.889,96
- İptal Edilen Ödenek : 1.426.919,04
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir
Adalet Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
08- ADALET BAKANLIĞI
1. Adalet
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 913.372.200
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 3.903.100
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 2.578.420.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
GENEL
TOPLAM 3.495.696.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Adalet Bakanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 2.770.224.481,00
- Toplam Harcama : 2.687.651.393,31
- Ödenek Dışı Harcama : 21.310.204,08
- İptal Edilen Ödenek : 103.883.291,77
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumu 2009 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.41 - CEZA VE İNFAZ
KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU
1. Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 705.806.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM 705.806.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
G E L İ R C E T V E L
İ
KOD
Açıklama (TL)
01 Vergi Gelirleri 65.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 197.242.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 405.405.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 30.428.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 8.036.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan
Tahsilat 150.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Ret ve
İadeler (-) -455.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 705.806.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumu 2009 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumları 2007
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2007
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 967.370.000,00
- Toplam Harcama : 800.465.187,57
- İptal Edilen Ödenek : 166.904.812,43
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 689.420.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 694.154.086,40
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumları 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.10 - TÜRKİYE ADALET
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kod
Açıklama
(TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 9.534.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
GENEL TOPLAM 9.534.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
G E L İ R C E T V E L
İ
KOD
Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 310.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 9.024.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 100.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 9.434.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi Başkanılığı
2007 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 8.440.624,00
- Toplam Harcama : 5.563.552,58
- İptal Edilen Ödenek : 2.877.071,42
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 7.722.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 5.232.652,67
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
04- YARGITAY
1. Yargıtay 2009
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 13.658.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 42.517.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM 56.175.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay 2007
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Yargıtay 2007
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 44.247.515,00
- Toplam Harcama : 41.713.757,32
- İptal Edilen Ödenek : 2.533.757,68
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
05 - DANIŞTAY
1. Danıştay 2009
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 6.218.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 46.603.200
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 102.100
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM 52.924.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay 2009
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay 2007
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Danıştay 2007
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamlarını
okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 35.494.789,00
- Toplam Harcama : 33.197.054,22
- İptal Edilen Ödenek : 2.297.734,78
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Danıştay 2007
yılı Merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Böylece, Dışişleri Bakanlığı, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği, Adalet Bakanlığı, Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu,
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay ve
Danıştayın 2009 yılı bütçeleri ile 2007
yılı kesin hesapları kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, programa göre, kuruluşların
bütçe ve kesin hesapları ile gelir bütçesinin ve 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının maddelerinin
oylamasını yapmak için, 24
Aralık 2008 Çarşamba günü saat 11.00de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.18