DÖNEM: 23
CİLT: 29
YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
4üncü
Birleşim
9 Ekim 2008 Perşembe
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, tekstil sektörünün sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
2.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Şırnak ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
3.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, Manisa ili ve üzüm üreticilerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun (6/838, 6/842, 6/845, 6/870) esas
numaralı sözlü sorularını geri aldığına
ilişkin önergesi (4/86)
2.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Anayasa Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/87)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, enerji
politikası konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/268)
2.-
Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve 20 milletvekilinin,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan orman
yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/269)
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler
1.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin,
Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21
Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin,
Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili
Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32
Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel
Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir
Yönetimi Konusunda Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı:
138)
B) Kanun Tasarı
ve Teklifleri
1.- Hatay
Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında
İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/182) (S. Sayısı: 214)
VII. - SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim
1.- Adalet
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
2.- Anayasa
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
VIII.- AÇIKLAMALAR
1.- MHP Grubu
Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural, AB Uyum Komisyonu
Başkanı Yaşar Yakışın, 8 Eylül 2008 tarihinde
Danimarka Büyükelçisiyle yaptığı görüşmede partilerini
yabancılara şikâyet etmesi nedeniyle, gerekli uyarının yapılması
ve Komisyonun görev süresinin dolması sebebiyle yetkisiz
kaldığı için gerekli işlemlerin Başkanlıkça
yürütülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- AK PARTİ
Grubu Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın konuşmasında itham ettiği
Komisyon Başkanının görev nedeniyle yurt dışında
olduğuna ve kendisinin bulunduğu bir oturumda bu konunun
konuşulmasının uygun olacağına; komisyonların ve
Başkanlık Divanının görev süreleriyle ilgili sorunun daha
önce yapılan düzenlemeyle halledildiğine ilişkin
açıklaması
IX. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Samsun
Milletvekili Cemal Yılmaz Demirin, bir merkez valisi hakkında
işlem başlatılıp başlatılmadığına
ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/4379)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, ceza infaz kurumu
çalışanlarının özlük haklarına ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/4466)
3.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncünün, Tekirdağ Kapalı Cezaevindeki
koşullara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/4639)
4.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, Bitlis
Cezaevinde yaşanan olaylara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/4640)
5.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, terör zararları ödemelerine ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı
(7/4724)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak üç oturum yaptı.
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, Ardahan ve Doğu Anadoludaki eğitim
sorunlarına,
Antalya
Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin
29 Eylül-3 Ekim 2008 tarihleri arasında Strazburgda gerçekleşen
Genel Kurul toplantısına,
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Türk Hava Yollarında
yaşanan sorunlara,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
1/8/2008 tarihli
ve 5803 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun bir daha
görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 arkadaşının, 4/C
mağduru vatandaşlarımızın sorununun tespiti ve çözüm
yollarının belirlenmesi,
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 arkadaşının, Olimpiyat
Oyunlarında Türk sporcularının başarısız
olmasının nedenlerinin araştırılması ve gerekli
politikaların üretilmesi,
Amacıyla
birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
TBMM
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanı Cevdet Erdölün, Dünya Sağlık Örgütü
tarafından Hırvatistanın başkenti Zagrebde düzenlenecek
olan Şehirlerdeki Sürdürülebilir Kalkınma ve Sağlık ile
Sağlıklı Şehirler Hareketinin Yirmi Yılı Kapsayan
Tüm Yerel Politikalarında Sağlık konulu konferansa ismen davet
edildiğine,
Slovakya Ulusal
Meclisi Dış İlişkiler Komitesince, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Dışişleri Komisyonu, AB Uyum Komisyonu ve
Türkiye-Slovakya Parlamentolararası Dostluk Grubu üyelerinden oluşan
ortak bir heyetin Slovakyaya davet edildiğine,
İlişkin
Başkanlık tezkereleri kabul edildi.
Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırımın, Fransız
Guyanasına,
Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmenin, İspanyaya,
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğanın;
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine ve
Barselona
Süreci: Akdeniz İçin Birlik Zirve Toplantısına katılmak
üzere, Fransaya,
Yaptığı
resmî ziyarete refakat eden heyetlere iştirak eden milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, Irakın Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve
Saldırılarının Bertaraf Edilmesi Amacıyla,
Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere, Irakın PKK
Teröristlerinin Yuvalandıkları Kuzey Bölgesi ile Mücavir Alanlara
Gönderilmesi ve Görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
17/10/2007 Tarih ve 903 Sayılı Kararıyla Hükümete Verilen Bir
Yıllık İzin Süresinin Anayasanın 92nci Maddesi
Uyarınca 17/10/2008 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Süreyle Uzatılmasına
Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/547), görüşmeleri tamamlanarak,
istem üzerine yapılan açık oylamadan sonra, kabul edildi.
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, bazı konuşmacıların partisine
sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.
Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili
Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21
Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22
Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin,
Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal
Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32
Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel
Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir
Yönetimi Konusunda Anayasanın 98inci, İçtüzüğün 104 ve 105inci
Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporunun (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13,
14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138) görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
Hatay
Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında
İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
(2/182) (S. Sayısı: 214) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.
9 Ekim 2008
Perşembe günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşime 19.42de son
verildi.
|
|
Şükran
Güldal Mumcu |
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
Harun
Tüfekci |
|
Fatoş
Gürkan |
|
Konya |
|
Adana |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 5
II.- GELEN KÂĞITLAR
9 Ekim 2008 Perşembe
Tasarı
1.-
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/651) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.10.2008)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 Milletvekilinin, enerji
politikası konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/268) (Başkanlığa
geliş tarihi: 1.9.2008)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak ve 20 Milletvekilinin, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan orman
yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/269) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.9.2008)
9 Ekim 2008 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4üncü
Birleşimini açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur,
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.05
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN
Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi tekrar yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, tekstil ve tekstil sektörünün içinde
bulunduğu sorunlar hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Ali
Rıza Ertemüre aittir.
Buyurunuz
Sayın Ertemür. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, tekstil
sektörünün sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tekstil ve tekstil sektörünün içinde
bulunduğu sorunlar hakkında gündem dışı söz
almış bulunuyorum.
Sözlerime
başlamadan önce Aktütün Karakolunda şehit düşen askerlerimize ve
dün Diyarbakırda hain saldırıda şehit düşen güvenlik
görevlilerimize Allahtan rahmet, ulusumuza ve yakınlarına
başsağlığı, yaralılarımıza da acil
şifalar diliyorum.
Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlarım;
yaşadığımız küresel krizin yarattığı
dalgalanma ve Hükûmetin yanlış politikaları pek çok alanda
olduğu gibi sanayimizi de derinden etkilemiştir. Sanayide ortaya
çıkan olumsuz tablodan en çok nasibini alan sektörlerin başında
tekstil gelmektedir. Ekonomimizin önemli sektörlerinden biri olan tekstil,
tarihinde hiç olmadığı kadar ciddi bir krizin içine
sürüklenmiştir. Yaşanan kriz nedeniyle başta Denizli olmak üzere
pek çok ilimizde, tekstil ve hazır giyim sektörünün yoğun olduğu
illerimizde işletmeler birer birer kapanmaya
başlamıştır. Faaliyetleri devam edenler ise ciddi istihdam
kayıplarına uğramıştır.
Sayın
Başkanım, sayın milletvekilleri; tekstilde yaşanan
sorunların etkilediği illerin başında Denizli gelmektedir.
Sayın Başbakan bugüne kadar Denizli ilimize pek çok defa gelmiş,
yaptığı bu ziyaretler sırasında tekstilcilere
sorunların çözümü konusunda ciddi vaatlerde bulunmuştur. Maalesef,
Sayın Başbakanın verdiği vaatler, pek çok konuda
olduğu gibi, sadece sözde kalmıştır. Sayın
Başbakanın verdiği sözler nedeniyle umutlanan tekstilcimiz kendi
kaderleriyle baş başa bırakılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, her yıl olduğu gibi, bu yıl da AKP
İktidarının kağıt üzerinde gösterdiği rakamlara, ihracatta
üst üste kırılan rekorlara tanıklık etmekteyiz. Ülkemizin
en önemli ihracat kalemlerinden biri de tekstildir. Gazete sayfalarında ve
televizyon kanallarında anlatıla anlatıla bitirilmeyen bu
rakamlar, sanki sanal bir dünyaya aittir.
Tekstilde son bir
yıl içinde, sadece Denizli ilimizde, yaklaşık 3.581 kişi
işini kaybetmiştir, bu, resmî kayıtlarda. Gayriresmî olarak
ücretsiz izinle ayrılan binlerce işçimiz işsiz olarak devam
etmektedir. Denizli ilimizde tekstil alanında üretim yapan onlarca firma kapısına
kilit vurmuştur. Bugün tekstil sektöründen ekmeğini kazanan
insanlarımız, sabah işine gidip akşam eve işsiz olarak
dönmenin korkusunu yaşamaktadırlar. Şimdi, Sayın
Başbakana soruyorum: Bu acı tablo ihracatta rekorlar kıran bir
ekonomiye ait olabilir mi?
Değerli
arkadaşlarım, sadece tekstil sektörümüz değil,
esnafımız, çiftçimiz, köylümüz, sanayicimiz, cumhuriyet tarihimizin
en kötü tablosunu yaşamaktadır. Bütün sektörlerde bugüne kadar
görülmemiş bir durgunluk yaşanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, tekstil, ülkemizin uluslararası piyasalarda en fazla
rekabet şansı olan ve yüzümüzü ağartan, övünçle
bahsettiğimiz sektörlerden biridir. Yaklaşık 6 milyon ailenin
geçim kapısı olan bu sektör, diğer pek çok sektör gibi can
çekişmektedir. Elbette her sektörün ekonomimizde ayrı bir yeri ve
önemi vardır, ama unutulmamalıdır ki, tekstilin dibe
vurması, ülke ekonomisinde telafisi güç yaralara yol açacaktır.
Öngörülen odur
ki, tekstil ve hazır giyim sanayisinde son yıllarda yaşanan
sıkıntılar ve kan kaybı, ekonomiyi ve istihdamı tehdit
edecek boyutlara ulaşmıştır. Hükûmet, bu sektörde
yaşanan sorunlar karşısında bir an önce ciddi önlemler
almazsa kapısına kilit vuran firmaların sayısı her geçen
gün biraz daha artacaktır.
Bu durum, böyle
ülke sanayisini, ihracatımızı ve yan sektörleri de olumsuz yönde
etkilemekle beraber, artma trendine giren işsizliği de iyice
körükleyecektir.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; yaşanılan ciddi
sorunlar nedeniyle tekstil sektörümüz, her geçen gün piyasalarda rekabet gücünü
kaybetmektedir. Tekstil üreticilerimiz, girdi fiyatlarında yaşanan
artışlar, ağır vergi yükü nedeniyle birer birer başka
ülkelere gitmektedirler. Üzülerek ifade etmeliyim ki, bugün tekstil sektörümüz,
Bulgaristan, Romanya, Mısır gibi ülkelerde kendisine umut arar duruma
getirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bu olumsuz tablonun altındaki nedenler
şunlardır: Ülkemizde sosyal güvenlik primleri
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
ücret üzerinden
alınan vergiler, işveren payı OECD ortalamasının 2
katı fazladır.
Bu sektörlerde
rekabet ettiğimiz ülkelerin pek çoğunda iş gücü maliyetleri
konusunda ciddi sübvansiyonlar uygulanırken ülkemizde bu konuyla ilgili
bir çalışma yoktur.
Ülkemiz tekstil
ve hazır giyim sanayisinde ortalama işçi maliyeti, rakiplerimizden
biri olan Çinin 4 katı daha pahalıdır.
Tekstil ve
hazır giyim sektöründe en büyük enerji girdisini oluşturan
elektriğin ülkemizdeki fiyatı dünya ortalamasının neredeyse
2,5 katıdır.
Değerli
arkadaşlarım, tekstil sanayimiz için önemli konulardan biri de
teşvik uygulamalarıdır. Bugün umutlarla beklenen Teşvik
Yasasından da beklenen desteklerin sağlanmaması üzerine sektör
de büyük hayal kırıklığına
uğramıştır.
Strateji belgesi
kapsamında açıklanan ve belirli bölgelere taşınması
karşılığında uygulanması öngörülen teşvikler
hâlen netleşmemiştir. Ancak, öngörülen teşvikler tamamen
uygulamaya konsa dahi sektör açısından yeterli görülmemektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen tamamlayınız.
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Devamla) Teşekkür ederim.
Sektörün 5084
sayılı Teşvik Yasası mevcut hâliyle iller arasında
yurt içi haksız rekabet yaratacaktır. Sektördeki beklenti ise
teşviki mevcut tesislere uygulamasını beklemektir.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; diyelim ki Hükûmetin
açıkladığı teşvikler nedeniyle Denizlide faaliyet
gösteren firmalar teşvik almak için başka illere
taşındı, Denizlide tekstil sektörüyle geçimini sağlayan
yaklaşık 50.000 kişinin durumu ve Denizli ilimizin ekonomisi ne
olacaktır? Denizlide faaliyet gösteren bir firmanın teşvik
alması için teşvik kapsamında olan başka bir yere
taşınması gerekmektedir. Taşınan bu ilimizde tekstil
altyapısının bulunup bulunmadığı, tekstil
sektörünün ihtiyaç duyduğu eğitimli iş gücüne sahip olup
olmadığı neden dikkate alınmamıştır?
Hükûmetin acilen
bölgesel üstünlüklere dayalı sektörel bazda bir teşvik
uygulamasını hayata geçirmesini diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ertemür.
Sayın Bakan,
cevap mı vereceksiniz?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, hepsine
birden cevap vereceğim.
BAŞKAN
Peki.
Gündem
dışı ikinci söz, Şırnak ilinin sorunları
hakkında söz isteyen Şırnak Milletvekili Hasip Kaplana aittir.
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Şırnak ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Şehri Nuh Şırnak denince akla Dicle Nehri gelir. İslam
dünyasının en büyük filozofu, eserleri dünya klasiklerinde yer alan
büyük şair, tasavvufçu Melayi Ciziri, Feyzimiz Nil gibidir. Ancak, biz
Dicle ve Fıratız. der.
Diclenin
kıyısında, şüphesiz, Mir Bedirhanın Cizresi, kalesi,
Ahmedi Hani, Mem û Zîn, Fegiye Teyran ve teknolojide ilk bilgisayarı
1136da, ilk robotu, ilk su robotunu ve otomatik termos dâhil ilk abdest
makinesini bulan, ilk mekanikçi Ebul-iz Cezeri de Şırnaklı.
Tabii,
Şırnak sadece coğrafyası itibarıyla Şemdinliden
Habura kadar Irak sınırı, oradan Nusaybine kadar Suriye
sınırı gibi çok stratejik bir alanda ve Dicle
dışında Habur, Hezil, Botan, Nerdüş, Kızılsu,
Ruyısur gibi onlarca ırmağın aktığı bir
coğrafya.
Büyük
İskenderin aşamadığı Kato Dağının
altın kapısından Faraşin yaylalarına,
Beytüşşebap-Güçlükonak-İdil-Cizre-Silopi arasında
İsviçreden güzel onlarca dağ silsilesinin bulunduğunu söylemek
istiyorum. İdilden Habura, Dinçer petrollerinden kömüre, hayvancılığa,
tarıma, zengin bir doğa Şırnak ilimizde mevcut. Ancak bu
stratejik alanda, yaşadığımız bu süreçte, Suriye
sınır mayınlarının temizlenme yasa tasarısı
gündeme gelirken -Habur sınırında biten bu uygulama- ne
yazık ki Irak sınırıyla ilgili uluslararası
sözleşmeye uygun bir adım atılmış değil.
Habur
Kapısı güvenlik gerekçesiyle kapatılmış, 2 milyon
esnaf perişan duruma getirilmiş, alternatif kapılar, yine Kürt
bölgesine yönelik ambargo amacıyla Nusaybinde bir yeni kapı
çalışmasına dönülmüştür.
İşsizlik
oranı Şırnak ilinde yüzde 60 oranında bu Habur
Kapısının kapatılması sonucu. Teşvikler maalesef
uygulanmamıştır.
Üniversite
eğitimi fecaat durumdadır. Bunun sonuncu ÖSS ve SBS
sınavlarında Şırnak ilinin çıkmasından
kaynaklanıyor. 5.200 öğretmen kadrosu olmasına rağmen
açık 1.500. Yani mevcut okulların araç gereçleri hariç bu bölgedeki
öğretmenler maaş olarak, kira yardımı olarak benzer
desteklerle desteklenmediği sürece bu sıkıntıların
aşılması mümkün değil.
Barajlar olarak
da GAP kapsamında biliyoruz ki Cizre Barajı gündemde. GAP
kapsamındaki Cizre Barajının da Kasrik
Boğazının hemen yanından başlayarak Feki Teyran
Camisini, Finik Kalesini, Asur Kulelerini, yine Timurlenk Pençelerini,
Alodini Kasrını ve kalesini ve birçok tarihî eseri sular
altında bırakacağını da buradan ifade etmek istiyorum.
Aynı
şekilde Ilısu Barajının akabinde kurulacak bir baraj
olması nedeniyle, ancak son kredi veren konsorsiyumların, Türkiye'nin
çevre koşullarına uymadığı gerekçesiyle
altmış günlük bir süre verdiğini biliyoruz.
Yine, Uludere
tarafında bir akarsuyumuza yedi bent inşa ediliyor. Bunun da enerji
ve sulama amaçlı olmadığını biliyoruz.
5233
sayılı terör tazminatları için Şırnakta
keşiflere gidilmiyor, uygulanmıyor altı senedir, uygulananlara
da komik rakamlar, örneğin evi yanan birisi için bin YTL gibi rakamlar
konuyor.
Orman
yangınları ise Çevre ve Orman Bakanlığımızın
dikkatini çekmiyor. Cudi, Gabar, Bagoktaki birçok orman
yangınının güvenlik nedeniyle
yaşandığını biliyoruz.
Kömür: Ne
yazık ki Şırnakta kömür özelleştirilmiş ve Hükûmet,
yakılması yasak ve zararlı olan Şırnak asfaltit
kömürlerini alıp, seçim çalışmaları nedeniyle kömür
yardımı olarak 1 milyar dolar ödediği bu kömürleri
dağıtmış halka ve Şırnakta bugün de bu kömüre
dayalı termik santraller kurulmakta, Şırnaktaki halk buna isyan
etmektedir. ÇED raporlarına uyulmayan bu uygulama
karşısında anlatılacak bir şey yok.
Sağlık
yönünden ayrı bir vahamet yaşanıyor. Hâlâ uzman ve pratisyen
hekim açığı kapatılmış değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Hayvancılığın yayla yasağına
takıldığı, tarımda kuraklık
zararlarının karşılanmadığı, sel
ödemelerinin hâlâ yapılmadığı, ulaşımda
Uzungeçit, Uludere gibi yolların dahi hâlâ
yapılamadığı; 10 bin yurttaşının
-Şırnak nüfusuna bağlı- sınır ötesine göç
ettiği bilindiği hâlde, Mamur Kampında Birleşmiş
Milletlerle ilgili bir çalışmanın
yapılamadığı dikkate alınmıyor.
Kurtuluş
Savaşında ne yazık ki, 30-35 bin insanımızı
yitirmiştik. Ancak, bu son olaylarda Türkiyede 40 bini aşkın
insanımız yaşamını yitirirken en hassas il
Şırnakta da her yönüyle bu konuda bir sıkıntı
yaşanmaktadır. Bu sorunların ülke sorunlarıyla birlikte
olduğunu düşünüyoruz ve Şırnak sorunlarını bu
anlamda dile getirirken gençliğimizin, özellikle Şırnaktaki
gençlerin topluma kazandırılması ve dağa
çıkılmasının önlenmesi isteniyorsa, bir Skorsky
helikopterin fiyatının 14 milyon dolar olduğu düşünülürse
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü bağlayınız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bağlıyorum.
14 milyon
doların her 1 milyon doları sadece bir ile tahsis edilirse, spor,
kültür ve üretim merkezlerine açılırsa, bu gençlerimizi burada
istihdam ederiz. Gençlerimizi -bir Skorsky helikopterin fiyatıyla
söylüyorum- on dört ilde yapılacak bu çalışmalarla çok ciddi bir
boşluktan alabiliriz. Peki, bunları yapmazsak, gençlere istihdam ve
etkinlik alanı açamazsak, bu gençlerimizin aynı şekilde kültürel
isteklerine cevap bulamazsak
Bunların da dağa çıkmasını
bu şekilde önlemiş olamaz mıyız? Şüphesiz bu da bir
ölçüdür ve biz şunu diyoruz: Dili, kültürü, türküsü, sanatı da
yasaklanmadıktan sonra gençlerimizin böylesi etkin bir çaba,
çalışmayla bu tür kaygıları da
yaşamayacağını diliyoruz. Bu kaygılarla
Şırnak sorunlarının da -güvenlik sorunu, problemi dışında-
çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Gündem
dışı üçüncü söz, Manisa ili ve üzüm üreticilerinin
sorunları hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Ahmet Orhana
aittir.
Buyurunuz
Sayın Orhan. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhanın, Manisa ili ve
üzüm üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
AHMET ORHAN
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Manisamız ve üzüm üreticilerimizin sorunlarıyla ilgili gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuyla ilgili
görüşlerime geçmeden önce dün kahpe bir tuzak sonucu hayatını
kaybeden 6 güvenlik mensubumuza Allahtan rahmet dilerken, yaralananlara acil
şifalar, aileleri ve Türk milletine başsağlığı ve
sabırlar diliyorum.
Nüfus
bakımından Türkiyenin on ikinci büyük ili olan Manisada
tarımla uğraşan nüfus oranı yüzde 43 olup ilçeler bazında
bu oran kimi yerlerde yüzde 80e ulaşmaktadır. Manisada
tarımın tablosunu çizmek gerekirse orta yerde son derece üzücü bir
durum mevcuttur. Türkiyede endüstriyel tarımın en önemli unsuru olan
pamuk tarımının terk edilmek zorunda kalınmış
olunması sonrası sulu tarım alanlarında mısır ve
çeşitli sebzelerin ekimi önem kazanmıştır.
Mısırda bir önceki yıl açılışta 42-50 yeni
kuruş aralığında olan fiyat bugün için serbest piyasada 37
yeni kuruşa gerilemiş, başta domates olmak üzere karpuz, kavun
dâhil birçok ürün tarlada kalmıştır. Salça
fabrikalarının, 13 yeni kuruştan sözleşme
yaptıkları domatesi sözleşme dışı olarak
piyasadan 6 yeni kuruştan temin ettikleri görülmektedir. Ürün planlamasının
olmaması sebebiyle, milyarlarca YTLlik millî değer maalesef toprağa
gömülerek israf edilmiştir.
Doksan altı
tür bitki ve meyvenin üretildiği ilimizde, tüm dünyada haklı bir
şöhrete sahip olan çekirdeksiz sultaniye üzümü en önemli yeri
tutmaktadır. Ülkemizde yaklaşık 5 milyon dekar arazide 3,5
milyon ton üzüm üretimi gerçekleştirilmektedir. Bu üzümün yüzde 90ı
Ege Bölgesinde, onun da yüzde 75lik kısmı Manisa ilimizde
yapılmaktadır. İçinde bulunduğumuz sezon gübre, ilaç,
mazot, elektrik gibi kimi tarımsal girdilerde yüzde 100leri aşan
fiyat artışları olmasına rağmen, kuru üzüm
fiyatlarında geçtiğimiz sezonun başlangıç
fiyatlarının bile altında rakamlar söz konusu olmaktadır.
2002 yılında alınan tedbirler sonucu fiyatı 1,2 YTL olan
kuru üzümde bu sezon, yani altı yıl sonra 1 YTLlik fiyat söz konusu
olmuştur. 2002-2008 yılları arasındaki toplam genel
enflasyon ve tarımsal girdilerdeki fiyat artışları dikkate
alındığında durumun ne kadar kötü olduğu daha iyi
anlaşılmaktadır.
Başta Manisa
olmak üzere, İzmir ve Denizli illerimizde 1 milyon insanımız
üzüm ziraatıyla uğraşarak geçimini temin etmektedir. Millî
ekonomiye bu insanlarımızın katkısı, yaş ve
çekirdeksiz kuru üzüm olarak ihracat gelirleri itibarıyla 500 milyon
Amerikan Doları seviyesine ulaşmaktadır. Ziraat odaları
tarafından yapılan tespitler sonucunda
Çekirdeksiz üzüm
tarımını değerlendirirken Alaşehir-Sarıgöl
bölgesinin ayrıca ele alınmasına ihtiyaç vardır.
Geçtiğimiz yıl bu ilçelerde kuru üzümün yanı sıra yaş
üzüm ihracatında 180 bin ton seviyesine ulaşılarak
yaklaşık 150 milyon dolar gelir elde edilmiştir.
Yağışlar nedeniyle daha fazla dalında durması mümkün
olmayan yüksek kaliteli ürünün sıcaklık değerlerinin yetersiz
olması nedeniyle kurutma işlemine imkân vermemesi sonucunda üzümü şaraplık
olarak değerlendirme mecburiyeti ortaya çıkmıştır. Bu
sebeple, söz konusu bölgemizde ürün kaybının toplam rekoltede 40 bin
ton eksilmeyle sonuçlanacağı öngörülmektedir. Maalesef, dün
itibarıyla, yağmura maruz kalan üzümlerin 10 yeni kuruştan
alıcı bulduğu bildirilmiştir. Bu, bölge çiftçisi için tam
anlamıyla bir felakettir. Üreticiler 2007 yılı mayıs
ayında 3 YTL üzerinde fiyat ile satılan kuru üzümü bu sezonda
yarı fiyatın altında satmamak için her yola
başvurmaktadır. Son yıllarda olduğu gibi, varsa önce
traktörü dâhil olmak üzere para eden her şeyini elinden çıkarma
pahasına mücadelesini sürdürmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET ORHAN
(Devamla) Teşekkür ederim.
Ziraat
Bankasından sonra kendisine çiftçi olarak kredi veren bankaların kapısında
beklemektedir. Alacağı kredilerle işçilik ücretlerini ödemeye
çalışmaktadır.
Yukarıda
bahsettiğimiz tüm olaylar yaşanırken AKP İktidarı ne
yapmaktadır? Ne yazık ki, partisinin ilçe kongresinde, kendisinin ve
bölge çiftçisinin şikâyetlerini dile getirmeye çalışan Turgutlu
ilçemizin Musacalı köylüsü Süleyman Aksuyu azarlamaktadır.
İlgililere, köylünün milletin efendisi olduğunu hatırlatmak
isterim. Bu vesileyle, çiftçilerin sorunlarının kamuoyuna duyurulmasını
sağladığı için Sayın Süleyman Aksuya da
huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.
Umarım ki,
Hükûmet de, sırtını döndüğü Türk üzümcüsünü
hatırlayarak ihtiyaç duyulduğunda piyasayı düzenleme
sorumluluğunu yerine getirir ve çiftçilerin alın terinin
korunması gerektiği gerçeğini hatırlar, gerekli müdahaleleri
gecikmeden süratle yapar, çiftçileri, tüccar ve ihracatçının
insafına terk etmez.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET ORHAN
(Devamla) Biraz daha müsaade ederseniz
BAŞKAN
Sözünüzü tamamlayınız.
AHMET ORHAN
(Devamla) Çekirdeksiz kuru üzüm, destekleme alımı kapsamına
alınmalı veya üzüm üreticilerinin alın terinin olması
gereken makul seviyelerde alım satımının
yapılması için çiftçi kuruluşları uygun kredilerle
desteklenmeli ve piyasa uygun yollarla denetlenmelidir.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Orhan.
Hükûmet
adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap
verecektir.
Buyurunuz
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; evvela hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gündem dışı söz alan çok değerli üç milletvekilimize cevap
vermek maksadıyla söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan
önce, gerek Aktütünde gerekse Diyarbakırda hayatlarını
kaybeden, şehit düşen askerlerimize, polislerimize Allahtan rahmet
diliyorum. Aziz milletimizin başı sağ olsun efendim.
Şimdi, önce
tekstil sektörüne ilişkin kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Yaklaşık olarak 500 milyar dolarlık ticaret hacmine sahip dünya
tekstil ve hazır giyim sektörü içerisinde ülkemiz 23 milyar dolar ile
yüzde 4,5luk bir paya sahiptir. Ülkemiz Avrupa Birliği ülkelerine göre
tekstil ve hazır giyim ihracatında 2nci sırada, pamuk
üretiminde dünyada 7nci sırada, pamuk tüketiminde dünyada 4üncü
sırada, elyaf ring iplik üretiminde dünyada 5inci sırada, open end
iplik üretiminde dünyada 4üncü sırada ve organik pamukta ise dünyada
1inci sırada yer almaktadır.
Ülkemiz, iş
gücü, ham madde ve pazarlama faktörleri dikkate
alındığında, Çin, Hindistan ve Güney Kore ile birlikte
dünyanın en büyük rekabetçi ülkeleri arasında yer almaktadır.
Gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı dış ticaret
potansiyeli, istihdam, yerli girdi kullanımı gibi parametreler
dikkate alındığında, sektörümüzün ihmal edilmesi mümkün
değildir. Hükûmetimiz de tekstil sektörüne gereken her türlü önemi
vermektedir, vermeye de devam edecektir.
Dünya ticareti
sisteminde 2005 sonrası yaşanan gelişmeler olumsuz etkilerini,
öncelikli olarak, mukayeseli üstünlükler yaşanması paralelinde, fiyat
esnekliğinin yüksek olduğu ve rekabetin fiyatlar üzerinde
yoğunlaştığı sektörlerde hissettirmeye
başlamıştır. Hükûmetimiz esasen sektörün meselelerine
vâkıf olup yakın bir diyalog sürdürmüştür sektör yetkilileriyle.
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Denizli) Ne yapmıştır Sayın Bakanım? Ne
yapılmıştır bugüne kadar?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Anlatıyorum.
Bu çerçevede,
sektörün sorunlarına ilişkin, 27 Mart 2008 tarihinde, geniş
katılımlı, Ekonomik Sorunları Değerlendirme Kurulu
toplantısında sorunlar masaya yatırılmış ve
sektör temsilcilerinin talepleri alınmıştır.
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Denizli) Bu sürekli yapılıyor, fakat Denizliye gelince
sonuç yok!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bu çerçevede, bakın, 5084
sayılı Yatırımların ve İstihdamın
Teşvikiyle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun kapsamına girmeyen yerlerde -bakın, girmeyen
yerlerde- tekstil, hazır giyim, deri ve deri ürünleri sektörlerinde
faaliyet gösteren mevcut işletmelere, uluslararası rekabetçi
konumumuzun devam ettirilmesini sağlamak maksadıyla, geçici bir süre
için -bu da iki yıl süreyle- enerji ve sigorta prim desteği verilmesi
kararlaştırılmıştır.
İkinci
husus: Sürdürülebilir rekabet şartlarını sağlayacak
tekstil, konfeksiyon ve hazır giyim, deri bölgesel kümelerinin
kurulmasıyla ilgili çalışmaların
hızlandırılması gerçekleştirilmiştir.
Pamuk üretiminin
artırılması için destekleme prim sisteminin iyileştirilmesi
ve verimlilik tedbirlerinin alınması
kararlaştırılmış, Eximbank imkânlarının
geliştirilmesi ve gümrük vergilerinin -dışarıdan gelen,
ihracatı nispeten kesilen- yükseltilmesi
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Denizli) Sayın Bakan, Denizlideki fabrikalar niye
kapanıyor o zaman?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
ve dâhilde işleme rejiminin
Türkiyede yeterli miktarda üretilen ara mallar için millî ekonomik
çıkarları gözetecek şekilde revize edilmesi, ayrıca
düşük kıymet ve yanlış beyanlı ithalatın
önlenmesi ve sektör ithalatının kayda alınması,
piyasayı gözetim, denetim sisteminin etkinleştirilmesi
şeklindeki talepleri Ekonomik Sorunları Değerlendirme Kurulu
toplantısında dile getirilmiş ve neticede Hükûmetimiz tekstil,
hazır giyim ve deri sektörünün yaşadığı
sorunların çözümüne yönelik dönüşümün ana eksenlerinin
oluşturacağı kısaca 3D ile
adlandırdığımız Değişim-Dönüşüm-Destek
olarak adlandırılan sektör stratejisini
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Denizli) Sayın Bakanım, yanlış bilgi
vermişler size.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
kamu ve özel kesimin geniş
katılımıyla yoğun bir çalışmaya
hazırlamıştır. Değişim dönüşüm süreci,
sektörün fiyat-maliyet rekabetinden ziyade kalitenin rekabeti belirlediği,
yüksek kalitede moda, tasarım, marka ve bilgi bazlı ürünlerin
üretildiği ve satıldığı bir yapıya
dönüşmesini içermektedir.
Strateji,
sektörlerin orta ve uzun vadede dönüşümünü sağlayacak tedbirlerin
yanı sıra, kısa vadede de sektörün nefes almasını
sağlayacak tedbirleri de ihtiva edilmekte olup, az önce belirttiğim
üzere, sektörün sorun olarak gündeme getirdiği hususlarda da 5084
sayılı Kanun kapsamındaki Bölge gözetilmeksizin tüm sektöre
teşmil edilmesi hariç tanımında sorunlara çözüm olacak tedbirler
getirilmiştir.
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Denizli) Denizliye var mı teşvik Sayın Bakanım,
Denizliye var mı?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Onu izah edeceğim.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Mersine var mı Mersine?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bu tedbirler, kısaca, fiziki ve
finansal altyapının geliştirilmesi, insan kaynakları,
üretim altyapısının güçlendirilmesi, işletme
kapasitelerinin desteklenmesi, maliyetlerin azaltılması
alanlarında geliştirilmiştir. Bu tedbirlerin, bakın, hayata
geçirilmesi için yirmi sekiz adet eylem planı
hazırlanmıştır.
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Denizli) Hani nerede?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın, tedbirlerin izlenmesi ve
gerektiğinde
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Denizli) Taşıyın fabrikayı. diyorsunuz.
Nasıl taşıyacaklar?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
yeni tedbirlerin alınması
gayesiyle kamu ve özel sektörün bütün taraflarını kapsayan dinamik
bir mekanizma oluşturulmuştur. Kendi başımıza karar
almıyoruz, bu özel sektörün temsilcileriyle birlikte ortak karar
alıyoruz. Nitekim strateji, sektörde rekabet gücünü artırmayı ve
dönüşümü yönetmeyi hedeflemektedir.
Dönüşümün
yönetiminde başarının sağlanması, sürecin izlenmesi,
değerlendirilmesi ve gerektiğinde ilave tedbirlerin alınmasıyla
mümkün olacaktır. Sürecin izlenmesi, raporlanması, yönlendirilmesi
gayesiyle izleme ve değerlendirme komitesi kurulmuş olup, komite
eylem planını ve sektörü takip ederek sonuçları
değerlendirip alınması gereken tedbirler hakkında Ekonomik
Sorunları Değerlendirme Kurulu, ekonomik değerlendirme
toplantısı gibi platformlarda ve kamunun karar mekanizmalarında
tavsiyeler oluşturacak ve bu tavsiyeler de yürürlüğe girecektir.
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Denizli) Sayın Bakanım, altı yıldır bunu
bekliyoruz biz, altı yıldır.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın, Denizliyle ilgili de
şunu söyleyeyim: Denizliye ben şahsen daha önce gittim ve orada
koordinasyon toplantısı da yaparak -Denizli milletvekilleri burada-
Bakanlığımla alakalı oradaki
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Denizli) Sayın milletvekilim çok iyi bilir!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
aşağı yukarı bütün
işleri yönlendirdik, hızlandırdık. Bunu siz de biliyorsunuz
Sayın Vekilim.
Ayrıca
bakın bu yetmedi, diğer bakanlarımız da gidiyor. Misal
olarak: Bu hafta sonunda Sanayi ve Ticaret Bakanımız Denizliye
giderek sektör temsilcileriyle oturacak, meseleleri masaya yatıracak; bu
bir. Önümüzdeki hafta Başbakan Yardımcımız Nazım Ekren
Beyefendi yine Denizliye giderek Denizlideki meseleleri masaya
yatıracak.
Ben Denizliyi
çok iyi biliyorum. Çünkü benim babam da manifatura, tuhafiye, konfeksiyon,
hazır giyimle iştigal eden bir esnaftı, dolayısıyla
Denizliden de mal alırdık. İstanbulda, Denizlide tekstil
sanayisiyle alakalı çok sayıda dostlarımız var, onlarla da
temas hâlindeyiz. Ben her ne kadar doğrudan, direkt bu konuyla muhatap bir
bakan değilsem de, Denizli ve tekstil sektörüyle olan alakamdan dolayı
yakinen alakadar olacağım. Meseleleri -tabii ekonomik kriz ortada- en
ucuz şekilde, en düşük maliyetle hep beraber atlatmanın ve
geçiştirmenin gayretini yaşayacağız Sayın Vekilim.
Bunu, dünyadaki ekonomik sıkıntıyı siz de biliyorsunuz.
Şimdi,
müsaadenizle, bir de -Sayın Milletvekili Hasip Kaplan Şırnakla
ilgili birtakım sorunları dile getirdi- ben şunu ifade edeyim:
Bakın, Şırnak iline ve o bölgeye yapılan
yatırımları lütfen geçmiş dönemle bir mukayese edin. Sadece
benim Bakanlığımın bu sene Şırnaka
yaptığı yatırım 35-40 trilyon, yani 35-40 milyon YTL.
Yani, esasen bakın, Şırnak iliyle ilgili içme suyu problemi
vardı. Milletvekilleri geçen dönem dile getirmişti. Ben de DSİ
Genel Müdürüydüm. Orada biliyorsunuz kömür ocakları açıldığı
için Şırnak içme suyunda problem vardı. Sayın Başbakanımız
talimat verdi. Her ne kadar Şırnakın nüfusu o tarihte 1053
sayılı Kanuna göre DSİnin mükellefiyetinde değildiyse de,
Sayın Başbakanımız Projeyi bir an önce yaptır, 1053
sayılı Kanunu değiştiririz, Şırnakın da
projesini Devlet Su İşleri, Hükûmetimiz yapsın. diye talimat
verdi. Biz daha kanun çıkmadan, geçen sene 1053 sayılı Kanunda
değişiklik yapılmadan, nüfus kriterine bakmadan,
Şırnak ilimizin projelerini yıldırım hızıyla
yaptık. Projeyi bizzat ben kendim takip ettim, bizzat ilgilendim. Çünkü
gerçekten çok uzak bir mesafeden, yaklaşık
Bunun
dışında taşkın koruma, Cizre ilçesi merkezi, Silopi
Celali Deresi, ayrıca özellikle vekillerimizin, o bölgedeki belediye
başkanlarının talep ettiği Kasrik beldesi taşkın
koruma, Uludere, Bulakbaşı beldesi taşkın korumalarının
da projesini bitirdik, onların da bir an önce ihale edilip inşaata
başlaması talimatını verdim. Ayrıca Cizre Barajı,
evet Ilısu Barajının mansabında. Fakat bildiğiniz
gibi Cizre Barajı o bölgeye hayat verecek, Cizredeki bu ovaları sulayacak
olan, büyük ölçüde hem enerji hem de sulama maksatlı çok önemli bir baraj.
Bunu da inşallah, Su Kullanım Hakkı Anlaşması
Yönetmeliği çerçevesinde kısa zamanda bitireceğiz, onun proje
çalışmaları devam ediyor.
Ayrıca,
sizin bahsettiğiniz bentler veya barajlar var. Bu barajlar sadece baraj
değildir, öncelikle baraj kısmı ihale edilmiştir, fakat
bunlar tamamen elektrik üretim maksadına matuftur, akabinde, barajlar
bittiği zaman hidroelektrik santraller de kurulacaktır.
Hızlı olması açısından biz önce baraj gövdelerini,
barajla ilgili mütemmim cüzleri ihale ettik, hidroelektrik santralleri bilahare
gerçekleştireceğiz. Yani, şunu özetle söylemek istiyorum:
Hastanesinden tutun okuluna kadar, üniversitesine kadar, Hükûmetimiz
Şırnaka gerekli her türlü desteği vermeye devam edecektir. Ben
de Çevre ve Orman Bakanı olarak Şırnakın meselesiyle
yakından ilgileniyorum, herhangi bir yapılacak husus varsa,
ağaçlandırma, çevre, su, baraj, içme suyu temini konusunda her türlü
desteği vermeye hazırız, onu özellikle belirteyim.
Bir de Sayın
Milletvekilimiz Ahmet Orhan Beye de -sürem az kaldı ama- kısaca
cevap vereyim. Tabii ki Manisadaki üzüm üreticilerinin sorunlarını
biliyoruz. Özellikle bu senenin kurak geçmesi -tabii takdir buyurursunuz- ve
yağışların da beklenenden önce gelmesiyle kuruma işlemleri
gerçekleşmedi. Yani, bu kuraklıktan ve yağışların
eylül ayında birdenbire gelmesinden gelen birtakım problemler var.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) İyi ki kuraklık geldi Sayın Bakan!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ancak tabii siz de biliyorsunuz ki biz
Manisaya büyük yatırımlar gerçekleştiriyoruz, yapmaya devam
edeceğiz.
Gördes
Barajını bu sene bitirdiğimizi daha önce söylemiştim.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Üzümü söyle!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Gördesle ilgili bilgi vermeyeceğim.
Sulama projesiyle
ilgili, yap-işlet-devret veyahut da başka usullerle sulama projesini
yapacağız. Ayrıca, altı adet taşkın koruma
tesisine 2008 yılı başında 1,5 trilyon
ayırmıştık, onu ilave ödeneklerle yaklaşık 3
trilyona, yani 3 milyon YTLye çıkardık, onları da büyük ölçüde
bitireceğiz.
Ayrıca,
Köseler Yunt Dağı Göletini bitirdik. Bu sene de inşallah, 2008
yılında -size bir müjde vereyim- Manisa Kırkağaç Bakır
Göleti ve sulamasının projesi bitti, onun da ihalesini 2008 yılı
sonunda gerçekleştireceğiz.
AHMET ORHAN
(Manisa) Sayın Bakanım, üzüm üreticilerine müjde veremiyor muyuz?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Yani özellikle tabii ki üzüm
üreticileriyle ilgili konuyu Mecliste gündeme getirdiniz. Zaten Tarım ve
Köyişleri Bakanlığımız mesele üzerinde
çalışıyor. Diğer üreticiler gibi köylülerimize,
çiftçilerimize verdiğimiz her türlü destek elbette üzüm üreticilerine de
verilecektir.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Bakan, biber, domates, kavun, karpuz
tarlada kaldı.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Bakan üzümü kurutamadı ama
bağı kurutacak.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ben bu duygularla hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum efendim. Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Sözlü soru
önergelerinin geri alınmasına dair tezkere vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun (6/838,
6/842, 6/845, 6/870) esas numaralı sözlü sorularını geri
aldığına ilişkin önergesi (4/86)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin sözlü sorular kısmının 375, 378, 381 ve
406 ncı sıralarında yer alan 6/838, 842, 845 ve 870 esas
numaralı sözlü soru önergelerimi geri çekiyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Reşat
Doğru
Tokat
BAŞKAN Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.
Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:
2.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibekin, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/87)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasa Komisyonu üyeliğimden istifa ediyorum. Bilgilerinize
arz ederim.
Turgut
Dibek
Kırklareli
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin iki önerge vardır.
İlk önergeyi okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, enerji politikası konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde sık sık tartışılan,
dışa bağımlı hâle gelen enerji
politikalarının araştırılması, enerji ve güvenlik
konularında gerekli çalışmaların yapılması,
çevreye etkileri için Anayasanın 98nci, İç Tüzükün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için
gereğini arz ve talep ederiz.
1) Hasip Kaplan (Şırnak)
2) Ahmet Türk (Mardin)
3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
4) Fatma Kurtulan (Van)
5) Emine Ayna (Mardin)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Sebahat Tuncel (İstanbul)
8) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Bengi Yıldız (Batman)
10) Sırrı Sakık (Muş)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Özdal Üçer (Van)
13) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
14) Pervin Buldan (Iğdır)
15) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
16) Akın Birdal (Diyarbakır)
17) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Şerafettin Halis (Tunceli)
20) Osman Özçelik (Siirt)
21) Hamit Geylani (Hakkâri)
Gerekçe:
Ülkelerin toplumsal ve ekonomik gelişimlerinin sürükleyici
unsurlarının başında enerji gelmektedir. Enerji, günlük
yaşamımızın ve üretimimizin en önemli girdilerinden
birisidir. Bu nedenle, ülkenin ve enerji sektörünün yönetimini üstlenenler
toplumun ve ekonominin gereksinim duyduğu enerjiyi yeterli, kaliteli,
sürekli, düşük maliyetli ve çevre ile uyumlu bir şekilde sunmak
yükümlülüğündedirler. Ayrıca, ülkenin enerji arz güvenliği
açısından da bu kaynakları çeşitlendirmek
zorundadırlar.
Ülkemizde öncelikli bütün yerli ve yenilenebilir enerji
kaynakları tespit edilerek (çevre koşulları da göz önünde
bulundurularak) tüketime sunulmasını amaçlayan, enerji
kaynağı ve kaynak ülke çeşitlemesi özelliğini gözeten,
dışa bağımlılığının
sakıncalarını ülke içi önlemlerle ve stratejilerle en aza
indirgeyen bir politikanın benimsenmesinde yarar vardır .
Enerjinin kaliteli, ucuz, yeterli ve çevreyle uyumlu bir
şekilde temini, tüm dünya ülkelerinin gündeminde olan bir konudur.
Ülkemizde ise sürdürülebilir kalkınma ve enerji konusunda uzun soluklu bir
politika oluşturulamamıştır. Çağdaş medeniyetleri
yakalama hedefi olan ve sürdürülebilir bir gelişme ve büyüme
politikalarını benimseyen ülkemiz, doğru verilerden hareket
ederek, ülkenin içinde bulunduğu koşulları dikkate alarak, yerli
ve yenilenebilir kaynaklara öncelik vererek,
teknolojik-ekonomik-sosyal-çevresel faktörleri optimize eden bir enerji
stratejisi, politikası ve enerji arz-talep dengesi oluşturmak
durumundadır.
Ülkemiz, toplam enerji tüketiminin yaklaşık dörtte
birini kendi öz kaynaklarından kalan kısmını ise ithalat
yoluyla karşılamaktadır. Enerji açığı ve
dışa bağımlılık 50 milyar doları
aşmış bulunmaktadır. Ülkemiz çok çeşitli birincil
enerji kaynaklarına sahip bir ülkedir. Ülkemizde taşkömürü, linyit,
bor, ham petrol, doğal gaz, uranyum ve toryum gibi fosil kaynak rezervleri
ile hidroelektrik, jeotermal, güneş, rüzgâr, dalga enerjisi gibi tükenmez
kaynak potansiyelleri bulunmaktadır.
Zengin kaynakları olan ülkemizde yerli üretime
geçilmediği sürece, "geçiş enerjisi" politikaları
dışa bağımlılık ve doğu batı
arasında boru hatlarının geçtiği bir köprü olma
yaklaşımı enerji açığını her geçen gün
arttırmaktadır. Doğal gaz piyasasında çalışan
şirketlerin dizayn edilmesi enerji üretimi, kaçağı,
kullanımı konusunda sağlıklı bir politikayı
geliştirmemenin sonucu olarak 2008 yılında doğal gaz,
petrol ve elektriğe defalarca yapılan ve yüzde yüzlere varan zamlarla
ekonomi olumsuz etkilenmiş 2009 kışını soğukta
geçirme tehlikeleri baş göstermiştir.
59 ve 60ıncı AK Parti Hükûmetleri ithal enerji üzerinde
durarak ve enerjisinin büyük çoğunluğunu İran, Bakü-Ceyhan veya
Kerkük'ten petrol boru hatlarıyla alarak, ülkemiz risk altına
sokulmuştur. Bir gün bu vanaların kapanabileceğinin hesabı
yapılmamıştır.
Hükûmet bir yandan ithal enerji ile dışa
bağımlılığı geliştirirken, diğer yandan
"yenilenebilir enerji kaynakları" yerine geçiş
coğrafyası politikası uyguluyor. Öte yandan enerji
açığını kapatmak için de nükleer enerji santrallerine
başvuruluyor. Halbuki nükleer enerji santrallerinin Türkiye'deki payı
enerji üretiminde % 2'yi geçmiyor. Çevrecilerin duyarlılığı
karşısında Başbakan "Ben çevrecilerin
daniskasıyım" dese de, Sinop, Mersin, Fırtına vadisi,
Şırnak ve Allianoi'da birçok yerde nükleer ve kömüre dayalı
santralar yaşam hakkını ve çevreyi tehdit ediyor.
Yapılacak Ilısu barajı ile tarihi Hasankeyf, Cizre
barajıyla da Alo Dino kalesi, Fındık harabeleri, Fekayi Tayran
camisi, Timur Pençeleri, Asur kuleleri gibi tarihi yerler sular altında
kalacak, doğal çevre binlerce yıllık tarih sulara gömülecek,
ekolojik dengeler sarsılacaktır.
İran'ın zaman zaman vanaları kapatmasıyla
karşılaşılan durum, Ortadoğuda süren savaş ve
Kafkaslarda patlak veren gerilimler her an boru hatlarının
kapatılma riski olduğunu gösteriyor. Enerjinin ülke güvenliğiyle
bağlantısı dikkate alındığı zaman,
önümüzdeki yıllarda kültürel değerlerimizi ve çevreyi de koruyan
enerji kaynaklarına yönelme konusunda yeni politikaların
geliştirilmesi kaçınılmazdır.
Kuzey Irak Kürt yönetimi ile iyi ilişkiler, yapılacak
petrol aramaları, Kerkük'te barışçıl ve tarafsız bir
politika, Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü, enerji
sorununu da çözmeye katkı sunacaktır.
Enerji konusunda araştırma yapılarak yeni bir
planlamaya gidilmesi, ithal ve geçiş enerjisi yerine kaynak enerjisi
sağlanması, ülkemizin doğal zenginliklerinin
değerlendirilmesi, çevreye duyarlı bir yaklaşım riskleri
azaltacak, enerji açıklarını kapatacak, ülkenin ekonomisine ve
güvenliğine ciddi katkılar sunacaktır. Bu nedenle Meclis
araştırma komisyonu kurulmasının yararlı
olacağını düşünüyoruz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
İkinci önerge beş yüz kelimeden fazla olduğu için
özeti okunacaktır ancak tam metni tutanak dergisinde
yayınlanacaktır.
Şimdi önergenin özetini okutuyorum:
2.- Diyarbakır Milletvekili
Gültan Kışanak ve 20 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan orman yangınlarıyla ilgili
iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/269) (x)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde 2008 yılı bahar
aylarından itibaren sık sık orman yangınları gündeme
gelmektedir. Yangınların başlama şekli, söndürme,
soğutma çalışmalarının zamanında ve yeterli
düzeyde yapılmaması, bölgenin yeniden
ağaçlandırılmasının, ıslahının ve
iyileştirilmesinin yapılmaması gibi konularda önemli iddialar
gündeme gelmektedir. Bölgedeki yaygın kanı, ormanların
"güvenlik" gerekçesiyle yakıldığı ya da askeri
operasyon sırasında çıkan yangınlara "güvenlik"
gerekçesiyle müdahale edilmesinin engellendiği yönündedir.
Bu iddiaların araştırılması amacıyla
Anayasa'nın 98. TBMM İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılması için
gereğini arz ederiz.
1) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
2) Ahmet Türk (Mardin)
3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
4) Fatma Kurtulan (Van)
5) Emine Ayna (Mardin)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Sebahat Tuncel (İstanbul)
8) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Bengi Yıldız (Batman)
10) Sırrı Sakık (Muş)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Özdal Üçer (Van)
13) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
14) Pervin Buldan (Iğdır)
15) Akın Birdal (Diyarbakır)
16) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
17) Hasip Kaplan (Şırnak)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Şerafettin Halis (Tunceli)
20) Osman Özçelik (Siirt)
21) Hamit Geylani (Hakkâri)
Özet
Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde 2008 yılı bahar
aylarından itibaren sık sık orman yangınları
yaşanmaktadır. Ormanların güvenlik gerekçesiyle yakıldığı
iddiaları, geçmiş yıllarda olduğu gibi yine gündeme
gelmektedir. Yangınların genellikle askeri operasyonlar
sırasında çıkması bu iddiaları güçlendirmektedir.
Ayrıca yangına zamanında ve yeterli düzeyde müdahale edilmemesi,
söndürme ve soğutma çalışmalarının
yapılmaması, halkın orman yangınlarını söndürme
çabalarının engellenmesi de bu iddiaları desteklemektedir.
Basına yansıyan ve bölge halkından edinilen
bilgilere göre 2008 yılı içerisinde aşağıda
sıralanan yerlerde orman ve mera yangınları yaşanmıştır:
1. Tunceli İli Mazgirt ilçesi kırsalı, Çiçekli,
Kocaköy köyleri, Hozat, Ovacık ilçeleri ve Nazimiye'ye bağlı
Dallıbahçe, Aşağıdoluca köylerinde orman kesimi ve
yangını,
2. Siirt İli Eruh İlçesi, Güneşli, Kelekçi, Gaziler
köyleri,
3. Elazığ İli Karakoçan ilçesi,
4. Batman İli Hasankeyf, Sason ve Kozluk ilçelerinde,
Palamut, Güneşli, Karameşe, Keçili köyleri ve Koyunlu
mezralarında,
5. Mardin İli Savur İlçesi Yeşilalan, Durusu
köyleri; Sürgücü Beldesi, IIısu, Dilan köyleri; Nusaybin İlçesi
kırsal ormanlık alanında ve Eski Hisar Köyü
yakınlarında,
6. Bingöl İli Genç, Yayladere, Kığı, Yedisu
ilçeleri, Akdoğan, Doğanlı köyleri,
7. Şırnak ili Cizre İlçesi ormanlık ve
çalılık alanı, Cevizdüzü Köyü,
8. Hakkâri İli Çukurca ve Şemdinli İlçesine
bağlı ormanlık alan,
9. Bitlis İli Karlıbağ Köyü ormanlık
alanı,
10. Diyarbakır İli Kulp, Hani, Silvan, Lice, Hazro,
Kocaköy ilçeleri ormanlık alanında, Ergeçit, Dolapdere, Üçdamlar,
Yolçatı, Şenlik, Dağcılar, Yukarı Turhallı Hedik
köyleri, Akçapınar ve Kurnak mezrasında çıkan yangınlara da
müdahale edilmemiştir.
İHD Diyarbakır Şubesi'nin 22.07.2008 tarihli
"Doğu ve Güneydoğu Bölgesel İnsan Hakları
Raporu"nda, yalnızca Haziran ayında 22 alanda orman
yangını çıktığı, yangına zamanında ve
yeterli müdahale yapılmadığı, halkın müdahalesine de
genellikle izin verilmediği belirtilmiştir.
Son olarak Diyarbakır'ın Dicle İlçesine
bağlı Kırkpınar (Heridan), Kurşunlu (Prijman) ve
Kayaş (Tonegra) köyleri çevresinde bulunan ormanlık alan, 07.09.2008
tarihinde yapılan operasyon sırasında ateşe
verilmiştir. Söz konusu bölgede yaklaşık 20 ayrı noktada
çıkan orman yangınına yetkililerle yapılan tüm
görüşmelere rağmen ancak üçüncü gününde kısmi bir müdahale
yapılmıştır.
Bölgedeki ormanların genellikle zor tutuşan ve
yavaş yanan meşe ağaçlarından oluşması ve
ormanların fazla sık olmaması, yangınların
yerleşim yerlerine sıçramasını önlemiş, can kaybı
yaşanmamıştır. Ancak 2008 yılı içerisinde
çıkan yangınlarda çok geniş ormanlık alanlar tahrip
olmuştur.
Yörede yaygın olan kanı, ormanların güvenlik
gerekçesiyle yakıldığı yönündedir. Yangınların
genellikle askeri operasyonlar sırasında çıkması dikkat
çekicidir. Yangınlara uzun süre müdahale edilmemesi ve yöre
halkının yangınları söndürme çabalarının
engellenmesi de bu iddiaları güçlendirmektedir.
Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri endemik türleri, zengin
flora ve faunasıyla doğal zenginliğimiz ve
varlığımızdır. Türkiye meralarının %
30'undan fazlasına sahip olan bölge, hayvansal üretim ile ekonomik olarak
da ciddi bir kaynaktır. Bir yıl içerisinde sayıları
yüzlerle ifade edilen bu yangınlarla doğa yok olmaktadır.
Yerkürenin ekolojik dengesini en olumsuz etkileyen faktörlerin
başında orman yangınları gelmektedir. Kamu
vicdanını rahatsız eden, ekolojik dengeyi yok eden, yöre
halkını ekonomik olarak zor durumda bırakan, bölgedeki orman
yangınlarının araştırılması, tahribatın
boyutlarının ortaya çıkartılması ve sorumluların
tespit edilmesi amacıyla, Anayasa'nın 98. İçtüzüğün 104 ve
105. maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurularak,
konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın 1inci sırasında yer alan, küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi konusunda Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13,
14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- Kırklareli Milletvekili
Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner
ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21
Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22
Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin,
Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal
Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32
Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel
Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir
Yönetimi Konusunda Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Şimdi gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Adalet Komisyonunda açık
bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.10
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.32
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 4üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Biraz önce yapılan oylamada karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek aday
gösterilmişti.
Şimdi tekrar oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2.- Anayasa Komisyonunda açık
bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Mersin Milletvekili İsa Gök
aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemin
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Çok affedersiniz.
Bu seçimle ilgili Sayın Oktay Vuralın kısa bir
açıklaması olacaktır.
Sayın Vural buyurunuz.
İki dakika süre veriyorum.
VIII.- AÇIKLAMALAR
1.- MHP Grubu Başkan Vekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural, AB Uyum Komisyonu Başkanı
Yaşar Yakışın, 8 Eylül 2008 tarihinde Danimarka
Büyükelçisiyle yaptığı görüşmede partilerini
yabancılara şikâyet etmesi nedeniyle, gerekli uyarının
yapılması ve Komisyonun görev süresinin dolması sebebiyle
yetkisiz kaldığı için gerekli işlemlerin
Başkanlıkça yürütülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Evet, teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Tabii, iki konuyu vurgulamak istiyorum:
Birincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi AB Uyum Komisyonu
Başkanı Sayın Yaşar Yakış, bu Komisyon
sıfatıyla yaptığı görüşmelerde, 8 Eylül 2008
tarihinde Danimarka Büyükelçisiyle yaptığı görüşmede,
maalesef partimizi mesnetsiz iddialarla yabancılara şikâyet etme
yolunu seçmiştir. Bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi uluslararası
komisyon başkanına yakıştıramıyoruz. Dolayısıyla,
bu konuda Sayın Komisyon Başkanımıza güvenimiz
kalmamıştır. Böyle bir konuda Milliyetçi Hareket Partisini
mesnetsiz iddialarla yabancılara şikâyet etme, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin uluslararası komisyonlarının geleneğinde yoktur.
Bu konuda gerekli uyarının, yine İç Tüzükümüzün 14üncü
maddesine göre Başkanlığın denetlemek durumunda olduğu
komisyon başkanına iletilmesi.
Diğer taraftan, bu Komisyon Başkanının temsil
yetkisi de kalmamıştır. Bilindiği gibi kanuna göre iki
yasama yılı için seçilir. Dolayısıyla bu Komisyon
Başkanının, eğer varsa yurt dışına
gitmesiyle ilgili işlemlerini ertelemesi, yeni bir seçim
yapılıp, yeni komisyon oluşup yeni başkan oluştuktan
sonra bu konuda temsilin gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Şu anda bu Komisyon Başkanı yetkisiz bir şekilde, seçimsiz
bir şekilde Komisyonu temsil etmektedir.
Bu bakımdan gerekli işlemlerin Başkanlık
tarafından yürütülmesini arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Gereğini dikkate almaya çalışacağız.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan,
yerimden kısa bir açıklama yapabilir miyim.
BAŞKAN Buyurun efendim.
2.- AK PARTİ Grubu
Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın konuşmasında itham ettiği
Komisyon Başkanının görev nedeniyle yurt dışında
olduğuna ve kendisinin bulunduğu bir oturumda bu konunun
konuşulmasının uygun olacağına; komisyonların ve
Başkanlık Divanının görev süreleriyle ilgili sorunun daha
önce yapılan düzenlemeyle halledildiğine ilişkin
açıklaması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Vuralın biraz önce belirttiği husus tabii
bizim ve arkadaşlarımızın, Meclisin dışında,
bilgisi dışında bir husus ve en önemlisi itham edilen Komisyon
Başkanı arkadaşımız şu anda burada değil, bu
görev nedeniyle yurt dışında. Bu itibarla, böyle bir
suçlamanın ya da iddianın arkadaşımızın
bulunduğu bir oturumda yapılmasının daha uygun
olacağını ve daha şık olacağını ben düşünüyorum.
Ayrıca, ilgili Komisyon Başkanıyla, yasama
dönemiyle ilgili tartışmaların ortadan kaldırıldığını
ve buna ilişkin düzenlemelerin yapıldığını
hepimiz biliyoruz. Aynı husus Meclis Başkanlık Divanıyla
ilgili tartışma konusunda da vardı, o çerçevede bütün bunlar halledildi.
Dolayısıyla, buradan yola çıkarak bu konularda bir
tartışma açmanın açıkçası İç Tüzüke ve Meclis
çalışma sistemine uygun olmadığını
düşünüyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz efendim.
Bu konu Başkanlığımızca
değerlendirilecektir.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve
11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde
Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma
Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve
Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerde edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Hatay Milletvekili Mustafa
Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul
Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile
Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi
ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/182) (S. Sayısı: 214)
(x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına yapılan konuşma
tamamlanmıştı.
Şimdi, söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöze aittir.
Buyurunuz Sayın Enöz. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
öncelikle dün Diyarbakırda bölücü terör örgütünce yapılan menfur
saldırıda şehit olan güvenlik görevlilerimize Allahtan rahmet,
kederli ailelerine ve yüce Türk milletine başsağlığı
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, 214 sıra sayılı
İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
Organizasyonuyla ilgili kanun teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri, hayatın vazgeçilmez bir unsuru
olan su, yerine başka bir madde ikame edilemeyen doğal bir kaynaktır.
Su toplumsal bir değer olarak düşünülerek, sağlıklı
suya ulaşmak her şeyden önce temel bir insan hakkı olarak
değerlendirilmelidir.
Günümüz dünyasında sosyal ve ekonomik faaliyetlerin sürmesi,
büyük ölçüde yeterli su arzına sahip olmaya bağlıdır. Su,
insanların ekonomik faaliyetlerine kaynaklık etme özelliğiyle
ulusların devamlılığı için hayati bir kaynaktır.
İnsan hayatının vazgeçilmezi olan suyun kullanımına
ilişkin rekabet giderek artmaktadır. Su kaynaklarının
geliştirilmesi, ekonomik üretkenlik ve sosyal refaha doğrudan
katkı yapmaktadır.
Dünyadaki su kaynaklarının daha etkin ve verimli
yönetimi amacıyla Dünya Su Konseyi ve Küresel Su Ortaklığı
gibi uluslararası birtakım sivil toplum kuruluşları
kurulmuştur. Bu kuruluşlar suyla ilgili sorunlara yönelik ilgiyi
artırmaya, ilgili aktörler arasında ortaklıklar
kurulmasına, ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde su kaynakları
yönetimine ilişkin faaliyetlerin gerçekleşmesine yönelik
çalışmalarda bulunmaktadırlar.
Dünya Su Konseyi 22 Mart 1996 yılında Fransanın
Marsilya kentinde kurulmuş olup siyaset dışı bir sivil
toplum kuruluşudur. Konsey, su konularına yönelik olarak
yaptığı çalışmalarda bağımsız ve
tarafsız hizmet vermektedir.
Çeşitli ülkelerin kamu ve özel kuruluşlarından üç
yüze yakın üyesi olan Dünya Su Konseyine, ülkemiz 1998 yılında
üye olmuştur. 15-20 bin kişinin katılımıyla
gerçekleştirilen konsey toplantılarının ülkemizde iyi bir
organizasyonla gerçekleştirilmesini arzu etmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, yaşamın kaynağı
olan su, bitkilerde, hayvanlarda, insanlarda ve tüm canlı organizmalardaki
temel maddedir. Dünya nüfusunun 6 milyara ulaşması su tüketimini
doğal olarak artırmıştır. Su tüketiminde bu
artışın diğer nedeni de sanayileşmiş ülkelerde
kişi başına düşen su tüketiminin artmış
olmasıdır. Gelişmiş ülkelerde şahsi ihtiyaçlar için
kullanılan su miktarı yıllık
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzmanlar
küresel ısınmaya bağlı olarak geçtiğimiz yüzyılda
kar örtüsü ve buzul boyutlarında küçülmeler
yaşandığını belirtmektedirler. Önümüzdeki süreçte
ısınmaya bağlı olarak okyanus sularının biraz
ısınmasıyla birlikte dağ buzullarının ve
kutuplardaki buz örtüsünün erimeye devam edeceği ve bunun da deniz seviyelerinde
yükselmelere neden olacağı ileri sürülmektedir. Uzmanlar, ısınmayla
birlikte okyanus ve denizlerden daha fazla su
buharlaşacağını belirtmektedirler. Bunun yanı
sıra, sert ve devamlı rüzgârların suyun daha hızlı bir
şekilde buharlaşmasına yol açacağı, bu durumun da
bazı bölgelerin eskisinden daha kurak olmasına sebep
olacağı belirtilmektedir.
Küresel ısınmada ülkemiz risk grubu ülkeler
arasında yer almaktadır. Uzmanlar küresel ısınmanın
ülkemizin özellikle su kaynaklarının zayıflaması, orman
yangınları, kuraklık ve çölleşme ile bunlara
bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuzluklardan etkileneceğini
belirtmektedirler. Dünyanın ortalama yüzey sıcaklığı
15 derece olup geçtiğimiz yüzyılda bu sıcaklığın
0,6 derecelik bir artış gösterdiği belirlenmiştir.
Kıtalar üzerindeki sıcaklık okyanuslar ve denizlere oranla daha
fazla artmıştır.
Değerli milletvekilleri, dünyamızda meydana gelmekte
olan iklim değişikliğinin oluşturacağı zararlar
göz önüne alındığında iklim değişikliği ile
mücadele, değişen iklim şartlarına uyum
sağlanmasından ve zararlarının
karşılanmasından tüm ülkeler sorumludur. Sorumluluğun
paylaşılmasına yönelik prensiplerin ise uluslararası
seviyede kararlaştırılması gerekmektedir.
İklim değişikliği sorununa mevcut ve
geçmiş sera gazı emisyonları sebep olmaktadır. Bu nedenle
her bir ülkenin iklim değişikliği sorunundaki sorumluğu
geçmiş dönemler dâhil olmak üzere tüm dönemlerde ürettiği sera
gazı emisyonu ile orantılıdır. Bugün için atmosferde
biriken emisyonlar Sanayi Devriminden bu yana artmaktadır. İklim
değişikliği küresel seviyede bir sorundur. Bu sorun ile mücadele
tüm ülkelerin sorumluluğunda olmakla birlikte sorunun
oluşmasında, geçmiş ve gelecekteki farklı emisyon
miktarlarından dolayı ülkelerin farklı sorumlulukları
bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, nüfus artışı, sulama,
sanayileşme, şehirleşme gibi faktörler yüzünden 2050
yılında dünya nüfusunun yarısının su yokluğu veya
azlığı sorunu ile karşılaşacağı tahmin
edilmektedir. Her ülkenin belli miktarda tatlı su rezervleri vardır.
Bu rezervler yer altı suları, ırmak ve göllerden
oluşmaktadır. Yağışların az olduğu ülkelerde
tüketilen su, kaynakların aşırı kullanımı ve
buharlaşmanın neden olduğu kayıplar yüzünden
yenilenememektedir. Bu ülkeler giderek su rezervlerini tüketmektedirler.
Sayın milletvekilleri, su kaynaklarının
geliştirilmesi ekonomik üretkenlik ve sosyal refaha doğrudan
katkı yapmaktadır. Suyun bireysel açıdan ifade ettiği
hayati önemin ötesinde, ülkelerin varlığı, güvenlik
çıkarları, nüfus yapıları, tarımsal ve ekonomik gelişimleri
açısından önem arz etmektedir; bazı ülkelerin iç ve
dış politikalarını da yönlendirmektedir. Su, Orta
Doğuda petrolden daha kıymetli olup yokluğu ancak havanın
yokluğuyla kıyaslanacak bir unsurdur. şeklinde belirtilen
ifade, suyun özellikle bölgemizdeki önem ve ciddiyetini daha açık bir
şekilde ortaya koyması açısından oldukça kayda
değerdir.
Değerli milletvekilleri, 20nci yüzyılın son
çeyreğine damgasını vuran kuraklık, dünyanın
çeşitli bölgelerinde belirgin bir hâl almıştır. Ekolojik
bozulma süreci göz önüne alındığında, dünya çapında
birçok nehrin ve tatlı su kaynağının kirlenmesi, su
kıtlığı sorunlarına bir de temiz içme suyu
sıkıntısını eklemiştir. Her yıl 100 milyon
insanın dünya nüfusuna eklendiği düşünülürse 2010 yılında
toplam insan sayısı 7 milyar olacak ve bu süreden sadece on beş
yıl sonra 8 milyarı geçecektir. Bu çerçevede, 20nci
yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişmekte olan
ülkelerde belirgin bir nüfus artışı olmuş ve bunun
sonucunda su talebi doğru orantılı bir şekilde artmıştır.
Bu kalabalıklaşan nüfusun içme suyu ihtiyacının,
tarımsal ve sanayi amaçlı olarak kullanılacak suyun nasıl
karşılanacağı bilinmemektedir.
Dünya tarihinde her zaman güç unsurlarının dengesini ve
medeniyetin kalitesini belirleyen su, hayati ve stratejik konumunu korumakta,
hatta önümüzdeki yirmi yıl içerisinde barışçıl girişim
ve politikalar uygulanmazsa suyun daha büyük bir sorun kaynağı olmaya
başlayacağı açıktır. Bu durum da etkin su
politikalarının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Su
kıtlığında, doğal felaketlerin ve sanayi kaynaklı
kirlenme etkisinin yanı sıra suyun kötü idaresi ve yönetim
hatalarının payı da önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta
Doğuya baktığımızda ülkeler, uluslararası sular
ve yer altı sularını kapsayacak biçimde, birbirlerinin
çıkarlarını gözetmeksizin, bir yarış içerisindedirler.
Orta Doğu nüfusunun hızla artması var olan sorunların daha
da içinden çıkılmaz hâle gelmesine yol açmaktadır. İçinde
bulunduğumuz coğrafyada su kendine has politikaları ve
stratejileriyle ele alınması gereken bir konudur. Orta Doğuda
yer altı ve yer üstü suları açısından zenginliğiyle
tanınan Türkiye'nin su stratejisi kavramını geliştirmesi
ve bölge ülkeleriyle mevcut olan sorunları çözücü ve kalıcı
politikalar geliştirmesi gerekmektedir. Uluslararası su sorununun
incelenmesinde sadece sınıraşan sular değil, su
kıtlığı sınır suları olarak da
algılanmamalıdır; denizler, göller, yer altı suları da
bu konunun geniş yelpazesinde yer almaktadır. Bu sorunlarla birlikte
20nci yüzyıla damgasını vuran su kirlenmesi konusu ile ilgili
olarak da gerekli politikalar geliştirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, dünyadaki su stoku 1,386 milyon
kilometreküp olarak hesaplanmaktadır. Bu suların yüzde 97,5u tuzlu
su, yüzde 2,5u ise tatlı sulardır. Tatlı su
kaynaklarının da yüzde 90ı kutuplarda ve yer altında
bulunmaktadır. Dünyada 400 milyonu çocuk olmak üzere 1,5 milyar insan, bir
başka deyişle dünya nüfusunun dörtte 1i yeterli ve
sağlıklı içme suyuna sahip bulunmamaktadır. Gelecek yirmi
yıl içerisinde tüm dünyada su ile ilgili gerekli altyapı
yatırımının yapılamaması durumunda yeterli ve
sağlıklı su hizmeti alamayan insan sayısının 3,3
milyar kişiye ulaşması kaçınılmaz olacaktır.
Ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Ülkemizin su
ihtiyacını karşıladığı nehirlerde, özellikle
son yıllarda hızla bir kirlenme yaşanmaktadır; Meriç,
Ergene, Gediz, Sakarya gibi nehirler ve yer altı sularının hemen
hepsi kirlilik sorunuyla karşı karşıyadır.
Türkiye'nin su kaynakları potansiyeli yıllık
ortalama 501 milyar metreküp olarak hesaplanmaktadır.
Yağış, yer altı suyu beslemesi ve komşu ülkelerden
gelen miktarlar göz önüne alındığında brüt toplam
yenilenebilir yüzeysel su potansiyeli ise 234 milyar metreküptür. Ancak, mevcut
teknolojik ve ekonomik şartlar altında bu değer yılda 112
milyar metreküp mertebesinde değerlendirilmektedir. Bu miktarın 40,1
milyar metreküpü kullanıma açılmış bulunmaktadır.
Ülkemizde 40,1 milyar metreküp suyun yüzde 74ü sulama sektöründe, yüzde 15i
içme suyu sektöründe ve yüzde 11i ise sanayide kullanılmaktadır. Buna
göre, kişi başına düşen teknik ve ekonomik olarak
kullanılabilir yıllık su miktarı 1.500-
Değerli milletvekilleri, ülkemiz su konusunda neler
yapmalı konusunu sizinle biraz paylaşmak istiyorum.
Türkiye, yer üstü ve yer altı su kaynaklarını çok
iyi değerlendirmeli ve korumalıdır. Su kaynaklarının
korunması ve kullanımda, ilgili bütün kurumlar arasında
sıkı bir iş birliği sağlanmalıdır.
İleriki yıllarda bölgemizde su nedeniyle bir savaş yaşanma
ihtimaline karşı ülkemizin önderliğinde bir organizasyona
ihtiyaç bulunmaktadır.
Türkiye, su sorununu ulusal çıkarlarına uygun
şekilde çözümleyebilmek için su konusunda yapılacak olan zirve ve
konferansların düzenlenmesinde inisiyatifi elinde
bulundurmalıdır.
Türkiye, aktif bir su politikası izleyerek uluslararası
platformda kendi lehine kamuoyu yaratmalıdır.
Türkiye, su konusunda bölgesinin özelliklerini ve kendi
ihtiyaçlarını da dikkate alacak çözüm önerileri hazırlayarak
bunları uluslararası kamuoyuna açıklamalıdır.
Ülkemizin yarı kurak bir iklime sahip olduğu daima göz
önünde bulundurulmalı, bütün su politikaları buna göre oluşturulmalıdır.
Gerek tarımsal gerek sanayi ve gerekse bireysel amaçlı
olsun, suyu kullanan sonuçta insandır. Bu nedenle,
kullanıcıların bilinçlendirilmesi son derece önemlidir.
Bu konuda diğer bir nokta da bütün sektörlerin aynı
kalitede su kullanmasının yanlış olmasıdır.
Su sorununa uzun vadeli çözüm projeleriyle
yaklaşılmalı. Bu bağlamda arz ve talebin doğru
yönetilmesi, doğru yatırımların doğru zamanda
yapılması son derece önemlidir.
Su stratejik bir doğal kaynaktır. Bu özelliği ile
millî güvenlik stratejilerinin ayrılmaz bir parçası olarak dikkate
alınmalıdır.
Mevcut sulardaki kayıpları, şebeke
kayıpları, buharlaşma kayıpları, sızma
kayıpları ve bilinçsiz tüketimden kaynaklanan kayıplar olarak
sıralamak mümkündür. Bu kayıpların dünya standartlarına
çekilmesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde, ülkemizin, bölgenin su
sorununa çözüm adı altında dayatmacı politikalara maruz kalması
kaçınılmaz olacaktır.
Değerli milletvekilleri, teklifin 2nci maddesiyle Forum
Sekretaryasına özel hukuk hükümlerine tabi kamu tüzel kişiliği
kazandırılması, organizasyonla ilgili olarak Çevre ve Orman
Bakanlığınca yönerge çıkarılması, keza Çevre ve
Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Su ve
Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünün kurum bütçelerinden
ayrılan ödeneklerin kurulacak sekreteryaya aktarılması ve
yapılacak olan bütün iş, işlem ve harcamaların
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi olduğu
hükme bağlanmaktadır.
3üncü maddeyle de Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonuyla
ilgili olarak yapılacak her türlü mal ve hizmet alımları,
kiralama ve ihale işlerinin katma değer vergisinden müstesna
olduğu hükme bağlanmaktadır.
Bu bağlamda Forum Sekreteryası için oluşturulacak
bütçeden yapılacak olan harcamaların etkin, verimli ve amaca uygun
olarak yapılmasını temenni etmekteyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
teklife olumlu baktığımızı ifade ediyor ve yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Enöz.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Hatay
Milletvekili Mustafa Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakırda şehit olan
polislerimiz ve Aktütün Sınır Karakolunda şehit olan
değerli askerlerimize Allahtan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı
dilerim.
Bu kanun beş maddeden oluşmaktadır. 2009 yılı
mart ayında İstanbulda yapılacaktır. Bu kanun teklifiyle,
Forum Sekreteryası tarafından yürütülecek idari, mali ve teknik
konularda sekreteryaya yetki vermeyi amaçlamaktadır.
Forum Sekreteryasının nasıl denetleneceği ve
nasıl feshedileceği bu kanunda bulunmaktadır.
Forum Sekreteryasının ana mali kaynakları, Devlet
Su İşlerinden 7,5 milyon avro, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinden 5 milyon avro, İSKİ Genel Müdürlüğünden ise 5
milyon avro olarak, 17,5 milyon avro olarak temin edilecektir.
Bu forumlar üç yılda bir yapılmaktadır. Bu Forum
daha önce Fas, Hollanda, Japonya ve Meksikada yapılmıştır.
Dünya Su Forumunda su her yönüyle ele alınmaktadır;
dünyada su konusunda iyi uygulamalar her yönüyle değerlendirilmektedir. Bu
Forumun amacı, karar vericiler ile kamuoyunu bilgilendirmek,
bilinçlendirmek ve yasal düzenlemeler yapmak için ilgili kurum ve
kuruluşları bir araya getirmektir. Bu Forum su kaynakları ve su
yönetimi konusunda dünyada iyi uygulamaları paylaşmayı hedeflemektedir.
Yani iyi uygulama ve
Kötü uygulamaların nasıl ortadan
kaldıracağını hedeflemektedir.
Herkesin bir su hakkı vardır. Sınıraşan
sular bu toplantıda tartışılacaktır. Özellikle
sınıraşan sular bizim için oldukça önemlidir. Bu
toplantının Türkiyede yapılması da ve burada özellikle Dicle,
Fırat, Meriç gibi havzalardaki suyun kendi ülkemizde
tartışılmaya açılarak çözüm yollarının
uluslararası platformda tartışılması da özellikle
önemlidir. Özelleştirme konusu bu toplantıda
tartışılacaktır ve buna benzer konular toplantıda
detaylarıyla gündeme gelecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su
hayattır. Su olmadan sağlıklı gıda elde edemeyiz;
kalkınma, yani sanayide sağlıklı kalkınma
yapamayız. Temiz suya erişim her insanın, her
vatandaşın hakkıdır. Su damlaları bizim rehberimiz
olmalıdır.
2009 yılı mart ayında İstanbulda
yapılacak toplantı dört başlık altında yürüyecektir.
Birincisi, devlet ve hükûmet başkanları düzeyinde, ikincisi bakanlar
düzeyinde, üçüncüsü parlamentolar düzeyinde, dördüncüsü ise yerel yönetimler
düzeyinde. Bu toplantıda, tekrar ediyorum, su, merkezinden yerel yönetime
varıncaya kadar tüm yönleriyle değerlendirilecektir.
Bu Foruma yaklaşık 15 bin ile 20 bin kişinin
katılması beklenmektedir. Yani devlet ve hükûmet
başkanları, bakanlar, parlamenterler -ilk defa katılıyor,
parlamenterler düzeyinde ilk defa böyle bir toplantı olacak- belediye
başkanları, bilim adamları, uzman kişiler, ilgili sivil
toplum kuruluşları ve ilgili -altını çizerek söylüyorum-
basın mensupları, uzman basın mensupları da bu
toplantıya katılacaklardır.
Bu toplantıda sadece konular tartışılmayacak;
bu toplantıda fuarlar yapılacak ve sergiler açılacaktır.
Bugüne kadar ulusal ve uluslararası düzeyde, bizlerin de değişik
toplantılara katıldığı on beş toplantı
yapıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
bir çalışma grubu oluşturuldu, bu çalışma grubu da
değişik toplantılara katılmakta ve katılmaya devam
etmektedir. Parlamento ayağını da özellikle bu 5 kişilik
çalışma grubu yürütecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21inci
yüzyılın en büyük sorunu küresel ısınmadır. Tabii,
çoğumuz küresel kriz diyeceğiz ama 21inci yüzyılın en
büyük sorunlarından biri de küresel ısınmadır. Küresel
ısınma ile yeryüzünde yağış rejiminde ciddi
değişiklikler olmaya başlamıştır. Kar
yağışında azalmalar görülmeye
başlamıştır. Geçen sene, Finlandiya gibi, İsveç gibi
ülkelerde kar yağışı görülmemiştir, kar
yağmıyor. Bir ülkede kar yağmaması demek, suyu depolama
kapasitenizin azalması demektir, dolayısıyla, ani
yağışlar daha sıklıkla meydana geliyor demektir.
Buzulların eriyişinde ciddi artışlar görülmektedir. Deniz
suyu seviyesinde yükselmeler olmakta, dünya yağış rejiminde bir
bölgeye ciddi yağış yağarken başka bir yer ciddi bir
şekilde kurak geçmektedir.
Dünyada yağış rejiminde anormallikler
Küresel
ısınmayı biz şöyle tarifliyoruz: Dünyada anormalliklerin
arttığı, meteorolojik şartlarda anormalliklerin
arttığı olay olarak kabul ediyoruz. Dolayısıyla
dünyada anormallikler meteorolojik şartlarda artmıştır. Sel
felaketinde bazı bölgelerde ciddi artışlar olmuştur.
Sıcaklığın artışı ile toprakta
buharlaşma ve akabinde tuzlaşmanın artışı
görülmeye başlanmıştır. Yine bazı bölgelerde göllerde
kurumalar başlamıştır. Sulak alanlarda ciddi azalmalar
vardır. Eskiden Sulak alan dediğimiz zaman Bataklık derdik,
Bataklığı mutlaka kurutmamız gerekir. derdik. Sulak
alanlar biyoçeşitliliğin en zengin olduğu yerlerden biridir. Bu
alanların mutlaka korunması gerekiyor. Bu toplantıda, 2009 Mart
ayında yapılacak toplantıda küresel ısınmanın su
kaynakları üzerine etkileri de tüm yönleriyle değerlendirilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Forumda
su konusunda farklılıklar ortaya konacak ve çözüm yolları
tartışılacaktır.
Su ve sağlık: Herkesin hijyenik suya kavuşması
hakkıdır, bu tartışılacak.
Su ve şehir sağlığı: Şehirde
yaşayan insanların sağlıklı suya ulaşma
hakkı tartışılacaktır.
Su ve finansman: Peki, ben sağlıklı suyu elde
edebilmem, ulaşmam için bu konuda nasıl bir finansman
mekanizması oluşturacağım, bu
tartışılacaktır.
Su ve enerji: Hidroelektrik santrallerin değerlendirilmesi
konusu tartışılacaktır.
Su ve iklim değişikliği
tartışılacaktır.
Su ve gıda: Özellikle suların en büyük etkisi gıda
üzerine olacak. Gıda üzerinde, özellikle açlığın ve fakirliğin
giderilmesi için suyu nasıl yönetmemiz gerektiği detaylarıyla
tartışılacaktır.
Türkiyede kullanılabilir hâldeki şu andaki toplam
suyumuzun yüzde 74ünü tarımda kullanıyoruz. Vahşi sulama
yoluyla toprağımızı tuzlaştırıyoruz.
Dolayısıyla, basınçlı sulama dediğimiz sulama sistemi
konusuna ciddi şekilde Hükûmetimiz eğilmiştir ama bunun daha
ileri adıma gitmesi için gerekli düzenlemeler, gerekli
çalışmalar yapılması gereklidir.
Su ve ulaşım: Özellikle suyu biz ulaşım
amacıyla kullanmıyoruz. Suyu mutlak surette ulaşım
amacıyla kullanmamız lazım ve üç tarafı denizlerle çevrili
bir ülkede taşımacılığın yüzde 95i kara yolu
taşımacılığıyla
Kara yolu taşımacılığı
pahalı bir taşımacılıktır. Enerji maliyetinin
fevkalade yüksek olduğu bizim gibi ülkelerde, ithal ettiğimiz
enerjide, mutlak surette deniz taşımacılığı kara
taşımacılığından 7 kat daha ucuzdur. Deniz
taşımacılığına önem vermemiz lazım, üç
tarafı denizlerle çevrili ülkemizde. Bu da değerlendirilecektir.
Afetlerin etkisi: Özellikle küresel ısınmayla beraber
afet sıklığında artış olmuştur,
artışlar da devam edecektir. Eskiden Bu yağış, bu
rüzgâr, bu şiddet kırk yılda bir oldu. derdik, şimdi dört
yılda, beş yılda bir olmaya başladı. Anormallikler
artık dört beş yılda bir kendini göstermeye başladı.
Dolayısıyla, bu konular tartışılacak ve çözüm
yolları tüm yönleriyle değerlendirilecektir.
Tatlı su ve deniz suyu arasındaki ilişkiler ve
etkileşimler bu toplantıda değerlendirilecektir.
Su konusunda bilinci mutlaka artırmalıyız.
Ben bütün toplantılarda şunu söylüyorum: Çevre
lobicilikten, hobicilikten çıkmalı. Çevre bir sanayi sektörüdür,
çevre bir yatırımdır. Bu yatırımı ve çevreci
mantığı oluşturmadığımız müddetçe
bizler kapalı toplantılarda çevreyi konuşuruz, ondan sonra da,
suyumuzu da havamızı da toprağımızı da
sağlıklı ve doğru bir şekilde yönetemeyiz.
Dolayısıyla, su kaynaklarının sürdürülebilir bir yönetimi,
uygulanabilir bir yapıyla oluşturulmalıdır diyoruz ve bu
konuda bir yönetim sistemi devreye girmelidir diyoruz. Merkezî yönetim ile
yerel yönetimler arasında iyi uygulamalar ve değerlendirmeler bu
toplantıda -2009 Mart ayında yapılacak toplantıda- tüm
yönleriyle tartışılacaktır. Küresel tehdit olan
susuzluğa, gıda güvenliğine karşı etkin ve
kalıcı çözümler üretmek üzere bu toplantı
yapılacaktır.
Türkiye'nin, İç Anadolu kurak bir bölgesi; Akdeniz Bölgesi,
Ege Bölgesi, Trakya Bölgesi de önümüzdeki yirmi yıl içerisinde kurak iklim
bölgesine doğru yönelirken, Karadeniz Bölgesi, Doğu Anadolu Bölgesi
ise ciddi yağış alacak bölgelerden biri olarak görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Forumda
dünyada su ile ilgili hukuki düzenlemeler, eksiklikleri ve çözüm
arayışları değerlendirilmek üzere bu toplantıda
tartışmalar yapılacaktır.
Şehirleşmeden dolayı su kirliliğinin, su
kaynakları üzerine ciddi olumsuz etkileri vardır. Bu etkiler
nasıl çözüldü, bunlarla ilgili ne gibi önlemler alındı? Bu
toplantıda iyi uygulamalar tartışılacaktır.
Türkiye'nin su ile ilgili yaklaşık 30 milyar avroluk
yatırıma ihtiyacı vardır. Bu yatırımların
doğru yapılması ve tesislerin sağlıklı
işletilmesi için küçük küçük belediyelerle atık su
arıtımı, suyun sağlıklı olarak temin edilmesi
mümkün değildir. Bunun özellikle altını çizerek söylüyorum.
İl bazında su yönetim mantıkları
oluşturulmalıdır. İl bazında uygulama, ama bölgesel
bazda da merkezî yönetim yapılanmasına gidilmelidir. Bu konuda
mutlaka bir su kanunu çıkmalıdır. Şu anda Türkiyede suyla
ilgili sorumlu on yedi tane kurum var. Çok başlılıktan, su
kaynaklarımızın, yer altı su
kaynaklarımızın, atık sularımızın, sanayi
atık sularımızın denetlenmesi, izlenmesi, kontrolü,
tahsisi
Kalite ile tahsis aynı birimde olmalıdır.
Altını çizerek söylüyorum: Kaliteyle, suyun kalitesini izleyen birim
ile tahsis eden birim farklı olmamalıdır. Bunun için -Sayın
Çevre ve Orman Bakanımız da bu konunun uzmanıdır- bu konuda
acilen Meclisimize bir su kanunu hazırlayıp sunulmalıdır.
Yani bu konuda gerekli adımları atmalıyız. Çünkü 21inci
yüzyılda en fazla tartışılan konulardan biri çevre
olacaktır. Bununla ilgili önlemleri bir an önce almalıyız. 50
metreden çıkan sular 150 metreden çıkmaya başladı.
Bazı bölgelerimizde sularımız kuruyor, yani göllerimiz kuruyor.
Anormallikler artıyor. Tekrar ediyorum: Türkiyede yağışta
azalma yok ama Akdeniz Bölgesinde yağışta azalma var ve Akdeniz
Bölgesinde, İç Anadolu Bölgesinde özellikle yer altı suyunda ciddi
düşüşler var. Ciddi düşüşler neticesinde oksijen yer
altı suyuna sızdığı için toprağın
altında kimyasal yapı değişiyor. Kimyasal yapı
değiştiği için suyun kalitesi değişiyor. Suyun kalitesi
değiştiği için de kaliteli su vatandaşa
ulaştırılamıyor. Dolayısıyla, bu konuda merkezde
bir birim, yerelde bir birim; yereldeki birimde il bazında
yapılanmaya gidilmelidir diyoruz.
Türkiyede suların sadece yüzde 40ı
arıtılabiliyor şu anda, yüzde 60ı
arıtılamıyor. Arıtma tesisi olan yerlerde de yeterli bir
şekilde teknik eleman olmadığı için, işletme maliyeti
de elektrik maliyeti de yüksek olduğu için bunların Çevre Kanununda
olan elektrik bedellerinin aynen uygulanması gerekli. Bunun için bir bedel
kondu, makul bir bedel. Bu konunun bir an önce devreye girmesi lazım.
Yine, özellikle Çevre Bakanlığının
güçlendirilmesi lazım. 21inci yüzyıla girerken, Çevre
Bakanlığı havza bazında güçlü bir yapıya
dönüşmesi lazım; bölge bazında, havza bazında, entegre
havza bazında yapılanmaya girmesi lazım ve bu havza bazında
bu yapılanmayla denetleme, izleme, kontrol, yaptırım, uygulama,
planlama çalışmalarına özen gösterilmesi lazım. Bir bölgede
şehirleşme yapılıyorsa, bir bölgede sanayi tesisi
kuruluyorsa, bir bölgede tarımcılık yapılıyorsa, su
bilançosu çıkartılmadan bu yapılmamalı, bu su bilançosu
çıkartılmalı. Her havzanın mutlaka su bilançosu
çıkartılmalı. Bu su bilançosuyla, gelen su-giden su dengeli
olmalı. Yer altı suyunda, mutlaka Almanya gibi ülkelerin uyguladığı
sisteme, Türkiye olarak acilen girmemiz lazım. Yer altı suyunu
dengeli tutmamız lazım. Dediğim gibi, 50 metreden, 30 metreden
çıkan suyumuz, şu anda 150, 200, 300 metreden çıkan yerlerimiz
var. Çevre Bakanımız -tekrar ediyorum- bu işin
uzmanıdır, bu işi çok sağlıklı bir şekilde
çözeceğine inanıyoruz ama bu konuda kendilerini de mutlaka
güçlendirmemiz gerektiği kanaatindeyim. Bize düşen bu konuda görev
neyse, bizler de gereğini yaparız.
Atık suların -tekrar ediyorum- arıtımı
konusunda, içme suyunun temini konusunda il bazında çözümler üretilmeli.
Bugün yılda 6,5 milyar ton içme suyunu şehirlere veriyoruz. Ayşe
hanıma, Fatma hanıma diyoruz ki: Suyu verimli kullan. Ben diyorum ki:
Ey belediyeler, sen önce çözümünü üret. Yüzde 50-60 su kaybın var
şebekede, yüzde 50-60. 6,5 milyar tonun 3,5 milyar tonu şebekede
kayboluyor. Bu 3,5 milyar tonla ilgili mutlaka çözüm üretilmesi lazım.
Dediğim gibi, bu yapıyla ilgili de gerekli denetleme,
yaptırım mekanizmalarının da devreye girmesi gerekiyor.
Aksi durumda, dediğim gibi, su, şebekede kaybolup gidiyor. Tertemiz
su, kullanılabilir su ama biz çözüm olarak Ayşe hanıma, Fatma
hanıma
Ayşe hanım, Fatma hanım en son çare diyoruz.
Tarımda başlamıştı çok güzel bir
çalışma. Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, mutlaka yüzde
50liler seviyesine tarımda sulamayı getirmemiz lazım. Şu
anda yüzde 75lerde.
Nasip olursa önümüzdeki hafta küresel ısınmayla ilgili
konuda, diğer konuları, özellikle hidroelektrik santraller, özellikle
termik santraller, diğer konularda alınması gereken,
yapılması gereken konuları detaylarıyla vereceğim ama
mutlaka Çevre Bakanlığının güçlendirilmesi için su kanunu
ve mutlaka çevre ajansının ortaya serilmesi lazım. Devlet Su
İşlerinin Çevre Bakanlığına bağlanması
fevkalade olumlu gelişme ama yeterli gelişme değildir. Bu
konunun mutlaka değerlendirilip, gündeme alınıp
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz efendim.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
2009 yılında yapılacak bu toplantı ülkemize,
milletimize ve suyumuza hayırlı, uğurlu olsun diyorum. Bu kanuna
vereceğiniz destekten dolayı hepinize, kanunumuzu
desteklediğinizden dolayı sizlere teşekkür ediyorum.
Sağ olun, var olun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Buldan. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya
Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi hakkında Demokratik Toplum Partisinin
görüşlerini belirtmek üzere grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
ülkemizde çokça kullanılan sudan işler tabiri önemsiz, çok da
ciddiyeti olmayan işleri ifade etmektedir. Fakat ne var ki, bugün
dünyamızın gelmiş olduğu aşamada suyla ilgili
işler tüm insanlığın ortaklaştığı çok
önemli bir soruna denk düşmektedir. Çünkü bugün itibarıyla dünyada 1
milyarı aşkın kişi temiz içme suyuna ulaşamamakta, her
yıl 6 milyona yakın insan kolera, dizanteri, ishal gibi temiz suya
ulaşamamaktan kaynaklanan hastalıklardan dolayı
yaşamını yitirmekte ve temiz içme suyundan yoksun olduğu
için her otuz saniyede 1 çocuk yaşamını yitirmektedir.
Uzunca süredir dünyada özellikle endüstriyel atıklar ve
iklimsel değişiklikler nedeniyle temiz su kaynaklarının
hızla azalması tedirginlik yaratmaktadır. Dünya
Bankasının tahminlerine göre 2025 yılında dünya nüfusunun
sadece üçte 1i temiz ve içilebilir su kaynaklarından faydalanabilecektir.
Ülkemiz de su açısından zengin bir ülke olmadığı gibi,
Türkiye'nin önümüzdeki on beş yıl içinde su fakiri bir ülke
olacağı uzmanlar tarafından öngörülmektedir. Nitekim, dünya su
tüketimi ortalamasının gerisinde kalan halkımız daha
şimdiden su sorunlarından kaynaklanan sıkıntılar yaşamaya
başlamıştır.
Su konusunda Türkiyede herhangi bir su politikasının
olmayışı, siyasi iktidarın bilimsel dayanaklardan yoksun su
yönetimi, doğanın hoyratça kullanılmasına olanak
sağlayan devlet politikaları ülkemizin su konusunda geleceğini
tehdit eder duruma gelmiştir. Kısacası, doğanın ve
insanın yaşamını sürdürmesi için vazgeçilmez bir kaynak
olan su şu anda dünyanın ve ülkemizin en önemli problemi olma
aşamasına taşınmıştır.
Değerli milletvekilleri, dünya ülkelerinin birçoğunda
hâlâ su temin edilmesiyle ilgili faaliyetler kamu kurum ve
kuruluşları tarafından yürütülürken, küresel ölçekte özellikle
son on beş yıl içerisinde su hizmetlerinin yönetiminde kamu hizmeti
anlayışından pazar ekonomisi anlayışına
doğru hızlı bir kayma görülmektedir. Özellikle de az
gelişmiş ülkelerde ekonomik bütçe yetersizliği, iç ve
dış borçlardan kaynaklanan sıkıntılar su hizmetinin
arzında sıkıntılar yaratmıştır ve bu
sıkıntılar da yeni yönetim arayışlarının
başlamasına neden olmuş, kamu hizmetlerinin özel sektöre devredilmesini
gündeme getirmiştir. Küresel politikalar bu eksende oluşturulmuş
ve bu politikalar az gelişmiş ülkelere de zorunlu tercih olarak
sunulmuştur.
Değerli üyeler, su hizmetleri faaliyetleri Avrupa ülkelerinde
yüzde 80, Kuzey Amerikada yüzde 95, Güney Amerikada yüzde 96, Afrikada yüzde
97 ve Asya ülkelerinde ise yüzde 99 oranında kamu kurum ve
kuruluşları tarafından yürütülmektedir. Ancak suyun
alınıp satılan ve kâr elde edilen bir metaya
dönüştürülmesine yönelik olarak geliştirilen küresel politikalar,
toplam dünya nüfusunun kullandığı suyun yüzde 5inden
fazlasının ulus ötesi şirketlerin tekeline geçmesine neden
olmuştur.
Dünya su politikası oluşturmak için bir araya gelen
yapıların ortaklaştıkları nokta, petrol ve ilaçtan
sonra geleceğin en önemli küresel stratejisini oluşturan suyun
ticarileştirilmesine yönelik politikaların geliştirildiğini
göstermektedir. Buna göre Birleşmiş Milletler, suyla ilgili olarak
düzenlediği ve desteklenmesini istediği metinde, suda
fiyatlandırmayı temel ilke olarak kabul etmiştir. OECD de su
yönetiminin fiyatlandırılması gerektiğini
belirtmiştir. Çok uluslu şirketlerin bir araya gelerek
oluşturduğu su ortaklığı da su yönetiminin bu çok
uluslu şirketlerin kontrolü altına alınmasını
benimsemiştir.
İşte bu politikalar doğrultusunda Dünya Su Konseyi
oluşturulmuş, Bechtel, Suez, Vivendi, RWE gibi su sanayicileri olarak
bilinen şirketlerin, Birleşmiş Milletleri finanse eden ülkeler
ve bunlarla çalışan yerel yönetimlerin düzenledikleri Konsey her üç
yılda bir düzenlediği Dünya Su Forumunun beşincisini 2009da
İstanbulda düzenleyecektir.
Foruma, 200 ülke, 200e yakın bakan, 15 devlet
başkanı, mega şehirlerin belediye başkanları ile 80
ülkeden 20 bin kişinin katılması bekleniyor. Bu verilerden de
anlaşılacağı gibi, dünyanın egemen güçlerinin çok
önemsedikleri bir mevzu söz konusudur.
Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fauchon, İstanbulda
düzenlenen bir toplantıda, Beşinci Dünya Su Forumunda suyun düzgün
olarak işletilmesi ve dağıtılması
politikalarının ele alınacağını belirtmektedir.
Fakat ne var ki bu programın gerçek muhatapları olan, yani suyun
işletilmesinden ve dağıtılmasından doğrudan
etkilenen üçüncü dünya ülkelerinin milyonlarca tüketicisi Forumu düzenleyen bu
Konseyde temsil edilmemektedir.
Dünya Bankasının mali ve politik desteğiyle
faaliyet gösteren Forumun hiçbir kamu kurumuyla bağlantısı
yoktur ve tamamen sudan kâr elde etmenin yollarını arayan
şirketlerden oluşmaktadır. Dolayısıyla,
paylaşımı yapılan esas şeyin büyük çıkarlar
olduğu açıkça görülmektedir. İncelenen sorundan doğrudan
etkilenen büyük bir kesimin bu ortaklıkta olmaması Forumun çıkar
ortaklığına dayalı olduğunu en açık şekilde
ifade etmektedir. Zira Fauchonun da ifade ettiği gibi, suyun işletilmesi
Forumun esas konusu ve amacıdır. Neoliberalizmin, suyu hak olmaktan
çıkarıp satın alınması gereken bir ihtiyaca
dönüştürme çabası Forumun ana politikasının eksenini
oluşturmaktadır.
Forum, ulusal su kaynaklarının ulusal üstü büyük sermaye
gruplarının tekeline geçmesine olanak sağlamaktadır.
Forumun düzenlendiği ülkelerde su konusunda özelleştirmelerin
hız kazanması bu açıdan dikkat çekmektedir. Suyun
özelleştirildiği ülkelerde yaşananlara
baktığımız zaman bu politikaların ne kadar vahim
sonuçlar ortaya çıkardığını daha rahat görebiliriz.
1990 yılının sonlarında suyu özelleştiren
Güney Afrikada önce suya yüksek zamlar yapıldı, ardından ön
ödemeli sayaçlar takıldı. Bu nedenle, binlerce insan suya
ulaşamadı ve sularını nehirlerden karşılamaya
çalıştılar. On yedi yıldır parasız su
sağlayan kanal kapatıldı ve bu yüzden kolera salgını
baş gösterdi, tam 250 bin kişi hayatını kaybetti. Durbanda
2 bin insan kolera ve tifo salgınından öldü. Bihar bölgesinde
özelleştirilen nehirden faydalanan halk hırsızlıkla suçlandı
ve bunun üzerine ayaklanmalar baş gösterdi.
Dünyanın en zengin su kaynaklarına sahip 16ncı
ülkesi olan Bolivyada IMF şartı olarak aranan özelleştirmeler
sonucu ülkenin 3üncü büyük kenti olan Cochamambada su kırk yıl
süreyle Bechtel şirketine devredildi ve suya tam olarak yüzde 300 zam
yapıldı. Şirketin yoksul mahallelere su götürmemesi sonucu su
isyanları başladı.
1998den beri suyun özelleştirilmeye
başlandığı El Salvadorda suya 3 kat zam yapıldı.
Ülke, sudan kaynaklı bebek ölümlerinde Orta Amerikada 2nci sırada
ve ülkedeki suyun yüzde 90ı da kullanılamaz ölçüde kirlidir.
Ganada suyun özelleştirilmesi sonucu fiyatlar yüzde 95
arttı ve Gana halkının yarısı düzenli olarak suya
ulaşamamaktadır. Yine Arjantin, Fransa, İngiltere (Londra),
Almanya ve daha birçok ülkede suyun özelleştirilmesiyle büyük
sıkıntılar yaşandı.
Dünya Su Konseyinin düzenlediği Dördüncü Su Forumunun
Meksikada yapılması da bu açıdan oldukça anlamlıdır,
çünkü Meksika, suyu özelleştiren en eski ülkelerden biridir.
Özelleştirme sonucu su fiyatlarında meydana gelen büyük artışlar
sonucu halkın suları kesilmiş ve halk temiz suya
erişememiştir. On beş yıl bu
sıkıntıları yaşayan Meksika halkı, Dünya Su
Forumunun dördüncüsünün Meksikada düzenlenmesini binlerce kişinin
katılımıyla protesto etmiştir. Meksika halkı, Dördüncü
Dünya Su Forumunda dünyaya sudan yararlanmanın bir insan hakkı
olduğu mesajını vermiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Forumun
Meksikadan sonra beşincisi de İstanbulda düzenleniyor.
Aklımıza Neden İstanbul? sorusu geliyor ama diğer dünya
ülkelerinin yaşadıkları deneyimlere ve ülkemizde su konusunda
yaşanılan hükûmet pratiklerine baktığımız zaman
Forumun İstanbulda düzenlenmesinin anlaşılması hiç de zor
olmuyor.
Türkiyeye, özel sektöre dayalı su sistemleri
dayatılmaktadır. Yabancı şirketlerin taşeronluğunu
yapan ve bütün yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı
yabancı sermayeye açmış olan AKP Hükûmeti ulus ötesi bu
şirketlerle iş birliği hâlindedir. Uzun süredir ülkemizde de
suda özelleştirmenin hazırlıkları yapılmaktadır.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının İnsani
Gelişme Raporu 2006, Kıtlığın Eşiğinde Göç,
Yoksulluk ve Küresel Su Krizi adlı raporunda, Türkiye gibi
komşularıyla arasında orantısız akarsu zenginliği
olan ülkelere kriz uyarısı yapılmaktadır. Raporda
akarsuların yukarı bölgelerinde su kullanımında meydana
gelecek değişikliklerin tarımsal sistemleri ve kırsal geçim
kaynaklarını ciddi şekilde etkileyebileceği belirtiliyor.
Dicle-Fırat havzasının, bir bakışta nüfusu 103 milyon
olan Irak, Suriye ve Türkiyeye hizmet verdiği ifade edilerek, Türkiye'nin
yirmi bir baraj ve 1,7 milyon hektarlık sulama arazisini kapsayan
Güneydoğu Anadolu Projesinin havza bölgesinde, kaybedenler ve kazananlar
yaratarak Suriyeye su akışının üçte 1 oranında
düşürülebileceğini belirtiyor. Türkiye'nin sulanabilir
topraklarının beşte 1i Fırat ve Diclenin geçtiği
sekiz Güneydoğu ilinde bulunmaktadır ve Suriye halkının
beşte 1i de bu nehirlerin civarında yaşamaktadırlar.
Ayrıca Fırat ve Dicle nehirleri Iraktan geçerek bu ülkeyi de önemli
oranda etkilemektedir. Önemli su potansiyeli taşıyan Türkiyenin
tatlı su kaynaklarının üçte 1ini oluşturan
sınıraşan suları Fırat ve Dicle dünyanın ilgisini
çekmektedir. Nitekim, bu konu Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerine
de yansımıştır. Konuyla ilgili düzenlemelere Avrupa
Birliği Su Çerçeve Direktifinde yer verilmiş, Avrupa Birliği
ilerleme raporunda Türkiyeden Fırat ve Diclenin yönetiminin İsrail
ve diğer komşularıyla ortak yapılmasıyla ilgili
şimdiden önlem alınması istenmiştir. İşte, bu
noktada hâkimiyet savaşlarına mahal verecek su
politikalarının çok önemli olduğunu belirtmek istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, suyun başı tutulmak
istenmektedir. IMF, El Salvador ve Türkiyeye kredi vermek için suyun ve
akarsuların özelleştirilmesini şart koşmuştur.
Macaristan ve Polonyada ise Avrupa Birliğine girmek için şehirdeki
su dağıtımlarının özelleştirilmesi
şartı aranmıştır. Nitekim, ülkemizde de AKP Hükûmeti
İktidarıyla beraber suda özelleştirme
çalışmalarına start verilmiş ve daha şimdiden
halkımız su sıkıntılarıyla uğraşmaya
başlamıştır. Ankarada, İzmirde, Vanda, Siirtte
bazı belediyeler bizzat kendi elleriyle suyu içilmez bir hâle
getirmişlerdir. Çevrecinin daniskası olduğunu iddia eden
Sayın Başbakan, çevre konusunda izledikleri kirli politikalarla
doğal ve kültürel varlıklarımızı
talancılığın en âlâ daniskalığıyla
yağmalıyor.
Ülkemizde son elli yılda sulak alanların
yarısı yok olmuştur. Tuz Gölü, Akşehir Gölü, Beyşehir
Gölü neredeyse yok olmak üzeredir. Sazlıkların büyük
çoğunluğu tamamen kurumuştur. Ülkemizin en büyük gölü olan ve
dünyada da en büyük sodalı göl olma özelliğine sahip olan Van Gölü
için, uzmanlar, önlem alınmazsa en fazla yirmi beş yıl ömür
biçiyor. Samsatta, Birecikte, Zeugmada binlerce yıllık tarihî yapıları
sulara gömdünüz. Şimdi de Allianoi ve Hasankeyfi aynı şekilde
ortadan kaldırmak peşindesiniz. Açık söylüyoruz, Hasankeyfe
baraj yapmanın en gerçekçi amacı, uluslararası finans
şirketlerini memnun etmek ve geçmişin izlerini taşıyan bir
tarihin yok olmasını sağlamaktır. AKP Hükûmetinin tarihsel
değerlerimize sahip çıkmak gibi bir derdi yoktur. Bu Hükûmet, bu
kirli politikalarına devam ettiği sürece çok yakın bir zamanda
bu topraklarda yaşayan halk, tarihi sulara gömülmüş bir halk
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su
yaşamsal bir varlıktır, su büyük sermayedarlar için mavi
altın, milyarlarca insan ve canlı için ise vazgeçilmez bir yaşam
kaynağıdır. Bu nedenle, su ile ilgili kararlar
alınırken kamusal çıkar gözetilerek politikalar
geliştirilmelidir. Halkımızın elit zenginlerden oluşan
azınlık bir kısmını çıkarırsak tamamı
alım gücü düşük olan insanlardır. Bugün itibarıyla
memurlarımız, işçilerimiz, emeklilerimiz, köylülerimiz güçlükle
yaşamlarını idame ettirmektedirler. Kaldı ki nüfusumuzun
büyük çoğunluğunu işsizler, yani hiçbir geliri olmayan
yurttaşlarımız oluşturmaktadır. AKP, emekçilerin
sırtını kamburlaştırmıştır.
Halkımız bu kötü ekonomik şartlar altında yediklerinden,
giydiklerinden ve sosyal yaşam alanlarından kıssalar da sudan da
kısma gibi bir seçenek mümkün değildir. Hükûmetin şu an
itibarıyla ulusal bir su politikası olmadığı kesindir,
ancak Hükûmet istemektedir ki, ülkemizin sularını ulus ötesi
şirketlere devredelim, onlar bizim su politikalarımızı
belirlesinler, hatta onlar bizim suyumuzu bizden alıp bize geri satsınlar,
onlar servetlerine servet katarken halkımız da başının
çaresine baksın.
İşte, İstanbulda su forumunun düzenlenmesinin
asıl amacının bu olduğunu düşünüyoruz, ki önümüzdeki
dönem suda özelleştirmeye olanak sağlayacak yasalar Genel Kurul
gündemine getirilecektir. Fakat sonuç olarak önemle şu uyarıda
bulunmak istiyoruz: Yoksullukla mücadele eden halkımızın elinde,
soluduğu hava ve içtiği su kalmıştır. Suyu da
insanımızın elinden alıp satılan bir mal hâline
getirirseniz sonuçları felaket olur. Ülkemizde zaten yeterince
ağır sorunlar yaşanmaktadır. Barış ortamına
ivedilikle ihtiyaç duyarken bu topraklarda bir de su savaşlarını
salık vermeyin.
Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Buldan.
Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına
Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun.
Buyurunuz Sayın Alaboyun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11
milletvekili tarafından 2009 yılında İstanbulda
yapılacak Dünya Su Forumunun organizasyonu ve Katma Değer Vergisi
Kanununa bir geçici madde eklenmesi için verilen kanun teklifinin geneli
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikli olarak Aktütünde ve Diyarbakırda şehit olan
askerlerimize ve polislerimize Allahtan rahmet diliyorum, yaralılara acil
şifa, ailelerine de sabır niyaz ediyorum.
Değerli arkadaşlar, hızlı nüfus
artışı, hızlı şehirleşme ve hızlı
kalkınma sonucu su küresel bir sorun hâline gelmiştir. Suyun
yokluğu ve kötü kullanımı hayati bir tehdit olarak önümüzde
durmaktadır. Dolayısıyla, suyun kullanımı ve yönetimi
ayrı bir önem arz etmektedir. Su, artık eskisi gibi
ulaşılması kolay ve ucuz bir madde olmaktan
çıkmıştır. Su, hem pahalı hem de bedeli olan bir emtia
hâline gelmiştir. Daha önce Fas, Hollanda, Japonya ve Meksikada
yapılan Dünya Su Forumunun beşincisi 2009 yılının Mart
ayında İstanbulda yapılacaktır. Daha önceki
toplantılara kıyasla İstanbuldaki Beşinci Dünya Su
Forumuna ilgi ve katılımın yüksek düzeyde olması için
Parlamentomuz da aktif bir görev üstlenmiştir. Bu kapsamda, geçen yıl
Meclisimizde seçilen, AK PARTİden 3, Cumhuriyet Halk Partisinden 1, Milliyetçi
Hareket Partisinden 1 milletvekili olmak üzere 5 kişilik Parlamento
heyetimiz Dünya Su Forumunun parlamento ayağı için yoğun
çalışmalar ve görüşmeler gerçekleştirmektedir. Kasım
ayının ilk haftası içerisinde Dışişleri
Bakanlığımızın katkıları ile Meclisimizin
önderliğinde Strazburgda dünya parlamentolarındaki konunun
uzmanı milletvekilleriyle bir toplantı yapılacaktır. Bu
toplantılar da Beşinci Dünya Su Forumunun
çalışmalarına en üst düzeyde parlamenter katılımı
sağlamış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; suyun
önemini vurgulamak için enerjiyle kıyaslamak istiyorum. Enerjinin
alternatifi her zaman vardır. Eğer hidroelektrikten enerji
üretemiyorsanız nükleer bunun alternatifidir, o yoksa doğal gaz onun
alternatifidir, o yoksa petrol alternatifidir, güneş ve rüzgâr
alternatifidir. Fakat su için aynı şeyi söylemek mümkün
değildir. Suyun alternatifi yoktur, başka bir maddeyle ikame
edilemez.
Bir örnek vermek gerekirse, insan vücudunun yüzde 70ten
fazlası sudan oluşmaktadır. Bunun yanında insan vücudu her
gün yaklaşık
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre yeryüzünün yüzde 70i
sudur, yüzde 30u karalardan oluşmaktadır. Yüzde 70 suyun yüzde
97,5u genellikle denizlerde bulunan tuzlu sudur. Sadece yüzde 2,5u
tatlı, temiz sudur. Bu yüzde 2,5luk tatlı, temiz suyun da yüzde 85i
buzullardadır. Yani bizim yararlandığımız sadece ve
sadece yer altı suyu, göl ve nehir suları olmak üzere tatlı
suyun yüzde 15idir. Yani dünyadaki nüfusun 6,5 milyarın üzerinde
olduğunu düşünürsek, dünyadaki 6,5 milyar nüfus hem içme hem kullanma
ve hem de sanayideki suyunu bu yüzde 15lik tatlı sudan
sağlamaktadır.
Değerli milletvekilleri, kirli suların büyük bir
kısmı gelişmekte olan ülkeler tarafından üretilmektedir.
Kirli suların yol açtığı hastalıklarından,
Birleşmiş Milletler kayıtlarına göre, yılda 2,2 milyon
insanın öldüğü tahmin edilmektedir. Kalkınmakta olan ülkelerde
sanayi atıklarının yüzde 70i, kanalizasyonun yüzde 90ı
doğrudan su kaynaklarına verilmektedir. Ortalama 2 milyon ton
atık her gün nehirlere, göllere ve derelere atılmaktadır.
Buralara atılan her
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su
varlığı günümüzde ülkelerin zenginlik ölçütü hâline
gelmiştir. Mesela bir ülkenin kişi başına bin metreküpten
fazla suyu varsa bu ülke su zenginidir. Eğer kişi başına su
miktarı 3 bin metreküp ile 10 bin metreküp arasında ise yeterli suyu
olan ülkedir. Eğer kişi başına su miktarı bin ile 3
bin metreküp arasında ise su sıkıntısı olan ülkedir.
Ülkemizde ise kişi başına
Değerli arkadaşlar, küresel ısınma su
kaynaklarının kullanımı konusunda olumsuz etkilemektedir.
Dünyada su döngüsü denen bir olgu vardır. Güneşin geniş deniz
yüzeylerinden ve nemli topraklardan buharlaştırdığı su
zerrecikleri gökyüzünde bulutları oluşturmakta ve oluşan
bulutlar rüzgârlar vasıtasıyla karasal bölgelere hareket etmekte,
buralarda yoğuşarak yağmur, kar, dolu olarak yeryüzüne tekrar
dönmektedir ve bu döngü dünya kurulduğundan beri sürekli devam etmektedir;
karasal bölgelerin alacağı yağışlar ve su döngüsünün
sonucudur. Dolayısıyla, dünyadaki su varlığından bir
zerre eksilmez, bir zerre de artma söz konusu olmaz. Ancak küresel
ısınmanın sonucu denizler ve karalarda oluşan
buharlaşma az veya çok olabilir. Yine küresel ısınmanın
sonucu, daha önce az yağış alan bölgelerin daha çok, daha çok
yağış alan bölgelerin ise daha az yağış almakta
olduğunu şu an müşahede etmekteyiz.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde yer altı suyu hayati
bir önem taşımaktadır. Bilhassa yağışların
az olduğu Anadolunun orta kesimlerinde yer altı suları hem içme
ve kullanma hem de tarımsal amaçla yaygın olarak
kullanılmaktadır. Maalesef kaçak kuyular ve yanlış kullanma
önemli bir yer teşkil etmektedir. Yer altı sularının kötü
kullanılması özellikle su kıtlığının
olduğu Orta Anadoluda büyük bir sorun teşkil etmektedir. Yer
altı sularının etkili bir şekilde kullanılması
özellikle tarımın geliştirilmesi açısından büyük bir önem
arz etmektedir. Bu amaçla kaçak kuyulara karşı önlem
alınması konusunda Çevre Bakanlığımızın
pilot çalışmalarından biri Aksarayda yürütülmektedir. Bu konuda
Sayın Bakanımıza teşekkür etmek istiyorum.
Tuz Gölüne de ayrıca değinmek istiyorum değerli arkadaşlar.
Tuz Gölü, bildiğiniz gibi, Ankara, Konya ve Aksaray il
sınırları içerisinde olan bir tabiat harikası gölümüzdür.
Şunu bilmenizde yarar var: Bugün Aksaray ve Konya havalisinin
Dolayısıyla, bu kanun teklifini veren
arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, teklifin ülkemiz için
hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Alaboyun.
Komisyon ve Hükûmet söz istiyor mu acaba?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET
ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) Maddeyle ilgili talebimiz olacak efendim.
BAŞKAN Tümü üzerinde konuşacak mısınız?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET
ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) Yok, hayır efendim.
BAŞKAN Peki.
Söz talebi yok.
Şimdi soru-cevap işlemine geçeceğiz.
Yirmi dakikadır.
Enis Tütüncü ve Sayın İnan soru-cevap için sisteme
girmişler.
Sayın Tütüncü, buyurunuz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Plan Bütçe Komisyonunda, Sayın Bakanımızın da
bulunduğu komisyon toplantısında Türkiye'nin su zengini bir ülke
olduğu ifade edilmiş. Sayın Bakan da bu konuda bir ses
çıkarmamış. Şimdi, bu doğru bir ifade midir?
Bilebildiğimiz kadarıyla Türkiye kişi başına
yıllık
İkinci sorum Sayın Başkanım: Ülkemizde içme
suyu kayıpları gerçekten büyük bir sorun. Çok sağlıklı
veriler olmamakla birlikte yüzde 55 dolayında bir kayıp olduğu,
kaçak olduğu söyleniyor. Bu çok büyük bir rakam. Bu konuda acil olarak
nasıl bir eylem programı düşünülmektedir? Bu konuda
açıklama rica edeceğim.
Eğer daha imkânım varsa zaman açısından
BAŞKAN Var, sorabilirsiniz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Şimdi, bir diğer
sorum: Bu Forum çalışmaları çerçevesinde, on beş bölgede,
büyük bölgede toplantılar yapıldığı ifade ediliyor. Bu
bölgeler hangi bölgelerdir, daha doğrusu iller hangi illerdir ve bu konuda
sonuç, toplantı sonuçları ve bildirgeleri basılmış
mıdır? Basılmışsa, ben milletvekili olarak bunlardan
en kısa sürede bilgilenmek istiyorum.
Son sorum Sayın Başkanım: Trakya hem yer altı
hem yer üstü su kaynakları açısından fakir, zengin olmayan bir
bölgemiz ve giderek de hem yer altı hem yer üstü su
kaynaklarının olağanüstü boyutta kirlendiğine ve
azaldığına tanık oluyoruz.
Istranca sularımıza yıllar önce İstanbul kendi
ihtiyacı için el koydu. Peki, Trakya ne yapacak? Istranca
sularının İstanbulun su sorununa çözüm açısından
derde deva olmadığını bildiğimize göre, Istranca
sularının tekrar, Trakyanın acil su gereksinmesinin
giderilmesi, karşılanması açısından Trakyaya
yönlendirilmesi düşünülebilir mi?
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tütüncü.
Sayın İnan
MÜMİN İNAN (Niğde) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, suyla ilgili,
konuşmacılarımızın, bütün konuşmalarına
katılıyoruz. Suyun konuşulduğu bir günde, TEDAŞ Genel
Müdürlüğünün talimatıyla, şu anda içme sularından
dolayı borcu olan birçok belediyenin elektrikleri kesilmiştir ve su
kuyularından su sağlayan birçok belediyemiz şu anda
sağlıklı içme suyunu bırakın, kullanma suyunu dahi
vatandaşımıza ulaştıramamaktadır. Bugün talimat
verilmiştir. İlgililerle yapmış olduğumuz
konuşmalarda konunun bizzat Bakanlar Kurulunda konuşulduğunu,
eğer Sayın Enerji Bakanımız ve Sayın Maliye
Bakanımız talimat verirse ancak içme suyu kuyularının
açılabileceğini bize ifade etmişlerdir.
Son derece hayati öneme sahip bir hadisedir. Birçok belediye belki
bu konularda borcunu ödeyebilme kapasitesine sahiptir ama birçok belediye de
yıllardan beri biriken bu borçlarını ödeme imkânına sahip
değildir.
Birinci sorum: Borcunu ödeyebilme kapasitesine sahip olmayan bu
belediyelerimizin içme suyu kuyularından olan borçlarından
dolayı suları kesilecek mi? Yani devam edecek midir bu kesinti ve
insanlarımız susuzlukla karşı karşıya
bırakılacak mıdır?
İkincisi: Geçtiğimiz dönem içerisinde TEDAŞ Genel
Müdürlüğü ile Niğde Belediyesinin alacakları ve devlete olan
borçlarıyla beraber alacakları arasında bir mahsuplaşma
hesap edilmiş, Niğde Belediyesinin hem devletten hem Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı okullarımızdan
içme suyundan dolayı alacakları çok daha fazla gelmiştir. Çok
basit bir hesapla söylemek gerekirse 10 milyon YTLnin üzerinde
alacağı vardır ama TEDAŞa olan borçları 6 milyon YTLdir.
Dolayısıyla, aradaki fark
Eğer, devlet Niğde Belediyesine
bu parayı öderse Niğde Belediyesi de içme suyu kuyularından
dolayı TEDAŞa olan borcunu yarından itibaren ödeyeceğini
ifade etmektedir. Dolayısıyla, bizim bu
mahsuplaşmamızı devlet kabul etmemiştir. Bunun acilen
görüşülmesi gerekmektedir. İki tarafta da devletin kurumları
vardır. Devletin kurumları bir taraftan borcundan dolayı
insanlarımızın içme sularını keserken, diğer taraftan
da bizim yapmış olduğumuz müracaatlarda Mahallî imkânlarla ödensin.
deyip, baştan savma işler yapılmaktadır.
Dolayısıyla, birçok belediyemiz gibi Niğde Belediyesi de
alacağı olmasına rağmen borçlu gibi gösterilip, ne
yazık ki içme suları bugünden itibaren kesilmiştir. Acı bir
durumdur. Bu konunun Sayın Başbakanımıza, Sayın
Hükûmet üyelerine ve ilgili bakanlara iletilmesini de hassaten sizlerden
istirham ediyorum efendim, çünkü çok önemli bir konudur.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın İnan.
Sayın Ural
KADİR URAL (Mersin) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Bu gelen kanun teklifiyle ilgili olarak ve raporları
okuduğumuz zaman görüyoruz ki burada 17,5 milyon avroluk bir bütçeden
bahsediliyor ve bu bütçeyle
2nci maddenin 3üncü fıkrasında Forum
sekretaryasının yapacağı alım, satım ve ihale
işleri
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 5/1/2002 tarihli
ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu hükümlerine
tabi değildir. deniliyor.
Peki, bu alımlar Kamu İhale Kanununa tabi olmadan
nasıl, neye göre yapılacak, 17,5 milyon avroluk bütçe nasıl
kullanılacak ve nasıl güveneceğiz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ural.
Sayın Sipahi
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, dört tane çok kısa sorum olacak
İzmirle ilgili.
Birincisi: Küçük Menderes havzasında malumunuz Beydağ
Barajı tamamlandı, su tutacak, ancak tutacak su bulunamıyor.
İkincisi: Bakırçay havzasında malumunuz bir
Yortanlı Barajı var. O Allianoi tarihî kenti sorunu hâlen devam
ediyor. Bu konuda sizin demeçlerinizi biliyorum, Burada tarihte hiçbir zaman
kent olmadı. falan şeklinde açıklamalarınızı da
biliyorum. Bunun son durumu nedir?
Üçüncüsü: Maalesef Gediz de kurumuş durumda. Ancak bu Menemen
Ovasında, Aşağı Gediz havzasında tarım
sektöründeki vatandaşlarımızın bir dilekleri var,
İzmir atık sularının bu ovaya akıtılması
suretiyle hiç olmazsa Aşağı Gediz havzasında 8 köy, 10 köy,
15 köyün yaz aylarında sulama imkânlarına kavuşması
mümkün. diyorlar. Bu yaz bana iletildi.
Dördüncü konu da, malumunuz bir Çamlık Barajı Projesi
vardı İzmir Büyükşehir Belediyesinin, ancak bu baraj projesi
kabul görmemişti. Yalnız, bu, 250 bin kişinin içme ve kullanma
suyunu sağlayacak Çamlık Barajının tekrar makamınızca
gündeme sokulduğu şeklinde son bir bilgi geldi. Bu doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Sipahi.
Sayın Yalçın
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, ülkemiz için enerjinin önemini hepimiz
biliyor ve takdir ediyoruz. Bu amaçla, biliyorsunuz Hükûmetiniz döneminde
birçok akarsu üzerinde hidroelektrik santralleri teşvik edildi.
Sayın Bakanım, bu uygulama yapılırken
canlı yaşamı ve çevrenin de çok ciddi bir tehdit altında
olduğunu görüyoruz. İlim olan Orduda da yapılan projelerde
akarsuların tüneller içerisine alınarak, kilometrelerce ileriden
bırakıldığını öğreniyorum, görüyorum.
Bu şekilde doğacak tahribata ilişkin bir
çalışmanız var mı? Kaç deremiz bu şekilde kuruyacak? O
derelerdeki, akarsulardaki canlı yaşamı ve çevresel etkileri
tespit edildi mi? Geleceğe dönük önlemler bakımından bir
öngörünüz bulunmakta mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Yalçın.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum
ben de.
Önce, Enis Tütüncü Beyin suallerine cevap vermek istiyorum. Bu
kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, tabii
çeşitli görüşler oldu. O görüşlerden birisinde de Türkiye su zengini
bir ülke. diye söylendi ve benim de sessiz kaldığım iddia
ediliyor. Tabii, ben daha sonra -belki Enis Bey ayrılmış
olabilir- cevaplandırmıştım. Benim düşüncem şu:
Türkiye su zengini değildir, ama su fakiri de değildir.
Akıllı şekilde yönetildiği takdirde bu su bize çok
rahatlıkla yeter. Bunun hesabı var kitabı var.
Bakın, şu anda Türkiyede ortalama 501 milyar metreküp
yılda yağış düşüyor. Bunun buharlaşan, yurt
dışına giden, yer altına sızan vesaire
Bunları
dikkate aldığımız zaman ekonomik olarak kullanılabilir
su miktarı 112 milyar metreküptür. Bakın, şu anda bile -hadi
kuraklık olunca bu yüzde 10, yüzde 20 azalır zaman zaman- yani asgari
100 milyar metreküp elimizde net, en kötü şartlarda, su var.
Peki, şu anda biz ne kadar kullanıyoruz? Yuvarlık
hesap söylüyorum akıllarda kalması için; 30 milyar metreküp sulama
suyu için kullanıyoruz. 6 milyar metreküp bütün şehirlerin içme ve
kullanma suyu ve yaklaşık 4 milyar metreküp de sanayi için
kullanıyoruz. Dolayısıyla, 30 + 10 daha, 40 milyar metreküp.
Yani yüzde 40ını ancak kullanıyoruz. Dolayısıyla,
burada mühim olan, yatırımları zamanında
yapılırsa şehirlerde hiçbir su sıkıntısı
olmaz. İki yıllık kuraklığa dayanacak şekilde
biriktirme yapıları yaptığımız zaman bu su bize
yeter.
Ayrıca tabii, sulama suyunda geçmiş dönemlerde maalesef
hepimizin de bildiği gibi açık sulama sistemleri tercih edilmiş.
Biz 2003 yılında Hükûmetimizin aldığı bir kararla ben
o zaman Devlet Su İşleri Genel Müdürüydüm- bu açık sulama
sistemlerini tamamen kapattık, defterini dürdük; şimdi tamamen,
kapalı, basınçlı, yağmurlama ve damlama sulamaya imkân
veren sulama sistemlerini tercih ediyoruz. Böylece daha az suyla daha
geniş bir alanı sulama imkânına sahibiz. Dolayısıyla
su fakiri de değiliz, su zengini de değiliz. Bu suyumuz bize
akıllıca kullanırsak yeter.
Şimdi, hakikaten bu içme suyu kayıpları konusunda
son derece haklısınız. Bu, özellikle bütün şehirlerde var.
Ben İSKİ Genel Müdürü olduğum zaman İstanbulda da
vardı. İstanbuldaki kayıp yüzde 65ti. Tabii ilk defa biz barajların
inşasından önce içme suyu şebekesini İstanbulda yeniledik
ve kısa zamanda, hatta yılda 1.000-
Bu başka sağlık problemlerine de sebep olabilir.
Çünkü eski borular sebebiyle dışarıdan, su kesildiği zaman,
istenmeyen kirli sular girdiği takdirde şebekede de sağlık
problemleri olabilir. Bu bakımdan belediyelerimizin mutlaka bunları
yenilemesi gerekir. Bu konuda İçişleri Bakanlığıyla
birlikte yaptığımız çalışmada belediye başkanları
ikaz edilmiştir. Çünkü bu tamamen belediyelerin kendi vazifesidir. Merkezî
hükûmetin yani Devlet Su İşlerinin vazifesi ise şehrin deposuna
kadar suyu getirmektir, protokol imzalandığı zaman.
Dolayısıyla, belediyelerimiz bu konuda ikaz ediliyor.
İnşallah kısa zamanda
Bunun da takipçisi olacağız.
Önemli bir konu ve kayıpların makul seviyelere indirilmesi gerekir
diye düşünüyorum.
Şimdi, sizler bir de Forumla ilgili
Hangi bölgelerde
yapıldı? diye sordunuz. On beş bölgede yapıldı.
Bunlar genellikle bizim Devlet Su İşleri bölge müdürlüklerinde
yapıldı. Mesela bunlardan, isterseniz isimlerini de size hemen
hızlı bir şekilde verebilirim: Erzurumda Kar Hidrolojisi
Konferansı yapıldı, Adanada Sulama-Drenaj Konferansı,
Afyonkarahisarda Termal ve Maden Suları Konferansı, Ankarada Kuraklık
ve Su Yönetimi Toplantısı, Antalyada Kar Hidrolojisi
Konferansı, Şanlıurfada Sulama ve Tuzlanma Konferansı,
Edirnede Taşkın Konferansı, İzmirde Havza Kirliliği
ve Tarihî Su Yapıları Konferansı, Kayseride Sulak Alanlar
Konferansı, Samsunda Sel, Taşkın ve Heyelan Konferansı,
Trabzonda Taşkın, Heyelan ve Dere Yataklarının
Korunması Konferansı, Vanda Van Gölü Hidrolojisi ve Kirliliği
Konferansı, Bursada Su Tüketimi, Arıtma, Yeniden Kullanım
Sempozyumu, keza, son olarak Konyada Konya Kapalı Havzası
Yeraltı Suyu ve Kuraklık Konferansı ile Artvinde de Su ve
Enerji Konferansı tertiplendi. Bunların her birisinin de
tebliğler kitapçığı yayınlandı. Biz memnuniyetle
size, tabii bütün milletvekillerimize göndermek mümkün değil ama en
azından Meclis Kütüphanesine beşer tane, ayrıca gruplara da
birer tane takım olarak biz bunları gönderelim.
Bunun dışında, Trakyada Istranca derelerinden
bahsettiniz. Efendim, Istranca derelerinden İstanbula alınan su
tamamen -mesela Yıldız Dağlarını bilirsiniz-
Yıldız Dağlarının kuzey yamaçlarından
Karadenize boşa akan suların alınması suretiyle
olmuştur. Bu suların güney tarafa aktarılması, prensip
olarak, ekonomik olarak mümkün değildir. Dolayısıyla bizim,
özellikle Trakyadaki çeşitli su kaynaklarının
değerlendirilmesi konusunda zaten çalışmalarımız var.
Onların detaylarını da önümüzdeki salı günü özellikle
biliyorsunuz bir araştırma komisyonu raporu vesilesiyle sizlere daha
detaylı şekilde izah etme imkânına sahip olacağım.
Sayın İnanın söylediği hususa gelince: Tabii,
içme suları veya sulama suyundan dolayı ve bunların elektrik
borçları var kuyulardan dolayı. Tabii, bunlardan uzun süre bu paralar
ödenmeyince TEDAŞ kesiyor. Yani genelde bunların ödenmesi için de on
beş-yirmi, hatta bazen otuz dört aya varan, otuz beş aya varan vadeler
yaptığını ben hatırlıyorum. Bu konuda müracaat
edilirse en azından bir taksitlendirme yapılabilir diye
düşünüyorum.
Tabii, mahsuplaşma meselesine gelince, maalesef
mahsuplaşma şimdiye kadar olmadı. Ben geçmişte de
İSKİ Genel Müdürlüğü yaptığım için o zaman da
merkezî hükûmetten alacaklar vardı, mahsuplaşalım diye çok
ısrar ettik ama olmadı. Ancak bunu biz tekrar Bakanlar Kurulu
gündemine getirmek suretiyle -konu benimle alakalı değil, en
azından pazartesi günü konuyu gündeme getireceğim- bu konuda gerekli
gayretleri göstereceğiz.
Sayın Uralın bahsettiği, 17,5 milyon avroluk bir
ihale söz konusu deniliyor. Şimdi, tabii, bildiğiniz üzere bu büyük
bir proje değil, yatırım projesi değil. Bu, neticede
ülkemizin yüz akı olacak ve büyük bir getirisi olan
Yani 20 bin
kişinin getirisini düşünün yani her bir kişi 2-3 bin avro oraya
bırakacak, bilgi ve tecrübesini bırakacak. Dolayısıyla,
bunları düşündüğümüz zaman ülkemizin burada çok önemli ölçüde
bir getirisi de var. Tabii, bu, Kamu İhale Kanununa tabi olursa çok acil
yapılması gereken hususları yapmak mümkün değil. Bununla
ilgili zaten denetim maddesi var görüldüğü gibi. Özellikle Plan Bütçe
Komisyonunda bunların nasıl denetleneceğine dair hüküm de
getirildi ve kanun da zaten var. Dolayısıyla bunun takibini hem
Bakanlık olarak biz yapacağız hem de Başbakanlık,
Denetleme Kurulu tarafından yapılacak. Bu son derece açık.
KADİR URAL (Mersin) Sayıştayı niye
çıkardınız Sayın Bakan? İhale Kanunundan niye
çıkardınız?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Şimdi, efendim, bu küçük bir iş. Daha önce İzmirde EXPOda da
aynı işlemler yapıldı. Süratli şekilde
yapılması lazım. Geçici bir iş. Dolayısıyla,
denetim önemli.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) Çerçeve sözleşmesi
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Bir de
tabii bunun o kadar da gideceğini sanmıyoruz, bundan gelirler de
olacak. Bu bir bütçedir. Yani, özellikle devletten çıkacak miktar çok daha
az olacaktır. Bu bir bütçedir, çünkü bunun gelirleri de var. Onu da
dikkate alırsak çok daha az olacaktır.
Beydağ Barajıyla ilgili İzmir Milletvekilimizin
sorduğu husus vardı. Beydağ Barajı bitti, geçen sene su
tutmaya başladık. Ama tabii ki 2007-2008 kurak geçti ama Egede
yağışlar şimdi ümit verici. Beydağ Barajında su
inşallah bu sene yeterli seviyede olacaktır diye düşünüyorum
Sayın Vekilim.
Yalnız bir de Bakırçay-Yortanlı Barajıyla
ilgili projeden bahsettiniz. Burada maalesef Allianoi adı verilen ve
hiçbir tarihî belgede böyle bir ismi olmayan birtakım
kalıntılardan dolayı bazı kişiler veya gruplar
tarafından bu barajda su tutulması engellenmeye
çalışılıyor. Hâlbuki bu barajın yapımından
önce burada birtakım tarihî kazılar esnasında tarihî eserler
çıktığının belirlenmesi üzerine Kültür ve Turizm
Bakanlığına müracaat edilerek Bergama Müze Müdürlüğüyle
protokol imzalanmış ve buradaki kazıların
yapılması ve masrafların -her türlü nakdî ve ayni
masraflarının- Devlet Su İşleri bütçesinden verilmesi
hususunda protokol tanzim edilmişti. Biz buraya, ciddi olarak, benim
dönemimde, hatırladığım kadarıyla 3,5 trilyon kadar bir
arkeolojik kazı ve birtakım koruma tedbirleri için para
ayırdık. Tam yatırım hızlandı, su
tutulacağı zaman maalesef, böyle Allianoi diye bir tarihî
kaplıcadan bahsedildi ki yaptığımız
araştırmalarda bunun geçmiş dönemlerde Paşa
Ilıcası adıyla anılan bir ılıca olduğu,
Sayın Kutlu Aktaş döneminde, bunların zaten beton merdivenlerle,
birtakım Afyon mermeriyle yeniden yapılandığını,
çatısının da iptidai bir şekilde örtüldüğünü
belgeledik. Orada sadece sütunlar var. Bir de Peri kızı adıyla
anılan bir heykel de çıkarıldı, Bergama Müzesine teslim
edildi. O sütunlar dışında bir şey yok. Biz de diyoruz ki
bu zaten toprak altındaydı, biz bunun üzerini kil tabakasıyla
kapatalım, koruyalım. Neticede, tarihî eserlerden kurtarılacak
olanları kurtaralım diye söyledik ancak şu anda proje
hazırlandı, inşallah birkaç ay içinde Koruma Kurulu karar
verecek, su tutmaya başlayacağız diye düşünüyorum.
Gediz Nehrinde, atık sulardan dolayı, acaba, yaz
aylarında İzmirin atık sularından istifade ederek zirai
sulamada kullanabilir miyiz konusunu da araştıralım; çünkü
atık sularda eğer birtakım kirleticiler, ağır metaller
veya toplam sodyum konsantrasyonu, SAR dediğimiz sodyum absorbsiyon
oranı gibi birtakım parametreler zirai sulama için uygunsa o zaman
kullanılabilir, bunu araştıralım. Zaten Gedizle ilgili bir
proje yapıyoruz. O konuda biz bu araştırmayı
geliştirelim diye teklif ediyorum.
Ayrıca, Çamlı Barajıyla ilgili de, bildiğiniz
gibi, İzmir Büyükşehir Belediyemizin talebi vardı. Aslında,
bize kendileri daha önce bu barajın yapılmasını talep
etmişlerdi fakat sonradan bu barajı yapmaktan vazgeçtiklerine dair
yazı yazdılar ama tekrar talep ettiler. Biz, bununla ilgili, madem
talep ediyorlar, 1/100.000lik çevre düzeni planına işledik
Çamlı Barajını, koruma alanlarıyla beraber.
Ayrıca, dedik ki zaman içinde, bununla ilgili planlama
çalışmaları çok eskidir, planlama
çalışmalarını yeni, ekonomik görüyorsanız bu
barajı yapabilirsiniz diye de yazı yazdık. Ancak, Çamlı
Barajı, fevkalade küçük ve şehir içinde kalmış bir
barajdır. Alınacak yıllık verim miktarı
açısından kayda değer bir baraj değildir. Hâlbuki, biz,
şu anda Gördes Barajını hızlandırdık. 59 milyon
metreküp yılda su verecek olan barajın -2012 yılında
bitecekti- bu yıl sonunda bitirilmesi için ilave ödenekleri gönderdik;
inşallah yıl sonunda inşaat bitecek, su tutma işlemine de
2009 yılı başında başlayacağız. İsale
hattı yapıldığı zaman İzmirin problemi
kalmayacak.
Sayın Ordu Milletvekilimizin bir sorusu vardı HESlerle
alakalı. Efendim, HESlerle ilgili özellikle, tabii ki can suyu denilen,
yani mansaba bırakılması gereken asgari su miktarı
konusunda çevresel etki değerlendirmesi raporu hazırlanırken
bunu şart koşuyoruz. Bu konuda zaten DSİde bir
çalışma başlatıldı ve bunu da
Su Kullanım
Hakkı Anlaşmasına imza konulması konusunda da talimat
verdik. Yani derede canlı hayatın devamı, derenin hayatiyetini
devam ettirmesi için mutlaka can suyu tabir ettiğimiz -mühendis olarak biz
mansap suyu diyoruz- mansap suyunun verilmesi şarttır. Bu konuda
endişe edecek bir husus yoktur. Zaten bu hidroelektrik santraller su
kullanmıyor. Yani normalde fazla gelen suyun enerjisini kullanmak
suretiyle, düşüm yapmak suretiyle tekrar dereye veriyor. O bakımdan
bir problem olmayacak, bunu da yakın bir şekilde takip ediyoruz. Bu
konuyu da dikkatlerinize sunarım efendim.
Herhâlde bitti, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan, ek süreniz de bitti, teşekkür
ediyoruz verdiğiniz izahlardan dolayı.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Arayacağım efendim.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.19
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 4üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
214 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi teklifin maddelerine
geçilmesi hususunu tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi 1inci maddeyi okutuyorum:
2009 YILINDA İSTANBUL
ŞEHRİNDE YAPILACAK BEŞİNCİ DÜNYA SU FORUMUNUN
ORGANİZASYONU İLE KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNUNA
BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN
TEKLİFİ
Amaç ve kapsam
MADDE 1- (1) Bu kanun, 24/1/2008 tarihli ve 5732 sayılı
Kanun ile uygun bulunan Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonu İçin
Çerçeve Anlaşma ve Anlaşma Mektubuna uygun olarak 2009
Yılı Mart Ayında İstanbul Şehrinde Yapılacak
Beşinci Dünya Su Forumunun organizasyonundan sorumlu Forum
Sekreteryasının görev, yetki, çalışma usul ve esasları
ile diğer düzenlemeleri kapsar.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Nalcı. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce dün
Diyarbakırda, geçen hafta da Aktütünde şehit olan güvenlik
güçlerimize Allahtan rahmet, kederli ailelerinin ve Türkiye Cumhuriyetinin
başı sağ olsun dileklerimi sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya
Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisi
olarak İstanbulda yapılacak olan bu Dünya Su Forumunu destekliyoruz
ve bununla ilgili yapılacak organizasyonun da destekçisi olduğumuzu
başta belirtmek istiyorum ama bazı prosedürlerin de doğru dürüst
yapılması için sizlere gerekli telkinleri vermek de bizim görevimiz.
Tabii burada, çıkan değerli milletvekillerimiz,
muhalefetiyle iktidarıyla, suyla ilgili tüm konuları gündeme getirdi.
Bilindiği gibi, dünya üzerinde bulunan suyun ancak yüzde 1ini
kullanabiliyoruz. Türkiyeye geldiğimiz zaman -hem burada sayın
milletvekillerimiz, Bakanımız da konuştuğu zaman- 501
milyar metreküp su rezervimizin -düşen yağıştan dolayı
elde edip- sadece 234 milyar metreküplük kısmı brüt su rezervimiz.
Bunun 110 milyar metreküplük kısmını ancak biz kullanabiliyoruz,
kullanımımızda. Bunların hepsini biliyoruz. Bunlar bu
Mecliste çok konuşuldu, çok dile getirildi.
Sayın milletvekilleri, su problemine
baktığımız zaman, şimdi Dünya Su Platformunda
konuşulacak üç temel unsur var. Bir: Küresel ısınma. Küresel
ısınmayı artık hepimiz burada öğrenmiş bulunmaktayız.
Nedir küresel ısınmanın temelinde yatan konu? 1940-50
yıllarından bu tarafa sanayi kuruluşlarının
çoğalmasından dolayı doğaya salınım verilen
karbondioksit gazı. Isınmayla ilgili, yani konutlarımızda
ısınmayla ilgili vermiş olduğumuz ısılar,
ulaşımla ilgili vermiş olduğumuz salınımlar,
enerjiyle, enerji santralleri, enerji elde etmek için kurmuş
olduğumuz tesislerin salınımları.
İkinci konu: Bu küresel ısınmanın
getirmiş olduğu etki nedir? Demin burada Sayın Mustafa Hocam da
değindi konuya. Dünyanın ısınması,
ısınmasından dolayı rejim değişiklikleri ve buna
bağlı olarak belli bölgelerde kuraklıkların meydana
gelmesi. Ama bunlardan daha önemli bir konu var: Mevcut su kaynaklarını
verimsiz kullanmamız. Bu mevcut su kaynaklarımızdan bugün
kullanılabilir suyun yüzde 74ünü tarımda kullanıyoruz ve
vahşi sulamalarla kullanıyoruz. Ancak yüzde 6lık
kısmını biz yaşamsal alanda kullanıyoruz yani 6 milyar
metreküplük kısmını biz yaşamımız için
Ne
yazık ki bunun da yarısını belediyelerin hem altyapı
yetersizlikleri hem de siyasi tutumlarından dolayı şebekeye
vermiş oldukları suyun ancak yüzde 50sini
faturalandırabiliyorlar. Baştan bunun önüne geçilmesi lazım.
Eğer temiz su ve istenilebilen su halka ulaştırılacaksa
yüzde
Değerli milletvekilleri, Dünya Su Forumunda konuşulacak
önemli bu üçüncü konu: Bu suyun hizmetini verirken maliyeti. Demin burada
bunlar konuşuldu yani su ve finans konusu.
Şimdi, 1992 yılından sonra, su, kamu hizmeti
olmaktan çıkmış, bir ticari materyal hâline gelmiştir.
Tabii bugün bizim ülkemizde suyu belediyeler işlettiği için -yüzde
85-90 ölçüsünde- buralarda bile farklılıklar çıkmaktadır.
Ben size kendi bölgemden örnek vermek istiyorum. Silivri
bölgesinde bundan önce su 1,5-2 milyona belediye tarafından
karşılanırken su yönetimi İSKİye geçtikten sonra bu
rakam 2,5dan 3,5 milyon YTLye dönüşmüştür.
Tabii globalleşen dünyamızda bu küresel ısınma
ve akabinde gelen su sıkıntıları suyu ciddi bir ticari
pazar hâline getirmiştir. Bu da global güçlerin iştahını
kabartmış durumdadır.
Sayın milletvekilleri, bugün bile dünya üzerindeki su
rezervinin yüzde 5i ticari olarak şirketler tarafından yönetilmesine
rağmen petrolden elde edilen gelirin yüzde 40ı-45i oranında
ciro elde etmektedir. Öyle büyük bir pazardan bahsediyoruz ki ve yaşamsal
bir pazardan bahsediyoruz.
Burada Dünya Su Forumundan çıkacak olan neticeler tabii ki
küresel ısınma, suyun kötü yönetilmesi değil, bunu zaten
biliyoruz. Burada sene başında kurulan küresel ısınma ve su
kaynaklarının yönetilebilirliği komisyonunda gördüğünüz
gibi ciddi bir çalışma yapılmıştır. Bu
çalışmanın içinde -ben de bu çalışmanın
içindeydim- Türkiye Cumhuriyeti içinde bulunan her noktanın problemleri
tek tek dile getirilmiş, tek tek de çözümleri burada verilmiştir.
Bunun üstüne ilave edilecek pek bir şey ben göremiyorum. Lakin, burada,
Dünya Su Forumunda ortaya çıkacak suların özelleştirilmesi ise
suların özelleştirilmesinden önce çok ciddi bir şekilde bu
ülkede su kanunları çıkması lazım. Su kanunları
çıkmadığı sürece eğer bu ülkede özelleştirmeye
gidersek biz vatandaşı mağdur duruma düşürürüz. Havza
üretimlerini kurmadığımız sürece, havza
ihtiyaçlarını belirlemediğimiz sürece, demin burada Sayın
Milletvekilimizin de söylediği gibi, suyun bilançosunu
çıkartmadığımız sürece, suyu özelleştirmeye
eğer gidersek bugün Tekirdağın yaşamış
olduğu konuyu yaşarız. Demin Tekirdağ Milletvekilimiz
burada Sayın Bakanımıza sordu şu soruyu: Istranca projelerinde
Ve arkasında bir de Rezve vardır. Rezve Deresi de bugün ihale edildi.
Ama denizden suyu götürmenin maliyeti pahalı olmuyor da terfi
istasyonlarından Tekirdağa bu suyun getirilmesi
İmkânsız
diye hiçbir şey yok. İhtiyaca göre
Bugün bizim ihtiyacımız
olmayabilir ama on sene sonra Tekirdağın ihtiyacı olduğu
zaman bu suyun Tekirdağa verilmesi, Sayın Bakanım, hiç de öyle
imkânsız bir şey değil. Şu an için rantabl değil ama
imkânsız diye bir şey söz konusu değil.
Sayın milletvekilleri, bizim burada asıl üstünde
durmamız gereken bu kanunun ülkemize, yapılacak su platformunun
ülkemize faydaları. Tabii, burada, ben affınıza
sığınarak bir şeyi düzeltmek istiyorum. Buraya çıkan
tüm milletvekillerimiz ve Sayın Bakanımız bir şeyde antant
kaldık. Ben burada Sayın Mustafa Hocama da soracağım
aynı soruyu: Bizler, bizim ülkemiz su kıtlığı çeken
yani 1.600 metreküpe sahip olan bir ülkeyiz, ama burada, ne yazık ki, Plan
ve Bütçe Komisyonunun sunumlarında bu bize -okuyorum size- sadece
Türkiyenin su zengini bir ülke olduğu
Bu, yanlış bir ifade.
Bunun altını çizmemiz lazım. Biz, Türkiye olarak su zengini bir
ülke değiliz. Su kıtlığı çeken bir ülkeyiz. Ciddi
politikalar oluşturulmadığı sürece su fakiri ülkeler
kısmına gireceğiz.
Bir de tabii bu 1.600 litreyi ülke genelinde nüfusa bölüyoruz.
Bizim ülkemizdeki yoğunlaşma çok farklı. Bugün Marmara
Bölgesindeki yoğunlaşmayı ele aldığımız
zaman bu kişi başına düşen su ihtiyacı, ne yazık
ki, su kıtlığı çeken ülkelerin altına düşüyor,
bin litrenin altında, buna İstanbul da dâhil. İstanbul ve
Tekirdağı aldığınız zaman 500-
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız,
buyurunuz.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Asıl en büyük problem şu: Tabii ki küresel
ısınmanın etkilerini biz bertaraf edemeyiz. O çok uzun bir zaman
alır. Lakin, mevcut kullanmış olduğumuz sularla, hem evsel
hem sanayi sularıyla, ne yazık ki, değerli milletvekilleri,
mevcut sularımızı kirletiyoruz, kullanılamaz hâle
getiriyoruz. Bunların ödenekleri, bunların
yaptırımlarını yaptıramadığımız
için, sanayi bölgeleri ile organize sanayi bölgelerini
ayırdığımız zaman ve salınımları mecbur
kılmadığımız zaman biz bunu başaramayız.
Ergenenin durumunu hepiniz biliyorsunuz ve bu, komisyon raporlarında da
belli. Peki, ben buradan soruyorum: Bu küresel ısınma ve
sürdürülebilir, yenilenebilir su için altı ay
çalışıldı, bir rapor yüce Meclise verildi. Şimdi
yeniden bir Çevre Komisyonunda. Bunların içinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Nalcı, lütfen, hemen
tamamlayınız.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) Bu problemlerin hepsini
eğer bildiğimiz hâlde
Bunların çözümü için düğmeye basma
zamanı geldiği inancındayım.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum ve Beşinci Dünya Su Forumunun ülkemize, milletimize,
dünyamıza ve su için hayırlara vesile olmasını temenni
ediyorum. Sağ olun, var olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Nalcı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Haluk
Koç konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Koç. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şahsınız adına da siz
konuşacağınız için ikisini birleştiriyorum ve on
beş dakika süre veriyorum.
Buyurunuz.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi partim ve şahsım
adına saygıyla selamlıyorum.
Konu belki Türkiye Büyük Millet Meclisinin her günkü gündeminde
rastladığımız rutin konulardan biri olarak geliyor
çoğunuza ama içeriğine baktığınız zaman,
derinliğine indiğiniz zaman son derece önemli, hem ülkemizi hem
dünyayı ilgilendiren çok temel bir sorunun
tartışılacağı bir konferansın hazırlık,
ön hazırlık çalışmaları ve bu hazırlıklar
sırasında alınması gereken bazı iç mali tedbirlerle
ilgili bir kanun teklifi.
Bunun içeriği hakkında herhangi bir şey
söylemeyeceğim çünkü arkadaşlarımız belirtiyorlar ama daha
önceki konuşmaları dinleyince, kimi kez bir coğrafya dersine
geri gittik, kimi kez genel biyoloji derslerinden, sağlık
derslerinden birtakım alıntılar aldık. Olayın,
dünyanın bugün önümüze getirdiği koşullarla
bağlantılı olarak değerlendirilmesine dönük bir iki cümle
dinledik.
Değerli arkadaşlarım, küreselleşme,
globalleşme, ne bileyim, sınırsızlaşma diyelim her
konuda, önce kapitalle başladı, sermayeyle başladı, daha
sonra bu olay başka boyutlara gitti. Bir de baktık ki terör de
küreselleşti, yoksulluk da küreselleşti, iklim
değişikliği de küreselleşti. Bunun getirdiği tüm
olumsuzluklar insanlar üzerinde ve ülkeler üzerinde küresel boyut almaya
başladı. Su, bunların içerisinde önemli olanlardan bir tanesi.
Ben konferansın içeriği, şusu busu üzerinde
durmayacağım. Genel Sekreter olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından görevlendirilen, daha önce de bu konuda bürokraside önemli
görev yapan Sayın Öztürk bu konuda bilgi verdi, diğer
arkadaşlarımız da verdi fakat ben olayın bir de Avrupa
Konseyi boyutuyla değerlendirmesini yapmak istiyorum çünkü Avrupa
Konseyinde Cumhuriyet Halk Partisi adına ülkemizi temsil eden
parlamenterlerden bir tanesiyim ve orada da Çevre Komisyonunda görevliyim.
Böyle bir değerlendirmede bulunduktan sonra, değerli
arkadaşlarım değindiler, birçok konuşmacı, ama Dünya
Su Konseyi Başkanı Loic Fauchon bir açıklamasında, suyun
kalitesinin ve eksikliğinin birçok probleme yol
açtığını, işte dünyada şu kadar kişinin
henüz temiz suya ulaşamadığını, suya bağlı
hastalıkların arttığını, bunların
savaşlardan daha fazla insanın ölümüne neden olduğunu ifade
ediyor, ifade ediyor, ifade ediyor
Dinlediğiniz zaman ne kadar sorumlu, sosyal boyutu ne kadar
derin olan bir açıklama değil mi? Aslında
baktığınız zaman bu tip organizasyonların kuruluş
şemasına, bu organizasyonlarda görev alan değişik örgütler
temelinde olayı irdelediğiniz zaman, hep dünyada tek taraf
görüyorsunuz. Bu tek taraf da, işte demin tarif etmeye
çalıştığım, küreselleşmenin her boyutunda
dünyadaki eşitsizlikleri artırmak için zengin ülkelerin yoksul
ülkelerden kaynak aktarımına aracılık eden
şirketlerin, ulus ötesi yapıların, kuruluşların
temsilcilerini görüyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, Yine çıktı bir CHP
milletvekili, her zaman alışageldiğimiz sol söylemlerle politika
yapıyor. demeyin lütfen. Olayın boyutlarına bakın. Hiç
gülmeyin. Bunlar, siz iktidarsınız ve bu iktidarın temel
sorumlulukları içerisinde size dayatılan, suyun, bir insanın
ulaşması gereken en temel, doğal hakkı olan bir madde
olmaktan çıkartıp parası ödenerek satın alınan bir
ticari meta hâline dönüştürülmesine, işte bu toplantıların
sonunda, sizlerin yasama yetkinizi kullanarak aracılık etmenizi isteyerek,
düzenlemeler yapmanızı isteyerek Türkiyeden ve bizim gibi ülkelerden
taleplerini dile getirecekler. Toplantının temel görüşeceği
maddeler arasında Sayın Genel Sekreter, bir milletvekili
arkadaşımız Öztürk söylediler: Kanun yapıcılara yol
göstermek. Kanun yapıcı kim? Biziz. Ne yolu gösterecek bize? Bize o
ülkenin doğal kaynaklarının nasıl rant aktarımı
olarak varsıl ülkelere aktarılabileceğinin yasal
düzenlemelerinde yol gösterecekler.
Değerli arkadaşlarım, şu kadar devlet
başkanı, şu kadar hükûmet başkanı, şu kadar
ilgili bakan, şu kadar parlamenter katılacak. Peki, başka
boyutları: Şu kadar sivil toplum örgütü.
Baktığınız zaman acaba toplumun genelini kapsıyor mu
bu? Sayın Genel Sekreter burada, Strazburga gidecek. Ben de orada
olacağım ve o soruları orada da sorma yetkisine sahibim. Peki,
Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, bu konuda iki büyük
sempozyum düzenleyen bir yapı. Çevre Mühendisleri Odası var, Jeoloji
Mühendisleri Odası var içinde, onların görüşleri var.
Bunların yansıtılması için taraf olarak kabul ediliyor mu
TMMOB, edilmiyor mu? Türk Tabipler Birliği
Olayın sağlık boyutu var. Herkes
katılıyor, bunlar yok.
Sendikalar, demokratik kitle örgütleri, isim vermiyorum, tümü
Bunların görüşleri alınıyor mu? Türkiye boyutundaki platformda
onlara yer veriliyor mu? Ama Onlar sizin gibi konuştuğu için
onların görüşünü dinlemeye gerek yok, orada biz tek ses olup tek
küresel taleplerin dinlenmesinde aracılık yapacağız
derseniz, onlar da o zaman alternatif boyutuyla farklı sesler çıkartmaya
çalışacaklar.
Tam yerel seçimlerden önceki hafta olacak değerli
arkadaşlarım bu toplantı. Türkiyede demokrasiye inanan,
emeğe inanan, eşitliğe inanan, özgürlüğe ve
barışa inanan ve bu boyutla, bu dünya görüşüyle konuya sahip
çıkan birçok demokratik kitle örgütü alternatif olarak
karşımızda olacak. Karşımızda diyorum, ben
parlamenter olarak bu cephede gösteriyorum ama orada onların sesi olarak
konuşacağım. Onların taleplerini orada, onlar gelemedikleri
için, dile getirme görevini yerine getireceğim, hem Strazburgda hem
İstanbulda eğer yerel seçimlerde kendi seçim bölgemde o tarihte
önemli bir görevlendirmeyle karşı karşıya kalmazsam.
Değerli arkadaşlarım, çok farklı bir madde su.
Arkadaşlarımızın hepsi değindi, hepsine teşekkür
ediyorum, onların sözlerini yinelemek istemiyorum ama
baktığınız zaman -Sayın Bakan da ifade ettiler, daha
önceki açıklamalarına paraleldi bu açıklamaları, Türkiye
su zengini de değil, su fakiri de değil. şeklinde yaptı-
rakamlara göre Türkiye şu anda su fakiri olan bir ülke. Bu, rakamsal
temelde, bilimsel temelde tanımlanması gereken bir durum.
Yine, arkadaşlarımız değindiler Gelecekteki
çatışma nedenlerinden bir tanesi olacak. dediler. Evet. Bakın,
yine küreselleşmenin ekonomik boyutta dünyada yarattığı
eşitsizliklerden, hesapsızlıklardan, belli alanlarda
şişirilen balonların havasının kesilmesinden -konut
fonu gibi- dünyada yaşanan küresel sıkıntılar
tıpkı 1929daki gibi
On sene sonra İkinci Dünya Savaşı
çıkmıştı biliyorsunuz. Sektörün
canlandırılması için silahlanma, yapay problemler, tarihten
aktarılan sorunların savaş çıkartacak boyutlara
taşınması olayını yaşamıştı dünya.
Şimdi geldiğimiz noktada bu ekonomik krizin yaratacağı zararların
giderilmesi, çeşitli taleplerle, yine dünyadaki eşitsizlikleri
artırarak biz ve bizim gibi ülkelerden tahsil edilme yoluna gidilecek. Bu,
iyi niyetle, yasal düzenlemelerle, kanuni çerçevede yapılacak bazı
ülkelerde. Tıpkı Ukraynanın Turuncu Devrimle,
Gürcistanın Gül Devrimiyle dönüştürüldüğü gibi, bazen de söz
dinlemezseniz, direnirseniz, haklarınıza sahip çıkarsanız,
o zaman da silah zoruyla yapılacak bu dengeleme.
Değerli arkadaşlarım,
yaşadığımız boyut, bundan sonraki bir küresel
savaşın da habercisi. Türkiye'nin suyla ne ilgisi var?
diyeceksiniz. Bizi ilgilendiren bölgede savaşın ya da olası
çatışmaların çıkış noktalarından bir tanesi
de su olarak planlanıyor.
Tarih 17 Aralık 2004, alkışlarla kabul edilen
müzakerelere başlama belgesi üzerinde Türkiyedeki suların,
Türkiye'nin sularının uluslararası kullanımına dönük
Avrupa Birliği talepleri ortada. Yani suyun kaynağındaki ülke
değil de suyun döküldüğü kıyıdaş ülkeler, suyun
yolculuğu sırasında kara topraklarından geçtiği
ülkeler ve onları hiç ilgilendirmeyen aktörler, Avrupa Birliği gibi,
Amerika Birleşik Devletleri gibi. Taraf olduğu süreçlerle Türkiye
karşı karşıya bırakılacak.
Değerli arkadaşlarım, bir siyasi partimize mensup
değerli milletvekili arkadaşımız temsil ettiği bölgeyi
de, milletvekili olduğu bölgeyi de ilgilendirdiği boyutuyla bu
sınıraşan sular noktasına değindi ve orada bir
İsrail sözünden bahsetti. İsrail boyutuyla Fırat ve Dicle
havzasının Şattülarapta birleşerek dökülen ve
İsrailin bu konudaki dahlinden bahsetti. Siz Hayır diyebilirsiniz,
bürokraside belki o şekildedir ama ilgim dolayısıyla,
merakım dolayısıyla, daha önceki görevlerim
dolayısıyla bu konuda da Türkiye'nin çok ciddi bir şekilde
başının ağrıyacağını ve iktidar olarak,
değerli arkadaşlarım, İktidar Partisi milletvekilleri
olarak sizlerin de bu yasama döneminde bu tip ciddi sorunlarla karşı
karşıya kalacağınızı hatırlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Su şöyledir, su
böyledir, su gereklidir, şu kadar su lazım, şu hastalık
oluyor, yer altında şu var, tuzlanma şu
Coğrafya,
biyoloji, sağlık tamam. Peki, karşı görüşler var
mı, karşı görüşler var mı? Bu toplantının
toplanış şekline ve toplantının ana aktörlerine
karşı, karşı gelen yapılar var mı?
Baktığınız zaman mesela
Örnek vereceğim: Prof. Dr.
İzzet Önder -alıntı yapacağım- suya genel
bakıştaki değişimi çok güzel özetliyor ve suyun özelleştirilmesinde
devletler ve kurumların rollerini değerlendiriyor: Suyu her
insanın hakkı olan bir gereksinim olmak sıfatından
çıkartmak ve bugünkü sermaye yapısının çarklarını
döndüren bir yeni yakıt hâline getirme girişimleri var. diyor.
Ben, kendi partim başta olmak üzere sorumluluk sahibi ve
sosyal boyutu olan tüm siyasal yapıların, suyun bu özelliğine
karşı geliştirilmek istenen politikalara kökten karşı
çıkmaları gerektiğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yine Jeoloji Mühendisleri
Odasından Sayın Tahir Öngürün -Bilmiyorum arkadaşım devlet
memuru mudur, ismini veriyorum bir alıntı
yapıldığında saygı unsuru olarak - Su krizi gerçek
mi? adlı bir değerlendirmesi var ve dünya kaynakları içerisinde
suyun hızla değer kazanmasının sonucu olarak devlet
politikalarının suyu özelleştirmeye yönelik koşullar
yaratmaya çalıştığını ifade ediyor.
Değerli arkadaşlarım, su hakkının
korunması gerekiyor. Temel haklardan bir tanesi sağlıklı
suya erişim.
Şöyle bir baktığınız zaman, Türkiyede
-Sayın Bakan rakamları verdi, yağışları,
şunları bunları- Ankarada, hiç gitmeyelim başka kente,
şu anda yaşadığımız kentte musluk suyunun
dışında evinize büyük damacanayla içme ve değişik
ihtiyaçlarda kullanmak üzere eskiden almadığınız ne kadar
su alıyorsunuz? Basit bir örnek! Basit bir örnek! Yani sektör evinize
giriyor. Siz istemeyin, sağlığınızı korumak
zorundasınız. İmkânınız var alıyorsunuz,
imkânı olmayanlar genel akma yerlerinden, çeşmelerden sağlıyor
fakat diğerleri? Diğerleri her şeye açık. Ya içindeki
kimyasal birikimlerin kronik maruziyetine muhatap, daha sonra
yaşamını tehdit edecek, sınırlayacak çok tehlikeli
hastalıklara karşı açık hâle getiriliyor ya da çeşitli
hastalıklarla karşı karşıya getiriliyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
baktığınız zaman, temel politikalar şu tarzda
oluşturuluyor
Bu toplantının sonunda da yasa
yapıcılara bu öneriler gidecek. Yani, şimdi,
baktığınız zaman devletin, devlet dediğimiz
yapılanma
Bizim 2002 yılından itibaren bu Parlamentoda
tartıştığımız, değişik yasama görevleri
içerisinde değerlendirdiğimiz yasaları bir hatırlayın,
geçen dönem burada görev yapan arkadaşlarım daha çok
hatırlayacaklardır: Kamu yönetimi reformu, yeni iş yasası
Bütün bunlar çerçevesinde hepsi ilintili. Şimdi, bakın, ne istenecek
bizden: Bizden Türkiyenin ihtiyaçları şudur, Türkiyenin
akarsuları şudur değil, bizden istenecek olan, sermayenin
öncelikleri ve aciliyetleri nelerdir? Bunların giderilmesi için benim
şu kanunlara, şu yönetmeliklere, şu tüzüklere ihtiyacım
var, -genelde bu, yerel yönetimde bu- bana bunları
sağlayacaksınız. denecek ve biz de oradan 20 bin kişi
geldi, katıldı.İstanbul da çok güzel, o mevsimde de çok güzel,
çok da uygar bir şehir, bayağı
Batılılaşmış Türkiye. Bunlarla tatmin olup
ayrılacağız!
Değerli arkadaşlarım, başka ne talepleri
olacak?..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
HALUK KOÇ (Devamla) Barajların ve suyun ticarileşmesi
Baktığınız zaman, muhalif toplumsal hareketler devre
dışı bırakılacak ve ondan sonra bu talepler bütün
ağırlığıyla yerine getirilecek.
Bakınız, Korkut Boratav, onaylarsınız
onaylamazsınız, son derece önemli bir kişiliktir ve burada bir
arkadaşım bahsetti, Eva Moralesi Bolivyada iktidara getiren sürecin
bir kısmından bahsetti. Sebebi son derece açıktır. Yani
Güney Amerikada bu sihirli formüle, demin anlattığım sihirli
formüle
Bize de tek seçenek bu, dünyada başka yöntem yok:
Küreselleşeceksin, güzelleşeceksin, bunlara uyacaksın, özel her
şeyi halledecek! Özel, millî, kendi ulusal sermayem olsa yine gönlüm gam
yemeyecek, ulus ötesi sermaye bunların varlığını
götürecek ve biz seyredeceğiz! Belki de daha ağır bizim
sorumluluğumuz, burada aracı olacağız.
Bakın, bitiriyorum bu konuşmamı, Latin Amerikada
kent yoksulları, su dağıtımını üstlenen iki
uluslararası şirkete karşı başlatılan su
savaşlarıyla -yoksul semtlerden- Bolivyada Evo Morales bir halk
hareketiyle iktidara taşınmıştır.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyenin
çıkartacağı çok ders var. Bundan sonra bir konuşmam daha
olacak, sınır ötesi sular konusunda da ben dikkatlerinizi
çekeceğim.
Şunu ifade etmek istiyorum: Yerel seçimler öncesi olacak.
Değerli milletvekilleri, bireysel olarak da sorumluluklarımız
var. Bağlı olduğumuz siyasi partiye bir grup disiplini içinde
bağlı olduğumuz doğrudur, onun
sınırlarını lütfen zorlayın, lütfen zorlayın,
bireysel olarak da
Bir dahaki konuşmamda söyleyeceğim, Meksikadan sonra
parlamenterlerin ortak yayınladığı bir bildiri var elimde.
Bu bildirinin 1inci maddesini okuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Koç, lütfen.
HALUK KOÇ (Devamla) Bitiriyorum.
Su, bir mal değildir ve sürekli bir kaynak değildir.
Su, sosyal bir maddedir, ekonomik bir madde değildir ve mutlaka kamu
temelinde ele alınmalıdır. Bu, bundan önce yapılan Dünya
Su Forumunda parlamenterler ortak deklarasyonunda 1inci madde olarak ele
alınıyor. Ben, Türkiyenin ev sahipliği yapacağı bir
toplantıda, ulus ötesi şirketlere yeşil ışık
yakacak bir parlamenter bildirisi hazırlanmaması gerektiğini
şimdiden ifade ediyorum ve herkesi bu konuda temel sorumluluğunu
taşımaya davet ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Koç.
1inci madde üzerinde, şahsı adına Uşak
Milletvekili Nuri Uslu konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NURİ USLU (Uşak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Aktütün Sınır Karakolunda askerlerimize hain
bir saldırı yapılmış ve bu saldırı sonucunda
askerlerimiz şehit olmuştur. Ayrıca, dün Diyarbakırda
polis servisine yapılan yine hain bir saldırı sonucu
polislerimiz şehit olmuştur. Ben, bütün şehit kardeşlerime
Allahtan rahmet diliyorum, kalanlara başsağlığı
diliyorum, milletimizin başı sağ olsun diyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009
yılında İstanbulda yapılacak olan Beşinci Dünya Su
Forumu ile ilgili kanunu görüşüyoruz. Bundan önce 4 kez yapılmış;
Fasta, Meksikada, Japonyada ve Hollandada; beşincisi bizim ülkemizde
yapılacak. Bir kere şunu öncelikle söylemem gerekir ki, bu Dünya Su
Forumunun Türkiyede yapılmasını sağlayan, Türkiyede İstanbulda
yapılarak hem dünyada hem de ülkemizdeki suya dikkat çekecek olan bu
Forumun gerçekleşmesinde gayret gösteren, bunu gerçekleştirilmesi
için bu noktaya getiren bütün arkadaşlarımıza özellikle
teşekkür etmek istiyorum ancak üzülerek gördüm ki, muhalefet partisinden bazı
sözcü arkadaşlarım sanki bu Dünya Su Forumunda uluslararası
küresel şirketlerin suyu bir ticari konu hâline getireceği, suyun
özelleştirileceği ve hatta bu Su Forumunda bazı tarafların
olmayacağı, sivil toplum kuruluşlarının
olmayacağını dile getirdiler. Şahsen buna çok
üzüldüğümü belirtmek istiyorum. Bu bir forumdur, Dünya Su Forumudur.
Buraya seksen ülkeden temsilciler ve 200 binden fazla insan katılacak. Su,
mevcuduyla, kullanımıyla, geleceğiyle enine boyuna
tartışılacak. Şimdi bunun muhalefeti, iktidarı olur mu
Allah aşkına! Yarın
Daha bugünden görmeye başladık.
Akan derelerimiz akmaz oldu, nehirlerimizdeki sular azaldı,
yüzyıllarca akan çeşmelerimizdeki su kesildi. Bunları
yaşıyoruz. Siz hâlâ bunun neresindesiniz Allah aşkına! Bizim,
hep beraber bu işe ciddi anlamda sahip çıkmamız gerekir.
Küresel ısınmanın ve küresel ısınma
neticesinde olan iklim değişikliğinin ve bunun
topraklarımızda, ormanlarımızda, sularımızda,
havamızda, soluduğumuz havada meydana getirmiş olduğu etki,
artık bilim adamlarının söylemlerinden
çıkmıştır. Biz, bunu dünyanın farklı yerlerinde
olduğu gibi kendi ülkemizde bile yaşamaya başladık. Geçen
yıl Ege, İç Anadolu, bu sene Güneydoğu, Doğu Anadolu
kuraklığın etkisiyle kavrum kavrum kavrulmuştur.
Artık, gözümüzle herkes görüyor ve herkes de bunu görmek
mecburiyetinde. Eğer tedbirleri almazsak, zamanında yapmamız
gerekenleri yapmaz isek yol çok uzak değil. Küresel ısınma
komisyonunda da görev almış bir kardeşiniz olarak, şahsen,
bu rapor çok güzel bir şekilde hazırlanmıştır. Biz,
artık bundan sonra, özellikle -tartışılması bile
gündeme getirilmeyecek olan, su olmazsa hayat olmaz- suyla ilgili her türlü
tedbiri almak mecburiyetindeyiz. Bunun iktidarı muhalefeti olmaz. Biz hep
beraber aynı gemide gidiyoruz, aynı ülkede yaşıyoruz.
Yarın sular kirlendiği zaman, sular kesildiği zaman oradan benim
çocuğum da su içecek, sizin çocuğunuz da su içecek; bunun
iktidarı muhalefeti olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
NURİ USLU (Devamla) Sayın Başkanım
teşekkür ediyorum.
Ben, kısacası, suyun üzerinde durmayacağım,
bütün konuşmacı arkadaşlarımız durdu ancak -Mecliste bu gündeme geldi- benim
birkaç tane önerim olacak, su forumunda bunlar değerlendirilebilir mi: Bir
kere, mutlaka su kanunu çıkarılmalıdır. Sürdürülebilir bir
su yönetimi sağlanmalıdır. Bir de hem taşrada hem merkezde
tek elden suyu yönetecek bir yapılanmaya gidilmelidir. Bir üçüncüsü de
kullanılan su mutlaka fiyatlandırılmalıdır ve bu sudan
elde edilen gelirin bir kısmı da ülkemizin ormanlarının
korunmasına ve hatta bu bozkırların
ormanlaştırılmasına kullanılmalıdır diyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu.
Komisyon ve Hükûmet konuşacaklar mı efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET
ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) 3üncü maddeyle ilgili söz talebinde
bulunacağız.
BAŞKAN Peki efendim, sırası geldiğinde söz
vereceğim.
Şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Buyurunuz Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, tertiplenecek olan Dünya Beşinci Su
Forumu Organizasyonu güzel bir teşebbüs. Bu konuda emeği geçenlere
teşekkür ediyorum. Ancak ülkemiz, küresel ısınma ve su
kaynakları yönüyle su zengini bir ülke değildir. Buradan hareketle,
bir su kanunu çıkartılıp suyun sahibinin kim olduğunun
belirlenmesi sizce faydalı değil midir? Bu konuda görüşlerinizi
açıklar mısınız.
İki: Kahramanmaraş Andırın Geben Barajı
iz ödenek olarak yatırım programında yer almaktadır. 2009
yılında yeterli ödenek tahsis edilerek inşaatına
başlanabilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Paksoy.
Sayın Tütüncü
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın Bakana dört sorum olacak
aracılığınızla.
Birincisi şu: Devlet Su İşleri her yıl
binlerce hektar ilave saha inşaatı tamamlıyor ve sulamaya
açıyor fakat her ne hikmetse her yıl da sulamaya açılan
alanlarda su yetersizliği nedeniyle sulama yapılamıyor. Bu
konuda bir rakam vereyim: Örneğin 2005 yılında 54 bin hektar,
2006 yılında 47 bin hektar sulamaya açılmış olan
alanda sulama yapılamıyor. Neden: Su yetersizliği. Şimdi,
bu, sulamaya açılan alanların iyi planlanmaması gerçeğini
ortaya koyuyor. Bu sorunun çözümü için nasıl bir yeni planlama ya da
nasıl yeni önlemler düşünülebilir? Çünkü çok ağır
masraflarla, büyük yatırımlarla sulamaya açıyorsunuz
alanları, inşaatları tamamlıyorsunuz, su yetersiz. Birinci
sorum bu.
İkinci soru: Devlet Su İşleri yatırım
programına baktığımızda, mevcut ortalama proje paketinin
bitiş süresi yirmi altı yıl olarak gözüküyor. Yirmi altı
yıl, ortalama bitiş süresi. Bu sürenin mutlaka ve mutlaka
kısaltılması lazım. Nasıl kısaltılacak,
nasıl? Bunun yolu yatırımdan geçiyor. Ama bakıyorsunuz
Devlet Su İşlerinin yatırımlarına, daha doğrusu
tarım sektörü kamu sabit sermaye yatırımlarına
bakıyorsunuz -ki bu sabit sermaye yatırımlarının
dörtte 3ü Devlet Su İşleri yatırımıdır- 2008
yılında azalmış. Yani kamu sabit sermaye
yatırımlarının payını azaltıyorsunuz, yirmi
altı yılın bir an önce aşağı çekilmesi
lazım, nasıl olacak? Nasıl bir mantıkla bu iş
bitirilecek?
Son sorum Sayın Başkan: Özellikle son yıllarda
ülkemizin belirli yörelerinde kuraklık yaşanıyor ve bu nedenle
sanırım 2007 yılında bir strateji dokümanı kabul
edildi, yasası da çıkarıldı: Tarımsal Kuraklıkla
Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı. Bir an önce bunun yürürlüğe
girmesi gerekiyor, hazırlıklarının bitirilmesi gerekiyor.
Bunun süresi nedir, bitirilme süresi nedir? Ve eğer bu strateji
planının ana hatları belli olduysa, Sayın Bakandan burada
bizi bilgilendirmesini rica ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tütüncü.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum.
Sayın Paksoyun su kanununun çıkarılması
şeklindeki teklifi, gerçekten bizim de tasvip ettiğimiz, bu konuda
hazırlıkların yapıldığı bir husustur. Ben de
aynı kanaatteyim. Su kanununun çıkarılması
şarttır diye düşünüyorum.
Kahramanmaraş Andırın şu anda yatırım
programında değil. Yani, 2009 yatırım programını
henüz zaten neticelendirmedik, ona bakacağım.
Sayın Tütüncünün suallerine gelince, evet, DSİ her
yıl binlerce değil yüz binlerce hektar alanı sulamaya
açıyor. Yalnız, sizin sorduğunuz Özellikle bazı alanlarda
sulama yapılamıyor su eksikliğinden. şeklinde bir sorunuz
vardı. Bu konuda tabii ki yeni bir planlama yapıyoruz. Bu hareket
noktası iki şekilde: Birinci hareket noktası, artık
eskisinde olduğu gibi biz açık sulama sistemlerini terk ettik.
Şu anda bütün projelerde kapalı sistem dediğimiz borulu,
basınçlı sulama sistemlerine dönüyoruz. Böylece çok daha az bir suyla
sulama yapma imkânına sahip oluyoruz.
Ayrıca, bilindiği üzere damlamalı sulamayı
teşvik maksadıyla, Ziraat Bankası çok iyi şartlarla faizsiz
kredi temin ediyor. Ayrıca, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımız da damlamalı sulamayı teşvik
için, biliyorsunuz, bu konuda her türlü desteği veriyor. Bu bakımdan
planlamalar şu anda iyi yapılıyor. Ancak, tabii zaman içinde
bazen kuraklıklar olabiliyor. O konuda da zaten bilhassa çiftçileri ikaz
ederek, az suyla sulama, suyun kullanımı konusunda itina edilmesi ve
bilhassa gece sulamaları gibi pek çok uygulamalarımız var.
Nitekim, bakın, Büyük Menderes Havzasında Aydın Bölge
Müdürlüğümüz bütün o bölgedeki çiftçilerle, kuraklığın
başladığı yıldan itibaren, 2007 yılından
itibaren çok güzel bir şekilde organize oldu, birlikte ortak
çalışmalar yaptılar ve hiçbir problem olmadan, çok az suyla,
yüzde 50 suyla aynı sulamayı yaptılar. Diğer bölgelerde de
buna benzer çalışmalar yapılıyor. Özellikle hedefimiz,
basınçlı, yağmurlama veya damlamalı sulamaya kısa
zamanda geçmektir.
İkinci husus da, özellikle sizin bir diğer sualinizde,
DSİnin ortalama bitiş süresinin yirmi altı yıl
olduğunu ifade ettiniz. Ancak bu yirmi altı yıl 2003
yılındaydı. Hatta hatta daha kötüsü, 2003 yılında
tarım sektöründeki bitiş süresi kırk bir yıldı. Tabii,
bunu biz kucağımızda bulduk. Yani geçmiş dönemlerde
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) 2008 programı Sayın
Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Hayır, geçmiş dönemlerde
Hayır, ortalama bitiş süresinden
bahsediyorum ben.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Tabii efendim, aynı.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Şu anda bu bizden kaynaklanan bir husus değildir. Geçmiş
dönemlerde para olmamasına rağmen hep ihale yapılmış,
siz de biliyorsunuz. Dolayısıyla, kucağımızda
bulduğumuz bir husustu. Ancak bu konuda bildiğiniz gibi 2003
yılından itibaren, Hükûmetimiz özellikle fizibilitesi yüksek olan ve
de fiziki gerçekleşmesi fazla olan yatırımlara öncelik
tanıdı ve kısa zamanda çok büyük oranda bu projeleri bitirdi.
Hatta şu ana kadar, bakın, biz dört yüz elli yedi projeyi
tamamlamış, ülkemizin hizmetine sunmuş bulunuyoruz.
Tabii, yatırımlarla ilgili paraya ihtiyaç var. Ancak
bildiğiniz gibi bu sene bilhassa sulamadaki bu eksikliklerin
tamamlanması konusunda Sayın Başbakanımızın
açtığı bir paket var, büyük yatırım paketi. Bu paket
2008 yılında başladı ve bu sene GAP, Konya Ovası
Projesi (KOP), Doğu Anadolu Projesi ve bölgesel kalkınma projesi
adıyla başlatılan bu projede 2,3 katrilyon TL, yani 2,3 milyar
YTLlik bir ilave bütçe tahsis edildi ve bu sene 2009 yılı bütçesinin
de bu ilave ödenekler dikkate alınarak 2008den geri kalmaması
konusunda da bir prensip anlaşmasına varıldı.
İnşallah bunları çok kısa zamanda biz
tamamlayacağız. Buna ben inanıyorum.
Şimdi, bir de kuraklıkla mücadele konusunda hakikaten
Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız Tarımsal Kuraklıkla
Mücadele Eylem Planı hazırlamıştır. Ancak bu Eylem
Planını biraz açmak istiyorum. Özellikle Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü, ayrıca Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, bizim bu sene başlattığımız
bir projeyle, 2009 yılında, yani bir sonraki üretim
yılında, zirai yılda yağışların durumunu
tahmin etmek suretiyle, buradan hareketle, ne kadar, barajlarda, yer
altında su birikecek ve Devlet Su İşleri de barajlardaki mevcut
su, muhtemel gelecek suyu, tahmin edilen suyu, yer altı suyu
potansiyelinden hareketle her bir bölgede neresi rahat bir şekilde
sulanabilecek veya nerede su sıkıntısı olabilir -tasarrufa
riayet edilecek- bunları belirliyor. Şu anda bu çalışmalar
bitti. Bütün bölgelerimizde, sulama birliklerimizde çiftçilerle ortak bir
çalışma yapılıyor ve ben gerçekten bunun çok faydalı
olduğu kanaatindeyim.
Tabii, bu arada, Sayın Tütüncü, çiftçilerimizin
eğitimine de büyük önem vermek gerekiyor. Yani bazı bölgelerde
vatandaşta hâlâ Fazla su kullandığım zaman fazla ürün,
mahsul alırım şeklinde bir kanaat var. Bu kanaatin de
yıkılması lazım. Çiftçilerin eğitimi de çok önemli.
Onları da eğitmeye başladık. Prensiplerimiz bu istikamette
yürüyor efendim.
Teşekkür ediyorum hepinize.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Sayın Başkan,
zabıtlara doğru geçmesi açısından bir açıklama,
mümkünse efendim.
BAŞKAN Daha sorular var. Eksik kalan soru-cevap
işlemlerini o zaman şey yaparız.
BAŞKAN Şimdi, 1inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlandı.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Arayacağım efendim.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.10
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.18
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 4üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
214 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 1inci maddesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, teklifin 1inci maddesini tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul
edenler
Elektronik cihazla oylama yapacağız.
3 dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
Bu da şunu gösteriyor ki, sayın milletvekilleri, oylama
yapıldığı sırada salonun içinde tam manasıyla
görülemediğiniz için tereddütlere yol açıyor ve bu yüzden bu yola
gidiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
Şimdi 2nci maddeyi okutuyorum:
Beşinci dünya su forumunun organizasyonu
MADDE 2- (1) Forum Sekretaryası; bu Kanunun 1 inci maddesinde
adı geçen anlaşmalara uygun olarak forum
hazırlıklarına ve foruma matuf bütün işleri yapar ve
yaptırır. Forum Sekretaryası tüzel kişiliğe sahip
olup, iş ve işlemleri özel hukuk hükümlerine tabidir. Forum
Sekretaryasının tüzel kişiliği en geç 30/6/2010 tarihinde
sona erer ve bu süre içinde tasfiye işlemleri tamamlanır.
(2) Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
ile İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü
bütçelerine Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonu için konulan ödenekler
Forum Sekretaryası hesabına aktarılır.
(3) Forum Sekretaryasının yapacağı alım,
satım ve ihale işleri, ceza ve yasaklama hükümleri hariç olmak üzere,
8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 4/1/2002
tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 5/1/2002 tarihli ve
4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu hükümlerine tabi
değildir.
(4) Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonu kapsamındaki
bütün iş, işlem ve harcamalar Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulunun denetimine tabidir.
(5) Forumun organizasyonu, Forum Sekretaryasına
aktarılan tutarların harcama ve ihale usul ve esasları ile
Sekretaryasının tasfiyesi ve diğer hususlar Çevre ve Orman Bakanlığının
çıkaracağı bir yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN 2nci madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Samsun Milletvekili Haluk Koç konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Koç. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Geçen sefer konuşmamı belli bir programda yürütmek üzere
ön yargılı kürsüye geldiğimden unuttuğum için
söyleyebilirim; ben de ulusumuzun, ülkemizin güvenliği için zor
koşullarda görev yaparken hayatını kaybeden, şehit olan
yavrularımıza, kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Bir
kere daha tüm milletimizin başı sağ olsun diyorum.
Başsağlığı dileği dile getirmediğimiz
günlerin daha yakın olmasını da eklemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekili
arkadaşım kişisel sözü sırasında farklı
şeyler söyledi. Ben buraya bir muhalefet-iktidar çekişmesi
yansıtmak için çıkmadım, bazı duyarlılıkları
dile getirmek için çıktım. Yani, o boyutta olsa çok daha farklı
yaklaşabilirim konuya; bir kere, buna açıklık getiriyorum. Yine
aynı boyutta devam etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
baktığınız zaman dünyadaki su politikalarının
geliştirilme sürecine, 1990dan itibaren tüm dünyayı ilgilendiren
-demin söylediğimiz- bir küreselleşmeyle paralel giden bu
özelleştirme politikalarının bu alanda son derece
yoğunlaştığını görüyoruz. Bakın, bu
işin ülkelere tavsiye verme noktasındaki iki temel kuruluşu IMF
ve Dünya Bankası, bu konuda, uyarlama kredilerinin bu sorunu halletme
noktasında, bizim gibi ülkelerde tek çözüm olduğunu söylüyor ve bunu
Altyapı açığı ve büyüyen ihtiyaç, kamu
kurumlarının finansmanıyla, imkânlarıyla sağlanamaz.
diyor. Finansman sorunu bakın buraya dikkat edin, o arkadaşım
buradaysa belki şimdi daha kolay bir diyalog imkânı olacaktır-
bu finansman da, bu kredilerin geri ödenmesindeki finansman da kamu
tarafından değil ancak tüketici tarafından ödenir. diyor.
Şimdi, Türkiye benzerindeki bir ülke, ulusal gelirimiz
ortada. Bu ulusal geliri dilimlediğiniz zaman -bu ulusal gelirin yüzde
13ünü ülkenin yüzde 45inin paylaştığı bir ülkeden
bahsediyoruz değerli arkadaşlarım- siz eşit oranda herkese
bu finansmanın yükünü dağıtacaksınız ve bu
kreditasyondan geri dönen paralar da bu uluslararası
kuruluşların tekrar hanesine geri dönecek; söylemek istediğim
bu. Bir muhalefet yakınması değil, bir görüş. Bu
görüşü de bir milletvekili olarak bu kürsüde ifade etmem en doğal
hakkım.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, sistem nasıl
çalışıyor? İsterseniz ben onu madde olarak özetleyeyim.
Şimdi bakın, bunlar nasıl veriyorlar size krediyi? Yine
Sayın Bakan burada, daha önceki üst bürokratik görevde bulunan
milletvekili arkadaşımız burada. Kendileri çok daha iyi
bilecekler veya kamuda değişik noktalarda çalışan
arkadaşlarımız, belediye başkanlığı
görevinde bulunan arkadaşlarımız burada.
Şimdi, size bu krediyi hükûmet garantili ödeme olmadıkça
vermiyorlar, bir.
Enflasyon, devalüasyon ve döviz kuru dalgalanmalarına
karşı koruma olmadıkça vermiyorlar, iki.
Üç: Garantili bir yatırım getirisi olmadıkça
pazara girmeyin. diyor dış sermayeye bunu veren kuruluş.
Tarifelerde otomatik artışlar bulunan
Hani şu
TEDAŞı hatırlayın, benzeri de aynı.
otomatik
artışlar bulunan veya bu artışların yetkisini elinde
tutan bir hükûmet yapısı, erki, gücü yoksa vermeyin. diyor. Gerçek
rekabetin bulunmadığı pazarlara girin, ki dediğinizi
yaptırın. Haberleşmede olduğu gibi, elektrikte olduğu
gibi suda da aynısını yaşayacağız. Kontrolün
sizde olmadığı ortaklıklar sakın ha sakın
kurmayın. diyor. Bunları ben demiyorum değerli
arkadaşım, bunun neresi muhalefet? Bir ulusal duyarlılık,
bu ülkenin kaynaklarını korumaya dönük bazı
duyarlılıkların dile getirilmesi ve Sakın ha peşin
ödeme yapmayın. diyor. Aklıma birdenbire Hariri geliyor, Telekom
özelleşmesi geliyor. Sakın ha sakın
Nasıl olsa
kazanacağın yıllık kârla, halktan alacağın
parayla bunu, verdiğin, ödediğin parayı zaten
kazanacaksın. diyor. Manzara bu değerli arkadaşlarım.
Tercih sizin değerli arkadaşım, bunun muhalefet tarafı yok.
Ben bunun yanlış olduğu düşüncesindeyim. Mensup
olduğum siyasi parti de bunun yanlış olduğu düşüncesinde.
Bunun alternatifi yok mu? Var. Bunun alternatifini burada ifade etmek için süre
çok dar. İsterseniz onu daha sonra da konuşabiliriz.
Değerli arkadaşlarım, bir önemli konu da -sürenin
de yarısı oldu- sınır ötesi sular. Bakın, iki yüz
altmış küsur ülkenin sınır paydaşı olduğu
sular var ve dünyadaki tatlı su kaynaklarının yarıya
yakını bu kaynaklardan sağlanıyor.
Türkiye için birçok sınır paylaşılan su var,
ama Fırat ve Dicle çok önemli:
Bir, Türkiye'nin askerî çözümler yanında,
dışında, ekonomik ve sosyal boyutta çözüm getirmek zorunda
olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemiz için geçerli, önemli,
ihmal edilmeyecek kadar, geciktirilmeyecek kadar önemli oradaki projenin
tamamlanması, GAPın.
İkincisi, bu konuya değişik boyutlarda aktör olarak
katılan güçlerin talepleri ve bizim yaşadığımız
coğrafyada yürüttükleri projeleri bilme bakımından önemli.
Hepinizin aşina olduğu BOP demiyorum,
Genişletilmiş Kuzey Afrika, Orta Asya ve Orta Doğu Projesinden
bahsediyorum. Büyük Orta Doğu değil adı,
Genişletilmiş Kuzey Afrika, Orta Asya ve Orta Doğu Projesinden
bahsediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu boyutuyla, bunun mutlaka
çok ciddi bir şekilde ele alınması gerekiyor. Bunun Irak
politikalarıyla ilişkisi var. Irakın parçalanma
senaryoları ve kuzeyde oluşturulacak bir -önce federe gibi gözükecek, sonra anayasa
oylamasıyla federasyondan bağımsızlığa gidecek-
süreci yaşayacak olan, yaşaması planlanan ABD destekli planda,
bu, Türkiye'nin sınıraşan sular noktasındaki
politikasına da son derece önemli etki yapacak.
Şimdi, bu boyutta baktığımızda bizim
özellikle enerji politikaları ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin
huzuru, barışı, refahı için yürütmekte olduğumuz GAP
projesi bakımından Avrupa Birliğinin ve ABDnin bu bölgeye dönük
talepleri ortada. Bunları göz ardı ederek sınır ötesi,
sınıraşan suları bir tek uluslararası
anlaşmalarla, işte suyun kaynağı şu ülkede,
şuradan geçiyor, döküldüğü yer burası, şu anlaşmaya
göre bu böyle; Türkiye'nin taraf olması noktasında çok dikkat etmemiz
gerekiyor. Türkiye bu konuda, umarım, diplomatik açıdan tutarlı
bir tavır, davranış içine girer ve bir ulusal politikanın
takipçisi olur. Şimdiye kadar belirli konularda örneğini
gördüğümüz sallanan ya da büyük aktörlerin talepleri doğrultusunda
kendi politikalarını belirleme yanlışına burada
düşmez veya Avrupa Birliği noktasında, Avrupa Birliğiyle
ilgili müzakere sürecini, Türkiye, kendi çıkarları söz konusu
olduğunda, küçücük Maltanın bile derogasyon koyduğu, yani,
çekince koyduğu, yani, istisna koyduğu bazı maddeleri, bu
sınır ötesi sular noktasında da devreye getirebilir. Hukukçu
değilim, uluslar arası hukuk konusunda yeterli bilgim yok, ama,
Türkiye, bunu, diplomasi alanında bir derogasyon olarak bu
görüşmelerin kesilmeden uğraması için kullanılabilir, o
kadar önemli bir maddedir.
Değerli arkadaşlarım, ben suyun Türkiyede
hapsedilmesi, komşularımızın bundan mahrum
bırakılması gibi bir süreci savunmuyorum. Türkiye bunu daha
önceki yönetimlerde Fırat ve Diclenin debisine göre, Suriye ve
Irakın kendi kara parçaları içerisindeki akış süratine
göre ya da mesafesine göre planlamıştır ve büyük projelerini
onlara verdiği sözleri aksatmadan yerine getirmiştir. Bundan
sonrasında da aynı paylaşımı, barışı
sürdürebilecek olan bir ülkedir. Ama ucunda İsrailin ama ucunda Amerika
Birleşik Devletlerinin ama ucunda hiç ilgisi olmadan Avrupa
Birliğinin çıkarlarının yansıtıldığı
süreçlerin içinde Türkiye olmamalıdır, derogasyonunu
koymalıdır.
Değerli arkadaşlarım, sıkıntılı
bir süreç. Benim söylediğim, bir kere daha ifade ediyorum: Parlamenter
olarak sorumluluklarımızı yerine getirmek. Kendi seçim
bölgemize, kendi ülkemize ve bizden politika oluşturulması yönünde
talepleri olan tüm kuruluşlara karşı bu
sorumluluklarımızı yerine getirmek. Dünya Su Forumunda da
parlamenterlere ayrılan bölümde, bildiri yayınlanırken, mutlaka,
Türk parlamenterler olarak ağırlık koymalıyız. Hiç olmazsa,
Meksikada yayınlanan bildirideki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HALUK KOÇ (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
ilk maddede Su bir kamu hizmeti olarak
alınmalıdır, su ticari bir meta değildir, dünya
halklarının refahı için kullanılmalıdır deyip,
bunun sponsoru olan büyük şirketlere de, Türkiyeden hiç olmazsa bundan
sonrası için daha dik duracağımızın mesajını
verme fırsatı olur.
Hepinizi şahsım ve partim adına saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Koç.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili
Mustafa Kemal Cengiz konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Cengiz. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 214 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 2nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi şahsım ve grubum
adına saygıyla selamlarım.
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin üçüncü yasama
yılının hayırlı olmasını temenni ederken,
yedikleri ekmeğe hainlik eden ve yüce Türk milletini derinden üzen,
çocukları babasız, anaları-babaları evlatsız,
eşleri kocasız bırakan dış mihrakların
maşası olan bölücü hainleri, iş birlikçilerini,
yandaşlarını lanetliyor, bu terör vahşetini
lanetlemeyenleri, bunlara terörist diyemeyenleri kınıyor, yüce
milletimizin ve aziz şehitlerimizin de haklarını helal
etmediklerini ifade etmek istiyorum.
Akan göz yaşlarının artık sona ermesi
dileğiyle aziz şehitlerimize rahmet, kederli ailelerine ve
milletimize de başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyayı
tehdit eden küresel terörizmden, küresel ekonomik krizden gelecekte belki de
çok daha büyük bir küresel tehlike olarak algılanmaya başlanan, tüm
dünyayı ve insanlığın geleceğini tehdit eden küresel
ısınma, iklim değişikliği ve küresel kuraklık ve
çölleşme, su ve su kaynaklarının azalmaya ve kurumaya başlamasıyla
dünya ve insanlık küresel bir felaketle karşı karşıya
kalmıştır.
Bu küresel tehdidin baş mimarı yine insandır.
İnsanoğlu çevreyi ve geleceğini teknolojisiyle, ürettikleriyle
kısaca kendi elleriyle kendi sonunu hazırlamaktadır.
Yüce Meclis ve sorumlular olarak insanlığın
geleceğini tehdit eden bu küresel tehlikeye karşı daha da geç
kalmadan üzerimize düşen sorumluluklarımızı artık
idrak ederek geleceğimizi kurtarma mücadelesini hemen
başlatmalıyız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel
ısınma ve iklim değişikliği tehlikesi ilk kez 1896
yılında Nobel Ödülü sahibi İsveçli bilim adamı Svante
Arrhenius tarafından zikredilmiş ve bu tehlike, sanayileşmeyle
birlikte büyümeye devam etmiştir. Uzun süre fark edilmeyen bu tehlike, hem
algılanmamış hem de anlaşılamamıştır.
1979 yılında bu tehlikeyi fark eden Dünya Meteoroloji
Örgütü de, ilk kez 1979 yılında Birinci Dünya İklim
Konferansını düzenlemiştir. Dünya bu küresel tehdidin
büyüklüğünü, önemini ve derinliğini anlayarak, Birleşmiş
Milletler, ilk kez, 1992 yılında, Brezilyanın Rio kentinde
Çevre ve Kalkınma Konferansını düzenlemiştir. Bu Çevre ve
Kalkınma Konferansı içinde Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinde kararını
almış ve bu sözleşmeyle birlikte, bu küresel ısınmaya
ve iklim değişikliği tehdidine karşı, dünya bu
örgütlenme sürecine girmiş ve dünya topyekûn bir çare
arayışını, birlikte, bu hareketle
başlatmıştır.
Ülkeler küresel tehdide karşı çareler aramaya devam
etmişler. Dünyada çevre ile ilgili tek çerçeve olan 1997 yılında
imzaya açılan Kyoto Protokolü ile dünya ülkeleri topyekûn bir seferberlik
hareketi başlatmış, geç kalmasına rağmen, konferanslar
ve tartışmalarla, dünya, yeni küresel düşmanıyla
savaşmaya, dünyanın ve insanlığın geleceğine
kurtuluş reçetesi hazırlamaya hâlen devam etmektedir. Bu
gelişmeler çerçevesinde ülkeler, hassas küresel kurumlar, sektörler ve
şahıslar 22 Mart 1996 yılında Fransanın Marsilya
kentinde Dünya Su Konseyini 300e yakın üyesiyle oluşturmuştur.
Özellikle bir sivil toplum kuruluşu olan bu Dünya Su Konseyi, küresel
ısınma, iklim değişikliği gibi yeni tehdidin
hedefindeki insanlığın yaşam kaynağı su
hakkında ve dünyadaki su konularına yönelik bağımsız
ve tarafsız bir forum olarak ilgi alanındaki konuya uluslararası
düzeyde sahip çıkmak, bilgi ve deneyimleri paylaşmak, çözümler
üretmek, bu konuda Konsey, ülkelere su konularında bilimsel çözümlerle
rehberlik etmek, meseleyi en üst düzeyde ve en çarpıcı bir
şekilde dünyanın gündemine taşımak ve uluslararası bir
platform oluşturmak için yola çıkmıştır.
Ülkemiz 1998 yılında Dünya Su Konseyine üye olmuş,
16-22 Mart 2006 tarihinde Meksikada düzenlenen Dördüncü Dünya Su Forumu ve
Bakanlar Konferansında, üç yılda bir yapılan bu Forumun 16-22
Mart 2009 tarihinde yapılacak olan beşinci organizasyonu için Türkiye
tercih edilmiş ve seçilmiştir Türkiye. 2008 24 Ocağında Türkiye
Büyük Millet Meclisinde oylanması bizlerce uygun bulunan Beşinci
Dünya Su Forumu Organizasyonu İçin Çerçeve Anlaşması ile
anlaşma mektubunda ifade edildiği üzere 16-22 Mart 2009 tarihlerinde
İstanbulda Beşinci Dünya Su Forumu, Bakanlar Konferansı, Fuarı
ve Sergisi ile diğer faaliyetler gerçekleştirilecektir.
Bu organizasyon ve Forumun Fas (Marakeş), Hollanda (Lahey),
Japonya (Kyoto) ve Meksika (Meksiko) şehirlerinde gerçekleştirilen
Dünya Su Konseyi forumlarının devamı ve beşincisi
olması Türkiye için dünya çapında bir fırsat, başarı
ve bir prestij organizasyonu olmalıdır. Bu Forum çok büyük bir
sorumluluk gerektiren, siyasete ve bir partiye mal edilmeyecek kadar önemli,
ülkemizin, milletimizin, devletimizin ve hepimizin dünya çapındaki bir
sınavı ve bir fırsatı olacaktır.
Bu Forumdan hepimizin alnımızın akıyla
çıkması hâlinde bu Forumun ülkemizin tanıtımında,
turizminde, ticaretinde, ekonomisinde geleceğe büyük bir
yatırım, tanıtım organizasyonu olacağı
muhakkaktır. Dünya ile İstanbulda buluşma başarısını
hep birlikte her alanda zafer sonucuyla başarabilmek tarihimize, ülkemize,
insanımıza karşı bir borç, belki de İstanbul 2010
Avrupa Kültür Başkenti organizasyonundan önce dünya sahnesinde bu gibi organizasyonlarda
ve başarıda olmak veya olmamak, başarmak veya dünyaya rezil
olmak noktasında büyük bir mücadeleyi ve organizasyonu planlamaktan
geçmektedir. Bu görev de bu başarı da hepimizin olacaktır.
Başarmak istiyorsak bu Forumda, iyi bir organizasyona, iletişime, planlamaya,
ulaşıma, tanıtmaya, misafirperverliğe, dünyaya güler yüzle
bakmaya, küçük detayları büyük başarıya dönüştürmemiz ve bu
konuda titiz ve dikkatli olmamızda bütün kurumlar ve kişiler mükemmel
bir uyum ve yüksek ruhla çalışmalı ve Türkiye dünya sahnesinde
coşkulu alkışlarla bu Forumda perdeyi kapatmasını
bilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun
tasarısının 2nci maddesinin birinci fıkrasına Forum
sekreteryası tüzel kişiliğinin tasfiyesiyle ilgili tarihin daha
sonradan eklenmesi -komisyonlarda yoktu- tarafımızdan doğru bir
yaklaşım olarak karşılanmıştır. Bunun iyi
bir çalışmayla, iyi bir planlamayla daha erkene çekilmesinin de daha
iyi olacağı kanısındayız.
Özellikle, ikinci fıkrasında, ilgili kurumlardan
aktarılacak ödeneklerle ilgili prosedürün bir an önce
çıkarılacak bir yönetmelikle izahı ve açıkça şekli
şemali belirtilmeli ve bu konuda, görevli yerel yönetimlerin bir an önce
ödeneklerin aktarılması, alınacak Meclis kararlarıyla da
ilgili prosedürün kısa kalmış bir sürece rağmen hızla
yerine getirilmesi ancak gerçekleşebilir düşüncemiz mevcuttur. Bu
konuda da yönetmeliğin acilen çıkartılıp bu prosedürlerin,
bir an önce hazırlıkların yapılması gerektiğine
inanıyoruz.
Özellikle 2nci maddenin üçüncü fıkrasında Devlet
İhale Kanunu, Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanunundan muaf tutulmasının bu konuda şaibe
getirebileceği göz önünden ayrılmamalıdır. Bu gibi
şaibelerin ortaya çıkmaması ve büyük bir organizasyonun
şaibeler altında ve bunların gölgesi altında
sonuçlandırılmaması adına özellikle alımlar ve ihaleler
açık ve şeffaf bir şekilde bu sekreterya tarafından net bir
şekilde yönetilmelidir diye düşünüyorum.
Bu konuda Çevre ve Orman Bakanlığımızca
hazırlanacak yönetmelik titizlikle hazırlanmalı, detaylar
düşünülmeli ve geç kalınmamalı, özellikle bu organizasyonun
sorumluluğunu yüklenmiş kurumlarımız ve birimlerimiz de bu
yol haritasını bu yönetmelik içerisinde açıkça bulmalı ve
görmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) İstanbulda
yapılacak 2010 Dünya Kültür Başkenti organizasyonuna büyük bir
altyapı ve tecrübe kazandıracak bu Forum için uzman ve ehil kişi
ve kurumlardan oluşan forum izleme komisyonu veya komitesi
oluşturularak oluşabilecek aksaklıkların ve daha sonra 2010
İstanbul Dünya Kültür Başkenti organizasyonu içinde uzaktan
görülebilecek aksaklıkların ve eksikliklerin de tespit edileceği
bu organizasyonda mutlaka bir forum izleme komisyonu veya komitesi kurularak
bunun geriden izlenmesi, aksaklıkların ve eksikliklerin tespitinin
gelecek büyük organizasyonlar için de mutlaka çok iyi bir altyapı
olacağını düşünüyoruz ve böyle bir komisyonun
kurulmasının da hem prestijimiz ve hem ülkemiz açısından
gelecek organizasyonlar için iyi çalışma olacağını
düşünüyoruz.
Bu vesileyle, tasarının ve İstanbul Beşinci
Dünya Su Forumunun ülkemize hayırlı olmasını ve
başarılı geçmesini temenni ediyorum ve herkese saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.
Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.47
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.54
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 4üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
214 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 2nci maddesi üzerinde şimdi söz sırası,
şahsı adına Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğluna
aittir.
Buyurun Sayın Seymenoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SAFİYE SEYMENOĞLU (Trabzon) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 yılında İstanbul
şehrimizde yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonuna
ait kanun teklifinin 2nci maddesi üzerinde görüş belirtmek için söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Aktütün ve Diyarbakırda
hayatını kaybeden şehitlerimize Allahtan rahmet, kederli
ailelerine başsağlığı, yaralı olan
kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, küresel ısınmanın,
sanayileşmenin yarattığı çevredeki olumsuz etkiler, suyun
hiç bitmeyecek bir kaynak gibi kullanımının sonuçları tüm
dünyayı suyla ilgili önlemler almaya, toplumsal bilinci oluşturmaya
yönlendirmiştir. Bu amaca hizmet etmek adına 1996 yılında
Fransada Dünya Su Konseyi kurulmuştur. Dünya Su Konseyinin önemli faaliyetlerinden
birisi her üç yılda bir düzenlenen Dünya Su Forumudur. Dünya Su Forumu
15-20 bin kişinin, bakanların, parlamenterlerin, STKların,
konularında uzman kişilerin katılımıyla
gerçekleştiriliyor. Suyun her yönüyle ele alındığı, su
konusundaki iyi uygulamaların sunulduğu, küresel ısınmadan
dolayı suyun tarımda, sanayide yönetimi, kuraklığa
karşı alınması gereken önlemler bu Forumda
tartışılıyor. Bu birliğe ülkemiz de 1998
yılında üye olmuştur. Meksikada yapılan Dördüncü Dünya Su
Forumunda, Türkiye, 2009 Mart ayında yapılacak Beşinci Dünya Su
Forumu için ev sahibi ülke seçilmiştir. Beşinci Dünya Su Forumunun
organizasyonunun ülkemize ekonomik ve sosyal katkılarının yüksek
olacağını düşünüyoruz.
Ülkemiz son dönemlerde küresel ısınmayla ortaya
çıkan susuzluk problemini yaşamaktadır. Bu olumsuzlukların
çözümü için sorunların müzakere edilmesi, sulama, içme suyu, küresel
ısınma gibi konularda uluslararası geniş
katılımlı bir organizasyon olması dolayısıyla
STKlar ve kamu kuruluşlarıyla bilgi ve görev
paylaşımı olması açısından da bu program önemlidir.
Bugün gündeme gelen yasa teklifinin 2nci maddesiyle, forum
sekreteryasının çalışma prensipleri ve yetkileri
belirlenmiştir. Forum sekreteryası yazışmaları yapmak,
programı hazırlamak ve yürütmek, altyapı sistemini
oluşturmakla yükümlüdür. Bütçesini, Çevre ve Orman
Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile İstanbul Su ve Kanalizasyon
İdaresi Genel Müdürlüğünün sağladığı ödeneklerle
oluşturmaktadır. Yasa teklifiyle Çevre ve Orman
Bakanlığımızın hazırlayacağı yönergeyle
forumu tamamladıktan sonra, sekretaryanın en geç 2010 yılı
olmak üzere feshedileceği ayrıca belirtilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Mart 2009da yapılacak olan
Dünya Su Forumunun oluşturacağı sonuçların
hayırlı olması temennisiyle, bu kanun teklifine vereceğiniz
destekten dolayı şimdiden teşekkür ediyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Seymenoğlu.
Sayın milletvekilleri, böylece şahıslar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi konusunda kurulmuş bulunan Meclis araştırması
komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmeyi yapmak için, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için 14 Ekim 2008 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.59
IX. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demirin, bir
merkez valisi hakkında işlem başlatılıp başlatılmadığına
ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/4379)
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
* BUNDAN SONRAKİ SAYFALAR
RESİM TARAMALARIDIR.