DÖNEM: 23                              CİLT: 38                       YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

45’inci Birleşim

15 Ocak 2009 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. -  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bazı uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

2.- Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın, Tarım Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, emeklilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, 10 Ocak 2009 tarihinin Türkiye’de tarım öğretiminin başlamasının 163’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

2.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, sözlerini çarpıttığı iddiasıyla açıklaması

 

VI. -BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA  SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 24 milletvekilinin, bir Alman şirketine yönelik rüşvet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/305)

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 20 milletvekilinin, kot taşlama atölyelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/306)

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 20 milletvekilinin, suç örgütleriyle mücadeledeki son gelişmeler konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/9)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/526) (S. Sayısı: 218)

3.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286) (S. Sayısı: 283)

 

VIII.- OYLAMALAR

1.- Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/5929)

2.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, işsizlere ve İşsizlik Sigortası Fonu’na ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5951)

3.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, öğretmenlerin ve ilköğretim müfettişlerinin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/5986)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, öğretmen atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/5991)

5.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, MKE’nin bir taşınmaz ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/6025)

6.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün GAP kapsamındaki İl Özel İdarelerine yönelik işlerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/6043)

7.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, İşsizlik Sigortası Fonu’na ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6046)

8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, prim ödemelerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6050)

9.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, Çaykur’daki yetkili sendikaya ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6053)

10.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, personele banka promosyonu ödemesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/6125)

11.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, gırgır ile su ürünleri avcılığına,

- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, üreticilerin kredilendirilmesinin desteklenmesine,

- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Mardin İlindeki yatırımlara,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/6128), (7/6129), (7/6142)

12.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, ABD’nin İncirlik Üssü üzerinden Guantanamo’ya esir naklettiği haberlerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/6141)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak altı oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter, Siirt ilinin sorunlarına,

Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli, son yıllarda yaşanan Anayasa ve hukuk ihlallerine,

Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, Ankara Büyükşehir Belediyesinin su faturalarındaki uygulamalarından kaynaklanan vatandaşların mağduriyetine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Siirt Milletvekili Afif Demirkıran, Fatma Nur Serter’in, Siirt ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasında değindiği konularla ilgili bir açıklamada bulundu.

 

Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın (6/1080) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

 

Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 34 milletvekilinin, kadın girişimciliği ve kadın istihdamındaki sorunların (10/303),

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 37 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların (10/304),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

3’üncü sırasında bulunan, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (1/663) (S. Sayısı: 319),

4’üncü sırasında bulunan, Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 2 Milletvekilinin; Giresun Milletvekili Ali Temür’ün; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (1/664, 2/59, 2/261, 2/357, 2/370) (S. Sayısı: 320),

5’inci sırasında bulunan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun (1/608) (S. Sayısı: 266),

6’ncı sırasında bulunan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının (1/597) (S. Sayısı: 268),

7’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/543) (S. Sayısı: 263),

8’inci sırasında bulunan, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (2/283, 2/270, 2/277) (S. Sayısı: 272),

Görüşmeleri;

2’nci sırasında bulunan, Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun (1/526) (S. Sayısı: 218) görüşmelerine devam edilerek, 9’uncu maddesine kadar kabul edildi, verilen aradan sonra;

Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

9’uncu sırasında bulunan, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu’nun (2/290, 2/286) (S. Sayısı: 283) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

 

15 Ocak 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.56’da son verildi.

 

 

                                                    Şükran Güldal MUMCU

                                                            Başkan Vekili

 

           Yusuf COŞKUN                                                               Canan CANDEMİR ÇELİK

                  Bingöl                                                                                     Bursa

               Kâtip Üye                                                                               Kâtip Üye

 

                                                           Fatoş GÜRKAN

                                                                  Adana

                                                               Kâtip Üye

                       

 

                                                                                                                                                 No.: 49

II.- GELEN KÂĞITLAR

15 Ocak 2009 Perşembe

Tasarı

1.- Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/670) (Avrupa Birliği Uyum ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2009)

 

Teklifler

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 3 Milletvekilinin; 351 Sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/371) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2009)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; 2981 Sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunda ve 3194 Sayılı İmar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/372) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2009)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 10 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/373) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2008)

4.- Antalya Milletvekili Sadık Badak ve 20 Milletvekilinin; Günün 24 Saat Taksimine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/374) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2009)

5.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/375) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2009)

 

Rapor

1.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (Dağıtma tarihi: 15.1.2009) (GÜNDEME)

 

Genel Görüşme Önergesi

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 20 Milletvekilinin, suç örgütleriyle mücadeledeki son gelişmeler konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/9) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2009)

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 25 Milletvekilinin, bir Alman şirketine yönelik rüşvet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/305) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.12.2008)

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 20 Milletvekilinin, kot taşlama atölyelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/306) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2009)

 

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergesi

1- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Almanya’da bir dernekle ilgili dava çerçevesindeki soruşturmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5364)

 

15 Ocak 2009 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bazı uygulamaları hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Gürol Ergin’e aittir.

Buyurunuz Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bazı uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde tarım öğretiminin başlamasının 163’üncü yıl dönümünü kutlamak, Türk çiftçisinin durumu ve Tarım Bakanlığının kimi uygulamaları konusunda görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde tarım öğretimine başlanması her yıl 10 Ocak tarihinde kutlanmaktadır. Ben de 1846 yılında başlanan tarım öğretiminin 163’üncü yıl dönümünde, ziraat mühendislerimizin eğitim ve öğretiminde görev alan tüm öğretim üyelerimizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, sonsuzluğa göçenleri rahmetle anıyor, anıları önünde saygı ve şükran duygularıyla eğiliyorum.

Değerli milletvekilleri, ülke nüfusumuzun yaklaşık üçte 1’ini oluşturan tarım kesimi, gerçekten çok ciddi, inkârı mümkün olmayan bir sıkıntı içindedir. Bu sıkıntının bir nebze olsun azaltılması için, Ziraat Bankası, özel bankalar, tarım kredi kooperatifleri ve TEDAŞ tarafından başlatılan icra işlemlerinin derhâl durdurulması, bunun yanında, çiftçilerin bu kuruluşlara olan tarımsal kredi borçlarının faizsiz olarak üç yıl ertelenmesi ve KOBİ’ler gibi sıfır faizli kredi kullanabilme olanağı getirilmesi gerekir. Bu arada, Niğde ve Nevşehir’de patates üreticilerine karantinadan dolayı verilen destek ödemelerine, 2008 yılında, TEDAŞ’a borçlarından dolayı tedbir konmuş olması yöre çiftçilerini son derece mağdur etmiştir. Çiftçilerin alacakları desteklerden bu tedbirler hemen kaldırılmalı ve ivedi karar alınarak çiftçilerin hak ettikleri destekler kendilerine hemen ödenmelidir.

Değerli milletvekilleri, bugün gündeme getirmek istediğim asıl konu desteklemelerle ilgili bir Bakanlık uygulamasıdır. 15 Nisan 2008 tarihli Bakanlar Kurulu kararında desteklenecek kaba yemler sayılmış, sonra 14 Kasım 2008 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile daha önce belirlenen kaba yemlere kuruda yonca, kuruda silajlık mısır eklenmiştir. Bu ekleme haklı ve mantıklı bir uygulamadır. Ancak Bakanlığın Bakanlar Kurulu kararının uygulamasına yönelik 18 Aralık 2008 tarihli tebliğine bakınca çok dikkat çekici bir durumla karşı karşıya kalmaktayız. Çünkü bu tebliğle, kuru koşullarda yapılan yonca ve silajlık mısır ekilişlerine ait başvuruların 19 Aralık 2008 tarihinde sona ereceği bildirilmektedir. Lütfen dikkat ediniz, tebliğ tarihi 18 Aralık, son başvuru tarihi 19 Aralık. Yani hak sahipleri bir gün içinde tebliğden haberdar olacaklar ve hemen başvurularını yapacaklar. Bu mümkün müdür? Ben tebliği incelediğimde başvuru tarihinde bir baskı hatası olabileceğini düşünerek konuyu hemen gündeme getirmedim, bir süre bekledim. Bugüne dek tebliğde belirtilen tarihte bir değişiklik yapılmadığını görünce konuyu sizlerin önüne getirdim.

Değerli arkadaşlarım, bu durum ister istemez Sayın Maliye Bakanının bir zamanlar mısırda gümrük vergisini birkaç gün için indirmesini, bu süre içinde “mahdum bey”in mısır ithalatı yapmasını akla getiriyor. Şimdi, ben önce sizlere ve büyük milletime soruyorum: Üreticiye bir hak verildiyse bunun başvuru tarihi tebliğin yayımlandığı tarihin ertesi günü sona erdirilir mi? Eğer böylece bir günde sona eriyorsa… Başvuru süresinin bu kadar kısa tutulması sizlere mantıklı geliyor mu?

Şimdi de Sayın Bakana soruyorum: Bu değişiklik kim ya da kimler için yapıldı? Bir günlük başvuru süresinden daha önce el altından bilgi sızdırılmamış tek bir üreticinin haberdar olması ve başvuru yapması mümkün müdür? Bu uygulamaya hangi il ve ilçeden kaç üretici başvurmuştur? Bunlar kimlerdir ve tebliğden nasıl haberdar olarak anında başvuru yapabilmişlerdir? Bu kısa sürede başvuramayanların hakkı ne olacaktır?

Değerli milletvekilleri, kimileri, Hükûmetin, zor durumda olan esnaf, tüccar ve sanayicinin sıkıntısını azaltmak için bir kısım önlemler aldığını, çiftçilerimiz için böyle bir önlemin görülmediğini ileri sürüyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Haksızlık ediyorlar, Hükûmet daha ne yapsın? Önce bu yıl çiftçiye verilen destekleri artırmayarak çiftçiyi ne denli düşündüğünü ortaya koydu, sonra bununla da yetinmedi, bütçe görüşmeleri sırasında IMF’nin talimatlarına tam bir sadakat içinde artırmadığı desteklerden “Bu destekler çiftçiye çoktur.” diyerek 675 trilyon, yeni para birimiyle 675 milyon lirayı da kesti. Kurtarma paketinden çiftçiye düşen, ekmeğinin elinden alınması oldu. İşte, Hükûmetin çiftçiye verdiği destek bu oldu. Hâl⠓Çiftçiye destek yok.” diyen kötü niyetlilere duyururum.

Sözlerimi burada tamamlarken, Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve büyük ulusumu tekrar saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, yerimden bir dakika açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Sayın Ertugay, yerinizden bir dakika.

Buyurunuz efendim.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, 10 Ocak 2009 tarihinin Türkiye’de tarım öğretiminin başlamasının 163’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli meslektaşıma çok teşekkür ediyorum.

10 Ocak 2009 Türkiye’de tarım öğretiminin başlamasının 163’üncü yıl dönümü. Bu vesileyle, ben de bir meslek mensubu olarak, değerli meslektaşlarımın, tarım camiasının bu yılını kutluyorum. Bu vesileyle, Türk tarımına uzun yıllar çok değerli hizmetler etmiş, bugünkü noktaya gelmesinde çok büyük emekleri olmuş aziz, değerli meslektaşlarımızdan ebediyete intikal etmiş olanlara Allah’tan rahmet diliyorum, hayatta olanlara sağlık ve başarılar diliyor ve bütün tarım camiasının yıl dönümünü kutluyorum.

Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ertugay.

Gündem dışı ikinci söz, Tarım Haftası münasebetiyle söz isteyen Edirne Milletvekili Necdet Budak’a aittir.

Buyurunuz Sayın Budak. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın, Tarım Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Haftası nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, OECD ve FAO’nun 2007-2016 Tarım Tahmin Raporu ve Dünya Bankasının 2008 Tarım Kalkınma Raporu’nda da bahsedildiği gibi enerji ve tarımsal girdi fiyatlarındaki artış, küresel ısınma ve kuraklık, biyodizel üretiminde tarımsal ürünlerin kullanılması, Çin ve Hindistan’daki tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi birçok nedenle dünyada 2016 yılına kadar tarım ürünlerinin fiyatlarının artacağı öngörülmektedir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde tarım, sabit üretici fiyatlarına göre 2004, 2005, 2006 yıllarında üst üste büyürken 2007 ve 2008 yılında kuraklık ile birlikte yaşanan küçülme ekonomiye olumsuz olarak yansımıştır. Ekonomik olarak gıda ürünlerindeki fiyat artışları enflasyona, yine tarım ürünleri ithalatı ise cari açığın büyümesine yol açmaktadır. Ürün çeşitliliği, iklim, toprak, su kaynakları ile dünyanın on dördüncü büyük tarım ülkesi olan ülkemiz yaratacağı katma değerle bu sorunları aşacak güce sahiptir.

Sayın milletvekilleri, dünyada yaşanan küresel mali krizle birlikte yükselen değer olan tarım sektöründe Türkiye de gerekli pozisyonunu almak durumundadır.

AK PARTİ  iktidarları döneminde on bir temel kanun çıkartılmıştır. Bu kanunların hızla uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir. Tarım Kanunu’nda öngörülen tarım havzaları acilen oluşturulmalı, ürün konseyleri hızla kurulmalı ve işlevsel hâle getirilmelidir. Tohumculuk Kanunu’ndan da yararlanarak dünyanın önemli gen merkezi ülkemiz, Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın ortasında tohum ihracatı yapan bir ülke konumuna gelebilir, getirilebilir. Hollanda’da büyük sermayeli ama küçücük ofislerle idare edilen tohum şirketleri Türkiye üzerinden tohum üretimi ve ticareti yapmaktadırlar. Örneğin, bu firmalar, ülkemizde buğday tarlalarında yetiştirilen gelincik gibi tıbbi bitkileri Ege’de çiftçilerle sözleşmeli olarak üretiyorlar, ürettikleri bu tohumları yine Avrupa’daki ilaç firmalarına satıyorlar, satılan bu tohumlardan yapılan ilaçlar yine ülkemize satılıyor. Böyle olunca, bizim ülkemizin iklimi, toprağı, suyu ve insan gücü kullanılıyor. O zaman, bizim, bunun farkında olarak kendi özel sektörümüzü ve sanayicimizi, bu teknolojiye sahip yabancı firmalarla en azından ortaklığa yönlendirmemiz, teşvik etmemiz ya da yeni politikalar üretmemiz gerekmektedir.

Tarımsal üretimde, birim alanda yüksek verimliliği ve kaliteyi sağlayacak ve uluslararası alanda rekabeti sağlayacak biyoteknolojiden yararlanmalıyız. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, genetiği değiştirilmiş ürünler ve ulusal biyogüvenliğimizle ilgili bir politika ortaya koymamız gerekmektedir. Hayvansal üretimle iştigal eden küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinin kümeleme modeli çerçevesinde üretim yapacağı sistemler geliştirilmeli ve kooperatifçilik teşvik edilmelidir.

GAP, DAP ve KOP projelerinin yanı sıra, ülke ekonomisine kısa vadede dönüşüm sağlayacak sulama projelerine öncelik verilmelidir.

2007 yılında yağlı tohumlara 1,7 milyar dolar öderken geçtiğimiz yıl içerisinde 2,8 milyar dolar ödedik. Acilen yağlı tohumlar politikasını ele almamız gerekmektedir. Amerika ve Çin yağlı tohumlar politikasını soyayla çözdü, Avrupa kolzayla çözdü. Biz, soya için sadece yılda 750 milyon dolar ödüyoruz ve millî bir soya politikasına ihtiyacımız var.

Gelişmiş ülkelerde petrol bize göre daha ucuz olmasına rağmen, onlar, kendi çiftçilerini, kendi akaryakıtlarını karşılayacak ürünler üretmek için teşvik etmektedirler. Üretim maliyetini artıran akaryakıt için Türkiye’nin, her yerde yetiştirilebilen kanolayı üretici birlikleri üzerinden sözleşmeli olarak üretilmesini sağlayacak, çiftçilerin kendi akaryakıtını sağlayacak modeller geliştirmemiz lazım.

Yine, yeşil gübreleme yöntemiyle bir yıl içerisinde üretim sezonu kaçırılmadan buğdaygil ya da baklagillerin toprak altına gömülmesi veya hayvansal gübrelerin, kanatlı hayvanların ya da yarasa gübrelerinin kullanılarak topraklarımızın organik yapısının iyileştirilmesi gerekir. Bu uygulamalar sayesinde çiftçimizin gübre masrafı azaltılabilir. Ülke olarak dünyada tekel olan gübre sektöründe bağımlılığımızın azaltılması için bu yöntemleri teşvik etmemiz gerekir. Amerika yarasa gübresini 1856 yılında keşfetti, kanun çıkardı ve dışa satımını yasakladı ve Amerika tarımında büyük başarılara sahne oldu yarasa gübresi ve Türkiye 40 bin mağarası ve 6 milyon ton yarasa gübresiyle dünyada mağara cenneti olan bir ülke ve böyle bir potansiyeli var ve ülkemizde her yıl 5 milyon ekilmeyen, nadasa bırakılan alanlar bu gübrelerle organik yapısı iyileştirilerek ülke ekonomisine kazandırılabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

NECDET BUDAK (Devamla) – Yine güneşi ve rüzgârı bol olan ülkemizde -Hollanda örneğinde olduğu gibi- seraların üzerine konulan yeni teknolojilerle işletmelerin enerji masrafları karşılanabilir, üretilen fazla enerji satılabilir. Bu teknolojilerin ülkemizde de yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, akaryakıt, gübre, tohum konusunda çiftçilerimizi rahatlatacak bu yaklaşımlar ve bütçeden ayrılacak desteklemelerle üretim maliyetini düşürebiliriz ve tarımın ekonomiye katkı payını artırabiliriz.

Ben bu duygu ve düşüncelerle tarım camiasının ve ziraat fakültesinden gelen bir öğretim üyesi olarak hocalarımın, öğrencilerin bayramını kutluyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Budak.

Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker.

Buyurunuz Sayın Eker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Zirai öğretimin başlangıcının 163’üncü yılı münasebetiyle yapılan gündem dışı konuşmalara cevap vermek üzere huzurlarınızdayım ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii tarım sektörü, hâlâ Türkiye’de istihdamın yüzde 26-27’sini karşılayan ve ekonomimiz içerisinde çok önemli bir paya sahip, bizim için de son derece hem stratejik değeri hem ekonomik değeri yüksek bir sektör. Kuşkusuz, Türkiye'nin geçen zaman içerisinde tarım alanında kaydettiği gelişmede zirai öğretimin teknik olarak daha iyi yapılması ve burada, hem bu öğrenimle birlikte yetiştirilen teknik elemanların, ziraat mühendislerinin, teknikerlerin, teknisyenlerin, konuyla ilgili herkesin çok büyük katkıları, çok büyük emekleri var. Ben, huzurlarınızda hepsine ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum. Hayattan ayrılanlara rahmet diliyorum, yaşayanlara da mutlu, uzun ömürler diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bugün, Türkiye'nin gerek beslenme ihtiyacı gerekse ihracat amaçlı olarak döviz kazandırma fonksiyonu gerekse ekonominin önemli bir sektörü olarak istihdam yaratması sebebiyle tarım sektörü ciddi bir büyüklüğe, ciddi bir gelişmeye sahiptir. Bizim de bunun çok daha iyi bir noktaya gelmesi, özellikle çiftçilerimizin dünyada rakipleriyle daha iyi rekabet edebilmesi için, rekabet yeteneğinin güçlendirilmesi için yaptığımız bir dizi çalışma var, bir dizi tedbir var.

2002 yılında devraldığımız noktada Türkiye’deki tarımsal destekler sadece birkaç alanla sınırlıydı. Desteklerin yaklaşık yüzde 86’sını sadece doğrudan gelir desteği oluşturuyordu ve bir miktar yağlı tohum primleri, bir miktar hayvancılık desteği ile çay desteği dışında başkaca da bir destek grubu yoktu. Geçen zaman içerisinde, biz, bunları değiştirmek suretiyle, geliştirmek suretiyle çok yeni destekleme sistemleri getirdik. Örneğin, 2005 yılında, hububatı destekleme kapsamına aldık prim desteği yoluyla. Keza, mazot, gübre, dane mısır, arıcılık, sertifikalı fidan, sertifikalı tohum, kırsal kalkınma, su ürünleri, sigorta, tarım sigortaları, toprak tahlili, organik tarım ve araştırma-geliştirme ile ilgili 2003’ten bu yana, Hükûmetimiz döneminde bu destekler kapsam alanına kondu ve bunlarla birlikte üreticilerimiz sadece birkaç alanda değil, tarımın birçok alanında, özellikle teknoloji geliştirmeye, verimliliği artırmaya dönük olarak çok yeni destekleme modelleri ortaya kondu.

Bunlardan bir tanesi de, üzerinde durulması gereken önemli bir nokta da sübvansiyonlu kredi uygulamalarıdır. İyi tarım uygulamaları, organik tarım, sertifikalı tohum kullanımı, sertifikalı tohum, fide ve meyve üretimi ve bunların kullanımı, ARGE, hayvansal üretim, tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgelerinde yapılacak hayvansal üretim faaliyeti, su ürünleri, tarımsal sulama, tarımsal mekanizasyon, kontrollü örtü altı tarımı, ihracatı yapılan doğal çiçek soğanlarının üretimi, tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliği, diğer işletme ve yatırım kredileri gibi çok sayıda başlık altında yapılan faaliyetler yüzde 30 ila yüzde 100 arasında kredi faiz sübvansiyonundan faydalanmaktadır. Örneğin, damla sulama yatırımlarında, yağmurlama sulama yatırımlarında kredi faiz sübvansiyonu yüzde 100’dür ki, bu, tarımı modernleştirme açısından son derecede önemli bir alandır. Keza, sigortada yüzde 50 destekleme uygulaması yapılmaktadır.

Şimdi, çiftçilerimizin aldığı, şu anda kullandığı krediyle ilgili -çünkü bundan bahsedilmektedir sık sık- şunu bilmemiz gerekiyor: Türkiye, 2008 yılında 951 bin Türk çiftçisine Ziraat Bankası ve tarım kredi aracılığıyla 8 milyar 178 milyon kredi kullandırmıştır, 8 milyar 178 milyon. 951 bin çiftçi bundan istifade etmiştir ve bunun yüzde 90’ı biraz önce söylediğim kredi faiz sübvansiyonu uygulamasına tabidir. Yüzde 30 ila yüzde 100 arasında değişen oranlarda kredi faiz sübvansiyonu uygulanmaktadır 8 milyar 178 milyona. Şimdi, kredi kullanan 951 bin Türk çiftçisinin yüzde 97,6’sı borcunu ödemiştir, yüzde 97,6’sı. Yani geriye dönüş oranı bu kadar yüksek. Bu şu demektir: Yani Türk çiftçisi örneğin 2002’de 529 milyon kredi kullanabilmişti, yüzde 59 faiz vardı ve 550 bin çiftçi bundan istifade ediyordu. Buna göre sayı olarak neredeyse 2 kat daha fazla çiftçi, miktar olarak ise çok daha yüksek düzeyde bir kredi kullanımı söz konusu ve yüzde 97,6’sı da -en önemlisi bu- borcunu, aldığı krediyi geri ödemiştir 2008 yılı içerisinde. Bu, dün Ziraat Bankasından aldığımız son rakamlar.

Şimdi, tabii ki bizim gönlümüz Türkiye’de tarımsal desteklerin çok daha iyi bir noktaya gelmesi. İmkânlarımız ölçüsünde de biz bunu yapacağız. Arkadaşlarımız, Bütçe Kanunu sırasında bütçenin bazı kalemlerinde, bazı maddelerinde -ki, bu arada tarım da maalesef bunun içerisinde- yüzde 10’luk bir kısıtlamaya gidilmesini, tabii, tarım sektörünün dikkate alınmadığı şeklinde yorumluyorlar. Tabii bizim de gönlümüz bu kesintinin yapılmamış olması, hatta üstüne çok daha fazla kredi destekleme verilmiş olmasıydı ama ülkenin şu andaki içinde bulunduğu durum ve dünyada yaşanan ekonomik kriz bu tedbirleri bütçe açısından almayı gerekli hâle getiriyordu.

Şunu size hatırlatmak istiyorum: 2002 yılında biz geldiğimizde 1,8 milyar YTL’ydi çiftçiye verilen destek, bugün 5 milyar 26 milyon lira 2009 bütçesi. Önümüzdeki aylarda, bütçenin gelir durumuna göre elbette ki yıl içerisinde yine düzenleme yapılabilecektir. Geçen birkaç yıl içerisinde de zaten biz yıl içerisinde de farklı desteklemeleri kaynak temin ettiğimiz takdirde bunları uyguladık. Örneğin, 2007 ve 2008 yılında kuraklıkla karşı karşıya kaldı ve biz, 2008 yılında 535 milyon YTL -o günün parasıyla, 535 milyon TL oldu artık- Türk çiftçisine kuraklık desteği sağladık. Bu, bütçede yoktu. Keza 2007 yılında da 270-280 milyon YTL civarında bir parayı yine Türk çiftçisine verdik. Bu da bütçede yoktu. Yani ihtiyaç hissedildiğinde, kaynak temin edildiğinde, biz her zaman Türk çiftçisine destek olmayı, ona katkı sağlamayı önemsiyoruz ve bunu da geçmiş yıllardaki uygulamalarımızda ortaya koyduk, bunun da böyle olabileceğini de geçmiş uygulamalarda gösterdik. Dolayısıyla, bundan sonraki süreçte de bunun böyle olacağını bilmemiz lazım.

Sayın Ergin’in bir sorusu oldu, kuruda yonca ekimiyle ilgili bir değerlendirmesi, işte “Bir gün önce yayınlandı, bir gün sonra son ödeme tarihi…”

Tabii, ben o konuyu inceleyeceğim ve Sayın Ergin’e de şahsen bilgi vereceğim.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Hayır, incelemenize gerek yok, tebliğ yanımda.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Ben vereceğim size; bilgiyi, açıklamayı vereceğim, endişe etmeyin…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Orada bir dalavere var Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yok, yok… Hiçbir şey yok onda. Siz de göreceksiniz ki…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Bir gün içinde başvuru yapılabilir mi?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Öyle değil, yanlışlık var sizin söylemenizde.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Niye yanlış?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yanlışlık var. Onu ben size anlatacağım, şimdi karşılıklı konuşmayalım. Ben size göstereceğim bunu.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Hayır, bana göstermeyin, burada, burada!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Göstereceğim, göstereceğim… Endişe etme…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Bu sizin tebliğiniz! Hazırlıksız mı geldim sanıyorsunuz!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bağırmanıza gerek yok, oturun, ben size onu göstereceğim, merak etmeyin.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Efendim, ben şimdi gösteriyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Orada, Türkiye’de bazı bölgelerde, değerli arkadaşlar, kuruda da yonca ekimi yapılıyor. Türkiye’de, her yerde değil, bazı mikroklima alanlarında ve -çiftçilerimizden bu doğrultuda talepler geldi- Türkiye'nin muhtelif bölgelerinde -örneğin Doğu Anadolu’nun bazı bölgelerinde; Ağrı bölgesinde, Ardahan bölgesinde- iklimin müsait olduğu yerlerde kuruda da yonca ekilebileceğine dair çiftçilerimiz gerekli incelemeleri yapınca onlarla ilgili olarak bir düzenleme yapıldı ama burada usule aykırı bir durum söz konusu değil. Konuyuda, bilginizi de netleştirecek şekilde size onu ayrıca sunarım, o konuda da endişe etmeyin.

Ben, tarım sektörünün Türkiye’de önünün açık olduğunu, Türkiye için giderek stratejik değeri artan bir sektör olduğunu ve Hükûmetimizin de bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu konuyla ilgili hassasiyetle gerekli çalışmaları yapacağını, hazırladığı projeleri uygulamaya koymaya devam edeceğini, yeni adımlar atacağını da burada tekrar huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

Ben, bu düşüncelerle, bu ifadelerle, zirai öğrenimin başlamasının 163’üncü yılının tekrar tüm camiamıza ve milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başkan, 69’uncu maddeye göre söz istiyorum çünkü Sayın Bakanın konuşmalarından sanki ben olmayan bir şeyi gündeme getirmişim gibi bir durum ortaya çıktı. Ben bunu önümdeki kendi belgesinden okumak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim, düzeltiniz.

ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Diyarbakır) – Ne düzeltmesi?

GÜROL ERGİN (Muğla) – Şimdi “ne düzeltmesi”yi görürsünüz, düzeltmenin ne olacağını görürsünüz.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, sözlerini çarpıttığı iddiasıyla açıklaması

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sevgili arkadaşlarım, ben altı yıldır bu Meclisteyim ve bu kürsülerde konuştuğum zaman hiç kimse bana söylediklerimin doğru olmadığını söyleme cesaretini bulamadı ama arada böyle Sayın Bakan gibileri de çıkıyor.

Şimdi ben, bana niye öyle söylenemeyeceğini buradan okuyacağım satırlarla ifade ediyorum. Bakınız, yem bitkileri ekilişleri için başvurular 1 Ocakta başlar, 31 Ekim tarihinde son bulur. Yem bitkisi desteğinden yararlanmak isteyen üreticiler yem bitkisini hasat etmeden önce form dilekçeyle müracaat eder. Bu normali. Şimdi, sonradan eklenen kurudaki ürünler için de şu getirilmiş: “Sadece 2008 yılı için kuru şartlarda yapılan yonca ve silajlık mısır ekilişlerine ait başvurular 19 Aralık 2008 tarihinde son bulur.” Yayınlanma tarihi 18 Aralık 2008 Perşembe, son başvuru tarihi 19 Aralık 2008 Cuma. Bu, Bakanlığın tebliğidir arkadaşlar, Gürol Ergin’in yazıp getirdiği bir kâğıt parçası değil. Şimdi, Sayın Bakan bana şunu diyebilmeliydi: “Evet, bir gün içinde insanlar haberdar olur, başvuru da yapar. Sen neyden şikâyet ediyorsun?” demeliydi. Ama kendi tebliğinin farkında değilmiş gibi davranınca ben bunu ne Bakanın şahsiyetine yakıştırırım ne cumhuriyetin bir bakanına yakıştırırım ve ne de doğru bulurum değerli arkadaşlarım. Böyle bir şey olur mu? Tebliğ burada. Ama siz derseniz ki “Evet, bir gün içinde bunlar olur, biter.” Aynen Maliye Bakanınızın yaptığı gibi yapar, bitirirsiniz. Ne olacak? Mahdumlar da ne gerekiyorsa onu yapar.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.

Gündem dışı üçüncü söz, emeklilerin sorunları hakkında söz isteyen Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Özkan.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, emeklilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emeklilerin sorunlarını ve çözüm önerilerini dile getirmek için söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bu arada Tarım Haftası’nı yürekten kutluyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde yaklaşık 8,5 milyon emekli var. Aileleriyle birlikte bir de çocuğunu sayarsak yaklaşık 25,5 milyon emeklinin, ailenin sorunlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hayat pahalılığı altında ezilen emeklilerimiz emekli maaşının yaklaşık yarısını doğal gaza, ısınmaya ve aydınlanmaya ayırıyor.

Bir yaşlı amcayla konuşuyordum. “Oğlum, her şey var, bütün güzellikler var, dünya bal oldu ama kaşığın sapı kırıldı. Biz perişanız, bizi kurtarın.” diyor. “Bizler devletimize, milletimize yirmi beş yıl, otuz yıl, kırk yıl çalıştık, tam rahat edeceğimiz zaman da işsizlikten bunalan oğlumuzun, gelinimizin, torunumuzun sorunlarıyla baş başa kaldık. Emekli maaşımızı kendimiz harcayacağız sandık ama uygulanan ekonomik politikalar gündemimizi değiştirdi. Ne olacak bu hâlimiz?” diye feryat ediyorlar. “AKP İktidarı kömür veriyor, ömür alıyor.” diyorlar. “Artık köyümüze, kentimize, şehrimize kömür kokusundan giremiyoruz.” diyorlar. “Sayın Başbakan simit aldığı gence 100 lira bahşiş veriyor ama bize gelince eli titriyor, asgari ücretliye de aynı şekilde.” diyorlar.

Geçen gün Burdur’da, Burdur Belediye Başkan Adayımız Şevket Aksöz’le dolaşıyoruz, bir yaşlı emekli amca “Oğlum, geçmişte ben dua ederken ‘Allah’ım, zeval verme ayağıma dizime, muhtaç etme oğluma, gelinime, kızıma.’ derdim ama şu anda oğul da kız da gelin de benim maaşıma ortak oldu. Ben onlara muhtaç olmayayım derken -bu işsizlikten, üniversite mezunu evladım var, iş bulamadım- onlar bana muhtaç oldu ama bu emekli maaşı benim eşim içindi, benim içindi. Bize yetmiyor, onlar ortak oldu. İş sahasına gidiyoruz, iş buluyoruz, çalışmak istiyoruz, Hükûmet bizim gelirimizden yüzde 15 ortaklık payı alıyor. Bunları Mecliste dile getirin. O masaya öyle bir yumruk vurun ki bu Türkiye duysun.” diyor. Arkadaşlar, hep beraber bu sese kulak vermemiz gerekiyor, emeklilerin sesine kulak vermemiz gerekiyor.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Yavaş vur, yavaş.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – “Yavaş, yavaş…” Yani siz de duysanız bunları, siz de aynı şeyleri… “Sizin emekliliğiniz çok güzel, ben emekli maaşımla… Sizler milletvekilisiniz.” diyor. “Benim üç ayda aldığımı şahıs olarak biriniz alsın, bir ay geçinsin, çocuğunu düşünmesin, ben size madalya takacağım.” diyor değerli arkadaşlarım. Onun için, bu emeklilerin feryatlarını bir an olsun, Meclis olaraktan dile getirmemiz gerekiyor, çözüm bulmamız gerekiyor.

Emeklilerin durumlarıyla ilgili, mutlaka, enflasyon oranında değil, gerçek anlamda bir fiyat artışı yapılmalıdır ancak bu şekilde şu anda ülkemizde yaşanan cinnetin, cinayetin intiharların önüne geçebiliriz.

Değerli arkadaşlarım, Burdur’da son iki yıl içerisinde sadece 5 tane Belediye işçimiz veya diğer iş kollarından arkadaşlarımız, Silahlı Kuvvetlerden arkadaşlarımız silah ile veya urgana kendini asarak intihar etti. Bu, Burdur genelinde de var, ülke genelinde de var. Bunları, bu feryatları duymamız gerekiyor, bu sorunları duymamız gerekiyor.

8,5 milyon emekli ile, emekli, dul ve yetimin yüzde 90’ı açlık sınırında, açlık sınırının altında maaş alıyor ve yataklarına aç giriyorlar. Bu çıkardığımız 5510 sayılı Yasa’yla altmış beş yaş emekliliği getirdik, bununla da mezarda emekliliği sağlamış olduk. Emekliler şu anda faal çalışanlarla arasındaki makasın açıldığını belirtiyorlar. Aradaki fark 500-600 YTL’yle ölçülüyor. Bu makasın bir an önce daraltılması gerekiyor. İnsanlar eskiden emekli olmak için gün sayardı, şimdi emekli olmamak için gün sayıyorlar. Herkesin gıpta ile baktığı ve ulaşmak istediği emeklilik eşittir yoksulluk oldu değerli arkadaşlarım. Emeklilik eşittir yoksulluk oldu. Buna bir an önce çözüm getirmemiz gerekiyor.

Acilen emekli aylıkları arasındaki farkları ortadan kaldıracak olan intibak yasasının çıkarılması gerekiyor.

Emekli aylık artışlarında ülkenin büyüme oranı dikkate alınmalıdır diyoruz.

Tüm emeklilere yılda 2 kere, en az, ikramiye verilmelidir önerilerini yapıyoruz.

Hastanelerde emeklilerimize sıra beklemeden tedavi olma şanslarını vermemiz gerekiyor. Biliyorsunuz, hastane sıralarında, sabahın erken saatlerinde gidip o sıralarda, kuyruklarda -emeklilerimiz bir genç gibi enerjik değil, dayanıklı değil- onlara bir öncelik tanımamız gerekiyor. Konu emekli olduğunda bunları söylüyorum ama işsizimiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - …işçimiz, köylümüz, memurumuz, esnafımız, öğrencimiz, öğretmenimiz, hemşiremiz, muhtarlarımız, kısaca fakir fukaramız aynı sorunları yaşıyor. Şunu söylüyorlar: “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.” atasözünü sizlerle de paylaşmak istiyorum. Bunun tek koşulu var: Üretim, üretim, üretim; çalışmak, çalışmak, çalışmak. Bu koşulları hep beraber oluşturmamız gerekiyor.

Avrupa’nın emeklileri ülkemize geliyor tatil için, değerli arkadaşlarım, benim emeklim bir çay içmek için kahvehaneye gidemiyor, kahveye gidemiyor çünkü emekli maaşını ancak yakıtına, kirasına, çocuklarının geleceğine harcıyor. Elin emeklisi geliyor Türkiye’de bir hafta, on beş gün tatil yapıyor, denize giriyor ama benim emeklim köyündeki kahveye gidemiyor.

Çalışan emeklilerden “sosyal güvenlik” adı altında yüzde 15 pay alıyoruz, “destek primi” adı altında. Bunun mutlaka kaldırılması gerekiyor. Bu, haksızlıktır.

TÜFE alacakları acilen ödenmelidir. Emekli öğretmen, emekli polis, emekli astsubay, emekli memur çalışma yapıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bu çalışmasının karşılığında emekli olduktan sonra  yüzde 15 gibi bir kesinti var. Bunlar zevkten çalışmıyor. Çocuğunun geleceği için, üniversite okuyan kızı için, çocuğu için “Bir artı değer üretebilir miyim, namerde muhtaç olmadan yavrularıma iyi bir eğitim aldırabilir miyim” diye çalışıyor.

Bunların sorunlarına hep beraber Meclis olarak eğilmemizi öneriyor, tümünüze saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

VI.-BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 24 milletvekilinin, bir Alman şirketine yönelik rüşvet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/305)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Alman endüstri devi Siemens'in yöneticileri, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 20 ülkedeki ihalelerde milyarlarca dolar rüşvet dağıttıkları nedeniyle, Almanya'da yargılanmaktadırlar.

Türkiye'de de askerî-sivil ihalelere katılan Siemens'in bazı siyasiler dahil çok sayıda kişilere yüklü rüşvetler dağıttığı; bu yüzden ihalelerde kayırıldığı, hatta şirket lehine adrese teslim ihaleler yapıldığı iddiaları yoğundur. Bu iddialardan bir bölümü, BOTAŞ'a yönelik yapılan Mavi Hat Operasyonu sonucu açılan davada mahkeme tutanaklarına da girmiştir.

Siemens'in dağıttığı rüşvetlerle ilgili, Almanya dışında bazı ülkelerde de soruşturmalar açılmış olmasına karşın, iddiaların odağında olan Türkiye'de bu konuda herhangi bir girişim başlatılmamıştır. Oysa, rüşvet iddiaları hakkında Türkiye'de de hemen bir soruşturma açılması ve hatta Türkiye ve Almanya'nın da taraf olduğu, Ceza işlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 4. Maddeleri gereği Almanya ile istinabe yoluyla işbirliği yapılarak, sorumluların ortaya çıkarılması gerekirken bunlar yapılmamıştır.

Konu ile ilgili, sayın Başbakan'a yönelik verdiğim 11.06.2008 ve 01.08.2008 tarihli yazılı soru önergelerim de yanıtlanmamıştır. Dolayısıyla, sayın Başbakan'ın bu tutumu, Siemens'in ülkemizde dağıttığı ileri sürülen rüşvetlerin ve sorumluların ortaya çıkarılmasında istekli olmadığı izlenimi vermektedir.

Sunulan nedenlerle, Alman endüstri devi Siemens'in son beş yılda, Türkiye'deki askerî-sivil ihalelerde avantajlar sağlamak amacıyla, aralarında bazı siyasilerin de bulunduğu kişilere rüşvet verip vermediği, sözkonusu ihalelerde bu yöntemle Siemens'e kolaylıklar sağlanıp sağlanmadığı ve sorumluların tespiti için, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereği bir Meclis Araştırması açılmasını talep ediyoruz.

1) Ahmet Ersin                       (İzmir)

2) Canan Arıtman                   (İzmir)

3) Tekin Bingöl                       (Ankara)

4) Ali İhsan Köktürk               (Zonguldak)

5) Nevingaye Erbatur            (Adana)

6) Ali Rıza Öztürk                   (Mersin)

7) Rasim Çakır                        (Edirne)

8) İsa Gök                                (Mersin)

9) Akif Ekici                            (Gaziantep)

10) Mevlüt Coşkuner             (Isparta)

11) Şevket Köse                      (Adıyaman)

12) M. Ali Özpolat                  (İstanbul)

13) Erol Tınastepe                 (Erzincan)

14) Halil Ünlütepe                  (Afyonkarahisar)

15) Ali Rıza Ertemür              (Denizli)

16) Ahmet Küçük                   (Çanakkale)

17) Hulusi Güvel                     (Adana)

18) Tacidar Seyhan                (Adana)

19) Selçuk Ayhan                   (İzmir)

20) Çetin Soysal                      (İstanbul)

21) R. Kerim Özkan                (Burdur)

22) Zekeriya Akıncı                (Ankara)

23) Gürol Ergin                       (Muğla)

24) Kemal Demirel                 (Bursa)

25) Sacid Yıldız                       (İstanbul)

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 20 milletvekilinin, kot taşlama atölyelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/306)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

"Kot Taşlama Atölyelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği" konusunun Anayasanın 98., İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri doğrultusunda araştırılması için TBMM bünyesinde bir Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Sebahat Tuncel                  (İstanbul)

2) Ahmet Türk                        (Mardin)

3) Selahattin Demirtaş           (Diyarbakır)

4) Fatma Kurtulan                 (Van)

5) Emine Ayna                        (Mardin)

6) Ayla Akat Ata                     (Batman)

7) M. Nezir Karabaş               (Bitlis)

8) Bengi Yıldız                        (Batman)

9) Sırrı Sakık                           (Muş)

10) M. Nuri Yaman                 (Muş)

11) Özdal Üçer                        (Van)

12) Aysel Tuğluk                    (Diyarbakır)

13) Pervin Buldan                  (Iğdır)

14) Gültan Kışanak                 (Diyarbakır)

15) Akın Birdal                       (Diyarbakır)

16) İbrahim Binici                  (Şanlıurfa)

17) Hasip Kaplan                   (Şırnak)

18) Sevahir Bayındır              (Şırnak)

19) Şerafettin Halis                (Tunceli)

20) Osman Özçelik                 (Siirt)

21) Hamit Geylani                  (Hakkâri)

Genel Gerekçe:

Kot taşlama, kotlara eskitilmiş görünümü verilmesi için, kumun kuru hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutularak aşındırılması işlemidir. Bu işlem sırasında solunan tozlar akciğerde silikozis hastalığına yol açmaktadır. Kumun özü olan silisyum ciddi hastalıklara yol açan bir maddedir. Hastalık aslında tünel, yol yapımında, döküm işinde çalışanlarda rastlanan klasik madenci hastalığıdır.

Kot kumlamaya bağlı gelişen silikozis hastalığı, dünyada ilk kez Türkiye'de görüldü. Doktorlar bu durumla ilk kez 2004 yılında tanıştı, ilk olgular 2005 yılında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ve İstanbul Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi'nden bildirildi. Kot kumlamaya bağlı silikozis, 2005 yılından bu yana çeşitli ulusal ve uluslararası tıp kongrelerinde de konu oluyor. Hasta sayısı çoğaldıkça doktorların bu konudaki bilgisi ve duyarlılığı arttı. Türk Toraks Derneği'nin 2006 yılında gerçekleşen kongresinde, olayın sosyal boyutunun önemi üzerinde duran doktorların müdahalesi ile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı konuyu gündemine almak zorunda kaldı. Bakanlık, 2007 yılında Ulusal Pnömokonyoz Eylem Planı'nda kot kumlamayı da önlem alınması gereken işkollarına ekledi.

Kot taşlamanın ulaştığı böylesi ağır boyutlara rağmen, halen İstanbul'un Sultançiftliği, Küçükköy, İkitelli, Halkalı, Alibeyköy, Esenyurt semtlerinde her türlü denetimden uzak çok sayıda kot taşlama atölyesi var. Kot taşlama küçük, merdiven altı atölyelerin işi gibi yansıtılmaya çalışılmaktadır; ama bu atölyeler büyük firmalar için çalışmaktadır. Bu şirketler işleri taşerona vererek işçilerin iş güvenliğini sağlama ve sağlığını koruma zorunluluklarını, iş kanununa aykırı şekilde yerine getirmemişler ve binlerce işçinin sağlığıyla oynamışlar, onlarcasının ölümüne sebebiyet vermişlerdir.

Dünyada makinelerle yapılan blue-jeans ya da kotu beyazlatmak-eskitmek işi, Türkiye'de ucuz diye elle yapılmaktadır. Doğu ve Güney Doğu illerinden 15-25 yaş arasındaki gençler, bu iş için İstanbul'a geliyorlar. Bingöl'ün Karlıova Taşlıçay Köyü'nde neredeyse her evde bir "kumlama hastası" var. Bazı evlerde bu sayı 3-5 hastaya kadar varıyor. Köylerinden kalkıp geldikleri İstanbul'da sigortasız, maskesiz, havalandırması bile olmayan kot taşlama atölyelerinde, çok değil 6 ay ile 2 yıl arasında çalıştıktan sonra, öleceklerini öğreniyorlar. Aslında maden işçilerinin "meslek hastalığı" olan silikozis hastalığına maden işçilerinin bir bölümü, 20-30 yıl çalıştıktan sonra yakalanırken kot taşlama işi yapanlar kısa vadede yakalanıyor.

Resmi kayıtlara göre Türkiye'de şu anda bu hastalığa yakalananların sayısı 150’yi geçti. 20'den fazlası da öldü. İşçiler 20-30 yaş arasında, yani genç oldukları için şikayet hemen ortaya çıkmıyor. Teşhisi konulan hastalar meslek hastalıkları hastanesine gönderiliyorlar ve belli bir oranda iş göremezlik raporu alıyorlar. Bu insanlara 60-80 YTL maaş bağlanıyor ve tazminatlarını almaları da imkansız hale geliyor. Çünkü ne yazık ki birçoğu sigortasız çalışan işçiler, çalıştığını dahi ispatlayamıyor.

Kot taşlama işine uluslararası rekabet nedeniyle sessiz kalan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve hükümet bu sosyal felaketten birinci derecede sorumludur ve Bakanlık kot taşlamayı her ne kadar önlem alınması gereken iş kollarına eklemiş olsa da pratikte bu önlemlerin uygulanmadığı da açığa çıkmıştır. Sosyal güvenlik hakkı; Anayasa ile devlet güvencesi altına alınmış en temel insan haklarından biridir. Anayasanın 49. maddesinde herkesin çalışma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ve devamla 60. maddesi uyarınca da devletin sosyal güvenliği sağlayacak tüm tedbirleri almakla yükümlü olduğu açıkça düzenlenmiştir. Buna rağmen; işçiler kot taşlama atölyelerinde sigortasız çalıştırılmış ve sosyal güvenlik haklarından mahrum bırakılmışlardır. Şimdi hastalıkla mücadele eden işçiler sosyal güvenceden yoksun bir halde, yeşil kartın sağladığı sınırlı sağlık hizmetlerinden yararlanmaya çalışmaktadırlar. Daha da önemli bir sorun ise sigortasız, kayıt dışı çalışan işçilerin sağlık hizmetlerinden tamamen yoksun kalmasıdır. Sigortasız çalışan yüzlerce işçi, işçi olduklarını kanıtlayamadıkları için hastanede tedavi olamamaktadır. Bir hukuk savaşı veren işçileri bu mağduriyetten kurtarmak ve bu hukuki süreci gidermek Adalet Bakanlığı'nın sorumluluğundadır.

Tüm bu sebeplerle,

Bugüne kadar kayıt dışı işçilikten de kaynaklı olarak, kot taşlamada silikozis hastalığına yakalanan işçilerin sayısının tam olarak belirlenebilmesi,

Tüm kot taşlama atölyelerinde iş güvenliği düzenlemelerinde işverenler tarafından toplu koruma önlemlerinin alınıp alınmadığının anlaşılması,

Önlem alınması gereken işkolları kapsamında olan kot taşlamada standartlara uygun koşulların hayata geçirilebilmesi amacıyla Meclis bünyesinde bir Araştırma Komisyonu kurulması önerisinde bulunuyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Genel görüşme açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 20 milletvekilinin, suç örgütleriyle mücadeledeki son gelişmeler konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/9)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yasadışı suç organizasyonları olan çetelerle mücadelede ortaya çıkan son gelişmeler konusunda Anayasa’nın 98’nci ve İçtüzüğün 101, 102 ve 103’üncü Maddeleri uyarınca bir Genel Görüşme açılması için gereğini arz ve talep ederiz.  14.01.2009

1) Selahattin Demirtaş            (Diyarbakır)

2) Ahmet Türk                         (Mardin)

3) Fatma Kurtulan                  (Van)

4) Emine Ayna                         (Mardin)

5) Ayla Akat Ata                      (Batman)

6) Sebahat Tuncel                   (İstanbul)

7) M. Nezir Karabaş                (Bitlis)

8) Bengi Yıldız                          (Batman)

9) Sırrı Sakık                            (Muş)

10) M. Nuri Yaman                  (Muş)

11) Özdal Üçer                         (Van)

12) Aysel Tuğluk                     (Diyarbakır)

13) Pervin Buldan                   (Iğdır)

14) Gültan Kışanak                  (Diyarbakır)

15) Akın Birdal                        (Diyarbakır)

16) İbrahim Binici                   (Şanlıurfa)

17) Hasip Kaplan                    (Şırnak)

18) Sevahir Bayındır               (Şırnak)

19) Şerafettin Halis                 (Tunceli)

20) Osman Özçelik                   (Siirt)

21) Hamit Geylani                   (Hakkâri)

Gerekçe:

Türkiye gündemini son yıllarda sayıları hızla artan adına “Çete”, “Gladio” “Kontr-gerilla” denilen yasadışı suç örgütleri oluşturmaktadır. Bir taraftan çeteler “vatansever”, “milliyetçi”, “Atatürkçü”, “muhafazakâr”, “ulusalcı” ve “derin devlet” olarak kamuoyunun dikkatine sunulurken, diğer taraftan bu örgütlenmelerin uyuşturucu ticaretinden yolsuzluğa, ihaleye fesat karıştırmaktan adam öldürmeye, kadın ticaretinden tefeciliğe kadar birçok suça bulaştığı da gözlemlenmektedir.

Türkiye'de yakalanan çetelerin en belirgin özelliği, başta devlet olmak üzere tüm kutsal değerlerin çetelerin çıkarlarına alet edilmesidir. Her türlü yolsuzluğu, hukuk dışılığı ve insan hakları ihlallerini hiçbir kaygı duymadan uygulayan çetelerin, arka fonlarına koydukları “bayrak”, “vatan”, “ülkü”, “ülke”, “devlet” gibi değer ve olguları malzeme olarak kullanmaktadırlar. Kendilerine gizemli bir hava vererek ve devletin derinliklerinde oldukları havasından yararlanmak marifetiyle, gerek kendilerini yakalamaya çalışan kolluk güçlerine meydan okumayı, gerekse de bunları yargılama keyfiyetinde olan hakim ve savcıları etki altında bırakmayı amaçlamakta, toplum üzerinde de baskı kurmaktadırlar.

Devlet kurumlarının uyumlu çalıştığı, hukukun önemsendiği, adaletin hakça dağıtıldığı bir sistem çetelerin barınması açısından önemli dezavantajlar içerir. Çetelerin varlıklarını devam ettirebilmesi, insanların ve toplumların korkmasına, paniğe kapılmasına ve onlara “ihtiyaç duyması”na bağlıdır. Bir yandan ülkenin bölüneceği, diğer yandan Müslümanların Hıristiyanlaştırılacağı iddiası abartılı ve yalan rakamlarla kamuoyuna sunularak toplum içerisinde husumet, öfke ve düşmanlık arttırılarak, korkunun ve kaygının arttırılması, komplo teorileri, hayali düşman senaryolarıyla, doğruların yanına yanlış ve yalanların eklenmesi yöntemiyle büyük bir bilgi kirliliği yaratılmaktadır.

Çetelerle mücadelede toplumsal duyarlılık ve medya son derece önemlidir. Çünkü çeteler, en fazla toplumun sahip olduğu değerlerden yararlanarak ayakta kalmayı başarabilmektedirler. Toplumu yanıltmaktadırlar, insanlığın ortak değerlerine karşı çıkmaktadırlar, tüm kutsalları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadırlar. “Devlet her şeyi hukuk dairesi içinde çözemez” anlayışı ile kendini silahlı güçlerin sayısı bir buçuk milyonu aşan askerin ve güvenlik güçlerinin yerine koyarak; değerler sistemini aşındırmaya, çete argümanlarını hakim kılmaya çalışan çetelere karşı mücadele bilincinde demokrasi, hukuk ve insan hakları önemli bir yer tutmaktadır.

Türkiye'yi komplo teorileri, provoke eylemleri ve abartılı yayınlarıyla korkuya hapsetmeye çalışan çetelerin, sürekli suçlayıcı, korku ve nefret yayıcı, intikam ve öç almayı teşvik edici taktiklerini yakından tanıdığımız ölçüde, yaşam alanlarını daraltabiliriz. Çetelerin değirmenine su taşıyan anlayış, onlar konusundaki yanlış bilgilere sahip olunması veya çetelerin kanıksanması riskidir.

Çetelerle mücadelede toplumsal duyarlılık şarttır. Özellikle kurumlara karşı bir güvensizlik söz konusudur ve aşılmalıdır. Bu güvenin başlangıcı ise çetelere karşı etkin, verimli ve tavizsiz bir mücadelenin yapıldığının topluma gösterilmesi ve toplumla paylaşılmasıdır. Siyasetin demokrasiyle bireysel hak ve özgürlüklerin vazgeçilmezliğiyle, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün sağlanmasıyla mücadele etmesi gerekir.

Azınlıklardan, başka dinlerden ve uluslardan nefret eden, kendileri dışındakileri düşman gören, nefret aşılayan, ülkelerini kaçınılmaz bir şekilde bölünmeye gittiğine inanmaları ve her yerde bir düşman olduğu paranoyasına sahip olan; ötekileştirici olarak topluma sürekli gerilim pompalayan çetelere karşı, iç uzlaşımızı, demokrasimizi, hukukumuzu, insan hakları sicilimizi ve sükûnetimizi koruduğumuz ölçüde başarılı olabiliriz. Çetelerden arınma herkesin elini taşın altına koyması ile mümkündür. Meclis sorumluluk üstlenmeli, siyaset kurumu görev ve sorumluluğunu yerine getirmeli, “genel görüşme” yaparak önlem almalıdır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/526) (S. Sayısı: 218) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde 8’inci maddeye bağlı ek madde 2 kabul edilmişti. Şimdi 8’inci maddeye yeni iki ek madde eklenmesine dair iki önerge vardır.

Bildiğiniz üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt çoğunlukla -burada 13 üyeyle- katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi ilk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (218) sayılı “Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın 8’inci maddesinin çerçevesinde geçen “madde” ibaresinin “maddeler” olarak değiştirilmesini ve aşağıdaki maddenin ek madde 3 olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Mustafa Elitaş                  Veysi Kaynak                           Azize Sibel Gönül

                        Kayseri                     Kahramanmaraş                                 Kocaeli

                                       Tuğrul Yemişci                 Abdurrahman Arıcı

                                               İzmir                                    Antalya

El Birliği Mülkiyetinin Paylı Mülkiyete Dönüştürülmesi

“Ek Madde 3- Bir mirasçı, miras ortaklığından doğan elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi isteminde bulunduğu takdirde tapu sicil müdürü, diğer mirasçılara çağrıda bulunarak belirleyeceği süre içinde varsa itirazlarını bildirmeye davet eder. Tebligat masrafları ilgilisince karşılanır.

Elbirliği mülkiyetinin devamına yönelik bir itiraz ileri sürülmediği veya mirasçılardan herhangi biri belirlenen süre içinde paylaşma davası açmadığı takdirde, istem konusu taşınmaz mal üzerindeki elbirliği mülkiyeti paylı mülkiyete dönüştürülerek, hissedarlık esaslarına göre mirasçılar adına tapu kütüğüne tescil edilir.”

                          

(x) 218 S. Sayılı Basmayazı 8/1/2009 tarihli 42’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

BAŞKAN -  Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Peki.

Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Gruplar adına söz isteyen?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yaşar Ağyüz konuşacak.

BAŞKAN -  Peki.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Şahsım adına…

BAŞKAN -  Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yaşar Ağyüz…

Gaziantep Milletvekili Sayın Ağyüz,  buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Tapu Kanunu’na, yine AKP’nin alışılmış bir taktiğiyle verilen bir ek madde önergesiyle karşı karşıyayız. Bu konuda CHP Grubu adına söz aldım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, mülkiyet Anayasa’da güvencesini bulan ve her vatandaşımızın doğal olarak kullanması gereken bir hak. Mülkiyete ilişkin sorunları çözmek de elbette ki ilgili bakanlığın ve ilgili kurumun temel görevidir. Şu anda da, el birliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi isteminde, tapu sicil müdürü, isteyen, başvuran mirasçıya, diğer mirasçılara çağrıda bulunarak, belirleyeceği süre içinde itirazlarını bildirerek bunu paylı mülkiyete çevirme yetkisi veriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu konunun özellikle Komisyonda verilen bir önergeyle veya madde ilavesiyle görüşülmesi gerekirken, enine boyuna tartışılması gerekirken, burada bir oldubittiye getirilerek… Hatta dün akşam geç saatlerde yapılmaya çalışılan bir operasyondu, ama maalesef Komisyon üyelerinin, nasıl ki AKP’li milletvekilleri Meclise ilgisizse, Komisyon üyelerinin de Meclise ilgisizliğinden dolayı çoğunluğu bulamadığınızdan bu önergeyi veremediniz değerli arkadaşlarım. Bu, Meclisin iradesine tahakküm koymaktır, Komisyonun iradesine tahakküm koymaktır. Eğer bu Komisyonda görüşülmüş olsaydı, enine boyuna, eksiği yanlışı, vatandaş yararına, mülkiyet sahibi yararına olup olmayacağı tartışılır ve belki de daha iyi bir şekilde tebarüz ettirilmiş olurdu, ama yine inceleme ortamı yaratılmadan, yine inceleme, araştırma olanağı tanınmadan bir oldubittiyle karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım. O nedenle, biz diyoruz ki, yasalar yazboz tahtası değildir. Siz çıkardığınız yasayı, örneğin bir İhale Yasası’nı 15 kez değiştiren bir Meclis unvanını taşıyorsunuz. Sosyal Güvenlik Yasası’nı yazboz tahtasına çeviren bir Meclis unvanını taşıyorsunuz. Şu anda da on bir maddelik bir tapuyu, senenin başında Komisyona gelmiş olan ve günlerdir, aylardır bekleyen bir yasayı yine ucundan kıyısından değiştirmeye çalışıyorsunuz. Biraz sonra, kısmen 2/B’yi ortaya atacak olan bir teklifle de karşı karşıyayız. Niye bunları açıkça söylemiyorsunuz? Komisyonda, Sayın Bakan, Bakanlık yetkilileri niye bunu açıkça ortaya koymuyor? Ne kaçırmak istiyorsunuz? Maliye tasarılarında görüyoruz; vergi affıyla yüzlerce, binlerce, affedilmemesi gereken insanı affediyorsunuz ama esnafa sıra geldiği zaman da, ama çiftçiye sıra geldiği zaman da, elektrik borçları altında, sulama elektrik borcu altında inim inim inleyen vatandaşlarımız, çiftçilerimiz beklerken onlar için parmağınızı kıpırdatmıyorsunuz değerli arkadaşlarım, bu yanlıştır. Sorun çözmek elbette ki Meclisin görevidir. Soruna yapıcı, önerici çözümlemelerde bulunmak elbette ki her milletvekilinin hakkıdır ama bunun yöntemi, bunun biçimi bu olmaması lazım. Bu önergelerle değiştirilen bir yasa hüviyetini taşıyan bir yasanın da güvenirliği kalmaz değerli arkadaşlarım.

Çok iyi niyetli olarak amacına baktığımız zaman da orman kadastrosunun çabuklaştırılması olarak anladığımız, iki yasa arasındaki uyumsuzluğu gidermek amacına yönelik olduğunu gördüğümüz bir yasaya destek vermek amacındayız, ama gelin görün ki siz bu yasayı birtakım emellerinize, Çevre ve Orman Bakanlığının emeline, iştahı bir türlü kapanmayan, nereden ne özelleştiririm, nereden ne para bulurum amacı içerisinde bulunan Maliye Bakanınızı tatmin etmek için 2/B’ye dönük, Anayasa’ya aykırı bir düzenlemeyi de yapma çabası içerisindesiniz değerli arkadaşlarım. Bu tür şeyler gruplar arası dayanışmalarla olur, gruplar arası görüşmelerle olur. Bu tür görüşmeler -2/B konusunu kastediyorum, mülkiyet konusunu kastediyorum- ilgili meslek odalarının görüşü alınarak olur ama siz “Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla bu yasal düzenlemeleri yaparsanız ileride Anayasa Mahkemesine de kafayı çarparsınız, ileride daha onulmaz sorunlarla da karşı karşıya gelirsiniz ve o zaman da iş işten geçmiş olur değerli arkadaşlarım.

Zaman kazanmaya çalışırken zaman kaybeden bir iktidar anlayışıyla karşı karşıyayız. “Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla karşı karşıyayız. Bunu ben çok yanlış görüyorum, demokratik teamüllere göre yanlış görüyorum, Parlamento içindeki işleyişe göre yanlış görüyorum ve komisyonlara bir baskı, bir teyakkuz olarak görüyorum bu hareketi komisyonların üzerinde kendini gören bir anlayış içerisinde. O zaman, komisyonlar niye var? Niye uzmanlık alanında bulunan kişiler bu komisyonlara giriyorlar kendilerini ifade etmek için? Bu konularda dışarıda uzman olan kurumlardan, kamu kurum ve kuruluşlarının dışında sivil toplum örgütlerinden, Harita Mühendisleri Odasından, Ziraat Mühendisleri Odasından, Orman Mühendisleri Odasından, TEMA vakfından müşterek davranış içerisine girmek için niye bir arayışa girmiyoruz değerli arkadaşlarım?

Onun için, ben bu tür oldubittilerle karşılaşılan bir Meclis ortamında yasaların yapıcı, yön gösterici, sorun çözücü anlayışla geçeceği inancında değilim. O nedenle, bu tavrınızdan vazgeçiniz. Köklü sorunları çözmek için üretken, yapıcı çözümlerinizi komisyonlarda, bakanlıklarınızda olgunlaştırarak getiriniz, biz de onunla yapıcı önerilerimizi, eleştirilerimizi sunalım ve daha iyi hâle getirelim. Beş dakika içerisinde getirdiğiniz oldubitti bir önerge içerisinde biz de somut önerilerimizi, somut eleştirilerimizi sunmak zorluğu içerisinde kalıyoruz. Bu, yasayı Meclisten kaçırma taktiğidir değerli arkadaşlarım.

O nedenle, ben bu tür oldubittilerle karşılaşılan bir yasal düzenlemeyi CHP Grubu adına doğru bulmadığımızı, komisyonlara baskı, komisyonların iradesine baskı olduğunu söylüyorum. Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.

Gruplar adına başka söz isteyen? Yok.

Şahısları adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak.

Buyurun Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 218 sıra sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’na ek bir madde eklenmesiyle ilgili olarak benim de imzam bulunan önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ek maddeyle ilgili hususa geçmezden önce, görüştüğümüz tasarının işin esasında orman kadastrosu-sivil kadastro ayrımından kaynaklanan bir kısım sakıncaları, bir kısım aksaklıkları ortadan kaldırmaya yönelik hayırlı bir tasarı olduğunu özetle de ifade ediyorum.

Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; verdiğimiz ek madde önergesinin esası şudur: Bildiğiniz gibi medeni hukukumuzda iki türlü mülkiyet vardır. Bir tanesi, “El birliğiyle mülkiyet”, eski tabiriyle “İştirak hâlinde mülkiyet”, bir diğeri ise “Müşterek mülkiyet”tir. El birliğiyle iştirak hâlinde mülkiyette paydaşlar olmadığı için, herkes hep beraber malik olduğu için paydaşların bu mallar üzerinde tasarruf imkânları bulunmamaktadır. Mirasın açıldığında da yine Türk Medeni Kanunu’na göre, mirastan kalan tereke mirasçılara el birliğiyle mülkiyet hâlinde, iştirak hâlinde mülkiyet hâlinde geçer. Bu sebeple Medeni Kanun’umuzun 598’inci maddesine göre, mirasçıların, sulh hukuk mahkemesine müracaat etmeleri ve paylarını gösteren mirasçılık belgesini, eski adıyla veraset ilamını almaları gerekir ancak bu belgeden sonra tapu sicil müdürlüklerine giderler, hep beraber giderler ve iştirak hâlindeki mülkiyeti müşterek mülkiyete çevirirler. Ondan sonra da her bir paydaş kendi taşınmazı üzerinde ancak tasarruf imkânına sahip olur. Türkiye’de gerek nüfus, demografik sistem gerekse başka sebeplerle çok uzun yıllar bu iştirak hâlindeki mülkiyet müşterek mülkiyete çevrilememekte ve aslında mirasçı olduğu hâlde insanlar taşınmazlarını tasarruf edememekte ve istifade edememekte idiler. Getirilen bu düzenlemeyle mirasçılarından birinin veya birkaçının mahkemeden almış olduğu veraset ilamına göre tapu sicil müdürlüğüne müracaatı, tapu sicil müdürlüğünün tebligat masraflarını da ilgiliden almak kaydıyla taraflara makul bir süre için davet göndermesi ve bu süre sonunda yine mahkemeden alınmış mirasçılık belgesine istinaden pay ve paydaşları belirlemesi, dolayısıyla da netice itibarıyla müşterek mülkiyete geçilmesi amaçlanmaktadır, önerge budur. Bu, aynı zamanda, TAKBİS sisteminin de rahat çalışmasını sağlayacaktır ve böylece insanların uzun yıllar kendilerine miras kalmış maldan tasarruf edememeleri gibi bir sakıncayı da ortadan kaldıracaktır diyorum.

Verdiğimiz önergenin özeti, esası budur diyor, önergeye desteklerinizi istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaynak.

Şahsı adına Bursa Milletvekili Ali Koyuncu.

Buyurunuz Sayın Koyuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün gerçekten, burada, şu anda -görüşmekte olduğumuz madde- Türkiye’de çok önemli bir sorunu ortadan kaldıran maddenin görüşülmesini gerçekleştiriyoruz. Yıllardan beri kangren olmuş, üç kuşak, beş kuşak geçmiş, dedesinin dedesinden miras yoluyla kalan gayrimenkullerin bir şekilde vârislerine intikal ettirilememesi nedeniyle ciddi anlamda vatandaşlarımızın bu konuda sıkıntıları vardı. İşte bu maddeyle, vârislerin üzerine düşen hisselerin hisseli bir şekilde dağıtımını sağlayan bir düzenlemeyi bugün gerçekleştiriyoruz. Daha önce, bu kanun çıkmazdan önce, bu madde eklenmezden önce, sizler, vâris olmuş olduğunuz bir mülkiyeti üzerinize alma noktasında ciddi anlamda sıkıntılar yaşıyordunuz. Bütün vârislerin bir araya gelmesi, bu vârislerin bir araya gelmesi neticesinde rıza göstermeleri, rıza gösterdikten sonra da üzerinize düşen hisseli tapunun alınması sağlanıyordu. Bu değişiklikle birlikte bizler neyi getiriyoruz? Artık, vârislerden herhangi biri, tapu harcını ödemek kaydıyla ve şartıyla hisseli bir şekilde tapusunu alabiliyor. Daha önce bu hisseli tapuyu alamıyordu. Üzerine düşen hisse miktarı belli değildi. Bunun ortadan kaldırılmasıyla birlikte çok ciddi anlamda sıkıntıdan vatandaşlarımızı kurtarıyoruz. Gerçekten Türkiye’mizde, baktığınızda, bu hisseli tapuların hisseli bir şekilde mirasçılara dağıtılması noktasında binlerce mirasçısı olan ve çözülemeyen, kangren olmuş tapuları, mülkiyetleri hep birlikte biliyoruz, görüyoruz.

İşte, değerli arkadaşlar, bu madde, mirasçılardan herhangi birisinin intikal harcını ödemesi kaydıyla bütün mirasçılara düşen hisse paylarının gerçekleştirilmesini sağlayan bir maddedir. Hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koyuncu.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Bir tek soru görüyorum, Sayın Doğru’ya ait.

Buyurunuz Sayın Doğru.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorumun birinci bölümü, maddelerinin birçoğu ormanla ilgili olan bu kanun acaba neden Orman Bakanlığı tarafından Meclisimize getirilmedi de sizin Bakanlığınız tarafından getirilmiştir?

İkinci konu olarak, Tapu ve Kadastro personeli yoğun çalışan bir memur grubudur. Aldıkları ücret konusunda bizce mağdur durumdadırlar. 200 YTL civarında bir ek ödemenin yapılacağı ifade edilmiştir. Bu 200 YTL taşra teşkilatını veyahut merkez teşkilatını mı kaplıyor ve devamlılığı olacak mıdır? Ayrıca birçok kuruluşta, Sağlık Bakanlığıyla ilgili çeşitli kuruluşlarda döner sermaye gelirlerinden çalışanlara pay verilmektedir. Bu yönde de bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Buyurunuz Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, biraz sonra vereceğimiz bir önergeyle buradaki çalışmalarda yaklaşık 200 TL’lik bir katkı gelmesini planlıyoruz. Tabii, diğer, döner sermayeyle ilgili, arkadaşımızın söylediğine katılıyorum. Döner sermayeden pay alma konusunda çalışmalarımız devam etmektedir. Biz dün de söyledik, Tapu ve Kadastro çalışanları gerçekten sıcakta soğukta, çamurda yağmurda, her türlü zor şartlarda arazide çalışan gerçekten çok saygıdeğer arkadaşlarımız, kardeşlerimiz. Onların haklarını alıp ödemeye çalışıyoruz. Bu konudaki duyarlılığından dolayı Değerli Vekilime teşekkür ediyorum.

Bu sorunuzun ilk kısmı da… Orman ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün ortak çalışmasıyla bu yasa Meclise getirildi. Onu söyleyeyim.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

III.- Y O K L A M A

(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yoklama talebimiz var efendim.

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Okay, Sayın Ergin, Sayın Kaptan, Sayın Süner, Sayın Arat, Sayın Keleş, Sayın Seyhan, Sayın Ağyüz, Sayın Yıldız, Sayın Gök, Sayın Kart, Sayın Kesici, Sayın Serter, Sayın Küçük, Sayın Ersin, Sayın Ünlütepe, Sayın Genç, Sayın Diren, Sayın Şandır, Sayın Ural.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum. Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.21

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

218 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesine bağlı ek madde 3’ün oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Bu nedenle yeniden yoklama yapacağız.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

218 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ  (Devam)

2.- Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/526) (S. Sayısı: 218) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi ek madde 3’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, 8’inci maddeye yeni bir ek madde daha eklenmesine ilişkin önerge vardır.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (218) sıra sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 8’inci maddesine aşağıdaki ek maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Mustafa Elitaş                   Yılmaz Tunç                            Azize Sibel Gönül

                        Kayseri                              Bartın                                          Kocaeli

                 Rüstem Zeydan          Ali İhsan Merdanoğlu                         Celal Erbay

                       Hakkâri                          Diyarbakır                                       Düzce

"Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin kadastrosu ve tescili

Ek Madde 4 - 6831 sayılı Orman Kanununun 20.6.1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesi ile 23.9.1983 tarihli ve 2896 sayılı, 5.6.1986 tarihli 3302 sayılı Kanunlarla değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler, fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edilir.

Bu maddeye göre yapılacak kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmaz.

Bu maddeye göre yapılacak kadastro sırasında orman ve Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin sınır nokta ve hatları; orman kadastro tutanakları esas alınmak suretiyle orman işletme müdürlüğünce görevlendirilecek en az bir orman yüksek mühendisi ya da orman mühendisinin iştirak ettirildiği kadastro ekibince zemine aplike edilir. Bu çalışmalar sırasında kadastro veya orman haritalarında düzeltmeyi gerektiren tutanak, pafta ve zemin uyumsuzluğunun tespiti halinde, yukarıda oluşturulan kadastro ekibince teknik mevzuata uygun hale getirilir. Bu çalışmalara kadastro kontrol mühendisi de iştirak ettirilir. Çalışma sonucunda bir zabıt düzenlenir ve bu zabıt ekip görevlileri ile kontrol mühendisi tarafından birlikte imzalanır. Düzeltme işlemleri, orman mevzuatı ile tapu ve kadastro mevzuatına göre yapılmış ve bu Kanuna göre yapılacak askı ilanı ile de ilan ve tebliğ edilmiş sayılır.

Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler, daha öncesi tescil edilmiş olduğuna bakılmaksızın Maliye Bakanlığının talebi üzerine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce fiili kullanım durumları dikkate alınmak suretiyle ifraz ve/veya tevhit de yapılabilir. Bu işlemler sırasında, orman ve kadastro haritalarında tespit edilen fenni hatalar, yukarıdaki üçüncü fıkrada belirtilen usul ve esaslara göre düzeltilir.

Bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemleri, 3194 sayılı İmar Kanunu ile 3.7.2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunundaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılır.

Kadastro çalışmalarına başlanılmadan önce, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin içerisinde özel kanunlarına göre değerlendirilmesi gereken alanlar bulunup bulunmadığı kadastro müdürlüğünce ilgili kurum ve kuruluşlarına yazı ile sorulur. İlgili idarelerce 15 gün içerisinde kadastro müdürlüğüne bilgi verilir. Bu süre içinde cevap verilmediği takdirde, söz konusu alanların bulunmadığı yönünde cevap verilmiş sayılır. Bu bilgilere veya ilgili idarelerce zeminde gösterilen sınırlara göre bu yerler içindeki bu alanların sınırları ölçülerek krokisinde gösterilir ve beyanlar hanesinde belirtilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, ek madde 4 için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

 MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle bir usul meselesini tekrarlamak istiyorum. Kanunlar ülkemizin ve toplumun ihtiyaçlarını hukuk zemininde çözebilmek veya çözümlere hukuki zemin oluşturmak için yapılır. İhtiyaçlar ne kadar şiddetliyse ve ne kadar genişse, yoğunsa, bu konuda yapılan hazırlıkların, düzenlemelerin de o derinlikte, o kapasitede olması gerekir. Bana göre toplumun çok temel bir sorununu ve yaklaşık seksen yıldır çözemediğimiz, çözüme kavuşturamadığımız bir sorununu çözmek için bir hukuk geliştiriliyor, bir kanun yapılıyor. Başka kanunlarda da aynı şey oluyor. TRT’nin elli yıllık kanununu değiştiriyoruz, komisyonlarda çalışılıyor, alt komisyonlar kuruluyor, sonunda Genel Kurula geldiğinde son maddede, son saatte bir önerge getiriliyor; kanunun vasfını değiştiriyor, karakterini değiştiriyor, yeni bir husus ekliyor. Tabii, birtakım soruların sorulması, endişelerin ifade edilmesi kendiliğinden geliyor. Madem bu sorun önemli, madem bu sorunu çözmek noktasında bir niyetiniz, iradeniz var, bu kanunları hazırlarken, bu önergeleri veya bu değişiklikleri niye zamanında yapmıyorsunuz? Burada, tabii kendiliğinden bir niyet sorgulaması geliyor önümüze. Buna mecbur değilsiniz, yeterli gücünüz var, iradeniz var, bilgi birikiminiz var, dirayetiniz var, neden böyle bir şeyi ısrarla yapıyorsunuz, gerçekten anlamakta zorlanıyoruz, öncelikle bunu ifade ediyorum. İşte, bugün, yine böyle bir olaya şahit oluyoruz.

Değerli milletvekilleri, bakınız ormanlar bu toplumun vazgeçilemez, en önemli yaşam değeridir. Ormanlarla ilgili bir düzenlemenin, bir sorunun çözümünün böyle kaşla göz arasında birtakım düzenlemelerle geçiştirilmesi, gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmıyor. İktidar partisi grubunun bu noktada gerekli duyarlılığı göstermesi gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, Tapu Kanunu’nu görüşüyoruz, 6831 sayılı Orman Kanunu’nu değiştiriyoruz. 1986 yılından bu yana her hükûmetin teşebbüs ettiği, orman rejimi dışına çıkartılan arazilerin değerlendirilmesi konusunu Tapu Kanunu bünyesinde çözmeye çalışıyoruz. Bu yanlış değerli arkadaşlar. Bu doğru değil. Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylüyorum ve orman yüksek mühendisi bir arkadaşınız olarak söylüyorum, orman vasfını kaybetmiş arazilerin tespiti ve değerlendirilmesi bu ülkenin çok temel sorunlarından biridir, çözülmelidir; çözülmesi için hem doğru hukuk kurmamız hem de bir toplumsal mutabakat temin etmemiz gerekir. Bu sorunun çözümünü yalnız ormancılara, Orman Genel Müdürlüğüne, orman mühendislerine bırakmak haksızlık olur. Her defasında, siyasetçilerin ortaya koyduğu birtakım kurallarla orman mühendislerinin başı derde girmektedir, mahkemelere düşmektedirler. Adam gibi, doğru, gerçekten bir yerlerden geri dönmeyecek bir kanunu çıkarmak, burada, muhalefetiyle iktidarıyla hepimizin sorumluluğundadır. 

Bakın, bu konuda Sayın Orman Bakanıyla… Maalesef burada yok,  yani, ormancılıkla ilgili çok önemli bir konuyu görüşüyoruz, ama burada Orman Bakanı yok. (AK PARTİ sıralarından “Burada” sesleri)

Buradaydı, çıktı.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) - Genel Kurulda olmayan Sayın Bakandan bize ne Allah aşkına!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Bakanla onun daveti üzerine bu konuyla ilgili toplantılar yaptık ve görüşlerimizi de ifade ettik, bu konunun çözümüyle ilgili yardımcı olacağımızı da ifade ettik.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) - Çadır devleti anlayışıyla devlet yönetiyorsunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, ancak maalesef konunun özünü, kendisini burada, getirip tartışmaktan kaçınarak, Tapu Kanunu’nda son dakikada bir önergeyle 2/B maddesinin sorununu, yani Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesini aşmaya çalışıyoruz. Yani, Anayasa Mahkemesi orada duruyor. Bu inatlaşmaya niye gerek var? Niye ihtiyaç duyuyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, sizler de biliyorsunuz –yani, halkımıza bilgi vermek noktasında söylüyorum, yoksa sizin bildiğinizi biliyorum- Anayasa Mahkemesi, bunu, işte 1987’den bu yana… Biliyorsunuz, 1981’den bu yana orman niteliğini kaybetmiş arazilerin değerlendirilmesi için ormanla ilgili kanunlarda değişiklik yapıldı. İlk değişikliği 3402 sayılı Kanun’un 45’inci maddesini değiştirerek yaptılar. Anında Anayasa Mahkemesi 1989/13 sayılı ve 14/03/1989 tarihli kararıyla bunu iptal etti. O günün iktidarı bu defa 1991 tarihli 2924 sayılı Kanun’da bir değişiklik yaptı, bu 2/B maddesiyle dışına çıkartılan araziyi satabilmek için. Anayasa Mahkemesi 93 yılında yine iptal etti. Sonra, 4706 sayılı Kanun’da bir değişiklik yapılarak bu yol tekrar açılmaya çalışıldı. Bu defa Anayasa Mahkemesi 23/01/2002 tarihinde 2002/21 karar sayılı kararıyla yine iptal etti. İktidarınız döneminde de çıkarttığınız kanunla ilgili yine iptal gördünüz. Bu inatlaşma niye?

Şimdi, şunu bilmemiz lazım: Anayasa’nın 170’inci maddesi yerinde durduğu sürece, siz, orman olarak tanımlanan yerlerden ilim ve fen bakımından orman vasfını kaybetmiş arazileri satamazsınız.

Değerli arkadaşlar, çok net. Anayasa Mahkemesinin bu konuda dört beş tane kararı var. Satamazsınız, kişiler adına tescil edemezsiniz. 170’inci madde buna çok amir hüküm. Diyor ki: Bu arazileri orman içi köylerinin kalkındırılması için tahsis edersiniz. Onlara da satamazsınız. Orman içi köylüsüne de satamazsınız. Anayasa Mahkemesinin bu noktadaki her teşebbüse karşı oluşturduğu gerekçeli kararlar bunlar. Şimdi bu, göz göre göre ortadayken ve her defasında Anayasa Mahkemesinin duvarından geri dönerken bu inatlaşma niye?

Şimdi burada getirdiğiniz ek maddeyle de yeniden bunu denemeye çalışıyorsunuz. Ben sordum Sayın Bakana, yani niyet okumuyoruz, bir kötü niyet aramıyoruz, ama getirdiğiniz ek maddede sordum, teknik olarak sordum. Mühendis arkadaşlarınız var içinizde. Kadastro, ifraz ve tescil işlemleri… Satmayacağınız parselin ifrazı niye gerekli arkadaşlar? Ayrıca çok açık yüreklilikle de zaten söylüyorsunuz, “4,5 milyon kilometrekare 2/B maddesine dayalı arazi var, bunu satarak 25 milyar dolar hazineye gelir elde edeceğiz.” diyorsunuz. E, satabilmek için de 170’inci maddeyi değiştirmeniz lazım. Çok net söylüyor, diyor ki 170’inci madde: “6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2’nci maddesinin (B) fıkrası kapsamında 1981 yılından sonra orman vasfını kaybetmiş arazileri orman içi köylerin kalkındırılması için tahsis edeceksiniz.” 169’uncu maddeyi ormanları geliştirmek için kullanacaksınız.

Değerli arkadaşlar, altı yıl oldu iktidarınız. Bence toplumsal bir adaletsizliğe tedbir geliştirmek anlamında, özellikle büyük şehirlerin etrafında ormandan kazanılan veya ormandan yağmalanan arazilerin şahısların uhdesinde bir gelir kaynağı olmasının önünü kesmek sorumlusuyuz. O tüm toplumun malı, tüm Türkiye'nin malı. Dolayısıyla 170’inci maddede yapılacak değişiklikle orman dışına çıkartılan arazilerin en azından orman köylüsüne kazandırılamayacak, ormana döndürülemeyecek kısımlarının hazineye gelir olarak kazandırılmasının hukuki tedbiri alınmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz  bu noktada çözüm önerisi de geliştirdik, Sayın Bakanla da bunu sohbet ettik. Bu yapılmalıdır, bu Meclisin bu topluma karşı bir borcudur bu. Her geçen gün birilerine isteyerek, bilerek olmasa bile buradan rant elde ettiriyoruz. Dolayısıyla, bunu çözelim. Eksiğiniz yok, engeliniz yok. Anayasa’nın 170’inci maddesi, 169’uncu maddesi, 44’üncü maddesi, hatta 168’inci maddesindeki değişikliklerle bunu gerçekleştirerek… Bana göre, siyasi iktidarların ayıbı bu, Türkiye’yi yönetenlerin ayıbı. Bu toplumsal soruna, yağmaya, toplum kaynaklarının yağma edilmesine engel olmak sorumlusuyuz, görevlisiyiz; bunu gerçekleştirmemiz lazım ama burada, getirdiğiniz bu önergeyle maalesef siz -yani ben de bu kanaatteyim- 2/B’yi aşabilmek, 2/B’yle ilgili gelişen hukuki ve siyasi endişeleri aşabilmek için, Tapu Kanunu’nda böyle bir ek maddeyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Gerekçede ifade ettiğiniz hususlar inandırıcı değil. “Problemleri aşmak, kadastro işlemlerinin ve tescilinin çabuklaştırılmasını temin etmek.” gerekçesi için bu kadar detaylı, bir tüzük mahiyetindeki maddeye gerek yok. Dolayısıyla, kendi elinizle, birilerinin niyet sorgulamasına, okumasına zemin hazırlıyorsunuz ve 2/B’yle ilgili yapacağınız düzenlemeyi tehlikeye düşürüyorsunuz. Bundan sonra getireceğiniz 2/B uygulaması da aynı şekilde bir toplumsal ve mesleki tepkiyle karşı karşıya gelecektir; dolayısıyla doğru yapmıyorsunuz, yanlış oluyor. Buna da ihtiyacınız yok; zaten Tapu Kanunu’nda yaptığınız düzenlemelerle bu işi arazi kadastrosuna devrettiniz, ki biz onun da Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu yanlış olmuştur.

Bu önergenin sahibi kimse, hiç kimseyi ilzam etmiyorum ama kimse… Bu önergeyi burada savunacak kimsenin olacağını düşünmüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dolayısıyla, yol yakınken bu önergenin geri çekilmesini -bu işin birlikte çözülmesini biz gönüllü olarak ifade ediyoruz- birlikte çözülmesini,  bir an önce, iktidar olarak, önümüze, bu Genel Kurula getirilmesini size tekrar teklif ediyorum. Bu önerge yanlıştır, bu madde yanlıştır. Bu maddenin çekilmesini tekrar dikkatinize sunuyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili İsa Gök.

Buyurunuz Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verilen son dakika önergesi hakkında CHP adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, bu önergenin amacı ne? Bu önergenin amacı ne, bunu açık konuşalım. Zaten Orman Kanunu’ndaki yapılan değişikliklerle orman kadastro komisyonlarının fiilen çalışmamasını hazırladınız. Arazi kadastro komisyonlarına, arazi kadastro ekiplerine yetki vererek orman kadastro komisyonlarının yapması gereken işleri arazi kadastro ekiplerine yaptırıp orman kadastro komisyonu yapmış gibi hüküm düzenlediniz, ormanları bitirmeyi planlıyorsunuz. Bu, kesinlikle 2/B’leri çözmek için getirilen bir önerge falan değil. 2/B’leri çözme konusunda Anayasa’nın 170’inci maddesi zaten yüce Meclise yol gösteriyor ve CHP ne diyor? “Anayasa 170’e uygun olarak 2/B’leri çözelim. Orman köylüsünün sorunlarını giderelim.” diyor CHP. Bunu gidermek Meclisin görevidir. Biz bunda varız. Sayın Genel Başkan bunu Antalya’da açıkladı. Siz ne yapıyorsunuz? Siz bunu yapmıyorsunuz. Siz, 2009’un 15 Ocağından sonra, 15 Ocak 2009 tarihinden sonra yeni orman talanlarına malzeme yaratıyorsunuz, mevzuatı buna göre düzenliyorsunuz.

Arkadaşlar, bakın, Anadolu’da, Antalya’da, Kepez’de, Mersin’de, Yalova’da, Ege’de insanların sorunu, 1981 tarihinden önce orman vasfını yitirmiş yerlerin sorununun giderilmesidir. Sizin düzenlemeniz ne? 1981 tarihinden önce orman vasfını yitirdiğinden bahisle o mağdur olan insanların sorununu çözmek değil, 2009 15 Ocaktan sonra yeni orman talanlarının önünü açmak. Bu böyle çözülmez. Bunun adı “kapkaç”tır, başka bir şey değildir arkadaşlar. Siz ne yapıyorsunuz? Bakın, Anayasa 170 ne diyor? “Orman köylüsünün korunması” diyor. Orman köylüsünün korunması konusunda, 1981 öncesi orman vasfını yitiren arazilerin orman köylüsüne tahsisi konusunda yol gösteriyor. Siz ne diyorsunuz arkadaşlar? Satmaktan bahsediyorsunuz, satmak. Neyi satacaksınız? Yeni hâlde ormanları satacaksınız. Kime satacaksınız? Keyfinizin çektiğine satacaksınız. Bunun adı nedir biliyor musunuz? Bunun adı “kaynak yaratmak”tır. Özelleştirmeyle limanları, fabrikaları, kullanım haklarını, intifaları sattınız, yediniz, bitirdiniz, 2009’dan sonra para lazım size. Ne satacaksınız şimdi? Ee, ormanlar var ya, ormanları satın gitsin! Arkadaşlar, sattınız, sattınız, sattınız, sıra ormanlara geldi.

Bu önergeyle, elimde tuttuğum önergeyle bu ormanları satma imkânınız yok. Anayasa 44, Anayasa 169, Anayasa 170 bunlara engel, bunlara engel. Bunlar Anayasa’dan döner, ama bu süreç içerisinde o 2/B mağduru dediğimiz orman köylüsünün durumu çözülmez. Çünkü diyeceksiniz ki: “Bakın yargıda, çözülemiyor, bekleyeceksiniz.” Beklemeye alacaksınız. Bunu yapmayın arkadaşlar. Dürüstçe getirin bunları çözelim, ama satma konusunda ortam yaratmayın.

Arkadaşlar, önerge ne diyor? Diyor ki önerge: “…bu Kanun’un 11’inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılmış sayılacak.” İlanlardan kaçırıyorsunuz. Ne kadar güzel! “Bu maddeye göre yapılacak -yeni önergenize göre- kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmaz.” diyorsunuz. Yani siz, ikinci kadastro yapacaksınız. 1981 öncesi olanlar, 81 tarihli kadastroya göre 2/B gereği ayrılan yerlerdir. Siz bu önergede “yeni kadastro” diyorsunuz, “yeni kadastro!” Bunun adı 1981 öncesinde mağdur olanların mağduriyetine son vermek değil, 2009 15 Ocaktan sonra yeni alanlar açmaktır. Ne diyorsunuz arkadaşlar? “Kadastro sırasında orman adına yer çıkarsa -o gün bahsettiğim şey- orman kadastro komisyonu vasfında komisyon kurmayacağız, 1 tane orman mühendisi koyacağız, arazi kadastro ekibine hallettireceğiz ve arazi kadastro ekibinin yaptığı işlemler, düzeltme işlemleri orman mevzuatı ile tapu ve kadastro mevzuatına göre yapılmış ve bu Kanuna göre yapılacak askı ilanı ile ilan ve tebliğ edilmiş sayılır.” Yani, yapılan işlemler orman kadastrosu işlemi gibi farz edilecek diyorsunuz. Hani ormancı? Yok. Onu da kapıyorsunuz.

Devam ediyorsunuz: “Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler Maliye Bakanlığının talebi üzerine…” Falan falan gidiyorsunuz, düzeltmeler… Maliye Bakanlığına göndereceksiniz, satış… Kime satış? Orman köylüsüne mi? Hayır, ihale. Bastır parayı, gir, Türkiye'nin en güzel yerlerine. Böyle bir şey olmaz. Böyle bir şey olmaz arkadaşlar. Ne diyoruz biz? Orman köylüsünün mağduriyeti böyle giderilmez. Sizin derdiniz kaynak yaratma.

Ne diyor arkadaşlar? “Bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemleri, İmar Kanunu ile Toprak Koruma Kanunu’ndaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılır.” Önünüzde hiçbir şekilde İmar veya Toprak Koruma Kanunu’nun engellerini de istemiyorsunuz. Yani dikensiz gül bahçesi… Ben gireyim ormana, parselleyeyim, satayım, vereyim, bitireyim ormanları! Bu ne kadar güzel bir anlayış ya! Bu ne güzel bir ormancılık anlayışı! Tebrik ediyorum! Hakikaten sizi tebrik etmek lazım, bravo!

Devam ediyor, arkadaşlar: “Kadastro çalışmalarına başlanılmadan önce, hazine adına orman sınırlarının dışına çıkarılan yerlerin içerisinde özel kanunlarına göre değerlendirilmesi gereken alanlar bulunup bulunmadığı kadastro müdürlüğünce ilgili kurum ve kuruluşlarına yazı ile sorulur.” Soracaksınız. “İlgili idarelerce 15 gün içerisinde kadastro müdürlüğüne bilgi verilir. Bu süre içinde cevap verilmediği takdirde, söz konusu alanların bulunmadığı yönünde. -yani orada özel bir alan bulunmadığı yönünde- cevap verilmiş sayılır.” Bu nasıl bir düzenleme? Yani, ben yazıyı yazdım, on beş günde cevap gelmedi… Arkadaş, sen buraya itiraz etmemiş, sen buraya özel alan dememiş; özel orman, genç orman, hiçbir şeye girişmemiş, doğrudan kabul etmiş sayılıyorsun. Yani idareyi bağlıyorsunuz, Orman Genel Müdürlüğünü bağlıyorsunuz ve başında siz varsınız. Kadastroların hepsini bağlıyorsunuz, dikensiz gül bahçesini yapıyorsunuz. Tek derdiniz satmak, başka bir şey değil.

Bu önerge… Arkadaşlar, öncelikle bir yargıdan görüş alınması lazım, ilgili kuruluşlardan görüş alınması lazım, kamuoyunda tartışılması lazım. Bu önerge vatandaşın derdine çare mi, yoksa vatandaşa ikinci bir yük mü, yoksa satış mı, bunların konuşulması lazım. Yangından mal kaçırıyorsunuz, kaçırdığınız mal orman. Hem de kaçırdığınız malı orman köylüsü için kaçırmıyorsunuz, 2/B mağdurları için kaçırmıyorsunuz; satacağınız paralı yerler için kaçırıyorsunuz. Yani, bu, özelleştirme bitti, satacak mal bitti, gelecek para bitti, ama bizim paraya ihtiyacımız var. Bu parayı da zaten bu halk için harcamadığınızı cümle âlem biliyor. Harcansa bu noktaya gelmez bu halk, aç biilaç kalmaz. Yeni satacak yer arıyorsunuz. Ormanlara, arkadaşlar, dokunmayın, dokunma yöntemini Anayasa 170 belirtmiştir. Ormanlara ancak tahsis yöntemli, kanunun öngördüğü ölçüde orman köylüsüne yardım için dokunulabilir, aksi hâlde satmak için dokunulmaz.

Bu önergeye ret oyu vereceğiz. Kabul edeceksiniz. Çünkü, yangından mal kaçırırcasına komisyonu topladınız, bu kanunu geçireceksiniz, Anayasa Mahkemesi iptal edecek. Neyi çözmüş olacaksınız? Mertçe getirin, bu sorunu çözmeye beraber çalışalım.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Nuri Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Uslu, şahsınız adına da daha önce talep etmişsiniz, ikisini birleştiriyorum.

Buyurunuz.

AK PARTİ GRUBU ADINA NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hazine adına orman sınırlarının dışına çıkarılan yerlerin kadastrosu, tescili ve iktisap yasağı üzerine verilmiş olan önerge üzerine söz almış bulunuyorum.

Sayın milletvekilleri, küresel ısınmanın ve onun getirdiği iklim değişikliğinin dünyanın her tarafında yankılandığı bugünde -ülkemizde de yankılandığı bugünde- ormanların ne demek olduğunu, ormanların ne menem biyolojik zenginlik olduğunu, ormanların ne kadar doğal kaynağa sahip olduğunu sizler de çok iyi biliyorsunuz, biz de çok iyi biliyoruz ama Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk milletinin geçmişten bir geleneği var, gelişi var. Anadolu yüzyıllarca medeniyetlere beşiklik etmiş. Milletimizin 1920’li yıllarda, 30’lu yıllarda, 40’lı yıllarda, 50’li yıllarda yaşam şartlarını şöyle bir gözünüzün önüne getirin, değerlendirin ve ondan sonra bu olaya bu pencereden bakarak değerlendirmeye çalışın. Ülkemizde geçmişten günümüze, işte bu söylediğim yıllardan bu tarafa -insanlarımız, milletimiz yaşamak için, geçim için- ormanlarımızda açmalar olmuştur, yerleşmeler olmuştur. Ormanlar şu anda ülkemizde maalesef yerleşim yerlerinden uzaklara doğru gitmiştir. İşte 1960 ihtilalindeki ihtilal yönetimi o zaman bakıyor, orman teşkilatının içerisinde, orman idaresinde 40 binlere varan orman suçlarının olduğunu, davalarının olduğunu görüyor ve diyor ki: “1961 yılına kadar bilim ve fen bakımından artık bir daha orman olma niteliğini kaybetmiş olan bu yerler orman sınırları dışına çıkarılır ve Anayasa’mızın 170’inci maddesine göre de değerlendirilir.” ve bu, Anayasa’mızın 169 ve 170’inci maddesinde de yer alıyor.

Şimdi, bu yıllarda çok önemli bir konu daha oluyor, bir yasal düzenleme daha oluyor –bu, bütün gruplarımızın gözlerinden kaçan bir olay- o da şu: 1945 yılında, ormanların korunmasına yönelik, ormanların ehemmiyetine yönelik bir kanun çıkarılıyor. Deniyor ki bu kanunda: “Tapulu tapusuz bütün ormanlar devletindir.” Ancak burada şöyle bir problem çıkıyor işte bu kanundan sonra: Diyelim ki sizin 100 dönüm bir yeriniz var, bu 100 dönümün içerisinde, 6 dönüm de ormanlık alan var. O tapu tek tapu olduğu için, bütün alan…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Devletin mülkiyetine geçiyor.

NURİ USLU (Devamla) - …devletin mülkiyetine geçiyor ve işte, 2/B’nin esas geldisi de buradan başlıyor.

Televizyonlarda dinliyorsunuz, bazı insanlarımız, köylülerimiz “Burası nasıl orman olur? Ben bunu dedemden beri sürüyorum; babam sürdü, dedem sürdü, ben de sürüyorum.” diyor. Ama orman idaresi gidiyor oraya, diyor ki: “Burası orman.” “Nasıl orman?” diyor. İşte, 1950, 1960, 1970, 1980 yıllarındaki çekilen hava fotoğrafları, gizli haritalar orman teşkilatının elinde var ve böylece, işte, bu 2/B meselesi ülkemizin, milletimizin çok önemli bir sorunu olarak orta yere çıkıyor. Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki, Milliyetçi Hareket Partisi Grubundaki bütün arkadaşlarımız -gerçekten bu bir sorundur 2/B- bunun çözülmesi gerektiğini düşünüyorlar, biz de düşünüyoruz. Beş yıldır bu konuda ciddi çalışmalar yaptık orman teşkilatıyla birlikte ancak ta 1937’lerde başlayan orman kadastrosu maalesef henüz daha tamamlanamadı. Hele 2000’li yıllara gelene kadar 12 milyon, 13 milyon, 14 milyon hektar alanda orman kadastrosu yapmamıza rağmen sadece bunun 3 milyon hektarını tescil ettirebildik. Orman kadastroları ayrı bir metot, ayrı bir yöntemle çalışıyor, genel kadastro ayrı bir yöntemle çalışıyor; ikisini bir araya getirip çakıştırarak tapuları vermek, kadastroyu yapmak, bitirmek mümkün değil. Biz de dedik ki, bu bir sorundur. Bu, bakınız, hiçbir partinin de bir sorunu değildir. Yani geçmişten bu tarafa gelen, 20’li, 30’lu, 40’lı yıllardan bu tarafa gelen bizim bir sorunumuzdur yani bizim Türk milletinin bir sorunudur, bu sorunun çözülmesi gerekiyor. Genel kadastrodaki ekip ve orman kadastro ekibi yaptıklarını tescilde çok zorluk çekiyor, bu kadastroyu tek elden yapalım ama bu kadastronun içerisine -Sayın Şandır’ın da çok iyi bildiği gibi- o bölgenin ormanlık alanına göre olmak üzere en az 1 tane orman mühendisini -bakın, en az 1; bu, 3 olur, 5 olur, 10 olur- burada bulundurmak üzere kadastroyu birlikte yapalım, tescilini bitirelim, tek elden yaparak bu kadastro işini bitirelim. Aksi hâlde… Köylümüz, insanımız, onlar “Bizim” diyor o araziye, biz orman teşkilatı olarak “Hayır, orman.” diyoruz, arada, orman teşkilatı ile orman köylüsü arasında özellikle bu şeyi sağlayamadık. Bunu sağlamamızın yolu da herkes yerini bilecek. Orman teşkilatı orman sınırını bilecek, arazinin sahibi de arazinin yerini bilecek, herkes yerini bilmiş olacak böylelikle.

Şimdi, bundan dolayı, 2/B çalışmaları… 1980 ihtilalindeki yönetim de, 60’la 80 arasında, baktı ki, yine yüz binlerce dava çoğalmış. Bu davayı eritmenin yolu olarak milat, yani 31/12/1961’e kadar olan, orman niteliğini kaybetmiş olan yerlerin orman sınırı dışına çıkarma miladı 1981 yılına çekilmiştir. Şu andaki Kanun’umuza göre, Anayasa’mıza göre 31/12/1981 tarihine kadar orman niteliğini bilim ve fen bakımından kaybetmiş olan yerler orman sınırından çıkarılır, hazine adına tescil edilir.

Peki, orman kadastro komisyonları bunları da yapmaya başladı. Ama maalesef… Bakın bir şeyi daha söyleyeyim. Şu anda 2002 yılındaki bilgileri vereyim size: 473 bin hektar 2/B alanı vardı, orman sınırı dışına çıkarılmış alan vardı. Bunlardan ne kadarı tescil edildi biliyor musunuz? Sadece 37 bin hektarı. Şimdi bazıları diyorlar ki: “Ya bu 2/B’yi kaldıralım.” 2/B’yi kaldıramayız. Orman kadastrosu devam ettiği müddetçe 2/B, yani orman sınırlarına çıkarma işlemi, Anayasa’mızda olduğu için devam edecektir. Orman kadastrosu bittiği gün 2/B de bitecektir. İşte biz bu yasalarla, bu değişiklikle, bunlarla bunu hızlandırıyoruz.

Bakın bir şeyin altını çizerek bir daha söylüyorum: 2/B, orman dışına çıkarılan alanların -lütfen buna dikkat edin- burada envanter çalışması var, kadastro çalışması var, tescil çalışması var. Burada satışla ilgili en küçük bir kelime yok. Bunu daha sonra görüşeceğiz. Sayın Şandır Orman mühendisidir, görüştük. Sayın Bakanımız dedi ki: “Ben gruplarla görüştüm, gruplarımıza bilgi verdim.” Esas, öncelikle 2/B alanları ne kadardır, sınırları nelerdir sınırlarını tescil edelim, arkasından, 2/B alanlarının içerisinde, işte o alanların içerisindeki oranın işgalcileri kimdir, o alanların statüsü nedir, orası mera mıdır, ekilen yer midir, yerleşilen yer midir, sera mıdır, zeytinlik midir, fındıklık mıdır, bunları işte bu envanter çalışmasıyla yapacağız. Bu önerge tamamen buna yönelik bir önergedir. Asla, arkadaşlarımızın söylediği gibi, satmaya yönelik hazırlanmış bir önerge değildir. Bu, çok iyi bildiğim bir şey.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hiç alakası yok… Hiç alakası yok…

NURİ USLU (Devamla) – Lütfen, oradan müdahale etmeyin. Bu, tamamen 2/B alanlarının kadastrosuna, tesciline… Ve önemli olan bir de bu kanunda bir şeyi getiriyoruz, o çok önemli. Sağ olsun, Milliyetçi Hareket Partisindeki grup sözcüsü arkadaşımız belirtti.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Boşa demagoji yapma!

NURİ USLU (Devamla) – Burada, yirmi yıldan fazla eğer 1 kişinin iktisabında kalmışsa bir yer, burası aslında iktisap edilebilir ama biz bu kanunla o iktisap edilme hakkını da ortadan kaldırıyoruz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Kaldırdık, kime vereceğiz?

NURİ USLU (Devamla) – “Kaldırdık, kime vereceğiz?” değil mi? Çok güzel söylüyorsun.

Şimdi, biz bu kanunlarla orman kadastrosunu bitirdik, orman dışına çıkarılan alanların sınırlarını belirledik; esas önemli olan, bu sınırlar içerisindeki o işgalcileri de belirledik, statülerini belirledik, fotoğraf elimizde. İşte o zaman bütün gruplar, siyasetçiler oturacak, “Biz bunu nasıl değerlendirelim…” İşte, Anayasa’nın 169’uncu maddesi “Ormanların sınırı daraltılamaz.” diyor. Anayasa’nın 170’inci maddesi de bu orman sınırı dışına çıkarılan yerlerin nasıl değerlendirileceğini belirliyor. İşte üç tane kanun çıkarıldı, bu üç kanunun üçünü de Anayasa Mahkemesi “Anayasa’nın 170’inci maddesine terstir.” diyerek iptal etti. Ha, biz şimdi bu kanunları çıkardıktan sonra, envanter çalışmalarını bitirdikten sonra önümüze koyacağız, işte o zaman tartışacağız.

KADİR URAL (Mersin) – Ya, önce bu işi yapalım, ondan sonra onu yaparız.

NURİ USLU (Devamla) – O zaman tartışacağız. Önündeki mal belli olmadan bir şeyi nasıl satacağını düşünemezsin.

KADİR URAL (Mersin) – Önündeki mal belli ya, önündeki mal 170’inci madde.

OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Hangi sattığın şeyi gruplarla görüşüyorsun?

NURİ USLU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşım Sayın Şandır Bey, Anayasa’nın iptaliyle ilgili söyledi. Burada satışa yönelik herhangi bir düzenleme olmadığı için bu tamamen teknik bir düzenlemedir. Zaten 2005 yılında çıkarmış olduğumuz orman kadastrosu ile arazi kadastrosunun         -genel kadastronun- tek elden yapılması devam ediyor ve biz çok  ciddi yol aldık bu konuda. Şu anda ormanların yüzde 97’sine yakınının kadastrosunu yaptık ve bir taraftan da tescil işlemleri devam ediyor. Ancak şöyle zorluklarımız var orman teşkilatı olarak: Geçmişte kadastrosu bitirilmiş -yani ölçmüşüz, haritaları yapmışız, ama o zaman kullanılan alet, araç gereç ve tekniklerle- şimdi baktığınız zaman burada hatalar görülüyor, ölçüm hataları görülüyor. İşte bu hataları gidermek, bunları tek elden tekrar düzeltip tescil edebilmek için bu kanunda ve bu getirmiş olduğumuz önergelerle bunları sağlamış olacağız.

Altını çizerek söylüyorum, bu önergeyle ve bu kanunla hiçbir şekilde orman dışına çıkarılan alanların satılmasına yönelik ima bile yoktur, tamamen tesciline, tamamen kadastrosuna ve tamamen tesciliyle ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

NURİ USLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Kısacası…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nuri Bey, ifrazı  ne yaptınız?

NURİ USLU (Devamla) – …itirazı söyleyeyim: Eğer bu kadastro çalışırken, yani 3402’nin 4’üncü maddesine göre kurulu komisyon kadastro yaparken, orada bir sorun olursa -yani orman açısından- işte oradaki orman görevlisi, en az orman yüksek mühendisi ile 1 kişi, en az 1 kişi, hemen buna itiraz ediyor ve o bölgede kurulmuş olan kadastro itiraz komisyonları var, bu kadastro itiraz komisyonları, yani orman komisyonları bunu sonuçlandırıyor ve genel kadastronun ekibi de buna uymak mecburiyetinde kalıyor. Kısacası, bu önergeyle ve bu kanunla tamamen 2/B’nin kadastrosuna, tesciline ve 2/B sınırları içerisindeki kullanıcıların, şâgillerin belirlenmesine ve o alanların statüsünün belirlenmesine yöneliktir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu.

Ek madde 4 üzerine şahsı adına Bursa Milletvekili Ali Koyuncu.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, az önce Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşlarımız, Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsü arkadaşlarımız burada konuştular. Ama, ben onların ifade ettiklerinden şunu anladım: Bu getirilen ilgili kanun maddesinin okunmadığını anladım. Öncelikle Anayasa’ya yapılan aykırı bir işlem ve işleyiş yoktur. Burada da, bu kanun maddesinde satışla ilgili de hiçbir kelime, cümle de yoktur. Bunu öncelikle belirterek şimdi Cumhuriyet Halk Partisinin ormanla ilgili programından size birkaç satır okumak istiyorum: “Orman tahdit ve kadastro işlemleri en kısa sürede tamamlanacak. Kadastro yanlışlıkları düzeltilecek. Orman vasfını yitirmiş olan toprakların orada oturmakta olan çiftçinin kullanımına açılması sağlanacak.” Değerli arkadaşlar, bu, Cumhuriyet Halk Partisinin programı, ormanla ilgili. Biz bugün 2/B alanı bu ormanla ilgili neresi? Orman alanları... Ne kadar 2/B alanı var? Bu 2/B alanları üzerinde kimler işgalci, ne kadarı tapulu ve benzeri sorunları bilmeden nasıl karar vereceğiz, bunların tespit ve tescilinin yapılmasıyla ilgili bir madde düzenliyoruz. O zaman, sizin anlayışınıza göre, burada, saçı bitmedik yetimin hakkı olan bu 2/B alanları, orman alanlarının işgal edilmesiyle alakalı, işgalcilerin tespit edilmesini siz istemiyorsunuz. O zaman biz buradan şöyle bir seslenmemiz lazım: Ey Türk milleti, muhalefetteki arkadaşlarımız orman alanlarıyla ilgili, 2/B alanlarıyla ilgili işgalcilerin belirlenmesini istemiyor, bundan sonra işgale devam dememiz lazım. Biz işgali kaldırmak istiyoruz değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Demagoji yapma!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bu işgalin kaldırılmasından, orman alanlarının, 2/B alanlarının tespit edilmesinden niye rahatsızlık duyuyoruz ben bunu anlamış değilim. Ayrıca, burada satışla alakalı, orman alanlarının, 2/B alanlarının satışıyla alakalı bir cümle bize gösterin değerli arkadaşlar. O zaman, bunu okumamışsınız siz!

Onun akabinde, bu orman alanlarının yeni düzenlemeyle tespit edilmesinde, kadastro ölçü ekibinde orman mühendisi, ziraat mühendisi yer almakta, orman sınırları bunların gösterdiği şekilde tespit edilmekte. Ayrıca, orman işletme müdürlükleri de en ufak tereddütte çalışmaları durdurmakta ve itiraz etmektedirler. Yani yeni prosedür 6831 sayılı Orman Kanunu’yla aynı şekilde işlemekte ve işletilmekte.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, bu, 31/12/1981’den önce orman vasfını kaybeden, Orman Genel Müdürlüğünce orman dışına çıkarılan 2/B alanlarında teknik eksiklerden dolayı tescili yapılmamış orman alanlarının ve 2/B alanlarının tespitinin ve envanterinin çıkartılmasını sağlayan, memleket için, millet için, ülke için hayırlı bir kanundur.

Şimdi, buradaki arkadaşlarımız şunu söylediler: “Burada satışla alakalı hiçbir konu yok.”

KADİR URAL (Mersin) – Maliye Bakanlığı niye devrede?

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Öncelikle bu alanların kimler tarafından işgal edildiği, hangi şekilde, ne şekilde işgal edildiğinin envanterini çıkartmamız lazım. 475 bin hektar -yaklaşık- 2/B alanı olduğu söyleniyor. Bunun ne kadarı işgalci, kimler tarafından işgal edilmiş, hangi amaçlarla kullanılıyor? Bunların hiçbirisi belli değil. Burada amaç bunları belirlemek. Bu sizi niye rahatsız ediyor? Gerçekten ben bu noktada hâlâ daha aklımı ve mantığımı çalıştırdığımda bu sorunun cevabını bulmuş değilim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Anlayamazsın zaten.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Biz demek ki değerli arkadaşlar bu kanunu enine boyuna incelememişiz, irdelememişiz. Bu kanun memleket için, millet için hayırlı kanundur; işgalciler için hayırsız kanundur. Hayra “evet” diyoruz değerli arkadaşlar. Hayırlı olsun memlekete. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koyuncu.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemi bölümüne geçiyoruz.

Sayın Genç, Sayın Ağyüz, Sayın Gök sisteme girmişler, sırayla söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, biraz önce o kadar yanlış bilgi veriliyor ki. “Efendim, satışa ait hiçbir şey yok.” diyorlar. Burada arazi… “Bu orman sahası dışına çıkarılan yerler hazine adına kaydedilir.” diyor birinci fıkranın sonunda. Hazine adına kaydedilen binlerce arazi sattınız, katrilyon seviyesinde gelir sağladınız. Bunu, bu kadar, insanları kandırmaya hakkınız var mı?

İkincisi, gazeteler yazdı, deniliyor: “Kemal Bey’in Sarıyer’de çok büyük arazileri var.” Senetle elde edilmiş orman sahası. Bu kanun yarın çıktığı zaman, Kemal Bey başta, gidecek bunları kendi adına tescil edecek ve katrilyonlar kazanacak. Şimdi, bu kanun çıktıktan sonra Sayın Başkanım, özellikle rantçılar gidecekler, siyasi iktidar yandaşları gidecekler, en güzel deniz kıyısındaki orman alanı içinde kalan yerleri orman sahası dışına çıkaracaklar, adlarına tescil edecekler. Bunun anlamı budur ama burada getirip de böyle olayı dışarıya çıkarmanın anlamı yok.

Ben sorularımı sorayım: Efendim, burada sormak istediğim birinci konu, bu maddeye göre yapılacak kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmaz. Daha önce, yani bu kanun yürürlüğe girdikten sonra yapılan kadastro sahasına kadastro yapacak mısınız?

İkinci sorum: “İfraz ve tescil işlemleri 3194 sayılı İmar Kanunu ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’ndaki kısıtlamalara tabi olmaz.” diyorsunuz. Peki neye göre olacak? Yani imar planına aykırı siz burada bir parselasyon yapacak mısınız? Burada yapılaşmaya gidecek misiniz?

Ayrıca, 169’uncu madde diyor ki: “Orman mülkiyeti devredilemez.” Siz burada getireceğiniz şeyle hazineye devrediyorsunuz. Hazineye devrettikten sonra da özel kişilere satıyorsunuz. Yani böyle danışıklı dövüş, bu insanların karşısına çıkıp da “Efendim, biz işgalcilerin tespitini istiyoruz da muhalefet istemiyor.” Hayır. Siz işgalcilerin eğer hakikaten karşısındaysanız buyurun, iktidarsınız yedi senedir, o işgalcileri oradan çıkarın. Sizin yapacağınız burada, gitmiş devletin arazisini işgal etmiş kişilerin arazi kadastrosunu yapmak suretiyle yandaşlarınıza bedava vereceksiniz. Sizi tebrik ederiz. Sattınız zaten her şeyi, bir şey kalmadı. Bunu da sattıktan sonra nereyi satacağınızı size sormak istiyorum: Camileri de  satacak mısınız!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Tapu Kanunu’nu görüşüyoruz, Orman Kanunu’nda değişiklik yapmak için öneri getiriyorsunuz ve maalesef –size, duruşunuza da saygımız var- Sayın Çevre ve Orman Bakanı yok. Günlerdir gazetelerde de 2/B sorununun, TOKİ’ye verilerek, çözümleneceği konusunda yayınlar var. Bakın, bu yasada zaten orman kadastrosunun çabuklaştırılması için yetkilendiriyoruz sizleri. Kadastroyu yetkilendiriyoruz, uyum hâline getiriyoruz. Sayın sözcüler burada doğruyu söylemiyorlar. Bu satışı kolaylaştırmak için gelen bir önergedir. Doğrusu bu. Bunu okuyan herkes bilir.

Bakın, 3194 sayılı Yasa’daki tevhid, ifraz işlemlerini ortadan kaldırıyorsunuz. Bu, olacak iş değildir, görülmüş iş değildir bu. Sonra, 31/12/1981 tarihini aşmayı özendiren bir tekliftir bu. Bakın ne diyor: “Fiili kullanım durumları dikkate alınmak…” Neye göre dikkate almak? Adamın elinde belge olacak, kullanım belgesini… Oranın vergisini vermişse, ecrimisil vermişse, ecrimisil… Bunları aramadan diyorsunuz ki: “Fiili kullanım durumları dikkate alınmak…” Yarın, işgal eden insanı da mı hak sahibi sayacaksınız?

Bu ucu açık bir önergedir ve bu yasa -bu öneri- çok tehlikeli bir yasadır. Siz etrafını dolaşıyorsunuz 2/B’nin ama sözcüler de doğruyu söylemiyor burada. O bakımdan, bu maddenin geri çekilmesi gerekir, bu önergenin geri çekilmesi gerekir.

Bu önerinin, kanun olarak -2/B- gruplar arası dayanışma, iş birliği sağlanarak, sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınarak yapılması zorunludur. Her alan değil, yapılması zorunlu olan alanlar yapılmak zorundadır. O nedenle, bu yasa teknik olarak da uygun değildir.

Bu yasada verilmiş olan yetkileri tekrar niye teyit etmek durumunda kalıyorsunuz? Bunları bilmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.

Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

AKP adına konuşan az önceki Komisyon üyesi arkadaş, “satışla alakası yok” falan dedi. Yani, şimdi, konuşmasının mantığını bulmaya çalışıyorum. Madem öyle bir niyet yok da orman adına tescilli araziyi oradan alıp hazine adına niye tescil ediyorsunuz? Hazine adına tescil edilince, buradan Millî Emlak vasıtasıyla satmayacaksınız da üzerindeki işgalciyi orman işgalcisi olmaktan çıkartıp hazine işgalcisi mi yapacaksınız? Gün gibi açık ki buraları satacaksınız. Amaç satmak. Ama işin tehlikeli yanı, 81 öncesi değil, bundan sonra parselini yapacağınız yeni yerleri de satacaksınız. Tehlike burada. Olay daha da büyük çünkü bu Kadastro Kanunu ve Orman Kanunu’nda yaptığınız değişikliklerle yeni kadastro sistemini değiştirdiniz. Yeni kadastro sistemini değiştirerek arazi kadastro tespit komisyonlarının yaptığı tespitler üzerine satış yetkisi alıyorsunuz. Bu, ormanların yeniden kadastrosunu yapmak ve hepsini satmak anlamına gelir. Bunu anlamadığımızı mı düşünüyorsunuz yani? Bunu herkes anlıyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, net, konunun aydınlanması için Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum.

İfraz nedir? Niçin yapılır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akcan.

Buyurunuz Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkanım, bir kere, burada, bir tescil yaparak, bize göre, talanın ve işgalin önüne geçmeye çalışıyoruz. Şu anda 1981’den önceki 2/B alanı hâline gelmiş olan arazilerin Millî Emlake tescilinden ne anlıyoruz? Burası şu anda orman arazisi değil, 2/B arazisi. Peki, tescilli mi? Hayır değil. Peki, bunu Millî Emlak’e, yani devlete tescil etmenin ne zararı var, nedir buradan ürkülen tablo? Ben bunu anlamış değilim.

Şimdi, burada, biz işgalcileri tespit ediyoruz. Kim işgal etmiş, ne kadar yer işgal edilmiş, ne kadar alandır bu? Bunun fiilî durumunu tespit ediyoruz. Eğer biz bunu yapmadığımız takdirde bu işgal yıllarca devam edecek, çocuklarına gidecek, torunlarına gidecek ve böylece büyük bir haksızlık, büyük bir yağma olacak. O bakımdan burada yapılan işlem gayet gecikmiş bir işlemdir. Biraz evvel değerli konuşmacılar söyledi. Yıllardır hükûmetler, 1986’dan beri -Değerli Konuşmacı söyledi- bunu yapmak ister ama bugüne geldi, bugüne nasip oldu. Ha şu söylenebilir: Bunu bir sonraki yasada yapalım. Bu Tapu Kanunu’dur, Orman Kanunu’dur. Orman Bakanımız buradaydı. O, Cumhurbaşkanımızın karşılayacağı, yurt dışından gelen bir değerli başbakanı veya cumhurbaşkanını karşılamak için gittiler. Bu, Tapu Kanunu’nu ilgilendiren bir konu olduğu için zaten ben iki üç gündür buradayım, bugün de buradayım.

Şimdi, burada yaptığımız hadise bizim, bir satış değildir, kati surette bir satış değildir. Bunu defalarca anlattık, biraz evvel Nuri Bey anlattı, Nuri Bey gayet güzel anlattı ve lisanımünasiple anlatmaya çalıştı. Aslında, biz, dışarıda arkadaşlarımızla anlaşıyoruz ama maalesef kürsüde ve içeride anlaşamıyoruz. Aslında hedefi bir. Biraz evvel Değerli Arkadaşımız Milliyetçi Hareket Partimizin programını gösterdi, Cumhuriyet Halk Partimizin programında da bu var. Bu çalışmaların yapılmasını öneriyorsunuz. Biz de bu çalışmaları yapıyoruz. Burada yapılan iş, hazineye tescil edilmesidir, Millî Emlake tescil edilmesidir. Daha sonra bir araya geleceğiz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Önergeyle…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Değerli Milletvekilim, sizin dediğinize ben de katılıyorum. Bir araya geleceğiz, bunu nasıl çözeceğiz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yasalar bu yetkiyi veriyor size.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Bir araya geleceğiz, nasıl çözeceğiz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bu önerge şaibeli bir önerge.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Ama, bakın, bakın, Anayasa’ya göre verilmiyor. Şu anda bunu almazsak bunu yapamıyoruz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hiç ikna edemezsiniz, ikna edemezsiniz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Bunu yapamıyoruz. Yüzde 80 kadastrosu yapılmış. Bunun tescili yapılanı biraz evvel Nuri Bey anlattı. Böyle devam edersek, bu, elli yıl, altmış yıl daha gidecek. Yazık değil mi bu ülkeye?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bu yasa çabuklaştırıyor zaten onu!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Hayır, burada hiç korkulacak bir şey yok. Hep beraber…

Bundan sonraki aşama da şudur: Geleceğiz bir araya, Orman Bakanımız, bizler bir araya geleceğiz. Bu konuda değerli uzman arkadaşlar var. Orman köylüsü bizim canımız, ciğerimizdir.

Daha evvel zilyetlikle ilgili Sayın Mehmet Bey’in oradaki soru işaretlerine biz de katılıyoruz. Burada gerçekten zilyetlikle ilgili çok önemli bir madde geçirdik. Aslında burada bir teşekkür almamız gerekiyordu. Bunu hep beraber atladık. Bu gerçekten inanılmaz bir olay. “Ben burada yirmi yıl kalacağım, burası benim.” Hayır, öyle değil. Senin olamaz, bu devletindir. Bunu önlüyoruz burada. Şimdi bu maddeyle de devlete ait olan arazileri işgalcilerden kurtarıp Millî Emlak’e tescil ediyoruz. Daha sonra bunun ne yapılacağını -biraz evvel Nuri Bey de söyledi, arkadaşlar da söyledi- inşallah birlikte çözeceğiz.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Aklınız son anda mı başınıza geliyor Sayın Bakan da, önergeyle yapıyorsunuz?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Şimdi bir şey söyleyeyim. Değerli konuşmacımız şunu söyledi: “1986’dan beri, otuz yıllık, kırk yıllık sorun…” 1961’deki hükûmetin neler düşündüğünü, 1981’den sonraki, evvelki bu fiilî durumu ortaya koyduk. 1981’den sonra… Biz şunu söylemiyoruz değerli arkadaşlar: “Bu 2/B arazilerinde AK PARTİ’yle ilgili hiçbir günah yoktur.” Bu günahı da biz hep beraber alıyoruz, diyoruz ki: ”Hepimizin sorunudur.”  Yani, bizim AK PARTİ olarak 2/B’li olan arazilerde hiçbir sorumluluğumuz var mı? Hayır, yok. Ama biz “Burada suç sizdedir.” de demiyoruz. “Bu Türkiye'nin sorunudur, bu genel sorundur, hükûmetlerimiz bunu çözmeye çalışmışlardır. Hep beraber çözelim.” diyoruz.

Şimdi, ifraz nedir? Bunu Sayın Bakanım iyi biliyor, buna cevap vermeme gerek yok. Yani ifraz, fiilî durum dikkate alınarak tescil edilmesi. Yoksa, oranı, parsellenmesi değil, bunu söyleyeyim Sayın Bakanım.

Yasa gereği 2/B olarak orman dışına çıkarılan alanlar hazine adına tescil edilmek zorundadır, bunu söylemiştim.

Kadastro çalışmaları İmar Kanunu’na tabi değil değerli milletvekilim. Fiilî durum esas alınarak tescil yapılmakta. Maddede bu belirtilmekte.

“TOKİ’ye verilecek.” Bunlar doğru değil. Gazetede çıkan yayınları ben de okudum. Hatta bizim yasa görüşmeden evvel çıkmıştı. Bunlar hep beraber önümüze gelecek, birlikte hazırlayacağız komisyonlarda. İnşallah, bunu geçirelim, bu kanun yürürlüğe girsin, birlikte bu çalışmayı yapacağız.

Burada “Satarak para kazanacağız, edeceğiz…” Yani bunlar doğru şeyler değil, ama işgalden kurtarmak, buradaki insanların da çocuklarına, torunlarına sorun bırakmamaları için sorunları ortadan kaldırmak, belediyelerin hak ettikleri harçları, vergileri, resimleri almasını sağlamak, orman köylüsüne verilecekse, nasıl verilecekse bunu tespit etmekle… “Efendim, biz para bulalım. Nasılsa sattık, özelleştirdik…” Çok şükür, özelleştirme, yabancı sermaye konusunda Türkiye son altı yılda altın çağını yaşadı. Bunu söylemek lazım. Geçmişte 1 milyarlık bir yabancı sermaye geçen yıl 18-19 milyarlık bir rakama gelmişse bundan gurur duymamız lazım. Eğer biz satıp da borçlarımızı ödeyeceksek ve bu satışa da birlikte karar vereceksek bunlardan da gurur duymamız lazım. 27 milyar dolarlık IMF’ye olan bir borç 6,5-7 milyar dolara düşebilmişse bunlar özelleştirmelerdendir, bunlar gayrisafi millî hasılanın artışındandır, bunlar kurumlar vergisini düşürmemize rağmen vergideki tahsilatın çoğaltılmasıyla ve makroekonomik dengelerle ilgilidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa’da 6’ncı, dünyada 17’nci büyük ekonomi olmasından herhâlde hepimiz gurur duymaktayız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, şimdi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Ek madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. (AK PARTİ sıralarından “Ooo!” sesleri)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, öbür tarafı saymadınız, komisyon sıralarında 30 arkadaş var.

BAŞKAN – On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.39

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

218 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 8’inci maddesine bağlı ek madde 4’ün oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi ek maddenin bağlı olduğu çerçeve 8’inci maddeyi, maddede geçen “madde” ibaresini “maddeler” şeklinde düzelterek oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi 9’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- 3402 sayılı Kanunun gecici 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"GEÇiCi MADDE 7.- Bu Kanuna göre yapılacak çalışmalardan önce 6831 sayılı Orman Kanununa göre başlanan orman kadastrosu, bu Kanunun 4 üncü maddesine göre sonuçlandırılır."

BAŞKAN - 9’uncu madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır konuşacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Şandır.

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Tabii, biz konuyu ciddiye alıyoruz ve samimiyetle katkı vermeye çalışıyoruz. Ama iktidar partisinin değerli milletvekilleri, polemik yapıyorlar, muhalefet partilerini işgalin ortadan kalkıp kalkmaması konusunda sorgulamaya çalışıyorlar. Bu, doğru değil, bu, şık değil. Çok net söylüyorum: Bu, bugünün sorunu değil; bu, 1986 yılından bu yana, hatta 1945 yılından bu yana ormanlarımızda yaşayan, orman içinde yaşayan bugün yaklaşık 8-9 milyon, bir ara nüfusumuzun yarıdan fazlasının yaşadığı ormanlarda, orman içinde yaşayan insanlarımızın geçim kaynağı, yaşam alanı olan ormanların yöneticisi, sahibi, işletmecisi olan idareyle sayısı yüz binlere ulaşan ihtilafları, hepimizin sorunudur, Türkiye’nin sorunudur ve Türkiye’nin ayıbıdır.

Bugün orman içinde ve kenarında bulunan köylerde yaşayan vatandaşlarımızdan, insanlarımızdan orman idaresiyle davalı olmayan, mahkeme kapılarında sürünmeyen hiçbir insan yoktur. Orman idaresi ile orman içi köylüsü hısım değil, hasım durumundadır. Şimdi rakamı bilmiyorum ama bazı yıllar yılda elli bin davanın açıldığını biliyoruz. Dolayısıyla, bu sorunu çözmek, bana göre, bu Meclisin mecburiyeti, bu Meclisin görevi. Bu konu ciddi bir konu, bu konuda hiç kimsenin kimseyi suçlamadan çözüme katkı vermeye davet etmesi, teşvik etmesi gerekir. Biz Milliyetçi Hareket partisi olarak samimiyetle her davete icabet ederek bu konuda katkı vermeye çalışıyoruz. Ancak, değerli milletvekilleri, yani bu konuyu hafife alan arkadaşımızın kendi takdiri, bir şey söylemiyorum ama bu konuda Milliyetçi Hareket Partisini ve muhalefeti suçlamaya hakları olmadığı kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, tabii ki 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2’nci maddesinin (B) fıkrasına göre orman rejiminin dışına taşınan, çıkartılan arazilerin nasıl değerlendirileceği konusu bu kanunun konusu değil, bunun için bir ayrı kanun lazım ama esas mesele o. İşgalci dediğiniz insanların yüzde 98’i orman içi ve kenarında yaşayan köylülerdir, onları suçlayamazsınız. Bu işin rantını yiyen İstanbul’un, Mersin’in, Antalya’nın çevresindeki arazi işgalcilerini sorun olarak ortaya koymak Hükûmetin sorumluluğunda ama doğduğu, büyüdüğü ve doyduğu topraklarda işgalci duruma düşen köylünün sorununu burada bir suçmuş gibi ifade etmek veya bunu konuşmayı bir eksiklik gibi söylemek doğru olmamıştır.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Sayın İktidar Partisi Sözcüsünün söylediği tespit meselesi doğru, elhak doğru; önce bu arazilerin tespit edilmesi, tescil edilmesi, ne kadar arazi var, ne durumdadır, bunun bilinmesi gerekir ki değerlendirme yapılabilsin, nasıl değerlendireceğimiz sorusunun cevabı bulunabilsin. Buna itiraz etmiyoruz ama getirdiğiniz önergeyle ihdas ettiğiniz maddede öyle hususlar ifade ediyorsunuz ki bu bir niyet sorgulamasına sebep oluyor. Diyorsunuz ki: “Fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle…” Buna hakkımız yok, bu, Anayasa’ya aykırı. Bunu Anayasa Mahkemesi iptal etti, karar burada. İşte 30/3/1993 tarih, 93/14 sayılı Karar’la, Anayasa Mahkemesi “Orman rejimi dışına çıkartılan arazilerin kadastro tutanaklarına dâhil edilmesi Anayasa’ya aykırıdır çünkü orman arazileri üzerinde zilyetlik ibraz edilmez.“ hükmü dolayısıyla iptal etti. Şimdi, siz ihdas ettiğiniz bu maddeyle bunu tekrar hüküm hâline getiriyorsunuz. Biz de soruyoruz: Niye? Göz göre göre niye?

Bir başka şey: “6831 sayılı Kanun’la veya 1981 yılından sonra orman dışına çıkartılan orman kadastro heyetleri vasıtasıyla tespit edilen arazilerde yapılacak düzenlemeler ikinci kadastro sayılmaz.” diyorsunuz. Böyle bir hükmü yazmaya niye gereklilik duydunuz arkadaşlar? O zaman, biri çıkar veya birileri çıkar, size: “Siz 1981’den sonraki orman vasfını kaybeden yerleri de bu kapsama dâhil etmek niyetinde misiniz, değil misiniz?” diye sorar. Buna niye gerek duyuyorsunuz?

Bir başka şey, yine soruldu: “Tespit ve tescil gerekliliğini ifrazla niye destekliyorsunuz?” İfrazı hepimiz biliyoruz arkadaşlar. Satacağınız malın ifrazını veya tevhidini yaparsınız. Niye?

Değerli arkadaşlar, bir başka şey: Değerli milletvekilleri, iradelerinizle kanunlaşan hususun hukuki olmak gibi bir mecburiyeti vardır. Türkiye hukuk devletidir. Anayasa Mahkemesinin kararlarına rağmen burada kanun çıkartmak, hukuk oluşturmak hukuk devleti olmak ilkesine aykırı olsa gerek ve bu bize yakışmaz.

Bir başka şey: “Bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemleri İmar Kanunu ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’ndaki kısıtlamalara tabi değildir.” Hâlbuki bu kısıtlamalar Anayasa’nın güvencesindedir, değil mi arkadaşlar? Anayasa’nın güvencesindeki kısıtlamalardan bu getirdiğiniz maddeyi niye istisna tutuyorsunuz? Dolayısıyla, sorular cevapsız kalmaktadır.

Niyet sorgulaması yapmak istemiyoruz ama ülkenin temel sorunu, toplumun temel sorunu, halkımızın büyük kısmının temel sorunu orman rejimi dışına çıkartılan arazilerin üzerinde işgalci durumunda bir cezaya muhatap olmalarıdır. Birileri ceza görmeli, bedel ödemelidir ama orman içinde veya kenarında yaşayan insanlarımızın, bu köylerde yaşayan insanlarımızın emeğiyle ekmeğini kazandığı yaşam alanları üzerindeki işgalci vasfından, suçlamasından kurtarılması gerekir. Temel sorun budur, bu sorunu aşabilmek için ısrar ediyoruz. Önce Anayasa’nın 170’inci maddesini değiştirmemiz lazım. Yaptığınız tespit ve tescili ne için yapıyorsunuz? Bunun değerlendirilmesi için tekrar Anayasa’nın 170’inci maddesine gitmeyecek misiniz? Biz de size bunu hatırlatıyoruz: Gelin, önce bunu düzenleyiniz. Tespitini yapıp tescilini yaptığınız arazilerin değerlendirilmesi konusunda neyin olacağını, nasıl yapılacağını halkımız bilsin, insanımız bilsin. Hâlbuki siz, yani kulağı ters göstermek gibi veya birtakım niyetleri saklamak gibi, Tapu Kanunu’nda Orman Kanunu’nun çok temel bir sorununu çözmeye çalışıyorsunuz. Bunun samimiyetine nasıl inanalım değerli arkadaşlar? Polemik yaparak, nutuk atarak geçmiyor bu iş ve ben tekrar ediyorum, bu sorunun çözümünü yalnız Orman Genel Müdürlüğünden, ormancılardan beklemek hakkına sahip değiliz. Bu sorun çözülmelidir. Bu sorunun çözülmesinde arazi kadastrosunun da devreye konulmasını bazı mahzurlarıyla beraber iyi niyetli bir girişim olarak kabul edebiliriz ama ifadeleriniz var, diyorsunuz ki: “Gelir elde edilecektir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitireceğim.

Bu da olmalıdır ama bunu yapacaksanız, bunu yapmak niyetinde samimiyseniz önce Anayasa’nın 44’üncü maddesini, 168’inci maddesini, 169’uncu maddesini, 170’inci maddesini yeniden düzenlemeniz lazım. Hatta daha da ötesi, ormancılık anlayışını, orman anlayışını yeniden sorgulamamız lazım.

Değerli arkadaşlar, bizim Orman Kanunu’muzda, bizim ormancılık eğitimimizde, ormancılık anlayışımızda insan yoktur, ben orman yüksek mühendisiyim. Ormancılık eğitimi, ormancılık hukuku, insana rağmen, insana karşı bir yapıda düzenlenmiştir. Ormancılığın merkezine insanı koymak, insanın huzurunu, mutluluğunu, geçimini, çıkarını koymak, temel çözüm ancak buradan geçer. Bunu düzenlemeden sizin, ormanları korumak veya geliştirmek anlamında yapacağınız düzenlemeler, maalesef, her defasında bir yerinden eksik kalıyor ve sonuçta sorun süreklilik kazanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, biz bir önergeyle, Tapu Kanunu’na getirilen bu ilave maddelerin sorunu çözmeyeceğini, ifade ettiğiniz tespit ve tescil işleminin hızlanmasına katkı vermeyeceğini, dolayısıyla, şimdi daha sonra getirmeyi düşündüğünüz 2/B düzenlemesini de zora sokacağını ifade ediyoruz ve sizi uyarıyoruz. Hiçbir kötü niyet olmadan Milliyetçi Hareket Partisi olarak, muhalefet partileri olarak, toplumun, halkımızın bu sorununun çözümüne katkı vermek arzusuyla bunları söylüyoruz. Bunların dikkate alınıp alınmaması sizin takdirinizdedir ama sizi milletimizin de vicdanına tevdi ediyoruz, onlar da değerlendireceklerdir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Şahsı adına Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk.

Buyurunuz Sayın Ertürk.

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanuni düzenlemeyle, mülkiyet hukukunun en önemli konusu olan tapu konusundaki çalışmalarda yasanın son maddelerine doğru yaklaştık. Tabii, burada verilen ek önergelerle, Komisyonumuzun da kabulüyle yapılan düzenlemede, aslında bir yeknesaklık, bir derleme toplama, parçalı olan tapulama çalışmalarındaki uyumu bir araya getirme niyetiyle bu çalışmalar yapıldı. Ancak, muhalefet partilerine mensup milletvekillerimiz olayları çok farklı şekilde değerlendirdiler. Elbette, katıldığımız pek çok noktalar da var. AK PARTİ’ye mensup milletvekillerimiz de konuyu açıklayıcı konuşmalar yaptılar.

Ancak, şöyle bir noktaya geldiğimizi görüyoruz: Demek ki 2/B ülkemiz için bir sorundur, bu sorunun çözülmesi için de vatandaşıyla, milletiyle saç saça, baş başa kavgalı olan devletimizin bu sorunu çözebilecek yegâne yeri Büyük Millet Meclisi olduğuna göre parti grupları arasında gayet güzel bir ortam var. İnşallah bu güzel ortam, Sayın Bakanımızın da açıkladığı, konuşmasında söylediği hususlarla beraber bir derleme toplama ve Anayasa Mahkememizin de yol göstericiliğinde iptal ettiği yasal düzenlemeyle, daha önce 22’nci Dönemde çıkarılan yasal düzenlemeyi iptal gerekçelerindeki yol göstericiliğiyle, inşallah 23’üncü Dönem Parlamentosunda bu sorun çözülmüş olur.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde mülkiyet belirleme çalışmalarına, başka bir ifadeyle kadastro çalışmalarına cumhuriyetimizin ilanı ile başlanmıştır. Fakat bugün gelinen bu noktada bu hizmetin kurumlar arasında koordinasyon sağlanarak tek elden yürütülmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu noktadan hareketle Hükûmetimiz tarafından 2005 yılında 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nda bir değişiklik önerilmiş, Parlamentomuzda bu değişiklik kabul edilmiş ve ondan sonra, 2005 yılından bu tarafa uyumlu, gayet koordinasyonlu bir çalışma sürdürülmüştür. Ancak, 2005 yılından önce, 3402 sayılı Yasa’da yapılan bu değişiklikten önceki çok başlı yapı -Tapu ve Kadastro ayrı bir çalışma sergilemiş, orman kadastrosu ayrı bir çalışma sergilemiş ve koordinasyon sağlanamamıştır- nedeniyle 2005 yılından önceki farklı kamu kurumları tarafından gerçekleştirilen çalışmalar, teknik yetersizlikler, hatalı ölçüm ve hesaplamalar ve benzeri nedenlerle tapuya tescil edilen söz konusu alanlar işgale maruz kalmış, korunamamıştır. Şimdi bunun sıkıntısını yaşıyoruz.

2005 yılından önce orman kadastrosu gerçekleştirilen alanların yüzde 80’i maalesef tescil edilememiştir. Tapuya tescil edilemeyen çalışmaların arşivlerde dosyalarda saklanmasının kime faydası olduğu da malumdur. 2005 yılından sonra müştereken gerçekleştirilen kadastral işlemlerin tescilinde hiçbir sorun yaşanmamaktadır, çünkü tapu kadastro ile orman kadastrosu idaresi birlikte çalışarak işleri sonuçlandırmaktadırlar.

Şimdi, çalışılan bu yasal düzenlemeyle gerçekleştirilen, 2/B alanı içinde veya dışında olsun, teknik, hukuki veya başka nedenlerle tescil edilememiş alanların kurumlar arası bir çalışma yapılarak tescilini gerçekleştirecek bir hukuki altyapı oluşturulmasıdır. Bu alanlar içerisinde fiilen orman olan yerler de belirlenecek, orman olarak tescili de sağlanacaktır. Bu çalışmalar sonucunda işgalcilerin ve işgal ettikleri alanların tespiti de mümkün olacaktır. Böylelikle önemli bir envanter de ortaya çıkarılacaktır.

Ormanlar bütün insanlığın ortak malıdır. Korunabilmesi için öncelikle belirlenip tescil edilmesi gerekir. Bugüne kadar bu çalışmalar sonuçlandırılıp ormanlar tescil edilmiş olsaydı ne bu işgal olayları yaşanır ne de 2/B diye ülkemize özgü, tartıştığımız bir sorunla karşı karşıya kalırdık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni hazırlanan tasarının 9’uncu maddesiyle daha önce 6831 sayılı Kadastro Kanunu’na göre orman kadastrosuna başlanmış alanın Kadastro Kanunu’nun 4’üncü maddesine göre yapılması imkânı da sağlanmış olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Böylelikle çalışmalar orman mühendisi ve ziraat mühendisinin de bulunduğu kadastro ekibince yapılarak sınırlandırma çalışmalarının Kadastro Kanunu’nda öngörülen süre içerisinde ve daha kısa zamanda ve ihtilafsız olarak yapılması görüşmekte olduğumuz bu maddeyle mümkün hâle gelecektir.

Bu duygularımla bu maddedeki düzenlemenin öncelikle orman teşkilatımıza, tapu teşkilatımıza ve orman mevzuatıyla bugüne kadar sorunları çözülemeyen ama çözüm bekleyen insanlarımıza yararlı fırsatlara vesile olmasını diliyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ertürk.

Şahsı adına Bursa Milletvekili Ali Koyuncu.

Buyurunuz efendim.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

Değerli dostlar, 9’uncu madde Tapu ve Kadastro çalışanlarıyla ilgili. Tapu ve Kadastro çalışanları, gerçekten kışın soğukta, yazın da sıcak hava şartlarında, ciddi anlamda arazi koşullarında çileli ve özverili bir çalışmayla Türkiye’de tapu ve kadastro çalışmalarını gerçekleştiriyorlar.

Yüz altmış yılı aşkın bir süredir faaliyet gösteren bu kurum, kuruluşlarda maalesef nitelikli elemanın tutulması noktasında da ciddi anlamda sıkıntılar var. Nitelikli elemanlar yetiştikten sonra da özel sektörün bir şekilde onlara daha yüksek bir ücret vermesiyle birlikte özel sektöre geçtiklerini hep birlikte görüyoruz, biliyoruz. Kadastronun daha önce yüzde 70’i tamamlanmıştı, bizim AK PARTİ hükûmetleri döneminde yüzde 99,5’un tamamlanması noktasında da bu personelin fedakâr ve cefakâr çalışmaları sonucunda da bunların bitirilmesi sağlanmıştır. Ayrıca, yine  tapu-kadastro bilgi sisteminin kurulması, harita bilgi sisteminin kurulması ve benzeri çalışmalar da bu personelle tamamlanmıştır.

Her yıl yaklaşık 20 milyon vatandaşımızın tapu-kadastro hizmetlerinden istifade ettiği bir kurum, kuruluşta tabii ki bu çalışan arkadaşlarımızın da ücretlerinin bir şekilde iyileştirilmesi noktasında ilk defa bizler de bu 9’uncu madde ve biraz sonra gelecek olan önergeyle bir nebze ücretlerinin artırılması noktasında onların istifade sağlamasını öngörüyoruz. İlk defa, bu arkadaşlarımıza, yaptıkları fazla mesai ve görevlendirilmeleri neticesinde ücret alabilmeleri sağlanacak. Daha önce, il dışına çıkanlarda sadece arazi tazminatı ödeniyordu, şimdi bu düzenlemeyle, geçici görev yolluğu ödenmesi sağlanmış olacak. Haksızlığın da bir nebze giderilmesini sağlamayı amaçlıyoruz.

Ayrıca, yine biraz sonra gelecek olan önergeyle de birlikte, mesai mefhumu tanımadan, yaptığı işten dolayı Medeni Kanun’un 1007’nci maddesi gereği ağır sorumluluk taşıyan bu personele, mesai saatleri dışında yaptıkları çalışma için genel bütçede belirlenen rakamın 3 katına kadar fazla mesai ödenmesi de sağlanmış olacaktır.

Tabii ki biz bunları bu çalışan arkadaşlarımıza, fedakâr ve cefakâr çalışan, arazi şartlarında çalışan arkadaşlarımıza yeterli bulmuyoruz ama bir nebze iyileştirilmesini bu Hükûmetimiz döneminde öngörüyoruz.

Bu yasanın Türk milletine hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılarımı ve muhabbetlerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koyuncu.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Buyurunuz Sayın Cengiz.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, gerçekten mal canın yongasıymış. Hem Meclis TV’nin hem de bu yasanın ne kadar izlendiğini gelen telefonlardan takip ediyoruz; gerçekten çok ilginç sorular da geliyor. Belki biz anladık veya vatandaşlarımız anlayamadı ama özellikle Çanakkale Ayvacık ilçesinin işte Küçükkuyu beldesinden, Arıklı köyünden, Adatepebaşı köyünden, Adatepe’den, o bölgenin özellikle Midilli’ye bakan yöresinde gerçekten problemlerin çok olduğunu gördük ve o bölgelerdeki vatandaşlarımız, bu yasanın kendileri için ne getiriyor ne götürüyor gerçekten tartışıyorlar ve özellikle bu bölgelerden gelen ortak bir soru var. Bu ortak soruyu şu şekilde ben derledim toparladım: Vatandaşların en çok üzerinde durduğu bir konu, diyor ki: “Biz iki tarla komşusuyuz, elli yıldır ormanlık alanı kullanmaktayız. Komşum, ormanlık alanda ağaçları keserek bu alanı tarım arazisi olarak kullanmaya devam etti. Ben ise ağaçları korudum, ağaçları kolladım, hatta baktım, ağaçlar içindeyken tarım arazisi olarak bunu değerlendirdim ve bu bağlamda yapmış olduğunuz bu yeni düzenlemeyle bize yansıyan: ‘Bu ağaçları kesen arkadaşımıza bunlar, tarlalar verilecek, ama bize verilmeyecek.’ noktasında bir duyum geldi. Böyle bir durumda ben ağaçları kolladıysam, ben ağaçları koruduysam… Yani karşı tarafı, keseni ödüllendirmekse, biz cezalandırılıyorsak, bu da adalet değildir, bu da adaletli olmamaktadır.” Yani bu gibi konuları, özellikle o bölgeden, Ayvacık yöresinden, Bayramiç yöresinden ve Ezine yöresinden çok gelen telefonlardan anlıyoruz. En çok da en can alıcı nokta burasını gördüm.

Vatandaşlarımız, tabii burada yasa çıkarken, kanun çıkarken hem adaleti hem hakkaniyeti hem de bu kullanımdan doğan gelişmeyi -çıkacak yasada vatandaşlarımızın- lehine veya aleyhine olabilecek durumları değerlendirip bizleri izlemekte. Bu konuda da, bu yasanın hazırlanmasında ve bu yasayı hazırlarken adalet ilkesine ve vatandaşlarımızın bu temennilerine kulak vermemizi özellikle istirham ediyorlar ve size de saygılarını ilettiler. Bu konunun üzerinde de durulmasını diliyorlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.

Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkanım, tabii Sayın Cengiz’in ifade ettiği sorunları yaşıyoruz, doğrudur. 31/12/1981’den evvel orman vasfını yitirmiş araziyse bu konuda bir sorun yok. Ama diğer konuda, ormanı koruyanla korumayanın aynı teraziye konulması gibi bir sorunla karşılaşıyoruz. Belli ki bugünkü yasada bunu görüşmüyoruz ama bundan sonraki yasada eğer öyle bir sorunu düzeltebilirsek birlikte düzeltmeye çalışalım. Doğru, haklısınız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Şimdi madde 9’a bağlı geçici madde 7’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi maddeye iki yeni geçici madde ilave edilmesine ilişkin önergeler vardır, ayrı ayrı okutup, işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 218 sıra sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 9. maddesinin çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve maddeye aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Mustafa Elitaş                  M. Zafer Üskül                             Veysi Kaynak

                        Kayseri                             Mersin                                 Kahramanmaraş

                                     Osman Demir                           Mustafa Ünal

                                            Tokat                                      Karabük

“Madde 9- 3402 sayılı Kanunun geçici 7. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

Geçici Madde 8- Bu Kanunun yayımı tarihinden önce yapılan tapulama veya kadastro çalışmalarında tespit dışı bırakılan tapuda kayıtlı taşınmazlar ile kamu kurum ve kuruluşlarına ait yerlerde ve çalışma alanı içinde orman olduğu gerekçesiyle tespit harici bırakılan alanlarda, daha sonra kesinleşen orman kadastrosu sonucunda orman sınırı dışında kalan tapulu ve tapusuz taşınmazların 3402 sayılı Kanun hükümleri gereğince kadastrosu yapılır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılıyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ülkemizdeki kadastro çalışmaları 1934 yılında başlamış ve hâlen devam etmektedir. Kadastro çalışmaları sırasında, kadastrodan önce tapuda kayıtlı olmasına rağmen maliklerinin o yerde ikamet etmemeleri, muhtar ve bilirkişilerce de mülkiyet durumunun bilinmemesi nedeniyle tespit dışı bırakılmış taşınmazlar bulunmaktadır. 3402 sayılı Kanun 1987 yılında yürürlüğe girdiğinde Kanunun 22 nci maddesi ile bu nitelikli taşınmazların kadastroya tabi tutulmasına imkân sağlanmış iken, bu hüküm 2005 yılında yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunla uygulamadan kaldırılmış, bunun sonucunda da bir kısım vatandaşlarımızın mağduriyetine neden olunmuştur.

Diğer taraftan, mülga 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 2 nci maddesine göre, ormanların TKGM tarafından tapulama veya kadastroya tabi tutulması mümkün olmadığından, çalışma alanı sınırı içinde kalan bu nitelikte yerler tespit harici bırakılmaktaydı. Daha sonra 6831 sayılı Orman Kanunu hükümleri uyarınca bu alanlarda yapılan çalışmalar sırasında, kanunun 1 inci maddesine göre orman sayılmadığından Orman Kadastro Komisyonlarınca orman sınırı dışına bırakılan özel mülkiyet konusu taşınmazların, 3402 sayılı Kanu’nun 22/1 maddesi uyarınca kadastroya tabi tutulması mümkün olmadığından hak sahiplerince tescil davaları açılmaktadır.

Bu nedenlerle, söz konusu düzenlemenin yapılması zorunluluğu doğmuştur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum efendim.

BAŞKAN – Karar yeter sayısına bakacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati:17.25

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

218 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 9’uncu maddesine bir geçici madde ilave edilmesine ilişkin Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, elektronik cihazla oylama yaparsak çok daha isabetli olacak zannederim, çünkü burada yeterli sayı yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Kabul edilmiştir.” dedi Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şu anda sayarlarsa, sayalım teker teker, yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var, var.

BAŞKAN – Şimdi, çerçeve 9’uncu maddeye bir geçici madde ilave edilmesine ilişkin diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 218 Sıra Sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 9 uncu maddesinin çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve maddeye aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Mustafa Elitaş            Mehmet Zafer Üskül                        A. Sibel Gönül

                        Kayseri                             Mersin                                         Kocaeli

                                     Osman Demir                         Mücahit Fındıklı

                                            Tokat                                       Malatya

Madde 9 – 3402 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

Geçici Madde 9- “31/12/2012 tarihine kadar, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında görev yapan personel ile sözleşmeli personele (3’üncü maddenin son fıkrasındaki ödemeden yararlananlar hariç), fiilen yaptıkları fazla çalışma karşılığında ayda 60 saati ve yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda belirtilen fazla çalışma saat ücretinin üç katını geçmemek üzere, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenecek esaslar çerçevesinde döner sermaye bütçesinden fazla çalışma ücreti ödenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılıyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün önümüzdeki dört yıl içinde yürüteceği tapu kayıtlarının elektronik ortama aktarılması ve yurt sathında kadastro çalışmalarının yoğunluğu dikkate alınarak bu süre zarfında anılan genel müdürlüğün merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında görev yapan personel ile, kadro karşılığı sözleşmeli ve sözleşmeli personeline normal mesai saatleri dışında yapmış oldukları çalışmalar karşılığında fazla çalışma ücreti ödenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, geçici maddelerin bağlı olduğu 9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz yok.

Şahıslar adına? Yok.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Gruplar adına söz yok.

Şahıslar adına? Yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben varım Sayın Başkan, söz istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “Geçti, geçti” sesleri)

BAŞKAN – Geçti.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, tasarının tümünü oylamaya geçmeden önce, aleyhte Tunceli Milletvekili Sayın Genç... Lehte kim konuşacak? Yok. Peki.

Aleyhte, buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, AKP’nin taktiğini bozmaya çalıştım; orada, biraz kapıda bekledim bir önceki maddede. Yok, aslında geç de kalmadım. Beni burada görünce hemen 2 tane milletvekili çıkarıyorlar “İşte bu kanun çok mükemmeldir.” diyorlar. Vallahi, benim korkum size yeter. Yani, siz her vesileyle benden bu kadar çekinin yeter benim için de. Ama, size şu tavsiyede bulunuyorum: Lütfen, şu memleket bizim memleketimiz, doğru dürüst kanun getirin.

Şimdi, bakın, getirdiniz, 2/B’de, Orman Kanunu’nda bir değişiklik yaptınız. İşte Tayyip Bey’in geçmişte orman suçuyla ilgili bir cezası bu kanuna göre affedilecek mi affedilmeyecek mi; onu göreceğiz.

Yine, Orman Kanunu’nda 2/B’yle ilgili olarak, sizin, çok önemli mevkilerde bulunan kişiler… Tabii, yani belirli yerlerde bulunan insanlarımız servete doymuyor kardeşim. Ne bileyim ki! Hayret yani! İnsanların bir noktadan sonra servete doyması gerekirken, maalesef doymuyor. İşte basına intikal eden şeyler bu 2/B’lerle ilgili olarak: Sarıyer’de 50 dönüm arazisi  olanlar var, Türkiye Cumhuriyeti’nin en güzel coğrafyasında bu orman arazisini işgal etmiş kişiler var. Tabii, burada getirip de son bir önerge veriyorsunuz, ondan sonra da yarın Tayyip Erdoğan çıkacak diyecek ki: “Biz, orman işgalcileri için kanun çıkardık, buna karşı çıktılar.” Birisi de der: “Ya yalancı…?” Yalancı kim? Yani, böyle bir şey yok beyler. 

Bakın, bir memlekette yalan söyleyerek, insanları kandırarak politika yapıldığı zaman o memleketin sonu felaket olur. Bakın, bu kürsü bana göre milletin kürsüsüdür. Bu kürsüde yalan söylememek lazım. Sizin, burada çıkıyor, işte… Bir defa, kanunu savunan Bakan kanundan habersiz. Kanunu savunan Komisyon kanundan habersiz. Efendim, diyorlar ki “Biz bu arazileri satmayacağız.” Yahu şimdi, açın Özelleştirme İdaresinin sizin zamanınızda sattığı hazine arazilerine bir bakın bakalım. Kaç tane, kaç metrekare, milyonlarca metrekare hazine arazisini satmışsınız. Şimdi, bu kanunla getirdiğiniz o 2/B ile ilgili diyorsunuz ki: “Orman sahasından çıkarıyoruz, hazine adına kaydediyoruz.” E, hazine adına kaydedilince ne yapacaksınız? Satacaksınız. İşte, Millî Emlak… Ondan sonra, en güzel arazileri getireceksiniz yandaşlarınıza vereceksiniz ve hem de çok düşük bedelle vereceksiniz. Keşke bunlar gerçek, rayiç bedelleri üzerinden insanlara, kişilere satılsa da burada devlet de hak ettiği bir kazancı sağlasa. Maalesef bu da yok. Biraz önce dışarıya çıkarken bir AKP’liye dedim ki: “Yahu arkadaş, bak senin sözcün diyor ki ‘Efendim, biz bu arazileri satmak için bir hüküm getirmedik.’ ama hazinenin adına kaydediyorsunuz.” Dedi ki: “Tamam, yani orman arazisini satmıyoruz ama hazine arazisini de getiriyoruz hazine adına kaydediyoruz, hazine arazisini satıyoruz.” Bu, tabii, şeytanlığın daniskası. Yani, tabii, şimdi, Anayasa’nın o 169’uncu maddesine karşı yapılan en büyük hile.

Şimdi, değerli milletvekilleri, burada birbirimizi suçlamaya gerek yok. Bu memlekette, bakın, yarın öbür gün göreceğiz, bu kanun çıkacak, yürürlüğe girecek ve burada konuşan o sizin sözcünüze, o Bakanınıza, bir gün geleceğiz bu kürsüde diyeceğiz ki: “Sen bu kanunu çıkarırken dedin ki: ‘1 dönüm veya 1 metrekare, orman sahası dışına çıkan araziyi satmayacağız’ dediniz.” ve ondan sonra da eğer satarsanız ve biz de diyeceğiz ki: “Yahu peki kardeşim, yani sen, en azından bir utanma duygusu duymuyor musun?” deriz ama, deme hakkımız var. Ha, siz şimdi dua edin, bu kanun çıktıktan sonra devletin sahillerinde, en güzel yerlerinde, Sarıyer’inde -işte Kemal Bey’in o 50 dönümden falan bahsediyorlar, tabii söylüyorlar, ben de bilmiyorum da, söylüyorlar- eğer bunları kendi adlarına tescil ederlerse siz bilin ki…

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Senin var, Uludağ yolunda senin var!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben 1977 yılında Uludağ’da bir yer aldım arkadaşlar. Bir yer aldım, otuz bir sene sonra…

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Kaçak inşaat var, kaçak inşaat!

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, hayır, aldım efendim, paramla aldım yahu, tapulu mal. Otuz bir sene sonra… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, 1977 yılında Uludağ’da 3,5 dönümlük, yol üzerinde, tapulu arazi aldım. O arazide “kendin pişir, kendin ye” diye ufak bir restoran vardı ve siz iktidara geldiğiniz için bunun yıkım kararını aldınız ve 45 milyar da para cezası kestiniz.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Kaçak inşaat!

BAŞKAN – Sayın Koyuncu…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben de dava açtım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Siz o kadar zalimce hareket ediyorsunuz ki… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Efendim, orada orman arazisi varsa güç sizde yahu, sizde. Yani, bakın, otuz bir sene önce alınan bir yerde, otuz bir senedir burada restoran faaliyeti yapılıyor ve ben size muhalefet ettiğim için… Benim şu kadar bir suçumu bulsanız beni boğarsınız. Gittiniz 45 milyar…

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Eklentiler var, doğru söyle!

KAMER GENÇ (Devamla) – Sen otur!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Eklentiler var!

KAMER GENÇ (Devamla) – Git, bir sene iki aylık mahkûmiyet cezan var, o bir sene iki aylık mahkûmiyet cezanı çek, gel.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Doğru söylemeye davet ediyorum seni, eklentiler var!

KAMER GENÇ (Devamla) – Senin konuşma hakkın yok burada.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Git, o bir sene iki aylık… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, beni konuşturmuyorlar. Ama böyle bir şey olur mu?

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayınız lütfen.

Siz sözünüzü tamamlayınız Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, benim orada otuz bir sene önce alıp… Orada “kendin pişir, kendin ye” diye bir restoranım var. AKP iktidara geldi, otuz bir sene önceden beri işletilen bu müesseseyi yıkma kararını aldı, 45 milyar lira para cezası kestirdi. Neymiş? Beni susturacak. Ulan siz kimsiniz beni susturacaksınız yahu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Orman arazisi… Yakalandın değil mi?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben mahkemeye başvurdum, mahkeme ne karar verirse onu şey ederim, isterse elden de gitsin önemli değil. Ama canınıza okuyacağım bundan sonra bu kürsüde, en ufak bir kanun dışı hareket yaptığınız zaman şey edeceğim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Niye çok bozuldun? Doğru söylüyorlar.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bana çok müdahale ettiler.

BAŞKAN – Verdim ek sürenizi efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bir dakika daha verseniz ne olacak yani?

BAŞKAN – Ek sürenizi verdim Sayın Genç, bitti.

AHMET YENİ (Samsun) – Niye bozuldun o kadar?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, oylamaya geçelim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben bir dakika istiyorum efendim, konuşturmadılar ki. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

AHMET YENİ (Samsun) – Niye rahatsız oldun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir teşekkür edeyim.

BAŞKAN – Sayın Genç, sözünüzü tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın…

AHMET YENİ (Samsun) – Niye rahatsız oldun?

KAMER GENÇ (Devamla) -  …çok rahatsız oluyorsunuz. Ben, burada, çok iktidarları sildim, sizi de sileceğim. (AK PARTİ sıralarından “Ooo!” sesleri) Sizinle ilgili benim elimde o kadar büyük belgeler var ki.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İftirayı bırak!

KAMER GENÇ (Devamla) - Ey Türk halkı, bunların yaptıkları hırsızlıklarla, soygunlarla ilgili belgeleri bana gönderin…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Utanmazlık yapma! Bırak!

KAMER GENÇ (Devamla) - Ben bu AKP’yi sileceğim.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA  ELİTAŞ (Kayseri) – Sen kimsin ki bizi siliyorsun!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Pusula gönderenleri okuyalım Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, pusulaları okursak Sayın Başkanım...

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Süre bitti Sayın Başkan.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı :        200

Kabul                       :        187

Ret                           :           13 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

                                                 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Şimdi, Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ı kısa bir konuşma yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.

Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı sizlerin destekleriyle burada tamamlandı. Emeği geçen, katkıda bulunan, bu yüce çatı altındaki üsluba uygun şekilde davranıp eleştirilerini yapan herkese teşekkür ediyorum.

Özellikle burada birtakım soru işaretleri vardı, onları ortadan kaldırdığımızı düşünüyorum. Bunlara cevap vermeye çalıştık. Bunlar neydi?

Bir kere, bu komisyonlarda orman mühendisi vardı, ziraat mühendisi vardı yoktu; bunlar ortadan kalktı. Zaten 2005’te çıkan yasada orman kadastro komisyonlarında orman mühendisi, ziraat mühendisi vardı biliyorsunuz. Ama kadastro ekibinde, 2005’ten sonra bu komisyonlarda 2 tane teknisyen, 1 tane orman mühendisi, 1 tane ziraat mühendisi olduğu ortaya çıktı. Yani yapılan işlem zaten birlikte yapılıyor. Şöyle söylemek lazım: Dünyada hangi ülke bu işi çift başlı yapıyor? Hiçbir ülke yok değerli arkadaşlar. Bir tek Türkiye’de yapılıyor, onun için de verim ortada, randıman ortada, sonuç ortada.

Değerli konuşmacılarımız burada katkıda bulundular, kendileri bu meslekten. 86’dan beri bu konuda uğraş veriyor tüm hükûmetler, hepsine teşekkür ederim. Gelinen noktada bir suç var, bir suçlu var, ama ceza yok ve bir işgal var ve Maliyenin, devletin tescil edilmeyen arazileri var. Bunları tescil etmeye çalışıyoruz. Burada satışla ilgili hiçbir hüküm yok ama bundan sonra birlikte çıkaracağımız yasaya ön bir hazırlık var. Bütün bunlar zaten bu Parlamentoda yapılıyorsa bunu AK PARTİ  yaptı, AK PARTİ  kullanacak diye de bir şey yok. Bunu 86’da çıkarmak isteyen hükûmetler kendileri için mi yaptılar? Hayır. Bir sonraki hükûmet de yapabilirdi. Şunu söylemek istiyorum: Bu bizim iktidarımıza nasip oldu, bunu yapmaya çalışıyoruz. Bundan sonra birlikte çalışacağız, 2/B’yi beraber çıkarmaya çalışacağız. 2/B nedir? Satışlar nasıl olacak? Orman köylüsü ne yapılacak? Onu zaten biraz evvel de söyledim.

Bir kere, şunu söylemek lazım: Özellikle Orman Genel Müdürlüğümüzün yapmış olduğu çalışmalar gayet başarılı olsa dahi tescilde sorunlar vardı. Biz, 2005’ten sonra almış olduğumuz yetki ile 45 bin kilometrekarelik bir tescil yapabildik. Bu, cumhuriyet tarihinde yapılanın 2 katıydı.

Ayrıca çok önemli bir maddeyi burada geçirdik. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2/B maddesi kapsamında orman dışına çıkartılan alanların işgalcilerince zilyetlik gerekçesiyle tescile yönelik dava açılarak hazine zararına sebebiyet verilmesinin önüne geçiyoruz değerli arkadaşlar. Bu, inanılmaz güzel bir maddedir ve burada büyük bir haksızlığı önlüyoruz.

Ayrıca tapu harcı alınmalarında, taşınmazların mirasçılara intikalindeki sorunları çözüyoruz ve bu maliklerin tespitine gerekli önceliği tanımaya çalışıyoruz. Buradaki, harçlarla ilgili maddeyi zaten biliyorsunuz.

Geçici görevle görevlendirilen personele harcırah ödenmesine ilişkin uygulamada görülen aksaklıkları gideriyoruz. Bu arada, personelimizin -az da olsa fazla mesai ödenmek suretiyle- özlük haklarına yönelik mağduriyet giderilmeye çalışıldı. Burada da Maliye Bakanlığımıza ve milletvekillerimize teşekkür ederim. Bütün arkadaşlar Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzün çalışanları ile ilgili çok güzel ifadeler kullandılar, döner sermayeden pay almasını söylediler, onlara teşekkür ediyorum. Bu konudaki bizim çalışmalarımız, taleplerimiz devam etmektedir. Çok zor şartlar altında arkadaşlarımız çalışmaktadır. Gerçekten bunun bilincindeyiz. Bu konuda çalışmalarımız devam edecek.

Türkiye, orman varlığını artırmakta devam eden nadir ülkelerden biri.

Orman varlığımız hem alan hem de hacim olarak artmakta. 2008-2012 yılları arasında 2 milyon 300 bin hektarlık alanda ağaçlandırma ve orman ıslahı yapmaya çalışıyoruz.

Özellikle sıkça, orman kadastrosuyla mülkiyet kadastrosunun birlikte yapılması hâlinde orman kadastrosu komisyonunun devre dışı bırakıldığı dile getirildi. Bunun böyle olmadığını anlatmaya çalıştık. 2003 yılından bu yana değiştirilen orman kanunlarında orman sınırlarının daraltılmasıyla ilgili bir hüküm bulunmadığını söyledik. Genellikle buradaki ifadeler “Orman daraltılıyor.” Hayır, orman alanları daraltılmıyor, onu anlatmaya çalıştık.

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Peki.

Burada, orman talanına katiyen zemin hazırlamadık, tescil edilerek…

BAŞKAN – Lütfen, yasayı tekrar anlatmak yerine… Lütfen, arkadaşlarımız, sayın milletvekilleri bu konuda…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gruplara da söz hakkı doğar Sayın Başkan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – …tam aksine bunu önlemeye çalıştık. 31/12/1981 tarihini koymuş. Bu tarihten sonra orman vasfını değiştirmek zaten mümkün değil.

Ben, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Hep beraber bu kanunu çıkardık. Hayırlı, uğurlu olsun.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özak.

Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.01

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

3’üncü sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/290, 2/286) (S.Sayısı: 283) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde teklifin tümü üzerinde şahıslar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Soru-cevap işlemi yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmış oluyor.

Maddelere geçilmesini…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yok.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma  Saati: 18.19

 

 

 

 

 

                                         

(x) 283 S. Sayılı Basmayazı 14/1/2009 tarihli 44’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.27

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

283 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Teklifin maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, maddelere geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yok.

Beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.28

 

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

283 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddelere geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

DERNEKLER KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 4/11/2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanununa aşağıdaki 27/A maddesi eklenmiştir.

“MADDE 27/A - Türkiye Kızılay Derneği uluslararası anlaşmalara göre tayin edilen nitelik ve duruma göre; Merkezinde genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kurulu, şubelerinde genel kurul ve yönetim kurulu oluşturulması şartıyla tüzüğünde belirlenen şekilde teşkilatlanır ve yönetilir. Kızılay’ın iş ve işlemleri; kanunların verdiği görev ve yetkilere, tüzüğüne ve yönetim kurulunca çıkarılan yönetmeliklere göre yürütülür.”

BAŞKAN – 1’inci madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız.

Buyurunuz Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 283 sıra sayılı 5253 sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu’nun 1’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Kızılayın amacı şu şekilde belirtilmektedir: Her nerede görülür ise hiçbir ayrım yapmaksızın insanın acısını önlemeye veya hafifletmeye çalışmak, insanın hayatını ve sağlığını korumak, onun kişiliğine saygı gösterilmesini sağlamak ve insanlar arasındaki karşılıklı anlayışı, dostluğu, saygıyı, iş birliğini ve sürekli barışı getirmeye çalışmaktır. Kızılay, ihtiyaç anında dayanışmanın, ıstırap anında eşitliğin, savaşın en kızgın anında insancıllığın, tarafsızlığın ve barışın simgesidir.

Ayrıca, Kızılay, Uluslararası Kızılay-Kızılhaç Topluluğunun temel ilkelerini paylaşır. Bunlar, insaniyetçilik, ayrım gözetmemek, tarafsızlık, bağımsızlık, hayır kurumu niteliği, birlik ve evrensellik ilkeleridir. Kızılay, tüzel kişiliğe sahip özel hukuk hükümlerine, yani Türk Medeni Kanunu ve Dernekler Kanunu’na tabi, kâr amacı gütmeyen, yardım ve hizmetleri karşılıksız olan ve kamu yararına çalışan bir gönüllü sosyal hizmet kuruluşudur. Dernek, Türkiye tarafından imzalanan Cenevre Konvansiyonunda belirlenen ilkelere göre faaliyetini yürütmektedir. Kızılay teşkilatı, genel merkez ve şubelerden oluşmaktadır. Kızılayın genel müdürlük teşkilatı dışında kalan bütün kademelerindeki görevler fahridir.

Sayın milletvekilleri, adını birçok projede duyduğumuz Türk Kızılayı peki bu temel ilkelere uygun faaliyette bulunmakta mıdır? Acaba amacı insanlık uğruna çalışmak olan bir dernek günümüzde ne gibi faaliyetler içerisindedir? Üzülerek ifade ediyorum ki Türk Kızılayı şimdilerde çalışanlarını haksız yere işten çıkarmasıyla gündemdedir. Örgütlenme çalışması yürütülen Kızılay Çapa Kan Merkezinde sendikaya üye olan emekçiler sürgün edilerek örgütlenme hakları engellenmeye çalışılmaktadır. Sendikaya üye olan 8 hemşire, 1 şoför ve 1 hizmetli personel, sendikaya üye olduktan sonra, on beş-yirmi yıldır çalıştıkları Kızılay Çapa Kan Merkezinden haksız bir şekilde Kızılay istasyonları dahi olmayan Şırnak ve Ardahan’a atamaları yapılmıştır. Bu işlemler tamamen hukuka aykırı işlemler olup kurumdaki sendikal örgütlenmenin önüne geçilmektedir. Peki, ihtiyaç anında dayanışmanın, eşitliğin yanında olmak Kızılayın temel ilkeleri değil midir? Bu ilkeler sadece felaket ve savaş anında mı geçerlidir? Çok yazık ki Türk Kızılayının bu tavrı antidemokratik ve baskıcı bir yönetime işaret etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Kızılayın yaptığı faaliyetlerden birkaç tanesini isterseniz bilgilerinize sunayım. Mesela, milyon dolarlar karşılığında Ukrayna’dan yüzen hastaneler satın alınmış mıdır? 1930 yılından beri 2.005 mezun veren Halide Edip Adıvar tarafından bağışlanmış hemşirelik okulunu “Finanse edecek durumumuz yok.” diye, son sınıfta eğitim gören 33 hemşire adayının mezun olmasını bile beklemeden kapatıp, okul arazileri satışa çıkarılmış mıdır? Mültecilerin yıllarca yaşadığı Kızılaya ait bina yap-işlet-devret modeliyle milyon dolarlık gelir sağlayacak rezidans hâline getirilmiş midir? Bu sorulara verdiğiniz cevaplar evet ise itibarınızı geri kazanmak için bir şeyler yapmanız gerekecektir herhâlde.

Şunu da hafızalarınızı tazelemek için belirtiyorum, tekrar etmesin diye: Bir yardım kuruluşu olan Kızılay 2006 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a takdim edilmek üzere üstün hizmet nişanı verme kararı almıştı. O dönemde Kızılay hakkında çıkan yolsuzluk iddialarından ve ödülün maddi değerinin yüksek olduğundan da rahatsız olan Cumhurbaşkanı Sezer bu nedenle ödülü reddetmişti. Gerçek değeri 54 bin Türk Lirası -yani öncekine göre YTL, şimdikine göre 54 bin Türk Lirası- olan nişanı 21 bin, o günün parasıyla 21 milyara yaptıran Kızılay yetkilileri, on yılda takdim edilecek on takımı da aynı tarihte yaptırarak firmaya 210 bin Türk Lirası yani 210 milyar vermişlerdi. O dönemde vatandaşların büyük tepkisine yol açması üzerine, Kızılay Başkanı, önce nişanların parasının Kızılaydan karşılanmadığını, hayırsever bir vatandaş tarafından karşılandığı açıklamalarında bulunmuştur fakat basının eline geçen bir belgeyle bunun böyle olmadığı, 23 Mayıs 2006 tarihli Yönetim Kurulu toplantısında Kızılayın nişanları yaptırma kararı aldığı anlaşılmıştı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, toplanan yardım paralarıyla bu kadar pahalı ödüller vermek, açıkçası kurumun kendi ilkeleriyle çelişmektedir. Hele de ilkokullarda Kızılay için para toplandığı ve çoğu zaman çocukların kendi harçlıklarından artırarak bu parayı verdikleri düşünülürse durum daha da içler acısı bir hâl almaktadır, vicdanlarımızı yaralamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türk Kızılayı maalesef geçmişte ülkemizin yaşadığı deprem felaketleri ardından yolsuzluk iddialarının da merkezine oturmuştur. Kızılay gibi bir yardım derneğinin yolsuzluk ismiyle yan yana gelmesi kamu vicdanını derinden yaralamış, toplumun Kızılaya olan güvenini sarsmıştır. Oysaki göz bebeğimiz olan bir kuruluştur Kızılay.

Bütün bu olanlara rağmen Derneğin yolsuzluk iddialarının yanında, 2008 Mart ayı içerisinde, Urfa’da bir buçuk yaşında bir çocuğumuza götürüldüğü hastanede verilen kanın Kızılaydan temin edildiği ve kanda HIV yani AIDS yapan virüsün olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çok büyük bir skandaldır. Bu skandalın bir benzeri, gene on iki yıl önce Urfa’da, hamile bir kadına Kızılay kan merkezinde HIV virüslü kanın verilmesi olayıyla yaşanmıştı. Anlaşılan o ki on iki yıl geçmesine rağmen bu vahim olaydan ders çıkarılmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu dediklerime rağmen biz bu yasa teklifini destekliyoruz. Düzelsin diye bunları ben ifade ettim, bir hafızalarınıza hatırlatmak için bunları söyledim. Türk Kızılayına hepimizin destek vermesi lazım. Bu yasayı da o açıdan destekliyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi selamlar, saygılarımı iletirim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Şenol Bal.

Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 283 sıra sayılı Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, 1868’de kurulan, ilk adı Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti, daha sonra da Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti olan ve Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün 1935 yılında Kızılay adını verdiği dernek ülkemizin en köklü ve en eski sivil toplum kuruluşudur. Bu yıl 140’ıncı yılını tamamlamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk Kızılayına daha nice yüz kırk yıllar ülkemize ve insanlığa hayırlı işler yapmasını ve başarılarının artarak devam etmesini diliyoruz.

Sayın milletvekilleri, Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmış olan Kızılayın Dernek Tüzüğü’nün hukuki statüsü şöyledir: “Kızılay, tüzel kişiliğe sahip ve özel hukuk hükümlerine tabi bir kurumdur. Uluslararası Kızılay-Kızılhaç temel ilkeleri olan; insaniyetçilik, ayrım gözetmemek, tarafsızlık, bağımsızlık, hayır kurumu niteliği, birlik ve evrensellik ilkelerine bağlı olarak faaliyet gösterir.” Dernek Tüzüğü’nün “Amaçlar” başlıklı maddesine göre Kızılayın amaçları felakete uğrayanları koruyan 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin taraf bulunduğu uluslararası anlaşmaların kendine yüklediği hizmetleri görmek, bunların yerine getirilmesine yardımcı olmak.

Yine, barışta, yurt içinde ve yurt dışında meydana gelen her türlü afet ve felaketlere karşı Tüzük dâhilinde üzerine düşen hizmetleri yerine getirmek.

Yine, insaniyetçi hukuk ilkelerine bağlı kalmak, sağlık ve sosyal dayanışmayı desteklemek, sosyal refahın geliştirilmesine yardımcı olmak.

Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Kızılay-Kızılhaç Dernekleri Federasyonu ve bu Federasyona dâhil ulusal kuruluşlarla amaç ve iş birliği yapmak.

Evet, bu kadar çok yoğun bir amaç dizini içinde Kızılay görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır.

Biliyorsunuz, Türk Kızılayı, yapmış olduğu çalışmalara baktığımız zaman uluslararası insani bir yardım kuruluşu ve Türkiye’nin adını, yapmış olduğu insani yardımlarıyla duyuran ve görüldüğü yerde sevgi ve saygıyla karşılanan bir kuruluşumuz, yani ülkemizin bir noktada gurur kaynağı. Son, Gazze’ye ulaştırdığı yardım, gıda ve ilaçlarla da belki o bölgenin tek umut kaynağı olan kuruluşumuzla gerçekten gurur duymaktayız.

Türk Kızılayı, Türkiye’de deprem, yangın, sel, heyelan gibi benzeri afetlerle 650’yi aşkın şubesi 260 bini aktif 1 milyonu aşkın gönüllü ordusuyla faaliyetlerini sürdürüyor. Bölge ve yerel afet müdahalesi ve lojistik merkezleriyle kan merkezleri, toplum merkezleri, ilk yardım merkezleri, huzurevleri, gençlik kampları, öğrenci yurtları, aşevleri, işletmeleri, büyük mal varlığı ile ülkemizin en yaygın, en etkin ve en güçlü organizasyon yapısına sahip.

Bilirsiniz, hepimizin, çocukluk yıllarından beri ders kitaplarımızda ve anlatılanlar ile Kızılaya karşı sonsuz sevgi ve güvenimiz var. Bu konu üzerinde gerçekten durmak gerekir. Son yıllarda pıtrak gibi çoğalan ve milletimizin, kadirşinas milletimizin hayır hasenatlarıyla, bağışlarıyla birçok yolsuzluğa adı karışan birçok yardım derneğinin niye bu kadar öne çıktığını da iyi değerlendirmemiz lazım. O yüzden Kızılayın güçlenmesinin çok önemli olduğunu burada vurgulamak istiyorum.

2000 yılından itibaren toplam 42 deprem, 106 sel, 49 yangın ve 10 diğer afete müdahale edilmiş yurt içinde Kızılay tarafından; yurt dışında da toplam 93 ayni ve 104 nakdî yardım yapılmış, 26 yerleşik ekip kurulmuş. Şimdi, Türk halkının dünyadaki merhamet eli olan Türk Kızılayı Balkanlardan Kafkaslara, Güney Asya’dan Orta Doğu’ya, Afrika’dan Orta Asya’ya, dünyanın dört bir yanında toplam elli sekiz ülkedeki ihtiyaç sahiplerini yalnız bırakmamıştır.

Şimdi, Kızılayın web sayfasına girdiğimizde, 1995-2008 yıllarında dünyanın diğer ülkelerine yapılan ayni ve nakdî yardım miktarları verildiği hâlde, Türkiye’deki afetler için miktarın belirtilmemiş olduğunu görmekten üzüntü duyduğumu da burada ifade etmek istiyorum çünkü Kızılayın çok daha fazla şeffaf olmasını hatta yıllık bilançolarının İnternet sayfasında yayınlanmasının daha çok güven oluşturacağına da inanmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yüz kırk yıllık tarihi ile ülkemizin en köklü yardım kuruluşu olan, uluslararası statüsüyle ülkemizi dünyada başarıyla temsil eden ve yurt içinde birçok alanda faaliyet gösteren Türk Kızılayı tüm bu çalışmaları yürütürken bazı güçlüklerle karşı karşıya bulunmaktadır. Gücünü ve etkinliğini kadirşinas Türk milletinin gönül bağışlarından alan Türk Kızılayı, devletten hiçbir ad altında bir gelir elde etmemektedir. Buna karşın, Türk Kızılayı yardım çalışmalarında kullanılmak üzere aldığı gıda ürünleriyle afet araçları için KDV ve ÖTV ödemektedir. Böylelikle bir anlamda vatandaşların bağışları vergilendirilmiş olmaktadır. Yapılan her 100 YTL bağış için 18 YTL vergi ödenmekte, bu durum da bağışların sayısını ve etkinliğini etkilemektedir. Özetle, ihtiyaç sahiplerine daha az çadır, daha az gıda ulaştırılması söz konusu olmaktadır. Tüm dünyada Kızılay, Kızılhaç bu tür vergilerden muaf tutulmaktadır. Ülkemizde de Türk Kızılayının bu tür vergi muafiyetlerine sahip olması zaruriyeti bulunmaktadır. Olası afetlerde aç ve açıkta kalan yüz binlerce kişiyi doyurması ve barındırmalarını sağlaması beklenen bir kurumun bu tür muafiyetleri olması son derece doğal karşılanmalıdır. Unutulmamalıdır ki Türk Kızılayı bu ülkenin ortak değeridir, ortak değeri olarak da kalmalıdır. Bu yüzden Kızılay için vergi muafiyetine ilişkin yasal bir düzenleme yapılması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, biraz önce de sayın hatiplerin ifade ettiği gibi, zaman zaman basına yansıyan Kızılayla ilgili haberlere şahit olduk. Biraz önce, Sayın CHP Milletvekili hatip arkadaşımızın ifade ettiği gibi, 138’inci yıl dönümünde Başbakana verilen bir nişandan söz ettiler. Ben de yeri gelmişken şunu ifade etmek istiyorum: Bu Türk milletini böyle kömür torbalarına, erzak torbalarına muhtaç bırakan Başbakandan bu nişanın alınmasının çok anlamlı olacağını ifade ediyor; bu kanun teklifini desteklediğimizi, Kızılayımızın olması gereken yerde olduğunu ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

1’inci madde üzerine şahsı adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni.

Buyurunuz Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 283 sıra sayılı, 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay İle İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Kızılay Derneği nerede bir acil durum varsa orada. Depremlerde, yangınlarda, sel felaketlerinde, her türlü afette Kızılayı görüyoruz. Türk Kızılayı dünyanın neresinde bir felaket varsa orada. Darfur’da, Filistin’de, Irak’ta, Bosna’da, savaş olan her yerde hiçbir ülke, millet, insan, din, ırk ayrımı yapmadan Türk Kızılayımız her an oraya koşmaktadır.

Son yıllarda Kızılay Derneği gerçek hüviyetine kavuşmuş, daha da güçlü hâle gelmiştir, halkımızın Kızılaya güveni artmıştır. Kızılayımız da bu güvene layık olmak için gece gündüz demeden çalışmaktadır. Kızılay geçmişte yolsuzluklarla anılan bir dernekti. Ancak, şimdi şükrederiz ki gözde bir dernek hâline gelmiş, halkımızın gerçekten güvenine kavuşmuştur.

Kızılayın sıradan bir dernek muamelesine tabi olması gerçekten Kızılayın işlerini zorlaştırmaktadır. İş ve işlemlerini daha kolay yürütebilmesi gerekmektedir. Bunun için bu düzenlemeyi yapmaktayız. Kızılay Derneğinin şubeleri bugüne kadar genel kurul yapamıyorlardı, zorluklar yaşanmaktaydı. Bu düzenlemeyle, şubelerde genel kurul yapılabilme imkânına kavuşmaktadır.

Türk Kızılayımızın tüm dünyadaki mağdurlara uzun yıllar yardıma koşması konusundaki dileklerimi tekrar ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yeni.

1’inci madde üzerinde şahsı adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Başımdan geçen bir olayı anlatacağım size, Sağlık Bakanımızın da burada olması bir şans. 2 Ocak günü İstanbul’da Florya’da, milletvekili lojmanlarına yakın, bir milletvekili arkadaşımızın çocuğu rahatsızlandı. En yakın yer Çekmece Kızılay Dispanseri oldu. Daha sonra bana haber verdiler, ben de hemen gittim, bir başka milletvekili arkadaşım da geldi. Serum veriyorlardı. Oradaki çalışanların hâletiruhiyesini anlatmak bana bir görevdir arkadaşlar.

Sayın Bakan, tüm bu dispanserlerdeki ambulansları alıyorlarmış ellerinden. Kim alıyor bilmiyorum. “Ambulanslarımızı elimizden alıyorlar…” Bilmem… Herhâlde Kızılay Genel Merkezi. Orada çalışan insanlar “Ne olacağız? Kızılay dispanserleri kapatılıyor mu? Ne yapacağız? Ekmeksiz mi kalacağız?” diyorlar. Böyle bir hâletiruhiyede o insanların önünde saygıyla eğiliyorum, o kadar sevgi dolu hizmet veriyorlar ki… Hakikaten bizim ne kişiliğimizi bildiler ne kimliğimizi, sade bir vatandaş olarak gittik. Oradaki arkadaşlara teşekkür ediyorum. O dispanserde görev yapan -kim görev yapıyorsa- oradaki o geceki doktorundan hemşirelerine kadar hepsine teşekkür ediyorum.

Ben sadece bunu bir görev bildim. Sizin burada olmanız da… Bu dispanserler kapanıyor mu? Vatandaşın evi gibi gittiği yerler bunlar. Kızılay dispanserleri, vatandaşın evi gibi gittiği yerlerde eğer bir sağlık hizmeti veriyorsa, buralarda başarılı bir sağlık hizmet veriyorsa biz buralara destek olmak zorundayız.

Ben hepinizin dikkatine sunuyorum. Yani ambulansları ellerinden alınan oradaki çalışanlar “Biz yarın ne olacağız?” diye böyle korkulu bir şekilde çalışırsa, buna rağmen çok başarılı hizmet veriyorsa, ben hepinizin takdirine sunuyorum.

Bunu anlatmak benim görevimdi, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Özensoy ve Sayın Doğru sisteme girmişler.

Buyurunuz Sayın Özensoy.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, geçmişte bir tsunami felaketi yaşanmıştı Endonezya’da okyanusta. Bu kapsamda Türkiye’de bir kampanya düzenlendi. Bu kampanya neticesinde ne kadar yardım toplandı ve bu yardımlar hangi vakıf veya dernekler vasıtasıyla iletildi? Bu verilen yardımların… Bu vakıfların veya derneklerin arasında Deniz Feneri var mıydı?

Teşekkür ediyorum.

 BAŞKAN -  Teşekkürler Sayın Özensoy.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Karadeniz Bölgesi’nde Kelkit Vadisi, deprem kuşağında Kuzey Anadolu fay hattında bulunmaktadır. Bu bölge her zaman risk altındadır. Amasya, Taşova, Erbaa, Niksar, Reşadiye hattında Kızılayın bölge deposu kurmasını düşünüyor musunuz?

İkincisi, Kızılay kurumu olarak deprem riski taşıyan bölgelerde uygulamalı, halkın da katıldığı acil eğitim programları yapıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Buyurunuz Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Tsunami faaliyeti sırasında tabii Türkiye’den hem Kızılay tarafından hem de farklı kuruluşlardan yardımlar toplanarak bu ülkeye iletildi. Ayrıca Başbakanlık kaynaklarından da yardımlar iletildi. Dolayısıyla, takdir edersiniz ki şu anda ne kadar yardım toplandı, bu hangi vakıf ve derneklerle iletildi, bunun bilgisi bende yok.

Ama işin şu tarafını da söylemek gerekir, doğrudan Kızılayla veya Başbakanlık kaynaklarıyla iletilenler dışında derneklerin müstakil olarak kendilerinin  topladıkları, kendilerinin götürdükleri yardımlar hususunda zaten hükûmetin veya devletin bu hususta söyleyeceği bir şey olamaz. Onlar sivil toplum örgütlerinin kendi yaptıkları yardımlardır.

Aslında Kızılayın topladığı paralar veya yaptığı yardım da bu çerçevede düşünülmelidir. Ama Kızılay sürekli olarak hükûmetlerle, Hükûmetimizle de devlet kuruluşlarıyla da yakın iş birliği içinde çalışan bir kuruluştur. İşin böyle bir tarafı da var. Çoğu zaman Başbakanlık acil yönetimiyle birlikte, yerine göre Sağlık Bakanlığı, yerine göre TİKA, yerine göre Kızılay -doğrudan bir Hükûmet kuruluşu olmamasına rağmen- belli ortaklıklarla çalışmaktayız.

“Bu Kelkit Vadisi’nde Kızılay bir bölge deposu yapacak mı?” Tabii, bu da Kızılayın kendi takdirindeki bir iştir. Bunu kendi yetkililerine sizin bu verdiğiniz bilgilerle birlikte ben ileteceğim. Ancak şunu ifade edeyim: Sağlık Bakanlığı olarak Türkiye’de on bir bölgede, tabii ki deprem başta olmak üzere, afete karşı bir hazırlık yapmış durumdayız. Bir taraftan, daha önce de çeşitli vesilelerle yüce Mecliste ifade ettiğim gibi, acil sağlık ekipleri, afete hazırlıklı acil sağlık ekipleri yetiştirmiş durumdayız -bunların sayısı 2.500 civarındadır; şu anda Avrupa’nın bu hususta yetişmiş en büyük ekibine sahibiz ve gerçekten çok iyi yetişmiş bir gönüllü ekiptir- bir taraftan da doğrudan sahra hastaneleri kurabileceğimiz, ısıtmalı ve soğutmalı, içinde ameliyathaneleri olan böyle on bir merkez oluşturuyoruz.

Kürsüden de ifade edilen iki husus olmuştu, müsaadenizle, ona da kısaca temas edeyim: Bu Kızılay dispanseriyle ilgili meseleyi ben yine Kızılay yetkilileriyle görüşeceğim.

Bir de, değerli milletvekilleri, Hükûmetin, Sayın Başbakanımızın da talepleri ve talimatlarıyla “Vatandaşımız soğukta kalmasın.” diye yaptığı kömür yardımları aslında sosyal devletin bir gereğidir. Hiçbir zaman şunu söyleyemeyiz: “Türkiye’de fukaralık veya vatandaşlar kömür alamadığı için vatandaşların soğukta kalması problemi bu Hükûmetin problemi değildir.” Türkiye geçmiş dönemlerde çok ciddi krizler geçirdi. Bunu konuşmak gerekirse, herhâlde en önemli darbeyi de vatandaşımız fukaralık konusunda 2001 krizinde yemiştir; bunu hepimiz biliyoruz. Ama şöyle ifade edeyim…

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Bakan, hiç öyle değil!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Şu zaman veya bu zaman.

Sosyal bir devlet dünyanın her yerinde çeşitli yollarla vatandaşına yardım etmelidir. Bakınız, zaman zaman… Bu önemli bir konu, bu her zaman gündeme getiriliyor. Ben Erzurumluyum. Orada soğuktan on yıllar boyunca titreşen dulları, yetimleri, yaşlıları ben çok iyi biliyorum, ama bugün onlar soğukta titremiyorlar. Kötü bir şey yapmıyoruz yani.

Burada şunu da ifade etmek lazım değerli milletvekilleri…

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Bakan, ihtiyacı olanların sayısı artmıştır.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Şu çok önemlidir, bakınız. Bazıları bu yapılan yardımların nakdî yardım olarak yapılmasını öneriyorlar. Ben tamamen bunun aksine bir fikre sahibim. Nakdî yardımlar, bu ailelerin bir kısmında -tabii ki hepsinde değil- özellikle aile reisleri, ailedeki işsiz erkekler veya benzeri kişiler tarafından farklı bir şekilde de kullanılabilmektedir. Dolayısıyla, aile üyelerinin hepsini düşünmek lazım. Kömür vereceksiniz, yiyecek vereceksiniz, çocuğuna ayakkabı alacaksınız, bunların hiçbir mahzuru yok. Gücünüz yeterse ona konut yapacaksınız, bakın şimdi bu programlarımız da var. Bunlar sosyal devletin gereğidir, dünyanın her yerinde bunlar yapılıyor. Dolayısıyla, bunları tabii karşılamak gerektiği kanaatindeyim.

Sorularınız için de çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Milletvekilimin gündeme getirdiği konuyu Sayın Bakan kendince çarpıtarak ifade etmiştir. Dolayısıyla, bunun açıklığa kavuşturulması lazım. Kimse yapılan yardımları eleştirmiyor, Sayın Bakan yanlış yerden göstermesin. Sayın Milletvekilimize lütfedin -süre de var- o konuda…

BAŞKAN – Bir dakika size süre verelim, açıklayınız lütfen, yanlış anlaşmaya yol açmayın.

Buyurun.

ŞENOL BAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tabii ki, biz sosyal devletin ne olduğunu gayet iyi biliyoruz. Sanki bugüne kadar fakir insanımıza, yoksul insanımıza sadece altı yıldır AKP İktidarının yardım yaptığını ifade edip duruyorsunuz. Bizim burada itirazımız, yoksul sayısının her geçen gün artmış olması, yani yoksul sayısını… Daha Beşinci Aile Şûrası’nda Sayın Başbakan, geçen yıl 1 milyon 300 bin kişiye kömür verirken bu yıl 2 milyon 100 bin kişiye kömür vereceğini kendi ağzıyla ifade ediyor. Sayının arttığını düşünüp biraz düşünmenizi sağlamaya çalışıyoruz konuşmalarımızda, yoksa sosyal devlet tabii ki yoksulunu koruyacak. Sanki sadece bu altı yıl boyunca AKP İktidarı yoksullara bunları veriyor. Hayır efendim, öyle değil. Oya tahvile yönelik yardımlarınızın ne olduğunu artık bu yüce millet de biliyor. Bunu anlatmaya çalışıyoruz, bunu size duyurmaya çalışıyoruz, bunu milletimize duyurmaya çalışıyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Şimdi, 1’inci madde üzerinde iki önerge vardır. Bu iki önergeden bir tanesini işleme alamıyoruz. Neden alamayacağımızı da şöyle açıklayayım sayın milletvekilleri: Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır ve arkadaşları tarafından, uluslararası düzeyde görev ifa eden Kızılay Genel Merkezi Yönetim Kurulu üyelerine görevleri süresince kırmızı pasaport verilmesine dair bir önerge verilmiş. Ancak, bildiğiniz üzere, hususi damgalı pasaportların kimlere verilebileceği 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun 14’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Verilmiş olan önerge, esas olarak Pasaport Kanunu’nda değişiklik  öngördüğünden, İç Tüzük’ün 87’nci maddesi gereğince işleme konulmamıştır.

Bilgilerinize sunarız.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 283 sıra sayılı yasa teklifinin birinci maddesi Anayasaya aykırı olduğundan teklif metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                  Kamer Genç

                                                                                                                      Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu getirilen 1’inci maddenin Anayasa’ya aykırı olduğu yolunda bir önerge verdim. Bunu savunmak için söz aldım, hepinize saygılar sunuyorum.

Aslında, tabii, bu önergeyi verdiğim zaman, AKP, benim burada bir kanunla ilgili olarak verdiğim önergelerde konuşmamam için komisyonu topladılar oraya ve işte önergelerimize katıldılar. Tabii, sırf benim önümü böyle kesmesinler diye, ben de Anayasa’ya aykırılık önergesini verdim. Çünkü, Anayasa’ya aykırılık önergesine katıldıkları takdirde, o zaman o kanun tümüyle düşüyor. Yani tabii, siz bize karşı hile düşünürseniz bizde hileye karşı çare bulma, çare alma durumu bitmez.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii, Kızılay, hakikaten ülkemizin gözbebeği, zor günde vatandaşın imdadına yetişen, uzun zaman hayırsever insanların bağışta bulunduğu çok saygıdeğer bir kurumdur. Bu saygıdeğer kurum, maalesef, zaman zaman siyasi iktidarların siyasi amaçları uğruna kullanılması nedeniyle insanlarımızın bu güzel, yardımsever duygularını bu kuruma yapma konusundaki isteklerine darbe vurdu. Ama AKP iktidara geldikten sonra, bu, haddini aştı. Hele yani o Kızılayda kaç tane kongre yaptılar yönetimi yönetimden almak için. Yani bu hayır kurumlarını dahi bırakmadılar ki, kendi başına çalışsın, vatandaşın en güzel duygusu olan yardımsever duyguları nedeniyle bu kuruma yaptıkları bağışların işte, hiç olmazsa ihtiyaç sahibi insanlara iletilmesi konusunda.

Şimdi, biraz önce, tabii, Hükûmet sırasında oturan Bakan diyor ki: “Efendim, biz kömür veriyoruz da karşı çıkıyorsunuz.” Yahu kardeşim, kimse senin fakir fukaraya yaptığın, yani fakir fukaraya yardıma karşı çıkmıyor. Bunu istismar ediyorsunuz. Bunu çıkıp da Tayyip Erdoğan diyor ki: “Bu millet onurlu insandır, oyunu kömüre satar mı?” E, satmaz. Yani, ama onurlu insan satmaz da en büyük onursuzluk, o insanların oyunu almak için ekonomik güç kullanan insanların davranış biçiminden doğmaktadır. Yoksa, biz de tabii ki fakir insanlara Anayasa’mızın 2’nci maddesinde belirtilen sosyal amaca uygun genel bir düzenleme yaparak… Bu insanlarımıza böyle hareket etmemiz lazım.

En büyük şeyi, bir Deniz Feneri. Yani Almanya’da bir Deniz Feneri Derneği kuruldu. Şimdi, burada, o yurdundan kopmuş, gitmiş; yıllarca Almanya’da çalıştılar, büyük sıkıntılar içinde çalıştılar, yemediler, içmediler, paralarını biriktirdiler ama maalesef özellikle Selamet Partisi, Refah Partisi zamanında ve sonra da AKP zamanında gidildi, bu insanlardan Deniz Fenerine para toplandı. Bu paralar nereye harcandı? İşte Alman mahkemesi belirtiyor, diyor ki: “Kardeşim, bunlar siyasi amaçla toplandı ve bunun esas failleri de Türkiye'dedir.” Kimdir? “Hükûmet partisinin, AKP’nin içinde.” diyor. Şimdi, yani, bu kadar, insanların bağış yapma, hayırsever insanların hayır işleme duygularına karşı bu Deniz Feneri o kadar büyük bir darbe vurdu ki… Orada gittiler o insanların o güzel duygularını istismar ettiler ve büyük bir para topladılar yani aşağı yukarı 45-50 milyon euro toplandı. Bunun büyük bir kısmı Türkiye'ye geldi. O hâlde Deniz Fenerinin Türkiye'de bir bağlantısı var. İşte orada “Kimse Yok Mu” diye bir dernek daha var.

Şimdi, orada mahkûm oldu. Buradakiler kendilerine bu dokunduğu için onu, bu derneğin Türkiye'deki yaptıkları suistimalleri hâlâ soruşturmuyorlar. E, şimdi ben Ergenekon Savcısına soruyorum: Bakın, en büyük çete bu Deniz Fenerinde var, hadi onu da alsana! Alamaz çünkü siyasi iktidara ucu dokunuyor.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Gerekirse alır canım!

KAMER GENÇ (Devamla) – Alsın işte, buyurun aldıralım.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Senin demenle olmaz o!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben diyorum ki: Kardeşim, bu Deniz Fenerinden gelen paranın büyük… Yani 10 milyon euronun üzerinde para geldi. E, geldiği kişi belli. İşte, RTÜK Başkanının hâlâ hakkında soruşturma açmadınız. Niye açmadınız? Çünkü buraya kanunu getirdiniz, RTÜK Başkanı hakkında soruşturma açma iznini Başbakanın iznine bıraktınız. Ee Başbakan, bu Deniz Fenerinden gelen paralarla… Çok yakından bilen kişi. Niye bilen kişi? Tayyip Bey ile işte Zekeriya Karaman dünür, çocukları bacanak. Şimdi, o gemiler alındı.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Gemicik, gemicik!

KAMER GENÇ (Devamla) – O gemiler hangi parayla alındı? Yahu, arkadaşlar, biz istiyoruz. Yahu, bu gemiler hangi parayla alındı? Allah’ınızı severseniz, çıkın söyleyin de biz de bir daha bu kelimeyi burada söylemeyelim yahu! Yani, dilimizde tüy bitti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani bu şeyden gelen, Deniz Fenerinden, yurt dışından gelen bu 13 mü, 14 milyon euroyla Türkiye’de gemi alındı mı alınmadı mı? Mesela, Tayyip Bey’in çocuklarının kaç tane gemisi var? Bunu öğrenmek istiyoruz yahu! Yahu, devleti yöneten insanların önemli bir şeyi var.

Şimdi, efendim, Abdullah Gül bu Deniz Feneri olayı çıktıktan sonra çıktı, beyanat verdi: “Aman ha! Ey hayırsever vatandaşlar, bu olaydan dolayı sakın siz şey edip de bu Deniz Fenerine bağışta bulunmayı kesmeyin.” dedi. Böyle bir şey olur mu? Evvela, sen, vatandaşın hayırsever duygularını istismar ederek topladığın paraları getirip kendine özel servet aracı yaparsan…

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sen hayatında 1 kuruş yardım ettin mi? Samimi ol!

KAMER GENÇ (Devamla) – …vatandaş o kadar şey mi yani? Vatandaş da o kadar, yani bu konuları bilmiyor mu?

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sen hayatında 1 kuruş yardım ettin mi?

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, burada, AKP’nin iktidara gelmesiyle maalesef bu insanların hayırsever duyguları istismar edildi ve…

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Bu yaptığın da bir istismar!

KAMER GENÇ (Devamla) – …bu hayırsever düşüncelere dayanarak yapılan bağışları maalesef kendi ceplerine aktardılar; bu, bizi üzen bir şey.

Bu Dernekler Kanunu’na getirilen şey de bana göre Anayasa’nın 33’üncü maddesine aykırıdır.

Saygılar sunuyor, karar yeter sayısı da istiyorum Sayın Başkan.

SELAMİ UZUN (Sivas) – İstemesen olmaz!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, önerge reddedildi mi kabul edildi mi?

BAŞKAN – Kabul edilmemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama karar yeter sayısı yok.

BAŞKAN – Var.

Madde oylamasına geçtik efendim.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ali Arslan.

Buyurunuz Sayın Arslan.

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 5253 sayılı Dernekler Kanununun 27’nci Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Kızılay, yüz kırk yılı aşkın çok köklü tarihî geçmişi olan, hepimizin onur duyduğu, hepimizin çok sevdiği, gözümüz gibi koruduğumuz, küçücük yaşlarda harçlıklarımızdan üçer beşer kuruş yardım ederek bize yardım etme erdemini kavratmış, öğretmiş göz bebeğimiz bir kurum. Savaş anında, doğal afetlerde, depremde, selde ilk yanımızda gördüğümüz, hemen yanı başımızda gördüğümüz çok anlamlı, değerli bir kurumumuz. Sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde insanların yardıma muhtaç olduğu dönemlerde ilk göreve koşan Uluslararası Kızılhaç Örgütüyle bütünleşmiş, Sudan’da, Endonezya’da, daha işte dün Gazze’de oradaki mazlum insanların, yardıma muhtaç insanların yardımına ilk koşmuş, gerçekten hepimizin çok sevdiği, özünde benimsediğimiz bir derneğimiz. Tabii, bu derneğin, böylesine önemli bir derneğin önemli özelliklerinden bir tanesi de siyasetin dışında olması, partiler üstü olması, bağımsız olması, bütün toplumu kapsayıcı, kucaklayıcı olması. Kızılay bunu elinden geldiğince AKP iktidara gelene kadar başarmaya çalışıyordu. Ama son yıllarda, maalesef eleştirirken bizim bile içimizin sızladığı Kızılay Derneği, akla hayale gelmeyen, bugün burada eleştirmek durumunda olduğumuz bir dernek hâline geldi.

Değerli arkadaşlarım, bu değişiklik ihtiyacı nereden kaynaklandı? 2004 yılında Dernekler Yasası’nda bir değişiklik yaptınız, ki bilerek midir bilmeyerek mi ama 2004 yılından beri yandaş yardım kuruluşlarının gelişimine baktığımızda bence bilerek yaptınız o değişikliği, Kızılayın elini ayağını bağladınız, örgütlenme konusunda, ekonomik gelişme konusunda elini ayağını bağladınız ve yandaş yardım kuruluşlarının önünü açtınız. Ancak görüldü ki artık Kızılay hareket edemez hâle geldi, örgütlenmesinde büyük sıkıntılar var, ekonomik gelişmesinde büyük sıkıntılar var. Bugün, örgütlenmesiyle ilgili sıkıntılarını bu değişiklikle çözmüş olacağız.

Ancak, Kızılayın tek sorunu bu değil. Dediğim gibi, dünyada benzeri başka yardım kuruluşlarının birçok hakları var, muafiyetleri var. Gelirlerini artırma konusunda o ülkeler, kendi ülkelerindeki yardım kuruluşlarına büyük haklar veriyor. Kızılayın da sanıyorum böyle bir çalışması var. Keşke o çalışma da bu çalışmayla beraber yan yana götürülseydi, Kızılayın problemlerini bir an önce çözmüş olacaktık.

Değerli arkadaşlarım, benden önceki konuşmacı arkadaşlarım dile getirmeye çalıştı. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz yıllarda hepimizi endişelendiren, üzen bir olay yaşadık Kızılayda: O zamanki rakamıyla 54 milyar liralık, işte bugün 54 bin liralık, Başbakana nişan. Ee, siz bağışlarla insanlara hizmet götürmeye çalışacaksınız, sonra da 54 bin liralık nişan vereceksiniz. Olacak iş değil, insanın aklı almıyor.

Bakın, iki gün önce Kızılayın bir yöneticisi Komisyonda bir açıklama yaptı, “Gazze’ye giden ilk yardım kuruluşu ve tek yardım kuruluşu Türkiye’den biziz.” dedi. Kızılayın görevlisi bunu söyledi, iki saat sonra, sizin kanatlarınız altında gelişen başka bir yardım kuruluşu cep telefonlarımıza mesaj gönderdi “İki tane hastane kurduk.” diye. Arkadaşlar, birisi yalan, hangisi yalan? Kızılayın yöneticisi mi yalan söylüyor, yoksa -bize gelen o- sizin kanatlarınızın altında olan yardım kuruluşu mu yalan söylüyor? Kızılay idaresi diyor ki: İlk ve tek yardım kuruluşu biziz. Öbürü diyor ki: Biz iki tane hastaneyi kurduk bile. Bunun burada düzeltilmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Gazze’de bir insanlık dramı yaşanıyor. Gerçekten, hepimizi üzen, suçsuz, masum çocukların öldüğü -insafsız bir savaş da diyemeyeceğim, savaş en azından iki taraflı olur- insanlık dışı bir vahşet yaşanıyor. Değerli arkadaşlarım, nefretle kınıyoruz tabii.

Ama bakın, oradaki insanlara ilk yardıma koştuğunu iddia eden Kızılay başka bir insan hakkı konusunda da kendi çalışanlarını mağdur ediyor. Nedir? Sendikalaşma da biliyorsunuz çok önemli bir insan hakkıdır. Her çalışanın sendikalaşma özgürlüğü var. Bundan kısa bir süre önce Kızılay DİSK’e bağlı bir sendikada sendikalaştıkları için 15 çalışanını işten attı. Değerli arkadaşlarım, bu  da bir insan hakları ihlali. Eğer çalışanlarınız kendi sosyal haklarını geliştirmek için sendikalaşıyor da siz onları işten atıyorsanız sizin Gazze’ye yaptığınız yardımın hiçbir anlamı yok. Bakın, bu insanlar Kızılayın kendi hemşirelik okullarında okumuş, yatılı okumuş, gerçekten, nerede ihtiyaç varsa, depremde, savaşlarda, Kızılayın görev gösterdiği her yere koşmuş insanlar. 15 çalışanımız,  2006 yılında sözleşmeli oluyorlar, sonra da en doğal, anayasal haklarını kullanıp sendikaya üye oluyorlar. Sırf bu nedenle, sendikalı oldukları için, önce, daha kan merkezinin olmadığı illere tayin ediliyorlar ve üç gün içinde göreve başlamaları söyleniyor; itiraz ediyorlar, bu sefer de iş akitlerine son veriliyor.

Değerli arkadaşlarım, bunun bir an önce düzeltilmesi gerek. Bu, Kızılaya yakışmıyor. İnsani yardımı kendine ilke edinmiş Kızılaya bu yakışmıyor.

Bakın, bu çalışanların çocuklarından birinin bir ifadesi var, annesinin iş akdine son verildikten sonra diyor ki: “Anneciğim, artık, annesi-babası olmayan çocuklara kim bakacak?” Yani bu insanlar, Kızılaycılığı, yardımseverliği, yardıma koşmayı o kadar çok benimsemişler ki, kendi çocukları da aynı anneleri gibi yardımseverlik konusunda gerçekten iliklerine işlemiş. Siz ne yapıyorsunuz? Sendikalısın sen kardeşim -ki yöneticilerin ifadeleri var, o nedenle sizi atıyoruz diye- iş akdine son verdi. Bunun düzeltilmesi gerekiyor.

Ben, Kızılay gibi gerçekten hepimizin çok sevdiği, benimsediği, Kızılay gibi bir kurumumuz olduğu için onur duyduğumuz bir derneği eleştirirken içim sızlıyor, ama maalesef gerçekler de bunlar. Bu konudaki yanlışlıkların düzeltilmesini umarak bu yasayı desteklediğimizi belirtiyorum.

Hepinize iyi akşamlar diliyor, saygılar, sevgiler sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arslan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz…

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz 283 sıra sayılı yasanın 2’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, biraz önce görüşmüş olduğumuz Tapu Kanunu’nda hem milletvekilleri hem de asiller gerçekten ilgi göstermişti. Gördüğümüz kadarıyla, bu Tapu Kanunu görüşülürken, biz dışarıda bulunurken telefonlarımız sürekli çalmakta ve Çanakkale’nin birçok ilçesinden ve köyünden telefonlar gelmekteydi bize. Tabii, Kızılay kanununa geçilmesiyle birlikte vekillerin Meclisi, asillerin de Meclis TV’yi terk ettiklerini öğrendik. Dolayısıyla, Kızılay kanununu da biz bize görüşüyoruz, böyle bir durumla da karşı karşıyayız. Gerçekten herkes kendine yarayan kanunları takip ediyor, vekiller de herhâlde öyle, biz de burada kalanlarla görüşeceğiz. Ama tabii, yüz kırk yıllık geçmişi olan ata yadigârı Kızılayımızı ilgilendiren alan 70 milyon Türk milleti olduğu gibi, belki de dünya coğrafyasında elini uzatmış birçok insana da yardım götüren, yardım akıtan bir kuruluş olarak, dünya coğrafyasındaki birçok insanı da ilgilendiren bir kuruluş olarak bugün Kızılayı konuşmak ve Kızılayla ilgili de duygu ve düşüncelerimizi Mecliste paylaşma fırsatı bulduk. İnanıyorum bu paylaşma fırsatımızdan Hükûmetimiz, ilgililer gerekli duyarlılığı gösterir, bu konuda gerekli mevzuat değişikliğini de yaparlar.

Tabii tarihî bir misyonu omuzlarında taşıyan Türk Kızılayının misyonu ise toplumun güç ve kaynaklarını harekete geçirerek her koşulda, her yerde ve zamanda hiçbir ayrım yapmaksızın korumasız insanlara yardım ederek her ne sebeple ortaya çıkarsa çıksın insan ıstırabını dindirmek ve insanlar arasındaki karşılıklı anlayışı, dostluğu, saygıyı, barışı ve iş birliğini geliştirmek için ve insan onurunu korumak için yola çıkmış yüz kırk yıllık büyük bir çınar olarak ecdat yadigârı bir dernektir.

“Kızılay” ismini de Ulu Önder Atatürk’ün vermesiyle birlikte daha büyük bir anlam kazanan Kızılay, gerçekten Dernekler Kanunu’nun içine sıkıştırılacak, Dernekler Kanunu’yla yönetilebilecek ve Dernekler Kanunu’nun içinde de uluslararası düzeyde bir faaliyet gösterebilecek konumda değildir. Bugün farklı derneklere farklı imtiyazlar tanınırken, Kızılaya böyle bir imtiyaz tanınmaması ve daha dar alanda görev yapması gerçekten manidardır. Özellikle Kızılay, bizim, hilalli bayrağıyla dünya coğrafyasının her yanında Türk-İslam âlemini gerçekten gururla temsil eden, göğsümüzü kabartan, savaşlarda, savaş dışında da, dünya coğrafyasının her noktasında deprem ve felaketlerde insan ıstırabını dindirmek ve insanlığa sıcak bir el, sıcak bir kucak, bir yardım eli noktasında her köşeye uzanmaya çalışan gerçekten Türk milletini onurla, gururla temsil eden bir derneğimizdir. İşte bu dernek, Genel Müdürlük noktasında teşkilatlandırılmış -beldelere kadar şubesi olan, ilçelere kadar şubesi olan- yedi yüz civarında şubesi ve 1,5 milyon civarındaki gönüllü üyesiyle, gerçekten, Türkiye'nin ve de dünyanın en önemli sivil toplum kuruluşlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İşte, böyle bir yapılanmanın, böyle bir hacimli kuruluşun ve böyle bir teşkilatın bir Dernekler Yasası’yla idare edilmesi mümkün değildir.

Mutlaka, mevzuatımızla, Kızılayı ayrı bir yere kurarak, Kızılay, uluslararası düzeydeki yardım çalışmalarında mutlaka daha hareketli, daha aktif, daha hızlı olmalı ve bizim de itibarımızı yükseltecek, Türkiye Cumhuriyeti devletinin prestijine prestij katacak bazı aksiyonları da yerine getirmelidir. Özellikle seçimle gelen ve 11 kişiden oluşan Kızılay Genel Merkez Yönetim Kurulu üyelerine yeşil pasaport veya kırmızı pasaport gibi… Hem onlara bir itibar kazandırabilecek hem de dünya coğrafyasında hızlı hareket edebilecek, kapılarda giriş ve çıkışlarda gerçekten yardımı en hızlı bir şekilde ulaştırabilecek bir düzenlemenin mutlaka gerektiğine inanıyorum.

Özellikle Kızılayımızın, bugün, gerçekten, hem alımlarında hem satımlarında ÖTV ve KDV noktasında, hayır noktasında vergi alınmaması gerekir. Mutlaka bu KDV ve ÖTV konusunda da düzenleme yapılarak, ÖTV’nin ve KDV’nin Kızılay işlemlerinden çıkarılması elzemdir diye düşünüyoruz.

Kızılayın faaliyetlerine baktığımızda, Kızılayın, kaynak suyu, maden suyu, okulları, hastaneleri, kan merkezleri, dükkânları, iş merkezleri ve birçok il ve ilçede de gayrimenkulleri, tarlaları, arsaları var. Gerçekten çok büyük bir hinterlanda hizmet eden ve bu gayrimenkulleri, bu sistemi yönetebilecek bir kanuni düzenlemenin de gerekli olduğunu, bu kaynakların da en rantabl bir şekilde yönetimi anlayışının Kızılay teşkilatına kazandırılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun, mutlaka üzerinde durulması ve irdelenmesi gereken bir konu olduğunu da buradan hatırlatmak istiyorum.

Özellikle, tabii, dünya coğrafyası içinde, Endonezya’dan Afrika’ya, Kafkaslardan Balkanlara kadar çok önemli bir görevi ifa eden Kızılayı geçen gün Bolu Dağı’nda on bir saat mahsur kalan yolculara yolda yardım elini uzatırken gördük, işte erzak, benzin ve mazot yardımı yapıyordu. Bakıyoruz, Filistin’deki o çocuklara, o insanlara yardım elini uzatmak için kapılarda günlerce bekleyen bir Kızılay var. Endonezya’da yine Kızılay var. Her felaketin, her savaşın kenarında bir Kızılay çadırı, yanındaki hilalli bayrağıyla Türk milletini ve Kızılhaç karşısında da İslam âleminin misyonunu yüklenen bir Kızılayımız var. Bu mutlaka ele alınmalı ve ayrı bir şekilde değerlendirilmeli diye düşünüyorum.

Gerçekten arkadaşlarımız burada Kızılayla ilgili duygu, düşüncelerini dile getirdi, Kızılayda olabilecek, olmuş olanları dile getirdi ama yüz kırk yıllık ata yadigârı ve bizim de emanetimiz olan, daha nice yüzyıllar boyunca insana ve insanlığa hizmet etmeyi misyon ve amaç edinmiş bu kuruluşumuzun mutlaka günümüz şartlarında revize edilmesi gerekir ve bizleri de en iyi şekilde dünya coğrafyasında temsil ederken de Kızılayımıza hem aksiyonel bir hareket hem de daha işlerlik kazandırılmasının, bu, bizim Meclis olarak da, hükûmet olarak da görevimiz olduğunu düşünüyorum. Gerçekten Kızılayımızda görev yapan insanlar fahri bir görev yapmaktadır, hem bu insanlarımıza, Yönetim Kurulu üyelerine hem de şubelerine kadar, beldelerdeki şubelere kadar fahri görev yapan, hiçbir karşılık beklemeyen bu insanlara ben teşekkür ediyorum. Türk milleti olarak da burada Kızılaya sahip çıkmamız ve Kızılayın hem kaynaklarına hem de işlerine sahip çıkarak Kızılayı yüceltmemiz gerektiğine ve bu mirasa da en iyi şekilde layık olmamız gerektiğine inanıyorum. Özellikle farklı kurumların, farklı derneklerin farklı imtiyazlarla para topladığı veya yardım noktasında bunlar mercek altına alınarak Kızılayın ön plana çıkarılması, bazı kuruluşların da kendi misyonları dışına çıkarak farklı işlere girdiği noktadan itibaren bunların faaliyetlerini kısıtlama hatta yasaklama getirilerek Kızılay gibi devlet eliyle kontrol edilen bu derneklere öncülük ve hız verilmesi gerektiğini buradan ifade etmek istiyorum ve bu vesileyle sözlerime son verirken buradan Türk milletine Kızılayımıza sahip çıkın diyorum.

Bugün Makedonya’da Kurban Bayramı’nda fakirlere elini uzatan, kavurma dağıtan, orada kurban kesen Kızılay Yönetim Kurulu üyelerimiz var. Kafkaslarda Kızılayı görüyoruz, Endonezya’da görüyoruz, Filistin’de görüyoruz. Gerçekten çok fahri, manevi değeri yüksek bir görev ifa ediyorlar. Onların yanında olmamız lazım, onları desteklememiz lazım.

Ve ben bu duygu, düşüncelerle buradan bir kişiyi de yâd etmeden geçemeyeceğim. Değerli sanatçımız, milletvekili olmadan önce de Kızılay Yönetim Kurulu üyeliği yapmış, Kızılay Yönetim Kurulu üyesiyken mevzuat gereği istifa etmek zorunda kalan, daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altına bizlerle birlikte milletvekili olarak giren, daha sonra amansız bir hastalık sonucunda hastalığa yenilen ve yine Meclis çatısı altında aramızdan ayrılan değerli milletvekilimiz ve çok değerli sanatçımız ve arkadaşımız Osman Yağmurdereli’yi de Kızılay yönetimindeki hizmetlerinden dolayı burada yâd etmeden geçmek istemiyorum. (Alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) - Ve bu vesileyle de bu değerli sanatçımız, eski vekil arkadaşımıza Kızılaya vermiş olduğu hizmetlerinden dolayı da burada yüce Meclis adına teşekkür ediyorum. Toprağı bol olsun, mekânı cennet olsun diyorum. Kızılaya emeği geçen, ahirete intikal etmiş diğer insanlara da burada rahmet diliyor ve yâd ediyorum, emeği geçenlere teşekkür ediyorum ve haftanın bu son dakikalarında da yüce Meclise, değerli vekil arkadaşlara iyi tatiller diliyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.

Şahıslar adına söz yok.

Soru-cevap sistemine 3 arkadaşımız girmiş: Sayın Ural, Sayın Taner, Sayın Serdaroğlu.

Buyurunuz Sayın Ural.

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Kızılay, son dönemlerde İsrail’in Filistinlilere yapmış olduğu saldırı sonucunda çok kötü durumlara düşen insanlara ne gibi yardımlar yapmıştır? Nakdî ve ayni yardımların miktarı belli midir?

İkinci sorum: Vatandaşımızın bilgisi olması manasında soruyorum, Kızılaya yapılan yardımlar vergiden düşülebiliyor mu? Düşülmüyorsa böyle bir kanun hazırlamayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ural.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Hükûmetiniz döneminde yandaş yardım kuruluşlarına sağladığınız avantaj ve destekler ile Türk Kızılayına sağladığınız avantajları kıyaslayabilir misiniz?

Bir ikinci sorum da: Gazze için Kızılayımız, Başbakanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisi, değişik kuruluşlar yardım toplarken, okullarda okul aile birlikleri vasıtasıyla toplanan yardımı mantıklı buluyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Taner.

Sayın Serdaroğlu…

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, Kızılaya bağlı dispanserlerin eskisi kadar etkili sağlık hizmeti vermediğini hep beraber görmekteyiz; az evvel bir değerli arkadaşımız da bunu ifade etmeye çalıştılar. Bununla beraber, devlet hastanelerimizde de doktor yetersizliğinden dolayı hizmetler aksamaktadır. Özellikle Anadolu’daki devlet hastanelerinde doktor sayıları azalmıştır. Geçmiş dönemde, 2001, 2002 yıllarında heyet raporu veren Kastamonu ili Taşköprü ilçesindeki devlet hastanesinde bugün 1 uzman ve birkaç tane pratisyen doktor vardır. Aynı durum yine Bolu Devlet Hastanesinde ve aynı durum Kastamonu Tosya ilçemizdeki devlet hastanesinde de geçerlidir. Bu hastanelerimize ilave doktor vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Serdaroğlu.

Buyurunuz Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.

Kızılayın Gazze’ye yaptığı nakdî ve ayni yardımların şu anda takdir edersiniz ki bende rakamları yok. Bunları, inşallah, yazılı olarak iletelim. Ancak şunu ifade etmek isterim: Aslında, daha önceki birçok afette olduğu gibi ama özellikle bu son Gazze’ye yapılan saldırıda da Türk Kızılayı, TİKA, Sağlık Bakanlığı, Başbakanlık koordinasyonunda bütün bu işleri birlikte yürütüyoruz. Daha saldırının ilk gününden itibaren koordinasyon içerisinde çalıştık, çalışmaya da devam ediyoruz. Tabii, Dışişlerimiz de yardımların yerine ulaştırılması için bu konuya destek veriyor. Üzülerek ifade etmek isterim ki gerek İsrail tarafının gerekse Mısır tarafının bu hususta çok büyük bir desteği olmamıştır. Günlerce, gönderdiğimiz yardımlar kapılarda bekletilmiştir. Tıbbi yardım olarak Sağlık Bakanlığı tarafından bir uçak vasıtasıyla gönderdiğimiz yardımları ancak Dünya Sağlık Örgütüyle iş birliği hâlinde, Dünya Sağlık Örgütünün de biraz konunun üzerinde ısrarla durması neticesinde günler sonra yerine ulaştırabildik. Yaralı alma konusunda da aynı sıkıntıyı yaşıyoruz. Şu anda 20 yaralı ve 20 refakatçisini birlikte taşıyabilecek şekilde bir uçağımız günlerdir hazır. Ama biliyorsunuz sadece 10 yaralı getirebildik. Dolayısıyla, buradaki ana sorun bir açık hava hapishanesi hâline getirilmiş ve kendisine ambargo uygulanan, bir taraftan ciddi bir zulme uğrarken bir taraftan da bu ambargonun uygulandığı Gazze’ye ulaşma sorunudur. Yani yardım ulaştırma konusunda, yardım teşkil etme konusunda bir problem gerçekten yok.

Okullarda yardım toplanması konusunu söylediniz. Ben bunu çok makul buluyorum. Sonuç itibarıyla Türk halkı çocuklarıyla, erişkiniyle bir defa bu acıyı yüreğinde hissetmektedir. Okullarda da bu yardımın toplanması bence çok makuldür. Yani, dünyanın her yerindeki afetlere ve sakıntılara buna benzer yardımlar yaparken Gazze’ye niçin bu yardımı yapmayalım? Ben çok makul buluyorum. “Makul buluyor musunuz?” diye sordunuz. Son derece makul bulduğumu ifade etmek isterim.

Şu yandaş dernekler konusu, değerli arkadaşlar… Yani bizim bir yandaş derneğimiz falan yok. Dernekler, Türkiye’de Dernekler Kanunu’na göre iş ve işlemlerini yürütürler. Her türlü denetlemeleri bu anlamda bu kanuna ve diğer ikincil mevzuata göre yapılır. Bir meseleyi çok konuşunca yüce Meclis çatısı altında veya başka yerlerde, bunun, haksız isnatların AK PARTİ’ye yapışacağı düşünülüyorsa, yani halkımız bunu anlayacaktır, ben size söyleyeyim. Bizim yandaş bir derneğimiz falan, böyle bir şeyimiz yok. Yani bunun böyle olduğunu herkes de biliyor. Burada müsaadenizle, Kızılaya bazı konuşmacıların, özellikle… Burada çünkü Kızılayı savunacak hiç kimse de yok, yani Kızılayın temsilcisi yok burada ama Kızılayla belki de Türkiye’de en yakın çalışan kişilerden birisi benim. Şunu açıkça ifade etmek isterim ki, son birkaç yıl içerisinde Türk Kızılayı çok büyük başarılara imza atmıştır, gerek örgütlenme açısından gerek organizasyon açısından gerek verdiği hizmetler açısından. Bakınız, Türkiye’de 250 bin civarında yılda kan temin edebilirken Kızılay, 2008’de bu miktar 750 bin üniteye ulaştı. 2009’da bunun 1 milyon üniteye ulaşmasını bekliyoruz ve birlikte mükemmel bir çalışma uyumumuz var. Şunu da ifade edeyim ki, birtakım işçileri sırf sendikalı olduğu için veya çalışanları -sağlık çalışanları- Kızılayın işten çıkarmış olduğu düşüncesine de ben -tanıdığım Kızılay açısından söylüyorum- katılmıyorum. Onların hukukunu da burada korumamız lazım.

Hepinize çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

KADİR URAL (Mersin) – Yardımlar vergiden düşülebiliyor mu Sayın Bakan?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Kızılaya yapılan yardımlar, bildiğim kadarıyla vergiden düşülmüyor.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Kastamonu hastaneleriyle ilgili, Sayın Bakan…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Gücümüz yettiği kadar Kastamonu’daki hastanelere doktor vermeye devam edeceğiz Değerli Milletvekili. Doktor sayısındaki eksikliğin Türkiye’nin bir sorunu olduğunu biliyoruz. Biz şunu yapmaya çalışıyoruz: Tamamen hakkaniyetli bir biçimde oluşturduğumuz dağılım grafiklerine göre hekimleri, Türkiye’deki hekim sayısını dengeli biçimde şehirlerimize, kasabalarımıza dağıtıyoruz. Bu anlamda sizin uyarınızı da dikkate almaya gayret edeceğiz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akdağ.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir…

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz yok.

Bir soru var.

Buyurunuz Sayın Taner.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, bu Mecliste İsrail’i kınama yönünde bir gayret yapıldı ama o gayretten maalesef netice çıkmadı. Gelin, madem İsrail’e, yapmış olduğu bu saldırıdan dolayı Gazze’ye yardım konusunda Kızılaya destek çıkacağız, Meclisten bir karar çıkaralım, bir 10 milyon TL, şu kanunun içine bir madde koyalım, beraber destek çıkalım. Hükûmet olarak da bu desteği hep beraber sağlayalım. Yani, bizim, orada Kızılayın yaptığı yardımları savunmayan kimse yok, herkes Kızılayın yaptığı yardımları savunuyor zaten. Burada dediğimiz şey şu: Kızılayın vergi muafiyeti olmamasına rağmen bazı yerlere verilen vergi muafiyetleri, Kızılaya sağlanmayan bazı imkânların başka derneklere, yandaş dernek dediğimiz Deniz Feneri gibi Cansuyu gibi derneklere sağlanmış olması. Sayın Bakan, istiyorsanız hemen bir önerge hazırlayalım -bir 10 milyon TL’lik- önergeyi sunalım Meclise.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.

Buyurunuz Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli milletvekilleri, Kızılayın kendi vergi muafiyeti var, kamu yararına çalışan bir dernek olarak. Şimdi, bütün bunlar takdir edersiniz ki kanunları ve kuralları çerçevesinde yapılıyor. Kamuya yararlı bir dernek hükmünü, hüviyetini aldıktan sonra, herhangi bir dernek, onun kendi vergileriyle ilgili bazı kolaylıklar var ama sizin sorunuz: “Kızılaya yapılan yardımlar veya başka derneklere yapılan yardımlar için bir vergi indirimi var mı?” Hiçbir dernek için böyle bir vergi indirimi olduğunu ben bilmiyorum. Tekrar ifade ediyorum, lütfen, bu kabil iddialarda veya suçlamalarda bulunurken objektif konuşmak lazım. Bakınız, ben açıkça söylüyorum: AK PARTİ hükûmetleri; 58’incisi, 59’uncusu, 60’ıncısı bu şekilde hiçbir derneğe bir ilave imkân, kazanç vesaire sağlamamıştır, bundan sonra da sağlamayacaktır. Bizim yandaş bir derneğimiz falan yoktur, bundan sonra da yandaş bir derneğimiz falan olmayacaktır. Ama kamuya yararı olan, kamuya yararı kabul edilen derneklere bugüne kadar ne yapılmışsa, bütün hükûmetler ne yapmışsa AK PARTİ hükûmetleri de onları yapmıştır, bundan sonra da onları yapacaktır.

Bu 10 milyonluk önerge nasıl verilecek, nasıl olacak, bunu bilmiyorum ama şunu ifade edeyim, tekrar ifade ediyorum: Gazze’ye yapılacak yardımlar konusunda, tabii sadece bu saldırılar sonrasında değil, rehabilitasyon için de çok ciddi paralara ihtiyaç olacaktır. Bir defa Hükûmetimizin bu konuda hiçbir kısıtlaması yok, yani Sayın Başbakanımızın bize verdiği bir talimat var. Sonuna kadar hangi imkânlar varsa bunları biz Hükûmet olarak kullanıyoruz. Kuşkusuz Kızılay da kendi imkânlarını kullanıyor.

Alakanıza teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akdağ.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile  kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 20 Ocak 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 19.56