DÖNEM: 23 CİLT: 38 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
46ncı
Birleşim
20 Ocak 2009 Salı
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
HÜKÜMETİN GÜNDEM DIŞI AÇIKLAMALARI
1.-
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın, mahallî idareler
seçimleri öncesinde seçmen listeleriyle ilgili olarak yaşanan
tartışmalarda sıkça gündeme getirilen Kimlik
Paylaşımı Sistemi, vatandaşlık numarası, Adres
Kayıt Sistemi gibi Bakanlığınca yürütülen
çalışmalar hakkında gündem dışı
açıklaması ve Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş,
Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İzmir Milletvekili Oktay Vural
ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın grupları adına,
Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçlinin şahsı adına
aynı konuda konuşmaları
B) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Siirt
Milletvekili M. Yılmaz Helvacıoğlunun, Siirt ilinin
sorunları ve yapılan yatırımlara ilişkin gündem
dışı konuşması
2.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, Silopi
ilçesinde HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve
Başkan Yardımcısı Ebubekir Denizin
kayboluşlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
3.- İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüzün, İslam Konferansı Örgütü Parlamento
Birliği İcra Komitesinin olağanüstü toplantısına
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, İçişleri
Bakanı Beşir Atalayın mahallî idareler seçimlerine ve Adres
Kayıt Sistemi hakkındaki konuşmasına ilişkin
açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi ve seçmen kütüklerine yönelik iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/307)
2.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, erken yaşta evlilik
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/308)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, bor
madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor
kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/309)
B) Tezkereler
1.- Devlet
Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlunun, Karadağa
yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/664)
2.- Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Gülerin, İrana
yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/665)
C) Önergeler
1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin (2/271) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/110)
VI.-
SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsüne ve Eti Bor Genel Müdürlüğüne ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/316) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, kent aydınlatmasına ve
elektrik enerjisi tasarrufuna ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/338) ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağın cevabı
3.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, sınır güvenlik sistemlerine ve
kapatılan sınır karakollarına ilişkin Millî Savunma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/366) ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağın cevabı
4.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, kamu kurum ve
kuruluşlarının eczacılara olan borçlarına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/368) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantepteki bir hastaneye
ilişkin sözlü soru önergesi (6/400) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
6.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Niğdede yeni bir devlet hastanesi
yapılıp yapılmayacağına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/413) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
7.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Şehitkamil Devlet Hastanesi ile
Gaziantepe sağlık kampüsü yapımına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/424) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, özel sektörce kurulan sağlık
merkezlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/438) ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağın cevabı
9.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, Batmanda verilen yeşil kartlara
ilişkin sözlü soru önergesi (6/474) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
10.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Çekirge Çocuk
Hastalıkları Hastanesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/480) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
11.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, yeşil kart verilen kişilere
ilişkin sözlü soru önergesi (6/485) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
12.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, Haydarpaşa
Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi
hakkındaki iddialara ilişkin sözlü soru önergesi (6/518) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
13.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, sözleşmeli personel
istihdamına ilişkin sözlü soru önergesi (6/522) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
14.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, Akhisar Devlet Hastanesi ek bina
inşaatına ilişkin sözlü soru önergesi (6/526) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
15.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, Manisadaki sağlık personeli
açığına ilişkin sözlü soru önergesi (6/527) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
16.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, başhekim
yardımcılarının sayılarına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/538) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
17.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, eşdeğer ilaçlara ilişkin
sözlü soru önergesi (6/541) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
18.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, teşhis ve tedavide kullanılan
ilaçlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/542) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
19.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Niğdeye yeni bir devlet hastanesi
yapımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/556) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
20.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, Çivril Devlet
Hastanesindeki bir ölüm olayına ilişkin sözlü soru önergesi (6/577)
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
21.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Adanada özel bir sağlık
kuruluşunda yaşanan bir olaya ilişkin sözlü soru önergesi (6/653)
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
22.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahan İlinin içme suyu sorunlarına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/687) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
23.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, alkol ve madde bağımlılığı
tedavi merkezlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/703) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
24.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Karadeniz Bölgesinde kanser
hastalığının çoğalmasına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/764) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
25.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, hazır gıdaların
sağlığa etkisine ilişkin sözlü soru önergesi (6/765) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.-
Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/663) (S. Sayısı: 319)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgilin, tasarruf sahiplerini mağdur eden
holdinglere yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/5375)
2.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, işkenceden yargılanan cezaevi
personeline ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin
cevabı (7/5521)
3.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, TRTde sunucu ve yorumculara ödenen
ücretler ile yayın alımlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydının cevabı (7/5895)
4.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, TRTnin program, film ve dizi
alımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet Aydının cevabı (7/5898)
5.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mertin, Vakıfbanka ait bir tesisin tadilatına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcının cevabı (7/5900)
6.- Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazarın, İskenderun Körfezindeki kirliliğe
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/5912)
7.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın,
özelleştirme sonucu geçici personel statüsüne aktarılan personelin
durumuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı
(7/5984)
8.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizlide reel sektörün desteklenmesine
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/5995)
9.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcının, bir sınır
kapısına x-ray cihazı alımına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcının cevabı (7/6014)
10.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Gümrük Müsteşarının Cenevrede
katıldığı bir toplantıya ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati
Yazıcının cevabı (7/6020)
11.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Aktütün saldırısıyla ilgili
açıklamasına,
Terör
hakkında yaptığı bazı açıklamalara,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçekin cevabı (7/6062), (7/6063)
12.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Niğde ilindeki yatırımlara
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/6102)
13.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhanın, dâhilde alınan KDVye,
İthalde
alınan KDVye,
İlişkin
soruları ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı
(7/6105),(7/6106)
14.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, bazı kurumlara sınavsız
personel alındığı iddialarına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Murat
Başesgioğlunun cevabı (7/6149)
15.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamandaki hava
kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/6169)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.04te açılarak yedi oturum yaptı.
Muğla
Milletvekili Gürol Erginin, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının bazı uygulamalarına,
Edirne
Milletvekili Necdet Budakın, Tarım Haftasına,
İlişkin
gündem dışı konuşmalarına;
Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugayın, 10 Ocak 2009 tarihinin Türkiyede tarım
öğretiminin başlamasının 163üncü yıl dönümüne
ilişkin açıklamasına;
Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, emeklilerin sorunlarına ilişkin
gündem dışı bir konuşma yaptı.
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin, sözlerini çarpıttığı iddiasıyla bir
açıklamada bulundu.
İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 24 milletvekilinin, bir Alman şirketine
yönelik rüşvet iddialarının (10/305),
İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 20 milletvekilinin, kot taşlama
atölyelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği
sorunlarının (10/306),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri;
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 20 milletvekilinin, suç örgütleriyle
mücadeledeki son gelişmeler konusunda bir genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/9);
Genel Kurulun
bilgisine sunuldu, önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön
görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının;
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasında bulunan, Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporunun (1/526) (S. Sayısı: 218)
görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra,
3üncü
sırasında bulunan,Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin
Akbulutun; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin;
23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde
Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporunun (2/290, 2/286)
(S.Sayısı: 283) görüşmeleri tamamlanarak,
Kabul edildi.
20 Ocak 2009
Salı günü, saat 15.00te toplanmak üzere, birleşime 19.56da son
verildi.
|
|
Şükran
Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Yusuf
COŞKUN |
|
Canan
CANDEMİR ÇELİK |
|
Bingöl |
|
Bursa |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Fatoş
GÜRKAN |
|
|
|
Adana |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 50
II.- GELEN KÂĞITLAR
19 Ocak 2009 Pazartesi
Tezkereler
1.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/661) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2009)
2.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/662) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.1.2009)
3.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/663) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.1.2009)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, küçükbaş hayvan
yetiştiriciliğinin desteklenmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5890)
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, okulların su ve elektriklerinin
kesilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5893)
3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, Roj Tvnin kapatılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5899)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, doğalgaz zammına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5901)
5.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyaman ve GAP Bölgesindeki
işsizliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5903)
6.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Kızılay Çapa Kan Merkezinde
işten çıkarılan personele ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5904)
7.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Aile Şurasında
yaptığı bir konuşmaya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5905)
8.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, reel sektörün kredilendirilmesine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5913)
9.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, banka borcu nedeniyle icra takibine
uğrayanlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/5914)
10.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, yabancı iştirakli bankalarca
reel sektöre verilen kredilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/5915)
11.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, İMKBde yabancıların
gerçekleştirdiği işlemlere ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı
soru önergesi (7/5916)
12.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, bir termik santralin yol açtığı
çevre sorunlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5919)
13.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, ABnin bor madeniyle ilgili bir
kararına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5920)
14.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, bazı olaylarda
gözaltına alınan ve tutuklanan çocuklara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5921)
15.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının, Konyada Büyükşehir Belediyesi
ve bazı belediyeler tarafından kurulan şirketlere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5922)
16.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, haklarında inceleme ve soruşturma
yapılan belediye başkanlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5923)
17.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Teftiş Kurulunun belediye şirket ve
işletmelerini denetimine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5924)
18.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, Aliağa Belediyesindeki bir yolsuzluk
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5925)
19.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolatın, Almanyadan iadesi talep edilen bazı
sanıklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5926)
20.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5930)
21.- Hatay
Milletvekili Fuat Çayın, bazı imamların ders vermekle
görevlendirildiği iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5931)
22.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahan Üniversitesine arsa ve bina temin
edilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5932)
23.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, özel sağlık
kuruluşlarındaki işten çıkarmalara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5933)
24.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, bir köydeki sağlık
ocağının durumuna ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5935)
25.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki hastanelerin ihalelerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5936)
26.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki hastanelere atanan başhekimlere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5937)
27.-
İstanbul Milletvekili Şinasi Öktemin, Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununun uygulamasına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5938)
28.- Antalya Milletvekili
Tayfur Sünerin, yaş sebze ve meyve ihracatındaki sorunlara
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5939)
29.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, tütüne yapılan desteklemelere
ve Alternatif Ürün Projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5940)
30.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, muz üreticilerinin sorunlarına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5941)
31.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, İzmirde küçükbaş hayvan
yetiştiriciliğinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5942)
32.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, çiftçilerin
kredilendirilmesine ve buğday desteklemelerine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5943)
33.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, Batmandaki bazı
yolların ve bir köprünün yapımına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5944)
34.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Kars ilindeki karayolları
teşkilatına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5945)
35.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun,
Balıkesir-Bandırma-Susurluk bölünmüş yoluna ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5946)
36.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, İzmirle ilgili bazı
ulaşım projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5948)
37.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, uzman jandarmaların özlük
haklarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5952)
38.- İzmir Milletvekili
Kamil Erdal Sipahinin, basında yer alan bir açıklamasına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5954)
39.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, kamu
çalışanlarına toplu sözleşme hakkı
tanınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5957)
40.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, kamu görevlilerine toplu
sözleşme hakkı tanınmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5958)
41.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, Jandarma Teşkilatının
idari konumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5959)
42.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Bağdatta yapılan bir
toplantıya ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5961)
43.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Jandarma Bölgesindeki
okulların güvenliğine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5962)
No.: 51
20 Ocak 2009 Salı
Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin, adrese dayalı nüfus
kayıt sistemi ve seçmen kütüklerine yönelik iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/307) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.01.2009)
2.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 23 Milletvekilinin, erken yaşta evlilik
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/308) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.01.2009)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, bor
madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor
kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2009)
20 Ocak 2009 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
46ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmet adına İçişleri Bakanı Sayın
Beşir Atalayın, mahallî idareler seçimleri öncesinde seçmen
listeleriyle ilgili olarak yaşanan tartışmalarda sıkça gündeme
getirilen Kimlik Paylaşımı Sistemi, vatandaşlık
numarası, Adres Kayıt Sistemi gibi Bakanlığınca
yürütülen çalışmalar hakkında, İç Tüzükün 59uncu
maddesine göre gündem dışı söz talebi vardır. Gündeme
geçmeden önce bu talebi yerine getireceğim.
Sayın Bakanın
açıklamasından sonra, istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına
ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.
Grubu bulunmayan
milletvekilleri için söz talebi kaydı başlamış
bulunmaktadır. Grup üyesi olmayan sayın milletvekillerinin söz
taleplerini Başkanlığımıza bildirmelerini rica
ediyorum.
Konuşma
süreleri Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu
bulunmayan milletvekilleri için beş dakikadır.
Sayın
Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Hükûmetin Gündem
Dışı Açıklamaları
1.- İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın, mahallî idareler seçimleri öncesinde seçmen listeleriyle ilgili
olarak yaşanan tartışmalarda sıkça gündeme getirilen Kimlik
Paylaşımı Sistemi, vatandaşlık numarası, Adres
Kayıt Sistemi gibi Bakanlığınca yürütülen
çalışmalar hakkında gündem dışı
açıklaması ve Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş,
Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İzmir Milletvekili Oktay Vural
ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın grupları adına,
Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçlinin şahsı adına
aynı konuda konuşmaları
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, hem Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi hem de dolaylı olarak seçmen
kütükleriyle ilgili yüce heyetinize bilgi sunacağım. Yalnız,
önemli bir hususa değinerek sözlerime başlamak istiyorum.
Bildiğiniz üzere seçmen kütükleri, Yüksek Seçim Kurulunun yetki ve sorumluluğunda
olan bir konudur. Dolayısıyla bu konuda düzenleme yapan,
gerektiğinde açıklama yapması gereken, varsa itirazları
sonuçlandıracak olan merci Yüksek Seçim Kuruludur. Zaten Yüksek Seçim
Kurulunun Sayın Başkanı konuyla ilgili değişik defalar
açıklamalar yapmıştır. Ancak kişisel bilgilere
ilişkin veri tabanı ve Adres Kayıt Sistemi,
Bakanlığıma bağlı bir kurumda bulunduğundan,
dolayısıyla seçmen kütükleri de bu kurumun bilgilerine dayalı
olarak oluşturulduğundan bu yönüyle bazı açıklamalar
yapmayı, siz değerli milletvekilleri ve vatandaşlarımızı
bilgilendirmeyi gerekli gördüm. Açıklamalarımı da bu çerçevede
yapmaya çalışacağım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç aydır mahallî seçim
atmosferine girilmiş olmasıyla birlikte yeni bir tartışma
konusu ülke gündemine gelmiştir. Seçmen listelerinin askıya
çıkarılmasından sonra seçmen sayısındaki
artışın ardında derin manalar aranmaya
başlanmıştır. Bazı siyasi parti temsilcileri, medya
mensupları konuyla ilgili analizler yaptılar ve yapmaya da devam
ediyorlar. Biz bu eleştirilerin iyi niyetle yapılan eleştiriler
olduğuna inanmak istiyoruz.
Bakınız
değerli arkadaşlarım, MERNİS ve bunun
tamamlayıcısı olan projelerle yeni bir sisteme geçildiğini
biliyorsunuz. Bütün nüfus hizmetlerinin on-line yapılmasının
altyapısı Hükûmetimiz döneminde oluşturulmuştur. Tüm
vatandaşlarımıza Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası
verilmiş, bu bilgiler elektronik ortamda kurum ve kuruluşların
kullanımına da açılmıştır. Ardından son
olarak bu bilgiler kişilerin adres bilgileriyle
eşleştirilmiştir. İşte seçmen listelerini etkileyen bu
çalışmaların ayrıntılarına biraz sonra
gireceğim. Bu anlattıklarım çok önemli ve büyük
çalışmalar değerli arkadaşlar.
Türkiye büyük bir
ülke. 70 milyonun üzerinde bir nüfusumuz var ve gerçekten Hükûmetimiz
döneminde, bu konuda çağdaş, yeni bir sistem getirilmiş, sistem
baştan sona değiştirilmiş ve örnek, daha kolay yürüyen,
çokça faydalanacağımız bir sistem oluşturulmuştur.
Tabii bu çalışmalar sırasında kısmen bazı
aksamalar, eksiklikler olmuş olabilir. Bu, işin doğasında
vardır. Ancak bu aksaklıkların düzeltilmesine ilişkin
mekanizmalar sistemin içinde vardır ve aksamaksızın da
işletilmektedir. Bazı küçük örnekleri gündeme getirerek sistemi
topyekûn sakat ilan etmenin sağduyulu bir yaklaşım
olmadığı da muhakkaktır.
Seçmen
listeleriyle ilgili olarak da bizlere düşen,
vatandaşlarımızı bu yönde bilgilendirmek, partilerimizin
teşkilatları aracılığıyla seçmen listelerini
takip etmek, müdahale gereken durumlarda ilgili seçim kurullarına konuyu
iletmektir.
Ben, hatta
bunların medyada da örnekler olarak yer almasından memnun oluyorum,
medyamıza da teşekkür ediyorum. Çünkü, bu sebeple, bu şekilde,
bazı aksamalar varsa bunlar görülüyor ve hemen düzeltiliyor, üzerine
gidiliyor. Zaten, böyle büyük bir çalışmada bazı küçük
aksaklıkların, hataların olmaması da mümkün değildir,
buna biz böyle bakıyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 3152 sayılı
İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun 10uncu maddesinde nüfus hizmetlerini düzenlemek,
yürütmek, takip etmek, denetlemek ve değerlendirmek, usulüne göre tesis
edilmemiş kayıtların silinmesini karara bağlamak, maddi
hataları düzeltmek, aile kayıtlarını birleştirmek,
mükerrer kayıtları birbirine göre tamamlamak ve diğerlerini silmek,
nüfus hizmetleriyle ilgili olarak diğer bakanlık, kurum ve
kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak görevi
İçişleri Bakanlığının ana hizmet birimi olan
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne
verilmiştir.
Türk Medeni
Kanunu ve Nüfus Hizmetleri Kanunu uyarınca nüfus kütükleri, Türk
vatandaşlığının ispatında ve belgelendirilmesinde
esas olduğu kadar, kişinin kimliği, medeni hâli ve aile
bağlarının belirlenmesinde de temel resmî belgelerdir. Nüfus
kütüklerinde kişilerin kimliğine ilişkin adı, soyadı,
ana baba adı, doğum yeri, doğum tarihi ve nüfus olaylarına
ilişkin bilgiler ile kişinin kaydına
ulaşılmasını sağlayan Türkiye Cumhuriyeti kimlik
numarası ve kayıtlı olduğu yere ilişkin il, ilçe, köy,
mahalle, cilt, hane gibi bilgiler yer almaktadır. 2006 yılında
yürürlüğe giren 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 7nci
maddesi ile kişilerin yerleşim yeri, yani ikametleri, adres bilgileri
de nüfus kütüklerinde bulunması gereken kişisel bilgiler içine dâhil
edilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adres Kayıt Sistemiyle ilgili
kısaca bilgilendirmek istiyorum. Adres Kayıt Sistemiyle Türk
vatandaşları ile Türkiyede yaşayan yerleşik
yabancıların yerleşim yeri ve diğer adres bilgilerinin
elektronik ortamda, merkezî bir yapı içerisinde güncel olarak tutulması
ve adres konusundaki dağınıklığa son verilmesi
amaçlanmıştır.
Biliyorsunuz,
2005 yılında Hükûmet olarak bir karar verdik. Bu eski, ilkel ve sonu
sıfırla biten, onlu yıllarda yapılan, yani çok geç
yapılan nüfus sayım sistemini kaldırmak, sürekli kendisini
güncelleyen çağdaş sistemi kurmak
Bu çerçevede bunun kanunu 22nci
Dönemde yüce Meclisimizden çıkmıştır ve Hükûmet olarak da
biz bunun gereğini yapmışızdır.
Burada
biliyorsunuz üç tane ana liste oluşturuldu:
1) Türkiyede
yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının listesi.
2)
Dışarıda yaşayan Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının listesi. Eskiden burada belirsizlikler
vardı. Bir anlamda genel olarak biliniyordu ama il bazında vesaire
bilgiler yoktu, bunlar da tamamlanmıştır.
3) Türkiyede
yaşayan yabancı ülke vatandaşlarının listesi.
Bu üçlü sistem şu
anda kurulmuştur, işlemektedir.
Adres Kayıt
Sisteminin nasıl oluşturulduğunu aslında o günlerde takip
edenler biliyor. Adres Kayıt Sisteminin daha iyi anlaşılabilmesi
için hem sistemin kuruluşuna hem de sonraki sürece biraz daha yakından
bakmakta fayda vardır diye düşünüyorum.
Bir ülkede veriye
dayalı yönetimi gerçekleştirmek için güncel ve güvenilir bilgilerin
önemi bilinmektedir. Doğru planlama ve kamu kaynaklarının etkin
kullanımı için kişilerin yerleşim yeri, adres bilgilerine ihtiyaç
vardır.
Bilindiği
gibi, 2007 yılına kadar yerleşim yerleri nüfuslarına
ilişkin bilgi on yılda bir yapılan genel nüfus
sayımlarıyla elde ediliyordu. Ancak bu durum karar alıcılar
açısından kritik olan güncel bilgi ihtiyacını ara
yıllarda karşılamadığı gibi, her nüfus
sayımından sonra yöntem ve kaliteyle ilgili tartışmalar
oluyordu. Sadece bir gün sokağa çıkma yasağıyla
uygulanıyor ve sayımdan sonra da tartışmalar
başlıyordu. Bazen yerleşim yerinin nüfusunu fazla göstermek için
o yerleşim yerlerinden göç edenler büyük şehirlerden oraya geliyor ve
kayıtlarını orada yaptırıyordu, bu tür ciddi hatalar
oluyordu. Belediyelerin İller Bankasından aldığı
gelirler bu nüfusa göre olduğu için ve on yıl donuk kaldığı
için tabii o yerleşim yeri nüfusu on yıl boyunca
dışarıdan gelen taşıma nüfusla kabarık
gösteriliyor ve bir anlamda da haksız gelir o yerleşim yerlerine
gidebiliyordu. Bu, diğer açıdan da ciddi planlama
aksaklıklarına yol açıyordu. Çünkü, öncelikle belediyeler ve tabii
bütün kamu hizmetleri için yerleşim yerinin tam nüfusunun bilinmesi hizmet
planlaması açısından çok önemliydi. İşte, Türkiye
İstatistik Kurumu bu çalışmayı yaptı, 2007
yılında bunu tamamladı ve İçişleri
Bakanlığına devretti. Sistem şu anda İçişleri
Bakanlığı bünyesinde yürüyor.
Tabii, Sayın
Başkanım bana yirmi dakika verdiler, umarım birazcık
müsamaha gösterirler. Ben biraz da bazı bilgileri gerçekten bu vesileyle
yüce Parlamentoya sunmak istiyorum. Çünkü, burada değişik zamanlarda
tartışmalarda çok böyle bilgiye dayanmayan ve gerçeği
yansıtmayan şeyler söyleniyor. O açıdan biraz ayrıntı
verirsem, arkadaşlarımız bu konuyu daha iyi anlamış
olacaklardır.
Tabii, bu
sistemin kurulmasında önce adres veri tabanı
İlk defa
Türkiyede uluslararası standartta adres veri tabanı
kurulmuştur. Bütün yerleşim yerlerinin hatta şehir
dışında, yerleşim yeri dışında, işte
benzin istasyonu gibi yerlerin, bütün yerlerin çağdaş dünya
standartlarına uygun, mükerrerlik olmayan bir adres veri tabanı bu
çerçevede oluşturulmuştur. Burada belediye
başkanlarımızın, belediyelerimizin, il özel idarelerimizin
çok büyük çabası olmuştur ve bunu çok önemli görüyorum. Şu anda
bu adres veri tabanına dayalı olarak yeni otomobillerle ilgili falan,
rehberlik sistemi falan bu yeni adres veri tabanıyla ancak üretilebilmektedir.
Yani, bu çok yerde kullanılmaktadır ve ilk defa Türkiyede bu
oluşmuştur. Onu bu vesileyle ifade etmiş oluyorum. Peşinden
de, tabii, bu adres veri tabanına dayalı olarak bütün haneler ziyaret
edilmiş ve vatandaşlarımız hem adresle irtibatlı
olarak, hem vatandaşlık numarasıyla irtibatlı olarak
kaydedilmiştir ve artık illerimizin, ilçelerimizin, köylerimizin,
mahallelerimizin nüfusunda bu kadar net bir belirleme olmuş, mükerrerlik
kalmamış, abartılı nüfus kalmamış ve esasen beldelerimizle
ilgili son tespitlerde de gördük. Gerçekten daha önce çok fazla nüfusun
birazcık da farklı yöntemlerle oralara
yazıldığını fark etmiş olduk. Şimdi, bu
işlemler esnasında Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası anahtar
olarak kullanıldığından, bir kişinin birden fazla
yerde kayıtlı olmasının önüne geçilerek mükerrerlik tamamen
önlenmiştir. Daha sonra ne yapılmış? Altmış gün
askıya çıkarılmıştır, iki ay askıda
kalmıştır. Tabii bu kadar büyük bir çalışmada eksikler
olabilir, yazılmayanlar olabilir, unutulanlar olabilir, ihmaller olabilir,
adreste kaymalar olabilir. İki ay askıda kalmıştır ve
bu ciddi şekilde medyayla da hatırlatılmıştır
vatandaşlarımıza, askıları görsünler, listeleri
görsünler. Bu şekilde, 2007 yılının sonunda İstatistik
Kurumu bu sayımı tamamlamış ve
Bakanlığımıza devretmiştir. Şimdi, bundan sonraki
çalışmalar hep güncellemedir, yani yerleşim yerinin
değiştirilmesi yenisinin edinilmesine bağlıdır, adres
değiştirme mümkündür. Bütün bunlar tabii gerekli yerlere
başvurarak mümkün olabilmektedir. Doğumlar, ölümler, nüfus
hareketleri bildirilmekte ve artık kendini yenileyen bir nüfus sistemimiz
böyle yürümektedir. Burada yine tabii muhtarlarımıza da büyük
işler düşmektedir. İşte, bizim Adres Nüfus Kayıt
Sistemiyle ortaya koyduğumuz ve bugün gerçekten övündüğümüz böyle bir
yapıdır.
Bakın,
şöyle kısaca, bu sistemle neler elde ettik, faydalarını bir
defa daha ifade edeyim: Her kurum kendi kaydını oluşturmak için
bütçe ayırmamakta ve böylece kamu kaynaklarının etkin
kullanımı sağlanmaktadır. Eskiden Millî Eğitim,
Sağlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığı,
birçok bakanlığımız hizmetini planlayabilmek için nüfus
tahminleri yapmaya çalışıyordu, şimdi artık bütün
kurumlarımız bu sistemi kullanıyor ve yerleşim yeri
bazında güncel nüfusun nitelik ve niceliklerine ilişkin güvenilir
istatistik üretilmeye devam ediliyor. Sayımlarda eve kapanma
zorunluluğu tamamen ortadan kalkmıştır. Adres ve nüfus tek
merkezden takip edilmektedir. Nüfus sayımı ve tespitlerinde seçmen
kütüklerinin oluşturulması ve güncelleştirilmesindeki ek maliyet
yükü de ortadan kalkmıştır ve Kent Bilgi Sistemi bu ulusal adres
veri tabanıyla gerçekten iyi takip edilmektedir.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, inanın bu değişik sistem,
Türkiyeye getirdiğimiz bu yeni sistem yeterince de takdir
edilmemiştir, hatta muhalefet Çağdaş bir sistem getirdiniz. diye
bir defa teşekkür edeceğine, sürekli bu konuda eleştiriler
getirmiştir.
Ve şimdi de
buna dayalı olarak seçmen kütüklerine ilişkin bilgileri sizinle
paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz üzere, bu Parlamentonun kabul
ettiği, 22/3/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5749 sayılı
Kanun ile 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkındaki Kanunda değişiklik yapılmıştır.
O Kanunu hatırlatıyorum, önemle, 298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri Kanununu hatırlatıyorum. Yakın zamanda sizin
tarafınızdan çıkarılmış bir Kanun. Kanunun
4üncü maddesi gereğince, seçmen kütüklerinin Adres Kayıt Sistemi
esas alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre
her yıl düzenlenmesi, sürekli bilgi toplama ile her seçim döneminde
güncelleştirilmesi hükme bağlanmıştır. Böylece
kişinin iradesine bakılmaksızın, anayasal hak ve yükümlülük
olan seçmen kütüğü ve listesinin eksiksiz olarak
oluşturulmasında MERNİS ve nüfus kütükleri esas alınmıştır.
Kişinin iradesine bağlı olarak oluşturulan seçmen
kütüğü uygulamasına 5749 sayılı Kanunla son verilerek,
nüfus kütüklerine kayıtlı ve seçmen olabilme niteliğini
taşıyan ve Türkiyede ikamet eden
vatandaşlarımızın seçmen kütüklerinde yer alması mümkün
hâle gelmiştir. Kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi
sırasında bu madde ile ilgili olarak hiç kimsenin bir itirazı da
olmamıştır. Sadece yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın mektup ile oy verebilmesi hususu
muhalefet tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve bu
kısım mahkemece iptal edilmiştir yani seçmen listelerinin Adres
Kayıt Sistemi esas alınarak oluşturulması ve kişilerin
iradesine bakılmaksızın seçmen olabilmesi düzenlemesine
ilişkin hiçbir itiraz yasalaşma sırasında ve sonrasında
dile getirilmemiştir. Bu konuda Meclis tutanakları apaçık ortada
durmaktadır.
Bu düzenlemeden
önce, bir kişiyi Türk vatandaşı olsa da, Türkiyede yaşasa
bile Yüksek Seçim Kurulu resen seçmen yapamıyordu. Bunun önemle
altını çiziyorum. Mutlaka ilgilinin kendi başvurusu gerekiyor.
Bu düzenlemeyle, artık nüfus kütüklerinde yer alan herkesin Yüksek Seçim
Kurulu tarafından seçmen yapılabilmesi mümkün olmuştur.
Eskiden olan
sistemi tekrar hatırlatıyorum. Eskiden olan sistem şu idi: Bir
önceki seçimin seçmen kütükleri muhtarlıklarda askıya
çıkarılıyordu ve vatandaşlara deniliyordu ki Seçmen
kütüklerini inceleyin. Seçmen olanlar yoksa başvursunlar ve bunları
kayda geçelim. Eğer başvuran olursa onlar kayda geçiyordu,
başvurmayanlar kayda geçmemiş oluyordu. Şimdi, bu kanuni
düzenlemeden önce sürekli olarak eleştirilen gerçek seçmen
sayısının altında bir seçmen listesinin oluşması
eleştirisi de sona ermiştir.
Değerli
arkadaşlar, yani ikili sistem yürüyordu: Bir, nüfus sayımı,
nüfus kayıtları. İki, seçmen kütükleri. Şu anda, bu ikili
sistem kanunla kaldırıldı, tek sistem yürüyor. Hem nüfus
sayımının sonuçları hem seçmen kütükleri aynı verileri
paylaşıyor.
29 Mart 2009
tarihinde yapılacak mahallî idareler seçimleri nedeniyle, ilgili kanun
gereğince, İçişleri Bakanlığınca Yüksek Seçim
Kurulunun talebi üzerine veri desteği sağlanmıştır.
Yüksek Seçim Kurulu tarafından, 298 sayılı Kanunun
öngördüğü esas ve usuller çerçevesinde seçmen kütüğü listeleri
oluşturulmuş ve askıya çıkarılmıştır.
Bu uygulamayla, Türk vatandaşı olup Türkiyede ikamet eden ve seçmen
niteliğini haiz olup seçmen kütüğünde bulunmayan hiçbir
vatandaşımız kalmamıştır. Tartışma
konusu olan bir önceki seçimde listelerde yer alan seçmen sayısıyla
son olarak askıya çıkarılan seçmen sayısı
arasındaki fark aslında geçmiş dönemlerde de hep olmuştur.
Şimdi,
geçmiş seçimin birkaç verisini sunuyorum. TÜİK verilerine göre birkaç
örnek vereyim: 1983 genel seçimlerinde seçmen niteliğine sahip kişi
sayısı 23 milyon 270 bin iken seçmen listelerine kayıtlı
kişi sayısı 19 milyon 767 kişi idi. Yani yaklaşık
4 milyon kişi seçmen listelerine kayıtlı değildi. 1991
genel seçimlerinde seçmen niteliğine sahip kişi sayısı 32
milyon iken seçmen listelerine kayıtlı kişi sayısı 29
milyon kişi idi. Yani yaklaşık 2,5 milyon kişi seçmen
listelerine kayıtlı değildi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
1995 genel
seçimlerinde seçmen niteliğine sahip kişi sayısı 37 milyon
iken seçmen listelerinde kayıtlı kişi sayısı 34 milyon
kişi idi. Yani yaklaşık 3,5 milyon kişi seçmen
niteliğine sahip olmasına rağmen, listelerde kayıtlı
değildi. 2002 genel seçimlerinde seçmen niteliğine sahip kişi
sayısı 43 milyon iken seçmen listelerine kayıtlı kişi
sayısı 41 milyon kişi idi. Yani yaklaşık 2,5 milyon
kişi seçmen listelerine kayıtlı değildi. Bunun
yanında, geçen yıl yaptığımız -22 Temmuz 2007 son
seçim- 2007 genel seçimlerinde MERNİS veri tabanında on sekiz
yaşını doldurmuş ve Türkiyede ikamet eden oy kullanma
hakkına sahip 46 milyon 557 bin 166 Türk vatandaşı bulunuyordu.
Tekrar ediyorum, 2007 genel seçimleri MERNİS kayıtlarında on
sekiz yaşını doldurmuş 46 milyon 557 bin 166 Türk
vatandaşı bulunuyordu. Ancak bu tarihte yapılan milletvekili
seçiminde Yüksek Seçim Kurulu tarafından ilan edilen seçmen
sayısı 42 milyon kişi idi. Yani seçmen listelerine gidip
kaydını yaptırmayan yaklaşık 4 milyon kişi
vardı.
Sonuç olarak 29
Mart 2009 tarihi itibarıyla MERNİS veri tabanında, on sekiz
yaşını doldurmuş Türkiyede ikamet eden 48 milyon 265 bin
644 Türk vatandaşı bulunmaktadır. Yani, MERNİS
kayıtlarında, bizim nüfus kayıtlarımızda, 29 Mart
2009da on sekiz yaşında olacak bütün vatandaşların ismi
seçmen kütüklerinde kayıtlıdır ve Yüksek Seçim Kurulu bunu esas
almıştır, buna karar vermiştir.
Şimdi ben,
bütün bunlara rağmen 6 milyon seçmen farkı var. diye iddia edenleri
anlamakta zorluk çekiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Geniş vadede 2 milyon 100 bin fark var, bir senede
2 milyon 100 bin.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, lütfen buyurun.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sağ olun.
Sistemi bu kadar
açıklıkla anlatıyoruz. Bu sistem açıktır, gelip
incelenebilir, değerlendirilebilir. Bu verilerin hepsi bellidir, 6
milyonun niçin, nereden geldiği
Bakın, ta 80den beri seçimlerdeki
bu farkı açıklıyorum. Biz, Türkiyede yanlış bir
sistemi düzelttik, yanlış yürüyen bir sayımı,
yanlış yürüyen bir seçmen kütüğü belirleme sistemini yeniledik
değiştirdik; bundan memnun olmanız lazım. Böyle bir
şey olur mu arkadaşlar! Sayım sonucu seçmen olmuş 46 milyon
kişi var ama seçmen kütüğünde 42 milyon var. Niye? Gidip
başvurmuyor, ben de seçmenim diye başvurmuyor. Biz de bekliyoruz ki
o gelsin başvursun.
Şimdi ne
yapıyoruz? Seçmen hakkını kazanmış bütün
vatandaşları biz, kendisi istesin istemesin, başvursun
başvurmasın, seçmen kütüğüne kaydediyoruz, olay bundan ibaret.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakan yanlış ifade ediyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) İster dağda ister mezarda olsun!
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bu, bu kadar kolay ama buna niye
itiraz ediliyor, bunu anlamakta da zorluk çekiyoruz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Bakan, mezardakini kaydediyorsunuz.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Değerli arkadaşlar,
vatandaşlarımızın tamamı seçmen listelerinde adres
kayıtları esas alınarak yapılmıştı. Şimdi
vaktimiz olsa da ben burada, sizin burada dile getirdiğiniz örnekleri
cevaplasam ama Sayın Başkan
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Bakan, bloklar yazılmıyor, o neden?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sayın Başkan
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Bloklar yazılmıyor bloklar, hiç yok!
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Çıkıp
konuşacaksınız burada Sayın Başkan, sizlerin sözcüleri
konuşacak.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Sayın Bakan, keşke önce biz konuşsaydık da sonra
siz cevap verseydiniz.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Şimdi, Sayın Başkan,
tabii, Hükûmetin bu konuda açıklamasına biraz daha fazla vakit
verilebilirdi, ben gene de çok teşekkür ediyorum.
Örneklerin
hepsini inceledik. Ben başta da şunu söylüyorum: Biz büyük ülkeyiz,
71 milyon civarında nüfusumuz var, 46-47 milyon seçmenimiz var.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Hani 70 milyondu!
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Tabii ki yanlışlıklar
olabilir, tabii ki yanlışlıklar olabilir, hatalar olabilir.
İşte askılar onun için. Bakın, seçmen listeleri 30 Ocağa
kadar askıda. Herkes gidecek, düzeltecek.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Nereden bilecek de itiraz edecek?
OKTAY VURAL
(İzmir) Ölü nasıl müracaat edecek Sayın Bakan!
BAŞKAN
Sayın Bakanım, teşekkür cümlenizi alayım efendim.
Buyurun. Lütfen
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Bakan, nasıl bileceğim de itiraz
edeceğim! Kim ölü, nasıl bileceğim!
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakanım, Genel Kurula teşekkür ediniz.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Şimdi, benim, burada dile
getirilen, toplu kayıtlar, şu, bu
Bakın, şunun hepsi
gazetelerde veya burada Parlamentoda seçmen kütükleriyle ilgili veya
sayımla ilgili dile getirilen hususların
araştırılması, aslının burada
cevaplamasıdır. Tabii vaktim yok. Burada dile getirilenlerin hepsinin
cevabı var burada.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Bakan, İstanbul Milletvekilimiz ailece yok,
bakın, ailece yok.
BAŞKAN
Sayın Bakanım
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bazıları doğrudur-
düzeltilmiştir. Bazıları yanlış haberdir.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Ailece yokuz, daha ne söyleyeyim!
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Arkadaşlar, burada
eleştireceğimize, bunların düzeltilmesi için gayret sarf edelim.
BAŞKAN
Sayın Bakanım
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bunların hepsinin yolu var.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Ailece yok, Nur Serter
OKTAY VURAL
(İzmir) Biz ne diyoruz!
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Çok teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
Sayın
Başkan, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Bakan, ölüyü diriltiyorsun, Niye
eleştiriyorsun? diyorsun. Ölüyü nasıl diriltiyorsun sen!
BAŞKAN
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili ve Grup
Başkan Vekili Sayın Selahattin Demirtaş.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakan, anlaşılmadı.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Ölüyü seçmen olarak diriltiyorsunuz. 2 milyon 100 bin
nüfus artırıyorsunuz bir yılda, ölüyü kaydediyorsun, sonra da
İtiraz ediyorsunuz. diyorsunuz.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. İç Tüzükün
59uncu maddesi uyarınca Hükûmetin yapmış olduğu
açıklamaya karşı grubumuzun görüşlerini ifade etmek üzere
söz almış bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyede neredeyse her seçim dönemi öncesinde seçmen
kütükleriyle ilgili bir tartışma yaşanır. Kimi seçim
bölgelerinde seçmen sayısının taşıma usulü fazla
olduğu, kimi seçim bölgelerinde kasıtlı silim
yapıldığı ve seçmenlerin kütükten silindiği
konuları tartışılır. Ama hiçbir seçim döneminde
şu anda yaşandığı kadar ciddi bir anayasal ve yasal
kriz yaşanmamıştır. Her seçim döneminde
tartışmalar olmuştur, bunlar da üzücüdür. Seksen beş
yıllık cumhuriyetin, hâlen demokrasinin çok önemli bir unsuru olan
seçimler konusunda bu meseleyi, seçmen kütükleri meselesini çözememiş
olması hazin bir durumdur. Şimdi geldiğimiz noktada önceki
seçimlere kıyasla daha rahat bir seçmen kütüğüyle, daha demokratik, daha
şeffaf bir seçmen kütüğüyle seçimlere gitme beklentisi
taşıyan toplum daha ciddi bir krizle
karşılaşmıştır.
Mesele Sayın
Bakanın üstünde durduğu şekliyle sadece 6 milyon seçmenin
artmış olması meselesi değildir. Bu aslında ana
sorunun yanında ortaya çıkmış tali bir sorundur.
Gerçeği de ifade ediyor olabilir, 6 milyon seçmen gerçekten de
artmış olabilir. Mesele bu değildir. Türkiyede seçmen kütükleri
Anayasa gereği YSK tarafından hazırlanır. Yasada da bu
şekilde açık bir görev verilmiştir, bir yargı kurumuna bir
görev verilmiştir. Şimdi yapılan nedir? Yürütmenin bir
organı, yürütmeye bağlı bir organ seçmen kütüklerini
belirlemektedir. Yani işin esası problemlidir, işin
esasıyla ilgili ciddi bir anayasal ve yasal sıkıntı
vardır. Bu sorun bu şekilde algılanmak, cevaplanmak veya
düzeltilmek yerine maalesef ki Sayın Bakan TÜİKin çok iyi bir
çalışma yaptığını, çok iyi bir veri
hazırladığını ve bu verilerin hem diğer devlet
kurumları tarafından hem de YSK tarafından rahatlıkla
artık kullanılabileceğini ifade etmektedir.
Doğrusu bu
kadar tartışmalı bir TÜİK çalışması YSKda
bu kadar sıkıntı yarattıktan sonra diğer
kurumların vay hâline! Eğer diğer kurumlar da bu verilere
dayanarak planlamasını yapacaklarsa herhâlde onların
karşılaşacağı sorunlar da YSKnın karşılaştığı
sorundan çok farklı, çok daha düşük düzeyde bir sorun
olmayacaktır.
Değerli
arkadaşlar, seçim işi demokratik, şeffaf olsun diye özellikle
yargı kurumu tarafından yürütülür. Bütün hazırlıkları
yargı gözetiminde ve denetiminde yapılır. Çünkü en nihayetinde
seçimlerde yarışın adil olabilmesi, demokratik olabilmesi için
yürütmenin mümkün olduğunca minimum seviyede seçim işlerine
karışması öngörülür. Bütün demokratik yasalar, anayasalar bu
şekilde meseleyi düzenlerler.
Şimdi, seçim
kütüklerinin yüzde 100ü, tamamı TÜİK tarafından
hazırlanmış bir seçimin tartışmalı olması
doğal bir konu değil midir değerli arkadaşlar?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) TÜİK tarafından
hazırlanmadı. Yüksek Seçim Kurulu seçim listesini
hazırladı; seçmen kütüğünü onlar hazırladı, onlar
karar verdi.
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen
Buyurun.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) Sayın Bakan, mesele
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Yanlış ifade
kullanıyorsunuz.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla)
mesele de tam olarak budur işte.
Kulağı buradan gösterirseniz doğru göstermiş gibi
oluyorsunuz ama mesele tam olarak budur. YSK hangi verileri
almıştır? TÜİKin hazırlamış olduğu,
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemiyle hazırlanmış
verileri olduğu gibi, hiç dokunmadan CD ortamında getirmiş kendi
programlarına, bilgisayarlarına yüklemiş, oradan
ayıklamayı yapmış on sekiz yaş üzeri bütün Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları da seçmendir. demiştir, bu kadar.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Neresi yanlış bunun?
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) Bu şekilde, seçmen kütükleri idare
tarafından, yürütme tarafından hazırlanmış olmuyor mu
acaba? Sizin yapmış olduğunuz, Bakanlığınıza
bağlı bir kurumun yapmış olduğu bir çalışma
yüzde 100, olduğu gibi YSK tarafından kabul edilmiş ve siz
Bunu, biz hazırlamadık, bizimle ilgisi yok. derseniz, doğrusu
bu tartışmalı bir konu olur.
Bu konuda
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) YSK, nüfus sayımı mı
yapacak?
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) Şimdiye kadar nasıl yapmışsa
Sayın Bakan o şekilde yapacaktı. Seçmen kütükleri askıya
çıktı, eğer şu anda o tartışma bu şekilde
yürüyorsa YSKnın da yapması gereken -bir hukuk kurumudur, yargı
kurumudur- YSKdan yapması beklenen en azından, bu sorun Mecliste
çözülmeyecekse, eski kütükler üzerinden çalışmasını
yürütmelidir çünkü TÜİKin çalışması
tartışmalıdır değerli arkadaşlar.
Tartışmalıdır, şu anda nüfusumuzu gerçekte bilmiyoruz.
Hiçbir kent, hiçbir şehir, hiçbir mahalle gerçek nüfusu bilmiyor çünkü TÜİK
sağlıklı bir çalışma yürütmedi.
Şimdi, bu
konu tartışmalı, bu konuya esas teşkil eden formlar da imha
edilmiş durumda yani bunun aksini ispatlama için belgeleri isteseniz
TÜİK bunları da imha etmiş durumda, yani netleşmemiş
bir konuda devletin elinde bulundurması gereken evrakların,
formların hepsi imha edilmiş durumda. O sayım formları,
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminde düzenlenen bütün formlar,
evraklar da TÜİK tarafından imha edildi; sözde, ilgili yasa
gereği! Dolayısıyla, meseleyi yeniden dönüp tartışalım,
yeniden incelensin; gerçek nüfus neydi, maddi hata mı yapıldı,
desek böyle bir imkân da yok. Yeni baştan, Türkiye'nin bütün mahalleleri,
evleri tek tek gezilerek yeniden tespit yapılmak durumunda. Yani TÜİK,
zaten yüzüne gözüne bulaştırdığı bir işi daha
netleşmeden, bu defa delilleri ortadan kaldıracak şekilde bütün
evrakları, bütün resmî belgeleri imha etmiş durumda. Bu kadar
tartışmalı bir konunun en azından netleşmesi,
kesinleşmesi beklenebilirdi, en azından bir seçim yaşanabilirdi,
üzerinden bir seçim geçmesi beklenebilirdi değerli arkadaşlar.
Şimdi,
mesele sadece muhalefetin meselesi midir, ortaya çıkmış olan 6
milyon artış, seçmen, sadece muhalefetin mi seçmenidir ya da
iktidarın mı seçmenidir? Mesele, tüm Türkiye toplumunun meselesidir,
Meclisin meselesidir. Sayın Bakanın da Hükûmetin de bu şekilde
yaklaşmasını bekleriz. Yani sanki bizim iddiamız, ortaya
çıkan bu 6 milyonluk artış da AKPnin seçmenidir ve AKPye oy
verecektir, AKP böyle bir seçmen kitlesi yaratmıştır!
Açıkçası, bizim iddiamız, bu şekilde bir iddia
değildir. Kimin nasıl oy vereceğini sandıkta herkesin
vicdanı belirler. Dolayısıyla, kaygımız, bir oy
kaydırması veya başka bir kaygı değil. Demokratik
irade neyse, halkın iradesi neyse sandığa o yansısın
istiyoruz. Eğer gerçekten 6 milyonluk artış varsa bu elbette ki
sandığa yansımalıdır. Fakat bir yargı kurumu,
tümüyle, yüzde 100 bütün verileri, yürütmeye ait bir veriden bu şekilde
almaya zorlanamaz değerli arkadaşlar. Ondan faydalanabilir,
diğer kurumların yaptığı gibi faydalanabilir, kendi
seçmen kütüklerini hazırlarken ondan da faydalanabilir.
Şimdi,
Sayın Bakan, ısrarla YSKnın düzenliyor olduğu verilerinde
birkaç küçük hata olabileceğini belirtiyor ama durumun böyle
olmadığını belki her birimiz kendi
yaşadığımız mahalleden yola çıkarak bile net bir
şekilde ifade edebiliriz. Ben yazılmadım, Diyarbakırda
oturuyordum yazılmadım değerli arkadaşlar. Evime de not
bırakılmadı, uyarı yapılmadı; buna rağmen
ben kendim gidip bildirdim ve Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminde
muhtara kendi istemimle yazdırdım, TÜİK verilerine bu
şekilde girdim. Niye gelmediler bilmiyorum, hani oradaki anketörler
kapımı da tanımıyorlardı, bilmiyorlardı ama
kapım çalınmadı. Kaç kapı bu şekilde
çalınmadı, onu da bilmiyorum; hangi kafede oturup bunları doldurdu
anketörler, onları da bilmiyorum; kaç kişi fazladan
yazıldı, onları da bilmiyorum. Bir vatandaş olarak bu
konuda kaygılıyım. Bu kadarına hakkım olabilmeli en
azından. Şüpheliyim, herkes şüpheli bu konuda, herkes de bütün
partiler de şüpheli bakmak durumunda ki vatandaşın içini rahat
ettirecek bir çözümü birlikte bulalım ve seçimlere bu şekilde
gidelim. Değerli arkadaşlar, aksi takdirde seçimlerin her biri, en
küçük beldeden belki büyük şehirlere kadar her biri tartışmalı
hâle gelecektir, herkes tartışacaktır.
Bakın, seçim
sonuçları
Elbette ki bir seçimi iki parti birden kazanmayacak bir yerde
ve her parti, seçimi kaybeden her parti veya her topluluk, grup, neyse,
itirazını bu çerçevede dile getirecek ve Seçimler şaibeli
oldu. diyecek. Zaten TÜİKin verileri
sıkıntılıydı, seçmen listeleri problemliydi... Her
yerde bir tartışma, bir kaos başlayacak ve herkes seçimin
kaybedilmesini buna yükleyecek, bu meseleye yükleyecek.
Bu nedenle bu
sorun çözülmek durumundadır. Bir araştırma komisyonu
kurulması üç muhalefet grubu da araştırma önergesi
vermişti- bu konuda bir araştırma komisyonu kurulması ve
kamuoyunun içini rahatlatacak, herkesi tatmin edecek açıklamalarla,
sonuçlarla seçime gidilmesi konusunda taleplerimiz vardı ama Sayın
Bakan bugün sadece gündem dışı acil bir konuşma yaparak
cevap vermeyi yeğledi. Çok tatmin edeceğini düşünmüyorum
açıkçası, Sayın Bakanın açıklamaları da tatmin
edici değildir. Bizlerin burada yapacağı konuşmalar ve
eleştiriler de kamuoyunu yeterince tatmin etmeyecek; herkes bu konuda
şüpheyle, şaibeyle bakacak.
Gerçekten 6
milyon seçmen arttı mı, bilmiyoruz. Ama eğer 22 Temmuz veya en
son yapılan referandumda oy kullanan insan kadar, vatandaş kadar
seçmen sandığa giderse yani yine yaklaşık 36 milyon seçmen
gidip sandıkta oy kullanırsa, bu defa Türkiyede oy kullanma
oranı bir önceki seçime göre yüzde 10 düşmüş olacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Demirtaş, konuşmanızı
tamamlayınız.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) - Bir önceki seçimde yüzde 85 katılım
vardı, bir sonraki seçimde, 29 Mart seçimlerinde katılım
oranı yüzde 75 olacak. Niye? Yani bu 6 milyon insan, hani oy hakkı
vardı da devlet bu oy hakkını tanımıyordu, işte
bir şekilde yazımları engelleniyordu, birdenbire mi ortaya
çıktı? Nasıl sessiz kaldı bu kadar insan, 6 milyon insan
bugüne kadar nasıl sessiz kaldı? Hayretle karşılamak
lazım değerli arkadaşlar!
Bütün bunlar
tartışmayı, araştırmayı gerektiren
konulardır. Yani ilgili kurumların veya işte yargı kurumu
da dâhil olmak üzere yetkililerin yaptığı açıklamayla On
sekiz yaş üzeri herkes seçmen olarak yazılmıştır,
mesele bitmiştir. deyip, kısa bir açıklamayla kestirip
atılamaz bu konu. Türkiyede on sekiz yaşını dolduran
herkes seçmen değildir; olamaz, yasalar gereği olamaz. Eğer YSK
bu şekilde kabul etmişse ve TÜİK bu şekilde verileri
aktarmışsa bu ciddi bir hatadır. Hükümlüler oy kullanamaz on
sekiz yaşında olsalar dahi, silah altında bulunanlar oy
kullanamaz, kısıtlılar oy kullanamaz ama YSK bunların
hepsini seçmen kabul etmiştir.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Hayır, onları
ayıkladı.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) Nasıl ayıkladık?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Ayıkladı onları.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) Sayın Bakan, işte bütün bunlara
dayanarak 6 milyon artış normaldir. demeye getiriyorlar. Siz de
bütün bunlara dayanarak On sekiz yaş üzeri herkesi yazdık, o yüzden
böyle çıktı. diyorsunuz ve bütün bunlar da
ayıklanmışsa, buna rağmen 6 milyon insan çıkmışsa
bu başlı başına vahim bir konudur ve gerçekten de bir
araştırma konusudur.
Görev, öncelikli
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, topu başkasına, başka
yere, TÜİKe, YSKya atmaya gerek yoktur. Bu Meclisten bu yasa
çıkmıştır, ilgili fıkra hükmü, madde eksik veya
farklı yorumlanmıştır; sonuç vahimdir. Bütün gruplar bir
araya gelerek bu sorunu çözmek zorundadır. Halkın iradesi ancak bu
şekilde gerçekten sandığa yansıyabilir ve gerçekten ancak
bu şekilde hepimizin içi rahat edebilir değerli arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) Bugün yapılan açıklamalar bizler
açısından tatmin edici değildir. Keşke olsaydı, biz de
gönül rahatlığıyla bunları ifade etseydik ama maalesef
Sayın Bakanın açıklamaları bizi de tatmin etmemiştir,
kamuoyunu da zannediyorum kesinlikle tatmin etmeyecektir.
Teşekkür
ediyor, saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adını Ankara Milletvekili ve Grup Başkan Vekili
Sayın Hakkı Suha Okay.
Diğer iki
gruptan henüz bir söz talebi gelmemiştir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bakalım efendim, daha iki grup var galiba.
BAŞKAN
Evet. Yani grupların konuşmacılarının isimleri bize
bildirilmedi.
OKTAY VURAL
(İzmir) Biz belki konuşmayız, bir açıklama yaparız.
BAŞKAN Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın İçişleri Bakanımızın,
seçmen listeleriyle ilgili olarak gündem dışı söz talebi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini açıklamak üzere söz
talebinde bulundum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, keşke Sayın Bakan son konuşsaydı da
bugüne değin Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ne dediğini böylesine
farklı bir algılama içerisinde anlatmasaydı veyahut da
Sayın Bakana ciddi anlamda bu konuda yanlış bir servis
yapılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Yasanın 33üncü maddesine bir fıkra eklendi. Bu
fıkrada Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas
alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre her
yıl yeniden düzenlenir, sürekli bilgi toplama ile her seçim döneminde
güncelleştirilir. diyor.
Şimdi, önce
şunu ifade edeyim: Sayın Bakan burada ifade ediyor, Burada, geçerken
kimse itiraz etmedi. diyor. Evet, itiraz etmedi, doğru. Anayasa
Mahkemesine de götürmediniz. diyor. Evet, Anayasa Mahkemesine de götürmedik.
Çünkü yasaya eklenen bu fıkra İçişleri Bakanlığı
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri seçmen kütüklerini düzenliyor.
demiyor. Ne diyor yasaya eklenen fıkra? Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sisteminden de seçmen kütüklerinden yararlanırken Yüksek Seçim
Kurulu usul ve esasları belirler. diyor.
Yani Yüksek Seçim
Kurulu bu eklenen fıkrayla seçmen kütüklerinde yasal anlamda devre
dışı bırakılmış değil. Veri tabanı
olarak onu kullan. Ama ne olmuş? Yüksek Seçim Kurulu ile
İçişleri Bakanlığı bir araya gelmiş, bir protokol
düzenlemiş ve seçmen kütüklerinin ana ekseni İçişleri
Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğüne
teslim edilmiş. Sorun burada. Bizim söylediğimiz, YSKnın seçmen
kütüğündeki ilkeyi değiştirmiş olması.
Artı,
efendim, Sayın Bakan diyor ki bu konuda: Yüksek Seçim Kurulu bu işi
yapıyor. Ama seçmen kütüğünün veri tabanı adrese dayalı
nüfus kaydı olarak doğrudan doğruya İçişleri
Bakanlığına teslim edilmişse sorun orada, seçmen
kütüğünün düzenlenmesinde. Düzenleme, güncelleştirme, denetleme,
bunun teknik ve yöntemini belirleme doğrudan doğruya Yüksek Seçim
Kuruluna ait ama Yüksek Seçim Kurulu işi bir başka idareye
bağlı birime, bir genel müdürlüğe bırakırsa sorun
oradan kaynaklanıyor.
Pekâlâ,
başka ne oluyor? Bu seçmenleri belirleyen idare seçmenin belirlendiği
evrakları da imha ediyor, böylece seçimlerle ilgili yasaya
aykırı bir eylem ve işlemde bulunan kişilerin de tespiti
imkânı ortadan kalkıyor.
Şimdi,
Sayın Bakanın ifadesinde: Efendim, işte, nüfusta şu
artış oldu.
Sayın
Bakanım, bürokratlarınıza söyleyin, 14 Şubat 2008,
Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilleri bu konuda Meclis
araştırma önergesi verdi ve diyoruz ki: 28 Mart 2004 seçimlerinde 43
milyon 552 bin, 2007 milletvekili genel seçimlerinde 42 milyon 799. Aradan üç
yıl geçmiş, seçmen sayısında azalma olmuş. ve diyoruz
ki: Nüfusumuzun artışına göre 48 milyon seçmen olması
lazım. Nerede bu seçmen? Araştırma önergemiz burada. Yani
Cumhuriyet Halk Partisinin bir mükerrer seçmen iddiası yok ama temel
iddiamız şu: Birisi şu adreste oturuyor, orada seçmen
değil, birisi o adreste oturmuyor ama o adreste seçmen. Bu 1 kişi
noktasında değil. Türkiyede çok ciddi anlamda böylesine seçmen
nakilleri olmuş. Bursa Nilüferde 4.600 kişinin kaydının
silindiği söyleniyor -gazetelere yansıyor- Ümraniyede siteler
kayıtlı değil; İstanbulda Cevizderede yüzde 51 seçmen artışı
var ve bunların temel kaynaklarını kimse bilmiyor. Sorun, Yüksek
Seçim Kurulunun bu konuda seçmen kütüklerinin veri tabanını
doğrudan doğruya İçişleri Bakanlığına
bırakması.
Şimdi,
burada bir başka sorun var. Yeni ilçeler kuruldu. Bu ilçelerin
sınırları, seçmen sayısı hâlen belirlenmiş
değil.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakanım, Başbakanlık
TÜİKten Sayın Kemal Anadola gelen cevabi yazıya göre, 26 Ocak
2009da yeniden Türkiye'de nüfus belirlenmesi olacak. Her yıl belirleniyor
bu çünkü.
Şimdi,
sorunu dağıtmadan, çarpıtmadan çok temel olarak ifade ediyorum.
Bunu YSK yapmalıydı, İçişleri Bakanlığına
devretmemeliydi, İçişleri Bakanlığından istediği
gibi yararlanmalıydı. Sorunun temelinde bu var ve bu temel sorunda,
bir anda YSKnın yapması gereken işi İçişleri
Bakanlığına devredince birileri seçmen olamıyor ve belirli
yerlerde de kontrol dışı bir seçmen artışı oluyor
ve bu seçmen transferleri de seçime gölge düşürüyor, seçimi şaibe
altında bırakıyor.
Şimdi, bütün
bunları bir yana bırakalım. O, sizin Bizim icadımız,
biz yaptık, Türkiye'de ilk defa biz gündeme getirdik. dediğiniz
proje, MERNİS Projesi bu kadar sağlıklıydı da niye
Anayasa Mahkemesi, belediyelerin kapatılmasıyla ilgili geçici 1inci
maddede iptal davası açanlar için yürürlüğün durdurulması ve
iptal kararı verdi ve devam eden süreçte Yüksek Seçim Kurulu, kasaba
veyahut da nüfusu 2 binin altındaki o beldelerde, niye sekiz yüz
altmış iki beldenin birden bir hukuki haksızlığa maruz
kalmaması için seçimlere katılmasına olur verdi? Çünkü temel
sorun şu: Bu sistemde, adrese dayalı nüfus kayıt tespitinde
yanlışlar var, hata var, eksik var ve hak mağduriyetleri olacak;
onun için de hem Anayasa Mahkemesi iptal kararı verdi, Yüksek Seçim Kurulu
da o kararı yorumladı ve dedi ki: Nüfusu 2 binin altına
düşen sekiz yüz altmış iki belediye de bu seçimlere
katılabilir.
Şimdi, bütün
bunlar ortadayken ve bir mükerrerlik iddiasında Cumhuriyet Halk Partisi
bulunmadığı hâlde Mükerrerlik iddiasında bulunuyorsunuz.
savıyla veyahut da Efendim, bu konuda nedir eleştiriniz
Bir kere, buraya
her gelindiğinde, Sayın Bakan veya iktidar partisi sözcüleri
muhalefeti eleştirmek gibi bir misyonları varmış gibi
düşünüyor. Bir sorun var, bu sorunu birlikte, ortak nasıl
çözeceğiz?
Şimdi,
Türkiyede, ciddi anlamda seçmen kütüğünün belirlenmesiyle ilgili uzun bir
süredir, iki aya yakın bir süredir tartışma var. Bunun üzerini
örtelim mi? Bunu kapatalım mı? Bunu yok mu farz edelim? Ama, bunu
Cumhuriyet Halk Partisi dile getiriyor, Milliyetçi Hareket Partisi dile getiriyor,
Demokratik Toplum Partisi dile getiriyor, Demokratik Sol Parti dile getiriyor,
Parlamento dışında olan bir parti bunu dava konusu yapıyor,
ama bir tek AKPden ses yok, tık yok. Oysa demokrasiyi birlikte
geliştireceğiz, birlikte büyüteceğiz, demokratik koşullarda
seçim yapılmasını bir arada yapacağız. Şimdi,
bütün bunları yok farz edeceğiz ve Her şeyin en güzelini
yapıyoruz, en iyisini yapıyoruz. diyeceğiz. Bir tarafta,
kapattığınız belediyeler bu hesaptan, bu
Bakanlığınızın çalışmasının
yanlışları dava konusu, hukuki ihtilaf konusu olduğundan
seçimlere katılacak; bir tarafta, binlerce kişi seçmen
olmadığı hâlde, o adreste oturmadığı hâlde
kayıtları silinecek; bir tarafta, bazı siteler, blok, sokak,
seçmen olarak görülmeyecek ve Canım, bunlar yolda düzelir, gitsin ilçe seçim
kuruluna düzeltsin
Evvelden
vatandaşın ayağına hizmet giderken şimdi ne oldu?
Vatandaş, bu yanlışları düzeltmek için ilçe nüfus
müdürlüklerine müracaat etmek zorunda bırakıldı. İlçe nüfus
müdürlüklerinin böyle bir altyapısı yoktu. İlçe nüfus müdürlüğüne
gideceksin, kira sözleşmesi, noter tasdikli kira sözleşmesi olacak
veyahut da su faturası olacak, telefon faturası olacak. Burada
oturmuyor
Orada oturduğunu kim söyledi? O meçhul! Ama, bir adres var ki
o adreste birileri oturtulmuş. Bu, kümeste oturtulmuş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Okay.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) - Açık arsada oturtulmuş, bir kulübede oturtulmuş 76,
85, değişik rakamlarda seçmen var. Peki, kim yaptı bunu?
Bakanlığınız yaptı. O övündüğünüz projede oldu.
Şimdi, sorun
şu: Hiç kimse Bu seçimde mükerrerlik var. demiyor. Eğer birisinin
vatandaşlık kimlik numarası birden fazla değilse birden
fazla oy kullanma imkânı da yok. Ama sorun, bunların birlikte bu
Parlamento zemininde ve karşılıklı anlayışla
Buraya gelip peşin hükümle,muhalefetin ne dediğini yeterince
izlemeden veya yeterince bilgi sahibi olmadan hemen muhalefete Niye Anayasa
Mahkemesine gitmediniz, niye? Sizinle beraber yaptık. diyeceğinize
doğruları ortak paydada bir araya gelip tespit edelim. Bunlar
doğru mu? Doğru. Ee, bunlar münferit olay mı? Münferit
Arkadaşlarım,
1 oyla seçimin kaderi değişiyor, 1 oyla. Ona münferit olay diyemeyiz.
Demokrasilerde esas olan seçime güvendir. Seçimin sonuçlarına güven yoksa
seçimin neticesinde hangi parti başarılı çıkarsa
çıksın şaibe altında kalacak, seçim şaibe altında
kalacak, demokrasi şaibe altında kalacak ve bunu Parlamento olarak
engelleme imkânımız varken bunu yok farz etmek, üzerini örtmeye
kalkışmak da bu Parlamento için şık bir tavır olmayacak.
Bizim
söylediğimiz bu, ifade ettiğimiz bu. Bizim söylediklerimizi
farklı şekilde yorumlayıp anlatılmasına da izin
vermemiz söz konusu olamaz.
Sayın Bakana
tavsiye ediyorum, lütfen bu konuda -belki CHP Grubu adına en çok
açıklama yapan kişi benim- benim basın
açıklamalarımı, lütfen vermiş olduğumuz
araştırma önergesini alsınlar, ondan sonra
konuşmalarını yeniden gözden geçirsinler diyorum, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Okay.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili ve Grup Başkan
Vekili Sayın Oktay Vural.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün burada,
aslında bu seçmen kütükleriyle ilgili kamuoyunda ve medyada son derece
tartışılan konularla ilgili bir meseleyi Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bir araştırma önergesiyle gündeme taşımak ve
sorunları çözmek amacındaydık.
Tabii, bu
araştırma önergesi okunduktan sonra araştırma önergesinin gündeme
alınıp alınmaması konusunda AKP Grubuyla
görüştüğümüzde bunun gündeme alınması konusunda bir niyetin
olmadığını ifade ettiler. Daha sonra bir sayın
bakanın belki gündem dışı bir konuşmayla konuyu
gündeme getirip diğer partilerin de bir söz hakkı olması gibi
bir yöntem benimsendi.
Şimdi, biz
burada Sayın Bakanın bilgi vermesinden öteye kamuoyunda bu
soruların cevaplandırılmasını istiyoruz. Yani bir
sorun vardır, bu sorulara cevap aranmaktadır ve bu soruların
cevabını bulmak da Türkiye Büyük Millet Meclisine düşmektedir.
Şimdi, bugün burada biz bu soruları dile getirdiğimize göre,
kamuoyunda bu sorunlar olduğuna göre, Sayın Bakan da aksaklıklar
olduğunu ifade ve itiraf ettiğine göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yapacağı iş: Şu andan itibaren, bu itiraftan sonra bir
araştırma komisyonu kurarak seçmen kütüklerinin oluşumundaki bu
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemindeki sistem güvenliğini
etkileyen hususlarla ilgili bir araştırma komisyonu kurması
gerekli olmaktadır.
Biraz önce
Sayın Bakan söyledi, sistem dedi. Değerli arkadaşlar, bu tür
sistemlerin sistem güvenliği olması gerekir. Birtakım münferit
olaylardan çıkarak sistemin güvenilirliğini sorgulamak doğru
değildir. Aslında bu olaylar sistemin güvenliğini sorgulamak
için çıkar zaten. Meselenin özü de odur. Bu sistem güvenli midir
değil midir? Dışarıdan müdahale yapılmakta
mıdır, yapılabilir mi? Sağlıklı bir seçmen
kütüğü oluşturuyor mu oluşturmuyor mu? derken bununla ilgili aksaklıklar
bir sistem güvenliğinin olmadığını ortaya
çıkarmıştır. Bugün tartıştığımız
seçmen kütükleriyle ilgili husus, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sisteminin seçmen kütüğünün esası ve özü olarak
alınmasından kaynaklanmaktadır.
Şimdi, bu
noktada, bir ülkede nüfus sayımı yapılabilir, nüfus
sayımı bu ülkenin demografik özelliklerini belirlemek için ortaya
konulabilir ama nüfus sayımı, seçmen niteliği kazanmak ve seçmen
olmak için yeterli değildir; bu yanlıştır. Bir kişinin
seçmen olabilmesi için, öncelikle, bulunduğu yerde bir adreste kayıtlı
olması gerekmektedir. Bugün, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemiyle ulaşılmamış 5 milyon haneye, aralık
ayında adrese ışınlanan seçmenlerden
kaynaklanmaktadır. Bu sorunun cevabını bulmak zorundayız.
Bu formlar nerededir? Bu formları doldurduysanız, imha etmeyiniz.
Neden 21 Kasımda imha ediyorsunuz? Bekleseydik çünkü aslında Seçmen
Kütükleri Kanunu diyor ki: Seçmen kütüğüne esas bilgilerin muhafaza
edilmesi gerekir. Muhafaza etmeyenler hakkında cezai hükümler
vardır. Ben soruyorum şimdi: Bir gece, kaybolan 5 milyon kişi
-bunların TC kimlik numarası da vardır,
ulaşılmamış da olabilir- adrese
ışınlanmış da olabilir ama bunları orada oturuyor
kabul edip seçmen olarak addetmek doğru değildir. Nitekim, Seçim
Kanununda şunu diyor: Sayım memuru seçmeni görerek yazmak
durumundadır. Görerek yazmak durumundadır. Bu hüküm
değiştirilmiş değildir, görerek yazılmamış
olanların seçmen niteliği olamaz. 298 sayılı Seçim Kanunu
bunu ortaya koyuyor.
Bu
sorgulamamızı yaptık. Bu sorgulamaları ortaya koyunca Bir
kişinin TC kimlik numarası varsa, on sekiz yaşını geçiyorsa
seçmendir. dendi. Değerli arkadaşlarım, bir kişinin on
sekiz yaşını geçmesi, TC kimlik numarasının
bulunması, o kişinin seçmen kütüğüne yazılmasıyla
seçmen olarak oy vermesi mümkün değildir, adreste bulunması
gerekiyor. Size soruyorum: Bugün Ankarada, kendini Trabzonda yazdıran
bir kimse Trabzon Belediye Başkanını hangi kritere göre
seçecektir? Seçmen olmak, bulunduğu yöreyle ilgili seçim yapma kabiliyeti
demektir, onun için adreste bulunması gerekmektedir. Adreste bulunmayan
insanlar yazılmıştır ve nitekim, Kandil Dağında
terörün ikinci adamı olarak bilinen adam seçmen olarak yazıldı.
Efendim, sağ ise yazılır. dendi, ölüleri çıkarttık,
ölüler yazılmış gözüküyordu. Buna itiraz ettik, Yüksek Seçim
Kurulu dedi ki: Bu kişiler silinmiştir. Değerli
arkadaşlarım, bize verilen kayıtlarda bu kişi
silinmemiş. Yüksek Seçim Kurulu silmiş olup İçişleri
Bakanlığı silmemiş olabilir. Çünkü kimin silmesi
gerektiğini bilmiyoruz. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminin
esası İçişleri Bakanlığında olduğuna göre oradaki
güncellenme otomatik olarak Yüksek Seçim Kurulunun önüne gelmektedir. Bugün,
silinmiş denilen kimseler silinmemiştir, ölüler vardır. Elimizde
mektuplar var, bilgiler var. Efendim, bunlar münferit örneklerdir
Ben
devleti yönetmiyorum ki, ben devletin yönetiminden sorumlu değilim ki, bir
vatandaş olarak, bir siyasi parti olarak örneklerini buluyoruz.
Bakın, bu
konuda ciddi aksaklıklar vardır. Beylikdüzünde 1.700 seçmenin
olmadığına ilişkin jandarmadan tespitler yapıldı,
itiraz edildi. İlçe seçim kurulu karar veriyor, diyor ki: Bunlar
muhtarlık askı listesinde var ama benim güncelleme listemde
olmadığı için karar vermeme gerek yoktur. O zaman iki tane
seçmen listesiyle karşı karşıyayız. Birisi bizim
elimizdeki seçmen listesi, bir de bizim haberimiz olmadan güncellenen seçmen
listesi. Biz itiraz ediyoruz, Cemil Bayık yazılmış diye.
Sildi diyorlar, bizdeki gönderilen ikinci listede yine ismi var. O zaman,
burada sanal seçmen listeleriyle karşı karşıyayız. Bu
ciddi bir sorundur. Dolayısıyla bu sorunun çözümlenmesi
gerekmektedir. Sayın Bakanın ifade ettiği Adrese Dayalı
Nüfus Kayıt Sistemiyle verilerin bir arada toplanması, elektronik
veri yapılması son derece olumludur. Ama bizim itirazımız
bu konudaki aksaklıkların kalite kontrolünün yapılmadan seçmen
kütüğünün oluşturulmasıdır ve maalesef Sayın Bakan,
Türkiye Cumhuriyetinde yaşayanların listesini belirledik. diyor,
ölüleri çıkarttık. Yurt dışında yaşayanların
listesi var, Türkiyede çıkıyor. Yurt dışında
yaşayanlar seçmen yazılmıyor. Ee, bunlar, bu sistemin
aksaklıklarını ifade etmektedir ve Sayın Bakan şunu
söyledi: Kişilerin iradesi olmaksızın seçmen
yazılıyor artık. dedi.
Değerli
milletvekilleri, daha önceki sistemde de yazım neticesinde orada
bulunanlar zaten yazılmıştı. Dolayısıyla,
kişilerin iradesi olmaksızın sizin seçmen yazmanız kâfi
değildir, o kişilere ulaşmanız gerekmektedir, adreste
bulunması gerekmektedir. Bu bakımdan, bu Yüksek Seçim Kurulu resen
seçmen yapamıyor. ifadesi de doğru değildir.
Değerli
arkadaşlarım, Yüksek Seçim Kurulunun 36ncı maddeye göre dört
yılda bir yazım, iki yılda bir denetim amacıyla yazım
yapma hakkı vardır. Bunu son derece vahim bir açıklama olarak
görüyorum. Sayın Bakanın bu ifadesini geri alması gerekmektedir.
Yüksek Seçim Kurulu resen seçmen yapamıyormuş. Yüksek Seçim Kurulu
yazım yapma hakkını haizdir, Yüksek Seçim Kurulu bu yazım
neticesinde seçmen kütüğü oluşturabilir. Eğer gerçekten seçmen
yapamıyorsa değerli arkadaşlarım, o zaman seçmeni kim
yapmaktadır sorusunun cevabını vermemiz gerekiyor. Bu bakımdan
Biz seçmen kütüğüne on sekiz yaşını geçeni
yazıyoruz. diyor Sayın Bakan.
Sayın
Bakanım, bu ifade de doğru değildir. Siz seçmen kütüğünü
yazamazsınız, siz Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemini
oluşturursunuz. Seçmen kütüğünü yazma görevi Yüksek Seçim Kuruluna
aittir. Siz burada müdahale ettiğinizi ifade ediyorsunuz. Bu ifadeniz de
seçimlere doğrudan doğruya bir müdahale anlamına gelir.
Yine Sayın
Bakan ve Yüksek Seçim Kurulu, bu konuda çeşitli ifadelerle
şunları söylediler: Bir kişinin birden fazla
yazılması mümkün değildir. dediler.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, Bir kişinin bir tane TC kimlik numarası
vardır. Dolayısıyla bir seçmenin birden fazla TC kimlik
numarasıyla kayıtlı olması önlenmiştir. dendi.
Şimdi, acaba öyle mi? Yani gerçekten
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(Devamla) Şu, İzmir Gaziemir muhtarlık askı listesi. Değerli
arkadaşlarım, bu muhtarlık askı listesinde 2 tane seçmen
farklı kimlik numaralarıyla seçmen olarak yazılmış.
Bunun gibi, çıkarttığımız diğer örnekler de
vardır. Bunlar da nüfus kayıt örnekleridir. Buyurun, bir kişinin
birden fazla TC kimlik numarası vardır. Şuradan da gösteriyorum:
Evet, bunlar aynı kişiler.
Şimdi,
nasıl oluyor da aynı kişiler farklı TC kimlik
numarasıyla bir muhtarlık askı listesinde seçmen olabiliyor?
Hani sistemin güvenliği bunu sağlamıştı? Bunlar ciddi
sorulardır. Efendim bu münferittir. demek doğru mudur? Bu, sistemin
temel bir sıkıntısıdır. Dolayısıyla, bugün
burada, gerçekten aynı kimlik numarasına sahip, farklı yerlerde,
aynı adreste olan seçmenler var, dahaları da var. Bunlarla ilgili
örnekler çok.
Tabii, mesele,
seçmen kütüğüne yazılmayla ilgili, idarenin doğrudan
doğruya seçmen kütüğünü oluşturması gibi bir
sıkıntı olduğu kadar, bu askı sonrasında
yapılan itirazlar konusunda da nüfus müdürlüğünün taraflı
davrandığı ve Yüksek Seçim Kurulunun kararlarına
uymadığı açıktır. İşte bu Giresun
Çanakçı ilçesinde, ikinci listede
Daha önce AKPnin Çanakçı ilçe
teşkilatında seçmen yoktu, Yüksek Seçim Kurulu kararına göre
birtakım belgelerin sunulması gerekirdi; bu belgeler sunulmadan seçmen
yazılmıştır. Örneklerini burada tadat edebilirim. Merkez
Mahallesi İnönü Caddesi, kimse yokken gerekçesiz 7 kişi
yazılmıştır. Evde yaşayan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Vural, buyurun, son cümlelerinizi alayım.
OKTAY VURAL
(Devamla) Yine Merkez Mahallesi Metin Bilge Sokak 8/1 no.lu evde kimse
yaşamazken hileli olarak 11 kişi gerekçesiz olarak
yazılmıştır. Şimdi soruyorum: Bu gerekçesiz olarak
yazanlar kimler? O zaman sizin nüfus müdürlükleri bunlara müdahil oluyor. O
gerekçelerin, elektrik faturası, doğal gaz faturası gibi
birtakım faturalar ve belgelerle yazılması gerekiyordu.
Bakın, bir kişinin yazılması için gereken sekiz tane husus
var: Nüfus müdürlüğüne gidecek, kişinin üzerine kayıtlı
fatura, form dolduracak, apartman yönetimine tasdik ettirecek,
muhtarlığa tasdik ettirecek, tekrar nüfus müdürlüğüne götürecek,
nüfus müdürlüğü bunu hâkime gönderecek onaylatacak, tekrar nüfusa geri
götürecek, nüfus müdürlüğüne on gün sonra gidecek oy hakkı olup
olmadığını öğrenecek. Şimdi, bütün bu süreçler
tamamlanmadan, birileri, eğer bu konuda nüfus müdürlükleri bu askı
sürecinde yeniden seçmen yazılması konusundaki bu kurallara
karşı böyle idari müdahalelerde bulunuyorsa, muhalefetin bunu dile
getirmesi demokrasinin bir erdemi olarak tanımlanmalıdır. O
bakımdan, hepimizin medeni bir rekabet içerisinde
yapacağımız seçimlerin hâkim gözetiminde olması ve siyasi
iradenin müdahale alanının olmaması esas olmalıdır. Bu
bakımdan, Yüksek Seçim Kurulunun oluşturduğu seçmen kütükleriyle
ilgili yazım konusunda Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminden
kaynaklanan sorunların itirazlarla giderilemeyecek kadar derin
olduğunu düşünüyoruz. Yüksek Seçim Kurulu, behemehâl yeniden
yazım suretiyle adresinde bulunan kişileri yazmak suretiyle seçmen
kütüğü oluşturarak bu sorunu çözmesi gerekiyor. Bu zamana kadar da
herhâlde bu itirazlarla hiç olmazsa biraz daha güvenli hâle getirilmesi için
bizler de açıkçası katkı sağlıyoruz. Sayın
Bakanın, bu konuda muhalefetin ortaya koyduğu bu iddiaları bir
sistem güvenliği açısından bir fayda olarak kabul etmesini ve bu
sorunların açıkçası ortadan kaldırılması
gerekiyor. Özellikle bu konuda, seçim döneminde İçişleri ve Adalet
bakanlarının istifalarını düzenleyen Anayasa hükmü
gereğince seçimlere siyasi müdahalenin önlenmesi gereği açık
iken, seçmen kütüklerinin bu Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemiyle
doğrudan doğruya İçişleri Bakanlığına
bağlanmış olmasını seçimler açısından bir
eksiklik gördüğümüzü ifade ediyorum.
Sayın
Başkanım, size de çok teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gruplar
adına son konuşmacı AK PARTİ Grubu adına Yozgat
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ.
Buyurun
Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetin seçmen kütükleriyle ilgili
bilgilendirmesi üzerine AK PARTİ Grubunun bu konudaki görüşlerini
açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hepimizin
malumudur -seçimler geldiği zaman- bugün burada yapılan
tartışmaların tamamını Türkiye her seçimde yineleyerek
yoluna devam etmiştir. Bu tartışmalar 22 Temmuzun öncesinde de
vardı, 3 Kasımın öncesinde de vardı, 28 Mart 2004ün
öncesinde de vardı, sonrasında da vardı.
Tartışmanın nedeni ise bu konudaki sistemin gerçekten
sağlıklı bir zemine oturmayışından
kaynaklanıyor idi ve bu nedenle de tartışmalar bir türlü
bitmiyordu. Çünkü Türkiye gerçek nüfusunu bilmiyor. Çünkü Türkiyedeki
sokaklar, caddeler, evler, numaralar doğru dürüst belli değil; kimin
nerede oturduğunun sağlıklı bilgisine devlet dahi kesin bir
biçimde sahip değil. Neden? Doğru dürüst bir sayım
yapılmamış.
Şimdi
bakıyoruz, buradan çıkan bir kanunla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
verdiği bir yetki çerçevesinde önce bütün Türkiyemizin her bir yanında
-özel idare ve belediye başkanlarının da katkılarıyla-
bütün caddeler, sokaklar, evler numaralandırılıyor ve bunlar
ulusal adres veri tabanına aktarılıyor. Arkasından, yine,
TÜİKe bağlı anketörler bu evlerin her birini tek tek gezerek,
yüz yüze oradaki insanlarımızla görüşerek, nüfus bilgilerini de
kontrol ederek bir kayıt sistemi gerçekleştiriliyor. Bu, bir günde
iki günde yapılan bir iş de değil, günlerce, haftalarca, aylarca
süren bir çalışma. Daha sonra, muhtarlık askı süreci
içerisinde her muhtarın muhtarlığında, belediyelerde
belediye başkanlığında ve her yerde bu bilgiler, adresler,
gerekli kayıtlar ilan edilmiş ve arkasından da itiraz için
altmış gün süre verilmiş. Muhtarlar buna itiraz edebilirdi,
belediyeler buna itiraz edebilirdi. Nitekim, kayıtları
incelediğimizde görüyoruz ki binlerce itiraz var ve bu itirazlar da bu
görevi yapanlar tarafından değerlendirilmiş, sonuçta kayda
bağlanmış ve Ocak 2008 itibarıyla Türkiye'nin kesin nüfusu
açıklanmıştır.
O zaman, biz, bir
araya geldik, yine burada konuştuk, seçimle ilgili yasayı
değiştirdik, bu yeni sistemden dolayı da oraya ayrı
düzenlemeler koyduk, hep beraber bunu yaptık. Burada bunları
göstermek istemiyorum.
Ama ne getirdik,
bir kez daha buradan doğru görmek adına ifade etmekte fayda var; 33üncü
maddede değişiklik yapan 4üncü madde bir şeyi söylüyor: Seçmen
kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak Yüksek
Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre her yıl yeniden
düzenlenir, sürekli bilgi toplama ile her seçim döneminde
güncelleştirilir. Kim belirleyecek usul ve esası? Yüksek Seçim
Kurulu.
Öte yandan,
6ncı maddeyle 36ncı maddede yapılan değişikliği
dikkatle okuduğumuzda orada da şu çıkıyor: Seçmen
kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak her
yıl güncelleştirilerek oluşturulur. Gerektiğinde, seçmen
kütüğünün dört yılda bir yeniden düzenlenmesi ve iki yılda bir
denetlenmesi için gerekli bilgileri toplamak amacıyla, bütün Türkiyede
aynı zamanda Nisan ayının ikinci pazar günü yazım
yapılmasına Yüksek Seçim Kurulunca karar verilir. Yani ne diyor,
yasa çok açık: Bir defa, seçmen kütüklerini oluşturan yer Yüksek
Seçim Kurulu, nüfus müdürlükleri değil. İki: Yüksek Seçim Kurulu,
nüfustaki kayıtları kendi belirlediği esas ve usuller
çerçevesinde esas alarak bu kütüğü oluşturabileceği gibi, ne
yapabilir? Tek tek evlere giderek de bu konuda yazım yapıp seçmen
tespiti de yapabilir, yasa çok açık. Ancak, Yüksek Seçim Kurulu burada
böyle bir değerlendirme yapmıyor ve kendi, yine, belirlediği
usul ve esaslar çerçevesinde Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemindeki
bilgiler esas alınmak suretiyle seçmen kütüklerinin
oluşturulmasına karar veriyor. Fakat tabii, bu karar yeni olunca, ilk
defa yapılınca tartışmalar büyük olacak ve bu noktada
Yüksek Seçim Kurulu 26 Kasım 2008-5 Aralık 2008 arasında deneme
amaçlı seçmen listelerini askıya çıkarmış. Neden?
Kendi Başkanının yaptığı açıklamada da
açıkça ifade ediliyor, dikkati konunun üzerine çekmek, listeleri siyasi
partilerin, ilgili kişilerin kontrol etmesini temin etmek, varsa bu
uygulamadan çıkabilecek eksiklikler, aksaklıklar,
yanlışlıklar bunların düzeltilmesi için önceden
birtakım planlamalar yapmak ve ileride çıkacak askı süresini de
ona göre ayarlamak amacıyla ve nitekim Yüksek Seçim Kurulunun bu basiretli
tutumu kamuoyunun ve siyasi partilerin bu konuya dikkatini de çekmiştir ve
bu konu tartışılmıştır, faydalı da
olmuştur ve bu süreç sağlıklı bir şekilde
işlediğinde bu konudaki tartışmalar belki bitmeyecek ama
eminim azalacaktır.
Peki, ortaya
çıkan eleştirilerin en büyüğü nedir? Seçmen
sayısındaki artış.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, elimde rakamlar var, bakıyorsunuz 1977 genel
seçimi: Türkiyede 19 milyon 478 bin 273 kişi seçmen iken, seçmen
sayısı, yapılan yazım sonucu 21 milyon 207 bin 303
kişi. Yani seçmen listelerinde seçmen sayısından daha fazla bir
kayıt çıkıyor. Sağlıklı bir seçim mi olmuş?
Olmamış.
83e
bakıyorsunuz, seçmen niteliğine sahip kişi 23 milyon 270 bin
383. Ancak, seçimde oy kullanabilecek kişi 19 milyon 767 bin 366.
Yaklaşık 4 milyon kişi eksik. Bu seçim sıhhatli oluyor mu?
Öte yandan 91e
bakıyorsunuz, 32 milyon seçmen niteliğine sahip kişi var ama
seçmen listesinde kayıtlı kişi 29 milyon küsur. 2,5 milyon
kişi yine listede yok.
95e
bakıyorsunuz, 37 milyon seçmen var -küsuratı var tabii- 34 milyon
listede yazılı kişi var. Burada da 3 milyon kişinin listede
olmadığını görüyorsunuz.
3 Kasıma
bakıyorsunuz, orada da 43 milyon küsur seçmen niteliğine sahip
kişi varken, listede 41 milyon küsur var. 2,5 milyon kişi kayıp.
Öte yandan 22
Temmuz 2007 genel seçimlerinde yine bu MERNİSte yapılan düzenlemeler
esas alınmak suretiyle belirlenen sayıma göre oy kullanma
hakkına sahip kişi 45 milyon 557 bin 166 Türk vatandaşı.
Şimdi
değerli arkadaşlar, tartışacaksak,
baktığınız zaman, geçen seçimlerde her zaman bu seçim
hakkını milletimize vermekle görevli olan kadroların veya yasama
organının veya görevli ve yetkili olanların bunu doğru
dürüst veremediği ve bunun seçim sonuçlarına ne kadar tesir
ettiği ortadadır. Bunun tartışılması lazım.
Şimdi
yapılan bu düzenlemelerle seçmen listesinde olmayan kişi
kalmamıştır ve onlar seçmen statüsünü
kazanmıştır, seçim zamanı sandığa gittiği
zaman oy kullanma hakkını elde etmiştir. Örneğin, 22
Temmuzdan önce siz seçmen kaydınızı yaptırmadınız
etmediniz ama seçim günü de Gideyim vatandaşlık hakkımı
kullanayım oyumu atayım. diye gittiğinizde Listede
adınız yok, siz oy kullanamazsınız. diye orada oyunu
kullanmadan dönen belki binlerce, belki milyonlarca insan olmuştur ama bu
sistemden sonra böylesi bir durum ortadan kalkmıştır.
Öte yandan, ben
şahsen fazla çıkan seçmen sayısının ilave seçmenden
kaynaklandığı, kaydırmadan kaynaklandığı
falan kanaatinde de değilim. Zaten burada öyle bir şey de söylenmedi.
Dün seçmen olmayan, yazılmayanların yazılmış
olmasından, on sekiz yaşını dolduran her Türk
vatandaşının seçmen kaydedilmiş olmasından
kaynaklandığı çok açıktır.
Bu listelerin
içerisinde seçmen niteliği taşımayanlar, örneğin
kısıtlılar, örneğin hükümlüler, örneğin kamu
hizmetinden yasaklılar var mı, bunları Yüksek Seçim Kurulu
açıkladı, biz bunları ayıkladık. Onun için, ilan
edilen listelerde bunlar yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bozdağ, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Adamın evinde başkası var ya!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Dolayısıyla Bu rakamlarda bir
yanlışlık söz konusu değildir. diye açıklamada
bulundu.
Öte yandan,
söylendi, dendi ki: İşte, bir yerde yüzlerce kişi var, veyahut
da şu kadar sayı var. Doğru, çıkıyor; oralar
öğrenci yurtları ve insanların toplu, birlikte
yaşadığı yerler.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Yok, yok
Boş arsa, arsa
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Burada verilen rakamlar da var. Kayıt
yapıldığı zaman öğrenciler orada ama listenin
askıya çıktığı sırada orada olmayabilirler.
Askı, zaten bunun için var; itiraz edilsin, orada olan olmayan belli
olsun, siyasi partiler de bu itiraz mekanizmasını işletsinler.
Öyle olan
kişiler de çıkabilir. Neden? Çünkü, nüfustaki kayıtları
esas alınınca, oradaki ölüm kaydı düşürülmeyince elbette ki
orada çıkacaktır. Burada bir art niyet yok, burada bir suistimal
kesinlikle yok. Önemli olan, o kayıt düştüğü hâlde orada var
mı yok mu ona bakmak lazım.
Burada 6 milyon
seçmenden bahsedildi. Ben şimdi şunu çok net söylüyorum: Bu 6 milyon
seçmenin içerisinde, efendim, kimlik numarası olmayan, Türk
vatandaşı olmayan bir tane örneği getirip burada söylemek
lazım, Bakın, 6 milyon seçmen var ama böyle bir kişi de yok.
demek lazım, somut bir şekilde ortaya koymak lazım.
Son olarak
şunu ifade edip huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum: Bu
konuda itirazlar nüfus müdürlüklerine yapılmıyor, ilçe seçim
kurullarına yapılıyor. İlçe seçim kurulları da
itirazları değerlendirirken orada kurulun üyeleriyle beraber
değerlendiriyor. O kurulun üyeleri arasında siyasi parti temsilcileri
de var. Onlar hep beraber değerlendiriyorlar, hep beraber karar
veriyorlar. Onun için bu askı süresi itirazların yapılması
içindir, eksikliklerin düzeltilmesi içindir. Siyasi partilere, ilgili kişilere
düşen şey bu süreçte görevini tam yapmak, 29 Martın
akşamına mazeret arayışı içinde olmamaktır
diyorum.
Ben, bu vesileyle
seçmen kütüklerinde yapılan bu dönemki uygulamanın geçmiş
dönemlere göre daha doğru bir uygulama olduğunu ifade ediyor,
Sayın Bakanımızı verdiği bu bilgilerden ve Hükûmeti bu
konudaki çalışmalarından dolayı tebrik ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 2 milletvekili arkadaşımız
-grubu olmayan- müracaatta bulunmuşlardır -kendileriyle de
görüşüldü- o arkadaşlarımızla ilgili olarak kura
çekeceğim: Sayın Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun
Sayın İçli.
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) Sayın Başkanım, çok teşekkür
ediyorum.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
şahsım ve Demokratik Sol Parti adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hükûmet
sırasına bakıyorum Sayın İçişleri
Bakanımız yok.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Karşıda efendim.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Buradayım.
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) Karşıda mı?
Şimdi neden
Sayın Bakanı aradım? Çünkü bu konunun davacısı benim.
Bir vatandaş olarak -Sayın Bakanım da bilir- hem de milletin
vekili olarak bu konuyu yargıya taşıdım, Danıştay
10. Dairesinde görülüyor. Cevap süresini kısalttı Danıştay,
on beş güne indirdi ama İçişleri Bakanlığı bu
konuda bir savunmayı vermedi. Diğer davalı da Yüksek Seçim
Kurulu.
Bu
bilgilendirmeyi yaptıktan sonra Anayasanın 138inci maddesine dikkatlerimizi
çekmemiz gerekiyor: Görülmekte olan bir dava hakkında Türkiye Büyük
Millet Meclisinde görüş ifade edilemez, telkinde bulunulamaz
gibi
birtakım hükümler var. Bana göre Sayın Bakanın gündem
dışı olarak buraya getirdiği bu konu Anayasanın 138inci
maddesine aykırı. Bunu belirttikten sonra bu işin
davacısı olarak görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu işin hikâyesi şöyle: 13 Mart 2008
tarihinde 5749 sayılı Yasa, 298 sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri Hakkında Yasayı değiştiren bu yasa Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edildi. Hükûmet tasarısında aslında bu
sözü edilen 3üncü madde, 4üncü madde yoktu. Komisyonda görüşülürken
önergeyle eklenen bir maddedir. Aslında 5749 sayılı Yasa yurt
dışındaki vatandaşlarımızın oy kullanmasına
yönelik bir değişikliği içeriyordu. Ama, Komisyonda eklenen
maddeyle bu 33üncü ve 35inci maddede yapılan değişiklik bu
yasa tasarısına eklendi. Demek ki Hükûmetin, Sayın Bakanın
biraz evvel burada açıkladığı gibi, önceden böyle bir
niyeti yoktu.
İşin
hukuki boyutuna gelecek olursak, değerli arkadaşlarım, bu 5749
sayılı Yasanın ilgili hükümleri Anayasaya açıkça
aykırı. Çünkü Anayasanın 79uncu maddesinin birinci
fıkrası ile 67nci maddesinin ikinci fıkrası seçimlerin
yargı denetimi ve gözetimi altında yapılacağına dair
amir hüküm taşımaktadır. Yine 298 sayılı Yasanın
28 ila 47nci maddeleri aralarındaki hükümler, seçmen kütüklerinin Yüksek
Seçim Kuruluna bağlı Seçim İşleri Genel Müdürlüğü ve
ilçelerde seçim büroları tarafından seçmen listelerinin
oluşturulacağına dair amir hükümler taşımaktadır.
Bu 5749 sayılı Yasa ile 33 ve 36ncı maddede yapılan bu
değişiklikler 28 ila 47nci maddeler arasındaki amir hükümleri
bertaraf etmediği için, ortadan kaldırmadığı için,
aslında başlı başına Anayasaya
aykırıdır. Yüksek Seçim Kurulu, aslında burada yargı
yetkisinin elinden alınması nedeniyle kıskanç olması
gerekirken, İçişleri Bakanlığıyla birlikte tanzim
ettikleri protokolde ve 24/11/2008 tarihli genelgesinde aslında
Biraz
evvel Sayın Bakan da burada savunuyor; aslında Yüksek Seçim Kurulunun
bu konunun muhatabı olması gerekirken yürütme organının,
İçişleri Bakanının burada bu işlemleri savunmuş
olması, olayın ne kadar vahim olduğunu, olayın yargı
denetiminden ne şekilde çıkartıldığını çok
net olarak ortaya koymaktadır.
Seçmen kütükleri
şaibeli midir değil midir? Tavuk kümeslerine seçmen
yazılmış mıdır yazılmamış
mıdır? Mezar taşlarındaki isimler var mıdır yok
mudur veyahut da kısıtlılar, akıl hastaları burada var
mıdır yok mudur; oy kullanacak mıdır kullanmayacak
mıdır meselesi apayrı bir tartışma konusudur ama
asıl olan, burada Anayasaya aykırılığın dikkate
alınması gerekir. Bu olay Anayasaya aykırıdır.
Dünyanın her yerinde, demokrasisi gelişmiş ülkelerde seçmen
kütükleri yargı denetim ve gözetimi altında yapılır ama biz
burada görüyoruz ki, seçmen kütükleri yargı gözetim ve denetimi
altında yapılmıyor, İçişleri Bakanının
gözetim ve denetimi altında yapılıyor. İşte bu, açıkça
Anayasaya aykırıdır. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın İçli.
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) Sağ olun Sayın Başkanım.
Bakın,
2002-2004 arasında -yani 2002 milletvekili seçimi, 2004 yerel seçim- iki
yıl içerisinde 2 milyon 200 bin seçmen artmış. 2004 yerel seçimleri
ile 2007 milletvekili seçimi arasında üç yıl geçmiş ama 1 milyon
eksilmiş.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu işlemler yapılırken,
daha bir ay öncesinde, Anayasa değişikliği biliyorsunuz
referanduma götürüldü, halk oylamasına gidildi ve Yüksek Seçim Kurulu daha
önceki listelere dayanarak bunu yaptı. 2007 tarihindeki milletvekili
seçimi de, yani bizlerin burada bulunmamızın nedeni olan seçimler de
eski kütüklere göre yapıldı. Peki, bir ayda ne değişti de 6
milyon seçmen arttı ve İçişleri Bakanlığı bu nüfus
kayıt sistemine dayalı bütün dokümanları neden imha etti?
İşte, bakın, bunlar, bu ve buna benzer
Değerli
milletvekilleri arkadaşlarım da görüşlerini belirtti, bu seçmen
kütüklerine dayalı olarak yapılacak seçimlere gölge
düşürecektir, şaibe düşürecektir. Devlet seçimlerin güven içinde
yapılmasını temin etmekle görevlidir. Devletin içinde de,
yürütme organı değil, yasama organı değil, yargı
organı da -devletin içinde- o seçimlerin güven içinde yapılmasıyla
yükümlüdür. Bu yükümlülüğü ortadan kaldıracak düzenlemeler Anayasaya
aykırıdır, demokrasiye zarar getirir, ülkeye zarar getirir
diyorum, sabrınız için hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın İçli.
Sayın
Kaplan, sisteme girmişsiniz ama konu nedir?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) 60a göre
BAŞKAN Ama
grup adına, Grup Başkan Vekiliniz konuştu.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bir soru önergem vardı bu konuda Sayın
Başkan.
BAŞKAN Bu
konuyla ilgili mi?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bu konuyla ilgili.
BAŞKAN Ama
grubunuz adına Grup Başkan Vekiliniz konuştu, onun için beni
mazur görmenizi
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır, yazılı soru önergem vardı. Bir
de Sayın Bakanın bir açıklaması oldu Burada kimse yasa
görüşülürken muhalefet etmedi. diye. Burada ben konuşmuştum,
epey muhalefet ettim bu konuyla ilgili. Yani 60a göre hiçbir engel yok.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kaplan, çok kısa lütfen.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın mahallî idareler
seçimlerine ve Adres Kayıt Sistemi hakkındaki konuşmasına
ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle Bu
Yasa görüşüldüğü zaman kimse muhalefet etmedi. dedi Sayın
Bakan. Biz Demokratik Toplum Partisi adına bu konuda muhalefet ettik,
kendim konuşmuştum o gün. Ayrıca 27 Kasım 2008 tarihinde
Sayın Başbakana yönelttiğim bir soru önergesi de var bu seçim
kütükleriyle ilgili. Biz bir hata yaptık Sayın Başkan. Yani hep
beraber muhalefet ettik, sesimiz çıkmadı ama
Yargısal denetim
altındadır elli yıldır seçimler. Burada son yasanın 33
ve 36ncı maddesiyle bir yanlışlık yaptık adrese
dayalı sayım ve itiraz biçimini de idareye bırakarak, yürütmeye.
Bir karmaşaya neden oldu Meclis ve bu karmaşayı da Meclis
düzeltmeli, sorun burada.
Son olarak
şunu söyleyeyim: Şu gördüğünüz göçerler
Göçerleri hangi adrese
kaydediyoruz diye merak ediyorum, soruyorum. Yani göçerlerin adresi
Viranşehirde 3.060
Göçerin adresi yok, nereye kaydedeceğiz? Sorun
burada işte. Onun için, bunu Meclisin düzeltmesi gerekir diye
düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, şimdi de üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Siirt ilinin sorunları ve yapılan
yatırımlar ile ilgili söz isteyen Siirt Milletvekili Yılmaz
Helvacıoğluna aittir.
Sayın
Helvacıoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
B) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Siirt Milletvekili M. Yılmaz
Helvacıoğlunun, Siirt ilinin sorunları ve yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Siirt) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son günlerde Siirt ilimizle ilgili olarak Meclis Genel
Kurulunda yapılan konuşmalarda halkımıza
yanıltıcı bilgilerin verilmesi nedeniyle şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinize saygılar
sunuyorum.
Siirtte
yaşamış, bölgeye uzun yıllar hizmet etmiş, dünü ve
bugünü mukayese edebilecek bir milletvekili olarak, Siirtimizin hizmet
alanında hak ettiği yeri alması gerektiğini her
fırsatta ifade eden, öncelikle Sayın Başbakanımıza ve
Hükûmetimize şükranlarımı arz ediyorum.
2003
yılından itibaren hükûmetlerimiz tarafından Siirtte yapılan
yatırımları arz etmek istiyorum:
Şirvan
Bakır Maden Ocakları işletmeye açılmış, 386
kişiye istihdam sağlanmıştır.
Havaalanımız
Hükûmetimiz döneminde hizmete açılmıştır.
Siirt-Eruh kara
yolu devam ederken Eruhtan Şırnak ve Habura ulaşmak için
gerekli çalışmalarla birlikte Siirt çevre yolu etüt
çalışmaları da devam etmektedir.
BOTAŞ
tarafından Batman-Siirt doğal gaz iletim hattı ihale
aşamasına getirilmiştir.
Şehir içi
dağıtım şebekesi EPDK tarafından ihale
edilmiştir.
Siirtimizi
enerji ve istihdam noktasında rahatlatacak olan Botan Nehri üzerinde 7
adet hidroelektrik santralinin yapımı devam etmektedir.
Siirt elektrik
şebekesinin tamamı yer altına alınmaktadır.
Avrupa
Birliği fonundan karşılanan ve önceki belediyeler döneminde bir
türlü uygulamaya konulamayan kanalizasyon, atık su arıtma tesisi,
yağmur kanalları, içme suyu şebekesinin yenilenmesiyle ilgili
çalışmalar tamamlanmıştır.
Devlet Su
İşleri tarafından Kezer, Hesko ve Botanda yapılan
çalışmaların sonucunda Siirt merkezin yüz yıllık su
ihtiyacı karşılanacaktır.
Su
sıkıntısı çekilen Atabağı, Kurtalan,
Kayabağlar, Aydınlar yerleşimlerinin 2040 yılına kadar
içme ve kullanma suyu ihtiyacının Kezer Çayından
sağlanması için müteahhit firma çalışmalarına süratle
devam etmektedir.
Devlet Su
İşleri tarafından Türkiyenin en modern su arıtma tesisinin
temeli atılmış, ağustos ayında bitirilmesi
gerçekleşecektir.
Adliye
sarayı inşaatı devam etmektedir.
TOKİ
tarafından 686 konut bitirilmiştir. Yeni projelerin
hazırlık çalışmaları devam etmektedir.
Vakıflar
Genel Müdürlüğümüz tarafından Siirtin merkezinde otel ve iş
yerleri yapım ihalesi çalışmaları devam etmektedir.
Ziyaret
beldemizin çehresini değiştirecek ticaret merkezleri, çok amaçlı
salon, otel, kurban kesim ve pazar yeri gibi ünitelerin ihalesi yapılmıştır.
Yine, Ziyaret
beldemizde TOKİ tarafından kentsel dönüşüm ve mevcut
çarşının modernleştirilmesi çalışmaları
ihale aşamasına getirilmiştir.
KÖYDES projesi
kapsamında 2008 yılı itibarıyla
Sağlık
müdürlüğü binası bitirilerek faaliyete sokulmuştur.
Merkezde
6sı devlet, 3ü özel hastane olmak üzere 9 adet hastane mevcuttur.
Merkezde 11,
ilçelerde 16 olmak üzere toplam 27 sağlık ocağı faaliyettedir.
Pervari, Eruh ve
Baykanda 2şer, merkezde 21 ünite olmak üzere toplam 27 üniteli diyaliz
merkezimiz faaliyettedir.
Eruh Devlet
Hastanesi 2 uzman, 6 pratisyen doktor, 13 -değişik branşlarda-
sağlık memuru, 3 hemşire, 2 ebe olmak üzere 27 personelle hizmet
etmektedir. 2 adedi paletli olmak üzere toplam 20 adet ambulans hizmet
vermektedir.
Kurtalanda
TOKİ tarafından 100 yataklı hastane inşaatı
yapımı devam ederken merkezde 300 yatak kapasiteli hastane
çalışmaları devam etmektedir.
Siirt Devlet
Hastanemizde 102 pratisyen, 77 uzman, özel hastanelerimizde 21 pratisyen, 44
uzman hekim mevcuttur. Devlet hastanemizde olmayan yoğun bakım
ünitesi bu yıl 10 üniteyle hizmete açılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim faaliyetlerimizde okullaşma
oranı yüzde 98e ulaşırken, ilköğretimde derslik
başına düşen öğrenci sayısı 2002
yılında 41 iken 2008 yılında 29 sayıyla Avrupa
standardına ulaşılmıştır. 6.397 öğrenci
modern yurtlarda barınma imkânlarına kavuşmuştur. Bu
yıl da Millî Piyango İdaresi tarafından 300 yatak kapasiteli
yurt yapımı planlanmıştır. Üç yıldan beri Polis
Meslek Yüksekokulu 256 öğrencisiyle eğitime devam ederken 500
öğrenciye çıkartılması çalışmalarına devam
ediyoruz. Telekom tarafından bir fen lisesi ve özürlüler için 40 derslik
özel eğitim merkezi yapılmıştır.
Hükûmetimizin
başlatmış olduğu seksen bir ilde üniversite kurulması
hedefi kapsamında ilimize 2007 yılında üniversite ve iki yeni
fakültenin kurulması kararı alınarak rektör ataması
sağlanmıştır. Orta Doğu Teknik Üniversitesi
tarafından vaziyet planları hazırlanmış
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Devamla)
yine aynı üniversitede fakültelerin mimari
projeleri hazırlanmaktadır. Siirt Üniversitesinin 2008-2009
yılındaki eğitici kadrosu 47 eğitimciden
oluşmaktadır. Bu yıl üniversitemize Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından 15 milyon TL ödenek
ayrılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitenin kurulmasının
ne kadar süreç aldığını hepiniz takdir edersiniz. Sihirli
değnek yöntemiyle herhangi bir üniversitenin kurulmasının mümkün
olmadığını, 2.956 öğrencisiyle faaliyetini sürdüren
Siirt Üniversitesine tabela üniversitesi denilmesinin takdirini yüce
Meclisimize ve halkımıza arz ediyorum.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Halk takdir etmiş zaten, tabela üniversitesi.
M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Devamla) Konuşmamızı Siirte hiçbir
şey yapılmamış. diyenlere ithaf ederek hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BENGİ YILDIZ
(Batman) Peki, Siirtin sorunları yok mu?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Helvacıoğlu.
Gündem
dışı ikinci söz, Silopi ilçesinde kaybolan HADEP İlçe
Başkanı Serdar Tanış ve Başkan
Yardımcısı Ebubekir Denizin kayıpları hakkında
söz isteyen Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındıra aittir.
Sayın Bayındır,
buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
2.- Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındırın, Silopi ilçesinde HADEP İlçe Başkanı
Serdar Tanış ve Başkan Yardımcısı Ebubekir
Denizin kayboluşlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Adalet Ba-kanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de, Silopide HADEP İlçe Başkanı Serdar
Tanış ve Başkan Yardımcısı Ebubekir Denizin 25
Ocak 2001 tarihinde Silopi Jandarma Komutanlığına
çağrılıp bir daha da haber alınmamasına dair gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, kaybedilmek
istenen, bir halktı aslında. Kürt halkının inkârı için
seksen beş yıllık resmî ideoloji her türlü yol ve yöntemi
denedi, ama bir türlü Kürtlerin kaybedilmesini başaramadı. Takriri
sükûn planları, Şark ıslahat planları
çıkarıldı. Yine Kürtlüğe dair her şey yok ve yasak
sayıldı. Kürt olmak, Kürt haklarından bahsetmek suç ve
kabahatti. İşte bu kabahatlere karşı Kürtler durmadan isyan
ettiler ve isyanlarını bugüne taşıdılar. Bu isyan öyle
bir isyandı ki adı dahi Karda yürüdü kart kurt. diye
tanımlanan bir halkın isyanıydı. Bu isyan nasıl
silindi? Bu isyan, işte Serdar Tanış, Ebubekir Deniz gibi
binlerce Kürt vatandaşı kaybedilmek istenen bir halkın
adını, dilini, kültürünü yeniden tarihe yazmak istedi ve bu nedenle
de resmî sistemin yetkilileri tarafından sürekli kaybedildi insanlar,
katledildi insanlar, sürgün edildi insanlar. Burada adı geçen
kayıplar bir halkın yeniden var oluş direnişinin
mücadelecileriydi. Aslında kaybedilmek istenen 2 insan ya da 100 insan ya
da 17 bin insan değildi, kaybedilmek istenen milyonlarca Kürt vatandaşıydı
ve bu nedenle ben bugün yeniden burada, her ne sebeple olursa olsun, Türkiyede
demokrasi mücadelesini vermiş ve bu uğurda canını
vermiş herkesi saygıyla anıyorum ve mücadeleleri önünde
saygıyla eğiliyorum.
Dün de Sayın
Hrant Dinkin ikinci ölüm yıl dönümüydü. Ölümleri anmaya
çalışsak tarih sayfaları yetmeyecek, rakamlar ve zaman
yetmeyecek ama biz burada şunu ifade etmek istiyoruz: Özellikle, son
zamanlarda başlatılan Ergenekon olayının kusurları
örten bir operasyon olmaktan çıkarılması gerekiyor. Olası
iktidar darbesine karşı bir yargılama olmaktan
çıkarılmalı, gerçekleştirilmiş olayların
hesabı sorulmalı. İşte o zaman gerçek anlamda Ergenekonla
mücadele edildiği söylenebilir ya da Susurluk, Şemdinli olayları
aydınlatılabilir ya da yarım yüzyıllık kontrgerilla
faaliyetleri ve örgütlenmeleri ve onu besleyen, onu uygulayan tüm
uygulamacıları tarih önünde yargılanıp halk vicdanında
mahkûm edilebilinir. Eğer amaç, anlayış bu değil de
gerçekten AKP sadece kendine yönelik tehditleri ele alıp bunu bertaraf
etmek isterse ne yazık ki yarın kendi akıbeti de kendi
uygulamaları da bugün şikâyet ettiklerinden farklı
olmayacaktır. Bu vesileyle bu yargılama sürecinin gerçek bir
yargılamaya, temiz eller operasyonuna dönüştürülmesini istiyorlarsa,
böyle tanımlıyorlarsa Buyurun, Serdar Tanış ve Ebubekir Denizlerin
kayıplarına yol açanları usulen almayalım, esastan
yargılayalım. diyoruz işte. Ve Sayın Başbakan bütçe
görüşmesinde burada Siz Nazizmi hortlattınız. demişti.
Ben de bu kürsüden sesleniyorum: Naziler fırında insan yaktılar
ama Türkiyedeki Nazi anlayışı da asit kuyularında insanlar
yaktılar. İşte bu kayıplar, bu mücadele, bu yitirilmek
istenen bir halkın olsa olsa özgürlük havarileri olabilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) Şairin dediği gibi: Uy havar! İsa
aşkına, Muhammed aşkına
Allah aşkına bir
özgürlük havarisiydi o.
Oysa bu gerçekler
AKPnin o hamasi, politik söylemleriyle örtülemeyecek kadar,
karartılamayacak kadar açık ve şeffaftır.
Bizler de DTPliler
olarak Silopide kaybedilen ve asit kuyularında gömülü olan, İpek
Yolunun kenarındaki asit kuyularının derhâl
açılmasını ve bu uygulamaları yapanların
yargılanmasını istiyoruz. İpek Yolu kan yolu, kayıp
yolu oldu, uygarlığın yolu kana boyandı.
Bu anlamda
Ergenekona karşı duyarlı olup Kürt sorununun, Alevi sorununun,
aydın sorununun, gerçek anlamda demokrasinin hayata geçirilmesi için yüce
Meclisi sorumluluğa davet ediyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündem
dışı üçüncü söz, İslam Konferansı Örgütü Parlamento
Birliği İcra Komitesi olağanüstü toplantısı
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili İrfan Gündüze
aittir.
Sayın
Gündüz, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüzün,
İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği İcra
Komitesinin olağanüstü toplantısına ilişkin gündem
dışı konuşması
İRFAN GÜNDÜZ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İslam Konferansı Teşkilatı Parlamenterler Meclisi
olağanüstü genişletilmiş icra toplantısı üzerine söz
almış bulunuyor, hepinizi en kalbî duygularımla
selamlıyorum.
Yahudilerce
kutsal olan, araç kullanmanın ve ateş yakmanın bile yasak
olduğu bir cumartesi günü -Şabat Günü- dünya liderlerinin ve bürokrasisinin
Noel tatili rehavetinde bulunduğu bir gün, Amerika Birleşik
Devletlerinde meydana gelen iktidar değişikliği ve otorite
boşluğundan da yararlanarak İsrail, 27 Aralık 2008de önce
hava ve deniz saldırılarıyla, ardından kara
harekâtıyla devam eden askerî operasyonlarda orantısız güç
kullanmış, yüzlerce, binlerce sivili adı bile konmamış
fosfor ve ahtapot bombalarıyla vurmuştur.
Sözün,
vicdanın ve ahlakın bittiği bir insanlık dramını
tüm dünyaya sergilemiş, hepimizin içi parçalanarak takip ettiği bu
duruma kayıtsız kalmayan Hükûmetimiz ve yüce Parlamentomuz, ilk
günden beri diplomatik çabalarını yoğun bir şekilde
sürdürmüş, insani yardımların bir an önce yerine
ulaştırılmasına çalışmıştır.
Maalesef, vahşetin ölçüsü o kadar kaçmış ki, insani ve
tıbbi yardımlara dahi İsrailden izin çıkmamış,
dünyanın gözü önünde sürdürülen bu saldırıyı durdurmak için
alınan Birleşmiş Milletler kararları da hiçe
sayılmıştır.
Gazze 362
kilometrekarede 1,5 milyon insanın yaşadığı, dünyada
nüfus yoğunluğunun en yüksek olan yer. Çadırlarda sefalet içinde
yaşayan, en temel insani ihtiyaçların bile uygulanan ambargoyla
ortadan kaldırıldığı, Filistinlilerin yurdu,
yuvası. İçindeki insanların genç-yaşlı, kadın-erkek,
çoluk çocuk demeden topluca imha edildiği, Birleşmiş Milletler
tarafından koordinatları kendilerine bildirilen güvenli bölgelerin
dahi bile bile bombalandığı, toplandığı yerlerde
insanların yok edildiği, göz yaşının sele, akan
kanın göle döndüğü bir yer Gazze. Yaralı taşıyan
ambulansların yolda iken vurulduğu, kanın, oksijenin,
ilaçların bile bulunmadığı, hastanelerin
bombalandığı yer Gazze. Yirmi iki gün süren bir katliamın
ardından çevresine buğulu ve yaşlı gözlerle bakan
çocukların ahının fosfor bombalarını püskürttüğü,
ölen yavrularını kanlı kefeniyle uğurlarken
saçını başını yolan annelerin feryadının
hücumbotları ve ahtapotları susturduğu, yerde hareketsiz yatan
evladına bakıp Sen şehitsin yavrum, sen yarın ahrette
benim gölgem olacaksın! diye haykırarak ulusların
vicdanına seslenen babanın, tankları ve top atışlarını
durdurduğu yer Gazze. Güçlünün haklı olmadığı,
haklının her zaman güçlü olduğunu gösteren bir yer Gazze. Ortaya
çıkan bilanço korkunç: 1.315 şehidin 514ü kadın ve çocuk. 400ü
ağır 5.530 yaralının 2.650si kadın ve çocuk. 100 bin
kişi evini terk etmiş. Ayrıca büyük bir maddi hasar ortaya
çıkmış; 5 bin ev, 16 hükûmet binası, 15 okul ve 20 cami
yerle bir olmuş, 20 bin ev de zarar görmüştür.
İşte,
İsrailin bu Gazze işgalini görüşmek, Filistine yönelik
saldırıların bir an önce durdurulmasını sağlamak
ve konuyla ilgili dünya kamuoyunun duyarlılığını
artırmak üzere, Sayın Meclis Başkanımız Köksal
Toptanın davetiyle, Türkiyenin ev sahipliğinde, 14 Ocak 2009
tarihinde İstanbul Hilton Otelinde İslam Konferansı
Teşkilatı Parlamenterler Meclisi Genişletilmiş
Olağanüstü İcra Komitesi Toplantısı
yapılmış, toplantıya 31 ülke, 13ü Meclis Başkanı
seviyesinde, 10u Meclis Başkan Vekili düzeyinde olmak üzere 31 ülkeden
205 delege katılmış, hemen her birisi de, Türkiyenin ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, iktidarıyla ve muhalefetiyle, Gazze
olaylarına karşı onurlu duruşunu tebrik ederek takdirlerini
iletmiştir. Konuyla ilgili, tarafımdan -ben kapanış
bildirgesi yazım komisyonu başkanıydım- yazılan
bildirge bütün detaylarıyla her bir milletvekilimize ayrı ayrı
gönderilmiştir. Ancak burada, Lübnan Meclis Başkanı Sayın
Nebih Berrinin bir değerlendirmesini arz etmek istiyorum: Türkiyenin,
Gazzenin işgaline karşı çıkan tek ülke olduğunu
belirterek Türkiyenin tutumunu asla unutmayacağız. Tüm İslam
ülkeleri Türkiyenin takındığı tutumu takınsaydı
eğer İsrail bu ölçüde bir saldırganlığını
asla sürdüremezdi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İRFAN GÜNDÜZ
(Devamla) O yüzden ben, Filistinde ölen şehitlere Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar diliyor, gerçekten konuyla ilgili
olağanüstü bir şekilde dünya kamuoyuna onurlu bir duruş
sergileyen yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Sayın Başkan, Sayın
Bayındırın gündem dışı konuşmasına,
izin verirseniz birkaç cümleyle cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
2.- Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındırın, Silopi ilçesinde HADEP İlçe Başkanı
Serdar Tanış ve Başkan Yardımcısı Ebubekir
Denizin kayboluşlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Adalet Ba-kanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
(Devam)
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar
sunuyorum.
Bugün, Sayın
Başkanımızca kendilerine gündem dışı konuşma
imkânı tanınan arkadaşlarımızın listeleri
bakanlıklara geldiğinde, Şırnak DTP Milletvekili
arkadaşımız Sayın Sevahir Bayındırın Silopi
kayıpları konulu bir konuşma yapacağı
Bakanlığıma bildirildi. Bunun üzerine, Silopi Cumhuriyet
Başsavcılığı ve Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığıyla hemen temasa geçerek almış
olduğum bilgileri biraz önce Sayın Bayındırın
yapmış olduğu konuşma bağlamında sizlere ifade
etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Şırnak Baro Başkanı Avukat
Sayın Nuşirevan Elçi, 1 Aralık 2008 tarihinde Silopi Cumhuriyet
Başsavcılığına bir dilekçe vermişler. Bu
dilekçede, Sayın Baro Başkanımız, -bir kitapta ve bazı
gazetelerde- Silopide, BOTAŞ kuyularında, 1990lı yıllarda
bazı kişilerin bu kuyulara atılarak asitle
yakıldıklarını iddia eden kitabı ve belgeleri de
ekleyerek bu konuda Cumhuriyet Savcılığının bir
soruşturma açmasını istemiş, 1 Aralık 2008. Bunun
üzerine, Silopi Cumhuriyet Savcılığı iddia edilen suçun
Ceza Muhakemeleri Kanununun 250nci maddesi kapsamında özel yetkili
Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesinin görev alanına girdiği
düşüncesiyle bu Cumhuriyet Başsavcılığıyla da
temasa geçerek bir soruşturma dosyası açmış. Tabii, bu
şikâyette bulunan Baro Başkanı arkadaşımızı
hem bu konuyla ilgili iddialarını ifade bağlamında almak
hem de delillerini Savcılığa sunması için davette
bulunmuş. Benim biraz önce ifade ettiğim Silopi Cumhuriyet
Savcılığı ve Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığından bugün almış olduğum
bilgiye göre, Sayın Avukat Elçi şu ana kadar Silopi Cumhuriyet
Başsavcılığına giderek bu konuda dilekçesinde ifade
ettiği hususlarla ilgili bilgi, belge ve delillerini henüz takdim
etmemiş ancak Silopi Cumhuriyet Savcılığı bu dilekçeyi
işleme koymuş, soruşturma dosyası açmış ancak
bana verilen bilgide de ifade edildiği gibi, BOTAŞın
alanının çok geniş bir alan olduğu, eğer gerçekten bu
konuda bilgisi, görgüsü olanlar var ise Silopi Cumhuriyet
Başsavcılığına başvurup kendilerine
yardımcı olması hâlinde bu fiziki mekânların kazılarak
bu iddiaların doğru olup olmadığını
araştırabileceklerini ifade ediyor.
Biraz önce
Sayın Milletvekili arkadaşımız Bayındırı
dinledim ancak seksen beş yıllık cumhuriyet tarihimizde, tabii
ki cumhuriyeti kuran Türkiye Büyük Millet Meclisinde ifade edilmemesi gereken
talihsiz cümleler kullandılar, Türkiyedeki resmî sistemin
vatandaşlarını katlettiğini ifade eden cümleler
kullandılar. Bunlar, bu Parlamentoda görev yapan hiçbir milletvekili
arkadaşımıza yakışmaz. Eğer bu konuda elinizde
bilgi, delil varsa, kim, ne zaman, kimler tarafından katledilmiş,
bununla ilgili bilgileri Türkiyedeki resmî mercilere verirseniz, bunların
üzerine kuşkusuz ki görevli merciler hassasiyetle ve titizlikle gider ama
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın Bakanım, bu terörizm
gerçekten niye bu kadar rahat bir şekilde inkâr ediliyor?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
birtakım delili olmayan
iddialara dayalı olarak burada Türkiye Cumhuriyeti devletini, Türkiye
Cumhuriyeti adli makamlarını, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
yetkililerini eğer siz delilsiz ve mesnetsiz isnat ederseniz
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Hiç alakası yok Sayın
Bakanım. Bu Ergenekon dedikleriniz de devlet değil miydi?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) ...bu sözlerinize bizim
verebileceğimiz -demin söylediğim ifadelerin dışında-
başka bir cevap olamaz.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Burada suçlanan Türkiye Cumhuriyetinin
resmî tüzel kişiliği değil Sayın Bakanım, çeteler
suçlanıyor.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Lütfen, kim
Bakın,
Sayın Bayındır, diyorsunuz ki: Asit kuyularında insanlar
yakıldı. Şimdi, yakıldı demek, bunu yakinen biliyor
anlamı taşıyabilir. Eğer, nerede, kim ve kimler asit kuyularında
yakılmışsa
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Abdullah Ayganı dinlerseniz
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın Bakan, 2006 yılında
Silopide bizzat ben gittim, kuyudan çıkardım. Sayın Bakan,
sizin bilginiz yok herhâlde.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
lütfen yardımcı olun,
adli makamlara yardımcı olun, savcılarımıza,
hâkimlerimize, ilgili mercilere yardımcı olun. Bunların üzerine
gitmezsek o zaman gelin, burada eleştiri getirin.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) 2006da Silopide bizzat ben
savcıyla birlikte çıkardım.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Ama siz, elinizde hiçbir delil yok,
sadece afaki, delilsiz birtakım isnatlarda bulunuyorsunuz.
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Nasıl delil yok?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Bu, bu Parlamentoda görev yapan ve
milletvekili sıfatını taşıyan hiç kimseye
yakışmaz. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın Bakan, onlarca ceset
çıkarıldı, herhâlde sizin haberiniz yok.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Kuşkusuz ki
vatandaşlarının güvenliğini sağlamak da bu devletin
görevleri arasındadır ama birtakım yanlışlıklar
yapıldığı iddiasında bulunuyorsanız, lütfen bunu
delilleriyle beraber ortaya koyunuz, bana getiriniz, ben Adalet Bakanıyım
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) İddia değil hakikat.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Burası mahkeme değil
Sayın Bakanım. Siyasetçiler çıkar konuşur, yürütme olarak
gereğini yaparsınız.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
ilgili mercilere intikal
ettireyim. Bana getirmiyorsanız, bunu en yakın cumhuriyet
başsavcılıklarına veriniz.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Şikâyet dilekçelerinin hepsi
savcılıklarda var, size eksik bilgi vermişler Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Yoksa ulu orta dilekçelerle,
beyanlarla Türkiyede suçla ve suçluyla mücadele etmek mümkün değildir.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Size eksik, yanlış bilgi
vermişler Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Suç ve suçluyla mücadele etmek,
mutlaka ayağı yere sağlam basan, delilli ve kanıtlı
olur.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sizin haberiniz yok Sayın Bakan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN (Giresun), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46ncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları vardır.
Ondan önce,
sayın milletvekilleri, Sağlık Bakanı Sayın Recep
Akdağ, gündemin Sözlü Sorular kısmında yer alan sorulardan 1,
2, 3, 4, 10, 15, 22, 26, 38, 41, 44, 58, 60, 63, 64, 71, 73, 74, 81, 95, 145,
168, 177, 212, 213üncü sıralarındaki soruları birlikte
cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini
sırası geldiğinde yerine getireceğim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin,
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ve seçmen kütüklerine yönelik
iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/307)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2008
yılında sonucu yayınlanan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi ile geçmiş yıllardaki nüfus sayım sonuçları
orantılı şekilde değişiklik göstermemiş aksine
çok büyük farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu
farklılığın sebeplerini ve olası sonuçlarını
değerlendirmek, yanlışlıkların giderilmesine yönelik
tedbirlerin alınması ve 2009 mahallî seçimlerin
sağlıklı bir şekilde geçmesi amacıyla, Anayasanın
98. TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
1) Fatma Kurtulan (Van)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Ahmet Türk (Mardin)
4) Emine Ayna (Mardin)
5) Ayla Akat Ata (Batman)
6) Sebahat Tuncel (İstanbul)
7) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
8) Bengi Yıldız (Batman)
9) Sırrı Sakık (Muş)
10) M. Nuri Yaman (Muş)
11) Özdal Üçer (Van)
12) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
13) Pervin Buldan (Iğdır)
14) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
15) Akın Birdal (Diyarbakır)
16) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
17) Hasip Kaplan (Şırnak)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Şerafettin Halis (Tunceli)
20) Osman Özçelik (Siirt)
21) Hamit Geylani (Hakkâri)
Gerekçe:
MERNİS
kayıtlarındaki TC Kimlik Numarasına göre kişiler ile ikamet
adreslerinin eşleştirildiği bir kayıt sistemi olan Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS); TC Kimlik Numaralarına göre
kayıt yapılacağından mükerrer kayıt ya da kayıt
olamama gibi risklerin ortadan kalkacağı iddiasıyla
yaptığı nüfus sayım sonucunu 2008 Ocak ayında
kamuoyuna duyurmuş ve sonuçları itibariyle çeşitli
tartışmalara neden olmuştur.
Vatandaşların
muhtarlıklara giderek kayıt yaptırmasına dayalı eski
sistemin yerine, İçişleri Bakanlığı'nın
verilerine dayanan ve nüfus müdürlüklerini yetkili kılan yeni
uygulamanın yürürlüğe girmesinin ardından 2007'deki seçmen
sayısının 2008'de yaklaşık 1,5 yıl içinde 6 milyon
artmış olması sonucu akıllarda çeşitli soru
işaretleri bırakmıştır.
Yıllardır
aynı adreste oturan ve oy kullanan çok sayıda kişi, seçmen
listelerinde ismini görememiş, yaşamını yitirmiş
kişilerin isimleri listelerden çıkmıştır.
Öğrencilere kaldıkları öğrenci yurdunu adres gösterme
imkânı tanındığı için bazı illerde tek adres
üzerinde toplu kayıtlar yapılmış, kayıtların
mahalle, cadde ve sokak isimlerine göre değil, soyadı
sıralamasına göre yapılması denetimi de
güçleştirmiştir.
Seçmen
listelerinin belirlenmesinden sonra sadece bireysel itirazlar değil
belediyelerden de çeşitli itirazlar gelmiştir. Belediyelerin
bazıları seçmen sayısının azlığından
şikayetçi olurken bazıları da usulsüz yeni kayıtlardan
şikayetçi olmuştur.
Yürürlüğe
giren 5749 sayılı yasanın 4. maddesinde, "Seçmen
kütüğü, adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak her
yıl yeniden düzenlenir" hükmü yer almıştır. Böylece
YSK, ADNKS verilerinden yararlanmakla zorunlu
kılınmıştır. Anayasa'nın 79. maddesinde
kütüklerle ilgili özel bir ifade yer almasa da seçimlerin genel yönetim ve
denetimi yetkisinin YSK'da bulunduğu, YSK'nın, seçim sürecinin
dürüstlük içinde geçmesi için tüm iş ve işlemleri yapmakla yükümlü
olduğu belirtiliyor. Yeni seçmen sayısının
İçişleri Bakanlığı verilerine göre hazırlandığının
açıklanması da tartışmaları arttırmış,
birçok seçmenin hükümetin zayıf olduğu il ve ilçelere
kaydırıldığı öne sürülmüştür.
YSK, kütükleri
doğrudan ADNKS'ye göre oluşturduğundan, kendi başına
kayıtların doğruluğunu ya da
yanlışlığını saptama imkânı bulamamakta,
kütüklere yönelik düzeltmeler de yine İçişleri Bakanlığı'na
bağlı nüfus müdürlüklerinde yapılabilmektedir. YSK sadece
itirazların içeriği konusunda devreye girebilecek şekilde
yetkileri sınırlandırılmıştır.
Bu gibi
sorunların yaşanmasına ve ortada çok sayıda soru
işareti bulunmasına rağmen TÜİK; ADNKS belgelerini, 20
Kasım 2008'de yasal olarak gerekli sürenin dolduğu gerekçesiyle
formların imhasının gerektiği yönünde genelge
yayımlamış, ancak ilgili mevzuatta, "kayıtların
kesinlik kazanması halinde" formların imha edilebileceği
belirtilmiştir. ADNKS'ye yönelik itirazlar sürmesine rağmen TÜİK
Başkanlığı, formların büyük bölümünün imha
edildiğini açıkladı. YSK ise "Bizim TÜİK'le ilgimiz
yok, verileri İçişleri Bakanlığı'ndan
aldık." diyor. İmha nedeniyle olası bir itiraz halinde,
ilgili adreste denetim yapma dışında denetleme imkânı
kalmadı. YSK da zaten itirazları TÜİK kayıtlarına göre
değil, "yerinde denetim" yaparak karara
bağlayacağını açıklamıştı.
Kamuoyunda
tartışma yaratan ve yukarıda gerekçeleri ile
araştırılması istenen Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi sonuçlarının nedenlerini anlamak ve olası kötü
sonuçlarının önüne geçilmesi için Yüce Meclisimiz tarafından
Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
2.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23
milletvekilinin, erken yaşta evlilik konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/308)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde erken
yaşta evliliklerin oranı % 35'lere ulaşmıştır.
Yani her üç evlilikten biri Erken Yaş Evliliğidir. Erken yaşta
evlilik olgusu bir çocuk hakları ihlali ve çocuk istismarı sorunudur.
Çocuğa yönelik şiddettir ve toplumsal bir halk
sağlığı sorunudur. Dolayısıyla, uluslararası
sözleşmelerce tanınmış insan haklarının ihlali
anlamına gelen erken yaş evliliklerinin ülkemizdeki sebeplerinin
araştırılıp, engellenmesi için neler
yapılmasının gerektiğinin ortaya konulabilmesi için TBMM
içtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın 98. maddesi
gereğince bir Meclis araştırması açılmasını
arz ederiz.
1) Nevingaye Erbatur (Adana)
2) Tekin Bingöl (Ankara)
3) Gürol Ergin (Muğla)
4) Ahmet Ersin (İzmir)
5) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
6) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
7) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
8) Selçuk Ayhan (İzmir)
9) İsa Gök (Mersin)
10) Sacid Yıldız (İstanbul)
11) Kemal Demirel (Bursa)
12) Şevket Köse (Adıyaman)
13) Erol Tınastepe (Erzincan)
14) Nesrin Baytok (Ankara)
15) Hüseyin Ünsal (Amasya)
16) Akif Ekici (Gaziantep)
17) Bülent Baratalı (İzmir)
18) Ahmet Küçük (Çanakkale)
19) Tansel Barış (Kırklareli)
20) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
21) Turgut Dibek (Kırklareli)
22) Atila Emek (Antalya)
23) Hulusi Güvel (Adana)
24) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
Gerekçe:
Ülkemizde 18
yaş altı evlilik oranı % 35'tir. Yani her üç evlilikten biri
Erken Yaş Evliliğidir. Erken yaşta evlilik olgusu ise bir çocuk
hakları ihlali ve çocuk istismarı sorunudur. Çocuğa yönelik
şiddettir ve toplumsal bir halk sağlığı sorunudur.
Erken
yaştaki evlilikler, Erken Yaş Gebelik ve Doğumlarına da
neden olur ki bu durum hem anne hem de bebek için tehlikelidir. Erken yaş
gebeliklerinde anne ve bebeklerin hastalanma, sakatlanma ve ölüm riskleri
artar. Erken yaş gebeliklerinde gebelik ve doğuma bağlı
anne ölümleri 4 misli daha fazla görülür.
Erken
evliliklerde berdel, beşik kertmesi gibi geleneksel evlilik oranları
yüksektir. Genelde kendi rızası olmadan, özgür iradesinin
dışında, aile baskısıyla zorla yapılan bu
evlilikler kız çocuklarına yönelik bir şiddettir. BM Erken
yaş evliliklerini "kız çocuklarını vuran
köleliğin modern biçimi" olarak tanımlamaktadır. Kız
çocuklarının erken yaşta zorla evlendirilmeleri
kadınların toplumdaki eşitsiz konumunu pekiştirmekte,
şiddete karşı zayıf hale getirmektedir. Bu evliliklerde
aile içi şiddet oranları yüksektir. Evlilik içi tecavüz ve cinsel
şiddete maruz kalma tehlikesi de artmıştır.
Ailenin
sosyo-ekonomik düzeyi ne kadar düşükse kız çocuğunun erken
yaşta evliliğe zorlanması olasılığı da o
kadar yüksek olmaktadır. Erken yaştaki bu zorla evlendirmeler
kız çocuklarının okuldan alınmasına ve böylelikle de
onların eğitimsizlik, yoksulluk, cahillik ve
bağımlılık kısır döngüsüne hapsedilmesine yol
açmaktadır.
Sosyo-ekonomik
durumu ve eğitimi düşük olan kız çocukları geleneksel rol
olan doğurganlığa daha kolay mahkûm edilmekte ve daha çocuk
yaşta kaldıramayacağı, kaldırmaması gereken bir
yükün altına girmeye zorlanmaktadır. Genelde yasal olmayan evlilikler
şeklinde olduğu için de bireyin medeni nikahla kazanacağı
haklarından mahrum kalmasına ve mağduriyetine neden
olmaktadır. Çocuğun eğitim hakkı, sağlıklı
yaşama hakkı, üretime katılma yani çalışma hakkı
da elinden alınmış olur. Erken evlilikler kadının
statüsünün düşmesine ve daha yoğun cinsiyet
ayrımcılığına maruz kalmasına yol
açmaktadır.
Yakın bir
zaman öncesinde Adalet Bakanlığında yapılan bir
çalışmada evlilik yaşının fiilen zaten 14 olduğu
gerekçesiyle hukuki olarak da bu yaşlara çekilebileceğinin
tartışılması dahi çok ürkütücüdür. Daha kendi
çocukluğunu yaşamamış, başta eğitim hakkı
olmak üzere bir dizi insan hakkı elinden alınmış,
örselenmiş, güçsüz bırakılmış çocuk annelerle
toplumumuzu ileriye götüremeyiz. Kalkınmayı, uygarlığı
yakalayamayız.
Yukarıda
özetlenen sebeplerle, çocuklarımızın insan hakkı
ihlallerine, cinsel istismarına ve toplumsal halk
sağlığı sorununa neden olan erken yaş evliliklerinin
önlenmesi için nedenlerinin araştırılması ve gereken
önlemlerin alınması amacıyla bu araştırmanın
açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24
milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların
araştırılarak bor kaynaklarının etkin
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/309)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Bor madenlerimiz,
ülkemizin en önemli yer altı kaynaklarıdır. Dünya bor
rezervlerinin % 80'i ülkemizdedir. Bor, stratejik bir maden olduğundan
herhangi bir ticari meta şeklinde düşünülmesi ve serbest piyasa
ekonomisi çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle
1978 yılına kadar özel şirketler eliyle işletilen bor
yatakları, 2172 sayılı Kanun ile Etibank'a devredilmiştir.
Bor stratejik bir maden olduğundan 1983 yılında, 2840
sayılı Kanun ile bor tuzlarının aranması ve
işletilmesinin devlet eliyle yapılacağı hükme
bağlanmıştır. Dünya bor talebinin % 70'i, US Borax ve Eti
Maden işletmeleri adlı iki tekelin denetimindedir. Eti Maden
İşletmelerinin tek rakibi US Borax'ın bağlı
olduğu dünya madencilik devi Rio Tinto, karşısında,
özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki küçük ölçekli madencilik
şirketleri tutunamamakta, genellikle söz konusu tekelin içerisinde erimek
durumunda kalmaktadırlar. Dünya bor pazarının önemli bir
bölümüne sahip olan RTZ US Borax firması; üretim, depolama,
dağıtım ve pazarlama faaliyetlerini son derece büyük bir
örgütsel yapı içerisinde tek elden kontrol etmektedir. Bor minerali ve
ürünlerinin bir kamu tekeli tarafından üretilip pazarlanması son
derece doğaldır. Dağınık ve birbirleriyle rekabet
halindeki küçük ölçekli firmalar yerine, üretim, depolama,
dağıtım ve pazarlama faaliyetlerinin tek bir elden yürütülmesi
bor pazarında fiyatlandırma disiplininin sağlanması
bakımından en akılcı yöntemdir. Bu durum, bor rezervi
bulunan diğer ülkeler için de geçerli olup, uygulama bu şekildedir.
Bor minerallerinin, 250'yi aşkın kullanım alanı mevcuttur.
Bor mineralleri,
katıldıkları malzemelerin katma değerlerini yükseltmekte,
bu nedenle sanayinin tuzu olarak adlandırılmaktadırlar.
Gelişen teknolojiler, bor kullanımını ve bor minerallerine
olan bağımlılığı artırmaktadır. Bu
gerçekler ortadayken; madencilik çevrelerinde bor madenlerimizle BH Billiton
şirketinin ilgilendiği, Eti Maden İşletmeleri Genel
Müdürlüğünün özerkleştirileceği ve bunun sonucunda
özelleştirilmesinin önünün açılacağı iddiaları
vardır. Avrupa Birliği (AB), bor madeninden üretilen bor
kimyasallarını "üremeye olumsuz etkili toksik madde"
listesine almıştır. Bu listedeki ürünler, ticaret
sırasında önemli kısıtlayıcı uygulamalara maruz
kalmakta olup bor ürünleri, kuru kafa sembollü etiketleme yapılmadan
Avrupa'ya ve dolayısıyla ikinci aşamada dünyaya ihraç
edilemeyecektir. Bu durum, hiç kuşku yok ki madenciliğimize indirilmiş
ağır bir darbedir. AB, 67/548/ECC sayılı AB Komisyonu
direktifi doğrultusunda, tehlikeli maddelerin
sınıflandırılması, ambalajlanması ve
etiketlenmesine yönelik bu çalışmalara 2000 yılında
başlamıştır.
Bu
kararların uygulanmasından ülkemiz olumsuz etkileneceğinden,
siyasi iktidara önemli görevler düşmektedir. İlgililer, meslek
odaları ve üniversitelerle birlikte çalışarak bu konuda acilen
çözüm üretmelidir. O nedenle bor yataklarımızın en etkin ve
verimli şekilde işletilmesi, bor minerallerinin üretilmesi,
pazarlanması için öncelikle karşılaşılan
sorunların ve bu sektörün çalışanların
sorunlarının objektif olarak tespit edilmesi ve gerekli önlemlerin
alınması için Anayasanın 98., Meclis İçtüzüğünün 104.
ve ilgili madde hükümleri uyarınca Meclis araştırmasının
yapılmasını talep ederiz. 05.01.2009
1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
3) İsa Gök (Mersin)
4) Selçuk Ayhan (İzmir)
5) Şevket Köse (Adıyaman)
6) Tekin Bingöl (Ankara)
7) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
8) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
9) Ahmet Ersin (İzmir)
10) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
11) Gürol Ergin (Muğla)
12) Sacid Yıldız (İstanbul)
13) Kemal Demirel (Bursa)
14) Erol Tınastepe (Erzincan)
15) Nesrin Baytok (Ankara)
16) Hüseyin Ünsal (Amasya)
17) Akif Ekici (Gaziantep)
18) Bülent Baratalı (İzmir)
19) Ahmet Küçük (Çanakkale)
20) Nevingaye Erbatur (Adana)
21) Tansel Barış (Kırklareli)
22) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
23) Turgut Dibek (Kırklareli)
24) Atila Emek (Antalya)
25) Hulusi Güvel (Adana)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın
Anayasanın 82nci maddesine göre verilmiş iki tezkeresi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
B) Tezkereler
1.- Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlunun, Karadağa yaptığı resmî
ziyarete iştirak eden milletvekiline ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/664)
15/1/2009
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet
Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlunun, Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı (TİKA) tarafından yürütülen projeleri
incelemek üzere bir heyetle birlikte 5-6 Aralık 2008 tarihlerinde
Karadağa yaptığı resmî ziyarete, Sakarya Milletvekili
Ayhan Sefer Üstünün de katılması uygun görülmüş ve bu konudaki
Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın
82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı M. Hilmi
Gülerin, İrana yaptığı resmî ziyarete iştirak eden
milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/665)
16/1/2009
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Gülerin, görüşmelerde bulunmak üzere bir
heyetle birlikte 15-19 Kasım 2008 tarihlerinde İrana
yaptığı resmî ziyarete, Kayseri Milletvekili Taner
Yıldızın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın
82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre verilmiş
doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Önergeyi
okutuyorum:
C) Önergeler
1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/271) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/110)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2/271 esas
numaralı 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifimin iç
tüzüğün 37 maddesine göre işleme alınmasını
saygılarımla arz ederim.
Yılmaz
Ateş
Ankara
BAŞKAN
Teklif sahibi olarak Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateşi
kürsüye arz ediyorum.
Buyurun
Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ ATEŞ
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, kadının çalışma hayatına
katılımı sorun olmaya devam etmektedir. Kalkınmış
çağdaş ülkelere göre Türkiyede kadınlarımızın
iş gücüne katılımı
son derece düşük bir rakamdan oluşmaktadır.
1990
yılında her 3 kadınımızdan 1i istihdam
olanağı bulurken 2007 yılında bu oran her 4 kadından
1e inmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinde her 2 kadından 1i
istihdama katılma olanağı
bulmaktadır.
2007
yılında kadınların iş gücüne katılma oranı
yüzde 24,8 gibi çok düşük bir oranda seyrederken erkeklerin iş gücüne
katılma oranı çok yüksek bir oranda, yüzde 71,3 oranında
gerçekleşmiştir.
Kadınların
iş gücüne katılmasının önündeki en büyük engellerden biri,
çalışan kadınlarımızın çocuk sahibi olduktan
sonra çocuklarına bakacak bir yakınlarının ya da çalıştıkları
kurumun kreşinin bulunmaması veya çeşitli nedenlerden ötürü de
bu kreşlerden yararlanmamaları gelmektedir.
Kadının
iş ve sosyal yaşama
katılımını teşvik etmek,
kolaylaştırıcı önlemler almak, düzenlemeler yapmak
Anayasamıza göre sosyal devlet olmanın en temel
koşullarından biridir. Kadınlarımızı sosyal
hayata kazandırmak, ülkenin kalkınmasına
katkılarını almak gerekir. Bu katkılarını
alırken çocuklarımızı sağlıklı
koşullarda yetiştirmenin olanaklarını,
altyapısını da sağlamamız gerekir.
Ülkemizde okul
öncesi eğitimde okullaşma oranı maalesef Batı ülkelerine
göre çok düşük bir oran teşkil etmektedir, yüzde 20
civarındadır.
Bu kanun
teklifini hazırlarken kadınlarımızın iş gücüne
katılımı önünde en büyük engel oluşturan bu kreş
sorununa bir katkı koymak istedik. O nedenle de yapılacak bir
değişiklikle çalışan kadınlarımızın
sıfır ile beş yaş arasındaki çocukları için
asgari ücretin yüzde 50si kadar net bir ücretin ödenmesini önerdik.
Adalet ve
Kalkınma Partisi kadın kollarının da bu konuda bir
çalışma yaptığını basından öğrendik.
Aynı günlerde -yani 15 Ocak tarihinde- Başbakan
Yardımcısı Sayın Hayati Yazıcıoğlunun da bu
konuda annelik fonu oluşturacaklarını, on gün içinde de
detaylarının belli olacağını basından yine
izledik.
Sanırım,
değerli arkadaşlar, bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisinin de
bir hazırlık yapmış olması, bizim 18 Mayıs
2008de hazırladığımız bu kanun teklifinin Genel
Kurulda gündeme alınması için bir engel teşkil etmez, tam
tersine, bir destekleyici unsur olur diye düşünüyorum. Bu sorunları
ortadan kaldırmadan her aileye 3 çocuk yapmayı önermek,
kadını sadece doğuran bir varlık olarak görmek
kadını sosyal ve kültürel yaşamdan dışlayan
sonuçları beraberinde getirecektir. Oysa
çağdaşlaşmış, kalkınmış bütün ülkelerde
kadın ve erkek iş gücünün yarı yarıya
gerçekleştiğini görüyoruz. Bu önlemleri almamız gerekir. Bunun
için de siz sayın milletvekillerinin desteğine ihtiyacımız
var.
Bu kanun
teklifimizin gündeme alınması doğrultusunda
katkılarınızı bekliyor, yüce Meclisi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Ateş, teşekkür ediyorum sizlere.
Sayın
Şenol Bal, İzmir Milletvekili
Sayın Bal,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ŞENOL BAL
(İzmir) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bir kısım milletvekilinin
657 sayılı Devlet Memurları Kanununda değişiklikle
ilgili önergesinin gündeme alınmasıyla ilgili şahsım
adına görüşlerimi bildirmek üzere huzurlarınızdayım.
Sayın
milletvekilleri, biliyorsunuz, kadını görünebilir kılan
faktörlerin başında istihdam gelir. Altı yıllık AKP
İktidarı döneminde kadının istihdam edilebilme oranı
yüzde 22lere kadar gerilemiştir yani hemen hemen 5 kadından 1i
çalışmamaktadır, verilen diğer o rakamlar çok gerçeği
yansıtmamaktadır.
Kadınların,
hele son zamanlarda işsiz olan kadınları bırakın,
işinden olan kadınları bırakın, eşleri işsiz
kalan kadınların, ev hanımı olan kadınların bile
iş arama derdine düştüğü günler yaşamaktayız.
Biliyorsunuz
kayıt dışılığın yüzde 72sini, 73ünü
kadınlar meydana getiriyor ve ilk önce yine işten
çıkarılanlar kadınlar.
Türkiye'de
yapılan araştırmalar ve saha çalışmaları
göstermektedir ki kadın düşük istihdam oranının
arkasındaki en önemli nedenlerden biri, başta çocuk bakımı
olmak üzere, ailenin muhtaç, yaşlı, özürlü, hasta bireylerinin
bakımını üstlenmesi ve bunun, tamamen kadınların ev
içindeki ücretsiz emeği üzerinden çözümlenmesidir.
TÜİKin 2008
yılında yayımlanan zaman kullanımı anketinde, Türkiye'de
kadınlar ortalama günde beş saatlerini bu tip hizmetlere ve ev
işlerine ayırmaktadırlar. 20 milyon kadın haftada en az
otuz beş saat bu işlere bakmaktadır. Bunlardan 12 milyonu
kendilerini tam zamanlı ev kadını olarak
tanımlıyorlar.
Uluslararası
karşılaştırmalar ışığında,
Türkiye'de kadınlar ücretsiz mesainin en yüksek, okul öncesi eğitimin
ve kreş oranının da en düşük olduğu ülkelerden birisi.
Biliyorsunuz sigortalı işçi kadınlar için işte, 150
kadın çalışan yerlerde işveren kreş açmak
zorundaydı ama daha sonra İş Kanunuyla bu da esnetildi, iş
sahipleri hizmet alabilecek ama bu 150 kişi dışında iş
yapan kadınların, iş yerlerinde çalışan
kadınların ise durumlarına bir çözüm getirilmedi. Bunun için hem
belediyelerin hem Millî Eğitim Bakanlığının, Çocuk
Esirgeme Kurumu gibi kuruluşların sıfır-altı yaş
çocukları için düşük ücretli ama kaliteli hizmet veren kurumları
açmalarının uygun olacağını da buradan ifade etmek
istiyorum.
657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 191inci maddesi, Devlet,
memurları için lüzum ve ihtiyaç görülen yerlerde çocuk bakımevi ve
sosyal tesisler kurabilir. diyor. Maliye Bakanımız Sayın
Unakıtan tarafından yapılan bütçe çağrısı ekinde,
2007-2009 Dönemi Yatırım Programı Hazırlama Rehberinde yer
alan hükümde 2007 yılından itibaren lojman, memur evi, kamp,
kreş, misafirhane ve benzer sosyal tesis yatırımı
yapılamayacak yani böylelikle kadın istihdamında en büyük
işveren olan devlet, kreş açma yükümlülüğünden kurtulmuş
oluyor. Çocuk bakım hizmetini sunmadan, bu alanda kamusal sorumluluk
üstlenmeden kadın istihdamını nasıl
artırabileceğinizi sizlere sormak istiyorum.
Biliyorsunuz
sayın milletvekilleri, memurlar için çalışma koşulları
en zor olan iller büyük illerimiz ve genellikle de memurlar Ankara,
İstanbul ve İzmir gibi büyük illerde yaşıyorlar.
Ulaşımın zorluğu, kiraların yüksekliği, geçim
koşullarının ağırlığı yanında,
ayrıca çocukları için bakıcı bulmanın zorluğu ve
kreşlerin pahalı olması eklenince, memurlar
hayatlarından daha çok beziyor.
Bugün 1 milyon
600 bine yakın memur var ve bunların 600 bini kadın memur ve
memur maaşlarına baktığımızda: 750 TLden az
maaş alan 75 bin memur, 750-1.000 TL arasında maaş alan 575 bin
memur, 1.000-1.250 TL arasında maaş alan 600 bin memur, 1.250-1.500
TL arasında maaş alan 225 bin memur var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız.
ŞENOL BAL
(Devamla) Teşekkür ediyorum.
Yani
memurların 1,5 milyonu 750 ile 1.500 TL maaş alıyorlar. Bu maaşlarla ev kirası mı
ödeyecekler, yol parası mı, giyim mi, yakacak mı, yüksek oranda
elektrik ve doğal gaz faturalarını mı ödeyecekler? Sizlere
buradan sormak istiyorum. Çalışan kadınların
yaklaşık yüzde 70inin kreş sorunu var ve bu kadın
memurların arasında da fırsat eşitsizliği söz konusu çünkü
bazı kurumların kendi mensupları için az bir ücretle
sağlamış olduğu kreşleri var.
Bu yüzden, bu
eşitsizliğin de ortadan kalkabilmesi ve meselenin daha uzun süreli
görüşülebilmesi için bu konunun gündeme alınmasının uygun
olacağını ifade ediyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Bal, teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Karar yeter sayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.44
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Ankara
Milletvekili Sayın Yılmaz Ateşin İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın milletvekilleri,
gündemin Sözlü Sorular kısmına geçiyoruz.
VI.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın,
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsüne ve Eti Bor Genel Müdürlüğüne
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/316) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalışın,
kent aydınlatmasına ve elektrik enerjisi tasarrufuna ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/338) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin,
sınır güvenlik sistemlerine ve kapatılan sınır
kara-kollarına ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru
önergesi (6/366) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun,
kamu kurum ve kuruluşlarının eczacılara olan
borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/368) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün,
Gaziantepteki bir hastaneye ilişkin sözlü soru öner-gesi (6/400) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
6.- Niğde Milletvekili Mümin İnanın,
Niğdede yeni bir devlet hastanesi yapılıp
yapılmayacağına ilişkin sözlü soru önergesi (6/413) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
7.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün,
Şehitkamil Devlet Hastanesi ile Gaziantepe sağlık kampüsü
yapımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/424) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, özel
sektörce kurulan sağlık merkezlerine ilişkin sözlü soru önergesi
(6/438) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
9.- Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın, Batmanda
verilen yeşil kartlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/474) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
10.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesine ilişkin sözlü soru
önergesi (6/480) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
11.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin, yeşil kart
verilen kişilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/485) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
12.- İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldızın, Haydarpaşa Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Başhekimi hakkındaki iddialara
ilişkin sözlü soru önergesi (6/518) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
13.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun,
sözleşmeli personel istihdamına iliş-kin sözlü soru önergesi
(6/522) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
14.- Manisa Milletvekili Mustafa Enözün, Akhisar Devlet
Hastanesi ek bina inşaatına ilişkin sözlü soru önergesi (6/526)
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
15.- Manisa Milletvekili Mustafa Enözün, Manisadaki
sağlık personeli açığına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/527) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
16.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçının,
başhekim yardımcılarının sayılarına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/538) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
17.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
eşdeğer ilaçlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/541) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
18.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
teşhis ve tedavide kullanılan ilaçlara ilişkin sözlü soru
önergesi (6/542) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
19.- Niğde Milletvekili Mümin İnanın,
Niğdeye yeni bir devlet hastanesi yapımına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/556) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
20.- İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldızın, Çivril Devlet Hastanesindeki bir ölüm olayına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/577) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
21.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekicinin, Adanada özel
bir sağlık kuruluşunda yaşanan bir ola-ya ilişkin
sözlü soru önergesi (6/653) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
22.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahan
İlinin içme suyu sorunlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/687)
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
23.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, alkol ve
madde bağımlılığı tedavi merkezlerine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/703) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
24.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Karadeniz Bölgesinde kanser hastalığının
çoğalmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/764) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
25.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
hazır gıdaların sağlığa etkisine ilişkin
sözlü soru öner-gesi (6/765) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
BAŞKAN
Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, gündemin Sözlü
Sorular kısmının 1, 2, 3, 4, 10, 15, 22, 26, 38, 41, 44, 58,
60, 63, 64, 71, 73, 74, 81, 95, 145, 168, 177, 212, 213üncü
sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak
istemişlerdir.
Şimdi bu
soruları sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın M. Hilmi
Güler tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını
saygılarımla arz ederim.
Ergün
Aydoğan
Balıkesir
1) Bütün bor
rezerv ve işletmelerin aynı bölgede olmasına karşın
Eti Bor AŞ Genel Müdürlüğü niçin işletmeye
dönüştürülmüştür?
2) Genel
Müdürlüğün Ankaraya alınmasının gerekçesi nedir?
3) Bölgede bor
üzerine çalışma yapan birçok üniversite bulunmasına
karşın Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü niçin Ankarada
kurulmuştur?
4) Genel
Müdürlüğün ve BORENin Bandırma ve Balıkesirde kurulması,
AR-GE çalışmalarının, üretim ve arama faaliyetlerinin daha
verimli olmasını sağlamayacak mıydı?
5) BOREN ve Eti
Maden İşletmelerinin merkezlerini Bandırma ve Balıkesire
taşınmasına yönelik bir planlamanız var mıdır?
6) BOREN
kurulduktan sonra Balıkesir bölgesinde üretime yönelik herhangi bir proje
geliştirmiş midir?
7) Var ise
Balıkesir ilinde bu projelere yatırım yapan ve yapacak
şirket başvurusu mevcut mudur?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Hasan
Çalış
Karaman
TÜBİTAK
Ulusal Gözlemevi (TUG) tarafından yapılan açıklamaya göre; kent
aydınlatmasında yanlış ampul türleri ve armatör
kullanımının önüne geçilmesi hâlinde, aydınlatma
giderlerinde yüzde 50 tasarruf sağlanacağı belirtilmektedir.
Yanlış
kent aydınlatmaları ile gereken yerin değil gökyüzünün
aydınlatıldığının ifade edildiği
TÜBİTAK açıklamasında; park ve otoparklarda kullanılan
armatörlerin aydınlatmadaki yanlışların başında
geldiğine işaret edilmektedir.
1- Kent
aydınlatmaların sınırlarının kanunlarla çizilmesi
konusunda her hangi bir çalışmanız var mıdır? Bu
konuda çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
2- Elektrik
enerjisi tasarrufu konusunda bir çalışmanız var mıdır?
Bu konuda, 2008 yılı hedefleriniz nelerdir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Sınır
güvenliği konusunda aşağıdaki soruların Milli Savunma
Bakanı Sayın Vecdi Gönül tarafından sözlü olarak
cevaplanmasını arz ederim.
Kamil
Erdal Sipahi
İzmir
Türkiye'nin en
önemli sorunlarından birisi sınır güvenliğidir. Binlerce
kaçak mültecinin, tonlarca uyuşturucu ve kaçak akaryakıtın kaçak
girişi güvenlik yanında, ekonomiyi de olumsuz etkilemekte, teröre
finansal destek sağlanmaktadır.
Yüzlerce
teröristin yurtiçine sızması ise terör sorununun temelinde
sınır güvenliğinin yer aldığının delilidir.
1980'li
yıllarda Suriye sınırında mütevazı sınır
güvenlik sistemleri oluşturulmuş (Aydınlatma - tel engeli - iz
tarlası gibi) daha sonraları Milli Savunma Bakanlığı
bünyesinde sınır fiziki güvenlik şubesi kurularak daha bilimsel
ve kapsamlı çalışmalar başlatılmıştır.
Bu çerçevede Şırnak ilinde "Hamamboğazı -
Düğündağı" arasında bir proje
gerçekleştirilmiştir.
Özellikle Irak ve
İran sınırlarında bu projelerin devamı gelmediği
gibi; terör baskısı ve ulaşım-lojistik destek
sorunları nedeniyle birçok sınır karakolunun lağvedilmesi
hassasiyeti daha da artırmıştır. Şu anda
sınıra birlik yığarak bu hassasiyet dengelenmeye
çalışılmaktadır.
1-) Başta
Irak ve İran sınırları olmak üzere sınır fiziki
güvenlik sistemi (SFGS) tesisi için bir çalışma var mıdır?
2-) Jandarma
Genel Komutanlığı sorumluluğunda kalan hassas
sınır kesimlerinin Kara Kuvvetleri Komutanlığına devri
konusunda bir planlama var mıdır?
3-)
Kapatılan sınır karakollarının ve yenilerinin
açılması düşünülmekte midir?
4-) Bununla
ilgili olarak sınır ulaşım sisteminin yeterli hale
getirilmesi konusunda çalışma var mıdır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep
Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Saygılarımla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
Kamu Kurum ve
Kuruluşlarımızın Eczacılara olan ilaç borçları,
1- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Eczacılara olan borcu ne kadardır?
2- Şubat
2007den beri borcunu ödemeyen Kamu Kurum ve Kuruluşu var mıdır?
3- Şubat
2007den beri Kamudan alacağını alamayan
Eczacılarımızın çok büyük faiz yükü altında
ezildiğini biliyor musunuz?
4- Kamu Kurum ve
Kuruluşları, ilaç bedellerini ödememek üzere mi satın
alıyorlar?
5- Kamu Kurum ve
Kuruluşları ilaç borçlarını ödeyecek mi, ödeyecekse ne
zaman?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep
Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Bakanlığınızca
Sağlıkta Dönüşüm Projesi olarak sunulan hizmetlerdeki etkinlik,
Teşhis ve Tedavi Hizmetlerinde beklenen ve sunulan sonucu
doğurmamıştır.
1) Seçim bölgem
Gaziantepte 25 Aralık Devlet Hastanesi (Eski SSK Bölge Hastanesi) bölgede
etkin bir hastanedir.
Bu Hastanede
istifa ederek ayrılan Kadın Doğum Uzman sayısı 17yi
bulmuş, bu bölümde her gün 500-600 poliklinik yapılırken bu
sayı 150-200e düşmüştür. Uzman doktorların
istifalarını neye bağlıyorsunuz?
2) Kapasitesi
yetersiz olan 75. Yıl Kadın-Doğum Hastanesi ile
birleştirileceği iddiaları ile 25 Aralık Devlet
Hastanesinin kapatılacağı iddiaları doğru mudur?
3) Bu hastane
gözden düşürülerek, etkisizleştirilip,
kadrosuzlaştırılıp, istifa ve emekli isteklerine
duyarsız kalınarak, hasta vatandaşlar göz ardı edilerek
özelleştirilmesi mi düşünülmektedir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
yazılı sorumun Sağlık Bakanı Sn. Prof. Dr. Recep
Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
konusunda gereğinin yapılmasını arz ederim.
Mümin
İnan
Niğde
Soru: Niğde
İl Merkezine yeni bir devlet hastanesi yapmayı planlıyor
musunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep
Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Seçim bölgem
Gaziantep son nüfus sayımı ile 1.560.023 nüfusa ulaşan, bölgenin
cazibe merkezi bir ildir. Sağlık hizmetlerinde yeterli altyapı
ve tesislerin artması, büyümesi ve gelişmesi büyük beklentidir.
Ayrıca da Gaziantepin sağlık ölçütlerinin ekonomik
gelişmişlik düzeyi ile orantılı olmaması acı bir
gerçektir.
1)
Yapımı uzun süredir devam eden Şehitkamil Devlet Hastanesi
fiziki koşulları hazır olmasına rağmen
açılamamaktadır.
Bölgede büyük
ölçüde rahatlık sağlayacak bu hastane doktor eksikliğinden
dolayı mı hizmete açılamamaktadır?
2) Gaziantep ili;
bakanlığınızın büyük kentlerde yapımını
düşündüğü gelişmiş, modern ve ultra teknik
donanımlı sağlık kampusu yapılacak iller arasında
mıdır? Programa almayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını,
Arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: 2005-2006
ve 2007 yıllarında özel sektör tarafından kaç adet Poliklinik,
Tıp Merkezi ve Hastane kurulmuştur, bunlardan tekrar kapanan
olmuş mudur, kapanan varsa ne kadardır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda
belirttiğim sorularımın Sağlık Bakanı Sayın
Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplanmasını
saygılarımla arz ederim.
Ayla
Akat Ata
Batman
1- Batman
İlinde 2007 yılı içerisinde her ay kaç kişiye
Bakanlığınız tarafından Yeşil Kart
verilmiştir?
2- Bu kartlardan
kaç tanesi sahipleri tarafından halen kullanılmaktadır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
İsmet
Büyükataman
Bursa
Sağlık
Bakanlığı tarafından, Bursa Çekirge Çocuk
Hastalıkları Hastanesinin, 1 Şubat 2008 tarihinde 250
yataklı Bursa Dörtçelik Çocuk Hastanesine bağlanarak semt
polikliniği olarak devam etmesi öngörülmüştür.
Buna göre;
1- Bu
birleşmeden sonra Bursa Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesi
tamamen kapatılacak mıdır?
2- Bursa Çekirge
Çocuk Hastalıkları Hastanesine ait bloklardan bir tanesinin depreme
dayanıksız olduğu hususunda rapor tanzim edildiği iddia
edilmektedir. Böyle bir rapor var mıdır?
3- Şayet
böyle bir rapor varsa ve binalar depreme dayanıksızsa bu binalarda
hizmet etmeye neden devam edilmektedir?
4- Bursa Çekirge
Çocuk Hastalıkları Hastanesine ait arsanın değeri nedir?
Hastanenin tahliye edilmesi halinde bu arsanın TOKİ ya da üçüncü
şahıslara devredileceği söylentileri doğru mudur?
5- 57. Hükümet
döneminde temeli atılan Bursa Yıldırım Kadın
Doğum ve Çocuk Hastanesinin bitirilmesiyle ilgili
bakanlığınızca yürütülen bir çalışmanız var
mıdır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini saygılarımla arz ederim.
Tayfur
Süner
Antalya
Sosyal güvencesi
olmayan ve maddi durumu zayıf olan kişilere sağlık
hizmetlerinden yararlanmalarının sağlanması için verilen
yeşil kartta, suiistimalin önüne bir türlü geçilememektedir. Her yıl
binlerce kişinin yeşil kartı usulsüz olduğu gerekçesiyle
iptal edilmekte iken, yeni kartlar verilmeye devam edilmektedir.
Soru 1: 2007
yılının ilk ve ikinci yarısında, Türkiye genelinde kaç
kişiye yeşil kart verilmiştir ve kaç kişinin yeşil
kartı, usulsüz olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir?
Soru 2: 2007
yılının ilk ve ikinci yarısında, Antalyada kaç
kişiye yeşil kart verilmiştir ve kaç kişinin yeşil
kartı, usulsüz olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir?
Soru 3 :
Yeşil kartların usulsüz şekilde alınmasını
engellemek için ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?
Soru 4 :
Yeşil kart verilme şartlarının yeniden gözden geçirilmesi
için Bakanlığınızca yapılan çalışmalar var mıdır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim.
Prof.
Dr. Sacid Yıldız
İstanbul
Basında,
cezacı başhekim olarak yer alan ve göreve geldiği günden
itibaren hastane çalışanlarına baskı uygulayarak
çalışma şevklerini kıran Haydarpaşa Numune Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Yusuf Özertürk,
verdiği cezalar nedeniyle çok sayıda çalışanın tayin
ve emeklilik istemesine neden olmuştur. Hükûmete yakın olduğu
bilinen Prof. Dr. Yusuf Özertürkün geçtiğimiz aylarda Sağlık
Bakanlığı müfettişleri tarafından görevden
alınması önerilmiş, fakat Sağlık Bakanı bu
öneriyi dikkate almayarak onaylamamıştı.
Bu nedenle;
1- Sürekli
farklı cezalar alarak, olumsuz bir ruh hâli içerisinde çalışan
sağlık personelinin verimli olabileceğini düşünmekte
misiniz?
2-
Çalışanları olumsuz etkileyen bir yöneticiyi ısrarla
görevden almamanızın bir gerekçesi var mıdır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Sağlık
Bakanlığının sözleşmeli personel istihdamına
ilişkin sorumun Sağlık Bakanı Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak ayrı cevaplandırılmasını
arz ederim.
Mehmet
Akif Paksoy
Kahramanmaraş
1- Kamu personel
rejiminde istisnai bir hüküm olan sözleşmeli personel uygulamasına
Bakanlığınızca sıkça başvurulmaktadır. Bunun
gerekçesi nedir? Şu an itibarıyla Bakanlığınız
personelinin ne kadarı kadrolu ne kadarı sözleşmeli olarak görev
yapmaktadır? Bakanlığınız kaç çeşit
sözleşmeli personel istihdam etmektedir? Sözleşmeli personelin
(doktor, diş hekimi ve yardımcı sağlık personeli)
dağılımı nedir?
2- 4924
sayılı Yasada sözleşmeli personel istihdamının temel
amacı eleman temininde güçlük çekilen yerlerde ve hizmet dallarında
sağlık hizmetlerinin etkili ve verimli bir şekilde
yürütülebilmesini temin etmek olarak belirtilmişken doğu illeri
yanında batı illerinde de sözleşmeli personel istihdam
edilmesini nasıl açıklıyorsunuz? Aynı ilde, aynı
sağlık kuruluşunda bir personel sözleşmeli, diğeri
kadrolu olarak görev yapmaktadır. Bu durumun hizmet gereklerini olumsuz
yönde etkileyeceğini düşünüyor musunuz? Sözleşmeli personelin
çakılı kadro olması nedeniyle sağlık ve evlilik gibi
insani özürlerin dikkate alınmaması hakkaniyet ilkesine uygun mu?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep
Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Mustafa
Enöz
Manisa
Sorular:
1- Manisa
İli Akhisar İlçesi Mustafa Kirazoğlu Devlet Hastanesi Ek Bina
İnşaatının yapımı için
Bakanlığınız 2008 yılı bütçesinden ne kadar
ödenek ayrılmıştır?
2- Bahse konu
Hastanemizin Ek Bina İnşaatını ne zaman tamamlamayı
düşünüyorsunuz?
3- Manisa
İli Akhisar İlçesine yapılan yeni Devlet Hastanesinin diğer
birimleri açılmış olmasına rağmen Acil Servisinin
hizmete sokulmama sebepleri nelerdir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep
Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Mustafa
Enöz
Manisa
Manisa
İlimizde 2 Ocak 2008 tarihinden itibaren Aile Hekimliği
uygulamasına geçilmiştir. İlimizde görev yapan hekim
arkadaşlarımızın Aile Hekimi olarak görev almaları
sebebiyle Devlet Hastanelerimizin acil bölümleri ve 112 Acil Servisimizde hekim
açığı meydana gelmiştir.
Sorular:
1- Aile
Hekimliği uygulamasına geçilen Manisa İlimize hekim atamayı
düşünüyor musunuz?
2- Manisa
İlimizde Hastanelerimizin Acil Servislerinde ve 112 Acil Servis
hizmetlerinde meydana gelen aksamaları ve personel
açığını nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
soruların Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda
gereğini arz ederim. 11.03.2008
Rıdvan
Yalçın
Ordu
Bakanlığınıza
bağlı hastanelerde hükûmet olduğunuz tarih ve bugün
itibarıyla kaç başhekim yardımcısı bulunmaktadır?
Yıllar itibarıyla başhekim yardımcılarının
sayıları nelerdir? Aradaki farkı nasıl
açıklamaktasınız?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülkemizde
jenerik ilaç yanında kaç tane eş değer ilaç lisansı
vardır? Bakanlığınızda eş değer ilaçla
ilgili bir tanıtım çalışması yapılmakta
mıdır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülkemizde
teşhis ve tedavi amacıyla 2007 yılında kullanılan
ilaçların değeri nedir? Bunun ne kadarı yerli
firmalarımız tarafından üretilmiştir, ne kadarı ithal
edilmiştir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
yazılı sorumun Sağlık Bakanı Sn. Prof. Dr. Recep
Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
konusunda gereğinin yapılmasını arz ederim.
Mümin
İnan
Niğde
Soru: Niğde
il merkezine yeni bir devlet hastanesi yapmayı planlıyor musunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim.
Prof.
Dr. Sacid Yıldız
İstanbul
Denizlinin
Çivril ilçesinde, doğum için devlet hastanesine getirilen Nilüfer Akar kan
kaybından ölürken, bebeğinin de sinir zedelenmesi sonucu sağ
kolu felç olmuştur. Basında yer alan habere göre; hastanede görev
yapan iki kadın doğum uzmanından birinin tayini
çıkmış, diğerinin de seminere gittiği
belirtilmektedir. Bu nedenle sezaryenle doğum yapması gerekirken
hastaya ebeler müdahale etmiş, normal doğuma
almışlardır ve hasta kan kaybından hayatını
kaybetmiştir.
Bu nedenle;
1) Her ihtimale
karşı hastanede alanında uzman bir hekimin bulundurulması
gerekirken; hastanede iki doktordan birisinin tayini
çıktığına göre diğer doktorun seminere gönderilmesi ne
derece doğrudur?
2) Bu ölümün bir
ihmal sonucu ortaya çıktığı göz önünde bulundurularak ne
gibi işlemler yapılmıştır? Hastaya müdahale eden
ebeler hakkında bir hukuki işlem başlatılmış
mıdır?
3) Teknolojinin,
kan bankalarının gelişmiş olduğu bir dönemde kan
kaybından hastaların ölmesi nasıl açıklanabilir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Akif
Ekici
Gaziantep
Adanada tüp gaz
patlaması sonucu yaralanan biri çocuk iki kişi tedavi amacıyla
getirildikleri özel bir sağlık kuruluşunda masrafları
ödenmediği için 40 dk. sevk edilmedi. İlk tedavisi yapılan ancak
teşekküllü bir hastaneye gitmesi gereken yaralılar 230 YTL ücreti
ödeyemedikleri için hastanede rehin tutuldular.
Bu durum, herkese
ücretsiz sağlık sözünün gerçek olmadığı anlamına
gelmekte ve sosyal devlet anlayışının terk edilip
hastanelerin birer ticarethaneye dönüştürüldüğünün bir
kanıtıdır.
1. Sosyal devlet
ilkesi gereği vatandaşın en temel hakkı olan
sağlık hizmetlerinin ücretli hâle getirilmesinin sebebi nedir?
2.
Vatandaşları rehin alan ve sağlık hizmeti
almasını engelleyen bu gibi sağlık kurumlarına yaptırımlarınız
nelerdir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda
gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 25.04.2008
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan ilimiz
Merkez, ilçe ve köylerinde yıllardan beri yaşanan su problemi
karşısında çaresiz kalan vatandaşlarımız, içme
suyunun sağlıksız olması nedeniyle sık sık
hastalanmakta ve hatta çaresizlikten göç etmek mecburiyetinde
kalmaktadırlar. Avrupa Birliğine girmeye
çalıştığımız şu günlerde ilkel
şartlarda su problemini gidermeye çalışan
vatandaşlarımızın buldukları mikroplu suları
kullanmak zorunda kalmaları da oldukça düşündürücüdür. Üstü açık
bulunan su depoları, yetersiz olan kaptaşlar ve üzerinden hayvanların
kullandığı kanalların geçtiği sularda mikrop üremekte,
bölgemizde büyük oranda ishal vakaları da görülmektedir.
Ardahan İl
Sağlık Müdürlüğünün vermiş olduğu rapora göre ilimiz
Göle ilçesi Budaklı köyünün içme sularının analizi
yapılmış ve içilmeye ve kullanmaya uygun
olmadığına dair rapor verilmiştir.
1- Ardahan ili
Göle ilçesi Budaklı köyümüzün sağlıksız olduğu raporla
belgelenen içme suları için şebekenin yenilenmesi konusunda bir
çalışma yapacak mısınız?
2- İçilemez
olduğu raporla belgelenen bu suları içen herhangi bir
vatandaşımızın sağlığını
kaybetmesi veya yaşamını yitirmesi sonucunda,
Bakanlığınızın sorumlu olacağını kabul
ediyor musunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru:
AMATEM/Alkol ve Madde Bağımlılığı
Araştırma, Tedavi ve Eğitim Merkezlerinde her türlü kadroda ne
kadar çalışan vardır? Buralarda personele ihtiyaç var
mıdır, bu merkezlere personel alınacak mıdır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Tokat,
Amasya, Samsun, Sinop ve Trabzon gibi Karadeniz bölgesindeki illerimizde son
zamanlarda kalın bağırsak ve prostat kanserlerinde
hızlı bir artışa rastlanmaktadır. Geçmişte bir
Çernobil hadisesi yaşanmış olması nedeniyle bu yönlü bir
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Modern
toplum yaşamında hazır gıdalar, aile mutfaklarında
yoğun bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
Ancak son zamanlarda alerjik hastalıklar ve kanser
hastalığında bir artış vardır. Bu konuda toplumun
rahatlatılması için bir araştırma yaptırmayı
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Sözlü soru önergelerini cevaplandırmak üzere Sağlık Bakanı
Sayın Recep Akdağ.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Saygıdeğer Başkanım,
yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugünün sözlü
sorular gündeminde Başkanlığımızın kürsüden
okuduğu yirmi beş adet soruya, müsaadelerinizle, cevap vermeye
çalışacağım.
Bunlardan
birincisi Balıkesir Milletvekili Sayın Ergün Aydoğanın
gündemin 1inci sırasındaki sorusudur. Danıştay 1. Dairesi
kararındaki Eti Bor Anonim Şirketinin sermayesindeki özel kişi
hisseleri nedeniyle bor tuz sahaları işletmesinin 2840
sayılı Yasaya aykırılık teşkil edeceği
yönündeki görüşü üzerine Eti Holding Anonim Şirketi bir Bakanlar
Kurulu kararıyla yeniden yapılandırılmış ve bu
çerçevede bağlı ortaklık ve genel müdürlük statüsü
kaldırılmış işletme müdürlüğü şeklinde
yapılandırılarak Eti Maden İşletmeleri Genel
Müdürlüğüne bağlanmıştır. Yetmiş üç
yıldır Ankarada olan Genel Müdürlüğün tekrar Ankaraya
alınması diye bir durum söz konusu değildir.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsünün Ankarada kurulmasının sebebi,
Ankaraya ulaşımın kolay olması ve üniversitelerle,
araştırma kurumlarıyla kolay iş birliği yapma
imkânına sahip bulunmasıdır.
BOREN ve Eti
Maden İşletmelerinin merkezlerinin Bandırma veya Balıkesire
taşınmasıyla ilgili herhangi bir plan mevcut değildir.
Balıkesir ilinde söz konusu alandaki projelere yatırım yapan
veya yapacak olan şirket başvurusu BORENe henüz
ulaşmamıştır.
2nci
sırada, Sayın Kamil Erdal Sipahi tarafından verilen sözlü soru
önergesinin cevabını arz ediyorum: 11 Şubat 1998 tarihinde Millî
Savunma Bakanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı,
Jandarma Genel Komutanlığı ve ASELSAN ortak
çalışmasıyla başlatılan Sınır Gözetleme
Kontrol Sistemi Projesi bulunmaktadır. Ülkemizin Avrupa Birliği müktesebatına
ve uygulamalarına uyum çalışmaları kapsamında entegre
hudut yönetiminin İçişleri Bakanlığı bünyesinde
oluşturulacak bir birim tarafından yerine getirilmesinin gündemde
bulunması sebebiyle hudutların Jandarma Genel
Komutanlığından Kara Kuvvetleri Komutanlığına
devrine ilişkin çalışmalar durdurulmuştur. Irak ve
İran sınırlarında terörist veya yasa dışı
geçişlerin önlenmesi maksadıyla tabur çapında ilave birliklerin
teşkili ile yeni karakolların inşa ve teşkili
faaliyetlerine planlı olarak devam edilmektedir. Irak ve İran
sınırlarında yeni yol yapımı, mevcut yolların
ıslahı ve asfaltlanmasına yönelik planlamalar
yapılmış olup kaynak tahsisine bağlı olarak inşa
ve ıslah çalışmaları sürdürülmektedir.
3üncü
sırada, Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalışın
sözlü soru önergesine cevap veriyorum: Türkiye Elektrik Dağıtım
Anonim Şirketinin mevcut yol aydınlatması
uygulamalarını iyileştirmek için İstanbul Teknik
Üniversitesiyle bir danışmanlık alım sözleşmesi
imzalanmıştır ve bu çalışmalar kapsamında yüksek
basınçlı cıva buharlı lambalar yol
aydınlatmalarında kullanılmayacaktır. Yine bu
doğrultuda ilk defa kırsal kesim dış aydınlatma
armatürleri teknik şartnamesi hazırlanmıştır ve
2008/19 sayılı Başbakanlık Genelgesiyle enerji
verimliliği çalışmalarına öncülük etmek amacıyla bütün
kamu kurum ve kuruluşları, belediye ve kamu kurumu niteliğindeki
meslek odalarının bir ay içinde mevcut akkor flamanlı
lambaları tasarruflu ampullerle değiştirmeleri mecburiyeti
getirilmiştir. Bu arada, hepinizin bildiği gibi, 2 Mayıs 2007
tarihinde de 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu
yasalaşmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Bakanlığımla ilgili soruların
cevaplarını arz etmeye başlıyorum.
4üncü
sırada Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlunun bir sorusu var. Bu soru
eczacıların kamudan alacaklarıyla ilgili bir soru.
Eczacıların alacaklarının ödenmesi, hepimizin bildiği
gibi, esas olarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğundadır ve
özellikle 2008 yılı içerisinde, 2007nin ikinci altı
ayından başlanarak Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemeleri çok düzenli
bir biçimde eczanelere yapılmıştır. Dönemimizden önceki
yıllarda altı ay, sekiz ay, bir yıla yakın alacak
sıkıntıları eczanelerin- dikkate
alındığında, bu gerçekten önemli bir ilerlemedir. Bu
anlamda, yeşil kart alacakları, Maliyeden aktarılan bütçe ve
dolaylı olarak da Sağlık Bakanlığıyla
ilişkilidir. Bütçesi Maliyeden aktarılmasına rağmen,
sekreterya işlemlerini biz yürütüyoruz. 2007 yılında, 2007den
2008e aktarılan borç tutarı yaklaşık 347 milyon TL
civarında bir miktardı. Bunlar da Ocak-Nisan 2008 döneminde tamamen
ödenmiş durumdadır. Şunu ifade etmeliyim ki, bu yıl da,
2008 yılı itibarıyla, 2008den 2009a aktarılan miktarlar
itibarıyla, yaklaşık olarak iki buçuk aylık ortalamada bir
yeşil kart alacağı bulunmaktadır eczanelerimizin. Bunu
Maliye Bakanlığımızla konuştuk, ocak ve şubat
aylarındaki ödeneklerle bunun da çok önemli bir kısmı
ödenmiş olacaktır. Esasen kırk beş günde bunların
ödenmesi planlanmakta ancak ifade ettiğim gibi, bir aylık, bir buçuk
aylık kadar bir gecikmeyle de bu alacakları
-eczacılarımızın- ödenmiş olmaktadır.
10uncu
sırada, Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Yaşar Ağyüzün
özellikle Gaziantepteki bir hastane, bunun hizmetleriyle ilgili sorusu.
Şunu ifade
etmeliyim ki, Sayın Milletvekilimizin sorusunda ifade ettiği gibi,
istifa ederek ayrılan kadın doğum uzmanı sayısı
17 değil, 6dır bu hastanemizden ve 25 Aralık Devlet Hastanesi
bünyesinde bulunan kadın doğum servisi daha verimli ve etkin hizmet
verebilmek için 75. Yıl Kadın Hastalıkları ve Doğum
Hastanesine taşınmıştır.
Buna benzer
uygulamaları, değerli milletvekilleri, Türkiyenin birçok
şehrinde, bölgesinde yapıyoruz, verimliliği artırmak
amacıyla ve 75. Yıl Kadın Hastalıkları ve Doğum
Hastanesi yüzde 84 doluluk oranıyla çalışmıştır
2007 yılında. Biraz atıl kapasiteyle
çalıştığı ifadeleri var. Gerçek, ifade ettiğim
şekildedir ve günlük poliklinik sayıları da soruda ifade
edildiği gibi 150-200 değil 2007 yılında 600 ila 700
arasında olmuştur. Ayrıca ifade etmeliyim ki 25 Aralık
Devlet Hastanesinin kapatılması ya da özelleştirilmesi gibi bir
düşüncemiz sorunun sorulduğu zaman da yoktu, bugün de yoktur.
15inci
sırada Sayın Mümin İnanın Niğdeye bir devlet
hastanesi yapılmasıyla ilişkili sorusu var. Niğde ilinde üç
yüz yataklı bir devlet hastanesi yapmayı planladık. TOKİ
ile protokolümüz kapsamında 2009 yılında Niğdedeki bu
hastanenin ihalesini inşallah yapacağız.
22nci
sırada Sayın Yaşar Ağyüzün, Gaziantepten, yine hastaneler
ve doktor sayılarıyla ilgili soruları var. Şehitkamil
Devlet Hastanesi, Sayın Milletvekilimizin 25 Ocak 2008 tarihinde sorusunu
sorduğu sırada geçici kabulü yapılmış bir hastaneydi,
12 Aralık 2007 tarihinde geçici kabul yapılmıştı ve 16
Ocak 2008 tarihinde de halkımızın, Gazianteplimizin hizmetine
sunulmuştu. 20 Şubat 2008 tarihinde yataklı servisler ve
ameliyatlar başlamış durumdadır. Gaziantep ilimiz bir
cazibe merkezi olması itibarıyla, bölgenin büyük kenti olması
itibarıyla Türkiyede sağlık kampüsü yapmayı planladığımız
bölge illerinden birisidir. Bunu da Sayın Milletvekilimizin sorusuna
cevaben ifade etmiş bulunuyorum.
26ncı
sırada Sayın Reşat Doğrunun, Tokat Milletvekilimizin bir
sorusu var. Burada 2005-2007 yılları arasında özel sektör
tarafından ne kadar tıp merkezi ve benzeri sağlık
kuruluşunun açıldığını ve ne kadar kapandığını
sormuşlar. 353 tıp merkezi açılmış, 104 tıp
merkezi kapanmıştır. 455 dal merkezi açılmış,
121i kapanmıştır. 105 hastane açılmış ve 16sı
kapanmıştır. Belki Sayın Milletvekilimiz Bu tarihler
arasında açılan hastanelerden kapanan var mı? diye bir amaçla
da soruyu sormuş olabilir. Bunların sayıları son derece
azdır. Yani bu tarihlerde açılmış ve bu tarihlerde
kapanmış sağlık kuruluşu sayısı azdır
ama takdir edersiniz ki uzun yıllardır hizmet veren sağlık
kuruluşlarının bir kısmı açılırken bir
kısmı da kapanmaktadır. Yani şunu ifade etmek istiyorum: Bu
2008 yılında veya 2007nin son altıncı ayında
yapılan uygulamalarla kapanmış olan önemli sayıda bir
sağlık kuruluşu yoktur.
38inci
sırada Sayın Ayla Akat Atanın Batman ilindeki yeşil
kartlılarla ilgili bir sorusu var. Şimdi, bu soru ve daha önce de
Meclis kürsüsünden ifade edilen düşüncelerle, değerli
milletvekilleri, yeşil kartlılarımıza 2007
yılında, daha doğrusu vatandaşlarımıza yeşil
kart verildiği ve bunların 22 Temmuz seçimlerinden sonra geriye
alındığı gibi bir intiba kamuoyunda hasıl olduğu
için bu soruların sorulduğunu düşünüyorum. 2007
yılında, 2007 yılının yaz aylarında Türkiyede
ilk defa yeşil kartlılar için aktif bir takip sistemi
başlattık. Bundan önceki yıllarda yeşil
kartlılarımız herhangi bir dönemde bu yeşil kartı
almışsa ilanihaye o kart onun üstünde gibi duruyordu, yani bir
elektronik takip sistemi yoktu. Farklı şehirlerden, farklı
kaymakamlıklardan yeşil kartlar alındığı için de
sadece bunların toplam miktarları söyleniyordu ve aslında
gerçekçi olmayan sayılar konuşuluyordu. Şimdi, bu anlamda, 2007
yılında Batman ilinde 27.563 adet yeşil kart vermişiz.
Sayın Milletvekilimizin sorusunda ne kadar yeşil kart verdiğimiz
soruluyor. 2008 yılında ise, şu anda, 18.861 kişi hâlen
yeşil kart sahibi olarak sağlık hizmetlerinden
yararlanmaktadır. Bu aradaki fark -birçok şehirde buna benzer farklar
var- bizim aktif ve pasif yeşil kartlı dediğimiz bir
yapıdan kaynaklanmaktadır. Yani bu 27 bin adet yeşil kartı
alan vatandaşımızın bir kısmı şu anda
yeşil kart açısından buna hakkı olmayan
vatandaşlarımız olabilir, bir kısmı da
hastalanıncaya kadar 2008 yılında yeşil kartını
vize ettirmeden beklemektedir. Dolayısıyla sistemde vize
edilmemiş olan yeşil kartlar pasif olduğu için bunlar, bu aktif
olan, kullanılan 18 bin sayısının içinde görünmemektedir.
Yeşil karta
başvuran vatandaşlarımızdan -gerek Batman ilimizde gerek
diğer illerimizde- hak sahibi olduğunu belgeleyenlerin bütününe
yeşil kart verilmesi her an mümkündür ve aslında yeşil kart da
verilmektedir. Kamuoyunda bu husustaki tartışmalar, ihtiyacı
olanlara yeşil kart verilmesi üzerinden değil, ihtiyacı olmayan
bazılarının sanki ihtiyacı varmış gibi yeşil
kart almasından -daha ziyade- kaynaklanmaktadır. Bu anlamda da,
primsiz ödemelerle şimdi genel sağlık sigortası kurumu
altında, çatısı altında Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığımız bu meseleye daha bir düzen getirmek
üzeredir.
41inci
sırada, Sayın İsmet Büyükatamanın bir sorusu var, Bursa
Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesiyle ilgili.
Değerli
milletvekilleri, Bursa ilimizde Dörtçelik Çocuk Hastalıkları
Hastanesi ile Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanemizi, 2008in 8inci
ayında, Dörtçelik Çocuk Hastalıkları Hastanesi adı
altında birleştirdik. Bu hastanemiz 350 yatak kapasitesiyle Bursa ilimizde
yavrularımıza hizmet vermektedir.
Çekirge Çocuk
Hastalıkları Hastanemizin binaları 1inci derece deprem
bölgesinde yer almaktadır. Bu sebeple binalarda teknik analizlere göre
güçlendirme yapılması gerekmektedir. Teknik raporlar
doğrultusunda aslında güçlendirme projeleri de
tamamlanmıştır. Ancak yapılan değerlendirmelerde
güçlendirme işleminin, özellikle çok küçük bir alanda yer alan bu hastane
açısından rantabl olmayacağı kanaatine varmış
durumdayız. Peki, o zaman Bursadaki çocuklarımıza, yavrularımıza
hizmetleri nerede sürdüreceğiz? Değerli Milletvekilimiz de mutlaka
bilirler, Sayın Büyükataman da bilirler, şu anda Bursa ilimizde,
Bursa Yıldırım Kadın Doğum Hastanesinin üç ay içinde
teslim alınması beklenmektedir. Bu binanın hizmete girmesiyle Bursanın
her iki istikametinde, Dörtçelikte ve bu bahsettiğimiz hastanede
kadın doğum ve çocuk hizmetlerini verebilir hâle geleceğiz. O
zaman bu hastanemizi de boşaltacağız. Bu hastanemizin -ifade
ettiğim gibi- alanı, burada aynı büyüklükte veya aynı kapasitede
bir modern hastane yapılmasına imkân vermeyen bir büyüklüktedir.
Dolayısıyla bu alandaki binayı ve arsayı da bu
hastanelerimize taşındıktan sonra uygun biçimde
değerlendireceğiz. Şundan Sayın Milletvekilimiz de emin
olmalıdır ki bu sağlık arazilerini biz illerimizde en güzel
bir biçimde değerlendiriyoruz. Evet, bu arazilerin bir
kısmını, zaman zaman, TOKİye, bize yapacağı yeni
hastaneler karşılığında devrettiğimiz oluyor,
bundan sonra da olacak. Ama ifade ettiğim gibi, bu arsaların, bu
binaların değerlendirilmesiyle o ilde daha yeni, daha modern
hastanelere sahip olmuş oluyoruz, vatandaşlarımıza daha iyi
bir hizmet vermiş oluyoruz. 57nci Hükûmet döneminde temeli atılan
200 yataklı kadın doğum ve çocuk hastalıkları
hastanesi inşaatının fiziki gerçekleşmesi yüzde 96ya
ulaşmış durumdadır; çevre düzenlemesi
çalışmaları devam etmektedir. 2009 yılı içerisinde bu
hastanemizi de Bursada vatandaşlarımızın hizmetine
açmış olacağız.
Sayın Tayfur
Sünerin, 44üncü sırada, yine yeşil kartlılarla ilgili
bazı soruları var. Türkiye genelinde 2007 yılının ilk
yarısında 933 bin, ikinci yarısında 638 bin yeşil kart
verilmiştir. Antalya ilinde de bu rakamlar 17 bin ve 12 bin
civarındadır. 2002-2008 yılları arasında 15.846
yeşil kartlının kartları usulsüz olduğu için bu durumları
iptal edilmiş durumdadır ve bunlar için de soruşturmalar elbette
açıyoruz. Bu soruşturmaların 12.948i hâlen sürmektedir.
Şimdiye kadar 34 memur görevden menedilmeye kadar giden cezalar
almıştır. Hak sahibi olduğunu her yıl belgeleyemeyen
vatandaşlarımızdan Türkiye genelinde 250 bininin, Antalya ilinde
de 4 bininin yeşil kartı bloke edilmiştir.
Tekrar ifade
ediyorum değerli milletvekilleri: Bu konunun gerçekten gereksiz
tartışmalara yol açmayacak biçimde, bizim tarafımızdan
sizlere ve kamuoyuna tam olarak ifade edilmesi gerekiyor. Yeşil kartla
ilgili durum, ihtiyacı olan vatandaşlarımıza yeşil
kartların verilmesi ve bunların her yıl vize edilmesi
şeklindedir. Vatandaş 2007de yeşil kart almışsa
2008de bunu vize ettirmektedir, 2008de almışsa 2009da yeniden vize
ettirmektedir. Takdir edersiniz ki, vatandaşlarımızın bir
kısmı bu süre zarfında müstahaklıktan
çıkmaktadır. Belki bir kısmı, biraz önce ifade ettiğim
gibi, ihtiyacı olmadığı sürece hastaneye veya bir
başka sağlık kuruluşuna gitmemekte ve vizesini de
yaptırmamaktadır. O zaman aktif yeşil kart kullananların
sayısında bir azalma ortaya çıkmaktadır.
Genel
sağlık sigortası kapsamında, Kanunda belirlenen tarihler
içerisinde yeşil kart uygulaması primsiz ödemeler uygulamasına
dönüştürülecek ve yeşil kartlı vatandaşlarımız,
ihtiyacı olan vatandaşlarımız genel sağlık
sigortası kapsamına primsiz ödemeler başlığı
altında alınmış olacaktır. Bu meseleyle ilgili olarak
da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız
çalışmalarına devam etmektedir.
Sayın Sacid
Yıldızın İstanbuldaki bir hastanenin başhekimiyle
ilgili sorusu var. Sayın Yıldızın sorusunda ifade
ettiği şekilde bu meslektaşımız hakkında herhangi
bir müfettiş raporu bulunmamaktadır. Adı geçen başhekim,
ilgili hastanedeki görevinden kendi talebiyle ayrılmıştır.
Bunun dışındaki, yani basına akseden diğer iddialar
kuşkusuz bu anlamda yapılan soruşturmalar veya
karşılıklı şikâyetler sonucunda kimin iddiasında
haklı olduğunun ortaya çıkmasıyla takip edilmelidir. Yani
aksi takdirde biz isimler üzerinden doğrudan ne bu kürsüde, Meclis
kürsümüzde ne de başka bir yerde savcı, hâkim gibi bir karar vermek
durumunda değiliz, ben Bakan olarak şahsım için söylüyorum. Ama
bu kişi hakkında soruda iddia edildiği gibi bir müfettiş
raporu mevcut değildir.
Sayın Mehmet
Akif Paksoy, sözleşmeli personel ile ilgili bir soru sormuş
Değerli Milletvekilimiz. Sayın milletvekillerim, hem 4924
sayılı Kanun ile eleman temininde güçlük çekilen yerlerde
sözleşmeli sağlık personeli istihdamı hem de 657
sayılı Kanunun 4/B maddesiyle sözleşmeli personel
istihdamı tamamıyla vatandaşımızın
ihtiyacına yöneliktir. Sayın Milletvekilimizin sorusunda batı
illerinde de sözleşmeli personel istihdamı yapıldığı
ifade edilmiştir. Doğrudur bu. Çünkü burada biz değerlendirmeyi
Devlet Planlama Teşkilatının ilçelere göre
yaptığı değerlendirmeye göre yapıyoruz. Yani yerine
göre Erzurumun, Karsın, Şırnakın bir ilçesindeki
mahrumiyet, bazen Tokatın, Antalyanın, Balıkesirin bir
ilçesinde de görülebilmektedir. Dolayısıyla sözleşmeli
pozisyonları, gerek 4924 açısından olsun gerek 4/B
açısından olsun, bu esaslar göz önüne alınarak
yapılmaktadır, özellikle 4924 atamaları.
Takdir edersiniz
ki, binlerce pozisyonun belirlenmesi ve binlerce atamanın
yapılması sırasında çok az sayıda da olsa bu yerlerin
isabetle tespit edilmediği olabilmektedir. Bunu biz yakın bir takiple
değerlendiriyoruz ve her yıl, bu vize edilen yerleri Maliye
Bakanlığımız ve Devlet Personelle bir araya gelerek
görüşüyoruz, bu atamaları daha doğru yerlere yapmak için, daha
doğru kararlar almak için de gayret ediyoruz.
Burada şöyle
bir nokta var: Bu istihdam modeliyle, özellikle 4924ü kullanarak hem
Güneydoğuda hem Doğu Anadoluda hem Orta Anadoluda hem de
bahsettiğim diğer ilçelerde gerçekten eksikliği çekilen birçok
sağlık personeli ihtiyacını karşılayabildik.
Tabii, burada
sürekli olarak önümüze getirilen bir eş durumu mevzusu var. Değerli
milletvekilleri, bu pozisyonlar Sağlık
Bakanlığının az sayıdaki pozisyonunu
oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu pozisyonları tercih
eden değerli meslektaşlarımız (doktorlar, hemşireler,
ebeler ve diğer meslektaşlar, sağlık
çalışanları) bu pozisyonların aslında oraya ait bir
pozisyon olduğunu bilerek kuralara girmekte ve bu şekilde
işlerine başlamaktadırlar.
Takdir edersiniz
ki, bir biçimde eş durumu tayinleriyle veya mazeret tayinleriyle biz bu
personelleri buradan alırsak cumhuriyet tarihinde bizden önceki
dönemlerdeki hataya düşmüş oluruz. Buradaki vatandaş
sağlık hizmetini yeniden alamaz hâle gelir.
Doğrudur,
zaman zaman bu kabil eş durumu durumlarından dolayı bazı
sıkıntılar çıkmaktadır ama bu pozisyonlara müracaat
eden meslektaşların, pozisyonların oraya ait olduğunu
bilerek buna göre tercihlerini yapmaları gerekiyor. Yani biz bir ebeyi
eş durumundan dolayı Tokatın bir ilçesinden alıp da
şehir merkezine veya Ankaraya getirirsek aslında biz orada
yaşayan bütün vatandaşlara haksızlık yapmış
oluruz. Bu değerli çalışanlarımıza yüksek ücretler de
veriyoruz. O zaman herkes işini gücünü buna göre planlayacak, gidip orada
çalışacak. Yani Ben devlet kapısına girdim, nasıl
olsa burası bir giriş kapısı oldu, yarın
istediğim yere giderim. şeklindeki bir düşünce bu kadrolar için
mümkün olmamalıdır.
Burada önemli bir
nokta da şudur değerli milletvekilleri: Gerçekten bu pozisyonlara
eleman göndermekte çok zorluk çekiyoruz. Bize sürekli olarak bu meseleler gelir
ama ben eş durumundan dolayı Muşa gitmek isteyen yahut ne
bileyim, Mardine gitmek isteyen, Karsa, Ardahana gitmek isteyen kimseye
bugüne kadar hiç rastlamadım. Talepler daha çok batı şehirlerine
olmaktadır: Ankaraya, İzmire, Aydına, Muğlaya
Bunu biz
bu şekilde yapamayız, yürütemeyiz. Sağlık hizmeti olmazsa
olmaz bir hizmettir, ertelenemez bir hizmettir. Onun için bu noktada, bu
pozisyonlar özel pozisyonlardır.
Bakınız,
mesela, soruda da var zaten, 9/1/2009 tarihi itibarıyla -güncellemeyi o
zaman yapmışız- 272 bin, 657/A maddesine göre kadrolu
personelimiz var Sağlık Bakanlığımızda. 4/B
maddesine göre 36 bin var, 2.999 vekil ebe hemşiremiz var; 14.256
kişi de 4924e göre var. Yani çalışanların büyük
çoğunluğu, bildiğimiz klasik memuriyette çalışan
insanlar ama özel durumlar için, sağlık hizmetinin
devamlılığı açısından, biz bu şekilde de bir
istihdam çeşitliliği sağlamış bulunuyoruz. Bunun
gerçekten dönüşüm programımız itibarıyla
vatandaşlarımızın yararına olduğunu da tespit
etmiş durumdayız.
Sayın
Mustafa Enözün 63üncü sıradaki sorusuna cevap veriyorum: Manisa Akhisar
Mustafa Kirazoğlu Devlet Hastanesi ek binası yapımı için,
devam eden bir yargı süreci sebebiyle, inşaat sürdürülememektedir. 2008
yılında bu sebeple ödenek ayrılamamıştır.
Yargı süreci tamamlandığında
Bakanlığımızca gerekli ödenekler ayrılarak bölgedeki
bütün hastanelerde, Türkiyedeki bütün hastanelerde olduğu gibi
inşaat süratle tamamlanacaktır.
Akhisar Mustafa
Kirazoğlu Devlet Hastanesi iki ayrı binada faaliyet göstermektedir.
İlçelerimizde, değerli milletvekilleri, bu tür birleşmeleri
yapıyoruz. Çünkü nüfusu 50 bin, 100 bin, 150 bin, bazen 30-40 bin olan
ilçelerde birden fazla yönetimin olması, orada insan
kaynaklarının, cihazların, diğer laboratuvar
kaynaklarının, acil hizmetlerin verimli yürütülmesini maalesef
önlemektedir; dolayısıyla, Akhisarda da böyle bir uygulama
yapmış durumdayız. Acil servisimiz bu binalardan, şehir
merkezinde ve İzmir-Bursa kara yolu üzerindeki binada, personel,
araç-gereç yönünden, geçmişteki parçalı yapısına
kıyasla çok daha güçlü bir şekilde hizmetini sürdürmektedir.
Sayın
Mustafa Enözün 64üncü sıradaki sorusuna cevap veriyorum: Manisa ilimize
2008 yılı içinde toplam 73 hekim atanmıştır.
Sağlık personelimizi bütün ülkeye dengeli ve adaletli bir biçimde
dağıtmaya çalışıyoruz. Meclis kürsümüzden, birçok kere
yüce Meclisimize ifade ettiğim gibi, Türkiye'de ciddi bir hekim
yetersizliği vardır, sayısal anlamda bir hekim yetersizliği
vardır, dolayısıyla burada biz dengeli bir
dağılımı ancak yapabiliyoruz. İhtiyaçların
hepsini karşılamak gerçekten mümkün değildir ama Manisa ilinin,
personel dağılım cetvelimize göre, dengeli dağıtım
cetveline göre doluluk oranı yüzde 91dir. Manisa ilimiz hekim
doluluğu açısından Türkiye sıralamasında ilk
10dadır. Bu soruyu soran Değerli Milletvekilimiz aslında kendi
bakışı açısından haklıdır. Doktor
eksiklikleri vardır ama Türkiye geneliyle kıyasladığımızda
Manisa ilimizin iyi bir yerde olduğunu görüyoruz ve Manisa ilimizde 112
acil hizmetlerinde de -değerlendirttiğimde- aksamaya sebep olacak bir
personel açığı söz konusu değildir.
Sayın
Rıdvan Yalçının 71inci sıradaki sorusunda,
Bakanlığımıza bağlı sağlık kurum ve
kuruluşlarındaki başhekim yardımcılarının
sayıları ve aradaki fark sorulmaktadır, artıştan
bahsedilmemektedir ama evet bir artış vardır. 2002
yılında 824, 2003 yılında 1.022 olan başhekim
yardımcısı sayısı 2008 yılında 1.951dir ama
bunun bir izahı var, şöyle ki: Bir defa bu yıllar arasında
212 yeni hastane açılmıştır. Yani bunların her birine
2 tane başhekim yardımcısı verseniz 400 kişiyi geçer,
kaldı ki bir kısmına 2den fazla da başhekim
yardımcısı veriyoruz. Bu yıllar arasında SSK
hastaneleri Bakanlığımıza gelmiştir. Bu
başlangıçtaki rakamda oradaki başhekim
yardımcıları yok. 114 adet ağız-diş
sağlığı merkezi kurulmuştur. Ayrıca, bütün 112 il
ambulans komuta merkezlerine de işi daha iyi yürütebilmek için
başhekim ve yardımcılıkları verilmiştir.
Ayrıca, 2007 yılında taşra
teşkilatlarımızın yeniden yapılandırılması
çerçevesinde arkadaşlarımıza, yönetici
arkadaşlarımıza ek ödeme ödeyebilmek için vilayet onayıyla
görev yapan başhekim yardımcılarına Bakanlık
onayı verilmiştir. Bütün bunları dikkate
aldığımızda, çerçevenin büyümesini dikkate
aldığımızda aslında başhekim
yardımcılarının sayılarında bir artış
değil, hatta bir azalış söz konusudur çünkü standartların
hepsinde hastanelerde azalmalar gerçekleştirdik. Yani geçmişte 20
kişi, 25 kişi çalışabilen bir hastanede bu sayılarda
başhekim yardımcısı çalıştırma imkânı
yoktur, yaptığımız düzenlemelerle.
Sayın
Reşat Doğrunun jenerik ilaçla ilgili 73üncü sırada sorusu var.
Ülkemizde 3.500den fazla eş değer ilaç lisansı
bulunmaktadır. İlaç geri ödemesinde uyguladığımız
en ucuz eş değer ilaç kavramı, bu konuda eş değer
ilaçlar için uyguladığımız en önemli destektir. Bu
ilaçların tanıtımı kapsamında hem ilaç endüstrisiyle
hem Bakanlık olarak ortak çalışmalar yürütüyoruz. Avrupa
Eşdeğer İlaç Birliğine İlaç Endüstrisi
İşverenler Sendikası üye olmuş durumdadır ve ilgili
toplantılara Avrupada müsteşar düzeyinde katılımlar
yapıyoruz ve ülkemizde eş değer ilacın
tanıtımı için sektörün başlattığı, yerli
ilaç sanayisinin başlattığı kampanyaya Bakanlık olarak
tam destek veriyoruz. Bu anlamda, eş değer ilacın
algısını ölçmek amacıyla, vatandaştaki
algısını ölçmek amacıyla bir kamuoyu
araştırması yaptık. Bütün bunlarla birlikte,
eczacılık fakültelerimizle birlikte çalışıyoruz. Bu
soru çok önemli bir soru. Değerli milletvekilleri, gerçekten Türkiyede
eş değer ilaç kullanımını artırmalıyız.
Meclis kürsüsünden sizlere ve yüce milletimize şu şekilde seslenmek
istiyorum: Uluslararası ilaç firmalarının orijinal bir
molekülün, orijinal bir formülün eş değer ilaca göre daha değerli
olduğu, tedavi açısından daha yerinde olduğu düşüncesi
tamamen yanlıştır. Bir ilacın, bir molekülün Türkiyede
ruhsat almış eş değeri ile orijinali arasında hiçbir
fark yoktur. Vatandaşlarımız, eczanelere gittiğinde
ilacın eş değerinin alınması için, hatta en ucuz
eş değerinin kendilerine verilmesi için bu hususta
eczacılarından da talepte bulunmalıdırlar çünkü sonuçta
onların vergileriyle, onların primleriyle bu ilaçlar kendilerine
ödenmektedir.
Sayın
Reşat Doğrunun 74üncü sıradaki sorusu ülkemizde 2007
yılında kullanılan ilaçların değeri ve
dağılımıyla ilgili. 11 milyar 92 milyon TL bir ilaç
harcaması yapılmış, yerli ilaçlara 5 milyar 782 milyon TL,
ithal ilaçlara ise 5 milyar 310 milyon TL bir ödeme yapmış
durumdayız. Yerli ilaçlar burada pazarda birazcık üsttedir ama biraz
önce söylediğim şekilde, orijinal ilaçların pazar
payını artırma ihtimali her zaman vardır.
Dolayısıyla, eş değer ilaç ve yerli üretim ilacın
kullanılması için bütün vatandaşlarımızı ben de
teşvik ediyorum, bu soruyu vesile bilerek.
Sayın Sacid
Yıldızın 81inci sıradaki sorusunda Denizli Çivrildeki
bir olaya işaret edilerek bir soru sorulmaktadır.
Bakanlığımızca her anne ölümünün tek tek ve titiz bir
şekilde değerlendirildiğini Sayın Milletvekilimiz de
bilmektedir. Bu sayede, 1998de yüz binde 70lerde olan anne ölüm oranı,
2008 rakamını veriyorum -net rakamlar belki önümüzdeki günlerde
çıkacak ama ilk tahminî rakamlarımız- Türkiyede yüz binde 19a
düşmüştür. Bu çok önemli bir başarıdır. Biz, Dünya
Sağlık Örgütü tarafından orta yüksek gelirli ülkeler
içerisindeyiz. Orta yüksek gelirli ülkeler içerisinde anne ölümlerinin
oranı dünyada yüz binde 90 civarındadır. Türkiyede bu
oranı son altı yıl içindeki çok büyük gayretlerle yüz binde
19lara çektik.
Denizli
Çivrildeki olaya sıra gelince: Bu olayla ilgili olarak Valilikçe bir
soruşturma yapılmıştır ve bilirkişi
tarafından sağlık personelinin kusurlu olmadığı
kanaatine varılmıştır. Ayrıca, yargı
aşamasındadır konu, aile yargıya başvurmuştur.
Dolayısıyla, Sayın Milletvekilimiz de biz de yargının
bu husustaki kararını beklemek durumundayız.
Bu konudaki bütün
hassasiyetlerimizle birlikte sağlık personelimizi -zaman zaman
basına akseden haberler açısından bunu ifade ediyorum- ön
yargılardan korumak ve sorumlu davranmak zorundayız. Bazen böyle
işin başında hemen sağlık personeli idam ediliveriyor.
Böyle de bir hakka hiç kimsenin sahip olmadığını
düşünüyorum. Kimse yanlış yapmamalıdır, bütün
sağlık çalışanları, vatandaşımızın
sağlığına hassasiyetle yaklaşmalıdır ama biz
de değerli emeklerini bu alanda gece gündüz sarf eden sağlık
personeline ön yargıyla yaklaşmamalıyız.
Sayın Akif
Ekicinin 95inci sıradaki sorusunda, sağlık hizmetlerinin
ücretli hâle getirildiği iddia edilerek sorular sorulmaktadır.
Şunu ifade etmek isterim ki Türkiyede Sağlıkta Dönüşüm
Programıyla sağlık hizmetleri aslında büyük ölçüde
ücretsiz hâle getirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, ambulanslarda vatandaştan para alınan bir dönemi
yaşadık biz. Yani kısa bir dönem değildi bu, yıllarca,
on yıllarca bunu yaşadık. Hastanelerde evrakını
getiremediği için veya parasını ödeyemediği için
insanların rehin tutulduğu, bebeklerin, cenazelerin rehin
tutulduğu dönemleri yaşadık. Sağlık personeli,
tabirimi hoş görün, hasta kaçtığı için -tırnak
içinde ifade ediyorum, böyle ifade edilirdi
çalıştığımız hastanelerde- soruşturmalara
uğrardı. Oysa biz şimdi hastayı acil servise kabul etmeyen
hastaneye soruşturma açıyoruz veya hastayı rehin tutmak bir
tarafa da birazcık da olsa bürokratik sebeplerden dolayı böyle bir
bekletmeye kim uğratmışsa ona soruşturma açıyoruz.
Nitekim,
Sayın Milletvekilimizin ifade ettiği olayda da derhâl konuyla ilgili
soruşturmayı yaptık, adı geçen özel sağlık
kurumuna beş gün kapatma cezası verdik. Türkiyede böyle olaylar
eskiden basına akseder, geçiştirilir giderdi. Biz bu meselelerin
üzerinde büyük bir hassasiyetle duruyoruz, bundan sonra da büyük bir hassasiyetle
duracağız.
Değerli
milletvekilleri, bakın, Hınıs ilçesi, Erzurumda, benim
doğduğum, büyüdüğüm ve milletvekili seçildiğim ilde bir
ilçedir. Bundan on beş gün önce, seksen yedi yaşında bir
vatandaşımız, kalp krizi geçirdiği sırada, ambulans
helikopterle köyünden alınmış, şehre getirilmiş,
kendisine müdahalesi yapılmış ve köyüne geri götürülmüştür.
Yani, böyle bir dönemde, sağlık hizmetlerinin ücretli hâle
getirildiğinden bahsetmek gerçekten gerçekçi olmuyor.
Türkiye
İstatistik Kurumunun her yıl yaptığı
araştırmalar sonucunda ortaya çıkan bir gerçek var.
Sağlıkta Dönüşüm Programı öncesinde, vatandaşın
sağlık harcamalarına cebinden ayırdığı pay
yüzde 30un üzerindedir. 2007 yılında bu pay yüzde 17lere
düşmüştür ve bu da oldukça makul bir orandır. Bugün özel
hastanelerden de vatandaşımız hizmet alabilmektedir ve üstelik
buralarda ödediği paraya da sınır getirilmiştir. Elbette,
günde 1 milyona yakın insanın
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakanım, her hastaya ambulans helikopter
gönderebiliyor musunuz?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, günde 1
milyona yakın insanın hizmet aldığı bir sistemde
yanlış yapanlar olacaktır. Önemli olan, Hükûmetin, bu
Dönüşüm Programının bu meseleye nasıl
baktığıdır. Biz meseleye şöyle bakıyoruz: Hiçbir
vatandaşımız bir acil kapısında bekletilemez, velev ki
burası bir özel hastane olsun. Hiçbir vatandaşımızın
bir yoğun bakımda yer varken oraya alınmaması kabul
edilemez, velev ki burası bir üniversite hastanesi, özel hastane olsun.
Sayın Başbakanımız, bu hususta, mevcut mevzuatı,
kanunları, yönetmelikleri gayet güzel toparlayan bir genelge de
yayınladı. Dolayısıyla, vatandaşlarımız, bu
hususta, şu anda Türkiye Cumhuriyetinin şefkatli kolları
arasında bu hizmetleri almaktadır.
Sayın Ensar
Öğüt, 145inci sıradaki soruda, Ardahanda içme suyuyla ilgili bir
soru sormuştur. İçme suyu temini, belediye
sınırlarında belediyelerin, köylerde il özel idarelerinin
sorumluluğundadır. Bu sorumluluk çerçevesinde, Hükûmetimiz döneminde
köylerimize içme suyu temininde büyük adımlar
attığımızı yüce Meclisimiz bilmektedir. Ülkemizin her
yerinde olduğu gibi Ardahan ilimizde de merkez ilçe ve köylerde bulunan
içme-kullanma sularından iki aylık aralıklarla düzenli olarak su
numuneleri alıyoruz. Bu numuneleri mikrobiyolojik standartlar
açısından da izliyoruz.
Geçmişte
Ardahan ili Göle ilçesi Budaklı köyümüzün içme suyunun mikrobiyolojik
kirlilik nedeniyle içilmeye uygun olmadığı doğruydu.
Sayın Milletvekilimiz sorusunda bu açıdan haklı. Bu tespiti
Sağlık Bakanlığına bağlı ekiplerimiz
geçmişte yaptı ve problemin çözümüne yönelik çalışmalar
başlatıldı. Problem de ortadan kaldırılmış
durumdadır. Bu köyümüzde de vatandaşımız temiz su
içebilmektedir.
Sayın
Reşat Doğrunun 168inci sıradaki sorusu: Ülkemizde Ocak 2009
itibarıyla toplam 20 adet AMATEM bulunmaktadır. Sağlık
Bakanlığının çatısı altında son beş
yılda, mevcut 7 merkezimize 4 tane de yenisini eklemiş
bulunmaktayız. Ayrıca Gaziantep, Mersin, Konya, Edirne, Kocaeli, Van,
Şanlıurfa, Hatay, Adana ve Trabzonda da yeni merkezleri açmak için
çalışmalarımız devam etmektedir. Bu merkezlere ülkemizdeki
genel sağlık insan kaynağı imkânları çerçevesinde
atamalar yapmaya devam etmekteyiz. Şu anda merkezlerde 29 psikiyatri uzmanı,
18 hekim, 14 psikolog, 93 hemşire ve 123 diğer personel görev
yapmaktadır.
177nci
sırada yine Sayın Reşat Doğrunun bir sorusu var, Çernobil
kazasının kanserle ilişkisi hususunda. Bu etkinin var olup
olmadığını tespit etmek için, Değerli Milletvekilimiz,
bir araştırmayı 2006-2007 yılında Hacettepe, Bilkent
ve Karadeniz Teknik Üniversiteleriyle birlikte Karadeniz Bölgesi Kanser ve
Kanser Risk Faktörleri Araştırması şeklinde yaptık.
Söz konusu araştırma -19.221 kişi üzerinde, örneklem
sayısı buydu- ülkemizde bugüne kadar yapılanların en
kapsamlısıdır. Araştırma -detaylarına giremiyorum
kürsüden- çok önemli üç ayrı araştırmanın bileşkesidir
ve buralarda kanser görülme hızlarında, Karadeniz Bölgesi ile kontrol
bölgesi olarak seçilen diğer iller arasında anlamlı bir fark
görülmediğini tespit etmiş durumdayız.
212 ve 213
numaralı sorular Sayın Reşat Doğru tarafından
sorulmuş. Hazır gıdaların içeriği bugün ülkemizde
uluslararası standartlar çerçevesinde Tarım
Bakanlığımız tarafından denetlenmektedir.
Bildiğiniz gibi bu husustaki mevzuat Tarım
Bakanlığımızı yetkili kılıyor.
Halkımızın beslenme alışkanlıklarının
tespit edilerek beslenme bozukluğu ve ilgili hastalıkların
engellenmesi ve tedavisine yönelik beslenme politikalarının
geliştirilmesi için bir millî araştırma yapılmasına
şiddetle ihtiyaç vardır. Bu konuda yapılmış son
kapsamlı araştırma 1974 yılına aittir maalesef.
Üniversiteler ve çeşitli paydaşlarla yapmayı
planladığımız Türkiye Beslenme ve Sağlık
Araştırmasını bu yıl
Bakanlığımızın öz kaynaklarıyla
gerçekleştireceğiz. İlk sonuçlarını da yine 2009
yılı içerisinde kamuoyumuzla paylaşmayı umuyoruz.
Ben yüce
Meclisimize milletvekillerimizin sordukları bu sualler sebebiyle
hizmetlerimiz ve kısmen de politikalarımız hakkında bilgi
verme imkânını buldum. Soru sahibi değerli milletvekillerimize
ve yüce Meclisimize teşekkürlerimi arz ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, şimdi sisteme giren arkadaşlara
soru sorma veya açıklama yapma imkânı vereceğim.
Sayın
Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, soru önergesini verdiğimiz
zaman eczacıların 2007 yılından Millî Eğitim ödemeleri
duruyordu. Son zamanda kısmi ödemelerle bu hafifledi ama hâlâ yeşil
karttan dolayı alacakları var. Bunların da bir an önce ödenmesiyle
önemli bir sorunları giderilecektir. Bunu bir kez daha sizlere sunmak
istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın
Bakana vermiş olduğu cevaplardan dolayı teşekkürlerimi
sunmak istiyorum.
Eş
değer ilaç konusu çok önemli bir konudur. Eş değer ilacı
Sayın Bakanım hekimlerimizin birçoğu bile kabul etmiyor.
Eczaneye reçeteyi gönderiyor, ondan sonra ben aynı isimli ilacı
isterim diye tutturarak, içeriği aynı olmasına rağmen, onu
kabul etmiyorlar. Ben tahmin ediyorum ki, halktan ziyade hekimlerimizin de bu
konuda bir bilgiye ihtiyacı vardır diye düşünüyorum.
İkinci konu
olarak alkol ve madde bağımlılığıyla ilgili
olarak: AMATEM merkezlerinde psikiyatr uzman sayısı çok azdır.
Özellikle bu ihtisasla ilgili bir psikiyatr uzman yetiştirilmesinin ve bu
bölümlere aktarılmasının çok büyük faydası
olacağı kanaatindeyim. Çünkü ülkemizin en önemli
konularının başında da alkol ve madde
bağımlılığı konusu olduğunu
düşünüyorum.
Üçüncü sorum,
vermiş olduğunuz hazır gıdayla ilgili de: Şu anda
ülkemizde hazır gıda kullanımı çok ciddi manada her tarafta
olmaktadır. Özellikle de alerji ve deri döküntülü hastalıklarda çok
ciddi bir artış vardır. Dolayısıyla da bunların
da 1974teki araştırma değil de önümüzdeki günlerde,
söylemiş olduğunuz o millî araştırma merkezi dediniz, bu
konular üzerinde de, mesela bir süttür, yoğurttur, hazır gıda
olarak salçadır, bunların ciddi manada araştırılıp
kamuoyunun bu yönde yönlendirilmesinin veyahut da bilgilendirilmesinin
faydası olacağı kanaatindeyim.
Sorularıma
vermiş olduğunuz cevaplardan dolayı teşekkürlerimi
sunuyorum, sağ olun efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.
Sayın
Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim. Sayın Bakana
teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, sözleşmeli personel konusunda sorumu sormuştum.
Şimdi, bugün, Ankara İl Müdürlüğünde görevli bir teknisyen
arkadaş geldi. Hanımı sözleşmeli personelmiş, Erzincanda
çalışıyormuş. Eşim yanıma gelemiyor, tabii
sözleşmeli personel olduğu için. Ben gitmek istiyorum Erzincana beni
de göndermiyorlar. Ne yapalım biz? diyor. Ben de size soruyorum
Sayın Bakanım, ne yapsın bunlar?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
Sayın
Yıldız
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın
Bakana da cevapları için teşekkür ediyorum.
Ancak, ben bu
Denizlinin Çivril ilçesinde bir anne ölümü nedeniyle sorduğum soruya
gerekli yanıtı alamadım. Orada 2 tane kadın doğum
uzman kadrosu var, 1 tanesinin tayini çıkmış, diğeri de bir
kongreye seminere gönderilmiş ve sezaryenle doğum yapacak kimse var
orada, bekliyor. Niye oraya birisi gönderilmemiş veya hasta niye
başka bir yere sevk edilmemiş? Anne vefat etmiş. Şimdi,
ebeler müdahale etmiş, tabii Valilik soruşturma açmış, bir
şey bulunamamış ama ortada bir ölüm var ve sakat
kalmış bir çocuk var. Niye kadın doğum uzmanı
olmadığına ilişkin bir soru sormuştum.
Bir de bu
devirde, kan merkezlerinin çok geliştiği bir ortamda kan
kaybından hasta kaybedilmesi kötü bir şey, son zamanlarda çok olmayan
bir şey. Bir de bunu sormuştum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.
Sayın
milletvekilleri, soru önergeleri cevaplandırılmıştır.
Sayın Bakanımıza
ve soru sorarak denetim görevini yerine getiren milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, alınan karar gereğince diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VII- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Markaların Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/663) (S. Sayısı: 319) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu
319 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Sayın Tacidar Seyhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulunun söz talepleri
vardır.
Evet, ilk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar
Seyhana aittir.
Sayın
Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TACİDAR SEYHAN (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Markaların Korunması Hakkında Kanun
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, kanun değerlendirmesine geçmeden önce, bu defa
önerilerimi sizinle paylaşmak istiyorum, daha sonra kanuna geçeceğim.
Dünyanın
hiçbir gelişmiş ülkesi yoktur ki marka, patent ve model bilinci
oluşmadan bir yere gelsin. Eğer sanayide rekabet gücünüzü
artıracaksanız, eğer katma değerinizi yükseltecekseniz,
mutlaka ülkenizde, patent, marka bilincinin oturmuş olması lazım
ve bizim ülkemize düşen en büyük görev ve sorumluluk da budur.
Bilindiği
gibi, ilgili enstitümüz uzun yıllardır çalışmaya devam
ediyor. Elbette bu konuda atılmış çeşitli adımlar da
var, ama Türkiyede bu eksikleri konuşmadan biz bir adım daha
atamayız. Markalar konusunda çok fazla yol aldık, birkaç
yıldır memnuniyet verici gelişmeler var. Süreler
kısaltılıyor, daha kısa sürede markanın bilinçli hâlde
elde edilmesini sağlamak için bürokratik gelişmeler sağlanmaya
çalışılıyor, bu konuda personel yetiştirilmeye
çalışılıyor.
Değerli
arkadaşlar, ilk önce bu marka bilincinizi kendi sanayicinizde
oluşturacaksınız. Yani, eğer bir eğitim
çalışması içinde değilseniz, okullarınızdaki ders
kitaplarında marka bilinci yoksa, siz, o ülkede patent ve marka konusunda
kazanılmış hakların güvende olduğunu kimseye
anlatamazsınız. Bazıları üretimini yapar, çok faydalı
bir üretimi sunmakta sıkıntı çektiği için Türkiyeye bir
katma değer sağlayamaz.
(x)
319 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli
arkadaşlar, tezelden, Sanayi Bakanlığımız, Millî
Eğitim Bakanlığımızla iş birliği yaparak,
ilkokuldan başlamak üzere çocuklarımızda marka ve patent bilinci
oluşturmak zorundadır; bu, giderilmesi gereken eksikliğimizdir.
Elbette var,
kitaplarımızı inceledim; bizim bir tanıma
ihtiyacımız yok, bizim bir ezbere ihtiyacımız yok, bizim
bir bilince ihtiyacımız var. Bugün sanayiciler arasında bir
anket yapsanız dahi, birçok sanayicimizin, marka, model ve patent
arasındaki ayırımı ciddi şekilde ortaya
koyamadığını görüyorsunuz. Türkiyede bu konudaki
çekinceleri kaldıracak yegâne kurum ilgili bakanlıktır. Sanayi
Bakanlığımıza çok büyük görev düşüyor, elbette Millî
Eğitim Bakanlığımıza da düşüyor. Sanayi, ticaret
odaları, belki Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Sanayi
Bakanlığı, ilgili Patent Enstitüsü ve Millî Eğitim
Bakanlığı müşterek iş birliğiyle bu işi
çözmeye çalışmalıdır.
Birkaç
değerlendirme toplantısına katıldığımda,
maalesef, meslek eğitimi alan meslek okullarında dahi bu bilincin
oluşturulmadığını görüyoruz. Hatta, pazarlama
bölümünde okuyan öğrencilerimizde dahi, değerli
arkadaşlarım, bu dersler yeterince okutulmuyor. Yüksekokul okuyor,
pazarlama bölümü mezunu oluyor, marka konusunda bir bilgi, bilinç sahibi
değil. Ama Türkiye'nin bunun biraz daha ilerisine gitmesi lazım.
Bizim yapmamız gereken, üniversitelerde bir bölüm oluşturmaktır
arkadaşlar. Artık, bu ülkenin, marka, patent konusunda
yükseköğrenim görmüş insana ihtiyacı var, rehberlik yapacak,
danışmanlık yapacak, yönlendirecek, özendirecek böyle bir insana
ihtiyacı var. Birinci vurgulamak istediğim şey budur.
İkincisi
arkadaşlar: Sanayi Bakanlığımız, bu personel
kadrosuyla, bu düzeyle bu işi götüremez, kusura bakmasınlar ilgili
enstitü. Müdürlüklerin başına baktığımızda son
derece deneyimli arkadaşlarımız var, ama o kadar fazla uzman
eksiği var ki. Hızlı yürütseler de, donanımlı
insanı orada tutmazsanız, burada bir yeterlilik
sağlamazsanız, insanlar markaya ulaşana kadar, o hakkı
alana kadar bir başka insan o hakkı istismar eder hâle geliyor. Bu
süreleri kısaltmak lazım. Birinci yapmamız gereken,
yapılanmada, kesin kararlı bir şekilde, yeni elemanların,
liyakat sahibi elemanların Patent Enstitüsüne
kazandırılmasıdır.
Şimdi
deniliyor ki: Sınavla alıyoruz. Arkadaşlar, biz birçok
işletmede sınav kriterlerinin uygulanmadığını
biliyoruz. Lütfen, rica ediyorum, özellikle stratejik kurumlarda liyakat
esastır. Bunun siyasal yandaşlığı olmaz. Önce,
sınav açıp -özellikle bu kurumu suçlamak için söylemiyorum- arkadan,
hiç liyakati olmayan insanları görevde bir üst noktaya getirirseniz Türkiye
bir yere gitmez.
Yapacağınız
ikinci şey, liyakat sahibi insanları o kurumda görev sahibi yapmak.
Güvenilir olacaksınız ve yetişkin olacaksınız, neye
imza attığınızı bileceksiniz değerli arkadaşlarım.
Bunun
dışında, değerli arkadaşlar, bu kanunun temel bir
amacı var, bu kanun markayı kullanma hakkına tecavüzü
engellemeye çalışıyor. Biz ne yapıyoruz? Hem bu tecavüzü
engellemeyelim ama bir görevimiz daha var: Marka bilinci oluşturmak.
Oturup düşünmesi lazım. Alırsınız, bir sürü bilim
adamı var. Teşvik edin arkadaşlar, markalı ürünlere özel
bir teşvik sistemi koyun. Sanayi Bakanlığımızın
işi bu. İnsanlarımızı markaya yönlendirin, fason mal
üretimine değil; markaya yönlendirmek size hem yeni katma değerler
sağlayabilir hem de kayıt dışını kayıt içine
çekersiniz. Böyle bir kurumsal yapıyı oturtmak
zorundasınız. Teşvik olur, ne teşvik olursa olsun
markalı ürünün arkasında elbette Sanayi
Bakanlığımız olur, devlet olur, kurumsal yapı olur ve
bir belge anlayışı olur. Hatta ne yapıyorlar biliyor
musunuz, Avrupanın her yerinde marka teşvik edilirken markanın
yanında nevi, onu destekleyen koşullar da teşvik ediliyor. Bir
bakıyorsunuz marka var, marka kendini temiz enerji logosuyla
tanıtıyor, insanlara bir alternatif sunuyorlar. Eğer marka bir
gıdayı içeriyorsa orada da mutlaka üretimin doğal yollardan
yapıldığını ibare eden işaretleri görüyorsunuz. O
da bir marka, insanları yönlendiriyor. Bazen sürdürülebilir bir yaşam
için insanlar daha pahalı bir ürüne yönelebiliyor arkadaşlar, organik
ürünleri almak isteyebiliyor. İstiyor ki bazı insanlarımız
ben gideyim o raftan yenilenebilir enerjiyle üretilmiş ürünü alayım
diyor ama bunların hepsi marka güvencesinden geliyor. Markayla birlikte
markanın oluşumunu, içeriğini kamuoyuna anlatacak bir disiplinle
çalışması lazım bu kurumlarımızın.
Bunların hiçbirini diğerinden ayıramazsınız
değerli arkadaşlarım.
Üç: Üretim tipi
dışında vurgulamak istediğimiz şudur.
Arkadaşlar,
eğer bir ülkede marka bilincini oluşturduysanız ikinci hamleniz
gelişme. Ne yapacaksınız? Eğer bir markanız varsa o
markayı geliştirip o ulusa yeni katma değerler, yeni
teknolojiler kazandıracaksınız. Bizim süremiz çok uzun, yirmi
yıl. Yirmi yıl süreyle özel kriterler dışında bir
markaya dokunamıyorsunuz. Dolayısıyla, yeni bekleyen
kanunlarımız var, bu sürelerin kısaltılması, izne
bağlı kullanılma hakları olsa da, kriterlerin daha saydam,
daha şeffaf hâle getirilmesi ve oluşan markalardan yeni
markaların üretilmesinin önünün açılması bizim hepimizin görevi,
her şeyden önce ilgili bakanlığın görevidir. Bu görev ve sorumluluk
ağır bir görevdir arkadaşlar. Hemen düzenleme
yapılmalıdır. Deniliyor ki: Biz düzenlemeleri yaptık, bir
yıldır bekliyor, Bakanlar Kurulunun önünde. Arkadaşlar,
beklemeyeceksiniz. Türkiye'nin önceliği, kendi geleceğiyle, kendi
ekonomisiyle ilgilidir.
Şimdi
geliyorum kanuna. Bunlar önerilerimdi. Genelde hep şu oluyor:
Çıkıp eleştirilerimi söylüyorum, Öneriniz olmuyor. diye
kızıyorlar. Ama şimdi eleştirileri sona sakladım.
Değerli
arkadaşlar, önümüzde bir kanun var. Sanayi
Bakanlığımızın Bakanlar Kurulunda bekleyen bu konuyla
ilgili üç tane kanunu olmasına rağmen özel bir madde olarak önümüze
gelmiş. Gelme nedeni de, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı. Anayasa
Mahkemesi iptal ettikten sonra
Bakın, 5/1/2009 tarihinde bu kanunun iptal
kararı yürürlüğe girmiş ama ilgili karar bundan tam altı
buçuk ay önce alınmıştır. Yani Anayasa Mahkemesi
Markaların Korunması Hakkında Kanunda bazı maddeleri iptal
ediyor, 5/1/2009 tarihine kadar uygulama geçerlidir. diyor ama altı
buçuk aylık süre içerisinde her nedense biz bu tedbiri almıyoruz. Bu
konuda açılmış davalar var. 5/1 tarihine kadar yeni bir kanun
geçmediği için arkadaşlar, bu açılan davalar içerisinde cezai
davaların hepsi düşmüştür, markalar konusunda hepsi düştü
ama Hukuk davaları düşmedi. deniliyor. Devam eder ama yeniden
müracaat hakkı oluşmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, buradaki savunmaların hiçbirini haklı
bulmuyorum. Siz, göreve geldiğiniz zaman, bir siyasetçi
Halk, bizi buraya
öngörümüz için seçiyor. Eğer devlet kademelerinde, yürütmede bir tıkanma
olacaksa senin görevin o öngörüdür, onu göreceksin; sen, altı buçuk ayda
bu kanunun çıkarılmayacağını göreceksin, tedbirini
alacaksın. İktidar varsa iktidarla, muhalefet varsa muhalefetle
konuşacaksın, burada dava açmış, hakkını arayan
insanları mağdur etmeyeceksin. Gidip Benim kanunlarım Bakanlar
Kurulunun önünde bekliyor, ne yapayım? diyerek bunu
geçiştiremezsiniz ya da bunu yapıyorsanız bu sorumluluğa
katlanacaksınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne, kanunun,
hukukun arkasından dolanacak önergeler getirmeyeceksiniz. Ya
arkadaşlar, bu oldu, yetiştiremedik, gelin bir önerge verelim,
5/1/2009 tarihinden önce yapılan şikâyetler, açılan davalar, bu
kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren konumuna devam eder.
diye, önceki tarihe atıfta bulunarak bir önerge geçirmeye
çalışırsanız, kendi hatanızla hukukun arkasından
dolanıp yeni bir işleyiş yaratmaya çalışıyorsunuz
demektir. Bu, son derece sakıncalıdır.
Peki, bu iş
görür mü? Değerli arkadaşlar, bundan sonra hiçbir hukuki düzenleme
düşen ceza davalarının yeniden gündeme gelmesini
sağlayamaz, bu mümkün değil. Çünkü, açılan davalar içerisinde
ilgili maddeler bir muhatap teşkil ederek o davalar
açılmış. Düşmüş maddenin geriye dönüşü olmaz.
Dava dosyası açıkta kaldı. O dava dosyası sonucunda cezaya
muhatap olan madde yok kanunda, sen onu nasıl geri gönderebilirsin?
İptal edilen bir kanunu geri getirmek mümkün değil, bunun
tartışılmasını bile son derece
sıkıntılı görüyorum değerli arkadaşlar. Yani, bu
-bürokratik eksiklikse bürokratik eksiklik, siyasi eksiklikse siyasi eksiklik-
Türkiye'nin önüne ciddi bir sorunu koymuştur değerli arkadaşlar.
Bu sorun böyle devam edecek. Ama yapılması gereken şey
şudur: Bu sorun devam ederken eğer yasal düzenlemeler içerisinde
hukuki hakları koruyacak bir tedbir alınabiliyorsa, bugünler
içerisinde düşen davalar hedef alınarak hukuki temelde bir madde
konulabilir. Bu koyacağınız madde de cezai davaları
bağlamaz. Eğer onu koymazsanız hukuki işlerliği de
kalmaz değerli arkadaşlar. Ben hukukçu değilim ama bütün
içtihatlara baktığımda, bütün arkadaşlarımla
konuştuğumda önüme çıkan tablo budur. İnsan
mantığı vardır, insan vicdanı vardır, hepsini
birlikte toplayıp konuşuyorum. Bunların hepsi yok
sayılabilir ama bunu ihmal eden anlayış yok sayılamaz, bunu
affedemeyiz. Bir milletvekili gidecek kanun teklifini verecekti, altı ay
içerisinde buna evet diyen muhalefet milletvekili çoktan bulunurdu, hele bu
Sanayi, Ticaret, Enerji Komisyonunda hem iktidar hem muhalefet milletvekili
beş defa bulunurdu. Biz, hak sahibinin hakkını koruyacak her
şeyin arkasındayız. Bunun için söylemiyorum. Eğer bizim
Komisyonumuz içerisinde -Başkan da, yöneticiler de burada- hukukun,
yargının, vatandaşın haklarını, onu mahrumiyete
götürecek derecede öne çıkmış bir kararı varsa, düzeltmesi
gerekiyorsa gelsin beraber düzeltelim. Ama hukuk süreci bittikten sonra
arkasından dolanmak mı? Asla, bu Cumhuriyet Halk Partisinin işi
değil, bizim de işimiz değil. Herkes bunun faturasını
ödesin.
Sanayi
Bakanlığımızdan ciddi atılımlar bekliyoruz
değerli arkadaşlar. Bu kanun geçmeli, geçmek zorunda. Ama bu kanunda
hukukun arkasından dolanma diye bir içtihat da
yaratılmamalıdır.
Ben ilgili
enstitüye güveniyorum, bunları yapacağına da güveniyorum,
önerilerimi onun için koydum ortaya. Sadece tek endişem var: Sakın
ola sakın bu tip kurumlarımızı
siyasallaştırmayalım. Bu ülke hepimize lazım, değerli
arkadaşlar. Bazen altın değerindeki bir teknik adamı, bir
eğitilmiş adamı bulabilmek için milyonlarca dolar
harcıyorlar. Ama, kaybederseniz bir daha geri gelmiyor. Onun için şunu
yapmamalıyız arkadaşlar: Birtakım adımları
attık. Geçmiş yıllarda şu oluyordu: Adam marka
müracaatında bulunuyor, daha fazla para verenin
Ücretini yatır, ben
senin marka tescilini üç ayda çıkarayım. diyor. Türkiye böyle bir
ayıbı da yaşadı. Daha fazla verene daha kısa sürede
marka verdi yıllardır. Böyle bir ayıbı yaşadık.
Gelişmiş ülkelerde, daha fazla verenin daha fazla ihtiyacı
görülür anlayışı çağ dışı bir anlayıştır.
Bunu aşarak bir yerlere geliyoruz. Bu kolay gitmiyor. Ama, benim güven
sağlayabilmem için ilgili kurumun benim hukuksal olarak
haklarımı koruduğundan ben işveren olarak tatmin
olmalıyım. Şimdi siz bana söyler misiniz? Marka bilinciyle ben
müracaat ediyorum, haklarımı koruyacak kurum, altı buçuk ay süre
içerisinde, benimle ilgili bir konuda mahrumiyetimin olacağını
bile bile yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisine getiremiyor. Nasıl
hesap vereceğiz sanayimize? Hak sahibine ne diyeceğiz biz,
değerli arkadaşlar? Bakanlar Kurulundan geçmedi mi, daha önemli
yasalar vardı mı diyeceğiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi
toplanmadı mı diyeceğiz, ne diyeceğiz? Hiçbir şey
diyemeyiz. Siz yapacaksınız; güven vereceksiniz, güven.
Söylediğim
gibi, bu bir öngörü, değerli arkadaşlar. Türkiyenin öngörüsü
şudur: Türkiyenin öngörüsü kitle bilinci. Bunun ortasına
markayı oturtacaksınız, patenti de oturtacaksınız. Hep
markadan konuşuyoruz. Markada bir ilerleme var dedim. Patentte yok
arkadaşlar. Patentte Türkiyenin ciddi sıkıntıları
var. Acilen bir yasal düzenlemeye ihtiyacı var Türkiyenin. Türkiye bunu yapmadığı
sürece bu sıkıntı içerisinde yaşar, bu ülkenin
kazancını da dışarıya akıtmış olur. Göz
göre göre bu yasaları bir yerlerde bekletmek kendi cebimizdeki,
avucumuzdaki kaynağı Avrupa ülkelerine, dışarıdaki
üreticilere hediye etmek anlamına gelir. Biz buradan
çıkmalıyız. Bulunduğumuz yerden çıkmanın tek yolu
vardır: Dayanışma duygusu. Dayanışma duygunuzu
nasıl geliştireceksiniz? Adaletli olarak. Neye
yaklaşacaksınız? Personelinize,
uyguladığınız kişilere, firmalara, yönlendirerek ama
bir bakıyorsunuz, patent, marka var, bir eğitim furyası
çıkarılmış, bir eğitim furyası içerisinde
insanlar bilgilendirilmeye çalışılıyor ama raflara
bakıyorsunuz, tozlu raflarda bekleyen yüzlerce, binlerce dosya var. Olacak
iş mi arkadaşlar? Hiç olacak iş değil.
Görünen o ki,
bundan sonraki süreçte biz bu markayı daha çok konuşacağız,
önümüze üç dört yasa gelecek. Ben şimdi bu kriterlerdeki eksiklikleri o
kanunda düzeltmek istiyorum ama bilin ki, Türkiyenin en büyük
sorunlarından biri budur. Eğer bunu çözmezseniz, siz, ihracatınızdaki
katma değeri artıramazsınız arkadaşlar. Markanız
yoksa, arkasındaki ülkeyi hiç kimse görmez. Boşu boşuna, sadece
Türkiyeyi tanıtmaya çalışmayın arkadaşlar. Türkiye
tanınacaksa, kendi kültürüyle tanındığı gibi, kendi
millî üretimiyle tanındığı gibi, kendi öz
varlıklarıyla, kendi markalarıyla da
tanınmalıdır. Bunu sıradan bir anlayış gibi
görerek bir kenara atamazsınız. Bir tek markayı burada ifade
etmek istiyorum
Adını da söylemeyeyim, reklama girmesin; bir tek
markayla tanınmış ülkeler vardır dünyada. Tek markası
olan ve tanınmış ülkeleri saydım, yedi ülke
çıktı. Markadan sonra ülkesine bakıyorum, ülkeyi markadan
buluyorum. Çoğu insana sorun, başşehrinden tanımaz; bu
marka hangi ülkeye ait dersiniz, tanıyor.
Dolayısıyla
bu şuur, Türkiyeye gerekli bir şuurdur. Bu şuur ve bilinç
içerisinde olmalıyız. İlgili Bakanlığımıza
çok görev düşüyor, bizlere de çok görev düşüyor. Muhalefet olarak
biz, bize düşen görevin bilincindeyiz ama biz, ilgili kurumları da
sorumluluğa çağırıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, devlet yönetimi ciddiyet
ister, devlet yönetimi öngörü ister, devlet yönetimi hukuka saygı ister.
Bütün çerçeveler içerisinde, her türlü çözüme açığız ama hukuku
kandırma, arkasından dolanma, devlet yönetiminde istismar, bu bizim
işimiz değil. Bunun da hem karşısında oluruz hem
hesabını sorarız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan
Tanrıkulu.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 319 sıra sayılı Kanun Tasarısı
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, marka, çok genel olarak, üreticinin ya da
satıcının mal ve hizmetlerini tanımlamaya, tanıtmaya
ve rakiplerinden onu ayırarak, farklılaştırarak hizmet
eden, isim, kavram, sözcük, resim, tasarım, dizayn gibi unsurların
hepsinden veya bunların birleşiminden meydana gelmektedir. Eğer
markayı böyle tanımlarsak, bir mal ya da hizmeti tanıtarak
benzerlerinden ayıran, o ürüne kimlik kazandıran bir ölçüde de
garantisi olan, onu, kalitesini garanti ederek bir isim ve simge hâline
getirdiğine göre rekabet de markaların arasında geçecektir.
Sanayi
ürünlerimizin küresel boyutta rekabeti marka imajının
yerleştirilmesinden ve pazarlamasından geçmektedir. Dünyamızda
da artık ülkelerin değerleri onların yarattıkları
markalara bağlı olmakta süper güç diye ifade edilen ya da
gelişmiş ülke diye söylediğimiz ülkelerin birçoğunda da
gelişmişliği ve gücü markalar belirlemektedir. Günümüzde de
modern pazarlamanın temelinde tüketici davranışlarının
araştırılması firmalar için giderek daha önemli bir
başarı faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şimdi, böyle
bir rekabetçi yapı içinde marka bir koruma, bir imaj, bir kimlik
olayıdır. Dolayısıyla marka tercihi tüketici
davranışlarının da önemli değişkenleri içerisinde
yer alır.
Marka bir kimlik
olduğuna göre o zaman, bunun, hem üreticiler kısmından hem de
tüketiciler açısından bazı önemli unsurları da vardır.
Bunlara baktığımız zaman, üreticiler açısından
marka talep oluşturmada işletmenin ürününden daha öndedir ve daha
önemlidir. Marka, o ürünü aracı işletmelere çeker, hatta o ürüne
bağlılık meydana getirir ve o ürünü rakip mallardan ve
ürünlerden de ayırır. Bu, üreticiler açısından önemlidir.
Tüketiciler açısından marka, tüketiciye istediği malı kolayca
bulabilme imkânı sağlar ve tüketiciye güven verir, hatta tüketicinin
korunmasını sağlar. Dolayısıyla markalı
malların, markasız mallara göre daha kaliteli olmaları da icap
eder.
Markanın
ülkemizde özgün ürün yaratmadaki rolü çerçevesinde
baktığımız zaman, patent ve mülkiyet hakları
çalışmaları da mutlaka bu çerçeve içerisinde özendirilmeli,
markaya kadar uzanan süreç temelini ARGE ve yenilenmeye
dayandırmalıdır. Daha çok katma değer yaratmak, büyük çapta
üretim yapmak, yeni, özgün ürün üretmek, kârlılık
oranlarını artırmak, modern bir pazarlama ağı
oluşturmak gibi, gerek bilimsel gerekse kurumsal unsurları tesis
etmek için mutlaka markaların da yaratılması gerekir.
Değerli
milletvekilleri, ekonomik hayatımızda bu kadar önemli olan marka
konusunu bugünkü iktidarın da ne ölçüde samimi takip ettiğini
gösteren bir tasarıyı bugün görüşmekteyiz. Bu tasarıda
yapılmak istenen değişiklikler aslında çok çok önceden,
belirli bir zaman aralığında Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna getirilebilmeliydi. Tabii, baktığımız zaman, 556
sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin 61inci maddesinin (d) bendi Anayasa Mahkemesinin 2 Mart 2004
tarihinde ve 2004/25 sayılı Kararıyla iptal edilmiş ve
arkasından da bu karar 14 Mayıs 2005 tarihinde yürürlüğe
girmiştir.
Gene, diğer
yandan, aynı Kararnamenin, yani 556 sayılı bu Kararnamenin
9uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi ve ikinci
fıkrasının (b) bendi, gene 61inci maddesinin (a) ve (c)
bentleri de Anayasa Mahkemesinin 3 Ocak 2008 tarih ve 2008/2 sayılı
Kararıyla iptal edilmiş, bu karar da 5 Ocak 2009 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. İşte, bizim konuştuğumuz
mesele de bunun üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Anayasa Mahkemesi
kararının yürürlüğe girdiği tarihte, yani 5 Ocak 2009da
Başbakanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisine söz konusu iptal
kararları nedeniyle doğmuş veya doğacak olan hukuki
boşluğu gidermek amacıyla da bu görüştüğümüz
tasarıyı göndermiştir. Tasarı, 7 Ocak 2009 tarihinde ilgili
komisyonda görüşülmüş ve nihayet Meclis Genel Kuruluna
indirilebilmiştir.
Bu durumda,
markalarla ilgili cezai düzenlemelerin yer aldığı söz konusu
hükümlerin iptali kamu düzenini ihlal edici bir hukuki boşluk da yaratmıştır.
Bu sebeple, söz konusu karar yürürlüğe girmeden evvel marka, patent ve
endüstriyel tasarımlarla ilgili yeni düzenlemelerin yapılması
ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Şimdi, bu
durumdan günümüze baktığımız zaman Hükûmetin bu konuya
gerekli ihtimamı göstermediği de açıktır. Anayasa
Mahkemesinin düzenleme yapılabilmesi için idareye vermiş olduğu
altı aylık süre geçtiğimiz haftalarda dolmuş olmasına
rağmen, düzenleme ancak bu süre dolduktan sonra, bu hafta içinde
Meclisimize getirilebilmiştir.
Bu geçen süre içerisinde
mahkemelerde devam eden davaların düşme tehlikesi de ortadadır.
Hatta bazı görüşlere ve yayınlarda çıkan tahminlere göre,
bu dosyaların sayısının 9 bin civarında olduğu da
söylenmektedir.
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının, ilgili tasarıları 2008 içerisinde,
nisan ayında Başbakanlığa gönderdiğini biliyoruz.
Fakat ne olmuştur da bu tasarılar, Başbakanlıkça
bekletilmiş, Bakanlar Kurulunda hemen görüşmeye
açılmamış ve bugüne kadar gecikmenin sebebi olmuş? Bunun
geçerli bir gerekçesi var mıdır? Bu konunun Hükûmet tarafından
kamuoyuna ve tabii ki Meclisimize açıklanması gerekmektedir.
Eğer her fırsatta hamasi söylemlerle çağdaş bir Türkiye
deniyorsa bunun gerekleri de bahsedilen çağdaşlığa yakışır
bir şekilde zamanında yerine getirilebilmeliydi.
Sayın milletvekilleri,
tasarı öyle bir alelacele hazırlanmıştır ki
bakın, ilgili komisyonun görüşmelerine
baktığımızda, iktidar partisi milletvekilleri dahi, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığının, Anayasa Mahkemesinin bu konuda
vermiş olduğu altı aylık sürede neden bu düzeltmeyi ve
düzenlemeyi yapamadığı konusunda eleştirilere sebep
olmuştur. Bu duruma benzer bir başka örneği, ben sizlerle daha
önce de paylaştığım bir konuyu gene aktarayım.
Geçtiğimiz sene içerisinde Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının çıkarttığı Organize Sanayi
Bölgeleri Yer Seçimi Yönetmeliğinde de benzer hatalar
yapılmış. Bizlerin soru önergesi ve ikazlarıyla, neden
sonra Bakanlık bunu tekrar yayınlayarak düzeltmiştir. Buradan da
şu çıkıyor sayın milletvekilleri: Bazı mevzuatlarda
uygulamada değişiklikler olabiliyor, hatta
yanlışlıklar olabiliyor. O hâlde hepimizin, özellikle, tabii ki
iktidar erkini elinde bulunduranların bunlara dikkat ederek daha az
hatayla yasalarımızı çıkarmamız gerekir diye
düşünüyorum.
Şimdi ise
tasarının yürürlük tarihiyle ilgili olarak, bu şekilde kabul
edildiği zaman bu gecikmeye neden olanların hatasını
vatandaşlarımız ödeyecek, ilgili kesimler ödeyecek ve bu konuda
da maalesef kimse hesap vermeyecektir. Yapılan bu hata, bilemiyoruz ama bu
görüşmeler sırasında belki de iktidar grubu tarafından
getirilecek bazı önergelerle de değiştirilmeye
çalışılacaktır. Aslında bu durum komisyonda da bir
teşebbüse uğramıştır fakat nedense geri
çekilmiştir. Aslında büyük de bir hukuki sorunu teşkil edecektir
böyle bir düzenleme.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulumuzdaki birçok milletvekilimizin görev
aldığı çok çeşitli Meclis ihtisas komisyonları
bulunmaktadır ve bu komisyonlarda iktidar grubumuz, bugünkü tasarıya
benzer, çok sıkıntılı konularda ve bu konuların
aşılmasında sürekli olarak, daima tasarılarla ilgisi
olmayan düzenlemeleri önümüze getirmekte ve bunları tasarılara
mütemadiyen ekleme çalışmaları yapmaktadırlar. Bu durum
bütün gruplar tarafından -iktidar grubu tabii ki hariç- eleştiri
konusu da olmaktadır. Bu komisyonların esas görevi iktidarın
hatalarını kapatmak değildir değerli
arkadaşlarım. Bu komisyonlar yasa çıkartmak ve yasaları
düzenli ve hukuka uygun olarak yürütmek için kurulmuşlardır.
Komisyona gelen
tasarılar, usul olarak biliyoruz ki öncelikle hangi bakanlık
hazırlıyorsa onların ilgili teknik birimleri tarafından
hazırlanıyor, daha sonra hukuk müşavirliklerine intikal ediyor
ve akabinde Başbakanlığa, Kanunlar ve Kararlar Genel
Müdürlüğüne gidiyor, eğer istenirse görüşler alınıyor
ve daha sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilip ilgili komisyonlara
geliyor. Bunun, en azından, bilebildiğimiz kadarıyla,
yasalaşma süreci açısından usulen böyle olması gerekir diye
düşünüyorum.
Hâl böyle iken,
verilen süreyi zamanında değerlendiremeyerek evrensel hukuk
ilkelerini ciddiye almayan anlayış sergilemek sanırım
buradaki, Genel Kuruldaki hiçbir milletvekilinin de kabul edebileceği bir
durum olmayacaktır değerli milletvekilleri.
Bugün birçok
sektörümüz marka yaratmada maalesef yeterince başarılı
olamamaktadır. Tabii bu durumun en büyük sebebi de devletten yeteri kadar
teşvik ve ilgiyi görememeleridir. Bakın, buna örnek olarak, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı tarafından 2008 yılından,
geçtiğimiz yıl içerisinden bugüne kadar teşvik veya destek
adı altında gerçekleştirilen projelere şöyle bir göz
attığımızda hep karşımıza, ya amacına
hiçbir zaman ulaşamayacak projeler çıkmakta ya da kapsam
itibarıyla bazı hatalara düşülmektedir.
Şimdi,
bunlardan bir tanesini çok konuşulduğu için gene örnek vereyim:
1.000+
Daha sonra
imalatçı esnaf ve sanatkâr kredisi
başlatılmıştır. Bu kredi sadece imalatçı olan
esnaf ve sanatkâra yönelik uygulanmıştır. Fakat verilen demeç ve
açıklamalarda imalatçı olmayan esnaf ve sanatkârda da bir beklenti
yaratılmıştır. Ne üzücüdür ki o dönem dile
getirdiğimiz bu krediden bütün esnaf ve sanatkârın
yararlanmasının gerekliliği, ancak şu günlerde,
şimdilerde hayata geçirilebilecektir, eğer yapılırsa.
Ardından ihracat destek kredisi uygulamaya konulmuştur. 15 Eylül
2008de başvuruları başlayan kredi için ayrılan kaynak
kadar kredi kullanımı gerçekleşememiştir. 26 Kasım
2008de sıfır faizli, istihdam endeksli can suyu kredisi desteği
uygulaması ile yeni istihdam sağlanacağı söylenmiştir.
Oysa istihdama endeksli olan sadece kredinin miktarı olmuştur. Yani
işletmeler Ekim 2008de çalışan sayısına göre kredi
kullanıp daha sonra isterlerse bunların bir kısmını,
belki de hepsini işten çıkarabileceklerdir ama yine de destekten
faydalanacaklardır.
Değerli
arkadaşlarım, programın duyurulmasıyla başvurular
arasında sürenin çok kısa olması, uygulamaya konulan tüm
programlardaki ortak yöndür. Bu sürenin kısıtlı olması,
yapılan çalışmanın kamuoyu tarafından ve
KOBİlerimiz tarafından yeterince anlaşılamamasına da
yol açmaktadır.
Bu programlardan
birçok girişimcimizin yararlanamamasının bir nedeni de
sicillerindeki olumsuzluklardır. Bakın, şimdi çok önemli bir konuya
değineceğim. Yani siz bu işletmelere hem kredi vereceğim,
diyeceksiniz; öte yandan, sicilin bozuk, siz bunu kullanamazsınız,
diyeceksiniz ve böyle bir şart getireceksiniz.
Aslında
aylardır dile getirdiğimiz ve bu konuda Milliyetçi Hareket Partisinin
değerli milletvekilleri tarafından verilen kanun teklifi de maalesef
bu marka kanununda olduğu gibi bekletilmektedir. Belki bu hafta içerisinde
bu yasalaşırsa ondan sonra nihayet görüşme imkânı
bulunacaktır. Aslında ilk yapılması gereken bu düzenleme
sonraya bırakıldığı için birçok girişimcimiz daha
önceki desteklerden de faydalanamamışlardır.
Değerli
milletvekilleri, günümüzde girişimcimiz marka yaratmanın da ötesinde
çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Ülkenin genel
ekonomik durumu reel kesim dediğimiz bu kesimi doğrudan
etkilemektedir. Ekonomik istikrarsızlık nedeniyle reel kesimde
insanlar, kurumlar ve işletmeler uzun vadeli planlar yapamamaktadır.
Çok değil, bundan iki üç ay kadar önce krizin yaklaşmakta olduğunu
ve acilen tedbir alınması gerektiğini söylediğimiz zaman, o
günlerde Kriz tellalları var. diyenler, bugün krizin 2009un ilk
yarısında devam edeceğini çok rahat bir ifadeyle
söylemektedirler.
Unutmayalım
ki kriz ortamını başarıyla yönetmenin yolu, yaklaşan
krizi önceden görebilmek ve ona göre de tedbirleri alabilmektir. Türkiye
İstatistik Kurumunun verilerine göre, ülkemizin sanayi üretimi, 2008
Kasım ayında 2007 yılının aynı ayına göre
yüzde 13,9 oranında azalmış durumdadır. İmalat
sanayisindeki kapasite kullanımı çok önemlidir. 2008in Aralık
ayında geçen yılın aynı dönemine göre 16,4 puan
düşerek yüzde 64,7 seviyesinde gerçekleşmiştir. Şimdi, bu
oran çok bahsedilen, âdeta edebiyatı yapılan 2001 yılı
krizinden bile düşüktür değerli arkadaşlar.
Organize sanayi
bölgeleri, hem krizlerle ilgili hem de ekonominin nabzının
tutulması anlamında en önemli üretim üslerimizdir, merkezlerimizdir.
İşte, bunlardan bir tanesi olan İzmir Atatürk Organize Sanayi
Bölgesindeki enerji tüketimi, Aralık 2008de 2007 Aralık ayına
göre yüzde 20 düşüş göstermiştir. 3.700 kişi son üç ayda
sadece bu bölgede işten çıkarılmıştır. Otomotiv
Sanayii Derneğinin kendi raporuna göre, 2008 Aralık ayında
otomotiv üretimi yüzde 63 azalmış, 104.866dan 39.318 adede
düşmüştür değerli arkadaşlarım. Bu sanayimizin, bu
sektörün en önemli merkezlerinden biri olan Bursada işini kaybedenlerin
sayısı 56.700dür. Kaldı ki, bu rakamın 24.343ü son üç ay
içinde olmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, son bir yıllık dönemde iş arayan
vatandaşlarımıza göre, 385 bin kişi ilave işsiz
olmuştur. Demek ki, işsizlikle ilgili geçen yıla göre yüzde
1,2lik bir puan artışıyla yüzde 11e yaklaşan 10,9luk da
bir işsizlik oranıyla karşı karşıyayız.
Gelinen noktada, sanayi üretiminde büyük bir düşüş var. Büyüme ve
istihdam başta olmak üzere ekonominin birçok göstergesi de olumsuz bir
şekilde gelecekten haber veriyor.
Biz, bu küresel
kriz komisyonuyla ilgili olarak değerli arkadaşlarım, Milliyetçi
Hareket Partisinin oluşturduğu küresel mali krizi izleme komisyonunda
birçok tedbiri, 22 Ekim tarihinden itibaren anbean takip ederek krizi
kamuoyuyla ve bu konuyla ilgili olanlarla paylaştık. Maalesef ne
Milliyetçi Hareket Partisinin bu ilgili komisyonunun sesine kulak verildi ne de
bizden sonra aynı önerileri tekrarlayan iş dünyasının
önerilerine bakıldı.
Biz yaklaşan
bu krize karşı samimi ve destekleyici bir tutum içindeyiz
değerli arkadaşlarım. Eğer bu konularla ilgili iktidar bir
tedbir getirecekse, onu da şartlarla ilgili olarak değerlendirip
ülkemizin çıkarları noktasında gerekli tedbirlerin
alınmasına çaba göstereceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tanrıkulu.
AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) Teşekkürler Başkanım.
Ancak bu konuda
da iktidarın artık söylem değil biraz icraat yapmasını
bekliyoruz haklı olarak.
Değerli arkadaşlarım,
küresel ekonomik krizden dolayı ülkemiz önümüzdeki dönem doğrudan
yatırım ve sıcak para bulmakta güçlük çekecektir. İşte
bu nedenle, hem yerli malını hem de yerli marka kullanımını
teşvik ederek markalarımıza ve üreticilerimize en yüksek seviyede
destek vermek zorundayız. Böylece üretimde çarklar yavaşlamayacak ve
durmayacak, yerli üreticimiz, dolayısıyla da
çalışanlarımız işinden, aşından
olmayacaktır.
Sayın
milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, tasarının ileride
sorunlara yol açmamasını temenni ediyor, yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.
AK PARTİ
Gruba adına Konya Milletvekili Sayın Hasan Anğı.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HASAN ANĞI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir
işletmenin mal ve hizmetlerini diğer işletmelerin mal ve
hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlayan, bu yönüyle de mal ve
hizmetlerin kimliğini oluşturan işaret olarak tanımlanan
marka, küreselleşmenin sınır tanımadığı,
rekabetin hız kazandığı günümüz bilgi toplumunda
firmaların pazarda kalıcı olabilmelerinin temel
unsurlarından biri hâline gelmiştir. Artık, dünyadaki büyük
şirketlere bakıldığında marka değerleri firma
değerinin çok önemli bir kısmını oluşturmaktadır.
Başka bir ifadeyle günümüzde artık ekonomik değer fiziki
varlıklardan çok fikrî sermaye ile ölçülmektedir. Bu yönüyle de başta
marka olmak üzere sınai mülkiyet hakları sanayi toplumunda sahip
olduğundan çok daha önemli bir rol üstlenmeye başlamıştır.
Zaman zaman basına da yansıyan muhtelif araştırmalarda
dünyanın en değerli yüz markası veya en değerli beş
yüz markası belirlenmektedir. Sıralamalar ve değerler az da olsa
farklılık göstermekle birlikte, ilk sırada yer alan markanın
değeri 60-70 milyar dolara karşılık gelmektedir.
Araştırmalarda yer alan ilk yüz markanın toplam değeri
Amerika Birleşik Devletlerinin ihracatının yaklaşık 2
katıdır. Yarıdan fazlası Amerikan Birleşik Devletleri
firmalarına ait olan bu markalar olmasa ABD diye bir ülke
kalmayacaktır. Her ne kadar henüz ilk yüz içerisinde yer alan Türk
markası olmasa da dünyanın en büyük firmaları listesine giren
Türk şirketleri vardır. Türk sanayicisi ve girişimcisi
artık başkaları için fason üretim yerine kendi markası için
üretim yapmaya başlamıştır, hatta bu markalarımız
Çin tarafından da taklit edilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; markalar başta olmak üzere
sınai mülkiyet hakları, evrensel hukuk tarafından temel bir
insan hakkı olarak değerlendirilmekte ve korunması devletlere
bir görev olarak yüklenmektedir. Küreselleşme ile birlikte
uluslararası boyut ve nitelik kazanan taklit ve korsan ürünler nedeniyle,
özelde marka koruması, genelde sınai mülkiyet hakları daha da
önemli hâle gelmiştir. Dünya Gümrük Örgütü ve OECD gibi uluslararası
kuruluşlarca yapılan değerlendirmelere göre, dünya ticaretinde
korsan ve taklit ürünlerin payı yüzde 5 ila 7 seviyesine
ulaşmıştır. 2007 yılında OECD tarafından
yayımlanan bir rapora göre, tüm gümrüklerde ele geçirilen korsan ve taklit
ürünlerin değeri dünya üzerindeki yüz elli ülkenin gayrisafi millî
hasılasından daha fazladır. Ayrıca korsan ve taklit
ürünler, organize suç örgütleri ve hatta terör örgütlerince kullanılan, bu
yönüyle de kamu düzenini tehdit eden olumsuz bir boyut
kazanmıştır. Sebebiyet verdikleri vergi kaybı nedeniyle ülke
ekonomilerini etkileyen korsan ve taklit ürünler, kamu
sağlığını da tehdit etmeye
başlamıştır. Bu nedenle, başta G-8 zirvesi olmak üzere
pek çok uluslararası platformda fikrî ve sınai mülkiyet
haklarının korunmasına ve bu çerçevede korsan ve taklitle mücadeleye
vurgu yapılmaktadır.
Ülkemizin ABye
üyelik sürecinde üzerinde en çok durulan konulardan biri de fikrî ve sınai
mülkiyet haklarının korunması ve taklitle mücadeledir.
Müzakerelere açılan on fasıldan biri olan fikrî ve sınai
mülkiyet hukuku alanında belirlenen kapanış kriterleri
arasında taklitle mücadeleye ilişkin hususlar da yer almaktadır.
Dünyada
sınai mülkiyet haklarının ilk uygulayıcılarından
biri olan ülkemizde son dönemde marka ve sınai mülkiyet haklarına
önem ve öncelik verilmeye başlanmıştır.
AK PARTİ
olarak, sınai mülkiyet haklarını ekonomik ve teknolojik
gelişme için bir araç olarak görmekteyiz. Bu çerçevede, Patent
Değerlendirme Ajansının kurulması, aralarında
markalara ilişkin kanun hükmünde kararnamenin de yer aldığı
mevcut kanun hükmünde kararnamelerin kanuna dönüştürülmesi, Fikrî Mülkiyet
Hakları Koordinasyon Kurulu ve Tasarım Konseyinin
oluşturulması, Markalar Kanunu Anlaşmasının
revizyonuna ilişkin Singapur Anlaşmasına katılım
sağlanması gibi pek çok proje ve eylem Hükûmetimizin eylem
planında yer almaktadır. Bu çerçevede, geçtiğimiz yıl
yayımlanan Başbakanlık genelgesi ile Fikrî ve Sınai
Mülkiyet Hakları Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Bu Kurul,
fikrî mülkiyet alanında ilgili kamu kurum ve kuruluşları
arasında ortak strateji ve politikalar geliştirecektir. Fikrî
mülkiyet alanında kısa, orta ve uzun vadeli stratejileri
oluşturacak olan Kurulun ilgili kurumlar arasında koordinasyon ve
iş birliği geliştirerek uygulamada etkinlik sağlaması
da amaçlanmaktadır. Kurul ilk toplantısını geçtiğimiz
kasım ayında gerçekleştirmiş, ulusal fikrî ve sınai
mülkiyet stratejisinin hazırlanması için gerekli
çalışmaların başlatılması gibi ülkemiz
açısından önemli bir karar almıştır. Bu karardan
görüleceği üzere, Koordinasyon Kurulunun ülkemize büyük
katkıları olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede sınai mülkiyet
haklarına verilen önem neticesinde bu alanda önemli atılımlar
gerçekleştirilmiştir. Tüm sınai mülkiyet
başvurularında 2002 yılına göre yüzde 100e ulaşan
artışlar yaşanmıştır. Türkiye, geçtiğimiz
yıl 75 bini aşan marka başvurusu ve 32 bin endüstriyel
tasarım ile Avrupada ilk üç içindedir. Yerli patent
başvurularında dünya ortalamasının katbekat üstünde
artış gösteren ülkemizde mutlak sayılarımız da son
dönemde artmıştır. Cumhuriyet tarihinde ilk kez geçtiğimiz
yıl 10 binin üzerinde buluş için patent ve faydalı model
başvurusu yapılmıştır. Benzer şekilde,
uluslararası marka başvurularında da önemli artışlar
yaşanmaktadır. Uluslararası marka başvurularının
yaklaşık yüzde 2si Türkiyeden yapılmaktadır.
Uluslararası marka başvurusu yapmaya imkân sağlayan ve seksen
iki ülkenin yer aldığı Madrid Sisteminde en çok başvuru
yapan 15inci ülke Türkiyedir. Türk ekonomisine olan ilgiyi göstermesi
açısından, uluslararası başvurularda en çok koruma talep
edilmek istenen ülkelerden biri konumundayız. Yabancı marka
sahiplerinin ülkemize olan ilgisi de her geçen gün artmaktadır. 2006
yılında 10uncu sırada yer alan ülkemiz, 2007 yılında
bir basamak daha yükselerek 7nci olmuştur. Özetle, ülkemizin bu alandaki
potansiyeli artık harekete geçmiş, Türk sanayicisi de küresel
rekabette yerini almaya başlamıştır.
Başvuru
sayılarındaki yaşanan bu gelişmeler kadar önemli bir
diğer husus, bu hakların etkin bir şekilde
korunmasıdır. Bu korumanın sağlanabilmesi için başta
marka olmak üzere tüm sınai mülkiyet haklarının öncelikle
doğru ve hızlı bir şekilde tescil edilmesi gerekir.
Ülkemizde tescil konusunda tek yetkili kurum olan ve Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımıza bağlı olarak faaliyet gösteren Türk
Patent Enstitüsü bu görevi başarıyla yerine getirmektedir. Elbette bu
husus tek başına yeterli değildir. Bu alanda olabilecek hak
ihlallerinin ve uyuşmazlıkların adil ve süratli bir şekilde
sonuçlandırılması da zorunludur. Bunu gerçekleştirebilmek
için de hukuki düzenlemelere ve bu alanda görev yapacak ihtisas mahkemelerine
ihtiyacımız vardır. Ülkemizde bu konudaki düzenlemeleri de içine
alan yasal mevzuat 27 Haziran 1995 tarihinde yürürlüğe giren,
aralarında markalara ilişkin 556 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin de yer aldığı bir dizi kanun hükmünde kararname
ile belirlenmiştir. Sınai mülkiyet hakları ve cezalar ise 1995
ve 2004 yıllarında çıkan 4218 ve 4194 sayılı
kanunlarla düzenlenmiştir. Öte yandan, ülkemizde bu alanda davalarla
ilgilenen fikrî ve sınai haklar ihtisas mahkemelerinin sayısı
23e ulaşmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi, geçtiğimiz
yıl aldığı bir kararla, markalara ilişkin
suçların kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemeyeceğine
hükmettiğinden, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
bazı maddeleri iptal edilmiştir. Bununla birlikte, sınai
mülkiyet haklarına büyük önem verdiğini belirttiğimiz
Hükûmetimizin eylem planında yer alan, markalara ilişkin 556 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin kanuna dönüştürülmesi için yapılan
çalışmalar tamamlanmıştır. Tasarı, Bakanlar
Kurulunda imzaya açılmıştır, önümüzdeki günlerde de yüce
Meclisimize sunulacaktır.
Söz konusu
çalışmanın yasalaşmasının bir süre
alacağı dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesinin
söz konusu kararları çerçevesinde hukuki açıdan bir boşluk
doğmaması amacıyla, şu an görüşülmekte olan bu kanun
tasarısı hazırlanarak yüce Meclisimize sunulmuştur.
Tasarıyla, Anayasa Mahkemesince iptal edilen 556 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 9uncu ve 61inci maddeleri yeniden düzenlenmektedir.
BAŞKAN
Sayın Anğı, eğer iki dakika içinde bitiremeyecekseniz
konuşmanızın sonuna kadar
HASAN ANĞI
(Devamla) Bir dakikada tamamlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Peki o zaman.
Buyurun.
HASAN ANĞI
(Devamla) Tasarının 1inci maddesinde, marka tescilinden doğan
hakkın kapsamı belirtilmiş, marka sahibinin izni olmadan üçüncü
kişilerin markayı kullanmalarının önleneceği durumlar
açıklanmıştır. Ayrıca, marka mevzuatımızda
ilk defa olmak üzere, markanın İnternette kullanım hâli
düzenlenmiştir.
Tasarının
2nci maddesiyle, marka hakkına tecavüz fiilleri düzenlenmektedir. Bu
maddenin amacı, marka sahibinin münhasıran yetkisinde olan
markayı kullanma hakkına başkaları tarafından tecavüz
edilmesinin engellenmesidir.
Köklü bir marka
geçmişi olan ve son dönemde bu alanda büyük bir atılım yaparak
geçtiğimiz yıl yapılan yetmiş beş bin marka
başvurusuyla Avrupada 3üncü sırada yer alan ülkemizin bu konumunu
sürdürebilmesi için söz konusu tasarının yasalaşması
gerekmektedir.
Tasarının
hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyor, ülkemiz
için hayırlı olmasını diliyor, heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Anğı, çok teşekkür ederim efendim hassasiyetiniz
için.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremiz dolmuştur.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için 21 Ocak 2009 Çarşamba günü saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri
izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar
diliyorum.
Kapanma Saati: 20.00