DÖNEM: 23 CİLT: 38 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
47nci
Birleşim
21 Ocak 2009 Çarşamba
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, Uğur Mumcunun ölüm yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, tekstil sektörünün
sorunları ve Teşvik Yasasının süresinin
uzatılmasına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı
3.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlunun, kalkınma ajanslarına
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun (6/982) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/111)
2.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın (6/1074) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi (4/112)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 21 milletvekilinin, yerel basın ve
yayın kuruluşlarının yaşadığı
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/310)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, kot taşlama
atölyelerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/311)
3.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel
taciz ve istismarın araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/312)
C) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Umman Sultanlığı Savunma Bakanı Badr Bin Saud
Bin Harib Al Busaidiye Başkanlıkça Hoş geldiniz denilmesi
D) Tezkereler
1.- Devlet
Bakanı Mehmet Şimşekin, İrana yaptığı
resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/666)
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.-
Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/663) (S. Sayısı: 319)
3.-
Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi
Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve 2 Milletvekilinin; Giresun Milletvekili Ali Temürün;
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/664, 2/59, 2/261, 2/357, 2/370) (S.
Sayısı: 320)
VI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, Ergenekon soruşturmasında basına
bilgi sızdıran kamu görevlisi olup olmadığına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/5505)
2.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, dinlenme ve izlenme
iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/5509)
3.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, işkence iddialarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/5513)
4.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemirin, cezaevlerindeki bazı uygulamalara ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/5522)
5.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, maketten ev satışında
yaşanan mağduriyetlere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/5523)
6.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, yargılama sürecinde yaşanan
mağduriyetlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/5574)
7.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, Gerger Savcısına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/5584)
8.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, İstanbul Adlî Tıp
Kurumu 6. İhtisas Dairesinin hazırladığı bir rapora
ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/5585)
9.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, Adlî Tıp Kurumunun verdiği
bir rapora ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin
cevabı (7/5587)
10.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, tasarruf sahiplerini mağdur
eden bir holdinge ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/5628)
11.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, 1937 ve 1938de Tuncelide
gerçekleştirilen bazı uygulamalara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/5637)
12.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Adlî Tıp Kurumu yönetimine ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/5641)
13.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, İstanbul Adlî Tıp Kurumunun bir
raporuna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin
cevabı (7/5642)
14.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemirin, tutuklu ve hükümlülerin emanete
alınan eşyalarının kaybolduğu iddialarına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
(7/5643)
15.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, işkence
iddialarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/5830)
16.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, dinlemeye konu telefon kayıtlarına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
(7/5852)
17.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, işsizliğe yönelik önlemlere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/5889)
18.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, kriz sonucu artan işsizliğe
karşı alınan önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/5896)
19.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, Diyarbakır
Araştırma Hastanesinin etrafındaki arazilere ilişkin sorusu
ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özakın cevabı
(7/6044)
20.-
İstanbul Milletvekili Ümit Şafakın, toplu işten
çıkarmalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/6047)
21.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, kamudaki zorunlu özürlü istihdamına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/6048)
22.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, sosyal güvenlik prim
borçlarının yeniden yapılandırılmasına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/6052)
23.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Vanda ölüm ve yaralanmaya yol açan bir patlamaya
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın
cevabı (7/6086)
24.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Mardin ilindeki yatırımlara
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Faruk Nafız Özakın cevabı (7/6145)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak üç oturum yaptı.
İçişleri
Bakanı Beşir Atalay, mahallî idareler seçimleri öncesinde seçmen
listeleriyle ilgili olarak yaşanan tartışmalarda sıkça
gündeme getirilen Kimlik Paylaşımı Sistemi,
vatandaşlık numarası, Adres Kayıt Sistemi gibi
Bakanlığınca yürütülen çalışmalar hakkında gündem
dışı bir açıklamada bulundu; Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ grupları
adına, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli şahsı
adına, aynı konuda görüşlerini belirttiler.
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, İçişleri Bakanı Beşir Atalayın
mahallî idareler seçimlerine ve Adres Kayıt Sistemi hakkındaki
konuşmasına ilişkin bir açıklamada bulundu.
Siirt
Milletvekili M. Yılmaz Helvacıoğlu, Siirt ilinin sorunları
ve yapılan yatırımlara,
İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz, İslam Konferansı Örgütü Parlamento
Birliği İcra Komitesinin olağanüstü toplantısına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındırın, Silopi ilçesinde HADEP ilçe
Başkanı Serdar Tanış ve Başkan
Yardımcısı Ebubekir Denizin kayboluşlarına
ilişkin gündem dışı konuşmasına Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin cevap verdi.
Van Milletvekili
Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi ve seçmen kütüklerine yönelik iddiaların (10/307),
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, erken yaşta evlilik
konusunun (10/308),
Araştırılarak;
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, bor
madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor
kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için (10/309);
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Devlet
Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlunun, Karadağa,
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Gülerin, İrana,
Yaptıkları
resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.
Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin (2/271) İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının;
1inci
sırasında bulunan (6/316),
2nci (6/338),
3üncü
sırasında bulunan (6/366),
4üncü (6/368),
10uncu (6/400),
15inci (6/413),
22nci (6/424),
26ncı (6/438),
38inci (6/474),
41inci (6/480),
44üncü (6/485),
58inci (6/518),
60ıncı (6/522),
63üncü (6/526),
64üncü (6/527),
71inci (6/538),
73üncü (6/541),
74üncü (6/542),
81inci (6/556),
95inci (6/577),
145inci (6/653),
168inci (6/687),
177nci (6/703),
212nci (6/764),
213üncü (6/765),
Esas
numaralı sözlü sorulara, Sağlık Bakanı Recep Akdağ
cevap verdi; (6/368), (6/522), (6/541), (6/577), (6/703), (6/765), esas
numaralı soruların sahipleri de cevaba karşı
görüşlerini açıkladı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının;
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasında bulunan, Markaların Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporunun (1/663) (S. Sayısı: 319) tümü üzerinde
bir süre görüşüldü.
21 Ocak 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere, birleşime 20.00de son verildi.
Nevzat
PAKDİL
Başkan
Vekili
Murat
ÖZKAN Canan CANDEMİR ÇELİK
Giresun Bursa
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.:52
II.- GELEN KÂĞITLAR
21 Ocak 2009 Çarşamba
Tasarı
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uyuşturucu
Kaçakçılığı, Organize Suçlar ve Terörizmle Mücadele
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/671)
(İçişleri ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.1.2009)
Teklifler
1.- Siirt Milletvekili Osman
Özçelikin; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/376)
(İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
7.1.2009)
2.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Atanın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/377)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.1.2009)
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin; Sivas Madımak Otelinin Demokrasi
Şehitleri Müzesi Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/378) (Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9.1.2009)
4.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin; 17.3.1981 Tarih ve 2429 Sayılı Ulusal
Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunun 2 nci Maddesinin A Bendinin
Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/379) (İçişleri
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2009)
5.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman ve 2 Milletvekilinin; Milli Eğitim Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/380)
(Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2009)
6.- Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepenin; Yatırımların ve
İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/381) (Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş ve 21 Milletvekilinin, yerel basın ve yayın
kuruluşlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/310) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.01.2009)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 20 Milletvekilinin, kot taşlama
atölyelerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/311)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2009)
3.- Bursa Milletvekili Kemal
Demirel ve 21 Milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel taciz ve
istismarın araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/312)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2009)
21 Ocak 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Uğur Mumcunun ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
İstanbul Milletvekili Çetin Soysala aittir.
Sayın Soysal, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Uğur
Mumcunun ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Bugün, hain kurşun ve
bombaların kurbanı olan önemli değerlerimizi, saygın
kalemlerimizi ve laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin savunucuları ve
demokrasi şehitlerini anmak üzere söz almış bulunuyorum. 1969da
Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Taylan Özgür, 1977de
İstanbul Taksimde 1 Mayıs mitinginde 34 yurttaşımız,
1978de İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde 7
gencecik öğrenci ve Ankara Bahçelievlerde Türkiye İşçi Partili
yine 7 öğrenci faili meçhul cinayetlere kurban gitti. 1979da
gazeteci-yazar Abdi İpekçi hain bir suikast sonucu yaşamını
kaybetti, 31 Ocak 1990 akşamında Muammer Aksoy Ankaradaki evinin
önünde uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü,
6 Ekim 1990da Bahriye Üçok evine gönderilen bombalı paket nedeniyle
yaşamını yitirdi, 7 Mart 1990da gazeteci Çetin Emeç
arabasında öldürüldü, 4 Eylül 1990da evinin yakınlarında vurulan
gazeteci-yazar Turan Dursun ne yazık ki yaşamını kaybetti;
1993ün Temmuz ayının 2sinde Sivasta 33
vatandaşımız, yazarımız, sanatçımız çok
korkunç bir katliam sonucu Madımakta can verdi; 30 Aralık 1994te
İstanbul Taksimde The Marmara Otelinde patlayan bomba sonucunda
ağır yaralanan ve 11 Ocak 1995te hayatını kaybeden Onat
Kutlar; 21 Ekim 1999 yılında öğretim üyesi-yazar Ahmet Taner
Kışlalı Ankaradaki evinin önünde uğradığı
bombalı saldırı sonucu yaşamını kaybetti. Ne
yazık ki liste çok uzun ve yine iki gün önce, bir cinayet sonucu
yaşamını yitiren Hrant Dinki andık. Üç gün sonra da,
Uğur Mumcuyu, Gaffar Okkanı anacağız ve kahpece öldürülen
bu demokrasi şehitlerinin ölümleri ne yazık ki
karanlığın gölgesinde kalmış, aydınlatılamamıştır
ve hepsini saygıyla anıyor, onların fikirlerinin eksikliğini
hissediyoruz. Soruyoruz: Katiller
bulunabildi mi, suçlulardan hesap sorulabildi mi? Ne yazık ki hayır.
Ve Uğur Mumcu
Uğur
Mumcu on altı yıl önce, 24 Ocak günü hain bir suikast sonucu
aramızdan ayrıldı. 1993 yılında karlı bir
kış gününde hain bir suikasta kurban giden Uğur Mumcuya
özlemimiz her geçen gün artıyor. O, Türkiye üzerinde oynanan oyunları
kaleme aldı, yıllarca savundu. Yazılarıyla ve
araştırmalarıyla Türkiyeyi Orta Çağ karanlığına
sürüklemek isteyenlerin, ülkeyi bölmek isteyenlerin gerçek yüzünü ortaya
çıkartmaya çalıştı. Cesaretle, korkusuzca
araştırdı gerçekleri. Kalemini de düşüncelerini de
pazarlık konusu yapmadı. Benimsediği ilkeleri, bilgisi,
yüreği, yiğitliğiyle cumhuriyet aydınları
arasındaki yerini aldı.
Demokrasi, laiklik ve cumhuriyetin
yılmaz savunucusu, araştırmacı-gazeteci Uğur Mumcu,
dürüstlüğü, ulusal duruşu, devrimci, Atatürkçü kimliğiyle
aydınlanmanın öncülerindendi. Mafya-siyaset ilişkisine,
İslami ve ayrılıkçı teröre, yolsuzluğa, radikal kökten
dinci akımlara karşı somut belgelere dayalı
çalışmaları ve yayınladığı eserleri tarihî
belgeler arasında yer aldı. Cumhuriyetin değerlerini sonuna
kadar savunan kitleler de onu son yolculuğuna görkemli bir törenle uğurladı.
Ne yazık ki kalemi gibi dimdik yaşayan, soyadı gibi etrafını
aydınlatan Uğur Mumcunun katilleri bulunamadı ve onsuz geçen on
altı yılda Mumcunun ne kadar haklı olduğunu bir kez daha
gördük.
Ve yine bir kış
günü, saat üçü altı geçe İstanbulda Agos gazetesi önünde Hrant Dink
hain kurşunlara hedef oldu. Hrant Dink, bu zengin coğrafyanın,
bu toprakların içinden süzülüp gelen, düşüncelerini yılmadan
ifade eden biriydi. Hrant Dink, bu ülkede yetişmiş, bu ülkeyi seven,
barış ve kardeşlikten yana olan, özgürlüğü ve insan
haklarını savunan herkesin sesiydi, kalemiydi. Açık sözlü,
yürekli, sevecen, uzlaştırıcı kişiliğiyle Hrant
Dink hayatımızda eksilen renklerden biridir. Bireysel, bu kadar
tahammülsüz, cani ruhlu yapan, bunu eyleme dökmeye teşvik eden
karanlık sorgulanmadıkça gerçek çözüme varılamaz. Birbirinin
düşünce ve özgürlüklerine saygılı, barış ve
kardeşliğin hâkim olduğu bir Türkiyede yaşamak için
kişisel ve toplumsal sorumluluklarımız
anımsanmalıdır. Karanlığın üzerine kalemlerle,
kitaplarla yürünmelidir. Düşün adamlarımız,
aydınlarımız teröre, faili meçhul cinayetlere feda edilmemelidir
ve karanlıklar mutlaka aydınlığa
kavuşturulmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
efendim.
ÇETİN SOYSAL (Devamla)
Uğur Mumcular, Çetin Emeçler, Muammer Aksoylar, Bahriye Üçoklar, Gaffar
Okkanlar, Turan Dursunlar, Hrant Dinkler, Ahmet Taner
Kışlalılar
Ve biz onları unutmadık,
unutmayacağız. Bu olaylara yenilerinin eklenmesini istemiyorsak
hatırlamak, hatırlatmak ve hesap sormak zorundayız, karanlığın
sis perdesini ortadan kaldırmak zorundayız. Kalbimizde ve
yüreğimizde ilelebet onları yaşatacağız.
Uğur Mumcunun
anısına, Uğur Mumcunun mısralarından bir bölüm okumak
istiyorum izin verirseniz:
Vicdan sustu. Hukuk sustu.
İnsanlık sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey
halkım...
Batı
uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe
çektiler.
Korkmadan öldük ey
halkım, unutma bizi...
Bir gün
mezarlarımızda güller açacak
Bir gün sesimiz, hepinizin
kulaklarında yankılanacak
Özgürlüğe
adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey
halkım, unutma bizi, unutma bizi...
Demokrasi şehitlerimizi
unutmadık, unutmayacağız. Hepsinin anıları önünde
saygıyla bir kez daha eğiliyorum.
Hepinize
saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Soysal.
Gündem dışı
ikinci söz, tekstil sektörünün sorunları ve Teşvik
Yasasının süresinin uzatılması hakkında söz isteyen
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoya aittir.
Sayın Paksoy, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, tekstil
sektörünün sorunları ve Teşvik Yasasının süresinin
uzatılmasına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tekstil sektörünün sorunları ve Teşvik Yasası süresinin
uzatılması hakkında gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Arkadaşlar, ben bu
Hükûmeti anlayamadım. Tüm dünyayı altüst eden 1929
yılındaki büyük buhrandan sonra dünya ekonomisinin
yaşadığı en büyük kriz olarak kabul edilen, tüketicilerden
hükûmetlere kadar herkesin kâbusu hâline gelen bu krize karşı
Hükûmetin bugüne kadar yaptığı tek şey seyretmek. Önce
krizin bize teğet geçeceği söylendi. Krizin teğet değil de
ciğerimizi delip geçeceği anlaşılınca -hiçbir doktor
hastaya, durumun kötü, gidiyorsun, hazırlıklarını yap
demez- Böyle bir tedavi yok. denildi.
Diğer ülkeler birbiri
ardına 6 trilyon dolara varan kurtarma paketleri açıklarken AKP
Hükûmetinin bu gayriciddi tutumunu bir an önce terk etmesi gerekir.
Kıymetli
arkadaşlar, bu kriz dolayısıyla, özellikle reel sektör
açısından asıl zor dönem yeni başladı.
İhracatımızın yüzde 60ını
yaptığımız ülkeler bu krizden ciddi anlamda etkilendikleri
için ekonomileri durgunluğa girdi. Bankaların
sağladığı kredilerle iş yapan birçok yurt
dışı müşteri, finansal piyasada piyasaların da
sıkıntıda olması nedeniyle ya iflas etti veya ödemelerini
vadelerinde yapamamaya başladı.
Bir yandan daralan ticaret
hacmi diğer taraftan ihracat bedellerinin zamanında tahsil
edilememesi, yurt içi ve yurt dışı bankaların ticari
piyasaya sağladığı kredileri azaltması sonucu ülkemiz
reel sektörü yoğun bakıma girdi.
Peki, bu durum
karşısında Hükûmet ne yapıyor? Medyada her gün bir haber
çıkıyor: Hükûmet krizi böyle çözecekmiş, yok şöyle
çözecekmiş. Kriz mağduru işçiye 800 TL maaş
verecekmiş. Türkiye teşviksiz kalmayacakmış. Bir sürü
mış mış
Hepsi bu.
Kıymetli
arkadaşlar, bu kriz nedeniyle üretim düşüyor, işsizlik giderek
artıyor. Resmî olmayan verilere göre ise işsizlik oranı yüzde
20lere dayanmıştır. Bu da 500-600 bin işçi demektir.
Sırf kendi ilim Kahramanmaraşta bu kriz nedeniyle işten
çıkartılanların sayısı 7.500ü bulmuştur. Bu
rakama zorunlu olarak izne çıkartılanları dâhil etmiyorum.
Kırk dokuz ili kapsayan
5084 sayılı Teşvik Yasası 1 Ocak 2009da sona erdi. Yine
Hükûmete dayanılarak medyada yer alan haberlere göre bu Teşvik
Yasası yerine sektörel, bölgesel ve proje bazlı teşvikler hazırlanıyormuş.
Eğer medyadaki haberler doğruysa, kendi ilim Kahramanmaraş
sektörel bazda teşvik kapsamına alınarak sadece madenî eşya
sanayisinde desteklenecekmiş; bu büyük bir haksızlıktır.
Kahramanmaraş madenî eşya sanayisinde ülkemizin en önemli üretim
merkezidir ancak ilimizdeki tekstil sektörü hem üretim hem ihracat hem istihdam
bakımından madenî eşya sektörüne nazaran çok daha büyüktür.
Yine medyada yer alan
haberlerdeki gibiyse, bu teşvik projesinin gelişigüzel
hazırlandığını düşünüyoruz. Size bir örnek
vereyim: Konya ve Karaman illerimiz, tarım, gıda, kâğıt
sektörlerinde desteklenecekmiş. Eğer bu konsepte bakarsak, özellikle
dondurma ve kırmızı biberiyle büyük bir üretim ve ihracat
potansiyeli olan Kahramanmaraşın da gıda sektöründe,
ayrıca kâğıt sanayisine yapılan yatırımlardan
dolayı kâğıt sektörünün de desteklenmesi lazım. Diğer
illerimiz için de benzer düzenlemeler yapılmalıdır.
Benim söyleyeceğim
şu arkadaşlar: Daha ortada bir teşvik paketi falan da yok, IMF
ikna edilirse açıklanacağı söyleniyor. Hükûmet, yukarıda
örnek verdiğim şekilde bir teşvik paketi
hazırlayacakmış. Hazırlık sürecini ve katkıda
bulunanları da açıklasın da biz de bu adaletsiz projenin kimin
eseri olduğunu öğrenelim veya acilen, en azından muhalefetten,
sivil toplumdan, TOBBden öneri ve görüş alınsın, yasa bu
doğrultuda süratle uygulamaya geçirilsin.
Netice olarak, üretimi baz
alan adil bir teşvik yasasının acilen
çıkarılmasını talep ediyoruz veya mevcut Teşvik
Yasasının en az beş yıl, hiç olmazsa üç yıl
uzatılmasını istiyoruz. Son yirmi yılda yatırım
teşviklerinin yarısı tekstil sektörüne verilmiştir. Bu
sektör de 25 milyar dolarlık ihracat yaparak
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF PAKSOY
(Devamla)
2,5 milyon insanımıza istihdam sağlayarak ülke
ekonomisinin dinamosu olmuştur. Tekstil sanayicileri pamuktaki KDVnin
yüzde 8e çıkarılmasından dolayı 1 no.lu KDVde
devamlı olarak Maliyeden alacaklı durumunda oluyorlar. Bu ise
sanayicimize ek bir yük getirmektedir. Bunun nedeni ise enerji ve diğer
girdi maliyetlerindeki KDVnin yüzde 18 olması, sanayicinin
sattığı üründeki KDVnin
ise yüzde 8 olmasıdır. Tekstilcimiz, şu an için ya zararına
ürününü satıyor veyahut maliyet fiyatına malını
sattığı için Maliyeden devamlı olarak alacaklı
durumunda bulunmaktadır. Bir an önce sanayicimizin üzerindeki bu KDV
yükünü alıp rahatlatalım. Bunun için, pamuktaki KDVyi yüzde 1e
çekelim; bu olmuyorsa 1 no.lu KDVye mahsup imkânı getirerek sanayicimizin
Maliyeden alacağı KDVnin devlete ödeyeceği vergiler ile SSK
borçlarına mahsubu imkânı getirelim. Bu yapılacak olan düzenleme
sanayicimize bir rahatlık getirecektir, bu kriz döneminde hiç olmaz ise
biraz nefes almasını sağlayacaktır. Maliye Bakanlığının
KDVyle ilgili bir an önce düzenleme yapmasını talep ediyoruz.
Şu an, Kahramanmaraşlı
sanayicilerin devletten alacağı KDV tutarı 150 milyon TLyi
geçmiştir. Bu adaletsizliğin Hükûmetinizce en kısa zamanda
düzeltilmesini, Kahramanmaraşlı sanayiciler, partim ve
şahsım adına bir kez daha Hükûmetinizden talep ediyorum.
Beni sabırla
dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Paksoy.
Gündem dışı
konuşmaya Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan cevap
vereceklerdir.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Eskişehir) Çok Değerli Başkan, değerli
arkadaşlar; biraz önce Değerli Milletvekilimiz son ekonomik
durumlardan bahsetti. Tabii, bütün platformlarda hep bu ekonomik durum ve
dünyadaki global krizin Türkiyeye etkileri her zaman konuşuluyor,
konuşulmaya da devam edecek.
Tabii, dünyada yüz yılda
yaşanan bir krizden bahsediyoruz ve Türkiye de bundan etkileniyor.
Etkilenme şöyle: Bütün dünyada ticaret daraldı, ticaret yolları
tıkandı. Nasıl tıkandı? Kredilerde tıkanma oldu,
bankalarda tıkanma oldu. Dünyadan bahsediyorum, dünyada ve büyük ülkelerde
birçok değerler şimdi tersine döndü. Birçok banka battı. Öyle
bankalar ki, bir banka Türkiyenin bütün bankacılık
toplamının 5 katı, bir tane bankaları. Böyle bankalar batıyor.
Ticaret hacmi daraldı. Herkeste bir talep daralması oldu.
Dolayısıyla, kimse kimseye eskisi kadar mal satamıyor ve her
ülke kendine göre de tedbirlerini alıyor.
Şimdi, ülkeler büyük
şekilde bazı paketler açıklıyor veyahut da işte, bir
şey açıkladığı zaman Bir paket açıklandı.
deniliyor. Bu, ister paket olarak açıklansın, ister tek tek olarak
açıklansın, muhakkak surette o ülke kendi ekonomisini koruyabilmek
için önlemler alıyor.
Şimdi, ülkelere
baktığımız zaman, hangi ülke ne gibi önlemler
almış dediğimiz zaman, daha ziyade Batı ülkeleri, batan
bankaları var, o bankaları kurtarma paketi açıklıyorlar
veyahut da zor duruma düşmüş bankaları var, onlara birtakım
önlemler paketi açıklıyorlar veyahut da bazı büyük ülkelerde,
Amerika Birleşik Devletleri gibi, reel sektörlerinde çok büyük sektörlere
-oranın otomotiv sektörü mesela- kredi imkânları getiriliyor.
Şimdi, bunu duyunca
bizdekilerin birçoğu -herkes gazeteleri okuyor ya- Ya bizde niye bir
önlem paketi alınmıyor? diyor. Kardeşim, çok şükür bizde
bir batan banka yok, kurtaracak bankamız da yok. Bankalarımız
sağlam bizim ve bu daha önceki krizlerden
çıkardığımız dersler dolayısıyla
aldığımız önlemlerle bankacılık bizde, Türkiyede
kuvvetli bir duruma geldi. O zamanlar bizde de çok bankalar battı. Eski
dönemleri hatırlayacak olursanız çok bankalar battı bizde ama
onların önlemlerini aldık ve bu önlemler dolayısıyla da bu
krize bankacılık sektörümüz biraz daha hazırlıklı
yakalandı ve dolayısıyla, çok şükür ayaklarının
üstüne basarak da gidiyorlar. Ee tabii, bankacılık sektörü- reel
sektör ilişkilerinde biraz bir bozukluk oldu bizde de. Reel sektör
kredilerine bankalar biraz fren yaptılar ama şimdi o yavaş
yavaş daha iyi bir hâle geliyor. Bankalarımız da artık
kredi paketlerini bir bir açıklıyorlar, işte Biz şuna
veriyoruz, biz buna veriyoruz. diye. Eskinin, o ilk günlerin
sıkıntıları ortadan kalktı, şimdi daha iyi bir
duruma geldiler, bir de faizleri de düşürmeye başladılar. Ben
bunlara, bizzat birçoğuna şahidim ama hem dışarıdaki
talep çok azaldı hem içerideki talep azaldı.
Şimdi bize düşen
nedir? Bize düşen, gerçekçi olmamız lazım, iç talebi biz
nasıl canlandırabiliriz? İç talebi
canlandıracaksınız ama bunun, bir enflasyon
artışına veyahut da bütçe açıklarına da sebebiyet
vermemesi lazım. O bakımdan biz, bütçedeki dengelere dikkat ederek,
makroekonomik dengelere de dikkat ederek iç talebi artırmanın
yollarını arıyoruz. Bu arada Merkez Bankası,
bankalarımızın imkânlarını artırabilecek bir dizi önlemler aldı. Efendim,
Hükûmet bir şey almıyor
Ne demek bir şey almıyor? Yani,
bu ülkenin Merkez Bankası da efendim BDDKsı da SPKsı da
Hükûmeti de bir ekonomik hedef üzerine giderler. Kendileri
bağımsızdırlar, para politikalarını bağımsız
şekilde ortaya koyarlar ama hedef, ekonominin hedefleri üzerinde
yürümektir, o hedefler üzerinde yürüyeceksiniz. Bunu da Türkiye bugüne kadar
çok iyi, çok güzel manage etti, idare etti, götürüyor. Bütün dünyada kriz
olacak, bütün dünya hem de bizim en çok mal sattığımız
yerler, Avrupa Birliği ülkeleri, Almanyası da Fransası da
hepsi toz duman olacaklar, Amerikası böyle olacak; biz bu arada iyi bir
şekilde duracağız. Tabii, bizi hiç etkilemeyecek, mümkün
değil. Bütün ticaret, dünya ticareti daraldığı için
Türkiye'nin ticareti de daralıyor. Dünya ticareti Türkiye'nin ticaretini
etkilerse, o ticaret
Bir adam daha az üretim yapma mecburiyetinde kalırsa
o da işsizliğin artmasına sebep oluyor, artacak da yani. Ama
Almanyadaki talebi biz nasıl artırabiliriz, Amerikadaki talebi nasıl
artırabiliriz, Fransadaki talebi nasıl artırabiliriz?
Yapamıyoruz bunları. Ama Türkiyedeki talebi artırabilmenin
bütün gayretleri içerisindeyiz. Bir taraftan Eximbank kredilerini
artırıyoruz, onun kaynaklarını artırıyoruz,
diğer bankaların durumlarını daha iyi bir hâle
getirebiliyoruz, konumları daha iyi, uluslararası kuruluşlarla
ilişkilerimiz iyi; bunları bir dengede götürmemiz icap ediyor. O
bakımdan bu darboğazı, bu sıkıntılı günleri
en iyi şekilde atlatabilmenin, en az yara bereyle atlatabilmenin gayreti
içerisindeyiz değerli arkadaşlar. Diyoruz ki: Diğer ülkelere
gidelim, bu krizden daha az etkilenen ülkelere pazarlamalarımızı
yapalım. İş adamlarımızı alıp gidiyoruz,
kendi bakanlarımız gidiyor, konuşuyoruz. Biz, dış
pazarlarımızı bir taraftan artırmaya bakarken bir taraftan
da Ekonomik Koordinasyon Kurulunda sabahtan akşama sektör temsilcilerini
dinleyip onlarla birlikte karar vermeye gayret ediyoruz.
Yine bu bağlamda, bizim
biliyorsunuz Teşvik Kanunumuz vardı. Kırk dokuz ilde bizim
bölgesel teşviklerimiz var. Bu teşviklerimiz de bu sene sonunda
bitiyor, ama şimdi yeni, Hükûmetimiz kararını aldı;
Ekonomik Koordinasyon Kurulunda son şekli veriliyor, bu teşvikleri
tekrar uzatacağız. Onun bilgisini vermek istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle
de hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum, sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Gündem dışı
üçüncü söz, kalkınma ajansları hakkında söz isteyen Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğluna aittir.
Sayın Türkmenoğlu,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlunun, kalkınma
ajanslarına ilişkin gündem dışı konuşması
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Demin burada gerek Sayın
Bakanımız gerek sayın konuşmacı
arkadaşlarımız teşviklerle ilgili duygu ve
düşüncelerini ifade ettiler. Ama ben burada şunun altını
çizmek istiyorum: Bana göre en önemli teşvik ve bugüne kadar
yapılabilecek en önemli hadise kalkınma ajanslarının
yürürlüğe girmesidir, kalkınma ajanslarının bir an önce
işlerliğinin sağlanması, harekete geçmesi ve devam
etmesidir. Niye diyecek olursanız değerli arkadaşlar, bakın
kalkınma yerelde başlar. Bugün devlet eliyle kalkınan, şu
anda, ülkemizde hiçbir şehir yoktur. Gaziantepe bakın,
Kahramanmaraşa bakın, bunların ikisi de tekstil devi
şehirlerimiz; Denizliye bakın, Konyaya bakın, bunlar sanayi
şehirlerimiz. Acaba hiç sorabildik mi, araştırabildik mi
bunların kalkınması ne şekilde gerçekleşmiştir?
Değerli
arkadaşlarım, bunların kalkınması, tamamıyla
yerel dinamiklerin harekete geçmesiyle ve yerel dinamiklerin
birlikteliğiyle gerçekleşmiştir. Bugün onun
dışındaki gelişmekte olan illerimize, özellikle
kalkınmada öncelikli yörelerimize baktığımızda, bu
kalkınmada öncelikli yörelerimizde, ilin belediyesinin elinde kendine göre
muhakkak bir projeleri var, ilin üniversitesinin elinde de yeteri kadar projesi
var, belediyesine baktığınızda belediyede de aynı
şeyler var, ticaret sanayi odalarına baktığınızda
ticaret sanayi odalarında da aynı şeyler var. Acaba
bunların kalkınamamasının sebebi nedir? diye
sorduğunuzda, bunların çok iyi bir şekilde koordinasyonu yok
arkadaşlar. Bakın, her ilde müteşebbis var, girişimci var,
sanayici var, para da var ama bunlar, bir şekilde, organizasyon ve
inovasyon ortaklığıyla, ortak akıl, ortak fikir
doğrultusunda yatırıma dönüşememektedir.
Kalkınma ajansları
1933 yılında ilk defa Amerika Birleşik Devletlerinde
başlamış olup bizim ülkemizde ilk bölgesel kalkınma
stratejileri 1963 yılında Birinci Beş Yıllık
Kalkınma Planıyla ortaya atılmış. Ama ne hazindir ki,
gelin görün, o günden bugüne kadar bu kalkınma stratejileri ve
kalkınma ajanslarının faaliyete geçmemesi, fiiliyata geçmemesi
sonucu bir türlü kalkınma hedefine ulaşamadık değerli
arkadaşlar.
Şimdi, biz bu
kalkınma hedeflerini
Tabii ki bazı şeyleri kendimizde
aramamız lazım. Bakın, Avrupa Birliği fonları ülkemize
gelmeye başladı. Bunları, bu projeleri yapacak, bu projeleri
idare edecek, bu projeleri uygulayacak kimlerdir arkadaşlarım?
Elbette ki kalkınma ajansları en önemli faktörlerden birisidir.
Bakın, 2004 yılında dört ile (Van, Bitlis, Hakkâri, Muş)
Avrupa Birliği projeleri kaynağı çerçevesi içerisinde 45 milyon
euro para verildi. Ben ilimde ilk defa projeyi o dönemde gördüm, Doğu
Anadolu Kalkınma Programı çerçevesi içerisinde gördüm. Bu projelerle
birlikte üç yüz dokuza yakın proje yapıldı. Şu anda bu
projelerin uygulandığı hangi köye giderseniz, hangi mecraya
giderseniz gidin, köyün girişinde bir tarafta Avrupa Birliğinin
amblemi var, diğer tarafta Devlet Planlama Teşkilatının
amblemi var: İşte Bu köyde besicilikle ilgili hibe kredi
alınmıştır, hibe kredi kullanılmıştır.
Bakın, 2002
yılında Avrupa Birliği kaynaklarından biz 100 milyon euro
alırken, bu son beş yıl içerisinde bu rakam 5 kat
artmıştır değerli arkadaşlar. 500 milyon euro hibe
para veriliyor, bunu kullanabiliyor muyuz? Önemli olan işte budur.
Bakın, Avrupa
Katılım Ortaklığı Fonu yardım mekanizması
IPA dediğimiz projeler
Bu, ilk üç yıl için 1,6 milyar euro kaynak
aktarılmaktadır. Bu kaynağı kimler kullanacak?
İşte, bizim bu kalkınma ajanslarımızın burada
önemi var. Bu proje üreten insanlarımız, yerelde işin özünde
olan insanlarımız bu konuda aktif olan
insanlarımızdır. Onun için, ben, kalkınma
ajansının çok önemli olduğunu, özellikle kalkınma ajansının
bir an önce işlerliğinin harekete geçirilmesi gerektiğine
inanıyorum.
Kalkınma
ajanslarında kimler yer alacaktır? Kalkınma ajanslarında
özellikle yerel dinamikler yer alacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Türkmenoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.
Bakın, on iki bölgede
yirmi altı noktada ajanslar kuruldu mu? Kuruluyor. Tam seksen bir ili bu
işin içerisine alacak. En büyük teşvik budur. 1,6 milyar euroyu ben
kullanabiliyor muyum? Bunu kullanmak için gayret gösteriyor muyum? Bana göre en
önemli teşviklerden birisi budur.
Kalkınma ajansı,
tamamıyla yerel sivil inisiyatifin, üniversitesi, ticaret, sanayi
odası, yerel dinamikler, iş adamları, dernekler, vakıflar,
odalar, bunların hepsi kalkınma ajansının birer üyeleridir,
kurullarıdır. Onun dışında yönetim kurulu, onun
dışında genel sekreteryası var. Kalkınma
ajansında en önemli konu da icra organı genel sekreterliktir. Bu
genel sekreterliği çok iyi tespit etmemiz gerekiyor. bu konuda da
özellikle genel sekreter işin lokomotifidir, son derece önemlidir. Bu
paraların kullanılmasında en önemli faktör genel sekreterin
üzerinden geçer.
Bu kalkınma
ajanslarının kurulmasında emeği geçen, geçmiş
dönemlerde buna engel olanlara bir şey demiyorum, yani onu vatandaş
biliyor, kim engel oldu, ama bugün fiiliyata geçen kalkınma
ajanslarıyla ilgili bütün emeği geçenleri gönülden tebrik ediyorum.
Gerçekten bu kalkınma ajanslarının bu şekilde fiiliyata
geçmesinde emeği geçen herkese de şükranlarımı,
minnetlerimi sunuyorum.
Yüce heyeti saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Türkmenoğlu.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Sözlü soru önergelerinin geri
alınmasına dair iki önerge vardır, okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun (6/982) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/111)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gündemin sözlü sorular
kısmının 382. sırasında yer alan (6/982) esas
numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
2.- Niğde Milletvekili Mümin İnanın (6/1074) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/112)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gündemin sözlü sorular
kısmının 463. sırasında yer alan (6/1074) esas
numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Mümin
İnan
Niğde
BAŞKAN Sözlü soru
önergeleri geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, önergeleri okutuyorum:
B) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 21 milletvekilinin,
yerel basın ve yayın kuruluşlarının
yaşadığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Basın Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre ülkemizde 2.381 gazete,
215 televizyon kanalı ve 951 radyo, yerel bazda yayın
yapmaktadır. Ülkemizdeki yerel gazete ve televizyonların
sayısının bu resmî rakamlardan daha fazla olduğu ileri
sürülmektedir.
Yerel basın - yayın
kuruluşları, kamuoyunda farklı seslerin duyulması ve
toplumun yerel taleplerinin dile getirilmesi açısından büyük önem
taşımaktadır. Etkinliği artırılmış ve
güçlendirilmiş yerel medya, demokrasimizin güçlendirilmesi ve
devamlılığının sağlanmasında ulusal
düzeydeki medya kuruluşları kadar potansiyele sahiptir. Ulusal
çaplı basın-yayın organları ülkemizdeki iletişimin ana
damarları ise, yerel medyamız da iletişimimizin kılcal
damarlarıdır.
Taşıdıkları
bu öneme ve potansiyele karşın, yerel gazetelerin ve
televizyonların büyük çoğunluğu maddi zorluklar içinde
yayınını devam ettirmeye çalışmakta, var olma
savaşı vermektedirler.
Bu olgular dikkate
alınarak, yerel basın-yayın kuruluşlarımızın
yaşadığı sorunların araştırılması
ve mevcut sorunların çözümünün sağlanması amacıyla,
Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1)
Yılmaz Ateş (Ankara)
2) Ahmet
Ersin (İzmir)
3) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
4) Akif
Ekici (Gaziantep)
5) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
6) Atila
Emek (Antalya)
7) Bülent
Baratalı (İzmir)
8) Erol
Tınastepe (Erzincan)
9) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
10)
Hulusi Güvel (Adana)
11)
Hüseyin Ünsal (Amasya)
12)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
13)
Mevlüt Coşkuner (Isparta)
14)
Nesrin Baytok (Ankara)
15)
Nevingaye Erbatur (Adana)
16)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17) Sacid
Yıldız (İstanbul)
18)
Selçuk Ayhan (İzmir)
19)
Şevket Köse (Adıyaman)
20)
Tansel Barış (Kırklareli)
21) Tekin
Bingöl (Ankara)
22)
Turgut Dibek (Kırklareli)
Gerekçe
Ulusal basın kadar
geniş çaplı olmayan, günlük, haftalık veya aylık olarak
çıkan; bulunduğu bölgenin haberlerini ve sorunlarını ön
planda tutan yerel basınımız, bölgesel iletişimin sağlanması
ve ulusal ölçekte duyurulması açısından büyük önem
taşımaktadır.
Basın Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğü verilerine göre ülkemizde 2.381 yerel gazete,
215 televizyon kanalı ve 951 radyo yerel çapta yayın
yapmaktadır. Bu rakamlardan daha fazla olduğu tahmin edilmektedir.
Yerel basının gelişmesi, gazete sayısı ve
tirajının artması, yerel iletişimi güçlendirmekte ve bu
iletişim başta yerel yönetimler olmak üzere bölgeyi kültürel, sosyal
ve ekonomik açıdan olumlu yönde etkilemektedir.
Bunun yanında, yerel
gazeteler yayımlandıkları kentlerin, ilçe!erin insanlarıyla
iç içedir ve onlardan bir parçadır. Yayımlandıkları kentin
bütün sorunları içinde yoğrulan bu yerel gazetelerde, okur-gazete
ilişkisi çoğu kez aile yakınlığı ve
ilişkileri boyutlarına kadar inmektedir.
Genel haberlerin yanı
sıra, yaşanılan dar bölgeye ilişkin haberlerin
yayınlanması, o bölgenin kültürel, sosyal ve ekonomik
yapısının gelişimine katkıda bulunmakla birlikte
aynı zamanda yerel demokrasinin yerleşmesine, güçlendirilmesine ve
devamlılığının sürmesinde de rol oynamaktadır.
Ulusal Kurtuluş
Savaşı sırasında da dönemin yerel gazetelerinin,
mücadelenin başarıya ulaşmasında önemli bir görev
üstlendiği tarihi bir gerçektir. Mustafa Kemal Atatürk yerel
basınımızı "Fazilet Adaları" olarak
nitelemiştir.
Ekonomik zorluklar içinde
görev yapmaya çalışan bazı yerel gazeteler, içerik ve
görünüş bakımından okuyucuyu tatmin etmeyen bir görünüm arz
etmektedir.
Bunun başlıca
nedenleri; ekonomik sıkıntı içerisinde olan gazetelerin resmi
ilan pastasından yeterince pay alamaması, ticari ilan ve reklam
yetersizliği, gazetenin ham maddesi olan kağıdı temin etme
zorluğu, tiraj sorunu ve devletin yerel gazeteleri yeteri kadar
desteklememesi olarak gösterilmektedir.
Yerel basının
sorunlarının çözümünde, Basın İlan Kurumu'nun önemli bir rolü
bulunmaktadır. Özellikle düzenli ve günlük olarak yayınlanan
gazetelerin Basın İlan Kurumu ile yakından ilişkileri
vardır.
Basın İlan
Kurumu'ndan resmi ve bir kısım özel ilanları alabilmek için
yerel basın işletmesinin uyması gereken kurallar ve maddi
koşullar, devlet politikası ve enflasyon nedeniyle giderek
ağırlaşmaktadır. Eğitimli eleman eksikliği,
teknolojik alanda yetersizlik, halkın yerel gazeteyi yeterince
benimsememesi, haber akışının ve sunumunun tatmin edici
düzeyde olmaması gibi konularda da yerel gazeteleri oldukça
sıkıntıya düşürmektedir.
Yerel basının
gelişimini sağlayacak sağlıklı adımların
zamanında atılamamış olması, yerel basının
sıkıntılarını artarak günümüze kadar gelmesine neden
olmuştur. Biriken bu sorunlar nedeniyle; yerel gazetelerin kimisi
kapanmış, kimisi de tüm bu sorunların içerisinden kendi
çabalarıyla çıkmış ve yayın hayatını
sağlıklı bir şekilde yürütmüştür.
Etkinliğini
artırmış, ulusal basınla eşit rekabet
şartlarına sahip, güçlü bir yerel basın, kamuoyunda farklı
seslerin duyurulmasında, dolayısıyla demokrasimizin
yaygınlaşması ve güçlendirilmesinde olumlu rol
oynayacaktır.
C) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Umman Sultanlığı Savunma
Bakanı Badr Bin Saud Bin Harib Al Busaidiye Başkanlıkça
Hoş geldiniz denilmesi
BAŞKAN -
Saygıdeğer milletvekilleri, Millî Savunma Bakanı Sayın
Vecdi Gönülün davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Umman
Sultanlığı Savunma Bakanı Badr Bin Saud Bin Harib Al
Busaidi şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar. Kendilerine
yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
Diğer önergeyi
okutuyorum:
B) Meclis Araştırması
Önergeleri (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, kot
taşlama atölyelerindeki işçi sağlığı ve iş
güvenliği sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/311)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kotların
beyazlatılması, eskitilmiş görünüm verilmesi için, kumun kuru
hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutularak
aşındırılması işlemi sırasında
ciğerlere dolan silika maddesi nedeniyle silikozis
hastalığı ortaya çıkmaktadır. Silikozis sadece kot
taşlama işinde çalışan işçilerde değil aynı
zamanda teflon ve elektrik kablo üretiminde de son dönemde oldukça sık
görülmeye başlamıştır. Silikozis tedavisi olmayan ama önlem
alındığında önlenebilecek bir hastalıktır. Ancak
sektörde işçi sağlığı ve iş güvenliği için
alınması gereken önlemlerin hiçbirisinin
alınmadığı görülmektedir. Bu nedenle sektörde
çalışan 10 bin kişiden yaklaşık 5 bini silikozis
hastalığına yakalanmıştır. 2-3 ay gibi çok
kısa sürelerde de olsa bu işi yapan binlerce işçi
soludukları tozun yoğunluğu nedeniyle hastalık tehdidi
altında yaşamaktadır. Sadece Bingöl'ün, Karlıova İlçesinin,
Taşlıçay ve Toklular Köyünde. neredeyse her evde bir silikozis
hastası bulunmaktadır. İşçilerin birçoğu silikozis
daha önce bu işkolunda görülmemiş bir hastalık olduğu için
yanlış teşhis nedeniyle mağdur olmuştur.
Hastalığı teşhis edilmemiş ya da yanlış
teşhis edilmiş işçiler nedeniyle, silikozis hastası
işçilerin sayısı tam olarak bilinememekte, ancak binlercesinin
hasta olduğu tahmin edilmektedir.
Başta İstanbul
olmak üzere Sinop, Tokat, Bingöl, Siirt, Erzurum, Zonguldak ve Çorumda kot
taşlama sonucu akciğerleri iflas edip memleketlerine dönen çok
sayıda işçi bulunmaktadır. Silikozis önlenebilir bir
hastalık olmakla birlikte mevcut ağız maskeleriyle ondan
korunmak mümkün değildir. Ya tamamen kapalı alanlarda, kolların
dışarıdan robot-yapay kol gibi bir mekanizma içinden
kullanıldığı sistemlerde yapılmalı ya da hava
tüpleri kullanılan tüm vücudu örten özel giysiler giyilmeli, aynı
zamanda kumlama yapılan alandan toz yayılması engellenmelidir. Ama
değil özel kıyafetler, en basit ağız maskeleri bile tedarik
edilmemiş kot taşlama işçileri yoğun toza uzun saatler boyu
maruz kaldıkları için şimdi hastalığın tehdidi
altındadır. Bu işte kullanılan özel kum değerli
olduğu için, patronlar kum zayi olmasın diye işçileri
havalandırmanın olmadığı, hatta pencerelerin
sıkı sıkıya kapatıldığı ortamlarda
çalıştırılmaktadır. Oysa bu işyerlerinde
havalandırmanın çok iyi sağlanması ve işçileri kum
tozunun karıştığı havayı solumamasını
sağlayacak özel giysiler giymesi gerekmektedir.
İşçi
sağlığı ve iş güvenliği açısından
alınması gereken önlemlerin alınmadığı
ortadadır.
Anayasa'nın 17, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 2 ve Evrensel İnsan
Hakları Beyannamesi'nin 3, maddelerinde en temel hakkın
"yaşam hakkı" olduğu düzenlenmiştir. Ayrıca;
Anayasanın 49. maddesinde herkesin çalışma hakkına sahip
olduğu belirtilmiş ve devamla 60. maddesi uyarınca da devletin
sosyal güvenliği sağlayacak tüm tedbirleri almakla yükümlü
olduğu açıkça düzenlenmiştir. Tüm bu düzenlemelere rağmen
yasaların gerekleri yerine getirilmemekte ve sektörde çalışan
işçilerin "yaşam hakları" ihlal edilmektedir.
Kot taşlama sektöründe
yaşanan işçi ölümleri ile ilgili olarak çok acil önlemlerin
alınması gerekmektedir. İçişleri Bakanlığı,
silika maddesinin kullanımı ile ilgili olarak gereken düzenlemeleri
yapmalıdır. Sağlık Bakanlığı, Meslek
Hastalıkları Hastanelerinin yetersizliğini de göz önüne alarak
gereken adımları atmalı ayrıca bu sektörde
çalışmış kişilerin sağlık
durumlarının kontrol edilmesi için girişimlerde
bulunmalıdır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
da kot taşlama atölyelerinin çalışma koşullarının
dünyadaki standartlara uydurulması için gereken teftişleri yaparak
konuyla yakından ilgilenmelidir. Dünyadaki çalışma standartlarına
uymayan işyerleri derhal kapatılmalıdır. Çünkü hiçbir
iş insan hayatından daha önemli ve öncelikli değildir.
Kot taşlama sektöründe
yaşanan işçi ölümlerinin nedenleri ve bu ölümlerin önlenmesi için
alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasanın 98. ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Çetin
Soysal (İstanbul)
2)
Nevingaye Erbatur (Adana)
3) Tekin
Bingöl (Ankara)
4) Tansel
Barış (Kırklareli)
5) Sacit
Yıldız (İstanbul)
6) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
7) Turgut
Dibek (Kırklareli)
8) Akif
Ekici (Gaziantep)
9) Atila
Emek (Antalya)
10)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
11)
Mevlüt Coşkuner (Isparta)
12)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
13) Ahmet
Ersin (İzmir)
14)
Şevket Köse (Adıyaman)
15)
Hulusi Güvel (Adana)
16)
Selçuk Ayhan (İzmir)
17) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
18) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
19)
Abdulaziz Yazar (Hatay)
20)
Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
21) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, çocuklara
yönelik cinsel taciz ve istismarın araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/312)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Çocuklar yarının
büyükleridir. Geleceğin güvencesi ve yöneticisidir. Ülkenin
geleceğini çocuklara emanet etmiş bir atanın
evlatlarıyız. Çocuklarını koruyamayan, gözetemeyen
toplumların geleceği de olamaz.
Türkiye'de çocuk
istismarının en kötü şekillerinden birisi olan cinsel sömürü
olguları son günlerde daha çok gündeme gelmiştir.
Sivil Toplum Örgütleri,
sağlık kuruluşları, üniversiteler ve baroların
kurduğu Çocuk Koruma Birimlerinin; ihmal ve istismar konusundaki
çalışmaları, bu konuya dikkat çekilmesini
sağlamıştır.
Ülke nüfusumuzun 27 milyonu
çocuktur. Araştırmalar sonucu; çocukların %4 ila %30
arasında cinsel istismara uğradığı tespit
edilmiştir. Cinsel istismara maruz kalan çocukların %70'i de 10
yaşın altındadır.
Çocukların cinsel
istismarı psikolojik ve fiziksel ağır travmaya maruz
kalmalarına, yaşam boyu sakatlanmalarına hatta ölümlerine neden
olan çok ciddi sağlık sorunlarına neden olmaktadır.
Geleneksel aile
yapısına sahip bir ülke olduğumuz dikkate alınırsa;
ülkemizde bu olaya yaklaşım şimdiye kadar; daha çok saklama ve
olayın açığa çıkmasına izin vermeme şeklindeydi.
Yeterli veriler olmadığı için, bu konuların gerçek boyutu
hakkında tam bir yorum yapmak da zor olmaktadır.
Özellikle Birleşmiş
Milletler'in Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi Çocuk Satışı,
Çocuk Fuhşu ve Çocuk Pornografisi Ek Protokolü'nde düzenlenen konular
hakkında, kamunun, devlet görevlilerinin ve güvenlik, sosyal hizmetler,
eğitim ve sağlık gibi kamu idaresi sektörlerinin bilinçlendirilmesi
çabaları yetersizdir.
- Başta aileler olmak
üzere devletin ilgili tüm birimlerinin, eğitim kurumlarının ve
sivil toplum örgütlerinin çocuklara sahip çıkması gerekmektedir. Bu
konu bir devlet politikası olarak ve koordineli bir şekilde
yürütülmelidir
- Eğitim kurumları
başta olmak üzere, çocuklara yönelik cinsel taciz ve istismar
konularında etkin eğitimlerin yapılmasıyla ilgili
çalışmaların en kısa sürede başlatılması,
- Eğitim
programlarının gerçekleştirilmesi için gerekli eğitim
materyallerinin hazırlanarak, bu yöndeki çalışmalara
başlanılması
- Sağlıklı bir
gelecek yetiştirebilmek için gerekli sağlık ve sosyal
politikaların oluşturulması,
- Bu konularda eylem
planlarının hazırlanması için gerekli
araştırmaların yapılarak bu araştırmalar
ışığında çalışmalara başlanması
- Kurum ve kuruluşlardan;
bu konuyla ilgili olarak, bilgi edinme hakkı çerçevesinde gerekli
bilgilere ulaşılmasının sağlanması,
- Son zamanlarda yaşanan
olaylarda dikkati çeken, adli tıp hizmetleri ve toplumu rahatsız eden
raporlarıyla ilgili kargaşaların yeniden ortaya çıkmaması
için, adli tıpla ilgili kurumlarda gerekli düzenlemelerin
yapılması,
- Adli tıp
kurumlarının, (özellikle bu konularda çalışanların)
çocukların gizliliğine özen göstermelerinin ve bu konuda
çalışanların ek eğitimlerden geçirilmesinin
sağlanması,
- Ceza kanununda bu konularla
ilgili maddelerin yeniden incelenerek, daha caydırıcı maddeler
oluşturulmasıyla ilgili çalışmalar yapılması,
- Bunların yanı
sıra toplumun da konuyla ilgili bilgilendirilmesi ve tehlikeden haberdar
edilmesi,
-
Yaşadığı olay nedeniyle, özel koruma tedbirlerine ihtiyaç
duyan çocuklar konusunda gerekli tedbirlerin alınması için kurumsal
yapının oluşturulması,
- Ülkemizde, Adalet
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı (özellikle Emniyet
teşkilatında), SHÇEK, Belediyeler ve sosyal yardım
kuruluşlarında; özellikle Sosyal Hizmet Uzmanları (Sosyal
Çalışmacı) ve Psikologlar yeterli sayıda değildir. Bu
çalışma alanlarında (özellikle bu konuya yönelik olarak); Sosyal
Hizmet Uzmanı ve Psikolog istihdamı sağlanarak, konuyla ilgisi
olmayan farklı meslek gruplarının bu alanlarda istihdam
edilmelerinin engellenmesi,
Tüm bu gerekçelerle çocuklara
yönelik cinsel taciz ve istismarın araştırılarak, gereken
önlemlerin alınması ve bu konuda sosyal bir politika
oluşturulmasına ışık tutulması amacıyla
Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca bir Meclis Araştırması açılması
hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz.
1) Kemal
Demirel (Bursa)
2) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
3) Akif
Ekici (Gaziantep)
4) Hulusi
Güvel (Adana)
5)
Şevket Köse (Adıyaman)
6) Selçuk
Ayhan (İzmir)
7) Bülent
Baratalı (İzmir)
8) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
9) Ahmet
Ersin (İzmir)
10)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
11)
Mevlüt Coşkuner (Isparta)
12)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
13)
Nevingaye Erbatur (Adana)
14) Tekin
Bingöl (Ankara)
15)
Tansel Barış (Kırklareli)
16) Sacid
Yıldız (İstanbul)
17)
Turgut Dibek (Kırklareli)
18) Atila
Emek (Antalya)
19) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
20)
Abdulaziz Yazar (Hatay)
21)
Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
22) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
Başbakanlığın Anayasanın 82nci maddesine göre
verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
Buyurun.
D) Tezkereler
1.- Devlet Bakanı Mehmet Şimşekin, İrana
yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/666)
19/1/2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Devlet Bakanı Mehmet
Şimşekin, Türkiye-İran 20 nci Dönem Karma Ekonomik Komisyonu
Toplantısına katılmak üzere bir heyetle birlikte 25-26
Kasım 2008 tarihlerinde İrana yaptığı resmi ziyarete,
Diyarbakır Milletvekili M. İhsan Arslanın da iştirak
etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının
sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına
geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.51
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
1inci sırada yer alan,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan,
Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
2.- Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/663) (S. Sayısı: 319)(x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri,
geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Hasan Angı
konuşmuştu.
Şimdi söz
sırası şahsı adına Van Milletvekili Sayın Kayhan
Türkmenoğluna aittir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Türkmenoğlu,
buyurun efendim.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonumuzun Raporunun tümü hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
hepimizin bildiği gibi, markaları oluşturan sonuçta
işletmelerdir, gerçek kişiler ve tüzel kişilerdir. Ülkemizde
özellikle liberal sistemin omurgasını oluşturan faktörlerin en
başında da bildiğiniz gibi girişimciler, müteşebbis
sahipleri, sanayiciler gelmektedir.
Bunlar liberal ekonominin asli unsurlarıdır. Ancak,
geçmiş dönemlere baktığımızda, özellikle o dönemin
bazı muhalefet partileri de toplum nezdinde iş adamlarımız
konusunda, girişimcilerimiz konusunda hep olumsuz bir tavır
takınmışlardır. Tüccar ve sanayicimizin
hırpalanmasında geçmiş dönemlerde siyaset kurumları da
sonuçta aktif rol oynamıştır. Hatırlarsanız, 70li
yıllara baktığınızda toprak işleyenin, su
kullananın sloganıyla sosyalizm özlemi dile getirilirken hep iş
adamlarımız hırpalanmıştır.
Liberal ekonomiye en fazla
önem veren hükûmetlerden birisi de bizim Hükûmetimizdir değerli
arkadaşlar. Bunun bir örneği de bugün getirmiş olduğumuz
-diğer kanunlar gibi- markalar kanunudur.
Markaların önemini
burada vurgulamaya çalışırsak sadece iki örnek vermek istiyorum:
Bugün Niğdenin Koyunlu beldesi vardır değerli
arkadaşlarımız. Bu daha önce köydü, kimse burayı bilmezdi
ama bugün bir Koyunlu halısını bütün dünya tanıyor.
İşte markanın en önemli özelliklerinden birisi budur. Bugün
Bolunun Mudurnu ilçesi vardır. Bunu birçoğumuz bilmezdik ama -bugün
her ne kadar mali kriz içerisinde de olsa- bir Mudurnu Tavukçuluk, o marka
bizim ülkemizin her tarafında cereyan etmiştir.
Türkiyede marka konusunda
isim yapmış ve uluslararası arenada bizim göğsümüzü
kabartan birçok firmamız vardır, özellikle müteahhit
firmalarımız da vardır. Bugün kırka yakın
firmamız uluslararası arenada marka olmuştur. Tam 22 tane
iş adamımız, Forbes dergilerinde dünyanın en zenginleri
arasında yer almaktadır. Bu, şu demektir: Ülkemiz gerçekten son
altı yılda, yedi yılda hızlı bir şekilde
ilerlemektedir. Buna bağlı olarak bu firmalarımız,
özellikle markalarına önem veren firmalarımız da
Dünyanın
neresine giderseniz gidin, her bir köşede bir firmamızın
bayrağının dalgalandığını görürüz.
Geçenlerde İsveçe gittiğimde, Brüksele gittiğimde orada
Godiva Çikolataları yazılıydı. Bu, dünyada bir
markaydı. Bunun bir Türk firması tarafından alındığını
ve bugün o firmanın bizim şu anki Türk sanayimizin içerisinde çok
önemli bir yere sahip olduğunu gururla ifade etmek istiyorum.
Bugün ülkemizde toplam,
aşağı yukarı iki milyona yakın işletmemiz
vardır. Gönlümüz arzu ediyor ki bu işletmelerimizin her birisi bir
marka olsun, dünyanın her tarafına dağılsın.
Bakın, Dış Ticaret Müsteşarlığımız
tarafından hazırlanan İpek Yolu güzergâhında Turquality
diye bir markamız vardı. Bu markamızla İstanbuldan
kalkılıp, ta Asyanın en ücra köşelerine kadar ülkemizi
tanıtmak için büyük gayretler gösterilmiştir.
Biz, bunları yaparken
bir taraftan da ülkemizde markalarını tescil eden, patent alan
firmalarımızın da korunmasına ihtiyaç vardır. Bugün bu
sistemin içerisinde bölgemizde de, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde de marka olmak için çırpınan, gayret gösteren
firmalarımız var. Ülkemiz içerisinde demin kalkınma
ajanslarıyla ilgili konuşma yaparken marka şehirlerini de
saydım. Özellikle Gaziantep ilimiz marka olma yolunda hedef koymuş ve
çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Ben isterim ki, seksen bir
ilimizin her birinin ayrı ayrı bir şekilde marka olup, dünyada,
uluslararası arenada yer sahibi olmamız lazım. Bugün üç
milyonluk bir ülkenin bakıyoruz ki bir firması, dünyanın bütün
uluslararası nezdinde kabul görmüş ve itibar görmüş bir
firması olarak görmekteyiz.
Hatırlarsanız,
liberal ekonomiye demin en çok önem veren Hükûmetin biz olduğumuzu
söylerken
Geçmişteki iş adamlarımızın
yıpratılmasına yönelik birçok çalışmalar
yapılmıştır. Şimdi, Türk sanayisi belirli bir noktadan
sonra artık kamudan özel sektöre bir geçiş yapmaktadır.
Özellikle özelleştirmelerimiz bunun içindir ve özel sektörü
kalkındırmamız ve desteklememiz bunun içindir. Bugün, özel
sektör hak ettiği noktada mıdır? Değildir ama özel sektöre
hak ettiği yetkileri, donanımları vermek için bu Meclis
çatısı altında bütün arkadaşlarımıza görev
düşmektedir. Ben -eminim ki- bütün arkadaşlarımızın da
bu görevi en iyi şekilde yerine getireceğine inanıyorum.
Bu
tasarımızın, bu yasamızın sanayicimize, ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Türkmenoğlu, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına
ikinci konuşmacı Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu.
Sayın Uslu, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMALEDDİN USLU (Edirne)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
söz konusu bu tasarı, Bakanlar Kurulunca Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilmesine 2/1/2009 tarihinde karar verilerek 5/1/2009 tarihinde yüce
Meclise intikal ettirilmiştir. Genel gerekçesine göz attığımızda,
Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
61inci maddesinin (d) bendinin Anayasa Mahkemesince iptal edildiği ve bu
kararın 14/5/2005 tarihinde yürürlüğe girdiğinden bahsedilmektedir.
Yine, 566 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9uncu maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendiyle, 61inci maddesinin (a) ve (c)
bentlerinin Anayasa Mahkemesince iptal edildiği ve bu kararın
5/1/2009 tarihinde yürürlüğe gireceğinden bahisle, söz konusu iptal
kararları nedeniyle doğmuş ve doğacak olan hukuki
boşluğun giderilmesi amacıyla
hazırlandığından söz edilmektedir.
Yine, Sayın Bakanın
Komisyon görüşmeleri esnasındaki sunuşunda, sınai mülkiyet
mevzuatının yürürlüğe girdiği 1995 yılından bu
yana uygulamada karşılaşılan sorunların giderilmesi, uluslararası
gelişmelere ve Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlamak ve
mülkiyet haklarıyla ilgili kanun hükmündeki kararnamelerin yerini
alması amacıyla, ortalama her biri 160-170 maddeden oluşan
Markalar Kanun Tasarısı, Patent ve Faydalı Model Kanun Tasarısı,
Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Tasarısı ve
Coğrafi İşaretlerin ve Geleneksel Özellikli Ürün
Adlarının Korunması Hakkında Kanun Tasarısı olmak
üzere, dört adet tasarı taslağının Başbakanlıkta
olduğunu ifade etmişlerdir. Bu kanun tasarılarının teknik
içerikte olması nedeniyle yasalaşma süresinin uzun
olacağından bahisle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı vermesi
nedeniyle oluşacak hukuki boşluğun giderilmesine yönelik olarak,
ikisi yürürlük ve ikisi yürütme maddesi olmak üzere dört maddeden oluşan
Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hazırlanarak Meclise getirilmiştir. Bu tasarının 1inci
maddesi ile Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 556 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 9uncu maddesinin yeniden düzenlendiğini,
tasarının 2nci maddesiyle de yine Anayasa Mahkemesince iptal edilen
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 61inci maddesinin yeniden
düzenlendiğini komisyon toplantısında ifade etmişlerdir.
Ayrıca, tasarının amacının marka sahiplerinin
münhasıran yetkilerinde olan markayı kullanma haklarına
başkaları tarafından yapılacak tecavüzlerin engellenmesi ve
marka sahiplerinin yapılacak tecavüzlerden korunmasını
sağlamak olduğunu belirtmiştir. Yani bu tasarı, marka
tescilinden doğan hakkın kapsamını marka sahibinin izni
olmadan üçüncü kişilerin markayı kullanmalarının
yasaklandığı durumları düzenliyor. Tasarıya göre,
marka tescilinden doğan haklar marka sahibine ait olacak, marka sahibi
markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve hizmetlerle ilgili
olarak tescilli markayla aynı olan herhangi bir işaretin
kullanılmasını engelleyebilecek.
Değerli milletvekilleri,
ceza hukuku alanında hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesi için
zorunlu görülen suç ve cezaların kanuniliği ile suç ve cezalar
hakkında ölçülülük ilkesinden bahsedilmiştir. Hukuk devleti ilkesinin
bir gereği olarak ceza hukuku alanında hukuki güvenliğin
gerçekleştirilmesinin suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile
sağlanılmaya çalışıldığını, suç ve
cezalara ilişkin temel esasların ceza hukukunun düzenleme
alanına bırakılmayarak bu hususun Anayasamızın
38inci maddesinde Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun
suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz;
kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan
cezadan daha ağır bir ceza verilemez. şeklinde
düzenlendiğini belirtmiştir.
Suç ve cezaların yasayla
konulmasının gereklerinden biri de bu konulardaki yasa hükümlerinin
yeterince açık ve anlaşılabilir olmasıdır. Aksi hâlde,
vatandaşlar yönünden hukuki güvenliğin mevcudiyetini söylemek mümkün
olmayacaktır. Bu nedenle, bu yüce Meclisimiz tarafından
yapılacak olan yasal düzenlemelerde ifade edilen bu ilkeler dikkate
alınmalı, mümkün olduğunca her türlü öneri ve fikre açık
olarak kanunlar çıkarılmalıdır. Biz iktidarız,
sizlerin görüş ve önerilerinin bizim için önemi yok. diyerek kanun
çıkarılırsa aynı kanunu tekrar tekrar Meclise getirmek
durumunda kalırsınız.
Kanunlar yapılırken
kamuoyunun görüşlerine başvurulmalı, hukukun yerleşmiş
ilkelerine hassasiyetle uyulmalı ve farklı görüşlere de kulak
verilmelidir. Aksi takdirde, yanlış hesap Anayasa Mahkemesinden
dönecektir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi 566 sayılı Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin cezai müeyyide
öngören bazı maddelerini hukuk devleti ilkesi, ölçülülük ilkesi, suç ve
cezaların kanuniliği ilkesi ve temel haklar ile kişi
hakları ve ödevlerinin kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemeyeceği
ilkelerine aykırı görerek söz konusu Kararnamenin 9uncu ve 61inci
maddesini iptal etmiştir. Bu iptal kararı nedeniyle meydana gelecek
olan hukuksal boşluğu kamu yararını ihlal edici nitelikte
görerek iptal hükümlerinin yürürlük tarihini altı ay uzatmış ve
kanun koyucuya yeni düzenleme yapması için fırsat
tanımıştır ancak tanınan bu süre zarfında
herhangi bir düzenleme Meclis gündemine getirilmemiş ve 5 Ocak 2009 tarihi
itibarıyla altı aylık süre dolduğundan meydana gelen
hukuksal boşluğun oluşmasına sebep olunmuştur.
Değerli milletvekilleri,
gazetelerde Türkiyede 2007 yılında 465 bin taklit ürünün
yakalandığı, bununla ilgili olarak 372 kişinin
tutuklandığı, 2008 yılında ise yakalanan sahte ürün
sayısının 678 bin olduğu ve 282 kişinin
tutuklandığı ve yeni yasal düzenleme yapılmazsa 5 Ocak
2009dan sonra taklitçilere gün doğacağı, dokuz bin taklit
davasının düşeceği, bir marka mağazasının
önünde taklit ürün satılsa bile bir şey yapılamayacağı
yönünde haberlerin yer aldığını okumuşsunuzdur. Bu,
dürüst, kanunlarla güvence altına alınarak verilen tescilli marka
sahiplerinin haklarının devlet tarafından korunamaması
demektir. Oluşan bu yasal boşluk nedeniyle birtakım problemlerin
yaşanacağı görülmektedir. Bu tür boşluklar kanunlara uyan
vatandaşlarımızın devlete olan güvenini zedeler. Bu
haberler 1 Ocak tarihinde basında yer aldı.
Tasarının Bakanlar
Kurulunca Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesine karar verilme tarihine
baktığımızda Hükûmetin bu konuda hukuki boşluğu
gidermeye yönelik düzenleme yapması gerektiğini basında yer alan
haberler sonrası hatırladığını söylemek
yanlış olmaz. Eğer böyleyse, bu bir skandaldır.
Değerli milletvekilleri,
oluşan bu yasal boşluk sonucu Türkiye zamanında bu düzenlemeyi
yapmadığı için, yıllar öncesine geri dönülmüş
olması nedeniyle bir kaos ortamı oluşacağı endişesi
marka sahiplerini tedirgin etmektedir. Sadece yabancı markaların
değil, ARGEye, inovasyona yatırım yapan yerli markaların
da bu durumdan olumsuz etkileneceği, milyonlarca dolar ile marka ve
mağaza yatırımı yapan müteşebbislerin taklitçiler
karşısında haklarını koruyamaz hâle geleceği unutulmamalıdır.
Yine yasal boşluğu dolduracak bir yasal düzenleme henüz
yapılamadığından bu dönemde işlenen suçlar müeyyidesiz
kalacak, bu da markalar hukuku açısından büyük
sıkıntılar meydana getirecektir. Ayrıca böylesi durumlar
ülkemizin itibarını hem kendi vatandaşımız nezdinde
hem de girmeye çalışılan Avrupa Birliği ülkeleri nezdinde
zor duruma düşürecektir. Bu durum herhangi bir Avrupa ülkesinde
yaşanmış olsa sorumlular bunun hesabını vermek
durumunda kalırlardı. Çünkü hukuk devletinde suç ve cezaların
kanuniliği ilkesi geçerlidir. Bu nedenle, kimse işlediği zaman
yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamayacağından dolayı Hükûmetin
duyarsız ve basiretsiz tavrı sonucu oluşan bu hukuksal
boşluk dürüst vatandaşlarımızda üzüntüye ve ticari kaygıya yol açacağı
gibi taklitçilerin ve fırsatçıların ekmeğine yağ
sürecektir. Kanunilik ilkesi, cezai müeyyidelerin geriye dönük
uygulanmasının mümkün olmadığı dikkate
alındığında, bu durum devlete olan güvenin azalmasına
ve aynı zamanda toplumdaki adalet duygusunun zedelenmesine sebep
olacaktır. Markalarını tescil ettirerek güvence altına
alındıklarını düşünen dürüst ticaret erbabı
vatandaşlarımız, iktidarın umursuz tavrı ve el
yordamıyla ülke yönetimi sayesinde oluşan bu hukuksal boşluk
nedeniyle ticari hayatta birçok haksızlık ve adaletsizlikle
karşı karşıya kalacaktır.
Konuşmama son verirken
yüce heyetinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Uslu, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Tankut, buyurun
efendim.
YILMAZ TANKUT (Adana)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana sormak
istiyorum:
Şu an devam etmekte olan
taklit davası sayısı nedir? Bu yasanın geç
çıkmasından dolayı bu davaların düşmesi veya geçersiz
hâle gelecek olması doğru mudur?
Diğer sorum: Son
beş yılda uluslararası marka teşkilatı tarafından
onaylanan markamız var mıdır? Varsa sayısı nedir?
Yine, Türkiye'nin son
beş yılda tescil altına aldığı patent
sayısı ve toplam patent sayımız ne kadardır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Tankut.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakana ben
de benzer bir soru sormak istiyorum:
Ülkemizde hâlen markalı
ürüne sahip kaç Türk firması bulunmaktadır? Bu firmalardan son
dönemde kaçı kapanmış ya da kapanma aşamasına
gelmiştir? Örneğin, seçim bölgem Kütahya 1. Organize Sanayi
Bölgesindeki 54 faal firmadan 10a yakını son bir aylık dönemde
kapanma noktasına gelmiş, seramik sektöründeki çıkarılan
işçilerle beraber toplam çıkarılan işçi sayısı 3
bini aşmıştır. Hükûmetinizin, işten
çıkarmaların durdurulması, marka üretmeyi teşvik etmek
konusunda hangi tedbirleri aldığını söyleyebilirsiniz? Bu
konuda son gelinen nokta nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Bakanım
buyurun.
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanunumuzun ülkemize hayırlar getirmesini temenni
ediyorum.
Efendim, aslında biz
gerek patent gerek marka, tasarım konusunda olmak üzere dört ana kanunda,
kanun hükmünde kararnamede ortalama 150-160 maddeden oluşan dört
tasarı hazırladık. Onlar zannediyorum bugün itibarıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine intikal edecektir. İmzaları
bakanlarımız tarafından tanzim edilmiştir. Bu konuyla
ilgili düzenleme de kanun hükmünde kararnameyle ceza verilemeyeceği
hükmünün Anayasa Mahkemesi tarafından belirtilmesinin arkasından
ortaya çıkmış olan bir durumdur.
Değerli
milletvekillerimizin sormuş olduğu sorulara teşekkür ediyorum.
Ben önümdeki notlarla kendilerine cevap vermeye çalışayım. Cevap
vermediklerimi her zaman olduğu gibi yine kendilerine, her zamanki
hassasiyet ve titizliğimizle yazılı olarak gönderelim.
Efendim, bu fikrî ve
sınai mülkiyet hakları mahkemelerinden edinilen istatistiklere göre,
devam eden bütün Türkiye sathındaki marka davaları beş bin
civarında. Ancak, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından etkilenen sayısı
bunun çok çok altında. Bu, tamamıyla ilgili vermiş olduğum
rakam. Ama bu iptal kararından etkilenecek olanların
sayısının bunun çok altında olduğunu tahmin ediyoruz.
Bu iptal kararından etkilenen davalar Türk Ticaret Kanunu kapsamında
haksız rekabet davalarına dönüşerek devam edecektir, yani bu
konuda herhangi bir kayıp olmayacaktır. Yani bir başka ifadeyle,
davaların düşmesi söz konusu değildir. Bu nedenle marka
ihlalinde bulunan veya hakkında dava açılmış olan kişilerin
marka ihlallerini sürdürmesi söz konusu olamaz ki zaten bu konuda izin de
vermeyiz, her türlü düzenlememiz buna göre. Patent Enstitüsü gerçekten
-geçmiş yıllarda- kurulduğu günden bugüne kadar özellikle
patentin, fikrî, sınai mülkiyet haklarının korunması,
markaların korunması noktasında çok önemli tedbirler
geliştirmiş ve çok önemli bir bilgi, donanıma sahip
olmuştur. Yani marka sahibi markasını yine Türk Ticaret
Kanununun haksız rekabetle ilgili hükümleri çerçevesinde koruyabilecektir
diyorum Değerli Başkanım, bu noktada vereceğim cevabın
bu olduğunu ama geri kalan, cevaplanmayan, rakamlara bağlı olan
birçok konuyu, belirtilen hususları yazılı göndereceğimi
ifade ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Bakanım, size ve soru soran arkadaşlarımıza teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.26
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
319 sıra
sayılı Kanun Tasarısının maddelerine geçilmesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi maddelere
geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
1inci maddeyi okutuyorum:
MARKALARIN KORUNMASI HAKKINDAKANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 24/6/1995 tarihli ve
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"MADDE 9-Marka
tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka
sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir:
a) Markanın tescil
kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli
marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması.
b) Tescilli marka ile aynı
veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya
hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu
nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında
ilişkilendirilme ihtimalî de dahil, karıştırılma
ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.
c) Tescilli marka ile
aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal
ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye'de
ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle
tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde
edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli
markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir
işaretin kullanılması.
Aşağıda
belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:
a) İşaretin mal
veya ambalajı üzerine konulması.
b) İşareti
taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla
stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o
işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması.
c) İşareti
taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe
onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması.
d) İşaretin,
teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında
kullanılması.
e) İşareti kullanan
kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya
meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla,
işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki
yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri
biçimlerde kullanılması.
Markanın sahibine
sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı
marka tescilinin yayın tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Marka
tescil başvurusunun bültende yayınlanmasından sonra
gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmesi hâlinde yasaklanması
söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat
davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların
geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından önce
karar veremez."
BAŞKAN Madde üzerinde
ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın İsa Göke aittir.
Sayın Gök, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İSA GÖK
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. 319 sıra sayılı Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi
hakkında CHP Grubu adına görüşlerimizi arz edeceğim.
Yüce Meclis, öncelikle,
markanın ne olduğunu netleştirmek lazım.
Arkadaşlar, ben size bir
metin okuyayım markanın ne olduğuna dair: Marka, bir
teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya
hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi
hakları dâhil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar,
malların biçimi veya ambalajları gibi, çizimle görüntülenebilen veya
benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve
çoğaltılabilen her tür işaretlerdir.
Arkadaşlar, marka bu
kadar geniş bir şeydir. Marka, aslında bir işletmenin tüm
varlıklarını temsil eder yani arazisini, fabrika
binasını, malının cinsini, makinelerini... Marka olarak bir
tek arabanızın belki markasını biliyorsunuzdur ama
aslında çevrenizdeki birçok şey bir markadır.
Bu marka -tabii, bizim kanun
hükmünde kararnamemiz her ne kadar 1995 yılında Çiller döneminde
geldiyse de Avrupa Birliğine uyum süreci içerisinde- Türkiye için yeni bir
olay değildir. Nasıl değildir arkadaşlar? 1876
yılında Osmanlıda markaların korunması hakkında
kanun vardı, 1876da. 20nci yüzyılın ikinci yarısında
marka koruması çok daha önemli oldu, zira marka dediğimiz şey
milyar dolarlarla ifade ediliyor artık arkadaşlar.
Markanın bu denli önemli
olduğu ve Türkiye'nin, Uzak Doğu ülkelerinden sonra
sabıkasının en kötü olduğu bir alan olması
itibarıyla bu önemini de belirttikten sonra size Anayasa Mahkemesinin iki
tane kararını arz etmek istiyorum:
1) 2002/92 esas, 2004/25 karar sayılı Kararı arkadaşlar.
Anayasa Mahkemesi bu
kararıyla, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin 61inci maddesinin (d) bendini iptal ediyor 2004
yılında ve yürürlük için bir yıl sonraya bırakıyor.
Arkadaşlar, niye iptal
ediyor? Çünkü Anayasa 38 diyor ki: Suçta ve cezada kanunilik. Yani Siz bir
suç tipi belirleyecekseniz, bu suç tipinin mutlaka yasayla vazıh
olması lazım. diyor.
İkincisi Bu suç tipini
belirledikten sonra da ceza verecekseniz
-yaptırım, müeyyide diyoruz ya hani- o müeyyideyi de gene
kanunla koymak zorundasınız. diyor. Yani Bu Meclisin işidir
bunlar. diyor.
Aynı Anayasa Mahkemesi
bir karar daha veriyor 2005/15 esas, 2008/2 karar sayılı.
Arkadaşlar, burada da
Anayasa Mahkemesi, bu kanun hükmündeki kararnamenin 9uncu maddesinin birinci
fıkra (b) bendi, ikinci fıkra (b) bendini, yine 61inci maddenin (a)
bendini ve (c) bendini iptal ediyor.
Arkadaşlar,
okuduğum Anayasa Mahkemesinin üç tane maddeye ilişkin her iki iptali
suç tiplerine ilişkindir yani suçun
hangi fiil olduğunu belirleyen maddeleri iptal ediyor. Niye? Kanunla
belirlenmedi diye. Neden kanunla belirlenmemiş? Bildiğinize eminim
ben, kanun hükmünde kararnameler gücünü Anayasadan almakla beraber kanun
değildir. Nedir bunlar? Bunlar, idarenin düzenleyici işlemleridir,
bunları hükûmet düzenler, kanun değildir.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi
her iki iptalden sonra da yürürlük için bir madde koyuyor çünkü, suç fiilini
iptal ettiği için ciddi olarak bir boşluk doğacak. İkinci
iptalde de diyor ki: Kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından
başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girer. İlkinde de
aynı şeyi söylemiş.
Dolayısıyla,
arkadaşlar, her iki iptalin yürürlüğe giriş tarihleri çok
sonraki tarihler: 2005 bir tanesi, diğeri de Resmî Gazetede yayın
sonrası 2009 yılının 5 Ocağı.
Pekâlâ, hâl böyleyken yasama
organına bir anlamda yön veren AKP Hükûmeti ne yapmış?
Arkadaşlar, bugüne kadar
bu her iki iptal üzerine boşluk doğan 9uncu ve 61inci maddedeki suç
tiplerini, suç fiillerini yok sayan bu düzenleme sonrası yeni kanunu getirmemiş.
Arkadaşlar, yeni kanunu getirmeyince ne oluyor? Binlerce yürüyen, 556
sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye istinaden yürüyen ceza davaları, bütün tahkikatlar, polisin
baskınları, avukatların çabaları, mahkemedeki yargılamalar
düşüyor, düşüyor. Şu anda getireceğiniz hiçbir önergeyle bu
düşmeyi kaldıramazsınız arkadaşlar. Üstelik de
Tescilli Markalar Derneği Başkanı Sayın Selçuk Güzenge
feryat figan ağlıyor. Yine bu Derneğin avukatı,
meslektaşım Vehbi Kahveci defalarca kapıları
aşındırıyor ama kanun çıkmıyor.
Şimdi, kanun
çıkmıyor ama başka bir sorun çıkıyor. Ne biliyor
musunuz? Bu kanunu çıkarmamak kısmi bir aftır. Bu aftan
dolayı da bu kanunu getirmekle görevli Bakanlık bürokratları
dâhil olmak üzere suç işlemişlerdir. Görevlerinin suistimal mi, ihmal
mi olduğu ayrı. Net olarak söylüyorum: Sayın Bakanın
bakanlığını yaptığı bürokratlarda
şikâyet durumunda suç vardır arkadaşlar, zira bir affa bilerek
veya bilmeyerek sebebiyet verilmiştir. Binlerce taklit mala gün
doğmuştur. Haa, hata bunlarla mı kalıyor? Hayır
bunlarla kalmıyor hata, arkadaşlar. Nasıl kalmıyor?
Asıl hatanız nerede Sayın Hükûmet? Ceza Kanunu yani 5237
sayılı Ceza Kanununun 2 ile 5inci maddesini siz değiştirdiniz.
2nci maddede ne der arkadaşlar, ikinci fıkrasında:
İdarenin düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza konulamaz. KHK
nedir, kanun hükmünde kararname? Düzenleyici işlemdir. 5inci maddesinde
ne der: Özel kanundaki ceza hükümleri bu kanunlara uyarlanacak. der 2 ve
5inci madde.
Bir başka kanun daha var.
Ne o kanun arkadaşlar? Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanun yani 5252 sayılı Kanun. Bu Kanunun geçici 1inci
maddesi, arkadaşlar, 31 Aralık 2006 tarihine kadar size süre
vermişti, süre. Bu süreyle diğer kanunları ve idarenin düzenleyici
işlemlerini yeni Ceza Kanununa uyarlayın ey Hükûmet, dedi size
Kanun. Bunu Kanuna koyan sizsiniz, yapan sizsiniz. Yapamadınız, süre
uzatmasına gittiniz. Ne zamana kadar? 31 Aralık 2008 tarihine kadar.
Yine uyudunuz çünkü Yürürlük Kanununda sizin kendinize verdiğiniz, kendi
kendinize verdiğiniz süreyi yine aştınız. Aşmakla, ne
uzatma kanunu çıkardınız ne de özel kanunlarda
Sayın
Hakkı Köylü bana haber gönderiyor, Yüz yetmiş tane kanun
değiştirdik diyor. Yüz yetmiş kanun değil ki asıl
önemli olan, onun dışında değiştirilmeyen başka
kanunlar var ama asıl önemlisi, idarenin düzenleyici işlemleriyle
ceza hükümleri var. Ne bunlar?
1) Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, bir tanesi bu, bu bir
tane.
2) Endüstriyel
Tasarımların Korunması Hakkında KHK.
3) Patent
Haklarının Korunması Hakkında KHK.
4) Çekle Ödemelerin
Düzenlenmesi Kanunu, Çek Kanunu.
5) Kültür ve Tabiat
Varlıkları Koruma Kanunundaki kurul kararları.
Arkadaşlar, daha
gidiyor. Hepsine af getirdiniz, hepsine. Bu uyuma sayesinde, bu uzatma
kanunlarını geçirmemekle ve o Bakanlık bürokratlarının
bu kadar uzun atlaması sebebiyle hepsine siz af getirdiniz. Af hani
Meclisin yetkisindeydi? Hayır, affı siz bizzat yaptınız.
Arkadaşlar, bunun acilen
düzenlenmesi lazım. Yargıtay 7. Ceza Dairesi -7. Ceza ve 11. Hukuk-
perperişan oldu, sayenizde, bunlardan dolayı. Bunların derhâl ve
derhâl düzeltilmesi lazım. Bu kanunu yapmak zorundasınız. Yani
KHKlerle düzenlemek değil, hepsini kanuna dökmek ve buraya getirmek
zorundasınız. Çiller döneminde vakit yoktu. Bu kanunu düzeltirken de
benim size bir tavsiyem, bir hata daha var arkadaşlar: Bakınız,
patent haklarının korunmasındaki KHK, endüstriyel tasarım
ve markalarda, arkadaşlar, her maddede, patent vekilliği, marka
vekilliği ve tasarım vekillikleri var, maddelerde.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gök,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İSA GÖK (Devamla)
Sağ olun.
Bu maddeler, Çiller
Hükûmetinin
Kanun hükmünde kararnamelerin yasaya
aykırılığı var. Hangi yasaya aykırı?
Avukatlık Kanunu/35e aykırı. Bu kanun hükmünde kararnamelerle,
arkadaşlar, vekillik görevi avukata hasren olmak zorunluluğu
karşısında, kanun gücünde olmamakla beraber, KHKlerle bu
vekilliği marka vekillerine, patent vekillerine, tasarım vekillerine
verdiler. Bu kanunu düzeltmek, yeniden getirmek zorundasınız.
Binlerce dava sayenizde düştü; binlerce davadan, sayenizde, taklitçiler,
sahteciler faydalandı. Af çıkardınız, bu kanunla
bağlı değil, her kanunla bağlı
çıkardınız. Bunları düzeltirken bari şu tasarım
vekilliğinin yasaya aykırılığını, patent
vekilliğini, marka vekilliğini düzeltin de Avukatlık Kanununa
uygun hâle getirin, o hatayı da düzeltin. Haa, şu anda düzeltseniz
dahi düzelebilir mi? Düzelemez. Niye düzelemez? Bugün 21 Ocak, şu anda bu
kanun geçse dahi önceki tüm davalar düştü; asliye cezadaki davalar gitti,
556ya has ceza vakaları gitti, sulh cezaya
Ticaret Kanunu 57 tanım
koyar, 64 ceza koyar. Ticaret Kanununa gitseniz dahi o kadar komik cezalar ki
üstelik de suç fiilini iddianamede savcılar 556ya göre düzenlediler,
hepsi gitti.
BAŞKAN Sayın Gök
İSA GÖK (Devamla)
Bunun sorumlusu kimse Türkiye'de hesap vermeli; görevi ihmal mi, suistimal mi?
Affı bilerek, daha doğrusu milyarlarca dolarlık bu
Bakın,
Türkiye Avrupa nezdinde mahkûm olacak, mahkemede değil, Avrupa Konseyinde
mahkûm olacak çünkü büyük markaların çok büyük maddi zararı var,
milyar dolarlar. AB uyum süreci içerisinde çok büyük bir hata
yaptınız arkadaşlar. Gelecek ay uyum çalışması
var markalar konusunda. Çok merak ediyorum ben Sayın Hükûmeti.
BAŞKAN Sayın Gök
İSA GÖK (Devamla)
Gelecek ay AB temsilcisine ne diyeceksiniz? Diyecek lafınız yok.
Teşekkür ediyorum.
Sağ olun Sayın
Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz
Tankut.
Buyurun Sayın Tankut.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesiyle ilgili
olarak Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
gelişen ve değişen dünya şartlarında bilginin ne denli
önem arz ettiği hepinizin malumudur. Bilginin en büyük silah olarak da
değerlendirildiği günümüzde, ilk bilginin ve o bilgiyle ortaya konan
emek ve çalışmaların neticesinde meydana getirilen ürün, eser,
buluş ve hizmetlerin korunması ve taklitlerinin yapılmasının
önlenmesi de büyük bir öneme sahiptir.
Bu manada, markaların
varlığını sürdürebilmesi, faaliyet içinde bulunduğu
alandaki değerinin korunması, bu markaların sahiplerinin de
marka üzerindeki menfaatlerinin zayıflamaması ve yitirilmemesi açısından
Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
değişiklik yapılmasıyla ilgili bu tasarıyı
önemsediğimizi ve desteklediğimizi buradan ifade etmek istiyorum.
Ancak, bu denli önemli bir yasa değişikliği, maalesef, daha önce
de konuşan arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi,
zamanında gereken hassasiyet gösterilmediği için beklenen
faydayı tam olarak sağlayamayacağı gibi, hak sahiplerinin
uğradığı bazı haksızlıkları da ne
yazık ki gideremeyecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin, bir kısım cezai
hükümlerinin iptaline karar verdiği 556 sayılı Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin düzenlenmesi için
haziran ayında verilen altı aylık geçiş süreci 5 Ocak 2009
tarihinde sona ermişti. Bu altı aylık süre içinde ne yazık
ki yeni bir düzenleme hazırlanamadığı için 5 Ocak 2009dan
sonra yani bugünlerde taklitçilere gün doğacağı
belirtilmektedir. Ayrıca yeni bir yasal düzenleme
yapılmadığı için şu anda devam eden binlerce taklit
davasının düşeceği yorumları da
yapılmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
bu yasal düzenleme 7 Ocak 2009 tarihinde Sanayi Komisyonumuzda
görüşülmüş ve aynı gün oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Dolayısıyla, hem Komisyon hem de bugün Genel Kurulda
görüştüğümüz bu tasarı, az önce ifade etmeye çalıştığım
gibi, zamanında kanunlaşmamış ve 5 Ocaktan bu zamana kadar
geçen zaman diliminde de ne yazık ki hukuki bir boşluk
doğmuştur.
Netice olarak, artık
bizim için hiç sürpriz olmayan, AKP İktidarının ve Meclis
Grubunun, plansız, öngörüsüz, gayriciddi bir anlayış içerisinde
Meclise getirdiği bir kanun tasarısını daha
görüşmekteyiz. Devlet gelenek ve teamüllerini hiçe sayan, sayısal
çoğunluğun verdiği şımarıklıkla Meclisi
parti teşkilatı gibi yönetmeye çalışan, Parlamento
saygınlığına gölge düşüren bu anlayışı
bizim tasvip etmemiz ve kabullenmemiz elbette ki mümkün değildir. Bu
sebeple de bu işin sorumlularının mutlaka ortaya
çıkartılmasının lazım geldiğine inanıyoruz.
Gerek Bakanlıkta gerekse Patent Enstitüsünde onlarca sorumlu yöneticinin
bu durumdan haberi yok muydu?
Şimdi buradan, Biz
bakkal idare etmiyoruz, ülke yönetiyoruz diyen Sayın Başbakana
sormak istiyorum: Bu yasal düzenlemeyi zamanında Meclis gündemine
getiremeyen ilgili kurum ve Bakanlık yetkililerine hangi müeyyideleri
uygulayabileceksiniz?
Başta AKP Ankara
Milletvekili bir hanımefendinin eşi olması münasebetiyle Türk
Patent Enstitüsüne getirilen ve hiçbir altyapısı ve kurum
geçmişi olmadığı iddia edilen kurum başkanı ve
diğer ilgililerin sorumluluklarını hatırlatarak bu ve
benzer düzenlemelerin zamanında niçin
yapılmadığını sorup gereğini yapabilecek misiniz?
Sayın milletvekilleri,
taklit konusunda maalesef Uzak Doğu ülkelerinden sonra en fazla adı
geçen ülkeler arasında bulunmaktayız. Ayrıca kaçak veya
kontrolsüz olarak Uzak Doğudan yapılan ithalat ile bu bozuk
imajımız daha da bozulmaktadır. Yasalarımızı
Avrupa Birliğine uyumlu hâle getirmeye çalışıyoruz ama bu
işleri yasayla değil de kanun hükmünde kararnameyle yapmamız
bile markalaşmaya ve marka korumaya ne kadar ciddiyetle
yaklaştığımızı, bakkal mı yoksa ülke mi
idare ettiğimizi acı da olsa bize göstermektedir.
Bu ve benzeri konularda acele
ve hızlı bir şekilde kanun hükmünde kararname biçiminde Bakanlar
Kurulu onayıyla uygulama gerçekleştiğinden büyük
yanlışlıklar, sakatlıklar ve eksiklikler meydana
gelmektedir. Sonuç olarak bu ve benzer nedenlerden dolayı bu gibi kanun ve
düzenlemeler, son anda değil de özenle ve tüm kesimlerin görüşü
alınarak uzun yıllar sağlıklı bir şekilde
işleyecek şekilde hazırlanmalıdır diye
düşünmekteyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; diğer taraftan tasarının 1inci
maddesinin (e) fıkrası, işareti kullanan kişinin,
işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir
bağlantısı olmaması şartıyla, işaretin
aynı veya benzerinin İnternet ortamında ticari etki yaratacak
biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri
biçimlerde kullanılması durumunda yasaklamanın
yapılabileceğinden ve marka sahibinin tazminat davası
açabileceğinden bahsetmektedir. Şimdi, burada bahsi geçen
İnternet ortamında yönlendirici kod veya anahtar sözcük nedir?
Bunları kaçımız bilmektedir?
Değerli arkadaşlar,
markanın İnternet ortamında bir başkası
tarafından kullanılmasının çok değişik
yolları ve metotları vardır. Bunlar tescilli bir markanın
alan adı olarak veya metatag olarak yani yönlendirici kod veya anahtar
sözcük ve arama motoru için reklam tanıtımı olarak yapılması
şeklindedir.
Alan adı olarak
ülkemizde bizim hiç de uygun görmediğimiz, tekel konumunda olan ODTÜ
tarafından bazı belgeler istenildiği için marka sahibi aleyhine
pek bir durum söz konusu gözükmemektedir ancak yurt dışından
alınan alan adlarında böyle bir belge istenilmediği ve ilk
gelen alır mantığına göre satış
yapıldığı için bize göre esas problem, esas sorun da burada
bulunmaktadır. Ülkemizdeki veya yurt dışındaki tescilli bir
markanın ismini isterseniz yurt dışından, eğer daha önce
alınmamış ise, alan adı ticareti yapan firmalardan çok
rahat bir şekilde alır ve İnternette yayınlayabilirsiniz.
Şunu hepimiz kabul edebiliriz: Bir markanın yurt içinden veya
dışından alınması ve bunun ticari anlamda
kullanılması iyi niyetli ve samimi bir davranış
değildir ve asla kabul edilemez ama aynı fıkrada bulunan yönlendirici
kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması
ifadeleriyle çok ciddi sorunlar ve çelişkiler yaşanabilecektir.
Sayın milletvekilleri,
gelişen ve değişen İnternet teknolojileri ile yönlendirici
kodlar ve anahtar sözcükler artık sabit bir hâl olmaktan
çıkmış, bir editörle sürekli güncellenebilen ve
değişken bir durum hâline gelmiştir. Ayrıca, bu
yönlendirici kod ve anahtar sözcükler İnternet sitelerini hazırlayan
kişiler tarafından eklenmekte ve düzenlenmekte olup, site sahibinin
bunların neler olduğunu, hangi markaları
kapsadığını bilmesi de pek mümkün değildir. Bunun
tespit edilmesiyle açılacak ceza davasından ise mağdur olacak
olan, hiçbir haberi olmadığı hâlde, site sahipleri
olacaktır. Dolayısıyla, bu şekilde bir markanın ihlali
durumunda öncelikle uyarı yapılması ve belirlenen ikaz süresi
içerisinde yönlendirici kod ve anahtar sözcüklerin
kaldırılmaması durumunda dava açılmasına imkân
verilmelidir diye düşünmekteyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; az önce de izah etmeye çalıştığım
hususlar çerçevesinde bilginin hayati önemini dile getirirken, bilgi ve
emeğe verilmesi gereken önem ve kıymetin ülkemizde yeterince
bilinmediği, kavranmadığı da bir gerçektir. Bu noktada
önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Büyük Önder Atatürkün de çok
veciz şekilde ifade ettiği gibi Türk insanı zekidir ve
çalışkandır. İnsanımızın inandıktan,
azmettikten sonra başaramayacağı hiçbir şey yoktur. Hemen
her gün eğitimden tarıma, tekstilden sağlığa,
elektronikten bilişime kadar birçok başarı hikâyelerini
okumaktayız, dinlemekteyiz ya da izlemekteyiz. Kimi
vatandaşımız uçakların çok önemli bir parçasını
yapmakta, kimileri yanmayan kumaş, kimileri çaresiz denen bir
hastalığa ilaç bulmaktadır. Son zamanlarda da bilişimle,
haberleşme ve savunma sanayimizle ilgili ürün ve eserleri kendi
insanlarımız memnuniyet verici bir şekilde
geliştirmektedirler.
Bu noktada şunu ifade
etmek istiyorum: Acımasız bir rekabet savaşının hüküm
sürdüğü günümüzde bizler, yöneticiler, kendi insanlarımızın
üretkenliğini görmek, onlara destek çıkmak ve sahiplenmek
zorundayız. Bu sebepledir ki, marka hakkının elbette ki
korunması lazımdır. Ancak, bu sürece gelene kadar
vatandaşlarımızın, müteşebbislerimizin, buluş
adamlarımızın önündeki engelleri kaldırmak, bürokrasiyi
olabildiğince azaltıp sadeleştirmek de elbette ki ülkeyi
yönetenlerin görevidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütün bu hususların dışında
bugün ülkemizin bir an önce halledilmesi gereken başka acı gerçekleri
de vardır. Önce İhtiyacımız yok. dediğimiz, sonra
kapısına yüz sürmek zorunda kaldığımız IMFnin
reçetelerinin hastalarımıza şifa olmadığı
tecrübelerle sabittir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Tankut, devam edin.
YILMAZ TANKUT (Devamla) -
Açlığın, yokluğun günden güne
arttığını, her gün iş yerlerinin
kapandığını, çeşitli sosyal olayların
sıradan hâle geldiğini inkâr etmek de artık mümkün
değildir. Ekmek kapıları teker teker kapanan
insanlarımız yarınlarından daha da endişeli bir hâle
gelmektedir. Yarın ne olacak kaygısıyla uykusunu yitiren, sabah
güneşten erken kalkan vatandaşlarımız
yaşadığı kaygılardan kurtulamadan yine evlerine eli
boş dönmek zorunda kalmaktadırlar. Bugün bir kesim insanların
karnı tok ve sırtı pek olabilir. Ama bilinmelidir ki,
çocuğuna süt alamayan, okula giden çocuğuna simit parası
veremeyen, eczaneden ilaç alacak parası bulunmayan, tarlasını
ekemeyen, siftahsız dükkân kapatan, dolmuş parası bulamayan
çaresiz insanlarımızın sayısı milyonlarcadır.
Yine bir kesimin gemileri her rüzgâra yelken açabilir, her denizde yüzmeye
müsait olabilir ama bir kesim var ki sayısı milyonlarca olan bu
kesim, yani işsiz, aşsız, çaresiz insanlarımız hayata
tutunabilmek için, karada can çekişen balık misali kendisine can
verecek bir yudum su aramaktadır ya da boğulduğu yokluk
denizinden kendisini karaya atmaya çalışmaktadır.
İşte, bütün bu
gerçekler ışığında, öncelikle insanlarımıza
iş, aş ve huzur sağlayacak, kendi haysiyet ve
kişiliğiyle çoluk çocuğunun nafakasını temin edecek
bir düzeni tesis etmeden sadece sadaka ve diğer suni yardımlarla
onları oyalamaya çalışırsak bu ve benzeri yasa
tasarılarını Meclisten çıkartmamızın hiçbir
anlamının olmadığını bir kez daha hatırlatıyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Tankut.
Şahsı adına
Balıkesir Milletvekili Sayın Ayşe Akbaş.
Buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AYŞE AKBAŞ
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi
ve Ticaret Bakanlığınca hazırlanan Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; günümüzde bilginin, yeniliklerin, ARGE ve
inovasyonun ekonomik ve sosyal gelişmeye katkısının
artması neticesinde patent, marka, coğrafi işaret ve
tasarımdan oluşan sınai mülkiyet haklarının önemini
daha da artırmıştır. Tüm dünyada ulusal ve
uluslararası düzeyde önem verilen sınai mülkiyet hakları
aynı zamanda oldukça dinamik bir alandır. Bu nedenle, ilgili
mevzuatta zaman zaman değişiklikler yapılması,
mevzuatın güncellenmesi zorunlu hâle gelmektedir.
Görüşülmekte olan kanun
tasarısı son dönemde sınai mülkiyet haklarıyla ilgili,
Meclisimizce ele alınan üçüncü düzenlemedir. İlk düzenleme, 13 Mart
2007 tarihinde Meclisimizce görüşülerek kabul edilen 5598 sayılı
Kanundur. Bu Kanun ülkemizin Avrupa Patent Sözleşmesinde
Değişiklik Yapan Anlaşmaya katılımına
ilişkindir. Bu Anlaşma, 1973 tarihli Avrupa patenti verilmesiyle
ilgili hükümleri düzenleyen Avrupa Patent Sözleşmesinin bazı
maddelerinde değişiklik yapmaktaydı. Sözleşmenin öneminden
dolayı, sözleşmede değişiklik yapan anlaşmaya
katılım çalışmalarının tamamlanması hususu,
Hükûmetimizin göreve gelir gelmez açıkladığı 2007
yılı üç aylık eylem planında yer alan bir husustu. Bu eylem
31 Ağustos 2007 tarihli Bakanlar Kurulu kararını müteakip, 12
Kasım 2007 tarihinde Almanya Hükûmetinin katılım belgesinin
sunulması neticesinde tamamlanmıştır. Söz konusu
anlaşma da 13 Aralık 2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Böylece, ülkemiz anlaşma yürürlüğe girmeden sözleşmeye taraf bir
ülke olarak üzerine düşen gerekli düzenlemeyi
tamamlamıştır. Bu düzenlemeyle, on üç uluslararası
anlaşmaya taraf olan ülkemiz uluslararası platformda inisiyatif alan
ve yönlendiren bir konuma gelmiştir. Bu gelişmelerin bize ifade
ettiği bir başka anlam ise AK PARTİ İktidarının
farkıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu alandaki ikinci düzenleme, coğrafi
işaretlere ilişkindir. Bu düzenleme de Hükûmetimizin 2007
yılı üç aylık eylem planında yer almaktaydı.
Coğrafi işaret tescil maliyetlerini düşürmeyi amaçlayan 5805
sayılı Kanun yüce Meclisimizce 15 Ekim 2008 tarihinde
görüşülerek kabul edilmiş, 23 Ekim 2008 tarihinde de yürürlüğe
girmiştir. Bu Kanunla, tescilli coğrafi işaret
sayısında önemli bir artış yaşanacaktır. Böylece,
yöresel değerlerimizin yaşatılması ve sonraki nesillere
aktarılması yanında, bu ürünlerin ekonomik değere
dönüştürülmesi sağlanacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu alandaki üçüncü düzenlemeyse bugün
görüşülmekte olan kanun tasarısıdır. Bu düzenleme,
diğer sınai mülkiyet hakkı olan ve günümüzde işletmeler ve
girişimciler için hayati önemi haiz markalara ilişkindir. Markalara
ilişkin, ülkemizdeki temel mevzuat, 1995 tarihli, 556 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamedir. Anayasa Mahkemesi 5 Temmuz 2008de gerekçesini
yayınladığı bir kararla, 556 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin marka suçlarını tanımlayan maddelerini
iptal etmiştir. İptalin gerekçesi olarak suç tanımlarının
kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemeyeceğini göstermiştir. Bu
nedenle görüşülmekte olan kanun tasarısı marka koruması
açısından oldukça önem taşımaktadır. Suçlara ilişkin
hükümleri olmayan marka mevzuatının reel olarak bir anlamı
bulunmamaktadır. Böyle bir durumda mevzuat sadece tescil ile ilgili
düzenlemeleri içermiş olur. Elbette tescil markanın
korunmasının ilk ve önemli basamağıdır. Tescilin
hukuki olarak tanımlanmış suç ve suçlara verilecek cezalarla
tamamlanması zorunludur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçe görüşmelerinde ifade ettiğim
gibi, görüşülmekte olan kanun tasarısı sınai mülkiyet
mevzuatlarıyla ilgili son düzenleme olmayacaktır. Ülkemizde
sınai mülkiyet haklarının tescilinden sorumlu Türk Patent
Enstitüsü ve Enstitünün bağlı olduğu Sanayi ve Ticaret
Bakanlığınca her biri oldukça geniş hükümler içeren bir
dizi düzenleme bulunmaktadır. Söz konusu düzenlemelerle, 1995
yılında çıkarılan patent, marka, tasarım ve
coğrafi işaretlere ilişkin kanun hükmündeki kararnamelerin kanuna
dönüştürülmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla hazırlanan kanun
tasarıları Bakanlar Kurulunca imzaya açılmıştır.
Önümüzdeki günlerde de yüce Meclisimize intikal edecektir. Bir başka
ifadeyle önümüzdeki dönemde sınai mülkiyet hakları yine gündemimizde
olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYŞE AKBAŞ
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; marka
mevzuatımız açısından önemli bir düzenleme
niteliğindeki kanun tasarısının ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diliyor, verdikleri desteklerden ötürü
başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğana,
Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Zafer Çağlayana ve
emeği geçen herkese gönülden teşekkür ediyor, saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Şahsı adına
Kütahya Milletvekili Alim Işık.
Sayın Işık,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 319 sıra sayılı Markaların Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce Meclisi ve bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
hepimizin de bildiği gibi görüşmekte olduğumuz tasarının
1inci maddesi, benden önceki değerli milletvekillerinin de
özetlediği şekilde, 24/6/1995 tarih ve 556 sayılı
Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
9uncu maddesinde Anayasa Mahkemesinin 3/1/2008 tarih ve 2005/15 ve 2008/2
sayılı Kararı ile iptal edilen hükümleri de dikkate
alınarak yapılan bazı değişikliklerle ilgilidir.
Düzenleme her ne kadar geç de olsa yerindedir. Ancak düzenleme için Haziran
2008den bugüne kadar geçen sürede ortaya çıkmış olan
boşluk nedeniyle doğabilecek hak kayıplarının
nasıl telafi edileceği, diğer yandan bu sürede
yabancıların açtığı davalar da dikkate
alındığında ülkemiz aleyhine sonuçlanınca ortaya
çıkabilecek uluslararası kaos ya da krizin sonuçlarını ve
ülkemizin imajındaki bozulmayı da nasıl telafi edeceğimizi
hep birlikte göreceğiz ve bu konuyu sizin takdirlerinize
bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri,
her şeyden önce Türkiyeyi bir marka hâline getirebildiğimiz zaman bu
ülkedeki birçok yerli markayı da uluslararası arenaya
taşımış ve tanıtmış oluruz. Ülke marka
olunca da bu ülkede yaşayan 70 milyonu aşkın
vatandaşımız bu markanın hem maddi hem de manevi her türlü
getirisinden faydalanacağı gibi ülkeye olan aidiyet bağı ve
kendine olan güveni de artacaktır. Böylece, biraz sonra sizlerle
paylaşacağım bir örnekte de görüleceği gibi esnaf ve
sanatkârlarımızın içine düştüğü ve hepimizi derinden
yaralayan ekonomik krizin etkilerini de en aza indirerek doğabilecek
toplumsal olayların önüne geçmeyi sağlayabiliriz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi sizlere tek perdelik bir drama
sahnesiyle ilgili bir senaryoyu aktarmaya çalışacağım.
Mesleğe 1954 yılında, yani elli beş yıl önce
çırak olarak başlayıp 1967 yılında çalıştığı
iş yerini devralan bir iş adamımız ilk kez 1999
yılında bir miktar KOBİ kredisi almış, kısa bir
süre sonunda da bir termik santral inşaatında işlerini
yaptığı müteahhit firmanın batmasıyla büyük darbe
yemiş, geçen zaman içinde bir yandan kredi borçlarını ödemeye devam
ederken, diğer yandan da 38 kişi çalıştıran bir marka
sahibi işletme hâline gelebilmiştir. Ancak son birkaç
yıldır iş yaptığı firmaların
durumlarının kötüleşmesi ve bazılarının da
kapanması nedeniyle iş adamımız, SSK ve Maliye borçlarını
ödeyemez hâle gelmiş, iki yıl önce 35 bin TL olan Maliye borcunu
elinde bulunan ve borcunu ödemeye yetecek miktardaki çek ve senetlerini
yaşanan ekonomik kriz nedeniyle de ne bankalarda ne de finans
kuruluşları ve factoringlerde kırdıramadığı
için bugün çok büyük sıkıntılara muhatap olmuştur.
TEDAŞa olan elektrik borcunu zamanında ödeyemediği için
fabrikanın elektriği kesilme aşamasına gelmiş,
elektriğinin kesileceği ihbarını aldığı gün
yanında çalıştırdığı işçilere mahcup
olmamak için o gün işçilerinin tamamına izin vermiştir. Olay
üzerine son çare olarak bir şekilde kendi temsilcilerine ve ilgili
bürokratlara ulaşıp derdini anlatarak elektrik borcunu
yapılandırıp geçici olarak bu sorununu kısmen çözünce,
çalışanlarını tek tek telefonla
çağırmış ve işe başlatmıştır.
Aynı iş adamı,
âdeta kırk yıllık tanıdığı bir diğer
iş adamına 2 bin TL borcu karşılığında
verdiği 10 bin TLlik çekinden artakalan parasını
istediğinde, iş adamı arkadaşı 2 bin TL anapara, buna
karşılık da 2.500 TL de gecikme faizinin olduğunu
söylemiş ve üzerini alabilmiştir. Yani elli beş yıllık
iş adamımız bugün kamuoyunda tefeciler olarak tabir edilen
fırsatçıların eline düşmüştür. En sonunda da elektrik
borcunu ödeyemediği için fabrikayı kapatarak bu dertlerin hepsinden
kurtulmuştur.
Değerli milletvekilleri,
bu senaryonun sanal ya da bir hayal ürünü olmasını inanınız
çok isterdim. Ancak bu senaryo, her şeye rağmen işçilerini
çıkartmamaya ve fabrikasını kapatmamaya direnen bir Anadolu
insanına ait olup ne yazık ki gerçektir.
Eğer Sayın Bakan
vakit ayırıp dinlemek isterse, bu iş adamımız, kendi
ağzından kendi derdini ve arkadaşlarının derdini
anlatmak için hazırdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
efendim.
ALİM IŞIK (Devamla)
Eminim şu anda da Hükûmetimizin ve yüce Meclisimizin bugünlerde
alacağı tedbirleri dört gözle bekliyor ve can kulağıyla
dinliyordur.
Seçim bölgem Kütahyada
organize sanayide iş yeri bulunan birçok iş adamımız ne
yazık ki fabrikasını kapatmış ya da kapatma
aşamasına gelmiş ve bugün itibarıyla Kütahyada 3.500e
yakın işçi işten çıkarılmış durumdadır.
Borcu olduğu için, devletimizin kendine sunduğu can suyu
kredilerinden de yararlanamayan bu iş adamlarımızın
durumuna benzer çok sayıda örneği bulmak mümkündür.
Özetle, kısa sürede
teşvik yasası uzatılmalı ya da en kısa sürede yeniden
düzenlenerek sektörel ya da bölgesel bazı destekler
sağlanmalıdır. Girdi maliyetlerinin azaltılmasını
sağlayacak KDV ve ÖTV indirimleri hemen yapılmalıdır.
Çıkarılacak sicil affıyla birlikte esnaf ve sanatkârlarımızın
Merkez Bankası yanında diğer kamu kurum ve
kuruluşlarındaki sicil temizlemesi de mutlaka
gerçekleştirilmelidir. Yargıda bulunan dosyaların da
çıkarılacak bu düzenlemelerden mutlaka yararlandırılması
sağlanmalıdır. Ülkemizde âdeta birer marka olmuş ve Türk
milletinin vergileriyle kurulmuş olan BOTAŞ, TKİ ve MKEK gibi
stratejik kurumlarının özelleştirme adı altında
peşkeş çekilmesinin, mutlaka, Kabine üyesi Sayın
Bakanımız tarafından önüne geçilmesi yönünde çabalar
gösterilmelidir.
Sayın Bakana ve Hükûmete,
bu duygu ve düşüncelerle bir an önce çözüm önerilerini getirmelerini
belirtir, hepinize saygılarımı sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde soru-cevap
için bir arkadaşımız sisteme girmiş, o arkadaşıma
söz vereceğim.
Buyurun Sayın Özdemir.
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Seçim bölgem
Gaziantep, yıllık yüzde 6lık oranla göç alan, son derece önemli
bir cazibe merkezi ve sanayi şehridir. Bu şehirde altı yıllık
iktidarlarınız döneminde uygulanan yanlış teşvik
politikaları sonucunda, marka sahibi birçok tekstilcimiz ya
batmış ya da batmak üzeredir. Marka sahibi firmaların
kurtulması konusunda ne gibi çalışmalarınız bulunmaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Özdemir.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, Türkiye'nin
dışarıdan ithal etmek durumunda kaldığı,
tamamıyla küresel bir krizin Türk ekonomisi üzerindeki bu etkileri, evet,
ifade ettiğimiz gibi günbegün daha fazla hissedilir bir hâl
almaktadır. Öyle gözüküyor ki, daha evvel de ifade ettiğimiz gibi,
yılın ilk yarısına kadar bu daralmalar,
sıkışıklıklar devam edecektir. Ancak tekrar
altını çizerek ve geçmiş yıllardaki tecrübeme binaen ve
yine Bakanlığımızda cumhuriyet tarihinde ilk defa
yapmış olduğumuz sektörel ve bölgesel izleme ve
değerlendirme merkezi verileriyle sektörlerimiz üzerinde yapmış
olduğumuz çalışmalarda, ümit ediyoruz ki Türkiye bu küresel
krizin etkilerinden en az şekilde etkilenen bir ülke olacaktır. Hep
ifade ediyoruz, ülkemiz bir dünya
ülkesidir. Hepimizin iftihar ettiği, dünyanın on yedinci büyük
ekonomisidir, Avrupanın altıncı büyük ekonomisidir. 133 milyar
dolarlık bir ihracat gerçekleştirmiştir.
Tabii ki ülkeler küresel
ekonomiye ne kadar entegre olmuşlarsa, ne kadar eklemlenmişlerse o
kadar da küresel ekonomiden, ortaya çıkan bu krizden etkileniyorlar.
Bu noktada Hükûmet olarak,
ilk günden beri, özellikle reel sektörümüzün bu krizi en az hasarla
atlatabilmesi noktasında -belki yirmi beşin üzerinde- çok önemli
çalışmalar tek tek açıklandı. Hâlâ şu anda -önümüzde çalışması devam
eden- önümüzdeki birkaç gün içinde, yine özel sektöre, gerek istihdamın
korunması noktasında gerek özel sektörün şu anda içinde
bulunduğu finansmanla krediye erişim noktasında birçok
gelişme tarafımızdan devam ediyor. Ki, bundan birkaç gün evvel
Merkez Bankasının geç de olsa 2 puanlık faiz indirimi bankalar
üzerinde verilen kredilerde olumlu bir etki gösterecek ve bankalar ile reel
sektör bir araya yeniden gelmek zorundadır.
Hep ifade ediyorum,
bankaların görevi parayı alıp parayı satmak ve paradan para
kazanmaktır. Dolayısıyla paradan para kazanan bir kurum da o
paranın üstüne kuluçkaya oturan tavuk gibi oturamaz, bu parayı
mutlaka reel sektöre kullandırmak durumunda olacaktır. Bunun
yanı sıra, yine reel sektörün üzerindeki yüklerin hafifletilmesi
noktasında çok önemli çalışmalarımız devam ediyor.
Teşvik konusuna gelince
Evet, daha evvel, uygulanan mevcut 5084 çerçevesinde kırk dokuz ile ve
daha sonra ilave edilen beş kalkınmada öncelikli yöreye teşvik
2009 sonu itibarıyla bitenler var.
Sayın
Başkanım, burada aslında bunu vesile bilerek bir
yanlış anlaşılmayı da düzeltmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
5084 sayılı Kanun uygulamaya geçtikten sonra, bu uygulamadan sonra
beş yıllık süre içinde yatırım yapanlar, yani diyelim
ki bundan iki ay önce, üç ay önce bile yatırım yapanlar 5084ün
kendilerine getirmiş olduğu beş yıllık süreden
yararlanmış olacaklar. Yani teşvik alanların tamamı
31/12/2008 itibarıyla bitmemiştir, teşvikler hâlâ devam
etmektedir, çok az bir kısmı bitmiştir. Ancak teşvikle
ilgili burada da her fırsatta açıkladığımız gibi
Yeni bir teşvik sistemi yapacağız. dedik. Bu tabii ki
yatırıma yönelik bir teşvik, yatırım teşviki
olacaktır. Sektörel, bölgesel ve proje bazlı bir teşvik sistemi
oluşturacağımızı ifade etmiştik. Bununla ilgili Sanayi
ve Ticaret Bakanlığının yapmış olduğu, eski
adıyla Sanayi Envanteri, yeni adıyla Girişimci Bilgi
Sistemiyle beraber şimdi ciddi bir çalışmayla sektörel,
bölgesel ve proje bazlı teşvik sistemimizin ana detayları
üzerinde Ekonomi Koordinasyon Kurulundaki diğer bakan arkadaşlarımızla
mutabakat sağlanmıştır. Önümüzdeki günlerde yapılacak
bir düzenleme ve Sayın Başbakanımız tarafından dile
getirilecek olan bir husustur. Yani Türkiye 2009 yılında yeni bir
teşvik sistemine
Sektörel, bölgesel ve proje bazlı ve Türkiye'nin
tamamını kapsayacak olan ve Türkiye'nin rekabet gücünün yüksek
olduğu sektörler, artı, illerin başarılı olduğu
sektörler dikkate alınarak yapılan böyle bir düzenlemenin
çalışmaları bitirilmiştir. Bunun yasal düzenlemesi
önümüzdeki birkaç gün içinde gelecektir, yani çalışmaları
bitirilmiştir. Diğer taraftan, uygulanan mevcut 5084 sayılı
Yasa, Genel Kurulumuzun açılışında Sayın Maliye
Bakanımızın da ifade ettiği gibi, yine bunun üzerinde
yaptığımız çalışma çerçevesinde bugün Türkiye'nin
içinde bulunduğu küresel krizin yapmış olduğu etkiden
mütevellit ortaya çıkan durumlarda krizin etkilerinin asgariye indirilmesi
noktasında mevcut teşvikin uzatılmasıyla ilgili
çalışmalarımız da nihai bir noktaya gelmiştir. Bununla
ilgili düzenleme Sayın Maliye Bakanlığımızca çünkü bu
konuyla ilgili düzenlemeyi Maliye Bakanlığı yapıyor
biliyorsunuz- zannediyorum ki, çok çok kısa bir süre içinde, 2009
yılında, küresel ekonomide ortaya çıkan bu krizden etkilenmeyi
dikkate alan ve bu etkilenmeyi en aza indirebilecek olan bir kolaylık, bir
düzenleme olacak bu. Ümit ediyorum ki, bir taraftan yeni yatırım
teşviki, bir taraftan da mevcut 5084ün buraya geldiğinde
detaylarını göreceğimiz şekliyle uzatılmasıyla
beraber en azından bu teşvikten faydalananlar da belli bir süre daha
bundan faydalanma imkânına sahip olacaktır. Yani, şu an için
düşünülen bir yıllık bir uzatmadır. Bununla ilgili detaylar
zannediyorum ki çok kısa bir süre içinde Maliye
Bakanlığımız tarafından getirilecektir. Buradan
aracılığınızla teşvikle ilgili iki önemli
çalışmayı da detaylarına girmeden, sadece ana
başlıkları itibarıyla ifade etmeye çalıştım.
Tabii ki, burada her ilin kendi özelliği, kendi kapasitesi, kendi
doğal sektörel kümelenmeleri dikkate alınarak yapılmış
olan ve tahmin ediyorum ki, bugüne kadar yapılmış olan
teşvik uygulamalarının en iyisi, en önemlisi, en güzeli olan bir
uygulama olacaktır.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Başkanım, öbüründe
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 556 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 61 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 61-
Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz
sayılır:
a)Marka sahibinin izni
olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde
kullanmak.
b)Marka sahibinin izni
olmaksızın,markayı veya ayırt edilmeyecek derecede
benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.
c)Markayı veya
ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın
taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz
yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak,
dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına
çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe
onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari
amaçla elde bulundurmak.
d) Marka sahibi
tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz
genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek."
BAŞKAN Madde üzerinde
ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu
Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın.
Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN
(Ordu) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 319 sıra sayılı Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi partim ve şahsım
adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin -tasarının genel gerekçesinde de ifade
edildiği üzere- 61inci maddesinin (d) bendi Anayasa Mahkememizce 2/3/2004
tarihli 2004/25 karar sayılı ilamıyla iptal edilmiş, iptal
kararı 14/5/2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yine bu maddeyle
ilişkili, aynı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9uncu maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendiyle ikinci fıkrasının (b)
bendi ve ayrıca 61inci maddenin (a) ve (c) bentleri Anayasa Mahkemesince
3/1/2008 tarihli 2008/2 karar sayılı ilamıyla iptal edilmiş
bulunduğundan, doğacak hukuki boşluğun giderilmesi
amacıyla bu tasarı Genel Kurula gelmiş bulunmaktadır.
Üzerinde konuştuğum 2nci maddede de, genel olarak, Anayasa
Mahkemesinin 2004/25 sayılı kararı, ayrıca 2008/2
sayılı kararıyla (a), (c) ve (d) bentleri iptal edilen maddenin
yeniden düzenlendiği, marka hakkının kapsamını
belirleyen 9uncu maddeyle de ilişkilendirildiği
anlaşılmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
esasen bu tasarı bir yasal mecburiyet sonucu önümüzdedir. Ticari
hayatın devamı, serbest rekabetin sağlanması, hukuk
güvenliği bakımından özel öneme sahip markaların
korunması, tecavüzün önlenmesi ve tecavüzlerin
yaptırımlarının belirlenmesine ilişkin düzenlemelerin
yer aldığı kanun hükmünde kararnamede vuku bulan iptaller önemli
bir boşluk doğurmuştur. Bu tasarıyla, doğan
boşluğun doldurulması amaçlanmaktadır.
Bu mesele, hukuk
eğitimiyle uğraşanlar, iktidar, Meclis, uygulayıcılar
bakımından da öğretici nitelikler taşımaktadır.
Her şeyden evvel, bu konuyu Anayasa Mahkemesi önüne getiren Ankara Fikrî
ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesini tebrik etmek gerekmektedir. Gerçekten de
ilgili mahkeme, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin iptal edilen maddelerinin Anayasanın 2, 13, 38 ve 91inci
maddelerine aykırılığı iddiasıyla bu süreci
başlatmıştır. Mahkeme, gerekçesinde -özetle- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 2nci maddesinde cumhuriyetin nitelikleri
arasında sayılan hukuk devleti ilkesine aykırılık
iddiasındadır. Bu ilke, devletin her türlü eylem ve işlemlerinde
uyması gereken hukuk kurallarının bulunduğuna
dayanmaktadır. Bu meyanda, hukuk devleti ilkesinin ceza hukukuna
yansıması iki temel unsura dayandırılmaktadır ki;
bunlar, suç ve cezaların kanuniliği ile suç ve cezalar arasında
ölçülülük olarak yerleşmiş evrensel prensiplerdir. Bu ilkeler, hukuk
güvenliği bakımından taşıdıkları öneme
paralel olarak anayasal güvencelere de bağlanmışlardır.
Anayasamızın 38inci maddesinde bu ilke Kimse, işlendiği
zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden
dolayı cezalandırılamaz; kimseye suç işlediği zaman
kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez. şeklinde anlamını bulmuştur.
Yukarıda ifade
edildiği üzere evrensel nitelik taşıyan bu ilkeler Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararına da dayanak
oluşturmaktadır. Suçların yasa ile konulması ilkesinin
somutlaşmış bir sonucu da suç tipinin düzenlendiği hükmün
yeterince açık ve anlaşılabilir olmasıdır. Somut
olayda, itiraz eden yerel mahkeme bu şartların iptal edilen hükümler
bakımından taşınmadığı
inancındadır. Gerçekten de iptal edilen hükümlerde tarafların
hak ve yükümlülükleri, ceza hukuku bakımından suçun
unsurlarının anlaşılır, öngörülebilir şekilde
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yine mahkemece
öngörülen yaptırımların hâkime cezayı şahsileştirme
imkânı vermediği, ölçülülük prensibine riayet edilmediği de
itirazlar arasındadır.
Değerli
arkadaşlarım, yukarıda bahsedilen hukuki mülahazalar
dışında meselenin önemli bir siyasi boyutu da bulunmaktadır
ki bu konu önceki konuşmacılar tarafından çok da dile
getirilmemiş bir husustur. Anayasamızın 91inci maddesinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisi verebileceği öngörülmüştür. Devamında
ancak sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak
üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci
bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile
dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve ödevler kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemez. denilmektedir.
Kanun hükmünde kararname
çıkarmak suretiyle hukuk oluşturmak Türk siyasetinde özellikle
rahmetli Özal döneminden bu yana en tartışmalı alanlardan biri
olmuştur. Kanun çıkarma prosedürü, aciliyet taşıyan
meseleler gibi nedenlerle hükûmetler bu yolu zaman zaman tercih etmektedirler
ancak bu imkân bir konuyu Meclis gündeminden, kamuoyu denetiminden
kaçırmak amacıyla ne yazık ki sıkça da istismar
edilmektedir. Kanun hükmünde kararname çıkarma imkânı kötüye
kullanıldığında hükûmetler âdeta Meclisin yerine
geçmektedir ki bu durum parlamenter demokrasilerle asla bağdaşır
bir husus değildir.
Yine somut olayla
karşılaştığımız gibi, hükûmetler bu yetkiyi
bazen de Anayasaya aykırı olarak kullanabilmektedirler. 556
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 61inci maddesi ve atıf
sebebiyle 9uncu maddesinde suç olarak düzenlenen eylemler bulunmaktadır.
Anayasada suç ve cezalara ilişkin ilkeler birinci kısım ikinci
bölümde bulunduğundan, bu konulardaki düzenlemelerin kanun hükmünde
kararnameyle düzenlenmesi Anayasaya açıkça aykırı
olacaktır. Nitekim, Anayasa Mahkemesi yerel mahkemenin gerekçelerine
kısmen katılarak iptal ettiği maddelerin Anayasanın ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik önlemlerinin ancak kanunla konulacağına
ilişkin 38inci maddesi ile Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname
yetkisinin düzenlendiği 91inci maddesine aykırılıklar
tespit etmiştir.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu sonuç sebebiyle, Bakanlar Kurulunun
yaptığı bu önemli hata sebebiyle çok sayıda marka
haklarına tecavüz eden şahısların yaptırımlarla
karşılaşmadan kurtulduğu gerçeğiyle
karşılaşacağız. Bu somut olay da bize bütün erklerin
hukuka saygı duyması gerçeğini bir kez daha
hatırlatıyor diye düşünmekteyim. Şimdi ise bu tasarı
ile karar gereği yerine getirilmek istenmektedir ki bizim de buna bir
itirazımız söz konusu olamaz.
Sayın milletvekilleri,
işine geldiğinde yargıyı rahat bırakmak, yargıya
saygı talep etmek, yargının
bağımsızlığına vurgu yapmak, işine
gelmediğinde ise yargıyı töhmet altında bırakıp
ağır suçlamaların hedefi hâline getirmek şeklinde tezahür
eden hastalıklı yaklaşımlardan bir an evvel vazgeçmiş,
siyasi aktörlerin savcılığa da, avukatlığa da
soyunmadığı, normalleşmiş, demokratik, tahammül
sınırları geniş bir iklim ümidiyle tasarının
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Yalçın, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Hüsnü Çöllü.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Anayasa Mahkemesi suçun ve
cezanın kanunla tanımlanması gerektiğinden hareketle yerel
bir mahkemenin başvurusu üzerine söz konusu Kanun Hükmünde Kararnamenin
9uncu ve 61inci maddelerinin bazı hükümlerini iptal etmiştir.
Tasarı ile de Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda suçlara
ilişkin düzenlemeler kanun maddesi olarak kararnameye eklenerek yasal
boşluk giderilmeye çalışılmaktadır. Ancak neden son
ana kadar beklendiğini sorgulamak gerekir.
Bir düşünelim
arkadaşlar, Mahkeme karar veriyor, süre veriyor, Altı ay içinde, bir
yıl içinde bunu yapın. diyor, bu süre zarfında hiçbir
çalışma yapılmıyor. Sürenin bittiği gün ise
tasarı Meclise geliyor. Bir gün sonra da Komisyonda görüşüyoruz ve
acilen yasalaşması isteniyor. Bu gelinen nokta, en hafif deyimiyle,
şık olmamıştır ve sürecin doğru
yönetilemediği bu şekilde ortadadır. Bu noktada kadrolaşmaya
dönük atamaların, liyakate, donanıma göre değil, eş dost,
tanıdık, bizden olsun anlayışıyla yapılan
atamaların da sorgulanması gerekir diye düşünüyorum. Bu konuyu
takip etmesi gereken kurum ve kurumun üst düzey bürokratları nasıl
oldu da bunu göremediler ya da görmediler, buna bakmak lazım. Mahkeme
kararı ortada, tarih ortada ama tasarı verilen tarihin dolduğu
gün Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor. Bu yönetim
anlayışıyla bir yere varılması mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
ekonomiler açısından marka ve patent son derece önemli
konulardır. Son yıllarda önemli markalar çıkarmış
olmamıza rağmen, ülkemiz açısından, marka oluşturma,
yeni ürünler ortaya koyma konusunda istediğimiz noktada olduğumuzu
söyleyebilmek maalesef mümkün değildir. Türk Patent Enstitüsünün
verilerini incelediğimiz zaman 2005 yılında 59 bin, 2006da 66
bin, 2007 yılında ise 71 bin düzeyinde başvuru olduğunu
görüyoruz. Yani her yıl binlerce başvuru oluyor ama sonuç nedir? Ülkemizi
simgeleyen, ülkemiz ekonomisine önemli katkılar koyan markalar, ürünler
ortaya çıkarabiliyor muyuz? Maalesef hayır. Bugün çok
tanınmış markalarımız başta olmak üzere
başka ülkelerde geliştirilen teknolojilerin montajı üzerinde
yürüyor. Böyle olunca da kazancın büyük bir bölümünü ilgili ülkelere aktarıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
uluslararası alanda bir rekabet gücü kazanmak isteniyorsa, yüksek katma
değer üretmek isteniyorsa araştırma ve geliştirme
faaliyetleri konusunda ciddi çalışmalar yapmalı, ARGEye ciddi
kaynaklar ayrılabilmelidir. Teknoloji ve ARGE konusunda temel gösterge bu
harcamaların gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki
oranıdır. Ülkemizde ARGE harcamalarının gayrisafi millî
hasıla içindeki oranı AB ülkelerinin yarısı düzeyindedir.
Türkiyede iktisadi olarak faal bin kişiye düşen tam eş
değerli ARGE personeli sayısı 2005 yılı
itibarıyla 2,23; AB 2004 yılı ortalaması ise 9,9
civarındadır. Türkiyede ARGE personelinin yüzde 30,4ü özel sektörde
görev yapmakta iken AB ülkelerinde 2004 yılında bu oran yüzde 51,5
civarındadır. Bu oranlar ülkemizin hem kamu sektöründe hem de özel
sektörde ciddi adımlar atması gerektiğini ortaya
koymaktadır. Bu sonuç göz önüne alındığında AKP
İktidarının altı yıllık uygulamalarının
da ciddi şekilde sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. ARGE
konusunda bilimin araştırma merkezi olan üniversitelerde bu
süreçlerde neler yaşandı, bunları çok iyi görmek gerekir.
Değerli milletvekilleri,
araştırma geliştirme konusunda iktidarın ilk
adımı, kaynakların tamamının, kendisi de bir
araştırma kurumu olan TÜBİTAKa aktarılması
olmuştur. ARGE faaliyetlerinin sağlıklı işlemesi için
eğitimle bağlantı koparılmamalıdır. Bunun için en
ideal ortam üniversitelerdir ama iktidar siyasi bir tercihle TÜBİTAKı
seçmiştir. Bu arada, geçen yılın başında,
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun çıktı. Bu Kanunda üniversiteler
dışlandı. Üniversitesiz araştırma modeli de ilk kez
sizin iktidarınız döneminde deneniyor. Ben bu sürecin de ayrıca
incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Peki, ARGE personeli konusunda
ne yapıldı? 2002-2007 döneminde üniversitelere verilen
araştırma görevlisi kadrosu sayısı, sayısal
değişimi nasıl olmuştur? 2002 döneminde ortalama 4 bin
araştırma görevlisi kadrosu verilirken, bu rakam sonraki
yıllarda 1.400lere kadar gerilemiştir. Yeni YÖK
Başkanının atanmasından sonra bu sayı yeniden
artırılmaya başlanmıştır. Bir ülkenin bilim
politikası, araştırma politikası, bu alanlara
ayrılacak kaynak veya personel, YÖK Başkanının
değişmesine göre değiştirilebilir mi? Ama bu süreçleri
yaşadık değerli arkadaşlar. 2003 yılında iktidara
geleceksiniz, personel sayısını azaltacaksınız, üç
dört yıl sonra bir anda her ilde üniversite kuracaksınız!
Gerçekten böyle bir stratejiniz varsa işbaşına gelir gelmez
araştırma görevlisi kadrosu sayısını artırıp
yeni üniversitelerin akademisyen ihtiyacını karşılamaya
neden yönelmediniz, neden tersini yaptınız? Ne oldu?
Cumhurbaşkanı değişti, istediğiniz YÖK
Başkanı geldi, yeni rektörler atandı. Bu atamalar nasıl
yapıldı bir hatırlayın. Üniversitelerde seçimler
yapıldı bazılarında YÖK listeyi değiştirdi,
listesi değişmeyenlerde de Cumhurbaşkanı devreye girdi,
yani bir iş bölümü hâlinde yeni rektörler atandı. Şimdi kadro
sayısı artırılıyor, öğretim üyelerine vaatler
veriliyor. Bu anlayış, sağlıklı bir ARGE,
sağlıklı bir yükseköğretim ve bilim politikasının
sonucu olabilir mi? Bu konuda sizleri düşünmeye davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
üniversitelerimize, temel araştırma kurumlarına reva görülen
muamele maalesef bu olmuştur. Üniversitelerimiz, bilim
kurumlarımız örselenmiştir. Bakın, şimdi YÖK
üyelerinin 5i ortak bir açıklama yapıyor -bunların
arasında iki eski rektörümüz de var- kadrolaşma
anlayışının nelere yol açtığını
anlatıyorlar, siyasetin bilime, üniversiteye müdahalesinden
yakınıyorlar, üniversite özerkliğinin güvencesi olması
gereken Kurulun özerkliğin engeli hâline geldiğini söylüyorlar. Bu
süreçleri yaşıyorsunuz. Siyasetin müdahale ettiği, siyasetin
yönlendirdiği bilim, gerçekten bilim olabilir mi, gerçekten özgün, yeni araştırmalar
gerçekleştirilebilir mi? YÖK Başkanı, Başbakanın
ipimizi çekerler diye uyardığını söylüyordu. Şimdi
de YÖK üyeleri uyarıyor Üniversitelerin, bilimin özerkliğinin ipi
çekiliyor. diyorlar. Bu sese neden kulak vermiyorsunuz?
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakan komisyonda marka, patent ve tasarımla ilgili yeni bir
yasal mevzuat hazırlığının
yapıldığını, dört ayrı kanun
tasarısının Başbakanlığa iletildiğini
açıkladı, uygulamada karşılaşılan sorunlar ve AB
mevzuatına uyum için bu düzenlemelerin yapılacağını
ifade ettiler. Bunlar, tabii ki önemli açıklamalardır ve
adımlardır ancak dediğim gibi, önemli olan, Türkiye'nin
değeri yüksek ürün ve teknolojileri geliştirebilmesidir.
Konuyla ilgili bir inceleme
yaparken Türk Patent Enstitüsünden bir uzmanın sunumuyla
karşılaştım. Uygulamada karşılaşılan
sorunları sıralarken Başvuru kalitesinde gözlemlenen
düşüş. şeklinde bir tespiti var. Yani marka ve patent için
başvuru sayısı her yıl artıyor, bu önemli bir gelişme.
Ancak burada nitelikli, katma değeri yüksek ürünler çıkarabiliyor
muyuz? Hayır. Bu nedenle, bunun için gerekli altyapıyı bir an
önce oluşturmalı, bilime, araştırmaya siyasetin
müdahalesine son vermeliyiz. Başka ülkelerin teknolojilerinin
montajını yapan ülke durumundan kurtulamadığımız
sürece, uluslararası alanda rekabet edebileceğimiz
markalarımızı çoğaltamadığımız sürece
her kriz bizi vurmaya devam edecektir.
Değerli milletvekilleri,
marka yaratmak kadar markalarımızın korunması da büyük önem
taşımaktadır. Bu tasarıyla yasal boşluk giderilmeye
çalışılıyor. Türkiyenin yeni yeni markalar
oluşturması, yeni ve katma değeri yüksek teknolojiler
üretebilmesi en büyük dileğimizdir.
Bu düşüncelerle sizleri
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Çöllü.
Şahsı adına
Bolu Milletvekili Sayın Fatih Metin.
Sayın Metin, buyurun
efendim.
FATİH METİN (Bolu)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra
sayılı, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sınai mülkiyet hakları evrensel hukuk
tarafından temel bir insan hakkı olarak değerlendirilmekte ve
korunması devletlere bir görev olarak yüklenmektedir. Ülkemizde patent,
marka, tasarım, coğrafi işaretten oluşan sınai
mülkiyet haklarına ilişkin yasal mevzuat 27 Haziran 1995 tarihinde
yürürlüğe giren bir dizi kanun hükmünde kararnameyle düzenlenmiştir.
Bu çerçevede markalara ilişkin düzenleme ise 556 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle gerçekleştirilmiştir. Sınai mülkiyet
hakları ile cezalar ise 1995 ve 2004 yıllarında çıkan 4218
ve 4194 sayılı Kanunlarla belirlenmiştir. Ancak, Anayasa
Mahkemesi geçtiğimiz yıl aldığı bir kararla markalara
ilişkin suçların kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemeyeceğine
hükmettiğinden, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
bazı maddelerini iptal etmiştir. Bununla birlikte, sınai
mülkiyet haklarına büyük önem veren Hükûmetimizin Eylem Planında yer
alan, markalara ilişkin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
kanuna dönüştürülmesi için yapılan çalışmalar
tamamlanmıştır. Söz konusu çalışmanın
yasalaşmasının bir süre alacağı dikkate
alındığında, Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararları
çerçevesinde hukuki açıdan bir boşluk doğmaması amacıyla
Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hazırlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2nci madde ile Anayasa Mahkemesinin 2004 ve 2008
tarihli kararlarıyla iptal edilen hükümlerin de yer aldığı
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 61inci maddesi yeniden
düzenlenmektedir. Maddenin amacı, marka sahibinin münhasıran
yetkisinde olan markayı kullanma hakkına başkaları
tarafından tecavüz edilmesini engellemektir. Marka hakkına tecavüz
oluşturan davranışlar maddede tahdidi olarak da
sayılmıştır.
Maddenin birinci fıkrasının
(a) bendinde, marka hakkının kapsamını belirleyen 9uncu
maddeye yollama yapılarak anılan maddenin ihlalinin, yani bu maddede
belirtilen biçimlerde marka kullanımının marka sahibinin izni
olmadığı müddetçe marka hakkına tecavüz
oluşturacağı belirtilmiştir. (b) bendinde de markanın
aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle
markanın taklit edilmesi, (c) bendinde de taklit markayı
taşıyan ürünleri bu durumu bildiği veya bilmesi gerektiği
halde satan, dağıtan veya bir başka şekilde ticaret
alanına çıkaran veya bu amaçlar için gümrük bölgesine
yerleştiren veya ticari amaçla elde bulunduran kişinin fiilî, (d)
bendinde de lisans yoluyla verilmiş hakların izinsiz şekilde
genişletilmesi veya devredilmesi marka hakkına tecavüz fiilleri olarak
düzenlenmiştir.
Bu itibarla, bir yönüyle
haksız rekabeti ortadan kaldıracak olan bu tasarının
ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni eder, saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Metin.
İkinci
konuşmacı, şahsı adına Mersin Milletvekili Sayın
Akif Akkuş.
Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra
sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesiyle ilgili olarak şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Üzerinde
konuştuğumuz bu yasa, 1995 tarih ve 556 sayılı
Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin bazı
maddelerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi sonucu ortaya
çıkan boşluğu doldurmak üzere teklif edilmiştir. Bu
eksiği tamamlaması bakımından isabetli bir
değişiklik olarak nitelendirilebilir.
Değerli milletvekilleri,
gelişen ve değişen dünyada birçok ürün, hizmet her alanda
kullanılmakta, büyük bir nüfus topluluğu bunlardan istifade
etmektedir. Türkiye'nin gümrük birliğine girmesiyle AB ülkelerinin
birçoğunda üretilen mal ve hizmet birbiriyle yakından ilgili olabilmekte
ve birçok benzerlikler ihtiva etmektedir. Bu durumda, bu ürün ve hizmete
bağlı olarak ortaya çıkan marka veya markaların
korunması âdeta bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu korumalar ülkemiz
ve milletimizin menfaatine uygun bir şekilde düzenlenmeli ve
ürettiğimiz mal ve hizmetlerden gerektiği gibi istifade etmeliyiz.
Günümüz dünyası bilim ve tekniğin baş döndürücü bir hızla
geliştiği bir çağı yaşamaktadır. Buna
bağlı olarak da birçok buluş ve icat ortaya konmaktadır. Bu
icat ve buluşlar pratiğe uygulandığında,
piyasanın talebine göre değeri artmakta ve aranan bir ürün hâline
gelebilmektedir. Talep arttıkça bunun taklidi veya benzeri yapılarak
kazanç temini yoluna gidilmekte ve haksız kazanç sağlanmaktadır.
Hepimiz görüyoruz ki, biliyoruz ki son zamanlarda Çin başta olmak üzere Uzak
Doğu ve Güneydoğu Asyada taklit büyük bir sanayinin
doğmasına yol açmıştır. ARGE çalışması
olmadan ucuz işçilikle elde edilen ürünler dünya pazarlarını
işgal etmiştir. Özellikle ülkemiz bu konuda bir açık pazar
hâline gelmiş bulunmaktadır. Marka hâline gelmiş ürünlerin pazar
payı ve talebi her geçen gün artacaktır. Markalar korunursa yeni
tasarımcıların özgün tasarımlar üretmeleri artacak ve
böylece bu korumalar birer teşvik unsuru olacaktır. Bu da ülkemizin
öz kaynaklarının değerlendirilmesine katkıda bulunarak
ekonomiye destek olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
sanayide, tarımda üretilen ve pazara sürülen her türlü mal ve hizmetin
diğerlerinden ayrılması, kullanılan marka ve coğrafi
işaretlerin korunmasıyla mümkündür. Ayrıca, markalaşma ve
markaların korunması standart ve normların ortaya
çıkmasına ve dünyada standart uygulayan ülkelerle ticari rekabetin
kolaylaşmasına da yol açacaktır.
31 Aralık 1994 tarihinde
yürürlüğe giren Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması ve
sınai hakların korunması için Paris Sözleşmesi, ABye
üyelik ve gümrük birliğine geçiş için Türk mevzuatında
yapılması gereken değişiklik ve yenilemeler, Markalar
Kanununun günün şartlarına uyarlanmasını
kaçınılmaz hâle getirmiştir, ancak marka ve patentle ilgili
birçok hukuki sorun ortaya çıkmıştır. Marka ve patentle
ilgili ortaya çıkan birçok sorun istismara dayanmaktaysa da bir
kısmı herhangi bir kasıt unsuru taşımamaktadır.
Bunların çözümünde kasıt olan ile olmayanın ayrılması
gerekir. Kısaca, emek, sermaye ve zekânın değerlendirilmesi
demek olan markalar, ekonomiyi, bilimi ve toplumu ileri götürecek şekilde
korunmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
markaların korunması kadar ürün ve sermayenin korunmasında
devlet destek ve teşvikleri de önemli bir fonksiyon olarak
karşımıza çıkmaktadır. Ancak, ülkemizde teşvik
uygulamalarının adil bir şekilde olduğu maalesef
söylenemez. 14/1/2009 tarihli gazetelerde yer alan haber ve haritadan bazı
iş kollarında bazı illere teşvik uygulaması yapılacağı
belirtilmektedir, ancak bu iller arasında Mersin bulunmamaktadır.
Şöyle bir harita, gördüğünüz gibi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AKİF AKKUŞ
(Devamla) Bu haritada hangi ilde, hangi iş kollarında teşvik
uygulanacağı, teşvik verileceği belirtiliyor, ama Mersin
bunların içerisinde yok. Herhâlde bu, Mersinin ihmal edilmesi gibi bir
sonucu ortaya çıkarıyor diye düşünüyorum ve yeni bir
anlayışla bunun yeniden ele alınması ve Mersinin de
teşvik içerisine alınması gerektiğini belirtiyorum.
Niye Mersin teşvik
içerisine alınmalı, Mersinde teşvik uygulanmalı? Mersin ve
ilçeleri teşvik uygulanan birçok il ve ilçeye göre teşvike daha fazla
ihtiyacı olan yöremizdir. Yoğun göç alması ve kırsal
kesimdeki ilçe, kasaba ve köylerin gelir seviyesinin düşüklüğü bunu
zorunlu hâle getirmektedir. Tarsusda kurulu bulunan ve bir marka hâline
gelmiş olan Berdan Tekstil destek alamamasından dolayı
kapısına kilit vurmuş ve yüzlerce işçi işsiz
kalmıştır. Bu, teşviklerin başka yere kaymasının
bir sonucudur.
Bilindiği gibi,
Çukurovanın batı kesimini içine alan Mersin ve Tarsus, bir zamanlar
tekstil iş kolunda her türlü ürünün başarıyla üretildiği
bir yer iken, bugün bu özelliğini büyük oranda yitirmiştir, çünkü
fabrikalar, teşvik alan Kahramanmaraş, Adıyaman ve Denizli gibi
yerlere taşınmıştır. Mersin tekstil teşvikinden
mutlaka faydalanmalıdır; ayrıca turizm, tekstil, gemi sanayisi,
petrol sanayisi, kimya sanayisi ve tarım alanlarında da teşvike
ihtiyaç duymaktadır.
Bu düşünce ve duygularla
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Akkuş, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, yeni madde ihdasına dair
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, bir beş dakika ara verir misiniz
TACİDAR SEYHAN (Adana)
Hayır efendim. Komisyon çoğunluğumuz yok, yeni madde ihdası
yapılamaz efendim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Ara verirseniz
TACİDAR SEYHAN (Adana)
Hayır efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Şimdi, Sayın Başkan, Yoklama istemeyin. diyorlar,
istemiyoruz. Şimdi de Ara verin. diyorlar. Yani, anlayamadım ben bu
işi.
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Başkanım, aciliyete
binaen olabilir.
BAŞKAN Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.56
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
319 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Sayın Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, yeni madde ihdasına dair bir önerge
vardır. Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan
tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan ancak
tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı İç Tüzükün 87nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle önergeyi okutup Komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 13 üyesi ile
katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 319
sıra sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısına, çerçeve 2 nci maddeden sonra gelmek üzere,
aşağıdaki şekilde yeni bir madde eklenmesini ve diğer
madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bekir Bozdağ Süreyya Sadi Bilgiç İsmail Bilen
Yozgat Isparta Manisa
Veysi
Kaynak Turan Kıratlı
Kahramanmaraş
Kırıkkale
Madde 3- 556 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin, 3.11.1995 tarihli ve 4128 sayılı Kanunla
eklenen 61/A maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Ceza hükümleri
MADDE 61/A-
Başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle
tecavüz ederek mal veya hizmet üreten, satışa arz eden veya satan
kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli
para cezası ile cezalandırılır.
Marka koruması olan
eşya veya ambalajı üzerine konulmuş marka koruması
olduğunu belirten işareti yetkisi olmadan kaldıran kişi
hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar ve
adli para cezasına hükmolunur.
Yetkisi
olmadığı halde, başkasına ait marka hakkı
üzerinde, satmak, devretmek, kiralamak veya rehnetmek suretiyle, tasarrufta
bulunan kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve beşbin
güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
Yukarıdaki
fıkralarda tanımlanan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti
çerçevesinde işlenmesi halinde, ayrıca bunlara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur.
Yukarıdaki
fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı cezaya hükmedebilmek
için; markanın Türkiye'de tescilli olması şarttır.
Yukarıdaki
fıkralarda tanımlanan suçların soruşturulması ve
kovuşturulması şikâyete bağlıdır.
Üzerinde başkasının
hak sahibi olduğu marka taklit edilerek üretilmiş malı
satışa arz eden veya satan kişinin bu malı nereden temin
ettiğini bildirmesi ve bu suretle, üretenlerin ortaya
çıkarılmasını ve üretilmiş mallara el
konulmasını sağlaması halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz."
BAŞKAN Sayın
Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) Katılıyoruz
efendim, salt çoğunluğumuz vardır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Kaç
kişi?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) 15 kişi
BAŞKAN Evet,
Komisyonun 15 üyesi şu anda komisyon sıralarında
bulunmaktadır.
Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde, yeni
bir madde olarak görüşme açıyorum.
Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhanın,
şahısları adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynakın ve Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylünün söz talepleri
intikal etmiştir.
Sayın Seyhan, buyurun
efendim.
CHP GRUBU ADINA TACİDAR
SEYHAN (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, dünkü konuşmamda da izah etmiştim. Bu, bugünün
sorunu değil. On beş dakikadır Türkiye Büyük Millet Meclisinde
şu yaşadığımız şeyi başka birine
izletseniz bunu bir Meclis görüşmesi değil reality şov olarak
değerlendirir, başka hiçbir şey değildir. Çünkü bu
olayın siyasi ciddiyetle bağdaşır hiçbir bir yanı
olamaz, bu mümkün değil.
Bakın şimdi, bir
yıldan fazla bir süredir Anayasa Mahkemesi bu iptal kararını
vermiş mi? Vermiş. Resmî Gazetede yayınlanmasından sonra
altı buçuk ay geçmiş mi bunun üzerinden? Evet, geçmiş. Altı
buçuk ay süre içerisinde kanunu getirememişsiniz. Vakti geçmiş,
düşen cezalar düşmüş. Bundan sonra artık o cezaları
da kurtaralım, aman düşmesin arkasından dolanalım. Olmaz.
E, tamam, olmuyorsa bundan sonrasını sağlayalım.
diyorsunuz. Çünkü ceza var, cezanın karşılığı
yok. Arkadaşlar, bu kanun çok uzun bir hazırlık dönemini
kapsıyor. Eğer siz o hazırlık döneminde cezanın
karşılığının olmadığını fark
edemediyseniz, o hazırlık dönemini geçtikten sonra dahi komisyon
görüşmelerine siz bu cezaların karşılığı
olmadığı yönünde bir anlayışla gelmemişseniz
bugün burada komisyonu toplama hakkınız olmaz. Devlet yönetimi
ciddiyet ister arkadaşlar, bu böyle bir şey mi? Yani Yolda ben
yürürüm, eksikliği nerede görürsem orada kaparım
Değerli arkadaşlar,
bir yılı aşkın süre bu eksikliği görmeyen gözün, bugün
eksikliği gördüğüne kimse beni ikna edemez bu konuda. Böyle şey
olabilir mi? Bunu kime yorumlattınız? Mecliste ceza hukukçuları
var, bulamıyorsunuz. Kendi ceza hukukçularınıza bunun
altını üstünü karıştırtıyorsunuz yarısı
inanıyor, yarısı bunun işi çözeceğine inanmıyor.
Maddelerin bir kısmı orada duruyor, bir kısmına ek
yapıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olabilir
mi?
Kaldı ki biz -Komisyon
arkadaşlarımıza da sesleniyorum- o Komisyondaydık, bu
gelmedi önümüze, bu konuşulmadı. O Komisyon sürekli ciddi kararlar
alıyor. Niye oturuyorsunuz arkadaşlar oraya? Biz, Komisyonumuz ciddi
çalışacak, Genel Kurulda geçici maddeyle bir ekleme yapmayacak diye
defalarca aramızda konuşmadık mı! Nasıl güveneceğiz!
Birbirimize sürekli söz verip, Aman kardeşim, bu da burada eksik
kalmış, köprünün yamacında hemen bunu düzeltiverelim. diyerek
mi ikna edeceğiz bizi? Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle işletilir
mi! Değerli arkadaşlarım, böyle bir şey olur mu!
Hukuki
haklılığınız varsa dahi kanunu alın, yarına
bırakın, aceleniz ne? Biz de yorumlayalım. Hepimiz bir araya
gelelim, eğer burada bir eksiklik varsa o eksikliği giderelim. Yani
telefonla mesaj atarak, komisyondan komisyon üyesini çağırarak, bir
zorlamayla, sizin dahi ucu açık şekilde gördüğünüz, neye hizmet
ettiğini yeterince algılayamadığınız bir maddenin
burada ihdas edilmesinin bir anlamı olabilir mi? Bir tek anlamı
olabilir: Bu, yangından mal kaçırma anlayışı
mıdır? Menfaat varsa evet, denilebilir ama o ağır bir
yargı olur, onu haydi bir köşeye koyalım.
İkincisi:
Kardeşim, biz beceriksizlik yaptık, ama bu görülmesin.
diyorsanız değerli arkadaşlar, bunun tamir yeri Genel Kurul
değildir. Bunu yapacaksınız.
Ben Sayın Bakanı da
severim, eğer bunu bir yılda göremeyecekse, bir yılda önünü
alamayacaksa çıkıp bunun için özür dilemeli ya da bu kanunu
ertelemeliydi, Kalsın arkadaşlar. diyebilmeliydi.
Yapamadınız. Bürokrat arkadaşlar göremediyse bugüne kadar bunu,
buna inanmıyorlarsa Sayın Bakanın önüne koymayacaklardı.
Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi bir zorlama duvarı değildir. Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, zorlamayla, hakkı olan bir duvarı
yıktırmayız. Biz vatandaşın yanındayız. Ama
orada oturan arkadaşlarımızın birçoğu dahi Bir
vatandaşın yarasına merhem olur. mantığıyla buna
evet demiş değildir, sadece siyasi kararın arkasında
duruyor.
Ben bu tutumu
kınıyorum. Bunun da bir işe yaramayacağını ifade
ediyorum. Bundan doğan bir yasal hak varsa Cumhuriyet Halk Partisi olarak
görevimizi yapacağımızı da ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Seyhan.
Şahsı adına
Sayın Veysi Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaynak.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 319 sıra sayılı Tasarıya bir ek madde
eklenmesi hakkında benim de imzam bulunan önerge hakkında söz
almış bulunuyorum. Hepinizi bu vesileyle saygıyla
selamlıyorum.
Bir defa, bu, anormal bir
durum değildir. Bu, İç Tüzükümüzün Meclisimize
tanıdığı bir haktır, bir imkândır ve bu imkân
kullanılmaktadır.
Bunu böyle belirttikten
sonra, tasarı, bildiğiniz gibi -daha önce de ifade edildi- Anayasa
Mahkememizin iptal kararları nedeniyle doğmuş ve doğacak
olan hukuki boşluğun giderilmesi amacıyla
hazırlanmıştır. Bu maddede, tam bu noktada, Türk Ceza
Kanunu hükümleri karşısında Markaların Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye 3/11/1995 tarihli ve 4128 sayılı
Kanunla eklenen 61/A maddesinde tanımlanan fiillerin bir kısmı
31 Aralık 2008 tarihi itibarıyla, artık, bu madde hükümlerine
göre ceza hukuku yaptırımıyla
cezalandırılamamaktadır. Çünkü bu madde, suçta ve cezada
kanunilik ve belirlilik ilkeleriyle, suç teorisinin seçimlik hareketli suçlara
ilişkin prensipleriyle ve ceza sorumluluğunun şahsiliği
kuralıyla bağdaşmayan hükümler taşımaktadır.
Bu durum
karşısında, marka hakkına tecavüz teşkil eden
fiillerin müeyyidesiz kalmaması için söz konusu madde hükmünde suç
tanımları yeniden yapılarak huzurlarınıza
getirilmiştir. Başta da söylediğim gibi, bir boşluk
doldurulmak amaçlanmaktadır.
Bu vesileyle maddeye
desteğinizi talep eder, hepinize saygılar sunarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Kaynak.
Şahsı adına
Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü.
Sayın Köylü buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; konuşmama
başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede bugün yapılan
değişikliğe ilave olarak bir madde ihdası söz konusu oldu.
Bu madde teklifi, esasında, Adalet Komisyonunda bununla ilgili daha
önceden verilmiş bir teklif vardı. O teklif bugüne kadar maalesef
kanunlaşamadı. Bunun sebebi de Sanayi
Bakanlığımızda markalarla ilgili geniş bir
çalışma bulunmasıydı. Sanayi
Bakanlığımızdaki bu çalışma
yanılmıyorsam sonuçlandı, ancak Hükûmete gitti veya gitmek
üzere. O kapsamlı çalışma buraya gelip, buradan geçinceye kadar
markaların korunması yönünde bir zafiyet olacaktı. Sebebi de
Türk Ceza Kanununun genel hükümleriyle ilgilidir.
Türk Ceza Kanununun 2nci
maddesinde Kanunsuz suç ve ceza olmaz hükmü vardır. 5inci maddesi de,
ayrıca, ceza içeren özel kanunların veya özel ceza
kanunlarının hükümlerinin de Türk Ceza Kanununun genel hükümlerine
uyması mecburiyeti vardır.
31/12/2008 tarihine kadar bir
süre tanınmıştı, bu süre içerisinde bu Mecliste şubat
ayında 170 tane kanunda değişiklik yapıldı ve bu
uyarlama çalışması yapıldı, 650 maddelik bir tasarıydı
bu. En son, yılbaşından önce, Türk Parasının
Kıymetini Koruma Kanununda da bir değişiklik yapıldı
ve o da uyarlandı, fakat Markalar Kanunundaki uyarlama o zaman
yapılamadı. Şimdi ne oldu? Bu Kanunun ceza hükümleri şu
anda uygulanmıyor. Yani 61/A maddesindeki ceza hükümleri şu anda yok
ama bununla birlikte, bütünüyle, markaya tecavüz suçları da ortadan
kalkmış değil. Ekonomik yönden tazminat davalarında bir
engel yok, onlar devam ediyor. Bunun yanında bu Kanun uygulanamayınca
Türk Ticaret Kanununun 57nci maddesindeki haksız rekabet kuralları
devreye giriyor ve haksız rekabetten dolayı bir ceza uygulaması
vardır. Oradaki ceza da bir yıla kadar hapis cezasıdır.
Şu anda mahkemeler bu Kanunun yerine onu uyguluyorlar. Son bir madde daha
vardır bundan başka, geçici madde, o da esasen o Türk Ticaret
Kanunundaki hapis cezasını veren mahkemeler sulh ceza mahkemeleridir
ceza süresi itibarıyla, o mahkemelerin ihtisas mahkemesi olmaması
sebebiyle, hâlen mahkemelerin elinde bulunan dosyalara görevsizlik kararı
verilmeyerek, gene, ihtisas mahkemelerine devam etmesini sağlamaya yönelik
bir değişikliktir.
Burada yapmış
olduğumuz düzenleme ayrıca önergeyle maddenin daha
anlaşılır bir hâle getirilmesidir, daha uygulanabilir bir hâle
getirilmesidir. Gerçekten de markalarla ilgili kanunun maddeleri, yani 61/A
maddesindeki hükümler yeterince uygulanamamıştır, kaldı ki
Anayasa Mahkemesi de zaten bir önceki maddeyi iptal etmiştir, bu yüzden
bir sorun ortaya çıkmıştır, bu sorunu da diğer kanun,
asıl ana değişiklik buraya gelinceye kadar daha fazla zaman
geçmemesi için burada bir önergeyle düzeltme imkânı doğmuştur.
Bu bakımdan böyle bir teklif hazırlanmıştır. Yüce
Meclisin onayına bunu sunuyoruz. Bence doğrudur. Belki
gecikmiştir, ona katılıyorum ama doğru bir düzenlemedir.
Kabul oyu vereceğinizi düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Soru sormak için ekranda
ismini gördüğüm arkadaşlarıma söz vereceğim.
Sayın Öztürk, buyurun
efendim.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
aracılığınızla sormak istiyorum: Mevcut madde 61/Ada
suç fiili sayılmış olup da önergeyle suç fiili olmaktan
çıkarılan durum var mıdır? Varsa, bu fiillerden hüküm
giyenler var mıdır? Cezaların tavanı üç yıldan iki
yıla indiriliyor. Bu indirimden kaç hükümlü yararlanacaktır? Para
cezalarında bir indirim yapılmakta mıdır? Adalet
Komisyonundan da geçirilmesi uygun olmaz mıydı? Satan kişinin
iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz edilen mal hakkında her zaman
gerçeği bilmesi mümkün olmayabilir. Onlara da aynı hapis veya adli
para cezası getirilmesi doğru mudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim.
Efendim, aslında, biraz
önce, tabii, şahısları adına konuşuldu. Bu böyle son
dakika korsan önergeleriyle
Sayın Öztürk de sordu. Bizim
anladığımız kadarıyla, birtakım yandaşlara
af getirilmeye çalışılıyor. Zaten bu 61/A maddesi Anayasa
Mahkemesince iptal edilmemiş. İptal edilmediğine göre, Ceza
Kanununda yürürlükten kaldırılmış mıdır,
kaldırılmamış mıdır cezaları? Bir onu
öğrenmek istiyorum.
Bana öyle geliyor ki bu
önergeyi verenler dahi bu önergeyle ne getirdiklerini
anlamamışlardır. Yani şimdi, burada hürriyeti
bağlayıcı suçlarla ilgili birtakım hükümler getiriyoruz ama
bunlar enine boyuna komisyonda tartışılmıyor, Mecliste
tartışılmıyor. Burada, işte, son dakika önergeleriyle
belki, Sayın Öztürkün de dediği gibi, birtakım
yandaşları daha önce ceza almışlardır, bunları
düşürmeye çalışıyorlar. Bu, yasama faaliyetinin sağlıklı
ve dürüst çalışmasıyla bağdaşmayan bir tarzdır.
Niye bu kadar her şeyi
milletten saklıyorsunuz da burada getiriyorsunuz? İşte, geçen
gün, yine, ÖTVden dolayı bir düzenleme getirdiniz, bir yandaş
firmanın 3 trilyon lira vergisini affettiniz. Yani günah bu devletin,
böyle, AKPnin elinde vatandaşların, böyle hatırlı
olanların, son anda korsan önergelerle getirilip affedilmesi. Yani evvela,
böyle bir madde getiriliyorsa bunu enine boyuna tartışmamız
lazım, tartışılmıyor. Bunda neyi kimden
kaçırıyorsunuz ben anlamıyorum yani. Bu, gerçekten, hakikaten
Adalet Komisyonunda eğer böyle bir şey varsa
Bir defa bunun Adalet
Komisyonundan geçmesi lazım. Bu, bir ceza hükmüdür, hürriyeti
bağlayıcı karardır, Anayasanın 91inci maddesine göre
de kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi kavramı içinde yer
almaması lazımdır. Çünkü orada belirtilmiş Temel hak ve
özgürlüklerle ilgili hükümler kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemez. diye.
Hükûmet veya Komisyon bunu açıklasın efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Sayın Bakanım,
buyurun.
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum.
Efendim, bu söylenenlerin
tabii birçoğu teknik. Ama konuşmamın başında da ifade
ettim, patent ve markayı, endüstriyel tasarım dâhil olmak üzere,
düzenleyen dört ana kanunun -yaklaşık yüz elli-yüz altmış
maddelik kanunlardır bunlar- bunların Bakanlar Kurulunda imzası
bitti ve zannediyorum bugün yarın Büyük Millet Meclisine gelerek
komisyonlarda enine boyuna görüşülecek bütün maddeleriyle, bütün
açıklığıyla. Buradaki, ifade edildiği gibi, bir
açığı, eksikliği gidermek üzere yapılan bir
çalışmadır.
Burada yandaş
ayrımı yapıp yapmamayı, nasıl olduğunu ben tabii
bilemiyorum yani neye göre yapılır, kriteri nedir, nasıl
yapılır? Bir mühendis olarak gerçekten zorlanırım böyle bir
şeyde olmaktan.
Burada hapis cezalarında
bir indirim yok ve diğer taraftan, yine söylemiştim, mevcut olup
hâlen uygulama imkânı kalmayan kanunda hapis veya para cezası tercihli
uygulanıyordu; bu teklif, hem hapis hem para cezası birlikte
uygulanacak diye düzenleme getiriliyor.
Onun dışında
yine rakamsal şeyler sorulmuştu bana, onların da yine
yazılı olarak cevabını vereceğimi ifade ediyorum.
Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, siz
bir şey ifade edecek misiniz?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) Hayır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar
yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Tamam.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.32
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
319 sıra
sayılı Kanun Tasarısının eklenen yeni 3üncü
maddesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Tasarının 3üncü
maddesini 4üncü madde olarak okutacağım.
Sayın milletvekilleri,
bunlar yürütme ve yürürlük maddeleridir, lütfen Genel Kurulda hazır
bulunalım.
Tasarının 3üncü
maddesini 4üncü madde olarak okutuyorum:
MADDE 4 - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde
şahsı adına Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu.
Sayın
Kaşıkoğlu
Yok.
Sayın Veysi Kaynak,
buyurun.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının yürürlük maddesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir önce ilave ettiğimiz
maddede de arz ettiğim gibi, bu tasarı Anayasa Mahkememizin iptal
kararı neticesinde hazırlanarak huzurlarınıza
getirilmiştir. Gerek Komisyonumuzda gerek Genel Kurulumuzda da yürürlük
maddesine kadar gelmiş bulunuyoruz.
Maddenin özellikle ticaret ve
sanayi erbabımıza ve bütün milletimize hayırlar getirmesini
temenni ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Başka söz talebi? Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi 5inci madde
olarak okutuyorum:
MADDE 5 - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde
şahsı adına Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen.
Buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL BİLEN
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra
sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
5inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
dünden beri kanun tasarısını görüşüyoruz. Sanayimize
hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Tasarının kanunlaşarak ülkemize yararlı hizmetler
sunacağına inanıyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Veysi Kaynak,
Kahramanmaraş Milletvekilimiz
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Konuşmayacağım.
BAŞKAN Başka söz
talebi?
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra sayılı
Tasarıyla Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede yapılan bir değişiklikle ilgili olarak Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. maddesinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
aslında tabii, bu kanunun Bakanlar Kurulu tarafından yürütülmesi
nedeniyle söz aldım. Maalesef, Türkiyede Hükûmet Türkiye Cumhuriyeti
devletini sağlıklı yönetmiyor, bunu herkesin kabul etmesi lazım.
Bakın, İsraille Hamas arasındaki saldırıda maalesef
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir Hamas terör örgütünün arkasına
takıldı. Ayrıca da Filistin Devlet Başkanının
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın, hiçbir devlet
başkanı başka bir devletin işine karışamaz. Türkiye
Cumhuriyeti devleti ayrı bir devlettir, Filistin ayrı bir devlettir.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Dolayısıyla, hiçbir
devlet Türkiye Cumhuriyeti devleti
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Markalardan bahset markalardan.
KAMER GENÇ (Devamla) Her devlet
kendi itibarını korumak zorundadır. Dolayısıyla o
devletin yöneticileri başka bir devletin içişlerine
karışamaz. Bu birincisi.
İSMAİL BİLEN
(Manisa) İsrailin saldırılarını tasvip ediyor
musun?
KAMER GENÇ (Devamla)
İkincisi, sevgili milletvekilleri
İSMAİL BİLEN
(Manisa) Sayın Kamer Genç, İsrailin
saldırılarını tasvip ediyor musunuz?
KAMER GENÇ (Devamla)
Avrupa Birliğine üye olacağım hesabıyla Brüksele gidip de
Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını bu kadar sarsan, bugüne
kadar Türkiyede yönetici sınıfına gelen kimseler
olmamıştır.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Senin kamuoyundan haberin yok.
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin dışarıda itibarı
düşürülmüştür. Dolayısıyla ben ilgilileri ikaz ediyorum: Bu
devlet muz devleti değildir. Bu devletin yıllarca belirlenmiş
politikaları vardır. Uluslararası kuralların
işleyişinde bir centilmenlik, bir uluslararası diplomatik dil
vardır. Dolayısıyla, siz çıkıp da, efendime
söyleyeyim, başka bir devletin içişlerine karışıp da
Hele O devletin cumhurbaşkanını başkası bana jurnal
etti -bununla ilgili- ben Hamas milletvekillerini içeriden
çıkarırım. demesi bence Türkiye Cumhuriyeti devletine getirilen
bir hayır değildir.
Şimdi, Abdullah Gül,
devletin Genelkurmay Başkanını, yürütme, yargının
başını topluyor.
Şimdi, Türkiye çok ciddi
bir sıkıntı içinde, insanlar korku içinde. Her gittiğimiz
yerde insanlar artık telefonla konuşmak istemiyor. Burada,
Türkiyede, belli bir F tipi organizasyonlar var. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Maksat İran rejimine uygun bir sistemi
Türkiyede oturtmak. Nitekim sizin milletvekilleriniz diyor ki: Biz artık
mesafeyi katettik yani laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulma felsefesinde
gerekli olan temel ilkeleri dönüştürdük,
kendi ideallerimize uygun bir devlet yönetimini getirdik. Ama
sayın milletvekilleri, bu gerçekten
Siz eğer seçime gittiğiniz
zaman, ya bunu deseydiniz ki: Kardeşim biz bu Atatürkün getirdiği,
kurduğu laik Türkiye Cumhuriyetini tasvip etmiyoruz. Biz geldiğimiz
zaman şu yönetimi getireceğiz. deseydiniz de böyle bir oy
alsaydınız, hay hay, ben ona bir şey demem. Halk o istikamette
oy vermiş. (AK Parti sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) Sayın Başkan, maddeyle ilgili konuşsun.
KAMER GENÇ (Devamla) Ama
halkı kandırarak, seçim bildirgeniz ortadayken siz gelip de laik
Türkiye Cumhuriyeti devletini bu raddede dönüştüremezsiniz. Ayrıca,
Avrupa Birliğine gidip, üye olacağım diye Brükselde gidip de
yani üye olmamak için her türlü, devletin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
itibarını sarsacak davranışlarda bulunamazsınız.
Şimdi Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bugün en önemli sorunu Çankaya Köşkünde oturan
zatın Türkiye Cumhuriyeti devletinin birliğini ve bütünlüğünü
koruyacak, herkeste bir saygı uyandıracak bir statüye
kavuşmamasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla, evvela
Türkiyede herkes bir sorumluluk duygusu taşıyorsa Anayasamıza
göre Cumhurbaşkanını halk seçmesi gerekiyor. Bir an önce
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi konusunda,
Meclisin bu konuda karar alması lazım. Yani gidip de Arabistanda bir
bankada, on sene memur olarak çalışıp geldikten sonra Çankayaya
gidip oturursanız, işte, Suudi Arabistan Kralı gelirse onu yere
göğe sığdırmazsınız.
İSMAİL BİLEN
(Manisa) Sapla samanı karıştırma.
KAMER GENÇ (Devamla) - Bunlar
Türkiye Cumhuriyetinin bana göre handikaplarıdır. Bunları
aşmamız lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesine uygun bir yönetimle yönetilmesi
konusunda gayret sarf etmemiz lazım.
Biz buraya çıkıp da
bu Hükûmet zamanında yapılan suistimalleri dile getirdiğimiz
zaman Efendim bize küfrediliyor
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla)
Kesinlikle ben kimseye ne küfrederim ne kimseye hakaret ederim. Ama suistimal
eden insanların da suistimallerini söylemek benim parlamenterlik
görevimdir. Bu sizin Hükûmetiniz, bakanlarınız,
başbakanlarınız, ilgili her kişi devleti dürüst
yönetsinler, biz çıkıp da kendilerini methedelim.
Şimdi, biraz önce buraya
son dakika bir kanun maddesini getirdiniz. Bu, Ceza Kanunudur. Ceza Kanununun
Adalet Komisyonundan geçmesi lazım. Orada, gelen cezanın mahiyeti
nedir, herkesin bilmesi lazım. Bunları örtbas ediyorsunuz. Son anda
kendinizin temasta bulunduğu birtakım kişilerle Efendim, bizim
böyle bir sorunumuz var, ya işte kanun geçerken şurada bize bir af
getirin, burada bu cezadan kurtarın. zihniyetini devamlı burada
devam ettiriyorsunuz ve burada, bu yolda kanun çıkarıyorsunuz.
Ben size bu
doğruları söylüyorum. Böyle yollara tevessül etmeyiniz,
yazıktır bu devlete. Özellikle imar hukukuyla ilgili kanunlar
geldiği zaman çok büyük imar afları getiriyorsunuz son anda, vergi
kanunları geldiği zaman birçok insanların vergi
cezalarını affediyorsunuz. Bu, burada, Parlamentoda yapılacak
hayırlı işler değildir.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bakınız,
kimin nerede, ne görev yaptığı, ne kadar bulunduğu veya köyünde
çiftçi olarak çalıştığı, hiçbir iş
yapmadığı; bunların hepsine millet karar veriyor, bu
seçilen insanları millet seçiyor.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Milletin karşısına gidelim.
BAŞKAN Millet iradesi
ortaya bir netice koyuyor, Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor, Türkiye
Büyük Millet Meclisi de nihayetinde bir cumhurbaşkanını seçiyor.
Siz Cumhurbaşkanını seversiniz, sevmezsiniz, ayrı bir
şeydir ama bu tavır, millî iradeye karşı saygılı
bir tavır değildir. Millet iradesi ortaya bunu
çıkarmıştır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu
size düşmez Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yani millet
iradesiyle bizim kavga edecek hâlimiz yoktur. Millet iradesiyle kavga edemeyiz.
Milletin istediği başımızın tacıdır. Siyasi
parti kurarsınız, başka bir şekilde olur,
çıkarsınız milletin önüne, istersiniz, olur ama milletin
seçtikleriyle kavga olmaz, milletle kavga olmaz.
Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Milletimize,
Bakanlığımıza ve tüm çalışanlara,
müteşebbislerimize hayırlar getirmesini diliyorum.
Sayın Bakanım,
hayırlı olsun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
3üncü sırada yer alan, Karşılıksız Çek ve Protestolu
Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin
Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı
ve Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve 2 Milletvekilinin; Giresun Milletvekili Ali Temürün;
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile
Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin
Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin;
Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 2 Milletvekilinin; Giresun Milletvekili
Ali Temürün; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/664, 2/59, 2/261,
2/357, 2/370) (S. Sayısı: 320)(x)
BAŞKAN Sayın
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 320 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylaninin söz talepleri vardır.
Şahısları
adına, Bayram Ali Bayramoğlu, Rize Milletvekili ve Ali Temür, Giresun
Milletvekili.
İlk söz, Adana
Milletvekili Sayın Tacidar Seyhana aittir.
Sayın Seyhan, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACİDAR
SEYHAN (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
birçok kesimin beklediği bir kanun bu. Bir sicil affı
çıkaracağız biz. Bu sicil affının gerekçelerine
bakarsak, çeşitli nedenlerle, tabii buna bir kısmı ekonomik kriz
diyor, bir kısmı ekonomik kriz öncesine dayanan
sıkıntılardan kaynaklanan ve Merkez Bankası
kayıtlarında kredi alamayacak şekilde sicili kayıtta
bulunan kişilerin bir af ile sicil kaydının silinmesini
sağlıyor bu yasa.
Değerli arkadaşlar,
biz bu yasayı daha önce çıkardık. Şimdi de çıksın.
Bir tek kişi dahi bu yasadan yararlanacaksa bu yasanın
çıkması lazım çünkü ülkemizin içinden geçtiği duruma
bakarsak, birçok işletmeci, birçok çalışan
arkadaşımız işinden oldu. Bir aydaki işsiz
sayımız 500 bine yaklaştı. Dolayısıyla,
işini kaybeden insanlar borçlarını ödeyemediler ve kalan
borçlarını yeniden yapılandırabilmek için bankalardan kredi
alamaz duruma geldiler çünkü Merkez Bankası kayıtları dönen çek,
senet ve kredi kartı borçlarından dolayı bu insanların
yeniden kredi almasının önünde engel teşkil ediyordu.
Şimdi, bu kanunla Merkez Bankasından bu kayıtların
silinmesi hedefleniyor.
Değerli arkadaşlar,
daha önce bunu yaptık, bu bir sorun çözmedi. Nasıl çözmedi? Merkez
Bankası kayıtlarından sildi ancak özel bankalar yine kendi
kayıtlarını muhatap aldılar ve bizi arayanlar dediler ki:
Siz bir sicil affı çıkardınız ama biz
başvurduğumuz zaman yine bankadan kredi alamıyoruz. Siz bu
kanunu niye çıkardınız? Bunu biz Komisyonda da değerlendirdik.
Değerli arkadaşlarımız diyorlar ki: Biz özel bankalar
üzerinde yaptırım uygulayamayız. Kişi parasını
kime kullandıracağına kendi karar verir. Güzel
Peki,
yaptırımımız ne için? Kamu bankaları için. Ancak
değerli arkadaşlar, kamu bankalarına yaptırım
uygularken bir yönlendirmeyi de yapmak zorundasınız, buna ek olan
koşulları da sağlamak zorundasınız. Peki ne
yapılabilir? Bu eksik değerli arkadaşlar. Eğer bir sicil
affı çıkaracaksanız mutlaka karşılıklar
kararnamesi diye bir kararname hazırlanıyor, o kararnamede risk
gruplarının belirlenmesi lazım. Biz bu kanunda altı
aylık bir yapılandırma süresi veriyoruz, kanunun yayım
tarihinden sonra. Bu yapılandırma süresi içerisinde yaptı ve
borcunu ödedi. Peki, ödedi. Merkez Bankası kayıtlarından
silindi. Peki, bankalardaki risk gruplarından nasıl düşecek?
Burada bir belirginlik yok. Siz eğer vatandaşa katkı koymak
istiyorsanız karşılıklar kararnamesini bir an önce
çıkarın, orada şu ibareleri koyun: Borç
yapılandırıldıktan sonra borcun ödenmesi durumunda o
müşteri bir üst risk grubuna alınır. deyin, insanları teşvik
edin. Eğer bankalar risk gruplarını değiştirmeyecekse
kendi bankalarınızda yapın. BDDK bunu denetlesin. Senedin
güvenilirliği kalmadı, çekin güvenilirliği kalmadı.
Artık, banka, müşterisine, kredi kartı müşterisine dahi
yeterli güveni duymuyor.
Sayın Bakan bir şey
söyledi, dedi ki: Bu işi kredi kartlarında çözeceğiz.
Artık kişinin bankalara bir borç limiti olmayacak, ayrı
ayrı borç limiti olmayacak, bir tek limiti olacak. Kişinin limiti
neyse bütün bankaların kredi kartı toplamı o olacak. Bununla kredi
kartını çözebilirsiniz. Getirirsiniz iki maaş koşulunu, bu
piyasayı biraz daha rahatlatır ama çözebilirsiniz fakat o
insanları borçlarından dolayı yeniden
yapılandıramazsınız.
Şimdi, yapılacak
şey şudur arkadaşlar: Eğer Hükûmet bir krizin
varlığını kabul edip krizin gidişini yavaşlatma
yönünde bir çözüm arıyorsa, siz, vatandaşa daha ötesinde bir hizmet
yapacaksınız. Öncelikle bunun sicil affını
sağlayacaksınız. İkincisi, borçlarının
yapılanmasını da hemen akabinde getireceksiniz. Eğer
borçlarını yapılandırmayacaksanız, vatandaş bu
borcunu nasıl ödeyecek altı ay içerisinde bir öngörünüz yoksa? Zaten
ödeyebilecek insan cebindeki o parayı çıkarır öder ve borçlu
duruma düşmez. Bir Merkez Bankasındaki kayıtlar kalır, onu
silmekle bir şey elde edemezsiniz tek başına. Ama borç
yapılandırması esastır.
Türkiyenin bir
yapılandırmaya ihtiyacı var. Türkiyenin bu piyasada bir nakit
para akışına ihtiyacı var. Türkiyenin nerede olduğunu
kabul etmek zorundayız. Türkiye bir krizin hâlâ ortasındadır. Bu
kriz süreci yukarı doğru çıkmaya devam etmektedir. Her gün
yüzlerce vatandaşımız işini kaybetmektedir. Eğer bir
ay içerisinde 345 bin insan işini kaybetmişse, eğer bugün
300-400 milyon liralık iş için İŞKURun önü doluyorsa
Ankarada, ciddi bir sorunumuz var demektir arkadaşlar.
1) Alacağınız
kararların hem sanayicimizin hem esnafımızın kredi alabilme
gücünü artırması lazım.
2) Bunların edinmiş
oldukları, sorumluluk altında oldukları borçlarını
ödeyebilecek bir yapılandırmada olmuş olması lazım.
3) Ödemesi durumunda, firmaların
veya kişilerin risk gruplarının bir üst risk grubuna geçirilerek
bir süre sonra kesin bir affa uğramasını sağlamak
lazım.
Deniliyordu ki Komisyonda:
Ya arkadaşlar, böyle söylüyorsunuz ama dürüst vatandaşla dürüst
olmayan vatandaş ne yapacak? Doğru, her dönemde her af kararı
borcunu dürüst ödemiş vatandaşı cezalandırır. Ancak
ciddi bir kriz varsa, siz, bu krizin etkilerinden
vatandaşlarınızı da kurtarmak zorundasınız.
Eğer iktidar partisi içerisinde, Komisyonda olduğu gibi, hâlâ Burada
dürüst vatandaşları koruyalım ve aslında, bu, oluşan
bir kriz sonucunda bir tedbir değildir diyorlarsa bu kanunun
getirilmesine hiç neden yok. Ortalıkta kriz yoksa ve dürüst
vatandaşları koruyacaksak bu kanunun burada ne işi var?
İkincisi, ortalıkta
kriz varsa ve biz dürüst vatandaşları koruyacaksak, o zaman, madem
önümüze bir kanun getiriyorsunuz, krizin başlangıç tarihini 30 Eylül
kabul edin 30 Eylülden sonra temerrüde düşenler bu kanundan
yararlanır dersiniz, dürüst vatandaşları korursunuz.
Ben bunu şunun için
söylüyorum: Bazı arkadaşlarımız hâlâ polemik yapıyor.
Bir, ortalıkta kriz yok. Bu kanun ne kanunu? Komisyonda diyor. Bunu
söyleyen iktidar milletvekili. Bu, psikolojik bir kriz. diyor. Bunu
söylemiş olmasını dahi, ben bir milletvekili olarak zül kabul
ediyorum. Peki, bu tedbiri biz niye alıyoruz? Neresi psikolojik
arkadaşlar; kapanan binlerce işletme mi, sokağa atılan 500
bin-600 bin insan mı her ay, hangisi psikolojik? Yapmayın! Eğer
bunu Başbakan duysun diye söylüyorlarsa daha seçime çok var, acele etmesinler.
Böyle şey olur mu? Ve bizim önümüze yeni bir ölçü geldi Komisyonda. Diyor
ki aynı milletvekili: Bu kriz psikolojiktir. Psikolojik
olmadığını söyleyebilmek için yılbaşındaki
alışverişe bakın, 14 Şubat geliyor, Sevgililer Gününe
bakın, oradaki alışveriş fazlaysa kriz yoktur ve
psikolojiktir. Şimdi, bir de krizin Sevgililer Günü kriteri
çıktı başımıza, bir de o geldi
başımıza. Her gün yeni bir kriter. Böyle bir zül hiçbir yerde
görülmez.
Başbakan Bir kriz var
diyor, Teğet geçiyor diyor. Sanayi Bakanımız bu krizin
olduğunu kabul ediyor, ilgili bakanlar kabul ediyor, Odalar Borsalar
Birliği kabul ediyor. Hatta bazı konuşmacılar, Adalet ve
Kalkınma Partisi içerisinde Böyle bir kriz vardır, biz tedbirimizi
aldık diyorlar. Çıkıyor bir milletvekili Ortada kriz yok, siz
psikolojik bir kriz ortamı yaratıyorsunuz. Ne işi var bu
kanunların burada o zaman, hiç görüşmeyelim. Kriz yoksa, insanlar
kendi durumlarını bilerek buraya getirdilerse niye yardımcı
oluyoruz? Piyasa neden tıkandı? Vatandaşın ödeme gücünün
kalmamasından tıkandı. Bunda sorumluluğumuz varsa
Ödeme
gücü kalmadı değerli arkadaşlar.
Buradaki tek şeyi dürüst
ya da dürüst olmayan vatandaşa bağlıyorsanız, eğer
öyle bir iddianız varsa lütfen sınırlama getirin, 30 Eylülden
önce olanlar, 30 Eylülden sonra olanlar diye. Ama eğer vatandaşa bir
hizmet yapacaksanız artık insanları kategorik olarak
ayırmayın. Zor duruma düşmüş her insanı oradan
kurtarmak hepimizin görevi. Getirin kanunu geçirelim. Hatta
yapılandırma kanununu getirin kredi kartını da
yapılandıralım. Bu gelsin, o sonra arkasından gelecek.
Olmaz öyle şey. Ben affı yapılandırmayla birlikte
düşünmek isterim. Eğer piyasaya nakit para enjekte edecekseniz onu da
anlarım. Onun da yöntemini bununla birlikte bilmek isterim. Çünkü bunların
hepsinin sınırı bir diğerine bağlıdır,
birini diğerinden ayıramazsınız. Piyasaya istikrar
gelecekse -aramızda sanayici var, işletmeci var- istikrarı bir
tek bağımsız kanunla oluşturamazsınız. Hiç kimse
bunu söylemiyor, söyleyemez. Mademki bunlar total bütünlüktür, o zaman Sanayi
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı birlikte bir
çalışma yapacak. Bu birlikte çalışmanın üyeleri olarak
bir paket açıklayacaksınız; sicil affı, kredilendirme, kredilendirme
koşulları ve yapılandırma ve esnaf-sanatkâr desteği,
sanayici desteği. Sadece sanayicide de tutamazsınız, küçük
esnafa da bakmak zorundasınız değerli arkadaşlarım.
Memura enjekte edecekseniz Memura enjekte edeceğiz. diyeceksiniz. Bu
paralar nasıl ödenecek? Yani, insanların
yastığının altında var da Türkiye Büyük Millet
Meclisi zaten bir af çıkarsın, ben yastığımın
altındaki paradan yararlanayım. diyorsa burada biz suç
işliyoruz, böyle bir çoğunluk varsa. Ama yoksa, ama hakikaten yoksa
yapmanız gereken farklı şeyler de var değerli
arkadaşlarım.
Diğer bir konu da arkadaşlar,
bankaların da elbette kredi verdiği kişilerin ödeme kalitesi
düşmemeli. Yani dürüst, düzenli ödeme yapan insanları da
mükafâtlandıracak birtakım tedbirleri de mutlaka almak
zorundayız. Her şeyin zamanında tahsil edilmesi
Şu da çok önemlidir:
Şimdi yeniden yapılandırmadan söz ediyoruz, bunu da vurgulamak
istiyorum. Değerli arkadaşlar, eğer bir yeniden
yapılandırma yapacaksanız yapılandırılan borç
hemen Merkez Bankasında görülür. Orada görüldükten sonra diğer
alacaklılar bunun üzerine üşüşüyor. Âdeta yapılandırma
sonrasında vatandaşlarımız bir lince tabi tutuluyor. Bunun
da önüne geçmemiz lazım. Bu bilinci yaratacak ben değilim. Bu bilinci
yaratacak ilgili arkadaşlarım, ilgili yöneticilerim. Üşüşmemeliler;
yeniden yapılandırmada bütün alacaklıların listede
yapılandırmayı gördüğü anda vatandaşı linç etme
psikolojisine yönelmesinden biz aldığımız kararlarla
insanları vazgeçirmek zorundayız.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi bakıyoruz, sicil affını
geçirdiniz, bunlar ödendi; yeniden yapılandırma da
yaptınız, ancak az önce söylediğim kaynak sorunu burada
açığa çıkıyor. Bir önceki kanuna lütfen bir bakın. Ben
diyorum ki: Bu çıkardığımız kanundan bunların
ancak yüzde 25i yararlanıyor -bir önceki kanunda öyle oldu- ama o yüzde
25in
Çünkü, örneğin 40 bin kredi kartı varsa -her
vatandaşımızın birkaç kredi kartı olduğunu
düşünürsek- bunun 20 bininin direkt kullanılan kredi kartı
olduğunu hesap edersek ortaya çıkan rakamlar, gerçekçi rakamlar bize
şunu gösteriyor: Eğer bu borcun yüzde 25i ödeniyorsa, bir yıl
içerisinde yeni borçlu sayısının yüzde 10u geçmemesi
lazım, eğer doğru bir iş yapıyorsak.
Değerli arkadaşlar,
biz geçen, 2003te af çıkardıktan sonra -bankalardan bilgi
aldım, iki bankadan bilgi aldım- aynı nitelikteki, aynı
isimlerdeki borçlu sayısı oranı yüzde 25. Yani af
çıkarmışız, bir yıl içerisinde yararlananın yüzde
25i kadar insan yeniden kara listeye girmiş. O hâlde benim görevim,
insanları kara listeden düşürmek olduğu kadar, insanların
yeniden kara listeye girmesini de engellemek olmalıdır. Bundan doğal
bir şey olamaz. Bunun tedbirini de ben almayacağım, ilgili
bakanlığımız alacak, sanayicimizle ilgili tedbir alacak.
Şimdi Sanayi
Bakanımıza da Odalar Borsalar Birliğine de bütün sanayicilere
nakit akışı sağlayan arkadaşlarımıza da
sesleniyorum: Bunu dar kapsamdan çıkarsınlar. Daha geniş bir
tabana yaymak zorundasınız. Krizlerin bel kemiği nakit
akışıdır. Burada piyasada nakit akışına kamu
ve idareler öncülük yapmazsa siz krizin süresini uzatırsınız ve
krizin sonuçlarını
ağırlaştırırsınız, tedavi süreniz de uzar.
Mutlaka buna ihtiyacı var Türkiyenin. Rehabilitasyon
Bir dönemde bütçe
açığıysa açık, onu nereden kapatacağını
hesap edeceksin.
Haa, ama şunu
yaparsanız; sanayiciye nakit akışı sağlayayım,
aynı zamanda vergi bindireyim
Olmadı öyle şey değerli
arkadaşlar, ikinci bir sıkıntı da orada. Maliye âdeta
işverenin, vatandaşın üstünde alacaklı gibi. Alacaklı
gibi olmaz, Maliye Bakanlığı da bir işverenin yanında
iş ortağı gibi düşünecek, O kazanırsa ben
kazanırım. diyecek; O ticarete devam ediyorsa ben edebilirim.
diyecek; Esnaf orada kalabilmeli, yaşayabilmeli, o ekmek yiyebilmeli
diyecek. Elinde sopasıyla Her insandan ne kadar koparırsam
haktır. diye bir anlayışla Maliye Bakanlığı
insanlara yaklaşırsa, insanlar devletten korkmaya başlarsa, devletten
para gizlemeye başlarsa, kayıt dışını kayıt
içine getirmekten korkarsa, istediğiniz kadar teşvik koyun, biz bu
krizleri önümüzdeki yıllarda yaşamaya daha çok devam ederiz.
Teşviki zaten bir yerden koyuyorsunuz, bir yerden patlıyor.
Patlamadı mı? Koyduk bir teşvik, henüz uygulamaya da
başlayamadık. Sanayi Bakanlığımız bir teşvik
getirdi, dedi ki: Tekstilcileri kurtaralım. Ne yapacaksınız
tekstilcilere? Taşıma teşviki. Şu kadar ay içerisinde
firmasını taşıyana şu şu ek indirimleri
yapıyorum. Dünyada olmayan bir modeldi, çok şükür biz de o modeli
vatandaşlarımızla paylaştık! Sonuç ne biliyor musunuz
arkadaşlar? Eğer veri varsa Sayın Bakan söylesin, bu
tekstilcilerle ilgili sonuç sıfır. Bir şanssızlık
oldu, krize rastladık, krize tosladık
Öngöreceksiniz
arkadaşlar, krizin geldiğini de öngöreceksiniz. Siz siyasetçisiniz,
sizin alacağınız tedbirler her tür kriz ortamında dahi
teşvik sisteminin en azından yarı yarıya işlemesini
sağlayacak. Az işlemesini anlarım, yetersizliğini
anlarım ama teşvik çıkarıp işletemiyorsanız onu
anlamam, onu kimse anlamaz. Onun altyapısı yok demektir, onun
altında ciddi bir devlet desteği yok demektir.
İnsanları göç etme
psikolojisiyle yeni teşvik sistemine razı etmeye
çalışırsanız, o süreç içerisinde olacak her dalgalanmada
insanları bir adım geriye attırırsınız. Türkiye
böyle oldu. Birtakım arkadaşlarımız teşviki alamadan
işletmelerini kapattılar. Böyle teşvik olur mu arkadaşlar!
Teşvik vereceksiniz, kapanan işletme sayısı artacak! Böyle
bir çelişkiyi dünyanın hiçbir yerinde gördünüz mü? Biz bu dönemde
teşvik verdiğimiz süreden sonra tekstil konusunda faaliyet gösteren
fabrikaların kapanış sayısında artış
olmuş. Verilere bakın; hepimizin yararlandığı kaynaklar
aynı. Sadece Adana ile Osmaniye arasında yirmi beş tane tekstil
fabrikası bir yıl içerisinde durdu. Bunu yok sayabilir misiniz? Ve
onlardan ekmek yiyen vatandaşlar da durdu. Sadece kara listede
oldukları için durmuyor; girdi maliyetleri yüksek, kaynak
akışları yok, pazarlama politikaları yok, bu
insanların ihracat politikaları yok. İthalata
sınırlama getireceğiniz yerde ithalatın önünü
açarsanız, oradan vergiyi kaldırırsanız, yurt içindeki
üretime vergi bindirirseniz olacağı bu! Nereye gidecek bu?
Daha geçende gemilerle
ilgili, taşımayla ilgili, serbest bölgelerle ilgili kanun
getirmediniz mi? Getirdiniz. Neydi? Serbest bölgeleri teşvik edecektik. Ne
oldu? Kriz geldi, navlun fiyatları düştü. Gidin şimdi bakın
bakayım, serbest bölgelerde taşımacılık yapan
tersaneler görevlerine devam ediyor mu, tersanelerin üretimleri durdu mu,
siparişler iptal mi edildi görün bakalım, getirin sonuçları
önümüze. İptal edildi arkadaşlar. Biz bunların hepsini birlikte
hesaplayacağız ama bir kanun geldi, bir tek şeyi öngörüyor,
başımız üstüne. Zor durumda olan
arkadaşlarımızı kurtaralım, onlara yardım edelim
ama göstermelik yardım değil. Eğer yapacaksanız, gelin,
esnafın borcunu yapılandıralım, kredi kartı
mağdurlarının borcunu yapılandıralım. Eğer
gerçekten yapacaksanız, nakit akışı konusunda bir
teklifiniz varsa, Sanayi Bakanlığı olarak getirdiğiniz
projeyi destekleyelim ama seçim öncesi, sadece birkaç tane insanın oyunu
almak için kısa vadeli çözümler üretiyorsanız. Bu çözümler hiçbir
işe yaramaz değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Seyhan, konuşmanızı tamamlayınız.
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
Ben size söylüyorum: Bu yasanın uygulanması sonucunda, bir yıl
sonra, tedbir alınmazsa, burada affedilen borçluların yüzde 50ye
yakını yeniden kara listede olacaktır. Bunu göre göre hiçbir
şey yapmamak bu vatandaşa eziyet etmektir, bu vatandaşı
zulme layık görmektir.
Bu duygularla, ilgili kanunu
destekliyor, vatandaşın borç yapılandırmasını ve
esnafımızın belini büken, üretimden uzaklaştıran nakit
sıkıntısının çözümündeki kanunları da beraberinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşmeyi bekliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Seyhan, teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu.
Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 320 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini belirtmek üzere söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Kamuoyunda sicil affı
olarak adlandırılan bu kanun teklifini ilk defa Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz verdik. Aynı mahiyetteki tekliflerin
birleştirilmesi sonucu elinizdeki tasarı ortaya
çıkmıştır ancak birleştirme derken, sadece Hükûmetin
teklif ettiği metin aynen Sanayi ve Ticaret Komisyonunda kabul
edilmiştir.
Görüştüğümüz
tasarı, çeşitli nedenlerle ödeme güçlüğüne düşmüş ve
Merkez Bankasının kara listesine alınmış kişi ve
firmaların borçlarını ödedikleri takdirde bu listelerden çıkarılmalarını
amaçlamaktadır. 2003 yılında ayni mahiyette bir kanun
çıkarılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde bu konuda kara liste sadece Merkez Bankası tarafından
tutulmuyor. Bankaların ortak kurduğu Kredi Kayıt Bürosu
AŞ adı altında bir şirket tarafından da bu
kayıtlar tutuluyor. Özellikle bankalar, kredi ve çek verme
işlemlerinde Kredi Kayıt Bürosunun kayıtlarını esas
almaktadırlar. 2003 yılında çıkarılan kanun ile Merkez
Bankasının kayıtları silinmiş ancak bankalar yine
Kredi Kayıt Bürosu AŞnin kayıtlarını dikkate
almışlar ve bunu uygulamışlardır. Bu sebeple, 2003
yılında çıkarılan 5033 sayılı Kanun gerçekte
istenilen sonucu vermemiştir. Bu tasarı da bu hâliyle
kanunlaşırsa fazlaca bir işe yaramayacaktır. Diyeceksiniz
ki, bu bankaların özel şirketlerine müdahale edemeyiz, ama bal gibi
müdahale edilen şirketler de var.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; tasarıya ekli teklifim, Kredi Kayıt
Bürosundaki kayıtların silinmesi hükmünü de içermektedir ancak
Komisyonun kabul ettiği metne bu yansıtılmadı. Biz bunun
kanun ile yapılmasını istedik ancak Sanayi ve Ticaret Komisyonu
bunu uygun görmedi, gösterdiğimiz yol ve çözüm kabul edilmedi. Şimdi,
yeni yolu bulmak iktidara düşmektedir, aksi hâlde çıkardığımız
bu kanunun çok kimseye faydası olmayacaktır. Sayın Merkez
Bankası Başkanı da aynı kanaatte olduğunu
basın-yayın organlarında dile getirmiştir.
Değerli milletvekilleri,
özellikle Kredi Kayıt Bürosunun kayıtlarından çıkmak son
derece zordur. Olması gereken, siz borcunuzu ödediğinizde otomatik
olarak kayıtlardan düşülmesidir ancak uygulama böyle
olmamaktadır. Listeye bir kere girdiniz mi bir daha çıkmanız
neredeyse imkânsızdır. Bankalar artık her şeyi elektronik
ortamda bilgisayarlarla yapıyorlar ama iş Kredi Kayıt
Bürosundaki kayıtların silinmesine gelince karşı
karşıya kaldığınız bürokrasi gerçekten
dehşet vericidir. Dolayısıyla, kara listeye girmek kolay,
çıkmak ise çok zordur. Tasarıya, teklifimde yer alan Kredi
Kayıt Bürosundaki kayıtların silinmesi
ibaresinin mutlaka
eklenmesi gerekmektedir, yoksa yaptığımız çalışma
boşa kürek çekmekten başka bir şey olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
2003 yılında Sicil Affı Kanunu çıkarken
iktidarınızın sicil affı gerekçelerini hatırlıyor
musunuz? Önce, bunu sormak istiyorum. Hatırlamayabilirsiniz, şimdi
ben size bunu hatırlatıyorum. Bakınız, şunları
söylediniz: Peş peşe gelen krizler insanları perişan etti,
sicilleri bozuldu. Biz, yeni bir sayfa açarak bu insanların sicillerini
temizlemek istiyor, milletle bankaları barıştırmak
istiyoruz. 2003 yılında AKP İktidarı bunu söyledi. Buradan
anlaşılan, bozuk sicilleri krize ve ekonominin kötü yönetilmesine
bağladınız. Doğru mu? Evet, doğru. Şimdi ben size
soruyorum: O günkü sicil affını kötü ekonomi yönetiminden kaynaklanan
krize bağladınız, şu andaki sicil affını neye
bağlayacaksınız? Soruyorum, neye bağlayacaksınız
değerli milletvekilleri, sayın İktidar? Siz
bağlayamazsınız, 2003teki sizin sözlerinizle ben bir yere
bağlayayım istiyorsanız. Bu sicil affı, sizin
dediğiniz gibi, kötü ekonomi yönetiminizle oluşturduğunuz
krizlerin sonucu vatandaşlarımızın taahhütlerini yerine
getiremez duruma düşmelerinden kaynaklanmaktadır. Getirdiğiniz
bu tasarı, aslında ekonomi yönetimindeki
başarısızlığınızın kendi
ağzınızdan itirafıdır ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kayıtlara geçirilmesidir. Bu sicil affı, 2003-2009
arasındaki yanlış ekonomi politikalarınızın
sonucu mağdur olup sicilleri bozulanların affedilmesinin
yanında, aynı zamanda İktidarınızın altı
yıllık bozuk ekonomi sicilinin de bana göre affıdır.
Altı yıldır ekonomiyi tek başınıza siz
yönettiniz. Madem iyi yönettiniz de altı yılda 1 milyonu
aşkın vatandaşımız neden bu kara listelere girdi? Kara
listenin neden bu kadar kabardığını ben size kısaca
anlatayım: Öyle bir hava estirdiniz, öyle pembe tablolar çizdiniz ki
millet size inandı ekonomi iyi gidiyor zannetti.
Yaydığınız iyimser hava ve düşük faiz söylemleriniz
kişi ve firmaları borçlanmaya yönlendirdi. Bugün itibarıyla,
yaydığınız iyimser havayla şişirdiğiniz
balon patlamış, gerçekler bütün çıplaklığıyla
ortaya çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri,
bu vesileyle İktidarın şu ekonomi politikalarını
birlikte değerlendirelim: İktidara geldiğiniz günden bugüne
ekonomi politikanızı, özelleştirme gelirleri, sıcak para ve
borçlanmaya dayandırdınız, istihdam ve üretim artışına
dayalı politikaları ise hiç izlemediniz, ülkeyi ithalat cenneti
yaptınız. Sadece bir örnek verirsek: Yılda 3 milyar dolardan
aldığınız tarımsal ürünler ithalatını
yıllık 10 milyar dolara çıkardınız.
Dolayısıyla, çiftçiyi bitirdiniz. Altı yıldır enflasyon
takıntısı içinde insanların alım gücünü
daralttınız. Enflasyon birkaç puan düşünce Bakın, ben
canavarı alt ettim. diye hava attınız, başka tabirle Caka
da sattınız. Daha farklı bir ifadeyle,
İktidarınızın para politikası ise enflasyon,
düşük faiz ve faiz dışı fazla üzerine kurulmuştur.
Sonuçta gelinen nokta ise fakirleşen, fukaralaşan, borç
batağı içinde eriyen bir toplum, kapanan iş yerleri, işten
çıkarılan insanlar, açlık sınırının
altında yaşayan 10,5 milyon, yoksulluk sınırının
altında yaşayan 52 milyon insanımızdır.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Başbakanımızın tavsiyesiyle öğününü çay ve
simide bağlayan bir toplum, kömür, erzak, para çeklerine muhtaç olan 5
milyon aile. İşte, sicillerin bozulmasının anası da
danası da değerli milletvekilleri bu gerçeklere dayanmaktadır.
İktidarın övündüğü enflasyonun altıncı yılın
sonunda yüzde 10da tıkanıp kalmasıyla, yanlış ekonomi
politikaları gün ışığına çıkmıştır.
Enflasyonu yüzde 90dan devralan sizden önceki Hükûmet, asrın depremine ve
yıllarca ekonomiyi günübirlik yönetip gübürü halının altına
süpürenlerin, gübürün halının altından taşıp ekonomi
bombasının ellerinde patlamasına rağmen, yani krize
rağmen, enflasyonu yüzde 90dan alıp yüzde 29,7yle size teslim
etmişlerdir. Bir başka ifadeyle, o Hükûmet, üç yılda enflasyonu
3 kat düşürmüştür. Bununla birlikte, yüzde 7,8 büyüme hızı
ve güçlü ekonomiye geçiş programıyla bu ülkeyi size
bırakmıştır.
AHMET YENİ (Samsun)
Batan bankalarla beraber!
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) Değerli milletvekilleri, bir konuya daha kısaca
değinmek istiyorum. Bir süre önce, bir sayın bakan
Bankacılık sistemimiz sağlam zeminler üzerine oturuyor, kriz
bankalarımızı etkilemedi ve etkilemeyecek. dedi. Buradan
soruyorum: Allahınızı severseniz, altı yıldır
bankacılık sistemimizle ilgili hangi yasayı
çıkarttınız?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Bankalar Kanununu kim çıkardı?
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) Sizden önceki Hükûmet, gövdesini taşın altına
koyarak hem bankacılık sistemimizi hem de ekonomiyi sağlam
zemine oturttu.
AHMET YENİ (Samsun)
Batan bankalardan bahset Sayın Vekilim.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) Siz ise bu hayırlı mirasa bile sahip
çıkamadınız değerli milletvekilleri. (MHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun)
Batan bankalardan bahset!
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla)
Başta hazine ve Maliye olmak üzere bütün bakanlıkların tek
elde yani bir partide olmasına rağmen Ben ne dersem olur, ben
yaptım oldu, kargadan başka kuş tanımam.
mantığı içerisindeki iktidarınızın
altıncı yılındaki başarısı bana göre
koskocaman bir sıfırdır değerli milletvekilleri.
AHMET YENİ (Samsun)
Batan bankalardan bahseder misin.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) Devri iktidarınızda ise enflasyon yüzde 29dan yüzde 10a
düşmüş, yani altı yılda 3 kat düşmüştür. Büyüme
hızı ise yüzde 8den yüzde 3e gerilemiştir. 2002
yılında Kastamonuda İşsizlik, yoksulluk ve IMF bu ülkenin
kaderi olmayacak. dediniz. Bunlar, altı yıl sonra, başta IMF
olmak üzere bu ülkenin kaderi olmaya devam etmektedir. 25 milyar dolar için
ümüğümüzü IMFye uzattık.
İşte, başta
enflasyon ve benzeri takıntılarınız sonucu millet
fakirleşmiş, borç batağına itilmiştir. Bununla da
kalınmamış, borç ödeme imkânı kalmayan bu mağdur ve
mazlum toplumun malum baskılarla iradeleri de ipotek altına
alınmıştır.
Özellikle Sayın Sanayi
Bakanımız gerçekten işini iyi bilen, gerçekten takdir
ettiğim bir değerli kişi. Bu sözlerim başta Sanayi
Bakanımızı ve sizleri incitmesin. Bu söylediklerim,
İktidarınızın ve Türkiye'nin bilinen ve her zeminde
konuşulan gerçekleridir değerli milletvekilleri.
Altı yılda
vatandaşın hane halkı borç yükü 9 kat artarak 114 katrilyona
çıkarken, tüketici kredileri 81, kredi kartı borçları 33
katrilyona ulaşmıştır. Aynı dönemde
vatandaşımızın borç ödeme gücü ise sadece ve sadece 1 kat
artmıştır. İşte sicillerin bozulma nedenleri
bunlardır, işte asıl sorun buradadır değerli
milletvekilleri. 9 kat artan borç yükü, 1 kat artan ödeme gücüyle bu borçlar
ka-pa-tı-la-maz değerli milletvekilleri.
Yanlış
politikalarınız sonucu başta esnaf ve çiftçilerimiz olmak üzere
toplumun her kesimi borç batağında debelenmektedir. Tarım kredi
kooperatifleri ve bankaların icra işlemleri nedeniyle iş
yerlerine, evlerine, tarlalarına haciz gelmektedir. Yanlış
ekonomi politikalarının sonucunda Anadoluda tefecilik
patlamıştır. Gazete ilanlarıyla tefecilik
yapılıyor. Tefeciler ise şu anda gerçekten bayram yapıyor.
Kısaca, kredi kartı borçluları borçlarını ödeyemez
duruma geldikleri için taklacı denenlere takla attırıyorlar. Ama
bu da tıkanmak üzere. Bunları siz biliyorsunuz, yörelerinizde biliyorsunuz
değerli milletvekilleri. Borcunu ödeyemeyenlerden dolayı icra
daireleri dolup taşmakta, yenileri açılmasına rağmen icra
dairelerinde bir ay sonraya gün verilmekte. Bu gelinen nokta ülkede kaosa,
insanların intiharına, borçlu-kefil ve alacaklı üçgeni
içerisinde cinayetlere sebep olabilecektir. Bunun önlemini almak siz
değerli İktidarımızın sayın milletvekillerine
düşmektedir.
İktidarın
sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak millet adına
rica ediyoruz, lütfen ve süratle ülkenin gerçek gündemi olan esnafın,
çiftçinin, emeklinin, memurun, işsizin, borçlunun ve gençliğin
patlama noktasına gelen sorunlarına yönelin.
Değerli milletvekilleri,
AKP İktidarında reel işsizlik oranı yüzde 20lerle rekor
kırmıştır. Sadece bu oran bile başarısızlığın
en büyük kanıtıdır. Bu rekorunuza karşılık hak
ettiğiniz madalyayı milletimizin 29 Martta sandıktan
çıkarıp size takdim edeceğine inanmaktayım.
Değerli milletvekilleri,
o zaman yapılması gereken, öncelikle borç ödeme gücünü artırmak,
borçları mutlaka ve mutlaka yeniden yapılandırarak zamana
yayıp bu beladan bu milleti kurtarmaktır. Aslında bugün burada
sadece sicil affını değil, sicil affıyla birlikte
borçları yapılandıran bir maddeyi de mutlaka görüşmeliydik.
Sürekli diyorsunuz ki:
Muhalefet sadece eleştiriyor, ortaya çözüm önerisi koymuyor. Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kürsüden yaptığımız
her konuşmada çözüm önerilerini bugüne kadar hep ortaya koyduk. Hep
söylüyoruz, amacımız, hak etmenize rağmen,
bağcıyı dövmek değil, samimiyetle ifade ediyoruz ki
milletimizin üzüm yemesidir. Ama sizin kulağınız muhalefetten
gelen her öneriye tıkalıdır. Dediğim dedik
çaldığım düdük, yaptığım doğrudur.
anlayışı içerisinde burnunuzun doğrultusunda gitmektesiniz.
İki yıldır
diyoruz ki: Ekonomi iyi değil, kriz geliyor, şu şu tedbirleri
alın. Ama sizden ses seda yok. Ekonomiyi iyi gösteren birtakım
rakamlar uydurulmuş, buna siz de inanmışsınız,
patlayan ekonomi balonunun gürültüsünü aslında sağır sultan
duydu. Siz ise hâlâ teğetlerle, psikolojiktir saptamalarıyla
uykunuza devam etmektesiniz. Özellikle son üç haftadır, darda olan
vatandaşlarımızın sıkıntılarını
çözecek, esnafa nefes aldıracak, çiftçiye zaman kazandıracak, kredi
kartı kullanıcısını mağduriyetten kurtaracak
benim ve arkadaşlarımın kanun tekliflerinin doğrudan
gündeme alınmasını oylarınızla siz burada reddettiniz.
Bunlardan bir tanesi, vatandaşımızın çok şikâyet
ettiği kredi kartlarından ücret alınmamasıyla ilgili verdiğim
kanun teklifidir. Gelin, bizimle
birlikte milletin yanında olun çağrıma rağmen,
oylarınızla bu teklifi reddederek bankaların yanında yer
aldınız. Tarıma dayalı sanayi kuruluşlarının
özelleştirme takviminin sonuna bırakılmasıyla ilgili kanun
teklifimi de yine siz burada reddettiniz. Özellikle küçük esnafı korumak
için büyük marketleri şehir dışına çıkaralım
dedik, yine kulak asmadınız. Bu dördüncü kanun teklifim. Onu da
komisyonda budadınız, buradan da güdük çıkaracaksınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Arkadaşlarınız da aynı teklifi vermiş.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) Milliyetçi Hareket Partisi olarak elli sekiz adet kanun teklifi
verdik, hiç birini dikkate almadınız. Dolayısıyla, bizlere
çözüm üretmiyorsunuz. demeye hiç ama hiç hakkınız yoktur. Her kanun
teklimiz bir çözümdür değerli milletvekilleri. Üstelik biz muhalefetiz,
sorunu ortaya koyacağız, sizler tek başına
iktidarsınız, dolayısıyla çözümü siz
bulacaksınız. Çözemiyorsanız gideceksiniz, çözebilenler buraya
gelecektir.
Değerli milletvekilleri,
borcunu ödeyenlerin bozuk sicillerinin affedilmesi vesilesiyle düşüncelerimi
sizlerle paylaşmaya çalıştım. Buradan umudu tükenenlere
sesleniyorum: Umutsuzluğa ve karamsarlığa düşmeyin. Her
problemin bir çözümü, her derdin bir çaresi Milliyetçi Hareket Partisinde
vardır. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın İktidar, çok
partili dönemin altmış hükûmeti içindeki tek başına iktidar
olan dört siyasi partiden birisiniz. Bunun kadrini ve kıymetini maalesef
bilemediniz, sorunları inadına artırdınız.
Sonuç olarak, büyük milletime
sesleniyorum: Üç yılda bu ülkede sorun kalmayacak. deyip altı
yılda ülkeyi devasa sorunlarla baş başa bırakan AKP
İktidarının alternatifi yoktur. söylemlerine inanmayın ve
aldanmayın. Kırk yıllık siyasi deneyimiyle eksiğini
gediğini bilen, gerçekten tecrübe kazanmış Milliyetçi Hareket
Partisi bu iktidarın alternatifidir diyor; tasarıyı destekliyor,
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Serdaroğlu.
Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani.
Buyurun efendim. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan yasa tasarısı üzerine Grubum Demokratik Toplum
Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
özel hukuk alanı dâhil hiçbir yasal düzenleme, bölgede ve ülkede
yaşanan sosyal, ekonomik, siyasal gelişmeler ve demokratik bir
barış ortamından soyut değildir. Bu ve benzeri hadiseler
birbirlerini etkilemekte ve birbirlerini tamamlamaktadır. Onun için, izin
verirseniz, bu bağlamda çok özet olarak güncelin altını çizerek
vurgulamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
toplum olarak oldukça zorlu ve yoğun bir dönemden geçiyoruz. Gerek Orta
Doğuda gerekse de ülkemizde çok sancılı bir dönem
yaşanmaktadır. İsrailin masum ve mazlum Filistin halkı
üzerinde bir ayı aşkındır süren insanlık
dışı uygulamaları nihayet her iki tarafın ateşkes
kararıyla şimdilik durmuş gözüküyor. Bugüne kadar çoğu kadın
ve çocuk olmak üzere binden fazla insan yaşamını
yitirmiştir. Özellikle çocuklara ve sivil halka reva görülen bu kitlesel
katliamı bir kez daha kınıyor ve İsraili şiddetle
protesto ediyoruz. Verilen ateşkes kararlarının kalıcı
olmasını umuyor, tüm Orta Doğu coğrafyasında
barışın egemen olmasını ve barışın
hüküm sürmesini diliyoruz.
Ayrıca, İsrailin
işgal ettiği ve harabeye çevirdiği Gazze
topraklarını bir an önce ve
bir daha girmemek üzere terk etmesini de bir kaçınılmazlık
olarak görüyoruz. Ayrıca, tüm dünya kamuoyunu bu savaşın son
bulması ve barışın kalıcı olması için duyarlı
olmaya ve katkı sunmaya çağırıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
kuşkusuz bölge barışına inanmak ülke
barışına inanmaktan geçer ve bu çabanın içinde olmak
gerekiyor. Bakınız, Sayın Başbakan bölge
savaşının barış elçiliğine soyunurken, aynı
zaman dilimi içinde, yani 3 Ocak 2009 tarihinde Türk kobra savaş
helikopterleri Şemdinlinin Derik köyünü bombalamışlardır.
On altı yaşındaki Şehriban Duyan adındaki
vatandaşımız yaralanmış, onlarca ev kullanılmaz
ve oturulmaz duruma gelmiştir.
ABDULKADİR AKGÜL
(Yozgat) Sicil affı mı getiriyor oraya?
HAMİT GEYLANİ
(Devamla) - Köy yolu üzerinde çalışma yapan iş makineleri de
açılan ateş sonucunda büyük hasara uğramışlardır.
Olay yerine giden devlet yetkilileri de köylülere Özür dileriz. Harabe olan
komşu köy bombalanacaktı, yanlışlıkla sizin köy
bombalanmış. demişler. İşte, özrü kabahatinden büyük
olan buna derler.
Değerli arkadaşlar,
demokratik ülkelerde bu tür hadiseler karşısında yurttaşa
uygulanan bu denli hukuk dışı uygulamalar özür dilemekle son
bulmuyor. Bakınız, yirmi beş yıllık şiddet ve
çatışma kültürünün ağır sonuçlarını
yaşadığımız 2009 yılının ilk
aylarında dahi sorunu çözmeyen askerî yöntemler bağrında Ergenekon
vakasını besleyerek ve büyüterek ülkeyi bugüne
taşımıştır. İşte, hâlen bugün ve bu saatte
devlet içinde devlet olanlar, sözüm ona kendilerince kutsal değerler
uğruna, ülkemizin kutsal doğasını köstebek yuvasına
çevirerek gömdükleri cinayet, suikast silahlarıyla ve savaş hâli
cephaneliklerle kirletmişlerdir. Bu binlerce silahtan sonra asit
kuyularından veya herhangi bir çukurdan binlerce cesedin de
çıkması karşımıza çıkacaktır. Ucunun
nerelere kadar uzanacağının ipuçları biraz da olsa
basında renk vermeye başlamıştır.
Değerli arkadaşlar,
bu hadisenin deşilmiş olmasından zamanlaması
itibarıyla seçim arifesinde kimse siyasetinin hanesine bir artı
olarak saymasın, tam aksine bunlar geç
kalmışlığın sorumlularıdır. Biliyorsunuz
devlette devamlılık, hatta kusursuz sorumluluk ilkesi vardır.
Onun için AKP Hükûmeti bu hadisede gecikmiş olmakla hem kusurlu hem de sorumludur
ve ayrıca hiç kimse de ucu kendilerine uzanacağı korkusuyla
hadisenin avukatlığına da soyunmasın ve yargıyı
da etkilemekten uzak dursun. Çünkü her iki durum da siyasetin dayanılmaz
hafifliğidir, doğru olan
hadisenin kökten çözümü için katkı sunmaktır.
Değerli milletvekilleri,
AKP Hükûmeti, Ergenekon, Filistin, yerel seçimler derken halkın asıl
gündemini yani ekonomik krizi unutturmaya çalışmaktadır. Oysaki
halkın gerçek gündemi bugün de ağırlıklı olarak
yoksulluk ve açlık hadisesidir. Hâlâ işçi kıyımları
devam etmekte. Yüzlerce şirket ve binlerce esnaf çareyi işletmelerini
kapatmakta görüyorlar.
İşsizlik oranı
TÜİKin son açıklamalarında bile büyük bir artış
göstermekte ancak hâlâ gerçek işsizliği ortaya koyamamaktadır.
Tüm göstergeler 2009 yılında ekonomik krizin daha da
boyutlanacağını göstermektedir.
Türkiyede
yıllardır bankacılık sektöründe ciddi sorunlar
yaşanmaktadır, bu herkes tarafından bilinen bir gerçeklik. Gerek
yasal düzenlemelerin eksikliği gerekse de tüketici haklarına yeteri
kadar önem verilmemesi yurttaşa altından kalkamayacağı
sıkıntılar dayatmıştır.
Bugün, dünyada yaşanan
ekonomik krizin kaynağı, büyük ölçüde bankacılık sektöründe
yaşanan sorunlardan kaynaklanmaktadır. Bu sorunlar ülkemizde de var
olup sadece kredi sözleşmeleri alanında yaşanan sorunlarla da
kalmamıştır. Türkiye bugün hâlâ içi boşaltılan,
hortumlanan bankaların yaratmış olduğu ekonomik maliyetin
hesabını ödemektedir ve bu hesabın altından da
kalkamamaktadır. Ne yazık ki bunun faturası da yoksul halka
kesilmekte, bireyler ve firmalar ihtiyaçlarını karşılamak
amacıyla bankalardan kredi talep etmektedirler. Aldıkları
kredileri de vadesinde ve önceden de ayarlanmış faizle beraber geri ödemek
durumunda kaldıklarından, Türkiye şartlarında yüksek
enflasyon nedeniyle faiz oranları çok yüksek seviyelerde seyrettiği
için bu durum borçlanma maliyetini de büyük ölçüde yükseltmektedir. Özellikle
artan faiz yükü, banka alacaklarının tahsili
sınırlandırıcı bir etki yaratmakta, tüketiciyi de
maddi, manevi bunalıma sürüklemektedir.
Günümüz itibarıyla
tüketiciler yaşamlarını kredi kartı ve tüketici kredisiyle
sürdürmektedirler. Türkiyede şu an yaklaşık 42 milyon kredi
kartı mevcut olup bunun yüzde 50sinden fazlası hâlâ aktif durumdadır.
Ne yazık ki şu anda 1 milyona yakın tüketici ise kredi
kartı borcu nedeniyle icralık duruma gelmiştir. Üzülerek
belirtmek gerekir ki bu sayı ekonomik kriz nedeniyle daha da hızla
artmaya devam etmektedir. Özellikle enerji kaynaklarına ve gıdaya
yapılan zamlar, tüketiciyi, yaşamını sürdüremez, borcunu
ödeyemez hâle getirmiştir. Bugün tüketici kredileri ve kredi
kartlarının oluşturduğu toplam borç 100 milyar YTLyi
geçmiştir, faizleriyle birlikte -bu rakam- 150 milyar YTL civarında
bir borç söz konusudur.
Kredi kartı borçlarının
bu noktaya gelmesinde en büyük etken tüketicilerin gelirleri ile giderleri
arasındaki oransızlıktır. Kuşkusuz insanlar
ihtiyaçlarını mutlaka karşılamak durumundadırlar ancak
gelirleri yetmiyor, dolayısıyla tüketici kredi kartına
sığınıyorlar. Ancak bugün oluşan bu borç birikimi
sonucu, insanlar artık çalıştıkları ve elde ettikleri
geliri ailelerine, çocuklarına harcamaktan öte öncelikle kredi kartı
borçlarına kullanıyorlardır. Çoğu tüketici, oluşan
kredi kartı borçlarını ödemek için yeni kredi kartları
almayla karşı karşıyadırlar, bu da
vatandaşın yaşadığı ekonomik krizin vahametini
anlatmaya yeterdir diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar,
görüşülmekte olan yasa tasarısı kamuoyunda sicil affı
olarak değerlendirilse de özünde tam bu gerçeği yansıtmadığı
düşüncesindeyiz. Tasarı, Merkez Bankasının kara listesinde
olan gerçek ve tüzel kişilerin kayıtlarının silinmesini
öngörmektedir. Böylece, bankalar ve finansal kiralama şirketlerince yapılacak
kredilendirme, çek karnesi verilmesi ve diğer işlemlerde
silinmiş kayıtların dikkate alınamayacağını
hükme bağlıyor. Ancak bu tasarıyla ulaşılmak istenen
hedefin tutturulacağı konusunda da büyük ölçüde endişelerimiz
vardır, çünkü bu yasa tasarısı bankalara hiçbir zorunluluk ve
yaptırım uygulamamaktadır. Özellikle özel bankalar, serbest
piyasa koşulları içinde hiçbir gerekçe göstermeden talep edilen kredi
ve kredi kartı başvurularını reddedebileceklerdir. Bu
nedenle, bankalara ilişkin hiçbir yaptırımın bu tasarıda
düzenlenmemiş olmasını ciddi bir eksiklik olarak değerlendiriyoruz.
Elbette ki bankaların, özellikle de özel bankaların kâr etme
amacıyla kurulduğunu biliyor ve bir ölçüde de doğal
karşılıyoruz, ancak bu bankaların asıl amacı ve
görevi de topladıkları mevduat karşılığında
üreticilere ve ihtiyaç sahibi firma ve kişilere sınırlı bir
kâr karşılığında kredi dağıtmak da
olmalıdır. Ne yazık ki, günümüzde hiçbir banka yüzde 100 kâr
etme güdüsü ve hırsından
başka hiçbir amaç gözetmemektedir. Kaldı ki, Merkez Bankası
tarafından kayıtların silinmesi de fazla bir şey ifade
etmiyor. Nitekim, bankaların ortaklaşa oluşturdukları kredi
kayıt bürolarındaki, şirketlerdeki kayıtlar
silinmediği sürece bu düzenlemenin pek de bir anlamı
olamayacağı açıktır. Yine, görüşmekte olduğumuz
tasarının bankaların kendi aralarında tuttukları sicil
kayıtlarının da silinmesini düzenlemesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Bakınız, bu tür af
niteliğindeki düzenlemeler olumlu olarak karşılansa da yoksul
halkın, üreticinin ve tüketicinin gerçek ekonomik derdine derman
olmadığı ortada. Yaşanan ekonomik kriz, yoksulluk ve
işsizlikle bu tür ufak düzenlemelerle baş edilemez, piyasaları
da bu şekilde canlandırmak olanak dışıdır.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, 2003 yılında da kapsam bakımından
aynı, sadece süreler bakımından biraz farklı bir sicil
affı yasası çıkarılmıştı. Ancak
görüldüğü gibi, çıkarılan yasa hedeflenen iyileştirmeyi
sağlayamamıştır. Görüştüğümüz bu yasanın
geleceğinin de aynı olacağı kuşkusunu
taşıyoruz, çünkü bu yasa tasarısının içeriğiyle
birlikte çok fazla yenilik getirmediği ortada. Düzenlemeyle birlikte aftan
yararlanabilmek için borcun tamamının ödenmesi şartı
aranmaktadır. Oysa, asıl mağdur olanlar borcunu hâlâ ödeyemeyip
faiz yükü altında ezilen tüketiciler kesimidir. Dolayısıyla, bu
yasa tasarısı özellikle yaşadığımız bu kriz
ortamında yurttaşların temel sorunlarını çözmekten
oldukça uzaktır.
Bu düzenleme en azından,
yoksulluk sınırında yaşayan vatandaşların kredi
kartı ve kredi borçlarının faizlerinin silinmesini de
öngörmeliydi diye düşünüyoruz.
Yasa kapsamının
daha da genişletilerek, zor durumda olan üretici ve tüketicinin bu ve
benzeri yasalarla ekonomik durumlarının iyileştirilmesi
gerektiği düşüncesiyle yasaya olumlu oy vereceğimizi belirtir,
hepinizi saygıyla selamlarım. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Geylani.
AK PARTİ Grubu
adına Yozgat Milletvekili Sayın Abdulkadir Akgül.
Buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler
İle Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin
Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun
Tasarısı ile ilgili görüşlerimizi bildirmek üzere AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, TESK ve TESKOMBda
Genel Başkanlık yapan ve geçtiğimiz hafta vefat eden
İstanbul Bölge Başkanımız, eski Genel
Başkanımız Suat Yalkına Allahtan rahmet diliyor, ailesine
başsağlığı dileklerimle sözlerime
başlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
konuşulanlara cevap verme gibi bir görevim yok. Bunları Sanayi
Bakanımız zannedersem cevaplayacak. Ancak, o günlerle ilgili ufak bir
anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. 2001, 2002
yıllarında yine esnaf ve sanatkâr -yönetiminde görev almış
biri olarak- bitmiş, tükenmiş bir durumda iken, o günkü
Hükûmetimizden, Sayın ekonomiden sorumlu Bakanımızla
görüşme talebini ve bitmiş, tükenmiş olan
teşkilatlarımızın sorununu dile getirmek için randevu
istedik. Ancak, tam dokuz ay süreyle başbakanlarımız, o günkü
bakanlarımız kendileri dahi randevu alamayacaklarını
söylemişlerdi. O gün randevu dahi alamamıştık,
tükenmiştik. Tabii o günlerle bugünleri kıyas etmek mümkün
değil. Bu vesileyle o günlerdeki durumla bugünü karşı
karşıya getirmenin pek de vicdana sığan bir iş
olmaması gerekir.
MUHARREM VARLI (Adana)
Hangi Bakanlık?
ABDULKADİR AKGÜL
(Devamla) Ülkemizin ekonomik ve tarımsal yapısında çok önemli
bir yer tutan esnaf ve sanatkârlarımız ile KOBİlerimizin son
yıllarda çeşitli nedenlerle sıkıntılı bir süreçten
geçtiği malumlarınızdır.
MUHARREM VARLI (Adana) Bu
sana yakışan bir davranış!
ABDULKADİR AKGÜL
(Devamla) Önce 1994, sonra 1999 ve son olarak 2001 krizleri en fazla esnaf ve
sanatkârı olumsuz anlamda etkilemiştir. İş kesimi yüksek
faizler, finansal dalgalanmalar ve daha birçok nedenlerle, istenilmemesine
rağmen ticari ve ekonomik faaliyetler esnasında kredi borçları,
çek, senet ve kredi kartlarına ilişkin taahhütlerini yerine getiremez
olmuşlardır.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Bugünkü gibi yani!
ABDULKADİR AKGÜL
(Devamla) Tüm bunların sonucunda esnaf ve sanatkârların iş
hacmi daralmış, sermayeleri kısıtlı ve mütevazı
olduğundan istenildiği düzeyde yatırım ve üretim yapmakta
zorlanır hâle gelmişlerdir.
Ancak biliyoruz ki bu büyük
kesimi göz ardı ederek sağlıklı ekonomik politikaların
uygulanması ve başarılı sonuçların elde edilmesi çok
mümkün değildir. Çünkü esnaf ve sanatkârlar ile KOBİler bir yönüyle
ekonominin temel taşlarıdır, bunun da ötesinde toplumumuzun orta
direğidir. İstihdama, gelir dağılımına, toplumsal
adalete yaptıkları katkı ekonomik katkılardan daha büyük
bir önem taşımaktadır. Kendileri, aileleri ve yanlarında
çalışanları ile ülkemizin beşte 1ini oluşturan bu
kesimin desteklenmesi, korunması ve gelişmesi yönünde sürekli
politikalar üretilmesi gerekmektedir. Bu kesimlerin acil desteğe ihtiyaç
duyduğu başlıca sorunu, uygun şartlarda finansman
sağlanması ve bunun kullanılabilmesidir.
Bu gerçeklerin
ışığında 2003 yılından bu yana kurulan
hükûmetler esnaf ve sanatkârlara özel bir önem vermiş ve ilk örnek olma
özelliği taşıyan bazı uygulamaları hayata
geçirmiştir. Bunlar arasında ilk akla gelenler finansman
sorunlarının giderilmesine yönelik çalışmalardır. 2002
yılında esnaf ve sanatkârlarımıza kullandırılan
kredi miktarı 152 milyon TLdir. Bugün için toplam rakam 21 kat artarak
3,3 milyar TLye gelmiş, yıllık kullanım ise 5 milyar Türk
lirasını geçmiştir. O tarihte kredi kullanan esnaf ve sanatkâr
sayısı 50.435 iken bugün 765 bin esnaf kredi kullanır hâle
gelmiştir.
Yine o tarihlerde kredi
faizleri yüzde 59 iken bugün 15,6ya kadar inmiştir. Bununla da
yetinilmemiş, küresel finans krizinin de etkileri göz önüne alınarak,
bu kesimden gelen talepleri Hükûmetimize ileterek gerekli çalışmalar
yapılmış, 2009 bütçe görüşmelerinde yüce heyetinizin de
destekleriyle hazine tarafından bu kredilere görev zararı olarak
ayrılan ödenek yüzde 35 artışla 275 milyon TLye
çıkarılmıştır. Bu vesileyle de 10 Ocak 2009 tarihli
Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla esnaf ve
sanatkârlara kullandırılan kredilerin faiz oranı yüzde 12ye
düşürülmüştür. Önümüzdeki aylarda da cari faizlerin düşmesiyle
birlikte bu faiz oranının yüzde 8e ineceği görülmektedir.
Yine bu uygulamalardan bir
diğeri, can suyu kredi destek programlarıdır. Doğrudan
esnaf ve sanatkârı hedef alan bu programlar ile 10 binin üzerinde
imalatçı, esnaf ve sanatkâr faizsiz kredi desteği almış,
piyasalara bir canlılık getirilmiş ve bu destek devam
ettirilmektedir.
Yine, Türkiye Esnaf ve
Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği (TESKOMB) ile
bir çalışma yapılarak esnaf ve sanatkârlar kooperatifleri
kanalıyla kredi kullanan ancak bunu ödeyemeyerek takibe, hatta icraya,
hacze uğrayan ve kredi taksitleri kooperatiflerince ödenen 100 bini bulan
esnaf ve sanatkârların, anaparalarını ödemek kaydıyla,
anaparanın 2 katını bulan temerrüt faizlerinin beş
yıla yayılarak ödenmesini ve bu konuda esnaf ve sanatkârın mali
gücüne göre miktarının kendisinin belirleyeceği bir şekilde
yapılandırma yaparak 100 bin esnaf ve sanatkârın evi ve iş
yeri hacizden kurtarılacak ve yeniden ekonomiye
kazandırılacaktır. Bu, geçtiğimiz hafta yürürlüğe
girmiştir.
Diğer taraftan yine ilk
defa esnaf ve sanatkârların gelecek üç yılını planlamak
amacıyla Esnaf ve Sanatkâr Strateji ve Eylem Planı
hazırlanmıştır. Esnaf ve sanatkârlarımızın
küreselleşen dünyada ayakta kalabilmesini ve rekabet edebilmesini
sağlayacak değişim, dönüşüm, destek projeleri içeren bu
plan ile esnaf ve sanatkârlarımıza yönelik faaliyet ve projeler
zamana bağlı bir programda çok daha verimli ve sistematik olarak
yürütülecek ve sonuçlandırılacaktır.
Değerli milletvekilleri,
gerek can suyu destek programları gerekse Esnaf ve Sanatkâr Strateji ve
Eylem Planı çalışmaları esnasında esnaf ve
sanatkârın en önemli sorunlarından birinin finansmana erişim olduğunun
tespiti ortaya konulmuştur. Esnaf ve sanatkârımıza kredi ve
kefalet kooperatifleri aracılığıyla kullandırılan
Türkiye Halk Bankası kredileri piyasaya göre daha cazip ve bir hayli uygun
oranlarla sağlanmaktadır. Ancak bu krediye ulaşımda
birtakım sıkıntıların yaşandığı da
bilinmektedir. Bu sorunların başında kamuoyunda kara liste
olarak adlandırılan mali sicil uygulaması gelmektedir.
İşte şu an görüştüğümüz
Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi
Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkındaki Kanun Tasarısı ile bu krediye
erişim kolaylaşacak, kredi kullanamayan bazı kişi ve
kuruluşların yanında KOBİlerle birlikte esnaf ve sanatkâr
da yeniden kredi kullanma imkânı bulacaktır.
Geçmiş kriz dönemlerinde
çok sayıda kişi, kuruluş, esnaf ve sanatkâr iyi niyetle
yaptığı birtakım ticari faaliyetler esnasında
istememesine rağmen çek, senet, kredi ve kredi kartı
borçlarını ödeyememe durumu ile karşı karşıya
kalmıştır. Bunun sonucunda kara liste olarak
adlandırılan ve Merkez Bankasında kayıtları tutulan
riskli grup içine alınan kişi, kuruluş, esnaf ve
sanatkârlarımız daha sonra bu borçlarını kapatmış
olsalar bile çek almada ve kredi temininde güçlükler yaşamışlar
ve hâlen de yaşamaya devam etmektedirler. 25/12/2003 tarihinde
çıkarılan 5033 sayılı sicil affına ilişkin
Kanundan sınırlı ölçüde yararlanılabilmiştir.
Bunun önemli iki sebebinden
birincisi: O tarihte yani 2003 yılında krediye ulaşım kolay
değildi ve faizler yüksekti, tahsis edilen plasmanlar da yetersizdi. O
tarihten sonra esnaf ve sanatkâra yönelik çalışmalar, kredi
kolaylığı ve faizlerin düşmesi krediye talebi
artırmış, dolayısıyla yeni bir sicil affına
ihtiyaç duyulduğu ortaya konulmuş ve buna ilişkin olarak da bugün
görüştüğümüz tasarı hazırlanmıştır.
İkincisi: 25 Aralık
2003 tarihinde çıkarılan Kanun sadece üç aylık bir süreyi
kapsayıp 25 Mart 2004te sona ererken, şu an üzerinde
konuştuğumuz yeni düzenleme 25 Mart 2004ten başlayıp kanun
çıktıktan sonraki altı ay süreyi de üzerine koyduğumuz
zaman 2009un yedi ve sekizinci aylarına kadar sürmekte, sonuç olarak da
beş buçuk yıllık bir süreye tekabül etmektedir.
Ödeme tarihi bu kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önce olup da kullandığı
nakdî ve gayrinakdî kredinin ödemelerini aksatan gerçek ve tüzel
kişilerin, ticari faaliyette bulunan ve bulunmayan gerçek kişilerin
ve kredi müşterilerinin karşılıksız çıkan çek,
protesto edilmiş senet, kredi kartı ve diğer kredi
borçlarına ilişkin kayıtları, söz konusu borçların bu kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önce veya bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren altı ay içinde ödenmesi veya alacaklı
kuruluşlarca yeniden yapılandırılması hâlinde borcun
tamamının ödenmesini müteakip Merkez Bankasınca tutulan
kayıtlardan silinecektir.
Merkez Bankasınca
kayıtların silinmesinden sonra, bankalar, finansal kiralama
şirketleri, factoring şirketleri ve tüketici finansman
şirketlerince yapılacak kredilendirme, çek karnesi verilmesi ve
diğer işlemlerde silinmiş kayıtlar dikkate
alınmayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
tasarının yasalaşmasıyla her kötü sicilin banka
kayıtlarından silineceği anlaşılmamalıdır.
Düzenleme yürürlüğe girdiğinde, bankalara kredi verme
zorunluluğu getirilmiş olmayacaktır ama kredi istendiğinde
de eski kayıtların bir engel oluşturmasının önüne
geçilmiş olacaktır. Vatandaşlarımıza bu konuda bir
fırsat verilmesinin sosyal devletin gereklerinden biri olduğunu da
unutmamak gerekir. Bankaların da iyi niyetli yaklaşımda bulunan
kişi, kurum, esnaf ve sanatkâra bu kanun hükümlerini uygulama
gerekliliği vardır. Bankalar sadece kâr yapmak, para kazanmak
amacıyla kurulmamışlardır, ülkenin gelişmesine,
ekonomik olarak kalkınmasına yardımcı olmak görevleri de
vardır ve bu kendi amaçlarına da hizmet eder.
Kalkınmış ve sorunsuz bir ülkede daha kârlı ve daha güvenli
bir bankacılık yapmak onların da yararınadır.
Dolayısıyla, bu kanun hükümlerini uygulamak herkesin yararına
olacaktır. Bu meyanda, Karşılıklar Kararnamesinin de günün
şartlarına göre yeniden düzenlenmesinde yarar bulunmaktadır.
Tasarının özünü
Merkez Bankasındaki kayıtların silinmesi ve bu
kayıtların kredilendirme kuruluşlarınca dikkate
alınmaması oluşturmaktadır.
Yine tasarı, ödeme
tarihi kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce olup
kullandığı nakdî ve gayrinakdî kredinin ödemelerini aksatan
gerçek ve tüzel kişilerin, ticari faaliyette bulunan ve bulunmayan gerçek
kişilerin ve kredi müşterilerinin karşılıksız
çıkan çek, protesto edilmiş senet, kredi kartı ve diğer
kredi borçları kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
altı ay içinde ödendiği veya yeniden
yapılandırıldığı takdirde söz konusu borçlara
ilişkin kayıtların Merkez Bankasınca tutulan
kayıtlardan behemehâl silinmesini gerektirmektedir.
Değerli milletvekilleri,
esnaf ve sanatkârlarımızın temsilcisi olan iki büyük
kuruluş, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) ile
Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Merkez
Birliği (TESKOMB), esnaf ve sanatkârların sorunlarını
çözebilmek adına özlenen iş birliği ve ortak
çalışmayı, uyum, birlik ve beraberlik içinde, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımızın önderliğinde
gerçekleştiriyorlar. Bu iş birliğinin sonuçlarını, son
yıllarda esnaf ve sanatkâra yönelik çalışmaların nitelik ve
nicelik olarak artmasıyla almaya başladık. Kredi destek
programları, geleceğe yönelik planlamalar ve yol
haritalarının çizilmesi, finansmana erişimin
kolaylaştırılması ve nihayetinde sicil affı, bu
iş birliğinin sağladığı olumlu etkiyle kısa
vadede sonuçlanan çalışmalardır. Bu birlikteliğin artarak
verimli bir iş birliğine dönüşeceğine ve
devamının da geleceğine yürekten inanıyorum.
Bu iş birliğinin
yönelmesi gereken alanlar hakkında görüşlerimi kısaca belirterek
sözlerime son vermek istiyorum. TESKOMB esnaf ve sanatkârların finansman
ihtiyacını uygun koşullarla sağlamak üzere kurulmuş
bir kurumdur. TESK ise esnaf ve sanatkârların mesleki gelişimini
sağlamak üzere kurulmuş bir meslek kuruluşudur.
Günümüz ekonomisinin anahtar
kelimesi rekabet edebilirliktir. Hızlı ekonomik gelişme süreci,
bilgi paylaşımının hızı,
yaygınlığı ve küreselleşme ülke ekonomilerinin ve
bunun içindeki aktörlerin yapılarını
değiştirmiştir. Tüketiciler daha kaliteli, daha ucuz, kolay
ulaşılan, standartlara uygun, çevreyi koruyan mal ve hizmet
istemektedir. Bu talepleri karşılayabilen işletmeler ayakta
kalabilmekte, diğerleri ise bu dönüşüm sürecine ayak
uyduramadığı için süreç içinde elenmektedir. Esnaf ve sanatkâr
işletmeleri için bu süreç sancılı geçmektedir. Bu
işletmelerin taşıdığı özellikler, yapısal
değişim ve dönüşüm süreçlerine ayak uydurmalarını
güçleştirmektedir. Bu açıdan esnaf ve sanatkâr işletmelerinin rekabet
edebilirliklerini artırmaya yönelik olarak desteklere ihtiyaç
bulunmaktadır.
Esnaf ve sanatkâr kesiminde
rekabet gücünü artırabilmek için ARGE çalışmalarına
yönelmelerini teşvik etmek, verimliliği artırmak, yenilikçi
yaklaşımları benimsemek ve uygulamak, kümelenme modelleri
geliştirmek, esnaf ve sanatkârlara kolay ulaşabilecekleri
danışmanlık hizmeti sunmak gündeme getirilmesi gereken acil
ihtiyaçlardır. Bütün bu öneriler öncelikle finansman ihtiyacını
ortaya çıkarmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
60ıncı Hükûmet tarafından son bir yıldır yapılan
ve biraz önce kısaca değindiğim çalışmalarda bu
iş birliğinin olumlu etkisi görülmektedir. Gelecek dönemde
yapılması planlanan çalışmalarda da bu iş
birliğinin devam etmesi hâlinde çok daha başarılı sonuçlar
elde edilecektir.
Esnaf ve
sanatkârlarımıza yönelik olarak yapılan çalışmalar,
verilen destek ve teşvikler bir taraftan bu işletmelerin büyüklerle
olan rekabet şansını artıracak, öte yandan piyasaların
canlanmasına imkân sağlayacaktır. Rekabet şansını
artıran küçük ölçekli işletmelerin gelişmesi ve büyümesi yerel
düzeyde kalkınmada lokomotif görevi görecektir. Ülkemizde tüm ekonomi
çevrelerinin ve özellikle bankalarımızın bu gerçeğin
farkında olması ve buna göre politika belirlemesinde yarar
bulunmaktadır.
Bütün bunların
ışığında yapılan gerek can suyu kredileri gerek
kefalet kooperatiflerince kullandırılacak kredilerin faizlerinin
aşağı çekilmesi ve gerekse strateji ve eylem planı, son
olarak da görüşmekte olduğumuz sicil affı diye
nitelendirdiğimiz tasarı bu kesimlere yönelik oldukça önemli
çalışmalardır. Bu çalışmalarda bize destek veren
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyelerine, Hazineden sorumlu Devlet
Bakanı Sayın Mehmet Şimşek ve Hazine Müsteşarına,
Merkez Bankasına, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna,
TESK ve TESKOMB yönetimine ve özellikle Sanayi ve Ticaret Bakanı ve
Bakanlık görevlilerine, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar Bilgi ve
Teknoloji Komisyonunun Başkan ve üyelerine teşekkürü bir borç
biliyorum.
Bu kanundan yararlanacak olan
kişi, kurum, tüm esnaf ve sanatkârlara hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Akgül, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına
ilk konuşmacı Rize Milletvekili Sayın Bayram Ali
Bayramoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
320 sıra sayılı kanunun tümü hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben bu kanunun kapsamına
girmeden önce biraz daha farklı boyutuyla Türkiyedeki mevcut
yatırım şekline, özellikle sanayi kısmının, esnaf
kısmının, tüccar kısmının nasıl bir
yapılanma yaşadığına az da olsa değinmekte fayda
görüyorum.
Yıllarca Anadolunun
bütün şehirlerini tek tek gezdim. Her gittiğim şehirde, kiminde
300, kiminde 500, kiminde bin tane sanayici, iş adamı ve esnafla bir
arada oldum ve bu süreç içerisinde hem onların görüşlerini aldım
hem de dünya genelindeki ekonomik gelişmeleri onlara aktarma
fırsatı buldum.
Anadoluyu gezdiğim bu
süre içerisinde en çok dikkatimi çeken iki tane konu oldu. Bunlardan bir
tanesi, başta iş hayatı olmak üzere, sanayi kesimi ve esnaf
kesiminde projesizlik, ikincisi de fizibilite yetersizliği. Yani öyle zamanlar
oldu ki şehirlere gittiğimde, ticaret odalarını,
borsalarını ziyarete gittiğimde birçok oda başkanına
Bu bölgenin en büyük ihtiyacı ve eksikliği nedir arkadaş? Sizin
neye ihtiyacınız var? dediğimde Bizim paraya
ihtiyacımız var. Para gelirse bu bölge rahatlıkla
kalkınır. dediler. Peki dedim, Varsayın ki benim elimde bir
çanta var, çantada da ihtiyacınız olan para kadar miktar var. Bu
miktarı getirdim, masanızın üstüne nakit olarak koydum.
Şimdi bu parayla ne yatırımı yapacağınız
konusunu bana sıralayın. Yani birinci sırada, ikinci
sırada, üçüncü sırada ne yatırımlar
yapacaksınız? Ya merak etme, bir şeyler yaparız! Yahu
anladım, bir şeyler yaparsınız da ne yaparsınız?
Yani yer altı kaynağına mı, üstüne mi, tarıma mı,
inşaata mı, sanayiye mi, nereye yönlenirsiniz? Hiç merak etme, illa
bir şeyler yaparız. Biraz daha zorladığımda espri
babında da olsa yanımdaki arkadaşlar dediler ki: Hiç merak
etme, hiçbir şey yapamazsak oturur parayı yeriz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Borçlarını öderler.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Şimdi, bugünkü gelinen noktada Türkiyede
-bunun altını kalın kalemle çiziyorum- iki türlü enflasyon
vardır. Bunun birincisi mali enflasyon, işte bugünkü rakamlarla
yaklaşık yüzde 10lar civarında olan; ikincisi de, esnafı
da iş adamını da sanayiciyi de içerisine alan ticari enflasyon.
Yani bugün hepimizin sorumlu
olduğu şehirler var. Bu şehirlere bir gidelim, bir bakalım.
Orada olması gereken market sayısı kaç, kaç tane marketimiz var;
olması gereken kahvehane kaç tane, kaç tane kahvehane var? Olması gereken
kuaför, berber, manav veya kasap kaçar tane var? Dolayısıyla,
Anadoludaki oluşmuş olan bu mantığı, ilk önce biraz
daha profesyonel bir sisteme oturtma zorunluluğumuz var. Yani benim köylü
Mehmet efendim köyden şehre inmiş, bir bakkal açmış. Benim
Mehmetten neyim eksik? deyip onun yanına gider bir bakkal da siz
açarsanız, o Hüseyini görerek Benim ondan neyim eksik, ben de bir tane
bakkal dükkânı açarım. derse o zaman ticari nosyonu yerli yerine
oturtmamış oluruz. Bugün Türkiye genelinde esnafta en fazla
sıkıntı çektiğimiz konuların başında bu
husus gelmektedir.
Bakın, size çok yeni
yaşadığımız güzel bir örneği vereceğim:
Sanayi Bakanlığımızın tertip ettiği, birçok
milletvekili arkadaşımızın da katıldığı
Sapancada iki günlük çok güzel bir eğitim semineri yaptık. TESKOMB
yetkilileri, TESK yetkilileri, bankalar, Bankalar Birliği yetkilileri,
KOSGEB, bütün hepsi oradaydı. Temel hedef neydi? Esnafı nasıl
düzene koyacağız ve nasıl kalkındıracağız?
Bundan çok güzel veriler çıktı, beyin jimnastikleri yaptık,
sonuç bildirilerini hazırladık. Ben ondan iki gün sonra memleketim
olan Rizeye gittim ve Rizede bütün esnafa -programını zaten on
beş gün evvel ilan etmiştim- dedik ki: Getirin arkadaşlar,
bütün bu çalışma programı çerçevesinde meselelerinizi masaya
yatıracağız, bir plana, bir programa
bağlayacağız. Ben de arkadaşlara görev veriyorum
-işte orada kooperatif yetkilileri var, diğer yetkililer var,
birlikler var- diyorum ki Salon yetmeyebilir arkadaşlar, gerekirse
dışarıya da bir kamera, ekran koyun da arkadaşlar
geldiğinde Ya bize niye yer olmadı? demesinler. Salon 500
kişilik. Bütün esnafa bildiri dağıtılmış
olmasına rağmen salona toplam 150 kişi geldi ve o zaman
şunu gördüm.
YILMAZ TANKUT (Adana) Esnaf
kalmamış Ali Bey.
HASAN ÇALIŞ (Karaman)
Size güvenmediler.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Esnaf var fakat maalesef mantalitesi
yanlış.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Umudunu kesmiş.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Biz hep, sürekli şekilde, balık vermeyi
esnafa bir destek olarak görüyoruz, esas yanlışımız burada.
Eğer planlanan, fizibiliteye, istikrara, projeye dayalı bir sistemi
ve mekanizmayı kurmuş olsak bu esnafımız bu anlamda
sıkıntı yaşamayacak.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Yapın Ali Bey.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Bugün kredi isteyen esnafımız veya
sanayicimiz, kredisini eğer borcunu yenileyebilme gayesiyle istiyor ise
esas problem burada var demektir.
TACİDAR SEYHAN (Adana)
Onun da çözümünü, alternatifini sunarsınız,.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Şimdi ben bunu siyasi olarak konuşmuyorum
arkadaşlar -zaten genel anlamda beni tanıyanlar da siyasi olarak
konuşmadığımı çok iyi bilir- bir gerçeği
yansıtma olarak değerlendiriyorum. Dolayısıyla, şu
anda bizim üzerinde durmamız gereken en önemli iş, esnafa
verebileceğimiz bir numaralı kredi, bana göre, bilinçlendirme
kredisidir. Bilinçlendirme.
TACİDAR SEYHAN (Adana)
Altı yıldır ne yapıyorsunuz?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Kim engel oluyor?
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Dolayısıyla,
Bakanlığımızın bu konuda yaptığı çok
güzel çalışmalar var. Biraz sonra Sayın Bakanım da
muhtemelen açıklamalarını yapacaktır. Biz komisyon olarak
da yaptığımız toplantılarda bunlarla fikir
alışverişlerinde bulunduk. Bu fikirler de önümüzdeki günlerde
mutlaka hayatiyete geçecek olan gündemler olarak değerlendirilecektir.
İkinci bir konu,
esnafımıza anlatmamız gereken ikinci bir konu, bütçeleme
tekniğini oluşturmasıdır. Bakın, bugün ülke nasıl
bütçe yapıyorsa, en küçük birey pozisyonunda olan bir vatandaş,
toplumun en küçük simgesi olan aile nasıl bütçeleme yapıyorsa esnaf
da bu bütçelemeyi yapmak zorunda, eğer sıkıntı yaşamak
istemiyorsa, piyasaya sıkıntı yaşatmak istemiyorsa.
Bütçeleme tekniğini de bu insanlarımıza ciddi derecede
öğretmemiz ve aşılamamız lazım.
Dolayısıyla, yine
kendi şehrimden, biraz da Karadenizliliğin verdiği heyecanla,
sektörümle ilgili bir örnekleme yapmak istiyorum. Özel sektör 1984 senesinde
ilk çay yatırımını yapmaya başladı ve
ihtiyacı olan kapasite miktarı günde 4 binle 4.500 tondu. Şu
anda fiilî olarak ÇAYKURun kapasitesi günlük 6.500 tondur, özel sektörün
yaptığı toplam yatırım günlük kapasitesi 14 bin
tondur. Dikkat edin, 363 tane irili ufaklı tesis vardır, bu
tesislerin 300 tanesinin kapısına kilit vurulmuştur.
İşte bilinçlendirmeden kastettiğim bu. Ama nasıl
yatırım yapılmış? 3 tane akraba, hemşehri, köylü
bir araya gelmiş. Bir sonraki sene 3 taneden 1 tanesi
kızmış 2sine, demiş ki: Ben sizinle daha ortaklık
yapmıyorum. Dönmüş, yanına bir tane daha fabrika yapmış,
dibine. Bir sene sonra 2 tane ortaktan 1 tanesi de kızmış öbürüne
Ben de yapmıyorum sizle. demiş, o da gitmiş, yanına bir
fabrika daha yapmış. Şimdi üçü de çalışmıyor.
TACİDAR SEYHAN (Adana)
Niye tedbir almadın altı yıldır?
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) - Bu sanayicilik mantığı değil,
bu bilinçlendirme mantığı değil. Dolayısıyla,
sadece balık vermeye alıştırmak yerine, bütün kredilendirme
mekanizmalarında kullanacağımız en önemli mesele, toplumun
bilgilenmesini ve profesyonel mantığı oluşturmaktır.
TACİDAR SEYHAN (Adana)
Altı yıl oldu, altı yıl Sayın Bayramoğlu.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) - İşte, geldiğimiz bu noktada, bu tip
sicil afları gündeme geldiğinde vatandaşlarımızın
Aa, ne güzel af çıktı! Hadi bakalım, bir daha, elimizden gelen bir
şey varsa bunları yapmaya devam edelim.
mantığının da dışına çıkması
gerekiyor. Kredi kartlarından on taneyi cebimize koyarak yarın, bir
gün aile saadetlerimizi
İntiharlara sebebiyet verecek bilinçsizce
davranışları da engellememiz gerekiyor. Şimdi, ben Bankalar
Birliğiyle buna benzer konuşmalar yaptım. Arkadaşlara dedim
ki Ya, siz 500 milyon limitli, 500 lira limitli, bin lira limitli bir dünya
kredi kartı dağıtıyorsunuz. Bunun mali boyutu, size
getirdiği mali külfet kârlılığınızdan çok daha
fazladır. Evet, biz bu hatayı işledik. Bundan sonra zaten az
limitli kredi kartlarını vermemeye özen göstereceğiz. Sadece
kredi kartı sayısının çokluğunu nazarıitibara
alarak piyasa mekanizması oluşturmak da bir bilinçsizlik. Onun için,
bir dünya insanımız maalesef kredi kartı mağduru durumuna
düştü. İşte, kanun tasarısını Komisyonda
görüşürken üzerinde durduğumuz önemli noktalardan bir tanesi de,
Merkez Bankasından sicilleri silindikten sonra bankaların aynı
sicilleri nazarıitibara alarak kredilendirmekte zorluk yapması
konusuydu. Buna da katılıyorum. Bu vesileyle, bizi dinleyen bütün
bankacılara da şöyle sesleniyorum: Türkiye'nin
kalkınmasında sizler de kârlılığınızı
nazarıitibara alarak mutlak surette, öncelikli olarak kendinizi
düşünmek zorundasınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Bayramoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Toparlıyorum Sayın Başkan.
Bu çok doğal ama her
insanın bir hatalı dönemi var ise bu hatasını bütün ömrü
boyunca yapacakmış gibi bir değerlendirmeyle o eski sicilini
kötü değerlendirmek suretiyle bundan sonraki kredilendirmelerini
engellememeleri de önemli bir noktadır. Hatta geçen günlerde Eximbank
Genel Müdürü Bu önemli bir gelişmedir ama bu yeniden insanlara kredi
verileceği anlamına gelmemelidir. dedi. Düz mantıkla
düşünürseniz doğrudur ama reel mantıkla, profesyonel
mantıkla onların da eski sicilleri bu anlamda
değerlendirmelerinde fayda mülahaza ediyorum.
Böyle bir ekonomik
konjonktürde, umuyorum ki inşallah bu sicil affından aklı
başında insanlarımız doğru dürüst istifade ederler ve
buralardan aldıkları derslerle aynı hatalara önümüzdeki
dönemlerde düşmezler. Bu vesileyle kanunun hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bayramoğlu.
Şahsı adına
ikinci konuşmacı Giresun Milletvekili Sayın Ali Temür. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
ALİ TEMÜR (Giresun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 320 sıra
sayılı Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile
Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin
Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz ekonomisi, 2002
yılı öncesi ulusal ve uluslararası ekonomik krizlerden
etkilenmiş ve küçülmek zorunda kalmıştır. Özellikle 2001
ekonomik krizi hem siyasi istikrarsızlığa neden olmuş hem
de ekonomiyi durma noktasına getirmiştir. Siyasi ve ekonomik
istikrarsızlık, bazı kişi ve kuruluşların ticari
faaliyetlerinde piyasanın döndürülmesinde önemli bir işlev gören çek,
senet ve kredi kartları borçlarına ilişkin taahhütlerini yerine
getirememesine sebep olmuş, yatırımcı zor durumda
kalmış ve ticari itibarı zedelenmiştir. Hükûmetimiz,
yatırımcının önünü açmak, esnafı zor durumdan
kurtarmak amacıyla 25/12/2003 tarih ve 5033 sayılı Kanunu
çıkararak bu dönemde Merkez Bankasındaki kayıtların dikkate
alınmamasını öngörmüştür. Sicil affı olarak da nitelendirilen
bu Kanun, esnaf ve sanatkârımıza kolaylıklar getirmiş,
üretim ve alım güçlerinin artmasını sağlamış,
binlerce esnaf ve sanatkârımızın yeniden ekonomiye
kazandırılmasına yardımcı olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
bugün dünyamız küresel bir ekonomik krizin içerisindedir. Amerika
Birleşik Devletlerinde başlayan, Avrupayı da içine alan kriz
tüm dünyada ekonomik bir yavaşlamaya neden olmuştur. Ekonomideki
küreselleşmenin gereği olarak tüm ülkeler farklı boyutlarda
krizin etkilerini yaşamaktadırlar. Ülkeler ekonomilerini kurtarma
adına farklı adımlar atmakta ve düzenlemeler yapmaktadır.
Gelişmiş ya da gelişmekte olan pek çok ülke aldıkları
önlemlerle küresel ekonomik krizin etkilerini en aza indirmeye çalışmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri,
küresel ekonomide devam eden durgunluk henüz
aşılamamıştır. Bu durum, tüm ülkelerin ekonomileri
üzerinde olumsuz etki yaptığı gibi, AK PARTİ
İktidarıyla yakaladığı ekonomik ve siyasi istikrarı
devam eden, bölgesinde barış arayışlarında aktif rol
alan ülkemizde de farklı alanlarda etkilerini göstermektedir. Küresel
ekonomik kriz nedeniyle ekonomide yaşanan durağanlık ve daralma,
bankalardan kredi alan iş adamlarımızı da
etkilemiştir. Bankaların tutumu, ihmaller, havale gecikmeleri gibi
nedenlerden dolayı, esnaf ve sanatkârlarımız taahhütlerini
yerine getirememişler, çekleri karşılıksız
çıkmış, senetleri protesto edilmiştir. Belirtilen
nedenlerden dolayı çek ve senetlerini ödeyemeyerek protestolu duruma
düşen esnaf ve sanatkârlarımız, Merkez Bankası
kayıtlarına girmişlerdir. Kara liste olarak nitelendirilen
Merkez Bankası kayıtlarına giren firmalar ve kişiler, yeni
kredi ve çek talebinde bulunamamış, yatırımcı zor
durumda kalmış ve ticari itibarları zedelenmiştir.
Seçim bölgemizde, Giresunda,
esnaf, sanatkâr ve iş adamlarımızla
yaptığımız görüşmelerde, 2003 yılında
çıkarılan 5033 sayılı Kanun gibi sicil affını
içeren yeni bir kanuni düzenlemenin yapılmasının esnafımız,
sanatkârımız ve kredi kartı mağdurlarımız
açısından faydalı olacağı tarafımıza ifade
edilmiştir. Yaptığımız araştırmalarda,
bazı esnaf, sanatkâr, iş adamı ve kredi kartı mağduru
vatandaşlarımız, mücbir sebeplerden dolayı çeklerinin ilk
defa yazıldığını, senetlerinin ilk defa protesto
edildiğini ifade etmişlerdir. Bu nedenle, sicil affı, Merkez
Bankası kayıtlarına giren bu durumdaki
vatandaşlarımız için önemli bir beklenti hâline gelmiştir.
Konunun çözümüne yardımcı olması amacıyla
hazırladığımız kanun teklifi kamuoyu tarafından
ilgiyle karşılanmış, ülkemizin değişik
bölgelerinden esnaf, sanatkâr, iş adamı ve kredi kartı
mağduru vatandaşlarımız şahsımızı da
bizzat arayarak kanun tasarısının Meclis gündemine geleceği
günü ilgiyle takip etmişlerdir.
Değerli
milletvekillerimiz, esnafımız, sanayicimiz ve kredi kartı
kullananlar için bankalardan alınan kredilerin çok büyük önemi
bulunmaktadır. Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler, bankalardan
aldığı kredilerle faaliyetlerini yürütmekte, yeni
yatırımlar yaparak büyümektedirler. Ticari hayatta havale
aksamaları, ihmal ve gecikme gibi farklı nedenlerden dolayı çek
ve senet protestoları olabilmektedir. Bu nedenlere bir de küresel ekonomik
kriz faktörünün eklenmesi, Merkez Bankası kayıtlarındaki
karşılıksız çek, senet ve kredi kartı borçlusu
listesindeki sayının artmasına neden olmuştur.
Ülkemizde kredi kartı kullanımı
hızlı bir şekilde yaygınlaşmaktadır.
Kartların ödeme aracı olarak kullanılması yerine nakit
edinme aracı olarak kullanılması, kart borcunun başka bir
kredi kartıyla ödenmeye çalışılması temerrüde
düşen kişi sayısını yükseltmiş ve Merkez
Bankası kayıtlarındaki borçlu oranı
artmıştır. Merkez Bankası verilerine göre
karşılıksız çek, senet ve kredisini ödeyemediği
gerekçesiyle listede bulunanların sayısı neredeyse 1 milyona yaklaşmıştır.
Merkez Bankasının kara listesine giren bu 1 milyonu aşkın
vatandaşımıza bankalar kredi kartı ve çek defteri
vermemektedir, ayrıca senetle de mal alımı
yapamamaktadırlar.
Ekonomik piyasalarda bu
durumdaki vatandaşlarımızı rahatlatacak bir düzenlemenin
yapılmasına yönelik bir beklenti kamuoyunda mevcuttu. Esnaf ve sanatkârlarımız
ile kredi kartı kullanan vatandaşlarımız bu sicil
affını acil olarak beklemekteydiler. Hükûmetimiz,
yatırımcının önünü açmak, esnafı ve kredi kartı
mağdurlarını zor durumdan kurtarmak amacıyla
Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi
Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısını Meclis
gündemine getirerek beklentileri karşılayacak önemli bir düzenleme
yapmıştır.
Kamuoyu tarafından
sicil affı olarak isimlendirilen kanun tasarısı, bir af olmaktan
ziyade kanunun yürürlüğe gireceği tarihten önce borcunu ödeyenler ile
yürürlüğe girdikten sonraki altı ay içinde borcunu ödeyenlere Merkez
Bankası kayıtlarından silinme imkânı getirmektedir.
Bu kanun ile kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenmiş olup da
kullandığı nakdî ve gayrinakdî kredinin ödemelerini aksatan
firmaların, ticari faaliyette bulunmayan gerçek kişilerin ve kredi
müşterilerinin karşılıksız çek, protesto edilmiş
senet, kredi kartı ve diğer kredi borçlarına ilişkin
kayıtların söz konusu borçların bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce veya bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren altı ay içinde ödenmiş veya yeniden
yapılandırılmış olması kaydıyla bankalar,
finansal kiralama şirketleri, factoring şirketleri ve tüketici finansman
şirketlerince yapılacak kredilendirme, çek karnesi verilmesi ve
diğer işlemlerde kayıtlar dikkate alınmayarak bu durumdaki
firmaların, kişi ve kredi müşterilerinin mağduriyetlerinin
giderilmesi ve ekonomiye katkı sağlanması
amaçlanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun tasarısıyla ticari hayattaki çek ve senet
protestolarının tedirginliği ortadan kaldırılacak,
bankalardan kredi alınması sıkıntısına çözüm
getirilecek, sicil affı beklentisi içinde olan esnaf, sanatkâr ve
vatandaşlarımızın beklentileri karşılanacak,
borcunu ödeyen ve ödeme gayreti içinde olanların mağduriyeti
giderilecek, küresel krizin de önemli etkilerinin olduğu piyasadaki
finansman sorununun çözümüne yardımcı olunacak, esnaf, sanatkâr ve şirketlerimizin
ekonomik piyasalardan kopması engellenecek, sadece ekonomik
piyasaların değil toplumun sosyal yapısının
korunmasına katkı sağlanacak, özellikle kredi kartı
mağduru vatandaşlarımıza borçlarını uzun vadede
ödeme kolaylığı getirilecek ve
yatırımcıların önünün açılmasına katkı
sağlanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Temür.
ALİ TEMÜR (Devamla)
Kanunun çıkmasında emeği geçen Ticaret Bakanımıza,
diğer bakanlarımıza, Komisyonumuza ve tüm
arkadaşlarıma teşekkürü bir borç biliyorum. Kanunumuzun esnaf,
sanatkâr, iş adamı ve tüm kredi kartı
kullanıcılarına hayırlı, uğurlu
olmasını temenni ediyorum. İnşallah bundan sonraki ticari
hayatlarında kara listeye girmeyecek yaklaşımlarda
bulunmaları dileğiyle hepinizi saygı ve hürmetle
selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Temür, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemini
gerçekleştireceğiz.
Sayın Öztürk
HARUN ÖZTÜRK (İzmir)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hükûmetin ekonomik krizin
varlığını ilk kez kabul etmek zorunda
kaldığı bir tasarı görüşülüyor, sınırlı
etkilerinin olacağını kabul ediyoruz. Sayın Bakan, sicil
affı tasarısı yasalaştıktan sonra iki tür uygulama
yaşanacaktır: Birinci gruptaki kamu bankları için banka
yöneticileri verecekleri yeni kredilerde eski siciller silindiği için
sorumluluktan kurtulacaklar ve siyasi telkinlerle kredi vermeye daha açık
hâle geleceklerdir. İkinci gruptaki özel bankalar ise, bir şekilde
eski sicillere bakarak kredi vermemeye devam edecekler, bunu yaparken müşterilerine eski sicilleri nedeniyle
kredi vermekten kaçındıklarını söylemeyeceklerdir.
Uygulamanın ikili şekilde yürüyeceğine ilişkin bu
düşüncemize katılır mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın Çalış
HASAN ÇALIŞ (Karaman)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
ödenmemiş karşılıksız çeklerden veya ödenmemiş
senetlerden dolayı şu anda mahkemesi devam eden veya mahkûm
olmuş mükelleflerle ilgili durum ne
olacak? Bunu soruyorlar bize.
Bir diğer husus da:
Sicil affına rağmen, kredi verirken eski sicilinden dolayı kredi
vermeme yolunu tercih edecek bankalarla ilgili bir
yaptırımınız olacak mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Çalış.
Sayın Gök
İSA GÖK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
kanun metnine baktığımızda
karşılıksız çek, protesto edilmiş senet... deniyor.
Hukuk dilinde kambiyo senetleri dediğimiz şeyler, poliçe, bono,
çektir. Senet diye bir şey yok, kambiyo senedi vardır. Buradaki
protesto edilmiş senetten kastınız bono mu?
Diğer bir soru:
Poliçelerin durumu ne olacak? Poliçeleri kanun kapsamına almıyor
musunuz? Burada ciddi olarak bir hukuk terim zafiyeti var.
Diğer bir sorum: Yine bu
maddede
ticarî faaliyette bulunan ve bulunmayan gerçek kişilerin ve
kredi müşterilerinin
deniyor. Yani işte bu müşterilerin
karşılıksız çıkan çek, protesto edilmiş senet ve
kredi kartı borçlarının sicil affı. İyi de
ticari
faaliyette bulunan ve bulunmayan gerçek kişiler
diyerek
sınırlandırıyorsunuz. Ticari faaliyette tüzel kişiler
de var, şirketler var. Şirketler
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İSA GÖK (Mersin)
Başkanım, tekrar süre verir misiniz, bitirmek üzereyim.
BAŞKAN Sayın Gök,
şu anda kapandı. Arkadaşlara vereyim, sonrasında, sisteme
girin, eğer fırsat kalırsa size vereyim.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana sormak
istiyorum: Öncelikle tabii bu yasadan birçok insanımız
yararlanacaktır. Bu yasadan yararlanmak isteyen
vatandaşlarımızın borçları nasıl
yapılandırılacak? Borçların
yapılandırılmasında karşılıksız çek
veya protestolu senetlerin adli boyutuyla birlikte ele alınması
sağlanabilecek midir? Vatandaşın icra dairelerindeki
dosyalarına taahhütte bulunması ve böylece borcun
yapılandırılmasında bu imkân getirilebilecek mi? İcra
dosyası kapatılınca diğer taraftan mahkemeye icra dairesi
tarafından bunun bildirilip borcunun yapılandırılmasında
bu zincir sağlanabilecek mi? Çünkü vatandaşlarımızın
en büyük sıkıntıyı bu zincirde çektiği ifade
edilmekte. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyim?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Tankut...
YILMAZ TANKUT (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana sormak
istiyorum: Bu yasa tasarısıyla çek ve senedini ödeyemeyenlere kamu
bankalarından can suyu ve benzer kredileri alabilme imkânı gerçekten
sağlanabilecek midir?
Bununla birlikte yüzde 50si
yabancılaşan bankacılık sektörünü dikkate
aldığımızda, maalesef esnafımızın özellikle
büyük bir bölümü özel bankalarla olan kredi
sıkıntılarını gideremeyecektir. Bu durumda özel
bankalarla büyük sıkıntı içerisinde olan esnafımıza
nasıl yardımcı olmayı düşünüyorsunuz?
Diğer yandan çeklerini
bir şekilde ödeyemeyen pek çok esnaf ve şirket yöneticilerinin
almış oldukları cezalar emniyet kayıtlarından
silinmemektedir hatta cezalarının ve çeklerinin
karşılığını ödedikleri hâlde emniyet
kayıtlarından düşmemekte ve bu durum ticari ve sosyal
hayatlarında da büyük sıkıntılara yol açabilmektedir. Hükûmet
olarak bu sıkıntıları giderebilecek bir çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Tankut.
Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın)
Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz
karşılıksız çek, senet gibi belgelerin ödenmesi
karşılığında getirilen sicil affı konusunda,
tamam, bugüne kadar bizim Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin de
teklifleri var, hemfikiriz ama kanuna baktığımızda, kanunun
bir kere bir yaptırım gücü gözükmüyor. İkincisi, Merkez
Bankasındaki kayıtları sildiriyoruz ama bankaların kendi
aralarında kurmuş oldukları Kredi Kayıt Bürosu
A.Ş.deki kayıtlar devam edecek. Dolayısıyla özel bankalar,
özellikle bu geçmiş, ödenmeyen borçlardan dolayı kredi vermeyecekler.
Bu kanunun ne kadar faydalı olacağını düşünüyorsunuz?
Bir de bu kanunla beraber bir
yapılandırmayı düşünmüyor musunuz? Yani şu anda
borçluların en büyük sıkıntısı o
yapılandırma. Bu kanunla beraber o yapılandırma da gelse
daha faydalı bir şekilde çıkmaz mıydı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Taner.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, AKP
İktidarınca son alınan bir kararla, kira gelirlerinden 500
milyonu aşanlara bankaya yatırma zorunluluğu getirildi. 500
milyon lirayı aşan kira gelirinde bankalar yüzde kaç komisyon
alacaklar? Bazıları 10 milyon lira alıyor, bazıları
20. Burada Hükûmetin bir şeyi var mıdır? Bankaların yüzde
50den fazla kısmı yabancı bankaların eline geçtiğine
göre Türkiyede, bu, yabancı bankalara haksız bir kazanç
sağlamak için bir çaba değil midir?
Yine devri
İktidarınız zamanında kredi müşterilerinin
karşılıksız çıkan çek sayısı, protesto
edilmiş senet sayısı, kredi kartı ve diğer kredi
borçlarının sayılarını verebilir misiniz?
Yine
İktidarınız zamanında, 2003 ve 2008 yıllarında,
her sene kaçar kişi iş yeri açmıştır, kaç kişi
terk etmiştir?
Bunları öğrenmek
istiyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Sayın Nalcı...
KEMALLETTİN NALCI
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
aracılığınızla sormak istiyorum:
Birinci sorum: Bu krizden en
çok etkilenen sektör inşaat sektörü. İnşaat sektörünün kamuda
iş yapan müteahhitleri var ve bu çek, senet yazılmalarında son
zamanlardaki en büyük husus devletin, belediyelerin, kamu kurumlarının
istihkak vermemesi. Şimdi, burada şöyle bir şey
çıkıyor, iki sonuç: 1) Bu iş yapan insanların
parasının ödenmesi sağlanacak mı?
2) Acaba kamu
bankalarından bunlara yapılandırma için kredi verilecek mi?
Bir de en önemli konu:
Altı ay içinde söylenmiş
Altı ay içinde bu borçları
yapılandırabilmesi için acaba kamu bankalarından gerekli kredi
imkânı düşük faizli sağlanabilecek mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Nalcı teşekkür ediyorum.
Sayın Gök, buyurun
efendim, tamamlayınız.
İSA GÖK (Mersin)
Sağ olun Sayın Başkanım.
Şimdi, kanunda tüzel
kişilere yalnızca nakdî ve gayrinakdî kredinin ödemelerindeki
aksamadan dolayı sicil affı öngörülüyor. Bilinçli olarak mı
acaba tüzel kişiler yönünden ticari faaliyette bulunsun veya
bulunmasın protesto edilmiş senet -kanunun hatalı deyimini
tekrar ediyorum- veya karşılıksız çeklerde, kredi
kartında sicil affından faydalandırılmıyor?
Kasıtlı mı bu acaba, yoksa gözden kaçma mı? Zira, ben madde
gerekçesine baktığımda orada ticari faaliyette bulunmayan -ama
bulunmaya diyor- gerçek kişi diyor. Buraya ise, Komisyonun kabul
ettiği hâle ise bulunanı da eklemişsiniz. Bulunanı
ekliyorsanız, ticaret şirketlerini eklemek zorundasınız.
Gerekçeyle madde arasında bir tutarsızlık da var.
Teşekkür ediyorum,
sağ olun Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gök.
Evet, son olarak Sayın
Çelik, buyurun efendim.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana ben kredi
kartıyla ilgili bir soru yöneltmek istiyorum. Türkiyede kredi kartı
kullanıcılarının adedi kaçtır? Bunların en son
tarih itibarıyla kredi kartı borcu ne kadardır? Finans sektörünü
ve bankaları kredi kartları kullanımı ne ölçüde, ne yönde
etkilemektedir? Kredi kartıyla yapılan taksitle
alışverişin ekonomiyi ne yönde etkilediğini öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, sorulan sorulara,
getirilen yorumlara teşekkür ediyorum. Tüm konuşmacılara
teşekkür ediyorum. Azami ölçüde, yapılan konuşmalardan
faydalanmaya gayret edeceğiz.
Ben önce bir genel, sonra da
sorularla ilgili bana verilmiş olunan süre içinde Sayın
Başkanım ve değerli milletvekili
arkadaşlarımızın gündeme getirmiş olduğu
konularla ilgili görüşlerimi açıklamak istiyorum.
Evet, değerli
arkadaşlarım, öncelikle bu bir karşılıksız çek,
protestolu senet, kredi kartı ve diğer kredi işlemlerinde
sicilleri bozulmuş, sicilleri 2003 yılında
çıkartılmış olan kanun çerçevesinde tarih bittikten sonra
Merkez Bankası kayıtlarından, dolayısıyla bankalardan,
factoring gibi bütün finansal kuruluşlardan silinmemişler. Bu noktada
bankalar tarafından mağdur edilmiş olanların bir yerde mağduriyetinin
giderilmesine yönelik bir çalışmadır. Şunun altını
çizerek ifade etmem lazım ki
-biraz evvel de ifade edildi- hemen hemen her partiden her
görüşteki arkadaşlarımız bu konuda çeşitli manalarda,
çeşitli anlamlarda bununla ilgili kanun teklifi verdiler yani
dolayısıyla, topluma mal olmuş, mal olacak olan bir kanun
tasarısı üzerinde görüşüyoruz.
Malumunuz olduğu gibi
ilk çıkan kanun, 2003 yılında, 5033 sayılı Kanun,
31/12/2003 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe
girmişti ve o tarihteki o Kanunda üç aylık bir süre
öngörülmüştü. Dolayısıyla, 31 Mart 2004 tarihi itibarıyla
tekrar sicilleri bozulmuş olan, yani çeki, senedi
karşılıksız çıkmış olan veya kredi
kartlarından aynı konuda mağdur olmuş veya sıkıntıya
düşmüş olanların, bir yerde, bugün itibarıyla bir
düzeltilmesi, bir düzenlenmesi gerekiyordu. Bu çerçevede
hazırlanmış olan bu tasarı Meclisimizden geçtiği
takdirde
Ki inşallah, bu konuda görüyorum ki herkesin mutabakatı
var. Tabii ki farklı görüşler, farklı cümleler ifade edilebilir,
görüşülebilir ancak bu çıktıktan sonra
Özellikle tarihi
dikkatinize sunarak ifade etmek istiyorum ki bu kanun, 2004ün 31
Martından başlayıp, diyelim ki bu hafta sonu itibarıyla
veya bu ay sonu itibarıyla Cumhurbaşkanlığımızdan
onaylandı, Resmî Gazetede yayımlandı, demek ki 1 Nisan 2004
tarihinden başlayıp -31 Temmuz 2009- önümüzdeki altı ayı da
kapsayacak bir süre içinde kapsam içine giren ve çok net bir şekilde
belirtilmiş olan, gerek ticari gerek gayriticari çekler, senetler, kredi
kartları ve diğer bireysel kredilerle ilgili karşı
karşıya kalmış olan bankaların, benim kara tahta
diye ifade ettiğim tahtalarından silinmesini sağlayacak olan çok
önemli bir düzenleme.
Meseleye sadece, efendim,
banka kredi verirken bu işi dikkate alıyor veya almıyor,
şeklinde bakmamak gerekir. Ben yine yirmi yedi yıllık
sanayicilik tecrübeme dayanarak ifade etmek istiyorum ki birçok firmanın
bugün kredi alma ihtiyacı veya krediye, yeni krediye talebi yok ancak
kendisinin bir şekilde Merkez Bankası kayıtlarında, borcunu
ödediği hâlde o kayıtlarda tutulmasına psikolojik olarak,
haklı olarak karşı çıkıyor. Yani bu kanun o
düzenlemeyi de getiriyor. Bir taraftan kredi almasında yeni imkânlar
sağlarken diğer taraftan da kara tahtadan, borcunu ödemiş olan
insanların da silinmesini temin ediyor. Ticari hayatta, normal hayatta
insanların çeki, senedi ödememesi kadar doğal bir şey olamaz,
aldığı kredi kartını kullandığı zaman
bunu ödememesi kadar doğal bir şey olamaz ancak ödemiş
olduğu hâlde kayıtlardan silinmemesini ortadan kaldıran bir
düzenleme, yani bir yerde bir hakkın tesisi olarak, yeniden tesis edilmesi
anlamında olayı görmek lazım.
Bu konuda, Sayın
Milletvekilim sordu Poliçe mi, senet mi, bono mu? diye. Vallahi
arkadaşlar, ben yirmi yedi yıl sanayicilik yaptım, poliçe hiç
kullanmadım, bilmem de yani, poliçenin adını bilirim de ama neye
yaradığını, ne olduğunu da bilmem. Onun için, bu,
tabii ki senetleri ihtiva ediyor, çekleri ihtiva ediyor. Yani poliçe zaten
kullanılan
Ki sordum hemen bir iki arkadaşa da Var mı
kullanımı? diye. Kullanımı olmadığını
ifade ettiler. Dolayısıyla, burada, bu ödememekten dolayı
mahkeme veya mal bildiriminde sıkıntıya düşmüş
olanlarla ilgili bir düzenleme, tabii ki bu bizim kanunun amacını
aşar, yerini de aşar. Bunun Türk Ceza Kanununda, ilgili Adalet
Bakanlığı tarafından düzenlenmesi gereken bir şey
olduğu kanaatindeyim.
Efendim, bu kanunun bir
yaptırımı var mıdır, yok mudur? Yani böyle bir
ihtiyaç var, bu ihtiyaç çerçevesinde kamu-özel ayrımı
yapmaksızın ifade ediyorum. Bunu silmek isteyen bankanın veya
bir finans kuruluşunun en azından elini rahatlatacak olan bir
şeydir. Yani bu Efendim, yoktur, bundan dolayı silmiyorum.
gerekçesi, bahanesi ortadan kalkacaktır, dolayısıyla böyle bir
kanun onların silinmesi yolunu açacaktır.
Şimdi, buna bu
şekilde baktıktan sonra ben size birkaç rakam vermek istiyorum çünkü
bununla ilgili sorular da soruldu.
Değerli arkadaşlar,
bir kere, evet, karşılıksız çek sayısı, protesto
edilmiş senet sayısı, bunlar adet bazında
değerlendirilebilir ancak adet bazı dışında ekonomik
olarak baktığınız zaman veya bankacılık
sisteminde, bunun verilen genel kredi içindeki geriye dönüşüm
oranının ne olduğu daha önemli bir ekonomik parametre ve
kriterdir. Yani sizin 1 milyon adet çekiniz olur, bu çeklerin her biri 1
liradır ama tek bir çekiniz vardır, onun üzerinde 1 milyar
yazıyordur, o 1 milyonun önüne geçer.
Onun için, burada, meseleye,
evet, adet bazında bakarken bir de kapsamı itibarıyla bakmak
lazım. Ama şunu çok net ifade edeyim: Türkiye'de kredi hacmi yani
esnaf ve sanatkârın, KOBİlerin, vatandaşın almış
olduğu kredi, mevduatın krediye dönüşümü oldukça yüksek bir
seviyede -Türkiye'yi sevindirecek olan bir şeydir bu ve bunu, son
rakamı revize edilmiş şekliyle size ifade ediyorum, Merkez
Bankasının kayıtlarını ihtiva eden rakamlardır-
şu anda 370 milyar liralık bir
kredi portföyü mevcuttur bankaların kullandırdığı ama
buna karşılık, bu kredilerden takibe dönüşüm oranı
sadece yüzde 3,6dır. Bakın, 2001 krizinin hemen sonrasında
ortaya çıkan tabloda, o tarihte toplam kredi hacmi 60 milyar lira
civarındaydı ama buna karşılık, kredinin takibe
dönüşüm oranı yüzde 28ler, yüzde 30lar mertebesindeydi.
Dolayısıyla, olaya,
verilmiş olan kredilerin geriye dönüşümü olarak
baktığımız zaman, bugün, o konuda bir kere gözüken
pozisyonun son derece iyi olduğunu söylemek durumundayız.
Bunun yanı sıra,
rakamsal bazda yine size rakamlar verecek olursam, bakın -gerçi sıra
sayısında da var- şu anda Merkez Bankasında bu kanun
çıktıktan sonra ne kadar kişi bundan faydalanacak veya hangisi
ne kadar faydalanacak diye baktığımız zaman, şu anda
ferdî krediden dolayı borcunu ödediği hâlde kayıtları
silinmemiş olan 154.866 kayıt var, şu anda ödenmemiş olan
344.701 kayıt var. Bu kanun
çıkıp ilgili borçlular borcunu ödediği takdirde, toplam
499.567 kullanıcı bundan faydalanmış olacaktır.
Kredi kartına
baktığımız zaman -yine soruldu, sorunun cevabı olsun
diye söylüyorum- ödenmiş olduğu hâlde kayıtlardan
silinmemiş olan 698.104 adet kredi kartı var, ödenmemiş, şu
anda bekleyen 1.221.859 var. Dolayısıyla, bu kanun
çıktıktan sonra toplam 1.919.963 kayıt silinmiş
olacaktır.
Karşılıksız
çeke baktığımız zaman, karşılıksız
çekte 3.501.436 adet çek ödendiği hâlde kayıtlardan
silinmemiştir.
İSA GÖK (Mersin)
Sayın Bakan
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) -
Bitireyim, dinlerim sizi tekrar.
Şu anda ödenmemiş
olan 2.405.658 adet çek var. Dolayısıyla, ödenmiş ve
ödenmemişler kanun kapsamından sonra ödendiği takdirde 5.907.094
adet çek de hiç olmazsa sicil kayıtlarından silinmiş olacak.
Protestolu senet, son
rakamı veriyorum, ödenmiş olan 311.916 adettir, ödenmemiş olan
3.553.642dir. Toplam, kanun çıktığı zaman, protestolu
senetlerden de 3.865.558inin kayıtları silinmiş olacak.
Efendim, banka silecek,
silmeyecek
Bu kanun, Merkez Bankasından ve diğer finansal
kuruluşlardan bu kayıtların silinmesini emrediyor. Bizim
çıkartacağımız olan kanunda bu hüküm açıkça
belirtiliyor.
Dolayısıyla, burada
şunu ifade etmek istiyorum: Tabii ki burada bankanın,
bankacılığın insafı ve bu işi regüle etme güdüsü
son derece önemlidir. Yani burada bankalara veya bankacılık sistemine
Eğer bunu silmezseniz veya dikkate almazsanız şöyle
yaparız, böyle yaparız. demenin serbest piyasa
mantığıyla bağdaşmamakla beraber, bunu
yaptığınız zaman, eğer o banka kredi vermemeyi kafaya
koymuşsa o vatandaşa Senin saçın niye siyah, niye beyaz, niye
gözlük numaran iki numara? diyebilir. Onun için burada, tabii,
bankacılık sisteminde şunun altını çizmek
durumundayız ki bankacılık sisteminin görevi almış
olduğu, toplamış olduğu parayı satmaktır. Tekrar
söylüyorum: Banka, paranın üstüne kuluçkaya yatan tavuk gibi yatamaz.
Bankanın elindeki para pimi çekilmiş el bombası, dinamit
gibidir. Dolayısıyla, o parayı satmak zorundadır. Yani
bankacılık sistemi parayı satmayacak da ne yapacak? Eskiden
olsaydı diyebilirdik ki, efendim, kamuya satacak. Ama şükürler olsun
bugün kamunun iç, dış borcu da Maastricht Kriterlerinin
yarısı kadardır, yüzde 30dur. Dolayısıyla bu da böyle
bir avantaj getiriyor.
Bunun yanı sıra,
yine burada
BAŞKAN Sayın
Bakanım, toparlarsınız, süremiz dolmak üzere.
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım, bir dakikada
toparlıyorum. Hay hay.
Şimdi, diğer
taraftan da daha evvel SSK ve vergi borcu olanlar KOSGEB kredilerinden
faydalanamıyorlardı. Geçen hafta getirmiş olduğumuz
düzenlemeyle mahsup imkânı getirdik, bu sorun da ortadan kalktı ve
2009 yılında -şunu çok net, altını çizerek söylüyorum-
2008 yılında Hükûmetimiz tarafından esnaf ve sanatkâra ve
KOBİlere verilmiş olan destek en az yüzde 60, yüzde 75 civarında
artacaktır. Bunu bir kere bir taahhüt olarak kabul edin ve önümüzdeki
günlerde uygulamış olduğumuz kredilerde göreceksiniz.
İSA GÖK (Mersin)
Sayın Bakan, sorun kredi değil zaten.
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Diğer yandan, TESKOMB
değerli eski Başkanı konuştu. Vaktim kısa olduğu
için bitirmek istiyorum. TESKOMBda Bakanlığımızla beraber
yeni bir kredilendirme imkânı getirdik. TESKOMBda şu anda borcu olmuş
ve icrai takibe uğramış olan 120 bin esnaf ve sanatkâra anaparalarını
ödeme çerçevesinde -Sayın Başkanım, son cümlem, hakikaten son
cümlem- kalan borçlarını kırk sekiz ay taksitlendirdi.
Yarın nasıl olsa
zannediyorum devam edeceğim, eksik kalan şeyleri söylerim.
BAŞKAN Evet,
yarın devam edeceğiz.
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Saygılarımı
sunuyorum. Teşekkür ederim.
İSA GÖK (Mersin)
Sayın Bakan, efendim, tek soru.
BAŞKAN
Tasarının
KEMALLETTİN NALCI
(Tekirdağ) Sayın Başkan
İSA GÖK (Mersin)
Sayın Başkanım, bir saniye
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın Nalcı,
Sayın Gök, sonra görüşürsünüz, vaktimiz tamamlandı.
İSA GÖK (Mersin)
Efendim, bir saniye
BAŞKAN Sayın
Bakanın yanına gelin, siz orada konuşun.
İSA GÖK (Mersin) Tüzel
kişilerin keşide ettiği kambiyo senetleri affa tabi mi? Zapta
geçsin bu.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 22 Ocak 2009 Perşembe
günü, alınan karar gereğince, saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.58