DÖNEM: 23 CİLT: 38 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
48inci
Birleşim
22 Ocak 2009 Perşembe
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya
Milletvekili Mustafa Kabakcının, 1990 yılında
Azerbay-canda yaşanan Kanlı Ocakın yıl dönümüne ve
tıbbi cihaz üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Kadir Uralın, narenciye üreticilerinin sorunlarına ve
alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
3.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, 5233 sayılı Yasaya göre,
terör mağduru olan kişilerin maddi zararlarının ödenmesine
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin terörden zarar gören kişilerin
paralarının ödenmesine ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULU SUNUŞLARI
A) Gensoru
Önergeleri
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadolun,
TRTnin Ergenekon soruşturmasıyla ilgili yayınlarıyla kamu
yayıncılığı kural ve ilkelerine aykırı davranmasına
göz yumduğu iddiasıyla Devlet Bakanı Mehmet Aydın
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6)
B) Tezkereler
1.- TBMM
Dışişleri Komisyonu Başkanı Eskişehir
Milletvekili Hasan Murat Mercanın Almanyaya yapacağı resmî
ziyarete ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/667)
2.- TBMM
Dışişleri Komisyonu Başkanı Eskişehir
Milletvekili Hasan Murat Mercanın Japonyaya yapacağı resmî
ziyarete ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/668)
C) Duyurular
1.-
Başkanlıkça, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının
himayesinde, Kızılay tarafından, Gazzedeki yaralılar için
kan bağışı kampanyasının
başladığına ilişkin duyuru
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLAR-DAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.-
Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi
Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve 2 Milletvekilinin; Giresun Milletvekili Ali Temürün;
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/664, 2/59, 2/261, 2/357, 2/370)
(S. Sayısı: 320)
3.- Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)
VII. YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, süt üretimi ve tüketiminin teşvikine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/6007)
2.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, Edirnenin Lalapaşa ilçesinin kuraklık
kararnamesi kapsamına alınmasına ilişkin sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
(7/6104)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, belediye iştiraki şirketlerin
denetimine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/6127)
4.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, engellilere verilen akülü
tekerlekli sandalyelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/6180)
5.- Ordu
Milletvekili Rahmi Günerin, don afeti mağduru fındık
üreticilerine yapılacak ödemelere ilişkin Başbakandan sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
(7/6201)
6.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun, ziraat mühendisi ve
veteriner hekim alımına,
- Manisa Milletvekili
Mustafa Enözün, çiftçilerin kredi borçlarının yeniden
yapılandırılmasına,
- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, çiftçilerin sorunlarına,
Süt sektöründeki
sorunlara,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/6230), (7/6231), (7/6232), (7/6233)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00te açılarak beş oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal, Uğur Mumcunun ölüm yıl dönümüne,
Van Milletvekili
Kayhan Türkmenoğlu, kalkınma ajanslarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, tekstil sektörünün sorunları ve
Teşvik Yasasının süresinin uzatılmasına ilişkin
gündem dışı konuşmasına Maliye Bakanı Kemal Unakıtan
cevap verdi.
Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun (6/982),
Niğde
Milletvekili Mümin İnanın (6/1074),
Esas
numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına
ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği
bildirildi.
Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 21 milletvekilinin, yerel basın ve
yayın kuruluşlarının yaşadığı
sorunların (10/310),
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, kot taşlama
atölyelerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği
sorunlarının (10/311),
Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel
taciz ve istismarın (10/312),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Genel Kurulu
ziyaret eden Umman Sultanlığı Savunma Bakanı Badr Bin Saud
Bin Harib Al Busaidiye Başkanlıkça Hoş geldiniz denildi.
Devlet
Bakanı Mehmet Şimşekin İrana yaptığı resmî
ziyarete, iştirak etmesi uygun görülen milletvekiline ilişkin
Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının;
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasında bulunan, Markaların Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporunun (1/663) (S. Sayısı: 319) görüşmeleri
tamamlanarak kabul edildi.
3üncü
sırasında bulunan, Karşılıksız Çek ve Protestolu
Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin
Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2
Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 2 Milletvekilinin; Giresun
Milletvekili Ali Temürün; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun
(1/664, 2/59, 2/261, 2/357, 2/370) (S. Sayısı: 320) tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi.
22 Ocak 2009
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere, birleşime 19.58de son verildi.
|
|
Nevzat PAKDİL |
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
Murat ÖZKAN |
|
Canan CANDEMİR ÇELİK |
|
Giresun |
|
Bursa |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
|
|
Konya |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 53
II.- GELEN KÂĞITLAR
22 Ocak 2009 Perşembe
Gensoru Önergesi
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadolun, TRTnin
Ergenekon soruşturmasıyla ilgili yayınlarıyla kamu
yayıncılığı kural ve ilkelerine aykırı
davranmasına göz yumduğu iddiasıyla Devlet Bakanı Mehmet
Aydın hakkında Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009) (Dağıtma
tarihi: 22/01/2009)
22 Ocak 2009 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN
(Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, tıbbi cihaz
üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Konya Milletvekili
Mustafa Kabakcıya aittir.
Sayın Kabakcı, buyurun efendim.
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Mustafa
Kabakcının, 1990 yılında Azerbaycanda yaşanan
Kanlı Ocakın yıl dönümüne ve tıbbi cihaz üreticilerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA KABAKCI (Konya) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; tıbbi cihaz ve malzeme üreticilerinin
problemleri hakkında gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, sözlerime başlarken, 19
Ocağı 20 Ocağa bağlayan 1990 yılında, gece,
Azerbaycandaki bağımsızlık hareketini bastırmak üzere
tank ve zırhlılarla Baküye giren Sovyetler Birliği ordusu, aralarında
kadın ve çocukların da bulunduğu 143 kişiyi şehit
etmiş, 700den fazla kişiyi de yaralamıştı. O gün,
tarihe, Azerbaycanlıların deyimiyle Kanlı Yanvar yani
Kanlı Ocak olarak geçti. Ancak bu, Azerbaycanın
bağımsızlık hareketinde bir dönüm noktası olmuş
ve Azerbaycan, günümüze kadar bağımsız bir ülke olarak dünyadaki
siyasi konjonktürde yerini almıştır. O gün yaşanan
acıları Azeri kardeşlerimizle beraber hâlâ yüreğimizde
hissediyor ve bu vesileyle bağımsızlık yolunda şehit
düşen tüm Azeri kardeşlerimizi saygıyla, rahmetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri, dünyanın en hızlı
büyüyen sektörlerinden olan tıbbi cihaz sektörü, ülkemizde de hızla
gelişmektedir. Özellikle son yıllarda sağlık
politikaları ve sağlığa yönelik uygulamalarda yaşanan
büyük değişim ve dönüşüm dâhilinde yapılan
yatırımlarda, sektör, önemli bir oyuncu olarak ülkemizin
gelişmesinde yerini almıştır. Tıbbi cihaz sektörü,
dünyada sürekli gelişen sektörlerin başında yer almakta, bu
sektörde başarı sağlamış ülkelerin ticaretten
aldıkları büyük pay ile gelişmişlik düzeylerinde ciddi bir
artış gözlenmektedir. Ülkemizde dış
bağımlılık oranının yüzde 90larda olduğu
sektörün gelişme ivmesini artırmak için önündeki engellerin
kaldırılması gerekmektedir. Bu doğrultuda bahsedilecek
konulardan biri, Devlet Malzeme Ofisi uygulamalarında açığa
çıkan sorunlardır.
Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi Devlet Malzeme
Ofisi, kamu yararını gözetmek ve kamu kaynaklarının etkin
bir şekilde kullanılması ve kamu kurumlarının malzeme
ihtiyacının belirli standart ve kalitede satın
alınması fonksiyonuna sahip bir kuruluştur. Bu fonksiyonuyla çok
önemli bir görevi yerine getiren Devlet Malzeme Ofisinin kuruluş
amaçlarından en önemlisinin de serbest piyasa koşulları
dâhilinde yerli üreticileri desteklemek olduğu bir gerçektir. Dünyada
gelişen ve gelişmekte olan sektörlerde yerli üreticilerin
desteklenmesi, Devlet Malzeme Ofisi gibi kurumların
varlığıyla mümkün kılınmaktadır. Nitekim,
yazılı olarak ifade edilmese de Almanyada, İtalyada buna
benzer kuruluşlar vardır ve onlar da yerli üreticilerini
desteklerler. Ülkemizde son dönemde Devlet Malzeme Ofisi, yapmış
olduğu çalışmalarla yerli üreticileri destekleyici bir politika
da izlemektedir.
Devlet Malzeme Ofisine ilişkin bir başka konu ise
kurumun yayınladığı kataloglarda medikal sektöre ait ürün
gamının oldukça dar kapsamlı tutulmuş olmasıdır.
Demirbaş olarak değerlendirilebilecek birçok ürün olduğu hâlde
ürün kapsamında kısıtlanmaya gidilmesi doğru bir uygulama
olarak görülmemektedir.
Sektörde yaşanan bir diğer önemli sorun ise KDV
oranlarına yöneliktir. Tıbbi cihazların KDV
oranlarının yüzde 8 olarak belirlenmesi üreticilerin aleyhine bir
durum oluşturmuştur. İthalatçı firmalar yüzde 8 KDV ile
malzeme alıp satabilirken üretici firmalar yüzde 18 ile ham madde ve
yarım mamul satın almakta ve yüzde 8 KDV ile malzeme
satışı yapmaktadır ve aradaki bu fark üretici
firmaları ciddi manada sıkıntıya sokmaktadır.
Bu sorunların giderilmesinin yanında sektörün
gelişimine katkıda bulunabilecek adımlardan bir diğeri de
sektör ihracatını artırmaya yönelik çalışmaların
yapılmasıdır. Bu bağlamda Hermes kredilerine benzer
kredilerin Eximbank üzerinden kullanılarak ihracatın
desteklenmesinden bahsedilebilir. Dışarıdaki ülkelerde ihalelere
gittiğiniz zaman üreticiler Hermes gibi bir güçlü krediyle
karşınıza çıkmakta ve Türk üreticileri maalesef zayıf
kalmaktadır.
İhracata yönelik olarak eklenebilecek bir başka konu ise
gelişmekte olan pazarlara yapılacak ihracatın desteklenmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kabakcı, konuşmanızı
tamamlayanız.
Buyurun.
MUSTAFA KABAKCI (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Özellikle Afrika, Orta Doğu ve Pasifik ülkeleri dünya
ticaretinde büyük bir pasta olarak görülmektedir. Diğer tüm sektörler için
olduğu gibi tıbbi malzeme ve cihaz ihracatı için de bu bölgeler
önemli ve değerli fırsatlar içermektedir.
Bu doğrultuda, sektörün, bahsettiğim bu pazarlardaki
etkinliğinin artırılması amacıyla devlet destek ve
özel teşvikler uygulamalıdır ve bu sektörün gelişmesi ülkemizin
faydasına olacaktır diye düşünüyorum.
Bütün bu çalışmaların ülkemizin geleceğinin
güzelleşmesinde katkısı olacağı düşüncesiyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kabakcı, teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, narenciye üreticilerinin
sorunları hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Kadir Urala
aittir.
Sayın Ural, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Kadir
Uralın, narenciye üreticilerinin sorunlarına ve alınması
gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
KADİR URAL (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkanım, Türk milletinin değerli
milletvekilleri; bugün, burada, sizlere ve televizyonları
başındaki vatandaşlarımıza, narenciye üreticilerimizin
sıkıntılarını dile getirmek üzere gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle, Gazzede hayatını kaybeden
çoğunluğu çocuk Filistin halkına ve yaralanan binlerce insana
yapılan vahşete seyirci kalan dünya liderlerini kınıyor;
ayrıca, insanlık tarihi ve Yüce Allah, yapılanlara,
yaptıranlara, haberi olanlara, haberi olup da bir şeyler yapmayanlara
gereken cezayı verecektir diyorum.
Bu arada, Gölcükte trafik kazasında hayatını
kaybeden şehit askerlerimize Allahtan rahmet, yaralılara acil
şifalar, acılı ailelerine de sabır diliyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; dünya
nüfusu ve ülkemizin nüfusu arttıkça orantılı olarak narenciye üretimi
de artmış, dünya limon ihracatında İspanya yüzde 44,29,
Arjantin yüzde 20,96 ve Türkiye yüzde 18,68 bu ihracattan pay almakta. Ancak,
ülkemizin payı giderek küçülmüş ve yüzde 5ler düzeyine
düşmüştür. Türkiyede limon üretimindeki en büyük payı da yüzde
74 oranıyla Mersin alırken, arkasından yüzde 11 Adana, yüzde 8
ile Antalya gelmektedir. Üretilen bu limonlar, uzun yıllardır
Nevşehir ilimizin değişik ilçeler ve beldelerindeki depolarda
saklanmakta, yani Mersinde üretilen limonlar kamyonlarla buralardaki
doğal soğuk hava depolarına nakledilmekte, dolayısıyla
maliyet de artmaktadır.
Sayın milletvekillerim, sizlere bir tabloyu çizmek istiyorum:
Bölge milletvekili olmam sebebiyle, daha önce de belediye
başkanlığı yaptığım için konuyu biliyorum, o
dönem içerisinde, biz, Torosların yaylaları, özellikle
Kırobası ve Avgadı gibi yaylalar bu depolama için, soğuk
hava depolaması için en uygun yerlerdir. Hatta Nevşehirden bile
verimli, yüzde 97 gibi bir verim alınmakta, gelin buralara teşvik
verelim dedik. Yıllardır bu teşviki istedik, 1999, 2000, 2001
yıllarında bu konuda çalışmalar yapıldı ama
2002den sonraki bu soğuk hava depoları konusundaki
çalışmalar maalesef Hükûmetimiz tarafından desteklenmedi. Bu
soğuk hava depolarına bu manada destek bekliyoruz.
Sayın milletvekillerimiz,
SONER AKSOY (Kütahya) Ayıp oluyor, sen yalan söylüyorsun!
KADİR URAL (Devamla) Çiftçilerimizin tepkilerini gidip
yerinde görmek isterseniz, hep beraber oturup beraber gezebiliriz. Şu
çiftçilerimizin iyi olduğu yerleri de hep beraber -sizlerle beraber- bir
gün gezmeye gidersek bizleri de aydınlatacağınızı
zannediyorum.
Limon ağaçları meyve dolu şu anda ama 350 bin
liraya, 400 bin liraya alan yok. Bunu satmak ve ağaçları da bu limondan
kurtarmak gerekiyor. Ağacı budamak, ilaçlamak, sulamak gibi
işlemleri de yapmak gerekiyor ki seneye tekrar alınabilsin ama
çiftçimiz maalesef bu konuda çok sıkıntıda. Bir de limonda
çalışan üreticilerimiz var. Sabah 5te evinden çıkacaksın,
yola ineceksin, buz gibi havada işçi kamyonunu bekleyeceksin, kamyon
gelecek, bahçeye gidecek; yere tezgâhlar serilecek ve limonda
çalışmaya başlanacak. Akşama kadar. Sonuç: 15 bin lira.
Yani 15 YTL bugünkü rakamla. Bu da her gün çalışılırsa,
yani rüzgârı, yağmuru, karı, kışı hesap
etmezseniz. 700-800 lira gibi, bir limon döneminde, bu işçilerimiz para
kazanabiliyor ama 700-800 lirayla ne kadar geçinilebilir, bunu da yine sizlerin
takdirinize bırakıyorum.
Sayın milletvekillerim, peki, narenciye ya da limon niye para
etmiyor, üretici neden zarar ediyor, sebebine gelince: Limon maliyetini
düşüremiyoruz. Neden? İlaç dışarıya bağlı,
dolayısıyla pahalı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Ural.
KADİR URAL (Devamla) Sulama pahalı çünkü elektrik
pahalı. Narenciye uygulama eğitimi verilemiyor. Depolama problemleri
had safhada. Birlik, örgüt olma çalışmaları yok. Var olan
birliğe de destek yok. Türkiye'nin de üye olduğu Akdeniz Ülkeleri
Narenciye İşbirliği Komitesinde de ve dünyadaki organizasyonlarda
da reklam eksikliği var. En önemlisi, pazarlama ve ihracat eksikliği
var. Önemli pazarlarımızdan birisi olan Rusyayla problemler
yaşıyoruz. Bütün sınır kapıları narenciyeye
kapalı ve dolayısıyla vatandaş sıkıntı
çekmekte.
Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; umut
ediyorum ve diliyorum ki Hükûmet gerekli önlemleri alacak, narenciye ihraç
ettiğimiz ülkelerle ilişkilerini geliştirecek, sınır
kapılarını narenciyeye açacak, Mersin, Adana, Antalya ve diğer
illerdeki narenciye üreticilerinin umutlarını artırıcı
çalışmalar yapacaktır. Eğer olmaz ise çiftçimize
Ananı da al git. diyen Başbakana, biz, Başbakanın
anasına saygımızdan dolayı Ananı da al git. demiyoruz
ama bu iş böyle devam ederse aziz Türk milleti ve cefakâr Türk çiftçisi,
Başbakana Tarım Bakanını, Maliye Bakanını,
Hükûmetini de al git başımızdan. diyecektir diyorum.
Sözlerime son verirken yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündem dışı konuşmaya Tarım ve
Köyişleri Bakanımız Sayın Mehmet Mehdi Eker cevap
vereceklerdir.
Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, tabii, narenciye dâhil
olmak üzere, dünyada birçok meyvede ilk beş sırada yer almakta sahip
olduğu coğrafi imkânlar sebebiyle ve yapılan
çalışmalarla bu üretim gerçekleşiyor.
Türkiye, 2008 yılında TÜİKin ikinci tahminlerine
göre 43,8 milyon ton meyve-sebze üretimi gerçekleştirdi. Bunun 16,5
milyonu meyve, 27 milyonun biraz üzerindeki kısmı da yaş
sebzeden oluşuyor. Tabii biz, Türkiye'nin bu yaş meyve-sebze üretim
miktarını 30 milyon tonlardan devraldık. 30 milyon tondan bugün
43,8 milyon tona çıktı Türkiye'nin yaş meyve-sebze üretimi. Bu,
tabii, birçok alanda olduğu gibi bu alanda da çok önemli bir
artışı gösteriyor.
Değerli milletvekilleri, narenciyede de 2002 tarihinde 2
milyon 490 bin tonluk bir üretim var ve 2008in yine ikinci tahminine göre 2
milyon 981 bin ton, yaklaşık 3 milyon ton
Yani geçen zaman
içerisinde narenciyede de yüzde 20lik bir artış söz konusu. Tabii,
hem portakal hem mandalina, limon, greyfurt ve turunç, bunların hepsinde
yüzde 7 ila 34 arasında değişen oranlarda, ortalama yüzde 20 bir
artış söz konusu. Hatta Türkiyede özellikle Tarım
Bakanlığının araştırma enstitülerinde
geliştirilen çeşitler
Örneğin çekirdeksiz limon üretimi
gerçekleşti. Bizim Bakanlığımızın -Tarım
Bakanlığının- Mersin Alatadaki
araştırmalarında çekirdeksiz limon üretimi, fidanları
yapıldı, çeşit geliştirildi ve bugün bütün dünya bizden bu
çekirdeksiz limonun fidanlarını isteme noktasına gelmiştir.
Biz o talepleri şu anda karşılayamayacak duruma geldik.
Değerli milletvekilleri, narenciyede Mersin ilinde de tabii
önemli bir artış söz konusu. Toplamda 720 bin tondan bizim
devraldığımız noktada 970 bin tona çıkmış.
Yüzde 35lik bir artış sadece Mersin ilinde narenciye üretiminde
kaydedilen bir gelişme.
Tabii, ihracatta da önemli gelişmeler var narenciyeyle ilgili
olarak. 2007-2008 dönemini mukayese ettiğimizde yaş meyve ve
narenciye ihracat kayıtları: 2007 yılında 830 bin ton, 515
milyon dolar değerinde. 2008 yılında da 588 milyon dolar
değerinde bir ihracat gerçekleşti. Toplamda 2007 yılında 1
milyar 470 milyon dolar yaş meyve-sebze ihracatımız var iken,
2008 yılında bu 1 milyar 759 milyon dolara çıktı değer
olarak. Miktarda da, değerde de önemli gelişmeler, önemli artışlar
söz konusu.
Değerli milletvekilleri, Tarım Bakanlığı
tarım sektörünün bütün ürünleriyle ilgili, hayvancılıkla ilgili
önemli projeler hayata koydu, önemli desteklemeler sağladı. Tabii,
narenciyede de aynı şekilde birçok alanda destekler
sağlandı. Bunlardan önemli bir tanesi sertifikalı fidan
desteğidir. Bütün meyvelerde olduğu gibi narenciyede de bu
sağlanmıştır ve son birkaç yıl içerisinde 524.118 adet
sertifikalı turunçgil fidanıyla 18.110 dekar alanda bahçe tesis
edildi ve üreticilere 1 milyon 857 bin TL ödeme yapıldı.
Keza, yine narenciye üreticileri diğer desteklerden de
istifade etmekte; girdi desteklerinden, mazot ve gübreden, DGDden ve
diğer desteklerden hep istifade etti. Sadece Mersin ilinde Hükûmetimiz
döneminde narenciye üreticisine verilen doğrudan destek ve mazot, gübre
desteği miktarı 10 milyon 451 bin liradır. 10 milyon 451 bin
lira, sadece Mersindeki narenciye üreticilerine sağlanan destektir, nakit
olarak kendilerine verilen destektir.
Sadece tabii bununla sınırlı değil, tüm
meyve-sebzede olduğu gibi özellikle narenciyeyi de ilgilendiren bir tarımsal
sigorta sistemi getirdik ve 2.011 poliçe satıldı, 44 milyon 400 bin
liralık bir toplam sigorta bedeli. Dolayısıyla, sigorta priminin
yarısını da biz yine destek olarak ödedik.
Değerli milletvekilleri, kırsal kalkınma
yatırımlarının desteklenmesi kapsamında biz,
narenciyenin muhafazasıyla ilgili soğuk hava depolarıyla,
narenciyenin paketlenmesi, ambalajlanması, işlenmesiyle ilgili
tesisler olmak üzere Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi kapsamında yüzde
50 hibe destek sağladığımız bir projeyi hayata
geçirdik. Türkiyede 80 proje 13 milyon 294 bin TL, Mersinde de 5 proje ve 872
bin lira hibe destek sağladık. Özellikle depolamayla ilgili 17 tane
projeye biz destek sağladık ve bunun için yaklaşık 3 milyon
lira hibe destek sağladık. Bu, biraz önce söylediğim soğuk
hava deposu -yani muhafaza- ve diğer işleme, paketleme, ambalajlama
tesisleriyle ilgili.
Ayrıca, tabii, bildiğiniz gibi yine narenciye
ihracatına da Hükûmetimiz destek vermektedir. Bu sene de, yine, bu,
Para-Kredi Kurulunun kararıyla yürürlüğe girdi. Bu ödeme de devam
etmektedir.
Yine, narenciye üreticileri ilk kez Mersinde bilgisayar
ortamında kayıt altına alındı ve ihracatta
kayıtlar izlenebilir hâle getirildi. Bu özellikle ihracatta zaman zaman
yaşanan birtakım sorunların giderilmesi yönünde önemli bir
gelişme.
Rusya Federasyonuyla ilgili tabii zaman zaman ortaya çıkan
sorunlar oluyor; bir 2005 yılında bir de 2008 yılında
geçici bir sorun ortaya çıktı. Ancak her iki sorunu da biz kısa
süre içerisinde çözdük ve bizim oraya olan ihracatımız devam ediyor.
Tabii zaman zaman piyasa regülasyonlarından veya ihraç ettiğimiz
ülkelerdeki gelişmeler sebebiyle fiyatlarda birtakım dalgalanmalar
olabiliyor. Rusyada son bir devalüasyon yaşandı, onun
yarattığı bir de Türkiyedeki üretim artışından
kaynaklanan
İkisi bir araya geldiğinde, fiyat artışı
beklentisiyle elinde ürün tutan özellikle bazı üreticilerimiz bundan
olumsuz bir şekilde etkilendiler. Ama bunun bir geçici durum
olduğunu, dolayısıyla önümüzdeki günlerde bu tür sorunların
da aşılacağını bekliyoruz, değerlendirmelerimiz
bu yönde. Bakanlık olarak hem daha kaliteli ve dünya
pazarlarının taleplerine uygun, hasat mevsimi de daha geniş bir
zamana yayılan çeşitler üzerinde biz çalışıyoruz. Esas
sorunun önemli bir kısmını narenciyede bu oluşturmakta
çünkü ürettiğimiz 3 milyon ton civarındaki narenciyenin biz ancak bir
kısmını ihraç ediyoruz. Çünkü dünyadaki talepler
doğrultusunda ancak bu sağlanabiliyor. Eğer şu anda
üzerinde çalıştığımız çeşit geliştirme
faaliyetleri tamamlanırsa -ki çok hızlı bir şekilde
gelişiyor, işte biraz önce bir örnek verdim, mesela çekirdeksiz limon
örneğinde olduğu gibi- önümüzdeki yıllarda biz çok daha iyi bir
noktada oluruz, narenciye üreticileri açısından.
Değerli milletvekilleri, tabii ne Sayın
Başbakanımız ne biz hiçbirimiz hiçbir zaman Türk milletine de
Türk çiftçisine de asla doğrular dışında bir şey
söylemedik. Hep doğruları söyledik. Bundan sonra da doğruları
söylemeye devam edeceğiz. Bunun dışındaki birtakım
yakıştırmaları biz kem söz olarak kabul ediyoruz ve kem
sözün de sahibine ait olduğunu ifade ediyoruz.
Hepinize de saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz, mağdur olan
köylülerimizin zarar ve ziyanının ödenmesiyle ilgili söz isteyen
Tunceli Milletvekili Şerafettin Halise aittir.
Sayın Halis, buyurun efendim. (DTP sıralarından
alkışlar)
3.- Tunceli Milletvekili
Şerafettin Halisin, 5233 sayılı Yasaya göre, terör
mağduru olan kişilerin maddi zararlarının ödenmesine
ilişkin gündem dışı konuşması
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bundan yaklaşık dört buçuk
yıl önce, yani 17 Temmuz 2004 yılında çıkarılan bir
yasa var; 5233 sayılı mağduriyet yasası, daha doğrusu
mağduriyeti giderme yasası. Tabii, bu yasanın
çıktığı yıllar Türkiyenin doğusunda
olağanüstü hâl bölgesinde uygulanan bazı olaylardan dolayı
çıktı deniliyor. O yıllarda ne olmuştu? Eğer bugün
Ergenekonun kanlı ayak izleri Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadığı
Türkiyenin doğusunda aranırsa o dönem yakılıp
yıkılan binlerce köyün, yine köylerinden göçertilmek zorunda
bırakılan 3,5 milyon insanın, yine binlerce faili meçhule giden
insanın kimler tarafından nasıl böyle olduğu
açığa çıkacaktır ve özellikle de 1990lı
yılların ortalarında Tansu Çiller, Doğan Güreş ve
Mehmet Ağar troykasının oluşturmuş olduğu imha
konseptinin bu olaylardaki rolü ve önemi çok daha belirgin bir şekilde
ortaya çıkacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu yasa, olağanüstü hâl
bölgesinde mağdur olan köylülerin mağduriyetinin giderilmesine
yönelik olarak çıkarılmış ancak uygulama ve
sonuçlarına bakıldığında, bu yasanın,
mağduriyeti gidermekten çok, Avrupa süreci için göstermelik bir yasa
olarak karşımıza yine çıktığını
görmüş oluyoruz. Şöyle ki; Başta bu yasadan yararlanmak isteyen
köylülere çeşitli zorluklar çıkartılmış, başvuru
sürecinde çeşitli sıkıntılar yaşatılmış
ve elde edilmesi mümkün olmayan belgeler istenmiş. Örneğin, jandarma
olay tutanağı istenen belgeler arasında ki, zaten
yakılıp yıkılan köylerde böyle bir belgenin
oluşturulması da mümkün gözükmüyor.
Yine, başvuruların büyük bir çoğunluğu
reddediliyor ve mağdurların başvuru argümanları bir türlü
değerlendirilip araştırılıp incelenmiyor ve
reddedildikten sonra da çok ciddi sıkıntılar dâhilinde, ikinci
bir başvuru olanağı da yine elde edilemiyor.
Valilerin vesayeti altında kurulmuş olan komisyonlarda,
mağdurlar için ödenmesi gereken miktar ya da zarara ziyana
uğramış köylülerin zarar ziyan bedelleri keyfî bir
değerlendirme şeklinde sunuluyor ve mümkün olduğu kadar, en az
limitle verilmeye çalışılıyor. Şöyle ki; Muşun
Varto ilçesinin Hoşgeldi köyünde malları mülkleri
yakılmış yıkılmış köylülere o günün parasıyla
500 YTL ile 900 YTL arası bir değer biçiliyor. Tabii, bu, insanla,
insan haysiyetiyle de, onuruyla da oynamak anlamını
taşıyor.
Şimdi, bu paraların ödenmesini talep eden
mağdurlara valiler tarafından bir anlaşma öneriliyor, bir
sulhname imzalatılmaya çalışılıyor. Tabii bu sulhname
imzalatılınca da, ister istemez, var olan mevcut değerin
altında bir para ellerine geçmiş oluyor. Eğer bu sulhnamenin
reddi hâlinde vatandaşın, mağdurun yapması gereken
yargı yoluna gitmektir ki, bu yargı yolu ilk yargı mercisinden
son yargı mercisine kadar -bu AİHMi de kapsar- sekiz
yıllık bir zamanı alır. Sekiz yıllık bir
zamanı göze almaktansa az olan bu miktarı almayı vatandaş
öncelikle kabul etmek zorunda bırakılıyor.
Yine bu yasanın bir diğer yönü, 1987 yılından
başlatılmış olması ki asıl mağduriyet 12
Eylülle başlıyor. 12 Eylül 1987 arasındaki yedi yıllık
süreçteki mağduriyet hesaba alınmıyor ve AİHM
içtihatlarının temellerinden olan bir başka durum manevi
tazminat kesinlikle kabul edilmiyor.
Şimdi, tabii bölgede durum bu iken ben ilim olan Tunceliden
bazı verileri sunmak istiyorum: En son 12nci ayın 24ünde Valilik
tarafından yapılmış olan açıklamaya göre yapılan
başvuruların ancak yüzde 46,6sı ele alınıp
sonuçlandırılmış. Bunlardan 4.834ü kabul 3.600ü reddedilmiş
ama reddedilirken başvuru argümanları yine ciddi şekilde
incelenmemiş. Tabii, kabul edenlerden 3.967 kişi ile sulhname
imzalanmış, 210 kişi sulhnameyi kabul etmeyerek
uyuşmazlık belgesi imzalatılmış kendilerine. Tabii,
yasanın gereği dâhilinde sulhname imzalayanların mağduriyetlerinin
giderilmesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Halis.
ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) -
üç ay içinde
yapılması gerekirken üzerinden aylar geçmiş olmasına
rağmen Tuncelideki köylülerimizin bu mağduriyeti
giderilmemiştir. Sayın Vali her ne kadar Var olan hızımızla
çalışıp bu mağduriyeti gideriyoruz. dese de vali
yardımcısı topu Ankaraya atarak ilgili
bakanlığın bütçesinden kaynaklı bir plansızlıktan
sorunun doğduğunu söylüyor ve sorunu bir haliyle kabul ediyor.
Şimdi, burada ilgili bakan bildiğim kadarıyla yok. AKP İktidarının
bu çıkarmış olduğu yasa dâhilinde, kendi yasalarına
duyduğu saygı dâhilinde bu mağduriyetin giderilmesi için
gerekeni yapmasını istiyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Halis.
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, müsaade ederseniz,
bir dakika da ben bu konuda bir açıklamada bulunayım.
BAŞKAN Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin terörden zarar gören kişilerin paralarının ödenmesine ilişkin
açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) Çok teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Efendim, bu, Tunceli ilinde, civar illerde bu terörden zarar gören
insanların, gerçekten, her gittiğimizde bize en fazla şikâyet
ettikleri bir konu. Bu, gerçekten, çok küçük paralar. Mesela, orada -Sayın
Arkadaşımız Halis de anlattı- zaten tespit edilen zararlar,
önce komisyonlar vasıtasıyla tespit ediliyor ama geliyor Valilikte,
yine, çok düşük bir bedelle uzlaşma sağlanıyor.
İnsanlar çok muhtaç olduğu için, mesela 25 milyar liralık
şeyi 5 milyara tutanak imzalatıyorlar. Bu dahi ödenmiyor. Rica
ediyoruz Hükûmetten, bu terör paraları bu insanlar çok mağdur
durumda- bir an önce buraya bir para aktarılsın ve bu ödensin. Her
zaman bunu da burada dile getirmekten biz de pek zevk almıyoruz,
hoşlanmıyoruz. Rica ediyorum, bu terör paraları, bir an önce
buraya bir ödenek aktarılsın ve bu insanlara ödensin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Bir gensoru önergesi vardır. Önerge daha önce bastırılıp
sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULU SUNUŞLARI
A) Gensoru Önergeleri
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadolun, TRTnin Ergenekon soruşturmasıyla
ilgili yayınlarıyla kamu yayıncılığı kural
ve ilkelerine aykırı davranmasına göz yumduğu iddiasıyla
Devlet Bakanı Mehmet Aydın hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/6)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dolandırıcılık suçu işleyen ve
yurtdışına kaçan Tuncay Güney'in 2001 yılında polise
verdiği ifadeler Ergenekon soruşturmasının ana eksenini
oluşturmuştur. Bu kişi hakkında yürütülen
soruşturmanın içeriğinin, Mahkeme tarafından talep
edilmesine karşın savcılık tarafından
soruşturmanın gizliliği gerekçe gösterilerek Mahkemeye
bildirilmediği bilgisi de basına yansımıştır.
Kimi zaman iddia makamı, kimi zaman bilirkişi, kimi zaman da
şüpheli konumunda karşımıza çıkan ve uzmanların
ruh sağlığından kuşku duyduklarını
açıkladıkları bu şahıs, 14.1.2009 tarihinde TRT 2'de
yayınlanan "Büyüteç" adlı programa çıkarılmıştır.
Bu kişi 4 saat boyunca TRT ekranından, Ana Muhalefet
Partisi ve Sayın Genel Başkanı, eski genelkurmay
başkanları, işadamları gibi birçok kişi ve kurumsal
yapı hakkında hakaret, iftira, şantaj ve tehditlerle dolu
açıklamalar yaparak kişilik haklarına saldırıda
bulunmuştur. TRT ekranından, Ergenekon soruşturmasının
bir sonraki aşaması için hedefler gösterilmiş, kamuoyu
oluşturulmuştur.
Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun özerkliği ve
yayınlarının tarafsızlığı ilkeleri
Anayasanın 133. maddesinde tanımlanmış ve TRT'nin
amaçları ile yayın esasları 2954 sayılı Türkiye Radyo
ve Televizyon Kanunu ile belirlenmiştir.
2954 sayılı Radyo ve Televizyon Kanununun 5. maddesinde;
- Kişilerin özel hayatlarına, şeref ve
haysiyetlerine saygılı olmak ve dürüstlük anlayışına
bağlı kalmak,
- Kamuoyunun sağlıklı ve serbestçe
oluşabilmesi için kamuoyunu ilgilendirecek konularda yeterli yayın
yapmak; tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak ve bir siyasi partinin,
grubun, çıkar çevresinin inanç veya düşüncenin menfaatlerine alet
olmamak,
TRT'nin yayın esasları arasında
sayılmıştır. 3984 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
da bu ilkelerle birlikte;
- Suçlu olduğu yargı kararı ile
kesinleşmedikçe hiç kimsenin suçlu ilan edilmemesi veya suçluymuş
gibi gösterilmemesi,
- Haberlerin yayınlanmasında tarafsızlık,
gerçeklik ve doğruluk ilkelerine bağlı olunması; özgürce
kanaat oluşumunun engellenmemesi; haber kaynaklarının kamuoyunun
yanıltılmasının amaçlandığı haller
dışında gizliliğinin korunması, ilkelerine yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi kamu hizmeti
yayıncılığı yapması gereken TRT'nin yayın
politikalarının çerçevesi Anayasa ve yasalarla çizilmiştir.
Yani, Tuncay Güney'in TRT ekranlarına çıkarılması,
habercilik refleksi ya da bu kişinin daha önce diğer televizyon
kanallarına çıkmış olması gibi basit ve hukuki
dayanaktan yoksun açıklamalarla geçiştirilemez. TRT'nin Tuncay
Güney'e ekranlarını açması ve bu kişiyi saygın,
güvenilir bir kişi formatı ile izleyicilere sunması, sadece
yayın etiğinin değil, yasaların da açık ihlali
niteliğindedir.
Firari şüpheli bir kişiye siyasi iktidarın, TRT'nin
ekranlarını açması, kamuoyu oluşturmaya, yargıyı
etkilemeye ve siyasi muhalifleri sindirmeye dönük bir girişimdir.
Tuncay Güney'in açıklamalarının zamanlaması da
düşündürücüdür. 10. Dalganın hemen ertesi günü, 8.1.2009 tarihinde
13. Ağır Ceza Mahkemesi, Tuncay Güney'in 2001 yılındaki
ifadelerinin görüntülerinin sanık ve avukatlara 14.1.2009 tarihinde
verilmesine karar verdi. Bu açıdan, 10. Dalganın hemen ardından,
2001 yılı ifade görüntülerinin dağıtıldığı
gün, Tuncay Güney'in TRT ekranlarına çıkarılması siyasi
amaçlara yönelik planlı bir komplo çalışmasıdır.
Tuncay Güney'in iftira, tehdit ve şantajIarına
aracı olmanın yanında, Sabih Kanadoğlu'nun gözaltına
alınacağının sadece TRT tarafından saatler önce
açıklanması, kazı çalışmalarının sadece TRT
üzerinden servis edilmesi gibi olaylar, bugüne kadar yandaş medya
üzerinden yürütülen dezenformasyonun, bundan sonra Devletin resmi televizyonu
önderliğinde gerçekleştirileceğini ortaya koymaktadır.
Yaşanan süreçte TRT'den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet
Aydın TRT'nin yayın etiği ve yasaları ihlal eden yayın
politikası konusunda, suskunluğunu koruyarak sorumluları himaye
etmiş ve bu siyasi komplonun planlayıcısı konumunda hareket
etmiştir.
TRT'yi Ergenekon soruşturmasının propaganda
aracına dönüştüren, firari şüphelileri TRT ekranlarına
çıkararak siyasi muhalifleri sindirmeye yönelik açıklamalarına
göz yuman, saygın insanların kişilik haklarına
saldırtan, yargıyı etkilemesine zemin oluşturan Devlet
Bakanı Sayın Mehmet Aydın hakkında Anayasanın 98 ve 99
uncu, TBMM İçtüzüğünün 106. maddeleri gereğince gensoru
açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Hakkı Suha Okay
Kemal
Kılıçdaroğlu Kemal
Anadol
Ankara İstanbul İzmir
CHP Grup
Başkanvekili CHP Grup
Başkanvekili CHP Grup
Başkanvekili
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergenin görüşme günü Danışma Kurulunca daha sonra
belirlenerek oylarınıza arz edilecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım:
B) Tezkereler
1.- TBMM Dışişleri
Komisyonu Başkanı Eskişehir Milletvekili Hasan Murat
Mercanın Almanyaya yapacağı resmî ziyarete ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/667)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı
Sayın Murat Mercan, Almanya Federal Cumhuriyeti Devlet Bakanı
tarafından 26-30 Ocak 2009 tarihleri arasında Almanyada
gerçekleştirilecek olan Güney Kafkasyada İstikrar Süreçleri konulu
toplantıya ismen davet edilmiştir.
Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 Sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
. Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2.- TBMM Dışişleri
Komisyonu Başkanı Eskişehir Milletvekili Hasan Murat
Mercanın Japonyaya yapacağı resmî ziyarete ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/668)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı
Sayın Murat Mercan, 2-8 Şubat 2009 tarihleri arasında Japonyaya
resmi bir ziyaret gerçekleştirmek üzere Japonya Dışişleri
Bakanlığı tarafından ismen davet edilmiştir.
Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Karar yeter
sayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN Bir dahaki sefere
Oya arz ettim.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
BAŞKAN Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Karşılıksız Çek ve
Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına
İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 2 Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6
Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 2
Milletvekilinin; Giresun Milletvekili Ali Temür'ün; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.-
Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi
Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve 2 Milletvekilinin; Giresun Milletvekili Ali Temürün;
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/664, 2/59, 2/261, 2/357,
2/370) (S. Sayısı: 320) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış ve
maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
Şimdi 1inci maddeyi okutuyorum:
KARŞILIKSIZ ÇEK VE PROTESTOLU
SENETLER İLE KREDİ VE KREDİ KARTLARI BORÇLARINA
İLİŞKİN KAYITLARIN DİKKATE ALINMAMASI
HAKKINDA KANUN TASARISI
Amaç ve Kapsam
MADDE 1- (1) Ödeme tarihi bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten önce olup da; kullandığı nakdî ve gayrî nakdî kredinin
ödemelerini aksatan gerçek ve tüzel kişilerin, ticarî faaliyette bulunan
ve bulunmayan gerçek kişilerin ve kredi müşterilerinin
karşılıksız çıkan çek, protesto edilmiş senet,
kredi kartı ve diğer kredi borçlarına ilişkin
kayıtları, söz konusu borçların bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce veya bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren altı ay içinde ödenmesi veya yeniden yapılandırılması
halinde borcun tamamının ödenmesini müteakiben Merkez Bankasında
tutulan kayıtlardan silinir.
(2) Merkez Bankasınca kayıtların silinmesinden
sonra, bankalar, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri
ve tüketici finansman şirketlerince yapılacak kredilendirme, çek
karnesi verilmesi ve diğer işlemlerde silinmiş kayıtlar
dikkate alınmaz.
BAŞKAN İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Hüsnü Çöllüye aittir.
Sayın Çöllü, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
(x) 320 S. Sayılı
Basmayazı 21/1/2009 tarihli 47nci Birleşim Tutanağına
eklidir.
CHP GRUBU ADINA HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Karşılıksız Çek ve Protestolu
Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin
Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri Kriz teğet geçti., Kriz
psikolojik. söylemlerinden sonra geldiğimiz noktada, sorun
noktalarına ilişkin parça parça çözümler getirilmeye
çalışıldığını maalesef hepimiz görüyoruz. Bu
tasarıyla, Merkez Bankasında kara listeye alınanlara sicil
affı öngörülüyor. Borçlarını altı ay içinde ödemiş ya
da yeniden yapılandırmış kişilerin eski
kayıtları silinecek. Bu yolla, durgunluğa giden ekonominin
canlandırılması hedefleniyor ama bu tasarı buna ne kadar
katkı sağlar şüphelidir. Bu kriz ortamında bu borçlar
nasıl ödenebilecektir, bankalar bu yeniden yapılandırmaya ne
kadar yanaşacaklardır bilmiyoruz. Yalnız, bu sorunu sadece krize
bağlamak doğru bir analiz olmayacaktır. Yani, beş altı
yıldır Türkiye ekonomisi iyiye gidiyordu, bir anda kriz oldu da bu
sorun ortaya çıkmış değildir. Aslında doğru
tanımlama, Türkiye kendi krizini yaşıyordu, üzerine de bu
küresel kriz eklenmiştir. Bu tespiti doğru yapmak lazımdır.
Yüksek faizle borç bulmaya dayalı bir ekonominin ülkemizi bir noktaya
getirmeyeceği açıktı.
Değerli milletvekilleri, bunları söylerken sizlerle
rakamları da paylaşmak isterim. Biz ne yapıyoruz? Kara listeye
girenlerin sicillerini temizleyeceğiz. Bu sadece 2008de ortaya
çıkmış bir olgu mudur? Hayır. Bakalım ferdî kredi ve
kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısına: Merkez Bankası
verilerinden aktarıyorum: İki kredi türünde ödeyemeyenlerin
sayısı, 2004te 47.864, 2005te 115.912, 2006da 145.750, 2007de
217.500, 2008de 635.523 olmuştur. Bu rakamlardan da görüleceği üzere
kriz 2008de yakıcı etkisini göstermiştir.
Karşılıksız çekler ve protestolu senetlerde de
aynı yükselme trendi vardır, her yıl artmaktadır sayı.
Karşılıksız çek ve protestolu senet sayısı ile
ilgili rakamları da kısaca bir irdeleyelim: 2004te 893 bin olan
karşılıksız çek ve protestolu senet sayısı,
2005te küsurları söylemiyorum- 1 milyon 6 bin, 2006da 1 milyon 145 bin,
2007de 1 milyon 325 bin, 2008de ise 1 milyon 537 bin olmuştur.
Protestolu senet sayısında da tablo farklı değildir,
aynı trendde yükselmektedir.
Hepimizin de bildiği üzere çek, senet ve krediler, ticaret
hayatının temel unsurlarıdır arkadaşlar. Bizim ticaret
hayatımızla ilgili en sağlıklı bilgiyi bu rakamlardan
görebiliriz. Az önce de ifade ettiğim bu rakamlar, ekonomisi iyiye giden,
ekonomisi düzlüğe çıkan başarılı bir yönetimin rakamları
olabilir mi sizce? Yani, siz pembe tablolar çizerken de protesto olan senet
sayısı her yıl artıyordu, çekler
karşılıksız çıkıyordu, vatandaşlar
kredilerini ödeyemiyordu. Yani bu, küresel krizle ortaya çıkmış
bir sorun değildir, küresel kriz bunun boyutunu
artırmıştır sadece.
Değerli milletvekilleri, ekonomide en önemli unsur güvendir.
Güven ortamı bir kez bozulunca bunu geri getirmek çok güçtür. Ne
yazık ki Hükûmet, bu süreci kötü yönetmiş ve güven ortamını
büyük ölçüde kendisi bozmuştur. Sorun vardır ve biz şu şu
önlemleri alarak bu sorunu aşacağız. demek yerine yok
teğet geçti, yok psikolojiktir gibi söylemlerle sorun yokmuş gibi
davranılmıştır bugüne kadar. Bu da güven
bunalımını daha da artırmıştır. Hâlâ da
kapsamlı bir çözüm paketi açıklanmış değildir. Parça
parça bu tür düzenlemelerle bu güven ortamını oluşturmak mümkün
değildir.
Bu tasarıyla bir sicil affı sağlayacağız
ama nasıl sağlayacağız? Altı ay içinde borçların
ödenmesi durumunda bu sağlanacak. Bu kriz ortamında bu borçlar
nasıl ödenecek, bu nasıl mümkün olacak arkadaşlar? Geçen
günlerde Sayın Başbakan bankalara çatıyordu. Nedense Sayın
Başbakan çözüm üretmek yerine sürekli sağa sola çatıyor. Bu
yolla da bir yere varılamaz. Önce, siz ne yapacaksınız onu
ortaya koyun, bu konuda bir güven ortamı yaratın ki bankalar da
sanayici de esnaf da iş yapabilsin. Bankalar kredi vermiyor. Niye
vermiyor? Çünkü güven sorunu var, parasını
alamayacağını düşünüyor. Nasıl kredi verecek?
Değerli milletvekilleri, 2009 bütçesinde ne var? Bu kriz
ortamına ilişkin bir çözüm önerisi var mı? Maalesef yok. Maliye
Bakanımız İyi kaptan dalgalı denizde belli olur. diyordu.
Doğru diyor, denizi iyi bilen bir milletvekili olarak, iyi kaptanın
dalgalı denizde belli olacağı fikrine katılıyorum,
katılıyorum da az önce söylediğim rakamlara bakınca, sizin
sakin havada bile bu gemiyi doğru dürüst götüremeyeceğini ve
götüremediğini görüyorum ki dalgalı havada nasıl götüreceksiniz,
merak ediyorum. Bu gidişle bu gemiyi batırırsınız
arkadaşlar ama amaç gemiyi batırmaksa, evet, doğru
yoldasınız ve iyi kaptan Sayın Maliye Bakanımız!
Değerli milletvekilleri, çek, senet gibi argümanlar, ticaret
hayatımızın önemli unsurlarıdır. Bizim ticaretimiz
bunlar üzerinden yürür. Esnafımız, sanayicimiz, çek ve senetlerle
birbirine bağlıdır. Burada bir sorun
çıktığında bütün zinciri etkilemektedir. Bu süreçte
esnafımızın durumu nedir? Esnaf ve sanatkârlar, sermaye ve
refahın tabana yayılması, gelir
dağılımının iyileştirilmesi ve bu yolla sosyal
dengelerin korunmasında ekonomik ve sosyal hayatın önemli bir
unsurudur. Ama bu önemli unsur bugün kan ağlamaktadır
arkadaşlar.
Seçim bölgemden sizlere örnek vermek isterim. Sayın Bakan bir
yanıt göndermiş: Antalyada 2002-2008 döneminde açılan iş
yeri sayısı 51.813, kapanan iş yeri sayısı 54.407.
Ama Sayın Bakan diyor ki Kapananların 32.157si kayıtlardan dolayı
olmuştur. Peki, gerçekten böyle mi? Esnafımız gerçekten iyi
durumda mı? Her gün yeni iş yerleri mi açılıyor? Böyle
olduğunu söylemek mümkün mü değerli arkadaşlar?
Antalyada bir tramvay projesi yürütülüyor. Belediye hafif
raylı sistem dese de, bunun teknik özelliklerine
bakıldığında tramvay projesi olduğu açıktır.
Bu proje için yollar kapatıldı. Ali Çetinkaya Caddesi ve Çallı
bölgesinde bine yakın esnaf bu proje yüzünden mağdur oldu. Bu
esnafın mağduriyeti nasıl giderilecek? Ama şimdi
bakıyorsunuz, yapılan rayların da bir kısmı yüksek
monte edilmiş ve o bölgenin imar ve inşası yeniden
yapılıyor. Bunu anlamak ve kabul etmek mümkün mü? Proje
hazırlanırken hangi bölgede hangi seviyede inşaat
yapılacak, bu tespit edilemez mi? Bu projenin de Antalyanın
ulaşım problemini çözmeyeceği konusunda uzmanların ciddi
kaygıları var. Yani bir yandan ağır bir kriz
yaşayacaksınız bir yandan da proje hataları nedeniyle bu
ülkenin kaynaklarını çarçur edeceksiniz. Belediyenin gelirlerine
ipotek koyduracaksınız. Bu anlayışı kabul etmek mümkün
değildir.
Değerli milletvekilleri, geçen yıl Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımızın bütçesi üzerine konuşurken
tutanaklara da yansımıştır. Ankara Üniversitesi eski
öğretim üyesi Profesör Doktor Tuncer Bulutayın bir
değerlendirmesini aktarmıştım. Sayın Bulutay diyordu
ki: İktisat kavramında bedava yemek vurgusu çok yapılır.
Ama öyle görünüyor ki, günümüzün konut ve borsa balonlarında, finansal
spekülasyon ve kumarlarda, özellikle ABDde üretime dayanmayan bedava yemekler
yaratılmaktadır. Sonra bunalımlar çıkınca da bu
yemeklerin parası toplum içindeki ya da uluslararası alandaki
güçsüzlere ödettirilmektedir. Bunu diyor. Bu alıntıyı 2007nin
Aralık ayında sizlerle paylaşmıştım. Tam da
aynı tabloyu yaşıyoruz şu an. Amerika Birleşik Devletlerindeki
konut piyasasında yaşanan kriz bütün dünyayı yakmaktadır
şimdi. Bu örneği niçin veriyorum biliyor musunuz? Siz iyi bir
kaptansanız rotanızı doğru çizer, kılavuzunuzu iyi
belirlersiniz. Bu ülkenin yetişmiş bilim adamları, ekonomistleri
var; siz yeter ki doğru kişileri seçin. Ama, kadrolaşma
anlayışı içinde Benim adamım olsun. derseniz, sadece size
övgüler düzenleri dikkate alır, sadece onların dediklerini
yaparsanız bu geminin batmasını engelleyemezsiniz. Geminin
doğru yolda gitmediği de ve artık su almaya
başladığı da açıktır.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki tasarının da
sorunlara çözüm getirmesi, kredi musluklarının açılması ve
ekonominin yeniden canlandırılmasına önemli bir katkı
sağlamayacağı ortadadır. Bir an önce ekonominin tüm taraflarıyla
bir araya gelinmeli, kapsamlı bir çözüm paketi ortaya
konulmalıdır. Aksi hâlde bu küresel kriz, Sayın Bulutayın
dediği gibi, bizi çok daha fazla yakacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle sizleri saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Çöllü, teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Niğde
Milletvekili Sayın Mümin İnan.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MÜMİN İNAN (Niğde) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 320 sıra sayılı
Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi
Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısının 1inci
maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlarım.
Hükûmet tasarısının genel gerekçesine
baktığımızda Ülkemiz ekonomisinin güçlendirilmesi
amacıyla kredilendirme faaliyetlerinin desteklenmesi bir zorunluluk olarak
ortaya çıkmıştır. Ancak yüksek faizler ve öngörülemeyen
bazı finansal dalgalanmalar, bazı kişi ve kuruluşların
istememelerine ve bütün iyi niyetlerine rağmen ekonomik faaliyetleri
esnasında çek, senet ve kredi kartları borçlarına ilişkin
taahhütlerini yerine getirememesine sebep olmaktadır. şeklinde
ifadelerin yer aldığını görmekteyiz.
Biz 2008 yılının Mart ayında, yani Hükûmetin
öngörmediği ya da öngörmek istemediği finansal dalgalanmalar
vatandaşlarımızı etkilemeye başladığı
sırada, vatandaşlarımızın bu olumsuz etkileri en hafif
şekilde atlatabilmeleri için gerekli finansal tedbirleri almalarına
yardımcı olması amacıyla bir yasal düzenleme
yapılması konusunda bir kanun teklifi vermiştik.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
vatandaşlarımızın sorunlarını çözecek, ekonomik
ve sosyal yaşamlarını kolaylaştıracak bütün
çalışmalara destek verdiğimiz gibi bu tasarıyı da
destekliyoruz. Fakat buna benzer, ekonomik daralmanın etkilerinin
azaltılmasına yönelik tasarıların Meclis gündemine alınması
konusunda da çok geç kalındığını ifade etmek isterim.
Keşke 2008 Mart ayında, bizim vermiş olduğumuz kanun
teklifi o zaman kabul edilseydi en azından on aylık bir zaman
kazanılırdı.
Hükûmet, ekonomik krizin Türkiyeye olumsuz etkilerini hafifletmek
için alınacak tedbirler konusunda, diğer konularda olduğu gibi
şimdiye kadar çok yavaş davranmıştır, ısrarla
ağırdan alarak beklenen çözüm yollarını
açıklamamaktadır.
2008 yılı sonu itibarıyla ülkemizin ekonomisini
değerlendirdiğimizde, yıl başındaki Hükûmet hedefleri
ile yıl sonunda ortaya çıkan tablo
karşılaştırıldığında hedeflerin
saptığı, Hükûmetin açığa düştüğü
görülmektedir. Hükûmetin 2008 yılı merkezî yönetim bütçesinde temel
alınan makroekonomik büyüklük hedeflerine
baktığımızda, yüzde 4 enflasyon ile yüzde 5,5 büyüme
hedeflendiği görülmektedir. Ancak hedeflerin gerçekleştirilmesinde
yaklaşık yüzde 150 oranında sapma olmuştur ve yıl
sonunda tüketici enflasyonu yüzde 10un üzerine çıkarken büyüme
rakamları ise yüzde 2ler düzeyinde kalmıştır. Aslında
bu hedeflerde sapma sadece 2008 yılına özgü bir durum değildir.
Hükûmetin geçmiş yıl hedeflerine de bakarsanız hepsinde ciddi
oranlarda sapma olduğu açıkça görülecektir. Bu sapmalar bize,
Hükûmetin planlamalar yaparken gerçek şartları yeterince
araştırıp incelemeden ortaya sanal hedefler koyduğunu ve bu
hedeflerin gerçeklerle ve bilimsel anlamda planlama teknikleriyle
belirlenmediğini göstermektedir. Çünkü planlama sonucu gerçekleşen
hedeflerden sapma oranı, yapılan planlamanın ne kadar
başarılı veya başarısız olduğunu ortaya
koyar. Hedeflerdeki sapma oranlarına baktığımızda
Hükûmetin bu konudaki başarısızlığı ve öngörü
eksikliği açıkça görülecektir.
2007 yılından itibaren Türkiyede ciddi bir krizin
başlamakta olduğu, gerekli tedbirler alınıp, ekonomi
politikalarının gözden geçirilmesi gerektiği ülkemizdeki birçok
ekonomist ve siyasetçi tarafından ifade edilmiş ve uyarılar
yapılmıştır ancak Hükûmet bunları görmemiştir.
Daha sonra dünyada baş gösteren ekonomik krizin de Türkiye'ye etkilerini
maalesef Hükûmet önemsememiştir. Bütün uyarılara rağmen,
Hükûmet, önce Kriz bizi etkilemez, hatta bizim için yeni fırsatlar
yaratır. gibi hayalî beklentiyle zaman kaybetmiş, krizin bizi
etkileyeceği açıkça ortaya çıkınca, yine tedbir almak
yerine Kriz psikolojiktir., Kriz bizi hafif etkiler. söylemleriyle
vatandaş oyalanıp avutulmaya çalışılarak maalesef bu
noktaya gelinmiştir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; artık ülkemizde bıçak kemiğe
dayanmış ve hatta kemiği de delme noktasına gelmiştir.
İnsanlar hızla işlerini ve aşlarını
kaybetmektedir. Esnaf ve sanayici dükkânını, atölyesini,
fabrikasını kapatmak zorunda kalmıştır. Ekonomik
daralma nedeniyle kapasite kullanımı 1991 yılından bu yana
en düşük düzeye inmiştir. Aralık ayında kapasite kullanım
oranları, yaklaşık, ana metal sanayisinde yüzde 25, otomotivde
yüzde 50 ve imalat sanayisinde yüzde 20lik düşüşlerle dip
yapmıştır. Üretim iştir, aştır; işin ve
aşın artması, büyümenin hızlanması, üretimin
artışına bağlıdır. Sanayinin kapasite
kullanım oranlarının düşmesi, üretimin gerilemesi,
işveren açısından da, çalışan açısından da
işsizlik ve fakirlik demektir. Hatta bunun vergi gelirlerine
yansımasını düşündüğümüzde de bu olay bütçe
dengelerinin tutturulması açısından da büyük önem arz
etmektedir. Nitekim, açıklanan rakamlardan 2008 yılı son
çeyreğindeki dolaylı vergi gelirlerinde ciddi bir azalma olduğu
anlaşılmaktadır.
İşsizlikle mücadele konusunda da Hükûmetin hedefleri
tutmamıştır. TÜİK verilerine göre, 2007 yılında
yüzde 9,9 olarak gerçekleşen işsizlik oranlarının 2008
yılında yüzde 9,6ya düşürüleceği açıklanmış,
ancak işsizlik 2008 yılında artarak devam etmiştir.
TÜİKin açıkladığı verilere göre, Eylül-Kasım
2008 döneminde işsizlik oranı yüzde 10,9a, tarım
dışı işsizlik oranı yüzde 14e
çıkmıştır. Genç nüfustaki işsizlik oranı ise
yüzde 25lere yaklaşmıştır.
Hem işveren kesiminin temsilcileri hem de çalışan
kesimin temsilcileri olmak üzere ülkemizdeki çalışma hayatına
dair bütün sivil toplum ve meslek örgütleri yayınladıkları
raporlarda, yaptıkları açıklamalarda, krizin etkilerinin
azaltılması için Hükûmetin gerekli adımları ve tedbir
paketlerini bir an önce açmasını beklediklerini uzun zamandır
ifade etmektedirler, maalesef bu beklentilerine aylardır cevap
alamamışlardır.
Halkımız Hükûmetten tedbir paketleri beklerken,
teşvik uygulamalarından faydalanan bazı illerimiz, geçen hafta
basına yansıyan teşvik paketine ilişkin haberlerden sonra
âdeta şok olmuşlardır. Bunlardan bir tanesi de benim seçim
bölgem olan Niğdedir. 2008 yılı itibarıyla, 5084 ve 5330 sayılı
teşvik yasalarından yararlanan il sayımız 49du. Vatandaşlarımız
yaşanan bu olumsuz ekonomik tablonun düzeltilmesi için teşvik
sürelerinin uzatılmasını ve teşvik kapsamının
genişletilerek ihtiyaç olması hâlinde bu kapsama yeni illerin de dâhil
edilmesi konusunda düzenlemeler beklerken, geçen hafta basına sızan
sektörel ve bölgesel yeni teşvik paketi taslağı haberleri,
kapsam dışına çıkarılan illerdeki üreticilerimizi çok
tedirgin etmiştir. Bu illerin bir kısmı gelişmeye olan
ihtiyacı açısından teşvik uygulamalarına
muhtaçtır. Teşvik kapsamındayken bile yeterli
yatırımı alamayan bu bölgelerimiz teşvik kapsamından
çıkarıldıkları için daha da fakirleşeceklerdir.
Ülkemizdeki patates üretiminin yüzde 25ini tek başına
karşılayan, elma üretiminin Türkiye üçüncüsü, meyve üretiminde,
lahanada birinci, tahılda önemli pay sahibi olan Niğde ilimiz,
özellikle 1990lı yıllardan itibaren tekstil, iplik, meyve suyu ve
mobilya üretimi açısından da ekonomisine önemli katkılar yapan
tesislerinin önemli bir kısmını kaybetmiş ve tesisler
kapanmıştır, bazılarında da vardiya azaltılmasına
gidilmiştir. Bu tesislerin daha da çoğaltılıp ülke ve
ilimiz ekonomisine katkısının artırılmasını
sağlayacak tedbirler alınması gerekirken, teşvik
kapsamı dışına çıkarılacağımız
haberleri tüm hemşehrilerimizi üzmüştür. Niğdenin tarım ve
sanayi alanında teşvik kapsamına alınması
gerekmektedir ve mutlaka alınmalıdır.
Buradan, hemşehrilerimiz adına, Niğdeye ilgisini
bildiğimiz Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Zafer
Çağlayan Beyden, basında çıkan haberlere göre teşvik
kapsamı dışına çıkarılan illerimizin çok geç
olmadan bu kapsam içine alınmasına yönelik çalışmalar
yapıp bu illerimizi tasarıya dâhil ederek,
vatandaşlarımızın isteklerine ve beklentilerine cevap
vermesini hassaten istirham ediyorum. Vatandaşlarımız, bu konuda
sizlerden olumlu ve güzel haberler beklemektedir ve müjdeli haberleri,
inşallah, bundan sonraki konuşmada verirsiniz diye düşünüyorum.
Bugün Niğdede en çok ne vardır? diye
sorduğumuzda, maalesef, Niğdenin kahvehanelerinde ve
sokaklarında en çok işsizlik, işsizler bulunmaktadır ve her
geçen gün işsizler ordusuna yenileri eklenmektedir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, ülkemizin nüfus yoğunluğu açısından
oldukça büyük, fakat yeterli örgütlenme imkânı olmadığı
için sesini duyuramayan ve yıllardır uygulanan tarım
politikaları yüzünden çok büyük sıkıntılarla
boğuşan tarım kesimindeki çiftçi vatandaşlarımız
da sorunlarının çözümüne yönelik adımların bir an önce
atılmasını sabırsızlıkla beklemektedirler.
Hızla artan elektrik fiyatları, mazot fiyatları, bir önceki
yıla göre 2ye katlanan gübre fiyatları ve diğer maliyetler
çiftçilerimizi ekim yapamaz hâle getirmiştir. Buna rağmen umudunu
yitirmeyerek, çalışıp ekim yapabilenler ise hasat döneminde
karşılaştığı pazarlama sorunları ve
maliyetinin çok altında fiyatlar nedeniyle istemelerine ve bütün iyi
niyetlerine rağmen borçlarını ödeyememişler,
kullandıkları zirai kredileri ve tarımsal sulama elektrik
borçlarından dolayı tarlaları, traktörleri, kısacası
bütün varlıkları haczedilmiştir. Köylümüz sokağa
çıkamaz, şehre inemez hâle gelmiştir. Çiftçimizin bu
yoksulluğu Anadolu şehirlerindeki esnaf ve tüccarları da olumsuz
etkilemektedir. Acilen tarımsal sulama elektrik borçlarına, zirai
kredilerine yönelik ödeme kolaylıkları getirilmezse
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İnan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
MÜMİN İNAN (Devamla) Teşekkür ediyorum efendim.
çiftçilerimiz ekim yapamayacak, tarlaları, traktörleri
hacizlerle el değiştirecektir ve nitekim değiştirmektedir
ve işsizler ordusuna yeni insanlar eklenecektir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, şu anda Niğdenin patates üreticilerinin
elinde 500-600 bin ton patates satılmayı beklemektedir. Maalesef,
ambarlarda da çürümeye terk edilmiştir. Çünkü tüccar sormamaktadır,
ihracat yoktur ve iç pazar da bu talebe cevap verememektedir.
Bu konuşma vesilesiyle kısaca izah etmeye
çalıştığım gibi, bugün ülkemizdeki üreten kesimin
tamamı, esnafı, sanayicisi, çiftçisi, herkes sıkıntı
içerisindedir. Ümit ediyorum ki, bu düzenlemenin arkasında
vatandaşlarımızın ekonomik sorunlarının çözümüne
yönelik diğer çalışmalar da devam eder ve beklenen ekonomik
tedbirler en kısa süre içerisinde alınır.
Aslında, ekonomik kriz sebebiyle bütün iyi niyetlerine
rağmen aşırı borç yükü altına giren esnaf, sanayici,
çiftçi ve kredi kartı borçluları için yeni borç ödeme
yapılandırılmalarına acil ihtiyaç vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İnan, konuşmanızı
tamamlayınız efendim, lütfen.
MÜMİN İNAN (Devamla) Teşekkür ediyorum efendim.
Keşke bu kanunla beraber bu çalışmalar da buralarda
görüşülseydi. Bu yasanın yaptırım gücünün
olmadığı da bir gerçektir. Kişilerin muhatapları
olacak bankaların da buna yardımcı olmaları gerekir. Merkez
Bankasından silinecek olan bilgilerin özel banka ve kredi
kuruluşlarının arşivlerinden de silinmesi gerekmektedir.
Can suyu kredisi kullanımında karşılaşılan
sıkıntılar bunda da yaşanmamalıdır.
Şu anda Türkiye'nin en önemli sorunu maalesef güven krizidir.
Maalesef çalışanlar ve esnaflar, piyasada paranın
olmadığını, kimsenin para
harcamadığını, işin kötüsünün de insanların
umudunun yitirildiğini ifade etmektedirler ve bu krizi nasıl
atlatacaklarını kara kara düşünmektedirler ve çareyi de Türkiye
Büyük Millet Meclisinden ve Hükûmetten beklemektedirler.
Bu yasanın hayırlı ve uğurlu
olmasını temenni ediyor, hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanımızın himayesinde,
Kızılayımız tarafından Gazzedeki yaralılar için
kan bağışı alımı yapılmaktadır.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.24
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN (Giresun),
Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 48inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULU SUNUŞLARI (Devam)
C) Duyurular
1.- Başkanlıkça, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanının himayesinde, Kızılay
tarafından, Gazzedeki yaralılar için kan bağışı
kampanyasının başladığına ilişkin duyuru
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisi ile birlikte
Kızılayın başlatmış olduğu bu kan
bağışı kampanyasına milletvekili arkadaşlarımızın
ve Meclis personelimizin gösterdiği ilgiye teşekkür ediyor, Gazzede
şehit olanlara Allahtan rahmet, yaralılara acil şifa diliyoruz.
320 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.-
Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi
Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; Niğde Milletvekili
Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 2 Milletvekilinin; Giresun Milletvekili Ali Temürün; Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/664, 2/59, 2/261, 2/357, 2/370) (S.
Sayısı: 320) (Devam)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
1inci madde üzerinde söz sırası Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplana aittir.
Sayın Kaplan, buyurun efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Karşılıksız Çek ve Protestolu
Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin
Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Yasa
Tasarısı nedeniyle grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, söz konusu yasa tasarısının gerekçesi
kriz ortamında ekonomiyi güçlendirmek, biraz da finansal piyasaya bir
canlılık getirmek amaçlı ama bir gerçek var ki bu Merkez
Bankasının tuttuğu fişler, kayıtlar var, bunların
silinmesine yönelik. Ama sonuçta borçlarını ödese de
vatandaşlarımız kayıtların silinmesi de büyük
formaliteler gerektiriyor. Merkez Bankasının kayıtları
silinse bile arşivlerde saklanıyor. En nihayet Kredi Kayıt
Bürosundaki kayıtlar silinmemekte.
Böyle baktığımız zaman, bu fişleme 12
Eylül fişlemesine benziyor biraz, yani ekonomik fişleme bu. Bu
ekonomik fişlemeyle, bu tasarıyı desteklesek, kabul etsek bile
yine bir yerlerde kayıtlar var, yani birileri bir yerlere bakacak. 12
Eylülde de fişlemeyle ilgili yasayı kaldırdık -o da siyasi
fişleme tabii, 12 Eylülde sağcısı-solcusu herkes
fişlenmişti, 2 milyon yurttaşımız- ama özel bir göreve
girmek istediği zaman hemen eski kayıtları çıkarılıyor.
Hatta, biraz daha
Seçimler yakın
Sabıka kaydı yoktur. diye
belge alıyor vatandaş veya memnu hakların iadesini alıyor
ama yine bakıyorsunuz, arşivde fişleme var.
Şimdi, gerçekten bu fişlemeyi, bu tasarıyı
kabul ettiğimiz zaman, amacına uygun olarak bu fişlemenin
getirdiği sınırlamaları kaldıracak mı, o konuda
tereddüdümüz var. Ama, bir kriz yaşanıyor ve ekonomik krizde
gerçekten de çok ciddi bir milyonlarca çek, senet protesto edilmiş, kredi
kartları borçları icraya düşmüş, iflasa düşmüş;
böyle bir ortamda, bu yasa, altı ay içinde ödeme şartıyla ve
yeniden yapılandırma şartıyla bir sicil affı
niteliği taşıyor. Şimdi, bu konuda parti olarak elbette ki
biz de kerhen evet diyeceğiz. Yani, vatandaşın, esnafın,
borçluların lehine olan bir yasal düzenleme karşısında
Doğrusu da budur, yani doğru tavır. Ancak, bir gerçeği
görmek lazım. Yani, şimdi, kredi kartlarıyla ilgili özellikle
-elimde- kanun teklifi vermişim. Yani, bu, sicil affıyla çözülecek
bir olay değil. Faizler yüksek, yüzde 100leri aşıyor, faizlerin
yüksek olmasının yanında bugünkü basında, Visa
kartlarıyla ilgili bir sorumlunun demeçleri var. Nüfusumuz 70 milyon, 70
milyon Visa kartı var. Maşallah, borçsa başa baş, 70
milyar, 69 milyar bir hareketlilik. Ama, 2008de ilginç olan, nakit çekiminde
hareketlilik var kredi kartlarında. Bu, korkunç bir şey. Niye bu
korkunç? Eğer, bir ülkenin ekonomisinin iyi olup olmadığına
bakmak isterseniz, ticari hayatta, alışverişte, günlük
yaşamda, hayatın her alanında karşımızda duran
çeklere, senetlere ve kredi kartlarına bakarak o ülkenin ekonomisinin
iyiye gidip gitmediğini belirleyebiliriz.
Şimdi, burada yasa tasarısında da var örneğin;
2002 yılında ödenmeyen ferdî kredi ve kredi borçluları
sayısı 7.782. 2002de, 2001 krizinden Türkiye gelmiş, o dönemde
bile bu rakam var. 2005 yılında 20 kat artmış. Hangi
dönemde? AK PARTİ hükûmetleri döneminde, 150.186; 2006da daha da artmış,
203.085; 2007 yılının sekizinci ayında ise, yılın
tamamlanmasına dört ay kaldığı hâlde 191.026; 2006
rakamlarına ulaşmıştı, şimdi 2008in
rakamlarını koyduğumuz zaman gerçekten korkunç rakamlar
çıkıyor.
Karşılıksız çek sayısı
bakımından da 2001 yılında 1 milyon 179 bin. Kriz
vardı o zaman, en büyük krizini ülke yaşadı. Geliyoruz
şimdiye, yüzde 85 artışla 2007 yılında korkunç bir
rakam karşımızda yine, 1 milyon 144 bin olarak.
Şimdi kredi kartları rakamlarının diliyle
konuşalım. 1 Şubat 2008 itibarıyla -bu yeni rakamlar daha
vahim- kredi kartı borç bakiyesi 27 milyar 279 milyon. Ödenmeyen kredi
kartı borcu 2 milyara yaklaşıyor. 2007 sonu itibarıyla
kredi kartı borcu nedeniyle kara listeye toplam 585.060 kişi
girmiş. Sanıyorum 2008 itibarıyla 1 milyon. Yani Türkiyede
yetişen, yaşayan 70 kişiden birisi fişli, kredi
kartından fişli; kimi siyasi fişli, kimi ekonomik fişli ama
fişli. Fişli bir ülke olmaya başladık.
Şimdi, enflasyon yüzde 10ları aştı. Zaten
Merkez Bankasının
Hazine borçlanma faizleri yüzde 19ları
buldu. Tüketici kredilerinde oran düşük, yüzde 1lerde ama
çalışmıyor piyasa şu son krizden dolayı.
Bankaların kredi kartı faizleri ise bu oranlara
kıyaslandığında yüksek olup kredi kartlarına bankalar
yıllık birleşik faiz olarak yüzde 78 uyguluyor. Bu,
acımasızca bir yaklaşımdır. Her ailede, her memurun,
her işçinin, her köylünün cebinde artık bir kredi kartı
vardır. Bu faiz oranlarıyla ekonomiye hareketlilik getirmek mümkün
değil. Olsa olsa, bu faiz oranlarında dengeyi
sağlamadığımız zaman ülkeyi sosyal patlamaların
eşiğine getiririz.
1 Şubat itibarıyla tüketici kredilerinde yine
artış var 1 milyar 130 milyon civarında.
Şimdi, 2002 yılı verileri, kriz sonrası
olmasına rağmen, bugünün verilerinden daha iyi çıkıyorsa
oturup düşünmek gerekiyor.
Kredi kartlarında en yüksek harcama oranı ne, diye baktığımız
zaman -bu önemli- yüzde 33,8le market ve gıda harcamalarında.
Şimdi, kredi kartını karın doyurmak için kullanıyor
vatandaş, gıda ve marketlerde kullanıyor. Dikkat etmek gerekiyor
buna.
Vatandaşlar faiz yüksekliği nedeniyle, ödeyemedikleri
borçları nedeniyle bu sefer temerrüde düşüyor, temerrüde düşünce
sonra ödeyemiyor, ödeyemeyince icra geliyor; faiz ve iflaslar, arkasından
ailelerde ciddi oranda boşanmalar, geçimsizlikler, topluma
yansımalar
Evet, biz, gerçekten, kredi kartlarıyla, çekle, senetle
ilgili bir düzenleme yapacaksak bunları bir bütün olarak almamız
gerekiyor. Çek mağdurlarına bakıyorsunuz, kim mağdur, kim
haklı
Gerçekten, Türk Ticaret Kanunu, Çek Kanunundaki
değişiklik hâlâ görüşülemediği için ve
2001 ekonomik krizi
sonrası düzenleme 2003 yılında yapıldı. Ondan sonra,
herkes bildiriyor, çekler ödenmiyor, karşılıksız
çıkıyor. Rakam olarak 1 milyon karşılıksız çek,
yani 70 milyon nüfusu olan ülkede 1 milyon karşılıksız çek
kullanılıyor. Bu düzenlemeler onun için birbiriyle
bağlantılıdır. Eğer faiz oranını
azaltmazsanız, Ticaret Kanununu zamanında çıkarmazsanız
bugün çıkardığınız sicil affını tekrardan
düzenlemek zorunda kalırsınız, yeniden çıkarmak zorunda
kalırsınız.
Kimi de diyor ki: Kredi kartı mağdurları iktisadi
istikrarın temelidir. Acaba diyoruz, yani şimdi bankalar finans
sorunu yaşıyor, hareketlilik yaşaması için can suyu
kredileri var özellikle, son dört-beş önemli ekonomik yasa
çıkardık, ARGE Yasasını çıkardık,
yap-işlet-devret
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın.
HASİP KAPLAN (Devamla) Son çıkarılan yasalarda
KOBİlere imkânlar tanınıyor, ARGE Yasası ile
işletmelere tanınıyor, yine yap-işlet-devret modeli
gelecek. İnanın bütün bunlara uyum sağlanması için bu tür
düzenlemeler çok etkili olmayacak ve çözüm getirmeyecek ancak bir rahatlama
getirmesi açısından yine destek sunacağız elbette.
Ama krizin aşılması için Türkiye'nin üç önemli
sorununu çözmesi lazım:
Biri çatışmasızlık ortamıdır.
Silaha, operasyona, tezkereye giden harcamaları kesmemiz lazım
Barış ortamını sağlamak zorundayız. Bu bir.
İki: Enerji politikamızda ithal enerjiden kesinlikle
kaynak enerjiye yönelmek zorundayız. Bunun çok acil olarak tedbirini almak
zorundayız.
Üç: Yine en önemlisi, zamana yayılmış GAP projesindeki
1 milyon 850 bin hektardan 250 bin hektarı sulanmıştır, 1
milyon 600 bin hektar sulamayı en kısa zaman dilimine
aldığımız zaman -bunun özel bir planlamayla
yapılması lazım- en azından 3-4 milyon işsize iş
kapısı demektir. 1 milyon 600 bin hektarın sulanması demek,
Gaziantepten Habur Sınır Kapısına kadar o alanın
sulanması demek ve Orta Doğuya, Uzak Doğuya ki kriz
sonrası açılmamız gereken ülkelerdir bu Hindistan, Çin, Afrika,
Orta Doğu
Bu üç alanda ciddi önlemler alırsak krizi aşabiliriz,
yoksa bu bir darboğazdır.
Belki bu çek, senet, kredi kartı mağdurları
altı ay içinde de bir yerden borçlanacak, sicilini sildirecek. Belki bir
rahatlama sağlayacak ama sorun çözülmüyor, kriz çözülmüyor. Krizi bu üç
noktada düşünmek gerekiyor.
BAŞKAN Sayın Kaplan, konuşmanızı
tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN AK PARTİ Grubu adına Bayburt Milletvekili
Sayın Ülkü Gökalp Güney.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Karşılıksız Çek
ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına
İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde iş
adamlarının, esnafın uzun zamandan beri beklediği bu kanun
teklifini veren değerli milletvekili arkadaşlarımı, konunun
önemini kavrayarak bu duyarlılığı gösteren Sayın
Sanayi ve Ticaret Bakanımızı kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, bugünkü uygulamaya
baktığımızda yüksek faizler, öngörülemeyen bazı
finansal dalgalanmalar, bazı kişi ve kuruluşların
istemelerine, gayretlerine, bütün iyi niyetlerine rağmen ekonomik faaliyetleri
esnasında çek, senet ve kredi kartlarına ilişkin taahhütlerini
yerine getirememesine sebep olmaktadır, bunu biliyoruz. Bu durumdaki
kişi ve kurumlar Merkez Bankasının kara listesine
alınmaktadırlar. Bunun sonucu olarak da, daha sonra ödemiş
olsalar dahi, karşılıksız çek, protestolu senet ve kredi kartları
kayıtları kredilendirme ve çek hesabı açma işlemlerine
engel olmaktadır. Çıkaracağımız bu kanunla, bundan
böyle borçlarını gecikerek de ödemiş olsalar bile veya yeniden
yapılandırılmış olanların, Merkez Bankasında
kara listeye alınmışların bir manada sicilleri
aklanmış olacaktır. Yani buna bir nevi sicil affı
diyebiliriz diğer bir ifadeyle.
Yapılan iş son derece olumlu, esnafı ve üreticiyi
rahatlatan bir uygulamadır. Bu müteşebbisler bundan böyle daha bir öz
güven ve moralle ticari faaliyetlerini yürüteceklerdir.
Değerli arkadaşlarım, bu kanunla getirilen
diğer önemli bir husus da, şu anda karşılıksız
çek, protestolu senet, kredi ve kredi kartları borcu olanlara da altı
aylık bir süre içerisinde borçlarını öderlerse bu kanundan
yararlanmaları hususunun getirilmesidir. Bu, son derece olumlu bir
yaklaşımdır. Bununla, borçları olanlar altı ay süre
içerisinde tüm imkânlarını kullanarak borçlarını ödeme
gayreti içine gireceklerdir. Bu, onlara olumlu bir motivasyon
sağlayacaktır, ekonomimize yine olumlu bir katkı getirecektir.
Değerli milletvekilleri, küresel ekonomik krizin ülkemize
getirdiği ve ülkemizdeki tesirlerini hep birlikte görüp, bilip
yaşıyoruz.
Arkadaşlarımız burada zaman zaman bazı
rakamlar verdiler, TÜİKten alınan rakamlar. Biz bu rakamları
biliyoruz. Tabii ki her şey güllük gülistanlık değil. Mesela bir
misal verelim: TÜİK kayıtlarına göre 2006 ile 2007
yılı karşılaştırıldığında
ticaret unvanlı iş yeri bazında kurulan iş yeri
sayısında 2006 yılına göre yüzde 8,7 azalma var. Kapanan
iş yeri sayısı yüzde 1,7 artmış. Düşük kur ve
yüksek faiz politikasının yansıması olarak üretimden
çekilen kaynak faize yönelmiştir ve faiz oranlarının geçmiş
yıllara göre göreceli olarak düşmüş olduğu görülmekle
birlikte -reel faizin yüksek olması- üretici yerine faiz kazananlar
kârlı çıkmışlardır. 2002 yılında ödenmeyen
ferdi kredi ve kredi borçlu sayısı da 7.782 iken 2005
yılında 20 kat artmış, bu 2008e kadar bu vaziyette devam
etmiştir. Biz bunları biliyoruz. Biz bunları bildiğimiz
için ekonomiyi iyileştirmek için bu tip kanunları getiriyoruz.
Bu kanun hakkında iki günden beri burada konuşan
değerli muhalefet milletvekili arkadaşlarımı dinledim. Çok
doğru, çok güzel ifadelerde bulundular. Ama sanki bu kanunun hiçbir
faydası yokmuş, yani biz bunu iş olsun diye getirmişiz gibi
bazı beyanlarda bulundular. Türk ekonomisinin son derece kötü
olduğunu, efendim, çiftçinin, hayvancılığın tamamen
battığını, bittiğini, halkın perişan
olduğunu açıkça ifade ettiler ki yapılan iş burada bu
bunalan insanlara bir kanunla bir af çıkararak bir can suyu veriyoruz. Ama
arkadaşlarımız bunu burada böyle açıkladılar. Öyle
karanlık tablolar çizdiler ki bunu anlamak mümkün değil ve burada
bunu konuşmak bence büyük bir anlam taşımıyor. Eğer
böyle bir karanlık tablo varsa, iki ay sonra yapılacak seçimler var,
onun sonuçlarında herkes değerlendirmesini yapar; eğer bu
böyleyse sonuç öyle çıkar, öyle değilse öyledir. Onun için, burada,
hayırlı ve olumlu bir kanunda arkadaşlarımızın bu
şekilde tenkit yapmalarını, eleştiri yapmalarını
uygun bulmadım.
OKTAY VURAL (İzmir) Susalım artık istersen.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
burada önemli bir nokta var. Cumhuriyet Halk Partisinden konuşan Tacidar
Bey arkadaşımın bir ifadesi vardı, ona burada aynen
katılıyorum. Biz, bu sicil affını çıkarıyoruz.
Doğru, güzel ama başta özel bankalar olmak üzere, her ne kadar Merkez
Bankasında bunların sicilleri silinmiş olsa da, bu özel bankalar
başta olmak üzere, Bunlar zaten şüpheli, bunların
durumları iyi değil, biz bunlara kredi vermeyelim. derler ve
diyebiliyorlar. Bunları zamanında da yaşadık. Yani burada
önemli olan yaptırım.
Biliyorsunuz, Türkiyede en kârlı sektör bankalardır.
Sayın Başbakanımız bu ekonomik krizle birlikte
bankaların da elini taşın altına sokmasını
açıkça beyan etmişti. Şimdi buradan sesleniyorum:
Bankalarımızın mutlaka bu paylaşımda olumlu rolü
olmalıdır. Bizde bankalar, ellerine geçen herhangi bir esnafı
veyahut da kendisinden kredi alanı en yüksek ipoteklerle
bağlıyorlar, ondan sonra da eğer bir terslik olduğu zaman
her iş tersine gidiyor, adam da batıyor.
Şimdi, biz böyle hayırlı bir kanun
çıkarıyoruz. Diyorum ki Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumumuza, ya statüsünde değişiklik yaptıralım veyahut da
onların çok sıkı denetimiyle ama mutlaka sıkı
denetimiyle, bu insanlara herhangi bir şekilde Yok efendim, senin eskiden
bir sicil borcun varmış. Her ne kadar bir kanun çıktı, sen
bundan kurtuldun ama yok, yok, sen şüphelisin, biz sana kredi veremeyiz
Bunun önüne geçecek yöntemi mutlaka bulmalıyız. Sayın Bakandan
bunu istirham ediyorum.
Arkadaşlar, kanun çıkarmak tabii çok güzel bir şey
ama önemli olan bunu uygulayabilmektir. Bunu uygulayabilecek müeyyideleri
koyalım. Bu kanun çok insan tarafından Türkiyede bekleniyordu.
Ben tekrar bu kanunu hazırlayan arkadaşlarıma ve
buradaki bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Bunu çok bekleyen insanlar var. O insanlar bugün çok mutlu olacaklar ama bunun
bir eksiği olmasın aman! Uygulamada biz bu çıkarmış
olduğumuz kanunun uygulamasını da bu ciddiyet ve bu kalitede, bu
güzellikte yapmalıyız diyorum.
Kanunun ülkemize, ilgililere, hayırlara, uğurlara vesile
olmasını içtenlikle diliyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Güney, teşekkür ediyorum efendim.
Şahsı adına ilk konuşmacı Zonguldak
Milletvekili Sayın Fazlı Erdoğan.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Karşılıksız Çek ve Protestolu
Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin
Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında 320 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2001-2000 yıllarındaki
kriz tabii ki ülkemizin gerçeklerinden ortaya çıkan kriz. Bunun
boyutları ülke sınırlarıyla belli. O zamanki yönetimlerin
ve uygulamaların, ekonomik gelişmelerin sonucunda ülkemizdeki sonuç
belli. Bugünkü kriz ise dünyayla doğru orantılı, özellikle
Amerika Birleşik Devletlerinin konumuyla, gelişmiş ülkelerin
konumuyla doğrudan ilgilendiriyor hepimizi.
Takdir edersiniz ki Amerika Birleşik Devletleri ve
gelişmiş ülkeler, gerçekten -Avrupa tabii bunun içerisinde olmak
üzere- refah seviyesi, kişi başına millî gelirden
aldıkları 20, 25, 30 bin dolarlar, yüksek seviyede kendi
toplumlarını, vatandaşlarını geçim açısından
korudukları ve zengin kıldıkları zaman ülkemiz bundan hiç
etkilenmiyor yani Amerikadaki, Avrupadaki vatandaşın zenginliği,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının zenginliğine olumlu bir katkı
olarak yansımıyor ama ne zaman ki orada bir kriz oluyor, oradaki
eksiler, oradaki olumsuzluklar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına
direkt yansıtılıyor.
Burada derinlemesine bu konuyu iyi irdelemek lazım. Enerjinin
merkezinde olmak, dünyayı o noktadan harekete geçirerek kendi
geçmişini, kendi plansızlığını, kendi
düzensizliğini tabii ki hesaba kattığımız zaman,
bugünkü krizde de dünkü krizlerde de aradaki o kırmızı çizgiyi
çok iyi ayırt etmek lazım. Dünkü arkadaşlarımız,
benden önceki arkadaşlarımız bu konularla ilgili kapsamlı
görüşmeler yaptı.
2003 yılında, 25/10/2003 tarihinde bir kanun
çıktı. Bu kanun üç ayı kapsıyordu. Yine krediyle ilgili,
çekle ilgili, senetle ilgili olumsuzlukların affıyla ilgiliydi,
temizlenmesiyle ilgili, yani sabıka kaydının silinmesiyle
ilgiliydi. Fakat bu süreç içerisinde, takdir edersiniz, geçmiş
yıllarda yaklaşık olarak yirmi iki tane banka battı. Bu
bankalar diğer bankalara devredilirken o kendi aralarında bir evrak
akışı ve Merkez Bankasına gelmeleri uzun süre aldı.
Bunların toplanması, çıkarılması üç ay içerisine
sığdırılamadı. Her gittiğimiz yerde, özellikle
esnaf başkanlarımızın, toplantılarda Gerçekten, sicil
kanunu çıktı, af kanunu çıktı ama bunlardan yeteri derecede
yararlanamıyoruz
yeniden düzenleme talepleri gündeme geldi. Bugünkü
kanun beş buçuk yılı kapsıyor. Altı aylık
önümüzde bir süre var. Geçmişe ait dört buçuk-beş yıllık
bir süre var. Bunu Sanayi Komisyonumuzda da iktidarıyla muhalefetiyle
gerçekten paylaştık.
Burada önemli olan kredi kartını, tüketim toplumu
ağırlıklı olan Türkiyemizde kullananların çok
dikkatli olması lazım. Hepimiz, çocuklarımıza bakarsak en
azından dört tane, beş tane kart kullanıyorlar, hepimizin
evinde, her birimizde bir veya iki, üç tane telefon kullanılıyor.
Finlandiyada Nokia markanın bakıyorsunuz 5 milyonluk bir
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Reklam
yapıyorsunuz.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) Yani, reklam yapıyoruz ama
özür diliyorum, 75 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti keşke bir marka
oluştursaydı da o telefonu biz dünyaya satabilseydik. Bunun ben
özlemini çekiyorum. O, bugün onu satarken çok büyük katma değerler elde ediyor.
Biz markalaşma noktasında olsun, kanunumuzu çıkardık
İşte, kredi, çekler konusundaki hassasiyetlerimizi gündeme getirip
temizlemek istiyoruz ama ekonominin diri olması, canlı olması,
hayatiyet kazanması açısından, gerek Sanayi Bakanımız
gerek Komisyonumuz gerek bu konuyla ilgili duyarlı arkadaşlar
ellerinden geleni yaptılar.
Vatandaşı bankalar fişliyor, bankalar sicilini
tutuyor. Ama ben buradan Türkiye Cumhuriyetinin bir milletvekili olarak:
Bankaların sicilini kim tutuyor? Bunun da bir hesabını sormak
lazım, bunu da değerlendirmek lazım. Yanlış
işleyen bankaların bu ülkeye getirmiş olduğu eksileri,
acaba, vatandaş olarak görüp değerlendirdiği zaman, onları
düzene koyma noktasında hangi adımlar atılabiliyor?
Bugünkü Hükûmet döneminde herhangi bir banka batmadı.
Geçmişten gelen aksaklıkların yanında, Kredi Kayıt
Bürosu A.Ş, birtakım bankalar kendi aralarında bir kurum
kurarak
Bununla beraber Merkez Bankası kayıtlarından silinse
bile bankalar, kendi kayıtlarında varsa, açıkça,
kafasının estirdiği gibi serbest piyasa ekonomisinde
istediğine verir, istediğine vermez noktasında bir serbestlik,
bir bağımsızlık söz konusu. Burada tabii ki toplumun bütün
katmanlarını, bütün bu konuyla olan işlevlerini bulunduran
sanayicilerimizi, iş adamlarımızı, esnafımızı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Erdoğan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla)
düşünürken onları
duyarlı olmaya, dikkatli olmaya, aldığını ödemeye
mecbur olmak zorunda tutmak lazım. Yani bir yerden para alıyorsan
onun ödemesi kesinlikle olmaz, nasıl olsa gelecekse bir af gelir, ben
buradan kaydımı sildiririm, gelecekte aynı şeyler tekerrür
eder, noktasında bakmamak lazım. Bankalar da bu konuda samimi,
dürüst, çalışan insanların tasnifini yaparken, açıkça yirmi
yıl dürüst olan bir insan bir dakika yanlışı olunca o yirmi
yılın silinip atılmaması lazım. Gerçekten iyi niyetli,
samimi, temiz, bu işin içerisinde, kaydını tutarken unutmuş
olabilir, o listeye o da girmiş olabilir. Bu noktada görünen şu ki:
Doğru olan, faydalı olan bir kanundur, Hükûmetin ve muhalefetin
desteğini almıştır. Katkısı olan herkesi tebrik
ediyoruz, desteklerinden dolayı teşekkür ediyoruz.
Vatandaşımızın da daha duyarlı, daha dikkatli
Bu
kanunu, beş buçuk yılı kapsayan süre içerisinde yararlı
sonuçlarının alınabilmesi için dikkatli kullanmak lazım.
Tekrar sicil affı ve diğer aflar
Bugün gerek sanayide
gerek yatırımda gerek üretimde insanların daha özgür olması
lazım, daha bağımsız olması lazım ama ekonomi
Mesela metal sektörüne -Zonguldak veya diğer bölgelerde-
bakıldığı zaman, altı ay içerisinde 500 dolardan
dünyadaki gelişen olaylara göre 1.500 dolarlara yassı çeliğin
fiyatı fırladı. Bu süre içerisinde vatandaş kendini bir
şeylerde değerlendirdi, buradan bir kaybı yok, ama iki buçuk ay
içerisinde -dünyadaki iniş- 1.500 dolarlarda olan yassı çelik 500
dolarlara indi. Adamın stokundaki malın değeri 100 milyar ama
100 milyarlık malın değeri
BAŞKAN Sayın Erdoğan
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) Bitiriyorum.
BAŞKAN Lütfen tamamlayın.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) Tamam Değerli
Başkanım.
100 milyarlık malın
karşılığında 100 milyar da borcu vardı. Ama
malın değeri düştü 30 milyara, borcu çıktı 120
milyara. Bu, dünyayla ilgili. İşte bunu Amerika Birleşik Devletlerinin,
gelişmiş ülkelerin kendi paylarından gerçekten bu krizi
yaşattığı ülkelere de ödemeleri gerekir.
Türkiye Cumhuriyetinin hedefi 10uncu büyük ekonomiyi bulmak.
Onun da 2023 yılında inşallah gerçekleşeceğine
inanıyorum. Cumhuriyetin yüzüncü yaşı. Dünya ekonomisinde
Türkiye 10uncu sırada olursa, hepimizin,
vatandaşımızın da alın teri, el emeği, göz nuru
hakkını alacaktır diyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şahsı adına ikinci konuşmacı Gaziantep
Milletvekili Sayın Halil Mazıcıoğlu.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 320 sıra sayılı
Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi
Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısının 1inci
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi başta ABD
olmak üzere gelişmiş batı ülkelerinde 2007
yılının ikinci yarısından sonra başlayan ve yine
2008 yılının ikinci yarısından itibaren, mali
piyasaları ve buna bağlı olarak ekonominin diğer
kesimlerini de etkisi altına alan küresel mali krizle birlikte,
gelişmekte olan ülkelere yönelik fon akımları giderek azalmaya
başlamıştır. Ancak ülkemiz, sağlanan siyasi istikrar
ve oluşturulan güven ortamının yanı sıra Hükûmetimizin
ve ilgili kurumların gerekli önlemleri almış olması ve
almaya devam etmesi sayesinde bu krizden en az düzeyde etkilenmektedir. Buna rağmen,
söz konusu konjonktür altında ülkemizde ekonomik faaliyetlerini sürdürmeye
çalışan birçok kişi ve kurum çek, senet ve kredi kartları
borçlarına ilişkin taahhütlerini yerine getirmemeye
başlamıştır.
Bilindiği gibi, kredi borcunu ödemeyen kişiler ve
ödenmeyen çek ve protestolu senedi olan kişi ve kurumlara ilişkin
bilgiler Merkez Bankasınca toplanarak bankalara ve diğer mali
kuruluşlara bildirilmektedir. Bu kayıtlar kredi ve senet borcunun
ödenmesinden sonra da belirli sürelerde tutulmaya devam edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; borcunu
yerine getirmeyen kişi ve kurumların yeni kredi talepleri, bankalarca
söz konusu kayıtlar gerekçe gösterilerek yerine getirilmemektedir. Bu
durum kredi kartı kullanımının
yaygınlaştığı ve bireysel kredi taleplerinin
arttığı günümüzde vatandaşların giderek artan ölçüde
şikâyetlerine neden olmakta ve söz konusu kayıtların silinmesine
olan talep giderek artmaktadır. Özellikle küçük esnaf ve sanatkârlardan,
daha sonra ifa etseler bile, karşılıksız çek ve protestolu
senet borçlarına ilişkin kayıtları nedeniyle
kredibilitelerinin olumsuz etkilenmesi sonucu kredi ihtiyaçlarını
karşılamada sıkıntı çektiklerine ilişkin
şikâyetler çoğalmakta ve bu kesimden söz konusu borçlarla ilgili
kayıtların silinmesine yönelik yoğun bir talep gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz
maddeyle bazı önemli amaçlar gözetilmiştir. Bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce düzenlenmiş olup da kullandığı
nakdî ve gayrinakdî kredinin ödemelerini aksatan firmaların, ticari
faaliyette bulunmayan gerçek kişilerin ve kredi müşterilerinin
karşılıksız çek, protesto edilmiş senet, kredi
kartı ve diğer kredi borçlarına ilişkin kayıtlar
bakımından bir düzenleme getirilmektedir. Bu düzenlemede, söz konusu
borçların, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce veya bu
kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde
ödenmiş veya yeniden yapılandırılmış olması
şartı da yer almaktadır. Buna göre bankalar, finansal kiralama
şirketleri, factoring şirketleri ve tüketici finans
şirketlerince yapılacak kredilendirme, çek karnesi verilmesi ve
diğer işlemlerde dikkate alınmayarak bu durumdaki
firmaların, kişi ve kredi müşterilerinin mağduriyetlerinin
giderilmesi ve ekonomiye katkı sağlanması
amaçlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu itibarla, tasarının
kabulünün, vatandaşlardan gelen yoğun isteklerin
karşılanması ve söz konusu kayıtlardan kaynaklanan
şikâyetlerin giderilmesinde faydalı olacağı, sicil
kayıtları nedeniyle finans kaynaklarına ulaşımı kısıtlananların
önündeki engellerin kalkacağı, üretim sektörünün desteklenmesiyle de
ekonomik krizin etkisini azaltacağı düşünülmektedir.
Ayrıca, küresel krizin ülkemizdeki etkileri bakımından önemli
bir husus olarak borcunu gecikmeli de olsa ödeyen yüz binlerce sanayici,
tüccar, esnaf ve sanatkârın yeniden ekonomik faaliyetlere katılımına
imkân vereceği de öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz bu
tasarının kanunlaşmasıyla, esnaf ve
tüccarımızın sorunlarının çözümlenmesine hepimizin
katkıları olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Mazıcıoğlu.
HALİL MAZICIOĞLU (Devamla) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Bundan önce yapılanlarda olduğu gibi bundan sonra da
Hükûmetimiz, ülkemiz esnaf ve tüccarının, sanayici ve
sanatkârının yanında yer alacaktır.
Ben Sayın Bakanıma da buradan seslenmek istiyorum:
Sayın Bakanım, bunun konuşulduğunu duyan -geçen hafta sonu
biz Gaziantepdeydik- gören esnafımız, sanayicimiz bu konuda
Bakanımıza, Komisyonumuza ve Meclisimize teşekkür etmemizi
söylediler. Ben de bu vebali üzerimden almak istiyorum, Gazianteplilerin
teşekkürlerini size iletmek istiyorum.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Bütün Türkiye.
HALİL MAZICIOĞLU (Devamla) Ayrıca, benden önce
konuşan Vekilimiz, bankalarımızın da sicillerinin
tutulmasını söylemişti. Bunun da çok önemli bir konu
olduğunu tekrar hatırlatmak istiyorum.
Sözlerime burada son verirken, tasarının
kanunlaşıp milletimiz için hayırlı olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Mazıcıoğlu, teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Öztürk
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Hükûmet, tasarı öncesi bankalarla oturup bir mutabakata
varmadığı için 1inci madde borçların yeniden
yapılandırılması konusunda bir hüküm öngörmemektedir. Bu
madde, bankalarla müşteriler arasında borçların yeniden
yapılandırılması konusunda kendiliğinden bir
anlaşma sağlanırsa, bu süre sonunda adli sicilin
düzeltileceğini hükme bağlıyor. Vatandaşların kredi
kartı borçlarıyla ilgili bir şey yapılacaksa, öncelikle
yapılması gereken, mevduata verilen aylık faizin yüzde 15-16lar
düzeyinde olduğu bir ortamda bankaların kredi kartı
borçlarına yüzde 60 faiz talep etmesinin önüne geçmenin yollarını
aramaktır. Bankaların mevduata yüzde 15-16 faiz öderken kredi
kartı borçlularından yüzde 60lar düzeyinde faiz istemesini serbest
piyasa mekanizmasıyla açıklamak mümkün değildir. Bu
değerlendirmeye katılır mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.
Sayın Çalış
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, siz sektörün içinden gelen ve sektörün
problemlerini bilen bir kişisiniz. Ancak, esnafın, zanaatkârın,
sanayicinin yangını çok büyük. Can suyu ve sicil affı da dâhil,
doğru adımlar olmasına rağmen, devasa bir yangına
dökülen bir kova su olmaktan öteye maalesef geçememiştir. Sektör
temsilcileri, Hükûmetinizden krizin derinliğinin
farkındalığınızı onlara da fark ettirecek
kalıcı tedbirler almanızı bekliyor. Önümüzdeki günlerde
reel sektörü düze çıkaracak ne gibi tedbirleriniz, ne gibi projeleriniz
olacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çalış.
Sayın Yalçın
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakanım, konuyla ilgisi olmayan bir üzüntüyü
paylaşmak istiyorum ve dikkatinizi çekmek istiyorum. Efendim, geçen hafta
Almanyanın Papenburg kentinde Ordulu sekiz yaşında bir kız
çocuğu tecavüz edildikten sonra boğularak öldürüldü ve geçen hafta
orada cenazesi vardı.
Sayın Bakanım, ailesinin bana ilettiği bir sitemi
ben de size iletiyorum. Ne yazık ki Almanyada çocuğun kayıp
olduğu zaman içerisinde oradaki Büyükelçiliğimizin konuyu takip
etmediği ifade ediliyor, yalnızca cenazesine
katılmışlar, bir çabaları varsa da aile bundan haberdar
değil.
Sayın Bakanım, bir Alman genci geçen sene bir
İngiliz kızına tasaddide bulunmaktan
tutuklandığında, Türkiyede ulusal medyada günlerce haber oldu
ve Almanyaya gittiğinde kahraman gibi karşılanmıştı.
Şimdi, ne yazık ki böyle acı bir olay ve hâlen
faili meçhul Sayın Bakanım. Türkiyedeki basın
organlarının gözünden kaçtı bu önemli haber. Bugüne kadar da
aileye devlet organlarımızdan, devlet yetkililerimizden
bırakın ilgi göstermeyi, devletimizin bu konuda Almanya nezdinde çaba
göstermeyi, bir taziye mesajının bile ulaşmadığı
ifade ediliyor. Ben de bu fırsatı bulmuşken zatıalinize
bunu ileteyim istedim.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yalçın, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN
(Ankara) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Efendim, öncelikle Sayın Yalçının bahsetmiş
olduğu konuyla ilgili, ben, hemen toplantıdan sonra yani gündem
bittikten, kanun bittikten sonra hem Dışişleri
Bakanımız hem de Sayın Said Yazıcıoğlu
Bakanımıza konuyu ileteceğim. Tabii ki ben de şimdi sizden
duyuyorum. Yani konu üzerinde yapılması gereken neyse, derhâl biz de
tabii sorumluluk duygusu içinde yaparız. Teşekkür ediyorum, en
azından bize böyle bir fırsatı verdiğiniz için.
Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri;
tabii burada çalışmayı yaparken, geçmişte de yapılan
uygulamaların ne getirdiğini, ne götürdüğünü, fayda-maliyet
analizlerini geniş bir şekilde değerlendirerek yaptık.
Esnaf ve sanatkâr konusunda, özellikle KOBİler konusunda bunu iddia
ederek söylüyorum, işin içinden, mutfağından gelen biri olarak
söylüyorum- çok önemli destekler, yani cumhuriyet tarihinde ilkleri kapsayacak
önemli değişiklikler, önemli uygulamalar yapılıyor. Bunun
en önemli uygulaması, geçen hafta çıkartmış olduğumuz
Bakanlar Kurulu kararıyla beraber, Halk Bankasının esnaf ve
sanatkâra uygulamış olduğu faizlerin yüzde 65ini esnaf ve
sanatkâr öderdi, yüzde 35ini biz sübvanse ederdik hazine kanalıyla,
şimdi bunu yüzde 50ye düşürdük. Yani bu çok radikal bir
karardır, çok önemli bir karardır ve bu konuda gerçekten esnaf ve
sanatkâr kesimi gerek TESKOMB vasıtasıyla gerek TESK
vasıtasıyla memnuniyetlerini ifade etmişlerdir.
Bugün Halk Bankası cari faizleri, Merkez Bankasının
faiz düşürmesiyle beraber, daha da aşağıya çekecektir.
Tabii Merkez Bankası Para Piyasası Kurulunun, faizleri Türkiyenin
gelişen ekonomik sistemine uygun bir şekilde düşürmesiyle
beraber geç kalmadan, erken düşürmesiyle beraber bu faiz oranları
daha düşebilecektir. Şu anda yüzde 12 olan bu faiz, ben umuyorum ki
birkaç gün içinde yüzde 10ların altına bile düşecektir. Bu çok
önemli, altı çizilecek bir rakamdır. Yani aşağı
yukarı 750 bin TESKOMB vasıtasıyla kredi alacak ve yaklaşık
3 milyar liranın üzerindeki bir kredi hacmine uygulanacak olan bir faiz,
tüm Türkiyedeki esnaf kesimini ilgilendiren bir uygulama.
Bunun yanı sıra Esnaf Sanatkâr Değişim
Dönüşüm Destek Eylem Planı diye bir plan hazırladık. Bunu
yine ilgili kesimle beraber, TESK ve TESKOMBla beraber hazırladık
arama konferansları yaparak. Dün de sağ olsun, bazı milletvekili
arkadaşlarımız, toplantıya katılanlar, Ali
Bayramoğlu başta olmak üzere ifade ettiler, Abdulkadir Akgül olsun,
diğer yetkililerimiz olsun. İlk defa esnaf ve sanatkârı, hukuki,
idari, mali anlamda yeniden ele alan, yeniden yapılandıracak bir
eylem planı hazırladık. Ekonomi Koordinasyon Kurulunda 2008
tarihi itibarıyla konuyu görüştük ve bununla ilgili, ilgili ve
sorumlu kuruluşlar belirlendi. Kısa, orta ve uzun vadeli bir program
çerçevesinde bir eylem planı hazırlayarak bir taraftan mevzuattan
gelen sıkıntılar, bir taraftan onların idari ve mali alanda
desteklenmesi noktasında çok önemli bir açılım. Yani, artık
esnaf ve sanatkârla ilgili bir eylem planı var, hangi kurum neler yapacak
bu belli ve burada esnaf ve sanatkârımızın rekabet gücünün
artırılması, daha fazla, üzerindeki yüklerin
kaldırılması, mali güçlerinin artırılması, hukuki
mevzuat ve Avrupa Birliği kredilerinden faydalanması noktasında
çok önemli açılımlar içeriyor; bu anlamda son derece önemlidir.
Bunun yanı sıra, tabii bankalarla ilgili sicil denetimi,
biliyorsunuz, bağımsız bir kurum olan Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından yapılıyor. Yine dün
ifade edildi, evet, bankacılık sisteminin bugün sağlam ayaklarla
ayakta durmasının en önemli göstergesi Türkiyede düzenleme ve
denetleme görevinin fazlasıyla icra ediliyor olmasıdır, çok
önemli bir şekilde çalışılmasıdır. Geçmiş
dönemlerde, hatırlayın çok eskilerde -bunlar tozlu raflarda
kaldığı için- Türkiye bankacılık sisteminde gerçekten
önemli sıkıntılarla karşı karşıya
kalmıştı.
Efendim, diğer taraftan, bu kredi kartlarıyla ilgili en
son çıkarılan kanun çerçevesinde kredi kartının aylık
faizi yüzde 4,39dur, aktif faizi. Eğer temerrüde düşerse bu faiz
yüzde 5,14 olmaktadır. 5464 sayılı Kanun hatırlayın
2006 yılında yüce Meclisimiz tarafından yine
çıkarılmıştır. 5464 sayılı Kanun
çıkarıldığı zaman kredi kartı borcu olanlara yeni
bir ödeme imkânı getirecek olan bir düzenlemeydi, iyi bir düzenlemeydi.
Ancak size birkaç rakam vermek istiyorum bunun sonuçlarıyla ilgili, ne
yapıldı diye: O Kanunla on sekiz ay vade getirildi, on sekiz
eşit taksitte ödeme imkânı getirildi ve yüzde 18 faiz uygulandı.
Bu çerçevede 958.948 kişiden 266.840 adet kredi kartı başvurusu,
yani yüzde 27lik başvuru yapılırken, buna
karşılık yüzde 25,3ü yeniden
yapılandırılmıştır. Yani 958.948 kredi kartı
borçlusu var ve bunlar için çıkarılan kanun var, ancak bu Kanundan
yararlanmak için yapılan başvuru sayısı bunun yüzde 25i
mertebesinde.
Bir yanlışlığı da düzeltmekte fayda var.
Bugün ülkemizde 42 milyon kredi kartı vardır. Değerli
arkadaşlar, 42 milyon kredi kartının, ben diyeyim yüzde 40, siz
deyin yüzde 42, en fazla aktif olan kredi kartı sayısı yüzde
35ler, 40lar mertebesinde. Çünkü her birimizin, her bir insanın cebinde
ikişer üçer, dörder kredi kartı bulunmaktadır ve şu anda
krediler içindeki portföyde almış olduğu pay da yüzde 8
mertebesindedir.
Şu anda kredi kartlarıyla ilgili bir düzenlemeyi,
tüketici kanununu, inşallah önümüzdeki günlerde yüce Meclisimize
geldiği zaman orada göreceksiniz, çok önemli düzenlemeler içeriyor.
Bunları da mutlak surette sizlere aktarmayı bir görev biliyorum.
Bu, yeni hazırlamış olduğumuz tüketici
kanununda kredi kartlarından alınan yıllık aidat veya
yıllık -ne diyelim bunun adına, tüketicinin bile bilgisi olmadan
alınan- kart ücretine üç yıllık bir süre getirerek bir sefere
mahsus alınacak olan bir düzenleme getirmeyi hedefliyoruz.
Bunun yanı sıra, biliyorsunuz talebi
olmadığı hâlde birçoğunun adresine adres teslimi kart
veriliyor. Bu çerçevede de kendisine kredi kartı gönderilmiş olan
biri istediği an O kredi kartını ben, hayır, istemiyorum,
kullanmıyorum. diyecek bir serbestliğe kavuşacak. Şu anda
çeşitli yokuşa koşmalar ve zorlamalar var. Bu çerçevede online
ortamda bile istemiyorsa kredi kartını kullanmaktan
vazgeçebilecektir.
Yine bu kredi kartıyla ilgili yapılan yeni bir
düzenlemeyle de dediğim gibi, kredi kartının limiti
şahsın limiti olacak. Yani bir firma, bir yeni müteşebbis bir
bankadan 20 bin lira kredi alamazken kendisine verilen farklı
sayıdaki, farklı adetteki kredi kartlarıyla verilecek olan
kredinin çok üstünde krediler açılıyor. Bu da tabii ki neticede,
işte farklı adlandırma da olsa, kredi kartı kullanımını
farklı yerlere götürebiliyor. Ama şimdi yapacağımız düzenlemede
ve Çek Kanununda yapılacak olan düzenlemelerde kredi kartı
şahsın limitine göre, TC vatandaşlık numarasıyla
beraber o kişinin harcama yetkisi olarak yapılacak.
Bir şey daha söyleyip konuşmamı bitirmek istiyorum
Sayın Başkanım. Vaktim
BAŞKAN Sayın Bakan
SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN
(Ankara) Peki, tek bir şey söyleyeyim: 2003 yılında
çıkarılan sicil affı, hani, ne getirdi, ne götürdü
Sanki ben
böyle bir hava izliyorum, bir fayda getirmeyecekmiş gibi. Biraz evvel çok
Değerli Milletvekilimiz söyledi.
Değerli arkadaşlar, bu kanunun faydasına hepimiz
inanıyoruz, hepimiz zaten bunu istedik ve bütün Meclisimizin talep
etmiş olduğu bir uygulama bu. Mutlaka bunun faydası
fazlasıyla alınacak ve şu anda -dün rakam vermiştim- 12 milyon
ödenmiş veya ödenmemiş olan kredi kartı, ferdî kredi, çek ve
protestolu senedi ilgilendiren bir hadisedir. 2003 yılında
çıkarılan 5033 kapsamında, bakın, 7 milyon 749 bin 798 adet
çek kaydı, 429.730 adet kredi ve kredi kartı kaydı, 57.100 adet
de protestolu senet kaydı Merkez Bankası kayıtlarından 2003
yılında çıkarılan kanun çerçevesinde silinmiştir. Onun
için, bu kanun da geçen kanunda olduğu gibi, biraz daha kapsama alanı
daha fazla olduğundan dolayı, yeniden sicile girmiş durumda ve
burada ciddi manada bir yeniden düzenleme imkânı getirecek, yani bir
temizlik söz konusu olacaktır; sicillerde bir temizlik getirecek.
Bir milletvekilimiz söylemişti: Antalyada açılan,
kapanan esnaf sayısı
Efendim, tekrar söylüyorum: 2005
yılında çıkarılmış olan 5362 sayılı
Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu, TESK Kanunuyla
beraber yeniden kaydolanlar, yeni kişiler, üye kayıtları, yani
üyelerin tamamı yeniden gözden geçirildi. Birçok mükerrerlik vardı.
Bu mükerrerlik 2005 yılında yapılan yeni düzenlemeyle düzenlendi
ve 2002-2008 yılları arasında -biraz evvel Sayın Vekilim
sormuştu- 51.813 esnaf açılmış, 54.519 esnaf
kapanmıştır -doğru, benim gönderdiğim bir cevap- ancak
bunun 32.157 adedi 2005 yılında yürürlüğe giren düzenlemeden,
düzeltmeden dolayı kayıtları silinmiştir. Yani burada
kapanan esnaf sayısı açılan 51 813e karşı 22 bindir.
Bunun düzeltilmesi ve Genel Kurul kayıtlarına geçmesinde fayda var.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim, sağ olun.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 320 sıra sayılı yasa
tasarısının 1. maddesi sonuna aşağıdaki
fıkraların eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Hüsnü Çöllü |
Hulusi Güvel |
|
Malatya |
Antalya |
Adana |
|
Ergün
Aydoğan |
|
Ali Rıza
Öztürk |
|
Balıkesir |
|
Mersin |
(3) Ayrıca, Bankalar, Katılım Bankaları,
Finansal kiralama şirketleri, Faktoring şirketleri ve Tüketici
finansman şirketleri, verdikleri kredilerin geri ödenmesi amacıyla,
kredi müşterisi tarafından ciro edilen ve kredi
kuruluşlarınca kabul edilen çekler, çek sahiplerinin çeklerinin
karşılıksız çıkmaması ve yasal takibe
uğramaması hâlinde, çekteki tanzim tarihinden önce, kredi borçlusu
hariç, cirantalara yasal takip yapılamaz. İlgili çekin tanzim
tarihinde karşılıksız çıkması hâlinde, çek bedeli
cirantalardan talep edilir, tahsil edilememesi hâlinde yasal takip
yapılabilir.
(4) Kredi kurumlarınca veya üçüncü şahıslar
tarafından icra takibi yapılan ve takip sonucunda
borçlarını ödeyen borçlularla ilgili kayıtlar da silinir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER
AKSOY (Kütahya) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN
(Ankara) Katılmıyoruz efendim, çünkü başka bir düzenleme
gerektiriyor, başka bir kanunda yapılması gereken bir düzenleme.
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii Komisyon niye
katılmıyor bilemiyorum.
Ne diyoruz biliyor musunuz? Mademki esnafa, mademki bu insanlara
bir sicil affı getiriyoruz; burada olmayan, Merkez Bankası
kayıtlarında olmasa dahi üçüncü kişiler tarafından,
krediden dolayı -çek, senetten dolayı değil, dikkatinizi
çekiyorum, çekten, senetten dolayı değil- sözleşmeden
dolayı icra takibine uğrayan veya iki kişi arasında
yapılan bir sözleşmeden dolayı icra takibine uğrayan
insanlar da bu insanlar da aynen
Belki Merkez Bankası
kayıtlarında yok, ama tüm bankaların kayıtlarında icra
dairelerinden
Her banka icra dairelerinden her gün liste alır ve bunları
anında kendi sicil listelerine işlerler veya bankalara haciz
ihbarnamesi gelir. Şimdi, haciz ihbarnamesi gelen bir müşterisi
artık hacizli diye
Bankalar Kanununun 108inci ve 160ıncı
maddelerinde zimmet suçu var. Burada, o esnekliği
Bu yasa
çıkarıldığında protestolu senedi olan veya
karşılıksız çeki olan insanlara artık zimmet suçundan
bir yerde, geçmişten geleni kurtarıyoruz -bankacılara- ama icra
takiplerinden dolayı ve borcunu ödeyen insanlara, -bunlar borcunu ödeyen
insanlar- hiçbir şey yapmıyoruz. Yani, burada, hakikaten bunu
yapmazsak icra takibinden dolayı hiçbir müşteriye hiçbir esneklik
yapılamaz. Dikkatlerinize sunuyorum.
İkinci konu: Arkadaşlar Çek bir ödeme
aracıdır, vade olmaz. diyoruz, ama bir piyasa gerçeği var, bunu
hepiniz kabul edin. Artık bir kredi müessesesi bir müşterisine bir
kredi verdiği zaman belli çekleri alıp
Yani, Ben, bu krediyi bu
vadede ödeyeceğim. demek zımni kabuldür, bir yerde bir
anlaşmadır. Müşteri çeklerini alıyor, bir anlaşma
yapıyor, zımni kabul ediyor. Her ne kadar Çekte vade olmaz. dersek
de artık bir piyasa gerçeği var. Ne yapıyor? Kendi
müşterisi, kredi verdiği müşteri bir şekilde sorunlu
olduğu zaman o müşterinin verdiği tüm o çekleri -on gün, üç gün,
beş gün, bir hafta, bir ay, iki aylık tüm çekleri- arkasında
sekiz on cirantayı, hiçbir günahı olmayan insanları o kredi
kuruluşu haczediyor, icraya veriyor. Buna kimsenin hakkı yok
arkadaşlar. Sen kredi kuruluşu olarak zımnen bu kredini bu
vadede, bu çek vadelerinde tahsil edeceğini kabul etmişsin. Kendi müşterine
icra takibi yapabilirsin, ama hiçbir günahı olmayan
Diyelim ki ev
aldınız, yirmi tane çek verdiniz, o çek dolaştı,
inşaatçınız ciro etti, verdi; demirciye verdi, saccıya
verdi. En son kredi alan kişi sizin yirmi tane çekinizi götürdü, saccı
bankaya verdi.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Öyle bir şey yok
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Nasıl bir
şey yok? Eğer sizin en son, en son
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Ciro yaptı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Ciro yaptın,
verdin. Gitti, sekiz ciro geçti. En son bankadan kredi olan kişi, en son
ciranta ve bankadan kredi alan kişi herhangi bir sorunu olduysa, o banka
sizin yirmi tane çekinizi yazdırıyor. Ya kardeşim, ben bunu ayda
bir tane ödeyebileceğim. Ben yirmi tane çeki bir günde ödeyemem ki.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Vade yok
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Ya Beyefendi, bir
piyasa gerçeği... Nasıl vade yok? Siz, zımni bir anlaşma
yapmışsınız: Ben bu krediyi yirmi taksitte
ödeyeceğim... Ben yirmi tane çekin tahsili için, yarın sabah icra
takibiyle sizin kapınıza gelsem, siz mahvolursunuz. Yani
birtakım gerçekleri de niye kabul etmiyorsunuz? Yani burada dediğimiz
bu arkadaşlar. Tamam, borçlusuna gitsin, borçlusuna gitsin. Borçlusunun
sorunu varsa banka borçlusuna gitsin, ama zımnen kabul ettiği o
çeklerin cirantasına çekteki vade dediğimiz veya tanzim tarihi
gelmeden önce gidemez diyoruz. Ama icra takibi yapıyorlar.
İnsanların onurunu yok ediyorlar. Yani bir sürü kredi kuruluşu
-isim de veririm gerekirse- bir sürü insanın namusunu ve onurunu zedeledi
arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Yani bir günde siz
ciro etmişsiniz, mıcır alıyorsunuz. Mıcır
aldığınız adama bir sürü çek veriyorsunuz
mıcırcı acze düşmüş diye ve sizin çekiniz değil,
sizin müşterilerinizin çeki. Ciro etmişsiniz, sizinle ilgisi yok,
sadece ciro etmişsiniz. Hem sizi zor durumda bıraktı hem de
sizin çeki o aldığınız insan kapınıza
dayanıyor: Ya bu ne rezalettir; ben sana bu çeki gününden önce bana icra
takibi yapın diye mi verdim. diyor.
Arkadaşlar, takdir sizindir. Yani başka madde yok.
Eğer karşılıksız çeke bu yasada bir çözüm
getiriyorsak, mutlaka buna da bir çözüm getirmemiz lazım arkadaşlar.
Bu bir yaradır. Piyasada istikrarı bozan bir yaradır. Piyasada
istikrarı bozuyor.
AHMET YENİ (Samsun) Bankada, işin düşünce mi
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Aynen, aynen, aynen
öyle. Aynen öyle.
Evet efendim, çekte bir karşılıklı söz
vardır: Ben bu krediyi bu vadede tahsil edeceğim. demek
AHMET YENİ (Samsun) Siz öyle mi yapıyorsunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Evet, aynen öyle.
Onun için, takdir hepinizin. Piyasada istikrarı bozan bir
uygulama. Ben hepinizin dikkatlerinize sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk
Sayın Köktürk
yok.
Konuşacak mısınız Sayın Aslanoğlu?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Aynen devam
BAŞKAN Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
Değerli Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım; bir
şey zamanında yapılmalı, zamanında
yapmadığın hiçbir şeyin hiçbir faydası olmaz. Bugün
piyasanın istikrara ihtiyacı vardır. Önergeyi kabul etmediniz
ama bunu -tüm piyasanın acısıdır, yarasıdır- ben
takdirlerinize sundum ama maalesef...
Değerli arkadaşlar, tabii bu yasayı yaparken bir
şeyi de dikkate almalıyız: Bankalar Kanununun özellikle
108inci ve 160ıncı maddelerini mutlaka ve mutlaka, piyasa
borçları için -altını çiziyorum- grup kredileri için demiyorum
piyasa borçları için, tüketici kredileri için, kredi kartları için
Karşılık Kararnamesini eğer biz orada tutarsak bunun
hiçbir faydası yoktur. 108inci madde ve 160ıncı madde direkt
zimmet suçuyla bankacıyı suçluyor ve hiçbir bankacı da eğer
bir kişinin hasbelkader, yanlışlık da olsa
karşılıksız çeki -demin bahsettiğim- hiçbir
günahı olmadan, çekim vadesi gelmeden bir icra takibine
uğramışsa, bu adamın kredisini ihtarname çekip geri
istemezse zimmetle suçlanıyor arkadaşlar. Bu nedenle, biz, Bankalar
Kanunundaki Karşılık Kararnamesini ve özellikle piyasa kredileriyle
ilgili -altını çiziyorum, grup kredileri demiyorum- yeniden
yapılandırma olanağı tanımak adına veya taksidi
gelmiş 50 lirasını ödeyeceğim, diğer 50 lirayı
bana bir ay uzat. diyor, bu imkânı
Eğer 50 lirayı ödeyemezse
taahhüdünü yerine getiremeyen bir müşteri oluyor ve uzatılmıyor
arkadaşlar. Hayır arkadaş, ben bunu yapamam, Bankalar Kanunu
var zimmet suçuyla suçlanırım. diyor. Bunlar eğer piyasada
Piyasayı düşünürsek ve istikrarı düşünürsek, bunları
da eğer yeni bir yasa ile buraya getirmezseniz bunun da çok bir
faydası olmaz arkadaşlar. Özellikle yeniden
yapılandırmalarda Bankalar Kanununun o maddelerine mutlaka o
esnekliği vermek zorundayız arkadaşlar, yani bir şekilde
inisiyatif vermeliyiz. Yine söylüyorum: 100 lira borcu varsa, 50 lirasını
vereceğim, 50 lirasını on gün sonra ödeyeceğim. dese bile
inisiyatifleri yoktur. Ben, bir kere bunu hepinizin takdirine sunuyorum ve
mutlaka buraya gelmesi lazım arkadaşlar.
Tabii, değerli arkadaşlarım, demin yine bahsettim,
icra dairelerinde illa
Tabii, bir icra dairesine nasıl gidilir? Bir
kişi icraya nasıl verilir? Karşılıksız çeki olur
veya protestolu senetten dolayı icraya gidebilirsin. Ama örneğin,
vergi dairesi, SSKya borcun varsa haciz yapıyor, her şeyine el
koyuyor. Yani takibe uğramış oluyorsun bir yerde
karşılıksız çek ve protestolu senet gibi takipli
müşterisin. Mutlaka her banka, icra dairelerinden her gün liste alır
arkadaşlar, mutlaka adamları vardır, icra dairelerinde o gün
kime icra takibi yapılmışsa o listeleri alırlar, kendi
sicillerine girerler. Artık o müşteri, o bankada takipli
müşteri, karşılıksız çeki çıkan bir müşteri
gibi veya senedi protesto edilen bir müşteri gibi addedilir. Deminki
önergeyi kabul etmediniz. Eğer bu yasanın bir yerine Geçmişte
icra takibine uğramış ve borçlarını ödemiş
kişilerin de aynen sicili silinir. ifadesini koymazsak, icra takiplerinde
hâlâ bu müşteri gözükürse bir şekilde bankalar açısından
bir sorun olur arkadaşlar müşteri yönünden diyorum. Bu nedenle, bunu
bir kere daha dikkatlerinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii 1960lı
yıllarda, yani Çek Kanunu ve Türk Ticaret Kanununun
yazıldığı dönemlerde ticaretin bir tek ödeme aracı
varmış: Çek. Arkadaşlar, artık çek hamiline olmaz, hamiline
çek olmaz artık, çek artık kişiye yazılır. Hiçbir
ödeme aracı yoktu, tek bir ödeme aracı vardı: Eskiden
keşide çeki derlerdi, ya keşide çekleri vardı ya da çek
vardı. Kayıtlı ekonomiye geçmek için hepimizin
çırpındığı bir ülkede artık hamiline çek olmaz.
Bir kere bu çekte hamilineyi kaldırmak lazım. Çek, kime borcun
varsa ona yazılır arkadaşlar. Bir kere bunu da dikkatlerinize
sunuyorum.
Bir başka konu, vadeli çek arkadaşlar. Çekte vade
olmaz. diyoruz. Hayır arkadaşlar, ticaretin gerçeği, ülkenin
gerçeği, ülkede artık yerleşmiş bir ilke varsa bunu
Aksi
hâlde, siz çeki kaldırın piyasa çok daralır, çünkü bugün
piyasadaki işlem hacminin, günlük işlem hacminin en önemli
kısmı müşteriler, yani ticarette ciro edilen müşteri
çekleriyle yapılıyor. Artık bunu kabul edin. Yani, eğer
Türkiye'de on ay vadeli mobilya satılıyorsa veya vadelerin on-on iki
aya gittiği bir ticari yapı varsa bu ülkede ve buna uygun çekler de
veriliyorsa, artık bu gerçeği kabul etmek zorundasınız.
Tamam, Çekte vade olmaz. tabiri yerine tanzim tarihi tabiri getirilip
tanzim tarihinden önce çekin arkası yazılamaz.
Bir başka konu: Biz, namuslu, şerefli, dürüst
müşteriyi koruyacağız, dürüst insanı koruyacağız
diyoruz. Namussuz, sahtekâr insanlar da yine yasadaki boşluktan
yararlanıp bankaya bir talimatla Bu çek istemim dışı
elimden çıkmıştır. dediği anda banka o çeki ödemiyor.
Ya kardeşim, sen vermişsin çeki, malı almışsın,
malı satmışsın, faturası var
Ama yasalar namuslu
alacaklıyı korumuyor, o sahtekârlık yapan kişiyi koruyor.
Bankaya yazılı bir talimat verdiği anda, arkadaşlar, o
banka, müşterinin o talimatına istinaden çeki ödemekten rücu ediyor.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Arkasını
yazıyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Hayır
arkadaş, arkasını da yazmıyor.
Mutlaka ve mutlaka, çekten rücuyu, caymayı bir mahkeme
kararına
Ondan sonra, namuslu alacaklı gidip o adamdan
alacağı olduğunu mahkemede ispat etmeye
çalışıyor, yıllar sürüyor.
Bu nedenle, arkadaşlar, çekten caymak isteyen kişinin,
çekin elinden haksız yere çıktığını ispat etmesi
lazım. Mutlaka ve mutlaka, Çek Kanununda bunu değiştirmezsek
yine piyasaya istikrar gelmez. Özellikle son günlerde bakın bankalara,
çekten caymalar yüzde 100 oranında artmış arkadaşlar.
Canı istemiyor, ödemek istemiyor, hemen çekten cayıyor
arkadaşlar ve ondan sonra, o onurlu, şerefli alacaklı iki
yılda o parasını alamıyor arkadaşlar. Mutlaka bunun
maddi bir cezası olması lazım. Her önüne gelen kolay kolay
çekten cayamaz. O mahkeme kanalıyla ispat etsin çekinin haksız yere
elden çıktığını. Ama, biz, onurlu alacaklıyı
korumuyoruz, onursuz borçluyu koruyoruz arkadaşlar. Ben bunu da
dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Başkanım
BAŞKAN Buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Tamam
Başkanım.
Bir sonraki maddede, başka bir iki konu var, onlar da
oradadır, hepinizin dikkatlerine sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili
Reşat Doğru, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 320 sıra sayılı
Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi
Kartı Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kısaca sicil affı denen bu kanunu milletimizin birçok
ferdi uzun zamandır heyecanla bekliyordu. Benim de iki
arkadaşımla beraber bir yıl üç ay önce verdiğim bu kanun
teklifinin Sanayi Bakanımız Zafer Çağlayanca Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine getirilmesini memnuniyetle
karşıladığımı ifade etmek istiyorum. Sayın
Bakana ve ekibine teşekkürlerimi sunuyorum.
19 Şubat 2008 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine 37nci
madde gereği, yani komisyonda görüşülmemesinden dolayı 37nci
madde gereği bir konuşma, gündem maddesi olarak,
almıştım. Orada, bu kanunun önemli olduğunu yüce Meclisimize
anlatmıştım ancak çeşitli nedenler dolayısıyla da
tahmin ediyorum Meclisimizdeki oylarla bu reddedilmiştir. Ancak şunu
söylemek istiyorum ki 2007de milletvekili seçildikten sonra birçok
esnafın ortak isteği olarak ben bu kanun teklifini getirmiştim.
Özellikle Tokatta -Reşadiye ilçesinde, Zile ilçesinde- birçok ilçeleri
ziyaret etmiş olduğumuz zaman, seçimlerden sonra, bunun çok önemli
olduğunu, bu şekilde bir konunun, yani sicil affının
gündeme getirilmesinin esnafı rahatlatacağını veyahut da
esnafta sıkıntının giderileceği noktasında ortak
istekler vardı. O istekler doğrultusunda yaklaşık olarak
bir buçuk yıl önce ben bu kanun teklifini arkadaşlarımla beraber
getirmiştim ancak geç kalınmış olduğu kanaatindeyim
ama yine de bu şekilde gelmiş olmasının da çok büyük
faydası olduğunu ifade etmek istiyorum, onun için teşekkürlerimi
sunmak istedim.
Sayın milletvekilleri, halkımız büyük bir ekonomik
kriz altında bulunmaktadır. Çiftçinin durumu ortadadır.
Bakınız, çiftçinin durumu diyorum. Doğrudan gelir desteği
ödemeleri 2009 yılı içerisinde kaldırılması gerekirken
2007 içerisinde kaldırılmıştır. 2007 içerisinde
kaldırılmış olması çiftçilerimizde çok büyük
sıkıntıları da beraberinde getirmiştir.
Bakınız, şu anda gübre alamıyor, ilaç kullanamıyor,
mazot almakta da zorlanıyorlar. Yani biz bu doğrudan gelir
desteğini 2009 senesinde kaldırmış olsaydık veyahut da
onlara çeşitli imkânlar vermiş olsaydık ben daha da iyi
olacağını düşünüyorum.
Şu an itibarıyla, yine Tokattan örnek vermek istiyorum,
Tokat ilinde Kazovaya gidiniz veyahut Artova Ovasına gidiniz veya Kelkit
Vadisine gitmiş olduğumuz zaman çiftçilerimizin büyük bir
sıkıntı içerisinde olduğunu görürsünüz. Çiftçilerimizin
orada -özellikle önümüzdeki günlerde işte ekim zamanları geliyor
veyahut hasat zamanları gelecek- şu an itibarıyla söylemek istiyorum
ki bu manada çok büyük sıkıntıları vardır. Yani
doğrudan gelir desteği şeklinde de olsa böyle ufak miktardaki
paraların kendi dertlerine çare olduğunu ifade etmeye
çalışıyorlar. Yani ürettiklerinin değerlendirilmesini ama
üretimde de kendilerinin desteklenmesini istemekte olduklarını ifade
etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, esnafın durumu da
bunlara yakındır. Esnaf geçinmekte zorlanıyor. Kim ne derse
desin bazen yine siftah yapamadan kapanan dükkânlarımız vardır.
Dükkânını, ekmek teknesini kapatmamak için büyük mücadele veriyorlar.
Zaman zaman büyük sıkıntılarla karşılaşmakta
olduklarını da söylemek istiyorum.
Sayın Bakanımız buradayken özellikle
Tokatımızın Zile ilçesinden bir istek geldi, onu kendilerine
ifade etmek istiyorum: Zilede şu anda Zile pekmeziyle ilgili çok büyük
sıkıntı vardır. Zile pekmezinin bu bölgeden işte
başka yere kaydırılma noktasında olsun veyahut da Zile
pekmezine patent alınmamasından dolayı oradaki pekmez üreticileri
zor durumda bırakılmışlardır, hatta
bazılarına çok ciddi manada da ceza yazılıyor.
Sayın Bakanım, Zile ilçesi Tokatın en güzel
ilçelerinden bir tanesidir. Özellikle de Zile pekmezi bu bölgenin
markasıdır, yani Zile denildiği zaman Zile pekmezi akla gelir.
Dolayısıyla, şu an itibarıyla Zile pekmezini dünyaya
tanıtan, Türkiye'nin her tarafında, bu pekmezi gönderen insanlar,
özel teşebbüs bu marka, yani daha doğrusu
Gerçi Zile Ticaret
Odası patent alınmasıyla ilgili müracaatta bulunmuştur, o
izin verilmemesinden dolayı da sıkıntı yaşanıyor.
Yani Zilelilerin ortak düşüncesi, Ziledeki o esnafın ortak
düşüncesi, bir nefes alınması noktasında veyahut da
patentin çıkmasına kadar bu konuda en azından üç beş ay
süre bunlara verilmiş olsa, o cezayla karşılaşmazlar.
Bakın, şu anda yine talimat vermiş olduğunuz zaman
Tahmin
ediyorum ki 20 milyar, 30 milyar civarında ceza yazılıyor.
Tarım İl Müdürlüğü bu konuda da ciddi manada, işte Patent
Enstitüsü olsa gerek tahmin ediyorum, onlarla beraber bir problemi ortadan
kaldırma mücadelesi verirler, tahmin ediyorum ki bundan da
halkımızın büyük bir menfaati olur diye düşünüyorum. Bu
konu, inşallah, derdimize çare olacaktır.
Sayın Bakanım, esnafımız, görüldüğünden,
yani hakikaten, kim ne derse desin, şu an itibarıyla çok zor
durumdadır. Bakınız, esnaf kefalet kooperatiflerinin şu
anda işte olağan kongrelerini yapıyoruz. Mesela, geçen hafta
içerisinde ben de Tokattaki bazı kongrelere katıldım. Oradaki
esnaf kefalet kooperatif başkanlarının ifadesidir, yüzde 85
civarında insan borcunu ödemekte zorlanıyor, yani esnaf işte
kredi almış kooperatiften, o kooperatiften almış
olduğu krediyi ödeyemiyor. Ne yapıyor? Ödenmediği zaman da
sıkıntılar beraberinde başlıyor. Kooperatif de kendi
öz kaynaklarından bunu karşılamaya çalışıyor. Ama
bu nereye kadar devam edecek? İnanıyorum ki, inşallah,
kooperatiflerimizin bu sıkıntılarını, yani
esnafımızın bu sıkıntılarını
gidermiş oluruz.
Değerli arkadaşlarım, tabii, sicil affıyla
beraber esnafın borçlarına da bir noktada yapılandırma
gelmesi gerekir diye düşünüyorum. Devletin elinde bankalarımız
var. Biraz önce, Sayın Bakanıma teşekkür etmek istiyorum,
hakikaten çok güzel şeyler söylediler. İşte, Halk Bankası
vasıtasıyla veya çeşitli kurum ve kuruluşlar
vasıtasıyla esnafa çeşitli krediler verilmeye
çalışılıyor. Sayın Bakanım, bu namuslu
vatandaşlara, düzgün çalışan insanlara bankalarımızdan
ciddi miktarda kredi verelim, yani can suyu kredisi dediğimiz tabir o
zaman daha gerçekçi ve reel olur. Yani bankalardaki o imkânları iş
adamlarımıza açalım, iş işten geçmeden bunları
açalım, yoksa hasta öldükten sonra serum vermeye
kalkmışsınız çok fazla bir şey ifade etmiyor. Ben
hekimim, yani hasta şok olarak gelmiş, siz bu şok içerisindeki
hastaya vermiş olduğunuz serum işte bir dereceye kadar onu
kurtarmaya doğru yöneliyor ama esas şok tedavisini yapmış
olduğunuz zaman ancak o zaman hastayı kurtarırız diye
düşünüyorum.
Bu kanun çıkartıldıktan sonra inşallah
önümüzdeki zaman içerisinde hipermarketler kanununu da bu Meclise getirmemiz
gerekir diye düşünüyorum çünkü işte Tokat gibi orta ölçekli iller
var, bu illerdeki esnaflarımız bu noktada da büyük
sıkıntı içerisindedir. Bakınız, şu anda bu
hipermarketleri, süpermarketleri bir noktada bakkal açar gibi mahallelere
açıyorlar. Mahallelere açıldığı zaman da her
süpermarketin açılmasıyla beraber yaklaşık olarak
altmışın üzerindeki esnafımız da işini
kaybediyor, aşını kaybediyor. Hatta bazı yerlerde öyle
hipermarketler var ki içerisinde işte ayakkabı boyacısından
tutun da kuru temizlemecisine varana kadar onun içerisinde bulunuyor.
Dolayısıyla da mahallelerdeki açılan bu hipermarketler ve
süpermarketlerle beraber işte o zaman kapanma durumuyla karşı
karşıya kalınıyor, işsizlik dediğimiz orduya da,
çok süratli bir şekilde insanların da buraya doğru yönlenmekte
olduğunu da görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bunların yanında
özellikle emeklilerin sorunlarına geçmeden de sözlerimi bitirmek
istemiyorum. Neden derseniz, şu anda kredi mağdurları içerisinde
en büyük sıkıntıyı da emeklilerimiz yaşıyor.
Emekli insanlarımız 2008 yılında Hükûmetimizden el
uzatılmasını beklemişlerdir. Kim ne derse desin şu
anda emeklilerimiz içerisinde evine ekmek götürmekte, kirasını
ödemekte zorlanmakta, hatta kredi kartı borcuyla yaşamak zorunda
kalan, asgari ödemesinde bile çok büyük sıkıntıda olan bir kitleyle
karşı karşıyayız. Emekli insanların sesini duymak
mecburiyetindeyiz. Önümüzdeki zaman içerisinde onlara yani emeklilerimizi
rahatlatacak bir imkân yaratılabilirse ben bunun da Meclisimizin
vazifeleri içerisinde olduğunu söylemek istiyorum.
Bakınız, işçilerimiz özellikle intibak kanununun
çıkartılmasını istediler. 2008 senesi içerisinde intibak
kanunu çıkmadı, inanıyorum ki inşallah önümüzdeki dönemde,
2009 senesi içerisinde intibak kanununu çıkartırız ve
beraberinde de o insanlarımızı da -çünkü onlar çok büyük
mağduriyet içerisindedirler, hepsi, işçi emeklilerimizin büyük bir
kısmı bunu bekliyorlar- onları rahatlatma durumuyla da
karşı karşıya kalmış bulunuruz,
yapılmış olur.
Düşük kur-yüksek faizin halkımızı üretemez ve
satın alamaz duruma getirmiş olduğunu hep beraber görüyoruz.
İnşallah önümüzdeki dönemlerde de bu kanunun çıkmasıyla
beraber yeni bir yapılandırmaya girilebilir. Biraz önce de söylendi,
özel bankalar da bu kanuna inşallah uyarlar. Yani Merkez Bankasından
kaydı sileceğiz ama inşallah sizlerin takibiyle beraber,
Sayın Bakanlığın takibiyle beraber tahmin ediyorum ki özel
bankalar da bu duruma uyarsa insanlarımızın beklentileri
gerçekleşmiş olur diye de düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, ödenemeyen tüketici kredileri, kredi
kartı borçları, karşılıksız çek ve senet
borçları altında halkı ezdirmemek gerekiyor. Halkı
tefecinin eline düşürmeyelim. Bu kanunun arkasından mutlaka
diğer kanunları da beraberinde getirelim.
Bakın, işsizlik konusunda Türkiye yol
ayrımının içerisindedir. Kim ne derse desin, zaman içerisinde
-işsizlikle karşı karşıya bulunuyoruz ama Türkiye
Cumhuriyeti devleti gençlerin büyük sayıda olduğu bir devlettir- Türk
milleti gençliğine sahip çıkar ve o gençliğine önümüzdeki
dönemlerde eğer iş bulması, aş bulması
imkânını sağlayabilirse inanıyorum ki o zaman işte
lider ülke Türkiye'nin de temelini atmış oluruz. Türkiyeden çok
şey bekleniyor. Yani Türkiyeden çok şey bekleniyor ama
gençliğimize sahip çıkmamız, onlara aş imkânı
vermemiz, iş imkânı vermemizle beraber ancak o zaman bunun
faydası olacaktır diye düşünüyorum.
Bakınız şu anda Tokat Organize Sanayi Bölgesi
Tokat Organize Sanayi Bölgesine Bakanlığınızın
yapmış olduğu hizmetlerden dolayı da teşekkürlerimi
sunuyorum. Şu anda yine sizden almış olduğum bilgiler
doğrultusunda Yeşilyurt küçük sanayi sitesine önümüzdeki günler
içerisinde temel atılacak. Bu çok güzel bir gelişmedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Doğru,
konuşmanızı tamamlayınız.
REŞAT DOĞRU (Devamla) Erbaasında, Zilesinde,
Niksarındaki organize sanayi bölgeleri şu an itibarıyla
çalışmalarını yapıyorlar ama oradaki insanların
da işte bu sicil affı gibi kendilerine yardım edilmesi
noktasında da çok büyük beklentileri var.
Bakın Tokat Organize Sanayi Bölgesinde bir boru
fabrikası var. Onun gibi nice fabrikalar var. O fabrikalara böyle -yani
demek istediğim orası- Halk Bankası vasıtasıyla,
diğer bankalar vasıtasıyla şöyle bir can suyu, böyle büyük
bir can suyu vermiş olabilsek o fabrikalar kapanma durumuyla karşı
karşıya bulunmazlar. Çünkü oradaki insanlar -şu anda boru
fabrikası için söylemek istiyorum- üretim durma noktasına gelmiş
ve acil olarak da işte bu kanunu bekliyorlar, bu kanunla beraber kredi
imkânı bekliyorlar. Yani bunları sağlamamız gerekir diye
düşünüyorum.
İnşallah ülkemiz için bu kanun hayırlı olur ve
bundan sonra bunlara bağlı olarak çıkartacağımız
kanunların da hayırlı olmasını temenni ediyoruz. Çünkü
bu ülke hepimizindir, bu ülkeye hepimizin sahip çıkması gerekir,
iş adamına sahip çıkmamız gerekir, esnafımıza
sahip çıkmamız gerekir, emeklimize özellikle sahip çıkmamız
gerekir. Sosyal birimlerin, katmanların hepsinin durumunu şöyle bir
bir göz önüne getirdiğimiz zaman, bu tür kanunların da çok acil
olarak çıkması gereken kanunlar olduğunu ifade ediyor, yüce
Meclise beni dinlemiş olduğu için teşekkürlerimi sunuyorum, bu
kanunun da hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Şahsı adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 320 sıra sayılı Karşılıksız
Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına
İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması
Hakkında Kanun Tasarısının 2nci maddesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun tasarısı ülkemiz
ekonomisinin güçlendirilmesi, bu suretle de kredilendirme faaliyetlerinin
desteklenmesini amaçlamaktadır. Bilindiği üzere kredi sisteminde
geçmiş yıllarda müteaddit defalar sicil affı
yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
dünyayı saran ekonomik mali kriz tabii ki ülkemizi de etkilemiştir.
Yaşanan bu süreçte iç ve dış ticarette oluşan olumsuzluklar
ve mali sıkıntılar neticesinde çekleri yazılan, senetleri
protesto olan iş sahipleri ile kredi kartlarını ödeyemeyen ve
kredi taahhütlerini yerine getiremeyen bir kısım gerçek ve tüzel
kişiler olmuştur. Bugün sicil affı kanunu
tasarısının Meclis gündemine alınması da
zamanlaması da gerçekten doğrudur. Dünyada yaşanan krizle
birlikte ekonomimizi başarıyla yöneten AK PARTİ
İktidarımız, piyasalarda oluşan nakit
sıkıntısına rağmen, her yıl
miktarlarını artırarak verdiği kredilere de devam
etmektedir. Geçmişte çıkarttığımız
Bankacılık Kanunu ile bankalarımızın yönetim
sistemleri tekrar düzenlenmiş, yasalaşacak olan bu tasarı ile de
gerçek ve tüzel kişilere, esnafımıza, küçük ve orta ölçekli
işletmelerimize yeniden kredi kullandırma imkânı bulmuş
olacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esnaf ve
sanayicimiz, işlenmiş olan bu sicil kayıtlarının
silinmesini, sicil affıyla sağlanan imkânlara
kavuşmasını bizden talep etmiştir.
Burada bizleri bazı sözlerle eleştiren muhalefet
sözcülerine kısaca hatırlatmada bulunmak istiyorum. Geçmişteki
iktidarların nasıl yönetim sergiledikleri halkımız
tarafından unutulmamıştır. 57nci Hükûmet zamanında,
DSP, MHP ve ANAVATAN Partisi koalisyonu döneminde ülkemizde batan banka
sayısı 20yi aşmış, milyarlarca dolar milletin
sırtına yüklenmişti. Bankacılık sektöründe depremler
yaşanmış, kriz üstüne krizler patlamıştı.
Piyasalardaki güven ve istikrar âdeta yok olmuş, esnaf kepenk kapatarak
mevcut Hükûmete karşı toplu yürüyüşlere geçmişti. O zaman
iktidarda olanlara milletimiz Yeter artık diyerek tepkisini ortaya
koymuş, bir buçuk yıl daha iktidarda kalmaları gerekirken
bırakıp gitmişlerdir. Milletimiz yine AK PARTİ
İktidarına Evet diyerek devam edecektir. Son olarak yapılan
iki genel seçim ve bir yerel seçimlerdeki başarımız da
ortadadır.
İktidarımız öncesinde uygulanan yüksek faizler,
yaşanan finansal dalgalanmalar nedeniyle birçok işletme ve
şahıs istememesine ve iyi niyetlerine rağmen çek, senet ve kredi
taahhütlerini yerine getirmedikleri için Merkez Bankasının kara
listesine dâhil olmuşlardır. İktidarımız döneminde
elinden tutulan ve ayağa kaldırılan esnaf ve
tüccarımız borçlarını ödeyebilecek kabiliyete
getirilmişlerdir. Borç yapılandırmaları ve yüksek oranlarla
uygulanan cezaların silinmesiyle borçlarından kurtarılmışlardır.
Bu nedenledir ki geçmiş dönemlerde yaşanan mali krizler neticesinde
yapılan sicil kayıtlarının silinmesini de
halkımız, esnafımız, tüccarımız istemiştir.
Bu tasarıyla, borçlarını ödemelerine rağmen sicil
kayıtlarının olması nedeniyle kredilendirme ve çek
hesabı açma işlemlerini yapamayanlar kaybettikleri ticari
itibarlarını tekrar kazanmış olacaklardır. Bu sorunu
aşarak ülkemiz ekonomisinin dinamiklerinden olan KOBİlerimize, mali
zorluk içine giren esnaf ve tüccarımıza daha fazla nefes alma
imkânı ortaya çıkmıştır.
Çıkardığımız bu yasayla, Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası kara listesi kayıtları, borçların ödenmesi veya
yeniden yapılandırılması hâlinde göz önünde
tutulmayacaktır. Bankalardan, finansal kiralama şirketlerinden,
factoring şirketleri ve tüketici finansman şirketlerinden
alınacak kredilendirme, çek karnesi ve diğer işlemlerden
istifade etme imkânı sağlanacaktır. Hükûmetimiz geçtiğimiz
dönemde buna benzer bir çalışmayı da yapmıştır.
Her zaman olduğu gibi, yine adalet ve kalkınma
anlayışı içinde yaptığımız tüm
düzenlemelerde hakkaniyet ölçülerine riayet ederek, dengeler gözetilerek, bu
yasada da konu edilen borçluların borçlarını ödedikten sonra
sadece sicil kayıtlarının silinmesi, sicil
kayıtlarının silinmesiyle de ticari hayatta sağlanan
kredilerden, banka ve diğer finans kuruluşlarından kredi imkânlarına
kavuşmuş olacaklardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız.
AHMET YENİ (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; muhalefetin yaptığı tüm haksız
eleştirilere karşı tekrar hatırlatmak istiyorum:
İktidara geldiğimizde esnaf ve çiftçiye uygulanan kredi faizleri
oranı yüzde 59 iken, bugün bu oran yüzde 14 seviyelerine kadar
indirilmiştir. 2002 yılında 153 milyon TL kredi verilmiş
iken, bugün bu miktar, 2008 yılı sonu itibarıyla 3,1 milyar TLye
ulaşmıştır. SSK ve BAĞ-KUR prim borçlarını
ödeyemeyen insanımızın hâli perişan iken, şimdi esnaf
ve sanatkârlarımız borcunu ödemiş, sağlık ve sosyal
hizmetleri en iyi şekilde almaktadırlar. Çiftçimiz kredi faizi borç
batağından kurtarılmış.
Biz bir taraftan sicil affı getirilirken diğer taraftan
da malî destekleri vermeye devam ediyoruz. Kanunlarımızı
ihtiyaçlar doğrultusunda ülkemiz ve milletimiz menfaatine olacak
şekilde hazırlamaktayız.
Bu kanunun ülkemiz ekonomisine katkılar sağlaması
temennisiyle, yüce vatandaşlarımıza, iş
hayatımıza hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şahsı adına Yozgat Milletvekili Sayın Osman
Coşkun, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OSMAN COŞKUN (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 320 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerine şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle bizi izleyen herkesi
saygıyla selamlıyorum.
Tıpta hastalanmadan önce önemli olan koruyucu hekimlik konusu
vardır. Ticarette, sanayide ve esnafımızın tüm
alışverişinde de benzer bir koruyucu önlemin
alınmasının oldukça yararlı olacağı kanaatini
taşıyorum. Bu noktada özellikle birkaç bilgiyi sizlerle
paylaşmak istiyorum. Tabii, bugün, çek, senet, kredi kartı
dediğimiz zaman ticaretin asli unsurlarından, kullanılan
unsurlarından bahsediyoruz ama başlangıçta ticaret
dediğimiz zaman aslolan bir mal ile değeri olan bir malın
değişimidir yani o zaman nakit yokken, çek yokken, senet yokken mal
karşılığında mal değişimi söz konusu idi
ancak büyük nakliyeden dolayı nakit icat edilmiştir ve daha sonra da
çek ve senetler kullanılmaya başlanmıştır.
Şimdi, tüccar dediğimiz kişi en kaliteli malı
en ucuza satan kişidir. Tüccar hileli ve düşük kaliteli malı
satamaz ve bulunduramaz. İlimde de çok önemli bir esas vardır:
Bilmediğin bir işin peşine gitme, bir işin önce bilgisini
elde et ve daha sonra o işi yapmak esastır. Özellikle Sayın Grup
Başkan Vekilimiz Mustafa Bey de çok iyi bilir, birçok şehrimizde,
sanayicimiz, esnafımız, tüccarımız, işçimiz çok güzel
bir uygulama yaparlar, oturma gecesi dedikleri, haftada bir defa bir araya
gelirler ve herkes kendi sektörüyle ilgili orada o bilgiyi paylaşır.
O paylaşım sonucunda yatırım yapacak tüccar, esnaf,
sanayici daha isabetli karar verir. Bunun da en önemli esası -yine ilimde
bildiğimiz gibi- istişare eden yani bilgiyi edindikten sonra o
işi yapan kaybetmez, istihare eden pişmanlık duymaz, iktisat
eden yokluk görmez. Yani tasarruf son derece önemli. Ben bu noktada birkaç
cümleyi de paylaşmak istiyorum: Özellikle sanayicimiz ucuz diye Çinden
birtakım makineler almakta. Fakat incelendiği zaman bu makinelerin
elektrik tüketiminin çok yüksek olduğunu, dolayısıyla
aslında kendisine maliyetinin çok fazla olduğunu çok sonra fark
edebilmektedir.
Evet, özellikle varlıklı ile fakir arasındaki
dengeye çok dikkat etmek lazım. Bu, çok önemlidir. Bir insanın ne
kadar serveti olursa olsun dilediği gibi sarf etme hakkına sahip
değildir. Yani toplumun ekonomik seviyesi yetersizken Param var. diye
istediği gibi harcama yetkisi yoktur ki bir ihtiyacı fazlasıyla
giderme alışkanlığına sahip olan kişiye de kötü
kişi denir, yani bu kötü bir davranıştır. Bundan dolayı
özellikle her alanda, başta tabii ki enerji konusu olmak üzere esnaf ve
sanayicimizin tasarrufa önem vermesi son derece önemli ama mesela toplumun
seviyesi buna yeterli değilken her yıl arabasını
değiştirmek, aile boyu herkese son model arabalar ve hesapsız
çekler, bir radar gibi geleceği takip etmeden yapılan
alışverişler sonucunda maalesef sanayicimiz
sıkıntı yaşamakta. Mutlaka bu konuda eğitim
çalışmaları yapılarak önceden bilgilendirmelerde fayda var.
Esnafımız ve sanayicimiz bizim için son derece
önemlidir. Onların çalışmalarını
kolaylaştırmak tabii ki bizim görevimizdir. Bu süre içerisinde
onların her aşamada işini kolaylaştırmamız
lazım. Burada -Sayın Bakanımızın da burada olması
sebebiyle- sanayi odası başkanlarımız olabilir, oda
başkanlarımız olabilir; belli sayıda ihracat yapan, ülkeye
döviz kazandıran, belli sayıda ciro yapan, belli miktarda ciro yapan,
yine belli sayıda işçi çalıştıran
esnafımızın mutlaka yurt dışına gidişinin
kolaylaşması lazım. Şu anda milyonlarca, yeşil pasaportu
olan kişi var kamu görevlisi olması sebebiyle. Bence yeşil
pasaport
Yani vize almaksızın tüm Avrupa ülkelerini, dünyayı
rahatlıkla dolaşabilip ihracat imkânını artırma
noktasında sanayicimize, esnafımıza kolaylık
sağlamalıyız diye düşünüyorum. Bu konuda yapılacak
çalışmaların oldukça önemli olduğuna inanıyorum çünkü
yurt içinde yapacağımız satış bir cebimizden
diğer cebimize parayı koymaktan daha farklı olmayacaktır.
Olabildiğince ihracata yönelik yapılacak
çalışmanın ülkemiz için, sanayicimiz için son derece önemli
olduğunu düşünüyor, bu vesileyle heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
Sayın Başkan, çok değerli üyeler; hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, deminki konuşmamda
çekler üzerinde durdum, burada ise tüketici kredileri ve kredi kartları
üzerinde duracağım.
Arkadaşlar, tüketici kredileri ve kredi kartına
baktığınız zaman, kredi kartı bir ödeme
aracıdır, kredi kartı bir ödeme aracıdır, bir kredi
müessesesi değildir. Asıl işlevi, limitlendirilmiş bir
ödeme aracıdır. Dünyanın her tarafında bu böyle
kullanılır. Bir kredi müessesesi, o ödeme aracında, ileride,
kredi kartının günü geldiğinde, ödenene kadar bir kredilendirme
olayıdır ama bu bizde bir kredi kurumu hâline getirildi. Kredili
kredi kartı.
Şimdi, önce, size bir tüketici kredisiyle kredi
kartının farkı nedir, onu izah edeyim. Yani bir masa
alacaksınız veya bir buzdolabı alacaksınız.
Gidiyorsunuz, tüketici kredisi alıyorsunuz. Bunun faizi, tüketici kredisi
faizi oranı üzerinden faizlendiriliyor. Bankaların ilan ettiği
tüketici kredi faizleridir. Aynı buzdolabını kredi kartıyla
alıyorsunuz, kredili kredi kartı hesabına giriyor. Birinin faizi
1,5; 1,60; 1,70; 1,20 civarında -tüketici kredilerinin- ama kredili kredi
kartı hesabına girdiği zaman minimum 4 ,arkadaşlar,
aylık 4ten bahsediyorum, aylık 1,5tan.
Şimdi, geçen dönem, ben burada Ticaret
Bakanlığının Tüketici Kredileri Genel Müdürlüğüne
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, teşekkür etmesini de biliriz. Görev
yapan
SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN
(Ankara) Eyvallah.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Şimdi, geçen
dönem bir yasayla, hep beraber, yine tüm Meclis, tüketici kredilerinde iki tane
basit ama çok önemli değişiklik yaptık. Bir tüketici
kredilerinde faiz değişmez maddesi getirdik, hep beraber, tüm
arkadaşlar. Artık orada -ve işini çok iyi takip etti- tüketici
kredilerine baktığınız zaman, piyasada tüketici kredi
müşterilerinde bir itiraz gelmiyor; artık taksiti belli, vadesi
belli, ödeme kabiliyetiyle ödüyor. Eskiden üç ay geçmeden, bu kredinin faizi,
diyelim 1,5la aldıysa 2 oldu diyordu. Yani önemli bir soruna parmak
basıldı ve çözüldü.
Yine geçen dönem, özellikle -biraz önce Sayın Bakan bahsetti-
kredi kartlarıyla ilgili, yeniden yapılandırmayla ilgili bir
yasa geldi. Burada bir komisyon kuruldu. O zaman iki partiydik. Bu komisyonda
mutabık kalamadık arkadaşlar ve komisyon kendi arasında
mutabık kalamayınca o gün bu konuya bakan Sayın Bakan hepimizi
çağırdı Ortak bir nokta bulalım. dedi -Sayın Angı
hatırlar- ve hep beraber piyasayı en iyi takip eden ve burada
tüketiciyi de koruyacak, bankaları da çok mağdur etmeyecek diye
düşündük, Merkez Bankasının adaletine bıraktık.
Değerli arkadaşlarım, enflasyon belli, tüketici
kredi faiz oranları belli, hepsi belli ama maalesef kredi faizleri yüzde
13le reeskont faizi veya günlük repo faizi anons eden Merkez Bankası hâlâ
daha temerrüt faizi olarak 5,13 ilan ediyor. Dikkatinizi çekiyorum, aylık
5,13 değerli arkadaşlarım, aylık. Bu ne demektir biliyor
musunuz? Yıllık yüzde 67.
Kredi kartları ise değerli arkadaşlarım,
ortalama 4,30, baktığınız zaman 4,30. Onun da
yıllığı 62 arkadaşlar, 62, faizlerin yüzde 13-15
olduğu ve aşağıya doğru çekilmeye
çalışılan bir Türkiyede
Tamam, kredi kartlarının bir
operasyonel maliyeti vardır, bunu kimse inkâr edemez, operasyonel maliyeti
vardır ama gidin bir giyim mağazasına, on beş tane POS
cihazı vardır arkadaşlar. Operasyon maliyetini müşteriye
yüklemek yerine kendileri, bankaların kendileri, bu işi daha rantabl
bir şekilde bir tane POS makinesiyle çözmek ve maliyeti
aşağıya çekmek, faizleri aşağıya çekmek yoluna
hiç gitmediler.
Arkadaşlar, bu hâlen toplum için bir yaradır. Kredili
kredi kartı faiz sarmalına düşen bir insanın, sabit gelirli
bir insanın bu sarmaldan kurtulmasına imkân yoktur.
Arkadaşlar, 1,5in yıllık kümüle faizi ise -yani
aylık 1,5in ise- yüzde 21dir. Bir tarafta yüzde 21, bir tarafta yüzde
67.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyede bu sorun
önümüzdeki süreçte daha da büyüyerek devam edecektir. Ben bunun altını
çiziyorum. İstediğiniz kadar
Demin Sayın Bakan söyledi, 1
milyon sorunlu kredili kredi kartı borcu olan insanın sadece 200 bin
kişisi gidip yapılandırmış. Hele bugünün
Türkiyesinde, yarının Türkiyesinde yani bu dünyadaki ekonomik
gelişmeler ve uygulanan IMF politikasıyla sabit gelirlinin, memurun,
emeklinin -dikkatinizi çekiyorum- ödeme gücünün nereye gideceğini bir kez
daha dikkatlerinize sunuyorum. Bu insanların kredili kredi kartı
borcunu yarın önünüze
Bugün 1 milyonsa yarın, arkadaşlar, bu 2
milyon olacaktır. Bunun altını açıkça çiziyorum. Bu nedenle
bir şekilde af getirmek yetmeyecek, aflar getireceksiniz. Eğer
oradaki temerrüt faizi ve aylık kredili kredi kartı faizleri bu
oranla devam ederse bu insanlar bunları ödemekte zorlanacaklar.
Gene söylüyorum: Bir ödeme aracıdır, bir kredi müessesi
değildir. Nasıl bir kredi müessesi? Alışverişten ilk
ekstrenin geldiği tarihe kadarki bir sanal kredilendirme yani. Bir nakdî
kredi değil, gayrinakdî bir kredilendirmedir. Kredi kartı, faiz
oranı değildir arkadaşlar, gayrinakdî bir kredidir,
tıpkı teminat mektubu gibi. Mağazaya Bu kredi kartını
al, bu adamın borcunun kefili benim. diyorsun, bir teminat mektubu
veriyorsun.
Değerli arkadaşlarım, bir başka konu ise
karşılıksız çeklerden dolayı hapis cezası alan
insanlarla ilgili büyük bir boşluk var. Burada büyük
haksızlıklar var. Şimdi, birileri yasal boşluktan
faydalanacak, birileri faydalanamayacak. Burada bir yasal boşluk
doğmuştur. Herkes cezasını çekmelidir, adalet önünde herkes
eşit olmalıdır ama bir kaos doğmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Özellikle
karşılıksız çeklerden dolayı hapis cezasıyla
ilgili kaosun öncelikle objektif olması, herkes için eşit olması
yönünde mutlaka bir çözüm getirilmelidir. Burada bir boşluk
doğmuştur. Bu boşluktan birileri faydalanacak, birileri
faydalanmayacak; birileri dün yattı, bugüne kadar kaçan, hapse girmeyen
insanlar da hapis yatmayacak. Ben bilginize sunuyorum. Eğer bir uygulama
varsa herkese eşit olsun ama mutlaka bu insanların ne sorunları
var
Özellikle hapis cezası
Bunlar maddi cezayla
cezalandırılmalıdır. Hapis çözüm değil
arkadaşlar, çalışıp öder bu insanlar. Özellikle karşılıksız
çeklere hapis cezası yerine maddi ceza getirmek zorundayız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün, günümüzün giderek derinleşen ekonomik krizinin
aslında vatandaşlarımızın gelecek umudunu
kararttığı bir dönemde bir muhalefet partisi olarak,
milletvekili olarak ısrarlı bir şekilde Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bu konuda alınması gereken tedbirlerin olduğunu
vurgulamış ve bu kriz karşısında Hükûmetin atalet
içerisinde kalmasını eleştirmiştik. Bu çerçevede,
değerli milletvekillerimizin, gerek tarım kesimi olsun gerek esnaf
olsun gerek vergisini ödemeyenler olsun gerek SSK primlerini, sosyal güvenlik
primlerini ödemeyenler olsun, elektrik borçlarını ödemeyenler olsun,
bunların sorunlarını çözme konusunda, şu anda, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde hâlen bekleyen kanun teklifleri bulunmaktadır.
Önerilerimizi yapmaya devam edeceğiz. Bu yanlış ekonomik
politikaların sıkıntıya soktuğu
esnafımızın, çiftçimizin, emeklimizin sıkıntılarını
çözme noktasında tekliflerimizi ısrarla Türkiye Büyük Millet Meclisinde
dile getirmeye devam edeceğiz. Bugün burada, değerli
milletvekillerimizin yaptığı önerilerle, kamuoyunun da
baskısıyla, nihayet, bir nebze olsun, bu ekonomik krizden kurtulma
umudu arayanlar için bir kapı aralanmıştır.
Ben, huzurlarınızda, bu kanun teklifini veren
milletvekillerimize, Sayın Mehmet Serdaroğluna, Sayın
Reşat Doğruya, Sayın Mümin İnana, Sayın Hasan
Çalışa, Sayın Mustafa Enöze, Sayın Alim Işık,
Ahmet Bukan, Münir Kutluata, Atila Kaya, Necati Özensoy, Yılmaz Tankut,
Muharrem Varlı, Kamil Erdal Sipahi ve Sayın Mehmet Şandıra
teşekkür ediyorum.
Bu konuda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
vatandaşlarımızın içine düşürüldüğü ekonomik
sıkıntılardan kurtulması için gerekli her türlü
desteği vermeye kararlı olduğumuzu ifade ettik; bunu da dile
getirmeye, çözüm önerilerimi ortaya koymaya devam edeceğiz. Elbette bu
kanun arzu ettiğimiz kapsamda değildir çünkü Merkez Bankasındaki
kayıtlar silinmiş olmakla beraber, Kredi Kayıt Anonim
Şirketindeki kayıtlar hâlen muhafaza edilmektedir. Yine de bu konuda,
özellikle Hükûmetin uygulamalarıyla, bu konuda sicili bozularak önümüzdeki
dönemde borcunu ödemek için borçlanmak isteyenlere hiç olmazsa sicilden
dolayı getirilen engellerin kaldırılması konusunda
tedbirler alınır ama sorun bununla bitmez. Sorunun kaynağı,
milletin geleceğini ipotekli bir şekilde bugünden harcamasına
yol açan, borçlandıran ekonomi politikalarıdır. Bu ekonomi
politikaları devam ettiği sürece -ki bunu daha önce de söylemiştim-
bu yeniden yapılandırmayla ilgili attığınız her
adım, ne yaparsanız yapın bu politikanız devam ettiği
sürece, burada sıkıntıda olan vatandaşlar için bu
kanunları, bu kanun tekliflerini getirmek durumundayız,
durumundasınız. Onun için, vatandaşı giderek
borçlandırırken, tarlada ürünü bırakılan, 2002
yılındaki ürün fiyatı bile bugün verilmeyen, asgari ücretliye
yüzde 4 zamlarla, emekliye yüzde 3 zamlarla bu borçların ödenmesi de
mümkün değildir. Siz eğer çiftçinin, siz eğer emeklinin, siz
eğer işçinin, siz eğer memurun satın alma gücünü
artırmazsanız, talebi oluşturmazsanız bu konuda krediler de
ödenemez, ödenmesi de mümkün değildir. Bugün geldiğimiz bu noktada,
esnaf, kredisini ödemek için iş yerini satmaktadır, çiftçi kredisini
ödemek için tarlasını satmaktadır. Dolayısıyla, bu
konuda bu ekonomi politikasının sonu gözükmüştür. Bu çerçevede
krize karşı, 2000li yıllarda, 1999da oluşmuş krize
karşı alınmış birtakım tedbirleri, o
bankacılık sisteminin güçlendirilmesi için alınmış
tedbirleri bugün iktidardaki bir sözcü eleştirebilmektedir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu olmasaydı,
bankaların öz kaynak rasyolarıyla ilgili kanuni tedbirler
getirilmeseydi, şube açma, banka açmayla ilgili
sınırlandırmalar getirilmeseydi bugün Türkiyede mali krizden
dolayı bankaların hangi duruma düşeceğini takdir edersiniz.
Bugün Hükûmet eğer bankacılık sektöründe kriz
olmadığını ifade ediyorsa bu tedbiri kim
almıştır diye bir dönüp arkasına bakması
gerekmektedir. Dolayısıyla, bugün dünyadaki ekonomik ve finansal
krize karşılık, Amerika Birleşik Devletlerinde
trilyonlarca dolarla kendi kesimini desteklerken -İngilterede, her yerde-
bu bankacılık kesiminin bedellerini milletimize ödettirmemek için,
yüksek faizi ödettirmemek için bankacılık kesiminin sorunlu
kredilerini ele alıp ondan sonra öz kaynaklarını güçlendirmek
için devlet birtakım tedbirler alırken 2001 yılında bu
konuda 57nci Hükûmetin aldığı tedbirleri açıkçası Bu
yükü milletin sırtına yüklediniz. demek, bugünkü Hükûmetin neden yan
gelip yattığının gayet izahıdır, çok güzel izah
etmektedir. (MHP sıralarından alkışlar)
Evet, bugün başka ülkeler kendi bankalarını, mali
kesimini, insanlarını korumak için tedbir alırken, bugün
Hükûmette bulunan ya da Hükûmetin partisinde bulunan milletvekili, o gün
alınan tedbirleri vatandaşa bir yük olarak ortaya koyabilmektedir. O
gün alınan tedbirleri eleştireceğine, o güne kadar bakkal
dükkânı kurar gibi banka izinlerini kim vermiş, o bankalara verilen
kredilerin altında, bugünkü ya da dünkü hükûmette, 58 ve 59uncu
hükûmetlerde kimlerin imzası vardır, bir onlara baksaydı da
burada söz söylerken biraz düşünürdü hiç olmazsa! Onun için, burada,
ekonomik krizle ilgili tedbirlerin alınması konusunda muhalefet
partileri olarak Hükûmete verdiğimiz destek, maalesef, bu Hükûmetin bu
tedbirler konusunda alınacak bir tedbiri olmadığını da
bu tablo ortaya koymuştur. Bugün geldiğimiz bu noktada, biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak
Ödenmeyen tüketici kredileri ve kredi kartları 2002
yılına göre 2003 yılında yüzde 94, 2004te yüzde 300,
2005te yüzde 595, 2006da yüzde 958, 2007de yüzde 1.336, 2008 Ekim
itibarıyla yüzde 1.921 artış göstermiştir. Bu hangi tabloyu
ortaya koyuyor? Vatandaşın durumu iyi de çekini keyfinden dolayı
mı ödeyemiyor ya da senedi keyfinden dolayı mı protesto
ediliyor? Bu, insanların sıkıntıda olduğunu ortaya
koyuyor.
O bakımdan, 2001 yılında Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunu kurmuş olmamızdan, bankacılar
kesimini düzenlemiş olmamızdan bugünkü Hükûmetin sözcülerinin,
partinin sözcülerinin şikâyet etmesini doğrusu yadırgıyorum
ve anlıyorum. O gün, 2002 seçiminden önce, banka hortumcularıyla
beraber helikopterle Bozüyüke neden gittiklerini de şimdi anlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, krize
karşı alınmış tedbirler karşısında, bu
alınan tedbirleri sanki -başka bir ifadeyle- küçültmek, bugünkü
tedbirler karşısındaki ataletinizi de,
vurdumduymazlığınızı da ortaya koyuyor. Üzülüyoruz,
Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak üzülüyoruz, kapanan
kepenklerden, işini kaybeden insanlarımızdan dolayı
üzülüyoruz ve tedbir alınmasını istiyoruz. Onun için, bugün
burada bir sicil affıyla bu konuyu gündeme getirmiş
olmamızı, bu konu vasıtasıyla onların dertlerini dile
getirmiş olmamızı da bir katkı olarak yorumluyorum.
Ben inanıyorum ki değerli arkadaşlarım, Krize
karşı ne tedbir aldınız? Sıkıntıda olan vatandaşların
sıkıntılarını çözmek için ne tedbir
aldınız? diye bundan sonra soru sorduğumuz zaman diyecekler ki:
Bakın, sicil affını getirdik. Biz tedbir getirdik. Onun için,
bugün geldiğimiz bu noktada Hükûmeti tekrar uyarıyoruz:
Vatandaşın satın alma gücünü artıracak tedbirleri
getiriniz, vatandaşın sicilini bozdurmayınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural, konuşmanızı
tamamlayınız.
OKTAY VURAL (Devamla) Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, bence burada asıl
sorgulanması gereken ve Hükûmetin
Özellikle Sayın Bakana
Vatandaşı borcunu ödeyebilecek konuma getiriniz, vatandaşı
borçlandırmaktan övünmeyiniz, vatandaşın borcunu zamanında,
vergisini zamanında ödeyebildiğini ifade ediniz. O zaman bu
borçlanmayı, bu borcu ödeme kabiliyetinin yüksek olduğundan
dolayı size eleştirilerimiz sınırlı olur ama bugün
vatandaşlarımız gerçekten borcunu ödeyebilecek durumda
değildir. Bugün, ne hazindir ki 2009 yılında da IMFnin ümük
sıktıran talepleriyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yine
yatırımlar kısıtlanmış, yine çiftçilerin
doğrudan gelir desteği kesilmiş, yine vatandaş elde
edeceği gelirle borcunu ödeyemeyecek duruma getirilmiştir. Bu ekonomi
politikasının bir sonucu olarak da vatandaşımızın
sicili bozulmaktadır. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak sicili
ekonomik açıdan bozulan bu vatandaşların müdebbir bir tüccar
olarak, bir küçük işletmeci olarak sorunun kaynağının
kendilerinden olmadığını biliyoruz, müsebbibinin de bu
ekonomi politikalarını oluşturan Hükûmetin uygulamalarının
olduğunu düşünüyoruz.
Bundan sonraki dönemde, daha fazla, ekonomiyle ilgili
kanunların, tekliflerin ve tedbirlerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülmesi dileğiyle, bu kanun teklifinin hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, katkıda bulunan bütün siyasi
partilere, grup başkan vekillerine ve teklifi veren
arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına Sakarya Milletvekili Sayın Hasan
Ali Çelik.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Karşılıksız Çek ve Protestolu
Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin
Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunmaktayım.
Ülkemiz ekonomisindeki büyüme ve ticaretimizdeki gelişmeler
her geçen gün artmaktadır, bununla birlikte sorunlar da
yaşanmaktadır. Geçmişte, yüksek faizlerin etkisi ile bazı
öngörülemeyen finansal etkileşimler de dikkate
alındığında, piyasalarda ödemelerin aksaması söz
konusu olmuştur. Meydana gelen her aksama, ne kadar iyi niyet olursa
olsun, kredi verenler veya borçlunun muhatabı tarafından bir
kalıcı kara leke noktası olarak işaretlenmektedir. Ancak,
çeşitli zorunlu sebeplerle ödemesini zamanı içinde
yapamamış olan borçlular taahhütlerini sonradan yerine getirmiş
olsalar bile bu kara listeden silinememektedirler.
Çok sayıda ticaret erbabı, sanayici, esnaf ve
şahıs bu sebeple kredi kullanamıyordu. 2003 yılında
yapılmış olan kanun düzenlemesinden sonra geçen altı
yıl içinde ve öncesinde yapılabilecek bir sicil affı bir faydaya
sebep olacaktır. Bu yasa hem borç ödemesini teşvik edecek ve
hızlandıracak hem de ihtiyaç sahiplerine yeni kredi
kullanımı hususunda bir yeni kapı açabilecektir. Burada esas
olan, müşterisinin iyi niyetini tanıyan olmaktır, tabiidir ki
burada herkesin taahhüdünü yerine getirmedeki hassasiyetinin de
artmasıdır.
Artık, ticaret hem genişlemiş hem de hız
kazanmış -sadece ülkemizin kendi şartları değil-
küresel ekonomi dünyanın her tarafında etki eder hâle gelmiştir.
Çıkarılmakta olan kanun, esasında, herhangi bir sebeple
taahhüdünü tam olarak zamanında yerine getiremeyenlere taahhüdünü yerine
getirme imkânı vermektedir. Tarafların birbirlerini daha iyi
tanıması ve geçmişte yaşadığı bir
sıkıntının bedeli olan bu kayıtların Merkez
Bankasınca silinmesi, bir yeni dikkat, özen ve önem
hatırlatmasıyla beraber, ihtiyaç duyulduğunda yeniden
karşılıklı çalışma ortamı
doğmasına da katkı verecektir. Ekonomik hayatımıza
destek olacak, piyasalara güç verecektir. Zincir gibi bir etkileşimle yeni
bir hareket daha doğuracaktır. Bilinmelidir ki Merkez Bankası
nezdinde ferdî kredi, karşılıksız çek ve protestolu senet
ödemelerinde tutulan kayıtlar oldukça yüksek düzeydedir.
Kanun Ödeme tarihi bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten önce olup da; kullandığı nakdî ve gayri nakdî kredinin
ödemelerini aksatan gerçek ve tüzel kişilerin (
) ve kredi
müşterilerinin karşılıksız çıkan çek, protesto
edilmiş senet, kredi kartı ve diğer kredi borçlarına
ilişkin kayıtları, söz konusu borçların bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde ödenmesi veya
yeniden yapılandırılması halinde borcun tamamının
ödenmesini müteakiben Merkez Bankasında tutulan kayıtları
silinir.
Merkez Bankasınca kayıtların silinmesinden sonra,
bankalar, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve
tüketici finansman şirketlerince yapılacak kredilendirme, çek karnesi
verilmesi ve diğer işlemlerde silinmiş kayıtlar dikkate
alınmaz. der. Böylece inanıyorum ki mutlaka yararlı olacak bir
yasa çıkarmaktayız.
Bu yasanın 3üncü maddesi Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür. der. Elbette Bakanlar Kurulu yürütür. En iyi şekilde
yürüteceğine, yöneteceğine inanıyor, hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Çelik, teşekkür ederim.
Şahsı adına Kocaeli Milletvekili Sayın Eyüp
Ayar.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
EYÜP AYAR (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 320 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında tasarı yasama ve yürütme maddeleriyle beraber üç
madde. 3üncü madde üzerinde söz aldım. Söylenecek şeylerin çoğu
söylendi ama önemine binaen bazı konuları tekrar etmekte de fayda
olacaktır.
Değerli arkadaşlar, karşılıksız çek,
protestolu senet, ödenmeyen kredilerle ilgili Merkez Bankasının kara
listesine giren birçok gerçek ve tüzel kişilerimiz vardır. Bu kişiler
çek karnesi alamıyor, kredi alamıyor, dolayısıyla ticari
faaliyetlerini sürdüremiyorlar. Bu yasanın yürürlüğe girdiği
tarihe kadar borçlarını ödeyenler ile yürürlük tarihinden sonraki
altı ay içerisinde borçlarını yapılandırıp
ödeyenlerin Merkez Bankasındaki kayıtları silinecektir.
Kamuoyunda sicil affı olarak bilinen bu kanunun çıkmasından
sonra bankalar, finansal kiralama şirketleri, factoring şirketleri ve
tüketici finansman şirketleri yapacakları kredilendirmelerde
silinmiş kayıtları dikkate almayacaklardır.
Tasarının özü budur.
Bankalar bu yasayı dikkate almaz. diyenler de var. Ancak
kredi veren kuruluşlar, bu işlevlerini yerine getirebildikleri sürece
yani topladıkları mevduatları kullandırabildikleri sürece
ayakta kalırlar. Bir şekilde kara listeye giren kişiye bankalar
kredi vermek isteseler de veremiyorlar. Bu yasayla ticari faaliyetlerde bir
rahatlama olacaktır.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde gerçekten,
karşılıksız çeklerin, protestolu senetlerin, ödenmeyen
kredilerin sayı ve tutarı oldukça fazladır. Ekonomik kriz
ortamlarında bu sayı daha da artıyor. 2001 yılında
Türkiye büyük bir kriz yaşamıştı. Bu kriz Anayasa
kitabının fırlatılmasıyla patlak vermişti ancak bundan
önce de her şey altüst olmuştu; bankalar, fabrikalar ve iş
yerleri kapanmıştı; ekonomik dengeler bozulmuş ve Türkiye
küçülmüştü. Krizin sebebi, yolsuzluklar, hortumlar ve çeteler ile
Türkiye'nin iyi idare edilmemesiydi. Nitekim o günkü koalisyon hükûmeti
seçimlere bir buçuk yıl kala sicilleri bozulmuş olarak gittiler,
gidiş o gidiş.
2002 yılında AK PARTİ iktidara geldi, bozulan
dengeleri düzeltti, küçülen değil artık büyüyen bir Türkiye var. 2003
yılında bir sicil affı çıkarmıştık. 2008
yılında dünyada yine büyük bir ekonomik kriz yaşandı,
bilhassa gelişmiş ülkelerde asrın krizi yaşanıyor;
Avrupada, Amerikada, Japonyada büyük bankalar ve fabrikalar kapanıyor.
Küreselleşen dünyamızda Türkiyenin bu olan bitenlerden etkilenmemesi
tabii ki mümkün değil. 137 milyar dolar ihracat yapıyoruz ancak Türkiye,
bu krizi hafif atlatıyor.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Teğet değil,
değil mi?
EYÜP AYAR (Devamla) Alınan tedbirler vardır,
alınmaya da devam ediliyor. Ancak 2001deki ağır tablo bugün
görülmediğinden dolayı, krizin hâlâ niye derinleşmediğinden
dolayı kriz geçirenlerin olduğunu da biliyoruz!
Şimdi yeni bir sicil affı daha çıkarıyoruz.
Ekonomik nedenlerden dolayı zora girmiş ticaret ve sanayi
erbabının olduğu da muhakkak.
Ancak, değerli arkadaşlar, bizi izlemekte olan
vatandaşlarımıza da sesleniyorum: Hesaplarımızı
iyi yapalım, ayağımızı yorganımıza göre
uzatalım, ödeyemeyeceğimiz borcun altına girmeyelim, çek ve
senetleri dikkatli kullanalım, nasıl olsa bir yolunu bulurum diye
gereksiz borçlanmalara gitmeyelim. Hesapsız kitapsız çek ve senet
kullanmak maalesef bizde bir alışkanlık olmuştur. Sadece
kriz ortamlarında değil, her zaman bu
alışkanlığın olduğunu da biliyoruz.
Bir diğer alışkanlık ise son gün
hastalığı. Yirmi yıl serbest muhasebecilik yaptım,
biliyorum, adamın parası olduğu hâlde bütün ödemelerinde son gün
öğleden sonrayı bekliyor. Bu izdihamlardan dolayı çeşitli
nedenlerle parasını yatıramayıp çek ve senetlerini protesto
ettiren ve bundan dolayı da yüksek faiz ve gecikme zammı ödeyenler de
var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ayar, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
EYÜP AYAR (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Parası olmayanlar da ödemeleri için son gün para
arayışına giriyorlar, çoğu kez de bulamıyorlar. Sicil
afları her zaman çıkmaz. Ticari hayatımızı
sürdürebilmemiz için dikkatli davranmamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ Hükûmeti, AK
PARTİ İktidarı, her zaman işçinin, köylünün, esnafın,
dar gelirlinin, sanayicinin yanında olmuştur. Esnafla ilgili
yapılanları Bakanımız, Hükûmetimiz defalarca anlattı.
Ben, şimdi onlara girecek değilim ancak bir konuyu da yine buradan
hatırlatmak istiyorum. Esnaf kefalet kooperatiflerine borcu olanlar, ana
parayı öderlerse, faizini de kırk sekiz aya kadar taksit yapabilirler.
Borçlarını bu şekilde yapılandıranların
ipotekleri kaldırılacaktır. Bununla ilgili başvuru tarihi,
31/3/2009 tarihine kadardır. Türkiyede 1 milyon 908 bin 391
kayıtlı esnaf vardır. Son dört yılda açılan firma sayısı
406.774tür.
BAŞKAN Sayın Ayar, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
EYÜP AYAR (Devamla) Bu yasanın başta
esnafımıza ve bütün ülkemize hayırlar getirmesini temenni
ediyor, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ayar.
Soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakana maddeyle ilgili iki konuda sorum olacak.
Yasa yürürlüğe girdiğinde, kamu bankalarından kredi
talebinde bulunacak esnaf ve sanatkârlarımızın, bankalar kredi
musluklarını açmadığı sürece, denize düşen
yılana sarılır misali modern ismi factoring olan ancak ne
yazık ki bir fırsatçı mantığıyla
çalışan kuruluşların ve piyasadaki tefecilerin eline
düşeceği açıktır. Ülkemizde yaygın şekilde
teşkilatlanmış factoring kuruluşları kimlere aittir?
Bunlar özellikle kriz ortamında aşırı para
kazandıkları hâlde, ülkeye hangi kalıcı
yatırımları yapmışlardır? Hükûmetinizce,
vatandaşımızın factoring kuruluşlarına ve
tefecilere mecbur bırakılmaması için hangi tedbirler
alınmış ya da alınmaktadır?
İkinci konu da hapis cezası almış ve hâlen
cezaevinde olan vatandaşlarımızın durumunu rahatlatacak bir
düzenleme yapılabilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Özensoy
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, geçtiğimiz günlerde bir gazetede
sektörel teşvik haritası yayımlandı. Bu harita doğru
mudur? Eğer bu harita doğruysa Bursada otomotiv sektörüne
teşvik var, tekstil sektörüne teşvik yok. Buna göre Bursadan
Tekstil sektöründe teşvike ihtiyaç yok. diye bir bilgi mi geldi, yoksa
tekstil sektörünü gözden mi çıkardınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özensoy.
Sayın Serdaroğlu
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Değerli konuşmacılardan bir arkadaşıma
buradan cevap vermek istiyorum. El konan bankaların 20 milyar
dolarlık borçlarından dolayı cefayı o el koyanlar çekti,
sefayı ise
20 milyar doları tahsil eden İktidarınız
olmasına rağmen, tenkidinizi yadırgadım. Bizim
söylediğimiz geçmişi övmek veya bugünü kötülemek değil.
Söylediğimiz şu: Sorun sadece sicil affı değil, sorun borç
ödeme gücünün tükenmiş olmasıdır. Vatandaşımız
borcunu ödeyemez durumdadır. Bakınız, bugünkü gazetenin
manşetinde diyor ki: Bu gidişin sonu kötü. Beyan edilip ödenmeyen
vergi alacağı 22 katrilyon liradır.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım,
soru sormuyor, sorusunu sorsun.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Bizim söylemek
istediğimiz budur. Bu vatandaşın borç ödeme gücü bitmiştir,
vergi ödeme gücü elinden alınmıştır. Sorum buradadır.
Çok teşekkür ediyorum.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Soru nerede? Soru yok.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın İnan
MÜMİN İNAN (Niğde) Sayın Başkanım
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, sizlerle dün konuştuğumuzda
teşviklerin devam edeceğini söylediniz. Ben bunu Niğdede de
televizyonda da söyledim. Şu anda sizden Niğdede ve diğer
illerde teşviklerin devam edip etmeyeceği müjdesini sanayicilerimiz,
iş adamlarımız, esnafımız ve köylümüz bekliyor.
Bir ikincisi de, hakikaten köylülerimiz ve çiftçilerimizle de
ilgili, onlara da nefes aldırabilecek yeni borç
yapılandırmalarını düşünüyor musunuz? Son derece
önemli bir hadise.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İnan.
Sayın Yeni, buyurun efendim.
Soru soralım lütfen arkadaşlar, birbirimizle
cedelleşmeyelim.
Buyurun.
AHMET YENİ (Samsun) Yok, biz cedelleşmek istemiyoruz.
Ben şunu sormak istiyorum Sayın Bakanıma: O batan
bankalardan bugüne kadar ne kadar tahsilat yapıldı, bu konuda
bilginiz var mı, bize bilgi verir misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, buyurun.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN
(Ankara) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
öncelikle hakikaten önemli bir gelişme
sağlayacak olan bu kanuna gösterilen ilgi ve alakaya teşekkür
ediyorum. Muhalefet partilerine vermiş oldukları destekten
dolayı teşekkür ediyorum.
Öncelikle, dün de ifade edildi, bir sorunun hemen
cevabını vereyim. Aslında Sayın Özensoy bana değil de
haberi yazan gazeteciye sorsa belki daha doğru cevabı oradan
alır. Ben tabii bunu şaka olarak söylüyorum. Şöyle söyleyeyim:
Efendim, o geçen hafta, gün hangi gün unuttum, bir gazetede
yayınlanmış olan teşvik haberi ve teşvik haritası
tamamıyla gerçek dışı olan bir şeydir. Ben onu daha
evvel de ifade ettim, bir basın toplantısında bununla ilgili
sorulmuştu. O kendi hayal ürününü, hayal dünyasını bir
şekilde oraya resmetmiş ama ortalığı
karıştırmaya yetmiş, yani en azından onu gördüm.
Ben dün ifade etmiştim, tekrar ifade etmek istiyorum, biraz
evvel Sayın İnan da söyledi. Efendim, daha evvel ifade ettiğimiz
gibi yeni yatırımlarda bundan sonra, birincisi sektörel, ikincisi
bölgesel, üçüncüsü proje bazlı sıfır kilometre bir teşvik
sistemi uygulanmaya başlanacak. Bununla ilgili çalışmalar bitti.
Yani onun yasal düzenlemesiyle ilgili düzenleme zannediyorum ki bir iki gün
içerisinde gelir, gelmesi gerekir diye düşünüyorum. Burada, bunu yapmak
için de öncelikle Girişimci Bilgi Sistemi dediğimiz sanayi
envanterini yapmamız gerekiyordu. Sanayi envanteri çok önemli altyapı
sağladı bu işe. Hangi sektör nerede kümelenmiş? Hangi
sektör nerede, nasıl rekabet ediyor? Sektörlerin birbiriyle olan girdi
çıktıları, münasebetleri nedir bu çerçevede? Ve Türkiye hangi
sektörlerde bundan sonra uluslararası alanda başarılı
olacakların bütün cevaplarını karşılayan sektörel ve
bölgesel bir proje yatırım teşviki olacak. Ve burada bölgeler
arası gelişmişlik farklarını minimize edecek, bölgeler
arası gelişmişlik farklarını ortadan kaldıracak
olan bir bölgesel çalışma
Sektörel çalışmayı da hangi
il, hangi sektörde, bir de Türkiye olarak hangi sektörlerin desteklenmesi
gerekir noktasında çok önemli çalışmalar yapıldı. Bu
çalışmalarımızı
Bakanlığımızın, dediğim gibi, cumhuriyet
tarihinde bir ilk olan Girişimci Bilgi Sistemi temel esas olarak
alındı, Hazine Müsteşarlığımızla beraber
gerçekleştiriyoruz.
Proje bazlı kısmına gelince Türkiye için bundan
sonra öncelik arz edecek olan gerek yüksek katma değer gerek yüksek
teknoloji gerek ihracat gerek istihdam konusunda öncelik arz edecek olan hangi
konular bizim için cazip olacaktır, bu ve bunlar hangi oranlarda, hangi
miktarlarda yatırım yapılmalıdır?a cevap veren, çok
önemli -yine söylüyorum- hakikaten sıfır kilometre bir teşvik
sistemi, hayata geçirilmiş olacaktır.
Mevcut 5084e gelince; dün açıkladım, bir kez daha
açıklamakta fayda görüyorum: Hatırlayın, 5084 sayılı
Kanun 2004 yılında uygulamaya girmişti. Beş
yıllık bir süreyle uygulanan ve yapılan yatırımı
yatırım bittikten sonra beş yıl boyunca teşvik edecek
olan bir sistemdi. Kırk dokuz ilde, sonra ilave edilen beş
kalkınmada öncelikli yörede uygulanan, devam eden bir sistem. Bu
teşvik sisteminin (5084) hâlâ şu anda yürürlüğü devam edenleri
var. Örneğin, bundan bir ay önce, biri yeni bir yatırımı
yapıp 5084 kapsamındaki bir ilde bitirmişse onun teşvik
süresi 2012 yılına kadar devam edecektir. Yani şunu ifade etmek
istiyorum: 31/12/2008 süresinden önce 5084 kapsamında olan illerde, o
kapsam içine giren, yapılan yatırımlar gelecek beş
yıllık teşvik imkânına zaten sahipler, 2012ye kadar devam
edecekler. Ancak beş yıllık süresi bitenler, yani işletmeye
açıldıktan sonra beş yıllık süresi bitenler, de,
31/12/2008de bitenler için de şimdi, Hükûmetimizin, özellikle Sayın
Başbakanımızın bugünkü küresel krizin, Türkiye'nin ithal
etmek zorunda kaldığı, tamamıyla dışarıdan
kaynaklı, Türk ekonomisini etkileyen bu krizin etkilerinin minimalize
edilmesi noktasında almış olduğu birçok tedbirin -tabii,
bunları anlatmaya hakikaten zaman yetmez- yanında bir yıllık
bir uzatma. Yani buradan şey ediyorsanız, herhâlde bizi izleyenler
bunalacaklardır. 5084ü 31/12/2008de bitenler için söylüyorum: Bir
yıllık uzatma şu anda gündemimizde. Bununla ilgili Sayın
Başbakanımızın bu konudaki talimatlarını
aldık, ilgili bakanlığımız bununla ilgili düzenlemeyi
getirecektir; yani en geç önümüzdeki hafta gelmek durumundadır.
Dolayısıyla, teşvikle ilgili sistemin bu olduğunu bir kez
daha ifade edeyim çünkü yanlış anlama, yanlış
anlaşmalar var.
Tekrar ifade ediyorum: O gazetede konulmuş olan şey, o
arkadaşımızın -bilemiyorum haberin kaynağı
neresidir ama- hayal olarak ortaya çıkmış olan bir
uygulamasıdır.
Ben, tekrar, bu kanunun çıkartılması
noktasında katkı veren, emeği geçen bütün milletvekillerime
teşekkür etmek istiyorum.
Dile getirilen birkaç husus olmuştur. Bunlar Türk Ceza Kanununda
veya Çek Kanununda gündeme getirilmesi gereken hususlardır. Bununla
ilgili de Ekonomik Koordinasyon Kurulu olarak
çalıştığımızı ifade edeyim. Özellikle bu
çeklerin Rızam dışında verildi. diye bir istismara yol
açan, aslında iyi niyetle yapılmış olan bir uygulama için
de bunu düzenleyecek kısa bir kanun düzenlemesi yapılacaktır.
Bunun yanı sıra teminat mektupları ve diğer konularla
ilgili düzenlemeler de söz konusudur.
Bir şey daha söyleyip öyle bitireyim. Bu bankacılık
sistemiyle ilgili biraz evvel soru soruldu, Sayın Yeni bir soru sordu.
Tabii, rakamlara şu anda hâkim değilim, yani bunu TMSF takip
ettiği için TMSF daha iyi verecektir ancak altını çizmem gereken
bir husus var, o da şu: Bugün bankacılık sisteminin ayakta
durmasının en önemli iki sebebi: Bir, siyasi istikrar ve ekonomik
istikrarın sağlanmış olması. O tarihte bankalardaki
mevduatın krediye dönüşüm oranı ile bugünkü dönüşüm
oranına baktığınız zaman çok ciddi farklılıklar
görürüz. Bugün bankacılık sisteminin açmış olduğu
kredi tutarı 370 milyar liradır arkadaşlar, 370 milyar. Bundan
altı yıl önce bu rakam 60 milyar seviyesindeydi çünkü borçlanma
ihtiyacı içinde olmayan, dış ve iç borçta, kamu borcunda
iyileştirilmiş bir ekonomi politikası ve başarılı
bir politika olduğu için artık bankalar bu kredileri müşterilere
satmak zorunda.
Sorulduğu için söylüyorum: Bankalar krediyi verecek mi?
deniliyor. Ee, banka krediyi vermezse ne yapacak? Turşusunu kuracak hâli
yok ki paranın. Bankanın görevi almış olduğu
parayı satmak. Başka bir görevi, işlevi yok. Eskisi gibi
karşısında böyle sürekli yağlı bir müşteri,
borçlanma içinde olan, borç ihtiyacı olan bir devlet de yok Allaha
şükürler olsun. Maastricht Kriterlerinin bile yarısına
erişmiş olan bir borç yapımız var. Dolayısıyla
banka, o paranın üzerine kuluçkaya yatan tavuk gibi oturamaz, o
parayı satmak zorunda, alacak, satacak ve buradan kazanacak,
bankacılık sisteminde bunu yapacaktır.
Bankacılık sisteminin ayakta kalmasının ikinci
konusu -ben, tabii, Oda Başkanlığı dönemimde bununla ilgili
çok görüş belirttiğim için ifade ediyorum- geçmişte de banka
murakıplarınca denetlemeler yapılırdı ancak bunlar
tozlu raflarda saklanırdı ama bu dönemde Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu ve bu Kuruldaki kararlılıkla bu konuda
ciddi düzenleme, denetleme olduğu için bu konuyla ilgili bankalarda
problem yok.
Bankacılık sistemimizin rasyosu da dünyadaki rasyonun
neredeyse yüzde 50si üzerinde, yüzde 12-13ler mertebesindedir.
Ben, tekrar, kanunumuza çaba veren, destek veren, görüş
belirten tüm milletvekillerimize, tüm siyasi parti gruplarına, Sayın
Başkanım, başta siz olmak üzere Başkanlık
Divanına teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısının
aranmasını istiyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, maddeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
(AK
PARTİ sıralarından Var, var sesleri) Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Tasarının tümünün oylanmasından önce, İç
Tüzükün 86ncı maddesine göre görüşlerini belirtmek üzere, lehte,
İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk.
Buyurun Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, şahsım ve Demokratik Sol
Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarıyla, ekonomik krizin varlığı Hükûmet
tarafından kabul edilmektedir, birinci tespitimiz budur. Hükûmetin ve
hatiplerin sürekli olarak 2001e sığınması, yaşamakta
olduğumuz krizi unutturamaz, hafifletemez ve krizden
çıkışın bir çaresi olamaz. Bunu hepimiz kabul etmeliyiz ve
artık, bugüne Hükûmet lütfen dönsün. 2000 krizinin nedenleri milletimiz
tarafından çok iyi bilinmektedir ve tarih de bunun nedenlerini
yazacaktır.
Değerli milletvekilleri, 2007 Ağustosunda patlak veren
krizin ülkemizi etkilemesi, cari açık başta olmak üzere birçok
göstergenin bozuk olması nedeniyle kaçınılmaz iken 2008 Ekim
ayına kadar Hükûmet ne yazık ki kayıtsız
kalmıştır. 2009 bütçesinde de krize karşı hiçbir
tedbir getirilmemiştir. Hükûmetin krize tedbir olarak ortaya koyduğu
Varlık Barışı Yasası tam bir oyalama yasası
olmuştur. Söz konusu tasarıyla ilgili olarak göle maya çalmakta
olduğumuzu söylemiştik. Göl maya tutmamıştır.
Değerli milletvekilleri, bankalar bugün krize rağmen
ayakta ise bunda AKP Hükûmetinin basiretli hareketi değil, 57nci Ecevit
Hükûmetinin bankalarımızı özerk ve sağlıklı bir
yapıya kavuşturması etkili olmuştur.
Değerli milletvekilleri, oylayacağımız
tasarının etkisi Varlık Barışı Yasası kadar
olmasa da sınırlı olacaktır. Sınırlı
olacaktır çünkü özel bankalar yönünden getirilen sicil affına uyulup
uyulmaması konusu herhangi bir yaptırıma bağlanmamaktadır
ve Kasım 2008 itibarıyla Türkiyede verilen krediler, 420
milyarlık kredinin 344 milyar lirasının yani yüzde 82sinin özel
sektör tarafından verilmiş olması da tasarının
etkisinin sınırlı olacağı konusundaki görüşümüzü
desteklemektedir.
Tasarının etkisi sınırlı olacaktır
çünkü kredi borçlarının yapılandırılması
konusunda bir düzenleme getirmemektedir; etkisi sınırlı
olacaktır, kredi kartlarına uygulanan aylık faizlerinin tefeci
faiz niteliğine ulaşmasına bir engel öngörmemektedir.
Sınırlı olacaktır. dedik: Sadece kamu bankaları
açısından yöneticilerin elini rahatlatacaktır ve yöneticiler
siyasi telkinler doğrultusunda daha rahat kredi verebileceklerdir. Bu
şekilde bir etkisi olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet hâlâ mevduat garantisinin
seviyesini AB ülkeleri düzeyine almış olduğu yetkiye rağmen
çıkarmamıştır. Hükûmet krizden çıkışı
piyasa mekanizmasının şefkatli kollarına emanet
etmiştir. Bu bir tavırdır ancak sonucu şudur: Ölen ölür,
kalan sağlar bizimdir. anlamına gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, tasarının
sınırlı etkileri olacağını belirtmekle birlikte,
sınırlı da olsa olumlu etkileri dikkate alarak kabul oyu
vereceğimi ifade ediyor, hayırlı olması dileğiyle yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, ben de aleyhte
oyumun rengini belirtmek üzere söz istiyorum.
BAŞKAN Oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte, Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 320 sıra sayılı karşılıksız
çeklerle ilgili olarak getirilen af kanunuyla ilgili kanun
tasarısının sonunda oyumun rengini belirtmek üzere aleyhte söz
aldım.
Aslında, bakarsanız, tabii ki Türkiye'de çek konusunda
ekonomik sıkıntının yarattığı çok büyük bir
sıkıntı var. Elbette ki Parlamentonun görevi bu basiretsiz ve
beceriksiz siyasi kadronun ekonomide yarattığı tahribat
dolayısıyla ekonomik güçleri yok olan bu insanların
sıkıntıya düşmeleri nedeniyle, bunun, bir af getirilmesi
yerindedir. Ben de zaten bu affın getirilmesine karşı
değilim ancak bu vesileyle söz hakkı elde etme durumunda olduğum
için, bazı şeyleri söylemek için söz aldım.
Şimdi, değerli milletvekilleri, AKP İktidarı
2002 yılında iktidara geldiği zaman
Orada, bir gece, bir gün,
bir Anayasa kitabının atılmasından dolayı 5 milyar 200
milyon dolar bankadan para çekildi, Merkez Bankasından. Bu 5 milyar 200
milyon dolar çekilince ve orada birtakım bankalar
Bunların kim
olduğu belli. Ondan sonra
AHMET YENİ (Samsun) İktidarda kim vardı?
KAMER GENÇ (Devamla) Efendim, kim olursa olsun
AHMET YENİ (Samsun) Olur mu?
KAMER GENÇ (Devamla) Ondan sonra siz iktidara geldiniz. Bu
parayı kim çekti, belli. Bu, doğrudan doğruya hazine
kaynaklarının o patronların cebine aktarılmasıydı
ve bunun aşağı yukarı 900 milyon dolarlık
kısmını da alan Citibanktır. Yani siz iktidara gelir
gelmez evvela bir araştırma komisyonu kurdunuz. Ne dediniz? O kadar
büyük bir şeyle, gürültüyle geldiniz ki, propagandayla geldiniz ki, Efendim,
biz hortumcuları işte ortaya çıkaracağız. dediniz.
Bu, o araştırma komisyonu raporunda var. Peki, niye o paraların
üzerine gitmediniz? O 5 milyar 200 milyon doları o bir gündeki krizde
çekip de o miktarda kazanç sağlayan o patronlar kimler, belli; niye onlara
şey etmediniz?
Şimdi, iktidara geldiniz. Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulunun 2 üyesi eksikti -çünkü Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu bütün üyelerin katılımıyla toplanıyor-
siz, o 2 üyeyi bir ay geç atadınız. O bir iki ay geç atamaktan
dolayı o zaman İmar Bankasından tam 8 katrilyon lira para gitti.
Bu konuda, gensoru önergesi verildi. Peki, gensoru
Tabii gensoru önergesi
verildi ama iktidarda bulunan milletvekilleri, Türkiyede bir kural var,
haksız da olsa en açık suçu, işlemiş liderlere, iktidara
karşı maalesef vicdanının sesini dinleyemiyor, liderinin
sesini dinliyor ve dolayısıyla o reddedildi. Şimdi, o 8
katrilyon liranın suçlusu kim? Sizsiniz. Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu üyelerini yirmi beş gün atamamakla orada o banka
hortumlamasına neden olan sizsiniz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiyede iktidara
gelen insanlar
Bakın, bugün memleketimizde çok ciddi bir
sıkıntı var. Bugün işte gidildi, ART televizyonu
basıldı. Anayasada Basın hürdür. Diyorsunuz. Peki nasıl
oluyor da bu basın hür? Yani ben sizin hürriyet
anlayışınızı anlamak istiyorum. Ben gittim ART
televizyonunun önüne
İşte, polis çevirmiş, içeriden kimse girip
çıkmıyor, televizyonun yayınını kesmişsiniz. E,
şimdi bu basın hürriyetiyle bağdaşan bir şey midir?
Eğer bu televizyonun ekonomik bir suçu varsa gönderirsiniz maliye
müfettişini, defterlerini kontrol eder, gerekli belgeleri de alır.
Basın özgürlüğü böyle ihlal edilemez.
İBRAHİM HASGÜR (İzmir) Bizimle ne alakası
var?
AHMET YENİ (Samsun) Adalete güvenmiyor musun?
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, ne yapılıyor? Ne
yapılıyor devri iktidarınızda? Korkuyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) Adalet nerede?
KAMER GENÇ (Devamla) Adaletle ilgisi yok ya. Adaletle ne ilgisi
var bunun? Adaletle ilgisi olur mu?
Şimdi, Tayyip Erdoğan diyor ki: Bundan sonra daha bu
devam edecek. yani Bu işin savcısı benim. diyor. Efendime
söyleyeyim, bütün bilgiler oradan gidiyor ve vatandaşların artık
hak ve özgürlüklerini bırak, basının hak ve özgürlükleri ortadan
kalkıyor. Şimdi, bu memlekette basını susturduğunuz
zaman, siz zannediyor musunuz ki siz bu memlekete hayırlı bir görev
yapıyorsunuz. Basın sustuğu zaman insanlar belli bir zaman için
karanlıktan aydınlığa kavuşmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Kavuşmaz ama bunun sonu da çok kötü
olur. Bakın, gördüğümüz kadar Türkiye çok karanlık bir rejime
gidiyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, biz de bu sıralarda
oturduk. Hakikaten insanların iktidar partisinin milletvekili olunca biraz
gözleri kapalı oluyor, Biraz daha ya işte şu liderlerin gözüne
girelim. diyor. Bakın, sizden de rica ediyorum, Türkiye çok kötü duruma
gidiyor. Milletvekili olarak buraya gelirken bir yemin ettik, bu gerçekler
neyse gelin birleşelim. Bu memlekette hep liderlerin dediği
olmasın, vicdanımızın da dediği sözler olsun. Yani
şimdi, bu memlekette hep liderlerin dediği olmasın,
vicdanımızın da dediği sözler olsun. Yani şimdi gidip
de en büyük sendikayı basıyorsunuz, televizyonları
basıyorsunuz. Niye? Çünkü sizin aleyhinize yayın yapılıyor.
Demek ki siz suç işliyorsunuz ki, yani iktidardakiler suç işliyor ki
yapılıyor. İşte Hükûmet sırasında kimse var
mı kardeşim? Yok.
AHMET YENİ (Samsun) Var, var.
KAMER GENÇ (Devamla) Efendim, yani Hükûmetin dahi bu Meclisin
karşısına gelecek yüzü yok. Gelmiyorlar buraya, burada
konuşmalara tahammülleri yok. Bu Hükûmetin, bu Meclisin
karşısına gelip de söylenen bu sözleri dinlemesi lazım,
dinlemiyor. O bakımdan, bence iktidar partisi milletvekillerinin burada
yaptıkları yeminin gereğini yerine getirmeleri lazım.
Neyse, ben her ne kadar aleyhte söz aldımsa da bu işten
yararlanacak esnaf ve sanatkâra büyük fayda sağlayacağı için
lehinde oy kullanacağım.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Genç.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Ülkemiz, sanayicilerimiz ve iş
adamlarımız için hayırlar getirmesini diliyorum.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.01
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.25
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN
(Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 48inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
3üncü sırada yer alan, Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 266 sıra sayısıyla
bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz, Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani; şahısları
adına, Mersin Milletvekili Akif Akkuş ve Denizli Milletvekili Selma
Aliye Kavafın söz talepleri vardır.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsala aittir.
Sayın Ünsal, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 266 sıra
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Korumu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Anayasamızın 63üncü maddesi Devlet, tarih, kültür ve
tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını
sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır
der.
Bu Anayasa hükmüyle, tarihî, kültürel ve doğal
varlıkların korunması devlet güvencesi altına
alınmıştır. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu, değerlerin korunması
amacına yönelik temel bir kanundur.
Genel bir kabul olarak söylemek istiyorum, 2863 sayılı
Kanunda yapılmak istenilen ve yapılacak değişikliklerin,
bu temel amaca yönelik, bu amacı zedelemeyecek nitelikte olması
gerekmektedir. Şu anda görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısı dört madde üzerinde değişikliği önermektedir.
1inci madde, 2863 sayılı Kanunun 12nci maddesinde
belediyelere emlak vergilerinden taşınmaz kültür
varlıklarının korunmasına katkı payı olarak
tahakkuk ettirilen ve il özel idarelerinde toplanan katkı payından
belirli miktarda il özel idarelerinin de yararlanması yönündeki düzenleme.
Yani, eskiden belediyelerin aldığı paylardan şimdi il özel
idarelerinin de katkı alması isteniyor. 1inci maddedeki
değişiklik o.
(x) 266 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
İkincisi ise, tasarının, 2863 sayılı
Kanunun 55inci maddesinde koruma bölge kurulu üyelerinin görev sürelerinin
beş yıldan üç yıla indirilme konusundaki düzenleme. Üçüncüsü ise
2863 sayılı Kanunun 57nci maddesinde yenileme alanlarında özel
amaçla kurulan kurulların görev ve yetki alanlarının
genişletilmesi ve üçten fazla koruma bölge kurulunun bulunduğu
illerde kurullar arasında teknik ve idari koordinasyonu sağlamak
üzere yeni bir müdürlüğün oluşturulması yönündeki öneri.
Dördüncü değişiklik ise tasarının geçici maddesiyle
koleksiyonculara belli bir tarihe kadar edindikleri taşınmaz ve
kültür varlıklarını bağlı bulundukları
müzelerdeki envanter defterlerine kaydettirmeleri koşuluyla elinde
bulundurma hakkını düzenleme.
Şimdi burada çok dikkatle incelediysek ve gördüysek, söz
konusu dört madde koruma adına yönelik bir iyileştirme
adlandırılabilecek düzenlemeler olmayıp bu düzenlemeler ancak
günlük sorunların çözümleri niteliğindedir. Bu
değişiklikler sorunları çözmek yerine, yeni sorun alanları
ve karmaşalar yaratacak olup var olan sorunların çok daha köklü
çözümlere ihtiyacı olduğu çok açıktır. İleriki
maddelerin görüşülmesinde zaten bu sorunların neler olduğunu da
daha açıklıkla dile getireceğiz ama ben doğabilecek
sorunları sizlere ana başlıklar hâlinde de bir ifade etmek
istiyorum.
Yapılan değişiklikle il özel idarelerine katkı
payı ayrılıyor. Birinci sorun, il özel idareleri yeterli teknik
kadrolara sahip değiller, uzman eleman sıkıntısı var.
Bu bir gerçek. Hepimizin bölgelerinde, illerinde bu gerçeği
yaşıyoruz ve biliyoruz. Büyükşehirler dışında
hiçbir il özel idaresinde yeterli ne arkeoloğu ne sanat tarihçisini ne
şehir plancısını bulmak mümkün değil.
Dolayısıyla aynı sıkıntılar tekrar
yaşanacak. Dolayısıyla, bu kanun bu sıkıntılara
çözüm getirmemekte. İkincisi, illerde kaynağın bölüşümünde
haksız uygulamaların söz konusu olacağı çok daha ortada.
Çünkü emlak vergisini veren kesimler kent merkezlerinde yoğunlaşacak,
yani belediye hudutları içerisinde yoğunlaşacak ama bu
kaynağın yüzde 30u da belediye hudutları dışında
insanların yararlanmasına da açıklık getirecektir.
Dolayısıyla, bir adaletsizlik de söz konusudur.
Şimdi, bir konu da, küçük illerde zaten yeterli olmayan
kaynağın bölüşümüyle kaynağın tamamen kullanım
dışı kalması söz konusu olacaktır. Zaten kanun da
hazırlanırken özellikle doğu ve güneydoğudaki iller söz
konusu edilerek bu kaynağın yeteri kadar
kullanılmadığı ifade edilmiştir. Şimdi, zaten
orada yeteri kadar para toplanmamakta, toplanan kaynak da ikiye bölünerek
tamamen kullanılmaz hâle getirilmektedir. Dolayısıyla bu da çok
önemli bir sorun olarak bu kaynak dağılımında
karşımıza çıkacaktır.
Bir sorun da, düzenleme, sadece yeterli kaynaklara sahip
büyükşehirdeki kaynakların kullanımı ve bölüşümünü
hedeflemektedir. Başından da söyledik, büyükşehirler bu işi
çözecekler çünkü onlarda yeterli elemanlar olacak ama küçük şehirlerde bu
olmayacaktır.
Bu kanunun temel amacı, bir sorun da, belediyelerde koruma
kültürünü yerleştirmek amacında olan kaynak işlemez hâle
gelecektir, kaynak daralacaktır.
Yasayla öngörülen kaynağın kullanılması,
paylaşmak yerine kaynağın artırılması -siyasi
erkin müdahale edemeyeceği bir mekanizmayla kültürel varlıkların
korunması adına- doğru, öncelikli ve ivedi projelerin
denetlenmesi sağlanmalıdır. Bu çok önemli bir konudur. Bu konu
yasaya konulmamıştır. Yani artık belediyeleri
yönlendirecek, yeni projeler üretecek, bu konuyla ilgili yardımcı
olacak bir mekanizma bu yasada getirilmemiştir.
Zaten bu konuyla ilgili rahatsızlıkları sizler de
Adalet ve Kalkınma Partisi olarak yaşıyorsunuz. Özellikle BELDES
ve KÖYDES projelerinde çıkan sorunlar ve onlarda yaratılan
müteahhitler
Çantalar taşınmakta. Bunları hepimiz görüyoruz.
Şimdi, il özel idarelerine yeni bir koruma müteahhitleri
yaparak yeni bir iş alanı yaratılmakta ve yeni
yolsuzlukların da önü açılmaktadır. Bu -aksine bir durum olarak
söylüyorum- belediyelerde yapılmış olsa, belediyelerde daha
kolay çünkü denetimi halk daha ciddi bir şekilde yapmakta, kontrolü
yapmakta, daha sıkı yapmaktadır. Dolayısıyla,
belediyelerin kaynaklarının aktarılması doğru
olmamaktadır.
Şimdi, 2nci maddeyle ilgili bir görüşümü de
açıklamak istiyorum: 2nci maddeyle ilgili görev süresinin
kısaltılmasının, yani beş yıldan üç yıla
indirilmesinin sebebi nedir, hiç anlayamadık Sayın Bakan. Beş
yıldan üç yıla indirilmesinin sebebi nedir,
anlaşılmamıştır. Gerekçede okudum, bakın
gerekçesinde şöyle söylüyor: Madde 2- Çalışmalarında
verimliliği artırmak amacıyla koruma bölge kurullarının
Bakanlıkça ve Yükseköğretim Kurulu tarafından seçilen üyelerinin
görev süresi beş yıldan üç yıla indirilmiştir. Hangi
verimlilik? Esasında tam tersine verimlilik düşecektir.
Düşeceğinin gerçeğini de şöyle ana başlıklarla
sıralamak isterim:
Koruma bölge kurullarının özerk niteliği
zedelenecektir çünkü özerk bir yapısı vardı. Bu beş
yıldan üç yıla indiği zaman bu biraz daha muğlak hâle
gelecek, zedelenecektir.
İkincisi, tasarıyla önerilen düzenlemeyle, özerk
nitelikli koruma bölge kurullarının alanlarında
uzmanlaşmış üyelerinin görev sürelerinin
kısaltılması -Koruma Kanununda- uzman eksikliği olan
ülkemizde yeni kurul üyesi bulunmasında sıkıntı
yaratacaktır. Ben bunu Amasyada kendi bölgemde de yaşadım, daha
sonra çalıştığım Muğla bölgesinde de yaşadım.
Koruma üyesi bulmakta sıkıntı çekiliyor, dolayısıyla
bu sıkıntılar daha da çoğalacaktır üç yıla
indiğinde.
Üç yıla indiğinde, konuya hâkim olmayan deneyimsiz
elemanlar kişilerin etkilerinde kalacaktır. Koruma kurullarında
en önemli şey kişilerin etkilerinde kalarak değil, plan bütününe
bakılarak iş yapılmasıdır. Dolayısıyla
deneyimsiz arkadaşlarımızın böyle bir
sıkıntısı olacak, yönlendirmelere ve baskılara
açık hâle geleceklerdir.
Bir diğer sorun: Koruma alanında uzman olmayan üyelerle
koruma bölge kurullarının saygınlığı ve
güvenilirliği zedelenecektir. Ülkemizde en önemli kurumlardan bir tanesi
koruma bölge kurullarıdır, kültür ve tabiat
varlıklarını koruma kurullarıdır. Hakikaten
saygın bir anlayışla gitmemektedir, dolayısıyla bu
uzmanlaşmamış, deneyimsiz, süre kısaltılmasıyla
gelen personellerle bu sıkıntı daha da artacaktır.
Koruma bölge kurullarında görev alanlarına ve
sorumluluklarına hâkim olmayan üyeler karar üretecektir,
kısaltıldığı zaman. Çünkü beş yılda o
bölgeyi tanıyor, kısa zamanda tanıyor ama bir bakmışsınız
ki süre bitiyor ama beş yıl olduğu zaman bölgeye hâkim,
sorunlara hâkim bir üye olacaktır. Bu beş yıldan üç yıla
indirilmesinin anlamsızlığı bu konuda da ortaya
çıkmaktadır. Bölgeyi tanıması, konulara hâkim olması,
verimli olması zaten bir süre almaktadır. Bu kısaltmayla problem
yaşanacaktır.
Bir diğer konuyu da 3üncü maddeyle ilgili söyleyebiliriz.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununda değişiklik ile 57nci maddede yenileme alanlarında
özel amaçlı kurulmuş kurulların görev, yetki alanları
genişlemekte, ayrıca koruma bölge kurullarının
özerkliğini zedeleyecek nitelikte özellikle İstanbul ve büyük
şehirlerde yeni bir kadro ve konum oluşturulması önerilmektedir.
Bunu da anlamakta güçlük çekiyoruz. 5366 sayılı Yıpranan Tarihî
ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması
ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun
uyarınca kurulan koruma kurullarının yetkilerinin
genişletilmesinin yaratacağı sakıncalar var. Şimdi,
bir bölgede iki tane koruma kurulu -birisi özel amaçlı, birisi değil-
kuruluyor. Bu sakıncaları şöyle sıralayalım: Bir
tanesi, özel amaçlı kurulan yenileme koruma bölge kurullarının
yetkisinin genişletilmesi koruma ilke ve esaslarına aykırı
uygulamalarla sonuçlanacaktır. Çünkü bu özel amaçlı koruma kendisine
göre karar alacak ama bölge kurullarının bölge bütünlüğü içerisinde
yaptığı bir plan anlayışı var, o ona göre karar
verecektir. Dolayısıyla burada bir yetki kargaşası
doğacaktır. Bütüncül koruma ve planlama anlayışına
aykırı uygulamalar yasallaşacaktır. Bunu biraz sonra açmak
istiyorum, burada bir sıkıntı da var zaten.
Bölge kurulları coğrafi ve kültürel bütünlüğün
korunması için değerlendirmesini o bütün içinde yapar. 5366
sayılı Yıpranan Tarihî ve Kültürel Taşınmaz
Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak
Kullanılması Hakkında Kanun gereğince
sınırlı bir alan için oluşturulan yenileme kurulları,
yetkileri artırıldığı takdirde üst ölçekli planlama
arayışı içine girerek bütüncül planlamayı delecektir. Bölge
kurullarının yaptığı bütüncül bir planlama var.
Şimdi oraya özel bir kurul koyuyoruz, o kurulun da yetkilerini
genişletiyoruz. O, bütüncül planlamaya müdahil olacaktır. Bakın
bunun örneklerini hep beraber yaşadık ve uluslararası boyuta
taşındı. Sayın Bakanım, özellikle sizin döneminizde
sanırım Neslişah ve Hatice Sultan Mahalleleri, yani şu
Sulukule, İstanbul Tarlabaşı 1. etap yenileme alanı
Bu
koruma amaçlı planlar yapılmadan bunlar yapıldı.
Yapılınca da uluslararası boyutta tartışmaları
oldu. Koruma bölge kurullarının görev alanları
muğlaklaşıyor böylece. Yani koruma bölge kurullarının
yani kültür ve tabiat varlıkları ana kurullarının nerede
görev yapacağı konusunda ortada bir boşluk
doğmaktadır. Yani şöyle bir özel örnek verirsek: Eyüpte kentsel
sit alanında evi olan vatandaş İstanbulda II No.lu Koruma
Bölgesi Kuruluna gidecekken Sulukule yenileme alanı için yenileme kuruluna
gidecek. Burada bir yetki kargaşası vardır.
Dördüncü sakınca ise: Yeni koruma bölge kurulları
oluşturulmasıyla kamu kaynaklarının israfı söz konusu
olacaktır. Burada hepimiz küresel krizi tartışıyoruz ve
küresel krizin etkilerinden nasıl kurtulacağımızı
tartışıyoruz; sadece biz değil iktidar da zaten bunun
mücadelesini veriyor. Şimdi tam biraz daha sıkı politika
yapmamız gerekirken yeni alanlar yaparak yeni bir kaynak israfına yol
açılmasının ben sakıncalı olduğunu görüyorum.
Bir diğer konu: Yenileme Kanununun
uygulandığı son üç yıl içinde tarihî kent merkezlerinde
geri dönüşü olmayan olumsuzluklar ortaya çıkmıştır,
demin söylediğim Sulukule, Tarlabaşı örnekleri gibi. Bu örnekler
uluslararası boyutlarda sıkıntılar yaratmış,
Şehir Plancıları Odası bu konularla ilgili
uygulamaları yargıya taşımış. Örneğin
Ulusta Ulus Koruma Amaçlı İmar Planını uygun bulan kurul,
Ankara 10. İdare Mahkemesinin 18/11/2008 gün 2008/2233 sayılı
Kararıyla iptal etmiştir. Yani hukuk bu kurulun kararını iptal
etmiştir. Kararda -özellikle son paragrafını söylüyorum,
kararın bütünü var bende- koruma amaçlı imar planlarıyla ilgili
ilke ve esaslara, kamu yararına aykırı olduğu gerekçesi öne
sürülmüştür. Yani yapılan işlemde kamu yararı
görülmediği için iptal edilmiştir.
Ankara Büyükşehir Belediyesinin büyük bir istekle ve
iştahla bu kanunun çıkmasını beklediğini biz de
biliyoruz ama İdare Mahkemesinin kararı, kamu yararı görülmeyen
bir Melih Gökçek klasiğini de ortaya maalesef koymuştur. Bu konuda
Melih Gökçekin istekle beklediği bu kanunun çıkması, neticede o
Danıştay kararlarını da ortadan kaldıracak ve
yaratılan kanunsuzluk da böylece, yaratılan yeni bir kanunla da
değiştirilecektir; bu sakıncalıdır.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
sizler gerçekten kültür ve tabiat varlıklarının korunması
için bir iş yapacaksanız, gelin, hep beraber şunları
yapabiliriz:
1) 5366 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıralım.
Aksi takdirde, küçük büyük tüm kentlerimizin tarihî merkezleri, eski kent
dokuları yenileme adı altında yok olup gidecek. İşte
Ulus, bunlardan bir tanesinin örneği. Orada Merkez Çarşısı,
Anafartalar Çarşısı, oradaki dokuya göre yapılmış
yapılar ortadan kaldırılmakla yeni bir anlayışla yeni
rant alanları oluşturulacaktır.
2) Bu Yasanın kaldırılması mümkün
olmayacaksa, eğer bu düşünülmüyorsa Sayın Bakanım, 2863
sayılı Kanunda değil 5366 sayılı Kanunda
değişiklik yapalım, yenileme alanları için yeni koruma
kurulları kurulmasına ilişkin maddesi iptal edilsin, anılan
Kanun gereği belirlenen yenileme alanlarındaki konuların ilgili
koruma kurullarında öncelikli ve ivedilikli olarak
değerlendirilmesine yönelik bir hüküm koyalım ve bu konuyu çözelim.
3) 5366 sayılı Kanunla oluşturulan koruma bölge
kurullarının devamında ısrar ediliyor ise yönetim
kurulları, sadece 5366 sayılı Kanunda betimlenen yenileme
projelerinin onaylanması için karar almalıdır. Böylece hem kamu
kaynaklarının verimli kullanımı sağlanmış
olacak hem de aynı alanda çalışan iki ayrı kurulun bundan
kaynaklanarak yanlış karar alınmasının önüne
geçilecektir. Yenileme kurullarının kanunla belirlenen görevleri
yerine getirildikten sonra lağvedilmesi yönünde düzenleme
yapılmalıdır.
Bir diğer önemli konu da, 2863 sayılı Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3üncü
maddesindeki üçten fazla koruma bölge kurulu bulunan illerde kurullar
arasında teknik ve idari işlerde koordinasyonu sağlamak üzere koruma
bölge kurulları koordinasyon birimleri kurulması yönündeki
düzenlemeden vazgeçilmelidir. Bu, zaten -koordinasyon müdürlüğü
düzenlemesi- 4848 sayılı Yasaya aykırıdır.
İkincisi de, koordinasyon müdürlüğü düzenlemesi,
kendisine bağlanacak koruma bölge kurulları üzerinde
baskıyı artıracağı gibi ülke genelinde de farklı
yorumların doğmasına yol açacaktır.
Bir diğer konu da, bir geçici madde ile
Koleksiyoncular
için
Merak ediyorum, yani bu 11/3/2005 tarihinde iyi niyetli koleksiyoncular
Bunu zaten biraz sonra dile getireceğiz. Bu madde bir aftır. Belirlenen
11 Mart 2005 tarihinin gerekçesi de açık değildir. Ben gerekçesini
açtım, bir iyi niyet lafı geçiyor, tam anlamış
değiliz. Koleksiyonerler eserlerini halka açık müzelerde
sergilemelidirler. 2863 sayılı Yasanın 26ncı maddesinde
koleksiyonerler tarafından sergileme, teşhir konusu isteğe
bağlı bırakılmıştır. Kültür
varlıkları devlet malı niteliğindedir. Bu
koleksiyonların halka açılması, müzelerde sergilenmesi, kataloglarının
basılması, İnternet ortamında bütün bilgilerle birlikte
yayınlanması gerekir. Tüm bunlar gözler önüne
alındığında tarihî eser kaçakçılığı
piyasası arasındaki gizli bağlantıların ve birbirini
besleyen ilişkilerin açığa çıkarılması ve izlenmesi
öncelik arz etmekte olup tasarısıyla getirilen öneri kabul
edilmemelidir. Burada tarihî eser kaçakçılığına da af
getirilmektedir. Yasanın bu maddesi de aykırıdır.
Saygıdeğer Bakanım, ben bir konuyla ilgili de
sizlere Plan ve Bütçe Komisyonunda sorduğum bir konuya, sizler sağ
olun cevap vermişsiniz, ama birtakım şeyleri de
atlamışsınız. Bir tanesi, Kültür ve Turizm
Bakanlığı Samsun Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge
Koruma Kurulunun Amasyada yapılan bir uygulamayla ilgili
aldığı bir karar vardı. Yani Yeşilırmak
kenarındaki o meşhur elektrik direkleri. Artık, totaliter
ülkelerde yaşıyormuşuz gibi Ankarasında,
Amasyasında, Antalyasında, ülkenin her yerinde nedense aynı
aydınlatma direklerini görüyoruz ve bunlara da bir türlü mana veremiyoruz.
Bunların kaldırılmasıyla ilgili bir koruma kurulu kararı
var, ama uygulaması yapılmadı. 29 Mart tarihinden
sonrasını bekliyorsanız bu konunun üzerindeyiz, hiçbir zaman
ayrılmayacağız. Bunun uygulamasını lütfen
yaptırın. Bu konuyla ilgili verdiğimiz soru önergesine cevap
alamadık. Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığımız
görüşmede de sizden bu konuyla ilgili net cevap alamadım. Diğer
konularla ilgili verdiğiniz cevapların içerisinde maalesef bu konu
yok. Bu bir buçuk trilyonluk bir yolsuzluk, işin doğrusu. Yani koruma
kurulu hilafına o elektrik direkleri neden dikildi? Neden bu
Amasyanın o güzelliğine, o tarihî güzelliğine böyle acayip,
hilkat garibesi direkler neden dikildi, hâlâ anlamış değiliz. Bu
elektrik direkleri Ankarada da konu oluyor, Amasyada da konu oluyor,
Antalyada da konu oluyor. Bunun üstüne gidilmesi gerektiğini, bu konuyla
ilgili koruma kurullarının tedbir almasını bekliyoruz.
Alınmadığı takdirde, 29 Mart tarihinden önce
alınmadığı takdirde bunu çok acı ödeteceğimizi de
bilmenizi istiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ünsal.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili
Sayın Nevzat Korkmaz
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle şahsım ve grubum adına yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kültür, bir toplumun tarihsel süreç
içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı
her türlü maddi ve manevi unsurların bütününe denir. Bir kez daha ifade
ediyorum: Her türlü maddi ve manevi değerler.
Öncelikle, kanunun adıyla içeriği arasında bir
çelişkiye dikkatinizi çekmek istiyorum: Kanun kültür ve tabiat
varlıkları üst başlığını
taşırken, kanun gerekçesinde taşınmaz kültür
varlıkları denmektedir ki, bu kanunun uygulanması
açısından sakıncalı bir tanımlamadır. Biraz sonra
etraflıca açıklayacağım üzere, kültür
varlığı sadece taşınmazlardan ibaret değildir.
Türkiye başka uluslararası koruma program ve sözleşmelerine de
üyedir, diğer kültür koruma süreçlerine dahildir. Birleşmiş
Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO tarafından 1972
yılında kabul edilen ve Türkiyenin 1983 yılında Meclisinde
görüşerek kabul ettiği ve iç hukukunun bir parçası hâline
getirdiği Dünya Kültür ve Tabiat Mirasının Korunması
Sözleşmesi bu kanunun çıkış gerekçesini
oluşturmaktadır. Hâlbuki, 2003 yılında UNESCO tarafından
hazırlanan ve Türkiyenin de 2006 yılında kabul ettiği
Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesinin
içerdiği kültür değerleri bu tasarının kapsamında ele
alınmamaktadır. Bir başka deyişle, kanun tasarısı
kültür varlığı adını taşımakta olup,
gerekçeye göre, kültürün taşınmaz unsurlarını
kastetmektedir. Oysa, kültürel kimliğimizin özünü oluşturan ve somut
olmayan kültürel miras olarak adlandırılan kentleşme, kitle
iletişim araçlarının olumsuz etkileri, küreselleşme gibi
sebeplerle günden güne yok olan kültür değerlerini de içine alan bir
kavram olduğu göz ardı edilmektedir. Bu nedenle kanun
tasarısının 1972 sözleşmesinin yanı sıra yüce
Meclisimizin 2006 yılında kabul ettiği somut olmayan kültürel
mirası da kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi bir taraftan hayati
önem taşırken diğer yandan da uluslararası yükümlülüklerimize
uygun hareket etme imkânını bizlere verecektir.
Somut olmayan miras nedir? Hangi alanları kapsamaktadır?
Somut olmayan miras beş temel alanı koruma altına
almaktadır. Sözlü anlatımlar bunlardan bir tanesi, yani halk
edebiyatı, masallar, destanlar, hikâyeler, fıkra ve atasözleri,
dualar, beddualar gibi dil zenginliklerimiz.
İkincisi, gösteri sanatları: Karagöz, meddah,
âşık sanatı, halay, türkü söyleme biçimleri, zeybek, horon, bar,
köy tiyatrosu, orta oyunu, yâren sohbetleri, sıra geceleri gibi kültür
üretme ve yaşatma biçimleri.
Üçüncüsü, toplumsal uygulamalar: Şölenler, ritüeller,
geçiş ritüelleri, doğum, evlenme, askere gitme, bayramlar,
Hıdırellez, Nevruz, Mayıs 7si, bahar şenlikleri veya
diğer başka kültür, festival ve şölenler.
Dördüncüsü, tabiat ve kâinatla ilgili insan bilgi ve becerileri.
Neyi kastediyoruz bunların altında da: Halk mutfağı, yemek
kültürümüz, halk mimari, halk hekimliği ve benzeri tabiatı kültüre
dönüştürdüğümüz alanlar.
Son olarak el sanatları geleneği: Bunlar da,
halıcılık, bakırcılık, kalaycılık,
yorgancılık gibi son temsilcileri artık yetmişli, seksenli
yaşlara gelmiş, unutulmaya yüz tutan geleneksel sanatlar.
Görüldüğü üzere, bu beş alanda oluşan kültürel
miras Türk kimliğini oluşturan en temel özellikleri bünyesinde
barındırmaktadır. Ancak, bu miras gerek belediyeler, gerek
eğitim kurumları ve gerekse kültür turizmi ile ilgili sektörler ve
kurumlar tarafından maalesef yeterince tanınmamakta ve korunması
yönünde yeterli tedbirler üretilmemektedir. Buna dikkat çekmek, bu alandaki
mirası korumak için tedbirler almak, hem devlet olmanın hem de
imzalanan uluslararası sözleşme ve anlaşmalara uymanın bir
gereğidir. Bu nedenle kültür ve tabiat varlığını sadece
kültürün kını veya kılıfı olarak
tanımlayacağımız tarihsel yapılardan ibaret
görmemeliyiz ve sadece onları korumak için düzenlemeler
yapmamalıyız. Bu mirasın asıl içi ve kının
içindeki kılıç somut olmayan kültürel mirastır. Bu mirasa dikkat
çekmek, medyanın olumsuz etkilerinden korumak, genç ve gelecek
kuşakları bu konuda eğitmek ve bilinçlendirmek geleceğe
yapılacak en temel yatırımlardan biridir ve ülkenin, milletin
birliğine en büyük katkıyı sağlayacak adımlardır.
Bu tasarıyla mevcut kanunda dört temel değişiklik
öngörülmektedir. Nedir bunlar?
1) 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 8inci ve
18inci maddelerine göre mükellef hakkında tahakkuk eden emlak vergisinin
yüzde 10'u nispetinde Taşınmaz Kültür Varlıklarının
Korunmasına Katkı Payı tahakkuk ettirilmekte ve ilgili
belediyesince emlak vergisi ile birlikte tahsil edilmektedir.
İl özel idarelerinin görev alanında proje teklifinde
bulunması, toplanan emlak katkı payının gereği gibi
harcanması, bankada atıl olarak tutulan paranın projelere tahvil
edilmesi, kamulaştırma, sokak
sağlıklaştırılması, eski eserlerin restorasyonu
ve faaliyetlerde kullanılması hedeflenmektedir.
2) Koruma bölge kurullarının üyelerinin seçilme
sürelerindeki değişiklikler. Biraz sonra
arkadaşlarımız da bu hususta bizim çekincelerimizi ve
tereddütlerimizi ifade edecekler.
3) Birden fazla koruma kurulunun olduğu bölgelerde
koordinasyon kurulu oluşturulması ve 5366 sayılı Kanun ile
oluşturulan kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge
kurullarının 2863 sayılı Kanunla oluşturulan koruma
kurullarının işlerini yapar hâle gelmesi.
4) 2005 tarihinden önce koleksiyonerlerin elinde olan ve usulüne
uygun olarak defterine kaydı yapılmış taşınmaz
kültür varlıklarının ticari alım satıma konu
edilmeksizin koleksiyonerlerde bırakılması. Biraz önce
konuşan arkadaşımız da bu hususa dikkat çekti. Buna,
nereden bakarsanız, nereden yaklaşırsanız
yaklaşın, bunun ismi aftır değerli arkadaşlar.
Kanun tasarısında belediyelerin Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında biriken
paralarını harcayamadıkları belirtilmektedir.
Değerli arkadaşlar, böyle bir çıkarıma
varırken sanıyorum Beypazarı örneğini ihmal ettiniz. Uzak
değil -hepinize tavsiye ediyorum- sordum,
Belediyeler proje üretemedi. diyorsunuz değerli AKP
milletvekili arkadaşlarım ve tasarıyı hazırlayan
değerli Hükûmet. Belediyelerin çoğu AKPli, herhâlde unuttunuz?
Soruyorum arkadaşlar: Bu bir itiraf mıdır? Yarın seçimde
insanlarınızın karşısına, tasarıda böyle bir
söz varken, nasıl çıkacaksınız?
Bir tavsiyemiz olacak bu konular nasıl düzeltilir diye, çünkü
hep buraya çıktığımızda önerilerle
çıkıyoruz. Lütfen dikkat buyurun. Fonda biriken kaynakların ve
nasıl kullanılacağının belediye ve kent
yöneticilerince bilinmesi ve yine tarihî kentler dışında
kurulmuş olan belediyelerin koruma perspektifine uygun düşen somut
olmayan kültürel miraslara yönelmeleri fonda biriken paraların
kullanımına da katkı sağlayacaktır. Örneğin,
cumhuriyet döneminde kurulmuş ve gelişmiş birçok belediyemiz
bulunmaktadır. Her yerleşim yerinin tarihî olmasını
beklemek de beyhude bir çabadır. Yeni oluşmuş belediyelerden
nasıl bir kültür koruma perspektifi beklediğimizi
açıklamamız gerekmektedir. Öyle ki, bu belediyelerin çoğu somut
olmayan kültürel miras değerleri bakımından zenginken veya
taşınabilir nitelikteki ortak mirasların korunmasına
katkı sağlayabiliyorlar iken, herhangi bir ilin sınırları
içinde ama belediye sınırları dışındaki
taşınmaz kültür mirası için bu belediyelerden katkı
bekleyemezsiniz. Oysa taşınmaz kültür mirasına sahip olmayan
belediyeler, yörelerindeki bilinme durumuna göre, örneğin bir Karagöz, bir
âşık sanatı, Türk mutfağının en güzel örnekleri
yahut bir geleneksel giyim kuşamı koruma ve yaşatma
yaklaşımı veya bütün bunları içeren daha farklı kültür
kompleksleri üretimleri ve ilişkilerine yönelebilir ve bu alanlarda
projeler üretebilir.
Bahsettiğimiz gibi, her belediye tarihî kent niteliğini
haiz olmayabilir. Bu tür belediyelerin, somut olmayan kültürel mirası
korumaya yönelik proje üretmeye teşvik edilmesi de sizlerin
sorumluluğundadır. Ayrıca bunlara, merkezî idarece,
anlaşılıyor ki bugüne kadar bir proje desteği vermediniz.
İlgili yöneticilerin yine hizmet kapasitelerinin geliştirilmesi, bu
bahsetmiş olduğunuz sıkıntıyı ortadan
kaldıracak önerilerimizden biridir.
Galiba özellikle tarihî binalar ve mekânların
korunmasında da bir anlayış değişikliğine
gitmemiz gerekmektedir. Bu binaların üzerine kocaman bir asma kilit
vurarak ve binalara girişleri yasaklamakla onların
korunamayacağını, bu tarih abidelerinin kullanış
şartlarını belirlemek ve yapıda esası bozacak
değişikliklere müsaade etmemek kaydıyla günlük hayatın
kullanımına açmanın önemi yerel yöneticilere
anlatılmalı, yönetim olarak da bu tür projelere sıcak
yaklaşılmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi, bu meseleye daha bütüncül ve daha
tutarlı yaklaşmaktadır. Diyoruz ki, gelin, mademki kültürümüzü
korumak için böyle bir gayret ve alkışlanacak çaba içerisindeyiz
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, o zaman işi aceleye getirmeyelim.
Kültürümüzü, tarihî-kültürel miras, somut olmayan kültür mirası gibi
gerçekten nerede başlayıp nerede sona erdiği çok da net olmayan
ayrımlara girmek ve bir felsefesi olmayan düzenlemeler yapmak yerine,
kültürümüzü bir bütün hâlinde kucaklayacak ve bu şekilde yaklaşacak
bir düzenleme, bir tasarı hazırlayalım. Bu süreçte, kültürel
miras uzmanlarının yanı sıra, 2003 uluslararası
sözleşmesinin korumayı amaçladığı miras
alanlarının uzmanlarını da davet edelim bu çalışmaya;
onları dinleyelim, katkılarını alalım, dört
başı mamur bir kültür koruma kanunu çıkaralım.
İstenilen düzeyde bulmasak da Türkiye Cumhuriyetinin, kültür
ve tabiat varlıklarıyla ilgili olarak bugüne kadar yapmış
olduğu koruma hedef, plan ve uygulamalarını elbette
destekliyoruz. Bin yıllık kültürel mirasımızın ve
Türk-İslam eserlerinin durumlarını eminim sizler de bizler gibi
üzülerek izliyor; yine de kültür varlıklarının korunması
bilincinin, hem devlet kademelerinde hem de halkta yavaş yavaş
oluşuyor olduğunu görmekten de büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Bu
koruma süreçlerinde Türkiye belli bir duyarlılık
kazanmıştır. Ancak somut olmayan kültürel miras konusundaki
duyarlılık seviyesi en azından topluma mal olmuşluk
açısından ne yazık ki yetersizdir. Yıkılan veya yanan
bir tarihî evimiz haber konusu olabilmekte, bu konularda faaliyet gösteren
sivil toplum kuruluşları halkı ve yöneticileri hassasiyet
göstermeye davet edebilmekte ve nihayet milletimiz bu konularda endişe ve
üzüntüsünü dile getirebilmektedir. Öte yandan, birçok kültür
varlığının restorasyonu ve koruma projeleri
üretilebilmektedir. Tüm bunlara rağmen yanlışlar devam etmekte,
somut olmayan kültürel mirasımızın en temel unsurları gün
geçtikçe yok olmakta ve maalesef gidenlerin ve yok olanların farkına
vardığımızda her şey çok geç olmaktadır.
Örneğin, genç neslin bir bölümü yeni doğmuş bir çocuk için,
ailesine Gözün aydın, analı babalı büyüsün, Allah uzun ömürler
versin. demeyi veya bir yakını vefat ettiğinde
arkadaşlarına Başın sağ olsun, Allah rahmet eylesin.
demeyi veya taziyeye gitmeyi bile maalesef yavaş yavaş
unutmaktadır.
Yüzlerce yıldır bu topraklarda dilden dile,
kuşaktan kuşağa, âşıktan âşığa
aktarılarak yaşatılan Köroğlu destanı, mazlumun,
mağdurun, çaresizin yanında yer alan koç Köroğlu hikâyeleri
anlatılagelirdi. Bugün televizyonlarımızdaki zenginden alıp
fakire vermenin kültür kodu olarak bize, maalesef, Robin Hood gösterilmektedir.
Dün bizim içinde bulunduğumuz kuşağın çocukluk kahramanları
Kara Murat, Battal Gazi, Tarkan, Keloğlan, Nasrettin Hoca iken bugün
maalesef çocuklarımız Spidermen, Süpermen gibi Batı kültürünün
yarattığı çizgi karakterleri kendilerine örnek almakta ve onlara
özenmektedirler. Dolayısıyla dünyaya onların gözüyle bakmakta,
kutsadığı değerleri kutsamakta ve onların
kullanmış olduğu, maalesef, ne idiği belirsiz bir argo
lisanı tercih edebilmektedirler. Çocuklarımız küreselleşme
adı altında avucumuzdan kayıp giderken, bu duruma dur deyip
politikalar üretmesi gereken başta Kültür Bakanlığı, TRT
gibi kurumlar da kendi milletine yabancılaşmış bir nesil
yetiştirilmesine maalesef seyirci kalmaktalar.
TRT Çocuk kanalını hep birlikte
alkışladık. Ancak ortaya âdeta tercümelerden ve
aktarımlardan başka TRT bir şey koyamadı.
Siz hiç Kültür Bakanlığının ürettiği ve
çocuklarımıza sunduğu, onların
davranışlarına yön veren bizden bir çizgi kahraman
yarattığını duydunuz mu? Galiba onlar böyle
birleştirici değil de ülkemize şeşi beş bakan ayrımcı
projelerle daha çok ilgileniyorlar.
Ne idüğü belirsiz, bir kimliği, felsefesi olmayan
şehircilik anlayışının yarattığı
kentlerimize, Anadoluda yaşayan zengin halk mimarisi ve bu mimarinin en
temel özellikleri ve yaşama kültürü taşınamadığı
için, mimarlar şehirlerde kültür hayatımızı biçimlendiren
evlerimizi birer mutluluk yuvası olarak inşa edemiyorlar. Her evin
mutfak balkonundan bir PVC çıkıntı gözümüze çarpıyor.
Mimarın üretemediği doğru projelerin eksikliklerini,
vatandaş kendisi görüntü kirliliği pahasına bulduğu çözümlerle
gidermeye çalışıyor. Bu çıkıntılar bir estetik
kaygı ya da ergonomiden değil, son derece basit bir mantıkla,
mutfağa bir yemek masası yerleştirmek için gösterilen
çabanın sonucudur. Neden böyle yapıyorlar derseniz, Türk ailesinin
önemli özelliklerinden biri de evinde aş pişirip akşam
yemeğini aile fertleriyle birlikte yemektir. Belki başka kültürler
için bu önemli olmayabilir ama Türk kültür hayatı aileye ve aile içi
sağlıklı ilişki ve iletişimlere bildiğiniz üzere
son derece değer verir. Bu özelliğimizdir ki, âdeta her türlü
sıkıntıya rağmen toplumsal olarak ayakta
kalmamızın bir sigortasıdır. Bunu görmek, bu tür
mirasları gelecek kuşaklara aktarmak, kent kurgusunu yapanların
sorumluluğundadır.
Taşınmaz kültür miraslarının
taşınabilir parçaları ile Türk el sanatları
geleneğinin ürettiği birçok etnografik eşya ve sanat eseri bu
koruma süreçlerinin bir parçası olmalıdır. Örneğin,
yüzlerce yıl önce üretilmiş birçok bakır, demir, ahşap el
sanatları ürünü kolayca alınıp satılmakta, hatta yurt
dışına çıkarılmaktadır. Artık üretilmeyen ve
elimizde sadece atalarımızdan kalmış birer numune
değerinde olan bu mirasların insanlar arasında elden ele
dolaşması ve yurt dışına kolaylıkla
çıkarılmasını önleyici tedbirler bu kanunun kapsamında
olmalıydı. Dolayısıyla, tekrar ifade edecek olursak, kültür
bir bütündür ve sadece maddi varlıklardan ibaret değildir.
2003 Sözleşmesini ve bu Sözleşmenin gerekçesini iyi
anlamalıyız. Dünya gittikçe global kültür, küresel kültür, ismine ne
derseniz deyin, tek tip kültüre doğru gitmektedir. Bu tespiti yapan
UNESCOdur. Türkiye bu Sözleşmeye bilindiği üzere taraf olmuştur
ve gereğini yapacağın taahhüt etmiştir. Şimdi, bizim
kanun yapıcılar olarak dünyanın önem verdiği ve
korunmasını kararlaştırdığı ve bizim de
taahhütlerde bulunduğumuz bir alanı dar bir bakış
açısı ve yasal süreç kıskacı içinde tanımlamamız
gerekmektedir. Sözün özü, bu tasarı 2003 Sözleşmesinin
tanımladığı kültür mirasımızdan söz etmemektedir.
Kanun tasarısında söz edilen koruma kurulları
hakkında da birkaç cümle sarf etmek istiyorum. Kültür
varlıklarıyla ilgili koruma kurulları 1972 Sözleşmesinde
zikredilen konulardaki uzmanlıklara göre oluşturulmuştur. Oysa
2003 Sözleşmesi başka uzmanlık alanlarına da atıfta
bulunmaktadır. Koruma kurullarının, inşallah, bu özellikler
dikkate alınarak oluşturulması gerekir diye düşünüyoruz.
Millî kültürümüz, hepinizin de takdir edeceği üzere, siyaset
üstü bir konudur. İktidar ve muhalefetiyle bu alanın istiklalimize ve
istikbalimize uygun olarak doğru şekilde yorumlanması
gerekmektedir. Bu nedenle, bu kanunla sağlanacak fonların yüzde 100ünün
somut veya somut olmayan kültürel mirasın korunması amaçlarına
uygun olarak objektif ve adilane kullanımı garanti altına
alınmalıdır. Tasarıda kriterler açık açık
belirtilmelidir.
Sözlerimin sonunda ifade etmeliyim ki, kültürün maddi kültür ve
manevi kültür diye ayırt edilmeksizin bir bütün olduğunu bilerek
politikalar üretmek durumundayız. Kimi unsurları ayırarak,
onları görmezlikten gelerek kültür korunamaz ve böyle bir tutumla da
hedefe ulaşılamaz. Bu yüzden bu tasarıyı eksik
bulduğumuzu belirtiyor, bu kanunun geri çekilerek 1972 ve 2003
sözleşmelerini içerecek şekilde yeniden düzenlenerek Meclise
getirilmesinin daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Şayet böyle
yapılır ise Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü
katkıyı vermeye hazır olduğumuzu belirtiyoruz.
Tüm bu eksikliklerine rağmen tasarının millî
kültürümüze hayırlar getirmesi temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Korkmaz, teşekkür ediyorum.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili
Sayın Hamit Geylani.
Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa
tasarısı üzerine Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiyedeki sistem, içinde
barındırdığı farklı din, dil, etnik yapı,
mezhep ve kültürlere olan olumsuz ayrımcı ve tekli
yaklaşımını ne yazık ki kültür ve doğal
varlıklarına karşı da sürdürmektedir.
Köklü bir tarihsel kültür ve doğal potansiyele sahip olan
ülkemiz bu zenginliği bugüne değin koruyamamıştır.
Çünkü her şeyden önce Türkiyede kültür ve tabiat
varlıklarını koruma kültürü yeterince gelişmemiştir. Doğal
alanlar ve kültürel miraslar yıllarca başa gelen hükûmetlerin
uygulamalarından kaynaklı tahrip edilmiş ve bir kısmı
da belli rant çevrelerine peşkeş çekilmiştir.
Bakınız, Avrupa ülkelerinde tarih, kültür ve tabiat
varlıklarını koruma projeleri için bütçeden ayrılan pay
yüzde 1, hatta bazen aşmaktadır. Ancak ülkemizde bu pay yok denecek
kadar azdır. Bu da kültürel ve doğal varlıkların
korunmasının bir devlet politikası hâline gelmediğini
göstermektedir. Tüm insanlığın ortak mirası olan bu
varlıkların ve tarihî alanların korunması, gelecek
kuşaklara aktarılması başta devletin ve tüm
insanlığın ortak sorumluluğudur.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin çevreye, tarihsel
yapılara ve doğaya önem vermediğinin bir kanıtı da
binlerce hektarlık ormanlık alanların yok edilmesidir. Küresel
ısınmanın arttığı, sera gazı
salınımının had safhaya ulaştığı,
çevresel sorunların her boyutuyla baş gösterdiği bir dönemde her
yıl binlerce hektarlık ormanlık alanların yakılarak
bir bölümünün de turistik bölgelere tahsis edilmesi kabul edilemez bir
uygulamadır. En kabul edilemezi de başta seçim bölgem olan Hakkâri
olmak üzere bu bölgenin diğer illerinde ormanların büyük bir
çoğunluğunun sözüm ona ülkenin güvenliği adına ve güvenlik
güçleri tarafından bilinçli olarak yakılarak yok edilmesidir. Bu can
yangınlarına devlet de seyirci kalmıştır hatta büyük
ölçüde -yaşananları göz önüne aldığımızda-
teşvik etmiştir. Evet, ne yazık ki otuz yıla yakındır
yaşanan şiddet ve çatışma kültüründe ormanlar
yakıldı, sular kurutuldu, tüm bitki çeşitleri yok edildi ve
yaban hayvanlarının soyu tüketildi. İşte, bu ekolojik
dengenin altüst oluşumu içinde insan sağlığının
da ne kadar tahrip olduğunu hepiniz takdir edersiniz.
Değerli milletvekilleri, yıllarca korkular üzerinde
inşasını sürdüren bir sistemin demokrasiye kolay kolay
evrilemeyeceği bir gerçek, ama millî çıkarlar ve kutsal değerler
arkasına sığınarak da içte ve dışta yapay
düşmanlar yaratılarak demokrasi de askıya alınamaz, bu da
ayrı bir gerçek. Ayrıca, bu korkulardan kaynaklı hak ve özgürlükler
de dış düşman fobisine feda edilemez. Her alanda olduğu
gibi kültürel ve doğal varlıkların yok edilmesinde de ortak
değerlerin arkasına sığınma gerçekçi ve
inandırıcı değildir. Dünyada kendi
coğrafyasını bombalayarak yurttaşını öldüren,
kendi ormanlarını yakan, sularını zehirleyen, köylerini
yıkan, yakan ve yurttaşını da zorunlu köy koruculuğuna
ve göçe zorlayan tek ülke sanırım bizim ülkemizdir.
Kültür ve tabiat varlıklarının tahrip edilerek yok
edilmesi, sadece saydığımız bu nedenlerle de
sınırlı değildir. Bakınız, birçok turistik
bölgedeki ormanlık alanlar rantçılara peşkeş
çekilmiştir. Sadece bir örnek vermek gerekirse, Antalyanın en gür
ormanlarına sahip Belekte yaklaşık beş yüz bin ağaç
salt golf sahaları için kesildi, talan edildi, Hükûmet de sesli veya
sessizliğiyle bu talanın arkasındadır diye
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, kültür ve doğal
varlıkların yok edilmesi denilince Türkiye'de akla ilk gelen yerler
Hasankeyf ve Munzur Vadisidir. Anadolu kültürleri ve Yakın Doğu
kültürlerinin kaynağı bir bölgede, yani Mezopotamyada yer alan
Hasankeyfin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak
bilinmemektedir, ancak şehir ve etrafındaki binlerce mağara,
insanların buraya çağlar öncesinden yerleştiğini
gösteriyor. Verimli Hilal veya Yukarı Mezopotamya olarak da
adlandırılan bölge çağlar öncesinden bu yana medeniyetlere
beşiklik etmiş, dolayısıyla İslam öncesinin ve
İslam sonrasının kültürel değerlerini bir arada bugüne
kadar taşıyarak getirmiştir. Bu bölge, tarih boyunca Anadolu ve
Mezopotamya toprakları arasında geçiş sağlayan bir köprü
görevi görmüştür. Mezopotamya uygarlığından günümüze kalan
en önemli tanık bize göre Hasankeyf tarihidir. Yapılacak bu
Ilısu Barajıyla tarih ve kültür açısından değeri
biçilmeyen on bin yıllık kültür mirası bir yapay suda
boğdurulmak isteniyor.
Her alanda olduğu gibi bir çifte standarda bakın: 2007
yılında, Sayın Başbakan Topkapı Sarayı Kutsal
Emanetler Bölümünün açılışında yaptığı
konuşmada şöyle diyor: Tarihî mirasınızı
kaybederseniz, Allah korusun -tabii ki Allah korusun; Allah bizi bütün
kazalardan, belalardan korusun- ülkenizin, yurdunuzun tapusunu kaybedersiniz,
bir daha geri kazanamazsınız; işte esas felaket bu olur.
Peki, acaba, Sayın Başbakan Hasankeyfi de ülkenin bir
parçası olarak görmek istemiyor mu? Oradaki binlerce yıllık
tarihî zenginliği bu ülke için bir miras olarak kabul etmiyor mu?
Ayrıca, objektif bir anlayışta, tarihî, kültürel
varlıklar dünyanın neresinde ve hangi bölgesinde olursa olsun
korunmaları gerekmez mi? Dünyanın tepkilerine rağmen
işlenen bu kültür ve tarih cinayetine bizlerin suskun
tanıklığı cinayete ortak anlamına gelmektedir. Onun
için, binlerce yıllık değerlerin toplamı, bir daha
kazanılması olanaksız olan Hasankeyfi, ömrü en fazla elli
yıl olan barajlara kurban vermeyelim Sayın Bakanım.
Yine, AKP Hükûmetinin Kültür ve Turizm
Bakanlığının bürokratlarının Hasankeyf
kalıntılarını taşımaktan veya aslına uygun
kopyalarını yapmaktan bahsetmeleri ve bunu bir çözüm gibi insanlarımıza
sunmalarını da ayrı bir kabahat olarak algılamak gerekir.
Sayın Bakan, bağışlayın başka sözcük
bulamadım. Çünkü halkımız kabahat sözcüğüne büyük
anlamlar yüklemektedir. Çünkü sorumlu kişilerin görevleri kopyalarla halkı
ve kamuoyunu kandırmak değil. Bu kültürel ve tarihsel değerler
hazinesinin yerleşim yerine sahip çıkarak, yeni nesillere gurur
duyacakları asıllarını bırakmak gereklidir.
Değerli milletvekilleri, Tunceli il sınırları
içerisinde yer alan Munzur Vadisi, millî park korunması birinci derecede
önem arz eden bir doğa harikası olmasına karşın, bugün
burası da sulara boğdurulmak isteniyor. 42 bin hektarlık bir
alana sahip, 1975 yılında millî park olan Munzur Vadisi, dünyada
bitki örtüsüyle çok zengin bir alan olduğu kadar, üzerinde barındırdığı
diğer canlıların çeşitliliğiyle de büyük bir
zenginliğe sahiptir.
Burada bir çelişkiye dikkatinizi çekmek istiyorum: Nil Nehri
üzerinde sadece bir baraj bulunmaktadır. Mısır gibi bir ülke
enerji sıkıntısı yaşamaz iken, küçük bir kent olan
Tuncelinin can damarı Munzur suyu üzerinde sekiz barajın inşa
projesini anlamak bence herkesi zorlamaktadır. Barajların
yapılması hâlinde, her şeyden önce, bölgedeki iklimde de önemli
negatif değişiklikler yaşanacak ve bugüne kadar görülmemiş
bakterilerin ve hastalıkların ortaya çıkmasına da neden
olacaktır.
Kar sularıyla beslenen bir su kaynağı olan Munzur
Nehri, suyunun azalması, hatta tümden yok olması tehlikesiyle de
karşı karşıya gelecektir. Bu da Tunceli
coğrafyasında sosyal, ekonomik, demografik, ekolojik ve jeolojik
dengelerin altüst oluşuna neden olacaktır ve dolayısıyla
insan yaşamının altüst oluşunu da beraberinde
taşıyacak ve bağrında gösterecektir.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Yasasının doğası gereği Munzur Vadisinin özellikleri
itibarıyla sit alanı statüsüne kavuşturulması gereklilik,
hatta bir zorunluluktur diye düşünüyoruz. İşte tüm bu
nedenlerden ötürü Parlamentoyu Ilısu Barajı ve Munzur Vadisi
barajının yapımına Dur! demeye
çağırıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere 2863
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Yasasının 12nci maddesi uyarınca belediyelerin görev
alanlarında kalan kültür varlıklarının korunması ve
değerlendirilmesi amacıyla kullanılmak üzere Emlak Vergisi
Yasasına göre mükellef hakkında tahakkuk eden emlak vergisinin yüzde
10u oranında taşınmaz kültür varlıklarının
korunmasına katkı payı olarak tahakkuk ettirilmekte ve ilgili
belediyesince emlak vergisiyle birlikte tahsil edilmektedir. Tahsil edilen bu
miktar il özel idaresi tarafından açılan hesapta toplanmakta ve
belediyelerce kültür varlıklarının korunması ve
değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler kapsamında
kullanılmak üzere il sınırları içindeki belediyelere vali
tarafından aktarılarak valinin denetiminde kullanılmaktadır.
Görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısının
1inci maddesi ile il özel idarelerinde toplanan bu paraların yüzde 30una
kadar, il özel idarelerinin, kültür ve tabiat varlıklarının
korunması amacıyla kullanabileceklerini de düzenliyor. Bu, her ne
kadar olumlu bir gösterge olarak önümüzde duruyor ise de beraberinde bizce
bazı sorunları da taşıyacaktır çünkü tasarı ile
il özel idaresinin bu hesapta biriken paranın ancak yüzde 30unu
kullanabilecekleri hükme bağlanıyor. Ne var ki, bu kaynağın
kullanımı valinin inisiyatifine ve insafına
bırakılmıştır. Bu durumda, valinin yönetiminde
çalışan il özel idaresinin yapacağı harcamaların kimin
tarafından nasıl denetleneceği sorunu ortaya
çıkacaktır. Vali, hem denetleyen hem yöneten hem de proje uygulayan
makam konumunda değil midir? Bu nedenle, anılan özel hesapta toplanan
paranın denetimi için farklı bir mekanizmanın kurulması
gereklidir diye düşünüyoruz. Çünkü harcamaların daha şeffaf
olması için, toplanan bütün paraların gelir ve gider cetvellerinin
kamuoyuyla paylaşılması gerekmektedir. Bunun için de
İnternet veya başka bir vasıtayla halka
ulaştırılması kaçınılmaz olacaktır.
Tasarının, Türkiye'nin her bölgesindeki ve her tür
kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına hizmet
edeceğini umuyor -daha doğrusu ummak istiyoruz- ülkemize
hayırlı olması dileğiyle destek sunacağımızı
belirtiyor, bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu bir kez daha
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Geylani.
AK PARTİ Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın
Mustafa Çetin.
Sayın Çetin, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÇETİN (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 266 sıra sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu münasebetle
hepinizi saygılarımla selamlarım.
Öncelikle, kültür varlıkları ve tabiat
varlıkları kavramlarından ne anlamamız gerektiğini
kısaca hatırlamakta yarar görüyorum. Kültür varlıkları, tarih
öncesi ve tarihî devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili
bulunan veya tarih öncesi ya da tarihî devirlerde sosyal yaşama konu
olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan
yer üstünde, yer altında ya da su altında bulunan bütün
taşınır ve taşınmaz varlıkları ifade
etmektedir. Tabiat varlıkları ise jeolojik devirlerle, tarih öncesi
ve tarihî devirlere ait olup ender bulunmaları veya özellikleri ve
güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer
altında veya su altında bulunan değerlerimizi ifade etmektedir.
Evrensel değerleri haiz kültür ve tabiat varlıkları
açısından ülkemiz, son derece zengin bir mirası sinesinde
barındırmaktadır. Millet olarak âdeta bir tabiat ve kültür
bahçesinde veya bir açık hava müzesinde yaşamımızı
sürdürmekteyiz. Tarihî, doğal, arkeolojik ve mimari açıdan sahip
olduğumuz bu eşsiz miras, ülkemiz için büyük bir gurur
kaynağı olduğu kadar aynı zamanda bitmez ve tükenmez bir
zenginliktir. Anayasamız Tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının korunması başlıklı 63üncü
maddesiyle bu varlıkların korunması görevini devlete
vermektedir. Bu görev kapsamında korumacılık kültürünün yasal
zeminini hazırlamak, korunması gerekli taşınır ve
taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili
tanımları belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri
düzenlemek, koruma-kullanma dengesini kurmak, gerekli ilke ve uygulama
kararlarını almak başlıca sorumluluklarımız
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, yeni düzenlemeyle getirilmek istenen
hususların ayrıntılarına geçmeden önce, AK PARTİ
hükûmetlerince yürütülmekte olan kültür ve tabiat
varlıklarımızın korunması konusundaki hizmetlere
kısaca değinmekte yarar görüyorum.
Mevcut taşınır ve taşınmaz kültür
varlıklarımızın korunması kadar henüz gün
ışığına çıkarılmamış
değerlerimizin de milletimizin ve insanlığın hizmetine
sunulması önem arz etmektedir. Türk bilim adamlarınca yürütülen
kazı çalışmalarına verilen destek son beş yılda 8
kat artırılarak 15 milyon Türk lirasına
çıkarılmıştır. Bu miktar, 2002 yılında 2
milyon liranın altındaydı.
Keza 2005-2008 yıllarında 7si ilk defa olmak üzere 47
müzenin ziyarete açılması sağlanmıştır.
Müzelerimizde güvenliğin eksiksiz olarak sağlanması için
güvenlik sistemleri yenilenmiş, bazı müzelerimizde güvenlik, temizlik
ve bakım için hizmet satın alınmaya
başlanmıştır.
Kaçak kazı sayısı 2005-2008 yılları
ortalaması 800den 194e düşürülmüştür.
Diğer taraftan, vaktiyle yurt dışına
kaçırılmış eserlerin yurda getirilmesi için
çabalarımız kesintisiz olarak sürdürülmüş, 2007 yılında
349 eserin ülkemize iadesi sağlanmıştır. 2008
yılında bu rakam bini aşmıştır.
Restorasyon çalışmalarına büyük önem verilmektedir.
1931 yılında Büyük Atatürk tarafından da işaret edilen
Mevlânâ Türbesi Müzesi, Karatay Medresesi, İnce Minareli Cami ve
Sırçalı Medrese başta olmak üzere Akşehir Batı Cephesi
Karargâh Binası, Birinci ve İkinci Meclis Binaları,
Sarıkamış ve Çanakkale Şehitlik ve Anıtları,
Tokat Kalesinden Kütahya Kalesinin burçlarına kadar Anadolumuzun dört
bir yanındaki tarihî ve kültürel değerlerimizin restorasyonuna
Hükûmetimiz döneminde başlanmış ve de tamamlanmış veya
devam etmektedir.
Koruma bölge müdürlüklerinin sayısı son üç yıl
içerisinde yirmiden otuz dörde çıkarılmıştır. Böylece,
yurttaşlarımız bakımından büyük bir şikâyet konusu
olan koruma kurullarındaki bekleme süresi mümkün olan asgari süreye
indirilmiştir. Bununla da yetinilmemiş, bölge kurullarının
iş yükünü hafifletmek, denetim mekanizmasını daha işlevsel
hâle getirmek amacıyla il özel idareleri ve belediyeler bünyesinde
kırk adet koruma ve uygulama denetim bürosu (KUDEB) kurulması
sağlanmıştır. 5177, 5226, 5366, 5571, 5663, 5728
sayılı yasalar çıkarılmıştır.
Değerli milletvekilleri, yürürlük ve yürütme maddesi dâhil
altı maddeden ibaret olan tasarı ile 21 Temmuz 1983 gün ve 2863
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanununun 12 ve
55inci maddelerinde değişiklik, 57nci maddesinde ek ve
değişiklik yapılması ve Kanuna ek 8inci madde eklenmesi
öngörülmektedir.
Kültür ve tabiat varlıklarının korunması
konusunda daha önce yürürlüğe girmiş olan dört kanunu yürürlükten
kaldıran 2863 sayılı Kanunda bugüne kadar 1987 ve 2008
yılları arasında yedi defa değişiklik
yapılmıştır. Kanunlar, yürürlükte bulunduğu sürece
mutlak surette itaat edilmesi gereken hukuk metinleri olsa da
değiştirilemez değildirler. Görüşmekte olduğumuz
tasarıyı da daha öncekilerde olduğu gibi, ortaya çıkan yeni
ihtiyaçlar çerçevesinde gündeme gelen gerekli, hatta kaçınılmaz bir
değişiklik olarak görüyor ve destekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının 1inci maddesi, 2863 sayılı Kanunun 12nci
maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarında
değişiklik öngörmektedir. Değişikliğin özü şudur:
Mevcut altıncı ve yedinci fıkralara göre, 1319 sayılı
Emlak Vergisi Kanununun 8 ve 18inci maddeleri gereğince tahsil edilen
emlak vergisinin yüzde 10u kadar taşınmaz kültür
varlıklarının korunmasına katkı payı
belediyelerce tahsil edilerek il özel idaresince açtırılan özel bir
hesapta toplanmaktadır. Bu hesaptan, hâlen belediyelerce hazırlanan
projeler kapsamında, kamulaştırma, projelendirme, planlama ve
uygulama konularında kullanılmak üzere vali tarafından il
sınırları içindeki belediyelere aktarma yapılmaktadır,
kullanımı da valinin denetimine tabidir.
Şimdi, sayın CHP ve DTP sözcülerinin, bu hesaptan,
düzenlemeyle, yüzde 30u aşmayacak bir miktarın il özel idareleri
sorumluluk bölgesinde harcanabilmesine getirdikleri eleştirileri anlamak
mümkün değildir.
Kültür ve tabiat varlıklarının korunması
konusunda mahallî idarelere sorumluluk verilmesi bir gelişmedir. Aynı
sorumluluğun özel idarelerden niçin esirgendiğini anlamak mümkün
değildir. Kültür ve tabiat varlıkları, korunması gerekli
eserler, özel idarelerin görev alanlarında da bulunduğuna göre, efendim,
özel idareler harcarsa, buradan birtakım müteahhitlere fırsat
kapısı açılır, gibi yakışıksız
beyanları üzüntüyle karşıladığımı belirtmek
isterim. Belediyeler ne kadar mahallî idareyse, il özel idareleri de o kadar
mahallî idaredir.
Bu hesabın valinin denetiminde harcanacağı,
hükmünden hareketle Vali hem denetleyecek hem harcayacak, bu nasıl olur?
sorusunun cevabı şudur: Valiler veya özel idare denetlenmeyen
kurumlar değildir. Valiliklerin icraatı İçişleri
Bakanlığı mülkiye müfettişlerince denetlendiği gibi,
özel idarelerin hesapları da Sayıştay tarafından
yargısal denetime tabi tutulmaktadır. Dolayısıyla, bu yüzde
30luk özel idarelerin de aynı hesaptan harcama yapabilmesi hükmüne
getirilen eleştirileri gerçekçi bulmuyor ve bu konudaki düzenlemeyi
haklı ve yerinde buluyoruz.
Tasarının 2nci maddesinde getirilen -basit bir
değişiklikten ibarettir- Kültür ve Turizm Bakanlığı ve
Yükseköğretim Kurulunca koruma kurullarında görevlendirilen üyelerin
görev süresine ilişkin olup bu süre beş yıldan üç yıla
indirilmektedir ki bu değişikliğin, bölge koruma kurullarının
daha dinamik ve verimli bir şekilde çalışması
düşüncesiyle öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Tasarının 3üncü maddesinde, Kanunun 57nci maddesine
bir fıkra eklenmesi ve bu maddenin mevcut dördüncü
fıkrasının değiştirilmesi öngörülüyor. Burada
sayılarının otuz dörde çıktığını
belirttiğimiz bölge koruma kurullarına paralel olarak 5366
sayılı Kanunun 3üncü maddesinde teyit edilen bölge koruma
kurullarının da bu Kanunda belirtilen görevleri yapabilmesi hükme
bağlanmaktadır.
Buradaki arkadaşlarımızın ifade ettiği
koruma
İki kurul karşımıza çıkıyor. 5366
sayılı Kanunla ilgili hususlarda görev yapan kurullara yenileme
kurulları, diğerine de bölge koruma kurulları diyoruz. Burada bu
açıklığı dile getirmekte yarar görüyorum.
Değiştirilmesi öngörülen dördüncü fıkrada da üçten
fazla koruma kurulu bulunan yerlerde, illerde veya bölgelerde, bu kurullar
arasında bir koordinasyon sağlamak üzere koordinasyon müdürlüğü
kurulması ve koruma kurulu müdürlüklerinin bu koordinasyon müdürlüklerine
bağlı olarak çalışması hükme bağlanmaktadır.
Buradan da anladığımız şudur: Ortada var olan, var
olduğu tespit edilen bölge koruma kurulları arasında ortaya
çıkan koordinasyon ihtiyacının bu şekilde giderilmiş
olacağını ve bu amaçla yapılan düzenlemenin de yerinde bir
düzenleme olduğunu düşünüyorum.
Tasarının 4üncü maddesi, 2863 sayılı Kanuna
bir ek 8inci maddenin getirilmesini öngörmektedir. Bu maddede iki hususa
dikkatinizi çekmek istiyorum: 11 Mart 2005 tarihi baz alınmaktadır.
Kültür ve Turizm Bakanlığının 28 Şubat 2005 tarih ve
makam onaylı Hukuk Müşavirliği görüşü, taşınmaz
kültür varlığı olarak tanımlanan eserlere ait
parçaların koleksiyonculuğa konu olmamasının, bu meyanda
envanter defterine kaydedilmesinin hukuken mümkün olmadığı
görüşü Bakanlıkça bir genelge hâline getirilerek valiliklere
gönderilmiştir. Bu genelgenin tarihi 11 Mart 2005 tarihidir. Bu sebeple,
düzenleme, bu tarihi baz olarak almıştır.
Burada, düzenlemeyle, 2863 sayılı Kanunun 26ncı
maddesinin son fıkrası hükmüne tabi olmaması
Neyin tabi
olmaması? Koleksiyoncuların elinde bulunan ve bu tarihten önce
görevli müze envanterlerine kaydedilmiş eserlerin ticarete ve
koleksiyoncular arasında dağıtıma, değişime ve
ticarete konu olmamasını hükme bağlamaktadır ki bu hususu
bu eserlerin kaybının veya başka şekilde yok
olmasının önüne geçecek bir hüküm olarak görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının tümü üzerindeki görüşlerime son vermeden önce bu
değişiklik tasarısının hayırlı
olmasını diliyor, Sayın Bakan başta olmak üzere emeği
geçen Kültür Bakanlığı bürokratlarına, Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunun Değerli Başkan ve üyelerine
teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Çetin, teşekkür ederim.
Şahsı adına ilk konuşmacı Mersin
Milletvekili Sayın Akif Akkuş.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 266 sıra sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı hakkında görüş bildirmek üzere
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tabiat ve kültür
varlıkları bizim en önemli zenginliklerimizden birisidir. Bunlar bizi
biz yapan ögelerdendir. Bunların bir kısmı
taşınabilir, bir kısmı ise taşınamaz kültür
varlıkları olarak değerlendirilebilinir. Tabii biz, genellikle
kültür ve tabiat varlıkları dendiği zaman herhangi bir yerdeki
bir ören yerini aklımıza getirmekteyiz. Ancak, bunun yanında,
demek ki, biraz önce Nevzat arkadaşımızın belirttiği
gibi, birçok konu bu ülkenin millî değeri olan
taşınır-taşınmaz kültür varlıkları olarak
değerlendirilmektedir.
Bu yasa tasarısıyla 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 12nci maddesinin iki
fıkrasında, yine 55inci maddesinin iki fıkrasında
değişiklik ve 57nci maddesinin bir fıkrasından sonra
gelmek üzere bir fıkra eklenmesi ve dördüncü fıkranın
değiştirilmesi istenmektedir. Ayrıca, 2863 sayılı
Kanuna bir geçici madde eklenmektedir. Buna göre, 11/3/2005 tarihinden önce
usulüne uygun olarak koleksiyoncular tarafından müze envanter defterine
kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür
varlıkları, son fıkrası hariç, 26ncı maddeye göre
işlem görmektedir. Bunu da, biraz önce yine konuşan
arkadaşlarımızın belirttiği gibi, bir şekilde
taşınmaz kültür varlıklarını ele geçirmiş olan
kişilere, bu varlıkları nereden aldı, nasıl aldı,
bu konuda bir af getirmeye yönelik bir değerlendirme olarak görüyoruz.
12nci maddenin fıkralarında istenen değişiklik,
daha önce il özel idaresi tarafından açılan özel hesaptaki para
belediyelerce kültür varlıklarının korunması ve
değerlendirilmesiyle ilgili projeler için kullanılırken, bu
harcamaya il özel idarelerinin ortak olmasını
sağlamaktadır.
Son yıllarda merkezî yönetimin görev ve sorumluluğunun
bir kısmının yerel yönetimlere devrinin söz konusu olduğu
malumunuzdur. Bunun bir sonucu olarak il özel idarelerinin gelirlerinin
artması ve harcama yetkisinin verilmesi de kaçınılmaz bir hâle
gelmiştir. Bu yüzden, özel hesapta toplanan bu gelir, valinin kontrolünde,
il özel idaresine ve belediyelere aktarılmaktadır. Ancak, bu
aktarılan miktarlar belli bir oran dâhilinde olmakta ve toplanan
miktarın yüzde 30unu il özel idaresinin kullanımına tahsis
etmektedir. Bu miktar, 1319 sayılı Kanuna göre tahakkuk eden emlak
vergisinin yüzde 10u nispetinde mükellef tarafından ödenen paradır.
Değerli milletvekilleri, dünden gelen tabiat ve kültür
varlıklarımızın korunması ve değerlendirilmesi
üzerinde önemle durulması gerekir, demiştik. Ancak korunma
amaçlı yapılan çalışmalar, birkaç sene sonra, sanki
herhangi bir çalışma yapılmamış gibi kültür
varlığının eski hâline gelmesini önleyemiyor. Bu yüzden,
koruma çalışmaları sonucu ortaya çıkan değerlerin bir
müstecire devrini -kiralama suretiyle- âdeta bir zorunluluk hâline getiriyor.
Şunu demek istiyorum: Bakıyoruz, ülkemizin birçok
yerinde, şehirlerimizde, özellikle eski şehirlerimizde görüyoruz,
bina olsun, evler olsun, sokaklar olsun, bunlarda birtakım düzenlemeler
yapılıyor ama birkaç sene geçtikten sonra sanki o düzenlemeler hiç
yapılmamış gibi bir hâle geliyor ve eski hâline geliyor. Tabii,
burada bu düzenlemenin gerek kontrolü gerekse bu düzenlemede müteahhit olarak
çalışan kişilerin de bu işi eline yüzüne
bulaştırmasının bir sonucu olarak bu şekilde
yapıyorlar diye belirtebiliriz.
Bunun yanında, dünü yansıtan ve artık
kullanılmayacak kadar yıpranmış olan bir kısım
özel mülkiyetin il özel idareleri ve belediyelerce onarımı ve
iyileştirilmesinin yapılarak mal sahiplerinin tasarrufuna
bırakılması yerinde olur.
Yine birçok yerde görmekteyiz, çok güzel bir bina, yola böyle,
cumbalarıyla falan çıkmış, baktığımız
zaman hoşumuza giden bir bina ama aradan geçiyor birkaç yıl, bir de
bakıyoruz o binanın yerinde yeller esiyor. Niye yeller esiyor? Çünkü
yanmış. Cadde üzerinde bulunuyor, şehrin içerisindeki cadde
üzerinde. Yanındaki binalar büyük meblağlar getirirken burası
köhne bir şekilde kalıyor. Dolayısıyla, bunların bu
şekilde, belediyelerce onarımının ve
iyileştirilmesinin yapılması uygun olur kanaatindeyim. Aksi
takdirde o binalar ya birer heyula gibi tehlike arz eder yahut da
kasıtlı yangınların kurbanı olur. İstanbulun
Süleymaniye semti bunun en belirgin örneğidir, kırık dökük
yüzlerce ev âdeta yıkılmayı bekliyor, içinde oturanlar korku
içerisinde yaşamaya çalışıyorlar. Devlet genellikle
buraları istimlak ederek korumaya çalışıyor, içinde
oturanlar ise aldıkları ücretle yeni bir mesken alamıyorlar ve
bu eski yapıları, binaları terk etmiyorlar; bu da yıllarca
mahkemelerin sürmesine sebep oluyor. Yine, biraz önce Nevzat Bey belirtti ben
de belirtiyorum, buralar yeniden insanımızın hizmetine
verilmeli, insanımızın hizmetine sunulmalı. Ankara
Beypazarı örneğinde olduğu gibi bu taşınmazların
sahiplerine krediler verilerek bu yapıları yeniden canlandırmak
söz konusu olabilir. Aksi takdirde koruma kurulları tarafından
haklı olarak sit alanı payesi alan bu yerler sokakları bile
emin bir şekilde kullanılamayan mahalleler olarak kalır ve sit
alanı olma gayesinden de gittikçe uzaklaşır. Bunun için,
buralar, geçmişine bağlı, geleceği geniş bir
perspektifle gören önder kişilere ihtiyaç duymaktadır. Buralarda
yapılacak etkili değişiklikler modern şehirlerde kültürel
varlıkların ahenk içerisinde yaşatılmasını
sağlayacak ve millet olmanın keyfiyetini ortaya koyacaktır.
Ayrıca, bu eski kültür varlığı
yapıların değerlendirilmesi çevre insanına iş ve
aş kapısı olacak, aynı zamanda bu insanların bir
gelire sahip olması da söz konusu olacaktır, böylece kömür ve
gıda paketleri dağıtımı ve beklentisi de kısmen
ortadan kalkacaktır diyorum.
Değerli milletvekilleri, sit alanı olarak tespit edilen
ve tasdik edilen yerlerdeki binaların kullanımdan uzak
olanlarının mutlaka onarılıp kullanılması ve
vatandaşın istifadesine sunulması gerektiğini
belirtmiştim. Kırsal kesimde bulunan ören yerleri
vatandaşın tapulu alanı içinde bile olsa gereği gibi
kullanılamamaktadır, bu da arsa veya arazi sahiplerini mağdur
etmektedir.
Bilindiği gibi, Mersin, İlk Çağdan günümüze birçok
medeniyete sahne olmuş uzun bir kıyı kesimine sahiptir. Bu
kıyıya yakın bir mülkünüzün içinde bir mezar yahut lahit
bulunuyorsa burası sit alanı ilan ediliyor ve işe yaramaz,
atıl bir şekilde kalıyor. Bitişiğindeki arsalarda
turistik tesisler yükselirken buralar kullanımdan uzak kalıyor. Bu
yüzden buraların da değerlendirilecek şekilde planlanması
ve vatandaşa sunulması gerekiyor.
Burada koruma kurullarına seçilen kişilerin beş
yıllık sürelerinin üç yıla indirilmesi üzerinde de kısaca
durmak istiyorum. Deniliyor ki: Bu kurullara getirilen kişiler çalışmalarını
aksatıyorlar. Ben o zaman diyorum ki, eğer böyle bir aksatma söz
konusu ise, bu kurullar lağvedilsin ve gerek duyulduğunda ilgili
bilim dallarından ve görevliler arasından geçici bir kurul oluşturularak
konuyla ilgili rapor hazırlamaları için gerekli imkân
sağlansın ve sonunda işlerinin başına dönsünler.
Genellikle arazi ihtilaflarında mahkemelerin böyle bir yol izlediği
görülmektedir. Kısaca beş yıl yerinde bir karardır ve
kanunda olduğu gibi kalması uygun olur diye belirtiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akkuş, size bir dakikalık ek
süre vereyim. Diğer arkadaşımızı da
konuşturalım.
Buyurun efendim.
AKİF AKKUŞ (Devamla) Koruma kurullarının
birden fazla olduğu illerde teknik ve idari işlerde koordinasyonu
sağlamak üzere koruma bölge kurulları koordinasyon müdürlüğünün
kurulması uygundur.
Değerli milletvekilleri, biz, kültür ve tabiat
varlıklarına sahip çıkarak ülkemize sahip çıkıyoruz.
Burada şunu belirtmek istiyorum: Genellikle denilir ki: Türkler
Anadoluya 1071de geldi. ve konuşulduğu zaman, konuşmalarda
denilir ki: 1071den beri, bin yıldan beri denildiği gibi...
Hâlbuki Türklerin milattan önce binli yıllarda Anadoluda
yaşadığı bilinmektedir. Asur kaynaklarında bunlar
tespit edilmiş, Asur tabletlerinde tespit edilmiş durumdadır.
Bu yüzden, bu ülkedeki her kalıntı bizim
malımızdır, bizim atalarımızın bu topraklardaki
mührüdür diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akkuş.
Şahsı adına ikinci konuşmacı ve bugünün
son konuşmacısı Denizli Milletvekili Sayın Selma Aliye
Kavaf.
Buyurun Sayın Kavaf. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Biraz önce bir kişi vardı, ben de
söz istedim. Ayrıca sürenin bitmesine altı dakika var efendim. O
zaman süreyi uzatın.
BAŞKAN Yok, altı dakika değil, benim saatimle on
dakika var.
Buyurun efendim.
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 260 sıra sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun
çerçevesinde yapılmaya çalışılan, Türkiyedeki
sayılı kültür ve tabiat varlıklarının tarihsel
değerine elimizden geldiği kadar sahip çıkabilmektir, bunu,
Türkiyenin bir zenginliği olarak kendi insanımıza ve dünyaya bu
zenginlikleri sunabilmektir.
Geçen dönem Türkiye Büyük Millet Meclisimiz kültür ve tabiat
varlıklarını koruma konusunda çok önemli adımlar attı.
Kanunun 1inci maddesiyle, daha önce taşınmaz kültür
varlıklarının korunmasına katkı payı olarak,
belediyeler tarafından korunmaya ve değerlendirilmeye yönelik olarak
emlak vergilerinde yapılan yüzde 10luk emlak vergisi payının
kullanımı daha fonksiyonel hâle getiriliyor bu kanunun
düzenlemesiyle. Bu pay, proje yapmak, kamulaştırmak, projeyi hayata
geçirmek üzere kullan-dırılmaktadır. Proje koruma kurulları
tarafından denetlenip, kurul denetimince uygun görüş
belirtildiği takdirde, valilik, projenin hayata geçirilmesi konusunda para
akışını sağlamaktadır. Yapılan bu
değişiklikle belediyelerin konuya ilgisiz kalması hâlinde il
özel idarelerinin ya da valiliğin de proje yaptırıp bu
kaynağı kullanabilme imkânı sağlanmaktadır.
Örneğin, belediyelerin çeşitli nedenlerden ötürü ilgilenmediği
ya da belediye sınırları dışında kalan alanlarda
bir kervansaray var; herhangi bir belediyenin sınırında
değil, mücavir alan dışında. Onu koruma
kurullarının tescilinden sonra vilayet kendisi projelendirip
restorasyonu için bu kaynaktan para kullanabilsin diye böyle bir düzenleme
yapılmaktadır. Tabii ki burada belediyelerimizin hakkını ve
hukukunu da korumak amacıyla il özel idareleri bir yıl içerisinde
toplanmış olan paranın yalnızca yüzde 30unu kullanabilir.
şeklinde bir ibare de maddeye ilave edilmiştir.
2007 yılı sonu itibarıyla 234 milyon yeni Türk
lirası para birikmiştir. Bu paranın 90 milyon yeni Türk
lirası belediyeler tarafından kullanılmış,
hâlihazırda bu paranın 140 milyon yeni Türk lirası duruyor
atıl bir şekilde. Amacımız, bu paranın atıl
kalmaması, kültür ve tabiat varlıklarının turizme ve kültür
hayatımıza kazandırılması, amacına uygun bir
şekilde kullanılması konusunda bir düzenleme
yapılmasıdır.
Bu amaçla hazırlanan bu tasarının hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Kamer Gençin de uyarısı üzerine süreyi
aşmamış oluyoruz. İyi akşamlar diliyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kavaf, daha vaktiniz var dört beş
dakika.
Evet, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
soru-cevaba girmiş olan arkadaşlarımızı,
arkadaşlarımız tespit ettiler çünkü o yirmi dakikalık
süreyi şimdi kullanamayız, vaktimiz yok.
Bugünkü çalışmalardan ve gösterdiğiniz özenden
dolayı bütün milletvekili arkadaşlarıma, Sayın
Bakanımıza, Komisyon Başkanımıza, grup başkan
vekillerimize teşekkür ediyorum.
Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını
sırasıyla görüşmek için, 27 Ocak 2009 Salı günü saat 15.00te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen
vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 19.54