DÖNEM: 23 CİLT: 29 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
5inci
Birleşim
14 Ekim 2008 Salı
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.
- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.
- GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Niğde çiftçisinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
2.- Sinop
Milletvekili Abdurrahman Dodurgalının, Camiler ve Din Görevlileri
Haftasına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytokun, Doğu Karadeniz Bölgesi hidroelektrik
santralleri ve çevre sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı; Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin yerinden açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin, cezaevlerine yönelik olarak
2000 yılında gerçekleştirilen Hayata Dönüş Operasyonu
konusunun araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/270)
B) Önergeler
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun (6/867) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/88)
2.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, 3269 sayılı Uzman Erbaş
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
(2/173) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/89)
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptanın, Kazakistan Cumhuriyeti
Parlamentosu Senato Başkanı Kassym-Jomart Tokayev ve
Kırgızistan Cumhuriyeti Millet Meclisi Başkanı Aytıbay
Tagaevin davetlerine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Kazakistan
ve Kırgızistana resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/555)
D) Duyurular
1.- Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunda bağımsız milletvekillerine
düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen bağımsız
milletvekillerinin müracaatlarına ilişkin duyuru
E) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Fransa Senatosu Dışişleri, Savunma ve Silahlı
Kuvvetler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki heyete
Başkanlıkça Hoş geldiniz denilmesi
VI.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunun üye sayısına, Genel Kurulun 14/10/2008
ve 15/10/2008 tarihli
birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim
konularının görüşülmemesine; çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine, gündemdeki sıralamaya; 295 ve 296 sıra
sayılı Meclis Araştırması Komisyonları
Raporlarının görüşmelerinin Genel Kurulun 21/10/2008 tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin,
Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21
Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin,
Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili
Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32
Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel
Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir
Yönetimi Konusunda Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı:
138)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, yoğun bakımdaki bir tutuklunun
durumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/3973)
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Yalovadaki belediyelerin borçlarına
ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/4336)
3.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, Turgutludaki bir hastanenin acil servisine
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı (7/4445)
4.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyanın, tasarrufu teşvik kesintileri
ödemelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/4536)
5.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, ölümle sonuçlanan bir trafik kazasıyla
ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/4541)
6.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün, ceza infaz kurumları personelinin özlük
haklarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/4465)
7.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, Van İl Emniyet Müdürlüğünde görev
yeri değiştirilen personele ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/4560)
8.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, Ankarada uyuşturucuya yönelik mücadeleye
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın
cevabı (7/4645)
9.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, telefon ve ortam dinlemesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın cevabı (7/4670)
10.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Van Valisi ve Emniyet Müdürü ile bir olaya
ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/4729)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak altı oturum yaptı.
Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, tekstil sektörünün,
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Şırnak ilinin,
Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, Manisa ili ve üzüm üreticilerinin,
Sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşmalarına, Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun (6/838, 6/842, 6/845, 6/870) esas
numaralı sözlü sorularını geri aldığına
ilişkin önergesi okundu; sözlü soruların geri verildiği
bildirildi.
Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibekin, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, enerji politikası
konusunda (10/268),
Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak ve 20 milletvekilinin, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan orman
yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/269),
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili
Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21
Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22
Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin,
Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal
Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32
Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel
Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir
Yönetimi Konusunda Anayasanın 98inci, İçtüzüğün 104 ve 105inci
Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporunun (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı:
138) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
Adalet
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca
aday gösterilen Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek,
Anayasa
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca
aday gösterilen Mersin Milletvekili İsa Gök,
Seçildiler.
MHP Grubu
Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural, AB Uyum Komisyonu
Başkanı Yaşar Yakışın, 8 Eylül 2008 tarihinde
Danimarka Büyükelçisiyle yaptığı görüşmede partilerini
yabancılara şikâyet etmesi nedeniyle, gerekli uyarının
yapılması ve Komisyonun görev süresinin dolması sebebiyle
yetkisiz kaldığı için gerekli işlemlerin
Başkanlıkça yürütülmesine,
AK PARTİ
Grubu Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın konuşmasında itham ettiği
Komisyon Başkanının görev nedeniyle yurt dışında
olduğuna ve kendisinin bulunduğu bir oturumda bu konunun konuşulmasının
uygun olacağına; komisyonların ve Başkanlık
Divanının görev süreleriyle ilgili sorunun daha önce yapılan
düzenlemeyle halledildiğine,
İlişkin
açıklamada bulundular.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11
Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde
Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma
Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve
Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (2/182)
(S.Sayısı: 214) görüşmelerine devam olunarak 2nci maddesine
kadar kabul edildi, 2nci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
14 Ekim 2008
Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşime 19.59da son
verildi.
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
Fatoş GÜRKAN |
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Adana |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 6
II.- GELEN KÂĞITLAR
10 Ekim 2008 Cuma
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, Kastamonudaki yol yapım
çalışmalarının uzamasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/964)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, bir yol yapım
çalışmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından
sözlü soru önergesi (6/965) (Başkanlığa geliş tarihi:
3/9/2008)
3.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Almanyadaki bir dernekle ilgili dava
çerçevesindeki iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/966) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/9/2008)
4.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, bebek
ölümleri meydana gelen bir hastanenin denetimine ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/967) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4/9/2008)
5.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Almanyadaki bir dernekle ilgili iddialara
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/968)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)
6.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Almanyadaki bir derneğin dava
dolayısıyla takibine ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/969) (Başkanlığa geliş tarihi:
5/9/2008)
7.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, bir derneğin reklamlarına
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi
(6/970) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)
8.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, bir
operasyonda bir köye ateş açıldığı iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/971)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)
9.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, iade edilen ve cevaplandırılmayan soru
önergelerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
sözlü soru önergesi (6/972) (Başkanlığa geliş tarihi:
8/9/2008)
10.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, Silopideki
öğretmenlere banka promosyonu ödenmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/973) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/9/2008)
11.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın,
Şırnakdaki eğitim ihtiyaçlarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/974)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)
12.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın,
Şırnakda öğretmen ve idarecilerin görev yerlerinin
değiştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/975) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)
13.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, bir derneğin incelenmesine ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/976) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/9/2008)
14.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, TMOnun fındık alımına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/977) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
15.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, fındık alım politikasına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/978) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
16.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, TMOnun fındık alımındaki
bazı sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/979) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/9/2008)
17.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, TMOnun fındık alım
merkezlerine ve kayıt dışı üretime ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/980)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
18.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, bir siyasi parti ilçe kongresinin TRTde
yayınlanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Aydın) sözlü soru önergesi (6/981) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/9/2008)
19.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, rüzgar enerjisinden elektrik üretim
izni verilen şirketlere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/982) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/9/2008)
20.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokat-Merkezdeki hastane
inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/983) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
21.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokat Devlet Hastanesine MR cihazı
alımına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/984) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
22.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki domates üreticilerinin
mağduriyetine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanında
sözlü soru önergesi (6/985) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/9/2008)
23.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki yatak işgal oranlarına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/986)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
24.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatın bazı ilçelerindeki
öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/987) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/9/2008)
25.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, yeni ders kitaplarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/988)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
26.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatın bazı ilçelerindeki
sağlık personeli açığına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/989)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
27.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun güneş enerjisinden elektrik üretim
çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/990) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/9/2008)
28.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, DSİnin verdiği HES
yapım izinlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/991) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
29.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Ballıca Mağarasının
turistik potansiyeline ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/992) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
30.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun Ahıska Türklerinin Gürcistandaki
yurtlarına dönüşüne ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/993) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
31.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, öğretim yılı hazırlık
ödeneğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/994) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/9/2008)
32.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, özel kalem müdürlüklerine yapılan atamalarla
ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/995)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
33.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, gıda
bankacılığı yapan dernek ve vakıflara yapılan
yardımlara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/996)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
34.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, gıda
bankacılığı yapan dernek ve vakıflara ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/997)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
35.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, bir derneğin soruşturulmasına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/998)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
36.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, oğlunun ve RTÜK Başkanının
Almanya seyahatlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/999)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
37.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, Sultanhisar fidan yetiştirme
üretim alanının ihalesine ilişkin Maliye Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1000) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Birgen Keleşin, Kıbrıs ile ilgili kapsamlı
müzakerelere yönelik açıklamalara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4929) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/9/2008)
2.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Sağlık Bakanlığı
bürokratlarının karıştığı bir trafik
kazasıyla ilgili bilgilere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4930) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, belediyelerin veteriner hekim
kadrolarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4931) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, bir banka genel müdürüyle ilgili bir iddiaya
ve bankacılık sektöründeki yabancı payına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4932)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/9/2008)
5.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Rusya ile dış ticarette yaşanan
sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4933)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
6.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, TOKİnin reklam ve
tanıtım hizmetleri alım ihalesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4934) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/9/2008)
7.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Ergenekon iddianamesindeki bazı
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4935)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
8.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, kredi kartı kullanımına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4936)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
9.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Pozantı-Ulukışla otoyolunun
sosyal etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4937) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
10.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, üniversite öğrencilerinin barınma ihtiyaçlarının
karşılanmasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4938) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)
11.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, Almanyadaki bir dernekle ilgili dava
çerçevesindeki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4939) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)
12.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvinin, en düşük memur maaşına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4940)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
13.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, çiftçilerin ekonomik
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4941) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)
14.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantepteki bir imar
değişikliği ile ilgili haberlere yönelik konuşmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4942)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)
15.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bir derneğin denetlenmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4943)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)
16.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, Almanyadaki bir dernekle ilgili dava
çerçevesindeki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4944) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)
17.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
kadınlara yönelik bazı çalışmalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4945)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)
18.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, bir holding yönetim kurulu başkanına
yönelik açıklamalarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4946) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)
19.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Almanyadaki bir dernekle
ilgili dava çerçevesindeki iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4947) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/9/2008)
20.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, Adana-Ceyhanda rafineri kurma konusundaki
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4948)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)
21.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, Emniyet Genel
Müdürlüğünün ulusalcılık değerlendirmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4949)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/9/2008)
22.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
Erzurumdaki bazı TOKİ projelerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4950) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/9/2008)
23.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Kuran kurslarının denetimine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4951)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)
24.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, kamuya yararlı
ve izinsiz yardım toplayan dernekler ile bir derneğin denetimine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4952)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)
25.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, Ankaranın
şebeke suyuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4953) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)
26.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, TÜİKin açıkladığı
açlık sınırına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4954) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/9/2008)
27.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, Cumhurbaşkanının şehit
ailelerine verdiği iftar yemeğine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4955) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/9/2008)
28.- Adana
Milletvekili Mustafa Vuralın, işçi emeklileri ile dul ve yetim
maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4956) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/9/2008)
29.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, Gazi
Üniversitesi Tıp Fakültesinde kadına yönelik şiddet önleme
biriminin kapatılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4957) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/9/2008)
30.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, usulsüz taksicilik hizmetlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4958)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
31.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, emeklilerin ekonomik
durumlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4959) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/9/2008)
32.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, bilgi toplama
konusunda gazetelerde çıkan haberlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4960) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/9/2008)
33.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, kamu kurum ve kuruluşlarının
aldığı iletişim hizmetlerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4961) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/9/2008)
34.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, medya ile ilişkilerine yönelik iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4962)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
35.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bir derneğin denetimine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4963)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
36.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, Ankara
Büyükşehir Belediyesinin BOTAŞa borcuyla ilgili
konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4964) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
37.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, bir korunun kiraya
verildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4965) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
38.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, RTÜK
Başkanının TOKİden konut alımıyla ilgili
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4966)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
39.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Amasya Vakıflar İl
Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4967) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/9/2008)
40.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, terörle mücadeleye ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4968)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
41.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, bankaların aldığı hesap
işletim ücretine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4969) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
42.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, bakanların soru önergelerine
verdikleri cevaplara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4970) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
43.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, oğlu ile ilgili bazı iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4971)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)
44.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, konut edindirme yardımı ödemelerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4972)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)
45.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, bir dernekle ilgili dava hakkında
Almanya Büyükelçisi ile görüştüğü iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4973)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)
46.- Adana
Milletvekili Mustafa Vuralın, AK Parti Genel Merkezinde verilen bir iftar
yemeğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4974) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)
47.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, tarımdaki girdi maliyetlerine ve üzüm
üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4975) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)
48.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Yenişarbademli-Beyşehir yoluna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4976)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
49.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, kamu idarelerinin bütçelerinden yardım
yapılan sivil toplum kuruluşlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4977) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/9/2008)
50.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Urla-Çeşme bölgesinde verilen
taşocağı ve maden ruhsatlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4978)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
51.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptanın, TRT Antalya Radyosunun
kapatılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4979) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/9/2008)
52.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Kuzey Iraka yönelik operasyonlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4980)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/9/2008)
53.- İzmir
Milletvekili Harun Öztürkün, Kemalpaşada verilen kalker
işletmeciliği iznine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4981) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/9/2008)
54.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, kamu
bankalarının sponsorluk ve reklam giderlerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4982)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/9/2008)
55.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, mal varlığına bir
derneğin denetimine ve bir grupla ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4983)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
56.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, bir yönetmelikteki bazı düzenlemelere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4984)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
57.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Başbakanın İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığı dönemiyle ilgili bir iddiaya
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4985)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
58.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, cezaevlerindeki bir uygulamaya
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4986)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)
59.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Almanya Büyükelçisiyle yaptığı
görüşmeye ve bir davaya ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4987) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/9/2008)
60.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, Türk Ceza
Kanununun bir maddesinin uygulamasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4988) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/9/2008)
61.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, bir dernekle ilgili soruşturma
açılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4989) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/9/2008)
62.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi
bünyesinde işsiz kalan işçi ve şoförlere ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4990) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)
63.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, kot taşlama sektöründeki
denetime ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4991) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/9/2008)
64.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, bir işyerine yönelik
iddialara ve işçi hakları konusundaki çalışmalara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4992) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/9/2008)
65.- Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepenin, Sosyal Güvenlik Kurumundaki bazı
bürokratların çocuklarını sigortalatmalarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4993) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
66.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, bir firmadaki çalışma
şartlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4994)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)
67.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, Bartında bir
yayladaki tesislerin durumuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4995) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/9/2008)
68.- İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, Bergamadaki baraj çalışmalarına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4996) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
69.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarızın, Keşan ilçesindeki bir köy sosyal
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4997) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
70.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, Bursadaki taş ve mermer ocaklarına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4998) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
71.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Osmaniyede kurulacak çimento
fabrikasının çevreye etkilerine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4995)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
72.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, Havrandaki bir
taş kırma tesisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5000) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5/9/2008)
73.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın,
Bartın-Zonguldak-Karabük çevre düzeni planına yapılan itiraza
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5001) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
74.- İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, ruhsatsız su kuyularına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5002)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/9/2008)
75.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, maden arama ruhsatı verilen bir alanın
tahrip edildiği iddiasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5003) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/9/2008)
76.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaninin, Doğu ve Güneydoğu Anadoluda
çıkan orman yangınlarına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5004)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)
77.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Marmariste verilen maden arama
ruhsatlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5005) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
78.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, ABD Büyükelçiliğinin incelemede
bulunduğu iddiasına ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5006)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
79.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, yurt dışına
çıkışlarda yaşanan sorunlara ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5007) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)
80.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın,
Cumhurbaşkanının Ermenistana gitmesine ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5008) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)
81.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, Cumhurbaşkanının Ermenistana
gidişinde temas edilen konulara ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5009)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)
82.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, Plevne Belediyesi bahçesindeki Türk
Bayrağı figürüne ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5010)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)
83.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, TÜİKin
açlık sınırı tespitine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı
soru önergesi (7/5011) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/9/2008)
84.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, çiftçilerin bankalardan
kullandıkları kredilere ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı
soru önergesi (7/5012) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)
85.-
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgilin, SPKnın bir medya
kuruluşunu denetimine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/5013) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)
86.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Milli Takımlar Teknik Direktörüne
ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu)
yazılı soru önergesi (7/5014) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/9/2008)
87.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, TRTye alınan bazı personelin
yakınlıklarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Aydın) yazılı soru önergesi (7/5015) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/9/2008)
88.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, bir türkünün
aslının tespitine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Aydın) yazılı soru önergesi (7/5016) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/9/2008)
89.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, TRTye personel alımı için
açılan sınava ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/5017) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/9/2008)
90.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, doğalgaz ihtiyacının
karşılanmasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5018)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
91.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhanın, bir yönetmeliğe ve elektrikteki
fiyatlandırmaya ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5019) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5/9/2008)
92.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, petrol arama
çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5020)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
93.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Marmariste verilen maden arama
ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5021) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/9/2008)
94.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Zeytinburnu Belediyesinin bir
sanayi sitesine yönelik uygulamalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5022)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
95.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Antalyada şehir içi ulaşımda
başlatılan akıllı kart uygulamasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5023)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
96.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, kamudaki özel güvenlik
görevlilerinin kimlik kartı yenilemeye tabi tutulmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5024)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
97.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, özel güvenlik görevlilerinin
ücretlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5025) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
98.-
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgilin, İGDAŞın
taşeron firmalara ihale ettiği işlere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5026)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
99.-
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgilin, İSKİnin
sözleşmesi yapılan ihalelerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5027)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
100.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin,
Ankaranın şebeke suyuna ve tankerlerle yapılan sulamaya
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5028) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)
101.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Ankara Çayının
ıslahına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5029) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5/9/2008)
102.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, İstanbul Emniyet Müdürlüğündeki bir
şube müdürüne yönelik uygulamalara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5030)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)
103.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, bir derneğin denetimine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5031)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)
104.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, belediyelerin denetimine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5032)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)
105.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, bir derneğin iftar davetine
katılan bürokratlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5033) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/9/2008)
106.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, şebeke suyundaki arsenik oranı
yüksek olan illere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5034) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/9/2008)
107.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Emniyet Teşkilatında toplanan
bağışlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5035) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/9/2008)
108.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Konya Büyükşehir ve merkez ilçe
belediyeleri personeline maaş karşılığı banka
getirisi ödemelerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5036) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/9/2008)
109.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın, Güneydoğu Asyaya tsunami
felaketi sebebiyle yapılan yardımlara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5037)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)
110.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, silika maddesinin
kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5038) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/9/2008)
111.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, Kadıköy
Belediyesi yönetimine açılan bir davaya ve İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin imar değişikliklerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5039) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/9/2008)
112.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, Bayrampaşa
Belediyesinin bir projesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5040) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/9/2008)
113.- İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, Eskişehirde yapı denetim firması
ortağı Belediye Meclisi üyelerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5041)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/9/2008)
114.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, yargılanan ve görevden alınan
bazı belediye başkanlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5042)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
115.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, yurt
dışındaki bir derneğin aynı adlı bir dernekle
ilişkisine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5043) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/9/2008)
116.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, Başbakanın gazete sahiplerini
ve gazetecileri dinlettiği iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5044)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)
117.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Kars-Merkeze bağlı bazı
köylerin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5045) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/9/2008)
118.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Almanyadaki bir davaya bilgi ve belge
gönderilmediği iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5046)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
119.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Bayrampaşada
yıkım kararı alınan yapılara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5047)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
120.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, Boğazda bulunan kaçak yapılara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5048) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
121.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, İzmir-Aliağa Kaymakamı
hakkındaki bir iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5049) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/9/2008)
122.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Başbakanın İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemiyle ilgili
soruşturmalara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5050) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/9/2008)
123.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Akyaka ilçesinin bazı
köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5051)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
124.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Arpaçay İlçesinin bazı
köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5052)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
125.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Fethullah Güleni ziyaret eden kamu görevlilerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5053) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
126.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Posof ilçesinde dağıtılan
kömüre ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5054) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
127.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Kağızman İlçesinin
bazı köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5055)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/9/2008)
128.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Digor İlçesinin bazı
köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5056)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/9/2008)
129.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantepte arkeolojik sit
alanında yapılan bir parka ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5057)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
130.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Osmaniyede yapılacak
çimento fabrikasının bir antik kente etkisine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5058)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
131.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Kars-Sarıkamışta turizmin
geliştirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5059) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5/9/2008)
132.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskayın, Antalyada turizme tahsis edilen alanlara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5060) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)
133.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, Isparta turizminin geliştirilmesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5061) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/9/2008)
134.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Marmariste verilen maden arama
ruhsatlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5062) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/9/2008)
135.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, bir karayolundaki elektrik
direklerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5063) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
136.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın, emekli ücretlerinin
iyileştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5064) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
137.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bursada 1999 yılındaki depremden
etkilenen okulların durumuna ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5065)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
138.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin Talim ve Terbiye Kuruluna
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5066) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
139.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Susuz Köy Enstitüsü
binalarının üniversite bünyesinde değerlendirilmesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5067) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
140.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, açık ilköğretim ve lise
sınavlarına başörtüsüyle giren öğrencilere ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5068)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)
141.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
meslek okullarının güçlendirilmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5069)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)
142.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, öğretim yılına
hazırlık ödeneği ödemelerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5070)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)
143.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, bir Anadolu Lisesinin yatılı
kontenjanına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5071) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/9/2008)
144.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, bazı yönetici
atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5072) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/9/2008)
145.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Diyarbakırdaki okul ve öğretmen
açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5073) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/9/2008)
146.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, eğitim ve öğretim hizmetleri
sınıfındaki personele ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5074)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
147.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, üniversite
öğrencilerinin yurt ihtiyacının karşılanmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5075) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
148.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Vandaki bir lisede yolsuzluk
yapıldığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5076)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
149.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, okulların isim hakkının
satılması uygulamasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5077)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
150.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, bir ders kitabında verilen bilgiye
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5078) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
151.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, bir yatılı bölge okulunun
açılmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5079) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/9/2008)
152.- Kars Milletvekili
Gürcan Dağdaşın, Karsta kapatılan okullara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5080)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)
153.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Gemlik İlçe Milli Eğitim Müdürü
ve bir lise müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5081)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
154.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Meramdaki bir alanın
değerlendirilmesine yönelik iddialara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5082)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
155.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, eğitim yönetimi ile ilgili
bazı konulara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5083) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/9/2008)
156.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Yalova İl Sağlık Müdürlüğünün
kiralama yoluyla binek aracı temin etmesine ve İl Sağlık
Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5084) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/9/2008)
157.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Gülnar ilçesindeki sağlık
personeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5085) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
158.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, Terme ilçesindeki uzman hekim
açığına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5086) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/9/2008)
159.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Karsın şebeke
suyundaki arsenik durumuna ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5087) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/9/2008)
160.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, başhekimlik görevlerinde bulunan bir
uzman doktor hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5088)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)
161.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, silikozis
hastalığına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5089) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/9/2008)
162.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Yalova İl Sağlık Müdürü
hakkındaki bazı iddialara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5090)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
163.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Denizli Devlet Hastanesinde verilen
kahvaltıya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5091) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
164.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, transgenik mısır tüketiminin
doğurduğu riske ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5092) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/9/2008)
165.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Vanın şebeke suyunun kalitesine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5093) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)
166.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, sezeryanla
doğum oranları konusundaki yönergeye ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5094)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
167.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, ruhsatsız çalışan bir
zayıflama merkezine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5095) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/9/2008)
168.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, kapatılan Kars
Kazcılık Enstitüsüne ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5096)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
169.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, üreticilerin
borçlarının yeniden yapılandırılmasına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5097) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)
170.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, kırsal kalkınma
yatırımlarının desteklenmesi programına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5098) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)
171.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, TMOnun Adıyamandaki
buğday alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5099)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)
172.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, tarımsal kooperatiflere kullandırılan
kredilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5100) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/9/2008)
173.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, şeker politikasındaki tercihlere
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5101) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)
174.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Kars uçak seferlerine ve Gümrük
Müdürlüğü açılmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5102)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)
175.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, bir kavşağın
ışıklandırılmasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5103)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)
176.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Marmaray Projesinin güzergahına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5104)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)
177.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, Samsunda THY bürosu olup
olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5105) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/9/2008)
178.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, Ankara-Esenboğa Havaalanındaki
bazı bilboardlardaki ifadeye ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5106)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)
179.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, bir hava limanındaki
tanıtıcı afişte yer alan ifadeye ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5107)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)
180.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Konya-Adana arasındaki yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5108) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/9/2008)
181.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirnedeki baz istasyonlarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5109) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
182.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, Karayolu Taşıma Yönetmeliğindeki
bir hükmün uygulamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5110) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/9/2008)
183.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, posta dağıtım hizmetindeki
aksaklık iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5111) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/9/2008)
184.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Bandırmada batan
RO-RO gemisine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5112) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/9/2008)
185.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bingöl Havaalanı inşaatına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5113) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)
186.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, sporun ve sporcunun teşvikine ilişkin
Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru
önergesi (7/5114) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
187.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Kars Küçük Sanayi Sitesi sosyal
tesisleri inşaatına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5115) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/9/2008)
188.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaninin, Hakkâride meydana gelen bazı olaylara
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5116) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)
189.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhanın, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan yardımlara
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/5117)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)
190.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, ekonomideki gelişmelere
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı
soru önergesi (7/5118) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)
191.-
Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanakın, kadına
yönelik şiddete ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu)
yazılı soru önergesi (7/5119) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/9/2008)
192.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okayın, TRTde yayınlanan bir programa
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru
önergesi (7/5120) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)
No.: 7
13 Ekim 2008 Pazartesi
Rapor
1.- 1.8.2008
Tarihli ve 5803 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (1/638) (S. Sayısı: 297) (Dağıtma
tarihi:13.10.2008) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Düzcedeki çöp depolama alanı ve tesisi
çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4228)
2.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, yüzme havuzlarının denetimine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4243)
3.-Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, lunaparklardaki güvenlik önlemlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4244)
4.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, sığınma evlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4247)
5.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirne ve Kırklarelideki araç sayısına
ve verilen cezalara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4248)
6.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, bazı belediye başkanları
hakkındaki yolsuzluk iddialarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4250)
7.- Afyonkarahisar
Milletvekili Abdülkadir Akcanın, Dinardaki doktor ve diğer
sağlık personeline ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4262)
8.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın, kene vakalarına
karşı alınan önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4263)
9.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcanın, Çay İlçesi
bağlantılı bazı yol çalışmalarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4271)
10.- Ordu
Milletvekili Rahmi Günerin, Ordu İlindeki ulaşım projelerine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4272)
11.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, polislerden toplanan bağışlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4282)
12.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Şanlıurfadaki bazı Devlet
hastanelerinin ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4306)
13.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Burdur-Fethiye karayolunun
bölünmüş yol yapılmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4307)
14.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, İzmirin şebeke suyunun kalitesine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4308)
15.-
İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlunun, AB Müzakere Pozisyon
Belgesinin açıklanmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4314)
16.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Kırım-Kongo kanamalı ateşi
hastalığına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4321)
17.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkunun, ÖSYMnin KPSS sonuçlarına göre yerleştirme
işlemlerine ilişkin Devlet Bakanından (Murat
Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/4332)
18.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin
eğlence parkı ihalesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4335)
19.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, İzmirdeki kentsel büyümenin belli
semtlere yönlendirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4337)
20.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, İstanbuldaki bir arazinin değerlendirilmesiyle
ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4338)
21.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Anamur İlçesinde Açık
Öğretim sınavlarının yapılması ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4340)
22.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, yapılan dersliklere ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4345)
23.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, kamuda tanımlı olmayan bazı
meslek gruplarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4346)
24.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, gazilerin özel sağlık
kurumlarına sevklerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4348)
25.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
kemoterapi hemşiresi sıkıntısına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4350)
26.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, PTT Personeli Kefalet
Sandığına ve dağıtıcıların
çalışma saatlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4357)
27.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, hemzemin geçitlerdeki trafik
kazalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4358)
28.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, internet erişim ücretlerine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4359)
29.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdalın, ülkeye girişine izin verilmeyen bir
çocuğa ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4361)
No.: 8
14 Ekim 2008 Salı
Raporlar
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 20 Milletvekilinin, Kars Milletvekili Gürcan
Dağdaş ve 23 Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal
Yardımcı ve 26 Milletvekilinin ve İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel ve 19 Milletvekilinin, Gemi İnşa Sanayisindeki İş
Güvenliği ve Çalışma Şartları Sorunlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/121, 129, 132, 134) (S. Sayısı: 295)
(Dağıtma tarihi: 14.10.2008) (GÜNDEME)
2.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 29 Milletvekilinin, Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk ve 20 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu
ve 19 Milletvekilinin, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ve 23
Milletvekilinin ve Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 24 Milletvekilinin,
Zeytin ve Zeytinyağı ile Diğer Bitkisel Yağların
Üretiminde ve Ticaretinde Yaşanan
Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/27, 34, 37, 40, 102) (S.
Sayısı: 296) (Dağıtma tarihi: 14.10.2008) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin, cezaevlerine yönelik olarak
2000 yılında gerçekleştirilen Hayata Dönüş operasyonu
konusunun araştırılması amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/270)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.9.2008)
14 Ekim 2008 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5inci Birleşimini açıyorum.
23üncü Yasama
Döneminin Üçüncü Yasama Yılının benim yönettiğim ilk
birleşiminin hayırlı olmasını diliyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.08
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN
Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
Yoklama
işlemi başlamıştır.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. Yalnız, gündem dışı söz alan ilk
milletvekilimizi anons etmeden evvel: Değerli milletvekili
arkadaşlarım, çok büyük bir gürültü var. Gündem dışı
söz isteyen milletvekilleri hazırlık yaparak çıkıp konuşuyorlar.
Sükûneti sağlarsak arkadaşımıza da saygı
göstermiş oluruz.
Gündem
dışı ilk söz, Niğdedeki tarımsal üreticilerin
sorunları hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Sayın
Mümin İnana aittir.
Buyurun
Sayın İnan. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Niğde Milletvekili Mümin İnanın,
Niğde çiftçisinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
MÜMİN
İNAN (Niğde) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; küresel krizin dünyayı kasıp
kavurduğu bir ortamda komada olan Türk ve Niğde çiftçisinin
sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum
Konuşmama,
geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımın başına gelen
acı bir olayı sizlerle paylaşarak başlamak istiyorum.
Arkadaşım, eşini bir devlet hastanesinin acil servisine götürür.
Hasta muayene edilir. Yeterli tetkik ve araştırma yapılmadan
hastaya serum takılır. Serum bittikten sonra Hastanın bir
şeyi yok, alıp gidebilirsiniz. denir fakat hasta daha acil servisten
çıkmadan eşinin kucağında vefat eder. İhmal,
dikkatsizlik ve ilgisizlik yüzünden bir can yitirilir.
Bir
yıldır bu kürsüden defalarca hem ülkemizin genelindeki hem de
Niğde özelindeki çiftçilerimizin durumlarıyla ilgili konuşmalar
yaptık, soru ve araştırma önergeleri verdik; çiftçi hasta, acil
tedbirler alınmazsa çiftçiyi kaybedebiliriz, dedik. Konu ilgililer
tarafından dikkate alınmadı; tam tersi, burada Hükûmet
adına cevap veren sayın bakanlar tarafından çiftçinin AKP
İktidarı döneminde altın çağını
yaşadığı söylendi. Sayın Tarım
Bakanımız bugün Niğdede. Umarım patates, bakliyat, lahana,
tahıl, domates ve elma üreticilerimizin altın çağının
nasıl olduğunu inceleme ve görme fırsatını elde eder
diye düşünüyorum.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hayati
ve bir numaralı sektör olan tarımı hafife alamayız.
Rakamlarla oynamak suretiyle hastayı iyi gösteremeyiz. Çiftçi
hastalanmış, krize girmiş, biz ise hâlâ Sen çok iyisin.
diyoruz. Çiftçi, zor şartlarda ürettiği ürününü maliyetinin
altında bile satamamaktadır. Niğdede domates tarlada
kalmış, patatesin yüzüne bile bakan yok, en seçme patatesin kilosu
25-30 kuruşa satılamamaktadır; meyve suyu olacak elmanın
kilosu 5 kuruşa bile alıcı bulamamaktadır. Çiftçilerimiz
tohum, gübre, mazot ve elektrik zamlarının altından
kalkamamaktadırlar. Niğdede icralık olmayan, arabası,
tarlası ve traktörü haczedilmeyen çiftçi kalmamıştır.
Çiftçilerimiz traktörleriyle ana yola çıkamamakta, köyünde,
kasabasında âdeta açık hava hapishanesinde gibi
yaşamaktadırlar.
Çiftçilerimiz
ürünlerini makul bir fiyata satamayınca, buna bağlı olarak
esnafımız ve küçük sanayicimiz de sıkıntıya
girmektedir. Esnaf siftah yapmadan kepenk kapatmakta, yanında
çalıştırdığı işçisini çıkartmakta;
çeklerini, senetlerini ve kredilerini ödeyememektedir. Niğde Esnaf
Kefaletten kredi kullanan esnaf sayısı geçtiğimiz yıllara
göre çok artmış, aldığı krediyi ödeyemeyip takibe
uğrayan esnaf oranı yüzde 80leri bulmuştur.
Borçlarını ödeyemeyip dükkânlarını kapatan esnaf sayısı
ise her geçen gün artmaktadır.
Çiftçilerimiz
yüksek maliyetli gübre, ilaç, mazot ve elektrik fiyatlarıyla üretim
yapmanın artık mümkün olmadığını ifade
etmektedirler. Bu feryat sadece Niğdede değil, eminim ki ülkemizin
her köşesinde dile getirilmektedir. Tarım ürünlerimiz maliyet
yüksekliği ve pazar darlığı yüzünden tarlada çürümeye terk
edilirken, yabancı tarım ürünleri marketlerimizde cirit
atmaktadır. Bu politikalar böyle devam ederse ülkemizdeki milyonlarca işsizler
ordusuna yeni milyonların katılması
kaçınılmazdır.
Hazineden sorumlu
Ekonomi Bakanımız Sayın Mehmet Şimşekin yazın
Niğdeye yaptığı ziyarette, son zamanlarda ülkemizde 1,5-2
milyona yakın vatandaşımızın köyünü,
toprağını bırakarak çiftçiliği terk ettiğini
ifade etmiştir. Nitekim, TÜİKin İnternet sitesinde 2008
yılının ilk dokuz ayına ait yayınlanan dış
ticaret rakamlarına baktığımızda tarım ve
hayvancılık ürünleri ithalatımız aynı alandaki
ihracatımızın 2 katından daha fazladır. Yani bu sürede
ihracatımız yaklaşık 2 milyar 200 milyon dolar iken
ithalatımız 4,5 milyar dolardır. Bu uygulamalarla, ülkemiz -her
alanda olduğu gibi- tarım ve hayvancılık alanında da
üreten yerine ithal eden ve pazar olan bir yapıya
dönüştürülmüştür.
Son bir
yılda tarımda kullanılan gübre fiyatları yüzde 100ün
üzerinde artış göstermiş, gübre fiyatlarının aniden ve
çok yüksek artmasıyla ilgili MHP Grubu olarak geçen dönem verdiğimiz
araştırma önergesi hâlâ ele alınmamıştır. Dünyada
enerji fiyatları yükselirken hemen karar alıp fiyatları
yukarı doğru otomatiğe bağlayarak zamları
vatandaşların sırtına yansıtan Hükûmet, son zamanlarda
dünyada petrol fiyatlarının neredeyse yarı yarıya
düşmesine rağmen fiyatları indirme konusunda aynı
hassasiyeti göstermemektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MÜMİN
İNAN (Devamla) Teşekkür ederim.
Üreticilerimiz
2002 yılında 100 kilo patatesle 167 kilo gübre alabilirken, bugün
aynı patatesle 25 kilo gübre alabilmektedir. Dolayısıyla,
çiftçilerimiz seçim bölgelerinde yaptığımız ziyaretlerde
haklı olarak bizlere şu iki soruyu sormaktadırlar:
1) Hükûmet
çiftçiyi bitirmek için bu zamları bilinçli mi yapmaktadır?
2) Eğer
bilinçli yapmıyor iseler ekonomi politikalarında
yanlışlık olduğu gibi tarım politikalarında da
bir yanlışlık mı söz konusudur?
Ben kendi
adıma, iyi niyetle, yanlışlık olduğuna inanmak
istiyorum ve bu yanlışlığa bir an önce son verilip üretenin
yanında yer alan politikaların uygulamaya konulmasını
bekliyorum.
Küresel kriz için
dünyanın her yerinde çeşitli tedbirler geliştirilirken
Niğdede ve ülkemizin birçok yerinde, Ziraat Bankası, tarım
kredi ve tarımsal sulama elektrik borçlarından dolayı yürütülen
icralar çiftçimizi bunalıma sokmakta ve üretim yapamaz hâle getirmektedir.
Çiftçimiz borçlarını ödeyebileceği makul bir çözümü hâlâ
beklemektedir.
Hasta,
ağır hasta ve komada olan Türk tarımının ve
çiftçisinin bir an önce yeniden üretim hayatına
kazandırılması için ciddi operasyonlara ihtiyaç vardır,
ihmal edilmemesi gerekmektedir, aksi hâlde çiftçimizi kaybedebiliriz.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İnan.
Gündem
dışı ikinci söz, Camiler ve Din Görevlileri Haftası
münasebetiyle söz isteyen Sinop Milletvekili Sayın Abdurrahman
Dodurgalıya aittir.
Buyurun
Sayın Dodurgalı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
2.- Sinop Milletvekili Abdurrahman Dodurgalının,
Camiler ve Din Görevlileri Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, 1986 yılından bu yana, ekim ayının ilk haftası
Camiler ve Din Görevlileri Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu hafta
sebebiyle huzurunuzu işgal etmiş bulunmaktayım.
Camiler ve din
görevlileri, din kavramı ekseninde ele alınan bir mesele olduğu
için öncelikle dine çağımızın vermiş olduğu çok
hoşuma giden kısa bir tanımla sözüme girmek istiyorum:
Kişiyi kendisi ile, çevresi ile, toplumu ile ve Yaradanı ile
barışık bir hâle getiren sistemler bütünü, dinin bugün modern
tanımı olarak ele alınmaktadır. Bu manada gerek
kişinin bireysel hayatı açısından gerekse toplumsal hayat
açısından ve tabiatıyla, bir boyutuyla da kişinin
Yaradanıyla olan münasebetleri açısından bu tanım
günümüzde dinin en fonksiyonel tanımı olarak
adlandırılabilir.
Ülkemizde de bu
tanımı gerçekleştirecek mekânlar olarak tarih boyunca
olduğu gibi bugün de merkez olarak camiler ortaya çıkmaktadır.
Bilindiği gibi, İslam tarihinin başlangıcı camilerin
inşasıyla başlamakta. Peygamberimizin Mekkeden Medineye
hicretinden sonra İslam tarihinin ilk camisi burada inşa edilmiş
ve gerek dinî hayat gerekse toplumsal hayat bu caminin etrafından
neşvü nema bulmuştur. Peygamberimizden aldığımız
bu gelenek de tarih boyunca İslam tarihinde her Müslüman toplum
tarafından devam ettirilmiştir. Ne var ki son dönemlerde, özellikle
ülkemizde, zaman zaman caminin toplumsal fonksiyonlarında birtakım
gerilemeler olduğu müşahede edilmektedir.
Caminin birçok
fonksiyonu var. İbadet mahalli olarak fonksiyonu var. Bu manada,
kişinin Yaradanıyla buluştuğu, kişiyi sadece onu Rab
tanımak, sadece ona ibadet etmek ve sadece ondan yardım istemek
psikolojisi içine sokan mekânlar olarak camiler, bir yönüyle de toplumsal
barışa, toplumsal bütünlüğe ve toplumsal ilişkiler
yumağına hizmet etmektedir. Bugün toplumumuzun en önemli çimentosunu
camilerin ve bu camilerin içinde oluşan cemaat gruplarının
oluşturduğunu söylemek mümkündür.
Tabiatıyla
İslamın bugün sevgi, barış, hoşgörü olarak
adlandırılan yönleri gene merkez olarak camilerimiz tarafından
toplumda yaygınlaştırılmaya
çalışılmaktadır. Peygamberimizin o çok bilinen, meşhur
hadisi, İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman
etmiş sayılmazsınız. İlkesi, en yaygın tatbikat
alanı olan camilerde kendisini göstermektedir.
Camiler, bir
yönüyle sanat mekânları, bir yönüyle medeniyet mekânlarıdır.
Çevresinde okulun, eğitim hayatının düzenlendiği;
birtakım ticaret mekânlarının bulunduğu; insanların
birbiriyle buluştuğu; çeşitli müzakere, danışma,
istişarelerin yapılabildiği mekânlar olarak
kullanılmıştır.
Bu manada
cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürkün çok dikkat çekici bir sözünü
de burada gündeme getirmek istiyorum. Mustafa Kemal, camileri sadece
birbirimizin yüzüne bakarak ibadet ettiğimiz yerler olarak değil,
aynı zamanda hem dinin hem dünyanın meselelerinin müzakere
edildiği, istişare edildiği mekânlar olarak
tanımlamaktadır. Bu fonksiyonu camilerimiz bugün de görmektedir ancak
bu fonksiyonun güçlendirilmesinde çeşitli faydalar da mülahaza
edilmektedir.
Camilere can
veren, camilerin bu fonksiyonlarını yerine getirmesini sağlayan
kişiler ise din görevlilerimizdir. Şöyle söylenebilir: Din
görevlilerimiz, bugün ülkemizin en ücra köşelerinde devleti temsil eden,
devletin varlığını en ücra köşelere taşıyan
görevlilerimizdir. Bugün belki de şu cümle bile doğru
olmaktadır: Köylerimizde görev yapan ve geceleri de köylerde kalmak
suretiyle bu görevi ifa eden devlet görevlisi olarak
imamlarımızı, cami görevlilerimizi zikredebiliriz. Tabiatıyla
bu görevler yapılırken din görevlilerimizin birtakım
sorunları ortaya çıkmakta, özellikle köylerde lojman problemiyle
karşılaşılmakta.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Devamla) Gene köylerdeki sosyal hayata ayak uyduramama yönünde
birtakım psikolojik rahatsızlıklar da gerek din görevlilerimizde
gerekse eşlerinde ortaya çıkabilmektedir.
Ben, geçen seneki
konuşmalarımızda ele aldığımız bir iki
konuyu bugün hakikaten büyük bir içtenlikle yerine getiren, Balkanlardaki
camilerin onarımını gerçekleştiren TİKAya ve Devlet
Bakanlığımıza, Sivas Divriği Ulucaminin restorasyonu
konusunda son çalışmalarını yapan ve önümüzdeki yakın
zamanda bu sanat şaheserini inşallah restore edecek olan Kültür ve
Turizm Bakanımıza buradan teşekkür ediyorum. Gene geçen seneki
konuşmamızda ele aldığımız ilahiyat
fakültelerinin kontenjanlarının artırılması konusunda
olumlu yaklaşımları gösteren Yükseköğretim Kurumumuza ben
teşekkür ediyorum ve medya ile din ilişkisinde de Diyanet
İşleri Başkanlığımıza daha fazla yetki
tanınmasının, hatta bir denetim mekanizması getirilmesinin
gerekli olduğunu düşünüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dodurgalı.
Gündem
dışı üçüncü söz, Doğu Karadeniz Bölgesi hidroelektrik
santralleri konusunda söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Nesrin
Baytoka aittir.
Buyurun
Sayın Baytok. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytokun, Doğu
Karadeniz Bölgesi hidroelektrik santralleri ve çevre sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı; Artvin Milletvekili Metin
Arifağaoğlu ve Tunceli Milletvekili Kamer Gençin yerinden
açıklaması
NESRİN
BAYTOK (Ankara) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğu
Karadeniz Bölgesindeki hidroelektrik santral projeleri hakkında söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin verdiği görevle,
bölge illerinden Rize ve Artvindeki HES uygulamalarını yerinde
görmek üzere milletvekillerimiz Sayın Tacidar Seyhan ve Sayın Metin
Arifağaoğlu ile birlikte bölgeye gittik. Yani İkizdere, Senoz
vadisi, Hemşin, Fındıklı ve Meydancık-Papart vadisine
gittik. Yaptığımız incelemelerin sonucunda tespitlerimizi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, enerjide dışa bağımlı bir ülkeyiz.
Arz güvenliğini sağlayabilmek son derece önemli bir konudur.
Dışa bağımlılığı azaltabilecek her
arayış, her yaklaşım son derece saygıdeğerdir ve
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu uygulamaların yanında oluruz.
Bölgeye giderken bu anlayışlarla yola çıktık. Doğrusu
bu kadar büyük bir hayal kırıklığı
yaşayacağımızı düşünmüyordum. Ancak gördük ki,
son derece başarısız bir projelendirme ve lisans uygulaması
olmuş. Konu, baştan sona yanlış ele alınmış.
Yüzeysel, gerekli incelemelerin yapılmadığı, kaba, keyfî ve
bilimsellikten uzak uygulamalar zinciri. Olayın bir tarafında su var,
diğer tarafında elektrik. Su tarafı da organize edilmemiş,
elektrik tarafı da. Projeler bütüncül havza planlamaları yapıldıktan sonra ihale
edilmeliydi. Oysa, proje sahipleri çıkıp, su kullanım hakkı
ve lisans talep etmiş ve verilmiş. ÇED raporu, yani çevresel etki
değerlendirme raporu istenmemiş. Denetim mekanizması kurulmamış.
Proje sahipleri lisans aldıktan sonra bölgede bir lisans ticareti
başlamış. Amaç elektrik üretmek mi lisans satmak mı?
Başbakanın Türkiyeyi pazarlıyorum. sözü bölge
bakımından çok anlamlı hâle gelmiştir. İktidar,
bölgeye bir şey vermeden her şeyini almaya gelmiştir.
Sayın
milletvekilleri, bu lisans ticareti işine derhâl son verilmelidir. Lisan
devri ile rant sağlanıyor olması kabul edilemez. Lisans
sahipleri kendileri yatırım yapamıyorsa lisansları iptal
edilmeli ve ilgili proje ihale edilmelidir.
Sayın
milletvekilleri, bütün hidroelektrik santrallerde en kritik konu can suyu
konusudur. Suyun ne kadarı santralin, ne kadarı bölgedeki canlı
cansız yaşamın olacaktır? Gördük ki bu en hayati konu
geçiştirilmektedir. Bütüncül bir yaklaşım söz konusu
olmadığı için bölgedeki yetkililer de bu konuda nasıl karar
alacağını bilemez hâldedir. Ayrıca bir de
bırakılan can suyunu kim denetleyecektir, kim?
Sayın
milletvekilleri, sadece iki ilde iki ayrı yaklaşım
gerektiğini en kaba gözlemle tespit ediverdik. Rizedeki HES projelerinde
dikkate alınması gerekenler farklıydı, Artvindeki
farklıydı. Örneğin Artvinde Balıklı, Alabalık
köylerinde ve Meydancık beldesinde su kullanım hakkı verilirken yörede
yaşayanların sulu tarım yaptığı ve daha çok suya
ihtiyaç duyduğu dikkate alınmamıştı. Fasulyesi,
domatesi, biberi, salatalığı, mısırı,
kabağı, akla gelebilecek her türlü sebzeyi yetiştiren bir bölge
su olmazsa hiçbir şey demektir.
Sayın
milletvekilleri, Meydancık beldesinde ayrı bir dram var. Suyu elinden
alındığı gibi belediyesi de kapatılmış. Bir
kere, turizm açısından değerlendirilse dünyanın en güzel
köşelerinden birisinden bahsediyoruz. Su olmadan belde hiçbir şeydir
ve zaten hiçliğe terk edilmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisinin
zihniyetini görmek bakımından düşündürücüdür. Bölge
halkının deyimiyle Su gittikten sonra dozerle açın bizi de
içine gömün. Bizi sudan çıkmış balık gibi çırpına
çırpına öldürecekler. deniyor.
Doğu
Karadeniz Bölgesi, dünyada korumada öncelikli iki yüz adet ekolojik alandan
birisi olarak gösterilmiştir. Bölgenin su potansiyelinin yanında
turizm ve ekoturizm potansiyeli de çok yüksektir. Her ikisini birlikte ele
alıp değerlendirme gereği vardır.
Şaşırtıcı şekilde bu durum değerlendirilmemiştir.
İkizdere ve Ovit Dağı çevresi turizm merkezi ilan
edilmişken şimdi turistik otel mi yapılacak, santral mi? Her
ikisi de yapılacaksa hangi uyumlu projeyle uygulanacak?
Sayın
milletvekilleri, Karadeniz Bölgesine büyük haksızlık
yapılmaktadır. Bu denli hayati bir konu böylesine kaba ele
alınamaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Baytok, bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
NESRİN
BAYTOK (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sağlıklı
biçimde projelendirilmiş olsa devreye girebilecek santraller de tehlikeye
atılmıştır. Mahkeme süreçleriyle tıkanabilecek
projeler söz konusudur. Binlerce ton patlayıcıyla açılan
tüneller ve kanal tipi çalışmalarda ortaya çıkan hafriyat
yamaçlardan dökülmekte veya dere yatağına
bırakılmaktadır. Dekapaj sahası belirlenmemiştir. Binlerce
ağaç kesilmektedir, hiçbirisinin denetimi yapılmamaktadır.
Sayın
milletvekilleri, su yönetimi bütün dünyada havza planlaması esas
alınarak yapılan makro planlarla yürütülüyor. Konunun bu
anlayış içerisinde ele alınarak yeni bir yaklaşıma
girilmesine acilen ihtiyaç vardır. Bu kaygıların dikkate
alınması bir zorunluluktur.
Rize Senozdan
Ozan Mecit Yıldızın sözleriyle bitireyim.
Sanma ki Senozlu
hepten uyuyor,
Olup bitenleri
her gün duyuyor.
Burada
yapılanlar kime uyuyor?
Bizlere uymuyor,
duyun büyükler.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baytok.
Sayın
Arifağaoğlu, şu anda soru sorma imkânınız yok.
Yanlışlıkla mı girdiniz?
METİN
ARİFAĞAOĞLU (Artvin) Hayır, yerimden söz istiyorum,
konuşmacıya katkıda bulunmak istiyorum.
BAŞKAN
Kısa söz talebi için size iki dakika süre veriyorum.
METİN
ARİFAĞAOĞLU (Artvin) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; köylerimizin çözüm bekleyen birçok
sorunu vardır. Irmak tipi HES projeleriyle köylerimizin sorunlarına
bir yenisi eklenmiştir. HES projelerinden kaynaklanan sorunlar diğer
köy sorunlarının önüne geçmiştir, gerçekten köylerin en önemli
sorunu hâline gelmiştir.
Artvin ilinde
EPDKdan ruhsat alan doksan altı adet proje vardır. Bunların bir
kısmında sorun yoktur, inşaatlar
başlamıştır, devam ediyor, ancak birçoğunda sorun
vardır. Sulama suyu olarak kullanılan ırmakların
bulunduğu vadilerde ve özellikle köylerde büyük sorunlar
bulunmaktadır. Yaşanan sorunlardan dolayı köylerde gerilim
oluşmuştur. Yerleşim alanlarında bulunan projelere ilgili
firmalar jandarma gücüyle başlamak istemektedirler. Bu durum oluşan
gerilimi artırmaktadır. Böyle uygulamaların yanlış
olacağını özellikle belirtmek istiyorum.
Bölge
milletvekili olarak yerleşim alanlarında bulunan projelere
başlanılmamasını talep ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.
Buyurun
Sayın Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepiniz saygıyla selamlıyorum efendim.
Ben özellikle,
sayın milletvekilleri Mümin İnan Beyefendi ve Sayın Nesrin
Baytok Hanımefendinin gündem dışı konuşmalarına
cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.
Önce
Niğdeden bahsedeyim. Şu anda Tarım ve Köyişleri
Bakanımız, kendisi Niğdede. Esasen ben de 11 Temmuz 2008
tarihinde Bakan olarak, sadece ben değil aynı zamanda
Bakanlığıma bağlı bütün birimlerle, bütün genel
müdürlerle ve bölge müdürleriyle birlikte Niğdeye giderek orada
yatırımları yerinde bizzat inceledim; yatırımları
hızlandırdık. Hatta ağaçlandırma, sulamalar konusunda,
katı atık probleminin çözümü konusunda çok büyük adımlar
attık. Sayın Vekilimiz de zaten konuyu biliyor.
Özellikle tabii
Niğde hakikaten meyvecilik ve bilhassa patates
Niğde, Nevşehir,
Afyonkarahisarın patatesleri meşhurdur. O bakımdan, gerçekten
Niğdemiz de patates üretimi ve meyvecilik açısından çok önemli
bir ilimiz. Biz de bu ile büyük değer veriyoruz.
Esasen patates,
ülkemiz açısından gerçekten çok kıymetli bir besin maddesi. Yani
patatesin esasen faydalarını, insan sağlığına
faydalarını vatandaşlarımızın yeteri kadar
bilmediği kanaatindeyim. Yani ben çocukken, ekmeklerin içine patates
katılırdı mahalle fırınlarında. Hakikaten
fevkalade besleyici değeri olan, kansere karşı koruyucu,
ayrıca mide hastalıklarının tamamına karşı
koruyucu, fevkalade iyi, sağlıklı bir besin maddesidir.
Dolayısıyla bu patatese Hükûmetimiz de, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımız da çok büyük önem veriyor.
Esasen,
bakın, özellikle patatesle ilgili olarak, Sayın Bakanımız,
patates tohumculuğunu geliştirmek maksadıyla biliyorsunuz
Ülkesel Patates Tohumculuğu Geliştirme Projesini başlattı.
2005 yılında başlanan bu proje bitti. Hatta bu proje
başlarken sadece Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
değil, TÜBİTAK, üniversitelerimiz -3 tane üniversite- 8 tane
araştırma enstitüsü ve 11 tane özel sektörün temsilcisiyle birlikte
patates tohumculuğunu geliştirme projeleri tamamlandı ve bugün
de Niğde ilinde patates doku kültürü laboratuvarı açıldı.
Gerçekten bu çok
büyük bir gelişme. Nitekim şu anda patates tohumunun yüzde 10u bu
şekilde karşılanmaktadır. Ben şahsen ülkemizde tohum
yetiştirilmesine çok büyük önem verilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Hakikaten patates tohumculuğunda atılan bu adım gerçekten çok
önemli bir adımdır. İnşallah, bunun hayırlı
olmasını diliyorum. Yüzde 10un da yeterli olmayıp, patates
tohum ihtiyacımızın yakın bir gelecekte büyük ölçüde
karşılanması konusunda da gayret sarf edilmesi gerektiği
kanaatimi burada yenilemek istiyorum.
Esasen bir de
biliyorsunuz, Hükûmetimiz özellikle sertifikalı patates tohumundan
üretilen patateslerin kilogramı başına 11 yeni kuruş,
ayrıca yine sertifikalı tohum kullananlara kilogram başına
10 yeni kuruş bir destek de vermektedir. Onu da burada özetle belirtmek
istiyorum.
İşte,
bu sebeple 2002 yılında ülkemizde patates ihracatı 2,3 milyon
YTL civarındayken, bu ihracat miktarı 2007 yılında 38
milyon YTLye çıkmıştır. Bu, gerçekten patatese ve çiftçilere
verdiğimiz -bir örnek olarak söylüyorum- değerin önemli bir
göstergesidir.
Tabii
yapılacak daha çok şey var ama Hükûmetimiz çalışıyor.
Bakın, şu anda Tarım ve Köyişleri
Bakanımızın Niğdede olması, Niğdenin özellikle
tarımla ilgili, ziraatla ilgili meselelerini yerinde bizzat incelemekte
olması tarıma, ziraata verdiğimiz önemin çok büyük bir
göstergesidir.
Efendim bir
diğer husus da Sayın Nesrin Baytok milletvekilimizin Karadeniz,
Doğu Karadeniz Bölgesinde, Artvin civarında yapılan
hidroelektrik santrallerle ilgili görüşleri vardı. Ben ona da
kısa bir cevap vermek istiyorum.
Efendim, evvela
ülkemizdeki hidroelektrik enerji potansiyelinden bahsedelim. Maalesef, ben
geçmişte, 2003 yılında Devlet Su İşleri Genel Müdürü
olduğum zaman ülkemizdeki hidroelektrik potansiyelinin yeteri kadar
değerlendirilmediğini ve diğer ülkelerde bu potansiyelin, kuzey
ülkelerinde, Finlandiyada, Japonyada, vesaire, Amerikada yüzde 70lerle
yüzde 90lar civarında hidroelektrik enerji üretim potansiyelinin
değerlendirilmesine rağmen, bizde yüzde 20-30 civarında
kaldığını bizzat gördüm. Gerçekten bu, çok acı bir
durumdu, çünkü bizim enerjiye ihtiyacımız var. Yerli kaynakları
kullanmamız gerekir. Biz enerjide dışarıya
bağımlıyız. Doğal gazımız yok yeteri kadar,
petrolümüz yok. Dolayısıyla, bizim kendimize ait yerli
kaynakları azami ölçüde değerlendirmemiz lazım.
Peki üretim
neydi? Bakın, 2002 yılı sonundaki üretim 28 milyar kilovat saat
idi hidroelektrik olarak söylüyorum. Hidroelektrik enerji üretimi 28 ilâ 30
milyar kilovat saat idi yılda. Biz bunu uzun gayretler neticesinde bugün
47 milyar kilovat saat üretecek potansiyele ulaştırdık ama bu
yeterli değil çünkü ülkemizde, yaptığımız hesaplara
göre normalde ekonomik olarak üretilebilecek hidroelektrik üretimi 130 milyar
kilovat saat yılda. Aslında bu yeni teknolojilerle bunun 130 milyar
kilovat saat olmadığını, daha da büyük bir potansiyele
sahip olduğumuzu görüyoruz. Bana göre 186 milyar kilovat saat. Yani
bırakın 186 milyar kilovat saati, 130 milyar kilovat saat olsa bile,
demek ki, ancak dörtte 1ini biz kullanabiliyoruz. Bu gerçekten Türkiye için
acıdır çünkü hidroelektrik enerji gerçekten çevreci bir enerji
kaynağıdır, maliyeti ucuzdur ve bizim kendi
kaynağımızdır, öz kaynağımızdır.
Dolayısıyla, bunun değerlendirilmesi gerekir. Bir kere bunda
kararlı olmamız lazım. Türkiye'deki hidroelektrik enerji üretimi potansiyelinin
değerlendirilmesi lazım.
Peki, bunu
gerçekleştirmek için ne yaptık? Merkezî yönetim bütçesiyle ta 1954
yılından bu yana ancak yüzde 20-25i üretime geçirilebilmiş bu
potansiyelin, geri kalan kısmını harekete geçirmek için
yüzyıl gerekiyordu aynı bütçe imkânlarıyla.
Dolayısıyla, biz 2003 yılı Haziran ayında Su
Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği diye EPDK
Kanununa istinaden bir yönetmelik çıkardık ve bakın, Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü, Elektrik İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından yapılmış fakat şu anda
inşaatına başlanmamış olan projeleri tablo 2de
yayınlayarak son derece şeffaf bir şekilde kamuoyuna, özel
sektöre bunu açtık. Neticede müracaat ettiler, hatta bazıları da
kendi potansiyellerini geliştirdi, onu da tablo 3te, daha sonra
yarım kalanları tablo 4-5-6 şeklinde böylece geliştirdik ve
şu anda 1.500e yakın hidroelektrik santrale müracaat
yapıldı. Bunların da toplam kurulu gücü -yaklaşık
olarak söylüyorum- 21.500 megavat, üretim olarak 60 milyar kilovat saat
yılda. Bu gerçekten çok önemli çünkü biz doğal gaza bağlı
olarak elektrik ürettiğimiz zaman kilovat saat başına en
azından 4-4,5 sent olarak doğal gaza para ödüyoruz sadece elektrik
maliyetinde. Dolayısıyla burada ise kendi öz
kaynağımız, herhangi bir bedel ödemiyoruz.
Ayrıca bu
hidroelektrik santrallerinin son derece büyük faydası var; suyu regüle
ediyor, düzenliyor, taşkın korumaya karşı gerçekten
birtakım faydaları var. Bizim yapmak istediğimiz, tersip
bentleri dediğimiz taşkın korumaya karşı olan
tedbirleri de yapmış oluyor. Faydalı ama eksikleri yok mu? Her
zaman, bir faaliyet yapılırken birtakım eksiklikler olabilir. Bu
maksatla ben Doğu Karadenizdeki hidroelektrik santrallerindeki
inşaatları bizzat yerinde görmek için, Sayın Başbakan
Yardımcımız Hayati Yazıcıyla birlikte, beraber
gittim, oradaki bütün sivil toplum kuruluşlarını Rizede
topladık, onları teker teker dinledik.
Burada iki tane
problem var: Birincisi, can suyu dediğimiz hidroelektrik santrali mansap
tarafına verilecek su miktarının ortaya konulması. Bu
konuda kesin olarak hem Devlet Su İşlerine hem de
Bakanlığımızın ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğüne
talimat verdik. Mutlaka, hidroelektrik santrali mansap tarafındaki
doğal hayatın, tabii hayatın devamı açısından
mansap suyu yeterli miktarda bırakılacaktır, bu bir.
İkincisi,
inşaat esnasında birtakım hafriyat topraklarının
dereye atılması şekilde durumlar oldu, onlara ceza verdik ve
kontrol ettik. Şimdi o malzemeleri alarak o civardaki yollarda bilhassa
stabilize malzemesi olarak kullanılması konusunda da valilikle
anlaştık, sıkı bir denetim yapıyoruz şu anda.
Yani şunu özetle belirteyim: Gerek can suyu gerekse bunların
kontrolüne çok büyük önem veriyoruz, özen gösteriyoruz, bunu özellikle
belirtmek istiyorum.
Siz dediniz ki:
Bunu kim denetleyecek? Bunu denetleyecek olan, Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü ve Devlet Su İşlerine bağlı bölge
müdürlükleridir. Bizzat Çevre ve Orman Bakanlığının ÇED ve
Planlama Genel Müdürlüğüdür, Çevre Yönetim Genel Müdürlüğüdür. Üç
tane denetim mekanizması var. Bunları zaten, gerçekten fen ve sanat
kaidelerine uygun olmayanları da biz cezalandırıyoruz, gerekirse
lisanslarını iptal ederiz.
Gelelim,
özellikle orada birtakım lisanslardaki pazarlama olup
olmadığı
Şimdi efendim, lisansta belli bir süre var. Bu
süreleri de Enerji Piyasası Kurumu belirliyor. Belli o süre içinde
vecibelerini yapmadığı takdirde zaten lisanslar iptal edilecek.
Hatta biz, lisansla ilgili alışveriş olmasın diye, ben
Devlet Su İşleri Genel Müdürü iken hem EPDK teminat mektubu istedi
hem de biz Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü olarak teminat
mektubu istedik. Dolayısıyla, bunları yapmadıkları
zaman, süresi gelince, bunların lisansları iptal ediliyor, bunu
özellikle belirtmek istiyorum.
Kaldı ki
Karadenizdeki vatandaşların yokluğa mahkûm edildiği
şeklinde, buna benzer ifadeler kullanıldı. Bu, doğru
değildir. Bakın, Hükûmetimiz döneminde, Artvin, Karadeniz, Doğu
Karadeniz hiçbir zaman görülmeyen yatırımları görmüştür.
Karadeniz o sahil yolu ne zaman bitti? Hükûmetimiz zamanında. Peki,
Karadenizdeki bütün derelerdeki ıslah çalışmaları? Bizim
zamanımızda planlı başladı.
Ayrıca biz
bütün bu hidroelektrik santralleri havza bazında ele alıyoruz, havza
bazında fizibiliteleri yapılıyor. Bunların fizibilitesi
yapılıyor, inceleniyor hem bölgede hem Genel Müdürlükte hem de ÇED ve
Planlama Genel Müdürlüğünde incelendikten sonra, bunlara lisans
almaları için EPDKya gönderiliyor, lisans alıyor,daha sonra Su
Kullanım Hakkı Anlaşması imzası gerçekleşiyor.
Bakın biliyorsunuz, bu sayede iki ay önce altmış bir adet
hidroelektrik santralinin temelini atmak için bütün değerli
milletvekillerimizi davet etmiştik. DSİ Genel Müdürlüğü
konferans salonunda altmış bir tane büyük HESin temelini attık.
Bunların da kurulu gücü 4 bin megavattı. Yani nereden baksak 12
milyar kilovat saat üretecek, bunların da çoğu bitiyor. Hatta biten
bir tanesinin, cumartesi günü Sayın Başbakanımızın da
iştirakiyle açılışı gerçekleştirilecek.
Bunların da meyveleri alınmaya başladı. Yani bu hakikaten
ülkemiz yerli potansiyelinin değerlendirilmesi açısından çok
önemli, yerli kaynaklarımız ve temiz, çevreyle uyumlu bir enerji
kaynağı. Dolayısıyla, bunu mutlaka hepimizin savunması
gerekir ama yanlışlıklar varsa, bunlar, müşahhas olarak
yapılan yanlışlıklar bize bildirilirse biz bunların
üzerine gideriz, cezalandırırız, yanlış yapanın
gereğini biz de yerine getiririz; önleme konusunda, alınacak
tedbirler konusunda gerekli her türlü tedbiri alırız.
Dolayısıyla, ben bu düşüncelerle inşallah ülkemizin
kısa zamanda bu hidroelektrik santrallerinin inşasını
temenni ediyorum ve en azından 130 milyar kilovat saatlik bir potansiyelin
kısa zamanda, en azından 2012-2013 yılları sonuna kadar
ülkemize kazandırılmasını arzu ediyorum.
Bu konuda gayret
eden herkese gönülden teşekkür ediyorum, hepinize en derin
saygılarımı sunuyorum efendim.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündeme
geçiyoruz.
NESRİN
BAYTOK (Ankara) Sayın Başkan, efendim can suyu konusunda bir eksik
bilgilendirme var. İzin verirseniz bu konuyu biraz açmak istiyorum.
BAŞKAN
Tekrar konuşma imkânınız yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
NESRİN
BAYTOK (Ankara) Ama can suyu konusunda Denetim, kontrol
yapılıyor. dedi Sayın Bakan. Orada bölgede biz gördük ki can
suyu konusunda yüzde kaç oranında su vermek gerektiğini dahi oradaki
yetkililer bilmiyor. Ne olduğunu bilmedikleri konuyu acaba nasıl
denetleyebilirler? Yani can suyu konusu oradaki hayatın devamı için
kritik ve önemli bir nokta, onun için söz istedim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şimdi
Sayın Genç ve size, 60ıncı maddeye göre, yerinizden birer
dakikalık süre vereceğim.
Buyurun
Sayın Baytok.
NESRİN
BAYTOK (Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Efendim, can suyu
meselesi işin kritik noktası, dedik. Biz bölgede tespitlerimizde
şunu gördük: Projelerde değişik oranlarda can suyu
bırakılması kararlaştırılmış ve en kötü
can suyu miktarının, bilimsel verilere göre, yüzde 10 olması
gerekirken, bizim bölgedeki tespitlerimizde, binde 6-7 oranında can suyu
bırakılacağı raporlara bağlanmış. Yani
hayatın devamı için gerekli olan en asgari rakamların bile
kıyaslanmayacak kadar altında değerlerle belirlenmiş ve
izinler verilmiş, ruhsatlar bunların bazında verilmiş. Sayın
Bakan Elbette bunları denetliyoruz. diyor ama neyi denetliyor? Binde
6yı denetliyor. Benim söylemek istediğim, can suyu
miktarının binde 6 değil en az yüzde 10larla, yer yer yüzde 30,
yüzde 50lere varan miktarlarda tespit edilmesi gerektiğidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NESRİN
BAYTOK (Ankara) - O nedenle bölgede DSİ yetkililerinin denetleme
yapması söz konusu olamaz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baytok.
Sayın Genç,
gündem dışı konuyla ilgili söz alacaksınız değil
mi?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Evet, teşekkür ederim. Yani Sayın Bakanın
açıklamalarıyla ilgili bir iki şey söylemek istiyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Bir
dakikanız var, buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şimdi, Sayın Başkanım, Sayın Bakan
çıktı burada su potansiyelinden, hidroelektrik santrali
potansiyelinden bahsetti. Yedi senedir iktidardadır, bunların kolunu
tutan kim? Niye bunu yapmıyorlar? Türkiye'de rüzgâr enerjisine
bağlı elektrik üretimi bu kadar üst düzeydeyken, hidroelektrik
potansiyeli bu kadar üst düzeydeyken bunlar daha önce yabancı ülkelerle
yaptıkları doğal gaz anlaşmalarıyla, Türkiye'nin,
maalesef, geleceği karartılmıştır. Doğal gazlarla
ilgili olarak yabancı ülkelerle yapılan pahalı alımlar
nedeniyle bu Hükûmet, Türkiye'de hidroelektrikten kaynaklanan elektrik üretimi,
rüzgârdan kaynaklanan elektrik üretimini yapmak istemiyor. Burada da
çıkıp milletin karşısında gerçekleri inkâr ediyor.
Şurada çıkıp doğruları söylesenize. Hiç olmazsa
milletten utanmıyorsanız bizden utanın ya! Burada duyduklarınızın
yüzde 90ı yalan! Bize doğru dürüst bilgi verin! Niye hidroelektrik
santrallerinin kapasitesi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ASIM AYKAN
(Trabzon) Sayın Başkanım, nasıl yalancı der?
Devletin bakanına yalancı diyor, bu ne biçim bir iş ya? Allah
aşkına ya!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Yalan değil, biz rakamlarla
konuşuyoruz. Bir milletvekiline yakışmaz.
BAŞKAN
Yerinizden bir dakika söz veriyorum Sayın Bakan.
Buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Şimdi efendim, hemen
özetliyorum. Nesrin Hanıma şunu söyleyeyim: Bu can suyu meselesi
oran değildir, bilimsel olarak, havzanın özelliğine göre, nehrin
özelliğine göre özel olarak hesaplanan, istatistiki olarak hesaplanan bir
değerdir. Bilimsel bir çalışma yapılıyor, yüzde 10,
yüzde 5, binde 6 gibi değerler vermek değildir, her nehre göre
değişir, onunla ilgili çalışmalar yapılıyor, ÇED
çalışmalarında belirleniyor.
Şimdi,
diğer milletvekiline cevap vermek istiyorum, biz burada ne söylüyorsak
doğruyu söylüyoruz. Ben her zaman gerçekleri söyledim. Biz hidroelektrik
santrallerin inşaatında, üretiminde çok kısa zamanda büyük
adımlar atmış bir hükûmetiz. 28 milyar kilovat saatten 47 milyar
kilovat saate çıkardık. Şu anda hidroelektrik santrallerimiz yıldırım
hızıyla ilerliyor. Bizim söylediğimiz şu: Devlet
yanında özel sektörün de potansiyelini kullanalım, ülkemizdeki
potansiyel de devreye girsin diye, o bakımdan, su kullanımı
hakkı anlaşmasıyla, devletin ileride belki on-onbeş
yıl sonra el atacağı santrallerin bir an önce
yapımını sağladık. Neticede bu insanlar, bu özel
sektör de bizim insanlarımız, burada çalışan mühendisler
bizim mühendislerimiz, işçiler bizim işçilerimiz, onu özellikle
vurgulamak istiyorum.
Yalan söylüyor.
tabirini doğru bulmuyorum. Ben her zaman, söylediğim bütün sözlere
daima çok dikkat ederim, en doğru şekilde söylerim, hiçbir
şekilde yalan söylememişimdir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Gerçek bilgi ver, gerçek!
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin bir önerge
vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin,
cezaevlerine yönelik olarak 2000 yılında gerçekleştirilen Hayata
Dönüş Operasyonu konusunun araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/270)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Cezaevlerindeki
tutuklu ve hükümlülerinin, F tipi hücre sistemine geçişi engellemek
amacıyla, 20 Ekim 2000'de başlattıkları açlık grevleri
üzerine 19 Aralık 2000 tarihinde, 20 cezaevine yaklaşık 10000
güvenlik görevlisi tarafından gerçekleştirilen operasyonları
planlayanlar, yönetenler ve bizzat katılanlar hakkında
soruşturma açılarak yargı önüne çıkarılması için
Anayasa'nın 98. TBMM İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılması için
gereğini arz ederim.
1) Fatma
Kurtulan |
(Van) |
2) Ahmet Türk |
(Mardin) |
3) Selahattin
Demirtaş |
(Diyarbakır) |
4) Emine Ayna |
(Mardin) |
5) Ayla Akat
Ata |
(Batman) |
6) Sebahat
Tuncel |
(İstanbul) |
7) M. Nezir
Karabaş |
(Bitlis) |
8) Bengi
Yıldız |
(Batman) |
9)
Sırrı Sakık |
(Muş) |
10) M. Nuri
Yaman |
(Muş) |
11) Özdal Uçer |
(Van) |
12) Aysel
Tuğluk |
(Diyarbakır) |
13) Pervin
Buldan |
(Iğdır) |
14) Gültan
Kışanak |
(Diyarbakır)
|
15) Akın
Birdal |
(Diyarbakır)
|
16)
İbrahim Binici |
(Şanlıurfa) |
17) Hasip
Kaplan |
(Şırnak)
|
18) Sevahir
Bayındır |
(Şırnak)
|
19)
Şerafettin Halis |
(Tunceli) |
20) Osman
Özçelik |
(Siirt) |
21) Hamit
Geylani |
(Hakkâri) |
Gerekçe:
F tipi
cezaevlerini hayata geçirmek için 19-22 Aralık 2000 tarihinde
cezaevlerinde gerçekleştirilen "Hayata Dönüş" operasyonu,
katliam derecesine varacak bir boyutta neticelenmişti. Operasyon
sırasında Ümraniye Cezaevinde 7, Bayrampaşa cezaevinde 12, Bursa
Cezaevinde 2, Uşak Cezaevinde 2, Çanakkale cezaevinde 4, Çankırı
Cezaevinde 1, Ceyhan Cezaevinde 1, Sincan Cezaevinde 1 bir tutuklu ve hükümlü
yaşamını yitirmişti. Sonrasında ise açlık
grevlerinde 120 tutuklu daha hayatını kaybetmişti. Operasyon
sırasında meydana gelen olaylardan daha çok tutuklu ve hükümlüler
sorumlu tutulmuş ve haklarında açılan davalar kısa sürede
neticelendirilerek cezalar verilmişti. Olaylar sırasında Uzman
Çavuş Nurettin Kurt da hayatını kaybetmiş ve tutuklu ve
hükümlülerce vurulduğu açıklanmıştı. Ancak Kurt'a
yapılan otopside ölüme yol açan yaralanmaya "yüksek kinetik enerjili
bir silahın" sebep olduğu belirlenmişti. Raporda, ölüme yol
açan silahın sadece Kalaşnikof ya da G-3 piyade tüfeği
olabileceği belirtilmiş ve Kurt'un askerlerin silahıyla
hayatını kaybettiği kesinleşmişti. Dönemin Adalet
Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk ise askerlerce ateş edilerek
hayatını kaybeden tutukluların askerlerle çatışmaya
girdiğini ve bazı ölümlerin tutuklular arasındaki
çatışmadan çıktığını ileri sürmüştü.
Ancak Adli Tıp uzmanlarının raporları, Sayın Türk'ün
iddialarının asılsız olduğunu ortaya koymuştu.
Rapora göre, Koğuşlardan ateş edilmemiş, öldürücü dozun
üzerinde gaz bombası kullanılmıştı. Kadın
tutukluların ise güvenlik görevlilerinin kullandığı göz
yaşartıcı ve gaz bombalarının
çıkardığı yangında öldükleri belirlenmişti. Adli
tıp uzmanlarının raporunda, yanarak ölen kadınların
giysi parçaları ve ciltlerinde yanıcı olan solvent maddelerinin
bulunduğunun tespit edildiği vurgulanmıştı. Kömüre
dönmüş koğuşlarda yapılan aramalarda silah
bulunmadığı da açıklanmıştı. Bilirkişi
raporunda ayrıca tutukluların bulunduğu taraftan güvenlik
görevlilerinin bulunduğu yöne doğru ateş
açılmadığı, atışların
dışarıdan içeriye doğru yapıldığı
belirtilmişti. Bu operasyon kapsamında, Bayrampaşa Cezaevinde
"tutuklulara kötü muamele yaptıkları ve görevlerini kötüye
kullandıkları" iddiasıyla 1460 kamu görevlisinin
yargılandığı davayla ilgili, mahkeme 19 haziran 2008'de
zamanaşımı tarihinin dolduğunu belirtmiş ve kamu
davasının tüm sanıklar tarafından da ayrı ayrı
düşürülmesine karar vermiştir. Müdahil Avukatlar işkence ve
zalimane davranış suçlarında suçun insanlığın
ortak değerlerine karşı işlendiği için hiçbir zaman
zamanaşımının işlemeyeceği belirtmişlerse de
davanın sonucu değişmemiştir. Ayrıca Operasyonu
planlayanlar, yönetenler ve bizzat katılanlar hakkında
soruşturma dahi açılmamıştır. Kamuoyu
baskısını gidermek amacı ile ancak operasyon sırasında
ihtiyat görevinde bulunan bir kısım asker ve görevli hakkında
göstermelik davalar açılmıştır. Bugün bu davalar da beraat
yahut zamanaşımı kararlarıyla birer birer bitirilmektedir.
O dönemde Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü olan Ali Suat Ertosun'un
Yargıtay üyeliğine getirilmesi, 2004 yılında hükümet
kararıyla Devlet Üstün Hizmet Madalyası verilmiş olması ve
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu üyesi olması davaların seyrini
ortaya koyar niteliktedir. Katliamın üstü örtülerek unutturulmaya
çalışılması, hukuk devleti ilkelerinin, adaletin ve insan
hakları değerlerinin yüceltilmesi gereken olgular olarak
görülmediğinin en çarpıcı örneklerinden birini
oluşturmaktadır. Geçmişimizle yüzleşmeden, toplumda büyük
tahribatlar yaratan antidemokratik uygulamaların gerçek
sorumlularını yargı önüne çıkarmadan, demokrasiyi
geliştirme vaadiyle iktidar olan hükümetler, bunu bir iddia olmaktan öteye
götürmeyecektir. Bu endişelerle gerçek faillerin
yargılanmadığı, açılan davaları ise birer birer
düşürerek unutturulmaya çalışılan "Hayata Dönüş
Operasyonu"nun üzerine cesaretle ve kararlılıkla gidilmesi için
bir araştırma komisyonu kurulmasının gerekli olduğunu
düşünüyoruz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemdeki
yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun (6/867)
esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/88)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin sözlü
sorular kısmının 400. sırasında yer alan (6/867) esas
numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Reşat
Doğru
Tokat
BAŞKAN Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım:
C)
Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Köksal Toptanın, Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu
Senato Başkanı Kassym-Jomart Tokayev ve Kırgızistan
Cumhuriyeti Millet Meclisi Başkanı Aytıbay Tagaevin davetlerine
icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Kazakistan ve
Kırgızistana resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/555)
13
Ekim 2008
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal
Toptanın, Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu Senato Başkanı Kassym-Jomart
Tokayev ve Kırgızistan Cumhuriyeti Millet Meclisi Başkanı
Aytıbay Tagaevin davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento
heyetiyle, Kazakistan ve Kırgızistana resmî ziyarette bulunması
hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 6. Maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma saati: 16.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük
Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım:
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerilerİ
1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun üye
sayısına, Genel Kurulun 14/10/2008 ve 15/10/2008 tarihli birleşimlerinde sözlü sorular ve
diğer denetim konularının görüşülmemesine; çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine, gündemdeki sıralamaya; 295 ve 296
sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonları
Raporlarının görüşmelerinin Genel Kurulun 21/10/2008 tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No: 39 Tarihi:
14.10.2008
Danışma
Kurulunun 14.10.2008 Salı günü yaptığı toplantıda,
aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
|
|
Köksal Toptan |
|
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi |
|
|
Başkanı |
|
|
|
|
Sadullah Ergin |
Kemal
Kılıçdaroğlu |
|
Adalet ve
Kalkınma Partisi |
Cumhuriyet Halk
Partisi |
|
Grubu Başkanvekili |
Grubu
Başkanvekili |
|
|
|
|
Mehmet
Şandır |
Selahattin
Demirtaş |
|
Milliyetçi
Hareket Partisi |
Demokratik
Toplum Partisi |
|
Grubu
Başkanvekili |
Grubu
Başkanvekili |
Öneriler:
1. Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunun 26 üyeden oluşması ve Komisyon üyeliklerinin
siyasi parti gruplarına ve bağımsız milletvekillerine
dağılımının ilişik listede olacak şekilde
Genel Kurulun onayına sunulması,
2. Genel Kurulun
14.10.2008 tarihli (bugünkü) 5 inci Birleşiminde özel gündemde yer alan
işten sonra sözlü sorular ve diğer denetim konularının
görüşülmeyerek çalışmalarını saat 21.00e kadar
sürdürmesi; 15.10.2008 Çarşamba günü ve 16.10.2008 Perşembe günü
yapılacak Birleşimlerinde çalışmalarını saat
11.00-13.00 ile 14.00-20.00 arasında sürdürmesi ve 15.10.2008 Çarşamba
günü yapılacak Birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi.
3. Gelen
Kâğıtlar Listesinde yayımlanan ve bastırılarak
dağıtılan 297 sıra sayılı
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen kanun
tasarısının 48 saat geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının
7 nci. aynı kısımda yer alan 275. 236. 266. 230. 257. 263. 218.
ve 239 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu
kısmın 4. 5. 6. 8. 9. 10. 11 ve 12 nci sıralarına
alınması ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi.
4. 14.10.2008
tarihinde (bugün) dağıtılan, 295 sıra sayılı gemi
inşa sanayisindeki iş güvenliği konusundaki (10/121, 129, 132,
134) esas numaralı, 296 sıra sayılı zeytin ve
zeytinyağı ile diğer bitkisel yağlar konusundaki (10/27,
34, 37, 40, 102) esas numaralı Meclis araştırması
komisyonları raporlarının gündemin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler kısmına alınması ve raporlar üzerindeki
genel görüşmelerin Genel Kurulun 21.10.2008 Salı günkü
Birleşiminde yapılması.
5. Genel Kurulun
21.10.2008 Salı günkü Birleşiminde çalışmalarını
saat 15.00-20.00 arasında sürdürmesi, 22.10.2008 Çarşamba günü ve
23.10.2008 Perşembe günü yapılacak Birleşimlerinde
çalışmalarını saat 11.00-13.00 ile 14.00-20.00
arasında sürdürmesi.
Önerilmiştir.
Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu Üyeliklerinin Siyasi Parti Grupları ve
Bağımsızlara
Dağılım Listesi:
Komisyonun Üye Siyasi Parti Grupları
ve Bağımsızlara Düşen Üyelik Sayısı |
|
Sayısı AK
PARTİ CHP MHP DTP Bağımsız |
|
26 16 5 3 1 1 |
BAŞKAN
Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde konuşmak üzere Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurun efendim.
On dakika süreniz
var.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Üçüncü yasama yılının
bu kürsüye ilk çıkmam dolayısıyla yüce Meclise
başarılar diliyorum. Yüce Meclisin çalışmalarının
ülkemize ve milletimize iyi sonuçlar doğuracak, ülkemizi
kalkındıracak, halkımızın arasındaki
barış, sevgi ve mutluluğu artıracak bir performans göstermesini
diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün, tabii, Tuncelide, aldığım bir habere
göre, bir asker konvoyuna saldırı sonunda 5 tane erimiz
yaralanmıştır. Bu, cidden bizi çok büyük bir acıya
boğmuştur. Yaralı er kardeşlerimize acil şifalar
diliyorum.
Tabii,
Türkiyenin gündemi terör ve soygun.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bazı arkadaşlarımız burada
çıkıyorlar, diyorlar ki: Bu kanı durduralım. Bu kan
nasıl duracak? Bu kanı durdurmanın tek yolu, silah alıp
dağa çıkan insanların silahlarını bırakmasıdır.
Bundan başka çare yok çünkü
bunun arkasında
Tarihimizi iyi bilelim.
Tarihte -tarihimizi iyi incelersek- Batı, Türkiyenin büyümesini
istemiyor. Dolayısıyla, Türkiyenin her vesileyle
parçalanmasını, ekonomik yönden çökmesini ve böylece, Türkiyenin o
güney ve doğusunu da parçaladıkları, orayı
insansızlaştırdıkları zaman, Batının hedefi
bellidir. Batı ne yapacaktır? Biliyorsunuz, bütün parlamentolarda
Ermeni soykırım tasarıları vardır. Şimdi, bu
Ermeni soykırım tasarıları eğer kabul edildiği
takdirde, bunun sonucunu da iyi düşünmek lazımdır.
Şimdi, geçen
gün Cemil Çiçek burada konuşurken tezkerede Efendim, bu dağda
silahlı mücadele yapanların çoğu sünnetsizdir. dedi. Yahu,
sünnetsizse, kimdense söyle. Her sünnetsizin de bir milliyeti var. Niye bu
kadar, sünnetsizleri söylemekten çekiniyorsun.
Şimdi,
bakın, Hükûmet buraya çıktığı zaman bazı
bilgileri doğru vermesi lazım. Vermiyorlar. Yani Türkiye Cumhuriyeti
devleti sahipsiz bir devlet. Devleti yöneten kişiler bu devlete sahip
çıkmıyorlar. Yani ben de bağımsız olmasam, acaba
çıkıp da böyle konuşabilir miyim, o da tabii meçhul.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, şimdi, doğu, güneydoğudaki o
hemşehrilerimizin de bilmesi lazım ki, eğer bu, dünya
parlamentolarında soykırım tasarıları kabul edildiği
takdirde, soykırımın nerede ve nasıl
yapıldığı onlar tarafından bellidir. Herhalde
soykırım Egede yapılmamıştır, Karadenizde de
yapılmamıştır, Orta Anadoluda da
yapılmamıştır. Nerede yapılmıştır?
Doğu Anadoluda yapılmıştır. Bu Doğu Anadoluda,
işte, Kürt devletini kurmaya çalışan ve silahı alıp da
dağa giden o insanlarımıza seslenmek istiyoruz: Eğer oralar
insansızlaştırıldığı zaman, herhâlde orada
Kürdistan değil, ya Ermenistan ve herkesin de tarihinde bilmesi gereken
şey, büyük İsrail projesi vardır. Yani bu işin
arkasında ve İsrailin hedefinde Diyarbakır vardır,
Dicle-Fırat sahilleri vardır.
Şimdi,
bunları bilmek lazım. Yani gözümüzü kapatarak bu Parlamentoda
gerçekleri konuşamıyoruz. Bir AKP Grubu var
Yapın kapalı
bir oturum, tarihimizi çıkaralım, buralarda herkes açık
açık konuşsun. Neden bu silahlı eylemler devam ediyor? Bu
silahlı eylem yapan insanlar Biz Kürdistan kurmuyoruz, kurmak
istemiyoruz. dediklerine göre silahlı eylemlerin amacı ne
değerli milletvekilleri? Silahlı eylemlerin amacı, ulusal
bağımsızlık savaşıdır. Ha, onun
dışında demokratik hak ve özgürlüklerle ilgili savaşmak da
O, savaşla olmaz, o, silahla olmaz. O, ancak, işte barışla,
işte tartışılarak, insanlar bir araya gelerek doğrudan
birleşmekle olur.
Bu gerçekleri kavramamız
lazım ama insanlarımız tarihi bilmiyor. Avrupanın,
Batının karşımıza attığı oyuncaklara
maalesef kanıyoruz. Kendi memleketimizde kendi kardeşimizi, kendi
kandaşlarımızı
Maalesef birbirimize giriyoruz ve bir türlü
uyanamıyoruz. Tabii, bunu uyandıracak Hükûmettir. Hükûmet gidip de
Geçen gün burada
tezkere müzakeresi yapıldığı zaman Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü dedi ki: Sen 5 Kasımda
Bushla yaptığın konuşmada şunları
şunları kabul ettin. İlgili, Sayın Tayyip Erdoğan da
buradaydı. Çıkıp da demedi ki: Hayır efendim
Şimdi, bu
kürsünün bir gücü var arkadaşlar. Eğer, sen, hakikaten Bushla bu
konuşmayı yapmadıysan çık burada de ki: Arkadaş, ben
böyle bir konuşma yapmadım. Ee, sustuktan sonra demek ki, bu, kabul
anlamına geliyor.
Değerli milletvekilleri,
yani gerçekten şu memleketimizde o genç genç
insanlarımızın, bu memleketimize hayatını veren o
asker arkadaşlarımızın, onu asker ocağına,
çocuğunu gönderen o yirmi-yirmi iki yaşındaki o gencini gönderen bu
insanlarımızın bu kadar ağır bir saldırıya
uğramaları bizi üzüyor. Ancak bu saldırının da
haklı bir nedeni yok.
Şimdi,
burada birtakım insanlar diyorlar ki: Bu kanı durduralım. Yahu
arkadaşlar, açın burada bir müzakere, bir genel görüşme
açın. Nasıl duracak bu kan? Yani eğer
Benim bildiğim
kadarıyla, benim kendi kavramama göre bu kanı durdurmanın tek
yolu, dağa silah alıp da çıkan insanların, o Doğu
Anadoludaki genç kardeşlerimizin onlar da bizim kardeşlerimiz,
onlar da bizim çocuklarımız- onların bu silahı
bırakmasıdır ve bunlar niye bu silaha şey ediyor?
Bakın, yani işte bu olay Amerikanın Kuzey Iraka gelmesi
dolayısıyla patlak verdi ve dolayısıyla onların
himayesinde Türkiye parçalanıyor. Yani birileri şunu bilmesi lazım
ki -yani tamam bugün Amerika orada- yarın Amerika oradan gidecek.
Gittiği zaman bu kan dökülmeleri, bu can vermelerinin bir anlamı da
yok, kimseye bir faydası yok. Türkiye hudutları içinde yaşayan
insanların da hiçbirisinin -Kürtü de olsun Türkü olsun veya herhangi bir
Arnavutu, Çerkezi olsun- bunda bir faydası yok. Bizim Türkiye
Cumhuriyeti hudutları içinde yaşayan tüm
vatandaşlarımızın tek bir menfaatimiz var, laik Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bütünlüğüdür. Bu Türkiye Cumhuriyeti devleti ne
kadar büyürse bu Türkiye hudutları içinde yaşayan bütün
vatandaşlarımız burada rahat eder, hem burada rahat eder hem
yurt dışında rahat eder.
Şimdi, geçen
gün Avrupa Birliği İlerleme Raporunu yazan kişi, yani orada
sorumlu olan kişi diyor ki: Efendim, Türk Hükûmeti daha bize vize
konusunda, Türk vatandaşlarının vize konusunda bir öneri
getirmedi. Şu elçiliklere gidin arkadaşlar ya! Orada Türk
vatandaşlarının içine düştüğü o utanç verici duruma
acaba bu devleti yönetenler, onlar o utancı duymuyorlar mı? Bir de
bir vizeye müracaat ediyorsunuz, arkadaş, 80-90 euronuzu alıyor,
vermiyor da icabında, günlerce bekletiyor kapıda.
Değerli
milletvekilleri, bu Türkiye Cumhuriyeti devleti
vatandaşlığı böyle ucuz olmamalı. Bu Türkiye
Cumhuriyeti devletinin vatandaşlığını koruyacak bu
devleti yöneten insanlardır. Şimdi, efendim, Barzaniyle
görüşülsün, diyor. Tamam, Abdullah Gül geçen gün diyor ki: Barzaniyle
görüşelim. Peki sen kimsin? Sen sorumsuz,
Cumhurbaşkanlığı mevkiinde oturan insansın. Eğer
bunun kararını verecekse siyasi sorumlu olan Hükûmetin vermesi
lazım. Böyle yani devletin kuralları allak bullak oluyor. Kimse ne
dediğini, ne söylediğini anlamıyor.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bağımsız milletvekili olarak bu
şeyleri görünce içim kan ağlıyor. Bu Türkiye Cumhuriyetinin bu
duruma düşmemesi lazım. Bu devlet büyük bir devlet. Bu devletin
büyüklüğü yöneticilerin büyüklüğüyle ortaya çıkar. Yoksa, yani
işte gidip de horoz dövüşünü yapmakla yahut da gidip de
bıçağa sırtını dayamakla bu devlet büyümez.
Bu devletin
ikinci bir sorunu şeffaflık sorunudur değerli milletvekilleri,
soygundan arındırma sorunudur.
Şimdi, sizin
bugün bir Deniz Feneri meselesi çıktı ortaya. Deniz Fenerinde
İstanbuldaki bir kişiye 10 milyon euroluk bir para geliyor. Bunlar
NURETTİN
AKMAN (Çankırı) Ne alakası var?
KAMER GENÇ
(Devamla) Alakası çok var.
Şimdi bu
Meclisin evvela dürüst, şeffaf bir Türkiyeyi ortaya koyması
lazım.
Şimdi,
Almanyada bir yargılama yapılmış. 41,5 milyon euro
toplanmış. Bu euro gelmiş. Kime gelmiş? İşte
Kanal 7yi kuranların
O Zekeriya Karaman galiba. Zekeriya Karaman kim?
Onun oğlu ile Tayyip Erdoğanın oğlu bacanak.
Şimdi,
arkadaşlar bizde bacanaklığın birbirine
bağlılığı vardır. Şimdi, Türk toplumunda
kadınlar, maalesef, erkek ailesine pek şefkatli davranmazlar. Yani
bunun görünen şeyiyle pek şefkatli değil de hoş görmezler.
Mesela kadın, erkek tarafından bir misafir geldiği zaman pek
hoş karşılamaz ama kadın, kendi akrabası
tarafından geldiği zaman ona evinde bütün imkânlarını ikram
eder, işte ekonomik durumu
Şimdi Bir
bacanağın aldığı 10 milyon eurodan öteki bacanak
yararlanmadı. derseniz olmaz. Bu, Türkiye'nin tabiatına
aykırı. Şimdi, bunları açıklayalım,
araştıralım.
Alman Mahkemesi
diyor ki: Efendim, bizden dosya istenmedi. Şimdi, neyi örtüyorsunuz
arkadaşlar, neyi örtüyorsunuz? Yani eğer suistimal varsa bunun
üzerine gidelim.
Ben şimdi
dikkat ediyorum, Türkiyede birtakım insanlar alışveriş
yapıyorlar. E bu paralar nereden geldi? Bunları
araştırmamız lazım
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Hayırsever Müslümanlar verdi, zekât verdi.
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ
(Devamla) Şimdi, bir diğer konu: Şimdi, Dengir Fırat
Ben kimseye
sayın da demiyorum, kusura bakmasın, kimse de bana sayın
demesin.
Şimdi, bir iddiaya
girdiler. Dengir Fıratın malını ihraç eden kamyonunda 89
kilo eroin yakalandı mı? Yakalandı. Efendim, Devlet Bakanı
Yazıcı demiş ki: Bu kırmızı hatta değil.
Kırmızı hatta olduğunu o Yazıcı da biliyor.
Kırmızı hatta olmak demek
Fiziki aramaya tabi tutulması
lazım.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, yalan söylemekle bir şey elde edilmez.
Buyurun, MENAS şirketinin, Sayın Fıratın ortak olduğu
şirketin yaptığı ihracatların hepsini inceleyelim ve
incelenmiş de. Bunların hayalî ihracat yapıp
yapmadığı tespit edilmiş, Danıştay karar
vermiş. Öte tarafta eroin kaçakçılığı
yaptığı
Yine, eroin aracında yakalanmış. Bizim
tanıdığımız bir arkadaşın, ihracat yapan bir
firmanın altı ay önce sattığı bir kamyonunda eroin
yakalandı, bütün müesseseyi, aileyi aldılar içeri. Eğer
Fırat, kendisi orada Grup Başkan Vekili olmasaydı şimdi
hapishanedeydi.
BURHAN KAYATÜRK
(Ankara) Yalan söylüyorsun!
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) Efendim, bir iki dakika verin de
BAŞKAN
Yok, verdim ben size bir dakika.
Teşekkür
ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) Sayın Başkan, burada bizim düşüncelerimizi biraz
söylememiz lazım. Niye böyle sınırlama getiriyorsunuz?
BAŞKAN On
bir dakika konuştunuz Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) Peki, ben daha sonra tekrar konuşurum.
Saygılarımla.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Genç, eroin ihracatı yasak. Olur mu
öyle şey!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yasaksa sen çık söyle! (Gülüşmeler)
BAŞKAN
Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz isteyen Kocaeli Milletvekili
Sayın Azize Sibel Gönül.
Buyurun
Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AZİZE
SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisinin lehinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi,
aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.
Danışma
Kurulu önerisinde, bu hafta ve önümüzdeki hafta çarşamba ve perşembe
günleri 11.00-13.00, 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışılması önerilmiş. Bu önerinin çok olumlu
olduğunu söylemek istiyorum. Çünkü zihnin ve dimağın açık
olduğu, zinde olunan bir saatte çalışmaya
başlanılmasının Meclisin performansını ve
verimini artıracağı kanaatiyle Danışma Kurulu
önerisinin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gönül.
Danışma
Kurulu önerisi lehinde Hatay Milletvekili Sayın Sadullah Ergin, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SADULLAH
ERGİN (Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Danışma Kurulu
önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum.
Bugün
huzurlarınıza getirmiş olduğumuz Danışma Kurulu
önerisiyle sevgili arkadaşlarım, Parlamentomuzun bugün saat 21.00e
kadar çalışmasını, çarşamba ve perşembe günleri
-biraz önce Sibel Hanım da bahsetti- 11.00-13.00 ve 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışmasını öngörüyoruz.
İki
haftalık bu çalışma takvimiyle, Parlamentonun önünde bulunan ve
şu anda kamuoyunun da, Türkiyenin de ihtiyaçlarını
karşılayacak ve büyük ölçüde de muhalefetle üzerinde mutabık
kaldığımız yasaları bir an önce çıkarmak, bütçe
kanunu gelmeden eğer mümkün olabilirse yine Avrupa Birliği uyum
yasaları çerçevesinde Türk Ticaret Yasamızı yeniden yapabilmek
için bir imkân sağlayabilmeyi de arzu ediyoruz. Dolayısıyla, bu
anlamda, bugün Danışma Kurulu toplantısını
yaptığımızda muhalefet grup başkan vekillerimizle de
Meclis Başkanımızın nezaretinde bir değerlendirme
yaptık. Bu değerlendirmeler esnasında muhalefet temsilcileri de,
grup başkan vekilleri de son derece yapıcı bir tavır
takındılar. Parlamentonun Türkiyenin meselelerine sahip
çıkmada, önündeki problemleri çözmede iktidarıyla muhalefetiyle
birlikte hareket edebilmesinin gerçekten ülkemiz için, milletimiz için çok
önemli ve anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda muhalefet
partilerimize katkılarından dolayı da teşekkür ediyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Diğer partiler
İlle muhalefet demeyin,
diğer partilerimiz deyin yani!
SADULLAH
ERGİN (Devamla) Parlamentoda bulunan partilerimize teşekkür
ediyorum, milletvekillerimize teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, yapacağımız çalışmalarla
inşallah bütçe kanunu gelinceye kadar önümüzde bulunan süreçte -hemen
ifade edeyim- Beşinci Dünya Su Forumuyla ilgili yasaya zaten
başlamış idik, arkasından Coğrafi
İşaretlerin Korunması, OSBlerin
yapılandırılmasıyla ilgili Serbest Bölgeler Kanunu, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı Teşkilat Yasası ve Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, bu hafta öngördüğümüz.
Önümüzdeki hafta da Elektronik Haberleşme Kanunu, Posta Kanunu ve
Denizcilik Müsteşarlığı Teşkilatı Hakkındaki
Kanun, gene mayınların temizlenmesine ilişkin bir kanun
tasarımız var, Tapu Kanunu ve Karayolu Trafik Kanununda Erişme
Kontrollü Karayolu Kanun Tasarısı söz konusu.
Bu yasaları,
inşallah, uygun bir çalışma metoduyla tamamlarız.
Arkasından da gene muhalefetle yapacağımız
çalışmayla beraber, Türkiyenin ihtiyacını duyduğu
yasaları, düzenlemeleri birlikte yapacağız. Bu arada elbette ki
önümüzdeki hafta itibarıyla denetim konularını da
görüşeceğiz. Salı günü araştırma komisyonu raporumuz
var, çarşamba günü sözlü sorularımız var. Parlamentonun
yapacağı bu çalışmalarla ülkemize hayırlı yasalar
yapmasını temenni ediyorum.
Ve bu kürsüde
gündemin dışına çıkarak maalesef afaki ve birçoğu
gerçekten uzak sözler sarf eden milletvekillerimize de birtakım mesnetsiz
ithamları, çirkin sözleri de iade ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hangi milletvekilleri?
BAŞKAN
- Danışma Kurulunun önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
D) Duyurular
1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda
bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak
isteyen bağımsız milletvekillerinin müracaatlarına
ilişkin duyuru
BAŞKAN -
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda bağımsız milletvekillerine
de bir üyelik düşmektedir. Bu komisyona aday olmak isteyen
bağımsız milletvekillerinin 15 Eylül 2008 Çarşamba günü
(yarın) saat 19.00a kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini
rica ediyorum.
İç Tüzükün
37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
B) Önergeler (Devam)
2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin, 3269
sayılı Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/173) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi
(4/89)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/173 esas
numaralı Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifim, 45 gün içinde komisyonlarda
sonuçlandırılmadığından İçtüzüğün 37nci
maddesi gereğince doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yılmaz
Ateş
Ankara
BAŞKAN -
Önerge sahibi Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
YILMAZ ATEŞ
(Ankara) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, dünyanın en önemli sorunlarının
başında güvenlik ve terör gelmektedir. Bütün dünyada buna önlem
olarak da profesyonel ordu yöntemlerine başvurulmaktadır. Bu amaçla
da 1986 yılında 3269 sayılı Yasa ile Türk Silahlı
Kuvvetlerinde uzman çavuş ve uzman onbaşı rütbesiyle
çalıştırılan personele de uzman erbaş adı
verilmiştir. Şimdi, o dönemde hazırlanan Yasaya göre bu uzman
erbaşlarımız kırk beş yaşından gün
aldıkları an bunların sözleşmeleri feshedilmektedir. Mevcut
yürürlükte olan Emekli Sandığı Kanunumuza göre de yirmi
beş yıl hizmet yılını tamamlayıp ve emekli
yaşına gelmek gerekir ki emekli olabilsinler ama kırk beş
yaşından gün aldıkları için hemen ilişkileri
kesildikleri için de yıllarını veren bu değerli personel
emekli hakkını dahi elde edememektedir.
Çalıştıkları süre içerisinde de bütün kamu
kurumlarında -örneğin uzman jandarma da dahil- ek gösterge
olmasına rağmen, bu 3269 sayılı Yasaya göre
çalışanlara bir ek gösterge de uygulanmamaktadır. Ayrıca
yine bu uzman erbaşlar -hastalık hepimizin başında,
rahatsızlık hepimizin başında- doksan gün rapor
almaları hâlinde bunların silahlı kuvvetlerle ilişkileri de
kesilmektedir.
Şimdi,
bakın sayın milletvekilleri, elimde bir
arkadaşımızın -Bayram Dağdeviren diye- belgeleri var.
Bu arkadaşımız sekiz yıl Türk Silahlı Kuvvetlerine
hizmet vermiş ama dizinde kemik büyümesi olduğu tespit edilmiş,
Sen ilişkini kes, yoksa sözleşmeni yenilemeyiz. deyip hemen kapının
önüne konulmuş.
Değerli
arkadaşlar, bu manzara Türkiye Cumhuriyetine yakışan bir
manzara değildir. Millî Savunma Bakanlığının bütçesi
Türkiye genel bütçesi içerisinde ikinci büyük kalemdir. Şimdi, terörle
mücadele etmek için gerekli araç gereç yapılıyor, gerekli
yatırımlar yapılıyor ama dünyanın en modern
silahına da aracına da gerecine de işlev kazandıran insan
unsuruna önem verilmiyor. Bugün, bu statüde çalışan 57 bin Türk
Silahlı Kuvvetleri mensubu var. Şimdi, bu 57 bin insanın ne bir
sosyal güvencesi var ne bir geleceği var.
Değerli
arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde böyle abesle iştigal
edilmez. Yani siz bir sosyal güvenlik hakkı, bir emeklilik hakkı dahi
vermediğiniz bir gruba Türkiyenin güvenliğini emanet ediyorsunuz,
teslim ediyorsunuz.
Şimdi,
iktidar partisinin Sayın Grup Başkan Vekilinden de Gelin, bu
ucubeliğe bir son verelim. diye yardım istedim fakat Sayın
Başkan destek olmayacaklarını söylediler.
Değerli
arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi altı yıldır tek
başına iktidar ve altı yıldır bu haksızlık
devam ediyor. Her yasama yılında bu kanun teklifi gelir ama Adalet ve
Kalkınma Partisinin oylarıyla da reddedilir. Şimdi, gelin, bu
haksızlığı ortadan kaldıralım. Bu
haksızlıkla bir yere varılmaz. Bu, sürdürülemez bir haksızlıktır.
O nedenle, sayın milletvekillerinin özgür oylarıyla hiç değilse
gündeme alalım, iktidar partisi de eğer hazırlık yapacaksa
o zaman o da hazırlığını yapsın. Bunun
şerefi de size ait olsun. Gelin, bu dönemde bu haksızlığa
bir son verelim.
Terörle mücadele
etmenin yolu teröre karşı dik durmaktır, tavır
almaktır. Dağdakilere gücünüz yetmiyor denebilir ama bu şehir
eşkıyalarına da bir dur denmesi lazım.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Sayın Başbakanın konutuna beş
yüz metre mesafede olan Keçiörende bir esnaf vatandaşımız linç
edilircesine dövüldü, Sayın Başbakan kınamadı. Yine bir
vatandaşımız, Engin Ceber, emniyette gözaltındayken dövülüp
linç edilip öldürüldü
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
YILMAZ ATEŞ
(Devamla)
ne Sayın Başbakandan ne iktidar partisinin ilgili
bakanlarından, bir sözcüsünden bir kınama mesajı gelmedi.
Değerli
arkadaşlar, bir insan hayatının da bir mezuniyet törenine
alınmayan genç kızın incinen duyguları kadar kutsal
olması gerekir. Şimdi, Hükûmet, bunlara göz yumarak bu terörü
önleyebilir mi? Bunlara göz yumarak Türkiyede haksızlığı
önleyebilir mi? Dağdaki bombayla barışı,
kardeşliği bozuyor, şehirdeki belediyenin zabıta
eşkıyası da, eşkıya bozuntusu da namusuyla
şerefiyle işini yapan, işine gücüne giden
vatandaşımızı linç ediyor. Ne yazık ki iktidar
partisinden bir tek kınayacak söz gelmiyor. Bu üzüntülerimi de sizinle
paylaştım. Desteğinizi bekliyoruz.
Yüce Meclisi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ateş.
E) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Fransa Senatosu
Dışişleri, Savunma ve Silahlı Kuvvetler Komisyonu
Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça Hoş
geldiniz denilmesi
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu
Başkanı Sayın Murat Mercanın resmî konuğu olarak
ülkemizi ziyaret eden Fransa Senatosu Dışişleri, Savunma ve
Silahlı Kuvvetler Komisyonu Başkanı Sayın Josselin De Rohan
Başkanlığındaki parlamento heyetine Meclisimiz adına
Hoş geldiniz. diyorum. (Alkışlar)
B) Önergeler (Devam)
2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin, 3269
sayılı Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/173) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi
(4/89) (Devam)
BAŞKAN
Önerge için bir milletvekili olarak Çankırı Milletvekili Nurettin
Akman söz istemiştir.
Buyurun
Sayın Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURETTİN
AKMAN (Çankırı) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili Sayın
Yılmaz Ateşin 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun
5inci ve 16ncı maddelerinde değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi hakkında
şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle
vatan uğrunda şehit olan ve şehadet rütbesine erişen
şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine ve milletimize
başsağlığı, gazilerimize de sıhhat ve afiyet diliyorum.
Bugünkü müessif olayda da yaralanan kahraman Mehmetçiklerimize acil
şifalar diliyorum.
Yine bu vesileyle
ülkemizin bölünmez bütünlüğü ve yurdumuzun bekası için büyük bir
fedakârlıkla, can pahasına hudut boylarında ve
vatanımızın her köşesinde görev yapan, milletimizin göz
bebeği subay, astsubay, uzman jandarma çavuş ve uzman
erbaşların kendilerine, ailelerine, emeklilerine sağlık,
mutluluk ve başarı dileklerimi sunuyorum.
Türk Silahlı
Kuvvetlerimizin değişik birimlerinde jandarma uzman çavuş, uzman
jandarma, uzman çavuş, uzman onbaşı, uzman erbaş isimleri
altında astsubaya yardımcı olmak üzere personel istihdamı
gerçekleştirilmektedir. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerimizde,
sayıları az olmakla birlikte, 1960 yılı sonrası
bilhassa Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde jandarma uzman
çavuşlar, astsubaylarımıza yardımcı olarak,
Türkiyenin her tarafında emniyet ve asayişle ilgili olarak önemli
görevler icra etmişlerdir. 80 sonrasında mevcutları
azalmış, ancak daha sonra aynı kanun hükümlerine göre alınan
uzman jandarmalar hâlen bu sahada görevlerine devam etmektedirler.
1986
yılında yürürlüğe giren 3269 sayılı Uzman Erbaş
Kanunu ile de Türk Silahlı Kuvvetlerimizin erbaş kadrolarında
devamlılık arz eden teknik ve kritik görevlerde yetişmiş
personel ihtiyacının karşılanması
amaçlanmıştır. Bu kanunun yürürlüğe girmesiyle bilhassa
Kara Kuvvetlerimizde önemli sayıda uzman erbaş istihdam
edilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin son yıllarda
envanterine giren silah, araç ve gereçlerle modernleşme sürecine girmiş,
personel mevcudu azaltılarak profesyonel personel istihdamına
ağırlık verilmiştir. Bu amaçla silah araç ve gereçlerinin
etkin kullanımı, bilgi, tecrübe ve zamanın birleştirilmesi
suretiyle silahlı kuvvetlerimizin daha başarılı bir
şekilde kullanımı mümkün olmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; işte uzman erbaşların
Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdamı profesyonel ordunun önemli bir
parçasını teşkil etmektedir. Önümüzdeki yıllarda da bu
yapıya ağırlık verilmeye devam edilecektir. Uzman erbaşlara
Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev alma imkânı sağlayan söz konusu
Kanun, zamanın ve şartların getirdiği imkânlardan istifade
etmek amacıyla Meclisimizce 1991, 1993, 2003, 2004 ve 2008
yıllarında çeşitli değişikliklere
uğramış, geçici maddeler ilave edilmiştir. Bu
değişikliklerle görevde yükselme imkânı verilmiş, özlük
haklarında önemli iyileştirmeler yapılmıştır.
Yine bu değişikliklerle astsubay, hatta subay olma imkânı
sağlanmıştır.
Bugün getirilen
bu değişiklikle, Kanunun 5inci maddesinde yer alan hizmet süresi
sözleşme yaşının kırk beşten elliye
çıkarılması ve yirmi yılını dolduranların
emekli edilmesi, 16ncı maddesinde ise uzman jandarmalara ve emeklilerine
verilen ek gösterge imkânının
uzman erbaşlara da verilmesi talep edilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uzman erbaş kadroları, sağlık
ve bedensel yeteneklerini üst düzeyde kullanabilen ve bedensel bazı
kabiliyetlerini yitirmemiş personelin istihdam edildiği
kadrolardır. Bu nedenledir ki 3269 sayılı Kanunda uzman
erbaşların hizmet süreleri azami kırk beş yaşına
girdikleri yıl ile sınırlandırılmıştır.
Dolayısıyla, bu sınırın elli altı yaş olarak
değiştirilmesi, uzman erbaşlardan özellikle bedensel yönden
yeterli verimin alınamayacağı anlamına gelir ki bu da Uzman
Erbaş Kanununun ruhuna uygun düşmeyecektir. Ayrıca,
hâlihazırda Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bir subayın
emeklilik yaş sınırının elli iki olduğu da
unutulmamalıdır.
3269
sayılı Kanunun 4üncü maddesinde düzenlenen uzman
erbaşlığa alınma
şartlarından birisi de müracaat tarihinde yirmi altı
yaşından gün almamış olmaktır. Teklif ile uzman
erbaşların yirmi yıl fiili hizmeti doldurmaları hâlinde
emekli edilmelerine olanak sağlanmaktadır. Bu durum, bir uzman
erbaşın en çok kırk altı yaşında emekli
olması anlamına gelmektedir. Bunun 1/1/2007 tarihinde yürürlüğe
giren sosyal güvenlik sistemiyle bağdaşmadığını
da ifade etmek istiyorum.
Teklif ile uzman
jandarma ve emeklilerine verilen
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
NURETTİN
AKMAN (Devamla)
gösterge miktarının uzman erbaş ve
emeklilerine de verilmesine imkân sağlanmaktadır. Sözleşmeli
olarak istihdam edilen, en az ilköğretim okulu mezunu olan uzman
erbaşlar, 3468 sayılı Uzman Jandarma Kanunu uyarınca en az
lise mezunları arasından seçilen uzman jandarmalardan tamamen
farklı bir konumda bulunmaktadırlar. Dolayısıyla, uzman
erbaşların ek gösterge yönünden teklif edildiği şekilde
uzman jandarmalarla eşit düzeye getirilmesi insan kaynaklarıyla etkin
kullanım açısından da yararlı olmayacaktır.
Ayrıca,
değerli arkadaşlarım, bu konuda uzman erbaşlarla ilgili
olarak Genelkurmayımız ve Millî Savunmamız çalışma
yapmaktadır. Bu çalışmalar önümüzdeki günlerde komisyona gelecek
ve en kısa zamanda da -temenni ediyoruz- Meclisimize, yüce Meclisimizin
onayına sunulacaktır. Bu tekliflere karşı değiliz. En
kısa zamanda bu tekliflerle alakalı amaçlar
gerçekleştirilecektir diyorum.
YILMAZ ATEŞ
(Ankara) Gündeme alalım o zaman.
NURETTİN
AKMAN (Devamla) Bu nedenle, Sayın Ateşin Meclis İç Tüzükünün
37nci maddesi gereğince komisyonda görüşülmeden doğrudan Genel
Kurul gündemine alınması öngörülen kanun teklifini belirtilen
mahzurlar nedeniyle uygun görmüyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir.
Gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Bu
kısımda yer alan küresel ısınmanın etkileri ve su
kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda kurulmuş bulunan
Meclis Araştırması Komisyonunun Raporu üzerindeki genel
görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler
1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve
29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin,
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz
ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin,
Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili
Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32
Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel
Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir
Yönetimi Konusunda Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı:
138) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
İç
Tüzükümüze göre Meclis araştırması komisyonunun raporu
üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahiplerine aittir.
Daha sonra, İç Tüzük'ümüzün 72'nci maddesine göre siyasi parti
grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki
üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri hâlinde Komisyon ve Hükûmete de
söz verilecek, bu suretle Meclis araştırması komisyonu raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma
süreleri Komisyon, Hükûmet ve siyasi parti grupları için yirmişer
dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için onar dakikadır.
Geçen birleşimde
önerge sahibi olarak Kırklareli Milletvekili Sayın Tansel
Barış konuşmuştu.
Şimdi söz
sırası yine önerge sahibi olarak Antalya Milletvekili Sayın
Tayfur Sünere aittir.
Buyurun
Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar)
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi konusunun araştırılması amacıyla kurmuş
olduğumuz araştırma komisyonu raporu üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(x) 138 S. Sayılı
Basmayazı 7/10/2008 tarihli 2 nci Birleşim Tutanağına
eklidir.
Sözlerime
başlamadan önce Hakkâride teröristler tarafından
gerçekleştirilen hain saldırıda şehit olan
evlatlarımızın acısını yüreğimde
hissettiğimi belirtmek istiyorum. Başta tüm şehitlerimizin
aileleri olmak üzere bütün ülkemizin başı sağ olsun.
Açıklanan
raporlara göre karada yaşayan hayvanların dörtte 1inin, denizdeki
hayvanların ise üçte 1inin neslini yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya bırakan küresel ısınmanın
araştırılması için 5/9/2007 tarihinde vermiş
olduğumuz önerge sonucunda 23/10/2007 tarihinde kurulan
Araştırma Komisyonumuz dört aylık bir çalışmada
bulunmuştur. Bu süre içinde on üç toplantı yapmıştır.
Sonucunda bir rapor hazırlanmış ve yüce Meclisimin huzuruna
getirilmiştir. Bu rapor genelde başarılıdır ancak
bazı eksikleri bulunmaktadır. Ben biraz bunlara değinmek
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Küresel Isınmanın Etkileri bölümündeki Sektörel
Politika Önerileri alt başlığında sıfır emisyon
teknoloji seçeneği olarak nükleer enerjinin de yarar ve
zararlarının sorgulanması gerekmekteydi.
Ülkemizde nükleer
santral kurulması uzun yıllardır tartışılan bir
konudur. Yatırımın pahalı oluşu, teknoloji olarak
dışa bağımlı olması, atık sorunu ve güvenlik
konuları nedeniyle toplumumuz bu konuya hep mesafeli durmuştur. Bugün
için pek çok ülke yeni nesil nükleer santral geliştirilene kadar nükleer
enerji yatırımlarını askıya almıştır.
Bu yüzden radyoaktif atık sorununu ortadan kaldıran,
güvenilirliği ve ekonomik rekabet gücü çok yüksek olan, kamuoyunun
onayını alabilecek yeni nesil nükleer reaktörler devreye girene kadar
nükleer enerji seçeneği ertelenmelidir. Bu yüzden raporun Sektörel
Politika Önerileri kısmında yer alan nükleer enerji önerisi bu çekinceler
doğrultusunda düzeltilmeliydi.
Yine, Küresel
Isınmanın Etkileri bölümündeki Öneriler
başlığı altında gözüken su kaynakları konusunda
yer alan önerilere ek olarak Kamunun elinde bulunup da özelleştirilecek
olan fabrikalara, eğer arıtma tesisleri yoksa bu tesislerin
yapılması zorunluluğunun getirilmesi. önerisi yer
almalıydı. Bugün için kamunun işlettiği bazı
fabrikalar atık sularını arıtmadan deşarj etmektedir.
Atık su arıtma tesisi özelleştirme koşullarından
birisi olmalıydı.
Raporun Su Kaynakları
başlıklı bölümünde gözüken Öneriler
başlığı altında su kaynakları yönetiminde radikal
değişiklikler önerilmektedir. Ülkemizde su kaynakları konusunda
arz yönetimi esas alınırken, rapor, talep yönetimine geçilmesini
önermektedir. Suyun talebe göre yönetilmesi demek, ticari bir meta olarak ele
alınması ve piyasa konusu yapılması anlamına
gelmektedir. Oysa su ihtiyaca göre sunulmalıdır, çünkü su yaşam
için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır ve yerine ikame edilecek başka bir
şey yoktur. Bir anlamda, su, yaşama hakkı ile ilgilidir. Bu
yüzden, su, ticari bir meta olarak değil, toplumsal bir kaynak olarak ele
alınmalı ve kamu yararı ilkesi doğrultusunda kâr
gözetilmeden ucuz bir şekilde yurttaşların kullanımına
sunulması sağlanmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; raporda su kanununun yer
aldığı bölümde, Çevre ve Orman Bakanlığının
bu konudaki düşüncesinin AB Su Çerçeve Direktifinin temel
alınmasının istendiğinden söz edilmektedir.
Ülkemizde yasal
ve kurumsal milliyetçiliği sağlayacak bir su kanununa ihtiyaç
olduğu apaçık ortadadır. Çıkarılacak su kanununun
ABnin direktifiyle değil, AB sürecini de dikkate alan ulusal su
politikasını ortaya koyacak ülkemizin önceliklerine göre
şekillenmesi gerekir.
Ayrıca,
raporda su bakanlığından hiç bahsedilmemiştir. Böyle hayati
bir konuda acilen bir bakanlığın kurulması gerektiği
açıktır.
AB istatistik
kurumu (Eurostat) yaptığı araştırmalar sonucunda
Avrupa kentlerinin en kurak 10 kentinden 6sının ülkemizde
olduğunu bildirmiştir. Antalyanın 7nci sırada yer aldığı
sıralamayı göz önüne alırsak artık ciddi olarak su tasarruf
tedbirlerine devlet eliyle el atılması gerektiği ortaya
çıkacaktır.
Raporda Suyun
Fiyatlandırılması bölümünde suyun uygun bedelle sunulması
yaklaşımının terk edilerek piyasa koşullarında fiyatlandırılması
önerilmektedir. Suyun kâr konusu yapılması, kamu hizmeti olmaktan
çıkarılarak piyasaya devredilecek olması su
fiyatlarını doğal olarak yükseltecek ve yoksulların
sağlıklı suya erişme hakkı ortadan kalkacaktır.
Bunun yerine tasarruflu su kullanımını teşvik etmek daha
doğru bir yaklaşım olacaktır. Bizim gibi gelişmekte
olan ülkelerde yaşamsal önemi olan suyun yerel yönetimlerce uygun bedelle,
kamu hizmeti anlayışıyla yurttaşlara ulaşması
gerekmektedir.
Sulama suyu,
piyasa türü fiyatlandırma sonucunda tarımsal üretimin en pahalı
girdisi durumuna gelecektir. Sulama suyunun piyasa türü
fiyatlandırılmasının ne tür sakıncalar
yaratacağı raporda yer almaktadır. Buradan da
anlaşılacağı üzere tarımsal sulama yönetiminde
özelleştirme, tarımsal üretime ciddi darbe vuracaktır. Bunun
yerine sulama kooperatiflerinin ve sulama birliklerinin kapasitelerinin
güçlendirilerek sulama yönetiminde daha etkili yer almaları önerilmelidir.
Konya
Ovasında senelerdir yaşanan yanlış sulama teknikleri
yüzünden oluşan düşük verim bunun bir göstergesidir.
Altyapısı
kamu tarafından yapılacak olan sulama tesislerinin, önceden
olduğu gibi, işletilmesi bu kuruluşlar tarafından
yapılmalıdır. Ancak ortaya çıkacak sorun ve
sıkıntıları giderecek yeni düzenlemeler mutlaka gerçekleştirilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, az önce saydığım eksikliklerden başka,
raporda en önemli eksiklik, ülkemizdeki bitmeyen enerji kaynaklarına
gerektiği kadar yer verilmemesidir. Bunların yerine güneş
enerjisi, biyolojik yakıtlar ve rüzgâr enerjisinin üzerinde daha fazla
durulmalıydı çünkü ülkemizin enerji bakımından
kurtuluşunun bu saydıklarımızdan geçtiğini
düşünüyorum.
Bununla birlikte
büyük şehirlerimizdeki kalitesiz kömür
dağıtımının bir an önce durdurulması
gerekmektedir. Özellikle turizm şehrimiz Antalyada kış
mevsiminde dağıtılan kalitesiz kömürler yüzünden nefes dahi
alınamamaktadır. Turizm bir yana, küresel ısınmayı da
olumsuz etkileyen bu uygulamadan hemen vazgeçilmelidir.
Böyle önemli bir
konunun bir araştırma komisyonu kurularak Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında incelenmesi gurur vericidir.
Komisyonumuzun çalışmaları başarıyla gerçekleşti.
Bu konuda ülkemizdeki en bilgili, en yetkili insanlar dinlendi, görüşleri
alındı. Sonucunda önemli bir rapor hazırlandı. Bu rapora
göre, insanlar için yakın gelecekteki en büyük tehlike olan küresel
ısınma konusunda önlemlerin vakit geçmeden alınması
gerektiği belirtildi.
Buraya kadar her
şey güzel fakat bu raporun kâğıt üzerinde kalmaması,
ülkemizin yürütme kurumu olan Bakanlar Kurulunda tartışılması
ve tüm bakanlıkların üzerine düşen konularda acilen gerekli
çalışmaları başlatması gerekir. Benim düşüncem
bunların da diğer araştırma komisyonları raporlarında
olduğu gibi hayata geçirilmeyeceğidir, tıpkı
Mehmetçiklerimiz katledildikten sonra Sayın Başbakanın ve
sayın bakanların cenazelerde boy göstererek söyledikleri sözler ve
arkası gelmeyen vaatleri gibi. Göllerimiz tamamen kuruduğu,
çölleşmeler art arda gerçekleşmeye başladığı
zaman mı konu Bakanlar Kurulu gündemine gelecektir? Korkarım ki o zaman
iş işten geçmiş olacaktır.
Dünya ülkeleri
yıllardır küresel ısınmayı gündemlerinin ilk
sıralarına almış, önlemlerin çoğunu ortaya
koymuş, sıkıntıyı en az hasarla atlatmanın
planlarını yaparken biz raporları yeni yeni ortaya
koyabiliyoruz. Bu raporları çözümcül bir yaklaşımla acilen
uygulamaya geçirmemiz gerekir. Gelecek nesillerin yaşayacağı
büyük sıkıntıların vebalini üzerinizde taşımak
zorunda kalırsınız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önerge sahipleri
adına Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse.
Buyurun
Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi konusunda Ardahan ilimiz Çıldır Gölü üzerine verdiğimiz
Meclis araştırması önergesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi en içten saygılarımla
selamlarım.
Konuşmama
başlarken soyadını Çıldır Gölünden alan ve bu haziran
ayında Şanlıurfada tarım kurultayı
hazırlıkları esnasında elim bir trafik kazasında vefat
eden partili şehidimiz Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kolları Genel
Sekreteri merhum Ersin Çıldırı
unutmadığımızı da belirtmek isterim.
Değerli
arkadaşlar, su, insanoğlu için en önemli varlıktır, hem
ekonomik hem sosyal hem de yaşamsal öneme sahiptir. O kadar ki
uygarlık yerleşik yaşama geçişle
başlamıştır, yerleşim yaşama ise su
kenarlarında başlanmıştır yani su demek
uygarlığın doğuşu demektir. Bundan dolayı su
konusuna önemle değinmemiz gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, Çıldır Gölü, Ardahan ve Kars il
sınırları içerisindedir. 124 kilometrekare alanıyla
Doğu Anadolu Bölgesinin en büyük tatlı su gölüdür. Deniz seviyesinden
Sayın
milletvekilleri, Çıldır Gölünün kirlenmesinin dört ana nedeni
vardır:
İlki,
Arpaçay Ovasını daha çok sulamak, Çıldır Gölünün su
seviyesini yükseltmek maksadıyla yapılan ve Çıldırın
yüksek yaylalarından gelen suları göle taşıyan kuzey
derivasyon kanalının geçtiği köylerden aldığı
çöpler, hayvan gübreleri ve üstü açık kanala düşerek can veren hayvan
leşleridir.
İkincisi,
göl kenarında bulunan köylerden yağmur sularıyla birlikte
taşınan hayvan gübrelerinin göle dökülmesidir.
Üçüncüsü, göl
kenarındaki tarlaların ekiminde kullanılan suni gübrenin
yağmurla birlikte göle sürüklenmesidir.
Dördüncüsü, gölü
besleyen akarsulara mandıraların süt artıklarını
dökmeleridir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekillerim; Ardahan başta olmak üzere
çevre iller içinde çok önemli bir yere sahip olan dünyanın en bakir gölü
denilen Çıldır Gölünün kirlenmesinin önüne geçebilmek için
kapsamlı bir proje yapılmalıdır.
Çıldır
Gölünün etrafı mutlaka ağaçlandırılmalı, göl
kenarındaki çiftçiler uygulanacak bir projeyle doğal gübreye
yönlendirilmelidir.
Kuzey derivasyon
kanalıyla gölü kirleten etkenlerin önlenmesi için arıtma veya
çökertme havuzu yapılmalı, mandıra atıklarının
gölü besleyen akarsulara bırakılması mutlaka önlenmelidir.
Değerli
üyeler, bilim adamları, insanlar tarafından atmosfere salınan
gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde
sıcaklığın artmasına küresel ısınma
diyorlar.
Küresel
ısınma denilince ülkemizde ilk akla gelen durum kuraklık
oluyor. Hâlbuki küresel ısınma yalnızca kuraklıkla kendini
göstermiyor. Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve
kıyı kesimlerde toprak kayıpları artıyor.
Küresel
ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde
kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve
sıklığı artarken bazı bölgelerde uzun süreli
şiddetli kuraklıklar ve çölleşme etkili oluyor. Kışın
sıcaklıklar artıyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor,
hayvanların göç dönemleri değişiyor yani iklimler
değişiyor. İşte bu değişikliklere dayanamayan
bitki ve hayvan türleri de ya azalıyor ya da tamamen yok oluyor. Bu
saydıklarım, yalnızca doğada görülen etkilerdir. Bir de
bunlara insan üzerinde görülen etkileri eklendiğinde küresel
ısınmanın ne derece büyük bir felaket olduğu
anlaşılacaktır.
İnsanoğlu,
küresel ısınmaya neden olan en büyük etken olduğu gibi, su
kaynaklarının kullanılamaz hâle gelmesinde de en büyük
etkenlerden birisidir. Yeryüzündeki sular, güneşin sağladığı
enerjiyle sürekli bir döngü içerisinde bulunuyor. İnsanlar
ihtiyaçları için suyu bu döngüde alıyor ve kullandıktan sonra
tekrar aynı döngüye iade ediyor. Bu süreç sırasında suya
karışan maddeler, suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini
değiştirerek su kirliliği olarak adlandırılan durumu
ortaya çıkarıyor.
Değerli
arkadaşlar, en kolay ve çabuk kirlenen şüphesiz sudur çünkü her
kirlenen şey genelde suyla yıkanarak temizleniyor. Su
kirliliğine neden olan unsurları genel olarak dört ana
başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar: Nüfus
artışı, kentleşme, sanayileşme, tarımsal mücadele
ilaçları ve kimyasal gübrelerdir.
Günümüzde su,
elde edilebilmesi güç, pahalı ve kıt bir doğal kaynak hâline
gelmiştir. Bu durumun ortaya çıkışının ana sebebi
ise su kaynaklarındaki herhangi bir azalma değildir. Mevcut su
kaynaklarının bir kısmında görülen su kirlenmesi
problemleri, nüfus artışı, kentleşme ve
endüstrileşmeye paralel olarak su tüketiminin hızla
artmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, bu konuda Hükûmete büyük görev düşüyor ama Hükûmetin bu
görevi yerine getireceğine dair inancımız oldukça az. Çünkü
Çevre ve Orman Bakanlığına bir soru yönelttim, sorum aynen
şöyle: Şu an ülkemizde kurumaya yüz tutmuş kaç adet göl
bulunmaktadır ve bunlar hangileridir? Ayrıca kuruyan göllere dönük
olarak bir harita çıkarılmış mıdır? Sayın
Bakanımızın verdiği yanıt ise aynen şöyledir:
Bakanlığımızda bu konuda yapılmış bir envanter
çalışması bulunmamaktadır. Yani, değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan diyor ki: Biz, nerede, hangi göl
kurumuş bilmiyoruz. Peki nerede, hangi gölün kuruduğu bilinmiyorsa
bunların yaşadığı sorunları nasıl
çözeceğiz? Daha hangi gölün kuruduğunu bilmiyorsak nereye gidip önlem
alacağız? Bu konuda en yetkili
kurumda bir bilgi yoksa halk ne yapsın?
Değerli
milletvekilleri, su deyince ekonomiden sosyal yaşama kadar çok büyük bir
varlıktan söz etmekteyiz. Küresel ısınma ve kirlenmeyle içme
suyumuz tehlike altında olduğu gibi tarım ve dolaylı olarak
sanayimizin de tehlike altında olduğunu görüyoruz. Bunun en büyük
örneği ise GAPtır. GAPı sadece enerji projesi olarak
düşünüp içme ve sulama suyu yatırımlarına eğilmeyince
Güneydoğu Anadoluda yaşadığımız sorunlar ortaya
çıkmaktadır. Bakınız, kendi ilim olan Adıyamandan
örnek vermek istiyorum: Devlet Su İşleri olarak sulama bazında
Türkiye ortalaması yüzde 30
civarındayken Adıyaman ili olarak bu oran maalesef yüzde 9
civarında bulunmaktadır. Adıyaman bir tarım şehridir,
iklim ve toprak yapısı nedeniyle tarıma dayalı sanayi
şehri olma potansiyelini de taşımaktadır aynı zamanda.
Oysa hükûmetlerin bu konudaki yanlış politikaları, Adıyaman
ve Adıyaman gibi pek çok ilimizi ekonomik olarak çökme noktasına
getirmiştir. Su, Adıyaman ve ülkemiz için ekonomik anlamda da çok
büyük değere sahiptir. İster içme, ister sulama suyu olsun ülkemiz
çok büyük bir tehditle karşı karşıyadır. Bu konuda,
mühendis ve diğer meslek odaları, demokratik kitle örgütleri, siyasi
partiler önemli bir çalışma içerisine girmelidirler. Hükûmete düşen
görev, bu çalışmaları en verimli şekilde değerlendirmesidir.
Kurulan komisyonlar da bu anlamda düşünmeli ve elde ettiği
sonuçlardan en iyi şekilde yararlanmalıdır diye
düşünüyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekillerim; Ardahan Milletvekilimiz Sayın
Ensar Öğüt sık sık Ardahanın sorunlarını dile
getirmektedir. Anladığım kadarıyla, bu sorunların
çözümüne dönük olarak yeteri kadar çalışma
yapılmamıştır. Biliyorsunuz, Ardahanın en önemli
geçim kaynağı hayvancılık ama hayvancılıktaki
düşük fiyatlar, yeterli pazarın olmaması, Hükûmet
tarafından yeterli önemi görmediğinden dolayı bitme
noktasına gelmiştir. Ardahanın en önemli geçim
kaynağının hayvancılık olması nedeniyle,
koşullardan ülkemiz ve Ardahan olumsuz etkilenmektedir. Geçimini hayvancılıkla
sağlayan yurttaşlarımız perişan hâldedir. Bir an önce
hayvancılığa dönük önlemlerle Ardahan
kurtarılmalıdır diye düşünüyorum.
Ardahan için en
önemli sorunlardan biri de eğitimdir. ÖSSde başarı oranı
maalesef oldukça düşüktür. Bunun önüne geçebilmek için, öncelikle
öğretmen açığının kapatılması gerekir diye
düşünüyorum. Yalnız Ardahan ilimizde branş
öğretmenliği konusunda büyük bir açıklık
bulunmaktadır. Böyle bir öğretmen açığı sorunuyla
Ardahanda nasıl başarı sağlanacaktır? Üstelik sadece
köy okullarında değil, Anadolu liselerinde bile böyle bir eksiklik
bulunmaktadır. Hâlâ tezek yakan okullarımız bulunmaktadır
Ardahan ilimizde. Kimse bu şartlarda ülkemizin doğusunun
gelişmesini beklememelidir.
Ardahan ilimizde
sorunlar bitmek bilmiyor değerli milletvekillerim. Hastane yetersiz ve
doktor da az olunca Ardahan ilimizde sağlık büyük bir sorun hâline
gelmiştir. Yine, sağlık gibi, köy yolları da büyük bir
çıkmazda. Henüz köy yollarında yapılmış
çalışmalar bitmedi. Biten yolların ise kalitesi oldukça
düşük.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İçişleri
Bakanımızın bu konuda hassasiyet göstermesini istiyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclise sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Köse.
Şimdi,
Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin Nalcı.
Buyurun
Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, 23üncü Dönemin başlangıcında 12
milletvekilinin vermiş olduğu küresel ısınma ve su
konusundaki önergeler birleştirilerek bir araştırma komisyonu
kuruldu. Bu komisyonda ben de görev aldım. Ben, burada, bu komisyonda
görev almış olan tüm milletvekili arkadaşlarımıza ve
Başkanımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Çok güzel bir
çalışma oldu.
Şimdi,
küresel ısınma ile dünyada ve Türkiyede baş gösteren su
sıkıntısının iki ana başlığı var.
Birinci başlık Küresel Isınma.
Küresel
ısınma, hepimizin de bildiği gibi, sanayileşen
dünyamızda hem sanayinin 1940lardan, 50lerden bu tarafa kadar doğaya
bırakmış olduğu salınımları,
ısınmayla ilgili, insanların ısınmalarıyla
ilgili, yaşamış oldukları mekânların ısı
izolasyonlarının yerinde olmamasından doğan
ısınmayla ilgili salınımlar, ulaşımla ilgili olan
salınımlar -bunlar hem kara yolları hem demir yolları hem
de hava yolları olarak doğaya bırakılan
salınımlar- dördüncü kısım ise enerji
yatırımlarıyla ilgili olan
yatırımlarımızın doğaya vermiş oldukları
yani yenilenebilir enerjinin dışında, -bunlar HES
yapıları ve rüzgâr enerjileri dışında yapmış
olduğumuz enerji yatırımları- doğaya
bırakmış olduğumuz karbondioksit küresel
ısınmayı tetiklemektedir.
Tabii bu küresel
ısınmanın en büyük etkisi, doğaya vermiş olduğu
karbondioksitten dolayı dünyamızın ısınması ve bu
ısınmadan kaynaklanan kuraklık ve yağış rejimlerinin
değişmesi.
Tabii
bunları bu saatten sonra bizim değiştirme
şansımız yok ancak etkilerini azaltmak gibi bir çaba içindeyiz.
Bunun için de Kyoto Protokolünü Türkiye dâhil tüm ülkeler imzalamış
bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ikinci en önemli konu şu: Mevcut su
kaynaklarımızın kullanımı. Tabii Türkiyede 501 milyar
metreküp bir su rezervimiz var ama 234 milyar metreküp brüt su rezervinden biz
ancak 110 milyar metreküpünü kullanabiliyoruz. Bunda da ancak kullanmış
olduğumuz su miktarı 40 milyar metreküp civarında.
Şöyle bir
bakacak olursak, bu su kaynaklarımızın da Türkiyede
yaklaşık olarak yüzde 70 ile 75i arasındaki tarım
sektöründe kullanılıyor, 10 ile 12si civarındaki sanayi
tesislerinde, gine aynı oranlarda yaşamsal olarak, içme suyu olarak
kentlerde kullanılmaktadır. Bunları biz gezdiğimiz zaman,
değişik yerlere gittik -Konyaya gittik, Uşaka gittik,
Tekirdağa gittik, kendi bölgemize; Urfaya gidildi, Hataya gidildi,
Sapanca bölgesine gidildi- burada, her bölgenin kendine has bir su problemi
var. Urfaya baktığımız zaman, Urfada vahşi sulamadan
kaynaklanan, toprağın kuraklaşması yani çölleşmesi,
tuzlaşmasından doğan bir problem söz konusu. Bunun çözümü için
gerekli çözümler, bu küresel ısınma raporunda belirtildi.
Bir Beyşehire
gittiğimiz zaman, göle baktığımız zaman, gölün ana
problemleri, etrafındaki atık su... Belediyelerin ve yerleşim
yerlerinin atık su kanallarını yapmamalarından dolayı
gölün kirlenmesi söz konusu.
Tabii, Konya
Konya çok ilginç sayın milletvekilleri. Konyada sadece mücavir alanlar
dâhilinde 30 bin kaçak kuyu var. Yani yer altı su rezervlerini çektikleri
zaman 30 bin kaçak kuyu
Konya genelinde 50 bin kaçak kuyu var. Tabii, bu da
otomatik olarak yer altı sularını daha derinlere
Ve yer
altı sularının bitmesine neden oluyor.
Sapanca Gölüne
bakıldığı zaman, Sapanca Gölünde de etrafındaki
sanayileşmeden doğan bir fazla su çekimi var. Bu su çekimi ve
etrafındaki yerleşim birimlerinin atıklarını
bırakmasından dolayı bir kirlenme söz konusu.
Tekirdağa
geldiğimiz zaman, Tekirdağdaki problem ise, Ergene Nehrindeki
problem, sanayinin, arıtmadan, kirli sularını alıcı
ortama deşarj etmeleri. Yani bölgemizde, bizim ikinci en büyük
problemimiz, bu mevcut olan su kaynaklarımızı hem kirletiyoruz
hem de verimli kullanamıyoruz.
Şimdi,
şöyle bir bakarsak, sayın milletvekilleri, yer üstü su
rezervlerimizde ve yer altı su rezervlerimizde bize yetecek kadar suyumuz
var, ama bunları hem bugünden kirletmememiz lazım hem de daha rantabl
bir şekilde kullanmasını bilmemiz lazım. Bu raporun özünde
kaynaklanan nokta bu.
Şimdi,
şehirlerimize bakacak olursak, yaşam için biz bu 40 milyar metreküpün
içinde 6 milyar metreküp civarında bir su kullanıyoruz ama bu 6
milyar metreküpün içinde ancak
6 milyar metreküp su pompalıyoruz ama
bunun 3 milyar metreküpünü, yüzde 50sini ancak faturalandırabiliyoruz.
Bunun yüzde 50ye varan kısmı kaçak kullanım ve
şebekelerdeki kaçaklardan kaynaklanıyor.
Bu rapordan size
bir örnek vermek istiyorum bu kaçaklarla ilgili: Yapılan bu
çalışmada Ankarada içme suyu dağıtım şebekesinde
su kaybı yüzde 50 ve 58 oranında, İstanbulda bu değer ise
yüzde 30 ile 35 civarında, İzmirde bu değer yüzde 44,
Antalyada yüzde 52, Adanada yüzde 60,
Gaziantepte yüzde 42, Kayseride yüzde 50, Diyarbakırda yüzde 60 ve
Denizlide yüzde 57. Bu şunu gösteriyor: Biz, kaliteli su dediğimiz
içme suyunu şebekeden halka ulaştırırken yüzde 50sini
-Türkiye ortalaması yüzde 50dir- hem siyasi rant uğruna, siyasi
korkular uğruna faturalandıramıyoruz hem de şebekelerimizin
eski olmasından kaynaklanan su kayıplarımız mevcut.
Tabii, bu su
kayıplarını, önemli olan bu problemleri biz geçen hafta da
burada, İstanbulda yapılacak Beşinci Dünya Su Forumuyla ilgili
teklif görüşülürken gündeme getirdik. Bunların çözümleri konusunda
Ki bu raporun sonuna bakıldığı zaman Türkiyedeki tüm
problemler ve çözümleri var ama önemli olan bunun için düğmeye basacak bir
siyasi zihniyet gerekiyor. Bir kere Türkiyede ciddi bir su kanununun
olması gerekiyor. Artık bu işin bugünden yarına ötelenecek
bir noktası yok sayın milletvekilleri. Bundan önceki dönem, 22nci
Dönemde de aynı şekilde bir çalışma yapılmış
ve bunlar Meclisin tozlu raflarında
bırakılmıştır. Benim temennim, yapılan bu
çalışmanın, bu bilgilerin tozlu raflarda kalmayıp hem
bakanlıklar hem ilgili kurumlar tarafından çok acil olarak gündeme
alınması.
Değerli
milletvekilleri, ben, size kendi bölgemden de bahsetmek istiyorum.
Bilindiği
gibi, Ergene havzası, Trakyanın Saray bölgesinden
başlayıp,
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KEMALETTİN
NALCI (Devamla) Peki Sayın Başkan.
Bu küresel
ısınmayla ilgili etkileri gösterecek ve biz çok geç kalmadan
bunların önlemlerini şimdiden almak zorundayız.
Değerli
milletvekilleri, bu raporlarda da belirtildiği üzere, bu su yönetimiyle
ilgili havza politikaları
Her bölgenin su denge raporları ve
sistemlerinin oluşması lazım. Havza politikalarının
dışında ciddi bir -demin de söylediğim gibi- su kanunu
çıkararak
Ayrı, suyun tek elden yönetilmesi lazım.
Ben bu raporun
iyi bir çalışma olduğu kanaatindeyim ve gerekli işlemlerin
yüce Meclis tarafından ve gerekli birimler tarafından takip
edileceği temennisiyle hepinize saygılarımı sunuyorum.
Sağ olun,
var olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Nalcı.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 17.30
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi konusunda kurulan Meclis araştırması komisyonu
raporunun genel görüşmesine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet burada.
Şimdi,
önerge sahipleri adına söz sırası (10/9) esas numaralı
önergenin birinci imza sahibi Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüzdedir.
Buyurun
Sayın Öksüz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergem
üzerinde konuşacağım. Bu vesileyle hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Dünya iklim
sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın
etkileri dünyanın her yerinde hissedilmektedir. Yer üstü ve yer altı
su kaynakları azalmakta, göl suları çekilmekte, hatta çoğu göl
alanları kuruyarak kaybolmaktadır. Dünyanın bazı
bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti
ve sıklığı artarken, bazı bölgelerde uzun süreli
şiddetli kuraklıklar ve çölleşmeler etkili olmaktadır. Yani
iklimler değişmektedir. Eldeki verilere göre, küresel
ısınma aynı şekilde devam ettiği takdirde, yaz
aylarında Türkiyenin batısında sıcaklıklar 5 ila 6,
Orta ve Doğu Anadoluda ise 3 ila 4 derece yükselecektir. Küresel iklim
değişikliği, 21inci yüzyılda insanlığın
baş etmek zorunda kalacağı en önemli tehditlerden birini
oluşturmaktadır. Giderek artan miktarlarda atmosfere salınan
sera gazları hızla artmaktadır. Eğer bugüne kadar
bildiğimiz veriler yanlış değilse, önümüzdeki on
yılların iklimi günümüzden farklı olacaktır.
Dünyanın
yüzde 20sinin ciddi su kıtlığıyla karşı
karşıya olduğu günümüzde, ülkemiz de tehlike sinyali veren
ülkeler arasında yer almaktadır. Su
kıtlığının en önemli nedeni olarak küresel
ısınma gösterilirken, tarımsal sulamanın yüzde 88i neredeyse
vahşi sulama olarak adlandırdığımız sulamayla
yapılmaktadır. Göllerimiz birer birer kurumakta veya kuruma
tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Küresel
ısınmadan etkilenen göllerimizin başında ise Beyşehir
Gölümüz gelmektedir. Beyşehir Gölünün çevresinin ekolojik dengesinin
bozulması, küresel ısınma, göl çevresindeki yerleşim
alanlarının evsel atıklarının göle
boşaltılması, yöredeki yaşanan kuraklık, tarımsal
sulama amaçlı su çekilmesi gibi nedenlerle Beyşehir Gölünün
suları alabildiğine azalmış ve kirlenmiştir.
Göl
kenarındaki sazlıklar kurumuş, kuş ve balık
popülasyonunda ciddi bir azalma görülmüştür. Göl sularının
çekilmesiyle geniş bir saha kara hâline gelmiştir. Ama burada size
şu müjdeyi verebilirim ki son zamanlarda yapılmış olan
Gembos Tüneliyle şu anda
Beyşehir Gölümüze yıllık 70 milyon metreküp su akmakta ve bu
ileriki yıllarda 130 milyon metreküpe ulaşacaktır ki o zaman
Beyşehir Gölümüzü inşallah bu kuraklıktan kurtarmış
oluruz.
Konya ili 2,247
milyon hektar arazi varlığına sahiptir. İl Türkiye
buğday üretiminin yüzde 11ini, arpa üretiminin yüzde 13,7sini,
şeker pancarı üretiminin yüzde 25ini karşılamaktadır.
İlde mevcut tarım alanı Türkiye tarım alanının
yüzde 10unu oluşturmaktadır. Su varlığı yönüyle ancak
yüzde 3,7sini oluşturmaktadır. Bu da suyun ilde ne kadar
kısıtlı olduğunu göstermektedir. Görülen kuraklık
nedeniyle yer üstü su kaynaklarımız da kapasite ve alan olarak
oldukça daralmıştır.
Göller bölgesi olarak Akşehir, Eber, Çavuşçu, Suğla,
Beyşehir ve Eğridir Göllerini içine alan bölge artık bu ismini
kaybetmekle karşı karşıyadır. Yani göller bölgesindeki
deminki saymış olduğum göllerin büyük bir kısmı
şu anda kurumuş ve yerinde şu anda hayvanlar otlamaktadır.
Tuz Gölü yok
olmakla karşı karşıyadır. Eskiden Tuz Gölünün
kirlilikten kurtarılması için araştırma önergeleri
veriyorduk, şu anda Tuz Gölü kirlilik şöyle dursun Tuz Gölü kurulukla
karşı karşıyadır arkadaşlar. Korkarım ki
birkaç yıl içinde artık Tuz Gölünde belki tuz bile elde
edemeyeceğiz. Tuz Gölüne akan sular tamamen kesilmiş ve Tuz Gölüne
bugün hiçbir kaynaktan su akmamaktadır.
Dünyada bazı
bölgelerde kuraklık periyotları giderek
sıklaşmaktadır. Türkiyede en olumsuz etkilenen bölgelerin
başında ise İç Anadolu Bölgesi gelmektedir. Konya ilinde zaman
zaman kurak dönemler olmasına karşın son on yılda ciddi
değişimler görülmüştür. Türkiye yıllık ortalama
yağış miktarı
Resmî
kayıtlara göre bugün ilimizde 377 bin hektar alanda sulu tarım
yapılmaktadır. Sulu tarım yapılan alana ilave olarak
ruhsatsız kuyulardan da yaklaşık 200 bin hektar alanda sulama
yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu da yer altı su
seviyesini her yıl düşürmektedir. Daha önce bizim bölgemizde yer
altı suları 50 ile 60 metreden su çekerken, şu anda 100-175
metreye kadar inmiştir. Daha önce bir kuyudan 35-40 fıskiye dönerken,
şu anda bu fıskiyeler 12 ile 15e kadar düşmüştür.
Mevcut su rezervi
zaten arazilerin ancak 1/3üne yetecek kadardır. Bilindiği gibi Konya
tarım alanlarının yüzde 85i nadas, kuru tarım sistemiyle
tahıl üretimi yapmaktadır. Tahılların yıllık
yağış ihtiyacı 450 milimetredir. Bu nedenle 323
milimetrelik düşük de olsa yapılabilen kuru tarım, 283
milimetreyle hiç yapılmaz hâle gelmiştir. Çiftçiler kuraklık
desteği bekler duruma düşmüştür. Bunda özellikle Konyanın
31 ilçesinin 16sını oluşturan ova ilçeleri ciddi şekilde
kuraklık yaşamıştır ve yaşamaktadır.
Kış yağışları yeterli olmadığı
durumda verimde çok düşüşler görülmektedir. Rakımı yüksek
ve dağlık ilçelerde ise yağışın daha fazla
olmasına karşın ekilebilir arazi miktarı
kısıtlıdır.
Konya ilinde
tarımsal sulamada 3 ile 3,5 milyar metreküp su
kullanıldığı tahmin edilmektedir. Genelde salma sulama
şeklinde kullanılan ve Beyşehir Gölü ve göletlerden gelen su
miktarı ise yıllık 300 milyon metreküpü geçmemektedir. 2008
itibarıyla Konyada 59.300 kuyunun 18.240ı ruhsatlı kuyu,
maalesef 41.071 adedi ise ruhsatsız kuyudur. Bu durum, ilde sulamaya olan
yüksek talebi ve kuraklığın boyutlarının ne kadar
düşündürücü olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bununla
ilgili Çevre Bakanlığımızın da bir
çalışması var. Herhâlde bu kaçak kuyulara, damlama sulama
sistemiyle yapmayan kuyuların kapatılmasıyla ilgili bir
çalışma olduğunu biliyorum. İnşallah, bunun da en
kısa zamanda üzerinde çalışılır ve bu kaçak kuyulardan
da bir an önce kurtulmuş oluruz.
1960
yılından bu yana ilde gerçekleştirilen arazi
toplulaştırma oranı ilin tüm arazisinin ancak yüzde 4ünü oluşturmaktadır.
Geçmişte yer altı sularının zenginliğiyle gündemde
olan Konyanın yer altı su rezervi her geçen gün azalmakta; bu durum,
sulu tarımı ekonomik ve sürdürülebilir olmaktan çıkarmakta, kuru
tarımı da bitme noktasına getirmektedir. Yapılan ön çalışmalar
Konya Ovasında tarımda suyun en az yüzde 30 oranında, yani 1
milyar metreküp israf edildiğini ortaya koymaktadır. Bu suyun
şehir içme suyu, Büyükşehir Belediyesi KOSKİ suyuyla
eşleştirilmesi durumunda bedeli 1,3 milyar yeni Türk
lirasıdır. Eğer arazi toplulaştırması destekli
kapalı sulama sistemine geçiş sağlanabilirse yılda 1 milyar
metreküp su tasarruf edilecek, KOP kapsamında yapılacak projelerin
hızlandırılmasıyla Konyada sürdürülebilir tarım
mümkün olacaktır.
Burada da, Konya
ilini 6 Temmuzda Başbakan Yardımcımız Nazım Ekren Bey
ve ekibi ziyaret etmişti.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) Konya ve Karaman Ekonomik Koordinasyon Kurulu
Toplantısında bu KOP Tarım Eylem Planının
hazırlanması ve hayata geçirilmesi üzerinde büyük bir
çalışma yapılmakta. İnşallah en kısa zamanda bu
da hayata geçirilir.
Değerli
milletvekilleri, küresel ısınmanın etkilerinden asgari
şekilde etkilenmek için gerekli tedbirleri almak, akılcı ve
sürdürülebilir su kullanımına geçiş yapmak kararlılık
gerektirmektedir. Ülkemizin geleceğinden sorumlu olan bizler küresel
düşünmek ve bölgesel gerçeklere göre sürdürülebilir yeni bir yaşam
tarzını uygulamak ve gerekli önlemleri almak zorundayız. Bu alanda
hepimize görev düşmektedir.
Bu vesileyle
hepinize saygı ve selamlarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öksüz.
Şimdi önerge
sahipleri adına söz sırası (10/10) esas numaralı önergenin
birinci imza sahibi Uşak Milletvekili Sayın Nuri Usluya ait.
Buyurun
Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURİ USLU
(Uşak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Küresel ısınmanın etkileri ve
su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda
araştırma raporu üzerine söz almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle Küresel ısınmanın etkileri ve su
kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda verilen önergeleri
özetle sunmak istiyorum. Bu konuda on iki adet Meclis araştırması
önergesi benim ve isimleri raporda yazılı milletvekili
arkadaşlarımızca Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmuştur.
Özetle, küresel
ısınma ne demek, ne zaman başladı, ne zaman duracak,
etkileri ne olacak, sonuç olarak hayatımızda ne değişecek,
neleri kaybedeceğiz, neler etkilenecek, değişecek, doğal
yaşamda neler yok olacak, neler değişikliğe uğrayacak;
kısacası, yaşamı nasıl etkileyeceği
konularında araştırma komisyonu çok detaylı bir
araştırma yapmış ve raporunu
sonuçlandırmıştır.
Şimdi,
bunların dışında, özellikle son yıllarda artık
küresel ısınmanın etkisiyle oluşan iklim
değişikliği, dünyada olduğu gibi, ülkemizde de özellikle
kuraklık olarak karşımıza çıkmaktadır. Geçen
yıl iç Egede ve İç Anadoluda, bu sene de Güneydoğuda, Güney
Anadoluda bunu gördük ve yaşadık. Bununla birlikte, ülkemizde Konya
havzasındaki yer altı su kaynaklarının
azaldığı, kirlendiği, göllerdeki su miktarının
oldukça azaldığı ve Tuz Gölünün kurumaya yüz tuttuğu;
bunun yanında Trakya Ergene havzasının ve
akarsularının kirlendiği, topraklarının
kirlendiği, aşırı sanayileşmenin
yarattığı kirlenmenin sularımızda,
topraklarımızda ve havzada görülmeye başladığı ve
bunun yanında GAPta, Şanlıurfada ve Hatay ovalarında
kuraklığın son yıllarda daha çok hâkim olduğu, yer
altı sularının daha derinlere çekildiği, vahşi
sulamayla topraklarda tuzlanmaların olduğu ve topraklardaki verimin
düştüğü
Kısacası, buna benzer küresel
ısınmanın ve onun oluşturduğu iklim değişikliğinin
etkilerini hep birlikte yaşıyoruz.
Bu
araştırma sonucunda, özet olarak, bilim adamlarının ve
ilgili kurum ve komisyonun araştırma ve değerlendirmeleri
sonucunda hazırlanan raporda da artık insan faaliyetiyle atmosfere
verilen gazlarla sera etkisi yaratılması sonucunda dünya yüzeyinde
sıcaklığın artmasını herkes belirgin bir
şekilde yaşıyor ve görüyor. İşte biz de buna küresel
ısınma diyoruz. Küresel ısınmaya neler neden oluyor diye
baktığımızda, bunun yüzde 46sının enerji
üretiminden, yüzde 24ünün sanayi faaliyetlerinden, yüzde 18inin
ormansızlaşmadan, yüzde 9unun da tarım faaliyetlerinden ve
diğer kaynaklardan oluştuğu görülmektedir.
Fosil
yakıtların aşırı ve yanlış
kullanımı, tarım arazilerinin ve meraların
aşırı ve yanlış kullanımı, ormanların
tahribi ve ormansızlaşma ve sanayileşme sürecinde çevresel
değerleri tahrip ve yok etmenin sonucunda küresel ısınmanın
etkilerini görüyoruz.
Küresel
ısınma ne zaman başladı, ne kadar sürecek? Bunun üzerine
yapılan değerlendirmelere baktığımızda da,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çevre
Sözleşmesine göre, 2007 yılında yapılan
Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Panelinin Dördüncü
Değerlendirme Raporunda -aynen şöyle yazılı- 20nci
yüzyıl ortalarından bu yana yüzey sıcaklığında şüphe
götürmeyecek şekilde bir sıcaklığın,
artışın gözlenmekte olduğu ve bu artışın
büyük bir bölümünün de insan kaynaklı sera gazı
salınımlarından olduğu belirtilmektedir.
Küresel
ısınmanın ne kadar süreceği ise, tamamen, alınacak
tedbirlere ve çevreye verilen olumsuz aktivitelerin durdurulmasına
bağlı olduğu bir gerçektir.
Küresel
ısınma, iklim değişikliği sonucunda soluduğumuz
havayı, su kaynaklarını, yaşam kaynağı olan
toprağımızı ve tüm canlıların
yaşamını etkilemektedir. İklim değişikliğine
baktığımızda, bunun etkileri nelerdir diye
baktığımızda; iklim kuşaklarının ekvatordan
kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabileceği, Türkiyenin büyük
bir bölümünün bugünkü Orta Doğu ve Kuzey Afrikada hâkim olan sıcak
ve kurak iklim kuşağı etkisine girebileceği, özellikle
yağmur ve kar yağışlarında azalmanın
olabileceği, mevsimlerin başlangıç ve bitim
zamanlarının ileriye veya geriye doğru kayabileceği,
kuraklık, sel, taşkın gibi doğal afetlerin çok daha fazla
ve daha şiddetli olacağı, hatta 1850 yılından bu yana
en yüksek sıcaklığa sahip yılların son on iki
yılda artık görülmeye başlandığı ve 1998 ve 2005
yıllarının da en sıcak yıllar olduğu tespit
edilmiştir.
Peki, küresel
ısınmanın topraklarımızdaki etkisi nelerdir?
Toprakların -tarım arazisi, yerleşim alanı, mera alanı
ve orman topraklarının- 1970li yıllardan bu tarafa plansız
ve aşırı bir şekilde yanlış kullanımı
sonucunda topraklarımızın kaybına ve erozyonla akıp
gitmesine neden olunmuştur. Su kaynaklarında ise mevcut yer altı
ve yer üstü su kaynakları bilinçsizce hem aşırı
kullanılmış hem de kirletilmeye devam edilmektedir. Özellikle
yer üstü kaynak suları iklime dayalı olarak
azalmıştır. Akan dereler, çeşmeler artık ya az
akıyor ya da tamamen kurumuştur.
Kendi bölgemden,
Uşak ilinden bir örnek vermek gerekirse -komisyonumuzla beraber Uşak
ilimizi de ziyarete gittik- orada, bildiğimiz Gediz Irmağı,
Murattan doğup İzmire dökülen Gediz Irmağının
artık yazları akmadığı
Biz yaz aylarında
Gedizde yıkanıyorduk, aynı zamanda koyunlarımızı
da Gedizde yıkıyorduk. Şimdi, Gediz yazın
akmadığı gibi kışın da kirli akıyor.
Akarsularımızın
debileri çok azaldı. Yanlış tarım, sanayi ve
yanlış insan aktiviteleri sonucu akarsularımız kirlenmeye
devam ediyor. Hatta, bu, bazı bölgelerdeki akarsuların neredeyse
tamamen çok kirli akması sonucunu da doğurmaktadır.
Ormanlardaki ve
denizlerdeki etkilerine baktığımızda da, iklim
değişikliği sonucu oluşan kuraklık, mevcut
ormanları olumsuz etkilemektedir. Yapılan ağaçlandırmalarda
dikilen fidanların tutma oranı düşmüştür. Artan
sıcaklık ve kuraklık orman yangınlarının
artmasına ve ormansızlaşmaya neden olmaktadır. Dünyanın
birçok bölgesinde ve ülkemizde de bazı yerlerde daha sık, daha uzun
süreli kuraklık ve doğal afetler görülmeye
başlanmıştır.
Zaman zaman sel,
taşkın ve afetler daha çok etkin olmaktadır.
Canlıların yaşam alanları daralmakta, büyük ölçüde göçler
yaşanmaktadır. Yeni doğal ve kimyasal koşullara uyum
sağlayamayan çok sayıdaki bitki ve hayvan türlerinin yok olduğu
veya yok olacağı artık bilim adamlarınca daha sık
söylenmektedir.
Türkiye'de
görülen küresel ısınmanın etkilerine
baktığımızda da enerji, tarım, sanayi, su
kaynakları kullanımı, arazi kullanımı, artık
yönetimi ve ormanların yok olmaması konularındaki küresel
ısınmanın etkileri ve alınması gereken önlemler
nelerdir diye baktığımızda da:
Enerjide temiz
yakıtlar kullanılmalı, verimliliğe önem verilmeli ve en
önemlisi de yenilenebilir enerji kaynakları dediğimiz su, rüzgâr ve
güneş enerjisi üretimine ağırlık verilmeli, bu konuda her
türlü destek yapılmalıdır. Özellikle, üç tarafı denizlerle
çevrili ülkemizde denizlerdeki rüzgâr enerjisi üretimi mutlaka
sağlanmalıdır. Çanakkale, İzmir, Hatay ve Mersin
kıyılarında ve açık denizlerde potansiyelin çok yüksek
olduğu bir gerçektir.
Nükleer enerji
mutlaka gündeme getirilmelidir.
Enerjide
dışa bağımlılık son yıllarda
artmıştır. Bu husus mutlaka yeniden değerlendirilmeli ve bu
konuda iç kaynaklar kullanılmaya çalışılmalıdır.
Bölgesel ve
merkezî ısıtma uygulamaları son derece
sınırlıdır. Termal kaynaklardan ısıtmada bugüne
kadar yeterince faydalanılamamıştır. Yeterli jeotermal
kaynaklar, bölgelerdeki yerleşim birimlerinin
ısıtılmasında öncelikle bu jeotermal kaynaklardan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
NURİ USLU
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınma sonucu
oluşan iklim değişikliği ve etkileriyle mücadele diğer
çevre sorunlarına göre çok daha farklı karaktere sahiptir, tek
başına bir ülke tarafından çözülmesi mümkün değildir,
ülkeler bu konuda ortak hareket etmek mecburiyetindedir. Bu nedenle,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesini geliştirmişlerdir. Ancak bugün dünyanın
yaşadığı bir mali kriz var. Bunun için başta ABD olmak
üzere, AB ülkeleri ve gelişmiş ülkeler bu konuda tedbirler almaya
çalışıyorlar, paraları buluyorlar, tedbirler
alıyorlar. Ancak ben şunun herkes tarafından çok iyi bilinmesini
istiyorum: Kaybolan, yok olan topraklarımızı çok büyük
bedellerle ve yüzlerce yıl sonra belki tekrar kazanabiliriz. Kaybolan ve
yok olan ormanlarımızı, sularımızı, kirlenen
topraklarımızı ve sularımızı ve kaybolan
doğal yaşamı geriye tekrar getirmemiz âdeta imkânsızdır.
Bu husus
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
NURİ USLU
(Devamla) Bir cümle
BAŞKAN
Yok, mümkün değil.
NURİ USLU
(Devamla) Bir cümle
Bağlayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN Ama
bunu hiç yapmadım, yapmayın ne olur. Sizle başlarsak devam eder.
NURİ USLU
(Devamla) Peki, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
(10/13) esas
numaralı önergenin ilk imza sahibi İzmir Milletvekili Sayın
Oktay Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) Vazgeçtim.
BAŞKAN
İstemiyorsunuz, peki.
(10/14) esas
numaralı önergenin ilk imza sahibi Eskişehir Milletvekili Sayın
Fehmi Murat Sönmez.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının
sürdürülebilir yönetimi konusunun araştırılması amacıyla
kurulan Meclis araştırma komisyonu raporu hakkında söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuları
ortak on iki araştırma önergesinin birleştirilmesiyle kurulan
komisyon bir aylık ek süre ile dört ay içinde çalışmasının
sonucunda raporunu hazırlamıştır. Üye olarak görev
yaptığım komisyon bu çalışması
sırasında konuyu etraflıca ele almış, pek çok
akademisyen, ilgili kamu ve özel kuruluş ile sivil toplum örgütlerinden
bilgi almıştır.
Küresel
ısınma diğer ifade ile küresel iklim değişikliği
son yıllarda insanlığın üzerinde durduğu en önemli
konuların başında gelmektedir. Tarih boyunca iklim sistemindeki
doğal etkenlerle iklim değişiklikleri meydana gelmiştir ama
günümüzdeki iklim değişikliği doğal etkenlerle meydana
gelmemektedir. Özellikle, enerji kaynağı olarak fosil
yakıtların kullanılması, sanayileşme gibi daha çok
insan kaynaklı faaliyetler sonucunda sera gazı birikimindeki
artış nedeniyle küresel iklim değişiklikleri meydana
gelmektedir. Yapılan araştırmalar, sera gazı emisyonundaki
artışın sanayi devrimiyle birlikte
hızlandığını göstermektedir.
Küresel
ısınma, başta su kaynakları olmak üzere, tarımsal
üretim ve sağlık üzerinde önemli etkiler ortaya
çıkarmaktadır. İklim değişikliğine paralel
olarak, dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller,
taşkınlar gibi olaylar görülürken diğer bir yandan da
kuraklıkların ve çölleşmelerin olacağı
öngörülmektedir. Toprak ve su dengesinin bozulması nedeniyle toprağın
üretim kapasitesinin azalacağı, yaşanacak kuraklık nedeniyle
sulama suyu ihtiyacının artacağı, erozyonun
hızlanacağı, mevcut bitki desenlerinde değişikliklerin
olacağı tahmin edilmektedir. Sağlık alanında ise su ve
gıda kaynaklı bozulmalar sonucu bulaşıcı
hastalıkların artacağı, beslenme bozukluğu, buna
bağlı hastalıklar, sıcaklığın başka
hastalıklara ve ölümlerin hızlanacağına neden
olacağı belirtilmektedir. İklim değişikliğinde
sağlık konusunda en fazla etkilenecek ülkeler yoksul ülkeler,
altyapısı eksik ülkeler ve nüfusu fazla ülkeler olacaktır.
Çevre
sorunları ve iklim değişikliği aslında dünyanın
uzun yıllardan beri farkında olduğu bir olgudur. Ulusların
kalkınma yarışı ve bu yarışta denetimsiz olarak
doğal kaynak kullanımı ve bu faaliyetlerin sonucunda ortaya
çıkan kirleticiler dünyanın geleceğini ciddi biçimde tehlike
olarak ortaya çıkarmıştır.
Çevre konusu ilk
olarak 1972 yılında gündeme gelmiş, duyarlılık
artmış, 1992 yılında İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi imzaya açılmış, 1997 yılında
Kyoto Protokolü kabul edilmiştir. Bu Protokol, küresel ısınmaya
neden olan sera gazı salınımının gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkeler tarafından nasıl kontrol
edileceğini denetlemektedir ve 2005 yılında yürürlüğe
girmiştir ama maalesef ülkemiz henüz Kyoto Protokolüne imza
atmamıştır ancak Çevre ve Orman Bakanının hem de
Hükûmet sözcüsünün açıklamalarıyla açıklanmış ve bu
konudaki hazırlanan tasarı Meclise sevk edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz araştırma komisyonu
raporu araştırma konusunda bir dizi öneriler de
geliştirmiştir. Bunlardan öne çıkanı, ülkemizin su
kaynaklarını korumayı, geliştirmeyi ve ekonomik
kılmayı öngören ulusal su politikamızın
hazırlanmasıdır. Maalesef, günümüze kadar herhangi bir ulusal su
politikamız hazırlanmamıştır, çok
başlılık ortadadır ve her ayrı kurumun kendince
program yapması sonucunda verimli bir su kullanımı
olmamaktadır. Bu yüzden, tek yetkili bir kurumun saptanması
gerekmektedir. Örneğin DSİ yılların birikimiyle bu işi
çok rahat becerebilecek kapasitededir birtakım düzenlemelerle birlikte.
Rapor önerileri
konusunda iki noktaya daha özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu iki
nokta, bütüncül havza yönetimi ve suyun fiyatlandırılması
konusu. Bütüncül havza yönetimi sistemi konusunda özellikle
sınıraşan ve sınır oluşturan sularımız
dikkatle ele alınmalıdır. Orta Doğunun çok hassas bir
bölgesine komşu olan ülkemizde bu konunun çok önemli olduğunu
düşünüyorum. Nitekim AB İlerleme Raporunda da Türkiyenin Fırat
ve Dicle su yönetiminin İsrail ve komşu ülkelerle birlikte ele
alınması yönünde öneriler yapılmıştır. AB,
bütüncül havza yönetiminden, sınıraşan nehir
havzalarının yararlanıcı ülkelerle birlikte
planlanması ve yönetilmesi gerektiğini anlamaktadır. AB su
çerçeve direktifi yerel mevzuatımıza aktarılırken ulusal
çıkarlarımıza hassasiyet gösterilmelidir.
Diğer bir
konu ise suyun vatandaşa nasıl
ulaştırılacağıdır. Bu konuya fazla girmek
istemiyorum, daha evvel konuşmacımız olan Sayın Tayfur
Süner bu konuda aynı görüşleri dile getirmiştir ama söylemeden
de geçemeyeceğiz, su yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır
ve vatandaşın en ucuz şekilde kullanımına hazır
hâle getirilmelidir.
Yine, sulama
suları da eğer piyasa türü fiyatlandırmayla bir fiyat
belirlenecek olursa tarımda en pahalı malzemenin su olacağı
kesindir. Bu yüzden suyun ticari bir meta olarak ortaya atılması, bu
görüşte bulunulması kesinlikle yanlış olacaktır.
Tarımsal sulamada da sulama kooperatifleri ve sulama birliklerinin
güçlendirilmesi, birtakım düzenlemelerle yeniden yetkili olmaları
gerekmektedir.
Tabii, şimdi
biz bu çalışmaları yaparken, önerileri getirirken asıl olan
icraattır. Bir yandan çevrecilik nutukları atarken diğer yandan
yapılan uygulamalara bakacak olursak, söylenenlerin tam tersi
çalışmalara rastlamaktayız. Örneğin geçen çalışma
döneminde Meclisten geçen Toprak Koruma Kanununa bakacak olursak,
tarımsal alan üzerine kurulan, ruhsatı olmayan, arıtma tesisi
olmayan fabrikalara iki yıl daha çalışma süresi veren bir kanun
kabul edildi. Bu fabrikalar aynı şekilde iki yıl boyunca hiçbir
denetime tabi olmadan çevreyi kirletecek, nehirlerimizi kirletecek, oradan
göllerimize ulaşacak. Niye yapıldı bu? Belki bazıları
tarafından önemsenen bir iki firma için, örneğin Bursada olabilir.
Bunun
yanında iklimde en önemli etken ağaç iken bu yaz meydana gelen orman
yangınlarına dikkat çekmek istiyorum. Sadece Serik ve
Taşağıl Orman İşletmelerinde 17 bin hektar orman
alanı tahrip olmuş, 1 milyon 674 bin metreküp dikili ağaç
yanmış. Yani biz bir yandan Ağaç çok önemli,
ağaçlandıralım. çabaları yaparken elimizdeki hazır
büyümüş ağaçlarımızı, ormanlarımızı
korumaktan âciz durumdayız.
Bu yangınlar
sonrası yangın söndürme çabalarında ne kadar
başarısız olunduğu gözler önündedir. Teçhizat olarak ne
kadar yetersiz olunduğu, bu konuda hiçbir ciddi çalışmanın
bugüne kadar yapılmadığı yangınlarda gün gibi ortaya
çıkmıştır ve maalesef bu konudaki uzman diye
düşündüğümüz, yetki verdiğimiz arkadaşların da
yangın sonrasında Çok üzgünüz, ama hiç olmazsa kene problemini
kaldırdık. gibi üzüntü verici laflar söylemesi hepimizi derinden
yaralamıştır. Bunun yanında izinsiz olarak yapılan
ağaç katliamları içimizi yaralamıştır. Milas Pina
Yarımadasındaki katliam ve denizin doldurulması bu konudaki
örneklerden sadece biridir. Kendi bölgem olan Eskişehirde biz Porsukun
temiz akması için bütün çalışmaları yaparken, kaynağından
başladıktan sonra, Kütahyadan geçerken -geçen yıl bu kürsüden
birkaç kere daha dile getirmiştim- temizlenmediği için ve
Kütahyadaki fabrikaların hiçbir önlem alınmadan -ne hikmetse- rahat
rahat, hiç arıtmadan atıklarını Porsuka vermesinden dolayı
Eskişehirde Porsuk Çayını temiz hâlde göremiyoruz. Her ilin
aynı çaba içinde olması gerektiğini düşünüyorum.
Ben bu
düşüncelerle sözlerime son verirken, önemli tespitler ve öneriler içeren
Komisyon Raporumuzun bu konuda yapılacak çalışmalara önemli bir
ışık tutacağına inanıyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sönmez.
(10/15) esas
numaralı önergenin ilk imza sahibi İzmir Milletvekili Sayın
Ahmet Ersin.
Buyurun
Sayın Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET ERSİN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Küresel
ısınma ve su kaynaklarının korunmasına ilişkin
oluşturulan ortak Komisyonun bu konuyla ilgili bütün araştırma
önergelerini içeren ortak raporunun incelenmesinde gördüğüm sonuç
şudur: Değerli arkadaşlarım, gerçekten rapor beş yüz
kırk altı sahifelik bir rapor ve emek verilerek hazırlanan bir
rapor. Benim önergem dışındaki diğer hususları
kapsayan ve benim önergem dışındaki diğer hususlara birtakım
çözüm önerileri getiren bir rapor. Elbette verilen emeğe saygı
duyuyorum. Ancak, benim önergemin konusu olan yani, Ege Bölgesinin en önemli
sorunu olan Gediz Nehri ve bu nehrin, Gedizin kirliliğiyle ilgili fazla
bir çalışma yapılmadığını görmekten de üzüntü
duyduğumu belirtmek isterim.
Beş yüz
kırk altı sahifelik raporun, değerli arkadaşlarım,
sadece bir buçuk sahifesi benim önergemle ilgili. Yani, Sayın Komisyon,
Gediz Nehrinin sorunlarını, Ege Bölgesine verdiği
zararları kavrayamamış görünüyor. Dolayısıyla, benim
önergem ve Ege Bölgesinin bu sorunuyla ilgili yaptığı
çalışmanın yeterli olmadığını ve sorunu
anlayamadığını, kavrayamadığını ve
ortaya da bir sonuç çıkaramadığını görmüş
olmaktan büyük üzüntü duydum.
Değerli
arkadaşlarım, Gediz Nehri Kütahyada
doğup, Uşak, Manisa ve İzmiri de aştıktan
sonra İzmir Körfezine dökülen ve ilk çıktığı anda son
derece temiz olan nehir suyu,
döküldüğü yerde tam bir zehir
deposu olarak karşımıza çıkıyor. Yani, bu Gediz
Nehrinin güzergâhı üzerindeki ilçe, belde ve köylerdeki yerleşim
alanlarının hemen hemen bütün evsel atıkları bu nehre
boşaltılıyor. Keza, yine bu süreçte, bu güzergâh üzerindeki
organize sanayi bölgeleri ve diğer deri işletmelerinin ve fabrikaların
atıkları da yine bu Gediz Nehrine boşaltılıyor. Her
ne kadar bazı arıtma tesisleri kurulmuşsa da
çalıştırılması masraflı olduğu gerekçesiyle
maalesef çoğu zaman devre dışına çıkarılıyor
ve esasen bazı kuruluşların, bazı sektörlerin arıtma
tesisi kurup çalıştırması, bazılarının da
çalıştırmaması elbette bir haksız rekabete de neden
oluyor. Olayın bir bu boyutu var, bir de çevrede
yarattığı sorunlara ilişkin boyutu var.
Değerli
arkadaşlarım, bu zehir deposu olan Gediz Nehrinden tarımsal
sulama yapılıyor. Dolayısıyla, bu suyla sulanan tarım
ürünleri elbette sağlıklı değil. Ama insanlar bu tarım
ürünlerini kullanıyorlar, yiyorlar ve dolayısıyla o zehirli
maddeler insanlara da geçiyor ve o nedenle insan sağlığı
açısından da bu Gediz Nehrinin kirliliği büyük sorunlar
yaratıyor.
Bir başka
konu, değerli arkadaşlarım, bakın, İzmirin bir makûs
talihi vardı. Körfezin kokusunu hepiniz, İzmire gidenler ya da
İzmiri tanıyanlar bilirler. Son derece de kötü bir kokusu vardı
ve 1960 yılından itibaren İzmirdeki yerel yönetimler, bu
İzmir Körfezinin temizlenmesi, İzmirin bu makûs talihinin yenilmesi
için bir gayret içine girdiler ve 800 milyon dolar harcayarak Büyük Kanal
Projesiyle Körfezin temizliğini sağlamaya
çalışıyorlar ve şimdi İzmir Körfezi eski durumundan
çok uzakta ve sörf yapılan, balık tutulan bir bölgemiz hâline geldi.
Ancak bu Gediz Nehri, içine boşaltılan bütün evsel
atıkları, endüstriyel atıkları olduğu gibi Körfeze
boşaltıyor ve dolayısıyla Körfezi yeniden eski hâline
getirmenin yolu başlamış oluyor.
Değerli
arkadaşlarım, dolayısıyla 800 milyon dolarlık masraf
ve kırk sekiz yıllık emek boşa gitmek üzere. İşte
bu nedenle, bu soruna bir çözüm bulunması için
Çünkü bu sorunu aşmak
yani Gediz Nehrinin kirliliğini giderebilmek yerel yönetimleri aşan
bir sorun. Yerel yönetimler bunları kendi imkânlarıyla
aşamıyorlar. Kütahya, Uşak, Manisa ve İzmir Valilikleri,
Belediye Başkanları zaman zaman bir araya geliyorlar, hatta bu konuda
bir dernek de kurdular, bu Körfezin temizliğini sağlama adına
çalışma yapıyorlar ama bu sorunu aşamıyorlar
değerli arkadaşlarım çünkü onların boyunu aşıyor
bu sorun, bir devlet sorunu hâlindedir. Dolayısıyla, genel yönetimler
bu soruna sahip çıkmazlarsa bir süre sonra içinden çıkılmaz bir
hâle gelecek ve hem Körfez kirlenecek, kırk sekiz yıllık emek
boşa gidecek hem de harcanan paralar, kaynaklar boşa gidecek.
Dolayısıyla yapılması gereken, bu Gediz Nehrinden
kaynaklanan sorunların giderilmesi için verdiğim araştırma
önergesinin komisyon tarafından dikkate alınarak, ciddi biçimde
araştırılarak ve yerinde yapılan araştırmalarla,
çözüm önerilerini de ortaya koyarak bir sonucun ortaya çıkması
lazımdı. Ama maalesef, dediğim gibi, sadece bahsetmiş
beş yüz kırk altı sahifenin bir buçuk sahifesinde bu önemli
soruna. Ege Bölgesinin bu önemli sorununa ayırdığı süreç
beş yüz kırk altı sahifelik çalışmanın bir buçuk
sahifesidir!
Değerli
arkadaşlarım, demek ki komisyon -üzülerek belirtmeliyim ki- Ege
Bölgesinin bu önemli sorununu
Çünkü ciddi bir tarımsal sulama
yapılıyor bu nehirden. Çok doğru bir şekilde eğer
yapılırsa bu sulamalar, Gediz Nehri temizlenerek bu sulamalar
yapılırsa ciddi ihraç ürünlerimiz de bundan yararlanır. Ama
bugün maalesef bu Gediz Nehrinden sulanan tarım alanlarından
üretilen ve gönderilen ürünler çoğu zaman yurt dışından
iade ediliyor, ihraç edilenler yurt dışından tekrar iade
ediliyorlar. Yani böyle bir önemli sorun var. Ege Bölgesinin bu önemli
sorununun, Ege Bölgesinin hatta Türkiye'nin tarım bölgesi olan, en önemli
tarım alanı olan Ege Bölgesinin maalesef bu büyük sorununun bu
komisyon raporunda yeteri kadar değerlendirilmiş olduğunu
göremiyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bir durum tespiti yapmak gerekirse, yani raporda yer
almayan hususları da ele alarak bir durum tespiti yapmak gerekirse Gediz
Nehrinin yarattığı sorunlar, Gediz Nehrinin kirliliğinin
yarattığı sorunlar Türkiye için hem tarım alanında
büyük bir kayıptır hem de insan sağlığı
bakımından büyük, ciddi sorunlar ortaya çıkarabilir. O nedenle
bence yapılması gereken, Gediz Nehrinin bu birçok konuyu içeren
komisyon çalışmasıyla değil, sadece Gediz Nehrini ele
alan, sadece Gediz Nehrinin yarattığı sorunları ele alan,
Gediz Nehrinin yarattığı sorunların giderilmesi için
nelerin yapılması gerektiğini ele alan bir araştırma
komisyonu daha kurulması lazım. Maalesef, bu Komisyon, Gedize
gereken önemi vermemiştir.
O nedenle diyorum
ki bütün sitemlerimle
Komisyon Başkanına ve yöneticilerine, Komisyon
üyelerine sitemlerimi buradan bir kez daha belirtmek istiyorum. Yani bu önemli
soruna gereken önemi, gereken değeri vermedikleri için, çıkan rapor
da, benim açımdan, Ege Bölgesi açısından ve Gediz Nehrinin
ıslahı bakımından yeterli sonuçlar ortaya
çıkarmamıştır, yeterli ve doğru tespitler de
yapılmamıştır.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ersin.
(10/16) esas
numaralı önergenin ilk imza sahibi, Bursa Milletvekili Sayın Kemal
Demirel... (CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL
DEMİREL (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi konusunun araştırılması amacıyla Meclis
araştırması komisyonu raporunun görüşmeleri için söz
almış bulunuyorum.
Dünyanın
birçok yerinde mevsimlerde meydana gelen değişme, bazı yerlerde
sel baskınları, bazı yerlerde de kuraklıkla kendinden söz
ettiren küresel ısınma, son yıllarda ülkemizde
yaşadığımız su sıkıntılarıyla daha
acı şekilde olayın ciddiyetinin farkına varmamıza
neden olmuştur.
Su
kaynaklarına genel olarak sulak alanlar denmektedir. Bursa il
sınırında bulunan Uluabat ve İznik Gölümüz de sulak alanların
en önemlileri arasında yer almaktadır. Bu konuyla ilgili vermiş
olduğum araştırma önergelerinde, bu Komisyonun özellikle
İznik Gölü ve Uluabatla ilgili konularda bizzat göllere giderek, o
göllerin sorunlarının yerinde saptanmasını istemiştim.
Ne yazık ki komisyon raporunda, çok kısa, yetkililerden alınan
bilgiler çerçevesinde bir bilgi aktarılmış, oraya
gidilmemiş. Bundan da bir Bursa Milletvekili olarak üzüntülerimi ifade
etmek istiyorum.
Eğer siz bir
olayda ciddi, tutarlı, geçerli bilimsel araştırma yapmak
istiyorsanız sadece yetkililerin verdiği bilgiler değil,
aynı zamanda bizzat olayın yerine gideceksiniz, göreceksiniz,
araştıracaksınız ve ondan sonra onu rapora
aktaracaksınız. İnsanın gözleriyle gördüğü, giderek
araştırdığı konular çok daha sağlıklı
olarak raporlara yansıyabilir ama ne yazık ki bu çerçevede
sağlıklı bir şekilde yansımamıştır.
Onun ötesinde,
insanoğlunun altı bin yıl boyunca uygarlıklarını
nehir vadileri ve taşkın düzlüklerinde kurmaları rastlantı
değildir. Daha birçok sulak alan sistemi insan topluluklarının
hayatta kalmaları ve gelişmeleri için kritik öneme sahip
olmuştur.
Sürekli
gelişen teknoloji ne yazık ki bize doğanın önemini
unutturmuş gibi gözükmektedir. Teknolojinin getirmiş olduğu
nimetler, bir bakıyorsunuz, küresel ısınmayı da
peşinden getirmiştir. Yani küresel ısınmayı yaratan
kimdir diye araştırdığımız zaman, bunun
kaynağı bizzat insanoğlunun kendisidir. Yani doğa kendi
kendini kirletmiyor. Doğa kendi kendini sıkıntıya sokmuyor.
Doğa kendi kendini yok etme mücadelesi vermiyor.
Doğayı
yok etmemek, gelecek kuşaklara aktarılması noktasında temiz
bir dünya bırakmak istiyorsak, insanoğlunun kendisini
yargılaması, kendisini sorgulaması, kendisini gözden geçirmesi
gerekir. Eğer, bunu yapmadığı süre içerisinde, biz
doğanın kendi kendini yenilemesini, kirlilikten
uzaklaşmasını ve kendisiyle baş eder bir noktaya gelmesini
bekleyemeyiz. Onun için bizim yapmamız gereken, insanoğlu olarak,
sanayileşmede, insan yaşamında çevreyi kirleten,
doğayı yok eden, gelecek kuşaklara temiz bir dünya bırakma
gibi bir sorumluluğumuz olan
Bilhassa
parlamentolara büyük görevler düşüyor. Bu noktada, ben inanıyorum ki,
parlamentolar üzerine düşeni yapmalı. Eğer yapmıyorsa
parlamento işlevini yerine getirmemiş demektir. Parlamento niçin var?
Sorunların üzerine gitmek için var. Parlamento niçin var? O sorunları
çözmek için var. Parlamento niçin var? Bu sorunlar burada konuşulduktan
sonra, tespit edildikten sonra üzerine gitmek ve çözmek için var. Eğer siz
bunları yapmıyorsanız, komisyonlar toplanır, komisyonlar
çalışma yapar, komisyonlar raporlarını buraya getirir,
konuşuruz, tartışırız, değerlendiririz, oy
birliğiyle de kabul edebiliriz. Ama sonuç olarak bunu hayata geçirme
noktasında eğer bir yaptırım gücümüz yok ise, Parlamentonun
bir yaptırım gücü yok ise o zaman komisyonları toplamanın,
dolaşmanın, rapor hazırlamanın bir anlam ifade
etmediği gibi -ne yazık ki- acı bir gerçekle karşı
karşıya gelmiş oluruz. O yüzden bu raporların
hazırlanması noktasında özellikle komisyonların
yapmış olduğu çalışmaların bir yaptırım
gücünün olmasını istiyorum. Hangi Hükûmet olursa olsun, hangi
bakanlık olursa olsun, önemli olan, böyle ciddi, tutarlı, bilimsel
anlamda yapılacak olan çalışmaların bir neticeye vardırılmasıdır.
Ben bunu özellikle vurgulamak istedim.
Şimdi,
küresel ısınmanın getireceği sıkıntılar o
kadar çok ki, yani bu sıkıntıları saymakla bitmez. Yine
birkaç gün evvelki bir gazetede çıkan bir haber Şu anda bütün
dünyayı ekonomik kriz etkiliyor. diyor. İlave ediyor: Ekonomik
krizi bırakın, dünyayı daha çok küresel ısınma
etkiliyor. Ama küresel ısınmayla ilgili anlaşmalar var, Kyoto
var. Peki, o anlaşmalara süper devletler ne kadar uyuyor, ne kadar
uymuyor? Ne yazık ki bu da bütün dünyayı ilgilendiren bir konu olmasına
rağmen, hâlâ devletler, anlaşmaya imza atmasına rağmen,
altına imza atarak taahhütte bulunmasına rağmen, o taahhütleri
yerine getirmemek gibi bir görüş içerisindeler. Onların, bir kez daha
buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, attıkları imzaların
arkasında durmalarını özellikle istiyorum.
Ülkemiz Türkiye
bu küresel ısınmadan nasıl etkilenecek? derseniz,
bayağı ciddi anlamda etkilenecek. Bilim adamlarına göre küresel
ısınma önlenemediği takdirde Türkiyenin yüz yıl içinde
Kuzey Afrikaya döneceği söyleniyor. Şimdi tehlike bu kadar büyükken
Biz hep yeri geldiği zaman söyleriz: İşte, bu ülkeler bize
geçmişten bırakıldı. E peki, gelecek kuşaklara Kuzey
Afrikaya dönebilecek bir Türkiyeyi -eğer bizler yeterli
çalışma yapmazsak- bıraktığımız zaman
bizleri nasıl sevgiyle, saygıyla anacağını
şimdiden görüyorum. Yani o sevgi, saygı anlamını da
manalı söylemek istiyorum, aslında bunu bir eleştiri
anlamında söylemek istiyorum. Çünkü bizler gelecek kuşaklara
karşı yapmamız gereken işleri, üzerimize
aldığımız, yüce Meclisteki, Parlamentodaki
sorumluluğumuzu ne yazık ki yerine getirememenin
Onların
yüzündeki tebessümleri şimdiden görüyorum. Bu anlamda balıkların
yok olma tehlikesi var. Bugün Marmarada, Egede, Akdenizde, Karadenizde
-eskisi kadar- balık çeşidi de ortadan kalktıysa, bu küresel
ısınmanın getirmiş olduğu sebeplerden
dolayıdır.
Daha sık ve
uzun kuraklıklar yaşanacak. Bugün, ülkemizde, ne yazık ki bu
dönemde sık sık su sıkıntıları yaşandı
büyük şehirlerde ve bu su sıkıntılarının da
sebeplerinden bir tanesi hep yağmur yağmadı, yağmur
yağmadı
Ee, peki,
yağmur yağarken biz gereken tedbirleri almış
mıyız? Yağmur yağarken o suları dolduracak yeterli
barajlarımız, depolama sistemlerimiz var mı? Ne yazık ki
yapılan araştırmalar bunların da
olmadığını ortaya koyuyor.
Ulaşım
dersek, küresel ısınmada ulaşımın da büyük etkisi var.
Biz toplu taşımalara ne kadar önem veriyoruz? Burada demir
yollarına ve deniz yollarına mümkün olduğunca
ağırlık verilmemesinin de sebepleri var. Demir yollarına ve
deniz yollarına gereken önem verilirse küresel ısınmada da biz
bir noktada, ulaşım alanında üzerimize düşeni
yapmış olacağımızı vurgulamak istiyorum.
Onun ötesinde,
yine Çevre ve Orman Bakanlığına göre toplam 112 milyar
metreküplük suyun 40 milyarının değerlendirilebildiğini
söylüyorlar, geri kalan 72 milyar metreküplük bölümün ise boşa
aktığını. Demek ki biraz evvel yapmış
olduğum konuşmada da yeterli barajlarımızın, yeterli
depolama sistemlerimizin olmaması ve bu alanda da akan nehirlerden
yeterince faydalanamamamız, işte bu noktadaki gerçek rakamları
ortaya koyuyor. Su şebekelerinde suların kaçması söz konusu,
kaçaklar var. Gerçekten belediyeler rantla uğraşacağına
kaçak suları önleme noktasında üzerine düşen görevi
yapmış olsalar, çok daha büyük, namuslu, onurlu, adaletli bir iş
yapmış olurlar çünkü suyun olmadığı yerde hayat olmaz,
hayatın olmadığı yerde canlı olmaz, canlının
olmadığı yerde dünya olmaz.
Değerli
arkadaşlar, konuşmamın sonuna gelirken, yine bizim
Bursanın Orhangazi ilçesinde Çeltikçi köyü var. Birçok basın
organında çıktı, Çeltikçi köyünün tepesinde çöp alanı
yapılmak isteniyor. Köye gittim, Sayın Bakana da vereceğim,
imzaları getirdim buraya. Bütün köy toplanmış, imzaları
atmışlar bu çöple ilgili; katı atık tesisleriyle ilgili;
bunun önlenmesi noktasında görüş birliğindeler ve ne yazık
ki oraya giden yetkililer, orada, isimlerini vereceğim birkaç kişiyle
toplantı yapmışlar, onlardan bilgi almışlar ve o bilgi
çerçevesinde -burada belgeyi de gösteriyorum; belgesiz konuşmayı ben doğru
bulmuyorum- diyor ki Çeltikçi köyünden aza Ömer Kaya ve korucu Emrullah
Ağana sorulmuş ve demişler ki onlar İçme suyu yönünden bir
sakıncası yok. O iki kişiye gittim, ellerine dokundum siz
canlı mısınız, değil misiniz diye. Dediler ki: Hiç
kimse bize gelmedi, kimse bizimle konuşmadı, kimse bizim görüşümüzü
almadı. Ama raporda gitmişler, görüşmüşler,
görüşlerini almışlar ve raporda da demişler ki
Onların görüşünü alarak sakınca bulunmadığıyla
ilgili rapor hazırlamışlar.
Şimdi, ben,
özellikle bu konunun araştırılmasını istiyorum. O
insanlar orada yaşıyorlar. O insanlar Yetkililer bize gelerek bizzat
bir de bizden dinlesinler diyorlar. O zaman şöyle bir tablo
çıkıyor ortaya: Arkadaşlar, birçok raporumuz
hazırlanıyor, birçok rapor bürokratlar tarafından
hazırlanıyor, acaba, onların o hazırlanış şeklinde
gerçeklik payı, tutarlılık payı, ciddi, tutarlı,
geçerli, bilimsel araştırmaları var mı, yok mu onun da ben
bu noktada araştırılmasını istiyorum. Çünkü,
Orhangazideki köylülerimiz bunu özellikle bekliyorlar. Bu anlamda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakikalık ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KEMAL
DEMİREL (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son sözlerim
arasında şunu söylemek istiyorum: Türkiyenin, çok acil, bilim
adamlarını da alarak, sivil toplum örgütlerini alarak, sivil toplum
örgütlerinin görüşlerini
Yani sizden ben daha mı az biliyorum, daha
çok biliyorum diyerek, sivil toplumları öteleyerek, bilim
adamlarının görüşlerini hiçe sayarak değil, onların
görüşleri de alınarak ulusal çevre politikamızın oluşturulması
lazım, millî su politikamızın oluşturulması
lazım. İnşallah bunlar mutlaka yapılmalı. Çünkü
çevrenin kirlenmesinin önlenmesi noktasında siyaset olmaz. Herkes
işin içinde olmalı ve herkesin görüşü alınmalı.
Kısaca,
belki konuyla alakası yok ama, bir bilgi aktarmak istiyorum; Şu anda
Batı Trakyada eğitimle ilgili çok ciddi sorunlar var. İki
günden beri Batı Trakyada insanlar Türk ve Müslüman çocukları
okullara göndermiyorlar; 16 tane çocuğumuzun kayıtları
silindiği için tepki üzerine gitmiyorlar. Sayın Bakanımın
da ben not almasını istiyorum Bakanlar Kurulunda bu konunun gündeme
gelmesini ve Batı Trakyadaki soydaşlarımızın, bu
haksızlığın önüne geçilmesi noktasında da
Meclis
kürsüsünden davet ediyorum.
Hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demirel.
(10/17) esas
numaralı önergenin ilk imza sahibi Mersin Milletvekili Sayın Ali
Rıza Öztürk.
Buyurun
Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan komisyon raporuyla ilgili görüşlerimi belirtmek
istiyorum.
Bildiğiniz
üzere Göksu Irmağı üzerinde Yukarı Göksu Havzasından Konya
Ovasına su akıtılmasına ilişkin ve kamuoyunda Mavi
Tünel Projesi olarak adlandırılan projenin Göksu Deltasına ve
Silifke Ovasına vereceği muhtemel zararların
araştırılması için Meclis araştırması
istemiştim 24 Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşımla
birlikte.
Komisyon
çalışmış, sağ olsun emek vermiş, altı yüz
kırk altı sayfalık bu raporu hazırlamış. Ancak
Komisyonun raporunda, altı yüz kırk altı sayfalık bu
raporda, öyle anlaşılıyor ki, bu Göksu Nehri üzerine
yapılan Mavi Tünel Projesinin geçtiği bölgede vereceği zararlarla
ilgili hiçbir araştırma yapılmamış. Bu altı yüz
kırk altı sayfa içerisinde yarım sayfayı aşkın,
üç paragraflık sözler var. Bu sözler de Devlet Su İşlerinin
kitabi bilgilerinden alınmış. Bunun için, komisyon
araştırmasına zaten gerek yoktu sırf bunu almak için.
Şimdi
bakın, burada Proje alanında her türlü etüdün yapılarak ÇED
süreci sonunda Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çevresel
etkileri önemsizdir kararı alındığı ifade
edilmiştir. Komisyon bu çalışmasını yaparken zaten bu
bölgeye gitmediği komisyon raporundan da belli. Konya, Uşak, Kütahya,
Edirne, Tekirdağ, Sakarya, Hatay, Şanlıurfa ilçelerine
gitmiş Komisyonumuz. Şimdi, bunu ifade etmek için zaten komisyon
kurmaya gerek yok. Bu, Silifke Cumhuriyet Halk Partisinin 2006
yılında Devlet Su İşlerine yazdığı bir
yazıya o zamanki Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının
verdiği yanıtta zaten belli. Yani, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığının 2006 yılında Silifke Cumhuriyet Halk
Partisi İlçe Başkanlığına verdiği yanıt ile
komisyondaki verdiği yanıt aynı, hiçbir fark yok. Demek ki
Komisyon, bu konuda, bırakın ciddi çalışmayı, hiçbir
çalışma yapmamıştır. Değerli
arkadaşlarım, çünkü o zaman da aynen şunu söylüyor: Göksu
Deltasının projeden olumsuz etkilenmesi söz konusu değildir.
diyor. Kim diyor bunu? Devlet Su İşlerinin yetkilileri diyor.
Şimdi bizim
iddiamız şu: Bu proje, 414 milyon metreküp suyu Yukarı Göksu
Havzasında kurulan Bozkır, Avşar ve Bağbaşı
barajlarından alıp Konya Ovasına akıtacak. Sayın
Bakan da daha bundan takriben on gün önce verdiği bir gazete
beyanında Göksu Nehrinin suları artık Akdenize akmayacak,
Konya Ovasına akacak. dedi. Biz de diyoruz ki: Tamam, bu su Konya
Ovasına aksın ama Akdeniz ne olacak? Bu Göksu, bildiğiniz gibi
Konyanın Hadim ilçesi yakınlarında Taşeliden
doğuyor, ana kolu
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu proje Sayın Bakanın ve
iktidar yetkililerinin söylediği kadar çok böyle masumane, Silifkeye ve
Mut Ovasına hiçbir zararı olmayacak bir proje değildir.
Bakın benim aldığım, tarımla ilgili yetkili
kurumlardan aldığım görüşler var. Bu proje hayata
geçtiği zaman Silifke içinden akan, Muttan geçen bu Göksu
Irmağı âdeta dere hâline gelecektir, yazın kuruyacaktır.
Zaten
Sayın
milletvekilleri, bu proje gerçekleştiğinde Silifke Ovası
kuruyacaktır. Göksu Deltası deniz ile Silifke ovaları
arasında bir tampon görevi oluşturmaktadır ki deniz suyunun iç
ovaya doğru gelmesini engellemektedir. Dolayısıyla,
çoraklaşmayı kısmen olsun engellemektedir. Bu hâliyle bile Göksu
Deltasında çoraklaşma, Silifke Ovasında tuzlanmalar meydana
gelmiştir. Yazın nehrin debisi gittikçe azalmaktadır. Şu
anda bile Silifkede akan nehrin suyu çok azdır; dolayısıyla,
çevreye çok ciddi zararlar vermektedir. Yarın bu projenin tümüyle
faaliyete geçmesi hâlinde belki Göksu Nehrinden Konya Ovası verimli hâle
getirilebilecektir ama öbür taraftan da Silifke Ovası yıkıma
uğrayacaktır.
İşte,
bu yıkıma uğramaması için, bunun etkilerinin
azaltılması için, biz, bunun ciddi olarak
araştırılmasını istemiştik. Göksu Deltası,
Ramsar Sözleşmesi ile korunan, sulak alanlara sahip, içerisinde varlıkları suya
bağlı birtakım kuşların, binbir çeşit sürüngenin
ve yabani hayvanların olduğu bir havzadır. Bu Göksu
Deltasının korunması, Göksu Deltasının yaşaması
her şeyden önce Göksu Irmağına bağlıdır.
Sayın Bakanın iddia ettiği gibi Göksu Irmağı boşu
boşuna Akdenize akmıyor. Irmaklar denizlere boşuna akmaz.
Irmaklar denizdeki hayatı besler, denizlerdeki hayatların
sürdürülebilir olması ırmakların denize akmasına
bağlıdır. Geçen konuşmamda da burada söylemiştim,
Mısır Devlet Başkanı Nil Nehri boşuna akmayacak,
akıtmayacağız. demiş, Assuan Barajını
yapmıştır, arkasından Akdenizdeki sardalya stokları
yüzde 80 oranında azalmıştır.
Şimdi,
yapılmak istenen budur. Elbette ki ırmaklarımızdan,
sularımızdan insanlarımız doğru bir şekilde
yararlanmalıdır ama yararlanırken bir bölgenin
çıkarlarını öne çıkararak diğer bölgeyi yok etmek,
yıkmak doğru değildir. Bu proje Silifke Ovasını, Mut
ovalarını yıkım projesidir. Bu projenin sonunda Mut
Ovası ve Silifke Ovası çok ciddi zararlar görecektir, Göksu Deltasındaki
hayat yok olacaktır, Silifkedeki hayat yok olacaktır. Bugün
Silifkede iki yılda beş çeşit ürün alınmaktadır. Her
türlü tarımsal alanlar tuzlanacaktır, kuruyacaktır. O nedenle
biz bunun çok ciddi olarak araştırılmasını istedik ve
bunun meydana getireceği muhtemel etkilerin en aza indirilmesi için
alınması gereken tedbirlerin tespitini ve bunların derhâl
uygulanmasını istedik. Çünkü yarın çok geç olabilir. Ama
üzülerek gördüm ki bu raporda buna ilişkin hiçbir inceleme,
araştırma yok. Her şeyde olduğu gibi kitabi birtakım
bilgiler var, teorik bilgiler, kitaplardan alınmış veya Devlet
Su İşlerinin yetkililerinin arşivlerinden alınmış
-çünkü aynısı bende daha önce var zaten, özellikle Göksu ile ilgili
olan bilgiler bende daha önce de var, DSİ kaynaklarından
alınmış- hiçbir araştırma, inceleme
yapılmamış değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Dolayısıyla bunun çok ciddiye
alınmadığı ortadadır. Bu doğru bir
yaklaşım tarzı değildir. Bunun Bakanlık
tarafından ciddiye alınması, bu projenin etkilerinin
araştırılması -yani Zarar vermeyecek. demek bence çok
doğru bir söyleyiş tarzı değildir, bunun zarar
vereceği bilinen bir gerçektir- bu zararlar nelerdir, bunların
etkilerini nasıl en aza indirebiliriz, buna Sayın
Bakanlığın bir an önce eğilmesi gerektiğini ben
düşünmekteyim. Su ve toprak doğru kullanılırsa kendisine
ihanet etmez. Eğer su ve toprağı doğru kullanmazsanız
o, insanlara ihanet eder.
Ben
ırmaklarımızın insanlığın hayrına
olduğunu düşünüyorum, bunun doğru kullanılması
gerektiğini düşünüyorum. Bu konuya Sayın
Bakanlığın ciddiyetle eğilmesini ve Silifke
Ovasının, Mut Ovasının bir an önce mahvolmaktan
kurtulmasını sağlamasını diliyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Birleşime
otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.54
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi konusunda kurulan Meclis araştırması komisyonu
raporunun genel görüşmesine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet burada.
Şimdi
gruplar adına konuşmalar yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır.
Buyurun
Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
CHP GRUBU ADINA
RASİM ÇAKIR (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının dengeli
kullanımıyla ilgili kurulmuş olan Meclis
araştırması komisyonunun raporu ile ilgili Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu Komisyon 22nci Dönem Parlamentosunun
çalışma süresi içerisinde de kurulmuştu. O dönemde de çok
kıymetli, çok önemli çalışmalar yapmış idik fakat
22nci Dönem Parlamentosunun, raporun Meclise gelip konuşulmasına
ömrü vefa etmediği için aynı komisyon, bu dönem, yine, siz
değerli milletvekillerinin vermiş olduğu araştırma
önergeleri sonucunda kuruldu ve üç ay gerçekten yoğun, ciddi, hem
bölgelerde hem Mecliste bilim adamları ve ilgililerle görüşerek ciddi
bir çalışma yaptı.
Komisyonumuzun
size sunmuş olduğu rapor, gerçekten dikkate değer bir rapor.
Detayları bile önemseyip, sizleri bu anlamda bilgilendirmeyi amaç
edinmiş. 546 sayfa kadar önemli bir belge niteliğinde olacak bir
rapor. Tabii, fırsat bulup bu raporu inceleyen, okuyan milletvekillerimiz,
konuyla ilgili daha detaylı, daha ciddi bilgi sahibi olma
fırsatını bulacaklar.
Değerli
arkadaşlarım, sözlerimin başında hemen şunu ifade
etmeliyim ki, 22nci Dönemde ve 23üncü Dönemde çevreyle ilgili verilmiş
olan bütün araştırma komisyonu çalışmalarında Çevre
Komisyonunda, Çevre Komisyonu Çevre Yasasıyla ilgili alt komisyonda
yoğun çalışmaların hepsine katıldım. Fakat
üzülerek ifade etmek istiyorum, bir çözüm bulunur umuduyla ifade etmek
istiyorum, bugüne kadar araştırma komisyonlarının
yaptıkları çalışmalar ve Genel Kurula sundukları rapor
neticesinde o günden bugüne kadar, o raporlar doğrultusunda, hükûmetlerin,
o sorunları çözüme yönelik ciddi çalışmalar içerisinde
olduklarını maalesef göremedik.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi millî irade demektir. Bu Komisyon millî iradenin desteği ve
oylarıyla kurulmuş ve neticede sorunu tespit eden ve çözüm
yolları öneren bir görev yapmıştır ve hazırlamış olduğu
rapor siz değerli heyetinize sunulmuştur ve milletvekili
arkadaşlarım, gerek önerge sahipleri ve gerek gruplar raporla ilgili
görüşlerini bu kürsüde özgürce ifade etmektedirler ama buradan
çıkacak olan sonuç şudur: Ey Hükûmet, biz Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak böyle bir rapor hazırladık, size şöyle şöyle
uyarılarımız var, lütfen bundan sonraki
icraatlarınızda bu sorunlara çözüm üreten bizim önerilerimizi dikkate
alarak çalışmalar yapın. Bu işin özü budur, bu işin
ruhu budur, bu işin amacı budur. Yoksa Meclis
araştırması komisyonlarının hazırlamış
olduğu raporlar, görüşmeleri tamamlandıktan sonra Meclisin tozlu
raflarına bırakılarak, terk edilerek orada meraklıları
tarafından gelecek yıllarda okunması için hazırlanmış
olan raporlar değildir.
22nci Dönemde
özellikle Ergene Nehrinin kirliliğiyle ilgili çok ciddi
çalışmalar yapıldı ama maalesef o günden bugüne Ergene
Nehrinin kirliliğiyle ilgili somut, kabul edilebilir, ciddi hiçbir gayret
ve çalışmayı biz hükûmetlerden ve o günlerden bugünlere görev
yapan sayın bakanlardan görmedik.
Bu
uyarıyı Sayın Meclis Başkanıma
yaptığımı düşünüyorum. Meclis İç Tüzüğünde
mi değişiklik yapılır, bir başka yöntem mi bulunur ama
Meclis araştırması komisyonlarının hazırlamış
olduğu raporların sayın bakanlar tarafından yürütülmesi
noktasında daha ciddi, daha gayretli çalışmaların
yapılması bir şekilde sağlanmalıdır; yoksa
harcanan emeğe yazıktır, harcanan zamana yazıktır,
harcanan paraya yazıktır.
Değerli
arkadaşlarım, dünyamızın bir tek enerji kaynağı
vardır, o da güneştir. Dünyadaki yer altı ve yer üstündeki gaz,
sıvı ve katı hâlinde bulunan bütün enerji
kaynaklarının temeli güneş enerjisidir; dünya bütün enerjisini
güneşten almaktadır ve güneş ışınları
yeryüzüne vurup atmosferden geriye yansıdığı noktada
dünyamızı ısıtır. Sanayi devrimiyle beraber
atmosferdeki sera gazı etkisi yapan karbon, metan, su buharı gibi
gazların atmosferdeki yoğunluğu artırması sebebiyle,
bu güneş ışınlarının geriye dönüşünde
atmosferdeki yoğunluğun artmasından dolayı atmosferi, yani
havayı ve buna bağlı olarak suyu ve karayı daha fazla
ısıtması küresel ısınma anlamına gelmektedir.
Kabaca küresel ısınma budur.
Milletlerarası
İklim Değişikliği Panelinin 2007 yılında
vermiş olduğu raporda, bugüne kadar çeşitli platformlarda sadece
konuşulan ve tartışılan ama artık o günden sonra
dünyadaki bilim adamlarının büyük bir çoğunluğunun hemfikir
olduğu Küresel ısınma insan kaynaklıdır.
İnsanın doğayı ve atmosferi yanlış
kullanmasından dolayı bir küresel ısınma tehdidiyle
karşı karşıyayız. fikri bir bilimsel gerçeklik olarak
artık kabul edilmiştir. Bu tartışmalar esnasında
dünyanın milyonlarca yıl evresi içerisinde zaman zaman
soğuduğunu, zaman zaman ısındığını,
böyle bir gelişmenin bir doğal gelişme olduğu, insan
kaynaklı olmadığı yönünde tezler ileriye süren bilim
adamları da olmasına rağmen bilim adamlarının büyük
bir çoğunluğu küresel ısınmanın
kaynağının insan olduğu tespitine
varmışlardır.
Tabii, bu tespiti
1900lü yıllarda, son yüz yıllık araştırmalarda
atmosferin ortalama 0,74 santigrat derece ısındığı
sonucunu bilim adamları ortaya çıkarmıştır. Bu
kadarlık bir ısınma denizlerde, deniz seviyesinde 17
santimetrelik bir yükselmeye sebep olmuştur.
Bu bilimsel
araştırmalar ve gerçeklikler ışığında bilim
adamları dört temel senaryo -bazıları bunlara felaket
senaryosu da diyor ama ben onu kullanmak istemiyorum- A1, A2, B1, B2
senaryoları ve bunlara bağlı kırk senaryo yani öngörü
ortaya atmışlardır. Bu senaryolar, bu öngörüler dünyadaki
sanayileşmenin ve karbon gazı salınımının, sera
gazı salınımının bu hızla devam etmesini öngören,
esas alan ve eğer öyle olursa dünyanın otuz yıl, elli yıl,
yüz yıl sonrasını hesap eden veya dünyadaki nüfus
artışının aynı hızla devam ettiğini
varsayarak 2050lerde, 2099larda artan dünya nüfusuna göre insan
ihtiyaçlarını karşılamak adına dünyadaki küresel
ısınmanın hangi noktalara gelebileceği gibi bazı
unsurları temel alarak, baz alarak dünyanın önümüzdeki yüz yıllık
senaryolarını çizmişler.
Bu öngörülerden,
değerli arkadaşlarım, kötümserlerini bir kenara
bırakıyorum ama en iyimseriyle bile karşılaşıyor
olsak bugünden başlayarak bu konu üzerinde bütün dünya elinden gelen bütün
gayreti de göstermiş olsa maalesef insanın tüylerini ürperten ve
insanın geleceğiyle ilgili ciddi tedirginlik ve endişelere sevk
eden senaryolar, öngörüler konuşulmaktadır.
Yapılan
araştırmalarda, dünyanın büyük dağ kütlelerinde
buzulların giderek küçüldüğü, dolayısıyla dünyanın
büyük nehirlerinin su toplama havzalarında su verimliliklerinin giderek
azaldığı, nehirlerin debilerinin azaldığı,
bazı nehirlerin az önce de konuşmacılar söylediler- yaz
aylarında hiç sularının akmadığı, kuzey
kutbundaki buzulların erimesi neticesinde dünya ikliminin en belirleyici
aktörlerinden biri olan gulfstream sıcak su akıntısının
soğumasıyla beraber okyanusun dibindeki metan gazlarının da
su üstüne çıkabilme riskiyle bu metanın atmosferdeki
yoğunluğu artırarak küresel ısınmanın önümüzdeki
yüzyılda 2 ila 4 derece -iyimser senaryodan bahsediyorum-
artacağı varsayılıyor. Atmosferin, suyun ve karanın 2
ila 4 derece arttığı noktada dünyadaki canlı ve insan
yaşamıyla ilgili gerçekten çok ciddi değişiklikler ve dünya
insan için artık yaşanılamaz bir dünya hâline gelebilme riskini
taşıyor. Yani her şey belki çok önemlidir, ekonomi çok
önemlidir, sanayi çok önemlidir, siyaset çok önemlidir, ama en önemli şey
insanın yaşam hakkıdır.
Bilinmelidir ki
tarihimizde, dünya tarihinde on yedi tane devlet su ve susuzluk probleminden
dolayı batmıştır. Yani bugün o devletlerin ismini bile
kimse bilmiyor. Su ve susuzluk probleminden dolayı yüzlerce Hükûmet
devrilmiştir. Su, siyasetin en önemli argümanlarından biridir.
Dolayısıyla, su bir yaşam hakkıdır ve hangi siyasi
parti iktidar olursa olsun, hangi yöneticiler görevde olursa olsun, bu küresel ısınmanın
getirmiş olduğu sonuçları ortadan kaldırmaya yönelik
tedbirleri hep birlikte, el birliğiyle almak zorundayız.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, bütün konuşmacılar
sıkıntıları söyledi. Türkiyede kirlenmeyen göl yok, yok
olmaya yüz tutmamış göl yok. Türkiyede kirlenmeyen nehir yok.
Türkiyede yer altı suları kirlenmeye başladı. Bugün bir
havzadan bir başka havzaya su nakletmeyi hükûmetin ve
bakanlığın bir başarısıymış gibi bir
politik anlayışa sahibiz. Bu, su havzalarını, bizim
-geçmiş dönemlerden gelen, sadece bu hükûmet anlamında söylemiyorum-
doğru kullanmadığımız anlamına gelmektedir. Yani
Türkiye, Sayın Bakanın ifade ettiği gibi su zengini
değildir. Türkiyenin artan nüfusu, nüfusun kentlerde toplanması,
yoğunlaşması ve su kaynaklarının artmaması, hatta
giderek azalması, Türkiyede kişi başına yıllık
su tüketimini süratle aşağılara doğru götürmektedir ve
Türkiye, dünya ölçeğinde su fakiri diyebileceğimiz bir ülke
durumundadır. O bakımdan, küresel ısınmanın,
üstesinden gelebilmek için yapılması gerekenler bellidir.
Zamanımız olsa bunu uzun uzun tartışsak.
Şehirlerimizi
insanın değil, otomobillerin daha iyi yaşayacağı
şehirler hâline getirdik, alt geçitler, üst geçitler yaparak ve
şehirlerde herkesin altında bir otomobil, her ailede iki otomobil, üç
otomobil, yarınımızı düşünmeden. Dünyanın birçok
metropolünde otomobiller şehir merkezine giremez. 1991de Paris Belediye
Başkanı seçildiğinde ilk işi Paristeki şehir içi
trafiğini düzeltmek ve Parisin sera gazı
salınımını azaltmak olmuştur.
Düşünebiliyor
musunuz değerli arkadaşlarım, Çinin millî geliri kişi
başına 5 bin dolar, Amerikanın 35 bin dolar. Çinin yüzde 8
kalkınma hızı var. Otuz yıl sonra Çin de 35 bin dolar millî
gelire sahip bir ülke hâline geldiğinde, Çinlilerin ve Hintlilerin
Amerikan vatandaşları gibi talepleri yükseldiğinde dünya bu
talebi hangi kaynaklarıyla karşılayacak? Bunu bugün sormak ve
düşünmek mecburiyetindeyiz.
Bir önerimiz
olmuştu. Zamanım çok daraldı. Bütün bu yaptığım
çalışmalardan sonra gördük ki su ve atık su yönetimi dünyada
havza bazında ele alınıyor, havza bazında çözülüyor ve
Türkiyede de artık su ve atık su yönetimi havza bazında
planlanmalıdır, havza bazında yönetilmelidir ve havza
bazında soruna çözüm üretilmelidir.
Bu anlamda, ben,
geçtiğimiz aylarda Türkiye Büyük Millet Meclisine Ergene ve Meriç
Havzası Su ve Kanalizasyon İdaresi ismi altında bir kanun
teklifi verdim. Yani Ergene ve Meriç havzasını, yani Trakyayı,
Trakyadaki su kaynaklarını bir merkezden yöneten, bir merkezden
idare eden, bir merkezden izin veren, kullanma izni veren ve atık suyun da
bir merkezden arıtıldığı ve su kullananın,
atık su üretenin, bu sorunun, çözümüne katkı yaptığı,
para ödediği bir merkezî yapının oluşmasıyla Ergene
Nehrinin ancak kurtulabileceği ve temiz bir Trakyayı yaratabileceğimizi
düşünerek bir kanun teklifi verdim. Ama maalesef herkesin dilinde Havza
bazında su yönetim olmalı. diye konuşuluyor ama iş
pratiğe geldiğinde, çözüme geldiğinde, Yapalım.
dendiğinde yapması gerekenler, sorumlular, etkililer, yetkililer bu
çözümlere maalesef çok sıcak bakmıyorlar, çok mesafeli ve uzakta
duruyorlar.
Bizim bu yer
altı ve yer üstü su kaynaklarının aşırı
kirlenmesine ve yok olmasına göz yumduğumuz, nüfus
artışımızı dengeleyemediğimiz ve enerji
kullanımını çevreyi kirletmeyen enerjiye döndüremediğimiz
ve Türkiyemizi, dünyamızı
ormanlaştıramadığımız noktada bu sorunları
çözebilmemiz mümkün değil. Biliyorsunuz, ağaç atmosferdeki
karbondioksidi bünyesine absorbe eder. Odun ağırlıklı
olarak karbondioksittir. Yani diktiğimiz her ağaç atmosferdeki
karbondioksidi ve sera gazlarını bünyesine absorbe ederek o
yoğunluğu azaltmaya yardımcı olacaktır. O
bakımdan, ağaç dikmek, ağaç dikmeyi teşvik etmek,
desteklemek hepimizin, başta hükûmetlerin en önemli sorumluluğu
olması gerekir.
Değerli arkadaşlarım,
son söz olarak şunu söyleyeceğim: Dünya, savaş ekonomisine,
silahlanmaya yılda 1,2 katrilyon dolar para harcıyor. Yani
insanoğlu savaş ekonomisine, savaşmak için, birbirini öldürmek
için yılda 1,2 katrilyon dolar para harcıyor. Dünyayı küresel ısınmadan
kurtarmak için, dünyada insanoğlunun yeniden daha güzel bir çevrede, daha
güzel bir doğada yaşayabilmesini sağlamak için,
çocuklarımıza
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) -
torunlarımıza daha güzel bir dünya sağlayabilmemiz
için gereken para ne kadar biliyor musunuz değerli arkadaşlarım?
200 milyar dolar. Yani insanoğlu birbirini öldürmek için 1,2 katrilyon
lira para harcıyor yılda ama daha güzel bir dünya için harcaması
gereken 200 milyar dolardan maalesef kaçınıyor. İşte bu
soru, hepimizin oturup çok ciddi bir şekilde düşünüp hep beraber
çözüm üretmemiz gereken önemli bir soru bence ve bu sorudan hiç kimse de
kaçamaz, kaçmaması lazım.
Bu duygularla
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çakır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Cumali
Durmuş.
Buyurun
Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
CUMALİ DURMUŞ (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 138 sıra sayılı küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının yönetimiyle
ilgili Meclis araştırması komisyonu raporu üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının doğru
kullanılması konusu bizim ve gelecek nesillerimizin en önemli sorunu
olarak karşımızda durmaktadır. Yüce Meclisimiz de bu
konunun önemini kavradığından dolayı bu araştırma
komisyonunun kurulması sağlanmış; çok değerli
milletvekillerinin önemli çalışmaları ve birçok bilim
adamı, bürokrat tarafından konunun ehemmiyeti ve ölçüleri,
araştırma komisyonu sayesinde net bir şekilde gözler önüne
serilmiştir.
Komisyonumuz, çok
önemli bilgilere sahip olmuş, yerinde incelemelerle önümüze çıkacak
birçok tehlike ve olumsuz şartlara bire bir şahit olunmuştur.
Son yıllarda
doğal dengenin bozulması sonucu olarak ortaya çıkan olumsuz
gelişmeler, küresel ısınma ve sürdürülebilir su yönetimi
kavramlarını öne çıkarmakta ve su kaynaklarının daha
akılcı, ekonomik ve etkin kullanılmasını zorunlu
kılmaktadır.
Küresel
ısınmanın dünyayı tehdit eder hâle gelmesinin en büyük
sorumlusu tabii ki insandır. Bizim asli görevimiz, bizden sonra
yaşayacak olanlara yaşanılabilir, huzurlu, özgür bir ortam
bırakarak bu dünyadan ayrılmaktır. O zaman görevimizi
yapmış olmanın huzuruyla dünyadan ayrılmış
oluruz.
Günümüzde
yaşanan çeşitli yolsuzluklar ve haksızlıklar nasıl
toplumumuzun geleceğe umutsuz bakmasını sağlıyorsa,
küresel ısınma da toplumun geleceğini karartacak sorunlara
doğru ilerlemektedir.
Bu
araştırma komisyonunun kurulmasında partimiz milletvekilleri ve
grubumuzun desteği bulunmuştur. Grubumuzun bu komisyonun
kurulmasındaki niyeti samimidir. Meclisimiz bu konunun takibini ciddi bir
şekilde yapmalıdır. Yalnız, geçmişte
yaşadığımız gibi, komisyon raporu yazılıp
rafta kalacaksa bunca çalışmanın, bunca emeğin gereği
yoktur. Araştırma komisyonlarının önerilerinin Hükûmetçe
uygulanıp uygulanmadığı çok net takip edilememekte ya da
yapılanlarla ilgili çok fazla bilgi sahibi olunamamaktadır. Komisyon
çalışmasını tamamladıktan sonra önerilerinin yerine
getirilip getirilmediğinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bilgilendirilmelerinin yapılması
bizim ve grubumuzun ve milletvekillerinin en haklı talebi olarak size
sunuluyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınmaya yol açan
en önemli faktör sera gazı salınımıdır. Sera
gazı, aslına bakılırsa doğal bir süreçtir ancak
insanoğlunun sera gazı etkisi yaratan gazları atmosfere daha
fazla vermesi bu dengeyi bozmuştur. Sera gazı dünyada
yaşamı sağlayan bir süreçtir. Doğanın dengeli olarak
ürettiği bu süreç insanoğlu tarafından bozulmuştur. Sanayi
Devrimi sonrası aslında yararlı bir gaz olan karbondioksit
üretiminin artması sera etkisini keserek dünyanın ısınma
sürecine katkıda bulunmuş ve bulunmaya devam etmektedir. Fosil
yakıtlarının kullanımının artması ve bunlar
yetmiyormuş gibi insanoğlunun karbondioksit oranını azaltan
ormanların yok edilmesindeki katkısı her geçen gün felakete
doğru yaklaşmamıza sebep olmaya devam etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hep birlikte küresel
ısınmanın etkilerine bir göz atalım. Diğer hatip
arkadaşlarım kısmen temas etti, aynı şeylere tekrar
olsun, akılda kalsın diye temas etmek istiyorum.
Ülkemiz bilim
adamlarının görüşlerine göre, 2070 yılında dünyada
öngörülen, Türkiyede de öngörülen sıcaklık 2 ila 4 derece daha
yükselecek. Ülkemizin batı, doğu, güneydoğu ve güney bölgeleri
bu şartlardan olumsuz yönde etkilenirken, sadece Karadeniz Bölgemizin
olumsuz yönde etkilenmemesi beklenmektedir.
Küresel
ısınmanın beraberinde gelen ekosistem
değişikliğinin doğanın dengesini bozacak hasarlar
oluşturacağı, birçok canlı türünün neslinin tükenmesiyle
karşı karşıya kalınacağı öngörülmektedir.
Küresel ısınma en büyük etkisini 21inci yüzyılda gösterecek,
küresel ısınma sürecinde deniz seviyesi yükselecek, sahil
şehirleri haritadan silinme riskiyle karşı karşıya
kalacaktır. Sera etkisi günden güne gezegenimizi yok edecektir.
Bilim
adamlarına göre küresel ısınma 2050ye kadar bitki ve hayvan
türlerinin dörtte 1ini ya da 1 milyondan fazlasını yok edecektir.
21inci yüzyılın sonunda ortalama sıcaklıkların
tarihte görülmemiş düzeylere yükseleceği belirtilmekte ve eğer
bir çözüm üretilmezse türlerin kitlesel tükenişlerinin tarihte
görülmemiş boyutlara ulaşabileceği öngörülmektedir.
1992 verilerine
göre 12,5 milyon canlı türü yaşamaktadır dünyamızda. Bu
türlerin insan marifetiyle yok olma hızları, doğal yok olma
hızlarının 100 ila bin katı olarak tahmin edilmektedir. Bu
eğilim devam ederse elli ila yüz yıl içerisinde mevcut türlerin yüzde
10u ila 50sinin yok olacağı hesaplanmaktadır. Bugün
doğadaki kuş türlerinin yaklaşık yüzde 15i -ki bu bin türe
karşılık geliyor- tükenme tehdidiyle karşı
karşıya bulunmaktadır. Doğadaki besin zincirinin bir kez
kırılması inanılmaz sonuçlara yol açacağından,
canlı türlerinin bazılarının ortadan kalkması
diğer canlı türlerini de doğrudan etkileyecektir.
Dünya besin
üretimi giderek sınırlı sayıda bitki türü ve çeşidine
bağımlı hâle gelmektedir.
Okyanuslarda
birikmiş olan karbon miktarları yüzünden okyanusların
asitliği artmıştır. Bu, balıkların
yaşamını doğrudan etkileyecek bir durumdur. Hepsi birer
karbon emme makinesi olan mercanların yavaş yavaş ortadan
kalktığı görülüyor. Böyle bir durum doğadaki karbon
zincirinin kırılmasına ve buna bağlı olarak
karbondioksit emisyon miktarlarının inanılmaz boyutlarda
artmasına sebep olabilir.
Yapılan
araştırmalara göre dünya yüzeyinin ortalama
sıcaklığı 20nci yüzyıl boyunca 0,6 derece kadar
artmış, son kırk yıldır atmosferin 8 kilometrelik alt
kısmında sıcaklıklar yükselmiş, kar örtüsü ve buzlanma
ise yüzde 10 civarında azalmıştır.
Hem ekolojik
dengenin korunması hem de insanların sürdürülebilir gelişiminin
sağlanması için su ve toprak kaynaklarının akılcı
bir şekilde kullanılabilmesi gerekmektedir. Su
kaynaklarının yönetimi bir ülkenin gelişme ve
kalkınmasının anahtarı konumundadır.
Su
kaynaklarının doğru kullanımı Türkiye
açısından da çok önem arz etmektedir. Türkiye
sınırlarının yüzde 22si nehirlerden
oluşmaktadır. Brüt su potansiyelimizin yüzde 36sı
sınıraşan su havzalarında yer almaktadır. Bölgeler
arası su dağılımının dengeli
olmayışı, kirlenme ve çevresel olumsuzluklar yüzünden su konusu
Türkiyenin öncelikli konusu olmalıdır.
Su konusu küresel
bir konu hâline gelmiştir. 2025 yılı itibarıyla dünya
nüfusunun neredeyse yarısının su kıtlığıyla
karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir.
Su artık çok
değerli bir varlıktır. Önümüzdeki yüzyılda suyun savaş
sebebi olacağı öngörülmektedir. Bu bağlamda küresel sermaye,
dünya üzerinde suyu ticari bir araç hâline getirmeye
çalışmaktadır. Dolayısıyla yaptığı
yatırımın karşılığını alacak,
kârlılık düzeyini yükseltmeyi temel hedef hâline getirecek ve
pazarın tek düzenleyicisi olarak aradaki kâr marjını milletin
sırtına yükleyecektir.
Bizim su
piyasasını oluşturup, küresel sermayenin eline terk etmememiz
gerekmektedir. Millî bir su piyasası kurulmalıdır. Su ticari bir
araç olacaksa ki olmamalıdır- bu aracın yönetimi tek elden ve
millî olmalıdır. Hükûmet, Türk insanını kendi suyu için
küresel sermayeye muhtaç etmeyecek önlemleri bir an önce hayata geçirmelidir.
Uygulanabilir bir
su politikamız olmadığından, su birçok kurumun
inisiyatifine terk edilmiştir. Bu bağlamda içme suyu yönetiminin önemli
bir kısmı belediyelerce kontrol edilmekte ve çok önemli sorunlarla
karşı karşıya kalınmaktadır. İş
işten geçtikten sonra müsebbip aramak çok kolaydır. Bunun en net
örneği arsenikli su ile ilgili yaşananlardır. İzmirde
yaşadığımız arsenikli su hadisesinin sorumlusu sadece
belediye midir, yoksa insanlarımızın bu suyu içmeye mecbur
bırakılmasında Türkiyeyi yönetme sorumluluğu alan merkezî
idarenin, yani siyasi iktidarın hiç mi kusuru yoktur?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, yeryüzünde en çok
yararlanılan içilebilir su kaynağı akarsulardır.
Deltasına kadar ulaşamamaktadır. Deniz sularının
yükseleceği öngörüldüğünde bu akarsu yataklarından geçen tuzlu
su toprağa karışarak olumsuz etkiler yaratacaktır. Çok
sıcak mevsimlerde bile yararlanabilmek ve küresel ısınmanın
ülkemiz üzerindeki olumsuz etkilerini azaltabilmek amacıyla elbette
akarsularımız üzerinde baraj ve özellikle de gölet
sayımızı artırmamız gerekmektedir, ancak bu
yapılaşma, asla akarsularımızın doğal
akışını ve doğanın dengesini büyük ölçüde
etkileyecek yapılaşmalar şeklinde olmamalıdır, küçük
birikimler sağlayacak göletlerin yapımına ağırlık
verilmelidir. Su kaynaklarımızı artırmaktan daha önemlisi,
bu kaynakların insanlarımız tarafından en verimli
şekilde kullanılmasının bilincinin oluşturulmasıdır.
İnsan
yaşamının en önemli kaynağı suyu maalesef yine insan
eliyle yok ediyoruz. Nüfusu hızla artan İstanbulda, önemli su
rezervleri olan Elmalı Barajı ve Küçükçekmece Gölü çevrelerinin
yoğun yerleşim ve sanayi alanına dönüşmesi sonucu bu
kaynaklar kullanma suyu olarak dahi şehre verilememektedir. Yerleşim
ve sanayi alanları Büyükçekmece Gölü koruma kuşaklarına kadar
dayanmış durumdadır. Bu kaynakların ve bunları
besleyen akarsuların çevresinde gelişigüzel kimyasal gübre ve zirai
mücadele ilacı kullanılmakta, kirliliğe ve su kalitesinin
bozulmasına neden olunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir örnek -diğer
arkadaşlarımızın da işaret ettiği- Trakyayı
boydan boya geçen ve Meriç Nehriyle birleşen Ergene Nehri kirlilikten
dolayı tarımsal sulamada dahi kullanılamamaktadır.
Ergenedeki kirlilik sanayi atıkları yüzünden her geçen gün daha da
artmaktadır. Çerkezköy ve Çorludaki sanayi tesislerinin arıtma
tesislerini düzenli olarak çalıştırmamaları artık
insan sağlığını tehdit eder duruma gelmiştir.
Ergene Nehrinden bırakın tarımda kullanma suyu
sağlanmasını, suyun geçtiği yerlerdeki otların bile
çürüdüğü gözlenmektedir. Aslında, bu örnek, otorite
boşluğunun ve çürümüşlüğün en net örneğidir.
Komisyonumuzun ziyaret programları önceden belli olmasına ve
bölgedeki resmî ve ilgili kurumların bilgisi olmasına rağmen,
ziyaretimizde dahi bu kirliliği yaratanlar
umursamazlıklarını göstererek, Buraya bir komisyon geliyor, hiç
olmazsa onların görmesini engelleyelim. ihtiyacı hissetmemişlerdir.
Ergene ve benzeri kirlilikle karşı karşıya kalan su
havzaları için geliştirilen çözüm önerileri acilen
değerlendirilmeye alınmalı, bir an önce çözüm üretilmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; toprakların üretkenlik
kapasitesinin düşmesi ya da yok olması çölleşme olarak
tanımlanabileceğinden, tarım toprakları üzerinde
hızlı kentleşme ve sanayileşme yaşanan Bursa, Sakarya
Ovaları, Çukurova, İzmir, Manisa, Kocaeli ve İstanbul
Türkiye'nin en hızlı çölleşen yöreleridir. Türkiye'nin gelecekte
küresel ısınmanın etkisiyle tarımda önemli verim kaybı
yaşayacak olması, tarım topraklarını koruması ve
su kaynaklarının etkili kullanılmasını zaruri
kılmaktadır.
Ülkemizin, iklim
ve toprak seçeneklerinin avantajlarını tarımda doğru
kullanmadığı görülen bir gerçektir. Ne kadar kaliteli tohumlar
kullansak bile üretimin artması ancak suyla mümkün olur. Bu sebeple yer
altı ve yer üstü su kaynaklarımızı temiz ve planlı
kullanmalıyız. Çekilebilir yer altı suyu rezervimizi tarım
alanlarının sulanmasında devreye sokmamız gerekir. Ancak
kuraklığın şiddetli görüldüğü devrelerde yer altı
sularına fazla yüklenmemek yer üstü su kaynaklarını bu
dönemlerde devreye sokmak yararlı olacaktır. Özellikle denizlere
yakın bölgelerde yer altı sularında aşırı
kullanım deniz sularının bu alanlara ilerlemesine neden olmakta
ve tuzlanan bu kaynakları tekrar geri kazanmak mümkün olmamaktadır.
Güney bölgemizdeki tatil beldelerimizde çekilebilir yer altı suyu
kaynaklarımızın oteller, benzin istasyonları ve sanayi
tesislerinin insafsızca kullanımının önüne geçilmelidir.
Türkiye küresel ısınmanın, özellikle yağışın
azalması, sıcaklığın, dolayısıyla
kuraklığın artmasına bağlı olarak, arazi
kullanım şekli ve tarım metotları ile su
kaynaklarının kullanımı ve su kalitesi konusunda özen
göstermelidir. Ülkemizde âdeta bir gelenek hâline gelen ormanların ve
meraların tahrip edilmesinin önüne geçilmelidir. Önemli karbon yutak
alanı olan bu alanların amacı dışında kullanılmaları
hem verimli yüzey toprağının yok olmasına hem de
yaratılan erozyonla su kaynaklarının siltasyonla kalitelerinin
bozulmasına, baraj göllerinin hızla dolmasına yol
açmaktadır. Yanlış arazi kullanımı,
yağışla gelen suyun toprağa sızmasını da önlemekte,
yüzey akışa geçerek sele ve yer altı su kaynaklarının
beslenmemesine yol açmaktadır. Ülkemizde tarımsal üretim
planlaması yapılmadığından, sulamaya açılan
bölgelerde ekilecek bitki deseni de köylünün inisiyatifine
bırakılmakta, buna sulama konusundaki bilgisizlik de eklenince
sulamadan yeterli randıman alınamadığı gibi
topraklarımızın üretkenlik kapasitesi de düşmektedir.
İnsanların
hovardaca kullandığı dünya, şimdi kurtarılmayı
bekler bir duruma düşmüştür. Dünyayı bu dertten yine insanlar
kurtaracaktır. Toplum bu kötü gidiş konusunda bilinçlendirilmeli,
herkes üzerine düşeni yapmaya gayret etmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınmanın
etkilerini azaltmaya yönelik dünya kamuoyunda yükselen hassasiyet devletlerin
de bu konuya eğilmelerini sağladı. Çeşitli
toplantılarla insan kaynaklı bu tehdidin ortadan
kaldırılması yönünde çalışmalar
yapılmış ve hâlâ da devam eden çalışmalar
bulunmaktadır.
Küresel
ısınmanın etkilerini azaltmaya yönelik en önemli ve tek çerçeve
anlaşma Kyoto Protokolüdür. Türkiye bu anlaşmaya taraftır ancak
henüz imzalanmamıştır. 30 Mayıs 2008de
imzalanacağı açıklanmış, 5 Haziran 2008de Meclisimize
sunulmuş, görüşmeler devam etmektedir. Ancak Türkiye'nin mevcut
hâliyle protokolü imzalamasının doğru olmadığı kanaatindeyiz.
Sanayileşmesini tamamlamamış olan ülkemizin şartları
göz önüne alınmadan gelişmiş ülkelerin faturasının
yüklenilmesi, anlaşmanın ne götürüp ne getireceğinin iyi
değerlendirilmesi gerekmektedir. Bununla beraber, Hükûmet bütün
unsurlarıyla bu mücadeleye destek vermeli, bütün kurumlar üzerine
düşeni yapmalıdır. Özellikle ilköğretim çağındaki
öğrencilerimiz su ve enerji tasarrufu konusunda eğitilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, buyurun.
CUMALİ
DURMUŞ (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Küresel
ısınmanın bir önemli kaynağı da enerji üretimidir.
Özellikle doğal gaz çevrim santralleri ile enerji santralleri bu duruma
olumsuz katkı sağlar ancak gelişmekte olan ülkemizin enerji
ihtiyacı da çoğalmaktadır. Plansız enerji politikaları
yüzünden gelecekte enerji sıkıntısıyla karşı
karşıya kalınacağı bilinmektedir. Bu yönde bazı
kararlar alınmıştır. Çok alelacele alınan kararlar,
Meclis tatile girmeden önce orman alanlarının ve mera
alanlarının bu yönde yapılacak yatırımlara
açılmış bulunması aslında kaş yaparken göz
çıkarmanın en net örneğidir. Bu nedenle, acil enerji bulma
formülleri aranırken uzun vadeli bir eylem planı hazırlanmalı,
zamanında ve yerinde yapılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; uzun ve verimli
çalışmalarda bulunmuş olan komisyon raporunun sadece
yapmış olmak için yapılmış bir rapor olarak
kalmaması
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CUMALİ
DURMUŞ (Devamla) -
raporda belirtilen uyarıların ve çözüm
önerilerinin ilgili kurum ve Hükûmetimizce ciddi anlamda takip edilmesini
öneriyor, bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Durmuş.
Gruplar
adına son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Kırklareli Milletvekili Sayın Ahmet Gökhan Sarıçamda. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ
GRUBU ADINA AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçen yasama yılında Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan on iki
ayrı önergenin konularının benzer olması sebebiyle
birleştirilerek Genel Kurulda görüşülmesi neticesinde kurulmuş
olan küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının
etkin yönetimi konulu Meclis Araştırması Komisyonunun raporu
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin farklı yörelerinde yaşanmaya başlanan
ama hemen hemen hepsinin ortak dayanağı küresel ısınmayla
birlikte su kaynaklarının azalması ya da kirlenmesi içerikli
olan on iki ayrı önergenin gerekçelerinde kısaca şu hususlar yer
almaktaydı:
Dünyada ve
ülkemizde su kaynaklarının yetersizliği ve küresel
ısınmaya bağlı olarak bazı bölgelerde kasırga,
fırtına, sel ve taşkınlar, uzun süreli şiddetli
kuraklık ve çölleşme yaşanması; Türkiyenin küresel
ısınma, sanayi kirliliği, bilinçsiz su kullanımı
sonucu çok yakın bir tarihte ciddi sorunlar ile karşı
karşıya kalacağı; Türkiye gibi kurak ve yarı kurak
iklim kuşağında bulunan ülkelerde en büyük sorunun kuraklık
olacağı; küresel ısınma ve kuraklık nedeniyle
ülkemizde bazı göllerin su seviyelerinde azalma tespit edildiği ve
bunların kurumaya başladığı, bazı göllerimizde
ise kirlilik oranının çok büyük boyutlara ulaştığı;
ekolojik dengenin bozulduğu; yer altı ve yer üstü su
kaynaklarının kuraklık nedeniyle yeterince beslenemediği ve
yetersiz kaldığı; halkın su kullanımı konusunda
bilinçli davranmadığı ve bazı illerde susuzluk ve elektrik
kesintisi korkusu yaşandığı; büyükşehir
belediyelerinin bazı tasarruf önlemleri almaya
çalıştığı fakat alınan önlemlerin yetersiz
kaldığı; tarım sektöründe ise ürün çeşitliliğinde
ve üretimde önemli oranlarda azalma tespit edildiği ve sorunların
gündeme geldiği; bu nedenlerle küresel ısınmanın
etkilerinin ve su kaynaklarımızın potansiyelinin tespit
edilmesi, önümüzdeki dönemde zaten kıt olan su
kaynaklarımızın korunması, bilinçli kullanılması
ve ileride karşılaşılması muhtemel su
kıtlığına karşı önlemlerin
alınmasının gerektiği hususlarından dolayı bu
komisyonun kurulmasıyla ilgili önergeler verildi.
Söz konusu, bu
önergeler Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23/10/2007 tarihli 10uncu
Birleşiminde görüşülmüş ve küresel ısınmanın
etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konulu bir
Meclis araştırması komisyonunun kurulması
kararlaştırılmıştır.
Bu
çalışma süresi içerisinde on üç toplantı yapan komisyonumuz,
konu hakkında bilgi edinmek üzere akademisyenler, ilgili kamu ve özel
kuruluşlarından yetkililer ile sivil toplum kuruluşlarından
temsilciler davet ederek görüşlerini almış, raporun yazım
aşamasında yararlanmak üzere ilgili kamu kurumları, sivil toplum
kuruluşları, enstitüler ve üniversitelerin ilgili bölümlerinden bilgi
ve belgeler temin edilmiştir.
İklim ve
hava birbiriyle çok iç içe kavramlar. Hava yeryüzünün herhangi bir yerinde
herhangi bir zamanda gözlenen ve yaşanan atmosferik koşulların
bütünüdür. İklim ise bu hava koşullarında uzun süreli gözlenen
değişimlerin ortalamasıdır. Dünya Meteoroloji Örgütü
tarafından bu süreler ortalama otuz yıl olarak belirlenmiştir.
İklim
sistemi atmosfer, kara yüzeyleri, kar ve buz, okyanuslar ve diğer su
kütleleriyle canlıları kapsayan karmaşık ve
etkileşimli bir sistemdir. Bu sistem zaman içinde kendi iç dinamiklerine
ve zorlamalar olarak adlandırılan dış etmenlere
bağlı olarak yavaş yavaş değişim gösterir.
Yerkürenin
radyasyon dengesini etkileyen, dolayısıyla iklimi
değiştiren üç temel yol bulunmaktadır. Bunlar güneşten
dünyamıza gelen radyasyonlar, ayrıca dünyaya gelen birtakım
radyasyonların geri dönüşümü ve bunların bir de uzun boyutlu
radyasyon dönüşümleri olarak belirtiliyor.
İklim
değişikliği, nedeni ne olursa olsun iklimin ortalama durumunda
veya değişkenliğinde onlarca yıl ya da daha uzun süre
boyunca gerçekleşen değişiklikler biçiminde
tanımlanır. Dünyamızın bugüne kadarki tarihi boyunca
yaklaşık dört buçuk milyar yıllık bir periyotta doğal
etmenler ve süreçlerle iklim sisteminde birçok değişiklik
olmuştur. Günümüzde sözü edilen küresel iklim değişikliği
ise fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımı
değişiklikleri, ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri
gibi insan etkileriyle atmosfere salınan sera gazı birikimlerindeki
hızlı artışın doğal sera etkisini
kuvvetlendirmesi sonucunda yerkürenin ortalama yüzey
sıcaklıklarındaki artış ve iklimde oluşan
değişiklikleri ifade etmektedir. Sera gazı emisyonlarındaki
bu artış özellikle 1750li yıllardan itibaren, yani sanayi
devriminin başlamasından bu yana net olarak gözlemlenmektedir. Küresel
iklim değişikliği yerkürenin uzun jeoloji tarihi boyunca
yaşanan iklimin doğal değişkenliğine ek olarak insan
etkinliklerinin neden olduğu bir değişikliktir.
İklim
değişikliğiyle ilgili en güncel bilimsel ve teknik bilgileri çok
sayıda bilim insanının katılımıyla düzenli
aralıklarla değerlendirerek raporlar hâlinde yayımlayan
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin 2007
yılında açıkladığı Değerlendirme Raporu'nda,
iklim sisteminin şüphe götürmeyecek şekilde
ısındığı, 20nci yüzyılın ortalarından
bu yana ortalama yüzey sıcaklıklarında gözlenen
artışın yüzde 90lık bölümünün insan kaynaklı sera
gazı salınımlarındaki artıştan
kaynaklandığı belirtilmektedir.
İklim
değişikliğinin sonuçlarına hazırlıklı
olunması ve olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi için iklimde gözlenen
değişikliklerin ve eğilimlerin gelecekte nasıl
olacağının tahmin edilmesi ve bu değişikliklerin
doğa ve insan sistemlerine etkilerinin belirlenmesi gerekmektedir.
İklim değişikliğine sebep olan sera gazı
emisyonları atmosfere karıştığından,
dünyanın herhangi bir noktasından kaynaklanan emisyon tüm
dünyayı etkilemektedir. İklim değişikliğinin küresel
ölçekte oluşturacağı zararlar göz önüne alındığında,
iklim değişikliği ile mücadeleden tüm ülkeler sorumludur.
İklim
değişikliği sorununa mevcut ve geçmiş sera gazı
emisyonları sebep olmaktadır. Bu nedenle, her bir ülkenin iklim
değişikliği sorunundaki sorumluluğu, geçmiş dönemler
dâhil olmak üzere, tüm dönemlerde ürettiği sera gazı emisyonu ile
orantılıdır. Sorumluluğun tespitinde geçmişteki
emisyonlar ile gelecekteki emisyonlar
birlikte göz önüne alınmalı, ülkelerin farklı
sorumluluklarının bulunduğu da göz ardı edilmemelidir.
Sorumluluğun paylaşılmasına yönelik prensiplerin ise
uluslararası seviyede kararlaştırılması gerekmektedir.
Çevre
alanında sorunların ve çözüm yollarının yerel ve ulusal
sınırları aşan niteliği 1972 yılında
İsveçin başkenti Stockholmde gerçekleştirilen
Birleşmiş Milletler İnsan ve Çevre Konferansı ile
uluslararası toplumun gündemine taşınmış, 1992
yılında Rio de Janeiroda düzenlenen Birleşmiş Milletler
Çevre ve Kalkınma Konferansı sırasında imzaya açılan
Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi, Biyolojik Çeşitlilik
Sözleşmesi, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
Rio Üçlüsü olarak adlandırılmış, sürdürülebilir
kalkınma kavramının en önemli yasal dayanakları böylece
oluşturulmuştur.
Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 9
Mayıs 1992 tarihinde kabul edildi ama 21 Mart 1994 tarihinde
yürürlüğe girebildi. Çünkü elli beş ülkenin bu noktada destek vermesi
gerekiyordu ve bu ülkelerden sonuncu olarak Rusyanın destek vermesiyle bu
sözleşme yürürlüğe girmiş oldu.
Sözleşme
belirlediği iki ek liste ile ülkeleri gruplara ayırmıştı.
İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı
(OECD) üyeliği kriterine göre belirlenen bu gruplardan Ek:1 ülkeleri, sera
gazı salınımlarının azaltılmasına yönelik
politika ve önlemlerde öncü rol oynayacaklardı. Ek:2 ülkeleri ise
teknoloji transferi ve finansman konularında gelişmekte olan ülkelere
destek verecek gelişmiş ülkelerden göstermekteydi.
Sanayileşmiş
ülkelerin iklim değişikliği çerçevesindeki yükümlülüklerini daha
sağlam zeminlerde ve daha ayrıntılı biçimde ele alan belge,
1997 yılı Aralık ayında Japonyanın Kyoto kentinde
yapılan 3. Taraflar Konferansında kabul edilmiştir. Bu belge
Kyoto Protokolü olarak bilinmektedir. Protokol, temel kuralları
belirlemekle birlikte, bunların pratikte uygulanmasına ilişkin
ayrıntılara girmemiştir.
Protokolün
yürürlüğe girebilmesi için sözleşme taraflarından en az elli
beşinin bu belgeye taraf olması gerekiyordu ve bu belgeye 16
Şubat 2005 tarihinde -biraz önce belirttiğim gibi- Rusyanın
taraf olmasıyla yürürlüğe girmiştir.
Protokol
kapsamında, Türkiye ve Beyaz Rusya dışındaki tüm Ek:1
ülkelerini kapsayan ve ülkelerin 2008-2012 yılları arasında sera
gazı salınımlarını 1990 yılına göre
sınırlama ya da azaltma konusunda sayısal hedefler
almasını öngören bir Ek:B listesi de
hazırlanmıştır.
Ülkemiz,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesinin
oluşturulması aşamasındaki Hükümetlerarası
Görüşme Komitesinin New York toplantısında görüşmeler sonucunda
hem Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü üyesi ülkeler ve
ekonomisi geçiş sürecindeki ülkelerle birlikte Ek:1 listesine hem de OECD
ülkeleriyle birlikte Ek:2 listesine dahil edilmiştir. Türkiye,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesinin eklerinde gelişmiş
ülkeler arasında değerlendirilmesinden ötürü sera gazı
emisyonlarını 2000 yılına değin 1990 yılı
düzeyine indirmek ve gelişme yolundaki ülkelere mali ve teknolojik
yardımda bulunmak gibi yükümlülükleri yerine getiremeyeceği
gerekçesiyle, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin Rio görüşmeleri
sırasında imzalamamış ve sonrasında da taraf
olmamıştır.
Daha sonra,
Türkiyenin Ek:2den çıkarak İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine bir Ek:1 ülkesi
olarak taraf olma önerisi, 2001 yılında Fasın Marakeş
kentinde yapılan 7. Taraflar Konferansında dile getirilmiş ve
ilgili yardımcı organ tarafından ele
alınmıştır. Türkiyenin bu önergesi, konferansın genel
kurulunda görüşülerek oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Türkiye, 2004
yılının Mayıs ayında 189uncu taraf olarak
Sözleşmeye katılmış ve Sözleşme kapsamındaki
yükümlülüklerinden olan İklim Değişikliği I. Ulusal
Bildiriminin 2007 yılının Ocak ayında Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
Sekreteryasına da sunmuştur.
Türkiye, 1997
yılında Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında imzalanan ve
2005 yılında yürürlüğe giren Kyoto Protokolüne taraf
değildir. Hiç kuşkusuz bunun en önemli nedeni, mevcut sistem
içerisinde -OECD üyesi olmasından dolayı- Ek:1 listesine dâhil edilen
Türkiyenin Protokole taraf olması durumunda 2012 sonrası sistemde
gelişmiş ülkelerle beraber sayısal azaltım yükümlülüğü
almak durumunda kalabilecek olmasıdır. Gayrisafi millî
hasılası, toplam dış borcu, insani kalkınma endeksi,
kişi başına emisyon, gelir ve enerji tüketimi değerleri
gibi kriterler göz önünde bulundurulduğunda Türkiyenin gelişmekte
olan bir ülke olduğu tartışılmaz. Ayrıca, gerek
tarihsel sorumluluğunun yüksek seviyede olmaması gerekse kişi
başına salım oranı açısından dünya
sıralamasında bazı Ek:1 dışı ülkelerden bile daha
alt seviyede yer almasından dolayı ülkemizin sayısal bir
azaltım hedefi alması hem Sözleşmenin Ortak fakat
farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesine
aykırılık oluşturmakta hem de ekonomik kalkınma
haklarımız açısından olumsuzluklar içermektedir.
Türkiye'nin
ortalama hava sıcaklıklarında küresel sıcaklıklardaki
değişimlere benzer olarak genel anlamda bir artış
eğilimi söz konusudur. Bu eğilimler Türkiye'nin batı ve güney
bölgelerinde belirgin olarak kendini göstermektedir. Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğünün seçilmiş elli yedi istasyonuna
ait 1952-2006 döneminde gözlenen aylık ortalama sıcaklık analiz
sonuçlarına göre, özellikle ilkbahar ve yaz mevsimi olmak üzere
Türkiye'nin ortalama hava sıcaklıklarında 1990'ların sonlarından
itibaren gözlenen artış dikkat çekicidir.
Sıcaklıklardaki
ısınma eğilimlerinde Türkiyedeki şehirleşmenin etkisi
büyüktür. Şehirleşme, şehir ısı adalarının
yani şehirlerde çevrelerine göre daha sıcak alanların oluşmasına
yol açmaktadır ve küresel ısınma çalışmalarında
kullanılan meteorolojik ölçümlerin yapıldığı
istasyonları kapsaması nedeniyle de önem arz etmektedir.
Türkiye'de son
yıllarda yaşanan sel ve kuraklık gibi bazı ekstrem hava
olaylarının nedeni olarak doğrudan küresel ısınma
gösterilmektedir. Kuraklık, yağışların kaydedilen
normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucunda arazi ve
su kaynaklarının olumsuz etkilenmesine ve hidrolojik dengenin
bozulmalarına sebep olan doğal olay olarak tanımlanabilir.
Ülkemizde
kuraklık, yıllar genelinde bir yıl aralıklarla, bazen de
seyrek olarak iki yılda bir görülmektedir. 2007 yılı, genel
olarak yağış azlığına bağlı, kurak
geçmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün
hazırladığı 2007 yılı kuraklık
dağılımına göre, Edirne, Kırklareli, Çanakkale,
Eskişehir, Niğde, Kayseri, Tokat, Amasya, Mersin illeri
civarıyla Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolunun kuzey bölümleri
dışında kalan ve Türkiyenin yaklaşık üçte 2sine
karşılık gelen alanlar kurak bir yıl yaşamıştır.
2007 yılında yaşanan su sıkıntısında, o
yıl ülkenin büyük bölümünde yağışların normallerin
altında gerçekleşmiş olması kadar, önceki yıllarda
gözlenen yağış azlığının da etkisi
bulunmaktadır.
Tüm bu
sorunların çözüme ulaştırılması konusuyla ilgili
olarak da, önemli çalışmalar yapılması ve bunların
kamuoyu tarafından ve yetkililer tarafından da görülmüş
olması ayrıca bizim açımızdan çok sevindiricidir.
Türkiyenin, sera
gazı emisyonlarının azaltılması konusunda
Sözleşme kapsamında herhangi bir sayısal azaltım
yükümlülüğü olmadığı hâlde, tüm sektörlerde kapsamlı
çalışmalar başlatılmış, gerekli mevzuat
çalışmalarına hız verilmiş, bu çerçevede, Çevre
Kanunu, Enerji Verimliliği Kanunu, Yenilenebilir Enerji Kanunu ve bunlara
bağlı alt mevzuat yürürlüğe girmiştir.
Araçlarda
kullanılan yakıt kalitesinin iyileştirilmesi ve
biyoyakıtların kullanılması, yeni teknoloji ürünü motorlara
sahip taşıtların kullanılması, eski araçların
trafikten çekilmesi, büyük şehirlerde toplu
taşımacılığın teşviki ve metro ve hafif
raylı sistemlerin kullanımının hızla
yaygınlaştırılması, hızlı tren
hatlarını ihtiva eden demiryolu ağının
artırılması ve iyileştirilmesi ulaştırma
sektöründe önemli uygulamalar olarak görülmektedir.
Sanayi
sektöründe, başta çimento ve demir-çelik tesisleri olmak üzere enerji
verimliliğinin artırılması, daha kaliteli
yakıtların ve alternatif yakıtların kullanımı
yönündeki çalışmalar da başlatılmıştır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; küresel ısınmanın
etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konulu Meclis
araştırması komisyonunun çalışmaları ve
düzenlenen komisyon raporu hakkında genel bilgiler içeren
konuşmamı bitirirken, bize olduğu kadar bizden sonraki
kuşaklar için de önemli bir kaynak teşkil edeceğini
düşündüğüm bu raporun hayırlı olmasını ve raporda
geniş bir şekilde yer alan önerilerin de ilgili tüm kurum, kuruluş
ve yetkililerce, hatta toplumumuzu oluşturan tüm bireylerce dikkate
alınmasını temenni ediyorum.
Yüce Meclisinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sarıçam.
Komisyon
adına, Başkan, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk.
Buyurun
Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(10/1, 4, 5, 7,
9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; küresel ısınmanın etkileri ve su
kaynaklarının sürdürülebilir yönetimiyle ilgili Meclis
araştırma raporu tamamlanmış durumdadır.
On iki adet
araştırma önergesi verilmiş, bu önergeler tek tek Meclis
araştırma raporuna birleştirilerek tek rapor hâline
getirilmiştir.
Komisyonumuz on
üç adet toplantı yapmış, bu toplantılarda 37 adet ilgili
kurum, kuruluş, sivil toplum örgütü ve uzman kişileri
dinlemiştir.
Yine Komisyonumuz
çeşitli bölgelerde incelemelerde bulunmuş, Konya, Uşak, Kütahya,
Edirne, Tekirdağ, Sakarya, Hatay, Şanlıurfa gibi bölgelerde. Bu
bölgeler incelenirken özellikle kuraklık bakımından önemli olan
bölgeler, atık su bakımından önemli olan bölgeler, yer altı
suyu bakımından önemli olan bölgeler, ormanlaşma ve
ormansızlaşma bakımından önemli olan bölgeler, jeotermal
kaynaklar bakımından önemli olan bölgeler incelenerek bu bölgelerde
incelemeler yapılmış. Yani biraz önce Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşımızın konuşmasında değindiği
gibi Benim bölgemden niye hiç bahsetmediniz? değil, Türkiyenin
genelindeki bölgelerden incelemeler yapılmış. Yani bir Konya
bölgesi kuraklık bakımından incelenmiş, bir Ergene
havzası su, kirlilik bakımından incelenmiş. Aynı konu
zaten Gedizde var. Zaten Gedizde olduğu için aynı bölgeye tekrar
tekrar gidilmesine de gerek görülmemiş, yani rapora o bölgenin
detaylı olarak konusuna girilmemiş. Türkiyenin su yönetimi
nasıl olmalı? Suyla ilgili bir yönetimde
sıkıntısı var, çok başlı bir yönetim var diyoruz.
Bunu nasıl yönetmeliyiz, özellikle küresel ısınmanın etkisi
gün geçtikçe etkili olduğu bir devrede bu konuyu nasıl yönetmeliyiz,
atık suyu nasıl yönetmeliyiz, içme suyunu nasıl yönetmeliyiz,
tarımda suyu nasıl yönetmeliyiz? Hazırlanan raporun özüne
bakıldığı zaman görülecek ki çok başlılık
yönetiminden entegre havza bazında su yönetimi
oluşturulmalıdır diyoruz, on yedi kuruma yakın kurumun
yönetiminde olan suyun artık merkezde bir yönetimde, yerelde ise bir
yönetimin emrinde olmalıdır diyoruz. Yoksa filan ilin filan ilçesinin
filan mahallesinin sorunlarına bu raporda yer vermedik. Ülkenin genel
suyuyla ilgili sorunlarının üzerinde özellikle yer verdik.
Bu raporda yine
özellikle şunun üzerinde yoğun olarak durmak istiyoruz: Atmosfere her
yıl 7,9 milyar ton karbon atılmakta. Bunun 4,6 milyar tonu ormanlar,
bitkiler, denizler, sulak alanlar tarafından tutulmaktadır, yutak
alanlar tarafından tutulmaktadır. Her yıl atmosferde ise 3,3
milyar ton karbon kalmakta, yani her yıl atmosferde karbondioksit, metan
gazı, diazot monoksit seviyesi sürekli olarak artmakta. Bunlar ise
yeryüzünün ısınmasına neden olmakta. Yeryüzü bugün 0,74 derece
ısınmış durumdadır. Önümüzdeki 2050 yılına
kadar ortalama 2 derece sıcaklığın artacağı
beklenmektedir.
Özellikle sera
gazından birinci derecede sorumlu ülkeye baktığımız
zaman
Yüzde 27,9 atmosfere atılan karbondioksit, 2004 yılında
49 milyar ton karbondioksit eşdeğeri gazdır. Bunun yüzde 29,7si
Amerika Birleşik Devletleri tarafından atılıyor, bunun
yüzde 27si Avrupa Birliği
tarafından atılıyor, yüzde 8,2si Rusya, yüzde 7,2si Çin, yüzde
4,1i Japonya, binde 4ü ise Türkiye tarafından atılıyor. Binde
4ü, dikkat edin. Bizim ülkemizde bazı kuruluşlar çıkıyor,
diyor ki: Türkiyede termik santral kurulmasın. Türkiyede şu
santral kurulmasın. Türkiyede bunlar yapılmasın. Türkiye dünyanın
enerji fakiri bir ülkesidir, önemli enerji fakiri bir ülkesidir. Kişi
başına enerji tüketiminde 2.100 kilovat saat elektrik enerjisi
tüketimimiz var. Bu raporda bunlar detaylı olarak verilmiştir.
Yanımızda, hemen yanımızdaki Yunanistanın kişi
başına elektrik enerjisi tüketimi 5.600 kilovat saat. Türkiyenin,
Yunanistan seviyesine gelmesi için yaklaşık olarak 200 milyar
doların üzerinde yatırım yapması lazım. Türkiye
enerjiyi doğru ve verimli kullanacak ama yeni enerji
kaynaklarının yatırımına da girecek. Diyorlar ki:
Türkiye rüzgâr enerjisine girsin, sıfır karbondioksit emisyonlu.
Maksimum, siz, yüzde 10, yüzde 15 yapabilirsiniz, bunun etütleri, incelemeleri
yapıldığı zaman, şu andaki teknolojiyle. Elli sene
sonraki teknolojiyi bilmiyoruz. Bunu özellikle söyleyeyim. Rüzgâr enerjisiyle
ilgili Türkiyenin potansiyeli bugünkü teknolojiye göre yaklaşık
yüzde 15, ürettiğimiz enerjinin ancak yüzde 15i. Dolayısıyla,
dünyayı biz karbondioksit olarak kirletmiyoruz. Dünyayı
kirletmediğimiz hâlde o ülkeler geliyor, bazı sivil toplum örgütleri
bize geliyorlar, akıl veriyorlar. Önce diyoruz kendi ülkendeki
pisliği temizle. Bu sadece o ülkenin sorunu da değil,
yanlış anlaşılmasın, bu dünyanın sorunu. Bu
problemi çözmek için bugün atmosfere attığımız karbondioksitin
atmosferde bozulma süresi elli ile altmış yıl. Yani bugün
çözümlere başlamazsak yarın bununla ilgili geç kalmış
oluruz. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.
Küresel
ısınmayla ilgili ne olacak önümüzdeki yıllarda? Seller artacak.
Sel artarsa ne olur? Artsın sel. Evet, bir kere, sel
arttığı zaman su şebeke sistemi baştan sona tahrip
olacak, tarımsal alanlar ciddi şekilde tahrip olacak, tarımdan
sağlıklı ürün almanız mümkün olmayacak noktaya gelecek. Bir
yanda anormal yağışlar olacak -ki Türkiyenin Karadeniz
Bölgesinde ciddi yağışlar bekliyoruz önümüzdeki dönemlerde,
yirmi, otuz yıllık periyotta- ama Akdeniz Bölgesi, İç Anadolu
Bölgesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde de yağışlarda azalma
olacak. İşte tarımda buna göre ne gibi çözümler üretmemiz
lazım, bu raporda detaylarıyla var.
Altını
özellikle çizerek söylüyorum: Su kaynaklarımızın doğru
yönetimi için özellikle suda ne gibi yönetim sistemi oluşturmamız
lazım? Su kanununun detaylı olarak altbaşlığı bu
raporda var, detaylı olarak verdik burada; nasıl bir yönetim
oluşturulmalı, bunları detaylı olarak raporda zikrettik.
Yine, özellikle
önümüzdeki dönemde, biliyorsunuz, küresel ısınmayla birlikte
yağış rejiminde değişmenin yanında çok ciddi
olumsuzluklardan biri de kar yağışlarında ciddi azalmalar
oluyor. Kar yağmaması demek su kaynaklarının
tutulmaması demektir. Su tutulmadığı zaman sizin kaliteli
suyu temin etmeniz ve bunları sağlıklı noktaya
ulaştırmanız mümkün değildir. Bugün Finlandiya, bugün
İsveç, bugün Norveç gibi ülkeler düne kadar kayakçılıktan para
kazanırken bugün bu ülkeler bas bas bağırıyor, kar
yağmıyor, suni karlar yapıyorlar. Dünyayı ciddi
şekilde bu konu tehdit ediyor. Bu konuyu çözmek için, benim bölgem-senin
bölgen değil, ülkenin problemini çözmek için el birliğiyle -ben bunu
özellikle söylüyorum- iktidarından muhalefetine varıncaya kadar bütün
milletvekillerimizle beraber böyle bir dostane, bir samimiyet, bir birlik
beraberlik içerisinde bu çalışma yapıldı. Bunu özellikle
belirtiyorum. Hiç kimseden
Muhalefetse muhalefetliliğini söyle dedik,
orada bu rapora detaylarıyla yansımalarını gösterdik. Çünkü
bu sorun Türkiyenin sorunu. Bunu çözmemiz için el birliğiyle
çalışmalar yapmamız gerekiyor.
Peki, Türkiyede
sanayide ne yapmamız lazım? Ana başlıklar olarak
yapmamız gerekenler üzerinde de duracağım. Sanayide enerji
yoğun bir sanayicilik var bizde. Hem enerjiyi ithal ediyoruz hem de enerji
yoğun bir sanayicilik yapıyoruz. Nedir? Demir çelik sanayisi. Nedir?
Çimento sanayisi. Artık buna dur dememiz lazım. Çünkü ithal ediyoruz.
Neyi? Enerjiyi. Önemli miktarda enerjiyi dışarıdan ithal
ediyoruz. Buna dur dememiz lazım, enerji yoğun olmayan sanayiye
geçmemiz lazım. Birincisi bu.
İkincisi:
Özellikle bizde araçlar yaşlandıkça vergi düşüyor. Yani Fazla
yakıt tüket ey araç, vergiyi az alalım senden. diyoruz. Bu fevkalade
yanlış bir model, dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan bir
sistem. Araçlar yaşlandıkça, yakıt tüketimi arttıkça vergi
de ona göre makul olacak. Makul bir vergi sistemi olması gerekiyor.
Yine enerjide,
özellikle ülkemizde başta rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi, biyokütle,
nükleer enerji olmak üzere
Altını çizerek söylüyoruz
iktidarıyla muhalefetiyle: Çevresel tüm kaygıları gidermek
kaydıyla nükleer enerji bu memlekette kurulmalı. Ama nükleer enerji
de Türkiyenin enerji sorununu çözer diye bu raporda bir şey de demedik.
Yüzde 7 maksimum, maksimum yüzde 7sini çözecek Türkiyenin, enerji konusunda
katkı sağlayacak.
Yine özellikle bu
çalışmada biz, ağaçlandırmanın ciddi şekilde
teşvik edilmesi, geliştirilmesi gerektiğinin üzerinde duruyoruz.
Çevre ve Orman Bakanlığımız zaten bu konuda ciddi bir
şekilde çalışmalar yapıyor. Bu çalışmaların
devam ederek
Başta Sayın Bakanımız olmak üzere ilgili tüm
kurum ve kuruluşlara bu noktada teşekkür ediyoruz ve
çalışmalarında da başarılar diliyoruz.
Yine özellikle en
fazla enerji tükettiğimiz alanlardan birini de
değerlendirdiğimiz zaman yer altı su kaynaklarımızda
ciddi düşüşlerin olduğunu görüyoruz. Bu yer altı su
kaynaklarımızda da mutlaka gerekli önlemleri almamız gerekiyor,
tarımda vahşi sulamaya mutlaka son vermemiz gerekiyor; mutlaka
tarımda basınçlı sulamaları daha cazip hâle getirecek
sistemleri kurmamızda yarar olduğu düşüncesindeyiz.
Yine bu
çalışmamızda ulaşımda özellikle kara yolu
taşımacılığının ağırlıkta
olduğunu görüyoruz. Kara yolu
taşımacılığından deniz yolu ve demir yolu
taşımacılığına da geçilmesinde ciddi yararlar
olduğunu, enerji tüketimi açısından faydalı olduğunu
görüyoruz.
Son olarak,
özellikle Kyotoyla ilgili kanun sözleşme taslağının bir an
önce Meclisimize gelerek görüşülmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu
sözleşme taslağı Meclisimize geldiği zaman önümüzdeki
süreçte, özellikle 2008 yılının sonunda Polonyada
yapılacak toplantıya Türkiye'miz aktif olarak katılacak.
Türkiye'nin üzerine hiçbir yükümlülük Kyotodan dolayı gelmiyor.
Bunu da özellikle
belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. Sağ olun, var olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Hükûmet
adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Çok Değerli Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle hepinizi en kalbî şekilde
selamlıyorum, saygılarımı arz ediyorum.
Son dönemde dünya
ve ülke gündeminde olduğu gibi yüce Meclisimizin de önemle üzerinde
durduğu küresel ısınma ve iklim değişikliği
konusu hem Meclis araştırma komisyonu tarafından dikkatle
incelenmiş hem de çeşitli oturumlarda tartışmaya
açılmıştır. Küresel ısınma, iklim
değişikliği ve kuraklıkla mücadelenin önemine binaen,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde hemen hemen bütün siyasi partilerin
katılımıyla iklim değişikliği araştırma
komisyonu kurulmuş olması ve konunun çok detaylı bir
şekilde incelenmiş olması Bakanlığımca da takdir
edilen bir husustur. Onu özellikle belirtmek istiyorum. Bundan dolayı,
başta Komisyon Başkanımız olmak üzere, bu
çalışmada emeği geçen bütün komisyon üyelerine, önerge sahibi
milletvekillerimize, komisyon çalışmalarına katkı
sağlayan kamu kurum ve kuruluşlarına ve sivil toplum
kuruluşlarına teşekkürü bir borç biliyorum. Biz de sizlere bu
konuyu efradını cami ağyarını mâni vecizesine uygun
olacak şekilde bir kitapçık hazırladık ve sizlere bu
kitapçığı arz ettik. Bütün bu bilgileri, ayrıca
kitapçığın arkasında CD var, oradan da detaylı bir
şekilde görmek mümkündür. Esasen, tabii, daha önceki dönemde de böyle bir
komisyon kurulmuştu. Ben de o zaman DSİ Genel Müdürü iken komisyona
bu konuda, su kaynaklarının nasıl yönetilmesi konusunda
yaklaşık dört beş saat süren bir bilgi arz etmiştim.
Gerçekten o komisyon da çok iyi bir şekilde çalıştı. Ben,
geçmişte bu komisyonun başkanlığını yapan
Profesör Doktor Adem Baştürke ve diğer komisyon üyelerine de
teşekkürü bir borç biliyorum.
Değerli
Başkan, muhterem arkadaşlarım; iklim değişikliği
bugün dünyada karşılaştığımız, küresel
ölçekte en büyük meselelerden birisi olarak ifade edilmektedir. Bugün gelinen
nokta itibarıyla iklim değişikliği, fiziksel ve tabii
çevre, şehir hayatı, kalkınma ve ekonomi, teknoloji, insan
hakları, tarım ve gıda, temiz su ve sağlık olmak üzere
hayatımızın her safhasını etkilemekte ve yönetimlerin
bu konularda çözüm çabalarını artırmalarını mecburi
kılmaktadır.
Atmosferdeki
karbondioksit ve öteki sera gazı birikimlerinde Sanayi
İnkılabından sonra başlayan hızlı büyüme
temayülüne paralel olarak, küresel ortalama yüzey
sıcaklıklarında belirgin bir artış eğilimi
gözlenmektedir. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın defaten belirttiği gibi Türkiye, Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
kapsamında ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda bir
yandan kalkınmasını sürdürürken diğer yandan iklim
değişikliğinin olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik yürütülen
küresel mücadelede yerini almayı hedeflemektedir. Nitekim, bu
sözleşmeye 24 Mayıs 2004 tarihi itibarıyla taraf olan ülkemiz
ayrıca Kyoto Protokolüne de taraf olmak için gerekli adımı
atmış ve konu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelmiş
bulunmaktadır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, sizlere iklim değişikliği
tesirleriyle alakalı tahminler ve ülkemizin bu konudaki
çalışmaları hakkında bazı kısa bilgiler arz etmek
istiyorum.
Küresel iklim
modellerinin ülkemizle alakalı neticelerine göre, Türkiyeyi içine alan
bölgelerde, yağışlarda bazı bölgelerde yüzde 20
civarında bir azalma beklenmektedir. Yağışla
buharlaşmanın arasındaki farkın yüzde değişimine
bakıldığında, Türkiyenin kuzeyinde, bilhassa Doğu Karadeniz
Bölgesinde artışlar beklenmektedir. Yani bu bölgelerde normale göre,
uzun dönem ortalamalara göre daha fazla bir yağışın
olacağı beklenmektedir.
Tabii, su
potansiyeli açısından kar yağışları çok
önemlidir. Kar değerinde de yani kar suyu eşdeğerinde, Doğu
Anadolu Bölgesinin yüksek bölümlerinde ve Karadenizin
dağlarının doğu kısımlarında 20 santimetreye
ulaşan bir azalma olacağı beklenmektedir. Bu, tabii, Dicle ve
Fırat nehirlerindeki akışların bir miktar
azalacağı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu yüzden
suyumuzu çok dikkatli bir şekilde kullanmamız ve tasarruf etmemiz gerektiği
açıktır.
Bilindiği
üzere iklim değişikliği konusunda atılan en önemli
uluslararası adım ülkemizin de imza attığı İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesidir. Sözleşme
çerçevesindeki çalışmaların tespiti maksadıyla 2004
yılında Çevre ve Orman Bakanlığının
başkanlığında İklim Değişikliği
Koordinasyon Kurulu yeniden yapılandırılmış ve kurul
bünyesinde sekiz tane komisyon, çalışma grubu
oluşturulmuştur.
İklim
değişikliğiyle mücadelede Türkiye eşitlik temelinde ortak
fakat farklı sorumluluklar ilkesi ve kendi kabiliyetleri
doğrultusunda gayret göstermektedir. Bu hususta alınan tedbirler,
başta enerji olmak üzere, ulaşım, sanayi, ziraat, atık
yönetimi ve arazi kullanım değişikliği ile
ormancılık sektörlerinde yoğunlaşmaktadır.
Ben bu enerji
konusunda atılan adımları çok kısa olarak, zamanım
sınırlı olduğu için özetlemek istiyorum:
Enerji, tabii ki
bugün sera gazı emisyonları bakımından kilit sektörlerden
birisidir. Enerji sektöründe alınan tedbirlerin bazılarını
kısaca arz ediyorum: Bir kere hidroelektrik potansiyelinin hızla
kullanılmasına gayret edilmektedir, yeni ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının kullanımının artırılması
söz konusudur. Nitekim rüzgâr enerjisinden bahsedildi. Enerji verimliliği,
yakıt kalitesinin iyileştirilmesi, termik santrallerin rehabilitasyonu
ve nükleer enerji güç santrallerinin kurulması noktasında
birtakım çalışmalar yapılmaktadır bilindiği
üzere. Özellikle hidroelektrik enerji potansiyeli konusunda bilindiği
üzere Yenilenebilir Enerji Kanunu ve bu Kanuna ve EPDK Kanununa istinaden Su
Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği devreye
girmiştir, yürürlüğe girmiştir. Az önce de belirtmiştim
konuşmamda. Bu çerçevede, özellikle 6 Ekim 2008 tarihi itibarıyla
özel sektör müracaatları 1.497ye yükselmiş ve bu sebeple 21.384
megavatlık bir potansiyele müracaat edilmiştir. Böylece takriben 15
milyon dolarlık bir yatırım Türkiyede hidroelektrik enerji
yatırımları çerçevesinde özel sektör tarafından
gerçekleştirilecektir.
Ulaşım
açısından da ulaşım sektöründe alınan tedbirleri ise
kısaca belirtirsek: Araçlarda kullanılan yakıt kalitesinin
iyileştirilmesi, biyoyakıtların kullanılması, toplu
taşımın yaygınlaştırılması, eski
araçların trafikten çekilmesi, yük taşımacılığında
demir yolu ve deniz yollarının kullanımına
ağırlık verilmesi, hızlı tren hatlarını da
içeren demir yolu ağının artırılması ve
iyileştirilmesi önemli miktarda sera gazı emisyonunu önleyecektir
diye düşünüyoruz. Bir misal olarak, Asya ve Avrupa yakasını
birbirine bağlayacak olan İstanbul Boğazı Marmaray Tüp
Geçit Projesiyle yılda 130 bin ton karbondioksidin atmosfere verilmesi
önlenecektir. Bilindiği gibi, Sayın Başbakanımız da en
son iki tane tüpün yerleştirilmesi vesilesiyle Üsküdar
Sanayi olarak da
sanayi sektöründe başta çimento ve demir-çelik tesisleri olmak üzere
enerjilerinin artırılması, daha kaliteli yakıtların
kullanılması ve alternatif yakıtların kullanımı
yönünde çalışmalar başlatılmıştır.
Arazi
kullanımı konusunda da, Çevre ve Orman Bakanlığı
olarak 2002 yılında yüzde 5 seviyesinde olan 1/100.000lik çevre
düzeni planlarında şu anda yüzde 60lar noktasına
yaklaşmış bulunuyoruz.
Atık
yönetimi konusundan da kısaca bahsetmek istiyorum. Atıkların
kaynağında azaltılması, geri kazanılması, düzenli
depolama alanlarının artırılması, deponi
gazının enerjiye dönüştürülmesi çalışmaları
yaygınlaştırılmaktadır. Bu maksatla 2008-2012
yıllarını kapsayan bir katı atık eylem planı
hazırlanmıştır.
Zirai konularda
da iklim değişikliğinin ülke tarımı üzerine
etkilerinin belirlenmesi çalışmalarına da
başlanmıştır. Tarımsal kuraklıkla mücadele için
Tarımsal Kuraklık Yönetim Koordinasyon Kurulu
oluşturulmuştur. Bununla ilgili detayları geçiyorum.
Özellikle,
bilindiği üzere, iklim değişikliğiyle mücadelede bir
diğer önemli husus da yutak alanı olarak tabir edilen sera, özellikle
orman alanlarının ve meraların artırılması, sulak
alanların artırılmasıdır. Şunu iddia ediyoruz
biz: Türkiyede orman varlığı hem miktar olarak hem de alan
olarak artmaktadır. Son yıllarda orman alanlarımız 1 milyon
hektar artmıştır. Ayrıca miktar olarak bakın şunu
da şey yapayım: 1970 yılında 936 milyon metreküp olan orman
miktarı, 2004 yılında bu servet 1 milyon 288 bin metreküpe
yükselerek ağaç servetimiz 352 milyon metreküp artmıştır.
Bu gerçekten önemlidir. Bilhassa, malum olduğu üzere bütün
vatandaşlarımızın, kamu kurum kuruluşlarının
desteğiyle Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Eylem Planı
çerçevesinde bir seferberlik başlatılmıştır ve bu seferberlik
çerçevesinde 2012 yılı sonuna kadar 2,3 milyon hektarlık bir
alan ağaçlandırılacaktır. Ayrıca fidan üretimi
konusunda da büyük bir gelişme sağlanmıştır. 2012
yılında 117 milyon olan fidan üretimimiz -yılda- 2008
yılında 400 milyona çıkarılmıştır.
BAŞKAN
Sayın Bakan, bir saniye. Çalışma süremiz 21.00de bitiyor.
İki buçuk dakikanız var, konuşmanızı ona göre
ayarlarsanız...
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Hemen toparlıyorum efendim.
Su
kaynakları açısından
Tabii, ben aslında detaylı bir
konuşma hazırlamıştım ama hakikaten vaktinizi de
zorlamak istemiyorum. Çünkü bu saatte
Ancak özellikle ben
satırbaşlarıyla
Baraj ve
göletlerin tamamlanmasına hız veriyoruz. Zirai sulamada tamamen
iptidai sulama sistemlerini terk ettik, modern sulama sistemlerine geçtik.
Nitekim geçmişte yüzde 5 nispetinde olan modern kapalı basınçlı
sulama sistemlerini projelerimizde yüzde 70-75e
çıkardığımızı özellikle belirtmek istiyorum. GAP,
KOP, DAP gibi projeler başladı. Havzalar arasında su aktarmayla
ilgili gerçekten boşa akan suları ülkemize kazandırıyoruz,
sulama maksadıyla, içme suyu maksadıyla kazandırıyoruz.
Nitekim, Göksu Nehriyle alakalı bir milletvekilimizin belirttiği
hususla ilgili açıklama yapacaktım ama kendisine elden vermek
istiyorum. Az önce bir hesap yaptım. Normal, bizim Göksu Nehrinde,
Silifkede ortalama yılda 3,8 milyar metreküp suyumuz var. Bunun 2,4
milyar metreküpü Konya hudutları içinden kaynaklanıyor. Bunun sadece
414 milyon metreküpünü alıyoruz ki bu taşkınları önlemesi,
Mut Ovası sulaması gibi sulamalarda kullanılması
dışında gene de denize akacak miktarda su var. Entegre su
yönetimine geçtik.
Bilhassa
şunu söylemek istiyorum: Az önce de ifade edildiği gibi, su
yönetiminde çok başlılığın önlenmesi maksadıyla,
Başbakanımız, bildiğiniz üzere, bir teklifle DSİ Genel
Müdürlüğünü de Çevre ve Orman Bakanlığına bağlamıştır.
Böylece su yönetiminde çok başlılık büyük ölçüde
önlenmiştir. Yetkilerin büyük bir kısmı DSİde toplanmak
üzeredir.
Keza içme suyu
eylem planı yapılmıştır.
BAŞKAN
Süre doldu, selamlarsanız
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Hayhay, selamlıyorum.
Netice olarak ben
şunu söylemek istiyorum, size ilettiğim kitapçıkta çok
detayı var: Bizlere emanet edilen bu vatanın daha yaşanabilir
bir çevreye kavuşmasını sağlamak için birlikte gayret
ederek, aziz milletimizin daha güzel bir çevrede yaşamasını ben
gönülden diliyorum.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum efendim.
Çok teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Çalışma
süremiz dolmuştur.
Küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi konusunda kurulmuş bulunan
Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel
görüşmeye devam etmek ve alınan karar gereğince kanun
tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 15 Ekim
2008 Çarşamba günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.00