DÖNEM: 23                              CİLT: 29                       YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

5’inci Birleşim

14 Ekim 2008 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

    I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde çiftçisinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

2.- Sinop Milletvekili Abdurrahman Dodurgalı’nın, Camiler ve Din Görevlileri Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, Doğu Karadeniz Bölgesi hidroelektrik santralleri ve çevre sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı; Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in yerinden açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin, cezaevlerine yönelik olarak 2000 yılında gerçekleştirilen Hayata Dönüş Operasyonu konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/270)

B) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/867) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/88)

2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/173) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/89)

C) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu Senato Başkanı Kassym-Jomart Tokayev ve Kırgızistan Cumhuriyeti Millet Meclisi Başkanı Aytıbay Tagaev’in davetlerine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Kazakistan ve Kırgızistan’a resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/555)

D) Duyurular

1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin müracaatlarına ilişkin duyuru

E) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Fransa Senatosu Dışişleri, Savunma ve Silahlı Kuvvetler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

 

VI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun üye sayısına, Genel Kurulun 14/10/2008 ve 15/10/2008 tarihli  birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine; çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine, gündemdeki sıralamaya; 295 ve 296 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonları Raporlarının görüşmelerinin Genel Kurulun 21/10/2008 tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, yoğun bakımdaki bir tutuklunun durumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3973)

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova’daki belediyelerin borçlarına ilişkin  sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/4336)

3.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Turgutlu’daki bir hastanenin acil servisine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/4445)

4.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, tasarrufu teşvik kesintileri ödemelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/4536)

5.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, ölümle sonuçlanan bir trafik kazasıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/4541)

6.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, ceza infaz kurumları personelinin özlük haklarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/4465)

7.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Van İl Emniyet Müdürlüğünde görev yeri değiştirilen personele ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/4560)

8.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara’da uyuşturucuya yönelik mücadeleye ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/4645)

9.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, telefon ve ortam dinlemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/4670)

10.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van Valisi ve Emniyet Müdürü ile bir olaya ilişkin  sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/4729)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak altı oturum yaptı.

 

Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, tekstil sektörünün,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak ilinin,

Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa ili ve üzüm üreticilerinin,

Sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmalarına, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi.

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/838, 6/842, 6/845, 6/870) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

 

Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, enerji politikası konusunda (10/268),

Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve 20 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan orman yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/269),

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nun (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

Adalet Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca aday gösterilen Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek,

Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca aday gösterilen Mersin Milletvekili İsa Gök,

Seçildiler.

MHP Grubu Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural, AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış’ın, 8 Eylül 2008 tarihinde Danimarka Büyükelçisiyle yaptığı görüşmede partilerini yabancılara şikâyet etmesi nedeniyle, gerekli uyarının yapılması ve Komisyonun görev süresinin dolması sebebiyle yetkisiz kaldığı için gerekli işlemlerin Başkanlıkça yürütülmesine,

AK PARTİ Grubu Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın konuşmasında itham ettiği Komisyon Başkanının görev nedeniyle yurt dışında olduğuna ve kendisinin bulunduğu bir oturumda bu konunun konuşulmasının uygun olacağına; komisyonların ve Başkanlık Divanının görev süreleriyle ilgili sorunun daha önce yapılan düzenlemeyle halledildiğine,

İlişkin açıklamada bulundular.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (2/182) (S.Sayısı: 214) görüşmelerine devam olunarak 2’nci maddesine kadar kabul edildi, 2’nci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

 

14 Ekim 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.59’da son verildi.

 

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Adana

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                                                 No.:    6

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

10 Ekim 2008 Cuma

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kastamonu’daki yol yapım çalışmalarının uzamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/964) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir yol yapım çalışmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/965) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Almanya’daki bir dernekle ilgili dava çerçevesindeki iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/966) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/9/2008)

4.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bebek ölümleri meydana gelen bir hastanenin denetimine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/967) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/9/2008)

5.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Almanya’daki bir dernekle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/968) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

6.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Almanya’daki bir derneğin dava dolayısıyla takibine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/969) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

7.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bir derneğin reklamlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/970) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

8.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bir operasyonda bir köye ateş açıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/971) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)

9.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, iade edilen ve cevaplandırılmayan soru önergelerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/972) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)

10.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Silopi’deki öğretmenlere banka promosyonu ödenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/973) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

11.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Şırnak’daki eğitim ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/974) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

12.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Şırnak’da öğretmen ve idarecilerin görev yerlerinin değiştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/975) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

13.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir derneğin incelenmesine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/976) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

14.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, TMO’nun fındık alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/977) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

15.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, fındık alım politikasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/978) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

16.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, TMO’nun fındık alımındaki bazı sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/979) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

17.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, TMO’nun fındık alım merkezlerine ve kayıt dışı üretime ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/980) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

18.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bir siyasi parti ilçe kongresinin TRT’de yayınlanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/981) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

19.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, rüzgar enerjisinden elektrik üretim izni verilen şirketlere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/982) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

20.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat-Merkezdeki hastane inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/983) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

21.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Devlet Hastanesine MR cihazı alımına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/984) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

22.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki domates üreticilerinin mağduriyetine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanında sözlü soru önergesi (6/985) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

23.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki yatak işgal oranlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/986) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

24.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ın bazı ilçelerindeki öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/987) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

25.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, yeni ders kitaplarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/988) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

26.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ın bazı ilçelerindeki sağlık personeli açığına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/989)  (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

27.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun güneş enerjisinden elektrik üretim çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/990) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

28.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, DSİ’nin verdiği HES yapım izinlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/991) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

29.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Ballıca Mağarasının turistik potansiyeline ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/992) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

30.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun Ahıska Türklerinin Gürcistan’daki yurtlarına dönüşüne ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/993) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

31.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, öğretim yılı hazırlık ödeneğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/994) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/9/2008)

32.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, özel kalem müdürlüklerine yapılan atamalarla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/995) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

33.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, gıda bankacılığı yapan dernek ve vakıflara yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/996) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

34.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, gıda bankacılığı yapan dernek ve vakıflara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/997) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

35.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir derneğin soruşturulmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/998) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

36.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, oğlunun ve RTÜK Başkanının Almanya seyahatlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/999) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

37.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Sultanhisar fidan yetiştirme üretim alanının ihalesine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1000) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Birgen Keleş’in, Kıbrıs ile ilgili kapsamlı müzakerelere yönelik açıklamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4929) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

2.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Sağlık Bakanlığı bürokratlarının karıştığı bir trafik kazasıyla ilgili bilgilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4930) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, belediyelerin veteriner hekim kadrolarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4931) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir banka genel müdürüyle ilgili bir iddiaya ve bankacılık sektöründeki yabancı payına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4932) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/9/2008)

5.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Rusya ile dış ticarette yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4933) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

6.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ’nin reklam ve tanıtım hizmetleri alım ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4934) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

7.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Ergenekon iddianamesindeki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4935) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

8.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, kredi kartı kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4936) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

9.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Pozantı-Ulukışla otoyolunun sosyal etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4937) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

10.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, üniversite öğrencilerinin barınma ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4938) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

11.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Almanya’daki bir dernekle ilgili dava çerçevesindeki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4939) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

12.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi’nin, en düşük memur maaşına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4940) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

13.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, çiftçilerin ekonomik sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4941) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)

14.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki bir imar değişikliği ile ilgili haberlere yönelik konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4942) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)

15.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir derneğin denetlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4943) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)

16.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Almanya’daki bir dernekle ilgili dava çerçevesindeki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4944) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)

17.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, kadınlara yönelik bazı çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4945) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

18.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, bir holding yönetim kurulu başkanına yönelik açıklamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4946) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

19.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Almanya’daki bir dernekle ilgili dava çerçevesindeki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4947) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

20.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Adana-Ceyhan’da rafineri kurma konusundaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4948) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

21.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Emniyet Genel Müdürlüğünün ulusalcılık değerlendirmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4949) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/9/2008)

22.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Erzurum’daki bazı TOKİ projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4950) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/9/2008)

23.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Kuran kurslarının denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4951) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

24.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, kamuya yararlı ve izinsiz yardım toplayan dernekler ile bir derneğin denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4952) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

25.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Ankara’nın şebeke suyuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4953) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

26.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, TÜİK’in açıkladığı açlık sınırına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4954) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

27.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Cumhurbaşkanının şehit ailelerine verdiği iftar yemeğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4955) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

28.- Adana Milletvekili Mustafa Vural’ın, işçi emeklileri ile dul ve yetim maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4956) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

29.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde kadına yönelik şiddet önleme biriminin kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4957) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

30.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, usulsüz taksicilik hizmetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4958) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

31.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, emeklilerin ekonomik durumlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4959) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

32.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bilgi toplama konusunda gazetelerde çıkan haberlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4960) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/9/2008)

33.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, kamu kurum ve kuruluşlarının aldığı iletişim hizmetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4961) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

34.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, medya ile ilişkilerine yönelik iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4962) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

35.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir derneğin denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4963) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

36.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesinin BOTAŞ’a borcuyla ilgili konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4964) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

37.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bir korunun kiraya verildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4965) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

38.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, RTÜK Başkanının TOKİ’den konut alımıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4966) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

39.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Amasya Vakıflar İl Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4967) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

40.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, terörle mücadeleye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4968) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

41.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bankaların aldığı hesap işletim ücretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4969) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

42.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bakanların soru önergelerine verdikleri cevaplara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4970) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

43.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, oğlu ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4971) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

44.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, konut edindirme yardımı ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4972) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

45.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir dernekle ilgili dava hakkında Almanya Büyükelçisi ile görüştüğü iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4973) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

46.- Adana Milletvekili Mustafa Vural’ın, AK Parti Genel Merkezinde verilen bir iftar yemeğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4974) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

47.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, tarımdaki girdi maliyetlerine ve üzüm üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4975) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

48.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Yenişarbademli-Beyşehir yoluna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4976) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

49.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, kamu idarelerinin bütçelerinden yardım yapılan sivil toplum kuruluşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4977) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

50.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Urla-Çeşme bölgesinde verilen taşocağı ve maden ruhsatlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4978) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

51.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, TRT Antalya Radyosunun kapatılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4979) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

52.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Kuzey Irak’a yönelik operasyonlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4980) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/9/2008)

53.- İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün, Kemalpaşa’da verilen kalker işletmeciliği iznine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4981) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/9/2008)

54.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, kamu bankalarının sponsorluk ve reklam giderlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4982) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/9/2008)

55.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, mal varlığına bir derneğin denetimine ve bir grupla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4983) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

56.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, bir yönetmelikteki bazı düzenlemelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4984) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

57.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemiyle ilgili bir iddiaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4985) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

58.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, cezaevlerindeki bir uygulamaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4986) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

59.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Almanya Büyükelçisiyle yaptığı görüşmeye ve bir davaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4987) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

60.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Türk Ceza Kanununun bir maddesinin uygulamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4988) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

61.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, bir dernekle ilgili soruşturma açılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4989) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/9/2008)

62.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi bünyesinde işsiz kalan işçi ve şoförlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4990) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

63.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, kot taşlama sektöründeki denetime ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4991) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

64.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir işyerine yönelik iddialara ve işçi hakları konusundaki çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4992) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

65.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, Sosyal Güvenlik Kurumundaki bazı bürokratların çocuklarını sigortalatmalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4993) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

66.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir firmadaki çalışma şartlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4994) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

67.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’da bir yayladaki tesislerin durumuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4995) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/9/2008)

68.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, Bergama’daki baraj çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4996) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

69.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Keşan ilçesindeki bir köy sosyal tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4997) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

70.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa’daki taş ve mermer ocaklarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4998) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

71.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Osmaniye’de kurulacak çimento fabrikasının çevreye etkilerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4995) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

72.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Havran’daki bir taş kırma tesisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5000) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

73.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın-Zonguldak-Karabük çevre düzeni planına yapılan itiraza ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5001) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

74.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, ruhsatsız su kuyularına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5002) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/9/2008)

75.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, maden arama ruhsatı verilen bir alanın tahrip edildiği iddiasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5003) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

76.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da çıkan orman yangınlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5004) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

77.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Marmaris’te verilen maden arama ruhsatlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5005) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

78.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, ABD Büyükelçiliğinin incelemede bulunduğu iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5006) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

79.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, yurt dışına çıkışlarda yaşanan sorunlara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5007) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)

80.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Cumhurbaşkanının Ermenistan’a gitmesine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5008) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)

81.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Cumhurbaşkanının Ermenistan’a gidişinde temas edilen konulara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5009) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

82.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Plevne Belediyesi bahçesindeki Türk Bayrağı figürüne ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5010) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

83.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, TÜİK’in açlık sınırı tespitine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5011) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/9/2008)

84.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, çiftçilerin bankalardan kullandıkları kredilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5012) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

85.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in, SPK’nın bir medya kuruluşunu denetimine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5013) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

86.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Milli Takımlar Teknik Direktörüne ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/5014) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

87.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT’ye alınan bazı personelin yakınlıklarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/5015) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/9/2008)

88.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bir türkünün aslının tespitine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/5016) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

89.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TRT’ye personel alımı için açılan sınava ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/5017) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

90.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, doğalgaz ihtiyacının karşılanmasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5018) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

91.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bir yönetmeliğe ve elektrikteki fiyatlandırmaya ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5019) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

92.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, petrol arama çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5020) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

93.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Marmaris’te verilen maden arama ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5021) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

94.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Zeytinburnu Belediyesinin bir sanayi sitesine yönelik uygulamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5022) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

95.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’da şehir içi ulaşımda başlatılan akıllı kart uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5023) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

96.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, kamudaki özel güvenlik görevlilerinin kimlik kartı yenilemeye tabi tutulmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5024) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

97.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, özel güvenlik görevlilerinin ücretlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5025) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

98.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in, İGDAŞ’ın taşeron firmalara ihale ettiği işlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5026) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

99.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in, İSKİ’nin sözleşmesi yapılan ihalelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5027) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

100.-  Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’nın şebeke suyuna ve tankerlerle yapılan sulamaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5028) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

101.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara Çayının ıslahına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5029) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

102.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, İstanbul Emniyet Müdürlüğündeki bir şube müdürüne yönelik uygulamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5030) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

103.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir derneğin denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5031) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

104.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, belediyelerin denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5032) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

105.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, bir derneğin iftar davetine katılan bürokratlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5033) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

106.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, şebeke suyundaki arsenik oranı yüksek olan illere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5034) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/9/2008)

107.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Emniyet Teşkilatında toplanan bağışlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5035) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/9/2008)

108.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Büyükşehir ve merkez ilçe belediyeleri personeline maaş karşılığı banka getirisi ödemelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5036) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

109.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Güneydoğu Asya’ya tsunami felaketi sebebiyle yapılan yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5037) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

110.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, silika maddesinin kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5038) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

111.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Kadıköy Belediyesi yönetimine açılan bir davaya ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin imar değişikliklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5039) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

112.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bayrampaşa Belediyesinin bir projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5040) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

113.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, Eskişehir’de yapı denetim firması ortağı Belediye Meclisi üyelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5041) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/9/2008)

114.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yargılanan ve görevden alınan bazı belediye başkanlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5042) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

115.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, yurt dışındaki bir derneğin aynı adlı bir dernekle ilişkisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5043) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

116.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Başbakanın gazete sahiplerini ve gazetecileri dinlettiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5044) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

117.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars-Merkeze bağlı bazı köylerin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5045) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

118.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Almanya’daki bir davaya bilgi ve belge gönderilmediği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5046) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

119.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Bayrampaşa’da yıkım kararı alınan yapılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5047) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

120.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Boğaz’da bulunan kaçak yapılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5048) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

121.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, İzmir-Aliağa Kaymakamı hakkındaki bir iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5049) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

122.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Başbakanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemiyle ilgili soruşturmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5050) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

123.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Akyaka ilçesinin bazı köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5051) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

124.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Arpaçay İlçesinin bazı köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5052) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

125.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Fethullah Gülen’i ziyaret eden kamu görevlilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5053) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

126.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof ilçesinde dağıtılan kömüre ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5054) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

127.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kağızman İlçesinin bazı köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5055) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/9/2008)

128.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Digor İlçesinin bazı köylerinin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5056) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/9/2008)

129.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’te arkeolojik sit alanında yapılan bir parka ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5057) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

130.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Osmaniye’de yapılacak çimento fabrikasının bir antik kente etkisine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5058) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

131.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars-Sarıkamış’ta turizmin geliştirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5059) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

132.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın, Antalya’da turizme tahsis edilen alanlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5060) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)

133.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Isparta turizminin geliştirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5061) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/9/2008)

134.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Marmaris’te verilen maden arama ruhsatlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5062) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

135.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, bir karayolundaki elektrik direklerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5063) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

136.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, emekli ücretlerinin iyileştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5064) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

137.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da 1999 yılındaki depremden etkilenen okulların durumuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5065) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

138.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin Talim ve Terbiye Kuruluna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5066) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

139.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Susuz Köy Enstitüsü binalarının üniversite bünyesinde değerlendirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5067) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

140.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, açık ilköğretim ve lise sınavlarına başörtüsüyle giren öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5068) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

141.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, meslek okullarının güçlendirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5069) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)

142.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, öğretim yılına hazırlık ödeneği ödemelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5070) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

143.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir Anadolu Lisesinin yatılı kontenjanına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5071) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

144.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, bazı yönetici atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5072) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

145.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır’daki okul ve öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5073) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

146.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfındaki personele ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5074) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

147.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, üniversite öğrencilerinin yurt ihtiyacının karşılanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5075) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

148.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki bir lisede yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5076) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

149.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, okulların isim hakkının satılması uygulamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5077) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

150.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir ders kitabında verilen bilgiye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5078) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

151.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir yatılı bölge okulunun açılmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5079) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

152.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ta kapatılan okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5080) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

153.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Gemlik İlçe Milli Eğitim Müdürü ve bir lise müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5081) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

154.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Meram’daki bir alanın değerlendirilmesine yönelik iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5082) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

155.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, eğitim yönetimi ile ilgili bazı konulara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5083) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

156.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova İl Sağlık Müdürlüğünün kiralama yoluyla binek aracı temin etmesine ve İl Sağlık Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5084) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

157.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Gülnar ilçesindeki sağlık personeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5085) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

158.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Terme ilçesindeki uzman hekim açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5086) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

159.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ın şebeke suyundaki arsenik durumuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5087) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

160.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, başhekimlik görevlerinde bulunan bir uzman doktor hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5088) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)

161.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, silikozis hastalığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5089) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

162.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova İl Sağlık Müdürü hakkındaki bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5090) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

163.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Denizli Devlet Hastanesinde verilen kahvaltıya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5091) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

164.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, transgenik mısır tüketiminin doğurduğu riske ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5092) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

165.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’ın şebeke suyunun kalitesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5093) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

166.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, sezeryanla doğum oranları konusundaki yönergeye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5094) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

167.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, ruhsatsız çalışan bir zayıflama merkezine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5095) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

168.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, kapatılan Kars Kazcılık Enstitüsüne ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5096) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

169.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, üreticilerin borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5097) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

170.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi programına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5098) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

171.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, TMO’nun Adıyaman’daki buğday alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5099) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

172.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, tarımsal kooperatiflere kullandırılan kredilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5100) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

173.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, şeker politikasındaki tercihlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5101) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

174.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars uçak seferlerine ve Gümrük Müdürlüğü açılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5102) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

175.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, bir kavşağın ışıklandırılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5103) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)

176.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Marmaray Projesinin güzergahına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5104) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/9/2008)

177.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Samsun’da THY bürosu olup olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5105) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

178.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Ankara-Esenboğa Havaalanındaki bazı bilboardlardaki ifadeye ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5106) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

179.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, bir hava limanındaki tanıtıcı afişte yer alan ifadeye ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5107) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

180.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya-Adana arasındaki yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5108) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/9/2008)

181.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’deki baz istasyonlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5109) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

182.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Karayolu Taşıma Yönetmeliğindeki bir hükmün uygulamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5110) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

183.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, posta dağıtım hizmetindeki aksaklık iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5111) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/9/2008)

184.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Bandırma’da batan RO-RO gemisine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5112) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

185.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bingöl Havaalanı inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5113) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/9/2008)

186.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, sporun ve sporcunun teşvikine ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/5114) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

187.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars Küçük Sanayi Sitesi sosyal tesisleri inşaatına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/5115) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/9/2008)

188.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, Hakkâri’de meydana gelen bazı olaylara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5116) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2008)

189.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/5117) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/9/2008)

190.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, ekonomideki gelişmelere ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/5118) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

191.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, kadına yönelik şiddete ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/5119) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/9/2008)

192.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, TRT’de yayınlanan bir programa ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/5120) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/9/2008)

                                                                                                                                                 No.:    7

13 Ekim 2008 Pazartesi

Rapor

1.- 1.8.2008 Tarihli ve 5803 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/638) (S. Sayısı: 297) (Dağıtma tarihi:13.10.2008) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Düzce’deki çöp depolama alanı ve tesisi çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4228)

2.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, yüzme havuzlarının denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4243)

3.-Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, lunaparklardaki güvenlik önlemlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4244)

4.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, sığınma evlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4247)

5.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne ve Kırklareli’deki araç sayısına ve verilen cezalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4248)

6.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, bazı belediye başkanları hakkındaki yolsuzluk iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4250)

7.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, Dinar’daki doktor ve diğer sağlık personeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4262)

8.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, kene vakalarına karşı alınan önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4263)

9.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, Çay İlçesi bağlantılı bazı yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4271)

10.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Ordu İlindeki ulaşım projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4272)

11.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, polislerden toplanan bağışlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4282)

12.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Şanlıurfa’daki bazı Devlet hastanelerinin ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4306)

13.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Burdur-Fethiye karayolunun bölünmüş yol yapılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4307)

14.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İzmir’in şebeke suyunun kalitesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4308)

15.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun, AB Müzakere Pozisyon Belgesinin açıklanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4314)

16.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4321)

17.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, ÖSYM’nin KPSS sonuçlarına göre yerleştirme işlemlerine ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/4332)

18.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin eğlence parkı ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4335)

19.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir’deki kentsel büyümenin belli semtlere yönlendirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4337)

20.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, İstanbul’daki bir arazinin değerlendirilmesiyle ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4338)

21.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Anamur İlçesinde Açık Öğretim sınavlarının yapılması ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4340)

22.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, yapılan dersliklere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4345)

23.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kamuda tanımlı olmayan bazı meslek gruplarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4346)

24.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, gazilerin özel sağlık kurumlarına sevklerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4348)

25.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, kemoterapi hemşiresi sıkıntısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4350)

26.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, PTT Personeli Kefalet Sandığına ve dağıtıcıların çalışma saatlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4357)

27.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, hemzemin geçitlerdeki trafik kazalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4358)

28.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, internet erişim ücretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4359)

29.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, ülkeye girişine izin verilmeyen bir çocuğa ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4361)

 

                                                                                                                                                 No.:    8

14 Ekim 2008 Salı

Raporlar

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 Milletvekilinin, Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 23 Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 Milletvekilinin ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, Gemi İnşa Sanayisindeki İş Güvenliği ve Çalışma Şartları Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/121, 129, 132, 134) (S. Sayısı: 295) (Dağıtma tarihi: 14.10.2008) (GÜNDEME)

2.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 29 Milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 20 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 19 Milletvekilinin, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ve 23 Milletvekilinin ve Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 24 Milletvekilinin, Zeytin ve Zeytinyağı ile Diğer Bitkisel Yağların Üretiminde ve Ticaretinde Yaşanan  Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/27, 34, 37, 40, 102) (S. Sayısı: 296) (Dağıtma tarihi: 14.10.2008) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin, cezaevlerine yönelik olarak 2000 yılında gerçekleştirilen Hayata Dönüş operasyonu konusunun araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/270) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.9.2008)

 

14 Ekim 2008 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşimini açıyorum.

23’üncü Yasama Döneminin Üçüncü Yasama Yılının benim yönettiğim ilk birleşiminin hayırlı olmasını diliyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.08

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN – Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemi başlamıştır.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Yalnız, gündem dışı söz alan ilk milletvekilimizi anons etmeden evvel: Değerli milletvekili arkadaşlarım, çok büyük bir gürültü var. Gündem dışı söz isteyen milletvekilleri hazırlık yaparak çıkıp konuşuyorlar. Sükûneti sağlarsak arkadaşımıza da saygı göstermiş oluruz.

Gündem dışı ilk söz, Niğde’deki tarımsal üreticilerin sorunları hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan’a aittir.

Buyurun Sayın İnan. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde çiftçisinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; küresel krizin dünyayı kasıp kavurduğu bir ortamda komada olan Türk ve Niğde çiftçisinin sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum

Konuşmama, geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımın başına gelen acı bir olayı sizlerle paylaşarak başlamak istiyorum. Arkadaşım, eşini bir devlet hastanesinin acil servisine götürür. Hasta muayene edilir. Yeterli tetkik ve araştırma yapılmadan hastaya serum takılır. Serum bittikten sonra “Hastanın bir şeyi yok, alıp gidebilirsiniz.” denir fakat hasta daha acil servisten çıkmadan eşinin kucağında vefat eder. İhmal, dikkatsizlik ve ilgisizlik yüzünden bir can yitirilir.

Bir yıldır bu kürsüden defalarca hem ülkemizin genelindeki hem de Niğde özelindeki çiftçilerimizin durumlarıyla ilgili konuşmalar yaptık, soru ve araştırma önergeleri verdik; çiftçi hasta, acil tedbirler alınmazsa çiftçiyi kaybedebiliriz, dedik. Konu ilgililer tarafından dikkate alınmadı; tam tersi, burada Hükûmet adına cevap veren sayın bakanlar tarafından çiftçinin AKP İktidarı döneminde altın çağını yaşadığı söylendi. Sayın Tarım Bakanımız bugün Niğde’de. Umarım patates, bakliyat, lahana, tahıl, domates ve elma üreticilerimizin altın çağının nasıl olduğunu inceleme ve görme fırsatını elde eder diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hayati ve bir numaralı sektör olan tarımı hafife alamayız. Rakamlarla oynamak suretiyle hastayı iyi gösteremeyiz. Çiftçi hastalanmış, krize girmiş, biz ise hâl⠓Sen çok iyisin.” diyoruz. Çiftçi, zor şartlarda ürettiği ürününü maliyetinin altında bile satamamaktadır. Niğde’de domates tarlada kalmış, patatesin yüzüne bile bakan yok, en seçme patatesin kilosu 25-30 kuruşa satılamamaktadır; meyve suyu olacak elmanın kilosu 5 kuruşa bile alıcı bulamamaktadır. Çiftçilerimiz tohum, gübre, mazot ve elektrik zamlarının altından kalkamamaktadırlar. Niğde’de icralık olmayan, arabası, tarlası ve traktörü haczedilmeyen çiftçi kalmamıştır. Çiftçilerimiz traktörleriyle ana yola çıkamamakta, köyünde, kasabasında âdeta açık hava hapishanesinde gibi yaşamaktadırlar.

Çiftçilerimiz ürünlerini makul bir fiyata satamayınca, buna bağlı olarak esnafımız ve küçük sanayicimiz de sıkıntıya girmektedir. Esnaf siftah yapmadan kepenk kapatmakta, yanında çalıştırdığı işçisini çıkartmakta; çeklerini, senetlerini ve kredilerini ödeyememektedir. Niğde Esnaf Kefaletten kredi kullanan esnaf sayısı geçtiğimiz yıllara göre çok artmış, aldığı krediyi ödeyemeyip takibe uğrayan esnaf oranı yüzde 80’leri bulmuştur. Borçlarını ödeyemeyip dükkânlarını kapatan esnaf sayısı ise her geçen gün artmaktadır.

Çiftçilerimiz yüksek maliyetli gübre, ilaç, mazot ve elektrik fiyatlarıyla üretim yapmanın artık mümkün olmadığını ifade etmektedirler. Bu feryat sadece Niğde’de değil, eminim ki ülkemizin her köşesinde dile getirilmektedir. Tarım ürünlerimiz maliyet yüksekliği ve pazar darlığı yüzünden tarlada çürümeye terk edilirken, yabancı tarım ürünleri marketlerimizde cirit atmaktadır. Bu politikalar böyle devam ederse ülkemizdeki milyonlarca işsizler ordusuna yeni milyonların katılması kaçınılmazdır.

Hazineden sorumlu Ekonomi Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek’in yazın Niğde’ye yaptığı ziyarette, son zamanlarda ülkemizde 1,5-2 milyona yakın vatandaşımızın köyünü, toprağını bırakarak çiftçiliği terk ettiğini ifade etmiştir. Nitekim, TÜİK’in İnternet sitesinde 2008 yılının ilk dokuz ayına ait yayınlanan dış ticaret rakamlarına baktığımızda tarım ve hayvancılık ürünleri ithalatımız aynı alandaki ihracatımızın 2 katından daha fazladır. Yani bu sürede ihracatımız yaklaşık 2 milyar 200 milyon dolar iken ithalatımız 4,5 milyar dolardır. Bu uygulamalarla, ülkemiz -her alanda olduğu gibi- tarım ve hayvancılık alanında da üreten yerine ithal eden ve pazar olan bir yapıya dönüştürülmüştür.

Son bir yılda tarımda kullanılan gübre fiyatları yüzde 100’ün üzerinde artış göstermiş, gübre fiyatlarının aniden ve çok yüksek artmasıyla ilgili MHP Grubu olarak geçen dönem verdiğimiz araştırma önergesi hâlâ ele alınmamıştır. Dünyada enerji fiyatları yükselirken hemen karar alıp fiyatları yukarı doğru otomatiğe bağlayarak zamları vatandaşların sırtına yansıtan Hükûmet, son zamanlarda dünyada petrol fiyatlarının neredeyse yarı yarıya düşmesine rağmen fiyatları indirme konusunda aynı hassasiyeti göstermemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Üreticilerimiz 2002 yılında 100 kilo patatesle 167 kilo gübre alabilirken, bugün aynı patatesle 25 kilo gübre alabilmektedir. Dolayısıyla, çiftçilerimiz seçim bölgelerinde yaptığımız ziyaretlerde haklı olarak bizlere şu iki soruyu sormaktadırlar:

1) Hükûmet çiftçiyi bitirmek için bu zamları bilinçli mi yapmaktadır?

2) Eğer bilinçli yapmıyor iseler ekonomi politikalarında yanlışlık olduğu gibi tarım politikalarında da bir yanlışlık mı söz konusudur?

Ben kendi adıma, iyi niyetle, yanlışlık olduğuna inanmak istiyorum ve bu yanlışlığa bir an önce son verilip üretenin yanında yer alan politikaların uygulamaya konulmasını bekliyorum.

Küresel kriz için dünyanın her yerinde çeşitli tedbirler geliştirilirken Niğde’de ve ülkemizin birçok yerinde, Ziraat Bankası, tarım kredi ve tarımsal sulama elektrik borçlarından dolayı yürütülen icralar çiftçimizi bunalıma sokmakta ve üretim yapamaz hâle getirmektedir. Çiftçimiz borçlarını ödeyebileceği makul bir çözümü hâlâ beklemektedir.

Hasta, ağır hasta ve komada olan Türk tarımının ve çiftçisinin bir an önce yeniden üretim hayatına kazandırılması için ciddi operasyonlara ihtiyaç vardır, ihmal edilmemesi gerekmektedir, aksi hâlde çiftçimizi kaybedebiliriz.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan.

Gündem dışı ikinci söz, Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle söz isteyen Sinop Milletvekili Sayın Abdurrahman Dodurgalı’ya aittir.

Buyurun Sayın Dodurgalı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Sinop Milletvekili Abdurrahman Dodurgalı’nın, Camiler ve Din Görevlileri Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, 1986 yılından bu yana, ekim ayının ilk haftası Camiler ve Din Görevlileri Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu hafta sebebiyle huzurunuzu işgal etmiş bulunmaktayım.

Camiler ve din görevlileri, din kavramı ekseninde ele alınan bir mesele olduğu için öncelikle dine çağımızın vermiş olduğu çok hoşuma giden kısa bir tanımla sözüme girmek istiyorum: Kişiyi kendisi ile, çevresi ile, toplumu ile ve Yaradan’ı ile barışık bir hâle getiren sistemler bütünü, dinin bugün modern tanımı olarak ele alınmaktadır. Bu manada gerek kişinin bireysel hayatı açısından gerekse toplumsal hayat açısından ve tabiatıyla, bir boyutuyla da kişinin Yaradan’ıyla olan münasebetleri açısından bu tanım günümüzde dinin en fonksiyonel tanımı olarak adlandırılabilir.

Ülkemizde de bu tanımı gerçekleştirecek mekânlar olarak tarih boyunca olduğu gibi bugün de merkez olarak camiler ortaya çıkmaktadır. Bilindiği gibi, İslam tarihinin başlangıcı camilerin inşasıyla başlamakta. Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicretinden sonra İslam tarihinin ilk camisi burada inşa edilmiş ve gerek dinî hayat gerekse toplumsal hayat bu caminin etrafından neşvü nema bulmuştur. Peygamberimizden aldığımız bu gelenek de tarih boyunca İslam tarihinde her Müslüman toplum tarafından devam ettirilmiştir. Ne var ki son dönemlerde, özellikle ülkemizde, zaman zaman caminin toplumsal fonksiyonlarında birtakım gerilemeler olduğu müşahede edilmektedir.

Caminin birçok fonksiyonu var. İbadet mahalli olarak fonksiyonu var. Bu manada, kişinin Yaradan’ıyla buluştuğu, kişiyi sadece onu Rab tanımak, sadece ona ibadet etmek ve sadece ondan yardım istemek psikolojisi içine sokan mekânlar olarak camiler, bir yönüyle de toplumsal barışa, toplumsal bütünlüğe ve toplumsal ilişkiler yumağına hizmet etmektedir. Bugün toplumumuzun en önemli çimentosunu camilerin ve bu camilerin içinde oluşan cemaat gruplarının oluşturduğunu söylemek mümkündür.

Tabiatıyla İslam’ın bugün sevgi, barış, hoşgörü olarak adlandırılan yönleri gene merkez olarak camilerimiz tarafından toplumda yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Peygamberimizin o çok bilinen, meşhur hadisi, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız.” İlkesi, en yaygın tatbikat alanı olan camilerde kendisini göstermektedir.

Camiler, bir yönüyle sanat mekânları, bir yönüyle medeniyet mekânlarıdır. Çevresinde okulun, eğitim hayatının düzenlendiği; birtakım ticaret mekânlarının bulunduğu; insanların birbiriyle buluştuğu; çeşitli müzakere, danışma, istişarelerin yapılabildiği mekânlar olarak kullanılmıştır.

Bu manada cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün çok dikkat çekici bir sözünü de burada gündeme getirmek istiyorum. Mustafa Kemal, camileri sadece birbirimizin yüzüne bakarak ibadet ettiğimiz yerler olarak değil, aynı zamanda hem dinin hem dünyanın meselelerinin müzakere edildiği, istişare edildiği mekânlar olarak tanımlamaktadır. Bu fonksiyonu camilerimiz bugün de görmektedir ancak bu fonksiyonun güçlendirilmesinde çeşitli faydalar da mülahaza edilmektedir.

Camilere can veren, camilerin bu fonksiyonlarını yerine getirmesini sağlayan kişiler ise din görevlilerimizdir. Şöyle söylenebilir: Din görevlilerimiz, bugün ülkemizin en ücra köşelerinde devleti temsil eden, devletin varlığını en ücra köşelere taşıyan görevlilerimizdir. Bugün belki de şu cümle bile doğru olmaktadır: Köylerimizde görev yapan ve geceleri de köylerde kalmak suretiyle bu görevi ifa eden devlet görevlisi olarak imamlarımızı, cami görevlilerimizi zikredebiliriz. Tabiatıyla bu görevler yapılırken din görevlilerimizin birtakım sorunları ortaya çıkmakta, özellikle köylerde lojman problemiyle karşılaşılmakta.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) – Gene köylerdeki sosyal hayata ayak uyduramama yönünde birtakım psikolojik rahatsızlıklar da gerek din görevlilerimizde gerekse eşlerinde ortaya çıkabilmektedir.

Ben, geçen seneki konuşmalarımızda ele aldığımız bir iki konuyu bugün hakikaten büyük bir içtenlikle yerine getiren, Balkanlardaki camilerin onarımını gerçekleştiren TİKA’ya ve Devlet Bakanlığımıza, Sivas Divriği Ulucami’nin restorasyonu konusunda son çalışmalarını yapan ve önümüzdeki yakın zamanda bu sanat şaheserini inşallah restore edecek olan Kültür ve Turizm Bakanımıza buradan teşekkür ediyorum. Gene geçen seneki konuşmamızda ele aldığımız ilahiyat fakültelerinin kontenjanlarının artırılması konusunda olumlu yaklaşımları gösteren Yükseköğretim Kurumumuza ben teşekkür ediyorum ve medya ile din ilişkisinde de Diyanet İşleri Başkanlığımıza daha fazla yetki tanınmasının, hatta bir denetim mekanizması getirilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dodurgalı.

Gündem dışı üçüncü söz, Doğu Karadeniz Bölgesi hidroelektrik santralleri konusunda söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Nesrin Baytok’a aittir.

Buyurun Sayın Baytok. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, Doğu Karadeniz Bölgesi hidroelektrik santralleri ve çevre sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı; Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in yerinden açıklaması

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki hidroelektrik santral projeleri hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin verdiği görevle, bölge illerinden Rize ve Artvin’deki HES uygulamalarını yerinde görmek üzere milletvekillerimiz Sayın Tacidar Seyhan ve Sayın Metin Arifağaoğlu ile birlikte bölgeye gittik. Yani İkizdere, Senoz vadisi, Hemşin, Fındıklı ve Meydancık-Papart vadisine gittik. Yaptığımız incelemelerin sonucunda tespitlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, enerjide dışa bağımlı bir ülkeyiz. Arz güvenliğini sağlayabilmek son derece önemli bir konudur. Dışa bağımlılığı azaltabilecek her arayış, her yaklaşım son derece saygıdeğerdir ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu uygulamaların yanında oluruz. Bölgeye giderken bu anlayışlarla yola çıktık. Doğrusu bu kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşayacağımızı düşünmüyordum. Ancak gördük ki, son derece başarısız bir projelendirme ve lisans uygulaması olmuş. Konu, baştan sona yanlış ele alınmış. Yüzeysel, gerekli incelemelerin yapılmadığı, kaba, keyfî ve bilimsellikten uzak uygulamalar zinciri. Olayın bir tarafında su var, diğer tarafında elektrik. Su tarafı da organize edilmemiş, elektrik tarafı da. Projeler bütüncül havza  planlamaları  yapıldıktan sonra ihale edilmeliydi. Oysa, proje sahipleri çıkıp, su kullanım hakkı ve lisans talep etmiş ve verilmiş. ÇED raporu, yani çevresel etki değerlendirme raporu istenmemiş. Denetim mekanizması kurulmamış. Proje sahipleri lisans aldıktan sonra bölgede bir lisans ticareti başlamış. Amaç elektrik üretmek mi lisans satmak mı? Başbakanın “Türkiye’yi pazarlıyorum.” sözü bölge bakımından çok anlamlı hâle gelmiştir. İktidar, bölgeye bir şey vermeden her şeyini almaya gelmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu lisans ticareti işine derhâl son verilmelidir. Lisan devri ile rant sağlanıyor olması kabul edilemez. Lisans sahipleri kendileri yatırım yapamıyorsa lisansları iptal edilmeli ve ilgili proje ihale edilmelidir.

Sayın milletvekilleri, bütün hidroelektrik santrallerde en kritik konu can suyu konusudur. Suyun ne kadarı santralin, ne kadarı bölgedeki canlı cansız yaşamın olacaktır? Gördük ki bu en hayati konu geçiştirilmektedir. Bütüncül bir yaklaşım söz konusu olmadığı için bölgedeki yetkililer de bu konuda nasıl karar alacağını bilemez hâldedir. Ayrıca bir de bırakılan can suyunu kim denetleyecektir, kim?

Sayın milletvekilleri, sadece iki ilde iki ayrı yaklaşım gerektiğini en kaba gözlemle tespit ediverdik. Rize’deki HES projelerinde dikkate alınması gerekenler farklıydı, Artvin’deki farklıydı. Örneğin Artvin’de Balıklı, Alabalık köylerinde ve Meydancık beldesinde su kullanım hakkı verilirken yörede yaşayanların sulu tarım yaptığı ve daha çok suya ihtiyaç duyduğu dikkate alınmamıştı. Fasulyesi, domatesi, biberi, salatalığı, mısırı, kabağı, akla gelebilecek her türlü sebzeyi yetiştiren bir bölge su olmazsa hiçbir şey demektir.

Sayın milletvekilleri, Meydancık beldesinde ayrı bir dram var. Suyu elinden alındığı gibi belediyesi de kapatılmış. Bir kere, turizm açısından değerlendirilse dünyanın en güzel köşelerinden birisinden bahsediyoruz. Su olmadan belde hiçbir şeydir ve zaten hiçliğe terk edilmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisinin zihniyetini görmek bakımından düşündürücüdür. Bölge halkının deyimiyle “Su gittikten sonra dozerle açın bizi de içine gömün. Bizi sudan çıkmış balık gibi çırpına çırpına öldürecekler.” deniyor.

Doğu Karadeniz Bölgesi, dünyada korumada öncelikli iki yüz adet ekolojik alandan birisi olarak gösterilmiştir. Bölgenin su potansiyelinin yanında turizm ve ekoturizm potansiyeli de çok yüksektir. Her ikisini birlikte ele alıp değerlendirme gereği vardır. Şaşırtıcı şekilde bu durum değerlendirilmemiştir. İkizdere ve Ovit Dağı çevresi turizm merkezi ilan edilmişken şimdi turistik otel mi yapılacak, santral mi? Her ikisi de yapılacaksa hangi uyumlu projeyle uygulanacak?

Sayın milletvekilleri, Karadeniz Bölgesi’ne büyük haksızlık yapılmaktadır. Bu denli hayati bir konu böylesine kaba ele alınamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Baytok, bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlıklı biçimde projelendirilmiş olsa devreye girebilecek santraller de tehlikeye atılmıştır. Mahkeme süreçleriyle tıkanabilecek projeler söz konusudur. Binlerce ton patlayıcıyla açılan tüneller ve kanal tipi çalışmalarda ortaya çıkan hafriyat yamaçlardan dökülmekte veya dere yatağına bırakılmaktadır. Dekapaj sahası belirlenmemiştir. Binlerce ağaç kesilmektedir, hiçbirisinin denetimi yapılmamaktadır.

Sayın milletvekilleri, su yönetimi bütün dünyada havza planlaması esas alınarak yapılan makro planlarla yürütülüyor. Konunun bu anlayış içerisinde ele alınarak yeni bir yaklaşıma girilmesine acilen ihtiyaç vardır. Bu kaygıların dikkate alınması bir zorunluluktur.

Rize Senoz’dan Ozan Mecit Yıldız’ın sözleriyle bitireyim.

“Sanma ki Senozlu hepten uyuyor,

Olup bitenleri her gün duyuyor.

Burada yapılanlar kime uyuyor?

Bizlere uymuyor, duyun büyükler.”

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baytok.

Sayın Arifağaoğlu, şu anda soru sorma imkânınız yok. Yanlışlıkla mı girdiniz?

METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Hayır, yerimden söz istiyorum, konuşmacıya katkıda bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Kısa söz talebi için size iki dakika süre veriyorum.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; köylerimizin çözüm bekleyen birçok sorunu vardır. Irmak tipi HES projeleriyle köylerimizin sorunlarına bir yenisi eklenmiştir. HES projelerinden kaynaklanan sorunlar diğer köy sorunlarının önüne geçmiştir, gerçekten köylerin en önemli sorunu hâline gelmiştir.

Artvin ilinde EPDK’dan ruhsat alan doksan altı adet proje vardır. Bunların bir kısmında sorun yoktur, inşaatlar başlamıştır, devam ediyor, ancak birçoğunda sorun vardır. Sulama suyu olarak kullanılan ırmakların bulunduğu vadilerde ve özellikle köylerde büyük sorunlar bulunmaktadır. Yaşanan sorunlardan dolayı köylerde gerilim oluşmuştur. Yerleşim alanlarında bulunan projelere ilgili firmalar jandarma gücüyle başlamak istemektedirler. Bu durum oluşan gerilimi artırmaktadır. Böyle uygulamaların yanlış olacağını özellikle belirtmek istiyorum.

Bölge milletvekili olarak yerleşim alanlarında bulunan projelere başlanılmamasını talep ediyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.

Buyurun Sayın Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepiniz saygıyla selamlıyorum efendim.

Ben özellikle, sayın milletvekilleri Mümin İnan Beyefendi ve Sayın Nesrin Baytok Hanımefendi’nin gündem dışı konuşmalarına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.

Önce Niğde’den bahsedeyim. Şu anda Tarım ve Köyişleri Bakanımız, kendisi Niğde’de. Esasen ben de 11 Temmuz 2008 tarihinde Bakan olarak, sadece ben değil aynı zamanda Bakanlığıma bağlı bütün birimlerle, bütün genel müdürlerle ve bölge müdürleriyle birlikte Niğde’ye giderek orada yatırımları yerinde bizzat inceledim; yatırımları hızlandırdık. Hatta ağaçlandırma, sulamalar konusunda, katı atık probleminin çözümü konusunda çok büyük adımlar attık. Sayın Vekilimiz de zaten konuyu biliyor.

Özellikle tabii Niğde hakikaten meyvecilik ve bilhassa patates… Niğde, Nevşehir, Afyonkarahisar’ın patatesleri meşhurdur. O bakımdan, gerçekten Niğde’miz de patates üretimi ve meyvecilik açısından çok önemli bir ilimiz. Biz de bu ile büyük değer veriyoruz.

Esasen patates, ülkemiz açısından gerçekten çok kıymetli bir besin maddesi. Yani patatesin esasen faydalarını, insan sağlığına faydalarını vatandaşlarımızın yeteri kadar bilmediği kanaatindeyim. Yani ben çocukken, ekmeklerin içine patates katılırdı mahalle fırınlarında. Hakikaten fevkalade besleyici değeri olan, kansere karşı koruyucu, ayrıca mide hastalıklarının tamamına karşı koruyucu, fevkalade iyi, sağlıklı bir besin maddesidir. Dolayısıyla bu patatese Hükûmetimiz de, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız da çok büyük önem veriyor.

Esasen, bakın, özellikle patatesle ilgili olarak, Sayın Bakanımız, patates tohumculuğunu geliştirmek maksadıyla biliyorsunuz Ülkesel Patates Tohumculuğu Geliştirme Projesi’ni başlattı. 2005 yılında başlanan bu proje bitti. Hatta bu proje başlarken sadece Tarım ve Köyişleri Bakanlığı değil, TÜBİTAK, üniversitelerimiz -3 tane üniversite- 8 tane araştırma enstitüsü ve 11 tane özel sektörün temsilcisiyle birlikte patates tohumculuğunu geliştirme projeleri tamamlandı ve bugün de Niğde ilinde patates doku kültürü laboratuvarı açıldı.

Gerçekten bu çok büyük bir gelişme. Nitekim şu anda patates tohumunun yüzde 10’u bu şekilde karşılanmaktadır. Ben şahsen ülkemizde tohum yetiştirilmesine çok büyük önem verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hakikaten patates tohumculuğunda atılan bu adım gerçekten çok önemli bir adımdır. İnşallah, bunun hayırlı olmasını diliyorum. Yüzde 10’un da yeterli olmayıp, patates tohum ihtiyacımızın yakın bir gelecekte büyük ölçüde karşılanması konusunda da gayret sarf edilmesi gerektiği kanaatimi burada yenilemek istiyorum.

Esasen bir de biliyorsunuz, Hükûmetimiz özellikle sertifikalı patates tohumundan üretilen patateslerin kilogramı başına 11 yeni kuruş, ayrıca yine sertifikalı tohum kullananlara kilogram başına 10 yeni kuruş bir destek de vermektedir. Onu da burada özetle belirtmek istiyorum.

İşte, bu sebeple 2002 yılında ülkemizde patates ihracatı 2,3 milyon YTL civarındayken, bu ihracat miktarı 2007 yılında 38 milyon YTL’ye çıkmıştır. Bu, gerçekten patatese ve çiftçilere verdiğimiz -bir örnek olarak söylüyorum- değerin önemli bir göstergesidir.

Tabii yapılacak daha çok şey var ama Hükûmetimiz çalışıyor. Bakın, şu anda Tarım ve Köyişleri Bakanımızın Niğde’de olması, Niğde’nin özellikle tarımla ilgili, ziraatla ilgili meselelerini yerinde bizzat incelemekte olması tarıma, ziraata verdiğimiz önemin çok büyük bir göstergesidir.

Efendim bir diğer husus da Sayın Nesrin Baytok milletvekilimizin Karadeniz, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde, Artvin civarında yapılan hidroelektrik santrallerle ilgili görüşleri vardı. Ben ona da kısa bir cevap vermek istiyorum.

Efendim, evvela ülkemizdeki hidroelektrik enerji potansiyelinden bahsedelim. Maalesef, ben geçmişte, 2003 yılında Devlet Su İşleri Genel Müdürü olduğum zaman ülkemizdeki hidroelektrik potansiyelinin yeteri kadar değerlendirilmediğini ve diğer ülkelerde bu potansiyelin, kuzey ülkelerinde, Finlandiya’da, Japonya’da, vesaire, Amerika’da yüzde 70’lerle yüzde 90’lar civarında hidroelektrik enerji üretim potansiyelinin değerlendirilmesine rağmen, bizde yüzde 20-30 civarında kaldığını bizzat gördüm. Gerçekten bu, çok acı bir durumdu, çünkü bizim enerjiye ihtiyacımız var. Yerli kaynakları kullanmamız gerekir. Biz enerjide dışarıya bağımlıyız. Doğal gazımız yok yeteri kadar, petrolümüz yok. Dolayısıyla, bizim kendimize ait yerli kaynakları azami ölçüde değerlendirmemiz lazım.

Peki üretim neydi? Bakın, 2002 yılı sonundaki üretim 28 milyar kilovat saat idi hidroelektrik olarak söylüyorum. Hidroelektrik enerji üretimi 28 ilâ 30 milyar kilovat saat idi yılda. Biz bunu uzun gayretler neticesinde bugün 47 milyar kilovat saat üretecek potansiyele ulaştırdık ama bu yeterli değil çünkü ülkemizde, yaptığımız hesaplara göre normalde ekonomik olarak üretilebilecek hidroelektrik üretimi 130 milyar kilovat saat yılda. Aslında bu yeni teknolojilerle bunun 130 milyar kilovat saat olmadığını, daha da büyük bir potansiyele sahip olduğumuzu görüyoruz. Bana göre 186 milyar kilovat saat. Yani bırakın 186 milyar kilovat saati, 130 milyar kilovat saat olsa bile, demek ki, ancak dörtte 1’ini biz kullanabiliyoruz. Bu gerçekten Türkiye için acıdır çünkü hidroelektrik enerji gerçekten çevreci bir enerji kaynağıdır, maliyeti ucuzdur ve bizim kendi kaynağımızdır, öz kaynağımızdır. Dolayısıyla, bunun değerlendirilmesi gerekir. Bir kere bunda kararlı olmamız lazım. Türkiye'deki  hidroelektrik enerji üretimi potansiyelinin değerlendirilmesi lazım.

Peki, bunu gerçekleştirmek için ne yaptık? Merkezî yönetim bütçesiyle ta 1954 yılından bu yana ancak yüzde 20-25’i üretime geçirilebilmiş bu potansiyelin, geri kalan kısmını harekete geçirmek için yüzyıl gerekiyordu aynı bütçe imkânlarıyla. Dolayısıyla, biz 2003 yılı Haziran ayında “Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği” diye EPDK Kanunu’na istinaden bir yönetmelik çıkardık ve bakın, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Elektrik İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılmış fakat şu anda inşaatına başlanmamış olan projeleri tablo 2’de yayınlayarak son derece şeffaf bir şekilde kamuoyuna, özel sektöre bunu açtık. Neticede müracaat ettiler, hatta bazıları da kendi potansiyellerini geliştirdi, onu da tablo 3’te, daha sonra yarım kalanları tablo 4-5-6 şeklinde böylece geliştirdik ve şu anda 1.500’e yakın hidroelektrik santrale müracaat yapıldı. Bunların da toplam kurulu gücü -yaklaşık olarak söylüyorum- 21.500 megavat, üretim olarak 60 milyar kilovat saat yılda. Bu gerçekten çok önemli çünkü biz doğal gaza bağlı olarak elektrik ürettiğimiz zaman kilovat saat başına en azından 4-4,5 sent olarak doğal gaza para ödüyoruz sadece elektrik maliyetinde. Dolayısıyla burada ise kendi öz kaynağımız, herhangi bir bedel ödemiyoruz.

Ayrıca bu hidroelektrik santrallerinin son derece büyük faydası var; suyu regüle ediyor, düzenliyor, taşkın korumaya karşı gerçekten birtakım faydaları var. Bizim yapmak istediğimiz, “tersip bentleri” dediğimiz taşkın korumaya karşı olan tedbirleri de yapmış oluyor. Faydalı ama eksikleri yok mu? Her zaman, bir faaliyet yapılırken birtakım eksiklikler olabilir. Bu maksatla ben Doğu Karadeniz’deki hidroelektrik santrallerindeki inşaatları bizzat yerinde görmek için, Sayın Başbakan Yardımcımız Hayati Yazıcı’yla birlikte, beraber gittim, oradaki bütün sivil toplum kuruluşlarını Rize’de topladık, onları teker teker dinledik.

Burada iki tane problem var: Birincisi, “can suyu” dediğimiz hidroelektrik santrali mansap tarafına verilecek su miktarının ortaya konulması. Bu konuda kesin olarak hem Devlet Su İşlerine hem de Bakanlığımızın ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğüne talimat verdik. Mutlaka, hidroelektrik santrali mansap tarafındaki doğal hayatın, tabii hayatın devamı açısından mansap suyu yeterli miktarda bırakılacaktır, bu bir.

İkincisi, inşaat esnasında birtakım hafriyat topraklarının dereye atılması şekilde durumlar oldu, onlara ceza verdik ve kontrol ettik. Şimdi o malzemeleri alarak o civardaki yollarda bilhassa stabilize malzemesi olarak kullanılması konusunda da valilikle anlaştık, sıkı bir denetim yapıyoruz şu anda. Yani şunu özetle belirteyim: Gerek can suyu gerekse bunların kontrolüne çok büyük önem veriyoruz, özen gösteriyoruz, bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Siz dediniz ki: “Bunu kim denetleyecek?” Bunu denetleyecek olan, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve Devlet Su İşlerine bağlı bölge müdürlükleridir. Bizzat Çevre ve Orman Bakanlığının ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğüdür, Çevre Yönetim Genel Müdürlüğüdür. Üç tane denetim mekanizması var. Bunları zaten, gerçekten fen ve sanat kaidelerine uygun olmayanları da biz cezalandırıyoruz, gerekirse lisanslarını iptal ederiz.

Gelelim, özellikle orada birtakım lisanslardaki pazarlama olup olmadığı… Şimdi efendim, lisansta belli bir süre var. Bu süreleri de Enerji Piyasası Kurumu belirliyor. Belli o süre içinde vecibelerini yapmadığı takdirde zaten lisanslar iptal edilecek. Hatta biz, lisansla ilgili alışveriş olmasın diye, ben Devlet Su İşleri Genel Müdürü iken hem EPDK teminat mektubu istedi hem de biz Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü olarak teminat mektubu istedik. Dolayısıyla, bunları yapmadıkları zaman, süresi gelince, bunların lisansları iptal ediliyor, bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Kaldı ki Karadeniz’deki vatandaşların yokluğa mahkûm edildiği şeklinde, buna benzer ifadeler kullanıldı. Bu, doğru değildir. Bakın, Hükûmetimiz döneminde, Artvin, Karadeniz, Doğu Karadeniz hiçbir zaman görülmeyen yatırımları görmüştür. Karadeniz o sahil yolu ne zaman bitti? Hükûmetimiz zamanında. Peki, Karadeniz’deki bütün derelerdeki ıslah çalışmaları? Bizim zamanımızda planlı başladı.

Ayrıca biz bütün bu hidroelektrik santralleri havza bazında ele alıyoruz, havza bazında fizibiliteleri yapılıyor. Bunların fizibilitesi yapılıyor, inceleniyor hem bölgede hem Genel Müdürlükte hem de ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğünde incelendikten sonra, bunlara lisans almaları için EPDK’ya gönderiliyor, lisans alıyor,daha sonra Su Kullanım Hakkı Anlaşması imzası gerçekleşiyor. Bakın biliyorsunuz, bu sayede iki ay önce altmış bir adet hidroelektrik santralinin temelini atmak için bütün değerli milletvekillerimizi davet etmiştik. DSİ Genel Müdürlüğü konferans salonunda altmış bir tane büyük HES’in temelini attık. Bunların da kurulu gücü 4 bin megavattı. Yani nereden baksak 12 milyar kilovat saat üretecek, bunların da çoğu bitiyor. Hatta biten bir tanesinin, cumartesi günü Sayın Başbakanımızın da iştirakiyle açılışı gerçekleştirilecek. Bunların da meyveleri alınmaya başladı. Yani bu hakikaten ülkemiz yerli potansiyelinin değerlendirilmesi açısından çok önemli, yerli kaynaklarımız ve temiz, çevreyle uyumlu bir enerji kaynağı. Dolayısıyla, bunu mutlaka hepimizin savunması gerekir ama yanlışlıklar varsa, bunlar, müşahhas olarak yapılan yanlışlıklar bize bildirilirse biz bunların üzerine gideriz, cezalandırırız, yanlış yapanın gereğini biz de yerine getiririz; önleme konusunda, alınacak tedbirler konusunda gerekli her türlü tedbiri alırız. Dolayısıyla, ben bu düşüncelerle inşallah ülkemizin kısa zamanda bu hidroelektrik santrallerinin inşasını temenni ediyorum ve en azından 130 milyar kilovat saatlik bir potansiyelin kısa zamanda, en azından 2012-2013 yılları sonuna kadar ülkemize kazandırılmasını arzu ediyorum.

Bu konuda gayret eden herkese gönülden teşekkür ediyorum, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum efendim.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündeme geçiyoruz.

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Sayın Başkan, efendim can suyu konusunda bir eksik bilgilendirme var. İzin verirseniz bu konuyu biraz açmak istiyorum.

BAŞKAN – Tekrar konuşma imkânınız yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Ama can suyu konusunda “Denetim, kontrol yapılıyor.” dedi Sayın Bakan. Orada bölgede biz gördük ki can suyu konusunda yüzde kaç oranında su vermek gerektiğini dahi oradaki yetkililer bilmiyor. Ne olduğunu bilmedikleri konuyu acaba nasıl denetleyebilirler? Yani can suyu konusu oradaki hayatın devamı için kritik ve önemli bir nokta, onun için söz istedim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi Sayın Genç ve size, 60’ıncı maddeye göre, yerinizden birer dakikalık süre vereceğim.

Buyurun Sayın Baytok.

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Efendim, can suyu meselesi işin kritik noktası, dedik. Biz bölgede tespitlerimizde şunu gördük: Projelerde değişik oranlarda can suyu bırakılması kararlaştırılmış ve en kötü can suyu miktarının, bilimsel verilere göre, yüzde 10 olması gerekirken, bizim bölgedeki tespitlerimizde, binde 6-7 oranında can suyu bırakılacağı raporlara bağlanmış. Yani hayatın devamı için gerekli olan en asgari rakamların bile kıyaslanmayacak kadar altında değerlerle belirlenmiş ve izinler verilmiş, ruhsatlar bunların bazında verilmiş. Sayın Bakan “Elbette bunları denetliyoruz.” diyor ama neyi denetliyor? Binde 6’yı denetliyor. Benim söylemek istediğim, can suyu miktarının binde 6 değil en az yüzde 10’larla, yer yer yüzde 30, yüzde 50’lere varan miktarlarda tespit edilmesi gerektiğidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NESRİN BAYTOK (Ankara) - O nedenle bölgede DSİ yetkililerinin denetleme yapması söz konusu olamaz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baytok.

Sayın Genç, gündem dışı konuyla ilgili söz alacaksınız değil mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, teşekkür ederim. Yani Sayın Bakanın açıklamalarıyla ilgili bir iki şey söylemek istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bir dakikanız var, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, Sayın Başkanım, Sayın Bakan çıktı burada su potansiyelinden, hidroelektrik santrali potansiyelinden bahsetti. Yedi senedir iktidardadır, bunların kolunu tutan kim? Niye bunu yapmıyorlar? Türkiye'de rüzgâr enerjisine bağlı elektrik üretimi bu kadar üst düzeydeyken, hidroelektrik potansiyeli bu kadar üst düzeydeyken bunlar daha önce yabancı ülkelerle yaptıkları doğal gaz anlaşmalarıyla, Türkiye'nin, maalesef, geleceği karartılmıştır. Doğal gazlarla ilgili olarak yabancı ülkelerle yapılan pahalı alımlar nedeniyle bu Hükûmet, Türkiye'de hidroelektrikten kaynaklanan elektrik üretimi, rüzgârdan kaynaklanan elektrik üretimini yapmak istemiyor. Burada da çıkıp milletin karşısında gerçekleri inkâr ediyor. Şurada çıkıp doğruları söylesenize. Hiç olmazsa milletten utanmıyorsanız bizden utanın ya! Burada duyduklarınızın yüzde 90’ı yalan! Bize doğru dürüst bilgi verin! Niye hidroelektrik santrallerinin kapasitesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASIM AYKAN (Trabzon) – Sayın Başkanım, nasıl “yalancı” der? Devletin bakanına “yalancı” diyor, bu ne biçim bir iş ya? Allah aşkına ya!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yalan değil, biz rakamlarla konuşuyoruz. Bir milletvekiline yakışmaz.

BAŞKAN – Yerinizden bir dakika söz veriyorum Sayın Bakan.

Buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi efendim, hemen özetliyorum. Nesrin Hanım’a şunu söyleyeyim: Bu can suyu meselesi oran değildir, bilimsel olarak, havzanın özelliğine göre, nehrin özelliğine göre özel olarak hesaplanan, istatistiki olarak hesaplanan bir değerdir. Bilimsel bir çalışma yapılıyor, yüzde 10, yüzde 5, binde 6 gibi değerler vermek değildir, her nehre göre değişir, onunla ilgili çalışmalar yapılıyor, ÇED çalışmalarında belirleniyor.

Şimdi, diğer milletvekiline cevap vermek istiyorum, biz burada ne söylüyorsak doğruyu söylüyoruz. Ben her zaman gerçekleri söyledim. Biz hidroelektrik santrallerin inşaatında, üretiminde çok kısa zamanda büyük adımlar atmış bir hükûmetiz. 28 milyar kilovat saatten 47 milyar kilovat saate çıkardık. Şu anda hidroelektrik santrallerimiz yıldırım hızıyla ilerliyor. Bizim söylediğimiz şu: Devlet yanında özel sektörün de potansiyelini kullanalım, ülkemizdeki potansiyel de devreye girsin diye, o bakımdan, su kullanımı hakkı anlaşmasıyla, devletin ileride belki on-onbeş yıl sonra el atacağı santrallerin bir an önce yapımını sağladık. Neticede bu insanlar, bu özel sektör de bizim insanlarımız, burada çalışan mühendisler bizim mühendislerimiz, işçiler bizim işçilerimiz, onu özellikle vurgulamak istiyorum.

“Yalan söylüyor.” tabirini doğru bulmuyorum. Ben her zaman, söylediğim bütün sözlere daima çok dikkat ederim, en doğru şekilde söylerim, hiçbir şekilde yalan söylememişimdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gerçek bilgi ver, gerçek!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin, cezaevlerine yönelik olarak 2000 yılında gerçekleştirilen Hayata Dönüş Operasyonu konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/270)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerinin, F tipi hücre sistemine geçişi engellemek amacıyla, 20 Ekim 2000'de başlattıkları açlık grevleri üzerine 19 Aralık 2000 tarihinde, 20 cezaevine yaklaşık 10000 güvenlik görevlisi tarafından gerçekleştirilen operasyonları planlayanlar, yönetenler ve bizzat katılanlar hakkında soruşturma açılarak yargı önüne çıkarılması için Anayasa'nın 98. TBMM İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederim.

1) Fatma Kurtulan

(Van)

2) Ahmet Türk

(Mardin)

3) Selahattin Demirtaş

(Diyarbakır)

4) Emine Ayna

(Mardin)

5) Ayla Akat Ata

(Batman)

6) Sebahat Tuncel

(İstanbul)

7) M. Nezir Karabaş

(Bitlis)

8) Bengi Yıldız

(Batman)

9) Sırrı Sakık

(Muş)

10) M. Nuri Yaman

(Muş)

11) Özdal Uçer

(Van)

12) Aysel Tuğluk

(Diyarbakır)

13) Pervin Buldan

(Iğdır)

14) Gültan Kışanak

(Diyarbakır)

15) Akın Birdal

(Diyarbakır)

16) İbrahim Binici

(Şanlıurfa)

17) Hasip Kaplan

(Şırnak)

18) Sevahir Bayındır

(Şırnak)

19) Şerafettin Halis

(Tunceli)

20) Osman Özçelik

(Siirt)

21) Hamit Geylani

(Hakkâri) 

Gerekçe:

F tipi cezaevlerini hayata geçirmek için 19-22 Aralık 2000 tarihinde cezaevlerinde gerçekleştirilen "Hayata Dönüş" operasyonu, katliam derecesine varacak bir boyutta neticelenmişti. Operasyon sırasında Ümraniye Cezaevinde 7, Bayrampaşa cezaevinde 12, Bursa Cezaevinde 2, Uşak Cezaevinde 2, Çanakkale cezaevinde 4, Çankırı Cezaevinde 1, Ceyhan Cezaevinde 1, Sincan Cezaevinde 1 bir tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirmişti. Sonrasında ise açlık grevlerinde 120 tutuklu daha hayatını kaybetmişti. Operasyon sırasında meydana gelen olaylardan daha çok tutuklu ve hükümlüler sorumlu tutulmuş ve haklarında açılan davalar kısa sürede neticelendirilerek cezalar verilmişti. Olaylar sırasında Uzman Çavuş Nurettin Kurt da hayatını kaybetmiş ve tutuklu ve hükümlülerce vurulduğu açıklanmıştı. Ancak Kurt'a yapılan otopside ölüme yol açan yaralanmaya "yüksek kinetik enerjili bir silahın" sebep olduğu belirlenmişti. Raporda, ölüme yol açan silahın sadece Kalaşnikof ya da G-3 piyade tüfeği olabileceği belirtilmiş ve Kurt'un askerlerin silahıyla hayatını kaybettiği kesinleşmişti. Dönemin Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk ise askerlerce ateş edilerek hayatını kaybeden tutukluların askerlerle çatışmaya girdiğini ve bazı ölümlerin tutuklular arasındaki çatışmadan çıktığını ileri sürmüştü. Ancak Adli Tıp uzmanlarının raporları, Sayın Türk'ün iddialarının asılsız olduğunu ortaya koymuştu. Rapor’a göre, Koğuşlardan ateş edilmemiş, öldürücü dozun üzerinde gaz bombası kullanılmıştı. Kadın tutukluların ise güvenlik görevlilerinin kullandığı göz yaşartıcı ve gaz bombalarının çıkardığı yangında öldükleri belirlenmişti. Adli tıp uzmanlarının raporunda, yanarak ölen kadınların giysi parçaları ve ciltlerinde yanıcı olan solvent maddelerinin bulunduğunun tespit edildiği vurgulanmıştı. Kömüre dönmüş koğuşlarda yapılan aramalarda silah bulunmadığı da açıklanmıştı. Bilirkişi raporunda ayrıca tutukluların bulunduğu taraftan güvenlik görevlilerinin bulunduğu yöne doğru ateş açılmadığı, atışların dışarıdan içeriye doğru yapıldığı belirtilmişti. Bu operasyon kapsamında, Bayrampaşa Cezaevinde "tutuklulara kötü muamele yaptıkları ve görevlerini kötüye kullandıkları" iddiasıyla 1460 kamu görevlisinin yargılandığı davayla ilgili, mahkeme 19 haziran 2008'de zamanaşımı tarihinin dolduğunu belirtmiş ve kamu davasının tüm sanıklar tarafından da ayrı ayrı düşürülmesine karar vermiştir. Müdahil Avukatlar işkence ve zalimane davranış suçlarında suçun insanlığın ortak değerlerine karşı işlendiği için hiçbir zaman zamanaşımının işlemeyeceği belirtmişlerse de davanın sonucu değişmemiştir. Ayrıca Operasyonu planlayanlar, yönetenler ve bizzat katılanlar hakkında soruşturma dahi açılmamıştır. Kamuoyu baskısını gidermek amacı ile ancak operasyon sırasında ihtiyat görevinde bulunan bir kısım asker ve görevli hakkında göstermelik davalar açılmıştır. Bugün bu davalar da beraat yahut zamanaşımı kararlarıyla birer birer bitirilmektedir. O dönemde Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü olan Ali Suat Ertosun'un Yargıtay üyeliğine getirilmesi, 2004 yılında hükümet kararıyla Devlet Üstün Hizmet Madalyası verilmiş olması ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu üyesi olması davaların seyrini ortaya koyar niteliktedir. Katliamın üstü örtülerek unutturulmaya çalışılması, hukuk devleti ilkelerinin, adaletin ve insan hakları değerlerinin yüceltilmesi gereken olgular olarak görülmediğinin en çarpıcı örneklerinden birini oluşturmaktadır. Geçmişimizle yüzleşmeden, toplumda büyük tahribatlar yaratan antidemokratik uygulamaların gerçek sorumlularını yargı önüne çıkarmadan, demokrasiyi geliştirme vaadiyle iktidar olan hükümetler, bunu bir iddia olmaktan öteye götürmeyecektir. Bu endişelerle gerçek faillerin yargılanmadığı, açılan davaları ise birer birer düşürerek unutturulmaya çalışılan "Hayata Dönüş Operasyonu"nun üzerine cesaretle ve kararlılıkla gidilmesi için bir araştırma komisyonu kurulmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

B) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/867) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/88)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 400. sırasında yer alan (6/867) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Reşat Doğru

                                                                                                                    Tokat

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

C) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu Senato Başkanı Kassym-Jomart Tokayev ve Kırgızistan Cumhuriyeti Millet Meclisi Başkanı Aytıbay Tagaev’in davetlerine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Kazakistan ve Kırgızistan’a resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/555)

                                                                                                            13 Ekim 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu  Senato Başkanı Kassym-Jomart Tokayev ve Kırgızistan Cumhuriyeti Millet Meclisi Başkanı Aytıbay Tagaev’in davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Kazakistan ve Kırgızistan’a resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                            Köksal Toptan

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                  Başkanı

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma saati: 16.08

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

VI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerilerİ

1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun üye sayısına, Genel Kurulun 14/10/2008 ve 15/10/2008 tarihli  birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine; çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine, gündemdeki sıralamaya; 295 ve 296 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonları Raporlarının görüşmelerinin Genel Kurulun 21/10/2008 tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 39                                                                                                  Tarihi: 14.10.2008

Danışma Kurulunun 14.10.2008 Salı günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

 

Köksal Toptan

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

 

 

 

Sadullah Ergin

Kemal Kılıçdaroğlu

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi

 

Grubu Başkanvekili

Grubu Başkanvekili

 

 

 

 

Mehmet Şandır

Selahattin Demirtaş

 

Milliyetçi Hareket Partisi

Demokratik Toplum Partisi

 

Grubu Başkanvekili

Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1. Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun 26 üyeden oluşması ve Komisyon üyeliklerinin siyasi parti gruplarına ve bağımsız milletvekillerine dağılımının ilişik listede olacak şekilde Genel Kurulun onayına sunulması,

2. Genel Kurulun 14.10.2008 tarihli (bugünkü) 5 inci Birleşiminde özel gündemde yer alan işten sonra sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek çalışmalarını saat 21.00’e kadar sürdürmesi; 15.10.2008 Çarşamba günü ve 16.10.2008 Perşembe günü yapılacak Birleşimlerinde çalışmalarını saat 11.00-13.00 ile 14.00-20.00 arasında sürdürmesi ve 15.10.2008 Çarşamba günü yapılacak Birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi.

3. Gelen Kâğıtlar Listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 297 sıra sayılı Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 7 nci. aynı kısımda yer alan 275. 236. 266. 230. 257. 263. 218. ve 239 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 4. 5. 6. 8. 9. 10. 11 ve 12 nci sıralarına alınması ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi.

4. 14.10.2008 tarihinde (bugün) dağıtılan, 295 sıra sayılı gemi inşa sanayisindeki iş güvenliği konusundaki (10/121, 129, 132, 134) esas numaralı, 296 sıra sayılı zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel yağlar konusundaki (10/27, 34, 37, 40, 102) esas numaralı Meclis araştırması komisyonları raporlarının gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına alınması ve raporlar üzerindeki genel görüşmelerin Genel Kurulun 21.10.2008 Salı günkü Birleşiminde yapılması.

5. Genel Kurulun 21.10.2008 Salı günkü Birleşiminde çalışmalarını saat 15.00-20.00 arasında sürdürmesi, 22.10.2008 Çarşamba günü ve 23.10.2008 Perşembe günü yapılacak Birleşimlerinde çalışmalarını saat 11.00-13.00 ile 14.00-20.00 arasında sürdürmesi.

Önerilmiştir.

Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Üyeliklerinin Siyasi Parti Grupları ve

Bağımsızlara Dağılım Listesi:

 

  Komisyonun Üye                  Siyasi Parti Grupları ve Bağımsızlara Düşen Üyelik Sayısı

 

  Sayısı                         AK PARTİ         CHP                 MHP                 DTP                 Bağımsız

 

             26                          16                   5                      3                       1                        1

 

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde konuşmak üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurun efendim.

On dakika süreniz var.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Üçüncü yasama yılının bu kürsüye ilk çıkmam dolayısıyla yüce Meclise başarılar diliyorum. Yüce Meclisin çalışmalarının ülkemize ve milletimize iyi sonuçlar doğuracak, ülkemizi kalkındıracak, halkımızın arasındaki barış, sevgi ve mutluluğu artıracak bir performans göstermesini diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, tabii, Tunceli’de, aldığım bir habere göre, bir asker konvoyuna saldırı sonunda 5 tane erimiz yaralanmıştır. Bu, cidden bizi çok büyük bir acıya boğmuştur. Yaralı er kardeşlerimize acil şifalar diliyorum.

Tabii, Türkiye’nin gündemi terör ve soygun.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bazı arkadaşlarımız burada çıkıyorlar, diyorlar ki: “Bu kanı durduralım.” Bu kan nasıl duracak? Bu kanı durdurmanın tek yolu, silah alıp dağa çıkan insanların silahlarını bırakmasıdır. Bundan başka çare  yok  çünkü  bunun arkasında…    Tarihimizi   iyi   bilelim.  Tarihte -tarihimizi iyi incelersek- Batı, Türkiye’nin büyümesini istemiyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin her vesileyle parçalanmasını, ekonomik yönden çökmesini ve böylece, Türkiye’nin o güney ve doğusunu da parçaladıkları, orayı insansızlaştırdıkları zaman, Batı’nın hedefi bellidir. Batı ne yapacaktır? Biliyorsunuz, bütün parlamentolarda Ermeni soykırım tasarıları vardır. Şimdi, bu Ermeni soykırım tasarıları eğer kabul edildiği takdirde, bunun sonucunu da iyi düşünmek lazımdır.

Şimdi, geçen gün Cemil Çiçek burada konuşurken tezkerede “Efendim, bu dağda silahlı mücadele yapanların çoğu sünnetsizdir.” dedi. Yahu, sünnetsizse, kimdense söyle. Her sünnetsizin de bir milliyeti var. Niye bu kadar, sünnetsizleri söylemekten çekiniyorsun.

Şimdi, bakın, Hükûmet buraya çıktığı zaman bazı bilgileri doğru vermesi lazım. Vermiyorlar. Yani Türkiye Cumhuriyeti devleti sahipsiz bir devlet. Devleti yöneten kişiler bu devlete sahip çıkmıyorlar. Yani ben de bağımsız olmasam, acaba çıkıp da böyle konuşabilir miyim, o da tabii meçhul.

Şimdi, değerli milletvekilleri, şimdi, doğu, güneydoğudaki o hemşehrilerimizin de bilmesi lazım ki, eğer bu, dünya parlamentolarında soykırım tasarıları kabul edildiği takdirde, soykırımın nerede ve nasıl yapıldığı onlar tarafından bellidir. Herhalde soykırım Ege’de yapılmamıştır, Karadeniz’de de yapılmamıştır, Orta Anadolu’da da yapılmamıştır. Nerede yapılmıştır? Doğu Anadolu’da yapılmıştır. Bu Doğu Anadolu’da, işte, Kürt devletini kurmaya çalışan ve silahı alıp da dağa giden o insanlarımıza seslenmek istiyoruz: Eğer oralar insansızlaştırıldığı zaman, herhâlde orada Kürdistan değil, ya Ermenistan ve herkesin de tarihinde bilmesi gereken şey, büyük İsrail projesi vardır. Yani bu işin arkasında ve İsrail’in hedefinde Diyarbakır vardır, Dicle-Fırat sahilleri vardır.

Şimdi, bunları bilmek lazım. Yani gözümüzü kapatarak bu Parlamentoda gerçekleri konuşamıyoruz. Bir AKP Grubu var… Yapın kapalı bir oturum, tarihimizi çıkaralım, buralarda herkes açık açık konuşsun. Neden bu silahlı eylemler devam ediyor? Bu silahlı eylem yapan insanlar “Biz Kürdistan kurmuyoruz, kurmak istemiyoruz.” dediklerine göre silahlı eylemlerin amacı ne değerli milletvekilleri? Silahlı eylemlerin amacı, ulusal bağımsızlık savaşıdır. Ha, onun dışında demokratik hak ve özgürlüklerle ilgili savaşmak da… O, savaşla olmaz, o, silahla olmaz. O, ancak, işte barışla, işte tartışılarak, insanlar bir araya gelerek doğrudan birleşmekle olur.

Bu gerçekleri kavramamız lazım ama insanlarımız tarihi bilmiyor. Avrupa’nın, Batı’nın karşımıza attığı oyuncaklara maalesef kanıyoruz. Kendi memleketimizde kendi kardeşimizi, kendi kandaşlarımızı… Maalesef birbirimize giriyoruz ve bir türlü uyanamıyoruz. Tabii, bunu uyandıracak Hükûmettir. Hükûmet gidip de…

Geçen gün burada tezkere müzakeresi yapıldığı zaman Cumhuriyet Halk  Partisi sözcüsü dedi ki: “Sen 5 Kasımda Bush’la yaptığın konuşmada şunları şunları kabul ettin.” İlgili, Sayın Tayyip Erdoğan da buradaydı. Çıkıp da demedi ki: ”Hayır efendim…”

Şimdi, bu kürsünün bir gücü var arkadaşlar. Eğer, sen, hakikaten Bush’la bu konuşmayı yapmadıysan çık burada de ki: “Arkadaş, ben böyle bir konuşma yapmadım.” Ee, sustuktan sonra demek ki, bu, kabul anlamına geliyor.

Değerli milletvekilleri, yani gerçekten şu memleketimizde o genç genç insanlarımızın, bu memleketimize hayatını veren o asker arkadaşlarımızın, onu asker ocağına, çocuğunu gönderen o yirmi-yirmi iki yaşındaki  o gencini gönderen bu insanlarımızın bu kadar ağır bir saldırıya uğramaları bizi üzüyor. Ancak bu saldırının da haklı bir nedeni yok.

Şimdi, burada birtakım insanlar diyorlar ki: “Bu kanı durduralım.” Yahu arkadaşlar, açın burada bir müzakere, bir genel görüşme açın. Nasıl duracak bu kan? Yani eğer… Benim bildiğim kadarıyla, benim kendi kavramama göre bu kanı durdurmanın tek yolu, dağa silah alıp da çıkan insanların, o Doğu Anadolu’daki genç kardeşlerimizin –onlar da bizim kardeşlerimiz, onlar da bizim çocuklarımız- onların bu silahı bırakmasıdır ve bunlar niye bu silaha şey ediyor? Bakın, yani işte bu olay Amerika’nın Kuzey Irak’a gelmesi dolayısıyla patlak verdi ve dolayısıyla onların himayesinde Türkiye parçalanıyor. Yani birileri şunu bilmesi lazım ki -yani tamam bugün Amerika orada- yarın Amerika oradan gidecek. Gittiği zaman bu kan dökülmeleri, bu can vermelerinin bir anlamı da yok, kimseye bir faydası yok. Türkiye hudutları içinde yaşayan insanların da hiçbirisinin -Kürt’ü de olsun Türk’ü olsun veya herhangi bir Arnavut’u, Çerkez’i olsun- bunda bir faydası yok. Bizim Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde yaşayan tüm vatandaşlarımızın tek bir menfaatimiz var, laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğüdür. Bu Türkiye Cumhuriyeti devleti ne kadar büyürse bu Türkiye hudutları içinde yaşayan bütün vatandaşlarımız burada rahat eder, hem burada rahat eder hem yurt dışında rahat eder.

Şimdi, geçen gün Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nu yazan kişi, yani orada sorumlu olan kişi diyor ki: “Efendim, Türk Hükûmeti daha bize vize konusunda, Türk vatandaşlarının vize konusunda bir öneri getirmedi.” Şu elçiliklere gidin arkadaşlar ya! Orada Türk vatandaşlarının içine düştüğü o utanç verici duruma acaba bu devleti yönetenler, onlar o utancı duymuyorlar mı? Bir de bir vizeye müracaat ediyorsunuz, arkadaş, 80-90 euronuzu alıyor, vermiyor da icabında, günlerce bekletiyor kapıda.

Değerli milletvekilleri, bu Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşlığı böyle ucuz olmamalı. Bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlığını koruyacak bu devleti yöneten insanlardır. Şimdi, efendim, Barzani’yle görüşülsün, diyor. Tamam, Abdullah Gül geçen gün diyor ki: “Barzani’yle görüşelim.” Peki sen kimsin? Sen sorumsuz, Cumhurbaşkanlığı mevkiinde oturan insansın. Eğer bunun kararını verecekse siyasi sorumlu olan Hükûmetin vermesi lazım. Böyle yani devletin kuralları allak bullak oluyor. Kimse ne dediğini, ne söylediğini anlamıyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bağımsız milletvekili olarak bu şeyleri görünce içim kan ağlıyor. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin bu duruma düşmemesi lazım. Bu devlet büyük bir devlet. Bu devletin büyüklüğü yöneticilerin büyüklüğüyle ortaya çıkar. Yoksa, yani işte gidip de horoz dövüşünü yapmakla yahut da gidip de bıçağa sırtını dayamakla bu devlet büyümez.

Bu devletin ikinci bir sorunu şeffaflık sorunudur değerli milletvekilleri, soygundan arındırma sorunudur.

Şimdi, sizin bugün bir “Deniz Feneri” meselesi çıktı ortaya. Deniz Fenerinde İstanbul’daki bir kişiye 10 milyon euroluk bir para geliyor. Bunlar…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Ne alakası var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Alakası çok var. 

Şimdi bu Meclisin evvela dürüst, şeffaf bir Türkiye’yi ortaya koyması lazım.

Şimdi, Almanya’da bir yargılama yapılmış. 41,5 milyon euro toplanmış. Bu euro gelmiş. Kime gelmiş? İşte Kanal 7’yi kuranların… O Zekeriya Karaman galiba. Zekeriya Karaman kim? Onun oğlu ile Tayyip Erdoğan’ın oğlu bacanak.

Şimdi, arkadaşlar bizde bacanaklığın birbirine bağlılığı vardır. Şimdi, Türk toplumunda kadınlar, maalesef, erkek ailesine pek şefkatli davranmazlar. Yani bunun görünen şeyiyle pek şefkatli değil de hoş görmezler. Mesela kadın, erkek tarafından bir misafir geldiği zaman pek hoş karşılamaz ama kadın, kendi akrabası tarafından geldiği zaman ona evinde bütün imkânlarını ikram eder, işte ekonomik durumu…

Şimdi “Bir bacanağın aldığı 10 milyon eurodan öteki bacanak yararlanmadı.” derseniz olmaz. Bu, Türkiye'nin tabiatına aykırı. Şimdi, bunları açıklayalım, araştıralım.

Alman Mahkemesi diyor ki: “Efendim, bizden dosya istenmedi.” Şimdi, neyi örtüyorsunuz arkadaşlar, neyi örtüyorsunuz? Yani eğer suistimal varsa bunun üzerine gidelim.

Ben şimdi dikkat ediyorum, Türkiye’de birtakım insanlar alışveriş yapıyorlar. E bu paralar nereden geldi? Bunları araştırmamız lazım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hayırsever Müslümanlar verdi, zekât verdi.

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bir diğer konu: Şimdi, Dengir Fırat’la Kılıçdaroğlu…

Ben kimseye “sayın” da demiyorum, kusura bakmasın, kimse de bana “sayın” demesin.

Şimdi, bir iddiaya girdiler. Dengir Fırat’ın malını ihraç eden kamyonunda 89 kilo eroin yakalandı mı? Yakalandı. Efendim, Devlet Bakanı Yazıcı demiş ki: “Bu kırmızı hatta değil.” Kırmızı hatta olduğunu o Yazıcı da biliyor. Kırmızı hatta olmak demek… Fiziki aramaya tabi tutulması lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yalan söylemekle bir şey elde edilmez. Buyurun, MENAS şirketinin, Sayın Fırat’ın ortak olduğu şirketin yaptığı ihracatların hepsini inceleyelim ve incelenmiş de. Bunların hayalî ihracat yapıp yapmadığı tespit edilmiş, Danıştay karar vermiş. Öte tarafta eroin kaçakçılığı yaptığı… Yine, eroin aracında yakalanmış. Bizim tanıdığımız bir arkadaşın, ihracat yapan bir firmanın altı ay önce sattığı bir kamyonunda eroin yakalandı, bütün müesseseyi, aileyi aldılar içeri. Eğer Fırat, kendisi orada Grup Başkan Vekili olmasaydı şimdi hapishanedeydi.

BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Yalan söylüyorsun!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bir iki dakika verin de…

BAŞKAN – Yok, verdim ben size bir dakika.

Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, burada bizim düşüncelerimizi biraz söylememiz lazım. Niye böyle sınırlama getiriyorsunuz?

BAŞKAN – On bir dakika konuştunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, ben daha sonra tekrar konuşurum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Genç, eroin ihracatı yasak. Olur mu öyle şey!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yasaksa sen çık söyle! (Gülüşmeler)

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın Azize Sibel Gönül.

Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisinin lehinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi, aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.

Danışma Kurulu önerisinde, bu hafta ve önümüzdeki hafta çarşamba ve perşembe günleri 11.00-13.00, 14.00-20.00 saatleri arasında çalışılması önerilmiş. Bu önerinin çok olumlu olduğunu söylemek istiyorum. Çünkü zihnin ve dimağın açık olduğu, zinde olunan bir saatte çalışmaya başlanılmasının Meclisin performansını ve verimini artıracağı kanaatiyle Danışma Kurulu önerisinin hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gönül.

Danışma Kurulu önerisi lehinde Hatay Milletvekili Sayın Sadullah Ergin, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum.

Bugün huzurlarınıza getirmiş olduğumuz Danışma Kurulu önerisiyle sevgili arkadaşlarım, Parlamentomuzun bugün saat 21.00’e kadar çalışmasını, çarşamba ve perşembe günleri -biraz önce Sibel Hanım da bahsetti- 11.00-13.00 ve 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasını öngörüyoruz.

İki haftalık bu çalışma takvimiyle, Parlamentonun önünde bulunan ve şu anda kamuoyunun da, Türkiye’nin de ihtiyaçlarını karşılayacak ve büyük ölçüde de muhalefetle üzerinde mutabık kaldığımız yasaları bir an önce çıkarmak, bütçe kanunu gelmeden eğer mümkün olabilirse yine Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde Türk Ticaret Yasamızı yeniden yapabilmek için bir imkân sağlayabilmeyi de arzu ediyoruz. Dolayısıyla, bu anlamda, bugün Danışma Kurulu toplantısını yaptığımızda muhalefet grup başkan vekillerimizle de Meclis Başkanımızın nezaretinde bir değerlendirme yaptık. Bu değerlendirmeler esnasında muhalefet temsilcileri de, grup başkan vekilleri de son derece yapıcı bir tavır takındılar. Parlamentonun Türkiye’nin meselelerine sahip çıkmada, önündeki problemleri çözmede iktidarıyla muhalefetiyle birlikte hareket edebilmesinin gerçekten ülkemiz için, milletimiz için çok önemli ve anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda muhalefet partilerimize katkılarından dolayı da teşekkür ediyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Diğer partiler… İlle “muhalefet” demeyin, “diğer partilerimiz” deyin yani!

SADULLAH ERGİN (Devamla) – Parlamentoda bulunan partilerimize teşekkür ediyorum, milletvekillerimize teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, yapacağımız çalışmalarla inşallah bütçe kanunu gelinceye kadar önümüzde bulunan süreçte -hemen ifade edeyim- Beşinci Dünya Su Forumuyla ilgili yasaya zaten başlamış idik, arkasından Coğrafi İşaretlerin Korunması, OSB’lerin yapılandırılmasıyla ilgili Serbest Bölgeler Kanunu, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Teşkilat Yasası ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, bu hafta öngördüğümüz. Önümüzdeki hafta da Elektronik Haberleşme Kanunu, Posta Kanunu ve Denizcilik Müsteşarlığı Teşkilatı Hakkındaki Kanun, gene mayınların temizlenmesine ilişkin bir kanun tasarımız var, Tapu Kanunu ve Karayolu Trafik Kanununda Erişme Kontrollü Karayolu Kanun Tasarısı söz konusu.

Bu yasaları, inşallah, uygun bir çalışma metoduyla tamamlarız. Arkasından da gene muhalefetle yapacağımız çalışmayla beraber, Türkiye’nin ihtiyacını duyduğu yasaları, düzenlemeleri birlikte yapacağız. Bu arada elbette ki önümüzdeki hafta itibarıyla denetim konularını da görüşeceğiz. Salı günü araştırma komisyonu raporumuz var, çarşamba günü sözlü sorularımız var. Parlamentonun yapacağı bu çalışmalarla ülkemize hayırlı yasalar yapmasını temenni ediyorum.

Ve bu kürsüde gündemin dışına çıkarak maalesef afaki ve birçoğu gerçekten uzak sözler sarf eden milletvekillerimize de birtakım mesnetsiz ithamları, çirkin sözleri de iade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi milletvekilleri?

BAŞKAN -  Danışma Kurulunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) Duyurular

1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin müracaatlarına ilişkin duyuru

BAŞKAN - Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda bağımsız milletvekillerine de bir üyelik düşmektedir. Bu komisyona aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin 15 Eylül 2008 Çarşamba günü (yarın) saat 19.00’a kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

B) Önergeler (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/173) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi  (4/89)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/173 esas numaralı Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifim, 45 gün içinde komisyonlarda sonuçlandırılmadığından İçtüzüğün 37’nci maddesi gereğince doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Yılmaz Ateş

                                                                                                                Ankara

BAŞKAN - Önerge sahibi Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, dünyanın en önemli sorunlarının başında güvenlik ve terör gelmektedir. Bütün dünyada buna önlem olarak da profesyonel ordu yöntemlerine başvurulmaktadır. Bu amaçla da 1986 yılında 3269 sayılı Yasa ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde uzman çavuş ve uzman onbaşı rütbesiyle çalıştırılan personele de “uzman erbaş” adı verilmiştir. Şimdi, o dönemde hazırlanan Yasa’ya göre bu uzman erbaşlarımız kırk beş yaşından gün aldıkları an bunların sözleşmeleri feshedilmektedir. Mevcut yürürlükte olan Emekli Sandığı Kanunu’muza göre de yirmi beş yıl hizmet yılını tamamlayıp ve emekli yaşına gelmek gerekir ki emekli olabilsinler ama kırk beş yaşından gün aldıkları için hemen ilişkileri kesildikleri için de yıllarını veren bu değerli personel emekli hakkını dahi elde edememektedir. Çalıştıkları süre içerisinde de bütün kamu kurumlarında -örneğin uzman jandarma da dahil- ek gösterge olmasına rağmen, bu 3269 sayılı Yasa’ya göre çalışanlara bir ek gösterge de uygulanmamaktadır. Ayrıca yine bu uzman erbaşlar -hastalık hepimizin başında, rahatsızlık hepimizin başında- doksan gün rapor almaları hâlinde bunların silahlı kuvvetlerle ilişkileri de kesilmektedir.

Şimdi, bakın sayın milletvekilleri, elimde bir arkadaşımızın -Bayram Dağdeviren diye- belgeleri var. Bu arkadaşımız sekiz yıl Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmet vermiş ama dizinde kemik büyümesi olduğu tespit edilmiş, “Sen ilişkini kes, yoksa sözleşmeni yenilemeyiz.” deyip hemen kapının önüne konulmuş.

Değerli arkadaşlar, bu manzara Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışan bir manzara değildir. Millî Savunma Bakanlığının bütçesi Türkiye genel bütçesi içerisinde ikinci büyük kalemdir. Şimdi, terörle mücadele etmek için gerekli araç gereç yapılıyor, gerekli yatırımlar yapılıyor ama dünyanın en modern silahına da aracına da gerecine de işlev kazandıran insan unsuruna önem verilmiyor. Bugün, bu statüde çalışan 57 bin Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu var. Şimdi, bu 57 bin insanın ne bir sosyal güvencesi var ne bir geleceği var.

Değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde böyle abesle iştigal edilmez. Yani siz bir sosyal güvenlik hakkı, bir emeklilik hakkı dahi vermediğiniz bir gruba Türkiye’nin güvenliğini emanet ediyorsunuz, teslim ediyorsunuz.

Şimdi, iktidar partisinin Sayın Grup Başkan Vekilinden de “Gelin, bu ucubeliğe bir son verelim.” diye yardım istedim fakat Sayın Başkan destek olmayacaklarını söylediler.

Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi altı yıldır tek başına iktidar ve altı yıldır bu haksızlık devam ediyor. Her yasama yılında bu kanun teklifi gelir ama Adalet ve Kalkınma Partisinin oylarıyla da reddedilir. Şimdi, gelin, bu haksızlığı ortadan kaldıralım. Bu haksızlıkla bir yere varılmaz. Bu, sürdürülemez bir haksızlıktır. O nedenle, sayın milletvekillerinin özgür oylarıyla hiç değilse gündeme alalım, iktidar partisi de eğer hazırlık yapacaksa o zaman o da hazırlığını yapsın. Bunun şerefi de size ait olsun. Gelin, bu dönemde bu haksızlığa bir son verelim.

Terörle mücadele etmenin yolu teröre karşı dik durmaktır, tavır almaktır. Dağdakilere gücünüz yetmiyor denebilir ama bu şehir eşkıyalarına da bir dur denmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, bakın, Sayın Başbakanın konutuna beş yüz metre mesafede olan Keçiören’de bir esnaf vatandaşımız linç edilircesine dövüldü, Sayın Başbakan kınamadı. Yine bir vatandaşımız, Engin Ceber, emniyette gözaltındayken dövülüp linç edilip öldürüldü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – …ne Sayın Başbakandan ne iktidar partisinin ilgili bakanlarından, bir sözcüsünden bir kınama mesajı gelmedi.

Değerli arkadaşlar, bir insan hayatının da bir mezuniyet törenine alınmayan genç kızın incinen duyguları kadar kutsal olması gerekir. Şimdi, Hükûmet, bunlara göz yumarak bu terörü önleyebilir mi? Bunlara göz yumarak Türkiye’de haksızlığı önleyebilir mi? Dağdaki bombayla barışı, kardeşliği bozuyor, şehirdeki belediyenin zabıta eşkıyası da, eşkıya bozuntusu da namusuyla şerefiyle işini yapan, işine gücüne giden vatandaşımızı linç ediyor. Ne yazık ki iktidar partisinden bir tek kınayacak söz gelmiyor. Bu üzüntülerimi de sizinle paylaştım. Desteğinizi bekliyoruz.

Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ateş.

E) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Fransa Senatosu Dışişleri, Savunma ve Silahlı Kuvvetler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Murat Mercan’ın resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret eden Fransa Senatosu Dışişleri, Savunma ve Silahlı Kuvvetler Komisyonu Başkanı Sayın Josselin De Rohan Başkanlığındaki parlamento heyetine Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)

B) Önergeler (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/173) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi  (4/89) (Devam)

BAŞKAN – Önerge için bir milletvekili olarak Çankırı Milletvekili Nurettin Akman söz istemiştir.

Buyurun Sayın Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’in 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’nun 5’inci ve 16’ncı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi hakkında şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle vatan uğrunda şehit olan ve şehadet rütbesine erişen şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı, gazilerimize de sıhhat ve afiyet diliyorum. Bugünkü müessif olayda da yaralanan kahraman Mehmetçiklerimize acil şifalar diliyorum.

Yine bu vesileyle ülkemizin bölünmez bütünlüğü ve yurdumuzun bekası için büyük bir fedakârlıkla, can pahasına hudut boylarında ve vatanımızın her köşesinde görev yapan, milletimizin göz bebeği subay, astsubay, uzman jandarma çavuş ve uzman erbaşların kendilerine, ailelerine, emeklilerine sağlık, mutluluk ve başarı dileklerimi sunuyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerimizin değişik birimlerinde jandarma uzman çavuş, uzman jandarma, uzman çavuş, uzman onbaşı, uzman erbaş isimleri altında astsubaya yardımcı olmak üzere personel istihdamı gerçekleştirilmektedir. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerimizde, sayıları az olmakla birlikte, 1960 yılı sonrası bilhassa Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde jandarma uzman çavuşlar, astsubaylarımıza yardımcı olarak, Türkiye’nin her tarafında emniyet ve asayişle ilgili olarak önemli görevler icra etmişlerdir. 80 sonrasında mevcutları azalmış, ancak daha sonra aynı kanun hükümlerine göre alınan uzman jandarmalar hâlen bu sahada görevlerine devam etmektedirler.

1986 yılında yürürlüğe giren 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu ile de Türk Silahlı Kuvvetlerimizin erbaş kadrolarında devamlılık arz eden teknik ve kritik görevlerde yetişmiş personel ihtiyacının karşılanması amaçlanmıştır. Bu kanunun yürürlüğe girmesiyle bilhassa Kara Kuvvetlerimizde önemli sayıda uzman erbaş istihdam edilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin son yıllarda envanterine giren silah, araç ve gereçlerle modernleşme sürecine girmiş, personel mevcudu azaltılarak profesyonel personel istihdamına ağırlık verilmiştir. Bu amaçla silah araç ve gereçlerinin etkin kullanımı, bilgi, tecrübe ve zamanın birleştirilmesi suretiyle silahlı kuvvetlerimizin daha başarılı bir şekilde kullanımı mümkün olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte uzman erbaşların Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdamı profesyonel ordunun önemli bir parçasını teşkil etmektedir. Önümüzdeki yıllarda da bu yapıya ağırlık verilmeye devam edilecektir. Uzman erbaşlara Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev alma imkânı sağlayan söz konusu Kanun, zamanın ve şartların getirdiği imkânlardan istifade etmek amacıyla Meclisimizce 1991, 1993, 2003, 2004 ve 2008 yıllarında çeşitli değişikliklere uğramış, geçici maddeler ilave edilmiştir. Bu değişikliklerle görevde yükselme imkânı verilmiş, özlük haklarında önemli iyileştirmeler yapılmıştır. Yine bu değişikliklerle astsubay, hatta subay olma imkânı sağlanmıştır.

Bugün getirilen bu değişiklikle, Kanun’un 5’inci maddesinde yer alan hizmet süresi sözleşme yaşının kırk beşten elliye çıkarılması ve yirmi yılını dolduranların emekli edilmesi, 16’ncı maddesinde ise uzman jandarmalara ve emeklilerine verilen ek gösterge  imkânının uzman erbaşlara da verilmesi talep edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzman erbaş kadroları, sağlık ve bedensel yeteneklerini üst düzeyde kullanabilen ve bedensel bazı kabiliyetlerini yitirmemiş personelin istihdam edildiği kadrolardır. Bu nedenledir ki 3269 sayılı Kanun’da uzman erbaşların hizmet süreleri azami kırk beş yaşına girdikleri yıl ile sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla, bu sınırın elli altı yaş olarak değiştirilmesi, uzman erbaşlardan özellikle bedensel yönden yeterli verimin alınamayacağı anlamına gelir ki bu da Uzman Erbaş Kanunu’nun ruhuna uygun düşmeyecektir. Ayrıca, hâlihazırda Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bir subayın emeklilik yaş sınırının elli iki olduğu da unutulmamalıdır.

3269 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinde düzenlenen uzman erbaşlığa alınma  şartlarından birisi de müracaat tarihinde yirmi altı yaşından gün almamış olmaktır. Teklif ile uzman erbaşların yirmi yıl fiili hizmeti doldurmaları hâlinde emekli edilmelerine olanak sağlanmaktadır. Bu durum, bir uzman erbaşın en çok kırk altı yaşında emekli olması anlamına gelmektedir. Bunun 1/1/2007 tarihinde yürürlüğe giren sosyal güvenlik sistemiyle bağdaşmadığını da ifade etmek istiyorum.

Teklif ile uzman jandarma ve emeklilerine verilen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

NURETTİN AKMAN (Devamla) – …gösterge miktarının uzman erbaş ve emeklilerine de verilmesine imkân sağlanmaktadır. Sözleşmeli olarak istihdam edilen, en az ilköğretim okulu mezunu olan uzman erbaşlar, 3468 sayılı Uzman Jandarma Kanunu uyarınca en az lise mezunları arasından seçilen uzman jandarmalardan tamamen farklı bir konumda bulunmaktadırlar. Dolayısıyla, uzman erbaşların ek gösterge yönünden teklif edildiği şekilde uzman jandarmalarla eşit düzeye getirilmesi insan kaynaklarıyla etkin kullanım açısından da yararlı olmayacaktır.

Ayrıca, değerli arkadaşlarım, bu konuda uzman erbaşlarla ilgili olarak Genelkurmayımız ve Millî Savunmamız çalışma yapmaktadır. Bu çalışmalar önümüzdeki günlerde komisyona gelecek ve en kısa zamanda da -temenni ediyoruz- Meclisimize, yüce Meclisimizin onayına sunulacaktır. Bu tekliflere karşı değiliz. En kısa zamanda bu tekliflerle alakalı amaçlar gerçekleştirilecektir diyorum.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Gündeme alalım o zaman.

NURETTİN AKMAN (Devamla) – Bu nedenle, Sayın Ateş’in Meclis İç Tüzük’ünün 37’nci maddesi gereğince komisyonda görüşülmeden doğrudan Genel Kurul gündemine alınması öngörülen kanun teklifini belirtilen mahzurlar nedeniyle uygun görmüyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda kurulmuş bulunan Meclis Araştırması Komisyonunun Raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

İç Tüzük’ümüze göre Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahiplerine aittir. Daha sonra, İç Tüzük'ümüzün 72'nci maddesine göre siyasi parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri hâlinde Komisyon ve Hükûmete de söz verilecek, bu suretle Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri Komisyon, Hükûmet ve siyasi parti grupları için yirmişer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için onar dakikadır.

Geçen birleşimde önerge sahibi olarak Kırklareli Milletvekili Sayın Tansel Barış konuşmuştu.

Şimdi söz sırası yine önerge sahibi olarak Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Süner’e aittir.

Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar)

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunun araştırılması amacıyla kurmuş olduğumuz araştırma komisyonu raporu üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

                       

(x) 138 S. Sayılı Basmayazı 7/10/2008 tarihli 2 nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Sözlerime başlamadan önce Hakkâri’de teröristler tarafından gerçekleştirilen hain saldırıda şehit olan evlatlarımızın acısını yüreğimde hissettiğimi belirtmek istiyorum. Başta tüm şehitlerimizin aileleri olmak üzere bütün ülkemizin başı sağ olsun.

Açıklanan raporlara göre karada yaşayan hayvanların dörtte 1’inin, denizdeki hayvanların ise üçte 1’inin neslini yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan küresel ısınmanın araştırılması için 5/9/2007 tarihinde vermiş olduğumuz önerge sonucunda 23/10/2007 tarihinde kurulan Araştırma Komisyonumuz dört aylık bir çalışmada bulunmuştur. Bu süre içinde on üç toplantı yapmıştır. Sonucunda bir rapor hazırlanmış ve yüce Meclisimin huzuruna getirilmiştir. Bu rapor genelde başarılıdır ancak bazı eksikleri bulunmaktadır. Ben biraz bunlara değinmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, “Küresel Isınmanın Etkileri” bölümündeki “Sektörel Politika Önerileri” alt başlığında sıfır emisyon teknoloji seçeneği olarak nükleer enerjinin de yarar ve zararlarının sorgulanması gerekmekteydi.

Ülkemizde nükleer santral kurulması uzun yıllardır tartışılan bir konudur. Yatırımın pahalı oluşu, teknoloji olarak dışa bağımlı olması, atık sorunu ve güvenlik konuları nedeniyle toplumumuz bu konuya hep mesafeli durmuştur. Bugün için pek çok ülke yeni nesil nükleer santral geliştirilene kadar nükleer enerji yatırımlarını askıya almıştır. Bu yüzden radyoaktif atık sorununu ortadan kaldıran, güvenilirliği ve ekonomik rekabet gücü çok yüksek olan, kamuoyunun onayını alabilecek yeni nesil nükleer reaktörler devreye girene kadar nükleer enerji seçeneği ertelenmelidir. Bu yüzden raporun “Sektörel Politika Önerileri” kısmında yer alan “nükleer enerji önerisi” bu çekinceler doğrultusunda düzeltilmeliydi.

Yine, “Küresel Isınmanın Etkileri” bölümündeki “Öneriler” başlığı altında gözüken su kaynakları konusunda yer alan önerilere ek olarak “Kamunun elinde bulunup da özelleştirilecek olan fabrikalara, eğer arıtma tesisleri yoksa bu tesislerin yapılması zorunluluğunun getirilmesi.” önerisi yer almalıydı. Bugün için kamunun işlettiği bazı fabrikalar atık sularını arıtmadan deşarj etmektedir. Atık su arıtma tesisi özelleştirme koşullarından birisi olmalıydı.

Raporun “Su Kaynakları” başlıklı bölümünde gözüken “Öneriler” başlığı altında su kaynakları yönetiminde radikal değişiklikler önerilmektedir. Ülkemizde su kaynakları konusunda arz yönetimi esas alınırken, rapor, talep yönetimine geçilmesini önermektedir. Suyun talebe göre yönetilmesi demek, ticari bir meta olarak ele alınması ve piyasa konusu yapılması anlamına gelmektedir. Oysa su ihtiyaca göre sunulmalıdır, çünkü su yaşam için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır ve yerine ikame edilecek başka bir şey yoktur. Bir anlamda, su, yaşama hakkı ile ilgilidir. Bu yüzden, su, ticari bir meta olarak değil, toplumsal bir kaynak olarak ele alınmalı ve kamu yararı ilkesi doğrultusunda kâr gözetilmeden ucuz bir şekilde yurttaşların kullanımına sunulması sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; raporda su kanununun yer aldığı bölümde, Çevre ve Orman Bakanlığının bu konudaki düşüncesinin “AB Su Çerçeve Direktifi”nin temel alınmasının istendiğinden söz edilmektedir.

Ülkemizde yasal ve kurumsal milliyetçiliği sağlayacak bir su kanununa ihtiyaç olduğu apaçık ortadadır. Çıkarılacak su kanununun AB’nin direktifiyle değil, AB sürecini de dikkate alan ulusal su politikasını ortaya koyacak ülkemizin önceliklerine göre şekillenmesi gerekir.

Ayrıca, raporda su bakanlığından hiç bahsedilmemiştir. Böyle hayati bir konuda acilen bir bakanlığın kurulması gerektiği açıktır.

AB istatistik kurumu (Eurostat) yaptığı araştırmalar sonucunda Avrupa kentlerinin en kurak 10 kentinden 6’sının ülkemizde olduğunu bildirmiştir. Antalya’nın 7’nci sırada yer aldığı sıralamayı göz önüne alırsak artık ciddi olarak su tasarruf tedbirlerine devlet eliyle el atılması gerektiği ortaya çıkacaktır.

Raporda “Suyun Fiyatlandırılması” bölümünde suyun uygun bedelle sunulması yaklaşımının terk edilerek piyasa koşullarında fiyatlandırılması önerilmektedir. Suyun kâr konusu yapılması, kamu hizmeti olmaktan çıkarılarak piyasaya devredilecek olması su fiyatlarını doğal olarak yükseltecek ve yoksulların sağlıklı suya erişme hakkı ortadan kalkacaktır. Bunun yerine tasarruflu su kullanımını teşvik etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde yaşamsal önemi olan suyun yerel yönetimlerce uygun bedelle, kamu hizmeti anlayışıyla yurttaşlara ulaşması gerekmektedir.

Sulama suyu, piyasa türü fiyatlandırma sonucunda tarımsal üretimin en pahalı girdisi durumuna gelecektir. Sulama suyunun piyasa türü fiyatlandırılmasının ne tür sakıncalar yaratacağı raporda yer almaktadır. Buradan da anlaşılacağı üzere tarımsal sulama yönetiminde özelleştirme, tarımsal üretime ciddi darbe vuracaktır. Bunun yerine sulama kooperatiflerinin ve sulama birliklerinin kapasitelerinin güçlendirilerek sulama yönetiminde daha etkili yer almaları önerilmelidir.

Konya Ovası’nda senelerdir yaşanan yanlış sulama teknikleri yüzünden oluşan düşük verim bunun bir göstergesidir.

Altyapısı kamu tarafından yapılacak olan sulama tesislerinin, önceden olduğu gibi, işletilmesi bu kuruluşlar tarafından yapılmalıdır. Ancak ortaya çıkacak sorun ve sıkıntıları giderecek yeni düzenlemeler mutlaka gerçekleştirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, az önce saydığım eksikliklerden başka, raporda en önemli eksiklik, ülkemizdeki bitmeyen enerji kaynaklarına gerektiği kadar yer verilmemesidir. Bunların yerine güneş enerjisi, biyolojik yakıtlar ve rüzgâr enerjisinin üzerinde daha fazla durulmalıydı çünkü ülkemizin enerji bakımından kurtuluşunun bu saydıklarımızdan geçtiğini düşünüyorum.

Bununla birlikte büyük şehirlerimizdeki kalitesiz kömür dağıtımının bir an önce durdurulması gerekmektedir. Özellikle turizm şehrimiz Antalya’da kış mevsiminde dağıtılan kalitesiz kömürler yüzünden nefes dahi alınamamaktadır. Turizm bir yana, küresel ısınmayı da olumsuz etkileyen bu uygulamadan hemen vazgeçilmelidir.

Böyle önemli bir konunun bir araştırma komisyonu kurularak Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında incelenmesi gurur vericidir. Komisyonumuzun çalışmaları başarıyla gerçekleşti. Bu konuda ülkemizdeki en bilgili, en yetkili insanlar dinlendi, görüşleri alındı. Sonucunda önemli bir rapor hazırlandı. Bu rapora göre, insanlar için yakın gelecekteki en büyük tehlike olan küresel ısınma konusunda önlemlerin vakit geçmeden alınması gerektiği belirtildi.

Buraya kadar her şey güzel fakat bu raporun kâğıt üzerinde kalmaması, ülkemizin yürütme kurumu olan Bakanlar Kurulunda tartışılması ve tüm bakanlıkların üzerine düşen konularda acilen gerekli çalışmaları başlatması gerekir. Benim düşüncem bunların da diğer araştırma komisyonları raporlarında olduğu gibi hayata geçirilmeyeceğidir, tıpkı Mehmetçiklerimiz katledildikten sonra Sayın Başbakanın ve sayın bakanların cenazelerde boy göstererek söyledikleri sözler ve arkası gelmeyen vaatleri gibi. Göllerimiz tamamen kuruduğu, çölleşmeler art arda gerçekleşmeye başladığı zaman mı konu Bakanlar Kurulu gündemine gelecektir? Korkarım ki o zaman iş işten geçmiş olacaktır.

Dünya ülkeleri yıllardır küresel ısınmayı gündemlerinin ilk sıralarına almış, önlemlerin çoğunu ortaya koymuş, sıkıntıyı en az hasarla atlatmanın planlarını yaparken biz raporları yeni yeni ortaya koyabiliyoruz. Bu raporları çözümcül bir yaklaşımla acilen uygulamaya geçirmemiz gerekir. Gelecek nesillerin yaşayacağı büyük sıkıntıların vebalini üzerinizde taşımak zorunda kalırsınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önerge sahipleri adına Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda Ardahan ilimiz Çıldır Gölü üzerine verdiğimiz Meclis araştırması önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi en içten saygılarımla selamlarım.

Konuşmama başlarken soyadını Çıldır Gölü’nden alan ve bu haziran ayında Şanlıurfa’da tarım kurultayı hazırlıkları esnasında elim bir trafik kazasında vefat eden partili şehidimiz Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kolları Genel Sekreteri merhum Ersin Çıldır’ı unutmadığımızı da belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlar, su, insanoğlu için en önemli varlıktır, hem ekonomik hem sosyal hem de yaşamsal öneme sahiptir. O kadar ki uygarlık yerleşik yaşama geçişle başlamıştır, yerleşim yaşama ise su kenarlarında başlanmıştır yani “su” demek uygarlığın doğuşu demektir. Bundan dolayı su konusuna önemle değinmemiz gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, Çıldır Gölü, Ardahan ve Kars il sınırları içerisindedir. 124 kilometrekare alanıyla Doğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük tatlı su gölüdür.  Deniz seviyesinden 1.959 metre yükseklikte bulunan gölün en derin noktası 42 metredir. Yılın dört mevsiminde yapılabilen balıkçılık, yöre halkı için önemli bir ekonomik gelir kaynağıdır. Kışın buz tutan gölde kalın buz tabakası kırılarak balık avlanmaktadır. Gölün sadece kuzeybatısında bataklık ve sulak çayırlar bulunmaktadır. Genelde göl çevresi mera vasıflı olup sert bölge iklimi tarıma olanak vermemektedir. Devlet Su İşleri tarafından gölü beslemek amacıyla yapılan derivasyon tünellerinin hemen diğer havzalardaki kirlilik yükünü göle taşıması, hem hayvancılık açısından kötü olmakta hem de önemli çayırların kurumasına neden olmaktadır. Ne yazık ki dünyanın en temiz ve içilebilir suyuna sahip olan Çıldır Gölü’nde son yıllarda yapılan ölçümler sonucunda ortaya çıkan tablo su kirliliğinin oldukça yükseldiğini göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, Çıldır Gölü’nün kirlenmesinin dört ana nedeni vardır:

İlki, Arpaçay Ovası’nı daha çok sulamak, Çıldır Gölü’nün su seviyesini yükseltmek maksadıyla yapılan ve Çıldır’ın yüksek yaylalarından gelen suları göle taşıyan kuzey derivasyon kanalının geçtiği köylerden aldığı çöpler, hayvan gübreleri ve üstü açık kanala düşerek can veren hayvan leşleridir.

İkincisi, göl kenarında bulunan köylerden yağmur sularıyla birlikte taşınan hayvan gübrelerinin göle dökülmesidir.

Üçüncüsü, göl kenarındaki tarlaların ekiminde kullanılan suni gübrenin yağmurla birlikte göle sürüklenmesidir.

Dördüncüsü, gölü besleyen akarsulara mandıraların süt artıklarını dökmeleridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; Ardahan başta olmak üzere çevre iller içinde çok önemli bir yere sahip olan “dünyanın en bakir gölü” denilen Çıldır Gölü’nün kirlenmesinin önüne geçebilmek için kapsamlı bir proje yapılmalıdır.

Çıldır Gölü’nün etrafı mutlaka ağaçlandırılmalı, göl kenarındaki çiftçiler uygulanacak bir projeyle doğal gübreye yönlendirilmelidir.

Kuzey derivasyon kanalıyla gölü kirleten etkenlerin önlenmesi için arıtma veya çökertme havuzu yapılmalı, mandıra atıklarının gölü besleyen akarsulara bırakılması mutlaka önlenmelidir.

Değerli üyeler, bilim adamları, insanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına “küresel ısınma” diyorlar.

“Küresel ısınma” denilince ülkemizde ilk akla gelen durum kuraklık oluyor. Hâlbuki küresel ısınma yalnızca kuraklıkla kendini göstermiyor. Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerde toprak kayıpları artıyor.

Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artarken bazı bölgelerde uzun süreli şiddetli kuraklıklar ve çölleşme etkili oluyor. Kışın sıcaklıklar artıyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor yani iklimler değişiyor. İşte bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türleri de ya azalıyor ya da tamamen yok oluyor. Bu saydıklarım, yalnızca doğada görülen etkilerdir. Bir de bunlara insan üzerinde görülen etkileri eklendiğinde küresel ısınmanın ne derece büyük bir felaket olduğu anlaşılacaktır.

İnsanoğlu, küresel ısınmaya neden olan en büyük etken olduğu gibi, su kaynaklarının kullanılamaz hâle gelmesinde de en büyük etkenlerden birisidir. Yeryüzündeki sular, güneşin sağladığı enerjiyle sürekli bir döngü içerisinde bulunuyor. İnsanlar ihtiyaçları için suyu bu döngüde alıyor ve kullandıktan sonra tekrar aynı döngüye iade ediyor. Bu süreç sırasında suya karışan maddeler, suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek “su kirliliği” olarak adlandırılan durumu ortaya çıkarıyor.

Değerli arkadaşlar, en kolay ve çabuk kirlenen şüphesiz sudur çünkü her kirlenen şey genelde suyla yıkanarak temizleniyor. Su kirliliğine neden olan unsurları genel olarak dört ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar: Nüfus artışı, kentleşme, sanayileşme, tarımsal mücadele ilaçları ve kimyasal gübrelerdir.

Günümüzde su, elde edilebilmesi güç, pahalı ve kıt bir doğal kaynak hâline gelmiştir. Bu durumun ortaya çıkışının ana sebebi ise su kaynaklarındaki herhangi bir azalma değildir. Mevcut su kaynaklarının bir kısmında görülen su kirlenmesi problemleri, nüfus artışı, kentleşme ve endüstrileşmeye paralel olarak su tüketiminin hızla artmasıdır.

Değerli milletvekilleri, bu konuda Hükûmete büyük görev düşüyor ama Hükûmetin bu görevi yerine getireceğine dair inancımız oldukça az. Çünkü Çevre ve Orman Bakanlığına bir soru yönelttim, sorum aynen şöyle: “Şu an ülkemizde kurumaya yüz tutmuş kaç adet göl bulunmaktadır ve bunlar hangileridir? Ayrıca kuruyan göllere dönük olarak bir harita çıkarılmış mıdır?” Sayın Bakanımızın verdiği yanıt ise aynen şöyledir: “Bakanlığımızda bu konuda yapılmış bir envanter çalışması bulunmamaktadır.” Yani, değerli arkadaşlar, Sayın Bakan diyor ki: “Biz, nerede, hangi göl kurumuş bilmiyoruz.” Peki nerede, hangi gölün kuruduğu bilinmiyorsa bunların yaşadığı sorunları nasıl çözeceğiz? Daha hangi gölün kuruduğunu bilmiyorsak nereye gidip önlem alacağız?  Bu konuda en yetkili kurumda bir bilgi yoksa halk ne yapsın?

Değerli milletvekilleri, su deyince ekonomiden sosyal yaşama kadar çok büyük bir varlıktan söz etmekteyiz. Küresel ısınma ve kirlenmeyle içme suyumuz tehlike altında olduğu gibi tarım ve dolaylı olarak sanayimizin de tehlike altında olduğunu görüyoruz. Bunun en büyük örneği ise GAP’tır. GAP’ı sadece enerji projesi olarak düşünüp içme ve sulama suyu yatırımlarına eğilmeyince Güneydoğu Anadolu’da yaşadığımız sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bakınız, kendi ilim olan Adıyaman’dan örnek vermek istiyorum: Devlet Su İşleri olarak sulama bazında Türkiye  ortalaması yüzde 30 civarındayken Adıyaman ili olarak bu oran maalesef yüzde 9 civarında bulunmaktadır. Adıyaman bir tarım şehridir, iklim ve toprak yapısı nedeniyle tarıma dayalı sanayi şehri olma potansiyelini de taşımaktadır aynı zamanda. Oysa hükûmetlerin bu konudaki yanlış politikaları, Adıyaman ve Adıyaman gibi pek çok ilimizi ekonomik olarak çökme noktasına getirmiştir. Su, Adıyaman ve ülkemiz için ekonomik anlamda da çok büyük değere sahiptir. İster içme, ister sulama suyu olsun ülkemiz çok büyük bir tehditle karşı karşıyadır. Bu konuda, mühendis ve diğer meslek odaları, demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler önemli bir çalışma içerisine girmelidirler. Hükûmete düşen görev, bu çalışmaları en verimli şekilde değerlendirmesidir. Kurulan komisyonlar da bu anlamda düşünmeli ve elde ettiği sonuçlardan en iyi şekilde yararlanmalıdır diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; Ardahan Milletvekilimiz Sayın Ensar Öğüt sık sık Ardahan’ın sorunlarını dile getirmektedir. Anladığım kadarıyla, bu sorunların çözümüne dönük olarak yeteri kadar çalışma yapılmamıştır. Biliyorsunuz, Ardahan’ın en önemli geçim kaynağı hayvancılık ama hayvancılıktaki düşük fiyatlar, yeterli pazarın olmaması, Hükûmet tarafından yeterli önemi görmediğinden dolayı bitme noktasına gelmiştir. Ardahan’ın en önemli geçim kaynağının hayvancılık olması nedeniyle, koşullardan ülkemiz ve Ardahan olumsuz etkilenmektedir. Geçimini hayvancılıkla sağlayan yurttaşlarımız perişan hâldedir. Bir an önce hayvancılığa dönük önlemlerle Ardahan kurtarılmalıdır diye düşünüyorum.

Ardahan için en önemli sorunlardan biri de eğitimdir. ÖSS’de başarı oranı maalesef oldukça düşüktür. Bunun önüne geçebilmek için, öncelikle öğretmen açığının kapatılması gerekir diye düşünüyorum. Yalnız Ardahan ilimizde branş öğretmenliği konusunda büyük bir açıklık bulunmaktadır. Böyle bir öğretmen açığı sorunuyla Ardahan’da nasıl başarı sağlanacaktır? Üstelik sadece köy okullarında değil, Anadolu liselerinde bile böyle bir eksiklik bulunmaktadır. Hâlâ tezek yakan okullarımız bulunmaktadır Ardahan ilimizde. Kimse bu şartlarda ülkemizin doğusunun gelişmesini beklememelidir.

Ardahan ilimizde sorunlar bitmek bilmiyor değerli milletvekillerim. Hastane yetersiz ve doktor da az olunca Ardahan ilimizde sağlık büyük bir sorun hâline gelmiştir. Yine, sağlık gibi, köy yolları da büyük bir çıkmazda. Henüz köy yollarında yapılmış çalışmalar bitmedi. Biten yolların ise kalitesi oldukça düşük.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İçişleri Bakanımızın bu konuda hassasiyet göstermesini istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclise sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Şimdi, Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin Nalcı.

Buyurun Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 23’üncü Dönemin başlangıcında 12 milletvekilinin vermiş olduğu küresel ısınma ve su konusundaki önergeler birleştirilerek bir araştırma komisyonu kuruldu. Bu komisyonda ben de görev aldım. Ben, burada, bu komisyonda görev almış olan tüm milletvekili arkadaşlarımıza ve Başkanımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Çok güzel bir çalışma oldu.

Şimdi, küresel ısınma ile dünyada ve Türkiye’de baş gösteren su sıkıntısının iki ana başlığı var. Birinci başlık “Küresel Isınma.”

Küresel ısınma, hepimizin de bildiği gibi, sanayileşen dünyamızda hem sanayinin 1940’lardan, 50’lerden bu tarafa kadar doğaya bırakmış olduğu salınımları, ısınmayla ilgili, insanların ısınmalarıyla ilgili, yaşamış oldukları mekânların ısı izolasyonlarının yerinde olmamasından doğan ısınmayla ilgili salınımlar, ulaşımla ilgili olan salınımlar -bunlar hem kara yolları hem demir yolları hem de hava yolları olarak doğaya bırakılan salınımlar- dördüncü kısım ise enerji yatırımlarıyla ilgili olan yatırımlarımızın doğaya vermiş oldukları yani yenilenebilir enerjinin dışında, -bunlar HES yapıları ve rüzgâr enerjileri dışında yapmış olduğumuz enerji yatırımları- doğaya bırakmış olduğumuz karbondioksit küresel ısınmayı tetiklemektedir.

Tabii bu küresel ısınmanın en büyük etkisi, doğaya vermiş olduğu karbondioksitten dolayı dünyamızın ısınması ve bu ısınmadan kaynaklanan kuraklık ve yağış rejimlerinin değişmesi.

Tabii bunları bu saatten sonra bizim değiştirme şansımız yok ancak etkilerini azaltmak gibi bir çaba içindeyiz. Bunun için de Kyoto Protokolü’nü Türkiye dâhil tüm ülkeler imzalamış bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ikinci en önemli konu şu: Mevcut su kaynaklarımızın kullanımı. Tabii Türkiye’de 501 milyar metreküp bir su rezervimiz var ama 234 milyar metreküp brüt su rezervinden biz ancak 110 milyar metreküpünü kullanabiliyoruz. Bunda da ancak kullanmış olduğumuz su miktarı 40 milyar metreküp civarında.

Şöyle bir bakacak olursak, bu su kaynaklarımızın da Türkiye’de yaklaşık olarak yüzde 70 ile 75’i arasındaki tarım sektöründe kullanılıyor, 10 ile 12’si civarındaki sanayi tesislerinde, gine aynı oranlarda yaşamsal olarak, içme suyu olarak kentlerde kullanılmaktadır. Bunları biz gezdiğimiz zaman, değişik yerlere gittik -Konya’ya gittik, Uşak’a gittik, Tekirdağ’a gittik, kendi bölgemize; Urfa’ya gidildi, Hatay’a gidildi, Sapanca bölgesine gidildi- burada, her bölgenin kendine has bir su problemi var. Urfa’ya baktığımız zaman, Urfa’da vahşi sulamadan kaynaklanan, toprağın kuraklaşması yani çölleşmesi, tuzlaşmasından doğan bir problem söz konusu. Bunun çözümü için gerekli çözümler, bu küresel ısınma raporunda belirtildi.

Bir Beyşehir’e gittiğimiz zaman, göle baktığımız zaman, gölün ana problemleri, etrafındaki atık su... Belediyelerin ve yerleşim yerlerinin atık su kanallarını yapmamalarından dolayı gölün kirlenmesi söz konusu.

Tabii, Konya… Konya çok ilginç sayın milletvekilleri. Konya’da sadece mücavir alanlar dâhilinde 30 bin kaçak kuyu var. Yani yer altı su rezervlerini çektikleri zaman 30 bin kaçak kuyu… Konya genelinde 50 bin kaçak kuyu var. Tabii, bu da otomatik olarak yer altı sularını daha derinlere… Ve yer altı sularının bitmesine neden oluyor.

Sapanca Gölü’ne bakıldığı zaman, Sapanca Gölü’nde de etrafındaki sanayileşmeden doğan bir fazla su çekimi var. Bu su çekimi ve etrafındaki yerleşim birimlerinin atıklarını bırakmasından dolayı bir kirlenme söz konusu.

Tekirdağ’a geldiğimiz zaman, Tekirdağ’daki problem ise, Ergene Nehri’ndeki problem, sanayinin, arıtmadan, kirli sularını alıcı ortama deşarj etmeleri. Yani bölgemizde, bizim ikinci en büyük problemimiz, bu mevcut olan su kaynaklarımızı hem kirletiyoruz hem de verimli kullanamıyoruz.

Şimdi, şöyle bir bakarsak, sayın milletvekilleri, yer üstü su rezervlerimizde ve yer altı su rezervlerimizde bize yetecek kadar suyumuz var, ama bunları hem bugünden kirletmememiz lazım hem de daha rantabl bir şekilde kullanmasını bilmemiz lazım. Bu raporun özünde kaynaklanan nokta bu.

Şimdi, şehirlerimize bakacak olursak, yaşam için biz bu 40 milyar metreküpün içinde 6 milyar metreküp civarında bir su kullanıyoruz ama bu 6 milyar metreküpün içinde ancak… 6 milyar metreküp su pompalıyoruz ama bunun 3 milyar metreküpünü, yüzde 50’sini ancak faturalandırabiliyoruz. Bunun yüzde 50’ye varan kısmı kaçak kullanım ve şebekelerdeki kaçaklardan kaynaklanıyor.

Bu rapordan size bir örnek vermek istiyorum bu kaçaklarla ilgili: Yapılan bu çalışmada Ankara’da içme suyu dağıtım şebekesinde su kaybı yüzde 50 ve 58 oranında, İstanbul’da bu değer ise yüzde 30 ile 35 civarında, İzmir’de bu değer yüzde 44, Antalya’da yüzde 52, Adana’da  yüzde 60, Gaziantep’te yüzde 42, Kayseri’de yüzde 50, Diyarbakır’da yüzde 60 ve Denizli’de yüzde 57. Bu şunu gösteriyor: Biz, kaliteli su dediğimiz içme suyunu şebekeden halka ulaştırırken yüzde 50’sini -Türkiye ortalaması yüzde 50’dir- hem siyasi rant uğruna, siyasi korkular uğruna faturalandıramıyoruz hem de şebekelerimizin eski olmasından kaynaklanan su kayıplarımız mevcut.

Tabii, bu su kayıplarını, önemli olan bu problemleri biz geçen hafta da burada, İstanbul’da yapılacak Beşinci Dünya Su Forumuyla ilgili teklif görüşülürken gündeme getirdik. Bunların çözümleri konusunda… Ki bu raporun sonuna bakıldığı zaman Türkiye’deki tüm problemler ve çözümleri var ama önemli olan bunun için düğmeye basacak bir siyasi zihniyet gerekiyor. Bir kere Türkiye’de ciddi bir su kanununun olması gerekiyor. Artık bu işin bugünden yarına ötelenecek bir noktası yok sayın milletvekilleri. Bundan önceki dönem, 22’nci Dönemde de aynı şekilde bir çalışma yapılmış ve bunlar Meclisin tozlu raflarında bırakılmıştır. Benim temennim, yapılan bu çalışmanın, bu bilgilerin tozlu raflarda kalmayıp hem bakanlıklar hem ilgili kurumlar tarafından çok acil olarak gündeme alınması.

Değerli milletvekilleri, ben, size kendi bölgemden de bahsetmek istiyorum.

Bilindiği gibi, Ergene havzası, Trakya’nın Saray bölgesinden başlayıp, 194 kilometre boyunca Saray’dan, Tekirdağ’ın ilçeleri Çorlu’dan, Muratlı’dan geçip Kırklareli il sınırlarından, Edirne’yi de geçerek Meriç Nehri’ne 194 kilometre boyunca giden bir nehrimizdir ama hem evsel atıklardan hem de sanayi atıklarından dolayı ve o bölgede -zannedersem yarın da gündeme gelecek organize sanayi bölgeleriyle ilgili bir kanun- hem organize sanayi bölgelerinin bulunması hem de sanayi bölgeleri -bunun altını özellikle çizmek istiyorum- kontrolsüz yapılaşmış bulunan sanayi bölgeleri, denetimsiz sanayi bölgeleri bu nehri kirletmektedir. Sadece Ergene Nehri’nin kirlenmesiyle, yer üstünde akan suyun kirlenmesi değil sayın milletvekilleri. Ki ben o bölgeye 89 yılında gittim, içme suları 60 metredeydi, bugün 150 metreye indi. Ve bu kirlenmeden dolayı yer altı sularımız da kirleniyor. Ve yaşamımızı tehdit edecek boyutlara bugün gelmemişse, beş sene içinde, on sene içinde Tekirdağ’da ve Türkiye’nin diğer kalan kısımlarında bu küresel ısınmayla ve su yönetimiyle ilgili...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Peki Sayın Başkan.

Bu küresel ısınmayla ilgili etkileri gösterecek ve biz çok geç kalmadan bunların önlemlerini şimdiden almak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, bu raporlarda da belirtildiği üzere, bu su yönetimiyle ilgili havza politikaları… Her bölgenin su denge raporları ve sistemlerinin oluşması lazım. Havza politikalarının dışında ciddi bir -demin de söylediğim gibi- su kanunu çıkararak… Ayrı, suyun tek elden yönetilmesi lazım.

Ben bu raporun iyi bir çalışma olduğu kanaatindeyim ve gerekli işlemlerin yüce Meclis tarafından ve gerekli birimler tarafından takip edileceği temennisiyle hepinize saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun, var olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nalcı.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma saati: 17.30

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.47

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda kurulan Meclis araştırması komisyonu raporunun genel görüşmesine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Şimdi, önerge sahipleri adına söz sırası (10/9) esas numaralı önergenin birinci imza sahibi Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz’dedir.

Buyurun Sayın Öksüz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergem üzerinde konuşacağım. Bu vesileyle hepinize saygılarımı sunuyorum.

Dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın etkileri dünyanın her yerinde hissedilmektedir. Yer üstü ve yer altı su kaynakları azalmakta, göl suları çekilmekte, hatta çoğu göl alanları kuruyarak kaybolmaktadır. Dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artarken, bazı bölgelerde uzun süreli şiddetli kuraklıklar ve çölleşmeler etkili olmaktadır. Yani iklimler değişmektedir. Eldeki verilere göre, küresel ısınma aynı şekilde devam ettiği takdirde, yaz aylarında Türkiye’nin batısında sıcaklıklar 5 ila 6, Orta ve Doğu Anadolu’da ise 3 ila 4 derece yükselecektir. Küresel iklim değişikliği, 21’inci yüzyılda insanlığın baş etmek zorunda kalacağı en önemli tehditlerden birini oluşturmaktadır. Giderek artan miktarlarda atmosfere salınan sera gazları hızla artmaktadır. Eğer bugüne kadar bildiğimiz veriler yanlış değilse, önümüzdeki on yılların iklimi günümüzden farklı olacaktır.

Dünyanın yüzde 20’sinin ciddi su kıtlığıyla karşı karşıya olduğu günümüzde, ülkemiz de tehlike sinyali veren ülkeler arasında yer almaktadır. Su kıtlığının en önemli nedeni olarak küresel ısınma gösterilirken, tarımsal sulamanın yüzde 88’i neredeyse “vahşi sulama” olarak adlandırdığımız sulamayla yapılmaktadır. Göllerimiz birer birer kurumakta veya kuruma tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Küresel ısınmadan etkilenen göllerimizin başında ise Beyşehir Gölü’müz gelmektedir. Beyşehir Gölü’nün çevresinin ekolojik dengesinin bozulması, küresel ısınma, göl çevresindeki yerleşim alanlarının evsel atıklarının göle boşaltılması, yöredeki yaşanan kuraklık, tarımsal sulama amaçlı su çekilmesi gibi nedenlerle Beyşehir Gölü’nün suları alabildiğine azalmış ve kirlenmiştir.

Göl kenarındaki sazlıklar kurumuş, kuş ve balık popülasyonunda ciddi bir azalma görülmüştür. Göl sularının çekilmesiyle geniş bir saha kara hâline gelmiştir. Ama burada size şu müjdeyi verebilirim ki son zamanlarda yapılmış olan Gembos Tüneli’yle  şu anda Beyşehir Gölü’müze yıllık 70 milyon metreküp su akmakta ve bu ileriki yıllarda 130 milyon metreküpe ulaşacaktır ki o zaman Beyşehir Gölü’müzü inşallah bu kuraklıktan kurtarmış oluruz.

Konya ili 2,247 milyon hektar arazi varlığına sahiptir. İl Türkiye buğday üretiminin yüzde 11’ini, arpa üretiminin yüzde 13,7’sini, şeker pancarı üretiminin yüzde 25’ini karşılamaktadır. İlde mevcut tarım alanı Türkiye tarım alanının yüzde 10’unu oluşturmaktadır. Su varlığı yönüyle ancak yüzde 3,7’sini oluşturmaktadır. Bu da suyun ilde ne kadar kısıtlı olduğunu göstermektedir. Görülen kuraklık nedeniyle yer üstü su kaynaklarımız da kapasite ve alan olarak oldukça daralmıştır.  Göller bölgesi olarak Akşehir, Eber, Çavuşçu, Suğla, Beyşehir ve Eğridir Göllerini içine alan bölge artık bu ismini kaybetmekle karşı karşıyadır. Yani göller bölgesindeki deminki saymış olduğum göllerin büyük bir kısmı şu anda kurumuş ve yerinde şu anda hayvanlar otlamaktadır.

Tuz Gölü yok olmakla karşı karşıyadır. Eskiden Tuz Gölü’nün kirlilikten kurtarılması için araştırma önergeleri veriyorduk, şu anda Tuz Gölü kirlilik şöyle dursun Tuz Gölü kurulukla karşı karşıyadır arkadaşlar. Korkarım ki birkaç yıl içinde artık Tuz Gölü’nde belki tuz bile elde edemeyeceğiz. Tuz Gölü’ne akan sular tamamen kesilmiş ve Tuz Gölü’ne bugün hiçbir kaynaktan su akmamaktadır.

Dünyada bazı bölgelerde kuraklık periyotları giderek sıklaşmaktadır. Türkiye’de en olumsuz etkilenen bölgelerin başında ise İç Anadolu Bölgesi gelmektedir. Konya ilinde zaman zaman kurak dönemler olmasına karşın son on yılda ciddi değişimler görülmüştür. Türkiye yıllık ortalama yağış miktarı 643 milimetre olmasına karşın, elli iki yıllık il yıllık yağış ortalaması 323,88 milimden son on yılda ortalama 280 milimetreye düşmüş, yıllık 43 milimetre azalmıştır. Kaldı ki yağışın ve kuraklığın dağılımı ve tipi de değişmiştir. Son yıllarda sonbahar yağışlarındaki artışa karşılık kış ve ilkbahar yağışlarındaki azalış dikkat çekmektedir. Kar örtüsüz kışların görülüş sıklığı da artmıştır.

Resmî kayıtlara göre bugün ilimizde 377 bin hektar alanda sulu tarım yapılmaktadır. Sulu tarım yapılan alana ilave olarak ruhsatsız kuyulardan da yaklaşık 200 bin hektar alanda sulama yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu da yer altı su seviyesini her yıl düşürmektedir. Daha önce bizim bölgemizde yer altı suları 50 ile 60 metreden su çekerken, şu anda 100-175 metreye kadar inmiştir. Daha önce bir kuyudan 35-40 fıskiye dönerken, şu anda bu fıskiyeler 12 ile 15’e kadar düşmüştür.

Mevcut su rezervi zaten arazilerin ancak 1/3’üne yetecek kadardır. Bilindiği gibi Konya tarım alanlarının yüzde 85’i nadas, kuru tarım sistemiyle tahıl üretimi yapmaktadır. Tahılların yıllık yağış ihtiyacı 450 milimetredir. Bu nedenle 323 milimetrelik düşük de olsa yapılabilen kuru tarım, 283 milimetreyle hiç yapılmaz hâle gelmiştir. Çiftçiler kuraklık desteği bekler duruma düşmüştür. Bunda özellikle Konya’nın 31 ilçesinin 16’sını oluşturan ova ilçeleri ciddi şekilde kuraklık yaşamıştır ve yaşamaktadır. Kış yağışları yeterli olmadığı durumda verimde çok düşüşler görülmektedir. Rakımı yüksek ve dağlık ilçelerde ise yağışın daha fazla olmasına karşın ekilebilir arazi miktarı kısıtlıdır.

Konya ilinde tarımsal sulamada 3 ile 3,5 milyar metreküp su kullanıldığı tahmin edilmektedir. Genelde salma sulama şeklinde kullanılan ve Beyşehir Gölü ve göletlerden gelen su miktarı ise yıllık 300 milyon metreküpü geçmemektedir. 2008 itibarıyla Konya’da 59.300 kuyunun 18.240’ı ruhsatlı kuyu, maalesef 41.071 adedi ise ruhsatsız kuyudur. Bu durum, ilde sulamaya olan yüksek talebi ve kuraklığın boyutlarının ne kadar düşündürücü olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bununla ilgili Çevre Bakanlığımızın da bir çalışması var. Herhâlde bu kaçak kuyulara, damlama sulama sistemiyle yapmayan kuyuların kapatılmasıyla ilgili bir çalışma olduğunu biliyorum. İnşallah, bunun da en kısa zamanda üzerinde çalışılır ve bu kaçak kuyulardan da bir an önce kurtulmuş oluruz.

1960 yılından bu yana ilde gerçekleştirilen arazi toplulaştırma oranı ilin tüm arazisinin ancak yüzde 4’ünü oluşturmaktadır. Geçmişte yer altı sularının zenginliğiyle gündemde olan Konya’nın yer altı su rezervi her geçen gün azalmakta; bu durum, sulu tarımı ekonomik ve sürdürülebilir olmaktan çıkarmakta, kuru tarımı da bitme noktasına getirmektedir. Yapılan ön çalışmalar Konya Ovası’nda tarımda suyun en az yüzde 30 oranında, yani 1 milyar metreküp israf edildiğini ortaya koymaktadır. Bu suyun şehir içme suyu, Büyükşehir Belediyesi KOSKİ suyuyla eşleştirilmesi durumunda bedeli 1,3 milyar yeni Türk lirasıdır. Eğer arazi toplulaştırması destekli kapalı sulama sistemine geçiş sağlanabilirse yılda 1 milyar metreküp su tasarruf edilecek, KOP kapsamında yapılacak projelerin hızlandırılmasıyla Konya’da sürdürülebilir tarım mümkün olacaktır.

Burada da, Konya ilini 6 Temmuzda Başbakan Yardımcımız Nazım Ekren Bey ve ekibi ziyaret etmişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – Konya ve Karaman Ekonomik Koordinasyon Kurulu Toplantısı’nda bu KOP Tarım Eylem Planı’nın hazırlanması ve hayata geçirilmesi üzerinde büyük bir çalışma yapılmakta. İnşallah en kısa zamanda bu da hayata geçirilir.

Değerli milletvekilleri, küresel ısınmanın etkilerinden asgari şekilde etkilenmek için gerekli tedbirleri almak, akılcı ve sürdürülebilir su kullanımına geçiş yapmak kararlılık gerektirmektedir. Ülkemizin geleceğinden sorumlu olan bizler küresel düşünmek ve bölgesel gerçeklere göre sürdürülebilir yeni bir yaşam tarzını uygulamak ve gerekli önlemleri almak zorundayız. Bu alanda hepimize görev düşmektedir.

Bu vesileyle hepinize saygı ve selamlarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öksüz.

Şimdi önerge sahipleri adına söz sırası (10/10) esas numaralı önergenin birinci imza sahibi Uşak Milletvekili Sayın Nuri Uslu’ya ait.

Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. “Küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi” konusunda araştırma raporu üzerine söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle “Küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi” konusunda verilen önergeleri özetle sunmak istiyorum. Bu konuda on iki adet Meclis araştırması önergesi benim ve isimleri raporda yazılı milletvekili arkadaşlarımızca Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur.

Özetle, küresel ısınma ne demek, ne zaman başladı, ne zaman duracak, etkileri ne olacak, sonuç olarak hayatımızda ne değişecek, neleri kaybedeceğiz, neler etkilenecek, değişecek, doğal yaşamda neler yok olacak, neler değişikliğe uğrayacak; kısacası, yaşamı nasıl etkileyeceği konularında araştırma komisyonu çok detaylı bir araştırma yapmış ve raporunu sonuçlandırmıştır.

Şimdi, bunların dışında, özellikle son yıllarda artık küresel ısınmanın etkisiyle oluşan iklim değişikliği, dünyada olduğu gibi, ülkemizde de özellikle kuraklık olarak karşımıza çıkmaktadır. Geçen yıl iç Ege’de ve İç Anadolu’da, bu sene de Güneydoğu’da, Güney Anadolu’da bunu gördük ve yaşadık. Bununla birlikte, ülkemizde Konya havzasındaki yer altı su kaynaklarının azaldığı, kirlendiği, göllerdeki su miktarının oldukça azaldığı ve Tuz Gölü’nün kurumaya yüz tuttuğu; bunun yanında Trakya Ergene havzasının ve akarsularının kirlendiği, topraklarının kirlendiği, aşırı sanayileşmenin yarattığı kirlenmenin sularımızda, topraklarımızda ve havzada görülmeye başladığı ve bunun yanında GAP’ta, Şanlıurfa’da ve Hatay ovalarında kuraklığın son yıllarda daha çok hâkim olduğu, yer altı sularının daha derinlere çekildiği, vahşi sulamayla topraklarda tuzlanmaların olduğu ve topraklardaki verimin düştüğü… Kısacası, buna benzer küresel ısınmanın ve onun oluşturduğu iklim değişikliğinin etkilerini hep birlikte yaşıyoruz.

Bu araştırma sonucunda, özet olarak, bilim adamlarının ve ilgili kurum ve komisyonun araştırma ve değerlendirmeleri sonucunda hazırlanan raporda da artık insan faaliyetiyle atmosfere verilen gazlarla sera etkisi yaratılması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasını herkes belirgin bir şekilde yaşıyor ve görüyor. İşte biz de buna “küresel ısınma” diyoruz. Küresel ısınmaya neler neden oluyor diye baktığımızda, bunun yüzde 46’sının enerji üretiminden, yüzde 24’ünün sanayi faaliyetlerinden, yüzde 18’inin ormansızlaşmadan, yüzde 9’unun da tarım faaliyetlerinden ve diğer kaynaklardan oluştuğu görülmektedir.

Fosil yakıtların aşırı ve yanlış kullanımı, tarım arazilerinin ve meraların aşırı ve yanlış kullanımı, ormanların tahribi ve ormansızlaşma ve sanayileşme sürecinde çevresel değerleri tahrip ve yok etmenin sonucunda küresel ısınmanın etkilerini görüyoruz.

Küresel ısınma ne zaman başladı, ne kadar sürecek? Bunun üzerine yapılan değerlendirmelere baktığımızda da, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi’ne göre, 2007 yılında yapılan Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Panelinin Dördüncü Değerlendirme Raporu’nda -aynen şöyle yazılı- 20’nci yüzyıl ortalarından bu yana yüzey sıcaklığında şüphe götürmeyecek şekilde bir sıcaklığın, artışın gözlenmekte olduğu ve bu artışın büyük bir bölümünün de insan kaynaklı sera gazı salınımlarından olduğu belirtilmektedir.

Küresel ısınmanın ne kadar süreceği ise, tamamen, alınacak tedbirlere ve çevreye verilen olumsuz aktivitelerin durdurulmasına bağlı olduğu bir gerçektir.

Küresel ısınma, iklim değişikliği sonucunda soluduğumuz havayı, su kaynaklarını, yaşam kaynağı olan toprağımızı ve tüm canlıların yaşamını etkilemektedir. İklim değişikliğine baktığımızda, bunun etkileri nelerdir diye baktığımızda; iklim kuşaklarının ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabileceği, Türkiye’nin büyük bir bölümünün bugünkü Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da hâkim olan sıcak ve kurak iklim kuşağı etkisine girebileceği, özellikle yağmur ve kar yağışlarında azalmanın olabileceği, mevsimlerin başlangıç ve bitim zamanlarının ileriye veya geriye doğru kayabileceği, kuraklık, sel, taşkın gibi doğal afetlerin çok daha fazla ve daha şiddetli olacağı, hatta 1850 yılından bu yana en yüksek sıcaklığa sahip yılların son on iki yılda artık görülmeye başlandığı ve 1998 ve 2005 yıllarının da en sıcak yıllar olduğu tespit edilmiştir.

Peki, küresel ısınmanın topraklarımızdaki etkisi nelerdir? Toprakların -tarım arazisi, yerleşim alanı, mera alanı ve orman topraklarının- 1970’li yıllardan bu tarafa plansız ve aşırı bir şekilde yanlış kullanımı sonucunda topraklarımızın kaybına ve erozyonla akıp gitmesine neden olunmuştur. Su kaynaklarında ise mevcut yer altı ve yer üstü su kaynakları bilinçsizce hem aşırı kullanılmış hem de kirletilmeye devam edilmektedir. Özellikle yer üstü kaynak suları iklime dayalı olarak azalmıştır. Akan dereler, çeşmeler artık ya az akıyor ya da tamamen kurumuştur.

Kendi bölgemden, Uşak ilinden bir örnek vermek gerekirse -komisyonumuzla beraber Uşak ilimizi de ziyarete gittik- orada, bildiğimiz Gediz Irmağı, Murat’tan doğup İzmir’e dökülen Gediz Irmağı’nın artık yazları akmadığı… Biz yaz aylarında Gediz’de yıkanıyorduk, aynı zamanda koyunlarımızı da Gediz’de yıkıyorduk. Şimdi, Gediz yazın akmadığı gibi kışın da kirli akıyor.

Akarsularımızın debileri çok azaldı. Yanlış tarım, sanayi ve yanlış insan aktiviteleri sonucu akarsularımız kirlenmeye devam ediyor. Hatta, bu, bazı bölgelerdeki akarsuların neredeyse tamamen çok kirli akması sonucunu da doğurmaktadır.

Ormanlardaki ve denizlerdeki etkilerine baktığımızda da, iklim değişikliği sonucu oluşan kuraklık, mevcut ormanları olumsuz etkilemektedir. Yapılan ağaçlandırmalarda dikilen fidanların tutma oranı düşmüştür. Artan sıcaklık ve kuraklık orman yangınlarının artmasına ve ormansızlaşmaya neden olmaktadır. Dünyanın birçok bölgesinde ve ülkemizde de bazı yerlerde daha sık, daha uzun süreli kuraklık ve doğal afetler görülmeye başlanmıştır.

Zaman zaman sel, taşkın ve afetler daha çok etkin olmaktadır. Canlıların yaşam alanları daralmakta, büyük ölçüde göçler yaşanmaktadır. Yeni doğal ve kimyasal koşullara uyum sağlayamayan çok sayıdaki bitki ve hayvan türlerinin yok olduğu veya yok olacağı artık bilim adamlarınca daha sık söylenmektedir.

Türkiye'de görülen küresel ısınmanın etkilerine baktığımızda da enerji, tarım, sanayi, su kaynakları kullanımı, arazi kullanımı, artık yönetimi ve ormanların yok olmaması konularındaki küresel ısınmanın etkileri ve alınması gereken önlemler nelerdir diye baktığımızda da:

Enerjide temiz yakıtlar kullanılmalı, verimliliğe önem verilmeli ve en önemlisi de yenilenebilir enerji kaynakları dediğimiz su, rüzgâr ve güneş enerjisi üretimine ağırlık verilmeli, bu konuda her türlü destek yapılmalıdır. Özellikle, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde denizlerdeki rüzgâr enerjisi üretimi mutlaka sağlanmalıdır. Çanakkale, İzmir, Hatay ve Mersin kıyılarında ve açık denizlerde potansiyelin çok yüksek olduğu bir gerçektir.

Nükleer enerji mutlaka gündeme getirilmelidir.

Enerjide dışa bağımlılık son yıllarda artmıştır. Bu husus mutlaka yeniden değerlendirilmeli ve bu konuda iç kaynaklar kullanılmaya çalışılmalıdır.

Bölgesel ve merkezî ısıtma uygulamaları son derece sınırlıdır. Termal kaynaklardan ısıtmada bugüne kadar yeterince faydalanılamamıştır. Yeterli jeotermal kaynaklar, bölgelerdeki yerleşim birimlerinin ısıtılmasında öncelikle bu jeotermal kaynaklardan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

NURİ USLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınma sonucu oluşan iklim değişikliği ve etkileriyle mücadele diğer çevre sorunlarına göre çok daha farklı karaktere sahiptir, tek başına bir ülke tarafından çözülmesi mümkün değildir, ülkeler bu konuda ortak hareket etmek mecburiyetindedir. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni geliştirmişlerdir. Ancak bugün dünyanın yaşadığı bir mali kriz var. Bunun için başta ABD olmak üzere, AB ülkeleri ve gelişmiş ülkeler bu konuda tedbirler almaya çalışıyorlar, paraları buluyorlar, tedbirler alıyorlar. Ancak ben şunun herkes tarafından çok iyi bilinmesini istiyorum: Kaybolan, yok olan topraklarımızı çok büyük bedellerle ve yüzlerce yıl sonra belki tekrar kazanabiliriz. Kaybolan ve yok olan ormanlarımızı, sularımızı, kirlenen topraklarımızı ve sularımızı ve kaybolan doğal yaşamı geriye tekrar getirmemiz âdeta imkânsızdır. Bu husus…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

NURİ USLU (Devamla) – Bir cümle…

BAŞKAN – Yok, mümkün değil.

NURİ USLU (Devamla) – Bir cümle… Bağlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ama bunu hiç yapmadım, yapmayın ne olur. Sizle başlarsak devam eder.

NURİ USLU (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

(10/13) esas numaralı önergenin ilk imza sahibi İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – İstemiyorsunuz, peki.

(10/14) esas numaralı önergenin ilk imza sahibi Eskişehir Milletvekili Sayın Fehmi Murat Sönmez.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunun araştırılması amacıyla kurulan Meclis araştırma komisyonu raporu hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuları ortak on iki araştırma önergesinin birleştirilmesiyle kurulan komisyon bir aylık ek süre ile dört ay içinde çalışmasının sonucunda raporunu hazırlamıştır. Üye olarak görev yaptığım komisyon bu çalışması sırasında konuyu etraflıca ele almış, pek çok akademisyen, ilgili kamu ve özel kuruluş ile sivil toplum örgütlerinden bilgi almıştır.

Küresel ısınma diğer ifade ile küresel iklim değişikliği son yıllarda insanlığın üzerinde durduğu en önemli konuların başında gelmektedir. Tarih boyunca iklim sistemindeki doğal etkenlerle iklim değişiklikleri meydana gelmiştir ama günümüzdeki iklim değişikliği doğal etkenlerle meydana gelmemektedir. Özellikle, enerji kaynağı olarak fosil yakıtların kullanılması, sanayileşme gibi daha çok insan kaynaklı faaliyetler sonucunda sera gazı birikimindeki artış nedeniyle küresel iklim değişiklikleri meydana gelmektedir. Yapılan araştırmalar, sera gazı emisyonundaki artışın sanayi devrimiyle birlikte hızlandığını göstermektedir.

Küresel ısınma, başta su kaynakları olmak üzere, tarımsal üretim ve sağlık üzerinde önemli etkiler ortaya çıkarmaktadır. İklim değişikliğine paralel olarak, dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller, taşkınlar gibi olaylar görülürken diğer bir yandan da kuraklıkların ve çölleşmelerin olacağı öngörülmektedir. Toprak ve su dengesinin bozulması nedeniyle toprağın üretim kapasitesinin azalacağı, yaşanacak kuraklık nedeniyle sulama suyu ihtiyacının artacağı, erozyonun hızlanacağı, mevcut bitki desenlerinde değişikliklerin olacağı tahmin edilmektedir. Sağlık alanında ise su ve gıda kaynaklı bozulmalar sonucu bulaşıcı hastalıkların artacağı, beslenme bozukluğu, buna bağlı hastalıklar, sıcaklığın başka hastalıklara ve ölümlerin hızlanacağına neden olacağı belirtilmektedir. İklim değişikliğinde sağlık konusunda en fazla etkilenecek ülkeler yoksul ülkeler, altyapısı eksik ülkeler ve nüfusu fazla ülkeler olacaktır.

Çevre sorunları ve iklim değişikliği aslında dünyanın uzun yıllardan beri farkında olduğu bir olgudur. Ulusların kalkınma yarışı ve bu yarışta denetimsiz olarak doğal kaynak kullanımı ve bu faaliyetlerin sonucunda ortaya çıkan kirleticiler dünyanın geleceğini ciddi biçimde tehlike olarak ortaya çıkarmıştır.

Çevre konusu ilk olarak 1972 yılında gündeme gelmiş, duyarlılık artmış, 1992 yılında İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi imzaya açılmış, 1997 yılında Kyoto Protokolü kabul edilmiştir. Bu Protokol, küresel ısınmaya neden olan sera gazı salınımının gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler tarafından nasıl kontrol edileceğini denetlemektedir ve 2005 yılında yürürlüğe girmiştir ama maalesef ülkemiz henüz Kyoto Protokolü’ne imza atmamıştır ancak Çevre ve Orman Bakanının hem de Hükûmet sözcüsünün açıklamalarıyla açıklanmış ve bu konudaki hazırlanan tasarı Meclise sevk edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz araştırma komisyonu raporu araştırma konusunda bir dizi öneriler de geliştirmiştir. Bunlardan öne çıkanı, ülkemizin su kaynaklarını korumayı, geliştirmeyi ve ekonomik kılmayı öngören ulusal su politikamızın hazırlanmasıdır. Maalesef, günümüze kadar herhangi bir ulusal su politikamız hazırlanmamıştır, çok başlılık ortadadır ve her ayrı kurumun kendince program yapması sonucunda verimli bir su kullanımı olmamaktadır. Bu yüzden, tek yetkili bir kurumun saptanması gerekmektedir. Örneğin DSİ yılların birikimiyle bu işi çok rahat becerebilecek kapasitededir birtakım düzenlemelerle birlikte.

Rapor önerileri konusunda iki noktaya daha özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu iki nokta, bütüncül havza yönetimi ve suyun fiyatlandırılması konusu. Bütüncül havza yönetimi sistemi konusunda özellikle sınıraşan ve sınır oluşturan sularımız dikkatle ele alınmalıdır. Orta Doğu’nun çok hassas bir bölgesine komşu olan ülkemizde bu konunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Nitekim AB İlerleme Raporu’nda da Türkiye’nin Fırat ve Dicle su yönetiminin İsrail ve komşu ülkelerle birlikte ele alınması yönünde öneriler yapılmıştır. AB, bütüncül havza yönetiminden, sınıraşan nehir havzalarının yararlanıcı ülkelerle birlikte planlanması ve yönetilmesi gerektiğini anlamaktadır. AB su çerçeve direktifi yerel mevzuatımıza aktarılırken ulusal çıkarlarımıza hassasiyet gösterilmelidir.

Diğer bir konu ise suyun vatandaşa nasıl ulaştırılacağıdır. Bu konuya fazla girmek istemiyorum, daha evvel konuşmacımız olan Sayın Tayfur Süner bu konuda aynı görüşleri dile getirmiştir ama söylemeden de geçemeyeceğiz, su yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır ve vatandaşın en ucuz şekilde kullanımına hazır hâle getirilmelidir.

Yine, sulama suları da eğer piyasa türü fiyatlandırmayla bir fiyat belirlenecek olursa tarımda en pahalı malzemenin su olacağı kesindir. Bu yüzden suyun ticari bir meta olarak ortaya atılması, bu görüşte bulunulması kesinlikle yanlış olacaktır. Tarımsal sulamada da sulama kooperatifleri ve sulama birliklerinin güçlendirilmesi, birtakım düzenlemelerle yeniden yetkili olmaları gerekmektedir.

Tabii, şimdi biz bu çalışmaları yaparken, önerileri getirirken asıl olan icraattır. Bir yandan çevrecilik nutukları atarken diğer yandan yapılan uygulamalara bakacak olursak, söylenenlerin tam tersi çalışmalara rastlamaktayız. Örneğin geçen çalışma döneminde Meclisten geçen Toprak Koruma Kanunu’na bakacak olursak, tarımsal alan üzerine kurulan, ruhsatı olmayan, arıtma tesisi olmayan fabrikalara iki yıl daha çalışma süresi veren bir kanun kabul edildi. Bu fabrikalar aynı şekilde iki yıl boyunca hiçbir denetime tabi olmadan çevreyi kirletecek, nehirlerimizi kirletecek, oradan göllerimize ulaşacak. Niye yapıldı bu? Belki bazıları tarafından önemsenen bir iki firma için, örneğin Bursa’da olabilir.

Bunun yanında iklimde en önemli etken ağaç iken bu yaz meydana gelen orman yangınlarına dikkat çekmek istiyorum. Sadece Serik ve Taşağıl Orman İşletmelerinde 17 bin hektar orman alanı tahrip olmuş, 1 milyon 674 bin metreküp dikili ağaç yanmış. Yani biz bir yandan “Ağaç çok önemli, ağaçlandıralım.” çabaları yaparken elimizdeki hazır büyümüş ağaçlarımızı, ormanlarımızı korumaktan âciz durumdayız.

Bu yangınlar sonrası yangın söndürme çabalarında ne kadar başarısız olunduğu gözler önündedir. Teçhizat olarak ne kadar yetersiz olunduğu, bu konuda hiçbir ciddi çalışmanın bugüne kadar yapılmadığı yangınlarda gün gibi ortaya çıkmıştır ve maalesef bu konudaki uzman diye düşündüğümüz, yetki verdiğimiz arkadaşların da yangın sonrasında “Çok üzgünüz, ama hiç olmazsa kene problemini kaldırdık.” gibi üzüntü verici laflar söylemesi hepimizi derinden yaralamıştır. Bunun yanında izinsiz olarak yapılan ağaç katliamları içimizi yaralamıştır. Milas Pina Yarımadası’ndaki katliam ve denizin doldurulması bu konudaki örneklerden sadece biridir. Kendi bölgem olan Eskişehir’de biz Porsuk’un temiz akması için bütün çalışmaları yaparken, kaynağından başladıktan sonra, Kütahya’dan geçerken -geçen yıl bu kürsüden birkaç kere daha dile getirmiştim- temizlenmediği için ve Kütahya’daki fabrikaların hiçbir önlem alınmadan -ne hikmetse- rahat rahat, hiç arıtmadan atıklarını Porsuk’a vermesinden dolayı Eskişehir’de Porsuk Çayı’nı temiz hâlde göremiyoruz. Her ilin aynı çaba içinde olması gerektiğini düşünüyorum.

Ben bu düşüncelerle sözlerime son verirken, önemli tespitler ve öneriler içeren Komisyon Raporu’muzun bu konuda yapılacak çalışmalara önemli bir ışık tutacağına inanıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sönmez.

(10/15) esas numaralı önergenin ilk imza sahibi İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin.

Buyurun Sayın Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Küresel ısınma ve su kaynaklarının korunmasına ilişkin oluşturulan ortak Komisyonun bu konuyla ilgili bütün araştırma önergelerini içeren ortak raporunun incelenmesinde gördüğüm sonuç şudur: Değerli arkadaşlarım, gerçekten rapor beş yüz kırk altı sahifelik bir rapor ve emek verilerek hazırlanan bir rapor. Benim önergem dışındaki diğer hususları kapsayan ve benim önergem dışındaki diğer hususlara birtakım çözüm önerileri getiren bir rapor. Elbette verilen emeğe saygı duyuyorum. Ancak, benim önergemin konusu olan yani, Ege Bölgesi’nin en önemli sorunu olan Gediz Nehri ve bu nehrin, Gediz’in kirliliğiyle ilgili fazla bir çalışma yapılmadığını görmekten de üzüntü duyduğumu belirtmek isterim.

Beş yüz kırk altı sahifelik raporun, değerli arkadaşlarım, sadece bir buçuk sahifesi benim önergemle ilgili. Yani, Sayın Komisyon, Gediz Nehri’nin sorunlarını, Ege Bölgesi’ne verdiği zararları kavrayamamış görünüyor. Dolayısıyla, benim önergem ve Ege Bölgesi’nin bu sorunuyla ilgili yaptığı çalışmanın yeterli olmadığını ve sorunu anlayamadığını, kavrayamadığını ve ortaya da bir sonuç çıkaramadığını görmüş olmaktan büyük üzüntü duydum.

Değerli arkadaşlarım, Gediz Nehri Kütahya’da  doğup, Uşak, Manisa ve İzmir’i de aştıktan sonra İzmir Körfezi’ne dökülen ve ilk çıktığı anda son derece  temiz olan nehir suyu, döküldüğü yerde tam bir  zehir deposu olarak karşımıza çıkıyor. Yani, bu Gediz Nehri’nin güzergâhı üzerindeki ilçe, belde ve köylerdeki yerleşim alanlarının hemen hemen bütün evsel atıkları bu nehre boşaltılıyor. Keza, yine bu süreçte, bu güzergâh üzerindeki organize sanayi bölgeleri ve diğer deri işletmelerinin ve fabrikaların atıkları da yine bu Gediz Nehri’ne boşaltılıyor. Her ne kadar bazı arıtma tesisleri kurulmuşsa da çalıştırılması masraflı olduğu gerekçesiyle maalesef çoğu zaman devre dışına çıkarılıyor ve esasen bazı kuruluşların, bazı sektörlerin arıtma tesisi kurup çalıştırması, bazılarının da çalıştırmaması elbette bir haksız rekabete de neden oluyor. Olayın bir bu boyutu var, bir de çevrede                                                                                  yarattığı sorunlara ilişkin boyutu var.

Değerli arkadaşlarım, bu zehir deposu olan Gediz Nehri’nden tarımsal sulama yapılıyor. Dolayısıyla, bu suyla sulanan tarım ürünleri elbette sağlıklı değil. Ama insanlar bu tarım ürünlerini kullanıyorlar, yiyorlar ve dolayısıyla o zehirli maddeler insanlara da geçiyor ve o nedenle insan sağlığı açısından da bu Gediz Nehri’nin kirliliği büyük sorunlar yaratıyor.

Bir başka konu, değerli arkadaşlarım, bakın, İzmir’in bir makûs talihi vardı. Körfezin kokusunu hepiniz, İzmir’e gidenler ya da İzmir’i tanıyanlar bilirler. Son derece de kötü bir kokusu vardı ve 1960 yılından itibaren İzmir’deki yerel yönetimler, bu İzmir Körfezi’nin temizlenmesi, İzmir’in bu makûs talihinin yenilmesi için bir gayret içine girdiler ve 800 milyon dolar harcayarak Büyük Kanal Projesi’yle Körfez’in temizliğini sağlamaya çalışıyorlar ve şimdi İzmir Körfezi eski durumundan çok uzakta ve sörf yapılan, balık tutulan bir bölgemiz hâline geldi. Ancak bu Gediz Nehri, içine boşaltılan bütün evsel atıkları, endüstriyel atıkları olduğu gibi Körfez’e boşaltıyor ve dolayısıyla Körfez’i yeniden eski hâline getirmenin yolu başlamış oluyor.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla 800 milyon dolarlık masraf ve kırk sekiz yıllık emek boşa gitmek üzere. İşte bu nedenle, bu soruna bir çözüm bulunması için… Çünkü bu sorunu aşmak yani Gediz Nehri’nin kirliliğini giderebilmek yerel yönetimleri aşan bir sorun. Yerel yönetimler bunları kendi imkânlarıyla aşamıyorlar. Kütahya, Uşak, Manisa ve İzmir Valilikleri, Belediye Başkanları zaman zaman bir araya geliyorlar, hatta bu konuda bir dernek de kurdular, bu Körfez’in temizliğini sağlama adına çalışma yapıyorlar ama bu sorunu aşamıyorlar değerli arkadaşlarım çünkü onların boyunu aşıyor bu sorun, bir devlet sorunu hâlindedir. Dolayısıyla, genel yönetimler bu soruna sahip çıkmazlarsa bir süre sonra içinden çıkılmaz bir hâle gelecek ve hem Körfez kirlenecek, kırk sekiz yıllık emek boşa gidecek hem de harcanan paralar, kaynaklar boşa gidecek. Dolayısıyla yapılması gereken, bu Gediz Nehri’nden kaynaklanan sorunların giderilmesi için verdiğim araştırma önergesinin komisyon tarafından dikkate alınarak, ciddi biçimde araştırılarak ve yerinde yapılan araştırmalarla, çözüm önerilerini de ortaya koyarak bir sonucun ortaya çıkması lazımdı. Ama maalesef, dediğim gibi, sadece bahsetmiş beş yüz kırk altı sahifenin bir buçuk sahifesinde bu önemli soruna. Ege Bölgesi’nin bu önemli sorununa ayırdığı süreç beş yüz kırk altı sahifelik çalışmanın bir buçuk sahifesidir!

Değerli arkadaşlarım, demek ki komisyon -üzülerek belirtmeliyim ki- Ege Bölgesi’nin bu önemli sorununu… Çünkü ciddi bir tarımsal sulama yapılıyor bu nehirden. Çok doğru bir şekilde eğer yapılırsa bu sulamalar, Gediz Nehri temizlenerek bu sulamalar yapılırsa ciddi ihraç ürünlerimiz de bundan yararlanır. Ama bugün maalesef bu Gediz Nehri’nden sulanan tarım alanlarından üretilen ve gönderilen ürünler çoğu zaman yurt dışından iade ediliyor, ihraç edilenler yurt dışından tekrar iade ediliyorlar. Yani böyle bir önemli sorun var. Ege Bölgesi’nin bu önemli sorununun, Ege Bölgesi’nin hatta Türkiye'nin tarım bölgesi olan, en önemli tarım alanı olan Ege Bölgesi’nin maalesef bu büyük sorununun bu komisyon raporunda yeteri kadar değerlendirilmiş olduğunu göremiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bir durum tespiti yapmak gerekirse, yani raporda yer almayan hususları da ele alarak bir durum tespiti yapmak gerekirse Gediz Nehri’nin yarattığı sorunlar, Gediz Nehri’nin kirliliğinin yarattığı sorunlar Türkiye için hem tarım alanında büyük bir kayıptır hem de insan sağlığı bakımından büyük, ciddi sorunlar ortaya çıkarabilir. O nedenle bence yapılması gereken, Gediz Nehri’nin bu birçok konuyu içeren komisyon çalışmasıyla değil, sadece Gediz Nehri’ni ele alan, sadece Gediz Nehri’nin yarattığı sorunları ele alan, Gediz Nehri’nin yarattığı sorunların giderilmesi için nelerin yapılması gerektiğini ele alan bir araştırma komisyonu daha kurulması lazım. Maalesef, bu Komisyon, Gediz’e gereken önemi vermemiştir.

O nedenle diyorum ki bütün sitemlerimle… Komisyon Başkanına ve yöneticilerine, Komisyon üyelerine sitemlerimi buradan bir kez daha belirtmek istiyorum. Yani bu önemli soruna gereken önemi, gereken değeri vermedikleri için, çıkan rapor da, benim açımdan, Ege Bölgesi açısından ve Gediz Nehri’nin ıslahı bakımından yeterli sonuçlar ortaya çıkarmamıştır, yeterli ve doğru tespitler de yapılmamıştır.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ersin.

(10/16) esas numaralı önergenin ilk imza sahibi, Bursa Milletvekili Sayın Kemal Demirel... (CHP sıralarından alkışlar)

KEMAL DEMİREL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması komisyonu raporunun görüşmeleri için söz almış bulunuyorum.

Dünyanın birçok yerinde mevsimlerde meydana gelen değişme, bazı yerlerde sel baskınları, bazı yerlerde de kuraklıkla kendinden söz ettiren küresel ısınma, son yıllarda ülkemizde yaşadığımız su sıkıntılarıyla daha acı şekilde olayın ciddiyetinin farkına varmamıza neden olmuştur.

Su kaynaklarına genel olarak “sulak alanlar” denmektedir. Bursa il sınırında bulunan Uluabat ve İznik Gölü’müz de sulak alanların en önemlileri arasında yer almaktadır. Bu konuyla ilgili vermiş olduğum araştırma önergelerinde, bu Komisyonun özellikle İznik Gölü ve Uluabat’la ilgili konularda bizzat göllere giderek, o göllerin sorunlarının yerinde saptanmasını istemiştim. Ne yazık ki komisyon raporunda, çok kısa, yetkililerden alınan bilgiler çerçevesinde bir bilgi aktarılmış, oraya gidilmemiş. Bundan da bir Bursa Milletvekili olarak üzüntülerimi ifade etmek istiyorum.

Eğer siz bir olayda ciddi, tutarlı, geçerli bilimsel araştırma yapmak istiyorsanız sadece yetkililerin verdiği bilgiler değil, aynı zamanda bizzat olayın yerine gideceksiniz, göreceksiniz, araştıracaksınız ve ondan sonra onu rapora aktaracaksınız. İnsanın gözleriyle gördüğü, giderek araştırdığı konular çok daha sağlıklı olarak raporlara yansıyabilir ama ne yazık ki bu çerçevede sağlıklı bir şekilde yansımamıştır.

Onun ötesinde, insanoğlunun altı bin yıl boyunca uygarlıklarını nehir vadileri ve taşkın düzlüklerinde kurmaları rastlantı değildir. Daha birçok sulak alan sistemi insan topluluklarının hayatta kalmaları ve gelişmeleri için kritik öneme sahip olmuştur.

Sürekli gelişen teknoloji ne yazık ki bize doğanın önemini unutturmuş gibi gözükmektedir. Teknolojinin getirmiş olduğu nimetler, bir bakıyorsunuz, küresel ısınmayı da peşinden getirmiştir. Yani küresel ısınmayı yaratan kimdir diye araştırdığımız zaman, bunun kaynağı bizzat insanoğlunun kendisidir. Yani doğa kendi kendini kirletmiyor. Doğa kendi kendini sıkıntıya sokmuyor. Doğa kendi kendini yok etme mücadelesi vermiyor.

Doğayı yok etmemek, gelecek kuşaklara aktarılması noktasında temiz bir dünya bırakmak istiyorsak, insanoğlunun kendisini yargılaması, kendisini sorgulaması, kendisini gözden geçirmesi gerekir. Eğer, bunu yapmadığı süre içerisinde, biz doğanın kendi kendini yenilemesini, kirlilikten uzaklaşmasını ve kendisiyle baş eder bir noktaya gelmesini bekleyemeyiz. Onun için bizim yapmamız gereken, insanoğlu olarak, sanayileşmede, insan yaşamında çevreyi kirleten, doğayı yok eden, gelecek kuşaklara temiz bir dünya bırakma gibi bir sorumluluğumuz olan…

Bilhassa parlamentolara büyük görevler düşüyor. Bu noktada, ben inanıyorum ki, parlamentolar üzerine düşeni yapmalı. Eğer yapmıyorsa parlamento işlevini yerine getirmemiş demektir. Parlamento niçin var? Sorunların üzerine gitmek için var. Parlamento niçin var? O sorunları çözmek için var. Parlamento niçin var? Bu sorunlar burada konuşulduktan sonra, tespit edildikten sonra üzerine gitmek ve çözmek için var. Eğer siz bunları yapmıyorsanız, komisyonlar toplanır, komisyonlar çalışma yapar, komisyonlar raporlarını buraya getirir, konuşuruz, tartışırız, değerlendiririz, oy birliğiyle de kabul edebiliriz. Ama sonuç olarak bunu hayata geçirme noktasında eğer bir yaptırım gücümüz yok ise, Parlamentonun bir yaptırım gücü yok ise o zaman komisyonları toplamanın, dolaşmanın, rapor hazırlamanın bir anlam ifade etmediği gibi -ne yazık ki- acı bir gerçekle karşı karşıya gelmiş oluruz. O yüzden bu raporların hazırlanması noktasında özellikle komisyonların yapmış olduğu çalışmaların bir yaptırım gücünün olmasını istiyorum. Hangi Hükûmet olursa olsun, hangi bakanlık olursa olsun, önemli olan, böyle ciddi, tutarlı, bilimsel anlamda yapılacak olan çalışmaların bir neticeye vardırılmasıdır. Ben bunu özellikle vurgulamak istedim.

Şimdi, küresel ısınmanın getireceği sıkıntılar o kadar çok ki, yani bu sıkıntıları saymakla bitmez. Yine birkaç gün evvelki bir gazetede çıkan bir haber “Şu anda bütün dünyayı ekonomik kriz etkiliyor.” diyor. İlave ediyor: “Ekonomik krizi bırakın, dünyayı daha çok küresel ısınma etkiliyor.” Ama küresel ısınmayla ilgili anlaşmalar var, Kyoto var. Peki, o anlaşmalara süper devletler ne kadar uyuyor, ne kadar uymuyor? Ne yazık ki bu da bütün dünyayı ilgilendiren bir konu olmasına rağmen, hâlâ devletler, anlaşmaya imza atmasına rağmen, altına imza atarak taahhütte bulunmasına rağmen, o taahhütleri yerine getirmemek gibi bir görüş içerisindeler. Onların, bir kez daha buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, attıkları imzaların arkasında durmalarını özellikle istiyorum.

“Ülkemiz Türkiye bu küresel ısınmadan nasıl etkilenecek?” derseniz, bayağı ciddi anlamda etkilenecek. Bilim adamlarına göre küresel ısınma önlenemediği takdirde Türkiye’nin yüz yıl içinde Kuzey Afrika’ya döneceği söyleniyor. Şimdi tehlike bu kadar büyükken… Biz hep yeri geldiği zaman söyleriz: “İşte, bu ülkeler bize geçmişten bırakıldı.” E peki, gelecek kuşaklara Kuzey Afrika’ya dönebilecek bir Türkiye’yi -eğer bizler yeterli çalışma yapmazsak- bıraktığımız zaman bizleri nasıl sevgiyle, saygıyla anacağını şimdiden görüyorum. Yani o “sevgi, saygı” anlamını da manalı söylemek istiyorum, aslında bunu bir eleştiri anlamında söylemek istiyorum. Çünkü bizler gelecek kuşaklara karşı yapmamız gereken işleri, üzerimize aldığımız, yüce Meclisteki, Parlamentodaki sorumluluğumuzu ne yazık ki yerine getirememenin… Onların yüzündeki tebessümleri şimdiden görüyorum. Bu anlamda balıkların yok olma tehlikesi var. Bugün Marmara’da, Ege’de, Akdeniz’de, Karadeniz’de -eskisi kadar- balık çeşidi de ortadan kalktıysa, bu küresel ısınmanın getirmiş olduğu sebeplerden dolayıdır.

Daha sık ve uzun kuraklıklar yaşanacak. Bugün, ülkemizde, ne yazık ki bu dönemde sık sık su sıkıntıları yaşandı büyük şehirlerde ve bu su sıkıntılarının da sebeplerinden bir tanesi hep “yağmur yağmadı”, “yağmur yağmadı…”

Ee, peki, yağmur yağarken biz gereken tedbirleri almış mıyız? Yağmur yağarken o suları dolduracak yeterli barajlarımız, depolama sistemlerimiz var mı? Ne yazık ki yapılan araştırmalar bunların da olmadığını ortaya koyuyor.

Ulaşım dersek, küresel ısınmada ulaşımın da büyük etkisi var. Biz toplu taşımalara ne kadar önem veriyoruz? Burada demir yollarına ve deniz yollarına mümkün olduğunca ağırlık verilmemesinin de sebepleri var. Demir yollarına ve deniz yollarına gereken önem verilirse küresel ısınmada da biz bir noktada, ulaşım alanında üzerimize düşeni yapmış olacağımızı vurgulamak istiyorum.

Onun ötesinde, yine Çevre ve Orman Bakanlığına göre toplam 112 milyar metreküplük suyun 40 milyarının değerlendirilebildiğini söylüyorlar, geri kalan 72 milyar metreküplük bölümün ise boşa aktığını. Demek ki biraz evvel yapmış olduğum konuşmada da yeterli barajlarımızın, yeterli depolama sistemlerimizin olmaması ve bu alanda da akan nehirlerden yeterince faydalanamamamız, işte bu noktadaki gerçek rakamları ortaya koyuyor. Su şebekelerinde suların kaçması söz konusu, kaçaklar var. Gerçekten belediyeler rantla uğraşacağına kaçak suları önleme noktasında üzerine düşen görevi yapmış olsalar, çok daha büyük, namuslu, onurlu, adaletli bir iş yapmış olurlar çünkü suyun olmadığı yerde hayat olmaz, hayatın olmadığı yerde canlı olmaz, canlının olmadığı yerde dünya olmaz.

Değerli arkadaşlar, konuşmamın sonuna gelirken, yine bizim Bursa’nın Orhangazi ilçesinde Çeltikçi köyü var. Birçok basın organında çıktı, Çeltikçi köyünün tepesinde çöp alanı yapılmak isteniyor. Köye gittim, Sayın Bakana da vereceğim, imzaları getirdim buraya. Bütün köy toplanmış, imzaları atmışlar bu çöple ilgili; katı atık tesisleriyle ilgili; bunun önlenmesi noktasında görüş birliğindeler ve ne yazık ki oraya giden yetkililer, orada, isimlerini vereceğim birkaç kişiyle toplantı yapmışlar, onlardan bilgi almışlar ve o bilgi çerçevesinde -burada belgeyi de gösteriyorum; belgesiz konuşmayı ben doğru bulmuyorum- diyor ki “Çeltikçi köyünden aza Ömer Kaya ve korucu Emrullah Ağan’a sorulmuş ve demişler ki onlar İçme suyu yönünden bir sakıncası yok.” O iki kişiye gittim, ellerine dokundum siz canlı mısınız, değil misiniz diye. Dediler ki: “Hiç kimse bize gelmedi, kimse bizimle konuşmadı, kimse bizim görüşümüzü almadı.” Ama raporda gitmişler, görüşmüşler, görüşlerini almışlar ve raporda da demişler ki “Onların görüşünü alarak” sakınca bulunmadığıyla ilgili rapor hazırlamışlar.

Şimdi, ben, özellikle bu konunun araştırılmasını istiyorum. O insanlar orada yaşıyorlar. O insanlar “Yetkililer bize gelerek bizzat bir de bizden dinlesinler” diyorlar. O zaman şöyle bir tablo çıkıyor ortaya: Arkadaşlar, birçok raporumuz hazırlanıyor, birçok rapor bürokratlar tarafından hazırlanıyor, acaba, onların o hazırlanış şeklinde gerçeklik payı, tutarlılık payı, ciddi, tutarlı, geçerli, bilimsel araştırmaları var mı, yok mu onun da ben bu noktada araştırılmasını istiyorum. Çünkü, Orhangazi’deki köylülerimiz bunu özellikle bekliyorlar. Bu anlamda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakikalık ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KEMAL DEMİREL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son sözlerim arasında şunu söylemek istiyorum: Türkiye’nin, çok acil, bilim adamlarını da alarak, sivil toplum örgütlerini alarak, sivil toplum örgütlerinin görüşlerini… Yani sizden ben daha mı az biliyorum, daha çok biliyorum diyerek, sivil toplumları öteleyerek, bilim adamlarının görüşlerini hiçe sayarak değil, onların görüşleri de alınarak ulusal çevre politikamızın oluşturulması lazım, millî su politikamızın oluşturulması lazım. İnşallah bunlar mutlaka yapılmalı. Çünkü çevrenin kirlenmesinin önlenmesi noktasında siyaset olmaz. Herkes işin içinde olmalı ve herkesin görüşü alınmalı.

Kısaca, belki konuyla alakası yok ama, bir bilgi aktarmak istiyorum; Şu anda Batı Trakya’da eğitimle ilgili çok ciddi sorunlar var. İki günden beri Batı Trakya’da insanlar Türk ve Müslüman çocukları okullara göndermiyorlar; 16 tane çocuğumuzun kayıtları silindiği için tepki üzerine gitmiyorlar. Sayın Bakanımın da ben not almasını istiyorum Bakanlar Kurulunda bu konunun gündeme gelmesini ve Batı Trakya’daki soydaşlarımızın, bu haksızlığın önüne geçilmesi noktasında da… Meclis kürsüsünden davet ediyorum.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

(10/17) esas numaralı önergenin ilk imza sahibi Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan komisyon raporuyla ilgili görüşlerimi belirtmek istiyorum.

Bildiğiniz üzere Göksu Irmağı üzerinde Yukarı Göksu Havzası’ndan Konya Ovası’na su akıtılmasına ilişkin ve kamuoyunda “Mavi Tünel Projesi” olarak adlandırılan projenin Göksu Deltası’na ve Silifke Ovası’na vereceği muhtemel zararların araştırılması için Meclis araştırması istemiştim 24 Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşımla birlikte.

Komisyon çalışmış, sağ olsun emek vermiş, altı yüz kırk altı sayfalık bu raporu hazırlamış. Ancak Komisyonun raporunda, altı yüz kırk altı sayfalık bu raporda, öyle anlaşılıyor ki, bu Göksu Nehri üzerine yapılan Mavi Tünel Projesi’nin geçtiği bölgede vereceği zararlarla ilgili hiçbir araştırma yapılmamış. Bu altı yüz kırk altı sayfa içerisinde yarım sayfayı aşkın, üç paragraflık sözler var. Bu sözler de Devlet Su İşlerinin kitabi bilgilerinden alınmış. Bunun için, komisyon araştırmasına zaten gerek yoktu sırf bunu almak için.

Şimdi bakın, burada “Proje alanında her türlü etüdün yapılarak ÇED süreci sonunda Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çevresel etkileri önemsizdir kararı alındığı” ifade edilmiştir. Komisyon bu çalışmasını yaparken zaten bu bölgeye gitmediği komisyon raporundan da belli. Konya, Uşak, Kütahya, Edirne, Tekirdağ, Sakarya, Hatay, Şanlıurfa ilçelerine gitmiş Komisyonumuz. Şimdi, bunu ifade etmek için zaten komisyon kurmaya gerek yok. Bu, Silifke Cumhuriyet Halk Partisinin 2006 yılında Devlet Su İşlerine yazdığı bir yazıya o zamanki Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının verdiği yanıtta zaten belli. Yani, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 2006 yılında Silifke Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Başkanlığına verdiği yanıt ile komisyondaki verdiği yanıt aynı, hiçbir fark yok. Demek ki Komisyon, bu konuda, bırakın ciddi çalışmayı, hiçbir çalışma yapmamıştır. Değerli arkadaşlarım, çünkü o zaman da aynen şunu söylüyor: “Göksu Delta’sının projeden olumsuz etkilenmesi söz konusu değildir.” diyor. Kim diyor bunu? Devlet Su İşlerinin yetkilileri diyor.

Şimdi bizim iddiamız şu: Bu proje, 414 milyon metreküp suyu Yukarı Göksu Havza’sında kurulan Bozkır, Avşar ve Bağbaşı barajlarından alıp Konya Ovası’na akıtacak. Sayın Bakan da daha bundan takriben on gün önce verdiği bir gazete beyanında “Göksu Nehri’nin suları artık Akdeniz’e akmayacak, Konya Ovası’na akacak.” dedi. Biz de diyoruz ki: Tamam, bu su Konya Ovası’na aksın ama Akdeniz ne olacak? Bu Göksu, bildiğiniz gibi Konya’nın Hadim ilçesi yakınlarında Taşeli’den doğuyor, ana kolu 250 kilometre; altında Mut var, Silifke Ovası var. Mut da buradan faydalanıyor, Silifke de faydalanıyor. Şimdi, bu 250 kilometre boyunca bu Göksu’dan faydalanan yerleşim birimleri, halk ne olacak? Bunların biz araştırılmasını istemiştik. Yani, Konya Ovası’na bu su gitmesine karşı olmadığımızı önergemizde belirtmiştik. Ancak, bu projenin Silifke Ovası’na ve Mut’a vereceği muhtemel zararların objektif olarak araştırılmasını istemiştik ama komisyon raporunda bunu maalesef göremiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu proje Sayın Bakanın ve iktidar yetkililerinin söylediği kadar çok böyle masumane, Silifke’ye ve Mut Ovası’na hiçbir zararı olmayacak bir proje değildir. Bakın benim aldığım, tarımla ilgili yetkili kurumlardan aldığım görüşler var. Bu proje hayata geçtiği zaman Silifke içinden akan, Mut’tan geçen bu Göksu Irmağı âdeta dere hâline gelecektir, yazın kuruyacaktır. Zaten 250 kilometre boyunca olan her alan bundan etkilenecektir. Bizim buradaki temel iddialarımızdan bir tanesi şuydu: Bu barajın, bu projenin yapılma sırasındaki ÇED raporu alınırken bu nehrin geçtiği ve bu projede sonuçlarından etkilenecek Mut ve Silifke halkının görüşlerinin alınmadığı yönündeydi. E, şimdi, bir yetkili, iki üç senedir çıkıp da “E, hayır kardeşim, bu Silifke ve Mut halkının da görüşleri alınmıştır ÇED raporu yapılırken.” diyemiyor. Sadece Konya’nın, Göksu’nun yukarı havzası bölümündeki birtakım insanların görüşlerinin alındığı belirtiliyor. Oysa bu proje esas olarak sonuçları itibarıyla hem Mut’u etkiliyor hem Silifke’yi etkiliyor. Bakın, aynı Devlet Su İşleri raporunda deniliyor ki Silifke’ye yapılmakta olan, yapılması planlanan Kayraktepe Barajı’yla ilgili olarak: “Kayraktepe Barajı ise Göksu Deltası’nı olumsuz etkilediği gerekçesiyle ÇED raporunun onaylanmamasından dolayı yatırım programından çıkarılmıştır.” Yani barajın birisinin Göksu Deltası’nı etkileyeceği düşünülüyor, birisinin ise etkilemeyeceği düşünülüyor. Etkilemeyeceği iddia edilen bu Mavi Tünel Projesi’nin sadece Göksu Deltası’na uzunluğuna dayanılarak bu söyleniliyor. Bu görüşün hem bilimsel dayanağı yoktur hem doğru bir görüş değildir. Çünkü bunun uzaklıkla yakınlıkla alakası yoktur. Bu, suyun debisiyle ilgili bir durumdur.

Sayın milletvekilleri, bu proje gerçekleştiğinde Silifke Ovası kuruyacaktır. Göksu Deltası deniz ile Silifke ovaları arasında bir tampon görevi oluşturmaktadır ki deniz suyunun iç ovaya doğru gelmesini engellemektedir. Dolayısıyla, çoraklaşmayı kısmen olsun engellemektedir. Bu hâliyle bile Göksu Deltası’nda çoraklaşma, Silifke Ovası’nda tuzlanmalar meydana gelmiştir. Yazın nehrin debisi gittikçe azalmaktadır. Şu anda bile Silifke’de akan nehrin suyu çok azdır; dolayısıyla, çevreye çok ciddi zararlar vermektedir. Yarın bu projenin tümüyle faaliyete geçmesi hâlinde belki Göksu Nehri’nden Konya Ovası verimli hâle getirilebilecektir ama öbür taraftan da Silifke Ovası yıkıma uğrayacaktır.

İşte, bu yıkıma uğramaması için, bunun etkilerinin azaltılması için, biz, bunun ciddi olarak araştırılmasını istemiştik. Göksu Deltası, Ramsar Sözleşmesi ile korunan, sulak alanlara  sahip, içerisinde varlıkları suya bağlı birtakım kuşların, binbir çeşit sürüngenin ve yabani hayvanların olduğu bir havzadır. Bu Göksu Deltası’nın korunması, Göksu Deltası’nın yaşaması her şeyden önce Göksu Irmağı’na bağlıdır. Sayın Bakanın iddia ettiği gibi Göksu Irmağı boşu boşuna Akdeniz’e akmıyor. Irmaklar denizlere boşuna akmaz. Irmaklar denizdeki hayatı besler, denizlerdeki hayatların sürdürülebilir olması ırmakların denize akmasına bağlıdır. Geçen konuşmamda da burada söylemiştim, Mısır Devlet Başkanı “Nil Nehri boşuna akmayacak, akıtmayacağız.” demiş, Assuan Barajı’nı yapmıştır, arkasından Akdeniz’deki sardalya stokları yüzde 80 oranında azalmıştır.

Şimdi, yapılmak istenen budur. Elbette ki ırmaklarımızdan, sularımızdan insanlarımız doğru bir şekilde yararlanmalıdır ama yararlanırken bir bölgenin çıkarlarını öne çıkararak diğer bölgeyi yok etmek, yıkmak doğru değildir. Bu proje Silifke Ovası’nı, Mut ovalarını yıkım projesidir. Bu projenin sonunda Mut Ovası ve Silifke Ovası çok ciddi zararlar görecektir, Göksu Deltası’ndaki hayat yok olacaktır, Silifke’deki hayat yok olacaktır. Bugün Silifke’de iki yılda beş çeşit ürün alınmaktadır. Her türlü tarımsal alanlar tuzlanacaktır, kuruyacaktır. O nedenle biz bunun çok ciddi olarak araştırılmasını istedik ve bunun meydana getireceği muhtemel etkilerin en aza indirilmesi için alınması gereken tedbirlerin tespitini ve bunların derhâl uygulanmasını istedik. Çünkü yarın çok geç olabilir. Ama üzülerek gördüm ki bu raporda buna ilişkin hiçbir inceleme, araştırma yok. Her şeyde olduğu gibi kitabi birtakım bilgiler var, teorik bilgiler, kitaplardan alınmış veya Devlet Su İşlerinin yetkililerinin arşivlerinden alınmış -çünkü aynısı bende daha önce var zaten, özellikle Göksu ile ilgili olan bilgiler bende daha önce de var, DSİ kaynaklarından alınmış- hiçbir araştırma, inceleme yapılmamış değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Dolayısıyla bunun çok ciddiye alınmadığı ortadadır. Bu doğru bir yaklaşım tarzı değildir. Bunun Bakanlık tarafından ciddiye alınması, bu projenin etkilerinin araştırılması -yani “Zarar vermeyecek.” demek bence çok doğru bir söyleyiş tarzı değildir, bunun zarar vereceği bilinen bir gerçektir- bu zararlar nelerdir, bunların etkilerini nasıl en aza indirebiliriz, buna Sayın Bakanlığın bir an önce eğilmesi gerektiğini ben düşünmekteyim. Su ve toprak doğru kullanılırsa kendisine ihanet etmez. Eğer su ve toprağı doğru kullanmazsanız o, insanlara ihanet eder.

Ben ırmaklarımızın insanlığın hayrına olduğunu düşünüyorum, bunun doğru kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuya Sayın Bakanlığın ciddiyetle eğilmesini ve Silifke Ovası’nın, Mut Ovası’nın bir an önce mahvolmaktan kurtulmasını sağlamasını diliyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Birleşime otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.54

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda kurulan Meclis araştırması komisyonu raporunun genel görüşmesine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Şimdi gruplar adına konuşmalar yapılacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır.

Buyurun Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının dengeli kullanımıyla ilgili kurulmuş olan Meclis araştırması komisyonunun raporu ile ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu Komisyon 22’nci Dönem Parlamentosunun çalışma süresi içerisinde de kurulmuştu. O dönemde de çok kıymetli, çok önemli çalışmalar yapmış idik fakat 22’nci Dönem Parlamentosunun, raporun Meclise gelip konuşulmasına ömrü vefa etmediği için aynı komisyon, bu dönem, yine, siz değerli milletvekillerinin vermiş olduğu araştırma önergeleri sonucunda kuruldu ve üç ay gerçekten yoğun, ciddi, hem bölgelerde hem Mecliste bilim adamları ve ilgililerle görüşerek ciddi bir çalışma yaptı.

Komisyonumuzun size sunmuş olduğu rapor, gerçekten dikkate değer bir rapor. Detayları bile önemseyip, sizleri bu anlamda bilgilendirmeyi amaç edinmiş. 546 sayfa kadar önemli bir belge niteliğinde olacak bir rapor. Tabii, fırsat bulup bu raporu inceleyen, okuyan milletvekillerimiz, konuyla ilgili daha detaylı, daha ciddi bilgi sahibi olma fırsatını bulacaklar.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimin başında hemen şunu ifade etmeliyim ki, 22’nci Dönemde ve 23’üncü Dönemde çevreyle ilgili verilmiş olan bütün araştırma komisyonu çalışmalarında Çevre Komisyonunda, Çevre Komisyonu Çevre Yasası’yla ilgili alt komisyonda yoğun çalışmaların hepsine katıldım. Fakat üzülerek ifade etmek istiyorum, bir çözüm bulunur umuduyla ifade etmek istiyorum, bugüne kadar araştırma komisyonlarının yaptıkları çalışmalar ve Genel Kurula sundukları rapor neticesinde o günden bugüne kadar, o raporlar doğrultusunda, hükûmetlerin, o sorunları çözüme yönelik ciddi çalışmalar içerisinde olduklarını maalesef göremedik.

Türkiye Büyük Millet Meclisi millî irade demektir. Bu Komisyon millî iradenin desteği ve oylarıyla kurulmuş ve neticede sorunu tespit eden ve çözüm yolları öneren bir görev yapmıştır  ve hazırlamış olduğu rapor siz değerli heyetinize sunulmuştur ve milletvekili arkadaşlarım, gerek önerge sahipleri ve gerek gruplar raporla ilgili görüşlerini bu kürsüde özgürce ifade etmektedirler ama buradan çıkacak olan sonuç şudur: “Ey Hükûmet, biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak böyle bir rapor hazırladık, size şöyle şöyle uyarılarımız var, lütfen bundan sonraki icraatlarınızda bu sorunlara çözüm üreten bizim önerilerimizi dikkate alarak çalışmalar yapın.” Bu işin özü budur, bu işin ruhu budur, bu işin amacı budur. Yoksa Meclis araştırması komisyonlarının hazırlamış olduğu raporlar, görüşmeleri tamamlandıktan sonra Meclisin tozlu raflarına bırakılarak, terk edilerek orada meraklıları tarafından gelecek yıllarda okunması için hazırlanmış olan raporlar değildir.

22’nci Dönemde özellikle Ergene Nehri’nin kirliliğiyle ilgili çok ciddi çalışmalar yapıldı ama maalesef o günden bugüne Ergene Nehri’nin kirliliğiyle ilgili somut, kabul edilebilir, ciddi hiçbir gayret ve çalışmayı biz hükûmetlerden ve o günlerden bugünlere görev yapan sayın bakanlardan görmedik.

Bu uyarıyı Sayın Meclis Başkanıma yaptığımı düşünüyorum. Meclis İç Tüzüğü’nde mi değişiklik yapılır, bir başka yöntem mi bulunur ama Meclis araştırması komisyonlarının hazırlamış olduğu raporların sayın bakanlar tarafından yürütülmesi noktasında daha ciddi, daha gayretli çalışmaların yapılması bir şekilde sağlanmalıdır; yoksa harcanan emeğe yazıktır, harcanan zamana yazıktır, harcanan paraya yazıktır.

Değerli arkadaşlarım, dünyamızın bir tek enerji kaynağı vardır, o da güneştir. Dünyadaki yer altı ve yer üstündeki gaz, sıvı ve katı hâlinde bulunan bütün enerji kaynaklarının temeli güneş enerjisidir; dünya bütün enerjisini güneşten almaktadır ve güneş ışınları yeryüzüne vurup atmosferden geriye yansıdığı noktada dünyamızı ısıtır. Sanayi devrimiyle beraber atmosferdeki sera gazı etkisi yapan karbon, metan, su buharı gibi gazların atmosferdeki yoğunluğu artırması sebebiyle, bu güneş ışınlarının geriye dönüşünde atmosferdeki yoğunluğun artmasından dolayı atmosferi, yani havayı ve buna bağlı olarak suyu ve karayı daha fazla ısıtması küresel ısınma anlamına gelmektedir. Kabaca küresel ısınma budur.

Milletlerarası İklim Değişikliği Panelinin 2007 yılında vermiş olduğu raporda, bugüne kadar çeşitli platformlarda sadece konuşulan ve tartışılan ama artık o günden sonra dünyadaki bilim adamlarının büyük bir çoğunluğunun hemfikir olduğu “Küresel ısınma insan kaynaklıdır. İnsanın doğayı ve atmosferi yanlış kullanmasından dolayı bir küresel ısınma tehdidiyle karşı karşıyayız.” fikri bir bilimsel gerçeklik olarak artık kabul edilmiştir. Bu tartışmalar esnasında dünyanın milyonlarca yıl evresi içerisinde zaman zaman soğuduğunu, zaman zaman ısındığını, böyle bir gelişmenin bir doğal gelişme olduğu, insan kaynaklı olmadığı yönünde tezler ileriye süren bilim adamları da olmasına rağmen bilim adamlarının büyük bir çoğunluğu küresel ısınmanın kaynağının insan olduğu tespitine varmışlardır.

Tabii, bu tespiti 1900’lü yıllarda, son yüz yıllık araştırmalarda atmosferin ortalama 0,74 santigrat derece ısındığı sonucunu bilim adamları ortaya çıkarmıştır. Bu kadarlık bir ısınma denizlerde, deniz seviyesinde 17 santimetrelik bir yükselmeye sebep olmuştur.

Bu bilimsel araştırmalar ve gerçeklikler ışığında bilim adamları dört temel senaryo -bazıları bunlara “felaket senaryosu” da diyor ama ben onu kullanmak istemiyorum- A1, A2, B1, B2 senaryoları ve bunlara bağlı kırk senaryo yani öngörü ortaya atmışlardır. Bu senaryolar, bu öngörüler dünyadaki sanayileşmenin ve karbon gazı salınımının, sera gazı salınımının bu hızla devam etmesini öngören, esas alan ve eğer öyle olursa dünyanın otuz yıl, elli yıl, yüz yıl sonrasını hesap eden veya dünyadaki nüfus artışının aynı hızla devam ettiğini varsayarak 2050’lerde, 2099’larda artan dünya nüfusuna göre insan ihtiyaçlarını karşılamak adına dünyadaki küresel ısınmanın hangi noktalara gelebileceği gibi bazı unsurları temel alarak, baz alarak dünyanın önümüzdeki yüz yıllık senaryolarını çizmişler.

Bu öngörülerden, değerli arkadaşlarım, kötümserlerini bir kenara bırakıyorum ama en iyimseriyle bile karşılaşıyor olsak bugünden başlayarak bu konu üzerinde bütün dünya elinden gelen bütün gayreti de göstermiş olsa maalesef insanın tüylerini ürperten ve insanın geleceğiyle ilgili ciddi tedirginlik ve endişelere sevk eden senaryolar, öngörüler konuşulmaktadır.

Yapılan araştırmalarda, dünyanın büyük dağ kütlelerinde buzulların giderek küçüldüğü, dolayısıyla dünyanın büyük nehirlerinin su toplama havzalarında su verimliliklerinin giderek azaldığı, nehirlerin debilerinin azaldığı, bazı nehirlerin –az önce de konuşmacılar söylediler- yaz aylarında hiç sularının akmadığı, kuzey kutbundaki buzulların erimesi neticesinde dünya ikliminin en belirleyici aktörlerinden biri olan gulfstream sıcak su akıntısının soğumasıyla beraber okyanusun dibindeki metan gazlarının da su üstüne çıkabilme riskiyle bu metanın atmosferdeki yoğunluğu artırarak küresel ısınmanın önümüzdeki yüzyılda 2 ila 4 derece -iyimser senaryodan bahsediyorum- artacağı varsayılıyor. Atmosferin, suyun ve karanın 2 ila 4 derece arttığı noktada dünyadaki canlı ve insan yaşamıyla ilgili gerçekten çok ciddi değişiklikler ve dünya insan için artık yaşanılamaz bir dünya hâline gelebilme riskini taşıyor. Yani her şey belki çok önemlidir, ekonomi çok önemlidir, sanayi çok önemlidir, siyaset çok önemlidir, ama en önemli şey insanın yaşam hakkıdır.

Bilinmelidir ki tarihimizde, dünya tarihinde on yedi tane devlet su ve susuzluk probleminden dolayı batmıştır. Yani bugün o devletlerin ismini bile kimse bilmiyor. Su ve susuzluk probleminden dolayı yüzlerce Hükûmet devrilmiştir. Su, siyasetin en önemli argümanlarından biridir. Dolayısıyla, su bir yaşam hakkıdır ve hangi siyasi parti iktidar olursa olsun, hangi yöneticiler görevde olursa olsun, bu küresel ısınmanın getirmiş olduğu sonuçları ortadan kaldırmaya yönelik tedbirleri hep birlikte, el birliğiyle almak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bütün konuşmacılar sıkıntıları söyledi. Türkiye’de kirlenmeyen göl yok, yok olmaya yüz tutmamış göl yok. Türkiye’de kirlenmeyen nehir yok. Türkiye’de yer altı suları kirlenmeye başladı. Bugün bir havzadan bir başka havzaya su nakletmeyi hükûmetin ve bakanlığın bir başarısıymış gibi bir politik anlayışa sahibiz. Bu, su havzalarını, bizim -geçmiş dönemlerden gelen, sadece bu hükûmet anlamında söylemiyorum- doğru kullanmadığımız anlamına gelmektedir. Yani Türkiye, Sayın Bakanın ifade ettiği gibi “su zengini” değildir. Türkiye’nin artan nüfusu, nüfusun kentlerde toplanması, yoğunlaşması ve su kaynaklarının artmaması, hatta giderek azalması, Türkiye’de kişi başına yıllık su tüketimini süratle aşağılara doğru götürmektedir ve Türkiye, dünya ölçeğinde “su fakiri” diyebileceğimiz bir ülke durumundadır. O bakımdan, küresel ısınmanın, üstesinden gelebilmek için yapılması gerekenler bellidir. Zamanımız olsa bunu uzun uzun tartışsak.

Şehirlerimizi insanın değil, otomobillerin daha iyi yaşayacağı şehirler hâline getirdik, alt geçitler, üst geçitler yaparak ve şehirlerde herkesin altında bir otomobil, her ailede iki otomobil, üç otomobil, yarınımızı düşünmeden. Dünyanın birçok metropolünde otomobiller şehir merkezine giremez. 1991’de Paris Belediye Başkanı seçildiğinde ilk işi Paris’teki şehir içi trafiğini düzeltmek ve Paris’in sera gazı salınımını azaltmak olmuştur.

Düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlarım, Çin’in millî geliri kişi başına 5 bin dolar, Amerika’nın 35 bin dolar. Çin’in yüzde 8 kalkınma hızı var. Otuz yıl sonra Çin de 35 bin dolar millî gelire sahip bir ülke hâline geldiğinde, Çinlilerin ve Hintlilerin Amerikan vatandaşları gibi talepleri yükseldiğinde dünya bu talebi hangi kaynaklarıyla karşılayacak? Bunu bugün sormak ve düşünmek mecburiyetindeyiz.

Bir önerimiz olmuştu. Zamanım çok daraldı. Bütün bu yaptığım çalışmalardan sonra gördük ki su ve atık su yönetimi dünyada havza bazında ele alınıyor, havza bazında çözülüyor ve Türkiye’de de artık su ve atık su yönetimi havza bazında planlanmalıdır, havza bazında yönetilmelidir ve havza bazında soruna çözüm üretilmelidir.

Bu anlamda, ben, geçtiğimiz aylarda Türkiye Büyük Millet Meclisine “Ergene ve Meriç Havzası Su ve Kanalizasyon İdaresi” ismi altında bir kanun teklifi verdim. Yani Ergene ve Meriç havzasını, yani Trakya’yı, Trakya’daki su kaynaklarını bir merkezden yöneten, bir merkezden idare eden, bir merkezden izin veren, kullanma izni veren ve atık suyun da bir merkezden arıtıldığı ve su kullananın, atık su üretenin, bu sorunun, çözümüne katkı yaptığı, para ödediği bir merkezî yapının oluşmasıyla Ergene Nehri’nin ancak kurtulabileceği ve temiz bir Trakya’yı yaratabileceğimizi düşünerek bir kanun teklifi verdim. Ama maalesef herkesin dilinde “Havza bazında su yönetim olmalı.” diye konuşuluyor ama iş pratiğe geldiğinde, çözüme geldiğinde, “Yapalım.” dendiğinde yapması gerekenler, sorumlular, etkililer, yetkililer bu çözümlere maalesef çok sıcak bakmıyorlar, çok mesafeli ve uzakta duruyorlar.

Bizim bu yer altı ve yer üstü su kaynaklarının aşırı kirlenmesine ve yok olmasına göz yumduğumuz, nüfus artışımızı dengeleyemediğimiz ve enerji kullanımını çevreyi kirletmeyen enerjiye döndüremediğimiz ve Türkiye’mizi, dünyamızı ormanlaştıramadığımız noktada bu sorunları çözebilmemiz mümkün değil. Biliyorsunuz, ağaç atmosferdeki karbondioksidi bünyesine absorbe eder. Odun ağırlıklı olarak karbondioksittir. Yani diktiğimiz her ağaç atmosferdeki karbondioksidi ve sera gazlarını bünyesine absorbe ederek o yoğunluğu azaltmaya yardımcı olacaktır. O bakımdan, ağaç dikmek, ağaç dikmeyi teşvik etmek, desteklemek hepimizin, başta hükûmetlerin en önemli sorumluluğu olması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, son söz olarak şunu söyleyeceğim: Dünya, savaş ekonomisine, silahlanmaya yılda 1,2 katrilyon dolar para harcıyor. Yani insanoğlu savaş ekonomisine, savaşmak için, birbirini öldürmek için yılda 1,2 katrilyon dolar para harcıyor. Dünyayı küresel ısınmadan kurtarmak için, dünyada insanoğlunun yeniden daha güzel bir çevrede, daha güzel bir doğada yaşayabilmesini sağlamak için, çocuklarımıza…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - …torunlarımıza daha güzel bir dünya sağlayabilmemiz için gereken para ne kadar biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? 200 milyar dolar. Yani insanoğlu birbirini öldürmek için 1,2 katrilyon lira para harcıyor yılda ama daha güzel bir dünya için harcaması gereken 200 milyar dolardan maalesef kaçınıyor. İşte bu soru, hepimizin oturup çok ciddi bir şekilde düşünüp hep beraber çözüm üretmemiz gereken önemli bir soru bence ve bu sorudan hiç kimse de kaçamaz, kaçmaması lazım.

Bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Cumali Durmuş.

Buyurun Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CUMALİ DURMUŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 138 sıra sayılı küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının yönetimiyle ilgili Meclis araştırması komisyonu raporu üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının doğru kullanılması konusu bizim ve gelecek nesillerimizin en önemli sorunu olarak karşımızda durmaktadır. Yüce Meclisimiz de bu konunun önemini kavradığından dolayı bu araştırma komisyonunun kurulması sağlanmış; çok değerli milletvekillerinin önemli çalışmaları ve birçok bilim adamı, bürokrat tarafından konunun ehemmiyeti ve ölçüleri, araştırma komisyonu sayesinde net bir şekilde gözler önüne serilmiştir.

Komisyonumuz, çok önemli bilgilere sahip olmuş, yerinde incelemelerle önümüze çıkacak birçok tehlike ve olumsuz şartlara bire bir şahit olunmuştur.

Son yıllarda doğal dengenin bozulması sonucu olarak ortaya çıkan olumsuz gelişmeler, küresel ısınma ve sürdürülebilir su yönetimi kavramlarını öne çıkarmakta ve su kaynaklarının daha akılcı, ekonomik ve etkin kullanılmasını zorunlu kılmaktadır.

Küresel ısınmanın dünyayı tehdit eder hâle gelmesinin en büyük sorumlusu tabii ki insandır. Bizim asli görevimiz, bizden sonra yaşayacak olanlara yaşanılabilir, huzurlu, özgür bir ortam bırakarak bu dünyadan ayrılmaktır. O zaman görevimizi yapmış olmanın huzuruyla dünyadan ayrılmış oluruz.

Günümüzde yaşanan çeşitli yolsuzluklar ve haksızlıklar nasıl toplumumuzun geleceğe umutsuz bakmasını sağlıyorsa, küresel ısınma da toplumun geleceğini karartacak sorunlara doğru ilerlemektedir.

Bu araştırma komisyonunun kurulmasında partimiz milletvekilleri ve grubumuzun desteği bulunmuştur. Grubumuzun bu komisyonun kurulmasındaki niyeti samimidir. Meclisimiz bu konunun takibini ciddi bir şekilde yapmalıdır. Yalnız, geçmişte yaşadığımız gibi, komisyon raporu yazılıp rafta kalacaksa bunca çalışmanın, bunca emeğin gereği yoktur. Araştırma komisyonlarının önerilerinin Hükûmetçe uygulanıp uygulanmadığı çok net takip edilememekte ya da yapılanlarla ilgili çok fazla bilgi sahibi olunamamaktadır. Komisyon çalışmasını tamamladıktan sonra önerilerinin yerine getirilip getirilmediğinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bilgilendirilmelerinin yapılması bizim ve grubumuzun ve milletvekillerinin en haklı talebi olarak size sunuluyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınmaya yol açan en önemli faktör sera gazı salınımıdır. Sera gazı, aslına bakılırsa doğal bir süreçtir ancak insanoğlunun sera gazı etkisi yaratan gazları atmosfere daha fazla vermesi bu dengeyi bozmuştur. Sera gazı dünyada yaşamı sağlayan bir süreçtir. Doğanın dengeli olarak ürettiği bu süreç insanoğlu tarafından bozulmuştur. Sanayi Devrimi sonrası aslında yararlı bir gaz olan karbondioksit üretiminin artması sera etkisini keserek dünyanın ısınma sürecine katkıda bulunmuş ve bulunmaya devam etmektedir. Fosil yakıtlarının kullanımının artması ve bunlar yetmiyormuş gibi insanoğlunun karbondioksit oranını azaltan ormanların yok edilmesindeki katkısı her geçen gün felakete doğru yaklaşmamıza sebep olmaya devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hep birlikte küresel ısınmanın etkilerine bir göz atalım. Diğer hatip arkadaşlarım kısmen temas etti, aynı şeylere tekrar olsun, akılda kalsın diye temas etmek istiyorum.

Ülkemiz bilim adamlarının görüşlerine göre, 2070 yılında dünyada öngörülen, Türkiye’de de öngörülen sıcaklık 2 ila 4 derece daha yükselecek. Ülkemizin batı, doğu, güneydoğu ve güney bölgeleri bu şartlardan olumsuz yönde etkilenirken, sadece Karadeniz Bölgemizin olumsuz yönde etkilenmemesi beklenmektedir.

Küresel ısınmanın beraberinde gelen ekosistem değişikliğinin doğanın dengesini bozacak hasarlar oluşturacağı, birçok canlı türünün neslinin tükenmesiyle karşı karşıya kalınacağı öngörülmektedir. Küresel ısınma en büyük etkisini 21’inci yüzyılda gösterecek, küresel ısınma sürecinde deniz seviyesi yükselecek, sahil şehirleri haritadan silinme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Sera etkisi günden güne gezegenimizi yok edecektir.

Bilim adamlarına göre küresel ısınma 2050’ye kadar bitki ve hayvan türlerinin dörtte 1’ini ya da 1 milyondan fazlasını yok edecektir. 21’inci yüzyılın sonunda ortalama sıcaklıkların tarihte görülmemiş düzeylere yükseleceği belirtilmekte ve eğer bir çözüm üretilmezse türlerin kitlesel tükenişlerinin tarihte görülmemiş boyutlara ulaşabileceği öngörülmektedir.

1992 verilerine göre 12,5 milyon canlı türü yaşamaktadır dünyamızda. Bu türlerin insan marifetiyle yok olma hızları, doğal yok olma hızlarının 100 ila bin katı olarak tahmin edilmektedir. Bu eğilim devam ederse elli ila yüz yıl içerisinde mevcut türlerin yüzde 10’u ila 50’sinin yok olacağı hesaplanmaktadır. Bugün doğadaki kuş türlerinin yaklaşık yüzde 15’i -ki bu bin türe karşılık geliyor- tükenme tehdidiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Doğadaki besin zincirinin bir kez kırılması inanılmaz sonuçlara yol açacağından, canlı türlerinin bazılarının ortadan kalkması diğer canlı türlerini de doğrudan etkileyecektir.

Dünya besin üretimi giderek sınırlı sayıda bitki türü ve çeşidine bağımlı hâle gelmektedir.

Okyanuslarda birikmiş olan karbon miktarları yüzünden okyanusların asitliği artmıştır. Bu, balıkların yaşamını doğrudan etkileyecek bir durumdur. Hepsi birer karbon emme makinesi olan mercanların yavaş yavaş ortadan kalktığı görülüyor. Böyle bir durum doğadaki karbon zincirinin kırılmasına ve buna bağlı olarak karbondioksit emisyon miktarlarının inanılmaz boyutlarda artmasına sebep olabilir.

Yapılan araştırmalara göre dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20’nci yüzyıl boyunca 0,6 derece kadar artmış, son kırk yıldır atmosferin 8 kilometrelik alt kısmında sıcaklıklar yükselmiş, kar örtüsü ve buzlanma ise yüzde 10 civarında azalmıştır.

Hem ekolojik dengenin korunması hem de insanların sürdürülebilir gelişiminin sağlanması için su ve toprak kaynaklarının akılcı bir şekilde kullanılabilmesi gerekmektedir. Su kaynaklarının yönetimi bir ülkenin gelişme ve kalkınmasının anahtarı konumundadır.

Su kaynaklarının doğru kullanımı Türkiye açısından da çok önem arz etmektedir. Türkiye sınırlarının yüzde 22’si nehirlerden oluşmaktadır. Brüt su potansiyelimizin yüzde 36’sı sınıraşan su havzalarında yer almaktadır. Bölgeler arası su dağılımının dengeli olmayışı, kirlenme ve çevresel olumsuzluklar yüzünden su konusu Türkiye’nin öncelikli konusu olmalıdır.

Su konusu küresel bir konu hâline gelmiştir. 2025 yılı itibarıyla dünya nüfusunun neredeyse yarısının su kıtlığıyla karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir.

Su artık çok değerli bir varlıktır. Önümüzdeki yüzyılda suyun savaş sebebi olacağı öngörülmektedir. Bu bağlamda küresel sermaye, dünya üzerinde suyu ticari bir araç hâline getirmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla yaptığı yatırımın karşılığını alacak, kârlılık düzeyini yükseltmeyi temel hedef hâline getirecek ve pazarın tek düzenleyicisi olarak aradaki kâr marjını milletin sırtına yükleyecektir.

Bizim su piyasasını oluşturup, küresel sermayenin eline terk etmememiz gerekmektedir. Millî bir su piyasası kurulmalıdır. Su ticari bir araç olacaksa –ki olmamalıdır- bu aracın yönetimi tek elden ve millî olmalıdır. Hükûmet, Türk insanını kendi suyu için küresel sermayeye muhtaç etmeyecek önlemleri bir an önce hayata geçirmelidir.

Uygulanabilir bir su politikamız olmadığından, su birçok kurumun inisiyatifine terk edilmiştir. Bu bağlamda içme suyu yönetiminin önemli bir kısmı belediyelerce kontrol edilmekte ve çok önemli sorunlarla karşı karşıya kalınmaktadır. İş işten geçtikten sonra müsebbip aramak çok kolaydır. Bunun en net örneği arsenikli su ile ilgili yaşananlardır. İzmir’de yaşadığımız arsenikli su hadisesinin sorumlusu sadece belediye midir, yoksa insanlarımızın bu suyu içmeye mecbur bırakılmasında Türkiye’yi yönetme sorumluluğu alan merkezî idarenin, yani siyasi iktidarın hiç mi kusuru yoktur?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, yeryüzünde en çok yararlanılan içilebilir su kaynağı akarsulardır. Deltasına kadar ulaşamamaktadır. Deniz sularının yükseleceği öngörüldüğünde bu akarsu yataklarından geçen tuzlu su toprağa karışarak olumsuz etkiler yaratacaktır. Çok sıcak mevsimlerde bile yararlanabilmek ve küresel ısınmanın ülkemiz üzerindeki olumsuz etkilerini azaltabilmek amacıyla elbette akarsularımız üzerinde baraj ve özellikle de gölet sayımızı artırmamız gerekmektedir, ancak bu yapılaşma, asla akarsularımızın doğal akışını ve doğanın dengesini büyük ölçüde etkileyecek yapılaşmalar şeklinde olmamalıdır, küçük birikimler sağlayacak göletlerin yapımına ağırlık verilmelidir. Su kaynaklarımızı artırmaktan daha önemlisi, bu kaynakların insanlarımız tarafından en verimli şekilde kullanılmasının bilincinin oluşturulmasıdır.

İnsan yaşamının en önemli kaynağı suyu maalesef yine insan eliyle yok ediyoruz. Nüfusu hızla artan İstanbul’da, önemli su rezervleri olan Elmalı Barajı ve Küçükçekmece Gölü çevrelerinin yoğun yerleşim ve sanayi alanına dönüşmesi sonucu bu kaynaklar kullanma suyu olarak dahi şehre verilememektedir. Yerleşim ve sanayi alanları Büyükçekmece Gölü koruma kuşaklarına kadar dayanmış durumdadır. Bu kaynakların ve bunları besleyen akarsuların çevresinde gelişigüzel kimyasal gübre ve zirai mücadele ilacı kullanılmakta, kirliliğe ve su kalitesinin bozulmasına neden olunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir örnek -diğer arkadaşlarımızın da işaret ettiği- Trakya’yı boydan boya geçen ve Meriç Nehri’yle birleşen Ergene Nehri kirlilikten dolayı tarımsal sulamada dahi kullanılamamaktadır. Ergene’deki kirlilik sanayi atıkları yüzünden her geçen gün daha da artmaktadır. Çerkezköy ve Çorlu’daki sanayi tesislerinin arıtma tesislerini düzenli olarak çalıştırmamaları artık insan sağlığını tehdit eder duruma gelmiştir. Ergene Nehri’nden bırakın tarımda kullanma suyu sağlanmasını, suyun geçtiği yerlerdeki otların bile çürüdüğü gözlenmektedir. Aslında, bu örnek, otorite boşluğunun ve çürümüşlüğün en net örneğidir. Komisyonumuzun ziyaret programları önceden belli olmasına ve bölgedeki resmî ve ilgili kurumların bilgisi olmasına rağmen, ziyaretimizde dahi bu kirliliği yaratanlar umursamazlıklarını göstererek, “Buraya bir komisyon geliyor, hiç olmazsa onların görmesini engelleyelim.” ihtiyacı hissetmemişlerdir. Ergene ve benzeri kirlilikle karşı karşıya kalan su havzaları için geliştirilen çözüm önerileri acilen değerlendirilmeye alınmalı, bir an önce çözüm üretilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toprakların üretkenlik kapasitesinin düşmesi ya da yok olması “çölleşme” olarak tanımlanabileceğinden, tarım toprakları üzerinde hızlı kentleşme ve sanayileşme yaşanan Bursa, Sakarya Ovaları, Çukurova, İzmir, Manisa, Kocaeli ve İstanbul Türkiye'nin en hızlı çölleşen yöreleridir. Türkiye'nin gelecekte küresel ısınmanın etkisiyle tarımda önemli verim kaybı yaşayacak olması, tarım topraklarını koruması ve su kaynaklarının etkili kullanılmasını zaruri kılmaktadır.

Ülkemizin, iklim ve toprak seçeneklerinin avantajlarını tarımda doğru kullanmadığı görülen bir gerçektir. Ne kadar kaliteli tohumlar kullansak bile üretimin artması ancak suyla mümkün olur. Bu sebeple yer altı ve yer üstü su kaynaklarımızı temiz ve planlı kullanmalıyız. Çekilebilir yer altı suyu rezervimizi tarım alanlarının sulanmasında devreye sokmamız gerekir. Ancak kuraklığın şiddetli görüldüğü devrelerde yer altı sularına fazla yüklenmemek yer üstü su kaynaklarını bu dönemlerde devreye sokmak yararlı olacaktır. Özellikle denizlere yakın bölgelerde yer altı sularında aşırı kullanım deniz sularının bu alanlara ilerlemesine neden olmakta ve tuzlanan bu kaynakları tekrar geri kazanmak mümkün olmamaktadır. Güney bölgemizdeki tatil beldelerimizde çekilebilir yer altı suyu kaynaklarımızın oteller, benzin istasyonları ve sanayi tesislerinin insafsızca kullanımının önüne geçilmelidir. Türkiye küresel ısınmanın, özellikle yağışın azalması, sıcaklığın, dolayısıyla kuraklığın artmasına bağlı olarak, arazi kullanım şekli ve tarım metotları ile su kaynaklarının kullanımı ve su kalitesi konusunda özen göstermelidir. Ülkemizde âdeta bir gelenek hâline gelen ormanların ve meraların tahrip edilmesinin önüne geçilmelidir. Önemli karbon yutak alanı olan bu alanların amacı dışında kullanılmaları hem verimli yüzey toprağının yok olmasına hem de yaratılan erozyonla su kaynaklarının siltasyonla kalitelerinin bozulmasına, baraj göllerinin hızla dolmasına yol açmaktadır. Yanlış arazi kullanımı, yağışla gelen suyun toprağa sızmasını da önlemekte, yüzey akışa geçerek sele ve yer altı su kaynaklarının beslenmemesine yol açmaktadır. Ülkemizde tarımsal üretim planlaması yapılmadığından, sulamaya açılan bölgelerde ekilecek bitki deseni de köylünün inisiyatifine bırakılmakta, buna sulama konusundaki bilgisizlik de eklenince sulamadan yeterli randıman alınamadığı gibi topraklarımızın üretkenlik kapasitesi de düşmektedir.

İnsanların hovardaca kullandığı dünya, şimdi kurtarılmayı bekler bir duruma düşmüştür. Dünyayı bu dertten yine insanlar kurtaracaktır. Toplum bu kötü gidiş konusunda bilinçlendirilmeli, herkes üzerine düşeni yapmaya gayret etmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınmanın etkilerini azaltmaya yönelik dünya kamuoyunda yükselen hassasiyet devletlerin de bu konuya eğilmelerini sağladı. Çeşitli toplantılarla insan kaynaklı bu tehdidin ortadan kaldırılması yönünde çalışmalar yapılmış ve hâlâ da devam eden çalışmalar bulunmaktadır.

Küresel ısınmanın etkilerini azaltmaya yönelik en önemli ve tek çerçeve anlaşma Kyoto Protokolü’dür. Türkiye bu anlaşmaya taraftır ancak henüz imzalanmamıştır. 30 Mayıs 2008’de imzalanacağı açıklanmış, 5 Haziran 2008’de Meclisimize sunulmuş, görüşmeler devam etmektedir. Ancak Türkiye'nin mevcut hâliyle protokolü imzalamasının doğru olmadığı kanaatindeyiz. Sanayileşmesini tamamlamamış olan ülkemizin şartları göz önüne alınmadan gelişmiş ülkelerin faturasının yüklenilmesi, anlaşmanın ne götürüp ne getireceğinin iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Bununla beraber, Hükûmet bütün unsurlarıyla bu mücadeleye destek vermeli, bütün kurumlar üzerine düşeni yapmalıdır. Özellikle ilköğretim çağındaki öğrencilerimiz su ve enerji tasarrufu konusunda eğitilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, buyurun.

CUMALİ DURMUŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Küresel ısınmanın bir önemli kaynağı da enerji üretimidir. Özellikle doğal gaz çevrim santralleri ile enerji santralleri bu duruma olumsuz katkı sağlar ancak gelişmekte olan ülkemizin enerji ihtiyacı da çoğalmaktadır. Plansız enerji politikaları yüzünden gelecekte enerji sıkıntısıyla karşı karşıya kalınacağı bilinmektedir. Bu yönde bazı kararlar alınmıştır. Çok alelacele alınan kararlar, Meclis tatile girmeden önce orman alanlarının ve mera alanlarının bu yönde yapılacak yatırımlara açılmış bulunması aslında kaş yaparken göz çıkarmanın en net örneğidir. Bu nedenle, acil enerji bulma formülleri aranırken uzun vadeli bir eylem planı hazırlanmalı, zamanında ve yerinde yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun ve verimli çalışmalarda bulunmuş olan komisyon raporunun sadece yapmış olmak için yapılmış bir rapor olarak kalmaması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CUMALİ DURMUŞ (Devamla) - …raporda belirtilen uyarıların ve çözüm önerilerinin ilgili kurum ve Hükûmetimizce ciddi anlamda takip edilmesini öneriyor, bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.

Gruplar adına son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın Ahmet Gökhan Sarıçam’da. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yasama yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan on iki ayrı önergenin konularının benzer olması sebebiyle birleştirilerek Genel Kurulda görüşülmesi neticesinde kurulmuş olan küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının etkin yönetimi konulu Meclis Araştırması Komisyonunun raporu hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin farklı yörelerinde yaşanmaya başlanan ama hemen hemen hepsinin ortak dayanağı küresel ısınmayla birlikte su kaynaklarının azalması ya da kirlenmesi içerikli olan on iki ayrı önergenin gerekçelerinde kısaca şu hususlar yer almaktaydı:

Dünyada ve ülkemizde su kaynaklarının yetersizliği ve küresel ısınmaya bağlı olarak bazı bölgelerde kasırga, fırtına, sel ve taşkınlar, uzun süreli şiddetli kuraklık ve çölleşme yaşanması; Türkiye’nin küresel ısınma, sanayi kirliliği, bilinçsiz su kullanımı sonucu çok yakın bir tarihte ciddi sorunlar ile karşı karşıya kalacağı; Türkiye gibi kurak ve yarı kurak iklim kuşağında bulunan ülkelerde en büyük sorunun kuraklık olacağı; küresel ısınma ve kuraklık nedeniyle ülkemizde bazı göllerin su seviyelerinde azalma tespit edildiği ve bunların kurumaya başladığı, bazı göllerimizde ise kirlilik oranının çok büyük boyutlara ulaştığı; ekolojik dengenin bozulduğu; yer altı ve yer üstü su kaynaklarının kuraklık nedeniyle yeterince beslenemediği ve yetersiz kaldığı; halkın su kullanımı konusunda bilinçli davranmadığı ve bazı illerde susuzluk ve elektrik kesintisi korkusu yaşandığı; büyükşehir belediyelerinin bazı tasarruf önlemleri almaya çalıştığı fakat alınan önlemlerin yetersiz kaldığı; tarım sektöründe ise ürün çeşitliliğinde ve üretimde önemli oranlarda azalma tespit edildiği ve sorunların gündeme geldiği; bu nedenlerle küresel ısınmanın etkilerinin ve su kaynaklarımızın potansiyelinin tespit edilmesi, önümüzdeki dönemde zaten kıt olan su kaynaklarımızın korunması, bilinçli kullanılması ve ileride karşılaşılması muhtemel su kıtlığına karşı önlemlerin alınmasının gerektiği hususlarından dolayı bu komisyonun kurulmasıyla ilgili önergeler verildi.

Söz konusu, bu önergeler Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23/10/2007 tarihli 10’uncu Birleşiminde görüşülmüş ve küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konulu bir Meclis araştırması komisyonunun kurulması kararlaştırılmıştır.

Bu çalışma süresi içerisinde on üç toplantı yapan komisyonumuz, konu hakkında bilgi edinmek üzere akademisyenler, ilgili kamu ve özel kuruluşlarından yetkililer ile sivil toplum kuruluşlarından temsilciler davet ederek görüşlerini almış, raporun yazım aşamasında yararlanmak üzere ilgili kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları, enstitüler ve üniversitelerin ilgili bölümlerinden bilgi ve belgeler temin edilmiştir.

İklim ve hava birbiriyle çok iç içe kavramlar. Hava yeryüzünün herhangi bir yerinde herhangi bir zamanda gözlenen ve yaşanan atmosferik koşulların bütünüdür. İklim ise bu hava koşullarında uzun süreli gözlenen değişimlerin ortalamasıdır. Dünya Meteoroloji Örgütü tarafından bu süreler ortalama otuz yıl olarak belirlenmiştir.

İklim sistemi atmosfer, kara yüzeyleri, kar ve buz, okyanuslar ve diğer su kütleleriyle canlıları kapsayan karmaşık ve etkileşimli bir sistemdir. Bu sistem zaman içinde kendi iç dinamiklerine ve “zorlamalar” olarak adlandırılan dış etmenlere bağlı olarak yavaş yavaş değişim gösterir.

Yerkürenin radyasyon dengesini etkileyen, dolayısıyla iklimi değiştiren üç temel yol bulunmaktadır. Bunlar güneşten dünyamıza gelen radyasyonlar, ayrıca dünyaya gelen birtakım radyasyonların geri dönüşümü ve bunların bir de uzun boyutlu radyasyon dönüşümleri olarak belirtiliyor.

İklim değişikliği, “nedeni ne olursa olsun iklimin ortalama durumunda veya değişkenliğinde onlarca yıl ya da daha uzun süre boyunca gerçekleşen değişiklikler” biçiminde tanımlanır. Dünyamızın bugüne kadarki tarihi boyunca yaklaşık dört buçuk milyar yıllık bir periyotta doğal etmenler ve süreçlerle iklim sisteminde birçok değişiklik olmuştur. Günümüzde sözü edilen küresel iklim değişikliği ise fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımı değişiklikleri, ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri gibi insan etkileriyle atmosfere salınan sera gazı birikimlerindeki hızlı artışın doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda yerkürenin ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artış ve iklimde oluşan değişiklikleri ifade etmektedir. Sera gazı emisyonlarındaki bu artış özellikle 1750’li yıllardan itibaren, yani sanayi devriminin başlamasından bu yana net olarak gözlemlenmektedir. Küresel iklim değişikliği yerkürenin uzun jeoloji tarihi boyunca yaşanan iklimin doğal değişkenliğine ek olarak insan etkinliklerinin neden olduğu bir değişikliktir.

İklim değişikliğiyle ilgili en güncel bilimsel ve teknik bilgileri çok sayıda bilim insanının katılımıyla düzenli aralıklarla değerlendirerek raporlar hâlinde yayımlayan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin 2007 yılında açıkladığı Değerlendirme Raporu'nda, iklim sisteminin şüphe götürmeyecek şekilde ısındığı, 20’nci yüzyılın ortalarından bu yana ortalama yüzey sıcaklıklarında gözlenen artışın yüzde 90’lık bölümünün insan kaynaklı sera gazı salınımlarındaki artıştan kaynaklandığı belirtilmektedir.

İklim değişikliğinin sonuçlarına hazırlıklı olunması ve olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi için iklimde gözlenen değişikliklerin ve eğilimlerin gelecekte nasıl olacağının tahmin edilmesi ve bu değişikliklerin doğa ve insan sistemlerine etkilerinin belirlenmesi gerekmektedir. İklim değişikliğine sebep olan sera gazı emisyonları atmosfere karıştığından, dünyanın herhangi bir noktasından kaynaklanan emisyon tüm dünyayı etkilemektedir. İklim değişikliğinin küresel ölçekte oluşturacağı zararlar göz önüne alındığında, iklim değişikliği ile mücadeleden tüm ülkeler sorumludur.

İklim değişikliği sorununa mevcut ve geçmiş sera gazı emisyonları sebep olmaktadır. Bu nedenle, her bir ülkenin iklim değişikliği sorunundaki sorumluluğu, geçmiş dönemler dâhil olmak üzere, tüm dönemlerde ürettiği sera gazı emisyonu ile orantılıdır. Sorumluluğun tespitinde geçmişteki emisyonlar ile gelecekteki  emisyonlar birlikte göz önüne alınmalı, ülkelerin farklı sorumluluklarının bulunduğu da göz ardı edilmemelidir. Sorumluluğun paylaşılmasına yönelik prensiplerin ise uluslararası seviyede kararlaştırılması gerekmektedir.

Çevre alanında sorunların ve çözüm yollarının yerel ve ulusal sınırları aşan niteliği 1972 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İnsan ve Çevre Konferansı ile uluslararası toplumun gündemine taşınmış, 1992 yılında Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı sırasında imzaya açılan Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi “Rio Üçlüsü” olarak adlandırılmış, “sürdürülebilir kalkınma” kavramının en önemli yasal dayanakları böylece oluşturulmuştur.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 9 Mayıs 1992 tarihinde kabul edildi ama 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girebildi. Çünkü elli beş ülkenin bu noktada destek vermesi gerekiyordu ve bu ülkelerden sonuncu olarak Rusya’nın destek vermesiyle bu sözleşme yürürlüğe girmiş oldu.

Sözleşme belirlediği iki ek liste ile ülkeleri gruplara ayırmıştı. İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) üyeliği kriterine göre belirlenen bu gruplardan Ek:1 ülkeleri, sera gazı salınımlarının azaltılmasına yönelik politika ve önlemlerde öncü rol oynayacaklardı. Ek:2 ülkeleri ise teknoloji transferi ve finansman konularında gelişmekte olan ülkelere destek verecek gelişmiş ülkelerden göstermekteydi.

Sanayileşmiş ülkelerin iklim değişikliği çerçevesindeki yükümlülüklerini daha sağlam zeminlerde ve daha ayrıntılı biçimde ele alan belge, 1997 yılı Aralık ayında Japonya’nın Kyoto kentinde yapılan 3. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. Bu belge Kyoto Protokolü olarak bilinmektedir. Protokol, temel kuralları belirlemekle birlikte, bunların pratikte uygulanmasına ilişkin ayrıntılara girmemiştir.

Protokolün yürürlüğe girebilmesi için sözleşme taraflarından en az elli beşinin bu belgeye taraf olması gerekiyordu ve bu belgeye 16 Şubat 2005 tarihinde -biraz önce belirttiğim gibi- Rusya’nın taraf olmasıyla yürürlüğe girmiştir.

Protokol kapsamında, Türkiye ve Beyaz Rusya dışındaki tüm Ek:1 ülkelerini kapsayan ve ülkelerin 2008-2012 yılları arasında sera gazı salınımlarını 1990 yılına göre sınırlama ya da azaltma konusunda sayısal hedefler almasını öngören bir Ek:B listesi de hazırlanmıştır.

Ülkemiz, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin  oluşturulması aşamasındaki Hükümetlerarası Görüşme Komitesinin New York toplantısında görüşmeler sonucunda hem Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü üyesi ülkeler ve ekonomisi geçiş sürecindeki ülkelerle birlikte Ek:1 listesine hem de OECD ülkeleriyle birlikte Ek:2 listesine dahil edilmiştir. Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin  eklerinde gelişmiş ülkeler arasında değerlendirilmesinden ötürü sera gazı emisyonlarını 2000 yılına değin 1990 yılı düzeyine indirmek ve gelişme yolundaki ülkelere mali ve teknolojik yardımda bulunmak gibi yükümlülükleri yerine getiremeyeceği gerekçesiyle, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin Rio görüşmeleri sırasında imzalamamış ve sonrasında da taraf olmamıştır.

Daha sonra, Türkiye’nin Ek:2’den çıkarak İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne  bir Ek:1 ülkesi olarak taraf olma önerisi, 2001 yılında Fas’ın Marakeş kentinde yapılan 7. Taraflar Konferansı’nda dile getirilmiş ve ilgili yardımcı organ tarafından ele alınmıştır. Türkiye’nin bu önergesi, konferansın genel kurulunda görüşülerek oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Türkiye, 2004 yılının Mayıs ayında 189’uncu taraf olarak Sözleşme’ye katılmış ve Sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerinden olan İklim Değişikliği I. Ulusal Bildirimi’nin 2007 yılının Ocak ayında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryasına da sunmuştur.

Türkiye, 1997 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında imzalanan ve 2005 yılında yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’ne taraf değildir. Hiç kuşkusuz bunun en önemli nedeni, mevcut sistem içerisinde -OECD üyesi olmasından dolayı- Ek:1 listesine dâhil edilen Türkiye’nin Protokol’e taraf olması durumunda 2012 sonrası sistemde gelişmiş ülkelerle beraber sayısal azaltım yükümlülüğü almak durumunda kalabilecek olmasıdır. Gayrisafi millî hasılası, toplam dış borcu, insani kalkınma endeksi, kişi başına emisyon, gelir ve enerji tüketimi değerleri gibi kriterler göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin gelişmekte olan bir ülke olduğu tartışılmaz. Ayrıca, gerek tarihsel sorumluluğunun yüksek seviyede olmaması gerekse kişi başına salım oranı açısından dünya sıralamasında bazı Ek:1 dışı ülkelerden bile daha alt seviyede yer almasından dolayı ülkemizin sayısal bir azaltım hedefi alması hem Sözleşme’nin “Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” ilkesine aykırılık oluşturmakta hem de ekonomik kalkınma haklarımız açısından olumsuzluklar içermektedir.

Türkiye'nin ortalama hava sıcaklıklarında küresel sıcaklıklardaki değişimlere benzer olarak genel anlamda bir artış eğilimi söz konusudur. Bu eğilimler Türkiye'nin batı ve güney bölgelerinde belirgin olarak kendini göstermektedir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün seçilmiş elli yedi istasyonuna ait 1952-2006 döneminde gözlenen aylık ortalama sıcaklık analiz sonuçlarına göre, özellikle ilkbahar ve yaz mevsimi olmak üzere Türkiye'nin ortalama hava sıcaklıklarında 1990'ların sonlarından itibaren gözlenen artış dikkat çekicidir.

Sıcaklıklardaki ısınma eğilimlerinde Türkiye’deki şehirleşmenin etkisi büyüktür. Şehirleşme, şehir ısı adalarının yani şehirlerde çevrelerine göre daha sıcak alanların oluşmasına yol açmaktadır ve küresel ısınma çalışmalarında kullanılan meteorolojik ölçümlerin yapıldığı istasyonları kapsaması nedeniyle de önem arz etmektedir.

Türkiye'de son yıllarda yaşanan sel ve kuraklık gibi bazı ekstrem hava olaylarının nedeni olarak doğrudan küresel ısınma gösterilmektedir. Kuraklık, yağışların kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucunda arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesine ve hidrolojik dengenin bozulmalarına sebep olan doğal olay olarak tanımlanabilir.

Ülkemizde kuraklık, yıllar genelinde bir yıl aralıklarla, bazen de seyrek olarak iki yılda bir görülmektedir. 2007 yılı, genel olarak yağış azlığına bağlı, kurak geçmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün hazırladığı 2007 yılı kuraklık dağılımına göre, Edirne, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Niğde, Kayseri, Tokat, Amasya, Mersin illeri civarıyla Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’nun kuzey bölümleri dışında kalan ve Türkiye’nin yaklaşık üçte 2’sine karşılık gelen alanlar kurak bir yıl yaşamıştır. 2007 yılında yaşanan su sıkıntısında, o yıl ülkenin büyük bölümünde yağışların normallerin altında gerçekleşmiş olması kadar, önceki yıllarda gözlenen yağış azlığının da etkisi bulunmaktadır.

Tüm bu sorunların çözüme ulaştırılması konusuyla ilgili olarak da, önemli çalışmalar yapılması ve bunların kamuoyu tarafından ve yetkililer tarafından da görülmüş olması ayrıca bizim açımızdan çok sevindiricidir.

Türkiye’nin, sera gazı emisyonlarının azaltılması konusunda Sözleşme kapsamında herhangi bir sayısal azaltım yükümlülüğü olmadığı hâlde, tüm sektörlerde kapsamlı çalışmalar başlatılmış, gerekli mevzuat çalışmalarına hız verilmiş, bu çerçevede, Çevre Kanunu, Enerji Verimliliği Kanunu, Yenilenebilir Enerji Kanunu ve bunlara bağlı alt mevzuat yürürlüğe girmiştir.

Araçlarda kullanılan yakıt kalitesinin iyileştirilmesi ve biyoyakıtların kullanılması, yeni teknoloji ürünü motorlara sahip taşıtların kullanılması, eski araçların trafikten çekilmesi, büyük şehirlerde toplu taşımacılığın teşviki ve metro ve hafif raylı sistemlerin kullanımının hızla yaygınlaştırılması, hızlı tren hatlarını ihtiva eden demiryolu ağının artırılması ve iyileştirilmesi ulaştırma sektöründe önemli uygulamalar olarak görülmektedir.

Sanayi sektöründe, başta çimento ve demir-çelik tesisleri olmak üzere enerji verimliliğinin artırılması, daha kaliteli yakıtların ve alternatif yakıtların kullanımı yönündeki çalışmalar da başlatılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konulu Meclis araştırması komisyonunun çalışmaları ve düzenlenen komisyon raporu hakkında genel bilgiler içeren konuşmamı bitirirken, bize olduğu kadar bizden sonraki kuşaklar için de önemli bir kaynak teşkil edeceğini düşündüğüm bu raporun hayırlı olmasını ve raporda geniş bir şekilde yer alan önerilerin de ilgili tüm kurum, kuruluş ve yetkililerce, hatta toplumumuzu oluşturan tüm bireylerce dikkate alınmasını temenni ediyorum.

Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıçam.

Komisyon adına, Başkan, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimiyle ilgili Meclis araştırma raporu tamamlanmış durumdadır.

On iki adet araştırma önergesi verilmiş, bu önergeler tek tek Meclis araştırma raporuna birleştirilerek tek rapor hâline getirilmiştir.

Komisyonumuz on üç adet toplantı yapmış, bu toplantılarda 37 adet ilgili kurum, kuruluş, sivil toplum örgütü ve uzman kişileri dinlemiştir.

Yine Komisyonumuz çeşitli bölgelerde incelemelerde bulunmuş, Konya, Uşak, Kütahya, Edirne, Tekirdağ, Sakarya, Hatay, Şanlıurfa gibi bölgelerde. Bu bölgeler incelenirken özellikle kuraklık bakımından önemli olan bölgeler, atık su bakımından önemli olan bölgeler, yer altı suyu bakımından önemli olan bölgeler, ormanlaşma ve ormansızlaşma bakımından önemli olan bölgeler, jeotermal kaynaklar bakımından önemli olan bölgeler incelenerek bu bölgelerde incelemeler yapılmış. Yani biraz önce Cumhuriyet Halk Partili arkadaşımızın konuşmasında değindiği gibi “Benim bölgemden niye hiç bahsetmediniz?” değil, Türkiye’nin genelindeki bölgelerden incelemeler yapılmış. Yani bir Konya bölgesi kuraklık bakımından incelenmiş, bir Ergene havzası su, kirlilik bakımından incelenmiş. Aynı konu zaten Gediz’de var. Zaten Gediz’de olduğu için aynı bölgeye tekrar tekrar gidilmesine de gerek görülmemiş, yani rapora o bölgenin detaylı olarak konusuna girilmemiş. Türkiye’nin su yönetimi nasıl olmalı? Suyla ilgili bir yönetimde sıkıntısı var, çok başlı bir yönetim var diyoruz. Bunu nasıl yönetmeliyiz, özellikle küresel ısınmanın etkisi gün geçtikçe etkili olduğu bir devrede bu konuyu nasıl yönetmeliyiz, atık suyu nasıl yönetmeliyiz, içme suyunu nasıl yönetmeliyiz, tarımda suyu nasıl yönetmeliyiz? Hazırlanan raporun özüne bakıldığı zaman görülecek ki çok başlılık yönetiminden entegre havza bazında su yönetimi oluşturulmalıdır diyoruz, on yedi kuruma yakın kurumun yönetiminde olan suyun artık merkezde bir yönetimde, yerelde ise bir yönetimin emrinde olmalıdır diyoruz. Yoksa filan ilin filan ilçesinin filan mahallesinin sorunlarına bu raporda yer vermedik. Ülkenin genel suyuyla ilgili sorunlarının üzerinde özellikle yer verdik.

Bu raporda yine özellikle şunun üzerinde yoğun olarak durmak istiyoruz: Atmosfere her yıl 7,9 milyar ton karbon atılmakta. Bunun 4,6 milyar tonu ormanlar, bitkiler, denizler, sulak alanlar tarafından tutulmaktadır, yutak alanlar tarafından tutulmaktadır. Her yıl atmosferde ise 3,3 milyar ton karbon kalmakta, yani her yıl atmosferde karbondioksit, metan gazı, diazot monoksit seviyesi sürekli olarak artmakta. Bunlar ise yeryüzünün ısınmasına neden olmakta. Yeryüzü bugün 0,74 derece ısınmış durumdadır. Önümüzdeki 2050 yılına kadar ortalama 2 derece sıcaklığın artacağı beklenmektedir.

Özellikle sera gazından birinci derecede sorumlu ülkeye baktığımız zaman… Yüzde 27,9 atmosfere atılan karbondioksit, 2004 yılında 49 milyar ton karbondioksit eşdeğeri gazdır. Bunun yüzde 29,7’si Amerika Birleşik Devletleri tarafından atılıyor, bunun yüzde 27’si  Avrupa Birliği tarafından atılıyor, yüzde 8,2’si Rusya, yüzde 7,2’si Çin, yüzde 4,1’i Japonya, binde 4’ü ise Türkiye tarafından atılıyor. Binde 4’ü, dikkat edin. Bizim ülkemizde bazı kuruluşlar çıkıyor, diyor ki: “Türkiye’de termik santral kurulmasın. Türkiye’de şu santral kurulmasın. Türkiye’de bunlar yapılmasın.” Türkiye dünyanın enerji fakiri bir ülkesidir, önemli enerji fakiri bir ülkesidir. Kişi başına enerji tüketiminde 2.100 kilovat saat elektrik enerjisi tüketimimiz var. Bu raporda bunlar detaylı olarak verilmiştir. Yanımızda, hemen yanımızdaki Yunanistan’ın kişi başına elektrik enerjisi tüketimi 5.600 kilovat saat. Türkiye’nin, Yunanistan seviyesine gelmesi için yaklaşık olarak 200 milyar doların üzerinde yatırım yapması lazım. Türkiye enerjiyi doğru ve verimli kullanacak ama yeni enerji kaynaklarının yatırımına da girecek. Diyorlar ki: Türkiye rüzgâr enerjisine girsin, sıfır karbondioksit emisyonlu. Maksimum, siz, yüzde 10, yüzde 15 yapabilirsiniz, bunun etütleri, incelemeleri yapıldığı zaman, şu andaki teknolojiyle. Elli sene sonraki teknolojiyi bilmiyoruz. Bunu özellikle söyleyeyim. Rüzgâr enerjisiyle ilgili Türkiye’nin potansiyeli bugünkü teknolojiye göre yaklaşık yüzde 15, ürettiğimiz enerjinin ancak yüzde 15’i. Dolayısıyla, dünyayı biz karbondioksit olarak kirletmiyoruz. Dünyayı kirletmediğimiz hâlde o ülkeler geliyor, bazı sivil toplum örgütleri bize geliyorlar, akıl veriyorlar. Önce diyoruz kendi ülkendeki pisliği temizle. Bu sadece o ülkenin sorunu da değil, yanlış anlaşılmasın, bu dünyanın sorunu. Bu problemi çözmek için bugün atmosfere attığımız karbondioksitin atmosferde bozulma süresi elli ile altmış yıl. Yani bugün çözümlere başlamazsak yarın bununla ilgili geç kalmış oluruz. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.

Küresel ısınmayla ilgili ne olacak önümüzdeki yıllarda? Seller artacak. Sel artarsa ne olur? Artsın sel. Evet, bir kere, sel arttığı zaman su şebeke sistemi baştan sona tahrip olacak, tarımsal alanlar ciddi şekilde tahrip olacak, tarımdan sağlıklı ürün almanız mümkün olmayacak noktaya gelecek. Bir yanda anormal yağışlar olacak -ki Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’nde ciddi yağışlar bekliyoruz önümüzdeki dönemlerde, yirmi, otuz yıllık periyotta- ama Akdeniz Bölgesi, İç Anadolu Bölgesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de yağışlarda azalma olacak. İşte tarımda buna göre ne gibi çözümler üretmemiz lazım, bu raporda detaylarıyla var.

Altını özellikle çizerek söylüyorum: Su kaynaklarımızın doğru yönetimi için özellikle suda ne gibi yönetim sistemi oluşturmamız lazım? Su kanununun detaylı olarak altbaşlığı bu raporda var, detaylı olarak verdik burada; nasıl bir yönetim oluşturulmalı, bunları detaylı olarak raporda zikrettik.

Yine, özellikle önümüzdeki dönemde, biliyorsunuz, küresel ısınmayla birlikte yağış rejiminde değişmenin yanında çok ciddi olumsuzluklardan biri de kar yağışlarında ciddi azalmalar oluyor. Kar yağmaması demek su kaynaklarının tutulmaması demektir. Su tutulmadığı zaman sizin kaliteli suyu temin etmeniz ve bunları sağlıklı noktaya ulaştırmanız mümkün değildir. Bugün Finlandiya, bugün İsveç, bugün Norveç gibi ülkeler düne kadar kayakçılıktan para kazanırken bugün bu ülkeler bas bas bağırıyor, kar yağmıyor, suni karlar yapıyorlar. Dünyayı ciddi şekilde bu konu tehdit ediyor. Bu konuyu çözmek için, benim bölgem-senin bölgen değil, ülkenin problemini çözmek için el birliğiyle -ben bunu özellikle söylüyorum- iktidarından muhalefetine varıncaya kadar bütün milletvekillerimizle beraber böyle bir dostane, bir samimiyet, bir birlik beraberlik içerisinde bu çalışma yapıldı. Bunu özellikle belirtiyorum. Hiç kimseden… Muhalefetse muhalefetliliğini söyle dedik, orada bu rapora detaylarıyla yansımalarını gösterdik. Çünkü bu sorun Türkiye’nin sorunu. Bunu çözmemiz için el birliğiyle çalışmalar yapmamız gerekiyor.

Peki, Türkiye’de sanayide ne yapmamız lazım? Ana başlıklar olarak yapmamız gerekenler üzerinde de duracağım. Sanayide enerji yoğun bir sanayicilik var bizde. Hem enerjiyi ithal ediyoruz hem de enerji yoğun bir sanayicilik yapıyoruz. Nedir? Demir çelik sanayisi. Nedir? Çimento sanayisi. Artık buna dur dememiz lazım. Çünkü ithal ediyoruz. Neyi? Enerjiyi. Önemli miktarda enerjiyi dışarıdan ithal ediyoruz. Buna dur dememiz lazım, enerji yoğun olmayan sanayiye geçmemiz lazım. Birincisi bu.

İkincisi: Özellikle bizde araçlar yaşlandıkça vergi düşüyor. Yani “Fazla yakıt tüket ey araç, vergiyi az alalım senden.” diyoruz. Bu fevkalade yanlış bir model, dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan bir sistem. Araçlar yaşlandıkça, yakıt tüketimi arttıkça vergi de ona göre makul olacak. Makul bir vergi sistemi olması gerekiyor.

Yine enerjide, özellikle ülkemizde başta rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi, biyokütle, nükleer enerji olmak üzere… Altını çizerek söylüyoruz iktidarıyla muhalefetiyle: “Çevresel tüm kaygıları gidermek kaydıyla nükleer enerji bu memlekette kurulmalı.” Ama nükleer enerji de Türkiye’nin enerji sorununu çözer diye bu raporda bir şey de demedik. Yüzde 7 maksimum, maksimum yüzde 7’sini çözecek Türkiye’nin, enerji konusunda katkı sağlayacak.

Yine özellikle bu çalışmada biz, ağaçlandırmanın ciddi şekilde teşvik edilmesi, geliştirilmesi gerektiğinin üzerinde duruyoruz. Çevre ve Orman Bakanlığımız zaten bu konuda ciddi bir şekilde çalışmalar yapıyor. Bu çalışmaların devam ederek… Başta Sayın Bakanımız olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşlara bu noktada teşekkür ediyoruz ve çalışmalarında da başarılar diliyoruz.

Yine özellikle en fazla enerji tükettiğimiz alanlardan birini de değerlendirdiğimiz zaman yer altı su kaynaklarımızda ciddi düşüşlerin olduğunu görüyoruz. Bu yer altı su kaynaklarımızda da mutlaka gerekli önlemleri almamız gerekiyor, tarımda vahşi sulamaya mutlaka son vermemiz gerekiyor; mutlaka tarımda basınçlı sulamaları daha cazip hâle getirecek sistemleri kurmamızda yarar olduğu düşüncesindeyiz.

Yine bu çalışmamızda ulaşımda özellikle kara yolu taşımacılığının ağırlıkta olduğunu görüyoruz. Kara yolu taşımacılığından deniz yolu ve demir yolu taşımacılığına da geçilmesinde ciddi yararlar olduğunu, enerji tüketimi açısından faydalı olduğunu görüyoruz.

Son olarak, özellikle Kyoto’yla ilgili kanun sözleşme taslağının bir an önce Meclisimize gelerek görüşülmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu sözleşme taslağı Meclisimize geldiği zaman önümüzdeki süreçte, özellikle 2008 yılının sonunda Polonya’da yapılacak toplantıya Türkiye'miz aktif olarak katılacak. Türkiye'nin üzerine hiçbir yükümlülük Kyoto’dan dolayı gelmiyor.

Bunu da özellikle belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Çok Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle hepinizi en kalbî şekilde selamlıyorum, saygılarımı arz ediyorum.

Son dönemde dünya ve ülke gündeminde olduğu gibi yüce Meclisimizin de önemle üzerinde durduğu küresel ısınma ve iklim değişikliği konusu hem Meclis araştırma komisyonu tarafından dikkatle incelenmiş hem de çeşitli oturumlarda tartışmaya açılmıştır. Küresel ısınma, iklim değişikliği ve kuraklıkla mücadelenin önemine binaen, Türkiye Büyük Millet Meclisinde hemen hemen bütün siyasi partilerin katılımıyla iklim değişikliği araştırma komisyonu kurulmuş olması ve konunun çok detaylı bir şekilde incelenmiş olması Bakanlığımca da takdir edilen bir husustur. Onu özellikle belirtmek istiyorum. Bundan dolayı, başta Komisyon Başkanımız olmak üzere, bu çalışmada emeği geçen bütün komisyon üyelerine, önerge sahibi milletvekillerimize, komisyon çalışmalarına katkı sağlayan kamu kurum ve kuruluşlarına ve sivil toplum kuruluşlarına teşekkürü bir borç biliyorum. Biz de sizlere bu konuyu “efradını cami ağyarını mâni” vecizesine uygun olacak şekilde bir kitapçık hazırladık ve sizlere bu kitapçığı arz ettik. Bütün bu bilgileri, ayrıca kitapçığın arkasında CD var, oradan da detaylı bir şekilde görmek mümkündür. Esasen, tabii, daha önceki dönemde de böyle bir komisyon kurulmuştu. Ben de o zaman DSİ Genel Müdürü iken komisyona bu konuda, su kaynaklarının nasıl yönetilmesi konusunda yaklaşık dört beş saat süren bir bilgi arz etmiştim. Gerçekten o komisyon da çok iyi bir şekilde çalıştı. Ben, geçmişte bu komisyonun başkanlığını yapan Profesör Doktor Adem Baştürk’e ve diğer komisyon üyelerine de teşekkürü bir borç biliyorum.

Değerli Başkan, muhterem arkadaşlarım; iklim değişikliği bugün dünyada karşılaştığımız, küresel ölçekte en büyük meselelerden birisi olarak ifade edilmektedir. Bugün gelinen nokta itibarıyla iklim değişikliği, fiziksel ve tabii çevre, şehir hayatı, kalkınma ve ekonomi, teknoloji, insan hakları, tarım ve gıda, temiz su ve sağlık olmak üzere hayatımızın her safhasını etkilemekte ve yönetimlerin bu konularda çözüm çabalarını artırmalarını mecburi kılmaktadır.

Atmosferdeki karbondioksit ve öteki sera gazı birikimlerinde Sanayi İnkılabı’ndan sonra başlayan hızlı büyüme temayülüne paralel olarak, küresel ortalama yüzey sıcaklıklarında belirgin bir artış eğilimi gözlenmektedir. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın defaten belirttiği gibi Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda bir yandan kalkınmasını sürdürürken diğer yandan iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik yürütülen küresel mücadelede yerini almayı hedeflemektedir. Nitekim, bu sözleşmeye 24 Mayıs 2004 tarihi itibarıyla taraf olan ülkemiz ayrıca Kyoto Protokolü’ne de taraf olmak için gerekli adımı atmış ve konu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelmiş bulunmaktadır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sizlere iklim değişikliği tesirleriyle alakalı tahminler ve ülkemizin bu konudaki çalışmaları hakkında bazı kısa bilgiler arz etmek istiyorum.

Küresel iklim modellerinin ülkemizle alakalı neticelerine göre, Türkiye’yi içine alan bölgelerde, yağışlarda bazı bölgelerde yüzde 20 civarında bir azalma beklenmektedir. Yağışla buharlaşmanın arasındaki farkın yüzde değişimine bakıldığında, Türkiye’nin kuzeyinde, bilhassa Doğu Karadeniz Bölgesi’nde artışlar beklenmektedir. Yani bu bölgelerde normale göre, uzun dönem ortalamalara göre daha fazla bir yağışın olacağı beklenmektedir.

Tabii, su potansiyeli açısından kar yağışları çok önemlidir. Kar değerinde de yani kar suyu eşdeğerinde, Doğu Anadolu Bölgesi’nin yüksek bölümlerinde ve Karadeniz’in dağlarının doğu kısımlarında 20 santimetreye ulaşan bir azalma olacağı beklenmektedir. Bu, tabii, Dicle ve Fırat nehirlerindeki akışların bir miktar azalacağı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu yüzden suyumuzu çok dikkatli bir şekilde kullanmamız ve tasarruf etmemiz gerektiği açıktır.

Bilindiği üzere iklim değişikliği konusunda atılan en önemli uluslararası adım ülkemizin de imza attığı İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’dir. Sözleşme çerçevesindeki çalışmaların tespiti maksadıyla 2004 yılında Çevre ve Orman Bakanlığının başkanlığında İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu yeniden yapılandırılmış ve kurul bünyesinde sekiz tane komisyon, çalışma grubu oluşturulmuştur.

İklim değişikliğiyle mücadelede Türkiye eşitlik temelinde ortak fakat farklı sorumluluklar ilkesi ve kendi kabiliyetleri doğrultusunda gayret göstermektedir. Bu hususta alınan tedbirler, başta enerji olmak üzere, ulaşım, sanayi, ziraat, atık yönetimi ve arazi kullanım değişikliği ile ormancılık sektörlerinde yoğunlaşmaktadır.

Ben bu enerji konusunda atılan adımları çok kısa olarak, zamanım sınırlı olduğu için özetlemek istiyorum:

Enerji, tabii ki bugün sera gazı emisyonları bakımından kilit sektörlerden birisidir. Enerji sektöründe alınan tedbirlerin bazılarını kısaca arz ediyorum: Bir kere hidroelektrik potansiyelinin hızla kullanılmasına gayret edilmektedir, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması söz konusudur. Nitekim rüzgâr enerjisinden bahsedildi. Enerji verimliliği, yakıt kalitesinin iyileştirilmesi, termik santrallerin rehabilitasyonu ve nükleer enerji güç santrallerinin kurulması noktasında birtakım çalışmalar yapılmaktadır bilindiği üzere. Özellikle hidroelektrik enerji potansiyeli konusunda bilindiği üzere Yenilenebilir Enerji Kanunu ve bu Kanun’a ve EPDK Kanunu’na istinaden Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği devreye girmiştir, yürürlüğe girmiştir. Az önce de belirtmiştim konuşmamda. Bu çerçevede, özellikle 6 Ekim 2008 tarihi itibarıyla özel sektör müracaatları 1.497’ye yükselmiş ve bu sebeple 21.384 megavatlık bir potansiyele müracaat edilmiştir. Böylece takriben 15 milyon dolarlık bir yatırım Türkiye’de hidroelektrik enerji yatırımları çerçevesinde özel sektör tarafından gerçekleştirilecektir.

Ulaşım açısından da ulaşım sektöründe alınan tedbirleri ise kısaca belirtirsek: Araçlarda kullanılan yakıt kalitesinin iyileştirilmesi, biyoyakıtların kullanılması, toplu taşımın yaygınlaştırılması, eski araçların trafikten çekilmesi, yük taşımacılığında demir yolu ve deniz yollarının kullanımına ağırlık verilmesi, hızlı tren hatlarını da içeren demir yolu ağının artırılması ve iyileştirilmesi önemli miktarda sera gazı emisyonunu önleyecektir diye düşünüyoruz. Bir misal olarak, Asya ve Avrupa yakasını birbirine bağlayacak olan İstanbul Boğazı Marmaray Tüp Geçit Projesi’yle yılda 130 bin ton karbondioksidin atmosfere verilmesi önlenecektir. Bilindiği gibi, Sayın Başbakanımız da en son iki tane tüpün yerleştirilmesi vesilesiyle Üsküdar’la Sarayburnu arasında yürüyüş yapmıştır.

Sanayi olarak da sanayi sektöründe başta çimento ve demir-çelik tesisleri olmak üzere enerjilerinin artırılması, daha kaliteli yakıtların kullanılması ve alternatif yakıtların kullanımı yönünde çalışmalar başlatılmıştır.

Arazi kullanımı konusunda da, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak 2002 yılında yüzde 5 seviyesinde olan 1/100.000’lik çevre düzeni planlarında şu anda yüzde 60’lar noktasına yaklaşmış bulunuyoruz.

Atık yönetimi konusundan da kısaca bahsetmek istiyorum. Atıkların kaynağında azaltılması, geri kazanılması, düzenli depolama alanlarının artırılması, deponi gazının enerjiye dönüştürülmesi çalışmaları yaygınlaştırılmaktadır. Bu maksatla 2008-2012 yıllarını kapsayan bir katı atık eylem planı hazırlanmıştır.

Zirai konularda da iklim değişikliğinin ülke tarımı üzerine etkilerinin belirlenmesi çalışmalarına da başlanmıştır. Tarımsal kuraklıkla mücadele için Tarımsal Kuraklık Yönetim Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Bununla ilgili detayları geçiyorum.

Özellikle, bilindiği üzere, iklim değişikliğiyle mücadelede bir diğer önemli husus da yutak alanı olarak tabir edilen sera, özellikle orman alanlarının ve meraların artırılması, sulak alanların artırılmasıdır. Şunu iddia ediyoruz biz: Türkiye’de orman varlığı hem miktar olarak hem de alan olarak artmaktadır. Son yıllarda orman alanlarımız 1 milyon hektar artmıştır. Ayrıca miktar olarak bakın şunu da şey yapayım: 1970 yılında 936 milyon metreküp olan orman miktarı, 2004 yılında bu servet 1 milyon 288 bin metreküpe yükselerek ağaç servetimiz 352 milyon metreküp artmıştır. Bu gerçekten önemlidir. Bilhassa, malum olduğu üzere bütün vatandaşlarımızın, kamu kurum kuruluşlarının desteğiyle Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Eylem Planı çerçevesinde bir seferberlik başlatılmıştır ve bu seferberlik çerçevesinde 2012 yılı sonuna kadar 2,3 milyon hektarlık bir alan ağaçlandırılacaktır. Ayrıca fidan üretimi konusunda da büyük bir gelişme sağlanmıştır. 2012 yılında 117 milyon olan fidan üretimimiz -yılda- 2008 yılında 400 milyona çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir saniye. Çalışma süremiz 21.00’de bitiyor. İki buçuk dakikanız var, konuşmanızı ona göre ayarlarsanız...

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hemen toparlıyorum efendim.

Su kaynakları açısından… Tabii, ben aslında detaylı bir konuşma hazırlamıştım ama hakikaten vaktinizi de zorlamak istemiyorum. Çünkü bu saatte… Ancak özellikle ben satırbaşlarıyla…

Baraj ve göletlerin tamamlanmasına hız veriyoruz. Zirai sulamada tamamen iptidai sulama sistemlerini terk ettik, modern sulama sistemlerine geçtik. Nitekim geçmişte yüzde 5 nispetinde olan modern kapalı basınçlı sulama sistemlerini projelerimizde yüzde 70-75’e çıkardığımızı özellikle belirtmek istiyorum. GAP, KOP, DAP gibi projeler başladı. Havzalar arasında su aktarmayla ilgili gerçekten boşa akan suları ülkemize kazandırıyoruz, sulama maksadıyla, içme suyu maksadıyla kazandırıyoruz. Nitekim, Göksu Nehri’yle alakalı bir milletvekilimizin belirttiği hususla ilgili açıklama yapacaktım ama kendisine elden vermek istiyorum. Az önce bir hesap yaptım. Normal, bizim Göksu Nehri’nde, Silifke’de ortalama yılda 3,8 milyar metreküp suyumuz var. Bunun 2,4 milyar metreküpü Konya hudutları içinden kaynaklanıyor. Bunun sadece 414 milyon metreküpünü alıyoruz ki bu taşkınları önlemesi, Mut Ovası sulaması gibi sulamalarda kullanılması dışında gene de denize akacak miktarda su var. Entegre su yönetimine geçtik.

Bilhassa şunu söylemek istiyorum: Az önce de ifade edildiği gibi, su yönetiminde çok başlılığın önlenmesi maksadıyla, Başbakanımız, bildiğiniz üzere, bir teklifle DSİ Genel Müdürlüğünü de Çevre ve Orman Bakanlığına bağlamıştır. Böylece su yönetiminde çok başlılık büyük ölçüde önlenmiştir. Yetkilerin büyük bir kısmı DSİ’de toplanmak üzeredir.

Keza içme suyu eylem planı yapılmıştır.

BAŞKAN – Süre doldu, selamlarsanız…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hayhay, selamlıyorum.

Netice olarak ben şunu söylemek istiyorum, size ilettiğim kitapçıkta çok detayı var: Bizlere emanet edilen bu vatanın daha yaşanabilir bir çevreye kavuşmasını sağlamak için birlikte gayret ederek, aziz milletimizin daha güzel bir çevrede yaşamasını ben gönülden diliyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum efendim.

Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Çalışma süremiz dolmuştur.

Küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda  kurulmuş bulunan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmeye devam etmek ve alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 15 Ekim 2008 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 21.00