DÖNEM: 23 CİLT: 38 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
51inci
Birleşim
29 Ocak 2009 Perşembe
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İzmir
Milletvekili Şenol Balın, 29 Ocak Batı Trakya Türklerinin Millî
Direniş Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlunun cevabı
2.- Edirne
Milletvekili Necdet Budakın, küresel mali kriz ve ülkemizde uygulanan
gıda politikalarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, Adli Tıp Kurumunun
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadolun, İzmir Milletvekili Şenol Bal ve
Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlunun
konuşmalarına ilişkin açıklaması
2.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Adli Tıp Kurumunun
sorunlarına ilişkin açıklaması ve Adalet Bakanı Mehmet
Ali Şahinin cevabı
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Finlandiya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu
Başkanı Pertti Salolainene Başkanlıkça Hoş geldiniz
denilmesi
B) Tezkereler
1.- Kore
Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Başkanı Kim Hyong-O ve beraberindeki
heyetin, ülkemize resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/678)
2.-
Mısır Halk Meclisi Başkanı Ahmet Fathy Sorour ve
beraberindeki he-yetin, ülkemize resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/679)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, 1978 yılında
Kahramanmaraşta yaşanan olayların ve sorumlularının
araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/315)
2.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, güvenlik güçlerine yönelik
işkence ve kötü muamele iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/316)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 23 milletvekilinin, Tokat ilinde
kırsal alanda yaşayan halkın sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/317)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlakın, İstanbulda yedieminde bulunduğu
hâlde batan gemilere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/6036)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, kadın sığınma
evlerinin desteklenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/6196)
3.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, spor tesisleriyle ilgili bir pro-jeye
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlunun
cevabı (7/6276)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00te açılarak dört oturum yaptı.
Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, yasa dışı dinleme olaylarına
ilişkin gündem dışı konuşmasına
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım,
Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, TOKİ projeleriyle ilgili sorunlara
ilişkin gündeme dışı konuşmasına Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek,
Cevap verdi.
Kars Milletvekili
Mahmut Esat Güven, Kâzım Karabekir Paşanın vefatının
61inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı bir
konuşma yaptı.
Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın, 25/1/2009 tarihinde Zigana Dağında
meydana gelen çığ felaketine,
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırımın gündem dışı konuşmaya
verdiği cevaba,
Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır, Cizrede meydana gelen trafik
kazasına,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptanın, Fransada düzenlenecek
olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansına,
beraberindeki Parlamento heyetiyle katılmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının;
1inci sırasında bulunan (6/394),
2nci (6/399),
7nci (6/415),
10uncu (6/418),
26ncı (6/469),
32nci (6/487),
38inci (6/508),
41inci (6/515),
42nci (6/516),
43üncü (6/517),
Esas
numaralı sözlü sorulara, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi; (6/394), (6/399), (6/415),
(6/418), (6/508), (6/516), (6/517) esas numaralı soruların sahipleri
de cevaba karşı görüşlerini açıkladı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasında bulunan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun (1/608) (S. Sayısı: 266) maddelerinin görüşmelerine
geçilmesi sırasında, istem üzerine, yapılan her iki yoklamada da
toplantı yeter sayısı bulunamadığından,
29 Ocak 2009
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere, birleşime 17.04te son verildi.
Eyyüp
Cenap GÜLPINAR
Başkan
Vekili
Yusuf
COŞKUN Yaşar
TÜZÜN
Bingöl Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Murat
ÖZKAN
Giresun
Kâtip
Üye
No.: 57
II.- GELEN KÂĞITLAR
29 Ocak 2009 Perşembe
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Van Milletvekili Fatma
Kurtulan ve 20 Milletvekilinin, 1978 yılında Kahramanmaraşta
yaşanan olayların ve sorumlularının
araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/315)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.01.2009)
2.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20
Milletvekilinin, güvenlik güçlerine yönelik işkence ve kötü muamele
iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/316)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.01.2009)
3.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 23 Milletvekilinin, Tokat İlinde kırsal
alanda yaşayan halkın sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/317)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.01.2009)
29 Ocak 2009 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51'inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz 29 Ocak Batı Trakya Türklüğünün Millî
Direniş Günü hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Şenol
Bala aittir.
Buyurun
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Şenol
Balın, 29 Ocak Batı Trakya Türklerinin Millî Direniş Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlunun cevabı
ŞENOL
BAL (İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
29 Ocak
1988de Batı Trakya Türklerinin baskıya, asimilasyona, göç ettirme
politikalarına, ayrımcılığa, demokratik
vatandaşlık ve azınlık haklarının gasbına
karşı dur dediği günün 21inci yıl dönümünde gündem
dışı söz almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilirsiniz ki Lozan Barış
Anlaşmasının imzalandığı 1923 yılı,
Yunanistanın kuzeydoğusunda, Meriçle Karasu nehirleri arasında
yer alan Batı Trakya bölgesinde Türklerin azınlık olarak
tescilinin başlangıç tarihi. Lozanda, Patrikhane nedeniyle
İstanbul Belediyesi sınırları içindeki Rumların nüfus
değişimi dışında tutulması istenmiş, Rum
azınlığa karşılık olarak da Batı Trakya
sınırları içindeki Türklerin Yunanistanda kalması
kararlaştırılmıştır. Batı Trakyada
yaşayan Türklerin özlük hakları da Türkiye ve Yunanistan
arasında imzalanan çeşitli antlaşma ve protokollerle garanti
altına alınmıştır. 20nci yüzyılın
başlarında yaklaşık 500 bin Türkün
yaşadığı Batı Trakyada şu anda 150 bin
kardeşimiz yaşamaktadır.
1923
Lozan Anlaşmasıyla azınlık olarak her hakka sahip olan
Batı Trakya Türk toplumu ne yazık ki zaman içinde bu haklarından
mahrum bırakılmışlardır. 1960lı yıllardan
itibaren bu baskı giderek artmaya başlamış,
vakıfların yönetimi, arazilerin kamulaştırılması,
eğitim, dinî liderlerin seçimi gibi konular ihlal edilmiştir.
1920lerden beri faaliyet gösteren Batı Trakya Türk Öğretmenler
Birliği, İskeçe Türk Birliği, Gümülcine Türk Gençler
Birliği dernekleri, adlarındaki Türk kelimesinden dolayı 1987
tarihinde kapatılmış, aynı tarihlerde hükûmet sözcüsünün
Batı Trakyada Türk olmadığını söylemesi, Batı
Trakya Türklerinin tepkisine yol açmıştır ve 29 Ocak 1988
tarihinde, kadınıyla erkeğiyle, köylüsüyle kentlisiyle tek bir
yürek hâlinde on binler yürüyüşe geçmiştir. Millî kimliklerinden,
uluslararası ve ikili anlaşmalarla, Anayasa ve yasalarca tanınan
ve garanti altına alınan haklarından taviz vermeyeceklerini
dünyaya haykırmışlardır. Bu bir demokratik tepki
yürüyüşüdür.
Bu Millî
Direniş Gününün 2nci yıl dönümü olan 29 Ocak 1990dan üç gün önce,
Batı Trakya Türklüğünün lideri Doktor Sadık Ahmet ve
İbrahim Şerif kendi toplumuna Türk olarak hitap ettiklerinden
tutuklanmışlardır. Bu olaydan üç gün sonra, 29 Ocakta, Batı
Trakya Türkleri ırkçı çevrelerin planlı, programlı
saldırılarına maruz kalmış,
soydaşlarımıza ait iş yerleri yağmalanmış,
çok sayıda kişi vahşice darp edilmiştir. Tam bir Vandalizm
yaşanmıştır. O gün Hükûmetin, zararlarını tazmin
edeceği sözü, yirmi yıl geçmesine rağmen, hâlen
gerçekleşmemiştir. Bu vesileyle, Batı Trakya Türklerinin
haklarını aramasında, kimliklerini korumasında önderlik
eden ve 24 Temmuz 1995 yılında şüpheli bir trafik kazasında
aramızdan ayrılan Batı Trakya Türklerinin manevi lideri Doktor
Sadık Ahmeti rahmetle ve minnetle anıyorum, ruhu şad olsun.
Onun yolunda binlerce Sadık Ahmetler olduğunu da bilmekten huzur duyuyorum.
Kıymetli
milletvekilleri, yıllardır, Avrupa Birliği ülkesi olan
Yunanistanda Batı Trakya Türk azınlığının
sorunları çözülmedi, hak ihlalleri giderek artıyor. İskeçe Türk
Birliği ve Rodop Türk Kadınlar Derneğinin İnsan
Hakları Mahkemesine başvurmaları sonucunda karar lehlerine
sonuçlanmasına rağmen, hâlen yerel mahkemede dava görüşülmeyi
bekliyor.
Yine,
Batı Trakyada hâlen Türk adı geçen dernekler resmen
açılmıyor. Eğitim sorunu giderek artıyor. Türkiyeden mezun
olan Batı Trakyalı öğretmenler Türk azınlık
okullarına atanmıyor. Hâlen Selanik Pedagoji Akademisinden
yetişen Türkçeleri çok yetersiz olan öğretmenler öğretmenlik
yapıyorlar. Anaokulları zorunlu hâle getirildi ama çift dille
eğitim yapacak şekilde açılmıyor, sadece Yunan diliyle
öğretim görüyor. Yine, ilköğretim okulları zorunlu olarak on
yıla çıkarılmış olmasına rağmen,
azınlık okulları altı yıl olarak faaliyetlerini
sürdürüyor. Şu anda 4.500 tane öğrenci Yunan okullarının
ilk ve ortaöğretiminde mecburiyetten eğitim yapıyor. Bu okullara
gitmek istemeyenler ise eğitimlerine devam edemiyorlar. Yine,
yüksekokullar, lise ve ortaokul çok yetersiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bal, devam ediniz.
ŞENOL
BAL (Devamla) Sayın milletvekilleri, bunları sizin de dinlemenizi
çok rica ediyorum.
Biliyorsunuz,
13 Şubat 2008de Yunan Parlamentosundan geçip yürürlüğe giren
Vakıflar Kanunu Türk azınlıkları için çok büyük
sıkıntılara yol açtı. Bizim Meclisimizden 20 Şubatta
geçen Vakıflar Kanununda ise azınlıklara fazlasıyla,
mütekabiliyet esasları göz önüne alınmadan haklar tanındı.
Bunların da göz önüne alınmasının çok önemli olduğunu
ifade ediyorum.
Bu süre,
soydaşlarımızın meselelerini ifade etmek için çok
kısıtlı ama Batı Trakyada yaşayan
kardeşlerimizin sorunlarına sahip çıkarak çözüm üretmenin
vicdani ve tarihî sorumluluğunu bir kere daha sizlere
hatırlatıyor, 29 Ocak Millî Direniş Gününün
soydaşlarımızın sorunlarının çözümünde vesile
olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bal.
Gündem
dışı konuşmaya Devlet Bakanı Said
Yazıcıoğlu cevap verecektir.
Buyurun
Sayın Yazıcıoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DEVLET
BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekili Sayın Şenol
Balın gündem dışı konuşmasına bir iki
hususta ilave etmek için
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Batı Trakya Türk azınlığı
kavramı, Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan 30 Ocak 1923
tarihli Mübadele Anlaşması gereğince İstanbuldaki Rumlarla
birlikte mübadele dışı bırakılan Batı Trakyada
yaşayan yaklaşık 150 bin Türkü kapsamaktadır.
Yunanistana
emanet edilen Batı Trakyada yaşayan Türklerin aleyhine olarak Yunanistan
Yüksek Mahkemesinin 29 Ocak 1988 yılında verdiği Batı
Trakyada Türk yoktur. ifadesindeki haksız kararı, Türklere ait tüm
derneklerin kapatılmasıyla sonuçlanmıştır. Böylece,
Batı Trakyada yaşayan Türklerin kimliğinin Yunan devleti
tarafından inkâr edilmesine zemin hazırlanmış ve sonuçta
Türkler yok sayılmak istenmiştir.
Adında
Türk kelimesi geçen derneklerin kapatılması kararı üzerine,
Batı Trakya Müslüman Türk azınlığı mensupları, 29
Ocak 1988 günü, Gümülcine Türk Gençler Birliği önünde toplanarak söz
konusu kararı protesto etmişlerdir. Yunanistan Hükûmeti, tüm
engelleme çabalarına karşın Batı Trakya Türklerinin
Gümülcinedeki Türk soydaşlarıyla buluşmalarına engel
olamamıştır. Adında Türk kelimesi geçen derneklerin
kapatılması kararıyla ilgili, Yunanistan Yüksek Mahkemesindeki
süreç tamamlandığında iç hukuk yolları tükenmiş ve
gerekçeli resmî karar açıklandıktan sonra da hak arama mücadelesi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde devam etmiştir. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, Batı Trakya Türkleri lehine davayı
sonuçlandırmış bulunmaktadır. Bugün itibarıyla,
Batı Trakyada, içinde Türk kelimesi geçen herhangi bir dernek
bulunmamaktadır. Esasen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
İskeçe Türk Birliği ve Rodop Türk Kadınlar Birliğinin
açılmasına karar vermesine rağmen, Yunan yerel mahkemelerinde
Türk derneklerinin açılması yönündeki davalar henüz olumlu bir
şekilde sonuçlanamamıştır.
Bu
çerçeveden olmak üzere, Batı Trakya Türklerinin eğitim
alanındaki sorunları devam etmekle birlikte mevcut sorunların makul
bir çerçeve içerisinde çözümlenmesi için Yunanistan makamlarıyla bire bir
görüşmelerimiz belli aralıklarla da olsa sürdürülmektedir. Biz,
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olarak Batı Trakya Türklerinin bütün
sorunlarıyla yakinen ilgilenmekteyiz. Bugün Türkiyede bulunan Batı
Trakyalı yüzlerce öğrencinin Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
himayesinde öğrenimlerini sürdürdükleri bilinmektedir.
Öte
yandan, Hükûmetimizin Batı Trakyada samimi gayretleriyle sürdürdüğü
katkılar bugün her alanda soydaşlarımızın takdirini de
toplamaktadır. İçinde yaşadıkları ülkenin demokrasi
tasavvurunu geliştirecek bir vatandaşlık konseptinin, bölge
halkı için öteden beri koruduğumuz
duyarlılıklarımız ekseninde huzur ve güvenliğin
teminatı olacağından şüphe yoktur. Zaten Batı Trakya
Türklerinin temel gayesi de insanca ve çağdaş bir demokrasi
anlayışı içerisinde yaşamlarını sürdürmektir.
Bizim temennimiz, Türk ve Yunan halklarının kardeşliği
çerçevesinde Batı Trakya Türk azınlığının en
temel insan haklarının korunması, yaşama şartlarının
karşılıklı diyalog ve müzakere bilinci içinde
geliştirilmesidir.
Konuyu
gündeme getirdiği için Sayın Şenol Bala teşekkür ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yazıcıoğlu.
Sayın
Anadol, buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili K. Kemal
Anadolun, İzmir Milletvekili Şenol Bal ve Devlet Bakanı Mustafa
Said Yazıcıoğlunun konuşmalarına ilişkin
açıklaması
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, söz verdiğiniz için
teşekkür ederim, yüce Meclise saygılar sunarım.
Şimdi,
gerek Sayın Balın yaptığı gündem dışı
konuşmayı gerek Sayın Bakanımızın verdiği
yanıtı dikkatle dinledim. Efendim, Vakıflar Kanunu çıkarken
Cumhuriyet Halk Partisi olarak iddiamız buydu: Batı Trakyada sorun
var; bırakın Batı Trakyayı, ayrıca, hiç akla gelmeyen
Rodosta, İstanköyde yaşayan 7 bin Türk-Müslüman var. Bunların
okulu bile yok, Batı Trakyadan da daha kötü durumda, Lozan
Anlaşmasının kapsamı dışında oldukları
için. O zaman İtalyan sınırları içindeydi. Avrupa
Birliği normları içinde azınlıklarla ilgili statü
görüşülürken Türk ve Yunan parlamentoları peş peşe kabul
ettiler Vakıflar Yasasını. Bizim Dışişlerimiz
girişim yapsaydı -ortak metinleri- Avrupa Birliği esasları
içinde her iki azınlığın demokratik hakları güvenceye
alınsaydı
Olmadı. Ne oldu? Biz tek yanlı Vakıflar
Yasasını çıkardık, ama oradaki Batı Trakya
Türklerini, Rodos, İstanköy Türklerini yüzüstü bıraktık.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Anadol.
Gündem
dışı ikinci söz, küresel mali kriz ve gıda
politikalarımız hakkında söz isteyen Edirne Milletvekili Necdet
Budaka aittir.
Buyurun
Sayın Budak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Edirne Milletvekili Necdet Budakın,
küresel mali kriz ve ülkemizde uygulanan gıda politikalarına
ilişkin gündem dışı konuşması
NECDET
BUDAK (Edirne) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel
mali kriz ve gıda politikaları hakkında gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
İnsan
için gıda sadece fizyolojik bir ihtiyaç olmayıp aynı zamanda
siyasal, sosyal ve psikolojik değerleri de beraberinde
taşımaktadır. Bunun yanı sıra gıdaya erişim
ve beslenme, temel, vazgeçilmez, evrensel ve anayasal bir haktır. Sosyal
devlet olmanın sorumluluğu ise vatandaşlarımızın
açlık ve gıda krizi gibi felaketlerle
karşılaşmaması için dünyada gelişen olayları
yakından takip etmek, ona göre pozisyon almak ve projeksiyonlar
geliştirmektir.
Sayın
milletvekilleri, 2008 yılı dünyada gıda, enerji ve mali
alanlarda yaşanan krizler yılı olarak tarihe geçmiştir.
Mali kriz hem iç hem de dış talepte daralmaya yol
açmıştır. Gerek Dünya Bankası gerekse OECD raporları
2009da dünya ekonomik büyümesinde gerileme olacağını, ancak
2010 yılından itibaren yavaş da olsa bir toparlanma
olacağını öngörmektedir.
Mali
krizin birçok sektöre etkileri dünyada tartışılmaktadır.
Bunlardan birisi de tarım sektörüdür. Mali kriz özellikle üreticilerin
alım gücünü zayıflatmaktadır. Kuraklık ve biyodizel gibi
faktörlerin de devreye girmesiyle dar gelirli kesimin gıdaya ulaşmada
problemler yaşaması kaçınılmazdır.
1 milyar
insanın yetersiz beslendiği dünyada son mali krizle birlikte 119
milyon insanın daha yoksulluk sınırının altına
itildiği tahmin edilmektedir. Bütün bu nedenlerle uluslararası
kuruluşlar dünyada yaşanan mali kriz ve gıda politikalarına
ilişkin yorumlar yapmakta ve raporlar hazırlamaktadır.
Örneğin, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri açlık sorunu
ve gıda üretimiyle mücadelede yeni gıda politikalarına ihtiyaç
olduğunu ve 2030a kadar dünyada gıda üretiminin yüzde 50
oranında artırılması gerektiğini öne sürmüştür.
Yine gıda krizinin dünyada ekonomik büyümeyi, sosyal gelişimi, hatta
siyasi güvenliği etkileyen çok boyutlu problemlere neden
olabileceğini ifade etmiştir. Birleşmiş Milletler Gıda
ve Tarım Örgütü Başkanı ise küresel ısınma ve
kuraklık nedeniyle dünyanın gıda açısından
geleceğinin endişe verici olduğunu, bu nedenle bir taraftan daha
fazla gıda üretimi hedeflenirken diğer taraftan dünya nüfusunun
frenlenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Amerika Birleşik
Devletleri istihbarat analistlerinin hazırladığı Küresel
Eğilimler 2025 Raporu ise, gelecek yirmi yılda Amerikanın
ekonomik ve siyasal gücünün kısmen azalacağını, gıda
ile su kıtlaşırken silahlanmanın ve dünyada tehlikelerin
artacağını; yine, 2008 Pentagon Raporu ise, biyoteknoloji, tohum
patentleme ve suyun özelleştirilmesi ile dünyada gıda
egemenliğinin sağlanabileceğini ortaya koymuştur.
Bir
başka rapor, Uluslararası Enerji Kurumu 2008 Dünya Enerji Görünümü
Raporu: Rusyanın enerji kartına karşın Amerika ve Avrupa
Birliğinin yeşil ve yenilenebilir enerjiye yöneleceğini,
tarım ürünlerinden biyodizel üretiminin
artırılacağını, bunun da gıda fiyatlarında
dünyada artışa yol açacağını ortaya koymuştur.
Yine,
geçtiğimiz bir ay içerisinde, Avrupada yaşanan doğal gaz
krizinin ardından Macaristan, verimli topraklarını Arap
ülkelerine kiraya vermek suretiyle Tahıla Karşı Doğal Gaz
Projesi adı altında bu ülkelerden doğal gaz almayı
planlamaktadır.
Dünyada
olan bu gelişmeleri yakından takip eden Hükûmetimiz, Devlet Planlama
Teşkilatının 2008 yılında
hazırladığı raporda, tarımda özellikle birikmiş
yapısal sorunları çözemeyen, dünyadaki politika
değişikliklerine zamanında tepki veremeyen, ülkemizde mali
kaynak ihtiyacı da hesaba
katıldığında tarım sektöründe ve gıda sektöründe
gelecekte ciddi sorunlar yaşanabileceğini, gerekli tedbirlerin
alınmaması durumunda Türk çiftçisinin rekabet gücünün zayıflayacağını,
kırsal kesimde artacak yoksulluğun şehirlere göçü tetikleyerek
işsizliğin tırmanmasına neden olacağını
öngörmektedir.
Bütün bu
nedenlerle bizim öncelikli olarak dünyada gelişen bu olaylar
karşısında tarım politikalarını, üniversiteler,
tarımsal araştırma enstitüleri, çiftçi ve sivil toplum
kuruluşlarıyla yakın ilişki içerisinde geliştirmemiz
gerekiyor.
Kuruluş
amacı çiftçileri korumak ve kredi temin etmek olan Ziraat Bankası da
tarım politikalarına daha etkin katılmalı ve kafa
yormalıdır.
Yeni
gıda politikalarına yönelik olarak tarım, enerji, su ve çevreyle
ilgili bakanlıkların eş güdüm içerisinde
çalışmaları önemlidir.
Gübre,
mazot ve tohum gibi girdilerin maliyetlerini azaltmaya yönelik politikalar
geliştirmemiz gerekmektedir.
Su ve toprak
kaynaklarımıza sahip çıkmalı, tarımsal arazilerin amaç
dışı kullanımı önlenmelidir.
Yıllardır
ihmal edilen sulama ve arazi toplulaştırma
çalışmalarına AK PARTİ İktidarları döneminde
gerçekten çok büyük bir hız verilmiştir. Bu
çalışmaları daha da hızlandırıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Budak, devam edin.
NECDET
BUDAK (Devamla) Dünya ticaretinde gittikçe artan ve üretim süreçlerini bile
belirler hâle gelen perakende devlerine karşı üreticilerin güçlerini
birleştirmesini sağlayacak politikalar geliştirmeli ve
kooperatifçiliği güçlendirmeliyiz. Sonuçta, ekonomideki daralmaya
karşın tarımda sağlanacak büyümeyle küresel mali krizden
çok daha az etkilenebiliriz.
Bu duygu
ve düşüncelerle, eşitsizliğin, açlığın,
savaşların ve krizlerin olmadığı, gıda
güvenliğinin sağlandığı, barış içerisinde
sağlıklı ve mutlu insanların yaşadığı
bir dünya diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Budak.
Gündem
dışı üçüncü söz Adli Tıp Kurumunun sorunları
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sacid Yıldıza
aittir.
Buyurun
Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldızın, Adli Tıp Kurumunun sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı
SACİD
YILDIZ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adli Tıp Kurumunun sorunları hakkında konuşmak üzere
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Adli
Tıp Kurumu, Türkiye'nin adli tıp alanındaki en büyük bilirkişilik
kurumudur. Verdiği raporlar, tarafsız olması gereken
mahkemelerin vereceği kararları doğrudan etkileyeceğinden
siyasi otoriteden de uzak çalışması gereken bir kurumdur. Fakat
adli tıp kurumları, ülkemizde Adalet Bakanlığına
bağlıdır ve Kurumun başkan, başkan
yardımcıları ve kurul üyeleri siyasi iktidarın
kararına göre üçlü kararnameyle atanmaktadırlar. Aslına bakarsanız,
bilirkişilik yapanlar da onları denetleyenler de aynı siyasi
otoritenin belirlediği kişilerdir. Bu da adli tıp
kurumlarının bağımsız olma temel prensibine tamamen
aykırıdır. Oysaki demokratik ülke olmanın en önemli
niteliklerinden biri, yargı ve denetleme kurumlarının
bağımsız olmasıdır.
Adli
tıp kurumlarında yaşanan sorunların tespiti için bir hekim
ya da hukukçu olmaya gerek yoktur. Sadece haberleri izlemek, bu anlamda bilgi
sahibi olmak için yeterlidir. Gündeme bomba gibi düşen, vicdanları
rahatsız eden olayları gördüğümüzde ya da doğru
uygulamaların ardından sürgüne gönderilen, görevlerinden el
çektirilen çeşitli adli tıp kurumu uzmanlarını
duyduğumuzda, Adli Tıp Kurumunda düzgün gitmeyen bir şeylerin
olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Üzmez
olayı olarak bilinen, on dört yaşındaki bir kız
çocuğuna cinsel istismarda bulunan Vakit gazetesi yazarı Hüseyin
Üzmezi tahliye ettiren Adli Tıp Kurumu raporu kamuoyunda ve toplumda
büyük tartışmalara neden olmuştur.
Bu
çerçevede Türk Tabipler Birliği, Adli Tıp Uzmanları
Derneği, Türk Pediatri Kurumu, Adolesan Derneği, Çocuk ve Ergen Ruh
Sağlığı Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği
birtakım incelemeler yaptıktan sonra, tartışmalı
raporun bilimsel bakımdan geçersiz ve hukuki olarak yok hükmünde
olduğu yönünde bir basın açıklaması düzenlemişlerdir.
Bu tartışmalar sonrasında Adalet Bakanlığı ve
Adli Tıp Kurumu ülkemizde alışık olduğumuz tavrını
göstermiş, basın toplantısına katılan ve bilimsel
eleştiri getiren kişi ve kuruluşları hedef
almıştır. Adli tıp uzmanları adına konuya
ilişkin bilimsel açıklamalar yapan Adli Tıp Uzmanları
Derneği Başkanı Doçent Doktor Serhat Gürpınara Adli
Tıp Kurumu Yönetimi tarafından kınama cezası verilmiş,
ardından Bakanlık tarafından geçtiğimiz haftalarda
başkanı olduğu 1. İhtisas Kurulu görevinden
alınmış, uzman statüsünde Kurum merkezinden
uzaklaştırılarak Gaziosmanpaşa Şubesine sürgün olarak
gönderilmiştir.
Aynı
süreçte, Adli Tıp Kurumunda çalışan Türk Tabipler Birliği
Merkez Konseyi üyesi ve Büyük Kongre delegesi 2 kişi, Türk Tabipler
Birliği adına açıklamalara katıldıkları için
Kurum Başkanlığı tarafından idari cezalara tabi
tutulmuşlardır. Sonuçta, Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmezi
tahliye ettiren raporu hazırlayanlar değil, konuya bilimsel
eleştiri getirenler soruşturmaya uğrayıp mağdur
olmuşlardır.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Ahmet Hakanın sormuş olduğu şu
soruyu ben de sormak istiyorum: Elinizi vicdanınıza koyup söyleyiniz:
Şu an Hüseyin Üzmeze verilen raporu doğru bulan kişilerden
hangileri, kendi yakını bir kadını Hüseyin Üzmez ile
aynı odada yalnız bırakır? Bu rapor yayınlandığında
Meclis Genel Kurulunda başta AKPli milletvekilleri olmak üzere
feryatların kopması gerekirdi. Oysa, Cumhuriyet Halk Partisi
haricinde kimseden ciddi bir tepki
gelmedi. Üzmezi üzmemek adına bu ülkede hukuk ve tıp ayaklar
altına alındı. Bu olayların yaratılmasında istem
dışı da olsa payı olan Adli Tıp Kurumu için her
şey yolunda diyemeyiz.
Benzeri
bir olay ise çok yakın zamanda patlak vermiş, Susurluk davasında
cezaevine yollanan İbrahim Şahin yine bir Adli Tıp raporuna
dayanılarak serbest bırakılmıştı Hafıza
kaybına uğradı. denilerek.
Tüm bu
yaşananlarla birlikte Adli Tıp Kurumu toplum vicdanında
bilirkişiliğin öncelikli koşulu olan güvenilirliğini ve
tarafsızlığını yitirmiş, verdiği raporlar
tartışılır hâle gelmiştir. Bakınız, Türk
Tabipler Birliğinin Sayın Adalet Bakanına gönderdiği
raporda neler deniyor: Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan
bilirkişi raporlarına bugün artık hiçbir vatandaşın
itimadı kalmamıştır. Bu durum sürdürülebilir değildir
ve Türkiyedeki adli tıp organizasyonu hızla gözden geçirilmeli ve
bilimsel veriler doğrultusunda yeniden yapılandırılmalıdır.
Bunu Türk Tabipler Birliği Sayın Adalet Bakanına gönderdi,
basından öğrendik.
Adli
Tıp Kurumundaki sorunlar aşikârdır. Bütün toplumu, hukuk ve
tıp adamlarını rahatsız eden bu durumun düzeltilmesi için
Cumhuriyet Halk Partisi olarak net önerilerimiz de bulunmaktadır. Her
şeyden önce siyasi otoritenin anlayışı ve güdümü
doğrultusunda yapılan uygulamaların sorunlara bir çözüm
getirmeyeceği aşikârdır.
Bizim net
önerilerimiz şunlardır değerli milletvekilleri:
Kurum,
yargıya en üst düzeyde hizmet sunan, evrensel normlara uygun, mali, idari
ve bilimsel özerkliği olan, çağdaş, bağımsız bir
üst teknik bilirkişi kurumu yapısına
kavuşturulmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Yıldız, devam edin.
SACİD
YILDIZ (Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
Kurumun
işleyişindeki tüm aksaklıklar giderilerek, adaletin doğru
olarak oluşumuna katkısı eksiksiz olarak
sağlanmalıdır.
Adli
Tıp Kurumu yeniden yapılandırılırken derhâl Adalet
Bakanlığına bağlı olmaktan çıkarılmalı
-işin ruhu burada- tayin ve terfiler, oluşturulacak
bağımsız bir kurul tarafından yapılmalıdır.
Bu
geçiştirilecek bir konu olmadığından, Adli Tıp Kurumu
iç yapısı bir an önce gözden geçirilerek yeniden düzenlenmelidir.
Toplum vicdanı ancak bu şekilde rahat eder değerli
milletvekilleri.
Bu duygu
ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlar, sevgilerimi
sunarım.
Teşekkür
ederim. (CHP ve DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yıldız.
Gündem
dışı konuşmaya Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin
cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İstanbul
Milletvekili arkadaşımız Sayın Profesör Sacid
Yıldız Beyin gündem dışı yapmış olduğu
konuşmayla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak için
huzurunuzdayım.
Sayın
Yıldız Adli Tıp Kurumuyla ilgili kısa bilgiler vererek
sözlerine başladı. İzin verirseniz ben birkaç cümleyle Adli
Tıp Kurumunun geçmişiyle ilgili sizleri bilgilendirmek istiyorum.
Adli
Tıp Kurumunun müessese olarak cumhuriyetten önce faaliyete
başladığını ifade etmek isterim. Yıl 1917, 225
sayılı Kanunla Adalet Bakanlığına bağlı
Adli Tıp Müessesesi ve Meclisinin kurulmuş olduğunu görüyoruz.
Ancak Kurtuluş Savaşı esnasında hem Ankarada hem de
İstanbulda iki ayrı kurum olarak çalışmışlarken
cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra çıkarılan kanunla Adli
Tıp Müessesesi olarak cumhuriyetle birlikte faaliyete geçmiş önemli
bir cumhuriyet kurumumuzdur.
Şu
anda hâlâ yürürlükte bulunan 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu
çerçevesi içerisinde hizmetlerini yürütmektedir.
Biraz
önce Sayın Yıldızın da ifade ettiği gibi,
cumhuriyetimizle yaşıt, hatta ondan daha önceye uzanan kökleri olan
bu Kurumumuzun başlıca görevlerini birkaç cümleyle sizlerle
paylaşmak isterim.
Bir defa,
Adli Tıp Kurumu resmî bilirkişilik kurumudur aynı zamanda;.
mahkemelerin, hâkimliklerin, savcılıkların adli tıpa
göndermiş olduğu konularda bilimsel ve teknik görüşler bildirir.
Aynı
zamanda adli tıp uzmanı yetiştiren bir eğitim kurumudur
Adli Tıp Kurumu. Bu bağlamda adli tıp konusunda tıp
doktorlarına uzmanlık eğitimi vermektedir.
Ayrıca,
Kurum dışı adli tıp uzmanlık öğrencileri de belli
periyotlarla Kurumda staj yapma imkânına da sahiptirler.
Değerli
arkadaşlarım, Adli Tıp Kurumu özellikle bizim hükûmetlerimiz
döneminde son derece modern fiziki mekânlara kavuşmuştur.
Sayın
Yıldız uzun yıllar Türk tıbbına hizmet etmiş,
öğrenciler yetiştirmiş değerli bir öğretim üyesidir.
Şu anda da milletvekili olarak aynı Parlamentoda görev
yapıyoruz. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin hemen içerisindeki uygun
olmayan bir mekânda uzun yıllardır faaliyette bulunurken şu anda
44 dönümden ibaret olan -Yenibosnada- son derece modern bir binada hizmetini
yürütmektedir ve buraya gidildiğinde ve gezildiğinde -ki, ben iki kez
Adli Tıp Kurumunu gezme imkânını buldum- son derece modern cihazlarla
ve modern laboratuvarlarla bu alanda hizmet verilmekte olduğunu görüyorum.
Kuşkusuz
İstanbulda Adli Tıp Kurumunun bulunması adli tıp
alanında ülkemizin beklediği hizmetler için kâfi değildir.
Ülkemizin muhtelif yerlerinde de adli tıp hizmeti verecek grup
başkanlıklarına, şube müdürlüklerine de ihtiyaç
vardır. Son yıllarda bu açıdan da önemli mesafeler
alınmıştır. Sanıyorum şu ana kadar
altmış küsur yerleşim yerinde adli tıp şube
müdürlükleri hizmet vermektedir. Yirmi beş yerleşim yerinde de
kurulmasına karar verilmiş ancak faaliyete geçirilmesi için fiziki
mekânların tamamlanması ve tabii buraya görevlendireceğimiz
uzmanların da bir an önce yetiştirilerek buralarda görev yapacak hâle
gelmesi gerekiyor. Bu konuda da Adli Tıp Kurumu Başkanlığının
çalışmaları devam etmektedir.
Biraz
önce ifade ettiğim gibi, gerek teknolojik imkânların artması
gerekse yeni cihazların alınmış olması nedeniyle Adli
Tıp Kurumunda ve Türkiyeye gittikçe yayılmakta olan şube
müdürlüklerinde dosya bekleme süreleri de önemli ölçüde azalmaktadır.
Bakın, sadece İstanbul, yani merkez Adli Tıp Kurumu yılda
yüz bin dosyayla ilgili karar vermektedir ortalama. Türkiye geneline
baktığımızda, Adli Tıp Kurumunun ve şube
müdürlüklerinin adli tıp hizmeti olarak dosya başına verdikleri
hizmet yekûnu rakamsal olarak beş yüz binin üzerindedir. Bu kadar önemli
bir görev ifa etmektedir. Ve burada görev yapan, Adli Tıp Kurumu ihtisas
kurullarında görev yapan, dairelerde görev yapan kişiler,
üniversitelerimizin değişik fakültelerinde, birimlerinde kendi
alanında yetişmiş uzman insanlardır, profesörlerdir,
doçentlerdir, uzmanlardır; bunların önemli bir bölümü de ikinci bir
görev olarak Adli Tıp Kurumunda hizmet etmektedirler.
Peki,
Adli Tıp Kurumunun verdiği tüm raporlar yüzde 100 doğru mudur?
İçinde hatalı olan yok mudur? Kuşkusuz ki vardır.
Peki, bu
durumda ne yapılır? Diyelim ki bir savcılıktan, bir
mahkemeden herhangi bir konuyla ilgili bilimsel görüş istendi Adli
Tıp Kurumunun herhangi bir kurulundan. Tabii ki bu Kurulun kaç
kişiden olduğunu ilgili arkadaşlarımız bilirler, en az
4 kişiyle toplanabiliyor kurul. Kurul bir karar verdiğinde ilgili
savcılığa veya mahkemeye gönderilir. Tabii ki ilgili
savcılık ve mahkeme Adli Tıp Kurumunun bu raporlarıyla
bağlı değildir. Diyelim ki burada hatalı bir görüş,
benimsemediği bir görüşle karşılaştı, geri iade
etme imkânına sahiptir.
Bu
durumda ne olacaktır? Adli Tıp Genel Kurulu toplanmak suretiyle bu
tür raporlarla ilgili itirazları, hatta oy çokluğuyla
alınmış, ittifakla alınmamış birtakım
raporları dahi Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu değerlendirmektedir.
Bu Genel Kurul da altı ihtisas kurulunun başkan ve üyelerinin
tamamının bulunduğu bir kuruldur ve dolayısıyla
hatalı birtakım raporlarla ilgili yeniden inceleme imkânı da
ilgili yasanın içerisinde zaten mevcuttur, vardır.
Sayın
Yıldız tabii, bir örnek de verdi, kamuoyunu son derece meşgul
eden, bir kız çocuğumuzun adının
karıştığı bir davadan da bahsetti, tabii ki kamu
vicdanını son derece rahatsız eden bir durumdu bu.
SACİD
YILDIZ (İstanbul) İbrahim Şahin
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Hayır, o değil
efendim, benim söylediğim başka bir şey. Burada, Genel Kurulun
mehabetine saygı gösterdiğim için daha derinlemesine girmiyorum,
arkadaşlarımız anlıyorlar.
CANAN
ARITMAN (İzmir) Hüseyin Üzmez
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İlgili mahkeme tekrar adli tıbba
göndererek bu raporun yeniden görüşülmesini istedi.
CANAN
ARITMAN (İzmir) Ama tahliye edildi efendim.
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu arada görev süresi
dolmuştu, 6. İhtisas
Kurulunun Başkanı değişti. Bu Kurulda bir eksiklik
vardı, çocuk psikiyatri uzmanı yoktu, daha önce varmış,
ihtisas için Karaelmas Üniversitesine gitmiş, orada doçent olmuş bir
bayan arkadaşımız tekrar Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas
Kuruluna atandı, atanması gerçekleşti. Şimdi, 6.
İhtisas Kurulu, yani, gerçekten ailenin bütünlüğüyle ilgili birçok
raporları veren kurul burasıdır. Bu Kurulun yapısı
önemli ölçüde, görev süreleri dolduğu için değişmiş.
Sayın
Yıldız, demin söylediğiniz o rapor yeniden ilgili kurulca zaten
değerlendirilecektir. Tabii, 3. İhtisas Kurulunun geçmişte
vermiş olduğu şu anda hakkında bir soruşturma yürüyen
kişiyle ilgili raporundan da bahsettiniz. Tabii, geçmişte
verilmiş bir rapordu. Bu Kurulun başkanı da 1997
yılından beri bu Kurulda görev yapmaktadır, herhâlde on
yılı aşkın süredir de burada görevlidir.
Siz
dediniz ki: Burada bir siyasi yapılanmalar filan yapılıyor.
Biz göreve geldiğimizde zaten bu arkadaşlarımız bu
kurullarda görev yapıyordu ve bu işin
başkanlığını yürütüyorlardı. Dolayısıyla,
biz, herhangi bir dalda kendisini yetiştirmiş, profesör olmuş,
doçent olmuş, uzman olmuş kişilerin bu bilgi birikimlerine saygı
gösteriyoruz. Ben bu alanda uzman
değilim, bunları değerlendirecek bir bilgi birikimine
sahip değilim, ama ilgili yasa, eğer hatalı raporlar varsa
bunlarla ilgili nelerin yapılmasını gerektiğini de -biraz
önce kısaca ifade ettiğim gibi- zaten kendi içinde muhafaza
etmektedir.
Adli
Tıp Kurumunun, demin ifade ettim, bir cumhuriyet kurumu olduğunu bir
kez daha altını çizerek ifade
etmek istiyorum. Bu tür kurumlarımızı, efendim, bir kişi
hakkında disiplin cezası verilmiş, falan yerden falan yere
gönderilmiş gibi kişisel birtakım nedenlerle
yıpratmayalım. Eğer bir disiplin cezası verilmişse,
hatalı bir kararsa bu, bununla ilgili idari yargıya gidilebilir.
İdari yargının verdiği kararı da Adli Tıp Kurumu
mutlaka uygulayacaktır. O nedenle birkaç münferit konudan hareketle
böylesine kıymetli bir cumhuriyet müessesesini yıpratmayalım
diye düşünüyorum. Önemli bir görev ifa ediyor.
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) Tahkim etmek istiyoruz Sayın Bakan, tahkim etmek,
yıpratma değil!
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Eksiklikleri olabilir. Bu
eksiklikleri de tamamlamak
Eğer yasayla ilgili sorunları varsa, bu
yasayla ilgili sorunları da burada görüşürüz, önerileriniz varsa
bunları alırız, bu yasada değişiklik gerekiyorsa
bunları alırız.
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) Özerk hâle gelsin Sayın Bakanım
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Önerilerinizi alalım,
değerlendirelim. Gayet tabii biz kurumlarımızın
kendilerinden beklenen hizmetleri vermesini isteriz. Hepimizin müşterek
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) Daha güçlensin, daha güçlensin!
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Gayet tabii, daha da
güçlensin, daha tartışmasız kararlar versin.
SACİD
YILDIZ (İstanbul) Öneri sunduk.
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Ama burada görev
yapanların tamamının da kendi dallarında yetişmiş
uzmanlar olduğunu, önemli bir bölümünün de ikinci bir görev olarak çok
küçük ücretlerle burada hizmet verdiklerini ifade etmek istiyorum. Sayın
Yıldız bunları bilir, ne kadar ücret alır burada bir
profesörümüz; ikinci görev olarak buraya geldiğinde son derece sembolik
bir ücretle
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Maaşını artırın Sayın
Bakanım!
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
sadece bir hizmet
amacıyla burada görev yaptığını herhâlde takdir
edeceklerdir.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, bir dakika müsaade eder misiniz, heyet geldi de onu
takdim edeceğim müsaadenizle.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Çeşitli
İşler
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Finlandiya
Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Pertti
Salolainene Başkanlıkça Hoş geldiniz denilmesi
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Finlandiya Parlamentosu Dışişleri
Komisyonu Başkanı Sayın Pertti Salolainenin
Başkanlığındaki heyet şu anda Genel Kurulumuzu
teşrif etmişlerdir. Kendilerine Meclis adına Hoş
geldiniz. diyorum. (Alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın,
Adli Tıp Kurumunun sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (Devam)
BAŞKAN
Buyurun, devam ediniz efendim.
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Sayın
Başkanım, izin verirseniz ben de sözlerimi tamamlayayım. Ben de
misafirimize Hoş geldiniz. diyorum.
Sayın
Yıldıza adli tıpla ilgili bu açıklamaları sizlerle
paylaşma imkânı verdikleri için teşekkür ediyorum. Tabii ki
uyarılarından yararlanacağız. Türk Tabipler Birliğinin
bana gönderdiği dosya yeni geldi, henüz inceleme imkânı
bulamadım.
SACİD
YILDIZ (İstanbul) Efendim, o paralelde
yapılandırılsın.
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Tabii ki o önerilerden de
yararlanacağız. Biz sadece kurumlarımızın milletimize
gerçekten yasada öngörülen şekilde, çağdaş seviyenin üstünde
hizmet vermesini arzu ederiz. Hepimizin de temel arzusunun bu olduğunu
düşünüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakanım.
Sayın
Sakık, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Adli Tıp Kurumunun sorunlarına ilişkin
açıklaması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
SIRRI
SAKIK (Muş) Muş bölgesinde yaşanan bir olayı Sayın
Bakanımla paylaşmak istiyorum, eğer müsaadeniz olursa. Adli
Tıp Kurumuyla ilgili Muşta yaşanan bir
sıkıntıyı Sayın Bakanıma iletmek istiyorum.
Şimdi,
Muş Diyarbakıra 180 kilometre uzaklıkta ama adli bir vakada
muhakkak Malatyaya sevk yapılıyor; Malatya 350 kilometre ve insanlar
mağdur oluyorlar. Acaba bu noktada, Muştaki
sıkıntıyı gidermek için Diyarbakıra talimat
verilebilir mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakanım, cevap vereceksiniz herhâlde.
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Tabii,
bahsettiğiniz konuyla özel olarak ilgileneceğim, konuyu detaylı
olarak bilmiyorum. Döndükten sonra
Adli Tıp Kurumuyla temasa geçerek
gerçekten söylediğiniz noktada bir sıkıntı
yaşanıyorsa, vatandaşlarımız mağdur oluyorlarsa,
bu mağduriyeti gidermek için yapılması gereken neyse bunun
gerçekleşmesi için gayret edeceğimi ifade etmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Sakıka.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi
vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler
1.- Kore Cumhuriyeti Ulusal Meclisi
Başkanı Kim Hyong-O ve beraberindeki heyetin, ülkemize resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/678)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 22 Ocak 2009
tarih ve 40 sayılı Kararı ile Kore Cumhuriyeti Ulusal Meclisi
Başkanı Sayın Kim Hyong-O ve beraberindeki heyetin ülkemizi
ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.
Söz
konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanunun 7. Maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
2.- Mısır Halk Meclisi
Başkanı Ahmet Fathy Sorour ve beraberindeki heyetin, ülkemize resmî
ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/679)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 22 Ocak 2009
tarih ve 40 sayılı Kararı ile Mısır Halk Meclisi
Başkanı Sayın Ahmet Fathy Sorour ve beraberindeki heyetin
ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.
Söz
konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanunun 7. Maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır. Önergeleri okutuyorum:
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20
milletvekilinin, 1978 yılında Kahramanmaraşta yaşanan
olayların ve sorumlularının araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/315)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1978'de
Kahramanmaraş'ta yaşanan, planlı ve organize olduğu iddia
edilen katliamın, gizli kalan yönlerinin açığa
çıkarılması, gerçek suçlulara ulaşılması için ve
toplumsal hayatı nasıl etkilediği hususunda araştırma
yapmak üzere Anayasanın 98. TBMM İç Tüzüğü'nün 104. ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması
İçin gereğini arz ederim.
1) Fatma
Kurtulan (Van)
2) Ahmet
Türk (Mardin)
3)
Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
4) Emine
Ayna (Mardin)
5) Ayla
Akat Ata (Batman)
6)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
7) M.
Nezir Karabaş (Bitlis)
8) Bengi
Yıldız (Batman)
9)
Sırrı Sakık (Muş)
10) M.
Nuri Yaman (Muş)
11) Özdal
Üçer (Van)
12) Aysel
Tuğluk (Diyarbakır)
13)
Pervin Buldan (Iğdır)
14)
Gültan Kışanak (Diyarbakır)
15)
Akın Birdal (Diyarbakır)
16)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
17) Hasip
Kaplan (Şırnak)
18)
Sevahir Bayındır (Şırnak)
19)
Şerafettin Halis (Tunceli)
20) Osman
Özçelik (Siirt)
21) Hamit
Geylani (Hakkâri)
Gerekçe:
1978'in
Aralık ayında, resmi rakamlara göre 100'ün üzerinde
vatandaşın hayatını kaybettiği, resmi olmayan
rakamlara göre ise, 500 vatandaşın hayatını
kaybettiği, 1.500'e yakın vatandaşın
yaralandığı, Kahramanmaraş'ta yaşanan katliam,
yıllarca, 'devlet sırrı' olarak saklanmıştır.
Saklanmasının nedeninin, katliamda devlet görevlilerinin
aldığı rol olduğuna ilişkin ciddi iddialar ileri
sürülmesine rağmen, iktidara gelen hükümetlerin hiç biri olayın
üzerine gitmemiştir. Sol görüşlü kişilerin ve Alevi-Kürt
vatandaşlarımızın hedef alındığı
katliamlar, günlerce sürmüş, güvenlik güçlerinin müdahalede yetersiz
kalmış olduğu söylenmişse de, organize olan ve çok sayıda
devlet görevlisinin adının karıştığı iddia
edildiği saldırıya, güvenlik güçlerinin bilinçli olarak
müdahalede bulunmadığı ileri sürülmüştür. Birçok mahallede,
sokakta, evde kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden
vatandaşlarımız katledilirken, ildeki askerî birliklerin
saldırganları engellemediği iddiaları sonradan ortaya
çıkan raporlarda daha da ciddiyet kazanmıştır. Dönemin
Başbakanı Bülent Ecevit'in ölümünün ardından açılan
arşivlerinde ortaya çıkan belgeler de katliamın MİT
görevlileri tarafından planlandığı iddialarını
güçlendirmesine ve olayın aydınlatılması için bir çok ipucu
vermesine rağmen, devlet olayı aydınlatmak için hiçbir çaba
harcamamış, sanıklar göstermelik olarak
yargılanmış ve sonradan hepsi beraat etmiştir.
Olayların faili olarak 804 kişi yargılanmış, birinci
derecede rol oynayan 68 kişi hiç yakalanmamış, 29 kişi
hakkında verilen idam ve 7 kişi hakkında verilen müebbet hapis
cezası Yargıtayca bozulmuştur. Ayrıca dönemin
İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı tarafından
katliamın açığa çıkartılması için özel bir ekip
görevlendirildiği, hazırlanan ayrıntılı raporun
İçişleri Bakanlığı'na sunulduğu, ancak raporun
içeriğinin gizli tutulduğu da basına ve kamuoyuna yansıyan
iddialar arasındadır. Katliamın, gizli servislerdeki arşiv
belgelerinin açıklanmaması, faillerinin beraat etmiş olması
ve olaya adı karıştığı iddia edilen kimi
isimlerin hâlâ devletin çeşitli kademelerinde görev yapıyor
olması kaygı vericidir. Benzer örneklerini çokça
yaşadığımız, üzeri örtülmeye çalışılan
ve sorumlularının yargılanmadığı katliamlarla
yüzleşmek, sorumluları, hukuk devletinin gereğini yerine getirecek
şekilde yargılamak büyük önem taşımaktadır. Türkiye,
geçmişindeki bu karanlık dönemi aydınlatmak zorundadır.
2.-
Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, güvenlik güçlerine
yönelik işkence ve kötü muamele iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/316)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Güvenlik
güçlerinin son zamanlarda artarak uyguladığı işkencenin ve
kötü muamelenin önlenmesi için alınacak tedbirlerin tayin edilmesi ve söz
konusu iddiaların araştırılması için Anayasa'nın
98. TBMM İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ederim.
1) Fatma Kurtulan (Van)
2) Ahmet
Türk (Mardin)
3)
Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
4) Emine
Ayna (Mardin)
5) Ayla
Akat Ata (Batman)
6)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
7) M.
Nezir Karabaş (Bitlis)
8) Bengi
Yıldız (Batman)
9)
Sırrı Sakık (Muş)
10) M.
Nuri Yaman (Muş)
11) Özdal
Üçer (Van)
12) Aysel
Tuğluk (Diyarbakır)
13)
Pervin Buldan (Iğdır)
14)
Gültan Kışanak (Diyarbakır)
15)
Akın Birdal (Diyarbakır)
16)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
17) Hasip
Kaplan (Şırnak)
18)
Sevahir Bayındır (Şırnak)
19)
Şerafettin Halis (Tunceli)
20) Osman
Özçelik (Siirt)
21) Hamit
Geylani (Hakkâri)
Gerekçe:
İfadenin
suç sayılması ülkemizde, insan haklarının
korunmasının önündeki en büyük engeldir. İfade
özgürlüğündeki kısıtlamalar nedeniyle kimi zamanlarda
kalabalık gruplar kolluk kuvvetlerinin sert ve sınırsız
yetki içeren müdahaleleri karşı karşıya kalmaktadır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Ocak 2008'de
yayımladığı yıllık raporunda, Türkiye'de insan
hakları standartlarında bir gerileme yaşandığını
vurgulamıştır. Güvenlik güçleri tarafından sivillere
yönelik öldürücü nitelikte ateş açılmasının 2007
yılında da ciddi kaygı uyandırmaya devam ettiğini
belirtmiş, polisin veya jandarmanın "genellikle öldürme
olayının kişi dur ihtarına uymadığı için gerçekleştiğini
iddia etse de, bazı vakalarda yargısız infaz olarak
nitelendirilebilecek durumlar yaşandığını"
vurgulamıştır.
2006 ve
2007 yıllarında 10 bin 886 polis ve jandarma, 4 bin 662 kişiye
işkence yapmakla suçlanmıştır. Bu yıllar arasında
21 kişi işkenceden hayatını kaybetmiştir. Özgür-Der'in
temmuz ayı hak ihlalleri raporunda, 2008 yılının ilk
altı ayında 32 kişinin kolluk kuvvetleri tarafından 'Dur'
ihtarına uymadığı gerekçesiyle vurularak hayatını
kaybettiği açıklanmıştır. Ramazan Dal, İkbal
Yaşar, Zeki Erinç, Mehmet Deniz 2008'in Mart ayında yapılan
toplu gösteri ve yürüyüşler sırasında güvenlik güçlerinin
müdahalesi sonucunda hayatını kaybetmiştir. 2008 Newroz ve 1
Mayıs İşçi Bayramında yüzlerce kişi, kolluk
kuvvetlerince darp edilmiş ve kimi vatandaşlarımız
vücutlarının çeşitli yerlerine aldıkları yaralar
nedeniyle sakat kalmıştır. İşkencenin ve kötü
muamelenin neredeyse herkesin karşı karşıya
kalabileceği bir olgu haline gelmiş olduğu bu süreçte, acil
önlemlerin alınması kaçınılmaz olmalıdır. Bu
nedenlerle bir Meclis araştırma komisyonu kurulması elzemdir.
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 23 milletvekilinin, Tokat ilinde kırsal alanda yaşayan halkın
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/317)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tokat ili
kırsal alanda yaşayan halkımızın
sorunlarının çözümü ile ilgili Anayasanın 98. İç
tüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırması için gereğini arz ve talep ederiz.
1)
Reşat Doğru (Tokat)
2) Oktay
Vural (İzmir)
3) Mehmet
Şandır (Mersin)
4) Kadir
Ural (Mersin)
5) Hasan
Çalış (Karaman)
6)
İsmet Büyükataman (Bursa)
7) D. Ali
Torlak (İstanbul)
8) Osman
Ertuğrul (Aksaray)
9) Recep
Taner (Aydın)
10)
Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
11)
Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
12) Kamil
Erdal Sipahi (İzmir)
13)
Beytullah Asil (Eskişehir)
14) Hakan
Coşkun (Osmaniye)
15)
Şenol Bal (İzmir)
16) H.
Hamit Homriş (Bursa)
17)
Muharrem Varlı (Adana)
18)
Hüseyin Yıldız (Antalya)
19) Behiç
Çelik (Mersin)
20) Erkan
Akçay (Manisa)
21)
Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
22)
Necati Özensoy (Bursa)
23) Ahmet
Duran Bulut (Balıkesir)
24)
Mustafa Kalaycı (Konya)
Gerekçe:
Tokat
ilimiz, Karadeniz Bölgesi ile İç Anadolu bölgesi arasında yer
almaktadır. 6000 yıllık mazisi boyunca, birçok medeniyete ev
sahipliği yapmış olup, tarihi, kültürel, turizm ve tarımsal
potansiyeli yüksek olan bir ilimizdir.
Karadeniz
Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesi, İklimi arasında geçit bölgesi
iklimine sahip olup iklim, toprak ve ekolojik yapısı ile 230 metreden
1500 metre rakımlara kadar tarımsal potansiyeli yüksek ve zengin bir
üretim desenine sahiptir.
Kelkit
vadisinde yer alan Niksar ve Erbaa ovaları, Yeşilırmak üzerinde
yer alan Gözova, Kazova ovalarında bulunan Merkez, Pazar, Turhal
İlçeleri ve Çekerek ırmağından faydalanan Zile ilçesi olmak
üzere sulu tarım yönüyle önemli merkezlerdir.
Söz
konusu ovalarda sulama kanalları ve bu ilçelerin dışında
yer alan yerlerde ise gölet yapımı gerçekleştirilerek
tarımsal potansiyel artırılmıştır.
Tarıma
dayalı sanayi olarak Turhal İlçesinde Şeker Fabrikası,
Merkezde Sigara Fabrikası ve Dimes Meyve suyu sanayi gibi önemli sanayi
kuruluşları yanında Mezbaha ve mandıralarda hayvansal
ürünlerin değerlendirilmesi amacıyla kurulmuştur.
Tarım
ve Köyişleri Bakanlığına bağlı Toprak ve Su
Kaynakları Araştırma Enstitüsü ve Gaziosmanpaşa
Üniversitesi Ziraat Fakültesinin bulunması Tokat ilinin, Tarımsal
Potansiyeline ayrı bir değer katmaktadır.
Tokat
ilinin bu tarımsal potansiyeline rağmen, halkımız
kırsal alanda geçimini sağlayamamakta ve bulundukları yerleri
terk etmektedirler.
Tokat
tarımında öne çıkan başlıca ürünlerin, Şeker
Pancarı, Domates, Buğday ve Tütün olduğu görülmektedir.
Yoğun bir şekilde girdi kullanımı ile üretilen
Şekerpancarı ve Domates üreticileri son yıllarda ciddi
sıkıntı çekmişlerdir.
Girdi
fiyatlarında son 6 yılda % 200lere varan artışlar varken,
şeker pancarı destekleme alım fiyatları,
bırakınız artırılmayı bir önceki yıldan daha
aşağı düzeylerde gerçekleşmiştir.
Domates
fiyatlarında yaşanan istikrasızlık ve özellikle hasat
dönemlerinde ortaya çıkan ihracattaki tıkanmalar üreticileri sürekli
olarak olumsuz etkilemiş ve üreticiler ürünlerini hasat yapmadan arazide
bırakmışlardır.
Tütün
üretimi açısından bakıldığında da durum
aynıdır. Girdilerdeki asgari 2 kat artışa rağmen,
tütün alım fiyatları 2002 yılına göre ancak % 60-70
civarında artış göstermiştir.
2000
Yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre; İl
geneli nüfusu 828.027 kişi olup, bunun 401.762'si şehirlerde ve
426.265'i köylerde yaşamaktadır. Köylerde yaşayan nüfus %
51,4.tür.
Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminde yer alan son kayıtlara göre, Tokat
İli nüfusunun 617.158 kişi olduğu bu nüfusun, % 56,5'i
şehirlerde, % 43,9' u köylerde yaşamaktadır.
TÜİK
verilerine göre, 1991 yılında 64.791 adet olan tarımsal
işletme sayısı, 2008 yılı itibarı ile 61.419
adete düşmüştür.
Bu
veriler göstermektedir ki, ekonomisi büyük ölçüde tarıma ve tarıma dayalı
sanayiye bağlı olan ilimizde, insanlarımız tarımı
terk etmiş, kırsal alanda yaşayan nüfus oranı 8 yılda
% 7,5 azalmıştır. Bu nüfusun il içerisinde
kalmadığı ve İl dışına göç ettiği
toplam nüfustaki 200.000 kişilik azalmadan anlaşılmaktadır.
Bu nedenlerle,
Kırsal alanda yaşayan insanımızın gelir
kaynağının artırılarak, çiftçilerin arazilerini ve
işletmelerini terk ederek göç etmelerinin önlenmesinin Türkiye Büyük
Millet Meclisince araştırılarak gerekli önlemlerin
alınması yerinde olacaktır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet? Buradalar.
Geçen
birleşimde tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı.
Şimdi,
maddelerine geçilmesini oylarınıza
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) Yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN
Tespit yapalım:
Sayın
Anadol? Burada.
Sayın
Arıtman? Burada.
Sayın
Barış? Burada.
Sayın
Yıldız? Burada.
Sayın
Kaptan? Burada.
Sayın
Köse? Burada.
Sayın
Ergin? Burada.
Sayın
Ünsal? Burada.
Sayın
Paçarız? Burada.
Sayın
Coşkuner? Burada.
Sayın
Özer? Burada.
Sayın
Aydoğan? Burada.
Sayın
Arat? Burada.
Sayın
Seçer? Burada.
Sayın
Gök? Burada.
Sayın
Arifağaoğlu? Burada.
Sayın
Yazar?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Takabbül ediyorum.
BAŞKAN
Siz takabbül ediyorsunuz.
Sayın
Seyhan? Burada.
Sayın
Günday? Burada.
Sayın
Baratalı? Burada.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
- Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız
vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)
(Devam)
BAŞKAN
- Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1-
21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununun 12 nci maddesinin
altıncı ve yedinci fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Belediyelerin
ve il özel idarelerinin görev alanlarında kalan kültür
varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi
amacıyla kullanılmak üzere 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı
Emlak Vergisi Kanununun 8 inci ve 18 inci maddeleri uyarınca mükellef
hakkında tahakkuk eden emlak vergisinin % 10'u nispetinde
Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına
Katkı Payı tahakkuk ettirilir ve ilgili belediyesince emlak vergisi
ile birlikte tahsil edilir.
Tahsil
edilen miktar, il özel idaresi tarafından açılacak özel hesapta
toplanır. Bu miktar; il özel idaresince ve belediyelerce kültür
varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi
amacıyla hazırlanan projeler kapsamında kamulaştırma,
projelendirme, plânlama ve uygulama konularında kullanılmak üzere il
özel idaresine ve il sınırları içindeki belediyelere vali
tarafından aktarılır ve bu pay valinin denetiminde
kullanılır. İl özel idarelerince yapılan projeler için
kullanılan miktar özel hesabın % 30unu geçemez.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz istemleri var.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Hüseyin Ünsal, Amasya Milletvekili; Tokat
Milletvekili, Milliyetçi Hareket Partisinden Reşat Doğru;
Şırnak Milletvekili, Demokratik Toplum Partisi Grubundan Hasip
Kaplan. Şahısları adına söz istemi: Mersin Milletvekili
Behiç Çelik, Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı.
İlk
söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ünsalda.
Buyurun
Sayın Ünsal. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2863
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının 1inci maddesi, 2863 sayılı Kanunun
12nci maddesinde, belediyelere emlak vergilerinden taşınmaz kültür
varlıklarının korunmasına katkı payı olarak
tahakkuk ettirilen ve il özel idarelerinde toplanan katkı payından
belirli miktarda il özel idarelerinin de yararlanması yönünde düzenleme
yapılmaktadır. Yani oluşan kaynaktan il özel idarelerinin de
kısmen kullanımının sağlanması istenmektedir.
Bu
yöndeki düzenlemeyle, belediyelerce kullanılmadığı saptanan
kaynağın kullanımı ve bölüşümüne il özel idareleri de
dâhil olmak üzere yeni bir sorun alanı yaratılmaktadır. Biz,
tabii, burada bir şeyi çok ciddi bir şekilde merak ediyoruz. En son
yapılan, 2007 yılındaki, bu il özel idarelerinde toplanan
paraların iller bazında miktarı nedir? Bilgi sahibi
olamadık. Komisyondaki arkadaşlarımıza sorduk, onlar da
olamamışlar. Bu payların ne kadarı
kullanılmış ne kadarı kullanılmamış? Ama
doğru olan bir gerçek var: Gerçekten belediyelerce bunun yeteri kadar
kullanılmadığını biz birkaç tane vilayeti inceleyerek
bulduk. Şimdi, bu sorun il özel idarelerine aktarılınca çözülecek
mi? Çözülmeyecek ve yeni bir sorun alanı çıkacak. Bir kere
yapılan uygulamayla yetki, uygulama ve denetim kurumu ortadan kalkacak ve
tarihî dokunun korunması, kültür mirasına sahip çıkma gibi
konularda bırakın koruma ve sahip çıkmayı, eserler ve miras
elden çıkacaktır. Peki, bunu düzenlemenin doğuracağı
sakıncalar nelerdir, bir sıralayalım:
Bizler
karşı oy yazımızda söyledik. Karşı oy
yazısında şöyle söyledik: Vali hem denetleyen, hem yöneten,
proje uygulayan makam konumuna getirilmektedir. Bu nedenle bu özel hesapta
toplanan paranın denetimi için farklı bir mekanizma kurulması
gereklidir. Düzenlemede bu ayrıntıya hiçbir şekilde yer
verilmemiştir.
Hangi
belediye ne kadar ödedi veya ödemedi, hangi projeler hazırlandı ve
projelere ne kadar ödenek ayrıldı? gibi sorulara cevap verecek
şeffaf bir mekanizma bu düzenlemeyle
oluşturulmamıştır. Bu büyük bir eksikliktir.
İkinci
önemli bir sakınca da taşınmaz kültür
varlıklarının korunmasına katkı payının
belediyelerce kullanılmaması sorun iken söz konusu payın il özel
idarelerinin de kullanımına açılmasıyla sorun çözülmeyecek,
tersine sorun alanları oluşacaktır.
Yasanın
değişiklik gerekçesinde Büyük meblağlar toplanmasına
rağmen, toplanan paralar pek çok yerde gereği gibi harcanamamakta ve
paralar banka hesabında atıl olarak tutulmaktadır.
denilmektedir.
Yaşanan
süreçte yeterli teknik kadrolara, uzman elemanlara sahip olmayan küçük
belediyelerin yararlanmaları mümkün olmamıştır. Aynı
belediyeler gibi teknik kadro, örgütlenme ve deneyime sahip olmayan il özel
idareleri de aynı sıkıntıyı yaşayacak, sorun
çözülmeyecek, çatallanacaktır.
Ben
Sayın Bakanın bütçe konuşmasındaki rakamlardan
çıkarıyorum. Şu ana kadar zaten sadece Koruma Uygulama Denetim
Büroları kurulmuş, KUDEBler kurulmuş. 81 ilin 9 tane il özel
idaresinde böyle bir KUDEB kurulduğu, binlerce belediyenin de sadece 23
tanesinde KUDEB kurulduğu rakamlarını elde ettik.
Dolayısıyla sorun çözülmemiştir. Bu yasa, KUDEBlerin
kurulması, koruma kültürünün gelişmesine hiçbir olanak
tanımayacak bir değişikliği önermektedir.
Üçüncüsü
de kültür varlıklarının korunmasına katkı payı
mali destek ötesinde belediyeleri koruma kültürü ve uygulamaları dâhil
etme amacı güden sadece belediyelere ayrılmış önemli bir
kaynakken bu belediyelerin elinden alınmak istenmektedir.
Kültür
varlıklarının korunması için bu pay, kaynak sadece o
varlığın ihyası değil, aynı zamanda belediyelerde
koruma kültürünü yerleştirmek amaçlı yerel bir kaynaktır.
Kaynağın kullanım alanını genişletme, fonun
amacının dışına çıkılmasına neden olunacaktır.
Her ilde
belediye sınırları ve dışından toplanan emlak
vergileri toplamının birbirlerine oranı değişmektedir.
Bu nedenle, tasarıda konulmak istenen yüzde 30 oran, toplanan katkı
payı havuzunda il özel idaresi ve belediyeler arasında
kullanımlarda haksızlıkları meydana getirecektir çünkü
toplanan paraların, meblağların büyük bir kısmı
belediye hudutları içerisindeki emlak vergilerinden olmaktadır.
Beşincisi
de kaynak toplamanın iller bazında yapılmasından kaynaklanan
eşitsizlik kaynağın harcanmasında da söz konusu
olacaktır. Özellikle güneydoğu ve doğu illerinde emlak vergisine
dayanak olan emlak değerleri düşüktür. Aynı zamanda emlak
vergisi ödeyen mükellef sayısı da düşüktür.
Dolayısıyla teknik kapasitesi yüksek olan belediyeler çok sayıda
proje hazırlamaktadır. Oysaki doğu ve güneydoğuda bu
hazırlık olmadığı gibi, yapılan projeler de il
özel idarelerine kaynak aktarılarak neredeyse uygulanamaz hâle getirilecektir.
Belediyeler
için ayrılan bu kaynak, kültür ve tabiat varlıklarının
korunmasında önemli bir kaynaktır. Eğer bu kanunda bir
değişiklik yapılacaksa kalıcı bir model
oluşturmak için değişiklik yapılmalıdır. Tabii ki
bunun için önerilerimiz var. Bu önerilerimizi de sıralamak isteriz.
Bir
tanesi: Taşınmaz kültür varlıklarının korunması
için ayrılan katkı payının kullanımında
yaşanan sorunların saptanması, atıl durumda bulunan bu
kaynakların nasıl kullandırılacağı, proje üretimi
ve uygulamaların nasıl çoğaltılacağına
ilişkin bir yapılandırmaya gidilmelidir. Bu yapılandırma
nasıl olacaktır? Tabii ki sivil toplum örgütleriyle yapılacak
ilişkiler ve meslek örgütleriyle yapılacak ilişkiler bunda
önemlidir. Özellikle şehir plancıları odası, mimarlar odası
gibi kuruluşlarla yerel yönetimleri buluşturacak bir model bu kanunda
getirilmemiştir. ÇEKÜL Vakfı gibi, Tarihî Kentler Birliği gibi
kuruluşlarla bir model oluşturma yoluna gidilmemiştir.
İkincisi:
İller bazında katkı payı modelinden doğan
eşitsizliğin önlenmesine yönelik düzenlemeler geliştirilmelidir.
Üçüncüsü
ise çok önemlidir: Siyasi çıkar, kayırmacılık, rant
yaratma, yerinden etme, mutenalaştırma gibi gizli amaçları
önlemenin yolu üniversiteler, meslek odaları ve sivil toplum örgütleriyle
ilişkilendirildiğinde o kuruluşların
katılımıyla projeler hazırlanmalıdır. Kanun buna
müsait değildir. Yapılan değişiklikler de bu konuya olanak
vermemektedir.
Dördüncüsü:
Toplumun her kesiminin katılımıyla hazırlanmış
koruma amaçlı projelere kaynak aktarılmalı, tekil
anlayışla hazırlanmış projeler
ayrıştırılmalı ve ona göre kaynak
aktarılmalıdır.
Beşincisi:
Belediyelere kültürel miras ve koruma kanununda uzman personel yapısı
oluşturulması ve bu uzman personellerin de istihdam edilmesi yoluna
gidilmesidir. Bu konuyla ilgili belediyelere yeterli destek programları ve
çözümler getirilmelidir.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; belediyeciliğin ne
olduğunu, zorlukları ve sorunlarını bizzat yaşayan bir
arkadaşınız olarak, belediyelerin proje üretmekte
zorlandıkları ve yeterli sunum yapamadıkları savı bir
anlamda doğrudur, katılıyorum ancak bunun çözümü, ödeneklerini
ellerinden almak değil, onları proje üretecek bilgi ve belgeye
kavuşturmaktır. Dolayısıyla belediyelere gerekli bilimsel
ve yönetsel desteği sağlamadan onların proje üretmediklerini
ileri sürmek haksızlıktır.
60ıncı
Hükûmetin maalesef bu uygulamaları devam etmektedir. Belediyelerin
ellerinden olanaklar ve kaynakların alınma yoluna bu dönemde çok
hızla gidilmiştir. Yakın zamanda
yaşadığımız belediyelerin kapatılmasıyla
ilgili yapılan kanun ve en son bu kültür ve tabiat varlıklarıyla
ilgili düzenlenen tasarı, bunun çok önemli bir örneğidir.
23üncü
Dönemde yerel yönetimlerle ilgili çıkardığınız
kanunlar bu özetlerle bitmemektedir ama yerel yönetimleri bu anlamda
desteklemek için bir değişiklik önergesiyle tasarının bu
maddesine katkı sunmak istiyoruz, tasarıyı bu anlamda
değerlendirmenizi istiyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bir de Amasyayla ilgili yapmış
olduğumuz bir öneriyi Sayın Bakanımıza iletmemize
rağmen henüz bir gelişmenin olmadığını
Şu
meşhur elektrik aydınlatma direkleriyle ilgili Sayın
Bakanım ve bu sadece Amasyanın sorunu değil. Bu ülkenin her
vilayetine aynı model elektrik direkleri dikiliyor. Bunun sebebini hâlâ
merak ediyoruz.
Ayrıca,
yine Amasyamızın Hatuniye Mahallesinde Yalıboyu Evlerinin
düzenlenmesiyle ilgili cevabınızı aldım. Teşekkür
ediyorum. Fakat burada rakamlar o kadar uçmuş ki yapılan
yardımların yüzde 14 seviyesinde kaldığı
Gönderdiğiniz şeyden onu çıkardım. Bu yapılan
yardımlar yeterli değil. Dolayısıyla yapılan bu
yardımların biraz daha kısıtlı konutlara
yapılmasıyla o bölgenin tamamlanmasında büyük katkınız
olacağını düşünüyorum.
Biraz
sonra değişiklik önergesiyle ilgili konuşmama devam
edeceğim.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ünsal.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Reşat Doğru.
Sayın
Doğru, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 266 sıra sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, geçtiğimiz pazar günü Gümüşhane Zigana Geçidinde
çığ felaketinde hayatını kaybeden Trabzon
Dağcılık Kulübü üyeleri Doktor Davut Akdeniz ve
arkadaşlarına Allahtan rahmet diliyor, ailelerine, camialarına
başsağlığı diliyorum.
Tarihsel
süreç içerisinde toplumların ürettiği ve kuşaktan
kuşağa aktardığı, her türlü maddi ve manevi
özelliklerin bütünü olan kültür bir
toplumun kimliğini oluşturur. Bugün üzerinde görüşmeler
yapacağımız kanun tasarısı kültürün maddi ögeleri olan
binalar ve yapılar hakkındadır.
Bir
toplumun dünyanın herhangi bir yöresinde yıllar öncesinde
yaşadığının anlaşılmasının en
önemli göstergesi olan kültürel varlıkların korunması
gereklidir. Günümüzde bazı devletler geçmişten insanlığa
miras kalan başka milletlerin, özellikle de Türk kültür eserlerinin
izlerini yok etme gayretleri içerisinde görülmektedirler. Özellikle Bosna
Savaşı sırasında camiler ve köprülerin
yıkılması ve Suudi Arabistanda Ecyad Kalesinin ve Hicaz Demir
Yolunun yıkılması bunlara örnektir. Bazı ülkelerin de
yurdumuzdaki kendi toplumlarına ait eserlerin korunması yoluna
gittikleri görülmektedir. Başta Akdamar Kilisesinin onarımı
olmak üzere birçok eserin korunması için çalışmalar
yapılmakta, Yunanistan Hükûmetinin Rum eserlerini bedava onarmak için
yerel yönetimler nezdinde devreye girdiği İçişleri
Bakanlığının genelgesinden anlaşılmaktadır.
Türkiye
Cumhuriyeti, Türk kültür değerlerinin korunmasına büyük önem
vermiş, yurt dışında bu amaçla, Balkanlarda, Türk
dünyasında ve Moğolistanda önemli çalışmalar
yapmasının yanında yurt içinde de kültür
varlıklarının korunması için genel yönetime ve yerel
yönetimlere kanunlarla önemli görevler vermiştir, görüşmekte
olduğumuz tasarıda olduğu gibi özel finansman kaynakları da
geliştirmiştir.
Görüşmekte olduğumuz kanunun 1inci
maddesi ülkemizin nasıl yönetildiği hakkında iki önemli sonuç
çıkarmaktadır.
Bunlardan
birincisi, ülkemizi yöneten AKP İktidarının planlı bir
yönetim göstermediği, günlük politikalarla önünü göremeyen bir yönetim
anlayışı sergilediği gerçeğidir. Çünkü yakın
zamanda belediyelerin gelirlerini artırmak için bu Mecliste yasal
düzenlemeler yapılmış olup borçları affedilmiştir.
Bugün de belediye gelirlerinden oluşan kaynaktan yüzde 30 kesinti yaparak,
il özel idarelerine -aynı amaçla kullanmak üzere de olsa- kaynak aktarma yoluna
gidiliyor.
Bir
diğer sonuç ise kanunun genel gerekçesindeki Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerindeki iller ağırlıkta olmak üzere pek çok
şehirde herhangi bir projeye aktarım yapılmamakta
Bu durum;
belediyelerin proje geliştiremedikleri
şeklindeki ifade ile kanun
tasarısının altında imzası bulunan Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın Komisyondaki beyanı ile ortaya
çıkan bir gerçektir.
Sayın
Bakan, Komisyonda kültür ve tabiat varlıklarının korunması
için emlak vergisinden yapılan yüzde 10luk kesintilerle oluşan
hesapta 2007 yılı sonu itibarıyla 234 milyon YTL olduğunu,
bunun ancak 90 milyon YTLsinin kullanıldığını
belirtmiştir. Bu da çoğunluğu AKP yönetiminde olan belediyelerin
bu konudaki başarısızlığını göstermektedir.
Elbette ki belediyeciliği imar rantlarından yararlanma ve millî
birlik ve beraberliğe saldırma şeklinde değerlendiren
bazı belediyelerden bu konuda başarı beklenemezdi.
Gelin,
Milliyetçi Hareket Partili belediyelerin kültür varlıklarının
korunması konusundaki başarılı çalışmalarına
bakalım. Size bu konuda ülkemizde MHPli belediyelerin
gerçekleştirdiği çok örnekler gösterebiliriz ancak fazla uzağa
gitmeden, en yakınımızdaki Beypazarının dürüst ve
çalışkan Başkanı Mansur Yavaşın kültür değerlerine
yaptığı hizmetleri görmemiz yeterli olacaktır,
Beypazarını dünyaya açmış ve
tanıtmıştır.
Ayrıca
bunların yanında kendi seçim bölgem olan Tokattan örnek vermek
istiyorum. Tokattaki Erbaa Belediye Başkanı Ahmet Yenihan, Zile
Belediye Başkanı Murat Ayvalıoğlu, Reşadiye Belediye
Başkanımız Rafet Erdemin yapmış olduğu çalışmalar
ortadadır. Düzgün çalışmışlar, dürüst
çalışmışlar, kendi bölgelerine -kısıtlı
imkânlar içerisinde bile olsa- en iyi şekilde hizmet etmenin
mutluluğunu yaşamışlardır. Şu an itibarıyla
o bölgeleri görmüş olduğumuz zaman belediyeciliğin nasıl
yapıldığını ve nasıl yapılması
gerektiğini de göstermesi bakımından bunu örnek şeklinde
söylemek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kanaatimizce böyle bir düzenlemeye
gerek yoktur. Bugün il özel idarelerinin kültür konusunda çalışma
yetkisi vardır ve kaynakları da vardır. Belediye
sınırları içerisinde yaşayan
vatandaşlarımızdan tahsil edilen kaynağın,
tasarının genel gerekçesinde belirtildiği şekilde il özel
idarelerinin görev alanında, belediye dışındaki alanlarda
kullanılmasını doğru bulmuyorum.
2004
yılında belediyeler tarafından kullanılması uygun
görülen bir kaynağın yüzde 30unun, proje geliştirilmediği
gerekçesiyle dört yıl sonra, yukarıda da belirttiğim gibi, özel
idarelere devrediliyor olması yanlıştır. Bu yapboz
anlayışından kurtulunması gerekir.
Yapılması
gereken, paranın olduğu yere saldırmak değildir.
Belediyelerin bu konuda proje geliştirme gibi eksiklikleri varsa bunlara
yardımcı olunmalı ve kurumsal kapasiteleri
geliştirilmelidir. Doğru olan budur. İl özel idareleri, kendi
bütçeleri çerçevesinde ve fazla verdiği iddia edilen genel bütçeden Kültür
ve Turizm Bakanlığı bütçesi aracılığıyla
aktarılacak kaynaklar kullanılarak proje geliştirmeli ve
gerçekleştirmelidir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında,
seçim beyanna-memizde de açıkladığımız gibi Türk
kültürünün yaşatılmasına, gelecek nesillere
aktarılmasına, kültür ve tabiat varlıklarının
korunmasına, geliştirilmesine büyük önem verilecektir. Yurt içinde ve
yurt dışında bulunan Türk kültürüne ait mimari eserlerin
korunması yönünde gerekli çalışmalar yapılacak, Türk
kültürü ve sanatının yaşatılmasının temel kurum
ve mekanizmaları oluşturularak Millî Kültür Enstitüsü
kurulacaktır.
Sayın
milletvekilleri, arşivlerimizin tasnifi mutlaka
yapılmalıdır. Türk dünyasının tüm kütüphane, müze ve
arşivlerindeki kültürel eserlerimiz tespit ve konularına göre tasnife
tabi tutularak hizmete sunulmalıdır.
Ayrıca,
ülkemizdeki kültürel değerler de ortaya mutlaka
çıkarılmalıdır. Örneğin İç Anadolu Bölgesinde
çok güzel eserler vardır ama yine seçim bölgemden örnekler vermek
istiyorum: Şu an itibarıyla Tokat Kalesinin restorasyonu,
Danişmentlilerin Başkenti Niksar ve Zile Kalesinin ve Talazan
Köprüsünün restorasyonu, Erbaa Horoz Tepesindeki tarihî eserlerin çıkarılması,
Sulusaray ilçesindeki tarihî kent kalıntılarının özellikle
Çünkü Sulusaray ilçesi, yıllardan beri işte Sebastopolis diye bir
kentin üzerinde bulunması hasebiyle, şu an itibarıyla büyük sıkıntı
içerisindedir. Oradaki vatandaşlar evlerine en küçük bir şey ilave etmeye çalışsalar
İşte, tarihî eserlerle karşılaşmış
olmalarından dolayı da tüm çalışmaların hepsi
durdurulmuştur. Şu an itibarıyla da Sulusaraya bu yönlü bir
desteğin zamanı geçmektedir ve insanlar da bu konuda umutsuz duruma
düşmektedir. Sayın Bakanlığımızdan ve
yetkililerden de bunu bekliyoruz. Yani, Sulusaray ilçesindeki vatandaşlara
yönelik olarak oraya işte kazı çalışmaları mı
yapılacak veyahut da nasıl bir çalışma yapılacak, onu
süratli bir şekilde getirmeleri ve insanların rahatlatılmış
olması gerekiyor.
Ayrıca,
bunun dışında Pazar ilçemizin Ballıca Mağarası
gibi dünyanın birçok yerinde çok önemli bir şekilde görüntü veren,
dünyanın her tarafına ünü yayılmış olan bir
mağarası vardır. Ballıca Mağarasının da
geniş bir şekilde, etrafıyla beraber açılması ve bunun
da kamuoyuna sunulması gerekiyor. Ballıca Mağarası tabii
şu an itibarıyla açıktır ama bunun da yeterli
olmadığını tüm Tokatlılar olarak düşünüyoruz.
Buranın tanıtımının çok iyi yapılması, bura
yapıldığı zaman aşağı yukarı 5 kat olan
bu güzelliklerin ortaya çıkarılmasını ortaya
koyacaktır. Bununla beraber de işte tanıtımla beraber
Tokata yeni bir yatırımın getirilmiş olacağı
veyahut da Ballıca Mağarası vasıtasıyla o bölgenin çok
iyi bir şekilde tanıtılmış olacağını da
düşünüyorum.
Bunun
yanında, ayrıca Almus ilçemizde ortaya çıkarılan
mağaranın da turizme kazandırılması gerekir. Almus
ilçesi de Tokatın fakir bölgelerinden bir tanesindedir. Ancak orada da
çok güzel bir şekilde, şu anda bulunmuş olan
mağarasının da bir noktada ortaya konması ve de kamuoyuna
sunulması ve dünyaya kazandırılması gerekiyor. Tabii,
yapılması gereken çok şey vardır ama kültürün, milletler
hayatında çok önemli olduğunu bir kez daha buradan söylemek istiyorum.
Kanunumuzun
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor,
yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkürler Sayın
Doğru.
Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Sayın
Kaplan, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU
ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım.
Kültür ve
tabiat varlıklarının korunması söz konusu olunca,
partimizin en hassas olduğu bu konuda şüphesiz her iyi düzenlemeyi
desteklemek gibi bir yaklaşımımız vardır ancak
bazı önergelerimiz de olacaktır. Yalnız, şunu samimiyetimle
söylemek istiyorum, çok zorumuza giden bir şeyi de açıklamak
istiyorum ve Sayın Bakandan bilgi istiyorum öncelikle: Bu maddenin
gerekçesinde, doğu, güneydoğu belediyelerinin proje
yapamadığı ve söz konusu paraların büyük oranlarda
bankalarda yığıldığı ve
değerlendirilemediği yazılıyor. Ben tek tek istiyorum.
Doğu, güneydoğuda kaç belediyede ne kadar para var? Lütfen açıklar
mısınız. Kimse kimseyi kandırmasın. Bakın, çok
samimi söylüyorum. Diyarbakırın on iki tane projesini,
uluslararası destekli ve milyon eurolarla destekli projesini Hükûmet
durduruyor. Şimdi, böylesi bir konuda bu gerekçenin girmiş
olması dehşet vericidir. Bunun açıklamasını Hükûmet
yapmak zorundadır. Ben geçiyorum tabii.
Sadece,
kültür ve tabiat varlıklarının korunmasıyla ilgili
getirilen yasa küçük bir düzenleme. Bu düzenlemenin boyutuna, tabiatın ve
kültür varlıklarının korunmasının genel
politikaları çerçevesinde bakmak lazım. Hükûmet buna nasıl
bakıyor? Yani bu, kişilerle müsemma bir olay değil. Yani
Sayın Bakan iyi niyetli olabilir, düşünsel olarak bu konularda da
gerçekten çok iyi bir bakış açısına sahip olabilir ama
Hükûmetinin, mensubu olduğu Hükûmetin politikaları nereye götürüyor,
ona bakmak lazım. Bunun için biraz doğadan
başlayacağım.
Önce
İkizdereden, Rizeden, Başbakanın memleketinden
başlayayım. Dizi dizi HES santrali kurulmak isteniyor, SANKO
firmasına EPDK iki yıl önce üretim lisansı veriyor.
İkizdere nere? Çevrecilerin daniskasıyım. diyenin memleketi
Rize, Başbakanın memleketi. Endemik bitki ve canlı çeşidi
açısından dünyanın en önemli iki yüz vadisinden birisi
İkizderedir, diğeri de Uluderedir. Ona geleceğim.
Şimdi,
burada, ÇED raporuna karşı İkizdere Kültür Derneği
açtığı davayı kazandı. Ben İkizdere
Derneğini burada kutluyorum ve asıl, çevrecilerin
daniskasının böyle çevresine ve tabiatına sahip olanlar olduğunu
söylüyorum. Gerisi benim için patiskadır.
Uludereye
gelince: 7si Şırnak, 4ü Hakkâri, 11 tane aynı neviden HES
barajı bizim Uluderedeki vadide de yapılıyor. Aynı olay
Alliona, Kaz dağları, nükleer santrallerle Mersin, Karadeniz
kıyıları, Trakya kıyıları, Ege
kıyıları, Kaz dağlarından tutun Hasankeyfe
Şimdi siz Hasankeyfe geldiğinizde hangi tarihî kültür
varlığı koruyacaksınız? Asuhan Barajında
Evet,
II. Ramsesin Nefertarisine yaptığı tapınağı
taşıdılar ama Amon-Ra Sunağına gelen güneş 21
Haziranda ışınlarını vuruyordu,
taşıdıktan sonra artık vurmuyor. Biliyor musunuz?
Artık 20 Haziranda vuruyor. Siz Hasankeyfte o minareleri, kümbetleri
nasıl taşıyacaksınız yukarıya? Lütfen, bunun
açıklamasını yapın. Evet, bu, bir yanı.
Diğer
bir yan, Antalya Demrede Noel Baba heykelini kaldırma
çalışması. Ne alaka şimdi? Noel Baba dünyaca bilinen
birisi. Onun yerine paçalı, sıvalı, pantolonlu, çocuklu,
balıklı bir Noel Amca heykeli yapılıyor. Biliyoruz
işte, dünya, kırmızı renkte, yakaları beyaz kürklü
kıyafetli, uzun sakallı, beyaz sakallı, geyiklerin
kızağını çektiği bir Noel Babayı tanıyor.
Ya ille bir baba hasleti varsa bunun da kolayı var. Benim önerim size:
Alın bu yeni yaptığınız Noel amca heykelinin elindeki
balığı, eline 99luk tespih verin; o sakal da çok entel olmuş,
onu biraz da uzatın, zındık mı olur, başka türlü mü
olur; adını da koyarsınız, Ak Baba mı olur, ne
olursa olur, ille bir ihtiyaç varsa... Kültüre ve tarihe saygı nedeniyle
bunu söylüyorum. Ben bunu tiye almak noktasında değil ama saygı
gereği bunu söylüyorum. Şimdi, bütün bunlar bir yana,
İkizdereyle ilgili gerçekten muhteşem bir mücadele vermişler,
kutluyorum. Allionadaki suç duyurusu yine Kültür ve Turizm
Bakanlığına.
Bakıyoruz,
bir de biliyorsunuz, 2010 Kültür Başkenti olacak İstanbul. Biraz da
İstanbula geleyim. 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmak çok önemli bir
şey çünkü tarih boyunca farklı kültürleri bir arada yaşatan
İstanbulun kültürünü yaşatma hedefi var. Bunun Danışma
Koordinasyon Kurulunda Sayın Bakan var, Hayati Yazıcı ve Kadir
Topbaş var. Kadir Topbaş bir mimar, Büyükşehir Belediye
Başkanı. Danışma Kurulunda Beyoğlu Belediye
Başkanı -Topbaş eski Belediye Başkanı
Beyoğlunun- Ahmet Misbah Demircan var.
Şimdi
ben bunları niye anlattım size, geleceğim ona, çok basit bir
örneklemeden yola çıkacağım. Şimdi, bir yapı var
İstanbulda ve bu yapı TRTde iki belgesel konusu olmuş, İZ
TV onu çekmiş. Onun ötesinde, en önemli sivil mimari anıt ilan
edilmiş, yapısal tarih örneği yapılmış,
kamuoyunun ilgi gösterdiği yerde birçok film çevrilmiş ve bu
yapının önünde
Yapı da şu, ve bu birinci derece tarihî
yapının önünde şu da AKPnin icraatı: Kazmalar ve
buldozerler! Şimdi, bu şekilde, bu kafayla 2010 Kültür Başkenti
olur mu İstanbul? Reha Çamuroğlu nerede burada? O binada uzun
yıllar yaşamış. Biraz sorulursa bu konuda bilgi verecektir
ama enteresan olan, benim söyleyeceğim başka bir şey, bu kültür
politikaları karşısında Hükûmetin anlayışı.
Bakın, 1 numaralı Anıtlar Kurulu 1993 senesinde diyor ki: Bu
birinci derece sit alanıdır. ve uzun yıllar inşaat izni
alamıyor kimse burada. Geliyor 2 numaralı Anıtlar Kuruluna
2007de, 1 no.lu Anıtlar Kurulunun kararını
kaldırıyor, diyor ki: İnşaat yapabilirsiniz. Beyoğlu
Belediyesi ne yapıyor? Bu Anıtlar Kurulunun verdiği karar üzerine
İnşaat yapın. diyor. Şimdi, siz tarihi, kültürü bu
şekilde koruyacağınızı sanıyorsanız,
anıt ve sit kavramları kentsel estetik kurallarıyla uyumsuz,
çirkin yapılaşmaların, tarihin önüne beton dikmenin neye mal
olacağını görmek gerekiyor özelikle bu tür seçim dönemlerinde bu
kentsel sit alanlarında yapılan çalışmalar nedeniyle.
Şimdi,
buradan şuna biz şeye gelmek istiyoruz, doğanın
korunmasıyla ilgili olarak 2010 Kültür Başkenti olan böyle bir
yaklaşımda şunu sormak istiyoruz: Evet,
anıtlarımızı koruyalım, tarihimizi koruyalım,
kültürlerimizi de koruyalım. Bu yasayla nasıl koruyacağız
söyler misiniz? Bunun arkasından kara yolları özelleştirme
yasası gelecek, ormanları tesis yapacağız. Bunun
arkasından bu yasayla boğaz köprülerinin ikisini satacağız
Yap-İşlet-Devret Yasasına istinaden. Yap-işlet-devret,
ismi üstünde, yap, ondan sonra işlet, devrettir. Biz yapılanı
sat, devret noktasında bir yasa getireceğiz. Şimdi, Hükûmetin
temel politikası, EPDK ve enerji piyasalarıyla ilgili
çıkarılan son yasalar, arkasından gelecek olan 2/B Yasası,
bütün bunlar doğanın, tarihin, sit alanlarının hepsine
kazma vurulması anlamına gelmiyor mu? Şimdi Hükûmetin
politikası bir taraftan yap-işlet-devret, bir taraftan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Devamla) -
2/B Yasası gelecek, Kıbrıs kadar bir yer
Türkiyede satılacak. O bir taraftan, kara yollarının
istimlakiyle arazilere binalar, tesisler yapılacak. Bir taraftan böyle bir
yasayı çıkarıyoruz, özel idarede biriken üç beş kuruşu,
o ilçede, o beldede veya ilde hizmete sunacağız. Arkasından da
kaşıkla alınanı kepçeyle dağıtmak değil
artık, bu dağıtımın bambaşka bir adı olsa
gerek. Önümüzdeki dönem, küresel krizi aşmak için özelleştirmenin
doldurduğu boşluk bu tür satımlarla olacak. Bu tür satımlar
da tarihî ve kültürel varlıklarımıza dinamit koyacak. Önümüzdeki
günlerde göreceğimiz budur. Yani politikalarda yeknesaklık yoksa o
zaman bu tavırlar da doğru değil, samimi değil,
inandırıcı değil ama bu yasada önergelerimizle beraber biz
de katkı sunmaya çalışacağız.
Teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Şahısları
adına ilk söz, Mersin Milletvekili Behiç Çelike ait.
Buyurun
Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununda bazı değişiklikler öngören tasarının 1inci
maddesi üzerinde konuşma yapmak üzere şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Söz
konusu Kanunun 12nci maddesinin altıncı ve yedinci
fıkralarında bir değişikliğe gidiliyor ve buna göre
-Başkanlığın okuttuğu gibi- emlak vergisinin yüzde
10u oranında, taşınmaz kültür varlıklarının
korunmasına katkı payı tahakkuk ettirilerek işlemi yapan
belediyece emlak vergisiyle birlikte, taşınmaz kültür
varlıklarının korunmasına katkı payı olarak
tahsil edilerek özel idarede açılan özel hesaba toplanıyor. Demek ki
bu katkı payı, özel idare ve belediyelerce kültür varlıklarının
korunması ve değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler
kapsamında, kamulaştırma, projelendirme, planlama ve uygulama
konularında kullanılmak üzere vali tarafından özel idare ve
belediyelere aktarılıyor. Toplanan bu payın özel idarelerce
harcanacak olan miktar yekûnunun yüzde 30unu geçmemesi şeklinde bir
düzenleme söz konusu.
Şimdi,
arkadaşlar, 2863 sayılı Yasanın 12nci maddesinin
altıncı ve yedinci fıkralarının bu şekilde
düzenlendiğini burada görüyoruz. Ancak AKP İktidarı aynı
fıkraları 5226 sayılı Kanunla zaten daha önce 2004
yılında düzenlemişti. Şimdi tutup yeni bir düzenleme daha
getiriliyor. Bu davranış, iktidarın ayrıntılı
düşünerek bir irade ortaya koyamadığının en önemli
kanıtıdır. Burada, katkı payının oran ve miktarları
üzerinde değil, söz konusu payın nereye harcandığı
mevcut statü çerçevesinde tabii ki çok daha önem arz etmektedir.
Taşınmaz
kültür ve tabiat varlıkları Türkiyede sadece Rumun, Yunanın,
Bizansın, Ermeninin vesaire varlıkları anlamına gelmez.
Hatta arkeoloji deyince, genel kanı, Bizans ve yok olmuş Anadolu kavimlerine
istinat ettirilmeye çalışılıyor ve arkeoloji bilimi
Türkiyede genel kabul edilmiş âdeta, sadece buna istinat ettirilerek
orada kalıyor. Bu anlayış yanlıştır.
Anadolunun
dört bir yanı beylikler, Selçuklu, Osmanlı başta olmak üzere
eşsiz eserlerle dolu iken bunların yıkılmaya ve çürümeye
terk edilmiş olması asla kabul edilemez. Ama örneğin
Doğuda Van Gölü içerisinde Akdamar Kilisesi iktidar tarafından
onarıldı.
Şimdi,
tabii ki Akdamar Kilisesine kadar gelmişken Akdamar Kilisesinin hemen
kuzeyine dürbünle bakıldığında karşıda Ahlat diye
bir ilçe var ve bu Ahlat -müteaddit defalar gittim- taşıyla,
toprağıyla, kıyısıyla gölüyle, yaşayan
insanıyla çok örnek bir kent. Burada Selçuklu mezarlığı
var. Alparslanın Malazgirt Zaferini kazandığı savaş
alanının hemen 22 kilometre
güneyinde bulunan bu kent, kümbetlerle, hanlarla ve kendine özgü sanat
yapılarıyla ve bundan beş altı yüz yıl önce
insanların cıvıl cıvıl yaşadığı,
Yenimahalle adıyla anılan, göl kıyısında metruk bir
mahallesiyle meşhur ve orada camilerin, o eski Türk mimarisini
yansıtan evlerin olduğu bu mahalleye hiç kimse el atamıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Çelik, devam edin.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yıllarca
orada Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinden rahmetli Selçuk
Karamağaralı ve eşi Profesör Doktor Beyhan
Karamağaralının yapmış olduğu arkeolojik
çalışmalara ne yazık ki hiç destek verilmedi, hâlâ verilmiyor çünkü
Anadoluda nerede bir Türk ve İslam mührü var ise bunlar göz ardı
ediliyor ama bunun yerine, AKP İktidarı, gidiyor, trilyonları
döküyor, Ermenilerin Akdamar Kilisesini yapıyor, ki burada bulunan
papazlar, piskoposlar Vandaki katliamları yönetmişlerdir. Bunu asla
unutmamalıyız. Van şehrine gittiğiniz zaman mevcut Van yine
eski Vanın olduğu yerde kurulmamış, orada 15 binin
üzerinde Müslüman katledilmiştir bu Akdamarda zamanında oturanlar
tarafından. Onun için burada biz millî şuuru idrak edemezsek bu
topraklarda asla tutunamayız.
Bu
itibarla, bu yasa çerçevesinde ben bunları hatırlatmak istedim.
Yüce
heyetinizi tekraren saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Çelik.
Şahsı
adına ikinci söz, Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcıya ait.
Buyurun
Sayın Arıcı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ABDURRAHMAN
ARICI (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 266
sıra sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
2863
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun
Taşınmaz kültür varlıklarının onarımına
yardım sağlanması ve katkı payı
başlıklı 12nci maddesine 2004 yılında yasalaşan
5226 sayılı Kanunla eklenen fıkralarda, belediyelerin görev
alanlarında kalan kültür varlıklarının korunması ve
değerlendirilmesi amacıyla kullanılmak üzere 1319
sayılı Emlak Vergisi Kanununun 8 ve 18inci maddeleri uyarınca
mükellef hakkında tahakkuk eden emlak vergisinin yüzde 10'u nispetinde "Taşınmaz
Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı"
tahakkuk ettirileceği ve ilgili belediyesince emlak vergisi ile birlikte
tahsil edileceği, tahsil edilen miktarın il özel idaresi tarafından
açılacak özel hesapta toplanacağı, bu miktarın
belediyelerce kültür varlıklarının korunması ve
değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler kapsamında
kamulaştırma, projelendirme, planlama ve uygulama konularında
kullanılmak üzere il sınırları içindeki belediyelere vali
tarafından aktarılıp kullandırılacağı hükme
bağlanmıştır.
Görüşmekte
olduğumuz tasarının 1inci maddesinde getirilen düzenlemeyle, il
özel idarelerinde, bu hesapta biriken parayla, kültür
varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi
amacıyla hazırlanan projeler kapsamında kamulaştırma,
projelendirme, planlama ve uygulama yapabilecekleri hükme
bağlanmaktadır.
Bu
tasarıyla, il özel idarelerince oluşturulan bu özel hesaptan yüzde 30
sınırlamasıyla, korunması gerekli taşınmaz kültür
varlıklarının korunma ve onarılmasında
kullanılabilecektir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; korunması gerekli
taşınmaz kültür varlıkları bize
çocuklarımızın emanetidir. Bizler bu emanetlere sahip
çıkarak çocuklarımıza ulaştırmak zorundayız. AK PARTİ
İktidarı öncesinde ödenek yetersizliği, ödeneklerin geç
çıkması nedeniyle kültür miraslarımızın
korunması, restorasyonu konusunda sıkıntı
yaşıyorduk. Diğer alanlarda da olduğu gibi
İktidarımızın konuya gösterdiği hassasiyet, Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğümüzün son yıllarda
yapmış olduğu çalışmalardanda anlaşılmaktadır.
Ülkemizde
Türk bilim adamlarınca gerçekleştirilen kazılara 2002
yılında verilen destek 2 milyon TLnin dahi altındayken, verilen
nakdî destek beş yılda yüzde 800 artış göstererek 2008
yılında 15 milyon
TLnin üzerine yükselmiş, yüksek bütçeli yabancı kazılar
yanında boynu bükük duran Türk kazıları hak ettikleri bütçeye
sahip olmuşlardır.
Uzun
yıllardır kapalı durumda bulunan müzelerimizden 2005
yılında 17, 2006 yılında 10, 2007 yılında 7, 2008
yılında 7 olmak üzere toplam 41 müzenin ziyarete açılması
sağlanmıştır. Bunlara ilave olarak son bir yıl
içerisinde teşhir, tanzim çalışmaları yapılarak 7 yeni
müzenin de ilk defa açılışı
yapılmıştır.
Son
yıllarda Bakanlığın girişim ve gayretleriyle yurt
dışından iadesi sağlanan eser sayısında ciddi artışlar
olmuş, 2007 yılında 350 eserin, 2008 yılında da 1.182
eserin ülkemize iadesi sağlanmıştır.
Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünce son yıllarda büyük
bir seferberlikle başlatılan başta Mevlânâ Türbesi Müzesi,
Karatay Medresesi ve İnce Minareli Medrese olmak üzere İshak
Paşa Sarayından Topkapı Sarayına, Atatürk evlerinin
bakım ve onarımından Birinci ve İkinci Meclis
binalarına, Sarıkamıştan Çanakkale Şehitliği ve
anıtlarına, Tokat Kalesinden Alanya Kalesine kadar Anadolunun dört
bir köşesindeki tarihî ve kültürel varlıklarımızın
restorasyonu bu dönemde ya tamamlanmış ya devam etmekte ya da
başlanılmak üzeredir. Geçtiğimiz yıllarda
başlatılan bu kapsamlı yenileme çalışmalarının
2009 yılında da devam ettirilmesi planlanmaktadır.
Tabiidir
ki bu artışlarda en önemli etken, 2004 yılında
çıkardığımız 5226 sayılı Yasadır. Bu
Yasayla kültür ve tabiat varlıklarımızın korunması ve
onarılması için özel bir hesap oluşturulmuştur. 2004
yılından bugüne kadar Türkiye genelinde birçok belediyemiz de bu
hesapta biriken parayla birçok taşınmaz kültür
varlığımızı restore etmiştir. Şimdi ise
belediyeler tarafından kullanılan bu özel hesaptan il özel idaresinin
de kaynak kullanması öngörülmektedir.
Tasarının
genel gerekçesinde de ifade edildiği gibi, bu maddeyle il özel
idarelerinin görev alanlarında proje teklifinde bulunması ile
toplanan emlak katkı payının gereği gibi harcanması ve
banka hesabında atıl olarak tutulan miktarların projeye
dönüştürülmesi sağlanacaktır.
Tasarının
hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Arıcı.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap
işlemine başlayacağız. Yalnız süremiz on
dakikadır, fazla soru soran arkadaşımız var, ona göre
soruları kısa sorarsak memnun olurum.
Sayın
Özdemir, buyurun efendim.
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum:
Seçim bölgem Gaziantep ve yöresi birçok medeniyetlerin iz
bıraktığı, beş bin yıllık bir yerleşim
ve kültür merkezidir. Gaziantepte Gaziantep Kalesi, Zeugma ve Yesemek gibi
yerlerde kültür turizmiyle ilgili iyileştirme var ise de birçok
yöresindeki eski yerleşim yerleri, mezarlar, kaleler ve höyükler kültür
turizmine açılmayı beklemektedir. Bunları, başta
Oğuzeli Tilbaşar Kalesi ile bilhassa Barak Ovasındaki birçok
höyüğü kültür turizmine açmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özdemir.
Sayın
Çelik, buyurun efendim.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben
özellikle bu madde bağlamında Sayın Bakanıma şu soruyu
yöneltmek istiyorum: Kamulaştırma, ihale
çalışmalarından sonra bugüne kadar gördüğüm tarihî eser
restorasyonlarında bazen uzmanlara verilmeyen bu işler, ehil olmayan
kimselere verilen işler ne yazık ki o tarihî eseri önemli ölçüde
tahrip etmektedir yani tamamen orijinal özelliğini yitirmekte,
örneğin sıva yaparak tamamen karakterini değiştirmekte ya
da iç elektrik donanımlarını, tesisatlarını, orijinal
taşlarını, kayalarını kırarak, kopararak yapmaktalar.
Bu da orijinaliteyi tamamen yok etmektedir. Bu konuda, ehil ellere geçmesi
konusunda belediye ve özel idarelere bir genelgeniz olacak mı? Bunu takip
ediyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çelik.
Sayın
Taner
RECEP
TANER (Aydın) Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz bu 1inci
maddede belediyelerin bugüne kadar tahsil edip kullanmakta oldukları
payların, yeterince kullanılmadığından dolayı
yüzde 30unun il özel idareleri tarafından kullanılması
sağlanmaya çalışılmakta.
Şimdi
soruyum:
1) Bugüne
kadar tahsil edilip de kullanılmayan katkı payı miktarı ne
kadardır?
2) Bu
düzenleme ile il özel idarelerinin başı olan il valisi hem bu
katkı payının kullanıcısı hem de denetleyicisi
konumuna geliyor. Nasıl bir uygulama yapılacak?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Taner.
Sayın
Paksoy
MEHMET
AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakana iki sorum var:
1)
Kütüphanelerde çalışan personellerin özlük haklarında bir
iyileştirme yapmayı düşünüyor musunuz?
2)
Kütüphane müdürleri üniversitelerin kütüphanecilik bölümünden mezun olanlardan
mı atanmakta yoksa getirmek istediğiniz kişileri önce il kültür
müdür yardımcısı yapıp ondan sonra geçici görevle mi
makamları dolduruyorsunuz? Bu şekilde kaç kütüphanede meslek
dışı atadığınız müdür vardır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Paksoy.
Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın
Bakana sormak istiyorum: Bu tasarı kanunlaştığı
takdirde söz konusu varlıkların korunmasıyla ilgili olarak
Bakanlık kurullarından ne kadar ilave bir kaynak beklenmektedir?
Yine,
Adanada bulunan kültür ve tabiat varlıklarının korunması
ve onarılması için bu yılki bütçeden ayrılan bir ödenek var
mıdır, varsa miktarı nedir? Adana ve civarı için şu
anda bu kanun yürürlüğe girdikten sonra ne miktarda bir ödenek tahsisi
yapılabilecektir? Söz konusu bu ödeneklerin Adanaya düşebilecek
miktarı ile Adanadaki hangi eser ve yapıların korunması ve
onarılması düşünülmektedir? İsimlerini söyleyebilirseniz
memnun olurum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Bal, buyurun efendim.
ŞENOL
BAL (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bütün
evrakları muhafaza edilen, çalışma disiplini belirlenen, her
yıl kokartlarına vize alabilmek için sabıkasızlık
belgesi istenen ve zorunlu hizmet içi seminerlere katılan kokartlı
profesyonel turist rehberlerinin, bütün dosyaları Kültür ve Turizm
Bakanlığı bünyesinde ve çalışmaları da yine
aynı Bakanlık tarafından denetlendiğine göre, yaptıkları
iş hangi meslek sınıfı içerisine konmaktadır?
Bakanlık
hangi yasaya dayanarak bu kişileri rehber adı altında
görevlendirmektedir?
Kokartlı
profesyonel turist rehberleri neden bir meslek yasasına sahip
değillerdir?
Yine en
son madde: Turist rehberleri bütün dünyanın her yerinde ören yeri ve
müzelere girişte ücret ödemezken Türkiyede neden ücret ödemektedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bal.
Sayın
Doğru, buyurun.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu kanun gereği
kültür ve tabiat varlıklarının korunması için ayrılan
yüzde 10 payı il özel idarelerine ve valinin kontrolüne veriyoruz. Bu
ayrılan pay mevcut belediye yönetimine neden
kullandırılmıyor? Belediyelere
kullandırılmış olsa ve de takipçisi de vali olsa daha iyi
olmaz mıydı?
Yine
Sayın Bakana ikinci soru olarak sormak istiyorum: Tokat ili Zile ilçemiz
tarihî özellikleri olan bir ilçemizdir. Buranın en güzel yerlerinden olan
Zile Kalesi ve etrafındaki tarihî yapılar
Bakanlığınızdan ilgi ve ihtimam bekliyor. Bu konuda sizden
bilgi istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Doğru.
Son soru,
Sayın Şandır, buyurun efendim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, kültür ve tabiat varlıklarını korumak bir
anlayış, bir politika, bir temel yaklaşım meselesidir. Bu
anlamda, bu bağlamda soruyorum: Mersin sahillerinde, Mersin, Muğla,
Aydın sahillerinde kurulan balık çiftlikleri tabiat
varlıklarına karşı bir tehdit değil midir?
Ayrıca,
Mersinin gerçekten cennet gibi bir koyu olan Büyükeceli Koyunda nükleer
santral yapılmaktadır. Bunu, yani nükleer enerji teknolojisine sahip
çıkmayı, sahip olmayı ben de kabul ediyorum, talep ediyorum ama
böyle bir santrali götürüp o koyda yapmak tabiat varlıklarına
karşı bir tehdit değil midir? Bu konuda hem düşüncelerinizi
hem tedbirlerinizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şandır.
Sayın
Bakanım, cevap verebilirsiniz.
Buyurun.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Son sorudan
başlayarak arkadaşlarıma cevap vermek istiyorum. Sayın
Şandırın da işaret ettiği gibi balık çiftlikleri
gerçekten Türkiye'nin birer tabiat harikası olan
koylarımızın çok içlerine kadar, yakın zamana kadar,
yerleşmiş durumdaydı. Bu, Mersin civarında, Muğla
civarında, birçok yörede turizmi de tehdit eder, tabiat
varlıklarını da tehdit eder bir durumdaydı. Şimdi biz
bunlarla ilgili ciddi bir yeni çalışma yapıyoruz. Bu konuda
hâlen komisyonda bulunan bir yasa tasarısı da var.
Ayrıca,
Mersin özelinde, söylemem gerekirse, 8 kadar balık çiftliği
planlanmıştı. İlk hamlede bunların 4ü zaten
kaldırıldı bizim itirazlarımızla. Sonra geri kalan
4ünü bizzat yerinde gözledik. Bunların 3üne tekrar itiraz ettik. Şu
anda Mersinde planlanan 1 balık çiftliği kaldı. Öbür geri kalan
tümü bizim tarafımızdan itiraza konudur ve sanıyorum ki
gerçekleşmeyecek.
Nükleer
santral tabii çok daha eskiden gelen, planlanmış bir
çalışma. Bir yandan Türkiye'nin nükleer enerjiye ihtiyacı var,
bir yandan da tabii herhangi bir coğrafya buna çok şu anda talip
olmuyor. Bunu da Türkiye'nin ihtiyaçları ile Türkiye'nin gerçekleri
arasında bir yeni politikayla çözmeye çalışacağız.
Bizim dönemimizde tabiatı tehdit eden, turizmi tehdit eden, tarihsel varlıkları
tehdit eden hiçbir başka girişime, taş ocağı, kum
ocağı, maden ocağı gibi girişime veya balık
çiftliği gibi girişime hoşgörüyle, toleransla
yaklaşmıyor, önce itirazlarımızı belirtiyoruz ve
mümkün olduğu kadar bu varlıkları korumaya
çalışıyoruz.
Sayın
Doğrunun ve birkaç arkadaşımızın sorusu bu kanunun
mantığını anlamakla ilgili.
Değerli
arkadaşlarım, burada zaten şöyle bir uygulama
yapılıyor: Geçen dönem Parlamentonun yaptığı kültür
varlıklarını koruma doğrultusundaki en önemli reform
niteliğindeki girişimlerden birisi bu. Katkı yapan bütün
arkadaşlarıma, parti ayrımı gözetmeksizin, şu anda bu
sıfatı taşıyan arkadaşınız olarak
teşekkür etmek istiyorum.
Kültür ve
Turizm Bakanlığı fevkalade önemli alanlarda yaygın bir
çalışma göstermeye gayret ediyor ama bütçemiz sınırlı,
tarihsel varlığa sahip çıkmak için ek kaynaklar bulunmaya
çalışılmış ve emlak vergilerinden yüzde 10 kesinti yapılmış
ve bu yüzde 10 kesinti tescilli varlıkların
kamulaştırılması, projelendirilmesi ve uygulanması
için korunmaya çalışılmış. Fakat elimde bir liste var,
bu yıl sonu itibarıyla, 2005ten, yani yasanın
çıktığından bugüne kadar
350 milyon TLye yakın para toplanmış, bunun ancak
yarısı kullanılabilmiş.
Şu anda, kullanılmayan 180 milyon TL varsa, bunun yüzde 30unu
da bu biçimde devreye sokabileceksek, demek ki 60 milyon civarında, bizim
için fevkalade önemli olan tarihsel varlığa sahip
çıkılması için bizim Bakanlığımızın
bütçesine oranladığımız zaman, fevkalade önemli olan yeni
bir kaynağı seferber edeceğiz.
Peki,
bunu özel idare
Diyor ki arkadaşlarımız: Belediyeler
seçilmiş organlar, vali atanmış. Valiye değil, biz valinin
aktaracağı bir mekanizma içinde özel idarelere
kullandırıyoruz. Belediyeler, bu restorasyon projelerini yapıp
uygulamaya başladıklarında hangi birimlerin kurallarına
bağlıysa özel idareler ve il genel meclisleri de aynı kurallara
bağlı yani koruma kurullarının ilkelerine bağlı,
koruma kurullarının ilkeleri çerçevesinde bu uygulamaları
yapacaklar ve yine bizim rölöve ve anıtlar müdürlüğümüz nasıl
belediyelerin yaptığı çalışmaları denetliyorsa
bunları da denetleyecek.
Peki,
paranın nasıl kullanıldığı
Zaten vilayetin
tasarruflarını denetleyen bir mekanizma var, Sayıştay var.
Yani vilayetin tasarrufları bir yandan belli bir muhasebe denetimi içinde
bir yandan da idarenin her türlü eylem
ve işlemi zaten yargı denetimi altında yani layüsel bir
kullanım mekanizması çıkarmıyoruz. Bakanlığın,
bu konuda belediyeler yaparken hangi söz ve karar hakkı varsa, vilayet,
özel idare, il genel meclisi yaparken aynı söz ve karar hakkı
var.
Şimdi,
burada, arkadaşlarıma
Zaman
yetmiyor.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, süreniz doldu, devam edecekseniz bir iki dakika daha
vereyim.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) - Bir iki dakika izin verirseniz, bunu
açıklamam gerekiyor.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) - Biz, burada atıl olan bir
kaynağı harekete geçirmeye çalışıyoruz. Türkiye'nin
tarihsel varlığına sahip çıkması, Türkiye'nin tarihsel
birikimine sahip çıkması gerekiyor. Arkadaşlarımız,
Ahdamar ve Ahlat örneklerini verdiler. Ahdamara sahip
çıkılmış, Ahlata da sahip çıkıyoruz. Ben size
rakamlarıyla veririm. Ercişte Çelebibağ
Mezarlığına, Selçuklu Mezarlığına aynı
ölçüde yardım ettik. Edirnedeki Ekmekçioğlu
Kervansarayını arkadaşlarımın görmesini isterim. Yani
biz dönem ayrımı gözetmeksizin bütün tarihsel birikimimize, bütün
kültürel birikimimize sahip çıkmak ve atıl bulunan kaynakları
harekete geçirmek için bir arayış içindeyiz ve bir gayret içindeyiz.
Arkadaşlarımızın
başka soruları var. Gaziantepi biz çok önemsiyoruz. Gaziantepte
şu anda Büyükşehir Belediyesinin başlattığı bir
kültür müzesi girişimi var. Daha dün ilgili arkadaşlarımızla
konuştum. Bu yıl ciddi biçimde biz oraya döner sermaye
imkânlarımız içinde kaynak aktaracağız. Ben Gaziantepin,
Urfanın, Mardinin, bütün bu coğrafyanın kültür turizmi
açısından çok önemli bir destinasyon olduğuna bütün kalbimle
inanıyorum ve bununla ilgili altyapıyı -bir kez daha söylüyorum-
dönem ayrımı gözetmeksizin, Roma Dönemi, Bizans Dönemi, Osmanlı
Dönemi, Selçuklu Dönemi ayrımı gözetmeksizin bu topraklarda bulunan
her türlü zenginlik bizim kültürümüzdür ve bizim zenginliğimizdir
anlayışı çerçevesi içinde paylaşmaya çalışıyoruz.
Sayın
Doğru, daha bugün Zileyle ilgili bir görüşme yaptım. Zilede
kale, kalenin çevresindeki Osmanlı kışlası bu
yılın yatırım programı içindedir.
Arkadaşlarımızın emin olmasını isterim.
Rehberlerle
ilgili yeni bir çalışma içindeyiz. Rehberlerle ilgili, ne yazık
ki yasa, rehberleri esnaf olarak tarif ediyor. Ben bunu doğru bulmuyorum
yani rehberlerin bu sınıflandırılması bana doğru
gelmiyor. Biz 4848 yani kuruluş kanunumuzdan yola çıkarak rehberlerle
ilgili bir yetki sahibi, bir belgelendirme imkânı yetkisi sahibiyiz ama
yeni bir düzenlemeye ihtiyaç var ve bu alanda çalışmalar
yapıyoruz.
Eksik
kalan hususları daha sonra arkadaşlarımızın
soruları çerçevesinde cevaplandırmaya çalışırım.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Teşekkür
ederim arkadaşlar.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakanım.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
İlk
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 266 sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin 3
üncü fıkrasında belediyelere ibaresinden sonra gelen vali
tarafından aktarılır ve bu pay valinin denetiminde
kullanılır ibaresinin resen aktarılır ve bu pay il genel
meclisi ve belediye meclislerinin denetiminde kullanılır. olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Sevahir Bayındır Ayla Akat Ata
Şırnak Şırnak
Batman
Sebahat Tuncel Pervin Buldan
İstanbul
Iğdır
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 266 Sıra Sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1. maddesinin 3.
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Ünsal Ali Koçal Abdullah Özer
Amasya Zonguldak Bursa
Hulusi Güvel Rahmi Güner
Adana Ordu
Tahsil
edilen miktar, il özel idaresi tarafından açılacak özel hesapta
toplanır. Bu miktar; il özel idaresince ve belediyelerce kültür
varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi
amacıyla hazırlanan projeler kapsamında kamulaştırma,
projelendirme, plânlama ve uygulama konularında kullanılmak üzere il
özel idaresine ve il sınırları içindeki belediyelere vali
tarafından aktarılır ve bu pay valinin denetiminde kullanılır.
Tahsil edilen miktarın yıl içinde kullanılmayan kısmının
yüzde 30u il özel idarelerince yapılan projeler için
kullanılır.
BAŞKAN
Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme
alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 266 sıra sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin
tasarıdan tümüyle çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
14.01.2009
Ufuk
Uras
İstanbul
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu efendim?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu önergeye?
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Hayır efendim.
BAŞKAN
Sayın Uras, buyurun.
MEHMET
UFUK URAS (İstanbul) Sayın Başkan, değerli vekiller;
önce, dün Mustafa Suphi ve 15 arkadaşının Karadenizde
öldürülmelerinin yıl dönümüydü. Yakın tarihimizin ilk siyasi
cinayetinde, cinayeti işleyenler de daha sonra öldürüldü, onları
öldürenler de daha sonra öldürüldü. Bu zincirleme cinayet serilerinin
aydınlatılmasını hâlâ beklemekteyiz. Bu vesileyle Mustafa
Suphi ve arkadaşlarını sevgi ve saygıyla anmak istiyorum.
Şimdi,
medeniyetler mozaiği olan ülkemizde mevcut tarihî, kültürel ve doğal
dokunun korunması, merkezî yönetimin, yerel yönetimlerin, sivil toplum
kuruluşları ve vatandaşlarımızın her birinin
ayrı ayrı sorumluluk bilincini gerektirmektedir; bunu biliyoruz.
Anatole France Kırmızı Zambakta diyor ki: Kimlik öyle bir
şeydir ki cüzdanınızı, tarağınızı
kaybetmeye benzemez. Onları kaybettiğinizde bulabilirsiniz. Ama
kimliğinizi kaybettiğinizde onu bulacak şey kaybedildiği
için hiçbir şansınız yoktur. O yüzden her türlü kültürel
varlığımızın, kimliğimizin o renkliliği ve
çoğulculuğu içerisinde savunulması önemli. O yüzden Akdamar
mı, Selçuklu mirası mı? diye, kültürel varlıklara O mu,
bu mu? diye bakılmaz, bize yakışan hem o hem bu diye bütün bu
zenginliklerimizi benimsemektir.
Camilerimizdeki
değerli, tarihî, otantik halılara baktığınızda,
nasıl bir envanteri tutuluyor diye incelediğinizde, sayı
üzerinden yapılan değerlendirmenin ilmik, tür, iplik cinsi vesair
gibi ayrıntılı kriterlerle
yapılmadığını gördüğünüzde, örneğin eski
halıların yerini halıflekslerin aldığını
gördüğünüzde sadece sayı üzerinden envanter tutmanın yeterli
olmadığını görüyoruz, buna Diyanet İşleri
Başkanlığının da dikkatini çekmek istiyorum.
Şimdi,
bu doğrultuda yerel yönetimlerin emlak vergilerinin yüzde 10unun
taşınmaz tarihî yapıların ve alanların korunması
için ayrılmakta ve valiliğin, il özel idaresinde belediyenin
kullanımı için toplanmakta olduğu söyleniyor ve yapılacak
değişiklik ile belediyelerin kullanımı için, bu tarihî,
kültürel ve doğal dokunun korunması için bulunan kaynakların bir
kısmı merkezî yönetim temsilcisi vali inisiyatifinde il özel
idarelerine kullandırılmaya çalışılıyor.
Yasanın ele alındığı komisyon raporunda da emlak
vergisinden ayrılan yüzde 10 payın taşınmaz kültür ve
tabiat varlıklarının korunması için harcanmasının
devrim niteliğinde bir adım olduğu, bu hesapta 2007
yılı sonu itibarıyla 234 milyon YTL toplandığı ve
ancak bunun 90 milyon YTLsinin belediyeler tarafından
kullanıldığı, geri kalan meblağın bankalarda
durduğu açıklandı. Yerel yönetimlerin kültür ve tabiat varlıklarının
korunması için gerekli olan personelin istihdamı, projelerin
oluşturulması ve uygulanması hâlinde ne bu kaynaklar hesapta
kalacaktır ne de kültür ve tabiat varlıklarının yok
olması söz konusu olacaktır. Belediyelerin bütçesi ve kadroları
dikkate alındığında, bu düzenleme de yerine getirilemiyorsa
il özel idarelerinin üzerinden yerine getirilmesi mümkün müdür? Yerel
yönetimlerin güçlendirilmeye çalışıldığı bir
dönemde yerel yönetimlerin kullanması gereken bir kaynağın
valilik inisiyatifine bırakılması yerel yönetimlerin
güçlendirilmesi düşüncesiyle bir tezat oluşturmuyor mu?
Söz
konusu düzenlemede diğer sorun tahsil edilen kaynağın
denetimiyle ilgilidir. İl özel idarelerince yapılan projeler için
kullanılan miktarın yüzde 30u geçemeyeceği söyleniyor. 5302
sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 29uncu maddesinde il
özel idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisi olarak
tanımlanan valinin denetiminde oluşturulan bir hesaptan valinin
başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisi olduğu bir kuruma para kullanabilme yetkisi verilebilmesi
objektiflikten uzak ve suistimale açık olmuyor mu? Kanunla, bu özel
hesabın valinin denetiminde kullanılacağı da hükme
bağlanıyor. Valinin yönetiminde çalışan il özel idaresinin
yapacağı harcamaların kimin tarafından nasıl denetleneceği
de bir sorun. Vali hem denetleyen hem yöneten ve hem de proje uygulayan bir
makam konumuna getiriliyor.
Ayrıca,
kamu yönetimi politikasında son yıllarda yapılan
değişikliklerle il özel idareleri ve dolayısıyla merkezî
hükûmet ile yerel yönetimler arasında yetki ve görev
paylaşımının ters türs edildiğini biliyoruz.
Belediyelerin topladığı ve il özel idaresi hesabına
yatırılarak valilik tarafından belediyelerin
kullanımına sunulan emlak vergisi kaleminden kesilen yüzde 10
payın il özel idaresi ve belediyeler arasında pay edilmesi kurumlar
arasında siyasi rekabeti artıracaktır. Tam tersine, belediyeler
merkezî yönetimin vesayetinden kurtarılmalıdır. Özel hukuka tabi
gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan korunması gerekli
kültür ve tabiat varlıklarının korunması, bakım ve
onarımlarının yapılmasının maliyeti çok
yüksektir, rölövesini almak, projesini yaptırmak, gerekli izni,
ruhsatı almak ve aslına uygun tamir edecek usta bulmak zordur. Yoksul
ve emeğiyle geçinmeye çalışan alt gelir grubundaki
vatandaşlarımızın bütün bunları yaptırması
da zaten mümkün gözükmemektedir.
Kentsel
dönüşüm projeleri kapsamına alınarak, yıkılması
yerine, bu vatandaşlarımızın yerlerinden edilmeden, fonda
biriktirilen kaynakların kullanılarak kazanımı
sağlanabilir. Bunun en güzel ve taze örneği Sulukuledir. Tarihî
kentsel alan olan Sulukulede daha dün dozerlerin karşısına
çocuklar dikildi. O mahalleyi koruyacak para fonda yatarken, yıkanlara
karşı birçok çocuk dozerlerin önüne dizildiler. Şimdi, durup
düşünmek lazımdır. Türkiyedeki çocuklar neden dozerlerin,
tankların karşısına diziliyor? Sebebiyse, tarihî kentsel
mekânlarda yoksul ve emekçi kesimlerin oturduğu dokulara gerekli
yatırımların yapılmamasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Uras, devam edin.
MEHMET
UFUK URAS (Devamla) Teşekkür ederim.
Can
Yücel, bir şiirinde; Benzer kentler benzer insanları yaratıyor.
Benzer insanlar da benzer kentleri yaratıyor. demişti. Maalesef,
seksen bir ilimize şöyle bir bakıldığında, hepsinin
birbirine benzediğini, insanların da birbirine benzediğini,
hâlbuki bütün bu tek tipleşmeye karşı kültürel
zenginliğimizin, barış içinde bir arada yaşama irademizin
en büyük teminatının bu olduğunu görüyoruz. O yüzden, merkezde
değil yerellerde
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) O çocuklar orada yaşamaktan mutlu mu?
MEHMET
UFUK URAS (Devamla) Efendim?
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) O çocuklar orada yaşamaktan mutlu mu o
şartlarda?
MEHMET
UFUK URAS (Devamla) İşte, onları çocuklara sormak lazım,
doğrudan demokrasinin yararı galiba burada.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Uras.
Önergeyi
oylarınıza
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağı kalktı)
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Sayın Anadol? Burada.
Sayın
Ünsal? Burada.
Sayın
Koçal? Burada.
Sayın
Yıldız? Burada.
Sayın
Barış? Burada.
Sayın
Ekici? Burada.
Sayın
Arifağaoğlu? Burada.
Sayın
Ergin? Burada.
Sayın
Bingöl? Burada.
Sayın
Oyan? Burada.
Sayın
Kesici? Burada.
Sayın
Çakır? Burada.
Sayın
Arıtman? Burada.
Sayın
Ağyüz? Burada.
Sayın
Paçarız? Burada.
Sayın
Kaptan? Burada.
Sayın
Akıncı? Burada.
Sayın
Arslan? Burada.
Sayın
Özer? Burada.
Sayın
Günday? Burada.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
Pusula
gönderen arkadaşlar lütfen Genel Kurulu terk etmesinler.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)
(Devam)
BAŞKAN
Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 266 Sıra Sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1. maddesinin 3.
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hüseyin
Ünsal (Amasya) ve arkadaşları
Tahsil edilen miktar, il özel idaresi
tarafından açılacak özel hesapta toplanır. Bu miktar; il özel
idaresince ve belediyelerce kültür varlıklarının korunması
ve değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler
kapsamında kamulaştırma, projelendirme, plânlama ve uygulama
konularında kullanılmak üzere il özel idaresine ve il
sınırları içindeki belediyelere vali tarafından
aktarılır ve bu pay valinin denetiminde kullanılır. Tahsil
edilen miktarın yıl içinde kullanılmayan kısmının
yüzde 30u il özel idarelerince yapılan projeler için
kullanılır.
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu önergeye?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Ünsal, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
bu değişiklik önergesiyle bizim esasında yapmak istediğimiz
şey, kanun tasarısına bir katkı sunmak. Ama her nedense
katılınmadı. Onu izah etmeye geldim.
Sayın
Bakanın çalışmalarının çok doğru bir tespiti var.
Bakanlığın yaptığı tespitlerden en önemlisi,
belediyelerin bu konuda yeterli proje üretmemesi konusunda. Ama belediyeler
yeterli proje üretmiyorlar diye onların kaynaklarının ellerinden
alınmasının -bu kanunla- manasını anlamış
değiliz. Bizim de değişiklik önergesindeki isteğimiz bu.
Sayın
Bakan bize sunuş konuşmasında yaptığı
çalışmada şunu söyledi: Bakın 81 ilden 9 tane il özel
idaresi, 23 tane belediyede ancak KUDEP kurulmuş. Yani koruma amaçlı
yapılacak çalışmaları binlerce belediyeden 23 tanesi kurmuş,
9 tane de il özel idaresinde koruma amaçlı KUDEP kurulmuş. Bu ne
demek: Daha bu yerlerde biz koruma amaçlı çalışmaları,
kültürünü yerleştirmemişiz. Dolayısıyla
yapacağımız en önemli iş, belediyelere proje üretmekte
destek olmak, onların kaynağını almak değil.
Proje
üretmekte destek olmanın çok temel yolu da belediyelere destek olabilecek
en önemli kuruluşlardan bir tanesi Şehir Plancıları
Odası, bir diğeri Mimarlar Odası. Diğeri, bakın Adalet
ve Kalkınma Partili bir belediye başkanının başkanlık
yaptığı Tarihî Kentler Birliği gibi bir birlik var, ÇEKÜL
diye bir vakıf var. Sivil toplum örgütlerinden destek almak gerekiyor. Bu
çalışmalarda bu tür kuruluşların desteği
sağlanacağı yerde belediyelerin elinden kaynak
alınmasını hiç anlamlı bulamıyoruz. O yüzden de bu
değişiklik önergesini verdik. İlk önce onlara bu desteği
verelim, ondan sonra projeleri üretsinler, artakalan bir kısım varsa
onu da il özel idareleri mutlaka kullanmalıdır. İl özel
idarelerinin kullanması için de il özel idarelerinde yeterli
elemanın, teknik elemanın ihdas edilmesi gerekir. Burada
anlaşılan, hiçbir belediyede ve dokuz tane il özel idaresi
dışında yeterli teknik eleman kadrosu kurulmamış. Ne
arkeoloğu var ne şehir plancısı var ne yeterli
mimarı var ne sanat tarihçisi var
Hiçbir çalışma yapılmadan Sizler proje üretemiyorsunuz.
diyerek ellerinden yetki alınması anlamlı değil.
Bir
diğeri de, burada eleştireceğimiz en önemli konulardan bir
tanesi de şudur: Bu yasa değişikliği gelirken Plan ve Bütçe
Komisyonundan mutlaka geçmesi gerekir. Bu yanlışlık
yapılmıştır burada. Çünkü emlak vergisiyle ilgili bir
tasarruf ve akçalı bir iş görüşülüyor, Plan ve Bütçe
Komisyonundan bu yasa geçmiyor. Bir sakıncalı yanı da bu.
Diğer
sakıncalı yanı da
Kullanılan ve kullanılmayan
miktarları öğrenelim istedik. Bizim elimizde
Bakanlığın hazırladığı bir liste yok hangi
bakanlık hangi ilde ne kadar para kullanmış,
kullanmamış
Ben sadece 2005 yılıyla ilgili bir
araştırma yaptım, hatta Ordu iliyle ilgili yaptım. Toplam
442 bin TL para toplanmış 2005 yılında, 176 bin lirası
kullanılmış, 266 bin lirası kullanılmamış,
tam yanındaki komşu ilde ise hiç kullanılmamış. Demek
ki bazı iller bunu başarabilmişler, bazı iller ise
başaramamışlar. Dolayısıyla, Bakanlığın
bu konuyla ilgili çalışmasını da mutlaka bilmemiz gerekir
diye düşünüyorum.
Bu
konuyla ilgili benim de elimde yapılan çalışmalar var ama
belediyelerin yaptığı bu çalışmalar her nedense
yeterli destek göremiyor. Örneğin, Yassıçal Belediyesi
kapatılmak istenen bir belediye. Burada bir höyük yakalanmış,
bulunmuş ve ortaya çıkarılmıştır. Büyük Evliya
Tepesi Kurtarma Kazısı dediğimiz Zeus Altarı denilen ve
nekropol alanı şu anda definecilerin elinde kalmıştır,
burada hiçbir çalışma yapılmamaktadır. Aslında,
belediye burada bir proje üretmek istiyor ama yeterli desteği göremiyor.
Daha
sonrası da yine Taşova ilçesinin Boraboy Gölünde aynı
şekilde Gölbeyli Belediyesinin bir çalışması var.
Belediyemiz burada çalışma yapmak istemesine rağmen elinde
yeterli teknik eleman ve destek olmadığı için proje
üretememekte. Burada Bakanlığa proje desteği sağlaması
gerekirken ellerinden kaynak alınmasının yerinde
olmadığını düşünüyoruz. O yüzden de bu
değişiklik önergesini verdik.
Değişiklik
önergesi lehinde oy kullanmanızı istiyor, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ünsal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum efendim:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 266 sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin 3
üncü fıkrasında belediyelere ibaresinden sonra gelen vali tarafından
aktarılır ve bu pay valinin denetiminde kullanılır
ibaresinin resen aktarılır ve bu pay il genel meclisi ve belediye
meclislerinin denetiminde kullanılır. olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Sayın Bakan?
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Hayır efendim.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, buyurun efendim. (DTP sıralarından
alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Şimdi gerçekten bir önerge verdik, dedik ki
valiler yapmasın bu işi. Niye? Valilerin yerine, il genel meclisleri
var, seçimle geliyor, belediye meclisleri var, seçimle geliyor. E, vali kim?
Atanmış, tayin edilmiş kişidir. Bu mantık, demokrasi
açısından anlayış olarak her şeyi ortaya koyuyor.
Çoğulculuktan, katılımcılıktan, çok seslilikten, kurul
kararlarından yana mısınız değil misiniz? Aslında
bu önerge bunu açığa çıkarıyor. Ben biliyorum zaten, buraya
-daha önce de söyledim- Allah birdir. diye önerge getirsem geçmeyeceğini
biliyorum. Onun için ısrarla söyledim. Burada görevimiz, muhalefet olarak,
rengi ortaya çıkarmak.
Peki,
şimdi, vali bu konuda görev yapıyor. E, bir de valilerinize
bakalım sizin şöyle birkaç tanesine, nasıl? Nasıl görev
yapıyor da bu konuda adil olacak? Kömür dağıtan bir valiniz
vardı, Elâzığ Valisi, ne yaptınız onu? Taltif mi
ettiniz? Muammer Muşmal gitti. Kim geldi yerine? İstanbul
Büyükşehir Belediye Genel Sekreter Yardımcısı Muammer Erol,
kadrodan. Şırnak Valiliğine kimi gönderdiniz? Sağlık
Bakanlığı Personel Daire Genel Müdürü. Gitmiş, orada
seçimle uğraşıyor, yol molla uğraşmıyor.
Bakın,
üç dört gün önce Cizrede tank taburu rampasından inişte freni
patlayan bir araç sonucu 4 yurttaşımız öldü, 15 kişi
yaralandı, 20 araç hurdaya döndü, 30 iş yeri ile 1 trafo
patladı. Şimdi ben burada ölenlere rahmet, yaralılara şifa
dilerken, ben bunu Ulaştırma Bakanına, Karayolları Genel
Müdürüne yirmi defa söyledim, ama bir çevre yolu yapılmadı.
Şırnak Valisine de bir kadro atadınız. Ne yapıyor?
Geçen gün gittim. Dediler: Hasip Bey, Eruh yolundan gel. Tamam dedim, tümenin
oradan dönerim. Yok, yol değişti. dedi. Ne oldu?
Aşağıdan yapmışlar Şırnak-Eruh yolunu.
Oradan da çıkarken adı AKP Rampası olmuş. Şoförler
çıkarken kömür kamyonları, kaynatıyor. Tam tepede su
kaynattığı için, çok yüksek, adını AKP Rampası
koymuşlar. O yolun, o yokuşun kimse ismini bilmiyor. Niye? Rant.
Hastane
yapılmış. Bir buçuk metre hastane kaymış durumda,
kayıyor, Kasrik Boğazına doğru gidiyor hastane,
arkadaşlar.
Şimdi
bırakın onu, Hakkâri Valisi ne oldu? Ayhan Nasuhbeyoğlu yerine
emniyetten birini atadınız. Yerine Cavit Çevik atandı. Batmana,
has kadronuzu, Diyarbakıra aynı şekilde
Yine gencecik
kaymakamları gönderiyorsunuz, tornadan çıkmış gibi. Amerika
korumaları var ya devlet başkanlarını koruyan, böyle, jilet
gözlükler, özel cep telefonları, özel kalem ve özel düğmeleri olan,
sanki aynı tip genç, sıfır, yeni kaymakamlar gidiyor. Bitlis
Valiliğine kimi atadınız? İçişleri
Bakanlığı Hukuk Müşavirini. Çanakkale Valiliğine kimi
atadınız? Sağlık Bakanlığı
Müsteşarı. Sağlık Bakanlığı mümbit bir yer.
Sağlıkla mı uğraşıyorsunuz kardeşim, vali
misiniz anlayalım. Yani hangisi hangi görevi yapıyor, o da yok.
Yine
bakıyorsunuz ki liyakat yok, hakikat hak getire. Ee, şimdi, bu
imkânları niye il meclisleri değerlendirmesin, belediye meclisleri
Varsanız, demokrasi adına, gelin valileri halk seçsin.
Değiştirelim yasayı, halk seçsin, valileri halk seçsin, belediye
meclisini de seçsin, il meclislerini de seçsin, il özel idarelerini, o zaman
gayet de güzel bu işi yaparlar. Bu zihniyetle bu yasayı
değiştireceksiniz yine vali çeşmenin başında duracak,
hizmet olacak! Kimi kandıracaksınız arkadaşlar? Bu valiler
var ya muhaliflerine su içirtmezler, su. Her gün askerle, polisle, emniyetle
oturup seçim çalışması yapıyorlar. Bakın,
Şırnakta ben size hangi evde seçim çalışmasını,
yediklerini, hangi evde hindi yediklerini, hangi evde kuzu eti yediklerini de
tek tek sayarım, üstüne de hangi tatlıyı yediklerini.
Sabırlıyız
biz, bakın çok açık söylüyorum, ama hizmete gelince hizmet demokratik
ilkelere göre olur, prensiplere göre olur. İlkeli demokrasi olur, bunun
için bu önergeyi verdik. Kabul edenlerden Allah razı olsun, demokrasi
anlayışlarını ortaya koyarlar. Etmiyorsanız da Allah
razı olsun sizden, inşallah bu yoldan dönersiniz diye bekleriz biz
de.
Teşekkür
ederim. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.27
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
266
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet buradalar.
Tasarının
2nci maddesini okutuyorum:
MADDE 2-
2863 sayılı Kanunun 55 inci maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Koruma
bölge kurullarının Bakanlıkça ve Yükseköğretim Kurulunca
seçilen üyelerinin görev süresi üç yıldır."
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talepleri var.
Gruplar
adına: MHP Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Malatya Milletvekili
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal.
Şahısları
adına: Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış ve diğer
konuşmacı Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün.
Şimdi,
ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç
Çelike aittir.
Sayın
Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1inci madde üzerinde şahsım adına konuşmuştum.
Konuşmamı, o konuşma fikri üzerinde devam ettirmek istiyorum.
Şimdi grubum adına konuşuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
2nci
madde, biraz önce ifade edildiği gibi, bölge koruma kurullarının
görev süresinin beş yıldan üç yıla indirilmesini amir bir hüküm
içeriyor. Tabii, bu teknik bir düzenlemedir. Kültür ve Turizm
Bakanlığımızın bu konudaki görüşleri ve Hükûmetin
hazırlamış olduğu tasarı da aynı görüşü
benimsediği için, böyle, 2nci madde düzenlemesini oluşturmuş
oluyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkenin siyasal
sınırları o ülkenin egemenliğini ve
bağımsızlığını anlatır. Ancak bir
ülkenin ekonomik sınırları, kültürel sınırları,
uygarlık sınırları çok farklıdır. Türkiyeyi
örnek aldığımızda, bizim hem bir Avrupa ülkesi hem bir
Kafkasya ülkesi hem Balkan ülkesi hem Orta Doğu ülkesi hem de bir Asya
ülkesi olduğunu çok net bir şekilde görebiliriz. Böylesine bütün
stratejik coğrafya parçalarının önemli düğüm
noktasında olan Türkiyenin gerek Avrupa kıtası, özellikle
Doğu Avrupaya kadar uzanan kara parçasında gerekse Karadeniz
havzasında gerekse Hazar havzasında, Kafkasyada, Orta Asyada ve
Orta Doğuda etkilerinin olmaması mümkün değildir.
Dolayısıyla böylesine geniş Avrasya kesitinde, Türkiyenin, her
yerde, özellikle kültür varlıklarını miras olarak, o, şu
anda mevcut siyasal oluşumların, yani devletlerin devletlere bir
miras olarak bıraktığını ifade edebiliriz.
Bugün,
Balkanlarda bulunan Türk ve İslam eserlerinin, Osmanlı eserlerinin,
Yugoslavya parçalanırken Sırplar, Hırvatlar tarafından
nasıl hepsinin büyük ölçüde tahrip edildiğini ve
yıkıldığını hepimiz televizyonlarda ibretle
izledik. Aynı şekilde kendi tarz mimarisini yaratan
ecdadımız, Orta Doğu ülkelerinde, bugün Mısır, Suudi
Arabistan, Yemen, özellikle Suriye ve Irak, bu coğrafyalarda da kendi
eserlerini bırakmıştır. Ama yine özellikle Orta Doğu
coğrafyasında bedevi geleneği, bedevi anlayışı,
bedevi acımasızlığı, orada bizim estetiğimizi yok
ederek, orada da aynı Sırpların yaptığı gibi
büyük bir tarih ve sanat kıyımına yol
açmışlardır. Bunu çoğaltabiliriz. Ben, özellikle Anadolu ve
Türkiye coğrafyası üzerinde durmak istiyorum.
Burada,
ülkemizde ben Akdamarı, Ahlatı özellikle vurguladım ama antik
kentlere olan aşırı ilgi benim dikkatimi çekiyor. Antik kentlere
hiç dokunmayalım, hiçbir arkeolojik çalışma yapmayalım
anlamında söylemiyorum. Ancak bizim olan, bize has olan, bizim
değerlerimiz olan kervansaraylarımızın, kümbetlerimizin,
camilerimizin, köprülerimizin ve bunların hülasa tümünün ve Anadoluda
özellikle çok önem kazanmış Divriği gibi, Erzurum gibi, Erzincan
gibi, Malatya gibi, Elâzığ Harput gibi
ŞEVKET
KÖSE (Adıyaman) Adıyaman.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) Adıyamanı da sayabiliriz.
Amasya,
Manisa -özellikle şehzadeler şehri- Aydın Birgi gibi, Konya gibi
ve bütün bunların yanında en önemli kentimiz, dünya çapında
tanınmış tabii ki İstanbul; buralardaki kültür ve sanat
eserlerimizin en iyi şekilde korunması, öncelikle bunların ele
alınması, bunların daha güzel hâle getirilmesi, bizim mimarimizi
yansıtan mahallelerimizin, evlerimizin barklarımızın
yeniden düzenlenmesi, çevre düzeniyle birlikte restore edilmesi tabii ki bizim
en öncelikli misyonumuz ve görevimiz olmalı.
Ancak, bu
konuda ne yazık ki Hükûmetin eksik olduğunu vurguluyorum. Daha çok
Bizansa, Ruma, Ermeniye ait olan şeyler üzerinde, basında da takip
ettiğimiz kadarıyla, daha bir ağırlıklı, daha bir
yoğunluklu durulduğunu müşahede ediyoruz. Bunun elbette bir
ağırlığının olması gerekir. Ama çizmeyi
aşan bir ağırlık, kendi kültürümüzü,
uygarlığımızı bastıran bir anlayış, bir
politika asla kabul edilemez.
Burada
özellikle Sivas Divriğiyi hatırlatmak istiyorum, Sayın Bakan
burada. Divriği, dünyada taş işçiliğinin enfes örneklerinin
olduğu bir kentimiz, ama orada o eserlerimiz ne yazık ki göz
ardı edilmekte, bakımsızlıktan yok olmakta, taşlar
tahrip edilmekte. Âdeta oyma sanatının taşa
uygulandığı en güzel örneklerin sergilendiği
Divriğiyi de bu vesileyle dikkatlerinize sunuyorum.
Mersin
ili de keza aynı şekilde çok güzel eserlere sahip. Hatta bu yıl
Sayın Kültür ve Turizm Bakanı turizm sezonunu Mersinde açtı.
Tarsus çok önemli bir kenttir, Silifke çok önemli bir kenttir, Anamur çok
önemli bir kenttir, Mersin doğal güzellikleriyle ve tarihî eserleriyle bir
bütün olarak Antalyayla yarışacak düzeyde bir kenttir, ildir ancak
bu ile nedense turizm alanında da arzulanan destek verilemiyor. Eğer
Antalyaya verilen önemin yarısı Mersine verilse Antalya kadar,
hatta ondan daha fazla doğal güzelliklere, tabiat varlıklarına
ve tarihî eserlere, sit alanlarına sahip olan Mersin de kendini Türkiye
çapında kanıtlayacaktır ancak bu olmamıştır.
Mersinde
ne olmuştur? Mersinin sahillerine balık çiftlikleri
getirilmiştir, Mersinin sahilleri yağmalanmıştır,
âdeta bir ucube hâlinde, turizmi olmayan ancak merkezinde, özellikle Çukurova
kısmında yoğun sanayinin olduğu bir il hâlinde ve o
fabrikaların da çoğunun kapandığı ve yine Mersin
Milletvekili olan Devlet Bakanı Sayın Tüzmenin
açılışını yaptığı ve geçen hafta da
bulunduğu Mısırdaki organize sanayi bölgesine Mersindeki
fabrikalar bile taşınmıştır. Böylesine
acıklı bir durum söz konusu.
Şimdi,
biliyorsunuz, İstanbul da tabii, kültür ve tabiat varlıkları
açısından çok önemli bir kentimiz ama buraya bile eğilinmemekte
ya da eksik eğilinmektedir. İstanbulda bir zamanlar Taksime cami
yapacağız. diye bağıranlar yıllardır
ağızlarını açma cesaretini dahi gösterememektedir.
Şimdi
Ankaraya bakıyorsunuz. Ankara, yine Ulus, Samanpazarı ve Kaleye
doğru yaşanabilir bir alanla ve özgün kültür ve
uygarlığımızın misalleriyle doluyken buraya hiç
eğilinmemekte, ne merkezî Hükûmet ne de yerel yönetimler buraya
dokunmamaktadır ve orası da kaderine terk edilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Çelik, devam edin.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) Sayın Başkan teşekkür ederim.
Ancak
Ankaranın yanı başında Beypazarı diye bir ilçemiz
var. Safranboluyu görmüştüm, Beypazarına da iki kez gittim. Harika
bir kent olmuş, gitmenizi de tavsiye ederim. Oranın Belediye
Başkanı Sayın Mansur Yavaş bugün Ankara Büyükşehir
Belediye Başkan adayı; inşallah Ulus bölgesini de bir kültür
merkezi hâline getirerek geniş bir zone hâlinde, alan hâlinde orayı
da kalkındıracaktır ve kültür ve turizm açısından
Milliyetçi Hareket Partisinin damgasını Başkente vuracaktır
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Sayın
Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bir yasa yapılırken Türkiyedeki her ilin
kaynakları, her ilin o ilde üretilen değerleri sanki
eşitmiş gibi yapılıyor. Bu yasa, özellikle büyükşehirler
dışında Anadoludaki hiçbir il için hiçbir şey ihtiva
etmeyecek bir yasa. Hangi ilde emlak vergisi toplanabiliyor, hangi ilde
arkadaşlar? Zaten büyükşehirlerin emlak vergisi çok yüksek,
diğer kaynakları çok yüksek ama siz getiriyorsunuz diğer illeri
de, sanki Anadoluda emlak vergisi kaynıyor gibi İstanbul, Ankara,
İzmirle aynı kefeye koyuyorsunuz. Sayın Bakan, keşke bu
yasada şöyle deseydiniz: Büyükşehirlerdeki tabiat
varlıklarını korumak üzere bir kanun getiriyoruz. deseydiniz
belki bu kelimeleri etmezdim. Anadolunun hiçbir ilinde emlak vergisi
toplayamayan özel idaresinin, belediyesinin hiçbir faydası yoktur. Yani,
lütfen, bu yasayı böyle Anadolu illerine bir yasa getiriyorum. diye
takdim etmeyelim.
Bir kere,
burada önemli olan, kaynakların adil dağıtımıdır,
Anayasa gereği. Büyükşehirler konusunda, diğer il belediyeleri
konusunda zaten adaletsizliğin en büyüğü var. Adaletsizliğin en
büyüğü var! Arkadaşlar ben bunu hep söyleyeceğim: 368 bin
nüfuslu bir ile büyükşehir" diye yılda 168 milyon -eski deyimle
trilyon- para veriyorsanız, 600 bin nüfuslu bir ile bile 80 milyon
veriyorsanız, adaletsizliğin en büyüğü buradadır
arkadaşlar! 600 bin kişi yaşıyor Şanlıurfada,
450 bin kişi yaşıyor Malatyada, ama siz 368 bin nüfuslu bir ile
160 trilyon para vereceksiniz, Malatyaya 60 trilyon vereceksiniz! Bu
haksızlıktır, adaletsizliktir! Eşitlik varsa, bir ilde
kişi başına düşen gelir eşit olmalıdır. Siz
Kocaeliyi, Gebzeyi, her
Şimdi, bu 368 bin nüfuslu ilimizi de 20
kilometre genişlettiler, onunla 368 bin oldu. Dikkatlerinizi çekiyorum:
Siz, Şanlıurfayı, Malatyayı 20 kilometre genişletin
bakayım nüfusu ne oluyor arkadaşlar? Arkadaşlar, önce bu
haksızlığı giderin. Kaynak dağıtımında
haksızlık yapmayın. Siz Adapazarını, Samsunu,
Akyazıyı bile
35 kilometreyi Adapazarı Büyükşehir
Belediyesine kattınız ve büyükşehir belediyesi diye bir il
yılda arkadaşlar yılda,
yılda, yılda
Şanlıurfanın bu nüfusuna göre, 600 bin
nüfusla 20 kilometreyi bırakın, 600 bine göre alması gereken
para 250 trilyon. Şu anda 80 trilyon
Şanlıurfanın 150
trilyon hakkını yiyorsunuz. Malatyanın bu nüfusuna göre
alması gereken para 220 trilyon, aldığı para 60.
Arkadaşlar, haksızlık yapmayın. Yani yüce Allahın
yazgısı değil, o yasayı siz yaptınız burada.
Ankara, İstanbul, İzmire lafım yok. Getirin
750 bine
çıkaran sizsiniz geçen dönem. Allah yazgısı değil. En
azından, hakkı adaletli teslim etmek açısından, diğer
il belediyelerimizin hakkını yememek açısından
368 bin
nüfuslu bir şehir 160 milyon para alacak, Muğlanın merkez
nüfusu kışın eksik diye alacağı para 14 milyon
arkadaşlar. 14 nere, 160 nere? 100 trilyon bir fark o şehri bir
yılda ihya eder arkadaşlar. Haksızlık yapmayın. Bu
haksızlığı gidermek zorundasınız.
Tabii,
büyükşehir olan bazı illerimizin milletvekilleri geçen gün burada
Biz 550 bin kişiyiz diyordu. Arkadaşlar, 20 kilometre
genişledin de 550 bin oldun. Akyazıyı Adapazarına
katmasaydın nüfusun kaçtı? Ve 20 kilometre
Ben o illere niye
veriyorsunuz demiyorum, daha fazlasını verin ama hak eden ama vatandaşa
hizmet götüremeyen belediyeler var. Ama neden vermiyorsunuz? Neden
getirmiyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, özellikle bu sekiz ilin milletvekillerine bir daha
sesleniyorum, nüfusu mevcut büyükşehirlerden yüksek olan sekiz ilin
milletvekillerine, Van, Şanlıurfa, Malatya, Kahramanmaraş,
Manisa, Denizli, Balıkesir, Trabzon. Bir kere bu
haksızlığı kaldırın, diğer il
belediyelerimizin de hakkını verin. Eğer Kocaeliyi
Siz
Gebzeyi, her tarafı Kocaeliye katacaksınız. Kocaelide köy yok
arkadaşlar biliyor musunuz! Kocaelide köy kalmadı. Bravo Nihat
Beye. Köy kalmadı. Artık, Kocaelinin tüm köyleri büyükşehir
belediyesine oy veriyor. Bir tane köy kalmadı Kocaelide!
Değerli
arkadaşlarım, eğer haksızlık
Adaletli olmak hepimizin
görevidir yani bu haksızlığı eğer içimize
sindirebiliyorsak
Burası adil bir Meclis değil mi arkadaşlar?
Burada herkesin hakkını, hukukunu vermek bu Meclisin görevi
değil midir? Ama maalesef vurdumduymazdan geliyoruz. Neymiş efendim,
kanun varmış! Hayır arkadaş! Kanunu bu Meclis yaptı.
Bu Meclis
Kimin hakkı varsa hakkını vermek de görevidir bu
Meclisin. O yasa geçerken burada, o zamanın Sayın İçişleri
Bakanına rica ettim: Haksızlık yapıyorsunuz., Efendim,
vallahi biz yapmadık. Arkadaş, haksızlığı
gidermek sizin görevinizdir. Olaya Biz yapmadık. diye bakmak, seyirci
kalmak bir yasama organının görevi değildir, ama bu yasa da
Sayın Bakan, küçük iller, özellikle büyükşehir olmayan iller için
yine hiçbir değer ifade etmeyen bir yasadır. Ben bir kez daha bu
konuyu dikkatlerinize sunuyorum.
YAHYA
AKMAN (Şanlıurfa) Doğru söylüyor.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, her
nerede olursa olsun bir özel idare kanunu, bir belediyeyle ilgili b geçsin
hep bu hakkımı isteyeceğim, haksızlığa
uğrayan illerin de hakkını isteyeceğim. Bıkmadan,
usanmadan bunu benden her sefer dinleyeceksiniz. Ya hakkımızı
verirsiniz yahut da hakkımızı yiyeni yüce Allaha havale ederim.
Hepinize
saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal.
Sayın
Birdal, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU
ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
2nci maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
bu kültür ve tabiat varlıklarının korunmasının bir de
insan hakları boyutu var. İnsan hakları evrimi sürecinde
kolektif haklar ya da dayanışma hakları diye
adlandırılan haklar dizininde kültürün, tarihin, tabiatın, yani
insanlığın ortak kazanımlarının artık
korunması yolunda bir bilinç oluşturulmuştur ve bu da
uluslararası hukuka bağlanmıştır. Bu hakların
korunmasında, kalan mirasların, tarihî değerlerin ve çevrenin
korunması yolunda hiç kimsenin diline, dinine, cinsiyetine, ulusal ya da
etnik statüsüne bakılmaksızın insanlığın ortak
kazanımı olarak değerlendirilir ve bunun koruması
yapılır. Nitekim bu uluslararası hukuku kabul etmiş olanlar
da sonra iç hukukuyla bunu içselleştirir ve koruma altına alır
ama ne yazık ki bizde hâlâ işte şunlar, camiler korunur ama
bunlar korunmaz gibi bir yaklaşımın buraya
taşınmış olmasından da duyduğum üzüntüyü ifade
etmek isterim. Çünkü tarih, doğa ve tabiat miraslarının
korunması evrensel bir nitelik kazanmıştır ve evrensel
gözetimi, dayanışmayı da gerektirir.
Şimdi,
tabii, günümüze taşınan kültür gerçekten hangi kültür?
Mezopotamyanın dayanışma, paylaşma, çoğulcu kültürü
mü? Yoksa İttihat Terakki döneminde, ki aynı dönemlerde de
Kıbrısta yaşananlar, MAH, Teşkilatı Mahsusa
Bakın, çok ilginçtir, örneğin Demokratik Toplum Partisi olarak, biz
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüce Genel Kuruluna getirdik. Bölgede kimi
kuyularda insan cesetlerinin olduğunu, asit kuyularının
olduğunu Sayın Başbakana ve ilgili bakanlara sorduk.
Arkadaşlarımız gittiler, bölgede gerçekten bu mağdur
ailelerle basın toplantısı düzenlediler ama örneğin Mardin
Kızıltepenin ilgili bir köyünde sadece bir sayın cumhuriyet
savcısı bunu dikkate aldı. Açılan kuyuda iki ceset bulundu
ve DNA testi için de İstanbula adli tıbba gönderildi. Henüz daha
bunun yanıtı alınmadı. Şimdi, bu da bir kültür ve
aynı kültür
Bakın, o dönemlerde sarnıçlara, örneğin
İstanbulda -çok ilginçtir- sarnıçlara insanlar
atılırdı. O dönemde, İttihat Terakki, Teşkilatı
Mahsusa döneminde ve bir ara Cağaloğlunda basımevi
yapılmak için bir kazı yapıldı. Değerli
arkadaşlar, orada iki ceset çıktı ve derhâl o kazıyı
kapattılar. Geçtiğimiz günlerde eski bir MİTçi şunu
söylüyor: Bakın, bu kuyularda insanların kaybedildiğini falan
kabul edin, ailelerinin de işte acılarını -mutlaka bedeli
olmaz ama- tazmin edin ama bu kuyulardan insan çıkarmayın. Hoş,
zaten Şırnak Baro Başkanı, İnsan Hakları Kurulu
Başkanı arkadaşımız, ki böyle bir
olasılığı dikkate alarak Varsa da temizleneceğinden
kaygı duyuyoruz. diyorlar.
Şimdi,
geçtiğimiz günlerde de enerji konusunda görüşülürken -Sayın
Bakanın da bilgisi dâhilinde- BOTAŞ tesislerinde kuyularda insan
cesetlerinin olduğuna dair savlar var. Arkadaşlar, hukuk devletinde böyle
bir sav varsa -bunlar insanlığa karşı suçlardır-
derhâl üzerine gidilir ve bir heyet oluşturulur. Örneğin, İnsan
Hakları İnceleme Komisyonu
-şimdi, bugün gazetelerden okuyoruz- Diyarbakır cezaevlerini
incelemeye gitmiş bir başvuru olmadığı hâlde ama ben
İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi olarak böyle bir
iddianın olduğunu ve bunun Komisyonumuzu ilgilendireceğini ve
derhâl bir heyet oluşturulup bölgeye gönderilmesi gerektiğine dair
başvurumun yanıtını alamıyorum. Böyle bir şey
olur mu? Ve şimdi, umuyor ve diliyoruz ki
Bakın,
yine izninizle şunu da paylaşayım sizlerle: Bir sanat, kültür
adamı, Atilla Olgaç diye biri ırkçı, milliyetçi bir
dalganın yükselişine kendini kaptırarak,
ödüllendirileceğini sanarak adam 1974 yılında, kolu
bağlı on dokuz yaşında bir Rum askerini öldürdüğünü
övünerek söylüyor! Arkasından da 9 kişiyi daha öldürdüğünü
söylüyor ve sonra
Tabii, bu bir savaş suçudur, Cenevre Savaş
Hukukunun 13 ve 14üncü maddeleri çok açıktır: Neler yapılabilir,
neler yapılamaz? Savaşta kimler bu alanın,
çatışmanın, saldırının dışında
bırakılır? Siviller, çocuklar, kadınlar, yaralılara
nasıl davranılır? İnsanlığa karşı
işkence suçunun bu koşullarda dahi yapılamayacağına
dair düzenlemeleri varken çıktı ve öldürdüğünü söylüyor ve bu
bir savaş suçudur. Hoş, ne yazık ki işte, Laheyde,
Uluslararası Ceza Mahkemesi, savaş suçlarını,
insanlığa karşı suçları ve soykırım
suçlarını gerçekten araştırmak ve bu suçluları
yargılamak üzere oluşturulmuş mahkeme, statüsünü hâlâ Türkiye
Cumhuriyeti kabul etmemiştir. Bu bile ayrıca
Gerçekten neden
kaygı duymaktayız? Sonradan tabii, tepkiler üzerine bunun bir senaryo
olduğunu söyledi. Bu da bir senaryo! Yani onun senaryo olduğunu
söylerken, yeni bir senaryo yazıyor. O nedenle, derhâl, örneğin
ilgili bakanlık, Millî Savunma Bakanlığı, o dönemde ona
Vur diyen ve kafasına kurşun sıktıran görevli kimse hem
onun hem de kafasına kurşun sıkan hakkında soruşturma
yapılmalı ve uluslararası platformlarda Türkiyeyi savaş
suçlusu olarak göstermekten de kurtarmak gerekir.
Değerli
arkadaşlar, tabiat tabii, gerçekten, örneğin Munzur
Munzur
şimdi UNESCO tarafından koruma altına alınmışken
sekiz baraj yapılmak isteniyor. Nükleer santraller
Örneğin Sinopta,
gerçekten, ekoloji, çevre bilincini almış gençler ve
insanlığın artık, mirasının bundan sonra
kendilerinde devretme sorumluluğunun bilincinde olanlar kıyameti
kopardılar Ya, bırakın bu Sinopa nükleer santral
kurmayın. Mersin öyle. Ama, ne oldu, çocuklar gözaltına
alındılar veya tutuklandılar.
Değerli
arkadaşlar, bu Kanunun 55inci maddesinin ikinci fıkrasında
yapılmak istenilen değişiklik
Koruma bölge
kurullarının Kültür ve Turizm Bakanlığınca ve
Yükseköğretim Kurulunca seçilen üyelerinin görev süreleri yürürlükteki maddeye
göre beş yıldır, önerilen değişiklikle bu süre üç yıla
indirilmek istenmektedir. Gerekçe olarak da çalışmalarda
verimliliği artırmak olarak gösterilmektedir. Koruma
kurullarında çalışma süreleri yaklaşık elli
yılı aşkın bir süredir gündemdedir ve devamlı
değişiklikler yapılmaktadır. Örneğin 1951
yılında 5805 sayılı Yasayla kurulan Gayrimenkul Eski
Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunun üyeleri ömür boyu hizmet vermekteydi.
Bu statü, kurul üyelerine sonsuz bir güvence vermekte ve
bağımsız karar alabilme yetilerini güçlendirmekteydi. 1983
yılında yürürlüğe giren 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Yasasında ise bu süre beş
yıl olarak belirlenmişti ve yirmi beş yıldır da bu
süre yürürlükteydi.
Koruma
bölge kurullarının daha verimli çalışması için
çalışma sürelerinin üç yıla indirilmesi gerekçesini biz
inandırıcı bulmamaktayız. Şöyle ki: Son yıllarda
koruma bölge kurullarına bakanlıkça yapılan üye
atamalarının bir bölümü Hükûmetin ve onların güdümündeki yerel
yönetimlerin kendi görüşleri doğrultusunda karar
çıkartabilmeleri için gerçekleştirilmiştir. 7 üyenin 5inin
bakanlıkça seçilmesi, konularına göre oy hakkıyla koruma kurulu
toplantılarına katılan üyelerin belediye ya da kamu
kuruluşlarının temsilcileri olmaları, yönetimin
istediklerini daha kolay elde etmesini sağlayacak bir
yaklaşımın sonucudur.
İkinci
olarak da sürenin kısaltılması siyasi iktidarın karar alma
süreçlerinden muhalif görüşlerin, oydaşmanın ortadan
kaldırılmasını amaçlamaktadır. Oysa koruma kurulu
üyeliğinin ayrı bir deneyim süreciyle bütünleştiğinde
etkili olabileceği, üyelerin görev yaptıkları
coğrafyaların özelliklerini ancak belli bir zaman içinde
özümseyecekleri düşünüldüğünde sürenin kısaltılması
yerine uzatılmasının daha doğru olacağı
açıktır.
Başka
bir gerekçe de: Oysa koruma kurulunda görev alan üyelerin faaliyet gösterdikleri
alanı, bürokrasiyi, devlet ve toplum ilişkilerini kavrayarak koruma
politikalarını nesnel koşullara göre biçimlendirmesi için üç
yıllık süre yeterli değildir. Bununla birlikte kamu yönetimi
politikası açısından da idarenin sürekliliği esastır.
Elbette idare kişilerin üzerinden
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Birdal, devam edin.
AKIN
BİRDAL (Devamla) Teşekkürler Sayın Başkan. Zaten önerimle
bitiriyorum.
Özetle,
yasada yapılmak istenen bu değişikliğin kurul üyelerini
daha sık ve kolaylıkla değiştirmek için
yapıldığı düşünülmektedir.
Önerimiz
şu: Koruma bölge kurulu üyeliği beş yıl olarak
kalmalı, buna karşın üye olma koşulları bilimsel
esaslara göre yeniden düzenlenmelidir. Koruma kurullarında görev
alacaklarla ilgili, kanunda değişiklik yapılarak konusunda uzman
meslek örgütlerinin -Mimarlar Odası ve benzeri kurumların-
önereceği bir üyenin de kurul üyesi olarak görev almasının
sağlanması gerekmektedir. Bu şekilde yönetimlerin daha
demokratik ve şeffaf çalışmasına yönelik kamu yönetimi
anlayışının cisimlenmesinin de yolu açılacaktır.
Bunun
dikkate alınmasını umuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Birdal.
Şahsı
adına Karaman Milletvekili Hasan Çalış.
Sayın
Çalış, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN
ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz kültür ve tabiat varlıklarının
korunmasıyla ilgili kanun tasarısının üzerinde söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken saygı ve
selamlarımı arz ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, mimari eserlerimizin, tarihî değeri olan eserlerimizin,
el sanatlarımızın, folklorumuzun, edebiyatımızın,
kısacası kültürel varlıklarımızın ve doğa harikası
tabiat varlıklarımızın korunması, envanterinin
çıkarılması, bunların yeni nesillere aktarılması,
insanlığın hizmetine sunulması, turizme servis edilmesi ve
insanlarımıza aş olması, iş olması gerçekten son
derece önemli bir konudur. Gerçekten, tasarının ortaya koyduğu
hedeflere baktığımız zaman bu hedeflere ulaşabilir
mi? Bence şüpheli. Niye
şüpheli? Türkiye genelindeki belediyelerimizi, belediye başkanlarımızı,
belediye çalışanlarımızı, bilgi donanımı,
teknik altyapısı yönünden şöyle göz önüne getirdiğimiz
zaman gerçekten güzel projeler yapabilecek, teknik altyapısı uygun
olan yerel yönetim birimlerimiz olduğu gibi, bunun
varlığının hiç farkında olamayacak, bunu
kullanamayacak pek çok yerel yönetimimizin ortada olduğu bir gerçek. Tabii
burada benim endişem şu ki, bu yerinde ve uygun kullanılamayan
kaynaklar tekrar geriye dönüp genel idare tarafından direkt ve endirekt
vergi olarak insanlarımıza yansıtılır mı? Birinci
endişemiz bu değerli arkadaşlar.
Bir
diğer endişemiz de, imkânlarımız sınırlı,
yatırımlarımız da programlı olmak zorunda. Biz
Türkiyede, her yerde sanayi, her yerde ticaret, her yerde tarım, her
yerde her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Tabii, böyle
olduğu için de yaptığımız işler maalesef bize
benziyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız bir Paris örneği verelim.
Parise gideniniz var, gitmeyeniniz var
Paris deyince kafamızda ne
oluyor? Bir marka oluşuyor. Bir Venedik deyince kafamızda bir marka
oluşuyor. Pekin dediğimiz zaman kafamızda bir marka oluşuyor
ama buralarda bir şey var mı? Aslında gidip gezdiğimiz
zaman bakarız ki çok önemli bir şey de yok yani. Bu anlamda biz
Türkiyede gerçek anlamda markalar yaratabilmiş miyiz? İstanbul,
İstanbuldan sonra Kuşadasından Alanyaya kadar sahil
şeridimizde belirli merkezler ve Kapadokya bölgesi dediğimiz Ihlara, Derinkuyu, Ürgüp, Göreme bölgesi.
Bunun dışında ülkemizin her tarafında gerçekten tarihî
değeri olan, kültürel değeri olan çok önemli
varlıklarımız yok mu? Var. Ama bunları bir program
çerçevesinde insanlarımızın ve insanlığın
hizmetine sunmak zorundayız.
Değerli
arkadaşlar, bu anlamda Ankara bir marka mıdır? Değildir.
Ankara ne şehridir? Belli değildir. O zaman, Ankarayı marka
yapmak lazım değerli arkadaşlar. Ankarayı marka yapmak
için aslında bugün Ankaralının önünde bir fırsat var. Nedir
bu fırsat? Beypazarını marka yapmış ve
Ankarayı da turizmde, kültürde bir marka yapacağım. diyen çok
değerli bir Belediyeci Ankaranın huzuruna çıkmış
durumda. Bunu Ankaralının takdirine arz ediyoruz, sahip
çıkmasını da temenni ediyoruz.
Sayın
Bakanım, bir diğer husus da gerçekten İstanbul gibi ve
Kuşadasından Alanyaya kadar olan alanda ve bu sahillerimizden
Kapadokya bölgesine kadar olan alanlarımızda bizim tarih boyunca
kültürel varlıklarımızın tamamını, el
sanatlarımızı, güzel sanatlarımızı, mimarimizi,
folklorumuzu ortaya koyabileceğimiz kültür mahalleleri
oluşturmamız lazım, kültür köyleri oluşturmamız
lazım, turizme bir çeşitlilik katmamız lazım, insanlara
iş alanları, aş alanları oluşturmamız lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Çalış, devam edin.
HASAN
ÇALIŞ (Devamla) Bu anlamda düşünün ki Antalya sahillerinden
Kapadokyaya kadar yedi saatte otobüsle gelen bir turist, bir şeyden
faydalanabiliyor mu? Biz Türkiye olarak bir şeyler sunabiliyor muyuz?
Sunamıyoruz. Eğirdirde, Beyşehirde, Konyada,
Sultanhanında, Karamanda, Ermenekte varlıklarımızı
böyle bir mantıkla, bu gidiş dönüş güzergâhında ve
İstanbulun çevresinde veya daha başka uygun yerlerimizde
insanlarımıza gerçekten servis etme imkânı vardır. Buna
kafa yormamız gerekiyor Sayın Bakanım. Bu gerçekten çok
önemlidir. Bu yedi-sekiz saatlik yolculuklardan dolayı tur operatörleri
bir yeri programına alırken bir başkasını
almıyor. İşte onun için Turizm Bakanlığımız,
gerçekten bu tür yatırımları, bu tür programları, bu tür
kanunları getirirken programlı olmak zorunda.
Değerli
arkadaşlar, ben, bu duygu ve düşüncelerle, bu tasarının
hayırlı olmasını diliyorum, Türkiye'nin, Türk
insanının geleceğine katkı sağlamasını
diliyorum, saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çalış.
Şahsı
adına ikinci söz, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgüne ait.
Buyurun
Sayın Akgün.
MEVLÜT
AKGÜN (Karaman) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu maddeyle getirilmek istenen husus, düzenlenen husus,
koruma bölge kurullarına Bakanlıkça veya Yükseköğretim Kurulunca
atanan üyelerin çalışma verimliliğini artırmak, daha iyi
görev yapmalarını sağlamak için görev sürelerinin beş
yıldan üç yıla indirilmesine dairdir.
Değerli
arkadaşlarım, Anadolunun neresine giderseniz gidin,
değişik uygarlıklara, değişik kültürlere ait birçok
kültürel eser görürsünüz, vakıf eseri görürsünüz, tarihî varlık
görürsünüz. Gerçekten bu kültürümüzün, tarihimizin tapu kayıtları olan
bütün insanlığın ortak mirasının korunması,
restorasyonu konusunda görev yapmak, çalışmak millî bir görevdir. Bu
anlamda özellikle son dönemde, başta Kültür
Bakanlığımız olmak üzere bütün imkânlarını
seferber etmek suretiyle, diğer taraftan Vakıflar Genel
Müdürlüğümüz, özel idarelerimiz, belediyelerimiz gibi birçok kurumumuz bu
ortak mirasımızı yaşatmak, restore etmek konusunda büyük
çaba sarf etmektedirler. Ben, emeği geçenlere gerçekten teşekkür
etmek istiyorum.
Seçim
bölgem olan Karaman, gerek tarih öncesi gerekse özellikle Selçuklu ve Karamanoğlu
Beyliği dönemine ait birçok eseri, zenginliği bünyesinde bulunduran
bir kent. Hamamından medresesine, yüzlerce camisine kadar birçok tarihî
eser Karamanı süsleyen zenginlikler olarak görülüyor.
Karaman
Valiliğinin verilerine göre 2002 yılına kadar benim ilimde
sadece 4 tane tarihî eser restore edilmişken, 4 tane tarihî ve kültürel
esere sahip çıkılmışken, 2003 ile 2008 yılları
arasında, yani AK PARTİ döneminde toplam 60 adet eser
onarılmış, restore edilmiş ve kültür hayatımıza
kazandırılmıştır. Bunların toplam
yatırım tutarı 7-8 trilyondan aşağı
değildir.
Değerli
arkadaşlar, gerçekten bu konuda özverili çalışmalar gösteren
herkese teşekkür etmek istiyorum. Bu kültür hayatımıza
kazandırılan eserler arasında Seki Çeşme Hamamından
Yeni Hamama kadar hamamlar, Tol Medrese gibi Karamanoğlu Beyliği
döneminin en önemli eserlerinden medreseler, yine bu anlamda İsmail
Hacı Tekkesi gibi Yunus Emrenin yakınlarına ait çok önemli bir
tarihî eser, yine daha önceki uygarlıklara ait Çeşmeli Kilise gibi
bir kilise, Tartan Evi gibi Anadoluda mimarinin en güzel eserlerinden,
örneklerinden biri olan bir eser işte bu çabalar sonucu
kazandırılmış ve bugün binlerce insanımızın
hizmetine, onların gezmesine, bilgisine sunulmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, özellikle Kültür Bakanlığımıza bir
konuda Karaman Milletvekili olarak teşekkür etmek istiyorum. Karaman bizim
deyimimizle Türkçenin başkenti. Gerçekten Karamanoğlu Mehmet Beyin
Türk dilini ferman olarak yeniden devlet dili ilan ettiği 1277den beri
Türk Dil Bayramını kutlayan bir kent. İşte bu kentte bir
kültür sitesinin olmaması bile büyük bir eksiklik olarak
karşımızda durmaktaydı. Yapımına 1998
yılında başlanılan kültür sitemiz, yaklaşık on yıl
gibi bir süre neredeyse atıl kalmış, küçük ödeneklerle
bitirilememişti. İşte Kültür Bakanımızın,
Müsteşarımızın ve diğer
çalışanlarının çabalarıyla kültür sitemiz bitirilmek
suretiyle 2008 yılında Karaman kültür hayatına
kazandırılmış oldu.
Ben
emeği geçenlere tekrar teşekkür etmek istiyorum.
Bu kanun
tasarısının hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akgün.
Madde
üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap
işlemine başlıyoruz.
Sayın
Öztürk, buyurun.
HARUN
ÖZTÜRK (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Komisyonda yaptığınız açıklamada koruma bölge
kurulları üyelerinin görev süresini beş yıldan üç yıla
indirmekle üyelerin bilgi ve verimliliğinden daha fazla yararlanmayı
amaçladığınızı ifade etmişsiniz. Ancak kime
sorarsanız bu değişikliğin amacının söz konusu
komisyonlarda görevli olup da AKPnin siyasi taleplerine Hayır. diyen
gerekli bilgi ve deneyime sahip uzman üyelerden kurtulmak ve siyasi
kadrolaşmak olduğunu söyleyecektir.Ayrıca bu
değişiklik idarede istikrar prensibi ve kurulların
özerkliği ile de bağdaşmamaktadır. Bu tespitler
karşısında hâlâ Komisyondaki beyanınızın
arkasında durmakta mısınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öztürk.
Sayın
Paksoy
MEHMET
AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakana iki sorum var:
1)
Kahramanmaraşta bulunan kültür ve tabiat varlıklarının
korunması ve onarılması faslından bugüne kadar yapılan
tarihî eser ve harcanan para ne kadardır?
2)
Kahramanmaraşa 2009 yılı için bütçeden ayrılan bir ödenek
var mıdır, varsa miktarı nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Paksoy.
Sayın
Taner
RECEP
TANER (Aydın) Sayın Bakana üç sorum var:
1) Koruma
bölge kurulları 5366 sayılı Yasa gereğince süresi ve
yetkileri belli olan bir konumdayken bu kanunla tekrar görev süresinin ve
yetkilerinin değiştirilmesi hangi ihtiyaçtan dolayı gündeme
gelmiştir?
2) Tarihî
ve kültürel zenginlikleriyle Egenin en önemli illerinden olan Aydın
ilimize Bakanlık bütçenizden ayrılan payın diğer illerle
kıyasladığımızda yeterli olduğunu düşünüyor
musunuz?
3) Önceki
hükûmet döneminde başlatılan Didimden Karacasu-Afrodisiasa kadar
gidecek olan turizm yoluyla ilgili Bakanlığınızın
görüşü nedir? O konuda bir yatırım bütçeniz var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Taner.
Sayın
Kaplan
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Dicle Nehri altında kalacak olan Kasrik Harebeleri, Kalesi, Mahmut
Han Köprüsü, Asur kabartmaları, Fekayi Tayranın camisi, Asur
Kuleleri, Finik Kalesi, Alaattin Kasrı ve kalesi. Bu
saydıklarımın hepsi Dicle Nehrinin altında, Dicle
Barajının sularına gömülecek olan tarihî eserler. Bunların
kurtarılmasıyla ilgili Bakanlığınızın ne tür
bir çalışması vardır? Yakın bir zamana planlaması
yapılmış mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın
Bal, buyurun efendim.
ŞENOL
BAL (İzmir) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, 2006 yılında 298 kazıyla 7.528 eser
çıkarılmış. Her kazı bir ay da sürüyor. Yani, gayet de
sıkıntılı bir iş. Yine 2006 yılında
vatandaşların bulduğu ve müzeye verdiği 35.460 eser var.
Yani hiç durmadan vatandaşlarımız kazı yapıyor
zannediyorum. 1.020 kişi olmasına rağmen bu kazıları
gerçekleştiren ve müzelere teslim eden kişiler, kaç kişiye ödeme
yapıldı bugüne kadar? Kişi başına düşen tarihî
eser ne kadar? Yoksa bunun altında tarihî eser
kaçakçılığı mı yatıyor? Nasıl bir tedbir
geliştiriyorsunuz?
İkinci
sorum: Bu kanunun 1inci maddesinde de sıkıntılar var
biliyorsunuz. 1inci maddenin gerekçesinde mevcut sürecin
sağlıklı işlemediği belirtilmekte, bu durum
belediyelerin yeterli oranda başvuruda bulunmadığı,
belediyelerin proje geliştirmedikleri ya da il özel idarelerine istenen
şekilde proje sunulmadığı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bal.
ŞENOL
BAL (İzmir) Soramadım Sayın Başkan.
BAŞKAN
Peki, buyurun, tamamlayın sorunuzu.
ŞENOL
BAL (İzmir)
ve benzeri olasılıklara bağlanıyor
1inci madde. Olasılıklar üzerine oturtulan bir düzenlemenin
sürdürülebilir olması mümkün müdür? Bugüne kadar sürecin
sağlıklı işlemesini engelleyen en önemli etken projelerin
belediye bütçesine getirdiği ek maliyet değil midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Sipahi, buyurun.
KAMİL
ERDAL SİPAHİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Bakan, ben bugün basında yer alan bu müzelerimizdeki envanter
çalışmaları esnasında -ben rakamı vermeyeceğim,
bu basında yer alan bilgi ne derece doğrudur bilmediğim için-
binlerce eserin kaybolduğu, binlercesinin yerine ise sahtelerinin
konulduğuna ilişkin bir bilgi var. Bunların doğrusu nedir
ve bu tip olayların tekerrürüne mâni olmak için ne gibi tedbir
alınıyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Bulut
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Bakanım, Balıkesir Kültür
Merkezinin temeli 1991 yılında atıldı; ucube hâlinde
duruyor, inşaat tamamlanmadı.
Yine,
Balıkesir Bandırma Kültür Merkezinin temeli de 2000li yıllarda
atıldı; bina yarım vaziyette, etrafında herhangi bir koruma
yok, koruma tedbirleri alınmamış vaziyette.
Bu iki
kültür merkezinin yapımı konusunda bir çalışmanız, bir
programınız, bir planınız var mı efendim?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Cengiz
MUSTAFA
KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Sayın Bakanım, Türkiye kazı
olarak gerçekten zengin bir arkeolojik altyapıya sahiptir. Özellikle
Türkiye'de Bakanlar Kurulunca veya Bakanlığınızca izin
verilen yerli arkeolojik kazı sayısı ve yabancı kazı
sayısı nedir?
Bir de
Çanakkalemizde zikredilen Truva Müzesiyle ilgili
çalışmalarımız ne aşamadadır? Bu konuyla ilgili
-kulağımıza geliyor ama- sizden de net bir şeyler duymak
istiyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Son soru.
Sayın Çalış, buyurun.
HASAN
ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, Karamanın Yeşildere Taşkale vadisinde bulunan
kaya evleri, mağaraları, kalesi ve kaya ambarlarıyla gerçekten
turizm yönünden çok farklı bir ortam ve farklı bir alan. Bu
alanı turizme kazandırmayla ilgili bir projeniz, bir
çalışmanız var mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çalış.
Sayın
Bakanım, cevap verebilirsiniz.
Buyurun.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Değerli
arkadaşlarım, bazı sorular bir önceki maddeye tekrar dönmeyi
gerektiriyor, oradan başlamak istiyorum.
Şimdi,
biz, kültür ve tabiat varlıklarını, özellikle tescilli tarihî
eserleri ayağa kaldırmak için bir ek kaynak oluşturmaya
çalışmışız. Her kuruşa ihtiyacımız var
ve her kuruşu yerinde kullanmaya çalışıyoruz. Biraz önce
size rakamları arz ettim. Bu emlak vergisinden toplanan paranın
aşağı yukarı yarısı şu anda duruyor özel
idare bütçelerinde. Belediyelerimiz proje getirememişler teknik
imkânsızlıklarla, belki ilgisizliklerle bazı yörelerde,
bazı yörelerde de arkadaşımızın söylediği gibi,
bir katkı payı var belediyelerin; özel idareler bu fondan yüzde 80e
kadar destekleyebiliyor, ama yüzde 20, işin mahiyetine göre bazen yüzde
25, 30 belediyelerin katkı yapması gerekiyor, bazı yerlerde de belediyeler bu
katkılardan sakınıyor. 100 bin TLlik bir şey
yapacaksınız, 20, 25, 30 belediye ödemekten sarfınazar ediyor
bazen ve o yüzden de biraz önce size arz ettiğim gibi, ciddi bir rakam şu
anda proje bekliyor, uygulama bekliyor ve elimizde duruyor, bunu devreye
sokalım istiyoruz. Bazı arkadaşlarımızın
söylediği gibi, belediyelere hasredilmiş bir kaynağı bu
sefer özel idarelere kullandırmaya kalkmıyoruz; hasredilen kaynak belediyelere
değildir, hasredilen kaynak
tescilli tarihî eserleredir. Asıl kaynağı asıl
hasredildiği yerde kullanmaya çalışıyoruz, yani
belediyelere özel bir kaynak yaratılmış değil, tescilli
tarihî varlıkların restorasyonu için bir kaynak ayrılmış,
o kaynağı doğru düzgün
kullanamadığımızı görerek, bir başka kullanma aracı,
manivelası oluşturmaya çalışıyoruz ve diyoruz ki
Bir
arkadaşımız dedi ki: Niye seçilmişlerden
atanmışlara veriyorsunuz? Maddeyi doğru okursanız öyle
olmadığını göreceksiniz. Yine seçilmiş bir başka
mekanizmaya veriyoruz, özel idare, il genel meclisi, oraya veriyoruz ve valinin
denetiminde Vali aktarır. diyoruz ve valinin her tasarrufu da idarenin
her tasarrufu gibi denetim altında. Yani biz, kaynağı daha
işler hâle, daha verimli hâle getirmeye çalışıyoruz. 1inci
maddedeki ana mantığımız bu.
Şimdi,
yüzde 20, 25, 30, büyükşehirlerde yüzde 40a varan belediyelerin bu
katkı payları yönetmelikten kaynaklanıyor. Bu
yaptığımız maddeler düzenlemelerinden sonra yönetmelikle
ilgili bir düzenleme yapacağız. Belki bu katkı
paylarını bazı yörelerde azaltmaya
çalışacağız; bir.
İki:
Başka bir şey daha yapacağız; arkadaşlar, birinci
günden itibaren Bu kaynaklar nerede toplanıyor?, Nasıl
toplanıyor?, Nasıl kullanılıyor?, Siyasi amaçla
kullanıyor mu? imalarıyla dolu konuşmalar yaptılar. Bir
kere, tescilli tarihî eserler için kullanılıyor, başka bir yerde
kullanılması mümkün değil, çerçeve belli; bunun
dışında kullanırsanız kullanan herkes,
kullandıran herkes yasalar önünde suçlu duruma düşer; bir. Ama ben de
istiyorum. Kamudan bir kaynak ayırıyoruz, emlak vergisinden bir
kaynak ayırıyoruz ve Bunu belediyeler, özel idareler, proje
getirsinler ve kullansın. diyoruz. Hangi belediye getirdi, hangi projeyi
getirdi, hangi kaynağı aktardık biz oraya, bunu şeffaf hâle
getireceğiz, yapacağımız yeni düzenlemede, yönetmelikte
şeffaf hâle getireceğiz; özel idarelerin İnternet
sayfalarında o ilde ne kadar emlak vergisinden pay
ayrılmıştır ve o pay hangi belediyelerin hangi projelerine
veya özel idarenin getirdiği projeye nasıl kullanılmaktadır
bu şeffaf hâle gelecek. Ben saydamlığın bu gibi
tartışmaları sona erdirecek olan birinci mekanizma olduğuna
inanıyorum ve bunu yönetmelik hükmü hâline dönüştüreceğiz.
Böyle bir
ihtiyaç var mı? Bazen belediyelerin elinde bulunup da proje getirilmeyen
unsurlar olduğu gibi belediye sınırları
dışında olup da proje getirilmeyen, getirilemeyen yerler de var.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, süreniz doldu. Devam edecek misiniz?
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Evet, birkaç cümle
daha
Arkadaşlarımız
mağaralardan söz ediyorlar. Kayseriden hemen çıkınca bir
Karatay Medresesi var, Ordudan hemen çıkınca bir Selçuklu
mezarlığı ve camisi var ya da Karamandan çıkınca
Muta doğru giderken bir Alahan Manastırı var. Bunlar
belediyelerin zaten doğal olarak proje getire-meyeceği yerler. O
zaman özel idare burada devreye girebilir. Yani tarihî varlığa biraz
daha dikkatle sahip çıkmaya çalışıyoruz.
Bu Truva
Müzesiyle ilgili -sondan, başlarsam- ciddi bir çalışmamız
var. Bir danışma kurulu oluşturduk, Ankaraya bir büyük müze
yapmak konusunda, gerçek bir Anadolu uygarlıkları müzesi yapmak,
böyle bir bedestene sığışmış bir müze değil,
büyük çaplı, cumhuriyetin başkentine yakışır, büyük
çaplı bir Anadolu medeniyetleri müzesi yapmak konusunda bir yeni projemiz
var, bir danışma kurulu oluşturduk. Bir de Truvaya
Çünkü
Truvaya gelenler bir görsellik görmüyorlar. Truvaya gelenler inanılmaz
bir efsane duyuyorlar ama gördükleri onları çok aşırı
etkilemiyor çünkü çok tarih öncesine kadar uzanan bir kalıntı
görüntüsü var. Benzer bir şey Hattuşaşta da var. Buralarda
müzeler bizim dünyaya kültürümüzü daha etkili biçimde sunmamızı
kolaylaştıracak, sağlayacak; bunları öncelikle gündeme
aldık.
Değerli
arkadaşlarım, müzelerdeki kayıplarla ilgili ben burada önceki
gün de bilgi verdim zaten, rakamları verdim. İki buçuk yıl önce
başlamış bulunan bir denetim süreci var ve bu denetim süreci
sayesinde -ne yazık ki geçmiş yıllarda periyodik denetimler
yapılmamış- bu iki buçuk yıldan beri yapılagelen
-benden önceki arkadaşım başlatmıştı- denetimler
sayesinde müzelerimizdeki envantere sahip çıkmaya başladık. Ne
var, ne yok, hangileri müzeye girmemesi gerekirken girmiş, hangileri yerine
başkaları konularak kaybedilmiş? Bir kez daha söylüyorum,
Uşak Müzesi dışında, böyle ciddi, büyük çapta, telafi
edilmez bir eksiğimiz, bir kaybımız yok ama bu denetimler,
periyodik denetimler ve bundan sonra getireceğimiz yeni envanter sistemi
bu kayıpları önemli ölçüde sanıyorum ki engelleyebilecek.
Bazı
arkadaşlarımızın, Kahramanmaraşa, Aydına,
illeri çapında -daha önce galiba Adanaya oldu- sorduğu sorular var.
Onlara, izin verirseniz, neler yapacağız 2009da, yazılı olarak cevap vermek
isterim ama ben mesela Afrodisiası çok önemsiyorum gerçekten. Afrodisias,
Türkiyede nasıl şimdiye kadar Dünya Miras Alanlarına
girmediği gibi Dünya Miras Alanları aday listesine bile
girmemiş; bunu anlamak ve kabul etmek mümkün değil.
BAŞKAN
Sayın Bakan, süreyi çok aştık ama
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Bitiriyorum
Afrodisias
gibi, Perge gibi, gerçekten bizim, dünyaya övünçle sunacağımız
yerler var. 2009 yılında biz, Selimiyede ve Alanyada, tersanelerde
yani Osmanlı ve Selçuklu mirasıyla ilgili iki alanda, dünya
kalıcı listesine girmeleri konusunda çalışmalar
sürdürüyoruz. Ama hemen arkasından mutlaka dünya mirası aday
listesine girmesini sağlamaya çalıştığımız
yerlerin başında Afrodisias geliyor.
Arz
ederim, teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
İlk
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 266 Sıra Sayılı, Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Nihat Ergün Güldal
Akşit Fatma
Şahin
Kocaeli İstanbul Gaziantep
Hayrettin
Çakmak Mevlüt Akgün
Bursa
Karaman
Madde 2-
2863 sayılı Kanunun 55 inci maddesinin ikinci ve dördüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Koruma
bölge kurullarının Bakanlıkça ve Yükseköğretim Kurulunca
seçilen üyelerinin görev süresi üç yıldır
Koruma
Yüksek Kurulu üyeleri ile koruma bölge kurullarının Bakanlıkça
ve Yükseköğretim Kurulunca seçilen üyelerine, ayda altı
toplantıyı geçmemek üzere her toplantı için Devlet memur
aylık katsayısının (5000) gösterge rakamı ile
çarpımı sonucunda bulunacak miktarda, koruma bölge
kurullarının kurum temsilcisi üyelerine ise ayda altı
toplantıyı geçmemek üzere her toplantı için Devlet memur
aylık katsayısının (2000) gösterge rakamı ile
çarpımı sonucunda bulunacak miktarda huzur hakkı ödenir.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge
aynı mahiyette olduğundan birlikte işlem yapacağız ve
istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz hakkı
vereceğim.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 266 sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Bengi Yıldız Sırrı
Sakık
Şırnak Batman Muş
Hamit
Geylani Selahattin
Demirtaş
Hakkâri Diyarbakır
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 266 Sıra Sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Ünsal Ali Koçal Abdullah Özer
Amasya Zonguldak Bursa
Hulusi Güvel Rahmi Güner Yaşar Tüzün
Adana Ordu Bilecik
BAŞKAN
Komisyon önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Hayır efendim.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, buyurun.
Yaşar
Bey, siz de mi konuşacaksınız?
YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) - Evet.
BAŞKAN
Peki, tamam. Ayrı ayrı söz vereceğim.
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) İki farklı önerge olduğu için ayrı
ayrı konuşacaklar.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, aynı konuda önergeler,
ondan öyle oldu herhâlde.
Şimdi,
burada süre yönünden üç yıla niye indirilme gereği duyuluyor? Koruma
Kuruluna alınan bir üye, üç yıl, daha yerini öğrenmeden,
bulunduğu yerle ilgili bilgileri edinmeden değişebilecek. Bu da
siyasi iktidarlar kim olursa olsun suistimale açık, güvencesiz bir ortam
yaratıyor. Zaten daha önceleri bu Anıtlar Kurulu üyeleri süresiz
seçiliyordu ama 12 Eylül darbesi sonrası çıkarılan bir yasayla
bu süre beş yıla getirildi.
Şimdi,
bu kurullardaki üyelerden 5 tanesinin Bakanlıkça seçilmesi sorunu var.
Bakanlıkça seçildiği zaman uygulamada sorunlar yaşanıyor.
Şimdi, zaten korumayla ilgili bir yasa tasarısı
görüşüyoruz. Kültür Bakanlığının zaten genel bütçedeki
payı binde 5 dolayında, yani yüzde 1 bile değil. Koruma uygulamalarına
tahsis edilen miktarın Kültür Bakanlığı bütçesine
oranı yüzde 3 dolayındadır. Yüzde 3 ile binde 5i
çarptığımız zaman da yüz binde 15, yani on binde 1,5 gibi
bir orana erişiliyor. Gerçekten, bu kadar zengin tarihi olan ülkemizde
2.600 höyük, 6.365 termal merkez, İtalyadan daha fazla Roma eseri,
Yunanistandan daha fazla Grek ve İyon eseri, 115 tane antik tiyatro,
arkeolojik olarak korkunç bir zenginlik
Tabii, hep atlanan bir yer,
Mezopotamya tarihinin, kültürünün katkıları ile beraber Yukarı Mezopotamyanın
da ülkemiz kapsamında olduğu düşünülecek olursa bunların
korunmasıyla ilgili koruma kurullarının çok şeffaf bir
çalışma yapması, titiz bir çalışma yapması çok
önemlidir. Bu konuda Bakanlığın İnternet sitesine konulursa
bu çalışmalar
Bir de sivil toplumun özellikle uzmanlık
alanlarının bu çalışmalara katılması gereklidir.
Ben
Sayın Bakandan şunu öğrenmek istiyorum, kendisine başvurusu
yapılan bir konu olduğu için: 1993te kentsel sit alanı ilan
edilen, yakın çevresiyle birlikte sit kapsamına alınan ve daha
sonraki yıllarda da korunan bir binanın, 1 numaralı Kültür
Tabiat Varlıkları Kurulu Kararının, hiçbir gerekçe
olmadan, bu sefer bir başka tabiat koruma kurulu kararıyla
değiştirilmesi, sit alanlarının değiştirilmesi
mümkün müdür? Bu konuda ciddi bir çalışma yapılması
gerekiyor. Bu koruma kurulları gerekçesiz kararlar veriyorlar. Bu konuda
teftiş incelemesi yapmayı düşünüyorlar mı? Tabii, bu da
önemli.
Genel
olarak da söylenen şudur bu konularda: Kültür ve tabiat
varlıklarının korunmasıyla ilgili seçimler dört yılda
bir yapılıyor, bunlar da beş yıllığına
seçiliyor. Hiç olmazsa koruma kurullarının, siyasi iktidarın
tayin ve görevden alma, baskı ortamı sağlanmasın diye bu
önceki hüküm olsun diyoruz. Yok, üç sene diyorsanız niye üç senedir; onu
da gerçekten bir gerekçelendirseniz biz de ikna olsak iyi olur. Üç
seneliğine tarihî kurul koruma şeyi olmaz. Çünkü bu koruma
kurullarının bir özelliği vardır, hem tabiat
varlıklarını hem kültür varlıklarını koruyacak.
Bu da çok geniş bir alan, kapsamlı bir alan. Bu yönüyle
baktığımız zaman, önergemizin yerinde olduğunu
düşünüyoruz.
Biz kez
daha Bakanlık çalışanlarının da bu konudaki
deneyimlerini dillendirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Önergemizin
destek bulmasını istiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın
Bakanım, açıklama mı yapacaksınız?
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Evet, bir
açıklama yapmak istiyorum izin verirseniz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Buyurun.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Şimdi, bugün,
arkadaşlarımız, bu beş yılı üç yıla
indirmenin arkasında bir siyasi amaç olup olmadığını
sorguluyorlar. Hatırlatmak istiyorum ki değerli
arkadaşlarım, bugün kurullarda görev yapan bütün
arkadaşlarımız, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları
döneminde atanmış arkadaşlar. Yani, daha önceden
kalmış arkadaşlar yok. Daha önceden kalmış
arkadaşlar varsa onlar, görev süresi uzatılmış
arkadaşlardır; çünkü beş yıl da olsa, üç yıl da olsa
görev süresini uzatmakta bir engel yok ama bazı
arkadaşlarımız yeteri kadar
Burada, ayrıca zaten bir
ayrım yapmıyoruz, ister bakanlık atamış olsun ister
üniversite atamış olsun, herkesin süresini üç yıla indiriyoruz.
Burada bazı arkadaşlarımız beklenen mesaiyi vermiyor,
bazı arkadaşlarımız çeşitli açılardan verimsizlik
sergiliyor. O yüzden, beş yıl çok uzun bir zaman. Eğer
arkadaşımız verimliyse üç yılı bir üç yıl, bir üç
yıl daha uzatma imkânı var ama beş yılı ikinci kez
uzattığınız zaman on yıl ediyor. O yüzden, bu, bütün
kurullardan gelen ortak bir yaklaşım oldu bize ve o yüzden buraya
indirdik. Hatırlatmak istiyorum ki bu arkadaşların hepsi daha
önceki iktidarlar döneminde değil, Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarları döneminde atanmış arkadaşlardır.
Arkasında bir siyasi kasıt aramak fevkalade yanlıştır.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Ben teşekkür
ederim efendim.
BAŞKAN
Diğer önerge hakkında konuşmak üzere Sayın Tüzün, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; vermiş olduğumuz önerge süreyle ilgiliydi.
Gerçi gerekli açıklamayı Sayın Bakan ve benden önceki Hatip
arkadaşımız yaptı.
Benim
burada değinmek istediğim konu, önergeyle ilgili değinmek
istediğimiz konu özellikle mahallî idareler yönünden. Bir bölgede, bir
ilde, bir ilçede, beldede hatta seçtiğimiz belediye başkanı,
seçilen belediye başkanı, belediye meclis üyesi, il genel meclis
üyesi beş yıl süreyle seçiliyor. Bu mantıkla bakacak olursak,
gerek bu Üst Kurula, yani Yüksek Kurula gerekse bölge kuruluna seçilecek
üyelerin de en az mahallî idarelerde görev yapan arkadaşların süresi
kadar olmasında fayda var kanaatindeyiz.
Kuşkusuz,
daha önceki kanunda, yani 12 Eylülden sonra çıkan kanunda beş
yıl süreyleydi. Bu sürenin kısaltılması ne anlama geliyor
diye bakacak olursak, yani kültür ve tabiatı, tarihi, doğal
ortamı bozmak isteyen bir siyasi zihniyete veyahut bir kişisel
zihniyete veyahut bir yerel yönetim zihniyetine Efendim, beş yıl
beklemene gerek yok, artık bu kurulun görev süresi üç yıla
düştü. Sen bu üç yıl biraz daha sabret, nasıl olsa üç yıl
sonra bu kurul üyeleri değişecek, dolayısıyla sizin
istediğiniz proje de bu kuruldan geçer. mantığıyla, bu,
beş yıldan üç yıla düşürülmüş bulunuyor.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, bilim adamları kolay yetişmiyor. Bu
arkadaşlarımızın, özellikle mesleki bilgilerinin,
tecrübelerinin burada aktarılması gerekiyor. Bunun çeşitli
aşamaları var. Bu aşamaların takibi açısından da,
gerçekten, üç yıl çok kısa bir süre. Bunun, mutlaka ama mutlaka
beş yılda kalması gerekiyor.
Kuşkusuz,
bu Koruma Kurulu kararları da kamuoyunda tartışılıyor,
bazen tatminkâr olunmuyor, bazen tatminkâr oluyor ama genel olarak
baktığımızda, özellikle yerel yönetimlerimizin bu dokuyu
bozduklarını birçok ilde görüyoruz. Yine, Ankaramızda,
özellikle on beş yıldır Ankarayı yöneten siyasi
zihniyetin, Ankaranın doğal, kültürel yapısını
bozacak birçok projeleri hayata geçirdiğini hepiniz biliyorsunuz, bizler
de yakından takip ediyoruz. Ama özellikle şu örneği vermeden
geçemeyeceğim: Bildiğiniz gibi Ankara Garının önünde
yapılan kavşak, yani katlı kavşak projesine baştan
Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü tarafından itiraz
edildiğini, uygun görülmediğini hepimiz biliyoruz. Yine, Ankara
Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu ise maalesef bu
projeye hiç düşünmeden onay vermiştir. Bir noktada Ankaranın
tarihî dokusu bozulmuştur. Cumhuriyetin ilk eserlerinden olan bu meydan
maalesef bu çok katlı, iki katlı kavşakla yok edilmiştir ve
Ankaramız bir meydanından olmuştur, meydan ortadan
kalkmış, çok çirkin bir tablo ortaya çıkmıştır.
Bu katlı kavşak yerine Kültür Tabiat Varlıkları -özellikle
Ankara- Kurulu çok daha hassas davransaydı, çok daha dikkatli olsaydı
bunu katlı kavşakla değil de, bir alttan geçişle
çözebilirdi diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yine, bu kanun hazırlanırken, ülkemizde
bulunan Tarihî Kentler Birliği gibi, ÇEKÜL Vakfı gibi, kentlerin
tarihini koruyan bu birliklerin de görüşünün alınmasında büyük
fayda var idi. Ancak gerek Komisyon çalışmalarında gerekse
Komisyon çalışması öncesi gerekse Bakanlığın
ilgili bürokratlarının bu Tarihî Kentler Birliğinin ve bu ÇEKÜL
Vakfının düşüncelerini, görüşlerini
almadığını bir kez daha buradan ispatlamış
bulunuyoruz.
Sonuç
itibarıyla bizim bu önergemiz, bu kurullarda -gerek Üst Kurulda gerekse
bölge kurullarında- görev yapacak arkadaşlarımızın üç
yıl süreyle değil de beş yıl süreyle görevine devam etmesi
yönünde. Ben önergemizin kabulü yönünde sizlerin de oy kullanmasını
temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tüzün.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini
tespit edeceğim:
Sayın
Akif Ekici? Burada.
Sayın
Rahmi Güner? Burada.
Sayın
Bülent Baratalı? Burada.
Sayın
Ali Koçal? Burada.
Sayın
Murat Sönmez? Burada.
Sayın
Yaşar Ağyüz? Burada.
Sayın
Metin Arifağaoğlu? Burada.
Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu? Burada.
Sayın
Vahap Seçer? Burada.
Sayın
Hüseyin Ünsal? Burada.
Sayın
Bilgin Paçarız? Burada.
Sayın
Halil Ünlütepe? Burada.
Sayın
Rasim Çakır? Burada.
Sayın
Zekeriya Akıncı? Burada.
Sayın
Ali Rıza Öztürk? Burada.
Sayın
Kemal Anadol? Burada.
Sayın
Osman Kaptan? Burada.
Sayın
Şevket Köse? Burada.
Sayın
Ali İhsan Köktürk? Burada.
Sayın
Yaşar Tüzün? Burada.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum
efendim.
Pusula
gönderen arkadaşlar lütfen salonu terk etmesinler.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) Süre bitti pusula alamazsınız Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Kontrol edeceğiz; burada 152 kişi var, kontrol edeceğiz, bir
bakalım.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Süre bitti efendim, kâğıt yok. Olmaz
BAŞKAN
Şimdi, yoklama pusulası gönderen sayın milletvekillerinin
burada olup olmadıklarını tespit edeceğim.
Sayın
Mehmet Erdem? Buradalar.
Sayın
Ziyaeddin Akbulut? Buradalar.
Sayın
İlknur İnceöz? Buradalar.
Sayın
İsmail Katmerci? Yok. (CHP sıralarından Yok sesleri)
Sayın
Cemil Çiçek? Buradalar.
Sayın
Bayram Özçelik? Yok.
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) Hile!
BAŞKAN
- Sayın Hüsnü Ordu? Yok.
Sayın
Azize Sibel Gönül? Yok.
Sayın
Eyüp Ayar? Buradalar.
Sayın
Zeki Ergezen? Buradalar.
Sayın
Zeyid Aslan? Buradalar.
Toplantı
yeter sayımız yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.07
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
- İstem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
Sisteme
girenler tekrar kâğıt göndermesinler efendim, pusula
göndermesinler.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız
vardır.
Şimdi,
266 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)
(Devam)
BAŞKAN
- Komisyon ve Hükûmet buradalar.
Tasarının
2nci maddesi üzerinde verilen ve aynı mahiyette olduğundan birlikte
işleme alınan Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 266 Sıra Sayılı, Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nihat
Ergün (Kocaeli) ve arkadaşları
Madde 2-
2863 sayılı Kanunun 55 inci maddesinin ikinci ve dördüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Koruma
bölge kurullarının Bakanlıkça ve Yükseköğretim Kurulunca
seçilen üyelerinin görev süresi üç yıldır
Koruma
Yüksek Kurulu üyeleri ile koruma bölge kurullarının Bakanlıkça
ve Yükseköğretim Kurulunca seçilen üyelerine, ayda altı
toplantıyı geçmemek üzere her toplantı için Devlet memur
aylık katsayısının (5000) gösterge rakamı ile
çarpımı sonucunda bulunacak miktarda, koruma bölge
kurullarının kurum temsilcisi üyelerine ise ayda altı toplantıyı
geçmemek üzere her toplantı için Devlet memur aylık
katsayısının (2000) gösterge rakamı ile çarpımı
sonucunda bulunacak miktarda huzur hakkı ödenir.
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu efendim?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Kabul ediyoruz
efendim.
BAŞKAN
Gerekçeyi mi okutuyoruz Sayın Ergün?
NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Koruma
bölge kurularında görülen kamu hizmetinin çok kıymetli değerlere
ilişkin olması hasebiyle, günümüz koşullarında koruma bölge
kurulu üyelerine ödenen huzur hakkının yetersiz
kaldığı, kurul üyelerinin başka illere seyahat ettikleri ve
orada ikamet ettikleri de göz önünde bulundurulduğunda zaruri
ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandıkları bir
gerçektir. Üyelerin günün değişen mali koşullarında,
görevlerini etki altında kalmadan, ekonomik kaygılar gütmeksizin ifa
edebilmesi için, kendilerine ödenen huzur hakkı yeniden
düzenlenmiştir. Bu düzenleme yapılırken hakkaniyet adına,
üyelerin kurullarda geçici ve devamlı olarak çalışmakta olup
olmadıklarına bakılmış ve temsilci üyelerin sadece
kendi konularını ilgilendiren kurul gündemlerine katılması,
buna karşın diğer kurul üyelerinin bütün konuları
görüşmeleri nedeniyle huzur hakkı ödemelerinde ortaya çıkan
eşitsizlik giderilmiştir. Böylece kurul üyelerinin bilimsel ve teknik
anlamda etkin kararlar alarak kurul çalışmalarında
verimliliğin artması hedeflenmiştir.
2863
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun
55. maddesinin dördüncü fıkrasında, koruma bölge kurulu üyelerinin
huzur hakkı yeniden düzenlenerek, huzur haklarının
iyileştirilmesi sağlanmış, koruma bölge kurulu üyelerinin
ihtiyaçlarını karşılamada zorlanmamaları ve
görevlerini etki altında kalmadan daha sağlıklı bir
şekilde yapabilmeleri amaçlanmıştır.
Temsilci
üyelerin sadece kendi konularını ilgilendiren (bazen tek bir konuyu
içeren) kurul gündemlerine katılmaları, buna karşın
diğer kurul üyelerinin bütün konuları görüşmeleri ve atanma
usulleri itibariyle temsilci üyelerden farklı esaslara tabi olmaları
nedeniyle, huzur hakkı açısından kurul üyeleri arasında
ayrıma gidilmiştir. Böylece yerine getirilen görevin önemi ve günün
değişen koşulları karşısında, kurul üyeleri
arasındaki çalışma mesaileri farkı ile ödenen huzur
hakları arasındaki eşitsizlik giderilmeye
çalışılmıştır.
BAŞKAN
Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin
katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda 2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE
3-2863 sayılı Kanunun 57 nci maddesinin birinci fıkrasından
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve mevcut
dördüncü fıkra aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
16/6/2005
tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel
Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve
Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun uyarınca
ilan edilen yenileme bölgelerinde yenileme projelerini onaylamak üzere 5366
sayılı Kanun uyarınca oluşturulan Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları da bu maddede
belirtilen işleri yapmakla görevli ve yetkilidir.
"Koruma
bölge kurullarının teknik ve idari hizmetleri, koruma bölge kurulu
müdürlükleri tarafından yürütülür. Üçten fazla koruma bölge kurulu bulunan
illerde, kurullar arasında teknik ve idari işlerde koordinasyonu
sağlamak üzere koruma bölge kurulları koordinasyon müdürlüğü
kurulur. Koruma bölge kurulu müdürlükleri, koruma bölge kurulları
koordinasyon müdürlüğüne bağlı olarak
çalışır."
BAŞKAN
Evet, madde üzerinde söz istemleri vardır. Gruplar adına.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Yaşar
Ağyüz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut. Şahısları adına. İzmir
Milletvekili Şenol Bal, Amasya Milletvekili Avni Erdemir.
İlk
söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Yaşar
Ağyüze aittir.
Sayın
Ağyüz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2863 sayılı Yasanın bazı maddelerini
değiştiren 266 sıra sayılı Yasa
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu 21/7/1983te yürürlüğe
girmiş ve bugüne kadar değişiklikler yapılarak
gelmiştir. Bana göre kültür ve tabiat varlıklarını koruma
amaçlı, içeriği dolu bir yasadır.
Kültür ve
tabiat varlıklarına sahip çıkmak her vatandaşın
olduğu kadar her siyasetçinin ve her bakanlık koltuğunda,
belediye koltuğunda oturanların temel görevidir. Hepimizin temel
amacı, sağlıklı, insanca yaşanabilir, düzenli
kentlerde yaşama olanağını sağlamak. Bu
olanağı sağlarken de elbette ki yasal düzenlemelere ihtiyaç
vardır ama ülkemizde gördüğümüz kadarıyla yasal düzenlemelerde
çok başlılık, çok çeşitlilik bir karmaşaya neden
olmaktadır. 2863 sayılı Yasanın yanında bir de
çıkarılan 5366 sayılı Yasa anlamsız, içeriği
boş, kültür ve tabiat varlıklarını korumaktan uzak, rant
alanı yaratmayı amaçlayan ve yaratılan rantların da
bölüşümünü sağlayan bir yasadır. Şimdi, bu yasa içerisinde
yapılan dört tane değişiklik de çok anlamsız, çok yersiz ve
hiçbir şey ifade etmeyen bir yasadır. Yani Meclisi işgal
etmekten öte bir anlamı olmayan bir yasadır. Ülkemizde ekonomik
sıkıntılar artmışken, ekonomik
sıkıntılardan dolayı ülke yangın yerine
dönmüşken, bütüncül paketler açıklanmamışken ve Ankara gibi
bir başkent kömürden vatandaşlarını zehirlerken, biz, bu
içi boş yasa ile uğraşmak durumunda kalıyoruz değerli
arkadaşlarım.
Elbette
ki bu yasayla kültür varlıkları, tabiat varlıkları sit
alanı olarak tanımlanmış; koruma kurulları
kurulmuş, koruma kurullarının kararlarına uymak yasal
yükümlülük hâline getirilmiş ama söyler misiniz ülkemizde koruma kurulu
kararlarına uyan, onu şiar edinmiş AKPli belediye başkanı
var mı? Yok. Bakanlık var mı? Sayın Bakan kısa dönem
oldu, kusura bakmasın. Four Season Oteli hâlen ortada iken, birinci
derecede arkeolojik sit alanına bina yapılırken, Gaziantepte
Batalhöyük alanı belediyesince işgal edilirken, koruma kurulu
kararları -üç tane alınmış- uygulanmaz iken, Sayın
Bakan hangi gerekçeyle bu yasayı getirip de tabiat
varlıklarını korumanın önünü açmayı hedefliyor,
anlamış değilim değerli arkadaşlarım.
Tabii, bu
yükümlülükleri yerine getirmek öncelikle takiple mümkündür. Maalesef
belediyeleri hiçbir bakanlık bu dönemde takip altına
almamaktadır. Özellikle büyükşehir belediye başkanları,
imar rantlarının paylaşıldığı, kentsel
yenileşme, kentsel dönüşüm adı altında rantların
peşkeş çekildiği bir belediyecilik uygulamasıyla
karşı karşıyadır. Bunlara seyirci kalmak, ortak olmak
amacını taşır, başka bir amacı yoktur bunun. Biz
kentlerimizin geleceğini düşünüyorsak, kentlerimizin
sağlıklı planlanmasına müdahale etmek zorundayız
değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
bu yasayla
Ucube, güya kültür tabiat varlıklarının
yenileşmesini amaçlayan bir yasa, 5366 sayılı Yasa. Ama
belediyelerin alanında her yapılaşmaya açılması
gereken alanda, her önemini eskiden kaybetmiş ama günümüzde rant
alanı olacak yerde yenileşme alanı ilan ediliyor ve Sayın
Bakanın bugün yetkilendirmeye çalıştırdığı
kurullarca da o yenileşme planları onaylanıyor. Böyle bir
şey olamaz. Ve bu yenileşme alanlarının rölövelerini,
restitüsyonlarını uygulamakla, tasdik etmekle yükümlü olan kurula,
biz, şimdi daha geniş yetki veriyoruz, koruma amaçlı planlar
içinde bulunan şeylerin dahi onaylanma yetkisini veriyoruz. Böyle bir
çelişki olamaz. O nedenle, bu 3üncü madde çok absürt ve çok anlamsız
bir değişikliktir değerli arkadaşlarım.
Tabii,
5366 sayılı Yasanın yeniden gözden geçirilmesi lazım. 5366
sayılı Yasaya bu ülkede gerek yoktu. İmar Yasasının
yeniden düzenlenmesi zorunlu idi ama İmar Yasasını
yıllardır raflarda bekletiyorsunuz, bu tür palyatif çözümlerle çözüm
önerileri bulmaya çalışıyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Bu çok çelişkidir. O nedenle, ben, oluşan yenileme
kurullarının bu yetkiyle donatılmasının
yanlış olduğunu söylüyorum. Koruma amaçlı planları da
deldirme amaçlıdır bu yetkiyi vermek. Nasıl ki beş
yıllık süreyi üç yıla indirdiniz, Sayın Bakan diyor ki:
Siyasi bir amaç aramayın. Peki, Sayın Bakanım,
Fırtına Vadisine karşı çıkan, Haydarporta sit
alanı diye karşı çıkan Cengiz Eruzun, iki defa
Danıştay kararı almasına rağmen -uygulamak zorunda
kaldınız- şimdi üç yıla indirerek Cengiz Eruzunu bu
görevden almak istiyorsunuz. Açığı bu yani. Cengiz Eruzun,
Haydarportta işinize gelmiyor, Galataportta işinize gelmiyor,
Fırtına Vadisinde işinize gelmiyor. Ama diyorsunuz ki: Siyasi
bir neden yok. Size somut örnek veriyorum Sayın Bakanım. O nedenle
bunlar tamamen koruma kurullarını siyasi baskı altına alan
davranışlardır değerli arkadaşlarım.
Sevgili
arkadaşlar, bakın, arkeolojik sit alanları, korumaya
alınmış sit alanları bir bir imara açılıyor,
işgal ediliyor ve koruma kurulları buna seyirci kalıyor. Four
Seasonı söyledim, Patalyayı söyledim. Bakın Altunizade
Kavşağında, Boğaziçi Köprüsüne bağlayan yolun
kuzeyinde kalan 95 dönümlük tek boş arazi var, Emlak Gayrimenkul
Yatırım Ortaklığının. Sit alanı, birinci
derecede sit alanı, kısmen üçüncü derecede sit alanı. Bu sit
alanı, 6 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulunun
onayıyla maalesef imara açıldı. Yeşil alan
daraltılarak imara açıldı ve değerli
arkadaşlarım, bu arazinin önerisi TOKİden geldi. TOKİ
Türkiyede çok yanlış şeyler yapıyor ve ödeme güçlüğü
içerisinde. Kendi zenginlerini yarattı, cilalı arsalarla kendi zenginlerini
yarattı. Şimdi yaptıkları sosyal konutları yapan
müteahhitlerin parasını ödeyemiyor, işçiler direnişte,
mühendisler direnişte ama TOKİyi, siz, devlet içinde devlet
yaptınız, görmezlikten geliyorsunuz. Bakın, TOKİ bu öneriyi
getirdi. 14 Mart 2007de İstanbul Büyükşehir Belediyesinde
onaylandı, Kültür Kurulunda da 16 Nisanda onaylandı değerli
arkadaşlarım ve bu arazi hasılat paylaşımıyla
ihaleye çıkıldı değerli arkadaşlarım. Üç kez
yenilendi ihale, verilmedi. Üçüncüsünde GAP İnşaata verildi. GAP
İnşaat kim değerli arkadaşlarım? Son zamanlarda
kendisini ATV-Sabah ihalesiyle duyuran meşhur ve Başbakanın
damadının da birinci derecede yetkili olduğu kurum GAP
İnşaat. Buna verildi hasılat paylaşımıyla
değerli arkadaşlarım. Yani bunun arkasında biz siyasi
yandaşlık, siyasi kayırma, rant bölüşümü aramayalım da
ne arayalım? Siz bunları kolaylaştırmak için bu yasayı
getiriyorsunuz.
Ayrıca,
değerli arkadaşlarım, GAP İnşaat bununla da
kalmadı. İstanbul Sulukule halkını yerinden perişan
eden Tarlabaşı Kentsel Dönüşümün aldığı yüzde 50
hasılat paylaşımıyla, yüzde 42 vatandaşa, yüzde 58
Çalık Holdinge değerli arkadaşlar. Böyle bir adaletsizlik olur
mu? Siz orada yıllardır oturan insanları, Çankırıda,
Sulukulede, Tarlabaşında tutup kolundan atıyorsunuz, ranta
ortak etmiyorsunuz, o rantı birilerine peşkeş çekiyorsunuz. Bu
açıkçası peşkeş çekmektir ve bu peşkeş çekmenin
de yasal altyapısını,
boşluklarını gidermeye çalışıyorsunuz.
Bu iki
yüz yetmiş sekiz binanın yenileşmesini alan bu projede
Çalık Grubu yüzde 58 oranla pay almaya hak kazanmış değerli
arkadaşlarım, ihalede. Böyle bir adaletsizlik olamaz.
Tarlabaşı gibi bir yerde siz mülkiyet sahibi olsanız yüzde
60tan eksik vermezsiniz, ama arada belediye var, arada TOKİ var
değerli arkadaşlarım. Bunun adı vurgundur. Tabii bunlar
sizin umurunuzda değil.
Halk
perişan, çiftçi elektrik parasını ödeyemiyor, emekli pazardan
meyve-sebze topluyor, doğal gaz almış başını
gitmiş, kömür zehirlenmesinden Ankara yanıyor, ama siz İstasyon
Meydanının, Garın önünün kapatılmasına, işgal
edilmesine göz yummayı bir görev sayıyorsunuz değerli
arkadaşlarım.
Kentsel
koruma, kentsel, kültürel tabiat varlıklarını koruma Ankaradaki
cumhuriyet binası olan Garın önüne sahip çıkmaktan geçer. (CHP
sıralarından alkışlar) 2 defa da önerge verdik. Sayın
Bakan diyor ki: Silüeti etkilemeyecek. Buyurun size
Meydanlar elden gitti,
seyirci kaldınız; kavşaklı köprülerle Ankara elden gitti,
seyirci kaldınız. İleride dizinizi döveceksiniz ama iş işten
geçmiş olacak. Umarım 29 Martta, bunları gören vatandaş
Ankarada size bu konuyla ilgili cevabı sandıkta verecektir.
Değerli
arkadaşlarım, kendi zenginini yaratmayı imar
değişiklikleriyle, ihalelerle yaratan iktidar belli adamlara çok
büyük kayırma çekiyor. Bakın demin söylediğim GAP
İnşaat neler almış neler: ATV-Sabah, petrol boru hattı
döşemesi, petrol arama ruhsatı, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru
Hattının 1,5 milyar dolarlık ihalesiz, ihalesiz
arkadaşlar, ihalesiz, Bakanlar Kurulu kararıyla
Sayın
Başbakan Damadımın çalıştığı
şirkete veriyorum, kimse karışamaz. diyor.
Burası
demokrasiyse böyle bir despotluk olur mu? Padişahlık döneminde mi
yaşıyoruz biz? Sayın Başbakandan sorulsun.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ağyüz, son dakikanızı veriyorum.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Haydarpaşa
Limanı Projesi bedelsiz olarak bu şirkete veriliyor. Hangi birini
sayalım? TOKİye el attığımız zaman da,
sayısız müteahhidiniz var, hepsi lime lime dökülüyor. Trilyoner,
katrilyoner oldular ama gariban işçiler emeğinin hakkını
alamıyor. Piyasa ödemeleri yapılmıyor Beylerbeyi birinci etap
konutlarda, Beylerbeyi ikinci etap konutlarda. Yapan müteahhitlerinizin
taşeronları -müteahhit kazanıyor, taşeronlar batıyor-
okulu yapamıyor, sağlık ocağını yapamıyor
değerli arkadaşlarım.
Onun için
bu yasal düzenleme içi boş bir düzenlemedir, zamansız bir
düzenlemedir, 29 Mart seçimlerine giderken özellikle de iç siyasete alet
edilmesi amaçlanan bir yasadır. Herhâlde belediyeleriniz çok
sıkışık, giderayak birtakım rantları
yandaşlarına peşkeş çekmek için bu tür kurul
düzenlemelerine ihtiyaç var. Onun için bu yasaya karşı çıkmak
her milletvekilinin boynunun borcudur. Biz CHP Grubu olarak bu yasaya
karşı çıkıyoruz.
Hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ağyüz.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ahmet Duran Bulut, Balıkesir
Milletvekili.
Sayın
Bulut, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 266 sıra sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarı hakkında parti grubum
adına görüşümü arz edeceğim. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
İnsanoğlu
yeryüzünde varlığını göstermeye başladıktan sonra
hayatını kolaylaştırmak, inanç ve kültür hayatını
yaşayabilmek adına birçok eser meydana getirmiştir, birçok
yapı dikmiştir. Zaman içerisinde bu yapılar belirli kurullar,
belirli heyetler tarafından adlandırılmış,
isimlendirilmiş, kategorize edilmiştir. Bugün dünyanın yedi
harikasından biri olarak ifade edilen Mısır piramitlerine bir
eğitimci gözüyle baktığımda, bir Türk olarak
baktığımda, bir Türk olarak baktığımda, bir
Müslüman olarak baktığımda, bir firavuna mezar olsun diye,
sırf firavunun isteği için, sırf firavunun arzusu için o gün o
uzun mesafelerden onları taşıyan kölelerin o taşlar üzerine
parmaklarından akan kanları, onların üzerinde
şakırdayan kırbaçların seslerini duymayan kulakları
unutup bunları harika diye insanlığa sunan zihniyetin, Türk
dünyası ve Anadoludaki kültür ve sanat eserlerimizin tanınması
konusunda diğerleriyle aynı sıraya sokulması konusundaki
değer yargılarını takdirlerinize sunarım.
Yeryüzünde
milletler, devletler kendi kültür değerlerine sahip çıkmak
adına, onları yaşayan birer kültür varlıkları
konumunda yeniden düzenlemek adına dünyanın değişik
merkezlerinde, Pariste, Venedikte, Varşovada bu kültür değerlerini
hayata kazandırmış ve dimdik ayakta tutarken, bizim, yüksek binaların, beton binaların,
gökdelenlerin arasında sığıntı gibi kalmış,
kaybolmaya yüz tutmuş, yakılıp yıkılmasına
seyirci kaldığımız tarihî eserlerimizin acizliğini,
zavallılığını, terk edilmiş o binaların bugün tinerci çocukların
barınağı hâline geldiğini maalesef üzülerek görmekteyiz.
Ülkemizde
kültür ve sanat değerlerine sahip çıkmak adına bir bilincin
yaratılmadığı gerçeğini görmek, bunun için bir an önce
harekete geçmek gerekir. Dünyanın değişik ülkelerinden gelip
Anadolu gibi Türklerin milattan önce 1000 yılından beri bu
topraklarda varlığının ispatlandığı, Eski
Çağ değil, arkaik çağdan kalma bugün kültür
varlıklarının, Anadolunun değişik yerlerinde dünyada
eşine benzerine rastlanmayan bu değerlerin
varlığını görmek bizim adımıza bir zenginlik ama
bunları koruyamamanın üzüntüsü içerisinde olmak da ayrı bir
konu.
Avrupada
okullarda dördüncü sınıfta bisiklet ehliyeti verilir. Çocuklar
trafiğe hazırlanır, çocuklara kendi başına karar
verme, bir nesneyi idare etme, kullanma şuuru, bilgisi verilir,
sorumluluğu verilir. Bizde böyle bir şey yoktur. Ehliyet alma
yaşı gelir, araç kullanmak adına, o güne kadar trafikle ilgili
hiçbir bilgisi olmayan çocuklarımız, katıldıkları
kısa bir eğitimden sonra, trafik kurslarından sonra ehliyet
alır ve trafiğe çıkarlar. Trafik kazalarındaki
artışın, kültür ve sanat eserlerimizin başka ülkelere
kaçırılmasındaki dikkatsizliğimizin bütün sebebi budur,
kültürel değerlerimizi koruma, ona sahip çıkma konusundaki şuur
eksikliği. Okullarımızda bununla ilgili bir ders yoktur, bununla
ilgili bir ders verilmez.
Gidersiniz
Çanakkalenin Ezine ilçesinde, Neandria, Kestanbol adlarıyla
adlandırılmış, milattan önce, büyük kayaların
içerisinde, boyu 12 metre, eni 2 metre olan, oradan alınıp
İngiltereye, Britanyaya, saraylara sütun olsun diye götürülen ve o
çağda hangi teknolojiyle, milimetrik, o kadar düzgün
çıktığını, yaratıldığını,
nasıl meydana getirildiğini bugün şaşkınlıkla
izlediğimiz o eserleri, değirmen taşı yapmak adına
birinin gelip balyozla, yamuk yılık kırarak o büyük eseri
nasıl parçaladığını, bu noktada ortaya çıkan
şuur eksikliğinin belgesi olarak takdirlerinize sunarım.
Sayın
Bakanımın kültürel değerlerin korunması noktasında,
müzeler konusundaki hassasiyetine saygı duyuyorum. Gerçekten, Amerika, iki
yüzyıl önce Amerikaya ilk gelmiş göçmenlerin o gün
yaptıkları evleri tarihî eser diye koruma altına alıp,
Amerikaya gelenlere işte tarihî binamız diye bugün sergileme gibi
bir gayret, çaba içerisindeyken, ülkemiz bir açık hava müzesi şeklindedir.
Ancak halkımıza bu şuur verilemediği için binaların
önünden arslan heykelleri, birçok tarihî yapı, mimari eser alınmakta,
götürülmekte, kaçırılmakta. Bunların düzenli bir envanterinin
varlığı konusunda dahi şüphe etmekteyim. Bu noktada,
ülkemizin eksik olan bu kültürel değerlerini koruma, ona sahip çıkma,
yaşama geçirme noktasında dikkatli olunması ve
Bakanlığımızın bu kültür ve tabiat
varlıklarını koruma kurullarının
varlığının devam ettiğini bilmekteyiz ama bu kurullar
ne yapar? Bugüne kadar yaptıklarının bir gözden geçirilmesini
Ne derece korudular, ne derece bu eserleri hayata geçirebildiler, sahip
çıkabildiler, bunları tekrar bir gözden geçirmelerini istiyoruz.
Yine,
yasalarımızda var olan, 2863 sayılı Yasada
Bu kültürel
değerlerimizin, eski konaklarımızın yapımı
konusunda vatandaşımız bilinçsiz. O zengin varlıkların
fakir sahipleri olarak kümeste yaşar gibi oralarda hayatını
idame ettiren insanlarımızı, bu kurullar despot bir
tavırla
Sadece kendilerine gelen talepleri yerine getirmenin
dışında bu değerlere sahip çıkmak, gidip oraları
tespit etmek, onlara proje hazırlayıp devlet desteğiyle
-artık o, o şahsın değildir- milletimizin hatta
insanlığın ortak kültür mirası olan bu yapıların
yakılmasına, yıkılmasına, yok olmasına engel
olmak adına bu kurulların çalışma yapması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu kurulların çalışması çerçevesinde
teklifimiz, tarihî dokuların korunması konusunda yaygın bir
bilinç yaratılması. Mimari miras kavramı artık
yalnızca tarihî bir anıtı içermemektedir, yakın dönem
eserlerini de içermektedir. Bütünleşmiş bir koruma için idari
önlemler yanında sosyal önlemler de şarttır. Koruma gayretleri
çok amaçlı olmalı, binanın kültürel değerleri yanında
kullanma değerleri göz önüne alınmalıdır.
Sit
alanı. deniyor. Geniş bir alan, denizin kenarında, turizmin çok
olduğu bir yer. Çivi çakamazsın. deniyor. Altta görünen, ortada
görünen bir tarihî eser yok. En azından oraları hayata geçirmek,
oraları korumak adına bir sistem geliştirilmeli, ahşap
bungalov ev yapımı konusunda bir izin verilmeli. O bölgeler boş
bırakılıyor. Sonra, buradan, sit alanlarını birileri
bir şekilde değiştiriyor. Sit alanı iken ucuz fiyata
kapatılan, zavallı köylülerin elinden alınan bu arazilerin, daha
sonra değişen yasalarla, değişen bölgelerle o günkü
sahiplerinin zenginliğe kavuştuklarını maalesef görüyoruz.
Bu haksızlıkların giderilmesi adına kültürel
değerlerimizin mutlak surette bu kurullar tarafından sahiplenilmesi
ve halkımızın da bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Gençlerin
korumaya ilgi duymaları için çeşitli aktiviteler düzenlenmelidir.
Yerel yönetimler koruma konusunda kurullarla, ilgili yetkililerle, teknik
elemanlarla iş birliği içinde olmalı, bu konuda bilinç yaratma
çalışmaları yapılmalıdır. Geniş çaplı
koruma planları hazırlanmalıdır. Koruma için yeni yöntemler
geliştirilmelidir. Restorasyon için gelişen mesleki
ihtisaslaşmaya önem verilmelidir. Koruma politikalarını
gerçekleştirmesi için halkla diyalog kurmak kaçınılmazdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bulut, devam ediniz efendim.
AHMET
DURAN BULUT (Devamla) Değerli milletvekilleri, ilgili kurumlar
arasında koordinasyon eksikliğinden, eleman yetersizliğinden söz
ediliyor. Bir kamu görevlisinin bilgilendirme, bilme sorumluluğu yasalarla
belirtildiği hâlde, bu asli görevlerini yerine getirmeyen yetkililer,
görevliler bölge müdürlükleri kurulduğu zaman mı görevlerini yerine
getireceklerdir? Bugün, birçok müzemiz personel eksikliğinden kapalı
tutuluyor. Birçok kurumda ara eleman yetiştirildiği hâlde, acaba bu
konularla ilgili ara eleman yetiştiriliyor mu? Açık öğretimde ve
üniversitelerimizde birçok meslek gruplarına yönelik eğitim
verilmekte iken neden tarihî değerlerimizi koruma ve değerlendirme
ile ilgili ara eleman yetiştirilmesi için bir çalışma
yapılmamaktadır.
Bu
düşüncelerle, tasarının kültür ve sanat hayatımıza
hayırlı, uğurlu olması dileğiyle, olumlu oy
vereceğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bulut.
Gruplar
adına başka söz istemi yok.
Şahıslar
adına ilk söz İzmir Milletvekili Şenol Bala aittir.
Sayın
Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ŞENOL
BAL (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesi
üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, 3üncü madde ile 5366 sayılı Kanun ile
oluşturulan kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge
kurulları, 2863 sayılı Kanunla oluşturulan koruma
kurullarının işlerini yapar hâle gelmektedir. 5366
sayılı Kanun yenileme alanlarını ilgilendiren özel bir
kanundur. Bu Kanuna göre oluşturulan koruma kurulları sadece
kurulduğu ildeki ilan edilen yenileme alanlarıyla ilgili projeleri
değerlendirmektedir. Bu durum ülkemizde iki farklı uygulamaya yol
açıyordu zaten. Örneğin, Erzurum, Trabzon, Samsun gibi illerde
yenileme alanı ilan edildiğinde bu alanlarla ilgili projeleri mevcut
koruma kurulları değerlendirirken Ankara veya İstanbul gibi
illerimizde yenileme alanlarıyla ilgili kurullar görev yapmaktadır.
Diğer koruma kurullarının yenileme alanlarıyla ilgili
yetkisi bulunmamaktadır. 5366 sayılı özel bir kanunla
oluşturulan koruma kurullarının 2863 sayılı Kanunla
belirtilen işleri yapması, yani mevcut koruma kurullarının
görev alanlarına giren işlere bakması ortaya çıkıyor.
Maddede yapılan düzenleme karmaşayı ortadan
kaldırmayacağı gibi daha da karmaşık hâle
getirecektir. Ülkemizde uygulama birliğinin sağlanması
amacıyla, yenileme alanlarıyla ilgili koruma kurullarının
müstakil bırakılarak diğer illerdeki yenileme alanlarıyla
ilgili projelerin de bu kurullarca değerlendirilmesi daha uygun bir
düzenleme olurdu diye düşünüyorum.
Yine, bu
kanun tasarısının 1inci maddesindeki
sıkıntıları da buradan dile getirmek istiyorum. Biraz önce
demiştik, yani Belediyeler konusunda, olasılıklar üzerine
oturtulan bir düzenlemenin sürdürülebilir olması mümkün müdür? diye
sormuştum Sayın Bakana. Bugüne kadar bu sürecin sağlıklı
işlemesini engelleyen en önemli etken, projelerin belediye bütçesine
getirdiği ek maliyettir. Taşınmaz Kültür
Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair
Yönetmelikin 7nci maddesine göre, belediyelerin hazırladıkları
projeler veya kamulaştırma bedellerinin en fazla yüzde 49u özel
hesaptan karşılanmakta, bu oranın yükseltilmesi valinin
yetkisinde bulunmaktadır. Kendi önceliklerine kaynak bulamayan
belediyelerin çok zaruri olmadıkça bu tür projelerle ilgilenmediği
özel hesaplarındaki hareketlerden de bellidir. Tabii ki mücavir alan
dışında kalan kültür varlıklarının korunması
ve değerlendirilmesi için il özel idaresine paydan kullanma yetkisi
verilmesi yerinde bir uygulama olur. Ancak, maddeyle gerçekleştirilen
düzenleme ve genel gerekçe bir arada yorumlandığında,
belediyeleri proje üretimine teşvik edecek bir düzenleme yapmak daha uygun
olmaz mıydı? Bir belediye, özel hesaba 1 milyon TL aktarmış
olsa, toplam bedeli bu tutarın yarısına kadar olan projelerinin
bile tamamının karşılanmayıp belediye bütçesine ek
külfet yüklemek insaflı bir yaklaşım değil. Belediyelerin
özel hesaba yatırdığı belirli bir döneme ait tutarın
yüzde 50sini geçmeyen proje bedellerinin tamamının özel hesaptan
karşılanması, bunun üstüne çıkan oranlar için yine valinin
yetkili kılınması doğrultusunda olabilirdi.
Sayın
Bakan, özel hesaptaki kaynağı kullanmayan veya kendilerinin
aktardığı payları başka belediyelerin
kullandığını gören belediyeler artık bu hesaba para
aktarmamaktadır.
Sayın
milletvekilleri, il özel idarelerinin payın kaynağını
oluşturan emlak vergisi tahsilat miktarını bilmesi mümkün müdür?
Bu payların belediyelerce tam ve zamanında
yatırılmadığı bilinmektedir.
Bilinen
bir gerçek de, mevzuattaki boşluğu çözmüş olan belediyeler
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bal, devam ediniz efendim.
ŞENOL
BAL (Devamla)
payların cüzi bir miktarını ilgili hesaba
yatırarak süreci idare etmekte, bir kısmı hiç
yatırmamaktadır. Buradan sormak istiyorum: Belediyelerce tahsil
edilen emlak vergisi miktarının beyan edilmesi yönünde bir düzenlemeniz
olacak mı?
Hayırlı,
uğurlu olması dileğiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bal.
Şahsı
adına ikinci söz Amasya Milletvekili Avni Erdemire aittir.
Sayın
Erdemir, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AVNİ
ERDEMİR (Amasya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 266 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 3üncü maddesi üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kültür ve tabiat varlıklarımız geçmişi
günümüze, günümüzü geleceğe bağlayan kültür köprülerimizdir.
Bunların korunması, yaşatılması ve geleceğe
taşınması, milletimiz ve insanlık adına en önemli
sorumluluklarımızdandır. Sözlerimin başında, yedi bin
beş yüz yıllık tarih ve kültür mirasına sahip olan müze
şehir ilimiz Amasyamızdaki kültür ve tabiat
varlıklarının korunması için verdikleri destekler sebebiyle
Sayın Bakanımıza ve tüm Bakanlık personeline
teşekkürlerimi sunuyorum. Başbakanımızın talimatı
doğrultusunda Kültür Bakanlığımızın ve Amasya
Valiliğimizin katkılarıyla cumhuriyetimizin doğum belgesi
olan Amasya Tamiminin imzalandığı Saraydüzü Kışla
Binası aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş, kale
restorasyon çalışmalarında önemli mesafe kaydedilmiştir.
Turizmde marka kent olarak ilan edilen Amasyamıza Kültür
Bakanlığımızın ilgisinin artarak devam edeceğine
ve Amasyayı el birliğiyle kültür turizminin en önemli merkezlerinden
biri hâline getireceğimize yürekten inanıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel
Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve
Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun 3üncü
maddesinde yenileme projelerini onaylamak üzere 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununun 51inci maddesine göre gerektiği kadar kültür ve tabiat
varlıklarını koruma bölge kurulu oluşturulacağı
belirtiliyor. Yenileme alanlarındaki işlemlerin bir kısmı
5366 sayılı Yasa gereği kurulan bu yenileme kurullarında,
bir kısmı bölge kurullarında görüşülüyordu. Bu ise
uygulamada tıkanmalar, tereddütler ve problemler oluşturuyordu.
3üncü maddede yapılan değişiklikle 5366 sayılı Yasa
gereği kurulan yenileme kurullarının görev alanlarıyla
ilgili tereddütler ortadan kaldırılıyor. Bu kurullarda yenileme
işlemlerinin hızlı ve sağlıklı bir şekilde
sonuçlanması için yenileme kurullarına kültür ve tabiat varlıklarını
koruma kurullarının yetkileri veriliyor.
Değerli
arkadaşlarım, değiştirilen dördüncü fıkra ile de üçten
fazla koruma bölge kurulu bulunan yerlerde kurullar arasında koordinasyonu
sağlamak, idari ve teknik iş birliği ile gündemleri tespit etmek
ve onaylamak üzere koruma bölge kurulları koordinasyon müdürlüğü
oluşturulması öngörülüyor. Böylece kurullar arasında uyum
sağlanması ve bürokratik işlemlerin süre ve kırtasiyecilik
açısından kısaltılması hedefleniyor. Bu
değişiklikle üçten fazla koruma bölge kurulu bulunan
İstanbuldaki işlemlerin daha hızlı ve uyumlu neticelenmesi
hedefleniyor.
İnanıyorum
ki 3üncü maddede yapılan bu değişikliklerle yenileme
alanlarındaki sıkıntılar ve tereddütler ortadan kalkacak,
üçten fazla bölge kurulu bulunan İstanbulda işlemler uyumlu bir
çalışmayla daha hızlı neticelenecektir.
Bu vesileyle,
tasarıyla getirilen değişikliklerin hayırlı
olacağına inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Erdemir.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır. Soru-cevap işlemine başlıyoruz.
İlk
soru Sayın Cengizin.
Buyurun
efendim.
MUSTAFA
KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Sayın Bakanım, demin bazı
sorulara da cevap alamadık. Türkiyede şu anda yerli ve
yabancılara verilmiş olan toplam arkeolojik kazı
sayısı nedir dedik. Bu konuda değişik rivayetler var. Bunlarla ilgili bir
açıklama bekliyoruz. Yani, toplam kazı nedir? Yabancılara ne
kadar verilmiştir? Yerlilere ne kadar verilmiştir? Özellikle son
bilgiler nedir?
İkincisi
de yine arkeoloji ve sanat tarihi bünyesinde çok konuşulan bir konu var:
Bakanlığınıza bağlı DÖSİMden arkeolog,
sanat tarihçi ve diğer memurlar veya işçiler
alındığı noktasındadır. Özellikle 2003
yılından bu yana DÖSİMden alınan arkeolog, sanat tarihçisi
ve diğer personel sayısı nedir? Bu konuda da değişik
spekülasyonlar var. En azından sizden bunu almak istiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Cengiz.
Sayın
Şandır, buyurun efendim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, kültür ve tabiat varlıkları bana göre geleceğin bize
emanetidir, bizim değil. Hatta yalnız bizim değil, tüm
insanlığın malı. Dolayısıyla üzerinde çok özenle
durmamız gereken bir konu.
Şimdi,
burada getirdiğiniz kanunla -belki de kanunun genelinde de esas husus bu-
emlak vergisinin işte yüzde 10u nispetinde bir kaynak oluşturularak
kültür ve tabiat varlıklarının belediye hudutları
içerisinde kalanlarının kamulaştırma, projelendirme,
planlama ve uygulama konularında harcanmak üzere il özel idaresi
bünyesinde bir kaynak oluşturuyorsunuz.
Şu
soruyu sordunuz mu efendim
Yani kültür ve tabiat varlıklarının
korunması bana göre çok ihtisas isteyen, çok özen isteyen, birikim
isteyen, belki de uluslararası deneyim isteyen bir alan. Bu,
kaldırım yapmak değil, efendim bu, işte bir eski
binanın restorasyonu da değil. Bunun içine o kadar çok anlam girecek
ki, kazısı girecek yani onun taşınması girecek,
envanteri girecek... Çok kapsamlı, çok detaylı, teknik ve bana göre
insanlık adına sorumluluk isteyen bir alan.
Şimdi,
bu konuyu neden belediyelere, belediyelerin projelendirmesine bırakıyoruz?
Bu yanlış olmuyor mu? Bu bir kültür ve tabiat varlığı
zayiatına sebep olmayacak mı? Bu konu hem Bakanlık bünyesinde
bürokratlarınız, danışmanlarınızla hem de konunun
ilgilisi sivil toplum kuruluşları, üniversitelerle yeterince
tartışıldı mı? Bence bu konu -merkezî bir,
bakanlık bünyesinde veya Türkiyede oluşturulacak bir özerk
yapıda kaynakları oluşturalım, oraya aktaralım- takip
edilmesi, yapılması ve bana göre dünyanın da gözü önünde yapılması
gereken bir hadise.
Dolayısıyla,
bu kanun veya bu kanunun bağlı olduğu esas kanunda-ki eğer
bu anlayış varsa- belediye hudutları içerisindeki kültür ve
tabiat varlıklarının korunmasının il özel idarelerine,
belediyelere bırakılması mantığı yanlış
olmuştur. Bu konudaki kanaatlerinizi veya bu konuyu yeniden
değerlendirmeyi düşünür müsünüz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Kaplan
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Cizre tarihî kalesiyle ilgili hem rölöve ve restorasyon
çalışmalarının başlatıldığı
yönünde bir açıklamanız olmuştu. Ne aşamadadır bu?
Çünkü Cizre tarihte çok önemli bir merkez olarak geçiyor. En son Hamidiye
Alayları Kışlası olarak da faaliyet gösteren yer şimdi
askerî bir birlik içinde yer alıyor. Bu çalışmayı yaparken
Bakanlığınız yerel yönetimle, belediyeyle ne kadar bir
ilişki, diyalog kurdu? Çünkü bu yasaya göre de bu tür tarihî, kültürel
varlıkların korunması durumunda belediyelerin müdahil
olması gerekecek. Bu konuda bir çalışma yapmayı
düşünüyor musunuz yerel yönetimle ilgili?
Bir soru
daha sormak istiyorum, basına çok yansıdığı için bu
konuda: 1991 yılında Uluderede bir mağarada çok tarihî bir
İncil bulunduğu, bunun da Ergenekon sanıklarıyla
irtibatlandırıldığı ve bulunduğu söyleniyor.
Böyle bir bilgi, duyum var mı? Varsa Kültür
Bakanlığının bu konuda müdahil olma gibi bir durumu söz
konusu mudur? Çünkü gerçekten çok yaygın olarak
Bunun üzerine iki üç tane
de kitap yazıldı, onu da söylemek istiyorum. Bu tür tarihî eserler
var mı?
Yeni bir
planlama düşünülüyor mu gerçekten Türkiye çapında sit
alanlarıyla ilgili ve tarihî eserlerle ilgili?
Sorularım
bu kadar.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Ünsal, buyurun efendim.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, Amasyayla ilgili bir sorum daha olacak. Konuşmacı
arkadaşlar da teşekkürlerinde Amasyayı bir Avrupa şehri
olarak ilan ettiler ama -ben tabii bu kanun gelirken Devlet Planlama
Teşkilatından bilgiler almaya çalıştım- 2003
yılı, 2004 yılı, 2005 yılı, 2006 ve 2007 ve 2008
yıllarında yatırımların, kamu
yatırımlarının illere göre sektörel
dağılımında Amasyanın turizmden sıfır para
aldığını burada görmekteyim. Devlet Planlama
Teşkilatının bu şeyinde bir yanlışlık
mı vardır yoksa yaptığınız yatırımlar
var mıdır? Bu konuda bilgi verebilir misiniz?
İkincisi:
Sunuş konuşmanızda da turizm master planlarından
bahsediyorsunuz. Amasyanın, tabii, marka bir şehir olabilmesi için
Amasyanın önce bir turizm master planının olması
lazım, ayrıyeten belediyesinin de o turizm master planında görev
tanımlarının da belirlenmesi lazım. Amasya Belediyesinde
kurulu bulunan KUDEPin, Turizm Bakanlığının bu 23 tane
KUDEPi içerisinde olup olmadığını öğrenmek istiyorum
çünkü oradaki turizm yatırımcılarının çok zor durumda
olduklarını, basit bakım,
onarımlarını dahi yapamadıklarını, bu konudaki
şikâyetlerinin de çok üst düzeye çıktığını
biliyorum. Bu konuda yardımlarınızı beklediğimi ifade
ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Son soru,
Sayın Çalış, buyurun efendim.
HASAN
ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, biraz önce konuşmamda da değinmeye
çalıştığım turizm bölgelerinden Kapadokyaya veya bir
başka turizm bölgemizden Pamukkaleye doğru oluşturulacak bir kültür
yolu projesine, bu yol üzerinde oluşturulacak kültür mahalleleri, kültür
köyleri, turistik tesisler, doğal zenginliklerin ikram edildiği,
servis yapıldığı bir projeye nasıl
bakarsınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çalış.
Sayın
Bakanım, sorular çok uzun, süreniz çok azaldı.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Kısa
söyleyeceğim.
Bu kültür
yolu projesini hararetle destekliyorum. Bizim de bütün Selçuklu
kervansaraylarını bir güzergâh olarak tespit etmek, ayağa
kaldırmak ve hem kültür hem turizmin hizmetine sunmak gibi bir
yaklaşımımız, projemiz var; Vakıflarla da böyle bir
çalışma yapıyoruz.
Amasyayla
ilgili turizmde bir pay görmemiş olabilirsiniz ama biz Kültür ve Turizm
Bakanlığıyız, kültür alanında çok ciddi biçimde katkılar
yaptık. En iftihar edeceğimiz de Saraydüzü
Kışlasının yeniden tarihî kimliğiyle ayağa
kaldırılmış olmasıdır.
Cizre
Kalesi bu yıl bizim yatırım programımızda var. GAP
bölgesinde, ciddi biçimde biz Doğu ve Güneydoğuda kültür merkezleri
ve tarihsel eserlerin canlandırılması konusunda bir projeyi
uygulayacağız.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) GAP Programında dediniz.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) GAPtan
aldığımız destekle.
Sayın
Şandır çok önemli bir konuya değindi gerçekten. Bunların merkezî
olması, bir bütünlük içinde olması, kültür
varlıklarının korunması çok doğru tabii ama burada bir
kaynak oluşturma ve merkezden yetişilemeyen alanlarda hızlı
inisiyatif geliştirme gibi bir düşünce var. Daha çok da bu kaynaklar
zaten sivil mimarlık örneklerinin ayağa kaldırılması
için kullanılıyor. Yani Türkiye çapında düşünün ki
Safranbolu, sivil mimarlık örneklerine sahip çıktığı
için çok övünülecek bir yere geldi.
Şimdi
arkadaşlarımızın altını çizdiği
ŞENOL
BAL (İzmir) Beypazarı.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Birkaç tane, istisna.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Evet, şimdi ama
Türkiye çapında buna benzer çok yöre var. Beypazarından söz
ediyorsunuz. Ben size Kuladan söz edebilirim, bugün sabah konuştuğum
Zileden söz edebilirim, Ünyeden söz edebilirim. Yani Türkiye çapında
böyle çok merkez var. Sokak sağlıklaştırılması
bazı yapıların ayağa kaldırılmasıyla birer
Ha, Safranbolu olabilir. Tabii hepsine Ankaradan yetişmek de bir merkezî
bürokrasi oluşturması, merkezî bürokrasinin
hantallığına işin teslim edilmesi gibi
sıkıntı yaratıyor. O yüzden kaynak yaratalım ve genel
inisiyatiflere imkân verelim denilmiş. Burada bir denge gözetmemiz
gerekiyor.
Yapılan
her proje belediyelerin kendi inisiyatifine kalmıyor, belediyelerin kendi
estetik takdirine kalmıyor. Yine bizim koruma kurullarımıza
gidiyor. Bizim koruma kurullarımız o projelere olur verirse o
projeler hayata geçiyor ve yine bizim rölöve müdürlüklerimiz tarafından
denetleniyor. Yani bir merkezî otorite, bir merkezî denetim yine var ama yerel
inisiyatif de bu işe katılsın, bu aşka katılsın
diye düşünülmüş ve o yüzdendir ki Türkiyede birkaç yıldır,
son birkaç yıldır gerçekten valiler, belediye başkanları,
il genel meclisleri, özel idareler tarihe sahip çıkmak konusunda yeni bir
bilinci sahiplenmeye başladılar.
Demin
atladım, şimdi de bir cümleyle bitiriyorum.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Sayın Cengiz
Türkiyede 136 kazı yapılıyor, bunların 93ü yerli, 43ü
yabancı. 2008i söylüyorum. Biz geçmiş yıllarda DÖSİMe
eleman alabiliyormuşuz, böyle ihtiyacımız olan elemanları.
Fakat artık 2007 yılının Mayıs ayından itibaren
her türlü elemanımızı -arkadaşlarımızın bunu
bilmesinde yarar görüyorum çünkü zaman zaman bu tip talepler geliyor- sınavla
alıyoruz. Hiçbir biçimde açıktan
Çok ihtiyacımız olan
sanat tarihçi, arkeolog, inşaat mühendisi, restoratör mimar dâhil olmak
üzere açıktan herhangi bir tercihle, takdirle eleman almıyoruz. Bütün
sanatçıdan sanat tarihçiye kadar bütün elemanlarımızı ve
sıra görevlisinden en üst düzey uzmana kadar hepsini tam anlamıyla
sınavla alıyoruz.
Arz
ederim. Saygılar sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sıralarına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
İlk
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 266 sıra sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. maddesinin 2.
paragrafının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Ünsal Ali Koçal Abdullah Özer
Amasya Zonguldak Bursa
Rahmi Güner
Hulusi Güvel
Ordu
Adana
5366
sayılı yıpranan Tarihî ve Kültürel Tanışmaz
Varlıklarının Yenilenerek Korunmasını ve
Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun uyarınca
yenileme kurulları sadece 5366 sayılı yasada anılan
yenileme projelerini onaylar ve görevleri tamamlandıktan sonra yenileme
kuralları lağvedilir. Lağvedilmesi yönündeki düzenleme Kültür ve
Turizm Bakanlığınca hazırlanır, koruma yüksek
kurulunca karara bağlanır.
BAŞKAN
Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 266 sıra sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
14/01/2009
Ufuk
Uras
İstanbul
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) - Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Sayın Uras, buyurun.
MEHMET
UFUK URAS (İstanbul) Sayın Başkan, değerli vekiller; özel
kanunla oluşturulan koruma kurullarının, mevcut koruma
kurullarının görev alanına giren işlere de bakması
doğru olmayacağı gibi, maddenin gerekçesinde ifade edildiği
gibi uygulamada yaşanan tereddütleri de ortadan
kaldırmayacağı açıktır. Kaldı ki yenileme alanları
için oluşturulan koruma kurulları yenileme alanında yürütülen
projeyle ilgili kurulmuş olan kurullardır. Tasarının 3üncü
maddesiyle yenileme alanlarında oluşturulan koruma kurullarına
verilen yetki gereksiz olmakla beraber, 2863 sayılı Kanuna göre oluşmuş
planlama süreçlerini parçaladığından planlamadaki bütünsellik
ilkesine de aykırıdır.
Ayrıca,
2005 yılında çıkan 5366 sayılı Kanun uyarınca
yapılan Sulukule, Süleymaniye gibi uygulamalar UNESCO Dünya Miras
Komitesinin 2008 yılı Temmuz ayı raporunda çağ
dışı olarak nitelendirilmesi, uygulamadaki tereddütlerin de
göstergesidir.
2863
sayılı Kanunla kurulan kurulların yetkisinde koruma
yapılıyor ve koruma planıyla korunuyor olması
lazımdır ama belediyeler bunu yapmıyor. Bütün olarak
baktığımızda olması gereken her yerde koruma
planı yok iken, rantı yüksek yerde koruma planı
yapılıyor. Örnek mi? Mesela Beyoğlu koruma planı yok ama
Tarlabaşının koruma planı var, Ulusun koruma planı
var. İşte, bunun için 5 Temmuz 2005 tarihinde 5366 sayılı
Yasa çıkıyor. Bu Kanuna dayanarak İstanbulda Sulukule,
Süleymaniye, Tarlabaşı, Ankarada Ulus projeleri yapılıyor
ama sorun çözülmüyor. Örneğin mimarlar odası Ulus Tarihî Kent Merkezi
Koruma Amaçlı Nazım İmar Planını onaylayan koruma
kurulunun işleminin iptali için dava açıyor. Nedeni ise görev
alanı 5366 sayılı Yasayla sınırlı olan Ankara
Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Kurulunun görevleri içinde olmayan alanları içeren bir planı
onaylamasının mevzuata aykırı olması. Uzmanların
bile kafası karışmış durumda. Planı kim yapar?
Büyükşehir belediyesi mi, ilçe belediyesi mi, 2863 sayılı
Kanuna göre kurulmuş olan koruma kurulu mu yoksa 5366 sayılı
Kanuna göre oluşturulmuş yenileme kurulu mu? Kimin yetkisi nerede
biter? Planlar arası hiyerarşi, planlar arası bütünlük var
mı? Hepsi birbirine karışmış durumda. Tarihî
Yarımada Koruma Planında konut alanı olarak görünen yere
yenileme kurulu otel yapmaya kalkışıyor. Sit
alanlarımızın site alanlarına da dönüşmemesi
gerekiyor.
UNESCOnun
2003 yılı Türkiye'nin 9 yeriyle Dünya Kültür Mirası Listesinde
yer aldığını biliyoruz ve UNESCOnun 2003
yılındaki 27nci dönem toplantısında Dünya Kültür
Mirası Listesindeki İstanbulun tarihî alanlarının Tehlike
Altındaki Miras Listesine kaydırılması önerisi getirilmiştir.
2004 yılında Çindeki 28inci dönem toplantısında ise bu
önerinin 2006 yılında yapılacak toplantıda bir kez daha
değerlendirilmesi kararı çıkmıştır. 2006
yılında ise Litvanyanın başkenti Vilniustaki UNESCOnun,
İstanbulun tarihî alanlarının Dünya Kültür Mirası
Listesinden Tehlike Altındaki Miras Listesine alınması
zorlukla önlenmiştir. UNESCOnun Temmuz 2008 raporunda ise AKPli
belediyelerin uyguladığı Osmanlı Mahalleleri
uygulamasının çağ dışı olduğu belirtiliyor.
Şimdilik, İstanbulun Dünya Miras Listesinden Tehlike Altında
Miras Listesine düşürülmesi özellikle akademisyen
arkadaşlarımızın çabasıyla engellenmiş
durumdadır. Yaşadığımız bu sevimsiz durumun bugün
karşımıza çıkan ve çıkacak olan
değişmiş yasalarla aşılması zor gibi gözükmekte.
Biraz
önce bir vekilimiz Kültür varlıklarının korunması birikim
ve derinlik istiyor. demişti. Bir Osmanlı padişahı kendi
kültürel mirasını merak ediyor, ulemanın bir tarih
çalışması yapmasını istiyor. Ulema on yıl
çalışıyor ama bu on yıl içinde padişah
yaşlanıyor ve Ben bunu okuyamam, bunu bir cilde indirir misin.
diyor, ulema bir beş yıl daha
çalışıyor fakat o beş yıl içerisinde padişah daha
da yaşlanmış Ben, bunu da okuyamam, bana bir cümlede özetle.
diyor. Ulemanın başı diyor ki: Bütün bu on beş
yıllık çalışma içinde gördüm ki insanlar
yaşamışlar, doğmuşlar, çoluk çocuğa
karışmışlar ve ölmüşler. Padişah sinirleniyor
Ben bu kadar çalışmadan da bunu zaten bilirdim. diye kovuyor.
Şimdi, biz, ulemanın başı ile padişahın
söylediklerinin aynı olduğunu ama aslında
ağırlıklarının çok farklı farklı
olduğunu biliyoruz. İşte bu yüzden, kültürel
mirasımıza ve birikimimize değer vermemizin, sözümüzün
ağırlığı, memleketimizin kültürel birikimine sahip
çıkılması açısından çok büyük önemi vardır ve bir
an önce bu karmaşanın ortadan kaldırılması
gerekmektedir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Uras.
Önergeyi
oylarınıza
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) Karar yeter sayısının aranmasını
istiyorum.
BAŞKAN
Arayacağım efendim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yok efendim.
Beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.22
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet buradalar.
266
sıra sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesi
üzerinde verilen, İstanbul Milletvekili Sayın Ufuk Urasın,
Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır,
önerge kabul edilmemiştir.
3üncü
madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 266 sıra sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. maddesinin 2.
paragrafının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hüseyin
Ünsal (Amasya) ve arkadaşları
5366
sayılı yıpranan Tarihî ve Kültürel Tanışmaz
Varlıklarının Yenilenerek Korunmasını ve
Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun uyarınca
yenileme kurulları sadece 5366 yasada anılan yenileme projelerini
onaylar ve görevleri tamamlandıktan sonra yenileme kurulları lağvedilir.
Lağvedilmesi yönündeki düzenleme Kültür ve Turizm Bakanlığınca
hazırlanır, koruma yüksek kurulunca karara bağlanır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Sayın Ünsal, buyurun.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
yenileme alanları için, koruma kurulları, bölge
kurullarının sadece yenileme alanları içindeki rölöve,
restorasyon projeleri ile onarılacak veya yeniden inşa edilecek
yapıların imar mevzuatında öngörülen projelerini onaylama
yetkisine sahiptir. Ama bu getirilen uygulamayla bu yenileme alanlarında
bir farklı yetki veriliyor. Yenileme kurulu alanlarına koruma bölge
kurullarının yetkisi veriliyor. Nedir bu yetkiler:
a)
Bakanlıkça tespit edilen veya ettirilen korunması gerekli kültür ve
tabiat varlıklarının tescilini yapmak,
b)
Korunması gerekli kültür varlıklarının
gruplandırılmasını yapmak,
c) Sit
alanlarının, tescilinden itibaren üç ay içinde geçiş dönemi
yapı şartlarını belirlemek,
d) Koruma
amaçlı imar planları ile bunların her türlü
değişikliklerini inceleyip karar almak,
e)
Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarının koruma alanlarının tespitini yapmak,
f)
Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarından
özelliklerini kaybetmiş olanlarının tescil kaydını
bildirmek,
g)
Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları
ve koruma alanları ile sit alanlarına ilişkin uygulamaya yönelik
kararlar almak.
Şimdi
burada getirilen uygulamayla, yenileme kurulları ile koruma bölge
kurullarının yetkisi aynı hâle geliyor. Sayın Bakanın
verdiği belgeye göre, yirmi dokuz tane koruma kurulu, iki tane de yenileme
kurulu var. Bu çok sakıncalı bir duruma geliyor yani yetki
karmaşası ortaya çıkacak.
Bir de
sırayla şu sakıncaları anlatalım: 1) Özel amaçla
kurulan yenileme koruma bölge kurulları yetkisinin genişletilmesi,
koruma ilke ve esaslarına aykırı uygulamalarla
sonuçlanacaktır. Bu da 2863 ve 5366 sayılı Kanunun özüne ve
koruma ilke ve esaslarına aykırıdır, daha doğrusu
Kanunun amacı da ortadan kalkıyor gibi bir durum ortaya
çıkmaktadır.
2)
Yenileme koruma kurullarının kanunlarda yer alan bütüncül koruma ve
planlama anlayışına aykırı uygulamaları
yasallaşacaktır. Böylece, yenileme bölge kurullarının üst
ölçekli planlardan bağımsız kararlar üreteceği, korunacak
miras açısından da sağlıklı ve doğru işlem
olmadığı açıktır. Bu anlayış bizi,
planlamaya değil, piyasa gereği olan akçalı projelere doğru
yönlendirecektir.
Bir
önceki konuşmacı arkadaşımız da
Tarlabaşıyla ilgili çok ciddi örneği verdiler.
Dolayısıyla Tarlabaşında, tamamı kentsel sit
alanı içinde kalan bu alandaki taşınmazların büyük bir
bölümü sivil mimari örneğidir; içerisinde kiliseler vardır, bunlar da
anıt eserdir. Alana ilişkin, yürürlükteki koruma amaçlı imar
planı da yoktur. Neslişah ve Hatice Sultan mahalleleri yani halk
arasında bilinen Sulukule de buna benzer örneklerdir. Şimdi, bu iki
konuyla ilgili de Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
tarafından davalar açılmış ve devam etmektedir.
3) Koruma
bölge kurullarının görev alanları belirsizleşmiştir.
Yani kent içinde farklı alanlar ve bu farklı alanlarda farklı
karar mercilerinin varlığı plan bütünlüğünü zedeleyici
kararlar alınmasına neden olacaktır.
Bir
sakınca da yeni koruma bölge kurullarının
oluşturulmasıyla kamu kaynaklarının israfı söz
konusudur. Şimdi, zaten ücretlerin artırılmasıyla da yeni
alanlar, yeni kişiler derken bir kamu kaynağı israfı
olacaktır.
Diğer
bir sakınca ise yenileme kanununun uygulandığı son üç
yıl içinde tarihî kent merkezlerinde geri dönüşü olmayan
olumsuzluklar ortaya çıkacaktır.
Burada
önemli olan, plan bütünlüğünün bozulmasını engelleyici
tavır içerisine girmeliyiz. Biz bu kanunda bu maddelerle ilgili
görüşlerimizi ve bu değişiklik önergelerini verirken sunuş
konuşmasında o güzel eserleri, Nemrut Dağındaki eserleri göstermişsiniz.
Bizim bunlarla ilgili bir siyasi anlayışımız, bir hedefimiz
yok, mühim olan o mirasın korunmasıyla ilgilidir. Mirasın
korunmasıyla ilgili de özellikle
Bu kanunun bu maddesinin de özellikle
Ankara Büyükşehir Belediyesinin iddiası üzerine çıktığı
çok doğru bir gerçektir. Ankara Büyükşehir Belediyesinin Ulusla
ilgili yapmış olduğu uygulamaya ait yenileme kurulu
kararlarını maalesef 10. Daire iptal etmiştir. Şimdi, bu
kanunla, Danıştayın ve idare mahkemelerinin almış
olduğu kararlar havada kalacak ve böylece hukuksuz bir ortam
doğacaktır. Bu yetki karmaşasının ortadan
kalkması için yenileme kurulları görevlerini -şu anda neyse-
tamamlamalı ve lağvedilmelidir. Bu tamamlama ilk önce Kültür
Bakanlığının düzenlemesiyle ortaya çıkmalı ve
Koruma Yüksek Kuruluyla da sonuçlandırılmalıdır.
Dolayısıyla
önergemizin lehinde oy kullanmanızı talep ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ünsal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
3üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
3üncü madde kabul edilmiştir.
4üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 4-
2863 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 8- 11/3/2005 tarihinden önce usulüne uygun olarak koleksiyoncular
tarafından bağlı bulunduğu müzedeki envanter defterine
kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür
varlıkları hakkında, son fıkrası hariç olmak üzere bu
Kanunun 26 ncı maddesi hükümleri uygulanır."
BAŞKAN
Madde üzerinde, gruplar adına: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Zonguldak Milletvekili Ali Koçal, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Şenol Bal; şahısları adına,
Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve ikinci şahıs Van Milletvekili
Gülşen Orhan.
İlk
söz sırası Zonguldak Milletvekili Ali Koçalın.
Sayın
Koçal, buyurun efendim.
CHP GRUBU
ADINA ALİ KOÇAL (Zonguldak) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 266 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 4üncü maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun
tasarısının 4üncü maddesiyle 2863 sayılı Kanuna
eklenen geçici madde tasarının en tehlikeli, en esnek ve en gereksiz
maddesidir. Nedenlerini anlatmak için, bu maddenin kanun tasarısına
konulmuş olmasının geriye dönük öyküsüne kısaca
değinmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı, 11/3/2005 tarihinde
bir genelge yayımlayarak koleksiyoncuların koleksiyon envanter
defterlerine sadece taşınır kültür varlıklarını
kaydedebileceğini belirtmiş, bunun dışında kaydı
yaptırılan taşınmazların tespiti ve iadesinin
sağlanmasını istemiştir. Bunun üzerine Kültür
Varlıkları Koleksiyoncular Derneği bu uygulamaya karşı
dava açmış ve Danıştay 6. Dairesi taşınmaz kültür
varlıklarına ait parçaların koleksiyon envanter defterine
kaydedilemeyeceği yönünde karar vermiş ve Bakanlığın
genelgesine uymuştur. Yani Taşınmaz kültür varlıkları
ve parçaları koleksiyoncuların elinde bulunamaz. Elinde böyle bir
varlık olanlar varsa Bakanlığın ilgili birimlerine teslim
etmek zorundadır. sonucuna varılmıştır.
Şimdi
getirilen maddeyle ortaya çıkan durum şudur değerli
arkadaşlar: Kültür Bakanlığı bakan değiştikten
sonra önceki talebinden vazgeçmiştir. Yani koleksiyoncular ellerindeki
taşınmaz kültür varlıklarını ve parçalarını
iade etmeyecekler ve 11/3/2005 tarihine kadar koleksiyon envanter defterine
taşınmaz parçalarını kaydettirenler bu
varlıkların sahibi olacaklar. Bu tarihe kadar ve bu tarihten sonra
kaydını yaptıramayanlar ellerindeki taşınmazları
iade edecekler, artık böyle bir taşınmazı koleksiyon
envanter defterine kaydettirerek sahiplenemeyecekler.
Değerli
milletvekilleri, ayrıntıya girecek olursak durum şöyledir:
Kültür Bakanlığı 11/3/2005 tarihinde bir genelge
yayımlamış ve hangi koleksiyoncunun elinde ne kadar
taşınmaz ve taşınmaz parçası var ise tespit edilmesini
ve tespit edilen varlıkların müzelere teslim edilmesini
istemiştir. Danıştay bu genelgenin
haklılığını mahkeme kararıyla ortaya koymuş,
bu karar tüm koleksiyonculara duyurulmuş ve bir an önce ellerindeki
taşınmazların teslimi istenmiştir. Teslim etmeyenler
hakkında yasal işlem yapılması talimatı
verilmiştir. Ayrıca Koruma Yüksek Kurulu da bir karar almış
ve bu kapsamdaki eserlerin derhâl teslim edilmesi gerektiğini ortaya
koymuştur. İşin ilginç yanı, Kültür ve Turizm
Bakanlığı da bu uygulamaları destekler biçimde, 6/12/2007
tarihinde valiliklere bir genelge göndererek Kimin elinde ne kadar
taşınmaz vardır bunları tespit edin ve 14/2/2008 tarihine
kadar bize bildirin. şeklinde bir genelge
yayımlamıştır. Muhtemelen, istenen bilgiler valilikler
tarafından Bakanlığa bildirilmiştir.
Şimdi,
Bakanlık kimin elinde ne var ne yok hepsini biliyor. Biliyor olmasına
karşın ne iadesini istiyor ne de yasal işlem yapıyor. Peki
ne yapıyor dersiniz? 11/3/2005 tarihinden öncekilere af getiriyor. Onlarla
ilgili herhangi bir iş ve işlem yapılmayacak, ondan sonrakiler
için ise Bulabildiğimizi buluruz,
bulamadığımızı ne yaparsa yapsın.
anlayışı ortaya çıkmıştır. Yani Kültür
Bakanlığı kendi uygulamalarıyla çelişkiler içindedir.
Bu uygulamalar Bakanlığın altı ayda bir karar
değiştirdiğini göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, bilinmelidir ki hiç kimse bu ülkenin tarihî
varlıklarını peşkeş çekme hakkına sahip
değildir. Binlerce yıldan beri birçok medeniyete beşiklik
etmiş ülkemizin tarihî ve kültürel varlıkları ülkemizin
mirasıdır. Bu mirasın korunması ve sahip
çıkılması hepimizin görevidir. O nedenle
Bakanlığın 6/12/2007 tarihinden itibaren istediği ve
14/2/2008 tarihine kadar süre verildiği seksen bir il valiliğinden
gelen yazılar, yapılan tespitler derhâl kamuoyuna
açıklanmalıdır. Hangi koleksiyoncunun elinde ne vardır
Bakanlık bunu bilmektedir, bizim de bilme hakkımız vardır.
Kuşkusuz Bakanlığın elinde valiliklerden gelen resmî
belgeler vardır ama vatandaşın haberi yoktur. Bu varlıklar
hepimizin yani 71 milyonun, ulusumuzun ve geleceğimizin
varlıklarıdır. Hükûmet biliyor ama biz hangi koleksiyoncunun elinde
ne olduğunu bilmeden yasa çıkartıyoruz yani bilinmeyeni
yasallaştırıyoruz. Bu yaklaşımla tarihî eser
kaçakçılığı neredeyse resmî hâle getirilmektedir. Böyle bir
şeyi kabul etmemiz asla mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, elbette Türkiyemizin yüzünü ağartan, çok
saygıdeğer, bilinen, tanınan koleksiyoncularımız
vardır, kendileriyle övünüyoruz, destekliyoruz. Onlar
sınırlarımızı aşmış, dünya çapında
ülkemize olumlu katkılar sağlamışlardır, yasalar
çerçevesinde kalarak önemli bir görevi yerine getirmişlerdir ancak
Türkiyenin kültür zenginliklerini, tabiat zenginliklerini, tarihî eserlerini
kaçıranlar da vardır. Burada esas olan taşınmazların
değil, taşınırların koleksiyonlara dâhil edilmesidir
ama biz bu kanunun 4üncü maddesiyle 11/3/2005ten önce kayıt yapılan
taşınmazları serbest bırakıyoruz ve o koleksiyon
sahiplerine af getiriyoruz. Af getiriyoruz.
Bu bir af
yasasıdır değerli arkadaşlar. O nedenle, bu maddenin kabulü
için mutlaka nitelikli çoğunluk gereklidir. Dolayısıyla, buradan
Hükûmeti uyarıyorum.
Değerli
milletvekilleri, özellikle bu tasarının 4üncü maddesiyle ilgili
olarak şu sorulara yanıt bulmamız gerekmektedir: Sayın
Bakan, Türkiyede ne kadar koleksiyoncu vardır? Bunların elinde
bulunan taşınmazlar ve taşınmazlara ait parçalarla ilgili
bilgi ve belgeleri kamuoyuna açıklamayı düşünür müsünüz? Hangi
amaçla 11/3/2005 tarihi esas alınmıştır? Bu tarih nereden
çıkmıştır? Dayanağı nedir?
Bakanlığın genelgesi, Danıştayın ve Koruma Yüksek
Kurulunun kararı doğrultusunda tespit edilen ve teslim alınan
taşınmazlar var mıdır? Teslim alanları ve kimden
aldığınızı açıklar mısınız?
Bakanlığınızın genelgeleri doğrultusunda
ellerindeki taşınmazları teslim etmeyenlerle ilgili bir yasal
işlem başlattınız mı? Yasal işlem
yapılmış ise hangi aşamadadır? Sonuçları
nelerdir? Herhangi bir yasal işlem başlatılmamış ise
bunun hesabını kim yahut kimler verecek? Bürokratlar mı yoksa
Bakanın kendisi mi bu hesabı verecek? Maddenin gerekçesinde kültür
varlıklarını iyi niyetle elinde bulunduran kimseler ifadesi yer
almaktadır; bu ifade ne anlama gelmektedir? Böyle bir yasa maddesi
olabilir mi? İyi niyetli demekle Hükûmete yakın olanlardan mı
bahsediyorsunuz veya güzel insanlar, eli yüzü düzgün tarihî eser
kaçakçısı mı demek istiyorsunuz! Yine, maddenin gerekçesinde
bir şekilde taşınmaz kültür varlığından ne
anlama geliyor? Bu kültür varlığı parça parça sökülüp başka
yere taşınırsa taşınır kültür
varlığı mı olacak? Taşınır kültür
varlığı veya taşınmaz kültür
varlığının Bakanlığınızca resmî bir
tanımı var mıdır? Öyle anlaşılıyor ki önceki
Bakan ile mevcut Bakan arasında uygulama farklılıkları söz
konusudur. Dolayısıyla, bu konuda Hükûmetin bir politikası var
mıdır? Hangi Bakanın yaptığı doğrudur? Bunu
da bilmeye hakkımız vardır.
Değerli
milletvekilleri, özetleyecek olursak bu tasarının 4üncü maddesiyle,
bazı koleksiyonculara bir af getirildiğini, bunun da tarih
anlayışı çerçevesinde doğru olmadığını,
bu düzenlemeyle, taşınmaz kültür varlıklarının
parçalarının özel koleksiyoncuların envanter defterlerine
kaydedilebileceğini, bir taşınmaz kültür
varlığının özel koleksiyoncunun elinde olmasının
tek anlamının tarihî eser kaçakçılığı
olduğunu bilmemiz gerekir. Bu madde çok esnek ve gereksiz bir maddedir,
birtakım kesimlerin zorlamasıyla gündeme getirildiği
anlaşılmaktadır. Bu maddenin kabul edilmesiyle, bazı eserler
doğal hâle dönüştürülecektir.
Ayrıca,
bu madde, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Yasasının 26ncı maddesinin özüne de aykırıdır
çünkü normal koşullarda bile envanter defterine kaydedilmiş olsa dahi
müzeler tarafından el konulması gereken taşınmaz eserlere
sahip olan birileri ciddi olarak kayırılacaktır,
dolayısıyla bir af söz konusudur burada. O nedenle, bu
değişiklik maddesi çözüm üretmeyen, çelişkileri ortadan
kaldırmayan, aksine, illegal yollarla elde edilmiş eserleri
legalleştiren bir değişikliktir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Koçal, buyurun.
ALİ
KOÇAL (Devamla) Bunun yerine, bu tür eserlerin müzelere devredilmesi
biçiminde bir değişiklik sorunu çözebilir diye düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, aslında kurulduğundan bu yana bu Hükûmetin
vatandaşın lehine bir yasa önerisiyle ne yazık ki
karşılaşmadık. Bazı yasalar, Cumhuriyet Halk Partisi
ve muhalefetin zorlamasıyla ve girişimleriyle uygulanabilir konuma
getirilebilmiştir. Çıkartılan yasaların birçoğu vatandaşın
mağduriyetine sebep olmuştur. Sorunlara bu Hükûmet döneminde çare
bulunamamıştır. Siyasi iktidar kendi yandaşlarını
ödüllendirmiş, ehliyetsiz ve beceriksiz kişileri önemli mevkilere getirmiştir,
örneğin TRT Genel Müdürlüğünde olduğu gibi. Ülkemizin hakkı
ve hukuku yeterince savunulamamıştır. Bu Hükûmet kendi
yandaşlarının yolsuzluklarını örtbas etmek için özel
yasalar çıkartmış ve hâlâ bu ısrarını da
sürdürmektedir.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Koçal. Sayın milletvekilleri,
çalışma süremiz dolmak üzeredir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Milletvekili Şenol Balın konuşmasının
bitimine kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Buyurunuz
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA ŞENOL BAL (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde somut kültür varlıklarıyla ilgili
uygulamalar 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu ve bu Kanuna dayanılarak hazırlanan alt mevzuatlarla
yürütülmektedir. Bu Kanunda kültür varlıkları, taşınmaz ve
taşınır kültür varlıkları olarak ikiye
ayrılmıştır. Bu kültür varlıklarının
hangileri olduğu taşınmazlar için Kanunun 6ncı
maddesinde, taşınırlar için ise 23üncü maddede
ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Taşınmazlar;
lahit, stel, sanduka, fresk, kabartma, mozaik, sütun, sütun
başlığı, sütun kaidesi, arşitrav, taban süslemesi,
kapı ve benzeridir. Bu kapsama dâhil olan kültür varlıkları
aynı zamanda devlet malı niteliğindedir.
Bir kültür
varlığının kanun kapsamında değerlendirilmesi
için öncelikli olarak usulüne uygun olarak tescil edilmesi gerekir. Tescil
işlemi taşınmaz kültür varlıkları için koruma kurulu
kararı ile, taşınırlar için ise müzede kurulan en az 3
kişilik bir komisyon kararı ile mümkündür. Başka bir
deyişle, koruma kurullarının veya müzelerin tescil yetkisi bu
maddelerde sayılan kültür varlıklarıyla
sınırlıdır. Buna göre müzeler taşınmaz kültür
varlıklarını tescil edemez çünkü yetki koruma
kurullarınındır, keza koruma kurullarının da
taşınırları tescil yetkisi yoktur sayın
milletvekilleri.
Bu kanun
tasarısının geçici maddesinin gündeme gelmesinin nedeni de
bugüne kadarki uygulamanın dışına
çıkılmasından, yetki aşımından
kaynaklanmaktadır. Koleksiyonculardaki mevzuata göre taşınmaz
kültür varlıkları usulsüz bir şekilde müzeciler tarafından
değerlendirilmiş ve taşınır kültür
varlıkları gibi işlem yapılmıştır. Oysa 2863
sayılı Kanunun 34üncü maddesi ve koleksiyonerlikle ilgili
düzenlemelerin yer aldığı Taşınır Kültür
Varlığı Koleksiyonerliği ve Denetimi Hakkında
Yönetmelik gereği, koleksiyonerler sadece taşınır kültür
varlıklarından oluşan koleksiyonlar meydana getirebilirler ki bu
yüzden bunlar müze denetimindedirler.
2863
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, zaman içinde bazı
koleksiyoncular müzelerdeki koleksiyon envanter defterine Kanunun 6ncı
maddesi kapsamında olan taşınmaz kültür ve tabiat
varlıkları ve bunlara ait parçaları kaydettirmişlerdir. Bu
Kanuna göre, koleksiyoncular tarafından taşınmaz kültür
varlıklarının bulundurulması yasaktır. Burada
koleksiyoncular kanunsuz bir iş yapmışlardır. Ayrıca,
bunların müze kurulları tarafından kaydı iki yönden mümkün
değildir: Birincisi, koleksiyonerlerin bunları koleksiyonlarına
almaları kanunsuzdur. İkincisi, taşınmaz kültür
varlıklarının tescili koruma kurullarının
dışında yapılamaz. Burada da müzeciler hatalıdır.
Sayın
milletvekilleri, bu kayıtların yapılmış olması
Kültür Bakanlığı tarafından fark edildikten sonra, Bakanlık,
Kanunun 6ncı maddesi kapsamındaki taşınmaz kültür ve
tabiat varlıkları ve bunlara ait parçaların
koleksiyonculuğa konu olmasının ve envanter defterine
kaydedilmesinin hukuken mümkün olmadığını ve
koleksiyonculuk faaliyetlerinin bu doğrultuda değerlendirilmesi
hususunu 11/3/2005 tarihli ve 29917 sayılı bir Genelgeyle valiliklere
bildirmiştir. Söz konusu genelgenin iptali için Kültür
Varlıkları Koleksiyoncuları Derneğince Bakanlığa
dava açılmıştır. Dava Danıştay 6. Dairesinin
2006/5193 sayılı Kararıyla taşınmaz kültür
varlıklarına ait parçaların koleksiyon envanter defterine
kaydedilemeyeceği kesinleşmiştir. Yani genelgeyle aynı
paralellikte bir karar çıkmıştır. Bu karar gereği
Bakanlık, koleksiyoncularda bulunan taşınmaz
varlıkların ve bunlara ait parçaların tespit edilerek müze
müdürlüklerine teslim edilmesinin sağlanmasını, teslim
etmeyenler hakkında, Kanunun 73üncü maddesi gereğince suç
duyurusunda bulunulması konusunda valiliklere 42114 sayı ve 30/1/2007
tarihli genelge yayınlamıştır ama koleksiyoncuların
ellerinde bulunan eserlerin müzelere alınması hâlinde,
taşınır kültür ve tabiat varlıklarının müzelere
alınmasında ödenen ikramiyenin ödenmesinin mümkün
olamayacağı çünkü yargı kararı ile taşınmaz
varlıklardan ayrılan parçaların taşınır niteliği
kazanmasına imkân olmadığının hüküm altına
alındığı ve taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarından herhangi bir şekilde ayrılmış olan
parçalardan koleksiyonlara dâhil edilenler varsa bu duruma Bakanlığa
bağlı müzelerin sebebiyet verdiği ortadadır. Valiliklere
gönderilen genelgede bu parçaların ne şekilde geri
alınacağına dair usul ve esaslar belirlenemediğinden konu
ortada kalmış, Bakanlık Hukuk Müşavirliği
mütalaasında, konunun Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Yüksek
Kurulunun ilke kararı almasının uygun olacağı ifade
edilmiştir. Koruma Yüksek Kurulu 1/11/2007 tarihinde aldığı
ilke kararında özetle: Bu taşınmazların devlet müzelerine
devrinin zorunlu olduğu, taşınmazların koruma bölge
kurullarında değerlendirilerek bunların devrinin
yapılması gereğini ifade etmiştir. Sonuç olarak
Bakanlığın, çözüm için tasarıdaki mevcut bu geçici madde
dışında başka bir alternatifi gözükmemektedir çünkü bu
eserlerin geri alınabilmesi için mevcut mevzuat yetersizdir.
Sayın
Bakan, bu geçici maddenin lafzını değiştirmeden, bu
maddenin uygulanması da imkânsızdır.
Bu kanun
tasarısının 4üncü maddesi bu şekilde Meclisten
geçtiği zaman uygulamada tartışmalar bitmeyecektir. Bu maddede
11/3/2005 tarihinde, önce koleksiyoncularda bulunan
taşınmazların usulüne uygun envanter kaydının
bulunması şart koşuluyor ancak hukuk dışı
olduğu mahkeme kararı ile kesinleşen bir uygulamada usulüne
uygun ifadesi ile nasıl düzenlenmektedir? Usulüne uygun sözüyle bu
hukuki çelişki nasıl giderilecektir? Usulüne uygun lafzının
yerine başka bir ifade gerekmektedir çünkü hem koleksiyon envanterinde hem
de müze envanterlerinde usulüne uygun kayıt söz konusu değildir.
Hukuku çiğneyerek iyi niyetli üçüncü kişileri
koruyamazsınız. Ayrıca, iyi niyetin kriterini de ortaya koymak
durumundasınız. Buna 2005 yılından önce koleksiyonerlerde
bulunan taşınmazlar için af derseniz belki daha doğru
olacaktır. Türkiyede koleksiyoner sayısı 1.500 civarında.
Bunun 300-400ü, ciddi kültür ve tabiat varlıklarına önem verip
gerçekten koleksiyonerliğe yıllarını vermiş, emeğini
vermiş olan kimseler. Koleksiyonerlerde bulunan taşınmaz kültür
varlıklarının müzelere alınması mı daha yerinde
olur ya da koleksiyonerlerde mi bırakılması diye sorulsa bugün
müzelerin şartlarını göz önüne getirdiğimde,
şahsım adına, koleksiyonerlerde bulunmasının daha
uygun olacağını ifade etmek isterim.
Sayın
milletvekilleri, ayrıca bir şey üzerinde daha durmak istiyorum.
Bakanlığa bağlı müzelerde de bu problemler
yaşanıyor, müzeciler bu konuda da mustarip. Stel, lahit, mil
taşı veya taşınmazlardan kopmuş mimari parçalar gibi
eserlerin koruma kurullarınca tescil edilmeden müzelerce
envanterleştirilip teşhir edilmesinin de hukuki bir
dayanağı yoktur. Normalde ilgili koruma kurulunun kararı olmadan
herhangi bir taşınmazın müzeye nakli de söz konusu değildir.
Eğer bu konuda da hukuki bir çözüm bulunamaz ise Kanuna göre, müzelerdeki
bu taşınmaz eserleri ve parçaları, koruma kurullarının
tek tek tescil etmesi gerekir. Müzelerde bulunan bu taşınmaz
eserlerin kaybolma, çalınma veya tahribi durumunda hangi hukuki zeminde
süreç yürütülebilecektir? Bu yüzden bence, bu konunun üzerinde de durup hukuki
çerçeveyi ve dayanağı yeniden düzenlemelisiniz.
Sayın
milletvekilleri, müzecilik konusunda gerçekten büyük boşlukların
olduğu apaçık. Müzelerdeki kültür varlıklarının
korunup kollanmadığı hatta uygun olmayan şartlarda muhafaza
edildiğini de biliyoruz. Bir de yine taşınmazlar için,
26ncı maddenin son fıkrasına tabi tutulması ile bu
taşınmazların değiştirilmesi ve satışı
engellenmiş oluyor, deniyor. Ama bu konuda devletin rüçhan hakkı
ortadan kalkmıyor mu; gerektiği zaman bir parçayı devletin
burada alma imkânı, müzelerimizin alma imkânı ortadan kalkmıyor
mu diye soruyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bal.
Sayın
milletvekilleri, sözlü soru önergeleriyle kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için 3 Şubat 2009 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.03