DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 39
53üncü Birleşim
4 Şubat 2009 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - YOKLAMA
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meralin, çalışma hayatı ve son günlerde
yaşanan siyasal gelişmelere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı
2.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, 7 Ağustos 2008 tarihli yazılı
soru önergesine İçişleri Bakanı Beşir Atalayın
verdiği cevapta, ismini yanlış yazmak suretiyle
şahsını ve TBMMyi ciddiye almadığına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
3.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının, hayvancılık sektöründe
yaşanan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, İstanbul Milletvekili Bayram Ali
Meralin gündem dışı konuşmasında ifade ettiklerinin
tamamına katıldığına ilişkin açıklaması
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Ekerin gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin
açıklaması
V.-
SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, karkas et fiyatlarına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/403) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, koyunculuk projelerine ilişkin
sözlü soru önergesi (6/406) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Ekerin cevabı
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, gıda üretim yerlerinin denetimine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/420) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, suni tohumlama yapan serbest veteriner
hekimlere ödenmesi gereken prime ilişkin sözlü soru önergesi (6/421) ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
5.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Akseki-Cevizli Beldesindeki kuru çiçek üretimine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/427) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
6.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, hayvansal ve bitkisel üretimdeki teşvik
primlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/442) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
7.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılganın, transgenik tohum
çalışmalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/459) ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
8.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Kırklareli
Tarım İl Müdürlüğünde çalışan ziraat mühendislerinin
sınava tabi tutulmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/531) ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
9.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, fındık ithalat iznine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/534) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
10.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, bal ithalatına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/537) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Ekerin cevabı
11.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, TMO
çalışanlarının sağlık sorunlarına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/540) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
12.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılganın, dane mısır destekleme
primine ilişkin sözlü soru önergesi (6/548) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
13.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, hayvansal üretimin desteklenmesine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/567) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
14.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, çiftçilerin tarımsal sulama
elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/594) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı
15.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, çiftçilerin tarımsal sulama
elektrik borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/595) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
16.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, mısır destekleme primine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/603) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
17.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, temel gıda ürünleri
fiyatlarındaki artışa ilişkin sözlü soru önergesi (6/624)
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
18.- Antalya Milletvekili
Tayfur Sünerin, kardelen çiçeklerinin korunmasına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/627) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
19.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, arazi
toplulaştırmasındaki tapu sorununa ilişkin sözlü soru
önergesi (6/630) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
20.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, büyükbaş hayvan desteğine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/631) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
21.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Kırsal
Kalkınma Programı projelerine ilişkin sözlü soru önergesi
(6/641) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı
22.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, ürün desteklemelerinin
açıklanmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/652) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
23.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, çiftçilere verilen desteklemelere
ilişkin sözlü soru önergesi (6/663) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
24.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, kapalı sistem sulamaya
ilişkin sözlü soru önergesi (6/664) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
25.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, mevsimlik işçilerin
taşınmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/671) ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
26.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, arı yetiştiricilerinin
desteklenmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/675) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
27.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, elma üreticilerinin kayıt
usulüne ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/676) (Cevaplanmadı)
28.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, süt inekçiliğinin
desteklenmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/677) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
29.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, muz fiyatlarındaki
artışa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/678) (Cevaplanmadı)
30.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, Orduda dondan zarar gören
fındık üreticilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/699) (Cevaplanmadı)
31.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, tarım ürünlerindeki fiyat artışlarına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/702) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
32.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, kuraklıktan etkilenen üreticilerin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/708) (Cevaplanmadı)
33.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, zarar gören çiftçilerin desteklenmesine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/711) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
34.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Gönende kurulması
planlanan çimento fabrikasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/725) (Cevaplanmadı)
35.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tarım Kredi Kooperatifine borcu
olan çiftçilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/744) (Cevaplanmadı)
36.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, rekolte düşüşlerine karşı
alınacak önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/752) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
37.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, bir ilacın
alım ihalelerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/760) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
38.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Pendik Veteriner
Araştırma Enstitüsündeki ilaç kontrollerine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/761)
(Cevaplanmadı)
39.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, çiftçilerin elektrik ve banka
borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/785) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
40.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, kuraklığa yönelik
önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/803) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
41.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaaya geçici fındık
alım merkezi açılmasına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/808) (Cevaplanmadı)
42.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, patates üreticiliğine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/809)
(Cevaplanmadı)
43.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, girdi desteklemelerine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/833)
(Cevaplanmadı)
44.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, yeme-içme yerlerinin denetimlerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/839) (Cevaplanmadı)
45.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, hayvancılıkta kaba yem
sıkıntısı riskine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/844) (Cevaplanmadı)
46.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, kenelere karşı ilaçlı
mücadeleye ilişkin sözlü soru önergesi (6/846) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)
3.-
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği
Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/597) (S.
Sayısı: 268)
VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, Ankarada sanat ve kültür hayatının
geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/6258)
2.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, İtalyadaki NATO Üssünün Urlaya
taşınacağı iddiasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönülün cevabı (7/6379)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak beş oturum yaptı.
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk,
Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal,
Abdi
İpekçinin 30uncu ölüm yıl dönümüne;
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, emeklilerin problemleri ve beklentilerine,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün (6/1002) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü
sorunun geri verildiği bildirildi.
Çek Cumhuriyeti
Temsilciler Meclisi Güvenlik Komisyonu Başkanı Frantisek Bublan
tarafından, Çek Cumhuriyetinin başkenti Pragda yapılacak olan
Güvenlik Komitesi Başkanları Toplantısına ismen davet
edilen TBMM Millî Savunma Komisyonu Başkanı İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve İçişleri Komisyonu
Başkanı Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulutun davete
icabet etmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında bulunan (10/198) esas numaralı,
işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergenin öngörüşmelerinin Genel Kurulun
03/02/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına dair MHP
Grubu önerisi,
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin; Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/73),
İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi,
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının;
1inci
sırasında bulunan (6/403),
2nci (6/406),
3üncü (6/408),
Esas
numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından ertelendi.
4üncü
sırasında bulunan (6/411),
289uncu (6/972),
Esas
numaralı sözlü sorulara TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil cevap verdi;
Tunceli Milletvekili Kamer Genç de cevaba karşı görüşünü
açıkladı.
5inci
sırasında bulunan (6/416),
6ncı (6/417),
12nci (6/439),
15inci (6/451),
16ncı (6/455),
17nci (6/457),
19uncu (6/460),
20nci (6/461),
22nci (6/475),
23üncü (6/476),
24üncü (6/481),
27nci (6/489),
30uncu (6/497),
31inci (6/505),
33üncü (6/514),
49uncu (6/554),
54üncü (6/566),
58inci (6/570),
64üncü (6/584),
67nci (6/589),
68inci (6/590),
69uncu (6/591),
70inci (6/592),
71inci (6/593),
76ncı (6/598),
77nci (6/601),
80inci (6/606),
83üncü (6/611),
84üncü (6/612),
85inci (6/613),
86ncı (6/614),
87nci (6/615),
90ıncı (6/620),
101inci (6/632),
Esas
numaralı sözlü sorulara, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap
verdi; Niğde Milletvekili Mümin İnan, Karaman Milletvekili Hasan
Çalış, Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Manisa Milletvekili
Mustafa Enöz, Kütahya Milletvekili Alim Işık, İstanbul Milletvekili
Sacid Yıldız da cevaplara karşı görüşlerini
açıkladılar.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasında bulunan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun (1/608) (S. Sayısı: 266) görüşmelerine devam
olunarak, 6ncı maddesine kadar kabul edildi.
4 Şubat 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere, birleşime 19.58de son verildi.
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Fatma SALMAN KOTAN |
|
Konya |
|
Ağrı |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Fatoş GÜRKAN |
|
Yusuf COŞKUN |
|
Adana |
|
Bingöl |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
4 Şubat 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Harun
TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 53üncü Birleşimini açıyorum.
II.- Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama yapacağız, üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekili gündem
dışı konuşacaktır.
Gündem dışı ilk söz, çalışma hayatı
ve son günlerde yaşanan siyasal gelişmeler hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili Bayram Merale aittir.
Buyurunuz Sayın Meral. (CHP sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili
Bayram Ali Meralin, çalışma hayatı ve son günlerde yaşanan
siyasal gelişmelere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce Genel
Kurulu saygıyla selamlarım.
Son zamanlarda, 2008 yılı ekonomik krizinin
faturasının çalışanlara
çıkarıldığını hep birlikte izliyoruz.
Çalışanlar bu faturayı bugün ödemedi. 5 Ocak kararları ile,
2001 yılı kararları ile, 2008 kararları ile bu fatura her
gün biraz daha ağırlaşmaktadır. 5 Ocak kararları ile
yani 12 Eylülün tahribatından sonra çalışanlarla ilgili en
ağır bir tahribat da bugünkü AK PARTİ Hükûmeti tarafından
yapılmıştır. İş güvencesi tahrip edilmiştir,
kısa süreli çalışma getirilmiştir, çağrı üzerine
çalışma getirilmiştir, ücretsiz izne işçinin
çıkarılması önerilmiştir, sözleşmeli öğretmen
kadroları ihdas edilmiştir; 4/C, 4/B diye yeni, 657ye ekleme
yapılmış, çalışanların hakları elinden
alınmıştır.
Değerli arkadaşlarım, 2008 Ocak ayında 107 bin
işçi işten çıkmış ve İşsizlik Fonundan
ücret almak için müracaat etmiştir. Bu, 2008de 165 bin işçiye
çıkmıştır. Bugün ise 600 bine yakın işveren
iş yerini kapatmış, 70 bin işçi için İşsizlik
Fonundan ücret almaları için müracaatta bulunmuştur. Bu da
yetmemiştir değerli arkadaşlarım. 13 Ocakta
çıkarılan bir yönetmelikle yeniden İşsizlik Fonundan
kısa süreli çalışma önerilmiştir. Burada, değerli
arkadaşlarım, toplu sözleşme düzeni büyük ölçüde ortadan
kaldırılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bugünlerde
IMFyle bir görüşme yapılmaktadır. Hükûmetin öncelikle bu
konunun üzerinde titizlikle durmasını öneriyoruz. Çünkü IMF
geçmişte yaptığı politikalarla yatırımları
durdurmuş, emeklilik haklarını büyük ölçüde
kısıtlamış, işçi ücretlerini, çalışanların
ücretlerini dondurmuş yani kısacası en sonunda özelleştirme
furyasını getirmiş, bankalarımız, KİTlerimiz,
güzel arazilerimiz yerli ve yabancı tekellerin himayesine,
peşkeşine sunulmuştur. Bugün umuyorum ki değerli
arkadaşlarım, bunun benzeri uygulamaları IMF bir daha gündeme
getirecektir. Ne olmuştur değerli arkadaşlarım, IMFnin
politikaları uygulanmış da işsizlik aza mı
inmiştir, yoksulluk aza mı inmiştir, acaba işverenlerin
sorunu mu çözülmüştür? İçinizde işveren olanlar var. Bir
zamanlar KİTleri devlet iyi yönetemiyor. diyorlardı, Bunları
satın, biz daha iyi yönetiriz. diyorlardı. Sattılar ve
aldınız. Niye iyi yönetemiyorsunuz da şimdi devletin
yakasına yapışıyorsunuz, Hükûmetin yakasına
yapışıyorsunuz da bize IMFyle anlaşın, kaynak bulun,
verin de kullanalım
Değerli arkadaşlarım, bakınız, resmî
kayıtlara göre 2008 Ocak-Aralık döneminde 1 milyon 574 bin 131 adet
senet protesto olmuş, bunun tutarı 6 katrilyon civarında
değerli arkadaşlarım. 2008 Ocak-Aralık ayları
içerisinde 1 milyon 534 bin 194 çek karşılıksız çıkmıştır.
İşte esnaf bu durumdadır.
Şimdi, biz bunları bir tarafa
bırakmışız, işçiyi bir tarafa
bırakmışız, memuru bir tarafa
bırakmışız, bir sindirme politikası uygulamaya
başlamışız değerli arkadaşlarım. Ne
olduğunu -ben şahsen halkla bu kadar ilişkisi olan bir
insanım- bu Ergenekonun ne olduğunu biliyorsam
Ne diyeceğimi
bilmiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir sendika düşünün,
sendikacı düşünün ki 12 Eylül türü bir yönetimin Türkiye'ye gelmesini
istesin. Sendikalar demokrasiye bağlıdır, parlamenter sisteme
bağlıdır. Sendikaların yaşamı parlamenter sistem
içinde vardır, demokraside vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Şimdi, kalkıp
bunları bir tarafa koyup, sendikacıların üzerine gidip
onları susturmak, onları sindirmek ülkeye bir yarar getirmez
değerli arkadaşlarım. Şunu bilin: Bırakın
şimdi bol keseden -bütün siyasi partilere söylüyorum- üflemeyi, ülkeyi
öyle bir yere götürüyorsunuz ki, çalışmadan, yorulmadan para
kazananların Türkiyesi hâline getiriyorsunuz. Bunun
kaynağını bir gün bulamazsınız ve
yaptıklarınıza pişman olursunuz değerli
arkadaşlarım.
Ne yapmak lazım? İktidarıyla, muhalefetiyle bir
araya gelinsin, ülkenin ciddi sorunlarına çözüm bulunsun değerli
arkadaşlarım. Bugün işsizlik had safhadadır, acaba
odalarınızda oturabiliyor musunuz? İktidar olmanıza
rağmen, birçok insana iş bulmanıza rağmen huzurlu musunuz?
Üniversiteyi bitirmiş, gelmiş o gençler, boynunu büküp
karşınızda durduğu zaman, sizden iş istediği
zaman, perişan bir durumda kapıdan dışarı
çıktığı zaman vicdan azabı çekmiyor musunuz
değerli arkadaşlarım? Ne yapmak lazım o zaman? Her
şeyi durdurmuşsunuz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Meral, lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Çekmiyoruz!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Ben Çekmiyorum diyen
adamın vicdanından şüphe ederim. Eğer, bir insan geliyor,
makamında iş istiyor, mağdur olarak dışarı
çıkıyorsa, ben ondan vicdan azabı çekmiyorum diyorsa, onda
vicdan yoktur, onun vicdanından şüphe ederim. (CHP
sıralarından alkışlar) İşte, sen söylersen,
cevabını alırsın.
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
gittiğimiz her yerde karşımıza çıkan tek bir konu,
işsizlik ve işten atılanlar. İşverenlerin hepsini
kastetmiyorum, krizi bahane edip işini kapatanlar var,
stoklarını tüketmek için bu yola başvuranlar var. Bunları
denetleyin, bunları çözün değerli arkadaşlarım. Hükûmet
olmanın görevi budur, ama binlerce insanı kapı
dışarı koymuşlar, binlerce insan mağdur. 4/Cden,
sözde, görev verdiniz, üç aydır bu insanlar boş geziyor; üç ay
aylık almasanız ne yersiniz arkadaşlar? Üç aydır bu
adamların işine son vermişsiniz, boş geziyor. Kira bedeli
var, elektrik bedeli var, su parası var, bunları nereden ödeyecek?
BAŞKAN Sayın Meral, lütfen sözlerinizi
tamamlayıp, selam
SUAT KILIÇ (Samsun) Kaç dakika oldu Başkan?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Rahatsız mı oldunuz
beyler?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Meral, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Söylediklerimde yalan mı
var, rahatsız mı oldunuz?
SUAT KILIÇ (Samsun) Bağırmadan konuş!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Niye rahatsız oluyorsun?
Yalan mı?
SUAT KILIÇ (Samsun) Niye bağırıyorsun?
BAŞKAN Sayın Meral
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Yalan bir şey mi
konuşuyorum? Hayır, yalan mı?
SUAT KILIÇ (Samsun) Bağırmadan konuş!
BAŞKAN Sayın Meral
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Hayır, bunlar yalan
mı? Niye rahatsız oluyorsunuz?
SUAT KILIÇ (Samsun) Yalan tabii.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Niye rahatsız oluyorsunuz,
yalan bir şey mi söylüyorum?
BAŞKAN Sayın Meral
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Söylediklerim doğru.
BAŞKAN Sayın Meral, lütfen milletvekillerini
selamlayıp kürsüyü bırakırsanız
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Efendim, teşekkür ederim
milletvekillerine. Milletvekilleri dinlemesini bilsin. Hepsini kastetmiyorum.
Burada söylediklerim yalansa, desin ki yalan, ama
SUAT KILIÇ (Samsun) Haklı olan bağırmaz.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Meral. (CHP sıralarından
alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) Bağırmadan konuş!
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) Benim konuşma
tarzım böyle. Meydanlarda böyle konuşuyoruz, kusura bakma.
BAŞKAN Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın
Mehmet Şimşek cevap verecektir.
Buyurunuz efendim.
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bayram Meralin yaptığı
açıklamalara en azından bir iki konuda cevap vermek üzere
buradayım.
Bir kere, her şeyden önce krizin faturası
işsizlere, tabii ki çalışanlara çıkartılmıyor.
Kamu sektöründe çalışanlar bu krizden hemen hemen hiç etkilenmediler,
tam aksine biz geçen sene durumlarını iyileştirdik. Özel sektöre
gelince, bu sadece Türkiyede yaşanan bir süreç değil.
Uluslararası Çalışma Örgütünün tahminlerine göre dünyada 2009
yılında belki 50 milyona yakın insan işini kaybedecek.
Tabii biz Türkiyede bu iş kaybının engellenmesi için de
birtakım adımlar atıyoruz, atacağız.
Kısa çalışma getiriyorlar. dediler Sayın
Meral. Aslında bizim getirdiğimiz, kısa çalışma
ödeneği. Diyoruz ki: İşçilerinizi atmayın, talep
azalmış olabilir, biz size işçilik maliyetlerinde
yardımcı olalım ve kısa çalışma ödeneğini üç
aydan altı aya çıkaralım, miktarını da yüzde 50ye
artıralım ve böylece hem tabii ki işletmelerimize destek verelim
hem de bizim işçilerimiz çalışmaya devam etsin. Burada ne
yanlışlık var, doğrusu, ben anlamakta zorluk çekiyorum.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Yeni değil, yeni değil, var.
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla)
Dolayısıyla mevcut yasal düzenlemeyi işçiler lehine,
işletmelerimiz lehine düzeltiyoruz. Kısa çalışmadan
şikâyet etmeyi, dediğim gibi, ben anlamakta zorluk çekiyorum.
Geçmişle karşılaştırılamayacak kadar
İşsizlik Fonundan yararlanmayı da geçen sene
kolaylaştırdık, şartlarını
kolaylaştırdık, miktarlarını da artırdık.
Bir de bunları kabul etmenizde büyük fayda görüyorum.
IMFyle görüşmelerde işçiler aleyhine bir durum var
mı? Ortalıkta bir şey yokken gidip spekülasyon yapmayı da
ben doğru bulmuyorum. Bir kere, geçen sene çıkartılan Sosyal
Güvenlik Yasasında işçilerimiz lehine birçok düzenleme vardır.
Şimdi, tabii, şikâyet etmek kolaydır ama bizim bütün dengeleri
gözetmemiz lazım. OECD ülkelerinin yirmi birinde bugün itibarıyla
emeklilik yaşı altmış beş; Türkiyede, bu sene,
isterseniz kırk sekiz yaşında emekli olabiliyorsunuz, kırk
dört yaşında emekli olabiliyorsunuz, 2048 yılında emeklilik
yaşı altmış beş olacak. Onun için, bunların
hepsini ortaya koyarken gerçekleri de bilmekte çok büyük yarar vardır.
Özelleştirme furyası, bankaların
özelleştirilmesi
Türkiye -bankaları özelleştirdiği
dönemde- çok iyi fiyatlara özel sektör bankalarını
satmıştır ve bunun sayesindedir ki birçok sanayi grubumuz bugün
çok daha güçlü bir durumdadır. Türkiyede, dünyanın tam aksine,
bankacılık sektöründe en ufak bir sıkıntı yoktur ve
biz, bankalar batmadığı için vatandaşa da yük
çıkartmamışızdır. Bunları da görmek lazım ve
bunun için de tabii ki en azından Hükûmeti takdir etmek lazım.
Türkiyede, doğrudur, bir işsizlik problemi vardır
ve bu, yeni bir problem değildir. Aslında, Türkiyedeki sorun
mesleksizlik problemidir ve bunu da çözmek için geçen sene istihdam paketinin
içerisine ne koyduk? Dedik ki: Devletin İşsizlik Fonuna
yaptığı katkının yüzde 30unu yıllık olarak
aktaralım İŞKURa ve İŞKUR bu sayede meslek
kazandırma kursları sağlasın, insanlara cep
harçlığı versin, sigorta primlerini ödesin ve bu dönemde
insanlarımız tabii ki hem biraz eğitimlerini geliştirsinler
hem de çalışsınlar ve bu şekilde hem mesleksizlik sorununu
giderelim hem de tabii ki işsizlik sorununu da o anlamda çözmeye
çalışalım. Bu, kısa dönemde çözülecek bir sorun da
değil. Ama orta, uzun vadede çok önemli, çok olumlu girişimler var ve
geçen sene yapılan reformlar da zaten bunun temelini oluşturuyor,
gerek sosyal güvenlik reformu gerekse istihdam reformu.
Yine, bakın, geçen sene biz ne yapmışız?
Gençlerin ve kadınların istihdamını teşvik için
beş yıllık bir program getirdik. Dedik ki: Beş yıl
boyunca, eğer, yeni genç veya herhangi yaştaki bir kadını
istihdam ederseniz ilk yıl için primlerden tamamen muafsınız,
ikinci yıl için yüzde 80 muafsınız, üçüncü yıl yüzde 60 ve
bu şekilde gidiyor. Dolayısıyla, bu konuda da çok önemli
adımlar atıldığı ve bu konuda, bence, bu teşvikin
etkisi de tabii ki zamanla ortaya çıkacak.
Tabii ki Türkiyede de, bütün dünyada olduğu gibi, krizin
yansımaları var ve tabii ki talebin daralması sonucu ortaya
çıkan işsizlik var. Ha, bunu fırsata dönüştürmeye
çalışan işletmeleri biz de Sayın Meral gibi doğru
bulmuyoruz, biz de bunu engellemek için, kısa çalışma
ödeneğini, şirketlere ve çalışanlara destek anlamında
tabii ki gerek miktar olarak gerek süre olarak artırma yoluna da
gidiyoruz.
Onun için, değerli arkadaşlar, yani Türkiye'nin
birtakım yapısal sorunları var, işsizlik de bunlardan bir
tanesidir ve yeni bir sorun da değil, bunun çözümü de bellidir. Bu, tabii
ki, biraz iş gücü piyasasının daha esnek olmasını
gerektiriyor, biraz tabii ki şartların daha da iyileştirilmesini
gerektiriyor, istihdamın üzerindeki yüklerin biraz daha aşağıya
çekilmesini gerektiriyor. Nitekim, biz, geçen sene, bu konuların en
azından bir kısmı itibarıyla önemli açılımlarda
bulunduk. Geçen sene işverenin sosyal güvenlik prim
katkısını yüzde 25 düşürdük, yani, 5 puan düşürdük ama
yüzde 25e denk geliyor. Amaç ne? Daha fazla istihdam olsun, kayıt
dışı azalsın ve böylece, önümüzdeki dönemde de, bize,
istihdam üzerindeki yükleri biraz daha azaltma imkânı sunsun. Yine,
bakın, asgari ücret üzerinden ciddi bir şekilde vergileri
azalttık. Mesela, 4 çocuklu ve eşi çalışmayan bir asgari
ücretlinin şu anda ücretinin yüzde 75inden fazlası vergi
kapsamı dışında. Bütün bunlar son bir yılda, son on
iki ayda yapılan düzenlemelerdir.
Çok da fazla uzatmak istemiyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Şimşek.
Sayın İnan, yerinizden bir dakika size süre veriyorum,
60a göre söz istemişsiniz.
Buyurunuz.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Niğde Milletvekili Mümin
İnanın, İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meralin gündem
dışı konuşmasında ifade ettiklerinin tamamına
katıldığına ilişkin açıklaması
MÜMİN İNAN (Niğde) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Bayram Meralin konuştuklarının
tamamına katılıyorum. Türkiyede ister çalışan
kesimlerin ister işveren kesiminin ister çiftçilerin ister esnafların
ister sanayicilerin hakikaten büyük sıkıntılar içerisinde
olduğunu artık bilmeyen kalmamıştır. Buna dayalı
olarak da Niğdede son günlerde fabrikalar kapanmış ve bugün
itibarıyla da yine ihracat yapan büyük bir fabrikadan işçi
çıkarımları başlamıştır.
Dolayısıyla, bunlara bir an önce gerekli tedbirlerin
alınmasını Hükûmetten bekliyoruz.
Diğer taraftan, Niğdenin çok önemli bir kısmı
tarımla uğraşmaktadır ve Türkiye'nin yüzde 30 patatesini
üretmektedir ve 800 bin ton patates şu anda ambarlardadır. Hükûmet
üyelerinden istirhamımız: Filistine yapılan ayni
yardımlarda Niğdeden patateslerin gönderilmesi Niğde çiftçisine
de önemli bir katkı yapacaktır. Ayrıca, Sosyal
Yardımlaşmadan dağıtılan kömür ve gıda
yardımlarının yanına da yine Niğdeden patates
yardımının yapılması Niğdedeki çiftçi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın İnan.
Sayın milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker, gündemin Sözlü Sorular
kısmının 1, 2, 4, 5, 7, 9, 11, 23, 24, 26, 27, 30, 37, 48, 52,
60, 62, 65, 66, 70, 74, 79, 80, 84, 87, 88, 89, 90, 98, 100, 102, 104, 117,
125, 129, 133, 134, 144, 155, 159, 160, 176, 179, 181, 182nci
sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak
istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini sırası
geldiğinde yerine getireceğim.
Şimdi gündem dışı ikinci söz, soru
önergeleriyle ilgili söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Hasan
Erçelebiye aittir.
Buyurunuz Sayın Erçelebi.
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Denizli Milletvekili Hasan
Erçelebinin, 7 Ağustos 2008 tarihli yazılı soru önergesine
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın verdiği cevapta,
ismini yanlış yazmak suretiyle şahsını ve TBMMyi
ciddiye almadığına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce heyetinizi
Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Anayasamızın 7nci maddesine göre, yasama yetkisi Türk
milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.
Anayasamızın 80inci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün
milleti temsil ederler. Anayasamızın 87nci maddesine göre, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetleme görevi ve
yetkisi vardır. Anayasamızın 95inci maddesi Türkiye Büyük
Millet Meclisi, çalışmalarını, kendi yaptığı
İçtüzük hükümlerine göre yürütür. demektedir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi İç Tüzüğümüzün 99uncu maddesi Yazılı
soruların cevabı, Başbakanlık veya ait olduğu
bakanlık eliyle Başkanlığa sunulur. Başkan, bu
cevabı derhâl soru sahibine iletir. şeklindedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün
bunları neden bilgilerinize sundum? 7 Ağustos 2008 tarihinde
İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalayın
cevaplaması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bir yazılı soru önergesi verdim.
Ben, hepinizin bildiği gibi, Denizli Milletvekiliyim ve adım Hasan
Erçelebi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
19 Ocak 2009 tarihli cevap yazısında Denizli Milletvekili Sayın
Kemal Erçelebi, (7/4850) sayılı soru önergesiyle ilgili olarak
belediye borçlarını gösteren tablo ekte sunulmuştur. İmza:
Beşir Atalay, Bakan
Milleti hiçe sayan bir Hükûmetin olduğunu biliyorduk ama
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini ciddiye almayan bir Hükûmet ve
bakanların olduğunu yeni öğrendik.
Şimdi, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı olmak üzere hepinize soruyorum: 23üncü Dönem
milletvekilleri içerisinde Kemal Erçelebi diye bir sayın üye var
mı?
Biz Demokratik Sol Parti olarak Türkiye Büyük Millet Meclisini,
parlamenter demokrasiyi, egemenliğin kayıtsız şartsız
sahibi olan Türk milletini ve onun seçtiği sayın milletvekillerini
çok önemsiyoruz. O yüzden, Parlamento çalışmalarını çok
ciddiye alıyoruz. Halkımızın ve ülkemizin iç ve
dış sorunlarının bu yüce çatı altında
çözüleceğine inanıyoruz.
Elimdeki soru önergesine verilen cevap, milletvekillerimizin
ciddiye alınmadığının bir kanıtıdır. Bu
durum, bakanlıkların ne kadar gayriciddi
çalıştığını gösteriyor. Bir başka
deyişle, ülkemizi yöneten Hükûmetin ve onun bakanlarının
milletin vekillerine ne kadar değer verdiğini, ne kadar ciddiye
aldığını gösteriyor. Bu gayriciddilik, AKP Hükûmetinin
kadrolaşmasının bir sonucu mudur, sayın bakanların
yazıları okumadan imzaladıklarının bir göstergesi
midir yoksa gerçekten Parlamentoyu ve milletvekillerini hiçe saydıklarından
mıdır bilemiyorum.
Hükûmetin ve sayın bakanların bu gayriciddiliğine,
ne yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı da
ortak olmuştur. Gelen yazıyı okuyup Böyle bir milletvekili
yoktur. diye geri göndereceğine soyadım benziyor diye bana
göndermiştir.
Görüyorum ki artık ülkemizi altı yıldır
yöneten AKP Hükûmetinde bir yorgunluk, bir yılgınlık, bir
umursamazlık vardır. Ülkemiz kötü yönetilmektedir. Milletimiz
fakruzaruret içerisine düşürülmüştür. Milleti içinde bulunduğu
bu zor durumdan yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Bunun
için 29 Mart seçimleri demokratik bir fırsattır.
Sayın Başkanım, elimdeki soru önergesi cevap
kâğıdını ve zarfını size iade ediyorum,
bunları ya Sayın Milletvekili Kemal Erçelebiye ya da
İçişleri Bakanı Beşir Atalaya daha ciddi davranması
için göndermenizi arz eder hepinize saygılar sunarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASAN ERÇELEBİ (Devamla) Sayın Başkanım, bu
soru önergesi ve zarfını Sayın Beşir Atalaya ya da
eğer Meclisimizde varsa Sayın Kemal Erçelebiye iletilmek üzere
sizlere iade ediyorum.
En derin saygılarımla yüce Meclisi selamlıyorum.
(DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Erçelebi.
SADULLAH ERGİN (Hatay) Hükûmetin cevabı vardır,
müsaade ederseniz.
BAŞKAN Hükûmet adına, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Soru önergelerini genelde bir gündem konusu yapmış
olması sebebiyle de Sayın Erçelebiye huzurunuzda teşekkür etmek
istiyorum.
Tabii, konuşmanın içeriğini bilemediğimiz
için, burada dile getirilen husus ne anlam ifade ediyor, bir
yanlışlık varsa neden olmuştur, o konuyu bugün cevaplama
imkânım yok. Ama bir zühul eseri ise ben buradan -Sayın Bakanım
da yok ama onun adına da- kendilerinden özür diliyorum. Zaman zaman yazışmalarda
bu tip hatalar oluyor. Demek ki Meclis Başkanlığı da böyle
bir hata yapmış, olabilir, hepimiz hata yaparız. Mühim olan
kasten bir şey yapmamaktır. Bu çatı altında görev yapan
insanların hiçbirisi diğerine karşı kasti bir
davranış içerisinde olamaz, olmamalıdır. Bu, birbirimize
saygının, millet iradesine saygının da gereğidir.
Ancak, Milleti hiçe sayan Hükûmet diyor. Siyaset yapan hiç kimse
milleti hiçe sayamaz. Milleti hiçe sayanı da millet hiçe sayar, bir daha
da buraya gelemez. Biz -bu vesileyle bir polemik konusu açmak istemem ama-
millet iradesine en çok vurgu yapan, en çok saygı duyan ve gücünü de
milletten alan bir iktidarız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Biz bununla övünüyoruz. Biz, başka bir yerden iktidar
gücünü ne devraldık ne de ona dayandık. Zaten millet iradesine
karşı çıkanlarla da epey uğraşımız var. Bunu
da herkes görüyor, biliyor. Onun için biz -millete büyük saygımız
var- millet ne karar veriyorsa onu başımızın tacı
yaparız.
Değerli milletvekilleri, soru önergeleri tabiatıyla
Anayasamızın ilgili maddelerinde ve İç Tüzükümüzün de 96 ve
müteakip maddelerinde bir denetim yolu olarak gözüküyor. Hiç şüphesiz
Anayasanın 87nci maddesinde, milletvekillerinin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin esas itibarıyla iki önemli görevi var: Bunlardan bir tanesi
yasa koymak, ikincisi de denetim görevini yapmaktır. O nedenle, değerli
milletvekili arkadaşlarımızın ister yazılı ister
sözlü soru sormaları hem onların haklarıdır hem de
görevleridir, iktidar icraatlarını denetlemek adına. Biz de
bunlara İç Tüzük hükümleri çerçevesinde, hatta bazen zaman zaman İç
Tüzük hükümlerine uymamış olmasına rağmen, değil mi ki
milletvekili arkadaşımız sormuştur diyoruz, bunları da
cevaplamaya çalışıyoruz. Mesela soru önergeleri
kısmına baktığımızda, diyelim ki bir
arkadaşımız kendi ilinde ne kadar köy varsa Bu köyün yolu ne
zaman yapılacak?
okul ne zaman yapılacak? veya
içme suyu ne
zaman gelecek? diye köyde ne kadar bu türlü hizmetler varsa hepsine ayrı
ayrı soru önergeleri veriyor. Böylece sorular kısmındaki
rakamlar giderek kabarmaya başlıyor. Hâlbuki 97nci maddede İç
Tüzükün Başka bir kaynaktan elde edilebilecek bilgiler, kolayca
öğrenilmesi mümkün olan konular soru önergesi olarak sorulamaz. diyor.
Biz, tabiatıyla bunların cevabını veriyoruz, demin
söylediğim saygımızın gereği olarak. Hâlbuki, mesela
bu tip bilgiler çok rahatlıkla vilayetlerden alınabilir, ilgili genel
müdürlüklerden alınabilir; hatta bazılarını ilçe
müdürlüklerinden bile alma imkânı varken bakanlardan soruluyor. Hatta,
ikinci bir konu, Sayın Başbakandan bu sorular soruluyor. Yalnız
bugün değil, geçmişte de bu türlü durumlar oluyor. Bunu bir tespit
olarak ifade ediyorum. Şimdi, o zaman ne oluyor? Bürokrasi artıyor.
Bir soru ilgili bakandan sorulması mümkün iken ve oradan daha çabuk
yazılı cevap alma imkânı varken evvela
Başbakanlığa geliyor, sonra biz ilgili bakanlığa
yazıyoruz, bakanlıktan cevap geliyor, biz onları derleyip
toparlayıp yeniden cevap hâline getirmek suretiyle bir manada
kırtasiyeciliği de artırmış oluyoruz. Bu da 97nci
madde açısından üzerinde durulması gereken bir husus.
Şimdi, bir de geriye dönük bir mukayeseyi sadece bilgilerinize
sunmak istiyorum. Şimdi, burada esas aldığımız 20, 21,
22 ve 23üncü Dönem. Bugünkü dönem 23üncü Dönem. Şimdi, mesela, 20nci
Dönemde, üç yıl üç aylık süre zarfında -o dönemin yasama süresi
bu- 1.261 sözlü soru sorulmuş, bunun 353üne cevap verilmiş, oranı
yüzde 28. Demek ki, 20nci Dönemde yüzde 28 cevaplama olmuş sözlü
soruları. 21inci Dönem: 1.980 sözlü soru önergesi var, 467sine cevap
verilebilmiş, oran da yüzde 23,6. Geliyoruz 22nci Dönem, geçen dönem:
2.297 sözlü soru önergesi sorulmuş, 981ine cevap verilmiş. Öbürleri
yüzde 28, 23 iken bu dönemde verilen cevap sayısı yüzde 42,7; yani
yaklaşık yüzde 43üne cevap verilebilmiş. 23üncü Dönemin bir
yıl beş ay itibarıyla 1.209 sözlü soru önergesi sorulmuş,
bugünküler hariç yüzde 48,3üne cevap verilebilmiş. Demek ki, giderek
sözlü sorulara cevap verme noktasında hem geçen dönem hem de bu dönem
geçmişle kıyas kabul etmeyecek derecede çok önemli ölçüde bu konuya
önem vermişiz, millet iradesine saygımızın da gereği
olarak.
Yazılı soru önergeleri var. Yine 20nci Dönem 6.950
yazılı soru önergesi verilmiş, bunun 4.729u yüzde 68; 21inci
Dönem, 8.240 yazılı soru önergesi, 6.697si yüzde 81. 22nci Dönem
22.627 yazılı soru önergesi verilmiş, 14.385i cevaplanmış.
Şimdi, 23üncü Dönem ise 6.709 yazılı soru önergesi
verilmiş bir yıl beş aylık süre içerisinde, 3.493ü
cevaplanmış, yüzde 52,1i.
Demek ki, arkadaşlarımızın lütfedip
sorduğu, öğrenmek istediği konulara, 97nci madde
kapsamında olsun ya da olmasın, değil mi ki bilgi edinmek
istiyor biz bu bilgileri vermeye çalışıyoruz ama verdiğimiz
bilgilerde, bazen, biraz evvel Değerli Milletvekilimizin ifade ettiği
gibi bir yanlışlık varsa, bir sıkıntı varsa buna
hep beraber dikkatli olmamız gerektiği de ortadadır. Bundan
başka türlü bir yorum çıkarmak ve millet iradesini hiçe saymak
tarzında ağır bir sonuca işi götürmek de bence doğru
değil.
Konuyu gündeme getirdiği için tekrar kendilerine
teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çiçek.
Gündem dışı üçüncü söz hayvancılık
sektörünün sorunları hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycıya aittir.
Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından
alkışlar)
3.- Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycının, hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlara
ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem
dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hayvancılık sektöründe yaşanan sorunları
dile getirmek üzere gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Ülkemizde hayvancılık sektöründe de ciddi
sıkıntılar yaşanmaktadır. Hayvancılık,
insanlarımızın sağlıklı ve dengeli beslenmesi,
hayvancılığa bağlı sanayinin gelişmesi, kırsal
alanda istihdam yaratılması, kalkınmada öncelikli yörelerin
gelişmesi, tarımda verimliliğin artırılması,
dış ticaret dengelerinin sağlanması, ayrıca Avrupa
Birliğine girişte en kritik alt sektör olması nedeniyle ülkemiz
için hayati öneme sahiptir.
Ülkemizde ağırlıklı olarak süt
sığırcılığı
yapıldığından süt denince akla direkt olarak büyükbaş
yetiştiricilik gelmektedir.
Son günlerde çiğ süt fiyatlarındaki yüzde 30
düşüşle birlikte zor durumda kalan üreticiler sesini duyurmak için
ilginç bir yol seçmiştir. Tüm Süt, Et ve Damızlık
Sığır Yetiştiricileri Derneği gazetelere ilan vererek
İmdat başlığı altında Sayın
Başbakanım, Sayın Tarım Bakanım; beş yıl
önce
Gümrük vergisiz, sağlıksız ve buzağı
maması adı altında ülkemize giren süt tozu çok ucuz
olduğundan sanayici tarafından tercih edilmektedir. Piyasayı
düzenleme ve referans fiyat belirleme yetkisi olan bir ulusal süt konseyi
kurulması gerekirken yetkisi olmayan, içi boşaltılmış
bir konsey kurulmuştur. Çiğ süt fiyatı düşerken, üretici
sütünü satamazken, kaçak girenler hariç geçen yıl 16 bin ton düzeyinde süt
tozu ithal edilmesine izin verilmesi ülke süt
hayvancılığını iyice darboğaza sürüklemiştir.
Sayın Bakanımıza soruyorum: Çiğ süt
fiyatlarının düşmesiyle ithal edilen süt tozu ve
buzağı maması arasında bir ilişki var mı?
Çiğ süt fiyatlarının düşürülmesinde çok uluslu
şirketlerin ve sütü işleyen sanayilerin payları nedir?
Değerli milletvekilleri, kırmızı et ve
kanatlı et sektörünün de birçok sorunu bulunmaktadır. Besi
işletmelerinin büyük bir kısmı çok küçük ölçektedir. Gerek
kesilen hayvan sayımız gerekse et üretimimiz ciddi oranda
azalmaktadır. Hayvan başına verimler gelişmiş
ülkelerin gerisindedir. Koyun ve sığır sayısı her
yıl yüzde 2 artırılamazsa ve hayvan başına verim
yükseltilemezse ülkemizde kırmızı ette 164 bin ton et
açığı 2013 yılında oluşması beklenmektedir.
Sınırlardan kaçak et ve canlı hayvan girişleri
hayvancılık için ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Ülkemizde
başta brucella ve tüberküloz olmak üzere bulaşıcı birçok
hastalığın yaygın olarak bulunması ve kontrol
altına alınamaması gerek insan
sağlığımızı gerekse
hayvancılığı ciddi şekilde tehdit etmektedir. Avrupa
Birliğinden tavizli et ithalatı hususu üreticileri tedirgin etmeye
devam etmektedir.
Ciddi miktarda kaliteli kaba yem açığımız
olduğu görülmektedir. Dünyanın sayılı meralarına sahip
olmamıza rağmen bunların tam olarak kullanıma
sunulamaması ekonomik bir hayvancılık yapmayı
engellemektedir. AKP döneminde, özellikle de 2007 ve 2008 yıllarında
yem fiyatlarının önemli oranda yükselmesi üreticileri ciddi bir
maliyet baskısıyla karşı karşıya
bırakmıştır. Hızla artan girdi fiyatlarına
karşılık ürün fiyatlarındaki düşmeler
karşısında üreticilerimiz kredi borçlarını ödeyemez
hâle gelmiştir. 2003 yılında 4876 sayılı Kanunla
tarımsal krediler yeniden yapılandırılmıştı
ama gelinen durum itibarıyla bugün de çiftçi, köylü ve üreticilerimiz zor
duruma düşmüş, borçlarını ödeyemez hâle gelmiştir.
Seçim bölgem Konyada birçok çiftçi, besici, üretici icraya
verilmiş durumdadır. Uygulanan faizlerle ödenemeyecek boyutlara
yükselen borçları ve haklarında başlatılan icralarla ilgili
belgeleri bizlere intikal ettirmekte, çözüm arayışında
bulunmaktadırlar.
Ülke nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan
tarım ve hayvancılık kesiminde önümüzdeki aylarda sosyal bir
patlama yaşanmaması için, Ziraat Bankası ve tarım kredi
kooperatiflerince başlatılan icra işlemlerinin durdurulması
sağlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) Teşekkürler Sayın
Başkanım.
Ayrıca, Tarım Kredi Kooperatifleri ve bankalara olan
tarımsal kredi borçları faizsiz olarak ertelenmeli ve KOBİler
gibi sıfır faizli kredi kullanabilme imkânı getirilmelidir.
Teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.
Hükûmet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sayın Mehmet Mehdi Eker cevap verecektir.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Sayın Başkanım, yüce Meclisin değerli
üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiyede hayvancılık sektörü tarım sektörünün en
önemli alt sektörlerinden birisi. Türkiyedeki tarımsal üretim içerisinde
hayvancılığın payı yüzde 30 civarında. Tabii,
bizim uyguladığımız politikalarla da her geçen gün bu oran
artıyor. Türkiyede tarımsal işletmelerin yüzde 2,3ünde
hayvansal üretim sadece ihtisas itibarıyla yapılmakta ve 1 milyon 482
bin 179 süt sığırcılığı yapan işletme,
ayrıca 404.435 de et sığırcılığı yapan
işletme mevcut.
Geçen zaman içerisinde Türkiyede hayvancılıkla ilgili
neler yapıldığı, yani bugün gelinen noktada aslında
nereden nereye gelindiği hususunda hayvancılıkla ilgili bilgileri
incelediğimizde, aslında çok önemli gelişmeler
kaydedildiğini görmemiz mümkün. Elbette ki sorunlar var, yani sorunsuz
olması düşünülemez, mümkün değil; hele Türkiye gibi bu
şekildeki gelişmelerin hızla yaşandığı bir
ülkede bunlar doğaldır.
Ama saygıdeğer milletvekilleri, Türkiyede gerek hayvan
sayıları itibarıyla büyükbaş hayvanlarda gerekse hayvansal
üretimde gerekse verimlilikte son altı yıl içerisinde, Hükûmetimiz
döneminde çok ciddi gelişmeler kaydedildi. Örneğin 2002
yılında 9,9 milyon büyükbaştan ibaret olan Türkiyedeki
hayvancılık sektörü, 2007 yılı itibarıyla,
TÜİKin rakamı, 11,1 milyona ulaşmış durumda. Keza
kümes hayvanlarında da 245 milyon civarındaki bir varlıktan 269
milyona ulaşıldı. Türkiyenin süt üretimi 8,4 milyon tondan 12,3
milyon tona çıktı ki yüzde 50lik bir artış var. Bugün
gerek Değerli Vekilimizce gerekse kamuoyunda bugünlerde dile getirilen
sütle ilgili temel sorunlardan bir tanesi
Türkiyedeki süt üretiminin bu kadar
önemli miktarda artmış olması önemli bir faktör. Keza et üretimi
421 bin tondan 576 bin tona çıktı. Piliç eti üretimi de 696 bin
tondan 1 milyon 68 bin tona çıktı. Verimlilik de örneğin sütte,
hayvan başına, büyükbaş hayvanlarda 1.697 litreden 2.655 litreye
çıktı. Bu çok büyük bir verimlilik artışı demektir büyükbaş
hayvancılıkta. Karkasta da yani büyükbaş hayvan et veriminde de
hayvan başına 185 kilogramdan 216 kilograma çıktı.
Saygıdeğer milletvekilleri, biz tabii,
hayvancılığın profesyonelleşmesini, daha teknik, daha
bilimsel düzeyde yapılmasını temin için soy kütüğü ve ön
soy kütüğüne kayıtla ilgili işlemleri
hızlandırdık, bu konudaki destekleri artırdık ve
Türkiyede 2002 yılında sadece 443 bin baş hayvan, dişi
hayvan ön soy kütüğüne ve soy kütüğüne kayıtlı iken, 2008
yılında bu 4,6 milyon baş hayvana çıktı. Yani 10
kattan daha fazla bir artış burada söz konusu. Tabii, bunun en büyük
nedeni de hayvancılıktaki desteklerin artmış
olmasıdır. 83 milyon liradan ibaret olan 2002 yılındaki
hayvancılık desteği, 2008 yılında 1,3 milyar TLye
çıktı ki 16 katlık bir artış demektir.
Yem bitkileri ekilişi keza 1 milyon 153 bin hektardan
-desteklenen alan itibarıyla- 2 milyon 100 bin hektar alana
çıktı bu geçen zaman içerisinde. Mera ıslahı, 68 bin
dekardan 470 bin dekara 2008 yılında çıktı. Bu süre
zarfında gerek hayvancılıkla ilgili örgütlenme konusunda
-örneğin Süt Konseyinin teşekkülü bu dönemde, yakında
gerçekleşti- gerekse hayvancılık desteklerinin
çeşitlendirilmesinde önemli mesafe katedildi. Bir yandan da biz Türkiyede
çiftçilerin güçlerini birleştirip kurdukları tarımsal
kalkınma kooperatiflerine bu dönemde büyük bir destek verdik.
Örneğin, toplam 1.491 tane tarımsal kalkınma kooperatifine biz
destek verdik ve bunun 1.111 tanesinde süt
sığırcılığı, 12 tanesinde besi
sığırcılığı, 235 tanesinde koyunculuk
yapılmakta; bunun toplam 1.358 tanesi hayvancılıkla ilgili bizim
desteklediğimiz kooperatiflerdir. Bu kooperatiflere verdiğimiz destek
935 milyon lira yani eski parayla 935 trilyon lira. Bu, sadece
hayvancılık kooperatiflerine ya sıfır faizli, tamamen
faizsiz veya genel bütçeden ise yüzde 5 faizle bizim verdiğimiz destektir.
Bu kooperatiflerin desteklenmesi kapsamında 135 bin baş
süt sığırı, 5 bin baş besi sığırı
ve 300 bin baş koyun olmak üzere toplam 440 bin baş hayvan
dağıtıldı.
Biz yine bu sektörün işlemesi, paketlenmesi,
ambalajlanmasıyla ilgili ürünler çerçevesinde
-yaptığımız kırsal kalkınma destekleme projeleri
çerçevesinde- 60 tane et ve et ürünü işleme tesisi, 198 tane süt ve süt
ürünü işleme tesisi, 10 tane de yumurtayla, kümes hayvanlarıyla
ilgili tesis olmak üzere toplam 268 tane tesisi, projeyi destekledik.
Bunların proje tutarı 79,5 milyon lira. Biz, burada, bu projelerin
desteklenmesinde 41 milyon 300 bin lira hibe destek sağladık.
Saygıdeğer milletvekilleri, günümüzde, son günlerde
tabii, süt fiyatlarında bizim de arzu etmediğimiz şekilde
düşüşler yaşandı ve bizim, gerek sektörün ilgili
taraflarını bir araya getirmek suretiyle gerekse birtakım
başka projeler üzerinde çalışmak suretiyle piyasadan daha fazla
süt çekip fiyatların bir miktar daha yükselmesi yönünde
çalışmalarımız var. Bunlardan bir tanesi, piyasadan kaynak
temin edebildiğimiz takdirde süt çekip bunu süt tozuna çevirmek ve böylece
hem süt tozu ihtiyacını gidermek hem de taze sütü piyasadan çekmek
suretiyle arzı bir şekilde kısmak ve fiyatların
yükselmesini temin etmektir.
Keza, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun
fakir yurttaşlarımıza dönük olarak
dağıttığı yardım paketlerine sütün de ilave
edilmesi bir başka projemiz ve yine kaynak temin ettiğimiz takdirde
bir okul sütü projemiz var ki gerek Hazine gerek Planlama, Tarım
Bakanlığının ilgili birimlerinde bunların
hazırlıkları yapıldı, şu anda karar sürecinde.
Süt tozu ithalatı tabii, Türkiyede
Demin Sayın
Vekilimiz sordu, yani Bunun süt fiyatlarıyla bir ilişkisi var
mıdır? Değerli arkadaşlar, Türkiyede 2008
yılında sadece 16 bin ton civarında bir süt tozu ithalatı
yapıldı. 16 bin ton süt tozu, Türkiyenin 12,3 milyon tonluk süt
üretimi içerisinde hiçbir orana sahip değildir. İki: İthal
edilen süt tozu, dâhilde işleme rejimi kapsamında ithal
edilmiştir. Yani, Türkiyenin iç piyasasında kullanılmak üzere
değil, ihraç amaçlı olarak serbest bölgelere, dâhilde işleme
rejimi kapsamında ithal edilen bir süt tozudur. Buzağı
mamasının da toplamı 1.500 ton civarındadır. O da
fiyatlar üzerinde hiçbir etkisi olabilecek bir boyutta değildir.
Biz Hükûmet olarak gerek sanayi sektörüyle gerek üreticilerle
Ki
bu hafta yine ben üreticilerle bir araya geleceğim. Malum, tabii,
Türkiyede fiyatlar serbest piyasada şekilleniyor ama üreticilerimizin
zarar görmemesi ve bu sıkıntıdan en az hasarla kurtulması
için de biz gayret içerisindeyiz, çaba içerisindeyiz.
Ben bu bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum ve hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.
Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan bu konuda, müsaade
ederseniz, Sayın Bakana bir şey soracağım bu verdiği
cevapla ilgili.
BAŞKAN Soru-cevap bölümünde değiliz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yerimden kısa bir açıklama,
60ıncı maddeye göre
BAŞKAN Buyurunuz, bir dakika süre veriyorum.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin gündem
dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin
açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakan, şimdi Tuncelinin Mazgirt ilçesinden
telefon ettiler, bu fiğ bedellerini vatandaşlara
ödüyorlarmış, yüzde 12 kesiyorlarmış. İl Tarım
Müdürlüğüne gidiyorlarmış, İl Tarım Müdürü
diyormuş ki: Ben kesmiyorum. Ötekisi Ben kesmiyorum
Ama idare
kesiyormuş, Valilik.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) IMF kesti.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim? Hayır, şey
Pardon.
Bunun bir yasal dayanağı var mıdır? Yani,
vatandaşa verilen tarımsal kredi desteğinde yüzde 12 neye
kesiliyor?
Bir de bu gündem dışı konuşmayla ilgili
Dün
birçok vatandaş bana geldi. Besi kredisini almışlar 2000
yılında. Mesela 30 bin besi kredisi almış, yani 30 milyar
kredi almış, 17 milyar avukat parası var ve bu 30 milyar besi
kredisi 600 milyarı bulmuş faiziyle beraber. Bu çok anormal bir
şey. Hepsi de iflasa gitmiş. Zaten Konya Milletvekili
Arkadaşımız dile getirdi. Bana Konya, Kars, Ardahan, birçok
ilden insanlar gelmişti ve bu insanlar çok büyük sıkıntı
içinde. Aldıkları besi kredisi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Sayın milletvekilleri, şimdi Sözlü Sorular
kısmına geçiyoruz.
V.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlunun, karkas et fiyatlarına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/403) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
2.- Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın, koyunculuk projelerine ilişkin sözlü soru
önergesi (6/406) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
3.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, gıda üretim yerlerinin denetimine ilişkin sözlü soru
önergesi (6/420) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
4.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, suni tohumlama yapan serbest veteriner hekimlere ödenmesi gereken
prime ilişkin sözlü soru önergesi (6/421) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
5.- Antalya Milletvekili Tayfur
Sünerin, Akseki-Cevizli Beldesindeki kuru çiçek üretimine ilişkin sözlü
soru önergesi (6/427) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
6.- Manisa Milletvekili Mustafa
Enözün, hayvansal ve bitkisel üretimdeki teşvik primlerine ilişkin
sözlü soru önergesi (6/442) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Ekerin cevabı
7.- Adana Milletvekili Kürşat
Atılganın, transgenik tohum çalışmalarına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/459) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
8.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Kırklareli Tarım İl
Müdürlüğünde çalışan ziraat mühendislerinin sınava tabi
tutulmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/531) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
9.- Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçının, fındık ithalat iznine ilişkin sözlü soru
önergesi (6/534) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
10.- Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçının, bal ithalatına ilişkin sözlü soru önergesi
(6/537) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı
11.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, TMO çalışanlarının
sağlık sorunlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/540) ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
12.- Adana Milletvekili
Kürşat Atılganın, dane mısır destekleme primine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/548) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
13.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, hayvansal üretimin desteklenmesine ilişkin sözlü
soru önergesi (6/567) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
14.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, çiftçilerin tarımsal sulama elektrik
borçlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/594) ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
15.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, çiftçilerin tarımsal sulama elektrik
borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/595) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
16.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, mısır destekleme primine ilişkin sözlü
soru önergesi (6/603) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
17.- Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın, temel gıda ürünleri fiyatlarındaki
artışa ilişkin sözlü soru önergesi (6/624) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
18.- Antalya Milletvekili Tayfur
Sünerin, kardelen çiçeklerinin korunmasına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/627) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
19.- Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın, arazi toplulaştırmasındaki tapu
sorununa ilişkin sözlü soru önergesi (6/630) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
20.- Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın, büyükbaş hayvan desteğine ilişkin sözlü
soru önergesi (6/631) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
21.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Kırsal Kalkınma Programı
projelerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/641) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
22.- Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın, ürün desteklemelerinin açıklanmasına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/652) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
23.- Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın, çiftçilere verilen desteklemelere ilişkin sözlü
soru önergesi (6/663) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
24.- Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın, kapalı sistem sulamaya ilişkin sözlü soru
önergesi (6/664) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
25.- Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlunun, mevsimlik işçilerin taşınmasına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/671) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
26.- Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın, arı yetiştiricilerinin desteklenmesine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/675) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
27.- Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın, elma üreticilerinin kayıt usulüne ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/676)
(Cevaplanmadı)
28.- Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın, süt inekçiliğinin desteklenmesine ilişkin
sözlü soru önergesi (6/677) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Ekerin cevabı
29.- Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın, muz fiyatlarındaki artışa ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/678)
(Cevaplanmadı)
30.- Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçının, Orduda dondan zarar gören fındık üreticilerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/699)(Cevaplanmadı)
31.- Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın, tarım ürünlerindeki fiyat
artışlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/702) ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
32.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, kuraklıktan etkilenen üreticilerin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/708) (Cevaplanmadı)
33.- Manisa Milletvekili Mustafa
Enözün, zarar gören çiftçilerin desteklenmesine ilişkin sözlü soru
önergesi (6/711) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
34.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulutun, Gönende kurulması planlanan çimento
fabrikasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/725) (Cevaplanmadı)
35.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, Tarım Kredi Kooperatifine borcu olan çiftçilere
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/744) (Cevaplanmadı)
36.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemirin, rekolte düşüşlerine karşı alınacak
önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/752) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
37.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, bir ilacın alım ihalelerine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/760) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
38.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Pendik Veteriner Araştırma
Enstitüsündeki ilaç kontrollerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/761) (Cevaplanmadı)
39.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, çiftçilerin elektrik ve banka borçlarına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/785) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
40.- Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlunun, kuraklığa yönelik önlemlere ilişkin
sözlü soru önergesi (6/803) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Ekerin cevabı
41.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, Erbaaya geçici fındık alım merkezi
açılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/808) (Cevaplanmadı)
42.- Niğde Milletvekili Mümin
İnanın, patates üreticiliğine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/809) (Cevaplanmadı)
43.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, girdi desteklemelerine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/833) (Cevaplanmadı)
44.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, yeme-içme yerlerinin denetimlerine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/839) (Cevaplanmadı)
45.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, hayvancılıkta kaba yem sıkıntısı
riskine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/844) (Cevaplanmadı)
46.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, kenelere karşı ilaçlı mücadeleye ilişkin
sözlü soru önergesi (6/846) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Ekerin cevabı
BAŞKAN Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın
Mehmet Mehdi Eker, gündemin Sözlü Sorular kısmının 1, 2, 4, 5,
7, 9, 11, 23, 24, 26, 27, 30, 37, 47, 48, 52, 60, 62, 65, 66, 70, 74, 79, 80,
84, 87, 88, 89, 90, 98, 100, 102, 104, 117, 125, 129, 133, 134, 144, 155, 159,
160, 176, 179, 181, 182nci sıralarındaki soruları birlikte
cevaplandırmak istemişlerdir.
Şimdi bu soruları sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ederim. 21/01/2008
Mehmet
Serdaroğlu
Kastamonu
Hayvan yetiştiricilerimiz, 2002 yılı Ağustos
ayında bir kilo karkas eti 8 buçuk milyon TLye satarken, aradan geçen 5
yıldan sonra, bir kilo karkas eti 8 buçuk-9 milyon TLye satabilmektedir.
2002 yılında bir torba yem bir kilo karkas et ile alınabilirken,
5 yıl sonra bir torba yem ancak 3 kilo karkas et ile alınabilmektedir.
Diğer taraftan, karkas et fiyatlarında yaşanan duraklama,
tüketicimize yansımamış, perakende et fiyatları sürekli
artış göstermiştir. Et fiyatı 5 yılda
değişmezken, yem, ilaç vesaire girdiler 3,5 kat artmış,
besicilik yapan çiftçilerimiz iflas noktasına gelmiştir.
Sorular
1) Karkas et fiyatlarının girdi fiyatları
oranında artmamasının sebebi kesilmiş et ithal edilmesi
midir?
2) Karkas et fiyatlarının girdi fiyatları
oranında artmamasının sebebi ülkemize kaçak hayvan girişi
midir?
3) Karkas et fiyatlarının girdi fiyatları
oranında artmamasının sebebi AKP iktidarı ile birlikte
yoksullaşan halkımızın et tüketimini azaltması
mıdır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Hasan
Çalış
Karaman
Hayvancılığı desteklemek ve ıslah etmek
amacı ile Tarım Bakanlığı ve AB fonları ile
yapılan projeler gereği kooperatifler aracılığı
ile verilen hayvanlar özellikle, koyun projelerinde Karaman İlimizin
köylerinde hastalıklı hayvanların verilmesi,
hayvanlarının ölmesi nedeniyle borç batağına girmekten
yakınmaktadırlar.
1) Türkiye genelinde koyunculuk projeleri nedeniyle köylülere
verilen koyunlarda ölüm oranları ile ilgili bir çalışmanız
var mıdır?
2) Köylünün bu konudaki mağduriyetini gidermek için
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını,
Arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Günümüzde tüketiciler hijyen standardı yüksek
ortamlarda üretilmiş sağlıklı ürünleri talep etmektedir.
Gıda üretim yerlerinde bu yönde ne gibi çalışmalar
yapılmaktadır, gıda üretim yerlerinin denetimi yeterince
yapılabilmekte midir, Bakanlığınızda Gıda
Mühendisine ihtiyaç var mıdır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını,
Arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Hayvancılığın desteklenmesi kararnamesi
kapsamında suni tohumlama yapan Serbest Veteriner Hekimlere 2005
yılından itibaren ödenmeyen destekleme primi var mıdır? Var
ise 23.01.2008 tarihi itibarı ile Serbest Veteriner Hekimlere ödenecek
destekleme primi tutarı ne kadardır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması için gereğini
saygılarımla arz ederim.
Tayfur
Süner
Antalya
Antalyanın Akseki İlçesine bağlı Cevizli
Beldesinde gerçekleştirilen kuru çiçek üretimi, son 3-4 senede yok
denecek kadar azalma göstermiştir. Bu bölgede 30-40 yıldır kuru
çiçek üretimi yapılmaktadır ve son senelere kadar, halkın büyük
bölümü geçimini bu işten sağlamaktaydı. Ancak Çin malı
yapay çiçeklerin ithalatına başlanılmasının
ardından bölgedeki kuru çiçek üretimi durma aşamasına
gelmiştir.
Soru 1: Bu bölgedeki kuru çiçek üretimini tekrar canlandırmak
için Bakanlığınızca yapılan çalışmalar nelerdir?
Soru 2: Cevizlide geçmişte 300-400 aile kuru çiçek üretimi
yapıyordu. Şu anda bu işle geçimini sağlayan aile
sayısı 40-50 civarına kadar düşmüştür. Bu insanlar
geçimlerini nasıl sağlayacaklardır?
Soru 3: Çin malı yapay çiçeklerin ithalatında ne kadar
vergi uygulanmaktadır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Mustafa
Enöz
Manisa
Çok zor şartlar altında üretim gerçekleştirmeye
çalışan çiftçilerimiz, son yıllarda girdi maliyetlerindeki
artışlar dolayısıyla ile daha zor durumda
bırakılmışlardır. Ödenmesi gereken teşvikler
zamanında verilmediğinden çiftçilerimiz büyük borç yükü altına
girmişlerdir.
Sorular:
1- Hayvansal üretimde 2007 yılına ait Suni Tohumlama,
Buzağı ve Süt teşvik primlerini ne zaman ödemeyi
düşünüyorsunuz?
2- Bitkisel üretimde mısır ve zeytinle ilgili prim
miktarını ne zaman belirlemeyi düşünüyorsunuz? Ödeme
planınız nedir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sn. M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Kürşat
Atılgan
Adana
1- Çukurovanın ekim desenini oluşturan pamuk, soya ve
mısır bitkilerinin transgenik tohum araştırmaları
senelerdir Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesindeki Tarımsal
Araştırma merkezlerince yapılmış, gelişmeler ve
sonuçlar hiçbir zaman üreticilerle paylaşılmamıştır.
Sonuçlar neden üreticilerle paylaşılmıyor, bu verileri
üreticilerimizle paylaşmayı düşünüyor musunuz?
2- Tarımda yükselen maliyetler
ışığında, transgenik tohum ekim alanlarının
günden güne arttığı ve AB ülkelerinin de bu teknolojiyi
hızla onaylayarak faaliyete geçirdiğini görüyoruz. Bu bağlamda
ülkemizde bu uygulamayı ne zaman yürürlüğe koymayı
düşünüyorsunuz, bu konu ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
3- Bu doğrultuda bakanlığınızın
Bio-Güvenlik yasası ile ilgili herhangi bir hazırlığı
var mıdır, var ise hangi aşamadadır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kırklareli Valiliğince Tarım İl
Müdürlüğünde çalışan Ziraat Mühendislerinin 31 Ekim 2007
Çarşamba günü sınava tabi tutulmasıyla ilgili sorumun Tarım
ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Mehmet
Akif Paksoy
Kahramanmaraş
Sayın Valinin Ziraat Mühendislerinin mesleki faaliyette
bulunabilme yetkisini sertifikalara bağlama gayretinin sebebi ve
manası anlaşılamamıştır.
Yapılan bu işlem Ziraat Mühendislerini diğer kamu
kurumları nezdinde rencide etmiştir. Diğer meslek ve meslek
sahiplerince istihza ve alay konusu yapılmıştır.
Kırklareli Valiliğince yapılan bu onur ve utanç
verici uygulamanın yapılıp yapılmadığı,
yapıldı ise bu konudaki Bakanlık olarak ne gibi işlem
yapılacağının açıklanmasını arz ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların Tarım Bakanı
Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.
Rıdvan
Yalçın
Ordu
Ülkemiz dünya fındık üretiminin tek başına %
75ini karşılamaktayken Fiskobirlik ve TMO elinde binlerce ton
fındık bulunmaktayken, devletimiz fındık ihracatında
ciddi döviz getirisi sağlamasına rağmen arz fazlası
sebebiyle büyük meblağlarda fındığa destek vermekteyken bu
sebeple dünyanın en kaliteli fındığı olan Türk
fındığının yağlığa
ayrılmasına mecbur kalınmasına rağmen
bakanlığınızın ihraç kaydıyla da olsa 2004 ve
müteakip yıllar için fındık ithaline izin verdiği
anlaşılmaktadır.
Bu itibarla:
1. Cumhuriyet tarihinde fındık ithaline izin veren
iktidarınız dışında bir hükümet ve
şahsınızdan başka bir bakan bulunmakta mıdır?
2. Fındık ithaline izin vermenizin nasıl bir
haklı gerekçesi olabilir?
3. İthalat izninden yıllar itibariyle hangi kişi ya
da kuruluşlar faydalanmıştır, hangi ülkelerden ne miktar,
hangi fiyat üzerinden ithalat yapılmıştır?
4. İthalat izniniz süreye tabi midir? Bu yıl izin
geçerli midir?
5. Hâlen Fiskobirlikten parasını alamamış
üreticilere mahsulünü değeriyle satacağından endişe eden
üreticiye bu ithalat iznini izah etmek bakımından bölge milletvekillerine
bir tavsiyeniz olacak mıdır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların Tarım Bakanı
Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.
Rıdvan
Yalçın
Ordu
Ülkemiz bal üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerinden biri
olmasına rağmen ve hâlen bir çok üretici balını satıp
yayla hazırlığı için gereken parayı temin edemezken
bal ithalatına izin verdiğiniz anlaşılmaktadır.
1) Bu itibarla Türkiyede
2002 yılı itibarıyla her yıl bakımından yapılan
üretim miktarı, iç tüketim miktarı ne miktardadır? Bal
ithalatına izin verilmesinin gerekçesi nedir?
2) Ülkemize kaçak yollarla
ne miktar bal geldiği tahmin edilmektedir? İthalat izni için kimler
başvurmuştur?
3) Kalitesiz, sahte ve rekabet edilmesi mümkün olmayan bal
ithalatına karşı ne tür önlemler öngörmektesiniz?
4) İthalat izniniz sınırsız zamanı
mı kapsamaktadır? Bu iznin yeni bal fiyatlarını nasıl
etkileyeceğini düşünmektesiniz?
5) Tedirgin olan bal üreticisine neler tavsiye edersiniz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ilgili
kuruluşu olan Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünde meydana
gelen olaylara ilişkin aşağıdaki sorularımın
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Mehmet
Akif Paksoy
Kahramanmaraş
Bu kuruluşta;
1- Görevinin başında iken vefat eden kişilerin
vefat nedenleri hakkında size ulaşan bir bilgi var mı?
2- Son 5 (beş) yılda görevinin başında kaç
kişi vefat etmiştir?
3- Son 5 (beş) yılda kaç kişi psikolojik tedavi
görmüş ve rapor almıştır?
4- Son 5 (beş) yılda kaç kişi işitme, görme
gibi organlarından birisini kaybetmiştir?
5- İş yerinde çalışanlara yapılan
baskı anlamına gelen ve uluslararası literatüre
"mobing" olarak geçen konuyla ilgili Türkiye'de ilk
"mobing" davasının ilk TMO çalışanı
tarafından açılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
6- TMO Genel Müdürlüğünce yayınlanan 25.02.2008 tarih ve
854 sayılı iç sirkülerin (...son zamanlarda 2 (iki)
çalışanımızı görevi başında kaybetmemiz...
denilen) yukarıda sıralanan 5 (beş) sorumuz ile bir ilgisi var
mıdır?
7- Çalışanlara sağlıklarına dikkat
etmelerini hatırlatan kuruluşun sağlık sorunundan
dolayı aldığı rapor nedeniyle adeta mahkum gibi refakatçi
eşliğinde başka bir hastaneye raporun doğruluğunun
teyidi için gönderilmesini onur kıncı bir davranış olarak
görüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köy
İşleri Bakanı Sn. M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Kürşat
Atılgan
Adana
1- Dane mısır destekleme primi 2006 yılında
67.00.-YTL/kg iken 2007 yılı için 20.00.-YTL/kg düşürüldüğü
doğru mu? Türkiye'de mısır üretimi açığı varken,
bu uygulamanın gerekçesi nedir?
2- Dane mısır destekleme priminin 2006
yılındaki gibi 67.00.- YTL/kg olması mümkün müdür?
Bakanlığınız tarafından bu konu ile ilgili
yapılan herhangi bir çalışma var mıdır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen soruların Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması için gereğini
saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Ülkemizde çok sayıda çiftçi ailesi kanatlı,
küçükbaş ve büyükbaş hayvancılıkla geçimini sürdürmektedir.
Ancak son yıllarda özellikle yem başta olmak üzere girdi
fiyatları aşırı yükselirken ürün fiyatları aynı
derecede artmamaktadır. Bu gelişme hayvansal üretimi olumsuz yönde
etkilemekte ve birçok üreticinin hayvansal üretimden vazgeçmesine neden
olmaktadır. Konu ile ilgili olarak;
1. Yem, süt, yumurta, beyaz ve kırmızı et birim
fiyatlarının 2003, 2007 ve 2008 yılı ortalama
değerleri nasıldır?
2. Bakanlığınızın yem bitkileri üretimi
desteğine ilişkin politikası nasıldır?
3. 2008 ve 2009 yıllarında yem bitkileri desteğinin
artırılması düşünülmekte midir?
4. Hayvansal üretim girdilerinden ÖTV'nin
kaldırılması yönünde bir çalışmanız var
mıdır?
5. Bakanlığınızın hayvansal üretimin
geliştirilmesine yönelik stratejisi nasıldır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Dr. Mehmet Mehdi Eker tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Ülkemizde bu yılın kurak geçtiği, çiftçilerimizin
beklenen yağışı bulamamaları nedeniyle tarımsal
sulamayı yeraltı sularından yapmaya
çalıştığı herkes tarafından bilinmektedir.
Tarımsal ürün rekoltemiz düşünce çiftçilerimizi ekonomik
zorluğa sokacak bu olumsuzlukların üzerine,
1. Her bölgede çiftçilerimizin tarımsal sulama için
kullandıkları, 2-3 yıllık birikmiş elektrik bedelinin
(2-3 yıldır fatura gelmediği ve seçim dönemi
rahatlığı içinde) faiz ve gecikme zammı ile büyük
meblağlara ulaşması nedeniyle ödeyemedikleri için elektrik saatleri
mühürlenmektedir.
Borçları için ilgili bakanlıklarla birlikte faiz
affı ve ana paranın 24-36 ay süreli taksitlendirme ile ödeme
yapılması için yasal düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
2. Tarımsal sulama için kullanılan elektrik
borçlarının ödenmemesi nedeniyle uygulanan,
Ziraat Bankasındaki alacaklarının
bloke edilmemesi, haciz işlemi uygulanmaması için sorumlu Bakan
olarak girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Dr. Mehmet Mehdi Eker tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Bakanlığınızca, 02 Nisan 2008 günlü Resmi
Gazetede yayınlanan bazı tarımsal ürünleri üreterek
satışını yapan, Üreticilere Destekleme Primi Ödenmesine
İlişkin Usul ve Esasları belirleyen Tebliğde;
1. Seçim bölgem Gaziantep'teki üreticilerimizi şok eden;
Dane mısır için, 2007 yılı ürünü destekleme
primi miktarları kilogram başına 2 YKr olarak
belirlenmiştir.
Geçen yıl 6,7 YKr olan destekleme primi, Hükûmetinizce % 4
olarak hedeflenen enflasyonun % 8 (Mutfakta % 17 - 18) doğmasına
rağmen, neden geçen yılın % 33,5'u kadar prim verilmesi uygun
görülmüştür?
2. Yanlış Tarım ve Destekleme
Politikalarınız, kuraklık, tarımsal girdilerdeki
artış ile birikmiş elektrik borçları nedeniyle,
elektrikleri kesildiği için tarımsal sulama yapamamaları
nedeniyle, ekonomik güçlük içerisinde bulunan üreticilerimize çok düşük
tutulan mısır destekleme primi ile yeni bir darbe vurulmuş
olmuyor mu?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Son zamanlarda gıda fiyatlarındaki yüksek
artış vatandaşlarımızı endişelendirmektedir.
Ülkemizde başta buğday olmak üzere bulgur ve pirinç fiyatları
önlenemeyen artışlar göstererek ikiye katlanmıştır. Bu
artışlar, vatandaşlarımızı sofralarından aç
kalkar hale getirmiştir.
Bu bilgiler ışığında;
1- Buğday, bulgur ve pirinç fiyatlarındaki
artışlara dur diyerek, vatandaşlarımızı küresel
sermaye ve yerli fırsatçıların elinden kurtarmayı
düşünüyor musunuz? Bu konuda çalışmanız var mıdır?
2- Buğday, bulgur ve pirinç gibi temel gıda ürünleri
fiyatlarını, millet adına kontrol etmeyi düşünüyor musunuz?
Bu konuda projeniz var mıdır?
3- Dünyada yüz binlerce insanın açlık çekeceği ve
açlıktan ölümlerin olabileceği açıklanmaktadır. Ülkemizde
bu açıklamaları ciddiye alarak, ne gibi bir çalışma
yapılmaktadır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz
ederim.
Tayfur
Süner
Antalya
Kardelen çiçekleri, Antalya'nın Akseki ilçesine
bağlı Çimi, Geyran ve Çanakpınar Yaylalarında
sıklıkla görülmektedir. Daha önceki yıllarda görülen kardelen
çiçekleri, soğanların bilinçsiz ve aşırı söküm
nedeniyle aynı yerde görülmemektedir. Bu çiçeklerde ciddi derecede azalma
meydana gelmektedir. Bu yıl da söküm olması halinde önümüzdeki
yıllarda kardelen soğanları çok ciddi anlamda yok olma derecesi
ile karşı karşıya kalacaktır.
SORU 1 :
Bakanlığınız tarafından belirlenen kardelen
soğanı söküm kotalarına uyulup uyulmadığını
nasıl denetliyorsunuz?
SORU 2 : Kardelenlerin neslinin tükenmemesi için öncelikle bu
yıl sökümlerin iptal edilmesi hakkında bir kararınız var
mıdır?
SORU 3 : Kardelen çiçeklerinin en az 5 yıl koruma altına
alınıp, soğanlarının toplatılmaması
gereklidir. Bu konuda yaptığınız bir çalışma var
mıdır?
SORU 4 : Türkiye florasında 9000 çeşit bitki çeşidi
bulunmaktadır. Bunlardan 3000'i endemiktir. 500 kadarı ise
soğanlı bitki türüdür. Özellikle Toros Dağlarında bulunan
bu bitki çeşitlerini korumak için Bakanlığınızca ne
gibi önlemler alınmaktadır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Köylerimizde gerçekleştirilen arazilerin
toplulaştırılması ve ıslahı ile ilgili
çalışmalar doğru bir çalışmadır.
Artırılarak devam etmesi gerekir. Ancak toplulaştırma çalışması
yapılan köylerimizde yeni tapular teslim edilinceye kadar geçen sürede eski
tapuların da geçersiz olması çiftçilerimizin değişik
sıkıntılara düşürmesine neden olmaktadır.
1. Yeni tapular teslim edilinceye kadar, eski tapuların
çiftçilerimiz tarafından kullanılması konusunda yapılan bir
çalışmanız var mıdır? Bu konuda çalışma yapmayı
düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Çiftçilerimizin ahırlarında bulun 5 adet büyükbaş
hayvan ve üzerine destek öngörülmektedir. Halbuki ahırında 5 inekten
daha az ineği bulunanlar daha ihtiyaçlı insanlardır. Bu uygulama
verimlilik esasına uygun olsa bile, sosyal devlet ilkesine ve insan haklarına
aykırı bir uygulamadır.
1- Ahırında 5 inekten daha az ineği bulunan
çiftçilerimizi de destekleme kapsamına almayı düşünüyor musunuz?
Bu konuda çalışmanız var mıdır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Mehmet
Akif Paksoy
Kahramanmaraş
Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğünce
uygulanmakta olan Kırsal Kalkınma Programının 2007
yılında değerlendirmeye alınan, ancak ödenek
yetersizliğinden beklemede tutulan 1000 adet proje ile ilgili nasıl
bir işlem yapılmaktadır? 2008de bu proje sahipleri hibe
sözleşmesi yapmaya çağrılacak mıdır?
Bu programdan 2007 yılında kabul edilerek hibe
sözleşmesine çağrılan 1200 projeden kaç tanesi ile sözleşme
imzalanmıştır? Çağrılan bütün
yatırımcılar ile sözleşme imzalanmaması nedenleri
araştırılmış mıdır? 2008 yılı için
bu konuda ne tedbir alınmıştır? Henüz inceleme
işlemleri devam eden projelerin gecikme nedenleri nelerdir? Gecikmeyi önlemek
için ne tür tedbir alınmaktadır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Çiftçilerimizin ekim mevsimi ve hasat mevsimi bölgelere ve illere
göre değişmektedir. Çiftçi desteklemelerinin bu takvimi dikkate
alarak zamanında açıklanması çiftçilerimizin doğru ekim
yapabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
1. Ürün desteklemelerinin bir takvim dâhilinde zamanında
açıklanması konusunda çalışmanız var mıdır?
Bu konu ile ilgili düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Çiftçilerimize yapılan desteklemelerde, destek primlerinin ve
teşvik primlerinin ödemelerinin çiftçilerin en çok ihtiyaçları
olduğu zamanda yapılması gerekirken, buna dikkat edilmediği
yönünde şikâyetler almaktayız.
1. Çiftçilerimizin illere göre; hangi aylarda daha çok
desteğe ihtiyacı olduğu yönünde elinizde yapılmış
çalışma sonuçları var mıdır?
2. Çiftçilerimize yapılan ödemeleri, para buldukça yapmak
yerine, çiftçinin ihtiyaçlarına göre bir takvime bağlamayı
düşünüyor musunuz? Bu konuda çalışmalarınız var
mıdır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Sulanabilir tarım arazilerinde, uygun teşvikler
nedeniyle şahıslara ait su kaynaklarıyla sulanan tarım
arazilerinde kapalı sistemle sulamaya geçişte çok önemli yol
alınmışken, sulama birlikleri marifetiyle sulanan arazilerde
kapalı sistemle sulama neredeyse yok gibidir.
Bu bilgiler ışığında;
1- Sulama birlikleri marifetiyle sulanan tarım arazilerinde
su kaybını önleyen kapalı sistem sulama yapılabilmesi için
çalışmalarınız var mıdır? Yoksa bu konuda
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Mehdi Eker tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
Ülkemizin değişik bölgelerinde yetişen ürünlerin
hasadı için özellikle Doğu ve Güneydoğu illerimizden mevsimlik
işçiler talep edilmektedir. Ancak, bu işçilerimiz kamyon veya
traktörlerle taşınmakta, her yıl trafik kazalarında birçok
tarım işçimiz kaybedilmektedir. Hasat mevsimi nedeniyle
değişik illerimize yurdumuzun değişik bölgelerinden talep
edilen mevsimlik işçilerin taşınmaları konusunda
Bakanlık olarak bir düzeleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Arı yetiştiricileri birlikleri tarafından
yapılan açıklamalarda; Türkiye'de 2006 ve 2007 yıllarında
yaşanan kuraklık nedeniyle yüzde 40'lık verim kaybı
yaşandığı belirtilmektedir. Bu dönemdeki arı
ölümlerinden de etkilenen sektör zor günler geçirmektedir.
Bu bilgiler ışığında;
1- Destekleme primleri kovan başı 30 YTL'den 5 YTL'ye
düşürülmüştür. Bu durumda yerli üretimi nasıl
artırmayı düşünüyorsunuz?
2- Kuraklığa bağlı arı ölümleri ile
ilgili her hangi bir destek uygulaması yapılmış
mıdır? Yapılmış ise, bunlar nelerdir?
3- Yurtdışından bal ithal edilmesi yerli üreticiyi
olumsuz yönde etkileyecektir. İthalat karşısında Türk
balını ve yerli üreticiyi nasıl korumayı
düşünüyorsunuz? Bu konuda bir planımız var mıdır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Maliye Bakanlığınca başlatılan yeni
uygulamaya göre; 2 bin elma ağacı olan her çiftçi deftere tabi
tutulmuştur. Bodur elma ve yerli elmada ürün ve elma bahçesinin
büyüklüğü yönünden 2 bin rakamı farklı neticelere sebep
olmuştur ve haksızlıklar ortaya çıkmıştır.
Bodur elma bahçesi olan bir çiftçi için bu uygulamanın
karşılığı 2 dekar bahçe iken, yerli elma cinsinden
bahçe yapan bir çiftçi için 21 dekardır.
Bu bilgiler ışığında;
1- Elde edilen ürün bazında veya dekar bazında yeni bir
düzenleme yapmak gerekiyor. Böyle bir düzenleme yapmayı düşünüyor
musunuz? Bu konuda çalışmanız var mıdır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Ülkemizin süt ihtiyacı her geçen gün artarken, çiftçimizin
bir kilo yem için 1/3 kilogram süt parası ödeme mecburiyeti yanında
tüketicinin pahalıya yediği eti de değerinde satamama ile
karşı karşıyayken, basın ve medya
kuruluşlarına yansıyan haberlere göre; süt teşvik primleri
ve buzağı desteği için ödenen miktarın azaltılacağı
belirtilmektedir.
Bu bilgiler ışığında;
1- Süt inekçiliği ile uğraşan çiftçilerimize ödenen
süt destek primi ve buzağı desteği gibi desteklerin
azaltılacağı doğru mudur? Doğru ise, bu
çiftçilerimizin mesleğini devam ettirebilmeleri için ne gibi projeleriniz
vardır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Muz üreticileri dernekleri, "serbest piyasa ekonomisi
kuralsızlık haline gelmiştir" şeklinde açıklama
yapmaktadır. Bir ay öncesine kadar 30 YTL olan 18 kiloluk bir kasa ithal
muz, 58 YTL'ye yükselmiştir.
Bu bilgiler ışığında;
1- Yerli hasadın tamamlanmasıyla birlikte rakipsiz kalan
ithal muzun, kilo fiyatı 4 YTL'ye kadar yükselmiştir. Muzu tüketiciye
ucuz yedirme konusunda bir çalışmanız var mıdır? Bu
konuda çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.
Rıdvan
Yalçın
Ordu
Soru: İlimiz Ordunun özellikle rakımı yüksek
ilçelerin vatandaşlarımızdan aldığım bilgiler
ziraat odaları il ve ilçe tarım müdürlüklerinin tespitleri
doğrultusunda önemli ölçüde fındık ocaklarının don
sebebiyle kurumuş olduğu gerçeği ile
karşılaşmış bulunmaktayım. Sigorta
yaptırmış vatandaşlarımız bile mahsulün
değil fındık ocaklarının kurumuş olması
nedeniyle sigorta tazminatından istifade edememektedir.
Bu itibarla :
a- Bakanlığınız taşra
teşkilatlarınca fındık ocaklarının kurumuş
olmasına ilişkin bir tespit çalışmanız bulunmakta
mıdır?
b- Sigorta tazminatı alamayan, fındıktan başka
geliri olmayan, devletin sahip çıkmaması halinde açlığa
mahkum olacak durumdaki vatandaşlarımızın
sorunlarının çözümü için ne tür bir önlem almayı
düşünmektesiniz?
Açıklamanızı arz ederim.
Saygılarımla.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Başkanlığı'nın "Üretici ve tüketici
arasındaki fiyat farkına baktığımızda yaş
meyve ve sebzede yüzde 272, kurutulmuş ürünlerde yüzde 70, baklagillerde
yüzde 331, pirinçte yüzde 231 oranında artış olduğu
görülmektedir" şeklindeki açıklaması gazete ve
televizyonlara haber olarak yansımıştır.
Bu bilgiler ışığında;
1- Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Başkanlığı'nın açıklamalarını dikkate
alarak, tüketicilerimizi yüksek fiyat artışlarından
korumayı düşünüyor musunuz? Bu konuda bir çalışmanız
var mıdır?
2- Buğday ve bakliyatta büyük rekolte kayıpları
vardır ve kuraklık sürmektedir. Spekülatif artışlar
karşısında TMO gibi müdahale kurumlarını etkin bir
şekilde harekete geçirmeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Dr. Mehmet Mehdi Eker tarafından
sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
1. Türkiye'nin mercimek
deposu olan seçim bölgem Gaziantepte bu yıl yaşanan kuraklık
nedeniyle, mercimek ve diğer hububat üretiminde rekolte çok düşük
olacaktır.
Kuraklık nedeniyle, hasat kaldıramayan çiftçilerimizin
hem de tüccar ve ihracatçılarımızın büyük ekonomik
kayıplara uğrayacağı açıktır. Aynı
mağduriyet zeytin ve fıstık üreticileri için de söz konusudur.
Üreticilerimizin kuraklıktan doğan bu
mağduriyetleri için ekonomik destek veren yasal düzenleme yapmak
gerekmiyor mu?
2. Tespit yapmaları ve üreticilerin
başvurularını almak için il ve ilçe tarım müdürlüklerine
geç kalınmadan talimat vermeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Mustafa
Enöz
Manisa
Geçtiğimiz yıl
çiftçilerimizde çok önemli üretim kayıpları oluşmuş, girdi
fiyatlarının da yüzde yüzlere varan oranlarda artması da buna
eklenince çiftçilerimiz borçlarını ödeyemez, üretimlerini yapamaz,
tarlalarını işleyemez hale gelmişlerdir.
Sorular:
1- 2007 yılında zarar gören çiftçilerimizin
kayıplarını telafi etmeyi düşünüyor musunuz?
2- Kredi borcunu ödeyemeyen üreticilerin kredi
borçlarının yeniden yapılandırılması ile ilgili
bir çalışmanız bulunmakta mıdır?
3- Üreticilerimizin üretim maliyeti içinde önemli bir girdi
kalemini teşkil eden elektrik, gübre, mazot gibi maliyetlerden KDV'nin
kaldırılması ile ilgili Bakanlığınızın
düşünceleri nelerdir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen soruların Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması için gereğini
saygılarımla arz ederim.
Ahmet
Duran Bulut
Balıkesir
Son günlerde Balıkesir iline ait Gönen ilçesinde
kurulması planlanan çimento fabrikalarıyla ilgili olarak yöre
halkını tedirgin eden bazı haberler ulusal ve yerel basına
yansımış, böyle bir uygulama ile ülkemizde kaliteli çeltik
üretiminin yapıldığı Gönen ovası tarım arazileri
başta olmak üzere çevrenin zarar göreceği gündeme gelmiştir. Bu
konuyla ilgili olarak;
1. Gönen ovası tarım arazilerinin zarar görmesine yol
açacak bir konumda çimento fabrikası kurulmasına yönelik
Bakanlığınız birimlerine yapılmış herhangi
bir başvuru var mıdır?
2. Varsa bu başvuru konusunda
Bakanlığınız hangi işlemleri yürütmüş ya da
yürütmektedir?
3. Söz konusu firma veya firmalarca satın
alınmış tarım arazisi büyüklüğü ne kadardır? Bu
arazilerin toprak sınıfları nasıldır?
4. Yörede kurulacak bir çimento fabrikasının Gönen
ovası çeltik alanlarını tehdit riski nedir?
5. Gönen ovası çeltik üretiminin Türkiye tarımı
açısından önemi nedir?
6. Bakanlık olarak bu olaya ilişkin bir müdahaleniz
olmuş mudur?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Tarım Kredi Kooperatiflerinden gübre alıp da
borcunu ödeyemeyen çiftçilerimiz için iyileştirme yapılacak
mıdır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğini saygılarımla
arz ederim.
Hasan
Özdemir
Gaziantep
Gaziantep genelinde, 2007'nin ilk 4 ayında m2'ye, 2008'in ilk
4 ayına göre
Kuraklık, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve ilimizde ekimi
yapılan hububat ürünlerinin gelişimini engellemiş, ekili
alanlarda nem yetersizliğinden çatlaklar oluşmuştur.
Bölgemizin yetiştirdiği buğday ve arpada yüzde 90,
kırmızı mercimekte ise yüzde 65'lik azalma beklenmektedir.
Bu çerçevede;
1- Buğday, kırmızı mercimek gibi ürünlerde
yaşanacak olan bu rekolte azlığının fiyat
artışlarına ve kıtlığa yol açmaması için
Hükûmet olarak hangi önlemleri aldınız veya almayı
düşünüyorsunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Mehmet
Akif Paksoy
Kahramanmaraş
2008 yılında; aktif % 1 flumetrin pour-on isimli ilaç
10.09 ykr/lt'den ihale edilerek alınmıştır. Aynı
ilacı 2007 yılında İl Müdürlükleriniz kaç ykr/lt'den
almıştır? Bu sene yüksek fiyattan % 7,5 ec. AcarviIi ihale
ederek aldığınız ilaç firmasının geçen yılki
ihaleleri alan firma ile bir bağlantısı var mıdır? Bu
iki firmanın aynı kişilere ait olduğu söylenmektedir.
Doğru mudur?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Mehmet
Akif Paksoy
Kahramanmaraş
Pendik Veteriner Araştırma Enstitüsünde ruhsata haiz
ilaç kontrolleri yapılmakta mıdır? Yapılan kontroller sizce
yeterli midir? Yapılan kontrollerin yeterli olmadığı
hakkında duyumlar alınmaktadır. Bazı firmaların birkaç
günde analiz raporu aldığı ve bazı firmaların ise
birkaç ay beklediği söylenmektedir.
Dolayısıyla, Vilsan A.Ş., Acarvil % 7,5 ec. isimli
ilacın analiz raporunu kaç günde almıştır? Bu ilacın
Genel Müdürlüğünüze ruhsat için müracaat tarihi, komisyona giriş
tarihi, analize sevk tarihi ve en son ruhsat veriliş tarihi nedir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Başkanı Dr. Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Ülkemizde yaşanan kuraklık çiftçilerimizi ekonomik
olarak sıkıntıya soktuğu gibi 2008 yılı
tarım ürünleri rekoltesini de düşürmüştür.
Kuraklık nedeniyle açıkladığınız
almayı düşündüğünüz tedbirler arasında;
1- Çiftçilerimizin kamu bankaları dışındaki
bankalara olan borçlarının da yeniden
yapılandırılması için düzenleme yapmayı düşünüyor
musunuz?
2- Kuraklığın yanı sıra sulama suyuyla
tarlalarını sulayan çiftçilerimizin çoğu elektrik borcu
nedeniyle hacize uğramış, elektrik saatleri mühürlenmiş ve
sulama yapamamışlardır. Bu düzenleme ile birlikte;
Sulama suyu elektrik borçlarının faizlerinin silinerek
ana paranın taksitlendirilmesi de bir zorunluluk değil midir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Mehdi Eker tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
Ülkemizde yaşanan kuraklık nedeniyle, tarım
ürünlerimizin önemli bir kısmı tarlada yeşermemiş ve
kavrulmuştur. Yine, meyve ağaçlarında oluşan çiçekler
dökülmüş veya çiçek dönemi sonrası oluşan don,
aşırı sıcak, rüzgâr ve susuzluk nedeniyle tüm meyveler
dökülmüştür. Ülkemizde yaşanan bu sorunlardan dolayı,
çiftçilerimiz, elektrik, gübre, akaryakıt, işçilik ve kredi
borçlarını ödeyemez hâle gelmişlerdir.
1- Kuraklıkla ilgili Bakanlığınızca
alınmış ve alınacak önlemleriniz nelerdir?
2- Bu yaşanan sorunlar tabi afet kapsamı içerisine
alınacak mı?
3- Önemli ölçüde maddi zarara uğrayan çiftçilerimiz ve
üreticilerimizin sorunlarına nasıl çözüm bulacaksınız?
4- Kuraklıkla ilgili hangi illerde çalışmalar
yapılmaktadır? Malatyadaki üretici ve çiftçilerimizin hasar tespiti
yapılarak, zararlarını karşılayacak
mısınız?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Tokat Erbaa ilçesinde yetişen hububat, çeltik ve
haşhaş kapsülü alımı için her yıl Toprak Mahsulleri
Ofisince geçici alım merkezi açılmaktadır ve çiftçilerimiz için
de bu hizmet kolaylık sağlamaktadır. Ancak ilçemizde
yetişen yaklaşık 5.000 ton fındık için alım
merkezî açılmamakta, çiftçilerimiz ürünlerini Samsun Çarşamba
ilçesinde satmakta, bu durum ilçemiz çiftçileri yanında Akkuş,
Ayvacık, Ünye ilçelerine bağlı bazı köylerde fındık
üreten çiftçilerin de mağduriyetine sebep olmaktadır.
Gerek, Erbaa ilçemizin gerekse Akkuş, Ayvacık, Ünye
ilçelerine bağlı bazı köylerde fındık üreten
çiftçilerin mağduriyetinin de giderilmesi amacıyla Erbaa ilçemizde
TMO tarafından geçici fındık alım merkezi açmayı
düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki yazılı sorularımın
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sn. Mehdi Eker tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin
yapılmasını arz ederim.
Mümin
İnan
Niğde
Soru:
1) Bugün dünyada temel gıda maddesi olarak, pirinç,
buğday ve mısırın ardından dördüncü sırada öneme
sahip olan Patatesin önemine dikkat çekmek için Birleşmiş Milletler,
2008'i Dünya Patates Yılı olarak ilan etmiştir. Dünya Patates
üretiminde 7. sırada bulunan ülkemizde Bakanlığınızca,
bu konuyla ilgili etkinlikler planlanmakta mıdır?
2) Ülke genelinde, Patates üreticilerinin sorunlarının
çözümüne yönelik çalışmalar yapmayı planlıyor musunuz?
3) Ülkemiz tarımında genel verimlilik
ortalamalarımız dünya ortalamasının altında
olmasına rağmen, patates üretiminde dünya ortalamasının
yaklaşık %60 üzerindeyiz. Böyle bir üstünlüğe sahip
olduğumuz patatesin üretim ve ihracatının
arttırılması için, ilgili kamu kurumlarıyla birlikte pazar
geliştirme ve ihracatı teşvik uygulaması
çalışması yapmayı planlıyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Girdi fiyatlarındaki artışlar nedeniyle
çiftçilerimiz gübre, ilaç, akaryakıt gibi girdileri alamamaktadır,
girdi desteklemelerini artırmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: 2007 yılında Türkiye genelinde denetimi
yapılan Lokanta, fast-food ve pastane denetimlerinde alınan
örneklerde herhangi bir hastalık yapan etmenlerine
rastlanılmış mıdır, rastlanıldı ise kaç
işletmeye ne gibi yaptırımlar uygulanmıştır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: 2008 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde görülen kuraklığın kış aylarında
hayvancılık için önemli olan kaba yem ihtiyacının
karşılanmasında sıkıntılara sebep olacak
mıdır, sıkıntı olması bekleniyorsa bu konuda ne
gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Kene mücadelesinde kullanılan ilaçların,
yararlı böcekleri de öldürdüğüne dair kamuoyunda iddialar mevcuttur,
yararlı böceklerin de kene mücadelesi sırasında zarar görmesi
söz konusu mudur?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan sözlü
sorular kısmının 47nci sırasında yer alan Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün sorusuna da cevap vereceğini
belirtmiştir. Şimdi bu soruyu da okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan
Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Ülkemizde geçen yıldan beri yaşanan kuraklık
tarım ürünleri rekoltemizin düşüklüğüne ve çiftçilerimizin
ekonomik olarak mağduriyetine neden olmuştur.
Bu yılın kurak geçtiği gerçeği ortada iken,
tarımsal sulama yapan çiftçilerimize elektrik borçlarından
dolayı haciz işlemi uygulanmakta ve elektrikleri kesilmektedir.
1) Her bölgede çiftçilerimizin, tarımsal sulama için
kullandıkları 2-3 yıllık elektrik bedelinin (2-3 yıl
fatura gelmediği ve seçim dönemi rahatlığı içinde) faiz ve
gecikme zammı ile büyük meblağlara ulaşması nedeniyle
ödeyemedikleri için var olan borçların faizi silinerek ana parayı
24-36 ay süreli taksitlendirilerek ödenmesini sağlayacak yasal düzenleme
yapılmasını zorunlu görüyor musunuz?
2) Bazı bölgelerde (Seçim bölgem Gaziantep'in ilçelerinde)
borçtan dolayı elektrik saatlerinin mühürlendiğini, tarımsal
sulama yapamadıklarını, bazı bölgelerde (Eskişehir ve
civarı) elektrik borcundan dolayı Ziraat Bankasınca yapılan
DGD, Mazot, Gübre, Hububat desteklemeleri ödemelerine bloke konulduğunu
bilerek çiftçilerimizin ekonomik ve borç sorunlarının çözümü için
işlem uygulanmaması, haciz alacaklarının bloke edilmemesi,
elektrik saatlerinin mühürlenmemesi için ilgili bakanlıklara bir talimat
vermeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
(6/631), (6/677), (6/442) sayılı, Sayın
Çalış ve Sayın Enöze ait sorularla ilgili konular müşterek
olduğundan dolayı müşterek cevap vereceğim.
Saygıdeğer milletvekilleri, 2008/13695 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararıyla desteklerin konu ve destekleme miktarları
belirlenmiştir. Buna göre, büyükbaş hayvancılıkta hayvan
başına aşağıdaki destek miktarları
öngörülmüştür:
Anaç sığır başına 250 YTL/baş, soy
kütüğüne kayıtlı anaç sığır 50 lira/baş
ilave ödeme, hastalıklardan ari işletmelerdeki anaç
sığır 50 lira/baş ilave ödeme ve mandalar için de 250
lira/baş ödeme olarak planlanmıştır.
Yeni destekleme modelinde hayvancılık iktisadi bir
sektör olarak ele alınmış, işletme ölçeklerinin büyütülmesi
amaçlanmıştır.
Hayvancılığın desteklenmesi kapsamında
süt destekleme ödemeleriyle ilgili bilgiler aşağıda kısaca
yer almaktadır.
Türkiye genelinde süt üreticilerine ödenen süt destekleme
miktarı da, 2007 yılında ödenen destekleme miktarı 177,5
milyon YTL o günün parasıyla, 2008 yılında ödenen destekleme
tutarı da 310 milyon YTL olmak üzere, toplam 487 milyon 500 bin YTL olarak
tahakkuk etmiş, ödenmiştir. 2008 yılında uygulanacak olan
beher litre süt için yapılacak süt destekleme fiyatıysa, 2008/13695
sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla litre başına 4 yeni
kuruş olarak belirlenmiştir, ödemeler de 2009 yılında
yapılacaktır ve şu anda başlamıştır.
2003-2008 yıllarında toplam 183 milyon 100 bin YTL
toplam buzağı destek primi ödemesi yapılmıştır.
Yine, Sayın Enözün (6/442) no.lu soru önergesinde, bitkisel
üretimde mısır ve zeytinle ilgili prim miktarının
belirlenmesi ve ödeme planına ilişkin sorusuyla ilgili olarak da
Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu kararı gereği, 2008
yılı ürünü dane mısıra kilogram başına 4
kuruş, zeytinyağına 21 kuruş destek verilecektir. Ödemeler,
müracaatların bitiminden itibaren bütçe hazine nakit akışı
çerçevesinde yapılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/760,
6/846) sayılı sorularla ilgili olarak da, yine müşterek olduklarından
dolayı ortak bir cevap vermek istiyorum.
2008 yılında Türkiye Jokey Kulübü ve Koruma ve Kontrol
Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulan komisyon marifetiyle ilaç
alımı yapılmış, alınan ilaçlar otuz altı il
müdürlüğümüze gönderilerek kene mücadelesinde
kullanılmıştır. 2007 yılında
Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı
yönünden riskli olarak görülen otuz altı il müdürlüğünün her birine
-kene mücadelesi amacıyla- 100er bin YTL olmak üzere toplam 3,6 milyon
YTL gönderilmiş ve ihalelerin meri mevzuat çerçevesinde
yapılması talimatlandırılmıştır. Bu talimat
çerçevesinde 2007 yılında otuz altı ilimizde ihaleyi kazanan
firmaların 2008 yılında ihaleyi kazanan firma ile herhangi bir
bağlantısı bulunmamaktadır.
Sayın Doğrunun (6/846) no.lu soru önergesinde yine kene
mücadelesiyle ilgili ilaçların yararlı böcekleri de öldürdüğüne
dair kamuoyundaki iddialara ilişkin sorusuyla ilgili olarak da
Bakanlığımızca kenelerle mücadele amacıyla
ruhsatlandırılan ilaçlar doğrudan hayvanlar üzerinde veya hayvan
barınaklarında kullanılmak üzere
ruhsatlandırılmış ilaçlardır. Ruhsatlı kene
mücadele ilaçlarının etkin maddeleri sadece kenelere değil,
diğer böceklere de etkilidir. Aynı zamanda bu ilaçların diğer
bazı canlı türlerine ve çevre sağlığına olumsuz
etkileri de olabilmektedir. Bu istenmeyen etkilerin şiddeti etken
maddelere göre değişmektedir. O nedenle bu maddelerin hedef türleri,
kullanım alanları ve dozları ilaçların prospektüs ve/veya
etiketlerinde net olarak belirlenmiştir. Bu ilaçların prospektüs veya
etiketlerinde yazılı oranlarda ve dozlarda kullanılması
durumunda istenmeyen yan etkiler en aza indirilmiş olacaktır.
Ayrıca ruhsatlı veteriner ilaçlarının prospektüslerinde o
ilacın çevre sağlığına olan etkileri, kullanım
sonunda ambalaj malzemelerinin nasıl imha edilmesi gerektiği gibi
önemli konular hakkında da bilgi bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, (6/537), (6/675) sayılı
soru önergelerini de müşterek olduğundan dolayı, müşterek
konuya temas ettiklerinden dolayı ortak bir cevap ile
cevaplayacağım.
TÜİK verilerine göre ülkemizde 2002 yılında 74.554
ton olan bal üretimi, verdiğimiz desteklerle 2006 yılında 83.842
tona ulaşmıştır. 2007 yılında ise yaşanan
kuraklıktan bal üretimi olumsuz etkilenmiştir, 2007 yılı
bal üretimimiz 73.935 ton olarak gerçekleşmiştir. Üretici ve
tüketicilerin arz ve talepleri göz önüne alınarak dengenin korunması
ve spekülatif fiyat değişikliklerinin önlenmesi hususları
dikkate alınmak suretiyle ihtiyaç duyulduğunda bal ithalatına da
izin verilebilmektedir. Bal ithalatında 3285 sayılı Hayvan
Sağlığı ve Zabıtası Kanunu ile 5179
sayılı Gıda Kanununa dayanılarak
hazırlanmış olan Bal İthalatında Kontrol Belgesi
Düzenlenirken Aranacak Şartlar ve İthalat Aşamasındaki
Veteriner Kontrolleri Hakkında Tebliğde yer alan hükümler
doğrultusunda gerekli kontroller yapılmaktadır. 30 Mayıs
2008 tarihinden itibaren bal ithalatı için kontrol belgesi
düzenlenmemektedir. Diğer yandan, yurt dışından kaçak bal
girişiyle ilgili mevzuat çerçevesinde gerekli işlemler
uygulanmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, 2003-2008 döneminde
arıcılık destekleri kapsamında üreticilere
yaklaşık 70 milyon YTL ödeme yapılmıştır.
Diğer yandan, tarımsal üretime dair düşük faizli
yatırım ve işletme kredileri Ziraat Bankası tarafından
yüzde 40 oranında indirimli olarak arıcılara
kullandırılmaktadır. Arıcılık destekleri,
15/4/2008 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında
arıcılık kayıt sistemine kayıt olmak
şartıyla, Bakanlığımızca yayınlanacak olan
tebliğ çerçevesinde kovan başına 5 YTL olacak şekilde
uygulanacaktır. Arıcılarımıza kovan başına
destek verilmesinin amacı arıcılık kayıt sistemine
kayıt olmayı teşvik ederek tüm kolonilerin kayıt
altına alınması, takibinin kolay olması, suistimallerin mümkün
olduğunca önlenmesidir. Ülkemizde 2007 yılında yaşanan
kuraklık afeti nedeniyle arıcılarımıza spesifik özel
bir destek uygulaması yapılmamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/548),
(6/603) sayılı önergelerin de konuları ortak olduğundan
dolayı yine müşterek cevaplayacağım.
Sayın Atılganın sorusunda dane mısır
destekleme primi 2006 yılı için 67 YTL/kilogram ve 2007
yılı için 20 YTL/kilogram olarak belirtilmiştir. Muhtemelen
yazım hatası var. 2006 yılı için mısırda
uygulanan destekleme primi kilogram başına 6,7 yeni kuruştur.
Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu tarafından
2007 yılı ürün destekleme prim miktarları dane mısır
için 2 yeni kuruş, 2008 yılı ürünü için ise 4 yeni kuruş
olarak belirlenmiştir. Dane mısıra 2006 yılı ürünü
için 2007 yılında 208 milyon YTL, 2008 yılında ise 62
milyon YTL prim ödemesi gerçekleştirilmiştir.
Diğer yandan, mısır üretimine mazot desteği,
kimyevi gübre desteği, sertifikalı tohum desteği gibi diğer
destekler de verilmektedir. Verilen desteklerle mısır üretimi son
altı yılda 2 kattan fazla bir artış kaydetmiştir.
Değerli milletvekilleri, (6/594), (6/595) ve (6/785)
sayılı, çiftçilerin tarımsal sulama elektrik borçlarıyla
ilgili konuyu müşterek olarak ifade eden sorulara cevabım ise şu
şekildedir:
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca
hazırlanan ve 2005 yılı Nisan ayında yürürlüğe giren
kanun ile sulama elektriği kullanan üreticilerin 1995 yılından
bu yana ödenemeyen ve faiziyle birlikte yaklaşık 1 milyar YTL olan
enerji borcu, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini sağlamak
açısından tarımsal TEFEye göre yeniden
yapılandırılmış ve ek bir faiz uygulamadan otuz
altı ay süreyle taksitlendirilmiştir. Bununla birlikte, borcunu
zamanında ödeyen çiftçilerimize daha ucuza elektrik tüketebilmeleri için
kilovat başına 1,7 yeni kuruş destekleme ödemesi yapılmıştır.
Bu ödemeden 22 bin tarımsal sulama abonesi faydalanmış olup
toplam destekleme tutarı 8,2 milyon YTLdir. Tarımsal sulama
abonelerinin enerjilerinin kesilmemesi ve borçlarını ödeyebilmeleri
için bugüne kadar da her türlü imkân sağlanmıştır.
Hâlihazırda TEDAŞ Yönetim Kurulunun 14/6/2007 tarih ve 15-246
sayılı Kararı çerçevesinde tarımsal sulama ve köy içme
suları abonelerine ait enerji borçlarına otuz altı aya kadar
taksitlendirme yapılabilmektedir. Yapılan düzenlemeyle taksitlerini
ödedikleri takdirde, ödemeye devam ettikleri takdirde de elektrikleri
kesilmemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/624) ve
(6/702) sayılı önergelerle ilgili olarak da
Öncelikle buğday ve
pirinçte meydana gelen fiyat artışlarını ayrı
ayrı değerlendirmek daha doğru olacaktır. Buğday
fiyatlarındaki artış tamamen yurt dışı piyasa
hareketlerine bağlı olarak gelişmektedir. Dünya
fiyatlarında 2007 yılı Ağustos ayından itibaren
görülen artış son dönemlerde gerilemeye başlamış ve
bugün 270 dolar/tonun altına düşmüştür. 2008 yılında
buğday üretimimiz yaşanan kuraklık nedeniyle 17,8 milyon ton
olarak gerçekleşmiştir, TÜİKin ikinci tahmini bu
istikamettedir. 2008 yılında piyasa fiyatlarının yüksek
seyretmesi nedeniyle hububat ürünlerinin müdahale alım fiyatları
açıklanmamıştır ancak üreticinin ve sanayicinin depolama ve
finansman ihtiyacının karşılanması için emanet
alım fiyatları açıklanmış ve bu kapsamda 541 bin ton
emanet alım gerçekleşmiştir.
2007-2008 kampanya döneminde yapılan alım
miktarının piyasa regülasyonu için yeterli olmaması sebebiyle
TMOya 230 bin ton buğday ve 115 bin ton mısırın vergisiz
olarak ithal yetkisi verilmiştir. Aynı amaç doğrultusunda
25/9/2007 tarihinde 800 bin ton buğday, 300 bin ton arpa ve 300 bin ton
mısır ve yine 8/4/2008 tarihinde 700 bin ton buğday, 300 bin ton
mısırın vergisiz ithalatı için Bakanlar Kurulu
kararıyla TMOya sıfır gümrükle tarife kontenjanları
açılmıştır. Bu kapsamda 900 bin ton buğday, ekmeklik
buğday ve 585 bin ton mısır ithalat bağlantısı
yapılmış, ithalatı yapılan ürünler piyasa regülasyonu
amacıyla satışa sunulmuştur, hasattan bu yana 1 milyon 30
bin ton civarında hububat satışı gerçekleşmiştir.
Nitekim buna bağlı olarak ülkemizdeki un fiyatları 45 YTLden 38
YTLye gerilemiştir. Ayrıca, 2008 yılında verdiğimiz
desteklerle buğday üretim maliyetinin yüzde 30u
karşılanmıştır.
Pirinçte ise pirinç fiyatlarındaki artışın
nedeni, daha çok Mısır ülkesinin 2008 yılı Nisan ayı
başında pirinç ihracatını yasaklamasını
fırsat bilen bir kesimin aşırı kâr etme isteğiyle bir
anda fiyatlarda artırmaya gitmesidir ancak
Bakanlığımızca alınan tedbirle bu kesime fırsat
verilmemiştir. Bu çerçevede Toprak Mahsulleri Ofisine pirinç için
sıfır gümrük ile ithalat yetkisi verilmiş, bu kapsamda 31 bin
ton ithalat yapılmıştır. Alınan etkin tedbirlerle 2008
yılı Mayıs ayında kilogramı yaklaşık 3,4 YTL
olan Osmancık pirincinin perakende fiyatı temmuz ayında 3,2
YTLye, eylül ayında ise 2,8 YTLye gerilemiştir. Hâlihazırda
ocak ayı itibarıyla Osmancık pirincinin perakende kilogram
fiyatı yaklaşık 2,4 YTLdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bildiğiniz gibi, geçtiğimiz yıl yaşanan kuraklık
baklagil üretimimizi, özellikle kırmızı mercimek üretimimizi
olumsuz yönde etkilemiştir. Kırmızı mercimek üretimimiz
2007 yılında 500 bin ton civarında iken bu rakam 2008
yılında 111 bin tona düşmüştür. Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde yaşanan kuraklığın bu düşüşte en
önemli etken olduğu tespit edilmiştir.
Bakliyat ürünleri 5 Nisan 1994 tarihinde alınan ekonomik
kararlar çerçevesinde destekleme kapsamından
çıkarılmış idi. Toprak Mahsulleri Ofisi 1994
yılından beri bakliyat alımı yapmıyordu. 2008
yılı Temmuz ayında yayımlanan Bakanlar Kurulu
kararıyla TMO tarafından kullanılmak üzere 100 bin ton
kırmızı mercimeğin sıfır gümrük vergisiyle ithal
edilebilmesi hususunda tarife kontenjanı açılmış, bu kapsamda
toplam 45 bin ton ithalat bağlantısı yapılmış ve
ithal edilen ürünler Toprak Mahsulleri Ofisinin satış ofislerinde
halkımıza perakende olarak satışa sunulmuştur.
25 Ağustos 2008 tarihinde 3 YTL/kilogram fiyattan
satışa başlanan kırmızı iç mercimek Nepal iç
mercimeklerde 2 TL/kilogram, diğerlerinde ise 2,40 TL/kilogram fiyattan
satılmaya hâlen devam edilmektedir. Ayrıca, Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde yaşanan kuraklık nedeniyle bu yıl mercimek tohumunda
sıkıntı yaşanmaması için Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğümüze 20 milyon YTL kaynak
aktarılmak suretiyle tohumluk temini konusunda görev verilmiştir. Bu
kapsamda, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü 3.138 ton
tohumluk mercimek hazırlamış, bugüne kadar da bunun
yaklaşık 2 bin tonunu dağıtmıştır
çiftçilerimize, ki bu sene 2,5 milyon dekar alanda hâlen mercimek ekimi
yapılmıştır, bizim tespitlerimize göre. Bu da, geçen seneki
kaybın önümüzdeki sene yaşanmaması açısından bize
ciddi bir rahatlama getirecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/652) ve (6/663)
sayılı önergelerle ilgili olarak
Tarımsal desteklemeler 5488
sayılı Tarım Kanunu hükümleri ve ülkemizin bütçe imkânları
çerçevesinde yapılmaktadır. Bakanlığımızca,
destekleme ödemelerinin zamanında yapılabilmesi hususunda özellikle
dikkat edilmektedir. Nitekim, 2003 yılına kadar ekim, kasım
aylarında yapılan prim ödemeleri yedi ay geriye çekilerek,
çiftçilerimizin en fazla ihtiyaç duyabileceği yeni üretim sezonu
başlangıcı olan nisan, mayıs aylarına
alınmıştır.
Diğer yandan, daha önceden tarımsal desteklemelerle
ilgili yıllık olarak alınan Bakanlar Kurulu kararları
beşer yıllık dönemleri kapsayacak şekilde alınmakta,
böylelikle, çiftçimizin orta vadede hangi konularda destekleme
alacağı belirlenmektedir.
(6/711), (6/752) ve (6/803) sayılı önergelerle ilgili
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere 2007 ve 2008
yıllarında dünya genelinde ve ülkemizde kuraklık
yaşanmıştır. Yaşanan kuraklık nedeniyle bazı
bölgelerimizde özellikle tarla bitkileri üretimi olumsuz etkilenmiştir.
Hükûmetimiz kuraklığa karşı etkin tedbirleri derhâl
uygulamaya geçirmiş, bu bağlamda, 2007 yılında
kuraklıktan etkilenen 583 bin çiftçimize 277 milyon 600 bin YTL
kuraklık desteği ödenmiş, 2008 yılında
kuraklıktan etkilenen 498 bin çiftçimize ise 535 milyon 300 bin YTL
kuraklık desteği ödenmiştir.
Ayrıca, son iki yılda kuraklıktan etkilenen
çiftçilerimizin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan
borçları bir yıl süreyle ertelenmiştir.
Bununla birlikte, kuraklığa karşı gerekli
tedbirleri almak üzere Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulu
oluşturulmuş ve 2008-2012 dönemini içeren Tarımsal
Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı
hazırlanmıştır. Bu bağlamda sulu ve kuru tarım
arazileri için her bir ilimizde ayrı ayrı çalışma
yapılmaktadır. Çalışmalarda kamuoyunun bilinç düzeyini
artırarak tüm paydaşların sürece dâhil edilmesiyle çevresel
açıdan sürdürülebilir tarımsal su kullanım planlaması
yapılması temel amaç olarak benimsenmiştir.
Kuraklık Eylem Planı, sadece kuraklık olduğu
yıllarda alınacak önlemleri değil kuraklık olmadan önce
yağışlı yıllarda alınacak tedbirleri de
içermektedir. Kuraklık Eylem Planında normal koşullarda
yapılacak işler ile kurak koşullarda yapılacak işler
belirlenmiş, kuraklık eylemi dört adıma
ayrılmıştır. Bunlar, kuraklık alarmı,
kuraklığa hazırlanma, kısıtlama ve acil eylem
şeklinde belirlenmiştir.
Öte yandan, su kaynaklarımızın daha etkin ve
ekonomik kullanımı amacıyla da çalışmalar
başlatılmıştır. Bu çerçevede kırsal kalkınma
destekleri kapsamında modern sulama yatırımları desteklenmektedir.
Bu kapsamda 2006, 2007 ve 2008 yıllarında 32.300 çiftçimize 70,7
milyon YTL hibe destek sağlanmıştır. 2007 yılında
başlattığımız damla sulama ve yağmurlama sulama
sistemlerine yatırım yapan çiftçilerimize Ziraat Bankası
tarafından beş yıla kadar sıfır faizli kredi
desteği uygulaması başlatılmıştır. Bu
kapsamda 31 Aralık 2008 tarihi itibarıyla da 42 bin üreticiye 1
milyon 275 bin dekar alan için 574 milyon YTL kredi
kullandırılmıştır. Her iki uygulamayla toplam olarak
1,5 milyon dekar alan modern sulama sistemlerine kavuşturulmuştur.
Diğer yandan araştırma enstitülerimizce yapılan
kuraklığa dayanıklı çeşitlerinin geliştirilmesi
çalışmalarına hız verilmiş ve Konyadaki Bahri
Dağdaş Araştırma Enstitüsünün kuraklık test merkezi
hâline getirilmesi için çalışmalar başlatılmış,
uygulamaya devam edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığımızca, tabii afetlerden -tarımsal
varlıkları, tarımsal ürünü, hayvan varlığı,
üretim tesisi gibi- toplam yüzde 40 ve üzerinde zarar gören ve durumları
bir hasar tespit komisyonu kararına bağlanan üreticilere 2090
sayılı Kanun kapsamında yardım yapılmaktadır.
2007/26742 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında bu yıl için
don afeti sigorta kapsamına alındığından söz konusu
afetten oluşan zararlar sigorta kapsamında
karşılanmaktadır. Aşırı sıcak ile susuzluk
2090 sayılı Kanunda tanımlanmadığından söz
konusu Kanun kapsamında değerlendirilmesi mümkün
olmamıştır. Ayrıca, 2007-2008 yıllarında Malatya
ilimizde kuraklıktan zarar gören 19.970 çiftçimize yaklaşık 8,9
milyon YTL kuraklık ödemesi yapılmıştır.
Sayın milletvekilleri, Hükûmetimizce 2003 yılında
öncelikle 765 bin üreticinin 2,7 milyar YTLlik kredi borcunun 1,5 milyar
YTLlik kısmı silinmiş, geriye kalan borçları yeniden
yapılandırılmıştır. Yapılandırma
sonrasında da üreticilerimizin vadesi dolan kredi borçlarına ilişkin
olarak müteaddit defalar ödeme kolaylıkları
sağlanmıştır. Bununla birlikte, 2007 yılında
çıkarılan Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri
Tarafından Kullandırılan Grup Kredilerinden Doğan Kefaletin
Sona Erdirilmesi Hakkında Kanunla, müteselsil kefalet yüzünden hacze
uğrayan yaklaşık 650 bin çiftçimizin mağduriyeti
giderilmiştir.
Yine, az önce ifade ettiğim gibi, kuraklık kararnameleri
kapsamındaki illerde çiftçilerimizin kredi borçları da bir yıl
süreyle ertelenmiştir. Yukarıda belirtilen imkânların
dışında kredi borçlarının faizlerinin silinmesi ve ana
paranın yeniden yapılandırılmasına ilişkin
hâlihazırda başka bir çalışma bulunmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz döneminde
çiftçilerimizin borçlarını zamanında ödedikleri memnuniyetle
müşahede edilmektedir. Nitekim Ziraat Bankası ve tarım kredi
kooperatiflerinin kullandırdığı kredilerin geri dönüş
oranı 2008 yılı için yüzde 97ler civarındadır. Bu da
çiftçimizin aldığı krediyi geri ödeyebildiğini
göstermektedir. Bu oran daha önceden, bizim Hükûmetimizden önceki dönemde
sadece yüzde 38 idi. Yani yüzde 38i geri dönmekte iken şimdi yüzde 97si
geri dönüyor.
Gübreyle ilgili katma değer vergisinin indirilmesiyle ilgili
olarak
1991-1992 yıllarında uygulama gerçekleştirilmiş
olmasına rağmen fiyatlarda geçici bir düşme
sağlanmış olup daha sonra yine aynı seviyelere
çıktığı müşahede edilmiştir. Ayrıca,
mahsuplaşmada yaşanan sıkıntılar nedeniyle uygulama kısa
süreli olmuştur. Bugün gübrede katma değer vergisi indirilmesi
hâlinde fiyatların geçici bir süre düşmesine karşın birkaç
ay sonra yine aynı seviyelere ulaşma ihtimali bulunup, katma
değer vergisinin indirilmesinin çiftçinin kullandığı
gübrenin maliyetinde önemli bir düşme sağlamayacağı hesap
edilmektedir. Bunun yerine, hem kimyevi gübreye hem de mazot için çiftçi
kayıt sistemine dâhil olan çiftçilere ürün gruplarına göre
değişen miktarda destekleme ödemesi yapılmasının daha
uygun olacağı düşünülmekte. Nitekim, çiftçilerimize Hükûmetimiz
döneminde bugüne kadar toplam 956 milyon YTL kimyevi gübre desteği
verilmiştir. Bu sene içinde, içinde bulunduğumuz ayda mazot ve
gübreyle ilgili olarak, toplam, şubat ayı içerisinde
yaklaşık, diğer desteklerle birlikte 1,6 milyar lira destekleme
ödemesi gerçekleştirilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, (6/403)
sayılı önergeyle ilgili olarak da
Bakanlığımızca
sınırlarımızdan kaçak hayvan ve hayvansal ürünlerin
girişlerinin önlenmesine yönelik idari, istihbari ve güvenlik
tedbirlerinin alınması için gerekli girişimlerde bulunularak
etkin tedbirler alınmaktadır. Her yıl
Bakanlığımızca hayvan kaçakçılığı
konusunda alınan tedbirleri değerlendirmek ve ilave tedbirler almak
üzere ilgili kurumlarla gerekli toplantılar yapılmakta ve bu
alınan kararlar uygulamaya geçirilmektedir. Yurdumuza yasa
dışı yollardan girdiği tespit edilen kaçak hayvan ve
etlerle ilgili 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve
Zabıtası ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele
Kanunlarına göre işlem yapılmaktadır. Artan nüfusun
beslenme ihtiyacının karşılanması temel görevimizdir.
İnsanlarımızın yeterli ve sağlıklı
beslenmesinde kırmızı et başlıca protein
kaynaklarından biridir. Türkiyede önemli miktarda bu konuda
artış tespit edilmektedir. Bizim gerek
hayvancılığı gerekse bu çerçevede et üretimini
artırmaya dönük aldığımız tedbirleri zaman zaman sizlerle
zaten paylaşmaktayız.
Değerli milletvekilleri, (6/406) sayılı, koyunculuk
projeleriyle ilgili soru önergesi için de
Türkiye genelinde 2002
yılından bugüne kırsal alanda sosyal destek projesi ve genel
bütçe kaynakları çerçevesinde 183 adet kooperatif ortağı 9.150
aileye toplam 350 bin baş damızlık koyun ve koç
verilmiştir. Bunlar içerisinde, tabii, verilen koyunların ölüm ya da
zorunlu kesime gitme oranı oldukça düşüktür. Kaldı ki
dağıtılan hayvanlar sigortalı olduğundan bunların
bir kısmı da geri kazanılmaktadır. Koyunculuk projeleri
ihale sözleşmesi şartnamesi hükümlerine göre kooperatiflere teslim
edilecek koyunların yüzde 20sine, koçların ise tamamına
brucella testi yaptırılmakta, sonucu pozitif çıkan hayvanlar ve
bu hayvanların seçildiği sürüden seçilen diğer hayvanlar teslim
alınmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/420)
sayılı, gıda denetimi ve gıda mühendisi istihdamıyla
ilgili soruyla ilgili olarak
Piyasaya arz edilecek gıda ve gıda ile
temasta bulunan madde ve malzemelerin Türk gıda mevzuatına uygun
olması gerekmekte. Bu amaçla Avrupa Birliğinin gıda
yasasını belirleyen ilgili konsey yönetmeliği esas alınarak
Bakanlığımızca hazırlanan 5179 sayılı Kanun
ve buna bağlı yönetmelik ve tebliğler yürürlüğe
girmiştir. Hâlihazırda gıda denetimleri 5.070 gıda
denetçisiyle yapılmakta, bunlar arasında merkez
teşkilatımızda 52, taşra teşkilatında 490 ve
Tar-Gel Projesinde de 5 personel olmak üzere toplam 547 gıda mühendisi
görev yapmaktadır. İhtiyaç oldukça da
Bakanlığımıza gıda mühendisi alınmaktadır.
(6/421) sayılı soruyla ilgili olarak
Hayvancılık destekleri kararnamesi kapsamında suni tohumlama
yapan serbest veteriner hekimlere 2005, 2006 ve 2007 yıllarına ait
ödenmeyen destekleme primi bulunmamaktadır.
(6/427) sayılı soru önergesiyle Antalya Akseki Cevizli
beldesinde kuru çiçek üretimi konusu
Öncelikle bu konunun
Bakanlığımızın çalışma alanıyla
doğrudan ilgili bir konu olmadığını ifade etmek
istiyorum. Kuru çiçek üretimi Antalya ilimizin Akseki ilçesi Cevizli beldesinde
70li yıllarda başlamıştır. 80li yıllarda atölye
sayısı ve kuru çiçek işiyle uğraşan insanların
sayısı artmış, 2002 yılına kadar bu
uğraşı önemli bir gelir kapısı olmuştur. Yapay
çiçeklerin piyasada çoğalması ve ithalat bu üretim dalını
olumsuz etkilemiştir. Hâlihazırda yaklaşık nüfusu bin
kişi olan Cevizli beldesinde 2 adet kuru çiçek atölyesi bulunmakta ancak
atölyeler de hayatiyetini zorlukla sürdürebilmektedir.
Bakanlığımızca Cevizli beldesi ve civar
köylere sağlanan desteklere gelince
2003-2007 yılları
arasında Cevizli ve çevresinde 2.400 adet yaşlı ve
bakımsız badem ağacında aşılama
çalışmaları yapılmış, Cevizli beldesinde 3.600
adet ceviz fidanı, bin adet badem fidanı, 300 adet kiraz fidanı,
150 adet bağ fidanı özel idare destekli olarak
dağıtılmıştır. Ayrıca, tarımsal
desteklemelerle ilgili olarak da bu dönemde 33 bin YTL tarımsal destek
sağlanmıştır.
Çin Halk Cumhuriyetinden yapılan yapma çiçek
ithalatında 31 Aralık 2007 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan
ithalat rejimi kararında belirtilen gümrük vergileri yüzde 4,7 olarak
uygulanmaktadır.
(6/459) sayılı soru önergesiyle ilgili olarak
Ülkemizde
transgenik bitkilerle ilgili çalışmalar, 98 yılında
Bakanlığımızca çıkartılan Transgenik Kültür
Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimat kapsamında yürütülmektedir.
Talimata göre, bu bitkilerin denemelerini yapmak üzere yalnızca
Bakanlığımız araştırma enstitüleri
yetkilendirilmiştir. Bu konuyla ilgili olarak da bizim, tabii,
hazırladığımız bir biyogüvenlik kanunu var. Şu
anda Başbakanlıkta ve yüce Meclisin gündemine yakında
gelecektir.
(6/531) sayılı soru önergesi
Tarımsal Yayın
ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelik 2006
tarihinde yayınlanmıştır. Bu kapsamda, kamuda görev yapan
veya yapmayan lise, ön lisans, fakülte ve dört yıllık teknik meslek
yüksekokullarına, sertifika eğitimlerine katılarak
yapılacak sınavda başarılı olanlara sertifika
verilmesi ve tarımsal yayın ve danışmanlık
hizmetlerinin buna göre yürütülmesi esas alınmaktadır. Ancak
öncelikle yapılan bu çalışma hizmete özel olarak ve meri
mevzuatın verdiği yetki çerçevesinde sadece hizmet içi eğitim
ihtiyacının konu ve kapsamının tespiti ve gereğinin
yapılması amacıyla gerçekleştirilmektedir.
(6/534) sayılı, fındık ithalatına izin
verilmesiyle ilgili
Bakanlığımızca Dünya Ticaret Örgütü
kuralları çerçevesinde, özel belgeler dışında,
fındık için kontrol belgesi düzenlenmemektedir.
(6/540) sayılı, TMO görevi başında vefat eden
personel, TMO çalışanlarının sağlık
sorunları ve mobbing davasıyla ilgili soruda da
Toprak Mahsulleri Ofisi
Genel Müdürlüğünün 3.563 personeli var ve bunun yüzde 40ının
emekliliği hak ettiği bir kurumdur. TMO Genel Müdürlüğünde son
beş yıl içinde 5 personel görevi başında vefat
etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Sayın Başkan, tamamlayabilir miyim?
BAŞKAN Sayın Eker, süreniz tamamlandı ama
beş dakika daha süre vereceğim size soruları cevaplayabilmeniz
için.
Buyurunuz efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ayrıca, psikolojik sorunlarından dolayı hastanede
yatarak tedavi gören 2 personel bulunmaktadır.
(6/567) sayılı soru, yem, hayvansal ürün ve girdi
fiyatlarıyla hayvansal üretimin desteklenmesi ve hayvansal üretim girdilerinden
ÖTVnin kaldırılmasıyla ilgili. Yem fiyatlarında 2003
yılından 2008 yılına, tabii, belirli bir artış
meydana gelmekte. Son günlerde özellikle süt fiyatlarında meydana gelen
düşüklük, bir şekilde süt arzının azaltılması
yoluyla bunun fiyatının tekrar yükseltilmesine
çalışılmaktadır.
Burada, tabii, bizim özellikle yemle ilgili olarak
yaptığımız, yem üretiminin Türkiyede geliştirilmesi
ve bizim Hükûmetimiz döneminde sağlanan desteklerle daha çok yem
bitkilerinin üretilmesi hedeflenmiştir. 2008 yılı
itibarıyla yem bitkileri desteği üretim maliyetinin yüzde 45ini
karşılamakta ve 1,15 milyon hektardan 2,1 milyon hektara
çıkarılmış yem bitkileri üretim alanı. Böylece yem
bitkileri ekiliş alanlarının genel ekiliş alanına
oranı yüzde 2,5tan yüzde 8,5a yükselmiştir.
(6/627) sayılı soru, kardelen çiçeği
soğanı söküm kotası kontrolü ve Toros Dağlarında
bulunan soğanlı çiçeklerin korunmasıyla ilgili. Kardelen türleri
CITES kapsamındadır. Dolayısıyla yönetmelik ile belirlenen
kota dahilinde teknik komite kararlarına göre her yıl düzenlenmekte,
Çevre ve Orman Bakanlığınca hazırlanan Doğal Çiçek
Soğanlarının Sökümü, Üretimi ve Ticaretine İlişkin
Yönetmelik kapsamında yürütülen her işlemde üç aşamalı bir
kontrol süreci bulunmakta. Bakanlık olarak bizim önceliğimiz bu tür
soğanların üretimden elde edilmesidir. Ülkemizdeki gen
kaynaklarının muhafazası için,
Bakanlığımızca, bir TÜBİTAK projesi başta olmak
üzere beş tane önemli proje yürütülmektedir.
(6/630) sayılı önerge
Arazi
toplulaştırılmasında yeni tapular teslim edilinceye kadar
eski tapuların kullanılması konusu. Toplulaştırma
projelerinde gerekli çalışmaların yapılıp yeni
parselasyon planları oluşturulduğu malumunuzdur. Parselasyon
planlarının kadastro kontrolleri ve tescili aşamasına
getirildiği noktada arazi maliklerine hasat dönemleri de dikkate
alınarak yeni parsellerin geçici yer teslimleri yapılmaktadır.
Tabii, bu süreçte arazi alım satımına ilişkin olarak
doğrudan bir müdahale söz konusu olmayıp, toplulaştırma
projelerinin tescil sürecinde birkaç aylık zaman diliminde takdir olunur
ki mevcut tapu durumunun muhafazası zorunlu olmakta ve bu aşamada
mülkiyet değişimleri kısıtlanmak durumunda
kalmaktadır.
(6/641) sayılı soru ile ilgili
Kırsal
Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı
kapsamında sözleşme imzalanan proje sayısı ve ödenek
yetersizliğinden bekleyen projelerle ilgili, 2007 yılı
uygulamalarında 1.168 adet projeye hibe sözleşmesi
çağrısı yapılmış, uygulama rehberi ve tebliğ
hükümlerine göre değerlendirilip uygun görülen 656 başvuru sahibi ile
sözleşme imzalanmıştır. Gerekli kriterleri
taşımadığı için 277 proje reddedilmiş, hibe
sözleşmesi imzalayan 235 adet proje ise yatırımcıların
çeşitli nedenlerle vazgeçmeleri ya da süresinde hibe sözleşmesi
imzalamamaları nedeniyle Bakanlığımıza
ulaşmamıştır. 2008 yılı 4üncü etap Kırsal
Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı
için proje incelemeleri sonuçlanmış ve
açıklanmıştır.
(6/664) sayılı önerge
Bakanlığımız
tarafından yürütülmekte olan Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında
basınçlı sulama sistemlerine bireysel başvurular için 100 bin
YTL üst limit var ve yüzde 50 oranında, tüzel kişilik
başvuruları 500 bin YTL üst limitli olup yüzde 75 oranında hibe
desteği ile desteklenmekte. Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğümüzden alınan konuyla ilgili bilgide ise hâlen
inşaatı devam eden sulama tesislerinin yüzde 60ı kapalı
sistem olup, işletmeye açılmış sulama tesislerinin
kapalı sisteme dönüştürülmesiyle ilgili rehabilitasyon taleplerinin
değerlendirilmesi maksadıyla DSİde oluşturulan bir
komisyon marifetiyle gerekli çalışmalar yapılıyor,
maliyetle ilgili konular da bu kapsamda değerlendirilecektir.
(6/671) mevsimlik işçilerin taşınma
sırasında güvenliği
Bakanlığımız
bağlı kuruluşları olan TİGEMe bağlı
işletmelerde çalışan işçilerin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Eker, sözlü sorulara ayrılan süremiz
doldu. Cevaplamadığınız kaç soru kaldı acaba?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Cümlemi tamamlayabilir miyim?
BAŞKAN Tamam efendim, onu bitirdikten sonra
Buyurunuz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünde
çalışan işçilerin tamamı toplu iş sözleşme
hükümleri kapsamında çalıştırılmakta, iş yeri
ulaşımları güvenli bir şekilde sağlanmaktadır.
Tarım işçilerinin çalıştırılma
koşullarına ilişkin mevzuat düzenleme çalışmaları
önümüzdeki dönemde, Hükûmetimizce, Çalışma
Bakanlığıyla iş birliği hâlinde yapılacaktır.
Sayın Başkan, zamanımın elvermemesi sebebiyle,
cevaplamak için planladığım (6/839, 6/833, 6/809, 6/808, 6/761,
6/744, 6/725, 6/708, 6/699, 6/678 ve 6/676) sayılı soru önergelerini
söz verildiği takdirde daha sonraki bir tarihte cevaplayacağım.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.32
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Harun
TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 53üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Şimdi, Sözlü Sorular bölümü için süremiz, Danışma
Kurulu önerisi doğrultusunda bir saat olduğu için bir saat on
beş dakika içinde bitirmiş bulunuyoruz.
Şimdi, ek açıklama için sisteme girmiş 8 tane
sayın milletvekili arkadaşımız var. Bunların
isimlerini biz alıyoruz, önümüzdeki salı gününde tekrar, Sayın
Bakan sözlü soruların cevaplayamadığı bölümü ile bu
soru-cevapları da, ek açıklamaları da o zaman
açıklayacaktır. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Teşekkür ediyoruz.
Şimdi, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkanım, sorularımız Tarım Bakanınaydı, o
buradayken biz konuşacağız yani, özür diliyorum ama
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, şimdi, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Danışma Kurulunun önerisini oylamış
bulunuyorsunuz ve bir saatle sınırlanmış bulunuyor. Onun
için, kendi koyduğumuz kuralı kendimiz bozamayız. Lütfen
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkanım, o zaman 35 soruya değil 20 soruya cevap versin. Bizim
cevap hakkımız elimizden alınıyor.
BAŞKAN Almıyoruz efendim. Salı günü sisteme
gireceksiniz, o sorularınızı Sayın Ekere soracaksınız.
Zaten Sayın Eker de yaklaşık 7 ya da 8 soruya cevap veremedi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) O gün Sayın Bakanı nereden
bulacağız?
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Zaten cevap verir gibi yaptı.
BAŞKAN Şimdi, gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
6ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Bu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Adıyaman Milletvekili Şevket Köse konuşacaktır.
Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun
tasarısının 6ncı maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir ülkenin kimliği tarihsel
değerlerle ve onlara verdiği önemle oluşur. Anadolu, tarihin
başlangıcından bu yana onlarca uygarlığa ev
sahipliği yapmış, bu alanda dünyanın en zengin
mirasına sahip topraklardan birisidir. Aynı topraklarda
yaşamış olan medeniyetlerin değerlerine ne kadar sahip
çıkıldığı ve onları koruduğu, bir ülkenin
uygar olmasının en temel ölçütlerinden birisidir. Kültür
varlıklarını korumak ve sahip çıkmak, insanlığa
ve gelecek kuşaklara olan borcumuzdur.
Sayın milletvekilleri, gelişmek için üç tye
ihtiyacımız var: Birinci t tarım ve hayvancılık,
ikinci t ticaret, üçüncü t ise turizmdir. Güneydoğu Anadolu
Bölgesinin kalkınması için en önemli potansiyelinden birisi turizmdir.
Adıyaman, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır gibi illerimiz çok
önemli kültür ve inanç turizmi potansiyellerine sahiptir. İspanyanın
Endülüs turizm endüstrisi deneyiminden çıkarılacak derslerle, bölge
kendi Endülüsünü yaratabilir.
Adıyamanın Nemrut Dağı bacasız bir
fabrika konumundadır. Mardin dillerin ve dinlerin şehridir; gece
gerdanlık, gündüz mezarlık görüntüsündedir. Şanlıurfa
ilimiz açık hava müzesidir, inanç turizmi bakımından
peygamberler şehri olarak dünyada bilinmektedir. Van Gölü havzası
Selçuklu, Urartu ve Ermeni uygarlıklarıyla ilgili
taşıdığı emsalsiz kültürel varlıklar sayesinde
kendi başına bir turizm yeri olma potansiyeline sahiptir.
Doğuda Erzurum, Palandöken, Karsta Sarıkamış,
Ağrıda Ağrı Dağı entegre bir doğa,
kış, kültür turizmi olarak bilinmektedir. Bu varlıkların
kendi kıymeti bilinmelidir.
Ülkemizin sahip olduğu potansiyel mutlaka
değerlendirilmelidir diye düşünüyorum. Turizmin ülkemizin
gelişmesine katkı sunması için Güneydoğu Anadolu Bölgesine
özel uygulamalar yapılmalıdır. Kamu yatırımları
turizmin gelişmesi için bu bölgeye çekilmelidir. İletişim ve
ulaşım olanakları bölgeye özel olarak düzenlenmelidir. Kültür ve
turizm varlıklarının araştırılması ve
korunması için devlet desteği mutlaka sağlanmalıdır.
Üniversitelerle iş birliği içerisinde çalışmalar
sürdürülmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim seçim
bölgem Adıyamandır ama yerleşim tarihi sekiz bin yıl
öncesine kadar giden Adana ilinize dikkatinizi çekmek istiyorum.
Adana, birçok kavmin bu coğrafyadan geçmesi ve ilk
çağlardan başlayarak Hitit, Roma, Bizans ve son olarak
İslam-Türk uygarlığının bölgeyi yurt edinmesiyle
kültürel anlamda çok zengin bir coğrafya oluşturmaktadır.
Adanada bu uygarlıkların pek çok kalıntısı
bulunmaktadır ancak ödenek yetersizlikleri, bilinç eksikliği ve
plansızlıklar nedeniyle bu kültür varlıkları kaderine terk
edilmiş bir durumdadır.
Kültür Bakanlığının
anlayışındaki yanlışlığı göstermek
adına bir örnek vermek istiyorum sizlere. Adanada bulunan DÖSİM
kapatılmıştır. Bunun gerekçesi ise kâr etmemesi. Kültürel
konulara tacir zihniyetiyle yaklaşmanın nasıl bir zihniyetin
sonucu olduğunu yüce Meclisin takdirlerine bırakıyorum.
(x) 266 S. Sayılı
Basmayazı 22/01/2009 tarihli 48nci Birleşim Tutanağına
eklidir.
Değerli arkadaşlar, Adana, diğer pek çok ilimiz
gibi, devasa bir kültür hazinesi üzerinde bulunmaktadır. Ancak bu mirasa
yeterince sahip çıkıldığını söylemek zordur.
Ödenek yetersizlikleri nedeniyle bu miras değerlendirilememektedir. Birçok
tarihî zenginliğimiz yıkılmış, yerlerine binalar
yapılmıştır, otoparklar yapılmıştır.
Sayın milletvekilleri, bunlar yalnızca benim
yapmış olduğum saptamalardır. Adana Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürü de bu konuda
şikâyetçidir.
Değerli arkadaşlar, bu kanun değişikliği
ile toplanan paralar il özel idaresince ve belediyelerce kültür
varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi
amacıyla hazırlanan projeler kapsamında kullanılmak üzere,
il özel idaresi ve belediyelere vali tarafından aktarılacaktır.
Peki, bu paraların harcanmasını kim denetleyecek? Hiç
şüphesiz vali. Bu tasarıyla vali hem denetleyici hem yönetici hem
proje uygulayıcısı konumuna getirilmektedir. Ne kadar para
toplandığı, nerelere harcandığı, projelerin
niteliği konusunda halkın denetleyebileceği bir mekanizma
bulunmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, kültür ve tabiat
varlıklarının korunması konusunda bulunduğumuz durum
hakikaten utanç vericidir. Yeteri kadar para ve insan kaynağı
sağlanamamaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi
acınacak bir hâldedir. Bakanlığın genel bütçe içindeki
payı binde 38dir, yani yüzde 1 bile değildir. Bakanlık
bütçesinden Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne
ayrılan pay ise yaklaşık yüzde 18dir. Bunun içinde kültür
varlıklarını koruma amaçlı ayrılan pay ise yüzde 5
civarındadır. Yani genel bütçeden koruma uygulamalarına
ayrılan ödenek genel bütçenin yüz binde 20sidir. Bu denli az ödenek
konulması, Hükûmetin koruma uygulamalarına verdiği önemin en
önemli göstergesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; koruma,
kültürel sürekliliğin temel öğesi ve çağdaşlık ile
evrenselin ayrılmaz bir parçasıdır. Koruma ve yenileme
çalışmaları bilimsel bir yaklaşım gerektirmektedir.
Ancak yerel yönetimlerin kapasitesi bu ihtiyacı karşılamaya
yeterli değildir. Bu yüzden tarihî eserler, taşınmaz kültür
varlıkları yalnızca bulunduğu bölgenin yerel
anlayışına ve kısıtlı olanaklara terk
edilmemelidir diye düşünüyorum.
Koruma ve yenileme projelerine il özel idarelerinin de dâhil
olması olumlu bir gelişmedir elbette. Ancak, yerel yönetimler
kültürel ve doğal mirasın korunmasında birinci derece sorumlu
olmalarına rağmen, uygulamada kültürel ve doğal
mirasımızın birçok yerde imar düzenlemelerine kurban
edildiğini de görüyoruz. Özellikle yerel yönetimlerin
yaptığı kimi çalışmalarda tarihî yapılara geri
dönülmez hasarlar verildiği bir gerçektir. Bu yüzden projelerin denetimi
ve şeffaflığı özel önem taşımaktadır.
Türkiyede kamu yönetimlerinin sivil toplum kuruluşları ile çalışma
alışkanlığı pek gelişmiş değildir bu
konuda. Bu nedenle proje uygulamalarında halka mal olamamaktadırlar.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiat ve kültür varlıklarının korunması
politik, ekonomik ve hukuki araçlarla mümkündür. Tabiat ve kültür
varlıklarının bu konudaki önemine dikkat çekmek istiyorum. Bu üç
araç birbiriyle etkileşim içinde olmazlarsa koruma konusunda geri dönülmez
sorunlar yaşanır. Tek başına hiçbir araç, koruma konusunda
başarı sağlayamaz. Yani yalnızca hukuki düzenlemeler yapmak
ya da parasal kaynaklar sağlamak yeterli olmamaktadır. Her
şeyden önce ciddi ve donanımlı bir siyasi irade gerekmektedir.
Siyasal iktidarın tabiat ve kültür
varlıklarını koruma konusunda sağlıklı bir
politikasının olmadığını görmekteyiz. Sanatı
sansürleyen, sansürlenmesine izin veren, termik santralin
yarattığı doğa tahriplerine seyirci kalan, çevre konusunda
duyarlılıklarını sergileyen insanları küçük gören,
onları muhatap kabul etmeyen zihniyetin tabiat ve kültür varlıklarını
korumadığı da hiç şüphesiz ortadadır. Kanun
çıkarmak elbette ki iyi bir sonuçtur ve iyi bir adımdır ancak
ekonomik ve siyasi adımlarla desteklenmezse yararı
olmayacağı da apaçık ortadadır.
Değerli arkadaşlar, koruduğumuz
varlıkların bizi biz yapan varlıklar olduğunun ve onlar
olmadan eksik olacağımızın çok iyi anlatılması
gerektiğinin altını son kez çizerek yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.
Şahsı adına Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 266 sıra sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım
adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetleri döneminde
kültür ve tabiat varlıklarının korunması
açısından çok büyük hizmetler yapılmıştır.
Özellikle Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün çalışmalarıyla
birlikte birçok ecdat yadigârı eserimiz gün
ışığına çıkmıştır. Yine TİKAnın
çok değerli hizmetleri olmuştur. Balkanlarda olsun, Orta Asyada
olsun, Orta Doğuda olsun, gerçekten birçok Osmanlı, Selçuklu eserine
sahip çıkmıştır. Yine Kültür
Bakanlığımız da kendi imkânlarıyla bir sürü tarihî
eseri restore etmiş ve halkımızın kullanımına
sunmuştur.
Şimdi ise bu kanunla çok önemli bir adım daha
atmaktayız. Yerel yönetimlere bir imkân sunuyoruz. Orada
oluşturulacak fonla birlikte yerel yönetimlerimiz de kültür ve tabiat
varlıklarına artık inşallah sahip çıkacaklardır.
Dolayısıyla bu kanun faydalı bir kanundur.
Kanunun hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Buyurunuz Sayın Ağyüz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın Kültür Bakanımız olmadığı
hâlde yine sormaktan kendimi alıkoyamıyorum. Gaziantepte Batalhöyük
işgal altında. Bunun için koruma kurulu müdahale kararı
vermesine rağmen, hâlen inşaat faaliyeti ve işgal giderilmedi.
Bunun için, Bakanlık, üzerine düşeni acilen yapması lazım.
Birinci derecede arkeolojik sit alanıdır.
Ayrıca son günlerde Kültür Bakanlığı için,
yine Kültür Bakanlığındaki Türk halk müziği, Türk sanat
müziği topluluğu, devlet çok sesli korosu, devlet halk dansları
elemanlarının il özel idarelerine dağıtılacağı
yönünde bir hazırlık yapıldığı şeklinde
duyumumuz var. Bu doğru mudur? Bu çalışmanın amacı
nedir? Böyle bir topluluğu il özel idarelerine vererek
dağıtmanın anlamsızlığı ve etkisizliği
ortadayken bu davranıştan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Ağyüz.
Sayın Cengiz
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Sayın Bakanım
-dün de konuşmamda belirtmiştim- özellikle
Bakanlığınızın bürokrasisi içinde daire
başkanlığından üst makamlarda bürokraside görev
verdiğiniz, işte, genel müdür yardımcısı, genel müdür,
müsteşar yardımcısı ve müsteşar gibi kadroları
işgal eden arkadaşlarımızdan hiç arkeolog ve sanat
tarihçisi var mıdır, merak ediyorum.
İki, Bakanlığımızın desteğiyle
kazı çalışması yapan kazı ekiplerine 2008
yılında ne kadar para aktarılmıştır ve 2009
yılında da bu desteklediğiniz kazı
araştırmalarına ne kadar para ayırdınız, onu
öğrenmek istiyoruz.
Bir de incelenmek ve temizlenmek üzere Almanyaya gönderilen
tarihî eserlerden tablet ve sfenks gibi eserlerin geri alınması ve
iadesi konusunda problemleri biliyoruz. Bu problemlerin son durumu nedir, ne
aşamadadır? Bunlarla ilgili Bakanlığımızın
takibi, yaptırımı, geri kazandırmasıyla ilgili
çalışmalar ne aşamadadır? Bu konuda da bilgi verirseniz
memnun oluruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Cengiz.
Sayın Bulut
.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Bakanım, son
günlerde sinemalarda Güz Sancısı isimli bir film
oynatılıyor. Bu film, 5-6 Eylül olaylarını anlatmakta ancak
işleniş itibarıyla Türkleri tecavüzcü, saldırgan,
yağmacı gibi gösteren bu filmin Türk milletinin haysiyetini, onurunu
kırıcı sahnelerinin var oluşu sebebiyle bunu Bakanlık
olarak bir denetlemeyi, buna bir yaptırım uygulamayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bulut.
Sayın Ata
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Bakanımız burada değil ama ben yine de
soracağım. Sayın Eker de Diyarbakırlı olduğu için
belki daha fazla hassasiyet gösterebilir. Diyarbakıra
İkincisi de Ilısu Barajı dolayısıyla daha
önce Belkısta mevcut tarihî eserlerin test edilerek su altında
bırakılması yönünde bir karar alınmıştı.
Ilısu Barajı, dolayısıyla da Hasankeyf için böyle bir kader
bekleniyor. Ancak hem Hasankeyfte göçün, yeni yerleşim alanlarının
söz konusu olması ama korunacak
eserlerin ne şekilde alınacak
Bir dağın
taşınması söz konusu olmadığına göre, bu dağ
için, bir oya gibi işlenen bu dağ için ne tür bir koruma tedbirleri
alınıyor Bakanlığınız tarafından? Bu da
merak konusudur.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Ata.
Buyurunuz Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Ağyüzün Gaziantepte, oradaki Kültür personelinin
il özel idarelerine ve diğer bölgelere gönderildiği yönünde bir
çalışma olduğunu duyduğunu söyledi. Böyle bir
çalışma yok. Dolayısıyla Kültür Bakanlığı
personelinin başka bir birime, başka bir yere nakledilmesi gibi
herhangi bir çalışma söz konusu değil.
Batalhöyükle ilgili olarak oraya gereken müdahale yapılacak,
yani diğer yerlere yapıldığı gibi orada da
yapılacak.
Sayın Cengiz Bakanlık bürokrasisinde hiç arkeolog ve
sanat tarihçisi var mı? diye sordu, üst düzeyde. Genel Müdürlük
bünyesinde arkeolog mesleğine sahip, diplomasına sahip 2 daire
başkanı istihdam edilmekte.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Daire Başkanı ve
daha yukarısı
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Evet, 2 daire başkanı var.
Bunun dışında, kazılara ne kadar para
ayrıldığı yönünde bir sorusu oldu. 21 milyon 103 bin 473
lira, kazıya ayrılan 2008 yılı ödenek miktarı bu.
Sayın Bulutun, Güz Sancısıyla ilgili bir denetim
vesaire yapıldı
Bunun tabii belli şartlarla, hukuk içerisinde
yapılabilecek şeyler var. Onlarla ilgili gerekli çalışmalar
hukuk dairesinde yapılır.
Sayın Atanın Eğille ilgili
Orada tabii o baraj
daha önceden yapılmış bir baraj, yani bu dönemde yapılan
Ama gerçekte Eğildeki gerek Asurlulara ait kale, oradaki mezarlar ve onun
dışında o bölgedeki tarihî eserlerle ilgili biz de takip
ediyoruz, endişe etmeyin. Size ayrıca oradaki
çalışmaların sonucunu bildiririz.
Hasankeyfle ve Ilısuyla ilgili olarak da bizim tabii,
bugüne kadar DSİ Genel Müdürlüğü tarafından kazı
çalışmaları için 490 bin lira, GAPtan 500 bin lira ödenek
aktarılmış. Özel olarak Hasankeyf için, yine 2008
yılında kazı ve araştırmalar için 3 milyon lira ödenek
aktarılmış. Burada özellikle Hasankeyfe ilişkin su
altında kalacak on üç adet yapının rölöve, restitüsyon, acil
önlem ve takviye projeleriyle ilgili olarak da ihale süreci
tamamlanmış. Belgeleme çalışmaları sonrasında
elde edilecek altlık projeler, baraj suyundan etkilenecek
yapıların yerinde korunması ve/veya gerektiği hâlde taşınması
konularında karar verilmesi ve taşıma projelerinin hazırlanmasına
imkân sağlayabilecektir. İçinde bulunduğumuz bu ayda bu
projelerin temin edilmesi planlanmaktadır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısını
istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter sayısı arayacağım.
6ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 6ncı madde kabul edilmiştir, karar
yeter sayısı vardır.
Şimdi İç Tüzükün 86ncı maddesi uyarınca
tasarının tümünden önce, oyunun rengini belirtmek üzere aleyhte
İzmir Milletvekili Harun Öztürk konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 266 sıra sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde oyumun rengini
belirtmek üzere aleyhte söz aldım. Şahsım ve Demokratik Sol
Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan ilgili Komisyonda
yaptığı açıklamada koruma bölge kurulu üyelerinin görev
süresini beş yıldan üç yıla indirmekle üyelerin bilgi ve
verimliliğinden daha fazla yararlanmayı
amaçladıklarını ifade etmiştir. Önceki birleşimde
Sayın Bakana yönelttiğim soruda ifade ettiğim gibi, kime
sorarsanız sorunuz bu süre değişikliğinin amacı
konusunda size vereceği cevap şudur: Bu değişiklikle, söz
konusu komisyonlarda görevli olup da AKPnin siyasi taleplerine Hayır
diyen gerekli bilgi ve deneyime sahip uzman üyelerden kurtulmak istenmektedir.
Bunun da siyasi literatürde adı kadrolaşmadır.
Ayrıca, yaptığınız bu
değişiklik idarede istikrar prensibi ve söz konusu kurulların
özerkliğiyle de bağdaşmamaktadır. Sayın Bakan siyasi
kadrolaşma iddialarına karşı verdiği cevapta koruma
bölge kurulu üyelerinin görev sürelerinin beş yıldan üç yıla
indirilmesinde siyasi kadrolaşma amaçlarının olmadığını,
kurul üyelerinin tamamının kendi yönetimlerinde zaten
değiştirildiğini ifade ederek yapılan düzenlemeyi savunmaya
çalışmıştır. Bu savunma bile başlı başına,
yapılan bu düzenlemeyi şimdiye kadar söz konusu kurullarda
kadrolaştıklarının zımnen itirafı anlamına
gelmektedir. Ayrıca, AKP döneminde atanan bilim adamları
arasında da Hükûmetten gelen partizan taleplere olumlu yanıt
vermeyenlerin olabileceği pekâlâ mümkündür. İşte, bu
tasarıyla, AKPnin vücut diline uygun davranmayan söz konusu bilim adamlarından
da kurtulmak istenmektedir.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulda yapılan
görüşmeler sırasında önergeyle tasarıya eklenen huzur
hakları konusunda da bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.
Koruma Yüksek Kurulu üyelerinin huzur haklarıyla ilgili düzenlemeye özünde
karşı olmamakla birlikte, Genel Kurulda ilave edilmesi yöntemine
katılmadığımı ifade etmeliyim, çünkü 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 14üncü maddesi, kamu
giderlerinde artışa yol açan düzenlemelerin, hem mali yükünün ortaya
konulmasını hem de Maliye, DPT ve Hazinenin görüşlerinin önceden
alınmasını emretmektedir. Genel Kurulda son dakikada verilen
önergelerle bu yasal gerekliliğe uyulmadığı gibi, bu tür
düzenlemelerin ihtisas komisyonu olan Plan ve Bütçe Komisyonunda
tartışılmasının da önüne geçilmektedir. İktidar
bu tür hukuk dışı uygulamalardan vazgeçmelidir.
Değerli milletvekilleri, bir diğer dikkatinize getirmek
istediğim konu, Hükûmet ve ilgili bakanlar kriz nedeniyle kısa
çalışma ödeneğini işçi çıkarmalarına karşı
bir önlem olarak getireceklerini söylemektedir. Hükûmete, bu yetkinin
mevzuatımızda zaten var olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Yapacağınız mevzuatta kısa çalışma ödeneği
ödenebilmesi için gerekli olan ve krizin varlığını kabul
eden bir Bakanlar Kurulu kararını almaktır. Mevzuatta zaten
öngörülen kısa çalışma ödeneği miktarı ve süresini
artırmak istiyorsanız laf üretmeyi bırakınız ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine bir an önce getiriniz, gerekli
desteği göreceksiniz.
Değerli milletvekilleri, oylayacağınız
tasarıyla koruma kurulu üyelerinin görev süreleri üzerinde oynayarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
1) İktidarınıza vücut dilinden anlayan üyeler
aradığınız için,
2) Siyasi baskılara açık hâle gelecek bu kurullar
aracılığıyla siyasi rant dağıtmayı
amaçladığınız için,
3) Bu suretle kültür ve tabiat varlıklarının
tahribine yol açacağınız için,
Tasarıya ret oyu vereceğimi ifade eder, yüce heyetinizi
tekrar saygıyla selamlarım.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.01
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.18
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Harun
TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 53üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Şimdi, 3üncü sırada yer alan, Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine
Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile
Dışişleri Komisyonları Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto
Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 268 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerine söz isteyen; gruplar adına,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Osman
Coşkunoğlu.
Buyurunuz Sayın Coşkunoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto
Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini sunmak için huzurunuzdayım.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Kyoto Protokolünün konu
aldığı küresel ısınma ve iklim
değişikliği konusunda duyarlılığımız
yoğundur. Bu konuları sadece çevre sorunu olarak görmüyoruz. Çok
kaygı verici sosyoekonomik sonuçları da olan,
zamanımızın, 21inci yüzyılın en büyük, en yoğun,
en iddialı meydan okuması olarak ifade edilen küresel
ısınma ve iklim değişikliği konusunda çok
duyarlıyız Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Ayrıca bunu, bu
duyarlılığı insanlık için, değerlerimiz yönünde
taşımıyoruz. Küresel ısınma ve iklim
değişikliği, bunların getireceği kuraklıklar
sonucunda bunlardan etkilenecek, en önde etkilenecek ülkelerden biri de
Türkiyedir. Dolayısıyla, ülkemize, insanımıza,
insanlığa, çevre ve doğaya saygımızdan dolayı bu
konulara önem veriyoruz, Kyoto Protokolünün konu aldığı iklim
değişikliği ve küresel ısınma konularına önem
veriyoruz.
Bu tasarıya evet diyeceğiz fakat değerli arkadaşlarım,
bu tasarıya evet demek, Kyoto Protokolünü imzalamak, bu
duyarlılıkları ifade için de gerekli olsa bile yeterli hiç
değildir. Önümüzdeki sürece bir bakmamız gerekir, bundan
sonrasını öngörebilmek için önümüzde ne gibi bir süreç olduğuna
bakmamız gerekir.
Aslında Kyoto Protokolü bitmiştir gözüyle de
bakabiliriz. Kyoto Protokolü, son dakikada bizim imza atarak bunun bir
parçası olacağımız Protokol 2012 yılından
sonrası için yapılacak girişimler, üstlenilecek yükümlülükleri
içeriyor. Şu an için Hükûmetin söylediği, bizim de gördüğümüz
2012ye kadar herhangi bir yükümlülük gelmiyor ama işte bu noktada çok
ciddi bir sorunla karşılaşıyoruz.
(x) 268 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Komisyonlarda Hükûmetin bu konudaki yaklaşımını
-önünüzdeki sıra sayısında ayrışık oy
yazımızda da belirttiğimiz gibi yeterli bilgi alamadan- bu
tasarıyı, somut birtakım bilgilere, verilere dayanarak
tartışma olanağını bulamadık. Neden? Hiçbir
yükümlülüğümüz yok. gibi kısa bir açıklamayla. Oysa olacak
yükümlülüklerimiz, bu sene olmayacak ama üç sene kaldı şuraya, 2012
yılında olacak. Bunlar hakkında herhangi bir fikrimiz var
mı? Ha, denebilir ki: İşte, Poznanda geçtiğimiz
aralık ayında, önümüzdeki aylarda Kopenhagda olacak
toplantılarda bu yükümlülükler daha iyi belirlenecek ve biz bunu
beklediğimiz için şu anda hiçbir şey yapmıyoruz. Ne bir
bilgi, ne bir donanım, ne bir veri, hiçbir şey yok elimizde. Hükûmeti
bu şekilde görüyorum ve bunu hiç de tatminkâr bulmuyoruz, bunu söylemek
isterim.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetimizin bu konuya nasıl
yaklaştığı konusunda size biraz olsun fikir vermek için
2005 yılına gideceğim. 2005 yılında, dönemin Çevre ve
Orman Bakanı aynen şu cümleyi söylemiştir. 18 Şubat 2005
tarihli Hürriyet gazetesinde de Yalçın Doğanın köşesinde
bunu görebilirsiniz. AKP Hükûmetinin Sayın Bakanı o zaman şunu
demiştir: Türkiye kaldıracak durumda değil. Kyoto
Anlaşmasını, onun bize yükleyeceği yükümlülükleri
Türkiye
bunları kaldıracak durumda değil, bu anlaşmayı
imzalayamaz, en az 30-35 milyar euro yatırım gerek, zaten bize,
fabrika yapmayın diyor Avrupalılar. Şimdi, Sayın Bakan o
zaman böyle söylemiş. Ondan sonra ne olmuş? Ondan sonra, hadi diyelim
bakan değişti, Hükûmetin fikri değişti. Hükûmet o günden bu
güne, bu konuda herhangi bir hazırlık yapmış mı? Bunu
da göremediğimiz gibi, yasama süreci içerisinde de doğrusu konunun
ciddiyetini âdeta hazmedememiş bir anlayış gördük. Bunu da
sizinle paylaşmak istiyorum. Bunları bir uyarı olarak
söylüyorum. Son derece ciddi bir konuya bu kadar gayriciddi bir
yaklaşım doğrusu üzücü.
Şimdi, herhangi bir hazırlık, donanım,
birikim, bilgi birikimi, -tartışılacak birçok konu var onlara
değineceğim- bu konularda herhangi bir fikir geliştirmesi, sivil
toplum örgütleriyle, bilim insanlarımızla herhangi bir
tartışma
Herhangi bir tartışma demeyeyim, bazı
tartışmalar yapılmış fakat geniş çapta ve arzu
edilen düzeyde tartışmalar, bilgi birikimi, bunların hiçbirisi
yok. Tasarı geliyor. Ne zaman geliyor? 2008 Kasım ayında. Neden
o zaman geliyor? Çünkü aralık başında Polonyanın Poznan
ilinde bir toplantı var. O toplantıya katılmak amacıyla
geliyor, derken Mecliste görüşülemiyor, tekrar arka sıraya
atılıyor ve şimdi önümüze geliyor.
Peki, bu tasarıda gerekçe olarak neler söyleniyor?
Değerli arkadaşlarım, önünüzdeki sıra
sayısının ikinci sayfasına bakarsanız gerekçeler
arasında, uluslararası toplumun güvenilir bir ülkesi olmak, prestij
sahibi olmak, Avrupa Birliği bunu zaten bizden istediği için ve daha
da ilginci -tabii çok eskiden hazırlanmış olduğu için-
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliği için
yapılacak seçimlerde önemli bir avantaj elde etmek
O seçimler ekim
ayında oldu bitti bile. Şimdi, bu bir.
İkincisi, dikkatinizi şu konuya çekerim: (Bu Hükûmetin
bu çok önemli konuya yaklaşımını ifade etmek
bakımından düşündürücü bulduğum için bunları
paylaşıyorum.) Bu tasarının geldiği ana komisyon hangi
komisyondur? Çevre mi? Değil. Enerji mi? Değil.
Dışişleri Komisyonu. Yani bu tasarı bir diplomatik olay
gibi ele alınmış. Elbette, tabii, uluslararası bir
anlaşma olduğu için o yönü var fakat esas komisyon
Dışişleri Komisyonu, tali komisyonlar Çevre Komisyonu ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu. Burada da bir yanlışlık görüyorum
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda da karşımıza
gönderdikleri birkaç bürokrat, kendilerini küçümsemek için bu şekilde
söylemiyorum fakat donanımsız, bilgi birikimi olmadan,
sorularımıza cevap veremeyen birkaç bürokrat, komisyonların da
ciddiye alınmadığı izlenimini, maalesef, vermiştir.
Şimdi, hazırlık ve ön çalışma yok. Komisyonlarda
somut bir tartışma yok. Rakamlar uçuşuyor. Daha önceki
Sayın Bakan 30-35 milyar demiş. Bir söylenti olarak, dedikodu olarak
Devlet Planlama Teşkilatının daha yüksek rakamları var.
Derken, bir sivil toplum örgütü, iş dünyasını temsil eden bir sivil
toplum örgütü bambaşka rakamlar açıklıyor. Bu manzara nedir
biliyor musunuz? Bu manzara, ortada somut bilgi ve veri olmadan,
karanlıkta, sloganlarla konuşmaktır. Bu, konuya ciddi bir
yaklaşımı olduğunu göstermiyor. Oysa konu çok ciddi,
Türkiye açısından ciddi, dünya açısından ciddi. Türkiye
açısından birkaç ciddiyeti var:
1) İklim değişikliğinden ve küresel
ısınmadan en fazla olumsuz etkiyi alacak ülkelerden birisi
olduğumuz nedeniyle.
2) Yüzde 70e yakını dışa
bağımlı olan bir enerji sistemimiz olduğu için.
3) Kalkınmışlık konusunda birçok ülkenin
gerisinde olduğumuz hâlde benzer yükümlülükler içerisine girme durumu var.
Bütün bu nedenlerle, eğer biz, ileride müzakereler yapacaksak
-ki bu tasarının şimdi önümüze gelmesinin nedeni bu- protokolü
imzalayalım da, müzakerelerde bizim de sesimiz olsun. Peki, herhangi bir
birikim, herhangi bir donanım, veri ve bilgi birikimi olmadan, bir etki
analizi bile yapılmadan hangi müzakerede hangi güçlü sesi
çıkarabileceğiz? Yine böyle genel sloganlarla mı olacak bu
iş? Haa, imzalayalım da ondan sonra yaparız... Bu da, tabii, bir
yaklaşım ve son derece yanlış, eksik, gayriciddi bir
yaklaşım, önce bir imzalayalım, taahhüt altına girelim,
ondan sonra bir şeyler yaparız anlayışı.
Değerli arkadaşlar, bizim, burada şu anda
bambaşka konuları tartışıyor olmamız gerekir,
Komisyonda bambaşka konuları tartışıyor olmamız
gerekir. Bunları, ben, şimdiden bazı önerilerimiz olarak
sunayım.
Birincisi: Etki analizi. Her sektöre
Etki analizi deyince,
yükümlülüğümüz belli değil daha, nasıl etki analizi
yapalım? Hayır, yapılabilir. Çeşitli senaryolar
Çeşitli ülkeler bunları yaptı. Farklı senaryolara göre ne gibi
etkilerin oluşacağını bileceğiz ki, bu müzakerelerde
ileride anlamlı bir tartışma, anlamlı bazı
iddialarınız olabilsin. Önce etki verilecek, ondan sonra etki
analizini yapmak pasif bir tutumdur, kabul edilemez.
İkincisi: Şu anda Kyoto Protokolü içerisinde uygulanan
yöntemlerin bir tanesi ve en tartışmalı olanı piyasaya
işi bırakmaktır. Nedir piyasa? Bir karbon ticaret piyasası
oluşturulmuştur: işte, emisyonu veya -Türkçe olarak-
salımı yüksek olan ülkeler, salım kontenjanını
doldurmayan ülkeler arasında bir ticaret. Ben, salım
kontenjanını doldurmamışım, dolayısıyla bu
kontenjanın bir kısmını salımı yüksek olan bir
ülkeye satıyorum; ticaret. Bir kere olay bir teknoloji, bir enerji
politikasının ötesinde bir ticaret hâline hâlihazırda
gelmiş durumda. Buna dikkat etmek gerekir.
Şimdi, buna piyasa mı karar verecek? Bunun
yanlışları ve eksikleri ortaya çıkmıştır. Bu
konuda Türkiye pasif bir şekilde bizim aklımız ermez, büyük
ülkeler karar versin, biz arkadan geliriz mi diyecek, bu konuda bir görüş
var mıdır?
Bu arada şunu da söyleyeyim size: Bu Poznandaki
toplantıdaki Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin 14üncü Taraflar
Konferansı ve Kyoto Protokolü 4üncü taraflar buluşmasının
tutanaklarından bir uluslararası büyük ilaç firması üst düzey
yöneticisinin lafı: Bay Piyasanın her şeyi çözeceğini
söylediler ama Bay Piyasa çöktü. Bunu bir şirketin, uluslararası bir
şirketin üst düzey yöneticisi söylüyor. Bu gerçeği belirleyerek bu
karbon ticareti yerine uygulanabilecek yöntemlerin araştırılması
ve bu konularda ciddi bir tavrımızın olması gerekir. Var
mı böyle bir şey? Hiç yok. Yani bunu, hiç yoku vurgulayarak
söylüyorum, çok önemli bir konu ve bu konuda herhangi bir çalışma
olmadığını gözlemliyorum maalesef.
Üçüncüsü: Enerji politikamız. Enerji politikası diye bir
şey yok zaten. Günü kurtarmaya yönelik birtakım ihaleler
açılıyor, birtakım girişimlerde bulunuluyor. En son
açılan nükleer santral ihalesi de gülünç denilecek, âdeta hakaret denilecek
bir birim fiyatla, kilovat saatine aynı firmanın Hindistanda
yaptığından zannedersem 3 katına miktarda bir fiyatı
Türkiyeye verdiler. Bakanlar Kurulu görüşecek deniyor, üstünden iki hafta
geçti, daha çıt yok. Bilmiyorum el atından bir şeyin
pazarlığı mı yapılıyor? Fakat fiyaskoyla
sonuçlanmış bir ihaledir. Zaten ciddi bir enerji sorunumuz
vardı, ihaleye bir firma girdi, o da gülünç bir fiyat verdi ve Bakanlar
Kurulunda çıt yok. Bir enerji politikamız yok. Oysa bizim bir enerji
politikamız olacak ki bu tartışmalarda, önümüzdeki müzakerelerde
bu enerji politikasının gereklerini biz savunacağız kendi
açımızdan.
Dördüncüsü: Veri ve bilgi tabanını oluşturmak bu
konuda. Böyle bir şey yok. Onun için, zaten dedikodu şeklinde
birtakım rakamlar etrafta uçuşuyor, Hükûmet sözcüleri de Bunlar
hayalî rakam, bunlar dedikodu. diyor. Peki, hayalî rakam, dedikodu; siz verin
bir rakam, bir tahmin; yok. Ciddi çalışma sonucu tahminî bir rakam
olmayınca, işte, etkilerinin ne olacağı gibi, o zaman
hayalî rakamlara itiraz etme hakkı da olmuyor. Dolayısıyla,
ciddi bir veri ve bilgi tabanı oluşturulması gerekir.
Beş: Bu olay için çok ciddi bir bürokratik yapılanmaya
ihtiyaç var. Kadrolar ve belli bir bürokratik yapılanmanın derhâl
kurulması gerekir. Bu da şu ana kadar yapılmış
değildir.
Altıncısı ve çok önemli konulardan birisi de
teknoloji politikamızla ilgili. Değerli arkadaşlar, Türkiye
doğal kaynak zengini bir ülke olsa bile ha bire cebine davranıp
dışarıdan teknoloji satın almayı sürdüremez. Bu
sürdürülebilir bir durum değildir. Bazı konularda kendi teknolojimizi
kendimizin üretmesi bir zorunluluktur. Bunun için birtakım öncelikler ve
birtakım somut hedefler olması gerekir. Var mı bu? Yok. Bir
teknoloji politikası var mı? Yok. ARGE destekleme yasası
çıkarıyoruz. Ne diyoruz: Kim gelirse gelsin veririz. Hangi sektör,
hangi teknoloji için olursa olsun, elimizde para olursa veririz. Böyle,
stratejisi, hedefi, amacı olmayan, yol haritası olmayan
Bunun
adına başıboşluk denir, bunun adına Piyasa karar
versin. denmez. Dolayısıyla, çok ciddi bir teknoloji
politikasına olan ihtiyacımız burada kendini tekrar gösteriyor.
Özellikle zengin kömür kaynakları olan bir ülke olarak, temiz kömür
enerjisi üretme teknolojisi konusunda veya yenilenebilir enerji konusunda
Türkiyenin kendi teknolojisini üretmek için somut hedef ve somut bir yol
haritasıyla hareket etme gerekliliği ve ihtiyacı vardır. Bu
da maalesef ortalıkta yok. Bütün bu kaygılarla, bütün bu
endişelerle bir süreç başlatıyoruz, bu Kyoto Protokolünü
imzalama kararını alırken burada. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi
olarak olumlu oy vereceğiz Kyoto Protokolünün imzalanmasına ama
tekrar vurgulamak istiyorum: Biz, bunu, insanlığa, doğaya,
çevreye ve kendimize, ülkemize olan saygımızdan, birileri bize
dayattı, istiyor diye değil, işte, kurnazlıkla yarın
müzakerelerde pozisyon kapalım diye değil
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) Son cümlem Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla)
biz, bunu, önemli bir konu
gördüğümüz için, iklim değişikliği ve küresel
ısınma konusunu insanlık için, çağımızın en
önemli konusu olarak gördüğümüz için, bu konudaki ciddi
çalışmaları desteklemek umuduyla bu tasarıya evet oyu
vereceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Coşkunoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili
Mustafa Kemal Cengiz.
Buyurunuz Sayın Cengiz. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 268 sıra
sayılı kanun üzerinde söz almış bulunuyorum ve yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, bugün Uluslararası
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi ve bu çerçeveye bağlı olarak da Kyoto Protokolüyle
ilgili, bu protokolün Hükûmetçe de onayının uygun görüldüğüne
dair tasarının üzerinde görüşmelerimizi yapacağız ve
tabii ki bu konu da Meclise gelen en önemli anlaşmalardan, en önemli
düzenlemelerden biri olarak karşımıza gelmektedir.
Tabii ki bu Kyoto Protokolü hem dünyamız açısından
hem de Türkiye açısından çok önem arz etmektedir. Şu anda
dünyanın gelişimine baktığımızda, şu andaki
içinde bulunduğumuz durumumuza baktığımızda
dünyayı tehdit eden üç tane küresel tehditle karşı karşıyayız
ve dünya bu üç küresel tehdidi anlamakta, algılamakta veya bunlarla
nasıl savaşacağını belirleme yolunda bayağı
uğraşmaktadır. Bunlardan bir tanesi şu anda yaşadığımız
küresel mali krizdir, bir tanesi küresel terörizm ve terör örgütleridir ve
diğeri de küresel ısınma ve iklim değişikliğidir.
İşte, bugün görüşülmekte olan Kyoto Protokolü, özellikle içinde
getirdiği altı tane sera gazının azaltımını
hedefleyen Kyoto Protokolü, tam bir, çevre konusunda dünyadaki tek çerçevedir
ve bizim, özellikle bu Kyoto Protokolünü ülkemize yansımaları,
ülkemizin değerlendirmeleri açısından ele almamız ve bu
Kyoto Protokolüne de bu bağlamda bakmamız gerektiğine
inanıyorum. Fakat Kyoto Protokolüyle ilgili, ülkemizle ilgili konuya
geçmeden önce, Kyoto Protokolünün günümüze gelişiyle ilgili küçük bir
tarihsel gelişimi yapmadan Kyoto Protokolünü anlamamız mümkün
değildir.
Küresel ısınma, devletlerin ve toplumların ve çevre
duyarlılığı olan kimselerin gündemine son otuz yılda
girmiştir, son otuz yıldan beri bu, gündemimizde ve bizi meşgul
etmektedir. Fakat bununla ilgili olarak Nobel ödülü sahibi İsveçli Svante
Arrhenius 1896 yılında ilk kez küresel ısınmadan ve iklim
değişikliğinden bahsetmekte ve Arrhenius bununla ilgili
bazı öngörüler de ileri sürmekte ve dünyayı uyarmaktadır. 1896
yılından beri dünyayı uyaran bilim adamları ve bunu
anlayamayan bir dünya, 1979 yılında da ilk kez Dünya Meteoroloji
Örgütü 1. Dünya İklim Konferansını düzenledi. 1979da fosil
yakıtlar ve karbondioksit birikiminden kaynaklanan küresel iklim
değişikliği ilk kez vurgulanır ve bu 1. Dünya İklim
Konferansıyla dünyanın gündemine gelir.
Ve bundan sonra da yine, gelişen sanayi, gelişen
sektörler bazında, özellikle atmosferin sera gazlarıyla
kuşatıldığının, sera gazından oluşan
tehlikenin dünyanın üzerine çökmesiyle birlikte tehlikenin giderek
algılanması ve bununla ilgili yeni arayışlara geçilmesiyle
birlikte 5-12 Haziran 1992 yılında Brezilyada Rio Konferansı
düzenlenir. 92 Rio Konferansı Birleşmiş Milletler Çevre ve
Kalkınma Rio Konferansı olarak geçer. İşte bu Rio
Konferansında ilk kez çevreyle ilgili bir konferans ve dünya çapında
bu küresel ısınma ve iklim değişikliğine
karşı bir savunma, bir savaş, bir önleme, bir tedbirler alma
noktasında ülkeler birleşir ve bununla birlikte Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde
birçok kararlar alınır, birçok yaptırımlar belirlenir ve bununla
ilgili de özellikle bir süreç başlar.
Tabii, Türkiye Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine uzun süre itiraz eder.
Niye itiraz eder? Çünkü, bu Çerçeve Sözleşmesinin içinde Türkiye hem
gelişmiş ülke hem de gelişmekte olan ülkeler bazında yer
alır. Özellikle de gelişmekte olan ülkeler arasına Türkiyeyi
katmak isterler ve Türkiye özellikle bunu reddeder. Çünkü, Türkiye
gelişmiş bir ülke değildir, gelişmekte olan ülkedir, bunun
yaptırımları ve bunun Türkiye üzerine etkilerini kaldıramayacaktır.
Yani kısaca, o zaman belirlenen, alan ülkeler veya veren ülkeler
noktasında gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere olan
finansman, teknoloji ve diğer yardımlar konusunda baktığımızda
Türkiye'nin veren değil alan ülke olması noktasında
Hükûmetimiz bir görüş beyan eder ve bu bağlamda da bir tavır
sergiler. Özellikle, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 20 Mart 1994 tarihinde
yürürlüğe girer ve bu yürürlüğe giren çerçeveye 2001 yılına
kadar da Türkiye taraf olmaz ve tavır sergiler. Özellikle bu tarihten
itibaren Türkiyeye özgün koşullar verilmesi, özgün koşulların
tanınacak olmasıyla birlikte bazı öngörülerde bulunur ve
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliğine Türkiye
24 Mayıs 2004 tarihinde taraf olur ve bu tarafla birlikte
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi Taraflar Konferansı devam eder ve birçok konferanslar
içinde bunun 7ncisi yapılan Marakeşteki toplantıda Türkiye
tekrar Ek
Kyoto Protokolü 11 Aralık 97 tarihinde Kyotoda
görüşülmeye başlanır, 16 Mart 98de New Yorkta imzaya
açılır, 15 Mart 1999 tarihinde son hâlini alır. Özellikle
İzlandanın anlaşmaya girmesiyle birlikte 55 ülke
şartı ortaya konur. Kyoto Protokolünün 25inci maddesi
gereğince de yürürlük şartı burada yer alır ve
Rusyanın 18 Kasım 2004 tarihinde bu protokole imza koymasıyla
birlikte bütün şartlar yerini alır ve yine protokolün 25inci
şartı gereğince 16 Şubat 2005 tarihinde Kyoto Protokolü
yürürlüğe girer.
Kyoto Protokolünün özellikle yürürlüğe girmesiyle birlikte
tabii birçok ülke buna taraf olmaz. İşte Türkiye de bunlardan
birisidir. Amerika ile birlikte, Avustralya gibi bazı ülkelerle birlikte
taraf olmayan ülkeler nezdinde yerini almıştır.
Kyoto Protokolünün hedefi nedir? Kyoto Protokolünün hedefindeki
gazlar şunlardır: Karbondioksit, metan, nitrit oksit,
hidroflorokarbonlar, perflorokarbonlar, kükürt heksaflorit gazlarını
hedef alır. Baş hedefteki gazlar da bunlardır. Özellikle
sanayinin gelişmesiyle birlikte, sanayi sektörünün artık
gelişmekte olan ülkelerin gündeminde olmasıyla birlikte, sanayi
devrimiyle birlikte emisyon salımlarının arttığı,
her geçen gün de artmaya devam ettiğini görmekteyiz.
Şimdi, Kyoto Protokolü bizim gündemimize girdikten sonra
tabii ki neler yapılmış, Türkiyeye etkileri nelerdir, neler
olmalıdır diye baktığımızda özellikle 58, 59 ve
60ıncı Hükûmetin asla Kyoto Protokolüyle ilgili ciddi bir
hazırlığının olmadığını görüyoruz.
Özellikle kurumlar arasında ve kuruluşlar arasında bir
mutabakata varılmadığını ortaya koyuyoruz. İklim
Değişikliği Koordinasyon Kurulu oluşturulmasına
rağmen bu konuda herhangi bir çalışma
yapılmadığını görüyoruz. Özellikle de Kyoto
Protokolünün getireceği etkilerinden dolayı bugün Almanya altı
ayda altı ülkenin etki analizini yaparken biz bugüne kadar Türkiyenin hem
genel bazda hem de sektörel bazda etki analizlerini yapamadığını
ortaya koyuyoruz ve bunların önümüze konulmadığını
ortaya koyuyoruz. Özellikle bakanlıklar nezdinde olaya
baktığımızda, görüşlerini
aldığımızda bakanlıkların bile bu konuda daha bir
mutabakata varamadığını, bakanlıkların bir
konsensüs sağlayamadığını, daha dün Çevre Komisyonunda
bu kanun teklifi geldiğinde Dışişleri
bürokratlarının buna karşı çıktıklarını
ve Türkiyenin hazır olmadıklarını ifade ettiler.
Dışişleri Bakanlığı buna ne zaman taraf oldu?
Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş
Milletlerin özellikle Güvenlik Konseyine Türkiyenin geçici aday ülke
başvurusu ve aday olmasından sonra Dışişleri
Bakanlığı bunu, tavrını değiştirerek, taraf
noktasında, geçti fakat özellikle iktidar partisine
baktığımızda, bu konuda en çok çaba sarf eden, Kyoto
Protokolü üzerinde duran, Çevre Komisyonu Başkanımız Sayın
Haluk Özdalga, Çevre Komisyonunda ve diğer çalışmalarında,
özellikle Kyoto Protokolünün mutlaka bir an önce geçmesi konusunda hem bizlere
hem Hükûmet kanadına hem de bakanlara hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine
hem de Komisyonda bizlere gerçekten önemli teşvikleri oldu fakat
yapmış olduğumuz incelemede, bizim bir yıldan beri bu konu
üzerindeki takibimiz ve incelememiz noktasında şunları da ifade
etmek istiyorum: Özellikle TOBBun görüşünü istedik. TOBBun görüşüne
baktığımızda, TOBBun görüşü şu: Maliyet ve etki
analizi, Devlet Planlama Teşkilatından, yaptırılmadan acele
etmek ülkemiz için zararlı sonuçlar doğurabilir. diyor. Bunu TOBB
diyor. Devlet Planlama Teşkilatımız ise Ülkemizin tanınmış
olan özel şartlarını sağlayıcı muhtemel esneklikler
tamamlanmadan, emisyon azaltımının sektörler ve genel olarak
ülkemiz ekonomisine etkisi ortaya konmadan Kyoto Protokolüne taraf
olunmasının zamanlama olarak yerinde olmadığını
düşünüyoruz. diyor.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın
görüşünü sorduğumuzda, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımız şu konular üzerinde duruyor: Sanayi ve
Ticaret Bakanlığımız 2012 sonrası yükümlülüklerin
üzerinde durulması ve 2012 sonrasında ülkemiz üzerine gelebilecek
yükümlülüklerin belirlenmesi ve Türkiyemizin özgün koşullarının
mutlaka korunması gerektiği üzerinde duruyor. Aynı zamanda
Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız sırf Avrupa
Birliği çevre faslının açılmasından mütevellit,
yarın Avrupa Birliği bu tasarıyı kabul etmiş, Avrupa
Birliği ülkeleri bu tasarıyı kabul etmiş ve Avrupa Birliği
ülkesi dışında birçok ülkenin, özellikle tasarıda
belirtildiği gibi 177 ülkenin bu protokole imza koymasından sonra
bunun kabul edilmesi gerektiğini kerhen de olsa ifade ettikten sonra
konuşmalarını şöyle sonuçlandırmış: Kyoto
Protokolünün yürürlülük süresince hem de 2012 sonrası yeni dönemde
ülkemizin çekinceleri, özgün koşullarını içeren bir deklarasyon
ile protokole taraf olunmasının daha doğru
olacağını beyan etmiş ve özellikle de diğer bir
sektörden, Türkiye İşverenler Sendikaları Konfederasyonu (TİSK)
bu konuda bir görüş beyan etti. Özellikle TİSKin görüşünü de
burada okumak istiyorum: Türk sanayisinin Kyoto Protokolüyle uluslararası
düzeyinde emisyon yükümlülüğü üstlenebilmesi durumunda sırtına
bindirilecek yeni yüklere değil, rekabet gücünün artırılarak
Türk sanayisinin ve sürdürülebilir bir büyüme politikasının
belirlenmeden, bu sürdürülebilir gelişmenin bir politika olarak ortaya
konulmadan bu protokole imza atılmasının gerçekten büyük etki ve
zararlarının olabileceği de TİSK tarafından dile getirilmiştir.
İşte böyle bir durumda Kyoto Protokolüyle ilgili bugün
görüşmemiz acaba ne kadar doğrudur? Ne kadar ülkemiz buna
hazırdır, ne kadar Hükûmet buna hazırlıklıdır,
ülkemiz ne kadar hazırlıklı tutulmuştur? 2012ye kadar bize
yükümlülük verilmeyeceği ifade edilse de 2012 sonrasındaki ülkemizin
yüklenebileceği yükümlülükleri ve ülkemizin alabileceği
sorumluluklar, özellikle yüzde 5,2 oranındaki 1990 seviyesinin altına
düşürülecek emisyon azaltımında bizler ne gibi bir yükümlülük
altına gireceğiz? Bu bağlamda, bunlar gerçekten ülkemizin önüne
hazırlanmadan konulan sonuçlardır.
Şimdi, değerli milletvekili arkadaşlarım, bu
Kyoto Protokolünde -tabii bizim önümüze geldi ama- şu ana kadar imza
atan, gelişmiş olan ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında
da hâlâ bir mutabakat sağlanmamış. Özellikle gelişmiş
olan ülkelerin gelişmekte olan ülkeler arasındaki bir yardım ve
anlaşma konusunda içeriğe baktığımızda, şu
ana kadar üç temel konu üzerinde anlaşma
sağlanılamamıştır:
1) Gelişmiş olan ülkelerden gelişmiş olan
ülkelere finans ve teknoloji transferi noktasında herhangi bir
anlaşma sağlanamamıştır.
2) Bu gelişmiş olan ülkelerle gelişmekte olan
ülkeler arasındaki finansman, teknoloji ve diğer
yardımların miktarı, çeşidi ve özellikleri ve bunun
yapılış şekli noktasında bir anlaşmazlık
vardır.
Bir de, gelişmiş olan ülkelerden gelişmekte olan
ülkeler arasında yapılacak bu yardımların şekli,
şemali ve nasıl bir taksitlendirme ve nasıl bir yardım
konusunda belirsizlikler ve tartışmalar devam etmektedir.
İşte, biz, bu bağlamda Kyoto
mekanizmalarının da ortaya çıkmasıyla birlikte, tabii,
olaya baktığımızda, Kyotonun içine
baktığımızda Kyoto Protokolü dünyayı tehdit eden,
özellikle küresel ısınma ve iklim değişikliğine
sebebiyet veren bu altı tane hedef gazının azaltımıyla
ilgili çalışmaları ve bununla ilgili savaş ve ülkeler
bununla ilgili bir savunma mekanizması ve geleceği kurtarma
noktasında yola çıkmışlar fakat bunun içinden de bir
ticaret yapmayı da ihmal etmemişler. Özellikle Kyoto
mekanizmalarına baktığımızda, Kyoto
mekanizmalarının bir tanesi ortak yürütme mekanizması, ikincisi
temiz kalkınma mekanizmaları, üçüncüsü de emisyon ticareti
mekanizmasıdır. Bunlardan birincisi, ortak yürütme
mekanizmasıyla temiz kalkınma mekanizmaları proje bazlı bir
mekanizmayken emisyon ticareti mekanizması da ticaret olanağı
sağlayan bir ticaret mekanizmasıdır. İşte, ülkeler
Kyoto Protokolüne imza atarken, dünyayı kurtarmak için yola çıkarken
ve 2012 sonrasında da bazı öngörüler yaparken, emisyon ticaretiyle de
bu dünyayı kurtarırken nasıl para kazanırız,
nasıl bundan yararlanırız, bundan ekonomik girdi nasıl
sağlarız, şirketleri, bunu nasıl dizayn ederiz
noktasında da bir çalışması olmuştur.
Ben özellikle bu üç mekanizmayı gördükten sonra, özellikle
emisyon ticaretinin de bu mekanizma içinde hem ulusal düzeyde hem de
uluslararası düzeyde, gelişmekte olan ülkelerde, emisyon
salımlarının az olduğu ülkelerden gelişmiş
ülkelerin emisyon sertifikası karşısında ticaret yapması
sonucunda, artık çevreye karşı duyarlılık ve çevrenin
kurtarılması ve gelecek nesillerin kurtarılması, atmosferin
kurtarılması ve bununla birlikte gerçekten bir dünya
birlikteliği yaparak bu tehlikeye karşı birlikte savaşma
duygusunun bu ticaretle ortadan kalktığına inanıyorum,
çünkü işin içine para girince, işin içine ticaret girince, bu Kyoto
Protokolünün de özünden çıkılmakta ve Kyoto Protokolünün de özüne
uymayan ticaret mekanizmalarıyla bu Kyoto Protokolü delinmektedir.
Özellikle, değerli milletvekilleri, bu Kyoto Protokolünün,
tabii ki, ülkemize 2012ye kadar bir yaptırımı yoktur. 2012ye
kadar da belki bizler bir yükümlülük almayacağız diye imza
atmaktayız, fakat 2012den sonra önümüze ne gelecektir, 2012
sonrasında ne gibi yükümlülüklerle karşılaşacağız,
2012den sonra Türkiyemiz nasıl bir yükümlülük alacaktır?
İşte, bakanlıklar noktasında, bürokratlar noktasında,
çevreci kuruluşlar noktasında ülkemiz hazırlanmamış.
Ülkemiz, Kyoto Protokolüne bir hazırlık yapmamış. Daha
aralık ayında Poznanda 14üncüsü yapılan taraflar
buluşmasında, orada gözlemci olarak
katıldığımız bu toplantıda, ülkemiz çareler
aramış fakat çok da fazla bir şey
yapamadığını görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) Özellikle Poznanda Central
Group diye bir grup oluşturulmuş. Türkiye, Hırvatistandan
oluşan bu gruba Bosna-Hersek, Makedonya, Karabağ, Sırbistan da
dâhil edilerek bir güç olunmaya çalışmıştır. Özellikle
Çin grubunun bu Kyoto Protokolü üzerindeki etkisi, gelişmiş olup da,
Arap ülkeleri gibi gelişmiş olup da veren ülkeler noktasında
olması gereken ülkelerin, bugün alanlar grubunda olması da çok
dikkati çeken bir durumdur. Özellikle bu zamana kadar ülkemizin hem COPlar
noktasında hem de konferanslarda yeterli düzeyde takip edemediğimiz,
bunlara müdahil olamadığımız ve bu noktadan itibaren de
ülkemizin etki analizlerinin hem genelde sektörel bazda olmamasından
dolayı Kyoto Protokolünün bir daha, bir daha gözden geçirilmesi ve ülkemizin
getirisi, götürüsü hesaplanarak buna Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bu
noktadan bakması gerektiğine inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) Ve daha söyleyeceklerimiz de
olacaktır. Daha sonraki konuşmalarımızda, kalan bölümlerde
görüşlerimizi dile getireceğiz ve bu Kyoto Protokolünün, özellikle
hem dünya konjonktüründeki yeri hem de Avrupa Birliğine giden süreçte
Türkiyenin konumu hem de ülkemizin 2012 sonrasındaki
yaptırımları, 2012 sonrasındaki ülkemizin duruşu ve
bizim ülkemizin buna hazır olup olmadığı noktasındaki
çekincelerimizi göz önünde bulundurursak, ülkemizin buna hazır olup
olmadığı noktasında hem genel bazda hem de sektörel bazda
ülkemizi hazırlayıp hazırlanmadığımız
noktada, hazır olup olmadığımız noktada Hükûmetin de
önümüze bir etki analizi, bir etki değerlendirmesi ve 2012
sonrasındaki olabilecekler noktasında bir plan ve programı
koymamasından kaynaklanan birçok çekinceyi biz
taşımaktayız, birçok çekinceyi hâlâ anlamış
değiliz. Türkiyenin çekinceleri nedir
BAŞKAN Sayın Cengiz
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla)
Türkiyenin bu konudaki,
Kyotonun 2012 sonrasındaki beklentileri nedir? Bunları bilmeden de
bu tasarıyı mütalaa etmemiz de çok zor diye düşünüyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir
protokol üzerinde konuşuyoruz bugün, Kyoto Protokolü, İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi. Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım ve şunu
açıklıkla ifade edeyim: Parti Programında çevre konusuna
duyarlılığını önemle belirten partimiz bu konuda da
duyarlılığını daha önce defalarca dile
getirmiştir. Ancak şunu söylemeden geçemeyeceğim: Buraya
uluslararası sözleşmeler geldiği zaman ya Avrupa Birliği
müktesebatı gereği dayatıldığı için -yani
dış dinamiklerin zoruyla geliyor, biz de Meclise götürüyoruz- ya da
bakıyoruz ki bu uluslararası sözleşmeler AK PARTİ
Hükûmetinin gündemine uygundur, gündemi gereğidir, böyle geliyor.
Şimdi, ben yasanın gerekçesini okuduğum zaman
şaşırdım. Ülkemiz, uluslararası toplumun günümüzde en
önemli gündem maddelerinden olan çevre konularına büyük önem vermektedir.
Özellikle son yıllarda önemi artan iklim değişikliği konusu
da bu konular içindedir. Şimdi bu sözleri kim
Sayın Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan. Hükûmet adına geliyor gerekçe. Peki, ülkemiz ne
zaman taraf? 2004 yılında. Sözleşme ne zaman Meclise geliyor?
2009 yılında. 2002 yılından bu yana kim iktidarda? AK
PARTİ Hükûmeti. Mademki bu kadar duyarlısınız, bu kadar
önemli çevre de, Allah sizden razı olsun, niye 179uncu hükûmet olarak, en
sonuncu hükûmet olarak bunu getirme durumunda kalıyorsunuz? Bu mudur
duyarlılık? Niye 179uncu devlet olarak imzalıyoruz bunu? Niye
başlarda böyle önemli bir konuda duyarlı değiliz? Niye bunun
öncülüğünü yapmıyoruz? Yapamayız. Yapamayız çünkü bir
şey yaptığımız zaman iki yere yönümüzü dönüp
bakıyoruz: Namaz kılarken güneye Kâbeye, siyasette de bir
Washingtona, ABDye bakıyoruz, son zamanlarda da Tel Avive,
İsraile! Çünkü siyaset çok tehlikeli bir şeydir arkadaşlar.
Bakın, Amerika hâlâ Kyotoyu imzalamıyor. Dünyanın
havasını en berbat eden en gelişmiş, en süper ülke,
bakın, imzalamıyor. Sayın Bush diyor ki: Bizim ekonomik
çıkarlarımız bu sözleşmeyi imzalamamızı
engelliyor. ABD Başkanı George W. Bush protokolü uygulamaya kalkmanın
ABD ekonomisine ağır hasar vereceğini söyleyerek 2001
yılında anlaşmadan çekilmiştir. Şimdi,
uluslararası denklem bu. Obama geldi. Şimdi Obama ne yapar bilemeyiz
fakat Amerikada kolay kolay geleneksel devlet şeyi geçmiyor,
değişmiyor. Obama daha romantik kelimeler kullanabilir, yani genç bir
lider ancak Amerikanın gerçekleri farklı.
Şimdi bunu niye ifade etme gereğini duydum? Sağ
olsunlar, benden önceki iki konuşmacı Kyotonun tarihsel sürecini,
verilerini ortaya koydular da bu fırsatı bize tanıdılar.
Amerika yönetimi Gönüllü eylemler ve yeni enerji teknolojileriyle
biz pekâlâ bu sözleşmeyi imzalamadan olabilir. diyor. Bakıyorsunuz,
Amerika ne yapıyorsa Türkiye onu takip ediyor; Amerika
imzalamamış ya Kyotoyu, Türkiyenin de Kyotoyu imzalamaması
gerekir. Amerika Uluslararası Ceza Mahkemesini, Savaş Suçları
Mahkemesini imzalamamış ya, Türkiyenin de imzalamaması gerekir.
İsrail de imzalamamış ya savaş suçlarını,
insanlığa karşı suçları, soykırım
suçlarını
Çünkü Laheyde, Uluslararası Ceza Mahkemesinde
sanık kürsüsüne oturacak devlet başkanları ve komutanları
olacağını biliyor; Amerika da biliyor Iraka müdahalesinde,
Afganistana müdahalesinde
İmzalamıyorlar, taraf olmuyorlar çünkü
onların ekonomik çıkarlarına aykırı. Peki
vicdanlarımıza soralım: Gazzeli çocukların günahı ne o
zaman?
Şimdi, bu ülkelerin kuyruğuna takılıp giden,
dünyada bilmem kaç devlet kuran, bilmem kaç kıtaya yayılan
imparatorlukların mirasçısı, Anadolu topraklarından
Trakyaya bir köprü olan koskoca Türkiye Cumhuriyetinin dış
politikası da, iç politikası da bu olmamalı.
Kyoto öyle sıradan bir şey değil. İsrailin
fosfor bombaları sera gazlarını ne kadar artırıyor bir
yana ama o bebeklerin ölümünü, hastanelerin
yıkılışını, o çok kutsadıkları
Birleşmiş Milletler çatısının nasıl
çöktüğünü, altında insanların canhıraş
haykırışlarını, masum vatandaşların
haykırışlarını insanlık ibretle seyrediyor.
Biz etkili ne yapabiliriz? Biz önemli bir ülkeyiz arkadaşlar,
ekonomik, iktisadi, siyasi alanda önemli, hatta ordusuyla dünyanın en güçlü
on ordusundan birine sahip, ekonomisiyle on yedi ülkesinden birine sahip bir
ülkeyiz. O zaman biz doğru bulduklarımız konusunda en
azından Şef Seattle kadar komplekssiz, duru ve açık
olacağız. Ne diyor Büyük Şef: Beyaz adamların
şehirlerinde sakin yer yoktur. Baharda yaprakların
açılışını ya da böceklerin kanat
hışırtılarını duyacak yer yoktur. Ama bu belki de
benim vahşi olmamdan ve anlamadığımdandır. Takırtı
sadece. Kulaklara bir tahrik gibi. Hayatın anlamı nedir? Bir
Kızılderiliyim ve anlamam. Kızılderili, su birikintisi
üzerine vuran rüzgârın yumuşak sesini ve yağmurun temizliği
ya da çamın koku verdiği rüzgârın kokusunu yeğler.
İşte, İsraildeki bombalar evlere iniyor, çocuklara
iniyor, yaşlılara iniyor, sivillere iniyor ama ağır
sanayinin, çürüyen kapitalizmin ürettiği sera gazları,
karbondioksitler hem insanlara hem hayvanlara hem Nazım Hikmetin
dediği gibi ota, ete, süte ölüm yağdırıyor! Böyle bir
dünyada, bu dünyaya karşı sorumluluğumuz özellikle de
yarına, çocuklarımıza karşı sorumluluğumuz
karşısında çevre bilincinin 21inci yüzyılın en temel
hak ve hürriyetlerinden olduğu kaygısıyla bu sözleşmeyi
AKPnin, iktidarının yedinci yılında Meclise getirmemesi
gerekirdi, birinci yılında gelmeliydi. Avrupa Birliği müzakere
süreci dayatmadan gelmeliydi. Biz burada olmayacaktık ama sizler onu
çıkardığınız ve onayladığınız için
gurur duyacaktınız. Bugün geç oldu. Hani bizde bir deyimdir geç
olsun temiz olsun diye. Geç olsun da temiz olsun havalar diye elbette biz de
bu sözleşmeye destek vereceğiz ama birkaç konuya değinmeden
geçmeyeceğiz.
Şimdi, Japonya bu konuda en duyarlı, karbondioksit
konusunda, sera gazları konusunda, üretimi konusunda önde gelen bir ülke
yani onun tedbir almasına gerek yok ama tedbir alması gereken ülkeler
var, bunların başında Amerika geliyor. Amerikadan sonra kim
geliyor? Avrupa Birliği geliyor. Avrupa Birliğinde ağır
sanayi yaygın. Avrupa Birliğinin bu sorundan sıkıntı
yaşadığını göz önüne aldığımız
zaman, onların dayatmasıyla bu sözleşmenin de Meclise gelmesi,
bizim aslında çevre konusunda
duyarsızlığımızın işaretidir. Ben, bu
süreçlerin, bu tartışmaların yapıldığı
başlara bir dönmek istiyorum.
Küresel ısınmayla ilgili tezler aslında 988de
ABDde yapılan toplantılardan sonra yankı buluyor.
İlginçtir, karşı olan ABDde bu tartışmalar
başlıyor. Zaten garip ülke Amerika. Dikkat edin işçi
sınıfı hareketine, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe. Çok
önemli günler, bakıyorsunuz hep Amerikadaki hareketliliklerden
kaynaklanmış, dünyada Birleşmiş Milletler günü olarak
kutlanıyor. Ama nedense sonra Amerika bunları
bırakmış, unutmuş, şimdi onlara karşı
çıkıyor.
NASAya bağlı olarak çalışan iklim uzmanı
James Hansen 88de katıldığı bir toplantıda sera
gazlarının etkilerinden bahsederken, kuraklıkların,
sellerin ve daha farklı doğal olayların artma
olasılıklarını göz önüne seriyor. Hansen bu
konuşmayı yaparken -doğanın bir azizliği mi, ne
diyelim- ABDde yılın en sıcak günüymüş ve Orta Batı,
tarihinin en kurak dönemlerinden birini yaşıyordu. O ana kadar
herhangi bir sıcaklık değişimini kesin olarak kabul etmeyen
bilim adamları, hükûmetler ve ABD yönetimi, olayın ABDde
gerçekleşmesinin büyük etkisiyle sıcaklık değişimini
kabul etmekle kalmadı, bunun küresel bir ısınma olduğunu da
görünürde kabul etti. Vandana Shivanın da dediği gibi -bu veriler
beş altı yıl öncesine denk geliyor- Bundan üç yıl önce
Etiyopya ve Sudanda binlerce kişinin açlıktan ölmesi kuzey hükûmetlerinin
çölleşmeyi ve kuraklığı acil küresel çevre sorunları
olarak değerlendirerek harekete geçmeleri için yeterli
olmamıştı. Ne de olsa ölümler Afrikada,
dışarılarda bir yerlerde olmuştu. Tıpkı
Ruandada 300 bin, 500 bin, 1,5 milyon insan katledilirken dünyanın
seyretmesi gibi bir şey veya Sudanda veya Ugandada
Evet, yine böylesi bir durum ne yazık ki fakir ülkeleri,
Afrika ülkelerini, üçüncü dünya ülkelerini vuruyor. Oysaki bu iklim
değişikliğine, kuraklığa neden olan ülkeler
gelişmiş ülkeler; onlardan kaynaklanıyor, doğanın
dengesi değişiyor.
Fosil yakıt kullanımına, kömürden santraller
kurulmasına Türkiyede de son zamanlarda özen gösteriliyor. Burada da bir
gariplik sezinlemiyor musunuz arkadaşlar? Yani Şırnak ilinde
kömür çok. Kömür çok olduğu için kömür santralleri hemen bir iki tane
kurulmuştu, şimdi her yere birer ikişer tane kurulması söz
konusu. Ne ilginç bir tesadüf ki biz Kyoto Sözleşmesini burada
görüşürken Hükûmet harıl harıl kömür dağıtmakla
meşgul! Havamızı berbat ediyorsunuz arkadaşlar! Berbat
ediyorsunuz ve bu çevre hakkıyla hiç bağdaşmıyor.
Ankaranın silüeti gri oldu. Camilerin minareleri gözükmez oldu bu
silüetten, bu gri dumanlardan dolayı.
Bakın, Şırnakta kömürden enerji üretmeyin. Gelin,
size bütün dağlarda rüzgâr enerjisi bahşeden bir doğa var,
güneş enerjisi bahşeden bir doğa var. Tanrı,
ırmaklarının büyük çoğunluğunu Şırnak iline
vermiş. Gelin Botana, Hezile, Habura, istediğiniz kadar ırmak
var oralarda. O ırmakların üzerine küçük küçük hidrolik santraller
kurarak ülkenin enerjisini karşılayabilirsiniz ama Dicle Vadisini
bir santrale mahkûm edip yıkmayın, Fekayi Tayranın evini sular
altında bırakmayın. Asur Kulelerini, Timurun pençelerini, Kelha
Alodinoyu, kasrını ve şu an Kültür
Bakanlığının tamir ettiği Mahmut Han Köprüsünü Kasrik
Boğazında, Kasrik Kalesini, Asurluların duvarlara
işlediği kabartmaları, o güzelim ülkenin topraklarını
böyle heder etmeyin. Oradan bütün doğayı sular altında
bırakarak iklim değişikliklerine sebep olurken, bu iklim
değişikliklerinin çevre felaketleri üzerindeki etkilerini de göz
önüne alın. Çevre politikası öyle, tek bir ülke, ABD
dayattığı için, Avrupa Birliği istediği için
imzalanacak sözleşme değil. Çevre politikası öyle ki, içten gelir,
ruhtan gelir; iman gibi bir şeydir, iman etmek gibi bir şeydir,
inanmaktır, vicdandır, vicdanın sesidir arkadaşlar.
Bakın, çok asırlar önce, 1800lerde, yine değerli
hava için ne diyor Kızılderili şef: Hava Kızılderili
için değerlidir çünkü her şey aynı nefesi paylaşır.
Hayvanlar, ağaç, adam, hepsi aynı nefesi paylaşır. Nefes
aldığı hava, beyaz adamın dikkatini çekmiyor gibi. Pek çok
günden sonra ölen adam gibi kötü kokuyla uyumuş. Ama eğer size
topraklarımızı satarsak, havanın bizim için değerli
olduğunu hatırlamalısınız, çünkü hava,
sağladığı tüm yaşamla aynı ruhu taşır.
Tabii ki tarihinde Orta Asyadan kuraklık nedeniyle göç edip Anadoluya,
Karadenizden Viyana kapılarına yürüyen anlı şanlı bir
millet olarak kuraklığın ne olduğunu herhâlde en iyi sizler
bilirsiniz. Kuraklık nedir? 7 derece
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Bizler de, bizler
HASİP KAPLAN (Devamla) Sayın muhalefet, AKP Hükûmeti
her şeyi bildiği için sizler dedim.
Şimdi, 6-7 derece oynama ne demek biliyor musunuz?
Antalyanın, Mersinin, Alanyanın, Fethiyenin, Marmarisin, mavi
turların ne olacağı anlamını taşıyor biliyor
musunuz 6-7 derece sıcaklık? Yakın tarihe bilim adamları
bir zaman dilimi koyuyor, 5,7 derece artış ihtimali var. Evet, biz bu
ihtimal otuz sene, kırk sene, elli sene olsun önemli değil ama
yarına, torunlarımıza karşı bir sorumluluğumuz
olması lazım çocuklarımıza olmasa bile.
Şimdi, böyle bir sözleşmeyi elbette ki akademisyenler,
bilim insanları çok yönüyle değerlendiriyor. Evet, sera gazı
miktarı yüzde 5e nasıl çekilecek? Endüstriden, motorlu
taşıtlardan, ısıtmadan kaynaklanan sorunlar, daha az
enerjiyle ısınma nasıl olacak? Atmosfere bırakılan
metan, karbondioksit ve bunların oranındaki düşüş ve
bunların alternatif enerji politikaları neler olacak? Fosil yakıtlar
neler olacak? Termik santrallerden güneş enerjisine neler yaşanacak?
Bunların hepsi bir bütün, ekonomik, sosyal, siyasal, toplumsal
boyutlarıyla ele alınması gereken çok çok önemli konular, ama
geç de olsa bu Kyoto Protokolünün imzalanmasını önemsiyoruz. Bu
kömür dağıtımınıza ne derece etkisi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bu Kyoto Protokolünden sonra kömür
dağıtımınızın bu sözleşmeye ne kadar
takılabileceğini merakla izleyeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.23
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.35
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 53üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
268 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Komisyon yok.
BAŞKAN Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.36
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.41
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 53üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
268 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz sırası
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Nazmi
Haluk Özdalgaya aittir.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HALUK ÖZDALGA (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin bir parçası olan
Kyoto Protokolünün kabul edilmesi hakkındaki kanun tasarısı
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Önümüzde bulunan Kyoto Protokolü pek çok bakımdan büyük önem
taşıyan bir uluslararası anlaşmadır. Her şeyden
önce şuna dikkat çekmek istiyorum: Bugün, uluslararası diplomaside ve
uluslararası platformlarda gerçekten üzerinde en çok
tartışılan iki konu olduğu söylenebilir uluslararası
iş birliğinde. Bunlardan birincisi terörle mücadele ise ikincisi
iklim değişikliğine karşı yürütülen mücadeledir.
Kyoto Protokolünü yüce Meclisimiz uygun bulur da onaylarsa
Türkiye uluslararası iklim değişikliği mücadelesi içinde
bugüne kadar olduğundan çok daha üst düzeyde ve çok daha etkili bir
konumda katkı yapmak fırsatına, imkânına
kavuşacaktır ve kendisine yakışır düzeyde katkı
yapan bir ülke durumuna gelecektir.
Bilindiği gibi iklim değişikliği mücadelesi,
bu uluslararası mücadele, Birleşmiş Milletler koordinasyonu
altında yürütülmektedir. Bu mücadelenin temel dokümanı, ana
dokümanı ise İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesidir. Bu sözleşme 1992 yılında kabul
edilmiştir ve Türkiye maalesef, ancak on iki yıl sonra, on iki
yıl gecikmeyle 2004 yılında bu sözleşmeye taraf
olmuştur. Kyoto Protokolü de bu ana sözleşme altındaki alt
dokümanlardan bir tanesidir. 2004 yılında ancak Türkiye taraf
olmuştur. Dolayısıyla buradan çıkan sonuçlardan bir tanesi
şu, hemen söyleyebiliriz: AK PARTİ 2002 yılında iktidara
geldiğinde Kyoto Protokolünü onaylaması ve taraf olması zaten
hukuken mümkün değildi. Çünkü, onun esas dokümanı olan İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi henüz
onaylanmamıştı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından.
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ana
dokümanın amacı iklim değişikliğine neden olan sera
gazlarının azaltılmasıdır. Ama bu sözleşmenin
içinde somut ve bağlayıcı müeyyideler yoktur. Somut ve
bağlayıcı müeyyideler o sözleşmenin alt
dokümanlarından olan Kyoto Protokolü tarafından getirilmiştir.
Bu tabii, çok önemli bir husustur. Somut ve bağlayıcı emisyon
getiren doküman ve o nedenle, Kyoto Protokolü, âdeta ana sözleşmeden daha
ünlü, daha üzerinde konuşulan, tartışılan bir doküman
hâline gelmiştir.
Kyoto Protokolü, 2005 yılında yürürlüğe
girmiştir, daha önceki çalışmalardan sonra ve 2008
yılında da Hükûmetimiz, bir yasa tasarısıyla Kyoto
Protokolüne katılmayı uygun bulmuştur, Türkiye Büyük Millet
Meclisine bu tasarıyı sevk etmiştir.
Kyoto Protokolü, esas itibarıyla, ülkelerin sera gazı
salımlarına sınırlar getiriyor fakat burada çok sık
karşılaştığımız bir durum var:
Yanlış anlama ve yanlış yorum. Bu, sadece o protokolün
ekindeki bir liste (B) var, o liste (B)de adı zikredilen, belirtilen
ülkelere bu yükümlülüğü getiriyor ve burada otuz dokuz tane ülke var; otuz
dokuz tane ülke var ve Türkiye ve dünyanın pek çok ülkesi bu listede yok.
Dolayısıyla Türkiye, Kyoto Protokolünü imzaladığında
ve taraf olduğunda, bir emisyon indirim yükümlülüğü alması söz
konusu değil. Bu konuda hâlâ devam eden fakat giderek azalan bir
algılama yanlışlığı var. Bu asgari düzeye geldi
ama hâlâ devam ediyor. Mesela çok yakın bir tarihte bir işveren
kuruluşumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki zannediyorum bütün
milletvekillerine bu doğrultuda bir mektup gönderdi. Bu doğrultuda
yapılan her yoruma, her yaklaşıma ben hemen cevap vermeye çalışıyorum,
cevap veriyorum Nedir bu sizin iddialarınızın
dayanağı? Böyle bir şey yoktur. diye ikna etmeye
çalışıyoruz. Bunda bir yol aldık ama hâlâ devam ediyor
kısmen de olsa.
Peki, o zaman, Türkiye, Kyoto Protokolünü
imzaladığında eğer bir somut indirim yükümlülüğü
almayacaksa niçin taraf oluyor? sorusu var. Tabii, arzu ederdi ki Türkiye daha
önce taraf olsun buna çünkü eğer olsaydı yine yükümlülük
almayacaktı fakat buna mukabil o protokoldeki bazı avantajlardan
faydalanma imkânına sahip olacaktı, şimdi bu avantajlar da söz
konusu değil.
Peki, o zaman niçin taraf oluyoruz? Şundan dolayı, tabii
birçok gerekçesi var ama zannedersem en önemli gerekçe şu:
Uluslararası iklim değişikliği mücadelesi, Kyoto Protokolü,
benden önce söz alan arkadaşlarımızın da belirttiği
gibi, 2012 yılı sonunda son bulduğunda, 2013 yılı
başından itibaren bu mücadele son bulmayacak, başka bir
uluslararası anlaşma çerçevesinde devam edecek. Belki bunun adı
Kopenhag protokolü olacak. Çünkü bu uluslararası anlaşmanın ne
Türkiyeye ne de dünyanın başka ülkelerine hangi yükümlülükler
getireceğini bilmiyoruz. Bu anlaşmanın çerçevesi dahi, ana
yapısı dahi henüz ortaya çıkmadı. Fakat bu açıdan
içinde bulunduğumuz yıl fevkalade önemli. 2009 yılının
Aralık ayında Kopenhagda bir uluslararası konferans toplanacak
çok önemli ve dünyada herkesin beklentisi, bu Kopenhag konferansında 2013
başından itibaren ülkelerin iklim değişikliği
çerçevesinde, iklim değişikliğiyle mücadele çerçevesinde
alacağı yükümlülükler aşağı yukarı belli olacak.
Tabii, o tarihte, Aralık 2009 tarihinde o konferansta belli
olacak ama ondan önce, o konferansa giderken, içinde bulunduğumuz aylarda
başka bir dizi uluslararası toplantılar yapılıyor.
Benim hatırladığım kadarıyla, şu anda en az iki
tane Almanyada yapılacak, Berlinde. Türkiye bu çalışmalara, bu
müzakerelere Kyoto Protokolüne taraf olursa daha etkili bir şekilde oy
hakkı, söz hakkı olan bir ülke olarak katılacak ve 2013
başından itibaren yürürlüğe girecek bu önemli rejimle ilgili
kendi çıkarlarına uygun bir pozisyon alma imkânına daha kuvvetli
şekilde sahip olacak.
Burada iki noktanın altını çizmek istiyorum, hatta
belki üç:
Birincisi: Kyoto Protokolünü imzalarsak orada daha güçlü bir
şekilde olabileceğiz, sesimiz ve oyumuz olacak.
İkincisi: O müzakerelerde uluslararası hukukun bir
gereği olarak bizim uygun bulmadığımız hiçbir
yükümlülüğü bize dayatmaları mümkün değildir, aksine biz
eğer o müzakerelerde oy ve söz sahibi bir taraf olarak bulunamazsak bizim
risklerimiz daha fazla olacaktır.
Nihai olarak üçüncüsü de şu: O sözleşme -adı ne
olacaksa- netice itibarıyla yine Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecektir
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde hepimizin, sizlerin müzakeresi ve uygun
bulması sonucunda Türkiye ona taraf olacaktır; bu da bir başka
önemli konudur.
Özet olarak, iklim değişikliği mücadelesinde
Türkiye'nin izlemesi gereken en akıllı yol şu şekilde
ortaya çıkmaktadır zannedersem: Kyoto Protokolünü onaylamasıyla
Türkiye -eğer yüce Meclisimiz uygun bulursa- 2012 sonuna kadar herhangi
bir emisyon azaltma yükümlülüğü almayacaktır fakat 2013
başından itibaren yürürlüğe girecek rejimle, uluslararası
rejimle ilgili olarak oy ve söz sahibi olarak kendi menfaatlerini daha etkili
bir şekilde koruyabilecek bir pozisyona gelecektir. En önemli durum bu.
Bir önemli noktaya daha değinmek istiyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi eğer Kyoto Protokolünü onaylama istikametinde bir irade
ortaya koyarsa iş bitmemektedir, aslında iş ondan sonra
başlamaktadır ve yapılacak pek çok şey vardır
önümüzde, pek çok çalışma vardır. Hâlen bu çalışmalar
da zaten devam etmektedir, henüz sonuçlanmamıştır ama yoğun
bir şekilde devam etmektedir. Bunlardan bir tanesi, özellikle Türkiye'nin
2012 sonrası, 2013 başından itibaren yükleneceği müzakere
pozisyonunun oluşturulmasıdır, bir müzakere stratejisinin
belirlenmesidir. Bu konuda başta Çevre Bakanlığımız ve
Dışişleri Bakanlığımız olarak yoğun
çalışmalar zaten devam edegelmektedir. Bunların bir nihai
şekle getirilmesi gerekecektir. Ayrıca bu müzakerelerde zannedersem
bir müzakere organizasyonun da etkili bir şekilde kurulmasında fayda olacaktır.
Mesela belki bir müzakereci atanması gibi.
İkinci olarak: Burada gruplar adına söz alan bazı
konuşmacı arkadaşlarımızın da değindiği
gibi, kesinlikle bu konuda bizim kurumsal yapımızı
güçlendirmemiz gerekiyor. Bu konuda da özellikle Çevre Bakanlığımızda
başlamış ve devam eden çalışmalar vardır. Bu
kurumsal yapımızı yavaş yavaş, sürekli görev yapan
belki özerk belki yarı özerk bir iklim değişikliği kurumuyla
neticelenecek şekilde düşünmemizde ve planlamamızda çok yarar
vardır diye düşünüyorum ve öyle görüyoruz ki
yaşadığımız tecrübelerden kamuoyunun çok daha güçlü
bir şekilde bilgilendirilmesi gerekmektedir. Yeterli sayıda -bu çok
önemli bir konudur- bir uzman istihdamına gidilmelidir ve Türkiye iki yüz
civarındaki -şu anda yüz seksen küsur ama iki yüze yaklaşacak-
ülkeyle başta Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve
Ek-I dışı ülkeler dediğimiz gelişmekte olan ülkelerle
de diyaloğunu çok yoğun bir şekilde sürdürmek durumundadır
bu konuda.
Bir başka önemli konuya işaret etmek istiyorum: Belki
arkadaşlarımızın bir bölümü izlemiştir Amerika
Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği Aralık 2008 ayında
çok önemli bir karar aldı -buna aslında ne Türkiye kamuoyunda ve
bence başka yerlerde de yeterince dikkat edilmiyor- o da şu: 2050
yılına dönük bir karar. Şimdi 2050 yılında hem Amerika
Birleşik Devletleri hem Avrupa Birliği dediler ki: Biz sera
gazı emisyonlarımızı 1990 yılı seviyesinin yüzde
80 altına indireceğiz, yüzde 20sine indireceğiz. Yani 1990da
100 ise 2050de 20ye getireceğiz bu emisyonları. Tabii, birçok kimse
bunu şöyle değerlendiriyor: 2050 yılına daha çok var. 2050
yılına kadar Ya ben ölürüm ya padişah ölür ya at ölür.
hikâyesi gibi de düşünenler var ama öyle değil. Bunun önemi şuradan
geliyor: Bu yüzde 20ye düşecek emisyonlar 2050 yılında
birdenbire gerçekleştirilecek bir hedef değil. 2050 yılına
kadar dünyanın bütün sanayileşmiş ülkeleri bugünden itibaren her
yıl adım adım emisyonlarını indirecekler
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) 2050de fosil yakıt kalmayacak.
HALUK ÖZDALGA (Devamla) Evet.
ve hedeflenen karbonsuz bir toplum, karbonsuz bir enerji üretimi,
yeni teknolojiler, yepyeni teknolojiler. Bunu büyük ölçüde başaracaklar
diye ben tahmin ediyorum. Bunu başaracaklar.
Buna şunun için değindim: Uluslararası iklim
değişikliği mücadelesi ve bu emisyonların kontrolü işi
aslında artık, bir çevre konusunu aşmıştır ve
yeni teknolojiler, yeni enerji biçimleri, yeni üretim biçimlerine doğru
kayan fevkalade önemli bir konudur. Eğer Kyoto Protokolüne Türkiye taraf
olursa bu yeni gelişmelerin de dışında kalmama, bir
parçası olma şansına da Türkiye kavuşacaktır. Söz
konusu olan -altını çizerek söylüyorum- bir sanayiye filtre takmak,
arıtma tesisi koymak, bacalara filtre takmak konusu değildir; yepyeni
bir üretim, enerji, yeni bir üretim ilişkilerine doğru bir
kayışın başlangıcı olarak da görülebilir diye
düşünüyorum.
Burada daha önce söz alan arkadaşlarımızın
-değişik parti grupları adına- önemli görüşleri,
eleştirileri oldu, açıklamaları oldu; kendilerine çok
teşekkür ediyorum bu katkılarından dolayı ama ben onlarla
ilgili bir iki açıklama yapma ihtiyacını hissediyorum. Hemen
şunu söyleyeyim: Bir kere hedef, biraz önce söylediğim gibi Biz
imzalayalım, sonra yükümlülüklerimizi hesaplayalım. diye bir
şey söz konusu değil çünkü yükümlülükler daha ortada yok, bu
müzakereler sırasında ortaya çıkacak ve kamu
kuruluşlarımızın da, Türkiye'nin de bu konuda hiçbir
hazırlık yapmadığı görüşüne tamamen katılmak
zor, pek gerçek payı yok; hem Çevre
Bakanlığımızın hem Enerji
Bakanlığımızın hem diğer
bakanlıklarımızın, Çevre, Enerji ve Ulaştırma
Bakanlığımızın pek çok çalışması var. Mesela
bunlardan birkaç tanesine kısaca değineyim.
Bu konuda en önemli unsur enerji. Enerjide, 2002 yılında
Türkiye'de rüzgâr enerjisinden üretilen enerji hemen hemen
sıfırdı. Avrupaya baktığınız zaman,
Avrupada 36ncı, 37nci sıradaydı, yani Türkiye sonuncuydu.
Bugün Türkiye'de rüzgâr enerjisinden yaklaşık 500 megavat kurulu güç
üzerinden enerji üretiyoruz ve Avrupada Türkiye 13üncü sırada rüzgâr
enerjisinde; inşallah, Türkiye rüzgâr enerjisinde Avrupanın ilk
5ine girecek, çalışmalar bu yönde.
Benzer bir şekilde, Enerji
Bakanlığımızın taşıtların emisyonuyla
ilgili yoğun çalışmaları var.
Çevre Bakanlığımıza gelince, ben şunun da
altını çizeyim: Konuşabildiğim, temas edebildiğim
bütün arkadaşlarımıza, ben elimizdeki bütün imkânları ve bu
açıklamaları, bilgi vermeyi olabildiğince her zaman yapmaya
hazır olduğumuzu hep söyledim. Bakın, benim elimde küçük bir
liste var. Çevre Bakanlığımızın pek çok
çalışması var, ama bunlardan bir tanesine değineyim. Kyoto
Protokolü ve küresel ısınmayla ilgili sadece 2008 yılında
yapılmış önemli yedi tane çalışması var. Sadece
2008 yılında yapılmış.
Nedir bunlar: Kyoto Protokolü esneklik mekanizmaları ve
diğer uluslararası emisyon ticareti konusunda çalışma,
İklim Değişikliği Raporu, Türkiye'nin İklim
Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Artırılması
Projesi, bunun gibi yedi tane, sekiz tane proje sadece 2008 yılında
yapılmış. Bunlara ayrıntılı olarak girmek
istemiyorum, zaman sınırlı.
Tabii, bu konuda Rakamlar uçuşuyor. deniliyor Kyoto
Protokolünün Türkiyeye maliyetiyle ilgili. Doğru. Kyoto Protokolü
işi bir şehir efsanesine döndü, çok yanlış bilgiler
uçuşuyor; biz bunları önemli ölçüde düzelttik, ama hâlâ az miktarda
da olsa uçuşmaya devam ediyor.
Güçlü bir veri tabanı oluşturulması istikametinde
çalışmalar var.
Bir önemli konuya değinmek istiyorum: Bu, karbon ticareti.
Çok şey var aslında, hepsine değinemedim. Tabii, Kyoto
Protokolünü yüce Meclisimiz kabul ettiğinde, karbon ticaretiyle ilgili bir
karar almış olmayacağız. Türkiye, bu konuyla ilgili yasal
düzenlemeleri yaptığında, tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisinin
önüne kuşkusuz ki gelecek, ama burada şöyle bir konu var, bu, çok
önemli bir konu: İklim değişikliğiyle mücadele, başka
her konuda olduğu gibi, önemli bir finansal kapasite gerektiriyor, kaynak
gerektiriyor, parasal kaynak gerektiriyor. Karbon ticaretinin arkasında
yatan görüş bu. Çok daha yüksek miktarda özel sermayenin küresel iklim
değişikliğiyle mücadele işine angaje edilmesi,
sokulması hedefleniyor. Tabii, bunun sakıncaları olduğu
ileri sürülebilir, ama netice olarak çok önemli avantajlar ve kazanımlar
getireceğini de dikkate almak gerekiyor diye düşünüyorum. Tabii, bu,
bugün vereceğimiz bir karar değil. Dediğim gibi, Türkiyede ve
dünyada bu konuda değişik görüşler ileri sürülüyor.
Son olarak bir konuya daha işaret etmek istiyorum:
Türkiyenin, pek çok konuda Amerika Birleşik Devletlerini ve Avrupa
Birliğini hedef aldığı ve onların gösterdiği
işaretlere göre onların arkasından gittiği ifade edildi.
Eğer, Meclisimiz bu Kyoto Protokolünü uygun bulur da onaylarsa
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HALUK ÖZDALGA (Devamla)
biz Amerikanın önüne
geçeceğiz, bu sefer Amerika bize bakarak, bizim arkamızdan gelerek
hareket edecek diye düşünüyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sondan birinci
olacağız!
HALUK ÖZDALGA (Devamla) Evet, evet
Ben, süremin de sonuna geldim. Çok kısa bir noktaya
işaret etmek istiyorum, daha ayrıntılı olarak
değinecektim ama eğer Meclisimiz uygun bulur da Kyoto Protokolünü onaylarsa
hukuki süreç şöyle olacak: Dışişleri
Bakanlığımız ilgili belgeleri Birleşmiş
Milletlere gönderecek. Birleşmiş Milletlere gönderirken bu belgeleri
2002 yılında toplanan bir Marakeş Konferansı var. Bu
Marakeş Konferansında Türkiye'nin özel ve özgün koşulları
olduğu altı çizildi ve vurgulandı. Benim temennim,
Dışişleri Bakanlığımız da bu onay
belgelerini Birleşmiş Milletlere gönderirken onay yazısında
bu Marakeş kararına -çünkü Türkiye'nin çok önemli ölçüde
menfaatinedir- atıfta bulunursa çok isabetli olacaktır, çok yerinde
olacaktır. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu söz konusu Marakeş
kararını dikkate alarak -çünkü Türkiye'nin özel
koşullarının ve özgün koşullarının
vurgulandığı bir karar bu- değerlendirerek iradesini ortaya
koyacağını düşünüyorum, öyle değerlendiriyorum.
Çok teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özdalga.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına
Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz.
Sayın Cengiz, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa üzerinde tekrar söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, gerçekten çok önemli bir
uluslararası anlaşma ve protokolü burada görüşmekteyiz.
Gerçekten önem verdiğimiz bir protokol ve dünyanın gelecekteki
küresel bir tehditle karşı karşıya kalacağı bir
durumda savaşla ilgili ve buna karşı alınacak önlemlerle
ilgili uluslararası bir düzenlemeyi burada tabii ki
tartışıyoruz ama tabii ki biraz önce bahsettik, Hükûmetimiz de
bu konuda hazırlıklı olmadığı gibi, Meclisimizin
de çok hazır olmadığını, bu konuda neler yapmamız
noktasında da hâlâ sıkıntılarımızın
devamı olduğunu görüyoruz.
Özellikle biz, iş dünyasıyla, bazı sektörlerle,
özel sektörle, çevrecilerle yapmış olduğumuz görüşmeler
sonucunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına da bir değerlendirme
yaptık. Şu konularda özellikle şu soruların ve şu
şüphelerin mutlaka aydınlanması ve bunların dile
getirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu sorularımızı ve
şüphelerimizi, çekincelerimizi maddeler hâlinde sizlere arz edip
değerli bakanlarımızdan da bu konuda neler
yapılabileceğini beklemek istiyoruz.
1) Kyoto Protokolü 2008-2012 yılları arasını
kapsamakta ve 2012 yılından sonra taraf ülkeler, çerçevesi yeniden
belirlenecek olan yeni şartların, yaptırımların ve
kuralların geçerli olacağı ikinci anlaşmayı müzakere
edeceklerdir.
a) Bu süreçte gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin
konumları ve bağlayıcı unsurları neler olacaktır?
b) Bu süreçte farklı haklara ve özgün koşullara sahip
olan ülkeler kendilerine tanınan bu özgün haklarını ve
koşullarını sürdürebilecekler midir?
2) 2012 yılına kadar özgün koşullara sahip olan
ülkemiz, 2012 yılı sonrasında sera gazı salımında
azaltım kriterleri ve yaptırımları sonucunda o zamana kadar
adaptasyonunu tamamlayamayan, yeni ve temiz enerji teknolojilerini kullanmayan,
gelişme ve ilerleme sürecinde olan ülkemiz sanayi ve enerji sektörü bu
aşamada bir duraklama ya da gerileme dönemi
sıkıntılarıyla karşı karşıya
kalabilecekler mi?
3) Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler
arasında mutabakata varılmayan;
a) Karbondioksit ve diğer sera gazı
emisyonlarının azaltımlarına yönelik yükümlülüklerin
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki
paylaşımı,
b) Gelişmiş olan ülkelerden gelişmekte olan
ülkelere olan maddi kaynak ve teknoloji transferleri,
c) Gelişmiş ülkeler tarafından gelişmekte olan
ülkelere yapılacak olan kaynak aktarımlarının ne
şekilde ve nasıl yapılacağının belirlenmesi.
İşte bu anlaşmazlıklar göz önünde
bulundurularak 2012 yılına kadar çözüme kavuşturulabilecek midir
bunlar? Yoksa, 2012 yılı ve sonrasında, şimdi olduğu
gibi, müzakere ve tartışmalarla mı bu Kyoto Protokolü süreci
devam edecektir? Dünya ülkelerinin ortak karar ve eylem birlikteliğini
sağlama noktasında kaygılar devam etmektedir. Bu
anlaşmazlıklar göz önünde bulundurularak 2012 yılı ve
sonrasında da kargaşa ve kaos devam edecek midir?
4) Türkiye Cumhuriyeti 60ıncı Hükûmeti,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü Taraflar Konferansı ve Taraflar
Buluşmasında alınan kararlar çerçevesinde 2012
sonrasının sanayi gelişimi, temiz teknoloji ve ileri teknolojiye
dönüşüm ve değişim maliyeti hesaplarını
yapmış mıdır? Bunun ülkemize, sanayici ve iş
dünyasına, ilgili sektörlere ve insanımıza getirdiği mali
külfet nedir? Somut maliyet hesapları var mıdır? Bu konuda ülkemiz
ekonomik ve teknolojik destek alacak mıdır? Bu sürecin ekonomik faturası
kimlere, ne zaman, nasıl ve hangi yollarla ödenecektir?
5) Kyoto Protokolü ve 2012 sonrası süreç, devletimizin ilgili
kurum ve kuruluşları, üniversite ve akademik çevreleri, odalar,
sanayiciler, girişimciler, medya ve kuşkulu sektör temsilcileriyle, iktidar
ve muhalefet partileriyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne kadar
tartışılmıştır, ne kadar
sorgulanmıştır, bunlar üzerinde ne kadar mütalaalar
olmuştur ve bilim dünyasının da bu tasarıya
katkısı neler olmuştur veya sorulmuş mudur? Ortaya somut bir
kanaat Hükûmetçe konulmuş mudur?
İşte bu sorularımız karşısında
ve bu soruların devamı olarak şunu ifade etmek istiyorum: Yoksa,
dünya ülkeleri imzaladı diye ülkemiz gerçekleriyle, dinamikleri göz önüne
alınmadan, somut veriler üzerinden hiç kimseyle mütalaa edilmeden, özgün
koşullarımız ortaya konmadan, bir yol haritası ve
stratejisi belirlenmeden acaba meçhule giden dünya trenine son dakika biletsiz
binmek için bir fırsat mı yakaladık diye aklımıza bir
soru gelmektedir.
İşte, Sayın Bakanım, değerli milletvekili
arkadaşlar; bizleri düşündüren bu beş tane soru üzerinde mutlaka
durulmalıdır. Bu sorularımızın irdelenmesi gerekirdi.
Bu yasa tasarısı Meclise gelmeden önce de burada veya üniversite
camiasında, bilim platformlarında, sivil toplum örgütlerinde, iş
dünyasında, özellikle sektörlerde bu
tartışılmalıydı. Bugün en çok etkilenecek sektörlerden
birisi enerji sektörüdür, çimento sanayisidir, demir çelik sanayisidir,
endüstri kollarıdır ve diğer sanayiler bunlardan en çok
etkilenecek kuruluşlardır. Bunlarla ilgili acaba, tabii ki Türkiye
genelinde tarımdan sanayiye, aynı zamanda turizm sektöründen
diğer sektörlere kadar ülkemizin Kyoto Protokolü ve 2012 sonrasında
alacağı riskin ve yükümlülüğün maliyeti, faturası sektörel
bazda ne olacaktır, nasıl olacaktır, sektörler bu faturayı
nasıl ödeyecektir? Türkiye genelinde risk analizimiz var mı? Yok.
Enerji sektöründe var mı? Yok. Demir çelik sektöründe var mı? Yok.
Çimento sektöründe var mı? Yok. Diğer sanayi sektörlerinde yok,
turizm sektöründe risk ve etki analizleri yapılmamış; bilim
çevrelerince de bu yapılmamış. Almanyaya
baktığımızda altı ayda altı ülkenin risk
analizini yapmış. Devlet Planlama Teşkilatımız ve
ilgili sorumlular bu konuda hâlâ bir somut öneriyi ortaya
koyamamışlardır. Özellikle yapmış olduğumuz
Bakanlık ve Çevre Komisyonu görüşmelerinde hâlâ kurumlar
arasındaki bu anlaşmazlığın devam ettiğini
görmekteyiz. Özellikle Çevre Bakanlığı bürokratlarımız
iyi niyetli, bu konuya eğilmekteler ve Çevre
Bakanlığımızın bürokratları son yapmış
oldukları Poznan toplantılarındaki takiplerini de bize
aktardılar. Fakat bu bürokratlarımızın sadece gözlemleri
veya tespitleri ülkemizin bu protokole hazır olup olmadığı
noktasında bizi tatmin etmemektedir.
Önemli olan, ülkemiz 2012ye kadar hiçbir yükümlülük almamasına
rağmen, 2012ye kadar özgün koşulları tanımamıza
rağmen, 2012 sonrasında önümüze nasıl bir manzara
çıkacaktır, nasıl bir yükümlülük konacaktır? Bu, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin önüne konmalıdır, bu mutlaka bize
sonuçlanmalıdır.
Biraz önce Sayın Özdalga da burada konuşurken Avrupa
Birliği ve Amerika 2050 yılına kadar yüzde 80 indirim
yapacağını ifade etti. dedi. Ama Poznandan gelen
arkadaşlara baktığımızda, Amerika 2050 yılında
yüzde 50 indirim yapacağını orada söylemiştir.
Dolayısıyla hâlâ burada bir çelişki vardır.
Yine arkadaşlarımızın burada ifade ettiği
gibi, Kyoto Protokolü bir maliyet gerektiriyor. Bunun için de emisyon ticareti
gerektiriyor ve emisyon ticaretinin olması gerektiğini ifade ettiler.
Şimdi düşünün arkadaşlar, dünya bir savaşa gidiyor, küresel
tehditle karşı karşıya kalmış, bir savaşa
gidiyor. Yüz yetmiş yedi ülke imzalamış, ordularını
kurmuş, savaşa giderken diyorlar ki: Ya, biz yine aramızda
ticaret yapalım, hem savaşalım hem savaşa gidelim hem de
savaşırken ticaret yapalım, bu ticaretle de savaşın
maliyetlerini çıkartalım! Böyle bir yaklaşım, böyle bir
anlayış ve Kyoto Protokolünün de böyle bir yaklaşım içinde
dünyada bir çözüm yaratması mümkün değildir. 2012den sonra önümüze
gerçekten somut bir şeylerin gelebileceğini bugün ortaya
koymalıyız. 2012den sonraki faturayı bilmeliyiz, sektörler
bilmelidir. Özellikle enerji sektörü ve diğer çimento, demir çelik
sanayisi, ağır sanayi bundan ne kadar etkilenecektir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) Bundan etkilenmenin
sonucunda acaba Türkiyenin -gelişmekte olan, sanayisi gelişmekte
olan- işsizlikle savaştığı noktada bugün iş ile
çevreci arasında insanlarımız kalacak mı? Cüzdanı ile
çevrecilik alanında mücadele mi edeceğiz?
İnsanlarımıza iş, aş noktasında bir mücadele
içindeyken, acaba 2012 sonrasında bütün bu kuruluşlarımız
hazır olamadığı için, teknoloji transferini
yapamadığı için, finansını bulamadığı
için, sektörlerimiz bu adaptasyonu sağlayamadığı noktada
nasıl bir prosedürle, nasıl bir uygulamayla karşı
karşıya kalacaklardır?
Özellikle şunu da ifade etmek istiyorum: Buradan bütün
konuşmacılar -ben dâhil- Türkiye'nin özgün koşullarından
bahsediyoruz. Türkiye'nin özgün koşulları nedir, bunlar birer birer
bize anlatılsın. Türkiye özgün koşullarında neler
kazanmıştır, ne haklar elde etmiştir, bunu bilelim, özgün
koşullarımızı bilelim, biz de ona göre karar verelim
diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına
Uşak Milletvekili Nuri Uslu.
Buyurunuz Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NURİ USLU (Uşak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle
günümüzde uluslararası toplumların ve dünyanın en önemli
sorunlarının başında çevre sorunları gelmektedir. Bu
çevre sorunlarının içerisinde küresel ısınmaya
bağlı olarak oluşacak iklim değişikliklerinin
olumsuzlukları dünyamızda ve ülkemizde artık bir bir görülmeye
başlamıştır ve bu olumsuzlukları gören, bunu
değerlendiren geçmiş hükûmetler Birleşmiş Milletler Çerçeve
Sözleşmesine katılma kararı almışlardır. Bu
Çerçeve Sözleşmesine katılmamız aslında son derece
doğrudur. Niçin biliyor musunuz? Bir kere, Türkiye, coğrafi konumu
itibarıyla, jeolojisi itibarıyla, topoğrafyası
itibarıyla ve bitki örtüsü itibarıyla özellikle iklim
değişikliklerinden azami, en fazla etkilenecek olan ülkelerin
başında gelmektedir. Onun için, dünyadaki iklim
değişikliklerinden, olumsuzluklarından en az etkilenmek için
dünya devletleriyle aynı masaya oturup geleceğimizi görüşmemiz
doğru olmuştur.
İkincisi: Dünyada ve ülkemizde sürdürülebilir bir
kalkınmayı, sağlıklı bir yaşamı,
sağlıklı bir çevreyi oluşturabilmek için yine
uluslararası devletler ile beraber değerlendirmek mecburiyetindeyiz.
Bizim ülkemiz bir dünya ülkesidir. Bir kere, çevre sorunları,
sınırı olmayan, kanunu olmayan ve hiçbir sınır ve
kanun da tanımadan birbirini etkileyen ve olumsuz sonuçlar ortaya
çıkaran sorunlardır. İşte bu sorunların neticesinde
ülkelerde sosyal, ekonomik sorunlar ortaya çıkmakta, çölleşme,
göçler, kıtlık gibi olumsuzluklar karşımıza
gelmektedir. İşte Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin amacı da
şudur: İnsan kaynaklı sera gazı emisyonlarının
azaltılması ve sınırlandırılmasını
önermektedir. Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine aslında diğer
dünya devletleri 1994 yılında yürürlüğe girmiş ve üye
olmuşlarken maalesef o tarihten bu tarafa AK PARTİ Hükûmeti iktidara
gelene kadar, 2004 yılına kadar onlar bu sözleşmeye taraf
olmamışladır. Niye geç kaldınız? diyen
arkadaşlarımıza cevabımız budur.
1995 yılında Berlinde 1inci Taraflar Konferansı
toplanıyor ve burada şöyle bir karar alınıyor, deniliyor
ki
2000 yılından sonra belirli bir zaman dilimi içerisinde sera
gazı azaltımını ve
sınırlandırılmasını belirliyorlar. 1997
yılında da Japonyada Kyoto kentinde 3üncü Taraflar
Toplantısı yapılıyor. İşte bu taraflar
toplantısında da artık, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi doğrultusunda ortak
eylem yapılmasına, ortak kararlar alınmasına ve bu Kyoto
Protokolünün genel çerçevesinin çizilmesine karar veriliyor ve orada aynı
zamanda Kyoto Protokolünü kabul ediyorlar ve Kyoto Protokolü üyelerini de protokole
uymaya davet ediyorlar.
1998 yılında New Yorkta protokol imzaya
açılıyor. 2001 yılında Fasta, Marakeşte yapılan
toplantıda, Türkiye aslında gözlemci olarak bu toplantılara
katılırken, orada Türkiyeye aslında çok önemli bir katkı
yapılıyor. Türkiyenin özgün şartlarını
düşünerek, Türkiyeyi belli bir kategoriye alıyorlar. İşte
bundan sonra, 2005 yılında Kyoto Protokolü yürürlüğe giriyor, o
zaman 55 ülke taraf oluyor. Şu anda, 2008 yılı sonu
itibarıyla 181 ülke taraf olmuş, AB ülkeleri taraf olmuş ve
Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye, Afganistan, Çad, Irak, Vatikan,
Kazakistan, Sudan gibi ülkeler de şu anda Kyoto Protokolüne taraf
olmamışlardır.
Şimdi, biz Kyoto Protokolünü neden 2004te, 2003te, 2005te
imzalamadık? Onun nedeni de şu: Kyoto Protokolünün maddesinde
şöyle bir terim geçiyor: Belirli bir zaman dilimi yani 2008-2012
yılları arasında bu sera gazı emisyonlarının
azaltılması ve sınırlandırılması kararı
veriliyor. Eğer biz bunu imzalamış olsaydık,
hazırlıksız bir şekilde, dersimize çalışmadan
protokolü imzalamış olacaktık ve sözcü
arkadaşlarımızın belirtmiş olduğu, işte,
sanayimizi ve ülkemizi olumsuz bir şekilde etkileyecek olan karara
katılmış olacaktık. İmzalamadık ancak 2009
yılındaki görüşmelere katılmak suretiyle 2012
yılından sonraki ülkemizi etkileyecek konularda masaya oturmaya karar
vereceğiz bugün. Eğer 2012 yılından sonra da Kyoto
Protokolüne katılmaz, masaya oturmaz isek işte o zaman masanın
dışında bakarız ve ülkemiz hakkında alınan
kararlara da katkı yapamayız.
Peki, bu Kyoto Protokolüne katılmamız bize ne
getiriyor, bir de ona bakalım: Kyoto Protokolüne katılmamız,
bir kere, uluslararası fonlardan ve AB fonlarından azami derecede
istifade etmemizi ve ülkemizin 2012 yılından sonraki çevresel
sorunlarda hazırlanmasına bize önemli katkı yapacaktır.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının
yaygınlaştırılmasını ve ülkemizde desteklenmesini
sağlayacaktır. En önemlisi, bir arkadaşımız belirtti,
karbon emisyonu ticareti yoluyla, ülkemize alacağımız
kaynaklarla ağaçlandırma seferberliğini
başlatacağız çünkü küresel ısınmanın, iklim
değişikliklerinin olumsuzluklarının en önemli panzehri
ormanlardır, ağaçlandırmadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
diğer katkısı, düzenli katı atık depolarının
yaygınlaştırılmasını ve modern bir şekilde
yapılmasını sağlayacağız.
Bir de, ülkemizin kararlı ve güvenilir bir şekilde,
özellikle iklim değişikliği konularında ülkemizin
etkileneceği olumsuzluklarda masada bulunarak ülkemizin
haklarını savunacağız.
Şimdi, önemli olan bir konu da şu: AB sürecinde mutlaka
bu AB müktesebatından sayılan Kyoto Protokolünün imzalanması da
bizim ciddi anlamda önümüzü açacaktır, özellikle AB görüşmelerinde.
Protokol 2005te yürürlüğe girdi. Ek liste ülkeler
arasında Türkiye yok. 2012 sonrasına kadar da ülkemize herhangi bir
sorumluluk getirmeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
NURİ USLU (Devamla) Bugün Kyoto Protokolünü yüce heyetiniz
kabul eder, imzalar ve kabul edersek, işte 2012 sonrasındaki,
özellikle bu çevresel konulardaki görüşmelerde masada Türkiye Cumhuriyeti
devletini de böylece sağlamış olacağız ve ülkemizin
geleceğini oradaki tartışmalarda yerine getirmiş olacağız.
Ben, bu protokolün hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Biliyorsunuz, yirmi dakika süremiz var.
Sayın Tankut, Sayın Coşkunoğlu, Sayın
Özensoy, Sayın Şandır, Sayın Akcan, Sayın Genç,
Sayın Akkuş, Sayın Işık, Sayın Cengiz, Sayın
Tuncele, herkese birer dakika söz hakkı veriyorum.
Şimdi sırayla işleme başlıyoruz.
Buyurunuz Sayın Tankut.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakana sormak istiyorum.
Zengin kömür kaynaklarına sahip olan Türkiye için bu
tasarının kanunlaşarak yürürlüğe girmesiyle kömür
kaynaklarımızın kullanımı ve üretimiyle ilgili ne gibi
kısıtlama ve yaptırımlarla karşı
karşıya kalınacaktır?
Şu anda, sera gazı salınımında en yüksek
paya sahip olan Amerika Birleşik Devletleri bile kendi çıkarları
için bu protokolü imzalamadığı hâlde, bizim Kyoto Protokolünün
yaptırım ve sınırlandırmalarını kabul
etmemiz gelişmekte olan bir ülke olarak aleyhimize olmayacak
mıdır?
Hükûmet olarak, bu anlaşma çerçevesinde, hangi
sıkıntılarla karşı karşıya
kalabileceğimizi öngörmektesiniz ve millî çıkarlarımıza
zeval getirmeyecek hangi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tankut.
Sayın Coşkunoğlu
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aracılığınızla, Sayın Bakana dört
sorum var.
Birincisi: Şu anki yaklaşımınız konuyu
sanayi, enerji, teknoloji açısından değil sadece dış
politika açısından ele alıyormuşsunuz gibi bir izlenim uyandırıyor.
Bu doğru mu? Doğru değilse, sanayi, teknoloji ve enerji
açısından bakışınızı kısaca rica
edeceğim.
İkincisi: Taraf ülkesi olmamakla birlikte Meksika, bu
Poznandaki toplantıda, 2050 yılı itibarıyla
salımlarını 2002 yılına göre yüzde 50 azaltabileceğini
belirtti. Türkiyenin de böyle salımını azaltma yönünde herhangi
bir çalışması veya rakam var mıdır?
Üçüncü sorum: Karbon ticareti yöntemini nasıl buluyorsunuz?
Dördüncü sorum: Kömür dağıtımına devam edecek
mi Hükûmetiniz Kyoto Protokolünü imzaladıktan sonra da?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Coşkunoğlu.
Sayın Özensoy
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakanım, burada konuşmacılar Kyoto
Protokolüyle ilgili bilgiler verdiler. Bakanlığımızın
veya Hükûmetin bu konuyla alakalı, müşahhas, bize ne yükümlülükler
getirecek maddi olarak? 2012ye kadar ARGE çalışmalarında veya
bu teknolojik birtakım yapacağımız işlerde Türkiyeye
bu konunun maliyeti nedir? Böyle somut bir çalışma var mı?
Bir de, Sayın Özdalga konuşmasında Amerikanın
bizi takip ettiğini söyledi. Böyle bir diplomatik görüşme mi var?
Amerika, biz Kyotoyu imzalamazsak Amerika da imzalamayacak mı? Böyle bir,
Amerikayla arada bir diplomatik görüşme mi oldu? Onu merak ettim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özensoy.
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ediyorum
Değerli Başkanım.
Sayın Bakan, aslında bu görüştüğümüz kanun
sizi, sizin Bakanlığınızı da çok yakından
ilgilendiriyor. Biz Türk milliyetçileri olarak, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak çevre duyarlılığını çok önemsiyoruz çünkü
yaşadığımız bu çevreyi gelecek nesiller adına korumak
sorumlusuyuz. Biz, milletimizin geleceğini bugünden daha çok düşünmek
mecburiyetinde olan bir siyasi hareket olarak bu protokolle amaçlanan
doğal dengenin korunması, iklim değişikliklerine tedbir
geliştirilmesi hususlarını önemsiyoruz ve bu konuyla ilgili de
çok ders çalıştık, çok üzerinde durduk. Endişelerimizi de
ifade ettik. Ancak özellikle sizin Bakanlığınızı
ilgilendirdiği için ve kendi mesleğim olduğu için söylüyorum.
Şimdi, iklim değişikliklerine tedbir
alınması açısından ormanlarımız, su kaynaklarımız,
göllerimiz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şandır, sürenizi bir dakika
olarak söylemiştik ama sorunuzu
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakanım, yani, bu
konuda alacağınız tedbirleri yeterince alıyor musunuz?
BAŞKAN Sorunuz anlaşıldı herhâlde Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yani, alınması gereken
tedbirleri yeterince aldık mı ki böyle bir anlaşmaya imza
atıyoruz?
BAŞKAN Sayın Akcan
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın
Bakana sormak istiyorum.
Bugün, dünyanın değişik ülkelerinde yapılan
bilimsel araştırmalara göre, sera gazı salımının
yaklaşık yüzde 20sinin hayvansal üretim atıklarından
kaynaklandığı ifade edilmektedir. Kyoto Protokolünü
imzaladıktan ve onayladıktan sonra sera gazı
salımının azaltılması adına, bugüne kadar Türkiye
Cumhuriyeti devletinin Hükûmeti olarak, sera gazı salımına
etkisi olan hayvansal üretimle ilgili gazların azaltılması
doğrultusunda herhangi bir tedbir alındı mı? Mesela biyogaz
üretimiyle ilgili, Çevre Bakanlığının almış
olduğu herhangi bir tedbir var mı veya teşvik var mı, bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Akcan.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Başkanım, aslında, tabii, bir
uluslararası sözleşmeyi müzakere ediyoruz, karşımızda
Dışişleri Bakanı yok.
Biraz önce sorular bölümünde Tarım Bakanına bir soru
sordum, dedim ki: Bu tarım destekleme için vatandaşlara para
ödüyorsunuz, bu yüzde 10 kesiliyor. Niye? Cevap vermedi. Hâlbuki, Hükûmetin
aldığı bir kararla bütçe gelirlerinden tarıma sağlanan
desteğin yüzde 10unu kesmişler. Bunu söyleseler de vatandaşlar
hiç olmazsa bize ikide bir telefon etmeseler, yani Bu banka bizim
paramızı kesiyor
İşte, böyle, vatandaş
cevaplandırılmıyor.
Şimdi, Sayın Başkan, aslında şu anda
Türkiye'nin en önemli sorunu, Türkiye acaba bir dış politika
değişikliğine mi gidiyor, bir blok değişikliğine
mi gidiyor? Davosta bir toplantı yapıldı ve Davosta o
toplantıya katılan moderatör önce Türkiyeye geliyor, Ahmet
Davutoğluyla görüşüyor, ondan sonra öyle bir panel düzenleniyor. O
panelde konuşan Tayyip Erdoğan sonra çıkıyor, gazetelerde
Ben diplomat davranmasaydım başka hareket ederdim. diyor. Bu,
Türkiye Cumhuriyeti devletini o kadar çok
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Konumuzla çok ilgisi yoktu.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, uluslararası anlaşma
BAŞKAN Sayın Akkuş
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakanım, Kyoto
Protokolünün imzalanmasıyla ülkemiz sanayisi için bazı
çıkmazların olması muhtemeldir. Dolayısıyla, bu
çıkmazlar nasıl giderilecek? Kalkınmamıza etkileri ne
olacak? Bu konuda bir çalışma yapılmış
mıdır? Sonuçları nedir?
İkinci soru: Kyoto Protokolünün dünya iklim
değişikliğiyle birlikte anıldığı bir
gerçektir. Ancak, son bir milyon yıllık geçmişinde
dünyamızın dört büyük, yüzlerce de küçük iklim
değişikliği yaşadığı bilinmektedir.
Bakanlığınızın ve Hükûmetin iklim
değişikliğinin salt sera gazı salımı ile mi meydana
geldiği, yoksa olağan bir gelişim mi olduğu konusunda bir
çalışması ve yeni bir projeksiyonu var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Akkuş.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Aracılığınızla Sayın Bakana
soruyorum:
1) Kyoto Protokolü kapsamında dikkate alınan altı
sera gazının ülkemiz toplam emisyonu içerisindeki
dağılımına yönelik emisyon değerleri
dağılım haritasının çıkartılması
yönünde bir çalışma yapılmış mıdır? Yani bu
açıdan mevcut durumumuz nedir? Tehlike arz eden bölge veya illerimiz
hangileridir?
2) 2012 yılından sonra hangi sera gazı ya da
gazları açısından tehlike söz konusudur?
3) Bu kanun yasalaştığında enerji
ihtiyacının yüzde 75ini ithal eden ve enerji üretiminin yüzde
80inden fazlasını termik santrallerden üreten ülkemizin enerji
politikası nasıl değişecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Sayın Cengiz
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Sayın Bakanım,
demin de ifade ettiğim gibi, Marakeşte
kazandığımız özgün ve özel koşullarla ilgili çok bilgi
bulamadım. Bunlarla ilgili bize bir bilgi verebilir misiniz?
2) Ülkemizin, bizim bilmediğimiz, sektörel bazda
yaptırılan, yaptırılmış olan bir etki analizi var
mıdır yok mudur?
3) TÜSİAD Başkanı Arzu Hanım Kyoto
Protokolünün maliyeti 50 milyar avrodur. diye bir açıklama yaptı.
Yani iş adamı ve sanayiciler bu noktada nasıl bir hesap
yaptılar, bu hesabı nereden çıkardılar, bizim bilmediğimiz
hesapları mı var?
4) Küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle
ilgili Hükûmetimizin ne gibi yapısal ve kurumsal
çalışmaları oldu? Kurumsal ve yapısal bazda böyle
çalışmalar var mıdır?
5) Türkiye çevre ajansıyla ilgili çalışma var
mıdır?
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.
Son soruyu Sayın Tuncel soracaktır.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Doğrusu bu protokol uzun süredir tartışılan,
imzalanması gereken bir protokol ancak Ekolojik felaketlere
karşı ülkemizi nasıl koruruz?dan ziyade Yüz seksen bir ülke ve
Avrupa Birliği ülkesi imzalamış, biz de imzalayalım.
adına yapılmış bir protokol. O açıdan birçok
sakıncası var.
Ben Sayın Bakana sormak istiyorum: İklim
değişikliği ve sera gazlarının ülkemizde yol
açtığı sorunlar ne kadardır? Bunun bir haritası
çıkartılmış mıdır bölgesel olarak?
Yine 2012den sonraya bırakılan yükümlülükler konusunda
bir çalışma var mıdır? Bu yükümlülükler ne olacak? Bu
konuda kamuoyunu bilgilendirmek istiyorlar mı?
Üçüncü sorum: Yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanımı konusunda Bakanlığınızın bir
projesi var mı ya da kömür dağıtımı
dışında hangi yenilenebilir enerji kaynaklarını
kullanmayı planlıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tuncel.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben sırasıyla suallere
cevap vermeye çalışacağım.
Bir kere, Sayın Tankut Kömür kaynaklarında bir
kısıtlama var mı? dedi.
Bu protokole taraf olduğumuz zaman -imzalama değil,
taraf olma söz konusu- kömür kaynaklarında herhangi bir
kısıtlama söz konusu değildir.
İkincisi, Amerika Birleşik Devletlerinin durumuna
gelince: Onun durumu çok farklı. Bakın, Amerika Birleşik
Devletleri Ek-Bde dolayısıyla onun büyük bir yükümlülüğü var.
Amerika Birleşik Devletleri şu ana kadar bu sebepten imzalamadı
yani bizim Amerika Birleşik Devletleri imzaladı, imzalamadı.
diye de bir kanaatimiz yok, hazırlıklarımızı
yaptık. Dolayısıyla, şu anda taraf olmanın uygun
olacağı kanaatindeyiz.
Şu anda bu protokole taraf olduğumuz zaman 2012
yılına kadar -bakın, altını çizerek söylüyorum- hiçbir
mali mükellefiyetimiz, azaltım mükellefiyetimiz yoktur. 2012
yılı sonunda zaten bu Kyoto tamamlanacak, onun yerine belki (x)
protokolü gelecek. İşte bu (x) protokolüne hazırlıklı
olabilmek, bilhassa Danimarkada 2009 yılı sonunda yapılacak
olan bu toplantılarda masaya oturabilmek, haklarımızı,
özgün şartlarımızı ortaya koyabilmek bakımından
bu protokole taraf olmamız gerekiyor.
Tedbirlere gelince: Bir kere sanılıyor ki, biz bu
protokole taraf olmayınca hiçbir şey yapmıyor şeklinde
menfi bir kanaat var bütün dünyada. Hâlbuki bizim gerçekten
başımız dik.
Protokole taraf olmasak dahi;
1) OECD Genel Sekreteri daha geçenlerde söyledi, biz
ağaçlandırma konusunda dünya lideriyiz. Yutak alanlar
açısından bu çok önemli.
2) Özellikle yenilenebilir enerji açısından büyük
tedbirlerimiz var. Bakın, bütün su kaynaklarımızı,
hidroelektrik santralleri, rüzgâr enerjisini devreye sokuyoruz. Şu anda
güneş ve özellikle hidrojen enerjisi konusunda çalışmalar devam
ediyor. Bilhassa katı atıklar, birtakım atıklar,
emisyonların azaltılması konusunda, baca gazlarından
çıkan gazların giderilmesi konusunda çok büyük çalışmalar
var. Bunları zaten sizlere daha önce de arz etmiştik.
Coşkunoğlunun sorusuna gelince: Özellikle,
dış siyaset açısından bu protokole taraf olmuyoruz
bakın. Biz sanayi, teknoloji ve enerjiyle alakalı hususları da
değerlendirerek protokole bu şekilde taraf oluyoruz. Bakın,
Sayın Başbakanımızın talimatıyla 2004
yılında ilgili bütün bakanlıklar, kamu kurum ve
kuruluşları, hatta TOBB da dâhil olmak üzere, ilgili sanayiden
temsilciler de dâhil olmak üzere, özellikle İklim Değişikliği
Koordinasyon Kurulu kuruldu. Bu Kurulun başkanı Çevre ve Orman
Bakanı. Dolayısıyla bu Kurul sürekli olarak oturup
toplanıyor ve en son geçen sene mayıs ayında yapılan
toplantıda büyük bir ekseriyetle bu protokole taraf olunmasının
gereği ortaya konuldu ve biz karar aldık, Dışişleri
Bakanlığına, Dışişleri Bakanlığı
da Bakanlar Kuruluna sevk etti, daha sonra yüce Meclise kadar geldi.
Salımı azaltma yükümlülüğü şu anda söz konusu
değildir. 2013 yılından sonra, masaya oturduktan sonra bu
belirlenecektir. Karbon ticareti bana göre çok uygundur. Kömürle ilgili ise,
şu anda herhangi bir problem olacağı kanaatinde değilim.
Müşahhas bir maddi yükümlülük getirecek mi? diye soru
soruldu. Şu anda bu protokol hiçbir müşahhas maddi yükümlülük
getirmiyor bakın. Protokolü okursak -zaten protokol burada- bu konuda
hiçbir yükümlülük olmadığı ortadadır.
Sayın Şandır, tabii ki, Özellikle alınan
tedbirler var mı? dedi. Tabii, siz de ormancısınız,
biliyorsunuz, bu konuda, hakikaten ağaçlandırma konusunda ben bütün
herkese, kamu kurum ve kuruluşlarına, sivil toplum
kuruluşlarına teşekkür ediyorum. Ağaçlandırma, yutak
alanlar itibarıyla karbondioksiti azaltmak açısından, oksijen
üretimi açısından çok önemli. Buna çok büyük hız veriyoruz.
Temiz enerji kaynaklarını harekete geçirdik. Özellikle Enerji
Verimliliği Kanununu devreye soktuk. Katı atıkları
bertaraf ediyoruz. Bu konuda gerçekten büyük çalışmalar var. Daha
detaylı bilgi verebilirim.
Bir de efendim, Sayın Akcanın sorduğu
Biyogaz
üretimi konusunda herhangi bir çalışma var mı? dedi. Biz,
biyogazdan enerji üretimine yani hayvansal atık veya diğer, hatta
sadece hayvansal atık değil, atık su arıtma tesislerinde
biyogaz üretimi -biyolojik çamurlardan- konusuna çok önem veriyoruz,
destekliyoruz. Bu konuda talep varsa hatta, biz Çevre ve Orman Bakanlığı
olarak destekliyoruz. Bilhassa son zamanlarda, atık su arıtma
çamurları konusunda biyogaz üretimi Türkiye'de ciddi şekilde artmaya
başladı ama yeterli değil, bunu daha da
hızlandırmamız gerektiği kanaatindeyim.
Sayın Akkuş Kalkınmamıza etkisi olacak
mı? dedi. Efendim, şu anda, Kyotonun kalkınmamıza bir
etkisi yok ancak Kyotodan sonraki -artık ismi ne olur bilemiyorum- (x)
protokolünü imzaladığımız zaman veya
imzalayacağımız zaman zaten o bir kanun taslağı olarak
yüce Meclise gelecek, o zaman değerlendireceğiz.
Sayın Akkuşun çok güzel bir sorusu var hakikaten. Acaba
bu dünyada
Tabii, asırlardır iklim böyle inişli
çıkışlı. Periyodik olarak kimi zaman kurak dönemler, kimi
zaman yağışlı veya sıcak dönemler gelmiş. Bu
acaba tabii bir hadise midir yoksa karbondioksit ve diğer sera
gazlarının etkisiyle midir? Bu konuda iki grup var. Birinci grup
diyor ki: Tamamen bunun sorumlusu sera gazlarıdır. İkinci bir
grup diyor ki: -yeni bir grup çıktı ortaya- Hayır efendim, siz
sadece dünyadaki bu sera gazlarını dikkate aldınız,
güneşteki, enerjideki değişimleri dikkate almadınız.
Bununla ilgili bende çok güzel bir çalışma var, e-mailinizi
verirseniz ben size hemen iletirim bu akşam. Bu konuda güneşin de
etkilerini, dengeleme etkisini dikkate almak gerekir. diyen karşı
bir grup var. O çalışmalar da var, onu da ben özellikle söyleyeyim.
Arzu eden olursa, bu çalışmalar bende var, kendilerine bunu
elektronik postayla iletebilirim efendim çünkü anlatmak için süremiz yok.
Sayın Işıkın Emisyon dağılım
haritası var mı? Bu özellikle enerjiden bahsetti. Efendim, tabii, bu
emisyonların hangi sektörden kaynaklandığı konusunda
elimizde çalışmalar var. Hatırlarsanız, ben daha önce
sizlere de bu konuda, İklim Değişikliğiyle İlgili Yapılan
Çalışmalar şeklinde bir kitapçık
dağıtmıştım. Sizlerde, herkeste var. Bunlar çok
detaylı olarak mevcut ama arzu ederseniz bu konuda çok detaylı bir
şekilde bilgi arz edebiliriz efendim.
Sayın Cengizin Marakeşteki özgün şartlar nedir?
Sektörel etki analizi yapıldı mı? Bir de TOBB 50 milyar avro
şeklinde bir yükü olacağını ifade etmiş. Yapısal
ve kurumsal değişiklikler ve çevre ajansıyla ilgili
kanaatleriniz nedir? diye sordu. Efendim, Marakeşte
Özellikle
bakın, Marakeşteki anlaşma şöyle, bu, şu
kitapçıkta da var: Türkiye'nin adı 2001 yılında
gerçekleştirilen 7nci Taraflar Konferansında alınan 26/CP.7
numaralı karar doğrultusunda Ek-II listesinden
çıkarılmıştır ve bunda Türkiye'nin özgün
şartları dikkate alınmıştır. Özgün şartlarla
ilgili
Evet, elimizde var. Bu şartları
Yalnız süremiz çok
sınırlı, arzu ederseniz -bu özgün şartlar uzun, süre
yetmeyecek- bu özgün şartları size hemen takdim edebiliriz.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Yazılı olarak
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Çünkü
zamanımız sınırlı, vakit yetişmeyecek.
Sektörel analiz için Devlet Planlama Teşkilatı şu
anda çalışmaya başladı.
TOBBun 50 milyar avro meselesini geçenlerde görüştük. Bu
tamamen hiçbir hesaba dayanmayan bir husustur, onu özellikle kendileri de
sonradan kabul etti.
Yapısal ve kurumsal çalışmalar devam ediyor.
Özellikle bakın, bizim için burada mühim olan Kyotoya taraf olmak
değil, bundan sonra 2012 yılı sonundaki özel özgün
şartlarımızı kabul ettirmek, masadaki, Türkiye'nin özel
şartlarını, gelişmekte olduğunu vurgulamaktır.
Dolayısıyla bu konuda bilhassa müzakereci, çeşitli kurumlardan
başmüzakereci şeklinde ve bir de daire başkanlığı
kurulması şeklinde yapısal çalışmalar zaten devam
ediyor. Ayrıca İklim Değişikliği Koordinasyon
Kurulunun da bu konularda çalışmaları devam ediyor.
Son olarak, Sayın Tuncelin sera gazıyla ilgili -her ne
kadar diğer soruları da cevaplandırırken verdim ama size de
şöyle ifade edeyim-: Sera gazının bölgesel ve sektörel
dağılımı mevcut, şu kitapçıkta da mevcuttur.
Sizde yoksa tekrar verebiliriz. Bir de, buna taraf olmakla 2012
yılına kadar hiçbir yükümlülük altına girmiyoruz. Onu özellikle
belirteyim.
Bir de yenilenebilir enerjiyle alakalı, biliyorsunuz, şu
anda, hidroelektrik santrallerle ilgili, boşa akan suyun
değerlendirilmesi konusunda Su Kullanım Hakkı
Anlaşması Yönetmeliğini 2003 yılı sonunda
çıkardık. Şu anda 1.506 tane ilan ettik, 1.500 civarında
hidrolik santrale özel sektör tarafından müracaat edildi. Bu da
yaklaşık 22 bin megavat gücünde. Neredeyse yılda 70 milyar
kilovat saat enerji üretecek bir potansiyele müracaat edildi. Kimisi şu
anda inşa edildi, işletmede. Kimisi inşa hâlinde. Kimisinde
proje hazırlanıyor.
Bunun dışında, rüzgârla ilgili, zaten geçenlerde
Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız rüzgârın nereden
nereye geldiğini, büyük bir potansiyel olduğunu ifade etmişti.
Güneş enerjisi ve diğer enerji kaynaklarıyla ilgili
çalışmalar var. Onu da özellikle arz etmek istiyorum.
Hepinize teşekkürlerimi sunuyorum. Sürem bitti. Herhâlde
burada hepsini cevaplandırdım.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
BİRLEŞMİŞ
MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİNE
YÖNELİK KYOTO PROTOKOLÜNE
KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne
katılmamız uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış. Buyurunuz Sayın
Barış. (CHP sıralarından alkışlar)
On dakika süreniz var.
CHP GRUBU ADINA TANSEL BARIŞ (Kırklareli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 268 sıra sayılı
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dünya yüzeyinde
sıcaklığın artmasına küresel ısınma
deniyor. Sıcaklık artışına atmosfere salınan
insan kaynaklı sera gazları neden olmaktadır. 1850-1950
yılları arasında dünya ısısında önemli bir
değişiklik saptanmamıştır ama son elli yılda
gerçekten insan hayatı üzerine etki edebilecek bir ısı
değişikliği olduğu hepimizin malumudur. Hatta son
yıllarda, 2000li yıllarda bu ısının giderek daha da
arttığı hepimiz tarafından tespit edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, ısı
artışının meydana getirdiği iklim değişiklikleri
yalnız insan hayatına değil, diğer canlı hayata da
bayağı etki etmektedir ve onların yaşamlarında da
gerek tür azalması ve gerekse diğer konularda değişik etki
etmektedir. Bazı bitki ve hayvanların sayısı azalmakta, kar
ve buz örtüleri alansal ve hacimsel olarak azalmaktadır. Kasırga,
tayfun, sel, kuraklık gibi iklimsel olaylar son otuz yılda hepimizin
gördüğü gibi olağanüstü artmıştır.
İnsanların çeşitli faaliyetlerinin küresel ısınmaya
etkileri genelde enerji kullanımı yüzde 49, endüstrileşme yüzde
24, ormansızlaşma yüzde 14 ve tarım yüzde 13 olarak tespit
edilmiştir. Şu ana kadar meydana gelen ve bundan sonra meydana
gelebilecek olan iklim değişikliklerine bağlı çevre
felaketlerinin önüne geçmek için Kyoto Protokolü hayata geçirilmiştir.
Bildiğiniz gibi Protokol 1997 yılında görüşülmüş, 1998
yılında imzalanmış ve 2005 yılında ancak
yürürlüğe girmiştir. Protokolün hedefi, sera gazları
salımını azaltmak arkadaşlar.
Türkiye bu protokolü ne kadar konuşmuştur? Türkiyede
medya bu protokole ne kadar önem vermiştir ve Hükûmet, acaba, bu
protokolün, iklim değişikliğinin yaratabileceği
sonuçları halkımıza yeterince anlatmış
mıdır? Bunlar gerçekten sorulması gereken sorular. Çünkü, bugüne
kadar, Birleşmiş Milletler böyle bir sözleşme belki de
yapmamıştır. Çünkü, dünyanın geleceği bu
sözleşmenin sonucunda gerçekten çok büyük önem arz etmektedir.
Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinde ülkeler
gelişmişliklerine göre farklı renklerde listelenmiştir.
Ek-I listesinde 41 OECD ülkesi yer almaktadır. Türkiye de bu liste
içerisinde ama ülkemiz gerçekten gelişmiş bir ülke miydi? Bu nedenle,
itiraz sonucunda, 2001 yılında ülkemiz, Ek-I listesinde kalmak
şartıyla Ek-II listesinden çıkarılmıştır.
Ancak, Ek-I listesinde olmamız da gerçekten bizim ülkemizin
gelişmişliğini mi ifade ediyor, o ayrı bir soru.
Değerli milletvekilleri, Ek-I ülkesi ne demek? Ek-I ülkeleri,
sanayileşmiş ve ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkelerdir. Bu
ülkeler, emisyon azaltmakla yükümlü, öncü ülkelerdir. Ek-II ülkeleri ise Ek-I
listesinde olmayan ülkelerdir ve gelişmekte olan ülkelere, İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında
yapılacak projelere finansman sağlamak ve bu ülkelere
yardımcı olmakla yükümlüdürler. Bir de Ek-I dışı
ülkeler vardır. Bunlar, her yıl karbon emisyonunu Birleşmiş
Milletlere sunmakla yükümlü ülkelerdir.
Değerli milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri,
dünya karbon emisyonunun yüzde 25ini tek başına üretmektedir ve
küresel ısınmanın da en büyük sorumlu ülkelerindendir. Kyoto
yükümlülüğü olmayan Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerin, ekonomisine
darbe vuracağı nedeniyle Amerika Kyotoyu imzalamıyor. diye
söylenmekte. Ayrıca Benim ekonomime zarar verecek, benim ülkemdeki
işsiz sayısını artıracak. diye Amerika Birleşik
Devletleri Kyotoya imza atmıyor.
Değerli milletvekilleri, yani Ben karbondioksit emisyonunu
azaltmayayım, ama dünyada ağaç dikeyim. gibi bir politika bu.
Diğer yandan Amerika Birleşik Devletlerinde petrol şirketleri
ve silah şirketleri egemenliklerini sürdürebilmek için çevreyi katletmeye
devam ediyorlar.
Değerli milletvekilleri, bu şirketler ve bu ülkeler
artık dünyayı yaşanmaz hâle getirmekten vazgeçmelidir. Daha çok
savaş ve daha çok petrol kullanımı ile yaşamı ve
yaşam alanlarımızı yok etmekten vazgeçmelidir. Bu yıl
sonunda 2013 yılı için ve sonrasına yön verecek olan Kopenhag
Konferansında alınacak kararlarla temiz doğa, düşük
karbondioksit emisyonu ile yaşanabilir bir dünya için vahşi
kapitalizm sorgulanmalı ve gerekli bağlayıcı önlemler
alınmalıdır.
Yeni ABD Başkanı Obama, Kyoto ile ilgili sıcak
mesajlarını vermiştir ve umarım bunu hayata geçirecektir.
Sekiz yıllık Bush döneminin yarattığı tahribat,
umarım Obama ile birlikte azalacak ve bu handikap da ortadan kalkacaktır.
Değerli milletvekilleri, iktidarın Neden Kyotoya taraf
olalım? gerekçelerinde, birincisi: Yüz seksen bir ülke tarafından
bu protokol imzalanmıştır. Bizim imza atmamamız
saygınlığımıza gölge düşürecek. deniyor.
İkincisi: Avrupa Birliğinin taraf olduğu bu protokole imza
atmamak bu süreci zedeleyecektir. Bir üçüncü gerekçesinde de
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine geçici üye olmak için
protokole imza atmak durumundayız. diyor.
Hâlbuki biz bu protokolü niye imzalamalıyız
arkadaşlar? Bu protokol konuyla ilgili konferanslarda söz söyleme, özel
koşullarımızı ifade edebilme ve ülke
çıkarlarımızı koruma açısından gereklidir. Bundan
da öte, bunun da ötesinde, biz bu Kyotoyu neden imzalamalıyız? Bir
kere, Cumhuriyet Halk Partisi olarak çevreye saygılı, çevreye
duyarlı bir parti olduğumuzdan dolayı ve bunu da
programımızda çok net bir şekilde ifade ettiğimiz için,
bizler çocuklarımıza, torunlarımıza temiz bir doğa,
düşük karbondioksit emisyonlu bir hava ve yaşanabilir bir dünya
bırakabilmek için Kyoto Protokolünü imzalamak durumundayız.
Cumhuriyet Halk Partisi bu protokole taraftır. Bu protokolün
ülkemizin de
Zaten şu anda protokolü imzalasak bile henüz taraf
olmayacağız, en azından belli bir süreç daha geçmesi
gerekecektir. En azından üç ay bir askı süresi vardır
Birleşmiş Milletlerde. Bu nedenle protokol geç
kalmıştır ve en kısa sürede çıkması için bizler
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu protokole olumlu bakıyoruz ve protokole
evet diyoruz.
Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Barış.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için 5 Şubat 2009 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.00