DÖNEM: 23 CİLT: 39 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
54üncü
Birleşim
5 Şubat 2009 Perşembe
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde
yaşanan sorunlara ve kentin iyi yönetilmediğine ilişkin gündem
dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günayın cevabı
2.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, Batmanda yaşanan sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Malatya
Milletvekili Mehmet Şahinin, Orta Doğudaki son gelişmeler ve
Gazzede yaşanan savaşa ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- İran
İslami Danışma Meclisi Dış Siyaset ve Ulusal Güvenlik
Komisyonu, Finlandiya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu, Arjantin
Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu, Slovenya Ulusal Meclisi
Dışişleri Komisyonu ve Küba Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Dış
İlişkiler Komisyonu Başkanı ve beraberlerindeki parlamento
heyetlerinin, TBMMnin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere
ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/681)
B) Önergeler
1.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın (6/1070) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi (4/116)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 19 milletvekilinin, Adli Tıp
Kurumuna yönelik iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/318)
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine
Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/597) (S.
Sayısı: 268)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara
Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri
ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlunun; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak
ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Osman
Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza Yasasında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/283,
2/270, 2/277) (S. Sayısı: 272)
5.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S.
Sayısı: 307)
6.- Erişme
Kontrollu Karayolları Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/569) (S. Sayısı: 239)
7.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38
Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)
8.- İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 5 Milletvekilinin; Askerlik
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (2/365, 1/454) (S.
Sayısı: 322)
VI.-
OYLAMALAR
1.-
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.03te açılarak beş oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meralin, çalışma hayatı ve son günlerde
yaşanan siyasal gelişmelere ilişkin gündem dışı
konuşmasına Devlet Bakanı Mehmet Şimşek,
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, 7 Ağustos 2008 tarihli yazılı
soru önergesine İçişleri Bakanı Beşir Atalayın
verdiği cevapta, ismini yanlış yazmak suretiyle
şahsını ve TBMMyi ciddiye almadığına
ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek,
Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının, hayvancılık sektöründe
yaşanan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker,
Cevap verdi.
Niğde
Milletvekili Mümin İnan, İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meralin
gündem dışı konuşmasında ifade ettiklerinin
tamamına katıldığına,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının;
1inci sırasında bulunan (6/403),
2nci (6/406),
4üncü (6/420),
5inci (6/421),
7nci (6/427),
9uncu (6/442),
11inci (6/459),
23üncü (6/531),
24üncü (6/534),
26ncı (6/537),
27nci (6/540),
30uncu (6/548),
37nci (6/567),
47nci (6/594),
48inci (6/595),
52nci (6/603),
60ıncı (6/624),
62nci (6/627),
65inci (6/630),
66ncı (6/631),
70inci (6/641),
74üncü (6/652),
79uncu sırasında bulunan (6/663),
80inci (6/664),
84üncü (6/671),
87nci (6/675),
89uncu (6/677),
100üncü (6/702),
104üncü (6/711),
129uncu (6/752),
133üncü (6/760),
144üncü (6/785),
155inci (6/803),
182nci (6/846),
Esas
numaralı sözlü sorulara Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker cevap verdi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasında bulunan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun (1/608) (S. Sayısı: 266) görüşmeleri tamamlanarak
kabul edildi.
3üncü
sırasında bulunan, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile
Dışişleri Komisyonları Raporlarının (1/597) (S.
Sayısı: 268) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak 1inci
maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
5 Şubat 2009
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşime 20.00de son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Harun
TÜFEKCİ Fatma
SALMAN KOTAN
Konya Ağrı
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 58
II.- GELEN KÂĞITLAR
5 Şubat 2009 Perşembe
Tasarılar
1.- Uluslararası
Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş Yasası ve
Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Antalya Tam Yetkili Temsilciler
Konferansı Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/673) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.1.2009)
2.- Türk Borçlar Kanununun
Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı
(1/674) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.1.2009)
3.- Küçük ve Orta Ölçekli
Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/675) (Avrupa Birliği Uyum; Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4.2.2009)
Teklifler
1.- Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve Mersin
Milletvekili İsa Gökün; 19.03.1969 Tarih ve 1136 Sayılı
Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/388) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.1.2009)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin; Nazım Hikmet Müzesinin Kurulmasına
Dair Kanun Teklifi (2/389) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.1.2009)
3.- Antalya Milletvekili
Tayfur Sünerin; Hazineye Ait Taşınmaz Malların
Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/390) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.1.2009)
4.- Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycının; Akşehir Adıyla Bir İl
Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/391) (İçişleri ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.1.2009)
5.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 4 Milletvekilinin; Banka Kartları ve Kredi
Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/392) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.1.2009)
6.- Karaman Milletvekili
Hasan Çalış ve 2 Milletvekilinin; Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/393) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.1.2009)
Raporlar
1.- Gümrük Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/602) (S.
Sayısı: 324) (Dağıtma tarihi: 5.2.2009) (GÜNDEME)
2.- Dünya Bankası Grubu
ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009
Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu
Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/468) (S. Sayısı: 327)
(Dağıtma tarihi: 5.2.2009) (GÜNDEME)
3.- İstanbul
Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat
Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye
Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme
Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu
Raporu (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328) (Dağıtma
tarihi: 5.2.2009) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve 19 Milletvekilinin, Adli Tıp Kurumuna yönelik
iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/318)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2009)
5 Şubat 2009 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54üncü Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter
sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, İstanbulun sorunları hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili Çetin Soysala aittir.
Buyurunuz Sayın Soysal.
(CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinde yaşanan sorunlara ve kentin iyi
yönetilmediğine ilişkin gündem dışı
konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbulda
yaşanan sorunlarla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri,
İstanbul, kente ihanet edilen bir anlayışla yönetilmektedir.
İktidar ve iktidarın yerel yönetimdeki temsilcisi, kenti talan
etmiştir, kamu kaynaklarını kişisel çıkarlar için
kullanmış ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve onun
iştiraklerini âdeta birer arpalık olarak görmüştür. Bu
basiretsiz ve beceriksiz yönetim anlayışı, halka hizmet yerine
kendilerine ve yandaşlarına çıkar sağlamayı ön planda
tutmuştur.
Değerli milletvekilleri,
bundan kısa bir süre önce, 28 Ocakta İstanbul Büyükşehir
Belediyesinde görev yapan iç denetçilerle ilgili olarak bir basın
toplantısı yaptım ve bu konuda İstanbul Büyükşehir
Belediyesinde yapılan kanunsuz uygulamayı ayrıntıları
ile açıkladım. İstanbul Büyükşehir Belediyesinde iç denetçi
olarak görev yapan kişilerin, aynı zamanda Belediyede ya da ona
bağlı iştiraklerde başka görevlerde de
çalıştıklarını açıkladık.
Yasa ortada. 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 64üncü maddesindeki
İç denetçi, görevinde bağımsızdır ve iç denetçiye
asli görevi dışında hiçbir yerde görev verilemez ve
yaptırılamaz. gibi son derece açık ve net düzenlemeye
rağmen İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yasalar çiğneniyor
ve başka görevlerde bulunmalarına rağmen 10 kişi iç denetçi
olarak görev yapıyor.
Örneğin, Mehmet Cemil
Aslan, Mali Hizmetler Daire Başkanı, Encümen Üyesi, İç Denetçi
ve BİMTAŞ Yönetim Kurulu Başkanı,
Yakup Keskin, Gelirler
Müdürü, İç denetçi ve
İGDAŞ Yönetim Kurulu Üyesi,
Hasan Özçelik,
İştirakler Koordinasyon Müdürü, İç Denetçi ve İGDAŞ
Yönetim Kurulu Üyesi,
Kenan Kırtıl, Bütçe
Denetim Müdürü ve İç Denetçi ve KİPTAŞ Yönetim Kurulu Üyesi,
Abdülkadir
İnceoğlu, Mali Kontrol Şube Müdürü, İç Denetçi ve
BELBİM Yönetim Kurulu Üyesi,
Sabri Çakıroğlu,
İç Denetçi, Giderler Müdürü, İGDAŞ Yönetim Kurulu Üyesi,
Ali İhsan Baş,
Finansman Müdürü, İç Denetçi ve İSFALT Yönetim Kurulu Üyesi,
Sami Kılıç, Mustafa
Ocak, Asude Sedefoğlu vesaire. Bu isimler ne yazık ki iç denetçi
olarak görev yapmış.
Konu, 5018 sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile düzenlenmiş bir konudur. Bu
Kanuna göre bir kişi düşününüz ki iş denetleyecek ve bir sorun
olacak, sonra bunu da üst amirine bildirecek. Böyle bir şey mümkün müdür?
Hem denetçi hem denetlenen aynı kişi olacak. Ne yazık ki burada
yasaya aykırı, hukuk tanımaz bu tutumun
yanlışlığı ve kişisel kazanç sağlamaktan
başka işlevi olmadığı da çok açık, net
ortadadır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
tarafından yapılan açıklamada ise bunların geçici olarak
atandığını ifade etmektedirler.
İç Denetim Görev ve
Çalışma Yönetmeliğinin 27/1 maddesinde İç denetçilere bu
yönetmelik ve iç denetim birim yönergeleri dışında görev
verilemez ve yaptırılamaz. hükmü mevcut olup "Biz iç denetçilerimize
geçici görev veriyoruz." sözü bu Yönetmelik hükmüne kesinlikle
aykırıdır.
Değerli
arkadaşlarım, iç denetçilerle ilgili, iç denetçi eğitimleri
23/7/2008 tarihinde bittiğinden ve hepsi
sertifikalandığından, eğer bu gruba kalmış iç
denetçi var ise bu tarihten sonra tamamen dış görevlerini
bırakması gerekirdi ve bu da yönetmeliğe
aykırıdır.
İstanbul Büyükşehir
Belediyesinde şimdiye kadar kurulmamış olan İç Denetim
Birim Başkanlığının kurulması kararının
28 Ocakta yaptığımız açıklamanın hemen arkasından
gelmesi çok düşündürücüdür.
Değerli milletvekilleri,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi hukuk tanımamaktadır,
yasaları çiğnemektedir. Sayın Kadir Topbaş, belediyenin
internet sayfasında istediği kadar açıklama yapabilir. Bu açıklama,
onların yasayı tanımadığını ortadan kaldırmaz.
Asıl sorumlu olarak mevcut görevleri devam eden kişileri iç denetçi
olarak atayan, Şehremini olan Kadir Topbaş görevini yerine
getirmemiştir. Ne yazık ki İstanbul'un Şehremini kendisini
hukukun, yasaların üstünde görmektedir ve yasalara aykırı uygulamalar
yapmakta hiçbir sakınca görmemektedir.
Değerli milletvekilleri,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin danışmanlarıyla
ilgili de trajikomik olaylarla karşı karşıyayız. Kadir
Topbaş'ın Fethi Turgut isminde trilyonluk başdanışmanı
var. Her ne kadar Kadir Topbaş bu konuda açıklama yapmaktan
kaçınsa da ilerleyen günlerde elimizdeki yeni belgelerle bu konuyu daha
çok uzun süre konuşacağız. Buradan Kadir Topbaş'a kaç tane
danışmanı olduğunu açıklanmasının da
çağrısını yapmak istiyorum.
Yine en vahim olanı da beş
yılın üzerinde İstanbul'da belediye
başkanlığı yapmış, bir o kadar da belediye
başkan vekilliği yapmış, Sayın Başbakanın da
mesai arkadaşlığını yapmış Ali Müfit
Gürtuna'nın İstanbul'da 250 milyar dolarlık rant olduğunu
söylemesi son derece dehşet vericidir ve bu konuda Türkiye Büyük Millet
Meclisi kürsüsünden sesleniyorum: Tüyü bitmemiş yetimin hakkını
yiyenler, İstanbulu bir rant kapısı gibi görenler,
İstanbul'un rantını kendine ve yakınlarına peşkeş
çekenler bunun hesabını vermek zorundadırlar ve bu noktada
Sayıştayı da, yargıyı da göreve davet ediyorum.
Bizim elimizdeki,
açıkladığımız ve açıklayacağımız
yüzlerce dosya ile İstanbulluların alın terinin, emeğinin
nasıl heba edildiğini, İstanbul'a nasıl ihanet
edildiğini, öz varlıklarını tüketip neredeyse iflas
noktasına gelen belediye şirketlerinin yönetim
hantallığı ve peşkeşçilik
mantığını ortaya koymaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ÇETİN SOYSAL (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, gerçekten İstanbula ihanet ediliyor,
İstanbula haksızlık ediliyor. İstanbul bir rant
kapısı hâline dönüşmüştür ve İstanbulda milyarlarca
dolarlık yolsuzluk hikâyelerinin her geçen gün arttığı
görülmektedir ve -buradan sesleniyorum- Ali Müfit Gürtunanın
söylediği 250 milyar dolarlık rantın
araştırılması ve incelenmesi gerekmektedir.
İstanbulda çok ciddi
bir yağma var, İstanbulda kendine ve ailesine dönük rant
sağlama kapıları var. Bunlarla ilgili önümüzdeki süreçlerde çok
ciddi değerlendirmelerimiz devam edecektir. Örneğin bu iç denetçilik
olayının da hukuka ve yargıya aykırı bir
davranış içerisinde, yasa tanımazlık içerisinde
olduğunu görmemezlikten gelemeyiz.
Hepinize
saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. Bu kısa zamanda ancak
bunları söyleyebildim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Soysal.
Hükûmet adına Kültür ve
Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay, buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; öyle görülüyor ki bu ay içinde biz,
burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendi faaliyet alanından daha çok
seçime yönelik birtakım propaganda amaçlı konuşmalar dinlemek zorunda
kalacağız. Bugün bunun çarpıcı örneklerinden birisini
gördük.
Tabii, her milletvekili
arkadaşımızın kendi seçim bölgesini denetlemek ve kendi
seçim bölgesindeki sorunları ve sıkıntıları ilgili
bütün platformlara taşımak hakkı vardır ama burada doğrudan
doğruya cevap verme imkânı, hakkı olmayan arkadaşların
ağır sözcüklerle bu kürsüden, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kürsüsünden nitelenmemesi gerekir. Masumiyet esastır ve bir
milletvekilinin İstanbul gibi veya Anadolunun herhangi bir yöresinde halk
tarafından seçilmiş bir yöneticiye bu kürsüden haksız,
dayanaksız, ağır sözcükler söylemek, ithamda bulunmak
imkânı yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Dayanağı var Bakanım, iç denetçiler
yasası var, dayanak var. Yasaya aykırı
davrandığını kendisi anlatıyor.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) Belediye başkanlarımız, belediye
meclis üyelerimiz, il genel meclisi üyelerimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin dışında, bazı üst kamu görevlileri dışında
bütün bu arkadaşlarımız hakkında her zaman yargıya başvurup
herhangi bir merciden izin almaksızın her türlü takibatı yapma
hakkı ve imkânı vardır.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Başvuracağım.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) Yargıya başvurulur, savcıya
başvurulur, eğer ortaya ciddi bir bilgi ve belge çıkarsa, bu,
kovuşturma konusu yapılır. Ona gitmeden zaten bu bilgiler ve bu
belgeler eğer ciddiyse biz de Hükûmet olarak, İçişleri
Bakanlığı olarak gereken tasarrufları yaparız -ki yaptık,
bundan önceki dönemde, bunun yakın geçmişte örnekleri var- hiçbir
zaman biz birtakım yolsuzluklara adı karışmış
olan hiç kimseyi himaye etmeyiz,
-geçmişte, çok geçmişte olduğu gibi- onlarla ilgili her
türlü yaptırımı uygularız. Ama burada, durduk yerde bu
kürsüyü bir propaganda kürsüsü, bir seçim konuşması kürsüsü hâline
getirmek haksızlık olur.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Meclisin çıkarmış olduğu yasaya
aykırı davranıyor. Ben elbette Meclise şikâyet
edeceğim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) Değerli arkadaşlarım, yasaya
aykırı işlemleri Türkiye'de ilgili merciler dikkatle takip
ediyorlar ve her türlü yasaya aykırı işlemin Türkiye'de
yaptırımı var, bunlar dile getirilir ve ilgili merciler takip
ederler. Ama elimizi vicdanımıza koyalım. Ben, bu Hükûmetin bir
üyesi olmanın ötesinde aynı zamanda İstanbul Milletvekiliyim ve
İstanbulu yakından takip etmeye çalışan bir
arkadaşınızım görev alanım itibarıyla da.
İstanbul uzun yılların ihmallerini şimdi üzerinden silmeye
başladı. İstanbul bir dünya başkenti, İstanbul bir
Avrupa kültür başkenti. İstanbul gerçekten imparatorluklara ev
sahipliği ve başkentlik yapmış bir şehir olma
durumuna, konumuna yeni yeni adımlar atmaya başladı. Daha bu
hafta, daha birkaç gün önce, İstanbulda Topkapıda, yakın
zamana kadar, başka, burada, bu kürsüde ağır ve haksız
eleştiriler söyleyen bazı arkadaşlarımın
İstanbulu yönettiği zamanlarda bir evsizler, yurtsuzlar ya da
kanunsuz işler mekânı olan alanlar şu anda kültür merkezleri
hâline dönüştürülüyor. Topkapıda, surların civarında,
geçen hafta yapılan Sosyal Dönüşüm Projesini bütün milletvekili
arkadaşlarımın, sadece İstanbul milletvekillerinin
değil, bütün milletvekili arkadaşlarımın görmesini isterim.
1453 Panorama Müzesini bütün milletvekili arkadaşlarımın görmesini
isterim. Gerçekten dünya çapında. Örneklerini Waterlooda ancak,
örneklerini Rusyada ancak, büyük müzecilik gayretlerine girişilmiş
olan ülkelerde görebileceğiniz çapta, İstanbul, tarih
mekânlarına, kültür mekânlarına, sanat mekânlarına
kavuşturulmaya çalışılıyor.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Keşke vaktim olsaydı!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanımız, kendi alanında uzman bir
arkadaşımızdır. İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanımız küçük tenezzüllere ihtiyacı olmayacak kadar
köklü bir varlık geçmişinden de gelen bir
arkadaşımızdır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Doğru, büyük yerlere tenezzül ediyor, küçük yerlere
değil.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanımız, burada gerçekten alkışlanmayı hak
eden bir arkadaşımızdır. İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanını veya halk tarafından seçilmiş ve
yine halk tarafından seçileceği belli arkadaşlarımızın
burada yıpratılması konusundaki gayret ancak yıpratmak
isteyenleri küçük düşürebilir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÇETİN SOSYAL
(İstanbul) Yıpratmıyoruz, kendi kendini yıpratıyor.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Zaten, muhasebeyi de kısa bir süre sonra
Bakınız, artık son iki ayın içindeyiz, kırk beş
güne doğru gidiyoruz.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Makam, mevki insanları neleri savunmak zorunda
bırakıyor.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Martın
sonunda, baharla birlikte, Türkiyede, öyle gözüküyor ki yine bu
muhasebeyi halkımız yapacaktır.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Ne yazık ki makam, mevki insanları kimleri savunmak
zorunda bırakıyor.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Kim halk için çalışıyor, kim hak
için çalışıyor ya da kim kendi belediye meclislerinde kendi
belediye meclis üyelerinin kavgasından, çıkar
arayışından şikâyet edip telefonlarda ona buna dert
yanıyor
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Sen, İstanbuldaki AKPli belediye meclis üyeleriyle
konuş, neler anlatıyorlar, ibret verici şeyler
anlatıyorlar, AKPli meclis üyeleri anlatıyorlar.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) -
ve oralarda kim belediye başkanı
bile hâlâ bulamıyor
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) - Ama makam, mevki sizi böyle konuşturuyor.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Herkes hak ettiği cevabı yakın
bir gelecekte halktan alacaktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ben, bir kez daha Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti olarak hangi kanattan gelirse gelsin, kimden gelirse
gelsin bu milletin hakkına, hukukuna tecavüz eden herkesin
yakasını tutmakta hiçbir ayrım
yapmadığımızı ama çalışanı
alkışlamak konusundaki bir kıskançlığı da çok
hoş görmediğimizi huzurunuzda ifade etmek istiyorum.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Yasa ihlali var Sayın Bakan, İç Denetçiler
Yasasını ihlal ediyor.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Yasa ihlali var burada.
Vaktim olsaydı da
şu İstanbulu adam gibi tartışsaydık sizinle o kadar
keyif alırdım ki!
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Günay.
Gündem dışı
ikinci söz Batmanda yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Batman
Milletvekili Ayla Akat Ataya aittir.
Buyurunuz Sayın Ata.
(DTP sıralarından alkışlar)
2.- Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın, Batmanda yaşanan
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
AYLA AKAT ATA (Batman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Batman ilimizde
yaşanan sorunlar hakkında gündem dışı söz hakkı
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1940lı yıllarda
petrolün bulunup rafinerinin kurulmasıyla hızla kentleşen
şehrimiz Batman, yaklaşık 500 bin nüfusuyla sorunlarla baş
eden, baş etmeye çalışan, kendi gücüyle baş etmeye
çalışan bir ilimiz konumunda ve 1990lı yıllarda
işlenen faili meçhul cinayetlerle, daha sonra da kadın
intiharlarıyla gerek ulusal gerek uluslar üstü kamuoyu tarafından
tartışılan biri ilimiz.
İnsan Hakları
Derneği Batman Şubesinin verilerine göre, 1992-1998 yılları
arasında 340 insanımız faili meçhul cinayetler sonucunda
yaşamını yitirmiştir. Açılan pek çok davanın
takipsizlik kararıyla sonuçlanması ve zaman aşımı
nedeniyle düşmesi işlenen cinayetlerin üstünün örtülü kalmasına
yol açmıştır. Dünya genelinde yapılan çalışmalar
ve araştırmalar ortaya koymuştur ki erkeklerin intihar etme
oranı kadınlara göre daha fazladır. Ancak, bu durum Batmanda
yaşanan intihar girişimi ve sonuçlarına
bakıldığı zaman tam tersi bir sonuç vermektedir. Batman
Devlet Hastanesi bünyesinde faaliyet yürüten Psikososyal Destek ve Krizle
Mücadele Birimine 2008 yılı içerisinde intihar girişimiyle
başvuran kişi sayısı 82dir. Bunlardan 64ü kadın,
18i ise erkeklerden oluşmaktadır.
Yine, Batman Cumhuriyet
Başsavcılığının verilerine göre ise 2008
yılı içerisinde 62 intihar vakası
yaşanmıştır. Bunlardan 32si kadındır.
Yapılan araştırmalar intiharları çatışmalı
ortam, zorunlu göç, şiddet, yoğun ekonomik sorunlar, gelir
dağılımının dengesizliği, insan
haklarının uygulanmaması, eşitsizlikler, ataerkil
kurallarla şekillenmiş olan toplum yapısının
yarattığı baskı, geleneksel cinsiyetçi rollerin
etkinleştirilmesi ve eğitim seviyesinin düşüklüğü gibi
nedenlerle açıklamaktadır. Kadına yönelik şiddetin en üst
düzeyde kendi yaşamına son verme noktasına
ulaştığı dikkate alındığında,
yaşanan şiddet olgusunun sadece töre kavramı adı
altında açıklanmaya çalışılması sorunlu bir
durumu ortaya koymaktadır.
Batmandaki intiharları
önleyebilmek için Batmanın sosyoekonomik, kültürel ve siyasal
yapısını göz ardı etmemek gerekir. Özellikle de
çatışmalı süreç nedeniyle yaşanan ekonomik, sosyal ve
ruhsal sorunlara karşı uzun vadeli, yüzeysel yaklaşımlardan
uzak, uzmanların öncülüğünde, gerek merkezî kurumlar gerekse de yerel
kurumların içinde yer aldığı bilimsel, ekonomik, sosyal,
kültürel ve siyasal bir çalışma gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bir petrol kenti olarak bilinen Batman ilimiz işsizlik ve yoksulluğun
en yoğun yaşandığı iller arasındadır.
İnsanlarımızın çalışabilecekleri nadir
kuruluşlardan biri olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı
son beş yıl içindeki istihdamının tamamını KPSS
ile yapmıştır. Son üç yıl içerisinde ise yaklaşık
200 işçi alınmış, bunlardan yaklaşık 50si
çeşitli gerekçelerle istifa etmişlerdir. Boşalan bu kadrolar
için yılda 179 iş günü çalıştırılan,
yılın geriye kalan döneminde ise işten çıkarılarak
kadrolu statüye alınmayan geçici işçilere öncelik verilmesi
yaşanan mağduriyetleri gidermek açısından olumlu
olacaktır. Bu vatandaşlarımızın 180 iş günü
çalışması hâlinde zaten kadrolu olacakları bilinmektedir.
Yine Türkiye Taşkömürü
Kurumuna bağlı maden ocaklarına eleman alımında
Bakanlar Kurulu kararıyla Kurum Yönetim Kuruluna yetki verilmiş ve
alımlarda Zonguldak ve çevre iller olan Bartın ve Karabükte
yaşayan insanlarımıza öncelik verilmiştir. Bu karar bölge
insanı tarafından memnuniyetle
karşılanmıştır. Batman halkı da Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığına işçi alımında
aynı usulün uygulanmasını talep etmektedir. Aksi hâlde Batman
halkı olarak Hükûmetin bölgeler arası gelişmişlik
farkını gidermek bir yana, bölgeler arası
ayrımcılık yaptığını düşünecektir.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi çevreye karşı duyarlı olmak, ekolojik toplum
bireylerinin önceliklerindendir. Yeraltı Aramacılık Bilimsel
Araştırma Kuruluşu laboratuvarı mühendislerince Batmanda
yapılan araştırmanın sonuçlarına
bakıldığında TÜPRAŞın kurulduğu dönemden
itibaren Batmanın altına 64 bin ton benzin
sızdığı tespit edilmiştir. Üstelik çevre
kirliliği sadece toprakla sınırlı değildir. Belediye
tarafından yapılan çalışmalar kapsamında mevcut kuyu
sahasında eski ve yeni açılan kuyulardan, Batman Çayından,
Batman Barajından ve Zilek su kaynaklarından alınan analizlerde
petrol ve türevlerine rastlandığı tespit edilmiştir. Yine
İluh Deresine karışan kanalizasyon suları ve petrol için
de aynı duyarsızlık gösterilmektedir. Buradan geçen petrol türevleri
ve kimyasallar Batman Çayı ve Dicle Nehrine akmaktadır.
İlimizde oluşan evsel ve endüstriyel atıkları arıtan
bir arıtma sisteminin bulunmayışı ve gerekli tedbirlerin
alınmaması Batman Çayını bu atık suların yükünü
kaldıramayacak duruma getirecektir. Ortaya çıkacak böylesi bir sonuç
beraberinde telafisi mümkün olmayan sorunlara yol açacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
AYLA AKAT ATA (Devamla)
Teşekkür ederim.
Bu amaçla acil olarak
atık suların arıtımını sağlayan bir
arıtma tesisinin Batman Çayına kurulması gerekmektedir.
Yine ekonomik ve sosyal
faaliyetlerin çevreye uygunluğunun gerekli olduğu düşüncesiyle
hareket edemeyen mevcut Hükûmet Yatırım yapıyorum.
iddiasıyla binlerce yıllık tarihe sahip olan Hasankeyfi yok
edecek olan Ilısu Barajını yapmakta ısrarcı
davranmaktadır. Bunun yerine konuyla ilgili olan bilim
kuruluşlarının görüşlerine bakılıp bir mega baraj
yerine iki ayrı baraj, su kotunun düşürüldüğü iki ayrı
barajın yapılması ya da sadece su kotunun düşürülmesi de
Hasankeyfi kurtaracak ve bugün dünya kültür mirasına belki öncülük
edebilecek, dünya kültür mirası içerisinde sayılabilecek ve
bacasız sanayinin bir örneğini oluşturan Hasankeyf de sular
altında kalmaktan kurtulacaktır.
Bölgeler arası
kalkınmışlık farkının giderilebilmesi için
ekonomik alandan önce siyasi alanda toplumsal mutabakatı sağlayacak
adımların atılması gerekmektedir. Kürt sorununun çözümsüzlüğünde
ısrar sonucu yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi ve
kalıcı çözümün sağlanması, kuşkusuz, ekonomik alanda
atılan adımları tamamlayacak en büyük adım ve etken
olacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Ata.
Gündem dışı
üçüncü söz, Orta Doğudaki son gelişmeler ve Gazze olayları
hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Mehmet Şahine aittir.
Buyurunuz Sayın
Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Malatya Milletvekili Mehmet Şahinin, Orta Doğudaki son
gelişmeler ve Gazzede yaşanan savaşa ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET ŞAHİN
(Malatya) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Parlamentolararası Birlik çatısı altında bulunan Orta
Doğu Komisyonu üyesi olmam hasebiyle söz almış bulunuyorum.
Hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Öncelikle dünya
medyasında ön plana çıkmış bir gerçeği dikkatlerinize
sunmak istiyorum. Bugün, Türkiye'nin ruhu, Türkiye'nin asil duruşu, Davos
zirvesiyle beraber sadece Orta Doğunun değil, Avustralyadan
Amerikaya kadar bütün dünyanın
gündemine oturmuştur. Davosta Türkiye, dünyanın en büyük trajedisine
son vermek amacıyla, haksızlık karşısında
hakikatin sözcüsü olan Sayın Başbakanımız çok net ve çok
açık bir şekilde, dünya medyası önünde Kral çıplak.
demiştir. Çıplak kralın masadaki o çaresizliğini
milyonlarla beraber sanırım hepiniz gördünüz ve ibretle seyrettiniz.
Evet, kelimenin tam anlamıyla dış politikamız
açısından tarihî olan bu hadise bütün dünyayı, Canberradan
Atinaya kadar gururlandırdı ve heyecanlandırdı. Böylece,
yeryüzüne musallat olan, insanlığın vicdanını kanatan
ve korku salan o musibetli büyü âdeta bozuldu, zulmü kendisi için bir hak gören
kibir ve gurur yerlerde süründü. Katledilen masum çocuklar için, işgal
edilen mazlum ülkeler için yüreği yanan herkes, dünyanın her tarafında,
işte diplomasi, iste siyaset ve işte irade bu dediler. Evet, Davos
Zirvesi, bizim için Başbakanımızın
çıkışıyla dış politikamız
açısından yeni bir milat, yeni bir dönüm noktası oldu. Eminim,
bundan sonra herkes ama herkes, bu sahneyi bütün diplomatik görüşmelerde
hatırlayacaktır. Burada Başbakanımızın
yaptığı, diplomatik görüşmelerde artık dünya
liderlerine ne vicdanın ne de aklın vestiyere
bırakılmayacağını göstermek olmuştur. Hepimiz, bu
şereften, iktidarımızla muhalefetimizle bu onurdan hissemize
düşeni almak zorundayız.
Bu meseleyi iç politikaya
malzeme yapma iddiasıysa tamamen içi boş bir iddiadır. Çünkü bu
olay, sadece milletimizin değil, bütün insanlığın gözü
önünde cereyan etmiş ve bütün insanlığın ortak vicdanı
bu olayı alkışlamıştır.
Eğer ben bir AK
PARTİ Milletvekili olmasaydım, başka bir partinin milletvekili
olsaydım, yine aynı hissiyatla çıkar, bu onuru bu şerefli
kürsüde dile getirirdim çünkü bu kürsü milletin kürsüsü ve bugün onurlanan da
milletimizin onurudur.
Başbakanımız,
Türkiye Cumhuriyeti devletini ve milletini temsilen, herkese ve her şeye
rağmen kim yaparsa yapsın ve kime yapılırsa
yapılsın, zulme, yalana, haksızlığa en gür sesle
Hayır demiştir. Milletimizin asaletine yakışan onurlu
tavır da budur. Bu tavrı anlamayanlar, eyvah deyip dizlerini
dövenler, kısa zaman sonra Peres özür dileyince, Ban Ki Moon telefon
edince ve bütün dünya bu asil çıkışı
alkışlayınca ve Başbakanımıza, Orta Doğu
barışı için sizin liderliğinize ihtiyacımız var.
denince zannediyorum mahcup olmuşlardır en azından. Çünkü biz,
dünden bugüne, bugünden yarına hiçbir zaman zulmün yanında yer
almadık, her zaman barışın, her zaman hoşgörünün ve
her zaman diyaloğun yanında yer aldık, her zaman ülkesinden
sürülenlere kucak açtık ve haksız yere bir cana kıymanın
bütün canlara ve bütün canlılara kıymak olduğuna inandık.
Biz Kanayan bir yara gördüm
mü yanar ta ciğerim/Onu dindirmek için çifte yerim, kamçı
yerim/Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar
kaldırırım. diyen istiklal şairimizin telkin ettiği
asil ruha sahip bir milletiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ŞAHİN
(Devamla) Evet, hiç kuşkusuz Türkiye bugün dünyadaki
itibarının en üst noktasına gelmiştir. Bugün bu tavrın
bir ayrı önemi de yeniden mazlum milletlere büyük bir ümit, yeniden büyük
bir örnek teşkil etmiş olmasıdır.
Antisemitizm iddialarına
gelince: Değerli arkadaşlar, tarih şahittir ki bu tertemiz
alın asla ve asla bu lekeyi kabul etmez. Bizim milletimizde böyle bir
şey yoktur ve olmamıştır. Bugün hepiniz ve hepimiz biliyoruz
ki Orta Doğu, Filistin sorunu aslında İsrail sorunudur.
İsrailin barışa evet dediği an, gerek Orta Doğuda
gerek dünyada barışın sağlanması mümkündür. Türkiye
olarak barışın sağlanmasının ve kalıcı
barışın temininin mümkün olduğunu kavrıyor ve bütün
imkânlarımızı bu konuda seferber ediyoruz ve dünyanın
takdirini topluyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ŞAHİN
(Devamla) Teşekkür ederim.
Türkiye'nin hakemliğine,
Türkiye'nin liderliğine bütün dünyanın ihtiyaç duyduğu bu
noktada artık kimsenin Türkiye'nin gücünü küçümsemeye hakkı yoktur.
Yüreklerimiz kabarmış, yüzümüz aydınlanmıştır.
Kimse bu asil duruşu millî çıkarlarımıza aykırı
gösteremez.
Eksenimiz, çizgimiz,
rotamız bellidir. Biz, Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda,
muasır medeniyet çizgisinde kararlılıkla ilerliyoruz.
Bu duyguları bize
yaşatan Sayın Başbakanımıza yüce Türk milleti
adına Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde en derin
şükranlarımızı sunuyor, hepinizi hürmetle, muhabbetle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Şahin.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- İran İslami Danışma Meclisi Dış
Siyaset ve Ulusal Güvenlik Komisyonu, Finlandiya Parlamentosu
Dışişleri Komisyonu, Arjantin Temsilciler Meclisi
Dışişleri Komisyonu, Slovenya Ulusal Meclisi
Dışişleri Komisyonu ve Küba Cumhuriyeti Ulusal Meclisi
Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı ve
beraberlerindeki parlamento heyetlerinin, TBMMnin konuğu olarak resmî
temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/681)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
TBMM Başkanlık
Divanının 12 Ocak 2009 tarih ve 39 sayılı Kararı ile
İran İslami Danışma Meclisi Dış Siyaset ve Ulusal
Güvenlik Komisyonu, Finlandiya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu,
Arjantin Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu, Slovenya
Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu ve Küba Cumhuriyeti Ulusal
Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı ve
beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu
olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretleri uygun
bulunmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki
3620 sayılı Kanunun 7 nci Maddesi gereğince Genel Kurulun
bilgisine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin geri
alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- Niğde Milletvekili Mümin İnanın (6/1070) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/116)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gündemin sözlü sorular
Kısmının 319. sırasında yer alan (6/1070) esas
numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Mümin
İnan
Niğde
BAŞKAN Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin bir önerge
vardır, okutuyorum:
C) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 19 milletvekilinin,
Adli Tıp Kurumuna yönelik iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/318)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Adli Tıp,
canlılarda ve ölülerde; travmanın kanıtlarını,
etkilerini, nedenlerini ve sonuçlarını değerlendiren, ülkede
yargıya yansıyan tıbbi konularda değerlendirme yaparak
sonuçların yasal bir dile dönüşmesini sağlayan bir Tıp
disiplinidir. Yargı tarafından adli Tıp; ölüm, kimliklendirme,
işkence, cinsel saldırı, kaza, yaralanma, zehirlenme, aklı
başında olma, hekim sorumluluğu vb. geniş bir alanda
verilen bilirkişilik hizmeti olarak da tanımlanmaktadır.
Yargı organları
tarafından Adli Tıp alanında en üst bilirkişilik kurumu
kabul edilen Adli Tıp Kurumu'nun verdiği raporlar, adalet
sistemimizde belirleyici etkiye sahiptir. Mahkemeler, Adli Tıp Kurumunun
verdiği raporlara itibar ederek karar vermektedirler. Adli Tıp
Kurumu, Türkiyenin resmi bilirkişilik kurumudur. Yargıtay, Adli
Tıp Kurumundan rapor alınmadığı nedenle pek çok
kararı bozmaktadır. Adli Tıp Kurumu, Adalet
Bakanlığı'nın bağlı kuruluşudur. Adalet
alanında yaşamsal öneme sahip raporlara imza atan kurum başkan
ve üyeleri, evrensel akademik ve etik değerlerin aksine siyasi
iktidarların tercihine göre Adalet Bakanı, Başbakan ve
Cumhurbaşkanının imzaladıkları üçlü kararname ile
atanmaktadır. Böylece bilirkişileri atayanlar sicil amirliğini
yapanlar ve denetleyenler aynı kişiler olmaktadır. Bu durum,
"bilirkişilik" kavramına aykırıdır. Böylece
konusunu iyi bilen, yön gösterme konusunda en çok bilenini, ibrelerin en ehil
olanının yerine çoğu zaman sırf iktidarda olan partiye
yakın oldukları için bilirkişilik yönünden ehil olmayan
kişiler göreve gelmektedir
Adli Tıp Kurumu,
düzenlediği raporlarla toplumunda infiale neden olmakta, son derece
ağır şekilde eleştirilmektedir. Hatta 2003
yılında o zamanın Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek,
"Bilirkişilik müessesesinin kirlendiğini" söylemiştir.
Adli Tıp Kurumu, bilirkişiliğin en öncelikli koşulu olan
güvenilirliğini bütün toplum nezdinde kaybetmiştir. Adli Tıp
Kurumu tarafından hazırlanan bilirkişi raporlarına bugün
artık hiçbir yurttaşın güveni kalmamıştır.
Neredeyse medyada Adli Tıp Kurumunun
tartışılmadığı hiçbir gün yok gibidir. "Adli
Tıp Kurumu Başkanı istifa etti", "deliller Allaha
emanet", "temiz işkence raporu", "ölüm orucu mahkumuna
adli tıptan skandal rapor", "bilirkişileri kirleten
kim", "Adli Tıp, siyasi baskı altında",
"Kurum bağımsız değil", "asıl sorun,
yönetimin tavrı", "işkence raporu işinden etti", "Bilimsellik
rafa kalktı", "adli Tıp güvenilmez", "Adaletin
Tıbbı, Tıbbın Adaleti, Bilimin Sefaleti",
"AiHM'si, Adli Tıp'ı uyardı", "Adli Tıp'ta
neler oluyor. 1- Kusurlu raporla gelen terfi. 2- Uzmanlığa
tırpan", "Tabib odası, Adli Tıp Kurumunun korsakoff
hastasını cezaevine geriye göndermesine tepki gösterdi",
"Başsavcılık raporu çabuklaştırmasını
istedi: Adli Tıp Kurumunu Erbakan için uyardı",
"kadrolaşma kurbanı oldular: Adli Tıp Kurumundan 38
kişi uzaklaştırıldı", "Kadrolaşma
iddiaları: Adli Tıp Kurumunda hukuksuzluk", Adli Tıp
Kurumunda kadrolaşma", "Bilim ve liyakat olmadan adalet
olmaz", "Adli Tıp'ta adalet sürünüyor", "Üzmez'in
güvendiği" şeklinde haberler basındaki haberlerden
bazılarıdır.
"Adli Tıp
Kurumunun, cinsel saldırı suçlarında "mağdurun beden
veya ruh sağlığının bozulmadığı"
yönünde verdiği raporlar, işkenceler konusunda verilen raporlar, pek
çok dosya Adli Tıp Kurumunun raflarında sırasını
beklerken bazı dosyalarda raporların yıldırım
hızıyla hazırlanması konusunda Adli Tıp Kurumuna
karşı toplumda fırtınalar koparılmaktadır.
Herkes, bir gün mağdur, hak arayan, kanıt arayan konumunda olabilir.
Bu nedenle meselenin özü; gerçekten hukuk devleti olabilmektir. Bunun için Adli
Tıp Kurumunun, içine düştüğü bu durumdan hemen
kurtarılması ve kaybolan itibarının
kazandırılması ve yeniden güvenilir bilirkişilik kurumu
haline getirilmesi toplumda yaşayan herkes için gerekliliktir.
Bunun da yolu;
insanları, mağdurları, hastaları, cesetleri, yargı
kararlarının temelini teşkil eden kanıtları;
siyasetin, ön yargının, hukuksuzluğun gölgesinden kurtarabilmek
gerekir. Bunun için de Adli Tıp Kurumunun, mercek altına
alınarak,
1 - Adli Tıp Kurumunun
yasal çerçevesinin, işlevi ve yapısının, personelinin
atanma ve çalışma koşullarının,
2 - Adli Tıp Kurumu
uygulamasında gözlemlenen önemli aykırılıkların
(özellikle gerçekleştirdiği işlemler ve kurduğu kararlar da
gözetilerek)
3 - Adli Tıp Kurumu
raporunun bağlayıcılık değerinin,
4 - Yargıtay'ın
Adli Tıp Kurumu raporuna somut duruma göre itibar edilmeyeceğine
yönelik kararların dayandığı sebeplerin,
5 - Adli Tıp Kurumu'nun
doktorun tıbbi sorumluluğuna yönelik dosyalarda kurduğu
kararların değerlendirilmesi ile ortaya çıkan sonuçların,
6 - Adli Tıp Kurumu
üyelerine karşı varsa açılmış veya görev
suçlarına dayalı kamu davalarının ve aşama ve
sonuçlarının,
7 - Yukarıdaki unsurlara
ve gerekçemizde ortaya konan sebeplere dayalı diğer bağlı
konuların ve yapılması gereken işlemlerin tespit edilmesi
gerekmektedir.
Bu araştırma
istemi, siyasal bir eksene oturmamaktadır. İktidarda olsun
muhalefette olsun her siyasal partinin ve tüm toplumun ortak bir sorununa
parmak basılmaktadır. Doğrudan adaleti ilgilendiren, bu itibarla
böyle bir araştırmanın oy birliği temelinde benimsenen ve
yürütülen meclis faaliyeti olarak gerçekleşmesi, siyasetin ortak
amacı ile örtüşmektedir. Bu sebeplerle Anayasanın 98. maddesi ve
Meclis İçtüzüğünün 104. maddesi uyarınca Meclis
araştırması yapılmasını saygıyla dileriz.
1) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
2) Tekin
Bingöl (Ankara)
3) Mehmet
Ali Özpolat (İstanbul)
4)
Şevket Köse (Adıyaman)
5) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
6) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
7) Bülent
Baratalı (İzmir)
8) Sacid
Yıldız (İstanbul)
9) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
10)
Nevingaye Erbatur (Adana)
11) Ahmet
Ersin (İzmir)
12)
Hulusi Güvel (Adana)
13) Akif
Ekici (Gaziantep)
14)
İsa Gök (Mersin)
15)
Abdulaziz Yazar (Hatay)
16) Osman
Kaptan (Antalya)
17)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
19)
Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
20)
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemdeki yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
şimdi gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği
Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa
Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/597) (S. Sayısı: 268) (x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde 1inci
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma
yapılmıştı. Şimdi söz sırası, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkuluna aittir.
Buyurunuz Sayın
Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN
TANRIKULU (İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
268 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini yüce heyetinize
aktarmak üzere huzurunuzdayım. Genel Kurulumuzu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
iklim değişikliğiyle ilgili olarak önemli aşamalardan ilki
Hükûmetler Arası İklim Değişikliği Paneli, diğeri
ise Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesidir. Başta karbondioksit olmak üzere sera gazı
emisyonlarını 1990 yılı seviyesinde tutmak amacıyla
Birleşmiş Milletler bir İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi imzalamıştır. Sözleşme 1992 yılında
Riodaki Çevre ve Kalkınma Konferansında görüşlere
açılmış, o konferansta kabul edilmiş ve iki yıl sonra
1994 yılında da yürürlüğe girmiştir. Ülkemiz 1992
yılında bu sözleşmeye imza atarak taraf olmuştur.
(x) 268 S.
Sayılı Basmayazı 4/2/2009 tarihli 53üncü Birleşim
Tutanağına eklidir.
Değerli milletvekilleri,
aslında ülkemiz açısından da esas problem o tarihte başlar.
Hafızalarımızı yoklarsak bu Rio Konferansı
sonrasında pek çok basın yayın organında Türkiye,
Birleşmiş Milletler tarafından gelişmiş ülke olarak
kabul edildi. mealinde birçok haberler o günlerin gazetelerinde
çıkmıştır.
Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin bizim
açımızdan bizi ilgilendiren iki tane eki bulunmaktadır. Ek-Ide
piyasa ekonomisine geçmiş eski Doğu Avrupa ülkeleri, yine eski Sovyet
Blok ülkeleri ve OECDye üye ülkeler bulunmaktadır. Ek-IIde ise sadece
OECDye üye ülkeler yer almaktadır. Türkiye de o tarihte OECD üyesi bir
ülke olması hasebiyle hem Ek-Ide yer almış hem Ek-IIde
gelişmiş ülke statüsünde yer almıştır.
Yani çok özetlersek Türkiye
hem sera gazı emisyonlarını azaltacak hem de gelişmekte
olan ülkelere yardım edecek bir durumda bulunuyordu o gün için. Ülkemizi o
tarihte yönetenler bu sözleşmenin hazırlanması ve imzaya
açılması esnasında büyük bir ihtimalle bu durumun farkına
da çok varamadılar.
Kyoto Protokolü olarak
bilinen metin ise 1997 yılında 3üncü Taraflar
Konferansının toplanmasıyla ortaya çıkan metindir. Bu
protokol bütün dünyada yüz yetmişten fazla ülkeyi ve sera gazı
salımlarının da yüzde 55ten fazlasını
kapsamaktadır. Protokolle devreye girecek olan tedbirler oldukça
pahalı yatırımları da gerektirmektedir.
Sayın milletvekilleri,
şimdi de izninizle, Türkiye'nin, İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi ve bu protokol kapsamındaki durumu üzerinde
konuşmak istiyorum. Çerçeve Sözleşmenin Ek-I ve Ek-II listelerinde
yer alan Türkiye, 2004 yılına kadar bu Sözleşmeye taraf
olmamıştır. Eğer Sözleşmeye bu hâliyle taraf
olsaydı sera gazı emisyonlarını 1990 yılı
seviyesine indirmek ve gelişme yolundaki ülkelere de hem teknolojik hem de
mali kaynak aktarmak durumunda kalacaktı ve bu yükümlülüklerini yerine
getirmesi gerekecekti. Türkiye'nin isminin Ek-llden silinmesi ve Ek- lde de
özel şartlarının tanınarak yer alması talebi 29 Ekim
ile 9 Kasım 2001 tarihlerinde -o yıllarda- Marakeşte
yapılmış olan 7nci Taraflar Konferansında kabul
edilmiştir. Bu kararla Türkiye, gelişme yolundaki ülkelere teknik ve
mali yardım yapma yükümlülüğünden kurtularak diğer yükümlülükler
için de ülkemizin kendisine has şartlarının tanınması
tavsiye edilmiştir.
Tabii, burada önemli olan
Türkiye'nin özel şartlarının neler olduğu ve
Sözleşmeye taraf olan ülkelerin de bu özel şartları
tanıyıp tanımadıkları konusu günümüzde hâlâ
boşluktadır. 21 Ekim 2003
tarihine geldiğimiz zaman, Türkiye'nin Çerçeve Sözleşmeye
taraf olduğuna dair kararın Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girdiğini görüyoruz. Türkiye'nin taraf olmasından
sonra 24 Kasım 2004 tarihine kadar ulusal bildirimini Sözleşme
sekreteryasına da sunması gerekiyordu. Ancak bu ulusal bildirimin daha
sağlıklı hazırlanabilmesi için altı aylık bir
süre verilmesine rağmen, o günden sonra ulusal bildirim
çalışmaları hâlen tamamlanamamıştır. İlk
olarak 2001 yılında kurulan ve daha sonra da 2004/13 sayılı
Başbakanlık Genelgesiyle Çevre ve Orman Bakanının
Başkanlığında yeniden oluşturulan İklim
Değişikliği Koordinasyon Kurulunda yapılan
çalışmalar da maalesef bugüne kadar yeterli
olmamıştır.
Değerli milletvekilleri,
şimdi kritik soru şudur: Türkiye'nin kişi başına
millî geliri, kişi başına enerji tüketimi, sosyoekonomik
gelişmişlik endeksi, uluslararası rekabet edilebilirlik endeksi,
insani kalkınma endeksi gibi ekonomik göstergeler bakımından
Sözleşmenin Ek-Iinde yer alan ülkeler ile kıyaslanabilir zenginliği
var mıdır yok mudur? Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programının, yani UNDPnin 2007-2008 insani kalkınma endeksine
ilişkin bazı verileri sizlerle paylaşacağım. Türkiye,
o yıllara ait yapılan istatistiki araştırmada 0,775 endeks
değeri ile 177 ülke arasında 84üncü sıradadır.
Sözleşme eklerinde yer almayan ve dolayısıyla da hiçbir
yükümlülük üstlenmeyecek olan, tam aksine yardım alacak olan Çin,
Brezilya, İsrail, Malezya, Meksika, Güney Kore gibi ülkelerin insani
kalkınma endeksi ise ülkemizden daha yüksektir.
Esasen 1850 ile 2002
yılları arasında yapılan araştırmada kümülatif
sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 30unu ABD,
yüzde 27sini yirmi beş Avrupa Birliği ülkesi, yüzde 8,1ini Rusya,
yüzde 7,6sının da Çin tarafından salındığı
raporlanmıştır. Şimdi bu dönemde, yani bu yüz elli iki
yıllık dönemde Türkiye sadece yüzde 0,4; yani binde 4 katkı ile
31inci sırada gelmektedir. Bu protokol hazırlanırken bu
durumlar hiç dikkate alınmamıştır. Şimdi bu protokole
taraf olmamızın bizlere ne getireceği ve tabii ki ne
götüreceğinin çok iyi açıklanması gerekmektedir. Türkiyenin
hâlen protokolü imzalamadığı, öte yandan yük
paylaşımı ilkesi olarak bilinen bu esneklik mekanizmasına
göre, örneğin Danimarka ve Almanya yüzde 21 azaltım
yükümlülüğüne sahipken Avrupanın nispeten daha az gelişmiş
ülkeleri olan İspanya, Yunanistan ve Portekiz 1990 emisyonlarını
sırasıyla yüzde 15, yüzde 25, yüzde 27 üzerinde emisyon
artırımı hakkına sahipken bizim de belirtilen üç üye ülke
için sağlanan haklardan yararlanmamız, yük paylaşımı
ilkesini örnek göstererek bu oranlarda hedef talep etmemiz gerçekten daha uygun
bir yaklaşım olacaktı.
Sayın milletvekilleri,
Türkiyenin enerji tasarrufu, yenilenebilir enerji teşvikleri ve emisyon
azaltma girişimleriyle birlikte henüz kalkınmasını
tamamlamadığı, bitirmediği gerekçesiyle ortaya konarak
taraflar toplantısında ülkemize hem farklı bir baz yıl hem
de emisyon artırma kotası talep edilebilirdi. Bu, bugüne kadar geçen
süreçte yapılması gereken tedbirlerdi ama maalesef
yapılamadı. Ülke menfaatlerini en iyi koruyacak şekildeki
politikaların bir an önce belirlenerek, özellikle çerçeve sözleşmenin
Meclisimizde onaylandığı 24 Mayıs 2004 tarihinden itibaren
bir anlamda kaybedilen veya boşa geçirilen zamanın da telafi edilmesi
gerekmektedir.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu kapsamda Türkiyenin yapması gereken işlemlerin
şu hususları da içermesi gerektiğini Milliyetçi Hareket Partisi
olarak düşünüyoruz: Öncelikle İklim Değişikliği
Koordinasyon Kurulunun kararlarına yön verecek idari mekanizmalar,
bilimsel ve politik çalışmalarla bütünleştirilip güçlü bir
kurumsal yapı hâline getirilmelidir.
2012 yılı
sonrası için müzakere stratejisinin oluşturulmasında en önemli
faktör hâline gelecek Kyoto Protokolü esneklik mekanizmalarındaki ön
çalışmalara bir an önce başlanmalıdır.
İklim
değişikliğinin Türkiyeyi nasıl etkileyeceğiyle ilgili
güncel çalışmaların devam ettirilmesi gerekmektedir ve nihayet,
bu çalışmalara dayanarak kapsamlı bir iklim
değişikliğine uygun ve uyumlu bir politika geliştirmek
zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET KENAN TANRIKULU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, iklim değişikliğinin
önüne geçilebilmesi için tabii ki gayret göstermeliyiz, tedbirler
almalıyız. Bu, kesinlikle yapmamız gerekendir. Ortak
geleceğimizi ortaklaşa korumak zorundayız ancak ortaklaşa
koruma tedbirlerini de hakkaniyet ölçülerine uygun bir şekilde
paylaşmamız gerekmektedir. Sera gazı emisyonlarının
neredeyse tamamını yapmış olan gelişmiş ülkelerle
bizim aynı oranda sorumluluk almamız da hakkaniyet ilkelerine uyum
sağlamamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
1997de kabul edilip ancak 2005te yürürlüğe giren ve 2012de de sona
erecek son derece başarısız bir uygulamaya sahip bu protokole
girmek için harcadığımız zamanı, emeği, vakti
2012 sonrası için oluşturulacak yeni rejimin hazırlanmasına
da harcamamız gerekirdi diye düşünüyorum. Vakit hâlâ geçmiş
değil. Biz, Hükûmetin bu konudaki ülke menfaatlerine halel getirmeyecek
çalışmalarına grup olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
destek vermeye hazırız.
Bu düşüncelerle hepinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Tanrıkulu.
Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına Batman Milletvekili Ayla Akat Ata. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA
(Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi
hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere
huzurunuzda bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İkinci Dünya Savaşı
sırasında Frankfurt Okulu düşünürleri olan Adorno ve Horkheimer
Barbarlık uygarlığın öteki yüzüdür. demişlerdi.
Yerleşik hayata geçtikten sonra artı ürün elde etmeye başlayan
insanlar sanayi devrimiyle birlikte insan gücünün elverdiğinden çok daha
fazlasını üretmeye başladı ve bu yeni buluşlar ile
beraber kapitalizm pazar ekonomisinin vazgeçilmez öğeleri, üretim ve
tüketim döngüsü toplumlara daha fazlasını, daha da çok
fazlasını tüketme ihtiyaçlarını yarattı ve
dayattı. Dünya ekonomisi öyle çok büyüdü ki, öyle ki dünya kendi
biyosferine sığmamaya başladı. İnsanın insan ile
olan mücadelesiyle birlikte gelişen savaşlar ve insanın
doğayla mücadelesi sonucu gelişen, doğayı tamamen kendi
egemenliği altına alma eğilimi ve doğal çevre içinde
bulunmayan maddelerin üretilmesi yaşadığımız çağda
ekolojik bir felakete neden olabilecek niteliktedir. Ne yazık ki içinde
bulunduğumuz çağ insan da dâhil olmak üzere bütün
canlıların yaşam gereksinimlerini oluşturan, doğal
varlıkların hızla tüketildiği ve kirletildiği bir
çağdır. Tarihte bu yok edici, ölümcül çabaların sahibi ve
sorumlusu da ne talihsizce bir durumdur ki doğada düşünebilme
yeteneğine sahip tek canlı olan insandır. İnsanın
çevreye yaptığı olumsuz bir etkinin biyolojik faaliyetler
nedeniyle değil de iktisadi faaliyetler nedeniyle gerçekleşmesi ise
işin trajik olan bir diğer boyutudur.
Atmosferdeki karbondioksit
salımı sanayi devriminden bu yana yüzde 31in üzerinde
artış göstermiştir. Havamızda bugün bulunan karbondioksit
oranı son yirmi yılda ulaşılan en yüksek seviyeyi
bulmuştur. Küresel iklim değişikliği olarak ifade edilen bu
felaket sonucu dünyada büyük orman yangınları meydana geliyor, büyük
sel felaketleri yerleşim yerlerini yıkıyor, kuraklık
doğayı kavuruyor, buzullar büyük bir hızla eriyor, okyanuslar
yükseliyor ve birçok canlı türü yok oluyor.
Değerli milletvekilleri,
bilim insanlarının araştırmalarına göre, bugün
yaşanmakta olan küresel ısınmanın nedenlerini 1960lı
yıllarda gerçekleşen karbon salımları
oluşturmaktadır. Günümüz dönemi itibarıyla salınan
gazların etkileri ise bundan on-on beş yıl sonra görülmeye
başlanacak, 1960lı yıllara oranla bu dönemde salınan gaz
miktarının katbekat fazla olduğu hesaplanacak olursa on beş
yıl sonra dünyayı bekleyen felaketlerin ürpertici boyutları
malumunuzdur. Bu noktadan hareketle, küresel ısınmanın başlı
başına ulusal bir sorun olmadığı ortaya
çıkmaktadır. Küreselleşmenin etkilerinin hızla
yaşandığı dünyada artık benim kıtam, benim
ülkem, benim şehrim gibi sınırlar çizmek mümkün
değildir. Dünyanın neresinde olursa olsun atmosfere salınan
zararlı gazlar dünyanın bir diğer ucuna etki edebilmekte,
sonuçları bütün dünya için felaket anlamına gelebilmektedir. Sonuç
olarak, hepimizin aynı gemide olduğu önümüzde duran bir gerçekliktir.
Bu nedenle, ekolojist
kaygılar dünyanın olduğu kadar aynı zamanda devletimizin ve
Hükûmetin temel kaygısı olmak zorundadır. Nitekim, Türkiye de
küresel ısınmanın potansiyel etkileri bakımından risk
grubundadır. Küresel ısınmanın Türkiye üzerine etkileri su
kaynaklarının azalması, orman tahribatı, çölleşme,
tarım alanlarının yok olması şeklinde olacaktır.
Zira daha şimdiden iklim değişikliklerinin etkileri Türkiyeyi
vurmaktadır. Tuz Gölünün yüzde 80i kurumuştur, diğer birçok
gölümüz kurumaya yüz tutmuştur, birçok sulak alan haritadan silinmiş,
özellikle ülkenin Doğu ve Güneydoğu Bölgesinde kuraklığın
etkileri çok ağır hissedilmiştir. Çiftçiler neredeyse tarım
arazilerine ektikleri kadar dahi ürün elde edemez olmuşlardır.
Zamansız gelen ani yağışlar ise büyük yıkımlara
neden olmaktadır. Hükûmetler Arası İklim Değişikliği
Panelinin 2002 yılında yayınlanan 5inci Teknik Raporunda da,
1901-2000 yılları arasında Türkiyede her on yılda
sıcaklığın 0,2 derece arttığı,
yağışta ortalama yüzde 10 düşüş olduğu
belirtilmektedir. Yine bu raporda, gelecekte Türkiyeyi kuraklıklar,
yangınlar ve sellerin beklediği yer almaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Kyoto Protokolü de
esasen iklim değişikliğinin gerçek ve insan kaynaklı
olduğunun ispatı niteliğindedir. Yüz seksen bir ülkenin taraf
olduğu protokol, bildiğiniz üzere, protokolde imzası bulunan
ülkelerin sera gazı salımlarını dünyayı ve
yaşamı tehlikeye atmayacak düzeylerde tutmayı öngörmektedir.
Kyoto Protokolünün, küresel iklim değişikliği konusunda
alınacak önlemlere gerektiği kadar ciddi yaptırımlarla
değil de ticari bir mantıkla temas ettiği kuşkusuzdur.
Dünyada şu anda mevcut bulunan problemlerin boyutu göz önüne
alındığında protokolün oldukça eksik olduğu su
götürmez bir gerçekliktir. Zira Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı tarafından, 2007-2008 İnsani Gelişme Raporunda da
tehlikeli boyuttaki iklim değişikliklerinin giderilmesi için, dünyada
henüz siyasi devinimler ve karbon devinimleri arasındaki
açığı kapatacak inandırıcı ve uzun vadeli çok
taraflı bir çerçeve programının olmayışına dikkat
çekilmektedir ve iklim değişikliği tehlikesinin önlenmesi için,
sera gazı salım oranı yüksek olan ülkelerin bugün en az yüzde
80, 2020de yüzde 30 oranında salımlarının
azaltılması gerektiği belirtilmektedir.
Tabii, bu bilgiler,
dünyayı kurtarmak için elbette ki Kyoto Protokolünün çok yeterli
olmadığını izah etmektedir. Fakat yine de yasal
bağlayıcılığı bulunan, ufak da olsa önlem
alınması yoluna işaret eden bir adımdır Kyoto
Protokolü. Daha etkili tedbirlerin alınması için başlangıç
olması itibarıyla da anlamlıdır ve önemlidir.
Kyoto Protokolüne sadece
imza koymak kendi başına yeterli değildir. Çünkü ülkemiz,
kirletme konusunda hiç de masum değildir maalesef. Türkiye, dünyanın
en hızlı kirleten ülkesi konumundadır. Enerjisini verimsiz
kullanan, kirli enerjide ısrar eden, yenilenebilir enerjiye yönelmeyen,
enerji tasarrufuna zamlardan başka çözüm üretmeyen bir Hükûmete sahibiz.
Ülkemiz, enerji üretiminde yüzde 75 oranında fosil yakıtlara
bağlıdır. Şu anda rüzgâr ve güneş enerjisi gibi
yenilenebilir enerji kaynaklarının Türkiyede kullanımı
yüzde 1in altındadır. Ulaşımın yüzde 90ı kara
yolu ile gerçekleşmektedir. Enerji yalnız üretildiği gibi bol
miktarda karbonmonoksit atmosfere salınıyor. Türkiye şu anda
sera gazı salım sıralamasında dünyada 20nci sırada.
Protokole taraf olan bütün Ek-I ülkeleri arasında artış
hızı anlamında birinci ülke. Yine OECD ülkeleri arasında
ilk sıralarda. Bu hızla devam edecek olursak yakın zamanda
Avrupa birincisi de olabilecek konumdayız.
Türkiye 1990-2004
yılları arasında sera gazı salımlarını 170
milyon tondan 357 milyon tona çıkararak yüzde 110 artırdı.
Türkiye bu rekorla dünyanın tüm sera gazı salımlarının
yüzde 1,3ünü yaparak küresel ısınmaya en çok neden olan ülkeler
sıralamasında 13üncü sıraya yükseldi. Sera gazı salım
miktarındaki artışta dünya birinciliğini koruyan Türkiyede
1990 yılına göre artış oranı yüzde 95i geçmiş
durumda. Kişi başına düşen emisyon oranına
bakılarak dahi, 245 milyon nüfusu bulunan Endonezya ve 188 milyon nüfusa
sahip Brezilyanın toplam emisyonları yaklaşık olarak
Türkiyeyle aynı orana denk düşmektedir.
Bütün bu nedenlerden ötürü,
Türkiye, protokole imza koyarak attığı adımı
iyileştirme çabalarına şimdiden başlayarak ilerletmelidir.
Bu doğrultuda, az maliyetle rüzgârdan, güneşten ve jeotermalden
faydalanılabilir. Türkiyedeki yenilenebilir enerji kaynaklarının
potansiyellerini topladığımızda, 2020 yılında,
tahmin edilen toplam ihtiyacımızdan daha fazla bir enerji elde
edebiliriz.
Karbon emisyonları
hızla düşürülmelidir. Sanayi, enerji ve ulaşımda takip
edilen yanlış politikalardan ivedilikle vazgeçilmelidir. Ülkemizdeki
sera gazı salımının artışına en önemli
düzeyde etki eden faktörler, ihtiyacımız olandan çok daha
fazlasını üreten çimento fabrikaları ve termik santrallerdir.
Bildiğiniz gibi, Hükûmetin var olanlar dışında yeni termik
santraller kurma projeleri bulunmaktadır. Bu projeler derhâl iptal
edilmelidir. Silopi, Afşin, Yatağan, Gökova gibi kömürle
çalışarak en fazla zehirleme özelliğine sahip olan termik
santraller aşamalı olarak kapatılmalıdır. Temiz ve
etkin enerji kullanımına yönelik enerjiler desteklenmelidir. Petrol
bağımlılığını artıran ulaşım
politikaları derhâl terk edilmelidir. Temiz ulaşımı
sağlayacak yöntemler tercih edilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
geçmiş dönemlerde kuraklıklar baş gösterdiğinde insanlar
yaşamlarını sürdürebilmek için başka diyarlara göç
etmekteydiler. Fakat ne yazık ki bu dönemde yaşanan iklim
değişikliği küresel bir boyut
taşıdığından insanların artık göç
edebilecekleri başka diyarlar bulunmamaktadır. Küresel iklim
değişikliğinin sonuçları yaşamsal
varlıkların ortadan kalkmasına sebebiyet verdiği kadar,
büyük göçlere, kıtlıklara ve savaşlara da yol açmaktadır.
Kısa vadede yüzde 40 oranında yoksulları vuracak olan iklim
değişimi, uzun vadede zengin-fakir ayrımı yapmayacak, bütün
canlıların sonunu getirecektir. Bu büyük yıkım
karşısında Hükûmetin bir an önce kendisine düşen rolü
oynamasını beklemekteyiz.
Geç kalınmış
olsa da Kyoto Protokolüne ülkemizin taraf olmasını sevindirici bir
gelişme olarak gördüğümüzü ve tasarıyı
desteklediğimizi grubum adına belirtir, hepinizi saygıyla
selamlarım. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Ata.
1inci madde üzerinde
şahsı adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy
Yok.
Gene şahsı
adına Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu.
Buyurunuz Sayın
Seymenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SAFİYE SEYMENOĞLU
(Trabzon) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
güneşten gelen enerji dünyamızın yaşam
kaynağıdır, dünyanın iklim sistemini
oluşturmaktadır. Bugün sanayileşme, hızla gelişen
kentler, yeşil alanların ve doğanın tahrip edilmesi
dünyamızdaki iklimsel dengeleri bozmuştur. Atmosferde
sanayileşmeyle doğru orantılı olarak sera gazlarındaki
artış küresel ısınma dediğimiz iklimsel
değişiklikler ile hissedilmeye başlandı. Buzullardaki
erime, seller, kasırgalar ve bölgelere göre iklimlerdeki
değişimler insanları, dolayısıyla ülkeleri önlem
almaya mecbur bıraktı.
Bugün
insanlığı tehdit eden en önemli problemlerden biri olarak
küresel ısınma, başka bir deyimle iklim
değişikliği görülmektedir. Tüm insanlığın geleceğini
ilgilendiren bu problem, uluslararası iklim değişikliği
mücadelesi, uluslararası alanda Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Anlaşması adı altında
götürülmektedir. Ülkemiz, Çerçeve Sözleşmesine taraftır ve aktif
olarak da katılmaktadır. Sözleşme tavsiyeler içermektedir. Bu
Çerçeve Anlaşmasının en önemli bölümü, özellikle
sanayileşmiş ülkelerin atmosfere bırakılmasına neden
oldukları sera gazları miktarının azaltılması
için öngörülen Kyoto Protokolüdür. 1997 yılında imzalanan ve 2005
yılında yürürlüğe giren bu anlaşmayı yüz yetmiş
yedi ülke onaylamış ve taraf olmuştur. Amerika Birleşik
Devletleri ve Çin gibi Kyoto Anlaşmasını imzalamamış
bir diğer ülke de Türkiyedir. Avrupa kıtasında Türkiye
dışında Kyotoya taraf olmayan ülke bulunmamaktadır.
Kyoto Protokolünün
uygulaması 2012 yılında son bulacak, onun yerine hâlen müzakere
edilmekte olan, büyük olasılıkla 2012 sonrasını içerecek
yeni bir protokol Aralık 2009da yapılacak olan Kopenhag Konferansında
kabul edilerek yürürlüğe girecektir. Türkiyenin bu sürecin
dışında kalmaması ve Kopenhagda etkin olabilmesi için
Kyotoya taraf olması gerekmektedir.
Eğer bugün
görüştüğümüz kanun tasarısı olmasaydı ve taraf
olmasaydık, ülkemiz 2012 sonrası için ortaya konulacak şartlara
müdahil olmaksızın uymak zorunda kalacaktı. Ülke olarak
müzakereye katılmadığı hâlde, Türkiye, bir olumsuzlukla
karşılaşmamak ve müzakerede pozisyon belirleyebilmek için
Kyotoya taraf olmalıdır. Aksi durumda, içerisinde
bulunmadığı müzakere süreci dolayısıyla olumsuz bir
uygulama ve yaptırımla karşılaşabilecektir.
Bugün Türkiye Kyotoya taraf
olmak için gerekli çalışmaları yapmış, bu konu üyesi
bulunduğum Çevre Komisyonunda da geniş kapsamlı olarak ele
alınmış, ilgili devlet kurumları görüşlerini belirtmişlerdir.
Kurumlarımız Kyotoya taraf olmanın gerekliliğini kabul
etmiş ve büyük bir çoğunlukla da olumlu görüş
belirtmişlerdir.
Türkiyenin protokole taraf
olması, uluslararası gündemin en öncelikli sorunlarından biri
hâline gelen iklim değişikliğiyle mücadele konusundaki
kararlılığını uluslararası topluma göstermesi
bakımından da önemlidir. Bunların yanında, uzun vadede
Kyoto Protokolü, enerji güvenliğine ve ülke ekonomisine katkıda
bulunacaktır. Kyoto Protokolü, küresel iklim değişikliğiyle
mücadelede daha etkin olmamızı sağlayacaktır. Protokol,
sanayileşmemize ve kalkınmamıza olumsuz bir etkisi
olmadığı gibi, gelecek nesillerimize daha kaliteli, daha
sağlıklı bir yaşam bırakmamız için önemli
katkılar sağlayacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, Kyoto Protokolüne
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun
yasalaşmasının ülkemiz ve geleceğimiz açısından
büyük fayda sağlayacağına inanıyor, kanunun
hayırlı olmasını diliyor, emeği geçen herkese çok
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Seymenoğlu.
Sayın milletvekilleri,
şimdi soru-cevap bölümüne
Sayın Köse,
konuşmak istiyor musunuz şahsınız adına?
Şahsınız adına söz talebiniz var, konuşmak
istiyorsanız, beş dakika süre veriyorum, yoksa
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Konuşmayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşmayacaksınız, peki.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, soru-cevap bölümüne geçtik.
BAŞKAN - Hayır, geçmeden önce şahsı
adına söz talebi vardı, diğer arkadaşımız konuşmayınca,
o konuşur mu acaba diye sordum.
Şimdi soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
On dakika süremiz var.
Sayın Kaplan, buyurunuz
efendim.
Bir dakika süre veriyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu
dağıtılan kömürler havayı bozuyor, kokuyor; bir de
Ankarada da gerçekten problem. Onun yerine
Şu doğal gazların
nasılsa BOTAŞa borcu ödenmiyor, Ankara Büyükşehir Belediyesi
İstenen zamanda da zam yapılıyor, istenen zamanda da indirim
yapılıyor. Şu kömür yerine gaz çek modeli uygulasanız,
nasılsa kredi kartıyla taksite de bağlanıyor, hem valiler
taşımaktan kurtulur hem de bunun dağıtımı
vatandaşa kâğıt gibi gaz
çek modeliyle yapılır ve oradan doğal gazla
ısınırlar yine. Nasılsa indirim de yaptınız.
Böyle bir şey düşünüyor musunuz?
Yine, Kyoto Sözleşmesi
gereği orman, fidan dikimi önemli.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Nuhun Gemisinin bulunduğu Cudi Dağına
fidan dikmeyi düşünür müsünüz diyecektim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan.
Sayın Özçelik
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan Siirtin
elli yıllık su sorununu çözdük. demiştiniz ancak Siirt ilimizde
yaz boyunca susuz kaldık, damağımız kurudu, ayda bir de
olsa banyo yapamadık, çamaşır yıkayamadık. Kent
kokudan yaşanılmaz hâle geldi. Umutla kışı,
Allahın rahmeti yağmuru bekledik. Kış geldi ama şimdi
de nefes alamıyoruz. Hava kirli. Yanlış anlaşılmasın,
fabrika bacalarından değil bu kirlilik, dağıtılan
ucuz, kalitesiz kömürden. Nefes darlığı çekiyoruz, astım
olduk. Ne olacak bu Siirtin hâli?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Özçelik.
Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın)
Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz Kyoto Protokolü ile şu
anki Hükûmetinizin uyguladığı kömür politikası ne kadar
uyumludur?
İki: Protokole tabi
ülkelerdeki enerji kayıp kaçak oranının yüzde 4ler
civarında olduğu ortada iken ülkemizde kayıp kaçak oranı
yüzde kaçlardadır? Kayıp kaçakları azaltmak için ne gibi
tedbirler almaktasınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Taner.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma
sormak istiyorum: Türkiyemizin sera gazı salınım payı
yüzde 0,4 ile 7 arasında değişmektedir çeşitli şeylere
göre, ABDde bu yüzde 28, Çinde yüzde 17dir. 2008 ile 2013 arasında
yüzde 6 büyümeyi hedefleyen ülkemiz bu büyüme için gerekli temiz enerjiye
nasıl sahip olacaktır? Bu yönlü çalışmalar var
mıdır? Bu protokol imzalandıktan sonra nükleer santrallerin
durumu nasıl olacaktır?
İkinci soru: Kyoto
protokolleri imzalanırken etki analizi yapılmış
mıdır? Yapılmış ise ülkemize maliyeti ne
olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Doğru.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Kyoto Protokolünün imzalanması elbette önemli bir gelişmedir. Peki,
Hükûmetiniz tarafından dağıtılan kömürlerde herhangi bir
ölçüm yapılıyor mu? Ölçümde standart değerlerin üzerinde
çıkan kömürler ne yapılmaktadır?
İkinci sorum:
Ankaranın havasında yakılan kömürlerden dolayı arsenik
miktarının yüksek olduğu iddiası hakkında bir
çalışma var mıdır? Var ise sonuçlarını kamuoyuyla
paylaşmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Köse.
Sayın Barış
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Kyoto Protokolüyle beraber dünyada bir karbon ticareti
başlamıştır. Benim param çok, daha çok kirletiyorum. Sen
fakirsin, az kirletiyorsun. Şu kadar para veriyorum. diye bir durum söz
konusu. Hava, para ile alınır satılır hâle gelmiştir.
Havayı kirletme hakkı denen bu durum sizce Kyoto Protokolü ruhuna
aykırı değil mi? Havayı kirletme hakkı hukuksal bir
hak mı oluyor?
İkinci sorum: Sayın
Bakanım, Kırklareli Kavakdere köyünde sanayi atıkları
bertaraf tesisi yapımı şimdilik durduruldu. Çevre halkı bu
konuda tedirgin. Tesis yeniden gündeme gelecek mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Barış.
Son olarak Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, ülkemizde
sektörel bazda detaylı salım envanteri çalışmaları
yapılmış mıdır ya da yapılmakta mıdır?
Yapıldıysa hangi sektörlerde yapılmıştır? Bu
bağlamda, sera gazı salımı azaltımının fayda-maliyet
analizleri konusunda bir çalışmanız var mı? Varsa
fayda-maliyet oranı değerleri konusunda bilgi verebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Işık.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; önce Sayın Kaplan Dağıtılan kömür yerine
doğal gaz acaba çek olarak verilebilir mi? diye teklif etti. Tabii bu
doğal gazı biz dışarıdan alıyoruz, döviz ödüyoruz
ama kömürler bizim kendi öz kaynaklarımız, onları da tabii
değerlendirmemiz lazım. Maliyet açısından ve döviz ödememek
açısından bunun da ekonomik olarak dikkate alınması
gerektiği kanaatindeyim.
Şimdi, tabii Cudi
Dağıyla ilgili
Bakalım, ağaçlandırabiliriz.
Bakacağız, inceleyeceğiz. Zaten, Türkiyede büyük bir
ağaçlandırma seferberliği var. O dağı da
inceleyeceğim, eğer uygunsa ağaçlandırırız.
Sayın Özçelik özellikle
Siirtin su sorunundan bahsetti. Sayın Özçelik, biz Siirte çok büyük
yatırımlar yaptık. Bakın, Türkiyede pek çok yerde ileri biyolojik
atık su arıtma tesisi yok, orada ileri biyolojik atık su
arıtma tesisi işletmeye alındı.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
Böyle bir şey yok.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Artı, hemen hemen şebeke yenilendi.
Yollar asfaltlandı.
Suya gelince: Bakın, su
meselesi günümüzün meselesi değildi. Su meselesini çözmek için biz orada
gerçekten çok ciddi adımlar attık. Bir defa, Kezer suyunu 22
kilometreden getirdik ancak Kezer suyu biliyorsunuz son derece aktif bir araziden
geçiyor. Zaman zaman bu arazinin topoğrafisinden dolayı problemler
oluyor. Bu yüzden, biz bir de yedek olarak Botan Çayından ilave bir
terfiyle suyu bağladık. Tabii, bununla ilgili çok modern,
İstanbulda yaptığımız gibi bir içme suyu arıtma
tesisinin de temeli atıldı, şu anda yıldırım
hızıyla ilerliyor. Hatta, bu hatları biz sadece Siirt için
değil
İnşallah Kurtalan istikametine de hatlar ilerliyor.
Siirtin bana göre içme suyu problemi kalmamıştır. Tabii geçmişte
sıkıntı çekti, onu biliyorum ama bundan sonra Siirtte su sıkıntısı
çekilmeyecek.
Hava kirlenmesine de
bakıyoruz, inceliyoruz.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
Proje hatası var Sayın Bakan, borular patlıyor.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Şu anda, sular akıyor, ben onu sürekli
takip ediyorum. Siirtin şu anda suları akıyor. Yazın
birkaç sıkıntı oldu, onu tankerle telafi ettik ama şu anda
sular akıyor, akmaya da devam edecek.
İkincisi, Sayın
Tanerin Kyoto ve kömürle ilgili düşünceleri: Acaba kömür
kullanımını engelleyecek mi? Efendim, Kyoto kömür
kullanımını engelleyecek diye bir husus söz konusu değil.
Zaten Kyotoda şu anda hiçbir mükellefiyetimiz yok. Kyotoyu biz sadece
2013 yılından itibaren müzakerelere katılarak Türkiye'nin
diğer devletler tarafından kabul edilmiş olan özgün
şartlarını kabul ettirmek, çok iyi şartlarda ülkemizin
bundan sonraki, Kyoto sonrası çalışmalara
katılmasını temin etmek için gerçekleştiriyoruz.
Tabii, enerji kayıp
oranı var Türkiyede ve dünyada. Enerjilerin kaybolduğu bir gerçek.
Enerji nasıl kayboluyor? Bir de elektrik nakil hatlarından elbette
fiziki olarak bir kayıp var ancak bunun dışında
vatandaşların ücretsiz olarak aldıkları enerji var.
Herhâlde kayıp kaçaktan bu ikisinin toplamını kastetmek lazım.
Biliyorsunuz, Hükûmetimizden önce bu yüzde 22ler civarındaydı ama
şu anda sıkı bir takiple gitgide aşağı çekiliyor,
şu anda -net rakam yok, yazılı olarak veririz ama- yani yüzde
14-15lere indiğini tahmin ediyorum, daha da azaltmaya devam
edeceğiz.
Sayın Doğru Sera
gazı salımı hakkında bir bilgi var mı? dedi. Evet,
bilgiler var, daha önce çalışmalar yapmıştık.
Özellikle şunu belirteyim: Sera gazı emisyonları bütün ülkelerin
elimizde bilhassa 1990-2005 yılları arasında mevcut. Türkiye'nin
kişi başına yıllık emisyon miktarı 4,6
ton/yıl. Yılda kişi başına 4,6 ama baktığımız
zaman Amerikada bu 20-25 kilo, Avrupa ülkeleri ortalaması 11-12 kilo,
mesela Kanadada 23 kilo. Yani biz bu bakımdan, kişi başına
emisyon açısından oldukça düşük
Bir de acaba kümülatif olarak
sera gazı emisyonlarına, Türkiye'nin atmosfere verdiği sera
gazına bakarsak bu da yaklaşık binde 4 civarında ama
diğer ülkelere batığımız zaman, bakın burada,
Amerika Birleşik Devletleri yüzde 29,3; Avrupa Birliğindeki yirmi
beş ülkenin toplamı yüzde 26,5; Rusya yüzde 8, Çin yüzde 7,6. Yani
bunların, bütün ülkelerin dağılımları var. Yani
aslında burada bizim o kadar büyük bir suçumuzun da
olmadığını özellikle vurgulamak istiyorum.
Bir de temiz enerji
kaynaklarını harekete geçirdik sizce de malum Sayın Doğru.
Biliyorsunuz, bütün hidroelektrik enerjilerini devreye sokmak için bir
çalışma var. Şu anda DSİnin bütün baraj
inşaatları hızla ilerliyor. Geçtiğimiz günlerde
biliyorsunuz 13 tane dev hidroelektrik santralini devreye aldık.
Önümüzdeki yılda da hedefimiz 20 tane dev hidroelektrik santrali devreye
almaktır, onu da belirteyim.
Zamanımız
sınırlı ama Ankaranın havasındaki arsenikten
bahsetmek istiyorum: Efendim, tabii, bu ortaya atılan bir iddia.
Kömürlerde arsenik olabilir ama kömürde özellikle kireç olduğu zaman zaten
bu arsenik havaya karışmaz, kireçle beraber kömürün içinde, külde
kalıyor. Dolayısıyla, böyle bir çalışma
yapılmamıştır. Herhangi bir hava kirlemesine de
Bu kömürün
içindeki arseniğin böyle havaya baca gazıyla çıkması diye
bir şey söz konusu değildir, ilmî olarak bu mümkün değildir.
Çünkü, bunun olması için en azından sobadaki
sıcaklığın veya kazandaki sıcaklığın 9
derece santigradın üzerinde olması lazım. Hâlbuki o
sıcaklığa ulaşmıyor, kaldı ki bu tamamen küle
geçer. Dolayısıyla, hava kirlenmesine arseniğin bir ölçüsü söz
konusu değildir. Zaten ölçüm sonuçları da var. Vaktimiz bitiyor,
müsaade ederseniz ben hemen toparlayacağım.
Türkiyedeki ölçüm
sonuçlarına göre, şu anda aşağı yukarı,
yeşil olanlar kükürt dioksit açısından fevkalade iyi olan iller,
yeşiller çok iyi, sarı olanlar iyi, kırmızı olanlar
kötü. Ama şu anda, Türkiye ortalamasında, son yıllarda
doğal gazın da yaygınlaşmasıyla çok kötü bir il yoktur
diye ölçümlere göre ifade edebiliriz.
Tabii, Sayın
Barışın sorusu vardı. Kırklarelindeki Kavakdere
tesisleriyle ilgili çalışmalar devam ediyor, onu özellikle
belirtmekteyim.
Sayın
Işıkın Sektörel bazda analiz yapıldı mı?
şeklinde bir sorusu vardı. Evet, sektörel bazda sera gazı
emisyon dağılımları mevcut, bunlar elimizde. Hatta,
sizlere
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Fayda-maliyet analizi yapıldı mı?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Hayır, fayda-maliyet analiziyle ilgili
Devlet Planlama Teşkilatı bir çalışmaya başladı.
Biz özellikle İklim Değişikliği Komisyonu çerçevesinde bir
karar aldık, DPTye bir vazife verdik, çalışmalar devam ediyor.
Ama, bu fayda-maliyet etkisini bulmak için ülkemizin üzerine alacağı
yükümlülüklerin belirlenmesi lazım. Dolayısıyla, bunlar
çeşitli yükümlülüklere göre maliyetlerin incelenmesinden ibaret. 2013
yılından sonra ülkemizin ne tür yükümlülük alacağına göre
esas maliyetler, gerçek maliyetler o zaman çıkacaktır. Şimdiden
gerçek maliyetleri hesap etmek mümkün değildir çünkü ortada hangi
yükümlülük alacağımız belli değildir. Onu özellikle vurgulamak
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Eroğlu.
Sayın milletvekilleri,
görüşmeleri tamamlamış bulunuyoruz.
Şimdi, 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
1inci maddeden sonra yeni bir madde ihdasına dair bir önerge var.
Bildiğiniz üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde
bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir
maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona
soracağım ve Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım, eğer katılmaz ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 268
sıra sayılı Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısına 1 inci maddeyi takiben aşağıdaki maddenin
eklenmesini arz ve teklif ederim. 14.01.2009
Ufuk
Uras
İstanbul
Madde-2 (1) Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti, Kyoto Protokolünün birinci ve sonraki yükümlülük
dönemlerindeki yükümlülüklerini, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 7. Taraflar
Konferansında kabul edilen 26/CP7 numaralı karar
ışığında değerlendirecektir.
BAŞKAN Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) Efendim,
salt çoğunluğumuz bulunmamaktadır, onun için
katılamıyoruz.
BAŞKAN Peki.
Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi
işlemden kaldırıyorum.
Şimdi 2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili
Murat Sönmez konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Sönmez.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FEHMİ
MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 268 sıra sayılı
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Kyoto Protokolü,
ağırlığı insan kaynaklı faaliyetlerin sonucu
meydana gelen ve çevre sorunlarının iklim sistemleri üzerinde
yarattığı olumsuzluğun giderilmesine yönelik çabaların
ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Her türlü doğal
kaynağı denetimsizce kullanan ve kalkınmalarını
sağlayan gelişmiş ülkeler, aslında ortaya çıkan iklim
değişikliği başta olmak üzere diğer çevre
sorunlarının ilk elden sorumlularıdırlar. Bu yüzden,
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi,
gelişmiş ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeleri, üstlenecekleri
yükümlülükler bakımından ayrı gruplar olarak ele
almıştır. Buna göre Sözleşme, ülkeleri gruplara ayırarak
iki ek liste oluşturmuştur. Ek-I listesinde yer alan ülkeler, sera
gazı salımlarının azaltılmasına yönelik politika
ve önlemlerle öncü rol oynarken, Ek-II listesinde yer alan ülkeler ise
gelişmiş ülkeler olarak teknoloji transferi ve finansman
konularında gelişmekte olan ülkelere destek verecektirler.
Bilindiği üzere,
ülkemiz, hem Ek-I listesinde hem de gelişmekte olan ülkelere teknoloji
transferi ve finansman yardımı yükümlülüğü öngören Ek-II
listesinde yer almıştı. Ancak yapılan müzakereler sonucu,
ülkemizin özgün koşullarının kabul edilmesi üzerine, 2001
yılında Marakeşte yapılan 7nci Taraflar Konferansında Türkiye Ek-II
listesinden çıkarılmıştır. Bu düzeltmeyi müteakip,
Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesine 2004 yılında taraf olmuştur.
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında
hazırlanan ve çok az ülkenin taraf olmadığı Kyoto Protokolü
konusunda da ülkemiz, benzer tereddütler yaşamış, protokolün
getireceği yükümlülüklerden çekinmiştir. Protokol ve ülkemize
getireceği yükümlülükler, uzunca sayılabilecek bir süreyle, konuyla
ilgili çevreler tarafından tartışılmış ve
protokol, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında da
tartışılarak huzurlarınıza onay için
getirilmiştir.
Kyoto Protokolünün ne
getireceği konusunda hâlâ bir uzlaşmaya
varılamamıştır. Bir görüş, en azından 2012 yılına
kadar ülkemize bir yükümlülük getirmeyeceğini savunurken; içerisinde
bazı kamu kurumlarının da bulunduğu başka bir
görüş, protokolün ülkemiz ekonomisi üzerine etkisi ortaya konulmadan,
etkisinin ne olduğu bilinmeden onaylanmasına sıcak
bakmamaktadırlar.
Değerli milletvekilleri,
1997 yılından bu yana dünyanın, İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine taraf olduğumuz 2004
yılından bu yana da ülkemizin gündeminde olan Kyoto Protokolünün
öngördüğü yükümlülüklerin iktisadi sektörler itibarıyla ekonomimize
ne getirip ne götüreceğinin somut bir şekilde ortaya
konulmamış olması esasen önemli bir eksikliktir. Umarız bu
eksiklik protokolün onayından sonra da sürdürülmez, protokolün
öngördüğü düzenlemeler hızla hayata geçirilir.
Protokolün onayından
sonra bazı alanlarda mevzuat yenilemesi ve yeni uygulamalar söz konusu
olacaktır. Örneğin; endüstri, motorlu taşıtlar ve
ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmaya
yönelik mevzuat yeniden düzenlenecek; daha az enerjiyle ısınma, daha
az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji
sistemlerini endüstriye yerleştirme sağlanacak; güneş
enerjisinin önü açılacak; ulaşımda, çöp toplamada çevrecilik
temel ilke olacak; alternatif enerji kaynaklarına yönelinecek; çimento,
demir çelik ve kireç fabrikaları gibi yüksek enerji tüketen
işletmelerde atık işlemleri yeniden düzenlenecek; fosil
yakıtlar yerine örneğin biyodizel yakıt kullanılacak;
termik santrallerde daha az karbon çıkartan sistemler devreye sokulacak;
fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla vergi
alınacak. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Kyoto Protokolü 2012
yılına kadar bize sera gazı salımında bir azaltım
yükümlülüğü getirmese bile, bahsettiğim yeni bazı uygulamaları
getireceği açıktır.
Bilindiği üzere onaylayacağımız
protokolün 2012 sonrası süreci henüz tam olarak ortaya
çıkmamıştır. 2009 yılında şekillenmesi
beklenen bu sürece ilişkin bazı belirlemeler aslında Bali Yol
Haritası olarak adlandırılan Bali Eylem Planında yer
almaktadır. 2012 sonrası rejimi düzenleyecek şekilde ortaya
çıkacak olan yeni belgenin görüşmelerinde ülkemiz özgün
koşullarını müzakere edebilecek, esnekliklerden
yararlanabilecektir. Birincisine göre daha zorlu geçecek bu süreçte Türkiye'nin
kendini avantajlı bir şekilde konumlandırabilmesi için
yoğun bir çalışma içine girmesi kaçınılmazdır,
çünkü yeni bu süreçte sera gazı salımı konusunda daha sert ve
daha yüksek azaltımlar öngörülmektedir. Bu yüzden, yapılacak
müzakerelerde ekonomik kalkınma haklarımızı koruyacak bir
pozisyon belirlenmelidir. Bugünün gelişmiş ülkesi olan Amerika
Birleşik Devletleri bile Kyoto Protokolüne ekonomisine getireceği
yükleri öne sürerek mesafeli duruyorsa bizim de
çıkarlarımızı en üst düzeyde gözetiyor olmamız işin
doğası gereği olacaktır. Nitekim, bu sürece ilişkin
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin 14üncü
Taraflar Konferansı 1-12 Aralık 2008 tarihleri arasında
Polonyada gerçekleşmiştir. Polonyada Kyoto Protokolünün 2012
sonrasına ilişkin içereceği kurallarla ilgili kararlar
alınmasa da bu sürece dönük daha somut bir yol haritası, bir
çalışma programı ortaya çıkmıştır. Bu
nedenle 2009 yılı küresel ısınmayla mücadelede önemli bir
yıl olacaktır çünkü bu yıl içerisinde protokolün
geleceğiyle ilgili bir dizi toplantı ve çalışma
yapılacak, kararlar alınacaktır. Kopenhagda tamamlanacak bu
sürecin sonunda yeni bir belge ortaya çıkması beklenmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kyoto Protokolü 2nci maddesinde protokole taraf
ülkelerin sayısallaştırılmış salım
sınırlandırması ve azaltım yükümlülüklerinin yerine
getirilmesi için neler yapılacağı
sıralanmıştır. Görüşmekte olduğumuz
tasarının gerekçesinde, Kyoto Protokolünün Avrupa Birliği
müktesebatının bir parçası olduğu, Avrupa Birliğinin
protokole dâhil olmamızı istediği belirtilmektedir. Yine tasarının
hazırlandığı dönemde henüz aday olduğumuz, ancak
geçtiğimiz günlerde seçildiğimiz Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin geçici üyeliği konusu gerekçe olarak yer
almış. Zaten AKPnin çevre politikalarına ve bu alanda
yapmış olduğu düzenlemelere şöyle bir göz
attığımızda bu konuda dışsal etkilerin
belirleyici olduğunu görüyoruz; özellikle de Avrupa Birliği.
Eğer Avrupa Birliği uyum sürecinin bir parçası olmasa AKPnin
çevre konusunu hiç gündeme almayacağını rahatlıkla
söyleyebiliriz çünkü -az önce de belirttiğim gibi- Kyoto Protokolünün
2nci maddesinde sürdürülebilir orman yönetimi uygulamaları,
ağaçlandırma ve yeniden ormanlaştırma
çalışmaları yükümlülükleri getirilmektedir. Oysa AKP,
ormanları çevrenin esas unsuru, sera gazlarının yutak
alanları olarak değil rant aracı olarak görmektedir.
Bilindiği üzere, geçtiğimiz dönem bu Parlamentoda ormanları rant
konusu hâline getiren 2/B düzenlemesi AKP oylarıyla kabul edilmiş,
ancak dönemin Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmişti. Son
günlerde yaşanan küresel ekonomik kriz de bahane edilerek
ormanlarımıza yeniden göz dikilmiştir. Gündemden
düşmüş olan 2/B konusu yeniden
ısıtılmıştır. Her gün bu alandan gelecek
paranın hesabı yapılmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde
burada görüşmeleri yapılarak kabul edilen Tapu Kanununda, son
dakikada verilen bir önergeyle bu işe yine AKP tarafından el
atılmıştır. Toplumumuzun ve ilgili tüm çevrelerin üzerinde
dikkatle durduğu bir konu hiç tartışmaya açılmadan, bir
uzlaşma aranmadan, oldubitti mantığıyla buradan
geçirilmiştir. Anayasaya aykırılığı tescil
edilmiş bir konu etrafından dolaşılarak halledilmeye
çalışılmıştır. Böylece, 2/B alanlarının
işgalcilerine ödüllendirircesine satışının önü
açılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
korunması gereken ormanlar ve meralarımız AKP döneminde
çıkarılan yasalarla turizme açılmıştır.
Yine, son yıllarda orman
yangınlarının söndürülme çalışmalarında AKP
kadrolarının ne kadar başarısız olduğu, ekipman
ve teçhizat bakımından ne kadar yetersiz kalındığı
çeşitli defalar burada tartışıldı, bizzat kendim dile
getirmiştim.
Protokol, sürdürülebilir
tarım yöntemlerinin geliştirilmesi ve teşvik edilmesini isterken
AKP tam tersini yapıyor, tarım alanlarını işgal
edenleri, tarım yapılmaz hâle getirenleri affediyor, hatta ödüllendiriyor.
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda değişiklikler
yapılarak, bütün mahkeme kararlarına ve kamuoyu itirazlarına
rağmen verimli tarım topraklarının işgalini affeden
yasa çıkarılmıştır.
Maden arama faaliyetleri
Çevresel Etki Değerlendirmesi kapsamı dışında
tutularak, ülkemizin en önemli doğal varlıkları maden arama
sahasına dönüştürülmüştür. Bunun örneklerini başta Kaz
Dağları olmak üzere ülkemizin pek çok alanında görebiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
FEHMİ MURAT SÖNMEZ
(Devamla) Bu yüzden, bu protokolü burada onaylayacağız
onaylamasına, ama AKPnin çevre konusundaki tutumu bundan sonra ne olacak?
Yine dostlar alışverişte görsün, biz bunları
dışarıya ayıp olmasın diye onaylayalım, ama
bildiğimizi yapalım şeklinde mi olacak, yoksa altına imza
attığımız kurallara uyalım şeklinde mi olacak?
Bekleyip göreceğiz.
Bu düşüncelerle,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Sönmez.
2nci madde üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Münir
Kutluata.
Buyurunuz Sayın
Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MÜNİR
KUTLUATA (Sakarya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 268
sıra sayılı Kyoto Protokolüne katılmamızı
amaçlayan Kanun Tasarısının 2nci maddesi üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kyoto Protokolüne taraf
olmanın Türkiye açısından ifade ettiği anlamı iyi
çözebilmek için hem protokolün ne dediğine hem bu protokolün
dayandığı Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine bakmak gerekiyor,
ayrıca dünyayı böyle bir çerçeve sözleşmeyi hazırlamaya
iten gelişmeleri bilmeyi gerektiriyor, ayrıca sözleşmenin
yaklaşımı ile Kyoto Protokolünün metotlarının uyumuna
da bakmak gerekiyor.
Çerçeve sözleşme birçok
isabetli tespitte bulunuyor. Bu tespitlerin en başında, dünyayı
iklim değişikliği noktasına getiren gelişmelerde gelişmiş
ülkelerin sorumluluğunun esas olduğunu vurgulamasıdır. Bir
başka yaklaşımı, çözüm noktasında da bu ülkelere
yüklenen sorumlulukların daha fazla olması gerektiği ve yine
çözümler geliştirilirken ve uygulanırken bu sorumlulukta payı
olmayan veya çok düşük olan diğer ülkelerin korunmalarının
gereğidir. Çünkü, bu çerçeve sözleşme, Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi konuya fevkalade
objektif yaklaşmakta ve dünyaya bir çözüm ümidi ortaya koymuş
görünmektedir. Bu yüzden, Türkiye de bunu imzalamıştır. Ancak,
görülmektedir ki, Çerçeve Sözleşmenin maksadı ile Kyoto
Protokolünün metotları arasında çok ciddi bir çelişme
vardır. Bu sözleşme esas olarak, dünyayı kirletenlerin, ekosistemleri
altüst edenlerin, dünya kaynaklarını istismar edenlerin
sorumluluğuna işaret etmektedir. Kyoto Protokolü ise dünyayı bu
iklim değişikliğinin kapısına getirenlere yeni çareler
arayan bir görüntü arz ediyor. Esas çelişki buradadır ve bu protokole
taraftar olmamız konusunda teşvik edici konuşmaları
dinlerken pek duyamadığımız husus da satır
aralarına gömülen husus da biraz önce işaret ettiğim bu önemli
noktadır.
Şimdi, dünya iklim
değişikliği de dâhil olmak üzere, ekolojik dengelerin
bozulduğu her ortamda ortaya çıkan çevre sorunlarının
gerisinde doğal kaynakların istismarı, yanlış
kullanımı ve bu yolla yenilenme gücünün elinden alınması
olduğunu biliyoruz. O hâlde, ekosistemlerin ve doğal kaynakların
hangi ülkeler tarafından nasıl kullanıldığını
ve bunlara yönelik politikaların mahiyetlerini bilmemiz gerekiyor.
Dünyadaki maddi refah yarışının ve aşırı
tüketimin stok kaynakların tükenmesine, yenilenebilir kaynakların da
yenilenme ve sürekli üretim gücünün elinden alınmasına sebep
olduğunu görüyoruz. Gelişmiş ülkeler dediğimiz sorumlu
ülkeler grubu, hem ekolojik dengeyi altüst edip yenilenebilir kaynakları
devre dışı bırakarak fakir ülkeleri sorumlu
olmadıkları afetlerle karşı karşıya
bırakıp hem de sömürgecilik ve işgal gibi gayriinsani yollarla
veya dış ticaret gibi ticari yollarla, bazen de yabancı sermaye
görüntüsü ile stok kaynakları kendi tüketimlerinde kullanarak bu ülkelerin
gelişme ümitleri üzerinde de kırıcı etkiler icra
etmektedirler.
Durum bu olunca,
gelişmiş ülkelerin fakir ülkelerin elindeki yenilenebilir
kaynakların artık dünyanın ortak malı olduğu,
onların da kendileri gibi davranmaması gerektiği kanaatinde
olduklarını görüyoruz.
Bir diğer kanaatleri de,
ikinci grup ülkeler de gelişirse, dünyadaki stok kaynakların
kendilerinin ulaştıkları refah seviyesini ilanihaye sürdürmeye
yetmeyeceği hususudur. Kyoto Protokolünün getirdiği birçok hususa
prensipte katılmakla birlikte bu protokolde ortaya atılan karbon
ticareti konusu, kirletme hakkı devri konusu, bir başka ifadeyle
gelişme hakkı devri konusu, bunun ticari bir konu hâline
getirilmesi belki de bu protokolü malul hâle getiren en önemli konulardan bir
tanesidir çünkü bu konu üzerinde gerçekten sunumlarda net bilgi
alamamış olduk.
Bunun anlamı şudur:
Kaynaklar ve ekosistemler dünyanın bu hızla kirlenmesine
dayanamıyor, her ülke aynı şeyi yaparsa bunun sonu yok; çevreye
aşırı yüklenmeyi devam ettirecek olan ülkeler fakirlerin
kullanım haklarını, kirletme haklarını
devralsınlar. Eğer buna kapı açan bir protokole taraftar isek bu
konuda dünyadaki iklim değişikliğini önleme yönündeki çabalara katkı
yapmamızın mümkün olmayacağını herkes bilmeli ve Kyoto
Protokolü konusundaki kanaati de bu üzerinde çok durulmayan hususa göre
oluşturmalı diye düşünüyorum.
Şimdi, iktidar mensubu
arkadaşlarımızın sunumlarında işaret ettiği
hususlara temas ediyorum. Bunlardan bir tanesi 2012 yılına kadar
taraf olsak bile bir sorumluluğumuz yok. 2013ten sonra ne olacak, onu da
o zaman göreceğiz. meselesidir. Dolayısıyla bu Nasıl olsa
zararı yok, bir protokole taraf olalım veya bir anlaşmaya imza
atalım. mantığı çok böyle, köklü devlet geleneğinde
savunulabilecek bir metoda benzemiyor. Sadece faydalarını görmeli ve
ona göre bunda ısrarlı olmalıyız.
Hükûmetin yasanın
gerekçesindeki ifadesine bakıyoruz, bakın fevkalade önemli:
Türkiye'nin uluslararası gündeminin en öncelikli ve acil
sorunlarından biri hâline gelen iklim değişikliği ile
mücadele konusundaki kararlılığını ve
uluslararası toplumun güvenilir bir üyesi olduğunu göstermesi
bakımından önem arz etmektedir. Yani nedir bu konunun önemi? Bizim,
uluslararası toplumun bu konuda kararlı bir üyesi olduğunu
göstermesi. diye ifade edilen, son derece genel birtakım çizgiler.
Dolayısıyla Şu faydadan ötürü biz bunu yapıyoruz.
denilemediğini görüyoruz.
Dün konuyu savunan iktidar
mensubu arkadaşlarımızın, sorumlu durumdaki
arkadaşlarımızın söyledikleri bir başka ifade: Dünya
iklim değişikliğiyle mücadeleye Türkiye katkı
sağlamalıdır. Çok güzel bir ifade. Peki, nasıl
sağlayacaksınız? Amerika Birleşik Devletlerine emisyon
salımını kestirmek suretiyle mi? Çine Haşin kalkınma
iddialarından vazgeç. diyerek mi? AByi ikna ederek mi? Hayır.
Sadece kendiniz, kendi hakkınızı kullanmaktan vazgeçerseniz
belki bir katkı sağlarsınız. Dolayısıyla,
buradaki bu iştahı anlamak mümkün değildir. Ancak, bazı
arkadaşlarımız gayet açık ifadelerle söylediler, Avrupa
Birliği ile görüşmelerde önümüzü açacak bir husus olduğu da
söylendi. Dolayısıyla, buradan gelen telkinlerin etkili olduğunu
da söylemek mümkün olabilir.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu konuyu, çevre konusu ve çevre hassasiyetiyle çok
karıştırmamak lazım; çok önemli bir husus. Milliyetçi
Hareket Partisinin, bütün kaynaklarla ilgili, başta beşerî kaynaklar,
sonra doğal kaynaklar ve ekosistemler ve mali kaynaklar olmak üzere, bu
kaynaklar üzerindeki hassasiyetin millî bir konu olduğunu herkes
bilmektedir ve dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisinin bu konudaki
tutumu da bilinmektedir. Şimdi, böyle olunca, biz, bu protokolü
görüşürken buraya iktidarın çevre konusundaki hassasiyetlerini de
görmüş, izlemiş olarak gelmiş olmayı arzu ederdik yani
çevre konusunda gayet hassas, birtakım tedbirlerin
alındığı, Kyotoya gerek olmadan, Birleşmiş
Milletler Çerçeve Sözleşmesine de gerek olmadan, sadece kendi
kaynaklarımıza önem verdiği için ve millî
kalkınmamızın yarınlara daha sağlıklı taşınabilmesi
açısından bu yaklaşımları beklerdik. Bunları
görmüyoruz.
Şimdi size, kendimiz
açısından ve sizin de duyduğunuz zaman üzüleceğiniz, çok
üzücü bir örnek vermek zorundayım. Bu da Hükûmetin veya iktidara mensup
birtakım arkadaşlarımızın şu anda Hükûmet
demeyeyim- gayretleri öncülüğünde Sakaryanın bir cennet
köşesine, bir yabancı firmanın 1.200 megavatlık bir termik
santral kurma hazırlıkları içinde olduğu hususudur.
Nasıl izah edersiniz? Sakaryanın Karasu ilçesinde veya Sakaryada
kömür mü var? Bu firma bunu kendi ülkesinde kurabilir miydi? Bu nedir? Bunu
şey yapacağız ama burada Sayın Bakanı daha bu noktada
ilgilendiren yönüyle ifade etmeliyim ki
Ben bu konuyu ayrıca Meclis
gündemine getireceğim. Bu çok önemli bir konu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MÜNİR KUTLUATA (Devamla)
Şu noktada Sayın Bakana ifade etmeliyim ki, Sayın Bakan, orada
milleti ikna etme konusunda fevkalade dengesiz, savunucuları zorda
bırakan dengesiz birtakım çalışmalar yürütülmektedir. Bu
konularla ilgilenmenizi rica ediyorum. Devlet memurları bilgilendirme
adı altında birtakım toplantılara götürülüyor,
firmaların önüne çıkarılıyor. Daha dün de sizin
Bakanlığınızın Sakaryadaki mensupları, Belediye
Meclis Salonunda, bu santralin kurulacağı bölgedeki çok müstesna bir
longozun, dünyaca bilinen ve çok özel bir longozun Çevre
Bakanlığı tarafından nasıl korunmak üzere
olduğunu ve korunacağını gösteren bir toplantı
yapmışlardır. Bunun bu faaliyetle aynı günlere gelmesini Sakaryalılar
ve Karasulular yadırgamışlar ve bizlere de
duyurmuşlardır. Ben de size -belki bilginiz olmaz diye- oradaki
personelinizle ilgilenmeniz bakımından durumu şimdilik arz
ediyorum. Bu önemli konuyu ve buna benzer birtakım konuları da
ayrıca gündeme getireceğim.
Görüşlerimizi bu
şekilde ifade etmiş bulunuyor ve hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kutluata.
2nci madde üzerinde
şahsı adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.
Buyurunuz Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 268 sıra sayılı Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
2nci maddesi üzerindeki görüşlerimi belirtmek üzere şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi
ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygılarımla
selamlıyorum.
Konuşmamın
başında, ülkemizin enerji kaynaklarının kullanımı,
enerji üretimi ve tüketimiyle ilgili enerji politikalarını yakın
dönemde doğrudan etkileyecek olan böyle bir protokolün, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonunun görüşleri alınmadan Genel Kurula indirilerek
görüşülüyor olmasını önemli bir eksiklik olarak
değerlendirdiğimi belirtmek istiyorum.
Hâlen yıllık enerji
ihtiyacının yüzde 75ini ithal eden ülkemizde, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının verilerine göre, 2010
yılında toplam 171 milyon ton petrol eş değeri olan enerji
tüketimimizin 2020 yılında yüzde 75 oranında artarak 300 milyon
ton petrol eş değerine çıkacağı, buna
karşın, üretimin tüketimi karşılama oranınınsa,
aynı dönemde yaklaşık yüzde 28den yüzde 23lere
düşeceği, yani enerjide dışa
bağımlılığın daha da artacağı
beklenmektedir.
Diğer yandan, ülkemizde
üretilen elektrik enerjisinin yüzde 80den fazlası termik santrallerde
üretilmekte, 2007 yılında tüketilen toplam 190,5 milyar kilovat
saatlik elektrik enerjisinin karşılanması için yapılan
elektrik enerjisi üretiminde yüzde 48,3lük payla doğal gaz kaynaklı
üretim ilk sırayı alırken, bunu, yüzde 28,5 payla kömür, yüzde
18,6lık payla da hidroelektrik kaynaklı üretimler izlemiştir.
Doğal gaza
bağımlılık oranı, doğal gazı satın
aldığımız Rusyada bile ülkemizdeki kadar yüksek
değildir. Elektrik enerjisi tüketiminde bugün yüzde 50ler düzeyinde olan
sanayi sektörünün payının da 2020de yüzde 60lara yükselmesi
beklenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bu verilerle, sizlere, ülkemizin yaklaşık on yıl sonraki
durumunu kısaca özetlemeye çalıştım. Bu veriler de
göstermektedir ki, bir yanda gittikçe artan enerji ve sanayi üretimi talebi,
diğer yandaysa taraf olduğumuz Kyoto Protokolüyle sınırlandırılacak
sera gazı salım değerleri bulunmaktadır.
Ayrıca giderek artan
küresel ısınma nedeniyle ortaya çıkacak yeni
değişiklikler, özellikle hidroelektrik enerji
kaynaklarımızda oluşabilecek daralmanın yanında kömür
kaynaklarımızın kullanımında ortaya çıkabilecek
kısıtlamalar, nükleer enerji ve yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelik düzenlemeler, enerji politikalarımızın
da mutlaka gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Ülkemiz, ne yazık ki
yakın dönemde karşı karşıya kalacağımız
bu önemli gelişmelere ve sorunlara karşı ciddi bir
hazırlık içinde değildir. İklim
değişikliğiyle mücadele amacıyla 1992 tarihli
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine 2004 yılında taraf olan ve bu kararı 2 Haziran
2008de Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan ülkemizin, aradan geçen
beş yıllık sürede bazı hazırlık
çalışmalarını tamamlamış olması gerekirdi.
Bu dönemde bir yandan enerji üretiminde dışa
bağımlılık oranı daha da artarken, diğer yandan
da birçok ilimizde düşük kaliteli kömür kullanımı nedeniyle hava
kirliliği değerleri insan sağlığını tehdit
edecek sınırlara ulaşmıştır. Ayrıca ülkemiz
sanayi üretiminde baca gazı emisyonlarını azaltıcı
tedbirler alınamamış, atık su arıtma tesislerine
yönelik yatırımlar da artırılamamıştır.
Bu gerçekler
ışığında ülkemizde yapılması gerekenleri de
şu şekilde özetlemek mümkündür:
1) 2012 yılı
sonrasına yönelik altyapı ve hazırlık
çalışmaları, müzakere grubunun kurulması ve kurumsal
kapasitenin güçlendirilmesi çalışmaları vakit geçirilmeden
başlatılmalıdır.
2) Gerekli tüm teknik,
ekonomik ve politik çalışma ve yapılanmalar en kısa zamanda
tamamlanarak 2009 yılı sonuna kadar müzakere edilecek konular
belirlenmeli ve 2012 sonrası döneme ait sera gazı azaltımı
veya sınırlanmasına yönelik hedefler ile çalışma
grupları oluşturulmalıdır, belirlenmelidir.
3) Özellikle enerji
politikaları yeniden gözden geçirilerek enerji verimliliği
uygulamaları, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ilişkin
yatırımlar ve teknoloji üretimleri ile ARGE
çalışmaları teşvik edilmeli, enerji kayıp kaçak
oranları mutlaka düşürülmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİM IŞIK (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
4) Sera gazı
salımlarının azaltılmasına ilişkin fayda-maliyet
analizlerinin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için
tüm sektörlere ilişkin detaylı salım envanteri
çalışmaları doğrultusunda ülkemizin üstleneceği
yükümlülükler mutlaka belirlenmelidir.
5) Demir-çelik ve çimento
sektörü gibi ekonomimizin önemli sektörlerinin gerekli altyapı yenileme çalışmalarını
yapabilmeleri ve geçiş sürecini rekabet güçlerini kaybetmeden
tamamlayabilmeleri mutlaka sağlanmalıdır.
6) 2012 sonrasına uyum
maliyetinin belirlenmesine yönelik etki analizi çalışmalarına
devlet fonlarından gerekli destekler sağlanmalıdır.
7) Kamu, özel sektör ve
üniversite iş birliği sağlanarak gerekli proje
çalışmalarına hız verilmelidir diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Işık.
Şahsı adına
ikinci söz Adıyaman Milletvekili Şevket Köseye aittir.
Buyurunuz Sayın Köse.
(CHP sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kanun tasarısı hakkında söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi en içten duygularımla
selamlıyorum.
Değerli üyeler, Kyoto
Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişikliği
konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi içinde imzalanmıştır. Bu protokolü imzalayan
ülkeler, karbondioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş
gazın salımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa
salım ticareti yoluyla haklarını artırmaya söz
vermişlerdir. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon
miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini
gerekli kılmaktadır. 1997de imzalanan protokol 2005
yılında da yürürlüğe girmiştir. Çünkü protokolün
yürürlüğe girebilmesi için, onaylayan ülkelerin 1990daki atmosfere
saldıkları karbon miktarının yeryüzündeki toplam emisyonun
yüzde 55ini bulması gerekmekteydi ve bu orana ancak sekiz yılın
sonunda Rusyanın katılımıyla
ulaşılabilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
Kyoto Protokolü devletler arasında desteklenir ve Birleşmiş
Milletler şemsiyesi altında küresel kurallarla belirlenir.
Kyoto Protokolündeki amaç,
atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun iklime tehlikeli etki
yapmayacak seviyelerde dengede kalmasını sağlamaktır.
Anlaşma Aralık
1997de Japonyanın Kyoto şehrinde görüşülmüş, 16 Mart
1998de imzaya açılmış, 15 Mart 1999da son şeklini
almıştır. Rusyanın 18 Kasım 2004te
katılmasıyla, doksan gün sonra 16 Şubat 2005 tarihinde de
yürürlüğe girmiştir. Aralık 2006 tarihinde toplam yüz
altmış dokuz ülke ve devlete bağlı örgütler anlaşmaya
imza atmışlardır. İmza atmayan önemli ülkeler arasında
Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya gibi gelişmiş ülkeler
haricinde, gelişmekte olan Türkiye gibi ülkeler de yer almaktadır.
Çin ve Hindistan gibi bazı ülkeler ise anlaşmaya imza atsalar bile
karbon salımlarını azaltmak zorunda değillerdir.
Değerli milletvekilleri,
Kyoto Protokolünün ne kadar önemli olduğunu geçtiğimiz yıllarda
daha iyi anladık. Kutuplar erimekte, deniz seviyeleri yükselmekte ve
artık iklimler değişmektedir. Bunun etkisi ise sadece tek
boyutlu olmamaktadır. Küresel ısınma diye bir felaket
yaşıyoruz, tarıma olan etkisini hepimiz biliyoruz. Bu konuda
sürekli çalışmalar yapmaktayım. Tarıma olan etkisi
dolayısıyla gıda sıkıntıları yaşanmakta
ve ekonomik yaşam altüst olmaktadır. Yani Kyoto Protokolü
insanların beslenmesinden sağlığına kadar geniş
bir alanı kapsamaktadır.
Ancak, Kyoto Protokolüyle
ilgili bir noktayı da vurgulamak gerektiğini düşünüyorum:
Türkiye'nin karbondioksit emisyonunun gelişmiş ülkelerden kat kat
aşağıda olduğunu ve ülkemizin gelişmekte olduğunu
düşünürsek Kyoto Protokolüne daha dikkatli bir yaklaşım
sergilemeliyiz diye düşünüyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; protokolle çevrenin temizliğine, gelecek
nesillere daha iyi bir dünya bırakmaya katkı sunmalıyız.
Bundan hiçbirimizin kuşkusu yoktur fakat geleceğimize fakir, az
gelişmiş ve kalkınmamış bir Türkiye
bırakmamalıyız. İşte bunun için Kyoto Protokolü
Türkiye'nin sanayileşmesini etkileyici ve sanayileşmemizi geri
bıraktırıcı bir konumda olmamalıdır.
Gelişmiş ülkeler Kyoto Protokolünü imzalamazken ya da imzalayanlara
da istisnalar sunulurken, bizim gibi bir ülkenin diğer ülkelerle aynı
şartlarda anlaşmayı imzalaması bence adil değildir. Bu
konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yalnız, çevrenin
korunması anlamında böyle bir anlaşmanın imzalanması
da olumludur. Türkiye'nin Kyoto Protokolüne istisnai durum olan bir imza
koyması daha iyi olurdu. Bu yolla hem çevrenin korunmasına katkı
sunmuş hem de gelişmemizin önünü kesmemiş oluruz.
Değerli üyeler,
özellikle geçtiğimiz yıl küresel ısınma diye bir afet
yaşandı ülkemizde. Dolayısıyla, tarım ve ona
bağlı olarak sanayi sektörü büyük bir vurgun yedi. Yani iklim
değişikliğinin, havaya salınan zararlı gazların
en çok kötülüğünü gören ülkelerin başında gelmekteyiz. Bu
nedenle Kyoto Protokolünün imzalanması olumlu bir gelişmedir ama bu
konudaki çekincemi az önce belirttim: Kyoto Protokolü ülkemizin gelişmesi
önünde bir engel teşkil etmemelidir. Başka bir ifadeyle, Türkiye'nin
işi protokolü imzalayınca bitmeyecek. Özellikle uluslararası
alanda protokolü imzalamayan ülkelerin imza atması için lobi faaliyetleri
yürütülmelidir. Bununla birlikte Kyoto Protokolü içinde kimi ülkelere
tanınan istisnaların ya kaldırılması ya da herkese
emisyona göre çeşitli düzenlemeler yapılmasına
uğraşılmalıdır. Başka bir deyişle, Hükûmete
çok önemli bir görev düşmektedir kanısındayım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ŞEVKET KÖSE (Devamla)
Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yalnızca Kyoto Protokolünü imzalamak
yetmeyecektir. Türkiye'nin gelişmesinin engellenmemesi için gerekli
girişimler de yapılmalıdır.
Bu duygu ve
düşüncelerle, en kalbî duygularla tekrar selamlar, saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Köse.
Sayın milletvekilleri,
şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Doğru,
buyurunuz.
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana sormak
istiyorum: Ülkemizde sera gazı salımının yüzde 9u çöp
depolarından kaynaklanmaktadır. Bu çöp depolarından kurtulmak
için katı atık tesisleri yapılması gerekmektedir. Şu
anda ülkemizde çok az sayıda katı atık tesisi vardır. Bu
protokolden sonra katı atık tesisi yapılması gerekmektedir.
Bunun maliyetini nasıl karşılayacaksınız?
İkinci sorum: Türkiyede
yük ve yolcu taşımacılığının yüzde
90ını kara yolu oluşturmaktadır. Avrupada bu oran yüzde
40tır. Kyoto Protokolünden sonra kara yolu yatırımlarında
bir azalma olacak mıdır? Başka yatırımlara geçecek
misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Doğru.
Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın)
Sayın Bakan, Kyoto Protokolü sonrasında termik santrallerde ne gibi
düzenlemeler yapılması gerekmekte?
İki: Amerika
Birleşik Devletleri, malum, hâlâ bu protokolü imzalamadı.
İmzalamama gerekçesi olarak da bütçeye getireceği yüzde 4lük, yüzde
5lik yük gösterilmekte. Biz bu seneki bütçemizde IMFnin ve krizin etkileriyle
sizin Bakanlığınızda yüzde 16,5 gibi, diğer
bakanlıklarda da yüzde 10 gibi bir kesinti yaptığımız
ortamda bu Kyoto Protokolü 2009 bütçesine herhangi bir yük getirecek mi?
Eğer bir yük getirirse, Bakanlığınız nasıl
hedeflerine ulaşacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Taner.
Sayın Akkuş
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Sayın Bakanım, bir önceki maddede soru-cevap bölümünde elektrikte
kayıp kaçak sorusuna cevap verirken kayıp kaçağın
yanında bir de ücretsiz kullanılan tabiri kullandınız.
Elektrikte de kömür dağıtımı gibi ücretsiz elektrik
dağıtımı mı var?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akkuş.
Sayın Öztürk
HARUN ÖZTÜRK (İzmir)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan
Başbakanın talimatıyla 2004 yılında ilgili bütün
bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları hatta TOBBda dâhil olmak
üzere, ilgili sanayiden temsilciler de dâhil olmak üzere, özellikle İklim
Değişikliği Koordinasyon Kurulu kuruldu. dediniz. Genel Kurulun
doğru bilgilendirilmesi ve şahsınızın bilgisini
düzeltmek açısından İklim Değişikliği
Koordinasyon Kurulunun ilk kez 2004te değil 2001 yılında bir
Başbakanlık genelgesiyle Ecevit Hükûmeti döneminde kurulduğunu,
2001 yılında 2, 2002 yılında 1 kez
toplandığını ve alt komisyonların da o dönemde çalışmalarını
sürdürdüğünü belirtmeyi gerekli gördüm.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk.
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Kyoto
Protokolünün katılımının onaylanmasından sonra Çevre
ve Orman Bakanlığı olarak orman alanlarının
artırılması ve çevresel atıkların azaltılmasıyla
ilgili ne gibi çalışmalar yaptınız ve önümüzdeki
yıllarda ne gibi çalışmalar yapacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Paksoy.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bir,
küresel ısınma ve iklim değişikliği etkisiyle
hidroelektrik enerji kaynaklarımızın değerlendirilmesi
konusunda ülkemiz ne gibi sıkıntılarla
karşılaşabilir?
İki, bu
sıkıntıların aşılmasına ve kömür
kaynaklarımızın daha etkin değerlendirilmesine yönelik
olarak ne gibi önlemler alınmış ya da alınmaktadır?
Üç, bu kapsamda Türkiye Kömür
İşletmeleri ve BOTAŞın özelleştirileceği
söylentilerine yönelik görüşlerinizi alabilir miyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Işık.
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Çok teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
tekrar sormak istiyorum: Bana göre yaşamın kaynağı olan
doğal dengenin ve çevrenin bozulmasına karşı tedbir olarak
işte Kyoto Protokolünün kabulünü görüşüyoruz. Şimdi burada
sizin açıklamanızı istediğim husus şu: Sulak
alanlarımız, ormanlarımız, su kaynaklarımız
azalıyor. Kuruyor sulak alanlarımız. Erozyon ve çölleşme
had safhaya ulaştı. Şimdi bu konularda Hükûmetimizin bir
tedbiri, bir projesi var mıdır, açıklar mısınız?
Bir diğer husus,
Mersinin Akdeniz sahillerinde Akkuyuda bir nükleer santral
yapılması gündemde. Bunu çevre duyarlılığı
konusunda doğru buluyor musunuz? Bu konuda görüşlerinizi açıklar
mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şandır.
Sayın Barış
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Sayın Bakanım, tekrar soruyorum. Bu protokolle
ortaya çıkan havayı kirletme hakkı sizce bu protokolün ruhuna
aykırı değil mi ve havayı kirletme hakkı hukuksal bir
hak mı oluyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Barış.
Buyurunuz Sayın
Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Çok teşekkür ediyorum.
Evvela Sayın
Doğrunun sualine cevap vermeye çalışacağım. Efendim,
özellikle ülkemizde hakikaten katı atık bertaraf tesislerine çok
büyük önem vermek gerektiği kanaatindeyim. Esasen biz bu konuda, bütün
şehirlerimizin katı atık bertaraf tesislerini bir an önce
kuralım şeklinde Bakanlığımız bir
çalışma yaptı ve Katı Atık Bertaraf Tesisleri Eylem
Planını 2008-2012 yılları için hazırladık.
Esasen bakın, 2008 yılında şu anda 31 milyona hizmet
verecek şekilde katı atık tesislerini tamamladık. 2012
yılına kadar, en azından şehirlerimizde yaşayan 57
milyon nüfusumuza hizmet verecek şekilde bütün katı atık
tesislerini tamamlamayı planlıyoruz. Zaten 2003 yılında 15
tesis varken, 2008 yılında bu tesis sayısı 38e, 2009
yılında da tesis sayısı 53e çıkmıştır.
Özellikle biz bu katı atık bertaraf tesislerinde, eğer katı
atık birlikleri, belediyeler müşterek bir birlik kurup ortaklaşa
çözerlerse biz de Bakanlık olarak maddi destek veriyoruz, onu da özellikle
vurgulamak istiyorum.
Yolcu
taşımacılığına gelince: Sayın Doğru,
yolcu taşımacılığında tabii ki kara
yollarının özellikle duble yollarla donatılması ve hız
seviyelerinin ayarlanması, bu yüzden yakıt sarfiyatının
azaltılması, aynı zamanda taşıtlarda yapılan
motorların iyileştirilmesi, yakıt cinslerinin
iyileştirilmesi gibi tedbirlerle trafikten kaynaklanan emisyonlarda bir
iyileşme olmuştur ancak benim de kanaatim, kara yolu
taşımacılığından ziyade biraz da demir
yolları yani raylı ulaşıma önem vermek gerekir. Zaten
Hükûmetimiz bu şekildeki, Devlet Demiryollarıyla ulaşıma
büyük önem veriyor. Zaten biliyorsunuz, Boğaz geçişiyle önemli
miktarda bir emisyon azalması sağlanacak. Aynı zamanda
hızlı tren projeleri de başlıyor. Şu anda
Ankara-Eskişehir başladı, akabinde
Ankara-Eskişehir-İstanbul, daha sonra Ankara-Konya, Ankara-Sivas gibi
hızlı tren projeleri de arka arkaya hayata geçecek.
Sayın Tanerin
Termik
santrallerle ilgili şu anda 2012 yılı sonuna kadar herhangi bir
mükellefiyetimiz yok, termik santraller etkilenmeyecek. Zaten özellikle
şunu vurgulamak istiyorum: Yeni kurulacak kömüre dayalı termik
santrallerde bilhassa bu emisyonların azaltılması konusunda
teknoloji çok gelişti. O kadar güzel teknoloji ve arıtma sistemleri
gelişti ki bu teknolojileri zaten kullanıyoruz.
Dolayısıyla, çok büyük, emisyonda fayda sağlıyor.
Amerika Birleşik
Devletleri Kyotoyu imzalamadı. Yani o, tabii, şu anda
İmzalamadı ama şu anda Amerika Birleşik Devletlerinin
Kyotoya taraf olması konusunda Sayın Başkan Obamanın seçimlerde
bir beyanı var. Tahmin ediyorum, yakında gündeme gelecektir. Zaten
böyle bir çalışma yaptıklarını da, emisyon azaltmak
için çalışma yaptıklarını da biliyoruz.
Ayrıca 2009 mali
yılında merkezî yönetim bütçesine herhangi bir şekilde bir yük
getirecek mi? şeklinde bir sorusu vardı. Efendim, şu anda 2009
yılına hiçbir yük getirmiyor çünkü şu anda bir mükellefiyetimiz
yok.
Şimdi, Sayın
Akkuş Elektrikleri ücretsiz alanlar mı var? dedi. Efendim, bu
ücretsiz alan değil, kaçak kullananları söylüyorum. Her yerde var,
suda da vardı. Yani ben İstanbulda İSKİ Genel
Müdürlüğü yaptım. Kaçak olarak bağlayanların üzerine
gittik. Elektrikte de kaçak kullananları kastediyorum, bütün her tarafta
var. Onu ifade etmek istedim.
Sayın Öztürk, özellikle
İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu 2001
yılında kuruldu, 2004 yılında değil. dedi. İklim
değişikliğiyle ilgili böyle bir grubun 2001 yılında
Sayın Bülent Ecevit zamanında kurulduğunu biliyoruz ancak, bu,
son derece kapsamı dar bir komisyondu. Ancak 2004 yılında
Sayın Başbakanımız bir Başbakanlık genelgesiyle
kapsamı genişletti.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir)
Aynı genelge
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Değil efendim, yenilendi.
Ayrıca, bu genelge de
2004/13 sayılı Genelgedir ve bunun da yetkisini, Koordinasyon
Kurulunun Başkanlık yetkisini Çevre ve Orman
Bakanlığına verdi. Diğer bütün kurumlar
Hatta bizim bu
genelgeden sonra Maliye Bakanlığı yoktu, Maliye
Bakanlığını dahi Koordinasyon Kurulu üyeliğine koyduk.
Sağlık Bakanlığı vesaire
Özellikle onu belirtmek
istiyorum.
Sayın Paksoy Çevresel
atıkların azaltılması konusunda neler yapılıyor?
dedi. Esasen gerek katı atıklar gerekse atık su arıtma
tesisleri konusunda çalışmalarımız var. Şu anda zaten
pek çok yerde havza bazında master planlarımız devam ediyor. Bu
konuda pek çok şehrin de atık su arıtma tesisleri inşa
edildi. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Sayın Işık
HESlerin değerlendirilmesinden bahsetti. Hemen, hızla
değerlendireyim. HESlerle ilgili, efendim, şu anda, daha önce de
belirttiğim gibi, Su Kullanım Hakkı Anlaşması
Yönetmeliği çerçevesinde yaklaşık olarak 1.506 tane
hidroelektrik santraline müracaat var. Bunların bir kısmı
devreye alındı, bir kısmı inşa hâlinde, bir
kısmı da proje hazırlıyor. Bunların şu anda
normalde 45-46 milyar kilovat saat yılda bir üretim potansiyeli var fiilî,
biz bunu en kısa zamanda 130 milyar kilovat saate çıkarmayı
planlıyoruz.
Bunun dışında,
kömür kaynaklarını değerlendireceğiz. TKİyle ilgili
bir özelleştirme ve diğer kurumlarla ilgili bir özelleştirme
programı şu anda söz konusu değil.
Sayın Şandır,
sulak alanlar, su kaynakları azalması konusunda
Biz, bu konuda,
biliyorsunuz, -sulak alanlar azalmıyor, şu anda artıyor- çok
sayıda sulak alan ilan ettik. Onu özellikle vurgulamak istiyorum. Tabii
ki, birkaç yıl kurak geçti biliyorsunuz siz de. 2006-2007
yılları kurak yıllardı, hatta 2008in bir kısmı
kuraktı ama 2009 yılından itibaren kurak yılların sona
erdiği kanaatindeyim. Dolayısıyla sulak alanlar ve su
kaynaklarıyla ilgili herhangi bir problem olmayacağı
kanaatindeyim.
Özellikle nükleer santrale
ben tarafım, taraftarım. Bir an önce yapılması
şarttır diye düşünüyorum.
Son olarak, Sayın
Barışın bu protokol ile ortaya çıkan havayı kirletme
hakkı
Efendim, bu hak meselesi değil, böyle bir hak değil.
Eğer bazı ülkelerde, diyelim ki hidroelektrik santral potansiyeli
varsa, bu karbon ticaretiyle katkı sağlıyor bunun bir an önce
devreye çıkması için; yoksa, havayı kirletme hakkı olarak
düşünmemek gerekir veya katı atık bertaraf tesisi
Bazı
ülkelerde bu katı atık bertaraf tesisi yapılmamışsa
katkı sağlıyor. Oradan onu bir kazanç olarak kabul ediyor.
Bence, bu hava kirletme hakkı değil, belki bir an önce diğer
kaynakların emisyonu azaltıcı birtakım faaliyetlerin
diğer ülkelerde de gelişmesi için bir katkı gibi düşünmek
gerekir diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Eroğlu.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde
kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Tekin
Bingöl konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Bingöl.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TEKİN
BİNGÖL (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolünün kabulü doğrultusunda
hazırlanan ve görüşmekte olduğumuz 268 sıra
sayılı Yasa Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Küresel ısınma
sonucunda ortaya çıkan iklim değişikliğinin yol
açtığı çevre sorunları, birçok etkenler sonucunda ortaya
çıkmakla birlikte, temelde sera gazı salımlarının
artışıyla söz konusu olmuştur. Bu artış, çevre
sorunlarıyla birlikte bazı birtakım sorunları da
beraberinde getirmiş ve dünyanın birçok bölgesi bu iklim
değişikliğinden çok olumsuz bir şekilde etkilenmiştir.
Sera gazı salımının birtakım faktörlere
bağlı olmasıyla birlikte asıl önemli etkenleri, fosil
yakıtlarının çok yoğun bir şekilde
kullanılması, sanayi faaliyetlerinin çok yaygınlaşması
ve maalesef orman alanlarının talan edilmesiyle ortaya
çıkmıştır. Bütün bu olumsuzluklar, artan sera gazı
salımıyla birlikte değişen iklim koşulları
Birleşmiş Milletleri harekete geçirmiş ve nihayet 1997
yılında Kyotoda toplanan katılımcı ülkeler bu
protokolü hazırlayarak hayata geçirmişlerdir. Hazırlanan bu
protokol birtakım önemli işlevler üstlenmekle birlikte, temelde sera
gazı salımının yüzde 5,2 düzeyine çekilmesini
amaçlamaktadır. Nihayet Türkiye'nin geç de olsa bu protokole dâhil olma
gayreti olumlu ve önemlidir ancak gerçekten geç
kalınmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin bu protokol hayata geçtikten sonraki yıllarda şöyle bir
aymazlığı söz konusu olmuştur: Türkiyede sera gazı
salımı yüksek düzeylerde değildir ama maalesef, son dönemlerde
açıklanan birtakım raporlar ve verilerde görülmektedir ki, Türkiyede
sera gazı salımı çok ciddi rakamlara ulaşmış ve
tehlike sınırına gelmiştir. Dünya Bankası verilerinin
bize gösterdiği bir somut veri vardır ki, 2004 yılında
Türkiyede kişi başına 3,2 ton karbondioksit doğaya
salınmaktadır. Yine Birleşmiş Milletler Kalkınma
Bürosunun yapmış olduğu bir araştırmanın
sonucunda da Türkiyenin dünya ülkeleri arasında sera gazı
salımının en yüksek olduğu ülke sonucuna
varılmıştır.
Bütün bunlardan hareketle,
artık Türkiye, sadece bu protokole imza atmakla kalmamalı, bu
protokolün gereğini acilen yerine getirerek ve başka birtakım
çevre düzenlemelerini de hayata geçirerek bu tehlikeli sınırdan
ülkemizi bir an önce çıkarmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
sera gazı salımının çevre koşullarını
olumsuz etkilediği bir gerçek ama onun ötesinde, bu salımın ve
iklim değişikliğinin beraberinde getirdiği bazı
olumsuz koşullar da var. Bunların başında kuraklığın
-ki son yıllarda çok derin bir şekilde biz bu
kuraklığı yaşadık- ortaya koyduğu
kıtlık, açlık ve yol açtığı yoksulluk var. Yine,
bütün bunların sonucunda bizim de çok yakından etkilendiğimiz
göçler, dünyada çok ciddi bir sorun olmaya devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
göçler bu iklim değişikliğinin sonucunda dünyayı çok olumsuz
birtakım koşullarla karşı karşıya
bırakacaktır. Zira, yine Birleşmiş Milletler çevre
enstitüsünün yaptığı bir araştırmada 2050
yılına kadar dünyada 200 milyon insanın göç edeceği ifade
edilmektedir. Bu rakam gerçekten son derece büyük bir rakamdır değerli
arkadaşlar. 200 milyon insanın bu süre içerisinde göçü, bu göç
dalgası o ülkelerde olağanüstü sorunları beraberinde
getirecektir.
Değerli milletvekilleri,
Kyoto Protokolünü imzalamak elbette çok önemli ama bunun gereğini de
yerine getirmek durumundayız. Bakın, en büyük sorun, enerjide
verimlilik, enerjide tasarruf ve yenilenebilinen enerjinin
kullanımının geliştirilmesi ve artırılması
olmalıdır. Oysa Türkiyede fosil yakıtları olağanüstü
fazla şekilde kullanılmaktadır. Enerji verimliliğinin
artırılması ve temiz enerjinin kullanılabilmesi için de
temelde ARGE çalışmaları yapılmalıdır.
Bildiğiniz gibi ARGE
yasası çıkarıldı Parlamentomuz tarafından ama maalesef
birçok yasa gibi ARGE yasası da sadece yasa olarak kâğıt
üzerinde kaldı. Oysa ARGE yasasının hayata geçirilmesi için iki
temel faktör var: Bir tanesi, ARGE personelinin artırılması;
diğeri ise ARGEye ayrılan bütçenin artırılması.
ARGE personeline
baktığımızda, maalesef, içler acısı bir durumda
olduğumuzu görmekteyiz. Türkiyede 10 bin kişiye 23 personel
düşerken, bu sayı Finlandiyada 173, Japonyada 104, Danimarkada 95
düzeylerinde. Peki, ARGEye bütçeden ayırdığımız pay
ne kadar? Maalesef binde 71. Bunlar bizim ARGEye ve beraberinde çevreye ve
enerjiye verdiğimiz önemin en somut göstergeleri.
Değerli milletvekilleri,
dikkatinizi iki hususa çekmek istiyorum: Bunlardan bir tanesi, biz bu protokole
imza atıyoruz. Üç yıllık bir süre kalmış olmasına
rağmen önemli dedik ama bakalım, bizim çevreye bakışımız,
doğayı değerlendirişimiz imza atıp dâhil olduğumuz
bu protokolle uyum sağlıyor mu?
Birçok örnek vermemiz mümkün
ama birkaç örnek vermek istiyorum: Bunlardan bir tanesi 2/B yasası, bir
başkası kızılağaçları orman vasfından
çıkaran yasa. Allahtan Anayasa Mahkemesi bu yasayı iptal etti de
kızılağaçların, ülkemizin en önemli orman türlerinden biri
olan kızılağaçların varlığını
sürdürmesi sağlandı.
Değerli milletvekilleri,
Türk Ceza Kanununun Çevrenin kasten kirletilmesi başlıklı
181inci maddesiyle Çevrenin taksirle kirletilmesi başlıklı
182nci maddesinin uygulamasının ertelenmesi bile AKP
İktidarının çevreye bakış
anlayışının en somut örneğidir. Çevreyi kirletenleri,
kasten orman yakanları bu yasa maalesef cesaretlendirmiştir ve
önlerini açmıştır.
Yine örnek
verebileceğimiz başka birtakım yasalar da var. Bunlardan bir
tanesi Turizmi Teşvik Yasası. Bu Yasayla, turizmi teşvik
edeceğiz diye orman alanları maalesef yapılaşmaya ve
kullanıma açılmıştır. Madencilik Yasası keza,
maden faaliyetlerinin ÇEDden çıkarılması
Bu örnekleri çoğaltarak
göstermek mümkün ama çarpıcı bir örnek vermek istiyorum değerli
arkadaşlarım: Türkiyenin bütün bölgeleri tarihî, kültürel ve
doğal zenginliklerle dolu. Bunlardan bir tanesi de Karadenizdeki Uzungöl.
Maalesef son günlerde içler acısı bir manzarayla
karşılaşıyoruz Uzungölde. Çevre ve Orman
Bakanlığı eliyle Uzungölde turizm amaçlı bir yol
yapımı söz konusu. O yapılan yolu korumak amacıyla, su
taşkınlarından korumak düşüncesiyle Uzungölün her
tarafına dev, büyük duvarlar yapılmakta. Şimdiden Uzungöllü
yurttaşlarımız o duvara Utanç duvarı nitelemesi
yapmaktalar.
Değerli arkadaşlar,
siz Uzungölü doğal hâliyle, bu hâliyle turizme açabilirsiniz. Oraya gelen
yerli ve yabancı turistler Uzungölün bu doğal güzelliğine, bu
hâline ve kartpostal görünümündeki bu durumuna cezbedilerek geliyorlar. Siz
orayı utanç duvarlarıyla kötüleştirirseniz, inanın oraya
turist gelmez.
Değerli milletvekilleri,
vahşi kapitalizmin bir özelliği vardır: Aşırı kâr
amacı güder ve maalesef, dünyada küresel ısınmanın da,
iklim değişikliğinin de, olumsuz çevre
koşullarının da temel nedenlerinden bir tanesi bu
aşırı kâr amaçlı anlayışlar ve ona geçit veren
yönetimler ve uygulamalardır...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
TEKİN BİNGÖL
(Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bizim temelde yapmamız
gereken, bu amaçlara hizmet etmeden ve yasalardaki çevreye, doğaya
aykırı, oraları fütursuzca yok edecek
anlayışların hâkim olduğu düzenlemeleri yeniden gözden
geçirmek ve ülkemizi, dünyamızı, geleceğimizi karartmadan
çocuklarımıza, torunlarımıza bırakmayı
sağlamak olmalı.
Hepinize bu düşüncelerle
saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bingöl.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Korkmaz.
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; taraf olunan Kyoto Protokolünün
Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmasını içeren
tasarının 3üncü maddesiyle ilgili şahsım ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının geneli
hakkında parti grupları dün ve bugün, yine maddeler üzerinde, Genel
Kurulda görüşlerini açıkladılar. Sanırım, kamuoyu
Kyoto Protokolü hakkında az çok bir fikir sahibi oldu. Ben, mümkün
olduğunca tekrarlardan kaçınarak meseleyi irdelemek istiyorum.
Kimilerine göre Kyoto
insanlığın kurtuluş belgesi, kimilerine göre de
gelişmiş ülkelerin insanlığı oyalamak için
bulduğu bir formül. Ben, değerli milletvekilleri, sizlerden şu
sorunun cevabını aramanızı istiyorum: Türkiye bu protokolü
imzalamakta acele mi davranmıştır? Hükûmet uzunca bir süre
çelişkili açıklamalar yaptı. Çevre ve Orman eski Bakanı
Sayın Osman Pepe, açıkça, Türkiyenin bu protokolü ekonomik
gerekçelerle imzalamayacağını beyan etti. Hükûmetin diğer
Sayın Bakanı Cemil Çiçek ise, birkaç yıl sonra 2012den sonraki
dönemde söz sahibi olmak için Kyotoyu imzalıyoruz. dedi.
Anlaşılıyor ki Hükûmetin kafası karışık. Bu
iki beyan arasında Türk ekonomisinde ne gibi yapısal
değişiklikler olmuştur da karşı tarafa
geçilmiştir? Bunun tek bir açıklaması olabilir, o da Türkiyenin
Avrupa Birliği müzakerelerinde önüne konulan dayatma. Çevre
faslının müzakerelere açılabilmesi için Türkiyeye Kyotoyu
imzalama baskısı var, yine dış baskılar ve bu
baskılara açık, teslimiyetçi dış politika.
Bu protokolün
imzalanmasına Milliyetçi Hareket Partisi olarak karşı
çıkmayız. Bizim milliyetçilik anlayışımız
şudur: Ülke topraklarını ha işgal kuvvetlerine
kaptırmışsın ha erozyonla kaybetmişsin, fark etmez. Bu
kutsal toprakların taşı, toprağı, deresi, tepesi,
havası, suyu, kuşu, böceği de mübarektir. Ülkemizde yaşayan
insanımızın mutluluğu, temiz ve güvenilir bir çevrede
neslini devam ettirmesi, politikamızın ana eksenini
oluşturmaktadır. Anlaşılan odur ki, Kyotoyu
imzalayanların temel kaygısı bu değerler değil de yine
AB sevdası ve yine dış baskılar.
Hükûmet
hazırlıksız yakalanmıştır, ekonomimizi,
üretimimizi ne bekliyor maalesef farkında değil. Kimilerine göre
ülkemiz 40 ila 150 milyar dolarlık bir maliyetle karşı
karşıya kalacaktır. Çünkü, bu konuda etki analizleri
yapılmamış, strateji ve planlar üretilmemiş, hatta
sağlıklı bir sanayi envanterinden bile bahseden yok. Garabete
bakın ki, Çevre Bakanlığının web sayfasında
Protokol Çerçeve Anlaşmasının imzalandığı
bildiriliyor, son cümle ise trajikomik. Avrupa Birliğinde sera gazı
emisyonları son dokuz yıl içerisinde şu kadar artarken
Türkiye'de yüzde 65 artış sağlanmıştır. deniyor.
Aferin! El birliğiyle yakalanan bu başarı için madalya mı
takalım? Bununla övünülür mü? Kendi Bakanlık sitenizden Türkiyeyi
şikâyet ediyorsunuz! Madem böyle bir dürüstlük yapacaksınız bu
oranın ne kadarının dağıttınız kalitesiz
kömürlerden kaynaklandığını da lütfen bir
açıklasanıza! Bu emisyonlardan dolayı ciğerlerine karbon
gazı dolan kaç bebek zehirlenerek ya da bunun etkilerinden dolayı
hayatını kaybetmiş yahut kaybedecek? Bu rakamları da
anayasal bir hak olan temiz bir çevrede yaşama hakkına ne kadar
riayet ettiğinizi göstermesi açısından yayınlayın ki
bizim Çevre Bakanlığımız dünyadaki muadillerinin tersine seçim
kaygısıyla neleri, hangi ilkeleri çiğniyor bütün dünya görsün.
Sayın Bakan, hakikaten
merak ediyorum, siz Ankarada mı yaşıyorsunuz yoksa oksijen
tüpüyle mi dolaşıyorsunuz! Başkentimiz Ankara özellikle
soğuk kış günlerinde göz gözü görmeyecek kadar hava
kirliliğine maruz kalıyor. Tüm insanlarımız için ama özellikle
yaşlı ve çocuklar için yaşanmaz bir kent hâline geliyor Ankara.
Bizimle aynı fikirde olmadığınızı, Ankarayı
bu havaya mahkûm eden Sayın Melih Gökçeki âdeta Ankaralıdan öç
alırcasına yeniden başkan adayı
yaptığınızdan anlıyoruz, hatta herkesçe bilinen bir
aday ile yarışacağımızdan dolayı da
huzurlarınızda memnuniyetlerimizi ifade ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Bu çok zor herhâlde ki Meclis kürsüsünden ifade etmeye
çalışıyorsunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
Ancak size sormak lazım Sayın Bakan: Başta Ankara olmak üzere
neredeyse tüm şehirlerimizde yaşanan hava kirliliğini daha ne
kadar görmezden geleceksiniz ve ne zaman gündeme getirip tedbir üreteceksiniz?
Bu sonuçtan belediye başkanlarınız kadar siz de sorumlusunuz
Sayın Bakan. İnsanlarımızın tepesine bir kâbus gibi
çöken kirli havayı görmezlikten gelerek bu sorumluluktan
kurtulamazsınız. Bakanlığınızın ismi Çevre
ve Orman Bakanlığı. Yoksa birileri size -mesela kömür
üreticilerinden, kömür dağıtıcılardan bahsediyorum, kömür
üzerinden yarattığınız zenginlerden bahsediyorum- bu isme
fazla takılıp kalmamı diyor? Onları rahatsız etmekten
mi çekiniyorsunuz Sayın Bakan? Bunları bilmek istiyoruz.
Sayın Hükûmet ve Sevgili
Bakan; anlaşıldı ki yine el yordamıyla ülkeyi bir yerlere
götürüyor, birtakım taahhütler atına sokuyorsunuz. Hiçbir öngörünüz
yok. Gelin, hiç olmazsa Kyoto Protokolüyle ilgili şu önerilerimize kulak
verin, istifade edeceğinizi düşünüyorum:
1) 2012ye kadar protokolün
ülkemize ek bir maliyeti yok deniyor. Doğrudur fakat 2012den sonrayı
planlamak üzere iklim değişiklikleri verilerini takip edecek sektör
temsilcilerinin de içinde yer alacağı bir koordinasyon kurulu
oluşturun vakit geçirmeden.
2) Bu kurulun yerine
getireceği birinci görev, bu protokolün ülkenin üretim, tarım ve
sanayi yapısında meydana getireceği dönüşümün etkileri ve
bunun Türk ekonomisine maliyetini içeren bir etki analiz raporu
hazırlamaktır.
3) Etki analiz raporu
verilerinin ışığı altında, yine sektörler
arası çalışma ile iklim değişikliği ülke
stratejisi belirlenmeli ve tüm sektörler bu stratejiye uygun kısa ve uzun
dönemli eylem planları yapmalıdır.
4) Birleşmiş
Milletler 2008 Aralık ayında, Poznanda Yeni Yeşil Düzeni
deklare etmiş, ülkelere iklim değişikliği yanında mali
kriz ile mücadelede de yenilenebilir enerji yatırımları ile yeni
istihdam alanı açmalarını önermiştir.
AKP Hükûmeti Yeni Yeşil
Düzen Deklarasyonuna ciddiyetle eğilmeli , enerji
yatırımlarının bu alanlara yönlendirilmesinde proaktif rol
üstlenmeli, enerji yatırımları teşvik politikasını
buna göre belirlemelidir.
5) Kyoto uyum sürecinde en
temel hedef fosil yakıt kullanımının
azaltılmasıdır. Hükûmet ise geldiğinden beri kömür, çimento
ve kara yolu taşımacılığı odaklı bir
kalkınma modeli benimsemiş gözükmektedir. Hükûmetin yenilenebilir enerji
konusunda yıllara sari bir hedefi bulunmamaktadır.
Yeni Yeşil Düzenden
aynı zamanda enerji dönüşümü, gelişmiş ülkelerden az
gelişmişlere teknoloji satımı anlamı da
çıkarılmalıdır. Ülkemizin yenilenebilir enerji potansiyeli
yüksektir. Hükûmetin bu alana ağırlık vermek yerine 40 yeni
termik santral yapımı ve bu santrallerin üçte 2sinin Rusya, Güney
Afrika ve Kolombiyadan ithal edilecek kömürle
çalıştırılması projeleri vardır. Bu da enerjide dışa
bağımlılığı ve karbon emisyonumuzu artıracak
hususlardır. Devlet Planlama Teşkilatı Türkiye'nin 1990
yılı emisyon miktarı 170 milyon ton olup 2004 yılında
bu rakam 296 milyon tona çıkmıştır, bu
artışın devam etmesi kaçınılmaz gözüküyor.
demektedir. Kyotoyu imzaladıktan sonra hızla artan bu emisyon
miktarının ülkemize 2012den sonra yeni yükümlülükler getireceği
açıktır. Maalesef, Hükûmetin emisyon artışının
kontrolü yönünde hiçbir tedbir üretemediği görülmektedir.
6) Protokol, standart
dışı uygulamalar ile yüksek sera gazı salımı
yapan tüm kesimlere para yardımında bulunma, teşvik verme,
istisna ve muafiyetlerin önünü kesiyor ancak Hükûmet, nükleer güç
santrallerinin kurulması ve işletilmesi ile enerji
satışına ilişkin kanunun geçici 2nci maddesi ile bin
megavat ve üzeri güçteki termik santrallerin kurulumunu teşvik etmekte. Bu
ikilemin yarın ülkemizin önüne getirilmemesi için
uyumlaştırılma sürecine hızla başlamak gerekiyor.
7) Protokole taraf olmakla
birlikte sivil havacılık ve taşıma sektörünün yeniden
yapılandırılması,
taşımacılığın büyük oranda ki yüzde 95tir bu-
kara yolundan yapıldığı ülkemizde alternatif
ulaşım imkânları ve hibrit motor üzerine çalışmalar
yapılması gerekmektedir. Ulaştırma
Bakanlığının itirazlarına rağmen, Kyotoyu
imzalayan Hükûmetin acilen bu hususlar üzerinde çalışmasını
yoğunlaştırması gerekmektedir.
8) Protokol, sürdürülebilir
orman yönetimiyle ağaçlandırma ve yeniden orman kurmayı
teşvik ederken Hükûmet, orman sahalarının yeniden talan
edilmesine kapı aralayacak 2/B arazi uygulamasından vazgeçmek
zorundadır.
9) Kyotoyla ilgili, toplumda
farkındalık yaratmak için ilgili STKların faaliyet ve
yardımlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Sayın Başbakan En
baba çevreci biziz. gibi, çevreci örgüt ve STKları hafife alan
yaklaşımından vazgeçmeli
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) -
onların gücünden nasıl istifade edeceği yollarını
araştırıp diyalog kurmalıdır. Bu protokolün
imzalanması sürecinde Ulaştırma Bakanlığı, Sanayi
Bakanlığı, DPT, TOBB gibi kurum ve kuruluşların
çekinceleri vardır, bunlar dikkate alınmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisinin
bu önerilerinin dikkatle değerlendirileceğini en azından ümit
ediyoruz.
Dün bu kürsüde bir AKP
milletvekili arkadaşımız Kyotoyu imzaladık. 2012den
sonra karbon emisyonu ticareti başlayacak. Biz bu hakkı, yani
kirletemediğimiz çevreyi, havayı satacağız, elde
edeceğimiz gelirle ağaçlandırma yapacağız. dedi,
tutanaklara bakabilirsiniz. Kamuoyu merak ediyor, satacak savacak bir şey
kalmadı, Hükûmetiniz kaynak yaratmada duvara dayandı, işiniz
memleketin havasını satmaya mı kaldı? Dikkat edin, sizi de
bu havalar mahvetmesin! Havaları satıp da ağaçlandırma
yapacak hatip arkadaşıma sormak isterim: Bu
duyarlılığınız 2/Byi çıkarırken neredeydi?
Sayın Bakan, Kyotoyu
anlayamadıkları için Genel Kurula bazen sesinizi yükseltiyorsunuz
istemeden de olsa.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü
bağlayınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
Kyotonun satmak savmaktan daha köklü ve önemli bir fikrî altyapısı
olduğunu lütfen önce kendi arkadaşlarınıza anlatın
diyorum.
Tüm insanlık için temiz
ve güvenli bir dünya ve Türkiye dileklerimle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Korkmaz.
Madde üzerinde
şahıslar adına söz? Yok.
Soru-cevap bölümüne
geçiyorum.
Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın)
Sayın Bakan, katı atık ve arıtma tesislerinin
yapılmaktan ziyade en büyük sıkıntısı
çalıştırılamaması. Bunda da en önemli etken elektrik
maliyetlerinin, çalıştırma maliyetlerinin çok yüksek
olması. Bakanlık olarak, yaptırılan arıtma
tesislerinin özellikle elektrik giderlerini düzenlemekle ilgili bir
yaptırım veya uygulama düşünüyor musunuz? Maliyetlerin
düşürülmesi lazım. Bu olmadığı takdirde bu tesisler
sadece yapılmakla kalmış olacak çünkü birçok tesis şu anda
çalıştırılamıyor maliyet yüksekliğinden
dolayı.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Taner.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu kanunla,
sulama ve hidrolik enerji üretimi amacıyla yapılacak barajların
ve sulama yatırımlarının öneminin daha da
artacağı bir yeni döneme giriyoruz. Bu bağlamda, Kütahya ilimize
ait Altıntaş ilçemizde devam eden Beşkarış Barajı
ve sulama yatırımları ne zaman tamamlanacaktır? Bunu
hemşehrilerim adına son söz olarak sizden duymak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Işık.
Son soru, Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santrali (A) ünitesine, enerji
üretimi yapmaya başlamasından bu yana baca gazı arıtma
cihazı takılmamıştır. Bundan dolayı çevreye toz
bulutu ve zehirli gazlar saçılmaktadır. Çevrede yaşayan
insanlarda kanser vakaları çoğalmıştır. Halkın
sağlığı büyük ölçüde tehdit altındadır. Söz
konusu (A) ünitesine ne zaman baca gazı arıtma cihazı
taktıracaksınız, bir tarih verir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Paksoy.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
önce Sayın Tanerin sorusuna cevap vermek istiyorum.
Ben de görüşünüze
katılıyorum. Özellikle katı atıkta pek problem yok ama
atık su arıtma tesislerinin işletilmesinde enerji gideri var.
Belediyeler bunu çoğu kere karşılamıyor ama biliyorsunuz
biz belediyelerin gelirlerini artırıcı istikamette bir
çalışma yaptık. Ancak buna rağmen bu arıtma
tesislerinin çalıştırılmasını istiyoruz.
Bakanlığımız da bir çalışma yapıyor şu
anda. En azından yüzde 50ye yakın bir kısmının bir
şekilde tenzil edilmesi şeklinde bir görüşümüz var ama buna
tabii Bakanlar Kurulu karar verecek. Bunun hazırlığı
yapılıyor.
Sayın
Işıkın, HES ve sulama yatırımları önemli.
Hakikaten -ben de aynı kanaatteyim- bilhassa bu yenilenebilir enerjinin
geliştirilmesi için barajların ve hidroelektrik santrallerinin bir an
önce yapılması lazım. Zaten yapıyoruz.
Kütahyadaki
Beşkarış Barajına gelince: Bu barajla ilgili bizim
hedefimiz en geç 2010 yılı başında barajı bitirmek.
Sulama tesisine gelince: Projeleri tamamlanır tamamlanmaz Beşkarış
Barajından sulanacak olan araziyi de sulayacağız. Herhâlde bunu
2010 yılı yatırım projesine de koyarız. Ona özel önem
veriyorum.
Sayın Paksoyun sorusu
Kahramanmaraş Elbistandaki (A) Santraliyle ilgili. Bu tabii, EÜAŞla
alakalı. Onunla ilgili çalışmaları biliyorum ama daha
detaylı
Biliyorsunuz o (C) ve (D) Santraliyle ilgili çalışmalar
var. Esas itibarıyla onlar devreye girince (A) Santralinin de önemi
kalmayacak ama bu konuda Enerji Bakanlığından net bilgiler
alalım, size yazılı olarak cevap verelim.
Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Eroğlu.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Soru için süre var efendim.
BAŞKAN 3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
86ya göre söz yok.
Sayın Şandır,
ne istemiştiniz acaba?
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Efendim, soru-cevap için süre vardı.
BAŞKAN Fark etmedim,
kusura bakmayın. Oylamaya geçtik.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Estağfurullah.
Sayın
konuşmacıya AKP sıralarından tepki oldu. Şimdi
açıklama yapacak zannediyorum
Sayın Bakan. Bu hava kirliliği konusunda bugün dünden daha mı
iyi durumdayız, daha mı kötü durumdayız? Bunu,
halkımıza bir açıklayın lütfen. Tepki göstereceğinize,
bu konudaki tenkitlere bir cevap verin.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Açıklayacağım.
BAŞKAN Şimdi,
tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre
veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum:
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 252
Kabul : 243
Ret : 3
Çekimser : 6 (x)
Böylece tasarı
kanunlaşmıştır.
Şimdi, Çevre ve Orman
Bakanı Sayın Veysel Eroğlu kısa bir teşekkür
konuşması yapacaktır.
Buyurunuz Sayın Bakan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; ben özellikle Kyotoya taraf olunması konusundaki kanun
tasarısının kanunlaşması vesilesiyle sizlere
teşekkür etmek için söz almış bulunuyorum.
Ancak bir hususu belirtmemde
fayda var: Bir kere, küresel iklim değişikliğiyle mücadeleyi biz
başkaları istediği için değil,
vatandaşımızın daha rahat bir çevrede yaşaması
için ve ülkemiz için gerçekleştiriyoruz. Bir defa bunu tespit edelim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Osman Pepe niye öyle bir açıklamada bulundu?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) - Özellikle yenilenebilir enerji konusunda
attığımız adımları ben defalarca izah ettim.
Hidroelektrik santrallerinde atılan çok önemli adım
Su Kullanım
Hakkı Anlaşması Yönetmeliği çerçevesinde müracaat edilen
1.500ü aşkın hidroelektrik santralin şu anda pek çoğu inşa
hâlinde, bir kısmının da açılışı
yapıldı. Dolayısıyla, sadece hidroelektrik santrallerdeki
şu anda 47 milyar kilovat saat yıllık potansiyelimizin 130
milyar kilovat saate çıkarılması, yani neredeyse 65-70 milyar
kilovat saat ilave bir enerjinin HESlerden dolayı kazanılması
ülkemiz için çok önemli bir husustur diye düşünüyorum.
Bunun dışında
rüzgârda, güneşte, hidrojen enerjisinde atılan adımlar
ortadadır. Ayrıca, Enerji Verimliği Kanunuyla önemli miktarda
tasarruf yapılmıştır. Bakın, biz Bakanlığımızda
dahi bütün ampulleri tamamen tasarruflu ampullerle değiştirdik;
bunlar çok önemli adımlardır.
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Bazı sayın
milletvekillerimizin çok önemli tespitleri, tavsiyeleri olmuştur; burada
onlara, bütün konuşma yapan milletvekillerimize teşekkür ediyorum.
Esasen benim şahsi kanaatim, Kyotoya taraf olmaktan ziyade, 2012
yılı sonrası, yani 2013 yılından itibaren hepimizin bu
konuda hazırlıklı olması gerekir. Bunda sadece
Bakanlık değil, bütün grupların desteğini, varsa birtakım
bilgilerini, tavsiyelerini bekliyoruz. Bundan büyük memnuniyet
duyacağımı özellikle belirtmek istiyorum çünkü bu ülke bizim,
hep beraber sahip çıkmamız lazım.
Ulaştırmadan
bahsedildi. Ulaştırmaya -doğrudur- önem verilmesi lazım ama
biz yakıt kalitesini iyileştirdik, otomobillerde ve diğer
araçlarda kullanılan yakıt kalitesini. Artı, motor kalitesi,
ileri teknoloji motorlarının kullanılmasını
yaygınlaştırdık; biyoyakıtlarda adım attık,
raylı ulaşımda önemli bir adım atıyoruz, atmaya devam
edeceğiz.
Atık sektöründen
bahsedildi. Bakın, katı atıklar konusunda ben sizlere bir rakam
vermek istiyorum, şu ana kadar katı atıklardan, vahşi
depolama alanlarından kaynaklanan emisyonların çok fazla olduğu
herkesçe biliniyor. Dolayısıyla, bu katı atıkları
bertaraf tesislerinin bir an önce ülkemize kazandırılması
gerektiği kanaatindeyim. Bu yüzden, şu ana kadar, her ne kadar
altı yüz on bir belediyenin tesisleri tamamlanmışsa da bu
yeterli değildir; inşallah 2009-2011, 2012 yıllarında biz
bu sayıyı artırmak istiyoruz, en azından 57 milyon
vatandaşımızın çöpleri, katı atıkları
düzenli şekilde toplanıp, bertaraf edilsin şeklinde bir
hedefimiz var.
Bir de tabii ki yutak alan
dediğimiz ormancılık faaliyetleri çok önemlidir, bunu herkes
kabul ediyor. Ancak bilindiği gibi -ben burada bütün kamu kurum,
kuruluşlarına, herkese, vatandaşlarımıza, sivil toplum
kuruluşlarına teşekkür ediyorum- bildiğiniz gibi, 2012 yılı
sonuna kadar 2 milyon 300 bin hektarlık bir alanda ağaçlandırma,
orman rehabilitasyonu, erozyon kontrolü konusunda bir hedefimiz var.
Bilindiği gibi, 2008 yılı hedefi de 420 bin hektardı. Bugün
bütün vilayetlerden, seksen bir vilayetten rakamları aldık, 420 bin
hektar yerine 463 bin hektarlık alanda 2008 yılında
ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve orman rehabilitasyonu
gerçekleştirildi. Hedefimizi aşmanın mutluluğunu
yaşıyorum. Dolayısıyla, yutak alan miktarı 75 milyon
ton, yani karbondioksiti emen miktarı 75 milyon tondan biz 2012
yılı sonunda 130 milyon tona ulaştıracağız. Bu da
büyük bir kazançtır. Onu da burada özetle vurgulamak istiyorum.
Erozyondan bahsedildi.
Efendim, erozyon konusunda şu anda biz
-OECD Genel Sekreteri ifade etti- dünya birincisiyiz. Bu şekilde
çalışmalara devam edeceğiz.
Ben
katkılarınızdan dolayı hepinize şükranlarımı
bütün milletvekillerime arz ediyorum, teşekkür ediyorum, inşallah
hayırlı olmasını gönülden temenni ediyorum. Sağ olun,
var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok
teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
Sayın milletvekilleri,
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.49
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.07
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin 3üncü
sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap
Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca
Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman
ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının
görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti
Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın
Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemin 4üncü sırasında
yer alan, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili
Mevlüt Çavuşoğlunun Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Sadık Badak
ve 5 Milletvekilinin Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4
Milletvekilinin Türk Ceza Yasasında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya
Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlunun; Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya
Milletvekili Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza Yasasında
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (2/283, 2/270, 2/277) (S. Sayısı: 272)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Şimdi, 5inci
sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S.
Sayısı: 307) (x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 307 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Nur Serter konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Serter.
(CHP sıralarından alkışlar)
(x) 307 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA FATMA NUR
SERTER (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yükseköğretim kurumları teşkilatı konusundaki yasa
tasarısıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Aslında, rutin bir
üniversite kurma yasası gibi Meclise gelmiş olan bu yasa
tasarısı son derece önemli değişiklikler ve düzenlemeler
içermektedir. Bu yasa tasarısıyla iki yeni vakıf üniversitesi
kurulmakta, ama bunun ötesinde, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesine
ilişkin son derece önemli ve Türkiyenin geleceğini etkileyecek yasal
düzenlemeler getirilmek istenmektedir.
Ben, pek fazla
milletvekilimizin bulunmadığı ve ne yazık ki, oy
kullanırken bilmeden kullanacağı bu yasayla ilgili olarak çok
önemli bazı konulara dikkat çekmek istiyorum ve çok özet olarak ne
getirileceğini de sizlerle paylaşmak istiyorum: Bunu istememin
sebebi, bununla ilgili oy kullanacak olan herkesin çok ciddi bir sorumluluk
alacağına ilişkindir.
Özetle; burada bu
tasarıyla, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ile ilgili iki temel
düzenleme getirilmek isteniliyor. Bu üniversitenin değişik yerlerde
açılacak kampüslerinde Laboratuvar Okulları adı altında
ilk ve ortaöğretim okulları kuruluyor. Bunda bir şey yok. Bundan
önce de çeşitli vakıf üniversiteleri hatta devlet üniversitelerinin
kampüslerinde ortaöğretim okulları, kolejler kuruldu.
Burada iki önemli
farklılık var. Birincisi, kurulacak olan bu laboratuvar
okullarında -ki, laboratuvar okulu kelimelerinin altını da
özenle çizmek istiyorum çünkü insanlara laboratuvar kelimesinin
çağrıştırdığı şey- burada okuyacak
öğrencilerin de birer denek durumuna düşeceği oluyor ne
yazık ki. Zaten uygulama da bununla çok yakından ilişkili. Bu
okullarda öğrencilerin yüzde 70e yakınının burslu olarak
okutulmasını taahhüt ediyor TOBB Üniversitesi. Çok güzel bir
şey. Peki, bu burs nasıl sağlanacak?
Değerli milletvekilleri,
bu burs şöyle sağlanıyor: Üniversite kampüsü içerisinde
çalışan herkes, hiçbir ayrım gözetmeksizin öğretim üyesi,
öğretim elemanı, memur, herhangi bir çalışan gelir vergisini
devlete ödemeyecek, gelir vergisi bir hesaba yatırılacak ve yirmi
beş yıl boyunca bu hesaptan ilköğretim ve ortaöğretim
okullarında okuyan öğrencilere burs olarak verilecek.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, burs vermek gerçekten çok takdire değer, çok kutsal bir
hizmet ama siz bu bursu devlete ödeyeceğiniz vergiyi belli bir hesapta
toplayarak veriyor iseniz o zaman burada pek çok temel yasayı ihlal
etmenin ötesinde, çok özel bir ayrıcalık da getirmiş
bulunuyorsunuz. Öncelikle Anayasaya aykırı bir hükmü bu yasayla
getiriyorsunuz, yasalaştırıyorsunuz yani her an Anayasa
Mahkemesine götürülüp iptal edilebilecek bir hükmü buraya getiriyorsunuz.
Anayasanın 73üncü maddesi çok açık Herkes, kamu giderlerini
karşılamak üzere, malî gücüne göre vergi vermekle yükümlüdür. diyor.
Yani şimdi, ben vereceğim verginin nerede
kullanılacağı konusunda tercihte bulunma hakkına sahip
oluyorum eğer bu üniversitenin herhangi bir biriminde
çalışıyorsam.
Peki, değerli
milletvekilleri, bu, acaba başka kurumlara da bir kapı açmayacak
mı? Yani ben bir sade vatandaş olarak bu yasaya bakarak Bundan sonra
benim ödeyeceğim gelir vergisi -belki Sayın Necat Birinci de bana
katılırlar- kendi üniversitemde okuyan, İstanbul Üniversitesinde
okuyan öğrencilere burs olarak verilsin. demek hakkına sahip olacak
mıyım olmayacak mıyım bu yasayla? Ya da -ben buradan
şimdi çağrı yapıyorum- İstanbul Üniversitesinin 10 bin
çalışanı var, 2.500ün üstünde öğretim üyesi var, bu
öğretim üyeleri ve çalışanlar Biz bundan sonra gelir
vergilerimizin devlete gitmesini değil, özel bir hesapta toplanarak kendi
üniversitemizdeki öğrencilere burs olarak verilmesini istiyoruz. demek
hakkına sahip olacaklar mı; böyle bir yasayı Meclise getirip
bunda dayatma hakkına sahip olacaklar mı olmayacaklar mı? Ya da bir
başka kurumun çalışanları, Biz kendi gelir vergimizin,
işte, yoksul çocuklara, Çocuk Esirgeme Kurumundaki çocuklara sarf
edilmesini istiyoruz. diyebilecekler mi diyemeyecekler mi?
Dolayısıyla değerli arkadaşlar, bu, çok önemli bir
düzenleme. Burada çok ciddi bir eleştiri yapılması gerekiyor ve
olaya yeniden bakılması gerekiyor. Bu, yeni kapıları
açacaktır; en azından ben, kendi gelir vergimin kendi üniversitemdeki
bir öğrenciye burs olarak verilmesi için bir talepte
bulunacağım. Bakalım ne olacak? Dolayısıyla, böyle
uygulamaların vakıf üniversiteleri için, iyi niyetle bile olsa,
gündeme getirilmesi ve yasalaşması, gelecek açısından çok
ciddi sorunlar yaratacaktır.
Şimdi, bu yasa, sadece,
hepimizin bir vatandaşlık görevi olarak kabul ettiğimiz
vergimizle ilgili özel bir tasarrufta bulunmakla kalmıyor, bir başka
şey daha yapıyor; bu okullarda, laboratuvar okullarında
eğitim görecek olan öğrencilerin onuncu sınıftan on birinci
sınıfa geçmeleriyle ilgili uluslararası nitelikteki
sınavın TOBB Üniversitesi Senatosu tarafından
belirleneceğini söylüyor. Şimdi, gerçekten, olağanüstü
kargaşa yaratacak bir süreç. Neden böyle bir talepte bulunuyor? Şunun
için bulunuyor: Çünkü bu öğrencilerinin yüzde 70inin burslu olarak
okuyacağı laboratuvar okulları aslında bizim ortaöğretim
kurumlarımızın müfredatından farklı bir eğitim
programı uygulayacaklar. Nasıl bir program? Bunun sonunda
Uluslararası Bakalorya Diploması denilen bir diploma alacaklar. Bu,
Türkiyede yeni bir şey değil; bu, yıllardır
yapılıyor, on yıldan fazla süredir yapılıyor.
Birtakım kolejlerde, özel okullarda uygulanıyor ve bu diplomayı
alan, bu programa giren öğrenciler Türkiyede üniversite giriş
sınavını kazanamıyorlar. Zaten program, kazanmaları
amacıyla düzenlenmiş bir program da değil. Zaten Sayın Bakan
da bunu Komisyondaki görüşmeler sırasında açıkça söyledi,
doğrudur dedi. Bu diplomayı alanlar Türkiyede üniversite
giriş sınavını kazanamazlar.
Şimdi,
bakınız, bir üniversite, kampüsünde laboratuvar okulu diye okullar
açıyor, buraya öğrenci alıyor. Özel okul bunlar. Bu
öğrencilerin yüzde 70ine, ekonomik gücü de yeterli
olmadığı için bu öğrencilerin, devlete verilecek gelir
vergileriyle burs veriyor. Sonra, bu okullardan mezun olan öğrencilere
birer Uluslararası Bakalorya Diploması veriyor. Bu Uluslararası
Bakalorya Diplomasını cebine koyan bu çocuk, üniversite giriş
sınavını kazanamayacak. Peki, burslu okumuş bu çocuk, acaba
elinde işe yaramayacak olan ve ikinci bir seçeneği sunulamayan bu
diplomayla yurt dışına nasıl gidecek de eğitimini
görecek? Bu nasıl bir tutarsızlıktır? Bu nasıl bir
ilişkilendirilmedir?
Değerli milletvekilleri,
dahasını da söyleyeyim: Şimdi, bir ortaöğretim kurumunun
onuncu sınıfından, on birinci sınıfına geçme
sınavını, yani 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları
Kanununa tabi olan bir kurumun onuncu sınıfından on birinci
sınıfına geçme sınavını 2547 sayılı
Yükseköğretim Yasasına tabi olan bir yükseköğretim kurumunun
senatosu nasıl yapabilir? Bu, Millî Eğitim
Bakanlığının yetkilerine müdahale değil midir? Biz bu
kadar esnek ilişkiler içerisinde bir süreç mi başlatıyoruz?
Bütün yasaları birbirinin içine sokarak sadece bir vakıf
üniversitesinin istediği şeyi yerine getirmek için
başlatacağımız bu girişim gelecekte nasıl ve ne
gibi sorunlara yol açacaktır? Ben, bütün bunların çok büyük bir
dikkatle değerlendirilmesine gerek duyuyorum. İnanınız bunu
söylerken Bu yasa AKPden geldi, işte, klasik olarak Cumhuriyet Halk
Partisi, AKPden gelen yasalara muhalefet etmelidir. filan gibi bir
anlayışla hiç hareket etmiyorum. Bu, Türkiye'de yükseköğrenimin,
ortaöğretimin, Türkiye'nin vergi sisteminin geleceği
açısından bizi çok zorda bırakacak bir düzenlemedir.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu yasayla bir başka düzenleme daha getiriliyor, iki
vakıf üniversitemiz kuruluyor; hayırlı olsun diyoruz. Ancak bu
vakıf üniversiteleri kurulurken bir konuya dikkat çekmek istiyorum:
Kuruluşuyla ilgili, hangi fakültelerin açılacağıyla ilgili
teklifler önce YÖKe gider. YÖKe gider değil mi? YÖK diye bir kurum,
kurumsal yapı var ve YÖK bu fakülteleri değerlendirir, der ki: A, B,
C, D fakülteleri açılsın ama (F) ve (G) fakülteleri
açılmasın. Acaba niye böyle bir karara varır YÖK? Şunun
için varır: Çünkü o fakülteler için yeterli öğretim üyesi
bulunamayacağını bilir ya da eğer bu bir vakıf
üniversitesiyse o bölgede o vakıf üniversitesinin o fakültesini hizmete
soktuğunuz zaman, devletin üniversitelerinin içinin
boşalacağından endişe eder. O nedenle der ki: Biraz durun,
bekleyin, şimdi kurmayın bu fakülteyi, bir süre sonra
kurarsınız. Ama gelin görün ki YÖKe göndermek, YÖKün
onayını almak filan hiçbir anlam ifade etmez. Birdenbire Millî
Eğitim Komisyonuna bir önerge verilir ve şu üniversitenin şu
fakültesi de kurulsun denilir, o konudaki ön çalışmaların hepsi
çöpe atılır, çoğunluktakilerin elleri kalkar, bir
bakarsınız bir hukuk fakültesi kurulmuş. Peki, öğretim
üyesini nasıl bulacak? Kaliteli eğitimi nasıl sağlayacak? E
kolay, eğer vakıf üniversitesiyseniz daha çok para verirsiniz, devlet
üniversitelerinin fakültelerinin içini boşaltırsınız.
Değerli arkadaşlar,
eğitim ciddi bir iştir, Eğitim Komisyonunda olmak da ciddi bir
iştir. Eğer siz bir üst kurul olarak Yükseköğretim Kurulunun
düşüncesini almışsanız, o düşünce de bir anlam
taşıyorsa, siz, Komisyonda, bir anda bunu yok sayamazsınız.
İşte bu yasada aynı uygulama yapılmıştır.
Benim, açılmasından çok da büyük bir memnuniyet duyduğum bir
üniversitemizin, Yeni Yüzyıl Üniversitesinin bir anda bir hukuk fakültesi
de, oradaki çeşitli ilişkilerle, çeşitli sempati
rüzgârlarıyla bazı milletvekillerimizin kulaklarına
fısıldanılarak verilen önergelerle geçirilmiştir.
Ben, tekrar ediyorum,
eğitim ciddi bir iştir ve eğitimde alınan her karar
geleceğimizi etkilemektedir. İşte, eğitim ciddi bir iş
olduğu için, burada açılan her üniversitenin sorumluluğunu da,
biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak üstlenmek zorundayız.
Değerli milletvekilleri,
biz, bütün illerimizde birer üniversite açılmasını elbette
istedik, istiyoruz ama her seferinde bir şey söyledik, dedik ki:
Üniversite açmak, elleri yukarıya kaldırıp indirmek kadar kolay
bir iş değil. Ellerimizi kaldırıyoruz, biraz sonra yine
kaldıracağız, üniversiteleri açıyoruz. Peki, açılan
üniversiteler acaba Türk yükseköğretimine ne kadar katkıda bulundular
bugüne kadar? Çok özet rakam vereyim size:
Bakın, AKP
İktidarı döneminde 41 tane yeni devlet üniversitesi açıldı,
çok büyük bir rakam, 53tü çünkü toplam devlet üniversitesi sayısı,
buna 41 tane daha eklendi; gerçekten çok yüksek bir rakam. Şimdi, bu kadar
çok üniversite açılınca
Tabii, niye açıyoruz? Sadece o bölgeye
yeni öğrenciler gitsin, ekonomisi canlansın diye açmıyoruz, daha
çok öğrencimiz yükseköğretimden mezun olsun, diploma alsın diye
açıyoruz. Peki, biliyor musunuz, lisans eğitimi gören kırk bir
yeni üniversite açılmış, lisans öğretimi gören öğrenci
sayımızda, 2006yla 2009, yani bu üniversitelerin
açıldığı tarihten bugüne ne kadar artış
olmuş? Kırk bir yeni üniversiteyle ne kadar artış
olmuş? 1.064 değerli arkadaşlar. Üniversite başına 25
öğrenci düşüyor. Bunu uydurmuyorum, istatistiklere girip
bakabilirsiniz, Millî Eğitimin istatistiklerinden de izleyebilirsiniz.
Bakın, biz, kırk
bir yeni üniversite açmışız ve üniversite başına 25
tane öğrenci artışı sağlamışız. Demek
ki, böyle, açtım demekle olmuyor, tabelaları asmakla olmuyor.
Öğretim üyesi bulamadığınız, altyapısını
yapamadığınız bir üniversite sistemiyle karşı
karşıyasınız. Ben burada suçlamıyorum ama bir şey
hatırlatmak istiyorum, değerli arkadaşlar bir şey hatırlatmak
istiyorum: Kırk bir yeni üniversiteye siz bina yapamazken bir vakıf
üniversitesinde kurulan, kampüste kurulan ortaöğretim okulu için devlete
ödenecek gelir vergilerini bu öğrencilere burs olarak tahsis
etmemelisiniz. Böyle bir çifte standart olamaz. Siz yükseköğretimin bütün
sorunlarını çözmüş olursunuz, açtığınız
üniversitelerin altyapısını yapmış olursunuz, ondan
sonra dönersiniz bir vakıf üniversitesi de bir laboratuvar okulu açmak
istiyor, tamam, bunun da bursunu biz verelim dersiniz ama devletin
üniversitesinde öğrencisi burssuzken, okullarında çocukları burs
alamazken, yoksulluk ve zorluk içinde okutulmaya
çalışılırken bunun sosyal adalete de her türlü adalet
anlayışına da fırsat eşitliğine de Anayasaya da
aykırı bir düzenleme olduğunu bir kere daha sizlere hatırlatmak
istiyorum.
Ellerinizi
kaldırırken vereceğiniz oyların geleceğimiz açısından
çok önemli sorumlulukları da beraberinde getireceğini
hatırlamanızı rica ediyorum. Tabii, burada bulunan 10 kişi,
15 kişi için bunu söylüyorum çünkü oylama sırasında
dışarıdan gelen çok sayıda kişi neyin
oylandığını bilmeden ellerini kaldırarak içeri
girecektir ve böylece bir yasa daha Türkiye'nin geleceği
açısından ve yükseköğretimi açısından, fırsat
eşitliği ve sosyal adalet açısından çok önemli riskler
taşıyan bir yasa daha ne yazık ki buradan geçecektir.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Serter.
Tümü üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil.
Buyurunuz Sayın Asil.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak
üzere söz aldığım 307 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesinin asla kabul edilemez bir düzenleme
olduğunu ve Türk milletinin hayrına olmayacağı, yeni
imtiyazlara ve vergi sisteminde onarılmayacak hasarlara yol
açacağı, kamu vicdanını yaralayacağı, fırsat
eşitliğini bozacağı, eğitim sisteminde kaos ve
kargaşaya sebebiyet vereceği, hem bütçe ilkelerine hem de vergileme
tekniğine, vergilerin toplanması usul ve esaslarına
aykırı olduğu düşüncesiyle kabul edilmemesi gereken bir
madde olduğunu ifade ederek başlamak istiyorum. Bu vesileyle yüce
heyeti saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 1inci maddesiyle getirilen şudur: Ankara ve
kalkınmada öncelikli yöreler başta olmak üzere, Millî Eğitim
Bakanlığı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ekonomi ve
Teknoloji Üniversitesi tarafından birlikte tespit edilecek illerde
eğitim bilimleri enstitüleri ve bu enstitülerin kampüslerinde
uluslararası yüksek kalite ve standartlara sahip eğitim merkezi
olması amacıyla 5580 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanununa tabi ilk ve ortaöğretim kurumları
kurulabileceğini ve bu ilk ve ortaöğretim kurumları eğitim
bilimleri enstitüleri tarafından laboratuvar okulları olarak
kullanılabileceğini, kampüslerde açılacak ortaöğretim
kurumlarının fen lisesi statüsünde eğitim vereceğini
düzenlemektedir.
Ayrıca, Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin eğitim
bilimleri enstitülerine bağlı olarak kurulacak kampüslerdeki
laboratuvar okullarında öğrenim gören öğrencilerin en az yüzde
70inin burslu olacağını hüküm altına almaktadır.
Buraya kadar, yapılmak
istenenleri gayet makul ve olumlu bulduğumuzu ifade ediyor, Türk
milletinin hayrına bulmadığımız hususları da yüce
heyetinizle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
birinci husus, yasada Bu okullardaki öğretmenler kampüslerindeki
eğitim bilimleri enstitüsünde yükseklisans veya doktora öğrencisi
olabileceği gibi, eğitim bilimleri enstitüsü öğretim
elemanları da laboratuvar okullarında öğretmenlik yapabilir.
denilmektedir.
5580 sayılı Özel
Öğretim Kurumları Kanununda bu tür okullarda kimlerin
öğretmenlik yapabileceği belirtilmiştir. Yürürlükteki 5580
sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununa uygun olmayan,
aykırılık arz eden bir hükmü burada nasıl
yasalaştıracağız? 5580 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanununa tabi özel okullar da bu maddeye dayanarak yüksek
lisans öğrencilerini okullarında öğretmen olarak görevlendirmek
isterlerse idare bu talebi nasıl değerlendirecek? İdare, 5580
sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununa göre hareket ederek
istemi reddettiğinde, idarenin verdiği bu olumsuz kararlar mahkemeye
taşınırsa, mahkeme ne hüküm verecek? Okulları böyle bir
kaosa sürüklemeye ne hakkımız var?
İkinci husus: Ülkemizde
ilk ve orta dereceli özel okul açmak yasalarla düzenlenmişken bir vakfa
özel ilk ve ortaöğretim kurumları kurmak için özel yasa çıkarmak
Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı değil midir?
Üçüncü ve en önemli husus: Bu
okullara bu yasa ile kamu kaynağı aktarılmaktadır.
Aktarılacak bu kamu kaynağının miktarı belli
değildir. Aktarılacak kamu kaynağı yasada Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ve üniversitenin
kampüsünde bulunan okulların tüm personelinin -yani profesörlerin,
doçentlerin, araştırma görevlilerinin, okutmanların, güvenlik
görevlilerinin, idari personelin ve hizmetlilerin- ücretlerinden, bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren
yirmibeş yıl süreyle kesilecek gelir vergisi tutarının özel
bir hesaba aktarılmasıyla oluşacak kaynaktan, diye
tanımlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Anayasanın Vergi ödevi başlıklı 73üncü maddesinde
Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi
ödemekle yükümlüdür. denilmektedir. Yine, 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanununun bütçe ilkelerini düzenleyen 13üncü maddesinin
(f) bendinde Tüm gelir ve giderler gayrisafi olarak bütçelerde gösterilir.
denilmektedir. Bu madde ile çalışanların ücretlerinden kesilen
gelir vergisinin bütçede gösterilme imkânı kalmamaktadır.
Yine, 5018 sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 13üncü maddesinin (g) bendinde
Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi esastır.
denilmektedir. Oysaki burada çalışanlardan kesilen gelir vergisi, az
sonra sayacağım giderlere tahsis edilmektedir. Yine, 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun gelir ve giderleri
etkileyecek kanun tasarılarının nasıl hazırlanacağını
gösteren 14üncü maddesinde Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri;
kamu gelirlerinin azalmasına veya kamu giderlerinin artmasına neden
olacak ve kamu idarelerini yükümlülük altına sokacak kanun tasarılarının
getireceği malî yükü, orta vadeli program ve malî plan çerçevesinde, en az
üç yıllık dönem için hesaplar ve tasarılara eklerler.
denilmesine rağmen böyle bir çalışma yapılmamış
ve tasarıya eklenmemiştir. Yürürlükteki yasalar yok sayılarak
yasa yapılamayacağına göre bu madde kanun yapma tekniğine
de aykırıdır.
Dördüncü husus: Kamu
kaynağı kullandırılan kurumların denetiminin
nasıl yapılacağı yasalarla belirlenmiş olmasına
rağmen Tüm çalışanların gelir vergisinin
aktarılacağı özel hesabın oluşturulması,
kullanımı ve denetimine ilişkin usul ve esaslar, Maliye ve Millî
Eğitim bakanlıkları ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesince birlikte hazırlanacak yönetmelikle
düzenlenir. denilerek yürürlükteki yasalar yok sayılarak yasa yapmaya
çalışıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, beşinci husus, bu kamu kaynağının
nerelerde kullanılacağıdır. Tasarıda bu kamu
kaynağının nerelerde kullanılacağı şu
şekilde sayılmaktadır.
OKTAY VURAL (İzmir)
Lojmanda!
BEYTULLAH ASİL (Devamla)
Bu kampüslerde eğitim ve araştırma bilimleri ile
sağlık merkezi, lojmanlar, misafirhaneler gibi -lojmanlar,
misafirhaneler gibi- her türlü tesisin kurulması ve işletilmesiyle
ilgili, ücretler dâhil her türlü giderler ile okullarda burslu okuyacak
öğrencilere sağlanacak burslar; diye belirlenmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bu hususu önemine binaen bir kez daha tekrar ediyorum:
Kamu kaynağının nerelerde kullanılacağı
tasarıda şu şekilde belirtilmiştir: Bu kampüslerde
eğitim ve araştırma bilimleri ile sağlık merkezi,
lojmanlar, misafirhaneler gibi her türlü tesisin -gibi her türlü tesisin-
kurulması ve işletilmesiyle ilgili, ücretler dâhil dikkatinizi
çekiyorum, ücretler dâhil- her türlü giderler ile okullarda burslu okuyacak
öğrencilere sağlanacak burslar; diye belirlenmiştir.
Değerli milletvekilleri,
kamu kaynağının bir vakfa lojman, misafirhane gibi ucu açık
her türlü tesisin kurulması ve işletilmesine aktarılıyor
olması kamu vicdanını yaralayacak düzenlemelerdir.
Altıncı husus:
Değerli arkadaşlarım, 22/6/2006 tarihinde, bu yasaya bire bir
benzeyen bir yasa Bilkent Üniversitesi için
çıkarılmıştır. O yasada Bilkent Üniversitesinin ve
Üniversitenin bu fıkrada belirtilen illerdeki kampüslerinde bulunan
okulların tüm personelinin ücretlerinden 1/3/2006 tarihinden itibaren
yirmibeş yıl süreyle kesilecek gelir vergisi tutarının özel
bir hesaba aktarılmasıyla oluşan kaynaktan. diyerek, kamu
kaynağı tarif edilmektedir.
Görüşmekte
olduğumuz bu yasa tasarısının gündeme gelmesi ile referans
olması nedeniyle Bilkent Üniversitesi için 2006da
çıkarılmış bu yasa tasarısı nasıl
uygulanmış, neler ortaya çıkmış diye inceleme ve
değerlendirme çalışmalarına başladık bu yasadan
referans almak gayesiyle. 20/11/2008 tarihinde Maliye Bakanlığına
şu yazılı soru önergesini verdim ve önergeyle 28.03.1983
tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununun ek 5 inci maddesine eklenen 22.06.2006 tarihli ve
5526/1 maddesine göre Bilkent Üniversitesi ve Üniversitenin diğer
kampüslerinde bulunan okulların tüm personelinin ücretlerinden 1.03.2006
tarihinden itibaren kesilen gelir vergisinin aktarıldığı
özel hesapta bugüne kadar kaç YTL birikmiştir? diye sordum. Gelen
cevabı aynen bilgilerinize sunuyorum:
2013 sayılı Vergi
Usul Kanununun Vergi Muafiyeti başlıklı 5inci maddesinde
vergi muameleleri ve incelemeleriyle uğraşan memurların
görevleri dolayısıyla mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin
şahıslarına, muamele ve hesap durumlarına, işlerine,
işletmelerine, servetlerine veya meskenlerine müteallik olmak üzere
öğrendikleri sırları veya gizli kalması lazım gelen
hususları ifşa edemeyecekleri ve kendilerini veya üçüncü
şahısların nefine kullanamayacakları hüküm altına
alınmıştır.
Bu nedenle soru önergesinde,
hakkında soru sorulan mükellefe ilişkin bilgiler, Vergi Usul
Kanununun 5inci maddesindeki Vergi mahremiyeti hükmü kapsamına
girdiğinden verilmesi mümkün bulunmamaktadır. Bilgilerinize arz
ederim.
Kemal
Unakıtan,
Maliye
Bakanı
Değerli arkadaşlarım,
sorduğum sorunun 213 sayılı Vergi Usul Kanununun Vergi
mahremiyeti başlıklı 5inci maddesiyle ne alakası var?
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Bilgilendirmeye de karşı bunlar.
BEYTULLAH ASİL (Devamla)
Değerli Hükûmet, bu yasanın görüşüldüğü bu sırada bu
hesapta bugüne kadar kaç lira birikmiştir? Bunun milletvekilleri
tarafından bilinmesinde ne sakınca vardır? Bütün bunları
açıklığa kavuşturmadan yasa üzerinde nasıl
sağlıklı bir değerlendirme yapacağız?
OKTAY VURAL (İzmir)
Görüşmeler de yasaklanmasın sakın!
BEYTULLAH ASİL (Devamla)
Değerli milletvekilleri, Büyük Önder Atatürk diyor ki: En mühim ve en
feyizli vazifelerimiz millî eğitim işlerimizdir. Millî eğitim
işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bu milletin
kurtuluşu ancak bu suretle olur. Yürekten katılıyoruz. Atatürk
bu sözlerini eylemleriyle desteklemiş, 1921 yılında Maarif
Kongresini cepheden gelerek açmıştır. 2007 yılında
yapılan 17nci Millî Eğitim Şûrasının
açılışında ise Cumhurbaşkanı yoktur, Meclis
Başkanı yoktur, Başbakan yoktur, Yükseköğretim Kurulu
Başkanı yoktur. Bu tür yasaların ön
hazırlıklarının yapılacağı yerler
şûralardır, ilgili Bakanlıklarla birlikte yapılan
çalışmalardır. Hâlbuki, bu yasa, Maliye
Bakanlığının uygun görüşü bile alınmadan yüce
Meclise getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
bu yasada bu vakfa kamu kaynağı aktarılmasını
gerektiren tek husus okullarda okuyacak öğrencilerin yüzde 70inin burslu
okuyacak olmasıdır. Yasada burslu okuyacak öğrencilerin burs
kriterleri belirlenmeliydi. Bu belirlenmemiş. Anayasanın eğitim
ve öğrenim hakkı ve ödevini düzenleyen 42nci maddesinde şöyle
diyor: Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı
öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar
ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet,
durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma
yararlı kılacak tedbirleri alır.
Değerli
arkadaşlarım, aktarılan kamu kaynağı
karşılığında burslu okuyacak öğrencilerin
sayıları belirlenmeliydi. Bu da belirlenmemiş. Bu
belirsizlikleri artırmak mümkün. 2006 yılında Bilkent
Üniversitesi için çıkarılan hemen hemen bire bir benzer yasanın
uygulamalarına baktığımızda Ne kadar kamu
kaynağı aktarılmıştır? sorusunun cevabını
yukarıda belirttiğim ilgisiz yasa maddesine dayanarak maalesef
gizlediler. Özür diliyorum, bu konuda sizi bilgilendiremiyorum. Ama birazdan
soru-cevap bölümünde Sayın Bakana tekrar soracağım.
İnşallah o zamana kadar hazırlık yapar da sorunun
cevabını alırız.
Diğer bir belirsizlik
burs kriterleridir. Burslu okuyacak öğrencilerin parasını devlet
ödediğine göre, bu öğrencilerin Anayasanın 42nci maddesinde de
tanımlandığı gibi, Devlet, maddî imkânlardan yoksun
başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürmeleri
amacıyla burs ve başka yollarla gerekli yardımları yapar.
amir hükmü gereğince, burslu okuyacak öğrencilerin parasını
da devlet ödediğine göre, bu öğrencilerin, öğrenim ücretlerini
ödeme gücü bulunmayan başarılı öğrencilerden seçilmesini
bekleriz ama öyle değil. Az önce referans aldığımız
Bilkent Üniversitesiyle ilgili okulların, 27 Mayıs 2007 tarih ve
26534 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan İhsan
Doğramacı Vakfı Özel Bilkent Laboratuvar Okulları Kurum
Yönetmeliğinin Kayıt kabul başlıklı 37nci
maddesine baktığımızda, Ana sınıfı ile
birinci sınıfa aday kayıt sistemine göre öğrenci
alınır. Aday kaydı için başvuranların sayısı
kontenjan sayısını aşarsa noter huzurunda çekilecek kura
sonucuna göre kesin öğrenci kaydı yapılır. diyor.
Liselerin hazırlık sınıflarına ise genel yetenek,
eğitim seviyesi, müzik ve sanat yeteneklerinin değerlendirildiği
giriş sınavı ile öğrenci alınır denilmektedir.
Öğrenci kabul esasları içerisinde maalesef, fakir olma
şartı getirilmemiştir.
Değerli milletvekilleri,
sonuç olarak bu madde tasarıdan çıkarılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
BEYTULLAH ASİL (Devamla)
Bu okullar kurulmalı iradesini ortaya koyuyorsak, bütçeden ödenek
verilmek suretiyle kurumları ve eğitim -öğrenimlerini devam
ettirebilecekleri bir yasal düzenleme hazırlanarak Meclis gündemine tekrar
getirilmeli ve sağlıklı bir şekilde yasanın
çıkması sağlanmalıdır.
Bu düşüncelerle yüce
heyeti saygıyla selamlar, inşallah 1inci maddede vereceğimiz
önerge tarafınızdan destek bulur diyor, hepinize
katkılarınız nedeniyle teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Asil.
Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik.
Buyurunuz Sayın Özçelik.
(DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Sayın Başkan, sayın üyeler;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları
üzerine Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüşeceğimiz kanun
tasarıları yükseköğretim ve vakıf üniversiteleriyle ilgisi
nedeniyle bu konulara ilişkin bir genel değerlendirme gereksinimi
doğmaktadır. Her ile bir üniversite popülist
yaklaşımıyla AKP İktidarı peş peşe
üniversite kurulması kararlarını Meclise getirmekte ve
üniversite kuruluşları yasalaşmaktadır. Böylece AKP
milletvekillerinin seçmen karşısına İlimizde üniversite
açılmasını sağladık. gibi, bir iş
yapmış olmanın güveniyle çıkmaları sağlanmış
oluyor. Açılması kararlaştırılan üniversitelerden
birçoğunun henüz üniversitenin kurulacağı bir arazisi, arazisi
temin edilmiş ama henüz binaların ihalesi yapılmamış,
binaları tamamlanmış ama akademik kadrosu
tamamlanmamış bu üniversiteler kâğıt üstünde kurulan
üniversitelerden öteye gitmiyor ne yazık ki.
Her yıl üniversite
kapılarına 1,5 milyon genç yığılıyor ve ancak
bunların üçte 1ine üniversiteye girme olanağı
sağlayabiliyoruz. Her yıl 1 milyonu aşkın genç,
mesleksizler ve işsizler ordusuna katılıyor. Ortaöğretimdeki
eğitim programları üniversite eğitimi almak üzere kurulu ve
üniversitelerde bunların tümüne yetecek yer yok. Üniversiteye girebilme
olanağını elde etmiş olanlara iyi bir eğitim
imkânı sağlanabiliyor mu peki? Buna da Evet. demenin çok güç
olduğunu sanıyorum. Çoğu üniversite eğitim sürecini derme
çatma binalarda, yetersiz öğretim elemanıyla sürdürüyor. Az
sayıda yeterli olanağa sahip üniversitelerden mezun olanların
tamamı aldıkları eğitime uygun bir iş bulabiliyorlar
mı peki? Buna da Evet. demek mümkün değil. On binlerce üniversite
mezunu boşta, işsiz veya aldıkları eğitimden farklı
iş kollarında çalışmak zorunda kalıyor. KPSS
hazırlık kurslarında, sınav kapılarında rencide
ediliyor. Bu, sözde şanslı üniversite mezunları.
Üniversitelerimizin akademik
yeterlilik ve yaratıcılık, eğitim-öğretim
etkinliği, üniversite-toplum diyaloğu ve etkinliği
bakımından çağdaş üniversiteler düzeyinde
olmadığı herkesçe kabul edilen bir olgu. Dünyanın
gelişmiş, başarılı beş yüz üniversitesi arasında bir tek Türk
üniversitesinin olmaması bize bir şeyler ifade ediyor sanıyorum.
Bunda tarihsel ve toplumsal koşullar ve buna bağlı sosyoekonomik
gelişmişlik düzeyinin ve bir bütün olarak sistemin payına ek
olarak üniversitelerin yapısal, akademik ve demokratik
yapılanmasının ve bu yapılanmanın
yarattığı olumsuz koşulların payı büyüktür.
Bilim ve sanat özgür
ortamlarda üretilir, gelişir. Üniversitelerde bilimsel özgürlük ve
yönetsel özerkliğin önünde kışla anlayışı ve bu
anlayışın kurumlaşmış ifadesi olan YÖKün
bulunduğu artık görülmeli ve üniversiteler hızla bu cendereden
kurtarılmalıdır. Bu koşulların, üniversitelerde
bilimsel araştırmaların yapılması ve
araştırma sonuçlarının üretime, toplumsal yaşamın
gelişmesine, yaratıcı eğitim ve öğretimle nitelikli
öğrenci yetiştirilmesine el vermediği açıktır. Bu
ortamda, eğitim ve öğretim arasındaki fonksiyonel ilişkinin
hayata geçirilerek teknolojik gelişmenin iç dinamiklerinin
sağlanması ve bunun da ülkenin refahı ve kalkınmasına
etkin bir biçimde yansıtılması da beklenemez.
YÖK ile üniversitelerde
baskı ve korku kültürü üretilmekte, üniversiteler özgür düşünce,
özgür bilim üretmeye kapılarını kapamıştır. Özgür
düşünceli bilim adamları ya üniversiteleri terk etmek zorunda
kalmakta veya geçim kaygısıyla sessiz kalarak sistemin bir
parçası hâline gelmektedirler.
Üniversite rektörleri, YÖK
düzeniyle otoriter yetkilerle donatılmıştır. Birçok rektör,
personel ve öğrencileri üzerinde baskıcı ve otoriter devlet
anlayışının denetim işlevini yerine getirmektedirler.
Üniversiteler devletin resmî ideolojisi ve pazar tercihlerine göre değil,
evrensel üniversite ölçütlerine göre yapılandırılmalı,
üniversiter yapıya uygun, yönetsel özerklik ve bilimsel özgürlük
ortamı oluşturulmalı. Üniversitelerin asli görevi olan
araştırma ve geliştirmeye yeterli kaynak ayrılmalı,
bilimsel araştırmalara değer verilmeli, teşvik edilmelidir.
Bilim insanları resmî
ideoloji ve iktidarlara yakınlık ve uzaklıklarına göre
değil, bilgi üretenlerle bilgiyi kopya edenler şeklinde bir
değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
AKP İktidarı
özelleştirme adı altında ülke kaynaklarını
tüketiyor. Yandaşlara yeni rant kapıları açıyor. Serbest
piyasa ekonomisini en etkin biçimde uygulayan ülkelerde bile eğitim ve
sağlık alanlarındaki özelleştirmelerde büyük itina
gösteriliyor, sıkı denetim mekanizmaları oluşturuluyor.
Kanun
tasarısının genel gerekçesinde Yükseköğretim eğitimin
pahalı bir kademesidir. Yükseköğretim maliyetinin tamamına
yakın bölümünün devletçe karşılanması
anlayışı büyük boyutlarda maddi kaynak gerektirmektedir.
Anayasamız, özel girişimcilerin üniversite kurmalarına izin
vermezken kazanç amacına yönelik olmamak koşuluyla
vakıfların üniversite kurmalarına imkân
sağlamaktadır. denmektedir. Ülkemizde 130 üniversite bulunduğu,
bunlardan 94ünün devlet, 36sının vakıf üniversiteleri olduğu
belirtilmektedir. Yani her üç devlet üniversitesine karşılık bir
vakıf üniversitesi. Öğrenci sayılarının da bu oranda
veya buna yakın oranda olması beklenmez mi? Yok öyle değil.
Üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerin yaklaşık yüzde
94ünün devlet, yüzde 6sının vakıf üniversitelerinde
öğrenim gördüğü anlaşılıyor. Anayasa, özel
üniversitelerin kurulmasına olanak sağlamazken, kâr amacı
gütmemek koşuluyla vakıf üniversitelerine kapıyı açık
bıraktığından özel sektör hızla bu alana girmiş;
AKP İktidarıyla bu hız büyük bir ivme
kazanmıştır. Bu ülkede ne kadar çok hayırsever iş
adamı varmış, şaşıyor insan. Gerçek bir
üniversite kuruluşunun tamamlanması 50 milyon dolardan
başlıyor. Sabancı Üniversitesinin 500 milyon dolar
harcadığı ifade ediliyor. Bunca paranın ülke eğitimine
hizmet amaçlı yatırıldığını ve her yıl
bütçe açığı verecek üniversitenin giderlerini cepten
karşılamak üzere sıraya giriyor âdeta iş
adamlarımız. Buna nasıl inanacağız? Bu,
basbayağı çok avantajlı bir özel sektör alanı ve AKP
İktidarı bunun teşvikçisi. Türkiyede kurulan vakıf
üniversitelerinden ancak üç veya beş tanesinde üniversite giderlerinin
yüzde 20-30 kadarı öğrenci gelirlerinden sağlanırken,
geriye kalan bölüm vakfın diğer gelirlerinden
karşılanıyor. Geriye kalan vakıf üniversitelerinin
çoğu, öğrencilerden elde ettikleri gelirin yarısından daha
az bölümünü öğrencinin eğitimi için harcıyor. Vakıf
gelirleri vergiden muaf. Devlet değerli arazi tahsis ediyor, devlet
yardım ediyor, her öğrenciden yıllık 20-25 bin dolar
alınıp yarısı bile harcanmıyor. Bir öğretim üyesi
bu kazançlı iş için şöyle diyor: Kur derme çatma bir
üniversite, topla öğrenciden parayı. O paranın
karşılığı eğitim vermek yerine al o parayı,
yeni binalar yap. Sonra da gayrimenkul zengini ol. İşte formül bu.
Birkaçı
dışında, vakıf üniversiteleri kâr amaçlı
çalıştığından araştırma-geliştirme
çalışmalarına kaynak ayırmıyor. Sınıflar
devlet üniversitelerinden daha kalabalık. Devlet üniversitelerinde
sınıf başına ortalama 28 öğrenci düşerken,
çoğu vakıf üniversitesinde bir sınıfa düşen
öğrenci sayısı 36, ortalama bu. Daha az öğretim üyesi
çalıştırmak amacıyla, daha az ödeme yapmak amacıyla
öğretim üyelerinin ders yoğunluğu artırılıyor ve
öğretim üyeleri bu ders yoğunluğu altında eğitim
faaliyetlerini ve araştırma faaliyetlerini yeterince
geliştirmeye fırsat bulamıyor. Öğrenci kaçmasın diye,
bilgi donanımı yetersiz de olsa öğrencilere sınıf
geçirtiliyor, mezun ediliyor. Tabii bunu hepsi için söylemiyoruz, yer yer bu
tür gelişmelere, olaylara tanık olduğumuzu ifade etmek
açısından söylüyorum.
Yasalara göre vakıf
üniversiteleri kâr amacı güdemeyeceklerinden ve aslında bunlar kâr
amaçlı kurulduğundan, çoğu, yasaya karşı hile yoluna
gidiyor ve kâr amaçlarını gerçekleştiriyor, yasaya
karşı hile yapma yoluna sapmak zorunda kalıyorlar.
Yeni öğretim üyeleri
yetiştirmek yüklü bir ek maliyet getirdiğinden öğretim
elemanı yetiştirme konusunda herhangi bir çabaları yok, yasal
bir zorunluluk da yok. Aksine, devlet üniversitelerinde yetişmiş
öğretim üyelerini bu vakıf üniversiteleri, özel üniversiteler bünyelerine
alarak devlet üniversitelerinde kadro açıklarına neden oluyorlar. Bu
nedenle vakıf üniversitelerinde öğretim üyesi yetiştirme
zorunluluğu mutlaka getirilmelidir, bu koşul mutlaka zorunlu hâle
getirilmelidir ve vakıf üniversitelerinin de eğitim-öğretim
elemanı, üyesi yetiştirme zorunluluğu getirilmelidir.
Dünyada da benzer
üniversiteler, vakıf üniversiteleri var. Bunların en
gelişmişi Harvard. Harvard Üniversitesinin gerçekten bir vakıf
gibi çalıştığını görüyoruz. Yani kâr amaçlı;
öğrenci gelirlerinden, öğrencilerin verdiği yıllık
gelirlerden değil, üniversitenin vakfının gelirlerinden bu
eğitim-öğretim faaliyetleri sağlanıyor. Harvard
Üniversitesinde öğrencilerden alınan ücretler üniversitenin
harcamalarının ancak yüzde 10una tekabül ediyor, geriye kalan
kısım -Harvard Üniversitesi tabii çok önemli, çok büyük bir örnek- 30
milyar doları bulan ana varlık fonundan karşılanıyor.
Ayrıca özel üniversite olmasına rağmen araştırma ve
geliştirme faaliyetlerine büyük önem veriyor, proje üretiyor ve özel
sektörle birlikte yürütülen bu ortak projelerden gelir sağlıyor,
üretime katılıyor ve öğrenci harcamalarını yine
buradan
Ayrıca bağış da alıyor. Yani devlete yük
olmadığı gibi, üniversitenin büyüklüğüne oranla, öğrencilerin
de küçük ücretlerle iyi yetişmesini sağlayabiliyorlar. Arzumuz,
eğer gerçekten vakıf üniversiteleri kurulacaksa bu
anlayışla kurulmaları ve çalışmalarını buna
benzer yönde geliştirmeleridir.
Bir ölçüye bakacak olursak,
Harvard Üniversitesinin sadece kütüphanesinde 15 milyon kitap var. Üniversite
dediğin böyle olmalı. Üniversite bilim üretiyor, teknoloji üretiyor
ve bunu kamunun hizmetine veriyor.
Yasa tasarısı,
Türkiyenin saygın vakıf üniversitelerinden TOBB Ekonomi ve Teknoloji
Üniversitesine bağlı eğitim bilimleri enstitülerinin ve fen
lisesi statüsünde eğitim verecek olan ilk ve ortaöğretim
kurumlarının kuruluşuna ilişkindir. TOBB Ekonomi ve
Teknoloji Üniversitesi öğrencilerinin yüzde 51ini ücretsiz ve burslu
okutan, kuruluşundan günümüze hızlı gelişme sağlayan,
seçkin öğrencilerine çağdaş anlamda eğitim
olanağı sağlayan gerçek bir vakıf üniversitesi görünümünde
ve bu yolda umut veren bir üniversitedir. Kurmayı
tasarladığı eğitim bilimleri enstitüleriyle ilk ve
ortaöğretim kurumlarında da aynı başarıyı
göstermesi dileğimizdir. Kurulması öngörülen okullarda okuyacak
öğrencilerin en az yüzde 70inin burslu okutulmasını
önemsiyoruz.
Yine TOBBun kalkınmada
öncelikli yörelere yönelik yeni okullar açacağı tasarıda ifade
ediliyor. Gerçi kalkınmada öncelikli yöreler konusu bu Mecliste çok
tartışıldı, senelerdir kalkınmada öncelikli yörelere
ayrıcalıklar tanınacağı söylenmekte ama bu yöreler bir
türlü kalkınmamakta. Umarız TOBBla ilgili aynı hayal
kırıklığına uğramayız ve gerçekten,
kalkınmada öncelikli yörelere bu eğitim faaliyetlerini
taşımasını istiyoruz.
Söz konusu okulların
kampüslerinde eğitim ve araştırma birimleri ile sağlık
merkezi, lojmanlar ve misafirhaneler gibi her türlü tesisin kurulması ve
işletilmesiyle ilgili ücretler dâhil her türlü giderler ile okullarda
burslu okuyacak öğrencilere sağlanacak bursların,
çalışanlara ait gelir vergisi tutarlarının
yatırılacağı özel bir hesaptan ve diğer gelirlerinden
karşılanması konusu tabii ki
alışılmışın dışında bir uygulama
olmakta ve genel bütçe gelirlerine bu gelirlerin yansımaması gibi bir
olumsuzluk taşımakla birlikte, bu kalem gelirlerin eğitim
harcamalarında kullanıldığını biliyor
olmanın olumsuzluğu bir ölçüde izale ettiğini düşünüyoruz.
Sayın milletvekilleri,
İstanbul Üniversitesi ile Dicle Üniversitesinde Kürt dili ve
edebiyatı bölümlerinin açılabilmesi için verdiğimiz yasa tasarısının,
üniversiteler ve akademisyenlerin çoğundan olumlu tepkiler almış
olmasından duyduğumuz memnuniyeti ifade etmek istiyorum. On binlerce
insan sokaklarda demokratik biçimde Ana dilimde eğitim istiyorum.
talebinde bulunuyor ve her gün sokaklarda on binlerce insan bu taleplerini dile
getiriyor. Bu talebe de aynı olumlu yaklaşımın
gelişeceğine inanıyor, bu talebin karşılanması
için hazırlıkların derhal başlatılmasını
diliyor ve bekliyoruz.
TOBB Ekonomi ve Teknoloji
Üniversitesinin yeni projesiyle yeni kurulacak olan Zirve Üniversitesi ve Yeni
Yüzyıl Üniversitesinin hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özçelik.
Sayın milletvekilleri,
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.07
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
307 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemin 6ncı
sırasında yer alan Erişme Kontrollu Karayolları Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
6.- Erişme Kontrollu Karayolları Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı:
239)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemin 7nci
sırasında yer alan İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile
Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Şimdi, 8inci
sırada yer alan İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı
ve 5 Milletvekilinin; Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Gülhane
Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
8.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 5
Milletvekilinin; Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Gülhane Askeri Tıp Akademisi
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (2/365, 1/454)
(S. Sayısı: 322) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
(x) 322 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Komisyon raporu 322 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzükün 91inci
maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili
Sayın Homriş.
Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA H. HAMİT
HOMRİŞ (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 322 sıra sayılı, Askerlik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Otuz sekiz maddeden ibaret
tasarıda değişik konularda eksiklik veya uygulamadan ortaya
çıkan aksaklıklar esas alınarak, bunlara yasal düzeltme,
düzenleme ve kolaylaştırıcı değişiklik ve
ilaveler getirilmiştir. Millî Savunma Komisyonunda gerek genel redaksiyon
bağlamında gerekse konunun özüyle ilgili çalışmalar
yapılmış ve tasarı bu çalışmalardan sonra
huzurunuza getirilmiştir.
2nci madde askerdeyken
hayatını kaybeden yükümlülerle ilgilidir. Bunlardan terörle mücadele
kapsamı dışında olup da askerlik hizmeti
sırasında herhangi bir diğer nedenle hayatını
kaybeden, malul kalan, akıbeti meçhul veya gaip durumunda olanların
erkek kardeşlerinden herhangi birinin askerlik yapmaması gibi bir
esneklik getirilmektedir. Zira, daha önce, kendisinden sonra gelen
kardeşin askerlik yapmak istemesi veya örneğin askerlik hizmeti
yapamayacak şekilde sakat olması durumunda bir hakkın zayisi söz
konusuydu. Bu tip bir aksaklığa, hak zayisine mâni olunmuştur.
En önemli
değişiklik ise terörle mücadele kapsamında şehit düşen
yükümlülerin erkek çocukları ve aynı ana babadan olma tüm
kardeşleri askerlikten muaf tutulmaktadır. Yasa tasarısının
ilk hâlinde sadece kardeşler söz konusu iken Millî Savunma Komisyonunda
tüm üyelerin ortak teklifiyle şehit çocukları da bu haktan istifade
edeceklerdir. Bu imkânı getiren Millî Savunma Komisyonu üyelerine
şehit aileleri adına teşekkürü borç biliyorum.
3üncü maddeden itibaren
16ncı madde dâhil, tasarıya getirilen düzenlemelerle, asker alma
hizmetiyle ilgili tebligatlar, askerlik meclislerinin oluşturulması,
son yoklama ve sevk işlemlerinde günümüz teknolojik imkânlarından
yararlanılması dâhil, bu konuların daha basit, pratik, gereksiz
yazışma ve tebligatlardan sarfınazar edilmesi gibi çözümler
getirilmiştir.
17nci madde, ülke
menfaatlerimize uygun olmayan, gerek ulusal bütünlüğümüzü ilgilendiren
gerekse uluslararası istismara konu olabilecek haritaların üretimi ve
kullanımına kural ve kısıtlamalar getirilmiştir. Bu
tip haritaların özellikle yurt dışında maksatlı olarak
üretilip bir şekilde ülkemizde de iktibas edilerek yer almasının
yarattığı rahatsızlık malumunuzdur. Her türlü harita,
atlas, küre ve benzeri dokümanlarda kamu kurum ve kuruluşlarından
bunları üretme görevi olanlar kendi sorumluluklarını
taşırken bunların dışındakiler Harita Genel
Müdürlüğünden uygunluk onayı alacaklardır. Bu onayı almadan
basan, dağıtan ve yayımlayanlar için ise cezai hüküm
getirilmektedir.
Konu buraya gelmişken,
Cumhurbaşkanlığı sitesinde Harita Genel
Komutanlığının haritaları elektronik ortamda mevcut
iken Googledan harita indirme konusundaki garabeti de
anlayamadığımızı ifade etmek istiyorum.
18inci madde ile yedek
subayların barış ve seferde terfi işlemleri muvazzaf
subaylarınkiyle aynı esaslara bağlanmaktadır.
19uncu maddeden itibaren
26ncı madde dâhil, yapılan düzenlemelerle astsubayların rütbe,
rütbe bekleme süreleri, subaylığa geçiş sürecinin daha erken
yıllara alınması, üstün başarı kıdeminden
yararlanma rütbeleri ile oranları ve astsubaylarımızın
değişik rütbelerindeki aylık gösterge tablosu yer
almaktadır.
Şimdi,
astsubaylarımızın sorunlarını bir bütün hâlinde burada
tekrarlamak istiyorum. Astsubaylarımız Türk Silahlı
Kuvvetlerinin çok önemli bir bölümünü oluşturmakta olup maalesef son
yıllarda ekonomik sorunlarla baş başadırlar. En son 14 Ocak
2004 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin mali durumunun iyileştirilmesi
teklifleri konusunda yapılan bir incelemede,
astsubaylarımızın emekli oldukları zaman
maaşlarının yüzde 45 oranında azaldığı
açık olarak ifade edilmiştir. Astsubaylarımız çok önemli
bir kitle. Sadece bunların Emekli Astsubaylar Derneğine
bağlı 96.500 emekli var. Bunların muvazzaflarıyla aile
fertlerini dâhil ettiğimiz zaman yarım milyonluk bir kitleden
bahsediyoruz. Maalesef emekli olduğu zaman yüzde 45 oranında
gelirleri azalan, yüzde 50si ek iş, yüzde 20si ise
işportacılık bile yaparak geçinmeye çalışan bir
kitleden bahsediyoruz. Bu vefakâr, fedakâr astsubaylar şu anda
muvazzafıyla fakirlik sınırı altında, emeklisi ile
fakirlik sınırıyla açlık sınırı
arasında gidip gelmektedirler.
Bilindiği gibi
astsubayların eğitim düzeyleri 4752 sayılı Kanunla ön
lisans seviyesine çıkartılmış, buna paralel 4861
sayılı Kanunla da özlük hakları yeniden düzenlenmiştir.
Yeni memuriyete girecekler için olumlu karşılanan bu durum, görevdeki
astsubay ve emeklileri mağdur etmektedir. Astsubaylar daha önce 10uncu derecenin
1inci kademesinde hizmete başlamış kabul edilirken 4861
sayılı Kanunla getirilen yenilikle 9uncu derecenin 1inci
kademesinden göreve başlatıldığından Kanundan önce
görevde bulunan ve emekli olan astsubaylar bu Kanundan yararlanamamakta ve
mağdur olmaktadırlar. Devlet memurları kanunlarında her
yapılan iyileştirmelerin sonucunda, geçmişte görev yapanlar
nazara alınmak suretiyle memurlar ve emeklileri arasında adalet
sağlanmışken maalesef astsubaylarımız için bu konu
yürürlükte değildir. Muvazzafıyla emeklisi arasında ayrı
statüler uygulanmaktadır. Bu, her şeyden önce eşitliğe
aykırıdır.
Bir başka husus: 631
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile beş yıldan fazla
hizmeti olan memurlara görev tazminatı verilmesi öngörülmüş
olmasına rağmen, görev tazminatı sadece ve sadece makam ve unvanı
olan memurlara verilmiştir.
Diğer bir konu, kendi
nam ve hesabına yüksekokulu bitiren astsubaylarımızın
intibakları, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununun 137nci maddesi gereğince 657 sayılı Kanunun genel
idare hizmetleri sınıfında aynı yükseköğrenimi
bitirenler için tespit edilen derece ve kademelerden hizmete
başlamış olarak yapılmaktadır. Maalesef, yüksekokulu
bitiren astsubay ise 926 sayılı Personel Kanununun ilgili cetveli
gereği ancak 1inci derecenin 3üncü kademesine kadar yükselebilmektedirler.
Biraz önce arz ettim, 1inci derecenin 4üncü kademesini alamayan eğitimli
insan topluluğu yalnız astsubaylarımız olarak
kalmıştır.
27nci maddede, askerî yasak
bölgeler ve güvenlik bölgeleri tesisinde Sahil Güvenlik
Komutanlığı da teklif makamı hâline gelmektedir.
28, 29, 30 ve 31inci
maddeler, Gülhane Askerî Tıp Akademisindeki bazı yeni düzenlemeleri
kapsamaktadır.
32 ve 33üncü maddeler, Türk
Silahlı Kuvvetleri ihtiyaç fazlası mal ve hizmetlerin
satış, devir, hibe ve elden çıkartılmasını
kolaylaştırmaktadır.
Diğer bir konu, 3466
sayılı Yasaya tabi jandarma uzmanlarımızdır. Bu
arkadaşlarımızın da sıkıntıları
vardır. Bu arkadaşlarımızın sıkıntılarından
bir tanesi, lise ve dengi okul mezunu erkeklerden ibaresi olan görevde veya
yeni mezun olan uzman jandarmalar okul tabanına göre 10uncu derecenin
1inci kademesinde göreve başlamaları gerekirken bunlar, ortaokul
mezunu sıfatıyla 11inci derecenin 1inci kademesinden göreve
başlamaktadırlar. Tabiri caizse, on tane üniversite de bitirseler,
11/1den göreve başlamaktadırlar. Bu ciddi bir sıkıntı
yaratmaktadır.
Diğer bir konu, uzman
jandarmaların okulda geçen bir yıllık süreleri emekli
keseneğine tabi tutulmayıp bu sürede maddi hak kaybına
uğramaktadırlar. Hâlbuki astsubay okullarında ve harp
okullarında eğitimdeki geçen süre emekliliğe tabidir. Bu konuda
da bir mağduriyet söz konusudur ve tabii ki eşitsizlik de söz
konusudur.
Gene jandarma
uzmanlarımız devriye komutanı, asayiş tim komutanı
gibi kadrolu komuta görevlerinde görev yaptıkları hâlde temsil
tazminatını alamamaktadırlar. Bu da ciddi bir
sıkıntı ve eşitsizlik yaratmaktadır. Aynı
şekilde sosyal haklar ve lojman dağıtımında da bu
uzman arkadaşlarımız asgari yirmi beş yıldır
silahlı kuvvetlerde hizmet yapmaları, Güneydoğuda çok önemli
görevlerde bulunmalarına rağmen bu lojman hakkından istifade
edememektedirler.
34üncü madde uzman
jandarmalarla ilgilidir. Genelkurmay
Başkanlığımızın açıklamalarında uzman
jandarma ve uzman erbaşlarla ilgili düzeltici, düzenleyici
çalışmalar yapıldığı belirtilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
konunun bütünü hakkında görüşlerimizi dile getirdim. Bazı
maddelerde vereceğimiz değişiklik önergeleri saklı kalmak
üzere tasarıya olumlu oy kullanacağımızı belirtir,
yüce Meclisi saygıyla selamlarım efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Homriş.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Mehmet Yılmaz
Helvacıoğlu.
Buyurunuz efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA M.
YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 322 sıra sayısıyla basılan Askerlik Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu nedenle hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
huzurlarınıza getirilen kanun teklifi, Türk Silahlı
Kuvvetlerimizin yasa değişikliği gerektiren bir kısım
ihtiyaçlarının giderilmesine yöneliktir. Askerlik Kanunu açısından
teklif ile getirilen en önemli husus, askerlik hizmeti sırasında
hayatını kaybeden vatan evlatlarının kardeşlerinin
askerlik hizmetinden muaf tutulmasına yönelik düzenlemedir. Bu hususun
düzenlendiği 1111 sayılı Kanunun 10uncu maddesinin 9uncu
bendinde yer alan ondan sonra gelen ilk oğlu ibaresinin açık
olmaması, bu ibarenin ölen veya malul kalan askerlerimizin yaş olarak
ilk kardeşini mi yoksa askerlik sırası gelen ilk kardeşini
mi ifade ettiği uygulamada tereddütlere neden olmaktadır. Mevcut
hüküm, askerlik hizmeti esnasında ölmüş, malul kalmış, akıbeti
meçhul kalmış, hakkında gaiplik kararı
alınmış askerlerimizin askerlik hizmetine
başlamış kardeşlerine de terhis imkânı
tanımaktadır. Ayrıca mevcut kanunda terör şehitlerimizin
kardeşleri konusunda ayrıca bir hüküm bulunmamaktadır.
Teklif ile anne ve
babanın müşterek olarak talep ettiği kardeşlerden birisinin
istekli olmadıkça silah altına alınmaması, alındı
ise terhis edilmesi esası benimsenmiştir. Anne ve babanın
anlaşamaması veya her ikisinin de ölmüş olması durumunda
ise öncelikle istekli olması hâlinde silah altında olan kardeş
terhis edilecek. Bu kardeşin istekli olmaması veya silah altında
kardeş bulunmaması durumunda ise askerlik hizmet sırası
gelen ilk kardeş istekli olmadıkça silah altına
alınmayacaktır.
Yeni getirilen düzenlemeyle
askerlik hizmetini yerine getirmekteyken 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu kapsamında şehit olan yükümlülerin aynı anne ve babadan
olan kardeşlerinin tamamının istekli olmadıkça silah
altına alınmaması, alınmış iseler istekleri
hâlinde terhis edilmeleri esası benimsenmiştir.
Millî Savunma Komisyonumuzca
yapılan düzenlemeyle Terörle Mücadele Kanunu kapsamında şehit
olan yükümlülerin kardeşlerinin yanı sıra çocuklarının
da bu kapsama alınması esası benimsenmiştir. Böylece kutsal
vatan hizmetlerini yerine getirmekteyken hayatlarını kaybeden terörle
mücadele şehitlerimizin arkalarında bıraktıkları
çocuklarının istekleri hâlinde askerlikten muaf tutulması
Komisyonumuzca kabul edilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; teklif ile getirilen diğer önemli düzenlemeleri
kısaca anlatmak istiyorum:
Türk
vatandaşlığından çıkarıldıktan sonra yeniden
Türk vatandaşlığını kazananların askerlik hizmet
yükümlülüklerinin düzenlenmesi,
Yedeklik yoklaması
yaş sınırının ihtiyaç hâlinde Millî Savunma
Bakanlığınca on yıla kadar -41 yaşından 30
yaşına- indirilebilmesi,
Sevke tabi yükümlüler er ve
erbaşların yedek subaylarda olduğu gibi celp
duyurularının Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu
aracılığıyla yapılması,
Astsubayların rütbe
bekleme süresinin 24 yıldan 30 yıla çıkarılması ve bu
sayede Türk Silahlı Kuvvetlerinde daha uzun süre görev yapmalarına
imkân tanınması,
Astsubaylara mesleklerinin
ilk yılları olan beş ila yedinci yıllarında
subaylığa geçiş imkânının getirilmesi,
Askerlik meclislerinin
kuruluşunun basitleştirilmesi, meclisin daha az üye ile
toplanması ve daha işlevsel hâle gelmesinin sağlanması,
Yoklama kaçağı veya
bakaya durumundaki yükümlülerin takipleri ile gerektiğinde yakalanarak
askerlik şubelerine teslimleri konusundaki usul ve esasların yeniden
düzenlenmesi,
1076 sayılı
Kanunda yapılan değişiklik ile yedek subayların
terfilerinde silah altında geçen hizmet sürelerinin dikkate
alınması ve bunlar hakkında da 926 sayılı Kanun
hükümlerinin uygulanması esasının getirilmesi,
Görev sırasında
yaralanan uzman jandarmalara sicil şartı aranmaksızın terfi
edebilme imkânının verilebilmesi,
Uzman jandarmaların
kıdem sıralarının belirlenmesine ilişkin
esasların, subay ve astsubaylar hakkındaki hükümler paralelinde
yeniden düzenlenmesi,
Gülhane Askeri Tıp
Akademisi Kanununda yapılan değişiklikle Yüksek Bilim
Konseyinin kuruluşunun yeniden düzenlenmesi ve üye
sayısının artırılması,
Askerî fabrikalarda üretilen
ihtiyaç fazlası mal ve hizmetlerin satış ve kiralama yöntemiyle
ekonomiye kazandırılabilmesi için 3212 sayılı Kanunda değişiklik
yapılması,
Çeşitli nedenlerle 4068
sayılı Kanunda yer alan kılıç istihkakından
yararlanamayanlar ile mirasçılarına bu hakkın verilmesi,
Ülke menfaatlerine uygun
olmayan ve uluslararası alanda istismar edilebilecek nitelikteki
haritaların üretim ve kullanımının önlenmesi amacıyla
harita, atlas, küre ile harita ve harita bilgisi içeren her türlü
dokümanın Harita Genel Komutanlığından uygunluk onayı
alınmasının zorunlu hâle getirilmesidir.
Değerli milletvekilleri,
Türk Silahlı Kuvvetleri personel sistemi ve askerlik yükümlülüğü
konularında bazı güncel ihtiyaçların giderilmesini amaçlayan
teklifimize desteklerinizi bekler, hepinize saygılar sunarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Helvacıoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Osman Kaptan.
Buyurunuz Sayın Kaptan.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 322 sıra
sayılı, Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Sayın
arkadaşlarım, esas konuya geçmeden önce geçen hafta Antalyada
meydana gelen doğa felaketinden söz etmek istiyorum. 28 Ocak
akşamı Antalyada meydana gelen şiddetli fırtına ve
dolu, özellikle Konyaaltı ilçemizde can ve mal kaybına neden
olmuştur. Saatte hızı 105 kilometreyi bulan fırtına ve
rüzgârların etkisiyle bir gencimiz hayatını kaybetmiş,
ağaçlar köklerinden sökülmüş, elektrikler kesilmiş, hayat felç
olmuştur.
Yine 22 ve 23 Ocak 2009
tarihlerinde Kaş, Demre ve Finike ilçelerimizde yaşanan şiddetli
fırtına ve rüzgâr ise bölgedeki sebze üretiminde ciddi hasarlar
meydana getirmiştir. En çok zarar Kaşın Yeşilköy
beldesinde olmuştur. Yeşilköyde zarar yüzde 30lara
varmaktadır. Kaşın Ova, Kınık beldeleri ile
Çavdır, Çayköy köylerinde ve Demrenin Beymelek beldesi İskele
Mahallesinde hasar büyüktür. Şiddetli fırtına, naylon
seraları, cam seraları çökertmiş, seraları ve ürünleri
yerle bir ederek büyük zararlar vermiştir. Zarar gören çiftçilerimiz
ortakçıdır, icarcıdır ve bir kısmı da toprak
sahibidir. Bunların hemen hemen hepsi de bankalara borçludur. Fethiye,
Kaş, Kalkan, Demre bankalarından kredi almışlardır,
eylül ve ekim aylarında ekimlerini dikimlerini yapan çiftçilerimiz hasat
sonunda bankaya borçlarını ödeyemeyeceklerdir. Yaşanan felaketle
seraları ve ürünleri zarar gören çiftçilerimizin bankalara olan
borçlarını ödeyebilmeleri için Hükûmetin gerekli önlemi alması
gerekmektedir.
Yine Elmalı Akçayda
üretici hemşehrilerimizin elması para etmiyor. Tarım krediye ve
bankalara olan borçlarını ödeyemiyorlar, sıkıntı
içindedirler. Hükûmetin bu konularda gerekli tespit ve desteği
yapmasını bekler, bu felaketlerde hayatını kaybeden
gencimize Allahtan rahmet, ailesine başsağlığı diler,
Antalya ve ilçelerinde zarar gören tüm hemşehrilerimize geçmiş olsun
der, Allahtan daha büyük felaketlerin olmamasını dileriz.
Sayın milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de imza koyduğumuz teklifle Hükûmetin
hazırlamış olduğu tasarı Millî Savunma Komisyonumuzda
birleştirilerek görüşülmüş ve 322 sıra sayılı
Komisyon Raporu olarak Genel Kurulumuza getirilmiştir.
Anayasamızın
72nci maddesi, askerlik hizmetinin hem hak hem de ödev olan bir vatan hizmeti
olduğunu ve bu hizmetin nasıl yerine getirileceğinin kanunla
düzenleneceğini hüküm altına almıştır. Askerlik
hizmetinin nasıl yerine getirileceği veya getirilmiş
sayılacağı ise 1927 yılından beri aynı
anlayış içinde, zamanın ve şartların gereklerine göre
1111 sayılı Askerlik Kanunuyla düzenlenmektedir.
Şimdi huzurunuza
getirilen Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin bir
kısım ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla
hazırlanmıştır.
Teklifteki en önemli
düzenleme, askerlik hizmetinden muafiyeti düzenleyen 1111 sayılı
Kanunun 10uncu maddesindeki değişikliktir. Mevcut düzenleme,
barışta veya savaşta askerlik hizmetini yerine getirmekteyken
ölmüş veya görev sırasında maluliyet aylığı
bağlanmasını gerektirecek biçimde malul olmuş yahut
hakkında gaiplik kararı alınmış askerden sonra gelen
ilk erkek kardeşinin istekli olmadıkça silah altına
alınmamasına yöneliktir. Bu düzenleme, yükümlülerin askerlik
hizmetine başladıktan sonra terhisleri mümkün olmadığı
gibi, madde metninde yer alan ondan sonra gelen ilk oğul ibaresinden
hangi kardeşinin anlaşılması gerektiği açık
değildir.
Teklif ile 1111
sayılı Askerlik Kanununun 10uncu maddesinin 9uncu bendi yeniden
düzenlenerek, anne ve babanın müşterek olarak talep ettiği
kardeşlerden birisinin istekli olmadıkça silah altına
alınmaması, alındı ise terhis edilmesi esası
benimsenmiştir. Anne ve babanın anlaşamaması veya ikisinin
de ölmüş olması durumunda ise öncelikle istekli olması hâlinde
silah altında olan kardeş terhis edilerek, bu kardeşin istekli
olmaması veya silah altında kardeş bulunmaması durumunda
ise askerlik hizmet sırası gelen ilk kardeş istekli
olmadıkça silah altına alınmayacaktır.
Aynı maddede ikinci
olarak terörle mücadele sırasında şehit olan askerlerimizin
kardeşlerinin askerlik yükümlülüğü düzenlenmiştir. Mevcut
düzenlemede buna ilişkin özel bir hüküm bulunmamakta, istekte
bulunulması hâlinde terör şehitlerimizin kardeşlerinden birisi
askerlik hizmetinden muaf tutulmaktaydı. Teklif ise askerlik hizmetini
yerine getirmekte iken 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
kapsamında şehit olan yükümlülerin, aynı anne babadan olan
kardeşlerinin ve çocuklarının tamamının istekli
olmadıkça silah altına alınmaması, alınmış
iseler istekleri hâlinde terhis edilmeleri esasını getirmiştir.
Teklifte düzenlenen
diğer bir konu askerliği er olarak yapacakları çağrı
usulündedir. Şöyle ki: Askerlik şubelerinde her yıl
yaklaşık 600 bin yükümlü adına son yoklama çağrı
tebligatı, 450 bin yükümlü adına da sevk için çağrı
tebligatı çıkarılmaktadır. Yaklaşık bu 1
milyonluk tebligat hem idari hem mali külfet getirmektedir. Yeni düzenlemeyle
yedek subay adaylarında olduğu gibi sevke tabi yükümlü er ve
erbaşların celp duyurularının da TRT
aracılığıyla yapılması öngörülmektedir.
Sayın
arkadaşlarım, özetle getirilen diğer değişiklikler ise
şöyledir:
Türk vatandaşlığından
çıkarıldıktan sonra yeniden Türk
vatandaşlığını kazananların askerlik hizmet
yükümlülüklerinin düzenlenmesi,
Yedek yoklaması yaş
sınırının ihtiyaç hâlinde Millî Savunma
Bakanlığınca 41 yaşından 30 yaşına kadar
indirilebilmesi,
Astsubayların rütbe bekleme
sürelerinin 24 yıldan 30 yıla çıkarılması ve bu sayede
Türk Silahlı Kuvvetlerinde daha uzun süre görev yapmalarına imkân
sağlanması,
Astsubaylara mesleklerinin
ilk yılları olan beş ila yedinci senelerinde subaylığa
geçiş imkânının verilmesi,
Askerlik meclislerinin
kurulmasına ilişkin düzenlemeler,
Yoklama kaçağı ve
bakaya durumundaki yükümlülere ilişkin düzenlemeler,
1076 sayılı
Kanunda yapılan değişiklikle yedek subayların terfilerinde
silah altında geçen sürelerin dikkate alınması,
Görev sırasında
yaralanan uzman jandarmalara sicil şartı aranmaksınız terfi
edebilme olanağının sağlanması,
Gülhane Askerî Tıp
Akademisi Kanununda yapılan değişiklikle Yüksek Bilim
Konseyinin kuruluşunun yeniden düzenlenmesi, üye sayısının
artırılması,
Askerî fabrikalarda üretilen
ihtiyaç fazlası mal ve hizmetlerin satış ve kiralama yöntemiyle
ekonomiye kazandırılması için 3212 sayılı Kanunda
değişiklik yapılması,
Kılıç
hakkından yararlanamayanlar ile mirasçılarına bu hakkın
verilmesi hükmü getirilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
yine teklifle düzenlenen diğer önemli bir konu da ülke menfaatlerimize
uygun olmayan, gerçekle bağdaşmayan, uluslararası alanda
istismar konusu yapılabilecek nitelikteki haritalar, bilindiği gibi,
bazı çevrelerce sık sık gündeme getirilmektedir, istismar
edilmektedir. Özellikle son yıllarda bu tür haritalar bazen BOP, bazen
GOP, bazen Ermeni konuları, bazen Kıbrıs gibi birçok konularda
gündeme getirilmektedir. Bu konuda özellikle son günlerde
Cumhurbaşkanlığı makamının resmî web sitesinde
yayınlanan ve KKTCyi yok sayan haritanın toplumumuzda ne kadar
infial yarattığı hepimizce bilinmektedir. Ülkemizin temel
politikalarına uygun olmayan bir haritanın
Cumhurbaşkanlığı makamının resmî web sitesinde
yayınlanması çok şaşırtıcı ve
inanılır gibi değildir. Yeni düzenlemeyle, ülke menfaatleriyle
bağdaşmayan harita, atlas ve küre ve benzer yayınların
üretim ve kullanımlarında Harita Genel
Komutanlığının uygunluk onayını zorunlu
kılan ve izinsiz kullananlara iki yıldan beş yıla kadar
hapis cezası verilebileceği hükmü getirilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; yapılan araştırmalarda son
yıllara kadar Türkiyede en güvenilir kurum olarak Türk Silahlı
Kuvvetleri hep önde çıkmıştır. Ancak son yıllarda Silahlı
Kuvvetlerimizin güvenilirliğini azaltıcı, gölgeleyici,
yıpratıcı olaylar olmakta, bundan da asker-sivil tüm
vatandaşlarımız derin üzüntü duymaktadır. Bunların
başında da, hepimizin bildiği gibi, Ergenekon davası
gelmektedir. Aradan iki yıla yakın süre geçmesine rağmen, bu
dava neyin davasıdır, TSKyla bir ilgisi var mıdır yok
mudur kimse bilmemektedir. Bu bilinmezlik Silahlı Kuvvetlerimizi de tüm
vatandaşlarımızı da ciddi olarak rahatsız etmektedir.
Böyle Ergenekon diye bir örgüt var mıdır yok mudur? Eski
Genelkurmay Başkanı açıklama yapıyor: Ben böyle bir
örgütten haberdar değilim. diyor. Millî Güvenlik Kurulu eski Genel
Sekreteri açıklama yapıyor: Yıllarca Millî Güvenlik Kurulunda
genel sekreterlik yaptım, devletin bütün terör örgütleriyle ilgili
bilgilerin tümü önümden geçti, böyle bir örgütten haberdar değilim.
diyor. Emniyet Genel Müdürlüğüne soruluyor böyle bir örgüt var mı yok
mu diye: Hayır, böyle bir örgütten haberim yok. diyor, ama
gözaltılar, tutuklamalar dalga dalga devam ediyor.
Sayın Bakan, siz
hukukçusunuz ve aynı zamanda Başbakan
Yardımcısısınız. Bu davanın adli boyutları
hariç, yani adli çerçevesi dışında kalan idari boyutları
itibarıyla, TSK, bu Ergenekon davasının içinde mi
dışında mı, neresinde? Bu Ergenekon davası bir darbe
girişimi davası mıdır? Susurlukun ortaya çıkmayan
kısmının devamı olan bir dava mıdır yoksa terörle
ilgili bir dava mıdır? Yoksa, bu dava da Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Rektörünün tutuklandığı, Genel Sekreterinin intihar
ettiği, sonunda bir şey çıkmayan dava gibi bir dava
mıdır?
Sayın Bakan, yine son
zamanlarda ortaya çıkarılan silahlarla silahlı kuvvetlerin bir
ilgisi var mı yok mu? Silahların menşesi ne? Kime ait? Parmak
izleri kimin? O silahları oralara kimler koymuş? Niçin koymuş?
Ve sayın
milletvekilleri, yine bu dava hukuki mi, siyasi mi? Hukukiyse dünyanın
hangi ülkesinde soruşturma bitmeden yargılama yapılıyor?
Suç varsa elbette cezası
da vardır. Bu darbeci de olsa, çeteye de karışsa, teröre de
bulaşsa, suçlu varsa elbette cezasını çekmelidir. Bu konuda
kimsenin söyleyeceği bir sözü olamaz.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak darbelere karşıyız, çetelere karşıyız,
teröre karşıyız, ancak hukuksuzluğa da
karşıyız. Bu davanın siyasi olduğu, Deniz Feneri,
ekonomik kriz, açlık, yoksulluk ve yolsuzlukların üzerinin
örtülmesine dönük Hükûmete karşı olan saygın kişilerle,
suçlu ve suçsuzu aynı kefeye koyan bir dava olduğu yönünde kamuoyunda
yaygın bir kanaat ve tepki oluşmakta olduğunu yüce Meclisin
bilgisine sunarken, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaç duyduğu bu
yasal düzenlemenin yapılmasını Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak desteklediğimizi belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaptan.
Şahıslar adına
söz talebi? Yok.
Soru-cevap için 2 kişi
sisteme girmiş.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakanım, şehitlerimizin geride
bıraktıkları aile, eş ve çocukları ekonomik
sıkıntı içerisindedirler. Bu konuda durumlarının
iyileştirilmesi için herhangi bir çalışmanız var
mıdır?
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Bulut.
Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekillerimizin hazırladığı bu kanun teklifi 38 madde
ve bu bir temel kanun olarak görüşülüyor Türkiye Büyük Millet Meclisinde.
Şunu öğrenmek istiyorum: Bu 38 maddelik teklif gibi Askerlik
Kanununda çok kapsamlı bir değişikliği öngören bir kanun
teklifi hazırlama ihtiyacını milletvekilleri duymuş da
acaba Millî Savunma Bakanlığımızın bu konuda hazırlığı
yok muydu? Yoksa bu konuda, teknik olarak Millî Savunma Bakanlığı
bu teklifin teklif suretiyle gelmesi konusunda mı bir girişim
başlattı? Neden bunu bir Bakanlar Kurulu yasa tasarısı
olarak buraya getirmediniz? Bunu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Vural.
Buyurunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri,
şehitlerimizle ilgili Türkiyede müteaddit zamanlarda belli düzenlemeler
yapılmıştır. Bu konu çeşitli vesilelerle, gündem
dışı konuşmalarla, Millî Savunma Bakanlığı
bütçesi konuşulurken de dile getirilmekte ve bu yönde değişik
hükûmetler döneminde ne gibi hizmetler yapılıyor, ne gibi imkânlar
sağlanıyorsa bunlar da burada ifade edilmiştir. Şu an, bunun
ötesinde başka bir çalışma bugün itibarıyla yok, ama imkânlar
elverirse tabiatıyla, yeni düzenlemelere gidilebilir. Ama, şu an için
öyle bir çalışma, bugün itibarıyla yok. Bunu ifade etmek
istiyorum.
İkincisi, zaman zaman
tasarı olarak da sevk edilebilecek, ama teklif şeklinde gelebilen bir
kısım hususlar var. İster tasarı tarzında olsun ister
teklif tarzında olsun muhtevası itibarıyla böyle bir düzenlemeye
ihtiyaç varsa herhangi bir alanda, onun tasarı veya teklif olması
arasında bir fark yok. Mühim olan, yasa yoluyla bu eksikliğin
giderilmesi ve bu düzenlemenin yapılmış olmasıdır.
Demek ki, karşılaşılan ihtiyaç sebebiyle teklif olarak
gelmesi daha kestirme, daha kısa sürede bu düzenlemenin
yapılmasını mümkün kıldığı için, İç
Tüzükün sağladığı bir imkândan yola çıkarak böyle bir
düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmiş oluyor.
Getirilen usulden ziyade içeriğine bakarak konuyu değerlendirmek
belki daha doğru olur diye düşünüyoruz.
Evet, teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi, birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ilâ 20nci
maddeleri kapsamaktadır.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, MHP Grubu adına Sayın Hamit Homriş
konuşacak.
BAŞKAN Peki.
Birinci bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Zekeriya
Akıncı konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın
Akıncı. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok
çeşitli düzenlemeleri içeren 322 sıra sayılı Yasa Teklifi
üzerinde söz aldım. Hepinizi şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz yasa ve bu düzenlemeler bugüne kadar eksikliği hissedilen
ve yeni bir uygulamaya ihtiyaç duyulan birçok konuda kolaylık
sağlamaktadır. Arkadaşlarımız birçok yönüyle bunu
ayrıntılarıyla sizlere anlattılar. Ama bu düzenleme içinde
bir bölüm var ki, o da şehit ailelerinin geride kalan
çocuklarının askerlikten muaf tutulmasına ilişkindir ve
ayrıca önemlidir. Böylece, ulusumuz ile onun gözbebeği Türk
Silahlı Kuvvetleri arasındaki sıkı ve sıcak
bağın daha da güçlenmesine olanak sağlayacak ve on
yıllardır terörden büyük acılar çekmiş
insanımızın yüreğine bir nebze de olsa su serpilecektir.
Diğer yandan bu
düzenleme şehit ailelerine duyulan saygının bir ifadesi olarak
ortaya çıkmıştır ve terörün açtığı
yaraların sarılması açısından da önemli bir adım
olmuştur. Bu vesileyle biz de bir kez daha, ulusumuzun birliği ve
bütünlüğü adına canını vermekten çekinmeyen tüm
şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyor, gazilerimizi
selamlıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, hepimiz biliyoruz, hepiniz biliyorsunuz; ülkemiz
terörün her türlüsünden çok çekti, büyük sıkıntılar
yaşadı, yaşamaya devam ediyor. Belki de Türkiye bu anlamda
dünyada ilk sırada yer tutan bir ülke. Son yirmi yılda da
Hizbullahla, El Kaideyle dinci terörü yaşadı, yaşıyor;
PKK ile ayrılıkçı terörü yaşadı, yaşamaya devam
ediyor ama çok ilginçtir uzunca bir süredir kamuoyumuz artık bunlarla pek
ilgili değil, başka bir şeyle biraz da fazlasıyla
meşgul. Şu arada terör eylemlerinin azalma göstermesi bize sanki her
şeyi unutturuyor. Türkiye sanki bu acı ve
sıkıntıları hiç yaşamadı ya da her şey
bitti, son buldu ve bir daha da yaşanmayacak. Sanki domuz
bağları, betona insan gömmeler, köy ve karakol baskınları,
Dağlıcalar hiç yoktu. Binlerce şehit cenazesini unuttuk sanki ya
da sanki bütün bu örgütler iddialarından vazgeçti, haritalar, bayraklar,
posterler artık yok. Sanki 40 bin insanını kaybeden bu ülke
değil. Bombalanan çarşıları unuttuk, Anafartalar
Çarşısını unuttuk.
Artık ortada öyle bir
örgüt var ki maazallah El Kaide, Hizbullah, PKK bunun yanında hiç
kalır. Hangi örgüt o? derseniz: ETÖ yani Ergenekon terör örgütü.
Şimdi herkes bununla meşgul, bunu yazıyor, konuşuyor ama
ilginçtir bu terör örgütünün hiçbir güvenlik kurumunda kaydı yok -biraz
önce Sayın Kaptan da söyledi- Emniyet Genel Müdürlüğünde,
Genelkurmayda böyle bir örgüt bilgisi yok ama birileri sanki her şey
unutulsun ve sadece bu konuşulsun istiyor. İşsizlik, yoksulluk
konuşulmasın, Deniz Feneri kepazeliği konuşulmasın,
esnaf, çiftçi konuşulmasın, borçlar konuşulmasın,
hırsızlık, yolsuzluk konuşulmasın, Avrupa
Birliği, Kıbrıs konuşulmasın ama hep ETÖ
konuşulsun ama biz anlıyor ve görüyoruz ki aslında bütün bu
sorunları konuşan ve muhalefet edenleri susturmak için gerekli
aynı zamanda ETÖ. Hani, Hükûmet elinden gelse bir yasa çıkarıp,
AKP politikalarına muhalefet eden, karşı çıkan herkesi ETÖ
üyesi ilan edip hapse tıkacak, kestirmeden tüm sesleri susturacak yani
AKP politikalarını eleştiren, karşı çıkanlar üç
yıldan on beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
diye bir yasa çıkarabilseler her şeyi kökten çözecekler, rahatlayacaklar.
Peki, ne bu ETÖ? Ne bu ETÖ?
Galiba Ergenekon terör örgütünün isim babaları da hâlâ buna karar
vermiş değiller; bazen darbeci, olmazsa Susurlukçu, bazen terörle
mücadelenin kirlenen unsurları, bazen kirli ellerin sözde temiz eller operasyonu.
Henüz ne olduğuna karar verilemedi ama her dalgasında iki tip
insanın göz altına alındığı bir örgüt: Suçlu
olabilecekler ve susturulması gerekenler. Susturulması gerekenleri
suçlu olabileceklerin yanına monte etme çabası var sürekli ama öyle
olacak ki kimin suçlu olduğunu sonuna kadar kimse bilmeyecek ama bazı
şeyleri birileri herkesten önce bilecek ve servis yapacak; sonu hiç yok.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Görülmekte olan bir dava
Anayasa 138
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) - İyi biliyorum.
Ucu açık, sürekli
genişleyebilir, herkese ulaşılabilir. Peki, başı?
Başı belli değil mi? Başına sürekli bir, bir numara
aranıyor. Bir gün birisi, olmazsa öbürü, o da olmazsa başka biri,
hani neredeyse Kim bir numaraya uygundur? diye bir jüri kurulacak,
yarışmalar açılacak, anketler düzenlenecek. Peki, üyeleri kim?
Örgüt yapısı ne? O da belli değil. İki bin beş yüz
sayfada her şey var, bunlar yok; iddia var. Duruma göre, kimi gece, kimi
sabahın köründe göz altına alınır, kimi ertesi gün pardon dercesine serbest bırakılır,
kimi Suçum ne bilmiyorum, daha anlayamadım. feryatları
arasında iki yıl boyunca mahkemeye çıkmayı bekler
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Anayasaya göre suç işliyorsun.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) -
kimi o dalgada, kimi bu dalgada göz altına alınmıştır
ama hepsinin ortak suçu AKPli olmamaktır. Asla, suçlu olabileceğin
üstüne gidilmez; silahlar, mermiler, bombalar sonuna kadar takip edilmez,
Şu gömdü, bu sakladı, o kullandı. denilmez; her şey
belirsizdir. Dolayısıyla herkes kolayca suçlanabilir, tutuklanabilir.
Suikast planı bolluğundan geçilmez, krokiler gırla gider. Her
dut ağacının altı muhtemel silah deposudur ama bu silahlar
öyle gömülmüştür ki kepçeler zor kazar ama çıkarılan bütün silahlar
pırıl pırıldır ama Şu silahları,
patlayıcıları bir araştıralım, bir
araştırıverelim; ne var ne yok? diye Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri önerge verdiğinde Meclis Başkanı bunu
yürürlüğe koymaya bile gerek duymaz. Suikast planları dudak uçuklatır,
herkese Vay canına neler varmış, neler oluyormuş.
dedirtilmiştir artık. Bu hazırlık ve senaryodan sonra
ülkedeki gelmiş geçmiş bütün cinayetleri üstüne yıkmaya ve
dosyalarını kapatmaya hazır bir örgüt elinizin
altındadır artık. Öyle ki, bugüne kadar üzerine atılmayan
tek suç Kennedy cinayeti olarak kalmıştır. Kimse net bir
şeyle suçlanmaz, kanıt yoktur. Çok mu önemli sanki, suçlarsın,
gözaltına alırsın, hapse tıkarsın kanıt arkadan
gelir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Bu kanunla ne alakası var?
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) Öyle ki, kimi kendi gazetesini bombalamakla suçlanır, kimi
kefen parasız ölmüşken örgütün kasası ilan edilir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Kanunla ilgili konuş. Kanuna gel.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) Daha geriden neler gelecektir, hangi dalgalar kabaracaktır
bilinmez. Ama ulusalcı, Atatürkçü, cumhuriyetçi, AKP
karşıtı herkesin sabaha karşı kendini cezaevinde
bulabileceği, herkese uzanılabileceği duygusunun
yerleştirilmesi yolunda epeyce mesafe katedilmiştir.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya)
Bağımsız yargı var, yargı!
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) Bunun için itirafçılar, sahte hahamlar, görevli medya, hatta
TRT üzerine düşeni harfiyen yapmıştır.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya)
Bağımsız yargı var. Niye rahatsız oluyorsun?
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) Hukukun bütün kuralları altüst edilmiştir, hiçbir
evrensel kurala uyulmamıştır, hukuk ihlalleri alıp
başını gitmiştir. Ne gam, gelsin ETÖ, gitsin ETÖ. Ek
iddianame mi? Hadi canım, çok mu lazım, al içeri yatsınlar, bir
ara o da hazırlanır, acelesi yok. düşüncesi egemendir ve bütün
bunları savunmak da hukuk adamlarına görev olarak verilir.
Değerli
arkadaşlarım, örgüt bu kadar vahşi olunca, tabii, örgüt üyeleri
de bir o kadar gaddar oluyor. Terör örgütünün üyesine ne denir? Terörist denir.
Ergenekon terör örgütü üyeliğiyle suçlananlara bakın, teröristin ne
olduğunu anlarsınız. Boş verin Apoyu, terörist
dediğin Kemal Gürüz gibi olur, Sabih Kanadoğlu gibi, Sisi gibi,
Mustafa Özbek gibi olur. Bırakın Karayılanı,
Bayıkı, terörist dediğin Hurşit Tolon, Mustafa Balbay,
İlhan Selçuk, Sinan Aygün gibi olur. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar (!)] Ha, eğer bütün bunlar toplumu susturmaya yetmezse
yani huzursuzluk artıyorsa, tepkiler yoğunlaşıyorsa,
ekonomi iyiden iyiye kötüye giderken çaresiz iktidar IMFnin gözüne bakmaya
devam ediyorsa, Deniz Feneri rezaleti gizlenemiyorsa artık, yolsuzluk
dalgaları en üst AKP yöneticilerini bir bir yutuyorsa, gıda, kömür,
beyaz eşya kâr etmiyor, Kılıçdaroğlu, Karayalçın
rüzgârları esmeye başlamışsa ve yerel seçimlerde başarısızlık
ihtimali artıyorsa ve bütün bunları eğer bu Ergenekon terör örgütünün
dalgaları unutturamıyorsa, gizleyemiyorsa, o zaman, gelsin Davos
planları. Manşetler hazır, sloganlar bellidir, göz
yaşları sel olup akmaktadır. O güne kadar Biz kaybedelim, yeter
ki Türkiye kazansın. diye ahkâm kesenler Aman biz kaybetmeyelim de
Türkiye ne olursa olsun. noktasına çoktan gelmiştir ve olan
Türkiye'ye olmuştur.
Herkes Türkiye'nin yüzünü
Doğuya döndüğünü ve giderek güvenilmez olduğunu söylerken
bizimkiler hâlâ Moderatöre gereğini yapamadık. diye
hayıflanmaktadır. Hatta durumu açıklayabilmek için o kadar ileri
gidilmiştir ki uluslararası politikalarda en parlak örnekleri
sergileyen ve bu mücadele içinde canlarını bile vermekten çekinmeyen
kendi diplomatlarımız bile aşağılanabilmiştir.
Bu Mecliste Gazzeye
İsrail saldırısını kınayalım. diye
getirilen önerge reddedilirken 2005 yılında altına imza
atılarak Hamas bir terör örgütüdür. denilmiş olmasına
rağmen, orada Hamasın avukatlığına
soyunulmuştur.
ALİ KOYUNCU (Bursa)
Biz o öldürülen çocukların avukatlığını
yapıyoruz.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) Bütün bu olumsuzluklar da Ben diplomat değilim,
siyasetçiyim. diye açıklanmıştır. Neylersiniz, seçim
yakındır ve krizi fırsata dönüştürmenin tam
zamanıdır. Irakta 1 milyon 300 bin Müslümanın katledilmesi
karşısında susan, hatta bu katliamın önünü açacak 1 Mart
tezkeresini hazırlayanlar, Süleymaniyede askerimizin başına
çuval geçirilmesine sessiz kalanlar, Barzaninin esip savurmaları
karşısında gıkı çıkmayanlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Akıncı.
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) -
Çarşaftan bahset!
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) -
İsrail uçaklarının Konyada eğitim
yapmasına fırsat verenler, Kıbrısın yavaş
yavaş elimizden kaymasına neden olacak planları alkışlayanlar,
Avrupa Birliğinin dayatmaları karşısında boynu bükük
sefilleri oynayanlar, artık, pehlivan tefrikalarının
hazırlanmasının zamanının geldiğini fark
etmişlerdir.
Bir seçim öncesi daha, güya,
aranan kan bulunmuştur. Ama biliniz ki bu kez halkı aldatamayacaksınız.
Ne Ergenekon terör örgütü ne Davos tefrikaları gerçekleri gizlemenize
yetmeyecektir.
ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop)
Bir buçuk ay sonra görürsünüz!
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) Bu vesileyle bir kez daha, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasayı
destekleyeceğimizi bildiriyor, bütün arkadaşlarımı ve
dinleyenleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Yasayla ilgili tek cümlen var mı?
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Akıncı.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Bursa Milletvekili Hamit Homriş.
Buyurun Sayın
Homriş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA H. HAMİT
HOMRİŞ (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 322 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölümüyle ilgili konuşma yapmak üzere,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türk ordusunun dünyadaki en
güçlü ordular arasında çok önemli bir yeri vardır. Düşmana
korku, dosta güven vermektedir. Kuruluşu milattan önce 209 yılına
dayanan Türk ordusu şerefli geçmişiyle dünyanın ilk ordusudur.
Göz bebeğimiz olan
ordumuzun bugün maalesef bir kısım çevrelerce ve bir kısım
basın tarafından yıpratılmak istendiğini
gözlemliyoruz. Bu çok yanlıştır. Bizim başka ordumuz
yoktur. Ordumuz milletimizin içinden gelmiş, milletimizin ta kendisidir.
Terör örgütüyle kahramanca mücadeleyle geçen yılların ardından
binlerce şehit ve gazi vermiş ve bugün bu mücadeleyi
başarıyla sürdürmeye çalışan Türk ordusunun, karalama
kampanyası karşısında zayıf ve korumasız
bırakılması bir yönetim zafiyeti olabilir.
Millet iradesi hükûmetleri
getirip götürebilir, beğenmediği siyasetçiyi sandıkta
değiştirip beğendiğini seçebilir, ancak ordumuzun yerine
konulabilecek başka bir ordu yoktur. Böyle bir lüksümüz de yoktur. Aksi
davranış, bu vatan üzerinde hain ve sinsi planları
olanların ekmeğine yağ sürecektir.
Tarih boyunca kurulan Türk
devletleri, tabiri caizse, üçlü bir sacayağı üzerindedir. Bunlardan
birisi eski tabirle vüzera yani icra heyeti, vekiller heyeti veya o Türk
devletini idare eden padişahsa, sultansa, ne ise o; ikinci ayağı
ulema ayağıdır yani âlimler, ilim sahibi, adalet dâhil; üçüncü
ayağı da ordudur. Tarih boyunca kurulan bütün bu Türk devletlerinde
ordu hariç diğer iki ayak zayıfladığında veya yok olduğunda
o devlet yıkılmamış ama ya gerilemiş ya
duraksamıştır. Tarihte bunu yaşıyoruz ama ne zaman ki
sacayağının üçüncü ayağı olan ordu
zayıflamış ise o devlet yıkılmıştır.
Son, bunu Osmanlıda da görüyoruz.
Bakın, müsaade ederseniz
size Rahmetli Mehmed Âkifin Safahat kitabından, Balkan
Savaşlarından sonra yazmış olduğu bir şiirden bir
dörtlük okumak istiyorum. Diyor ki Rahmetli Âkif:
Ordu mademaki
efrâdını milletten alır.
(Yani genç
arkadaşlarım için söyleyeyim: Mademki personelini milletten
alır.) Milletin keşmekeşinden nasıl âzâde kalır?
Öyledir, memleketin hâli
düzelmezse eğer.
Kışlalar evlere,
evler de kışlaya döner!
Tabii o günkü durumla bugünkü
durum çok farklı, onu kastetmiyorum ama esas olarak milletin
birliğinin, beraberliğinin sağlam bir şekilde
korunması icap etmektedir ve ordumuza her manada sahip çıkmak
durumundayız. Yoksa Rahmetlinin yazdığı o dörtlüğü
bize yaşatmak isteyen çok düşmanımız vardır. Bunu da
gözden ırak tutmamamız icap eder.
Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu kanuna karşı değiliz. 2nci, 25inci ve
34üncü maddelere ilavelerimiz oldu, Komisyonda bazı
değişikliklerimiz de oldu. Bu kanuna müspet oy vereceğimizi
belirtiyorum,
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Homriş.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkanım, AK PARTİ Grubu adına söz
istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Bozdağ.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan 322 sıra sayılı
Teklifin birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Evvela bu teklifin yasalaşmasına
olumlu baktığımızı, bunun hayırlı,
uğurlu olmasını diliyorum.
Söz almamın nedeni,
burada biraz önce yapılan konuşmalarla ilgili birkaç
hatırlatmayı yapmaktan ibarettir. Anayasamızın 138inci
maddesi ve 2nci maddesi beraber değerlendirildiğinde, 2nci
maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti
olduğu ifade edilir ki doğrudur, öyle olması lazım.
138inci maddesi
Mahkemelerin bağımsızlığı
başlığını taşır. Sizlerle bir kez daha
paylaşmak isterim: Hâkimler, görevlerinde
bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî
kanaatlerine göre hüküm verirler.
Şimdi, adli yargıda
görev yapan hâkimler ve savcılar görevlerinde
bağımsızdırlar, görev yaparken Anayasaya uymak
vazifeleridir, kanuna uymak vazifeleridir, hukuka uymak, her hadiseyi bunlarla
beraber değerlendirmek ve netice olarak da bunlara uygun bir vicdani
kanaatle karar vermek ve hareket etmekle yükümlü ve görevlidirler.
Hiçbir organ, makam, merci
veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve
hâkimlere emir ve talimat veremez
Anayasa çok açık, Hiçbir organ,
makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında
mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye
ve telkinde bulunamaz. Çok açık, hiç kimse, hiçbir makam, hiçbir merci
bunu yapamaz. Bizim, Mecliste, herhangi bir adli soruşturma çerçevesinde
cumhuriyet savcılarının yaptıkları
soruşturmayı, tahkikatı veya mahkemelerde görev yapan hâkim ve
savcıları töhmet altına sokan, âdeta, onlara hakareti ima yollu
dahi olsa içeren veya bir şekilde sıkıntıya sokan cümleler
kurmamız, benim şahsi kanaatimce doğru değildir,
mahkemelerin, yargının bağımsızlığı
ilkesiyle bağdaşmaz, hukuk devletiyle bağdaşmaz. Ama bir
aykırılık daha var: Görülmekte olan bir dava hakkında
Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru
sorulamaz
Soru sormak yasak.
görüşme yapılamaz veya herhangi bir
beyanda bulunulamaz. Çok açık, çok net, tartışmasız bir
konu ama buna rağmen burada bu ilkeler çiğnendi.
Ben bundan sonraki
görüşmelerde, hiç olmazsa, Anayasamızın ve hukuk devleti olma
gereğinin açık, net ifadeleri olarak bu hükümlere uyulması,
hâkim ve savcıların, görev yapan adli görevlilerin ve Meclisimizin,
Anayasa çerçevesinde çizilen görev ve yetki alanının
dışına çıkmamanın doğru olduğuna,
yargının bağımsızlığına hepimizin
saygı duyması gerektiğini
ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.
Birinci bölüm üzerinde
şahsı adına Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut.
Buyurunuz efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan tasarı hakkında şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi, aziz milletimizi ve
milletimizin bölünmez bir parçası olan Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarını saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
getirilmiş olan tasarının 1inci maddesinde, Çeşitli
nedenlerle Türk vatandaşlığını kaybettikten sonra
yeniden Türk vatandaşlığını kazananların askerlik
işlemlerine, Türk vatandaşlığını kaybettikleri
tarihteki durumlarına göre devam edilir. ibaresi bulunmaktadır. Bu
ibarenin açılması gerekmektedir, şundan: Çanakkalenin Gökçeada
ve Bozcaada adalarında daha önce yaşayan Rum vatandaşlarımız
askerlik yapmadıkları için, askerliği kabul etmedikleri için
vatandaşlıktan çıkartılmışlardır.
Dolayısıyla, Adada Türklere nazaran nüfus itibarıyla
çoğunlukta olan Rum nüfusu azalmış vaziyettedir. Ancak bu,
bilhassa Avrupa Birliğinin dayatmaları çerçevesinde AKP Hükûmetinin
getirmiş olduğu yerel yönetim yasalarıyla, dikkat edilmesi
gereken, adaların da kendilerine has özel bir statüsü, kanunu olduğu
noktasında, bu tasarıyla, acaba, biz askerliğimizi yarın
çıkacak olan paralı olarak, döviz ödeyerek yapmak istiyoruz deyip
tekrar vatandaşlığa kabul edilecek, ettirilecek,
dayatılacak -bir şeyler karşılığında-
olması durumunda, adaların daha sonra yapılacak bir referandumla
yönetimlerinin onların eline geçmesinin askerî strateji
açısından doğuracağı tehlikenin, tehdidin
değerlendirilip değerlendirilmediğini merak ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türk Silahlı Kuvvetleri erinden generaline kadar bir bütündür, hepsinin
adı Mehmettir, Mehmetçiktir. Türk Silahlı Kuvvetleri emir komuta
zinciri çerçevesinde, er, uzman, astsubay, subay sınıfları
içerisinde, kendi kategorilerinde emir komuta silsilesi içerisinde hizmetlerini
yürütürler. Bunlar içerisinde uzman jandarma çavuşların, uzman
erbaşların uzun zamandan beri devam eden, çözülmeyen problemleri
bulunmaktadır. Uzman çavuşların kırk beş
yaşına geldiğinde Türk Silahlı Kuvvetleriyle
ilişikleri kesilir. ibaresi bulunmaktadır. O güne kadar emeklilik
hizmetini, süresini tamamlayamamış olan uzmanlar kırk beş
yaşında ordudan ayrılmakta ancak o yaştan sonra herhangi
bir kuruma alınamadıkları için emekli de olamamaktadırlar,
çoluk çocuğuyla mağdur hâle gelmektedirler. Bunun Millî Savunma
Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığımız
tarafından değerlendirilmesini, mutlaka giderilmesini istemekteyiz.
Bunun yanı sıra,
yine astsubaylara, ömürlerini bu ordunun en ağır yüklerini, kademelerinde
çalışarak, çekerek vermiş olan bu insanlara 1inci derecenin
4üncü kademesi neden verilmez, neden buna bu konuda bir direniş
gösterilir, şaşkınlık içerisindedir Türkiyede milyonlarca
emekli astsubay, görev yapan astsubaylar. Maddi olarak bunlara bir
katkısı yok, sadece bir onur meselesi. Aldıkları
eğitim, sahip oldukları tahsilin
karşılığında 1inci derecenin 4üncü kademesinin
verilmemesi konusundaki bu direnç niyedir, bunun düzeltilmesi gerekmektedir.
Bunun yanı sıra,
emekli olan astsubaylarla yeni emekli olan astsubayların emeklilik
maaşları arasında bir dengesizlik bulunmaktadır. On sene,
on beş sene önce emekli olmuş olan astsubayla bu sene emekli
olmuş olan bir astsubayın emeklilik maaşlarındaki
farklılık, geçmiş yıllarda emekli olmuş olan
astsubayların bugün geçim sıkıntısı içerisinde
bulunduklarını, TEMAD üyelerinin bu konuda bütün milletvekillerine
gelerek durumlarını arz ettikleri, ifade ettikleri hâlde, her
nedense, Milli Savunma Komisyonumuz, değerli milletvekillerimiz bu
konularda gereken hassasiyeti
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
AHMET DURAN BULUT (Devamla) -
göstermeyip, bir gayret ve çalışma içerisine girmemekteler. Bu
anlamda, uzman çavuşlar iki seneden beri Meclis koridorlarında
milletvekili arkadaşlarımıza gelerek sorunlarını
anlattıkları hâlde, Millî Savunma Komisyonuna sorunlarını
ilettikleri hâlde bugüne kadar bir tasarının getirilmemesi de şahsen
üzücüdür. Ordumuz bizim milletimizin gözbebeğidir, ona dokunan el
kırılır.
Sen şarkın
kınına girmeyen bir kılıcısın.
Dövüle dövüle tavlanır,
vurula vurula kırılırsın.
Ama her parçandan bir
kıvılcım, her kıvılcımından bir
şimşek çakar.
İlahi bir nurun, ebedî
bir feyzin var. diye şairin belirttiği Türk ordusunun dünkü
ihtişamı, mezarlıkları yıkan Suudi Arabistan
Hükûmetine, Kâbeyi yıkma düşüncesini duyması üzerine Mustafa
Kemalin Derhâl bunu durdurun, ordularımı yoksa
aşağıya gönderirim. telgrafı
karşılığında bu uygulamalarını
durdurmuşlar, sadece bir telgrafla
caydırıcılığını dünyaya duyurmuştur.
Yasanın
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Bulut.
Sayın milletvekilleri,
soru-cevap yok.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde
yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
322 sıra
sayılı; Askerlik Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına dair kanun teklifi ile GATA kanununun bazı
maddelerinde değişiklik yapılmasına dair kanun
tasarısının 2 nci maddesi b fıkrasının:
Askerlik hizmetini yerine
getirmekte iken 12/04/1991 tarihli ve 3713 sayılı terörle mücadele
kanunu kapsamında hayatını kaybeden yükümlülerin
kelimesinden
sonra gelmek üzere:
kendilerinden olma erkek
ibaresinin ilave edilerek sonraki bölümün çocukları ile aynı anne ve
babadan olan kardeşlerinin tamamı
şeklinde aynen devam
etmesini arz ve teklif ederiz.
Kamil Erdal Sipahi Hamit Homriş Kadir Ural
İzmir Bursa Mersin
Ertuğrul Kumcuoğlu Mustafa Enöz M. Akif Paksoy
Aydın Manisa Kahramanmaraş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
322 sıra
sayılı; Askerlik Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına dair kanun teklifi ile GATA kanununun bazı
maddelerinde değişiklik yapılmasına dair kanun
tasarısının 2 nci maddesi b fıkrası birinci
paragrafından sonra gelen: Askerlik hizmetini yerine getirmekte iken
12/04/1991 tarihli ve 3713 sayılı terörle mücadele kanunu
kapsamında hayatını kaybeden yükümlülerine çocukları ile
aynı anne ve babadan olan kardeşlerinin tamamı, istekli
olmadıkça silah altına alınmaz ve silah altındakiler terhis
edilir. ifadesinden sonra: Aynı tarih ve sayılı kanun
kapsamında şehit olan: Subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman
erbaşların kendilerinden olma erkek çocukları ve aynı anne
ve babadan olan kardeşlerinin tamamı da istekli olmadıkça silah
altına alınmaz ve silah altındakiler istekleri halinde terhis
edilir. Cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Kamil Erdal Sipahi Hamit Homriş Kadir Ural
İzmir Bursa Mersin
Mustafa Enöz Ertuğrul Kumcuoğlu M. Akif Paksoy
Manisa Aydın Kahramanmaraş
BAŞKAN Bu son
okuttuğum önergeye Komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) Takdire
bırakıyoruz
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Kim
konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir)
Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Yükümlü olan
şehitlerle subay-astsubay-uzman jandarma ve uzman erbaş şehitlerin
çocuk ve kardeşleri hakkında aynı hükmü uygulayarak eşitlik
ilkesine uygun hale getirmek.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
322 sıra
sayılı; Askerlik Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına dair kanun teklifi ile GATA kanununun bazı
maddelerinde değişiklik yapılmasına dair kanun
tasarısının 2 nci maddesi b fıkrasının:
Askerlik hizmetini yerine
getirmekte iken 12/04/1991 tarihli ve 3713 sayılı terörle mücadele
kanunu kapsamında hayatını kaybeden yükümlülerin
kelimesinden
sonra gelmek üzere:
kendilerinden olma erkek
ibaresinin ilave edilerek sonraki bölümün çocukları ile aynı anne ve
babadan olan kardeşlerinin tamamı
şeklinde aynen devam
etmesini arz ve teklif ederiz.
Kamil
Erdal Sipahi (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) Takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Katılıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi mi
okutuyorum?
OKTAY VURAL (İzmir)
Gerekçe...
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Kardeşler ile
ilgili olarak yeterli açık hükümler yazılmasına rağmen
çocuk ifadesinin tek başına yeterli açıklıkta
olmadığı, tereddütlere meydan verebileceği, örneğin
şehitin kendinden olmayan üvey veya evlat edindiği çocukları da
kapsayabileceği değerlendirilmektedir. Bu nedenle çocuk ifadesinin
kendinden olma ve erkek ibareleri ile açıklığa
kavuşturulması gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge
doğrultusunda 2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde
kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
4üncü madde
kabul edilmiştir.
5inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
5inci madde
kabul edilmiştir.
6ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
6ncı
madde kabul edilmiştir.
7nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
7nci madde
kabul edilmiştir.
8inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
8inci madde
kabul edilmiştir.
9uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
9uncu madde
kabul edilmiştir.
10uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
10uncu madde kabul
edilmiştir.
11inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
11inci madde
kabul edilmiştir.
12nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
12nci madde
kabul edilmiştir.
13üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
13üncü madde
kabul edilmiştir.
14üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
14üncü madde
kabul edilmiştir.
15inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
15inci madde
kabul edilmiştir.
16ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
16ncı
madde kabul edilmiştir.
17nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
17nci madde
kabul edilmiştir.
18inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
18inci madde
kabul edilmiştir.
19uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
19uncu madde
kabul edilmiştir.
20nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
20nci madde kabul edilmiştir.
Böylece, birinci bölüm
tamamlanmış bulunuyor.
Şimdi, ikinci bölüm
üzerindeki görüşmelere geçiyoruz.
İkinci bölüm, 21 ila
38inci maddeler ile ek geçici 86, 87 ve 88inci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Mustafa Enöz
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Enöz.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 322 sıra
sayılı, Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Gülhane Askeri Tıp Akademisi
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
üzerinde söz almış olduğum ikinci bölüm, tasarının
21inci maddesinden başlayarak -yürürlük maddesi de dâhil- 38inci
maddesine kadar olan bölümü kapsamaktadır. Bu tasarı,
astsubaylıktan subaylığa geçiş, astsubaylıkta bekleme
sürelerinin yeniden tespit edilmesi, askerî yasak bölgelerin Sahil Güvenlik
Komutanlığının teklifi üzerine belirlenmesi, 2955
sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununa göre Yüksek Bilim
Konseyinin atanması, Gülhane Tıp Akademisindeki profesörlük
kadrolarına atanma, Yüksek Bilim Konseyini oluşturan personel
arasına enstitü ile yüksekokul müdürlerinin dâhil edilmesi, askerî
fabrikalarda üretilen ihtiyaç fazlası mal ve hizmetlerin ekonomiye
kazandırılması, askerî fabrikalarda üretilen ihtiyaç
fazlası mal ve hizmetlerin kiralanması, görev esnasında
yaralanan personelin tedavi süresi boyunca geçen sürelerin rütbe, terfi ve
kademe ilerlemesi işlemlerinde sicil notu ortalamasının dikkate
alınması suretiyle mağdur olmalarının önlenmesi, uzman
jandarmaların kıdem sırasının yeniden belirlenmesi
gibi düzenlemeleri içermektedir. Bu tasarı ile getirilen düzenlemeler,
askerlik görevinin yerine getirilmesinde günün şartlarına göre ihtiyaç
duyulan düzenlemelerdir.
Değerli milletvekilleri,
astsubaylar yaş hadlerine kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinde
kalabilmekte, subaylarda olduğu gibi kadrosuzluk nedeniyle emekliye sevk
edilememektedirler. Bir astsubayın okuldan mezuniyeti müteakip otomatik
olarak terfi ederek on iki yıl gibi kısa bir sürede
başçavuş olması ve aynı rütbede hizmete devam edebilmesi de
verimliliğin azalmasına neden olmaktadır. Ayrıca bu durum
astsubayların yaklaşık yüzde 45inin kıdemli
başçavuş olmasına ve ast rütbedeki personelin üst rütbe
kadrolarında görev yapmasına neden olmaktadır. Diğer yandan
başçavuş rütbeleri, kolay ulaşılan ve normal bekleme süresi
sonunda herkesin elde edebileceği bir aşama olarak algılanmaktadır.
Tasarıyla bu olumsuzlukların giderilmesi sağlanmaktadır.
Meslek yüksekokulu mezunu olan astsubaylara kariyer alanlarını
belirleme, dönemleri ve mesleklerinin ilk yılları olan beş ila
yedinci yıllarında subaylığa geçiş imkânı
verilmesi astsubayların kişisel ve mesleki gelişim
alanlarına odaklanmasını, motivasyonlarının
artırılmasını, subaylığa teşvik
edilmelerini, statüler arası geçişin
kolaylaştırılmasını, nitelikli ve
başarılı personelin subay olmasını
sağlayacaktır.
Yine bu tasarıyla 24
yıl olan rütbe bekleme süresi 30 yıla çıkarılarak astsubay
kadrolarının mesleki gelişim ve emeklilik süresi ile uyumlu hâle
getirilmesi, bu çerçevede astsubayların hizmet tazminat oranları ile
aylık gösterge tablolarının hak kaybına neden olmayacak
şekilde yeniden düzenlenmesi ve astsubaylıktan subaylığa
müracaat yılının 7 ila 9uncu hizmet yıllarından 5 ila
7nci hizmet yıllarına alınması sağlanmaktadır.
Yüksek Bilim Konseyine
atanmada birden fazla adayın tek kadroya başvurması hâlinde
uygulamada karşılaşılan sorunun giderilmesi amacıyla
düzenlemeye gidilmekte olup, adayların bilimsel yönden eşit veya
birbirlerine çok yakın olmaları durumunda, Yükseköğretim
Kurulunun görüşü öncelikli olmak üzere, mesleki tecrübe, görev süresi gibi
diğer objektif kriterlerin de göz önünde bulundurulması, ayrıca
Yüksek Bilim Konseyi tanımına enstitü ve yüksekokul müdürlerinin
ilave edilmesi ve yüksekokul müdürlüğünde görev süresini doldurmuş
olan öğretim üyelerinin bilimsel aktivitelerine devam edebilmeleri
amacıyla Yüksek Bilim Konseyine atanmalarının sağlanması
da hedeflenmiştir.
Görev esnasında
yaralanan personelin tedavi süresi yaralanma şekline bağlı
olarak değişiklik göstermektedir. Tedavinin uzaması nedeniyle
rütbe bekleme süresini hastanede yatarak veya hava değişiminde
geçiren personel sicil süresi içerisinde üst rütbeye terfi için gerekli
sayıda sicil almış olma şartını
sağlayamamaktadır. Bu durum ise, en vazgeçilmez
varlığı olan canını ortaya koyarak görevini yapmaya
çalışan personeli mağdur etmektedir.
Bu tasarı ile bu durumda
olan personelin subay ve astsubaylarda olduğu gibi rütbe terfi ve kademe
ilerlemesi işlemlerinde sicil notu ortalamalarının dikkate
alınması suretiyle mağdur olmalarının önlenmesi
sağlanacaktır. Bu yapılan değişikleri olumlu
bulduğumuzu bu vesileyle belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri,
yaşadığımız dünyada tehdit ve riskin nereden
geleceği belli değildir. Ülkemize yönelik tehditler her zaman
vardır ve var olmaya devam edecektir. Ülkelerin en önemli sorunlardan
birisi de güvenlik içinde olmalarıdır. Ülkeler için güvenlik içerisinde
olmak her türlü tehditlerin üstesinden gelinmesini ifade etmektedir. Tabii ki
bu durumu sağlamak devletin en önemli görevidir. Ülkemiz, Avrupa ile
Asyanın buluştuğu yerde yer almakta olup Doğu ile
Batı arasında bir köprü durumundadır. Bu coğrafi konum,
ülkemizin her yönüyle daha güçlü bir konumda olmasını da mecbur
kılmaktadır. Jeopolitik açıdan bu kadar önemli bir konumda yer
alan ülkemizin bu hassas bölgede güçlü bir orduya, güçlü bir silahlı
kuvvetlere ve her açıdan yeterli bir savunma sanayisine ihtiyacı
bulunmaktadır.
Milletimiz, tarih boyunca
daima güçlü ordulara sahip olmuştur. Bu sayede güçlü devletler
kurmuşlardır. Ordularımız, tarih boyunca tüm milletlere
örnek olmuşlardır. Asırlar boyunca bastığı her
yere barış, adalet ve medeniyet götüren atalarımız bunu
güçlü orduları sayesinde başarmışlardır.
Bu duygu ve düşüncelerle
tasarının hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Enöz.
Sayın milletvekilleri,
başka söz talebi yok.
Soru-cevap yok.
İkinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
21inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
22nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
23üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
24üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
25inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
322 sıra
sayılı; Askerlik Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına dair kanun teklifi ile GATA Kanununun bazı
maddelerinde değişiklik yapılmasına dair kanun
tasarısının 25 inci maddesinde: "926 sayılı
kanunun ek-VIII ve ek VIII/A sayılı cetvellerinin
başlıklarına
"üstçavuş ve kıdemli üstçavuşlukta üçer
yıllık rütbe bekleme süresine tabi olanlar" ibareleri ve
aynı kanuna Ek-VIII/A sayılı cetvelden sonra gelmek üzere
aşağıdaki Ek-VIII/B sayılı cetvel ile Ek-VIIl/C
sayılı cetvel eklenmiştir
" cümlesinden sonra gelmek üzere:
"5434 sayılı kanun hükümlerine tabi emekli astsubayların
müktesep hakları saklı kalmak kaydıyla, bu kanun yürürlüğe
girmeden önce emekli olmuş astsubayların intibakları, Ek-VIII/A.
ve Ek-VIII/C sayılı cetvele göre yapılır. Bunlara
geçmişe ait herhangi bir fark ödenmez. Ek-VIII, Ek-VIII/A, Ek-VIII/B ve
Ek-VIII/C cetvellere 1 inci derece 4 üncü kademe
karşılığı 1500 gösterge eklenir." ifadesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Kamil Erdal Sipahi Hamit Homriş Kadir Ural
İzmir Bursa Mersin
Ertuğrul Kumcuoğlu M. Akif Paksoy Mustafa Enöz
Aydın Kahramanmaraş Manisa
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) Katılmıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi mi
okutuyorum efendim?
OKTAY VURAL (İzmir)
Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Astsubayların hâlen
astları olan kişilerin sahip olduğu haklara kavuşması,
eşitliğin temini amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
25inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 26ya bağlı
ek geçici 86ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 26ya bağlı
ek geçici 87nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 26ya bağlı
ek geçici 88inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, geçici maddelerin
bağlı olduğu çerçeve 26ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 27yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 28i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 29u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 30u
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 31i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 32yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 33ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
34üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
322 sıra sayılı;
Askerlik Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına dair kanun teklifi ile GATA kanununun bazı
maddelerinde değişiklik yapılmasına dair kanun
tasarısının 34üncü maddesinden sonra bitimine
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Bu kanun yürürlüğe
girdiği tarihte görevde bulunan uzman jandarmaların, uzman jandarma
okulunda geçen eğitim süreleri personel tarafından borçlanarak fiili
hizmet süresinden sayılır.
Kamil Erdal Sipahi Kadir Ural Hamit
Homriş
İzmir Mersin Bursa
Mustafa Enöz Ertuğrul Kumcuoğlu M.Akif Paksoy
Manisa Aydın Kahramanmaraş
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul)
Katılmıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) Katılmıyoruz Değerli Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir)
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Subay ve astsubayların
eğitim süreleri fiili hizmet süresinden sayılmaktadır.
Eşitlik sağlanacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Madde 34ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
35inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
36ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
37nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
38inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi
tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakan,
konuşmak istiyor musunuz?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) Yüce Meclise teşekkür ediyoruz Değerli
Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz.
Çalışma süremizin
sonuna geldiğimiz için, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmek için, 10 Şubat 2009 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.53