DÖNEM: 23 CİLT: 39 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
55inci
Birleşim
10 Şubat 2009 Salı
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun,
Kahramanmaraşın kurtuluşunun 89uncu yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlunun, Dünya Sigarayı Bırakma
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Milliyetçi Hareket Partisinin
40ıncı kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun ve 19 milletvekilinin, boşanma
olaylarının sebeplerinin araştırılarak Türk aile
yapısının sağlamlaştırılması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/319)
2.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Batmandaki petrol tesislerinin
çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/320)
B) Tezkereler
1.- Türk Silahlı
Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu
ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen
Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı,
Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali
Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde
Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükûmet
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
Anayasanın 92nci Maddesi Uyarınca Hükûmete Bir Yıl Süreyle
İzin Verilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/682)
2.- Küçük ve
Hafif Silahlar Üzerine Parlamenter Forumun (The Parliamentary Forum on SALW),
13-14 Şubat 2009 tarihlerinde Berlinde Küçük ve Hafif Silahların
Yaygınlaşması-Avrupa Ülkelerinin Alması Gereken
Sorumluluklar, Karşılaştıkları Zorluklar ve
Fırsatlar başlığı altında düzenleyeceği
konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin
katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/686)
C) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmazın, 5464 Sayılı Banka
Kartları ve Kredi Kartları Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
(2/307) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/117)
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, tezkerede yer alan
korsanlık/deniz haydutluğu ifadelerine ilişkin
açıklaması
VII.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki
sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel
Kurulun 10 Şubat 2009 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ve
diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesine; 11 Şubat 2009 Çarşamba günkü
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin,
konuşmasında şahsına sataştığı
iddiasıyla konuşması
2.- Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin, Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, konuşmasında şahsına
sataştığı iddiasıyla konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı:
307)
3.- İstanbul
Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat
Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye
Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme
Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu
Raporu (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğlukun, bazı gazete ve
yayınlara uygulanan kapatma ve yayın durdurma cezalarına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
(7/5308)
Ek cevap
2.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, izleme ve dinleme izinlerine ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/5851)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, hastalardan alınan katkı
payına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/5934)
4.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, yargılama izni
verilen bir kişi hakkında söylediği iddia edilen sözlere
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
(7/5960)
5.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, şiddet mağduru kadınlara
yönelik çalışmalara ve bir sığınma evine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı
(7/5967)
6.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, şehit çocuklarının
istihdamına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/5968)
7.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, seçmen sayılarına
ve AGİTten gözlemci istenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/6008)
8.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, seçmen sayısındaki artışa ve
seçimlerin güvenliğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/6012)
9.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, milletvekillerinin
dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik
dosyalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/6030)
10.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, Türk Ceza
Kanununun bazı maddelerine göre hakkında dava açılan 18
yaşından küçüklere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/6037)
11.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, müzmin hastalıklar için
sağlık ocağından sevk alınacağı
iddiasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/6117)
12.-
Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanakın, kadına
yönelik şiddet olaylarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/6150)
13.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, TCKnın 301inci
maddesine göre verilen yargılama izinlerine ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/6162)
14.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, cezaevi personelinin özlük
haklarına ve af söylentilerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/6164)
15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Kütahya E Tipi Cezaevinin personel ve
fiziki yetersizliklerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/6165)
16.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, sebze ve meyve ticaretinin düzenlenmesi ve
toptancı halleri hakkında kanun tasarısı
taslağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/6287)
17.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki hava ve gürültü kirliliğine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/6289)
18.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Erdemlideki bir köyün bazı sorunlarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/6290)
19.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Erdemlideki bir beldenin sulama suyu sorununa
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/6291)
20.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, bankaların malî yapılarına ve
kredilendirmeye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/6292)
21.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, Kütahya Şeker
Fabrikasının Şeker Kurulu kararına aykırı
davrandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/6320)
22.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, özürlü personel istihdamına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlunun cevabı
(7/6321)
23.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, çıkarılan yönergelere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/6331)
24.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Balıkesirdeki TOKİ
binalarının bazılarına doğal gaz
bağlanmamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/6335)
25.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, benzin
ihracatıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmenin cevabı (7/6339)
26.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, akaryakıt piyasasına ve vergilendirmeye
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı (7/6354)
27.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bir inşaat şirketine verilen
kampanyalı satış izin belgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/6369)
28.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepenin, Afyonkarahisardaki SHÇEK
yurtlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçunun
cevabı (7/6376)
29.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın, SGK il müdürlüklerine
yapılan atamalarla ilgili sorunlara ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/6389)
30.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, Olimpiyat Oyunları Hazırlık
ve Düzenleme Kurulunun gelir ve giderlerine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Murat Başesgioğlunun cevabı (7/6402)
31.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
atık bitkisel yağların toplanmasına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/6403)
32.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Almanyada Türk
çocuklarının Alman ailelere verilmesine,
- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, engellilere yönelik bazı çalışmalara,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/6430)
(7/6431)
33.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, ithal buzağı maması ve
süt tozu miktarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmenin cevabı (7/6480)
34.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, Bergamadaki altın madenciliği
faaliyetlerinde yargı kararlarına uyulmamasına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/6494)
35.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, hipermarketlere yönelik yasa
çalışmasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/6533)
36.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Diyanet İşleri
Başkanlığının bazı lojmanlarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlunun
cevabı (7/6566)
37.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Diyanet İşleri
Başkanlığının aile büroları açmasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlunun cevabı (7/6567)
38.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, bir kimyasalın TBMM mutfaklarında
kullanılıp kullanılmadığına ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı
(7/6632)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00te açılarak üç oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde
yaşanan sorunlara ve kentin iyi yönetilmediğine ilişkin gündem
dışı konuşmasına Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay cevap verdi.
Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata, Batmanda yaşanan sorunlara,
Malatya
Milletvekili Mehmet Şahin, Orta Doğudaki son gelişmeler ve
Gazzede yaşanan savaşa,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
İran
İslami Danışma Meclisi Dış Siyaset ve Ulusal Güvenlik
Komisyonu, Finlandiya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu, Arjantin
Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu, Slovenya Ulusal Meclisi
Dışişleri Komisyonu ve Küba Cumhuriyeti Ulusal Meclisi
Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı ve
beraberlerindeki parlamento heyetlerinin, TBMMnin konuğu olarak resmi
temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Niğde
Milletvekili Mümin İnanın (6/1070) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri
verildiği bildirildi.
Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk ve 19 milletvekilinin, Adli Tıp Kurumuna yönelik
iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/318) Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön
görüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
3üncü
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap
Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca
Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman
ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının
(1/543) (S. Sayısı: 263),
4üncü
sırasında bulunan, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve
Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlunun; Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya
Milletvekili Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza Yasasında
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporunun (2/283, 2/270, 2/277) (S.Sayısı: 272),
6ncı
sırasında bulunan, Erişme Kontrollu Karayolları Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporunun (1/569) (S.
Sayısı: 239),
7nci
sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile
Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257),
Görüşmeleri,
5inci
sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporunun (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307) tümü üzerinde
bir süre görüşüldü, verilen aradan sonra,
Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasında bulunan, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile
Dışişleri Komisyonları Raporlarının (1/597) (S.
Sayısı: 268) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık
oylamadan sonra,
8inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 5
Milletvekilinin; Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Gülhane Askeri Tıp Akademisi
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporunun (2/365,
1/454) (S.Sayısı: 322) görüşmeleri tamamlanarak,
Kabul edildi.
10 Şubat
2009 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşime 19.53te son
verildi.
|
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Fatma SALMAN KOTAN |
|
|
Konya |
|
Ağrı |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 59
II.- GELEN KÂĞITLAR
6 Şubat 2009 Cuma
Teklifler
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Kemal Anadolun;
Özür Anıtı Yapımına İlişkin Kanun Teklifi (2/394)
(Adalet; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile İçişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.1.2009)
2.- Bursa
Milletvekili Mehmet Emin Tutanın; Ahıska Türklerinin Türkiyeye
Kabulü ve İskanına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/395) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.1.2009)
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın; 3285 Sayılı Hayvan
Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 41. Maddesine 1
(Bir) Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/396) (Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.1.2009)
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ve Avustralya Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşma ile Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/355) (S. Sayısı: 325) (Dağıtma tarihi:
6.2.2009) (GÜNDEME)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin
Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım
Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/359) (S. Sayısı: 326) (Dağıtma
tarihi: 6.2.2009) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, BOTAŞın devredildiği
iddia edilen bir arazisine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6194)
2.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, BOTAŞın sanayicilerden teminat
mektubu istemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6195)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, rüşvet
dağıttığı iddia edilen bir şirketin incelenmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6197)
4.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, ekonomik krizle ilgili bir açıklamasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6199)
5.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, yabancı sermaye çekilmesine yönelik tahvil
hazırlığına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6200)
6.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Konya Ovaları Projelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6203)
7.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Antalya Büyükşehir Belediyesinin mali
yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6206)
8.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, petrol fiyatlarındaki
düşüşün pompa fiyatlarına yansıtılmamasına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6211)
9.- Sinop
Milletvekili Engin Altayın, enerji borçlarının
yapılandırılmasına ve vadeli kömür satışına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6212)
10.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, bir taciz olayında polisin
takındığı iddia edilen tutuma ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6213)
11.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, polis kıyafetiyle suç
işlenmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6214)
12.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizlideki hava kirliliğine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6215)
13.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, trafik kazalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6218)
14.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, yatırımlara bedelsiz tahsis edilen arsa
ve arazilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6220)
15.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, bir Devlet hastanesinin ihtiyaçlarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6227)
16.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, sevk zinciri uygulamasındaki
sorunlara ve bir ölüm vakasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6228)
17.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Hazineye ve bağışçılara devredilen
taşınmazlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6229)
18.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Devlet Demiryollarının
taşınmazlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6235)
19.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, demiryollarının işletilmesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6236)
No.: 60
9 Şubat 2009 Pazartesi
Tezkereler
1.- Türk
Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz
Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla
Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği,
Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden
Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir
Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin
Hükümet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması
İçin Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca Hükümete Bir Yıl
Süreyle İzin Verilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/682)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2009)
2.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/683) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2009)
3.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/684) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.2.2009)
4.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/685) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2009)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, imar tadilatlarına ve meslek
odalarının tutumuna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1181) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/01/2009)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaa Devlet Hastanesindeki uzman doktor
eksikliğine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1182) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, 2008de İşsizlik
Sigortası Fonundan yapılan ödemelere ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1183)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
4.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, reel sektörün kredi ihtiyacına ve banka
borçlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) sözlü soru önergesi (6/1184)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
5.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, bazı sektörlerin
canlandırılmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1185) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2009)
6.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoyun, Batı Trakyada Türk anaokulları
açılmasına ilişkin Dışişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1186) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2009)
7.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoyun, Batı Trakyada Türk anaokulları
açılmasına ilişkin Dışişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1187) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2009)
8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki çiftçi eğitimine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1188) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki sebze ve meyve üretimine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1189) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatta orman köylülerine
kullandırılan kredilere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1190) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2009)
11.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki soğuk hava
depolarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1191) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2009)
12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, görev şehitlerinin
yakınlarına kamu görevi verilmesine ilişkin Milli Savunma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1192) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/01/2009)
13.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, terör ve görev şehidi
ayırımına ilişkin Milli Savunma Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1193) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, araç muayenesinde yaşanan bir
soruna ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1194) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
15.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, İstanbuldaki hizmet binasının
taşınmasına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1195) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)
16.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, Avrupa Toplulukları Adalet Divanındaki
bir davaya ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1196) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)
17.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, nükleer enerji santrali ihalesine bir Rus
firmasının teklif vermesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1197) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20/01/2009)
18.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, tarımsal planlamaya ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1198)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)
19.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, yerel yönetimlerin harcamalarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1199)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)
20.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, yabancılara satılan gayrimenkullere
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1200) (Başkanlığa geliş tarihi:
20/01/2009)
21.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, E-80 karayolunun bir bölümünün
genişletilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1201) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/01/2009)
22.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, hazırlandığı iddia edilen
bir kanun tasarısı taslağına ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1202) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/01/2009)
23.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, hak etmeyen kişilere yeşil
kart verenlerin soruşturulmasına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1203) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/01/2009)
24.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, personel arasındaki ücret
farklılıklarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1204) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
25.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, denetim tazminatı alamayan bazı
personele ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1205)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
26.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, EBKya yönelik
hacıların kurban kesimi işiyle ilgili bir iddiaya ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1206)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
27.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, öğrenci affından askerlik
sorunları nedeniyle yararlanamayanlara ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/1207) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/01/2009)
28.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, kamudaki jeoloji mühendisi
istihdamına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1208)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
29.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalyada bir parktaki ağaç kesimine
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1209)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
30.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Şahinbey Belediyesinin faaliyet
raporuna ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1210) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
31.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, İstanbuldaki bir bina inşaatına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1211)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)
32.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Milli Prodüktivite Merkezinin
çalışmalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1212) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/01/2009)
33.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, memurlardan alınan tedavi
katılım payına ilişkin Sağlık Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1213) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/01/2009)
34.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, doğum vakalarına ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1214)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
35.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, sosyal hizmet uzmanı
istihdamına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1215) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
36.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ağrı-Eleşkirtteki
yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1216) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
37.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ağrı-Doğubeyazıttaki içme
suyu şebekelerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1217) (Başkanlığa geliş tarihi:
29/01/2009)
38.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ağrı-Diyadindeki sağlık
ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1218) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
39.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ağrı-Taşlıçaydaki
okulların ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1219) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/01/2009)
40.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, Batı Trakya Türklerinin Lozan
Anlaşmasındaki haklarını kullanabilmelerine ilişkin
Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1220)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)
41.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, Gaziantepte PTT
dağıtıcısı yetersizliğine ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1221)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)
42.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, Gaziantepte engelli raporlarının
çabuklaştırıl-masına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1222) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/01/2009)
43.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuşun, otuz yaş üstü araç sahiplerinin
sorunlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1223) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, Milli Eğitim
Bakanlığının Filistinle dayanışmaya yönelik
faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6583) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/01/2009)
2.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Antalyadaki maden ve taş ocaklarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6584)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/01/2009)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Büyük Ortadoğu Projesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6585)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, özel kalem müdürlerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6586)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
5.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, TOKİ konutlarının geçici
yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6587) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
6.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, PKKnın banka hesaplarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6588)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
7.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, TMOnun piyasa işlemlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6589)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
8.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, bir soruşturmanın belgelerinin
basında yer almasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6590) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2009)
9.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, TOKİ taksitlerini ödeyemeyenlerin durumuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6591)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
10.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptanın, TRT 2de canlı yayınlanan bir
programa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6592)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
11.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
işverenlerin istihdam maliyetlerine ve krize karşı
desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6593) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)
12.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, bir lisenin müdür yardımcısı
hakkındaki zimmet iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6594) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/01/2009)
13.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bitlisteki yatırımlara ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6595) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
14.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Çankırı Kentsel Yenileme
Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6596) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009)
15.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, İşsizlik Sigortası
Fonunun kullanımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6597)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/01/2009)
16.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, özürlü maaşı
başvurularının sonuçlandırılmasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6598) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/01/2009)
17.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, SGKnın İzmirdeki eczane
ve medikal firmalara yaptığı ödemelere ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6599) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/01/2009)
18.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatta bankalarca müsadere edilen
menkul ve gayrimenkullere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/6600) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
19.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatın, köylerindeki nüfus
azalmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/6601) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)
20.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, hakimlik ve kariyer meslek
sınavlarına giriş yaş sınırının 35e
çıkarılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Murat
Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/6602)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
21.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, Beden Eğitimi Fakültesi
mezunlarının değerlendirilmesine ilişkin Devlet
Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi
(7/6603) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
22.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, TRTnin takvim ve
ajandalarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/6604) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/01/2009)
23.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, TRT Çocuktaki bir programda örtülü reklam
iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/6605) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009)
24.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, yönetim kadrolarına yapılan
atamalara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6606) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009)
25.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, TKİ Yatağan işletmesinde
meydana gelen heyelan olayının araştırılmasına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6607) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
26.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Soma ve Dodurgadaki kömür
sahalarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6608)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
27.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, TKİ Milas İşletmesine ait
bir kömür ocağıyla ilgili iddialara ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6609)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
28.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, cesetlerin bulunduğu iddia edilen bir
yere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6610) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/12/2008)
29.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatta elektrik, su ve kanalizasyon
sistemleri olmayan yerleşim yerlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6611) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/01/2009)
30.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaa Yaprak Tütün
İşletmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6612) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
31.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, bir tebliğ kapsamında vergi
matrahlarından düşülen tutarlara ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6613) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009)
32.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, bir köyün elektriğinin kesilmesine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6614)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
33.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Köyceğizde 2/B kapsamındaki bazı
arazilerden istenen ecrimisile ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6615) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009)
34.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Gaziantepteki elektrik abonelerine ve
elektriğe yapılan zamlara ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6616) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009)
35.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, THY Tokat seferlerinin
kaldırılmasına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6617) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/01/2009)
36.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, sözleşmeli öğretmenlerin özür
atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6618) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009)
37.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatta Güzel Sanatlar Fakültesi
kurulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6619) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009)
38.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki taşımalı
eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6620) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2009)
39.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, okullarda Gazzeye yönelik saygı
duruşu ve yardım kampanyasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6621)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
40.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, bir kimyasalın yağlarda
kullanılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6622)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
41.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki organik tarıma
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6623) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
42.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Silifkede 2004 yılındaki
selden zarar gören çiftçilerin zararlarının ödenmesine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6624) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
43.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, süt
sektörünün desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6625)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)
44.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Yunanistanda tutuklu bulunan iki Türk vatandaşına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6626) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/01/2009)
45.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, İsraile savunma ihalesi
verildiği haberlerine ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6627) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009)
46.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bitlisteki yatırımlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6628)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
47.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Hava Kirliliğinin Kontrolü
Yönetmeliğinde değişiklik yapılacağı
iddialarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6629) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
48.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, muayene ücretlerinin eczanelerce tahsiline
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6630) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)
49.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokat Teknoloji Geliştirme
Bölgesinin faaliyetlerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6631) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/01/2009)
50.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, bir kimyasalın TBMM mutfaklarında
kullanılıp kullanılmadığına ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi
(7/6632) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
51.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın,
İstanbul-Davutpaşadaki patlamanın mağdurlarına
yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6633) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/01/2009)
52.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, amme alacaklarına uygulanan zam ve faiz
oranlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6634) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
53.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, iptal edilen yeşil kartlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6635)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
54.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, TKİnin Kütahyadaki personel
alımına yönelik iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6636) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009)
55.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, BDDKnın bazı görevlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6637)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
56.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, bir rapordaki iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6638)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
57.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, TRTde yayınlanan bir belgesele ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6639)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
58.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, kredi kartı kullanımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6640)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
59.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, Bigadaki bor madeni
taşıma ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6641) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
60.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, Burdurda karantina
uygulamasından etkilenen yetiştiricilerin desteklenmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6642)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
61.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, bir siyasi parti il
başkanının TOKİnin avukatlığını
yaptığı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6643) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/01/2009)
62.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, TOKİnin dar gelirliler
için konut yapacağı illere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6644) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/01/2009)
63.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Anayasa Mahkemesinin madencilik sektörünü
etkileyen iptal kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6645) (Başkanlığa geliş tarihi:
22/01/2009)
64.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, TRT 2de yayınlanan bir programa
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6646)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
65.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, stajyer avukatların kurslara
katılmasına imkan verilmesine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6647) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009)
66.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Aliağa Belediye Başkanı
hakkındaki dosyalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6648) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/01/2009)
67.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, infaz koruma memurlarının
özlük haklarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6649) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
68.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, sendikalı
işçiliğe ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6650)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
69.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, emzirme ve cenaze
yardımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6651)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
70.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, doğalgaz politikasıyla ilgili
bazı hususlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6652) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009)
71.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Mersin-Akkuyuya kurulacak nükleer santrale
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6653) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
72.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, tasarruflu ampul
dağıtımına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6654)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
73.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, bir
vatandaşlık başvurusuna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6655)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
74.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanada su ve kanalizasyon hizmeti alamayan
hanelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6656) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
75.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarızın, Keşan Kaymakamıyla ilgili
bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6657) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009)
76.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Aliağa Belediyesindeki yolsuzluk
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6658) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009)
77.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Validebağ Korusunun
Üsküdar Belediyesince kullanımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6659)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
78.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adana Büyükşehir Belediyesinin kurduğu
şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6660) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/01/2009)
79.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Ankara Büyükşehir Belediyesinin kurduğu
şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6661) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/01/2009)
80.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, kamu idarelerinin Adanadaki sivil toplum
kuruluşlarına yaptığı yardımlara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6662)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
81.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Seyhan Belediyesinin kurduğu şirketlere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6663) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
82.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, terör tazminatı ödemelerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6664) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
83.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, müzelerden çalınan eserlere ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6665)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
84.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Üsküdar Belediyesinin
Validebağ Korusundaki uygulamalarına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6666)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
85.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, Madımak Otelinin müze haline
getirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6667) (Başkanlığa geliş tarihi:
22/01/2009)
86.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Van TEDAŞ İl Müdürlüğündeki
teknik eleman yetersizliğine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6668) (Başkanlığa geliş tarihi:
22/01/2009)
87.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vanın elektrik şebekesinin yenilenip
yenilenmeyeceğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6669) (Başkanlığa geliş tarihi:
22/01/2009)
88.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Aksaray İl Milli Eğitim
Müdürlüğünün uygulamalarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6670)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
89.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, öğretmen alımıyla
ilgili bir açıklamasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6671)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
90.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, zam ve tazminatlarla ilgili bir
Bakanlar Kurulu kararına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6672) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009)
91.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, bir Fen Lisesine yapılan
öğretmen atamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6673) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009)
92.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, yeni
Fen Lisesi açılması izinlerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6674)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
93.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkunun, Osmaniyedeki bazı eğitim
ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6675) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009)
94.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, okul öncesi öğretmeni olarak
alanı değiştirilen öğretmenlere ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6676)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
95.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, zorunlu görev yeri
değişikliklerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6677) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/01/2009)
96.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, ek ödemeden faydalanamayan
personele ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6678) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
97.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, İstiklal
Marşının sözsüz müzik eşliğinde okunmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6679) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
98.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, e-okul kapsamında bazı
bilgilerin SGKya iletilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6680) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/01/2009)
99.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, banka promosyonlarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6681) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
100.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, soya yağı
desteklemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6682) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009)
101.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Sağlık
Bakanlığından devralınan çevre sağlığı
teknisyenlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6683) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009)
102.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, pamuk tarımına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6684)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
103.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Niğdedeki yatırımlara
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6685) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
104.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılganın, Adanaya yeni havaalanı
yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6686) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009)
105.-
İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlakın, televizyon ve radyo
vericilerinin oluşturduğu görüntü kirliliğine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6687)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
106.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Niğdedeki yatırımlara
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6688) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
107.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, Cansuyu Kredisine ve krize yönelik
politikalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6689) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/01/2009)
108.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Validebağ Korusunun
tahrip edildiği iddalarına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6690)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
109.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Diyanet İşleri
Başkanlığının tasavvuf korosu oluşturduğu
iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said
Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/6691)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
110.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskayın, TÜİKin değişik bazlı
GSYİH serilerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/6692) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
111.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Yozgatdaki yatırımlara ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6693) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)
112.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, yapılan bazı atamalara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6694) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)
113.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkunun, aylık ve ücret ödemelerinde
yapılan kesintilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6695) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009)
114.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Türk Telekomun yönetimine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6696)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
115.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, TOKİnin Gaziantepte
yaptığı Beylerbeyi Konutlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6697)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)
116.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, TOKİnin son iki yılda
yaptığı konutlara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6698) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/01/2009)
117.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, kadına karşı şiddete
yönelik tedbirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6699) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
118.-
Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanakın, yerel dil ve
lehçelerin kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6700) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/01/2009)
119.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, Uludağda
kaybolan bir kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6701)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
120.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkayanın, TRTnin yayın personeli
alımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6702) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
121.- Bursa Milletvekili
Abdullah Özerin, Uludağda meydana gelen kaybolma vakalarına ve bir
ölüm olayına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6703) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
122.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, Antalyada yeni açılan bir bulvarın
durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6704)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)
123.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, bir gazetede çıkan oy
kullanımıyla ilgili bir habere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6705) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/01/2009)
124.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, bazı vizesiz ve harçsız
geçiş uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6706) (Başkanlığa geliş tarihi:
23/01/2009)
125.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, bir makam odasındaki Atatürk
resminin kaldırıldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6707)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
126.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, inceleme ve soruşturma
yapılan belediyelere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6708) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
127.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir barajda elektrik üretimine geçilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6709)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
128.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, telefon dinlemelerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6710)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)
129.- Mersin
Milletvekili Kadir Uralın, Öcalanın terör örgütüne bilgi
gönderdiği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6711) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/01/2009)
130.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, avukatlar için hakimliğe
geçiş sınavı açılmasına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6712)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
131.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, bazı toplumsal olayların yeniden
soruşturulmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6713) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/01/2009)
132.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvinin, sosyal güvenlik kurumlarının
birleştirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6714)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
133.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, Sağlık Sosyal
Güvenlik Merkezlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6715)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
134.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, İran ile imzalanan
işbirliği antlaşmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6716) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/01/2009)
135.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, İSKİnin bir içme suyu
inşaatı ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6717) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/01/2009)
136.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, İstanbuldaki bir arazinin imar
değişikliğine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6718) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/01/2009)
137.- Ordu
Milletvekili Rahmi Günerin, Şanlıurfa Valisine yönelik iddialara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6719) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)
138.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Ankara Büyükşehir Belediyesinin bir
taşınmaz satışına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6720) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/01/2009)
139.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, reel sektöre yönelik tedbirlere
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6721)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
140.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, Bursa Otistik Çocuklar Eğitim Merkezinin
konuşma terapi öğretmeni ihtiyacına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6722)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
141.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, Özel Kalem Müdürlerine ve istisnai
memuriyetten öğretmen atamalarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6723)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
142.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, Yayımlar Dairesinin bir
projesindeki hatalı bilgi girişlerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6724)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
143.-
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşun, devredilen
sağlık meslek liselerinin yöneticilerine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6725)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)
144.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, öğretmen görevlendirmeyle
ilgili genelgelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6726) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/01/2009)
145.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, başarılı
öğretmenlerin aylıkla ödüllendirilmesine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6727)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
146.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, bir grup üniversite
öğrencisine uygulanan yaptırıma ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6728)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
147.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Halk Eğitim Merkezlerindeki
bazı kursların kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6729) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/01/2009)
148.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Bilecikte yönetici atama
başvurularının ertelenmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6730)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)
149.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükatamanın, sosyal tesislerin bandrol ücretlerindeki
artışa ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6731) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/01/2009)
150.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, Özel Hastaneler
Yönetmeliğinde değişiklik yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6732) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/01/2009)
151.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, Ankara Gazi Devlet Hastanesinde döner sermaye
dağıtımıyla ilgili iddialara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6733)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
152.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, cerrahi robot alımına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6734)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
153.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, Uludağda
kaybolan bir kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6735)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
154.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Tarım Kredi Kooperatiflerinin kredi ve
satışlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6736)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)
155.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, tarım sektörünün krize
karşı desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6737) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/01/2009)
156.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, üreticilerin elektrik borçlarının
yapılandırılmasına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6738)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)
157.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkunun, TİGEMin kırmızı
mercimek alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6739)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)
158.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir barajın tam olarak faaliyete
geçirilmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6740) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
159.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, Çerkezköy Gümrük
Müdürlüğüne ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/6741)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
160.-
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşun, TDKda bir yargı
kararının uygulanmasına ilişkin Devlet Bakanından
(Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/6742) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/01/2009)
161.- Mersin
Milletvekili Kadir Uralın, BOTAŞın kurumlardan olan borç ve
alacaklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6743) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/01/2009)
162.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, uzman erbaşların
sorunlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6744) (Başkanlığa geliş tarihi:
23/01/2009)
163.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, reel sektöre yönelik tedbirlere
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6745) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)
164.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Gazzeye yönelik yardım kampanyalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6746)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
165.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytokun, ASKİnin su tüketimi
faturalandırmasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6747) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/01/2009)
166.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, bir öğretim üyesi hakkındaki
soruşturma dosyasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6748) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/01/2009)
167.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, belediyelerin mülki birimlerden belge
talebine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6749)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
168.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizlideki bir arazinin imar
uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6750) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
169.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, hayvan hastalıklarıyla
mücadelenin finansmanına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6751) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/01/2009)
170.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, pet şişede tiner
satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6752) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
171.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, fosforik asit ithalatına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6753)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
172.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, belediyelerin tersine göç konusunda
yaptığı yardımlara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6754) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009)
173.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, özel muayenehanelerde verilen
reçetelerin SGK kapsamına alınmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6755)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
174.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Şırnaktaki arama
kararlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6756) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)
175.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Ermenilerden özür dileme kampanyası
yürütenlerin yurt dışından para aldığı
iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6757) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)
176.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Almanyadan istenen Deniz
Feneri Davası dosyasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6758) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009)
177.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, bir özel
hastaneye yönelik iddiaya ve sendikal haklarla ilgili düzenlemelere ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6759) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)
178.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, SGKnın görevde yükselme
eğitimine ve bazı atamalara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6760)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
179.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, sosyal destek ödemesi
alamayan emeklilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6761)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
180.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, bir özel hastanenin teftiş
raporuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6762) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009)
181.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Şırnaktaki arama
uygulamalarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6763) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/01/2009)
182.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Cizredeki bir protestoya
yapılan müdahaleye ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6764) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/01/2009)
183.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, nezarethanelerin kamera ile izlenmesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6765) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)
184.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, Muğlada ormanlık alana yapılan bir
konut ve yola ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6766) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/01/2009)
185.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhanedeki yatırımlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6767) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
186.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki kentsele dönüşüm ve gelişim
projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6768) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
187.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm
Projesindeki mağduriyet iddialarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6769)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
188.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, İstanbul Büyükşehir Belediyesince
kurulan şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6770) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009)
189.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, bir alışveriş
merkezi inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6771) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009)
190.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Ankara-Altındağ TOKİ
Aktaş konutlarının bulunduğu bölgedeki asayiş
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6772) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009)
191.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, terör eylemleri
kurbanlarına yapılan otopsi işlemlerine ve terör olayları
soruşturmalarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6773) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009)
192.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bingöldeki yatırımlara ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6774)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
193.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarızın, mescid arsası olarak tescil
edilen bir alana ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6775) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/01/2009)
194.-
İstanbul Milletvekili Necla Aratın, Üsküdardaki eski Hemşire
Koleji binalarının tahsisine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6776)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
195.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, ek ders ücreti ödemelerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6777) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
196.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, bir
başhekim hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6778)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)
197.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Muşdaki yatırımlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6779)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
198.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, aile hekimliği uygulamalarındaki
sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6780) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
199.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, sözleşmeli statünün
doğurduğu personel yapısına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6781)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
200.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, küresel tedavi ve rejeneratif tıp
çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6782) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009)
201.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, şiddet ve hakarete maruz kalan
sağlık personeline ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6783) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009)
202.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, aile hekimliği uygulamalarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6784) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
203.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, İzmirdeki organize sanayi
bölgelerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6785) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/01/2009)
204.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlunun, esnafın krize
karşı desteklenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6786) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009)
205.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Karstaki esnafın
desteklenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6787) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
206.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, şehir girişindeki
trafik güvenliği sorununa ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6788) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/01/2009)
207.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vandaki yatırımlara ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6789)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
208.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Karsa düzenlenen uçak
seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6790) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/01/2009)
209.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, dış ticaret açığına
ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru
önergesi (7/6791) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
210.-
İstanbul Milletvekili Atila Kayanın, korunmaya muhtaç çocukların
kamuda işe yerleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/6792)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
211.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Kütahyadaki yatırımlara ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6793) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
212.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Muştaki yatırımlara ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6794) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
213.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, hava kirliliği ölçümlerine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6795)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)
214.-
İstanbul Milletvekili Ahmet Tanın, Kağıthanedeki bir
gökdelen inşaatına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6796) (Başkanlığa geliş tarihi:
29/01/2009)
215.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, Ankara
Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6797) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009)
216.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, Davosta kullandığı dosyaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6798)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)
217.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, kısa çalışma ödeneği
uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6799) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)
218.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, emeklilere enflasyon farkı
ödenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6800) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)
219.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Besni spor salonu
inşaatına ilişkin Devlet Bakanından (Murat
Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/6801)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
220.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepenin, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme
Kurulunun zarara uğratıldığı iddialarına
ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu)
yazılı soru önergesi (7/6802) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009)
221.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Muradiyede seçmen listelerine
yapılan bir itiraza ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6803) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009)
222.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, Ankara
Büyükşehir Belediyesince dağıtılan burslara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6804)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
223.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, İstanbulda uygulanan kentsel dönüşüm
ve gelişim projelerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6805) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009)
224.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Ankarada uygulanan kentsel dönüşüm ve
gelişim projelerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6806) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009)
225.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atayın, Zekai Tahir Burak Hastanesindeki bebek
ölümleri konusunda soruşturma izni verilmemesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6807)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
226.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ağrı-Patnostaki köy
yollarının asfaltlanmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6808)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
227.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Adanadaki altyapı sorunlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6809) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
228.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının, Konya Büyükşehir Belediyesinin
bir yapım işine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6810) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/01/2009)
229.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, muhtarların özlük haklarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6811)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)
230.-
İstanbul Milletvekili Ahmet Tanın, turizm sektörünün desteklenmesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6812) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
231.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Kap Cami restorasyonuna
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6813) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
232.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, süt sektörünün desteklenmesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6814) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
233.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, hayvancılık sektörünün
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6815) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009)
234.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunın, Edirnede çiftçilere yönelik
desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6816) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/01/2009)
235.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Tarım Kredi
Kooperatifleri Merkez Birliğinin borçlarına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6817) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/01/2009)
236.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, deniz ticaretinin
geliştirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6818) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009)
237.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, TCDDnin ihtiyaç fazlası
taşınmazlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6819) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009)
238.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Karayolu Güvenliğinin
Artırılması Projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6820)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
239.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, İzmirdeki balıkçı
barınaklarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6821) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009)
240.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Karaburun Yat Limanı Projesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6822) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
241.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Kuzey Ege Limanı Projesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6823) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
242.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Yeni Foça Yat Limanı
yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6824) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009)
243.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Çeşme-Şifne Yat
Limanı yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6825) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009)
244.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Çandarlı Tersane Projesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6826) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
245.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, İstanbul-İzmir
arasındaki deniz hattına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6827)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
246.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, bazı ulaştırma
projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6828) (Başkanlığa geliş tarihi:
29/01/2009)
247.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, kara noktalara ve trafik kazalarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6829) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
248.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, İzmir-Aydın Otoyoluna
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6830) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
249.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, İzmir Banliyösünün durumuna
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6831) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
250.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, İzmir Limanı
özelleştirmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6832) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009)
251.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, Mersin Akkuyu Nükleer
Santral ihalesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6833) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009)
252.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ağrı-Tutaktaki camilerin bakım
ve onarımı ile imam ihtiyacına ilişkin Devlet
Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru
önergesi (7/6834) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
253.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ağrı-Hamurdaki
taşımalı eğitime ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6835)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)
254.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun, memur aylıklarına
yapılan ek ödemelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6836) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/01/2009)
255.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun, ülkemize gelmesine izin
verilmeyen bazı şahıslara ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6837)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)
256.- Aydın
Milletvekili Recep Tanerin, dikey geçiş sınavına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6838)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)
No.: 61
10 Şubat 2009 Salı
Tasarı
1.-
İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
(1/676) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler;
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji;
İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6.2.2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun ve 19 Milletvekilinin, boşanma
olaylarının sebeplerinin araştırılarak Türk aile
yapısının sağlamlaştırılması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/319) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.02.2009)
2.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Batmandaki petrol tesislerinin
çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/320) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06.02.2009)
10 Şubat 2009 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Kahramanmaraşın kurtuluşunun
89uncu yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoya aittir.
Buyurun
Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun,
Kahramanmaraşın kurtuluşunun 89uncu yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kahramanmaraşın kurtuluşunun 89uncu
yıldönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, ay yıldızlı al
bayrağın bu semalarda ilelebet dalgalanması için bir gül
bahçesine girercesine kara toprağa giren kahraman askerlerimizi rahmet ve
şükranla anıyorum. Edeler diyarının mümtaz insanları
tüm hemşehrilerimi de saygı ve muhabbetle selamlıyorum.
Kahramanmaraş,
verdiği kurtuluş mücadelesiyle seksen dokuz yıl önce düşman
tasallutundan kurtuldu. Sütçü İmam, düşman askerinin mukaddesine
uzattığı o kirli eli kökünden kırdı. Değil 10 madenî
lira, davulumun kasnağını altınla doldursanız bile ben
din kardeşlerimin bağrına çomak vuramam. diyen Abdal Halil
Ağa millet duygusunun ne olduğunu dost ve düşman herkese
gösterdi. Yazdıkları destanla Maraşı Kahraman yapan
başta Sütçü İmam olmak üzere, Abdal Halil Ağa, Doktor Mustafa,
Yörük Selim, Arslan Bey, Muallim Naci, Rıdvan Hoca ve isimlerini
sayamadığım yediden yetmişe tüm
kahramanlarımızı hayır ve minnetle yad ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş şimdi
bambaşka bir kurtuluş savaşı veriyor. Gazi Mustafa Kemal 17
Şubat 1923te toplanan İzmir İktisat Kongresinde Siyasi ve
askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun ekonomik zaferlerle
taçlandırılmazsa kazanılacak başarılar yaşayamaz,
az zamanda söner. demişti.
Maraşlılar
seksen dokuz yıl önce düşman kuşatmasını
kaldırmak için topyekûn savaşmıştı, şimdi de
ekonomik kuşatmayı yarmak için topyekûn çalışıyorlar.
Önceleri düşük kur-yüksek faiz sarmalıyla mücadele eden
Kahramanmaraşlı sanayici, şimdi de küresel krizin etkisiyle
oluşan talep daralması ve uygulanan yanlış ekonomi
politikaları yüzünden karşı karşıya
kaldığı sorunlarla uğraşıyor. Bu
sıkıntılar yüzünden son altı ayda yaklaşık 10 bin
kişi Kahramanmaraşta işini kaybetti, bu rakama ücretsiz izne
çıkarılanları dâhil etmiyorum.
Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak ülkemiz ve insanımızın yararına olan
her konuda Hükûmete şartsız destek verdik. Bu iyi niyetimize
karşılık biz de çeşitli konularda teklif ve önerilerimizi
yüce Meclis çatısı altında gündeme getirdik. Ancak Hükûmet bizim
iyi niyetli girişimlerimize hiçbir zaman destek olmadı.
Kıymetli
arkadaşlar, Kahramanmaraş, nüfus bakımından Türkiyenin
17nci, sanayi üretimi bakımından ilk 18 ili arasındadır.
Ancak, eğitim ve sağlıkta ancak 60ıncı sıralarda
kendine yer bulabilmektedir. Ümit ederiz ki, önümüzdeki yıllar bu tablo
olumlu yönde değişir. Bu konuda partim ve şahsım adına
her türlü katkıyı sunmaya hazır olduğumuzu beyan etmek
isterim.
Edeler
diyarı Kahramanmaraş, aynı zamanda, ülkemizin fikir ve sanat
hayatına önemli katkılar sunmuş çok değerli şair ve
edebiyatçıları bu millete armağan etmiş bir şehirdir.
Hemşehrisi olmakla gurur duyduğumuz Necip Fazıl Kısakürek
başta olmak üzere, Bahaeddin Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Erdem
Beyazıt, Aşık Mahsuni Şerif bu isimlerden sadece çok
azı. Huzurlarınızda bu aydınlık insanların
ebediyete intikal edenlerini rahmetle anıyor, hayatta olanlara
sağlık ve afiyet diliyorum.
Kahramanmaraş,
zengin folkloru ve harikulade el sanatları ile de önemli bir
şehirdir. Başta sim sırma işlemeciliği, ceviz oymacılığı,
bakır işlemeciliği olmak üzere kültürümüzün asli
unsurlarını zamana bağlı kalmaksızın yaşatan
bir şehirdir. Buradan göz nurunu sanatlarına nakşeden çok
kıymetli ustalarımızı da saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, şehrimiz aynı zamanda
tarihî, doğal güzellikleriyle eşsiz bir şehirdir. Ekinözü
ilçemizde bulunan içmelerimiz, merkeze bağlı Ilıca beldemizde
bulunan ılıcamız sağlık turizmi açısından
bırakın ülkemizi, dünyadan turist çekebilecek düzeydedir.
Ayrıca
Kahramanmaraş, dondurması, fıstık ezmesi, biberi,
tarhanası ile ününü tüm dünyaya kabul ettirmiş marka bir
şehirdir. Lezzetini doğal salep ve özel yetiştirilen keçi
sütünden alan Kahramanmaraş dondurması vizyon sahibi iş
adamlarımız sayesinde tüm yurda, hatta dünyaya açılmıştır.
Son olarak,
Kahramanmaraşın kurtuluşu sadece bir kurtuluş töreni
değil, aynı zamanda bir bayramdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) Kahramanmaraşta kurtuluş şenlikleri
hemşehrilerimiz tarafından günler öncesinden bayram coşkusuyla
kutlanır.
Bir hususa
nazarıdikkatinizi çekmek istiyorum. Cumhuriyetin ilanından sonra yüce
Meclis tarafından kurtuluş mücadelesinde yararlılık
gösterenlerin isim listesi Kahramanmaraş Valiliğinden talep edilir.
Mülki, idari, askerî erkânla birlikte şehrin ileri gelenleri düşünür
ve konuyu müzakere ederler. Sonuçta, Türkiye Büyük Millet Meclisine Kahramanmaraşta
Kurtuluş Savaşına katılmamış bir tek fert bile
yoktur, biz bu yüzden isim bildiremiyoruz. derler. Bunun üzerine gazi ve
şehitlerimize verilen kırmızı şeritli İstiklal
Madalyası bizatihi Atatürkün talimatıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından 5 Nisan 1924 tarihinde ilk defa şehrimize verilir.
Kahramanmaraş 7 Şubat 1973 yılında da Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından kahramanlık unvanıyla taltif edilerek
Maraş olan ismi Kahramanmaraş olarak değiştirilir.
Bu mülahazalarla
tekrar Kahramanmaraşın 89uncu kurtuluş yıl dönümünü
tebrik ediyor, şehrimiz de içinde olmak üzere vatan için, bayrak için
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Gündem dışı ikinci söz, Dünya Sigarayı Bırakma Günü
münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Ayşe
Türkmenoğluna aittir.
Buyurun
Sayın Türkmenoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
2.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlunun,
Dünya Sigarayı Bırakma Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
AYŞE
TÜRKMENOĞLU (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 9 Şubat 2009 Dünya Sigarayı Bırakma Günü
nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Dünya Sağlık Örgütünce üye
ülkelerde ve ülkemizde 1987 yılından bu yana her yıl 9
Şubat Dünya Sigara Bırakma Günü olarak belirlenmiştir. Sigara
kullanımı halk sağlığını tehdit eden sosyal,
hukuksal ve eğitsel alanda müdahale ve düzenlemeleri gerektiren bir
sorundur. Sigara tüketiminin ve sigara dumanına maruz kalmanın
ölümlere, hastalıklara, sakatlıklara neden olduğu, psikolojik ve
maddi açıdan da kişi ve toplum sağlığını
tehdit ettiği bilinen bir gerçektir.
Tüm dünyada
erkeklerin yüzde 47si, kadınların da yüzde 12si sigara içmektedir.
Sigara içenlerin çoğu gelişmekte olan ülkelerde yaşamakta
olduğundan, gelişmekte olan ülkeler tütün salgını ile
karşı karşıyadır.
Sigara,
artık, dünyada en önemli ölüm nedenlerinin başında gelmektedir.
Tüm kanserlerin yüzde 30unun, kanserden ölümlerin yüzde 50sinin, akciğer
kanserlerinin ise yüzde 90ının sebebi sigaradır. Sigara,
yalnızca içen için değil dumana maruz kalan pasif içiciler için de
çok ciddi riskler oluşturmaktadır; ani bebek ölümü sendromu, DNA
hasarları, kronik akciğer hastalıkları, gebelikte
düşük riski, düşük ağırlıklı bebek
doğumları gibi birçok hastalığa yol açmaktadır.
2008 Dünya
Sağlık Örgütü Küresel Tütün Salgını Raporuna göre, 20nci
yüzyılda sigara nedeniyle 10 milyon kişi hayatını
kaybetmiştir; hâlen, her yıl 5,4 milyon kişi bu sayıya
eklenmektedir. Acil önlem alınmadığı takdirde 2030
yılına gelindiğinde her yıl 8 milyondan fazla ölüm
olacağı tahmin edilmektedir.
Türkiye, Avrupa
ülkeleri arasında, sigara tüketiminde 3üncü, dünya üzerinde ise 7nci
sırada yer almaktadır. 2008 yılı verilerine göre sigara
içen kadın nüfusunun erkeklere oranla hızla arttığı
gözlemlenmektedir.
Ülkemizde
yaklaşık 17 milyon kişi sigara kullanmaktadır. Her yıl
100 bin kişinin sigaraya bağlı nedenlerle
yaşamını kaybettiği Türkiyede 2020de kanser
vakalarının yüzde 24 artış göstereceği tahmin
edilmektedir.
Özellikle her
yıl milyonlarca kişi
Erken doğum nedeniyle ölüme yol açan
sigara, dünyadaki kanserden ölümlerin yüzde 30undan sorumludur. Sigara
içenlerde yaşam beklentisi içmeyenlere oranla yirmi-yirmi beş
yıl kısadır. Pasif içicilik sonucu yaklaşık dünya
çocuk nüfusunun yarısı, evde, okulda, iş yerinde, halka
açık yerlerde tütün dumanına maruz kalmaktadırlar. Dünyada
insanların çok küçük bir bölümü tütün kontrolüyle ilgili kapsamlı
uygulamaların yapılmakta olduğu ülkelerde
yaşamaktadırlar.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde de sigaraya karşı mücadelede çok ciddi
adımlar atılmıştır. Bunların başında 19
Mayıs 2008 tarihinde yürürlüğe giren Tütün Ürünlerinin
Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun yer
almaktadır.
Ortamdaki tütün
dumanı birçok hastalığın kaynağıdır ve
ölümlere yol açmaktadır. Tam dumansız iç ortam oluşturmakla
işçi ve toplum sağlığını tütün
dumanının zararlı etkilerinden korumak mümkündür. Tüm
insanların tütünsüz, temiz hava soluma hakları bulunmaktadır.
Bundan hareketle, 5727 sayılı Yasayla yapılan değişiklikle
Hükûmetimiz dünyaya örnek olacak büyük bir adım atmış, özel veya
genel tüm kapalı mekânlarda sigara içilmesini
yasaklamıştır.
Dünyada sigara
içmeyen kişi sayısı daha fazladır. Bu kişilerin
aynı zamanda başkasının tütün dumanından
korunması da en doğal haklarıdır. Sigara yasakları
genellikle hem sigara içen hem de içmeyen kişilerce desteklenmektedir.
Tam dumansız
ortam çocuklar ve aileler için olduğu kadar iş yerleri için de
kazançtır. Ancak tüm bu olumlu gelişmelere rağmen ülkemizde
tütün ürünlerinin kullanımı kabul edilemeyecek kadar yüksektir. Erkek
nüfusunun yüzde 50si, kadın nüfusunun ise yüzde 30u sigara
kullanmaktadır. Sigaranın bırakılmasıyla kişi
sağlığı açısından büyük fayda
sağlayacaktır. Halk sağlığını koruma ve
insan sağlığını tehdit eden faktörlere yönelik
hazırlanan sosyal ve hukuksal politikaların sivil toplum örgütleri
tarafından da desteklenip medya aracılığıyla
geniş yelpazelere ulaştırıldığı topyekûn bir
sigara karşıtı mücadele için tüm halkımızı bu
Yasanın uygulanabilmesi için gereğini yapmaya davet ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, son olarak, kendinize ve sevdiklerinize bir iyilik yapın
ve Sigarayı bırakın. diyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Türkmenoğlu.
Gündem
dışı üçüncü söz, Milliyetçi Hareket Partisinin 40ıncı
kuruluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili
Sayın Oktay Vurala aittir.
Buyurun
Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
3.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Milliyetçi
Hareket Partisinin 40ıncı kuruluş yıl dönü-müne
ilişkin gündem dışı konuşması
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
asırları aşarak gelen büyük milletimizin yakın dönem
tarihinde özel bir misyon üstlenmiş olan Milliyetçi Hareket Partisinin
40ıncı kuruluş yıl dönümünü Türkiye Büyük Millet Meclisini
temsil eden milletvekilleri olarak iftiharla anıyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kırk
yıllık şerefli bir yolculukta yolculuğu başlatan
Kurucu Genel Başkanımız Başbuğ Alparslan Türkeşi
rahmet ve minnetle anıyor, siyasi tarihimizin herhangi bir döneminde üç
hilali taşımış, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil
etmiş tüm milletvekillerimize, hareketimizin bugünlere
ulaşmasına omuz vermiş kıymetli dava
arkadaşlarımıza ve milletimize şükranlarımı
sunuyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisini bugünlere getiren şanlı yolculuğu
başlatan Kurucu Genel Başkanımız 1967de yapılan
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinin 8inci Kurultay kapanış
konuşmasında Türk milletine tarihî çağırısını
yapmıştı: Ben, Türk milletini sokaklarda ıspanak
fiyatına satılan demokrasiye; rüşvet ve hileyle çiğnenen,
çiğnetilen hukuk düzenlerine; ahlaktan mahrum bir hürriyete;
tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir ekonomiye
çağırmıyorum. Türklük şuur ve gururuna, İslam ahlak ve
faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa; birliğe,
kardeşliğe, kısacası hak yolu, hakikat yolu, Allah yoluna
çağırıyorum. Bu çağrı bir işaret
fişeği gibi yandı gönüllerde ve Anadoluya dalga dalga
yayıldı.
8-9 Şubat
1969da Adanada gerçekleştirilen 10uncu Olağanüstü Büyük Kurultay
ile partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi, amblemi üç hilal oldu.
Kurucu Genel Başkanımız bu kurultay konuşmasında
şu hususlara vurgu yapmıştı: Olağanüstü
kurultayımız, millî tarihimizin yeni safhasında ve millî hayatında
müstesna bir mevki taşıyacak, Türkiye'nin şanlı
geleceği için yeni bir başlangıç olacaktır. Türk milletinin
önüne çıkarılan engelleri, onu çaresizliğe, yokluğa,
utançla boyun eğmeye mahkûm eden ve kader kabul edilen neticeyi, sefaleti,
cehaleti, istibdadı yenme kararı taşıyoruz. İslam
imanı ve fazileti, Türklük şuur ve gururu, Türk hasrı ile
21inci yüzyıl medeniyeti, feza, atom, elektronik çağının
yeni Müslüman Türk medeniyeti; davamız budur, bu gayeyle iktidara talibiz.
Tembelliği, meskeneti, yokluğu, sefaleti, geriliği,
karanlığı, adaletsizliği yeneceğiz. Hür ve mesut
insanların barış ve refah yurdu, büyük, kudretli, müreffeh
Türkiyeyi inşa edeceğiz.
Partimizin 1969
yılında 1 kişiyle başladığı Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki görevi kırk yıl boyunca artarak, katlanarak,
güçlü bir şekilde, milletimizden aldığı destekle bugünlere
ulaşmıştır.
Sıkıntı
ve zorlukların, mücadele ve mağduriyetlerin
olgunlaştırdığı, ilmek ilmek örülen bir
siyasallaşma sürecinden sonra partimiz, temsilcisi olduğu Türk
milletinin bağrında sağlam bir zemin ve karşılık
bulmuştur. Bugün siyasetin denge noktası, uzlaşmanın
adresi, uçların arasında merkez değerlerin, devlet ile milletin
kucaklaştığı vazgeçilmez siyaset ekolü olmuştur.
Milliyetçi
Hareket Partisi, kırk yıla ulaşan bu süreç içinde demokrasi
dışı müdahalelerle kopartılan siyaset geleneğinin
tahribatına rağmen duruşunu, çizgisini, ilkelerini muhafaza
ederek yükseltmesini bilmiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi çalışmaları ile kırk yılını
aşmış siyasal birikimini günlük hesaplar ve ucuz siyaset ile
heba etmeyecek bir siyasi akla, bilince, öz disipline ve yeterli tecrübeye
sahip olduğunu göstermiştir. Milletimizin hizmetine başlarken
namus ve şeref gibi kavramlar üzerine içtiğimiz andın
mukaddesatına sadakatle bağlı olacağını herkese
ispat etmiştir ve bundan sonra da ispat etmeye aynı
kararlılıkla devam edecektir.
Sayın Genel
Başkanımız siyaset anlayışımızı şu
şekilde vurgulamıştır: Öznesi insan, nesnesi devlet,
yüklemi demokrasi, cümlesi ise millet.
Bizim,
başkaları gibi devletle, cumhuriyetle, milletle ve ortak
değerlerle ve demokrasiyle hiçbir devirde sorunumuz
olmamıştır, olmayacaktır. Bizim siyaset pratiğimizin
ve hedeflerimizin uygulanma önceliği Türkiyedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OKTAY VURAL
(Devamla) Milliyetçilik, eğitimden sanata, bilimden spora, ekonomiden
yönetime kadar her alana nüfuz etmesi gereken bir birlikte yaşama
projesidir. Bu vatanda aynı duyguları paylaşmayı
hedeflemiş millet fertleriyle ortak bir gelecek kurma projesidir. Kırk
yıl, alnımızın akı, gözümüzün nurudur. Kırk
yıl, burkulan yüreğimizdir, okunan duamızdır. Kırk
yıl, vicdanımızın sesidir. Kırk yıl, yürekli
sesimizdir. Bu yüzden, milliyetçi hareketin hiç kimseye diyet borcu yoktur.
Başkaları gibi, zihinlerimiz köle, heyecanlarımız gösteri,
kalplerimiz mühürlü değildir.
Tarih yapan
milletimizin birlik ve bütünlüğüne, kimliğine, kültürüne,
inancına, iradesine sadakat içinde geçen onurlu 40ıncı
yılında güçlü ve mutlu geleceğine inançla Türk milletini temsil
ve hizmet heyecanı içinde hepinize saygılarımı arz
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Vural.
Gündeme
geçiyoruz.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge
vardır.
Önergeleri
okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Yozgat Milletvekili Osman Coşkun ve 19
milletvekilinin, boşanma olaylarının sebeplerinin
araştırılarak Türk aile yapısının
sağlamlaştırılması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/319)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türk aile
yapısının sağlam temeller üzerine kurulabilmesi için,
ülkemizde meydana gelen, binlerce ailenin dağılmasına ve
binlerce çocuğun mağdur olmasına yol açan boşanma
olaylarının ve sebebiyet veren unsurların
araştırılması ve elde edilen bulgular doğrultusunda
tedbirler alınarak olası boşanma vakalarının
engellenmesi amacıyla, Anayasanın 98inci, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılmasını saygılarımla
arz ederiz.
1) Osman Coşkun (Yozgat)
2) Mustafa Kabakcı (Konya)
3) Ahmet Ertürk (Aydın)
4) Bayram Özçelik (Burdur)
5) İsmail Bilen (Manisa)
6) Birnur Şahinoğlu (Samsun)
7) Nazmi Haluk Özdalga (Ankara)
8) Tuğrul Yemişci (İzmir)
9) Ruhi Açıkgöz (Aksaray)
10) Ali Er (Mersin)
11) Ali Temür (Giresun)
12) Ali Bayramoğlu (Rize)
13) Mikail Arslan (Kırşehir)
14) Mehmet Erdoğan (Adıyaman)
15) Mehmet Sarı (Gaziantep)
16) Fevzi Şanverdi (Hatay)
17) Ali Küçükaydın (Adana)
18) Osman Demir (Tokat)
19) Enver Yılmaz (Ordu)
20) Muharrem Candan (Konya)
Gerekçe:
Toplumun
vazgeçilmez temel birimi olarak kabul edilen ailenin, güçlenmesi ve
gelişmesini sağlayabilmesi ve toplum içindeki
fonksiyonlarını yerine getirebilmesi, sağlıklı bir
toplum oluşturabilmenin temel gereksinimidir.
Ülkemizde artan
genç nüfusla birlikte, yeni bir ailenin ilk adımı olan evlilik
oranları da gün geçtikçe artmaktadır. Bu artış, TÜİK
kayıtlarına baktığımızda çok daha açık bir
şekilde görülmektedir. 2001 yılında yurt genelinde
kayıtlara geçen evlilik sayısı toplamı 544.322 iken, 2007
yılı istatistiklerine göre 638.311'e ulaşmıştır.
Fakat buna mukabil olarak, maalesef boşanma oranları da ciddi manada
artış göstermiştir. 2001 yılında 91.994 olan
boşanma sayısı, 2007 yılında 94.219'a
yükselmiştir. Bu rakamlar göstermektedir ki Türk toplumunun ve devletinin
temel taşı olan ailede bazı sorunlar ortaya çıkmakta,
ailelerin yıkımına ve binlerce çocuğun ya anne sevgisi ya
da baba sevgisinden uzak kalmasına sebep olmaktadır. Hatta bazen iki
tarafın da çocuklara sahip çıkmaması durumunda, çocuklara anne ve
babalık görevi devlete düşmektedir. Burada en önemli ve üzerinde
durulması gereken nokta ise bu boşanmalar neticesinde mağdur
kalan ve bundan en çok zarar görenlerin çocuklar olduğu gerçeğidir.
Tek tarafta kalmak zorunda kalan veya Çocuk Esirgeme Kurumuna verilen
çocukların kişisel gelişimlerinde ciddi sorunlar ortaya
çıkmakta ve ileriki dönemlerde bu kişiler, topluma entegre olma
sorunu yaşamaktadırlar. Dolayısıyla ailelerde meydana gelen
boşanma hadiseleri, ailesel sorunlar ve sonuçlar değil, tamamen toplumu
etkileyen içtimai sonuçlar doğurmakta ve Türk aile yapısını
derinden yaralamaktadır.
Bu gerekçelerle
kurulacak bir araştırma komisyonunda, Türk aile
yapısının sağlam temeller üzerine kurulabilmesi için,
ülkemizde meydana gelen, binlerce ailenin dağılmasına ve
binlerce çocuğun mağdur olmasına yol açan boşanma
olaylarının ve sebebiyet veren unsurların
araştırılmasının ve elde edilen bulgular
doğrultusunda tedbirler alınarak olası boşanma
vakalarının engellenmesinin, toplum hayatına önemli
katkılar sağlayacağından çok yararlı olacağı
kanaatindeyiz.
2.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin,
Batmandaki petrol tesislerinin çevre ve insan sağlığı
üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/320)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Batman ilimizde
bulunan petrol arama, çıkarma, depolama ve işleme tesislerinin (TPAO,
TÜPRAŞ, PO vb) çevre ve insan sağlığı üzerindeki
etkilerinin araştırılması ve gerekli
çalışmaların yapılması için Anayasanın 98inci,
İçtüzüğün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Ahmet Türk (Mardin)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Fatma Kurtulan (Van)
4) Emine Ayna (Mardin)
5) Ayla Akat Ata (Batman)
6) Sebahat Tuncel (İstanbul)
7) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
8) Bengi Yıldız (Batman)
9) Sırrı Sakık (Muş)
10) M. Nuri Yaman (Muş)
11) Özdal Üçer (Van)
12) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
13) Pervin Buldan (Iğdır)
14) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
15) Akın Birdal (Diyarbakır)
16) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
17) Hasip Kaplan (Şırnak)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Şerafettin Halis (Tunceli)
20) Osman Özçelik (Siirt)
21) Hamit Geylani (Hakkâri)
Gerekçe
Ülkemizde
ekonomik ve sosyal faaliyetlerin, çevre ve insan sağlığı
göz ardı edilerek gerçekleştirildiği, Batman İlinde
yaşanan içme suyu kirliliği ile bir kez daha ortaya
çıkmıştır.
DSİ
tarafından yapılan çalışmaya göre Batman İlimizde;
Batman Barajı, Su Kuyuları Sahası, Batman Çayı
kenarında yer alan Zilek Kaynakları, içme suyu kaynağı
olarak kullanılmaktadır.
"Batman
İçme suyu ve.Kanalizasyon Projesi" kapsamında mevcut kuyu
sahasında eski ve yeni açılan kuyulardan alınan analizlerde Su
Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği Suda Tehlikeli ve Zararlı
Maddeler Tebliği'nin madde 4/b fıkrasında alıcı su
ortamı için "tehlikeli ve zararlı" maddeler
sınıfında yer alan oranın üzerinde fenol değerine
rastlandığı tespit edilmiştir. Yapılan
çalışmanın kapsamı genişletilerek Batman
Çayından, Batman Barajından ve Zilek Su Kaynaklarından da numune
alınarak analizler yapılmıştır. Bu alanlarda da
yönetmelikte belirtilen oranın üzerinde Fenole
rastlanmıştır.
2005
yılında belediye tarafından yapılan çalışma
sonucu, kuyuların Batman Çayı havzasındaki alüvyon tabakaya
sızan Batman Çayı suyundan beslendiği tespit edilmiştir. Bu
nedenle Batman çayında yaşanan kirlilik bütün havzayı
etkilemektedir.
Fenol vb.
maddelerin nerelerden kaynaklandığını tespit etmek için
yapılan çalışma kapsamında TPAO'ya ait petrol arama,
çıkarma ve depolama sahasında yapılan analizlerde de fenole
rastlanmış ve kirliliğin bu alandan kaynaklandığı
tespit edilmiştir.
2005
yılında Yeraltı Aramacılık Ltd. Bilimsel
Araştırma Kuruluşu Laboratuarı ve mühendislerince
yapılan araştırmanın raporuna göre; TÜPRAŞ'ın
kurulduğu dönemden itibaren Batman'ın altına 64 bin ton benzin
sızdığı tespit edilmiş. Batman'da büyük bir çevre
kıyımı yaşandığı belirtilen raporda, çevre
kirliliğinin sadece toprakla sınırlı
olmadığı su kirliliğinin de yoğun olduğu tespit
edilmiştir. Yer altı sularından alınan örneklerin
analizinde saf petrol olduğu tespit edilmiştir.
Canlı
yaşamı ve dünyanın doğal dengesi için gerekliliği
tartışmasız olan suyun, petrol ve türevi maddelerle kirlenmesi
sonucu çevreye ve insan yaşamına vereceği zararlar oldukça büyük
olacaktır. Doğrudan hastalık nedeni olabileceği gibi birçok
bulaşıcı ve salgın hastalığa yol açan su
kirliliği başta kanser hastalığı olmak üzere kalp,
kronik solunum yolu hastalıkları ve diğer hastalıklara yol
açarken, gelişim ve sinir sistemi bozuklukları ile
bağışıklık sistemi rahatsızlıklarına da
neden olabilmektedir.
Bu nedenle Batman
İlimizde yapılan petrol arama, çıkarma, depolama ve işleme
çalışmalarından kaynaklı içme suyu kirliliği ile insan
sağlığı üzerindeki etkilerini tespit etmek ve gerekli
tedbirlerin hiç vakit kaybetmeden alınması amacıyla
Anayasa'nın 98, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Anayasanın
92nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi
vardır; okutuyorum:
B) Tezkereler
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz
Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı
Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara
Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe
Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve
Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve
Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek
Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasanın 92nci Maddesi
Uyarınca Hükûmete Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine Dair
Başbakanlık Tezkeresi (3/682)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aden Körfezi,
Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
seyreden ticari gemilere yönelik korsanlık/deniz haydutluğu ve
silahlı soygun eylemleri uluslararası gündemin ön sıralarında
yer alan ciddi bir uluslararası güvenlik meselesidir. Can ve mal
emniyetini tehdit eden, uluslararası ticareti ve deniz
taşımacılığını olumsuz etkileyen, Somali ile
Afrika ülkelerine yapılan insani yardımların denizyoluyla
intikalini güçleştiren bu yasa dışı eylemler, ülkemizi de
yakından ilgilendirmektedir. Bölgede bugüne kadar beşyüze yakın
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun vakası
yaşanmıştır. 2008 yılı sonu itibarıyla üçü
Türkiye bağlantılı onbeş gemi ve otuzyedisi Türk olmak
üzere üçyüzü aşkın denizci rehin alınmıştır.
Türkiye bağlantılı üç gemi de bilahare serbest
bırakılmıştır. Ayrıca, bölgede seyreden bazı
ticaret gemilerimiz korsan/deniz haydutlarının
saldırısından son anda kurtulmuş olup, benzer vakalarla
karşılaşılması riski çok yüksektir. Esasen, söz konusu
eylemlerin gerçekleştiği deniz alanları, Türk ticaret gemileri
tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.
Ticari gemilerimize ve bunlarda görev yapan vatandaşlarımıza yönelik
tehdit, Ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerini de olumsuz etkileyen bir
boyut kazanmıştır.
Somali'de kamu
düzeninin sağlanamamış olması, korsan/deniz
haydutlarının ve silahlı soygun icra eden kişilerin çok
geniş bir deniz alanında faaliyet göstermeleri ve
yargılanmaları konusunda karşılaşılan belirsizlikler,
uluslararası toplumun korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı
soygun ile etkin bir mücadele yapmasını engelleyici temel faktörler
olmuştur. Sorunun vahameti ve karmaşıklığı,
uluslararası toplumun kapsayıcı bir yaklaşımla
müşterek hareket etmesini ve tekrardan kaçınan uluslararası
tedbirlerin alınmasını ve etkin şekilde
uygulanmasını gerektirmektedir. Zira, hiçbir ülke tek
başına bu sorunla baş edebilecek imkân ve yeteneğe sahip
değildir.
Bu
anlayış tahtında, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi, 2008 yılında, özellikle konuyu doğrudan ele alan
beş karar kabul etmiştir (1816, 1838, 1844, 1846 ve 1851). Avrupa
Birliği 8/12/2008 tarihinde bölgede Atalanta adı altında bir
deniz operasyonu başlatmıştır. Bu operasyona
İngiltere, Fransa, Yunanistan, Hollanda, Almanya, İtalya. Belçika,
İsveç ve İspanya iştirak etmektedir. Bölgede ayrıca, ABD,
Rusya Federasyonu, Çin HaIk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve
Avustralya'ya ait askeri gemiler de bulunmakta ve münferiden operasyonlar icra
etmektedir. Türkiye'nin TCG Gökova Fırkateyni ile aktif şekilde
iştirak ettiği, sınırlı görevler üstlenen bölgedeki
NATO operasyonu (SNMG-2) ise 12/12/2008 tarihinde sona ermiştir.
Bununla birlikte,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 16/12/2008 tarihinde
aldığı 1851 sayılı Kararla, uluslararası
meşruiyeti daha da kuvvetlendirilen korsanlık/deniz haydutluğu
ve silahlı soygun ile daha etkili uluslararası mücadele
yapılabilmesi kapsamında, ABD öncülüğünde, 8/1/2009 tarihinde
CTF-151 olarak adlandırılan bir Müşterek Görev Gücü'nün
kurulması kararlaştırılmıştır.
Hükümetimiz
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadelede
uluslararası işbirliğinin geliştirilmesine özel bir önem
atfetmiş, bu alandaki çabaları desteklemiş, Birleşmiş
Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve Uluslararası Denizcilik
Teşkilatı bünyesinde yürütülen çalışmalara aktif olarak
katılmıştır.
Bu
yaklaşım doğrultusunda, Ülkemiz, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 16/12/2008 tarihinde aldığı 1851
sayılı Karar çerçevesinde, ABDnin öncülüğünde kurulan Temas
Grubuna kurucu üye olarak katılmıştır.
Korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele
kapsamında istihbarat paylaşımı ve bölgedeki askerî/sivil
faaliyetlerin koordinasyonu konularında çalışma yürütecek Temas
Grubunun ilk toplantısı 13-14 Ocak 2009 tarihlerinde New Yorkta
yapılmıştır. Grupta yirmi dört ülke yer almakta, NATO,
Avrupa Birliği, Afrika Birliği, Birleşmiş Milletler
Sekreteryası ve Uluslararası Denizcilik Teşkilatı da Grup
çalışmalarına gözlemci olarak iştirak etmektedir.
Korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele çabalarının
uluslararası hukuk bakımından çerçevesini, bu konuda teamül
niteliğini almış uluslararası hukuk kuralları ile 1988
tarihli Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı
Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme (SUA) başta olmak üzere ilgili
uluslararası sözleşmeler ve Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi'nin ilgili kararları oluşturmaktadır.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1851 sayılı Kararının 2 nci
maddesinde, imkânları bulunan ülkelere ve uluslararası
kuruluşlara, Güvenlik Konseyi kararlarına ve uluslararası hukuka
uygun olarak bölgede askeri gemi ve uçaklar konuşlandırmak ve
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerinde
kullanılan tekne, gemi, silah ve diğer ilgili malzemelere el
konulması ve etkisiz hale getirilmesi suretiyle korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadeleye aktif olarak
katılmak çağrısında bulunulmaktadır.
Kararın 3
üncü maddesinde ise, korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı
soygun ile mücadele eden tüm devletler, operasyonlar neticesinde yakalanan
korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilerin
soruşturma ve kovuşturmalarını kolaylaştırmak
üzere, korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden
kişileri gözaltına almaya istekli ülkeler ile özellikle bölge
ülkelerinden adli görevlilerin savaş gemilerine alınmasına da
imkan verecek şekilde, özel anlaşmalar veya düzenlemeler imzalamaya
davet edilmektedir. Bu çerçevede yapılacak işlemler için, Somali
Geçici Federal Hükümetinin önceden izninin alınması şartı
da getirilmektedir. Bu izin Somali vatandaşlarının üçüncü ülkede
yargılanmalarına olanak sağlamaya matuftur.
Öte yandan,
bölgedeki askeri deniz unsurları, belirli koşullar altında,
Somali karasularına da girebilmektedirler. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi'nin 2/12/2008 tarihinde kabul ettiği 1846
sayılı Kararın 10 uncu maddesi, Somali Geçici Federal Hükümeti
ile işbirliği içindeki Birleşmiş Milletler üyesi ülkelere,
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele
kapsamında 2/12/2009 tarihine kadar Somali karasularına girme
imkânını da tanımaktadır. Hükümetimiz, Somali Geçici
Hükümetinin rızasını almak için gerekli başvuruyu 9/1/2009
tarihinde New York'ta yapmış ve gerekli izin, Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri de bilgilendirilmek suretiyle 13/1/2009 tarihinde
alınmıştır.
1/1/2009
tarihinden itibaren, iki yıl süreyle Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi'nin geçici üyesi olan Ülkemizin, bu üyeliğin kendisine
yüklediği görev ve sorumluluğun bilincinde, uluslararası
barış ve istikrarı tehlikeye düşüren ve milli
menfaatlerimizi de olumsuz etkileyen, korsanlık/deniz haydutluğu ve
silahlı soygun ile mücadele yönündeki uluslararası çabalara etkin
destek vermesi, uluslararası ve milli sorumluluklarımızın
bir gereği olarak görülmektedir.
Bu
düşüncelerle hareket eden Hükümetimiz, uluslararası meşruiyetin
gereklerini karşılayan, genel kabul görmüş nitelikteki
uluslararası hukuk kuralları, Türkiye'nin taraf olduğu
uluslararası anlaşmalar ve uluslararası toplumun ortak iradesini
temsil eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1816, 1838,
1844, 1846 ve 1851 sayılı kararları çerçevesinde,
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek
üzere, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, Somali
karasularını da kapsayacak şekilde, dost ve müttefik ülke deniz
kuvvetleri ile birlikte, aşağıdaki görevleri icra etmek üzere,
Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve
mücavir bölgelerde görevlendirilmesi amacıyla, Anayasa'nın 92 nci
maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisinden izin istenmesinin uygun
olacağını değerlendirmektedir.
Bu kapsamda,
bölgeye gönderilecek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin deniz unsurları,
yukarıda zikredilen uluslararası hukuk kuralları, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ve Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde, Aden Körfezi, Somali
karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
aşağıdaki görevleri icra edecek; söz konusu görevlerin
icrasından, verilecek talimat çerçevesinde, gemi komutanı sorumlu
olacaktır:
- Keşif ve
Karakol görevleri.
-
Korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
yaptığından şüphe duyulan ticaret gemilerini telsizle
sorgulamak, bayrak devletinin rızası halinde bu gemilere çıkmak,
geminin bayraksız olması durumunda uluslararası hukuk
kuralları çerçevesinde müdahalede bulunmak.
- Ticaret
gemilerine refakat ve koruma sağlamak.
- Korsan/deniz
haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilerin
saldırısına uğrayan ticaret gemilerine yardım etmek.
- Korsan/deniz
haydutları ve silahlı soygun araçlarına müdahale etmek,
durdurmak, etkisiz hâle getirmek ve el koymak, bu amaçlarla şartların
gerektirdiği ölçüde güç kullanmak.
- Bu deniz
araçlarında bulunun korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun
icra eden kişileri gerektiğinde yakalamak, gözaltına almak.
- 1851
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı
hükümlerine uygun olarak, korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun
icra eden kişiler hakkında adli işlem yapacak ülkelerle gerekli
düzenleme ve anlaşmalar yapılması halinde, adli takibatı
yürütmek üzere, söz konusu ülke yetkililerini gemiye kabul etmek.
- Yukarıda
belirtilen anlaşma/düzenlemeler çerçevesinde, korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun faillerini, ilgili ülkeye teslim edilene
kadar gemide gözaltında tutmak.
-
Korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun faillerini, Türk
vatandaşı olmaları durumu hariç, haklarında cezai
işlem yapacak devlet makamlarına teslim etmek.
- Gereken
hallerde, sorgulama, delil toplama da dahil her türlü adli kolluk
işlemlerini yapmak.
Bölgede
konuşlandırılacak Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurları, Somali toprakları üzerinde, korsan deniz haydutları
ve silahlı soygun icra eden kişilere yönelik herhangi bir kara
operasyonunda görevlendirilmeyecektir.
1851
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı,
adli işlemler ve yargılama konusunu ayrıntılı olarak
düzenlemekte ve esasen korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra
eden kişilerin bölge ülkelerinde yargılanmalarını
teşvik eden bir yaklaşım benimsemektedir. Bu yaklaşım
Ülkemiz tarafından da desteklenmektedir. Zira bazı durumlarda
Ülkemizin korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden
kişileri yargılama yetkisi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
hükümleri gereği ortaya çıksa bile, mesafe
uzaklığından kaynaklanan fiziki imkânsızlıklar, mücbir
sebepler ve özel koşullar nedeniyle, 1851 sayılı Kararda
öngörülen teslim sisteminin işletilmesinin uygun olacağı
değerlendirilmektedir. Tabiatıyla bu usullerin işletilmesi
sırasında, Ülkemiz, iç mevzuatından ve taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yargı yetkisini mahfuz
tutacaktır.
Bu
düşüncelerle, yukarıda belirtilen çerçevede faaliyette bulunmak üzere
gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükümetçe belirlenecek
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, Aden
Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükümet
tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için
Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin
verilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre
görüşme açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı
adına iki üyeye söz vereceğim. Konuşma süresi gruplar ve Hükûmet
için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde
söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Gruplar
adına: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Kürşat
Atılgan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Şükrü
Elekdağ, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Selahattin
Demirtaş, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın
Vahit Erdem.
Şahıslar
adına: Sayın Suat Kınıklıoğlu, Sayın Kamil
Erdal Sipahi.
İlk söz
Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül.
Buyurun
Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu ve korsanlık
eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının yurt dışında görevlendirilmesine
ilişkin hükûmet tezkeresiyle ilgili bilgi sunmak için huzurunuzdayım.
Sözlerime öncelikle deniz haydutluğu/korsanlık meselesine
ilişkin kısa bir değerlendirmeyle başlamak istiyorum.
Aden Körfezinde,
Somali kara sularında ve açıklarında, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde seyreden ticari gemilere yönelik deniz
haydutluğu/korsanlık ve silahlı soygun eylemlerinin
milletlerarası gündemin ön sırasında yer alan ciddi bir
uluslararası güvenlik meselesi hâline geldiği sizlerin de
malumlarıdır. Bu yasa dışı eylemler sadece can ve mal
emniyetini tehdit etmekle kalmayıp uluslararası ticareti ve deniz
taşımacılığını da menfi bir şekilde
etkilemektedir. Ayrıca, Somali ile Afrika ülkelerine yapılan insani
yardımların deniz yoluyla intikalini de güçleştirmektedir.
Geçtiğimiz dönemde daha da artan bu eylemler ülkemizi özellikle
yakından ilgilendirmektedir.
Bölgede bugüne
kadar 500e yakın korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı
soygun vakası yaşanmıştır. 2008 yılı sonu
itibarıyla 3ü Türkiye bağlantılı 15 gemi ve 37si Türk
olmak üzere 300ü aşkın denizci rehin alınmıştır.
Söz konusu üç gemi, Yasa Neslihan, Karagöl ve Bosphorus Prodigy,
sırasıyla 6 Ocak, 13 Ocak ve 2 Şubat 2009 tarihinde serbest
bırakılmıştır. Bu arada, söz konusu bölgede seyreden
bazı ticaret gemilerimiz ise deniz haydutlarının
saldırısından tesadüfen kurtulmuş olup ileride benzer
vakalarla karşılaşılması tehlikesi hâlâ çok yüksektir.
Esasen, söz
konusu eylemlerin vuku bulduğu deniz alanları uluslararası deniz
ticaretinin başlıca güzergâhlarından biri olup Türk ticaret
gemileri ve Türk mürettebatlı yabancı bayraklı gemiler
tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.
Ticari gemilerimize ve bunlarda görev yapan vatandaşlarımıza
yönelik tehdit, diğer yandan ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerini
olumsuz etkileyen bir boyuta da ulaşmış bulunmaktadır. Somalide
kamu düzeninin sağlanamamış olması, korsan, deniz
haydutlarının ve silahlı soygun icra eden kişilerin çok
geniş bir deniz alanında faaliyet göstermeleri, bunların
tutuklanıp yargılanmaları konusunda
karşılaşılan belirsizlikler bu meseleyle etkin bir mücadele
yapılmasını engellemektedir.
Bu sebeple
ülkemiz, sorunun vahameti ve karmaşıklığı
karşısında uluslararası toplumun kapsamlı bir
yaklaşımla müşterek hareket etmesi ve tekrardan kaçınan
uluslararası etkin tedbirlerin alınması ve uygulanması
gerektiği görüşündedir. Zira hiçbir ülkenin tek başına bu
sorunla baş edebilecek imkân ve yeteneğe sahip
olmadığı anlaşılmıştır. Nitekim,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2008 yılında özellikle
konuyu doğrudan ele alan beş karar kabul etmiştir. Bunlar: 1816,
1838, 1844, 1846 ve 1851, sayılı kararlardır. Bu kararlarda, söz
konusu eylemlerle mücadeleye yönelik olarak uluslararası toplumun
yakın iş birliği ve eş güdüm yapması
çağrısında bulunulmakta ve bu amaçla alınması uygun
olacak tedbirler üzerinde durulmaktadır.
Ülkemiz,
geçtiğimiz yıl içerisinde dünya gıda programı
tarafından kiralanmış bölgede insani yardım
taşıyan gemilere koruma sağlamayı amaçlayan NATO Deniz
Görev Gücüne de Türkiye Cumhuriyeti Gökova Fırkateyniyle aktif
şekilde iştirak etmiştir. Söz konusu NATO harekâtı 12
Aralık 2008 tarihinde son bulmuştur.
Avrupa
Birliği 8 Aralık 2008 tarihinde bölgede Avrupa Birliği Navfor
Atalanta adlı bir deniz operasyonu başlatmayı
kararlaştırmıştır. Bu operasyona İngiltere,
Fransa, Yunanistan, Hollanda, Almanya, İtalya, Belçika, İsveç ve
İspanya iştirak etmektedir.
Bölgede
ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Çin Halk
Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Malezya, Kore ve Avustralyaya ait askerî
gemiler bulunmakta, ticari gemilere refakat etme ve deniz alanı
güvenliğinin tesisi gibi operasyonlar icra etmektedir.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin deniz haydutluğu/korsanlık eylemleri
ile kolektif mücadele kapsamında uluslararası meşruiyeti daha da
kuvvetlendiren 16 Aralık 2008 tarihli ve 1851 sayılı Kararı
ile Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde 8 Ocak 2009 tarihinde
CTF-
Sayın
Başkan, sayın üyeler; deniz haydutluğu/korsanlık ve
silahlı soygun ile mücadelede uluslararası iş birliğinin
geliştirilmesine özel bir önem atfeden ülkemiz, bu alandaki çabaları
desteklemiş, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve
Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde yürütülen
çalışmaları aktif olarak izlemiş ve katkıda
bulunmuştur. Bu yaklaşımla ülkemiz, Güvenlik Konseyinin 1851
sayılı Kararı çerçevesinde oluşturulan Temas Grubuna da
kurucu üye olarak katılmıştır.
Korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele kapsamında istihbarat
paylaşımı ve bölgedeki askerî/sivil faaliyetlerin koordinasyonu
konularında çalışma yürütecek bu grubun ilk toplantısı
14 Ocak 2009 tarihinde New Yorkta yapılmıştır. Bu
toplantıda kabul edilen kararlar doğrultusunda oluşturulan
çalışma gruplarına da aktif şekilde ülkemiz tarafından
iştirak edilecektir.
Konu
hakkındaki bu gelişmeler ışığında, askerî
makamlarımızla ve ilgili kurumlarımızla bilistişare
yapılan değerlendirmeler sonucunda Hükûmetimiz,
vatandaşlarımızın can ve mal emniyetinin
sağlanması, ulusal çıkarlarımızın korunması
ve bu bağlamda uluslararası ticari faaliyetlerimizin güvence
altına alınmasına katkıda bulunmak amacıyla, hava
unsuru destekli bir fırkateynimizden oluşacak deniz kuvvetleri
unsurlarımızın bölgede görevlendirilmesinin uygun
olacağını değerlendirmiştir.
Böyle bir
görevlendirme, aynı zamanda, Güvenlik Konseyi geçici üyeliğimizin
yüklediği sorumluluklara da paralel olarak bu alanda yürütülen uluslararası
gayretlere daha aktif şekilde katkıda bulunmamızı
sağlayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle, zamanı ve
süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının Aden Körfezinde, Somali kara sularında ve
açıklarında, Arap Denizi ve mücavir bölgesinde görevlendirilmesi ve
bununla ilgili gerekli düzenlemenin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması amacıyla hazırlanan hükûmet
tezkeresini yüce Meclisimizin görüşlerine sunuyor, bu izin talebimize yüce
Meclisimiz tarafından destek verileceği inancıyla teşekkür
ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Kürşat
Atılgan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Aden Körfezi ve Somaliye deniz kuvvetlerimizin
unsurlarının gönderilmesi hakkında Başbakanlık
tezkeresi üzerine söz almış bulunuyorum MHP Grubu adına. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünya ticaretinin yüzde 90ı deniz
taşımacılığı yoluyla yapılmaktadır. Bu
deniz taşımacılığının geçtiği deniz
yolları üzerinde stratejik boğaz ve geçitler vardır. Bugün için
kabul edilen bu stratejik geçişler on tanedir. Bunlar: Akdenizi kontrol
eden Cebelitarık, Süveyş Kanalı ve bugün üzerinde
konuştuğumuz Aden Körfezi ve Babülmendep Boğazı; diğer
biri, yine bu bölgede önemli olan Hürmüz Boğazı; diğer en önemli
Pasifiki Hint Okyanusuna bağlayan Malakka Boğazı ve buradaki
Sunda Boğazı; diğer biri, Torres Boğazı; diğeri
Avustralyanın güneyindeki Tasman, bir diğeri Panama, diğeri ise
Belçika ile İngiltere arasındaki Manş Denizi. Ayrıca,
Avrupa ve Akdeniz-Karadeniz bağlantısındaki ticaret yolları
ve Karadenizi Akdenize bağlaması nedeniyle de Türk
boğazları stratejik öneme sahip olan yerler olarak
değerlendirilmektedir. Bu noktalar, bu söylediğim stratejik noktalar,
çok uzun yüzyıllardır dünya tarihinde bir mücadele alanı
olmuş, dünya hâkimiyetinde ve güç mücadelesinde ele geçirmek için büyük
mücadeleler yapılmış yerlerdir. Genellikle, gerek tarihte
gerekse Soğuk Savaş Döneminde gerekse şimdi dikkat
ettiğiniz zaman dünyadaki olayların, savaşların merkezinde
bu stratejik yerlerin olduğunu görmekteyiz.
Yine bugün
konuştuğumuz tezkerenin konusu olan Cibuti -yani
Kızıldenizin çıkışındaki küçük bir ülkedir- ve
Yemen arasındaki Babülmendep Boğazıyla bu boğazdan geçerek
Hint Okyanusu, dolayısıyla Pasifike doğru giden -Malakka
Boğazı vasıtasıyla giden- yoldaki özellikle Aden Körfezi ve
Babülmendep Boğazı, gerek petrol sevkiyatı gerekse petrol
sevkiyatının gittiği yol icabıyla, ilave olarak da
Avrupanın Hint Okyanusuna ve Pasifike, Uzak Doğuya
bağlantısının en kısa yolu olması nedeniyle çok
büyük öneme sahip olan bir stratejik noktadır.
Yine dünyada
burayla bağlantılı diğer çok önemli bir yer Malakka
Boğazıdır. Malezya ile Sumatra arasındaki Hint Okyanusunu
Pasifik Okyanusuyla birbirine bağlayan bu boğaz da dünya ticaretinin
yüzde 25inin geçtiği boğazdır. Geçmişte de bu tür
haydutlukların çok fazla yoğunlaştığı yerlerden
biri Malakka Boğazıdır. Ayrıca, Asya Pasifik bölgesine
giden bütün enerji kaynaklarının geçtiği boğaz ise yine
Malakka Boğazıdır.
Bugünlerde Somali
açıkları ve Aden Körfezi civarında olduğu gibi, geçmiş
yıllarda da Malakka Boğazında ticari gemiler çok büyük
korsanlık hadiselerine maruz kalmışlardı. Şimdi de
-belki de bu bölgeden çok daha tehlikeli bir şekilde- Aden Körfezi ve
Somali açıklarında dünya ticareti açısından, dünya siyaseti
açısından gündemi ciddi teşkil etmekte olan bir konuyla
karşı karşıyayız. Ancak bu sefer bu bölgeyle ilgili
kontrol edilmesi gereken sahanın Malakka Boğazından çok daha
fazla olması nedeniyle küresel aktörler daha yoğun bir şekilde
devrededir. Yani Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Çin gibi küresel
aktörler ile Birleşmiş Milletler ve NATO gibi kolektif güvenlik
kurumları bölgede etkin olmaya çalışmaktadırlar.
NATO
harekâtı 12 Aralıkta sona ermiştir. Bildiğiniz gibi, oluşturulan
NATO gücünde bizim de Gökova adlı fırkateynimiz görev
yapmış ve görevini başarıyla yerine getirmiştir.
Ayrıca, NATOnun bu görev kuvveti yerine, Avrupa Birliğinin 8
Aralıkta başlayan Atalanta görev kuvveti oluşturulmuştur ve
bu görev kuvvetine ilave olarak Rusyanın, Çinin, Hindistanın ve
Japonyanın gemileri bölgede güvenliği sağlamak için uzun
süredir görev yapmaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, 20nci yüzyılda dünyadaki mücadelenin merkezinde ve
savaşların sebeplerinde petrol ve petrol sevkiyatının
güvenliği vardır. Öyle görülüyor ki 21inci yüzyılda da
dünyadaki tüm olayların, savaşların merkezinde yine petrol ve
doğal gaz ve bu enerji kaynaklarının sevkiyat
yollarının güvenliği olacaktır. Çünkü, dünyada bugün için
enerji açısından petrol ve doğal gaza
bağımlılık oranı yüzde 70 olmasına rağmen,
2030 yılında enerji açısından petrol ve doğal gaza
bağımlılık -yüzde 72, yüzde 73- artarak devam edecektir.
Değerli
milletvekilleri, şu anda görüştüğümüz Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı ve daha önceki
dört kararı doğrultusunda, Aden Körfezinde son iki yıldır
yoğunlaşan deniz haydutluğunu önlemek için oluşturulacak
uluslararası güce Deniz Kuvvetlerimizin muharip unsurlarının
katılmasına imkân sağlayan bu tezkere de aslında, dünyadaki
petrol sevkiyatı güvenliğinin ve dünyadaki petrol oyununun bir
parçasıdır.
Değerli
milletvekilleri, tezkerenin daha iyi anlaşılması için Somalide
bugünlere nasıl gelindiğine, egemen güçlerin bölge ülkelerindeki
çıkarlarına ve bölgesel çatışmalara kısaca bir göz
atmak gerekir.
Öncelikle
-şurada belki görülmesi zor olacak ama- bölge ülkeleri hakkında
kısaca bir bilgi vermek istiyorum:
Bölgedeki Somali,
Afrika boynuzu denilen Doğu Afrikadaki Aden Körfezinin yani
Babülmendep Boğazının çıkışından Kenyaya
kadar 3.200 kilometrelik sahili olan, Hint Okyanusu ve Aden Körfezine sahili
olan çok stratejik bir ülkedir. 8,5 milyon nüfusu vardır. Nüfusunun yüzde
99,9u Sünni Müslümandır.
İkinci ülke
Etiyopyadır, çok önemli bir ülkedir. Etiyopyanın nüfusu 73
milyondur, kıyısı yoktur çünkü kıyıya olan kesimler
Somali, Cibuti ve Eritre tarafından tamamen
kapatılmıştır. Etiyopyanın nüfusunun yüzde 45-50si
Müslümandır ancak idaresinde tamamen Hristiyanlar etkindir ve Batı
tarafından desteklenen bir ülkedir. Bölge standartlarına göre çok
ciddi bir ordusu vardır.
Üçüncü ülke
Kenyadır. 30 milyon nüfusludur, yüzde 70i Hristiyandır. Bu da
hemen Somalinin güneyinde Hint Okyanusuna doğru olan ülkedir.
Diğer bir
ülke Cibutidir. Hemen Babülmendep Boğazının
çıkışında, 1976 yılında Fransadan
bağımsızlığını kazanan 660 bin nüfuslu, Orta
Çağ standartlarının yaşandığı bir ülkedir.
Ancak, Yemenle birlikte Babülmendep Boğazını kontrol eden
önemli bir ülkedir.
Onun üzerinde de
yine 4,5 milyon nüfuslu ve nüfusunun çoğunluğu
Eritre vardır.
Eritre de Etiyopya ve Somaliyle birtakım sorunları olan ülkedir.
Evet, kısaca
bu bölgedeki ülkeleri size tanıtmış oldum. Bölge ülkeleri
hakkında kısaca açıklamalardan sonra bölgedeki ülkeler
arasındaki sorunlara da kısaca değinmek, bu tezkerenin
milletimiz tarafından daha iyi anlaşılmasına vesile
olacaktır. Öncelikle, Etiyopya ve Somali arasında 1977-78
yıllarında Ogedan Bölgesi sınır sorunu nedeniyle savaş
yaşanmış ve 4 Nisan 1988de yapılan anlaşmayla Ogedan
Bölgesi Etiyopyaya bırakılmıştır ve Etiyopyaya
bırakılan bu bölgede 4,5 milyon Somalili yaşamaktadır ve bu
nüfus, Etiyopya nüfusunun aşağı yukarı yüzde 6-7sine
tekabül etmektedir.
Diğer bir
sınır anlaşmazlığı ise İslami Eritre ile
Etiyopya arasında yaşanmış ve 1998-2000 yılları
arasında savaşta -yaklaşık- 70 binden fazla insan
ölmüştür.
Diğer bir
sorun, yine, Kenyanın kuzeydoğusunda Somali dilinin
konuşulduğu
Yani Kenyanın Somaliye yakın olan
bölgelerinde Somali dili konuşan birtakım insanlar vardır, bu
bölgede de Somali ile Kenya arasında sorunlar vardır. Ayrıca,
Somalideki iç savaşlar döneminden, Kenyada yaşayan mülteci durumda
170 bin Somalili vardır.
Diğer bir
sorun ise, Cibutiyle, yaklaşık 220 bin üyesi olan, yani Cibuti
nüfusunun üçte 1ini teşkil eden, Somalice konuşan Issa Kabilesinin
yaşadığı bölge ile de Somali ve Cibuti arasında sorun
yaşanmaktadır. Gördüğünüz gibi, bölgedeki bütün ülkeler
arasında sorunlar mevcuttur.
Değerli
milletvekilleri, açlığın, sefaletin, Orta Çağ
standartlarının yaşandığı bu bölge ülkelerinin
durumunu ve sorunlarını kısaca sizlere açıklamak istedim.
Ayrıca şunu belirtmek isterim ki bu bölgedeki insanlık
dramını kelimelerle anlatmak mümkün değildir. Şahsen, 1990
yılında, Cibutiyi ve oradaki Fransız üs ve
limanlarını gezen aranızdan bir arkadaşınız
olarak o günkü duygu ve düşüncelerimi, Cibutideki bir iki günlük gezimden
sonra yazdığım defterime Âdeta Orta Çağ
standartları. diye ilave etmişim. Evet, o bölgelerde insanlık
âdeta Orta Çağ standartlarını yaşamaktadır. O nedenle,
çok değerli milletvekilleri, Allahın Türk milletine yüklediği
misyonu yerine getirmek için biraz daha büyük düşünmek ve gelecekte bu
bölgelere adaleti, huzuru, refahı getirmek, geçmişte olduğu
gibi, herhâlde gelecekte de bizlere düşen, Türk milletine düşen en
tarihî bir görev olacaktır çünkü bu bölgeleri idare eden emperyalistler
maalesef bu bölgeleri insanlık dramının en yoğun
yaşandığı bir bölge olarak bizlere, bu günlere
getirmişlerdir.
Somalinin içine
düşürüldüğü duruma nasıl geldiğini açıklamak,
milletimizin yine bu tezkerenin konusunu daha iyi anlamasına
yardımcı olacaktır.
Somali,
bildiğiniz gibi, Fransız, İtalyan ve İngiliz sömürgesi
olmuş, 1 Temmuz 1960ta bağımsızlığını
kazanmıştır. 1969da General Barre darbe yaparak iktidarı
ele geçirmiştir. Bu general ABD yanlısıdır ve iktidardan
düşmeden hemen önce, Somalinin 2/3ünü kapsayan bölgenin gaz ve petrol
ruhsatını dört büyük Amerikan firmasına vermiştir. Buradaki
oynanan oyunun biraz anlaşılması açısından bu
bilgileri yüce heyetinize vermeyi uygun gördüm. Bu şirketler, Amaco,
Chevron, Konoco ve Philipstir. Çok geniş doğal gaz kaynakları
vardır, ayrıca çok geniş petrol rezervleri olduğu OPEC
raporlarında sabittir.
Yine Somalide,
başkanlığını Muhammed Faruk Aididin
yaptığı Birleşik Somali Kongresi 1991 yılında
General Barreye karşı harekete geçmiş ve başkent
Mogadişuyu ele geçirmiştir. Bu grup genelde General Barre muhalifi
kabilelerden oluşmaktaydı. Daha sonra bunlar da kendi arasında
bölünmüş ve kendi arasında çatışmalara devam etmiştir.
Ayrıca, çatışmalara bir de İslami Birlik adlı grup
örgütlenerek katılmış ve bu grup da özellikle Sudandan ve
bazı İslami örgütlerden yardım almış;
dolayısıyla Somalinin içinde çok büyük kargaşalar
yaşanmış, hukuk sistemi ve devlet çökmüş, âdeta bir haydutluk
devleti hâlini almış bir düzen gelmiştir. Ve bu savaşlarda
300 bin Somalili ölmüş, 1 milyon insan göç etmiş, 1,5 milyon insansa
açlıktan ölme sınırında yaşayan duruma gelmiş
Ve
hepimiz bu görüntüleri televizyonlarda seyrettik. İşte, bu durum
karşısında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi silah
ve asker yardımını yasaklayan ve insani yardım
çağrısı yapan 703 sayılı Kararını 23 Ocak
1992de aldı ve daha sonra Nisan 1992den Mart 1995e kadar, bir dönem
komutanlığını Orgeneral Çevik Birin de yaptığı
UNOSOM-I, UNITAF, UNOSOM-II harekâtlarını yürürlüğe koydu.
Kayıpların artması ve insani yardımların
dağıtılmasındaki başarısızlık nedeniyle
954 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
Kararıyla da 31 Mart 1995te Somalideki operasyonlara son verildi ve
birlikler geri çekildi. Geri çekilmedeki en önemli unsurlardan biri filmlere de
konu olan iki adet Blackhawk helikopterinin düşürülmesi ve ölen Amerikan
askerlerinin Mogadişu sokaklarında sürüklenmesi nedeniyle, o zamanki
Clinton İktidarının çok zor durumlar yaşaması
nedeniyle Amerika, bölgedeki kuvvetlerini geri çekmeye karar vermişti.
Değerli
milletvekilleri, Somalideki olayı anlamak için diğer bir aktör
İslami Mahkemeler Birliğidir. Bu birlik Müslüman Kardeşler
Örgütünün Somali versiyonudur. Bu birliğin Başkanı Şeyh
Şerif Ahmeddir. Bu örgüt 1994 sonrası, yani Birleşik
Devletlerin kuvvetleri oradayken bile örgütlenmiş ve ciddi bir güç
kazanmış ve ülkede etkin olmaya başlamıştı; 18
bölgeden oluşan ülkenin 11 bölgesinde otoriteyi 2006 yılında ele
geçirdi, adalet, sağlık, eğitim ve güvenlik alanlarında
önemli gelişmeler kaydetti ancak yıllarca çatışan kabile
liderleri ABDnin desteğiyle İslami Mahkemeler Birliğine
karşı bir araya geldiler ve İslami Mahkemeler Birliğine
karşı iktidarı ele geçirdiler. Çünkü, ABD İMByi El Kaideye
destek ve eğitim vermekle suçlamaktaydı. İslami Mahkemeler Birliği
ise bu iddiayı reddetmekte, ayrıca Taliban tarzı bir hükûmet
kurulamayacağını bildirmekteydi.
Diğer bir
aktör ise geçici Federal Hükûmettir. 2004te Kenyada uluslararası
toplumca tanınan federal bir hükûmet olan bu Hükûmet ABD desteklidir,
Etiyopya desteklidir; Başkanlığını Abdullah Yusuf
Ahmed, Başbakanlığını ise Ali Mohammed Ghedi
yapmaktadır. Neticede Federal Hükûmet ile İMB arasında
yaşanan birçok olaydan sonra geçici Federal Hükûmet Aralık 2006da
Etiyopya ordusu ile birlikte İMB güçlerine operasyon başlatarak 28
Aralıkta Mogadişuyu, 1 Ocak 2007de de Kismayoyu ele
geçirmişlerdir. İslami Mahkemeler Birliği kan dökülmesini
istemediğini, taktiksel olarak geri çekildiğini ve Etiyopya ordusu
Somaliden çıkıncaya kadar cihat çağrısında
bulunmuştur. Bugün, Mogadişu sokaklarına bile çıkamayan bir
federal hükûmet başkanı, ancak halkın desteğini
almış ama bir şekilde İslami Mahkemeler Birliği ile
ülke kontrolsüz ve yönetilmez duruma sokulmuştur. İşte,
kontrolsüz ve başarısız bir ülke, deniz haydutluğu faaliyetleri
son derece artmış ve dünyayı deniz ticaretinin akıbeti
açısından ciddi bir endişeye sevk etmiştir. Bu kapsamda da
Türkiye'nin üç gemisi kaçırılmıştır. Bu gemiler de
fidyeler karşılığı ödenmiştir. Fidye veren
arkadaşlarımız, biri de aramızdadır, ne kadar
verdiğini bilmiyorum, herhâlde birkaç milyon dolar vermiştir çünkü
2008de korsanların fidyeden aldıkları toplam para 50 milyon
dolar civarındadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kısa açıklamadan sonra
bölgedeki tarafların çıkarları nedir kısaca ona da bakmakta
yarar var. En önemli sorunların başında Etiyopya ve Somali
arasındaki sınır sorunu gelmektedir. 88de Etiyopyaya
bırakılan ve Somalice konuşan Ogaden bölgesi bu sorunun kaynağını
teşkil etmektedir. Somaliyi diktatörce yöneten Meles Zenawi,
istikrarlı bir Somalinin kendi ülkesinin çıkarlarına ters
düştüğünü düşünmektedir. Dolayısıyla, Ogaden
bölgesinin Etiyopyada kalması Somalide
karışıklıkların devam etmesiyle yakından
ilgilidir. Diğer taraftan, bölgeye Birleşmiş Milletler barış
gücünün gelerek Somalideki statükoyu devam ettirecek olması da
Etiyopyanın işine gelmektedir çünkü operasyon Somaliye çok
pahalıya mal olmaktadır.
Diğer bir
önemli taraf ise Amerika Birleşik Devletleridir. ABD, Somalide
geçmiş yıllarda savaştığı kabile liderlerinin
yönetiminin elinde bulundurmasından, yani geçici Federal Hükûmetten ve
göreceli bir istikrar ortamının sağlanmasından
rahatsız değildir, hatta memnundur. Yüzde 70, ülkenin
topraklarında petrol ruhsatı almış olan şirketlerinin
petrol aramasına göreceli bir güvence sağlayan bu yönetimin
devamını istemektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri işte böyle bir bölgede deniz
kontrolünün sağlanmasında ve haydutluğu önlemek için deniz
unsurlarıyla görev alacaktır. Görevlendirilecek olan
fırkateynimizin kendisine verilecek olan görevi yapacağı
konusunda hiçbir endişemiz yoktur. Dolayısıyla Kore
Savaşından başlayan ve çok büyük uluslararası tecrübe
edinmiş olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu görevi başarıyla
yerine getireceğine inanmaktayım. Ayrıca, bölgede
oluşabilecek birtakım kara
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KÜRŞAT
ATILGAN (Devamla) Karada oluşabilecek birtakım sorunlara da tezkere
dışı bırakılması yani tezkerede müsaade
edilmemesi doğru bir karar olmuştur. Altyapısı ciddi bir
şekilde, hukuki yapısı ciddi bir şekilde
hazırlanmış olan bu görevi Türk Silahlı Kuvvetlerinin
bugüne kadarki edinmiş olduğu tecrübelerle hakkıyla yerine
getireceğine inanıyor, bölgeye gidecek olan birliklerimize
başarılar diliyorum.
Ayrıca, MHP
Grubu olarak bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi bildirir, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Atılgan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü
Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
CHP GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararları uyarınca korsanlık, deniz haydutluğu ve
silahlı soygunla uluslararası mücadele amacıyla Aden Körfezi,
Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde faaliyette bulunmaya görevlendirilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi görüşlerini sizlerle
paylaşmak üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Somali, uzun süredir yönetme gücü olan bir merkezî hükûmetten
mahrum bulunan, iç savaşlar ve istikrarsızlıkla
boğuşan yoksul bir Afrika ülkesidir. Hâlen iş başında
bulunan geçici Hükûmet de Somalinin doğu kıyısında,
geniş kıyı şeridinde otorite sahibi değildir. Bu
nedenle ülkenin bu bölgesinde kontrol, korsanlık ve deniz haydutluğu
yapan veya bu faaliyetleri destekleyen savaşçı aşiretlerin eline
geçmiş bulunuyor.
Başlangıçta,
Somalili korsanların çoğunluğunu eski balıkçılar
oluşturuyordu. Bunlar, bu bölgedeki gemi trafiğinin
balıkçılığı baltaladığı gerekçesiyle
korsanlığa ve deniz soygunculuğuna
başlamışlardı. Ancak, fidye
karşılığında gemi kaçırmanın son derece
kârlı bir iş olduğu ortaya çıkınca aşiret
reisleri, iş adamları ve bunların silahlı çeteleri,
korsanlık ve deniz haydutluğu tekelini ellerine geçirmişlerdir.
Sonunda Kalaşnikof ve roketlerle donanımlı, denizleri çok iyi
tanıyan, hedeflerini gemilerin telsiz konuşmalarını
dinleyerek seçen profesyonel korsan şebekeleri ortaya
çıkmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Asyadan Avrupaya giden gemiler Somali ile Yemen
arasındaki Aden Körfezinden geçmek zorundalar. Ters yönden gelen gemiler
de Kızıldenizden çıkmak için yine bu su yolunu izlemek
durumundalar. İşte, Somalili korsanlar uluslararası ticari
taşımacılığın can damarı olan bu bölgede
avlanıyorlar.
Değerli
milletvekilleri, bu haydutların gerçekleştirdikleri yasa
dışı eylemlerin uluslararası ticareti ve deniz
taşımacılığını olumsuz şekilde
etkilediği, can ve mal emniyetine çok ciddi tehdit oluşturduğu
hususunda bugün dünyada tam bir görüş birliği mevcuttur. Nitekim
bölgede bugüne kadar beş yüze yakın korsanlık ve deniz
haydutluğu vakasının yaşanmış olması,
tehdidin kazandığı vahim boyutu tam anlamıyla, açıkça
ortaya koyuyor.
Bu tehdit,
değerli arkadaşlarım, Türkiyeyi de yakından
ilgilendiriyor. Çünkü sözünü ettiğimiz deniz trafik yolları Türk
ticaret gemileri tarafından da hayli yoğun bir şekilde
kullanılıyor. Bu nedenle Türk gemileri ve denizcileri de bu tehditten
ciddi şekilde etkilenmiş durumdalar. Nitekim tezkerede de
açıklandığı üzere deniz haydutları 2008 yılı
sonu itibarıyla 3ü Türkiye bağlamında 15 gemiyle, 37si Türk
olmak üzere 300ü aşkın denizciyi rehin almışlardır.
Bu 3 gemiden 2si 2009 Ocak ayı başında serbest
bırakılmışsa da bir gemimiz hâlen rehin tutulmaktadır.
Sorunun
uluslararası camia tarafından ortak bir yaklaşımla ve
iş birliği çerçevesinde ele alınması zorunluluğu
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu meseleye el atmasına
ve 2008 yılında tehditle mücadeleyi öngören beş karar
tasarısını kabul etmesine yol açmıştır. Bu
ortamda Avrupa Birliği ve NATO tarafından teşkil edilen görev
kuvvetleri söz konusu deniz alanlarında korsanlara karşı
operasyonlara girişmişlerdir. Ayrıca, Amerika, Rusya
Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralya
da bu bölgeye savaş gemilerini devriye ve koruma için
göndermişlerdir. Türkiye de Gökova Fırkateyni ile NATOnun
sınırlı nitelikli operasyonlarına
katılmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, ancak bu önlemler Somali korsanlarını
önlemekte yetersiz kalmıştır. Korsanlar birçok kargo gemisi ve
tankere ilaveten 2008 Eylül ayında otuz üç tank taşıyan Ukrayna
bandıralı Fainadan sonra Sirius Star adlı, 2 milyon varil
petrol taşıyan dev bir Suudi tankerini de fidye amacıyla ele
geçirmişlerdir. Bu durum Aden Körfezi ile Hint Okyanusunun Afrika
sahillerinde korsanlıkla mücadelenin çok daha etkili bir hâle
getirilmesini gerektirmiş ve bu amaçla Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı
ışığında 8 Ocak 2009da Amerika öncülüğünde bir müşterek
görev gücünün kurulması kararlaştırılmıştır.
İşte,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulan tezkere, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin deniz unsurlarının bu görev gücü bünyesinde faaliyette
bulunmak üzere Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları ile
Arap Denizi ve mücavir bölgelere gönderilmesini öngörüyor. Hükûmet tezkeresinde
görev gücünün ifa edeceği görevler sayılmakta ve bu meyanda askerî
deniz unsurlarının Güvenlik Konseyinin 1846 sayılı
Kararının 10uncu maddesi uyarınca ve Somali Geçici Federal
Hükûmetinin rızasıyla Somali kara sularına da girebileceği
belirtilmektedir. Bu bağlamda altı çizilen önemli bir husus da Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları mürettebatının Somali
toprakları üzerinde kullanılmayacağıdır.
Değerli
milletvekilleri, korsanlık suçu, işlendiği yere veya failin
milliyetine bakılmaksızın herhangi bir devletin yargılama
yetkisinin var olduğu kabul edilen bir uluslararası suçtur yani
evrensel yargı kapsamına girer. Böyle olmasının nedeni,
uluslararası düzen için oluşturduğu tehdidin büyüklüğünden
kaynaklanmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi bu nedenlerle dünya
barış ve istikrarına yapacağı olumlu katkıyı
ve ulusal çıkarlarımızı da dikkate alarak Hükûmet
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulan tezkereye
olumlu oy verecektir. Ancak, bu bağlamda önemli bir noktaya değinmek
istiyorum: Fakir bir Afrika ülkesi sahillerini harekât merkezi yapan korsanlar
çok sayıda gemiyi ve mürettebatını rehin tutarak bunlar
karşılığında 50 milyon dolara baliğ olan yüklü
miktarlar elde ediyor ve uluslararası deniz taşımacılığını
da tehdit ederek dünyaya meydan okuyorlar ve bu çeteleri etkisiz hâle getirmek
tek başlarına büyük devletlerin kapasitesini aşıyor ve
uluslararası iş birliği ve dayanışmayı zorunlu
kılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, uluslararası terörle mücadele de aynı
şekilde kapsamlı bir iş birliği ve
dayanışmayı gerektiriyor. Türkiye bu alanda da
sorumluluklarını ciddiyetle yerine getirmeye özen göstermiş bir
devlettir ancak ülkemizin, aynı sorumluluk ve iş birliğini Bush
yönetiminden göremediği bir gerçektir. Oysa Başkan Obamanın
Amerikanın bu hatalı politikasını
değiştireceğini gösteren ciddi işaretler mevcuttur. Nitekim
Obamanın seçim bildirgesinde aynen şu ifadeler yer almaktadır:
Bush yönetiminin Irak politikası nedeniyle bozulan Türkiye-Amerikan
ilişkilerinin onarılmasına önem veriyoruz. Bu çok
anlamlıdır değerli arkadaşlarım zira Obama senatörken,
Bushun Irakı işgaline aynen Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi
karşı çıkmıştı. Anımsanacağı
üzere, 1 Mart tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmemesi, Bush
yönetimi üzerinde derin bir aldatılmışlık hissi
yaratmış ve Washington, Türkiyeye yönelik politikasını bu
aldatılmışlık hissinin yarattığı öfke ve
kızgınlıkla şekillendirmişti. Bu nedenle, Bush
yönetimi, Amerikanın Orta Doğu stratejisi bağlamında Kuzey
Irak yerel yönetiminin başındaki Barzaninin çıkarlarına
Türkiyeninkilere nazaran öncelik vermiş ve Kürt liderin PKKyı
barındırmasına ve himaye etmesine göz yummuştu, hatta
bundan da öteye, desteklemişti.
2003ten 2007
yılı sonlarına kadar Bush yönetiminin Türkiyeye karşı
PKK kartlarını oynadığını kimse inkâr edemez.
Bush yönetimi, Türkiyeye karşı bir müttefik gibi değil bir
hasım gibi hareket etmiş, Türkiye'nin ulusal ve toprak bütünlüğünü
tehdit eden bir politika izlemiştir. Bunu sezen halkımız da PKK
saldırıları sonucunda şehit olan askerlerimizin cenazeleri
kaldırılırken Kahrolsun PKK, kahrolsun Amerika diye
bağırmışlardır. Bush döneminde Türk-Amerikan
ilişkilerinin dibe vurmasının nedeni budur.
Filhakika 5
Kasım 2007de Washingtonda yaptıkları görüşmelerde
Başkan Bushun Başbakan Erdoğana PKKyla beraberce mücadele
edileceği ve Türkiyeye terör örgütü hakkında istihbarat
sağlanacağı sözünü vermesi, ilişkileri kırılma
noktasından kurtarmıştır. Buna rağmen Bush yönetimi,
Kuzey Irakta PKKyı tamamen tasfiye etmeye yönelik bir politika
izlememiş -bir istisna hariç- Türk Silahlı Kuvvetlerinin kara
harekâtı yapmasına izin vermemiş ve PKKyı himaye etmeye
devam eden Barzaniye kol kanat germeyi sürdürmüştür.
Değerli
milletvekilleri, bunları şunu vurgulamak için belirtiyorum:
Obamanın başkanlık döneminde de Türk-Amerikan
ilişkilerini, Amerikanın PKKya ve Barzaniye yönelik tutumu
belirleyecektir. Obamanın daha senatör iken Irak işgaline
karşı almış olduğu tutum, bu alanda Türkiyenin
hassasiyetlerine anlayışlı ve saygılı bir
davranış sergileyeceğine işaret etmektedir.
Amerikanın, Irakta sağlanan istikrara rağmen bu ülkenin çok
ciddi sorunlara gebe konumu, Afganistanda kaybetmek üzere olduğu
savaş, İranla sorunları ve Pakistanla derinleşen
ihtilafı, Washingtonun Ankaranın iş birliğine kuvvetle
ihtiyaç duyacağı alanlardır. Bu bakımdan Türk Hükûmeti
ilişkilerin onarılması için Obama yönetimine şu önerilerde
bulunmalıdır:
1) Amerika, NATO
Anlaşmasının 5inci maddesinden kaynaklanan yükümlülüğünü
yerine getirmeli ve Kuzey Irakta PKKnın tasfiyesi için Türkiyeye
kapsamlı ve etkin destek vermelidir.
Bu bağlamda,
Amerikan makamlarınca, Türkiyeye PKKya yönelik istihbarat bilgilerinin
verilmesine devam edileceği yolunda yapılan açıklama,
ilişkilerin geleceği açısından cesaret vericidir.
2) El Kaide
Amerika için neyse PKK da Türkiye için odur. Amerika nasıl
karşılaştığı terör sorununa çözüm yolu olarak El
Kaideyle müzakereyi düşünmüyorsa, Türkiye için de aynı durum
geçerlidir. Buna rağmen Bush yönetimi, hatırlayacaksınız,
PKK sorununun terör örgütü ile müzakere edilerek çözümlenmesini öngören bir
süreci Türkiyeye dayatmaya çalışmıştır. Obama
yönetimi bu tür girişimlerden uzak durmalıdır.
3) Bush yönetimi
Amerikanın Orta Doğu stratejisi çerçevesinde sistematik olarak,
Kuzey Irak yerel yönetiminin çıkarlarını Türkiyenin
çıkarlarının önünde tutmayı yeğlemiştir. Obama
yönetimi, Türkiyeyi bir müttefik olarak kaybetmesine yol açacak bu tutumdan
kesinlikle vazgeçmelidir.
4) Bush yönetimi
İslam dinini siyasallaştırarak, dönüştürerek
Batılı güçlerin sömürüsüne açık, uysal ve onlara biat eden bir
ılımlı İslam modeli yaratma eğilimindeydi. Bu proje
bağlamında, kendi düşüncelerine göre Türkiye örnek ülke
seçilmişti. Obama yönetimi Türkiyede toplumsal huzuru ve birliği
bozucu, ülkeyi zayıflatıcı nitelikteki bu sakat görüşten
vazgeçmelidir. Zira, Türkiye ancak laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti
olarak halkına yararlı olabilir ve böyle bir yönetim modeliyle Avrupa
Birliği içinde yer alabilir.
Obamanın
biraz önce sözünü ettiğim seçim bildirgesindeki ifadeler ciddi bir
değerlendirmenin ürünü ise Amerikanın yeni yönetiminin Türkiye'nin
bu meşru ve makul önerilerine olumlu bakacağı umudundayız.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere her yıl nisan ayı
yaklaşırken Türk-Amerikan ilişkileri bir sınavdan geçer.
Amerikadaki Ermeni lobisi, Ermenistanın da desteğiyle, bir taraftan
devlet başkanına Türklerin soykırım yapmış
olduklarını telaffuz ettiren yazılı bir açıklama
yaptırmak, diğer taraftan da Kongreye Osmanlı Devletinin ve
Türkiye Cumhuriyetinin Ermenilere karşı soykırım suçunu
işlediklerini içeren bir kararı kabul ettirmek için yoğun bir
faaliyet içine girer. Sayın Dışişleri Bakanı Babacan
her ne kadar evvelsi gün Münihte yapmış olduğu bir
açıklamayla, Ermenistanla görüşmelerde ilişkilerin
normalleşmesi doğrultusunda mesafe
alındığını ve sürecin iyi işlediğini belirtmiş
ise de gelişmeler, değerli arkadaşlarım, Ermeni lobisinin
bu yıl da geçmiş yıllardaki girişimlerini Washingtonda
aynen sürdürmeyi öngördüklerini gösteriyor. Yani Ermenistan tarafı
müzakerelerde Ermenistan Anayasasından Doğu Anadolu üzerindeki hak
iddia eden ifadeleri çıkarmadan ve Türk-Ermenistan
sınırlarını çizen Kars Anlaşmasını
tanımadan Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişki
kurulmasında ve Türkiye'nin sınır kapılarını
açmasında ısrar ederken, aynı zamanda Amerikan Kongresi nezdinde
de Türkiyeyi soykırımla suçlayıcı girişimlerden
vazgeçmeyi düşünmüyor.
Özellikle
Davosta Başbakan Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı
Peres arasında cereyan eden olaydan sonra, Amerikadaki Yahudi lobisinin
geleneksel desteğini Türkiyeden çekeceği yolundaki
değerlendirmeler, Ermeni diasporasını sözde soykırım
kararına geçirmek için en uygun şartların
oluşturulduğuna ve bu fırsatın heba edilmemesine
inandırmış görünüyor.
Son seçimlerde,
değerli arkadaşlarım, Amerikanın başına demokrat
bir başkan gelmiştir. Kongrenin her iki kanadında da yani hem
Temsilciler Meclisinde hem de Senatoda demokratlar çoğunluktadır.
Böyle bir durumda Başkan Obama Kongreye, NATO müttefikimiz Türkiyeyle
ilişkilerimiz kritik önemdedir, özellikle Orta Doğuda
karşılaştığımız sorunlar ulusal çıkarlarımız
açısından bu müttefikimizle ilişkilerimizi ve iş birliğimizi
incitmeden sürdürmemiz gerekiyor yolunda bir mesaj verirse Ermeni
iddialarını içeren karar tasarılarının Kongrede kabul
edilme şansı sıfıra düşer. Bush döneminde bu mümkün
değildi çünkü cumhuriyetçi Bush Kongrede çoğunluğa sahip
olmadığı gibi prestije de sahip değildi. Bugün ise tamamen
değişik bir tabloyla karşı karşıyayız.
Peki, Başkan
Obama Kongreye böyle bir mesaj verir mi? Vermesi için çok neden mevcut. Şu
anda Obama yönetiminin önünde son derece önemli, yakıcı sorunlar var:
Iraktan istikrarı bozmadan bir miktar asker çekme sorunu; Afganistanda
çıkmaza girmiş bir savaş; İran sorunu; Karadeniz ve Kafkas
bölgesini özel çıkar alanı olarak ilan eden ve Amerikaya meydan
okuyan bir Rusya; Pakistanın kuzeyinde Amerikanın askerî
müdahalesine yol açabilecek, her an patlak verebilecek bir kriz ve Orta
Doğudaki tüm krizlerin anası Filistin sorunu.
Değerli
milletvekilleri, çok geniş bir coğrafyaya yayılan tüm bu
çatışma ve sorunları bir bütün olarak ele
aldığınızda, Avrupada ve Orta Doğuda bu sorunlarla
Türkiye gibi yakın çıkar ilişkisi olan başka bir devlet
yoktur. Yine tümcel bir perspektiften bakarsak, bu coğrafyada bu ihtilaf
ve çatışmaların çoğunluğunu belli ölçülerde
etkileyebilecek Türkiye'den başka bir devlet de mevcut değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Bu bakımdan, ben, yeni Amerika
Başkanının, uluslararası dengelerin merkezinde bir konuma
sahip olan Türkiye'yle ilişkilerini marjinal bir iç politika meselesi için
bozmayı göze alabileceği kanısında değilim, yeter ki
Türkiye'nin siyasi liderleri ülkemizin izah ettiğim bu gücünü
kavrasınlar ve akılcı, gerçekçi, sağduyulu ve profesyonel
bir dış politikayı uygulayabilsinler ve Washingtona
dış siyasette mütekabiliyetin esas olduğunu ve Türkiye'nin
çıkarlarına zarar vereceği ve tarihsel onurunu zedeleyeceği
bir davranışın karşılık görebileceğini en
münasip diplomatik fakat etkili bir lisanla anlatabilsinler.
Değerli
arkadaşlarım, biz CHP olarak tezkereye bu görüşlerle onay
verdiğimizi belirtiyorum ve Yüce Meclise de saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Elekdağ.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Selahattin
Demirtaş.
Buyurun
Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Hükûmetin Somali Aden
Körfezine Türk askeri göndermesiyle ilgili tezkeresi üzerinde Demokratik
Toplum Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlayarak başlamak
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, müsaade ederseniz, konunun birkaç değişik
boyutuna dikkat çekmek istiyorum. Öncelikle, Somalide, Aden Körfezinde
yaşanan durumun hiçbir şekilde hoş görülemeyeceğini,
uluslararası ve ulusal hiçbir toplumda da kabul görmesinin mümkün
olmadığını ifade ederek başlamak istiyorum. Birazdan
yapacağım değerlendirmelerde en azından olayın bu
boyutunu görmezden gelmediğimizi, bu boyutunu en azından peşinen
mahkûm ettiğimizi ifade etmek için belirttim.
Değerli
arkadaşlar, Afrikada, Somalide, Ruandada, Nijeryada, Etiyopyada, o
bölgenin tamamında yaşanan yoksulluğun, açlığın,
o ülkelerin, o toplumların şu anda içinde bulunduğu durumun
neden kaynaklandığını tespit etmeden, bugün orada yaşanan
korsanlık veya soygun veya gasp olaylarını açıklamak veya
anlamak da mümkün değildir.
Şimdi, evet,
Türkiye uluslararası dengeler, konjonktür açısından kendisini de
doğrudan ilgilendiren bir konu olması vesilesiyle oraya asker
gönderiyor ve görünen o ki, bugün buradan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
onayıyla Türk askeri oraya gidecek.
Değerli
arkadaşlar, kimlerle birlikte görev yapacak orada? Bugün, Somalili
korsanların, Somali halkında, Somali toplumunda sektör hâline
gelmiş bu korsanlık meselesinin ortaya çıkma nedeni olan
ülkelerle birlikte orada görev yapacaklar. Hiçbir toplum, hiçbir halk, hiçbir
ülke kendiliğinden, dış müdahale olmaksızın, bu
derece, emperyal, sömürgeci politikalar olmaksızın bu kadar
yoksullaştırılamazdı. Yüz yıldır Afrikanın
zenginlikleri Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, sonradan da ABDnin
müdâhalâtıyla birlikte sömürülüyorlar. Bugünkü yoksulluğun temel
nedeni bu emperyal sömürgeci politikalardır. Yoksa, Somalililer,
Afrikalılar, tarihten beri, o topraklarda var olduğundan beri aç
değillerdi, yoksul değillerdi. Bu durumun tespiti yapılmadan, en
azından oradaki toplumun hakkı verilmeden, peşinen, oradaki
insanlar işte, birtakım balıkçılık vesaire
işlerle uğraşıyorlardı, ama baktılar ki, bu
iş kârlı değil, korsanlık daha kârlı bir iş.
Dolayısıyla Korsanlık yapalım. dediler ve
uluslararası toplumu, uluslararası ticareti tehlikeye attılar.
Bu nedenle de bizim medeni toplumlar olarak gidip onlara haddini bildirmemiz
gerekir yaklaşımı son derece yüzeysel, basit bir
yaklaşımdır. Oradaki toplumlara, orada yaşanan acı
tarihe, trajediye hakarettir en azından.
Ruandada, çok
kısa bir süre içerisinde, değerli arkadaşlar, yüz gün içinde,
sadece yüz gün içinde 800 bin insan öldürüldü. Yüz gün içinde 800 bin insan
Tutsilerle Hutular arasındaki iç savaştan, katliamdan kaynaklı
Neydi bunun nedeni? Elbette ki birinci nedeni yoksulluk, açlık, yine
sömürgeci politikalardan kaynaklı ve bir diğeri, Belçikanın
orada uyguladığı ayrımcı politikalar, iki halkı
birbirine kırdıran politikaları idi.
Şimdi, yüz
gün içerisinde 800 bin insan orada katledilirken, birbirini öldürürken Türkiye
Büyük Millet Meclisine şöyle bir tezkere geldi mi Birleşmiş
Milletler kararıyla: Ya kardeşim, orada 800 bin insan birbirini
öldürüyor. Olay bu kadar vahim, soykırıma dönüşmüş durumda.
Birleşmiş Milletler karar aldı, oraya müdahale edilmesi
gerekiyor. Tezkere gelsin Meclise, hadi hep birlikte, uluslararası toplum
olarak gidelim, oradaki katliamı durduralım. diye bir tezkere geldi
mi? Hatırlıyor musunuz böyle bir şeyi 1994 yılında,
değerli arkadaşlar? Gelmedi, gelmez de. Çünkü, orada onun
yaşanması gerekiyordu, onun yaşanması
planlanmıştı. Bugün oraya savaş gücünü gönderen emperyal
güçler tarafından zaten bu planlanmıştı.
Aynı
Birleşmiş Milletler ve aynı uluslararası güçler Somali iç
savaşı sırasında da farklı bir tavır
sergilemediler. Amerika Birleşik Devletleri orada kendince
başarısızlıkla sonuçlanan bir girişimden sonra geri
çıktı. Benden önceki konuşmacı arkadaşlar da dikkat
çektiler. Somalideki petrol rezervlerinin üçte 2si Amerikan yanlısı
hükûmet devrilmeden önce dört büyük Amerikan şirketine devredilmişti
zaten ve Somalide iç savaş yaşandığında yine
uluslararası güçler, Birleşmiş Milletler sadece oradaki
açlığı kendince gidermeye, oradaki yoksulluğu gidermeye
çalışıyordu. Nijeryada da benzer durum
yaşandığında farklı değildi, Angolada da iç
savaş yaşandığında durum farklı değildi.
Bütün bu iç
savaşların çıkış nedeni, toplumların orada
birbirini katliamdan, soykırımdan geçirme nedenlerini, o siyasal
ortamı, o sosyolojik ortamı hazırlayan şey de bu emperyal
güçlerin oradaki politikaları, yüz yıl öncesine dayanan sömürgeci
anlayışlarıydı. Afrikanın zenginliği yüz
yıldır, bugün Somalili korsanlar tarafından soyulan gemilerle
Avrupaya ve Amerikaya taşındı. Bugün Amerikadaki
zenginliğin, Avrupadaki zenginliğin önemli bir kısmı
sömürgeci politikaları nedeniyle elde etmiş olduğu zenginliktir.
Tabii ki -buradan yine ilk cümleme atıf yapıyorum- bu hiçbir
şekilde Somalili korsanların orada gemi kaçırmalarını,
insan kaçırmalarını ve soygun yapmalarını haklı
çıkarmaz.
Ancak
değerli arkadaşlar, eğer Somalide bu mesele sadece birkaç
korsanın yapmış olduğu hukuk dışı bir
iş olmaktan çıkıp Somali toplumunun da bir halk olarak neredeyse
içinde yer aldığı bir sektöre dönüşmüşse bunun
tarihsel, sosyolojik nedenleri vardır ve bugün, uluslararası büyük
şirketlerin ticari çıkarları tehdit altında, tehlike
altında diye askerî güç gönderilmesi gündemdeyse meseleye biraz da buradan
bakmamız gerekir. Yani Türk askeri kimlerle birlikte, orada kime karşı
görev yapacak? Bu kritik bir noktadır değerli arkadaşlar.
Elbette ki Türkiye Büyük Millet Meclisinden bu tezkere geçecek, Türk askeri
oraya gidecek, umut ediyoruz ki kazasız belasız da geri dönecekler
ama isterdim ki meselenin bu yönü burada tartışılmadan, burada
dile getirilmeden bu tezkere buradan geçmesin.
Yine,
değerli arkadaşlar, uluslararası askerî bir güç -tezkerede de
belirtildiği üzere- orada adli görev yapacak şekilde, aynı
zamanda, yetkilendirilmiş olacak. Nedir buradan kastedilen? Yani korsan
saldırısı olduğunda, denizde takip edebilecek, yakalama
yapabilecek, gözaltına alacak ve yargılama yapılabilmesi için
gemiye çıkan -ki muhtemelen çıktıkları gemi Türk gemisi de
olmayacak, Amerikan gemisi olacak- adli mercilere teslim edilecek, onlar da
gemide bulunup yargılayacaklar, cezası neyse verecekler.
Bakın,
şimdi bir örneği hatırlatmak istiyorum, uluslararası haber
ajansları geçmişlerdi bu haberi: Fransızlar öylesine öfkeliler
ki gemi kaçıran Somalili korsanları kafesin içerisine koydular.
Haberin veriliş tarzına dikkat edin değerli arkadaşlar:
Fransızlar öylesine öfkeliler ki yani burada Hafifletici neden var.
demek istiyorlar- o kadar öfkeliler ki Somalili korsanları kafesin
içerisine koydular yani hayvan muamelesi yaptılar; bunu normal
gösteriyorlar.
Şimdi, Türk
askeri gidecek oraya, yakalama işlemini yapacak ve bunlar,
Guantanamodakine benzer uygulamaları yapsınlar diye onlara teslim
edecek. Kimi? Bunların aç bıraktığı, bunların
yoksullaştırdığı ve bunların bu hâle
düşürdüğü Somalili insanları. Meselenin bu yönünü
tartışmamız gerekir değerli arkadaşlar. Yani yine,
bütün bunlar Somalili insanlara korsanlık yapma hakkı vermez ama
bunlar yaşanacak, orada insan hakları açısından trajediler
yaşanacak çünkü uluslararası sermayenin bir tek dini vardır; o
da paradır, vicdanı da paradır, imanı da paradır.
Bunun dışında Somalililer kafese mi konmuş? Üstünkörü bir
yargılamayla, bilmem ömür boyu hapse mi mahkûm edilmiş? Bunlar
onların derdi değil değerli arkadaşlar ya da Ruandada 800
bin kişi birbirini katletmiş onların derdi değil,
uluslararası şirketlerin işleri tıkır tıkır
yürüsündür dertleri.
Bu nedenle,
değerli arkadaşlar, Türk askerinin kendi sorumluluğunun
olmadığını, Türkiye'nin orada yaşanan insanlık
trajedisinde payının olmadığını ama bu vesileyle
dâhil edilmeye çalışıldığını ve dâhil olacağını,
bundan sonra orada yaşanacak trajedinin parçası hâline
getirileceğini, en azından tartışmaların bu yönlü
yürütüleceğini hatırlatmak istiyorum. ABDnin veya Avrupalı
güçlerin insan hakları anlayışı kendi ulusal
sınırları içerisinde geçerlidir. Hatta ABDde bu bile yoktur,
kendi ulusal sınırlarında dahi bu yoktur. Dolayısıyla
Somali karasularında, Aden Körfezinde yakalanan korsanlara nasıl
muamele yapılacağı, nasıl yargılanacakları,
sonuçta nasıl cezalara çarptırılacağı bir
muammadır ve Türkiye de bu gücün içinde yer almış olacak.
Yine tezkereden
anladığımız kadarıyla yetkiler sadece denizde olacak.
Korsanlar geldi, diyelim ki Türk askerinin görev yaptığı bir
gemiye de saldırdı, korsan bu sonuçta yani orada o da kendi
işini, mücadelesini yürütüyor kendince. Geldi saldırdı, Allah
korusun istemediğimiz sonuçlar da çıktı ve korsanlar kaçtı,
kendi karasına, toprağına ulaştı; hiçbir şey
yapamayacağız, kimse hiçbir şey yapamayacak. Yetkiler denizle,
deniz sınırları dâhilinde geçerlidir. Peki, bunun Türkiye
kamuoyundaki karşılığı ve tepkisi, etkisi ne olacak?
Türkiye asker göndermiş oraya, saldırı olmuş yani ortaya
vahim şeyler de çıkabilir, kestiremiyoruz. Bir bataklığa
doğru gidiyoruz. Yani orada ne olduğunu, nasıl durumla
karşılaşacağımızı şu anda kestirmek
bile mümkün değil; olası bir durumdan söz ediyorum. Hiçbir şey
yapamayacak, hiçbir deniz gücü, orada bulunan uluslararası güç -Türk gücü
dâhil- hiçbir şey yapamayacak. Bu insanlar kendi kara topraklarına
ulaştıkları anda yetkimiz olmayacak. Bunun Türkiye kamuoyunda
yaratacağı etkiyi, tesiri Hükûmetin ve Meclisin iyi hesap etmiş
olması gerekiyor.
Şimdi,
Birleşmiş Milletler karar aldı. Korsanlar orada ticaret
gemilerine rahat vermiyorlar. Elbette ki ben bütün ticaret gemilerini veya
ticaret adamlarını, işverenleri burada zan altında
bırakmak istemiyorum, elbette ki kendince çalışan, iş yapan
onlarca yüzlerce iş adamı da vardır. Ama en nihayetinde
uluslararası bir ticaret zinciridir; ABDnin, Avrupanın emperyal
çıkarlarıyla doğrudan ilintilidir, BMnin bu konudaki
hassasiyeti de bundan kaynaklıdır. Yoksa aynı
Birleşmiş Milletler, Bosnada katliam yaşanırken bu kadar
duyarlı davranabildi mi? Yani Somalide şu anda korsanların
yaptıklarıyla Bosnada Sırpların
yaptığını kıyasladığımızda
Birleşmiş Milletlerin şu andaki tavrı, Türkiyeden en
azından kararla asker isteme tavrı çok mu haklı, çok mu
makuldür? Hiç tartışmadan, hiç olayı deşmeden
geçiştirilebilecek bir konu mudur? Filistinde Gazzede yaşananlar,
bunlar Birleşmiş Milletlerin bilgisi dâhilinde değil midir? Bu
konuyla ilgili uluslararası toplum, bu uluslararası duyarlı
toplum neden harekete geçmiyor değerli arkadaşlar?
Bunların
hepsi Türkiye tarafından tartışılmak durumundadır.
Çünkü Türkiye toplumu, meseleye buradan bakar. Eğer Türkiye toplumu meseleye
buradan bakıyorsa Hükûmeti de, Meclisi de buradan bakmak zorundadır.
Eğer burada halkın iradesi temsil ediliyorsa sokaktaki
insanımız böyle düşünmüyor, size oy veren de, bize oy veren de
böyle düşünmüyor. Dolayısıyla, bence, bugün burada halkın
iradesi dışında, halkın talebi, istemi
dışında bir karar alınıyor, bir işlem
yapılıyor. Bizim yapmamız gereken, elbette ki
-Birleşmiş Milletler nezdinde şimdi Güvenlik Konseyi üyesiyiz-
NATO içerisinde etkili mi olmak istiyoruz, Birleşmiş Milletler
içerisinde etkili mi olmak istiyoruz, Başbakanın o diplomatik
tavrıyla onlara haddini bildirmeliyiz one minute demeliyiz,
Kardeşim, ne oluyor? Siz yaptınız bunları, bunların
sorumlusu sizsiniz. diyebilmeliyiz. Madem Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi üyesiyiz, bunların emperyal politikalarını
sorgulayan bir noktada olmak zorundadır Türkiye. Eğer halkın
iradesini ve halkın duygularını kendi uluslararası
politikasında kullanmak istiyorsa Türkiye'nin tavrı bu
olmalıdır. Bunun dışındaki herhangi bir tavır
gerçekleri gizleme, gerçekleri örtbas etme, reel politik davranma, günü
kurtarma, büyük dediğimiz devletlerin büyüklüklerini kabul etme,
Türkiye'nin bu konudaki pasif duruşunu kabul etme veya en azından
bunu onaylama, onama politikası dışında başka bir
şey olmaz.
Değerli
arkadaşlar, bu gerekçelerle, açıklamaya, izah etmeye
çalıştığım gerekçelerle, biz, Türkiye'nin bu oyunun
içerisinde yer almasını doğru bulmuyoruz. Türkiye eğer
uluslararası alanda etkili bir güç, etkili bir ses olmak istiyorsa ezilen
halklardan yana tavır koymalıdır, sömürülen halklardan yana
tavır koymalıdır ve tavrını emperyal güçlere
karşı koymalıdır. Bu ülkelerin politikalarını
teşhir eden, deşifre eden bir tutum içerisinde olmalıdır.
Türkiye toplumu böylesi politikaları destekler, bedeli neyse de Türkiye
toplumu, 72 milyon insan bunun bedelini öder. Zaten bedel ödüyoruz, IMFyle,
Dünya Bankasıyla, ABDyle, İsrail sermayesiyle, Yahudi sermayesiyle
zaten Türkiye toplumuna bedel ödetiliyor. Yani bunlarla iyi geçindik diye
müreffeh bir ülke miyiz? Zaten yoksulluk, işsizlik, açlık diz boyu bu
ülkede, bari onurumuzla aç kalalım. En azından, Türkiye, dünyaya
örnek olacaksa, dünyanın ezilen mazlum halklarına örnek olacaksa, bu
yönüyle örnek olmalı, öncülük etmelidir.
Değerli
arkadaşlar, bu vesileyle bu konudaki görüşlerimizi paylaşmak
istedim. Demokratik Toplum Partisi olarak, bu düşüncelerin, Türkiye Büyük
Millet Meclisinden, en azından bu ülkelerin de duyabileceği,
anlayabileceği şekilde çıkmasını istedim. Ben eminim
ki Meclis üyelerinin büyük bir kısmı da benzer düşüncelere
sahiptir, ama partilerinin politikası gereği belki oyunu farklı
kullanacaktır. Ancak bizim partimizin politikası da, bizim
düşüncemiz de bu yöndedir.
Değerli
arkadaşlar, biz, bu tezkereyi bu gerekçelerle doğru bulmuyoruz. Her
şeye rağmen, görevin, kazasız belasız
tamamlanmasını diliyoruz.
Tezkereye
hayır oyu vereceğimizi ifade ederek, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:17.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Başbakanlık
Tezkeresi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Hükûmet burada.
Şimdi söz
sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Kırıkkale Milletvekili Sayın Vahit Erdemde.
Buyurun
Sayın Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve
bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için Anayasanın 92nci maddesi
uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesi konusundaki prensip
kararı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Yüce Meclisi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, benden önceki konuşmacılar, özellikle MHP ve CHP
temsilcisi arkadaşlarım ve DTP temsilcisi bölgedeki ülkelerin
durumunu, tarihî geçmişini özetlediler, ben o konuları atlayarak
konuşmama devam edeceğim. Bu vesileyle içinde bulunduğumuz
21inci yüzyılın küresel tehdit algılaması ve
karşı tedbirler konusunda kısa bir değerlendirme yapmak
istiyorum.
21inci
yüzyıl geçen yüzyıla göre çok farklı bir güvenlik
yapısına sahiptir. Buna bağlı olarak da yeni ve farklı
bir savunma anlayışı ve sistemi gelişmiştir ve
gelişmektedir. Geçen yüzyılda tehditler,
ağırlıklı olarak ülkeler arası çatışma ve
gerginlikler veya bloklar arası gerginlikler veya çatışmalar
varsayımına göre değerlendirilmekte idi. Savunma sistemleri de
devletlerin veya blokların konvansiyonel orduları ve silah
sistemlerine dayanmaktaydı. Böylece, karşılıklı
caydırıcılık veya nispi olarak simetrik çatışma
söz konusu idi.
İçinde
bulunduğumuz çağın tehditleri geçen yüzyıla göre şekil
değiştirmiştir. İçinde bulunduğumuz dönemde asimetrik
ve önceden tahmin edilemeyen ve devamlı yenileri eklenen bir tehdit
çevresi ve yapısıyla karşı karşıya bulunuyoruz.
Terörizm, bölgesel ve etnik çatışmalar, kitle imha
silahlarının yayılması, illegal silah ve insan ticareti,
bilgisayar sistemlerine elektronik saldırı, enerji güvenliği ve
son yıllarda karşılaşılan korsanlık, deniz haydutluğu
bugün karşılaştığımız belli başlı
tehditlerdir. Yarın ne gibi yeni tehditlerle
karşılaşılacağını şimdiden tahmin etmek
de mümkün değildir.
Bu yeni tehdit
yapısı ülkelerin savunma sistemlerinin ve ordularının
yeniden yapılandırılması sürecini de başlatmıştır.
Pek çok ülke, silahlı kuvvetlerini, ülke savunması yanında ülke
ötesi tehditleri de karşılayacak şekilde
yapılandırmışlardır ve bu yöndeki yapısal
değişim çalışmaları devam etmektedir. Nitekim, Türkiye
de 1990lı yıllardan itibaren pek çok uluslararası, özellikle
NATO operasyonlarında yer almaktadır. Balkanlarda Bosna-Hersek ve
Kosova, Afganistan başta olmak üzere, Türkiye, NATOnun tüm
sınır ve alan dışı operasyonlarında yer
almıştır.
Çağımızda
bu tehditlerin hiçbirinin hiçbir ülke tarafından tek başına
karşılanması mümkün görülmemektedir. Bu gerçekten hareketle
ülkeler ve savunma kurumları arası iş birliği
geliştirilmekte ve gittikçe yoğunluk kazanmaktadır. Nitekim,
NATO da bu gerekçeden hareketle bir taraftan yeni üyelerle genişleme
politikası uygularken bir yandan da iş birliği ve ortaklık
politikaları çerçevesinde ilişkilerini Avustralya, Japonya ve Güney
Koreye kadar uzatmıştır.
Bu bağlamda
uluslararası ilişkiler, istihbarat paylaşımı,
dayanışma büyük önem taşımaktadır. Tabii, bu
ilişkilerde, bu dayanışmada Amerika Birleşik Devletlerinin
yeri son derece önemlidir. Sayın Elekdağ bu konulara da değindi.
Ben de müsaadelerinizle, birkaç husus üzerinde duracağım.
Biz, üç
arkadaş, NATOnun Savunma Güvenlik Komisyonu toplantısı
dolayısıyla Amerika Birleşik Devletlerindeydik. Ben dün
akşam geldim. Geçtiğimiz dönem, maalesef, dünya politikası ve
Amerika açısından çok kabul edilebilir, hoş görülebilir bir
manzara arz etmemektedir. Yeni Amerikan yönetimi de bu durumun
farkındadır, Amerikan kamuoyu da geçmiş dönemden son derece
rahatsızdır. Bizim aldığımız intiba: Yeni
yönetim, uluslararası ilişkilere, çok taraflılığa,
müzakereye, diplomasiye ve dostlarla, dostlarıyla, Amerika Birleşik
Devletlerinin dostlarıyla, Avrupa Birliğiyle ve NATO ittifakı
ülkelerle yakın iş birliği yapacağı hususunda net
ifadelerle bu konuda bize beyanlarda bulundular.
Tabii, yeni
dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinin daha iyi olacağına ben
şahsen inanıyorum. Burada önemli problem, Ermeni soykırım
meselesi, Ermeni iddiaları 1915le ilgili olarak. Tabii, yeni
Cumhurbaşkanı Başkan Obama ve Amerikan Kongresi
Başkanı Nancy Pelosi bu konularda, maalesef, seçim
kampanyalarında angajmanda bulunmuş durumdalar ve Biden, zaten
Türkiyeye karşı son derece antipatiyle bakan bir başkan
yardımcısı. Fakat, bütün bunlara rağmen Türkiye'nin
bölgedeki stratejik önemi, Türk-Amerikan ilişkilerinin
karşılıklı menfaate dayanması ve Ermenistan
Hükûmetiyle Türk Hükûmetinin belirli seviyede görüşmelerde bulunması...
Böyle bir kararın akıl dışı olduğu hususunda
Amerika yönetiminin de farkına varacağını
düşünmekteyiz.
Ben burada bir
hususa da değineceğim. Tabii, amacım değerli
konuşmacıları irdelemek değil. Değerli büyükelçi
Şükrü Elekdağ son derece saygı duyduğumuz tecrübeli bir
devlet adamı, Amerikadan istekler hususunda NATO
Anlaşmasının 5inci maddesinin PKK konusunda işletilmesi
gibi bir hususa değindi. Bu konuya ben müsaadelerinizle açıklık
getirmek durumundayım. NATO Anlaşmasının 5inci maddesine
göre -Washington Anlaşmasının 5inci maddesi- müttefiklerden
birine yapılan saldırı tüm ittifak ülkelerine
yapılmış kabul edilir, Afganistan misali. Fakat bu maddenin
işletilmesi demek, yirmi sekiz NATO üyesi ülkenin -katılanları
tabii- silahlı kuvvetlerinin Türkiyede operasyon yapması demek.
Tabii bunu Türkiye'nin kabul etmesinin doğru olmayacağı
kanaatindeyim ama Şükrü Elekdağa şu bakımdan belki
katılmam mümkün: 5inci maddenin bu manada işletilmesi değil ama
biz müttefiklerden ve NATO üyesi dostlarımızdan beklediğimiz çok
ciddi istihbarat paylaşımı, silah, araç-gereç desteğinin
varsa kesilmesi, terörizmle ilgili tüm kaynakların ilgili devletler
tarafından kontrol altına alınması gibi çok önemli
konularda iş birliğinin yapılması tabiidir.
Değerli
milletvekilleri, korsanlık ve silahlı soygun eylemleri, arkadaşların
ve Sayın Bakanımızın da ifade ettiği gibi, son dönemde
gelişen bir tehdit biçimi ve uluslararası güvenlik meselesi hâline
gelmiştir. Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap
Denizi ve bölgelerinde son dönemde yaşanan korsanlık ve silahlı
soygun eylemleri uluslararası ticareti ve deniz
taşımacılığını etkileyen boyutlara
erişmiştir. Ayrıca, Somali ve Afrika ülkelerine yapılan
insani yardımları da bu eylemler olumsuz yönde etkilemektedir. Söz
konusu bölgede korsanlık faaliyetleri 2008 yılında 2 katına
çıkmıştır. Bugüne kadar bölgede beş yüze yakın
korsanlık ve silahlı soygun vakası
yaşanmıştır. 2008 yılında bölgede korsanlık
olayları 2 misline çıkmış ve altmış gemiye
saldırı yapılmıştır. Bunlar arasında Türk
gemileri ve denizciler de yer almaktadır. Korsanlar giderek artan
miktarlarda milyonlarca dolar talep etmektedirler. Ayrıca, korsanlar,
deniz haydutları uluslararası terörizmin de bir ajanı olma
potansiyeline sahiptirler. Şu anda değiller ama ileride olabilirler.
Elde edilen kaynakların silah kaçakçılığı ve terörizmi
besleme gibi alanlara kayma ihtimali de mevcuttur.
Yıllık
küresel ticaretin yüzde 20sinin cereyan ettiği ve 25 bin civarında
ticari geminin geçtiği bu alan uluslararası ticaret güvenliğinin
sağlanması için öncelikli bir durum arz eder hâle gelmiştir. Bu
sebeple Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bölgede
uluslararası güvenliğin oluşturulması için bir seri
kararlar almıştır. 2008 yılında alınan beş
karar ile birlikte 1988 tarihli Deniz Seyir Güvenliğine Karşı
Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşmenin
korsanlık ve silahlı soygunla mücadelenin uluslararası hukuki
çerçevesini oluşturduğu kabul edilmektedir. Yani Birleşmiş
Milletler, ülkelerin bu bölgede askerî unsur bulundurma yetkisiyle ilgili
hukuki çerçeveyi, uluslararası meşruiyeti oluşturmuş
bulunmaktadır.
Bu hukuki
çerçeveye dayanarak Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Çin
Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralya bölgede askerî
gemi bulundurmaktadır. Ayrıca Avrupa Birliği 8/10/2008 tarihinde
bölgede Atalanta adı altında bir deniz operasyonu
başlatmıştır. Bu operasyona da Avrupa Birliğine üye
pek çok ülke iştirak etmektedir.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 2008 yılında alınan
kararlar arasında yer alan 1851 sayılı Karar, imkânı olan
ülkelere korsanlık ve silahlı soygunculukla mücadeleye aktif olarak
katılma çağrısında bulunmaktadır. Bu da
uluslararası meşruiyetin diğer bir yoludur.
Somali Geçici
Hükûmetinin rızası alınmak kaydıyla Somali kara
sularına girmek de dâhil, söz konusu Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararları operasyonu yapan ülkelere pek çok kolaylık
getirmekte ve yetki sağlamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
Somali Geçici Hükûmetinin rızasını almak için gerekli
başvuruyu 9/1/2009 tarihinde New Yorkta yapmış ve söz konusu
izin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de bilgilendirilmek
suretiyle 13/1/2009 tarihinde alınmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Hükûmetimiz, bu gelişmeler karşısında
Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak üzerimize düşen sorumluluğu ve
gereği yerine getirmek üzere görüşmekte olduğumuz Bakanlar
Kurulu prensip kararını gerekli izni almak üzere Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk etmiş bulunmaktadır. Prensip kararı çok
kapsamlı ve detaylı bir şekilde
hazırlanmıştır. Ben burada bazı temel noktalarına
değinmiş bulunuyorum. Ayrıca, kararda icra edilecek görevler net
bir şekilde yer almıştır. Görevlerin icrasından,
verilecek talimatlar çerçevesinde gemi komutanının sorumlu
olacağı da belirtilmektedir.
Müsaade
ederseniz, biraz da Türkiye sınır ötesi uluslararası
operasyonlara neden katılmalıdır? bunun üzerinde durmak
istiyorum. Sözlerimin başında ifade ettiğim gibi, küresel tehdit
çevresi yaklaşık son yirmi yıldır büyük bir değişim
ve yapısal gelişme göstermektedir. Eğer bu tehditler
zamanında ve yerinde karşılanmazsa bir gün onun bize gelmesi
kuvvetle muhtemeldir. Bu vesileyle, NATO Genel Sekreterinin zaman zaman NATO
Parlamenter Asamblesine hitabında -NATO Parlamenter Asamblesi üyeleri de
milletvekilleri aynı zamanda, kendi kamuoyları var- kendi
kamuoylarına, NATOnun Balkanlardan Hindukuş dağlarına
kadar geniş bir alana yayılmış operasyonu nasıl izah
edeceklerini sorduklarında Genel Sekreter şu argümanı ileriye
sürmüştür: Eğer biz Hindukuş dağlarına gitmezsek
Hindukuş dağları Avrupaya gelir, bize gelir.
Zannediyorum, bu
ifade bugünün tehditleri için geçerli genel bir prensibi
oluşturmaktadır. Yukarıda da ifade ettiğim gibi, bu derece
karmaşık, belirsiz, münferit, küresel ve bölgesel tehditler çok
sıkı bir uluslararası iş birliğini gerektirmektedir.
Türkiye Cumhuriyetinin de uluslararası camianın önemli bir üyesi
olarak bu iş birliğinin içinde olması tabiidir. Bu düşünce
çerçevesinde, dünya ticaret hacminin önemli bir bölümünün cereyan ettiği
bu bölgede ticaret güvenliğinin sağlanmasına katkıda
bulunmak, Türkiye'nin kendi ticari ve uluslararası menfaatini korumak,
Afrikaya ve bölgeye yapılan insani yardımın güvenliğinin
sağlanmasına katkıda bulunmak, uluslararası kurum ve
devletlerin yoğun bir şekilde var olduğu bu bölgede Türkiye'nin
de varlığını temin etmek gibi hususlar Bakanlar Kurulu
prensip kararının oylanması için yeterli sebepleri
oluşturmaktadır. Ayrıca, Türkiye'nin Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine büyük bir oy
çoğunluğuyla seçilmiş olmasında özellikle bölge ülkelerinin
-korsanlık olaylarının cereyan ettiği ülkelerin- büyük
desteğinin alındığı hepimiz tarafından
bilinmektedir.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Gemicikleri de koruyacak mı gemicikleri?
VAHİT ERDEM
(Devamla) Efendim?
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Gemicikleri de koruyacak mı?
VAHİT ERDEM
(Devamla) Tehdit olan her şeyi koruyacağız.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Onu bilelim de
BAŞKAN
Sayın Yıldız
VAHİT ERDEM
(Devamla) Bu yukarıda saydığım sebepler ve gerekçelerle
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının kararda zikredilen
bölgelerde görevlendirilmesi, gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından
belirlenecek esaslara göre yapılması için, Anayasanın 92nci
maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesini AK PARTİ Grubu
olarak destekliyoruz. Burada memnuniyetle ifade ediyorum ki diğer iki
parti grubu da bu kararı destekliyor çünkü küreselleşen tehditlere
karşı -sözlerimde de ifade ettiğim gibi- iş birliği
işin özünü teşkil ediyor. Tabii ki Türkiye bu iş birliğinin
dışında kalamaz.
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bölgede bu görevi, daha önce gittiği yerlerde
başarıyla yerine getirdiği gibi burada da yerine
getireceğinden şüphem yoktur. Buralarda herhangi bir zayiatın
olacağını zannetmiyorum. Sayın Demirtaş, işte
korsanlar gemilere saldırır, işte ölümler olursa şöyle
Efendim, oradaki, savaş gemisi, ticari gemi değil. En modern
silahlarla donatılmış, bütün radar sistemleri, gözetleme sistemi
ve istihbarat alışverişi bölgedeki tüm ülkelerle koordineli bir
şekilde yapılmaktadır. NATOnun Akdenizde aktif
davranış gücü var. Akdenizden geçen ve diğer bölgelerden gelen
bütün gemiler istihbarat paylaşımıyla takip edilmektedir. O
bakımdan, öyle, korsanların tekneleriyle veya ona benzer
şeylerle savaş gemilerine zarar vermesi tabii ki söz konusu olamaz
ancak silahsız ticari gemilere zarar vermeleri söz konusudur. Onu da zaten
biliyoruz; bölgede yaşanan olayları, korsanların gerek geminin
içindeki mürettebata ve gerek yüklere verdiği zararları.
Ayrı bir
önemli husus daha var gerekçede, unuttum belki söylemeyi. Eğer uluslararası
camia bu tedbirleri bu bölgede almasaydı büyük gemi batırmaları
da söz konusu olabilirdi, tankerleri. Tabii bu, binler mertebesinde tonlarca
petrol taşıyan tankerlerin batırılması veya tahrip
edilmesi bölgede müthiş bir çevresel etkiye de sebep olabilirdi. O
bakımdan bu operasyonun yerinde ve uluslararası camianın da bu
konuda yer almasının yerinde olduğunu, Türkiyenin de bu
kararının, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin de bu kararının
yerinde alındığını tekrar tekrar ifade etmek
istiyorum.
Bu vesileyle bu
kararın hayırlı olmasını diliyor, hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Şahıslar
adına ilk söz Çankırı Milletvekili Sayın Suat
Kınıklıoğluna aittir.
Buyurun Sayın
Kınıklıoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
dakika.
SUAT
KINIKLIOĞLU (Çankırı) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali karasuları ve Arap Denizinde
meydana gelen korsanlık ve deniz haydutluğuna karşı
oluşturulacak uluslararası bir güce bir Türk fırkateyninin
katılarak katkı vermesini sağlayan Başbakanlık
tezkeresi lehine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün bir öksürük
gelişti. O yüzden, konuşmamda sık sık öksürürsem
şimdiden sizlerden bu rahatsızlıktan dolayı özür diliyorum.
Aden Körfezi ve
Somali açıklarında ve Arap Denizinde meydana gelen bu olaylar uzakta
ve bizi ilgilendirmiyormuş gibi gözükse de aslında çok ciddi bir
güvenlik meselesidir ve bizi de yakından ilgilendirmektedir. Şu ana
kadar o bölgede 500e yakın soygun gerçekleştirilmiştir. 2008
sonu itibarıyla da 3 tane Türkiye bağlantılı gemi,
korsanlık ve deniz haydutluğundan doğrudan etkilenmiştir.
Bu gemiler Yasa Neslihan, Karagöl ve Bosphorus Prodigy isimli gemiler. Bununla
birlikte de 37 tane Türk denizcisi rehin alınmıştır.
Bazı Türk gemileri de son anda korsan saldırılarından
kurtulmayı başarmıştır. Dolayısıyla,
ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerine doğrudan etkisi olan bir konuyu
konuşuyoruz.
Somalide kamu düzeninin
sağlanamamış olması ve bunun getirdiği belirsizlikler
de uluslararası camianın bu konuyla doğrudan ve etkin bir
şekilde mücadele etmesine engel olmuştur.
2008
yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde bu konuyla
ilgili dört adet karar alınmıştır: 1816, 1838, 1844 ve
1846. Ocak 2009da da 1851 sayılı Kararı alınarak bu konuya
uluslararası meşruiyet kazandırılmıştır.
Geçmişte
sınırlı NATO operasyonları yapılmış ve
bazı münferit ülkelerin de bu konuyla baş etmek için
operasyonları gerçekleştirilmiştir. SNMG-2 isimli NATO
Operasyonuna da Türkiye Gökova Fırkateyniyle
katılmıştır. Ne var ki bu operasyon 12 Aralık 2008de
sona ererek şu anda geçerliliğini yitirmiştir. 8 Ocak 2009
tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde kabul edilen 1851
sayılı Karar CTF-151 isimli bir müşterek görev gücünün
kurulmasına olanak sağlamıştır. Korsanlık ve deniz
haydutluğuyla mücadeleye önem veren Hükûmetimiz, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi 1851 no.lu Karar çerçevesinde, uluslararası bir
temas grubunun üyesi olmuştur. Bu grupta 24 ülke yer almakta. NATO, Avrupa
Birliği, Afrika Birliği, Birleşmiş Milletler
Sekreteryası ve Uluslararası Denizcilik Örgütü gözlemci statüsünde
yer almaktadır. Temas grubunun 13-14 Ocak 2009 tarihinde sunduğu
rapora göre 2008de toplam 40 gemi kaçırılmıştır ve
şu anda hâlen korsanların elinde 11 adet gemi bulunmaktadır.
1 Ocak 2009
tarihinden bu yana Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde geçici üye
olarak yer alan ülkemiz, üyeliğin kendisine yüklediği görev ve
sorumluluğun bilincinde, uluslararası barış ve
istikrarı tehlikeye düşüren ve millî menfaatlerimizi de olumsuz
etkileyen korsanlık ve deniz haydutluğu ile mücadele etmek yönündeki
çabalara destek vererek uluslararası ve millî sorumlulukların
gereğini yerine getirecektir.
Bu vesileyle de
Cumhuriyet Halk Partisi temsilcisi Sayın Elekdağın Ermeni
meselesiyle ilgili sözlerine de açıklık getirmek istiyorum.
Geçmiş hafta, şahsım, Sayın Cüneyt Yüksel ve Sayın
Mithat Melenin de üyesi olduğu bir TBMM grubu olarak Amerikada bazı
temaslarda bulunduk. Gerçekten de Sayın Elekdağın
belirttiği gibi şu anda yeni yönetim nezdinde ve Kongrede, özellikle
Demokrat Partinin çoğunluğuna sahip olan Kongre ve Senatoda yeni bir
Ermeni tasarısının gündeme getirilmesiyle ilgili
hazırlıklar var. Tabii ki bunun sebebi, sadece her yıl gündeme
getirilmesi değil özellikle bu yıl seçimleri kazanan Başkan
Obama, Başkan Yardımcısı Joe Biden ve şu anda
Dışişleri Bakanlığına atanan Hillary
Clintonın seçim kampanyası esnasında vermiş olduğu
sözlü ve yazılı taahhütlerdir. Özellikle Başkan Obamanın
seçim kampanyası esnasında vermiş olduğu yazılı
taahhüt şu ana kadar hiçbir Amerikan başkanının
vermediği kadar açık ve sarih bir taahhüt. Dolayısıyla
heyetimizin Washingtonda yapmış olduğu temaslarda hem Kongre
üyeleri hem Senato hem yönetim hem Dışişleri
Bakanlığı hem de oradaki iki tane düşünce kuruluşuyla
yaptığımız toplantılarda, bu yıl özellikle 2007
yılından farklı olarak bir durumun söz konusu olduğunu
ifade ettik. Geçen yaz Sayın Cumhurbaşkanımızın
Ermenistana ziyaretle birlikte başlatmış olduğu ve
kamuoyunda futbol diplomasisi olarak bilinen ve temelde Türkiye ile
Ermenistan arasındaki bir normalleşme sürecine işaret eden ve
Hükûmetimizin proaktif dış siyasetinin önemli örneklerinden biri olan
bir hususu Amerikalı müttefiklerimize ve muhataplarımıza ifade
ettik.
Şunu
söyleyebiliriz ki konu Amerikan Kongresinde çok fazla bilinmemekle birlikte
konunun hassasiyeti, Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycanın konuya taraf ve
destek olması sebebiyle tabii ki müzakere sürecinin getirmiş
olduğu hassasiyetler ışığında kamuoyuna çok fazla
net bir şekilde yansıtılamadı. Fakat yakın bir zamanda
Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme sürecinin daha ileri
bir aşamaya gelmesi durumunda özellikle Amerika Birleşik
Devletlerindeki Kongre nezdinde gelebilecek bir Ermeni
tasarısının önlenebileceği kanaatindeyiz.
Türkiye her
hâlükârda 1915 olaylarını soykırım olarak
tanımlamayacaktır. Bunu Amerika Birleşik Devletlerinde
geçirilecek herhangi bir tasarı veya başka ülkelerde bu konudaki
eğilimler etkilemeyecektir. Türkiye, tarihiyle barışık,
tarihiyle yüzleşmeye ve onu anlamaya hazır, son yıllarda
geçirmiş olduğu önemli demokratikleşme ve saydamlaşma
çabaları içerisinde bu konuyu doğru analiz edebilecek olgunluk ve
demokratik olgunluk seviyesindedir.
Deniz
Kuvvetlerimizin bir fırkateyninin bölgeye gitmesine olanak sağlayacak
tezkerenin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kınıklıoğlu.
Şahıslar
adına İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi.
Buyurun
Sayın Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında Türk milliyetçiliği fikrini, vatan, millet ve bayrak
sevgisiyle yoğuran, o fikri bir siyasi medeniyet projesi hâline getiren,
dünyaya Ankara Kalesinin burçlarından bakıp Türkçe düşünen,
Türkçe konuşan, milliyetçi muhafazakârlığı
Anıttepe-Kocatepe hattıyla çizili Milliyetçi Hareket Partimizin
40ıncı kuruluş yılını kutlayarak
başlıyorum.
En büyük Türk
milliyetçisi Mustafa Kemali ve kurucumuz, başbuğumuz Alparslan
Türkeşi, şehitlerimizi minnetle, saygıyla ve rahmetle
anıyorum.
Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları
ve mücavir alanlarda görevlendirilmesiyle ilgili Hükûmet tezkeresi
hakkında görüşlerimizi belirteceğim.
Sözün
burasında, bir tabir üzerinde Meclisi bilgilendirmek istiyorum. Türkiyede
coğrafi isimler, coğrafi tanımlamalar, betimlemeler konusunda
Harita Genel Komutanlığının bilgi ve verileri esas
alınır. Sayın Bakan ve sayın Meclis üyelerimiz dikkat
ettilerse partimizin görüşlerini dile getiren benden önceki sözcümüz
Sayın Kürşat Atılgan Arap Denizi tabiri yerine Babülmendeb
tabirini kullandı. Aynı tabiri ısrarla ben de
kullanacağım.
Sayın
Bakanım, Harita Genel Komutanlığı size bağlı bir
kuruluştur. Devletin resmî kurumlarının,
kuruluşlarının yaptığı her tanımla
tanımlama, coğrafi isimleme bu tanımlamalara ve resmî
dokümanlara uygun olmak zorundadır. Bundan kısa bir müddet önce
Cumhurbaşkanlığı sitemizde bir ezbercilik
kolaycılığıyla İnternet sitesinden, Googledan indirilen
Kıbrısla ilgili bir haritanın
Cumhurbaşkanlığı sitesiyle ilgili ne gibi basında
malzeme yapıldığı konusunu takdirlerinize
bırakıyorum.
Ben size bir
şey hatırlatmak istiyorum: Lütfen ya Sayın
Başbakanımızın imzasıyla veya Millî Savunma
Bakanlığı olarak siz, bu konuda
bakanlıklarımızı, resmî kurum ve
kuruluşlarımızı, Harita Genel
Komutanlığının isimlendirdiği ve Türkçede yaygın
ve resmî isimlerle, tanımlamalarla adlandırmanızda fayda
umuyorum. Evet, belki bir Arap Denizi tabirinin kullanılmasının
önemli bir mahzuru yok ama bunun yanında, gerçekten, yabancı
İnternet sitelerinde, haritalarında maksatlı olarak belirtilen
bazı isimlerin, hazırcılık ve kolaycılık
adına resmî kurumlarımız tarafından alınması,
maalesef Türkiye açısından olumsuz sonuçlar yaratmakta. O nedenle,
ben, bu Arap Denizi sözcüğü yerine Babülmendep tabirinin
kullanılmasını bir kez daha sizlere hatırlatmakta fayda
görüyorum.
Değerli
milletvekilleri, şanlı ordumuz, gerek cumhuriyet döneminde gerekse
şanlı tarihimiz boyunca dünya coğrafyasının hemen her
alanında görev yapmış, sancak göstermiş bir ordudur. Ne
Aden Körfezi ve Somali kıyıları ne bir zamanların Türk gölü
olan Akdenizin her kıyısı ve ne de Türk Bayrağına
bakıp da çırpınan Karadenizin her köşesi Türk
donanmasının ve ay yıldızın yabancısı
değildir.
Türkiye,
uluslararası topluma askerî açıdan entegrasyonun ilk
adımlarını, 1950-1953 yılları arasında Kore
Savaşı sırasında, Birleşmiş Milletler Gücüne
dönüşümlü olarak, 15 bin askerle, kuvvet olarak bir tugayla katkı
vererek ve Korede bir kahramanlık destanı yazarak
atmıştır.
Soğuk
Savaş Döneminin ardından kitlesel tehditlerin yerini risk ve
belirsizliklere bırakmasıyla birlikte Somali, Arnavutluk,
Bosna-Hersek, Kosova, Afganistan ve Lübnanda meydana gelen olaylara
karşı oluşturulan uluslararası barış güçleri
içerisinde ülkemiz ve silahlı kuvvetlerimiz yer almıştır.
Somali ve
Afganistanda barış güçlerinin komutası tarafımızdan
yürütülmüştür. Makedonyada Zorunlu Hasat Operasyonu içinde yer
alınmıştır. Sudan ve Kongoda NATO lojistik faaliyetlerine
fiilen katılınmıştır. Baltık ülkelerinin hava
polisliği görevinde NATO Konseyi kararı çerçevesinde 2006
yılında görev yapılmıştır.
Askerî gözlem
misyonları kapsamında; Bosna-Hersek, Gürcistan-Abhazya, Filistin
Batı Şeriada El Halil kentinde, Kosovada, Doğu Timorda ve
Sudanda görev yapılmıştır. Türk bahriyesi bu paralelde
Arnavutlukta, Adriyatikte, Akdeniz görev grubunda başarıyla
görevleri yerine getirmiştir.
Silahlı
Kuvvetlerimiz her görev yaptığı yerde başarılı
olmuş, Türkün ve Türkiye'nin gücünü, kardeşliğini,
yardımseverliğini, adalet ve tarafsızlığını
tarihinden aldığı mirasla gittiği yerde örnek
olmuştur.
Bugün Aden
Körfezi, Somali kara suları, Babülmendep ve mücavir alanda ciddi bir
uluslararası güven sorunu yaşanmaktadır. 2008 yılı
itibarıyla 3ü Türk ticaret gemisi olmak üzere 30un üzerinde gemi rehin
alınmıştır ve milyonlarca dolarlık fidye ödenmiştir.
Aden Körfezi,
Somali kıyıları, Babülmendep ve mücavir alan konusunda bir
müddettir uluslar arasında çalışmalar
yapıldığı bilinmektedir. Bu çalışmalardan bir
tanesi, ülkelerin bazı donanma gemilerini o bölgeye göndermeleri
alternatifiydi.
Bir diğer
girişim ise Avrupa Birliğinin Atalanta Girişimi olmuştur.
Bu da farklı ülkelerin katıldığı savaş gemileri
topluluğu kurulması şeklinde bir projedir.
Üçüncü
girişim ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla
Birleşmiş Milletler çerçevesinde daha geniş bir
katılımla oluşacak bir deniz gücünün oluşturulmasıydı.
Türkiye bunlardan
üçüncüsünü tercih etmiştir başlangıçtan bu yana yani
Birleşmiş Milletler çerçevesinde yapılacak bir deniz gücünde
Türkiye'nin de yer alması esas alınmıştır. Türkiye tek
başına değil, oldukça çok sayıda ülkenin olacağı
bir deniz gücünün içinde yer alacak ve ilk etapta bir fırkateynle
katılacaktır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi konuyla ilişkisini biraz sonra
anlatacağım bazı yeni kavramları bilgilerinize sunmakta
yarar umuyorum. 1938 yılından itibaren zayıf ve
başarısız ülkeler kavramları, başta ABD olmak üzere,
millî güvenlik stratejilerine girmiştir.
2005
yılı Amerikan Başkanlık millî güvenlik direktifinde bu tip
ülkelerle yani zayıf ve başarısız ülkelerle ilgili
gelişmelerin önceden tahmin edilmesi, takibi, gelişmelere karşı
süratle ve etkin müdahaleler yapılması yer almıştır.
Bu meyanda 177 dünya ülkesi sosyal, ekonomik ve siyasal on iki kritere göre
puanlanarak taşıdıkları riske göre
sıralanmıştır. Taşıdıkları riske göre
ülkeler alarm veren ülkeler, uyarı veren ülkeler, istikrarı
sürdürebilir ülkeler ve dengeli ülkeler olmak üzere dört kategoride
toplanmıştır.
Konumuza geri
dönersek: İşte, Türk Deniz Kuvvetlerinin görevlendirileceği
coğrafyada dünyanın en riskli, alarm veren ülkeleri olarak Somali
1inci sırada ve Sudan 2nci sıradadır yani dünyanın en
riskli ve alarm veren ülkelerinin bulunduğu coğrafyaya gidilmektedir.
Bir bilgi için
sizlere sunayım: Bu 177 ülke arasında -belirlenen on iki kritere
göre- Türkiye uyarı veren ülke olarak 92nci sırada
bulunmaktadır.
Dengeli ülke
olarak en başlarda yer alan, en iyi durumdaki ülkeler ise genelde
İskandinav ülkeleri olup 1inci sırada Norveç vardır.
Deniz kuvvetleri
unsurlarımızın bu görev kapsamında yerine getireceği
hususlar şunlardır: Keşif ve karakol görevleri yapmak,
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
yaptığından şüphe duyulan ticaret gemilerini telsizle
sorgulamak, bayrak devletinin rızası hâlinde bu gemilere çıkmak,
geminin bayraksız olması durumunda uluslararası hukuk
kuralları çerçevesinde müdahalede bulunmak, ticaret gemilerine refakat ve
koruma sağlamak, korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra
eden kişilerin saldırısına uğrayan ticaret gemilerine
yardım etmek
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) -
korsan/deniz haydutları ve silahlı
soygun icra eden kişilerin kullandıkları deniz araçlarına
müdahale etmek, durdurmak, etkisiz hâle getirmek, el koymak ve bu amaçlarla
şartların gerektiği ölçüde güç kullanmak.
Bu tip görevler
daha artırılabilir. Bu tip görevler Türk Deniz Kuvvetlerimizin
eğitim ve tatbikatlarında sık sık
tekrarladığı kontrol-kontrobasyon görevlerinin benzeri
görevlerdir.
Biz Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak Türk bahriyesinin, tarihinde yabancı
olmadığı bu sularda görevini başarıyla yerine
getireceğinden, bayrağımızı gururla
dalgalandıracağından eminiz. Fırkateynimize ve
mürettebatı olan Barbarosun ahfadına şimdiden yolları
açık olsun diyoruz.
Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Sipahi.
Sayın
Pazarcı, 60ıncı maddeye göre pek kısa söz talebinde
bulunmuştur.
Buyurun
Sayın Pazarcı.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin
Pazarcının, tezkerede yer alan korsanlık/deniz
haydutluğu ifadelerine ilişkin açıklaması
HÜSEYİN
PAZARCI (Balıkesir) Çok teşekkürler Sayın Başkan.
Bana ayrılan
kısa süre içinde olabildiğince başka
konuşmacıların değinmediği ve uluslararası hukuk
ağırlıklı birkaç noktaya değinmek istiyorum: Birincisi:
Bu sunulan tezkerede korsanlık, çizgi, deniz haydutluğu ifadesi
kullanılmaktadır. Uluslararası hukukta ve bizim iç hukukumuzda
deniz haydutluğu ile korsanlık ayrı eylemleri
oluşturmaktadır, bazı farklılıkları vardır.
Korsanlık bir devletin yetkilendirmesi sonucu ganimet almasına da
müsaade edilen haydutların yaptığı eylemdir. Deniz
haydutluğu ise kişisel amaçlıdır. Burada bu iki terimin
bir arada kullanılması, uluslararası düzeyde bir kere
karışıklık yaratacaktır. Güvenlik Konseyi kararlarında
sadece ve sadece deniz haydutluğu terimleri
kullanılmıştır. İngilizcesini ve
Fransızcasını kontrol ettim, durum budur. Dolayısıyla
biz, Güvenlik Konseyi kararlarının verdiği yetkiyi aşar
gibi bir eylemde veyahut da bir tezkereyi sunma durumunda bulunuyoruz. Bunun
düzeltilmesinde yarar var. Üstelik korsanlık olayı artık bugün
uygulamasını kaybetmiştir. Kişiler eğer bir devlet
adına silahlı eylemde bulunurlarsa o bir uluslararası
saldırıdır ve dolayısıyla cevap hakkını,
silahlı mücadele hakkını daha geniş şekilde kullanma
olanağını tanıyacaktır bizim askerimize. Birinci
değineceğim nokta buydu. Bunu değerli Bakanlık
mensupları çok daha açabilecek şekilde de
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
İki dakikalık süre vermiştim ben size, normalde bir dakika
veriliyor, geri kalan kısımlarını da arkadaşlarla
konuşursanız sevinirim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Niye iki dakika olsun ki biraz daha zamanı uzatın.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Pazarcı.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz
Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı
Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara
Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe
Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve
Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve
Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek
Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasanın 92nci Maddesi
Uyarınca Hükûmete Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine Dair
Başbakanlık Tezkeresi (3/682) (Devam)
BAŞKAN
Evet, tezkereyle ilgili Sayın Bakan bir cümleyle bir düzeltme yapacak.
Buyurun
Sayın Bakan.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) Sayın Başkan,
önce şunu ifade edeyim: Biz de tariflerde aynen katılıyoruz
kendilerine, Sayın Pazarcının ifadesine. Yalnız, bizim
aldığımız yetki, herhangi bir boşluk
bırakmasın diye -İngilizce tabiriyle piracy, yani
korsanlığı ve armed robbery, çünkü orada yapılan
işin tarifi her zaman hukuki şeye oturmaz- daha geniş bir
yetkiyle silahlı kuvvetlerimiz gönderilsin diye. Yoksa bu tamamen millî
bir karardır, elbette uluslararası kararlara dayanmaktadır ama
yetkilendirme millî bir yetkilendirmedir. Daha geniş bir yetkilendirilme
olsun diye armed robbery ve piracyi beraber kapsayacak şekilde ifade
edilmiştir.
Benim
zatıalinize arzım şu: Tezkerenin gerekçe metninde, birinci
paragrafta 2 geminin serbest bırakıldığı ifade
edilmektedir. Benim konuşmamda da belirttiğim gibi 2 Şubatta
3üncü gemi de serbest bırakılmıştır. Bu bakımdan
maddi bir hata doğduğu ortada. Bu sebeple, bu gemilerden 2sinin
değil de 3ünün serbest bırakılacağının ifade
edilmesi uygun olacaktır diye bu şekilde oylanmasını
takdirlerinize arz ediyorum.
BAŞKAN
Evet, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, başlangıçta okutmuş olduğum tezkereyi
Hükûmetin bu ifade düzeltmesiyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 10 Şubat 2009 Salı
günkü birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim
konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 11 Şubat 2009 Çarşamba günkü birleşiminde
sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Tarihi:
10.2.2009
Danışma
Kurulunun 10 Şubat 2009 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına
sunulması uygun görülmüştür.
|
|
|
|
Köksal Toptan |
|
|
|
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi |
|
|
|
|
Başkanı
|
|
|
Nurettin
Canikli |
|
Hakkı Suha
Okay |
|
|
Adalet ve
Kalkınma Partisi |
|
Cumhuriyet Halk
Partisi |
|
|
Grubu
Başkanvekili |
|
Grubu
Başkanvekili |
|
|
Mehmet
Şandır |
|
Selahattin
Demirtaş |
|
|
Milliyetçi
Hareket Partisi |
|
Demokratik
Toplum Partisi |
|
|
Grubu
Başkanvekili |
|
Grubu
Başkanvekili |
Öneriler
Gündemin kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler
kısmında bulunan 328, 21, 67, 42, 26, 29, 310 ve 301 sıra
sayılı kanun tasarı ve teklifinin, bu kısmın
sırasıyla 3, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15 nci sıralarına
alınması ve diğer işlerin sırasının ise buna
göre teselsül ettirilmesi,
10 Şubat
2009 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında
yer alan işlerin görüşülmesi, 11 Şubat 2009 Çarşamba günkü
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi;
Genel Kurulun; 10
Şubat 2009 Salı günkü birleşimde 328 Sıra Sayılı
Kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 11 ve 12
Şubat 2009 Çarşamba ve Perşembe günlerindeki birleşimlerde
ise 14:00-20:00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesi Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
BAŞKAN
Danışma Kurulu önerisi üzerinde aleyhte söz talebi vardır.
Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Buyurun
Sayın Genç, süreniz on dakika.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Danışma Kurulunun aldığı karar üzerinde aleyhte söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
Danışma Kurulu kararında daha önce gündeme girmiş
yasaların sıraları değişiyor, çalışma
süreleri değişiyor ve sorulara cevap verilmesi ortadan
kaldırılıyor.
Değerli
milletvekilleri, geçen hafta, burada, gündem dışı bir
konuşmaya Hükûmetin verdiği cevapta Efendim, biz sorulara o kadar
cevap veriyoruz. denildi. Geçmişte bu kadar cevap verilmedi ama sorulara
doğru cevap verilmiyor.
Bakın,
mesela ben, geçen hafta cevaplandırılan iki üç tane sorumla ilgili
size bilgi vereyim: İhlas Holdingi niye TMSF kapsamına
almadınız? dedim. Bakan çıktı, burada Efendim, bu 252
kişiden 1 katrilyon 700 trilyon lira para toplamış ve biz bunu
almadık. dedi. Hâlbuki o kanun buradan geçti, alındı ama Tayyip
Beyin arkadaşı olduğu için Enver Bey, hemen son anda ikinci bir
tekriri müzakereyle geri çekildi. Şimdi, bana vatandaşlar geldi
Akyazı Kuzulukta kaplıca devre mülk sistemiyle veriliyor ve burada
biz üyeyiz, gidiyoruz devre mülk dolayısıyla. Her devre mülk
sahibinden 660 milyon lira alınıyor ve senede 7,9 trilyon lira ediyor
fakat gidiyoruz, usulsüzlükler yapılıyor. Dava açıyoruz -Cemil
Çiçekin de o devre mülkte bir yeri varmış, Adalet Bakanı iken
İhlas Holdingin oradaki yetkilisine de adalete yaptığı
bağıştan dolayı bir takdirname vermiş, teşekkür
vermiş- hâkimler gidiyor, masanın başında Adalet
Bakanının teşekkürünü görünce geri çekiliyor. diyorlar.
AHMET YENİ
(Samsun) Adalet Bakanı
KAMER GENÇ
(Devamla) O geçen dönemden şey ediyorum.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, yine dedim ki bu Çalık Grubu ile TPAO niye
doğal gaz üretimi konusunda bir ortaklık kurmuş? TPAO kaç lira
sermaye koymuş, Çalık Grubu ne kadar koymuş? Biliyorsunuz,
Çalık çok imtiyazlı bir şirket. Tayyip Bey iki bankadan 750
milyon dolar getirdi, buraya verdi devletin bankalarından.
Çıkmış, Hükûmet adına bana cevap veriyor: Efendim, bunlar
KİT Komisyonu raporlarında var. Yahu, ben sana soruyorum
kardeşim: Sen şimdi bu devletin parasını getirip de bu
holdinge niye veriyorsun, onu bir söyle.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, gerçekten Türkiyede her gün dehşete
kapılacak olaylar var. Pazar günü Star televizyonunda bir oturuma çıktık.
Orada eski İstanbul Belediye Başkanı da vardı, dedim ki:
Sayın Başkan
Kendisi açıkladı: Ben belediye
başkanlığını bıraktıktan sonra, bu son
Belediye Başkanı gelince tam beş bin tane imar
değişikliği yaptılar. dedi. Nasıl imar
İmar
planında yeşil alan, okul, cami yeri, dinlenme, park, bahçe
yerlerinin beş bin tanesini değiştirmişler,
imarlarını yükseltmişler ve dedi ki: Tam, her bir imar
değişikliğinde 50 milyon dolar rant sağlandı. dedi.
Bakın, 5 binle çarparsanız tam 250 milyar dolar, düşünebiliyor
musunuz ve o Bizans tarihini
Bizans zamanındaki İstanbulda
yapılan ihanetler bugün yapılan ihanetlerin katbekatı.
Bakın,
Modada, Kadıköyde bir otel yapılıyor değerli
milletvekilleri. Bu otelin eskiden olduğu alan park ve yoldur bir
kısmı ve bu alınmış, denizin kıyısında
17 katlı bir inşaat yapılıyor. Yapan kim? Taş
İnşaat. Ben soruyorum size, dışarıda söylüyorlar: Bu
Taş İnşaatın ortaklarından birisi de Mustafa
Erdoğan. Doğru mudur yanlış mıdır? Bize
söylüyorlar Bu, Tayyip Beyin ağabeyidir.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Hiç canım! Ne olacak ya!
KAMER GENÇ
(Devamla) Yahu, değerli milletvekilleri, bunları
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) Söylentiyle değil de, araştırarak
KAMER GENÇ
(Devamla) Efendim, söyleyin. Her yerde söyleniyorlar.
AHMET YENİ
(Samsun) Yahu, dedikodularla konuşma, biliyorsan konuş.
KAMER GENÇ
(Devamla) Şimdi, bakın, burada maalesef Hükûmet üyeleri bize
doğru bilgi vermiyor. Şimdi, Tayyip Erdoğan dedi ki: Ben Ekrem
Tosunu tanımıyorum. Bu, sonra Tosun ortaya çıktı ki ne
tosunmuş ne tosunmuş. Yani kendi çocukları, orada o altın
şeyini yapan Cihan Kamerin şirketine 250 milyar lirayla ortak
oluyorlar ve bunlar bu altın işini nerede yapıyorlar biliyor
musunuz? Atatürk Havaalanının free shoplarında
yapıyorlar. Niye o free shopun orada yapılıyor? Çünkü oraya
gümrüksüz mal girip çıkıyor. Ne kadar mal girdi ne kadar
çıktı, kimse bilmiyor bunu.
Bakın, biz
burada bir kanun çıkardık. Bundan önce işte, buradaki
maliyeciler son anda bir korsan önerge verdiler, dediler ki: Serbest
bölgelerde ÖTVyi kaldırdık. Ben buradan sordum: Yahu, yine kime
muafiyet getiriyorsunuz? Meğer orada satılan mücevherlerden
alınan yüzde 22 ÖTV kaldırılmış, eskiden tarh
edilenleri de ortadan kaldırmış.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Ne yapsın yani kâr etmesin mi!
KAMER GENÇ
(Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri, yahu bu memleket
satılık mıdır? Arkadaşlar, burada hepimiz geldik yemin
ettik. Bu memleketin ekonomisini çökertiyoruz, tabiatını
çökertiyoruz. İstanbulda kaç tane yeşil alan varsa, park varsa, hadi
onları yapıyorsunuz, cami yerlerini de değiştiriyorsunuz
ya! İmar planında camiye ayrılan yerleri sırf rant
sağlamak için imar planında değişiklik yaparak
yandaşlarınıza korkunç değerlerle veriyorsunuz. Ben, Ali
Müfit Gürtunaya sordum: Sayın Başkan, sen Anakent Belediye
Başkanı iken bu Silivrideki hani meşhur imar tadilatı
yapıldı ya kimdi, o arkadaşın ismini unuttum- yani 1
milyon dolarlık bir anlaşma yapılmıştı.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Dişli
Dişli
KAMER GENÇ
(Devamla) O zaman Tayyip Beyin sizden bir talebi oldu mu? Bana öyle
dediler, ben elçiyim, var mı yok mu? dedim.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Ali Dibo! Ali Dibo!
KAMER GENÇ
(Devamla) Vallahi bazı talepleri oldu ama ben şu anda
hatırlamıyorum. dedi.
AHMET YENİ
(Samsun) Muallak konuşmayın, net konuşun.
KAMER GENÇ
(Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, Türkiye
Cumhuriyeti devleti bir aşiret devleti değildir. Bu devletin
özelliği, yani bakın, bu devletin ayakta kalabilmesi için, devleti
yöneten insanların, sözüne güvenilir insan olması lazım. Bir
defa, Tayyip Bey çıkıyor, kendi çocukları ticaretle
uğraşıyor, yok, inkâr ediyor. Şimdi, demek ki bu Ekrem
Tosunu tanıdığı ortaya çıktı, bir de vekâletnameleri
var. Hatta, birileri bize geliyor diyor ki, Tayyip Beyin
çocuklarının Amerikada ticaretle
uğraştığını söylüyorlar. Söylüyorlar bize ama
delil olmayınca söyleyemiyorum.
Peki bakın,
sonra çıkan o kozmetik maddeleri satışına ilişkin esas
bayi nerede? Amerikada. Amerikan malını satıyor. E, demek ki
kendi çocuğu bununla ortak olduğuna göre acaba Amerikada
ticarethanesi var mıdır? Devleti yönetenler bu kadar ticaretle içli
dışlı olunca, değerli arkadaşlarım, o devletten
hayır gelmez.
Ben bir tane
kanun getireceğim buraya arkadaşlar. Kanunun ismi çıngırak
kanunu. O kanunda şöyle bir madde: Bu kanunun amacı, devleti
yönetip de hırsızlık yapanların boynuna altından birer
çıngırak takılır. (CHP sıralarından
alkışlar) Ve bu çıngırak, nereye gittiği zaman
Tabii,
daha ayrıntısını da ayrıca sonradan şey
edeceğim.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, gerçekten büyük bir dehşet içindeyim.
Türkiyede, bakın, her gün insanlar aç, her gün emekliler
kapımızı çalıyor. Diyorlar ki: Yahu, Sayın
Milletvekilim, evimize ekmek getiremiyoruz, ekmek götüremiyoruz. Yani,
şimdi, şu Meclis
Bu kadar ekonomik sıkıntı varken hiç
olmazsa bütün memurlara, bütün emeklilere, bütün işçilere beş yüzer
milyon veya 1 milyar lira bir para versek devletin kaybı ne olur?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Daha ne versinler, çamaşır makinesi verdiler
(!)
KAMER GENÇ
(Devamla) İstanbulda o imardan kazanılan, vurulan kayıt
dışı vurgunların yüzde 1i etmez.
Bakın, o
günkü belediye başkanı diyor ki: 250 milyar dolar
Kayıt
dışı yapmasanız, yüzde 25 vergi alsanız 70 milyar
dolar devlete kazanç geliyor. Demek ki Türkiye çok sıkıntıda.
İnsanlar: Ben cebimi doldurayım
Bugün Hükûmeti
idare edenlerden hangi bakanın çocuğu acaba ticaretle
uğraşmıyor? Ayrıca, ticaretle uğraşan bu
çocukların hesapları inceleniyor mu? Hangi bakanın
hesapları inceleniyor? Tayyip Beyin çocuklarının hesapları
inceleniyor mu? Getirsin, Bu kadar
Şimdi,
arkadaşlar, Tayyip Bey diyor ki: Nereden nereye? Tamam. Nereden nereye?
Gecekondudan saraylara, efendime söyleyeyim, ekmeğe muhtaçken
dünyanın en büyük zenginleri arasına. İşte bu, Nereden
nereye? dedikleri bu. Gecekondudan saraylara
İşte, ondan sonra
ekonomik sıkıntıları aşmış, dünyanın
sayılı zenginleri arasına girmiştir.
Şimdi,
bunları niye söylüyorum? Değerli milletvekilleri, Türkiye çok büyük
sıkıntı içinde. İnsanlar
Bundan sonra sokağa parlamenterler
olarak çıkamayacağız. Ve Türkiye'nin her millî değeri yok
ediliyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ
(Devamla) İşte Kadıköydeki o oteli niye yapıyorsunuz?
Haydarpaşaporta emsal şey etmek için.
Şimdi,
Haydarpaşaportta öyle bir inşaat tadiline gidiyor ki hem de yine
şu bizim öteden beri bankalardan 750 milyon alan kişilerin de
katkısıyla 4 milyon metreküplük inşaat alanı
yapılıyor. Yaa, dünyanın en harika, cennet yeri olan bu
İstanbulu üç beş kişinin üç beş trilyon lira daha,
katrilyon lira kazanması için
Bu devlet bu kadar feda edilebilir mi veya
bu doğal kaynaklarımız, bu tabiatımız, bu gelecek
nesillerin yaşamları böyle ortadan kaldırılabilir mi?
Şimdi,
sayın milletvekilleri, bence Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
işlere el koyması lazım. Eğer hakikaten bu söylenenler
Bir
bakan, bir başbakan eğer yalan söylüyorsa, yalanı ortaya
çıkıyorsa, o makamda oturuyorsa, onu orada uygun görüyorsanız, o
sizin vicdanınıza düşen bir şey ama bakın, bir
Japonyada, bir Avrupada, Amerikada adamın yalanı ortaya
çıktığı zaman intihar ediyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
Danışma
Kurulu önerisinin lehinde söz isteyen Giresun Milletvekili Sayın Nurettin
Canikli.
Buyurun
Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Danışma
Kurulunun lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, biraz
önceki konuşmacı arkadaşımız yine mutat,
alıştığımız o içi boş, anlamsız
dedikodularından bir demet sundu ve hepimizi meşgul etti. Bunu
arkadaşımız maalesef bir tarz hâline getirdi. Her zaman ifade
ediyoruz, söylüyoruz, vesikalandırılabilen, ciddi herhangi bir itham
söz konusu olursa elbette bunu kamuoyuyla paylaşmak son derece
doğaldır, hatta bir siyasetçinin görevidir. Ancak sadece dedikoduyla
ve sadece iftira atmak amacıyla ve sadece karalama amacıyla burada
birtakım ifadeler ortaya konduğu zaman bunun ahlaki olduğunu
söylemek kesinlikle söz konusu değil.
Aslında,
konuşmacı biraz önce de ifade ettiği
konuşmalarının benzerlerini defalarca burada dile getirdi ve bu
konulara sayın bakanlarımız, ilgili arkadaşlarımız
defalarca cevap verdiler, ayrıntılı cevaplar verdiler. Ancak,
bunları görmezden gelerek yine konuşmacı hiçbir şey
olmamış, anlatılmamış, görüşülmemiş, konuşulmamış
gibi iftiralarına devam ediyor.
Bakınız
değerli arkadaşlar, şimdi bu anlayışın ne kadar
sakat, ne kadar yanlış, ne kadar mantıksız olduğunu
göstermek için biraz önceki konuşmacı konuşmasında -o
dönemin- bir önceki dönem Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçekin
bir firmaya verdiği bir teşekkür plaketinden, onun adalet
camiasına yaptığı veya vakfına -bilemiyorum tam
olarak- yaptığı katkıdan dolayı verdiği bir
plaketten yola çıkarak bütün hâkim ve savcıların bundan olumsuz
etkilendiğini ve hâkimlerimizin, yargıçlarımızın,
savcılarımızın objektif davranmadıklarını
açıkça ifade etti ve bütün hâkimlerimizi, bütün
savcılarımızı töhmet altında bırakan bir
konuşma yaptı. Böyle bir sakat mantık olabilir mi değerli
arkadaşlar? Belki sayın konuşmacının
mantığı budur. Kendisine bir şekilde böyle bir katkı
ya da bir destek verildiğinde kendi icraatlarında subjektif
uygulamalar yapabilir, gerçeğin dışına çıkabilir.
Ancak hiçbir şekilde adalet teşkilatımıza, hâkimlerimize,
savcılarımıza böyle haksız bir ithamda bulunmaya kimsenin
hakkı yok. Kendisi için olabilir, kendisi birtakım menfaatler
karşılığında görüşünü, kararını
değiştirebilir, ona bir şey demiyoruz, bizi ilgilendirmez. Ancak
savcılarımızı, hâkimlerimizi, buradan yola çıkarak tüm
hâkimlerimizi ve savcılarımızı töhmet altında
bırakmak sakat bir düşüncenin ürünüdür. Sağlıklı,
mantıklı, akılla hareket eden bir kişinin böyle bir yorum
yapması beklenemez.
Değerli
arkadaşlar, bakın, diğer konulardan bir tanesi
-hatırlarsanız- gensoru konusu olan bir husus, o da Sabah-ATV
grubunun satışıyla ilgili Sayın Başbakanımız
hakkında gensoru verildi ve burada ayrıntılı bir
şekilde konuşuldu, değerlendirildi ama yine sayın
konuşmacı gerçek dışı olarak, haksız bir
şekilde konuyu tekrar tekrar Meclis gündeminden aktarmaya
çalışıyor. O kredi, Halk Bankasının ve Vakıflar
Bankasının verdiği benzer kredilerden çok daha ağır
şartlarda verilmişti. Faizi yüzde 4,85 o dönem, LİBOR artı
yüzde 4,85; ki bu, iki bankamızın diğer gruplara verdiği,
büyük şirketlere, holdinglere verdiği benzer kredilerin faiz
oranının 2 katı. Onu orada rakamlarla ifade etmiştik.
İsim veremiyoruz tabii, bu bankalarımızın benzer
büyüklükteki verdiği kredilerin hangi şirketlere ait olduğunu
bankacılık mevzuatının engelleyici hükümleri nedeniyle
burada ifade edemiyoruz ama bu biliniyor, bu gerçek. Sadece bu değil. Yani
orada verilen o kredi, benzer büyüklükteki kredilere uygulanan faiz
oranından 2 katı daha fazla faiz oranıyla kredilendirildi, bu
bir.
İkincisi, bu
tür kredilendirmede hisse rehniyle yetinilir teminat olarak ve nitekim büyük
gruplara bu bankaların benzer büyüklükte verdiği kredilerin
tamamında sadece hisse rehni söz konusudur teminat olarak. Ama burada
bütün bunlar var, hisse rehni olarak tamamı var, faiz 2 katı,
diğerlerine uygulanan faiz oranının 2 katı, hisse rehni
var, teminat ipoteği var, hesap ipoteği var ve gayrimenkul
ipoteği var, ayrıca en önemlisi kişinin şahsi kefaleti var.
Hiçbirinde şahsi kefalet alınmaz değerli arkadaşlar.
Bütün bunlar
ortada iken, bütün bunlar çok net olarak devletin kayıtlarında
yazılı iken siz hâlen çıkar buradan bu kredilendirmede
kamuoyunun kafasını karıştırmak amacıyla bir
yanlışlık olduğu imajını uyandırmak için
konuşma yaptığınız zaman, bunun ahlaki olduğunu
söylemek mümkün değil değerli arkadaşlar. Bu haksızlıktır,
bu yanlışlıktır ve bugüne kadar eğer soygun
arıyorsanız, haksızlık arıyorsanız, kamu bankalarındaki
kaynakların nasıl çarçur edildiğine bakıyorsanız,
geçmiş dönemlere bakacaksınız, 2003ten öncekine
bakacaksınız değerli arkadaşlar.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Sizin dönemde var, sizin dönemde
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bizim dönemde aramayın bunu, 2003ten sonra
bulamazsınız bunu. Dolayısıyla, bu iftiralara, temenni
ediyorum ve ümit ediyorum, bir milletvekili olarak da istiyorum
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Bütün yolsuzluklar sizin dönemde rekor kırıyor!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Elbette içi, altı dolu bir şeyler
olduğu zaman bunlar konuşulacak, buna bir itirazımız yok.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Yatıp kalkıyorsunuz 2003, 2003
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Ben bir dönem kastetmiyorum, 2003ten önceki
dönemlere bakacaksın. Bunların raporları var bizde. Hiçbir
şey bilmiyorsanız, gidin Yüksek Denetleme Kurulunun Halk
Bankasının denetlenmesine ilişkin hesaplarına bakın
değerli arkadaşlar, orada hepsi var, hepsi ayrıntılı
olarak var ve daha sonrakilere bakın, 2003 yılına bakın,
2004 yılına bakın, 2005 yılına bakın, aradaki
farkı görürsünüz.
Tekrar
hatırlatmak için bir rakam söyleyeyim sadece size: 2003 yılına
gelindiğinde Halk Bankasının verdiği kredilerin
toplamının yüzde 93 kadar kısmı batak krediydi, yüzde 93ü.
2002 yılı sonu itibarıyla batak kredilerin oranı, Halk
Bankasının toplam kredilerinin yüzde 93ü değerli
arkadaşlar. Peki, 2003 yılından itibaren 2008 sonuna kadar Halk
Bankasının verdiği kredilerin dönme oranı, batak oranı
ne kadar biliyor musunuz? Sadece yüzde 1 değerli arkadaşlar, hatta
binde 8.
MUHARREM VARLI
(Adana) Halk Bankası aynı şartlarla bize de versin kredi.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Böyle bir anlayışı bu
şekilde, haksız bir şekilde nasıl eleştiriye tabi
tutabilirsiniz? Bu ahlaki mi? Lütfen
MUHARREM VARLI
(Adana) Aynı şartlarla Vakıflar Bankası bize de versin
kredi, kefalet de verelim.
BAŞKAN
Sayın Varlı
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Şimdi bakın değerli
arkadaşlar, gerçekten sağlıklı bir değerlendirme
yapmak lazım.
Şimdi
gümrüksüz mağazalar var, free shop mağazaları var. Orada kendine
özgü kurallar uygulanıyor. Gerçekten bazı mallar da vergiden muaf.
Şimdi, bu kuraldan yola çıkarak siz bir kişiyi karalamak
amacıyla ya da bir firmayı karalamak amacıyla, free shopta faaliyette
bulunan tüm firmaların, örtülü bir şekilde, dolaylı bir
şekilde buradan yola çıkarak kaçakçılık
yaptığını buradan söyleyebilir misiniz değerli
arkadaşlar? Bu, sakat bir düşüncedir, hastalıklı bir
düşüncedir, bunu kınıyorum.
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Canikli, araya gir de aynı şartlarla bize de
versin Vakıflar Bankası
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu hafta
Danışma Kurulu önerisiyle, yine diğer grubu bulunan siyasi
partilerle mutabakatımız çerçevesinde, bugün, kadın erkek
eşitliğiyle ilgili komisyon kurulmasına ilişkin kanun
tasarısını görüşeceğiz ve bunun bitimine kadar
görüşmeyi planlamıştık. Yine çarşamba ve perşembe
günü çalışma saatlerini 14.00-20.00 olarak planladık ve bugün
kanun teklifinin bitimine kadar görüşülmesinden sonra, yarın,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
değişiklik içeren bir kanun tasarısı var, onu
görüşeceğiz. Daha sonra, mayınların temizlenmesine
ilişkin bir kanun tasarısı var ve çeşitli kanunlarda
değişiklik yapılmasına dair bir kanun tasarısı
var, onları görüşeceğiz. Son olarak çarşamba günü,
Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı var. Ve bu haftanın son
çalışmayı düşündüğümüz ya da tartışmayı
düşündüğümüz tasarısı, Erişme Kontrollü
Karayolları Kanunu Tasarısı olarak huzurlarınıza
getirdik bütün grupların ortak, müşterek kararıyla.
Danışma
Kurulunun lehinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Canikli.
Danışma
Kurulunun önerisini
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, bana sataştı, çok ağır
sözler söyledi. Menfaat karşılığında kanaatimi
değiştiriyorum gibi bir şey söyledi, Hastalıklı,
sakat. dedi.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Doğru söylüyor, bunları aynen söyledi.
BAŞKAN
Sayın Şandır, duyuyorum arkadaşı. Aynı anda 50
kişi birden konuştuğu takdirde ne olduğunu anlamam mümkün
değil.
Sayın Genç,
buyurunuz, geldiniz kendi kendinize; ben daha henüz bir şey demedim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır, demediniz mi? Peki. Gelin. dediniz de onu zannettim.
BAŞKAN
Hayır, hayır
Bir dakika dönün.
Şimdi
tekrarlar mısınız lütfen?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şimdi, dedi ki kendi konuşmasında: Bütün hâkimleri
ve savcıları zan altında bıraktı. Zannediyor ki
hâkimler ve savcılar kendisi gibi menfaat karşılığında
kararlarını değiştiriyorlar. Yani Rüşvet
karşılığında kararını
değiştiriyorlar. dedi.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Öyle demedim.
BAŞKAN
Biliyorum öyle demediğinizi.
Sayın Genç,
onu özellikle dikkatle dinledim, tutanağı da alır bakarız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ayrıca da
BAŞKAN Bir
saniye
Allah
aşkına ben de bir cümle kurabileyim müsaade ederseniz. Daha
konuşuyoruz sizinle.
Şimdi,
Sayın Canikli orada dedi ki sizinle ilgili: Kendisi
değiştiriyor olabilir -değiştiriyor demedi- biz de ona bir
şey diyemeyiz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bu itham değil mi efendim?
BAŞKAN Bir
dakika
Ama, sizin
dediğiniz kesin hüküm bildiren bir cümle, orada kesin hüküm yoktu. Yani o,
sataşmanın ötesine geçer Kendisi değiştiriyor. demek; onu
söylemeye çalışıyorum.
Evet, devam edin
şimdi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) İkincisi: Halk Bankası ve Vakıflar Bankasından
alınan kredilerin çok büyük şartlarla
alındığını
BAŞKAN
Peki, şimdi ben size, yani o Kendisi değiştiriyor.
kısmı hariç olmak üzere
Öyle bir şey demedi çünkü ben onu
dikkatle izledim, o çok ağır bir şey olurdu.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sakat ve hastalıklı. dedi benim için.
BAŞKAN
Şimdi ben size iki dakikalık, yeni bir sataşmaya mahal
vermeyecek bir söz hakkı tanıyorum.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Giresun
Milletvekili Nurettin Caniklinin, konuşmasında şahsına
sataştığı iddiasıyla konuşması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, benim bahsettiğim Kuzluktaki bir
devre mülk meselesidir. Orada Cemil Çiçekin de devre mülkü vardır ve
orada İhlas Holdingin bir temsilcisi var. Bana geldiler İzmitteki
arkadaşlar dediler ki: Orada kongre yapamıyoruz, hâkimlere
şikâyet ediyoruz. Hâkimlerin masasının başında Cemil
Çiçekin bu temsilciye verilmiş bir takdirnamesi var. Ben de dedim ki:
Bunu hâkimler görünce, giden şeyler, biraz ürküyor veyahut da
Demek ki
bunlar Adalet Bakanlığından takdirname almış. Bunun
Türkiyedeki bütün hâkimleri itham eden bir ifadesi var mıdır?
Ben
konuşmacıyı iyi tanıyorum, maliyeciyken iyi biliyorum. Yani
maliyeci kültürünü almış bir kişinin
Bir Başbakanlık
sıfatını taşıyan kişinin, kendi
damadının şirketine 750 milyon dolar getirip de kredi vermesi en
büyük vahşet. Bunu savunan insanla zaten benim paylaşacağım
bir şey yok.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Canikli, ben satılsaydım, beni satın
almaya kalkan o kadar çok insan var ki, hatta sizin gruptan o kadar çok
milletvekili geliyor ki
AHMET YENİ
(Samsun) Pazara mı çıktınız?
KAMER GENÇ
(Devamla) Yahu Kamer Bey, gel seni Tayyip Erdoğanla görüştürelim,
Abdullah Gülle görüştürelim. Ne istiyorsan verelim sana.
Yiğitliğiniz varsa
(CHP ve MHP sıralarından
alkışlar; AK PARTİ sıralarında gürültüler,
gülüşmeler) Ben diyorum ki
Bakın, yani gülünecek bir şey
söylemiyorum. Ben şu kürsüde 80den beri namusuyla, şerefiyle
ülkesinin birliğini ve bütünlüğünü savunan, hırsızlarla
mücadele eden bir kişiyim. Ben de satılsaydım, ben de giderdim
kredilerin peşinde koşardım ve ben hırsızları
savunurdum. Ben savunmadığıma göre demek ki ben menfaat için
satılan bir insan değilim. Ben hâkimlere ve savcılara da büyük
saygı duyuyorum.
Siz getirdiniz
burada
Siz getirdiniz buraya ÖTV
Serbest Bölgeler Kanununda getirdiniz son
anda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) Sizin huyunuzdur, getiriyorsunuz bir önerge veriyorsunuz, devletin
trilyonları gidiyor.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç, sağ olun.
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Rize) DYPye kaça satılmıştın, DYPye?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bakın, onu, neyse, biraz sonra gel sana göstereyim.
BAŞKAN -
Sayın Çiçek, isterseniz şu Danışma Kurulu önerisini
oylayayım, ondan sonra size sataşmadan söz vereceğim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Danışma Kurulu
Önerileri
(Devam)
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 10 Şubat 2009 Salı
günkü birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim
konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 11 Şubat 2009 Çarşamba günkü birleşiminde
sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun
Sayın Çiçek, size de iki dakikalık, tekrar bir sataşmaya mahal
vermeyecek bir söz hakkı tanıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
konuşmasında şahsına sataştığı
iddiasıyla konuşması
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, ben kürsü masuniyetine ve bu kürsünün özgürlüğüne inanan
bir insanım ama özgürlüğün çok ahlak dışı bir
yöntemle, çok uygun olmayan bir üslupla -daha fazlasını söylemeye,
maalesef, bu kürsüde kendi edebim, kendi terbiyem buna müsaade etmez- böyle bir
üslupla, ulu orta, insanların şerefiyle, haysiyetiyle oynamak bence
çok doğru bir iş değil. Maalesef, bu kürsüde bu hak ulu orta,
bir kişi tarafından, yerli yersiz her defasında
kullanılıyor. Ona kendi üslubuyla cevap vermiş olsak biz
farklı bir konumda olacağız. Eğer birinin elinde
bildiği bir şey varsa ve bu kanunsuzsa, bu ahlaksız ise, bunu
gelir, devletin savcısı vardır, hâkimleri vardır
Onları da zan altında bırakacak bir seviyesizlik içerisinde bu
konuların buraya getirilmesini ben hiçbir zaman doğru bulmam. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz hepimiz,
hepimiz çıkan yasalara uygun davranmak mecburiyetindeyiz. Yasalara uygun
davranıyorsak bunun burada ulu orta konuşulmasının da
doğru olmadığı kanaatindeyim. Siyaset adamları olarak
hepimiz her gün değişik törenlere katılıyoruz. Mesela
yarın bir vergi ödül törenine katılacağım. Orada birçok
insan verdiği vergiden dolayı ödül alıyor. Biz bu
insanların sabıka kaydına bakarak bunları vermiyoruz. Ya da
ödül töreninde verdiğiniz plaket döneminde o kişi çok uygun olur,
şartlarında bir yanlışlık olmaz
KAMER GENÇ
(Tunceli) Devre mülkün var mı yok mu İhlas Holdingten?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla)
beş sene
sonra, on sene sonra eğer bir suç işlediyse, on sene evvel
verdiğiniz plaketten dolayı bunları buralara getirip
konuşacaksanız, konuşan kişinin seviyesiyle mütenasip bir
konuşma olmuş olur.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır, devre mülkü var mı yok mu İhlas Holdingten,
onu söylesin.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Bu türlü işlere
de burada müsaade edilmemesi lazım çünkü bu Meclisin her dakikası
önemlidir. Kim ne biliyorsa, devletin bağımsız
yargısı, savcısı orada bulunuyor. Bütün savcıları
da zan altında bırakıyorsunuz. Biz ödül töreninde bir plaket
verdik diye savcılar ona göre mi karar veriyor, hâkimler ona göre mi karar
veriyor? Her defasında böylesine uygunsuz konuşmalarla yüce Meclis
meşgul ediliyor.
Özür dilerim
böyle bir konuşma yaptığım için. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Devre mülkü var mıydı yok muydu İhlas Holdingten?
(AK PARTİ sıralarından Sana ne! sesleri)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Ne fark eder! Terbiyesiz
herif!
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) Tezkereler (Devam)
2.- Küçük ve Hafif Silahlar Üzerine Parlamenter Forumun
(The Parliamentary Forum on SALW), 13-14 Şubat 2009 tarihlerinde Berlinde
Küçük ve Hafif Silahların Yaygınlaşması-Avrupa Ülkelerinin
Alması Gereken Sorumluluklar, Karşılaştıkları
Zorluklar ve Fırsatlar başlığı altında
düzenleyeceği konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento
heyetinin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/686)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Küçük ve Hafif
Silahlar Üzerine Parlamenter Forumun (The Parliamentary Forum on SALW), 13-14
Şubat 2009 tarihlerinde Berlinde Küçük ve Hafif Silahların
Yaygınlaşması-Avrupa Ülkelerinin Alması Gereken
Sorumluluklar, Karşılaştıkları Zorluklar ve
Fırsatlar başlığı altında düzenleyeceği konferansa
TBMMden bir Parlamento Heyeti katılacaktır.
Söz konusu
konferansa iştirak edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanunun 9uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İç Tüzükün
37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma
önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
C) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmazın,
5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin (2/307) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/117)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/307 esas
numaralı kanun teklifime iç tüzüğün 37. maddesine göre işlem
yapılmasını saygılarımla arz ederim. 24.10.2008
Prof.
Dr. Esfender Korkmaz
İstanbul
BAŞKAN
Teklif sahibi, İstanbul Milletvekili Sayın Esfender Korkmaz.
Buyurun Hocam.
Süreniz beş
dakika.
ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
16 Temmuz 2008de
banka kartları ve kredi kartlarında faiz oranlarının
normale getirilmesi konusunda vermiş olduğum teklif ve bu teklifle
ilgili konuşma arz edeceğim.
Değerli
arkadaşlar, 5464 sayılı Kanunun banka ve kredi kartları
faizini düzenleyen 26ncı maddesi, Merkez Bankasına, banka ve kredi
kartlarının aktif faizini ve gecikme faizini düzenleme yetkisi
veriyor. Merkez Bankası bu faizleri düzenliyor, ama, üst limitini ilan
ediyor. Bankalar, bu üst limitten banka ve kredi kartlarında akdî faizi ve
gecikme faizini alıyorlar. Merkez Bankasının tayin ettiği
bu üst limitten, bugün 21 bankanın 20si alıyor, bir banka da biraz
daha düşük alıyor. Banka ve kredi kartlarında bu faiz akdî
olarak aylık 4,39; yıllık basit faiz olarak 52,68; gecikme faizi
5,14 ve basit faiz olarak yıllık 61,68.
Değerli
arkadaşlar, 2008in Temmuzundan bugüne kadar faizler indi çıktı,
Merkez Bankası faiz oranlarını, gösterge faizini düşürdü,
ama 2008in Temmuzundan bugüne kadar hâlâ, tüketici, banka kartı, kredi
kartı için yüzde 61,68 faiz ödüyor.
Değerli
arkadaşlar, bankaların yüzde 61,68 faiz alması fahiş
faizdir, tefeci faizinden daha yüksek faizdir. Piyasaları bozuyor,
piyasadaki dengeyi bozuyor, piyasa düzenini bozuyor, haksız rekabete yol
açıyor ve tüketicinin, kredi kartı kullanan tüketicinin
canını yakıyor.
Değerli
arkadaşlar, bankalar Merkez Bankasından gecelik faizle yüzde 15,50
oranında faiz veriyor, para alıyor. Bankalar mevduata yüzde 12,75
ortalama -stopajdan sonra- faiz veriyor, para alıyor. Bu
aldığı paraları yüzde 340 kârla, yüzde 340 fazlasıyla
tüketiciye satıyor. Gecikme faizinde bu oran yüzde 398e
çıkıyor.
Arkadaşlar,
bir banka yüzde 398 kârla kredi satarsa, bu, o ülkedeki anayasanın
çiğnenmesi demektir. Çünkü Anayasa diyor ki: Devlet para, kredi, sermaye,
mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli
işlemesini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri
alır. Kim alır devlet adına bu tedbirleri? Hükûmet alır.
Değerli
arkadaşlar, bir hükûmet yüzde 398 kârla bir bankanın işlem
yapmasına nasıl izin verebilir? Değerli arkadaşlar, Merkez
Bankası kimin bankasıdır? Neden bu toplumun bir bankası,
bir millî bankası faiz oranlarını yüzde 13 ilan ederken,
bankaların yüzde 70 faiz almasına nasıl göz yumabilir? Yetki
kendisindedir ve değerli arkadaşlar, BDDK diyor ki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) Teşekkür ederim.
BDDK diyor ki:
Bankaların sermaye yeterlilik oranı yüzde 13tür, yüksektir.
Peki,
değerli arkadaşlar, o zaman bankalar iyi. Ama özel sektörü bugün
sıkıntıya sokan da bankalardır. Bankalar bu ekonominin
istikrarını bozan, bu ekonominin yalnızca kendisini kurtararak
özel sektörüne, reel sektörüne önemli ölçüde darbe vuruyorlar.
Değerli
arkadaşlar, eğer biz Anayasayı korumak istiyorsak, Anayasaya
aykırı davranmak istemiyorsak mutlaka bu kanunu kabul edip faiz
oranlarını en fazla mevduat faizi artı yüzde 50
yapmalıyız. Yüzde 13 mevduat faizi olursa en fazla 18-20
Kredi
kartları faizlerini 18-20ye indirmeliyiz. Aksi takdirde topluma
karşı, tüketiciye karşı haksızlık ederiz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Bir milletvekili
olarak, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.
Buyurun
Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Sayın Esfender Korkmazın
önergesi üzerine kişisel söz almış bulunuyorum. Hepinizi
sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, bana
söz sırasını vermiş olan Tokat Milletvekili Sayın
Doktor Reşat Doğruya da teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, Esfender Hocamızın burada da ifade ettiği gibi
gerçekten ülkemizde banka kartları ve kredi kartlarında aylık
faiz oranlarının azami hadleri öylesine yüksek ki bu durum kamuoyu
vicdanını kanatmaya başlamıştır. Krizin faturası
altında ezilmekte olan milyonlarca ailenin olabildiğince
korunması, olabildiğince esirgenmesi gerektiği bir zaman
kesitini yaşıyoruz. Bu teklifimizin ne kadar önemli olduğunu
anlayabilmek için AKP politikalarının halkı hangi noktaya
getirdiğini, nasıl ezdiğini bazı yönlerden dikkatlerinize
sunmak istiyorum.
Bir kere,
vatandaş gırtlağa kadar borca batmıştır AKP
İktidarı döneminde. Son bir yılda tüketici kredisi ve kredi
kartları borç toplamı 20,5 milyar lira artmıştır,
sadece bir yılda ve 2009 Ocak ayı sonunda toplam 117,5 milyar liraya
yani eski parayla 117,5 katrilyona ulaşmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri; tüketici kredisi ile tüketici
kartı borcunu ödemeyenlerin sayısında da düşünülenin
ötesinde bir artış gözleniyor. 2004 yılı ile 2008
yılı arasında yani dört yıllık dönemde 15 kat
artmış tüketici kredisi ile tüketici kartı borcunu ödemeyenlerin
sayısı, 15 kat artmış. Yani bu rakamları görünce,
halkımızın nasıl büyük bir baskı altında,
ekonomik kriz altında nasıl ezilmekte olduğunu daha iyi
görüyoruz. Öte yandan, bu acı tabloya paralel olarak borcu yüzünden iptal
edilen kart sayısının da 6 kat artmış olduğunu
görüyoruz.
Yine AKP
politikalarının halkımızı nasıl ezdiğinin
somut bir göstergesi olarak değerli milletvekilleri, protesto edilen
senetler sayısına -2002-2008 arasında-
baktığımızda, hızla yükseldiğini görüyoruz.
Protesto edilen senetler tutarı ise 2002-2008 arası 7 katın
üstünde artmış, 7 katın üstünde artmış AKP döneminde.
Anlamak ve kabul etmek mümkün değil. Nominal ama gayrisafi millî
hasıla zımni deflatörüne göre bir hesaplama yapınca, reel olarak
yaklaşık 6 kat arttığını tespit ediyoruz.
Karşılıksız
çeklerin durumuna gelince: 2002de karşılıksız çek
sayısı yaklaşık 743 bin iken her yıl bir yıl
öncekine göre artmış ve 2008de 1 milyon 537 bine yükselmiştir.
2003-2008 arasında ise toplam 6 milyon 738 bin çek
karşılıksız çıkmış. Değerli
milletvekilleri, yani bu durum, işte, acı manzaralarını,
televizyonlarda da gördüğümüz bazı tabloları, manzaraları
bize gösteriyor. Örneğin, ocak ayı sonlarında Edirnede 100
liralık yardım için binlerce kişinin nasıl kuyruğa
girdiğini televizyonlardan izledik. Yani Edirnede insanlar bu duruma
gelmiş ise ülkemizin diğer yörelerinde insanlar nasıl zor
koşullar altında yaşam mücadelesi veriyorlar siz düşününüz
ve öyle vahim ki, son haftada yine basına ve ekranlara rastlayan bir
acı gerçek: Genç insanlar, genç aile babaları
sıkıntıdan kurtulmak için böbreklerini yok pahasına
satışa çıkarıyorlar ve kuyruğa girmişler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, neden böyle oldu? Niçin böyle oldu?
Sorunun yanıtı açık: AKPnin yanlış ekonomik
politikaları, AKPnin beceriksiz uygulamaları. Bakınız,
Financial Times Türkiye resesyona giriyor. diyor, Sayın Başbakan
Aldığımız ve alacağımız tedbirlerle krizi
Türkiye'nin mümkün olduğunca uzağında tutmaya devam
edeceğiz. diyor. Yani böyle bir şey olabilir mi? Birileri lütfen
Başbakanı bu tatlı uykusundan uyandırsın. Hadi bizim
uyarılarımıza Sayın Başbakan Felaket
tellallığı yapıyor bunlar. diye suçlamalarda bulunuyor ama
lütfen, Allah aşkına, bir milletvekili, AKP sıralarından
bir milletvekili Türkiye'nin ne kadar sıkıntılı durumda
olduğunu Başbakana anlatsın. Bir de, şimdi, IMFye
efelenmesi var ki, tam bir komik manzarayla karşı
karşıyayız. Sanki IMFnin kapısına biz gitmemişiz
de IMF bizim kapımıza gelmiş Ne olur size borç vereyim. diye.
Değerli
milletvekilleri, lütfen Sayın Esfender Korkmazın bu önerisini
dikkate alalım.
Teşekkür
ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını
görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653)
(S. Sayısı: 307)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sıraya alınan, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25
Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek
Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin;
Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
3.- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25
Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek
Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin;
Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/211, 2/112, 2/311) (S.
Sayısı: 328) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
328 sıra sayısı ile bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Adana Milletvekili Sayın Nevingaye Erbatura aittir.
Buyurun
Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kanun
Teklifinin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüş
bildirmek için söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Sözlerime
başlarken böyle bir komisyonun kurulması için çaba sarf eden,
emeği geçen herkese teşekkür ederim. Demokrasinin temel
kriterlerinden biri olan kadın erkek eşitliği aynı zamanda
cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinin de önemli bir ilkesidir.
Sayın
Başkan, arkadaşlarımızı kadın erkek
eşitliği ilgilendirmiyor herhâlde, pek dinlemiyorlar. (CHP, MHP ve
DTP sıralarından alkışlar)
Ne yazık ki
zaman içinde elde edilen tüm kazanımlara rağmen, yaşamın
her alanında kadın erkek eşitsizliğinin sürdüğü
görülmektedir. Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programının 2007-2008 İnsani Gelişmişlik Raporuna
göre Türkiye, insani gelişme endeksinde 177 ülke arasında 84üncü
sırada yer almaktadır. Ekonomik açıdan ne kadar
gelişmiş ülkeler arasında yer almaya başlasak da sosyal
gelişmişlik açısından ülkemiz hâlen gelişmekte olan
ülkeler kategorisinde yer almaktadır.
Bir ülkenin
kalkınmışlığı ekonomik büyüklükten ziyade
vatandaşları arasında eşitliği sağlayabilmesiyle
ölçülür. Kadınlar ve erkeklerin eşit hak ve özgürlüklere sahip bir
Türkiye'de yaşayabilmesi için üzerinde konuştuğumuz Kadın
Erkek Eşitliği Komisyonu çok önemli bir fırsattır.
Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu uzun yıllardır bu
ülkede yaşayan kadınların talep ettiği en önemli konulardan
bir tanesidir. Komisyonun varlığı, ülkemizde var olan
eşitsiz durum ve tutumların son bulmasında anahtar rol
oynayacaktır.
(x)
328 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Dünyanın
bütün bölgelerinde sosyal, ekonomik, yasal ve siyasal haklar açısından
toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri vardır. Bu eşitsizliklerin
varlığı, toplumsal cinsiyet indeksleri geliştirilerek somut
olarak da saptanmıştır. Kadınlar, aile reisliği,
toprak sahipliği, mülkleri yönetme, iş kurma ve yürütme, siyaset,
karar alma mekanizmalarında söz sahibi olabilme gibi konularda erkeklerle
eşit değildir. Toplumsal cinsiyet eşitliği ise kadın
ve erkeğin kamusal ve özel alanda eşit fırsatlar, haklar ve
sorumluluklara sahip olması, kadın ve erkeğin eşit biçimde
görünür, güçlü ve eşit yurttaşlar olması anlamına
gelmektedir.
Toplumsal
cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için hukuki düzenlemeler
kadar önemli bir konu da hukuki düzenlemelerin fiilî hayata
yansımalarının gerçekleştirilmesini sağlamaktır.
Kadınların, ekonomik, sosyal, kültürel ve politik karar alma
süreçlerinde tam ve eşit pay sahibi olabilmeleri, toplumun ve özel
yaşamın bütün alanlarına aktif katılımlarını
önleyen engelleri ortadan kaldırmak, kadın erkek eşitliğini
fiilî anlamda da sağlayabilmek için gerekli ve şarttır.
Kadınlar ve
erkekler arasında görev, sorumluluk ve rollerin
paylaşımındaki eşitsizlikler, eşit olmayan güç
ilişkilerine, kadınların ikincilleştirildiği bir
sosyal yapıya neden olur. Sonuçta ortaya çıkan toplumsal cinsiyet
eşitsizliği, sadece kadınların sorunu değil, bir
demokrasi ve demokratikleşme sorunudur.
Yetki ve
sorumluluğun kadın ve erkek arasında paylaşılması
ilkesinin, evde ve kamusal alanda, ekonomik ve siyasi hayatta kabul görmesi
sağlanmalıdır.
Pekin Eylem
Platformunda da belirtildiği gibi, kadın ve erkek arasındaki
eşitlik, bir insan hakları sorunu, sosyal adaletin önemli bir
koşulu ve aynı zamanda eşitlik, kalkınma ve
barışın vazgeçilmez ve temel ön koşuludur. Kadın erkek
eşitliğini sağlamak, anayasal koruma altına alınan
sosyal devlet ve hukuk devleti ilkelerinin de bir gereğidir.
Ayrıca,
uluslararası çeşitli platformlarda da kabul edildiği üzere,
kadının ve kız çocuklarının insan hakları,
evrensel insan haklarının vazgeçilemez, ayrılamaz ve bölünemez
bir parçasıdır.
Kadının
ilerlemesi ve kadın erkek eşitliğinin sağlanması,
sadece kadınları ilgilendiren bir mesele değildir. Kadın
erkek eşitliği, sürdürülebilir, adil ve kalkınmış bir
toplum inşa etmenin temelidir.
Toplumsal
cinsiyet ayrımcılığı sadece kadınları
ilgilendiren bir sorun değildir, bunu söyledik; ülkenin
demokratikleşmesi ve insani kalkınması, sosyal adaletin
gelişmesi, bireylerin özgürleşmesi, sağlıklı bir
toplum-birey ilişkisi toplumsal cinsiyet eşitliği
sağlanmadan mümkün olmayacaktır. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığına
son vermek, Türkiyenin imzaladığı Birleşmiş Milletler
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesinin, adaylık sürecinde olduğumuz Avrupa
Birliği eşitlik müktesebatının gereği ve
Anayasanın 10uncu maddesinin devlete verdiği bir görevdir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin temelinin ekonomik güç dengeleriyle
ilintili olduğunu göz önünde bulundurursak, kadın erkek
eşitliğini sağlamanın yolunun kadının
yoksulluğunu azaltmaktan geçtiğini görürüz. 1990dan beri toplanan
bütün Birleşmiş Milletler konferanslarında ama özellikle
Kopenhag Dünya Kalkınma Zirvesi ve Pekin Dünya Kadın
Konferansında kadınların yoksulluğunun bir dünya sorunu
olduğu teyit edilmiştir. Yoksulluk Kopenhagda saptanan üç temel
sorundan biridir ve bu konferansta yüz seksen hükûmetin üzerinde anlaşmaya
vardıkları 10 eylem alanı arasında 2nci
sıradadır. Bu konferans metninde erkeklere kıyasla daha çok
kadının mutlak yoksulluk içinde bulunduğu çeşitli yerlerde
tekrarlanmıştır. Yine Pekin 4üncü Dünya Kadın Konferansında
kabul edilen Pekin Eylem Platformunda ise yoksulluğun
kadınlaşması kavramı yoğun olarak
kullanılmıştır.
Yoksulluğun
kadınla özdeşleşmesi politik, ekonomik ve sosyal dönüşümün
kısa dönemdeki sonucu olarak ekonomileri geçiş sürecinde olan
ülkelerde son zamanlarda önemli bir sorun hâline gelmiştir. Ekonomik
unsurlara ek olarak sosyal yönden tanımlanmış cinsiyet
rollerinin katılığı ve kadınların yetki,
eğitim, öğrenim ve üretim kaynaklarına kısıtlı
ulaşımının yanı sıra ailenin güvenliğini
tehdit edebilecek diğer unsurların ortaya çıkması da bu
durumun sorumlusu olan unsurlardır.
Daha önce
değindiğim toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri yoksullukla
doğrudan ilişkilidir ve yoksulluğun artışına
paralel olarak artar. Ayrıca kadınları yoksulluğa
karşı risk altına sokar ya da yoksulluklarına neden olur.
Toplumsal cinsiyet ilişkileri ve eşitsizlikleri kadınların
ve erkeklerin hanede yaşadıkları yoksulluğun farklı
olması sonucunu doğurur. Kadınlar erkeklerden daha çok
sıkıntı çeker. Yoksulluk bütün hane halkını etkiler
ama hane halkının refahına ilişkin iş ve
sorumluluklardaki toplumsal cinsiyet farklılığı yüzünden
kadınların yükü daha ağırdır çünkü onlar artan
mahrumiyet koşullarında hane halkının tüketim üretimini
idare etmeye çalışırlar. Kadınlar evde, toplumda ve iş
yerinde hem ücretli hem de ücretsiz işlerde çalışarak ekonomiye
ve yoksullukla mücadeleye katkıda bulunurlar. Bu nedenle kadının
güçlendirilmesi, yoksulluğun ortadan kaldırılmasında çok
önemli bir unsurdur.
Kadın
yoksulluğunu azaltmada önemli bir araç da kadın
istihdamının artırılmasıdır. Ülkemiz en büyük ilk
yirmi ekonomisi arasında bulunurken dünyanın,
kalkınmışlığın temel göstergelerine
baktığımızda ise dünyanın çok gerisindedir.
Örneğin, Dünya Ekonomik Forumu tarafından her yıl
yayınlanan Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporuna göre ülkemiz 130 ülke
arasında 123üncü sıradadır. Dünyanın en büyük diğer
ekonomilerine sahip ülkelere baktığımızda, örneğin,
Amerika Birleşik Devletleri 31inci sırada, Almanya 8inci
sırada, Birleşik Britanya ise 11inci sıradadır.
Kadınların
ekonomiye katılımı ve fırsatları açısından
ise Türkiye 124üncü sıradadır. Kadınlar istihdam sürecine ya
dâhil olamamakta ya da kayıt dışı çalışmaya zorlanmaktadır.
Çoğu zaman da kadınlar erkeklere nazaran daha düşük ücretlerle
çalışmak durumunda kalmaktadır.
Ayrıca,
çalışma hayatının kadınların
katılımını artırıcı şekilde
düzenlenmeyişi de kadın istihdamını etkileyen bir
başka unsurdur. Bakım hizmetlerinin kurumsallaşamaması ve
iş yerlerinde kreş ve bakımevlerinin hâlen gerektiği gibi
hizmete sunulamaması ülkemizde kadın istihdamının
gerilemesine sebep olmaktadır.
Daha
geçtiğimiz cuma günü Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
tarafından yayınlanan bir rapora göre kadın istihdamı yüzde
24lerden yüzde 22lere gerilemiştir. AB üyesi 27 ülkede bu oran ortalama
yüzde 58dir. Ülkemizde ise özellikle ekonomik kriz bahanesiyle kadınlar
istihdam sürecinden dışlanmaktadır. Oysa kadınların
istihdama dâhil edilmesi yoksullukla mücadeleden küresel ısınmaya
kadar birçok sorunun azaltılmasında temel araç olacaktır.
Kadın erkek
eşitsizliğinin temelinde ekonomik güç dengesizlikleri ve
yoksulluğun yattığını düşünürsek kadın
yoksulluğunu ve kadın yoksulluğuna bağlı kadın
erkek eşitsizliğini gidermenin yolunun kadını istihdam
sürecine dâhil etmekten geçtiğini görürüz.
Kadın erkek
eşitsizliğine neden olan bir diğer alan da eğitimdir.
Eğitim, bir insan hakkıdır ve eşitlik, kalkınma ve
barış hedeflerine ulaşılması için gerekli bir
araçtır. Ayrımcı olmayan eğitim hem kız çocuklar hem
de erkek çocuklar için yararlıdır. Böylece, kadın ile erkek
arasında daha eşit ilişkiler kurulmasına büyük katkıda
bulunur. Eğer daha çok kadın değişimin
gerçekleştiricisi olacaksa eğitimin kazandırdığı
niteliklerin kadınlar için de ulaşılabilir ve
kazanılır olması şarttır.
Kadının
okuryazar olması, aile içinde sağlık, beslenme ve eğitimi
geliştirmenin ve kadınları toplumdaki karar alma süreçlerine
katılmaları için güçlendirmenin en önemli anahtarıdır.
Kız çocukların ve kadınların resmî ve resmî olmayan
eğitim ve öğrenimlerine yatırım yapmanın
olağanüstü yüksek sosyal ve ekonomik kazancı bir yana, sürdürülebilir
kalkınmayı ve hem sürekli hem de sürdürülebilir ekonomik büyümeyi
başarmanın en iyi araçlarından biri olduğu
kanıtlanmıştır.
Yukarıda
değindiğim Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporuna göre
kadınların eğitim hakkını kullanması konusunda
Türkiye 130 ülke içinde 108inci sıradadır. Bugün zorunlu eğitim
çağındaki kızlarımızın yaklaşık 700
bini ilköğretim dışındadır. Haydi Kızlar Okula,
Baba Beni Okula Gönder gibi kampanyalar her ne kadar kız
çocuklarının okullaşma oranını artırsa da,
kız çocuklarının okula devam oranı oldukça düşüktür.
Her yıl on binlerce kızımız ilköğretimi terk etmek
zorunda kalmaktadır. Bu durumdaki yüz binlerce kız çocuğumuz
toplumumuzun kıyısına köşesine itilmekte,
yaşamları olması gerekenden daha sağlıksız,
becerileri daha az, yaşamlarında pek az seçenek bulunan ve
geleceğe ilişkin umutları hayli zayıf çocuklardır
bunlar. Pek çoğu çocuk yaşta evlendirilmekte, cinsel sömürüye maruz
kalmaktadır.
21inci
yüzyılda daha iyi bir dünya için dünya ülkelerinin üzerinde anlaşmaya
vardıkları ve ülkemizin de altına imza attığı
Bin Yıl Kalkınma Hedeflerinden ikisi, kız ve erkek
çocukların eğitimi üzerinde odaklaşmıştır. Bunlar
salt birtakım hedeflerden ibaret değildir. Bu hedeflere ulaşmada
ne kadar başarılı olduğumuz, diğer bütün hedeflere
ulaşabilme yeteneğimiz açısından yaşamsal önem
taşımaktadır.
Kız
çocuklarının eğitim ve öğretime
katılmalarının önündeki sosyal ve ekonomik engellerin ortadan
kaldırılması ve yoksul çocuklara odaklanarak herkesin kaliteli
temel eğitim alması sağlanmalıdır. Böylece
kadınların eğitimliliğinin artırılması
sonucunda toplumun da eğitimliliği artacaktır.
Kız
çocuklarının eğitimi, eğitimden yoksun kalan çocuklar
arasında kız çocukları üzerine odaklanılarak tüm çocuklar
için kaliteli eğitime erişimi temin etmek anlamına gelmektedir.
Bu ise kız çocukları için yalnızca eğitim
fırsatlarının artması değil, aynı zamanda kız
çocuklarını okula devam etmekten ve okulda başarı
göstermekten alıkoyan tüm engellerin sistematik biçimde ortadan
kaldırılmasını gerektirir. Bu, ayrıca tüm
çocukların eğitiminde ulaşabilecekleri en üst düzeye kadar
ulaşabilmeleri için fırsat eşitliğine sahip olabilmeleri,
kız ve erkek çocuklara karşı cinsiyete dayalı her türlü ayrımcılığın
da ortadan kaldırılmasını ifade eder.
Kadınların
ve kız çocuklarının eğitim haklarına
erişebilmelerinin sağlanabilmesi, kadınların siyasette ve
karar alma mekanizmalarında söz sahibi olabilmeleri açısından da
önemli bir husustur. Türkiye, kadınların siyasete
katılımı açısından dünya genelinde 130 ülke
arasında 106ncı sıradadır. Ülkemizde nüfusun
yarısını oluşturan kadınlar 1934te seçme ve seçilme
hakkına sahip olmuşlarsa da o günden bu yana siyasi karar
organlarında ve karar alma mekanizmalarında yok denecek kadar
azdırlar. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde kadın temsil
oranı yüzde 9,1dir. Cumhuriyet tarihi boyunca toplam 9.134
milletvekilinin sadece 236sı kadındır. Kadın belediye
başkanı oranları ise daha da kötü durumda. Türkiye dünya istatistiği
içinde 57 ülke içinde 54üncü sırada. 3.225 belediye
başkanının sadece 18i kadındır. Umarım, bu dönem
yapılacak yerel seçimlerde bu oran çok daha yükseğe çıkar çünkü
yerel yönetimlerin sunduğu hizmetlerden çoğu zaman birincil
aşamada yararlanan kişiler kadınlar olmaktadır. Ancak,
karar alanların çoğunlukla erkeklerden oluştuğu bir dünyada
kadınların ihtiyaçlarını ve taleplerini fark edebilecek bir
bakış açısının getirilebilmesi mümkün değildir.
Ülkemizde gerekli yerel hizmetlerin ne olduğunu tanımlayabilecek,
talep edecek ve yararlanacak vatandaşların başında gelen
kadınların çelişkili biçimde yerel hizmetlerle ilgili kararlara
katılımı çok sınırlıdır. Yerel yönetimlerin
kent planlamasından ulaşım hatlarının belirlenmesine,
hizmetlerin ücretlendirilmesinden bütçe kaynaklarının tahsisine, kent
toprağının nasıl kullanıldığından
atıkların toplanmasına ve sokak aydınlatmasına kadar
verdiği her türlü karardan ve uygulamadan doğrudan etkilenen
kadınlar bu kararların oluşturulması sürecinde de yer
alabilmelidir.
Anayasal güvence
altında olan eşit temsil ilkesinin gerçek hedefine ulaşabilmesi
için kadının karar alma mekanizmalarında yer alabilmesi
şarttır. Bunun da en birincil yolu kota uygulamasıdır.
Yapılan araştırmalar da göstermektedir ki, kota uygulamasının
amacına ulaşılabilmesi için kritik temsil eşiği yani
yüzde 30un sağlanması gerekir. Kadınların korkmadan,
susturulmadan, dışlanmadan ve erkekler gibi davranmadan siyasette var
olabilmesi en az 2 erkeğe karşı 1 kadın oranına
ulaşılmasına bağlıdır.
Üyesi olma
yolunda önemli aşama kaydettiğimiz Avrupa Birliği de kotayı
gerekli ve şart görmektedir. Avrupa Birliğinin 1999da yürürlüğe
koyduğu Amsterdam Anlaşması hem ABnin kendisini hem de üye
ülkeleri bağlamaktadır. Anlaşmanın 141inci maddesine göre,
eşitliğin sağlanması için kadınlara özel avantajlar
sağlanması gereklidir ve bu bir ayrımcılık
değildir. Avrupa ülkelerinde kota uygulamaları yaygın olarak
hayata geçirilmektedir. Kota, var olan erkek egemen toplumsal yapı
nedeniyle kadınlara kapalı olan siyaseti kadınlara açarak
eşitlik sağlar. Yine kota uygulamasının atamayla
oluşan karar organlarında uygulanması da kadına
karşı şiddet, namus cinayeti, kadın istihdamı gibi
mevcut temel sorunların çözümünde önemli bir aşama olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonunun varlığı ülkemizin en ciddi sorunlarından biri
olan kadına karşı şiddetle mücadelede de büyük önem
taşımaktadır. Kadına karşı şiddet,
kadınların insan haklarını ve temel özgürlüklerini
kullanmalarını engellemekte, bozmakta veya değersiz hâle
getirmektedir. Pekin Eylem Platformuna göre, kadına yönelik şiddet,
kadının fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar görmesiyle veya
acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan bu tip
hareketlerin tehdidini, baskıyı ya da özgürlüğün keyfî
engellenmesini de içeren, ister toplum önünde ister özel hayatta meydana
gelmiş olsun cinsiyete dayalı her türden şiddet anlamına
gelmektedir.
Şiddet
hareketleri ister ev içinde ister toplumda meydana gelsin kadının
hayatına korku ve güvensizlik sokmakta, eşitlik, kalkınma ve
barış hedeflerinin başarılmasını engellemektedir.
Yarın açıklanacak olan Kadına Yönelik Şiddet Türkiye Raporu
durumun vahametini gözler önüne serecektir. Kadını erkeğin
namusu olarak gören zihniyetin değişmesi gerekir. Şiddetin en
kötüsü olan namus cinayetleri toplumun kanayan yarasıdır.
Komisyonun
kurulmasıyla birlikte, Birleşmiş Milletler Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Komitesinin 2005 Türkiye Raporunda da belirttiği gibi, geçici özel
önlemlerin ayrımcılık sayılmayacağının
tanımlanacağı bir çerçeve eşitlik yasasının
çıkarılması da mümkün olacaktır. Komisyonun yetkileri
çerçevesinde mevcut kanunlarda yer alan eşitliği bozucu,
eşitliğe aykırı hükümler ayıklanabilecek ve hatta
Komisyon gerekli gördüğü konularda kanun teklifi de verebilecektir.
Kurulacak bu Komisyon toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderecek
önlemlerin alınmasında öncü rol oynamalıdır.
Toplumun tüm
alanlarında kadınların var olabilmesini sağlayacak,
kadının özgürleşmesi önündeki engelleri kaldıracak,
kadının insan haklarından yararlanması için gerekli
çalışmaları yapacak ve bir gün erkeklerin de gereksinim
duyacağı bir komisyon olması dileğiyle yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erbatur.
Birleşime,
saat 20.00de toplanmak üzere ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:20.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
328 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet burada.
Teklifin tümü
üzerinde söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Şenol Balda.
Buyurun
Sayın Bal. (Alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) İç Tüzükü değiştirmek lazım. Yani,
esas şimdi yoklama isteyeceksin, karar yeter sayısı... Bu
haksızlık değil mi Sayın Bakan? Yani bir hanımefendi
konuşuyor, hiç kimse yok! Nerede millet?
AHMET YENİ
(Samsun) Bir kere hanımefendiler yok!
MHP GRUBU ADINA
ŞENOL BAL (İzmir) Hayır sadece hanımefendiler değil,
beyefendiler yok.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Beyefendiler yok.
ŞENOL BAL
(Devamla) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 328 sıra
sayılı, Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulmasına Dair
Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Evet, sayın
milletvekilleri, Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu Kanun Teklifine
canıgönülden katıldığımızı burada ifade
etmek istiyorum. Keşke ülkemizde böyle bir komisyon kurulmasına
ihtiyaç duyulmasaydı. Bunu da burada ifade etmek istiyorum. Ama demek ki bir
ihtiyaç olduğu için böyle bir komisyonun kurulması gündeme geldi.
Bugüne kadar 90lı yıllardan beri kadın derneklerinin, sivil
toplum kuruluşlarının, kadın haklarıyla ilgili ortaya
koymuş oldukları istekler doğrultusunda ve gerçekten gerektiği
için hem Medeni Kanunda hem Anayasamızda hem Türk Ceza Kanununda ve
iş kanunlarında bu fırsat eşitliğini engelleyen birçok
madde değiştirilmiştir ve ben bu konuda faaliyet göstermiş,
çaba sarf etmiş olan tüm kadın sivil toplum
kuruluşlarını da buradan saygıyla selamlıyorum.
Evet, bu teklifin
yasalaşmasıyla oluşturulacak komisyonun en azından toplum
üzerinde bir farkındalık yaratacağını umuyorum, yine,
bir zihniyet değişikliği yaratacağını ummak
istiyorum, ama tabii, samimi bir çalışma içinde faaliyetler
yürütülebilirse. Evet, kadın erkek eşitliği konusunda mevzuattan
kaynaklanan sıkıntılar az da olsa bazı konularda devam
ediyor. Ben yine ifade etmek istiyorum ki bu tür eşitlik komisyonları
Avrupa ülkelerinde olduğu için Türkiyede de yapılmış
olmaz. Bunu kendimiz için yapalım, kendi kadınlarımız için
yapalım, insan hakları için yapalım ve toplumun daha iyi
olması için yapalım ve kadının insan haklarının
ihlalini engellemek için yapalım ve kadının insan
haklarının ihlalini engellemek için yapalım ve inşallah bu
Komisyonun hayırlara vesile olmasını şimdiden diliyorum ama
şu soruyu da sayın milletvekilleri, sormak istiyorum: Türkiyede
çalışma hayatında veya işte, kişilik haklarında,
kadın erkek eşitliğine dair yapılan yasal düzenlemelerin
temelinde gerçekten eşitlik fikri mi yatıyor diye sormak istiyorum.
Eğer gerçekten bu eşitlik fikri yatmış olsaydı,
mevzuat dışında da eşitsizliklerin giderilmesine ait
sağlıklı düzenlemeler, programlar, projeler ortaya konurdu
bugüne kadar. Uygulamada hâlen neden büyük sorunlar yaşanıyor, bunun
üzerinde biraz durmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, tarihin her döneminde devlete ve toplum
yaşantısına egemen olan siyasal düşünme şekilleri,
yönetim biçimleri, dinler, ideolojiler, kadının içinde yer
aldığı ya da bire bir ilişki içinde bulunduğu pek çok
kavramın ve kurumun şekillenmesine etkili olmuş ve bu faktörler
her devirde kadınların sosyokültürel, ekonomik ve siyasal rolünü de
belirlemiştir.
Evet, Türk
toplumunun tarihî geçmişine şöyle bir
baktığımızda, kadın konusunda da farklı dönemler
yaşanmış ama diğer milletlerle değerlendirdiğimizde,
Türk kadınının geçmişte, tarihî olarak
değerlendirdiğimizde çok büyük sıkıntılar
yaşamadığını da görüyoruz ama ben yine şunu da
ifade etmek istiyorum ki, bu tür değerlendirmeler her devri kendi içinde,
kendi şartlarıyla ele almanın daha doğru ve gerçekçi bir
bakış ortaya koyduğunu söylüyor. En son Tanzimatla birlikte
başlayan, cumhuriyetin ilanıyla hızlanan kadınla ilgili
süreç, Atatürkün gerçekleştirmiş olduğu sosyal reformlarla
birlikte büyük bir dönüşümü başlatmıştır. Keşke
Büyük Önderimizin, Atatürkümüzün Türk kadınına o günkü ortam ve
şartlarda verdiği hakları, bakın sadece hakları
değil ilke ve şuuru toplumca anlayabilseydik. Cumhuriyetin
kuruluşu ile birlikte Türk kadını, toplumda çağdaş,
eğitimli, meslek sahibi ve birey olma niteliğine kavuşma yolunda
çok büyük imkânlara erişse de bu gelişme ivmesi ne yazık ki
sonraki dönemlerde korunamamıştır ve bence gelecek nesillere de
büyük haksızlık edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, gerek sanayileşme ve bunun sonucunda beliren
kentleşme olgusu gerekse kültürel dejenerasyon ve yanlış
politikalar ülke içinde değişik kesimler arasında farklı
şekillerde algılanmış ya da etkenlerin muhtelif kesimleri
etkilemesi birbirinden farklılık göstermiştir. Bu
farklılığı yaratan toplumsal kavram ise bu etkenlerin
zorlamasıyla ve biçimlendirilmesiyle beliren toplumsal değişme
dediğimiz sosyolojik olgudur ve kadın kimliğinde de, kadın
yapılanmasında da çok çeşitlilik ortaya çıkmıştır
tüm toplumda olduğu gibi.
Şunu
söylemek istiyorum değerli milletvekilleri: Kadınlara iç hukuk
düzenlemeleri, dinî, tarihî ve uluslararası referanslar ile ne kadar hak
tanınırsa tanınsın sorun daha çok kültürel dejenerasyon
sonucu oluşan alışkanlıklar ve ezberlerle ilgilidir. Evet,
günümüzde siyasette, sanatta, çalışma hayatının her
alanında başarılı olmuş birçok
kadınımız vardır ancak değişen toplumsal
yapıda kadının layık olduğu konuma ulaşması
için gerekli imkân, bilgi, beceri ve fırsat eşitliğini büyük bir
kesim kadınımız elde edememiştir.
Kadınlara
yasal çerçevede tanınan haklar, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatta
kendini gerçekleştirme fırsatıyla desteklenmedikçe anlamlı
olmamaktadır. Yine, Türk kadınının layık olduğu
konuma ve haklara kavuşma isteğinin en büyük dayanağı
tarihî miras. dedik ama, en azından, kadınlarımızın
bu haklardan haberi olabilecek, bu hakları kullanabilecek beceri ve
bilgiye de sahip olması gerekli.
Bir kere,
sayın milletvekilleri, kadın erkek eşitliği demokrasinin
meşruiyet sorunudur. Demokrasiyi ağzına pelesenk edenlere
buradan duyuruyorum. Tüm yapılan değişikliklere rağmen
kadınlar toplumda yaratılan fırsatlardan eşit bir
şekilde yararlanıyor mu? Toplumsal haklardan eşit bir
şekilde yaratılan fırsatlardan yararlanıyor mu? Toplumsal
kaynaklardan eşit bir şekilde kadınlarımız
yararlanıyor mu? Bunları kendimize sormamız lazım. Bu yasal
hakların sosyal ve kültürel hayatta desteklenmesi gerekiyor. Sosyal
hayatta kadının statüsünün bu imkânları kullanabilecek
şekilde geliştirilmesi gerekiyor. Ekonomik alanda kadının
varlığı bu imkânlara ulaşabilecek şekilde
güçlendirilmesi gerekiyor. Kadının görünürlüğü, ehliyeti ve
liyakatini yarışabilecek hâle getirmek zorundayız.
Sayın
milletvekilleri, burada bir dize okumak istiyorum Azerbaycanlı bir
şairin:
Silkinip
çıkmazsa kadın mutfaktan,
Ne azat ana var
ne azat vatan.
Şimdi, biraz
önce cumhuriyet döneminin kadınlarından, o dönemdeki verilen
haklardan bahsettik. O dönemin kadınları, -hak varsa ödev de
vardı- belli bir sorumluluk taşıyorlardı. O dönemin
kadınlarının idealizmi eğer devam ettirilebilseydi, bugün
en azından içinde bulunduğumuz kadının bu sosyal
problemleri bu kadar olmazdı.
Değerli
milletvekilleri, Yüce Atatürkümüz milletin kaynağı, sosyal
hayatın esası olarak kadını ifade ediyor. Milletimiz
kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de,
kadınlarımızın her bakımdan yükselmelerinin
teminidir. diyor Büyük Atatürkümüz.
Evet,
kadının sorunu toplumun sorunudur değerli milletvekilleri. Bu
sorun çözülemiyorsa, bu ekonomik sistemde, bu sosyal sistemde, bu sosyal
yapıda eğer kadının problemleri çözülemiyorsa bu meselenin,
problemin başı idari yönetim, siyasi iradeyle ilgili bir sorundur.
Şimdi,
kadının birçok probleminden bahsettik. Biliyorsunuz ülkemizin en
önemli sorunlarından birisi hiç şüphesiz ki işsizlik ve istihdam
sorunudur. Bugün yapılan anketlerde kadınların en büyük sorunu
işsizlik ve yoksulluktur. Genç nüfusumuz ile beslenen istihdam
piyasamız kadınıyla erkeğiyle bugün ülkemizin hem en büyük
kozu hem de iyi değerlendirilmediği takdirde en büyük tehlikesini
oluşturmaktadır.
Evet,
sürdürülebilir bir kalkınmanın en önemli unsuru kadınların
iş gücüne katılımını teşvik etmektir. Ne
yazık ki, her geçen yıl nüfus artışına rağmen
Türkiyede kadının iş gücüne katılım oranı
düşmektedir. Son altı yıldır bu oranın belirgin bir
şekilde düşmesi aldatıcı, göstermelik ve popülist
politikaların neticesidir. 1990lı yıllarda yüzde 34,1 civarında
olan kadının iş gücüne katılım oranı 2007de
yüzde 24,8lere gerilemiştir, 2008de de yüzde 22lerdedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde genel olarak iş gücüne katılım da
düşüktür: Yüzde 45,8. Birçok ülkeyle mukayese ettiğimizde böyle genç
bir nüfusa sahip olan ülkemizdeki bu iş gücüne katılım
oranı niye bu kadar düşüktür? Ülkemizde işte
çalışabilecek 15-64 yaş sınırı içinde nüfus 50
milyondur. İş gücüne katılım oranına
baktığımızda, çalışabilecek nüfusun
yarısından fazlası çalışma durumundan uzak
gözükmektedir ve bu iş gücüne katılım oranı yüzde 45,8in
yüzde 70,2si erkekler, yüzde 24 veya yüzde 22si kadınlardır.
İş gücüne katılmayan 100 kadından 63ü iş gücüne
katılmama nedenini tam zamanlı ev kadını olarak
göstermektedir. Yani kadının enerjisinden, kadının
kabiliyetlerinden bu ülke yararlanamamaktadır.
Yine istihdam
edilenlere bir bakalım. Yani iş gücü böyle de istihdam ne kadar
edilebiliyor bu ülkede? Bu ülkede 50 milyon insanın 21 milyon 500 bini
istihdam ediliyor -son veriler değil bunlar, 2007 verilerine göre- ve
kadınlar da bunun 5,5 milyonunu ifade ediyor. Yine büyük bir kitlenin
çalışmadığı hâlde işsiz görünmesine rağmen
işsizlik oranı hiç durmadan yükseliş gösteriyor.
Değerli
milletvekilleri, kırsal alanda, tarımda 100 kadından 83ü
tarım kesiminde, biliyorsunuz, çalışıyor. Bundan da son
zamanda, son üç yılda 1,8 milyon kişinin tarımdan
uzaklaştığını düşündüğümüzde en büyük
darbenin yine kadınlara vurulduğunu görüyoruz.
Evet, kayıt
dışılık kadınlarda. En önce işten
çıkarılma yine kadınların problemi, iş bulamama,
kadınların
O zaman, en azından, eğitim verirken de
yaygın eğitimlerde de kadını meslek sahibi yapmak
zorundayız.
İstihdama
katılım kadının güçlenmesinin en önemli aracı. Ücretli
istihdam kadının evin dışında görünür
kılınmasını, toplumsal yaşamda bir birey
olmasını sağlamanın, kadının sosyal, kültürel ve
politik haklara, fırsat eşitliğine ulaşmasının en
etkili yolu. Onun için istihdam meselesinin üzerinde durmamız gerekli.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde bilhassa son altı yıl, AKP
İktidarı döneminde millî ve manevi değerlerimizin istismar edilip
siyasete alet edildiği bir dönemi yaşıyoruz. Başta siyaset
kurumu olmak üzere toplumun ekonomik, kültürel, sosyal, ilmî ve idari birçok
alanında yozlaşma kültürünün artarak devam ettiğine hepimiz
şahidiz. Bu durum, işsizlik ve gelir dağılımı
adaletsizliği gibi sosyoekonomik sorunlar ile birlikte toplumda güven
bunalımına, kaygı, korku ve umutsuzluğa yol açıyor.
Yani kültürel, sosyal, ekonomik ve en önemlisi siyasi bir yozlaşma
kültürüyle karşı karşıyayız.
2009
Türkiyesinin en büyük problemleri olan -sadece kadınımızın
değil, toplumun ama en çok etkilenen kesim kadınlar- işsizlik,
yolsuzluk, sosyal dışlanmışlık olgusunun baş
oyuncuları kadınlar ama istenilen de buydu. Toplum her geçen gün
yoksullaşıyor ve buna bağlı olarak kadınlar
yoksullaşıyor.
Sosyal devlet
sadaka devleti hâline geldi. İlk önce insanları yoksul hâle
getireceksiniz, sonra verdiğiniz sadaka gibi yardımlarla onları
mahkûm edeceksiniz. Çalışma ve üretme kültürünü yok edeceksiniz.
Sayın milletvekilleri, bunları söylemek zorunda hissediyorum, çünkü
ülkemizin en önemli meselelerinden biri bu.
Bunun
dışında aile içi şiddetten bahsediyoruz. Aile içi
şiddet -yarın zannediyorum açıklanacak- gerçekten
yüzleşmemiz gereken bir konu. Bu konuyla ilgili alınan yasal
kararlar, mevzuat değişiklikleri; bunlar çözüm değil, bunun için
altyapının hazırlanması gerekli. Millî Eğitim
Bakanlığının, Diyanet İşleri
Başkanlığının, aynı zamanda sivil toplum
kuruluşlarının ve en önemlisi medyamızın bu konu
üzerinde ortaklaşa çalışması gerekiyor.
Eğitim
konusu hâlen çözemediğimiz problemlerin başında. Hâlen 5
kadından 1i okuryazar değil. Okullaşma oranını yüzde
100e çıkaramadık. Okuryazar olanlarımızın yüzde
60ı ilkokul ve hatta ilkokul mezunu bile değil. Ki bilgi
çağında yaşıyoruz. Hiç durmadan bilginin yenilenmesi
gereken bir dönemde, çağda, yaşadığımız bu
çağda yaygın eğitimin, biraz önce de saymış
olduğum kurum ve kuruluşlarla birlikte mutlaka geliştirilmesi
gerekiyor.
Ben, Kadın
Erkek Eşitlik Komisyonunun bir farkındalık yaratacağı
ve aynı zamanda zihniyet değişikliği yaratacağı
konusunda emin olarak, bu Komisyonun kurulması konusunda Milliyetçi
Hareket Partisi olarak kabul oyu vereceğimizi ifade ediyor, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bal.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Aysel
Tuğluk. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
DTP GRUBU ADINA
AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kadın Erkek Komisyonunun Kurulmasına Dair Kanun
Teklifi hakkında DTP Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biz
kadınların yıllardır mücadelesini verdiği Eşitlik
Komisyonunun kurulması için Meclis tarihinde ilk kez farklı
partilerden kadın milletvekillerinin karşılıklı
hoşgörü ve fikir birliği içinde çalıştıklarına
vurgu yaparak konuşmama başlamak istiyorum.
Bir partinin ya
da bir kişinin değil, biz kadınların ortak
başarısıdır bu durum ve hepimizin kadınlık
gururunu yüceltmiştir. Bu Komisyonun kurulması için yıllardır
çaba sarf eden kadın örgütlerini ve emeği geçen herkesi bu vesileyle
kutluyorum.
Toplumsal
yaşamda karşılaşılan eşitsizlikleri gidermenin en
önemli araçlarından bir tanesi kadınların hem bir
başına hem de hemcinsleriyle birlikte girişecekleri tüm çabaları
hukuksal ve toplumsal alanda kurumsallaştırmak olacaktır.
İşte bugün Parlamento çatısı altında
kurumsallaşma yönünde atacağımız bu önemli adımla,
bundan sonraki uygulamalara dönük çalışma ve çabaları
hızlandırmış olacağız.
Umuyor ve
diliyorum ki bundan sonraki çalışmamızın ana ekseni
aynı dayanışma ve kadın bilinci doğrultusunda
Komisyonun işlevsel bir hâle gelmesi için çalışmak
olacaktır. Bu, öncelikle bizlerin hemcinsimize, bu Meclisin de bizlere ve
topluma karşı ödemesi gereken bir borcudur aynı zamanda.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Eşitlik Komisyonunun partiler
üstü ortak bir gereklilik olduğunun bilincinde olarak davranmayı
başarmış biz kadınların bu vesileyle kadın
meselelerine dair bazı konuları gündemleştirmek ve
güncelleştirmek gibi bir sorumluluğumuzun olduğu kanaatindeyim,
çünkü Türkiyede her 3 kadından 1i şiddet mağduru, her 5
kadından 1i okuma yazma bilmiyor, Parlamentodaki kadın oranı
dünyanın birçok ülkesinden çok daha geri durumda. Bu bilançonun içine
siyasal katılımdan töre ve namus denilen cinayetlere, iş
yaşamına katılımından cinsel istismara, şiddetten
baş örtüsüne, ayrımcılıktan ticari sömürüye kadar bin bir
sorunu eklemek mümkün. Bu tablo neden böyle ve bu tablo nasıl
değişir sorularına birlikte yanıt bulmak zorundayız.
Biliniyor, Medeni
Kanun, İş Kanunu, Ceza Kanunu, Ailenin Korunmasına Dair Kanun,
Belediyeler Kanununda yer alan hususlar gibi, yasal zeminde yapılan
iyileştirme ve düzenlemelerle kadın erkek eşitliği
güçlendirilmiştir. Fakat yasalarımızda yer verilen tüm bu olumlu
düzenlemelere rağmen toplumsal hayat, yasal zemin ve uygulama düzeyinde
çok ciddi sorunlarla hâlen yüz yüzedir. Hayatımız tehlikede desek
abartmış olmayacağız çünkü her gün bir şekilde ölüyor,
öldürülüyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çok uzun bir zamandır biz
kadınlar, çeşitli vesilelerle bu sorunlarımıza çareler
arıyoruz ve her fırsatta üzerimizdeki baskıya karşı
mücadele etmeye çalışıyoruz. Yaşanan geçmiş deneyimlerin,
her birimizin yaşamakta olduklarının, bazı genel hususlarda
ortak çerçeveler oluşturmamız gerektiği konusunu
kaçınılmaz olarak önümüze koyuyor. Mevcut sisteme karşı
mücadele etmek, dayandığı zihin kodlarını altüst etmek
ve her tür ilişki alanını yeniden düzenlemek gibi konulardan söz
etmek sanırım yeni bir şey söylemek olmayacaktır.
Yine, farklı
kadınlık deneyimleri olduğunu ve belli bir topluma ait
kadın deneyimini başat kılmanın sakıncaları
biliniyor. Tam burada deneyimlerin karşılıklı
paylaşılması ve birbirimizin deneyimlerinden öğrenmenin
elbette çok önemli olduğunu belirtmeyi gerekli görüyorum. Esasen de bütün
eril değerlerin baştan aşağıya yeniden
düşünülmesi, tartışılması ve yeniden kurulması
gibi bir arayış ve çabanın hepimiz açısından ciddi bir
ihtiyaç olduğunu düşünüyorum, ki, kadınlar bunu yapmaya
başladılar; ayrımcılığı
tartışıyorlar, cinsiyetçiliği tartışıyorlar,
iktidarı ve hiyerarşiyi çok yoğun bir şekilde
tartışıyorlar, tartışıyoruz. Tam burada
ideoloji kavramının içsel sorunları olduğunu unutmadan,
sürekli eleştiriye açık şekilde bir kadın özgürlük ideolojisi
oluşturmanın gerekli olduğu kadar artık
kaçınılmaz olduğunu da söylemek istiyorum. Çünkü, bu husus hem
en genel anlamda kadını eksen alarak verili dünya sisteminin
sorgulama ve analizinde temel bazı haklar sağlar hem erkek egemen
dünya sisteminden kurtuluş için önemli dayanak noktaları
oluşturur hem de kadın özgürlüğü konusunda asgari pratik bir
çerçeve var eder. Bu son hususun önemli olduğu ve bir iki noktaya
-aciliyeti sebebiyle- vurgu yapmak gerektiği kanaatindeyim.
Bakınız,
gelişmiş kapitalist ülkelerde egemen erkeğin yanında yer
alıp her şeyiyle onun imitasyonuna dönüşen bir kadın tipi
ile özellikle geri kalmış ülkelerde erkek egemen sistemin en köklü
dogmalarını bedeni üzerinde uygulayan diğer bir kadın tipi,
son yıllarda oldukça yaygın bir biçimde özgürlük ve tercihlerin
kullanılması adı altında ortaya çıkmaktadırlar.
Tercihler elbette ki önemlidir ancak sorun şudur: Kadınların
erkek karşısındaki konumu nedir? Evet, oldukça eski olan bu soru
hâlen tüm yakıcılığıyla biz kadınların
gündemindedir ve sözünü ettiğim kadın özgürlük ideolojisinin esasen
bu soruya ciddi bir yanıtı olmalıdır. Meclis
çatısı altında ve dışında
yaptığımız tüm çalışmaların bu eksen
etrafında örülmesi gerektiğine inanıyorum. Başka türlü
davranmak, kaderimizi değiştirme iddiasını
gerçekleştirmemizi çok zor ve uzak hâle getirecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekillerim; Türkiyeli kadınların
sorunlarının genel kadın sorunlarından
bağımsız ve farklı olmadığı
açıktır. Elbette kendine özgü bazı yanları vardır ve
bu sözünü ettiğim yanlar oldukça önem arz ediyor. Bilindiği gibi,
Türkiye bir kutuplar ve gerilimler ülkesidir. Bir tarafta geleneksel sosyal,
kültürel yapının kadın üzerindeki baskıları,
diğer taraftan kapitalist Batı kültürel ve ekonomik
yapılanmanın kadın üzerindeki baskıları. Bazen
birbirinden bağımsız bazen birlikte bazen ardışık
biçimde bu baskıları çeşitli düzeylerde hepimiz
yaşamaktayız. Türkiye'nin bu fay hatları ve genel siyasi kodları
ne yazık ki kadınları da birbirinden
uzaklaştırmış durumdadır. Öyle ki her alandaki
kutuplaşma ve gerilimleri bu alanda da görmek mümkündür. Bu durumda
oldukça katmerli bir baskı ve zulüm altında olan
kadınlarımızın durumu çoğunlukla neredeyse tali
durumda kalıyor, kadınla ilgili rakamlar da bunu tüm
açıklığıyla kanıtlamaktadır. Parlamentoda, yerel
yönetimlerde ve diğer karar mekanizmalarında kadınların
eşit temsili, demokrasinin toplumsal cinsiyet eşitliği
gözetilerek tüm kurumlara yerleşmesi amacıyla Avrupa Kadın
Lobisi tarafından başlatılan ve kadınların karar
mekanizmalarında eşitliğini esas alan 50/50 Eşitlik
Kampanyasını desteklemek, bu anlamda biz Türkiyeli kadınlar
için önem arz ediyor ve pozitif ayrımcılık ve kota ilkesiyle
birlikte bunun yeni bir hedef olarak ortaya konulması gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, yaşamın her alanında ve mücadelenin her
cephesinde direniş, bağımsızlık ve özgürlük
şiarına uygun tarzda konumlanan Kürt kadını, bir özgürlük
ideolojisi oluşturma ve kadın kurtuluş mücadelesini örgütleme
konusunda, bence herkes tarafından incelenmesi gereken muazzam bir
deneyime sahiptir. 90lı yıllarda birkaç kadınla başlayan
bu mücadele, şimdilerde yüz binlerin ... (x) yani
Kadın, Yaşam, Özgürlük sloganıyla demokratik topluma
ulaşmada en dinamik güce ulaşmalarıyla sürmektedir. Hâlen
hafızalarımızdadır, 90lı yıllarda söylenen bir
Kürtçe cümle ve saçlara iliştirilmiş üç renkten oluşan sembolik
eylem, hem bir halkın çok uzun bir süredir beklediği bir ifadeydi hem
de aynı halkın özgür iradesini temsil etmesi için bir
kadının almış olduğu inisiyatif açısından da
bir o kadar tarihî önemdeydi. Sadece birilerini sevdiği için aile üyeleri
tarafından kurşunlanan genç kızların gömüldüğü bir
coğrafyada, Kürt kadınları Türkiye'de kadının özgürlük
mücadelesine kanımca beklenenden de fazlasını katıyorlar.
Hem ideolojik hem kişisel bilinçlenmeyle Kürt kadını, erkek
egemenlikli, devletçi iktidar mekanizmalara muhalefet eden, karşı
duran ve kaderini değiştirme iddiasında olan bir politik figür
düzeyine ulaşmıştır. Bu, tam da kadını ezen
hiyerarşik ve baskıcı mekanizmanın her açıdan
parçalanması anlamına gelmektedir. Sonuç, erkek zihniyetini öldürmeye
dayanıyor. Özü şudur: İktidarın ne kadar
dışındaysanız o kadar özgürlüğe
yakınsınızdır. İşte, sözünü ettiğim
kadın kurtuluş ideolojisini de bu temel ilke esasında
geliştirmemiz gerekiyor. Toplumsal alanda bunun mücadelesini yürütmezsek
bileceğiz ki yasal alanda yapacağımız her
değişiklik ciddi uygulama sorunları ve engellemelerle yüz yüze
kalacaktır.
(x) Bu bölümde, Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evrensel kadın mücadelesi
açısından da kadın boyutlu, kadın eksenli bir
düşünmeyi, giderek bir ideolojiyi ve buna dayalı bir örgütlenmeyi
geliştirmeyi oldukça önemli bulmaktayız. Savaş sorunlarına
barışçıl çözümler getirmekten tutalım özgürlüğe
dayalı bir yaşam ve ilişki sistematiğini mümkün
kılmaya kadar kadın merkezli bir örgütlenme ve esasen ideolojik bir
gelişmeye ihtiyacımızın olduğunu göz ardı
edemeyiz. İşte bu yüzden, başarmak için bizler oldukça
iddialı olmak zorundayız. Tarihin bu en eski sahasında
kadın hareketi olma konusunda ya çok uzun bir zamana yayılacak bir
kaybı ya da gelecek ufuklara uzanacak bir başarıyı
yakalamak zorundayız. Temel ilkemize sadık kalarak yani egemen erkekten
ve köle kadından uzaklaşarak kadının öz örgütlenmesi, öz
düşünce ve eylem gücüyle kendimize alternatif yaşam
yaratmalıyız.
Toplumun
yarısını oluşturan kadınlar siyasette ve özellikle
karar mekanizmalarında neredeyse yok denecek kadar azdır. Evde erkeğin
namusu, geleneklerin uygulayıcısı, çocuk doğuran herhangi
bir canlı ve erkek devletin şiddetinin mağduru kadınlar
olarak, toplumsal alanda ve siyaset içinde özgürlük mücadelesinin
gelişmesiyle birlikte erkek egemenlikli mekanizmalara karşı
duran, kaderini değiştirme iddiasında olan bir özne olmaya
başladık. Bunun sonucu olarak, erkek egemen anlayışın
tüm engellemelerine, baskılarına ve türlü oyunlarına
rağmen, Türkiyede kadın mücadelesi önemli bir düzeye
ulaşmıştır. Elbette ki hâlen
sıkıntılarımız var ama duygusal zekâmız ve
örgütsel gücümüzle bunları aşacak güce ve deneyime artık sahip
olduğumuzu büyük bir rahatlıkla söyleyebilirim. Kuşkusuz,
kadınların başlattığı özgürlük çizgisinin
başarısı için toplumsal tüm alanlara yayılması ve
kadın kurtuluş ideolojisinin her gün yeniden yazılması ve
yaratılması gerekiyor. Erkek egemenlikli sistem altında
kadının ruhunun da duygularının da düşüncesinin de
davranışının da erkeğe göre şekillenmiş
olduğu gerçeği artık tüm yönüyle açığa
çıkmıştır. Bu nedenle kadının kapitalist,
modernist sistemi ve egemen erkeği sorgulaması, erkeğe göre
olmaktan kendini kurtarması, kendi doğasına dönmesi
gerekmektedir. Kadın özgürlük ideolojisinin bu yanıyla işlenmesi
ve geliştirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Analiz
oluşturma babında teorik birçok şey söylenebilir elbet. Ancak,
kadın hareketinin hepimize sunduğu en büyük pratik değer
şudur: Kadınların başka bir dünyayı şu anda ve
hemen, erkek egemen sistemin bütün saldırılarına rağmen,
dünyanın bir yerlerinde kurmaları ve sürdürmeleri mümkündür. Bu
dünyada kadınlar kendilerini her gün yeniden kurarak devletçi, erkek
egemen iktidar sisteminin dışında kalabilirler. Demokratik
kadın hareketi mevcut durumda bütün sorun ve sorumluluklarıyla, inkâr
edilen kimliğinin, sömürülen emeğinin ve tehlikede olan
varlığının yarattığı tüm acıların
temsilî bir kolektif bedeni durumundadır. Aynı şekilde,
halkın umutlarının, gelecek hayallerinin ve acılara çare
olabilecek şimdinin çarelerinin de canlı bedeni olmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Eşitlik
Komisyonunun, her şeyden önce, kadın ve erkeklere eşit
fırsatlar sağlayacak imkânlar doğrultusunda çalışacak
bir komisyon olacağını umut etmekten ziyade, bu işleyiş
ve içerikte olması için DTP kimliğiyle siyaset yapan kadın yol arkadaşlarınız
olarak rolümüzü oynayacağımızı önemle belirtmek isterim.
Kadınlar olarak, yaşadığımız tüm sorunların
giderilmesi için ülkemizin hem uluslararası sözleşmelere taraf
olması hem kendi mevzuatını, normlarını buna uygun
hâle getirmesi hem de uygulamaya yönelik çalışma ve çabaların
gelişmesi için katkılarımızı sunacağız.
İlgili değişikliğin, uluslararası sözleşmeler de
göz önünde bulundurularak her yasa ve uygulamanın eşitlik
açısından denetlenmesi, kadınların
uğradığı hak ihlallerinin izlenmesi, Komisyonun kadın
örgütleriyle iş ve güç birliği içinde çalışması için
duyarlı ve sorumlu davranacağız çünkü geleneksel normların
değiştirilmesi, zihniyetlerin dönüştürülmesi, kadının
özgür birey olarak görülmesi için kurulacak bu Eşitlik Komisyonunun
tarihsel bir rolü olduğuna inanıyoruz.
Toplumsal
cinsiyet eşitliğinin sağlanması,
ayrımcılığın ortadan kaldırılması,
kadınların güçlendirilmesi, kadın erkek eşitliğinin
hayatın her alanında hâkim kılınması için ve en
önemlisi de bu çabaların kurumsallaşması açısından son
derece önemli bulduğumuz, mücadelesini verdiğimiz Kadın Erkek
Eşitlik Komisyonu Yasa Teklifine DTP Grubu olarak olumlu oy
kullanacağız ve buradan çağrımız tüm partilerin
milletvekillerinedir, bu yasa teklifine olumlu oy vermeleridir.
Sayın milletvekilleri,
sevgili kadınlar; bazı dillerde hayat ve kadını
karşılayan sözcüklerin aynı köke dayanmaları bir tesadüf
olamaz çünkü hayat, kadınca bir oluştur. Unutmamalıyız ki
kadınlar hayat denen fonksiyonun değişmezleridir. Türümüz için
her şey, mekân, zaman, koşullar değişebilir; erkekler de
gereksiz hâle gelebilir ama kadın zorunludur.
Dünyanın
bütün kadınları birleşin. şiarına uygun bir mücadele
düzeyi yakalamak ve devrim yapmak için değil, devrim olmak için her
birimiz arzuladığımız geleceğin tohumları olarak
mevcut hayatı başka bir hayat olmaya yöneltmek ve sürüklemek
sorumluluğuyla karşı karşıyayız. Özgürlüğü,
kadın beyni ve bedeninden süzerek ana sevgisiyle sarmalayıp o çok sözü
edilen başka bir dünyanın sakinleri olmaya şimdiden yönelmeliyiz.
Dünyamız biz olmalıyız. Dışımızda tahrip
edilen bir dünya uzun süre yaşayamaz. Dünya, kadınlara muhtaç ve
sadece kadınlarla var olabilir.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tuğluk.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Güldal Akşit.
Süreniz yirmi
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ
GRUBU ADINA GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu Kurulmasına Dair 328 sıra ve (2/211) esas sayılı
Kanun Teklifi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, demokrasinin tam anlamıyla yerleşebilmesi tüm
vatandaşların yani cinsiyet ayrımı
yapılmaksızın kadınların ve erkeklerin ekonomide,
karar alma mekanizmalarında, sosyal, kültürel ve siyasal hayatın her
alanında eşit olarak hiçbir ayrımcılığa tabi
tutulmaksızın temsil edilebilmeleriyle gerçekleşebilmektedir.
Eşitlik ilkesi, özgürlüklerin güvencesi ve gerçekleşme koşulu
olarak genel bir ilkedir. Eşitsizlikler ortamında herkesin
değil, sadece bazılarının özgürlüklerinden bahsedilebilir.
Bu çerçevede
kadın erkek eşitliğini sağlamak, global bir hedef olarak
uluslararası kuruluşların gündemine 20nci yüzyılın
son çeyreğinde girmiş ve bugün Birleşmiş Milletler örgütü
bünyesinde yürütülen en kapsamlı siyasal hareket hâline gelmiştir.
Birleşmiş Milletler örgütünün kuruluşu, ortaya çıkan insanlığın
evrensel değerlerinin korunması bağlamında büyük önem
taşımaktadır. Bu çerçevede kadınların öncelikle
kalkınma süreci içinde yer almalarını, kalkınmanın
sonuçlarından eşit biçimde yararlanmalarını engelleyecek
faktörlerin ortadan kaldırılması amacıyla 1946
yılında Birleşmiş Milletler bünyesinde Kadının
Statüsü Komisyonu kurulmuş ve 1948 yılında Birleşmiş
Milletler tarafından siyasal düşüncelerin ve cinsiyetlerin insanlar
arasında eşitsizliğe neden olmaması gerektiği önemle
vurgulanmıştır.
Dünyada bu
gelişmeler yaşanırken ülkemizde de bu doğrultuda
gelişmeler dünyadaki benzer gelişmelerden çok önce, 1920li
yıllarda başlamıştır. 1923 yılında laik,
demokratik cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte büyük bir sosyal ve siyasal
dönüşüm yaşayan ülkemiz, toplumsal cinsiyet eşitliğinin
sağlanması konusunda büyük bir deneyime sahiptir. Eğitim ve
öğretimin birleştirilmesi, Türk Medeni Kanununun kabulü,
kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi ve daha pek çok
değişiklik, kadınları erkeklerle beraber eşit birey
konumuna yükseltmiştir. Dolayısıyla, Türkiye, 1930-1940
yılları arasındaki dönemde o dönem için oldukça ileri
sayılabilecek bir eşitlik standardına
ulaşmıştır. Ancak, ülkemizde yasalarda yer alan bu
eşitlikçi hükümlerin ve düzenlemelerin hayata geçirilmesi maalesef
çoğunlukla mümkün olamamıştır. Şöyle ki: 58, 59 ve
60ıncı hükûmetler döneminde özellikle kız çocuklarına ve
kadınlarımıza yönelik eğitim kampanyalarına önem ve
ağırlık verilmiş olmasına rağmen, hâlen 5
kadınımızdan 1i okuma yazma bilmemekte, kadınların
eğitim düzeyleri bölgeler, kent ve kırsal kesim itibarıyla
farklılıklar göstermektedir. Kadınlarımız, karar
mekanizmalarında eşit sayı ve güçte temsil edilememekte,
ekonomik kaynaklara erişememe sorunu yaşamaktadırlar. Yine,
kadınlarımızın iş gücüne ve istihdama
katılımları ise yıllar itibarıyla düzenli olarak
düşmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, dünyada da durum bundan çok farklı değildir
ve bu nedenle, nüfusun yarısını oluşturan ancak
sorumluluklarıyla orantılı hakları henüz elde edememiş
olan kadınların statülerinin yükseltilmesi amacıyla ulusal
mekanizmaların kurulmasına yönelik karar, 1975 yılında
yapılan Birleşmiş Milletler Dünya Kadın Konferansında
kabul edilen Nairobi İleriye Yönelik Stratejileri Belgesinde de yer
almıştır.
1975
yılından itibaren kadın erkek eşitliğini
sağlamaya yönelik faaliyetler yürütmek veya bu faaliyetlerin
koordinasyonunu sağlamak üzere birçok ülkede çeşitli düzeylerde
ulusal mekanizmalar kurulmuştur.
Değerli
milletvekilleri, bugün Birleşmiş Milletler üyesi yüz kırk dört
ülkede kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik ulusal
mekanizmalar bulunmaktadır. Hatta İtalya, Kostarika ve Kamboçya gibi
ülkelerde ulusal mekanizmayı içine alacak ayrı bakanlıklar
kurulmuştur. Birçok Batılı ülke ise sadece tek mekanizma ile
yetinmemiş, eşitliğe yönelik kurumsal yapılarını
çeşitlendirmişlerdir. Örneğin İngilterede ulusal
mekanizmayı kadın birimi, kadın konusundan sorumlu 2 bakan,
Kabine Alt Komitesi ve Eşit Fırsatlar Komitesi temsil etmektedir.
Yine, kadın
erkek eşitliği konusunda çok önemli ilerlemeler kaydetmiş
bulunan Norveç, Hollanda gibi ülkelerde de eşitlik konusunda ulusal
mekanizmalar dört düzeyde örgütlenmiştir. Fransada ise Meclis ve Senato
düzeyinde iki Kadın Hakları ve Eşit Fırsatlar
Parlamenterler Delegasyonu bulunmaktadır. Bu delegasyonlar, hükûmetin
eşitlik konusunda yaptığı faaliyetler hakkında yasama
organını bilgilendirmek, ilgili yasaların
çıkarılmasına öncülük etmek, yasaların sonuçlarını
değerlendirmek ve benzeri işleri yürütmektedirler. Keza Portekiz,
İspanya gibi pek çok Avrupa ülkesinde de benzer örgütlenmeler mevcuttur.
Değerli
arkadaşlarım, kadın erkek eşitliğinin
uluslararası düzeyde temel belgesi, sizlerin de bildiği gibi,
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi yani CEDAWdır.
1948 İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesinde ilan edilmiş olan kadın erkek
eşitliği 1980 yılında Kopenhagda toplanan Dünya Kadın
Konferansında imzalanan Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesiyle yeniden
düzenlenerek kadınlara karşı her türlü
ayrımcılığı yasaklamıştır.
Bu
sözleşmeyle, kadın hakları, insan hakları kataloğunda
yerini almıştır. Sözleşmede ayrımcılık
tanımlanırken siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel ve kişisel
veya öteki alanlardaki kadın erkek eşitliğine dayanan insan
haklarının ve temel özgürlüklerinin, medeni durumları ne olursa
olsun, kadınlara tanınmasını, kadınların bu
haklardan yararlanmalarını veya kullanmalarını engelleme
veya hükümsüz kılma amacını taşıyan veya bu sonucu
doğuran cinsiyete dayalı herhangi bir ayrım, dışlama
veya kısıtlama anlamına gelir denilmektedir.
Sözleşme,
kadınların siyasal kararlara katılım hakkının
genel çerçevesini tanımlamakta ve taraf devletlere eşit
katılımı sağlamak için özel tedbirler alma zorunluluğu
getirmektedir. Parlamento ve belediye meclislerinde oluşturulacak
eşitlik komisyonları da bu tedbirler içinde yer almaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemiz, Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini 1985
yılında imzalayarak, 1986 yılında yürürlüğe girmesini
takip eden süreçte, 1990 yılında ulusal mekanizma olarak
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünü kurmuştur. Ancak, 1994
yılında kurumun teşkilat yasası iptal edilmiş
bulunmaktadır. Kurum, tekrar, 59uncu Hükûmet döneminde, 6 Kasım 2004
tarihinde, yani on yıl sonra teşkilat yasasına
kavuşmuştur. Bir kadın milletvekili ve o dönemde görev yapan
kadın haklarından sorumlu Bakan olarak bu yasanın
çıkarılmasına katkı sağlamış olmaktan
ayrıca gurur ve huzur duymaktayım. Böylece, Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü, bu tarih itibarıyla yeniden kurumsal
yapısına kavuşmuştur.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 1990lı yıllardan itibaren,
gerek uluslararası gelişmeler gerekse toplumsal talepler
çerçevesinde, ülkemizde kadın erkek eşitliğini sağlayan ve
güçlendiren çok önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır.
Bunlara kısaca göz atacak olursak: 1997 yılında temel
eğitim beş yıldan sekiz yıla
çıkarılmıştır. 1998 yılında Ailenin
Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girmiştir. 1999
yılında, Kadına Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine konulan
çekinceler kaldırılmıştır. 2000 yılında
İhtiyari Protokol Türkiye tarafından imzalanmış ve 2003
yılında yürürlüğe girmiştir. 1 Ocak 2002 tarihinde,
kadın erkek eşitliği bakış açısıyla
hazırlanmış olan yeni Türk Medeni Kanunu yürürlüğe
girmiştir. 18 Ocak 2003 tarihinde Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev
ve Yargılama Usullerine Dair Kanun yürürlüğe girmiştir.
10/6/2003 tarihinde işçi-işveren ilişkilerinde cinsiyet de dâhil
olmak üzere ayrımcılık yapılamayacağı temeline
dayalı 4857 sayılı İş Kanunu yürürlüğe
girmiştir. 17/5/2004 tarihinde -en önemli husus budur- Anayasanın 10
ve 90ıncı maddelerinde kadın erkek eşitliğini
güçlendirecek nitelikte düzenlemeler yapılmıştır. Yine
26/9/2004 tarihinde kabul edilen ve 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe giren
yeni Türk Ceza Kanununda kadınlar lehine önemli düzenlemeler yer
almıştır. 6/11/2004 tarihinde ise ulusal mekanizma olarak, biraz
evvel de bahsettiğim, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün
Teşkilat Yasası yürürlüğe girmiştir. 26/4/2007 tarihinde
ise Ailenin Korunmasına Dair Kanunun kapsamı genişletilmiş
ve bu konuda değişiklik yapılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, kadın erkek eşitliği konusunda yasal alanda
kaydedilen bu önemli gelişmelere rağmen uygulamada sorunlar
yaşandığı bir gerçektir. Kadın erkek
eşitliği alanında önemli ilerlemeler sağlayan ülkeler bile
kadın erkek eşitliğini sağlamak üzere kurulan ulusal
mekanizmaları destekleyecek, tamamlayacak, Parlamento içinde komisyon,
konsey, kurul gibi yapılanmalara gitmişlerdir. Ayrıca Avrupa
Parlamentosunda da Kadın Hakları ve Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonu bulunmaktadır. Ülkemizde de Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesinin uygulamaya geçirilmesi ve cinsler arası
eşitliğin sağlanması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde 20nci
Dönemde bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuş,
Komisyon, hazırladığı raporu 1998 yılında Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunmuştur. Raporda tavsiye edilen hususlardan biri
de Mecliste sürekli bir kadın erkek eşitliği komisyonu
kurulmasıdır. Ancak, bu öneri bugüne kadar hayata geçirilememiş,
21 ve 22nci dönemlerde de Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan
görüşmeler sonuçsuz kalmıştır.
Bilahare
Anayasamızın 10uncu maddesinde Kadınlar ve erkekler eşit
haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür. hükmünün öngördüğü kadın erkek
eşitliğine ulaşma yolunda etraflı politika ve stratejiler
oluşturmak, ülkemizin taraf olduğu Birleşmiş Milletler
CEDAW Sözleşmesi uyarınca temel hak ve özgürlükleri
kadınların erkeklerle birlikte eşit olarak kullanabilmelerini
sağlamak, töre ve namus cinayetleri ile kadınlara ve çocuklara
yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırma Komisyonu Raporunda da yer aldığı üzere,
ülkemizde de diğer ülke örneklerinde de olduğu gibi kadın erkek
eşitliğini sağlamak üzere gerekli çalışmalar yapacak
bir yapının oluşturulması gerekliliği ortaya
çıkmıştır.
Nihayet, 23üncü
Dönemde, yani bu dönem İstanbul Milletvekili Sayın Nimet Çubukçu ve
25 milletvekilinin verdiği Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu
Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca gönderildiği
Anayasa Komisyonunda 29 Ocak 2009 tarihinde görüşülmüş ve Komisyon,
(2/211) esas numaralı bu Kanun Teklifi ile aynı mahiyette
düzenlemeler içeren Adana Milletvekili Sayın Nevingaye Erbatur ve 8
milletvekilinin, Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun
Teklifi ve İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Jale Ağırbaş
ve 5 milletvekilinin, Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu kurulması
hakkındaki kanun tekliflerinin birleştirilerek görüşülmesine ve
bu görüşmelerin Sayın Nimet Çubukçu ve 25 milletvekilinin (2/211)
esas numaralı Kanun Teklifi üzerinden sürdürülmesini kabul etmiştir.
Keza,
İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş ve Van Milletvekili
Sayın Fatma Kurtulanın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu kurulması hakkındaki İç
Tüzük değişiklik teklifleri olduğu da Komisyon
Başkanınca belirtilmiş ve görüşmeler tüm bu teklifleri
kapsayacak şekilde yapılmıştır. Komisyon
toplantısına Parlamento çatısı altındaki tüm partiler
katılmış, katkı sağlamış, görüş
bildirmişlerdir. Kanun teklifi tüm partilerin ve Komisyon üyelerinin
mutabakatı ile yani oy birliğiyle kabul edilmiş, bugün de yüce
heyetinizin huzuruna, yani Genel Kurula gelmiş bulunmaktadır.
Bu vesileyle,
mensubu bulunduğum Anayasa Komisyonunun Değerli Başkanı
Hocam Sayın Profesör Doktor Burhan Kuzuya, değişik siyasi
partilere mensup Komisyon üyesi kıymetli milletvekili
arkadaşlarıma ve Komisyonda emeği geçen tüm uzman ve personele
teşekkür etmek istiyorum. Demek ki bazı kurumların
oluşması ve yasal statüye kavuşması için olgunlaşması
gerekmektedir ve bu süreç bugün tamamlanmaktadır.
Sevindirici olan,
geldiğimiz şu an itibarıyla, Parlamento çatısı
altındaki tüm siyasi partilerin bu oluşuma verdiği destektir. Bu
nedenle, ben, AK PARTİ Grubu adına, bu çatı altındaki tüm
siyasi partilere katkı ve desteklerinden ötürü teşekkür ediyorum.
Ancak, burada
teşekkür etmeden geçemeyeceğim büyük bir emek ve güç vardır.
Kadın sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki çaba ve
destekleri inkâr edilemez. Ben, bu vesileyle, kendilerine sonsuz
teşekkürlerimi sunuyorum. Diliyorum ki bu Komisyonun kuruluşu,
kendilerinin de bir ayağını hem de önemli ve güçlü bir
ayağını oluşturdukları kadın hakları
konusunda önemli çalışmalara imza atmaya vesile olsun ve yine bu
kanun teklifinin verilişine önayak olan ve ulusal mekanizmanın önemli
bir ayağının başında bulunan Sayın Bakanımız
Nimet Çubukçuya da desteklerinden ötürü teşekkür etmek istiyorum.
Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında, reform
niteliğinde yasal düzenlemeler gerçekleştiren Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında, bu kez, bir Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonu kuruluyor olması büyük önem arz etmektedir.
Böylece Türkiye, kadının insan haklarının korunması ve
geliştirilmesi, erkeklerle birlikte eşit hak, imkân ve
fırsatlara ulaşabilmeleri konusundaki kararlılığını
bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu nedenle, siz değerli milletvekili
arkadaşlarımın bu kanun teklifine tam destek vereceğine
inanıyor, desteklerinizden ötürü AK PARTİ Grubu adına
teşekkür ediyor ve kurulacak olan komisyonun hayırlı olması
dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akşit.
Şahıslar
adına ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Jale
Ağırbaş
Buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
AYŞE JALE
AĞIRBAŞ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı
Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu kurulmasına ilişkin verilen
kanun teklifleri üzerine konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi şahsım ve
Demokratik Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.
Parlamento
çatısı altında Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu
kurulması kadınlarımızın uzun yıllardır
beklediği ve bu yönde çaba gösterdiği hedeflerden biriydi. Bugün bu
hedefi gerçekleştirecek olmamızın mutluluğunu Komisyonun
kurulmasında bir nebze de olsa katkısı olan bir kadın
milletvekili olarak daha yoğun bir şekilde yaşamaktayım.
Değerli
milletvekilleri, insanlığın uzun tarihinde birbirinden
farklı uygarlıklarda kadın toplumsal ve siyasal yaşamda
erkeklerle eşit olarak paylaşabileceği bir konuma çok az sahip
olabilmiştir. Kadın, yerine göre ikinci planda bir insan, ev
işlerini görmesi ve çocuk büyütmesi gereken bir kimse olarak
görülmüştür. Bu tür anlayışlar toplumun örf ve âdetleriyle
kurallaştırılmış, inançlarıyla
pekiştirilmeye çalışılmıştır. Böylece, her
dönemde rastlanan ayrıcalıklar bir yana bırakılırsa
kadın, toplumsal, ekonomik ve özellikle siyasal yaşamda geri plana
itilmiş, eğitim olanaklarından daha az
yararlandırılmış ve hukuk düzenindeki kimi
haksızlıklarla kısıtlanmıştır.
Kadınlar,
haklarını elde etmek için uzun yıllar süren hak arama mücadelesi
içerisine girişmiş, kadın erkek eşitliğinin her alanda
yaşama geçirilmesi, insan hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesi
yolunda umut verici adımların atılmasını
sağlamışlardır.
Kadın olsun
erkek olsun her alanda eşit koşullar altında eşit muameleye
tabi olmaları çağdaş demokrasinin en önemli kurallarından
biridir. Ancak, bugün en gelişmiş demokrasilerde dahi kadınlar
çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Hâlâ
kadının eğitim, çalışma hayatı, sosyal
güvenliği, yoksulluğu, şiddet ve göçler nedeniyle tek
başına çocuğunun sorumluluğunu yüklenmesi gibi
olumsuzluklar devam etmektedir. Bu bize şu gerçeği açık bir
şekilde göstermektedir ki, atılan olumlu adımlara rağmen
bunun yansımaları zaman gerektiren evrensel bir süreçtir. Bu
bağlamda, kurulacak olan Komisyonun ülkemizde kadın erkek
eşitliğini kısa sürede gerçekleştireceğini beklemek
çok iyimser bir tahmin olacağını düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, eşitliğin sağlanıp geliştirilmesini kadın
ile erkekler arasındaki istatistiklerin dengelenmesi hedefiyle
karıştırmamak ve sadece kadınların sorunu olarak
görmemek gerekir. Bu, elbette kadınların kişisel gelişimini
ve özerkliklerinin artırılmasını içerir. Ama aynı
zamanda ana-babalık rollerinde kalıcı değişimleri,
aile yaşamının demokratik dönüşümünü, kurumsal pratiklerin
ve alışkanlıkların değişmesini,
çalışmanın ve zamanın organizasyonunda değişiklikler
yapılmasını da kapsar. Dolayısıyla kadınları
olduğu kadar erkekleri ve toplumun bütününü ilgilendirir.
İsveç
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eylem Planında
vurgulandığı gibi cinsiyet eşitliğini geliştirme
konusundaki çabalar çok uzun bir süredir sadece kadınlara yöneltildi.
Böylece, sanki sorun onlardaymış ve erkeklerin yaşam
tarzına ve düşünce yapısına uyarlama sorumluluğu
onlara aitmiş gibi algılandı. Oysa toplumsal cinsiyet
eşitliği, erkek değerlerine uyum göstermekle ilgili bir şey
değildir. Cinsiyet eşitliği kadınlar ve erkekler için
eşit haklara, yükümlülüklere ve fırsatlara dayanan yeni ve eşit
ilişkiler kurulması anlamına gelir. Toplumdaki
kurumlaşmış cinsiyetliğin ortadan
kaldırılması ve kadınların insan haklarının
tanınması açısından hem yasalarda yapılacak olumlu
değişikliklerin hem de bu yasaların hayata geçirilebilmesi
kadınların hayatında hayatın her alanına etkin
katılımının ve bir ülkedeki demokrasi kültürünün
derinleşmesini getireceği açıktır.
Değerli
milletvekilleri, eşitsin demekle eşit olunmamaktadır.
Anayasamızda eşitlik kavramı gayet iyi
tanımlanmış, 10uncu maddede Kadınlar ve erkekler
eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama
geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve
sınıfa imtiyaz tanınmaz. denilmiştir.
Eşitliğin
temel tanımı, ayrım gözetmemektir; bir fırsatın, bir
olanağın, sosyal dağılımında imtiyaz
tanınmamasıdır. Bizim yasamız bunu sağlıyor fakat
cinsler arasında sosyal, kültürel ayrımlar varsa, yasa düzenleyicinin
o ayrımı giderecek tarzda, o ayrımı ortadan kaldıracak
bir hak tanımı yapması gerekmektedir. Bir başka ifadeyle,
kadınları sosyal konum itibarıyla eşitlemeye
çalışan bir eşitlik anlayışını
gerçekleştirmemiz gerekmektedir.
Demokrasinin tam
anlamıyla yerleşebilmesi, tüm vatandaşların,
kadınların ve erkeklerin ekonomide, karar alma mekanizmalarında
sosyal, siyasal ve kültürel hayatın her alanında eşit olarak
temsil edilebilmeleriyle gerçekleşebilir. Hayatın her alanına
eşit olarak katılım ve temsil, kadınların ve
erkeklerin hayatlarını doğrudan ya da dolaylı olarak
etkileyecek politikaların oluşturulmasında, yasaların
çıkartılmasında ve uygulanmasında, eşitlik ilkesinin
temel alınmasıyla mümkün olabilir. Eşitlik ilkesi özgürlüklerin
güvencesi ve gerçekleşme koşulu olarak genel kurucu bir ilkedir.
Eşitsizlikler ortamında herkesin değil sadece
bazılarının özgürlüğünden bahsedilebilir.
Bu çerçeve
içerisinde, kadın erkek eşitliğini sağlama global bir hedef
olarak Birleşmiş Milletler Örgütü bünyesinde kapsamlı bir
siyasal hareket hâline gelmiştir. Kadın erkek eşitliğinin
uluslararası düzeyde temel belgesi Kadınlara Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesidir. 1948
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde ilan edilmiş olan
kadın erkek eşitliği, 1980 yılında Kopenhagda
toplanan Dünya Kadın Konferansında imzalanan Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Uluslararası Sözleşmesiyle yeniden düzenlenerek kadınlara
karşı her türlü ayrımcılığı
yasaklamıştır. Sözleşme, kadınların siyasal
kararlara katılım hakkının genel çerçevesini
tanımlamakla ve taraf devletlere eşit katılımı
sağlamak için özel tedbirler getirme zorunluluğu getirmektedir. Bu
özel tedbirler içinde yerel, bölgesel, ulusal veya uluslararası
işleyişlerini düzenleyen hükümlerin de cinsler arasında
eşitliğin sağlanmasına yönelik özel tedbirlerin
belirlenmesi çok kullanılan yollardan biridir.
Bu çerçevede,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu
kurulması, Komisyonun esas ve tali komisyon olarak çalışacak
olması, kadın erkek eşitliği açısından
tasarıların uygunluğunu denetleyecek yetkiye sahip olması,
ülkemizde kadın erkek eşitliğinin devlet politikası hâline
gelmesi ve geliştirilmesi açısından oldukça önemli bir adım
olacaktır.
Kadınlarımızın
siyasal yaşama katılımının bugüne kadar istenilen
düzeyde olmaması bu adımların zamanında
atılmasını geciktirmiştir. Avrupa Birliğine girme isteğinde
olan ülkemizin kadın erkek eşitliği konusunda gereken
adımların ivedilikle atılması gerekmektedir. Bu
bağlamda çerçeve eşitlik yasasının gündeme gelmesi
Türkiyede kadın hakları konusunda önemli bir adım
olacaktır diye düşünüyoruz.
Partiler
arasında bu Komisyonun kurulmasına yönelik toplumun isteği
doğrultusunda konsensüs olması bizleri sevindirmektedir. Unutmamak
gerekir ki toplumsal kalkınmanın sağlanması, demokrasinin
gelişmesi, refah ve adaletin sağlanması sosyal hayatın her
alanında kadın ve erkek eşitliğinin sağlanmasıyla
mümkündür. Kâğıt üzerindeki eşitliği gerçek hayata
yansıtmak için kadınların ve erkeklerin farklı sosyal
dünyalarda yaşadıklarını, farklı yaşam alanları,
kadın ve erkek için farklı ahlaki normlar olduğunu
algılamak, yeni eşitlik anlayışını yasalara
geçirecek, devlet politikalarının belirlenmesine etki edecek ve
toplumsal kaynaklardan yararlanmadan kadınlara farklı fırsatlar
sunmayı sağlayacak Komisyonun varlığı ülkemiz
demokrasisinin gelişmesi açısından da eşitsizliğin
önlenmesi yönünde büyük bir adım olduğuna inanıyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Komisyonun kurulmasında emeği geçen Sayın
Bakanımız Nimet Çubukçuya, değerli milletvekillerimize, bu
Komisyonun kurulması yönünde inançlarını yitirmeden mücadelesine
devam eden kadın örgütlerine ve kadınlarımıza teşekkür
ediyor
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AYŞE JALE
AĞIRBAŞ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Komisyonun
misyonunu başarıyla yerine getireceğine olan inancımla
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ağırbaş.
Teklif üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın
Sakık
Yok.
Sayın
Kaplan
Yok.
Sayın
Tuncel
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sorum yok.
BAŞKAN
Peki.
Sayın
Buldan
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sorum yok.
BAŞKAN
Peki.
Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ KOMİSYONU
KANUNU TEKLİFİ
Amaç
MADDE 1- Bu kanunun amacı, kadın
haklarının korunması ve geliştirilmesi, kadın erkek
eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak ülkemizde ve
uluslararası alandaki gelişmeleri izlemek, bu gelişmeler
konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek, kendisine esas veya
tali olarak havale edilen işleri görüşmek, istenildiğinde
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarı ve teklifleriyle Kanun
Hükmünde Kararnameler hakkında ihtisas komisyonlarına görüş
sunmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonunun kuruluş, görev, yetki, çalışma
usul ve esaslarını düzenlemektir.
BAŞKAN
Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelikte.
Buyurun
Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
MHP GRUBU ADINA
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Eşitlik
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin 1inci maddesi
üzerinde grubum adına konuşma yapmak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kanunun 1inci maddesi, kanun teklifinin amacını
düzenlemektedir. Kurulmak istenen komisyonun amaçlarını şöyle
ifade etmektedir: Kadın haklarının korunması ve
geliştirilmesi hususu, amaca matuf olarak yurt içi ve yurt
dışı gelişmelerin izlenmesi ve gelişmeler konusunda
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgilendirilmesi, kendisine tevdi edilen işlerin
görüşülmesi, kanun tasarı ve teklifleriyle ilgili olarak ihtisas
komisyonlarının bilgilendirilmesi.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kadın, yaşayan, aktif bir
toplumun, bir milletin temel ögesidir. Erkeği ve çocuklarıyla beraber
binlerce yılın hayat gailelerini, sevinç ve üzüntülerini taşır.
Geleceği de o yaratacaktır. İnsanlık tarihi içinde Türk
kadını da geçmiş yüzyıllardan içinde bulunduğumuz
çağa kadar mensubu olduğu milleti için görevlerini hakkıyla
yapmıştır ve yapmaktadır. Toplumumuzun yarısı
kadındır. Bir toplumun yarısı pasif duruma itilir, onun
gücünden yararlanılmazsa o toplumun tarihten silinmesi mukadderdir. Bir
milletin kadınının seviyesi ne ise milletin seviyesi de odur.
İslamiyetten
önce Türklerde kadın ve erkeğin eşit olması temel
kuraldı. Devletler arası ilişkilerde, elçi kabulü ve itimatname
takdimi törenlerinde hakan ile hatun beraber bulunurlar ve savaş
yönetiminden sorumlu olan savaş kurulunda da, yine aynı şekilde,
hatun üye olarak yerini alırdı.
İslami
dönemde de durum pek farklı değildir. Yüce Peygamberimizin sünneti de
dâhil olmak üzere tüm İslami bağlayıcı hükümler,
aslında zaman ve mekândan münezzeh olarak kadının statüsüne
muhteşem katkılar sağlamaktadır. İslamiyetin ilk
yıllarında Türk kadını aktiftir. Üreten, çalışan,
kültür ve sanat faaliyetlerine katılan kadın profili net bir
şekilde görülmektedir. Kadınlar adına medrese, hastane,
çeşitli tesisler, vakıf eserleri yapılmıştır.
İran Kerman şehrinde Kutlu Türkan Hastanesi (1271), Kayseri Gevher
Nesibe Şifahanesi (1206), Divriği Turan Melek Hatun Kütüphanesi 14üncü
yüzyılda yapılmış ve daha binlerce örnek vermek mümkündür.
Değerli
arkadaşlar, 1600lü yıllardan sonra Türk kadınının
statüsünde gerilemeler yaşandığı bir vakıadır.
Kadının eve kapatılması, kaçgöç, temel hukuki
haklarının çiğnenmesi, doğum, ölüm, evlilik, miras,
çalışma, yaşam tarzı, giyim kuşam gibi bir
kadını ihata eden her kıymet hükmü kadın aleyhine
değişmiştir. Bu geriye gidiş İslamı sürekli
terakkiyi, gelişmeyi özendiren bakışının sert Bedevi
İslam bakış açısıyla ikame edilmesinin bir sonucudur. Süreç
1930lara kadar devam etmiştir.
Cumhuriyet Dönemi
kadınlara inanılmaz hak ve özgürlükler alanı açarak Avrupadan
daha ileri düzeye ulaşmayı başarmıştır.
Şimdi burada cumhuriyetimizin kurucusu ve banisi Ulu Önder Atatürkün
kadın ve erkeklerle ilgili bir konuşmasını nakletmek
istiyorum:
Kadınlarımızın
bu kadar fedakârlığına, kadınlarımızın bu
kadar hizmetine, erkeklerden hiçbir yerde geri kalmayan bu kadar ehliyetine
rağmen düşmanlarımız ve Türk kadınının
ruhunu bilmeyen sathî nazarlılar kadınlarımıza bazı
isnadatta bulunmaktadırlar. Kadınlarımızın hayatta
atılane yaşadıklarını, ilim ile münasebetleri
bulunmadığını, medeni hayat ve içtimaî hayat ile alakadar
olmadıklarını, kadınlarımızın her
şeyden mahrum kaldıklarını, onların Türk erkekleri
tarafından, hayattan, dünyadan, insanlıktan kar-u kisbden uzak
tutulduğunu söyleyenler vardır. Fakat hal-i hakikat böyle midir?
Şüphesiz ki Türk kadınını bu suretle görmek, Türk
kadınını görmemektir. Ecnebilerin ve bizi düşman nazariyle
görenlerin tarif ve tasvir ettikleri kadınlar, bu vatanın asıl
kadını, Anadolu'nun asıl Türk kadını değildir.
Öyle kadınlar bizim asıl hayatımızda ve asıl
memleketimizde yoktur. Türk kadınını yanlış görüp,
yanlış anlatanlar, bilhassa büyük şehirlerimizde, müterakki ve
medenî zannedilen yerlerde, bazı Türk hanımlarının
dış manzaralarına bakarak aldanıyorlar. O
kadınların harici manzaralarını aleyhimizdeki su-i
tefsirlere müsait bir zemin olarak alıyorlar. Milletin umumî hayatına
nisbete pek mahdut ve pek naçiz olan o kadınları, onların harici
manzaralarından çıkardıkları manayı bütün Türk
kadınlığına teşmil ediyorlar. İşte ilk
tashih edilecek hata ve ilk ilân edilecek hakikat buradadır. Haricî
manzaralarıyle düşmanlarımıza ve bilhassa içimizdeki
bedhahlara bilerek ve daha ziyade bilmeyerek haklı bir tezvir sermayesi
veren manzaralara, hepiniz biliyorsunuz ve herkes biliyor ki, en ziyade
memleketimizin en büyük şehri olan, asırlarca devletin pay-i
tahtı ve hilâfet makarrı bulunan İstanbul'da tesadüf ediliyor.
Düşmanlarımız bu manzaradaki kadınlardan
aldıkları intibaat ile acı hükümler veriyor ve diyorlar ki:
Türkiye mütemeddin bir millet olamaz, çünkü Türkiye halkı iki parçadan
mürekkepdir kadın ve erkek diye iki kısma
ayrılmıştır. Halbuki bir içtimaî hey'et ayni gayeye bütün
kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse terakki ve temeddün
etmesine fenni imkân ve ilmi ihtimal yoktur.
İşte,
Atatürkün ta 1923 yılında tespit ettiği bu gerçek
doğrultusunda ben kesinlikle şunu iddia ediyorum: Türk
uygarlığının, Türk İslam
uygarlığının kadına verdiği önemin, her anlamda
kadına verdiği önemin Batı uygarlığından çok daha
önde ve ileri olduğunu ancak bunun zaman ve zemine göre bazen gerilemeler
yaşandığını ama bunun açığının
süratle, arzu edilirse ve istenirse kapatılabileceğini de buradan
özellikle vurgulamak istiyorum.
Aslında,
saygıdeğer milletvekilleri, Batı tarihi için kan, kin,
düşmanlık, sömürü esas unsurlardır. Saldıran, kendisinden
başkasının hukukunu tanımayan, güçlünün haklı
olduğu bir düzenin adıdır Batı uygarlığı ve
bu Batı uygarlığı, kendi diyalektiği içinde, gerek
devletler ve gerek milletler arasında gerekse cinsiyetler arasında
bir dehşet dengesi oluşturmuştur. 8 Martı yaratan olaylar
da bu tanım kapsamındadır. Ezilen kadınların hak ve
özgürlüğünün olması gerekliği, ancak sayısız ölümden
sonra akla gelmiştir. Çok şükür ki gelinen aşamayı da
Batı uygarlığı adına takdir etmemek mümkün
değildir.
Tabii, burada
daha önceki hatiplerin ifade etmiş olduğu Birleşmiş
Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrıcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Pekin Eylem
Platformu ve diğer tüm kararlar ve alınan kararlar, Türk
kadını için olduğu kadar dünya kadınları için de
fevkalade önem arz etmektedir. Komisyonun, kurulmak istenen komisyonun
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım
.
kurulmak istenen Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun Türk
kadınının terakkisinde, her anlamda ama, ekonomik, sosyal,
siyasal her anlamda katkıda bulunacağına ben de yürekten
inanıyorum. Ancak bu komisyonların kurulması önemli bir
aşamadır. Fiilî olarak kadının total haklarının
Türk toplumuna yerleştirilmesi ve uygulamaya, hayata geçirilmesi de bir o
kadar önem arz etmektedir.
Bu duygularla
tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel.
Buyurun
Sayın Tuncel. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
DTP GRUBU ADINA
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonunun kurulmasına dair Kanun Teklifinin 1inci
maddesi hakkında Demokratik Toplum Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada
milyonlarca kadının yaşamını doğrudan
ilgilendiren bir yasa teklifini görüşüyoruz. Çok geç
kalınmış bir çalışma olmasına rağmen bugün
bu konuda bir adım atılıyor olmasını Demokratik Toplum
Partisi olarak önemsiyoruz.
Dünyanın
birçok ülkesi kadın erkek eşitliğini bir politika olarak ele
almış, demokrasinin temel prensibi olarak kabul ederek pratikte de
yaşam bulması için önemli adımlar atmışlardır.
Kadının toplumsal yaşamın içinde var olduğu
gerçekliğinden hareket ederek kadın erkek eşitliği
konusunda toplumsal bilincin oluşturulması için önemli adımlar
atarak yasalarında da gerekli düzenlemeleri istikrarlı bir
şekilde yapmaktadırlar.
Bu çatı
altında Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun
oluşması ile birlikte Türkiyede kadının toplumsal
yaşamındaki konumunu güçlendirmek için önemli bir fırsatın
doğduğunu düşünüyorum. Ancak bu noktada dikkat çekmek
istediğim bir husus var: Kadın erkek eşitliği, teknik
olarak değerlendirilecek veya sadece bir komisyona indirgenemeyecek kadar
karmaşık bir sorundur ve buna uygun yaklaşımı gerekli
kılmaktadır. Kadın özgürlüğü toplumsal özgürlüğün
temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle kadının
özgürlüğünü eksene alan ve erkek egemen sistemin tüm zihniyet
kalıplarının köklü bir eleştiriden geçirilmesi gerekir.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasını esas alan
sistemin tüm alışkanlıklarını, bizlere
öğrettiği dili, kadınlık, erkeklik rollerini yeniden
tanımlayarak yeni bir yaşam anlayışı ve zihniyetiyle
işe başlamak gerekir. Aksi takdirde, Komisyon, Avrupa Birliği
sürecinde Avrupanın ülkemize kadın hakları konusunda
yaptığı eleştirilere şekilsel bir cevaptan öteye
gitmeyecektir.
Sayın
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Türkiyede kadınlar dünyadaki birçok
ülkeden daha önce seçme ve seçilme hakkını kazanmıştır
ancak bugün Meclisteki temsiliyette 142 ülkeden yüzde 9,1 oranla 108inci
sıradadır; kabinede temsilde ise yüzde 4,2 ile 105 ülke arasında
89uncu sırada bulunmaktadır. Bu durum şunu çok net olarak
göstermektedir: Sadece yasalarda değişiklik yapmak sorunu
çözmemektedir. Yasal değişikliklerle birlikte toplumda bu
değişikliklerin pratikleşmesi ve toplumsal algıların
değişmesi gerekiyor. Bunun için toplumsal cinsiyet
eşitliğinin sağlanmasının tedbirleri de yasayla
birlikte ele alınmak durumundadır.
Ülkemizde ve
dünyada cins sorununun çözülmediği, erkek egemen sistemin tüm
acımasızlığıyla sürdüğü bu sistemin ürettiği
en büyük iki şiddet olan savaş ve yoksulluğun alabildiğince
derinleştiği bir çağı yaşıyoruz. İnsan
üzerinde en büyük tahribatları yaratan bu iki şiddetten en fazla
etkilenenler biz kadınlarız. Toplumsal yaşamda
kadınların karşı karşıya kaldıkları ve
giderek katliama dönüşen kadına yönelik şiddet, bu iki
şiddet türü tarafından beslenmektedir. Günümüzde kadın konusu
gündeme geldiğinde, yanına Kadına yönelik şiddet. cümlesi
de eklenmektedir. Şiddetin kadının yaşamından
çıkması için bu Meclisin daha etkili çalışmalar yürütmesi
ve kadınları şiddete karşı koruyacak
mekanizmaların kurulması gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; erkek egemen sistem
eşitsizliklerin ve adaletsizliğin temelini, eşitsizlikler ise
çelişki ve çatışmaların nedenini oluşturmaktadır.
Beş bin yıllık insanlık tarihi bu çelişki ve
çatışmaların ortaya çıkardığı şiddet ve
savaş kültürüne sahne olmuştur ve olmaktadır.
Bugün Orta
Doğu da hâlâ savaşlara sahne olan coğrafya olmaya devam
etmektedir. Bir yandan İsrail-Filistin sorunu diğer yandan kendi
coğrafyamızda yaşanan savaş bunun en canlı örnekleri
olarak karşımızda durmaktadır. Bu durumdan en çok
kadınların etkilendiğini bilmeyeniniz yoktur.
İktidara ve
tahakküme dayanan kapitalist toplum yapısı bugün toplumsal
eşitsizliklerin gelişmesine, ulusal, sınıfsal ve cinsel
sömürünün giderek derinleşmesine neden olmaktadır. Savaş ve
şiddet kültürü erkek egemen zihniyetin bir ürünü olarak açığa
çıkmıştır. Savaş ve şiddetin kendisi bir tecavüz
biçimidir. Karşısındaki gücün iradesine rağmen ona tahakküm
etmeyi, ona sahip olmayı, ona saldırmayı, onu
kişiliksizleştirmeyi ve kimliksizleştirmeyi içinde
barındırır; bu anlamda savaş ve şiddet politikası
temelindeki saldırıları erkek egemen sistemin bir tecavüz
dayatımı olarak da değerlendirmek mümkündür. Bu anlamda
özellikle de biz kadınlara bu savaşa, şiddete ve tecavüz
kültürüne karşı direnişin öncülüğünü yapma rolü
düşmektedir. Kadınlar olarak sonuç alıncaya kadar da bunun
radikal mücadelesini vermek zorundayız ve kadın dayanışma
ağını daha güçlü kurmamız ve kadın milletvekillerinin
bu dayanışma ağında daha etkin bir rol üstlenmesi
önemlidir.
Savaş,
şiddet, sömürü ve cinsiyetçiliğin ortadan kalkması
açısından kadınların barış, demokrasi ve
eşitlik mücadelesine öncülük etmesi toplumsal bir zorunluluk olarak önümüzde
durmaktadır. Şu bilinmelidir ki tarihin en eski eşitsizliği
ve günümüz dünyasında eşitsizliklerin temelini oluşturan ve
tahakküm iktidarını besleyen eşitsizlik kadın erkek
eşitsizliğidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği giderilmeden
hiçbir eşitlik gerçek anlamda eşitlik olmayacaktır. Bu nedenle
kadın erkek eşitliğinin sağlanması konusundaki
mücadeleyi sadece kadınların sorumluluğunda görmek büyük bir
hata olacaktır. Bu nedenle erkeklerin de eşitliğin
sağlanması konusunda en az kadınlar kadar efor sarf etmesi
gerekmektedir, çünkü bu sistem sadece kadınları değil, tüm
insanlığı köleleştiriyor ve kimliksizleştiriyor. Özgür
bireylerin gelişmesi özgür bir toplumun yaratılmasında önemli
bir role sahiptir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede kadınlar olarak çok
uzun yıllardır kadınların aleyhine olan yasaların
değişmesinden kadına yönelik şiddete ve savaşa
karşı büyük bir emek ve çabayla mücadele ettik ve bu mücadelemiz
devam ediyor. Her ne kadar savaşları engelleyemesek de kadına
yönelik şiddet konusunda Türkiye kamuoyunda önemli bir gündem
yaratmayı başarabildik. Bundan sonra kadınların örgütlü
mücadelesi ve dayanışması kadınların
yaşamını değiştirmeye devam edecek ve kadınların
toplumu değiştirme dinamiği daha da çok görülecektir.
Yine, bugüne kadar
Mecliste Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kurulması için
mücadele eden ve bugün bu Komisyonun Mecliste gündeme gelmesi için emek
harcayan kadınlara ve örgütlü mücadeleyi yürüten kadın hareketine,
yine Kürt kadınlarının oluşturduğu Demokratik Özgür
Kadın Hareketine teşekkürlerimi sunmayı bir borç olarak
görüyorum. Ve bu Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun kadın
hareketleri, sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve bu alanda uzmanlaşan
kişilerle ortak çalışma yürütmesi,
çalışmalarının daha verimli ve etkin bir sonuç alması
açısından oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Kadın
erkek eşitliğinin ana politikalar hâline gelmesi bu komisyonun
çalışmalarının başarısı açısından
oldukça önemlidir. Bu açıdan Meclis çatısı altında
yapılacak çalışmalarda başta bütçe oluşturulurken
sağlıktan eğitime, kültüre, spora kadar Eşitlik
Komisyonunun açığa çıkaracağı çerçeve
yasasının esas alınması sağlanmalıdır.
Bu vesileyle,
kadınların yer almadığı 1982 darbe
Anayasasının değiştirilmesi ve kadın erkek
eşitliğini de içine alan demokratik, özgürlükçü bir anayasanın
çıkarılması sanırım artık herkes tarafından
kabul gören bir gerçektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi bitirmeden önce bu kanun
teklifi buraya Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu olarak geldi ancak AKP
İktidarı bunu Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
olarak değiştirmek istiyor. Komisyonda kadın erkek
eşitliği olarak tartışılan ve bütün
kadınların, bütün grupların ortaklaştığı bu
yaklaşımın buradan değiştiriliyor olmasını
eleştiriyoruz çünkü sorun, sadece kadınların ve erkeklerin
sorunlardan ya da ülke nimetlerinden, koşullardan fırsatların
eşitliği şeklinde değerlendirilmesi değil,
olanaklardan eşit şekilde değerlendirmek değil, sorun
zihniyet sorunudur. Siz, eğer kadınlarla erkekleri eşit bir
toplum yaratmak istiyorsanız önce zihniyeti değiştireceksiniz.
Yani buradan Komisyonun içeriğini değiştirmek aslında
seçimler öncesi kadınlara bir göz kırpmadan öteye bir anlam ifade
etmeyecektir bizce. Dolayısıyla, AKP İktidarından bu
yasayı seçime kurban etmemesini, gerçekten milyonlarca kadının
beklediği gibi Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu olarak
geçmesini ve bu konuda daha duyarlı yaklaşılması
gerektiğini düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Çünkü kadın sorunu siyaset üstü bir sorundur, siyasi
partilerin inisiyatifine kalan bir sorun değildir arkadaşlar. Bundan
sonra da mücadele devam edecek. Belki toplumsal sorunların çözümü kolay
olabilir ama kadın erkek eşitliğini sağlamak hiç o kadar
kolay değil, burada da görüyoruz. O açıdan da Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonunu biz oylayacağız, onu belirtmek
istiyorum. Lütfen fırsat eşitliği bölümünün
çıkartılması, en azından gündeme gelmemesi gerekiyor. Bunu
özellikle AKPli kadın arkadaşlarımızdan rica ediyoruz.
Teşekkürlerimi
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tuncel.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Arıtman, sizin şahsınız adına da söz
hakkınız var. Ben size on beş dakika vereyim,
insicamınız bozulmasın.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
CANAN ARITMAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasanın 1inci maddesi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz
aldım.
Aslında nüfusumuzun
yarısını oluşturan 35 milyonluk
kadınlarımızın sözünü söylemek için buradayız.
Yüzyıllar boyu Anadolu kadınının en çok söylediği söz
nedir bilir misiniz? Şansım olsa anamdan erkek doğardım.
Evet, bu sözü söylememiş kadın yoktur bu topraklarda ve bu söz
asırlar boyu yaşanan eşitsizliğin, hak ihlallerinin,
ikincilleştirilmenin feryadıdır. Bu öyle bir
ayrımcılıktır ki doğmadan, daha anasının
karnında başlar. İsteğe bağlı düşüklerin
gebeliğin ilerlemiş haftalarında yapılabilmesine yasal
olanak sağlayan ülkelerde, mesela Hindistanda gebeliğin
sonlandırılması işlemlerinin yüzde 90ı kız
ceninler için uygulanır. Hindistanda yılda 6 milyon kız ceninin
sadece cinsiyetleri nedeniyle yaşamına son verilir. Geçen dönemde
yeni TCKda az daha böyle bir düzenleme yapacaktınız da biz zor
engelledik. Cinsiyet ayrımcılığı işte böylesine
yakıcı, kadının yaşam hakkını bile elinden
alan bir olgudur.
Neden okutulmuyor
bu kız çocukları? Bırakın temel eğitim almayı,
yüzde 100 okuryazarlık oranımızı, bu konudaki
uluslararası taahhüdümüze niçin hâlâ bu kadar uzağız? Niye
kadın istihdamı bu kadar düşük? Siyasette, karar
mekanizmalarında kadınlar niçin bu kadar az? Bu soruların
cevabı sadece cinsiyet ayrımcılığıdır.
İşte,
bugün amacımız, bu haksızlıkları, bu
ayrımcılığı gidermek için bir adım atmaktır.
Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun kurulması milyonlarca
kadın için bir umuttur. Aslında çok geç
kalınmıştır.
Biliyorsunuz bu
konudaki ilk teklifleri Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri verdi. Geçen
dönem 2003te verdik, bu dönem 2007de verdik, oralı bile
olmadınız, ama ne zaman AB şart koştu, AB Komiseri Sosyal
Politikalar başlığının açılabilmesi için bu
şarttır. dedi, son sürat gündeme aldınız. Zaten hem geçen
dönem hem bu dönem kadından yana yapılan bütün olumlu yasal
düzenlemeler hep ABnin sayesinde oldu. O nedenledir ki zaten yapılan tüm
kamuoyu araştırmalarında da gözüküyor, ABye girmeyi
kadınlar erkeklerden daha çok istiyor.
Yalnız, bu
yasanın gerekçesine AB istiyor. diye yazılması hiç
şık olmamıştır, inciticidir ve endişe vericidir.
Bakın, biz, bu şartlar altında, bu Komisyonu, uluslararası
platformlarda İşte bizde de Eşitlik Komisyonu var. diyebilmek
için mi kuruluyor endişesini taşıyoruz.
Bakın, biraz
önce AKP olarak verdiğiniz önerge. Komisyonun adını
değiştiriyorsunuz; Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu
derken, Fırsat Eşitliği Komisyonu oluyor. Bunun
anlamını herkes çok iyi biliyor. Komisyonda konuşulmuştu,
bir anlaşmaya varılmıştı, çünkü kadın erkek
eşitliği başka şey, fırsat eşitliği
başka bir şeydir. Lütfen, AKP Grubundan rica ediyorum: Bu önergenizi
geri çekin, yoksa bu bir samimiyetsizliğin en çarpıcı delili
olacaktır; bizi de endişelerimizde haklı çıkaracaktır.
Şu çok iyi
bilinmelidir ki, ne ad olursa olsun, Cumhuriyet Halk Partisi bu Komisyonun
amaçları doğrultusunda, aktif bir şekilde
çalışmasını sağlayacaktır. Zaten böyle bir
komisyonu kurmakta çok geç kaldık ve bu gecikmenin bedelini bu ülkedeki
kadınlar ödedi.
Eşitlik
konusunda dünya sıralamasında listenin sonlarındayız,
bizden sonra İran, Suudi Arabistan, Yemen gibi kadının
adının bile olmadığı ülkeler var.
İktidarınızda, AKP İktidarında bir yılda 16
sıra gerilediğimiz dönemler yaşadık. Bakın,
Birleşmiş Milletlerin 2008 raporuna göre, temel eğitim almadan
okuldan ayrılan kız öğrenci oranının en yüksek
olduğu ikinci ülke bizim ülkemiz. Yine aynı raporda, ilköğretim
üstü eğitim alamayan kız öğrencilerin en yüksek olduğu ülke
yine Türkiye. 5 kadından 1i okumaz yazmaz. Kadınlarımızın
yüzde 41i diplomasız, yani hiçbir okuldan mezun değil. Tüm AB ve
OECD ülkeleri arasında atalet oranı en yüksek olan ülke biziz. Bu
ülkede 5,5 milyon kızımız ne okula gidiyor ne bir işte
çalışıyor, atıl bir vaziyette evde oturuyor. Kadın
istihdam oranımız sadece yüzde 22, ABnin 2010 hedefi yüzde
60tır. IMD raporuna göre, Türkiye, kadın istihdamı
açısından listenin en sonundaki ülkedir.
Bakın,
İş Yasası görüşülürken biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
yüzde 10luk bir kadın kotası istemiştik, siz reddettiniz ve
İktidarınızda kadınlar süratle iş yaşamından
çekildi.
Sağlık,
kadınların en yoğun cinsiyet
ayırımcılığına maruz kaldığı alan.
Uluslararası gelişmişlik ölçütlerinin en başında gelen
bir sağlık göstergesi var. Ana-bebek ölüm hızı
oranlarımız bizim çok yüksek. Hâlâ erken yaşta evlilik
oranlarımız yüzde 35 gibi ürkütücü rakamlarda. Erken yaş, yani
çocuk yaştaki zoraki evlilikler hem toplumsal bir halk
sağlığı sorunu, hem de kadının insan hakları
ihlali sorunudur. Bu evlilikler kız çocuklarının eğitimden
sağlığa kadar tüm insan haklarından yoksun kalmasına
neden olurken, bir yandan da aile içi şiddete ve cinsel tecavüze
uğrama, cinsel şiddete uğrama oranlarını da çok
artırmaktadır. Doğal olarak çocuk yaş gebeliklerine de
neden olurlar ve tıpta bunlara Riskli gebelik diyoruz ve bunlarda da
gebelik ve doğum komplikasyonları çok yüksek olduğu için
ana-bebek ölüm oranlarımızı da artırır.
Bakın, hem
geçen dönemde, hem bu dönemde bu çocuk yaştaki zoraki evlilikler konusunda
bir beş dakikalık gündem dışı konuşma talep
ettim, ama ne yazık ki imkân verilmedi. Bu vesileyle kınıyorum.
Yine bu konuda
bir araştırma önergesi verdik, görmezden geliyorsunuz. Tüm bunlar
eşitlik ve kadının statüsünün yükseltilmesi konusundaki
samimiyetinizi sorgulamamıza neden olmaktadır. Kadına yönelik
şiddet oranlarımız hâlâ çok yüksek. Namus ve töre cinayetlerinde
hiçbir azalma olmadı. Tabii, göstermelik bir araştırma komisyonu
kurulursa, kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri önleyecek gerçek
önlemler bu rapora yazılmazsa neticesi bu olur. Bu cinayetlerin hepsinin
TCK 82nci madde kapsamına alınması, bireyin insan
haklarını kullanmasını engelleyen feodal yapının
ortadan kaldırılması gibi önlemler Sayın Bakan ve Komisyon
Başkanı tarafından Bunlar bizim parti politikamızda yok.
gerekçesiyle rapora yazılmazsa, işte o Başbakanlık
genelgeleri havada kalır, şiddeti de, cinayetleri de
azaltamazsınız.
Evet, şimdi,
tek bir kadın bakanımız var. Hiç kadın vali yok, tek tük
kaymakam. Kamuda kadın yönetici oranı yüzde 10lar civarında.
Kadın parlamenter oranımız yüzde 10u bile bulmuyor. Bu oranla
Avrupa parlamentolarında sonuncuyuz, dünya parlamentolarında listenin
sonlarındayız. Hâlbuki Türk kadını ilk kez parlamentoya
girdiğinde, 1935te bu konuda dünyada ikinci sıradaydı. Hâlbuki
biz o AB ülkelerinin pek çoğundan önce siyasal haklarımızı
aldık. İsviçre kadını bizden kırk yıl sonra
siyasal haklarını aldı ama bugün bizim geldiğimiz nokta
onların çok gerisinde.
Yerel
parlamentolarda durum çok daha feci: Kadın oranımız yüzde 1,
belediye başkanlıklarında binde 5; 81 ilimizin 54ünün il genel
meclisinde hiç kadın üye yok, zaten bunların çoğunun belediye
meclislerinde de kadın yok. Yani demokrasimiz kadınsız
demokrasi, eksik demokrasidir.
Oysa
çağdaş ülkeler gerçek anlamda eşitlikçi demokrasiyi gerçekleştirebilmek
için bu eşitsizliği giderecek kota uygulamaları gibi özel
önlemler almıştır ve bugün dünyada yüze yakın ülkenin yasa
ve anayasasında kota uygulamaları yer alır. Bizde ise ne
yazık ki bizzat Başbakanımız kotaya karşı
çıkar ve kota taleplerini Mal mı ki bu, kota veriyorsunuz, böyle
saçmalık olmaz. diye sert bir dille eleştirir. Umarım bundan
böyle Sayın Başbakanın hem dilini hem de bakış
açısını değiştirebiliriz.
Komisyon
raporunda olumlu ayrımcılık anayasal zeminde yer almalı,
eşitlik engellenmemeli ibaresini okuyunca hem çok memnun oldum hem de
Günaydın. demekten kendimi alamadım. Biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak daha 2004 yılında Anayasanın 10uncu maddesine bu
ibareyi yerleştirmek istediğimizde siz karşı
çıkmıştınız. Eğer o gün yapabilseydik çok yol
almış olurduk. Tabii, eninde sonunda Cumhuriyet Halk Partisinin
dediğine geliyorsunuz ama bu süreçte olan Türkiye'ye oluyor.
Komisyon
tutanaklarında, kadın hakları konusunda, baktım, Orta
Asyadan, hatta milattan önceki dönemlere kadar atıfta bulunuluyor da
Atatürkten hiç bahsedilmiyor. Bu ne büyük haksızlıktır. Atatürk
gerçek anlamda çağdaş, demokratik ve sürdürülebilir
kalkınması olan bir ülke hedeflediği için cumhuriyet projesinin
odağına Türk kadınını koydu; onu cumhuriyetin öznesi yaptı;
Türk kadınını yükselterek, yücelterek, güçlendirerek cumhuriyeti
kurdu. Dünyada kadının statüsünün yükselmesinin bir uygarlık
aşaması olduğunu görebilen ender liderlerden biri Atatürktü.
Osmanlıda altı yüz yıl kafeslerin, çarşafların
ardında her türlü sosyal, yasal, siyasal ve ekonomik haklardan yoksun bir
biçimde, tam bir eşitsizlik içinde, kul, köle konumunda yaşayan Türk
kadını, Atatürkün cumhuriyetin daha ilk on yılında
gerçekleştirdiği laik hukuk devrimiyle birey konumuna girdi, geçti ve
erkeklerle birlikte eşit vatandaş oldu. Yüzyıllar boyu tüm dünya
kadınlarının uğrunda savaştığı, can
verdiği, talep ettiği kadın haklarını Atatürk daha
cumhuriyetin ilk yıllarında kazandırırken Avrupa ülkelerine
hem örnek oluyor hem de önderlik ediyordu. Cumhuriyet devrimi aynı zamanda
bir kadın devrimidir ve bu nedenle Atatürk yüzyılın en büyük
kadın hakları savunucusudur. Aziz hatırası önünde bir kez
daha minnetle, saygıyla eğiliyoruz.
Cumhuriyetin laik
hukuk devrimiyle kadınların eğitim, çalışma
yaşamı, siyaset gibi kamu alanlarına açılması mümkün
kılınmış, kadının eşitliği ve
güçlendirilmesi ulusal bir politika olarak devlet tarafından
desteklenmiş, teşvik edilmiş, tüm ulusal plan ve programlara her
düzeyde yerleştirilerek yaşama geçirilmişti. Bugün eksik olan,
seksen yıl önce gerçekleştirilmesine rağmen bugün
yapılmayan ve talep edilen yöntem budur. Bugün ABnin bizden istediği
Atatürkün o zaman yaptıklarıdır. Sürdürülebilir
kalkınmanın, çağdaşlaşmanın, demokrasinin ilk
şartı kadın erkek eşitliğidir. Ama sözde ve
yazıda kalmayan, yaşama geçen eşitlik. Bugün Türk
kadını, üyesi olmaya çalıştığımız,
öykündüğümüz AB ülkelerinin pek çoğundan önce haklarını
elde etmiş olmasına rağmen, günümüzde yaşamın tüm
alanlarında eşit fırsatlara sahip değildir. Kadın
erkek eşitliğini sağlayan yasal düzenlemeler yaşama
geçmemektedir. Yani yasal, de jure eşitlik vardır ama fiilî, de
facto eşitlik yoktur. Çağdaş demokrasinin gereği olan
sonuç eşitliği sağlanamamaktadır. Ülkemiz CEDAWa, ihtiyari
protokole, Pekin +
Değerli
milletvekilleri, sözlerimi bitirirken İzmir Büyükşehir Belediye
Meclisinde bir yıl önce Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu,
ihtisas komisyonu kurulmuş olduğunu ve bunun da Türkiyede ilk ve tek
büyükşehir belediyesi örneği olduğunu belirtmek isterim. İl
statüsünde bir de Trabzon belediyesinde var. Her iki belediyenin de Cumhuriyet
Halk Partili belediyeler olduğunu hatırlatır, İzmir
Büyükşehir Belediyemizin ayrıca kadın dostu kent olarak
Birleşmiş Milletlere müracaat etmiş olduğunu da belirtirim.
İşte Cumhuriyet Halk Partili belediyeler, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden önce bunları yapmıştır. Cumhuriyet Halk
Partisinin kadın erkek eşitliği konusundaki samimiyetini,
bakış açısını, farklılığını,
önderliğini takdirlerinize sunar, yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Arıtman.
Şahıslar
adına ikinci söz, Ankara Milletvekili Sayın Aşkın Asanda.
Buyurun
Sayın Asan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
AŞKIN ASAN
(Ankara) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 328
sıra sayılı Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kanun
Teklifinin 1inci maddesi ile ilgili görüşümü belirtmek üzere
şahsım adına söz almış bulunmaktayım ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu kanunun
amacı nedir? Bu kanunun amacı, kadın haklarının
korunması ve geliştirilmesi, kadın erkek eşitliğinin
sağlanmasına yönelik olarak ülkemizdeki ve uluslararası alandaki
gelişmeleri izlemek, bu gelişmeler konusunda Türkiye Büyük Millet
Meclisini bilgilendirmek; kendisine esas veya tali olarak havale edilen
işleri görüşmek, istenildiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulan kanun tasarısı ve teklifleriyle ilgili ihtisas
komisyonlarına görüş sunmaktır. Yani Komisyonun adı ne
olursa olsun kuruluş amacı da budur ve bu kuruluş amacı
doğrultusunda da işlevini sürdürecektir.
Peki, böyle bir
komisyona ihtiyaç var mıydı? Tabii ki vardı. Hiç kimsenin
aklında böyle bir şüphe olmaması gerekiyor. Çünkü Kadın
Erkek Eşitliği Komisyonu Türkiye'de gerçek bir demokrasinin ve
kadın erkek eşitliğinin yerleştirilebilmesi için kritik
önemde bir komisyondur. Demokrasinin tam anlamıyla
gerçekleştirilebilmesi tüm vatandaşların, kadınların
ve erkeklerin ekonomide, karar alma mekanizmalarında, sosyal, siyasal ve
kültürel hayatın her alanında eşit olarak temsil
edilebilmelerinden geçiyor. Kadın erkek eşitliği, kalkınma
politikalarında anahtar rol oynamaktadır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kadın erkek eşitliğiyle ilgili bir komisyonun
varlığı, Meclisin kadın erkek eşitliğinin
sağlanmasına verdiği önemi göstermesi açısından gerçekten
kayda değerdir. Öte yandan, milletvekillerinin yasa tasarısı ve
tekliflerini kadın erkek eşitliği perspektifinden
inceleyebilmeleri, bu alandaki ulusal ve uluslararası standartlara
uygunluğunu denetleyebilmeleri, kadın erkek eşitliği
konusunda kamuoyunda bir farkındalık yaratılmasında
katkıda bulunmaları açısından da değer
taşımaktadır.
2008
yılı verilerine göre, hakkında bilgiye erişilebilen 115
ülkeden 80inde 93 parlamento komisyonu kadın erkek eşitliği
konularını ele almakla yükümlüdür. Yani bazı ülkelerde ikiden
fazla komisyon bu işlevi yürütmektedir.
Kadın erkek
eşitliğinin ana plan ve politikalara dâhil edilmesinin amacı,
kadınlar ve erkekler için eşit fırsatların
sağlanmasıdır. Fırsatları kullanmada, kaynakların
ayrılması ve dağılımında, hizmetleri elde etmede,
bireyin, cinsiyeti nedeniyle herhangi bir ayrımcılığa
uğramaması gerekir. Ama ne yazık ki kadın erkek
eşitliğinin henüz tam olarak sağlanamaması günümüz
dünyasındaki evrensel sorunlardan biridir. Uygarlık kadın ve
erkeğin ortak eseri olmakla birlikte kadının üretimi göz
ardı edilerek yönetim erkeklerin eline bırakılmaktadır.
Yine, ne yazık ki, ülkemizde de, kadınlarımız, hak
kazanımı ve uygulamalar konusunda eşitsizliklerle
karşı karşıya kalmaktalar.
Bakın size
bir anımı anlatayım: Babam köyümüzün ihtiyar meclisi üyesiydi.
Bir gün babam bana, köy ihtiyar meclisi toplantı tutanağını
temize çekeyim diye verdi. O vakit on beş on altı
yaşlarındaydım. Belli ki köyün en önemli sorunlarını
tartışmıştı köy ihtiyar meclisi. Tüm üyeleri erkek
olan bu meclisin tespit ettiği köyün en önemli sorunu neydi biliyor
musunuz? Bir tahmin edin bakalım. Köyün delikanlılarının
top oynayacakları uygun bir oyun alanının olmayışı.
Bir dizi de çözüm önerileri sıralamışlardı. Oysa, on
yıllardır kadınlar sırtlarında kırk beş elli
kiloluk sepetlerle beş altı kilometre uzağa yük
taşımaktaydılar. Köy ihtiyar meclisi üyelerinin hiç birinin
aklına bunun da bir sorun olduğu gelmemişti. Oysa orada bir
kadın üye olsaydı, mutlaka bu sorun çözülecekti, gündeme gelecekti
sorun olarak ve çözüm önerileri de ileri sürülecekti tabii ki. İşte
ben o zaman feminist oldum arkadaşlar, yani on beş on altı
yaşlarımda. Tabii, bu hikâye devam ediyor, ama ne yazık ki vakit
olmadığı için devamı daha sonraya kalsın.
Sorunları
tespit etmede ve çözmede sadece kadın bakış açısı ya
da erkek bakış açısı yeterli değildir. Sorunlar
ortaklaşa analiz edilmeli ve ortaklaşa kararlar
alınmalıdır.
Bakın,
eğitim fakültelerinde öğretmen yetiştiren öğretim üyeleri
olarak, biz, öğretmen adaylarımıza şunu söyleriz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AŞKIN ASAN
(Devamla) Teşekkür ediyorum.
En önemli
öğretim yöntemlerinden biri, proje tabanlı öğretim yöntemidir.
Bu yöntemde öğrenciler gruplar hâlinde çalışırlar.
Eğer, grubun kaliteli bir ürün ortaya konması istenirse, gruptaki
erkek ve kız öğrenci sayılarının eşit
tutulması önemlidir. Bu bulgu bilimsel araştırmalarla da
kanıtlanmıştır.
Bu Komisyon,
erkek, kadın hepimize hayırlı olsun diyorum ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Asan.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın
Erbatur
NEVİNGAYE
ERBATUR (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben Sayın
Bakana sormak istiyorum: Anayasa Komisyonunda bu kanun teklifi
görüşülürken büyük bir hoşgörü ortamı vardı ve bu
hoşgörü ortamında bütün kadın milletvekilleri, bütün partilerden
kadın milletvekilleri sözlerini söylediler ve bir oy birliğiyle bu
Komisyonun adının Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu
olması konusunda bir anlaşma oldu ve Komisyonla ilgili
görüşmeler bittikten sonra da kadınlar, herkes alkışlarla
Komisyonu bitirdi.
Şimdi böyle
bir çalışma yapılmışken bugün önümüze Komisyonun
adının Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
olmasıyla ilgili bir önerge geldi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Süre kalırsa tekrar söz vereceğim çünkü beş kişi var, birer
dakika ayarladım.
Buyurun
Sayın Tuncel.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gaye
Hanımın bitirdiği yerden ben devam etmek istiyorum.
Ortak bir
konsensüsle çıkmış olan bu kararı, Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonunu hangi yaklaşım değiştirdi
de Fırsat Eşitliği olarak değiştirdi? Acaba bu
konuda partilerindeki erkek milletvekillerinin etkisi mi oldu? Bu konuyu merak
ediyoruz. Bir de gerçekten şunu da merak ediyorum: Bu Komisyon
oluşturulurken de asıl yapılmak istenen kadın erkek
fırsat eşitliği miydi? İşte muhalefet partilerinin de
tepkisiyle karşılaşıp Bunu, Genel Kurulda nasıl olsa
oy sayımız çok biz bunu hâllederiz. üzerinden mi Komisyonda sorun
olarak görmediler merak ediyorum doğrusu.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Buldan
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
sormak istiyorum: Eşit işe eşit ücret konusunda herhangi bir
çalışmanız var mıdır? Mevcut durum ne
aşamadadır?
Bir de kadın
sığınma evlerinin kadınların denetimine verilmesi
konusunda herhangi bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Demirtaş
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Eğer Komisyonun ismi
değişince hiçbir şey değişmeyecekse, fırsat
eşitliği ile kadın erkek eşitliği aynı şeyse
neden değişiklik önergesi verildi iktidar grubunca, merak ediyoruz.
Konsensüsle Komisyonda kararlaştırılmış, dört grubun
da ortak bir şekilde karar altına aldığı, her harfi,
her noktası için dört grubun da altına imza attığı bir
teklifin Genel Kurulda bir korsan önergeyle değiştirilmesini
nasıl karşılıyorsunuz? Eğer iddianız Komisyonun
ismi değişmekle çok fazla bir şey değişmeyecek.
şeklindeyse o zaman neden değiştiriyoruz, neden Kadın
Erkek Eşitliği olarak kalmıyor?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Kışanak
GÜLTAN
KIŞANAK (Diyarbakır) Sayın Başkan, ben de
Bakanımıza sormak istiyorum: Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu tanımlaması acaba hangi açılardan
rahatsızlık yaratıyor? Kadınlar ile erkeklerin aslında
fiilî ve gerçek anlamda eşit olamayacağına mı
inanılıyor? Neden bu isme itiraz ediliyor? Bu konunun
açıklığa kavuşturulmasını istiyorum.
İkincisi:
Kadınların, uğradığı şiddetle ilgili adli ve
idari kolluk kuvvetlerine başvurmalarına rağmen -gerekli
önlemler ve tedbirler alınmadan- kadınların öldürüldüğüne
dair birçok örnek var. Ben, dört aydır, bu konuda şiddet
gördüğüne dair idari ve adli kolluk kuvvetlerine başvurduktan sonra
kaç kadın öldürüldü sorusunu soruyorum ve iki kez soru önergesi vermeme
rağmen, hâlâ bu sorunun yanıtını alamadım.
Bakanlık bu sorunun cevabını gerçekten bilmiyor mu yoksa gizleme
gereği mi duyuyor?
BAŞKAN
Sayın Gök
İSA GÖK
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de aynı
konuya değineceğim. Anayasa Komisyonunun bir üyesi olarak tüm
görüşmelerde baştan sona vardım ve orada, AKP Grubundan
hanım vekillerin de katılımıyla, oy birliğiyle bu
Komisyonun adının Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu
olmasına karar verilmişti. Sayın Bakanlığın da
katılımı bu şekildeydi, Komisyonun tüm üyelerinin de
katılımı bu şekildeydi. Ne oldu da bu akşam
değişti? Yoksa ben oradaki konsensüsü yanlış mı
hatırlıyorum?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Erbatur, hızlıca tamamlayın.
NEVİNGAYE
ERBATUR (Adana) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
burada sadece kanunun ismini değiştirmiyoruz, yani sadece Kadın
Erkek Eşitliği Komisyonunun adı fırsat eşitliği
olmuyor, burada kanunun amacını değiştiriyoruz. Bizim
amacımız gerçekten kadını erkeği eşit bir Türkiye
mi yaratmak, her bireyi eşit yapmak mı yoksa bazı
fırsatları sağlamak için böyle bir değişiklik mi
yapıyoruz? Bu, gerçekten beni rahatsız ediyor. Kadın Erkek
Eşitliği, kadın ile erkeğin eşit olması için
bütün alanları kapsayan bir genel isim, bir genel konsensüs. O nedenle,
gerçekten bu konuda detaylı bir açıklama bekliyorum. Bu kanunun
amacı kadın erkek eşitliğini sağlamak ama isim değişince
kanunun amacı da değişiyor.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Öncelikle önerge
üzerinde herhangi bir görüşmeye başlanmamış olmasına
rağmen bu konudaki görüşler, özellikle sorular bu yönde geldiği
için onunla başlayacağım.
Öncelikle ne
Komisyon çatısı altında verilmiş olan bu karar ve
uzlaşmanın bir anlamda bozulması anlamına geliyor ne de
bununla gerçekleştirilmesi düşünülen eşitlik kurumunu veya
kadınlar ve erkekler arasında eşitliği gözetecek bir
kurumsal mekanizmanın Parlamento çatısı altındaki
kurulumunu engelleyecek. Bu isim özellikle uluslararası terminolojiyle
uyum sağlaması açısından tercih ettiğimiz bir isim
olup ne kanunun amacı ne uygulanması ne de devamında etkisi
olabilecek bir konudur.
Birkaç örnek
vermek istiyorum. Komisyonda da bunlar zaten teklif olarak da gündeme
gelmişti. Belçikada Kadın ve Erkekler İçin Fırsat
Eşitliği Komisyonu, Fransada Kadın Hakları ve Erkekler
İçin Fırsat Eşitliği Delegasyonu, Portekizde
Eşitlik ve Fırsat Eşitliği ve Aile Parlamento Komisyonu,
İspanyada İspanya Parlamentosu karma ve İngilterede cinsiyet
eşitliği ve fırsat şeklinde, yine Avrupa Parlamentosunda
da, açıkça, Kadın Hakları ve Fırsat Eşitliği
Komitesi şeklinde bulunmaktadır. Burada bir kayıp söz
konusuymuş gibi
Daha önceki meselelerde de ne maddelerinde ne
içeriğinde ne özünde, bu Komisyonun ne yetkilerinde hiçbir şekilde
bir değişikliğe yol açmayacak, tam tersine daha da
güçlendireceğine inanıyoruz.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Niye değiştiriyorsunuz o zaman
Sayın Bakanım?
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) - Daha da güçlendireceğine
inandığımız bu kavramla birlikte Komisyonun da amacı
doğrultusunda çalışma yürüteceğine inanıyoruz.
Şimdi, genel
olarak soruların hemen hemen bu benzer
Gültan Kışanak
Hanım Fiilî ve gerçek anlamda eşit olamayacağını
mı düşünüyor? dedi. Yani gerçekten fiilî anlamda veya hukuki anlamda
eşitliğin sağlanması konusunda eğer bir testten
geçecekse AK PARTİ İktidarı, bunu çok başarıyla verir.
Anayasanın 10uncu maddesi başta olmak üzere 90ıncı
maddesi
Az önce grubumuz adına konuşan arkadaşlar ifade etti.
Kadın hakları alanında ve anlamında önümüzde, Hükûmet
olduğumuzda, yaklaşık yirmi yedi maddelik bir unsurlar zinciri
dururken bugün tüm yasalarda -başta Anayasa olmak üzere, 10uncu maddesi
ve 90ıncı maddesi de- ele alınarak
değiştirilmiş, ceza kanunlarında, iş kanunlarında
ve kadın haklarına yönelik ayrımcılık içeren,
eşitsizlik içeren tüm düzenlemeler dönemlerimizde
kaldırılmıştır. Hem böyle bir niyette değiliz hem
böyle bir amaç gütmüyoruz. Dolayısıyla, amacımızın bu
olduğunu bir kez daha defaatle söyleyerek bu konudaki isim
değişikliğinin bir amaç değişikliği
olmadığını
Bu konuda gösterilmiş olan tüm
uzlaşma tutumlarına da ben yeniden, tekraren teşekkür ediyorum
ilgili Bakan olarak.
Bir soru daha
vardı sanıyorum, zamanım yetecek mi bilmiyorum. Kadın
sığınma evleri kadınların denetimine ne zaman
bırakılacak? Doğrusu ben bu soruyu anlayamadım. Bundan ne
kastediliyor? Kadın sığınma evleri Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı olanlar, belediyelere bağlı
olanlar, il özel idarelerine ve özel vakıf ve kurumlara ait olanlar,
bunların hepsinin denetimi Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü tarafından yürütülüyor, bir denetim görevi özel anlamda söz
konusu değil.
Bunun
dışında yine bir soru önergenizle ilgili bir konuyu gündeme
getirdiniz. Soru önergenize konu olan soruların bir kısmı Adalet
Bakanlığını, bir kısmı İçişleri
Bakanlığını ilgilendirdiği için Gültan Hanım,
bunlar ilgili bakanlıklara yönlendirilmiştir. Soru önergelerinizi
hazırlarken ilgili bakanlara yönlendirirseniz daha kısa bir sürede
cevap almış olursunuz.
Ben konuyu
kısaca böyle özetlemek istiyorum. Ama bu konuda AK PARTİ Grubu
adına değil ama önerge üzerinde belki tekrar şey yapabiliriz.
Söylediğim gibi, bir uluslararası terminolojiyle
uyumlaştırma gayretinden öte bir şey değildir.
Tekrar
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 22.08
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
328 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet burada.
Teklifin 1inci
maddesi üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 3/328 sıra sayılı Kanun Teklifinin
başlığında ve 1 inci maddesinde Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonu ibarelerinin Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. 10.02.2009
|
|
Selma Aliye
Kavaf |
Ayşe
Türkmenoğlu |
Fatma Salman
Kotan |
|
|
Denizli |
Konya |
Ağrı |
|
|
Zeynep
Dağı |
|
Ahmet Yeni |
|
|
Ankara |
|
Samsun |
BAŞKAN
Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
328 Sıra
sayılı Kanun Teklifinin 1. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.
Ayşe
Jale Ağırbaş
İstanbul
Amaç:
Madde 1- Bu
Kanunun amacı, kadın haklarının korunması ve
geliştirilmesi, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına
yönelik olarak ülkemizdeki ve uluslararası alandaki gelişmeleri
izlemek, bu gelişmeler konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini
bilgilendirmek, kendisine esas veya tali olarak havale edilen işleri
görüşmek, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarı ve
teklifleriyle Kanun Hükmünde Kararnameler hakkında ihtisas
komisyonlarına görüş sunmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde
Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun kuruluş, görev, yetki,
çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) Sayın
Başkanım, bu önergeyle ilgili olarak kısa bir açıklama
yapmak istiyorum.
Jale
Hanımın vermiş olduğu önergeyi biz Komisyonda
birleştirerek görüştük. Burada istek beklemeden cinsler arası
eşitlik hususunda ihtisas komisyonuna görüş sunmak şeklinde bir
gerekçe var. Aslında buna hiçbir engel yok hukuken. Yani istemeden de
görüş her zaman verebilir. Dolayısıyla bunu fazlalık görüyoruz
ve katılamıyoruz bu önergeye.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Aynı nedenlerle
katılamıyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, bu konuda İç Tüzükümüzün 34üncü
maddesinde Bir komisyon başka bir komisyondakini isteyebilir.
şeklinde bir hüküm var. Eğer burada istenildiğinde
kalırsa sanki Sadece başkaları isterse görüş belirtiriz.
gibi bir husus olabilir. Bu bakımdan istenildiğinde
çıkartılmasında fayda vardır. Çünkü komisyon bir başka
komisyondakini isteyebilir. Bu durumda sanki Bir başka komisyon
istediğinde görüş bildirir. gibi kısıtlama söz konusu
olabilir. İstenildiğinde konusunun bence
çıkartılmasının İç Tüzükün ruhu açısından
da daha uygun olacağını düşünüyorum.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) Sayın
Başkan, hayır, çıkartılması
BAŞKAN
Anladım ben.
Şimdi,
Sayın Ağırbaş, konuşacak mısınız,
gerekçeyi mi okutayım?
AYŞE JALE
AĞIRBAŞ (İstanbul) Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulan kanun tasarı ve teklifleriyle Kanun Hükmünde
Kararnameler hakkında herhangi bir istek beklenmeden cinslerarası
eşitlik hususunda ihtisas komisyonlarına görüş sunulması
komisyonun daha etkili ve verimli çalışmasını
sağlayacaktır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Komisyona sormadınız.
BAŞKAN
Sordum, Katılmıyoruz. dedi.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 3/328 sıra sayılı Kanun Teklifinin
başlığında ve 1inci maddesinde Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonu ibarelerinin Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Selma
Aliye Kavaf (Denizli) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) Sayın
Başkanım, bu konu üzerinde epeydir konuşuldu, birkaç kelam etmek
istiyorum müsaade ederseniz, kanaatimi ondan sonra söyleyeceğim.
Meclis
Başkanlığımızın bu konuda basmış
olduğu bir küçük yayın var burada. 145 ülkenin bu konudaki
çalışmaları hakkında özetler verilmiş.
Aşağı yukarı bunun tamamına
baktığımızda kuruluş şeklinde, delegasyon
şeklinde, komisyon biçiminde çok değişik oluşumlar var.
Yani isme takılıp kalmayı ben çok doğru bulmam. O
bakımdan biz burada, Komisyonda da bunları epeyce
tartıştık ve demin Sayın Bakanımız da söyledi,
birtakım ülkelerden örnekler verdi. Ben aslında Komisyonda da
fırsat kelimesinin girmesini, Gaye Hanımın da bildiği
gibi, açık açık savundum. Bu önergeye bağlı olarak filan
değil. Kesinlikle öyle algılamayın. Bilimsel olarak, bir bilim
adamı olarak savunduğumu düşünün. Eskiden beri söylediğim
o. Fırsat kelimesinin milletlerarası hukukta bir
karşılığı var. O anlamda savundum. Bunu bugün
söylesem, orada farklı söyleseydim Hocam, orada farklı, burada
farklı konuşuyorsun. derdin. Bu benim vicdani, kendi samimi
düşüncemdir. O bakımdan, bizim buradaki muhalefet vekillerimize
katkısından dolayı teşekkür ediyoruz. Hakikaten, fevkalade
güzel bir şeyle kabul ettik. Bu isim üzerinde fırsat kelimesinin
girmesiyle çok bir şey değişmez ama ne olur? Belki daha genel
bir ifadeyi kullanmış oluruz. O yüzden, birlikteliğimizin
bozulmaması adına, ben Genel Kurulun takdirine arz ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Az önce söylediğim nedenlerle
katılıyoruz.
BAŞKAN
Gerekçeyi mi okutayım?
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
CEDAWın
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesinin öngördüğü kadın erkek
eşitliğinin sağlanması, bu amaçla gerektiğinde
kadınlar lehine pozitif ayrımcılığın
gerçekleştirilmesi kurulması gerekli komisyonun temel amacı
olacaktır. Bu amaca ulaşılması kadın ve erkeklerin
eşit fırsatlardan yararlanması ile mümkün olacaktır.
Öngörülen başlık bu amacı daha iyi ifade etmektedir.
III.- Y O K L A M A
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Toplantı yeter sayısı istiyoruz.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Önergenin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır. Şimdi bu
talebi yerine getireceğim.
Önce, yoklama
talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup salonda bulunup
bulunmadıklarını tespit edeceğim:
Sayın Okay?
Burada.
Sayın
Erbatur? Burada.
Sayın Köse?
Burada.
Sayın
Arıtman? Burada.
Sayın
Keleş? Burada.
Sayın
Bingöl? Burada.
Sayın
Öğüt? Burada.
Sayın Gök?
Burada.
Sayın
Köktürk? Burada.
Sayın
Serter? Burada.
Sayın Arat?
Burada.
Sayın Koçal?
Burada.
Sayın
Özdemir? Burada.
Sayın Asil?
Burada.
Sayın
Işık? Burada.
Sayın
Yıldız? Burada.
Sayın Çelik?
Burada.
Sayın
Yunusoğlu? Burada.
Sayın Taner?
Burada.
Sayın
Çalış? Burada.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
Adlarını
okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini
rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 22.30
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
İstem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Alınan karar
gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için 11 Şubat 2009 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.48