DÖNEM: 23 CİLT: 29 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
6ncı
Birleşim
15 Ekim 2008 Çarşamba
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - YOKLAMA
III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.-
Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkanın, Ahilik
Haftasına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, TRT Antalya Radyosunun kapatılmasına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Çukurova ve Adanadaki narenciye üreticilerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin,
Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21
Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin,
Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili
Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32
Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel
Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir
Yönetimi Konusunda Anayasanın 98inci, İçtüzüğün 104 ve 105inci
Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14,
15, 16, 17) (S. Sayısı: 138)
B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Hatay
Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin, 2009 Yılında
İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/182) (S. Sayısı: 214)
2.- Coğrafi
İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/497) (S. Sayısı: 221)
3.- Organize
Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı, Bursa Milletvekili Mehmet Altan
Karapaşaoğlunun, Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural
ile İzmir Milletvekili Şenol Balın, 4562 Sayılı
Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 18 Milletvekilinin; 4562
Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman, Köyişleri ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları
Raporları (1/544, 2/75, 2/135, 2/150) (S. Sayısı: 222)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VI.- OYLAMALAR
1.- 2009
Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya
Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin oylaması
VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaninin, Hakkâride öldürülen iki kişiye
ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönülün cevabı
(7/4582)
2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, İzmirde deprem riski
taşıyan okullara ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı
(7/4651)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak beş oturum yaptı.
Sinop
Milletvekili Abdurrahman Dodurgalı, Camiler ve Din Görevlileri
Haftasına ilişkin gündem dışı bir konuşma
yaptı.
Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Niğde çiftçisinin,
Ankara
Milletvekili Nesrin Baytokun, Doğu Karadeniz Bölgesi hidroelektrik
santralleri ve çevre,
Sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşmalarına Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi.
Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu, HES projelerinden kaynaklanan
sorunlara ilişkin;
Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç,
Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun gündem dışı konuşmalara
verdiği cevaba ilişkin;
Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu da yapılan konuşmalara cevaben,
Birer
açıklamada bulundular.
Van Milletvekili
Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin, cezaevlerine yönelik olarak 2000
yılında gerçekleştirilen Hayata Dönüş Operasyonu konusunun
araştırılması amacıyla Anayasanın 98inci,
İçtüzüğün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/270)
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı
ve ön görüşmesinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun (6/867) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü
sorunun geri verildiği bildirildi.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptanın, Kazakistan Cumhuriyeti
Parlamentosu Senato Başkanı Kassym-Jomart Tokayev ve
Kırgızistan Cumhuriyeti Millet Meclisi Başkanı Aytıbay
Tagayevin davetlerine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle,
Kazakistan ve Kırgızistana resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunun 26 üyeden oluşmasına ve Komisyon
üyelerinin siyasi parti gruplarına ve bağımsız milletvekillerine
dağılımının ilişik listede olacak şekilde
Genel Kurulun onayına sunulmasına,
Genel Kurulun
14/10/2008 tarihli 5inci Birleşiminde özel gündemde yer alan işten
sonra sözlü sorular ve diğer denetim konularının
görüşülmeyerek çalışmalarını saat 21.00e kadar
sürdürmesine, 15/10/2008 Çarşamba günü ve 16/10/2008 Perşembe günü
yapılacak birleşimlerinde çalışmalarını
11.00-13.00 ile 14.00-20.00 saatleri arasında sürdürmesine ve 15/10/2008
Çarşamba günü yapılacak birleşiminde sözlü soruların
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine,
Gelen
kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak
dağıtılan, Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek
üzere geri gönderilen 297 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının
7nci; aynı kısımda yer alan 275, 236, 266, 230, 257, 263, 218
ve 239 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu
kısmın 4, 5, 6, 8, 9, 10, 11 ve 12nci sıralarına
alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine,
14/10/2008
tarihinde dağıtılan; gemi inşa sanayisinde iş
güvenliği konusundaki (10/121, 129, 132, 134) esas numaralı (S.
Sayısı: 295), zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel
yağlar konusundaki (10/27, 34, 37, 40, 102) esas numaralı (S.
Sayısı: 296) Meclis araştırması komisyonları
raporlarının gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmına alınmasına ve raporlar üzerindeki genel
görüşmelerin Genel Kurulun 21/10/2008 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına,
Genel Kurulun
21/10/2008 Salı günkü birleşiminde çalışmalarını
saat 15.00-20.00 arasında sürdürmesine, 22/10/2008 Çarşamba günü ve
23/10/2008 Perşembe günü yapılacak birleşimlerinde
çalışmalarını saat 11.00-13.00 ile 14.00-20.00
arasında sürdürmesine,
İlişkin
Danışma Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul
edildi.
Başkanlıkça,
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda bağımsız milletvekillerine
düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen bağımsız
milletvekillerinin müracaatlarına ilişkin duyuruda bulunuldu.
Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, 3269 sayılı Uzman Erbaş
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
(2/173) İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edilmedi.
Genel Kurulu
ziyaret eden Fransa Senatosu Dışişleri, Savunma ve Silahlı
Kuvvetler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki heyete
Başkanlıkça Hoş geldiniz denildi.
Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili
Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21
Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22
Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin,
Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili
Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33
Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin,
Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve
Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Anayasanın
98inci, İçtüzüğün 104 ve 105inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11,
13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138) üzerinde bir süre
görüşüldü.
15 Ekim 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00de toplanmak
üzere, birleşime 21.00de son verildi.
|
|
|
|
Meral AKŞENER |
|
|
Başkan
Vekili |
|
Canan CANDEMİR ÇELİK |
|
Fatma SALMAN KOTAN |
Bursa |
|
Ağrı |
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
15 Ekim 2008 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6ncı Birleşimini açıyorum.
II. - YOKLAMA
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için
beş dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu
süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda
hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla beş dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Ahilik Haftası vesilesiyle söz isteyen
Kırşehir Milletvekili Sayın Abdullah Çalışkana
aittir.
Buyurun
Sayın Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Kırşehir Milletvekili Abdullah
Çalışkanın, Ahilik Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her yıl ekim ayının ikinci pazartesisi kutlanan
Ahilik Haftası nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, medeniyet tarihine kültürümüzün armağan ettiği
birçok değer vardır; bu değerler arasında, sosyal
hayatı her yönüyle kavrayan bir sivil yapılanma kurumu olan Ahilik
önde gelir. Anadolunun Türk yurdu olmasında büyük emeği geçen Ahi
Evran tarafından 13üncü yüzyılda kurulan Ahilik teşkilatı,
toplumsal yaşamın ortak paydası olan insanı esas
almaktadır. Toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel hayatının
düzenlenmesinde önemli rol oynayan Ahilik teşkilatı, gerektiği
zaman da vatan savunmasında görev yapan bir birliktelik ve dayanışmanın
ortak adıdır.
BAŞKAN
Sayın Çalışkan, bir saniye.
Sayın
milletvekilleri, kuliste bu sohbet toplantınızı devam
ettirebilirsiniz. Arkadaşımız hazırlanmış,
gelmiş, bize önemli bir konuda bilgilerini aktarıyor; onu dinlemek,
faydalanmak, onun bilgilerinden belki kendimize ait bazı görüşler
çıkarmak önemlidir. Sohbet etmeyi tercih edenler, kulislerde taze çay da
var, orada daha güzel olabilir. Onun için, sessizliğe davet ediyorum.
(Alkışlar)
Buyurun
Sayın Çalışkan.
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Devamla) Bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkan bu
sosyoekonomik sistem, Osmanlı devletinin kuruluşunda da etkin ve
aktif görevler üstlenmiştir. Osmanlı devletinin en önemli yapı
taşlarından biri olan Ahilik, yedi yüz yıl Anadoluda esnaf ve
sanatkârlar için başarıyla uygulanmış, izleri bugüne kadar
süregelmiştir. O günlerde kurulan sağlıklı toplum
yapısının yüzyıllar boyunca sürdüğünü ve bugünlere
geldiğini hepimiz biliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Ahilik teşkilatı başarısını
üretim felsefesine borçludur. Ahilik teşkilatında insan bir üretim
aracı değildir, insan üretimin merkezindedir. Ahilik sisteminde insan
amaçtır, araç değildir. Ahilik değerlerine göre üretim, insana
rağmen değil, ancak insanın mutluluğuna hizmet ettiği
sürece değerlidir. Üretici daima kontrol edilmiş, tüketicinin
hakları korunmuştur.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Ahilik kültürünü tarihimizin derinliklerine hapsetmek ve
sadece belli bir gün ve haftalarda kutlamak bir anlam ifade etmemektedir.
Atalarımız tarafından kurulan ve uygulanan sistemleri anlamak,
anlatmak ve hep beraber yaşamak hepimizin ortak amacı
olmalıdır. Yüzyıllar önce uygulanan bu sistemi günümüz
koşullarına göre yeniden yapılandırarak ekonomimizin
hizmetine sokmak toplumumuzun gelişmesine önemli katkı
sağlayacaktır.
Ahiliğin
merkezi olan Kırşehirin bir milletvekili olarak bu konuyu gündeme
taşımanın sorumluluğunu hissediyorum. Ahilik değerleri
yeniden toplumumuza hizmet eder hâle getirilmelidir. Medeniyetimizin dünya
medeniyetine armağan ettiği bu sistem yeniden Türk toplumuna
katkı sağlamalıdır. Bu konuda
yaptığımız çalışmalar hızla devam
etmektedir. Hükûmetimizin Ahilik sistemine sahip çıkması gerçekten
ülkemiz adına çok önemli bir adım olmuştur. Bu konuda
desteğini esirgemeyen ve Ahilik teşkilatına sahip çıkan
Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Zafer Çağlayana
huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.
Bugüne kadar
ülkemiz genelinde değişik etkinlikler ile her ilde yapılan
Ahilik Haftası kutlamalarının merkezi bu yıldan itibaren
Kırşehir olacaktır. Ahilik teşkilatının kurucusu
Ahi Evranın türbesinin bulunduğu Kırşehir, bu yıldan
itibaren Ahilik kutlamalarına ev sahipliği yapacaktır.
Ahiliğin anlaşılması ve anlatılması
noktasında gerekli tüm bilimsel çalışmalar yine Ahi Evran
Üniversitemiz ve Ahilik Araştırma Merkezimiz tarafından
yapılmaktadır. Bu yıl düzenlediğimiz uluslararası sempozyuma
110 bilim insanı katılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Ahilik, Türk kültürünün ürettiği sosyal, ekonomik ve
kültürel değerlerin bütünüdür. Ahilik sisteminin değerleri günümüz
koşullarına göre uyarlanmalıdır. Ahilik sisteminin
sağladığı verimlilikten, uyguladığı kalite
kontrol sisteminden, yetiştirdiği iş gücünden ve üretim
sistemine getirdiği etik değerlerden Türk ekonomisi
yararlanmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Devamla) Her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan
birliği ve dayanışmayı yüzyıllar önce
atalarımız nasıl başarmış ise biz de her zaman
bir olmayı, diri olmayı ve güçlü olmayı
başaracağız.
İnsanlar
arasındaki ticari ve toplumsal ilişkilerde dürüstlük, güvenilirlik,
iş ve meslek ahlakına saygı, hak ve hukuka riayet etme,
saygılı, şefkatli, cömert ve güler yüzlü olma ilkelerini esas
alan Ahilik sistemini uygulamayı bugün de tam anlamıyla başarabilirsek
yaşadığımız birçok sorun kendiliğinden ortadan
kalkacaktır. Hükûmetimizin ve siz değerli milletvekillerimizin
desteğiyle bunu başaracağımıza ve Ahilik sistemini
uluslararası kültür ve ekonomi dünyasına bir Kırşehir ve
Türkiye markası olarak sunacağımıza inanıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu yıl 21incisi düzenlenen Ahilik Haftası
kutlamalarına hepinizi davet ediyor, sözlerime Ahi Evranın sözüyle
son veriyorum:
Hak ile
sabır dileyip bize gelen bizdendir,
Akıl ve
ahlak ile çalışıp bizi geçen bizdendir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çalışkan.
Gündem
dışı ikinci söz, Antalya TRT Radyosunun kapatılması
konusunda söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Sünere aittir.
Buyurun
Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin, TRT Antalya
Radyosunun kapatılmasına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
TAYFUR SÜNER
(Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalyadaki
TRT Radyosunun kapatılması ile ilgili gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Antalyada TRT,
Turizm Radyosu ve Antalya Radyosu olarak faaliyetine devam etmektedir. TRT
Genel Müdürlüğünün görüşüyle Antalya Radyosu kapanıp Antalya,
Afyon, Burdur ve Ispartaya yapılan bölgesel yayın kaldırılmak
istenmektedir. Bunun yerine Mersin üzerinden tüm Akdenize yayın
yapılmaya çalışılacaktır. Ancak Mersin üzerinden
yayın yapılması hâlinde az önce saymış olduğum
yerlere ait yerel sorunlara ilişkin günlük bilgilendirme tamamen ortadan
kalkmış olacaktır. Antalya Radyosu
çalışanlarının iş akitlerinin Mersine tayin edilmek
istenmeleri sonucunda buradaki yayınlar sona erdirilecektir. Antalya
Radyosunun kaldırılacağı hiçbir yayın kuruluşunda
haber olarak verilmediği gibi kurum tarafından da resmî olarak açıklanmamıştır.
Bu yapısal değişikliğe gerekçe kurum tarafından tam
olarak ifade edilmemektedir. Ekonomik gerekçe ileri sürülse burada
çalışan 26-27 kişinin büyük bir maaş gideri bulunmamaktadır.
Ayrıca, Turizm Radyosu yayınını sürdüreceğinden
buradaki verici çalışmaya devam edecektir. Zaten en çok giderin de
vericideki enerji sarfiyatı olduğu bilinmektedir. Fiziki yetersizlik
denilse burada kesinlikle söz konusu değildir. Burada, TRT kuruluş
amacına ve kamu yararı yayıncılık ilkelerine ters bir
durum ortaya çıkmaktadır. Antalyada ticaret borsasının
dahi Tarım TV çalışmaları varken TRT Radyosunun
kapatılması düşüncesi büyük çelişki yaratmaktadır.
Burada bir FM radyosu düşünülüyorsa da kırsal kesimde bu bir işe
yaramayacaktır çünkü kırsal kesimde daha çor orta dalga
dinlenilmektedir. Kısaca, alınan karar geçersiz, kamu yararı
bulunmadığı, tasarrufa dönük olmayan bir uygulamadan öteye
gitmeyecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir de işin siyasi boyutuna
bakmak gerekir ki asıl korkutucu yanı burasıdır. TRT
Radyosundaki mevcut idari kadrolar unvan değişikliği
yapılmak suretiyle boşaltılmaktadır. Boşalacak yerlere
daha sonradan yeniden bir kadrolaşma süreci yaşanabilir. AKP
Hükûmetinin kurum ve kuruluşlarda nasıl bir kadrolaşma içinde
bulunduğunu hatırlatmamıza gerek yok sanırım.
İşin
bir başka boyutu, Antalyadaki Arapsuyu Postanesinin arkasındaki 10
dönüm arazide ve TRT kampının bulunduğu alanda
yaşanmaktadır. Bu alanların satılma iddiaları ortada
dolaşmaktadır. Bu işin arkasında da buraların pazarlanmasına
dönük AKP Hükûmetine yandaş kişilerin bulunduğu ve buralara göz
koydukları bir başka iddiadır. Antalyada bu iddiaları
güçlendiren birçok olay yaşanmaktadır. Lara Kent Parkı,
vakıf zeytinliği, dokuma konuları hâlâ sıcak gündem olup
buradaki AKP uygulamaları iddiaları havada bırakmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, holdingler, inşaatçılar, nakliyatçılar bile
radyo, televizyon, gazete sahibi olmak için birbirleriyle
yarışırken asıl işi yayıncılık olan ve
Anayasa emriyle kurulan TRT, elindeki radyoları kapatmaya
çalışmaktadır. Antalya Radyosu 600 kilovatlık orta dalga
vericisiyle Türkiyenin ikinci güçlü radyosudur. 1962 yılından bu
yana sadece Antalyaya değil, Ispartadan Burdura, Muğladan
Konyaya kadar geniş bir bölgeye yayın yapan Antalya Radyosu,
Kıbrıstan hatta Libyadan bile dinleyici istekleri almaktadır.
Dünyanın
büyük yayın kuruluşları coğrafi, demografik, sosyoekonomik,
kültürel farklılıklara göre her bölgeye yayın yapabilmek için
milyonlarca dolar yatırım yapmaktadır. Ülkemizde neden bunun
tersi yaşanmaktadır anlamak mümkün değildir. Tabii ki
anlıyoruz, daha önce söylediklerimi dinlediyseniz. Antalya Radyosu,
kapatılmak bir yana, altyapısı, teknik donanımı,
personeliyle daha da güçlendirilmeli, görevini hakkıyla yerine getirecek
olanaklara kavuşturulmalıdır çünkü Antalya, Türkiye turizminin
kalbidir, Türkiyenin uluslararası kongre merkezidir, sahip olduğu
olanaklar ve zenginliklerle bölgenin ve Türkiye ekonomisinin can
damarlarından biridir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
TAYFUR SÜNER
(Devamla) Ev sahipliği yaptığı festivaller, kültür- sanat
etkinlikleri, konserler, uluslararası kongreleriyle Antalya bir dünya
kentidir. TRT gibi bir kamu hizmeti yayın kurumunun da Antalyayı en
önemli yayın merkezlerinden biri hâline getirmesi gerekir. Bu sadece
Antalyanın ve bölgenin değil, tüm Türkiyenin ihtiyacıdır.
CHP olarak bu iddiaların takipçisi olacağız.
TRT Antalya
Radyosunun kapatılması birçok sıkıntıyı
beraberinde getirecektir. Bu sıkıntılar nasıl
giderilecektir, giderilmeye çalışılacak mıdır?
Bunların da hepsinin peşindeyiz. İzleyeceğiz ve
gelişmeleri hep birlikte göreceğiz. Rant uğruna
yandaşlarına buradaki arazileri verme çabasında olan AKP
Hükûmeti ve belediyelerinin bu uygulamalarına dur deme zamanı
geçmiştir. Bu işlerin peşindeyiz. Yurdumuzun hiçbir cennet
köşesinin AKP yandaşlarına yok pahasına verilmesine izin
vermeyeceğiz.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Süner.
Gündem
dışı üçüncü söz, Çukurovadaki narenciye üreticilerinin
sorunları hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Hulusi
Güvele aittir.
Buyurun
Sayın Güvel.
3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, Çukurova ve
Adanadaki narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı
HULUSİ GÜVEL
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ülkemizdeki, özellikle Çukurova ve Adanadaki narenciye
üreticileri ve narenciye sorunlarıyla ilgili gündem dışı
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ülkemizde yıllık 2,6
milyon ton narenciye üretilmektedir. Türkiye bu üretimle dünya 11incisi, 1
milyon ton ihracatla dünya 3üncüsü bulunmaktadır. Ülkemizde toplam
narenciyenin yüzde 85i Çukurova bölgesinde üretilmektedir. Adana ili ise
ülkemizin narenciye üretimi yapan en önemli merkezlerinin başında
gelmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Adana ili ülkemizdeki narenciye üretiminin yüzde
30uyla yani 800 bin tonun üzerinde bir üretimle ilk sırada gelmektedir.
Ülkemiz ve bölgemiz ekonomisi içinde böylesine önemli bir yere sahip olan
narenciye üretimi son yıllarda, diğer tüm tarım ürünlerinde
olduğu gibi, büyük sıkıntılar içindedir. Son yıllarda
ürünler maliyetinin altında satılmış, bir bölümü
dalında bırakılarak çürümeye terk edilmiş, alıcı
bulunamamıştır. Narenciye sektöründe 2008 yılının
ilk yedi ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde
7lik bir artış olmasına rağmen miktarda yüzde 24lük bir
düşüş yaşanmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz ocak ayında Çukurova bölgesinde,
özellikle Kozan ilçemizde, Karataşın birçok merkezinde don
olayı yaşanmıştır. Hem üretim bazında hem
ağaçlarda çok ciddi hasarlar olmasına rağmen Hükûmet olarak bu
sorunlara çözüm yönünde bir yaklaşım olmamıştır.
Buralarda çok ciddi kayıplar olmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir narenciye bahçesinin dekar
başına yıllık ortalama masrafı kabaca 400 ila 500 YTL
arasındadır. Dekar başına verimin ise 3 ila 4 ton
olduğu düşünülürse üretim masraflarını
karşılayamadıkları ortaya çıkmaktadır. Bahçe
tesis masrafları da dikkate alındığında, üreticinin
uğradığı kaybın büyüklüğü göz önüne
serilmektedir. Özellikle 50 dekardan daha az alanda üretim yapan küçük
üreticilerimizin durumu gerçekten çok perişandır. Girdi maliyetleri
her geçen yıl yükselmektedir. Gübre, ilaç, sulama, mazot gibi temel
girdilere yeterli destekleme yapılamamaktadır.
Sağlıklı ve ucuz fidan yeterli ölçüde bulunamamaktadır.
Gerek fiyat gerekse üretim risklerine karşı üreticiyi koruyacak,
yararlanılabilir, ucuz ve yaygın bir sigorta sistemi yoktur.
Değerli
arkadaşlar, narenciyenin pazarlamasında da önemli sorunlar bulunmaktadır. Bütün bunlar,
narenciyenin tarla çıkış fiyatının 5-6 kat fiyatla
üreticiye yansımasını sağlamaktadır. Bu sorunun
ortadan kaldırılması için, kooperatifler, üretici birlikleri,
çok ortaklı dış ticaret şirketleri gibi üretici
örgütlerinin desteklenmesi ve özendirilmesi gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gelişmiş ülkelerde
işlenmiş narenciye tüketimi, taze tüketimden daha büyük
artış göstermektedir. Türkiyede narenciye meyveleri işleme
sanayisi istenen düzeyde gelişmemiştir. Bu sektörde toplam üretimin
yüzde 10u kullanılmaktadır. Bu nedenle işleme sanayisi
yatırımları desteklenmeli, işleme sanayisiyle uyumlu
aracı -artırıcı- organizasyonlar teşvik edilmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyenin yaş meyve ve sebze
ihracatının yarısının narenciyeden
karşılanıyor olması, narenciye üretiminin Türkiye
açısından önemini ortaya koymaktadır. Türk narenciye sektörü her
yıl 1 milyar dolar üretim, 500 milyon dolar ihracat yapmaktadır.
Ancak, ihraç edilen ürünlerde yüksek kalıntı sorunu
bulunmaktadır. Bu, ihracatımızı olumsuz etkilemektedir. Bu
nedenle akredite olmuş laboratuvar sayısı
artırılmalıdır. Girdi maliyetleri oldukça düşük olan
Çin, narenciye pazarında, özellikle Avrupa ülkelerinde pazar
payını sürekli artırmaktadır. Geleneksel pazarların kaybedilmemesi için gerekli
önlemler bir an önce alınmalıdır.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyede narenciye sektörünün geleceğine ilişkin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HULUSİ GÜVEL
(Devamla) Teşekkür ediyorum Başkanım.
orta ve uzun
vadeli gerçekçi bir politika mevcut değildir. Bilimsel
araştırmalar yapabilecek, içinde üretici ve diğer kesimlerin
temsil edilebileceği özel veya özerk bir narenciye araştırma
enstitüsünün süratle kurulması gerektiği ortadadır. Sektörü
olumsuz yönde etkileyen Hal Yasası ise tarafların katılımıyla
tekrar gözden geçirilmeli ve en kısa sürede yeniden düzenlenmelidir.
Bu
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Güvel.
Hükûmet
adına cevap vermek üzere Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali
Şahin.
Buyurun
Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar
sunuyorum, iyi çalışmalar temenni ediyorum.
Gündem
dışı biraz önce düşüncelerini bizimle paylaşan iki
milletvekili arkadaşımın gündeme getirdiği konularla ilgili
düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Antalya
Milletvekili arkadaşımız Sayın Tayfur Süner Bey, TRT
Antalya Radyosunun kapatıldığını veya kapatılmak
istendiğini, bunun doğru olmadığını ifade eden
bir konuşma yaptılar.
Değerli
arkadaşlarım, Antalyada TRTnin iki tane bölgesel yayın yapan
radyosu var. Bunlardan bir tanesi Antalya Radyosu, bir diğeri de TRT
Turizm Radyosu. Şu anda TRTnin yapmak istediği, bunu teke indirerek
daha kaliteli, daha geniş bir alana hitap edecek bir radyoyu Antalyaya
kazandırmaktır.
Bilindiği
gibi, TRTnin başka radyo yayınları da bulunmaktadır, TRT
1, TRT 2, TRT 3 gibi ve TRT INT gibi. Yapılmak istenen, Antalyada iki
radyoyu birleştirerek TRT Turizm Radyosu olarak daha güçlü bir
şekilde yayınına devam etmektir. Neden TRT Turizm? Çünkü
Antalya, bilindiği gibi, Türkiye'nin bir noktada turizmde öncü kentidir.
Şu an itibarıyla, eylül sonu itibarıyla Antalyaya yılda
gelen turist sayısı 8 milyonu geçmiştir. Bu, geçtiğimiz
yılın üstündedir. Bu yılın sonuna kadar 9 milyonu
bulabileceğimiz sanılmaktadır.
TRT Turizm
Radyosu başta İngilizce ve Almanca olmak üzere değişik
yabancı dillerde yayın yapmaktadır. Ancak özellikle böylesine
bir turizm kapasitesi olan Antalyaya TRT adına onların
anlayacağı bir lisanla yayın yapmak ve Türkiyeyi ve bölgeyi
tanıtıcı yayınlar yapmak tabii ki çok güçlü ve kaliteli bir
radyo ile olabilir. Bunu düşünen TRT Genel Müdürlüğü iki radyoyu
birleştirerek Antalya Turizm Radyosu olarak faaliyetine devam edecektir.
Peki personel ne
olacaktır? Sayın Süner bunun üzerinde biraz önce durdular. Orada
çalışan yani hem TRT Antalyada çalışan hem de TRT Turizm
radyolarında çalışan hiçbir personel arkadaşımız
mağdur olmayacaktır. Hepsi de yeni radyoda
çalışmalarına devam edeceklerdir.
Sabahleyin TRT
Genel Müdürüyle de görüştüm. Biliyorsunuz ben aynı zamanda Antalya
Milletvekiliyim. Sayın Sünerin hassas olduğu bu konuda ben de en az
kendisi kadar hassasım. Tabii ki orada çalışan, emeklerini
ortaya koyarak geçimlerini temin eden, gerek TRT Antalyada gerekse TRT
Turizmde çalışan arkadaşlarımızın
mağduriyetine izin vermeyiz. Zaten TRT Genel Müdürü Sayın Şahin
de bu konuda biraz önce bana sözlü olarak hiçbir personelin mağdur
edilmeyeceğini ifade etmiştir. O nedenle Sayın Sünerin gündeme
getirdiği bu konuyla ilgili endişe edecek, orada çalışan
personelimizin rahatsızlığına yol açacak herhangi bir
gelişme yoktur. Sadece radyoculukta Antalya çok daha kaliteli, oradaki
konuma uygun, yeni bir radyoya kavuşmuş olacaktır.
Ayrıca
şunu da ifade edeyim: 2008 yılında TRT radyoları gerçekten
büyük bir atak içerisindedir, yeniden yapılanma çalışmaları
içerisindedir, özellikle kendi radyonu oluştur yöntemiyle İnternet
üzerinden yeni bir yayın projesini gerçekleştirmeye
çalışmaktadırlar. Bakın, bu yıl Gazi Üniversitesinin
yapmış olduğu bir ankette, yirmi dokuz ili kapsayan bir ankette,
izlenme oranlarını tespit amacıyla yapılan bir ankette TRT
FM en çok dinlenen radyo seçilmiştir. İnanıyorum ki biraz önce
ifade ettiğim Antalya Turizm Radyosu da o bölgede en çok izlenen radyolar
arasına girecektir.
Sayın Güvel,
Adana Milletvekili arkadaşımız da narenciye üreticilerinin
sorunlarıyla ilgili biraz önce düşüncelerini bizimle
paylaştı. O konuda da, izin verirseniz birkaç cümleyle
düşüncelerimi sizlere aktarmak istiyorum.
AK PARTİ
İktidarları döneminde Türkiyede narenciye üretimi
düşmemiş, artmıştır; birinci tespitimiz budur.
İki: Narenciye ihracatçımıza destek verilmektedir. Destek
kelimesinin altını çiziyorum. Çünkü Dünya Ticaret Örgütünün
kriterleri karşısında bu desteğin ne anlama geldiğini
en iyi narenciye üreticisi vatandaşlarımız bilmektedirler.
Ayrıca,
Tarım Bakanlığımız, Türkiyede başta narenciye
olmak üzere diğer tarımsal ürünleri artırmak için birtakım
projeler üzerinde çalışmaktadır. Meyve Bahçelerinin Yenilenmesi
Projesi Tarım Bakanlığımızca
başlatılmıştır. Amacı nedir? Dünya taleplerine
uygun çeşitleri artırmaktır. Bilindiği gibi yurt içi
ihtiyacımızın dışında tarımsal üretim
yapıyoruz. Dolayısıyla tarım işiyle meşgul olan
vatandaşlarımızın gerçekten ürettiklerinin veya emeklerinin
karşılığını alabilmeleri için ihracata dönük
üretim yapmaları gerekir. O nedenle, Hükûmet olarak ve ilgili
Bakanlık olarak da tabii ki amacımız, tarım işiyle
uğraşan, narenciye işiyle uğraşan
vatandaşlarımızın dünya pazarlarında ürünlerinin daha
çok alıcı bulmalarına destek sağlamaktır. Bunun için
ürün çeşitlerini artırmaya gayret ediyoruz. Dünya pazarlarında
aranan vasıftaki ürünleri üretmeleri konusunda kendilerine yardımcı
oluyoruz.
Özellikle
pazarlamayı kolaylaştırmak için şu tedbirleri aldı
Tarım Bakanlığımız: Soğuk hava deposu yapmak
istiyorsa narenciye üreticimiz, soğuk hava deposunun maliyetinin yüzde
50sini devlet olarak hibe veriyoruz. Soğuk hava deposu yapacaksınız;
yüzde 50sini biz vereceğiz, karşılığını da
istemiyoruz.
Ayrıca,
işleme, paketleme, ambalajlama tesisi mi kurmak istiyorsunuz, yüzde
50sini hibe olarak biz veriyoruz diyoruz. Sigorta pirimi
Yüzde 50sini hibe
olarak biz veriyoruz. Niye yapıyoruz bütün bunları?
Vatandaşlarımızın, bu işle uğraşan
insanlarımızın daha çok ihracat yapmalarını
sağlamak, daha çok kazanmalarını temin etmek içindir; daha
kaliteli ürünler üreterek, dünya pazarlarında dünyanın talebine uygun
üretim yapmalarını sağlamak içindir.
Bakın, 2002
yılında tarım kesimine devletçe verilen destek 1 katrilyon 800
trilyon Türk lirasıydı. Sadece 2008de, bizim Hükûmetimiz döneminde
tarım kesimine verilen toplam destek 6 milyar YTL, 6 katrilyon Türk
lirasıdır. Bu desteğimiz daha da devam edecektir, çünkü
özellikle küresel ısınmanın belirdiği ve maalesef devam
ettiği bir dünyada tarım ürünlerine talebin bundan sonra gittikçe
artacağını düşünüyoruz ve o nedenle bizim tarıma daha
fazla destek vermemiz, tarım kesiminde çalışan
vatandaşlarımızın dünya pazarlarına sürebilecekleri
kaliteli ürün yapmasını sağlayıcı tedbirler
almamız gerekiyor.
Ben Sayın
Güvele de böyle bir konuyu gündeme getirdikleri ve bana da açıklama yapma
imkânı sağladıkları için ayrıca teşekkür
ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Gündeme
geçiyoruz.
Gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Bu
kısımda yer alan küresel ısınmanın etkileri ve su
kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda kurulmuş bulunan
Meclis Araştırması Komisyonunun Raporu üzerindeki genel
görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve
29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin,
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz
ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin,
Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili
Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32
Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel
Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir
Yönetimi Konusunda Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5,
7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen
birleşimde önerge sahipleri, gruplar, Komisyon ve Hükûmet adına
konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi
şahısları adına ilk söz Artvin Milletvekili Sayın
Ertekin Çolaka aittir.
Buyurun
Sayın Çolak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
konuşmama başlarken yüce Meclisi ve yüce milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Küresel
ısınma ve su, gerçekten her ikisi de günümüz dünyasında çok
önemli iki konu, hayatımızı direkt etkileyen çok önemli iki
konu. Küresel ısınma, karbondioksit gazının atmosferde
olması gerekenden daha fazla olması nedeniyle sera etkisi göstererek
atmosferin ve yerküremizin olduğundan daha fazla ısınması
neticesinde su ve çevreyle ilgili problemlerin ortaya çıkması
şeklinde tarif edilebilir. Sera gazı ya da karbondioksit gazı
neden atmosferde daha fazla artmaktadır? Bunun çok çeşitli nedenleri
var. Ama sanayinin artışı, orman yangınları, fosil
yakıtların daha fazla tüketilmesi, inşaat sektörünün yeryüzünde
daha fazla artması, vahşi çöp depolama, tarımın ilkel
olarak yapılması ve daha birçok konular karbondioksit gazının
artışı için neden gösterilebilir.
Diğer
taraftan, yerkürenin yüzde 70i suyla kaplıdır. Ancak bu
miktarın -yani yaklaşık 1,4 milyar metreküp olarak kabul
edilmektedir- yüzde 97,5i tuzlu suyla kaplıdır. Yani demek ki
yeryüzündeki su miktarının ancak yüzde 2,5 miktarı tatlı su
olarak bulunmaktadır. Bu tatlı suyun da yüzde 70i ya buzullarda ya
da karla tutulmakta. Demek ki kullanılabilir su ya da diğer bir
deyişle kullanılabilir, yenilenebilir su miktarı, mevcut
kullanılabilir su çok az miktarda olduğundan dolayı dikkatli
kullanılması gerekmektedir.
(x)
138 S. Sayılı Basmayazı 7/10/2008 tarihli 2nci Birleşim
Tutanağına eklidir.
Ülkemizin üç
tarafı denizlerle kaplı olmasına rağmen, birçok göl, baraj,
nehir ve ırmak olmasına rağmen, su açısından
zannedildiği kadar zengin bir ülke değiliz. Dünya ortalamasına
baktığımız zaman, kişi başına düşen su
miktarı 7.600 metreküp/yıldır. Afrika ortalamasına, suyun
çok az olduğu zannedilen Afrika ortalamasına
baktığımız zaman 7 bin metreküp/yıldır, Türkiye
ortalamasına baktığımız zaman bu miktar 1.700
metreküp/yıl civarındadır.
Ülkeler su
varlığına göre değerlendirildiği zaman, kişi
başına düşen su miktarı bin metreküpten az olan ülkeler su
fakiri ülkeler olarak kabul edilmekte, 2 bin metreküpün altındaki ülkeler
ise su sıkıntısı çeken ülkeler olarak kabul edilmekte, 2
bin metreküpün üstünde su miktarına sahip olan ülkeler ise su zengini
ülkeler olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde de bu miktar
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben bu komisyonda görev yaptım.
Görev yaptığım süre içerisinde gördüm ki dünyada ve ülkemizde
kuraklık yaşanmakta, ama benim seçim bölgem olan Artvinde bu son
yıllarda kuraklığa rağmen, yağışlarda bir
miktar artış gözükmektedir, Doğu Karadeniz Bölgesinde de durum
aynıdır.
Bilindiği
gibi, Çoruh Nehri Artvin ilimizle bütünleşmiş bir nehirdir. Çoruh
Nehri üzerinde son yıllarda yaklaşık 30 civarında baraj
planlanmış durumda ve bunların dışında
yaklaşık 97 adet de yine bu Çoruh Nehrine bağlı
ırmaklar üzerinde hidroelektrik santralleri planlanmış
durumdadır. Muratlı ve Borçka Barajı tamamlanmış,
üretime geçmiş, Deriner Barajı 2010 yılında su tutmaya
başlayacak, Artvin ve Yusufeli Barajları ise başlamak üzeredir.
Bu aşamada,
ilimizde planlanmış olan özellikle küçük HES projeleriyle ilgili
ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. 97 adet küçük HES
projelerinden 4 adedi Artvin merkezde, 12 adet Arhavi ilçemizde, 5 adet Ardanuç
ilçemizde, 21 adet Borçka ilçemizde, 2 adet Hopa ilçemizde, 11 adet Murgul
ilçemizde, 14 adet Şavşat ilçemizde ve 28 adet proje de Yusufeli ilçemizde
planlanmış durumdadır.
Bu HES
projelerinden özellikle Şavşat ilçemiz Meydancık beldemiz Papart
Deresi üzerinde kurulmakta olan 8 adet HES projesiyle ilgili ciddi problemler
yaşanmaktadır.
Ayrıca, yine
Alabalık köyünde kurulan HES projesiyle ilgili de yine müteahhit
firmalarla vatandaşlarımız arasında ciddi
sıkıntılar yaşanmaktadır.
Su Kullanım
Anlaşması Yönetmeliği, Orman Kanunu, ÇED Yönetmeliği,
Toprak Kanunu, 4342 sayılı Mera Kanunu ve İl Özel İdare
Yasası çerçevesinde bu projelere izin verilmektedir. Ancak, son zamanlarda
bu projelerin -bilerek veya bilmeyerek bunları karıştıran-
bunların aleyhine birtakım kampanyalar düzenlenmektedir. Özellikle
Meclisten oralara kadar giden milletvekillerimiz bu konularla ilgili ciddi araştırma
yapmadan, doğru bilgilere sahip olmadan, oradaki
vatandaşlarımıza doğru bilgiyi vermemektedirler ve
müteahhit firmalarla oradaki vatandaşımızı karşı
karşıya getirmektedirler. Bunun doğru
olmadığını söylemek istiyorum. Elbette ki, yöredeki
vatandaşımız mağdur olacağı endişesi
yaşayabilir, sularının başkaları tarafından
kullanılacağından endişe edebilir, mağdur
olacağı, su sıkıntısı çekeceğinden
endişe edebilir. Ama dün de Sayın Bakanımız söyledi, bunlar
tamamen devletin kontrolü altında olan projelerdir. Elbette ki, oradaki
vatandaşlarımızın hassasiyetlerini,
duyarlılıklarını dikkate almamız doğrudur,
onları desteklememiz de doğrudur, ama yalan yanlış
bilgilerle bütün projeleri baltalamak doğru değildir. Köprü yapma.
Baraj yapma. Enerji üretme. Balık çiftlikleri yapma. Ee, Allah
aşkına, değerli arkadaşlarım, bu ülkede ne
üreteceğiz ve muasır medeniyet seviyesine nasıl
çıkacağız? Bu nedenle, bölgede maden işletmeleri söz
konusudur, barajlar söz konusudur, HES projeleri söz konusudur. Buralara
maalesef karşı çıkan bazı siyasiler, görüyoruz ki el
altından oralara işçi ya da yönetici talebinde bulunmaktadır,
oralara eleman verilmektedir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; netice olarak ben bu rapordan
şunu anladım: Paniğe gerek yok, milleti korkutmaya gerek yok.
Elbette ki dünyada ısı bir miktar da artmaktadır. Şu
şekilde iddialar yapılmaktadır, Bu ısı arttıkça
buzullar eriyecektir, denizler taşacaktır; bu da dünyada felaketler
ile sonuçlanacaktır. denilebilir. Ancak ısı arttığı
zaman şu da bir gerçektir ki: Denizlerdeki, okyanuslardaki buharlaşma
da daha fazla olacaktır, dolayısıyla dünyada bir denge
sağlanacaktır.
Milletimizi çok
aşırı şekilde ürkütmeye, korkutmaya gerek
olmadığını ben bu rapordan anladım ama gerekli
çalışmaların, daha dikkatli davranılmasının
doğru olacağı da bir gerçektir.
Bu duygu ve
düşünceler içerisinde ben yüce Meclisi ve yüce milletimizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. Bu raporun ülkemize hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Saygılarımla.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çolak.
Şahısları
adına ikinci söz, Sakarya Milletvekili Sayın Recep
Yıldırıma aittir.
Buyurun
Sayın Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RECEP YILDIRIM
(Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi konusunun araştırılması amacıyla kurulan
Meclis Araştırma Komisyonu Raporu üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, küresel ısınma adından da
anlaşılacağı üzere küresel, tüm herkesi, dünyayı
ilgilendiren bir olay. Bunun sebepleri de sanayileşme, enerji üretimi,
ulaşım ve aynı zamanda insanların meskenlerini
ısıtmada kullandıkları maddelerden doğan durumlardan
meydana gelmektedir. Dolayısıyla bir milleti, bir devleti
ilgilendiren bir olay değildir.
Bakınız son zamanlarda Amerikada bir küresel ekonomi
krizi çıktı, tüm dünyayı
etkiliyor. Evet, bunu devletler ve milletlerin parayla yerine getirmeleri
mümkün ve nitekim gerekli önlemler alınmıştır,
alınmaya devam ediyor ve Türkiyeyi ve tüm
dünyayı etkiliyor ama küresel ısınmanın etkilerini ve
sebeplerini ortadan kaldırmak, onları yerine getirmek hiçbir
şekilde mümkün değil.
İşte
elimizdeki bu bilgilerle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan bu
komisyon, hem küresel anlamda hem Türkiyemiz genelinde komisyon
çalışmalarını yapmış, ilgili birimlerden gerekli
bilim adamlarını, uzmanları, bürokratları dinlemiş,
işte elimizde, yapılan dört aylık çalışmanın
sonunda bir rapor ortaya çıkmış; 545 sayfa bir rapor. Burada, bu
raporda küresel ısınmanın ve suların korunması
konusunda, sebepleri, nedenleri, niçinleri ve önerileri geniş şekilde
yer almıştır.
Ben burada
Komisyon Başkanımız Profesör Doktor Mustafa Öztürk Beye,
geniş bilgileri, tecrübelerini buraya aktarıp tüm siyasi partilerimizdeki
temsilcilerimizle uyum içerisinde çalışarak bu şekildeki bir
raporu kazandırmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Ben de
bu komisyonun bir üyesi olarak çalıştım. Türkiyemizde bölgeler
olarak Konya bölgesine, etrafına, Trakya bölgesine, Sakarya bölgesine,
Hatay ve Urfaya, bölge bölge gezilerimiz de oldu, konuşuldu ama eylemle
söylemin ne olduğunu yerinde görmek için bu araştırmaları
yerinde de takip ederek gördük. Hakikaten burada tedbirleri herkesin
alması lazım, tedavilerin de Türkiye genelinde ve dünya
ölçeğinde de kullanılması lazım olduğunu gördük.
Değerli arkadaşlar, bazı
arkadaşlarımızın burada bölgelerin bir kısmına
gidilmediği ve bu konuda da raporun yetersiz olduğu konusunda görüşmeleri oldu.
Değerli
arkadaşlar, bir ilaç firması ilacı yapar, bir tek
şahıs bunu kullanmaz, tüm insanlık kullanır. Bu rapor da
aynı şekilde, bir bölgenin, bir yerin raporu değil; bütün
yapılan tetkik ve incelemeler de, çareler de mutlak surette her bölgenin
kullanacağı, her bölgenin adının, suyunun, kaynağının,
gölünün, denizinin geçmesi gerektiği değil, raporda ortaya
atılan hususlarda öneriler kısmında da geniş şekilde
bahsedildiği gibi Türkiyemizde ilgili kurum ve kuruluşların,
bakanlıkların, belediyelerin, yerel yöneticilerin ve taşra
yönetiminin de mutlak surette buna uyması gerektiği açıkça ifade
edilmiştir. Bu rapor bütün milletvekili
arkadaşlarımızın odalarına kadar getirilip verildi,
bunların okunulmasını, hatta sonuç bölümünü hiç olmazsa
okumalarını, gerekli tedbirleri hepimizin alması icap ettiğini
öneriyorum. Bu konuda, tabii, küresel ısınmanın belirtileri
dünyamızda her gün televizyonlarımızda, gazetelerimizde ortaya
çıkmakta. Değerli arkadaşlar, iklim değişikliği,
bir tarafta kuraklık acayip şekilde sürerken diğer tarafta
fırtınalar, yağmurlar, acayip şekilde seller olmakta, belli
bölgeler tamamıyla sular altında kalmaktadır. Bunun yine sebebi
insanlığın kendi yaptığının
cezasıdır.
Değerli
arkadaşlar, evet, bu konuda tedbirlerimizin alınması
Sanayici
akıttığı atığı eğer arıtmadan
atarsa, nehrini içeceği suya gönderirse elbette ki içecek su bulunamaz.
Bunların başında mutlak surette biz bölgeyi gezerken göllerimizi
gördük yer altı sularımızı -bilhassa Konya bölgesinde-
belli ölçülerde tasarruflu kullanmaz, eğer hoyratça israf eder
şekilde bunları tatbik edersek elbette ki içeceğimiz suyu bulmak
mümkün değil. Bunlar için raporda geniş şekilde tedbirler
açıklanmıştır. Mesela kaçak su kuyularına mutlak
surette kartlı sistemle sayaç takılması ve bunların da
mutlak surette kontrol altına alınması lazım gibi öneriler
öngörülmektedir.
Değerli
arkadaşlar, mesela belediyelerimiz
Belediye
başkanlığından gelen bir arkadaşınız olarak
söylüyorum, ucuz su, bedava su elbette ki mutlak suretteki elimizde olsun,
verelim. Ama eğer tamamen suyu ucuz olarak verirsen, su yoksa, kaliteli su
yoksa, arıtılmamış su elinizde var da
vatandaşınıza veremiyorsanız bu belediyecilik örneği
değildir. Masrafının mutlak surette alınması
lazım. Söz vardır: Kirleten mutlak surette öder, tüketen öder.
Mutlak surette bunlarda kâr amacı güdülmemesi lazım. Ama elde edilen
gelirlerin de bu su rezervlerinin artırılması,
altyapının yapılması çerçevesinde çalışmalara
katkıda bulunması bakımından yatırımların
yapılması lazımdır diyorum. Bu görüşlerin açık
şekilde ortaya atıldığı bu su korunmasının
devamlılığı konusunda, belediyelerimize çok büyük görev
düşmektedir. İsale hatlarının çürüklüğü, şehir
şebekelerinin hakikaten bozuk olması
Bir yerde 100 litre/saniyelik
suyu kaynaktan alıp şehre götürürken bakıyorsunuz -belediyelerin
envanterlerinden aldığımız cevaplarda bunu gördük- bir
kısım belediyelerde yüzde 30 kayıp kaçak oranı, bir
kısım belediyelerde yüzde 70 kayıp kaçak oranı var.
Bunların mutlak surette aza indirilmesi lazım. Dolayısıyla,
bu çalışmalarda, ne kadar gölünüz olursa olsun, ne kadar akarsuyunuz
olursa olsun bu suların korunmasının da çok önemli olduğu
kanaatini taşımaktayız.
Değerli
arkadaşlar, ben burada fazlaca vaktinizi almak istemiyorum, çünkü dünden
beri değerli arkadaşlarımız güzel açıklamalarda
bulundular. Bu rapor, hakikaten Türkiye'mizde gerekli tedbirler
alındığı takdirde sıkıntının
yaşanmayacağını, alınmazsa türlü
sıkıntılara girileceğini göz önüne sermektedir. Mesela
bizim Sakarya bölgemizde Sapanca suyumuz var, Sapanca Gölümüz var. Buradan
Kocaeli ilimiz ve Sakarya ilimiz su temin etmektedir. Bunun korunması ve
kollanması durumunda
Sanayicilerin fazla şekilde su çekmesinden
dolayı her iki ilimiz de su sıkıntısı çekmiştir
geçen senelerde. Bu bakımdan bu bölgelere biz gittik, ilgilileri dinledik.
Gerekli önlemlerin alınması, gerekli kolektörlerin yapılarak
suyun kirletilmemesi talimatları verilmiştir. Bu gibi
talimatların bakanlıklarca, bilhassa Çevre ve Orman
Bakanlığımız tarafından takip edilerek ilgili yerel
yönetimlerin, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının hassasiyetle
bu çalışmaların, bu raporda geçen olayların takibini
yaparak neticelendirilmesi gerektiği üzerinde durmak istiyoruz.
Bu vesileyle,
özel olarak şunu belirtmek istiyorum: Dün Sayın Bakanımız
da burada açıkladı; Çevre ve Orman Bakanımız, yeni
barajlarla, yeni enerji santralleriyle ilgili güzel çalışmalar
yapmakta. Çevre ve Orman Bakanlığımız, orman
yangınlarında kullanılmak üzere ve aynı zamanda orman
köylülerimizin su ihtiyacının giderilmesi bakımından
hızla ormanlarımızda su göletleri yapmakta.
Ağaçlandırmaların yapılması konusundaki gayretlerinden
dolayı da Değerli Çevre Bakanımıza buradan teşekkür
etmek istiyorum.
Bu konuların
hassasiyetle takip edilip yürütüleceğini belirtiyor, bu raporda geçen
tedbirlerin -ilgililer tarafından- alınarak hayata geçirilmesini
temenni ediyor, daha güzel bir dünyanın, daha güzel bir Türkiye'nin
yaşanmasını diliyor, hepinizi hürmetle ve muhabbetle
selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi konusunda kurulmuş bulunan Meclis araştırması
komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk ve 11
Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde
Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma
Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve
Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11
Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde
Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma
Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve
Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/182) (S. Sayısı: 214) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen
birleşimde, 2nci madde üzerinde şahıslar adına
yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi, madde
üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.
Soru yok.
Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan "2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak
Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu İle Katma Değer Vergisi
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi"nin 2nci
maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
|
|
|
Bekir
Bozdağ |
Mustafa
Ataş |
Ahmet Yeni |
Yozgat |
İstanbul |
Samsun |
M. Salih
Erdoğan |
Recep
Yıldırım |
Sadullah Ergin |
Denizli |
Sakarya |
Hatay |
(x) 214 S. Sayılı
Basmayazı 8/10/2008 tarihli 3üncü Birleşim Tutanağına
eklidir.
6) "2009
Yılının 16 ila 22 Mart tarihleri arasında İstanbul
Şehrinde yapılacak Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonunun
açılış ve kapanış törenleri ile bu süre içerisinde
forum kapsamında gerçekleştirilecek toplantılar, deklarasyonlar
ve sair tüm faaliyetler ile ilgili olarak seçim yasakları ve
sınırlamaları uygulanmaz."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Katılıyoruz.
BAŞKAN
Takdire bırakıyorsunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Nasıl katılıyorsunuz?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, bu Anayasaya
aykırı!
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Katılarak takdire
bırakıyoruz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, bu Anayasaya
aykırı, bu maddeyle ilgili
BAŞKAN
Söyledim, düzelttiler.
Hükûmet?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz, Hükûmet olarak
katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi mi okutalım?
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
22 Mart,
Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Su Günü olarak kabul edilmiş
olup bütün Dünya'da kutlanmaktadır. Dünya Su Forumları ise 3
yılda bir, 22 Mart Dünya Su Gününe denk getirilerek
yapılmaktadır,
Beşinci
Dünya Su Forumu ve Bakanlar Konferansı 16-22 Mart 2009 tarihlerinde
İstanbul'da yapılacaktır. Forum, Türkiye'nin son yıllarda
ev sahipliği yaptığı en büyük toplantılardan biridir.
Foruma Dünyanın her yerinden 20 000 den fazla katılım
beklenmektedir. Bu kapsamda 15 Devlet ya da Hükümet başkanı, 100 den
fazla bakan, çok sayıda milletvekili ile metropol şehirlerin belediye
başkanlarının katılımı beklenmektedir.
Forum, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin Dünya Su Konseyi ile imzaladığı ve
TBMM'nin 5732 sayılı Kanunla uygun bulduğu Uluslararası
Anlaşma'ya uygun olarak Forumun politik sürecinde Devlet
Başkanları Zirvesi, Bakanlar Konferansı, Parlamenterler
Toplantıları çok sayıda metropol şehrin belediye
başkanlarının da katıldığı
toplantılarla gerçekleşecektir.
Bu bağlamda,
21-22 Mart 2009 günlerinde yapılacak olan Bakanlar Konferansı sonunda
bütün katılımcı ülke bakanlarının iştirakiyle
imzalayacağı "Bakanlar Deklarasyonu" yayımlanacak olup
yerel idareler bileşeninde ise İstanbul Kentsel Su Mutabakatı
isimli bir belge imzalanıp Dünya'ya duyurulacaktır.
Bilindiği
üzere, Ülkemizde 29 Mart 2009 günü yerel seçimler yapılacak ve 19 Mart
2009 tarihinden itibaren seçim yasakları olacaktır.
298
sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanunun Ek Madde 6 nın birinci fıkrasında
"
üniversitelerin, uluslararası toplantı ve fuarların
açılış törenlerinde ve tabii afet hallerinde bu Kanunda yer alan
yasaklar uygulanmaz... " denilmekte ve fakat açılış
törenlerinin devamında yapılacak toplantılar ile sair
aktiviteler ile nihayette kapanma törenleri için kanunda düzenleme
bulunmamaktadır.
Görüşülmekte
olan Kanunun 2 maddesinin sonuna eklenmek üzere teklif edilen fıkra hükmü
ile forumun uluslararası anlaşmaya uygun olarak
yapılmasının sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Sayın Vuralın bir itirazı vardır bu önergeyle ilgili.
Kendisine
yerinden söz veriyorum, buyurun.
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, birincisi, tabii özellikle Adalet Bakanının
oturduğu bir oturumda Anayasaya aykırı ve seçim
kanunlarına istisna getiren bir düzenlemeye evet demesini hayretle
karşıladım gerçekten.
Hukuk düzenini
korumak durumunda olan Sayın Bakanın, seçim kanunlarında bir
istisna getiren maddeyi bir başka kanunda düzenlenmesini doğru
bulmuyoruz. Çünkü Anayasamızın 67nci maddesinin son
fıkrasına göre: Seçim kanunlarında yapılan
değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir
yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz. Bu, Anayasaya aykırıdır.
İkincisi
Sayın Başkanım, bu yeni bir maddedir. Bu organizasyonla ilgili
değildir, dolayısıyla yeni bir madde olarak sunulması
gerekir. Yeni maddenin ihdasıyla ilgili üçte 2 çoğunluğun burada
evet demesi gerekiyor.
Bu yönüyle
bakıldığı zaman hem bir yeni madde olması ve hem de
Anayasaya aykırı bir şekilde Su Forumunda Seçim Kanunundaki
yasağın uygulanmayacağını getirmek, Bundan sonraki
her kanunda seçim kanunlarını ihlal edebilirim. demektir ki, bu,
kanuna karşı hiledir. Bu bakımdan bu önergenin oylanması
mümkün değildir. Önerge okunmuştur, üçte 2 çoğunluk yoktur,
yürürlüğe alınamaz ve uygulanması da söz konusu olamayan bir
değişiklik olduğuna göre bunun oylamaya sunulmaması
gerektiğini düşünüyorum.
Arz ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Vural.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Sayın Başkanım, izin
verir misiniz?
BAŞKAN
Hükûmet adına, buyurun.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Oktay Bey şahsımı da
kastederek bir iki cümle kullandı. Aslında yapılmak istenen, bir
geçici maddeyle şu anda görüşmekte olduğumuz kanun teklifine bir
ilave yapılmaktadır, Seçim Kanununda herhangi bir
değişiklik yapılmamaktadır. Yani seçim kanunlarından
herhangi birinde, ona eklenecek şekilde bir değişiklik
önergesiyle karşılaşsaydık, Sayın Oktay Vural
arkadaşımızın bu beyanları benim için tabii ki üstünde
düşünülmesi gereken bir husus olurdu.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sonuç aynı Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - Sadece geçici bir maddedir. Zaten
gerekçede de çok açık şekilde ifade edilmiş: 298
sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun, seçim yasakları içine girse bile birtakım törenlerin
açılışında bulunmasını -bulunmaması gereken
siyasileri, bakanları veya başbakanları- istisna etmiş.
Yani seçim yasakları içerisinde, diyelim ki Dünya Su Forumunun
açılışına sayın bakan katılabilecek, bu istisna.
Peki, daha sonraki bir kapanışında bulunmak, o zaman yasak
kapsamına giriyor. Yani bunun bir mantığı var mı? Bunu
düzelten bir düzenlemedir, bana göre son derece isabetli bir
yaklaşımdır. Eğer yanlış bir şey yapacaksa o
bakan açış konuşmasında da yapar bu yanlışı.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan
Buyurun
Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkanım, tabii Sayın Bakanın bu
ifadesi kanuna karşı bir hileyi mübah gören bir yaklaşım. O
zaman TOKİ açılışlarında da TOKİ Kanununa
getirelim, TOKİde de uygulanmaz diyelim. Böyle bir şey olabilir
mi?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) O da gelecektir zaten.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bu kanun genel bir kanundur, bir seçimin sağlıklı
yürümesi için ortaya konmuş bir kanundur. Bir başka kanunda Seçim
Kanununu deldirmek mümkün değildir. Dolayısıyla ikinci yönü,
dediğim gibi, yeni bir ihdastır bu. Dolayısıyla bu yönüyle
de ele aldığınız zaman bunun uygulanması mümkün
değildir.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Vural.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Sayın Vural, bir sene sonra bu
kanun yürürlükten kalkıyor, kendini feshediyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Gitmeyiverin canım.
BAŞKAN
Birleşime on dakika ara veriyorum, sayın grup başkan vekilleri,
sizleri de kürsü arkasına davet ediyorum.
Kapanma Saati: 12.07
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6ncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
214 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet burada.
Sayın
Erginin bir söz talebi olmuştur.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, usul meselesini mi açıyorsunuz?
BAŞKAN
Hayır hayır, yerinden söz vereceğim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama neye göre veriyorsunuz?
BAŞKAN
60ıncı maddeye göre pek kısa söz talebi vereceğim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
SADULLAH
ERGİN (Hatay) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Biraz önce
görüşülen önergemizle ilgili olarak yapmış olduğumuz
değerlendirmede -grup başkan vekillerimiz, Meclisimizin
hukukçuları beraber değerlendirdiğinde- 298 sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri Kanununun ek 6ncı maddesinde getirilmiş
olan istisnalardan açılış törenlerinde ifadesinin o
programın sürecini de kapanış programlarını da
kapsadığı yönünde gruplarımızın, Meclis
Başkanlık Divanındaki hukukçuların görüş birliği
olduğundan, önergemizin işlemden çekilmesini arz ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önerge geri
çekilmiştir.
2nci maddeyi
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, İç Tüzükün 87nci maddesi çok
açık seçik. Bunun gibi önergeleri Başkanlık
Divanının işleme
koymaması lazım. Diyor ki
87nci madde Görüşülmekte olan kanunla hiçbir ilgisi olmayan önergeler
işleme konulamaz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Sayın Başkan, bu kadar
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından Geçti sesleri)
BAŞKAN
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı istedim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Genç, oylamaya geçmeden istemeniz gerekiyordu, geç
kaldınız. 3üncü maddede isterseniz onu uygularız.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1)
25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 25- (1) 2009 yılı Mart ayında İstanbulda
yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun organizasyonundan sorumlu Forum
Sekretaryasına bu Forumun gerçekleştirilmesi için yapılacak mal
teslimleri ile hizmet itfaları Katma Değer Vergisinden
müstesnadır.
(2) Maliye
Bakanlığı, istisnanın uygulanmasına ilişkin usul
ve esasları belirlemeye yetkilidir."
BAŞKAN
Madde üzerinde gruplar adına söz talepleri: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek.
Buyurun
Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 214 sıra sayılı
Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, uluslararası bir forumun Türkiyede
düzenlenmiş olması elbette önemlidir. Bu organizasyonun Türkiyeye
getirilmesi konusunda emeği geçen herkesi kutlarım. Çünkü, bu tip
organizasyonların ne kadar zor olduğu ve pek çok ülkenin de bu tip
organizasyonları yapmaya talip olduğu düşünülürse Türkiyenin
uluslararası düzeyde bir propagandasına vesile olacak bir
düzenlemedir. O nedenle öncelikle memnuniyetimi ilave etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, biraz önce de konuşuldu. Özellikle küresel
ısınma da dikkate alınırsa su konusu, kullanma suyu konusu,
tatlı su konusu bütün dünyanın çok önemli bir sorunu hâline
gelmiştir. Aynı zamanda Türkiyenin de önemli bir sorunudur. Gerçi,
Çevre Bakanımız sık sık Türkiyenin su zengini bir ülke
olduğunu ifade etse de bu yaz aylarında
yaşadığımız sorunlar da göstermiştir ki Türkiye
aslında su fakiri bir ülkedir. Tabii, mevcut kaynaklarımızı
çok daha iyi kullanmalıyız, çok daha etkili kullanmalıyız
ve su kayıp ve kaçağını önleyecek çareleri mutlaka
bulmalıyız; onlar ayrı. Ama, özünde
baktığınız zaman, Türkiyenin su kaynakları yeterli
değildir. Bu, Dünya Su Forumunun Başkanıyla Sayın Bakan
arasında da burada bir çelişki var. Sayın Başkan da Türkiyenin
su fakiri olduğu noktasında görüş ifade etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, su konusu zaman zaman, özellikle büyük
şehirlerimizin su ihtiyacı nedeniyle sık sık gündeme
geliyor. Mesela Ankarada, artık gördüğünüz zaman
içilemeyeceğine çok rahat karar vereceğiniz Kızılırmak
suyunu bir güzel kullanmaya başladık. Yani o tartışmalara
girecek değilim ama bu suyun uygun olmadığı, kalitesiz
olduğu konusunda Devlet Su İşlerinin de pek çok raporu var.
Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek bunu allayıp
pullayıp, sanki çok iyi bir su kullanıyormuşuz gibi bir izlenim
yaratmaya çalışıyor ama hem kullananlar olarak, Ankarada
yaşayan insanlar olarak suyun kalitesizliğini görüyoruz hem de pek
çok rapor bunu ortaya koyuyor.
İstanbulun
gene büyük bir kentimiz olarak önemli bir su sorunuyla karşı
karşıya kaldığını, Melen Çayından sorunu
çözmeye çalıştığını ama önemli bir sorunlar
yaşandığını hepimiz biliyoruz. Bu Su Forumu nedeniyle,
17,5 milyon avroluk bir bütçe ayrılmış durumda. Bunun önemli
bölümünü İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSKİ ve DSİ
karşılamaktadır. Yani bir anlamda harcanan para kamu
parasıdır, devlet parasıdır. Bu yapılan etkinlikte
katılımcılardan 50 milyon avroluk da bir gelir elde edilmesi
öngörülmektedir, inşallah elde edilir.
Şimdi, bu
bütçeyle ilgili olarak paralar tahsis ediliyor, bir devlet parası
harcanıyor fakat bu devlet parası harcanırken Kamu İhale
Yasasına tabi olmaması, görüşmekte olduğumuz kanun
teklifinde öngörülüyor. Bunu hep yapıyoruz. Çeşitli, buna benzer,
işte, 2010 İstanbulun dünya kültür merkezi olmasına dönük kanun
teklifinde de bunu gördük, benzer kanunlarda da gördük. Şimdi, Kamu
İhale Yasası, bu kadar, idarelerin elini kolunu bağlayan bir
yasaysa, getirin ıslah edelim; yok öyle değilse, niçin buralarda hep
istisna getiriyoruz da diğer kuruluşlar, belediyeler, diğer
yatırımcı kuruluşlar o İhale Kanunu kapsamı
içinde oluyor? Burada bir çelişki oluyor. Yani bu konuda Hükûmetin bir net
görüşünün ifade edilmesi lazım. Yani Kamu İhale Kanunu gerçekten
kamunun elini kolunu bağlayan bir kanun mudur yoksa arada bir
uyulmaması gereken sıradan bir kanun mudur?
Gene bu kapsamda,
bu maddede katma değer vergisinden, işte biraz önce belirttiğim
17,5 milyon avroluk bütçenin kullanılmasında, harcamaların
yapılmasında KDV Kanununa tabi olmayacağına dair hüküm
getiriliyor. Aynı mantık burada da söz konusu. Yani KDV bizim
vazgeçemeyeceğimiz önemli bir gelir kalemimizse buradan da alalım, bu
tip harcamalardan da alalım ama öyle değilse başka kesimlerden,
mesela elektrikten niye yüzde 18 katma değer vergisini alıyoruz?
Şimdi, ne
olur? Küçük bir istisna, etkisi sınırlı. diyebilirsiniz fakat
istisnalar kaidelerin mezarıdır değerli arkadaşlar. Katma
değer vergisine o kadar çok istisna getirdik ki neredeyse Esası
nedir bunun? diye arar hâle geldik. Onun için, bu tip istisnalar sistemi
bozuyor.
Ne olacak? Zaten
DSİnin verdiği para, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
verdiği para, İSKİnin verdiği para
Bunların hepsi
kamunun parası, bizim vergilerimizle oluşan bir kaynak. Vergi almak
demek, bir cepten alıp bir başka cebe koymak demektir. Onun için bu
istisnalara ihtiyaç da yok, gerek de yok ama nedense bürokrasi bunu çok
seviyor, hemen bu tip istisnaları gündeme getiriyor.
Değerli
arkadaşlarım, burada oluşturulan sekreteryaya bir atama
yapılmış durumda, göreve başlamış durumda
Sayın Profesör Oktay Tabasaran. Kendisinin bu konularda uzman bir
kişi olduğu biliniyor. Yalnız özellikle Çevre
Bakanımızla çok yakın ticari ilişkileri olduğu da
biliniyor bu Profesör Oktay Tabasaranın. Burada Çevre Bakanımız
yok, olsaydı kendisine sorup bire bir bilgi almayı tercih ederdim.
Vadi adında bir şirket kuruluyor. Bu şirketin kurucuları
Sayın Çevre Bakanımızın eşi ve Sayın
Baştürkün eşi. Bunların aldığı bir işi
Sayın Tabasaranın şirketiyle birlikte yapıyorlar. Yani
Çevre Bakanımızla, şu anda işte 17,5 milyon avroluk bütçesi
olan, 50 milyon avro gelir getirmesi beklenen bir organizasyonun
başına getirilmiş olan kişi ticari açıdan iç içeler,
birlikte iş yapıyorlar. Bunun, ben, bu tip atamalarda dikkate
alınması gereken önemli bir konu olduğunu, önemli bir sorun
olduğunu düşünüyorum.
Gene, Sayın
Bakan lütfeder cevap verirse: Bu ilişkiler nedir, doğru mudur?
Ayrıca Sayın Tabasarana, sekretere ne kadar ücret verilecektir? Bu
görevi, özellikle uluslararası düzeyde Türkiyenin düzenlediği bir su
forumunda genel sekreterlik yapması onun ticari işleri
açısından kendisine bir avantaj sağlamakta mıdır? Bu
noktalar atama yapılırken düşünülmüş müdür veya belki bu
sekreterliğe atandığı andan itibaren Sayın Profesör
Tabasaran bütün ticari ilişkilerini bırakmış
mıdır? Bunların hepsinin bilinmesi lazım. Bu göreve, -benim
dileğim, düşüncem şu olurdu- bu tip ticari ilişkiler içinde
olmayan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
bu su
konularında uzman olan, üniversitelerden herhangi birisi getirilebilirdi
ve bu tip ticari ilişkiler nedeniyle ortaya çıkacak dedikodular
önlenirdi.
Ben, bu yasa
teklifinin yararlı olmasını diliyorum. Olumlu bir
gelişmedir ama bu atama noktasında önemli bir yanlış
yapılmıştır diye düşünüyorum. Tabii bu
yanlış, her zaman telafi edilebilecek yanlıştır.
Umarım ve dilerim ki Çevre Bakanımız bu yanlıştan
döner.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özyürek.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Şenol
Bal.
Buyurun
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
MHP GRUBU ADINA
ŞENOL BAL (İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
214 sıra sayılı, 2009 Yılında İstanbulda
Yapılacak Olan Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonuyla ilgili
kanun teklifinin 3üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kıymetli
milletvekilleri, ülkemizin çok acil meselelerle karşı
karşıya bulunduğu bu günlerde ana kanunu çıkmış
bir konunun uygulaması sırasında uyulacak kuralların
belirlenmesi için verilen bu kanun teklifinin üçüncü günündeyiz. Bu tür
yasaların Meclisten çıkmasının uzamasının
sebeplerinden belki de en önemlisi AKP İktidarının altı
yıllık icraatları, aldığı kararları ve
uygulamaları sonucu bizlerde oluşan güvensizlik duygusudur. Çünkü AKP
İktidarının altı yıldır bu yüce Meclise
getirdiği, Avrupa Birliğine uyum adına veya okyanus ötesinin
istekleri doğrultusunda Hükûmet adına verilen veya talimatlarla
milletvekillerine verdirilen öyle kanun teklif ve tasarılarıyla
karşılaşıldı ki! Bazıları açıkça bu
ülkenin geleceğine ipotek koyan yasalardı; bazıları devlet
kurumlarının işleyişinde ihtiyaca binaen reform olduğu
söylenen satır aralarına ustaca sıkıştırılan
cümlelerle yandaşlarına kadrolaşmayı, rant
sağlamayı, teslimiyetçi tüccar zihniyetiyle devlet
kurumlarının yapısını bozmayı ve
vatandaşlarımızın menfaatine tamamen ters düşecek
şekilde hazırlanan kanun teklifleriydi.
Küresel güçlerin
istediği tavizler doğrultusunda, günü kurtarmaya yönelik,
yangından mal kaçırırcasına çıkarılan yasalar ve
uygulamaların altı yıllık tezahürü ve ülkeyi getirdiği
durum meydanda.
Doğmamış
çocukların bile borçlu olduğu, borç batağına saplanan bir
Türkiye. İşsizliğin her geçen gün arttığı,
yoksulluğun tavan yaptığı, memurun, çiftçinin, esnafın,
emeklinin, işçinin canından bezdiği bir Türkiye.
Yolsuzluğun had safhaya vardığı, yolsuzluklarla suçlanan
yöneticilerin, pişkince, konuyu başka mecralara çekerek görevlerini
sürdürdükleri Türkiye. Terörün giderek tırmandığı, teröre
teşhis koymak yerine verdikleri beyanatlarla terörü tırmandıran,
teröre çözüm yerine çözüm yollarını tıkayan Hükûmet
yetkililerine sahip Türkiye. Finans sektörünü yabancı sermayeye hemen
hemen teslim etmiş bir Türkiye. Dünyadaki ekonomik krizden en fazla
etkilenecek ve işsizliğin artmasına vesile olan reel sektörün
dibe vurmaması için tedbir geliştirmeyen bir Hükûmete sahip Türkiye.
Demokrasi ve hukukun üstünlüğünü ağzına pelesenk
yapmış ama beyninde demokrasi kavramını
oturtamamış veya oluşturamamış bir Başbakana
sahip bir Türkiye.
AHMET YENİ
(Samsun) Beyin mi okuyorsunuz?
ŞENOL BAL
(Devamla) Bu Hükûmetin altı yıllık icraatlarının
bedeli bu kadirşinas millete mi ödetilecek sayın milletvekilleri?
Sayın
milletvekilleri, millet adına karar alan, milletin vekâletini
taşıyan vekiller olarak her konuyu irdelememiz ve sorgulamamız
gerektiğini bir kere daha buradan hatırlatmak istiyorum. Evet, Dünya
Su Konseyinin fonksiyonunu da hep birlikte sorgulamalıyız. Küresel
her platform iyi okunmalıdır. Küreselleşme bugün dünyada modern
sömürgecilik anlayışını temsil ediyor. Küreselleşme
bir olgu sayın milletvekilleri. Ya bu yapıda yerimizi bölgesel veya
küresel bir güç olarak belirleyeceğiz ya da küresel güçlere bugün sizlerin
yaptığı gibi ve bugün olduğu gibi itaat edip
sömürüleceğiz.
Sayın
milletvekilleri, 21inci yüzyılda ülkelerin varlık ya da
yokluğunu belirleyecek en önemli konulardan biri tabii ki sudur. Dünyada
ve ülkemizde çeşitli sebeplerden oluşan su
sıkıntısıyla beraber çok uluslu küresel su
şirketlerine özelleştirme kapılarının
açıldığını hepimiz biliyoruz. Su konusunda haklı
ya da haksız yaratılan kaygı, korku ve endişe giderek
artarken, bundan yararlanan küresel güçlerin talan, yağma yoluyla yeni
zenginliklere yelken açtıkları da bir gerçektir.
Birçok
konuşmacı ifade etti, dünyada su sektörünün yüzde 5 oranında
özelleştirilmesi sayesinde çok uluslu su şirketlerinin
yıllık kârı 1 trilyon Amerikan Doları. Yani petrol
kârının yüzde 40ına ulaşmış, ilaç sektörünün kâr
oranını geçmiş. Yani bu sektörün ne kadar büyük bir pasta
olduğunu hatırlatmak istedim.
Suyun
özelleştirildiği ülkelerde -Hindistan, Gana, Bolivya gibi örnekleri
var. Aynen bizde hani TEDAŞ da özelleştirildi, otomatikman fiyatlar
artıyor- bu ülkelerde de su fiyatları artmış.
Sayın
milletvekilleri, su insan yaşamı için vazgeçilmez bir insan
hakkı, çok uluslu şirketler için ise kârlı, ekonomik bir kaynak
yani bir meta. Su politikalarının adalet ve hakkaniyet ilkelerine
dayanan ahlaki bir çerçevesi olmalı. Sosyal devlet
anlayışında hükûmetler, bütün vatandaşlarına
sağlık koşullarına uygun ve yeterli miktarda suyu sunmak
için gerekli harcamaları yapmak zorundadır. Kamu sektörünün bu
konudaki sorumluluklarını kayıtsız şartsız özel
sektöre devretmesi ne sosyal devlet ne de sosyal adalet
anlayışına yakışır.
Bu tespiti
yaptıktan sonra, altı yıllık AKP İktidarı
yönetiminde su, enerji, sağlık ve eğitim konularında kamu
hizmetinin yönetimini teslimiyetçi ve tüccar zihniyetiyle yerelleştirme,
özelleştirme ve yabancılaştırma
çalışmalarına birçok kez şahit olduk; millî kaynakları
tekellerin emrine vererek çok uluslu şirketlerin ve yerli
ortaklarının kârlarını garanti altına alma ve
karşılaşabilecekleri riskleri en aza indirme görevinin de kamu
yönetimine verildiğini birçok örnekte gördük.
Biliyorsunuz,
yıllardır, Dünya Bankası, bizim gibi gelişmekte olan
çeşitli ülkelerde suyun dağıtımının
özelleştirilmesinin kalite ve verimlilik açısından iyi
olacağını telkin ediyor. Türkiyede biliyorsunuz santral ve su
özelleştirmelerinin düğmesine zaten uzun süredir basıldı.
Dış
finansmana dayalı küresel su politikaları özellikle büyük kentlerde
varlığını sürdürüyor. Kaynak içme suyunda pazara giren
Coca-Cola, Danone, Nestle bir hayli yol aldı.
Ufak bir olay
anlatmak istiyorum: İzmirde Menderes bölgesinde çıkan orman
yangınından en çok etkilenen Şaşal köyü sakinleri, bu
yangın sırasında Şaşal suyunu özelleştirmiş
Fransız firması Danoneden o panik ve sıkıntıda bir
bardak suyun köylülere verilmediğini üzülerek ve ağlayarak
anlattılar.
TÜSİAD suyun
özelleştirilmesi için raporlar hazırlıyor. Bakan Sayın
Eroğlu, hatırladığım kadarıyla, bir
beyanatında santrallerin yanı sıra şehirlerin içme ve
kullanma suyunun dağıtımının,
faturalanmasının ve işletmesinin
özelleştirilebileceğini, bu konuda 50 milyar dolarlık bir
yatırım pastası olduğunu ve özel sektörün de devreye
girmesinin isabet olacağını ifade etmişti. Yani
kısacası, çok uluslu emperyalist tekel ve yerli
ortaklarının, bu İktidarın bir kısım
mensuplarının bölüşeceği pasta çok büyük değerli
milletvekilleri.
Tabii ki
Türkiye'de uluslararası toplantılar düzenlensin, uluslararası
bütün toplantılara Türkiye katılsın, ev sahipliği
yapalım, hatta toplantılara önderlik yapalım ama bu
toplantılarda lütfen figüran olmayalım, piyon olmayalım, aktör
olalım ve bu ve benzeri küresel platform toplantılarını
Türkiye merkezli ve Türkçe okumaya çalışalım. Bu toplantıda
ele alınan konuların ve önerilerin, ülkemizin millî su
politikasında atılacak gerçekçi adımlara mesnet teşkil
etmesini sağlamaya çalışalım. Su konusuna dünya nasıl
bakıyor? Su piyasasına yönelik emeller nelerdir? Türkiye millî menfaatlerine
uygun nasıl tedbirler geliştirmelidir? Bugüne kadar alınan
tedbirlerin eksiklikleri nelerdir? Bunları değerlendirelim.
Yine,
değerli milletvekilleri, biliyorsunuz Dünya Su Konseyi, resmî ve resmî
olmayan birçok kuruluşun temsil edildiği küresel bir platform ve su
piyasasına hâkim olan birçok çok uluslu su şirketiyle de
sıkı bağlantılara sahip ve ister istemez, küresel düzeyde
belirlenmiş politikalara hizmet edebileceği akıldan
çıkarılmamalıdır. Yani meşruiyet zeminleri
hazırlanan bu toplantılarda Türkiyenin menfaatlerini savunmaya
çalışalım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ŞENOL BAL
(Devamla) Teşekkür ediyorum.
İkinci bir
mesele: Bu kanun teklifiyle 17,5 milyon avroluk bütçenin Kamu İhale
Yasasından çıkartılarak Sayıştay denetimine tabi
olmaması ve katma değer vergisinden muaflığı söz
konusu. Bu organizasyonu gerçekleştirecek şirket seçiminde yeterlilik
şartlarının ne olacağı konusunda da belirsizlik
yaşandığı ortada. Tabii ister istemez aklımıza
geliyor, organizasyonu yüklenecek şirkete verilecek ihale seçiminde
eş, dost, akraba, yandaş için ihale daha kolay bir hâle mi gelecek
diye de düşünmeden edemiyoruz. Ama tabii ki bu toplantının
ülkemize hayırlar getirmesi dileğiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bal.
Gruplar
adına söz talepleri tamamlanmıştır.
Şahıslar
adına ilk söz Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Ziya İrbeçe
aittir.
Buyurun
Sayın İrbeç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
YUSUF ZİYA
İRBEÇ (Antalya) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 214 sıra sayılı 2009
Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya
Su Forumunun Organizasyonu ile KDV Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair
Kanun Teklifinin 3üncü maddesi hakkında söz almış bulunuyorum.
Beşinci
Dünya Su Forumunun ülkemizde düzenlenecek olması
farklılıkların suda yakınlaşması
açısından uluslararası anlamda önemli olduğu gibi su ile
ilgili alınacak kararlarda Türkiye'nin öncülük ediyor olması da
ülkemiz açısında kayda değer başka bir kazanımdır.
Dünyanın
suyla ilgili en büyük etkinliği olan Dünya Su Forumu, Dünya Su Konseyi ve
ev sahibi ülke hükûmetinin ortak girişimi olarak üç yılda bir
düzenlenmektedir. Beşincisi Türkiyede düzenlenecek olan bu Dünya Su
Forumu daha önce Fas, Hollanda, Japonya ve Meksikada düzenlenmiştir. Bu
Forum, üç yılı aşkın bir süreye yayılmış
hazırlık faaliyetlerinin ürünü olarak küresel konulara yönelik
çözümler getirme amacı güden bir süreç özelliğini de beraberinde
taşımaktadır. Bu Forum, farklı bakış
açılarını anlama yeteneğimizi geliştirmek ve
farklı çözümleri paylaşma fırsatını sunmak üzere
dünyayı İstanbula taşıyacaktır. Yine bu Forumda
özellikle ülkelerin temiz ve sağlıklı su rejimi oluşturmaları,
sürdürülebilir su yönetiminin oluşturulması ve küresel bazda bilgi
alışverişinin daha etkin olarak sağlanması
hedeflenmektedir.
Günümüz
dünyasında su ve sağlık konularında asgari
müştereklerde ülkeler arası iş birliğini artıracak bir
düzenlemenin uygulamaya konması arzu edilen bir sonuçtur çünkü iklim
değişikliğinin yol açtığı su sorunlarıyla
başa çıkmak gibi bir önceliğimiz ve sorumluluğumuz
vardır. Bu Forumun siyasi sürecine yerel ve ulusal yönetimlerle birlikte
milletvekilleri de katılacak ve böylece, daha fazla siyasi sorumluluk
üstlenilmesi sağlanmış olacaktır. Bu amaca yönelik olarak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde milletvekillerinden oluşan bir
komisyon ilk olarak İstanbul Beşinci Dünya Su Forumu kapsamında
oluşturulmuş ve dünyanın çeşitli ülkelerinden 400 civarında
milletvekilinin burada bulunması ve sürece katkı sağlaması
için yoğun çalışmalar devam etmektedir.
Beşinci
Dünya Su Forumu, bütün paydaşların -burada özellikle yerel
yönetimler, hükümetler ve parlamentoyu kastediyoruz- dengeli bir
katılımını sağlamak için gereken mekanizmaları
içermektedir.
Yine, 20 bin
civarında katılımcının ve 100ün üzerinde bakanın
katılmasının beklendiği İstanbul Beşinci Dünya Su
Forumu, 24 civarında konuyu 100 civarında oturumla birlikte ele
alacak etkin bir uluslararası toplantı niteliğini de
taşımaktadır.
Beşinci Dünya
Su Forumunda ele alınacak ana temalar arasında küresel
değişimler ve risk yönetimi, insan kalkınma ve bin yıl
kalkınma hedefleri, idare ve yönetim, finans, eğitim, bilgi ve
kapasite geliştirme gibi konular bulunmaktadır.
Yine,
Beşinci Dünya Su Forumu devlet veya hükûmet başkanları, yerel
yöneticiler, parlamenterler ve bakanlar olmak üzere dört siyasi grubun içinde
ve arasında bir diyalog oluşturma anlayışı içinde
olacaktır. Her kıtada ve her ülkede sürdürülebilir kalkınma
çerçevesinde uygulanacak su politikalarının birlikte
tanımlanmış olması önemlidir.
Beşinci
Dünya Su Forumu su kaynaklarına ilişkin stratejileri ve eylemleri
uluslararası gündemde daha üst sıralara taşıyacaktır.
Yine, başka
bir özelliği bu Beşinci Dünya Su Forumunun, çevre dostu forum
girişimi, Beşinci Dünya Su Forumunda uygulanacak yeni süreçlerden
birisidir. Bu girişimin amacı organizasyonun düzenlenmesinden ve
hazırlık süreçlerinden kaynaklanan atık ve
salınımların çevreye olan etkisini azaltmaktır.
Girişimin bir parçası olarak Beşinci Dünya Su Forumunun
düzenleyicileri, Forumdaki her bir katılımcı için bir ağaç
dikmeyi şu anda taahhüt etmiştir. Böyle bir organizasyonun
gerçekleşmesi için öngörülen 17,5 milyon avronun mal teslimleri ve hizmet
ifaları amacıyla kullanılması sırasında katma
değer vergisinden istisna edilmesi, Beşinci Dünya Su Forumunun
etkinliğini artırıcı özellik taşımaktadır.
Bu bakımdan,
ilgili maddenin hayırlı olmasını temenni ediyor,
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İrbeç.
Şahıslar
adına ikinci söz Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin
Nalcıya aittir.
Buyurun
Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
214 sıra sayılı 2009 Yılında İstanbul
Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile
Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, geçen hafta da bu konuyla ilgili bir konuşma yaptım
ve biz başta Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu Beşinci Dünya Su
Forumunu desteklediğimizi buradan bildiriyoruz. Yalnız, bu
beşinci su platformuna çıkarken daha bizim millî bir su
politikamızın bulunmadığını ve bununla ilgili bir
su kanunumuzun bulunmadığını belirtmek istiyorum. Biz hangi
politikalarla çıkacağız? Suyun
Ki dün biz burada küresel
ısınmayla ilgili konuşmalar da yaptık ve bugün de onun
kabulüyle ilgili konuşmalar devam etti.
Sayın
milletvekilleri, suyun tek elden yönetilmesi ve millî su politikaları
olmadan biz buradan neyi savunacağız? Önemli olan konu şu: Biz
Hükûmet olarak, devlet olarak buraya çıkarken bir kanunla, bir
yaptırımla biz bunları yapacağız bunları şu
şekilde, havza politikalarımız bu, su kanunlarımız bu,
mevcut su kaynaklarımızı şu platform çerçevesinde
değerlendireceğiz diye çıkacağımız herhangi bir
noktamız yok. Biz daha bunları tartışıyoruz. Ama,
burada, gelişmiş olan ülkeler bunları bitirmiş, buraya su
kaynaklarının kullanılabilir yönetmeliğini ve bunları
şahıslara ulaştırırken vatandaşlara hem
tarım sektöründe hem sanayi sektöründe hem de yaşamsal sektörde ne
şekilde götürüleceği ve bunun yapımıyla ilgili
konuları konuşacaklar. Bizim bunları konuşacak bir konumuz
yok.
Daha dün de
belirttim, biz şehirlerimizde yüzde 50ye varan kayıp kaçak
oranlarında su veriyoruz. Bizim 40 milyar metreküp olan yıllık
bilfiil kullanmış olduğumuz suyun yaklaşık olarak 30
milyar metreküpü sulamada kullanılıyor. Bu sulamada
kullanmış olduğumuz suyu hâlen biz vahşi sulamayla hem
kendi arazilerimizi çoraklaştırıyoruz ve sadece burada
konuşuyoruz biz Damlamaya geçeceğiz, borulama sistemine
geçeceğiz. hâlen geçeceğiz.
Sanayide
kullanmış olduğumuz su yaklaşık olarak 5-6 milyar
metreküp. Bunu hâlen biz burada belli kanunlara, belli şeylere dayatarak
bunların alıcı ortamlara temiz olarak verilebilmesinin
metotlarını konuşuyoruz, daha veremiyoruz. Biz hâlen burada 5-6
milyar metreküp yaşamsal olarak kullanmış olduğumuz
şehirlerdeki şebeke sularının yüzde 50 kaybının
nasıl önleneceğini ki bunun belli bir kısmı siyasi rant
uğruna fatura edilmeyen sulardır.
Sayın
milletvekilleri, bu konuyla ilgili biz bir haftadır konuşuyoruz.
Burada önemli olan konu şu: Suyun tek elden yönetilmesi, çok acil olarak
su kanununun çıkması ve millî bir su politikasının
oluşturulması lazım. Eğer oluşturursak ondan sonra
uluslararası platformlarda da çıkıp yaptırımları
gündeme getirebiliriz.
Sayın
milletvekilleri, ben bir de burada, bu Kanunla ilgili yapılacak olan
ihale sistemine değinmek istiyorum. Şimdi burada, kanunda, tabii ki
hizmetin bir an önce verilebilmesi için İhale Kanunundan muaf
tutulması isteniyor. Lakin bizim şu andaki İhale Kanunumuz
21inci madde olarak ve çerçeve sözleşmesi hükümlerine göre zaten
pazarlık usulü ve önceden belirlenecek firmaların
katılımıyla anında bu malları tedarik etmeyi
sağlıyor. Fakat burada aynı zamanda Sayıştay
onayından da kaçılıyor. Madem bunu İhale Kanunundan
çıkarıyorsunuz, gelin buraya bir madde ekleyelim, Sayıştay
onayını getirelim. Kamu İhale Kurumuna tabi olmayan veya resmî
olmayan hiçbir harcama Sayıştay onayına girmez. Mevcudu var, ki
burada savunulan konu şu: Biz anında hizmet vereceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
KEMALETTİN
NALCI (Devamla) Bizim şu anda yürürlükte olan 4734 sayılı
Devlet İhale Kanunu buna cevap veriyor sayın milletvekilleri. 21inci
madde var, acil işlerin yapılmasıyla ilgili maddelerimiz var,
pazarlık usulü var, çerçeve sözleşmeleri var. Bunlardan
kaçınılıyor. Acaba bunlardan kaçınılmasındaki
neden Sayıştay onayına tabi tutulmamak ve harcanacak olan 17,5
milyon euronun hesabının verilmemesi mi? Bunu takdirlerinize bırakıyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Nalcı.
Alınan karar
gereğince saat 14.00te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.00
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
214 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet burada.
3üncü madde
üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın
Reşat Doğru, buyurun.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Su
kaynaklarının değerlendirilmesiyle ilgili yapılan bu kanun
- forumunun- teklifinin olumlu olduğu düşüncesindeyim. Ancak
ülkemizde de bazı yanlışlar yapılmaktadır.
Su
kaynaklarının değerlendirilmesi içerisinde Tokat ili
Niksar-Erbaa bölgesinde Erbaa HES Projesi adı altında Kelkit
Irmağı üzerinde hidroelektrik santrali kurulmasına karar
verilmiştir. Ancak bu HES Projesi kanalları Erbaa ve Niksar ilçe sınırları
içerisinden geçerken çok büyük miktarda verimli araziyi ortadan
kaldırmaktadır. Çiftçilerimiz son yıllarda ürettikleri ürünleri
satamıyor ve çok zor durumda bulunuyorlar. Çiftçi perişandır.
Çiftçi, üretimini yapamaz, ürettiğini satamazken bir de toprakları
elinden alınmaktadır. Bu projenin bu bölgeye faydasından çok
zararı olacağı görülmektedir. Bu konuda bu projeyi halkın
menfaatleri doğrultusunda tekrar değerlendirip kaldırmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Nalcı
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Çorlu içme suyu ve altyapı ihalesi 2005 yılında
ihale edilmiş olup, Danıştay onayından geçmiştir.
DSİ Genel Müdürlüğü ve Hukuk Müşavirliğinin, yapılacak
olan protokole engel gösterilen Bakanlar Kurulunun 23/03/2000 tarihli
kararı 8/7/2008 tarihinde alınan Bakanlar Kurulu kararı ile
iptal edilmiştir, yani bu engeller ortadan kalkmıştır.
Şimdi,
Sayın Bakanım, yasal engeller ortadan kalkmasına rağmen, 20
Mart 2008 tarih ve 99/2630 sayılı yazıyla DSİ Edirne Bölge
Müdürlüğünden DSİ Genel Müdürlüğüne gönderilmiş olan
protokol hâlen neden imzalanmamış ve gelecek hizmet neden
engelleniyor?
İkinci sorum
da DSİ Genel Müdürlüğünün Hukuk Müşavirliğinin 30/9/2008
tarih ve 30/3090 sayılı yazısının içeriğine ne
gerekçe gösteriliyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Hükûmet
sırasında oturan kişi maliyeci olmadığı için
maliyeyle ilgili soru sormuyorum.
Bir: Deniz Feneri
ile ilgili olarak Alman Hükûmetinden, Alman mahkemesinden dosya mı
istendi, yoksa karar mı istendi, ne zaman istendi? Bu isteme
yazısı kaplumbağa sırtıyla mı Almanyaya gidiyor,
yoksa neyle?
İkinci
sorum: Dengir Fıratın ortağı olduğu şirketle
ilgili olarak kaç tane idari yargıda -hayalî ihracatla ilgili- dosya
açılmıştır? Kaçı karara
bağlanmıştır? Bu konudaki mahkeme kararları nelerdir?
Ayrıca, bu
MENAS şirketinin mallarını taşıyan tırda
yakalanan 89 kilo eroinle ilgili olarak mahkemede kimler
yargılanmıştır? Dengir Fırat kendisi milletvekilidir,
dokunulmazlığı vardır ama aynı şirketin diğer
ortakları vardır. Bu şirketin ortakları mahkemeye sevk
edilmiş midir? Benzer bir olaydan dolayı bir
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
soruyorum: Bilindiği gibi, yer altı ve yer üstü sularımız,
çevresel atıklar veya iyi filtre edilemeyen fabrikaların kimyasal
atıklarıyla ilgili kirlenmeleri yaşamaktadır. Bu hem
çevremizi hem de insanlarımızı büyük ölçüde zehirlemektedir. Bu
bağlamda, Gediz Nehrinin, Türkiye'nin en verimli tarım arazilerinin
bulunduğu Manisada kirliliği had safhaya
ulaşmıştır. Bu hususta vermiş olduğumuz
araştırma önergesi gündeme ne zaman getirilecektir ve bu konuda
Hükûmet olarak ne gibi çalışmalar yapmaktasınız?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Serdaroğlu
MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana
sormak istiyorum: Dünya Su Forumunun İstanbulda
yapılmasını memnuniyetle karşılamaktayız.
Biliniyor ki ve görülüyor ki İstanbul sorunlarla dolu olan büyük ve önemli
bir ilimizdir. Ancak insan ve sağlık için iki önemli şey, su ve
hava önemlidir. Son on yıl içerisinde İstanbulun su
havzalarında yirmi dört binin üzerinde kaçak yapı
yapılmıştır. Bunlar su kalitesinin düşmesine sebep
olurken şehir içi sanayileşmeyse hava kirliliğini
artırmıştır. İstanbul bu iki konuda 1994
yılında dünya şehirleri sıralamasında 72nci
sırada iken 2008 yılında 104üncü sıraya gelmiştir.
Buradaki sorum şudur: 1994 ve 2008 yılları arasında
Sayın Başbakan ile başlayan ve Sayın Kadir Topbaş ile
devam eden sürede aynı görüş ve anlayış hâkim olduğuna
göre 72nci sıradan 104üncü sıraya düşmekle İstanbulun
iyi yönetilmediği ortaya çıkmıyor mu?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; bana yöneltilen soruların önemli bir bölümü
Çevre ve Orman Bakanlığı ve bu Bakanlığa
bağlı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün görev
alanına girmektedir.
Sayın
Doğru, Tokat Niksar-Erbaa havzasına hidroelektrik santralin
yapılmasının planlandığı ancak bazı
tarım arazilerinin de yapılacak olan barajın içerisinde
kalacağı, bunun da vatandaşların mağduriyetine yol
açacağı şeklinde bir soru yönelttiler. Bu projenin faydadan çok
zarar getireceğini ifade ettiler. Bu konuyla ilgili Çevre ve Orman
Bakanlığı Müsteşarımız hemen yanımda ancak
kendisiyle bir değerlendirme yaparak, kendisinden bilgi alarak sizlere
bilgi aktarmam şu anda mümkün değil. Bu soruya ilgili bakanlık
mutlaka detaylı bir şekilde yazılı olarak cevap verecektir.
Ben de yazılı olarak cevap vermesi konusunu ayrıca takip edeceğim.
Sayın
Nalcının sorusu da yine Devlet Su İşleriyle ilgili. Bir
dosyanın bölge müdürlüğünce Genel Müdürlüğe gönderildiğini
ancak henüz bu dosyayla ilgili Genel Müdürlükçe bir işlem
yapılmadığını ifade ettiler. Tabii, bu konuyu da gerek
Bakanlık Müsteşarımız gerekse ilgili bakan
arkadaşımız mutlaka değerlendirerek size yazılı
cevap verecektir.
Sayın Genç,
Almanyada geçtiğimiz günlerde karara bağlanan ve Deniz Feneri
davası olarak bilinen dava dosyasının Ankara Cumhuriyet
Savcılığınca istendiğinden ve bu dosyanın
getirilmesi konusunda Adalet Bakanlığının tavassutta
bulunduğundan bahsederek nasıl istendi, ne istendi, işte
kaplumbağa hızıyla mı istendi diye bir soru yönelttiler. Bu
dosyanın istemiyle ilgili gelen yazı da bilgi ve belgelerin ilgili
Alman makamlarından istenmesiyle ilgili bir yazıydı. Cumhuriyet
Savcılığından gelen yazıya
Bakanlığımızca herhangi bir işlem yapılmaz,
Bakanlığımız bu konuda aracıdır ve Frankfurt
Başkonsolosluğumuza bu talep yazısı APS yani Acele Posta
Servisi yoluyla gönderilmiştir. Ulaşıp
ulaşmadığı konusunu bilemiyorum ama mutlaka
ulaşmış olmalı. Bu dosya geldikten sonra mutlaka Ankara
Cumhuriyet Savcılığı dosyayı inceleyecek, tabii ki
kendi görev sınırları içerisinde sorumlular varsa sorumlularla
ilgili işlem yapacaktır.
Bir milletvekili
arkadaşımız Sayın Fıratla ilgili soru yöneltti,
Sayın Genç. Bahsettiği konularla ilgili idari yargıda dava var
mı, hangi aşamadadır, doğrusu bunu şu anda bilebilecek
durumda değilim. O nedenle Sayın Gençin ikinci sorusuna da, izin verirlerse
yazılı olarak cevap vermek istiyorum çünkü bunu bir inceletmem, bir
araştırma yapmam gerekir.
Sayın Enöz,
Gediz Nehrinin kirliliğinin tespiti amacıyla veya alınacak
önlemlerle ilgili bir araştırma önergesi verildiğini, ancak
bunun henüz Parlamentoda görüşülmediğini ifade ettiler
yanılmıyorsam. Hükûmet olarak bunu ne zaman görüşeceksiniz?
dedi. Sayın Enöz, biliyorsunuz Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilen araştırma ve soruşturma
önergelerinin Genel Kurul gündemine nasıl alınacağını,
ne zaman alınacağını Hükûmet olarak biz takip etmeyiz,
Hükûmet olarak bizim görevimiz değil bu. Bu tamamen yasama
organının bir faaliyetidir. Burada gruplar aralarında
görüşürler, bir anlaşmaya varırlarsa öncelikle
görüşülmesini yasama organı tayin eder. Hükûmet olarak bu konuda
bizim herhangi bir görevimiz ve sorumluluğumuz bulunmamaktadır.
Sayın
Serdaroğlu, İstanbulun sorunlarının
arttığını ve özellikle su ve hava problemlerinin de
arttığını ifade ettiler. Ben Sayın Serdaroğluna
şunu hatırlatırım: Başbakanımız
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmadan önce
İstanbulda hava kirliliği had safhadaydı, hatta birkaç gazete
vatandaşlarımıza hava kirliliğinden etkilenmesinler diye
maske dağıtıyordu. Öyle bir noktadan şimdiki
İstanbula, temiz havası olan bir İstanbula gelinmiştir.
Ben Sayın Serdaroğlunun İstanbulla ilgili bu
değerlendirmesinin hatalı ve eksik olduğunu düşünüyorum.
Su problemiyle
ilgili de -Tayyip Erdoğan isminden bahsettiğiniz için,
Başbakanımız, oraya atıfta bulunarak söylüyorum- Sayın
Başbakan İstanbula Büyükşehir Belediye Başkanı olarak
seçilmeden önce İstanbulda su problemi had safhadaydı. Ben
İstanbulda yaşadım, ben bir İstanbulluyum.
Musluklarımızdan su akmazdı. Hatta bidonlarla sular
taşırdık. Ben arabamla Haramidereden bidonlarla evime su
taşıdığımı biliyorum. Haftanın bir günü
arkaya bidonları koyar su taşırdık ama şimdi
bunların hepsi geride kaldı. Böylesine bir İstanbul
Sizin
İstanbulla ilgili bilgilerinizi ve kıyaslamanızı bir kez
daha gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum Sayın Serdaroğlu.
Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Madde üzerinde
iki önerge vardır.
Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın Başkanım, burada Sayın
Bakan bir sataşma yaptı bize.
BAŞKAN Ben
dikkatle izledim Sayın Serdaroğlu, sataşma yapmadı, sizin
sorunuza cevap verdi.
MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) Benim sorduğum sorunun
dışında farklı şeyleri izah etti.
Ben şunu
sordum: İstanbul 1994 yılında dünya şehirleri
sıralamasında 72nci sıradayken, 2008 yılında 104üncü
sıraya gerilemiştir. Bu on dört yıldır AKP zihniyeti veya
görüşleriyle idare edilen İstanbul için iyi bir yönetim
tarzının ortaya koyduğu sunuş mudur, değil midir? Bir
kere bunu sordum.
Su
havzalarında yirmi dört bin adet kaçak yapı
yapılmıştır ve su havzaları, dolayısıyla
İstanbul suyu kirli hâle gelmiştir. Bunu sordum ben.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak
Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi ile
25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa
eklenmesi öngörülen geçici maddenin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
|
Bekir
Bozdağ |
Mustafa
Ataş |
Ahmet Yeni |
Yozgat |
İstanbul |
Samsun |
M. Salih
Erdoğan |
Recep
Yıldırım |
|
Denizli |
Sakarya |
|
Geçici Madde 27-
(1) 2009 yılı Mart ayında İstanbulda yapılacak
Beşinci Dünya Su Forumunun organizasyonundan sorumlu Forum
Sekretaryasına bu Forumun gerçekleştirilmesi için yapılacak mal
teslimleri ile hizmet ifaları katma değer vergisinden
müstesnadır.
(2) Maliye
Bakanlığı, istisnanın uygulanmasına ilişkin usul
ve esasları belirlemeye yetkilidir.
BAŞKAN
Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 214 sıra sayılı yasa teklifinin 3. maddesinin yürürlükten
kaldırılmasını ve teklifin
başlığının buna göre değiştirilmesini arz
ederiz.
Saygılarımızla.
|
|
|
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Ali Oksal |
Malik Ecder
Özdemir |
Malatya |
Mersin |
Sivas |
Hüsnü Çöllü |
Hulusi Güvel |
|
Antalya |
Adana |
|
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
Beş dakika
süreniz var.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstanbulda toplanacak Dünya Su Forumu için grup olarak
ve Parlamentoda tüm gruplar da böyle bir forumun düzenlenmesine hep destek
verdik. Bunun İstanbulda olmasından hepimiz gurur duyarız.
Komisyonda da aynı şekilde sonuna kadar hep destek verdik, tüm
gruplar bir mutabakat hâlinde ve süresi çok az kalmasına rağmen çok
kısa sürede bu yasayı Komisyondan çıkarttık. Yalnız,
tabii, burada bir istisna maddesi var, yani KDV istisnası.
Arkadaşlar,
KDVyi Komisyonda da söyledik ama olay bir bütün olduğu için, Dünya Su
Forumu olduğu için, hatta gruplar olarak da kanunun bir an evvel
çıkmasına da destek vereceğimizi söyledik, ama bir istisna
getiriliyor, KDV istisnası.
Arkadaşlar,
tabii, her yerde bu KDV istisnasını delersek
Devlet burada bir
taraftan veriyor, öbür taraftan KDVyi kendi alıyor.
Şimdi,
bazı ülkelere baktığımız zaman ülkemiz su konusunda
çok zengin bir ülke olmasına rağmen, ama biz bunu rantabl
kullanamadığımız için ve sularımızı en
verimli bir şekilde değerlendiremediğimiz için, Türkiye'de de
özellikle geçtiğimiz yaz büyük ölçüde su problemi
başlamıştır; birçok ilimizde, birçok ilçemizde ve
köylerimizde su sorunu başlamıştır, hatta aylarca su
akmayan köylerimizi ben şahsen biliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, burada özellikle demin Sayın Nalcı
bahsetti, Türkiye'de bir su kullanım kanunu olmadığı
sürece, merada su akıyor, bu mera benimdir deniliyor ve bir şekilde
dibindeki köy o sudan faydalanamıyor. Bir başka köyde çok fazla su
akmasına rağmen günlerce susuz kalan köyler var. Eğer biz buna,
bir şekilde rantabl bir çözüm, yasal bir çözüm getirmezsek
arkadaşlar, inanın köyler arasında büyük sorunlar doğuyor.
Çok susuz köylerimiz var ama bitişiğinde çok zengin su
kaynağı olan köylerimiz var. Ama konu içme suyu olduğu için
Bırakın sulama suyunu, oraya biraz sonra geleceğim
Bir
şekilde insan her şeyin üstündedir. Yani bir başka köy de
arazisini sulamak da tabii hakkıdır ama eğer içme suyu olmayan
bir köye içme suyu vermiyorsa o köy, buraya bir yasal çözüm getirmek zorunda
olduğumuzu bir kere daha söylüyorum. Birçok köyümüzün de bu şekilde
içme suyu yok ve hatta hatta öyle köylerimiz var ki, kırk tane havuz
yapmış, su yok arkadaşlar, su yok; kırk havuz var o köyde.
Yağmur yağacak, havuzlar dolacak, yazın o havuzlarla bahçeyi
sulayacaklar. Dikkatinizi çekiyorum, böyle köylerimiz var.
Değerli
arkadaşlar, tabii, bir başka konu ise, yine dikkatinize sunuyorum,
tabii, mesele su. Su ister içme suyu olsun, ister sulama suyu olsun. Özellikle
tarımsal sulamalarda, köylü yüzde 18 KDV ödüyor arkadaşlar.
Dikkatinizi çekiyorum, yüzde 18 KDV ödüyor elektriğe, gübreye, bazı
şeylere; yani köylünün girdisi olanlara ödediği KDVler hep yüksek
ama köylü bu ürününü götürüp pazara sattığı zaman yüzde 1 KDV.
Yüzde 1 KDV; yani KDV mahsup sisteminde hep zararlı çıkıyor,
bunu mahsup edemiyor. Bu açıdan özellikle sulama birliklerinde, özellikle
tarımsal sulamalarda arkadaşlar hepiniz çok iyi biliyorsunuz,
artık bu borçlar ödenemez hâle gelmiştir. Tarımsal sulamayı
cazibeli suyla yapan köylüler çok şanslı. Arada bir haksız
rekabet var. Bazı köylerimizde cazibeli suyla çok iyi suluyorlar, iyi ürün
elde ediyorlar ama bazı köylerimiz maalesef, bazı ilçelerimiz
tarımsal sulamalarını
Bırakın tarımsal suyu,
içme suyunu elektrikle çıkaran ilçelerimiz var, illerimiz var. Bu nedenle,
özellikle sulama birliklerinin elektrik borcu ve köylünün tarımsal
sulamadan dolayı elektrik borçlarını iki yıl önce yeniden
yapılandırdınız, bunların çoğu ödenmedi
arkadaşlar. Özellikle sulama birlikleri bu konuda batmak üzere. Tabii,
sulama birliklerinin de yeniden bir yasa ile yeniden çözümlenmesi lazım.
DSİ yaptı, devretti. Otuz yıldır
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Otuz yıl önce devrettiği kanalların
artık her tarafı toprak ve DSİ elini çektiği zaman
Sulama
birlikleri, arkadaşlarım, İçişleri Bakanlığına
bağlı biliyor musunuz? Acaba İçişleri
Bakanlığı sulama birliklerine ne gibi bir fayda
sağlıyor? İçişleri Bakanlığı sulama
birliğinin başındaki sakaları mı idare ediyor? Yani,
sulama birliklerinin İçişleri Bakanlığına
bağlı olmasına hakikaten ben bir anlam veremiyorum. Sulama
birlikleri Devlet Su İşlerinin gözetimi ve denetimi altında
olmalıdır, her zaman onların desteğini almalıdır.
Türkiye'de büyük bir su problemi olmamasına rağmen
sularımızın rantabl kullanılamamasından dolayı
arkadaşlarım, önemli sorunlarla karşı
karşıyayız.
Benim teklifim,
özellikle -bu kanunda olmaz ama- tarımsal sulamada kullanılan
elektriğin KDVsinin de indirilmesi lazım. Mademki istisna
yapıyoruz, gelin üretime istisna yapalım. Tabii, Su Forumu bizim için
önemli bir olgu ama üretim için, perişan köylü için tarımsal
sulamadaki elektriğin de KDVsini kaldırmak
Bir başka yasayla
yapalım.
Hepinize
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak
Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi ile
25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa
eklenmesi öngörülen geçici maddenin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ
(Yozgat) ve arkadaşları
Geçici Madde 27- (1) 2009 yılı Mart
ayında İstanbulda yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
organizasyonundan sorumlu Forum Sekretaryasına bu Forumun
gerçekleştirilmesi için yapılacak mal teslimleri ile hizmet
ifaları katma değer vergisinden müstesnadır.
(2) Maliye
Bakanlığı, istisnanın uygulanmasına ilişkin usul
ve esasları belirlemeye yetkilidir.
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) Efendim, ifade ve rakam düzeltmelerini ihtiva ettiği için olumlu
bir görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz katılıyoruz efendim.
SADULLAH
ERGİN (Hatay) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Katma
Değer Vergisi Kanununa Geçici 25 ve 26. Maddeler 4/6/2008 tarih ve 5766
sayılı Kanunla eklenmiş bulunduğundan, görüşülmekte
olan Kanun Teklifiyle Katma Değer Vergisi Kanununa eklenen geçici madde
numarası buna göre yeniden düzenlenmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 4- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakıra aittir.
Buyurun
Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
RASİM ÇAKIR (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle şunu ifade
ederek sözlerime başlamak istiyorum: Sanayi Devrimiyle beraber, sermayenin
ve teknolojinin kentlerde olmasından dolayı kırsaldan kentlere
doğru ciddi bir nüfus akımı yaşadık ama dünya
artık, su kaynaklarının kıtlığı ve
tarımsal üretim anlamında artan nüfusa karşı öyle bir
noktaya geldi ki, stratejik anlamda dünya, önümüzdeki süreçte, kırsalda su
kaynaklarını elinde bulunduranların ve kırsalda üretim
yapanların daha fazla söz sahibi olabileceği bir dünya hâline
doğru gidiyor.
Türkiyede bütün
göllerimiz kirlenme ve yok olma tehdidi karşısında. Türkiyede
nehirlerimizin tamamı tarıma bile elverişli olmayan su
niteliğine bürünmüş durumda ve Türkiyede yer altı suları
süratle daha derinlere doğru gidiyor. Türkiye'nin bir su kanunu yok.
Türkiye'nin suyla ilgili bir ulusal politikası yok ve Türkiyede su ile
ilgili çok değişik, çok farklı kurumlar söz sahibi.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, böyle bir konjonktürde ülkemizin Dünya Su
Forumunu İstanbulda toplayarak dünyadaki diğer ulusların suyla
ilgili yönetim anlayışından, tecrübelerinden, deneyimlerinden
yararlanmak istemesi gerçekten bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olarak beni çok mutlu ediyor. Tabii ki bizim, diğer ulusların
tecrübelerinden yararlanmaya ihtiyacımız var ama gerçekle görüntü
maalesef birbirini tutmuyor. Türkiye eğer bugün su kaynaklarını
kirletiyorsa, su kaynaklarını iyi kullanamıyorsa bunun temel
sebebi Türkiyede buna yönelik sermaye eksikliğidir. Merkezî hükûmetin ve
yerel yönetimlerin arıtma tesislerini yapabilmesi, sanayinin arıtma
tesislerini yapabilmesi ve işletebilmesi noktasında sermaye
eksikliğidir. Yani hükûmetler yeterli sermayeyi bulabilseler bu
sorunların üstesinden gelebilecekler. Tabii, bu noktada önemli olan bu
sorunların çözülmesine yönelik sermayeyi nerede aramak gerekir? Şunu
söylemek istiyorum: Dünyada küresel sermaye var ve bu küresel sermaye diyor ki,
Sizin bu sorunlarınız var sularınızı kirletiyorsunuz,
bizde de para var. Gelin, bir iş birliği yapalım, biz bu
sorunların çözümünde size parasal olarak katkıda bulunalım, siz
de su yönetiminde bize söz hakkı verin.
Değerli
arkadaşlarım, su yönetiminde söz hakkı olmak demek, suyun
fiyatının belirlenmesinde söz hakkı olmak demektir. Türkiyedeki
çevresel sorunların çözülmesinde Türkiyedeki sermaye bu çözüme katkı
yapmaya yeterlidir, yeter ki su yönetim hakkı halka ve halkın
seçtiği temsilcilere verilsin. Unutmayınız, eğer
yanlış biliyorsam lütfen düzeltiniz, bugün Paris Belediyesinde 1 ton
suyun tüketiciye olan maliyeti 12 euro, Londra Belediyesinde 8 euro
değerli arkadaşlarım. Yani, suda akıl almayacak derecede
büyük bir rant var ve Türkiyedeki bu rantı da paylaşmak isteyen
küresel sermaye ve yerli iş birlikçileri var. Kâhinlik mi yapıyorum?
Hayır. 22nci Dönem Parlamentosunda Dicle ve Fıratın suyunun 4
milyar dolara İsraillilere satılması gündeme geldiğinde
Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefeti karşısında Sayın
Maliye Bakanı bu kürsüye çıktı, Yahu biz, Dicle ve
Fıratın suyunu satıyoruz sadece. Sanki bize vatanı
satıyormuşuz gibi muamele yapıyorsunuz. diye serzenişte
bulundu. İşte bugüne kadar yaşadıklarımız, su ile
ilgili, su yönetimi ile ilgili Türkiyede yapılan, yapılmaya
çalışılan yatırımlar, elde edilmeye
çalışılan imtiyazlar ve haklar, mevcut Hükûmetin
aklının Türkiyede su yönetimi ile ilgili küresel sermaye ve finans
gücüne dayalı bir çözüme yattığını bize
çağrıştırıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu çok yanlış. Bu konuda -dün de söyledim-
bir kanun teklifim var Parlamentoda bekleyen, Trakya Su ve Kanalizasyon
İdaresi... diye. Kanun teklifi şudur: Trakyanın su yönetimini,
yani havza bazında, Ergene ve Meriç havzası bazında su yönetim
hakkını Trakyada kurulacak olan bir merkezî yapıya devredelim.
O da Trakyada seçilen belediye başkanları ve il genel meclisi
üyelerinin genel kurulunu oluşturduğu bir merkezî yapıya verelim
ve Trakyanın suyunu, su ile ilgili fiyatından tutun, tasarrufunu,
dağıtılmasını, kullanılmasını bu
yapı yönetsin. Kimin adına yönetsin? Halk adına yönetsin,
halkın seçtiği insanlar tarafından yönetsin. Biliniz ki o zaman
su, hem daha tasarruflu kullanılacaktır hem daha adil
kullanılacaktır. Şuna katılmam mümkün değil: Suyu
bedava vereceğim. diyen bir politik zihniyet, bir müddet sonra verecek su
bulamaz. Suyun fiyatının belirlenmesi tabii ki suyun tasarruflu
kullanılmasında önemli bir argümandır. Çünkü suyu ülkemizde en
tasarruflu kullanan kesim -yapılan araştırmalarda- işçi ve
memur, yani sabit gelirli olan aileler suyu daha tasarruflu
kullanmaktadır.
O bakımdan,
havza bazında su üretim modelleri oluşturarak su yönetim
hakkını ve atık su arıtma hakkını halkın
seçtiği merkezî bir yapıya devredebilirsek o zaman biliniz ki su
kaynaklarımızı hem en tasarruflu bir biçimde ve hem de gelecek
kuşaklara doğru en temiz bir biçimde muhafaza etme olanağı
buluruz. Fakat az önce de ifade ettiğim gibi, su kanunu, su
bakanlığı, ulusal su yönetimi sözü söyleniyor, ama bunu söyleyen
arkadaşlarımızın içini doldurmaları lazım. Yani
çıkacak olan, hazırlığı yapılan su kanunuyla su
yönetim hakkını merkezîleştiriyoruz diyerek Başbakana ve
bakana bağlamak ve oradan da küresel sermaye ve finans sistemleriyle
ilişkilendirmek gibi bir doğrultudaysa bunu sosyal demokrat
düşünceye sahip olan Cumhuriyet Halk Partisinin kabul edebilmesi mümkün
değildir. Su, insanın en doğal yaşam hakkıdır.
Herkese sağlıklı bir su götürebilmek iktidarların ve
hükûmetlerin en temel görevidir ve sorumluluğudur. Bugün siyasal
kaygılarla ruhsatsız açılan kuyuları bile, Konya
Ovasında, bir disiplin altına almayı beceremeyen bir siyasal
anlayışın, ürkek bir siyasal anlayışın böyle
önemli bir konuda vereceği, vermek istediği kararlar noktasında
ana muhalefet partisi olarak bizlerin tereddütlü ve endişeli
olmasını lütfen makul karşılayın.
Değerli
arkadaşlarım, su, önümüzdeki süreçte, petrol gibi dünyada değeri
her gün artan bir meta hâline gelmeye başladı. Su, insanın ve
canlının yaşamla ilgili en önemli gıdası. Kıt kaynak
hâline gelmeye başlayan suyun fiyatının artması ve bu fiyat
üzerinden belirli sermaye gruplarının rant elde etme çabaları
doğru değildir. Türkiyede su ve atık su problemini çözecek olan
sermaye vardır, o da halkın cebindedir. Çevre politikalarında temel
olan, kirleten öder, kirlettiği kadar öder. Eğer biz doğru
sistemler, doğru modeller ortaya koymayı başarabilirsek, bu
halk, bu vatandaşımız kirlettiği suyu da temizler, suyu da
hepimizden fazla tasarruflu ve dengeli kullanmaya gayret eder.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) Bu anlamda arzumuz, Dünya Su Forumunda, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi parti ve grupların
da daha etkin bir şekilde temsil edilmelerini sağlamak
olmalıdır. Dünya Su Forumunda eğer Parlamentonun bir
kanadı, Hükûmet kanadı temsil edilir ve muhalefet kanadı temsil
edilmezse, yeteri kadar temsil edilmezse, bu, yapılan
çalışmalara ve alınan kararlara gölge düşürecektir. Bu
hususun da Hükûmet tarafından dikkate alınması gerektiğini
düşünüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çakır.
Gruplar
adına başka söz talebi yoktur.
Şahısları
adına ilk söz Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolaka aittir.
Buyurun
Sayın Çolak.
SADULLAH
ERGİN (Hatay) Sayın Başkanım, ikinci kişi
konuşsun.
BAŞKAN
Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş
Buyurun
Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 214
sıra sayılı Su Forumu ile ilgili yasanın 4üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, geçen haftadan itibaren Su Forumu ile ilgili konuşmalar
yapılmakta ve bu konuşmalar sırasında suyun insan için,
insanlık için, dünya için ve ülkemiz için ne kadar önemli olduğunu
sık sık arkadaşlar dile getirdi. Dolayısıyla böyle bir
nesne adına bir su forumunun düzenlenmesi ve bunun İstanbulda
yapılması son derece uygun bir durum, son derece uygun bir
olaydır. Ancak biz burada Türkiye olarak, Türkiye Cumhuriyeti devleti
olarak bu Su Forumunda savunmamız gereken politikalar nedir, bu politikalar
ne olmalı, bunlar üzerinde daha fazla durmalı ve bunları ortaya
koymalıyız. Bunları da Su Forumuna katılacak ve orada söz
alacak gerek yetkililerimizin gerekse de şahsı adına söz
alanlarımızın bu şekilde değerlendirmesi gerekir.
Bu konu millî bir
duruşla ele alınmalı ve bu konuda milletvekillerimize
detaylı bilgiler verilmelidir. Diyeceksiniz ki millî duruş ne? Yani
bu suyun bu milletin öz değerlerinden biri olduğunun bilincine
vararak bunu değerlendirmemiz ve bu Foruma böyle hazırlanmamız,
böyle katılmamız gerektiğini belirtiyorum. Ülkemiz kendi iç
kaynakları bakımından yeterli suya sahip gibi görünmekle
beraber, bu su noksanlığı, su kıtlığı
özellikle büyük şehirlerimizde yıllardan beri şehir yönetiminin
en önemli konularını teşkil etmiştir. Bugün,
bakıyoruz, İstanbula Melen Irmağından su götürülüyor
yaklaşık
Dünyanın her
yerinde bir sulama ve kullanma tarzı vardır. Bugün suya ihtiyaç,
kişi başına düşen suyun
Hatta kişi başına
düşen su günümüzde gelişmişlikle ilgili değerlendiriliyor.
Eğer bir ülkede bir kişi ortalama olarak günde 85 litrenin
altında su kullanıyorsa o ülke geri kalmış ülke, 85
litrenin üzerinde ise o ülke de kalkınmış ülke olarak
nitelendirilebiliyor.
Tabii bu konuda
söylenecek birçok şey olmakla beraber ben burada şunu belirtmek
istiyorum: Sınıraşan sular diye bir konudan bahsettik. Bugün,
biliyorsunuz, özellikle Birleşmiş Milletler Dünya Su Konseyi kuruldu.
Bu Su Konseyi sınıraşan suları ele alıyor, dikkate
alıyor. Peki, bu sınıraşan sular dün yok muydu? 2000
yılında kurulan bir konseyle bu gündeme getirildi. Vardı
elbette, ama su ihtiyacı biraz daha azdı. Ancak şunu belirteyim:
Su Konseyinin üzerinde durduğu en önemli akarsulardan ikisi Fırat ve
Dicle Nehirleriydi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AKİF
AKKUŞ (Devamla)- Teşekkür ederim Başkanım.
Burada tabii
dikkatimizi çekmesi gereken şu: Bu Su Konseyi Bir komite
oluşturacağım. diyor ve bu komiteye, mesela Fırat Nehri
için Türkiye, Irak, Suriyeden başka İngiltere de üye verebilir.
diyor, yahut Amerika üye verebilir. diyor. Niçin diyor arkadaşlar? Niye?
Yani, bölge ülkeleri kendi aralarında kendi problemlerini çözemezler mi?
Çözerler, ama küresel düşüncenin suyu kullanmak istemesi, kendi kontrolüne
almak istemesi ve sudan rant elde edebilmesi için bunların
yapılması gerekiyor. Maalesef, 17 Aralık 2004 yılında AB
ile imzaladığımız Müzakere Çerçeve Belgesinde de bu konuya
ayrılan bir madde var. O konuda da diyor ki: Bu sular,
sınırı aşan sular, Fırat ve Dicle sularının
yönetimi Türkiyeye bırakılamaz. Anlam olarak bunu ifade ediyor.
Buraya da dikkatinizi çekiyorum.
Bütün bunlardan dolayı millî bir su
politikası planlamamız, bir su politikası uygulamamız
gerekir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akkuş.
Artvin
Milletvekili Sayın Ertekin Çolak, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
konuşmama başlarken yüce Meclisi ve yüce milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Beşinci
Dünya Su Forumu ya da Beşinci Dünya Bakanlar Su Konferansı mart
ayı içerisinde yapılacaktır, yani 2009 yılında. Bu Su
Forumu ya da diğer adıyla Beşinci Dünya Bakanlar Su
Konferansı iki bakımdan çok önemlidir: Birisi, su kendi
başına gerçekten de çok önemli bir konu -ki, bir önceki, sabahki
oturumda da benzer konular tartışıldı- kendi
başına su çok önemli bir konudur, hayatımızı direkt
etkileyen bir konudur. Bir ikincisi ise bu Beşinci Dünya Su Forumu
nedeniyle İstanbulumuza dünyadan yaklaşık 100 devlet
başkanı geliyor, bilim adamları geliyor. Bu çok önemli bir konu
ülkemizde, İstanbulda tartışılırken ülkemizin,
İstanbulun tanıtımı için de büyük bir fırsat
oluşmuş oluyor.
Bu Beşinci
Dünya Su Forumu İstanbulda yapılmadan önce bunun ön
hazırlıkları, ön toplantıları yapıldı
illerimizde. Zannediyorum ki beş altı tane değişik
illerimizde bölge toplantıları yapıldı. Bu
toplantılardan birisi de benim seçim bölgem olan Artvinde
yapıldı geçtiğimiz eylül ayı içerisinde. DSİ Bölge
Müdürlüğünün ön çalışma, ön hazırlık olarak
yapmış olduğu bu toplantıda ülkemiz genelinde 70-80
civarında bilim adamı üç gün boyunca Artvinde bu Beşinci Dünya
Su Forumunu ve suyla ilgili konuları tartıştı, çok da
faydalı olduğunu düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, şimdi bu kadar önemli bir konunun İstanbulda
yapılıyor olmasının esası göz ardı edilerek, konu
başka taraflara çekilerek konu sulandırılıyor. Özellikle
Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerimiz bu konuyu başka taraflara
çekiyorlar. Ben şunu söylemek istiyorum: Önemli olan böyle önemli, ciddi
bir konunun İstanbulda yapılıyor olması değil mi?
Bence Milliyetçi Hareket Partili arkadaşların bundan memnun
olması lazım, bunu desteklemesi lazım, bu konunun bence
sulandırılmaması lazım. Yani Türkiye ciddiye
alınıyor, 150 civarında devlet başkanı İstanbulumuza
geliyor, Türkiyeye geliyor ama bu konu özünden başka tarafa
kaydırılmaya çalışılıyor. Bunu anlamak mümkün
değil.
KADİR URAL
(Mersin) Desteklemediğini kim söyledi Hoca!
ERTEKİN
ÇOLAK (Devamla) - Ve yine şimdi benim seçim bölgemde bu HES projeleriyle
ilgili
KADİR URAL
(Mersin) - Senin kulağın duymuyor veya dinlemiyorsun herhâlde!
Desteklemiyor diye bir şey yok.
ERTEKİN
ÇOLAK (Devamla) Lütfen dinle. Dinle. Çıkar burada söylersin.
KADİR URAL
(Mersin) Sen dinle!
BAŞKAN
Sayın Ural, lütfen
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Katkıda bulunuyoruz katkıda.
BAŞKAN
Sayın Akkuş
ERTEKİN
ÇOLAK (Devamla) Yine benim seçim bölgemde -sabahleyin de söyledim- 97
civarında HES projesi yapılıyor ki, bu konuların da
bunlarla ilgili olduğunu ben düşünüyorum. Bazı
milletvekillerimiz gidiyorlar o bölgede diyorlar ki: Sizin dereleriniz
satıldı. Yabancılara satılıyor. Toprak
satıldı. Ben şimdi buradan söylüyorum: Dünya kurulmuş
kurulalı Artvindeki Çoruh Nehri bizim topraklarımızı
sürerek Gürcistana, Batuma taşımakta. Orada büyük bir delta
oluşmuştur bizim topraklarımızdan. Ve sularımız,
topraklarımız Çoruh Nehri aracılığıyla
Karadenize ve Batuma taşınmaktadır. Buna bir tedbir almak,
baraj yapmak, proje yapmak, Allah aşkına, bu toprakları, bu
suları satmak manasına mı gelir! Tam tersine, hassas
olduğumuz bu konularda bir tedbir alınmış oluyor.
Dolayısıyla, yerel seçimler öncesi bu konuları sağa sola
çekerek eğer siyasi olarak bir rant peşindeysek bunun çok doğru
olmadığını düşünüyorum. Doğrular, gerçekler er
geç bir gün anlaşılacaktır. Kısa süreli bu şekildeki
tartışmalar belki birilerine birtakım fayda getirir ama uzun
vadede bu gerçeklerin ortaya çıkacağı gün
ışığı gibi açıktır.
Ben bu duygu ve
düşünceler içerisinde Beşinci Dünya Su Forumunun ülkemize, dünyaya
hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çolak.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Ural,
buyurun.
KADİR URAL
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanıma sormak istiyorum: Devlet kurumları kamu bütçelerinden
ayrılan paraların özel hukuk hükümlerine tabi olan tüzel
kişiliğe teslim edilmesi, bu paranın harcanması
sırasında hiçbir Kamu İhale Kanununa bağlı
olmaması sizce çok etik midir?
İhale yapılmadan
ve Sayıştay denetimine ve onayına tabi olmayan bu
alımları nasıl, nerelerden yapacaklar? Bu paraların
hesabını kim verecek?
Niçin kamu tüzel
kişiliğinden Forum Sekretaryası
çıkartılmıştır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Serdaroğlu
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Öncelikle,
İstanbulda yapılacak Su Forumunun hayırlı sonuçlara vesile
olmasını bir kez daha tekrarlıyorum.
İstanbul on
dört yıldır aynı anlayış ve siyasi düşünceyle
yönetilmektedir. On dört yıldır her yağmur
yağışında su baskınlarının önüne
geçilmediği ve yeterli önlemler alınmadığı gibi su
baskınları sonucu ölümcül neticeler ve vakalarla İstanbul
halkı karşılaşmaktadır. İddialı
belediyecilik anlayışının sonucu bu mu olmalıdır?
Ölümcül ve maddi zararlara ne zaman çare bulunacaktır?
İkinci
sorum: Sayın Başbakanımız 1993 yılında
İSKİ önüne protesto çadırı kurarak suyun
pahalılığına tepki gösterisinde bulunmuştu. O dönemde
suyun tonu 1 dolar iken İstanbul halkı bugün suyun tonunu 3,5
dolardan kullanmaktadır. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?
Dün dündür, bugün bugündür. anlayışı içinde miyiz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bakan
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Bu kadar mı efendim?
BAŞKAN Bu
kadar.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Peki.
Sayın
Başkanım, çok teşekkür ederim.
Biraz önce
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bizimle düşüncelerini
paylaşan Sayın Özyürek bana bir soru yöneltmişti ancak soruyu
yönelttiğinde araştırmam gerekti, o anda bilgi sahibi
değildim.
Kendileri,
Beşinci Dünya Su Forumu Genel Sekreterliği görevini şu anda
yürütmekte olan Profesör Doktor Oktay Tabasaranla ilgili bazı iddialarda
bulundu; kendisinin bazı şirketlerde ortak olduğunu ve bu anlama
gelen iddialar ortaya koymuştu.
Ben Profesör Oktay
Tabasaranı tanımıyorum. Ancak, kendisi
Bakanlığın ilgili ve yetkili arkadaşlarını
aramış. O nedenle şu açıklamayı yapma, en azından
Sayın Özyüreke de cevap olsun diye yapmak durumundayım.
Önce Oktay
Tabasaran kimdir? Kendisi Almanya Stuttgart Üniversitesinden emekli, dünya
çapında bir akademisyendir. Emekli olmuş. Şu anda Türkiyededir.
Sadece, Türkiyenin üstlendiği böylesine önemli bir sorumlulukta
uluslararası tecrübesini Türkiyenin hizmetine vermek için bu genel sekreterlik
görevini üstlenmiştir. Herhangi bir ücret de almamaktadır. Kendisinin
beyanına göre Türkiyede herhangi bir şirketim yoktur. Türkiyede
kurulu bulunan herhangi bir şirkette de bir ortaklığım da
bulunmamaktadır. demiştir. Ben bu bilgileri Genel Kurulumuzla
paylaşmak istiyorum. Tabii, böylesine dünya çapında bir öğretim
üyemizle ilgili, en azından siyasi rakiplerimizi güç durumda
bırakacağız düşüncesiyle onların gündem konusu
yapılmasını pek doğru bulmadığımı ifade
etmek istiyorum. Bizi yıpratın, yıpratmaya
çalışın, bizim hakkımızda iddialarda bulunun. Bu,
siyasetin bir gereğidir. Ama, bizi yıpratıyoruz diye, böyle
dünya çapında ün yapmış,
yetişmiş, şimdi de emekli olmuş ve Türkiyeye acaba
bir faydam olur mu diye amatörce bir görev üstlenmiş olan
hocalarımızı da, akademisyenlerimizi de yıpratmamaya özen
gösterelim diye temenni ediyorum.
Bunun
dışında, Sayın Ural Kamu İhale Kanununa tabi
olmadığını, bu kanun tasarısıyla kurulacak olan
genel sekreterliğin, ifade ettiler. Değerli arkadaşlar,
İzmirde biz bundan iki sene kadar önce İzmir Büyükşehir
Belediyesiyle beraber Universiadeı (Uluslararası Üniversite Spor
Oyunlarını) organize etmiştik. Bununla ilgili de buradan
birlikte bir kanun çıkarmıştık. Çünkü, böylesine uluslararası
organizasyonlarda bazı hizmetler var ki İhale Kanununa tabi
olduğunuzda bunların gerçekleşmesi çok gecikiyor. Orada da
aynı düzenlemeyi yapmıştık ve daha sonra, tabii ki,
denetimden de kaçmıyor bu uygulamalar. Şu anda da sanıyorum
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu bu genel sekreterliği
denetleyecek ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu da -geçmişte
benim Bakanlığımla ilgiliydi- gayet iyi biliyorum ki çok ciddi
bir çalışma ve denetleme yapıyor. Demin söylediğim
Universiadela ilgili de bizim harcamalarımız -ki, 330 trilyon
liralık harcama yapmıştık, tamamı, bize mal
olmuştu- onlarla ilgili de çok ciddi bir inceleme yaptı ve bir rapor
verdi.
O nedenle, 17,5
milyon avroluk, böyle bir harcamayla ilgili, Yolsuzluk olur, işte o
nedenle Sayıştay denetiminden kaçırmak için mi yapıyorsunuz
bunu? şeklindeki değerlendirmelere
katılmadığımı ifade etmek istiyorum. Zaten denetimi
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu elemanları mutlaka
yapacaktır. Her kuruşun hesabını da soracaklardır, bu
zamana kadar olduğu gibi.
KADİR URAL
(Mersin) Sayın Bakanım, Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu yapmaz, yapamaz Sayın Bakanım.
BAŞKAN
Sayın Ural
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Şimdi, Sayın
Serdaroğlu
İstanbulla ilgili, tabii, seçim
çalışmalarına Sayın Serdaroğlu erken
başladı. Mahallî seçimlerle ilgili süreç başladığında
İstanbula gidersiniz Sayın Serdaroğlu, İstanbullulara
bunları anlatırsınız, size inanırlarsa size oy
verirler ama İstanbullular bir gerçeği yaşıyorlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şu anda yaşıyorlar. O
nedenle, size inanırlarsa size oy verirler, eğer tekrar devam
derlerse bize oy verirler. Seçimler geldiğinde bunları hep birlikte
görürüz.
Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
OSMAN
ERTUĞRUL (Aksaray) Sayın Bakan, somut bir soru soruldu.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakan sorulara cevap vermek yerine
İstanbulda
sevgili Dilaraların düştüğü o kanalizasyon çukuru oradaki
kokuları göstermek için yeterli ibret vesilesi olmalıdır.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Sizin soru sorma özgürlüğünüz
varsa benim de cevap verme özgürlüğüm var.
Vural Bey,
seçimlerde İstanbula gider konuşursunuz, bunları söylersiniz
orada.
OKTAY VURAL
(İzmir) İstanbulun sesi de burası, Türk milletinin sesi
burasıdır. (MHP sıralarından alkışlar) Biz her
yerde söyleriz bunları. İstanbul ayrı bir ülke mi?
BAŞKAN
4üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 5- (1) Bu
Kanun Hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN -
Madde üzerinde gruplar adına söz talebi yoktur.
Şahısları
adına Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle
Beşinci Dünya Su Forumunda daha önce konuşmalarımda da
belirttiğim gibi sadece özelleştirme tartışılmayacaktır.
Dünya Su Forumunda küresel ısınmanın su kaynakları üzerine
etkileri, havza bazında entegre su yönetimi, su kaynaklarının
sürdürülebilir yönetimi, sınır aşan su konuları, su ile
ilgili iyi mevzuat uygulamaları, su konusunda özelleştirme, yaşanan su
sorunları, özelleştirmede yaşanan su sorunları, suya
ulaşım hakları, tarımda iyi su uygulamaları
detaylarıyla tartışılacaktır.
Bu
toplantının daha önceki toplantılardan bir farkı olarak
Parlamento grubu da bu toplantıya dâhil edilmiştir. AK PARTİden
3 milletvekili, Cumhuriyet Halk
Partisinden 1 milletvekili, Milliyetçi Hareket Partisinden 1
milletvekili ile bu çalışma grubu çalışmalarını
ülke içinde ve uluslararası platformda devam ettirmektedir. Bu
toplantıların hiçbirinde de altını çizerek söylüyorum-
özelleştirme diye bir konu tartışılmamıştır.
Evet, bu toplantının maddelerinden biri özelleştirmedir ama
toplantının tamamını özelleştirme kapsayacak diye bir
durum söz konusu değildir. Devlet ve Hükûmet başkanları bu
toplantıya katılacaktır, bakanlarımız ve
değişik ülkelerin bakanları bu toplantıya
katılacaktır, parlamenterler bu toplantıya katılacak. Ön
denemesini de önümüzdeki ay Strasbourgda yaklaşık 100 tane
parlamenterin katılacağı toplantıyla yapacağız.
İmkânı olan, gücü olan bütün parlamenterlerimizi de Strasbourgda
yapılacak toplantıya davet ediyoruz. O toplantıda neler
tartışılacağını da orada görme imkânına
sahip olurlar. Bahsettiğim gibi, özelleştirme diye böyle tek
başına bir konu söz konusu değildir.
Ayrıca, bu
toplantılarda, 2009 yılı Mart ayında yapılacak
toplantıda ulusal ve uluslararası düzeyde uzman kişiler, bilim
adamları, sivil toplum örgütleri toplantıya katılacak.
Aykırı fikirler de 2009 yılı Mart ayında tartışılacaktır.
Farklılıklar mutlaka bu toplantılarda değerlendirilecektir
ama iyi uygulamalar da bu toplantılarda değerlendirilerek neticede
her dört platformdan çıkan, devlet ve hükûmet başkanları,
bakanlar, parlamenterler, yerel yönetimlerle ilgili görüşler bir
deklarasyon hâlinde yayınlanacaktır. Bugüne kadar dört
toplantıda yayınlanan deklarasyondan daha iyi bir deklarasyonun, daha
ülkemize yaraşır deklarasyonun yayınlanacağından hiç
kuşkumuz yoktur.
Bizim ülkemiz
özellikle sınır aşan sular konusunda bazı
sıkıntıları olan bir ülkedir. Ülkemizde bu konunun
tartışılması ülkemiz için fevkalade avantajlıdır.
Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.
Son olarak,
özellikle Profesör Doktor Oktay Tabasaran benim de bir hocam. Bunun
altını çizerek söylüyorum. Çevre profesörüdür. Dünyada söz sahibi bir
profesördür. Almanyada atık konusunda kırk yıllık hizmeti
olmuş bir profesördür. Özellikle Almanya Çevre
Bakanlığının çevresel bakımdan güçlendirilmesinde
yıllarca katkıda bulunmuş bir profesördür. Burada
yanlış anlama yönlendirilmesi yapılması, böyle çok
kıymetli, ülkemizde ve dünyada isim salmış bir profesörün
yanlış anlamalara meyledilmesi yanlış olmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) Lütfen, özellikle Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar,
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlarına sorsunlar, bu
profesörü iyi bilirler, İzmirde Dokuz Eylül Üniversitesi, Ege
Üniversitesinin ilgili profesörlerine sorsunlar, bu profesörü iyi bilirler.
Oradan onlarca -altını çizerek söylüyorum- İzmirden doktora
öğrencisini yurt dışına götürmüş, Almanyada doktora
yaptırmıştır. Lütfen, konuşma yaparken
araştırma yapmadan gazete kupürleriyle cevap vermeyelim diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyor, çalışmaların
başarılı geçmesini diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Şahıslar
adına ikinci söz Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolakta.
Buyurun
Sayın Çolak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce de ben
-konuşmalarda maksat hasıl olmuştur- gerekli, söyleyeceğim
sözleri söyledim. Bu vesileyle, ben, tekrar Beşinci Dünya Su Forumunun
ülkemize, milletimize ve dünya ülkelerine hayırlı olmasını
temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çolak.
5inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oyunun rengini
aleyhte olarak açıklamak üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 214 sıra
sayılı, Beşinci Dünya Su Forumu kurulmasına ilişkin
Yasa Teklifinin tümü üzerinde aleyhte oyumu belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Tabii, her
şey kamuoyunun gözü önünde cereyan ediyor. İktidar partisi
çıkıyor Bu kanun çok güzel, tebrik ederiz. diyor ve bizim
konuşma haklarımızı elimizden almaya
çalışıyor. Yani, muhalefetin konuşmasından niye bu
kadar korkuyorsunuz? Bu kadar korkuyorsanız muhalefeti kapatın, tek
başınıza, kendi başınıza çalın kendi
başınıza oynayın. Yani bunun başka bir şeyi
yok. Millet bunu görüyor.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bakın, geçen sene AKPnin bir davası
vardı Anayasa Mahkemesinde. Buraya getirildi, o Anayasa Mahkemesinin bir
üyesi Uyuşmazlık Mahkemesi başkanıydı, siz buraya
getirdiniz, Uyuşmazlık Mahkemesinin kararını
çıkardınız alelacele ve o başkanın da maaşını
artırdınız. O başkan da oylamada sizin lehinize oy
kullandı. Yani böyle bir hukuk sistemi olur mu? Böyle bir
anlayış olur mu?
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) Yargıya iftira atma!
KAMER GENÇ
(Devamla) Şimdi, bin yüz yirmi beş tane belediyenin kapatma
kararını verdiniz. Bakın, bu bin yüz yirmi beş belediyenin
kapatılmasıyla ilgili Anayasa Mahkemesine açılan dava karar
safhasına gelmiş. Ama Haşim Kılıç sizin iktidarla
paralel hareket ettiği için bir türlü bunu gündeme almıyor. Ama AKP
hakkında açılan kapatma davasını Yüksek Askerî
Şûranın toplanmasına iki gün kala, yani 28 veya 27
Ağustosta aldı
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Devamla) Bir dakika efendim. Konuyla ilgili de onun için söylüyorum.
BAŞKAN
Konu hakkında konuşun, kanun hakkında konuşun lütfen, o
konuda söz aldınız. Ana konuya gelin.
KAMER GENÇ
(Devamla) Efendim, yani o sırada kapatma kararını verse
Hükûmet düşecek, Yüksek Askerî Şûranın komutanları
belirlenmeyecek. Yani siz bu memlekette insanları
Bu insanları enayi
mi zannediyor?
Haşim
Kılıça diyorum ki: Bak, aklını başına topla.
Şimdi, bu bin yüz yirmi beş tane belediyenin kararını
gündeme al. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SADULLAH
ERGİN (Hatay) Sayın Başkan, böyle bir konuşmaya müsaade
edemezsiniz!
KAMER GENÇ
(Devamla) Almıyorsan AKP gibi hareket etme çünkü mahallî seçimlerin
sathı maili başladı.
BAŞKAN Sayın
Genç
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Devamla) Yani bu insanlar, bin yüz yirmi beş tane belediyedeki
insanlar
Yani acaba belediye seçimi yapılacak mı, yapılmayacak
mı? Varsa bir karar versin, bu millet de rahatlasın.
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi konuya geliyorum Sayın Başkan.
Şimdi, kaç
senedir burada, yani iki senedir yahut da
iki buçuk seneye yakındır sizin getirdiğiniz
kanunları görüşüyoruz. Şimdi, bakın değerli
milletvekilleri, hırsızın bir eve girmemesi için o evin
kapısının, pencerelerinin, bacasının iyi
kapatılması lazım. Kapılar açık, bacalar açık,
ondan sonra, pencereler açıksa oraya hırsız rahat girer.
Şimdi, kanun getiriyorsunuz, kanunda hırsızların
hırsızlık yapmasını engellemiyorsunuz. Ya,
şimdiye kadar devletin seksen yıllık uygulaması var. Bu
seksen yıllık uygulamasında İhale Kanunu bir sisteme
bağlanmış. Diyor ki: Arkadaş, ihaleyi şu sisteme göre
yapacaksınız. Şimdi diyorsunuz ki: Hayır, bizim bu
getirdiğimiz şeyler Devlet İhale Kanununa tabi değil. Ya
ne? Efendim, işte bununla, ihaleyle ilgili şeyleri
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu denetler. diyorsunuz. Denetimi
de kaldırıyorsunuz. Ben şimdi soruyorum size: Sizin
iktidarınız zamanında Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu, Tayyip Erdoğan Hükûmetiyle ilgili olarak herhangi bir suistimali
tespit edip de kamuoyuna intikal ettirmiş midir? Yok.
AHMET YENİ
(Samsun) Yok ki!
KAMER GENÇ
(Devamla) Çünkü böyle bir tespit yapan bir Yüksek Denetleme Kurulu üyesi
hemen görevden alınıyor. İşte, görüyoruz,
müfettişlerin hepsi böyle. Yani Sağlık
Bakanlığında müfettiş görevden alınıyor,
gümrüklerde işte, efendim, sizin Genel Başkan
Yardımcınızla ilgili, efendim, tırında şey
yakalandı diye
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Devamla) Efendim, bu da konuyla ilgili işte, onu söylüyorum. Yani sizin
iktidarınız zamanında sağlıklı bir denetim
yapacak bir denetim elemanı bulunmuyor.
BAŞKAN
Sayın Genç, kanun hakkında aleyhte görüş bildirmek üzere
KAMER GENÇ
(Devamla) Şimdi, biraz önce CHPli arkadaşımız dedi ki:
Oktay Tabasaran diye bir kişi getiriliyor. Daha kanun
çıkmamış, getirilmiş oraya ve dedi ki: Bu, Çevre
Bakanının karısıyla ilgili Vadi şirketine ortak. Ve
şimdi burada diyor ki: Efendim, Forum Organizasyonunun işte
tutarları, harcama ve ihale usul ve esaslarını Çevre ve Orman
Bakanlığı belirleyecek. Yani şimdi benim aklıma
geliyor, şimdi bakacağız, burada yalanladı ama
Yani Çevre
ve Orman Bakanının karısı bir şirketin
ortağı, o şirketin ortağı olan kişi bu Forumun
başkanı, bu Forumun başkanı da burada yapılacak ihalelerin
esaslarını belirleyecek! Maşallah, maşallah! Yani, bu ne
kadar güzel bir sistem değil mi? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Ya değilse ne yapacaksın? Burada konuşuyorsun.
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Devamla) Şimdi, bakın değerli milletvekilleri
AHMET YENİ
(Samsun) Ya değilse ne diyeceksin?
KAMER GENÇ
(Devamla) Ben ne dedim? Yani, bu devletin yerleşmiş gelenekleri
var. Lütfen bu geleneklerine uygun kanun getirin. Yani, kimsenin merhametine
sığınarak siz devleti yönetemezsiniz. Devlette kurallar
koyacaksınız, kuralları uygulayacaksınız. Sizin
zamanınızda çıkan her kanunda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) Daha bir dakikam var efendim?
BAŞKAN
Yok. Şimdi, üç veya dört dakika verilip bir dakika uzatılıyordu,
ben size beş dakika verdim, tam süreyi kullandık.
KAMER GENÇ
(Devamla) Efendim, hayır süre beş dakika. Oyumun rengini belirtmek
için süre beş dakika efendim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Bakın, üç dakikasını rengine gelmeden geçirdiniz Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) İlk defa kural koyuyorsunuz. Bir kere şimdiye kadar
beş dakika veriliyordu
BAŞKAN
Peki, bir dakika süre veriyorum, oyunuzun rengini açıklıyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Devamla) Oyumun rengini belirtmek üzere şimdiye kadarki her uygulamada
beş dakika veriliyor ve bir dakika da uzatılıyordu ama siz
istemiyorsanız konuşmam canım!
BAŞKAN
Verdim, bakın verdim.
KAMER GENÇ
(Devamla) Zaten AKPliler bizim konuşmamızı istemiyorlar, siz
de
Şimdi, niye
ben size
Yani, ben size hangi şeyi yalan söylüyorum?
AHMET YENİ
(Samsun) Her şeyi!
KAMER GENÇ
(Devamla) Doğrusunu söylüyorum arkadaşlar. Memleketin
malını talan etmeyecek, hazineyi talan etmeyecek aklı
başında insanlara kanun korkusu altında görev yapacak bir sistem
getirelim. Niye yani her şeyi getiriyoruz, orada bürokratların
insafına bırakıyoruz? Yahu bu devlet böyle yönetilmez ki!
Bakın
beyler, devletin maliyesinde bugüne kadar ciddi bir inceleme
yapılmıyor. Yapılan incelemeler de gidiyor
Merkez uzlaşma
komisyonunda trilyonluk davalar sıfıra indiriliyor veya üç beş
kuruş üzerinde anlaşılıyor. Böyle bir devlet sistemi olmaz.
Maliye
Bakanı çıkıyor, diyor ki: Bütçe fazla verdi.
Doğru
söylemiyor. Yani, bu memlekette hükûmet doğru söylemezse vatandaş
nereden bilgi alır efendim? Yani, onun için, bu kanun yine o suistimallere
elverişli olduğu için, AKPnin temel, zaten
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla)
öteden beri uyguladığı sisteme uygun olduğu
için karşısındayım. Bununla da doğru dürüst bu
memleketin yönetileceğine inanmıyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) Bu su konusunda da daha söyleyeceklerim vardı ama sürem
yetmedi.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Tamam.
Teklifin tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum, bu
arada karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç
dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını
yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci
Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin açık oylama sonucunu
okuyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 218
Kabul : 216
Ret : 2 (x)
Teklif kabul
edilmiş, kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu
olsun.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.18
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6ncı
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2nci sırada
yer alan Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Coğrafi İşaretlerin Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/497) (S.
Sayısı: 221) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu
221 sıra sayısı ile bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili
Sayın Yaşar Ağyüz söz istemiştir.
Buyurun
Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 221 sayılı yasanın tamamı üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yeni yasama
dönemimizin hayırlı olmasını, bu yasama döneminde halk
yararına, ülke yararına ve ezilenler yararına yasal
çalışmaların yapılmasını diliyorum. Ayrıca,
bugün kaçırılma teşebbüsünde bulunulan Antalya
uçağında bulunan vatandaşlarımıza geçmiş olsun
diyorum, şehitlerimize de Allahtan rahmet ve bu tür terörlerin
yaşanmamasını diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu yasa çıkarken bazı eksikleriyle
çıkmış. Doğaldır ki bu eksiklerin giderilmesi için
hükûmetlerin yeniden bir düzenleme yapması her zaman
alışılagelmiş ama bu dönemde çok fazlasıyla
alışılagelmiş. Çünkü pratik görülmeden, bu işle ilgili
sivil toplum kurumlarının, kuruluşlarının
görüşleri alınmadan alelacele çıkarılan ben yaptım,
oldu anlayışıyla çıkarılan yasal düzenlemeler
maalesef boşlukları da beraberinde getiriyor. Bu kanun hükmündeki
kararname, doğal ürünler, tarım, maden ve el sanatları
ürünleriyle sanayi ürünlerinin coğrafi işaretlerle korunmasına
ilişkin kurallar ve şartlar getiriyor. Bu kanun hükmündeki kararname,
bazı koşullarının ağırlığı ve mali
yük getirmesi nedeniyle başvuru ve talep artışını
engelleyici yapıda idi. Şimdi, globalleşen ve küreselleşen
dünyada, ülkemizde coğrafi işaret koruması almış ürün
sayısının artırılması da çok önemlidir. O
nedenle, bu değişikliği biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak olumlu görüyoruz. Başvuru sayısının ve sonuçlanan
sayısının azlığı bu konuda tedbir
alınmasını da beraberinde getirmektedir. Bu tedbiri alması
gereken, başta Hükûmet, ondan sonra da sivil toplum kuruluşları,
ticaret ve sanayi odalarıdır ve bunların örgütleridir. Elbette
ki bu konuda görevli olan Patent Enstitüsü de görevlendirilmiş olup bu
konuda uluslararası Paris Sözleşmesine bağlı kalarak,
Dünya Ticaret Örgütü Anlaşmasına bağlı olarak
gereğini yapmaktadır.
(x) 221. S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Üretimin ve
uluslararası ticaretin geliştirilmesine yardımcı
olmayı amaçlayan bu düzenleme, küresel kriz dönemini
yaşadığımız bu ortamda daha büyük önem arz etmektedir.
Teknoloji ağırlıklı rekabet etme özelliği olan
kalitesi yüksek ihracat ürünlerini yaratmamız ve yeni pazarlar
bulmamız büyük zorunluluktur. Rekabet etme olayı bu aşamada çok
daha büyük önem kazanmıştır. Tabii, iş hacminde de -yeterli
olmasa da- bir potansiyel yaratan Türk Patent Enstitüsünün çalışmaları
ayrıca desteklenmek zorundadır. Bu yasanın bu biçimiyle
çıkması coğrafi işaretleme teşebbüsünde bulunacak
vatandaşlarımız için mali yükümlülükleri büyük ölçüde
artırmaktadır. O nedenle de yararlı bir yasadır.
Tabii, biz bu
yasaların düzenlenmesiyle uğraşırken ülkemizde
yaşananları da görmezlikten gelemeyiz. Örneğin, aylardır
Türkiyede sinyalini veren bir kriz var ama maalesef tüm dünyayı saran
küresel kriz ortaya çıkmasına rağmen bizim Hükûmetimiz, iş
başında bulunanlar ve ekonomiden sorumlu bakanlar maalesef
değişik tellerden demeçler vererek küresel krizi
umursamamışlardır. Anadolu yanıyor! Hepimiz seçim
bölgelerimizde görüyoruz, esnaf siftahsız kepenk kapatıyor, çiftçi
perişan, kuraklık desteği hâlen verilmedi ve tarım kredi
kooperatiflerinde borç erteleme yazısı bazı kooperatiflere
gitmediği için tarım kredi kooperatifleri çok pervasızca
üreticinin üzerine giderek Temerrüt faiziniz işliyor, bu borcu ödeyin
yoksa haciz getireceğiz. diye tehdit altında tutuyor çiftçilerimizi.
Bu, Oğuzelinde böyle, Arabanda böyle, Yavuzelinde böyle, Karkamışta
böyle. Çiftçilerin bu durumuna çözüm getirmesi gereken Tarım Bakanı
da maalesef bu işe umursamaz tavır içerisinde değerli
arkadaşlarım.
Kriz mriz yok.
söylemiyle bu krizi geçiştirme şansımız yok. Hamdolsun,
iyiyiz. söylemiyle, İnşallah, maşallahla bu krizi görmezden
gelme şansımız yok. Bu krizi böyle savuşturursak bu
sorumsuzluktur. Siyasi sorumluluk alan insanlar da gereğini yerine
getirmek zorundadırlar.
Bakın,
yıllardır biriken cari açık büyük bir risk değil midir?
Dış ticaret açığı, ayrıca özel sektörün
borçları, bunları risk olarak nasıl göremezsiniz? Gazeteler
yazıyor, 90 katına çıkmış sizin cari
açığınız bugüne kadar, bu dönemde, 2002 döneminde.
Bunları görmezlikten geliyoruz. Ağustos ayı verileri -Türkiye
Odalar Borsalar Birliği yayımlamış- Türkiye ekonomisinde
SOS veriyor ama biz bunları görmezlikten geliyoruz ve diyoruz ki Herkes
işine baksın.
Değerli
arkadaşlarım, bu mantıkla biz bu krizin etkileşiminden
kurtulamayız. Seçim bölgem Gaziantepte sadece organize sanayide kapanan
işletme sayısı yüzleri buldu. 25 bin işsiz
yaratıldı Gaziantepte. Yazıktır, günahtır. Bunu
sadece ramazan ayında gıda yardımlarıyla
geçiştiremezsiniz. Sadece Sadaka toplumu yarattım, kömür
dağıtıyorum, bedava kitap veriyorum, yeşil kartım
var. diye geçiştiremezsiniz. Bu küresel krizin baskısının
tedbirlerini şimdiden almak zorundasınız değerli
arkadaşlarım.
Bu işten
sorumlu olan Maliye Bakanı başta olmak üzere diğer bakanlar hep
ayrı telden çalıyorlar. Sayın Maliye Bakanı diyor ki: Kriz
mriz yok, herkes işine baksın. Yangın varsa yangın olan
yere su sıkılır. Böyle bir Maliye Bakanı yorumuyla bu
krizi nasıl karşılayacaksınız? Ama Maliye Bakanı
haklı. Burada yapılan eleştirilerin hiçbirine cevap vermiyor.
Demin bir
Sayın Bakanı dinledim, Sizin soru sorma özgürlüğünüz varsa
benim de cevap verme özgürlüğüm var. dedi. Bu özgürlüğü neden
Başbakan kullanmıyor acaba? Bu özgürlük neden burada söylenerek
kalıyor? Demokrasi niye bu dört duvar arasında söylenerek
kalıyor? Niye Sayın Başbakan küresel krizi soran muhalefet
partilerine
Cumhuriyet Halk Partisinin Saygın Genel Başkanına
Seni ademe havale ettim., ötekine Seni muhatap almıyorum., sivil
toplum örgütlerine Herkes işine baksın. diyerek hükûmet sorumluluğunu taşımak mümkün
değildir. Camdan kulelerde oturanlar başkalarına taş
atamazlar. O nedenle, küresel kriz sorumluluğunu bu tür laflarla
geçiştirmeye çalışan Hükûmeti bir kez daha Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına uyarıyorum ve gerekli tedbirleri alması
gerektiğini, ülkede daha fazla yangın yeri yaratılmadan ekonomik
tedbirlerin alınmasının büyük zorunluluk olduğunu
kendilerine bir kez daha hatırlatıyorum.
Gerçi
hatırlatmak bir işe yaramıyor. Grup toplantılarında,
kongrelerde, ramazan ayında gördük. Ülkemizde sadece küresel krizin etkisi
yok, Başbakanlık krizi var değerli arkadaşlarım,
Başbakanlık kaosu var. Bir ramazan ayını, mübarek ramazan
ayını, hoşgörüdür, sevgidir, barıştır diye
geçireceğimiz ramazan ayını Sayın Başbakan Türkiyenin
burnundan getirdi. Her gün bir demeç, her kongrede bir demeç, gerilim
İftar açıyor, şekeri mi düşüyor, kan şekeri mi
düşüyor, ne oluyorsa, tutuyor, bütün hıncını Türk
toplumundan alıyor. Küresel krizi görmezlikten geliyor, asıl ülkemizi
tehdit eden terörü görmezlikten geliyor, medya terörü diye bir kavram
yaratıyor ortaya ve günlerce bunun peşinden gidiyor. Bu
sorumsuzluğu bu ülke taşıyamaz. Altı yıldır
taşıdı, yeter artık! Siz tedbirlerinizi, belediye seçimine
yönelik harcamalarınızı kısıtlamamak için almak
istemiyorsunuz, IMFyle olan görüşmelerinizi bunun için erteliyorsunuz,
bütçe açıklarınızı bunun için
yoğunlaştırmaya çalışıyorsunuz. Bunlar hep
görünen ekonomik gerçekler, bunu bilmeye gerek yok. Ben ekonomist değilim
ama bu toplumun içinde yaşıyorsak bunları görüyoruz ve
yaşıyoruz değerli arkadaşlarım.
Bugün geçim
endeksine baktığınız zaman da büyük ölçüde bir erimenin
yaşandığını görüyoruz. Bakın, elektrik borcu
altında inim inim inleyen çiftçilerimiz var. Seçim bölgemde bir çiftçi
arkadaşımız diyor ki: 80 dönüm pamuk suladım, 40 dönüm
buğday suladım, 28 ton pamuk sattım, 16 milyar 900 milyon
aldım, gelen elektrik faturası 14 milyar 500 milyon.
Değerli
arkadaşlarım, 22 Temmuz öncesi bu çiftçi
arkadaşlarımıza siz elektrik borçları için herhangi bir
işlem yapmadınız. Faizi çalıştırdınız,
seçim bitti, oylarınızı da bir biçimde aldatarak
aldınız ama ondan sonra onları kaderiyle baş başa
bıraktınız. Bugün pamuk ekilmiyorsa bunun sebebi ürünler
pahasından gitmediği içindir. Bugün Gaziantepte fıstık can
çekişiyor. Fıstık üreticisi can çekişiyor. Fındık
öldü zaten, Allah rahmet eylesin ama buna dua etme sorumluluğunu bile bu
Hükûmet taşıyamıyor değerli arkadaşlarım. O
nedenle, bu sorunları, sıkıntıları görmezden gelir
isek bu kanayan yara büyük ölçüde kangren olacaktır. Geçmişi
deşeleyerek, geçmişteki örneklemeleri örnek göstererek
geleceğimizi karartmaya hiçbir iktidarın, hiçbir siyasetçinin
hakkı yoktur değerli arkadaşlarım. Bu yapıda siyaset
yapıldığı takdirde ülkemizin sorunları büyük ölçüde
artacak ve kangren olacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, madem sorularımıza cevap verme özgürlüğü
var, bu özgürlüğü yolsuzluk dosyalarının sorgulanmasında
Hükûmet veya bazı bakanlar niye sorumlu davranmıyorlar? Bunu bilmek
istiyorum ben.
Bakın,
Sayın Başbakanın bir açıklamasını size okumak
istiyorum: Kim bu ülkede yolsuzluk yapıyorsa, hortumculuk yapıyorsa
karşısında bizi bulur. Ne zaman? 27 Şubat 2004. Gelin
yolsuzluklar üzerine birlikte gidelim. Kimin elinde dosya varsa bunu bize
versin. Üzerine gitmezsek bizim o zaman yakamıza yapışsın,
hesap sorsun. Benim elimde dosya var. Gaziantep Büyükşehir Belediye
Başkanlığı bir okul tadilatını protokolle ticari
alana çevirmiş. Protokolle adama rant sağlamış, 30-40
trilyon rant sağlamış ve bu yetmemiş, belediye meclisinden geçirmediği 700
milyarlık çeki almış, -bakın burada çek- bu yolsuzluk
değil mi? Bu, imar rantı değil mi? Buyurun dosya
Çok
değerli Grup Başkan Vekilimiz Sayın Kılıçdaroğlu,
günlerdir bunu söylüyor, günlerdir. Niye cevap vermiyorsunuz arkadaşlar?
ASIM AYKAN
(Trabzon) ÇEDin ne işi var belediye meclisinde?
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Niye cevap
vermiyorsunuz?
ASIM AYKAN
(Trabzon) ÇEDin belediye meclisinde ne işi var?
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Efendim bu kürsü
siyaset konuşulacak, ekonomi konuşulacak kürsüdür. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Hoplamaya da gerek yok. Hoplarsan dingiller
kırılır, hoplarsan dingiller kırılır. Onun için
Onun için
BAŞKAN
Sayın Ağyüz
Sayın Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Onun için herkes bu kürsüye saygılı olmak
zorundadır benim saygılı olduğum gibi. Konuşmama
saygılı olacaksınız!
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Hoplama kelimesi saygı ifadesi mi oluyor?
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Değerli
arkadaşlarım
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Hoplama ne demek?
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bakın örnek
vereceğim size. Hava yollarını tanıtım broşürü,
VIP salonunda var. Slogana bakın: Durmak yok, yola devam.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Hangi konuda?
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Trenleri seyretmek zor. Tren kazalarını
görmezlikten geleceksin, hiçbir yatırım yapmayacaksın,
halkı aldatarak Durmak yok, yola devam. diyeceksin.
Bunun adı,
değerli arkadaşlarım, bunun adı halkı
aldatmaktır. Ekonomide aldatıyorsunuz, krizde aldatıyorsunuz.
Yakında belediye seçimi var. Belediye başkanlarınızın
yolsuzluk yapmaması için İçişleri Bakanlığı son
saatte bir genelge yayınlıyor, diyor ki: Haksız imar
tadilatları yapmayın. Haksız imar tadilatları ne demek?
Kime karşı yapılmayacak? AKPli yandaşlara serbest, AKPli
sermayedarlara serbest, AKPli arsa sahiplerine serbest ama gariban arsa
sahipleri inim inim inlesin.
Bakın,
Gaziantepte 73,5 trilyonluk bir yolsuzluk var. Bir şahıs
gelmiş, bir yeşil alanı toplamış. Kayıt kuyut
yok: Bir adamın üzerine, İskenderunlu bir adam, AKPnin de belediye
başkan ve milletvekili adayı İskenderunda. Alıyor
arsayı 14 trilyona, satıyor 87,5 trilyona bir Alman şirketine,
Türk ortaklı bir Alman şirketine ve sizin Sayın Başbakan ne
diyor? Böyle bir yolsuzluk yoktur. diyor. Belgeleri ben inceledim... Ben de
inceledim belgeleri, tapu kaydını da inceledim.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz, söz aldığınız konuda konuşun
lütfen.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Efendim, ben siyasetçiyim, bu konuya bağlı
olarak konuşurum ama genel de konuşurum ben.
BAŞKAN Ama
kanun hakkında söz aldınız.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Hayır, böyle bir adap bugüne kadar bu kürsüde
yaşanmadı Sayın Başkanım, özür dilerim.
O nedenle
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) - Oğuz Aygünü unutma!
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Kardeşim, eğer bu laflar gerçek değilse,
grup başkan vekiliniz burada, bakanlarınız burada, çıkar
derler ki Yaşar Ağyüz, sen yalan söylüyorsun. derler. Ben belgeyle
konuşuyorum. Şu yalan mı? Durmak yok, yola devam.
sloganının resmî bir bakanlıkta olması
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Sen
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Sus be! Sen HESi savunan bir adamsın. Sen git
Artvinlilere hesap ver. Artvinlilere hesap veremeyen burada konuşamaz.
HESin altında ezileceksin zaten sen!
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) Başkan
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Onun için, değerli arkadaşlarım, bu
slogan resmî bir bakanlıkta ne geziyor? Ama bunun bu seçimlerde, belediye
seçimlerinde değişmesi lazım. Durmak yok, yola devam.
değil, Durmak yok, yolmaya devam. diyerek oy isteyeceksiniz!
Yapmanız gereken budur çünkü belediyeleriniz yolsuzluk batağına
batmış. Durmak yok, yola devam. sloganını
yaratırsanız, çok daha iyi olur değerli arkadaşlarım.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Yolacak bir şey kalmadı.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Sevgili arkadaşlarım, bu yasanın ülkemize
yararlı olması gerektiğini söylerken, Sayın
Başkanımızın duyarlılığına
teşekkür ediyorum ama bu ülkede yaşanan
sıkıntıları da dile getirmemiz gereken kürsü bu kürsüdür.
Bu kürsüde eğer yapılan yanlışlıkları
söyleyemiyorsak, konunun içeriğinde söz aldığımız
zaman da siyaset konuşamıyorsak bu çok büyük eksikliktir değerli
arkadaşlarım.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Muhalefet yok ki
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Ama yalan dolan
Doğruları söyleyin!
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Efendim, sözünü geri al! Ben hayatta yalan söylemedim,
yalan söylemek de herhâlde zatıalinize mahsustur. Onu da size iade
ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Çamur gibi sağa sola yapışıyorsunuz!
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Laf atarak bir yere varamazsın. Burada gerçekler
var.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Sen de yalan söyleyerek bir yere varamazsın!
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Ben belge konuşturuyorum, belge! Bu belgeyi inkâr
edemezsin sen. Bu belge var. Belediye Başkanının
aldığı çek burada. Neyi iddia ediyorsun sen?
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Gaziantepin önceki belediye başkanlarını
da konuş!
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Neyi iddia ediyorsun sen? İstanbul böyle, Ankara
böyle.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Oğuz Aygün ne oldu? Oğuz Aygün ne oldu?
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Onun için, değerli arkadaşlarım, bu
konuda söyleyecek hiçbir sözünüz yoktur.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Oğuz Aygün ne oldu? Oğuz Aygünden bahsetsene!
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Zaten olay da gerekli soruşturma
yapılmadığı için mahkemeye intikal etmiştir.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Oğuz Aygüne hiç değinmiyorsun.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bugün içinde
bulunduğumuz koşulları, ekonomik koşulları sizlere
söylerken bu gerçekleri dile getirdik.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Oğuz Aygünü
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) Çıkar burada konuşursun hemşehrim, sözün varsa.
Onun için, bunlar
acı gerçekler olabilir ama sizin sunduğunuz reçeteler daha çok
acı. Sunduğunuz reçeteler halkı acıtıyor, esnafı
acıtıyor, çiftçiyi acıtıyor, emekli permeperişan.
Pazardan, insanlar pazar kapandıktan sonra meyve, sebze topluyor ise ben
bunu bu kürsüden söyleyemiyorsam siyasetçi sorumluluğunu
taşımamış olurum değerli arkadaşlarım.
Bu koşullar
içerisinde tabii hem yolsuzluk konuşuluyor hem yoksulluk konuşuluyor
hem de dün Sayın Adalet Bakanımız çok güzel, erdemli bir
davranış gösterdi. Dedi ki: Öldürdük, özür dileriz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Geri gelir mi ölen?
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Bakın, sizin damadın gazetesinin manşeti:
Öldürdük, özür dileriz Şimdi, güzel bir erdem ama eksik bir erdem. Peru
örneğini niye gözünüze getirmiyorsunuz? Peru örneğinde 2 tane
milletvekilinin yolsuzluk ilişkisi, rüşvet ilişkisi var diye
Hükûmet istifa etti. Sizde, organlarınızda etkili yetkili 2 tane kişi
var. Birisi ne hikmetse istifa etti ama hiçbir şey yapılamıyor
değerli arkadaşlarım. Bu sorumluların ne yapması
lazımdı? Sayın Adalet Bakanının da ben istifa etmesi
gerektiğini düşünüyorum, bu erdemliliği göstermesi gerekirdi.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, ülkemizin gündeminde ekonomi
olmadığı nereden belli? Ekonominin tıkandığı
nereden belli? Gurbetçi parasına kaynak sorulmayacak. Gurbetçi
parasına göz diktiniz. Zaten dikenler vardı. Almanyada
sorgulandılar, burada da uzantıları var. Ne hikmetse o dosya bir
türlü gelmiyor. Yani kaplumbağa hızıyla gelseydi, bugüne kadar
bu dosyanın yargıya intikal etmesi lazımdı.
Zaten Deniz
Feneri gibi örgütleriniz var, onlar topluyorlar. Almanyada foyası meydana
çıktı bu örgütün, derneğin. Kurun bir başka yerde dernek.
Madem kaynak sormayacaksınız niye yasayla
uğraşıyorsunuz, niye yasal düzenleme yapıyorsunuz ki? Madem
kaynak sormayacaksınız, o etkili yetkili konuma getirdiğiniz,
kararnameler çıkardığınız, kamu yararına dernek
ilan ettiğiniz dernekleri ben olsam Avrupaya salarım, Avrupadaki
vatandaşlarımızın birikimlerini hiç kayıtsız
kuyutsuz transfer ederim. Bugüne kadar hayır için toplanan paraları
transfer etmeyi alışkanlık hâline getiren bir zihniyet, bu
konuda neden bu kadar kendisine zorluk çıkarıyor? Hedefiniz cari
açığı kapatma, bu gözle görülür bir gerçek. Ama bunu,
yabancı ülkelerde dişiyle tırnağıyla
artırdığı paraları Türkiyede heba etmeye sizin
hakkınız yok, heba ettirmeye hakkınız yok.
Borcu borçla
kapatıyorsunuz. Üretim yok, yatırım yok, büyüme yok. Cari
açık had safhaya varmış. E, biz büyüyoruz. Ne büyüyoruz! Pamukçu
yerinde sayıyor, buğdaycı yerinde sayıyor, esnaf yerinde
sayıyor.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Kalmadı, kalmadı onlardan
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) - İnşaat sektörünü öldürdünüz. Türkiye gibi
gelişmekte olan ülkelerde iki tane sanayi vardır, iki: Birisi
inşaat sektörüdür, diğeri de otomotiv ara sanayisidir. Bunun ikisi de
can çekişiyor. Ama TÜSİAD diyor ki
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) TOKİ
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) TOKİdeki yolsuzluklara gelirsek
çıkamazsın. Onun için değerli arkadaşlarım
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Sen de çıkamazsın işin içinden.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) - Benim konuşmamı keserek beni engelleyemezsin
yavrum, sen işine bak.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, TOKİye girersek altında
ezilirsiniz. Ona başlı başına gireceğim, onu da ele
alacağım ve öyle bir sallayacağım ki sadece sen değil,
sen değil, Başbakanız dâhil altında kalacaksınız.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Fakir fukara ev sahibi oldu. Sizin zamanınızda
gecekondularda oturuyordu.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, güzel şeyler
konuşuyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ben tozpembe
tablo çizenlere karşıyım. Tozpembe tablo çizemezsiniz,
halkı kandıramazsınız.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Sen de!
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Ramazan ayını halkın burnundan
getirdiniz. Bunu söylemek zorundayım. Ramazan ayında bir çuval
gıdaya halka ambargo koydunuz. Yoksulluk çadırları niye
arttı? Madem iyi yönetiyordunuz, çadırların önündeki sayı
niye arttı? Aşevlerinin önündeki sayı niye artıyor?
Bunların hesabın verin.
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Anlamazsınız o işlerden.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Yoksulluğu artırmakla övünüyorsunuz.
Yoksulluğu artırarak övünen bir iktidar da cumhuriyet döneminde
hayatta gelmemiştir!
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) CHPli belediyeler de çadır açtılar, Sadece AK
PARTİ mi? Hayırsever insanlar var.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bu yasa olumlu bir
yasadır. Hayırlı olsun.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Bu yasanın yanında ülkemizin ekonomik
sorunlarını çözecek yasaların da düzenlenmesi gerektiğine
inanıyorum.
Hamdolsun
iyiyizle, inşallah maşallahla bu ekonomi düzelmez. Bu
mantığa karşı ben de diyorum ki: Allah sonumuzu hayır
eylesin, inşallah mart seçimlerinde bu Hükûmetten kurtuluruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) İnşallah demekle olmaz o işler, inşallah
maşallah demekle olmaz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Buraya gelirsin, buraya
AHMET YENİ
(Samsun) Sandıkta, sandıkta
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Akif
Akkuş.
Buyurun
Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 221 sıra sayılı Coğrafi
İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, buradaki konu coğrafi işaretler. Tabii, coğrafi
işaretler dendiği zaman ilk akla gelebilecek işlerden biri,
gerçekten, yeryüzünde gördüğümüz, harita yapmakta kullanılan
birtakım işaretler var, o olabilir ilk akla gelen ancak burada bunlar
değil. Bu, coğrafi işaret diye bugün ele
aldığımız konu, bir niteliği, ünü ve diğer
özellikleriyle bir yöre, alan, bölge veya ülkeyle özdeşleşmiş
bir ürünü tanıtıp gösteren işaretlerdir. Bir bölgedeki herhangi
bir ürün, halı, kilim, meyve, taş, maden, çeşitli malzemelerle
oluşan işlemeler diğer yörelerde üretilenlerden farklı
olabilir ki Türkiye büyük bir ülke ve geleneksel kültürü olan bir ülke. Bunun
bir sonucu olarak da bunlar gerçekten son derece çeşitli, çok fazla
sayıda ürün ihtiva etmektedir.
Tüketiciler söz
konusu yöre adıyla anılan, satılan ürünleri yörenin adına
belli bir güven duyarak diğer ürünlere tercih edebilirler. Yani buradan
şu çıkıyor: Biz ister tarım alanlarında olsun, isterse
başka yerlerde olsun ürettiğimiz ürünlere, bakanlarımız,
sayın bakanlarımız sık sık söylerler, özellikle bizim
Mersinli bakanımız Kürşad Tüzmen söyler, Biz marka
olmalıyız. diye belirtir. Marka olmalı ama Türkiyede bugün
marka hâline gelebilen ürünler, gelmesi gereken ürünler, zaman zaman yahut da
bir önceki aşamada mevcut olan ürünler bugün yok. Niçin yok? Çünkü
bunların geleneksel üretiminden vazgeçilmiştir. Bu geleneksel
üretimden vazgeçilmesinin ana sebeplerinden biri de maalesef iktidarın
üreticilere karşı takındığı tutum ve tavırdır
diyorum. Burada bakıyoruz, mesela tarım alanına bakalım,
tarım ürünleri
İnsanlar artık tarım yapmak istemiyor,
tarımdan gittikçe uzaklaşıyor. Köylerimize bakarsak bunları
açıkça görürüz çünkü köylerimiz boşalmış durumda. Benim
çocukluğumda 1.800 kişi yaşayan köyümde bugün 600-700 kişi
ancak var. Onlar da bir fırsatını bulsalar şehre göç edecek
durumdalar. Bazı kötü niyetliler bu yöresel ürün dediğimiz ürünlerin
adını kullanarak istismar etmektedirler. Bu yüzden, zaman zaman bu
ürünlerin kontrolünü yapacak ve kötü niyetlileri işten el çektirecek bir
mekanizmanın da olması gerekir ki bunlar zaman zaman mahkemelere bu
konuda müracaat edebilmektedirler ve mahkeme yoluyla haklarını elde
etmeye çalışmaktadırlar.
Ülkemiz,
benzersiz doğa, kültür ve sanat zenginlikleriyle dünyada benzeri olmayan
bir coğrafi ürün çeşitliliğine sahiptir. Ülkemize özgü birçok
ürün kendilerine kaynak olan coğrafi bölge ve yöre adlarıyla
anılıp tanınmaktadır.
Tabii, burada, az
önceki konuşmalarıma ilave olarak şunu belirtmek istiyorum:
Tarım üretiminde bulunanlar, ürün yetiştirenler vazgeçmek istiyor.
demiştim ve bunda da Hükûmetin, iktidarın tutum ve
davranışının hatalı olduğunu belirtmiştim.
Bir örnek olsun
diye belirtiyorum, Mersinin kırsal kesiminde yani sulu tarımın
yapılamadığı, çoğu zaman sulu tarımın
yapılamadığı yerlerde üzüm yetiştirilmekte. Çok güzel
üzümleri vardı. Mesela Tarsusta Tarsus beyazı diye anılan bir
üzüm vardı ki fevkalade bir üzümdü, gerek rayihası gerek görünümü ve
gerekse tadıyla tercih edilen bir üründü ama bugün artık yok. Bugün
insanlar bunu yetiştirmek istemiyor. Biz bu ürünle güneyde marka
olabilecekken bunlar üretilmiyor çünkü 1 ton üzüm parasına maalesef 1,5
torba gübre alabiliyoruz. 1,5 torba... Ee, şimdi, bu 1,5 torba gübreyi bu
adamın bir dönüme yani bin metrekarelik bir alana kullanması
gerekiyor. Buradan da elde edebileceği ürün 2 ton, azami 2 ton. 1 tonuna
1,5 torba gübre alabiliyorsa elbette ki emeğinin
karşılığını alamıyor ve bundan vazgeçmek
durumunda kalıyor.
Bu kürsüye
çıktığımızda birçok arkadaşımız
belirtiyoruz, üreticinin, köylünün ve çiftçinin korunması lazım.
Eğer biz, köylü ve çiftçiyi koruyup, geleneksel ürünlerimizi üretmeye
devam edemezsek, bu ülkenin yabancı ülkeler karşısında borç
batağından kurtulmasına imkân yoktur diyorum.
Tabii, bu kanunla
koruma altına alınmak istenen coğrafi işaretlerin
niteliğine şöyle bir baktığımızda, 555
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin sadece biz 3üncü maddesinde
değişiklik yapılmasını burada bu kanunla gündeme getirmiş
bulunuyoruz ve bir defa daha belirtecek olursak; coğrafi işaret Belirgin
bir niteliği, ünü, ismi veya diğer özellikleri bakımından
yaygın olduğu, ilk kullanıldığı ve ortaya
çıktığı bir yöre, alan, bölge veya ülkeyle
özdeşleşmiş bir ürünü ifade eder. diyoruz ve buna birçok
örnekler vermemiz mümkündür diye belirtiyoruz.
Coğrafi
işaretleri ikiye ayırıyoruz. Birisi menşe işareti, bir
diğeri de mahreç işareti olmak üzere bunlar belirleniyor. Tabii,
gerek menşe işaretinde, menşeinde, gerekse mahrecinde
birtakım benzerlikler, aynı söylemler söz konusu olmasına
rağmen, birisi daha çok onun üretim alanını kapsıyor,
mahreçte ise işaretini karşılıyor.
Menşeine
baktığımız zaman, Coğrafi sınırları
belirlenmiş bir yöre, alan, bölge veya çok özel durumlarda ülkeden
kaynaklanan bir ürün olması. Mesela Turkish delight olarak
dünyanın her tarafında takdirle karşılanan, bilinen,
tanınan bir ürünümüz var: Lokum ve bu Türkiyenin her yerinde hemen hemen
değişik rayihalarla, aromalarla üretilmektedir. Ama bu, artık
bizim için bir marka hâline gelmiş ve bu markayı da korumak
mecburiyetindeyiz çünkü Yunanlılar bu Türk lokumuna Bizim lokumumuz.
diye sahip çıkmaya çalışıyorlar.
Bir diğeri
Anzer balı, mutlaka hepiniz duydunuz. Bu, Doğu Karadenizin yüksek
yaylalarının çiçekleriyle beslenen arıların
yaptığı baldır ve son derece sınırlı bir
üretime sahiptir, yılda 7 ton kadar Anzer balının üretilmesi söz
konusu. Bunun da yine bir marka, bir menşe ürün olduğunu ve
coğrafi işaret alması gerektiğini belirtiyorum.
b) Tüm veya esas
nitelik veya özellikleri bu yöre, alan veya bölgeye özgü doğa ve
beşeri unsurlardan kaynaklanan bir ürün olması Mesela
sığla yağı: Ülkemizde sadece Muğla ili
kıyılarındaki sığla bitkisinden elde edilen bir ürün.
Çeşitli amaçlarla kullanılmaktadır. Yine bunun da bir marka
olarak, coğrafi bir işaret olarak değerlendirilmesi ve bu
coğrafi işaretin sığla yağı için korunması
gerektiği kanaatindeyim.
c) Üretimi,
işlenmesi ve diğer işlemlerinin tümüyle bu yöre, alan veya bölge
sınırları içinde yapılan bir ürün olması Mesela yine
bakıyoruz, Aksaray-Taşpınar halısı, Denizli-Buldan bezi,
Maraş, Urfa yöresinin isotu, Van otlu peyniri, Tokat kebabı, Oltu
kebabı, Trabzon yağı, Karadeniz takası, Çorum leblebisi,
Ezine peyniri, Afyon beyazı (mermer), Elâzığ
kırmızısı (yine mermer) ve biraz önce belirttiğimiz
meşhur üzüm Tarsus beyazı olmak üzere belirtilebilir.
Dedik ki: Bu
menşe durumuna göre bunlar mahreç işareti alırlar yani o
işareti almak üzere yahut da o ürünü tescil ettirmek üzere
başvuranların bir şekille belirttikleri bir coğrafi
işaret. Bunu da yine Coğrafi sınırları belirlenmiş
bir yöre, alan veya bölgeden kaynaklanan bir ürün. ikincisi Belirgin bir
niteliği, ürün veya diğer özellikleri bakımından yöre, alan
veya bölge ile özdeşleşmiş olması; üretimi ve
işlenmesinden en az birinin belirlenmiş yöre, alan veya bölge içinde
yapılan ürün olması hâlinde bu ürünler mahreç işareti
alabilirler. diye belirtiyoruz. Bunların, işte bu
değişiklik yapılan kanun hükmünde kararnameyle korunması
amaçlanmıştır.
Bu özellikleri
taşıyan ürünler yahut bu ürünler için bir belge almak isteyenler Türk
Patent Enstitüsüne başvuruyorlar ancak her önüne gelenin de bu Enstitüye
başvurması söz konusu değil. Başvurabilmesi için
bunların
Ürünün üreticisi olan gerçek ve tüzel kişiler
başvurabiliyor, tüketici dernekleri başvurabiliyor, konu ve yöre ile
ilgili kamu kuruluşları başvuru hakkına sahiptirler. diye
belirtiyoruz. Bunun dışında kalan özel-tüzel kişilerin
müracaat etmesi söz konusu değil.
Ancak, burada,
buraya kadar bu coğrafi işaretlerin alınması,
kullanılması, tescili söz konusu oluyor. Başvuru esnasında
yapılması gereken bir dizi işlem bulunmakta. İşte
zorluk burada ortaya çıkıyor. Yani bir dilekçe yazarak bu dilekçeyle
Patent Enstitüsüne gidip Bunu tescillettirmek istiyorum, tescil almak
istiyorum. dediğimizde önümüze bir dizi sorular geliyor ve bu bir dizi
sorularla ilgili birtakım hazırlıklar yapmamız gerekiyor.
Tescil
edilmiş coğrafi işaretler, bunların kullanım
hakkına sahip olmayan üçüncü kişiler tarafından
aşağıda yazılı biçimde kullanılmaları
hâlinde coğrafi işaret hakkına tecavüz etmiş sayılıyorlar.
a) Tescilli adın ününden herhangi bir biçimde yarar sağlayacak
kullanımlar veya tescil kapsamındaki ürünleri andıran ya da
çağrıştırabilen ürünlerle ilgili olarak tescilli adın
dolaylı veya dolaysız olarak ticari amaçlı kullanımı.
Sözcük olarak
gerçek coğrafi yeri ifade etmekle birlikte halkta haksız biçimde
ürünün başka yer kaynaklı olduğu izlenimini bırakan
kullanımı veya korunan adın tercümesinin kullanımı
gibi kullanımlar.
Ürünün iç veya
dış ambalajında, tanıtım ve reklamında veya ürünle
ilgili herhangi bir yazılı belgede doğal veya esas nitelik ve
özellikleri ile menşei konusunda yanlış veya
yanıltıcı herhangi bir açıklama veya belirtiye yer
verilmesi.
Ürünün
menşei hakkında halkı yanıltabilecek biçimde
ambalajlanması
Bu maddenin (a),
(b), (c), (d) bentlerine uygun davranmaması ve kendisinde bulunan ve
haksız olarak üretilen veya ticaret alanına çıkarılan
coğrafi işarete sahip malın nereden
alındığını veya nasıl
saklandığını bildirmekten kaçınmak gibi durumlarda bu
hakka, tescil hakkına, coğrafi işaret hakkına tecavüz
etmiş sayılıyorlar.
Değerli
milletvekilleri, bu cümleden olmak üzere bugüne kadar birçok ürün için tescil
başvurusu yapılmış ve coğrafi işaretlerle ilgili
kanun hükmünde kararnamenin kabul ediliş tarihi olan 24/06/1995 tarihine
kadar farklı konularda altmış ürün coğrafi işaret
almıştır. Bunlara şöyle bakacak olursak bir
kısmına: Hereke ipek halısı, Bünyan el halısı,
Eşme Yörük kilimi, Türk rakısı, Eskişehir lüle
taşı, Antep fıstığı, Erzincan tulum peyniri,
Malatya kayısısı, Kayseri sucuğu, Çorum leblebisi, Kangal
Türk çoban köpeği, Osmaniye yer fıstığı, Anamur muzu
gibi.
Coğrafi
işaretlerin korunması ve tesciliyle ilgili kanun hükmündeki
kararnamenin 1995 yılında çıkmasıyla toplam yüz kırk
iki başvuru daha yapılmış bulunmaktadır. Ancak
bunların da yine bir kısmı coğrafi işaret
aldılar, bir kısmı, maalesef coğrafi işaret almaktan
vazgeçenleri de var. Biraz önce belirttiğim formalitenin çok uzun
olması ve bu formalitelerin yayın gibi, ulusal gazetelerde ve yöre
gazetelerinde yayınlanması gerektiği gibi konulardan dolayı
bunlardan vazgeçenler de olmuştur.
Eğer bu 9uncu maddenin üçüncü fıkrasında yapılacak
değişiklik bizim belirttiğimiz tarzda -biraz sonra onu
belirteceğim- ortaya konursa coğrafi işaret başvurusunun
artması söz konusu olacaktır, ki bu da ülkemiz için son derece
faydalı bir işlemdir yahut da son derece faydalı olacaktır.
Başta belirttik, coğrafi işarete konu olabilecek o kadar çok
ürünümüz var ki bu ürünlerin hepsine mutlaka birer coğrafi işaret
alınıp bunların bizim ürünlerimiz olduğunu, bizim
geleneklerimize, usullerimize göre üretildiğini ve vatandaşa, dünya
medeniyetine katkılar sağladığını ortaya
koymamız açısından bunlar çok önemlidir diye belirtiyoruz.
Burada üçüncü
fıkrasında 3, 5, 7 ve 8inci madde hükümlerini karşılayan
başvurular, Enstitü tarafından -yani Patent Enstitüsü- Resmî Gazete
ile yurt çapında dağıtımı olan en yüksek tirajlı
günlük gazetelerden ikisinde ve bir yerel gazetede ilan yoluyla
yayınlanır. ibaresi yer almaktadır. Yani, bir: Resmî Gazetede
çıkacak bunların başvuruları, ki yerine göre üç ile
beş sayfa arasında değişiyor. Biraz sonra onları da
belirteceğim, bir örneğimiz var, o örnekte bunu göstereceğim.
Tabii, bunların üç ile beş sayfa arasında ulusal bir gazetede
yayınlandığını düşünecek olursak o zaman çok
fazla para tutması söz konusu oluyor. Bunlardan da ikisinde diyordu 1995
yılında çıkan coğrafi işaretlerin korunmasıyla
ilgili kararname, gerek coğrafi işaretin başvurusu gerekse
başvurunun incelenmesi için gerekli ücretlerin ve gazetedeki yayın
ücretlerinin başvuru sahibi tarafından ödenmesi gerekmektedir.
Coğrafi işaret tescilleriyle ilgili yayınlanan bilgilerin sayfa
sayısı değişmekle birlikte, üç ila beş sayfa arasında
olabilmektedir diyoruz. Bunlardan iki tane örnek verecek olursak: Trabzon
telkariye ve hasırı, bir bileklik
Bileklik diyelim.
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Malatya) Oğlan evlendirmediniz, bilmiyorsunuz.
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Evet.
Bu
bilekliğe, işte Trabzon Telkariye ve Hasırı adı
veriliyor ve bu, üç sayfadan müteşekkil. Bir de Edremit Körfez bölgesi
zeytinyağları var ki bu da beş sayfadan müteşekkil.
Şimdi
düşünelim, üç sayfayı iki gazetede yayınlıyorsunuz yahut da
beş sayfayı iki gazetede yayınlıyorsunuz ve bu tabii ki son
derece fazla para tutmakta idi.
Aslında
söylenecek birçok şey daha olmakla beraber, vakit azaldığı
için bunları şöyle bir toparlamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, menşe adları için Resmî Gazete ile bir yerel
gazetede yayın benimsenmiştir, yani Resmî Gazetede çıkacak, bir
tane de yerel gazetede çıkacak. Üretim alanının birden fazla ili
kapsaması durumunda, coğrafi işaretin kapsadığı
bütün illerde yayınlanmak şartıyla bu illerde yayınlanan
yerel gazetelerin birinde ilan yoluyla yayım yapılacak. Yani şu
andaki yasalaşmasını istediğimiz 3üncü maddedeki
değişiklikle bu gelecek. Mahreç işaretleri için ise Resmî Gazete
ve yerel gazete ilanına ek olarak başvurunun Resmî Gazetede ilan
edildiğine ilişkin bilgi ilanının yurt çapında dağıtımı
olan en yüksek tirajlı günlük gazetelerden ikisinde yayını
önerilmektedir, iki tane günlük gazetede deniliyor. Biz işte burada
diyoruz ki: Bu bir tane gazetede yayınlansın, yani ikisinde birden
yayınlanma olmasın. Böyle bir değişiklik istiyoruz bu
yasada.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakikalık ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Teşekkür ederim.
Bunun da bu
coğrafi işaretin anlamını koruyacağını
düşünüyoruz.
Bu Edremit Körfez
bölgesi zeytinyağlarıyla ilgili şöyle bakıyoruz.
Bakın, eğer mahallî de olsa bunun üretildiği her yerde
yayınlanması istenirse, üretim alanı Kaz Dağları ve
Madra ile çevrelenen Edremit Körfez bölgesi, Ezine, Ayvacık, Edremit,
Havran, Burhaniye, Gömeç, Ayvalık, Altınova, Dikili, Bergama,
Zeytindağ, Aliağanın dâhil olduğu bölge olarak
açıklanmıştır ki, il bazında bunları
değerlendirdiğimizde, üretim alanı, büyük bir ihtimalle,
İzmir, Manisa, Balıkesir ve Çanakkale illerini kapsayacaktır ki,
buradaki yerel gazeteler de olsa bunların sayısı bir hayli fazla
olacaktır. Bu da, yine, aşağı yukarı aynı külfeti
ortaya getirecektir.
Bu yüzden, sonuç
olarak diyorum ki değerli milletvekilleri
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Sayın Başkanım, birazcık daha
BAŞKAN
Yirmi bir dakika konuştunuz.
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Bir yarım dakika daha
BAŞKAN
Yarım dakika veremiyoruz zaten, hiç yapmadım, usul bozmuyorum.
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akkuş.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan
Buyurun
Sayın Kaplan.
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Coğrafi İşaretlerin Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, aslında,
bakıldığı zaman, hemen fark ediliyor, ihtiyaç neden
doğuyor. 2005 yılı mayıs ayına kadar 1995ten, 167
coğrafi işaret başvurusu yapılmış, bunların
67 tanesi tescile bağlanmış, geri kalan 100 tanesi
bağlanamamış. Neden? Çünkü, Türkiyede yayın yapan bir
gazeteye, ayrıca yerel bir gazeteye ilan verilmesi gerekiyor, bunun
getirdiği ekonomik külfetler nedeniyle bunlar yapılamamış.
Tabii, bu konuda
ihtiyaç duyulan bu yasayı elbette ki destekleyeceğiz, çünkü ülkemizin
ekonomisine katkı sunacak. Özellikle daha çok tarım alanında
olmak üzere Avrupa Birliği sürecindeki rekabet ortamına Türkiyeyi
hazırlayacak bir yasa ve Türkiyedeki ürünlerin benden önceki
konuşmacılar da açıkladılar- hem değerlenmesi hem
başkaları tarafından kendi ürünleri imiş gibi
kullanılmasının önlenmesi hem ülke tanıtımı
açısından önemli yanları var.
Yani şöyle
bir baktığınız zaman, bazı, ülkemizin 70 milyon
nüfusunun çok güzel coğrafi özelliklerinde çok enteresan şeylere
rastlarsınız. İşte, nedir? Amasya deyince elma akla gelir,
Malatya deyince kayısı akla gelir, Ege Ayvalıkta zeytin,
Aydında incir, bazen de bakarsınız işte Antepte
fıstık, şimdi Siirtte başladı
Bazı yerlerde de coğrafi
olarak bölgelerimizde görürsünüz, Mardinliler, Diyarbakırlılar der ki
kaburga yemeği meşhurdur, bizimdir. Bakarsınız, Siirt ile
Bitlis arasında yine Büryan kebabı konusunda marka
tartışmaları başlar. Yani bu aslında, bakın
Avrupaya açılmaya gerek yok, kendi ülkemizin içinde dahi şöyle bir
baktığınız zaman
Şimdi Adana kebabıyla Urfa
kebabı arasındaki fark ve tescil, patent konusu
Bu
bahsettiğimiz şeyler aslında toplumda tarıma verilen
desteğin hem zayıf olması hem zayıf desteğin yanı
sıra üreticilerin bilinçlendirilmemesinden kaynaklanan çok ciddi bir
eksiklik. Bunu biraz dünya örnekleriyle açıklarsam, bunun ne kadar önemli
olduğunu ve bizim bu konuda ne kadar geri olduğumuzu
Aslında
biraz da tarım politikalarındaki bütçemizin
2008-2009 bütçe
tartışmalarının en belirgin noktasını
şimdiden buradan açıkça ilan ediyorum: Tarım alanı olacak.
Türkiye bütçesinin temel açıklarından birisi tarımdaki
desteklemenin azalması, bunun işsizliğe yansıması,
kuraklıkla bütünleşmesi, sulama projelerinin yapılmaması ve
bunun ürünlerinin değerlendirilmemesi.
Bakın,
Fransızlar uzun yıllar önce bu coğrafi işaret
korumasıyla ilgili -sanayi
gelişmesini tamamlayan ülkeler içinde- kendi kırsal kesimlerinin
tarımsal ve el sanatları ürünlerine el atmışlar. Bordeaux
şarabı bir marka mıdır? Markadır. Bordeaux
şarabı denince, bütün dünyada kırmızı şarabı
öne çıkar. Ama Alsace şarabı derseniz, Strasbourg kökenlidir,
beyaz şarabı öne çıkar. İtalyada Chianti öne çıkar.
Türkiye deyince ne gelir akla? Rakı gelir. Ama rakının
coğrafi alan tescili ve uluslararası koruma tescili yok. Yani
yakında baklava gibi, lokum gibi, rakının da patentini Türkiye
kaybederse şaşmayın, çünkü -birazdan değineceğim-
başvuru yapılmış, daha tescil kararı
alınamadı.
Şimdi bu
coğrafi işaretler ne kazandırıyor? Çok basit, bölgesel
özellikleriyle, sadece, Fransa peynircilik ve şarapçılık
konusunda, İsviçre saat konusunda veya çikolatalarıyla meşhur,
Hollanda peynircilik konusunda; Türkiye, maşallah, Vanın otlu
peyniri, Erzincanın tulum peyniri, Edirnenin beyaz peyniri -ki Ezine
şimdi solluyor biraz-
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ezineyi söylemen lazım.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Evet.
Diyarbakırın
örgülü peyniri
Yani Türkiye,
gerçekten tarım ülkesi bir ülke ve tarım ülkesi olarak, Avrupa
Birliği sürecinde önümüzdeki dönemde devasa bir pazar olarak ekolojik
tarım hedefleri içinde yer alan bir ülke. Şimdi ekolojik tarım
hedefi içinde olan bir ülkenin kendi üretimini markalaştırması,
patentini alması, coğrafi işaretini koruması ve dünya
pazarına sürerken başkalarının da onu taklit edip
haksız rekabetten yararlanmamasını sağlaması konusunda
Hükûmetin, ülkemizin, ilgili bakanlığın ciddi bir eğitim
seferberliği, bilgilendirme seferberliği yapması gerekiyor.
Şimdi, bunlara baktığımız zaman, coğrafi
işaret bilincinin oluşturulması gerekiyor. Yani, bu nedir, ne
kazandırıyor?
İlginç bir
olaya tanık olmuştum. Istıranca ormanlarında sadece
meşe ağacından üretilen bir bal var Piren balı deniliyor.
Bir üretici, geldi, dedi ki: Benim beş on tane kovanım var, ama
fazla üretemiyorum, birkaç kilo, yüz kilo ve Anzer balı kalitesinde. Bana
patentle ilgilenen bir hukuk bürosu önerir misin, gidip
başvuracağım. Düşünün, on beş-yirmi kovanı olan
bir üretici ve oraya özgü ve Anzer balı kalitesinde olduğunu iddia
ediyor. Normal bir patent Sanayi Bakanımız burada- başvurusu
ortalama 800-1.000 YTL civarında, yani, o tür bir üretici için iyi bir
para. Aslında, bir de bunun -bu yasayla getiriyoruz- günlük bir gazetede,
düşünün, ulusal alanlı bir
gazetede bir de yerel gazetede birkaç bin daha vermesi gerekiyor ki, o
ürettiğinin, bölge itibarıyla, coğrafi itibarıyla
işaretini alabilsin. Bu bir yük.
Bu yasa,
aslında, bu açıdan bir rahatlık getirecek. Ama şunu görmek
gerekiyor ki, bu bilincin oluşturulması, aynı zamanda,
tarım alanında gözüken işaretlerin bir başka biçimiyle,
işte, Kız Kulesi, Galata Kulesi, Parisin Eyfeli gibi,
Diyarbakırın surları gibi, Mardinin kalesi gibi, böyle çok
belirgin coğrafi özellikleri olan bir zengin Anadolu tarihimiz var, bizim
bir zenginliğimiz var. Bu zenginliğin içinde, bütün bunları
nasıl koruma altına alacağız? Tabii, bu yasa buna olanak
tanıyor.
Sayın
Bakanımız bilirler, Muşun bir jağ yemeği
varmış, onu yiyenler ikiz doğururmuş diyorlar. Yani, bu,
esprisiyle, coğrafyasıyla anlatılan bir şeyler. Buna benzer
daha enteresan şeyler var: Eğer Anzer balı o kadar kıymetli
değilse o coğrafya alanında o kadar yüksek para da ona
ödenmezdi.
Şimdi,
bunlara bir de geleneksel olarak üretim içinde olan ürünlerimizi
koyduğumuz zaman, nedir, Türk kahvesi, Türk lokumu, Türk rakısı;
bunların da yakın zamanda patent tartışmaları içinde
nasıl bir sıkıntı yaşadığı ortada.
Bu gıda
maddeleri tabii ki iki grup olarak tanımlanıyor. Bunların biri
gıda maddeleri, biri tarım ürünleri olarak anlatılıyor. Bir
de bu ürünlerin işlenmesidir, kebaptan lahmacuna, Kayseri
mantısına kadar
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Pastırma
HASİP KAPLAN
(Devamla) Kayseriye gelmedim diye deminden beri bakıyordunuz Sayın
Elitaş.
Gerçekten
ülkemizin her alanında, her köşesinde bir zenginliği, bir
coğrafi özelliği, işte Trabzonun tereyağından,
indiğiniz zaman Mersinin orange renklerine kadar, denizinden, mesela
Karadenizin hamsi olayı başlı başına bir coğrafi
alan. Bunlar ne sağlıyor? Ben, aslında birkaç kelimeyle bu
zenginliğe değinmek istiyorum.
Şimdi,
Fransa, coğrafi işaretle peynirlerine piyasada 2 euro daha fazla
fiyata alıcı bulmaktadır, 2 euro, yani 4 lira fazladan
satıyor. Bakın, 1 kilo peynirinde bunu yapabiliyor.
İtalyanın ünlü Toscana yağları, coğrafi işaret
olarak 1998 yılında tescil edilmesinden itibaren yüzde 20 daha fazla
fiyata satılıyor. Egeyi düşünün, Marmaradan bütün Egeye
zeytin piyasasında -ki zeytinle ilgili araştırma
komisyonları tartışmaları oldu- zeytinimizin fiyat
değerlendirmesine baktığınız zaman uluslararası
piyasada neler kaybettiğimizi görürüz.
İhraç edilen Fransız
şaraplarının yüzde 85inin coğrafi işaret
taşımakta olduğu söyleniyor. İspanya, 91 yılında
Avrupa Birliğine katılmasından beş yıl sonra Avrupa
Birliğinin coğrafi işaretli ürün ihracatından 443 milyon
euro gelir elde ederken, bu miktar 99 yılında 1 milyar euroyu
aşmıştır; yani yüzde 140larda.
Avrupa
Birliği ülkelerinde 5,4 milyar euroluk alkollü içki ihracatının
3,5 milyar euroluk bölümü coğrafi işaret tescilli olan ürünlere
aittir. Bakın, coğrafi işaretli ürünlere aittir bunun yüzde
85i. Tabii ki Kavaklıdere, Elâzığ, Diyarbakır, Öküzgözü
gibi, orada da, bizde de benzer bir coğrafi işaretleme olayı var
ama, birazdan anlatacağım gibi, uluslararası koruma
alanında daha değiliz. Çünkü biz o yirmi beş ülkeden birisi
değiliz o korumayı sağlayan.
Coğrafi
işaretler yine Fransada 138 bin çiftlik ve İtalyada 300 bin
işçi için geçim kaynağıdır. Bu gerçekten işsizlik
konusunda kırsal alanda, tarımımızda ve özellikle de
hayvancılığın çok yaygın olduğu doğu ve
güneydoğu bölgesinin yaylalar bölgesinde, Egenin ve Çukurovanın özellikle
pamuk, tekstil, üretim, Egenin zeytin, incir, üzüm, Manisa
Buralar, bu
alanlar ve çiftlikler düşünüldüğü zaman -ki, bu yakın zamandaki
geçen yasalarda destek görmesi gerekiyor- böylesine ciddi bir canlanmayı
tarım sektöründe getirdiğini görüyoruz.
Şimdi ben
zaman zaman hep burada bağırırım, kızarsınız
biliyorum ama, yani niye TARDES yok derim. Tarımı destekleme projesi.
KÖYDES, BELDES var, bir de TARDES olsa! Yani bunlar biraz TARDESin konusu aslında.
Bir de TARDESimiz olsa, gerçekten ülkeye biraz daha fazla katkı
sunacağız.
Mesela
İtalyada parmesan peynirinin üretim zincirinde 500 binden fazla kişi
çalışmaktadır.
Peki, Kars
peynirlerini biliyorsunuz, kaşarını biliyorsunuz. Yani Karstan
Edirneye
Karsa geçtiğimiz zaman daha farklı bir
Bizde kaç yüz bin
işçi çalışıyor hiç sorguladınız mı? En son,
Yörsan -süt ürünleri, ki peynir, hayvancılık- 400-500 tane
işçisi vardı, sigorta kavgasından, hak hukuk kavgasından
hepsinin işine son verdi.
Bakın,
nereden nereye geliyoruz. Oysaki birileri onlara akıl öğretseydi,
gidin coğrafi işaretlendirin ürünlerinizi 2 euro daha fazlaya
satarsınız, 2 kuruş da bu sattıklarınızdan
işçilerinize verirseniz hem onlar daha çok kazanır hem de siz de daha
çok iyi kazanırsınız hem de böyle bir
sıkıntıyı yaşamazsınız diyebilirdi.
Bakın,
Fasta 1900 yılından itibaren yaklaşık
Bakın, basit
bir örnek daha vereyim: Zivzik narını bilirsiniz. Bu ara nar
popülaritesi arttı. Siirtin Şirvan ilçesine bağlı bir köy
Zivzik. Birden Zivzikte nar ekimi arttı ve nar daha ürün vermeden bir
sene önceden ürününü satar duruma geldi. Bu bir coğrafi marka ve
İstanbulun lüks lokantalarında bunu görürsünüz.
Bir anket daha
veriyorum: Avrupalı tüketicilerin yüzde 43ü bu tür ürünlere, coğrafi
işaret taşıyan ürünlere daha fazla ödeme yapmayı kabul
ediyor. Yani garantili görüyor, kalite görüyor ve marka dediğimiz bir
olayla bunu ödüyor.
Bu, bir yanı
gerçekliğimizin; bir diğer gerçekliğimiz de tabii ki coğrafi işaretler
uluslararası tescile girmediği zaman koruma sağlayamıyor.
Bu korumaların içinde en önemlisi Dünya Ticaret Örgütünün kuruluş
anlaşması. Yani eski eki olan fikrî mülkiyet haklarının
korunmasına ilişkin Ticaretle Bağlantılı Fikrî
Mülkiyet Hakları Anlaşması. Yani, bu konuda da, bazı
ürünlerin korunması konusunda da biz bir adım
atamadığımız için
-son bir örnek olayını veriyorum, popüler olması
açısından- otomatik olarak uluslararası koruması bulunmayan
ürünlerimizin içinde Türk rakısı TRIPs Konseyine gerekli bildirim
yapılmış, ancak Konsey bu konuda herhangi bir kararı daha
vermemiştir. Vermediği için Yunanistanda yakın zamanda bunun
patentini almak için bir başvuru çalışması
yapılmıştır.
Yine 1958 tarihli
Lizbon Anlaşmasına bugün itibarıyla yirmi beş ülke
taraftır. Türkiye buna henüz taraf değil, başvurusunu
yapmadı. Avrupa Birliğinde de uygulamada
baktığımız zaman bir tüzük var yakın tarihli,
510/2006. Tüzük, coğrafi işaretlerin korunmasını
Yine
başlıkların içinde var. Yine orada bizim korumamız olmadığı
görülüyor.
Gıda
maddeleri ve tarım ürünleri olarak ayrılan bu bahsettiğim
coğrafi korunma aslında ülkemizin tarım zenginliklerinin,
ürünlerinin coğrafi olarak markalaştırılması, patenti
Bunlar, artık, Türkiyede oldukça gelişti. Türk Patent Enstitüsü
olsun birçok kurum bu konuda gerekli katkıları sunuyor ve ARGE
araştırmalarımızın, yine bu tür alanlardaki yeni
çıkacak ürünlerde çalışmaların da büyük bir
kaynağını yakın zamanda tarım ürünleri
oluşturacak.
Bu çerçevede
olarak, tabii, ben son olarak sözlerimi bitirirken, bunu niye
önemsediğimi, gerçekten kıymet verdiğimi şuradan ifade
etmek istiyorum: Bu yaz Beytüşşebapta, Beytüşşebap
Belediyesinin Kato Dağında düzenlediği Kuzu Kırpma Festivali
var ve bunun tarihinin on bin yıllara kadar gittiği, Büyük
İskenderin oradaki altın kapıyı geçemediği,
festivalin yapıldığı yerde; orada peynir,
tereyağı, kaymak ve bal yarışmaları yanı
sıra yün ürünü olarak da alınıyor ve bu coğrafi alandaki
ürünler belli bir değerde, kıymette yıllardır, yani
yüzyıllar öncesinden gelen bir kıymette satılabiliyor. Tabii ki
altın kapı, Kato Dağındaki Iraka açılan bir
kapı, oradan Vana kadar geliyor ve Türkiyenin en eski gümrük
kapısı olduğunu ifade edeyim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakikalık ek süre veriyorum.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Oraya, yaylaya gelenler sezonun, temmuz sonunda ürünlerini
alır. Böyle bir yarışma, böyle bir festivali bir hafta boyunca
kutlar, binlerce kişi çadırlarını kurar ve bu ürünlerini
değerlendirirler.
Biz böylesine
zengin bir ülkedeyiz. Eminim ki, adil bir şekilde bunlar düzenlenirse,
desteklenirse, işsizliğe de yoksulluğa da çok büyük
katkıları olur.
Bu duygularla
hayırlı olmasını diliyorum yasanın. Teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa
Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Elitaş.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında
grubumuz adına konuşma yapacak milletvekili
arkadaşımız Kocaeli Milletvekili Sayın Eyüp Ayardı
ama biraz önce başka bir siyasi parti grubu adına konuşan bir
sayın milletvekilinin konuyla hiç alakası olmayan, tamamen farklı
ve basında yayınlanmış ama basın
mensuplarının yaptıkları
yanlışlığı düzeltme basiretini, nezaketini
gösterdiği bir konuda tekrar farklı bir şekilde kamuoyunu
yanıltmak ve bugünlerde, 29 Mart seçimlerine geldiğimiz şu
süreçte tamamen kamuoyunu yalan ve farklı bilgilerle, yanlış
bilgilerle yanıltmaya çalışmak üzere yaptığı
konuşma hakkında Grup başkan vekilleriniz burada, cevap
versin. demesi üzerine bu konuşmayı yapma mecburiyetinde
olduğumu ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ramazan ayının
ortalarında Gaziantep milletvekilleri, Gaziantepten Çok önemli bir
basın toplantısı. diye ifade ettiler. Ellerinde birkaç tane
evrak, ellerinde harita
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Resmî evrak
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) -
ellerinde
çeklerle İşte rüşvetin belgesi, işte Gaziantepte
yapılan yolsuzlukların en önemli göstergesi. diye kamuoyuna bunu
sundular. Biz, AK PARTİ
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Bize Yalan. diyemezsin!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Bir dakika dinle! Bir dakika dinle! Buradaki
arkadaşımızı eleştiriyordun. Eleştirdiğin
şeyleri yapma, dinle! Dinle! Burada doğruları söylüyorum ben.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Öyle grup başkan vekilliğine güvenip de
Yalan. diyemezsin! Burada belge var.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sen sus! Burada grup başkan vekilin var cevap
verirse. Ben buradan sana bir şey söyledim mi?
BAŞKAN
Sayın Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Bana cevap veriyorsun sen. Burada belge var.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz
Siz devam edin
Sayın Elitaş.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Yalan. diyemezsin!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri, ramazan
ayının ikinci yarısından bu şekilde 29 Mart 2009
seçimlerine girerken bugünlerde alıştık zaten- iftira,
yanlış bilgilerle kamuoyunu yanıltmak ve kamuoyunun
yönlendirilmesini sağlamak gayretiyle çok farklı söylemlerin
olduğunu görüyoruz ama daha önümüzde bir seçimi geçireli bir seneyi çok az
bir zaman geçmiş, mahallî idareler seçimlerini geçireli beş
yıllık süre olmuş. Halk hangi şekilde karar
vereceğinin belgesini 22 Temmuz tarihinde göstermiş ve sizden önce
sizin gibi yapmaya gayret eden Biz 22 Temmuzda büyük bir çoğunlukla
geliyoruz. Sizin büyük bir kısmınızı, hatta
tamamınızı burada görmeyeceğiz. diye ifade eden
arkadaşlarımızın yarısından fazlasını
burada görmedik. Daha senin zamanına çok var. Son zamanlarda, sen, o zaman
gelirsin, söylersin, dersin ki Bundan sonra AK PARTİ
sıralarında, iktidar partisi sıralarında birilerini
görmeyeceğiz. diye ifade edersin, millet de sana sandıkta dersini
verir. Seni sandığın içerisine gömer, gönderir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Kimin gömüleceğini göreceğiz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Şimdi ifade edilen yer, söylenilen yer,
bakınız, 1976 yılında fıstık geliştirme
sahası olarak planlanmış. Sayın Milletvekili kalkıyor
diyor ki: 14 trilyon liralık arazi 87 trilyon lira olmuş. Burada
kalkıyorsun, dinden imandan, inşallahtan maşallahtan
bahsediyorsun. Hiç değilse şurada bahsederken ifade et, Allah
rızası için doğruları söyle.
14 trilyon liralık
dediğin arsa, bir arsa. Altı tane arsanın bedeli
Adamlar
açıkladılar, bunu ortaya koyan gazete, yayın organı
Büyükşehir Belediye Başkanının söylediği çerçevede
ben bunun düzeltmesini yapıyorum. dedi.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Sayın Grup Başkan Vekili, bilgi sahibi
değilsiniz bu konuda.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Yayın organı kalktı, bundan sonra
bu konuları gündeme getirmedi ama siz temcit pilavı gibi ortaya
getiriyorsunuz ve her zaman, her yerde aynı
alışkanlığınıza devam ediyorsunuz,
iftiralarınıza aynen devam. Biz Hizmette durmak yok, yola devam.
diyoruz, siz İftirada durmak yok, yola devam. diyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Aramızdaki fark bu.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Aramızda çok fark var
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sayın Milletvekili, lütfen
Sayın
Milletvekili, bakın, ben bir gerçeği burada ifade etmeye
çalışıyorum.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz, lütfen
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Şurada bir milletvekilini uyarmaya
kalktınız sizin konuşmanızı kestiği için.
Şurada istediğiniz davranışı siz kendiniz de buradaki
konuşmaya yapın ve burada da konuşan bir grup başkan
vekili. Beni buraya davet ettiniz. Ben burada doğruları size ifade
etmeye, Türk milletine ifade etmeye ve Gaziantep kamuoyuna; zaten biliyor ama
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Seninki doğru da benimki mi yanlış?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
Gaziantep kamuoyuna açıklamaya
çalışıyorum.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Bende belge var, sen de çıkarsana!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bakınız, elindeki belge, şu çek
değil mi? Senin yapmadıklarını yapmış bu! Senin
zamanında yapamadıklarını yapmış!
Ne diyor çekte
biliyor musun?
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Ne diyor?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Gaziantep Büyükşehir Belediye
Başkanlığına diyor
Gaziantep Büyükşehir Belediye
Başkanlığı tüzel kişiliğine
alınmış bir çek rüşvet olur mu Allah aşkına?
Soruyorum buradakilere.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Protokolde ne diyor, protokolde?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Gaziantep Büyükşehir Belediye
Başkanlığına alınmış bir çek, resmî bir
kuruma, tüzel kişiliğe alınmış bir çek
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Öbür çeklerden bilginiz var mı Sayın
Başkan?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
çekin keşide edilen
Bakın,
değerli milletvekilleri, çek kime keşide edilmiş? Gaziantep
Büyükşehir Belediye Başkanlığı emrine diye
keşide edilmiş çek. Gaziantep Büyükşehir Belediye
Başkanlığı emrine keşide edilen çeki burada
rüşvet diye iddia etmek iftiranın daniskasıdır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Kendini zorlama böyle, zorlama!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bugüne kadar büyük montanlı,
başkalarının gözlerini boyamak için ufak tefek
bağış çekleri alınmış olabilir birilerinin
belediye başkanlığı yaptığı dönemde. Ama
bizim dönemimizde açık, net, 700 bin liralık çek, belediyede ve
Gaziantepli halkın hizmetine sunulmak üzere alınmış, resmî
olarak alınmış hem de.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Nerede görülmüş?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Ama başkaları bunu farklı bir
şekilde, farklı olarak gidin şu spor kulübüne yardım
yapın, gidin şuraya bağış yapın veya kimin
olduğu, ne idüğü belirsiz hesaplara bağış
yaptırarak bugüne kadar belediye başkanlığını
idare etmişler, götürmüşler. Bakın, Gaziantep Belediyesinin
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Yolsuzluğu resmîleştirdiniz,
yolsuzluğu. Yolsuzluğu resmî belgeye bağladınız.
Kayıt altına aldınız yolsuzluğu.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - ...bizim partimizin iktidara geldiği dönemde
1,5 milyar YTL, 1,5 katrilyon liralık borcu vardı ve bu borcun da
tamamı hazine garantiliydi. Gaziantep Belediyesini o güne kadar idare
edenlerin sadece kendi menfaatlerini ve sadece kendi yandaşlarına
peşkeş çekebilmek için yaptıkları icraattan 70 milyon insanın
sorumluluğu vardı.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) İnsan biraz utanır ya!
Hırsızlık yapmış bir insan utanır,
sıkılır, başını içeri gömer.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) 70 milyon insanın bedelini hazine garantili
olarak 1,5 milyar YTL biz borçlanmıştık. Biz bunu
borçlanmıştık.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Hırsızlığı,
yolsuzluğu resmîleştirdiniz ya! Yolsuzluğu,
hırsızlığı resmîleştirdiniz ya! Hayret bir
şey! Bu savunulur mu? Grup Başkan Vekili bunu savunabilir mi? Bu
hırsızlığı nasıl savunabilirsin sen?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Oraya geleceğim. Otur yerine! Oraya
geleceğim. Bir dakika otur!
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Hangi yüzle savunabilirsin?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Şimdi, Gaziantep Belediyesinin 1,5 milyar
YTLlik borcu yarı yarıya düşürülmüş.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Borcu var diye belediye hırsızlık
mı yapacak?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Gaziantep Belediyesinin yarı yarıya
borcu düşürülmüş ama
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Hırsızlıkla borcunu mu ödeyecek?
Hırsızlık parasıyla mı hizmet verecek?
BAŞKAN
Sayın Ekici
Sayın Ekici
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan, bunlar ne kadar
sabırsız insanlar böyle! Kendileri burada iftira atıyorlar,
bizim doğrularımıza tahammül edemiyorlar.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Bilgi sahibi olmadan konuşulmaz. Bilmediğin
konuda konuşma!
BAŞKAN
Böyle bir usulümüz yoktur, ara vereceğim. Yapmayın!
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Bu kadar ayağa düşürülemez bir
yolsuzluk olayı! Bu kadar ayağa düşürülemez!
BAŞKAN
Sayın Ekici
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bizim doğrularımıza tahammül
ediniz! Bizim doğrularımıza tahammül ediniz! İftira atmak
kolay.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Bilgi sahibi olmadan konuşamazsın.
BAŞKAN
Sayın Ekici
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bu kürsü eğitim kürsüsü.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Ama bu kürsüye yakışmıyor bu.
BAŞKAN
Yakışır, yakışmaz
Sizin de
davranışınız yakışmıyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bu kürsüyü eğitim kürsüsü olarak
kullanmamız lazım, iftira kürsüsü değil. Bu millet, bizim,
analarının ak sütüyle, ak oylarıyla buraya getiren milletin
kürsüsü
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Burası hırsızlığı,
yolsuzluğu savunma kürsüsü değil.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
o kürsü içerisinde devam etmemiz lazım,
onlara yakışır bir şekilde milletvekilliği
yapmamız lazım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu kürsüyü o şekilde kullanmamız lazım.
Gaziantep
Belediyesi 1,5 milyar YTLlik borcunu yarı yarıya düşürme
başarısını göstermiş. Şimdi arkadaşlar büyük
bir kıskançlık içerisinde, büyük bir huzursuzluk içerisinde Eyvah,
AK PARTİ iktidara geldi, ak kadrosuyla Gaziantepe o kadar güzel
yatırımlar yapıyor ki, milletin imkânlarını yine
Gazianteplilerle o kadar güzel paylaşıyor ki
Bunun
sıkıntısı içerisinde! Yarın Sayın Baykal soracak,
diyecek ki: Ey milletvekilleri, sen zamanında belediye
başkanlığı yapmışsın, sen şunu
yapmışsın, Gaziantep gibi bir yeri nasıl kaybettik?
Korkmayın, vereceğiniz cevap hazır. Sayın Baykal, siz öyle
diyorsunuz ama Antalyayı da kaybettik. diyeceksiniz,
yapacağınız şey bu! (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
bakınız, şu anda Gaziantepte raylı sistem
yapılıyor, 50 milyon doların üzerinde raylı sistem
yapılıyor.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) İhale iptal oldu, gözün aydın!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Yine Gaziantepte Disneyland Projesi
yapılıyor, köprülü kavşaklar yapılmış. Bunlar
neyle yapılmış? Bundan önce hazine garantisiyle yapılan
işler, 70 milyonun sırtına yüklenen bedeller şu anda
Gaziantep Belediyesinin kendi imkânlarıyla, kendi kaynaklarını
ortaya çıkararak yaptığı işler. Bugüne kadar yapanlar
bunu görmemiş. Ama tüm diğer belediyelerde, o AK PARTİli
belediyelerde olduğu gibi Gaziantep Belediyesinde de kendi
imkânlarıyla, kendi kaynaklarıyla vatandaşına hizmet etme
konusunda önemli gelişmeler ortaya çıkmış.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, sık
sık gündeme getiriliyor: 14 trilyon liralık arazi 87 trilyon liraya
satıldı, 73 trilyon liralık rant.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Doğrudur!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Daha Doğrudur. deyip de
yanıltıcı bilgiler verme, yanlış şey söyleme.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Doğrudur, doğrudur!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) 14 trilyon lira bir tane parsel, altı tane
parselin toplamı 85 trilyon lira.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Altı parsel değil, tek parsel. Böyle
biliyorsunuz işte!
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Tek parsel.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Elimizde tapusu var. Tek parsel, tek.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Şimdi burada altı tane parsel
gelmiş, birleşmiş ve buradan
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) O kadar acemisin ki böyle biliyorsun! Altı parsel
değil, tek parsel, tek.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Değerli arkadaşlar, biz İmar
Kanununda 22nci Dönemde bir değişiklik yaptık. İmar
Kanununda, 18inci maddeye göre düzenleme ortaklık payları yüzde
35ti. Belediyeler bu konuyu tam olarak yapamadıklarından
dolayı, düzenleme ortaklık paylarının yüzde 35te
kalmasının -belediyeye bir imkân- halka tekrar kaynak üretebilmek
için yetmemesinden dolayı yüzde 40a çıkardık. Genelde
belediyelerin büyük bir kısmı düzenleme ortaklık payı
olarak imar mevzuatının 18inci maddesine göre yaptıkları
işlerin yüzde 40ını anlaşarak yaparlar. Ama Gaziantep
Belediyesi bugün o iddia edilen bölgede Düzenleme Ortaklık Payı
diye yapılan sistemin yüzde 55ini almış.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Neden hak sahiplerdeyken almış, neden?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Şu anda toplam 120 bin metrekare arazi
üzerinde Gaziantep Belediyesi yüzde 55ini almış, hemen hemen 70 bin
metrekarelik bir kısmı belediyemize kazandırmış.
Eğer bunun fiyatları bu şekildeyse, 50 bin, 60 bin, 70 bin
metrekarelik arazinin şu andaki rayiç bedele göre fiyatlarının
ne olduğunu gördüğünüz takdirde, zaten 50 milyon dolarlık
raylı sistemin bedeli kendiliğinden ortaya çıkmış
oluyor. Yani bunları görmeyip, milletin gözünü karartıp, millete
farklı, yanıltıcı ve hakikaten müfteri konumunda iftira atmanın
bir milletvekiline yakışmadığını ifade etmek
istiyorum.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Size çok yakışıyor yalan söylemek!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bizim nasıl olduğumuzu millet çok iyi
biliyor. Kimin yalancı, kimin gerçekten neleri söylediğini,
halkın yanılmaz terazisinde her zaman görüyoruz biz bunu.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Size çok yakışıyor iftira atmak!
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkanım, bu kadar
tartışma yeter ya!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, böyle müzakere olmaz,
yeter. Yani iki milletvekilinin Meclisin genel huzurunu bozmasına izin
vermeyelim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri,
bakınız, AK PARTİ iktidara geldiği dönemde açlık
sınırının altında 17 milyon insan vardı.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yani, bir kanun mu müzakere ediyoruz
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) O güne kadar, bugüne kadar idare eden bütün
iktidarlar açlık sınırının altındaki 17 milyon
insanı düşürmek için gayret gösterememişler,
becerememişler. Ama şu anda 2008 yılının
başına girdiğimizde, açlık sınırının
altındaki insan sayısı 13 milyona düşmüş. 17 milyonun
sorumlusu biz miyiz? 4 milyon
BAŞKAN
Sayın Elitaş, bir dakika
Sayın
milletvekilleri, Sayın Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Nasıl kanun görüşeceğiz Sayın
Başkan? Yani şimdi coğrafi bölgelerle ilgili
BAŞKAN
Sayın Şandır, biraz evvel Sayın Ağyüz benzer bir
şekilde bir konuşma yaptı. Kendisini söz aldığı
konu hakkında grubunun görüşlerini bildirmek üzere
konuşmasına birkaç kez davet ettiğim hâlde, kendisi burada
siyaset yapılması gerektiğini ve böyle bir adabın
bulunmadığını, kendisinin yaptığının
doğru olduğunu söyledi ve Adalet ve Kalkınma Partisi grup
başkan vekillerinden herhangi birini de kendisine cevap vermeye davet
etti. Yani bu başlangıç noktası böyle geldiği için,
dolayısıyla böyle oldu. Şimdi, kendisini de davet etmiştim.
Sayın Elitaş şu ana kadar Sayın Ağyüzün
söylediklerine cevap verdi, şu andan itibaren kendisi grubu adına söz
aldı.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, Sayın Elitaşın
söylediklerine de cevap vermesi gerekenler çıkacaktır ve bu yolu
açarsanız burada kanun görüşüp müzakere yapamayız. Yani
burası sen daha karasın, ben daha karayım
tartışmasına zemin olursa Türkiye Büyük Millet Meclisi olmaktan
çıkar.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Cevap vermek son derece normal.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Eğer arkadaşlarımız
tartışacaklarsa basın toplantı salonu var, düelloya
gitsinler, orada istedikleri gibi tartışsınlar.
BAŞKAN
Söylediğiniz doğrudur ama öyle gelişti.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Aklınız fikriniz kavgada, düelloda. Biz
düello yapmıyoruz, tartışıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, siz de artık konuya gelin.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ne tartışması, bu tartışma
değil? Böyle bir şey olmaz!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan konuya geliyorum.
Biraz önce
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma yapan
arkadaşımız, gerçekten
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Elitaş, yoksulluk
sınırı ile açlık sınırını
karıştırdınız!
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Neyi karıştırmadılar ki!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına konuşma yapan değerli arkadaşımız,
gerçekten
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Karıştırmadıkları ne var
ki, hepsini birbirine karıştırdılar! Ülkeyi
karıştırdılar!
BAŞKAN
Sayın Ekici, yeter artık!
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Ülkeyi karıştırdılar, ülkeyi!
BAŞKAN
Yeter artık!
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Nitekim doğrudur da
(AK PARTİ
sıralarından Adabını takın! sesi)
Adabı
biliyorum, senden mi öğreneceğiz adabı? Sen adabı çok iyi
biliyorsun! Sen adabı çok iyi biliyorsun!
BAŞKAN
Sayın Ekici
Sayın Ekici
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan, milletin temsilcisi
olduğu için
BAŞKAN
Sayın Elitaş ne yapayım?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Haklısınız efendim,
haklısınız! Grup başkan vekiline rica etmeniz gerekiyor.
BAŞKAN
Sayın Elitaş siz de ana konuya dönün lütfen, gerekli cevabı
verdiniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi temsilcisi
arkadaşımız, gerçekten burada çok güzel bir konuşma
yaptı ve AK PARTİ Grubundan da arkadaşlarımız, biz de
dâhil olmak üzere alkışladık.
Bu kürsü milletin
kürsüsü. Bu kürsüde bilgilerimizi milletin temsilcileriyle ve milletle
paylaşmamız lazım. Bizim birbirimizle sinerji ortaya
çıkarmamız lazım.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Günaydın!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Ortaya koyduğu düşünceleri kabul etmemiz
lazım.
Hemen, konuyla
ilgili arkadaşımı sayın bakana gönderdim, grup başkan
vekiline gönderdim ve Milletvekilini bul, o konuyla ilgili tekrar
teferruatlı konuşun. Sayın Akkuşun eğer teklifi
uygunsa, bu teklif çerçevesinde biz önergeyle bunu destekleyelim. dedim.
Herhâlde olumlu bir netice çıkacak diye ümit ediyorum.
Şimdi,
burada konuşan arkadaşlarımız, milletvekili
arkadaşlarımız komisyon üyesi
arkadaşlarımızın yaptıkları çalışmalara
itimat ediyorlar, güveniyorlar. Biz de zamanında komisyon üyeliği
yaptık. Bize güvenen arkadaşlarımız bu komisyondan
çıkan ürünleri dinlediler ve dinledikten sonra oylarıyla
desteklediler.
Hepimizin her
komisyonda bulunma imkânı yok. Her yasa maddesini her şekilde takip
etme imkânımız yok, ama bu kürsü eğitim kürsüsü gibi olursa,
milleti uyandırma, millete bilgi verme kürsüsü şeklinde devam
ettiği sürece bundan hem milletvekili arkadaşlarımız büyük
şekilde fayda sağlayacak hem de bunu takip eden ilgili vatandaşlar
ve tüm vatandaşlarımız konu hakkında bilgi sahibi
olmuş olacaklardır.
Bakınız,
coğrafi işaretlerle ilgili gerçekten önemli düzenlemeler
yapıyoruz. Nasıl? Daha önce bir konunun, bir markanın, bir
malın tanınabilmesi için ortaya konulan markaydı, ticaret
unvanıydı vesaire gibi şeylerin bu yasa, sadece bölgeyle
sınırlı hâle gelmesi için yapılan bir düzenleme. Örnek, bir
ilimizde Bizim Bakkaliye diye varsa, aynı ilde bir daha Bizim
Bakkaliye veya aynı üçgen içerisine, beşgen içerisine konulmuş
işaretle tarif edilen Bizim Bakkaliye lafının başka bir
yerde kullanılmamasını amaçlayan bir düzenleme olarak ortaya
çıkmış. Bu konuda emeği geçen arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum.
Şu son
cümleyi de ifade etmek istiyorum: Lütfen, bu kürsüyü iftira kürsüsü olarak
kullanmayalım. Bu kürsü milletin kürsüsü, bu kürsü içerisinde birbirimize
hep yapıcı, olumlu, güzel şeyleri ifade ederek gitmek istiyorum.
Bakınız, daha Çankaya Belediye Başkanının
söylediği, 25 meclis üyesini yamyam diye ifade ettiği konulara da
girmedim Sayın Başkanın uyarısıyla. Zaten kamuoyunda
da tartışılıyor.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
Buyurun
Sayın Ekici, ne diyorsunuz?
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
- Niye?
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Gaziantep konusunda Sayın Grup
Başkanvekili bilgi sahibi olmadan hem Meclisi hem kamuoyunu
yanıltmıştır. O yanıltmayı -sataşma da var
konuşmanın içerisinde- düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN
- Sizin şahsınıza ait bir
sataşma olmadı, isminiz geçmedi.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) Peki, o zaman kamuoyu yanlış bilgilendirilmiştir.
O yanlış bilgilendirmeyi düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN
- Şu anda siz de düzelttiniz,
Sayın Ağyüz zaten onları anlattı.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Düzeltmek istiyorum, yanlış bilgi
verilmiştir, kamuoyu yanıltılmıştır. Düzeltmek
istiyorum.
BAŞKAN
- Sayın Ağyüz anlattı.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, bir dakikalık
süre verin.
BAŞKAN
- Evet, böyle bir usulümüz yoktur,
Sayın Kılıçdaroğlu en iyi şekilde bilir. Yani, lütfen
usuletle, suhuletle şu kanunu çıkaracaksak çıkaralım. Siz
de gereğini yaptınız.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Şahsıma yalancı demiştir,
müfteri demiştir, belgelerim var, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
- Şahıs olarak söylemedi,
genel olarak söyledi.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Kaçma Grup Başkan Vekili, öyle kamuoyunu yanıltma!
BAŞKAN
- Evet, şahıslar adına
ilk söz, Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuşta.
Buyurun
Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Grup Başkan Vekili, kamuoyunu yanıltma,
yalan söyleme, ağzına yakışmıyor senin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Biz yalan söylemeyiz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Kaçma, cevap vereceğim sana!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Efendim benim söz hakkım var niye vermiyorsunuz
bana? Bana yalancı dedi, iftiracı dedi.
BAŞKAN
Sizin de neler söylediğiniz malum.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Ben belgeli konuşuyorum.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan, bana söz vermeniz lazım.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz, hâlâ söylemeye devam ediyorsunuz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Bana iftiracı demiştir, yalancı
demiştir.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Benim söz hakkım var.
BAŞKAN
Anlattınız, herkes duydu.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Efendim, bana yalancı demiştir, müfteri
demiştir bana. Benim cevap hakkım doğmuştur, bana bir
dakika söz vermek zorundasınız.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, bir dakika söz
verin efendim.
BAŞKAN
Tutanakları getirteceğim, bakacağım. Buyurun oturun.
Sayın
Akkuş, buyurun.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) İki dakikada tersini ispat edeceğim
Sayın Başkan
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
BAŞKAN
Tutanaklara bakacağım dedim! Arkadaşımızı lütfen
dinleyin! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili şahsım
adına söz almış bulunmaktayım.
Biraz önceki
konuşmam sırasında belirtmiştim, şurada, elimde
birtakım listeler var, bu listeler de Türk Patent Enstitüsü
tarafından yayımlanmış olan listeler ve bu listelerde,
coğrafi işaret almak üzere patent başvurusu
yapılmış olan ürünler var. Biraz önce bunların bir
kısmını belirttim, bunların bir kısmının
ismini verdim, ama birkaçını daha vermek istiyorum. Bunlar da, Afyon
kaymağı, Antakya nar ekşisi, Ayder balı, Ayvalık
tostu, Bafra pidesi, Bodrum mandalinası
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) Malatya kayısısı
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Malatya kayısısını demin
söylemiştim zaten.
Evet, Bursa
kestane şekeri
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) Edirne peyniri var.
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Edirne peyniri tabii.
Denizlinin
horozu, Diyarbakır karpuzu
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bitlisin balı
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Eflani hindi bandırması, enişte
fındığı, Erzurum civil peyniri, Gümüldür mandalinası,
Hamsiköy sütlacı, İznik çinisi, Karamürsel sepeti -bu, deyim olarak
da sık kullanıldığı için nereden geldiği
belirtiliyor- Kastamonu salebi, Kırklareli köftesi, Oltu cağ
kebabı, Safranbolu lokumu
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Anamur muzu
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Anamur muzunu belirttik deminki konuşmamız
sırasında ama bir daha belirtelim, Anamur muzu.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Tarsus çatalburun av köpeği, Tarsus cezeryesi,
Tarsus cevizli şeker sucuğu, Tarsus karakuş tatlısı,
Tarsus kerebiç tatlısı, Tarsus yayla bandırması gibi
uzayıp giden ürünler. Mutlaka bunların içerisinde her ilimizi, hatta
her ilçemizi kapsayan, coğrafi işaret almak üzere müracaat etmiş
ürünler bulunmaktadır diye belirtebiliriz.
Şimdi biraz
önce hızlı bir şekilde geçtiğim ama daha iyi
anlaşılması için yeniden üzerinde durmak istediğim bir
paragrafa dönmek istiyorum: İnceleme, tescil, yayın ve ücretler diye
bir bahis var. Burada bakıyoruz, Enstitü başvuruyu 3üncü, 5inci,
7nci ve 8inci madde hükümlerine uygunluğu yönünden inceliyor yani
yayımlanmasında, bunun bu şekilde tescile konu olmasında
neler gerekliyse bunları inceliyor. Gerekli gördüğü durumlarda ve
yönetmelikte öngörülen süreler içinde yerine getirilmek üzere eksiklerin
giderilmesini ve ek bilgi ve belgenin verilmesini istiyor.
Enstitü,
gerektiğinde başvuruyla ilgili teknik bilgilerin
kanıtlanması için başvurunun konuda uzman bir veya birden fazla
kamu kuruluşu veya üniversite veya tarafsız özel kuruluş
tarafından incelenmesini talep edebiliyor ki bunların prosedürler
olarak dikkate alınması gerekiyor.
Bunlardan sonra,
tabii bunu isteyen kişilerin Enstitüye bir ücret ödemesi gerekiyor.
Dolayısıyla Bu ücret, müracaat eden özel yahut da tüzel kişiler
tarafından ödenir. diyoruz.
3, 5, 7 ve
8inci madde hükümlerini kapsayan başvurular Enstitü tarafından Resmî
Gazete ile yurt çapında dağıtımı olan en yüksek
tirajlı günlük gazetelerden ikisinde ve bir yerel gazetede ilan yoluyla
yayımlanır. deniliyor ki biraz önce de belirttiğimiz gibi, biz
burada, bu en yüksek tirajlı günlük gazetelerden ikisinde yerine
şöyle diyelim diyoruz: En yüksek tirajlı günlük gazetelerin üçünden
birisinde
Yani üç gazeteden birisinde en azından bunun yayımlanması
gerekir diye düşünüyoruz. Mutlaka yayımlanması lazım duyuru
açısından ama bunun ikisini de istediğimizde ne olacak?
Birazcık masrafı artırmış olacağız.
Elbette ki
coğrafi işaretler fevkalade önemli diye hem ben belirttim hem de
diğer konuşmacı arkadaşlarımız belirttiler ve mutlaka
bunların tescillenmesi gerekiyor. Tescillendiği zaman bunlar daha
kolay pazarlanabiliyor, daha kolay pazara gönderilebiliyor. Mesela,
İtalyanın Padova kenti var. Padova kentinde ayakkabı
üreticileri var, bunların sayısı beş on tane ama
dünyanın her yerinden sipariş alıyorlar ve bu siparişi
veren kişiler ayakkabıyı görmüyor icabında, belki
arkadaşında, eşinde dostunda görmüş olabiliyor ama kendisi
bizatihi ayakkabıyı görmüyor. Gidiyor, ölçüsünü veriyor, yazıyor
oraya: Bana şu renk, şu cins,
şöyle ayakkabıdan gönderin. diyor ve bunların fiyatı da
bizim, normal, burada aldığımız en pahalı
ayakkabıdan belki de 2-3 misli pahalıya satılıyor ama
bunlar bunu alıyorlar. Niye? Çünkü güveniyorlar, ayaklarına güzel
oturacak, ayaklarında güzel duracak. Neticede bunlar marka olmuş ve
buna güvenerek alıyorlar. Bu yüzden, biz de ürettiğimiz her ürünün
mutlaka marka hâline gelmesini arzu ediyoruz ve bunların tescillenmesini
istiyoruz.
Dolayısıyla,
bu maddede yapacağımız bu değişiklik ülkemize,
insanlarımızın emeğinin değerlendirilmesine böyle bir
hizmette bulunacaktır. Bu yüzden, bunu biz kabul ediyoruz yani ben ve
grubum olarak demin söylemeyi tabii yetiştiremedim- kabul ediyoruz. Bu
yasa mutlaka geçmeli ve faydalı olacağı kanaatindeyiz ama yasada
küçük bir değişikliğin yapılmasını da arzu
ettiğimizi tekrar ediyorum.
Demin belirttim,
burada Trabzon telkâriye ve hasırı dediğimiz şey bazen
bilezik olarak kullanılıyor, bazen bileklik olarak
kullanılıyor. Ama bir arkadaşımız da buradan belirtti,
dedi ki Çocuk evlendirmediniz. Dolayısıyla, demek ki çocuk
evlendirenler bundan bir tane gelinlerinin eline takmak durumunda
kalıyorlar ve böylece biliyorlar. Gerçekten bu, bugün artık
Türkiye'nin birçok yerinde üretiliyor. Yani bakıyorsunuz Mersinde
Trabzon hasırı diye, telkâriyeden yapılma ürünler var ama
bunlar, adı üstünde Trabzon hasırı diye geçiyor ve herkes bunu
güvenle alabiliyor. Bu bakımdan biz bütün ürünlerimize böyle markalar
üretmek, markalar geliştirmek durumundayız ancak bunun için de
mutlaka ve mutlaka el sanatları konusunda olsun, tarım ürünleri
sahasında olsun vatandaşa bu ürünleri daha iyi üretmeleri yönünde,
devletin, Hükûmetin sahip çıkması gerekir diye belirtiyorum. Bu
değişiklikle ilgili bir önergeyi biraz sonra
Başkanlığa takdim edeceğim.
Konuşmalarım
bundan ibaret. İnşallah, bu yasa ülkemize, milletimize ve
milletimizin emeğinin değerlendirilmesine faydalı olur
dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akkuş.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzükün 66ncı ve 67nci maddelerini okumak
istiyorum:
madde 66
Kürsüdeki üyenin sözü ancak Başkan tarafından, kendisini
İçtüzüğe uymaya ve konudan ayrılmamaya davet etmek için
kesilebilir.
İki defa
yapılan davete rağmen, konuya gelmeyen milletvekilinin aynı
birleşimde o konu hakkında konuşmaktan menedilmesi, Başkan
tarafından Genel Kurula teklif olunabilir.
Genel Kurul,
görüşmesiz işaret oyu ile karar verir.
madde 67 Genel
Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan
derhâl, temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil
kullanmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder.
Başkan, gerekli görürse, o kimseyi o birleşimde salondan
çıkartabilir.
Başkanlığa
gelen yazı ve önergelerde kaba ve yaralayıcı sözler varsa,
Başkan, gereken düzeltmelerin yapılması için, o yazı veya
önergeyi sahibine geri verir.
Hatırlatmak
istedim.
Şahıslar
adına ikinci söz, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet
Şandırda.
Buyurun
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 221 sıra sayılı Coğrafi
İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Değerli Başkanım; gerçekten bu kürsünün
korunması gerekiyor. Bu kürsü milletin kürsüsü. Bu kürsüde milletin
sorunlarına çözüm üretmek ve milletin buraya güvenini devam ettirmek gibi
bir sorumluluk hepimizin üzerinde bulunuyor.
Tabii ki
milletvekilleri özgürdür, konuşacaklardır. Milletvekilleri
bölgeleriyle ilgili, ülke sorunlarıyla ilgili ellerindeki belgeye ve
bilgiye dayalı olarak konuşacaklardır. Bu konuşmanın
şekli kendi takdirleridir, ona bir şey söylemiyorum ama
zamanlamasının belirlenmesinde biraz hassasiyet göstermemiz
lazım. Hepimiz yapıyoruz
BAŞKAN
Sayın Şandır, siz de söz aldığınız konuya
dönün lütfen.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Hayhay, çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım ama bir grup başkan vekili olarak, bu Meclisin
çalışmasından sorumlu bir kişi olarak bu konuda
yaşanan tartışmalardan rahatsızlığımı
ifade etmek için bu cümleleri ifade ettim. Temennim şudur: Gerçekten bu
kürsünün hukukuna riayet etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Görüşmekte
olduğumuz kanun bana göre önemli, bana göre güzel bir kanun, yani
coğrafi işaretlerin üzerinden, coğrafi işaretlerin
korunmasıyla ilgili bir uluslararası hukuktan faydalanarak kendi
millî ürünlerimizin uluslararası piyasada rekabet gücünü hasıl
edebilmenin bir imkânı. Bu konuda uluslararası kuruluşlarda
Türkiyenin rekabet gücünü artırabilme imkânını kazanacak bir iç
hukuk oluşturuyoruz. Biz bunu doğru buluyoruz. Grubumuz adına
konuşan sayın arkadaşımız da bu konuyla ilgili
gerçekten güzel de bilgiler verdi. Bu gerilen ortamı da
yumuşatabilmek için, çok hoş, bütün bölgeleri kapsamasa bile,
aklına geldikçe tüm bölgelerle ilgili millî ürün diyebileceğimiz,
bize ait ürün diyebileceğimiz ve uluslararası piyasalarda rekabet
gücü bulabileceğimiz ürünleri burada ifade etti. Bunlarla ilgili
coğrafi işaretlerin konularak korunmasını ve bunun
uluslararası piyasada, uluslararası kuruluşlarda, Dünya Ticaret
Örgütünde ve -bir başka örgüt daha var, burada kanunun gerekçesinde
yazıyor- TRIPs dedikleri örgüt nezdinde bunun kabul ettirilmesini
sağlamayı amaçlıyor bu kanun. Bu kanun, Hükûmetin, Türkiyeyi
yönetenlerin elini güçlendirerek bir imkân sağlayacak.
Dolayısıyla burada bundan faydalanarak ben de bana tanınan bu
süre içerisinde
Millî ürün, ulusal ürün veya istisna ürün diye bir literatürü,
bir terimi Türk hukukuna kazandırmak gerektiği kanaatindeyiz.
Değerli
milletvekillerimiz, Dünya Ticaret Örgütü veya dünya ticareti gerçekten entegre
olmayı, birbirleriyle aynı hukuk içerisinde yürütülmeyi bir amaç
olarak önümüze koydu ve bu noktada kendi ürünlerimizi, kendi ticaretimizi
yeterince koruyamamak gibi bir sonuçla karşılaşıyoruz.
Dolayısıyla, eğer kendimize ait ürünleri, çiftçimizi, üretimimizi
korumak istiyorsak uluslararası hukukun bazı imkânlarından
faydalanarak kendi ürünlerimizi, bazı ürünlerimizi, özel ürünlerimizi
dünya ticaretinin rekabetinden, rekabet gücünden korumamız gerekiyor. Bu
buna bir imkân ve fırsat verecektir.
Bu anlamda -ben
kendi bölgemi tanıdığım için söylüyorum- mesela Anamur
muzu, mesela Karadenizin fındığı, Rizenin çayı gibi
uluslararası piyasalarda rekabet gücümüzün olduğu ürünlerde, bu
konularda bizim bu ürünleri koruyucu, bu ürünlerin ticaretini koruyucu bazı
tedbirleri, bazı hukuki tedbirleri bir şekilde, en azından iç
hukukumuzda sağlamamız gerekiyor. Sağlayalım ki
uluslararası piyasada da gerek Avrupa Birliği kriterleri gerek Dünya
Ticaret Örgütünün kriterleri gerekse diğer uluslararası ikili
anlaşmalarla belirlenen hukukun dışına
taşıyabilelim ve bunu bu rekabetin, acımasız bu rekabetin
kıskacından kurtarabilelim diye düşünüyoruz. Bunun için,
Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımıza, millî ürün, istisna ürün,
yerli ürün
Vardır uluslararası ticarette. Ben Dış Ticaret
Müsteşarlığındaki sayın ilgililere sordum Var
mıdır bunun örneği? diye, Vardır, evet. Bazı
ülkelerin kendilerine ait bazı ürünlerini bu genel kuralların
dışına taşıdıkları örneklerin olduğunu
ifade ettiler. Bu anlamda bizim de insanımızın,
halkımızın dişiyle tırnağıyla ürettiği
Muzun nasıl üretildiğini biliyor musunuz değerli
arkadaşlar? Fındığın nasıl üretildiğini
-Karadenizli milletvekilleri var karşımda- çayın nasıl
üretildiğini dünya biliyor mu? Bu ürünü biz koruyamazsak, bu ürünü
uluslararası rekabete karşı koruyamazsak, işte uluslararası
hukukun belirlediği rekabetten, acımasız rekabetten koruyamazsak
o insanımıza nasıl hizmet götüreceğiz? O ürünü nasıl
koruyacağız? O anlamda bu kanun buna imkân verebiliyor mu? Bilmiyorum.
Bu hukuken mümkün olabilir mi? Onu çok teknik olarak bilmiyorum ama Sayın
Sanayi ve Ticaret Bakanımızdan, sayın iktidardan bu anlamda bir
literatür geliştirerek, millî ürün, yerli ürün, istisna ürün gibi bir
hukuk geliştirilerek, Türkiyeye özel, Türkiyeye ait ve üretilmesi çok
çileli olan, bazılarında da dünya pazarında büyük paya sahip
olduğumuz -mesela fındık gibi- bazı ürünleri, bize ait
ürünleri ve bu ürünlerin üreticilerini koruyucu bir hukuk geliştirmek
sorumluluğu bu Meclisin ve bu Hükûmetin ve Sayın Bakanın
üzerindedir. Bunu bir temenni olarak, bu fırsattan da faydalanarak ifade
etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten biz en doğru kanun üzerinde, en gerekli,
haklı kanun üzerinde bile bu kürsüde ve bu zeminde birbirimizi yaralayarak
bir tartışmayı
Burada müzakere yapıyoruz. Müzakere
karşılıklı fikir teatisi demektir. Eğer birbirimizi
yaralayarak -başka konuları da buraya- bu fırsatları
kullanarak eğer bu kanunların önemini, bu kanunların
gerekliliğini azaltıcı bir üslup geliştirirsek yazık
etmiş oluruz, haksızlık yapmış oluruz diye
düşünüyorum.
Ben bu kanunun
faydalı bir kanun, gerekli bir kanun olduğunu düşünüyor, destek
vereceğimizi de ifade ediyor, heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Şimdi
tasarı üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
sormak istiyorum: Ülkemizde bu yıl çiftçilikle uğraşan
insanlarımız ürettikleri ürünleri istedikleri fiyata
satamamış ve büyük oranda zarar etmişlerdir. Özellikle Tokat ili
için söylüyorum, Tokat Kazova, Kelkit, Artova ovalarında domates,
soğan gibi ürünler tarlada kalmış para etmemiştir. Gübre,
ilaç, mazot fiyatları çok yükselmiş ve şu anda çiftçi üretimle
ilgili borç batağına batmıştır. Bu kanunla, ülkemizde
üretilen ürünlere coğrafi işaretler konulacaktır ancak üretim
yapacak çiftçi kalmamıştır. Bu kanunla beraber çiftçiyi
rahatlatacak, borçlarını ödetecek kanunlar yapamaz mıyız?
Şu anda
çiftçiye üretim için gübre, ilaç, tohumluk veren esnaf, çiftçinin kendine ödeme
yapamamasından dolayı çok zor durumdadır. Esnafla ilgili bir
iyileştirme düşünür müsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakanım, Ayvalık, Burhaniye, Gömeç,
Edremit zeytinyağları, Avrupada katıldıkları bütün
yarışmalarda ödül almışlardır, coğrafi
işarete sahiptirler. Suriye ve Filistin Avrupa Birliğine yağ
satmak için kota aldığı hâlde, biz Avrupa Birliği gümrük
birliğine dâhil, bunun sorumluluğunu ve ceremesini çeken bir ülke
olarak, niçin Avrupa Birliğinden zeytinyağı satabilmek için kota
alamıyoruz? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Efendim, ben demin söz istemek için
ışığa basmıştım, Sayın Elitaşa
cevap vermek için ama siz söz vermediniz. Bu konuda da söyleyecek bir sözüm
yok.
BAŞKAN
Daha tutanaklar gelmedi, daha da konu bitmedi.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Dolayısıyla,
okuyacağım, değerlendireceğim ve gerekiyorsa size söz
vereceğim.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) İlginize teşekkür ederim. O nedenle
basmıştım.
BAŞKAN
Tamam.
Sayın Ekici
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Ben de aynı nedenle basmıştım.
BAŞKAN
Peki.
Sayın Bakan
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, gerçekten
son derece önemli, bir tek maddelik olsa dahi herkes tarafından olumlu karşılanan
bir çalışma. Aslında 1995 yılında kanun hükmünde
kararname yapılmış. Bugün patent, marka, tasarım,
coğrafi işaretlerle ilgili bütün kanunlar, kanun hükmünde
kararnamelerle 1995 yılında yapılmış. Bu da tek bir
maddelik 2005 yılında, geçen dönemde hazırlanmış ancak
çeşitli, bilinen sebeplerle maalesef bugüne kalmış.
Aslında
konunun tamamını topyekûn bir şekilde ele alıyoruz.
Değerli milletvekillerimizin biraz evvel konuyla ilgili belirtmiş
olduğu konularda, belirtilmiş olan hususlarda
arkadaşlarımız gerekli notları aldılar. Bununla ilgili
Meclise sunacağımız dört adet gerek patent gerek marka ile
ilgili, tasarımla ilgili kanunlarda bunları tekrar
değerlendireceğiz. Bunun getirilmesinin en önemli sebebi -tek madde
dahi olsa- Türkiyede hem millî ürüne sahip çıkılması hem bu
bilinç ve kapasitenin artırılması hem de üreticilerimizin girdi
maliyetlerinin, pazarlama maliyetlerinin ve bu konuyla ilgili maliyetlerinin
düşürülmesi noktasında
Tek maddelik olduğu hâlde son derece
önemli bir konu.
Tabii ki bu
konuda bir bilinçlendirme çalışması da aslında Patent
Enstitüsü tarafından, gerek valiliklerimiz gerek belediyelerimiz
tarafından yapılıyor. Bu konuda Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği başta olmak üzere ilgili odalarla bu konuda tanıtım
toplantıları yapılıyor. Ama gösteriyor ki bu konuyla ilgili
çalışmalar daha da fazla artırılarak yapılmak
durumunda ve umuyorum ki, inşallah bu tasarı -tek maddelik dahi olsa-
yasalaştığı zaman daha fazla coğrafi işaret
alınmasını, daha fazla ürün gamı çıkmasını
ve özellikle ülkemiz başta olmak üzere birçok alanda bu konuda pazarlama
noktasında Türk ürünlerinin daha fazla yer almasını
sağlayacak olan bir çalışmadır.
Dile
getirilmiş olan hususlar, biraz evvel bahsedilen hususlar; bunlar,
aşağı yukarı, ortalama yüz altmış ila yüz
yetmiş maddeden oluşan dört ayrı ayrı kanun düzenlemesinde
ilgili konular dikkate mutlaka alınacaktır. Ama üzerinde -yine
umuyorum ki- mutabakat sağlanacak olan gelişmelerdir.
Değerli
milletvekillerimizin bahsetmiş olduğu sorularla ilgili şunu çok
net ifade edebilirim ki, tabii ki gerek mevsimsel gerek konjonktürel
gelişmeler gerek meteorolojiyle ilgili gelişmeler ister istemez
bazı zaman ürünlerde bir arz fazlalığı, zaman zaman da arz
eksikliği yaratıyor. Bunlarla ilgili, herhangi bir yılla ilgili
bir sistem belirleyip Her yıl aynı şekilde olacak. gibi bir
beklenti içine girmemiz söz konusu olmaz. Ancak şunu çok net ifade edeyim:
Bakanlığım on yedi ticari hüviyeti olan nihai ürünle ilgili
birliklerin bağlı olduğu bir bakanlıktır. Bunun
yanı sıra tarımla ilgili birçok konudaki birliklerin
bağlı olduğu bakanlık Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımızdır. Bu noktada gerekli düzenleyici
çalışmalar arasında, 2000 yılından itibaren
birliklerle ilgili ve birliklerin ekonomik güçlerinin yeniden
yapılandırılması ve borçlarının düzenlenmesiyle
ilgili çok önemli çalışmalar yapıldı. Bildiğiniz gibi,
Yeniden Yapılandırma Kuruluyla ve Dünya Bankasından
alınmış olan desteklerle çok önemli çalışmalar
yapıldı. Önümüzdeki günlerde bununla ilgili de bir yasa
çalışmamızı getireceğiz. O yasada da bahsedilen
hususlara kısmen yer verilebilir.
Ancak, şunu
çok net ifade edeyim ki, tabii ki
üreticimizin, esnafımızın şartlarının en
iyi şekilde sağlanması, ürünümüzün en iyi şekilde
değerlenmesi ve özellikle el emeği, göz nuruyla bunu yapan
üreticimizin haklarını, menfaatlerini en iyi şekilde
kullanması noktasında önemli çalışmalar yapıyoruz.
Ama çok net ifade
edeyim: Yine dünyada birçok yerde gıda ve tarım konusunda, enerji
konusunda çok ciddi sıkıntıların
yaşandığı ve dünyanın ekonomik dengesini bozacak
özellikle iki konudan biri olan gıda, tarım başta olmak üzere bu
konularda önemli çalışmalar yapıyoruz. Özellikle Doğu
Anadolu Projesi, GAP projesi ve KOP projesiyle tarım ve hayvancılık
konusunda çok önemli başarılar elde edilecektir. Yapılacak olan,
Tarım Satış Kooperatifleri Birliği, Hal Yasası gibi
yani sebze ve meyve ticaretinin düzenlenmesi gibi önümüzdeki günlerde yüce
Genel Kurula getireceğimiz kanunlarda bahsedilmiş olan hususlar da
tek tek alınacaktır.
Ben teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Zeytinyağı Sayın Bakanım
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN
(Ankara) Zeytinyağıyla ilgili konuyu size yazılı
olarak bildiririm Sayın Milletvekilim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
COĞRAFİ
İŞARETLERİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE
KARARNAMEDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
24/6/1995 tarihli ve 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesinin
üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
3, 5, 7 ve 8
inci madde hükümlerini karşılayan başvurular, coğrafi
işaretin menşe ad olduğu durumlarda, Enstitü tarafından
Resmi Gazete ile coğrafi işaretin üretim alanını kapsayan
ilde yayımlanan bir yerel gazetede yayımlanır, coğrafi
işaretin ait olduğu üretim alanının birden fazla ili
kapsaması durumunda ise coğrafi işaretin
kapsadığı bütün illerde yayımlanmak şartıyla, bu
illerde yayımlanan yerel gazetelerden birinde ilan yoluyla
yayımlanır. Coğrafi işaretin mahreç işareti
olduğu durumlarda, menşe adlar için geçerli olan, Resmi Gazete ve
yerel gazete ilanına ek olarak başvurunun Resmi Gazetede ilan
edildiğine ilişkin bilgi ilanı, yurt çapında
dağıtımı olan en yüksek tirajlı günlük gazetelerden
ikisinde ilan yoluyla yayımlanır. Yayıma ilişkin her türlü
masraf başvuru sahibinden karşılanır.
BAŞKAN
Madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır.
İlk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın
Fevzi Topuza aittir.
Buyurun
Sayın Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
FEVZİ TOPUZ (Muğla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 221 sıra sayılı Coğrafi
İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, coğrafi işaret, eşyaların üzerinde
kullanılan bir işaret olup ürünün belli bir coğrafi bölgeden
kaynaklandığını tanımlayan ve ürünün kalitesi, ünü
veya karakteristik özelliklerinin belirli bir coğrafi bölgeden kaynaklandığını
işaret eden bir haktır.
Coğrafi
işaretler tarım ürünleri gibi çeşitli ürünler için
kullanılabilmektedir. Örnek olarak, peynir: Edirne peyniri, Bergama
peyniri, Erzincan tulumu gibi; zeytinyağı konusunda ise yine Milas
zeytinyağı, Ayvalık zeytinyağı gibi.
Coğrafi
işaretlerin kullanımı tarım ürünleri ya da alkollü
içecekler ile sınırlı olmamaktadır. Aynı zamanda
coğrafi işaretler bir ürünün, ürünün kaynaklandığı
yerde bulunan özel üretim becerileri ve gelenekleri gibi insani faktörler
nedeniyle oluşan özel niteliklerini vurgulayabilir. Anılan menşe
bir köy, kasaba veya bir şehir olabilir. Örnek olarak Antep
baklavası, Milas halısı gibi.
Ticari marka, bir
şirket tarafından kendi mallarını ve hizmetlerini
diğer şirketlerin mal ve servislerinden ayırt etmek için
kullanılan bir işarettir. Bu işaret sahibine diğer
şirketlerin bahse konu işareti kullanmasını engelleme
hakkı vermektedir. Bir coğrafi işaret ulusal ve
uluslararası kurallara uygun olarak çeşitli şekillerde
korunabilmektedir. Ülkemiz Dünya Ticaret Örgütü müzakerelerinde coğrafi
işaret korunması konusunda şarap ve alkollü içecekler ile
diğer ürünler arasında süregelen
ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve
oluşturulması düşünülen çok taraflı mekanizmadan
coğrafi işaret korunması sağlanabilecek bütün ürünlerin
yararlanılması gerektiğini savunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; fikrî hakların yeterli ve etkin
kullanılması uluslararası ticaretin ve yatırım
hareketlerinin artırılması bakımından büyük önem
taşımaktadır. Fikrî hakların korunması alanında
ülkelerin mevzuatında farklılık bulunmasının bazı
ülkelerde koruma olmasının ve korumanın ihtiyaca cevap verecek
boyutta sağlanamamasının uluslararası ticaret üzerindeki
olumsuz etkilerine ilgisiz kalınmamış ve Dünya Ticaret Örgütünün
kurucu anlaşması ve yer alan Ticaretle Bağlantılı
Fikrî Haklar Anlaşmasıyla üye ülkelerde bu alanda var olan
farklılıkları ortadan kaldırarak kurallara
bağlanmış öngörülebilir bir ortam yaratılması ve
sorunların sistematik olarak çözümlenmesi hedeflenmiştir. Söz konusu
anlaşma çok taraflı ticaret sisteminin temel prensiplerinin ve fikrî
haklarla ilgili diğer uluslararası anlaşmaların uygulama,
koruma anlaşmazlıklarının hâlline ilişkin
düzenlemelere yer vermektedir. Fikrî Haklar Anlaşması eser sahibinin
hakları ve komşu haklar, markalar, coğrafi işaretler,
endüstriyel tasarımlar, patentler, entegre devlet topografyaları,
açıklanmamış bilgilerin korunması ile sözleşmeye
bağlı lisanslarda rekabete karşı uygulamaların
denetimi konularını kapsamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye gerek Fikrî Haklar Anlaşması gerekse Avrupa
Birliğinin fikrî haklarla ilgili düzenlemelerine uyumun bir parçası
olarak 1995 yılında fikrî haklar konusunda önemli yasal
değişikliklere gitmiştir. Coğrafi İşaretlerin
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname bu kapsamda yürürlük
kazanmıştır.
Coğrafi
işaretlerin korunması ve küresel bilinirliğin
artırılması, ülkemizin sahip olduğu doğa, kültür,
sanat potansiyeli ve zengin ürün çeşitliliği dikkate
alındığında, Türkiye'nin küresel rekabet gücünün
artırılması bakımından büyük önem
taşımaktadır. Zira, yöre, il ve ilçe bazında özgün nitelik
taşıyan, bu bağlamda coğrafi işaret konulmasına
konu olabilecek bütün çeşitliliğin uluslararası ticari
zeminlerde tanıtılması, söz konusu ürünlere yönelik ilgi ve
talebin artmasına, dolayısıyla göreli rekabet üstünlüğüne
yol açacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bu noktadan hareketle ilke olarak coğrafi işaretin
tescilini kolaylaştıracak türden düzenlemelerin desteklenmesinin
gereği kaçınılmazdır. Ancak, bu yaklaşımla
birlikte mevcut değişiklik yasa taslağıyla bazı
çekinceler ortaya konmalıdır.
Bunlardan
birincisi, madde gerekçesinde vurgulandığı üzere başvuru
sayısına nazaran tescil sayısının
sınırlılığından hareketle, tescil
kolaylığı getirilmesi için on yıl beklenmesidir. Ülkemizin
rekabet gücünün artırılmasına yol açabilecek bir
değişikliğin bir an evvel gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu konuyla ilgili
vurgulanması gereken bir diğer husus ise coğrafi işaret
korunmasına yönelik tescil sayısının
artırılmasının sadece yayımlanma yükümlülüğünün
kolaylığının getirilmesiyle
sınırlandırılmaması, bunun yanı sıra
özellikle görece az gelişmiş yerleşim merkezlerinde yaşayan
yurttaşların bilgilendirilmesi, eğitilmesinin önem teşkil
etmesidir. Bu noktada, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Türk
Patent Enstitüsünün ortak bir eylem planı dâhilinde eğitim,
bilgilendirme faaliyetlerinin başlatılması yerinde
olacaktır.
Ülkemiz kültürel
ve yöresel ürün bakımından zengin bir coğrafi ürün
çeşitliliğine sahiptir. Mevcut ürün çeşitliliğinin
uluslararası ticarete taşınması, bu ürünlerin her
şeyden evvel ülkemizde coğrafi işaret korunması altına
alınmasıyla mümkündür. Yetkililer zamanında coğrafi
işaret tescil başvurusunda bulunmadığı için birçok
ürünümüz yabancılar tarafından sahiplenildi. Örneğin, lokumu
İngilizler sahiplendi, beyaz peyniri ve yoğurdu Bulgarlar sahiplendi,
baklavaya da Rumlar sahip çıktı. Bazı ürünlerimiz ise gümrüklerden
geri gelmeye başladı. Örneğin, geçen yıl Rusya, tarım
ürünlerimizde, sebze ve meyveler üzerinde böyle bir tescil
olmadığından dolayı ve kullanılan ilaçların
menşesi belli olmadığından dolayı geriye gönderdi ve
ülkemiz, oldukça, sebze ve meyve ihracatı konusunda geriye kaldı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak, coğrafi
işareti korumanın yaygınlaştırılmasının
küresel rekabetin gücünü artırması için gerekli bir koşul
olduğu kabul edilmekle birlikte yeterli bir koşul olarak
değerlendirilemeyeceğini de vurgulamak gerekmektedir. Ürünlerimiz
uluslararası piyasalarda yeterince tanıtılmadıkça tescil
edilen coğrafi işaret sayısındaki artış hiçbir
anlam ifade etmeyecektir. Bu nedenle, bir yandan, fikrî hakların
müzakerelerinde coğrafi işaretlerin korunmasını
sağlayacak ve bu korumayı genişletecek hükümlerin anlaşma
kapsamına alınması yönünde çaba gösterilirken diğer yandan,
özgün niteliklere sahip olan ve coğrafi işaretin korunmasına
konu olabilecek nitelikteki ürünlerimizin uluslararası zeminlerde
tanıtılmasının gerçekleştirilmesi amacıyla
gerekli adımların atılması, Hükûmet tarafından
atılması gerekmektedir. Dileğimiz, dile getirdiğimiz
konuların ele alınması noktasında Hükûmet tarafından
hızlı hareket edilmesidir. Tabii, bu konuda hızlı hareket
edilmezse bir on yıl daha kaybedilmiş olabilir ve
dolayısıyla tescil konusunda büyük bir zamandır on yıl gibi
bir süre, bu mallarımızın ihraç edilmesi ve tescillendirilmesi
konusunda on yıl uzun bir süredir.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce AKP Grup Başkan Vekili
Arkadaşımız, milletvekillerinin konuşması üzerinde
sanki, böyle hedef alan, bazı gerçeklerin
saptırıldığını ifade
BAŞKAN
Sayın Topuz, o konuda bir söz talebi var, tutanaklar yeni geldi, ben bir
karar vereceğim. Lütfen konu hakkında konuşursanız
Sayın Ağyüzün avukatlığını yapmanız
gerekmiyor.
FEVZİ TOPUZ
(Devamla) Ben ayrıca şunu da belirtmek isterim: Yolsuzlukların
da coğrafi tescil edilmemesi gerekmektedir. Mevcut iktidar partisinin
milletvekilleri yolsuzluğu savunurken bugün Türkiye'de gazetelerde her gün
boy boy, İktidarımızın belediye
başkanlarının uygulamış olduğu politikaların
ne boyutta olduğunu görmekteyiz. İşte İstanbulda İETT
ihalelerinde İçişleri Bakanlığının, yolsuzluk
yapıldığına dair belgesi. Yine aynı şekilde,
Sayıştay Başkanlığının yine İstanbul
Büyükşehir Belediyesi hakkında, usulsüzlükler üzerinde
yapmış olduğu soruşturmalar. Sanki yolsuzlukların da
bir tescil
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FEVZİ TOPUZ
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sanki
yolsuzlukları savunmakla coğrafi işaret kapsamına
Çünkü
Türkiye'nin değişik bölgelerinde yolsuzluklar
yapıldığını görmekteyiz, işte Gaziantepte,
Adanada, Ankarada, İstanbulda gibi. Bunlar nedir? Bugün sokaktaki
vatandaşımız şunu söyleyebilmektedir: Yolsuzluk
yapılıyor ama hizmet de yapılıyor. Böyle bir
anlayış olabilir mi? Böyle bir, devlet yönetilebilir mi?
Bu duygular
içerisinde, coğrafi işaretle ilgili getirilen kanun
tasarısının hayırlı olması dileğiyle
hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Topuz.
Gaziantep
Milletvekili Sayın Ağyüzün, kendisine sataşma olduğu
iddiasıyla söz talebi mevcuttu. Tutanaklar biraz evvel geldi, okudum. Şimdi,
kişisel olarak Sayın Elitaş tarafından Sayın
Ağyüze yalancı diye bir niteleme yok fakat yalan bilgi ve
iftira adı altında iki kelime var. İftiracı yok,
yalancı yok; yalan bilgi , İftira etmeyin. var. O nedenle
İç Tüzükün 69uncu maddesine göre Sayın Ağyüze üç
dakikalık bir söz hakkı tanıyacağım.
Yeni bir
sataşmaya mahal vermeden, lütfen buyurun. Ek bir dakika da
vermeyeceğim, normal iki dakika veriliyor, ek bir dakika ekleniyor. Ben,
bölmeden siz konuşun diye üç dakika verdim, ona göre
konuşmanızı ayarlayın.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
özellikle ilk konuşmamda coğrafi işaretlemenin tek
başına yeterli olmadığını, üretim planlaması
olmadan, pazar planlaması olmadan bu krizi aşamayacağınızı
söyledim, ana temam buydu. Bunun doldurulması gerekir. Ayrıca da
yolsuzluklarla mücadele edilmesi gerektiğini söyledim.
Bu konuda
alınganlık gösteren Grup Başkan Vekilimiz çıktı,
görüşlerini açıkladı, saygı duyarız ama bilmediği
bir şey var: Bu çek, yapılan imar tadilatı protokolünde
geçmiyor. Biz olayı meydana çıkarınca, şahıs
hakkında, şahıs için özellikle imar planı tadilatı
bozulduktan sonra, şahıs kendisi meydana çıkardı bu çeki.
Bu çek anlamsız bir çektir, kapanmış bir şubenin çekidir ve
birine keşide edildiği zaman da herhangi bir şahıs
alabilir. Belediye Kanununu inceleyin. Belediye Kanunu şöyle der:
Şartlı
bağışlar
Yani Ben şunu şunu istiyorum ama
bunun karşısında 700 milyar bağış yapıyorum.
diyen belediye başkanları var aramızda. Belediye meclis
kararına bağlanması lazım. Nerede belediye meclis kararı?
Belediye meclis kararı yok, protokol yok. Belediye başkanı diyor
ki: Ben bu çeki aldım. Aldın da kardeşim bu çek senin
belediyenin bütçesinde görünmüyor, alacak olarak görünmüyor, açıkta bir
şey.
Ayrıca
Sayın Grup Başkan Vekili diyor ki: 14 trilyon sözü yalan 84,5
trilyon var. diyor. İşte tapu kaydı. Bunun biraz sonra
örneğini çektirip Başkanlık Divanına vereceğim
kullanabilirlerse. Değerli arkadaşlarım, bu altı tapu
değil, bu tek tapu, 119.900 metrekaredir. 119.900 metrekareyi 84,5
trilyona böldüğünüz zaman da metrekaresi 745 milyona gelir. 745 milyona
İstanbulda bir yeşil alan gösterin bana arkadaşlar Allah için
ya! 745 milyona yeşil alan var mı? Adamların
aldığı 14 trilyon, tek tapu, 119 bin metrekare; belgesi var
elimizde.
Sonra
değerli arkadaşlar, belediye yönetimi protokollerle olmaz.
Bakın, kaç tane protokol var elimizde imar tadilatlarını
yapmış? Suç! Ama siz denetim mekanizmasını ortadan
kaldırdınız, denetim diye bir şey yok.
Bakın,
Sayın Elitaş benim dönemimi kastetti. Ben 2004te aday olmadım,
2007de milletvekili adayı oldum, partim ve halk tercih etti geldim.
Herkes gibi burada yasama ve yürütme görevine katkıda bulunmak için
çabalıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, benim dönemimde bir yolsuzluk meydana
çıkaramayanlar bu kürsüden bana laf atamazlar. Devletin olanakları
elinizde. Nasıl ki Sayın Genel Başkan Yardımcınız
Sayın CHP Genel Başkanı mal varlığını
açıklasın. diyor. Kardeşim, bütün tuşlar elinizde,
bilgisayarı açtığınız zaman nerede tapu var, nerede
bilmem ne var
Bankaları Maliye Bakanınız isim olarak verip
izleyebiliyor. Şimdi, bu bilgilerle bir yere varamazsınız.
Çamur at izi kalsın. politikasını terk edeceksiniz. Buraya
çıkıyorsunuz yapıcı konuşuyorsunuz. Genel
Başkanınız da sıkıştığı zaman
yapıcı konuşuyor, diyor ki, işte uzlaşalım,
falan. Kardeşim, kaosu yaratan sensin, kavgayı yaratan sensin.
Kavgayı yaratmanın düdüğünü çalıyor, ondan sonra diyor ki:
Gelin arkadaşlar, bu kavgayı bitirelim. Bu,
yanlıştır. Bakın, en son Sayıştay raporu var
elimde, 17 trilyon, kişi borcu çıkmış arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Size de
teşekkür ediyorum efendim, sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.39
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) ,
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6ncı
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
221 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
2.- Coğrafi İşaretlerin Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/497) (S.
Sayısı: 221) ( Devam)
BAŞKAN -
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
1inci madde
üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
Gruplar
adına ikinci söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Sayın Necati Özensoya aittir.
Buyurun
Sayın Özensoy.
Süreniz on
dakika.
MHP GRUBU ADINA
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri;
221 sıra sayılı Coğrafi İşaretlerin
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Elbette,
Türkiyede patent konusunda ciddi anlamda dünyadaki gelişmeleri
karşılaştırdığımızda çok geri
kaldığımız açık ve aşikâr bir şekilde
önümüzde duruyor. Özellikle coğrafi işaretlerle alakalı 1995 ile
2005 arasında 167 başvurunun sadece 67 tanesinin tescil edilmiş
olması, bu rakamların da önümüzde durması bizim patent ve
coğrafi işaretler konusunda ne kadar geride
kaldığımızı açık ve net bir şekilde ortaya
koyuyor. Bunu kolaylaştırmak için gazete ilanıyla alakalı
bu değişikliğin yapılması gündemimize geldi. Elbette,
patent ve coğrafi işaretler konusunda bu üreticilerin işlerinin
kolaylaştırılmasını sağlamak öncelikli
görevlerimizden bir tanesi. Tabii, bu coğrafi işaretlerin ne kadar
önemli olduğuna ve patent konusunun ne kadar önemli olduğuna birçok
örnekler verebiliriz. Ben birçok sanayici arkadaşımı biliyorum,
hele içlerinden bir tanesinin dışarıya gönderdiği bir
malın patenti alınmış bir mala sadece benzediği için
davalar açıldığını, hatta bu davalar yüzünden
iflasın eşiğine geldiğini ve hatta iflas ettiğini bile
biliyorum. Bu konuda çok büyük sıkıntılar var.
Şu anda
Türkiye'de hangi ürünü üretmeye kalkarsanız kalkın, uluslararası
arenaya gitmeye kalktığınızda mutlaka o ürünün bir
şekilde patentinin alınmış olduğunu görüyorsunuz. Ama en
azından, Türkiye'de bu anlamda coğrafi şekilde üretilen,
coğrafi anlamda üretilen ürünlerin bir an önce patentlerinin de
uluslararası anlamda alınmasında faydalar olacağı
kanaatindeyim.
Maddenin
gerekçelerinde Ülkemiz kültürel ve yöresel ürün bakımından zengin
bir coğrafi ürün çeşitliliğine sahiptir. diyerek ifade
ediliyor. Elbette bu konuya katılıyoruz.
Ben, bu
coğrafi ürünlerden bahsederken Bursadan bahsetmeden, Bursadaki bu marka
olabilecek ürünlerden bahsetmeden elbette geçemeyeceğim. Başta Uludağ
adı altında üretilen veya o isimde satılan ürünler var.
İşte bunların başında kaynak suları,
Uludağın gazozu gelmekte. Bunlar tamamen Bursa yöresine ait,
coğrafi işaretlerin de alınarak Türkiye'de ve dünya
pazarında bu şekilde pazarlanabilecek ürünlerin başında
geliyor. Hatta, yine Uludağa has çilek ve kiraz da bu ürünlerin
başında geliyor. Bursada, belki Türkiye'de birçok insanın
bilmediği ama dünyaca ünlü olan ve coğrafi işaretler konusunda
da patentini almış bir ürün var: Bursa siyahı adı
altında incir, yemiş dediğimiz ürün, şu anda dünya
pazarlarında bu adla, Bursa siyahı adıyla pazarlanıyor ve
Bursadan, bu anlamda yıllık 30-40 milyon dolar civarında sadece
bu ürünün ihracatının yapıldığını biliyorum.
Bursada, yine
Bursaya ait ürünlerden zeytin konusunda bu anlamda yine haksız rekabetler
söz konusu. Zeytin üretip ambalaj yapanların birçoğu, Gemlikte veya
o yörede üretilmemesine rağmen, Gemlik tipi zeytin diye ambalajlayıp
bu şekilde satıldığını biliyor ve üreticilerin,
bu konuda ilgili olanların şikâyetlerine hep maruz kalıyoruz.
Yine, kestane
şekeri, bu anlamda patentini almış, dünya pazarlarına bu
şekilde girebilecek ürünlerden bir tanesi. Şeftali ve yine
İskender kebap, aynı şekilde sadece Bursa yöresine ait, ilk defa
Bursada üretilmiş ve sunulmuş bir ürün. Biliyorsunuz dünya
çapında birçok hamburger firmasının zincir restoranları
veya tavuk ürünlerinin zincir restoranları bulunmakta. Bunun için, Bursa
İskenderinin de bu ürünün coğrafi işaretlerle birlikte dünya
pazarlarına açılması elbette söz konusu.
İnegöl
köfte, adı üzerinde, İnegöl, Bursaya bağlı bir ilçe,
dolayısıyla, bu da aynı şekilde coğrafi
işaretlerle tanıtılıp ve pazarlanması noktasında
önemli bir ürün. Müşküle üzümü, aynı şekilde Bursanın bir
köyünün adıyla anılan üzüm. Buna benzer ürünleri elbette
çoğaltarak burada ifade edebiliriz. Ama bazı yapılan
haksızlıkları, Bursaya mal olmuş, yine Bursa coğrafi
işaretiyle anılmış ürünlerin maalesef bugün yine bu Hükûmet
döneminde bir şekilde özel sektöre peşkeş çekildiğini de
buradan ifade etmek durumundayım.
Hepinizin
bildiği Bursa Merinos fabrikası veya onun ürünü olan Bursa Merinos
yünlü kumaşı artık Bursada üretilmemekte. Hatta daha da geriye
giderseniz, merinos koyunundan, başlangıçta bu yünün üretilip elbise
şekline getirilip satılan bu ürün, maalesef bugün fabrika
Büyükşehir Belediyesine devredilmiş olduğundan dolayı
tamamen kapanmış. Ama bu ürünlerin patenti bir şekilde bir
tescil altına alınmadığından dolayı, şu anda
Merinos adıyla piyasada satılan bütün ürünler o Sümer Holdinge
bağlı Bursa Merinosa herhangi bir telif ücreti veya patent ücreti,
isim hakkı ödemeden o bugüne kadar birikimlerden istifade etmektedir.
Sadece halı üretimiyle başladığı için, bu isimle
başladığı için o firma sadece halı ürünüyle
alakalı telif ücreti ödeyerek bu ürünleri pazara sunmaktadır. Oysa
Merinos ismi Bursaya mal olmuş, coğrafi işareti de hak
etmiş bir ürün olmakta. Bunun için maalesef bu dönemde bu fabrika
Belediyeye devredildiğinden dolayı, bu fabrikanın yeri de
başlangıçta ciddi iddialarla Bursaya kazandırılacak,
işte çeşitli adlarla, Hyde Park olacak vesaire gibi birtakım
iddialarla Belediyenin devraldığı
Ama bugün bu Bursa Merinos,
artık şehrin merkezinde kalmış bu yer maalesef
yapımı aşamasında hep yolsuzluklarla
anılmış. Verilen tekliflerin bir kısmının
maalesef
28 trilyon teklif verenlere değil de 50 trilyon tekliflere bu
ihalelerin verildiği ve amacına da uygun hâle gelmeyen, işte
birtakım o alana uygun olmayan bir şekil hâline
Bursanın
ortasında belki yeşili bir anlamda korunmuş da olsa -tesellimiz
olan o yeşilin korunmuş olmasıyla birlikte- maalesef, o Bursa
Merinos ismi, şu anda Bursada o Belediyenin yaptığı
binalar birtakım peşkeşlerle ve haksızlık ve yolsuzluklarla
anılmaktadır.
Ama Bursa, bu
anlamda, coğrafi işaretler konusunda burada belirtilen gerekçelere de
uymak noktasında baktığımızda,
değerlendirdiğimizde, ciddi anlamda ürünleri olan, coğrafi
işaretleriyle birlikte de dünya pazarlarında yerini alabilecek birçok
ürünün olduğu önemli merkezlerden bir tanesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) Teşekkür ederim.
Bunun için, bu
kanundaki yapılan değişikliğe elbette grup olarak da destek
verdiğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özensoy.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Cüneyt
Yüksel.
Buyurun
Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Coğrafi İşaretlerin
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemiz küresel
ölçekte büyük önem arz eden pek çok zenginliğe sahiptir. Kültürel ve
yöresel ürünlerdeki coğrafi ürün çeşitliliği de bu
zenginliklerimizden biridir. Bu zenginlikleri iyi değerlendirip, ekonomik
zenginliğe çevirmek ise, öncelikle kültürel mirasımızın
yasalarla korunmasıyla başlar, bunların üretiminin teşvik
edilmesiyle gelişir ve en sonunda uluslararası düzeyde
markalaşmalarını sağlayarak tamamlanır.
İşte,
bugün burada görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı az önce
bahsettiğim üç aşamayla yakından ilgili ve dolayısıyla
oldukça önemlidir. Bu tasarıyla amacımız, ülkemiz için büyük
önem arz eden coğrafi işaret korumasındaki ürün
sayısını artırmak, bu ürünlerin uluslararası ticarete
taşınması için ilk önce ülkemizde coğrafi işaret
korumasını sağlamak ve prosedürleri başvuru sahibi lehine
kolaylaştırmaktır. Ülkemiz Maraş dondurmasından
Giresun fındığına, Adana pamuğundan Rize çayına,
Şile bezinden Mardin taşına, Ege zeytinyağlarından
Anamur muzuna ve bunun gibi vereceğimiz birçok örnekle yurdun dört bir
yanında, yüzlerce, binlerce zenginliğe, diğer bir ifadeyle,
coğrafi işarete sahiptir. Bu zenginlikler herhangi bir ülkede,
herhangi bir yörede olan sıradan zenginlikler değildir.
Topraklarımızda yaşamış olan insanlığın
ortak mirasıdır. Bu yöresel kültür ürünlerini korumalı, gelecek
kuşaklara aktarmalıyız. Bu, vatandaş olarak hepimizin
öncelikli görevlerindendir. Öte yandan, burada, ciddi bir ekonomik fayda da söz
konusudur. Binlerce yıllık geleneksel bilgiye dayalı el
sanatı ve mutfak ürünleri, küreselleşen dünyamızda daha da
aranır hâle gelmiştir. Coğrafi işaretler içinde yörenin
adının kullanılması da tüketiciler tarafından o ürünün
belli bir kaliteye sahip olduğu şeklinde algılanır. Yörenin
adı o ürünü daha güvenilir kılar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, günümüzde küresel gelişmelere
paralel olarak fikrî ve sınai mülkiyet haklarıyla ilgili düzenlemeler
hızla gelişmektedir. Hükûmetimiz de, hem Avrupa Birliği
müktesebatına uygunluk hem de kanunlarımızı
uluslararası uygulanabilirlik düzeyine çıkarmak için bu konuya
titizlikle yaklaşmaktadır. Bu çerçevede Türk Patent Enstitüsünü
yeniden yapılandırdık. Sınai mülkiyet alanında tanıtım
ve bilinçlendirme çalışmalarını başlattık,
artık her platformda sınai mülkiyet hakları
konuşulmaktadır. Görüşmekte olduğumuz tasarı da
sınai haklar kavramı içerisinde değerlendirilen coğrafi
işaretlerle ilgilidir.
Ülkemiz, Dünya
Ticaret Örgütü müzakerelerinde oluşturulması düşünülen çok
taraflı mekanizmadan coğrafi işaret koruması
sağlanabilecek bütün ürünlerin yararlanması gerektiğini uzun
süredir devlet politikası olarak savunmaktadır. Bu tasarıyla
devlet politikalarımızla uyum sağlanması hedeflenmiş
ve TRIPs (Trade Related Intellectual Property Rights) yani Ticaretle
İlgili Fikri Mülkiyet Hakları Konseyinde ülkemizin müzakere yapma
gücünün artırılması hedeflenmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; coğrafi işaret
mevzuatımız 1995 yılında yürürlüğe girmiştir.
1995ten 2005e kadar toplam 167 coğrafi işaret başvurusu
yapılmıştır. Türk Patent Enstitüsünce yürütülen
çalışmalar sonucu bunların 2005 senesine kadar yalnız 67
tanesinin tescile bağlandığı tespit edilmiştir. Bugün
itibarıyla koruma altına alınan coğrafi işaret
sayısı 95i bulmuştur. Ancak bu sayı takdir edersiniz ki
Türkiye gibi kültürel çeşitliliği yoğun olan bir ülke için
oldukça kısıtlıdır.
Bu tasarıdan
önce coğrafi işaret başvurularının büyük bir bölümü
tescil edilememekteydi çünkü ekonomik açıdan yeterince güçlü olmayan
başvuru sahipleri yurt çapında yayınlanan yüksek tirajlı
gazetelerin ilan ücretlerini ödeyememekteydi. Türk Patent Enstitüsü
tarafından kabul edilen her bir başvurunun ortalama bedeli 10 ila 90
bin YTL arasında idi. Bu tasarı ile ortalama 1.000 YTLye veya daha
cüzi bir rakama mal olabilecektir. Bu tasarı, ülkemizde coğrafi
işaret koruması almış ürün sayısının
artırılması için prosedürlerin başvuru sahibi lehine
kolaylaştırılması amacıyla değişiklikler
öngörmektedir. Bu tasarıyla hem kamuoyunun bilgilendirilmesi hem de
başvuru sahiplerinin çok daha az ilan ücreti ödemeleri sağlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda coğrafi
işaretler menşe adı ve mahreç işareti olarak ikiye
ayrılmaktadır. Menşe adı, özetle, bir ürünün ait
oldukları bölge dışında üretilememesi anlamına
gelmektedir. Örneğin Kayseri pastırması, Eskişehir lüle
taşı, Antep fıstığı. Mahreç işareti ise, ürünün
özelliklerinden en az birinin o yöreye ait olmasıyla birlikte o yöre
dışında da üretilebilmesi anlamına gelir. Örneğin
Hereke el halısı, Sinop gemi maketi, İzmit pişmaniyesi.
Menşe adları için yürürlükteki kanun hükmünde kararnamede Resmî
Gazete, iki günlük gazete ve bir yerel gazete olarak belirtilen ilan yoluyla
yapılacak yayınlar yeni tasarıda
Resmî Gazete ile coğrafi
işaretin kapsadığı ilde bir yerel gazete
aracılığıyla yayımlanır. Eğer coğrafi
işaretin ait olduğu üretim alanı birden fazla ili kapsıyorsa,
bütün illerde yayımlanmak şartıyla, bu illerde yayımlanan
yerel gazetelerden birinde ilan yoluyla yayımlanır. şeklinde
değiştirilmiştir. Görüldüğü gibi, menşe adlarında
coğrafi işareti iki günlük gazetede yayımlanmak suretiyle ilan
yükümlülüğü tamamen kaldırılmıştır.
Mahreç
işaretlerinde ise, yürürlükteki kanun hükmünde kararnamede belirtilen
ilan yoluyla yayımlanır. Resmî Gazete, iki günlük gazete ve bir
yerel gazetede yapılmaktadır
Tasarıda
Resmî Gazete ve üretim
alanı birden fazla ili kapsıyorsa, kapsadığı bütün
illerde yayımlanan bir yerel gazetede ve ayrıca Resmî Gazetede ilan
edildiğine ilişkin bilgi ilanı, yurt çapında
dağıtımı olan en yüksek tirajlı iki günlük gazetede
ilan yoluyla yapılacaktır. denmektedir. Ancak, bu konuda bazı milletvekili
arkadaşlarımızın önerisi En yüksek tirajlı iki günlük
gazeteden birinde yayımlanması. şeklinde olmaktadır ve
eğer şayet Genel Kurulda bu kabul edilirse müspet bir
değişiklik olacaktır.
Görüldüğü
gibi, tasarıda menşe adlarında yüksek tirajlı gazetede
yayım yükümlülüğü tamamen kaldırılmış, mahreç
işaretlerinde ise sadece Resmî Gazetede ilan edildiğine dair bir
ilanın yayımlanması yeterli
kılınmıştır.
Belirtmemiz
gerekir ki, Resmî Gazetede ilan Türk Patent Enstitüsü tarafından
yapılmakta ve başvuru sahibine herhangi bir mali yükümlülük
getirmemektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün küresel dünyada rekabet
edebilmenin koşulları arasında markalaşmak ön plana
çıkmaktadır. Türk lokumu nasıl bugün tüm dünyada
anılmaktaysa Malatya kayısısı, Amasya misket elması,
Mardin gümüş telkârisi de birer marka olarak tanınmalıdır.
Bir ülkenin kendi
yerel değerlerine sahip çıkması, kendi kültürüne de sahip
çıkması demektir. Bu, uluslararası arenada da var olabilmenin
temel koşullarından birisidir.
Bizim
amacımız, ülkemize has olan Mardin badem şekerine yani
mlebbesesine, sembuseğine, Isparta halısına, Aydın
yemişine, Erzincan tulum peynirine, Çorum leblebisine, Bursa
şeftalisine, Trabzon telkârisine ve hasırına ve daha yüzlerce
zenginliğimize dört elle sahip çıkmaktır.
Tasarının
bu bağlamda ülkemizin tanıtımı ve sürdürülebilir
kalkınmasına kalıcı faydası olacak bir
değişiklik olduğuna inanıyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yüksel.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Organize sanayi bölgelerindeki fabrikalarda
üretim maliyetlerindeki aşırı artışlardan dolayı
üretim yapılamamakta, fabrikalar bir bir kapanmaktadır.
Tokat ili için
söylüyorum, Tokat merkezde en son olarak boru fabrikası ve tekstil
fabrikaları, Erbaa ilçesinde tekstil fabrikaları kapanmış,
işçiler perişan olmuşlardır. Bu tür fabrikaların
üretimlerinin devamı için bir çalışma yapmayı, ek bir kredi
vermeyi, onları yaşatmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum:
Türk Patent Enstitüsü, müracaatları yapılan bazı ürünlere, uzun
süreler geçmesine rağmen coğrafi işaretlerin kabulü veya reddi
yönüyle cevap vermekte gecikmektedir. Yapılan müracaatların daha
kısa sürede sonuçlarının alınmasını teminen yeni yöntemler
belirlenebilir mi?
İkinci
sorum: Coğrafi işaretlemesi yapılmış Ege sultaniyesi
denilen Manisa çekirdeksiz üzümünün bugünkü hâli yürekler
acısıdır, sahipsizlikten perişan hâldedir. Hükûmet olarak,
piyasada oluşan düşük fiyatlara müdahale etmeyi planlıyor musunuz?
Daha önce bu konuda, partinin sözcüleri tarafından, uygun yöntemler
belirlenerek kredi açılmak suretiyle piyasaya müdahale edileceği
söylenmişti. Uygulamaya ne zaman geçmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakanım, Gönende çeltikçi; Gömeç,
Ayvalık, Altınovada pamuk üreticisi çok zor durumdadır. Daha
önceden yurt dışına ihraç ettiğimiz pamuğu bugün
Yunanistandan ithal ediyoruz. Polonyadan ceviz ithal ediyoruz. Maliyetlerin
yüksekliği sebebiyle insanlar artık ekemez ve üretemez hâle gelmişlerdir.
Endüstriyel bir bitki olan pamuğun desteklenmesi adına,
ithalatın önlenmesi adına, yerli üretimin artırılması
için üreticiyi, çiftçiyi desteklemeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara)- Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Sayın Doğrunun
sormuş olduğu soru
Daha sonra görüşülecek organize sanayi
bölgesi kanunu var, isterseniz orada değinebilirim, isterseniz şu
anda da söyleyebilirim. Daha sonra, bu Patent Enstitüsüne yapılan
müracaatların belli bir süre aldığı ifade edildi. Kanunen
altı ay, bir kere, askı süresi var. Çünkü ona yapılacak olan
itirazların değerlendirilmesi ve bir hata yapılmaması noktasında
eski bir sanayici olarak ve oradan endüstriyel tasarım almış
biri olarak ben de geçmişte şikâyet etmiştim neden bu gecikiyor
diye. Ama altı aylık bir askı süresi
Ama onun
dışında herhangi bir bürokratik anlamda bir gecikme
olmadığı arkadaşlar tarafından -ben daha evvel de
sürekli görüşüyorum- ifade ediliyor. Çünkü gerçekten, Sayın
Başkanım, patent konusuna, marka, tasarım konusuna çok fazla
önem veriyoruz ve fazla önem vermek zorundayız. Son derece önemli bir
konudur.
Bir diğer
önem verdiğimiz konu da, patent sayısı veya patentin çok
çıkartılmasından öte, önemli olan,
çıkartılmış olan patentlerin ne kadarının
ticarileştiğidir. Yani önemli olan, alınmış olan
patentlerle beraber ne kadarlık bir ticari ortam
yaratılmıştır, katma değer
sağlanmıştır. Şunu çok net ifade edeyim ki, bu kanunla
beraber inşallah bunun sayısı çok daha fazla artacaktır
ancak altı aylık askı süresi tabii ki devam edecektir, o devam
etmek zorunda. Şu anda coğrafi işaret için bu, 2005
yılında hazırlanmış olan teklif çalışmasında
67 coğrafi işaret tescil edilmiş olarak gözükürken, şu anda
102 tescilli coğrafi işaretimiz var ve şu anda da 132
başvuru var. Daha evvel, toplam 167 ve bunun 67si tescil
almıştı ama şu anda gördüğünüz gibi 234, 102si tescil
edilmiş, 132 de başvuru yapılıyor. Yani süre konusunda
herhangi bir bürokratik işlemden kaynaklanan bir şey yok ancak bir de
denetimle ilgili zaman zaman yapılan başvurularda eksiklikler
olduğu zaman, eksikliklerle ilgili, düzeltilmesi noktasında bir
çalışma var. Bunun getirmiş olduğu bir şey söz konusu
olabilir.
Efendim, pamuk
konusuna gelince, pamuk konusu tabii ki Türkiye açısından son derece
önemli. Özellikle tekstil, konfeksiyon sektörünün en önemli girdisi. Yeni
hazırlamış olduğumuz ve eylül ayı sonu itibarıyla
birinci etabını tamamlamış olduğumuz girişimci
bilgi sistemi, yani eski adıyla sanayi envanteri veya sanayi bilgi sistemi
çalışmalarımızı büyük bir oranda bitirdik. Orada da,
üretilen pamuğu, pamuğun nerede, hangi dekarda, hangi ilde, ne kadar üretildiğini ve yapılan bu
üretimin ne kadarının ipliğe, dokumaya, nihai ürüne
dönüştüğünü tek tek şu anda görebiliyoruz. Pamuk konusuna
vermiş olduğumuz, özellikle yerli pamuğumuza vermiş
olduğumuz önemin bir göstergesi olarak, Türkiyede ilk defa bir tekstil,
konfeksiyon, bir sektöre yönelik bir strateji eylem planı
hazırladık. Bu da tekstil, konfeksiyon ve deri sektörünü kapsayan
bir strateji eylem planıydı.
Bu eylem planında da, tekstil, konfeksiyon sektörünün ana girdisi olan,
değer zinciri içinde birinci önceliği teşkil eden pamukla
ilgili, hem pamuğun desteklenmesi hem de pamuğun üretiminin
artırılması noktasında çok çeşitli öneriler ortaya
koyduk ve bu eylem planında, sorumlu bakanlık olarak da Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımız bununla ilgili sorumlu.
Pamuk konusunda
Tabii ki üretici bir yerde pamuktan sonra başka ürünlere daha çok
kaydı. Özellikle Çukurova gibi çok önemli bir bölgede maalesef
üreticilerimiz pamuk yerine daha fazla mısır ekmeye
başladılar. Yani orada üretici neyi görürse o konuya yönelmeye
başlıyor. Geçen sene
örneğin 700 bin ton yerli pamuk üretmişken 1 milyon tona yakın
pamuğu da ithal etmek durumunda kaldık. Oysa Türkiyenin şu
anda, nereden bakarsak bakalım, yaklaşık sadece yerli
pamuğu işleyecek 2 milyon 100 bin tona yakın bir karde pamuk
ipliği dediğimiz iplik kapasitesi var. Bundan dolayı pamukla
ilgili, özellikle destekleme yapılması, pamuk alanlarının
yeniden artırılması ve Türkiyede pamuk üretiminin
artırılması noktasında tekstil, konfeksiyon sektörü
strateji eylem planını koyduk. Bunu da dikkatlerinize sunmak
istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Enöz de Manisa sultaniyesiyle ilgili bir soru sormuştu.
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Manisa üzümüyle ilgili
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Neyle ilgili efendim?
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Daha doğrusu Ege sultaniyesi ama aslında Manisada
yetişiyor.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Efendim, bununla
ilgili de Manisadaki arkadaşlarımız geldiler, üreticiler
geldiler. TARİŞ, ihracatçı birlikleri geldiler. Kendileri bu
konuda aralarında bir uzlaşma yapılması hâlinde neler yapılabileceğini
ifade ettiler ama sonra aralarında ihracatçı birlikleri ile
TARİŞ konusunda bir anlaşmazlık çıktı. Yani orada
birlikte hareket edemediler. Oysa birlikte hareket etmeleri noktalarında kendilerinin
yapabileceği bir çalışma da vardı.
Diğer taraftan,
biraz evvel ifade etmiştim, tarım satış kooperatifleri
birlikleriyle ilgili tabii 2000 yılından itibaren
başlatılmış olan borçlarının silinmesi, onlara
yeni yapılanma yapılması noktasında verilmiş olan
kredilerde, maalesef geriye dönüşlerde çok ciddi problemler
yaşanıyor ve bu yıl sonu itibarıyla bildiğiniz gibi o
yeniden yapılandırma bitecek ve şu anda birliklerimizin, yine,
TARİŞ, incir, üzüm, pamuk, birçok birlik başta olmak üzere her
birinin ciddi manada borçları var ve bu konuda borçlarının devam
ettiği ölçüde ve 2008 sonu itibarıyla bu yeniden
yapılandırma biteceği için hazine tarafından herhangi bir
para ödenmesi gibi bir husus söz konusu olamıyor. Sebebi, daha evvel
verilmiş olan borçların yerine getirilmediği şeklinde.
Bir de orada
rakamlar konusunda çelişkili ifadeler var. Örneğin Manisadaki
üreticilerimiz 320 bin ton civarında bir çekirdeksiz kuru üzüm üretimi
olduğunu söylerken, Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Başkanı da bunun 280 bin ton civarında olduğunu ifade etti.
Bu, Ziraat Odaları Birliği Başkanının ifadesi yani
benim kendi ifadem değil. Ama her şeye rağmen şunu ifade
etmek istiyorum ki, tarım satış kooperatifleri birliklerinin
-zaten dediğim gibi, önümüzdeki günlerde Genel Kurulun huzuruna
inşallah getireceğiz, bununla ilgili bir düzenlemeye acil ihtiyaç
var- ancak şu anda geçmiş dönem borçlarının ödenmemesinden
dolayı hazine bu işe sıcak bakmıyor. Özellikle onu da arz
etmek istiyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 221 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesi,
2. cümlesindeki gazetelerden ikisinde ibaresinin, iki gazeteden birinde
şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
|
|
|
Akif Akkuş |
Necati Özensoy |
Rıdvan
Yalçın |
Mersin |
Bursa |
Ordu |
|
|
|
Kemalettin
Nalcı |
Hüseyin
Yıldız |
|
Tekirdağ |
|
Antalya |
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HASAN ANĞI
(Konya) Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?
OKTAY VURAL
(İzmir) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İlan ücretinin azaltılması amacıyla.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarı
üzerinde oyunun rengini açıklamak üzere lehte ve aleyhte söz talebi yok.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.28
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) ,
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6ncı
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
3üncü
sırada yer alan, Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Bursa Milletvekili
Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlunun Organize Sanayi Bölgeleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili
Sayın Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Sayın Şenol Balın
4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin
ve 18 Milletvekilinin 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlunun;
Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Şenol
Balın; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin ve 18 Milletvekilinin; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonları Raporları (1/544, 2/75, 2/135, 2/150) (S.
Sayısı: 222) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu
222 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde söz isteyen gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susama aittir.
Buyurun
Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz kanun, uzun zamandır üzerinde çalışılan bir
kanun tasarısı. Bu tasarıyla ilgili olarak bugün sizlerle grubum
adına görüşlerimizi paylaşacağım.
Değerli
arkadaşlarım, tabii ki Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu çok önemli
bir kanun. Organize sanayi bölgeleri 1962 yılında, planlı
dönemde başlayan bir çalışma. 2000 yılında çıkan
bir kanunla bir kanuna kavuşmuş, sekiz yıllık uygulamalar
sonucunda da kanunda var olan aksaklıkların
(x)
222 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
giderilmesi
doğrultusunda yeni bir tasarı ihtiyacı doğmuş ve bu
tasarıyla ilgili olarak da önemli çalışmalar
yapılmıştır.
Bu
tasarının içeriğinde katıldığımız,
gerçekten sekiz yıllık süre içerisinde organize sanayi bölgelerinde
doğan eksikliklerin giderilmesine yönelik önemli katkılar var. Ama bu
tasarıda katılmadığımız, eksik gördüğümüz ve
gerçekten tasarının bütününü de ciddi şekilde tartışma
noktasına getiren eksiklikler de var.
Değerli
arkadaşlarım, Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun muhakkak ki
olumlulukları konusunda, komisyonlarda ve organize sanayi bölgeleri üst
kurullarına katılan değerli sanayicilerin de katkılarıyla
olumlu noktalara gelindi.
Teşvikler,
eksik kalan konular yeniden dikkate alınarak bu konuda
kiracıların durumlarından tutun da organize sanayi bölgelerinde
yeni alanların onama sınırlarıyla organize sanayi bölgeleri
içine alınmasına ve küçük sanayi sitelerinin yüzde 10 oranında
sanayi bölgelerinin içerisinde yer almasına ihtiyaç duyulması hep
katıldığımız, önemli katkılar koyduğumuz
çalışmalardır. Ancak, katılmadığımız,
eksik kalan ve Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda eleştirdiğimiz
konuları da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunları, maddeler
geldiğinde tek tek üzerinde durup eleştirilerimizi,
değişiklik önergelerimizi verip değiştirme konusunda yüce
Meclisle görüşlerimizi paylaşacağız.
Organize sanayi
bölgeleri
Türkiyede 252 tane organize sanayi bölgesi var. Bunlardan 127
tanesi işletme aşamasına gelmiş, 125 tanesi planlama ve
altyapı aşamasında. Bu da organize sanayi bölgelerinden -127
tane- işletme aşamasına gelmiş olanların hepsinin doluluk
noktasında olmaması, 125 tane de planlama ve projelendirme
aşamasında organize sanayi bölgesinin bulunması, bu konuda ciddi
şekilde bir organize sanayi bölgesi enflasyonunun olduğunun
açıkça göstergesidir.
Değerli
arkadaşlarım, organize sanayi bölgeleri tasarlanması ve gündeme
alınması gereken çok önemli konulardır. Yaklaşık
Organize sanayi
bölgelerinin bu kanununda böyle bir anlayışın
dışına çıkılıp bazı özel ilgi
alanlarına giren değişiklikler
yapıldığını da bu kanun tasarısında görmek
mümkündür. Örneğin, bu kanun tasarısında 8 tane organize sanayi
bölgesinin yönetimleri belirli bir süre sonra doluluk sağlanıp genel
kurul yapabilme aşamasına geldikten sonra kendi yönetimlerini
seçmeleri gerekirken mülga Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kanununa
odalar ve borsalar tarafından kurulmuş bu organize sanayi
bölgelerinin yönetimleri seçimle gelmek yerine kalıcı bir nitelik
kazandırılmış ve yönetimleri odaların, sanayi ve
ticaret odalarının yönetimleri tarafından seçilmesi
noktasında bir anlayış getirilmiştir. Bu anlayış
eleştirdiğimiz konulardan bir tanesidir.
Değerli
arkadaşlar, Anayasanın eşitlik ilkesi ve organize sanayi
bölgelerinde oluşmuş, kurulmuş organize sanayi bölgelerinin
oradaki katılımcılarının, ortaklarının
seçeceği yönetimlerin bu yapıyı koruması gerekirken odalar
ve borsalar tarafından bu işin tayin edilmesi doğru bir
anlayış değildir. Neden sekiz tane bölgeye, hatta bunların
içerisinde Manisa Organize Sanayi Bölgesinin geçmişten gelen
sıkıntılarını da bu yapı içerisine almaya
çalışma anlayışları, özel taleplerin bu kanunda
dikkate alınmasını getirmiştir. Bakın, bu kanun bugün
görüşülüyor ama bu kanunun gelecek 7nci maddesinde göreceksiniz ki bu
kanunun yürürlüğe girmesi 1/1/2008den itibaren olması gereklidir
diye bir madde konuluyor. Neden? Bir organize sanayi bölgesinin yönetimini
istediği şekilde koruyabilmek için. Böyle anlayışlarla,
özel maddelerle bir kanun koymak doğru bir anlayış
değildir, bu konuda ciddi bir eksiklik vardır.
İkinci bir
konu: Organize sanayi bölge kurma haklarının sadece sanayi
odaları, sanayi ve ticaret odaları ve ticaret odalarına
bırakılmış olması bu kanunun ikinci önemli
eksikliklerinden bir tanesidir. Burada, demokrasinin ve sivil toplum anlayışının
giderek yaygınlaştığı bir ortamda, organize sanayi
bölgesi kurmak isteyen sanayici, iş adamı, girişimcinin
kurmuş olduğu dernek veya kooperatiflerinin, bu konuda, organize
sanayi bölgesi kurma haklarını yasal olarak ellerinden almak
doğru değildir, bunu sadece odalarla sınırlamak doğru
değildir. Muhakkak ki odalar, sanayi odaları, ticaret odaları ve
karma kurulmuş odalarımızın bu işlerin içerisinde
olması hepimizin arzu ettiği bir olaydır ama bazı
bölgelerde, bazı ihtisas alanlarında, organize sanayi bölgelerinin
faaliyetlerini gösterebileceği özel alanlarda bu tür özel
girişimleri, özerk girişimleri, kooperatifleri, dernekleri, sanayici
ve iş adamları derneklerini teşvik etmek, onları bu
işin içine katmak, hem organize sanayi sitelerinin bu anlamıyla daha rantabl
olarak işletilmesini ve kurulmasını sağlama
açısından gereklidir hem de demokratik
katılımcılık açısından çok ciddi şekilde
önemli bir noktadır. Bunun altını çizmek istiyorum ve bu
konudaki eksikliğin Bakanlık tarafından düzeltilmesi
gerektiğini, bu kanun tasarısı görüşülürken bir kez daha
dikkate alınması gerektiğini söylemek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunuyla ilgili
söylenebilecek diğer konuları maddeler görüşülmeye
başladığında söyleyeceğiz ama şimdi Organize
Sanayi Bölgeleri Kanunu gündeme gelmişken görüşlerini
aldığım birçok organize sanayi bölgesi yöneticisinin ve
sanayicinin, Türkiye'de içinde bulunulan koşullarda, bu kürsüden
dillendirmek istediği ve bu kürsüden, Türkiye'nin içinde bulunduğu
yangına çözüm için görüşlerimizi, önerilerimizi söylemesini
istediği birçok konuyu dillendirmek gerekir. Organize Sanayi Bölgeleri
Kanununu konuşurken Türkiye'nin ve dünyanın içinde bulunduğu
krizin nedenlerini ve bu krizin Türkiyeye yansıması üzerine
konuşmak, çözüm yolları bulmak, öneriler getirmek ve bu öneriler
doğrultusunda hep beraber çözüm aramak görevimizdir. Bu konu
konuşulmaya başladığında Sayın Başbakan
başta olmak üzere Hükûmet yetkilileri rahatsız olup Türkiyede kriz
tellallığı yapmayın, kriz yoktur. Türkiye, ayakları
üzerine basarak yürümektedir. diye Türk kamuoyunu susturmaya
çalışmaktadırlar. Hiçbirimizin kriz tellallığı
yapmak diye bir niyeti yoktur, hiçbirimizin bu krizden medet ummak diye bir
niyeti de yoktur çünkü bu kriz başta çalışanlar olmak üzere,
fakir halk başta olmak üzere hepimizi etkileyecektir. Bu krizden
başta fakirler, köylüler, esnaf, sanatkâr, sanayici olmak üzere toplumun
her kesimi etkilenecektir. Bu anlamıyla bu krizden kimse medet ummuyor. Bu
krizi hafife alıp, bunun konuşulmasının kendine politik
zarar getireceğini düşünenlerin aymazlığına çözüm
bulmak ve Türkiyede bugün içinde bulunduğumuz ekonomik krizi doğru
tahlil edip çözüm yollarını bulmak için konuşmak istiyoruz ve
bugün konuşmak istediğimiz konu, Türkiye'nin ve dünyanın, krize
neden olan ve bu krizin çıkmasına -sonuçlarına
başkalarının katlanmasıyla da olsa- sebep olanların
doğru teşhis edilmesi gerektiğini söylemek istiyoruz.
Aslında yıllardır küresel krizin altında Cumhuriyet Halk
Partisinin ve Türkiyede üretimi, istihdamı, yatırımı,
KOBİleri destekleyen anlayışın göz ardı edilmesi
yatmaktadır. Dünyada da aynı anlayışın
reddedilmesinden dolayı bugün çıkan küresel krizin temel nedeni
vardır. Finansmana dayalı bir kârlılık, finansman üzerinden
para kazanan, üretimi ihmal eden, üretimi hiç dikkate almayan bir sistem bugün
dünyada çökmüştür. O üretimi dikkate almayan, sadece CEOların
bilançolar üzerinden kârlılık esasına dayalı bir sistemi
dünyaya dikte ettirdiği ve o kârlılıktan kendilerine nema
aldığı bir dünya sistemi bugün kendisini sorgular hâle
gelmiştir. Ne yapılması gerekiyordu? Yıllarca burada
söyledik, bu kanunda, bu Meclis, bu yıl, bu yasama döneminde söyledik,
KOBİlere, üretime, istihdama ve bu anlayışa destek veren,
borçlanmayı değil üretimi teşvik eden bir anlayışta
ekonomik politika uygulamalısınız. dedik. Bunu dediğimiz
zaman, bizim bu konuda dünyayı algılayamadığımız
şeklinde eleştiriler gelmişti. Tam tersine, bugün görüyoruz ki
dünyanın geldiği nokta itibarıyla, sıkıntı
üretimsizliktendir.
Değerli
arkadaşlarım, bu krizde, şimdi, 2001de yaşamış
olduğumuz finans krizi nedeniyle tedbir alarak finans sistemini ve
bankacılığı rehabilite ettik, bir süre gidiyor ama kriz,
Türkiyede 2001den sonra finans sistemindeki rehabilitasyonun üzerine reel
sektörün sorunlarını aşmak için yeni bir plan, program yapılmadığı
için, uzun zamandır zorda olan reel sektörün sorunları hâline
gelmektedir. Kriz Türkiyede zaten vardı. Kriz Türkiyede reel sektörde
vardı, esnafta vardı, sanatkârda vardı, köylüde vardı. Az
önce Sayın Bakanım Pamuk üretiminden köylüler vazgeçti. dedi. Niye
vazgeçti? Üreten insan teşvik edilmediği için vazgeçti. Ürettiği
ürünü sattığı zaman yaptığı masrafı
karşılamadığı için vazgeçti. Neden vazgeçti sanayi
üretimi? Çünkü sanayide ithalat o kadar cazip hâle geldi ki ithalat yaparak
daha rahat ticaret yapma şansına geldi bizim ülkemizdeki sanayici.
Onun için, Türkiyede reel sektörde ciddi bir kriz vardı. Bu kriz, bugün
dünyadaki küresel krizle birlikte derinleşerek önümüzdeki günlerde
hepimizi rahatsız eden noktaya hızla yol almaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bu kriz, reel sektördeki var olan kriz sizin de çok yakından
bildiğiniz gibi, ciddi bir şekilde üretimin önündeki yükleri
Türkiyede artırmaktadır. Enerji darboğazı, enerjide
dışa bağımlılık, enerji maliyetlerinde altı
ayda yüzde 50nin üzerindeki artış bizi rekabetçi olmaktan
çıkarmıştır. KOBİlerin finansmana ulaşma, yeteri
kadar finansman bulamama, Türkiyede faizlerin çok yüksek olması ve
finansmanın pahalı olması, sıcak paraya dayalı bir
politikanın götürülmesi nedeniyle bugün rekabetçi olmaktan
KOBİlerimizin çoğu çıkmıştır. Uygulanan ekonomik
politikada sıcak para gelsin diye yüksek faiz düşük kur uygulayanlar,
ithalata özendirenler bugün Türkiyede üretimin önünü kesmişler ve Türkiye
üretemez hâle gelmiştir. Bakın, Türkiyede işsizlik geçen
seneden bu seneye binde 6 oranında artmıştır. Bir yıl
içerisinde, aynı dönemde bu kadar yüksek artış çok ciddi
düşünülmesi gereken
Bunlar rakamlara yansıyanlar. Bir de
yansımayan, piyasadaki işsizlik çok daha ileri boyutlardadır.
Demek ki bizim bu krizi görüp çözüm bulmaya ihtiyacımız var. Onun
için bunu konuşmalıyız hatta sadece Parlamentoda değil,
acilen meslek örgütleriyle, TOBBla, TESKle, ziraat odalarıyla, TÜRMOBla
ve benzeri sivil toplum örgütleriyle birlikte, acil, ekonomiyle ilgili
konuşacağımız bir konsey oluşturmalıyız,
onların önerilerini almalıyız, onlara kızmak yerine
onları dinleyip anlamalıyız ve onların önerilerini çözüm
olarak nasıl uygulayabilirizin yöntemlerini bulmak zorundayız. Hiç
kimseye kızma hakkımız yok. Tam tersine, onlara bu konuda kulak
vermek durumundayız. Onlar değil midir yıllardır sizin bu
ekonomik politikanıza ses çıkarmayıp, soluklarını
kesip, sesini çıkarmadan Evet, iyi gidiyor. diyenler? Bugün
bağırıyorlarsa artık dayanacak noktaları
kalmadığı içindir.
Değerli arkadaşlarım,
bugün ciddi bir sıkıntıyı, ciddi bir sorunu
yaşıyoruz. Bu sorun, reel ekonomideki krizin dünya küresel krizi ve
finansal kriziyle bütünleşmesi ve Türkiyeye
yansımalarıdır. Onun için biz diyoruz ki hep beraber bu krizi
konuşalım, konuşmaktan korkmayalım ve çözüm önerileri
üretelim. Biz, çözüm önerileriyle geliyoruz karşınıza. Bunun
çözümü için net şekilde, bir kere acilen teşvik sistemi
değiştirilmelidir. Bölgesel teşvik yerine sektörel ve Türkiyenin
sanayi politikasını dikkate alan bir teşvik sistemi gelmelidir
ve bu teşvik sistemi büyük oranda küçük orta boy işletmeler,
üretenler, yatırım yapanlar üzerine kurulu bir teşvik sistemi
olmalıdır. Bu teşvik sistemi, öyle geçici çözümler üreten,
insanların taleplerine geçici çözümler üreten değildir. Örneğin,
Tekstille ilgili çözüm önerileri getirdik. dediniz. Ne diyorsunuz? Gidin,
geri kalmış bölgelerde yatırım yapın, beş
yıl teşvikten yararlanın. O bölgeye fabrikasını
taşıyan insanın; orada yatırım yapan, orada nitelikli
kalifiye eleman bulan insanın yaşayacağı süre zaten iki
buçuk üç yıldır, üç yıl zaten yeniden fabrika kurmaya
çalışacak o insanlar. Böyle teşvikler olmaz, böyle topu taca
atan teşvik uygulamaları olmaz. Bunun yerine, mevcut alanlarda o
insanlara teşvik vermek zorundasınız.
Pamuk gibi
stratejik bir ürünü, hem köylü hem sanayi için çok ciddi şekilde önemli
olan bir ürünü desteklemek zorundasınız, pamuğa teşvik
vermek zorundasınız. Mısırdan hangi katma değeri
alıyorsunuz? Ama pamuktan, ipliğinden, kumaşından,
markasından, ihracatından her türlü desteği alıyorsunuz.
Onun için, stratejinizi doğru alana koymalısınız.
Türk ekonomisinin
kalkınmasının temelinin KOBİler olduğunun
altını çizmelisiniz. Burada ARGE kanunları çıkartırken
KOBİlere doğru düzgün ARGE teşviki bile uygulamaktan çekindiniz.
50 tane ARGE elemanı çalıştıran, sadece büyükleri
düşünen ve büyüklerin iş birliği yaptığı
dışarıdan gelecek yabancılara teşvik verme durumunda
oldunuz.
KOSGEB
mevzuatı hemen basitleştirilmelidir. Acilen, finansman
ihtiyacına düşecek, zorluğa düşecek kesimler için bir fon
oluşturmalısınız. Sanayi Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı ve ekonomiyle ilgili diğer bakanlıklar
Türkiyedeki krize düşecek kesimlere acilen finansman desteği
sağlayacak bir fon oluşturmalıdır, bunu bankaların
insafına bırakmamalıdır. Bugün bankalar en ufak bir
telaşta, açılmış kredileri kapatmakta, var olan kredileri
kullandırmamakta ve sanayici üzerinde ciddi baskılar
uygulamaktadırlar.
Değerli
arkadaşlarım, bu insanların bu şekilde
durumlarını devam ettiremezsiniz. Özel sektör sizin
uyguladığınız politikalar nedeniyle borçlandı.
Türkiyede ilk defa en büyük özel sektör dış borçlanması var. Bu
niye oldu? Siz yatırım yapmadınız, özel sektör
yatırım yapsın dediniz, doları düşük tuttunuz, onlar
da gittiler dışarıdan borçlandılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Dışarıdan borçlanan bu insanlar şimdi
döviz fiyatları arttığında, dünyada likidite
daraldığında, borçlarını ödeyemez duruma geldiklerinde
hem ülkemizdeki bankacılık sektörüne sorun olacaklardır hem
kendi işletmelerinde ciddi sorunlarla karşı karşıya
kalacaklardır. Onun için özel sektörün borcu bizim borcumuz değildir
diyemeyiz. O borcun ülkenin borcu olduğunu düşünerek acil tedbirler
almak ve buna göre çözümler üretmek zorundayız.
Esnaf, sanatkâr
kan ağlıyor. Hipermarket yasasını geçen senenin
başında çıkaracağız dediniz, bir yıl doluyor,
çıkarmıyorsunuz. Neden? Çünkü belirli kesimlerin bu ülke
pazarını ele geçirmesine göz yumuyorsunuz. Yabancıların bu
ülkede hâkim olan bir anlayışa gelmesine göz yumuyorsunuz. Onun için
bu krizi konuşacağız, daha çok konuşacağız ve bu
krizin inşallah- altında Türkiyenin kalmaması için çözüm
önerilerini de biz getireceğiz. Yeter ki sağduyuyla bizim
dediklerimizi dinleyin, o zaman sonuç alırız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Susam.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan
Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere huzurunuzdayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, geçmiş tecrübe ve
çalışmalarımızın ışığı
altında bu tasarıyla ilgili olarak bazı görüş ve
düşüncelerimi samimi olarak bu kürsüden sizlerle paylaşacağım.
Umuyorum ki Sayın Hükûmet de bu
öneri ve eleştirilere olumlu yaklaşacak ve bu tasarının hem
sektörümüz için hem organize sanayi bölgelerimiz için, tabii ki ülkemiz için
daha mükemmel çıkmasını ve yasalaşmasını temin
edecektir.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarıyla, başlangıç itibarıyla, 2000
yılında çıkarılan Organize Sanayi Bölgeleri Yasasına
göre bazı ufak değişikliklerle öncelikle tanımlar
getirilmiş ve bu tanımlardan yola çıkarak Organize sanayi
bölgeleri de nedir? diye sorulduğu zaman vatandaşlarımız
tarafından, çok kısa olarak, Kendi kanununa göre işletilen mal
ve hizmet üretim bölgeleri. olarak tanımlanmış. Tabii bu mal ve
hizmet üretim bölgesinin üstü de gerek teknolojik donanım gerek çevreye
duyarlı sanayileşme gerek kentleşmenin daha iyi, daha mükemmel
yönetilmesi ve buna bağlı olarak dünya ve Türkiyeye entegre edilecek
diğer ekonomik politikalarla da donatılmış.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde yaklaşık kırk yılı
aşkın bir süredir organize sanayi bölgeleri yasa çıkmadan,
herhangi bir üst mevzuata bağlanmadan yönetilmiş, ta ki 12 Nisan 2000
tarihine kadar. 12 Nisan 2000 tarihinde ne yapılmış? Öncelikle,
bu tasarı görüşülürken hafızalarda bu tasarının
altyapısını hazırlayan yasal çalışmalar neydi,
sizlere onları hatırlatmak isterim.
57nci Hükûmet döneminde, yani 1999-2002 yılları
arasında bu tasarı gerçekten sektör ve sektör ve sektör
temsilcilerinin oluşturduğu büyük bir katılımla ve
onların meydana getirdiği dernekler, kuruluşlar, tabii ki odalar
ve temsilcileriyle bir araya gelinerek bu yasa çalışması
tamamlanmış ve 15 Nisan 2000 tarihinde öncelikle Mecliste, bu yüce
çatı altında yasalaştırıldıktan sonra Resmî
Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiş. Bir kere bu çalışmanın
temeli olarak milletvekillerimizin hafızasına bunu getirmek istedim.
O tarihlerde konuyla ilgili olabilecek olan bütün tarafların iştiraki
gerçekten önemlidir çünkü -bunu özellikle özel teşebbüsün önünü açmak ve
bu konuyla ilgili, bu anlayışla ilgili olarak belirtmek için
altını çizerek söylüyorum- böylelikle organize sanayi bölgeleri tüzel
bir kişiliğe kavuşturulmuş ve kuruluşundan
işletilmesine kadar her türlü aşamada da müteşebbis heyetleri
organize sanayi bölgelerinin yetkili kılınmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, bugüne kadar Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının uhdesinde ve görevinde olarak Teşkilat
Kanununa bağlı olarak yürütülen organize sanayi bölgeleri 107
adet bitirilerek Türk sanayisinin ve
sektörün hizmetine sunulmuştur.
Gene, 2008
yılı yatırım programına baktığımız
zaman da -yanlış hatırlamıyorsam- 100 adet organize sanayi
bölgesi süregelmektedir ve bir süreç hâlinde geçtiğimiz yıllardan
itibaren proje stoku olarak devam etmektedir. Böylelikle hem özel sektörün hem
devletimizin bütçe katkılarıyla ve imkânlarıyla yapılan
organize sanayilerini bir araya topladığımız zaman 255 adet
organize sanayi yapısıyla karşılaşıyoruz ki
bunlar genellikle sicil numarası ve tüzel bir kişilik
kazanmış durumda.
Değerli
arkadaşlarım, yer seçimi çalışmaları yapılan ve
devam eden ve bu arada da Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
tarafından tüzel kişilik verilen ancak değişik nedenlerle
işletme aşamasına da geçirilmemiş 125 civarında
organize sanayi bölgemiz var. Bunlar da niye işletme aşamasına
geçememiş diye biraz alt detaya indiğimizde, baktığımızda
şunlarla karşılaşıyoruz: Bir kısmı yer
seçimi aşamasında bekliyor, bir kısmının
kamulaştırma çalışmaları devam ediyor, yine bir
kısmının imar planı ve altyapı projelerinin
hazırlık çalışmaları maalesef bitirilememiş ve
yine önemli bir kısmının da diğer altyapı
çalışmaları henüz neticelenmemiş. Umuyorum ki gerekli
kaynak ve imkân sağlanırsa Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, bu kalanlarla ilgili olarak da sektörümüze, Türk
sanayisine bunları kazandırabilecektir.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde özellikle bazı rakamsal
büyüklükleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz önce söyledim, 57nci
Hükûmet döneminde bu yasa Türkiye devletine kazandırılmış
ve Türk sanayisi bundan büyük kazanımlar elde etmişti. İşte
bu 1999-2002 yılları arasına baktığımız
zaman, yaklaşık üç buçuk yıllık süreç içerisinde 34 tane OSB
ve 69 tane de KSS yani küçük sanayi sitesi bitirilmiş ve sanayicimizin
hizmetine sunulmuştur.
Diğer
taraftan, o günkü Hükûmet işbaşına gelmeden önce, geçen süreç
zarfında baktığımız zaman, tamamlanan küçük sanayi
sitesi yatırımlarının, yıllık iş yeri ortalamasının
2.211 olduğunu görüyoruz. 2002 yılında bizden sonraki yani
57nci Hükûmetten sonraki 58 ve devamı gelen hükûmetlere devrederken bu
rakamı yüzde 62 artırarak yılda ortalama 3.561 iş yerine çıkarmışız.
Bunlar önemli hizmetler ve yatırımlar çünkü o günün
şartları içerisinde sınırlı kaynaklarla ve imkânlarla
yapılabilmiş hizmetler. İhtisas organize sanayi bölgelerinin önü
de yine o dönemde atılarak bu bağlamda hem Elâzığ ve
Afyonda besi organize sanayi bölgeleri ve İzmir Bayındır
Değerli
arkadaşlarım, bu ihtisas organize sanayi bölgelerine
değinmişken sizlere şu bilgiyi de aktarmak istiyorum:
Türkiye'nin birçok yerinde ihtisas organize sanayi bölgesi talepleri var ve
bunlar gelişen dünya şartlarına baktığımız
zaman haklı ve yerinde talepler. Bunlardan örneğin ilk aklıma
gelen, İzmir ilimizde mevcut döküm ve otomotivciler organize sanayi
bölgeleri, talepleri ve müracaatları var. Bunlar hızla ilerlemekte
ama tabii ki gelişen sanayi potansiyeli olan ve sanayi imkânı olan,
sanayi profili de geçtiğimiz yıllara göre hızla
değişen birçok ilimizde olduğu gibi İzmirde de bunlar
yetersiz kalmakta. Örneğin tarım alanında faaliyet gösterecek
olan ihtisas organize sanayi bölgeleri maalesef geri planda kalmaktadır.
İzmir
Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi özel bir örnektir çünkü yerel yönetimle
merkezî yönetim arasındaki uyuşmazlık nedeniyle sürüncemede
kalmıştır, sanayicimiz mağdur olmuştur, maalesef
bugüne kadar da birçok yetkilinin verdiği söze rağmen
neticelendirilememiştir. İnşallah bu kanun tekliflerinin
içerisinde, çok değerli Milliyetçi Hareket Partisi İzmir
milletvekillerinin de altında imzası olan bu kanun tekliflerinin neticesinde
sayın Hükûmet ve sayın Bakanlık da olumlu görürse İzmir
Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesini de bugün bu yasa tasarısı
görüşülürken çözme imkânına kavuşacağız.
Değerli
arkadaşlarım, 57nci Hükûmet döneminde yapılan bu
çalışmalar sonucunda daha önceki yıllarda ortalama olarak
yıllık
Sayın
milletvekilleri, bugün OSBlerin her türlü altyapı ve sosyal tesis
yatırımları ve buna benzer enerji yatırımları ve
işletme hizmetleri OSBnin kendi tüzel kişiliği tarafından
yapılmaktadır. OSB yatırımları ve işletmeleri bu
hizmet ödemelerini toptan yapmaktadırlar ve bu toptan yapış ve
süresi dikkate alınarak da OSBler için hem elektrikte yüzde 5 hem de
doğal gazda yaklaşık yüzde 3 iskonto uygulanmaktaydı.
Tabii, bu, geçtiğimiz dönemler içinde yapılan bir uygulamaydı.
Gelin görün ki, EPDKnın, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun yaptığı
kararlar ve BOTAŞın buna uyması neticesinde, çok yakın
geçmişte, bu elektrik iskontoları kaldırılmış ve
maalesef doğal gaz iskontosu da gene geçtiğimiz 2008 Mart ayında
kaldırılarak, OSBlere üstelik haber de verilmeksizin, yüzde 3ten
yüzde 1e indirilmiştir.
Bunlar hem en
önemli enerji girdisidir -elektrik ve doğal gaz olarak- hem de son
zamanlarda yapılan -ki artık bu mutat hâle geldi- elektrik
zamlarına son yüzde 9,27lik zamdan sonra yılbaşı periyodu
itibarıyla baktığımız zaman, 1 Ocak, bugün itibarıyla
yaptığımız zaman, gene yaklaşık yüzde 55
civarındaki elektrik zammı da sanayicimizin belini
kırmış gözükmektedir. Değerli arkadaşlarım,
doğal gazda yüzde 30dur bu zam yılbaşından bugüne kadar.
Bunlar şunun
için önemlidir: Aslında bu yüce Meclis, belki de küresel krizle ilgili
olarak bir genel görüşme yapmalıydı bugüne kadar. Maalesef, bu
kriz konusunu, dünyada hızla tedbirlerin alınıp
geliştiği o süreç boyunca Türkiye Büyük Millet Meclisi, tabii ki başta
iktidar grubu olmak üzere, bunu görüşme noktasında geç
kalmış gözükmektedir. Biz hem bu krizi hem sanayi sektörümüzü, tabii
ki ona bağlı olarak diğer ekonomik ve sosyal kesimlere
yapılması gerekli olan tedbir ve politikaları buralarda
tartışma imkânı bulmalıydık diyorum.
Bugün
görüştüğümüz bu tasarı, değerli milletvekilleri, ha
çıktı ha çıkacak diyerek, işte haftaya kesin çıkacak
diyerek birçok yetkili Hükûmet mensubu tarafından söylenmiş,
oyalanmış, bugüne kadar gelinmiştir. Tabii bunlar
yapılmış, geçmişte kalmıştır. Bugün bu
kürsüye çıktığımıza göre artık uygulama
aşamasına geçilmiştir ama bu kadar
oyalanılmasının ve bu kadar geride kalınmasının
da tabii ki sanayi sektörüne bir maliyeti olacaktır. Bu maliyetin de
hesaplanması gerekir diye düşünüyorum.
Tasarı
elbette organize sanayi bölgelerinin ve orada işletme aşamasında
olan birçok kuruluşumuzun haklı taleplerini de içermektedir.
Bazı eksikliklere rağmen bu haklı talepleri de yerinde bulmak
gerekir diye düşünüyorum.
OSBlerimiz bir
üst örgüttür. Bunlara bu şekilde bakmak ve yaklaşmak gerekir diye
düşünüyorum. Bu örgütü de meydana getiren temel unsur sanayicilerimiz ve
girişimcilerimizdir. Onların meydana getirdiği bir üst çatı
örgütüdür OSBler. Eğer bunlarla ilgili birtakım iyileştirme
çalışmaları yapılacaksa, bunları ilgilendiren,
bunların menfaatlerini şu veya bu şekilde etkileyen yasa
çalışmaları yapılacaksa, çok doğal olarak,
onların haklı taleplerine kulak vererek ve onların önünü açacak,
onlarla birlikte yapılacak olan teklifleri de değerlendirmemiz
gerekirdi diye düşünüyorum.
Bakın, Hükûmet
tasarısına ve içindeki diğer tekliflere
baktığımız zaman, bir kere her şeyden önce bu
tasarının olgunlaşıp gelmesi noktasında da bazı
eksiklikleri görüyoruz çünkü ben ilk defa olarak şöyle bir uygulamaya
rastlıyorum: Sanayi Komisyonunda Hükûmet kendi getirdiği tasarı
üzerinde de değerli komisyon üyesi milletvekillerine -tabii ki iktidar
partisine mensup olanları kastediyorum- önergeler verdirerek âdeta kendi
tasarısını olgunlaştırma sürecini yeniden başlatmış
ve bu tasarıyı bir miktar -bana göre çok büyük özellikle ama
kâğıt üstünde bir miktar- değiştirmiştir. Belki de bu
Genel Kurul aşamasında gene bazı önergelerle karşı
karşıya kalarak bu yasa tasarısını
yasalaştıracağız. Bu da yeni bir âdet oldu.
Değerli
milletvekilleri, şimdi bu süreç bu kadar önemliyken ve bu kadar önemli
değişiklikler yapılırken madde bazına indiğimiz
zaman da tasarıda bazı hazırlıksız
yapılanmanın olduğunu görüyoruz. Örneğin
tasarının 2nci maddesinin üçüncü fıkrasıyla -biraz önce de
söyledim- 12 Nisan 2000 tarihinde çıkarılan OSB Yasasının
yani 4562 sayılı Yasanın 4üncü maddesinin (d)
fıkrası değiştiriliyor.
Bakın, bu
kadar laf kalabalığının manası şu: O günkü
şartlarda biz, her türlü sanayi derneğinin ve kuruluşunun ve
kooperatiflerin organize sanayi bölgesi kurmasına imkân sağlıyorduk
ki bunlardan mesela en büyüğü -hemen söyleyeyim- İkitellidir.
İkitellide o kadar çok fazla, onlarca kooperatif bir araya gelmiştir
ki belki Türkiye'nin değil, dünyanın sayılı büyük organize
sanayi bölgesi teşekkül ettirilmiştir. Şimdi bugün bu sanayici
kuruluşları ve dernekleri bir kenara itilmektedir bu
değişiklikle. Gene bu sanayici derneklerinin bugüne kadar
kurduğu on adet -gene yanlış hatırlamıyorsam- organize
sanayi bölgesi vardır. Bunların statüleri de değişecektir
bu yasa çıktığı zaman.
Değerli
arkadaşlarım, küçük sanayi sitelerinden oluşan -biraz önce de
söyledim- OSBlerimiz vardır. Bunlar da kooperatifler
vasıtasıyla kurulmuştur. Bunların da statülerinde büyük
değişiklikler olacaktır.
Tasarının
gene 2nci maddesinde yapılan bazı değişikliklerle
katılımcı ve/veya kiracı vasfı ile bölge içinde
faaliyet gösteren küçük imalat ve tamirat, ticaret, eğitim ve
sağlık hizmet alanları ise bölge büyüklüğünün %10 undan
fazla olamaz. deniliyor. İşte, bu madde de küçük sanayi siteleri ile
organize sanayi bölgelerinin durumunun açıklanmaya muhtaç olduğunu
gösteriyor.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi baktığımız zaman
KSSlerden oluşan OSBlerin bütün parsellerinin yaklaşık yüzde
95i küçük imalattır zaten. Bunlar küçük imalat ve tamircilerin bir araya
getirdiği kuruluşlardır.
Diğer
yandan, baktığımız zaman Türkiyemizin bazı
bölgelerinde OSBlerin parsellerinde yaklaşık yüzde 55i bu küçük
imalat yapan sanayici gruptan meydana gelir ama bunlar katma değeri küçük
imalatlardır.
Öte yandan,
Türkiye'nin daha gelişmiş yöreleri ve bölgelerinde yapılan
OSBlerde ise, bu küçük imalat diye tabir ettiğiniz kuruluşlar daha
büyük katma değerli kuruluşlardır. Bakın, ikisi de küçük
imalattır ama bir bölgede katma değeri düşüktür -aynı
tanım ve vasıf altında gözükmektedir- ama bir bölge ve yörede
katma değeri yüksektir, gene aynı tanımın içerisindedir.
Ama bütün bunlara
rağmen, baktığımız zaman tasarıda küçük imalat
ifadesinin tanımı yoktur. Bu tasarıda belki de en önemli
yapılması gereken bir şeydir çünkü buna atıf yapılarak
bazı özellikler verilmektedir; küçük imalatın ne olduğunun
tanımlanması gerekir.
Değerli
arkadaşlarım, tasarının 3üncü maddesine
baktığımız zaman kira ve kiracı konusu da söz konusu.
Bu da gene Sanayi Komisyonunda verilen önergeler doğrultusunda
değiştirilmiş bir madde.
Planlı
kalkınma döneminde, 1960lı yıllardan itibaren sanayicinin önünü
açmak ve sanayiciyi teşvik etmek için getirilmiş bir enstrüman olan
organize sanayi bölgelerinde, tabii ki baktığımız zaman bu
parseller sanayicilerimize on yıl vadeyle satılıyor ve
sanayicimiz teşvik ediliyor. Biz bunu teşvik edebilmek için,
1960lı yıllardan bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün
hükûmetler olarak bir maliyete katlanmışız.
Şimdi,
kiralama yönteminin gelmesiyle, başta stratejik OSBler olmak üzere, büyük
sermaye sahipleri bütün bu saydığımız parselleri satın
alarak sanayinin gelişmesini ve sanayicimizin iş yeri sahibi
olmasını amaçlayan OSB kuruluş amacından sapmasına da
yol açacaktır. Buranın altını özellikle çiziyorum.
Gene 5inci
maddede tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgeleri söyleniyor.
Burada da dikkat edilmesi gereken bir husus var, OSBlerin yüzde 15i kadar
sanayi alanları ayrılmak zorundadır bu ihtisas organize sanayi
bölgelerinde. Bu konuda eğer bir değişiklik önergesi
verilebilecekse seve seve bizim parti grubu olarak da buna katkı
yapabileceğimizi belirtiyorum.
Önemli bir konu
tasarının 7nci maddesi. Odalar tarafından kurulan OSBlerde
sanayicimizin genel kurula gitmesi kaldırılıyor ve benim
bildiğim 5 tane organize sanayi bölgesi için bir muafiyet getiriliyor,
belki bunun sayısı farklı da olabilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakikalık ek süre veriyorum; buyurun tamamlayın.
AHMET KENAN TANRIKULU
(Devamla) Şimdi bu yapılmak istenen değişikliğin de
bütün ilgili kesimler tarafından tekrar gözden geçirilmesinde fayda var
diye düşünüyorum değerli milletvekilleri.
Tabii, yapmak
istediğimizle uygulama arasında farklılıklar oluyor.
Örneğin, geçtiğimiz ocak ayı içerisinde Organize Sanayi
Bölgeleri Yer Seçim Yönetmeliğinde Bakanlık istemese de bir hataya
düştü ama yapılan uyarılarla, bizlerin verdiği soru
önergeleriyle çok kısa bir süre içerisinde, bir ay sonra bu Yönetmeliki
tekrar değiştirme imkânı buldular. Buradan da şu
çıkıyor: Bazı mevzuatlarda uygulamada değişiklikler
olabiliyor, yanlışlıklar olabiliyor. O hâlde bunlara dikkat
ederek daha az hatayla bunları kanunlaştırmamız gerekir
diye düşünüyorum değerli milletvekilleri.
Son söz: Biz
sanayi sektörünün sorunlarıyla ilgili Meclis araştırması
önergesi verdik. Eğer Sayın Hükûmet ve iktidar grubu buna destek
verirse bu teklif ve önerilerimizi daha detaylı bir şekilde
görüşme imkânı bulacağız.
Hepinize
saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz, hayırlı olsun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş.
Buyurun
Sayın Karabaş.
DTP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerine Demokratik
Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, organize sanayi bölgeleri 1800 yıllarından itibaren
başta Amerika olmak üzere, sonrasında İngilterede ve
gelişmiş ülkelerde yaşama geçirilen bir uygulama. Organize
sanayi bölgelerinin birçok etkeni vardır, birçok nedeni vardır fakat
bunların içinde özellikle İngilterede, sonrasında az
gelişmiş ülkelerde de birinci etken bölgeler arasındaki sanayi
farklılığını ortadan kaldırmak; ikincisi ise
işsizliğe, az gelişmiş yerlerde işsizliğe çare
bulup belli kentlerde yığılmayı engellemeye yöneliktir.
Tabii bunun
birçok nedeni daha var: Özellikle planlı kentleşme, sanayinin kentin
dışına, bir araya taşınarak kentte düzensizliğin
engellenmesi, yine -sonuçta bir sanayi yatırımı
yaptığınız zaman tarım alanlarını
kullanmanız gerekiyor- tarım alanlarının disiplinli bir
şekilde sanayiye ayrılması, bu konuda bir disiplinin
sağlanması; sanayi kuruluşlarının bir arada
olmasını sağlayarak birbirlerinin yan ürünlerinden,
birbirlerinin imkânlarından yararlanmalarına,
kârlılığı artırmaya, verimliliği artırmaya
yönelik etmenler var.
Şimdi, tabii
Türkiye'de de organize sanayi bölgeleri, özellikle sanayi
kalkınmasının hedef alındığı beş
yıllık kalkınma planlarıyla birlikte gündeme
alınmıştır. Türkiye'deki uygulamada da ve Türkiye'de
organize sanayi bölgeleri faaliyete geçirildiği zaman ve hedef olarak
konulduğu zaman da biraz önce belirttiğim gibi, dünyadaki birçok
ülkelerdeki hedefler gözetilerek, oradaki gerekçelerle
başlanmıştır ancak biz şimdi organize sanayi
bölgelerinin durumuna baktığımız zaman, organize sanayi
bölgelerinin yayılım seyrine ve bulundukları yerlere
baktığımız zaman ve özellikle organize sanayi bölgelerinin
içinde bulundukları mevcut, pratik duruma baktığımız
zaman bu amacın gerçekleştiğini, belirttiğimiz
amaçların gerçekleştiğini söyleyemeyiz.
Şimdi,
özellikle bölgeler arası gelişmişlik farklarının en
yüksek olduğu ülkelerden biri Türkiye, başta Doğu ve
Güneydoğu, yine Karadeniz, İç Anadolu. Bunları Egeyle,
Marmarayla, Akdeniz Bölgesiyle kıyasladığımız zaman
bölgeler arası gelişme farklılıklarının en yüksek
olduğu ülkelerden biri Türkiyedir. Ancak organize sanayi bölgelerinin
amaçlarından biri olan bölgeler arasındaki eşitsizliği
kaldırma ilkesine baktığımız zaman, bunun Türkiyede
uygulanmadığını veya bunun gerçekleşmediğini görebiliriz.
Biraz önce
konuşmacı arkadaşlar dile getirdiler, organize sanayi bölgeleri
ve organize sanayi bölgelerinin sayısıyla ilgili rakamları
verdiler. Şimdi tabii 250 civarında organize sanayi bölgesi var,
resmî, kâğıt üzerinde ancak bunların 127 tanesi işletme
durumunda. Tabii, CHP adına konuşan Sayın Milletvekilimiz dile
getirdi, bu 127 organize sanayi bölgesinin bile birçoğu yarı
yarıya, kimisi üçte 1 oranında işler durumdadır. Ancak daha
önemli olan, 250 civarında onaylı bulunan organize sanayi bölgeleri
içinde işletmede olmayan, faaliyete geçmiş olmayan birçoğu ya
yer seçimi aşamasında veya kamulaştırma
aşamasında, bazıları planlama veya altyapı,
inşaat aşamasında bulunan organize sanayi bölgelerinin tümü az
gelişmiş illerimizdeki organize sanayi bölgeleridir.
Şimdi bunu
dikkate aldığımızda, birincisi, organize sanayi bölgelerinin
kuruluşundaki amaçlardan biri gerçekleşmemiş, ikincisi, her
hükûmet döneminde çok önemsendiği söylenen, birçok zaman böyle o ile veya
o bölgedeki illere, az gelişmiş bölgedeki illere çok büyük bir
taltif, çok büyük bir ödüllendirme gibi gösterilen teşvik sisteminin de
aslında işlemediğinin bir göstergesidir. Şimdi, az
gelişmiş illere veya az gelişmiş bölgelere teşvik
verme veya onu geliştirmenin en önemli yolu, organize sanayi bölgeleriyle
yani KOBİlere destek vererek, küçük ve orta büyüklükteki sanayi
kuruluşlarını destekleyerek, onlara teşvik vererek bunu
sağlamaktır. Ancak siz Biz teşvik veriyoruz. dediğiniz
birçok ilde hem kentleşmenin düzenli olmasını sağlayan hem
sanayileşmenin düzenini sağlayan hem az gelişmişlik
farkını ortadan kaldıran en önemli etmenlerden birini
sağlamamışsınız, kurmamışsınız.
Şimdi,
kurulan bazı illerde de baktığımız zaman, örneğin
İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu, Güneydoğudaki organize sanayi
bölgeleri birçok ilde ya hiç gerçekleşmemiş, planlama
aşamasında veya inşaat aşamasındadır. Kurulu
gözüken, kâğıt üzerinde kurulu gözüken yerlerde bile birçoğunda
hâlâ elektrik bağlanmamıştır. Altyapı
sorunlarının hiçbiri çözümlenmemiştir, arıtmanın ise
ası bile gerçekleşmemiştir. Yani bu
yatırımların gerçekleşmesi gereken, bu desteğin
verilmesi gereken yerlere aslında bu destek verilmemiştir. Daha
önceki hükûmetlerde olduğu gibi bu Hükûmet de az gelişmiş
bölgelere teşvik verme, bölgeler arasındaki eşitsizliği
giderme, adaleti sağlama konusundaki sorumluluğunu ve sözünü yerine
getirmemiştir.
Şimdi, tabii
ki daha önceki konuşmacılar da dile getirdi. Bir yasa
çıkarıldığı zaman, bir kanun tasarısı
Meclise gelip görüşüldüğü zaman, bu kanun tasarısı
çıkarıldığı zaman aslında birinci derecede öne
alınması gereken, dikkate alınması gereken, o yasanın,
o yasa tasarısının çıkmasından etkilenecek
kesimlerdir, onların düşünceleridir, onların önerileridir,
onların düşünce ve önerilerini dikkate almadır. Ancak, bu kanun
tasarısına baktığımız zaman ciddi bazı
eksiklikler var. Dile getirilen o eksikliklerle ilgili birkaç şeye ben de
değinmek istiyorum.
Şimdi, organize sanayi bölgelerinin
yönetimiyle ilgili sorun, en önemli sorunlardan biridir. Elbette ki organize
sanayi bölgelerinin kurulmasında ve kurulma kararı verilmesinden
tutun kurulma aşamasına kadar sanayi odalarının, onun
olmadığı yerlerde sanayi ve ticaret odalarının, onun
da olmadığı yerde ticaret odalarının çok önemli yeri
vardır, çok önemli etkileri vardır. Bu, doğru. Ancak, zaten
yasada da, hem Türkiyede şimdiye kadar geçerli olan yasada hem de
dünyadaki birçok uygulamada, sonuçta organize sanayi
kuruluşlarının kurulmasında ve altyapısının
bitirilmesinde önemli olan bu odaların görevi, bu işi bitirdikten
sonra organize sanayi bölgesini asli sahiplerine, organize sanayi bölgelerinde
faaliyet yürüten sanayicilere devretmektir. Ki nitekim, zaten bu konuda yasada
da şu vardır: Belli bir işleyiş vardır. İşte
organize sanayi bölgesi kararı alındığı zaman bir
müteşebbis heyet kurulur. Bu müteşebbis heyetin içinde, sanayi
odası, yoksa sanayi ve ticaret odası, o da yoksa ticaret odası
veya odalardan biri; o ildeki veya ilçedeki veya beldedeki belediye
başkanı, yine orada varsa kooperatifler veya işveren sanayici
dernekleri, yine eğer sınırları içindeyse büyükşehir
belediyesi, yine eğer yer almak istiyorsa yerel örgütlerden olan il özel
idaresi yer alır. Bu müteşebbis heyet
aracılığıyla başvuru yapılır, valilik
aracılığıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığına
başvuru yapılır ve buna karar verilir. Bunun ikinci
aşamasında, organize sanayi bölgesinin üçte 1i tamamlandıktan
sonra da müteşebbis heyet, oradaki üçte 1i yerleştirilmiş olan
sanayici ile yönetimi ortaklaştırır ve bu iş bittikten
sonra da yönetim oradaki sanayicilere devredilir. Ha şimdi anlaşılmayan
budur. Peki, zaten, organize sanayi bölgesi olsun veya olmasın bir ildeki
sanayici, bir ildeki ticaret adamı veya orada görev yapanların hepsi,
iş yapanların hepsi o ilde sanayi odası, yoksa sanayi ve ticaret
odası veya ticaret odasının üyeleri değiller mi? Peki, bir
yerdeki sanayi odası veya sanayi ve ticaret odası, destek
verdiği, kurduğu ve sonuçta orada hak sahibi olarak
yerleştirdiği ve kendi üyesi olan sanayicinin neyine güvenmiyor da
Ben oluşturacağım yönetimi. diyor? Bu
anlaşılmış değil. Yani, Türkiye'de Hükûmette olan,
Türkiye'de devlette olan, Türkiye'de kurumlarda olan zihniyet iş
adamlarımıza da, sanayicilerimize de veya onların
kurdukları odalara da sirayet etmiş. Şimdi, siz, zaten
koyduğunuz yasada da kurulup devredilmesi gereken bir şeyi, efendim
ben kurdum, onun için yönetimini ben sürdüreceğim
Peki, zaten sizin
üyeniz olan, orada da sanayici olan, orada üretim yapan, orada ticaret yapan,
iş yapan ve kendi üyeniz olan insanlara neden güvenmiyorsunuz? Ha
şimdi bu, işin bir tarafı. Diğeri, mesela yasanın
7nci maddesinde diyor ki: Bu yasanın (bu tasarının) 2nci
maddesindeki hükümler 1/1/2008 tarihinden itibaren geçerlidir.
Şimdi,
Manisa Organize Sanayi Bölgesinde üretim yapan sanayicilerin derneğinin
bir yazısı var bizde; Sanayi Ticaret Komisyonundaki tüm
milletvekillerine gönderilmiş, sanırım onun
dışındakilere de gönderilmiş, Bakanlığa,
Sayın Bakanımıza da gönderilmiş, diğerlerine de
gönderilmiş. Şimdi, şöyle bir sıkıntı var: Bu
sıkıntı şimdiye kadar neden sürüyor? Manisa Sanayi ve
Ticaret Odası, Organize Sanayi Bölgesi, oradaki sanayiciler, daha önceki
ve şimdiki Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız ve diğer
bakanlarımız da, buradaki Odayla Organize Sanayi Bölgesi esnafı
arasındaki bu çelişki neden şimdiye kadar çözümlenmemiş?
Sonuçta bu çözüm
diğer idari yollarla, Bakanlığa başvuruyla gerçekleşmediği
için de -diğer belgeleri de var- dava açılmış. Hem yerel
mahkeme hem de sonradan Yargıtay Manisada Organize Sanayi Bölgesi
Kooperatifi lehine karar vermiş ve orada genel kurul yapılıp
yönetimin Organize Sanayi Bölgesi esnafına devredilmesi yönünde karar
verilmiş. Şimdi ona rağmen bunun devredilmemesinde ısrar
ediliyor ve biz de, sırf bu böyle gerçekleşsin diye veya sürsün diye,
bu yasanın hükümlerinden biri 1/1/2008 tarihinden geçerli olsun diyoruz.
Neden? Çünkü, Yargıtay kararı ve diğer kararlar 1/1/2008
tarihinden sonra alınmış.
Yani, şimdi
şu olabilir: Belki Manisa
Bazı görüşmeler de yaptım ama
net bir cevap almadım. Sanayi ve Ticaret Odası farklı
şeyler diyor, Organize Sanayi Bölgesi Kooperatifi farklı şeyler
diyor. Ha, bu konuda birinin veya diğerinin
haksızlığını anlatmıyorum burada.
Biz burada
sanayicimizin, iş adamlarımızın bir ilde çok önemli olan,
gerçekten çok eskiden kurulmuş, birçok büyük sanayicinin iş
yaptığı ilimizdeki bir sorununu o ilin milletvekilleriyle veya
Sanayi Komisyonunda yer alan milletvekilleriyle, Sanayi Bakanımızla,
bu konuda taraf olan diğer kesimlerle, TOBBla, sanayicilerin diğer
örgütleriyle, tüm bu kurumlarla çözebilmeliydik, yani bu işi buraya
getirmemeliydik. Yani bize Sayın Bakanın bunu izah etmesi gerekiyor.
Manisadaki durum nedir, neden oraya geldi ve neden biz bunu, yasaya
yerleştiriyoruz? Bunun izah edilmesi gerekiyor.
Sayın
milletvekilleri, biraz önce az gelişmiş bölgelerdeki, özellikle
Doğu, Güneydoğu, İç Anadolu, Karadenizdeki organize sanayi bölgeleriyle
ilgili, onların durumuyla ilgili bir değerlendirme
yapmıştık ve yine diğer hükûmetler döneminde olduğu
gibi bu Hükûmet de özellikle az gelişmiş illere ve bölgelere
teşvikle ilgili ısrarcı olduğunu, bu konuda elinden geleni
şimdiye kadar yaptığını, şimdiden sonra da her
türlü düzenlemeyi yapacağını söylüyor. Bu söylemden de hareketle
şu çağrıyı yapıyoruz Sayın Sanayi
Bakanımıza -Muş Milletvekili, Türkiye'nin en az
gelişmiş bölgesinin bir ilinin ve organize sanayi bölgesinin de büyük
sıkıntılarının olduğu bir ilin milletvekili-
şu çağrıyı yapıyoruz: Bir defa teşvik
politikalarının -bundan önceki konuşmacı arkadaş da
belirtti- direkt sektörler üzerinden ve direkt somut yatırıma dönüşebilecek,
anında yansıyabilecek işler üzerinden yapılması
gerekiyor. Eğer siz Bitlise, siz Muşa, siz Diyarbakıra, siz
Artvine, Rizeye veya benzeri birçok ile, İç Anadoludaki birçok ile, az
gelişmiş ile yatırım yapmak istiyorsanız, teşvik
vermek istiyorsanız, zaten amacı az gelişmişliği
ortadan kaldırma, bölgeler arasındaki farklılığı
ortadan kaldırma olan organize sanayi bölgelerine baştan
başlayarak, arsa tahsisinden tutun, belli projelerin uygulanmasına
kadar, sanayicinin teşvik edilip, oradaki sanayiyle, oradaki ticaretle
uğraşanın teşvik edilip, orada organize sanayi bölgesinde
iş yapması, teşvik edilmesinden tutun, büyük kentlerde o ilden
giden sanayiciyi oraya yatırım yapmaya teşvik eden, somut Bu
bölgeye bu işi yapanlar üzerinden bu kadar teşvik
sağlıyorum. gibi bir yöntemi denemeniz gerekir. Bu
olmadığı zaman İşte, ben teşvik
sağlıyorum, elli tane ili de teşvik alması gereken iller
arasına koydum. Siz gidin orada yatırım yapın, iş
yerlerinizi yapın, fabrikanızı kurun, projenizi getirin size ben
destek sunacağım. dediğiniz zaman bu çok anlam ifade etmiyor.
En önemlisi de
şu: Birçok ilde ticaret yapan, sanayicilikle uğraşan, kendi
alanında büyük veya küçük üretim yapan birçok kesim, hem oradaki sanayi,
ticaret odalarının, diğer kurumların eksikliği,
geriliği hem oradaki ticaret yapanın ve diğer kesimlerin düzeyi
ortalama bir projeyi yapma veya gerekli işlemleri yerine getirme, onlara
valilik üzerinden tutun bakanlığa kadar ulaşma, bunları
takip etme düzeyinde değil. Eğer siz gerçekten teşvik
verecekseniz, siz az gelişmiş yerleri
kalkındıracaksanız, somut, gidip bakanlık üzerinden, o
ildeki bakanlık yetkililerini, sanayi ticaret yetkililerini de direkt
devreye sokarak, orada, onların işini merkezden gönderilen
elemanlarla projelendirerek, belli bir aşamaya getirerek, tüm
altyapısı için teşvik vererek, tüm altyapısı için
kredi vererek hazırlanmanız gerekiyor. Bu, somut. Eğer
ciddiyseniz bu yapılabilir. Eğer isteniyorsa, devlet isterse,
eğer Hükûmet isterse, eğer Bakanlık isterse Bitliste,
Muşta, Diyarbakırda, Artvinde, Aksarayda, diğer birçok
yerde, az gelişmiş yerlerde, oranın elamanıyla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Karabaş, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayınız.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) Teşekkür ederim Başkan.
gidip orada
somut adımlarla bunu gerçekleştirebilir.
Bunu
yapmadığınız zaman, sırf kendinize yakın
kesimlere bazı olanaklar tanıyarak veya zaten belli bir düzeyi
yakalamış, uzmanlık düzeyini yakalamış, bir sermaye
düzeyini yakalamış, belli bir teknik elaman düzeyini
yakalamış ve devletin vereceği tüm teşvikleri birçok
kişiyi de devreye sokarak alabilecek ve diğerlerinin
yatırımına ve iş yapmasına fırsat vermeyecek bir
sürü olanak varken, siz bu dediğimiz somut, direkt oraya gidip kendiniz
destek verip hazırlanmadan ve somut vermediğiniz,
yapmadığınız yatırımlarla teşvik
politikasını veya kalkınmayı sağlayamaz, bölgeler
arasındaki eşitsizliği ortadan kaldıramazsınız
diyoruz.
Bu yasanın
görüşüldüğü zaman önereceğimiz bazı
değişikliklerle birlikte geçmesi için destek vereceğiz.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Komisyon
adına Konya Milletvekili Sayın Hasan Anğı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
Anğı, çalışma süresinin bitmesine tam on dakika var, ona
göre ayarladım, buyurun.
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HASAN ANĞI
(Konya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 222 sıra sayılı
Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve kanun tekliflerinin
görüşülmesinde tümü üzerinde Komisyon adına söz aldım,
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, ülkemizde 1960lı yıllarda başlayan planlı
kalkınma döneminde sanayinin lokomotif sektör olduğunun ortaya
çıkması sonucunda ekonomik dengenin kurulması, ekonomik ve
toplumsal kalkınmanın birlikte gerçekleştirilmesi, belli bir
hızla büyüme ve sanayileşmeye önem verilmesi amacıyla uzun
vadeli hedefler belirlenmiştir.
İlk olarak
1962 yılında Bursa Organize Sanayi Bölgesinin kurulmasıyla
başlayan OSB uygulamalarına ilişkin iş ve işlemler
uzun yıllar boyunca Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Fonlar
Yönetmeliği hükümlerine göre yürütülmüştür. 2000 yılında
çıkarılan 4562 sayılı OSB Kanunu devreye girene kadar bu
Kanundakine benzer maddeler içeren adı geçen yönetmelik çerçevesinde
yaklaşık otuz sekiz yıllık bir uygulama
gerçekleştirilerek OSBler yaygınlaştırılmıştır.
2000 yılında çıkarılabilen OSB Kanunu ile OSBlerin
kuruluş ve işleyiş sürecinde yasal bir statü
oluşturulabilmiş, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri
Kanunu 12/4/2000 tarih ve 24025 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun yayımıyla
birlikte, hukuksal çerçevesi belirlenen OSBler ve meydana gelen uygulama
aksaklıkları bu dönemde önemli ölçüde ele alınarak gereken
kurumsallaşmayı sağlamak adına kanun ve yönetmelikte yeni
düzenlemelere gidilmektedir. Kanunun yayımlandığı tarihten
günümüze kadar geçen sürede, gerek OSB tüzel kişiliklerinin ve OSB üst
kuruluşunun gerekse sivil toplum kuruluşlarının ve OSB
içinde yer alan müteşebbislerin talep ve sorunlarının
değerlendirilmesi sonucu, Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve bir
kısım milletvekili arkadaşlarımızca da teklif
gelmiştir. Bu kapsamda, OSB Kanununda OSBlerin vizyonunu
zenginleştirecek nitelikte yeni düzenlemeler yapılmıştır.
Getirilen
yenilikleri ana hatlarıyla özetlersek: Planlı sanayileşmenin
gereği olarak, organize sanayi bölgelerinde imalat sanayi türleri için
özel yer seçimi yapılmasına rağmen, sanayinin diğer
kolları olan enerji ve maden işleme tesislerinin bölge dışında
kalması, söz konusu tesislerin gelişigüzel yerlerde
kurulmalarına, kentleşmenin olumsuz yönde etkilenmesine, tarım
alanlarının tahrip edilmesine, çevrenin kirlenmesine, doğal ve
kültürel tarihî varlıkların zarar görmesine sebep olmaktadır.
Bunu önlemek için imalat sanayisi yerine sanayi kavramı getirilmiştir.
Planlı bir
şekilde yürütülen, OSBlerde faaliyet gösteren firmaların
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla ticaret,
sağlık, eğitim ve lojistik faaliyetlerinin birlikte
planlanması gerekmektedir. Mevcut yasal düzenlemeyle bu faaliyetler OSB
tüzel kişiliklerinin kısıtlı imkânlarıyla
karşılanmaya çalışılmaktadır.
Ayrıca,
sanayinin ihtiyacı ve ayrılmaz bir parçası olarak görülen
sağlık, eğitim ve ticaret alanındaki özel sektör
girişimlerine de imkân vermek amacıyla, OSBlerde ticaret,
sağlık, eğitim, küçük imalat ve tamirat ile lojistik tesisler
için, OSB brüt alanının yüzde 10unu geçmemek üzere yer
ayrılması imkânı getirilmiştir. Bu sayede, OSB içinde
faaliyet gösteren işletmelerin nitelikli eleman ihtiyacı daha kolay
ve istenilen miktarlarda temin edilebilecek, çalışanların
sağlık kurumlarına intikal süresi kısalacak ve gerekli
müdahale zamanında yapılabilecek, üretilen ürünlerin lojistik
firmaları tarafından planlanan noktalara güvenli ve zamanında
ulaştırılması sağlanması mümkün olabilecektir.
OSBlerde enerji
faaliyetlerinin düzenlenmesi amacıyla, 4628 sayılı Enerji
Piyasası Düzenleme Kanununa onaylı sınır
tanımı eklenerek, enerjinin daha ucuza temin edilmesi
sağlanmış ve enerji faaliyetlerindeki OSBlerin yetki ve
sorumluluğu belirlenmiştir. Enerji faaliyetleri için düzenlenmiş
olan onaylı sınır tanımı, bölgenin enerji
dışında ihtiyacı olan su, kanalizasyon, doğal gaz,
telekomünikasyon gibi teknik altyapı hizmetlerinin teminini de kapsayacak
şekilde genişletilerek OSB Kanununa
taşınmıştır.
Yer seçimi sonucu
OSB sınırları içerisinde mülkiyet hakkı bulunan
şahıslardan sanayi tesisi kuracak olanların
katılımcı sıfatını kazanmalarına fırsat
sağlanmıştır. Ayrıca ihtisas OSB tanımı
yapılarak lojistik ihtisas OSBlerinin de kurulmasına imkân sağlanmıştır.
Kurulacak bu lojistik ihtisas OSBleri ile dünyadaki benzer uygulamalara
entegre olacağı düşünüldüğünde ekonomik gelişmelere
büyük bir ivme kazandıracağı muhakkaktır.
Mevcut Kanunda
yer alan mevzi imar planı ifadesi 3194 sayılı İmar
Kanununa bağlı olarak çıkartılan İmar Planı
Yapılması ve Değişikliklerine Dair Yönetmelikte geçen imar
tanımından farklı olarak kullanılmaktadır. Bu itibarla
OSB Kanunundaki mevzi ifadesi kaldırılarak özel ve genel mevzuat
arasındaki uyumsuzluk giderilmiştir.
OSBlerden finans
kuruluşlarının alacaklarını tahsil edememeleri
durumunda lehlerine ipotek tesis edilmiş taşınmazların
satışına iştirak etmeleri ve taşınmazları
satın almaları ve bu taşınmazları kuruluş
protokolünde öngörülen nitelikleri haiz gerçek veya tüzel kişilere
satmalarına veya kiralamalarına imkân getirilmiştir.
Dolayısıyla OSB içerisindeki
yatırımcılarımızın kredibilitesinin yükseltilmesi
hedeflenmiştir.
OSBlerde mevcut
sektör gruplarındaki bütünlüğün bozulmaması hedefi ile bölge
içinde yer alan parsellerin üçüncü kişilere devrinde, tapu müdürlüklerince
OSB tüzel kişiliklerinden uygunluk belgesi alınması, bunun için
de tapuya şerh zorunluluğu getirilmiştir. Bu düzenleme ile
OSBlerimizi, örnek sanayi kenti modelini alarak planlamaktadır.
Tarım-sanayi
entegrasyonunun geliştirilmesi hedefi çerçevesinde tarıma dayalı
sanayinin geliştirilerek paketleme, muhafaza etme ve pazarlama yöntemleri
konusunda gerekli teknik destek verilmesi, işleme sanayisinin rekabet
edebilirliğini artırıcı nitelikte uygun ve kaliteli ham
maddenin temini için besi, süt sığırcılığı,
sera, çiçekçilik gibi adlar altında tanımlanan tarıma
dayalı ihtisas OSBlerinin kurulmasına yasal dayanak
getirilmiştir.
Dolayısıyla,
tarımsal ürünlerden daha yüksek katma değerli ürünler elde edebilmek
suretiyle hem tüketicimize daha kaliteli ve yelpazesi geniş ürünler
sunulmasına hem de tarım kesiminin refah seviyesinin yükseltilmesine
önemli katkılar sağlayacaktır.
Değerli
arkadaşlar, bahsettiğim hususlar bu değişiklik
tasarısı ve teklifiyle önümüze gelmiş durumda. Ben, emeği
geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Geçmiş
yıllarda bir yönetmelikle yürütülen, 2000 yılında çıkan
yasayla da zemini oluşturulan bu bölgelerdeki hizmetlerin bugüne kadar
gelişmeleri daha önce hızlıydı da şimdi mi
yavaşladı? Gelişen dünya şartlarına göre bu
imkânların ortaya konulmasında
Bakanlığımızın ve Hükûmetimizin reel sektörün daha
önde bu destekleri alması adına önemli düzenlemeler ortaya
koyduğunu değişik yasalarda ve kurumların
uygulamalarında görmekteyiz. Özellikle, benden önceki konuşmacı
arkadaşlarımızın KOSGEBle ilgili bugün dünyada
yaşanan ekonomik krizin Türkiyeye yansıma boyutunda çok daha
farklı alanlarda bu destekleri hem esnafa hem küçük ve orta boy
işletmelere sağlaması taleplerini zaten bu son dört beş
yıldır uygulanan, özellikle son bir yıldır da ilk defa
Türkiye Cumhuriyetinde esnafın KOSGEBden faizsiz kredi desteği
uygulamalarını görmekteyiz.
Bunun
yanında, küçük sanayi siteleriyle ilgili düzenlemeler bir ayrı
boyutta, organize sanayi bölgeleri bir ayrı boyutta. Sayın
Bakanın Hükûmette olduğu o dönemde çıkan bu Yasada küçük sanayi
sitelerinden OSBlere dönüşümle ilgili bir düzenlemenin muhafaza
edildiği bir durum var. OSB tanımı zaten kendi içinde bunu
buluyor. İmalat sanayisi derken bugün artık sanayi
tanımıyla biz bu tanımlamayı değiştiriyoruz ama
küçük sanayi siteleri ise ayrı bir başlıkta. Türkiyede bu
geçiş döneminde bugüne kadar büyük hizmetler vermiş hem küçük sanayi
sitelerimizin ve artık organize sanayi bölgelerinde de kırk
yılı aşkın bir tecrübeyi yaşayan bir ülkede bugüne
kadarki bu emekler boşa gitmemiş, bundan sonra da artarak devam
edecek. Dünyadaki reel sektörle ilgili, Türkiyenin şu anda içinde
bulunduğu şartları farklı bir şekilde
değerlendirmek lazım. Amerikada finansal sektör krizinin reel
sektöre yansımalarını mutlak manada Türkiyede de aynı
şiddetle yaşayacağız gibi bir endişe ile bugünden
piyasayı endişeye sevk edecek veya tüketimi kısacak bir
bağlamda konuşmanın kimseye fayda getirmeyeceği ortada.
Şu Mecliste dönem dönem, özelikle Cumhuriyet Halk Partisinden söz alan
arkadaşların farklı konularda hep kriz söylemleri burada
çobanın hikâyesini akla getiriyor açıkçası. Buna fırsat
vermeden, el birliği ile
Türkiye'nin geçmişteki tecrübeleri ile
özellikle 2000 ve 2001deki yaşadığı finansal krizin
Türkiyeyi almaya mecbur kıldığı tedbirlerden dolayı
finansal sektörde şu anda bir sağlamlık var.
Dolayısıyla, bunu, reel sektörde de en az etkiyle bu krizi
atlatacağımız bir süreci yönetmek varken, gelmeyen bir krizi
varmışçasına sunmak da çok doğru bir yaklaşım
değildir diye düşünüyorum.
Tasarının,
tekrar, ülkemiz için, sanayicilerimiz için ve OSB yönetimleri için
hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Anğı.
Türk millî futbol
takımımıza bu akşam Estonya ile yapacağı maçta
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında bulunan bütün
milletvekilleri adına ve kendi adıma başarılar diliyorum ve
diliyoruz. Allah yardımcıları olsun. (Alkışlar)
Kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 16 Ekim 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.59