DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 40
61inci Birleşim
24 Şubat 2009 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I .- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, engellilere ait özel eğitim
kurumlarının sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
cevabı
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, sınır ticaretine ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcının cevabı
3.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, siyasi etik konusuna
ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı
III.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Anamurdaki sel felaketine ilişkin
açıklaması
2.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Anamurdaki sel felaketine ilişkin
açıklaması
3.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, slikozis
hastalığına ilişkin açıklaması
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 22 milletvekilinin, süt sektöründeki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/327)
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 milletvekilinin, mısır
tarımı ve piyasasındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/328)
3.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 25 milletvekilinin, baz
istasyonlarının insan sağlığı üzerindeki
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/329)
B) Önergeler
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Muhtarların Sosyal Güven-likleri
Hakkında Kanun Teklifinin (2/229) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/119)
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- İstanbul
Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat
Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye
Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme
Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu
(Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211,
2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara
Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri
ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)
4.- Özel
Öğretim Kurumları Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/496) (S. Sayısı: 100)
5.- Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/675) (S. Sayısı: 330)
6.-
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlunun; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak
ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Osman
Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza Yasasında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/283,
2/270, 2/277) (S. Sayısı: 272)
VI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, maketten ev satışında
yaşanan mağduriyetlere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/5523) (Ek cevap)
2.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, kamu çalışanlarının özlük
haklarındaki bazı farklılıklara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Vekili ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Nazım Ekrenin cevabı
(7/6286)
3.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binicinin, PTT
dağıtıcılarına ve Diyarbakır Posta
İşleme Merkezi personeline ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırımın cevabı (7/6318)
4.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcının, PTTnin Tekirdağdaki
dağıtım personeline ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırımın cevabı (7/6319)
5.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, ithal oyuncakların denetimine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcının cevabı (7/6330)
6.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Hazine bonolarıyla ilgili
açıklamasına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/6405)
7.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncünün, çiftçilerin desteklenmesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Ekerin cevabı (7/6415)
8.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, araç muayene sistemindeki bir soruna
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırımın cevabı (7/6465)
9.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, TRTde yayınlanan bir programa
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydının cevabı
(7/6501)
10.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Şırnaktaki kamu
ihalelerine yönelik bazı iddialara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/6513)
11.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, Şakirpaşa Havaalanının
taşınacağı iddiasına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırımın
cevabı (7/6527)
12.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, koleksiyoncuların denetimine ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/6564)
13.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, araç muayenelerinde yaşanan bir
soruna ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırımın cevabı (7/6573)
14.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, Harran Havaalanında İLS sisteminin
devreye alınmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırımın cevabı (7/6574)
15.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, özel kalem müdürlerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/6586)
16.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, PKKnın banka hesaplarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/6588)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00te açılarak dört oturum yaptı.
İzmir
Milletvekili Şenol Bal, İzmir ilinin sorunlarına,
İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz, kredi kartı mağdurlarının
sorunlarına ve çözüm önerilerine,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Düzce
Milletvekili Celal Erbayın, Türk dünyasının millî şairi
Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzadenin vefatına ilişkin gündem
dışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik cevap verdi.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır,
İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz,
Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı,
Türk
dünyasının millî şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzadenin
vefatına ilişkin birer açıklamada bulundular.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve
Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (SESRTCIC) arasında
Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi okundu; Dışişleri Komisyonunda
bulunan tasarının Hükûmete geri verildiği bildirildi.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, eczacıların
ve eczanelerin sorunlarının araştırılarak (10/325),
Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, Antalyadaki Vakıf
Zeytinliğinin durumunun araştırılarak sürdürülebilir
gelişiminin sağlanması için (10/326),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve
ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
19/02/2009
tarihinde dağıtılan 323 sıra sayılı Madde
Bağımlılığı ve Kaçakçılığı
Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporunun, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmında yer almasına ve görüşmelerinin Genel Kurulun
26/02/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına;
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında bulunan 100 sıra sayılı
Kanun Tasarısının bu kısmın 4üncü
sırasına, Gelen Kâğıtlar listesinde yayınlanan ve
bastırılarak dağıtılan 330 sıra sayılı
Kanun Tasarısının ise 48 saat geçmeden bu kısmın
5inci sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun; 24 ve
25 Şubat 2009 Salı ve Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü
sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında yer alan işlerin görüşülmesine,
26 Şubat 2009 Perşembe günkü birleşiminde bir saat süre ile
sözlü soruların görüşülmesine; Genel Kurulun 24 Şubat 2009
Salı günkü birleşiminde 15.00-20.00 saatleri arasında, 25 ve 26
Şubat 2009 Çarşamba ve Perşembe günlerindeki
birleşimlerinde ise 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine; 29 Mart 2009 tarihinde
yapılacak mahallî idareler genel seçimleri nedeniyle, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışmalarına, 05/03/2009 Perşembe gününden
başlamak üzere 15 gün ara verilmesine,
İlişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
3üncü
sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25
Milletvekilinin, Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin, Kadın Erkek
Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin,
Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporunun (Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı:
328),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
2nci
sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporunun (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307) görüşmeleri
tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.
24 Şubat
2009 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşime 19.51de son
verildi.
|
|
Nevzat PAKDİL |
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
Murat ÖZKAN |
|
Yusuf COŞKUN |
|
Giresun |
|
Bingöl |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Fatoş GÜRKAN |
|
|
|
Adana |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
24
Şubat 2009 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 61inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, engellilere ait özel
eğitim kurumlarının sorunları hakkında söz isteyen,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandıra aittir.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından
alkışlar)
II.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, engellilere ait özel eğitim
kurumlarının sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
cevabı
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Ülkemizde kanayan bir sosyal yara hâline gelen engelli
insanlarımızın eğitimi ve bu eğitimi verecek
kurumların sorunlarını Meclisimizin gündemine getirmek için söz
aldım. Sözlerime başlarken, öncelikle Mersin ili Bozyazı ve
Anamur ilçelerinde dün yaşanan dolu felaketinden dolayı değerli
vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyor, Hükûmetimizi bu konuda
en kısa sürede tedbir almaya davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri, sizler de biliyorsunuz,
halkımızın yaklaşık yüzde 10u -biraz az, biraz çok-
engelli vatandaşlarımızdan oluşmaktadır. Bu engelli
vatandaşlarımızdan yaklaşık 690 bin kişisi
eğitime muhtaç durumdadır, eğitime hazır hâldedir ancak
bunun 203 bini özel eğitim kurumlarında, 14 bini de devlet kurumlarında
eğitim imkânı bulabilmektedir. Yaklaşık 470 bin
eğitime müsait engelli vatandaşımız maalesef eğitim
imkânından faydalanamamakta, sırasını beklemektedir.
Devletimizin ve hükûmetlerin bu konuda bugüne kadar yapmış
olduğu birçok hizmetler olabilir ama bunların yeterli
olmadığı işte bugün rakamlara dikkatlice
baktığımızda ortaya çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, engelli insanların
eğitimi, bakımı, korunması toplumun bir sosyal
sorumluluğudur. Bir sosyal maliyet olarak, bizim insanımız olan
engelli vatandaşlarımızın her türlü hizmetinin bir pozitif
ayrımcılık olarak gerçekleştirilmesi, yerine getirilmesi
bir sosyal sorumluluk alanımızdır ve bu hiçbir şekilde bir
maliyet hesabı yapılmadan yerine getirilmelidir. Engelli
insanlarımız, ele bakar, muhtaç, yardıma muhtaç,
dışlanmış bir durumda bırakılmamalıdır.
Bunun da yolu bunlara ancak kendi emekleriyle, kendi bilgileriyle geçimlerini
temin edebilecek bir meslek alanı, bir beceri kazandırmaktan geçiyor,
bu da ancak eğitimle mümkündür. İşte, engelli vatandaş-larımızın
eğitilmesi konusu ve bu eğitimi veren özel eğitim
kurumlarının sorunları aslında bir sosyal sorun olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisinin -bana göre- temel gündem maddesi olmak
duru-mundadır.
Değerli milletvekilleri, engelli
vatandaşlarımızın eğitimi konusunda devletimizin
imkânları veya Millî Eğitim Bakanlığının
açmış olduğu kurumlar yeterli olamamaktadır, yetmemektedir.
470 bin engelli, eğitime muhtaç, eğitime müsait vatandaşımız
bugün, Millî Eğitim Bakanlığının veya işte, özel
eğitim kurumlarının okul açmasını beklemektedir. Bu
konuda ilk uygulama, ilk mevzuat 1987 yılında Maliye
Bakanlığının Bütçe Uygulama Talimatına eklediği
bir maddeyle Emekli Sandığına mensup vatandaşlarımızın
engelli çocuklarının eğitimine imkân verilmiştir. Bu, 1997
yılına kadar devam etmiş ancak 1997 yılında 572
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bu güvenceye SSKlı
vatandaşlarımızın da engelli çocuklarına eğitim
imkânı verilmiştir. Daha sonra 2005 yılında 5378
sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapan Kanunla bu imkân tüm vatandaşlarımıza, sosyal
güvenliği olsun olmasın tüm vatandaşlarımızın
bütün engellileri, bireylerin eğitilmesi imkânı doğmuştur
ama buna rağmen, bugüne kadar bu konunun bütünüyle çözülebildiğini
söyleyebilmek mümkün değildir. Daha sonra bu konu, Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı eğitim kurumlarından
alınarak Millî Eğitim Bakanlığına devredilmiştir.
Millî Eğitim Bakanlığına devredilirken de işin
yönetmeliklerinin ve eğitim programlarının
hazırlanması süreye bağlanmıştır, bu konuda Millî
Eğitim Bakanlığına görev verilmiştir. Ancak,
anlaşılmaktadır ki bu konu bugüne kadar kalıcı bir
şekilde çözülememiştir, yargılardan dönülmüştür ve bugün, 5
Şubat itibarıyla, maalesef, özel eğitim kurumları,
engellilere ait özel eğitim kurumları, yönetmelikleri olmayan, ne
olacağı belli olmayan bir belirsizlik kaosuna itilmiştir.
Binlerce okul, binlerce engelli öğrenci, bunların öğretmenleri,
bu kurumların sahipleri, bir belirsizliğin kaosu içerisinde maalesef
Hükûmetin kapısında beklemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Şandır, devam edin.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bu konuda, Sayın Millî
Eğitim Bakanının, Sayın Hükûmetin, yapılması
gereken ne ise onu yapmak gibi bir sorumluluğu olduğunu buradan
hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, özel eğitim kurumları ve
engelli insanlarımızın önündeki bu problemleri, biz Meclis
olarak sahiplenip kaldırmak mecburiyetindeyiz. Bu insanlar bizim
insanlarımızdır. Bu insanların her türlü insanca
yaşama talepleri, Türk halkı tarafından ve Türkiye Cumhuriyeti
devleti tarafından karşılanmak durumundadır.
Dolayısıyla, engelli insanlarımızın önündeki engelleri
kaldırmak sorumluluğu hepimizin üzerindedir. Özellikle bu özel
eğitim kurumlarının sorunlarını çözmek, vergiden,
gelir vergisinden muaf tutmak, bana göre, bu Meclisin bir görevi
olmalıdır, sorumluluğu olmalıdır. Bu kurumların
sahiplerine, eğitmenlerine, çalışanlarına, Meclisimiz adına
ve Milliyetçi Hareket Partisi adına saygılar sunuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bu
çığlığın Hükûmetimiz tarafından da duyularak
alınması gereken tedbirlerin, hiçbir maliyet hesabı yapmadan,
bir sosyal sorumluluk olarak yerine getirilmesini temenni ediyorum, diliyorum.
İnşallah, Hükûmet de bu konuda dünden farklı
Çünkü şimdi
bu kurumlar, yönetmeliği olmayan, programı olmayan yani ne
olacağı da belli olmayan bir belirsizlik içerisinde -maalesef
binlerce, yüz binlerce liralık yatırımların ne
olacağı belli olmadan- Hükûmetin, devletin ilgisini beklemektedir.
Bu konuya dikkatinizi çekmek için söz aldım. Bu konuya çözüm
üretmek temennisiyle, umuduyla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Şandır.
Gündem dışı konuşmaya Millî Eğitim
Bakanı Sayın Hüseyin Çelik Bey cevap verecek.
Buyurun Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
Sayın Mehmet Şandır tarafından, özellikle özürlü
çocuklarımızın, gençlerimizin,
vatandaşlarımızın eğitimiyle ilgili olarak, mesele
gündem dışı bir konuşmayla Türkiye Büyük Millet Meclisine
taşındığı için Değerli Milletvekilimize
huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi
özürlülerle ilgili olarak önümüzde üç büyük mesele durmaktadır. Birincisi:
Özürlü olup da çalışma imkânı olmayan, çalışamayacak
durumda olan insanlara aylık bağlanması ve onlara ödenen
aylıkların geçinebilecek bir seviyede olması, insanca
yaşanabilecek bir düzeyde olması. İkincisi: Özellikle özürlü
çocukların, özürlü bireylerin bakımı, bakıma
alınması. Üçüncüsü ise özürlü bireylere verilecek olan eğitim
meselesidir.
Bildiğiniz gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
kabul edilen Özürlüler Yasası ile birlikte Türkiyede özürlü
vatandaşlarımız çok önemli bir yasal güvenceye
kavuşturulmuştur. İlk defa AK PARTİ Hükûmeti döneminde
böyle bir yasa çıkarıldığı için de
Bundan dolayı
ben emeği olan, hizmeti olan herkese teşekkür ediyorum. Özellikle
bizim görme engelli milletvekili arkadaşımız Sayın Lokman
Ayvanın bu konuda çok büyük gayretleri olmuştur. İlgili Devlet
Bakanlığımızın, Özürlüler İdaresinin
bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığının, Millî
Eğitim Bakanlığının, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının çok büyük katkıları ve
çabaları olmuştur. Ancak, netice itibarıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi bu yasayı kabul etmiş ve özürlüler çok anlamlı bir
güvenceye, cumhuriyet tarihimizde ilk defa böyle bir güvenceye
kavuşmuşlardır.
Biraz önce Sayın Şandırın vermiş
oldukları rakamlarla ilgili, müsaade ederseniz, bir iki hususa
açıklık getirmek istiyorum.
Dünya Sağlık Örgütü Mehmet Bey Yüzde
MEHMET ŞANDIR (Mersin) 12,9.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Evet; 12,9unun, yaklaşık yüzde 13ünün özürlü
olduğunu ifade ediyor.
Ancak, değerli arkadaşlar, bu bizi
yanıltmasın. Bizim toplumumuzda, çok şükür, bu kadar özürlü yok
aslında. Onların sözünü ettiği özürlü, yüksek tansiyon
hastaları, kronik kalp hastaları, tansiyon hastaları, diyabetik
hastalar. Yani şeker hastaları, tansiyon hastaları, kalp
hastalıklarına sahip olan herkes özürlü kabul edildiği için
bunlar özürlü olarak ifade ediliyor. Haddizatında gerçek manada
özürlülerin, yani ortopedik özürlüler, zihinsel engelliler, otistikler,
spastikler, görme engelli, işitme engelli, ruhsal özürlü gibi kategorilere
ayırdığımız engelli gruplarındaki
vatandaşlarımızın, çocuklarımızın
sayısı kesinlikle bu rakamlarda değil, 700-800 bin
civarındadır.
Şimdi, bu düzeltmeyi yaptıktan sonra
Ki bu son derece
önemlidir. Çünkü, mesela Yüzde
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetimiz döneminde,
Özürlüler Yasasının gereği olarak eğer bir
vatandaşımız kendi çocuğunu devletin işlettiği,
kurduğu bir özel eğitim kurumuna gönderiyorsa zaten bir problem yok.
Biz bunlarla ilgili ne getirdik? Çocuk özürlüyse, onu evinden alıyoruz,
evine teslim ediyoruz. Yani eğitim alan çocukların
taşımasını yapıyoruz. Evinden alınıp evine
teslim edilen çocuklarımız, gençlerimiz, özellikle eğitim
kurumlarına giden özürlü bireyler gerçekten bu konuda böyle bir imkânın
ve hizmetin kendilerine verilmiş olmasından dolayı son derece mutludurlar.
İkinci bir hizmet: Şu anda bin dört ev, ev okuldur.
Yatağa bağımlılık yaratan cam hastalığı
gibi veya yatakta tedavisi sürmesi gereken hastalıklarda biz
öğretmenimizi eve gönderiyoruz. İcabında 1 öğretmen, 2
öğretmen, 3 öğretmen 1 öğrenciye ders veriyor. Eve gidiyor, ev
okul hâline geliyor.
Bir başka şey: Bu çocuklarını bir özel
eğitim ve rehabilitasyon merkezine yani özel sektör tarafından
işletilen bir rehabilitasyon merkezine çocuğunu gönderirse 2009
yılı Maliye Bakanlığı Bütçe Uygulama Talimatının
da gereği olarak 411 Türk lirası kendilerine her ay yardımda
bulunuluyor. Bu da son derece önemli bir şey. Daha önce böyle bir
güvencesi kesinlikle çocuklarımızın yoktu.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
mensuplarının bir konuya dikkatini çekmek isterim: Görme engelli
çocuklara ilk defa, yine Hükûmetimiz döneminde 272 çeşit ders kitabı
üretilmiş, kabartma harflerle olan -malumunuz- Braille alfabesiyle
basılmıştır ve ücretsiz olarak kendilerine dağıtılmıştır,
272 çeşit kitap değerli arkadaşlar.
Daha iki hafta önce zihinsel engelli çocuklarımızla
ilgili yine hazırlanan, basılan on üç çeşit kitap özellikle
zihinsel engelli çocuklara, gençlere
dağıtılmıştır. Bütün bunlar aslında eskiden
hiç olmayan, maalesef birçok kimsenin belki olmasını hayal bile
etmediği ama olması gereken şeylerdi. Dahasını
söyleyeyim, devletin özürlüler için açmış olduğu okullarda özel
eğitim ve rehabilitasyon merkezlerindeki 2 bin
Yani, bu Özürlüler
Yasası çıkmadan önceki öğrenci sayısı toplam 30 bin
civarındaydı. Bu konuda yüzde 1.000lik artış
sağlanmıştır arkadaşlar, yüzde 1.000 bir
artış vardır. Elbette daha eğitim çağında olup da
eğitimden yararlanması gerekip de eğitime tabi tutulması
gereken çocuklarımızla ilgili daha yapılması gereken çok
şey vardır ancak tekrar altını çizmek istiyorum, yüzde
1.000lik bir artış sağlanmıştır. Özürlü olan
çocuklarımız için okul öncesi eğitim zorunlu hâle
getirilmiştir, zorunludur. Eğer özürlüyse, normal çocuklar için zorunlu
olmayan okul öncesi eğitim, özürlü çocuklarımız için zorunlu bir
eğitimdir ve onlara da gerekli hizmet verilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bir başka şey:
Malumunuz, evde bakım hizmeti getirdik. Bir annenin eğer özürlü bir
çocuğu varsa ve anne evde çocuğuna bakıyorsa ona bir asgari
ücret kadar para ödüyoruz. Diyelim ki ikinci özürlü çocuğu var, ona da
teyzesi bakıyorsa teyzesine de bir asgari ücret kadar para ödüyoruz. Bu,
sosyal devletin yapması gereken şeydir; bu, insani olan şeydir.
Artık eskiden olduğu gibi insanlar, özürlü çocuklarını
gizlemek, onlardan utanmak, onları yokluğa mahkûm etmek gibi bir
tavır takınmıyorlar. Tabii ki herkes bunu yapmıyordu ama
maalesef özürlü çocuğunu ortaya çıkaramayan, bırakın okula
göndermeyi onun varlığından bile insanların haberinin
olmaması gerektiğini düşünen, tavır takınan ne yazık
ki aileler vardı. Ancak, bu evde bakım hizmetiyle birlikte bu aileler
bu imkândan ve fırsattan yararlanmışlardır ve şu anda
120 bin aileye, 120 bin kişiye evde bakım ücreti ödenmektedir. Bu da
son derece anlamlıdır, bu da çok çok büyük bir hizmettir.
Dediğim gibi, iki çocuğa kadar bu şekilde bir imkân
getirilmiştir.
Ayrıca Özürlüler İdaresi Başkanlığı
ile İŞKUR arasında yapılan bir iş birliğiyle
mesleki rehabilitasyon kursları açılmaktadır özürlü çocuklara ve
gençlere yönelik olarak. İlk defa 2004 yılında bu
başladığı zaman aşağı yukarı 20 program
vardı ve toplam 300 kişi müracaat ediyordu, 300 kişi devam
ediyordu. Şu anda 525 ayrı kurs ve program var ve 18 bin kişi
bundan yararlanmaktadır. Aradaki rakamlar ve farklar bunlar değerli
arkadaşlarım. Bir taraftan Özürlüler İdaresi
Başkanlığı, bir taraftan Millî Eğitim
Bakanlığı, bir taraftan Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bu konuda üzerine düşeni yapmaktadır,
yapmaya çalışmaktadır.
Bu arada bir hususu da belirtmek istiyorum: Malumunuz özürlü
aylıkları dediğimiz aylıklar var. Konuşmamın
başında belirttiğim gibi, çalışamayacak durumda olup
da devletin özürlü aylığı bağladığı kimseler
vardı. Onların da ücretlerinde yüzde 300e varan artışlar
sağlanmıştır, yüzde 300lük artış
sağlanmıştır ve 2008 yılında özürlü
aylığı adı altında ödenen para ne kadar
arkadaşlar biliyor musunuz? Yaklaşık 1,7 katrilyon, bugünkü
ifadeyle 1,7 milyar Türk lirasıdır. 2 katrilyona yakın özürlü
aylığı olarak para ödenmiştir.
Bir rakam daha vereyim değerli arkadaşlarıma: Özel
eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine giden öğrencilerin, okul
çağındaki özürlülerin ailelerine ödenen para, Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından geçen yıl, 2008 yılında
ödenen para yaklaşık 860 trilyon Türk lirasıdır, yani 860
milyon bugünkü Türk lirasıdır, eski ifadeyle trilyon Türk
lirasıdır. Yani 1 katrilyona yakın, 1 milyar Türk lirasına
yakın bir para sadece özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine
devam eden ve bu eğitim imkânından yararlanan özürlülerin ailelerine
ödenmektedir. Bizim hedefimiz ve temennimiz, çabamız hep şudur
değerli arkadaşlar: Eğitim çağında olup da okul
çağında olup da bir tek birey bile eğitim imkânından mahrum
kalmamalıdır, eğitim halkasının dışında
olmamalıdır. Bütün gayretimiz ve çabamız budur.
Bir taraftan Millî Eğitim Bakanlığı kendi
imkânlarıyla okullar yapmaktadır, okullar açmaktadır. Bir
taraftan özel sektörümüz okullar açmaktadır, kurslar açmaktadır.
Türkiye çapında özürlü eğitimi veren kurum sayısı iki bine
yaklaşmıştır, iki bine yakın özürlü eğitimi veren
kurs ve okul vardır. Siirtte bu anlamda hiçbir okulumuz yoktu. Siirtte
de şu anda kırk derslikli bu amaçla bir okul bitirilmiştir ve bu
da -teşekkür ediyorum kendilerine- Telekom tarafından üstlenilmiştir.
Burası özürlülere yönelik bir ilköğretim okulu ve iş okulu
olarak, aynı zamanda mesleki beceri edindirme kurslarına da sahne
olacak bir ilköğretim okulu olacaktır ve böylelikle seksen bir
vilayetimizin hepsinde mutlaka özürlülere yönelik eğitim yapan bir veya
birden fazla kurumun olması temin edilmiştir.
Sayın Şandırın sözünü ettiği yönetmelik
meselesine gelince: Yönetmelik bütün tarafların rızasıyla, Millî
Eğitim Bakanlığının, Maliye
Bakanlığının, Özürlüler İdaresi
Başkanlığının, ilgili Devlet Bakanlığının
çalışmalarıyla hazırlanmaktadır ve iş son noktaya
gelmiştir, eli kulağındadır ve bitirilecektir. Temel sebep
şudur: Değerli arkadaşlar, maalesef özürlülere verdiğimiz
bu paradan dolayı bazı insanlar bunu istismar etmektedir. Nitekim,
müfettişlerimizin yapmış oldukları araştırmalara
göre çok sayıda, çok büyük miktarlarda da suistimal tespit
edilmiştir. Bu suistimallerin önüne geçmek, bu sistemin dejenere
olmaması için de gerekli hassasiyetin ortaya konması gerekiyor. Ancak
şunu hemen belirtmem gerekiyor: Özürlüler hiçbir dönem, bu dönemde
olduğu kadar devletten şefkat, sevgi ve imkân görmemişlerdir
-bunun altını çiziyorum- hiçbir dönemde bu kadar sevgi, şefkat
ve imkân görmemişlerdir.
Eski okullarımızda da rehabilitasyon
çalışmaları yapılıyor, yeni yapılan bütün
okullarımızda mutlaka ortopedik engelli çocuklarımız için
rampalar yapılıyor, özürlü asansörleri ve özürlü tuvaletleri
yapılmaktadır. Diğer taraftan tabii şehirlerimizin
mimarisinin de buna göre yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Bütün kamu kurumlarında,
özellikle ortopedik engellilerin çok rahat hareket edebilmesini sağlamak
üzere okul binalarının
giriş-çıkışlarının mutlaka -şüphesiz ki-
düzenlenmesi gerekiyor. Biz Millî Eğitim Bakanlığı olarak
buna öncülük ettiğimizi düşünüyoruz. Okul mimarisiyle ilgili ortaya
koyduğumuz bu örnekler ümit ediyorum ki diğer bütün kurumlara da
sirayet edecektir, yayılacaktır. Hiç olmazsa devlet, hiç olmazsa
devletin kurumları, başta bu memleketin hastanesi, postanesi,
adliyesi, okulu, vatandaşın günlük hayatıyla ilgili meselelerden
dolayı girip çıktığı, başvurmak zorunda
kaldığı tüm kurumlarda bu kolaylıkların kesinlikle
getirilmesi gerekiyor.
Bir taraftan sivil toplum örgütleri sürece dâhil edilmiştir.
Özürlülerle ilgili olarak kurulmuş çeşitli sivil toplum örgütleriyle
biz ve Özürlüler İdaresi projeler uygulamaktayız ve bu projeler
bundan sonra da aynı hızla, aynı kararlılıkla devam
edecektir.
Değerli arkadaşlarım, özürlüler meselesi sosyal
devletin en önemli meselelerinden birisidir. Sosyal devlet Altta kalanın
canı çıksın mantığıyla hareket edemez. Sosyal
devlet fakirini fukarasını, özürlüsünü,
yaşlısını, hastasını gören ve gözeten devlettir.
Bu çerçevede Hükûmetimiz bu meseleyi en önemli öncelikli meselelerinden birisi
hâline getirmiştir. Nitekim Sayın Şandırın,
değerli arkadaşlarımın da bilmesi gerekiyor: Avrupa
Birliği ilerleme raporlarında, efendim, UNESCOnun raporlarında,
bütün uluslararası dokümanlarda Türkiye'nin özürlülerle ilgili olarak
ortaya koyduğu performanstan övgüyle söz edilmektedir.
Ben bu konuda, dediğim gibi, emeği ve katkısı
olan -şu anda o da aramızda- Sayın Devlet Bakanımız
Nimet Çubukçuya, Özürlüler İdaresi Başkanlığına,
Maliye Bakanlığına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığına, Millî Eğitim Bakanlığına,
bizimle birlikte bu meselelerin çözümü için, özürlülerin eğitimi,
rehabilitasyonu için çalışan sivil toplum örgütlerine, hepsine çok
çok teşekkür ediyorum.
Bir kez daha değerli milletvekili arkadaşım
Sayın Şandıra böyle bir konuyu Meclis gündemine
taşıdığı için, bize de böyle bir açıklama yapma
fırsatı verdiği için teşekkür ediyorum.
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın Öztürk, sisteme girmişsiniz, neyle ilgili
konuşacaksınız?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Efendim, Anamurdaki sel
felaketiyle ilgili.
BAŞKAN Buyurun efendim.
III.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürkün, Anamurdaki sel felaketine ilişkin
açıklaması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; dün Anamurda saat 16.00da
başlayan ve 18.30a kadar aralıksız süren dolu
yağışı nedeniyle, Anamurun İskele Mahallesi,
Yalı Evleri, Güzelyurt, Fatih ve Ören beldesi ile Çarıklar beldesi ve
Kızılalilerde, özellikle bu bölgelerde muz ve çilek ekili araziler tamamıyla
mahvolmuştur. İlçe Tarım Müdürlüğünün ilk belirlemelerine
göre, bin dönüm civarında bir arazi mahvolmuştur ve o çiftçilerin
beli tamamen bükülmüştür. Çiftçilerimiz devletin kendisine yardım
elini uzatmasını istemektedir, özellikle Başbakanlık Acil
Destek Fonunun acilen devreye sokularak kendilerine yardım elinin
uzatılmasını talep etmektedirler, kooperatif ve bankalara olan
bu seneki borçlarının bir iki yıl faizsiz ödemesinin
durdurulmasını ve ek kredi kendilerine tanınmasını
talep etmektedirler, nasıl olsa tarım sigortası
yapılmıştır diyerek konunun geçiştirilmemesini ve
kaderleriyle baş başa bırakılmamasını talep
etmektedirler. Belediye Başkanımız Sayın Suphi Alp, Anamur
Kaymakamı ve İlçe Tarım Müdürümüz gerçekten bu konuda da çaresiz
kalmışlardır.
Ben tüm Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri adına Anamur
halkına geçmiş olsun diyorum, Hükûmetimizin de bir an önce oraya
elini uzatmasını talep ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Öztürk.
Geçmiş olsun.
Gündem dışı ikinci söz, sınır ticareti
hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Ensar Öğüte aittir.
Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından
alkışlar)
II.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğütün, sınır ticaretine ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcının cevabı
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; sınır ticaretiyle ilgili gündem dışı
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, sözlerime başlamadan önce 25-26
Şubat 1992de Hocalı katliamı oldu biliyorsunuz. Hocalı
katliamında 1.300 kişi soykırımı şeklinde
katledildi, bin kişi de yaralı oldu, Azerbaycanın yüzde 20
toprakları işgal edildi, 1 milyon insan da kaçkın hâline geldi,
yani göç etti. Bu Azerbaycan topraklarının geri verilmesini, 1 milyon
insanın topraklarına geri dönmesini öncelikle temenni ediyorum ve
Hocalı katliamında şehit olan herkese rahmet diliyorum.
Değerli arkadaşlar, sınır ticareti
dediğin zaman dünyada çok önemli yer taşıyor. Şimdi,
bakın, dünyadaki gelişmiş ülkelerin sınır ticareti
yapan illerinde büyük zenginlikler var, kalkınmalar var, ama Türkiye'de
tam tersi, Türkiye'deki sınır ticareti yapan illerde gerileme var,
göç var, yoksulluk var, işsizlik var.
Şimdi, Ardahanın Posof ilçesinin Türközü köyündeki
gümrük işlerinde, sınır ticaretinde 1996da mazot ticareti
yapılıyordu; Ardahan gelişmişti, Ardahan
kalkınıyordu, Ardahana fevkalade bir para giriyordu, ama 1997de
kesildikten sonra, o günden bugüne kadar Ardahanda göç hızlı bir
şekilde devam etti, bölgemiz boşaldı, nüfus 176 binden 112 bine
düştü. Şimdi, bu Posof Kapısının mutlak surette
hızlandırılıp ve Posof Kapısından mazot ticareti
yapılmasını Hükûmetin sağlaması lazım. Bunu
devamlı seçim zamanlarında herkes, Hükûmetin yetkilileri veya bütün
siyasiler gelip söylüyor: Biz Posoftan mazot ticareti
yaptıracağız, merak etmeyin. On iki senedir kimse
yaptırmıyor.
İkincisi: Çıldır Aktaş Kapısı var.
Çıldır Aktaş Kapısından Azerbaycan
sınırına 182 kilometredir. O yol
yapıldığında, o zaman Azerbaycanın Türkiyeye kara
yolu olmuş olacak arkadaşlar ve o yol Çıldır, Arpaçay,
Karstan Erzuruma kadar o bölgeyi geliştirecektir.
Ardahan-Ardanuç yolu var -Karadenizi Doğu Anadoluya
bağlayan yol- Sarp Kapısından geldiğinde Göle üzerinden
veya Ardahan-Hoçvan üzerinden transfer şeklinde nakliyeler devam
ettiğinde, mutlak surette o bölge kalkınacaktır.
Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim:
Sınır ticaretinde Ardahan, Kars, Iğdır, Ağrı,
Van, Şırnak ve Hakkâri, bu bölgelerde maalesef gerektiği
şekilde ticaret yapılmıyor ve bölgelerimizin hepsi geri
kalmış, kalkınmakta olan illerimiz. Bu nedenle, ben Sayın
Bakandan rica ediyorum, sınır ticareti yapmak için çeşitli
kolaylıklar yapılsın.
Şimdi bir örnek vereceğim arkadaşlar: Ardahan
Belediye Başkan adayımız Yalçın Taştan dün
Ardahandaki esnafı gezdi, bir de küçük sanayiyi gezdi. Küçük sanayide,
inanın, sanayi içerisinde yollar yok. Yol yok, yol! Dükkânların önü
çalçamur, pislik içerisinde. Şimdi, ticaret yapılamıyor, hayat
durmuş. Eğer ticaret yapılmış olsaydı, o esnaf
orada farklı bir konuma gelirdi. Ben Sayın Bakandan rica ediyorum:
Sınır ticaretinin geliştirilmesini ve o bölgenin
kalkınmasının sağlanmasını istirham ediyorum.
Şimdi, Kars-Tiflis demir yolu yapılıyor. O demir
yolunda mutlak surette gümrükleme istasyonunun Ardahan il
sınırına kurulması lazım. Ardahan il
sınırına niçin kurulması lazım? Çünkü,
sınırdan giriş Ardahan il sınırıdır. Bunu
başka ile götürdüğünüz zaman, o bölge iyice gerilemiş olacak, o
bölgede yoksulluk ve işsizlik daha da artmış olacaktır.
Örnek veriyorum: Daha önce sınır ticaretinde mazot ticareti yapan 750
tanker vardı, Ardahanda 750 tanker vardı, alınmıştı.
Birden durduruldu. Bütün esnaf iflas etti. O zamanın parası 50
trilyon devlete borç vardı. Bu 50 trilyonu Ardahan esnafı ödeyemedi.
Şu anda da, kışın özellikle, siftah yapmadan Ardahan
esnafı kepenk kapatıyor. İnanın, samimi söylüyorum, eksi 20
derecede -dün televizyonda izlemişsinizdir- her tarafa kar yağdı.
Ama tabii, bizim rakım yüksek olduğu için, 1.900-2.000
rakımlı olduğu için Posofta da Damalda da Hanakta da Göle ve
Çıldırda da Ardahan merkezde de 200e yakın köy kapandı
arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Öğüt, devam edin.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Şimdi, bizim bir halk
ozanımız var, şöyle diyor:
Öğretmenim sürgün geldi.
Doktorum ilaçsız kaldı.
Hastamız kızakta öldü.
Ben köyümden göçer miydim?
Evet, hastalarımız kızakta ölüyor değerli
arkadaşlar. Şu anda yollar kapalı, köylerin yolları
kapalı. Bunu devletin TRTsi söylüyor, devletin televizyonu söylüyor. Yani
böyle bir bölgede yaşayan, vatan bekçiliği yapan, sınırda
vatan bekçiliği yapan insanların gelişmesi, kalkınması
için mutlak surette sınır ticareti merkezleri kurulması
lazım. Sınır ticareti merkezleri kurulursa o bölgenin
kalkınmışı olacaktır.
Bakın, o bölgeyi devamlı Ermenistan tahrik ediyor, O
topraklar benim. diyor. Şimdi, biz bunun karşısında o
bölgeyi boşaltıyoruz devlet olarak ve göç oluyor, işsizlik
oluyor, yoksulluk oluyor. Hâlbuki o bölgede ticaret yapılsa, üniversite
daha iyi gelişmiş olsa, sınır ticareti daha çok
gelişmiş olsa insan sayısı daha çok artacaktır, o
bölgede de kimsenin gözü olmayacaktır.
Bu nedenle, ben Sayın Bakandan ve Hayati Beyden özellikle
istirham ediyorum, değerli hemşehrimden -çünkü Rizelileri biz
hemşehri olarak kabul ediyoruz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözünüzü tamamlar mısınız Sayın
Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Hemen tamamlıyorum.
Rizelileri biz hemşehri kabul ediyoruz, benim baba
dostlarım da hepsi Rizelidir- istirham ediyorum. Ardahanın
sınır ticaretini geliştirecek tedbirleri almasını
umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Öğüt.
Evet, gündem dışı konuşmaya Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı cevap
verecek.
Buyurun Sayın Yazıcı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; evet,
sınır ticareti ticaretimizin bir parçası ama takdir edersiniz ki
Türkiye'nin bütün kara hudut kapılarında, kara
sınırlarında sınır ticaretinin yapılmasına
imkân vermek çok doğru bir davranış değildir.
İşte bu sebepledir ki Hükûmetimiz 2003 yılında 5408 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararıyla on iki ilimizde sınır ticareti
yapılmasını öngörmüş ve daha sonra mücavir yedi ilimiz -ki
bunlar Erzurum, Muş, Bitlis, Siirt, Batman, Diyarbakır ve
Adıyaman illerini kapsamakta- bu alanları da kapsamına almak
suretiyle genişletilmiştir.
Değerli milletvekilleri, uygulamada, hâlihazırda, fiilen
sadece İran ile Van-Kapıköy, Hakkâri-Esendere ve
Ağrı-Sarısuda kurulu sınır ticaret merkezleri
üzerinden sınır ticareti yapılmaktadır. Bu adı geçen
sınır illerimizde yerleşik esnaf ve tacire, sınır
ticaret merkezlerinde mağaza kiralama, ayrıca ithal edilen malı
satın almak suretiyle uygulamadan yararlanma imkânı
sağlanmaktadır ve gene bu bölgelerde, serbest ticaret bölgelerimizde
ticareti yapılacak ürünlerin neler olacağına ilişkin
belirlemeler yani kota uygulamaları -gene bilginiz dâhilinde olmalı-
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Tarım
Bakanlığının çalışmalarıyla
belirlenmektedir. İşte, bu çerçevede yapılan
çalışmalarda tahsis edilen başlıca tarım ürünleri -çok
ilginç, herhâlde yöresel yetiştirmeye, ürün türüne bağlı olarak-
tarım ürünleri olarak: İşte, armut, ayva, havuç, hurma, karpuz,
kavun, kiraz, kivi, mandalina, nar, portakal, şeftali, bezelye,
buğday, domates, ıspanak, lahana, marul, mercimek, nohut, kuru
soğan ve yeşilbiber, başlıca tarım ürünleri kota
kapsamında. Sanayi ürünlerinde ise inşaat alçısı, boya,
çimento, çivi, demir, deterjan, gübre, jeneratör, hasır izolasyon maddesi,
kereste, sabun, su depoları, vernik, taş kömürü ve yün
satışı yapılmaktadır.
Bu çerçevede sürdürülen ve demin de ifade ettiğim fiilî
uygulama dikkate alındığında, 2008 yılında tahsis
edilen 120 üründen sadece 9 ürünün ithalatı gerçekleşmiştir. Bu
ürünler: Karpuz, kivi, darı, hurma, sanayi tuzu, pekmez, nar,
patlıcan ve su deposu.
Değerli milletvekilleri, elbette ki amacımız,
sınır ticaretinde bulunan illerimizin, yerleşik merkezlerimizde
yer alan vatandaşlarımızın sosyal ve ekonomik hayat
standartlarını yükseltmek hedeflerimiz arasındadır. Ama,
bununla paralel olarak -yine takdir edeceksiniz ki- kaçakçılık da
önemli sorunlardan birisidir. Elbette ki biz sınır ticaret
merkezlerini bir taraftan oluşturacağız ama kontrollü bir
şekilde bunu gerçekleştireceğiz çünkü vergisini ödeyerek bu
ülkeye katma değer sağlayan vatandaşımız
karşısında haksız kazanımların da önüne geçmek
yönetici olarak bizim görevimiz.
Bu çerçevede, Ardahanı da değerlendirme kapsamımıza
aldığımızı beyan ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın Çelik, sisteme girmişsiniz. Neyle ilgili efendim?
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Mersin Milletvekili Behiç
Çelikin, Anamurdaki sel felaketine ilişkin açıklaması
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkanım,
çok teşekkür ederim.
Biraz önce ilimin bir milletvekilinin de ifade ettiği gibi
-ben bugün ilimden yeni döndüm- dün akşam saat 16.45te Mersin Anamur
ilçesinde çok görülmemiş bir afet meydana geldi; çok muazzam,
aşırı, 10 santimi aşkın bir dolu
yağışı meydana geldi. Bu dolu yağışından
dolayı -biliyorsunuz orası muz memleketi ve turfanda sebze meyve,
turfanda sebzecilik yoğun- tabii, seraların dolunun
ağırlığına dayanamayarak çöktüğünü orada bizzat
müşahede ettim.
Bu vesileyle, oradaki, yöredeki halkımıza geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum. Hükûmeti de bu vesileyle uyarıyorum.
Tarım Bakanlığımız ve
Başbakanlığın bu konuya derhâl bir el atmasını
özellikle vurgulamak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Çelik.
Geçmiş olsun efendim.
Gündem dışı üçüncü söz siyasi etik hakkında
söz isteyen Şırnak Milletvekili Hasip Kaplana aittir.
Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından
alkışlar)
II.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, siyasi etik konusuna ilişkin gündem
dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelikin cevabı
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; günümüzde en çok tartışılan ve
gündeme damgasını vuran konuların başında siyasi etik,
siyasi ahlak tartışmaları gelmektedir. Özellikle seçim dönemi
yolsuzluk söylentileri, seçime hile karıştırma ve yardım
adı altında vatandaşın özgür iradesini etkileyici
çalışmaların yapıldığı, iktidarın
devlet olanaklarını kendi çıkarları için
kullandığı, kömür, makarna ve beyaz eşya
yardımlarının valiler eliyle
dağıtıldığı, devletin araç gerecinin seçimde
kullanıldığı, bunların etik olmadığı,
sosyal devletten sadaka devletine doğru bir anlayışın
yayılmasının siyaset kurumunu
yozlaştırdığı, güveni sarstığı
görülmektedir.
Gelişmiş, çağdaş demokrasilerde hukukun
üstünlüğü içinde açıklık, saydamlık, hesap verebilirlik,
tarafsızlık, dürüstlük, objektiflik ilkeleri teminat altına
alındığında ve kamu yararına uygun
işlendiğinde tüm hizmetler daha etkili ve verimli işleyebilir.
Siyasette de dürüst, güvenilir ve adil hizmetler siyasete olan güveni
artırır. Türkiye kamuoyunun sürekli gündeminde olan temiz toplum,
temiz siyaset, dürüst yönetim gibi değerlerin hayata geçirilmesi her
şeyden önce devlete ait işlemlerin mümkün olduğu ölçülerde halka
açık olmasını, gizliliğin yerini
şeffaflığın almasını gerekli
kılmaktadır. Bunun için de en başta dokunulmazlıklar
konusunun yeniden düzenlenmesi ve mal beyanıyla siyasete
atılanların yeniden bir kontrol mekanizmasına tabi tutulmasında
bir gereklilik var. Bu nasıl sağlanır? Etik yasasının
Meclisten geçirilmesiyle olur. Etik yasasıyla ilgili Meclise sunulmuş
iki teklif var ama hiç kimse bunu gündeme getirme gereğini duymuyor. Yine
Meclis Başkanının çağrısı üzerine, İç
Tüzükle beraber tekrar siyasi etik komisyonu kurulması doğrultusunda
bir çalışma var. Ama bunun altyapısı hukuken
oluşturulmadığı sürece bunun da bir anlamı yok.
Şimdi, tabii ki muhalefet olarak bazı haklı
şikâyetleri burada dile getirmekte yarar görüyoruz. Bu siyasi etikle
ilgili süreçleri Watergate skandalıyla Amerika Birleşik Devletleri
yaşadı. Sonra da 74 yılında, Nixonun istifasıyla
beraber bir siyasi etik yasası çıkardılar. Orada
milletvekilleri, senatörler aldıkları maaşla geçiniyorlar. Belli
bir kısıtlama getirildi, mal beyanı getirildi, başka
iş yasağı getirildi. Tabii ki, bu, başka ülkelerde de var;
Avrupada da var, Avrupanın gelişmiş ülkelerinde, Hindistanda
da var. Ancak şunu ifade etmek gerekiyor ki: İktidar partisinin,
özellikle Sayın Başbakanın, devletin araç gerecini, üstünde
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık yanında Türkiye Cumhuriyeti
yazan otobüslerini, OBA Helikopterini, ANA Uçağını, ATA
Uçağını seçim mitinglerinde kullanması etik değildir,
Yasaldır. diyebilirsiniz ama etik değildir, ahlaki değildir.
Bakın, Mardindeydi daha dün, gördük, Sayın Başbakan devletin
otobüsünü kullanıyordu. Biz hazineden yardım almıyoruz, siz
hazineden milyonlarca lira da alıyorsunuz. Yoksa parti kapatmada hazine
yardımının yarısı gitti de paranız mı
kalmadı otobüsle tur atıyorsunuz? Başbakana
yakışmıyor. Bu seçimlerde, gerçekten devletin olanakları
Bizim gibi bir fakir parti, hazine yardımı da almıyoruz ama
otobüsümüz var, biniyoruz otobüsümüze geziyoruz. Başbakandan rica
ediyoruz, bu otobüslerden, helikopterlerden, uçaklardan inerse iyi olur.
Sayın Adalet Bakanının bir açıklaması
oldu, bir talihsiz açıklamaydı, diyor ki: Hükûmetle uyumlu
olmayanların projelerini keseriz. Biz bunu çok iyi biliyoruz. Batmanda,
Diyarbakırda, Şırnakta hangi Avrupa Birliği ülkelerinden
aldığımız projelerin
kısıldığını da biliyoruz.
Siyasi etik çok yönlüdür tabii, sadece bunlardan ibaret
değildir; hediye almaktan tutun, ihale, ticari ilişkiler, hele hele
bu son zamanlarda çıkan ekonomik yasalarla ilgili, hatta hatta, yüzümüz
kızarıyor ama sex and siyaset şantaj kasetleri dahi siyasi
etik açısından tartışılması gereken konular
olarak gündeme geliyor.
Siyasi etik tek yanlı değil şüphesiz.
Bakıyorsunuz, İsrailde seçimler var, Dışişleri
Bakanı Livniye soruyorlar Vatan için yatar mısınız?
diye, cevap veriyor; olumlu, olumsuz. Türkiye'de de siyasi liderlere bu tür
sorular sorulduğu zaman, yine gelecek, siyasi etiğin
odağına oturacak bu tartışmaların içinde
bulacağız kendimizi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Kaplan, devam edin.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bağlıyorum Sayın
Başkan.
Diğer yandan, demokrasinin dördüncü gücü medya özgürlüğü
konusunda bütün medyaya karşı eşit mesafede olunması
gerekir. Muhalif medyayı susturma taktiği hep diktatörel, baskısal
rejim ve yönetimlerde olmuştur. Dikkat ediyoruz bugün de Türkiye'de hâlâ
muhalif basına akreditasyon uygulamak, kıskaç altına almak,
baskı altına almak gibi yaklaşımlar var. Tabii, ben
bunları ifade ediyorum.
Nasrettin Hocaya sormuşlar, kadıyken bir zamanlar:
Vatandaş demiş ki: İşte, geçerken, alaca bir inek bizim
ineği karnından süsmüş, öldürmüş. Hoca Sahibinin suçu
yoksa nesne gerekmez, inekten kan parası alınmaz. demiş. Gelen
adam bu sözü duyunca Yanlış söyledim Kadı Efendi, ölen sizin inek,
öldüren bizimki. deyince, o zaman Hoca Dur bakayım, iş
çatallaştı. Şimdi indirin raftaki şu kara kaplı
kitabı, bakalım. demiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen efendim.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bağlıyorum sözümü.
Şimdi, siyasi etikle ilgili olarak, Meclisten
Hepimizin
ortak sorunu şu anki seçimimizin gündemini oluşturuyor, yolsuzluklar,
karalamalar, tencere dibin kara seninki benden
Yani bunlardan artık,
23üncü Dönem Meclisinin kurtulması lazım. Zaten İç Tüzük
Komisyonunun bir çalışması var. Ama Meclisteki yasa tekliflerini
gündeme taşımak lazım. Sanıyorum -Meclis
Başkanımızın yaptığı çağrı da var-
ortaklaşırsak gruplarımız olarak, bu konuda bir yasa
çıkarırsak, bu ayıptan hep birlikte kurtulursak ülkeye
hayırlı bir iş yapmış oluruz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Kaplan.
Gündem dışı konuşmaya Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik cevap verecektir.
Buyurun Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şırnak
Milletvekili Sayın Hasip Kaplan tarafından siyasi etikle ilgili
olarak gündem dışı yapılmış olan konuşmaya
Hükûmet adına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hangi iş yapılırsa
yapılsın, eğer o iş etik bir zemine oturmuyorsa o işin
yapılmaması lazım veya o iş gereği gibi
yapılmıyor, maalesef olması gerektiği gibi
yapılmıyor demektir. Medyanın elbette etiği olacak,
siyasetin elbette etiği olacak, ekonominin elbette etiği olacak
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Niye buzdolabı
dağıtıyorsunuz o zaman?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Oturduğunuz yerde lütfen deniz feneri gibi yanıp
sönmeyin, eğer bir söyleyecek sözünüz varsa gelip burada konuşun
lütfen.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Niye buzdolabı
dağıtıyorsunuz o zaman?
BAŞKAN Lütfen Sayın Milletvekili, dinleyelim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Değerli arkadaşlar, siyasi etik konusunda bu Parlamento
çatısı altındaki hiçbir arkadaşımızın
hassasiyetinin diğerinden daha az olmadığı
görüşündeyim. Elbette, siyasi etikle ilgili yapılması gereken
bir yasal düzenleme varsa Türkiye Büyük Millet Meclisimizin Değerli
Başkanının da girişimleriyle bunlar mutlaka
yapılmalıdır. Medeni dünyada, kalkınmış,
gelişmiş dünyada bu işler nasıl yapılıyorsa bizim
ülkemizde de bunlar yapılmalıdır, burada hemfikiriz. Ancak, Sayın
Kaplanın iddia ettiği gibi Sayın Başbakan, seçim
çalışmaları esnasında Başbakanlığın
otobüsünü kullanıyor. şeklindeki iddia, kesinlikle doğru bir
iddia değil.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Biz
tanığız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Müsaade edin, müsaade edin arkadaşlar
Ben, Sayın Başbakanın bugüne kadar yapmış
olduğu on beş mitingin neredeyse yarısında bulundum.
Sayın Başbakan iki şey yapıyor: Bir, partisinin mitingine
gidiyor, partisinin otobüsüyle gidiyor, orada partisinin otobüsüyle anonslar
yapılıyor, her türlü işlem, her türlü iş orada
yapılıyor. Bir taraftan da Sayın Başbakan, gittiği her
vilayette resmî açılış programlarına katılıyor.
Bu açılış programları çerçevesinde okulların
açılışı yapılıyor, sağlık tesislerinin
açılışı yapılıyor, belediyelerimizin
yapmış olduğu hizmetlerin açılışları
yapılıyor. Bir toplu resmî devlet töreniyle yapılmış
açılış programları vardır. O programlara giderken
Sayın Başbakan Başbakanlığın otobüsünü
kullanmaktadır. Başbakan o vilayete gittiği zaman eğer bir
resmî program çerçevesinde gidiyorsa bu araçları kullanmasının
da etik olmayan hiçbir tarafını görmüyorum değerli
arkadaşlar. Şimdi, şap ile şekeri kimse birbirine
karıştırmasın, birbirine benzer ama aynı şeyler
değil. (DTP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, gelelim belediyelerle ilgili olan meseleye:
Bakın, bir şeyin altını çizmek istiyorum değerli
arkadaşlarım: Biz, iktidara geldiğimizden beri, İller
Bankasından, bir beldenin, bir ilçenin veya bir vilayetin nüfusuna göre
tayin edilmiş, tespit edilmiş aylık ödeme neyse bu aylık
ödeme parti farkı gözetmeksizin o belediyelere gitmektedir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Ona mecbursunuz zaten.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Siz demeseydiniz mecbur olduğumuzu zaten bilmiyorduk
Sayın Vekilimiz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Mecbursunuz çünkü yasa öyle
emrediyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Şimdi, işte, biz de o yasanın emrini yerine
getiriyoruz. Biz de yasal çerçeve içinde hareket ettiğimizi, hukuki
çerçeve içerisinde hareket ettiğimizi söylüyoruz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Yasa öyle emrediyor.
BAŞKAN Sayın Ağyüz, lütfen
Sayın
Ağyüz
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bakın
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Gaziantep Büyükşehir
Belediyesinin borcunu kaç yıla bağladınız?
BAŞKAN Sayın Ağyüz, lüften
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Bütün belediyelerin, müracaat eden bütün belediyelerin
borçları yapılandırılmıştır, çiftçinin
borçlarını yapılandırdığı gibi, esnafın
borçlarını yapılandırdığı gibi.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Bakanlar Kurulu kararıyla
kaç yıla çıkardınız?
BAŞKAN Sayın Ağyüz, lütfen, hatibi
dinleyemiyorum, müsaade eder misiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Değerli arkadaşlar, netice itibarıyla, bakın,
ben şahit olduğum bazı olayları zikredeceğim:
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı arkadaşımız
Cumhuriyet Halk Partisindendir. Rahmetli Piriştina döneminde,
havaalanında Sayın Piriştina Sayın Başbakanı
uğurlamaya geldi ve özellikle raylı sistemle ilgili olarak Hazineden
garanti mektubu alınması gerektiğini ve işlemlerin
uzadığını, sonuçlanmadığını söyledi.
Sayın Başbakan -benim de bulunduğum bir ortam- derhâl, o zaman,
ekonomiden sorumlu Bakan Sayın Ali Babacanı aradı, dedi ki:
Ali Bey, İzmir halkının refahı, İzmir
halkının mutluluğu ve taşımanın
kolaylığı; şehircilik bizim için çok önemlidir. Bu Hazine
garantisini derhâl verin. Ve verildi.
İzmirde Universiade oyunları yapıldı. Burada
özel kanun çıkardık ve Hükûmet bütün imkânlarını seferber
etti, uydu kentler kuruldu. Kredi ve Yurtlar Kurumunun bütün imkânları
seferber edildi, devasa kapalı spor salonları yapıldı ama
netice itibarıyla, o, bir belediyenin organizasyonuydu, belediye işin
içinde başaktörlerden birisiydi, ama biz CHPli belediyedir,
yapmayız. demedik.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Barajını
yapmadınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Arkadaşlar, herkes şunun farkındadır:
Aslında, belediyecilikte beceriksiz olan bazı insanlar mazeretler
aramaktadırlar. Bakın, bazı ilçeler var, iller var, gidiyorum,
asfalt namına bir şey yok. Bugün bir hayırsever bana geldi,
ismini de vereyim, Sayın Hüsnü Özyeğin Vakfı tarafından
Doğubeyazıtta muhteşem bir ilköğretim okulu
yapıldı, Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu. Fakat önündeki
sokak çamur deryası. Netice itibarıyla, belediye
Bizzat
gitmişler Biz ilçenize bu okulu yaptık ama bu asfaltı da siz
dökün
Efendim Hükûmet bize yardım etmiyor, biz dökemeyiz...
Değerli arkadaşlar, diğer belediyelere, Hükûmet, asfalt dökün
diye ayrı bir para göndermez, AK PARTİli belediyelere de bu
gönderil-memiştir. Ben valimizi aradım bu sabah, rica ettim, dedim
ki: Sayın Valim, bakın, hayırsever, bir okul yapmış,
-belediye yapmıyorsa da, yapabilse bile yapmıyorsa, eminim ki, böyle
bir şey söz konusu olmaması lazım- lütfen, asfaltını
siz yapın, çocukların ayaklarını çamurdan kurtaralım.
Değerli arkadaşlar, bakın, bizim yaklaşık 1.800
belediyemiz var. Bizim bütün belediye başkanlarımız gelip
diyorlar ki bana: Efendim bize ekstra para. Ekstra para yok kardeşim.
Borcun mu var, yüzde 40 kesilmesi mi gerekiyor? Bu standarttır, AK
PARTİli belediye için de, CHPli belediye için de, MHPli belediye için
de, DTPli belediye için de kesinti standarttır.
Bakın, ben Sayın Kaplanın milletvekili
bulunduğu ilden söz edeyim. Şırnak vilayeti malumunuz
büyükşehir belediyesi statüsünde olmadığı için normalde
kendi içme suyunu kendisinin temin etmesi gerekiyor, belediyenin işidir
bu. Ama baktık ki Şırnak Belediyesi kendi imkânlarıyla bunu
yapamayacaktır, Sayın Başbakanımız bizzat DSİye
talimat verdi, Şırnakın içme suyu problemi halledildi.
Şemdinli Belediyesi DTPdedir, fakat oranın içme suyu, dediğim
gibi, bir ilçe olmasına rağmen, bizzat Sayın
Başbakanın emri ve talimatıyla Şemdinlinin içme suyu
meselesi, değerli arkadaşlar, halledilmiştir.
Şimdi, burada, biz, aslında hepimiz, Hanyanın,
Konyanın ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Bakın, yaz
aylarında kesinti yapılmayacak denildiği zaman, belediyeler
yatırımlarını yaz aylarında
hızlandırıyorlar, asfaltlama çalışmalarını
yaz aylarında yapıyorlar. Bu mevsim geldiği zaman Belediyelerin
kesintisi yapılmasın. dendiği zaman bütün belediyeler için bu
standarttır değerli arkadaşlarım. Onun için, meseleyi
başka taraflara çekmenin anlamı yoktur. Memleketin her köşesi
bizimdir, hepimizindir; seksen bir vilayetimiz, 780 bin kilometrekare topraklarımız
bizim için aynı derecede değerlidir, insanımız da bizim
için aynı derecede değerlidir. O ilin
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Adalet Bakanı öyle
demiyor ama!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Bakın, ben size bir şey daha söyleyeyim.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Bakın, Adalet Bakanı
ne diyor!
BAŞKAN Sayın Ağyüz
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Burada ben konuşuyorum.
Arkadaşlar, o ilin veya o ilçenin belediyesi bizim partiden
olmayabilir ama oradaki insanlar bizim insanımızdır, Bu sizin
olan belediyeler, bu bizim olan belediyeler şeklinde bir tasnife ve
ayrıma gitmek doğru değil.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Adalet Bakanı öyle
demiyor ama!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Müsaade edin, söyleyeyim onu da.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Ona gelir misiniz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Ona da geliyorum.
Sayın Adalet Bakanı siyasette tecrübeli bir
arkadaşımızdır, söz üstadıdır; ben olsam öyle
söylemezdim, onun söylediğine de katılmıyorum.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sen olsan daha sertini
söylerdin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Sayın Bakanın söylediğine katılmıyorum ve
bu arada şunu da söylemek istiyorum: Eğer Sayın Şahin
şunu söylediyse Merkezî hükûmetle yerel yönetim iş birliği,
uyum, koordinasyon içerisinde olmalı. dediyse, mesele yok.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) İstifa etmesi lazım,
tehdittir bu!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Bu anlamda söylediği söze herkes katılır ama siz
başka taraflara çekiyorsanız ona bir şey diyemem.
Arkadaşlar, gelelim son olarak, Sayın Kaplanın
söylediği
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Sayın Bakan Oy
vermezseniz para da yok, hizmet de yok. diyor. Türk milletinden, seçmeninden
özür dilemesi lazım!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Müsaade edin
Müsaade edin
BAŞKAN Sayın Milletvekili, Sayın Paçarız,
lütfen
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Arkadaşlar, bakın, ben bu laf atan arkadaşlara çok
iyi cevap verebilirim, biliyorsunuz ben sözün altında kalmam.
BAŞKAN Sayın Bakanım, siz Genel Kurula hitap eder
misiniz efendim, lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar, medyanın, muhalif
medyanın susturulduğu meselesine gelince: Değerli
arkadaşlarım, bakın, yandaş medyadan söz ediliyor. Kim
kimin yandaşı, bu çok iyi biliniyor, halk tarafından da çok iyi
biliniyor. Bazı
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Tabii, tabii!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Eğer bir televizyon, eğer bir gazete Cumhuriyet Halk
Partisinin borazanlığını yapıyorsa, gece gündüz
propagandasını yapıyorsa o iyi medyadır
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Doğruyu söyle!
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) ATV ve Sabaha verilen
krediden bahset!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Bakın arkadaşlar, şimdi şunun altını
çizmek istiyorum: Eğer Sayın Kaplanın sözünü ettiği Sayın
Doğana verilmiş olan vergi cezasıysa bu normal denetimler
sonucunda
Vergi denetim uzmanları var, bu ülkede uzmanlar var.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Uzmanlar Yanlış
diyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Eğer bir ülkede hukuksuz bir şey varsa, eğer hukuka
aykırı bir durum varsa bağımsız yargıya
gidersiniz, sizi haklı görürlerse zaten mesele yok. Yanlış hesap
Bağdattan döner, mahkemeden döner. Ama değilse
Değerli arkadaşlar, Sayın Aydın Doğan
vergi rekortmeni olduğu zaman bizzat Sayın Başbakan
tarafından kendisine takdir plaketleri verilmiştir. Sayın
Aydın Doğan okul yaptırdığı zaman bizzat ben
kendisine teşekkür etmişimdir, takdir etmişimdir. Ama sizin
takdir ettiğiniz vergi rekortmeni olan insanlar yanlış
yaptığı zaman da
Yanlış yapan, bakın, kim olursa
olsun; bu, medya patronu da olabilir, siyasi bir şahsiyet de olabilir, bir
iş adamı da olabilir, hukuk
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Deniz Feneri ne olacak, Deniz
Feneri?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Maliye Bakanı da olabilir
Maliye Bakanı! O zaman af çıkar Maliye Bakanıysa!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Arkadaşlar, hukuk gereken şeyi yaparsa bundan dolayı
gocunmayın. Herkesin, bütün yanlış yapanların
avukatlığını üstlenmek gibi maalesef kötü bir huy belirdi
sizde. Lütfen bundan vazgeçin.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Biz doğruları
savunuyoruz doğruları.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Değerli arkadaşlar, yandaş medya lafını
ortaya attılar. Ama dediğim gibi
Bakın ben bugün bir gazeteden size bir örnek vereyim. İsmini
de söyleyeyim, bugün Milliyet gazetesinde sekiz sütuna manşet: Seçmene
var ama okuldaki çocuklara yok. anlamına gelebilecek bir manşet.
Bugün Sayın İzmir Valimiz bir açıklama yaptı. Cuma günü
okulun yakıtı bitmiş. Gerekli bağlantılar daha önceden
yapılmış ve pazartesi günü yakıt okula gelmiş.
İzmir, birçok evde bile kalorifer tesisatı olmayan, aslında
ülkemizin sıcak bölgelerinden birisi. Sizin kendi evinizde bile bir gün
doğal gaz biter, yakıtınız biter, bunun tedbirini
alırsınız. Şimdi, bir gün böyle bir aksama olabilir. Bu
aksamadan dolayı bu mesele sekiz sütuna
Ve ondan sonra da Aslında
yakıt geldi ama haber çıktıktan sonra geldi. diyor,
yakıtın geldiğini de söylüyor. Şimdi böyle bir
manşetin iyi niyetle, basının denetim gücünü kullanmasıyla,
Allah aşkına, bağdaşır tarafı var mıdır
değerli arkadaşlar?
Bakın Mevlânâ hazretlerinin güzel bir sözü var değerli
milletvekili arkadaşlarım. Mevlânâ diyor ki: İyi bir dostu
olanın aynaya ihtiyacı yoktur. Medyanın bizim yüzümüze ayna
tutmasından biz rahatsız olmayız. Ama bu ayna düz ayna olsun
arkadaşlar, fuar aynası olmasın, çukur ayna, tümsek ayna
olmasın. Basın bunu yaparsa
Basın demokrasilerde dördüncü güçtür. Basının
denetim hakkını kullanması vatandaşın lehinedir ve
basının bu işlevini yerine getirmesinden de biz Hükûmet olarak,
gerçekten, çok çok büyük bir memnuniyet duyarız ama siz tutar da
Sayın Başbakanın hiç haberi, hiçbir dahli
olmadığı hâlde Almanyada kurulan bir derneğin
topladığı paraları getirdi, Başbakana verdi.
derseniz
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Dahli yok mu? Dahli yok mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla)
bir ülkenin Başbakanına eğer böyle iftira
ederseniz, o Başbakanın
BAŞKAN Sayın Anadol
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Tanımıyor mu oradakileri?
BAŞKAN Sayın Anadol, lütfen
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Hayret!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla)
o Başbakanın durup sizi dinlemesini, sesini kesmesini
bekleyemezsiniz.
Arkadaşlar, siyaset kurumu -siz veya biz, bakın, siz
veya biz- kimsenin şamar oğlanı değildir. Medya, elbette
eleştirecektir. Medyanın eleştirisi baş göz üstüne. Medya
bu hakkını elbette kullanacaktır ama tahkir etmek ama tezyif
etmek ama gece gündüz hakaret etmeyle
K. KEMAL ANADOL (İzmir) O zaman mahkemeye gidersiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla)
yalan haberle, eleştirinin ne anlama geldiğini biz çok
iyi biliyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) O zaman mahkemeye gidersiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Ona da gidiliyor, o yollar da oluyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ee, tamam.
BAŞKAN Sayın Anadol
Sayın Anadol, lütfen
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Şimdi, bütün buradan hareketle medya size yüklenirse o iyi
medyadır, bize yüklenirse kötü medyadır
Bakın, ben sadece
iktidar için, muhalefet için demiyorum, bütün siyaset kurumu, arkadaşlar,
bu konuda ilkeli olmak zorundadır. Ben tekrar altını çizmek
istiyorum: Bir siyasi partinin yayın organı gibi çıkan, bir
siyasi partinin bülteni gibi çıkan basın kuruluşlarının
çok inandırıcı olmayacağını hepimizin bilmesi
gerekiyor, ister sizin ister bizim ister bir başkasının.
Dolayısıyla, bizim, muhalif medyayı susturmak, muhalif medyaya
müdahil olmak gibi bir niyetimiz asla yoktur. Eğer o medyayı
çıkaran insanlar aynı zamanda iş adamıysa, aynı
zamanda bir işletmeciyse, eğer yanlış
yaptığı bir şey varsa
Bakın, Sayın Kaplan biraz
önce siyasetin etiğinden bahsetti. Siyaset için etik gerekir de medya için
etik gerekmez mi? Altını çizdim, her kurum etik kurallara sonuna
kadar riayet göstermek zorundadır. Aksi takdirde, orada demokrasi, düzen,
tertip olmaz, kaos olur.
Dolayısıyla, ben, Sayın Kaplanın
Sayın
Başbakanın, devlet araçlarını kullanarak parti faaliyeti
yaptığına katılmıyorum; bunu kesinlikle,
huzurlarınızda ifade ettiğim gibi, bunun kesinlikle doğru
olmadığını ifade ediyorum.
Bizim, efendim belediyelere karşı bir
ayrımcılık uyguladığımız
ithamlarını da kabul etmiyorum, Hükûmetim adına kabul etmiyorum.
Ayrıca, bizim, medyayı, muhalif medyayı susturmak
gibi bugüne kadar bir tavrımız olmadı bundan sonra da olmayacaktır.
Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın Kaplan, sisteme girmişsiniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Evet Sayın
Başkan
BAŞKAN Yalnız yeni bir söz hakkı doğurmamak
kaydıyla size yerinizden kısa bir hak vereceğim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Öncelikle şunu
söylemek istiyorum: Ben muhalif basın diyorum, ben yandaş medya
diye ayırmıyorum. Muhalif basın, örneğin, Azadiye Velad,
Özgür Gündemden tutun, Birgün gazetesinden hepsini kastediyorum, bütününü.
Yani bunun sınırını, basın ahlak ve özgürlük
sınırını hukuk belirler, iktidarlar belirlemez. Bunu
özellikle Sayın Bakana söylemek istiyorum, bir hukukçuyum ben, bu
açıdan. Hükûmetler eğer basının
sınırını çizmeye kalkarsa o ülkelerde felaket olur,
demokrasiden bahsedilmez.
Diğer bir nokta: Mardinde, Sayın Bakan, ben,
Başbakanın, Cumhuriyet Meydanında, o sit alanında, güzel
taş evlerin önünde devletin otobüsüne bindiğinin kasetini size hediye
edeceğim. Getireceğim, kanıtlayacağım, sizden de bunu
kanıtladığım zaman, devletin otobüsünü seçim
meydanında kullandığını, polislerin de etrafında
kol kola girip orada bulunduğunu kanıtladığım zaman
bir özür bekleyeceğim, hatta Başbakandan.
Diğer bir konu Şırnakla ilgiliydi. Sayın
Bakanım, evet, Şırnakın su sorunu hepimizin sorunudur
ancak biz şunları çok iyi biliyoruz, ben tek tek saymadım:
Şırnakta Sel Riskini Azaltma Projesi Avrupa Birliği
destekliydi
BAŞKAN Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Atık Su Projesi
öyleydi
BAŞKAN Sayın Kaplan, fazla uzamasın.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bağladım.
On tane proje var, sayabilirim tek tek isim vererek; bunlar
engellendi; olmasın istiyoruz; bizim siyasi etiğe
çağırımız bu. Medya etiğine de çağrımız
var, ticaret etiğine de çağrımız var, yargılamada
hukuk etiğine de çağrımız var. Ama Başbakanın
Mardinde Cumhuriyet Meydanında Atatürk heykelinin önünde -çünkü sit
alanı bir caddedir, ben Mardinde liseyi okudum çok iyi biliyorum
Mardini- o sit alanında yeni okul mokul da açılmaz. Bir istikamet
var; doğru Savurkapı, Babusor tarafına doğru gider; bir yol
var, başka yol yok.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kaplan, bakın, tekrar söz hakkı
verme durumuna düşürdünüz beni.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Değerli Başkan, şimdi Sayın Kaplan diyor ki: Ben
Sayın Başbakanı meydanda Başbakanlığın
otobüsüne binerken gördüm. Bu doğrudur.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Binerken, inerken, slogan
atarken
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Bir dakika
Doğrudur. Sayın Kaplan, müsaade edin, söyleyeyim.
Sayın Başbakan miting programını bitirdikten sonra orada
parti programı bitmiştir. Başbakanlığın
otobüsüyle şimdi siz resmî bir program için bir ile gitmişsiniz. Başbakan
makam arabasıyla da gidebilir, seçim yasakları başlayıncaya
kadar gidebilir ve Sayın Başbakan otobüsle de gidebilir, oradan
ayrılırken de resmî açılışa gittiği zaman da
Başbakanlık otobüsünü kullanıyor. Ama partiye gidecek, parti
programı yapacak; Sayın Başbakan kesinlikle
Başbakanlık otobüsü ile parti otobüsünü birbirinden fark edecek kadar
basiretli bir insandır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bayındır, siz niçin sisteme girdiniz?
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Slikozis
hastalığıyla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.
BAŞKAN Böyle bir usulümüz yok.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Kısa bir söz
alabilirim. Nasıl usulünüz yok?
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Daha
gündeme geçmedik, kısa bir söz olabilir.
BAŞKAN Bakın, 60ıncı madde Başkan
verebilir. diyor. Verir, vermez diye bir şey yok.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Tabii, onu diyorum.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Tabii,
Verebilir.
BAŞKAN Ama siz gündem dışı
konuşmadınız. Şimdi herkese böyle bu şekilde imkân
veremem.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Hayır, gündem
dışı konuştuğum için değil, acil bir konu var.
Biliyorsunuz, usulen bunu belirtmek üzere, ben
BAŞKAN Buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Şırnak Milletvekili
Sevahir Bayındırın, slikozis hastalığına
ilişkin açıklaması
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) İstanbul çöl
değil, ne yazık ki akciğer çöl hastalığına yol
açıyor, yani slikozis hastalığı. Karlıovanın bir
köyünde, Taşlıçay köyünde 187 genç bu hastalığın
pençesine düşmüş ve tedavisi mümkün değil. 10 bin hasta
kişinin kot taşlama işçiliğinde
çalıştığı varsayılıyor. 5 bininin hastalığa
yakalanma ihtimali var ve bunun 500üne de teşhis konulmuş. On
yıl önce Avrupada kot taşlama yasaklanmasına rağmen
Türkiyede hâlâ serbest ve insanların ölümlerine yol açıyor.
Sizin aracılığınızla Sayın Bakana,
Çalışma Bakanına, Sağlık Bakanına sesleniyorum:
Hastalığın pençesine düşenlere sosyal güvenlik ve
yaşam koşullarının hazırlanmasını ve
çalışma yaşamında da kot taşlama yöntemine son
verilmesini talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bayındır.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Burdur Milletvekili Ramazan
Kerim Özkan ve 22 milletvekilinin, süt sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/327)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sütün özellikle insan beslenmesindeki en önemli unsur olması
nedeniyle süt yetiştiriciliği ve süt sektörü ülkemiz için vazgeçilmez
bir faaliyet alanıdır. Bu alanda üretimin
devamlılığını sağlamak pek çok ülkenin
öncelikleri arasındadır. Bu anlayışın gereği
olarak ülkeler üreticilerinin yaşam seviyelerini koruyarak üretimde
kalmalarına çaba harcayıp, tüketicilerin düşük fiyattan ve
kaliteli ürünler tüketmesine çaba harcamaktadırlar.
Ülkemizde DİE verilerine göre 11.150.000 Büyükbaş ve
25.500.000 küçükbaş hayvan bulunmaktadır. Türkiye yıllık
13.5 milyon tonluk üretimi ile dünyada en çok süt üreten 15 ülkeden biridir.
Süt ve süt ürünleri sanayi Türkiye'nin tarım üretimi içerisinde % 8.5 luk
paya sahiptir. Ayrıca ülke ekonomisine sağladığı katma
değer açısından son derece önemli bir alt sektördür.
Üreticinin karşılaştığı en önemli
sorun süt fiyatlarının düşük olması ve fiyat
istikrarsızlığıdır. Üretici bakımından süt
fiyatı için en önemli kriter yem fiyatının süt fiyatına
oranıdır. Süt hayvancılığından para
kazanılabilmesi için 1 It. süt bedeliyle asgari 2 It. yem
alınabilmesi gerekmektedir. AB ülkelerinde bu oranın korunması
için itina gösterilmektedir. 1e 2 oranı bozulduğunda derhal kamu
kaynakları harekete geçirilmekte, müdahale alımları
başlatılmaktadır
Ülkemizde ise özellikle SEK'in özelleştirilmesinden sonra süt
piyasasının serbest piyasa koşullarının
acımasızlığına terk edilmiş olması, süt
sektörünün bugünkü duruma düşmesinde büyük etken olmuştur.
Özelleştirmeden sonra hızlı bir düşüş sergileyen
parite bugün 0.70lere kadar gerileyerek süt yetiştiriciliğinde tüm
yılların en büyük krizinin yaşanmasına sebep olmuştur.
Bu üreticinin iflası anlamındadır. Süt üreticiliğinde temel
amaç üreticilerin kendi ayakları üzerinde durmaları, yatırım
yapmaları, üretimin ve kalitenin artırılması
olmalıdır.
Oysa bugün ülkemizde sütün litresi 6 yıl öncesinin
fiyatlarına gerilemiş, örgütlü yerlerde 490-505, örgütsüz yerlerde
ise 370-430 kuruşa kadar düşmüştür. Buna karşılık
yem fiyatları %150 oranında artış göstererek 13 TL'den 32
TL'ye yükselmiştir. Yem hammaddelerini düşük maliyetle bulabilmek ve
saman temini üreticinin en büyük sıkıntısıdır. Yem
fiyatları yükseldiği halde süte firmalar tarafından oldukça
düşük fiyat verilmektedir. Bu durum süt hayvancılığı
yapan işletmelerin sayısının azalmasına neden
olmaktadır. Ayrıca üretim maliyetlerinin yüksekliği üretimin
devamlılığını tehlikeye sokmaktadır. Bu suretle
üretici öz sermayesini kaybederek banka ve kooperatiflere altından
kalkamayacağı boyutta borçlanmaktadır. Bu denli büyük krizin
içinde bulunan üretici yaşamını sürdürebilmek amacıyla son
çare olarak süt hayvanını kesime göndermekte,
hayvancılıktan uzaklaşmaktadır. Bu durum da ülkemizde süt
yetiştiriciliğinin ve sektörünün hazin sonunu
hazır-lamaktadır.
Üreticinin desteklenmesinde en önemli kriter yem girdilerini
azaltmak ve kârlılığı artırmak amacıyla yem
bitkileri üretimini artırmak ve desteklemektir. AB ülkelerinde yem
bitkileri toplam ekili alanların % 35'ini oluştururken ülkemizde bu
oran % 6 civarındadır. Bu nedenle yem bitkileri üretimi teşvik
edilmelidir.
Süt ve süt ürünlerinin üreticiden ucuza alınarak tüketiciye
pahalı satılmasında market zincirlerinin yüksek kâr
marjının etkisi büyüktür. Üretici ve sanayici bir çok girdiden
dolayı sıkıntı yaşarken marketler % 70 civarında
kâr elde edebilmektedir.
Süt fiyatlarındaki bu aşırı düşüşün
bir nedeni de yıllık dahili işleme rejimi kapsamında
yapılan 13 bin tonluk süt tozu ithalatıdır. Ülkemizde süt
fiyatlarının çok düşük olduğu bu dönemde süt tozu
ithalatı geçici süreyle durdurulmalıdır. Piyasadaki süt
alımlar yapılarak Süt Tozuna çevrilmelidir.
Sektörde yaşanan bu sorunların çözümleneceği en
önemli oluşum "Süt Konseyi"dir. Ancak çıkarılan
yönetmelik ihtiyaçlara cevap verecek yeterlilikte değildir. Konsey
yönetmeliği yeniden düzenlenerek işlevsel hale getirilmeli ve
"Süt Piyasa Düzeni" oluşturulmalıdır. Üreticiyi
piyasanın olumsuz koşullarından korumak amacıyla kısa,
orta, uzun dönemli politikalar belirlenmelidir. Talebi artırmak için
"Okul Sütü" programı uygulanmalıdır.
Süt sektörümüzün sorunlarının ve çözüm
yollarının belirlenmesi eksikliklerinin giderilmesi,
geliştirilmesi, ulusal düzeyde koordinasyonun sağlanması,
destekleme yollarının araştırılması, idari ve
kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması, amacıyla
Anayasanın 98. TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri
gereğince Meclis araştırılması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
2) Ensar Öğüt (Ardahan)
3) Kemal Demirel (Bursa)
4) Tayfur Süner (Antalya)
5) Osman Kaptan (Antalya)
6) Birgen Keleş (İstanbul)
7) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
8) Ahmet Ersin (İzmir)
9) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
10) Tekin Bingöl (Ankara)
11) Sacid Yıldız (İstanbul)
12)Ali Rıza Ertemür (Denizli)
13) Atila Emek (Antalya)
14) Muharrem İnce (Yalova)
15) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
16) Şevket Köse (Adıyaman)
17) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
18) Rahmi Güner (Ordu)
19) Fatma Nur Serter (İstanbul)
20) Vahap Seçer (Mersin)
21) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
22) Tansel Barış (Kırklareli)
23) Rasim Çakır (Edirne)
2.- Adana Milletvekili Hulusi
Güvel ve 23 milletvekilinin, mısır tarımı ve
piyasasındaki sorun-ların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/328)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Başta yem sanayi olmak üzere, bitkisel yağ sanayi,
nişasta bazlı şeker sanayi, un sanayi ve son yıllarda
biyoyakıt sanayinde hammadde olarak kullanılan ve doğrudan
tüketilen mısır bitkisinin üretiminin desteklenmesinde ve üretim
politikalarında bazı sorunlar yaşanmaktadır.
Girdi maliyetlerinin yüksekliği, desteklerin yetersiz
kalması, yapılan ithalat ve ithalatın zamanlaması gibi
konularda uygulanan politikaların etkin ve yeterli olmadığı
gözlenmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisinin açıkladığı ve
ithalat nedeniyle piyasada oluşan fiyat genellikle üretim maliyetinin
altında kalmaktadır.
Bu nedenlerle, mısır üretimi, desteklenmesi ve uygulanan
ithalat politikaları ile ilgili sorunların ve alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci İç
Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Hulusi Güvel (Adana)
2) Ensar Öğüt (Ardahan)
3) Kemal Demirel (Bursa)
4) Osman Kaptan (Antalya)
5) Birgen Keleş (İstanbul)
6) Tayfur Süner (Antalya)
7) Ahmet Ersin (İzmir)
8) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
9) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
10) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
11) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
12) Tekin Bingöl (Ankara)
13) Sacid Yıldız (İstanbul)
14) Atila Emek (Antalya)
15) Muharrem İnce (Yalova)
16) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
17) Şevket Köse (Adıyaman)
18) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
19) Rahmi Güner (Ordu)
20) Fatma Nur Serter (İstanbul)
21) Vahap Seçer (Mersin)
22) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
23) Tansel Barış (Kırklareli)
24) Rasim Çakır (Edirne)
Gerekçe: Türkiye tahıl üretiminde % 11 pay ile buğday ve
arpadan sonra üçüncü sırada yer alan mısır, üretimindeki
artışa rağmen ülkemizin yurtiçi talebini
karşılayamamaktadır. Üretim açığı ithalatla
karşılanmaktadır. İthal edilen mısırların
alındığı ülkelere bakıldığında,
bunların insan ve hayvan sağlığında olumsuz sonuçlar
yaratabileceği düşünülen genetiği değiştirilmiş
ürünler olduğunu söylemek mümkündür.
Gümrüklerimizde girişlerin beyana dayalı olarak
yapılması ve genetiği değiştirilmiş
organizmaların analizini yapacak laboratuarların bulunmaması
nedeniyle ülkemize giren mısırların bu anlamda nitelikleri
bilinmemekte, ancak ithalatın yapıldığı ülkelerin
dağılımına bakıldığında bu yöndeki
kuşkular artmaktadır.
Ülkemize ithal edilen mısırın niteliği ile
ilgili sorunların yanında üretim ve destek politikaları ile
ithalat politikasında da yanlışlıklar
yapıldığı söylenebilir.
Ülkemize ithal edilen mısırın niteliği ile
ilgili sorunların yanında üretim ve destek politikaları ile
ithalat politikasında da yanlışlıklar
yapıldığı söylenebilir.
2004 yılında mısırın 2,5 YKR/Kg primle
desteklenmeye başlaması ile ekim alanları ve üretimde önemli
artışlar gerçekleşmiş ve üretim açığı 2005
yılında kapanmıştır. Verilen primler mısır
üretiminin artmasında etkili olan faktörlerin başında yer
almaktadır.
Ancak süreç içerisinde üretim artışına paralel
olarak mısırın kullanım alanlarında artışlar
olmuş, hayvancılık sektörünün en önemli girdisi olan yem üretimi
için üretilen mısırın % 75'i kullanılır hale
gelmiştir. Bu gerçekten yola çıkarak 2007 yılı ürüne verilen
2 YKR/Kg prim ile 2008 yılı ürüne verilen 4 YKR/Kg prim desteği,
mısır üretiminde istenen artışın ve üretimde
sürekliliğin sağlanması bakımından yeterli
olmadığı gözlenmektedir.
2007 yılında 1,1 milyon ton mısır ithal
edilmiştir. 2008 yılının ilk 8 ayında 1 milyon tonun
üzerinde mısır ithalatı yapılmış, Gümrük Vergi
Oranları bu ithalattan sonra artırıldığı için
üretici-lerimizi koruyamamıştır. Mısır üreticisi 2008
yılında % 21 zararla ürün pazarlamak zorunda
kalmıştır.
2008 yılında artan gübre ve mazot fiyatları
nedeniyle mısırın üretim maliyeti 45 YKR/Kg'a
çıkmıştır. Ancak 2008 yılında mısır
ürünü için TMO tarafından 43 YKR/Kg fiyat
açıklanmıştır. Yanlış ithalat politikaları
nedeniyle mısırın piyasa fiyatı 30 YKR/Kg olarak
gerçekleşmiştir. Doğal olarak kilosunu 45 YKRye mal eden
üreticimiz Toprak Mahsulleri Ofisinin açıkladığı ve
piyasada oluşan fiyatlar nedeniyle 2008 yılını zararla
kapatmıştır.
Buna neden olarak desteklerin yetersizliğinin yanında en
önemli faktör olarak Hükûmetin uyguladığı yanlış
ithalat politikası gösterilebilir. Örneğin dünya mısır
fiyatları 2008 yılının haziran ayından itibaren
gerilemeye başlamıştır. Üreticilerimizin ürününü yoğun
olarak pazarladığı döneme denk düşen bu dönemde gümrük
vergi oranları % 50 olarak uygulanmıştır. Hasadın
önemli bölümünün gerçekleştiği Kasım 2008de gümrük vergi
oranı % 130'a çıkarılmıştır. Üreticinin
korun-ması açısından hasadın başlamasından iki ay
önce yükseltilmesi gereken gümrük vergi oranlarının bu tarihte
yükseltilmesi üreticimize yarar sağlamamıştır.
Mısır ithalatı ve ithalatın zamanlaması,
artan girdi fiyatları nedeniyle mağdur olan çiftçilerimizin
mağduriyetlerini artırmaktadır. Mısır üreticisini
üretim maliyetinin altında satış yapmak zorunda bırakan
yanlış üretim ve ithalat politikaları üreticileri
mısır üretiminden uzaklaştırmaktadır. Ülkemizin artan
mısır talebini karşılayacak potansiyele sahip olduğu
düşünülürse üretimin artırılması ve üretim artışındaki
sürekliliğinin korunmasının ne denli önemli olduğu
görülebilir. Bunun için üreticilerin desteklenmesi, girdi maliyetlerinin
aşağı çekilmesi ve sağlıklı bir ithalat
politikası uygulanması gerekmektedir. Etkin ve zamanında
yapılacak müdahaleler sağlıklı ve üreticilerimizi
mağdur etmeyecek fiyatların oluşmasını
sağlayacaktır. Hasat döneminde ithalat yapılmasının
önüne geçilmesi bu anlamda ciddi bir önlem olacaktır. Mısır
üretiminde ve ithalat politikasında tutarlı ve uzun vadeli
politikaların oluşturulması gerekmektedir .
Yukarıda belirtilen gerekçelerle, mısır üretimi,
desteklenmesi ve uygulanan ithalat politikaları ile ilgili sorunların
ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis
Araştırması açılmasının yerinde olacağı
kanısını taşımaktayız.
3.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş ve 25 milletvekilinin, baz istasyonlarının
insan sağlığı üzerindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/329)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde cep telefonu kullanımının artmasıyla
birlikte baz istasyonu olarak bilinen cep telefonu
aktarıcılarının sayısında ciddi artış
yaşanmaktadır. Gelişi güzel kurulmuş olan baz
istasyonlarının insan sağlığı açısından
oluşturduğu tehdit toplumumuzda ciddi endişelere neden
olmaktadır. Baz istasyonlarının insan
sağlığına verdiği zararların
araştırılması, bu istasyonların konut, hastane,
kreş okul, iş merkezi vb. yerlere göre
dağılımının saptanması ve gerekli önlemlerin
alınması için, Anayasa'nın 98inci, TBMM İçtüzüğü'nün
104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Yılmaz Ateş (Ankara)
2) Ensar Öğüt (Ardahan)
3) Kemal Demirel (Bursa)
4) Birgen Keleş (İstanbul)
5) Tayfur Süner (Antalya)
6) Osman Kaptan (Antalya)
7) Atila Emek (Antalya)
8) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
9) Ahmet Ersin (İzmir)
10) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
11) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
12) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
13) Sacid Yıldız (İstanbul)
14) Tekin Bingöl (Ankara)
15) Muharrem İnce (Yalova)
16) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
17) Şevket Köse (Adıyaman)
18) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
19) Rahmi Güner (Ordu)
20) Fatma Nur Serter (İstanbul)
21) Ali Koçal (Zonguldak)
22) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
23) Vahap Seçer (Mersin)
24) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
25) Tansel Barış (Kırklareli)
26) Rasim Çakır (Edirne)
Gerekçe:
Ülkemizde cep telefonu kullanımının artmasıyla
birlikte baz istasyonu olarak bilinen cep telefonu
aktarıcılarının sayısı artmıştır.
Artan talebi karşılamak amacıyla, GSM iletişimin kapsama
alanını genişleten ve mikrodalga yayan bu cihazlar çevreye ve
insan sağlığına zararları göz ardı edilerek okul,
hastane ve evlerin çatılarına yerleştirilmektedir.
Baz istasyonları, elektromanyetik kirlilik oluşturarak
çevreye; yaydığı mikrodalga ile hücrelerin kimyasının
bozulmasına yol açarak insan sağlığına zarar
vermektedir. Mikrodalga, sinir zarlarında ve hücre enzimlerinde
bozulmalara ve DNA tahribine neden olmaktadır. Kanser yapıcı
maddelerin hücreye girişini kolaylaştırmada veya mevcut kanserli
ortamın yaygınlaşmasını hızlandırmada
mikrodalganın etkisi büyüktür. Ayrıca, gözde çeşitli tahribatlar
oluşturmakta, cinsel yaşama ve üremeye olumsuz etki etmekte,
kulağa zarar vermekte, bağışıklık sisteminin
çöküşünü hızlan-dırmaktadır.
Çevreye ve insan sağlığına zararları bu
kadar açık olan baz istasyonları ile ilgili mevcut yönetmelik de
çevreyi ve insan sağlığını koruyucu hükümler getirmede
yetersiz kalmaktadır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2004/2954 esas no ve 2004/10516
sayılı kararı ile yönetmeliklere uygun olarak kurulup
işletilen baz istasyonlarının bile "Uzun zaman diliminde
insan sağlığında zarara neden olacağına",
baz istasyonlarının yerleşim yerlerinden uzak, uygun bir yere
taşınmasına hükmetmiştir. Ancak, uygulamada kararın
hayata geçirilmediği görülmektedir.
Ankara'da gelişigüzel kurulmuş olan baz
istasyonlarının toplum ve insan sağlığı için
oluşturduğu tehditlerin ortaya çıkartılması ve gerekli
önlemlerin alınmasını içeren 19 Ağustos 2007 tarihli soru
önergeme Ulaştırma Bakanlığı tarafından verilen
yanıtta "Baz istasyonlarının sağlığa
zararlı olduğuna yönelik herhangi bir bilimsel ispat elde
edilememiştir." yönünde bir açıklama yapılarak, bu
istasyonların konut, bahçe, hastane, kreş, okul, iş merkezi vb.
yerlere göre dağılımına ilişkin veri
bulunmadığı belirtilmiştir. Bu konuda verdiğim iki
soru önergesine ilgili bakanlıkça verilen yanıtlar 30 Temmuz 2008
tarihli itibariyle sadece Ankara'da 2.629 adet baz istasyonu olduğunu
ortaya koymaktadır. Diğer illerimizde de durum bundan farklı değildir.
Amerika'da çevre koruma ajansı EPA, mikrodalgaları
kanser yapıcı olarak ilan etmiş, 1975'ten 1995'e kadar beyin
tümörlerinin giderek arttığı Fransa bu artışın
mikrodalgaya bağlı olduğunu bildirmiştir. Amerika'da çıkarılan
bir yasayla baz istasyonlarının okul ve evlerin üzerine dikilmesi yasaklanmıştır.
Yakın zamanda ihalesi yapılan 3G adı verilen üçüncü
nesil kablosuz teknoloji nedeniyle baz istasyonu sayısında artma
yaşanacaktır. Bu nedenle, hayatımızı büyük tehlike
altına sokan baz istasyonlarının yönetmeliğin aksine
insanların toplu yaşadığı yerlere
yerleştirilmesinin önüne geçmek amacıyla yeni düzenlemelere gidilmesi
ve konunun detaylı olarak araştırılması büyük önem arz
etmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir
doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
B)
Önergeler
1.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğütün, Muhtarların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun
Teklifinin (2/229) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/119)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/229 Esas Numaralı Kanun Teklifim 45 gün içinde Komisyonda
görüşülmediğinden İç Tüzüğün 37. Maddesi gereğince
doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Ensar
Öğüt
Ardahan
BAŞKAN Teklif sahibi olarak Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt.
Sayın Öğüt, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; muhtarların maaşlarının
artırılması ve sosyal güvencelerinin iyileştirilmesiyle
ilgili vermiş olduğum kanun teklifi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, muhtarlar, doğumdan ölüme kadar
vatandaşlarımıza hizmet eden insanlardır. Evlendirme
görevlerini yerlerine getirirler, köyde insanları evlendirirler, para
almazlar. Postacı gelir, evrakı muhtara bırakır,
postacının evrakını muhtar en iyi şekilde götürür
sahibine verir. Askerlikle ilgili, yoklamayla ilgili, kaçak, yoklamayla ilgili
kâğıtlar gelir, götürür vatandaşa iletir. Nüfus cüzdanıyla
ilgili değişiklik olur, ikametgâh ilmühaberi; bunları
sağlar, verir. Her ay içinde doğan, ölen, evlenenleri kayıt
yapar, bir de göç verenleri. Köye icra geldiği zaman icra memurunun önüne
düşer, gider, icra memuru gibi işlem gösterir. Mahkemeyle ilgili bir
evrak geldiği zaman, şahitleri, müştekileri, suçluları,
mahkûmları, bunları bulur ve adalete teslim eder. Hele, doğu ve
güneydoğudaki muhtarlara, bir de göç etmiş, otuz yıl önce, yirmi
yıl önce göç etmiş insanları sordukları zaman Ben anlamam,
bunu bulup getireceksin. deyip ve muhtara da her türlü zorluk
çıkartılır. Yani göçle ilgili ne kadar kayıp insan varsa da
sorumlusu muhtar olur. Eğitimle ilgili, kız çocuklarının
zorunlu eğitimiyle ilgili, biliyorsunuz muhtarlar sorumlu tutuluyor ve
okula götürmesini sağlıyorlar. Kadastro çalışması
olur, muhtarlar sağlar. Seçimlerle ilgili liste açıklamaları,
listeleri, düzenlemeleri seçim kurullarına vermeleri, bütün şeyler
muhtardan geçer. Tarım ve Orman Bakanlığı ve hayvancılıkla
ilgili konular olursa muhtar sorumludur. Sağlıkla ilgili, sağlık
ocağıyla ilgili, ebe, hemşire, doktor, gelen, giden, ölen,
kalan, kim varsa muhtar
Şimdi, burada, muhtarlar hakikaten çok zor durumda.
Muhtarların istediği ne? Muhtarlar diyor ki: Biz 290 TL para
alıyoruz ayda, BAĞ-KURa 300 TL ödüyoruz yani almış olduğumuz
para BAĞ-KURa gidiyor. Her muhtarın şu anda 20-30 milyar lira
Ben görüştüm Muhtarlar Derneği Genel Başkanıyla, diğer
muhtarlarla da görüştüm, her muhtarın 20-30 milyar lira BAĞ-KURa
borcu var arkadaşlar ve bu adamlar bu kadar hizmet yapıyorlar. Bu
borçların faizlerinin silinip anaparanın taksite bağlanması
lazım. Onun dışında, mutlak surette, muhtarların
asgari ücret alması lazım yani asgari ücrete otomatikman
bağlanması lazım. Bu kanun teklifim budur.
Umuyorum, iktidar partisi muhtarlara oy verir, muhtarların
kanunu çıkar, muhtarlar da iktidar partisine oy verir. Şimdi
göreceğiz, bu kanun teklifine hangi parti oy veriyorsa muhtarların da
ona, o partiye oy vermesini istiyorum ben.
Evet, şimdi, muhtarlarım şunu diyor: Biz KÖYDES
olsun, diğer, şehircilikle ilgili olsun her konuda il genel meclisi
ve belediyeye, belediye toplantılarına girmek istiyoruz. Ben
Ardahanda bir toplantı yaptım. Belediye başkan
adayımız Yalçın Taştanla, Posoftaki Şükrü
Bozyiğitle, Damalda Gülcemal Fidanla, Hanakta Murat Zorbayla,
Çıldırda Nurettin Aygünle, Gölede Sancar Öztürkle bir
toplantı yaptık ve bir karar aldık. Bundan sonra belediye
meclisi toplantılarında muhtarlar toplantılara katılacak.
Katılımcı modeli geliştireceğiz. Danışma
kurulları oluşturarak muhtarlarla beraber şehir yönetilecek.
İşte bu modeli mutlak surette Türkiye'nin her tarafında
yapmamız lazım çünkü muhtarsız olmaz. Mahallenin sorununu en iyi
bilen muhtardır. Hiçbir mahalleli
Mesela, örnek veriyorum şimdi:
Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere diğer illerde de hiçbir
mahallede muhtar evi yok arkadaşlar. Yani, gidin işte
Muhtarın
evi yok. Gidin, yani muhtarı bulacaksınız, bizim orada öyle, ya
kahve köşesinde bulursun ya evinde bulursun ya da başka bir yerde
bulursunuz. Ama yani muhtara ev yapmak fazla bir para değil ki! Ama biz
bunlara mutlak surette katılımcı modelle her mahalleye, her köye
bir muhtar evi yapacağız. Orada hem bayrağımız olacak
hem devleti temsil eden, cumhurbaşkanını temsil eden
muhtarımız olacak. İşte bu modeli mutlak surette
geliştirmemiz lazım ama Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu yerel
seçimlerde bunları mutlak surette yapacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Öğüt, devam edin.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Arkadaşlar, icra takipleri derhâl
dursun ve muhtarlarımıza kolaylıklar yapılsın.
Muhtarlar kamu kuruluşlarında
Mesela şimdi, muhtar geliyor
Anadoludan Ankaraya. Kamu kuruluşu sosyal tesislerinde pahalı
yatıyor. Yani memura ödenen, verilen ücret muhtara verilmiyor. Onun için, muhtara
da aynı, memura uygulanan ücret uygulansın.
Bir de, en önemlisi, muhtarlar görevini bıraktıktan
sonra, arkadaşlar, silah ruhsatının harcının
taşımalı harçtan alınması lazım. Ona daha yüksek
bir harç istiyorlar, harç istedikleri için de çoğu muhtar ödeyemiyor,
ödeyemediği için de şeyde kalıyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Efendim, tabii ki sen Doğu ve
Güneydoğuda gel muhtarlık yap, o zaman seni göreyim ben! Sen ne
konuşuyorsun! Yolu kapanmış, izi kapanmış, altı
ay şeyde kalmış. Kurtlar yiyor adamı! Sen gel de Doğu
Anadoluyu gör bakalım.
Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, yüce Parlamentodan
muhtarlarımızın maaşlarının düzeltilip asgari
ücret olarak belirlenmesini ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bitirir misiniz efendim.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla)
kanun teklifimin kabul edilmesini;
kanun teklifine oy verirseniz muhtarlar da size oy versin, oy vermezseniz
muhtarların da oy veren partiye oy vermesini diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Tehdit ediyorsun!
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Öğüt.
Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.
Sayın Öztürk, buyurun efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; verilen kanun teklifinin amacı muhtarların
ekonomik ve sosyal durumunu bir nebze olsun yükseltmektir.
Bilindiği gibi, mahalle ve köyler demokrasinin en küçük
birimleridir, tüm yük onların üzerindedir. Mahalle ve köylerde
yaşayanların tüm yükünü de o mahalle muhtarlarımız ve köy
muhtarlarımız çekmektedir. Köydeki ve mahalledeki tüm sorunlar
iğneden ipliğe muhtarların derdidir. Hanımı
doğuramayan kişi muhtara koşar. İneği
doğuramayan, keçisi doğuramayanlar yine muhtara koşar. Keçisi
kaybolan muhtara koşar. Jandarmayla bir sorun olsa muhtara koşar.
Buna rağmen, muhtarlarımıza verilmekte olan maaş 290-300 TL
gibi bir ücret ancak, sosyal güvenlik primi ise kademelerine göre 310 liradan
başlayıp 400 liraya kadar gitmektedir.
Bilindiği gibi, ülkemizde herkesin geçimini sağlayacak
asgari düzey belirlenmiştir, asgari ücrettir. Bu asgari ücreti
muhtarların da alma hakkı vardır. Asgari ücret altında
çalıştırmak yasaktır. İlçeleri kaymakam yönetir,
illeri vali yönetir, onların belirli maaş düzeyleri vardır ama
demokrasinin en küçüğü, olmazsa olmazı olan, köy ve mahalleleri
yöneten muhtarlarımızın ise gelirleri çok komiktir. Bunu herkes
kabul ediyor ama düzeltmeye gelince nedense bu düzeltilmiyor. Şimdi,
buradaki, verilen, arkadaşımızın ve Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerinin verdiği kanun teklifi buna yöneliktir.
Diğerlerinde olduğu gibi asgari bir ücret alınsın, asgari
ücret alınsın, bundan sosyal güvenlik primi kesildikten sonra
ellerine net asgari bir ücret geçmesi sağlanılmaktadır.
Bilindiği gibi köy ve mahalleler olmadan büyük yerleşim
birimleri olmuyor, bunlar demin de söyledim- demokrasinin en küçük birimleri,
küçük taşlar olmadan büyük taşlarla ev yapılmaz. Önemli olan,
öncelikle bu demokrasinin temelini sağlam tutmaktır. Muhtarlarımız
sadece bu aldıkları çok cüzi parayla kendi beldesinde veya
mahallesinde oturan insanların ihtiyaçlarını
karşılamak bir yana -hepimiz biliyoruz ki- dışarıdan
gelen misafirlerin de giderlerini, yemelerini içmelerini çoğu yerde de
muhtarlar karşılamaktadır. O nedenle, muhtarlara sahip
çıkmak bu Parlamentonun en asli görevlerinden birisidir. Muhtara sahip
çıkmak demokrasiye sahip çıkmak demektir. Eğer gerçekten
muhtarlarımız insanca yaşam koşullarının
altında bu görevlerini yapmayı sürdürüyorlar ise bu çok acı bir
durumdur. Bu durumu derhâl düzeltmemiz gerektiğini ben düşünüyorum.
O nedenle, hiçbir parti ayrımı gözetmeksizin AKP, MHP ve
CHP milletvekillerinin bu kanun teklifinin doğrudan gündeme
alınmasını desteklemelerini, doğrudan gündeme
alınmasını desteklemekle kalmayıp bunun bir an önce,
ivedilikle çıkarılmasını ve bu konuda herkesin destek
vermesini ben tüm muhtarlar adına talep ediyorum değerli
arkadaşlarım.
Şimdi başka bir konu, tabii, muhtarların üstünde
siyasi iktidarın baskısı var, her dönem oluyor belki ama bu
dönem daha çok oluyor. Siyasi iktidar, kendi yandaş medya yaratma
alışkanlığını sürdürdü ve kendi yandaş
medyasını yarattı. Şimdi, muhtarların üzerinde de
yandaş muhtarlar yaratmaya başlıyor ve giderek de Sayın
Adalet Bakanımızın söylediği gibi, yandaş yerel
yönetimler, yerel belediyeler yönetmeye başlıyor.
Burada sabah da tartışıldı, Sayın Bakan
onu mu dedi, bunu mu dedi, yok onu demek istemedim, bunu demek istedim
Sayın Bakan Adalet Bakanıdır, ne demek istediği,
gazetelerde, televizyonlarda görüldü. Ben, Adalet Komisyonunun bir üyesi olarak
Sayın Bakanın ne söylediğini akşam televiz-yondan
izlediğimde irkildim değerli arkadaşlarım, irkildim. Belki
başka bir bakan bunu söyleseydi, bir yerde makul ve meşru
görebilirdim ama Adalet Bakanının buna böyle laflar sarf etmiş
olmasından son derece üzüldüm. Zaten, bakın, burada da söylüyor
Adalet bu mu Sayın Bakan? diyor.
Adalet Bakanı, sadece siyasi bir davranışta
bulunmakla kalmamış, insanları tehdit etmekle
kalmamış, Anayasanın 10uncu maddesini, 126, 127nci
maddelerini açıkça ihlal etmiştir. Anayasamızın 10uncu
maddesi Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde
kanun önünde eşitlik ilkesine uygun davranmak zorundadır. demektedir.
Sayın Adalet Bakanımız, Anayasamızın bu temel
ilkesini bilen bir insandır, en azından, bilebilecek durumda olan bir
insandır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen konuşmanızı tamamlayın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bu konuşma Sayın Adalet
Bakanına yakışmamıştır. Adalet Komisyonunun bir
üyesi olarak Sayın Adalet Bakanının bu
konuşmasını yakıştıramadığımı
ve kendisini ayıpladığımı belirtiyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Öztürk.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter sayısı arayacağım,
peki efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.39
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.58
BAŞKAN: Başkan Vekili
Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 61inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verdiği doğrudan gündeme alma önergesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince,
sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını
görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Nimet
Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu
Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın
Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin;
Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- İstanbul Milletvekili
Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu
Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin;
Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5
Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması
Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311)
(S. Sayısı: 328)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile
Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı
Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman
ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
3.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti
ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı
Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman
ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543)
(S. Sayısı: 263)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Özel Öğretim Kurumları
Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu.
4.- Özel Öğretim
Kurumları Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/496) (S.
Sayısı: 100)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu.
5.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/675) (S. Sayısı: 330)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan, Kahramanmaraş Milletvekili
Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlunun;
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin; Kadastro
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza
Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu.
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlunun; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak
ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Osman
Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza Yasasında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/283,
2/270, 2/277) (S. Sayısı: 272) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet buradalar.
Komisyon raporu 272 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, Komisyon Raporu burada. Bu
Komisyon Raporunda imzalara baktığımız zaman Muhalefet
şerhi eklidir. denmesine rağmen herhangi bir muhalefet şerhi
yok. Dolayısıyla, neden olmadığı konusunda da Komisyon
Raporunda herhangi bir bilgi söz konusu değil. Bu bakımdan bu
Komisyon Raporu tekemmül etmiş sayılamaz. Bu konunun tezekkür
edilmesini istirham ediyorum. Komisyon Raporunda da muhalefet şerhiyle
ilgili herhangi bir bilgi yer almamaktadır.
BAŞKAN Komisyon Başkanına soralım efendim.
Buyurun efendim, bir izahatta bulunur musunuz.
(x) 272 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Açıklayayım Sayın Başkanım.
Değerli Başkanım, değerli Genel Kurulum; imza
bölümlerinde muhalefet düşüncesinde olan arkadaşlar Muhalefet
şerhimiz eklidir. diyorlar. İç Tüzükümüzün, sanıyorum, 42nci
maddesine göre makul süre içerisinde muhalefet şerhlerinin Komisyonumuza
vasıl olması lazım, ulaşması gerekir. Komisyon
Başkanı olarak bu gibi durumlarda muhalefet şerhi olan
arkadaşları yegân yegân, tek tek arıyorum, Komisyonuma öngörülen
sürede, makul sürede -süreyi de veriyorum, zabıtlarda bellidir-
Komisyonuma ulaşmaması hâlinde yayınlanmak üzere
aşağıya indiriyorum, basılmak üzere
Başkanlığa gönderiyorum.
İç Tüzük hukukunun yapısına göre herhangi bir
aykırılık yoktur. Rapor teessüs ve teşekkül etmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) Raporda bu husus yer almış
değil. Bu sürenin verildiğini, süresinde yerine getirilmediğini
ifade etmek
Şimdi, eklidir diyor efendim burada.
BAŞKAN Ama burada Muhalefet şerhi eklidir. diye
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, bu
eklidir
Eğer muhalefet şerhi ekli değilse eklidir
yazılmaz.
BAŞKAN Zamanında vermedikleri için herhâlde,
değil mi efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Tekrar açıklayayım.
BAŞKAN Siz bir açıklama yapar mısınız
Sayın Başkan.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Eklidir. ibaresi muhalefet şerhi iradesini ortaya koyan
arkadaşa ait bir metindir, ben dokunamam.
İki: Komisyon raporunu yazdıktan sonra artık
muhalefet şerhi gelmedi, geldi gibi bir şeyi ekleme yetkisine de
sahip değilim ve ortada herhangi bir
Uygulama da bu yöndedir, ortada bir usuli mesele yoktur Sayın
Başkanım, işleme geçelim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanın bu
ifadeleri soyuttur. Ben komisyon raporunu görüşüyorum. Bu komisyon raporu
da bu hususa dercedilmiş değildir.
BAŞKAN Efendim, oradan muhalefet ettikleri belli zaten.
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır efendim, muhalefet
BAŞKAN Ama göndermemişlerse, zamanında
vermemişlerse
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, biz
komisyon raporunu görüşüyoruz. Ben, Sayın Başkanın
BAŞKAN Bu rutin yazılan bir şey değil mi,
rutin olarak?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Tabii efendim, emsal de böyle efendim.
BAŞKAN Emsali olan, rutin olarak yazılan bir şey.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Emsal de böyle tabii, emsal de böyle.
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır Sayın
Başkanım, bakın komisyon raporunda bununla ilgili hiçbir
bilgi
deyince, Sayın Başkanın bu tür soyut ifadeleriyle
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir rapor görüşülemez. Öyle bir şey
olabilir mi efendim? Rapor bu. Bu raporda eklidir diyor, ekli değildir.
Dolayısıyla, bu konuyla ilgili komisyon raporunda komisyonun
görüşünün yer alması gerekiyordu. Ben raporu görüşüyorum.
BAŞKAN Sayın Vural, yani süre verilmiş şeye
muhalefet şerhi verilmesi için
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, ben verilip verilmediğini
bilmiyorum, ben raporu görüşüyorum.
BAŞKAN Sayın Başkan, verilmedi mi? Yani siz izah
eder misiniz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Ben raporu görüşüyorum efendim.
Rapor eklidir diyor. Şimdi, rapor eklidir diyorsa ekinde rapor
lazım, yoksa, olmadığına ilişkin bir beyan lazım.
İkisi de yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Eklidir yazmamak lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani komisyon raporunu
görüşüyoruz.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Arz edeyim.
BAŞKAN Tekrar buyurun efendim.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Sayın Başkanım, komisyon görüşmeleri komisyona
ve herkese açık. Muhalefet şerhinin ne zaman verileceği hususu
İç Tüzükün 42nci maddesinde tanzim edilmiştir ve ben süre
veriyorum, vermezsem zaten Tüzük kanuni süre veriyor, normatif süre veriyor
-Tüzük- ve bana böyle bir isnat demeyeceğim
BAŞKAN Şimdi, Sayın Vural
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Bana gelmeyen muhalefet şerhinin aşağıya
gönderilmediği anlamına gelir. Muhalefet şerhi taşıyan
arkadaşlar buradadırlar. Böyle bir muhalefet şerhi gelmiş
de göndermemişsem ancak o durumda fiilî durum dermeyan edilebilir.
BAŞKAN Sayın Vural, şimdi o
OKTAY VURAL (İzmir) Muhalefet şerhleri komisyona
verilir. Muhalefet şerhinin verilip verilmediği konusunda komisyonda
bir hüküm yoktur.
BAŞKAN Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, ben
şunu söyleyeyim: Sayın Başkan, tabii böyle bir uygulama
olabilir, doğru da kabul edebilirim ama Eklidir. diyor.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Ben demiyorum, arkadaşınız diyor.
BAŞKAN Onu komisyon dememiş efendim.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Senin beyanın, arkadaşın beyanı.
OKTAY VURAL (İzmir) Eklidir. diyor ve muhalefetle ilgili,
komisyon raporunda, herhangi bir görüş yok. Ben, komisyonda bunu
nasıl müzakere edeceğim?
BAŞKAN Efendim, süre verilmiş
OKTAY VURAL (İzmir) Nerede yazıyor?
BAŞKAN Süresi içinde verilmemişse ne kadar
bekleyecekler gelmesi için?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Süreli değil mi efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Süre verilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) Bana süre verildiğine ilişkin
komisyon raporunda bir bilgi verin, kabul edeyim, amenna
BAŞKAN Sayın Komisyon Başkanı Süre
verilmiştir. diyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Son oylamaya
katılmamış Sayın Başkan, toplantıya
katılmamış zaten. İç Tüzük 42de yazıyor.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Yazıyor efendim.
BAŞKAN Yazıyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Üçüncü fıkra Sayın
Başkanım. Son toplantıya katılmamış Değerli
Milletvekili.
BAŞKAN Sayın Vural, burada bir usulsüzlük yok. Yani
bir kelime
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim diyor ki:
gerekçeli
muhalefetlerini de yazarak raporu imzalayabilirler. Bu durumda olan üyelerin
son toplantıya katılamadıkları belirtilir. Zaten
yazıyor, son toplantıya katılamamış diye yazıyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Ama muhalefet şerhi
verilmemiş Sayın Milletvekili.
OKTAY VURAL (İzmir) Ben raporu görüşüyorum Sayın
Başkan, ben Sayın Başkanın iradesini görüşmüyorum
burada. Olmuş da olabilir elbette. Vardır. diyor, yok.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yani Muhalefet şerhi var.
diyor ama muhalefet şerhi yok.
BAŞKAN Sayın Vural, birleşime beş dakika ara
veriyorum, müzakere edelim bunu efendim.
Kapanma Saati: 17.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.21
BAŞKAN: Başkan Vekili
Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 61inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
272 sıra sayılı Teklifin görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet buradalar.
Sayın milletvekilleri, rapora muhalefet için yeterli sürenin
verildiği anlaşılmıştır, konu tezekkür
edilmiştir.
Şimdi teklifin tümü üzerinde söz isteyen grupları arz
ediyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Osman
Kaptan
Sayın Kaptan, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan 272 sıra
sayılı kanun değişiklikleri hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Sayın arkadaşlar, vatandaşlarımız
tarafından gerek özel kişilere ait taşınmazlar gerekse
hazinenin mülkiyetindeki veya devletin hüküm ve tasarrufu altındaki
taşınmazlar ecri misil ödenerek veya ödenmeyerek kullanılmaktadır.
Bu durum Türkiye'nin bir gerçeğidir. 1 Haziran 2005 tarihine kadar sadece
özel mülkiyete konu taşınmazların izinsiz kullanılması
hâlinde olay sanıkları haklarında o tarihte yürürlükte olan
TCKnın 513üncü maddesinden işlem yapılmaktaydı. 1 Temmuz
1926 tarihinden 1 Haziran 2005 tarihine kadar yaklaşık seksen
yıldır bu şekilde uygulama yapılmıştır. 1
Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni TCKnın 154üncü
maddesinin birinci fıkrası ise uygulamada ciddi sorunlar meydana
getirmiştir.
Birincisi: Turizm yörelerinde sorun yaratmıştır.
İkincisi: Kentsel ve kırsal kesimde sorunlar
yaratmıştır.
Üçüncüsü: Defterdarlık personelinin görevlerinde sorunlar
yaratmıştır.
Dördüncüsü: Mahkemelerin yükünü artırarak sorun
yaratmıştır.
Sayın arkadaşlar, 1 Haziran 2005te yürürlüğe giren
yeni TCKnın 154üncü maddesinin birinci fıkrası ile özel
mülkiyete konu olmayan ve kamu tarafından her zaman korunması mümkün
ve de gerekli olan taşınmazlar kapsama alınmıştır.
Bu maddenin uygulamaya girmesiyle birlikte turizmciler için hapis yolu da
gözükmüştür. Turizmciler turistler için kullandıkları sahillere
ecri misil bedeli ödedikleri hâlde Maliye Bakanlığı
tarafından mahkemeye verilmeye, mahkemeler de hapis cezası vermeye başlamıştır.
Bu konuda açılan yüzlerce dava mahkemelerde devam etmektedir. Alanya,
Side, Belek, Antalya Merkez ve Kemerdeki turizmciler mahkemelerin sonucunu
beklemektedirler. Bütün turizmciler tedirgindir. Sadece Antalyada 400den
fazla turizmci hapis cezasıyla karşı karşıyadır.
İzmir Mendereste de 1.200 kişi hakkında dava
açıldığı basında yer almıştır.
Sayın milletvekilleri, eskiden konaklama tesisleri turistler
için kullandıkları sahile ecri misil bedeli ödüyor ve mahkemeye
verilmiyorlardı. Yeni uygulamada TCKnın 154üncü maddesi
turizmcilerin korkulu rüyası olmuştur.
Bu konuda, Manavgat Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı
Doktor Şükrü Vural, Ülkemizin bacasız sanayisi olarak nitelendirilen
turizm sektöründe, Maliye Bakanlığının açmış
olduğu ecri misil davaları yüzünden dört yüz turistik tesis,
müşterilerine kullandırdıkları sahillerden yararlanamaz
hâle gelmiştir, turizmci bu durumun yurt dışı
pazarlarına yansıması hâlinde satışların
doğrudan etkile-neceği endişesine kapılmıştır.
diyor.
Sayın arkadaşlarım, ülkemize gelen turistlerin
yüzde 99una yakını denize girmek, sahilde, kumda güneşlenmek ve
dinlenmek için geliyorlar. Bu ihtiyacı karşılamak için
turizmcilerimiz büyük yatırımlar yapmışlardır. 36
milyar dolarlık sektör yatırımının 16 milyar
doları Antalyadadır. Turizmciler büyük paralar harcayarak
yaptıkları otellerin, tatil köylerinin önündeki sahile şezlong,
şemsiye koyarak, yeme içme hizmetleri vererek turistlere hizmet vermekte
ve devlete ecri misil ödemektedirler. Antalya 640 kilometrelik sahiliyle
İstanbuldan sonra Maliyeye en fazla ecri misil ödeyen ilimizdir. Sadece
Manavgat ilçemizde ödenen ecri misil, Kahramanmaraş ilimiz
ölçeğindeki illerin verdiği yıllık vergiden daha fazla
vergi vermektedir. Geçen yıl bu ilçemizde 14 turizmcimiz hapis cezası
almış, 20 Ocak 2009 duruşmasında da 50den fazla otelci
hapis cezasıyla karşı karşıya gelmiş, diğer
davalar da devam etmektedir.
Sayın arkadaşlarım, ülkemizin geleceğinde ve
gelişiminde son derece önemli olan turizm sektörü 2008 yılında
dünya turizm pazarında onuncu sırada yer almıştır,
2010 yılında beşinci, 2020 yılında ise üçüncü
sırada yer alması hedeflenmektedir. 2008 yılında ülkemize
26 milyon turist gelmiş, 21 milyar dolar gelir elde edilmiştir.
Turizmcilerin desteklenmesi, önlerinin açılması
gerekirken otelcilere Turistleri denizsiz, kumsalsız, güneşsiz
ağırlayın. diyemeyiz, dersek dünyada gülünç duruma
düşeriz. Turizmciler otellerinin önündeki sahile el koymuyorlar,
şezlong, şemsiye koyuyorlar, karşılığında da
ecri misil ödüyorlar. El koyan varsa elbette
cezalandırılmalıdır. Bu konuda ilgili kanunlar zaten
yürürlüktedir.
Örneğin, özel mülkiyete konu olmayan kamuya ait devletin
hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazların izinsiz
kullanılmaları hâlinde, taşınmaz orman
sınırları içinde ise hâlen yürürlükte olan 6831 sayılı
Orman Kanunu, korunması gereken kültür ve tabiat varlıkları
kapsamında bir alan ise 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu, kıyı-kenar çizgisi içinde
veya bitişiğinde ise 3621 sayılı Kıyı Kanunu,
ruhsat almadan veya ruhsata aykırı bina ve yapılar için ise 3194
sayılı İmar Kanunu ile TCKnın 184üncü maddesinden
işlem yapılmaktadır. Mera veya sulak alanlar ise yine kendi
kanunları çerçevesinde korunmakta ve oluşan ihtilaflar kendi
kanunları çerçevesinde çözümlenmektedir. Gerçek ve tüzel kişilerin
zilyet oldukları taşınmazlara bir müdahale iddiası
olduğu zaman da 3091 sayılı Taşınmaz Mal
Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun veya
müdahalenin meni türü hukuk davalarıyla çözümlenmektedir. 2886
sayılı Devlet İhale Kanununun 75inci maddesi ve bu maddenin
verdiği yetkiler çerçevesinde idari makamlar da kullanım bedellerini
tahsil edebilmekte veya tahliyelerini sağlayabilmektedirler.
Sayın arkadaşlarım, TCK 154ün 1inci
fıkrasının uygulanmasında kazanan taraf yoktur, kaybeden
taraf vardır. Bu uygulamanın devam etmesi hâlinde turizm gelirimiz
azalacaktır, Maliye Bakanlığı da ecri misil gelir
kaybına uğrayacaktır. Devlet gelir kaybına uğrayacak,
turizmci de hem gelir kaybına uğrayacak hem de hapis yatmak zorunda
kalacaktır. Ülkemizdeki 473 bin hektar 2/B arazisini ve kamuya ait
diğer arazileri yıllardan beri kullanan, imar eden, eken, biçen,
üzerinde ev yapan İstanbul Sultanbeyli, Antalya Varsak, Kepez ve benzer
yerlerde yaşayan vatandaşlarımıza hapishane yolu gözükmüştür.
Ecri misil ödeseler dahi kurtulamayacaklardır. Kentlerdeki sorunlar bir
yana, Anadolumuzun bir köyünde hazine arazisi üzerine dört beş keçisi
için bir ağıl yapan çoban veya iki ineği için baraka yapan
köylümüz hakkında da bu maddeden dava açılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Maliye Bakanlığı
defterdarlık görevlilerinin TCKnın 154üncü maddesine göre kamu
arazilerini işgal edenler hakkında cumhuriyet savcılarına
suç duyurusunda bulunmaları, ihbar etmeleri gerekmektedir. İhbar
etmezlerse, yine TCKnın 279uncu maddesine göre görevi ihmal suçundan
altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla
yargılanırlar. Bu durumda, Millî Emlak personeli, sahildeki
turizmciyi de dağdaki çobanı da kırk elli yıldır
üzerinde ev yaparak oturan kişileri de savcılığa ihbar
etmek zorundadır, yoksa kendisi de hapse girecektir.
Örneğin, Antalya Beldibinde yüz altmış beş
yıldır, dört kuşaktır üzerinde ev yapılıp ikamet
olarak kullanan, 1843 doğumlu babasının dedesinden kalan
Sayın milletvekilleri, ayrıca yeni TCKnın 154üncü
maddesinin uygulanması mahkemelerin yükünü de
artırmıştır. Bir örnek vermek istiyorum: Antalya Kemer
ilçesi Asliye Ceza Mahkemesinde 9 Mayıs 2008 günündeki duruşma
listesinde 43 dava yer almaktadır. Bunun 24 tanesi hakkı olmayan yere
tecavüz davasıdır yani 9 Mayıs 2008 günündeki Kemer Asliye Ceza
Mahkemesindeki 43 davanın 24 tanesi hakkı olmayan yere tecavüz
davasıdır yani bir gündeki duruşma listesinin yarıdan
fazlası TCK 154/1den açılmış davalardır. Mahkeme
yüklerini ne kadar artırdığını da bu örnek
göstermektedir.
Yine Antalya Kemer ilçesinde 800 civarında kişi
mahkemeye verilmiştir; hepsini de ihbar eden, elbette görevinin
gereği, Antalya Valiliği Batı Antalya Emlak Müdürlüğüdür;
hepsinin suçu ise hakkı olmayan yere tecavüz etme, sevk maddesi de TCK
154/1dir. Bu kişiler, çoğu 300 ile
Sayın arkadaşlar, bir başka örnek daha vermek
istiyorum: Domaniç asliye hukuk hâkimi, adalet mensuplarının
adalet.org web sitesinde bu konuda bir soru soruyor, diyor ki: Sanık,
maliye hazinesi adına tapuya kayıtlı araziye tahtadan küçük bir
baraka yapmış. Sanık hakkında, hakkı olmayan yere
tecavüz suçundan, TCK 154ten kamu davası açıldı. Bu davada
barakanın da müsaderesi istenmiş. Yargılama devam ederken
sanık barakayı yıkıyor.
1) Suç oluşur mu?
2) Barakanın müsaderesi mümkün müdür?
3) Müsaderesi mümkünse, sanık tarafından baraka
yıkıldığından ne yapmak gerekir? diye soruyor.
Örneklerde de görüldüğü gibi, sorun, sadece turizmcilerin,
sadece kentsel ve kırsal kesimdeki vatandaşlarımızın
sorunu değil, defterdarlıkların, hâkim, savcı ve
mahkemelerin de sorunu hâline gelmiştir.
Bu sorunları çözmek için TCK 154üncü maddenin 1inci
fıkrasının değiştirilmesi gerek-mektedir. Bu nedenle
ben ve Cumhuriyet Halk Parti Antalya Milletvekili arkadaşlarım kanun
değişiklik teklifini hazırladık. AKP Antalya Milletvekili
Sayın Sadık Badak ve MHP Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin
Yıldız da teklifimize imza koymuşlardır.
Getirdiğimiz teklifteki yenilik, 1 Haziran 2005ten önceki,
seksen yıldır uygulanan duruma dönülmesi ve suçun şikâyete
bağlı hâle getirilmesidir. Altı aydan üç yıla kadar olan
hapis ve bin güne kadar olan adli para cezalarında herhangi bir
değişiklik söz konusu değildir. Teklifimiz Adalet Komisyonunda
görüşülerek kabul edilmiştir.
Antalya Kepezle ilgili sorunların çözümü yönündeki teklif
üzerine 2nci maddede konuşacağım için, teklifin tümü üzerine
yaptığım bu konuşmada Antalya Kepez konusuna
değinmiyorum.
TCKnın 154üncü maddesinin 1inci fıkrasının
değiştirilmesine ilişkin kanun teklifimizin kabul edilmesini
yüce Meclisten saygılarımla diliyorum.
Sayın arkadaşlarım, sözlerimi bitirirken,
Sayın Adalet Bakanımız da buradayken bir şey söylemek
istiyorum. Malum Antalya Milletvekiliyim. Sayın Bakan, Antalyada,
Gazipaşada, Alanyada Hükûmete destek vermeyen yerlerin belediyelerine
destek vermeyiz anlamında açıklamalar yapmıştır.
BÜLENT BARATALI (İzmir) Büyük talihsizlik tabii!
OSMAN KAPTAN (Devamla) Evet, büyük talihsizlik!
Şimdi, Sayın Başbakan da, 21 Şubat,
Diyarbakırda Ayrımcılık en çok altını
çizdiğim kırmızı çizgidir. diyor. Şimdi, Sayın
Başbakanın dediği mi doğru, değerli
arkadaşlarım, yoksa Sayın Bakanın dediği mi
doğru, yoksa sayın bakanlar Sayın Başbakanı mı
dinlemiyor?
Sayın arkadaşlar, Sayın Bakana yakışmayan
bir ifade bu, hele hele Sayın Adalet Bakanına yakışmayan
bir ifade; tehdit, şantaj ve bir kayırmacılığa yönelik
bir ifade.
Anayasamıza göre hepimiz biliyoruz ki genel seçimlerde
adalet bakanı, içişleri bakanı ve de ulaştırma
bakanı istifa ediyorlar. Yerel seçimlerde ise bu bakanlar istifa etmiyor.
Ama bu örnek gösteriyor ki, demek ki yerel seçimlerde de bu bakanların
-adalet bakanının, içişleri bakanının ve
ulaştırma bakanının- istifa etmesi gerekiyor.
Şimdi, Sayın Bakan, destek verilmemesinden söz ediliyor.
Ama, değerli arkadaşlar, ben biliyorum ki bizim Antalyada
Muratpaşa Belediyesi on yıldır Cumhuriyet Halk Partili bir
belediye başkanının yönetimindedir ve Hükûmetten de gerekli
desteği almamasına rağmen harikalar yaratmaktadır.
Konyaaltı Belediyesi aynı şekilde, Gazipaşa Belediyesi
aynı şekilde ve Elmalı Akçay Belediyesi çok ciddi
çalışmalar yapmaktadırlar. Halkımız da kendilerinden
çok memnundurlar.
Şimdi, Sayın Bakanım, ben şunu sormak
istiyorum: Bu kamu personelinde benim memurum, benim amirim gibi bir
ayrım yapıldı, Yapılmadı. deseniz bile
yapıldı. Ee, ihalelerde benim müteahhidim-benim olmayan müteahhidim
ayrımı da yapıldı, basında da benim memurumdan sonra
benim medyam-benim olmayan medyam ayrımı da yapılıyor.
Şimdi arkadaşlar, bir de benim belediyem-benim olmayan belediyem
ayrımı yapılması çok yanlış olmuştur. Bu
konuda Sayın Bakanın bir açıklama yapmasını ve özür
dilemesini diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Kaptan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Hüseyin Yıldız.
Sayın Yıldız, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 272 sıra sayılı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Sizleri, şahsım ve grubum adına en
iyi dileklerimle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, teklifimizle, 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun 154üncü maddesinin 1inci fıkrasının
değiştirilmesi ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12nci
maddesinin üçüncü fıkrasının değiştirilmesini
istemekteyiz.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154üncü maddesinin
1inci fıkrasının bugünkü şekli (1) Bir hakka
dayanmaksızın kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz
mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal
eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya
hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan
kimseye, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para
cezası verilir. demektedir.
Yapılan değişiklikte ise "Bir hakka
dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya
eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya
sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak
sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye,
suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar
hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir." denmektedir.
Yürürlükteki yasa ile değişiklik istemi arasındaki
fark: Kamuya ve özel kişilere kelimeleri başkasına kelimesi
ile değiştirilmekte ve suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine
kelimeleri ilave edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, mülkiyet hakkının
korunması hukuk düzeninin vazgeçilmezleri arasın-dadır. Bu
nedenle Türk Ceza Kanunu mülkiyet hakkına yönelik tecavüzleri
cezalandırmaktadır. Hakkı olmayan yerlere tecavüz 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 154üncü maddesinde suç olarak düzenlenmiştir.
154üncü maddede yapılan düzenleme ile, özel mülkiyete konu
olmayan ve kamu tarafından her zaman korunması mümkün ve gerekli olan
taşınmazlar kapsama alınmıştır. Kamuya ait olan
ve kamunun hüküm ve tasarrufu altında bulunan malların korunması
idare tarafından kamu gücünün kullanımı ile her zaman mümkündür.
Ayrıca, kamuya ait taşınmazların ceza hukuku
kapsamında korunmasına yönelik hükümler ilgili kanunlarında da
yer bulmaktadır. Ormanlar bakımından 6831 sayılı Orman
Kanununda, kıyılar bakımından 3621 sayılı
Kıyı Kanununda, köylünün ortak yararlanmasına
ayrılmış olan harman yeri, yol, sulak gibi taşınmaz
mallar bakımından Türk Ceza Kanununun 154üncü maddesinin 2nci ve
3ncü fıkrasında özel düzenlemeler bulunmaktadır.
Bu düzenlemeler karşısında kamuya ait
taşınmazlar bakımından genel bir ceza hükmünün
geliştirilmiş olması uygulamalarda tereddüt ve
farklılıklara sebep olmaktadır. Ayrıca, idarenin
aldığı karar ve tedbirleri kolluk güçleriyle uygulama
imkânı da bulunmaktadır.
Özel mülkiyete veya özel mülkiyet hakkından kaynaklanan
haklara yönelik saldırılar durumunda, hakkı olmayan yerlere
tecavüz suçu olarak cezalandırılması suretiyle özel
taşınmazlar ve haklar korunmaktadır.
Yapılan değişiklikle, başkasına ait
taşınmazlara tecavüzlerde, fiillerin, şikâyet üzerine
cezalandırılan bir suç olarak düzenlenmesi düşünülmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu teklife neden ihtiyaç
duyulmuştur? Kıyılarımız, devletin hüküm ve tasarrufu
altında herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık
olması, kıyı ve sahillerimizden yararlanmada öncelik kamu
yararına olması, hukuk düzenimizin vazgeçilmezleri arasında yer
almaktadır.
3621 sayılı Kıyı Kanunumuzun 6ncı
maddesinin (b) fıkrasında, Faaliyetlerinin özellikleri gereği
kıyıdan başka yerlerde yapmaları mümkün olmayanlar
tanımlamasına turistik otel işletmecileri maalesef dâhil
edilmemişlerdir.
2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası ile
teşvik edilen ve teşviklerle de 25 milyon turist, 25 milyar dolar
gelir beklediğimiz seviyelerine gelen Türk turizminin, turizm sektörümüzün
önü, tüketimimizin yüzde 95i yurt içi girdilerden oluşan, yüksek istihdam
yaratan, ülke tanıtımını ve imajını en üst
seviyeye çıkaran turizm sektörünün önü, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 154üncü maddesinin 1inci fıkrasıyla
tıkanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin bacasız sanayisi
olarak nitelendirilen turizm sektöründe, Maliye
Bakanlığının açmış olduğu ecri misil
davaları yüzünden, turistik tesisler, müşterilerine kullandırdıkları
sahillerden yararlanamaz hâle gelmişlerdir. Turistik otel
işletmecileri ecri misil bedellerini ödeyerek müşterilerinin
kullanımına yönelik şezlong ve gölgelik koyarak su sporları
aktivitesi işgal kasti olmaksızın kullandıkları
sahillerin bu şekilde kullanımının suç
oluşturduğu nedeniyle bölgedeki tüm turizm
yatırımcılarına ceza davaları maalesef
açılmaktadır. Açılan davalar neticesinde turizm
yatırımcıları iki yıla kadar hapis cezaları
almaya başlamışlardır.
Turizmcilerimizin sahillerde müşterilerine şezlong ve
gölgelik ya da kafeterya hizmetleri veremez hâle gelmesi, Türk turizmini yurt
dışı pazarlarda zor duruma düşürecek, Türk turizmi büyük
yaralar alacaktır.
Maliye Bakanlığının İstanbuldan sonra en
çok ecri misil bedelini Antalyadan topladığı bilinen bir
gerçektir. Bir örnek vermemiz gerekirse 2007 yılı içerisinde
Antalyada tahakkuk ettirilen ecri misil bedeli 18 milyon YTLdir.
3621 sayılı Kıyı Kanunuyla belirlenen
kıyılarımızın kullanımında 2634
sayılı Turizmi Teşvik Yasasıyla desteklenen turizm otel
işletmecilerinin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154üncü
maddesi uyarınca, hakkı olmayan yerlere tecavüz suçuyla amaçları
kamunun hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlara tecavüz
olmamasına rağmen, bireysel kullanım hakları zaten var olan
kişilere toplu hizmet sağlaması nedeniyle cezalandırılmaktadır.
Teklifle, faaliyetlerinin özelliği gereği
kıyıdan başka yerlerde yapılması mümkün olmayan, ülke
tanıtımı ve ekonomisine çok önemli katkı ve katma
değer sağlayan turizm işletmecilerinin ceza almalarını
önlemeyi amaçlamaktayız.
Değerli milletvekilleri, Kadastro Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifimizde de
21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12nci maddesinin
üçüncü fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin
eklenmesini istemekteyiz: Bu hüküm, iddianın ve taşınmazın
niteliği ile devlet ya da diğer kamu tüzel kişilikleri olsa dahi
tarafların sıfatına bakılmaksızın
uygulanır. demekteyiz.
Bu teklifle, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki
taşınmazlardan olduğu iddiasıyla tapunun iptali için
açılmış taşınmazlarla ilgili bulunan davalar konusunda
belirsizlik yaşanmaması amacıyla, 3402 sayılı Kanunun
hazırlanış gerekçesine de uygun olarak, görülmekte olan bu
davalar hakkında on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmaması
amaçlanmaktadır.
3402 sayılı Kanunun gerekçesinde ve görüşme
tutanaklarında maddede öngörülen hak düşürücü sürenin,
taşınmazın niteliğine bakılmaksızın, özel
mülkiyete konu olsun veya olmasın, devletin hüküm ve tasarrufu
altındaki taşınmazları da kapsayacak şekilde
düzenlendiği ifade edilmiş olmasına rağmen, Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu kararıyla on yıllık hak düşürücü sürenin
özel mülkiyete konu olmayan taşınmazlar yönünden
işlemeyeceği, on yıllık süre geçse bile tapuya
kayıtlı bir taşınmazın kamu malı olduğu
iddiasıyla her zaman dava konusu yapılabileceği ve tapunun iptal
edilebileceği kabul edilmiş ve mahkemeler de, son yıllarda
özellikle, bu yönde kararlar vermektedir.
Değerli milletvekilleri, bu teklifle, tapudaki kayda
güvenerek taşınmaz edinen iyi niyetli kişilerin tapuları
zaman sınırlaması olmaksızın iptal edilerek
taşınmazları elinden alınmaktadır. Bu uygulamalar,
tapuya güvenerek taşınmaz satın alan iyi niyetli kişilerin
tapularının herhangi bir bedel ödenmeksizin iptaliyle
sonuçlanması, tapuya güven ilkesini işlemez hâle getirmektedir. Bu
durum, ayrıca, devletin, özel hukuk işlemlerinde gerçek
kişilerin üstünde bir konumda olmadığı yönündeki
eşitlik temel ilkesiyle de çelişmektedir. Kaldı ki kişilere
göre daha büyük donanım ve imkânlara sahip olan devletimizin, on
yıllık süre içerisinde, hüküm ve tasarrufu altındaki
taşınmazları korumak için haklarını
kullanmamış olmasını kabul edilebilir bulmuyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde tapu
teşkilatının geçmişi yüz altmış iki yıl
öncesine dayanmaktadır. 21 Mayıs 1847 yılında ilk
çalışma başlatılmış, çeşitli isimler
adı altında taşınmaz mallara ait kayıtlar
tutulmuş, ancak, kadastro tesisi konusunda bir çalışma maalesef
yapılmamıştır. Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra,
1924 yılında Tapu Umum Müdürlüğü kurulmuş, 1925
yılında 658 sayılı Kanunla kadastro birimi ilave
edilmiştir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün yapısı ve
hedefleri 29 Mayıs 1936 tarih 2997 sayılı Kanunla
belirlenmiş, değişik zamanlarda da değişik
bakanlıklara bağlanmıştır. 21 Mayıs 1987 tarih ve
3402 sayılı Kadastro Kanunu ile de Türk Medeni Kanunu hükümlerine
uygun olarak taşınmaz malların mülkiyet haklarını
tesis etmek ve kadastral haritaları yapmak, devletin sorumluluğu
altında modern tapu sicilinin oluşturulması hedeflenmiştir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde de değişik
zamanlarda tapulama ve kadastro çalışmaları
yapılmış, yapılan bu çalışmalarda bazen orman
tahdit sınırları dikkate alınmamış, bazen
hazineye ait sınırlar, bazen de vakıflara ait sınırlar
dikkate alınmadan vatandaşlar adına, belediyeler ya da kurumlar
adına tesciller yapılmıştır. Belediyeler de tapuya
tescil edilen araziler üzerinde imar uygulamaları
yapmıştır. Devletimizin tapu idaresine güvenip kendi adına
tescil yapılan arazisi üzerinde, ya satın aldığı arazi
üzerinde belediyelerden ya da diğer kurumlardan belirlediği imar
uygulamalarına uygun olarak yapılaşmasını
gerçekleştiren ve imarını yaparak üzerinde tarım
işletmeciliği yapan, sanayi tesisi kuran
vatandaşlarımıza, devletimiz, kendi verdiği tapuları
otuz kırk yıl geçtikten sonra Pardon, ben yanlış
yapmışım. diyerek tapularını iptal etmektedir.
Vatandaşlarımızın devletin verdiği ve güvenle sahip
oldukları tapularının iptal edilmesini anlamalarını
beklemek doğru değildir. Bu gerçekler tapudaki veya belediyelerdeki
bir işlemde karşılarına çıkmakta ve
insanlarımız olayı anlayamamakta, bir çözüm yolu
bulamamaktadır. Vatandaşlarımızın haklı
isyanına çözüm üretme mercisi de Türkiye Büyük Millet Meclisidir, biz de
bu teklifi diğer Antalya milletvekillerimizle beraber hep birlikte
vermiş bulunmaktayız.
Yine, hazine arazilerini, orman arazilerini işgal ederek
gecekondu, villa yapanların hatta bu konularda kiracı olanların
bile kentsel dönüşüm projeleriyle hak sahibi
yapıldığını hepimiz bilmekteyiz. Bu işgallere
bile sosyal devlet anlayışıyla hoşgörü ve
anlayışla bakabiliyorsak, ellerinde tapuları bulunanların,
tapuları olmamakla beraber atalarından kalma yüz-yüz elli
yıldır tasarruf ettikleri topraklarının gerçek sahiplerine
verilmesi noktasında yasal düzenlemelerin yapılmasından
kaçınmamalıyız. Ancak, yasal düzenlemeleri yaparken de, elbette,
devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve hepimize ait olan
taşınmazları da yapacağımız yasal düzenlemelerle
korumalıyız. Bu iki dengeyi mutlaka kurmalıyız.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz teklifte
Ülkemin pek çok yerinde olduğu gibi, seçim bölgem olan Antalyanın
Toroslarında ülkemizin en yoksul, en sahipsiz ve en sessiz insanları
olan milyonlarca orman köylümün babadan, dededen kalma ay
yıldızlı tapulu yerleri ekilip biçilemeyince zamanla ormana
dönüşmekte, orman idaresi de buraları orman kabul etmektedir.
Vatandaşlarımız, ellerinde tapuları olmasına
rağmen hak iddia edememektedirler. Zaten ailesini geçindirecek yeterli
geliri olmadığı için şehirlere göç etmek zorunda kalan,
yeni sıkıntılarla karşı karşıya kalan bu
vatandaşlarımızı yeni ve sıkıntılı bir
hayat maalesef beklemektedir. Görünen o ki bu şartlar altında orman
köylerinde yaşayan vatandaşlarımızın kendi
haklarını korumaları pek de mümkün gözük-memektedir. Onların
kazanılmış haklarını korumak bizlere yani Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyelerine düşmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
şimdiye kadar getirdiğimiz pek çok kanun tasarı ve tekliflerine
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türk milletinin menfaatlerine
olmadığı gerekçesiyle, itirazlarımızı dikkate
almadan, Komisyonda görüşülemeyen, son dakika önergelerinizle
milletvekillerine inceleme fırsatı vermeden, sayısal
çoğunluğunuzla da pek çok yasayı
çıkarmak-tasınız. Umuyor ve diliyorum ki bu yasada da
bunları yapmazsınız.
Her iki teklifte imzam olmasına rağmen hem
şahsım hem de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu yasayla ilgili
endişe taşımakta olduğumuzu da tereddütlerimizin
olduğunu da ifade etmek durumundayım.
Başta Sayın Başbakanın, bazı
bakanların, bazı milletvekillerimizin, üst düzey
bürokratlarınızın ve bazı belediye
başkanlarınızın konutlarının hazine, orman veya
vakıf arazilerine kaçak yapıldığının bilinmesi,
ayyuka çıkan yolsuzluk iddiaları, kamuya ait olması gereken alanların
siyasal gücünüzle çıkacak yasayla yasal hâle gelebileceğinden, kamuya
ait alanların talan edilmesinden de maalesef endişe duymaktayız.
Değerli milletvekilleri, Sayın Adalet
Bakanımız Mehmet Ali Şahin, 3402 sayılı Kanunun
12nci maddesi ve 5237 sayılı Kanunun 154üncü maddesiyle ilgili
kanun değişikliklerinin salı veya çarşamba günü
yapılacak değişikliklerle turizmcilerimizin
kumsallarımızı kullanmasıyla ilgili sorunlarının
çözüleceği, yine, devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu
iddiasıyla tapuları iptal edilen
vatandaşlarımızın sorunlarının çözüleceği
müjdesini seçim bölgem olan Alanya ve Antalyada vermişlerdir.
Muhalefet partilerinin sözcülerinin açıklamalarını
yaparken kelimelerini özenle seçmesini isteyen Sayın Bakana sormak
istiyorum: 2/6/2008 tarihinde vermiş olduğumuz bu
değişiklikler bugüne kadar gündemdeki yerini pek çok defa
almasına rağmen sahip çıkılmamıştır.
Kaldı ki beş yıllık iktidarları döneminde vatandaşlarımız
bu konularla ilgili ya da turizmcimiz bu konularla ilgili
sıkıntı çekerken bu yasal düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet
Meclisine getirerek bu vatandaşlarımızın
sorunlarını çözmeyen ya da bu konuda, Antalya Milletvekili
olmasına rağmen emek sarf etmeyen Sayın Bakanımızın,
yasa Meclis gündemine geleceği belli olduktan sonra ilçem olan Alanyada
bu açıklamayı yapmasını çok da etik
bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Yine Sayın Bakanımızın, ilçem olan Alanyada
ve bundan iki ay önce Antalyada yapmış olduğu açıklamalara
da birkaç cümleyle değinmek istiyorum: Sayın Bakan Deniz Feneri
davası bizi ne ilgilendiriyor, Almanyada kurulmuş bir dernek. Suç
işledilerse Alman makamları cezalarını vermişlerdir,
bizi ilgilendiren bir tarafı yok. demiştir Antalyada canlı
yayında ama Ankaraya gelince Ben öyle bir şey demedim,
konuşmalarım saptırıldı. demektedir.
Yine, Alanyada yapmış olduğu açıklamada,
yerel yönetimlerle ilgili kendi partisinden seçimleri alamayacak belediyelerin
maalesef Ankaradaki işlerinin görülemeyeceğini talihsiz bir
açıklamayla ifade etmiş, ancak bugünkü basından izlediğimiz
kadarıyla bu sözlerinin arkasında durabilmektedir. Demokrasisi
gelişmiş ülkelerde bir adalet bakanının böyle bir sözü
olmuş olsaydı şimdiye zaten çoktan istifa etmiş olurdu ama
bizim Sayın Bakanımız hâlâ o makamda oturabilmektedir. Hayret
ediyorum, ama söz konusu olan parti AKP olunca da normal karşılamak
durumunda kalıyoruz.
Şimdi, Sayın Bakana sesleniyorum: Her Antalyaya
geldiğinizde Antalyanın temiz havası sizi çarpıyor,
yanlışlıklar yapıyorsunuz. Siz, en iyisi, Antalyadan,
özellikle de ilçem olan Alanyadan uzak durunuz; bu, sizin
Bakanlığınıza mal olabilir.
Tabii ki Sayın Bakanımızın bu söylemleriyle
ilgili Sayın Başbakan olsa idi neler söylerdi, onu düşünmek bile
istemiyorum.
BAŞKAN Sayın Yıldız, son dakikanız.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Yine, Sayın Elitaş da, dün akşam benim de
izlediğim televizyon programlarında, Milliyetçi Hareket Partisine ait
belediyelerin kendilerinden hiçbir talebi olmadığını ifade
etmektedir.
Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partili belediyelerin
üzerinden müfettişleri hiç çekmiyorsunuz, aynı konularda defalarca
müfettişler gönderiyorsunuz. Buna rağmen, bize bağlı
belediyelerimiz çok güzel hizmetler vererek halkın teveccühünü yeniden
alacak. 29 Mart seçimleri gösterecek ki, Milliyetçi Hareket Partili belediyeler
sayılarını artıracaklar. Ancak Sayın
Başbakanın bir ilimizde ifade ettiği kim ölürse ne
kalacağıyla ilgili bir konuya da açıklık getirmek
istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi 29 Martta inşallah ölecektir.
Ölünce geriye ne kalacaktır, bakın: Deniz Feneri kalacak,
yolsuzluklar kalacak, yoksulluklar kalacak, işsizlik kalacak, halk
katmanlarına yaptığınız hakaretler kalacak, Türk
siyasi hayatına soktuğunuz argo kelimeler kalacak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla)
din
istismarcılığı kalacak, kalacak da kalacak.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan.
Sayın Kaplan, buyurun efendim.
DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 272 sıra
sayılı değişik kanun teklifleri hakkında Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
konudaki grubumuzun düşüncelerini açıklamaya
çalışacağız.
Şüphesiz, yurttaşımızın turizmle ilgili
sıkıntıları olunca veya denizle ilgili
sıkıntıları olunca, mülkiyet sorunları olunca bütün
Türkiyeyi ilgilendiren bu konularda biz doğru bulduğumuz, hangi
parti ve görüşten olursa olsun arkadaşlarımızın
getirdiği teklifleri, o doğrultuda bakar, doğru olanları
destekleriz, geliştirmeye çalışırız; siyaseten,
felsefik olarak düşüncelerimizi açıklarız. Bu,
değişik, birbiriyle ilgisi olmayan kanunlara bakıyoruz: Birisi
Denizde Can ve Mal Koruma Kanunuyla ilgili, birisi Mülkiyet Kanunuyla ilgili,
bakıyorsunuz, yapı ruhsatıyla ilgili, zaman
aşımıyla ilgili. Yani, böyle, aslında, bir
alışkanlık hâline geldi. Değişik, birbiriyle ilgisi
olmayan kanun maddelerini değişik kanunlar teklifi diye bir araya
getirip veriyoruz. Mülkiyet hukuku nerede, denizde can güvenliği nerede,
yapı ruhsatı izni nerede, diğeri nerede? Birbiriyle
bağlantılı olmadığı için, genellikle o ilin öne çıkan
sorunları karşısında milletvekili
arkadaşlarımız artık kısa çözüm olarak bunu
getiriyorlar. Doğrusu, temel bir stratejisi, ülkenin ekonomiye yönelik,
ülkenin istihdamına, kalkınmasına yönelik ve geleceğine
yönelik bir öngörüsü olmadığı zaman, milletvekilleri de
artık kendi ilinin sorunlarıyla ilgili öne çıkan
sorunlarını yasa yoluyla çözmeye çalışıyorlar, öyle
bir durum da söz konusu. Zaten, dikkat ederseniz, iki yasa görüşüyoruz;
272 sayılı yasa, hemen arkasından 257 geliyor, Denizcilik
Müsteşarlığının kurulması hakkındaki yasa.
Tabii, küresel krizin yaşadığı günümüzde
denizcilik, deniz sektörü, deniz ürünleri, denizle ilgili limancılık,
yatçılık ve turizm sektörlerin tümü bir bütün olarak ele
alındığı zaman, bir ülkenin kendi ekonomisine göre bir
öngörüsü, bir planlaması olması gerekir. Devlet Planlama Teşkilatının,
üç tarafı deniz olan, yani Karadeniz Rizeden, Başbakanın
memleketinden tutun, ta Bulgaristan sınırına kadar, oradan Saros
Körfezine inin, Marmara, Ege kıyıları, girintili çıkıntılı
binlerce kilometre kıyımız, Akdeniz ve içeride de Van Gölümüz,
barajlarla -Keban, Karakaya, Atatürk- işte, Nemruta kadar,
Adıyamana kadar geldi artık, sahil lokantaları açıyor
Siverekliler, Adıyamanlılar, Antepliler gölün
kıyısında. Peki, denize ilişkin, ülkemizin bir felsefik
olarak veya öngörü olarak geleceğe ilişkin bir planlaması var
mı? Yok. Niye yok? Çünkü denizcilikle ilgili, kıyılarla ilgili
bütün sorunları bir denizcilik bakanlığında toplayamayan
bir bakış açımız var. Eğer Türkiyenin bir denizcilik
bakanlığı tek başına olsaydı, kara sathı
kadar denizcilik alanının olduğu dikkate
alındığında Türkiyenin deniz ile ilgili
ulaşımdan mahsullerine, mahsullerinden kredilendirilmesine, denizin
kirlenmesinden temizlenmesine kadar bir öngörüyle bütün yasalarını
buna göre düzenlerdi. Yani Kıyı Yasasını da ona göre
düzenlerdi, mülkiyet yasasını da ona göre düzenlerdi.
Şimdi, burada haklı olarak Antalyadaki milletvekili
arkadaşlarımız diyor ki: Bu denizdeki can ve mal koruma
hakkındaki kanunun 1inci maddesinde yer alan, gemi, ticaret gemisi, yolcu
gemisi, küçük tonilatosu olan gemiler
Bu kavramlar bizde o kadar eskidi ki
komik kaçıyor. Şimdi, Avrupa Birliği müktesebatıyla
birlikte Sahil Güvenlik Komutanlığı botları yakalıyor
böyle 7 metrelik, 5 metrelik tekneleri; veriyor 30 katı cezayı. Niye?
Senin şu evrakın yok. Niye? Senin sürücü belgen yok. Veya hiç
belgesi olmayan yetmiş yaşında, ömrü denizlerde geçmiş bir
kaptana diyor ki: Senin işletme belgen var mı? Yok. Al sana ceza.
diyor.
Şimdi, bu, tabii, küçük limanlardan büyük limanlara, bütün
kıyılara bu sıkıntı var. Bu Antalyanın
Antalya
milletvekili arkadaşlar dile getirmiş, sadece onların
sıkıntısı değil aslında, Karadenizde sahili
bulunan, Akdenizin her köşesinde, Egede bu sıkıntı var.
Avrupa Birliği müktesebatıyla getirmişler -şu kadar
kalın bir müktesebat- diyor ki: Senin can yeleğin var mı, 5
metrelik küçük teknende? Körfezde
Bu açıdan bakıldığında,
arkadaşlarımızın getirdiği yasa önerisi belki bir
nefes aldırır. Ülkenin ekonomisine çok da fazla bir katkı
değil ama en azından rahatlatır vatandaşı.
Şimdi, burada bu tür bir taslak, bir teklife tabii ki destek
olacağız. En azından bu kriz döneminde idari para
cezalarındaki alt sınırın azaltılması bir nefes
aldırtacaktır, hatta bunlarla ilgili bir af durumu, hak edici bir
durum olabilir.
Şimdi, burada, yine çok ilginç gelen özel mülkiyete konu
taşınmazlarla ilgili yasa teklifi. Aslında, bu konu sadece bir
ilin sorunu değil. Orman Kanunu, Kıyı Kanunu, yine
değişik özel kanunlar kapsamında olan mülkiyet
sorunlarından çok, İstanbulda enteresan bir şekilde gündeme
gelen bir konudur buradaki. Avrupa Mahkemesine taşınan, biraz da
azınlık vakıflarını ilgilendiren bir konu.
Niye diyeceksiniz. Devlet diyor ki: Özel kişilerin mülkiyeti
olursa on yıl zaman aşımı var. On yıl tapuda
kaydı olan bir şeyi bir vatandaş aldı mı kazanır
ama devlete aitse
Örneğin orman haritasına göre orada yeşillik
gözükmüştür önceden, yukardan çekilmiştir, o orman haritasına
göre o köy de olsa, bir tarla da olsa, eski bir yerleşim de olsa
ormandır. Vatandaş gitmiş köy yapmış, yirmi sene sonra
birine satmış, o da bir başkasına satmış,
beş el değiştirmiş, otuz yıl sonra öbür vatandaş
gitmiş onu da almış, tapuya güvenmiş, beş el
değiştirmiş ama otuzuncu yılda bir bakıyorsunuz Orman
Bakanlığı dava açmış; diyor ki: Durun, bu orman
bizim. Biz çektik yukarıdan haritasını, yeşil gözüküyordu.
Şimdi, beşinci sırada mülk sahibinin ne günahı var? Yani bu
tapusuna güvenmeyecek mi? Devletin kaydına güvenmeyecek mi?
Alıyor tapusunu, iptal ediyor. Otuz yıl önce diyelim,
yirmi yıl önce almış vatandaş o zaman paralar çok
düşük. Kambiyo şeylerine göre vurduğumuz zaman, işte otuz
sene önce diyelim 30 lirayla şimdiki 30 milyar lira eş değer bir
rakam. Devlet diyor ki: Ver bakayım, bu benim. Sana gelince: Senin
hakkın yok, devletin malını nasıl alırsın? Niye
almışsın sen? diyor. Bir de üstüne mahkeme giderlerini
yüklüyor.
Bu konuda çok ciddi sıkıntılar yansıdı ve
özellikle ne zaman yansıdı biliyor musunuz? Bu son zamanlarda
İstanbulda mega kentler, tatil köyleri, böyle sanatçıların
rağbet ettiği işte Sarıyerde veya Zekeriyaköyde, orada
üniversitelerde, Koç Üniversitesi açıldıktan sonra o köy
arazilerinde, Kemerburgazda Orman Fakültesinin olduğu yerlerde, oradaki
köylerin kıymetleneceğini anlayan vatandaş, gidiyor, kendine
arsa almış zamanında ama bir bakıyor ki davayla
karşılaşmış ve çok ilginç bir olaya
rastlamıştım: Bir kooperatif kurmuşlar, kooperatife de üç
tane üye almışlar, bir köyün arsalarını da
almışlar tapulu, bir şeyler yapacaklar. Bütün kooperatif üyeleri
birden hazinenin davasıyla karşılaşınca hem tapuyu
kaybetmişler hem ellerinden mülkleri gitmiş. Ee nereye
gideceğim? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine tabii. 1 no.lu
protokol ek 1inci madde: Mülkiyet hakkının ihlali. Şimdi,
tabii burada Meclisin aldığı bir karar var. 2004
yılında iki parti vardı zaten, 2004 yılında Anayasa 90
değişikliği yapıldığı zaman. Bilmiyorum
farkında mı yapıldı, farkında olmadan mı
yapıldı? O dönemde emeği geçen arkadaşların mutlaka
şeyi vardır. Anayasanın 90ıncı maddesi
değiştirilirken şöyle bir hüküm konuldu. 2001
değişikliği vardı Anayasa 90ın, koalisyon döneminde.
Anayasa 90 Uluslararası hukuk sözleşmeleri Türkiyede iç hukukta
uygulanır. şeklindeydi. 2004teki değişiklik İç
hukukta ulusal hukukla uluslararası sözleşme arasında
çelişki varsa uluslararası sözleşme uygulanır. diyor.
Şimdi, böyle bir hüküm 2004 yılında getirildikten sonra tabii ki
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde mülkiyet hakkı var.
Sonra neyi imzaladık yakın dönemde? Medeni ve Siyasi Haklar
Sözleşmesini imzaladık, onun ikizi Ekonomik ve Sosyal
Sözleşmeyi imzaladık. Şimdi bunların hepsi mülkiyeti
koruyan hükümler taşıyorlar. Burada mülkiyeti koruyan hükümler
taşınırken iki sıkıntı yaşanmış
tabii ulusal yargıda. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu demiş ki:
Eğer kamu tüzel kişiliğine aitse, ormana aitse,
kıyıysa, hazineyse ben dinlemem kardeşim, özel
şahıslarda on sene, ben devlette on sene dinlemiyorum. Bu, bir
haksızlık getirmiş. Arkasından Anayasa Mahkemesine konu
olmuş ve kadastro çalışmalarıyla ilgili bu ihtiyaç üzerine
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği ihlal kararları
dikkate alınmış, bu ihlal kararlarında daima mülk sahibinin
iyi niyeti korunduğu için, o iyi niyetle o dönemde verdiği para neyse
o mülke, onun o dönemdeki döviz kuru, onun o dönemde verdiği kambiyo
üzerinden
Hatta iki tane kriz geçirmiş Türkiye, diyelim üç -95e
gidersek- bu üç kriz dönemindeki enflasyon faiz artışlarını
da, bunların hepsini hesaplayan bir sistemle o vatandaşın mülk
hukukunu koruyor, mülk hukukunu koruyup Türkiyeyi de mülk davalarında
tazminata mahkûm ediyor. Tazminat da genellikle o mülkün ederidir. Böyle bir
durumda da hazineden ödeme yapılıyor -vatandaşın vergisiyle
verdiği şeyler- ödenmiş oluyor. Tabii burada bu öngörü
Belki
bir ihtiyaçla bir örnek davadan yola çıkılmış olabilir ama
çok genel bir ihtiyaç ve bunun bir sisteme bağlanmasını
Keşke kadastro yasası içinde, tapulama yasası içinde -keşke
bir bütünlükle- eşya hukuku içinde bu yasal düzenleme köklü bir
şekilde yapılmış olsaydı. Ama belli ki bu ihtiyaç ile
yine yasalarımızdaki bir sıkıntıyı gidermeye
çalışıyoruz.
Şimdi, bu, kıyılar bakımından, köylünün
ortak yararlanmasına ayrılmış meralar bakımından,
buralarda açılacak yeni yol ve sulak gibi taşınmaz mallar ile
ilgili bazı sıkıntılar da spesifik olarak Antalyada daha
çok yaygın gibi gözükse de aslında Antalya kıyı
şeridini, Demreden vurun Muğlaya doğru; Muğladan, hatta
bütün Ege diyebiliriz, aynı sıkıntıyı
Şezlong,
kıyı, kıyıyı doldurma veya kıyıda gölgelik
açma veya bu sıkıntıları
Hep turizm sektörüyle ilgili çok
ciddi bir sıkıntı yaşanıyor. Para cezaları,
davalar açılıyor. Şimdi davalar
Ama çok rahatlıkla
farklı uygulamalara da tanık olunabiliniyor.
Burada işte denizcilikle ilgili, kıyıyla ilgili,
kıyının korunmasıyla ilgili bizim kökleşmiş,
planlanmış strateji ve politikalarımız
olmadığı için, bugün için Antalyada belki oradaki küçük yatırımcılara
nefes aldırabileceğimiz bu düzenlemeyi düşünen milletvekili
arkadaşlarımız
Gerçekten özellikle Marmaris, Bodrum, Datça,
Dikili, İzmir ve Çeşme kıyılarında bir rahatlama sağlayacak
ama bu, temelli bir devlet politikası olarak bakıldığı
zaman yeterli değil.
Burada şu gerçeği görmekte yarar var: Türkiyenin
eğer bir denizcilik bakanlığı kurulmuş olsaydı
denizcilik bakanlığının içinde turizmden kıyı
korumaya, kıyı korumadan deniz mahsullerine, deniz mahsullerinden
ithalat, ihracata, limanlara, liman yatırımlarına, onların
harçlandırılmasına kadar Türkiyenin denizle ilgili bütün bir
politikası olur; orada, o alanlardaki bütün istihdamların
desteklenmesi, bunların KOBİlendirilmesi, ARGE faaliyetlerinin
özellikle deniz ürünlerine yönlendirilmesi sağlanırdı. Dikkat
edin, ARGE faaliyetlerinin en az olduğu alan denizdir, deniz. Her
tarafı deniz olan Türkiyede ARGE faaliyetlerinin en az olduğu alan
denizdir. TÜBİTAK yapmıyor. Herkes kestirme yolu bulmuş, turizmden
ben nasıl bir hazine arsasını kırk dokuz
yıllığına kaparım
Bu, kolay yol. Yani bu yöntem
bugüne kadar gelişmiş ve tabii ki, kim hükûmetlerde olursa bir
baskı gelişmiş. Ama gidin bakın İspanyada
kıyı şeridi denilen olaya,
Bu doğrultuda baktığımız zaman gerçekten
zaman zaman ülkemizin gerçek sorunlarıyla ilgili Mecliste konuşmak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Kaplan, devam edin.
HASİP KAPLAN (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan, bağlıyorum.
Mecliste konuşabilmek
Yani, ben bir Şırnak
milletvekili olarak nasıl denizi, Karadenizde hamsiyi, Egede barbunu,
çipurayı ve Akdenizde lagosu düşünebiliyorsam, benim
dağlarımdaki hayvancılığı da, inanıyorum ki,
Karadenizin iç kesimindeki yaylalarda yaşayanlar, herkes hep birlikte bu
sorunları konuşarak, tartışarak bu Mecliste
ortaklaşabileceğimiz güzellikler konusunda buluşabiliriz diye
düşünüyorum.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. Destek
sunuyoruz. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Kaplan.
AK PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili
Veysi Kaynak.
Sayın Kaynak, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Antalya Milletvekilimiz Mevlüt Çavuşoğlu Beyle
birlikte hazırladığımız Kanun Teklifi, Antalya
Milletvekili Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin Türk Ceza Yasasında
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine ilişkin
olarak, 272 sıra sayılı Teklifimize ilişkin olarak AK
PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınıza geldim. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
teklifimiz Adalet Komisyonumuzda aldığı son şekliyle iki
önemli kanunda, birçok vatandaşımızı yakından
ilgilendiren iki önemli değişiklik önermektedir. Bunlardan biri Türk
Ceza Kanununun 154üncü maddesi ile diğeri de 3402 sayılı
Kadastro Kanununun 12nci maddesiyle alakalıdır.
Türk Ceza Yasasının 154üncü maddesi, hakkı
olmayan yere tecavüz suçunu düzenlemektedir. Bu suç, mülkiyete yönelik bir
saldırı suçudur ve bu madde bu saldırının
cezalandırılmasını amaçlamaktadır. Yasanın bu
hükmüyle, taşınmaz malların mülkiyetinin ve zilyetliğinin
korunması amaçlanmaktadır. Maddenin değiştirilmesini teklif
ettiğimiz kısmı birinci fıkrasıdır ve bu
fıkra Bir hakka dayanmaksızın kamuya veya özel kişilere
ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya
kısmen işgal eden veya sınırlarını
değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de
olsa yararlanmasına engel olan kimseye, altı aydan üç yıla kadar
hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir. şeklindedir.
Maddenin ikinci fıkrası, köy tüzel kişiliğine ait veya
öteden beri köylünün ortak kullanımına terk edilmiş mera, harman
yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallara tecavüzü; maddenin üçüncü
fıkrası ise, kamuya ya da özel kişilere ait suların
mecrasını değiştirmeyi cezalandırmaktadır.
Huzurunuza getirdiğimiz bu teklifle, bu maddenin ikinci ve üçüncü
fıkralarında herhangi bir değişiklik önerilmemekte ve bu
maddenin bu fıkraları aynen korunmaktadır.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
26/9/2004 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Ceza
Yasasının bu 154üncü maddesindeki düzenlemeden önce, bu suçu
aynı başlıkla düzenleyen 765 sayılı Ceza
Yasasının 513üncü maddesinin birinci fıkrası,
başkasının mutasarrıf olduğu emlak ve araziye
yapılan tecavüzü korumakta iken; yeni Yasanın 154üncü maddesinin
1inci fıkrası, başkalarına ait taşınmazlar
yanında kamuya ait taşınmazları da suçun konusuna,
kapsamına dâhil etmiştir. Yine 765 sayılı Yasanın
513üncü maddesinde düzenlenen suçun, taşınmazın
hudutlarını değiştirmek ya da bozmak suretiyle
işlenebilmesi mümkün iken; mevcut Kanunla, hudut bozma veya
değiştirme olmasa dahi işgal eylemi suç hâline
getirilmiştir. Ayrıca, mülga Kanundan farklı olarak, söz konusu
taşınmazdan yararlanmanın malikmiş gibi olmasına yer
verilmiş ve nihayet yine mülga Kanundan farklı olarak getirilen bir
başka yenilik ile de hak sahibinin taşınmazdan
yararlanmasına engel olmak da suç kapsamına
alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren yaklaşık seksen yıl sorunsuz olarak uygulanan 765
sayılı Yasanın bu 513üncü maddesi yerine şimdi üzerinde
müzakere yürüttüğümüz 5237 sayılı Ceza Yasamızın
154üncü maddesi yürürlüğe girdikten sonra, yani maddeye
başkalarına ait taşınmazlar yanında kamuya ait
taşınmazlar da ilave edilmesinden itibaren, uygulamada, özellikle
başta Antalya ve diğer kıyı şeridine sahip, turizmin
yoğun olduğu bölgelerimizde önemli sorunlar ortaya
çıkmıştır. Yılda yaklaşık 9 milyon turist
ağırlayan bu bölgelerimizde, Türk Ceza Kanunu yürürlüğe
girdikten sonra -rakamlar yaklaşık olarak ifade edilmektedir- 2006
yılında 5.500, 2007 yılında 10 bin, 2008
yılının ilk yarısında da 4.500 dava
açılmış ve bu davalardan dolayı mahallî mahkemelerden
mahkûmiyet kararları çıkmaya başlamıştır.
Açılan dava sayıları ile ilgili bu rakamlar, olayın ne
kadar büyük sosyal boyutu olduğunu, ne kadar büyük ekonomik boyutu
olduğunu ve Türk turizmi ve turizm yatırımcıları
bakımından ne kadar önemli bir problem teşkil ettiğini
gösteren rakamlardır. İşte, huzurunuza getirdiğimiz bu
teklif ile bir yandan Kıyı Kanunu, bir yandan 3091 sayılı
Kanun, bir yandan Orman Kanunu gibi çeşitli yasalar ile zaten
koruduğumuz kamu mallarının korunmasına devam edilirken bir
yandan da, ayrıntılarını maddelere geçildiğinde müzakere
edeceğimiz şekilde, turizmcilerimizin ve halkımızın
karşı karşıya bulunduğu önemli bir problemi çözmeyi
amaçlamış bulunuyoruz.
Özetle arz ettiğim husus şudur ki: Maddeyi eski hâline
getirelim. Yani bir başkasının, bir gerçek kişinin veya bir
özel hukuk tüzel kişisinin taşınmazına tecavüzü
cezalandıralım ve bunun takibini de şikâyete bağlı bir
suç hâline getirelim, çünkü zaten kamu taşınmazlarına tecavüzü
önleyen özel yasalar vardır ve kamu, kendi mallarına vaki olacak
tecavüzleri defedecek, tecavüzü önleyecek güce sahiptir. Bu
değişiklikle, hem mevsimlik olarak, yani kalıcı olmayan bir
biçimde, açıkçası malikmiş gibi bir tasarruf içerisinde
olmayıp ülkemize gelen turistlerin deniz ve güneşlenme ihtiyacı
için bu gibi yerlerden yararlanan, aslında turistleri yararlandıran
ve karşılığında geçici yararlanmadan dolayı
işgaliye ücreti ödeyen turizm işletmecilerimizin önemli bir
sıkıntısını çözelim ve hem de ülkemizin herhangi bir
köşesinde kamuya ait bir taşınmaz malı usulüne uygun bir
biçimde, geçici olarak kullanan herhangi bir vatandaşımız ceza
tehdidiyle karşı karşıya kalmasın. Aksi takdirde,
kazandırıcı zaman aşımı yoluyla iktisap kurumunu,
hazine arazilerinin kullanıcılarına satışını
düzenleyen yasaları fiilen işlemez hâle getirecek bir durum ortaya çıkacaktır.
Bu sebeple, teklifimiz bu diğer açılardan da önemlidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; teklifimizin
2nci ve 3üncü maddeleri ise 3402 sayılı Kadastro Kanununda
değişiklik önermektedir. Bilindiği gibi, Kadastro Kanununun
12nci maddesindeki hüküm Kadastro tutanaklarının
kesinleşmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki
sebeplere dayanılarak itiraz olunamaz, dava açılamaz. demekte ve
kamu malı-özel mülkiyet ayrımı yapmamaktadır. Madde metnine
göre, kanun koyucu bir ayrım yapmamıştır, yorumla bu
genişletilmemelidir, değiştirilmemelidir. Zaten, Kadastro Kanunu
niteliği itibarıyla bir tasfiye kanunudur. Medeni Kanunumuzun
öngördüğü sicil sistemi kurulup tamamlandığı takdirde
gerçek anlamda Kadastro Kanunu da sona erecektir. Buradaki amaç sicilleri
korumak ve kadastro ile oluşan düzeni korumaktır. Kadastro
Kanunundan önce yürürlükte olan Tapulama Kanunumuzun, 1966
yılındaki Meclis Genel Kurulu tutanaklarında da bu arz
ettiğim husus açıkça görülmektedir. O zaman yasa Genel Kurulda
görüşülürken şimdiki Yargıtay uygulamasına benzer bir
değişiklik önergesi Genel Kurula sunulmuş ve davanın
tarafı devlet ise on yıllık hak düşürücü sürenin
uygulanmaması teklif edilmiş, Meclis Genel Kurulu, o zamanki komisyon
ve hükûmet -şimdi de bizim dayandığımız gerekçelerle-
bu önergelerin reddini istemişler ve Meclis Genel Kurulu o önergeyi
reddetmiştir.
Sayın milletvekilleri, bu on yıllık hak
düşürücü süre böyle anlaşılmalıdır ki böyle
olduğu takdirde Medeni Kanunumuzun 1020nci maddesindeki sicillerin
aleniyeti, 1023üncü maddesindeki sicile iyi niyetle güvenerek
taşınmaz mal edinenin bu kazanımının
korunacağı ilkesi, iyi niyetli iktisabın korunması
ilkesi işleyebilsin. Anayasa Mahkememiz zaten bu konuda 1991/9 esas,
1991/36 karar sayılı kararında, bu maddenin üçüncü
fıkrasının iptaliyle ilgili açılan davayı
reddetmiştir. Teklifimizin maddelerine geçildiğinde yine bu
kararı ayrıntılı olarak huzurlarınızda
görüşürüz.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 1997/8 esas, 1997/900 karar
sayılı kararında, bu on yıllık hak düşürücü
sürenin kamu düzeninden olduğunu, maddenin hiçbir istisna hükmüne yer
vermediğini açıkça belirtmiştir.
Değerli milletvekilleri, peki, bütün bu yasal durum
karşısında bu teklif niye hazırlanmıştır?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulumuz ve bir kısım daireleri, son
yıllardaki içtihatları ile bu on yıllık hak düşürücü
sürenin kamuya, devlete ait taşınmaz mallar için
işlemeyeceği şeklinde kararlar vermiştir. Bu durumda
vatandaşlarımız, Medeni Yasanın 1023üncü maddesinde
hükmünü bulan tapu kütüğüne iyi niyetle güven ilkesine göre yıllar
önce, belki de kırk elli yıl önce satın aldığı
taşınmaza hazinenin, kamunun herhangi bir biriminin dava açabilmesi,
iyi niyetle tapu siciline güvenerek edindiği
taşınmazının tapusunun iptal edilmesi tehlikesiyle
karşı karşıya kalmıştır. Hâlen bu
sıkıntı yoğun olarak Antalya Kepezde yaşanmakla
beraber, bütün vatandaşlarımızın günün birinde bir tapu
iptali davasıyla karşı karşıya kalabileceği
sonucunu doğurmaktadır. Bu ise hukuk devleti ve Anayasamızın
eşitlik prensibine ve Anayasanın 35inci maddesinde ifadesini bulan
mülkiyet hakkını güvenceye alma ilkesine uymaz diye
düşünüyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; zaten bütün bu
anayasal ve yasal düzenlemeler karşısında
Yargıtayımızın içtihatlarla oluşturduğu yeni
durum, ülkemizin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de mahkûm edilmesi
neticesini doğurmuştur. Benim tespit edebildiğim kadarıyla
13 adet dava Türkiye aleyhine neticelenmiştir ki bunlardan biri, 30
Mayıs 2006 tarihli, 1262/02 başvuru numaralı, Doğrusöz ve Aslan-Türkiye
davasıdır ve neticesinde ülkemiz 26.500 avro tazminat ödemeye mahkûm
edilmiştir.
Konuyu özetleyecek olursak: 3402 sayılı Yasanın
12nci maddesinde herhangi bir istisna mevcut olmamasına rağmen,
hazine tarafından devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu
iddiasıyla tapuya kayıtlı taşınmazlar hakkında
açılacak tapu iptali ve tescil davalarında on yıllık hak
düşürücü sürenin aranmayacağına ilişkin Yargıtay
uygulaması devam ettiği müddetçe tapudaki kayda güvenerek
taşınmaz edinen iyi niyetli kişilerin zaman
sınırlaması olmaksızın mülklerinin elinden
alınması ihtimali olduğundan, hem Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi hem bizim Anayasa Mahkememiz kararları ve hem de idari istikrar,
hukuki güvenlik, tapu siciline iyi niyetle güven ilkeleri gereğince, zaten
bir istisna hükmü taşımayan bu maddenin üçüncü
fıkrasının daha açık yazılması ve uygulama
bütünlüğü sağlanması açısından bu teklif
hazırlanmış ve Adalet Komisyonumuzdan geçerek
huzurlarınıza gelmiştir. Ayrıca, devam eden davalarda da
uygulanabilmesi bakımından bir geçici madde eklenmesi teklif edilmiştir.
Teklifimiz huzurlarınızda tasvip görüp
kanunlaştığı takdirde, ilk neticelerini turizm
başkentimiz Antalyada hem Ceza Yasası hem de Kadastro Yasası
bakımından gösterecektir.
Ancak turizm işletmecilerimize de bir kez daha şunu
hatırlatmakta fayda görüyorum: Kıyılarımız
Anayasamız ve Kıyı Kanunu gereğince bütün
vatandaşlarımızın yararlanmasına açıktır, bu
yasa ile de böyle devam edecektir. Hiçbir düzenleme bu kıyılardan
vatandaşlarımızın özgürce ve eşit olarak
yararlanmasına engel olamaz. İşletmecilerimiz bunu böyle bilmeli
ve bunu böyle uygulamalıdır diye düşünüyorum.
Sayın Başkanımı ve yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Kaynak.
Komisyon adına Komisyon Başkanı Ankara Milletvekili
Ahmet İyimaya.
Sayın İyimaya, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Değerli Başkanım, yüce Meclisin değerli üyeleri;
sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yüce Parlamento, şu anda, temel hak ve özgürlüklerin ilk
sıralarında bulunan mülkiyet hakkı konusunda yaşanan,
kaynağı kanun olmayan yüksek mahkeme uygulamalarından
kaynaklanan bir sorunu düzenleme yoluyla çözme gayreti içerisindedir.
Aslında, şu anda Türkiye'nin hem haklar ve hem hukuk gelişimi
itibarıyla bulunması gereken nokta düşünüldüğünde,
gerçekten pek sevindirici bir durum olmasa gerekir. Çünkü, temel haklar, daha
çok, yasama organlarının düzenlemeleriyle değil, yargı
organlarının doğru ve hakkın işlevini harekete ve
hayata geçirecek içtihatlarla gelişmiştir.
Ne yapıyoruz değerli arkadaşlar? Modern devletler,
egemenlikleri altında olan vatan parçası üzerindeki yatay
mülkiyetleri zamanında ve geometrik temele uygun olarak
oluşturmuş, bu konudaki aritmetik veya mesaha tartışmalarını
sona erdirmiş devletlerdir. Kadastro noktasında bizim
yaptıklarımız, belki yüz-yüz elli yıl önce
gelişmiş ülkelerde tamamlanmıştı. Kadastro hukuku
geçiş ve geçici bir hukuktur, temel mülkiyet hakkının artık
tartışılmaz mesahaya oturtulması hukukudur.
Hayırla yâd ediyorum, büyük hukukçu Nusret Ozanalp, bu
konudaki altın eserinde, hem kanunun hazırlanmasında hem
uygulamacılara kılavuz o dev eserinde bütün bu sorunları ortaya
koymuştu. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi on yıl geçtikten sonra
kadastro ihtilaflarının yargı yoluna getirilemeyeceği
yönündeki ilkeyi devlet lehine ve mülkiyet aleyhine delince, rahmetli bir
makale yazdı ve Yargıtay 7. Hukuk Dairesi o doğru çözümü hâlen
devam ettirmektedir. Eğer davanızdaki kararı 7. Hukuk Dairesi
denetliyorsa, 7. Hukuk Dairesi: On yıllık süre geçmiştir,
devlet de olsa, bitti. diyor ama falanca (x) dairesi denetliyorsa devletin
hakkı vardır, devletin menfaati amme menfaatidir diyerek hukuku
dolanan, anayasayı dolanan, adaleti dolanan bir uygulamaya sebebiyet
veriyor. Ne yapıyoruz bugün? İçtihatla halledilmesi gereken sorunu
zorunlu olarak yasayla çözmeye çalışıyoruz. Ne diyoruz? Kadastro
işlemlerine bağlı bir taşınmazla ilgili mülkiyet
hakkı on yıllık sürede askıdadır. Buna devlet de
itiraz edebilir, vatandaş da itiraz edebilir, üçüncü kişi de itiraz
edebilir; kadastroya takaddüm eden, öncelik eden sebeplerden dolayı itiraz
edebilir. Ha, on yıl doldu, hak, haklaştı, kesinleşti,
tartışmasız hâle geldi. Bugün bizim yaptığımız
şey budur değerli arkadaşlar.
Doğru değildi Yargıtayın uygulaması.
Aslında ciddi bir, yüksek mahkeme mülkiyet, yüksek mahkeme içtihat
kritiğini bu kürsüden yapmak lazımdır çünkü bizim hukukumuza ve
evrensel hukuka göre özel haklar konusunda devletle özel kişi eşittir,
biri öbürüne üstün değildir. Devlet güçlüdür, donanımlıdır
ve kadastro işlemini yapan bizatihi kendisidir, itiraz hakkını
da rahat rahat kullanabilir. Kaldı ki, biz, mülkiyet hakkını
sadece Anayasanın 35inci maddesiyle değil, aynı zamanda 2004
reformuyla Anayasanın 90ıncı maddesinde yaptığımız
düzenlemeyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ve mülkiyet
şartını artık iç hukukun vazgeçilmez şartı hâline
getirmişiz.
Değerli arkadaşlar, bu gibi ihtilaflarda on yıl
geçti, yirmi yıl sonra, otuz yıl sonra hazine dava açtı, tapular
iptal edildi, hak sahipleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
davalarını götürdüler, Türkiye tam otuz beş ihlal kararı
yedi, otuz beş tane ihlal kararı yedi ve şu anda Türkiye'nin
yine hem zihniyet itibarıyla bu konuda hem de yargı içtihadı
itibarıyla karşı karşıya bulunduğu bir
noksanlık, bir sekel, bir ayıp var. O da şu: Biz, mülkiyet
hakkımızı, mülkiyet hakkının yapısını,
mülkiyet hakkının muhtevasını yalnızca iç hukukumuzun
konseptine göre değerlendiriyor, tanımlıyor ve buna göre hak
ölçmesi yapıyoruz. Bu yanlıştır. İnsan Hakları
Avrupa Mahkemesi, mülkiyet hakkını, bizim iç hukukumuzdaki
koşullardan bağımsız olarak ve diğer ülkelerdeki
koşullardan bağımsız olarak eğer mülkiyet malik-devlet
arasındaki anlaşmazlıklarda eğer devlet, susmuş,
uzunca zaman bir işlem kurmamış, hele hele hukuka
uygun/aykırı ruhsat vermiş, hele hele vatandaşın
inşaatı yukarıya, dikey mülkiyet teşekkül etmişse,
orada İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 1 no.lu Protokolünün
1inci maddesi anlamında mülkiyet teşekkül etmiştir, Ben bunu
korurum. diyor.
Nitekim Antalyada sahilde yapılan bir oteldeki, malikti
Dev
bir otel tesis edildi, hazine yıllar sonra tapu iptal davasını
kazandı. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, bizi, ihlal
müeyyidesiyle, kararıyla müeyyidelendirdi,
yaptırımlandırdı. Ha, burada henüz Türk yargısı,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mülkiyet rejimini kararlarına
aktarabilmiş değildir. Farklı bir sorunla karşı
karşıyayız. Eskiden tazminata mahkûm oluyorduk, şimdi yeni
hukuk reformlarıyla yargılamanın yenilenmesi yolu
açıldı ve hazineden o mülkiyet aynen geri alınabiliyor.
Onun için, değerli arkadaşlar, bugün yapılan
düzenleme, doğru ve gerekli düzenlemedir. Komisyondaki yanlış
algıya dayalı bir tartışmayı yüce kurulla
paylaşmak isterim ve muhalefetteki arkadaşlar, o yanlış
algıyı gerçek zannederek, öyle algılayarak Komisyonumu,
müzakereyi terk etmişlerdi. Burada özel ormanlar lehine bir düzenleme,
üstü örtülü bir düzenleme yapılıyor. denmiş idi, hararetli
tartışmalar olmuştu, ekranlara yansımıştı.
Halbuki özel orman mülkiyetinde bir yatay mülkiyet tartışması
yoktur. Yani, devlet veya Orman Genel Müdürlüğüyle arz maliki
arasında bir tartışma yoktur, mülkiyet nizası yoktur ve bu
kanunumuzun, özel ormanın hukuki rejimiyle doğrudan veya dolaylı
etkileyici, değiştirici veya düzenleyici bir işlevi
bulunmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, Antalya milletvekili
arkadaşlarımın, bütün partilere mensup
arkadaşlarımın ve Veysi Beyin -Sayın Kaynakın-
geliştirdiği bu projenin gerçekten tashihe muhtaç, tamamlanmaya
muhtaç önemli bir noksanı bulunmaktadır. Biz ne diyoruz? Bu kanun
yürürlüğe girdiği tarihte veya tarihten sonra doğmuş ve
sonuçlandırılmamış olan bu tür ihtilaflarda artık
devlet tapuyu iptal edemez. diyoruz, tamam. Ama Kadastro Kanunu 1987
yılında yürürlüğe girdi ve Yargıtay içtihadını
yürürlükten birkaç sene sonra -1. Hukuk Dairesi Genel Kurulu, 7 değil-
değiştirdi. Peki, diyelim ki 90
90la 2008 arasında
davaları kaybeden, tapuları iptal edilen, devletçe yırtılan
vatandaşların hakları ne? İşte, yasama organı
oluşturduğu projenin ciddiyetine inanıyorsa -ki doğrudur,
inanması lazım- mülkiyet gibi yaşam hakkından sonra gelen
-sıra itibarıyla- en önemli bir sorunu çözüyorsa, o zaman burada da
parlamento hukukunda emsallerini gördüğümüz yargılamanın
yenilenmesi yolunun açılması lazım.
Bu sebeple, yani on yıllık hak düşürücü sürenin
devlet aleyhine uygulanamayacağı sebebine dayalı olarak kurulan
hükümler noktasında hak kaybına uğrayan kişilere bir
yıl veya altı ay içerisinde ihyayı sağlayacak, hakkı
diriltmeyi sağlayacak bir normun geliştirilmesi lazımdır.
Bu yönde bir norm Komisyon Başkanı olarak bir hafta içerisinde
çalışılmış ve yüce huzurunuza
Çünkü
hazırladığım rapora, onun hilafına bir norm getirmem
mümkün değil. Sayın Bakanımın ve Genel Kurulun
iştiraki hâlinde böyle bir modelin hazır olduğunu sizlerle
paylaşmak isterim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Önergeniz mi var?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Devamla) Tabii benim 42nci maddeye göre önerge üretme imkanım yok,
muhalefet şerhim de yok. Projedir, ben sosyal adalet bakımından
ve mülkiyet hakkının doğal uzantıları
bakımından arz ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Komisyonumuzun bu kanunla ilgili
olarak yürüttüğü müzakereyi, müzakere tarzını sizlerle
paylaşmak isterim. Bir partiye mensup Değerli Grup Başkan Vekili
arkadaşımız, raporda Muhalefet şerhi eklidir. denmesine
rağmen bu olgusal durumların, gerekçelerin hakiki
yansımalarının rapora inikâs etmediğini ileri sürdüler;
sizlerle paylaşmak istiyorum. Komisyon, hele hele Adalet Komisyonu,
Parlamentonun iç hukukuna ve teamüllerine saygılı bir
çalışma yapar.
Değerli arkadaşlar, elinizdeki rapor, komisyon raporu
iki bölümden teşekkül etmektedir; birisi üyelerin imza bölümü, öbürü
Komisyonca hazırlanan metin bölümü. İmza bölümünde bir sembolle imza
vardır ve ilgili üye arkadaşın düştüğü not
vardır; Komisyon Başkanlığı veya Başkan imza
mekânında yer aldığı için o nota katiyen ilişmez,
aynen size aktarır. Ayrıca Komisyon Başkanlığı
makul bir süreyi muhalefet şerhi için bütün arkadaşlara tanır,
Parlamento teamülleri de bu yöndedir, yani muhalefet şerhinin
zamanında getirilmemesi hâlinde, hele bir Komisyon Başkanı olarak
benim, bu kayda rağmen Muhalefet şerhi getirilmemiştir.
kaydını komisyon raporuna düşmem nezakete aykırı olur.
Komisyon raporu incelendiği zaman, Komisyonun işi
sonuçlandırdığı tarih -aynen yazıyor- 25/06/2008
tarihidir -raporda yazıyor- raporun yazıldığı tarih
14/07/2008dir. Yani on dokuz gün beklenmiş ve muhalefet şerhi
gelmemiştir. Çok değerli üye arkadaşlarımız da zaten
sarih olarak toplantıyı terk ettikleri için nazik bir şekilde
muhalefet şerhlerini getirmeyeceklerini de izhar etmişlerdir.
Komisyon Başkanının esasen raporda mündemiç veya rapordan ince
şekilde, okunmaz hâlinde görülebilir bu hususu noksan olarak adliye
önündeki
Grup Başkan Vekili arkadaşımız burada yok ama
zapta geçsin Komisyonun hassasiyeti bakımından diye sizinle
paylaşıyorum.
Bu anlayış içerisinde, yüce Parlamentoyu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın İyimaya.
Şahısları adına ilk söz Antalya Milletvekili
Sadık Badaka aittir.
Buyurun Sayın Badak. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SADIK BADAK (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 272 sıra sayılı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Konuya geçmeden önce, Değerli Antalya Milletvekili arkadaşımız
Hüseyin Yıldızın, Adalet Bakanımız yine Antalya
milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahinin bu kanunun
hazırlanmasında emeği olmadığına dair -belki
malumatı olmadığından- ifadeleri oldu.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Emeği yok. demedim
Sayın Badak.
SADIK BADAK (Devamla) Doğrusu, hakkaniyeti ifade etmek,
hakkaniyeti teslim etmek bakımından sürecin içerisinde bulunan bir
kişi olarak bu ifadeyi, bu açıklamayı başlangıçta
yapma ihtiyacı duyuyorum.
Malum her iki madde de bu problemle ilgili kesimler tarafından
Parlamentoya, bizlere o günlerde taşındı. 1inci maddeyle ilgili
Türkiye Otelciler Birliğinin, (TÜROFED) yöneticileri, yine Akdeniz
Otelciler Birliğinin (AKTOB) temsilcileri müteaddit defalar bu problemi
bizlere getirdiler. Sayın Adalet Bakanımızın da içinde
bulunduğu birkaç oturum yapılmak suretiyle bu problemi nasıl
çözebileceğimiz müzakere edildi. Arkasından, yine, Kepezdeki
haksız tapu iptal davaları hakkında mağdur olmuş
vatandaşlarımızın içerisinden bir heyet, Kepez bölgesinden
20ye yakın muhtarlarımızla beraber Parlamentoyu ziyaret
ettiler, bizlere konularını anlattılar. Yine, Antalya
Milletvekilimiz, Adalet Bakanımız Sayın Mehmet Ali Şahinin
içinde bulunduğu oturumlar yapıldı, muhtelif konu hakkında
tecrübeli hukukçu arkadaşlarla görüşmeler yapıldı ve
üzerinde mutabık kalınan metinler, konunun önemi ve hassasiyeti
sebebiyle muhalefet partisindeki arkadaşlarımıza da, özellikle
Antalya milletvekili arkadaşlarımızın da görüşlerinin
alınması amacıyla kendilerine takdim edildi.
Ben, huzurunuzda, hem Cumhuriyet Halk Partisi hem Milliyetçi
Hareket Partisine mensup Antalya milletvekili arkadaşlarımıza
teşekkür ediyorum. Bu kanun tekliflerine iştirak ettiler, hatta Türk
Ceza Kanunu 154le ilgili değişikliği biz
hazırlayalım, siz imzalayın. dedi Sayın Osman Kaptan, biz
de buna memnuniyetle iştirak ettik, hep birlikte bu kanunu
hazırladık. Bu hizmeti vatandaşlarımıza yapmaktan,
Antalya milletvekilleri olarak, Sayın Adalet Bakanımızın da
içinde ve başında olmak kaydıyla hep birlikte hazırlamaktan
duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum. Neticede hepimiz
vatandaşımıza karşı görevimizi yapmış olduk.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz kanun, esas itibarıyla, Türk Ceza Kanunu ve
Tapu ve Kadastro kanunlarının birer fıkrasında
değişiklik öngörüyor. 1inci maddeyle, vatandaşlara devletin
hüküm ve tasarrufu altında bulunan alanlarda meydana gelen geçici
kullanımlara karşı açılmakta olan ceza
davalarının kamunun şikâyetine bağlı olması
öngörülüyor.
Bahis konusu problem sanıldığı gibi sadece
Antalyanın meselesi değil. Burada ifade edildi, ülkemizin her
köşesinde bu gibi açılmış ve açılmaya hazırlanan
binlerce dava dosyası var, sadece İzmirde 6 bine yakın
dosyanın olduğunu, bunun 1.500e yakınının da Menderes
ilçesinde olduğunu biliyoruz.
Kamuoyunda duyulduğu şekilde, bahis konusu
kullanımlar Akdeniz ve Egede imarlı parsellerde ruhsatlarıyla
turizm tesisi ve işletmeciliği yapanların mesleklerini ifa
edebilmek için tesislerinin önüne müşterilerinin güneşten
korunması veya vakit geçirmesi için herhangi bir temel ve kalıcı
bina yapmaksızın kullandıkları geçici güneşlik
alanlardır. Yaz mevsiminde bu tür işletmelerin geçici olarak
kullandıkları bu yerler defterdarlıklar tarafından
tutanakla belirlenmekte, takdir komisyonlarınca tarh edilen ecri misil
bedelleri de işletmelerden tahsil edilmektedir. Biraz önce ifade edildi,
2007 yılında Antalya kıyılarında meslek sahiplerinin
bu kullandıkları yerler için ödedikleri ecri misil miktarı 15
milyon liranın üzerinde, 2008 yılında ödedikleri de 19 milyon
lira civarındadır. Fakat, bu paraları ödemiş olmaları
ceza davasına muhatap olmalarını önlememektedir.
Amacımız, bu ceza davasına muhatap olmayı önlemektir.
Biz, bunun Türkiye'nin bütün kıyılarını
ilgilendirdiğini, tabii ki, biliyoruz ve ifade ediyoruz. Esasen sadece
turizm sektörünü ve sadece Akdeniz ve Ege kıyılarını
ilgilendiriyor olsa dahi bu değişikliği yapmamız icap eder.
Turizm sektörü, ülkemizin 1959 yılından bu yana bir devlet
politikası hâlinde desteklediği bir sektördür. Nitekim, ülkemiz 1980li
yıllardan bu yana beklediği, ümit ettiği, hayal ettiği
rakamlara son yıllarda erişmiştir. Biraz önce, yine,
değerli milletvekilleri ifade etti; geçen yıl, 26 milyon turist, 22
milyar dolar turizm geliri elde ettik. Turizm, Türkiyenin petrolüdür. Sadece
bizim kıyılarımızdaki problemi halledecek bile olsa bu
kanunu çıkarmamız, desteklememiz icap eder kanaatindeyim.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz
tasarının 2nci maddesi -ifade edildi- 3402 sayılı Kadastro
Kanununun 12nci maddesinin üçüncü fıkrasında on yıllık
zaman aşımının kimleri kapsayacağına dair
açık ve sarih bir ifade getirmektedir. Mevcut ifade sarih değil mi?
diye sorulabilir. Mevcut ifade şu: Bu tutanaklarda belirtilen haklara,
sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği
tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki
sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.
Hüküm esasen gayet açık. 1963 yılından itibaren
ülkemizdeki yaygın kadastro çalışmaları ve tapulama
çalışmalarını takiben özel tapulu mülkler mirasa ve
alım satımlara konu olmuştur. Kadastro Kanununun 12nci
maddesinin çıktığı 1987 yılından 2003
yılına kadar on yıllık hak düşürücü süre kamu ve özel
ayrımı yapılmadan uygulanmıştır.
Yine arkadaşlarımız ifade etti, 2004
yılından itibaren yüce Yargıtay, görüşünü
değiştirerek vatandaş tarafından açılan davalarda on
yıllık süreyi uygulamakta, kamu kuruluşlarının
açtığı davalarda ise on yıllık süreyi
nazarıitibara almamaktadır.
Bize göre fıkra hükmünde yasa koyucunun iradesi
açıktır. Ayrıca, 1987 yılında Kanunun
görüşmelerinde kayda alınan fıkranın gerekçesinde de durum
şöylece ifade edilmektedir, sadece ilgili yeri ifade ediyorum:
Ayrıca büyük emek ve masrafla meydana getirilen düzenli kütük ve kadastro
işlemlerinin korunmasını sağlamak için, kamu ve özel mal
ayrımı yapılmadan kadastro tutanaklarının
kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra
kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak dava
açılamayacağı esası getirilmiştir. ve devam ediyor,
gerekçe bu kadar açık.
Değerli milletvekilleri, Yasanın 12nci maddesi 1987
yılında bu gerekçeyle yasalaşmıştır. Yasa
gerekçelerinin de aynen yasa gibi bağlayıcı olduğu hukukun
genel kabullerindendir. Buna rağmen ilgili dairenin kararlarında on
yıllık sürenin kamu kurumları tarafından açılan
davalarda uygulanmayacağı kabul edilerek son yılda, son dört
yılda binlerce dava dosyası açılmasına ve
vatandaşların mağduriyetine yol açılmasına bir zemin
oluşmuştur. Bu durum karşısında tapular hakkında
kamu kuruluşları yönünden ilelebet dava açılabilmesi mümkün hâle
gelmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Badak, devam ediniz.
SADIK BADAK (Devamla) Bize -bütün milletvekili
arkadaşlarıma eminim geliyordur- Kütahyadan, Balıkesirden,
yurdun çok değişik mevkilerinden şikâyetler geliyor. Sadece
Edremit ilçesinde dört yüz davanın açıldığı
bildiriliyor. Yine Kepez bölgesinde kırk beş yıl öncesinde
kadastrosu yapılıp kesinleşen ve hâlen üzerinde
kayıtlı, tapulu evlerini, arsalarını,
apartmanlarını kaybetmek üzere olan binlerce
vatandaşımız vardır. Bu ihtilafları gidermek
amacıyla Kanunun gerekçesinde belirtilen hüküm maddeye açıkça
konulmaktadır.
Yasanın hazırlanmasında emeği geçen bütün
kesimlere teşekkür ederken yasaya olumlu yönde desteğinizi beklediğimi
ifade etmek isterim. Adalet Komisyonu Başkanımızın burada
getirdiği yeni bir yaklaşımı eğer gruplar benimserse
bu konuda kesin hüküm giymiş vatandaşlarımızın büyük
bir mağduriyetinin önleneceğini ifade etmek isterim.
Yüce heyeti, bu düşüncelerle saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Badak.
Hükûmet adına Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin.
Sayın Şahin, buyurun.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Grubu bulunan üç siyasi partimize mensup milletvekili
arkadaşlarımızca verilmiş olan ve müştereken
Komisyonda görüşülerek Genel Kurula indirilmiş bulunan bir kanun
teklifi üzerinde müzakereler yapıyoruz. İki alanda düzenlemeler
yapıyor. Teklif sahibi arkadaşlarımız, grup adına
konuşan arkadaşlarımız, bu iki alanla ilgili, bu
değişikliklerin hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını
ve ne gibi düzenlemeler getirdiğini -biraz önce söz
almışlardı- uzun uzun anlattılar. Doğrusu, Hükûmet
olarak da biz bu ihtiyacı baştan beri görmüştük, bir Hükûmet
tasarısı olarak da sevk etmeyi planlamıştık ancak
teklif hâlinde verilmesinin ve müşterek bir kanun teklifi
olmasının, en azından, partilerin birlikte de bazı
düzenlemeler yapabileceklerini göstermesi bakımından güzel bir jest
olacağını düşündük ve ben Komisyonda da Hükûmeti temsil
etmiştim, orada da bu tekliflere destek vermiştim. Şimdi de
huzurunuzda, arkadaşlarımızca hazırlanan bu teklife destek
verdiğimizi Hükûmet olarak ifade etmek istiyorum.
Gerçekten arkadaşlarımız, özellikle kamunun hüküm
ve tasarrufu altında bulunan yerlerle ilgili ecri misil ödenmesine
rağmen 2005 Ceza Kanununun değişikliğinden sonra
birtakım davalara muhatap olunduğunu ve daha çok da bu davalara
muhatapların turistik işletmeler olduğunu uzun uzadıya
anlattılar. Ben de Antalya Milletvekiliyim, burada bu sorunla çok sık
karşılaşıyoruz. Özellikle turizm dernekleri ve
federasyonlarının yetkilileri uzun süredir böyle bir düzenlemenin bir
an önce yapılmasını arzu ediyorlardı. Şimdi de Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak bu düzenlemeyi yapmanın
çalışmalarını yapıyor olmaktan da memnuniyet
duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, uzun yıllar önce tapu sahibi olmuş
vatandaşlarımızın, Yargıtayımızın
görüş değiştirmesinden sonra, Hazineye karşı zaman
aşımı defiinde bulunulamaz. şeklindeki yeni
yaklaşımından sonra, ellerindeki tapuların iptali süreci,
özellikle Antalyada son bir iki yıl içerisinde ciddi bir
huzursuzluğa yol açmıştı. İşte bu kanun
teklifiyle bu huzursuzluğu da ortadan kaldırıcı yeni bir
düzenleme yapılıyor. Ben bu iki alanda yapılan düzenlemelerin
ciddi bir rahatlama sağlayacağını düşünüyorum.
Aslında, Türk Ceza Kanununun 154üncü maddesinde
yapılan değişiklik, 2005 yılında yapılan
değişiklikten önceki hâle büyük ölçüde geri dönmeyi amaçlıyor.
Çünkü uzun süredir, zaten eski Ceza Kanununun bu maddeye tekabül eden maddesi
yürürlükte iken de
Bazı iddialar var çünkü, deniyor ki: İşte,
bu acaba hazine arazilerini yağmalatmaz mı? Daha önceki düzenleme
zaten buna yol açmamış ve kaldı ki bu alanla ilgili yani
hazinenin, kamunun elindeki gayrimenkullerle ilgili onlara tecavüz, haksız
bir tecavüz hâlinde bunları koruyucu başka kanunlar var, özel
kanunlar var, bu kanunlarda da zaten cezalar var. Hatta incelediğinizde
göreceksiniz ki o kanunlardaki cezaların süresi, şu anda
değiştirmekte olduğumuz 154üncü maddedeki cezaların
süresinden daha fazla. O nedenle, bir endişeye mahal
olmadığı düşüncesindeyim.
İki alanla ilgili bir rahatsızlığı
düzelten bir teklifi görüşüyoruz, Hükûmet olarak bu teklife destek
verdiğimizi ifade etmek istiyorum.
Söz alan arkadaşlarımız, benim hafta sonu
Antalyada seçim çalışmalarına katıldığım
esnada yapmış olduğum bazı konuşmaları
eleştirdiler. Arkadaşlarımın eleştirilerini
anlayışla karşılıyorum. Zannediyorum cuma, cumartesi
ve pazar günü, Antalyada Gazipaşa, Alanya, Serik ve merkezdeki dört
ilçede -sanıyorum yedi tane ilçede- seçim çalışmalarına
iştirak ettim. Buralarda seçim büroları
açılışları, aday tanıtım toplantılarına
katıldım. Tabii buralarda, bölgenin milletvekili olmam ve tabii
aynı zamanda Kabinenin bir üyesi olarak da bana konuşma imkânı
verdiler, buralarda da konuştum. Aslında söylemek istediklerimi -ki
bunların bir kısmı, bazı bölümleri basına da
yansıdı- kısaca ne söylemek istediğimi siz değerli arkadaşlarımıza
ifade etmek ve beni eleştiren arkadaşlarıma bir noktada cevap
vermek, açıklama yapmak için bu cümleleri kullanıyorum.
Şimdi, tabii ki yerel seçimlere gidiyoruz. Beldelerimizin,
ilçelerimizin -büyükşehir olabilir, büyükşehir olmayabilir- illerimizin,
tabii ki yerel yönetimler tarafından çözümlenmesi gereken sorunları
var. Bu sorunların önemli bir bölümü sadece yerel imkânlarla çözülemiyor.
Eğer orası büyükşehirse o ilçe belediyelerimizin,
büyükşehir sınırları içerisindeyse, mutlaka büyükşehir
belediyesiyle de birlikte çalışarak çözebilecekleri sorunlar var.
Hatta, öyle yerlerimiz var ki, işte, özellikle turistik bölgelerde
katı atık depolarının yapılması,
altyapıların yapılması konusunda da mutlaka merkezî
hükûmetin, Turizm Bakanlığının, diğer
bakanlıkların da desteğinin gerektiği birtakım
hizmetler var. Benim orada yapmış olduğum konuşmalarda
genel olarak, yani yedi konuşma yaptım, hepsinde de vermek
istediğim mesaj şuydu: Bir yerel yönetimin, bir belediyenin, bir
belediye başkanının, başka belediyelerin veya merkezî
hükûmetin, gerektiğinde, yardımı olmadan çözemeyeceği
birtakım sorunlar vardır. O nedenle, belediye başkanı
olarak seçeceğimiz arkadaşın diğer belediyelerle de,
diğer kuruluşlarla da diyaloğu devam ettirecek, onların da
yardımını alabilecek, onlarla da birlikte
çalışabilecek kapasitede arkadaşlar olması gerektiğini
ifade ettim. Bunu söylerken şu partiden, bu partiden ayrımı
yapmadım. Ancak Gazipaşada Eğer seçeceğiniz belediye
başkanı bizim partimizden olursa memnun olurum. anlamına gelen
bir ifade kullandım.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Yapmayın Sayın
Bakan. Televizyonlarda dinledik konuşmanızı. Burada
konuştuğunuzla oradaki çok farklı.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Söylemek
istediğim: Yerel yöneticilerin, büyükşehir belediyesiyle, merkezî
hükûmetle de uyum hâlinde, diyalog hâlinde olmasının yararlı
olacağını düşündüm.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Televizyonda sesinizden
dinledik. İnsaf yani, insaf!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Peki,
beni buraya getiren neydi? Beni buraya getiren şuydu: Ben Antalya
Milletvekiliyim ve Antalya Milletvekili olarak Kabinede görev yapıyorum.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Efendim, buna cevap verin,
buna.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bakın, Antalyada bazı ilçeleri ve beldeleri ziyaret ediyorum. Mesela
bazı ilçeler var ki henüz altyapıları, kanalizasyon
sorunları bile büyük ölçüde çözülmemiş.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Hepsi size verilsin, ne lüzum var
seçime!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Ben
buralara gittiğimde, bizim partimizden olmayan bu belediyelerin
bulunduğu yerlere gittiğimde Mevcut belediye başkanı
arkadaşlarımla bir diyalog kurayım, acaba birlikte burada bir
çözüm üretebilir miyiz? dediğimde, bazı ilçeler var ki bu belediye
başkanlarıyla ben üç dört yıldır, maalesef,
tanışma şerefine nail olamadım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Bakanım, ziyaret
ettiniz mi? Bir ziyaret etseniz, belediyeye bir şeref verseniz.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Ben bunu
bazı yerlerde eleştirdim. Keşke bu belediye başkanı
arkadaşlarımla da diyalog kurabilsek, başka partiden olabilir
ama belki buradaki sorunların çözümüne birlikte çözüm üretebiliriz diye
birtakım konuşmalar da yaptım.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Bakan,
konuşmanızdan bu anlam çıkmıyor. Televizyonda sesinizden
dinledik.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Ancak
şunu hemen ifade edeyim huzurunuzda, sizden bir arkadaşınız
olarak: Yapmış olduğum bütün bu konuşmaları
Tabii,
üst üste, değişik yerlerde konuşmalar yapıyoruz. Hepimiz de
siyasetçiyiz. Buralara giderken daha önceden hazırlanmış olan
metne dayalı olarak konuşmuyorsunuz, oradan oraya koşuyorsunuz,
her yerde konuşacaksınız, halkın karşısına
çıkıyorsunuz. Zaman zaman maksadınızı aşan
ifadeler de ağzınızdan çıkabiliyor, onu da kabul ediyorum.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Özür dileyin o zaman!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Ancak
Efendim, illa bizim partili belediyelere oy verin. Bizim partili olmayan
belediyelere oy verirseniz biz bunlara yardım etmeyiz. anlamına
gelen bir düşünceyle o cümleleri söylemiş değilim, bu
yanlış olur. Efendim, böyle
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Tamam Sayın Bakan, bu kadar!
METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) Tamam ama sizin
dediğinizden o anlaşılıyor Sayın Bakan. Televizyonda
dinledik, özellikle dinledik, böyle anlaşılıyor.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Yapmayın Sayın
Bakan! Adalet Bakanı yapar mı öyle şey?
OSMAN KAPTAN (Antalya) Siz Adalet Bakanısınız
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Efendim,
eğer bu anlama gelen bir ifade kullanmışsam, Osman Bey, bu
anlama gelen bir ifade kullanmışsam o ifade yanlıştır,
maksadı aşan bir ifadedir. (CHP sıralarından Öyle
söyleyin. sesleri)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Bakan, bu yasadan
bahsediyorsunuz, Bu yasa çıkacak. diyorsunuz!
BAŞKAN Sayın Ağyüz
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Tamam,
söylüyorum kardeşim, söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) İstifa edecek misiniz
Sayın Bakan?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Nitekim,
bakın, bizim Hükûmetimiz döneminde belediyeler arasında herhangi bir
ayrım yapılmamıştır.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Sayın Bakan, istifa
edecek misiniz?
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakan, yorulmuşsunuz,
biraz dinlenin!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bakın, belediyelerimizin sahip olduğu nüfusa göre İller
Bankasından almış olduğu bir pay vardır. Her
belediyeye -özellikle yaz aylarında- işte, bunlardan kesilen
kesintilerle ilgili birtakım iyileştirmeler
yapılmıştır ama hiçbir ayrım
yapılmamıştır.
Bakın, özellikle Sayın Anadolun benim farklı
belediyelerle çalışma konusundaki tavrımı en iyi
bilenlerden biri olduğu kanaatindeyim. Daha önceki Bakanlık dönemimde
ben spordan sorumluydum. İzmirde Universiadela ilgili bir
çalışma yapılıyordu. Rahmetli Sayın Piriştina
gerçekten büyük gayretlerle İzmirde yapılması konusunu
başarmıştı, İzmire almıştı; işte,
birtakım çalışmalar da yapılıyordu. Ancak kendisinin
ani vefatından sonra bu göreve gelen Sayın Azizoğlu konuyu
inceledi, bir gün bana geldi, dedi ki: Sayın Bakanım, merkezî
hükûmetin desteği olmadan, sizinle iş birliği yapmadan biz bu
projenin üstesinden gelemeyiz. Ben kendisine Kardeşim, sen başka
bir partidensin, git, ben sana yardımcı olamam. demedim,
Hayır, birlikte yapacağız. dedim. Birlikte, el ele, kol kola
örnek bir çalışmayı biz İzmirde başardık. 10 bin
kişilik Halkapınar Spor Salonunu biz iki yüz on günde bitirdik; bu,
Türkiyede bir rekordur ama el birliğiyle bunu yaptık. Yani benim
böyle Başka partilere, başka partili belediyelere yardım
etmeyelim; işte, onların hizmetlerine mâni olalım. diye bir
düşüncem asla olmamıştır. Tabii, bu konuşmalarım
esnasında -demin ifade ettiğim gibi kalabalık
karşısında irticalen konuşuyoruz- maksadımı
aşan bazı ifadeler olmuş ve sizler tarafından Bunlar,
kamuoyunu veya işte, seçmeni tehdit eden, onlara şantaj anlamına
gelen ifadelerdir. şeklinde değerlendirmeler yapıldı.
Şu kanaatimi sizlerle paylaşmak isterim: Bakın, kim
ne söylerse söylesin, şantaj, tehdit, bunlar milletimiz tarafından
asla ciddiye alınmazlar, hatta bunlar ters teper. Ben bunu biliyorum. Ben
siyasette de bu kadar tecrübeliyim. Yani milleti tehdit edeceksiniz,
şantaj yapacaksınız, bunun size bir siyasi avantajı olmaz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Olsaydı 1989da olurdu
zaten.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, ben böyle bir konuşmayı yaptım yani buna benzer
konuşmaları yaptım; basına da yansıdı, inkâr
etmiyorum.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Yaptım de!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
İnkâr etmiyorum efendim. Ama maksadımın
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) İspanyayı örnek al,
İspanya Adalet Bakanını örnek al.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Efendim,
illa Muhalefet belediyeleri eğer seçilirse biz onlara hizmet etmeyiz,
onlara Hükûmet olarak yardımcı olmayız. anlamına gelen bir
cümleyi kullanmadım, böyle bir niyetle o konuşmaları
yapmadım. O heyecan anında ağzımdan çıkan bir iki kelime
bu anlama gelecek yorumlara müsaitse maksadımı aşmış
ifadeler olduğunu tekrar ediyorum.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakan, bu, yorgunluk,
yorgunluk!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, biz Hükûmet olarak Türkiyeye hizmet etmek, Türkiyenin
sorunlarını çözmek
Şimdi, yerel seçimlere doğru gidiyoruz,
tabii yerelde de hizmet bekleyen beldelerimiz var, ilçelerimiz var,
büyükşehirlerimiz var; buralara hizmet ederken kuşkusuz ki yasalar
neyi gösteriyorsa Ankaradan bu belediyelerimize o şekilde
yardımcı olunacaktır. Ama bazı yöreler var ki özel
projelerle Ankaraya gelirler, Hükûmete gelirler, bakanlıklara giderler,
Turizm Bakanlığına giderler; eğer bu projeler konusunda
oradan yardım alabilirlerse, bu beceriyi gösteren belediye
başkanlarımız da beldelerine, ilçelerine daha fazla hizmet
ederler. Ben de seçmenlere Size daha fazla hizmeti kim götürecekse ona oy
verin. dedim ama bunu yaparken, bu cümleyi söylerken bir ayrım
yapmadım. Ancak Bizim partimizden olanları tercih ederseniz memnun
olurum. anlamına gelen şeyler söyledim.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Öyle değil!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Bir
siyasi partinin mensubu olarak yerel seçimlere doğru giderken lütfen bunu
söylememi de yadırgamayın yani, ne diyeceğim ki? Ne
diyeceğim ki? (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Bakan,
Kabinedeki bütün arkadaşlarınız aynı şeyi söylüyor, o,
sizin huyunuz hâline geldi!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Kaç
dakikam var?
BAŞKAN Beş dakikanız var Sayın Bakan.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bitiriyorum.
Şimdi, Sayın Yıldız, biraz önce benim bir
bayramda yapmış olduğum ve Deniz Feneriyle ilgili bir cümlemi
aldınız, özellikle bunu muhalefet partisine mensup olan
arkadaşlarımız Ya bu Deniz Fenerinden bana ne? şeklindeki
ifademi kullanıyorsunuz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Devletin Bakanı,
AKPnin değil!
BAŞKAN Sayın Aydoğan
Sayın Aydoğan,
lütfen
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bakın, ben merak ettim, acaba bu konuda ne demişim? Bu konuda ne
demişim? Anadolu Ajansından biraz önce getirttim. Şimdi, size
Anadolu Ajansından nokta nokta okuyorum
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Aydoğan,
karşılıklı konuşmayalım, Hatipi dinleyemiyorum,
lütfen
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Türkiye Cumhuriyetinin
bakanı!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Arkadaşlar Biz iktidar olarak göreve geldiğimiz andan beri
Aynen
Anadolu Ajansından okuyorum:
kamu kaynaklarının en iyi
şekilde halkımızın yararına kullanılması
için yoğun çaba sergiliyoruz. En ufak bir kaçak olduğu takdirde hemen
üzerine gidiyoruz, sorgulayarak bu kaçağı kapatmaya gayret ediyoruz.
Lütfen bize `Senin bakanlığında şu
yanlışlıklar yapılıyor` deyin. Eğer gerçekten
yanlışlıklar oluyorsa ben size teşekkür ederim,
düzelttiririm. Anadolu Ajansından okuyorum: Çünkü biz hatamızı
söyleyene `Allah razı olsun` demeyi bir ahlaki kaide olarak biliriz. Bunu
ne zaman yapmışım: 30/9/2008. Ama bize `Fakat ülkede falan
dernek yöneticileri suistimal yapmış. Bunun sorumlusu da sizsiniz`
diyorlar. Bana ne ya. Almanya`daki bir derneğin yöneticileri
yanlış yapmışlarsa, yargılanmışlarsa, benim
iktidarımdan buna ne? Benim iktidarımla ne alakası var? Ne
yapmak istiyorlar? Türkiye`de AK PARTİ`nin önünü, şöyle dediler
olmadı, böyle dediler olmadı, bir türlü kesemiyorlar,
başkalarının birtakım kişisel hatalarını
bize yamamak suretiyle güya bizim yolsuzluklara göz yumduğumuzu ifade
ediyorlar. Biz göz yummuyoruz, gözlerimiz fal taşı gibi açık,
her türlü usulsüzlüğün üzerine şiddetle gidiyoruz ve gideceğiz.
Bu hatayı yapan, bu yanlışı yapan babamın oğlu da
olsa fark etmez. Bu kardeşiniz, teyzesinin oğlunu benim ismimi
kullanarak haksız menfaat teşebbüsünde bulundu diye savcılığa
şikâyet eden ve onu tutuklatan bir adamdır
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Doğru, arsa almak için
vekâlet veriyorsunuz!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Aynı konuşmadan okuyorum: Bu nedenle bizimle halka hizmet
yarışında bulunamayanlar, projeleri olmayanlar halka söyleyecek
bir şeyi olmayanlar, sadece çamur at izi kalsın
mantığıyla siyaset yapıyorlar. Bu siyaset
anlayışının ne kendilerine ne ülkemize hiçbir faydası
yoktur, sadece kendilerine zarar verirler. Benim bana ne konuşması
budur. O nedenle, siz buradan sadece bir cümleyi çıkarıp, sanki,
işte, bu davayla ben Adalet Bakanı olarak ilgilenmiyorum, bu bizi
ilgilendiren bir şey değil anlamına söylememişim
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Televizyon ekranlarında benim
söylediğim sözün aynısını aktardılar Sayın Bakan.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Kaç defa
açıkladım, arkadaş, hata yapan kim olursa olsun, eldeki deliller
bir kişinin suç işlediğini gösteriyorsa bağımsız
yargı, savcılarımız, hâkimlerimiz gereğini yaparlar.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ama, izin vermeniz lazım.
Zahid Akmanın dokunulmazlığı var.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Bu
davayla ilgili dosya 3 kez Almanyadan istenmesine rağmen bu sabah elimize
ulaşabildi. Bakın, vakit kaybetmeden hemen Ankara cumhuriyet
savcılığına gönderdik. Ankara cumhuriyet
savcılığı da üç ayrı klasörden oluşan bu
dosyanın tercümelerini yapıyor, sanıyorum yakın zamanda
biter. Tabii ki Ankara Cumhuriyet Savcılığı diğer
çalışmaları da yapıyor ancak bağımsız
yargı organları bizden talimat alarak bu çalışmaları yapmıyor,
ben onlara talimat veremem çünkü yargı bağımsızdır ve
tarafsızdır. Biz sadece o dosyanın getirilmesine Adalet
Bakanlığı olarak aracılık yaptık.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Gelinceye kadar deliller
karardı.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) O
nedenle
Şimdi, Almanya bunu geç göndermişse Sayın Anadol ne
yapayım ben yani?
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Niye geç göndersin?
İstemediniz ki!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) 3 defa
istemişim, tekit etmişim. Ne yapmamız lazım? Söyleyin bana,
şunu yapmalıydınız da bu dosya onu
yapmadığınız için geç geldi diyebileceğiniz bir
şey var mı bana? Ne söyleyebilirsiniz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ergenekonda ne
yapıldıysa burada da o olmalı.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Ergenekon da bizim bir davamız değil ki. Ergenekon da
bağımsız yargının bir davasıdır,
bağımsız yargı organlarının bir faaliyetidir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Yok, yok, operasyonu emniyet
yapıyor.
BAŞKAN Sayın Anadol, lütfen
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Lütfen
Bakın
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Bakan, arsa
vekaleti ne?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bakın, bağımsız yargı organlarına talimat verme
yetkisi hiç kimsenin değildir, benim de değildir Adalet Bakanı
olarak, böyle bir yetkimiz yoktur. Onlar, yasaların çizdiği
sınırlar içerisinde, Türkiye'de kanun hâkimiyetini sağlamak için
çalışırlar, görevlerini yaparlar. Bize de düşen,
onların görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmeleri için onlara
yardımcı olmaktır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Delil kalmadı, karardı.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Biz
Adalet Bakanlığı olarak bunu yapıyoruz. Yasama
organının da bunu yaptığına, bunu yapması
gerektiğine inanıyorum.
Ben sözümün başına dönüyorum. Üç siyasi partimize mensup
milletvekili arkadaşlarımızca verilmiş olan bu kanun
teklifine Bakanlık olarak ve Hükûmet olarak katılıyoruz ve
destek veriyoruz.
Hayırlı olması dilekleriyle hepinize sevgilerimi ve
saygılarımı sunuyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Şahısları adına ikinci söz Antalya
Milletvekili Yusuf Ziya İrbeçe aittir.
Buyurun Sayın İrbeç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kanun teklifinde Antalyalı, Antalya milletvekili
arkadaşlarımla birlikte benim de imzamın bulunduğu 272
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Adalet Komisyonumuzda kabul edilerek Genel Kurula gelen kanun
tekliflerinden birisi olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154üncü
maddesinde yapılan değişiklikle, hakkı olmayan yerlere
tecavüzlerin cezalandırılması öngörülmektedir. Bu teklif ile
kamuya ait malların korunması da cezai müeyyidelere
bağlanmıştır. Bu kanuni düzenlemelerle, defterdarlık
şikâyette bulunmasa bile kamu hakkını korumak üzere
savcılık resen hareket edip dava açabilecektir. Diğer taraftan,
vatandaşın hakkının korunması amacıyla
müruruzamanları düzenleyen yani iki tarafı da on yıla getiren
madde ile dava açma hakkı kamuda da özelde de on yıl olarak
belirlenmiştir. Yapılan düzenlemelerle,
vatandaşlarımızın malına tecavüzü önleyici hükümler
aynen muhafaza edilmektedir. Bu düzenlemelerden önce turizm bölgelerinde
şezlong konulması tecavüz kabul edilebiliyordu çünkü bu da turizm
faaliyetlerini olumsuz yönde etkilemekteydi. Bu yanlış uygulamadan
şu anda vazgeçilmiştir. Şimdi ise ne olmuştur? Turizm
sektöründe çalışan vatandaşlarımız ecri misil ödenmesi
kaydıyla buralardan yararlanabilecekleri gibi, buraları ülkenin
menfaatine daha iyi bir şekilde değerlendirmiş
olacaklardır.
Diğer taraftan, 3204 sayılı Kanunun 12nci
maddesinde yapılan değişikliklerle de, özel mülkiyet ve devletin
hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlarla ilgili zaman
aşımının düzenlenmesi, hak düşürücü süre hususundaki
uygulamalar ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarıyla, mahkemelerde
verilen kararların kamu düzeninin sağlanması açısından
önemi açıktır.
Mülkiyet hakkının sağlıklı hukuki temele
oturtulması kamu düzeninin kurulması ve korunması
açısından da oldukça önemlidir. Vatandaşın mülkiyet
hakkı en doğal hakkıdır. Bu hakkı kullanmada ortaya
çıkan karmaşıklık ve benzeri olaylarda değişik
sonuçların giderilmesi yani bunların önlenmesi, vatandaşın
hakkının korunmasına yönelik bir düzenlemeyi zorunlu
kılmıştır ve bu düzenleme de şu anda
yapılmaktadır.
Ayrıca, bu yasa, yıllarca süren, yılan hikâyesine
dönmüş davaların yolunun kesilmesine yönelik düzenlemeleri
getirmiştir.
Bu yasa, tapuya olan güvenin pekişmesi ve iyi niyetli üçüncü
kişilerin korunmasına yönelik önemli düzenlemeleri de içermektedir.
Bu kanun tasarıları ile idari ceza hatalarının
önüne de geçilmektedir.
Ayrıca, bu düzenleme kamu ve özel mülkiyet hakkının
sınırlarının çizilmesine yönelik önemli bir adım
olarak da nitelendirilebilir.
Yaşam alanlarına insanca yaşanabilir altyapı
hizmetlerinin sunulmasına yönelik de çok olumlu bir gelişme olarak bu
yasayı görebiliriz.
Tapuya güvenilirliği sağlama ve zaman
aşımı süreleri hususunda mahkeme kararlarını hukuki
dayanaklara bağlama hususunu ve davaların önünün kesilmesi hususunu
da içeren bir düzenlemeyle halkımızın daha rahat, daha hukuk
anlayışı içerisinde modern bir devlette yaşayabildiklerini
gösteren bu düzenlemeyi muhalefet partilerinin de iktidarın da birlikte
çıkarıyor olması sevindirici fakat burada biz Antalyada turizm
bölgesinden geldiğimiz için birkaç hususu da dile getirmek istiyoruz.
Şimdi tabii, turizmin
geliştirilmesi, desteklenmesi ve bölgelerimizin, Antalyadaki bütün
bölgelerin ve Türkiyedeki -bu Muğla olabilir, İzmir olabilir,
İstanbul olabilir, Mardin olabilir, Van olabilir, Edirne olabilir, fark
etmez, Karadeniz olabilir- bütün bölgelerde turizmin gelişmesine yönelik
ne kadar olumlu tedbir alınacaksa biz bunların hep
yanındayız. Onun için, değerli kardeşimiz Hüseyin
Yıldız, Alanyalı olduğunu söyledi; tabii, Alanya bizim
kalbimiz, gözümüz, kulağımız diyebilirim ama ben de Kaştan
geliyorum, Kaş da gözümüz, kulağımız. Bir tarafta Kaş
var, bir tarafta Gazipaşa var. Bu tarafta Gazipaşa
Havalimanının açılması bu İktidar döneminde
yapılan bir çalışmadır ve Sayın Bakanımız
cuma günü orada müjdesini de verdi, haziran ayında havaalanı
açılacak. Bu yıl pist
Şimdi, aynı şekilde hafta sonunda ben
Alanyanın merkez dâhil on yedi beldesini ziyaret ettim,
Bakanımız da belirli bölgeleri ziyaret etti ve başka bölgelere
gitti, diğer milletvekili arkadaşlarımız da
aynısını yapıyor. Biz Kaş
Komisyon Başkanımızın da özellikle eksiklik
olarak gördüğü yeni çalışmasına da son derece ihtiyaç
olduğunu düşünüyoruz. Hodri meydan diyoruz! Muhalefet ciddi ise
buyursun, bize destek olsun diyoruz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Olur olur, seçim de
yapmayalım, size verelim.
YUSUF ZİYA İRBEÇ (Devamla) Biz de onlara destek
olalım ve böylece, halkın menfaatine olan her şeyi birlikte
yapalım diyorum.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sen ne dediğini bilmiyorsun
ya!
YUSUF ZİYA İRBEÇ (Devamla) Bunun yanında, biz
bunları yapar iken
ATİLA EMEK (Antalya) Muhalefet ciddi de ciddi iktidar
görmüyoruz.
YUSUF ZİYA İRBEÇ (Devamla)
biz, CHPnin, MHPnin veya
diğer bir partinin kazanmasını, kaybetmesini düşünmüyoruz,
kendimizin de kazanmasını, kaybetmesini düşünmüyoruz,
Milletimiz kazanacaksa biz kaybedelim. diyen bir Başbakanın biz
politikasını uyguluyoruz (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) ve diyoruz ki bizim işimiz hizmet ama
güvendiğimiz o gücümüz millet diyoruz ve bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın İrbeç.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Millet dersinizi verecek!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemine başlıyoruz.
Süremiz yirmi dakika, çok fazla milletvekili
arkadaşımız sisteme girmişlerdi, onun için birer dakikayla
kısıtlayacağım efendim.
Sayın Köktürk, buyurun efendim.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Anayasamızın 10uncu maddesi, kamu
hizmetlerinden yararlanmada dil, din, ırk, siyasi düşünce ve benzeri
sebeplerle ayrım gözetilmeksizin herkesin kanun karşısında
eşit olduğunu, devlet organlarının ve idare
makamlarının da bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun hareket etmekle yükümlü olduklarını düzenlemektedir.
Siz, makam olarak bu Anayasa hükmünü en iyi bilmesi ve
uygulaması gereken bir görevdesiniz. Bu bağlamda, basına
yansıyan sözleriniz, bu açık Anayasa hükmü karşısında,
az önce ifade ettiğiniz gibi maksadı aşan sözler olarak
nitelendirilebilir mi? Yoksa bu sözleriniz bu en temel Anayasa hükmünün bugüne
kadar AKP İktidarı tarafından yok
sayıldığının, hiçe sayıldığının
açık bir teyidi anlamına mı gelmektedir?
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu yasa teklifiyle kamu
arazilerindeki işgal davaları düşmüş olacaktır. Bu
durum bundan sonraki kamu arazilerinin de haksız bir şekilde
işgal edilmesinin önünü açmayacak mıdır? Yani 2004te getirilen
kamu arazilerini korumayı kaldıran bu teklif ile yeni ve haksız
işgaller teşvik edilmiş olmayacak mıdır?
Bu teklifin yasalaşmasından sonra yeni işgallerin
önlenebilmesi için mevcut kanunlara ilaveten, Hükûmet olarak hangi tedbir ve
düzenlemeleri gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz?
Son olarak, bu teklifin hemen mahallî seçimlerin arifesinde pek
gündemde olmamasına rağmen acilen Genel Kurula getirilmesinin en
önemli sebebi nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tankut.
Sayın Öztürk
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Yok.
BAŞKAN Sayın Ünlütepe
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Antalyada partinizin seçim bürosunun
açılışında yaptığınız konuşmada
yoruma yer bırakmayacak şekilde Yerel seçimlerde AKPli
adayları seçmezseniz Ankarada işiniz görülmez. diyerek
yurttaşları baskı altına almaya
çalıştınız. Bu sözünüz siyasi etik açısından
uygun mudur? Yurttaşlar arasında bizden olan-bizden olmayan
ayrımını niçin yapıyorsunuz? Yoksa bu açıklamanız
Hükûmet uygulamalarınızın bir itirafı mıdır?
Adalet Bakanının tarafsız olma gibi
sorumluluğu vardır. Seçimler yargı denetiminde
yapılmaktadır. Son dönemlerdeki uygulamalar da dikkate
alındığında Adalet Bakanı olarak bu tür açıklamanızın
görev yapan yargıçlar üzerinde baskı oluşturacağına
inanıyor musunuz?
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Ünlütepe.
Sayın Aydoğan, buyurun efendim.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Komisyon Başkanına soruyorum: Bu yasa 2/B diye
adlandırılan sorunu çözüyor mu, çözmüyor mu? Çünkü Sayın Bakan
çözdüğünü söylüyor. Bu çıkarılan yasa 2/B sorununu çözüyor mu,
çözmüyor mu? Sayın Bakan çözdüğünü söylüyor, siz çözmediğini
söylüyorsunuz. Bunu soruyorum.
Bir de yine Sayın Bakana soruyorum: Basına AKPli bir
belediye başkanına arsa alımıyla ilgili vekâlet
verdiği yansıdı, doğru mudur? Arsa ihtiyacı olan,
konut yapmak isteyen veya yatırım yapmak isteyen
vatandaşlarımıza öneriniz var mı? Sizin vekâletinizi alan
belediye başkanı arsa ihtiyacı olan
vatandaşlarımıza da yardımcı olabilir mi, yoksa bakan
mı olmak lazım? Medeniyetler ittifakı
yaptığımız ülke İspanya Adalet Bakanını
örnek almayı düşünüyor musunuz?
Biraz önce bir arkadaşımız da sizin AKPli Bakan
olduğunuzu söyledi. AKPli Bakan mısınız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Aydoğan.
Sayın Dibek, buyurun efendim.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın Bakanıma güncel, konuyla ilgili soru
soracağım. Zira Adalet Komisyonunda birlikte
çalışıyoruz fakat toplantı
yapamadığımız için mecburen burada o soruyu iletmek
istiyorum.
Şimdi, dünkü konuşması sırasında, bir
önceki günkü konuşması sırasında Sayın Bakan diyor ki:
Hükûmetimizle zıtlaşan yerel yönetimler her projelerini Ankaradan
geçiremiyorlar. Devam ediyor: Barışık mahallî idareciler
olursa işbaşında, sorunlar çözülür. diyor.
Benim merak ettiğim şu
Sayın Bakan -az önce
kendisi de konuşmasında belirtti- AKP hükûmetlerinin tümünde
Bakanlık görevini yaptı, bir bildiği var demek ki. Ben şunu
merak ediyorum: Bugüne kadar AKPyle barışık olmayan
belediyelerden hangilerinin projeleri gelmiştir de bunların hangileri
geçmemiştir? Bu konuda bizleri bilgilendirirse memnun olurum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Dibek.
Sayın Işık, buyurun efendim.
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, ülkemizde inşaat ruhsatına uygun
biçimde yapılarak kullanılabilir duruma gelmiş olup da henüz
yapı kullanma izni alınamaması nedeniyle elektrik, su ve telefon
hizmetlerinden yararlanamayan vatandaşlarımızın
sayısı nedir? Bu tür vatandaşlarımız hangi illerimizde
yoğunlaşmaktadır? Bu sıkıntıların daha çok
rant alanlarının yer aldığı turizm bölgelerinde
yaşandığı söylenebilir mi?
Binaların yapımı sırasında bu
inşaatlara göz yumarak vatandaşı mağduriyete iten
belediyelerle ilgili herhangi bir işlem yapılmış
mıdır? Yapıldıysa bu belediyelerin partilere göre
dağılımı nasıldır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın Ağyüz
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Geçen 5831 sayılı Yasaya korsan bir önergeyle bir
geçici madde ilave edildi, 2/Bnin öncü yasası çıkarıldı.
Şimdi bu yasadaki madde 4 ve tekrarı olan geçici 8inci maddeyle de
bir benzeri yaşanıyor.
Şimdi, Sayın Bakanın Kepezde
yaptığı konuşma, 2/Byi çıkaracağız vaadi bu
yasayı kastederek midir -çarşamba günü dedi ama bir gün önce geldi bu
yasa- bunu bilmek istiyorum?
Başbakan medyayı ve muhalefeti tehdit ederken
demecinizle siz de direkt seçmeni tehdit ediyorsunuz. Bunu 89da da
yaşadık ama sonucunun ne olduğunu hep beraber gördük. Böyle bir
akıbeti önlemeye bu tür demeçleriniz yetmeyecek Sayın Bakan.
İspanya Bakanını örnek almayı düşünüyor musunuz özür
dilemediğinize göre?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Ağyüz.
Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan, şu anda
görüşmekte olduğumuz kanun teklifi 2004 yılında kamu
arazilerini korumak amaçlı olarak Hükûmetiniz tarafından yapılan
düzenlemenin ortadan kaldırılması. 2004 yılında 28
Mart seçimlerinin arkasından 26 Nisan 2004te
çıkardığınız 5237 sayılı Yasa, şimdi
2009 seçimleri öncesinde kaldırılmakta. Kamuoyu vicdanında ve
sizin vicdanınızda bu bir seçim rüşveti olarak
algılanabilir mi?
İki, Deniz Feneri dosyası hemen hemen beş ayda
Almanyadan buraya geldi, şimdi iki klasör var tercüme edilecek, acaba
altı ayda biter mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Taner.
Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan,
Sayın Bakana soruyorum: Türkiye dünyanın en uzun deniz
kıyısı olan ülkelerden birisi olmasına rağmen,
Türkiyede denizcilik bu özelliğe uygun bir seviyede değildir.
Şimdi bu tasarıyla teknelerden alınmakta olan motorlu
taşıtlar vergisinin kaldırılması öngörülmektedir ancak
bu durum ülkemizde tek başına denizciliği teşvik edecek bir
düzenleme değildir. Bu anlamda, ülkemiz için bir standart olabilecek
başka düzenlemeler de yapılması planlanmakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özdemir.
Sayın Barış
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, basına yansıdığı
kadarıyla İspanyada Adalet Bakanı siyasi davalara bakan bir
yargıçla hafta sonu bir av partisine katıldı. Ancak İspanya
basını bunu eleştirince Evet, yaptığım davranış
etik değildir, bu nedenle istifa ediyorum. demiştir. Acaba, siz de
verdiğiniz beyanat nedeniyle Evet, yanlış yaptım,
yaptığım etik olmamıştır, bu nedenle istifa
ediyorum. diyecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Barış.
Son soru
Sayın Genç, buyurun
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim efendim.
Biraz önce konuşan Sayın Bakan Bu Bakan teyzesinin
oğlunu tutuklatmış adamdır. dedi. Ben olayı size
anlatayım. Kendisi Başbakan Yardımcısı iken Abanta
teyzesinin oğluyla gidiyor.
BAŞKAN Soru soralım efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Soru soracağım efendim.
Başkasına müdahale etmiyorsun, bana niye ediyorsun?
BAŞKAN Anlatayım deyince olmuyor yani.
KAMER GENÇ (Tunceli) Soru soracağım işte.
BAŞKAN O zaman anlatayım demeyin efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Dinle, ondan sonra
BAŞKAN Dinleriz efendim siz anlatın.
KAMER GENÇ (Tunceli) Dinle de sorayım.
Kendisinin teyzesinin oğlu hiçbir yerde çalışmazken
getirdi Boludaki Abant Otelciliğe genel müdür atadı. Arkasından,
bir süre sonra getirdi bunu İstanbul Millî Emlak Müdürlüğünde göreve
şey etti. Sonradan şikâyet edildi, birisi benden rüşvet, bakan
bana aracılık etti, rüşvet alındı diye kendisi ihbar
etti. Sonradan Melih Aşıkın köşesinde bir yazı
yayınlandı, dedi ki: İşte, bu teyzesinin oğlunun
karısıyla bir ifadesine başvurulmuş. Hanım demiş
ki: Efendim, biz daha önce beraber Abanta gidiyorduk. İşte, bana
dedi ki Bakan başını ört, ben başımı örttüm.
Ondan sonra
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakanım, cevap
verebilirsiniz.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Sayın Köktürk, Sayın Ünlütepe, Sayın Erdoğan,
Sayın Dibek, bir arkadaşımız daha benim
açıklamalarımla ilgili sorular sordular. Biraz önce kürsüde bu
konuyla ilgili açıklama yapmıştım. Bu
açıklamalarıma ilave edeceğim başka herhangi bir
düşüncem yoktur. Diğer soruların cevabını da vermeye
çalışacağım.
Sayın Tankut dediler ki: Kamu arazilerinin işgaline yol
açmayacak mı bu düzenleme? Biraz önce kürsüde de kısaca
değinmiştim, gruplar adına söz alan
arkadaşlarımız da nitekim bu tür endişelere cevap verecek
açıklamalarda bulundular. Sayın Tankut, kamu arazilerinin işgaline
karşı uygulayabileceğimiz yasalar var. Bir, Kıyı Kanunu
var; iki, Orman Kanunu var, İmar Kanunu var, ayrıca
Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi
Hakkında Kanun var ve bu kanunlar kamu arazilerine haksız el atma
karşısında şu ana kadar uzun yıllardır
uygulanmaktadır. Biraz önce de açıklamıştım,
yürürlükte bulunan Ceza Kanununun 154üncü maddesinde bir değişiklik
yapıyoruz. Aslında bu değişiklik, bundan üç yıl önce
eski Ceza Kanununda mevcut olan düzenlemeye tekrar geri dönüştür. Dolayısıyla,
o düzenleme yıllardır yürürlükteyken, kamu arazileri, sizin de ifade
ettiğiniz gibi, işgale uğramamış çünkü demin
saymış olduğum yasalar bu işgale engel olmuş. O
nedenle endişeye mahal olmadığı düşüncesindeyim ve bu
açıklamayı sizin sorunuz üzerine kısaca yapma
ihtiyacını hissettim. Bunun dışında
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Arsayla ilgili Sayın
Bakan
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Şimdi, bu konuyla da ilgili defalarca açıklama yaptım, ama madem
sordunuz Sayın Ağyüz, ifade edeyim.
Şu anda bir suç isnadı nedeniyle tutuklu bulunan bir
belediye başkanı arkadaş İstanbulun Tuzla ilçesine
bağlı Akfırat Belediye Başkanıydı. Peki,
kendisiyle nereden tanışıyorum? Daha önce spordan sorumlu Bakan
olduğum dönemde, bilindiği gibi İstanbul Park, yani Formula-1
yarışlarının yapıldığı yer Akfırat
sınırları içerisindedir. Orası vakıf arazisiydi,
İstanbul Ticaret Odasına daha önceki bakanlığım
döneminde Formula-1 pisti yapılması için kiraya vermiştik.
Dolayısıyla buranın yapımı konusunda benim daha önceki
bakanlığım ve Gençlik Spor Genel Müdürlüğü, Otomobil
Sporları Federasyonu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi,
Akfırat Belediyesi ve aynı zamanda da Karayolları Genel
Müdürlüğüyle birlikte çalışarak orada o işlem
yapıldı. Ben de her yıl Formula-1 yarışlarına
giderim.
Ben, şu anda tutuklu bulunan belediye başkanı
arkadaşı son derece becerikli, başarılı, dürüst bir
insan olarak tanırım. Sanıyorum bundan bir yıl kadar önce
-tam tarihini hatırlamıyorum- yine Formula-1
yarışlarını izlemek için gittim. Bir iş
adamımız var, ismini de söyledim Ayhan Bermek, eski Futbol
Federasyonu yetkililerinden; Formula-1 pistinin yanında bir
yazlığı var, bir bahçesi var, bizi yemeğe davet etti. Orada
konuşurken, Buralarda size de bir şey alalım, komşu olun.
falan diye konuşurken, Buralarda müsait bir arsa bulunur mu? sözünden
hareketle Bakalım. dendi. Biz de Bir araştırın,
eğer parası ödeyebileceğim bir meblağsa almaya
çalışırız. dedik. Sonra belediye başkanı
arkadaşımız 1,5 dönümlük bir yer bulduk size. dedi. Ne
kadar? dedim, 150 bin YTL. Bize vekâletname gönderin, şunu almaya
çalışalım. Vekâletnameyi gönderdim ama daha sonra parayı
denkleştirmekte ve daha sonra oraya bir yer yapmakta ekonomik olarak
güçlüğe gireceğimi düşünerek kendisine dedim ki: Kusura bakma,
vekâletnameyi gönderdim ama almayacağım. Daha sonra, birkaç ay sonra
bu arkadaşımın başına bu hâller geldi. Şimdi
deniyor ki: Siz cezaevinde falan suçtan dolayı tutuklu bir arkadaşa
vekâletname vermişsiniz. Vekâletname verdiğimde bu arkadaşla
ilgili bu iddialar yoktu. Böyle iddialar olsaydı ben ona vekâletname verir
miydim arkadaş?
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Sayın Bakan, tutuklu
olmasa bile doğru değildi.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Yani
vermişsem ne olmuş, vekâletname vermişsem? Ne yapayım?
Verdim.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Sayın Bakan, emlakçılar
var bu ülkede, emlakçılar var.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Yani,
niye şimdi Vekâletname verdin, şu suçu işledin. diye bana bir
iddiada mı bulunmak istiyorsun?
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Suçu işlemese bile
yapılan iş etik değil efendim.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Dolayısıyla, bu tür
Bakın, arkadaşlar, şimdi sizlerle paylaşmak
isterim. Siyaset zor bir iştir, gerçekten siyaset zor bir iştir.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Evet, zor bir iştir,
dikkat gerektirir. Bir belediye başkanına vekâlet vermek doğru
değildir efendim.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Konuşmanıza dikkat edeceksiniz, selam verdiğiniz insana dikkat
edeceksiniz, efendim, herhangi bir işle ilgili masumane vekâlet
verdiğiniz insana dikkat edeceksiniz. Siyaset zor bir iş.
Bunları siyasetin içinde bulundukça hepimiz birlikte yaşıyoruz,
siz de yaşayacaksınız.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Belediye Başkanına
vekâlet vermek doğru değildir.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Ama
benim hiç kimseden bir haksız talepte bulunmam, haksız bir talebe
vasıta olmasını istemem falan söz konusu değildir. Bu
konuda son derece rahatım ama siz muhalefet partilerine mensup
milletvekillerisiniz.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Bunun muhalefetle ilgisi
yok! Siz Adalet Bakanısınız!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Basında yer almış bu tür haberleri tabii ki
değerlendireceksiniz. Bunu değerlendirirken siyasi mülahazalarla da
değerlendireceksiniz; acaba Bakanı yıpratabilir miyim
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Hayır efendim.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Efendim,
Bakanın mensup olduğu siyasi partiye acaba buradan bir zarar
verebilir miyim diye bu soruları soracaksınız ama ben de sizin
bu sorularınıza saygı duyduğum için elimden geldiği
kadar cevap veriyorum.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Siz yapılanları
doğru buluyor musunuz?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Ben, içi
dışı bir olan açık bir adamım. Oldu mu güzel
kardeşim?
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Hiç kuşku yok ama bu
mesele
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Peki,
teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Benim ne konuşacağımı ne
biliyorsunuz ki karar yeter sayısı? Ben kapatacağım
şimdi, ne karar yeter sayısı? Allah Allah!
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, karar yeter
sayısını arayın da öyle kapatın.
BAŞKAN Efendim, kapatıyorum, süremiz yok, oylama
yapmıyorum. (Gülüşmeler)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN Yapmıyorum, hayır.
Kamer Bey, o zevki tattırmayacağım sana.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, görüşme süremize çok az zaman
kaldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 25 Şubat 2009
Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.52