DÖNEM: 23 CİLT: 43 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
75inci
Birleşim
9 Nisan 2009 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkanvekili Eyyüp Cenap Gülpınarın, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 164üncü ve
Şanlıurfanın düşman işgalinden kurtuluşunun
89uncu yıl dönümünü kutlayan konuşması
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-
Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkinin, 11 Nisan
Şanlıurfanın düşman işgalinden kurtuluş yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, Türk polis teşkilatının 164üncü
kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın
cevabı
3.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün, 29 Mart 2009 yerel seçimlerine ilişkin
gündem dışı konuşması ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalayın cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadolun, İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın cevabına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, (6/1228) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/124)
2.- Samsun
Milletvekili Fatih Öztürkün, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/125)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, okullardaki
uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığı
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/338)
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanvekili Nevzat Pakdilin, beraberinde bir Parlamento
heyetiyle Kosova Türkleri Millî Bayramı törenlerine iştirak etmek
üzere Kosovaya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/738)
VII.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna üye seçimi
VIII.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okayın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin
hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma
çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak
benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/333)
2.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Kocaeli
Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik
Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5
kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve
kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak
benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/334)
3.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Sivas
Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği
helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm
yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/335)
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Kemalpaşa-Turgutlu demiryolu
hattına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırımın cevabı (7/7027)
2.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Adalet Bakanının yerel seçimlerle
ilgili bir konuşmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/7114)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Adalet Bakanının yerel
seçimlerle ilgili bir konuşmasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçekin cevabı (7/7115)
4.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Adalet Bakanının yerel
seçimlerle ilgili bir konuşmasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçekin cevabı (7/7116)
5.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Adalet Bakanının yerel seçimlerle ilgili
bir konuşmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/7125)
6.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, seçim çalışmalarında kamu araç ve
imkânlarının kullanıldığına yönelik iddialara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/7218)
7.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvinin, TOKİnin SHÇEKe yaptığı
sosyal hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet
Çubukçunun cevabı (7/7335)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.05te açılarak üç oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne, Adli Tıp Kurumunun
çalışma koşullarında yaşanılan
sıkıntılara ve tecavüz vakaları nedeniyle açılan
davalardaki gecikmeler sonucu vatan-daşların mağduriyetlerine,
İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz, Türkiye IMF ilişkilerine,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuşun, Sağlık Haftasına
ilişkin gündem dışı konuşmasına Sağlık
Bakanı Recep Akdağ cevap verdi.
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğanın, 18-20 Ocak 2009 tarihlerinde Belçikaya,
Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmenin 26-29 Ocak 2009 tarihlerinde İrana,
Devlet
Bakanı Nimet Çubukçunun, Dohada yapılan Türk-Katar Kadın
Kalkınma Çalıştayına katılmak üzere 14-15 Şubat
2009 tarihlerinde Katara,
Yaptıkları
resmî ziyaretlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasında bulunan, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporunun (1/675) (S. Sayısı: 330) tümü
üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak, 2nci maddesine kadar kabul edildi.
9 Nisan 2009
Perşembe günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşime 18.56da son
verildi.
Eyyüp Cenap GÜLPINAR
Başkan
Vekili
Fatoş GÜRKAN Yaşar
TÜZÜN
Adana Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 79
II.- GELEN KÂĞITLAR
9 Nisan 2009 Perşembe
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 22 Milletvekilinin, okullardaki
uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığı
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/338) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08.04.2009)
9 Nisan 2009 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkanvekili Eyyüp Cenap
Gülpınarın, Türk polis teşkilatının kuruluşunun
164üncü ve Şanlıurfanın düşman işgalinden
kurtuluşunun 89uncu yıl dönümünü kutlayan konuşması
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce bazı
duygularımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz
gibi yarın Türk polis teşkilatının 164üncü kuruluş
yıl dönümü. Milletimizin huzuru ve güveni için gece gündüz demeden büyük
bir özveriyle hizmet yapan emniyet teşkilatımızda görevli
polislerimizin kuruluş gününü kutluyor, görev şehitlerimize Allahtan
rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum.
Ayrıca, 11
Nisan 2009 Şanlıurfanın düşman işgalinden
kurtuluşunun 89uncu yıl dönümü. 1919da, önce İngilizler, sonra
Fransızlar tarafından işgal edilen, tarihi milattan önce 13500
yıllarına dayanan peygamberler diyarı, dinler medeniyetinin
başkenti Şanlıurfa, 11 Nisan 1920de Urfalı milisler
tarafından kahramanca verilen mücadele sonunda düşman işgalinden
kurtarılmıştır. Bugünümüzü sizlerle birlikte yürekten
kutluyor, minnet duygularıyla şehitlerimize Allahtan rahmet,
gazilerimize sağlık ve mutluluk diliyorum.
1984
yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş
Savaşındaki kahramanlığından dolayı Urfa ilini
şanlı unvanıyla onurlandırmıştır. Yüce
Meclise şahsım ve Şanlıurfalı hemşehrilerim
adına teşekkür ederim. Hepinize saygılar sunarım.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçmeden üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, 11 Nisan Şanlıurfa ilinin kurtuluş
yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili
Abdurrahman Müfit Yetkine aittir.
Buyurun
Sayın Yetkin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit
Yetkinin, 11 Nisan Şanlıurfanın düşman işgalinden
kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Şanlıurfamızın düşman
işgalinden kurtuluşunun 89uncu yıl dönümünü,
Şanlıurfalı hemşehrilerimin hislerine tercüman olarak,
gururlu ve mutlu bir günümüzün sevincini sizlerle ve tüm
vatandaşlarımızla paylaşmak için gündem dışı
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Geçmişimize
sahip çıkarak geleceğimizi teminat altına alabileceğimiz
bilinen bir gerçektir. 11 Nisan 1920 tarihinin Şanlıurfamız
kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihi için de önemli bir yeri vardır. Bu
zaferimizi, İsmet Paşa Atatürkün Büyük Nutkundan sonra kendisini
ziyarete gelen Urfa heyetine şöyle anlatmıştır: Biz
Kurtuluş Savaşı hazırlığı içindeyken,
Urfanın Fransızlara savaş açtığı haberini
aldık. Mustafa Kemal Paşayla birbirimize baktık Urfa acele
etti, hırpalanacak, çok yazık. dedik. Ara sıra haber
alıyorduk, fakat bir gün Düşmanlarını temizledi. haberini
aldık. Mustafa Kemal Paşayla göz göze bakarak sevindik ve
Yaşasın Urfalılar. dedik.
Takdire
şayan Urfanın kahraman şehitlerini bir kez daha rahmetle
anarken, atalarımızdan devraldığımız vatan ve
bayrak sevgisini, özünde var olan bağımsızlık
duygularını gelecek kuşaklara taşıma
kararlılığımızı bir kez daha bildirmek istiyorum.
Mondros
Mütarekesinin müttefiklerin güvenlikleri tehdit edildiğinde herhangi bir
stratejik noktayı işgal edebileceklerine ilişkin 7nci maddesi
gerekçe gösterilerek işgal edilen Urfada, 1919 yılı
baharının ılık bir mart günü İngiliz işgal kuvvetleri
komutanı zırhlı otomobilini eski sarayın dar
kapısından zorlukla geçirip makineli tüfeklerini
mutasarrıflık makamına çevirdiğinde, Urfa
Mutasarrıfı Nusret Bey ne kumandanı karşılamış
ne de makamına girdiği zaman koltuğunu ona vermişti.
İşgal kumandanının sinirli bir terslemeye varan Galip bir
hükûmetin askeri neden karşılanmıyor? biçimindeki sorusuna
Haksız yere memleketi işgal eden bir kuvveti karşılamak
bir Türk mutasarrıfına yakışmaz, bir misafir gibi
gelseydiniz sizi Birecikte karşılardım. biçiminde verdiği
cevap, herhâlde işgal kuvvetlerince hiç hoş
karşılamamış olacak ki, Nusret Bey kısa bir süre sonra
İstanbula gönderildi. İngiliz işgali sürecinde bütün bölgede
olduğu gibi Urfada da protestoların dışında fiilî bir
direniş hareketi olmadı. Fransızların Kilikya
faciası adını verdikleri Güney ve Güneydoğu Anadoluyu
işgal macerası Ermenileri koruma adı altında bir ekonomik
nüfuz bölgesi yaratma, ekonomik ayrıcalıklar elde etme mücadelesi
idi.
Birinci Dünya
Savaşının sarstığı ekonomik düzende Fransız
dokuma endüstrisi savaştan çok etkilenmiş ve pamuğu uygun
fiyatlarla sağlayacağı yeni kaynaklar arayışında
bölgenin Fransanın bütün pamuk ihtiyacını karşılayacağı
düşünülmüştü. Almanların Alman Hindistanı olarak
niteledikleri bölgeye vali olarak atanan Fransız albayı bölge için
Alp dağlarına sahip bir Mısır ifadesini
kullanmıştı. 1916 tarihli ve Irak, Filistin, Suriye ve
Kilikyanın paylaşılmasıyla ilgili Sykes-Picot Anlaşması
temel alınarak yapılan 15 Eylül 1919 tarihli Suriye ve Kilikyada
işgal kuvvetlerinin değiştirilmesine ilişkin
İngiliz-Fransız Anlaşması İngilizlerin 1 Kasımdan
itibaren Kilikyadaki garnizonları, bu arada Urfayı Fransızlara
teslimini öngörüyor ve görüşmelerde Fransız Hükûmetinin Ermeni
halkını koruması sorumluluğunu da üzerine
aldığı belirtiliyordu.
Urfayı
işgal eden Fransız kuvvetinin içinde Fransız üniforması
giymiş Ermenilerin bulunduğu söyledikleri Türkçe
şarkılardan anlaşılıyordu. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin
kısa zamanda kurduğu direniş örgütü giderek güçleniyordu.
Fransızların
haber aldıkları bu faaliyetler onları
telaşlandırdı ve sertleşmelerine yol açtı. Erzurum ve
Sivas kongrelerinin hemen sonrasında Urfamızda mutasarrıf Ali
Rıza Bey ve Meclisi İdari eski azalarından Belediye Reisi
Hacı Şamilzade Hacı Mustafa Efendi ile birlikte Urfa
eşrafı ve aydınları bir toplantı yaparak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Yetkin.
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) - Urfa eşrafı ve aydınları
bir toplantı yaparak Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin 12 kişiden kurulu
bir şubesini açmışlardı. Bu toplantıda bulunanlar halk
arasında "On ikiler" olarak
adlandırılmışlardır. Bu şahsiyetli ve vatansever
Urfalılara "On ikiler" derler. Bu şerefli adları
bugünkü ve yarınki nesillere tanıtmak için hürmet, minnet ve
şükranla anmayı vazife idrak ediyorum.
Mustafa Kemalin
25 Ocak 1920de kolordulara gönderdiği ayaklanma çağrısında
Kıyam Urfada başlayacaktır. denilirken 7 Şubatta Ali
Sait Bey bölgede topladığı aşiret güçleriyle birlikte Urfa
yakınındaki Karaköprüye geldi ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin
desteğini alıp şehre girdi.
Halk,
Fransızları kuşatma altına almasını büyük bir
coşkuyla karşıladı. Müstahkem binalarda kuşatma
altına alınan Fransızların erzakları tükenip
yardım umutları kalmayınca şerefli bir barış için
Ermenilerin açlıklarını bahane ederek anlaşma istediler ve
11 Nisan gününün ilk saatlerinde silahlarıyla Urfayı terk etmek
zorunda kaldılar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yetkin, son cümlelerinizi alabilir miyim.
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) Antepte Fransızlara karşı
mücadele eden Kılıç Alinin, Fransızların silahlarıyla
Urfayı terk etmelerinin Antepe sarkması ve orada durumu
düzelttikten sonra tekrar Urfaya saldırmasının
kaçınılmaz ve bunun büyük tehlike demek olduğu yolundaki
telgrafı üzerine, Urfanın 10 kilometre ilerisinde Şebeke
mevkisinde meydana gelen çarpışmada Fransızların çoğu
öldü, 100 kadarı esir edildi.
Urfalılar
olarak iç ve dış düşmanlarımıza karşı el ele
vererek düşman yağmacılarına karşı güzel
yurdumuzun bağımsızlığı ve yüce milletimizin
özgürlüğü için hâl ve şartlar ne olursa olsun hiç tereddüt etmeden
canlarını veren aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun
diyor; İstiklal Savaşımıza fikren, fiilen, maddeten ve
manen katılanlardan hâlen sağ olanları şükranla, hayatta
olmayanları da minnet ve rahmetle anar; her zamankinden daha fazla
ihtiyacımız olan birlik ve beraberlik içerisinde tüm
hemşehrilerimin kurtuluş bayramlarını yürekten kutluyorum.
Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yetkin.
Gündem
dışı ikinci söz, Türk polis teşkilatının 164üncü
kuruluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Gaziantep Milletvekili
Hasan Özdemire aittir.
Buyurun
Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin, Türk polis
teşkilatının 164üncü kuruluş yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mensubu olmaktan büyük onur ve gurur duyduğum Türk polis
teşkilatımızın 164üncü kuruluş yıl dönümü
sebebiyle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına gündem
dışı olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle tüm
meslektaşlarımın 10 Nisan Polis Bayramını en içten
duygularımla kutluyor, son derece zor çalışma
koşullarına rağmen iyi ve kötü günlerinde onlara desteklerini
esirgemeyen değerli ailelerine şükranlarımı sunuyor,
sağlık, mutluluk ve görevlerinde başarılar diliyorum.
Başta polis şehitlerimiz olmak üzere, şehitlik mertebesine
ulaşan kahraman polislerimizi ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor,
gazilerimize sağlıklı bir ömür diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, 10 Nisan 1845 tarihinde kurulan Türk polis
teşkilatı, yüz altmış dört yıldır ülkesine ve
milletine, çok zor şartlar altında, şerefle hizmet etmektedir.
Geçen zaman içerisinde, hizmet kalitesinin ve eğitim seviyesinin
yükselmesi amacıyla Polis Akademisine bağlı Güvenlik Bilimleri
Fakültesi kurulmuştur, polis okulları da iki yıllık meslek
yüksek okulu hâline dönüştürülmüştür. Bugün polisimizin yüzde 70inin
eğitim seviyesi üniversite düzeyine gelmiştir; bu çok sevindiricidir.
Mevcut polislerimizin yüzde 1i ortaokul, yüzde 21i lise, yüzde 52si ise ön
lisans ve yüzde 26sı ise lisans mezunudur.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; devletimizin en köklü
kuruluşlarından olan polis teşkilatımız bugün 20 bini
aşan personeliyle ülkemizin huzur ve güvenliği için
çalışmalarını başarıyla sürdürmektedir. Avrupa
ülkelerinde, ortalama, 250 kişiye 1 polis düşmektedir. Ülkemizde ise
bu oran 313 kişiye 1 polistir. Emniyet teşkilatımızın
hedefi 250 vatandaşımıza da 1 polistir. 20 bini aşan,
İstanbul için olmak üzere, ülkemizde toplam 45 bin polise acilen ihtiyaç
vardır.
Değerli
milletvekilleri, İçişleri Bakanlığına bağlı
olmasına rağmen Emniyet Genel Müdürlüğünün ayrı bir bütçeye
sahip olması, Türk devlet sistemi içerisinde emniyet teşkilatına
verilen önemin bir yansımasıdır. Bu sayede emniyet
teşkilatımız, gerek önleyici hizmetlerde gerekse adli
olayların aydınlatılmasında, uyuşturucu ve terörle
ilgili mücadelede dünya standartlarının üzerinde tüm teknik imkân ve
kabiliyetlere sahip bulunmaktadır.
Kurumsal
gelişim için gösterilen bu çabalar, polisimizin çalışma
koşulları ve aldıkları ücrete maalesef
yansımamaktadır. Polisimiz, diğer devlet memurlarından
yüzde 60 daha fazla çalışmaktadır ve ne
taşıdığı riskin ne de verdiği hizmetin
karşılığını tam olarak alamamaktadır.
Polislerimiz emekli olduklarında maaşlarından yüzde 50ye
yakın düşüş olmaktadır. Bu çerçevede, birinci
sınıf emniyet müdürlerinin maaşları, diğer kendisine
uygun kişilere bakıldığında bin liradan
aşağıda görülmektedir. Yine emekli maaşlarına
yansıyacak şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Son on yılda
276 polis intihar etmiştir, 102 polis şehit olmuş, toplam 1.556
polis görevi sırasında ve görevin yarattığı meslek
hastalığından vefat etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bugün, hemen hemen hiçbir şehrimizde emniyet
teşkilatı lojmanları polisimizin ihtiyacını
karşılayamamaktadır. Bu nedenle, lojmandan faydalanamayan
polislerimize acilen kira ücreti düşünülmelidir.
Bildiğiniz
gibi, bekçilerimiz de emniyet teşkilatına bağlı olarak
asayiş hizmetleri yapmaktadırlar. Kanunlarında polis gibi
yaptık ama bunlar kendilerinin özlük haklarına
yansımamıştır. Mevcut sorunların giderilmesi için,
emniyet personeli 657 sayılı Devlet Memurları Kanunundan acilen
çıkarılarak özlük hakları ve çalışma
şartları müstakil bir kanunla acilen düzenlenmelidir.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan tarafından 2007 yılı
genel seçimler öncesi, maaş artışlarıyla ilgili
polislerimize söz verilmiştir. Üzülerek söylüyorum, şu ana kadar,
2007den bu yana polisimizin maaşında ve özlük haklarında büyük
bir gelişme olmamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özdemir, devam edin efendim.
HASAN
ÖZDEMİR (Devamla) Bu nedenle -dediğim gibi, polisimizin
maaşında bir ilerleme olmamıştır- polisimiz,
Sayın Başbakandan ve Sayın İçişleri Bakanından,
Polis Gününde, özlük haklarıyla ilgili ve aynı zamanda emekli
olduktan sonra maaşlarında azalmaların önlenmesiyle ilgili acil
olarak müjdeli bir haber beklemektedirler.
Sözlerime son
verirken Türk polis teşkilatını 164üncü kuruluş yıl
dönümünde bir kez daha tebrik ediyor, üstün başarılarının
devamı dileğiyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özdemir.
Gündem
dışı konuşmaya İçişleri Bakanı Beşir
Atalay cevap verecektir.
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gaziantep
Milletvekili Sayın Hasan Özdemire teşekkür ediyorum. Emniyet
teşkilatımızın 164üncü kuruluş yıl dönümü
olması nedeniyle ben de sizlerle, bu vesileyle duygu ve düşüncelerimi
paylaşmak istiyorum.
Sözlerimin
başında, emniyet teşkilatımızın 164üncü
kuruluş yıl dönümünü kutluyor, ilelebet başarılı
hizmetlerinin devamını diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin iç güvenliğinden
doğrudan sorumlu olan İçişleri Bakanlığı bu
hizmetleri, esas itibarıyla Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
aracılığıyla yurt genelinde yaklaşık 450 bin
personelle yürütmektedir.
İçişleri
Bakanı olarak şu hususu gururla ifade edebilirim ki
Bakanlığıma bağlı her üç güvenlik birimi de büyük bir
özveri, fedakârlık ve üstün hizmet anlayışı içerisinde
görevlerini layıkıyla yerine getirmektedirler. Ama ben, burada, günün
anlamına uygun olarak sadece polis teşkilatıyla ilgili temel
hususlardan ve yürütülen bazı çalışmalardan bahsetmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; polis teşkilatımız,
hırsızlık ve kapkaçtan teröre, pasaport ve ruhsat
işlemlerinden trafiğe, toplumsal olaylardan yasa dışı
örgütsel faaliyetlere, her türlü kaçakçılık suçlarından organize
suç çeteleriyle mücadeleye kadar geniş bir yelpazede
halkımızın huzur ve güvenlik içerisinde yaşaması için
cansiparane çalışmaktadır. Biz de AK PARTİ hükûmetleri
olarak bu çalışmaların etkin ve verimli yürütülmesi için gerekli
şartları oluşturma çabası içindeyiz. Devletin öncelikli
görevinin vatandaşlarının huzur ve güven içerisinde
hayatlarını sürdürmelerini sağlamak olduğunu biliyoruz.
Bakanlığımın
bağlı kuruluşu olan Emniyet Genel Müdürlüğü,
çağın ve toplumun ihtiyaçlarına ve hizmetin gereklerine uygun
olarak teşkilatlandırılmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğümüz,
bugünkü yapısıyla, 29 daire başkanlığı, 81 il
emniyet müdürlüğü, 408 ilçe emniyet müdürlüğü, 476 ilçe emniyet
amirliği, 1.313 adet polis merkezi ki, eski adıyla polis karakolu-
vasıtasıyla kendi görev alanlarında yaklaşık 210 bin
personel ile iç güvenlik hizmeti sunmaktadır.
Biz, iç güvenlik
hizmetlerinde, teşkilatımızın modernizasyonu, en son araç,
gereçleri ve teknolojiyi kullanmasını çok önemli görüyoruz, ama
sadece modernizasyonu, sadece araç gereçle ve binayla değil, bu
modernleşme sürecinde zihinsel dönüşümün aktif rol alması
gerektiğine inanıyoruz. Güvenlik alanında olması gereken
zihinsel dönüşümün en önemli noktası da hukukun üstünlüğü
ilkesinin benimsenmesidir. Bununla birlikte, sivil katılım ve
denetime açıklık, şeffaflık, hesap verebilirlik gibi
çağdaş niteliklere sahip bir güvenlik teşkilatı
oluşturmayı önemli görüyoruz. Benim şahsen
bakanlığımda başından beri en önemli çabalarımdan
birisi budur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; daha etkin ve verimli bir güvenlik
hizmeti sunulması amacıyla güvenlik personelimizin eğitimine
verdiğimiz önemi, personel sayısının
artırılması konusundaki çabalarımızı her
fırsatta ayrıntılı olarak huzurlarınıza getirdim.
Bu çerçevede polis ihtiyacının karşılanmasına yönelik
olarak AK PARTİ iktidarları döneminde önemli bir atılım
yaptık. Bu bağlamda polis teşkilatının hizmet öncesi
ve hizmet içi eğitimlerine büyük önem verdik. Polis meslek
yüksekokullarının sayısını artırdık.
Ayrıca dört yıllık fakülte mezunlarının altı
aylık eğitimden sonra polis memuru olarak teşkilata
katılmasını sağlayan yasal düzenlemeyi yaptık. Bu
amaçla dokuz polis meslek eğitim merkezi açtık. Polis meslek
eğitim merkezi müdürlüklerinden bugüne kadar 13.662 polis memuru mezun
olmuştur. 2008 yılında 8.500 fakülte ve yüksekokul mezunu
öğrenci alınarak eğitimlerine başlanmıştır.
2009 yılında da 10 bin üniversite mezunu öğrenci
alınması planlanmıştır.
Polis
okullarının polis meslek yüksekokullarına dönüştürülmesi ve
üniversite mezunlarının polis meslek eğitim merkezlerine
alınmasıyla üniversite mezunu polis memurlarımızın
oranı teşkilat içinde yüzde 75e ulaşmıştır.
Geçen yıl
250 farklı konuda düzenlenen hizmet içi eğitim faaliyetlerine
yaklaşık 100 bin polisimiz katılmıştır ve bu her
yıl devam etmektedir.
Dış
temsilciliklerimizin koruma misyonlarında, Birleşmiş Milletlerin
barış misyonlarında, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı AGİT gibi çeşitli görevlerde 730 polisimiz
ülkemizi başarıyla uluslararası alanlarda temsil etmektedir.
Bununla beraber
polisimiz suçla mücadeledeki etkinlik ve başarısını
uluslararası eğitimlerle diğer ülke polis
teşkilatlarına da aktarmaktadır. Gerek hizmet öncesi gerekse
hizmet içi eğitimlerle öyle bir noktaya ulaşıldı ki, bugün
polisimiz birçok yabancı ülke polisini eğitir düzeye gelmiştir.
2008 yılı içerisinde 16 ülkeden 1.621 yabancı ülke polisine
kendi ülkelerinde eğitim verilmiştir. Ayrıca 2008 yılı
içerisinde 19 ülkeden 646 yabancı ülke polisi ülkemizde Türk polisi
tarafından eğitilmiştir. Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri
Fakültemizde hâlen yirmi ülkeden 291 yabancı uyruklu öğrenci
eğitim görmektedir ve biz, polis teşkilatımızın bu
uluslararası imajı ve prestijiyle gerçekten övünüyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; insan haklarına saygı,
işkence ve kötü muamelenin kökünün kazınması hususu en çok
üzerinde durduğumuz konudur. Bu konularda asla taviz vermemiz söz konusu
olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır. Bakanlık
olarak kararlılıkla arkasında durduğumuz İşkence
ve kötü muameleye sıfır tolerans sloganı yalnızca
ülkemizdeki sivil toplum kuruluşları ve güvenlik birimlerince
değil, aynı zamanda, uluslararası insan hakları örgütleri
ve Batı kamuoyunca da benimsenmiştir. Bu bağlamda, insan
haklarının korunmasına yönelik ülkemiz aleyhine Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurularda önemli
ölçüde azalma olduğu gözlenmektedir. Bu konulardaki hassasiyeti nedeniyle
polis teşkilatımızı gönülden kutluyorum.
Kamu hizmetinde
temel amaç halkın ihtiyaçlarının zamanında, uygun
şartlarda ve hukuk çerçevesinde karşılanmasıdır. Temel
yaklaşımımız, insanımıza hizmet etmektir.
İnsan odaklı yönetim ve hizmet sunma anlayışını
kamusal alana hâkim kılmak durumundayız. Kamu görevlisi, hizmet
sunduğu vatandaşların üzerinde bir konuma ve hâkimiyete sahip
değildir. Bu ilkeler önemle üzerinde durduğumuz ve asla taviz
vermeyeceğimiz konulardır.
Son dönemde
meydana gelen bazı olaylar gerekçe gösterilerek emniyet
mensuplarımızın korunduğu, bunun da suç işleyen
personeli cesaretlendirdiği gibi yanlış bir kanaat yayılmak
istenmektedir. Öncelikle bu konudaki temel tutumumuzu ifade etmek isterim: Biz,
suç işleyen personele sahip çıkma anlayışını asla
benimsemedik fakat suçluluğu kanıtlanmamış personelimizi de
kimseye ezdirmedik ve ezdirmeyiz.
Ülkemiz bir hukuk
devletidir ve hukuk kuralları her şeyin üstündedir. Kamu
görevlilerinin görev tanımları da mevzuatlarla belirlenmiştir.
Kamu görevine talip olan herkes bu mevzuatı bilmek ve uymakla yükümlüdür.
Suç işleyen kim olursa olsun meri mevzuat çerçevesinde adli ve idari
olarak soruşturulmakta ve gereği yapılmaktadır. Biz,
Bakanlık olarak, suç işleyen personelimiz hakkında hiçbir zaman
korumacı bir mantıkla yaşanan olayları mazur görme
eğiliminde olmadık ve olmayacağız. Kamuoyuna
yansısın veya yansımasın,
vatandaşlarımızın güvenlik personeliyle
yaşadığı problemlere anında müdahale edilmekte,
mevzuat çerçevesinde gereği yapılmaktadır ve güvenlik güçlerimiz
hepimizin huzur ve asayiş içinde yaşamamız için önemli ve zor
bir görev yürütmektedir. Suç işleyenlerin adli ve idari açıdan
gerekli müeyyideye çarptırılması yanında, ileri bazı
yorum ve değerlendirmelerle, zor şartlarda mesai mefhumu gözetmeksizin
hizmet veren güvenlik güçlerinin moral ve motivasyonunu bozmamak
gerektiğine de inanıyoruz. Bu anlamda personelimi koruma konusunda da
hiç kimseye taviz vermeyeceğimin bilinmesini arz ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlık görevine başladığım
günden itibaren polis teşkilatının etkinliğini daha da
artırıcı, suçla ve suçluyla mücadelede hukuki ve teçhizat
anlamında önünü açıcı kararların alınmasına ve bu
doğrultuda faaliyetlerin yürütülmesine hız verdik. Polis
teşkilatımızı gerek araç-gereç gerekse bilgi ve teknoloji
kullanımı bakımından sürekli destekliyoruz. Meydana gelen
suçların aydınlatılmasında, delilden sanığa
ulaşma oranını artırmak amacıyla kriminal hizmetlerde
yeni çalışma ve projelere özel bir önem vermekteyiz ve biliyorsunuz,
bu sebeple, faillerin bulunması, suçların
aydınlatılmasında büyük bir mesafe kat edilmiştir.
Son dönemde polis
merkezlerimizi daha modern çalışma ortamlarına dönüştürmek
amacıyla ciddi bir çalışma yürütüyoruz. Bunu, Yüce Meclisinize
gerçekten önemli bir çalışma olarak sunmak istiyorum. Bunun için 2009
yılını Polis Merkezleri Yılı ilan ettik. Bu
iyileştirme çalışmaları ile polis merkezlerimiz daha
şeffaf olacak, daha rasyonel çalışacaktır.
Vatandaşımızın güvenlik mensuplarıyla ilgili
memnuniyeti daha üst düzeye çıkarılacak, polisimiz ve
vatandaşımız arasındaki mevcut güven köprüsü daha da
güçlenmiş olacaktır ve şunu memnuniyetle görüyoruz:
Yaptırdığımız çalışmalarda, analizlerde
vatandaşlarımızın Türk polisine güveni gittikçe daha da
artmaktadır. Bu polis merkezlerimizi, gerçekten, vatandaşın
çevresinden korkarak geçtiği değil, eski karakollar değil, her
vatandaşımızın yardım istemek için, bilgi vermek için,
bilgi almak için her an uğrayabileceği merkezler hâline getirme
çabası içindeyiz ve vatandaşlarımıza polisimizin
davranmasında, tutumunda da bu manada ciddi değişimler
olacaktır. Bunu sağlamakta da kararlıyız.
Ayrıca,
teknoloji olarak yine MOBESE sisteminin bütün şehirlerimizde
yaygınlaştırılması yönündeki çalışmamız
hızla devam ediyor. Şu anda illerimizin büyük kısmında
faaliyete geçmiştir, diğerleri de ihale safhasındadır ve bu
yılın yarısına kadar tamamı bu sisteme geçecektir.
Ayrıca, başta turizm bölgelerimiz olmak üzere otuz ilçemiz MOBESE
sistemiyle denetlenmektedir.
Güvenlik
hizmetlerinin sağlanmasında önemli bir unsur, toplumsal
katılımı ve desteği artırmaktır. Bu
anlayış, beraberinde halkın talep ve ihtiyaçlarını
dikkate almayı, güvenliğe ilişkin sorunları toplumsal sorunlar
ile birlikte değerlendirmeyi, toplumun ve bireyin bulunduğu her
mekâna nüfuz ederek onlarla iletişim içinde olmayı ve polislik
hizmetlerinin sosyal boyutunu geliştirmeyi amaçlamaktadır. Buna
kısaca toplum destekli polislik diyoruz. Daha önce elli bir ilimizde
yürütülen bu uygulamaya 1 Nisan 2009 itibarıyla bütün illerimizde başladık.
Toplum destekli polislik anlayışı sayesinde polisimiz ile
toplumumuzun kaynaşması sağlanmakta ve polis-halk
ilişkilerinin geliştirilmesi daha üst düzeye
çıkarılmaktadır ve bu yöndeki çalışmalarımız
verimli şekilde yürütülmektedir.
Özellikle sokak suçlarıyla
mücadelede güven timleri ve yıldırım ekipleri uygulamasına
devam ediyoruz ve edeceğiz. Bu, gerçekten, büyük şehirlerimizde,
yoğun nüfusun yaşadığı ortamlarda güvenliğin
sağlanmasında, kapkaç gibi, dolandırıcılık gibi
gasp suçlarının önlenmesinde çok etkili olmuştur, buna devam
ediyoruz. Ayrıca, Yunus uygulamasına yine devam edeceğiz.
Hırsızlık
suçlarıyla etkin mücadele stratejimizi etkili şekilde yürütüyoruz.
Gerçekten, bu manada ciddi düşüşler olmuştur ama biz bununla
yetinmiyoruz. Hırsızlıkla; ev, iş yeri, oto
hırsızlığıyla mücadelede önümüze bunu bir proje olarak
aldık, haritalarını çıkardık. Büyük
şehirlerimizde özellikle yeni yeni tedbirler alıyoruz. Bu konuda da
polisimiz çok verimli şekilde, başarılı şekilde
çalışmaktadır.
Ve daha önce de
Kurulunuza arz ettiğim gibi, Güvenli Eğitim, Güvenli Okul Projemiz
gerçekten verimli yürüyor. Bildiğiniz gibi, 2007-2008
eğitim-öğretim yılı başında buna
başlamıştık ve şu anda ikinci yılı ve
okullarımız, eğitim kurumlarımız ve çevresi şu
anda güvenlidir. Okullarımızda bizleri üzecek önemli bir olay
olmamıştır bugüne kadar. Çok ciddi, disiplinli, organizeli bir
güvenlik hizmeti eğitim kurumlarımız çevresinde
sürdürülmektedir. Bununla da gerçekten biz övünüyoruz.
Ve tabii,
organize suç örgütlerine yönelik gerçekleştirilen projeli
çalışmalar neticesinde ülke genelinde faaliyet gösteren organize suç
örgütleri çökertilmektedir. Yerel yapılanma gösteren çetelere de
fırsat verilmemektedir. Organize suç örgütlerine yönelik, polisimizce,
sadece 2008 yılında 37 ilde gerçekleştirilen 118 operasyonda
2.239 çete üyesi yakalanmış, bunların 903ü
tutuklanmıştır. Kamuoyuna değişik adlar altında
yansıyan planlı operasyonlarla, toplumsal huzuru derinden etkileyerek
bozmayı amaçlayan suç örgütleri etkisiz hâle getirilmektedir.
Silah, mühimmat
kaçakçılığıyla mücadele ve bu suçlara karışan tüm
unsurların deşifre olması için çalışmalar
sürdürülmektedir.
Şunu ifade
edeyim: Hükûmetimiz döneminde belki, organize suç örgütleriyle mücadele en
başta gelenidir ve pek çok suç türündeki azalmada bu etkili olmuştur.
Kapkaçtan hırsızlığa, uyuşturucudan insan
kaçakçılığına her alanda organize suç örgütleri
çökertildiğinde o suç türlerinde de ciddi azalmalar olmaktadır.
Şunu burada
gerçekten övünerek ifade ediyorum: Polis teşkilatımızla hepimiz
gurur duymalıyız. Hem tarihiyle hem geleneğiyle hem birikimiyle
polis teşkilatımız bizim gözümüz gibi korumamız gereken ve
üzerinde titrememiz gereken bir teşkilatımızdır.
Bu manada
ben, Sayın Özdemirin bugün ifade
ettiği özlük haklarıyla ilgili konuda şunu ifade ediyorum: Büyük
fedakârlıklarla hizmet sunan emniyet teşkilatı
mensuplarımıza sağladığımız imkânların,
onların çabalarının tam karşılığı
olmadığını biliyoruz, bunu hepimiz biliyoruz.
Geçtiğimiz
süreçte Hükûmetimiz döneminde bazı iyileştirmeler
yapılmış olmakla birlikte bunun da yeterli
olmadığını biliyoruz ve yine imkân ve fırsatlar
elverdiğinde biz bu konuda, tabii, Hükûmet olarak gerekeni
yapacağız ama şunu da bilgi olarak sunayım değerli
milletvekilleri: Şu anda yapılan son ayarlamayla 2008 içinde, yeni
mesleğe giren polis memuru yaklaşık 1.750 TL maaş
almaktadır. Yani bu miktarın da tarafınızca bilinmesini
önemli görüyorum.
Diğer
yandan, TOKİ Başkanlığıyla imzalanan protokol
gereği 2005-2008 yılları arasında, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgeleri ağırlıklı olmak üzere,
6.658 adet lojman teslim alınarak personelimizin hizmetine
sunulmuştur. TOKİyle bu çalışmaları
hızlandırıyoruz ve lojman konusundaki gerçekten çalışmalarımız
artıyor.
Bugün 164üncü
yıl dönümünü kutladığımız Türk polis
teşkilatının dünyada yaşanan hızlı
değişim ve dönüşüme ayak uydurabilmesi için bütün imkânlar
seferber edilmektedir. Polis teşkilatımız, gerek araç gereç
gerekse bilgi ve teknoloji kullanımı bakımından
dünyanın en gelişmiş imkânlarına sahip emniyet teşkilatlarından
birisi hâline gelmiştir. Bu başarılarından dolayı,
Türk polis teşkilatıyla övündüğümüzü ve gurur duyduğumuzu
bir kez daha ifade etmek isterim.
Toplumumuzun
huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içerisinde
insan haklarına saygılı, Atatürk ilke ve
inkılaplarını özümsemiş, ülkemizin ve devletimizin
bekası için yüksek vazife şuuruyla hizmet vermekte olan Türk polis
teşkilatının 164üncü kuruluş yıl dönümünü tekrar
kutluyorum, başarı dolu nice yıllar dileğiyle. Bu kutsal
mesleğin ifası sırasında şehit olan
mensuplarımıza Allahtan rahmet, gazi ve emeklilerimiz ile hâlen
görev yapan meslektaşlarımıza ve ailelerine sağlık,
mutluluk ve başarılar diliyorum.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AKP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Gündem
dışı üçüncü söz 29 Mart 2009 yerel seçimleri hakkında söz
isteyen Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzüne aittir.
Buyurun
Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzünün, 29 Mart 2009
yerel seçimlerine ilişkin gündem dışı konuşması
ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; geride bırakmış olduğumuz 29 Mart
mahallî idareler seçimleriyle ilgili gündem dışı söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de, hem
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hem de Bilecik Milletvekili olarak
polis teşkilatımızın 164 üncü kuruluş yıl
dönümünü kutluyorum.
Tabii, iktidar
partimizin yedi yıl öncesi vadettikleri sözlerle şimdiki sözlere
baktığımızda hiçbir değişikliğin
olmadığını da görüyoruz. Sayın Bakanın
detaylı açıklamalarından bunu dinledik. Polis
teşkilatımızın sorunları vardır, bunlar
giderilmemiştir. Polis teşkilatımıza, sadece,
yapılanlar sözde kalmıştır, uygulamaya bir türlü
geçmemiştir.
Evet, değerli
arkadaşlarım, 29 Mart 2009 tarihi Türkiye için önemli bir tarihti. Bu
seçimin sonuçlarını da değerlendirebilme adına Türkiye
Büyük Millet Meclisinde gerekli müzakereler ve incelemeler de
yapılmadı.
Tabii, Adalet ve
Kalkınma Partisi ve Hükûmetimiz gündemi çok iyi değiştirebilme
üslubunu, sanatını bu dönemde de kullandı. 29 Mart seçimi
sonrası başta G-20 zirvesi ve Obamanın Türkiyeye
gelişiyle ilgili bir anda Türkiyede gündem değişti ve yapılan
yerel seçimlerdeki tüm usulsüzlükler, yanlışlıklar, şaibeler
söylemde kaldı; bir türlü harekete geçmedi.
Değerli
arkadaşlarım, bu seçim Türkiyede alışık
olmadığımız bir seçimdi. Kampanyalar farklı bir
şekilde gerçekleşti. Bu farklılık özellikle iktidar
anlayışından ve yaklaşımından kaynaklandı.
Türkiyenin gündemindeki yerel sorunlar hiç tartışılmadı.
İktidar, bu yerel seçimleri kesin kararla politize etme tercihi içerisine
girdiği için siyasallaştırdı ve siyaset temelinin içerisine
çekti; gerilim yaratan, çatışmacı bir seçim kampanyası
sürdürdü. Özellikle gerilimli ve çatışmacı bir seçim
kampanyası sonucu ekonomik kötü gidiş bir türlü dillendirilmedi.
Sadece siyaseten iktidar partisinin bugüne kadar yaptıkları
anlatılmadığı gibi, yerel yönetimlerde de sorun konusunda
çözüm üretilmedi.
Aynı
şekilde, Hükûmetimize bağlı Sayın Bakanları,
başta kendi seçim bölgelerinde ve seçim bölgelerine yakın illere
bizzat giderek, devletin bütün imkânlarını kullanarak, başta
müsteşarlarını, genel müdürlerini, şube müdürlerini, o ilde
bulunan valileri ve kaymakamları siyasetin içerisine çekerek kendi
partilerine veya kendi partisine oy vermeyecek seçmenleri de etkilemeye
çalıştılar. Bunların hepsini açık bir şekilde
biliyoruz. Ama geldiğimiz noktada, özellikle, yapılan, tüm illerdeki
iktidar partisi ve muhalefet parti teşkilatlarının
yapmış olduğu itirazların, ilçe seçim kurullarında ve
il seçim kurullarında hiç değerlendirilmeden reddedilmesini de;
Yüksek Seçim Kurulunun özerkliğini kaybedip, Adalet
Bakanlığına bağlı bir birim olmasından
dolayı, orada görev alan hâkimlerimizin maalesef yapılan
itirazları dikkate almadan, okumadan, haklı veya haksız diyerek
dikkate almadan ret vermelerini de dikkat çekici bir konu olarak görüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, dün ulusal basından takip ettiğimiz gibi de,
İzmitteki İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı yapan bir
hâkim arkadaşımızın Otuz yılı aşkın
meslek yaşamım içerisinde on beş civarında seçim yönetimini
gerçekleştirdim ama bu seçim kadar, hiçbir seçimde bu kadar sıkıntı
yaşamadım, bu kadar siyasi iktidarın baskı
uyguladığını görmedim. diyerek bir açıklaması
oldu. Ben, bu İzmit İlçe Seçim Kurulu Hâkimimizi kutluyorum.
Gerçekten yürekli, cesaretli, bağımsız yargının
kendisine vermiş olduğu yetkiyi kullanarak açıklamalarından
dolayı da tebrik ediyorum. Diliyorum ki, böyle,
savcılarımızın ve hâkimlerimizin yürekli bir şekilde
açıklamalar yapmalarını temenni ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten bu seçim, başta büyük
şehirlerimizde, İstanbul, Ankara, Adana gibi büyük
şehirlerimizde bütün olumsuzluklar içerisinde yaşanmasına
rağmen, orada, kamuoyunda da konuşulduğu gibi, basına da
yansıdığı gibi, bilgisayarların çökmesi, elektriklerin
kesilmesi, oy pusulalarının çalınması,
sandıkların çalınması, verilerin alınamaması hep
bir soru işareti olarak kaldı. Bir bakıyoruz, tabii, Adalet
Bakanlığı Bilgi İşlem Merkezi Başkanı
-maalesef, bunun altını çizerek söylüyorum,
Bakanlığımızın Bilgi İşlem Merkezinin
Başkanı- Ankara Büyükşehir Belediyemizin lojmanında
oturuyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tüzün, devam edin.
YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) Kimi kime şikâyet edeceğiz, doğrusu
anlamış değilim.
Seçimlerde CD
korsanlar, CD billboardlar ve maalesef, yetkililerimiz bu yapılan bütün
yanlışlıklara seyirci kalmıştır. Sayın
Başbakanın dediği gibi Ülkemizde özellikle Doğu ve Güneydoğu
bölgesinde bir baskı yapıldı, bu baskı sonucunda bu seçim
Doğu ve Güneydoğuda tecelli etti. dedi ama maalesef, diğer
illerimizde, Güneydoğu ve Doğu illerimizin dışındaki
illerde Hükûmetin ve bakanların yapmış olduğu
baskılara hiç değinmedi. Bunu da parantez içinde söylemek istiyorum.
Son olarak, seçim
bölgem Bilecikteki yapılan yanlış uygulamaları kısaca
bahsetmek istiyorum sevgili arkadaşlarım. 94 sandığın
75 tanesi açıldığında, 75 sandıkta Cumhuriyet Halk Partisi
980 farkla öndeyken, yapılan son 18 sandıkta Yüksek Seçim Kurulunun
takvimine uygun olmadan, önce belediye başkanını açması
gerekirken sandık kurulu başkanlarımız, önce
muhtarları, sonra il genel meclisini ve belediye başkanlığı
sandıklarını en sona bırakarak
18 sandıkta 890 fark
kapandığı gibi de
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tüzün, konuşmanızı tamamlayınız.
YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) Bu farkın kapandığı gibi de maalesef 111 oyla
öne geçtiğini gördük, tespit ettik. Bu konuda yapmış
olduğumuz, ilçe seçim kuruluna, itirazlarımız maalesef o gün
görülmedi. Özellikle Bilecik ilimizdeki bu yerel seçimlerin ne kadar
şaibeli olduğu, ne kadar usulsüzlükler içerisinde olduğu tüm
milletimiz tarafından, halkımız tarafından bilinmektedir
ama onun ötesinde de 29 Mart 2009 seçimlerinin Türkiyede demokrasiyi gerçek
bir şekilde yansıtmadığını, demokratik usuller
içerisinde bu seçimin gerçekleşmediğini, mahallî idareler ve genel
seçimlerin mutlaka bir arada yapılması gerektiğini hepimiz bir
kez daha tespit etmiş olduk. İktidarın bütün baskı
unsurlarına rağmen, iktidarın, tüm bakanların ve
bürokratların baskılarına rağmen halkımızın
da bu seçimlere yüksek katılım göstererek duyarlı davrandığını
biliyoruz.
Bu seçimleri
gerçekten şaibesiz bir şekilde kazananlara, başta muhtarlarımıza,
belediye meclis üyelerimize, il genel meclis üyelerimize ve belediye
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) Son sözüm.
başkanlarımıza hayırlı ve uğurlu
olmasını temenni ediyorum.
Son söz olarak da
büyükşehir belediye başkanı sandıklarının neden
ayrı sandıklarda oy kullanılmadığının Yüksek
Seçim Kurulu tarafından açıklama yapılması
gerektiğini
Çünkü, en ufacık, bir mahalle muhtarının
seçiminde ayrı sandık kuruyorsunuz, en ufak bir köydeki, seçmen
sayısı en az olan köyde bir sandık kuruyorsunuz ama
büyükşehir belediye başkanını seçeceğiniz
sandıkta büyükşehir belediye başkanı oy pusulası, ilçe
başkanının oy pusulası ve belediye meclis grubunun oy
pusulası yani üç oy pusulasının küçücük zarfa niçin
sığdırıldığının hesabını
yetkililerin vermesi gerekir diye düşünüyorum.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tüzün.
Gündem
dışı konuşmaya İçişleri Bakanı Beşir
Atalay cevap verecekler.
Buyurun
Sayın Atalay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilecik
Milletvekili Sayın Yaşar Tüzünün 29 Mart 2009 yerel seçimleriyle
ilgili gündem dışı konuşması vesilesiyle söz
almış bulunuyorum. Yerel seçimler öncesi ve sonrasıyla ilgili
değerlendirme yapmamıza fırsat veren Değerli Milletvekili
Arkadaşımıza da teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz üzere, Anayasamıza göre seçimler
yargı organlarının genel gözetim ve denetimi altında
yapılmaktadır. Dolayısıyla, yargının görev
alanına giren bir konuda yorum ve değerlendirme yapmak uygun
değildir. Bu hassasiyeti her zaman gösterdik, bundan sonra da bu
prensibimizi ısrarla koruyacağız. Dolayısıyla,
Sayın Milletvekilimizin Yüksek Seçim Kurulu veya seçim kurullarıyla
ilgili ifade ettiği hususlar, eğer bir gün Meclis bunları ele
alır, kendi içinde bir değerlendirelim falan derse ve mevzuatı
tekrar gözden geçirelim derse o zaman görüşülecek konulardır.
Takdir edersiniz
ki yerel seçimler, niteliği ve ilgilendirdiği kişiler
bakımından genel seçimlerden oldukça farklıdır. Bu
seçimler, köy ve mahalle muhtarlarından belediye başkanlarına,
il genel meclisinden belediye meclislerine geniş bir yelpazeyi
kapsamaktadır. Bu özelliğiyle toplumun her kesimini bir şekilde
içine almakta ve sonuçları itibarıyla geniş bir kitleyi ilgilendirmektedir.
Sadece
bilgilendirmek için, şöyle, bu seçimde kaç kişi seçiliyor: 16
büyükşehir belediye başkanı, 65 il belediye başkanı,
143 büyükşehir ilçe belediye başkanı, 749 ilçe belediye
başkanı, 1.974 belde belediye başkanı, 34.556 asil, 34.556
yedek olmak üzere toplam 69.112 belediye meclis üyesi, 3.284 asil, 3.284 yedek
olmak üzere toplam 6.568 il genel meclisi üyesi, 34.305 köy muhtarı,
18.460 mahalle muhtarı, asil ve yedek toplam 277.736 köy ihtiyar heyeti
üyesi, asil ve yedek toplam 147.680 mahallî ihtiyar heyeti üyesi bu seçimle
seçilmiş oldu. Yani böyle, ülkemizin her köşesinde, hücrelere kadar,
köylere, mahallelere kadar yerel yöneticilerin seçildiği büyük bir seçim.
Esasen Türkiye,
değerli arkadaşlarım, yeterli seçim tecrübesine sahiptir. Yani,
tabii, her seçim ortamında kimi istisnai gelişmelerle, olaylar
sebebiyle kendi sistemimizi eleştiriyoruz. Ama aslında şunu
ifade edeyim: Türkiyenin bu konudaki sicili çok iyidir. Bakın, biz,
bugüne kadar, 29 Mart 2009 seçimi de dâhil kırk beş seçim yaşamışız
çok partili hayata geçişten bu yana ve vatandaşlarımız,
siyasilerimiz, kurumlarımız seçimin ne demek olduğunu gayet iyi
biliyor. Doğrusu, Türkiye olarak biz bununla övünmeliyiz. Yani
demokrasimiz güçlüdür ve her seçim demokratik sistemimizi biraz daha güçlendirmektedir
ve bu da bizim en büyük artı değerlerimizden birisidir. Türkiye,
bugüne kadar, seçimlerin demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olduğu
gerçeğini özümsemiş, sonuç ne olursa olsun büyük bir olgunlukla
karşılama kültürüne da sahip olmuştur. Gizli oy, açık
sayım yönteminin uygulanmaya başladığı süreç
içerisinde seçmen, daima tercihini en iyi şekilde kullanmış,
hiçbir yönlendirmeye de alet olmamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 29 Mart 2009 günü
yaptığımız seçimlerle ilgili olarak seçim öncesi ve
sonrasında aldığımız tedbirlerle ilgili kısa
bilgi sunmak istiyorum. Bildiğiniz gibi seçimlerin organizasyonu tabii ki
yargının denetiminde ama seçimin güvenliğinin
sağlanması ve idarenin tarafsızlığının
sağlanması, Hükûmetin ve özellikle de İçişleri
Bakanlığının görevidir. Bakanlığımız,
mahallî seçimlerin huzur ve güven içerisinde tamamlanabilmesi için tüm
hususları dikkate alarak çalışma yapmıştır. Bu
kapsamda, seçim öncesi, seçim günü ve seçim sonrası olarak detaylı
bir şekilde planlama yapılmış ve
uygulanmıştır ve bu tedbirleri alırken amacımız,
siyasi partilerin ve adayların herhangi bir baskıya ve
kısıtlamaya maruz kalmadan, kanunlar çerçevesinde propaganda ve
benzeri çalışmalarını yapmaları, halkımızın
iradesinin hiçbir baskı ve etki altında kalmadan hür bir şekilde
sandığa yansımasının sağlanmasıydı ve
bu sağlanmıştır.
Bakın, bütün
siyasi partilerimiz, bütün siyasi parti
liderlerimiz, bütün adaylar ülkemizin her köşesinde, hiçbir engelle
karşılaşmadan ve güvenli şekilde kampanyalarını
yürütmüşlerdir.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Başbakan tersini söylüyor!
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Hiçbir yerde güvenlik zaafı
olmamıştır.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Çalınan sandıklar nereden çıktı Sayın
Bakan?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bütün liderler gidip mitinglerini
rahatça yapmışlardır
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Başbakan tersini söylüyor!
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Çalınan sandıklar nereden çıkıyor Sayın
Bakan?
BAŞKAN
Dinleyelim efendim. Sayın Tüzün, dinleyelim.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)
ve bizim -biraz önce ifade edildi-
Hükûmet olarak ve Bakanlık olarak, bakın, idarenin
tarafsızlığını sağlama yönünde çok açık
talimatlarımız olmuştur, aldığımız kararlar
olmuştur. Ben kendim bölge bölge, valilerimizle, emniyet, jandarma bölge
komutanlarıyla, müdürleriyle özel toplantılar
yapmışımdır ve hepsinde en önce
vurguladığımız bu olmuştur: Seçimlerin güvenli
şekilde geçmesi. Bununla ilgili hem kanunlar hem seçim
kurullarının, Yüksek Seçim Kurulunun kararları hem de bizim
genelgelerimiz çerçevesinde gerçekten huzurlu bir seçim ortamı
yaşanmıştır.
Şunu da
ifade edeyim: Bu seçimde belki önemli hususlardan birisi, gürültü ve görüntü
kirliliğinde biraz daha ileri tedbirler almamız ve ilk defa daha
çağdaş görünümlü şehir ortamlarıyla yerel seçimlere girmemiz
olmuştur. Bir karar aldık Bakanlık olarak, bunu bütün valilerle
paylaştık. Sonra valilerimiz, kaymakamlarımız bütün siyasi
partilerin il ve ilçe başkanlarıyla toplantılar yaptılar,
böyle bir karar aldılar ve uyguladılar. Kavşaklarda,
meydanlarda, ana caddelerde bayraklar, flamalar yer almadı. Daha
çağdaş görüntüler içinde, billboardlarda vesaire
çalışmalar yapıldı, iletişim
çalışmaları ve bu hem trafiği rahatlattı hem gerçekten
şehirlerimiz daha temiz kaldı ilk defa bu seçimde ve bunda bütün
partilerimiz destek oldu, hepsine çok teşekkür ediyorum. En çok
partilerimiz ve parti yöneticilerimiz bundan memnun oldu ve bütün
vatandaşlarımız bundan memnun oldu ve bundan sonra umuyorum bu
yerleşecek ve Türkiye de artık o dönemi atlatmış olacak.
Ayrıca,
gürültü kirliliğiyle ilgili: Doğrusu istisnalar oldu, yani
şikâyetler gene alındı ama mümkün olabildiğince
arabaların volumelerini biraz azaltma, okul ve hastane çevrelerinden
geçmeme, belli saatleri kullanma gibi sınırlamalar getirilmeye
çalışıldı ve bunda da ilk, başlangıç
olmasına rağmen belirli bir başarı sağlandı.
Ayrıca,
tabii, haberleşme, ulaşım tesisleri, parti
binalarının, seçim bürolarının, adayların,
adayların iş ve ikametgâhlarının korunması gibi
konularda gerçekten -bunlar duyulmaz, bilinmez ama özellikle bazı
illerimizde veya sorun olan illerde veya başvuru hâlinde- her tedbir
alınmıştır. Adayların özel korunması bile pek çok
ilimizde sağlanmıştır.
Ve siyasi parti
başkanlarının, genel başkanlarının mitingleri:
Belki şikâyetler geldi Çok arama yapılıyor. diye ama miting
alanına giren herkes arandı ve buralarda gerçekten bazı suç
aletleri de, unsurları da yakalandı. Vatandaşlarımız
belki biraz beklediler ama güvenliği, tabii, hiçbir şeye feda
edemeyiz, etmedik ve şükür bu manada da -bu sene bu seçim dönemi
mitinglerde çok kalabalık oldu, doğrusu çok katılım oldu
ama- hiçbir mitingde bizleri üzecek bir güvenlik olayı meydana gelmedi.
Ayrıca bu süreç içinde, biliyorsunuz, Nevruz gibi özel günler ve tarihler,
kutlamalar da vardı. Bütün bunlar huzurlu ve güvenli bir şekilde
geçti.
Ve seçim günü
alınan tedbirlerle özellikle şuna gayret ettik değerli
milletvekilleri: Oy kullanılan her binanın yakınında
güvenlik birimleri bulundu, içine girmedi ama bina sorumlusu veya sandık
sorumlusu bir sıkıntı içinde kalır da yardım isterse
gittiler. Onun dışında çevrede
Köyler de dâhil.
Biz
jandarmamızla da konuştuk, köylerde, hiçbir köyde oy kullanılan
binanın çevresi güvenlik birimsiz olmayacak, mutlaka jandarmamız
olacak ve bu seçimde bunu sağladık.
Bize de bu manada
doğrusu önemli bir şikâyet gelmedi ama her seçimin kendi içinde
itirazlar, işte seçim kurulunun kabul etmesi, etmemesi, öbür
tartışmalar, bunlar güvenlikle ilgili değil değerli
arkadaşlar. Seçim kurullarıyla ilgili konular varsa, tabii,
onların tartışma zemini farklıdır, tartışma
üslubu farklıdır ve onların ele alınış tarzı
biraz daha farklı olacaktır.
Şunu da
ifade edeyim: Elimizde dökümler var seçim dönemi, özellikle seçim günü ve
sonrası asayiş olaylarıyla ilgili. Sizlere de ulaştı,
bazı yerlerde yine istemediğimiz üzücü olaylar özellikle seçim
akşamı oldu ama bunların hepsi köydür, kırsal kesimdir ve
daha çok muhtarlıkla ilgidir. Muhtarlık seçimleri, tabii, aileler
arası yarış vesaire. Ama hem jandarma bölgesiyle ilgili hem
polis bölgesiyle ilgili, mesela 2004 seçimleriyle mukayese ettiğimizde:
İşte, jandarma bölgesinde 2004te 1.500 olay var, bu seçimde 1.018
olay var. Polis bölgesinde de buna benzer. Yani daha az güvenlik
olayının olduğu, vatandaşlarımızın gerçekten
bu demokratik süreci, seçim sürecini daha titiz kullandığı, daha
iyi kullandığı bir dönemi yaşadık.
Tabii, bu süreçte
yaşadıklarımızın bir kısmını tekrar
şöyle hatırlarsak, yine idareyle ilgili boyutu sadece hatırlatma
için: İşte, seçime yaklaşılan bir tarihte vatandaşlık
numarasıyla, kimlik numarasıyla ilgili bir konu çıktı
önümüze. Biz hızlı hesap yaptırdık, yaklaşık 3,5
milyon seçmenimizin kimliğinde bu numara yok. Çok hızlı tedbir
aldık, bütün nüfus bürolarımızı açtık, gece gündüz
çalıştırdık, vatandaşlarımıza kolaylık
olsun diye her tedbiri aldık, sonra Yüksek Seçim Kurulunun da
kolaylaştırıcı bir kararı oldu ve bu konuda gerçekten,
değerli milletvekilleri, vatandaşlarımızı kutlamak
lazım, teşekkür etmek lazım; bu haklarını kullanmak
için geldiler, kuyruk oldular, nüfus cüzdanlarını aldılar veya
nüfus cüzdan suretini aldılar, gittiler, oylarını
kullandılar.
Bakın, bu
seçimde -övüneceğimiz bir husus yine- yüzde 83ün üzerinde, yüzde 84
civarı katılım vardır. Seçimlerin en yükseği, ben dün
akşam dökümünü yaptırdım, yani şu güne kadar katılımın
en yükseği. Hele yerel seçimde böyle bir şey
Bu da güzel bir
şey, yani sevineceğimiz bir husus ve bu tedbirlerin hepsinde, gerek
Nüfus İdaresinin gerek güvenliğin
Vatandaşın oyunu
kullanmasını kolaylaştırıcı bütün
kolaylıklar sağlanmıştır.
Tabii, bundan
sonra, başarılar, başarısızlıklar, işte, bir
yerde memnun olmama; bunlar hâlen sürüyor. Bazı yerlerde itirazlar var,
hâlen sürüyor. Onlar idarenin dışında. Ama bazen
başarısızlıklarla ilgili, başarıyla ilgili,
şeyler söyleniyor. Elime şöyle dökümler de aldım. Bugünkü
konuşmamın konusu bu değil doğrusu, yani işte, hangi
parti başarılı, hangisi başarısız; AK PARTİ
çok düşüş gösterdi, falan. Elimde öyle bir şey yok. Bilgiler
var, bölgesel dağılımımız falan
Yani Türkiyenin her
yerinde yine en yüksek oyu olan parti olarak da biziz. Şu anda, mesela,
diyelim ki Ege Bölgesi Cumhuriyet Halk Partisinin oransal olarak en yüksek
aldığı yüzde 33,1 ama AK PARTİ orada da yüzde 33,2; o
bölgede de yine daha fazla. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Şimdi reklamları mı dinliyoruz
Sayın Bakan? Siz bizim oy pusulamızı, vatandaşın oy
pusulasını bize gönderin. Bırakın reklamları.
Konuşmanın cevabı değil ki.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bu manada seçimlerin
hayırlı olmasını diliyoruz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Siz Kırıkkale Valisini ne zaman görevden
alacaksınız?
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Oylar çöpten nasıl çıktı, onu söyle.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Hayırlı olsun diliyoruz.
İnşallah yerel yönetimlerimize
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Oylar çöpten nasıl çıktı?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Bakan, seçimi ifsat eden Kırıkkale
Valisini ne zaman görevden alacaksınız?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Osman Bey, onu özel
konuşalım.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Sayın Bakan, sizin gözetiminizdeki oylar nasıl
çıktı çöpten?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ben şunu da ifade edeyim: Yerel
yöneticilerimizin hepsini kutluyorum. İçişleri
Bakanlığı olarak ve belediyeler
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Yeni seçilenleri kutlayalım ama.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Ben de Başbakanın arkasında durduğu
valileri ayıplıyorum.
BAŞKAN
Sayın Durmuş, lütfen
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)
ve Belediyeler Birliği olarak
yakın zamanda bütün belediye başkanlarımızı
toplantıya çağıracağız. Kamu kurumlarındaki
süreçlerle ilgili, mevzuatla ilgili, bütün belediye
başkanlarımıza rehberlik etmeye çalışacağız.
O konuda da yeni dönem için çalışmalarımız var. Bunu da
burada size bilgi olarak sunuyorum.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Valileri de çağırın Sayın Bakan!
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Valileri de çağırın Sayın Bakanım,
valileri!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Başkanım, 60ıncı maddeye göre
yerimden çok kısa konuşmak istiyorum.
BAŞKAN
Tabii, buyurun.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Valileri de çağırın Sayın Bakanım. Kurban
Bayramına on beş gün kala kurban yardımı yaptılar.
BAŞKAN
Sayın Tüzün, Grup Başkan Vekiliniz konuşacaklar.
Sayın
Anadol, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadolun,
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabına
ilişkin açıklaması
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Başkanım, teşekkür ederim söz
verdiğiniz için.
Ben, Yüksek Seçim
Kurulu kararlarını veya il, ilçe seçim kurulu kararlarını
tartışmak için söz almadım. Sayın Bakanın
söylediği konuyla ilgili
40ıncı seçime girdi Türkiye. Maalesef
en şaibeli seçim bu olmuştur. Seçmen kütükleri, defalarca bütün
muhalefet partileri dile getirmesine rağmen
HASAN FEHMİ
KİNAY (Kütahya) 46 seçimleri var.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Ben somut konuşuyorum. İzmirde, Basın
Sitesinde, gazeteci Elif Demircinin evinde İzmirde oturmayan 5
kişi oy kullanmıştır. Somut, bakın, isim söylüyorum.
Türkiye bunlarla doludur, bir.
İki: Yüksek
Seçim Kurulunun net kararına rağmen, savcılığa suç
duyurmasına rağmen valiler buzdolabı
dağıtmışlardır. Buna mukabil Başbakan Ben valimi
yedirtmem. diyebilmiştir.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Kafa tutuyor.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) İstanbulda, seçim günü, belediye başkanının
antetli kâğıdıyla bankalardan vatandaşa para
dağıtılmıştır Gaziosmanpaşada.
BAŞKAN
Anlaşıldı Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Anlaşıldı
Şimdi,
Sayın Bakan, bunlara hiç değinmeden seçimin güvenli geçtiğini
söylüyor. Onu en fazla tekzip eden Başbakan Sayın Recep Tayyip
Erdoğandır; Doğu ve Güneydoğudaki seçimlerin meşru
olmadığını ifade edebilmiştir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Söz istemem lazım ama
istemiyorum.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
(6/1228) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/124)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin sözlü
sorular kısmının 472. sırasında yer alan (6/1228) esas
numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:
2.- Samsun Milletvekili Fatih
Öztürkün, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin
önergesi (4/125)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dilekçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Fatih
Öztürk
Samsun
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin bir önerge
vardır, okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22
milletvekilinin, okullardaki uyuşturucu kullanma ve madde
bağımlılığı sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/338)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde,
uyuşturucu kullanımının on bir yaşa, yani
ilköğretim çocuklarına kadar yaygınlaştığı
araştırmalarda ortaya konmuştur. Buna rağmen 2003
yılından itibaren okullarımızda bu konuda çalışma
yapılmamıştır. Okullarımızda, uyuşturucu
kullanma ve madde bağımlılığı durumunun tespiti,
varsa alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98. İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılması için gereğini arz
ve talep ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Hasan Çalış (Karaman)
4) Ahmet Orhan (Manisa)
5) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
6) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
7) Akif Akkuş (Mersin)
8) Alim Işık (Kütahya)
9) Zeki Ertugay (Erzurum)
10) Durmuşali Torlak (İstanbul)
11) Recep Taner (Aydın)
12) Kürşat Atılgan (Adana)
13) Hakan Coşkun (Osmaniye)
14) Osman Durmuş (Kırıkkale)
15) Yılmaz Tankut (Adana)
16) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
17) Münir Kutluata (Sakarya)
18) Mithat Melen (İstanbul)
19) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
20) Cemaleddin Uslu (Edirne)
21) Murat Özkan (Giresun)
22) Muharrem Varlı (Adana)
23) Osman Ertuğrul (Aksaray)
Gerekçe:
Akıl ve
beden sağlığının en büyük düşmanı olan
uyuşturucu ve madde bağımlılığı, başta
gençler arasında olmak üzere herkesi etkileyebilen, biyolojik, ruhsal,
psikolojik ve sosyal boyutları olan bir sağlık sorunu
yanında, toplumu ve geleceği çürüten bir terör olarak da
tanımlamak mümkündür.
Uyuşturucu
ve madde kullanımı dünyada her geçen gün artmaktadır. Madde
bağımlılığı sorunu sadece ülkelerin kendi
sorunları değildir. Bütün dünyadaki toplumların ortak sorunu
olmuş ve acil müdahale durumuna da geçilmeye
başlamıştır.
Genellikle çocuk,
ergen ve geç erişkinlerde görülen madde
bağımlılığı dünyada olduğu gibi ülkemizde de
yeni karşılaştığımız bir sorun
değildir. Uyuşturucu başta olmak üzere madde
bağımlılığı sorunu ülkemizde gün geçtikçe
büyümekte, yaşlı, genç, fakir, zengin, erkek, kadın, toplumun
bütün fertlerini etkisi altına almaktadır. Dünyada olduğu
ülkemizde de önümüzdeki yıllarda en önemli sorunların
başında madde kullanımı ve bağımlılığı
olacaktır.
Madde
kullanımı ve bağımlılığı yalnızca
bireyi değil onun ailesini, yakın çevresini ve toplumu da psikolojik,
sosyolojik, ekonomik ve sağlık sorunlarına yol açarak
ağır bir biçimde etkileyen bir olgudur.
Toplumun,
yapısını zedeleyen, insanların amaçlarını ve
umutlarını yok eden bu maddeleri, en çok, gençler kullanıyor.
Bunu incelediğimizde, yoğunluğun, 15-25 yaş arasında
olduğunu, görülmektedir.
Uyuşturucu
kullanma ve madde bağımlılığı
yaşının sürekli olarak aşağıya doğru
düşmesi, genç bir nüfusa sahip olan ülkemiz açısından önemlidir.
Yapılan araştırmalarda, Ülkemizde, uyuşturucu
kullanımının on bir yaşa yani ilköğretim
çocuklarına kadar yaygınlaşmıştır.
Araştırmalar
göstermiştir ki, gençlerin uyuşturucu kullanmaya
başlamaları ile bu durumdan, ailelerinin haberdar olmaları
arasında belli, bir süre söz konusudur.
2002
yılında, Türk Psikoloji Derneği tarafından, ülkemizde
yapılan madde kullanımı ve profili
araştırmasında, 15-24 yaş grubunda 7.681 kişide
yapılan incelemede; %27.4 ü, ilk defa 14 yaşında başlamak
üzere düzenli sigara kullandığını, %9.2 si, ilk defa 17
yaşında olmak üzere alkol kullandığını, %2.9 u
da, arkadaşlarından, en az birinin, madde
kullandığını ifade etmişlerdir.
Ayrıca
Ankara'da yedi farklı lisede yapılan araştırmada ise lise
öğrencileri arasında yüzde 13,2 sigara, yüzde 23,5 alkol, yüzde 2,3
hayatta en az bir kere madde kullandığını ifade
etmişlerdir.
Bu büyük tehdide
rağmen, okullarımızda yaklaşık 7 yıldır,
uyuşturucu ve madde kullanımı konusunda araştırma
yapılmamaktadır. Avrupa da uygulanan ve ülkemizde uygulanması
istenilen ESPAD (Avrupa Gençlerde Madde Kullanımı Değerlendirme
Projesi) 2003 yılından itibaren Milli Eğitim
Bakanlığı izin vermediğinden dolayı
yapılamamıştır. Yani okullarımızda gençler
arasında istatistiki genel bilgiler 2003 yılına
dayanmaktadır.
Bu nedenle; okul
çağındaki gençlerimizde, Uyuşturucu kullanma ve madde
bağımlılığına ilişkin verilerin elde
edilmesi ve alınabilecek önlemlerin tespiti amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisince, Meclis Araştırması açılması yerinde
olacaktır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde
yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Nevzat
Pakdilin, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Kosova Türkleri Millî
Bayramı törenlerine iştirak etmek üzere Kosovaya resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/738)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanvekili Sayın Nevzat Pakdil
başkanlığında bir Parlamento heyetinin Kosova Türkleri
Millî Bayramı törenlerine iştirak etmek üzere Kosovaya resmî
ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 6. maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Ş.
Güldal Mumcu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Arayacağım efendim.
Tezkereyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum birleşime.
Kapanma Saati : 16.11
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tezkereyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Tezkereyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonuna üye seçimi yapacağız.
Komisyon
üyeliği için siyasi parti gruplarınca gösterilen adaylar ile grubu
olmayan veya bağımsız bir milletvekiline düşen adayın
ismini gösterir listeyi İç Tüzükün 21inci maddesine göre okutup
oylarınıza sunacağım.
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
Üyelikleri Aday Listesi
Üye Sayısı (17)
Adı ve
Soyadı Seçim
Bölgesi
Adalet ve
Kalkınma Partisi (10)
Selma Aliye Kavaf Denizli
Milletvekili
Kemalettin
Aydın Gümüşhane
Milletvekili
Güldal Akşit İstanbul
Milletvekili
Ayşe Nur
Bahçekapılı İstanbul
Milletvekili
Canan Kalsın İstanbul
Milletvekili
Öznur Çalık Malatya
Milletvekili
Mustafa Hamarat Ordu
Milletvekili
Fatih Öztürk Samsun
Milletvekili
Safiye
Seymenoğlu Trabzon
Milletvekili
Gülşen Orhan Van
Milletvekili
Cumhuriyet Halk
Partisi (3)
Nevingaye Erbatur Adana
Milletvekili
Canan Arıtman İzmir
Milletvekili
Ahmet Ersin İzmir
Milletvekili
Milliyetçi Hareket Partisi (2)
Şenol Bal İzmir
Milletvekili
Ahmet Orhan Manisa
Milletvekili
Demokratik Toplum Partisi (1)
Ayla Akat Ata Batman
Milletvekili
Grubu bulunmayan veya bağımsızlar (1)
Ayşe Jale
Ağırbaş İstanbul
Milletvekili
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun
toplanarak İç Tüzükün 24üncü maddesine göre başkan, başkan
vekili, sözcü ve kâtiplerini seçmeleri gerekmektedir. Bu nedenle Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, 9 Nisan 2009 Perşembe günü
(bugün) saat 17.30da Meclis araştırma ve soruşturma
komisyonları B Blok, 2nci Kat, 4 No.lu Banko, 10 Numaralı Salonda
toplanacaktır.
Komisyonun
toplantı gün ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilecektir.
Hayırlı uğurlu olsun.
Değerli
milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler" kısmına geçiyoruz.
282nci
sırasında yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup
Başkanvekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okayın; 283üncü
sırasında yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına
Grup Başkanvekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın;
284üncü sırasında yer alan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
Adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Sivas Milletvekili
ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu
ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve
kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle
araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin birlikte
yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.
VIII.- MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup
Başkanvekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okayın, Sivas
Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği
helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm
yönleriyle araştırılarak benzer durumların
yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/333)
2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup
Başkanvekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın, Sivas Milletvekili
ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği
helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm
yönleriyle araştırılarak benzer durumların
yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/334)
3.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup
Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi
Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin
hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma
çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak
benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/335)
BAŞKAN
Hükümet? Burada.
Meclis
araştırması önergeleri Genel Kurulun 31/3/2009 tarihli 69uncu
Birleşiminde okunduğundan tekrar okutmuyorum.
İç
Tüzükümüze göre, Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasî parti
gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların
göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir. Konuşma
süreleri, Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için
onar dakikadır.
Şimdi söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Hükûmet adına Beşir
Atalay, İçişleri Bakanı; CHP Grubu adına Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu, MHP Grubu adına Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan; önerge sahipleri Ankara Milletvekili
Zekeriya Akıncı, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Gaziantep Milletvekili
Hasan Özdemir.
İlk söz
Sayın Hükûmete aittir.
Sayın Bakan,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında bir kez daha elim helikopter kazasında
hayatını yitiren Muhsin Yazıcıoğlu, Yüksel Yancı,
Erhan Üstündağ, Murat Çetinkaya, İsmail Güneş ve Mustafa Kaya
İstektepeye Yüce Allahtan rahmet, kederli ailelerine ve sevenlerine
başsağlığı diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün AK PARTİ, Cumhuriyet Halk
Partisi, Milliyetçi Hareket Partisinin ayrı ayrı verdikleri Meclis
araştırması açılması talepli önergelerini
görüşüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bu üzücü kazanın ardından merhum
Yazıcıoğlunun cenazesinin kaldırıldığı
31 Mart 2009 Salı günü yine bu çatı altında kazayla ilgili
olarak sizleri bilgilendirmek amacıyla söz almıştım. O gün
bundan sonra söz alan çok sayıda değerli milletvekili
arkadaşım da duygu ve düşüncelerini bizlerle
paylaşmıştı. O gün arkadaşlarımın
söylediklerini tutanaklardan tekrar inceledim. Sayın Mehmet Ekici Mesele
bir iktidar-muhalefet meselesi değildir, mesele bir kazadan ekmek
çıkarmak veya siyaset üretmek meselesi değildir. demişti.
Yine diğer
arkadaşlarımız, arama-kurtarma çalışmaları
anlamında gösterdiğimiz çaba için teşekkür etmiş, ancak
benzeri olayların yaşanmaması için neler yapılması
gerekiyorsa bunlar bir an önce yapılsın demişlerdi. Bu görüşlere
sonuna kadar katılıyoruz. Nitekim seçim nedeniyle ara verilen Meclis
çalışmalarının ilk gününde, yani 30 Mart 2009 Pazartesi
günü AK PARTİ Grubu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına konuyla ilgili Meclis
araştırması yapılması talebini iletmiştik. Bizden
sonra da 31 Mart 2009 Salı günü hem Cumhuriyet Halk Partisi hem de
Milliyetçi Hareket Partisi Grupları adına benzer önergeler
verilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üzücü bir kaza yaşadık.
Ülke olarak yediden yetmiş yediye hepimiz sarsıldık.
Kuşkusuz ki en çok üzülenler, ciğeri yananlar, o kazada
yaşamını yitiren, rahmeti Rahmana kavuşan kişilerin
aileleri, yakınları oldu. Allah onlara sabır versin.
Kazadan günümüze
kadar kaynağı belli olmayan, dayanağı belirsiz yüzlerce,
belki binlerce yorum ve değerlendirme yapıldı; kimileri
doğru olarak kabul ettiği için, kimileri gazetecilik, televizyonculuk
refleksiyle, kimileri gündeme gelme adına, kimileri fırsattan
istifade ortalığı karıştırma adına. Ben
herkesten istirham ediyorum: Ne olur biraz sakin ve mantıklı
olalım. Bu işin cenazelerin kaldırılmasıyla
bitmediğini biliyoruz. Bu olayın tüm boyutlarıyla
aydınlatılması devletin boynunun borcudur ve Hükûmetimiz konunun
üzerindedir.
Esasen biz
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunun araştırılmasını
talep ederken niyetimiz şu: Böyle olaylar olmasın, böyle olaylar daha
az olsun, olursa en az zararla olsun ve kolay telafi edilsin. Bu
araştırma önergemizin tabii, sebebi de esas amacı da budur. Bu
önergelerin bugün kabulüyle, inanıyorum ki, ortak ciddi bir
çalışma yapılacak, konu tüm boyutlarıyla ele alınacak
ve açıklığa kavuşturulacaktır. Gelecek için
faydalanacağımız -buradan- tedbirler ve görüşler
çıkacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kaza olayı aynı zamanda
adli bir olaydır. Bu boyutunu tabii unutmamak durumundayız. Bu
yönüyle de ilgili adli merciler tarafından gerekli tahkikatlar
yürütülmektedir.
Yaşadığımız
üzücü helikopter kazası olayını üç boyutta ele almak
gerektiğine inanıyorum:
Birincisi, bahse
konu helikopterin kiralanması, teknik donanımının
yeterliliği, uçuş için gerekli doğa şartlarının
elverişliliği, uçuş güzergâhı gibi kazanın meydana
geldiği ana kadarki süreçtir. Bu süreç sivil havacılık
kuralları açısından ele alınarak teknik boyutuyla, ilgili
birimlerce değerlendirilmektedir. Ayrıca kazanın tüm
iddiaları da karşılayacak şekilde
aydınlatılması çalışmaları bu kapsamda ele
alınacak konular arasındadır. Dolayısıyla bu
aşamada benim bu süreçle ilgili ifadeler kullanmam uygun değildir ve
çalışmaların sonuçlarını hep birlikte
bekleyeceğiz.
Kazayla ilgili
ikinci süreç, kazanın yetkili birimlerce haber alınmasından kaza
mahalline ulaşılarak kazazedelerin bulunması ve olay mahallinden
alınarak ailelerine teslim edilmesine kadarki süreçtir. Diğer bir
deyimle bilgi edinme, arama ve kurtarma sürecidir. Bu sürecin özellikle
arama-kurtarma aşaması Bakanlığımı doğrudan
ilgilendirmektedir. Bu nedenle arama-kurtarma çalışmaları
kazadan haber edinildiği andan itibaren bilgim ve takibim altında
olmuştur. Bu süreçle ilgili ayrıntıları 31 Mart 2009
Salı günkü bilgi sunuş konuşmamda sizlere kısaca sunmaya
çalışmıştım. Biraz sonra bu konuda daha
ayrıntılı bilgileri yine sizlerle paylaşacağım.
Ancak burada şu kadarını ifade edeyim ki mevcut imkânlar
çerçevesinde arama-kurtarma çalışmaları anlamında azami
gayret gösterilmiş, hemen hiçbir ayrıntı atlanmamıştır.
Bu durumu ülke kamuoyu da yakından izlemiştir.
Üçüncü süreç ise
birinci süreçle bağlantılı olarak, kaza enkazına
ulaşıldığı andan itibaren kaza kırım
ekiplerinin sağlıklı çalışması, tüm delillerin
toplanması ve değerlendirilmesi, raporlanması sürecidir. Bu
süreçle ilgili olarak da tüm taraflar
çalışmalarını sürdürmektedirler.
Yine bu süreçle
ilgili olarak merhum Yazıcıoğlunun Genel Başkanı
olduğu Büyük Birlik Partisi tarafından da bazı girişimlerde
bulunulduğunu ve çalışmalar yapıldığını
biliyoruz. Bu süreç de teknik boyutu olan bir süreçtir ve
sonuçlanmasını beklemek gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; arama-kurtarma
çalışmalarıyla ilgili bazı ayrıntıları
sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum. 25 Mart 2009 Çarşamba günü 15.46
civarında, helikopterde bulunan İhlas Haber Ajansı Muhabiri
merhum İsmail Güneşin 112 acil yardım telefonunu araması
üzerine kazadan haberdar olunduğunu biliyorsunuz. Ben de saat 16.00
civarında kazadan haberdar oldum.
Kazanın
Kahramanmaraş, Kayseri ve Yozgat güzergâhında gerçekleşmiş
olması ihtimali nedeniyle bu illerimizle irtibatlara geçilmiştir.
Konu hemen ilgili resmî makamlara intikal ettirilmiştir ve bu saatlerde
Sivil Havacılık Kurumu da haberdar olmuştur.
Sayın
Başbakanımızın talimatı ile, ilgili tüm kurum ve
kuruluşlar en üst düzeyde teyakkuza geçirilmiş, tüm imkânların
seferber edilmesi sağlanmıştır.
Bu arada
olayın duyulmasıyla birlikte Kahramanmaraş Valiliğince
derhâl kriz masası oluşturulmuştur. Jandarma, sivil savunma ve
köy korucularının katılımı ile arama-kurtarma
çalışmaları karadan en kısa sürede
başlatılmıştır.
Ayrıca
Başbakanlık Kriz Merkezi faaliyete geçirilmiş, tüm
çalışmalar burada koordine içinde yürütülmeye
başlanmıştır.
Ben de bir an
önce olay bölgesine gitmeye karar verdim. Sayın Başbakanımın
talimatını da alarak aynı gece hava yoluyla Gaziantepe
ardından da kara yoluyla Kahramanmaraşa intikal ettim.
Kahramanmaraştan Göksun ilçesine giderek, Göksun
Kaymakamlığında oluşturulan kriz merkezinin koordinasyonunu
bizzat üstlendim.
Helikopterde
bulunan kişilerin elde edilen GSM numaraları 16.20 civarında yer
tespiti amacıyla Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığına iletildi. Bu birimden alınan bilgilere
göre yer tespiti çalışmalarına ivedi olarak başlandı.
Elde edilen sonuçlar ilgili birimlere 16.25ten itibaren belli periyotlarla
iletilmeye başlandı. Bu bilgilerin alınmasıyla birlikte de
kara ve hava unsurları devreye sokuldu. Bunlarla ilgili
ayrıntılı bilgiler daha önce de sunulmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; olayın duyulmasıyla
birlikte hem karadan hem de havadan arama-kurtarma
çalışmalarına, kar yağışı ve düşük
görüş mesafesine rağmen hemen başlanmış ve hiç ara
verilmeden devam edilmiştir.
İlk etapta
Kahramanmaraş Valiliği tarafından sivil savunma arama-kurtarma
birlikleriyle, jandarma ve köy korucularından oluşan arama-kurtarma
ekipleri kazanın olduğu tahmin edilen bölgeye gönderilmiştir.
Genelkurmay
Başkanlığınca gece görüşü kabiliyeti olan 2
arama-kurtarma helikopteri ve 1 uçak, Emniyet Genel Müdürlüğünce 3
helikopter görevlendirilmiştir.
Sağlık
Bakanlığınca 10 ambulans ve 2 medikal kurtarma ekibi
gitmiş, olası yaralı tahliye operasyonu için 1 adet ambulans
helikopter hazır bekletilmiştir.
Konunun önemi ve
aciliyeti dikkate alınarak kara ve hava unsurları sürekli takviye
edilmiştir.
Ve 26 Mart 2009
günü saat 03.00 itibarıyla kaza bölgesinde görev alan ekipler
şunlardır: Genelkurmay Başkanlığına ait 1 adet
Cougar tipi helikopter, gece görüşü teçhizatlı 2 adet Skorsky tipi
helikopter ile 1 adet CN-235 tipi uçak, Emniyet Müdürlüğüne ait 3
helikopter, Adana Sivil Savunma Birliği Müdürlüğünden personel ve
arama köpeği, Kahramanmaraş Sivil Savunma Müdürlüğü ekipleri,
Kahramanmaraş Jandarma Alay Komutanlığından askerler, köy
korucularından oluşan 250 kişilik ekip, Kayseri, Gaziantep ve
İstanbuldan birer AKUT ekibi, Sağlık
Bakanlığınca 14 ambulans ve 2 medikal kurtarma ekibi,
Genelkurmay Başkanlığına ait Doğal Afetler Taburundan
on ikişer kişilik 2 arama kurtarma timi. Bunların hepsi bölgede
hazır olmuşlardır, daha kazanın olduğu gecenin
sabahına doğru.
Değerli
arkadaşlarım, bu çalışmalara katılan herkes büyük
özveriyle, zor iklim şartlarında
en iyisini yapmaya çalışmışlardır. Bunu bizzat
görme ve yönetme imkânı bulmuş bir arkadaşınız olarak
açık yüreklilikle söylüyorum. Ayrıca, vatandaşlardan, resmî,
özel kurumlardan ve değişik yerlerden gerek telefonla gerek
yazıyla gelen tüm bilgi ve ihbarlar değerlendirilerek
araştırması yapılmış ve belirtilen sahalara
arama-kurtarma ekipleri yönlendirilmiştir.
Olay bölgesine
gönderilen uçak ve helikopterler kar yağışı ve sis gibi
olumsuz hava koşullarına rağmen bölgede görev yapmış,
yakıt ikmali dışında bölgeden
ayrılmamışlardır.
Bir konuyu da
özellikle dikkatinize sunmak istiyorum: Arama
çalışmalarının cep telefonundan alınan sinyaller
doğrultusunda harita üzerinde
belirlenen 25-30 kilometrelik koordinat içinde sürdürülmesi zarureti ortaya
çıkmıştır. Yani, nokta yer tespiti yapılabilmesi
mümkün olmamıştır. Bunun
aksine yapılan haber ve yorumlar gerçeği yansıtmamaktadır.
Kaza yeri bilindiği hâlde başka yerlerde arama
yapıldığını iddia etmek insaf ve izanla
bağdaşır bir durum değildir.
Bir yandan tüm bu
çalışmalar yürütülürken, Başbakanlık Kriz Merkezinin
girişimleriyle uydulardan yararlanılmasının yolları da
araştırılmıştır. Bu çerçevede, uyduların yer
belirleme imkânları araştırılarak kaza bölgesinden görüntü
verebilecek bütün optik uydularla temas edilmiştir fakat uyduların
geçişi anında mevsim koşulları, bulut ve sis yoğunluğu
nedeniyle fotoğraf çekimi mümkün olamamıştır. Aynı
zamanda metale duyarlı görüntü verebilen uydular olan SAR radar
uyduları konusunda da girişimlerde bulunulmuştur. Aynı
zamanda, diğer bir radar uydusu olan Radar SAT için gerekli
görüşmeler yapılmış ve kaza mahalline ait metale
duyarlı uydu görüntüsünün çekilmesi çalışmaları
başlatılmıştır. Jeofizik aletleriyle havadan arama
imkânları da araştırılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu teknik çalışmalar,
havadan ve karadan yürütülen arama-kurtarma çalışmaları devam
ederken, 27 Mart 2009 tarihinde saat 14.30 civarında merkez ilçe Döngel
Muhtarı, gönüllü köy korucusu Yılmaz Dilkinin başkanlık
ettiği, o sabah arama-kurtarma için çıkan 17 kişilik bir grup
tarafından Karayakup Şahinkaya Tepesi mevkisinde helikopter
enkazına ulaşıldığı bilgisi
alınmıştır.
Kriz merkezi
derhâl en yakın elverişli nokta olan Göksun Kızılöz köyüne
taşınarak çalışmalar buradan yürütülmüştür. 28 Mart
2009 günü Sayın Yazıcıoğlu ve 4 kişinin, 30/03/2009
tarihinde de İhlas Haber Ajansı Muhabiri merhum İsmail
Güneşin naaşına ulaşılmıştır.
Bu uzun
açıklamalarımdan da anlaşılacağı üzere, mevcut
imkânlar en iyi şekilde kullanılarak, elverişsiz hava ve
coğrafi şartlara rağmen arama-kurtarma
çalışmaları ısrarla sürdürülmüştür.
Arama-kurtarma
çalışmaları süresince Hükûmetimiz, ülkemizin tüm
imkânlarını seferber ederek, en kısa zamanda sonuç
alınması için gereken tüm çabayı göstermiştir. Zaman zaman
çalışmaları eleştirenlerin bölgenin arazi
yapısından ve iklim durumundan habersiz oldukları
anlaşılmaktadır. Çalışmaları ve bölgeyi görenlerin
bırakın eleştirmeyi, çalışmalar için devlete olan
minnetleri bir kat daha artmıştır.
Görüş
mesafesini olumsuz etkileyen sis engeli olmasaydı, muhtemelen kaza
mahalline çok daha kısa sürede ulaşılabilmesi mümkün
olacaktı ve helikopterlerle bu daha kolay olacaktı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; talihsiz bir olay
yaşanmıştır. Acı sonuçları olmuştur. Olayla
ilgili teknik incelemeler ilgililer tarafından yapılmaktadır.
Helikopter ve teknik donanımıyla ilgili olarak basın-yayın
organlarında çeşitli yorum ve değerlendirmeler
yapılmıştır. Ancak, ilgili teknik bilirkişilerin
yapacağı tespit ve değerlendirmeler sonucu varacakları
neticeyi beklemeden bu aşamada ileri ifadeler kullanılmasını
doğru bulmuyoruz.
27 Mart 2009 günü
cenazelerine ulaşılan ve aralarında merhum
Yazıcıoğlunun da bulunduğu 5 kişinin adli mercilerce
yaptırılan otopsi raporunda muhtemel ölüm zamanıyla ilgili
olarak, ölümün kazayı takip eden kısa süre içerisinde meydana geldiği
ve bu zamanın yarım saat ile bir saati geçmeyecek bir süre
olduğu görüşü ifade edilmiştir. 30 Mart 2009 günü
naaşına ulaşılan muhabirin otopsi raporunda ise tahminî
ölüm zamanının tespitiyle ilgili olarak, otopsi sırasında
alınan örneklerin histopatolojik incelemesinden sonra kanaatin
bildirilebileceği görüşü yer almaktadır.
Son olarak,
Ulaştırma Bakanlığı Kaza Araştırma ve
İnceleme Kurulu yaptığı ilk tespitleri 7/4/2009 günü sekiz
madde hâlinde kamuoyuna duyurmuştur. Bu rapora göre helikopter
kalkışını müteakip yaklaşık yirmi beş dakika
sonra kalkış yerinden 65 kilometre uzaklıktaki Kızılöz
köyü yakınlarındaki dağlık alana, Karayakup Tepesinin
kuzey yamacına çarpma suretiyle düşmüştür. Helikopter gidiş
yönüne göre rotası üzerinde ilerlerken pervanesi, sola doğru 60
derece meyilli, karla kaplı dağlık alana çarpmış,
müteakiben alt kızaklar ve gövde burun istikametinde yere çarparak kaza
oluşmuştur. Helikopter enkazı yaklaşık 100
metrekarelik alana dağılmış, alanın 2 metre
civarında karla kaplı olması nedeniyle elde edilen parçalar
üzerinde inceleme yapılmış, küçük parçaların
dağılım mesafesi tam olarak tespit edilememiştir.
Kaza bölgesi hava
koşullarının görerek uçuşa elverişli
olmadığı, görüş mesafesinin 2 kilometrenin altında
(350-400 metre) bulunduğu, bulut alt tavanının 450 metreden
düşük olduğu, havanın 8/7 oranında yoğun bulut
tabakasıyla kaplı olduğu tespit edilmiştir. Pilotun
yalnızca Kahramanmaraş Meydanına ait meteoroloji bilgilerini
aldığı ses kayıtlarından tespit edilmiştir. Ancak
uçuş rotasına ait ayrıntılı meteoroloji
raporlarını aldığına dair herhangi bir kayda
rastlanmamıştır. Helikopter enkazı üzerinde ELT cihazı
görülmüş, cihazın orijinal bağlantı yerinde olduğu,
gövde üzerindeki antenin bağlantı yerinden çarpmanın tesiriyle
kırılarak koptuğu tespit edilmiştir. Cihazın neden
sinyal göndermediğiyle ilgili kesin hükümler, yapılacak testlerden
sonra kamuoyuyla paylaşılacaktır. Helikopterin gövde ve
diğer parçaları enkaz alanından taşınarak teknik
incelemeye tabi tutulacak, alınan sonuçlar nihai kaza raporuna
işlenecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar elde edilen verilere
göre olayın düşme olduğu anlaşılıyor. Seçim
ortamında mitinglerin falan iptal edilmesi ve bu acının ortak
paylaşılması, milletimizin, gerçekten, asaletinin,
güzelliğinin bir ifadesi olmuştur. Bazı yanlış
girişimlere sevk etmek isteyenlere de Büyük Birlik Partisi yöneticileri
prim vermemişlerdir -kendilerine de teşekkür ediyorum- ve bu
sağduyulu tutumu göstermişlerdir. Aslında efkârıumumiye de
konuyu sağduyuyla görmüş ve kimse provoke olmamıştır.
Bundan sonra da gerekli inceleme ve araştırmalar tamamlanıncaya
kadar aynı hassasiyetin gösterileceğine inanıyorum.
Bir kez daha
tekrarlamak istiyorum: Olayla ilgili arama-kurtarma çalışmaları
anlamında akla gelebilecek tüm imkânlar sonuna kadar
kullanılmıştır. Bu konuda tereddüt doğuracak hiçbir
husus bulunmamaktadır. Konunun diğer boyutlarıyla ilgili
çalışmalar da yakından takip edilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; arama-kurtarma
çalışmaları sürecinde, başta Sayın
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül olmak üzere, Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve ilgili diğer
bakanlarımızla sürekli irtibat hâlinde olunmuş, tüm
gelişmeler her aşamada kendileriyle
paylaşılmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sağ olun Başkanım.
Ayrıca
Sayın Başbakanımız ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanımız bizzat olay bölgesine gelerek
çalışmaları yakından izlemiş, ilgililerden bilgi
almışlardır.
Başbakanlığımız
başta olmak üzere, ilgili bakanlıklarımıza, Genelkurmay
Başkanlığımıza, jandarma, emniyet, sivil savunma ve
sağlık teşkilatları mensupları ile tüm kurumlara, köy
korucularımıza teşekkür ediyorum.
Bölgede
bulunduğum süre içerisinde, Maraş halkının,
insanımızın vefasını, yardımseverliğini,
hasbi tutumunu bir kez daha görme imkânı olmuştur. Kızılöz
köyü halkı evlerini bizlere açarak kriz karargâhı olarak
kullanmamızı sağlamış, özveriyle bizleri
ağırlayarak Anadolu insanımızın konukseverliğinin
en güzel örneğini sergilemiştir.
Çalışmalara
başından sonuna kadar büyük fedakârlıkla destek veren
Kızılöz köyü sakinlerine, Döngel köyü Muhtarı ile
Çevrepınarlı ve Döngelli vatandaşlarımıza özellikle
teşekkür etmek isterim.
Tüm bu
çalışmalarımız sırasında, merhum
Yazıcıoğlunun kayınbiraderi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekilimiz Sayın Nevzat Pakdil sürekli yanımızda
olmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ayrıca Büyük Birlik Partisi
Genel Başkan Yardımcısı ve diğer bazı
yöneticileri kriz merkezinde devamlı olarak bulunmuş ve ilk elden
doğru bilgi akışı sağlanmıştır.
Devletimizin her türlü gayreti gösterdiği kendilerince yerinde
müşahede edilmiştir. Kendilerine de tüm destekleri için teşekkür
ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; inşallah, bu
yaşadığımız en son üzücü hadise olur. Bugün
alacağımız karar doğrultusunda kurulacak Meclis
araştırma komisyonunun yapacağı titiz çalışma,
geleceğe yönelik kalıcı adımlar atmamıza vesile olur.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakanım.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.
Sayın
Coşkunoğlu, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri,
sözlerime başlamadan önce Türk polis teşkilatının
kuruluş yıl dönümünü kutlarım. Güvenli, huzurlu bir ortam
içerisinde çalışan polis teşkilatımız
olmasını diler, ülkemizde güvenli, huzurlu bir ortam içerisinde
bulunmak için yaptıkları tüm çabalar için kendilerine teşekkür
ederiz.
Değerli
arkadaşlarım, elim bir kazanın arkasından bir
araştırma önergesi görüşüyoruz. Bu araştırma
önergesinin görüşmesine başlamadan önce, ben de rahmetli Muhsin
Yazıcıoğluna, Büyük Birlik Partisi Sivas İl Başkanı
Erhan Üstündağa, İl Başkan Yardımcısı Yüksel
Yancıya, Büyük Birlik Partisi Sivas İl Genel Meclisi Üyesi Mustafa
Çetinkayaya ve İHA Muhabiri İsmail Güneşe ve tabii,
helikopterin pilotu -çok değerli bir pilot olduğunu
öğrendiğimiz- Mustafa Kaya İstektepeye Allahtan rahmet diler,
geride kalanlara başsağlığı ve sabır dileriz.
Böyle bir kazaya
yaklaşımın nasıl olması gerektiğini söylemeden
önce, nasıl olmaması gerektiği konusunda sizlerle görüşümü
paylaşmak isterim.
Sayın
Bakanın konuşması belki içinde bulunduğu durum nedeniyle
anlaşılabilir ama bir yöntem olarak doğru değildi diye
düşünüyorum. Şöyle ki: Ortada bir yargılama, bir eleştiri
ve suçlama var, bir mahkeme var, orada âdeta bir savunma içerisinde gördüm
Sayın Bakanı. Oysa kendisinin de konuşmasının sonunda
ifade ettiği gibi, konuya yaklaşan herkes gereken olgunlukla
yaklaşmıştır. Bunun arkasında herhangi bir şu
veya bu yönde bir rant elde etmek, istismar etmek
anlayışını ben de gözlemlemedim, Sayın Bakan da
gözlemlemedi. Dolayısıyla, konuya Biz her şeyin en iyisini
yaptık, eleştiriler tümden haksızdır. şeklinde
başlanırsa bu yanlış olur. Burada kimse
yargılanmıyor. Burada, bir elim kazadan neler öğrenebiliriz ki
yarın buna benzer olayların olmasını önleyebiliriz yönünde
bir bakış, bir çaba içerisindeyiz.
Benim
yaklaşımım daha teknik olacaktır. Herhangi bir böyle
kompleks olayda, o kompleksliğin içindeki aktörlere, bileşenlere
bakmak gerekir. Bir tanesi bunların makine, teçhizat, cihaz, teknoloji
diyebileceğimizdir. Bir ikincisi insan unsurudur. Bir üçüncüsü de
bunların arasındaki bilgi akışı, yönetim ve
organizasyondur. Yani makine, insan ve organizasyon diyelim, bilgi
akışını da içererek. Ben bu üç boyuttan olaya bakmayı
tercih ederim.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, olayı bir düşünelim. Helikopterlere
herkes binebiliyor, çok insan binebiliyor. Helikopterler sadece yolcu
taşımak için değil, biliyorsunuz, yangınlarda, orman
yangınlarında, zirai ilaçlamada, acil durumda hasta götürmek gibi
birçok amaçlarla kullanılıyor. Dolayısıyla, bu olaya, böyle
bir savunma mekanizmasıyla, refleksiyle, her şeyi biz iyi yaptık
şeklinde değil, kimseyi kötü yaptı diye de suçlamadan, objektif
olarak bu bileşenlere bakalım.
Başlangıç
noktası Kahramanmaraştan bilgi alıyor rahmetli pilot. Ne
bilgisi alıyor? Hava koşullarıyla ilgili bilgi alıyor.
Kahramanmaraş civarındaki hava koşullarıyla ilgili bilgi
alıyor. Ne var ortada? Helikopter var. Anladığımıza
göre -tabii, bunların incelemesi yapılacak- iyi bir helikopter
teknoloji bakımından. Helikopterin içerisinde bir ELT cihazı
var. Bu, acil durumlarda sinyal gönderecek bir cihazdır. Bir diğer
teknoloji, yine donanım olarak, cep telefonları var. Cep
telefonları sürekli bir yerlere sinyal gönderir, telefonla konuşmuyor
olsanız bile bir yerlere sinyal gider. Bunu bilmemiz gerekir. Başka
ne var helikopterin içerisinde teknolojik donanım olarak? GPS sistemi var,
yani yön bulmasına yardım edecek coğrafi pozisyon sistemi
diyeceğimiz bir sistem var.
Kahramanmaraştaki
hava durumuyla, pilot, tamamen kendi gözlemleriyle yolu, yani rotayı
kendisi görerek gidebileceği inancıyla yola çıkıyor.
Şimdi, Sayın Ulaştırma Bakanının
açıklamasında da vardı, Sayın Bakan da burada söyledi:
Rotası hakkında hava raporu almadı. diye bir ifade var. Yani,
bulunduğu yerden gideceği yer arasındaki hava raporunu
almadı diye
Bunu, bulunduğu yerle gideceği yer
Bir kere rota
belli olmadığı için tam olarak helikopterlerde
Uçaklarda
bellidir bakın, (A) noktasından (B) noktasına nasıl
gideceğine pilot keyfî karar veremez ama helikopterlerde
Türkiyede o
koridor, helikopterlerin uçtuğu hava koridoru regüle edilmemektedir
yerden. Bu da bir diğer eksiktir, sözüne, geleceğim oraya da.
Avrupada, Amerikada bu regüle edilir. Öyle isteyen helikopter istediği
rotadan gidemez. Bunu da bilelim.
Ha, şimdi,
gideceği rota var. Bu rotada hava koşullarının ne
olacağını pilotun öğrenme olanağı zaten yok çünkü
oralarda yerleşim merkezi olup da o yerleşim merkezinin meteoroloji
istasyonundan bunu alma gibi bir olanağı yok zaten.
Dolayısıyla bunu rahmetli pilot için bir eksiklik gibi görmemek
gerektiğini düşünüyorum.
Başlangıç
noktasında başka sıkıntılar var. Türkiyede bir
heliport yok. Yani havaalanından, futbol sahasından, hipodrom
sahasından, işte bir düzlükten kalkıyor veya iniyor. Yani
uçaklarımızın inip kalktığı gibi heliport
denilen bir olanaktan Türkiye yoksun. Bunu da bilelim. Eksiklerimizi burada
görelim.
Helikoptere
bindikten sonra önde bir sıkışık oturma düzeni olduğu
tespit ediliyor ve biraz aşırı yük olduğu tespit ediliyor.
Bunlar da endişe verici durumlar.
Şimdi, bu
başlangıç noktasındaki durum. Ondan sonra ne oluyor? Uçuş
süreci. Uçuş sürecinin içerisinde biraz önce söylediğim Türkiyedeki
çok büyük eksiklik olan helikopterlerin uçuş koridoru diyelim, kelime tam
doğru olmamakla birlikte, uçakların uçtukları irtifa gibi regüle
edilmiyor, düzenlenmiyor, yerde bir radar ağı tarafından sinyal
alışverişi yapılmıyor. Tamamen boşlukta, tamamen
kendi inisiyatifiyle bir rota tutturuyor, işte kara yolu görürse, enerji
nakil hattı görürse, tabii orada diğer cihazlarla da yönünü bularak
gidiyor. Yer ile irtibat yok. Bir kere bu bir eksiklik. Çünkü özellikle bu
Avrupada, Amerikada vardır, Batı ülkelerinde vardır, hatta
bizim de üyesi olduğumuz Euro-Centerin Türkiyeden zannedersem istediği
bir teknolojik olanaktır bu, o koridorun da regüle edilmesi ve yoktur
bizde. Şimdi, bu şekilde
Eurocontrolün istediği bir merkezdir.
Hatta 11 Eylül olayından sonra Amerikada sivil ve askerî haberleşme
entegrasyonu yapılmıştır. Bunun için de, bunlar 3-4 milyona
Türkiyede yapılacak, yazılımla yapılacak işlerdir,
yapılabilir, öyle çok fazla bir şey de değildir.
Ayrıca,
şöyle ilginç de bilgi aldım: Türkiye'nin üstünden güvenli uçan
uçaklar -diğer ülkelerden- Türkiyeye bir para ödüyorlar Türkiye'nin
üstünden geçtikleri için, bir de sigorta ödüyorlar. Türkiye'nin üstünden çok
güvenli geçemezlerse sigortaları pahalı oluyor ve bize ödedikleri
para da düşük oluyor. Bir de işin böyle, yani insani durumunun
yanında maddi durumu da var. Burada da bazı eksikliklerimizi bu
vesileyle
Bunu, tekrar söylüyorum, bir mahkeme ortamına girmeden,
herhangi bir kimseyi eleştirmek için söylemiyorum. Fakat eksiklerimizi
görmek ve tamamlamak için de bir fırsattır. Her şey mükemmel,
her şeyi iyi yaptık. anlayışıyla kestirip atmayı
yanlış buluyorum.
Şimdi,
başlangıç noktası ve uçuş, ondan sonra kaza
Kazanın
nasıl olduğu açıklandı. Pervane, pal denilen pervane
çarpmış yamaca, ondan sonra belli bir eğimle burundan yere
çakılmış. Şimdi, bilinmeyen, bu araştırmayla
bulunacak nokta: Bu yere çarpma sırasında ELT cihazı neden
sinyal göndermedi, yerini belli edecek sinyali neden göndermedi? Bunun, -yani
tahmin, şimdilik tahmin- belli bir gücün, yer çekiminin 12 katı
gücünde yere çarpması durumunda ancak o sinyali gönderebilecek durumda.
Hani, şeyde de, sizin otomobillerinizde de minderin açılması
gibi, o da belli bir güçten sonra açılıyor. Öyle bir sistem.
Orası da karlı olduğu için, belki o kadar şiddetli bir
çarpma olmadığı için olabilir, yumuşak düşüşten
olabilir. Onu bilmiyoruz, onu zaman içerisinde bulacağız.
Fakat ilginç olan
şudur arkadaşlar: Bunu mutlaka dikkatle gözden geçirmek ve bu
konudaki eksiklerimize bakmamız gerekir. Cep telefonu. Şimdi, önce
sadece teknolojisi üzerinde konuşacağım. Cep telefonumuzdan
bizim devamlı bir yerlere sinyal gidiyor. Ha, burada gitmiyor, buradaki
zırh nedeniyle. Fakat bir yerlere sinyal gidiyor, konuşmasanız
bile gidiyor. Şimdi, nereye gidiyor? Baz istasyonuna gidiyor. O baz
istasyonunun hücresinden yani kapsama alanından çıkıp başka
bir baz istasyonunun kapsama alanına geldiğiniz zaman bu sinyalle
bildiriliyor tekrar. Yani o uçuş sırasında sizin cep telefonunuz
ha bire baz istasyonlarına sinyal gönderiyor, oradan, bu hücreden
çıktım öbürüne girdim, oradan çıktım buraya girdim diye.
Şimdi, rotası da kabaca biliniyor. Yeni adıyla Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) içinde (TİB)
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı vardır,
bu bilgiler doğrudan oraya gider ve orada, TİBde, bu bilgilerin
hızla değerlendirilme olanakları vardır. Burada,
dediğim gibi, herhangi birisine bir eleştirme değil, kafamdaki
soruyu söylüyorum: Bu cep telefonundan o uçuş sırasında sürekli
bilgi gitmiştir baz istasyonlarına, bir hücreden çıkıp
öbürüne girdik diye ve bunların değerlendirilmesi -o sırada
kısa bir konuşma yapılmıştır- bütün bunların
değerlendirilmesi yapılabildi mi, yapılmadı mı,
yapılamadı mı? Nedir? Bu, benim şu ana kadar çok boyutlu
yaptığım araştırmalardan öğrenemediğim bir
şey.
Ayrıca bu
telefonlarda GPS modülü olanlar da var. GPS modülü aktive ise uyduya da oradan
mesaj gidiyor, hatta, işte, elimde bulunan markanın Kanadada merkezi
var, onun üzerinden bu interneti kullanıyoruz. Bu bilgileri derhâl
alıp değerlendirebildi mi (TİB) Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı? Bunu bilmiyorum. Fakat orada
düştükten sonra
Tek bir baz istasyonu
Orada bazı
yanlışlıklar yapılıyor. Tek bir baz istasyonu var.
Aslında üç operatörün de var ama tek bir direğin üstünde olduğu
için, ancak bir alan, bir yay içerisinde alan belirlenebiliyor. Eğer iki
tane olsaydı kesiştirilip nokta koordinatı bulunabilirdi.
Maalesef, sadece bir alan belirleniyor, o da yeterli olmuyor görünüme göre.
Fakat dediğim gibi rota içerisindeki sinyaller değerlendirildi mi?
Değerlendirilemediyse neden? Onu şu anda bilemiyorum.
Dolayısıyla bu noktada bu konum tespiti için bir acil durum
merkezinden yönetilebilen bir konum
tespit sistemi konusunda kafamda kuşkular, bazı -kuşku deyince
herhangi bir kötü niyet kuşkusu değil- birtakım eksiklikler,
teknolojik eksiklikler veya teknolojiyi değerlendirme eksiklikleri
olduğu kanaati, şu anda o yönde bir kuşku oluşmuş
durumda. Bu sistemlerin ayrıca birbirleriyle ara bağlantısı
var mı, ara yüz donanımları var mı bu bilgi
alışverişini yapabilmek için?
Bir diğer
nokta yine burada sorgulanması gereken: Acil arama. 112 aranıyor.
Şimdi, bu 112, 155 ve başka diğer birçok numara var. Bu
merkezler ile GSM merkezleri arasında konum belirleme için yine belli ara
yüz donanımı var mı, yazılım var mı? Neden bir
tek acil numara yok, Amerikada 911, Avrupada 999 olduğu gibi? Böyle bir
sürü numara var. Belki bunları da değerlendirmek gerekir bu noktada.
Şimdi,
şimdiye kadar teknoloji üzerine konuştum. Tabii, olayın bir de
insan boyutu var, organizasyon boyutu var. Bu konu üzerinde de kısaca
değinmek isterim. Bunların birçoğu biliniyor zaten, gazetelerde
yer aldı. Bu noktada -yine bir eleştirel yaklaşım
amacıyla değil, değerlendirme amacıyla- kriz merkezi etkili
miydi, buna bakmak lazım. Kriz merkezi kurmak çok zor bir olaydır,
ama deprem için ama başka acil durumlar için, çok zordur. Bunun
tasarımı, eğitimi, bunun için gerekli paradigma yani zihniyet,
yaklaşım, bütün bunların Türkiyede tam yerleştiği
izleniminde olamıyoruz maalesef. Şimdi, örneğin -haklı
olarak Sayın Bakan da yakındı, ben de çok yakındım-
çok şiddetli bir bilgi kirliliği oluştu. Yani önüne gelen önüne
gelenle konuşup hemen gazetecilerin, televizyonun önüne geçip bir
şeyler söyleme heyecanı, merakı içerisine girdi. Bu
önlenebilirdi.
Bakın, bu
bilgi kirliliğinin bir kurbanı da Sayın Bakan.
Ulaştırma Bakanımız burada oturuyor. Hollandada bir elim
kaza oldu, Hiç kimseye hiçbir şey olmadı, ne güzel. diye bir
açıklama yaptı Sayın Bakan. Nereden aldı o bilgiyi, niye
öyle bir yanılgıya düştü? Tabii, eminim kendileri
değerlendirmiştir bu konuyu ama bu bilgi kirliliğini önlemek de
kriz masasının bir şekilde görevidir. Yani yakınmanın
ötesinde bunun için önlem alınmalıdır.
Söz gelimi,
birtakım barikatların kurulması önemlidir. Burada tabii haber
alma özgürlüğü ile bir operasyonun sağlıklı ve güven
verici, etkin bir şekilde yürütülmesi arasındaki dengeyi iyi
kollayarak birtakım barikatların kurulması gerekir. Orada
bazı arama yapanların kendilerinin kaybolma tehlikesiyle
karşı karşıya kalındığı
raporlarını aldım güvenilir kaynaklardan.
Arama ortamı
düzenli değildi. Sayın Bakanın çok büyük bir baskıyla ve
iyi niyetle geldiğini anlıyorum. Fakat yarardan çok zarar
getirildiği çok güvenilir kaynaklardan gelmiştir bana. Neden?
Sayın Bakan oraya gidiyor. Tabii, koordine etmek, denetlemek, bir
baskı kurmak -Sayın Başbakanın da eminim Sayın Bakan
üzerine baskısı vardır- bunu yapmak için gidiyor. Fakat bir
heyetle gidiyor. Gittiği zaman yanında genel müdür, o genel müdür
gelince öbür müdür geliyor, şube müdürü, bir heyet
Bana söylenene göre
-ki bu çok güvenilir bir kaynaktır- Dağcılık
Federasyonundan gelen bazı araçlar bile yani dağda arama yapmak
amacıyla gelen araçlar bile Sayın Bakanın konvoyuna
katılmış gidiyor. Böyle sakıncalar oluyor. Yani Sayın
Bakan bir şekilde gidecekse heyetle, bir protokolle gitmesi
ortalığı daha da karıştırmış görülüyor.
Bu herhangi bir suçlama, eleştiri değil, bir saptamadır.
Şimdi,
harita araç-gereç konusunda, yeterlilik konusunda bazı eksiklerimizin
olduğu da ortaya çıkmıştır.
Olayın
yarattığı baskı. Tabii, bir siyasi partinin genel
başkanının bu olayın içinde, elim kazanın içinde
olması nedeniyle partililerin duyduğu heyecan ve üzüntünün
yansıması şeklinde oradan da bir baskı
yaratılmıştır.
Tabii, bir de
doğa koşulları var. O üç gün boyunca sürekli sis ve tipi.
Üstelik son derece de çok dağlık, zor bir arazi içerisinde, doğa
koşulları da olumsuzdu. Yalnız, bütün bunlar, tabii, işi
zorlaştıran -yani şikâyet konusu değil, şikâyet de
tabii, edeceğiz belki ama- önlem alma gerektiren konular.
Değerli
arkadaşlarım, ben bu araştırma komisyonuna, bu konularda
özellikle eksikleri bulmak için çalışmasını öneririm -bunu
kimse alınganlık gösterip eleştiri olarak, mahkemede
yargılanmak olarak almasın- ki bu eksikleri saptayalım, ileride
olmasını önleyelim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Coşkunoğlu, devam ediniz.
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakın, bu
eksikler
Burada buna elbette ki zamanım yok, bu konuya girmeye fakat
ulusal güvenliğimiz açısından bu haberleşme, konum tespiti
Şimdi, Kuzey Iraka girdiğimizde başka bir ülkenin vereceği
istihbarata muhtaç durumdaydık. Bunları hatırlayalım.
Bunlar, ülkemizin ulusal güvenliği, sadece böyle acil durumlarda rol
almak, etkin olmak için değil, ulusal güvenliği için de çok önemli
konulardır.
Konunun boyutunun
ve öneminin bilincinde bir araştırma, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak böyle bir araştırma yürütülmesini, olayın hem insani
boyutunu hem örgütsel ve bilgi akış boyutunu hem de teknolojik
boyutunu ve buralardaki eksikleri bulma yönünde
Örneğin, Sayın Bakan
bahsetti. Sorularımdan biriydi, zaman elvermedi diye sormadım. Uydu
teknolojisinden ne kadar kullanıldığı
Metal şey yapan
uydular vardır görüş sahası olmasa bile.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) SAR radar
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Devamla) - Onlar değerlendirildi
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Devamla) Son cümlelerim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Devam edebilirsiniz efendim.
Buyurun.
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Devamla)
o uydulardan yararlanıldı. dedi.
Yararlanıldı da ne gibi sonuç alındı? O da benim merak
ettiğim konulardan biriydi.
Merak edecek çok
konu var. Bunları araştırma komisyonu ele alacaktır. Fakat,
yaklaşımımızın
İşletme körlüğü denen bir şey vardır. Ben bu
konuda danışmanlık da yurt dışında
yapmış birisi olarak
Bazı işletmelerde her şey
mükemmel gidiyor bile olsa değerli arkadaşlarım, bazen
danışman tutarlar ki danışman
İşletme
körlüğü yani içinde olduğu için göremeyebilir bazı eksikleri,
yanlışları, danışman tutarlar ki Ya, biz bir
şeyleri yanlış yapıyor muyuz? diye. Onun için savunma
mekanizmasında olmayalım. Burada bundan rant çıkarmak isteyen,
kötüye, istismar etmek isteyen kimse yok. Eksiklerimizi bulalım ki
yarın benzer elim kazalardan mümkün olduğu kadar uzak kalalım.
Bu vesileyle,
tekrar bu çabaya, arama-kurtarma çabalarına emek vermiş herkesi de
buradan kutlamak ve teşekkür etmek ister, hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Coşkunoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat Atılgan.
Sayın
Atılgan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas
Milletvekili merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5
kişiyi taşıyan helikopterin Göksun ilçesi yakınlarında
düşmesinin ardından arama-kurtarma çalışmalarındaki
etkinlik ve koordinasyonla ilgili verilmiş olan Meclis önergesi üzerine
söz almış bulunuyorum, MHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sözlerime başlamadan evvel bu elim kazada
hayatını yitiren Büyük Birlik Partisi Lideri ve Sivas Milletvekili
merhum Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere 6 kişinin
ailelerine, yakınlarına, sevdiklerine ve milletimize
başsağlığı diliyorum. Allah bir daha bu tür
acılar yaşatmasın bizlere diyorum.
Ayrıca,
polis teşkilatımızın 164üncü kuruluş
yılını kutluyorum.
Yine,
konuşmama geçmeden önce bir konuyu belirtmek istiyorum: Bu konu bir
arama-kurtarma sorumluluğu konusudur, son derece teknik bir konudur.
Anlaşılması biraz zor bir konudur ama uygulaması son derece
kolay bir konudur. Mümkün olduğu kadar arama-kurtarma faaliyetleriyle
ilgili sistemimizdeki aksaklıklar, yönergelerle verilmiş olan görevler,
kanunlarla verilmiş olan görevler ve bugüne kadar bu sistemin içindeki
yapılması gereken veya yapılamayan hususları dile getiren
bir konuşma olacaktır.
Benden önce
konuşmacı arkadaşımızın kazayla ilgili
söylediği bir iki konuya da açıklık getirmek istiyorum.
Uçuşlar denildiği zaman iki tür uçuş vardır: Biri IFR
uçuş, diğeri VFR uçuştur. IFR uçuş demek, yani görmeden
uçuş demektir. Gece uçuşları dâhil bununla ilgilidir, bulut
içindeki uçuşlar bununla ilgilidir. Genelde bütün hava yollarındaki
uçaklar IFR uçarlar. Yani görmeden, aletlere bakılarak yapılan
uçuştur. Diğeri ise VFR uçuştur. Yerküreden bir klerans
alınarak yapılan, bir referans alınarak yapılan
uçuştur. Bunun da şartları üç kilometre üzerinde görüş
olması, ufki görüş olması, 3/8 yani gökyüzünün üçte 1inin
kapalı olması gerekir. Helikopterlerin tamamı VFR uçuş
yapar yani görerek uçuş yapar. Bunu burada bir kez daha söylemek lüzumunu
hissettim.
Değerli
arkadaşlarım, her kazadan sonra sebepleri, kazanın sebepleri,
kazaya neden olan ihmalin olup olmadığı, görevlilerin
görevlerini yerine getirip getirmediği ülkemizde çokça
tartışılan ve birçok senaryoların
yazıldığı bir konu hâline gelmiştir. Aslında her
kazadan sonra Ulaştırma Bakanlığımızın kurduğu
bir kurul tarafından bu söylediğim hususları ortaya
çıkaracak bir rapor hazırlanır. Genelde bu kurul, dünyada daha
kaza olmadan önce sabit bir yapıdır, direkt Ulaştırma
Bakanlığına bağlıdır, Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü bünyesinde müstakil bünyedir. Çünkü bu kurul aynı
zamanda sivil havacılığın varsa birtakım
eksikliklerini, aksaklıklarını ortaya çıkaracağı
için ondan bağımsız olmak zorundadır. Bizde genelde kaza
olduktan sonra birtakım mühendisler veya kaza kırımla ilgili
uzman personel toplanarak kazanın neden olduğu, insan faktöründen mi,
teknik faktörden mi, meteorolojik şartlardan mı olduğu ortaya
çıkarılır ve bundan sonraki hadiselerde bir kural ortaya
konulur, bir daha kaza olmaması için herkesin ihmalleri varsa onlara
ikazlar yapılır.
Tabii son
yıllarda aslında Türk havacılığındaki bazı
kazaların artmış olması da manidardır. Dünyada kaza
kırım oranları olarak Türk havacılığı biraz
önlere doğru sıçramıştır. Bunun sebeplerinin mutlaka
ortaya çıkarılması gerekir. Havacılıkla ilgili uzman
insanlar, havacılığın kabul edilmiş prensipleri ve
uluslararası kurallarını dikkatle takip eden insanlar Türk sivil
havacılığını değerlendirirlerken, âdeta
kazaların geliyorum dediğini sıkça gündeme getirdikleri bir
konudur. Hatta bu kürsüden bizatihi, Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün bütçesi görüşülürken, yine
havacılığın uluslararası birtakım standartlarından
bahsederek Türkiyedeki sivil havacılığın kaza
kırım riskinin son derece arttığını, ilave
birtakım özel tedbirler almamız gerektiğini dile
getirmiştim.
Değerli
arkadaşlarım, havacılıkta geçmişte kazalar vardı,
günümüzde de var, gelecekte de olur. Bu çünkü insan faktörü ile teknik faktörün
ve doğa faktörlerinin iç içe geçtiği, hiçbir zaman sıfır
kaza kırım riskine ulaşılamayacağı bir
şeydir, ilelebet ama sıfıra yaklaştırmak mümkündür.
Bütün dünya havacılığı, kazalarını
sıfıra yaklaştırmak için devamlı tedbirler
almaktadırlar, risk analizleri yapılmaktadır ve kazaları
mümkün olduğu kadar sıfıra yaklaştırmak için
uğraş verilmektedir. İşte, bizim burada önemle üzerinde
durduğumuz konulardan biri, Türk havacılığının
son yıllarda içindeki kaza kırım riskini azaltmak için neler
yapmamız lazım, onu tartışmamız lazım.
Aslında bu komisyonun da yapması gereken işlerin
başında bu gelmektedir. İşte bunun da asli unsuru 2001
yılında çıkan, kaza kırım incelemesiyle ilgili veyahut
da kırım kurtarma faaliyetleriyle ilgili 2001 yılında
çıkan bir yönerge vardır: Türk Arama Kurtarma Faaliyetleri Yönergesi.
Çünkü bu yönergeye göre herkesin ne yapacağı belirlenmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, kazalardan sonra insanlar yaralı veya hiçbir yara
almadan kurtulma şansları vardır. Dolayısıyla, bu
insanlara mümkün olduğu kadar en kısa zamanda ulaşmak ve
ihtiyaçları olan yardımı sağlamak gerekir. Bu da ancak
etkin bir arama-kurtarma faaliyetiyle mümkündür.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde arama-kurtarma faaliyetleri bakımından
görevli bakanlık Ulaştırma Bakanlığıdır.
Yani burada İçişleri Bakanlığımız kendine
durumdan vazife çıkararak Maraşa gitti, bütün işleri koordine
etti ama bundan sorumlu bakanlık Ulaştırma
Bakanlığıdır. Nereden çıkarıyorsunuz? derseniz
Türk Arama Kurtarma Faaliyetleri Yönergesinin dayanak kanunlarının
tamamı Ulaştırma Bakanlığıyla ilgilidir. Yönerge
buradadır. Onunla ilgili söylemem gerekirse yönetmeliğin kanunlarla
ilgili bütün hususları Ulaştırma Bakanlığı genel
müdürlüklerinin görev ve sorumlulukları kanunuyla ilgilidir. Bu kanunun,
Ulaştırma Bakanlığı 2920 sayılı Türk Sivil
Havacılık Kanununun 42nci maddesi bakınız neler söylüyor:
Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı, uçuş
güvenliğiyle can ve mal emniyetinin sağlanması için ehil
personelden oluşan kurtarma yardım teşkilatının
kurulmasını ve bunların emrine, yeterli sayı ve nitelikte
araç ve gereç verilmesini sağlar. Kurtarma ve yardım ekibinin
görevlerini yapmasına kazaya uğramış olan ve tehlike içinde
olan hava aracı personeli ile yerel kolluk kuvvetleri ve diğer
yetkililer, yardımcı olmakla yükümlüdürler. Yani İçişleri
Bakanlığının kolluk kuvvetleri yardımcı olmakla
mükelleftir. İşin sorumlusu Ulaştırma Bakanlığının
genel müdürlükleridir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma
Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
Teşkilat Görevleri Hakkındaki 5431 sayılı Kanunun 4üncü
maddesinde Genel Müdürlüğün görev ve yetkileri bölümünün (g) bendinde,
Türk hava sahasında hava arama ve kurtarma hizmetlerinin ilgili
kuruluşlarla koordineli bir şekilde mevzuata ve uluslararası
standartlara uygun olarak yapılmasını sağlamak.
şeklinde görevleri vardır.
Şimdi, bu
söylediğimiz yasa hükümlerinden açıkça
anlaşıldığı üzere, arama kurtarma faaliyetlerinden
sorumlu bakanlık Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığıdır.
Birçok uluslararası dayanağı da olan, ancak asıl çerçeve
olarak 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu hükümleri
gereğince hazırlanmış olan Türk Arama Kurtarma Yönetmeliği
20 Eylül 2001 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Yönetmelikin uygulanmasından
Bakanlar Kurulunun sorumlu olduğu belirtilmiştir. Bu Yönetmelike
göre arama-kurtarma komuta düzeni 5inci maddede şu şekilde izah
edilmektedir. Yani arama-kurtarmanın bütün teferruatı ve ince
noktaları bu Yönetmelikte vardır. Kim, nereden, nasıl emir
alacak, hangi merkezler daha sulhtan itibaren faaliyette olacak, hangi
personelle, malzemeyle, teçhizatla faaliyette olacak, bunların hepsi
belirlidir.
5inci madde
şöyle diyor: Türk hava sahası, içsular yani göller- karasuları
ve açık denizlerde, tehlike içinde bulunan hava ve deniz
vasıtalarına ait arama kurtarma hizmetleri, yönetmeliğin 8inci
maddesine göre yapılır. Bu çalışmaların koordinasyonu
Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi tarafından yürütülür. Yani
işin tepesinde Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi vardır.
Bakanlar Kurulu adına da aslında bu merkezi açıp faaliyeti de
yürütmek Ulaştırma Bakanlığının görevidir.
Yönetmelikin
8inci maddesi incelendiğinde neler dendiğini, Türkiyede arama-kurtarma
faaliyetlerinde görev verilen, Silahlı Kuvvetler dâhil, bütün devlet
kuruluşlarının yetki ve sorumlulukları çok detaylı bir
şekilde açıklanmıştır. Bakın, Silahlı
Kuvvetler dâhil, bu işin içinde bütün devletin imkân kabiliyeti olan bütün
kuruluşlarının ne yapacağı belirlidir.
Dolayısıyla, öncelikle bu Yönetmeliki ciddi okuması gerekir bu
işten sorumlu olan kişilerin.
Peki, bu kadar
detaylı açıklanmasına rağmen neden aksaklıklar
olmaktadır? İşte, araştırma komisyonu bunu bulmak
zorundadır. Bugün burada konuştuğumuz bu komisyonun
kurulmasının önemi burada yatmaktadır.
Yine, aynı
Yönetmelikin 7nci maddesinde, katılımcı bakanlık, kurum
veya kuruluşlar hakkındaki sorumluluklarla ilgili olarak
Yönetmelikin (h) bendinde Ulaştırma Bakanlığı, Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü, Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğü ve Türk Telekom Genel Müdürlüğü
AŞnin görev ve sorumlulukları şu şekilde izah
edilmiştir: Kara üzerinde yapılacak tüm arama kurtarma
faaliyetlerinin koordinasyonundan sorumlu merkez olarak, bilgi toplama,
değerlendirme, planlama ve ilgili bilgileri aktarmak suretiyle kendi alt
kuruluşları ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla arama
kurtarma faaliyetlerini Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi adına icra
eder. Arama kurtarma faaliyetleri sonunda, bu faaliyetlere
katılmış bulunan ilgili birimlerce düzenlenen raporların
kendisine ulaşmasını müteakip, alınan bu bilgileri
derleyip, detaylı olay raporlarını düzenler ve Ana Arama Kurtarma
Koordinasyon Merkezine gönderir. Deniz üzerinde yapacağı arama
kurtarma faaliyetlerini, Deniz Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezinin
taleplerine göre icra eder.
Deniz Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezini açmak, teçhiz etmek görevi de Denizcilik
Müsteşarlığının görevidir. Buradaki merkezlerle
ilgili söylediğim konu zannediyorum anlaşılıyor. Birazdan
da Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi gelecektir. Arama kurtarma
bölgesine ait hava tahmin raporlarını her an takip eder.
Şimdi,
tepede üç tane merkez var değerli arkadaşlarım, bir de yedek
merkez var, o da kaza kırımla ilgili:
1) Ana Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezi; Bakanlar Kurulu adına Ulaştırma
Bakanlığı bu işi yapar.
2) Deniz
üzerindeki arama kurtarma faaliyetlerinden sorumlu olan Denizcilik
Müsteşarlığı, Deniz Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezini
kurar, sulhtan itibaren birtakım teçhizat ve malzemeyle destekler.
3) Hava Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezi; Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
kurar.
4) Yer Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezi; daha çok kaza kırım kurtarmayla
ilgili, yani havaalanlarındaki kaza kırım kurtarmayla ilgili.
Onu da Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü
kurup işletmekten sorumludur.
Değerli
milletvekilleri Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü; Hava Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezini kurar, uluslararası standartlara uygun,
yeterli malzeme, teçhizat ve personel ile donatır. Yirmi dört saat
etkinlikle hava arama kurtarma faaliyetlerini en üst düzeyde koordine eder.
Hava arama kurtarma faaliyetlerine katılması planlanan
kuruluşların Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezine bildirdikleri
imkân ve kabiliyetleri ile ilgili bilgilerin güncelliğini sağlar.
Yani bu merkeze bağlı birçok devlet kuruluşlarının,
hava kuvvetleri dâhil, imkân, kabiliyetleri vardır; daha sulhtan itibaren
tüm bu imkân, kabiliyetlerin güncelliğini devamlı takip etmek
zorundadır. Hava arama kurtarma faaliyetlerine ilişkin
görevlendirme, koordinasyon, teşkilat, muhabere ve eğitim
konularını içeren Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi
yönergesini ilgili bakanlık ile kurum veya kuruluşlar ile koordineli
olarak hazırlar ve yayınlar. Bunların hepsi Yönetmelikin dikte
ettirdiği hususlardır.
Değerli
milletvekilleri, peki, Yönetmelik böyle demesine rağmen
Bakın, çok
açık, çok modern, dünya standartlarında bir yönetmeliktir bu. Ben
bunu baştan sona geçmişte de inceledim, bu görevi aldıktan sonra
da inceledim. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü teşkilat
yapısı ve personel yapısı incelendiğinde, bu
teşkilatın da arama-kurtarma konusunda herhangi görevli bir birimi
var mıdır? Yani, teşkilatta kutu kutu var ya, o kutuların
içinde Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün arama-kurtarmayla
ilgili bir kutusu yoktur. Yani teşkilat yapısı içinde göreviyle
ilgili bir birim oluşturulmamıştır, tek bir personeli
yoktur ve aracı yoktur. Türk Arama ve Kurtarma Yönetmeliği yayınlanmış,
yürürlüğe girmiş, ancak uygulanması konusunda hiçbir işlem
yapılmamıştır. Bu teşkilatın kurulması,
ülkemiz açısından da acil ve önemli olmasının yanı sıra,
uluslararası anlaşmalar gereği yerine getirmek zorunda
olduğumuz bir zorunluluktur. Dünyadaki bütün uçakların uçtuğu
alanlardaki arama-kurtarma sahaları bölüştürülmüştür. Kim
tarafından? Uluslararası Sivil Havacılık
Teşkilatı tarafından ve birtakım yükümlülükleri yerine
getirmek zorundasınız. Özellikle ICAO dediğimiz bu
Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı, JAA
dediğimiz Avrupa Havacılık Otoritesi, FAA dediğimiz Amerika
Birleşik Devletleri Havacılık Teşkilatı dikkatle,
bütün bölgelerde, kendi uçaklarının
uçtuğu bölgelerde bu arama-kurtarma faaliyetlerini takip ederler.
Eğer biz arama-kurtarma ünitelerimizi yeterli teçhizat, malzeme ve
personelle destekleyip uluslararası standartlar hâline getirmezsek, Allah
korusun, yakın bir gelecekte veya orta bir gelecekte Türk hava
sahasının güvenilmez ilan edilme riski de doğabilir.
Dolayısıyla, bu olayın, aynı zamanda, belki
kaynakların aktarılması, teçhiz edilmesi açısından
Ulaştırma Bakanlığının zorluklarını da
gidermesine vesile olmasını diliyorum. Çünkü bu çok ciddi bir konudur,
bir muhalefet-iktidar meselesi değildir, imkânlar ve kaynaklar ayırma
meselesidir. Bakanlığın yapabileceği,
yapamayacağı birçok konu vardır. Dolayısıyla buna
öncelik verilmesinin, ağırlık verilmesinin bu konudaki
zafiyetlerin giderilmesine vesile olmasını diliyorum.
Bu üzücü kaza ile
ortaya çıkmış olan arama-kurtarma faaliyetlerindeki zafiyetler,
sadece Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bünyesinde olmayıp
Devlet Hava Meydanları İşletmesinde de aynı eksiklikler
mevcuttur. Bakın, bir uçak pistten çıktığı zaman, Sayın
Bakanım gitsin 200 metre çıktı, bunu havaalanının
imkânlarıyla nasıl kurtarıyorsunuz? diye sorsun, herhangi bir
havaalanına. Onun adı arama-kurtarma değil, kaza
kırımdır ve bu teşkilatta yeri vardır. Maalesef
hiçbir havaalanında -bakın, yangın söndürme ekipleri hariç olmak
üzere- arama-kurtarma anlamında yer arama-kurtarma teşkilatı
kurulmadığı için hiçbir personel ve araç yoktur. Ben 70 tane
uçağı komuta etmiş, bir üssü yönetmiş bir kişi olarak
söylüyorum: Arama-kurtarma teşkilatında en ufak bir arıza veya
aksaklıkta bütün uçuşları keserdik. Komutanın korkusu, arama-kurtarma
teşkilatında doğabilecek personel, malzeme ve teçhizat
eksikliğiydi. En önemli, her gün sabah rapor verilen konu Arama-kurtarma
teşkilatımız bütün üniteleriyle faal. raporudur.
Değerli
milletvekilleri, arama-kurtarma bölgesinde kara ve adalar üzerindeki
arama-kurtarma koordinatörü Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüdür.
Genel Müdürlük, Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezini kurar,
uluslararası standartta, uygun, yeterli malzeme, teçhizat, personel ile
donatır, Kara Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi faaliyetlerini Ana Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezi adına koordine ve icra eder.
Arama-kurtarma
bölgesinde kıyılardan itibaren arama-kurtarma faaliyetleri Denizcilik
Müsteşarlığının Deniz Arama Kurtarma Merkezi
vasıtasıyla yürütülür. Bu da daha çok, Sahil Güvenlik
Komutanlığı vasıtasıyla bu işleri yürütür.
Değerli
milletvekilleri, hülasa bu Yönetmelik iyi incelendiğinde, deniz ve
göllerdeki arama-kurtarma faaliyetlerinden Denizcilik
Müsteşarlığı, kara ve adalar üzerindeki, yani kara
parçası ve adalar üzerindeki arama-kurtarma faaliyetlerinden Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü, hava alanlarındaki
kırım kurtarma faaliyetlerinden de Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğü sorumludur. Ayrıca, her kaza
kırımdan sonra kaza kırımların incelenmesi ve sonunda
dersler çıkarılması önemli bir havacılık
kuralıdır. Bu inceleme dünyada genelde ulaştırma
bakanlığına bağlı, sivil havacılık genel
müdürlüğüyle hiçbir organik bağlantısı olmayan, direkt
bakana bağlı bir kurul tarafından yürütülmektedir. Maalesef
Türkiyede daimî olarak böyle bir kurul yoktur. Ulaştırma
Bakanlığının bu konuda çalışmalar
yaptığını biliyorum, inşallah en kısa zamanda bu
kurul faaliyete geçer. Aynı zamanda, bu kurul havacılıktaki
bütün sistemin denetlenmesine de vesile olur. Askerî
havacılığımızda bu tür hususlar çok doğru bir
şekilde yürütülmektedir.
Şimdi bunu
söyledikten sonra ülkemizdeki duruma da kısaca bir açıklık
getirmek gerekir. Mevzuat olarak Türk Arama Kurtarma Yönetmeliği 2001
yılında yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu
Yönetmelik oldukça kapsamlı, yetki ve sorumlulukları net olarak
belirlenmiş, görevler net olarak belirlenmiş ve uluslararası
standartlara ve mevzuatlara uygun bir yönetmeliktir.
Aradan sekiz
yıl geçmiş olmasına rağmen Yönetmelik dolayısıyla
2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununun, 5431
sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanunun ve uluslararası anlaşmaların
gereği yerine getirilememiştir. Şöyle ki: Az önce
söylediğim merkezler tam aktive edilememiştir. Dolayısıyla
bu araştırma komisyonunun kurulmasının aynı zamanda bu
Yönetmelik gereği kurulması gereken
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Atılgan, devam edin.
KÜRŞAT
ATILGAN (Devamla) -
merkezlerin kurulmasına, malzemenin
alınmasına, yeterli personel ile desteklenmesine ve sorumluların
bu konunun üzerine eğilmesine vesile olacağına inanıyorum.
Türk sivil
havacılığının tek zaafı ve önemli sorunu bu
arama-kurtarma zafiyeti değildir, bu üzücü kaza bu sorunu öne
çıkarmıştır. Dünyada hava aracı kaza
sıralamasında ülkemiz ön sıralara doğru
tırmanmaktadır. Bu kadar çok kaza olmasının sebepleri
mutlaka araştırılmalıdır. Hastalık iyi
teşhis edilmelidir. Hastalık iyi teşhis edilirse tedavisi
mümkündür. Dolayısıyla benim Sayın Bakandan istirhamım,
hastalığı iyi teşhis edip kendisinin de gözünden kaçan
varsa veya kendisine gelen eksik bilgiler varsa, Türk sivil
havacılığının durumunu da ortaya koymak için bir
havacılık şûrası toplaması, hastalığı
teşhis etmesi ve tedavisine de bizatihi kendisinin el atmasıdır.
Ben bu vesileyle
tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Merhum dava
arkadaşımız Muhsin Yazıcıoğluna da bir kez daha
rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun diyorum.
Sağ olun.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Atılgan.
AK PARTİ
Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı.
Sayın
Kabakcı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUSTAFA KABAKCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan Türk polis teşkilatının
kuruluş gününü kutluyor, tüm polis teşkilatına,
mensuplarına sağlık, güzellik ve başarılar diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlunun geçirdiği
elim kaza sonucu vefatıyla ilgili araştırma komisyonu
kurulması hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Merhum Muhsin
Yazıcıoğluna, helikopter kazasında hayatını
kaybeden dava arkadaşlarından Büyük Birlik Partisi Sivas İl
Başkanı Erhan Üstündağa, Sivas İl Başkan
Yardımcısı Yüksel Yancıya, Belediye Meclis üyesi
adayı Murat Çetinkayaya, İhlas Haber Ajansı Muhabiri
İsmail Güneş ve Kaptan Pilot Kaya İstektepeye Allahtan rahmet,
kederli ailelerine ve yüce Türk milletine başsağlığı
diliyorum.
Merhum Muhsin
Yazıcıoğlu ile geçmiş yıllara dayanan bir
arkadaşlığım, bir dostluğum olmasından
dolayı böyle bir konuşma yapmanın
ağırlığını bu kürsüde omuzlarımda daha fazla
hissediyorum.
Merhum, bir
şiirinde, basında yer almış olan şiirinde Huzur dolu
içimde./ Ben sonsuzluğu düşünüyorum./ Ey sonsuzluğun sahibi,
sana ulaşmak istiyorum. diyordu. Bu mısraların sahibi olan
merhum Muhsin Yazıcıoğlunun bu satırları, yüce
yaratıcı ile bütünleşmeyi isteyen ve buna her zaman hazır
olan bir ruh yapısını bize gösteriyor.
Milletimizin
varlığı ve birliği için çaba harcamış,
haklının ve doğrunun yanında yer almayı kendisine amaç
edinmiş bir siyaset adamının vefatı,
taraflı-tarafsız tüm vatandaşlarımızı
üzmüştür. Merhum Muhsin Yazıcıoğlunun ardından
söylenen sözlere, dökülen gözyaşlarına, yapılan dualara,
cenazesine katılanların yoğunluğuna ve samimiyetine
bakıldığında onun çok sevilen bir insan olduğu
rahatlıkla söylenebilir.
Şu bir
gerçek: Bir ayrım gözetmeksizin, herkes onda biraz kendini buldu. Cenazesi
bize bunu gösterdi çünkü o kendisini değil, milleti temsil ediyordu.
Ardından yazılanlara, söylenenlere bakıldığında
bu milletin neye değer verdiğini hemen anlayabiliyoruz. Milletimiz
yiğitliğe, özü sözü doğru olmaya, tevazuya, değerlerine
inanılmasına, demokrasinin savunulmasına değer veriyor,
demokratik olmayan tavırlara karşı da karşı
çıkıyor. Muhsin Yazıcıoğlunun şahsında bu
özelliği gördüğü için onu bağrına bastı.
Merhum Muhsin
Yazıcıoğlunun cenazesi Bize hakkını helal et.
nidalarıyla, gözyaşlarıyla, Fatihalarla ve dualarla
kaldırıldı. Buradan hareketle, siyaset adamlarına ve
toplumun hangi kesiminden olursak olalım bizlere şunu öğretti:
Ardınızdan Türk milletinin ağladığı, yürüdüğü,
dua ettiği, rahmetle andığı bir kişi olmak mı
istiyorsunuz; cenazenize Edirneden Karsa, Orta Asyadan Bosnaya,
Kafkaslardan Kuzey Iraka, Orta Doğuya kadar insanların akın
akın gelmesini mi istiyorsunuz? Milletimizin değerleriyle
barışık olun, dürüst olun, yiğit olun, mütevazı olun,
dosdoğru olun, demokrasi dışı yönelimlere karşı
çıkın. Rahmetli, bu tavrını bütün zorluklara rağmen
28 Şubat adıyla anılan günlerde de ayrıca ifade
etmişti.
Bu toplumda
yaşadığı bütün acılara rağmen dili
acımamış, milletine ve devletine kırılmamış,
boynu bükük ama mahzun, ama kararlı 2 kişiyi tanımaktan, onlarla
konuşmaktan ve dost olmaktan keyif aldım. Bunlar
acılarını aktarmayı hiç düşünmediler. Biri rahmetli
Muhsin Yazıcıoğlu -Allah ona rahmet eylesin- birisi de ünlü
senaristimiz Sırrı Süreyya Önder idi. İkisi de yedi senenin
üstünde cezaevinde kaldılar ama dilleri acımadı, içlerinde
seyahat etmeyi ve derinleşmeyi orada öğrendiler, acı çektiler
ama bu devlete, bu millete küsmediler, öğrendiklerini yeni nesillere
aktarmak için yaşadıklarını bir gerekçe kıldılar.
Rahmetli
Yazıcıoğlu cezaevi çıkışında
şunları söylemiş idi: Bir dönem vardı. O dönemde okullar,
köyler, şehirler, mahalleler bölündü. Biz okullara, mahallelere,
şehirlere sığamadık, ülkeye sığamadık ama
cezaevine girince 2,5 metrekarelik hücrelerde birlikte yaşamak zorunda kaldık.
Ben, Dev-Genç Genel Başkanı Orta Doğu Teknik Üniversiteli Mehmet
Ali Yılmaz ve Dev-Sol yöneticileriyle iki buçuk yıl aynı hücreyi
paylaştım.
Yeni
gençliğe tavsiyem şudur: Kini, nefreti, cezaevi hücrelerini
paylaşmak yerine ülkenin nimetlerini paylaşmak lazım. Onun için,
farklı olacağız ama bir arada yaşayacağız,
aykırı düşünüyor diye karşımızdakini yok etmeye
çalışmayacağız. Bu söylem herkesin kulağına küpe
olacak, ders alınacak niteliktedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; olayın oluşu, gelişişi,
kurtarmayla ilgili çalışmalar bütün ülkemizin gözü önünde,
basının, hepimizin gözü önünde oldu. Gerçekten, bu ülke devletiyle,
bütün çalışanlarıyla, kamu görevlileriyle elinden gelen bütün
gayreti gösterdi. Sayın İçişleri Bakanımız Beşir
Atalay Bey olay anından olay sona erene kadar olay yerinden
ayrılmadı. Onun için, merhum Muhsin Yazıcıoğlu
adına ve AK PARTİ Grubu adına, görevini yapan, canıgönülden
elinden gelen bütün gayreti gösteren kamu çalışanlarına ve
katkıda bulunan herkese tekrar huzurlarınızda teşekkür
etmeyi bir borç biliyorum. Olayın takibi, olayın
aydınlanması, kurtarma çalışmaları Sayın
İçişleri Bakanımız tarafından, diğer milletvekili
arkadaşlar tarafından detayına kadar anlatıldı. Ben
bunlara girerek bir tekrara girmek istemiyorum.
Bir başka
şeyi, rahmetliyle ilgili, merhum Muhsin Yazıcıoğluyla
ilgili bir iki hatırayı sizinle paylaşmayı arzu ediyorum.
Zaman zaman bir araya gelirdik. Başka partilerde olmamıza rağmen
de sohbetlerimiz olurdu. Muhsin Bey, rahmetli, ölümle dost biriydi. Ölümle dost
olmak bir ayrı özelliktir. Ona bir sohbetimizde ünlü filozof Epiktotesten
bir ölüm bölümü anlatmıştım. Epiktotes orada diyor ki: Ölüm
meleği geldiği gün şöyle diyeceğim: Allahım,
tüccarın canını ticaretini yaparken, çiftçinin canını
tarlasını işlerken, benim canımı iradem elimde ve
aklım başımdayken al. Seni, benim canımı almak üzere
gönderene şunu diyeceğim: Beni özürlü olarak yarattı hiç itiraz
etmedim, fakirdim şikâyetim olmadı. Dünyaya gönderdiği ve dünya
sahnesinde yarattıklarını görme fırsatını
verdiği için ona minnettarım. Şimdi sahneden inmemi istiyorsa
hoş geldin ölüm. Bunu rahmetliye anlattığım zaman bana
Bahtiyar Vahapzadeden, ünlü Azerbaycanlı Türk şairi Bahtiyar Vahapzadeden
bir mısrayı hatırlattı, dedi ki: Evet, Bahtiyar Vahapzade
de bunu şöyle adlandırıyor: Ölüm rüyadan hakikate
uyanmaktır. O bugün hakikate uyandı ve biz dostları onun
ruhaniyetini rahatsız etmemek için ona dua ediyor, mekânının
cennet olmasını diliyoruz.
Olay mahallinde
bulunduğum sırada yazarını bilmediğim bir Anadolu
ağıtı dilimde dolandı durdu. O Anadolu
ağıtında bir Anadolu kadını şöyle diyor:
Ses verin sesime
dağlar,
Benim kuzum orda
mıdır?
Hiçbir haber
alamadım,
Yoksa
başı darda mıdır?
Dağlar
dağlar uzun dağlar,
Yüreğimde
tozun dağlar,
Kurdu kuşu
sen sakladın,
Nerde benim kuzum
dağlar?
Ateş
düştü yakar yavrum,
Bir gül gibi
kokar yavrum.
Yüzün gözümün
önünde,
Yaş içime
akar yavrum.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; biz hep beraber bir şey
yapmalıyız, bu komisyonda donanımlı
arkadaşlarımız görev almalı. Adalet ve Kalkınma
Partisiyle, Cumhuriyet Halk Partisiyle, Milliyetçi Hareket Partisiyle,
Demokratik Toplum Partisiyle, sistemi yeniden sorgulamalıyız.
Rahmetlinin ölümüyle Şark dünyasında çok sık rastlanan felaket
anında yoğunlaşma, şahsi fedakârlık ve olağanüstü
gayretlerle neticeye ulaşmaya çalışmaktansa profesyonel bir kriz
ve afet yönetimi sistemi kurmalı, felaket anında işlemeli, biz
ise sadece neticeyi beklemeli ve almalıyız.
Bu vesileyle,
yaşanan bu elim kazadan sonra merhum Yazıcıoğlunun gerek
kaza sebeplerinin ortaya çıkarılması gerekse kaza sonrası
yapılan arama ve kurtarma çalışmalarında varsa bir
yetersizlik bunun ortaya çıkarılması veya varsa bir ihmal bunun
ortaya çıkarılması, kamuoyunda tartışılan birçok
konuyu açıklığa kavuşturacaktır. Araştırma
komisyonu kurulmasının, kamuoyunda rahatsızlık duyulan
bilgi kirliliğini ortadan kaldıracağı inancını
taşıyoruz. Yüce Meclisimizin bu sorumluluğu yerine getirmesi
için bir Meclis araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir.
Sözlerimi bitirirken,
dürüst, ilkeli bir siyasetçi ve lider olmasının yanında vakur
duruşuyla örnek olan ve Türk milletinin sevgisini, muhabbetini kazanan
Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili merhum
Muhsin Yazıcıoğlu ve dava arkadaşlarına Allahtan
rahmet, kederli ailesi başta olmak üzere Büyük Birlik Partisi
camiasına başsağlığı diliyor, Meclis
araştırma komisyonu kurulması teklifimizi yüce heyetimizin
takdirlerine sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kabakcı.
Gruplar
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahısları
adına ilk söz Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncıya aittir.
Sayın
Akıncı, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlarken yaklaşık on beş gün
önce yitirdiğimiz Büyük Birlik Partisinin Değerli Genel
Başkanı Yazıcıoğlunu, onun çalışma
arkadaşlarını, basın mensubu kardeşimizi ve
değerli pilotumuzu bir kez daha anıyorum, yakınlarına
sabır ve başsağlığı diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, söylediğim gibi, on beş gün önce yaşanan
acı bir helikopter kazasının araştırılması
amacını güden bir çalışma yapıyoruz. Hiç
kuşkusuz, hepimizin amacı -bizim de amacımız- olayın
aydınlanması ve bir daha böyle acıların
yaşanmasını önleyecek tedbirlerin bir an önce
alınmasını sağlamak ve eksiklerimizi giderebilmek,
yanlışlarımızı düzeltebilmektir. Yoksa bizler, okyanus
ötesindeki birilerinin buyurduğu gibi Şu işi bir
kurcalayalım. dedikleri için araştırıyor değiliz.
Bu acı
olayın, sivil havacılığımızın durumu ve kaza
sonrası arama-kurtarma çalışmalarıyla ilgili iki boyutu var
bizce ve ne yazık ki her iki alanda da çok eksiklerimizin olduğu, bu
kaza vesilesiyle bir kez daha görülmüştür. Yönetim eksikliği, bir
başıboşluk, yetkililerden çıkan çok farklı sesler,
yorumlar, değerlendirmeler, konuşmalar, muhtelif spekülasyonlar,
enkaza ulaşmaktaki zorluklar bize yapmamız gereken daha çok işin
olduğunu göstermektedir. Umarım kurulacak olan komisyon, yapacağı
çalışmalarla tüm bu olumsuzlukların giderilmesine de
katkıda bulunacaktır. Çünkü, bizler de dâhil, her gün binlerce
insanımız çok çeşitli hava ulaşım araçlarını
kullanmaktadır ve ne yazık ki biz hâlâ yaşayarak öğrenmeye
devam ediyoruz ve her şeyi çok çabuk unutuyoruz ama hiç olmazsa bir
şeyi unutmamalıyız: Havacıların deyimiyle,
havacılığın kuralları ne yazık ki kanla
yazılmıştır.
Bu
değerlendirmemin arkasından -belki bazı
arkadaşlarımız sıkıcı ya da teknik bulabilir ama-
konunun anlaşılabilmesi için de muhtemelen sizin de bildiğiniz
bir iki konuyu açıklığa kavuşturmak ya da bilgilerinize
sunmak istiyorum.
Dünyada bütün
hava araçları aletli uçuş kuralları ya da görerek uçuş
kuralları çerçevesinde uçuyorlar. Ne demek? Aletli uçuş
kurallarında biliyorsunuz aletlerden yararlanılıyor. Daha çok
yolcu uçakları ve diğer tip büyük gövdeli uçaklar bu uçuşu
yapıyorlar. Bu tip uçuşlar tanımlanmış yol ve
sahalarda, bizim deyimimizle, hava koridorlarından uçmak zorundalar. Bu
uçuşlar, hemen hemen her türlü hava koşullarında olduğu
gibi, günün her saatinde de yapılabiliyor.
Görerek uçuş
kuralları nedir? En basit tanımıyla, pilot VFR dediğimiz,
yani görerek uçarken çevrede bulunan mânialardan, tepelerden, kara, demir
yollarından, yeryüzü şekillerinden yararlanarak ve gereğinde ise
bulutlardan, sisli ve puslu bölgelerden kendi görüşüne göre
uzaklaşarak uçar. Uçuş için bulut tavanı ve görüş mesafesi
gibi meteorolojik koşullar da uygun olmalıdır ve galiba, belli
ki bu kazada veriler söz konusu olan görüş mesafesinin ve bulut
tavanının da son derece etkili olduğunu ortaya koyuyor. Yani
dikey görüş 1.500 fit ve yer görüşü 5 kilometre olmalıdır.
Ancak helikopterler yavaş araçlar oldukları için zaman zaman
görüş için 2 kilometre yeterli kabul ediliyor. Ayrıca tüm bu
şartların yanı sıra da görerek uçuşlar gün
doğumundan yarım saat öncesinden başlayıp gün
batımının yarım saat sonrasına kadarki zaman diliminde
gerçekleştirilmek durumundadır. Görerek uçuşları da daha
çok helikopterler ve düşük performanslı uçaklar yapıyorlar.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, uçuşta, yani görerek uçuş
yapılırken olması gereken, pilotun, yerin ya da başka
sorumluların yapması gereken birtakım işler var. Ama bunlar
mutlaka yapılması gereken işler. Yani, çok basit bir deyimiyle,
kırmızıda durmak gibi olması gereken işler. Öncelikle
pilotlar yapacağı uçuş ya da uçuşlarla ilgili ayrı
ayrı uçuş planı doldurup ilgili hava trafik kontrol birimlerine
iletmeli ve planların hava trafik kontrol birimlerine ulaşıp
ulaşmadığını ve uçuşla ilgili birimlere
dağıtımının yapılıp
yapılmadığını kontrol etmeli. Bunu başvurarak,
faks ya da telefonla da yapabilir.
Kalkış
meydanı veya bölgesi, varış meydanı veya bölgesi,
uçuşunu gerçekleştireceği yol boyu hava tahmin
raporlarını meteoroloji birimlerinden alacak ve uçuş için uygun
olup olmadığına pilot karar verecektir. Çünkü görerek
uçuşlarda tüm sorumluluk pilota aittir. Hava trafik kontrolörü ancak hava
durumu ile ilgili bilgileri verip tavsiyede bulunabilir, kalkış
kararı ise pilota aittir. Ayrıca pilot katedeceği yol boyu ile
ilgili coğrafyayı da biliyor ise bu da onun uçuşunda avantaj
olacaktır.
Uçuş
planında belirttiği saatten en geç otuz dakika içerisinde
kalkışını tamamlayıp en yakın hava trafik kontrol
merkezleri ile telsiz teması kurarak kalkış saati,
güzergâhı, iniş meydanı veya bölgesi ile tahmini iniş
zamanı ile ilgili de bilgi vermelidir.
Görerek
kalkış yaptıktan sonra olumsuz hava koşulları
nedeniyle uçuşuna görerek devam edemeyecek pilot, derhâl hava trafik
kontrol merkezlerinden en yakın olduğu birimlerle temas kurar, en
yakın hava yoluna girer ve o yol için belirlenmiş yüksekliğe
çıkar ve uçuşunu IFR yani aletli uçuş kuralları
doğrultusunda hava trafik birimlerinin verdiği talimatlara göre de
gerçekleştirir. Bunu yapabilmesi için elbette ki bir
sertifikasının olması lazımdır pilotun. Eğer bu
koşullar sağlanamamışsa da en kısa sürede iniş gerçekleştirmelidir.
Uçuş tamamladıktan sonra da herhangi bir hava trafik kontrol birimine
iniş zamanını bilgilendirerek de uçuşunu kapatacaktır.
Şimdi
bunları niye söylüyorum? Bunlar elbette ki bir kazada -teknoloji ya da
insan faktörü her neyse- belirleyici olan kuralların bir biçimde
gerçekleşmemiş, yerine getirilmemiş olması sonucu ortaya
çıktığı için ve yukarıda belirtilen uluslararası
kurallar da mutlak uyulması gereken kurallardır.
Bu uçuşlarla
ilgili hava trafik kontrol merkezinin yapması gerekenlerle ilgili
bilgileri zaman darlığı nedeniyle aktarmıyorum ama kaza
sonrası açıklanan ön raporda da anlaşılacağı
üzere sorun pilotaj ve teknik aksaklıklardan
kaynaklanmıştır. biçiminde tanımlanıyor.
Bir de şunu
vurgulamak gerekiyor: Bütün bunların yanı sıra esas
itibarıyla ülkemizdeki görerek uçuşlara -trafiklere- hava trafik
kontrol hizmeti verilmemekte, onun yerine tavsiye hizmeti verilmektedir. Bu
durum kurallara aykırı değildir yani görerek uçuşlarda
sorumluluk pilota aittir. Gerek görerek gerekse aletli uçuşların
kuralları da Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü
tarafından belirlenir ve mutlak uygulanmak durumundadır. Gerek kabul
edilmiş bu kuralların mutlak uygulanması ve gerekse uçuş
yapacak hava araçlarının yeterliliği ve uçuşa
elverişliliği ve pilotların, hava trafik kontrolörlerinin,
teknik elemanların ve ilgili diğer personelin işlerini
yaparkenki gerekli yeterliliklerinin denetim ve gözetimini de Sivil
Havacılık Müdürlüğümüz ICAO adına yapar ve gerekirse
yaptırım uygular.
Tüm bu
ayrıntılı açıklamalardan sonra, yaşanan kazaların
nedenlerini öğrenmek ve bu gibi olumsuzluklarla
karşılaşmamak adına bazı konuların üzerinde
durmak gerekiyor. Hem sizin hem araştırma komisyonunda görev alacak
arkadaşların dikkatine sunmak istiyorum.
Bu son kazadan
hareketle şu temel konular sorgulanabilir:
Helikopterin
uçuşları ile ilgili uçuş planları ve kalkış
bilgisi mevcut iken bu uçuş ile ilgili bilgi Ankara Saha Kontrol Merkezine
ve onlar aracılığı ile Hava Savunma Bildirim Merkezi
Komutanlığına ya da oraya en yakın askerî bir radara
bildirilmiş midir? Eğer bildirilmiş olsa idi askerî radarlardan
helikopterin en son takip edildiği yerin tespiti yapılıp arama
kurtarma oradan başlatılıp bu kadar geç kalınmayabilirdi.
Örneğin bir süre önce düşen Isparta uçağının
düşüşü ve nereye düştüğü askerî radarlardan yardım
alınarak kolayca belirlenebilmiştir.
Duyurusu çok önceden
yapılmış olup 1 Şubat 2009 -çok yakın bir zaman-
tarihi itibarı ile tüm hava araçlarında ELT cihazı yani acil
durumda yer gösterme cihazı bulundurma zorunluluğu
getirilmiştir. Bu helikopterde de ELT cihazının takılı
olduğu ancak kırım esnasında anteni kırıldığından
sinyal vermediği belirtilmektedir. O zaman bu cihazın güvenilirlik
sorgusunun yapılması ve hatta dava konusu edilmesi gerekmez mi?
Kaldı ki Türk Hava Yollarının Hollanda kazası
sonrasında Boeing firmasının bile sorumlulukları
tartışmaya açılmıştır.
Eğer cihaz
normal çalışıyor olsa idi COSPAS-SARSAT sistemi ile helikopterin
düştüğü koordinat, Esenboğa Havalimanındaki arama-kurtarma
birimince anında tespiti yapılıp ekipler en geç bir saat
içerisinde bölgeye intikal ettirilebilirdi. Örneğin Boluda düşen
Sağlık Bakanlığı helikopterinin yeri ELT
cihazı yardımı ile
COSPAS-SARSAT sistemi ile anında tespit edilebilmiştir.
Arama-kurtarma
faaliyetleri sivil-asker iş birliğiyle yapılmaktadır. Oraya
en yakın havadan arama-kurtarma birimleri Malatya ve Kayseride
konuşlanmaktadırlar. Bu kaza sonrasında arama-kurtarma
faaliyetlerine ne zaman başlanmıştır? Geç
kalındığını düşündüğümüz bu kaza
sonrasında bu durum nasıl aşılmalı, bürokrasi
nasıl azaltılmalıdır, bu konu mutlaka irdelenmeli, gözden
geçirilmelidir.
Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü gerektiği kadar uzman kadroyla
donatılmamıştır. Biraz önce Sayın Paşam da
ayrıntılı bir biçimde kurtarma bölümüyle ilgili
açıklamalarını yaptı. En güvenilir ulaşım
araçları olan hava araçlarımız neden sürekli bu son dönemlerde
kaza kırım yapmaktadırlar?
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından tescil
edilmiş her hava aracı ile ilgili bilgi dosyalarını takip
edecek, noksanlıklarını tespit edip yaptırım
uygulayacak yeterli uzman eleman yok mudur, yoksa bu çalışmalar
ertelenmekte midir?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Akıncı, devam edin.
ZEKERİYA
AKINCI (Devamla) Tüm bu noksanlıklar hava araçlarımızı ve
hava sahamızın güvenilirliğini -biraz önceki
konuşmacımız da değindi- uluslararası ortamlarda
tartışmalı hâle getirmektedir.
Ülkemiz
mevzuatları çerçevesinde VIP dediğimiz yani çok önemli
kişiler listesinde parti başkanları, milletvekilleri
bulunmamaktadırlar. Belki kural doğrudur, bir zorunluluk
değildir. Ancak bu son kaza göstermiştir ki, her ne kadar yazılı
belgelerde olmasa da tüm parti başkanları ve başka bazı
önemli kişiler için de özel hizmet gerekmektedir. Onların
yalnızca yer güvenliği değil havadaki güvenliklerine de özen
gösterilmelidir.
Bizdeki
yaygın kanaate göre VIPten geçmek çok önemli görülür. Ama bunun
çoğumuz için sadece geçiş olduğu ve bilet, bagaj
işlemlerindeki kolaylıktan ibaret olduğu bilinmez. Oysa
asıl önemli olan geçiş değil, uçuştaki güvenliktir. Bu
listede, VIP uçuş listesinde örneğin vali vardır, Sayın
Ahmet Davutoğlu da vardır, çünkü o Davutoğlu VIP kod 10dur yani
Türkiyeyi temsil etme görevi verilen sivil zevat statüsündedir. Ama parti
genel başkanları yoktur; Sayın Bahçeli, Sayın Baykal,
rahmetli Yazıcıoğlu bu listede yokturlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Konuşmanızı tamamlar mısınız.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
O nedenle
uçuşlarına da özel önem verilememektedir. Bu durum da mutlaka gözden
geçirilmelidir diye düşünüyoruz.
Ayrıca
görerek uçuş yapan pilotların kurallara uyma konusunda çok hassas
davranmadıkları ilgili birim çalışanlarının en
büyük şikâyetleridir. Örneğin, uçuş planı doldurmadan
uçuşlar, uçuş planlarına uygun zamanında kalkış
yapmamaları, inişleriyle ilgili bilgileri ilgililere zamanında
iletmemeleri nedeniyle uçuş takibi zora girmektedir. Gerek Ankara Esenboğa
Havaalanında ve gerekse İstanbul Atatürk Havaalanında hizmet
veren uçuş bilgi merkezleri bu uçuşları takip etmek için âdeta
kılı kırk yarmaktadırlar.
Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü bu olay sonrasında asli görevini
layıkıyla yerine getirmeli, kim ve nasıl olursa olsun kurallara
uyum noktasında ödün vermemelidir, söz konusu olan Başbakan olsa
bile. Bunu niçin söylüyorum? Sayın Bakan da belki biliyor,
yaşanmış bir örnekle -umarım bilgilerim eksik değildir-
durumu açıklamaya çalışıyorum. Niye herkes uymalı? Son
kampanya döneminde Kırşehir mitingini Sayın Başbakan
tamamladıktan sonra Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bir helikopterle
Ankaraya hareket etmiş ve
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKERİYA
AKINCI (Devamla) Sayın Başkan, önemli olduğu için izninizi
rica ediyorum.
BAŞKAN
Tabii, tabii; buyurun.
ZEKERİYA
AKINCI (Devamla)
tehlikeli bir uçuşun arkasından sağ salim
Atatürk Kültür Merkezinin olduğu hipodroma inmiştir.
Şimdi
şunu sormak gerekiyor: O zor hava koşullarında böyle bir uçuşun
yapılması, gün batımı o gün Ankarada 17.20 iken
helikopterin 19.00da inmesi, inişin bir heliport ya da Esenboğa
yerine hipodroma yapılmış olması doğru mudur? Böyle
bir riskli uçuşla bunca kuralı çiğnemeye pilotları kim
zorlamıştır? Bu uçuşun zaman ve mevsim itibarıyla IFR
yapılması gerekmez miydi? Böylesi olaylarda doğabilecek
olumsuzlukların hesabını kim verebilecektir?
Ben bu
örneği sadece arkadaşlarımızın ve sorumluluk
üstlenecek milletvekillerinin kuralların herkes için geçerli olması
gerektiği ilkesini de göz önünde tutmaları umuduyla söylüyorum. Bu
uçuşlardan sonra bir işlem yapıldı mı? Bu biraz önce
söylediğim uçuştan dolayı herhangi bir işlem
yapıldı mı? Yapılmadı, büyük bir
olasılıklı hiçbir şey yapılmadı. Eğer
tarafsız yaklaşım olsa ve Sivil Havacılık
gereğini yapsa bu gibi kazaların olması en aza iner,
çalışanlar zor durumda kalmaz ve ülkemiz bu tür acıları
olabildiğince az duyar. Ben bunun hâlâ mümkün olduğuna
inanıyorum ve öncelikle yapılması gereken işleri
dikkatinize sunarak konuşmamı tamamlıyorum:
Öncelikle Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü kendi yasasına -yakın, 2005
tarihinde çıkardık- uygun olarak yeni bir personel
politikasını hayata geçirmelidir. Biraz önce Sayın
Konuşmacı da değindi, arama-kurtarma dâhil, uluslararası
sivil havacılık olan ICAO adına Türkiyede denetim ve gözetim
görevini yapan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bu görevlerini
eksiksiz, yansız ve özenle yapmalıdır. Ama apronda deve kesen
idarecilerle işlerin yürümeyeceği bilinmelidir. Sivil
havacılığın temel sorunlarıyla ilgilenmek yerine,
onlara çözüm bulmak yerine işe, Türk Hava Yollarının menüsünü
değiştirerek başlayan anlayışla da bu sorunların
aşılması zordur. Hava aracı işleticileri, teknik elemanları,
pilotlar
BAŞKAN
Sayın Akıncı, bitiyor mu, Sayın Akıncı?
ZEKERİYA
AKINCI (Devamla) Bitiriyorum efendim.
üzerlerine
düşen görevleri donanım, periyodik bakım, idari yapılanma,
bilgilendirme alanlarında eksiksiz yapmalıdırlar.
Önemlidir
arkadaşlarım, ticari kayıp kaygıları, siyasi ve
bürokratik baskılardan uzak bir uçuş düzeni sağlanabilmelidir.
VIP geçişleri değil VIP uçuş listeleri gözden geçirilmeli,
gerekirse yerel uygulamalar yapılabilmelidir. Bu ve benzeri önerilerin
öncelikle Ulaştırma ve İçişleri Bakanlığınca
dikkate alınacağını umut ediyoruz. Aksi hâlde değerli
milletvekilleri, şunu unutmayalım: Sizler, ben, iş
adamlarımız, askerlerimiz, yurttaşlarımız,
turistlerimiz, hemen herkes, çok çeşitli hava yolları aracıyla
sürekli uçuş yapmaktadırlar. Dileğimiz daha fazla canın
yanmamasıdır, daha fazla acı yaşanmamasıdır.
Kurulacak olan
komisyonun da bu doğrultuda çok yararlı çalışmalar
yapacağına olan inancımı belirtiyor, bir kez daha, kazada
kaybettiğimiz Sayın Genel Başkanı ve
yurttaşlarımızı saygıyla anıyor, hepinizi de
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akıncı.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir.
Sayın
Özdemir, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Gruplar adına konuşmalar doldu, önerge sahipleri
adına
BAŞKAN
Önerge sahipleri adına
Pardon, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına değil, önerge sahipleri adına.
Buyurun
Sayın Özdemir.
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas
Milletvekili Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ile 5
arkadaşını taşıyan helikopterin
Kahramanmaraşın Göksun ilçesi yakınlarında düşmesinin
ardından arama-kurtarma çalışmalarındaki etkinlik ve
koordinasyon zaaflarının ve kurtarma
çalışmalarının kazanın meydana geldiği yerden
farklı yerde sürdürülmesinin sebeplerinin belirlenmesi amacıyla
verilen Meclis araştırma komisyonu önergesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Benden önce
grubum adına çok değerli ve doyurucu konuşma yapan Milliyetçi
Hareket Partisi Adana Milletvekilimiz Kürşat Atılgan Beyefendinin
konuşmalarında bahsettiği hususların hepsine tamamen
katılıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, bu elim helikopter kazasında kaybettiğimiz
Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı, dava arkadaşımız
Sayın Muhsin Yazıcıoğluna, Birlik Partisi Sivas İl
Başkanı Erhan Üstündağa, İl Başkan
Yardımcısı Yüksel Yancıya, belediye meclis üyesi
adayı Murat Çetinkayaya ve İHA Muhabiri İsmail Güneş ve
Pilot Kaya İstektepeye Allahtan rahmet diliyorum, kederli aileleri ve
yakınlarına başsağlığı diliyorum,
mekânları cennet olsun diyorum.
Değerli
milletvekilleri, 25 Mart tarihinde gerçekleşen bu elim kaza tüm
milletimizi derin bir üzüntüye sevk etmiş, enkazın ilerleyen saatlere
rağmen bulunamaması ise kamuoyu tarafından endişe ve
üzüntüyle karşılanmıştır. Helikopter enkazına
ulaşmada yaşanan sıkıntılar ve aradan geçen süre,
kamuoyunda spekülasyon noktasına varan yorum ve iddiaların ortaya
çıkmasına sebep olmuştur. Kazanın olduğu saatten
itibaren, bilhassa birinci gün ciddi bir bilgi kirliliği ve kamuoyunun
yanlış yönlendirilmesi olarak ifade edilebilecek bir durum, enkaza
ulaştıktan sonra da yerini başka sorulara bırakmıştır.
Helikopterin enkazı görülmeden, kazada can verenlerin cansız
bedenlerine ulaşılmadan, maalesef Hükûmet kamuoyuna net bir bilgi
verememiştir.
Hükûmetin elinde
son teknoloji dinleme cihazları var. Bu teknolojiyle kapalı
telefonlar bile bire bir dinleme cihazı hâline gelebilmektedir. Devletin
elinde milyonlarca insanın aynı anda dinlenmesine imkân veren
teknoloji var, ancak o 6 kişi bir türlü bulunamıyor. Bu noktada,
sinyal alınamadığı savunması yapılıyor.
Oysa, İhlas Haber Ajansı muhabirinin 112 Acil Servis memuruyla yirmi
iki dakikalık bir telefon görüşmesinin kaydı ortaya
çıkıyor. O kayıtta, Acil Servis memuru enkazdaki diğer 5
kişinin sağlık durumunu soruyor. Oysa, aynı saatlerde
Hükûmetimiz resmî ağızları helikopterde kaç kişinin
olduğunu net olarak bildiremiyor.
Değerli
milletvekilleri, bölgedeki köylüler enkazın bulunduğu bölgeleri
arama-kurtarma ekiplerine bildiriyorlar. Kaza bölgesinde
yaptığım çalışmalar esnasında helikopterin
geçtiği Sisle bölgesinde kazadan beş dakika önce helikopterin
ağaçlara değecekmiş gibi çok aşağıdan, yalpa yaparak
uçtuğunu belirten en az beş köylü de ne yazık ki çok fazla
dinlenmiyorlar. Bu kişilerin iddialarının ciddi olarak
değerlendirmeye alınmadığını zannediyorum.
Arama tek bir baz
istasyonunun verdiği sinyale göre 30 kilometrelik mesafe içerisinde
yapılıyor, başka yöntemler pek denenmiyor. İstihbarat
elemanlarının elinde olduğu bilinen seyyar baz
istasyonlarından yararlanmaya gidilmiyor. Vahim bir durum ortaya
çıkıyor. Bir televizyon kanalının ana haber bülteni, Bilgi
Teknolojileri İletişim Kurumu tarafından kazadan
yaklaşık bir saat sonra ilgili birimlere enkazın nokta
tespitinin rapor edildiğini bildiriyor. Velhasıl, Hükûmet bir türlü
helikopter enkazını bulamıyor.
Şimdi,
sormak lazım: Devlet orada değilse nerededir? Değil mi ki,
zorluk ne olursa olsun, engel ne olursa olsun, şartlar ne olursa olsun
gidemediğin yer senin değildir. Bu bir zaaf değil de nedir?
Değerli
milletvekilleri, 25 Mart günü, yani kazanın ertesi günü komşu il
milletvekili ve İçişleri Komisyonu üyesi olarak partimiz
tarafından Kahramanmaraşa kaza yerine görevlendirildim. Burada,
Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Akif Paksoyla, arama-kurtarma
çalışmalarına katılan ekiplerle, vatandaşlarla,
Hükûmet ilgilileriyle, devlet görevlileriyle Kuruca bölgesi ve Göksun ilçesinde
birçok görüşmeler yaptık.
Gerçekten,
enkazı arama çalışmalarına katılan bütün Büyük Birlik
Partililer, köylüler, korucular, askerler, polisler, gönüllüler,
Kahramanmaraşlılar büyük bir iyi niyet ile zaman zaman
yaşamlarını da riske atarak, donma tehlikesi geçirmelerine
rağmen çalışmalara devam etmişlerdir. Bu özverilerinden
dolayı milletim ve partim adına onlara şükranlarımı
bildiriyorum.
Daha önce de
belirttiğim gibi, ortada ciddi bir yönetim sorunu var. Aslında sorun,
kazanın ilk duyulduğu andan itibaren çalışmalarda birlik ve
beraberlik içerisinde bir yönetim oluşturulamamasıdır.
Sayın
Başbakan, Sayın İçişleri Bakanı, Emniyet Genel
Müdürümüz ve diğer bazı milletvekillerimiz farklı zamanlarda
Göksun ilçesine, bir gün sonra intikal etmişlerdir. Fakat Sayın
Ulaştırma Bakanımızı orada göremedik. Oysa
helikopterin düşüşü teknik bir konu değil midir? Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü Ulaştırma
Bakanlığına bağlı değil midir? Genel Müdürlüğümüzün
teknik elemanları neden olay yerinde görülmediler?
Bırakınız olay yerine, olay bölgesine intikal etmeyi, o
saatlerde Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün telefonlarına
bile kimse çıkmıyordu.
Hükûmetimiz ciddi
bir kriz yönetimi sınavı vermiştir ve ne yazıktır ki,
bu sınavda başarılı olamamıştır. Olay
anından itibaren İçişleri Bakanlığında,
Ulaştırma Bakanlığında, Sivas, Kahramanmaraş,
Kayseri, Yozgat valiliklerinde çok acele birer kriz masaları
oluşturulmalıdır. Velhasıl kazanın ilk duyulduğu
andan itibaren kamuoyuna doğru bilgi verilememiştir. Oysa bu masalar
oluşturulsaydı, eş güdümlü hareket ile hem arama-kurtarma
çalışmaları daha koordineli yürütülürdü ve bunca insan gücü
boş yere harcanmazdı hem de kazanın ilk duyulduğu andan
itibaren basında çıkan bilgi kirliliği önlenmiş olurdu.
Değerli
milletvekilleri, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Olaydan bir gün
sonra binlerce kişi, kurtarma ekipleri, helikopterler, bakanlar,
bunların hepsi buralara gelmiştir ama keşke kazanın
duyulduğu andan itibaren bir iki saat içerisinde tek bir helikopter ve
kurtarma timi bölgeye gönderilmiş olsaydı.
Tabii bu noktada
Kayseri Valiliğinin olayın ilk duyulduğu anda yapmış
olduğu açıklama dikkat çekicidir. Yaralıların olduğu
ve bunlara ulaşıldığının
açıklanmasından sonra, üzülerek söylüyorum, bölgede sürdürülen
arama-kurtarma çalışmaları durmuştur. Saatler sonra
çalışmalar yeniden başlasa da ortada kamuoyunu ciddi bir
yanlış yönlendirme vardır. O hâlde şimdi akıllara
şu soru geliyor: Kayseri Valiliğinin haber kaynağı kimdir
ya da hangi kurumdur? Bunun acilen ortaya çıkarılması gerekir.
Ve yine basında yansıdığına göre otopsi
raporlarında Sayın Yazıcıoğlunun ölüm sebeplerinin
donma olduğu gösterildiği dikkate alındığında,
kaybedilen bu saatlerin önemi daha ortaya çıkmaktadır.
Bir de bir siyasi
partinin genel başkanının bir ilden başka bir ile geçmesi
hâlinde o iki il valilikleri arasında, güzergâhın ve yolculuk
saatlerinin konu edildiği bir koordinasyon kurulması gerekir ancak
bugüne kadar böyle bir koordinasyon kurulduğuyla ilgili hiçbir bilgi
edinilememiştir.
Değerli
milletvekilleri, orada açıklanması gereken çok ciddi sorular var.
Bunları iki kısma ayırabilirim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özdemir, devam edin.
HASAN
ÖZDEMİR (Devamla) Birincisi: Yönetim zaafından geldiği
sorular. İkincisi de: Artık, kamuoyunda Sayın Muhsin
Yazıcıoğlunun ölümünün normal kabul edilmemesiyle ilgili ve bir
suikast ihtimali sorularıdır.
İlk
kısımdaki sorular -konuşmanın bel kemiğini
oluşturduğu- köylülerin iddiaları, devlet kurumları
raporları tam olarak dikkate alınmıyor. Arama-kurtarma
çalışmalarında personelin çalışmalarını
kimin yönlendirdiği belli değil. Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün takip ve denetim sistemi neden küçük uçak ve helikopter
sayısında artışla doğru orantılı
gelişmiyor?
Ve ikinci
kısımda ise, kamuoyunda ciddi bir belirsizlik içerisinde. On yedi kez
ciddi kaza atlatmış, ölüm tehditleri alan bir siyasi parti genel
başkanı özel korumaya tabi olurken neden yanında bir telsizli
polis memuru yoktur? Bu, son derece önemlidir. Ve 112 Acil Servisteki memura ilk
bilgileri kimler veriyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Son
sözlerinizi alabilir miyim Sayın Özdemir.
HASAN
ÖZDEMİR (Devamla) Bütün bu ve buna benzer sorular, kurulacak olan Meclis
araştırma komisyonunda en küçük ayrıntıya kadar
araştırılmalıdır. Muhsin Yazıcıoğlular
kolay yetişmemektedir. Kamuoyunun ve partimizin beklentisi, komisyonun
yapacağı ayrıntılı çalışmaların
kısa sürede sonuçlanmasıdır. Araştırma sonucunda
ortaya çıkacak bilgiler, kazayı bütün yönleriyle
açıklığa kavuşturacak, kazayla ilgili birbirinden
farklı görüş ve iddiaların bir an önce son bulması
neticesini ortaya koyacak nitelikte olmalıdır.
Burada şu
hususları da belirtmekte yarar görüyorum: Bu rapor ölenleri geri
getirmeyecek, acılarını biz unutamayacağız ancak
kederli ailelerinin yüreklerine belki bir su serpecektir. Öte yandan,
bundan sonra bu tarz bir kazada
arama-kurtarma faaliyetleri, yapılacak çalışmalar daha düzenli
olacaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerimle konuşmama son verirken, bir kez daha, Büyük Birlik
Partisi Genel Başkanı, dava arkadaşımız Sayın
Muhsin Yazıcıoğlu ve kazada vefat eden 5 kişiye Allahtan
rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum;
mekânları cennet olsun, nur içinde yatsınlar.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özdemir.
Sayın Bakan,
söz istemişsiniz.
Sayın
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, buyurun
efendim.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) Sayın Başkan, yüce
Meclisimizin değerli milletvekilleri; 25 Mart tarihinde
yaşadığımız helikopter kazasında
hayatını kaybeden değerli siyaset adamı Muhsin
Yazıcıoğlu ve arkadaşlarına Allahtan rahmet
diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Ayrıca,
polis teşkilatımızın 164üncü yılını da
kutluyor, polislerimize görevlerinde başarılar diliyorum.
Üç partinin
birlikte verdiği Meclis araştırma önergesi, şüphesiz
yaşadığımız helikopter kazası ve bu kaza
sonrası arama-kurtarma çalışmaları, alınacak
tedbirler, idari ve icrai anlamda herhangi bir yetersizlik olup
olmadığının ortaya çıkarılmasına katkı
sağlayacaktır. O bakımdan, bu araştırma önergesini
Türk sivil havacılığının gelişmesi
bakımından önemli olarak görüyorum ve bunun, bu
araştırmanın en ince detaylarıyla titiz bir şekilde
yürütülmesi için de Bakanlığım başta olmak üzere, bütün
kurumların, ilgili bütün kurumların gereken katkıyı
sağlayacağını ifade etmek istiyorum.
Söz konusu
kazadaki helikopterimiz, Sayın Başkan, aslında ilk uçuşunu
İstanbul-Ankaraya, Ankaradan Sivasa boş olarak yapıyor ve
Sivasta Genel Başkan ve arkadaşlarını alarak Çağlayancerite
bıraktıktan sonra yakıt ikmali için Kahramanmaraş
Havaalanına, oradan tekrar Çağlayancerite geliyor ve oradan da
yolcularını alarak Yerköye, Yozgata gitmek üzere
Ve giderken de
bir saat yirmi dakikalık uçuştan sonra Kayseri Erkilet Havaalanında
yakıt ikmali planlıyor. Buna göre, görerek şartlarda
uçuşunu gerçekleştirdiğini ifade edip, uçuş
planlarını doldurarak gerekli yetkililere veriyor. Olay, böyle
başlıyor.
Esas Holdinge ait
TC-HEK tescilli BH 06 tipindeki Bell helikopter yerel saatle saat 14.35te
kalkışını gerçekleştiriyor ve tahminlerimize göre de
yirmi beş-otuz dakika içerisinde kaza meydana geliyor. Helikopterin
düştüğünden, helikopterde bulunan İHA Muhabiri İsmail
Güneşin 112yi araması ve bu aramayı 15.38.044te
gerçekleştirdiği, yirmi dakika süren konuşmadan sonra, Acil
Servis, Yozgat İl Merkezi Emniyet Haber Merkezine, buradan
Gölbaşındaki Ufuk Danişmend Polis Heliportuna, oradan da 15.55
yerel saatle Esenboğa Havaalanı Uçuş Bilgi Merkezi (FIC) Hava
Kurtarma Koordinasyon Merkezi (RCC)ye bu haberler bildiriliyor. Ayrıca
Saha Kontrol Merkezi (ACC)ye de bu bilgiler geçiliyor.
Helikopter
kazasıyla ilgili alınan bu bilgiler doğrultusunda FIC, RCC
tarafından bilgilerin doğruluğu, Uydu Destekli Arama-Kurtarma
(COSPAS-SARSAT) sistemiyle Hava Savunma Bildirim Merkezi (ADNC), şirket
yetkilileri
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Son
bir dakika veriyorum.
Açıklamanız
çok uzun sürecek. Bu, komisyonda nasıl olsa görüşülecek efendim. Bir
dakika daha veriyorum size, bitirelim efendim.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Aslında bazı bilgileri
BAŞKAN
Doğru, haklısınız ama yani, şimdi 69a göre söz verdim
size. Ufak bir açıklama yaparsanız tamam efendim.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Peki Başkanım.
Şimdi,
tabii, konuşmacılar burada bu kazayla ilgili görüşlerini dile
getirdiler ve kaza sonrası geç bulunma nedeniyle bazı
arama-kurtarmada koordinasyon zaafı yaşandığını
ve özellikle de sivil havacılıkla ilgili bazı yetersizleri de
dile getirdiler. Söylemek istediğim şudur: Türk sivil
havacılığının 2002de semalarında bin uçak
dolaşırken bugün 3.332 uçak dolaşıyor. Üç kattan daha fazla
bir artım var ve Sivil Havacılık Kanunu, 2920 ve daha sonra
çıkarılan Teşkilat Kanunu, 5431 sayılı Kanunla
yeniden yapılandırılmış, müstakil bir Genel Müdürlük
hâline getirilmiştir ve burada da uzman, teknik personel sayısı
53ten 126ya yükseltilmiştir. Bu hâlâ yetersizdir. Bu
araştırmalarda neyin ne kadar yapıldığı
şüphesiz ortaya çıkacaktır.
Ben herhangi bir
savunma mekanizması içerisinde değilim. Çünkü
yaptığımız işler ortadadır. Benim, özellikle bu
komisyondan istirhamım, çalışmalarında, yapılan bu
işleri bütün detayıyla görmeleri ve nerede eksikliklerimiz varsa,
bunu da bir öneri hâline getirip bu yüce Mecliste onun gereklerini de
yapmamız lazımdır.
Bir şeyi
düzeltmek gerekiyor, o da şudur: Esasen ana Arama Kurtarma Koordinasyon
Merkezimiz vardır, 2001 yılında çıkartılan
yönetmeliği göre; merkezi de Denizcilik
Müsteşarlığımızdadır ve burası, hem
denizdeki arama-kurtarma hem hava araçlarıyla ilgili arama-kurtarma hem de
karadakilerle ilgili görevi vardır. Yalnız bu merkez Beacon, EPIRB ve
ELT dediğimiz cihazlardan alınan sinyallerin COSPAS-SARSAT
uydularına, oradan yer merkezine inmesiyle birlikte, yer tespitiyle birlikte
yönetmelikte bahsedilen birimlere doğrudan bilgiler
aktarılmaktadır, anında aktarılmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Son
dakikanızı veriyorum efendim.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Burada yer bilgilerini
alamadığımız için ELT cihazından cep
telefonlarının sinyalleriyle alınma yoluna gidilmiştir ve
burada da o bölgede sinyal alınan baz istasyonundan başka altı
tane daha var, bir tane değil. Bilgiler eksik oluyor, onu düzeltmek
istiyorum. Ancak altı tane baz istasyonunun kaza mahalline mesafesi 5
kilometre ile 10 kilometre arası; sinyal aldığı baz
istasyonu ise 21 kilometredir, Tüllücede. Buradan da şunu anlıyoruz:
Coğrafi şartlar mânialardan dolayı diğer altı
istasyondan bilgi, sinyal alınamamıştır; tek alınan 21
kilometredekidir. Burada da üç telefondan sinyal
alınmıştır. Kesiştirme yapılarak 20 kilometreye 1
kilometrelik bir bant oluşturulmuş ve arama buralarda
sürdürülmüştür. Söylendiği gibi aramanın farklı yerde
yapıldığı, enkazın farklı yerde bulunduğu
bilgisi doğru değildir. Bunlar araştırmalarda da ortaya
çıkacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Sayın Başkan, derdimizi
anlatamadık. Hâlbuki çok güzel bilgiler verecektim.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Sayın İçişleri Bakanı anlattı zaten.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Yani
BAŞKAN
Efendim, bu konu çok derinine inilmesi lazım gelen bir konu.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Sayın Bakan anlatmaya çalıştı.
BAŞKAN -
Yani on dakika, on beş dakikayla anlatılacak bir şey değil
ki efendim.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Peki, teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Genel Kurul kabul ediyorsa konuşsun efendim. (AK PARTİ
sıralarından Oylama yapın Sayın Başkan sesleri)
OKTAY VURAL
(İzmir) Hayır, komisyonun kurulmasına karar vermeyeceklerse
BAŞKAN
Komisyon kuruluyor zaten.
OKTAY VURAL (İzmir)
Komisyona bilgi verirler efendim.
BAŞKAN -
Komisyon kuruluyor Sayın Başkanım.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Genel Kurul her şeye hâkim de İç Tüzükü
değiştiremez.
BAŞKAN
Hakikaten engin bilginiz var, çok uzun konuşabilirsiniz ama, biraz daha
şey olalım müsaade ederseniz.
Açtım
efendim, son hitabınızı yapabilirsiniz.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Evet, teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; şüphesiz bu kaza hepimiz
için üzücü bir kaza olmuştur. Bunun araştırılması
sivil havacılığımızın, gelişmekte olan sivil
havacılığımızın gücüne güç katacak tedbirleri de
beraberinde getirecektir. Burada herhangi bir itirazımız yok. Ancak şunu
da biliyoruz ki Türk sivil havacılığı son beş
yılda çok büyümüştür. Kaza
Yurt içi uçuşlar 8 milyondan 35
milyona, toplam uçuşlar 33 milyondan 75 milyona
çıkmıştır. Az önce dedim, bin uçuş vardı
semalarımızda, 3.332 uçuşa çıkmıştır. Buna
rağmen, kaza kırım istatistiklerinde durumumuz o kadar vahim
değildir. Burada istatistikler de var, onu da söylemek istiyorum: Bütün
havacılık sektöründe amaç kazaları önlemek olmakla beraber
kazaların önlenemeyeceği de bir gerçektir çünkü kazalar, ne tedbir
alırsanız alın, çoğu kez insan hatasından olmaktadır.
Burada yapılması gereken, ölümlü kazaların sayısını
Sıfır ölümlü kaza hedeftir bütün dünyada, onun için
çalışmak gerekiyor. Biz de bu anlamda eldeki imkânlarla bu amaca
ulaşmak için gayretle çalışıyoruz.
Yapılan
denetimlerde, Türk sivil havacılığı Avrupa Birliği
ülkeleri arasında 6ncı sıraya yükselmiştir. Bu da sivil
havacılıkta yapılanlara ait bir küçük göstergedir.
Ben teşekkür
ediyorum.
Ulaştırma
Bakanlığının hiç gözükmediği, ortada
olmadığı düşüncesine katılmıyorum. Kazanın
ilk anından itibaren bütün işlem tamamlanıncaya kadar
arkadaşlarımızla beraber hiç gece gündüz ara vermeden
çalışmaları yürüttük, koordinasyonu beraber yaptık.
İlla oraya gidip orada bulunmak kazayla ilgilenmek anlamına gelmiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından
Konuşsun Sayın Başkan. sesleri)
Gel, buyur,
oturuverin burada! Yapmayın! Allah, Allah!
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Kurulan Kaza Kriz Merkezi
Başbakanlıkta görevlendirmeyi İçişleri
Bakanlığına vermiştir ve
BAŞKAN Ben
mi idare ediyorum siz mi idare ediyorsunuz!
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) -
İçişleri
Bakanlığıyla da biz koordinasyonu sürekli temin ettik diyorum.
Tekrar
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Bu
kadar da olmaz ki ya! Allah, Allah! Her şeyin bir ölçüsü var ya!
Önerge sahibi
olarak Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya.
Buyurun
Sayın Yerlikaya (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAMZA
YERLİKAYA (Sivas) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı merhum Muhsin
Yazıcıoğlunun helikopter kazasında hayatını
kaybetmesinin araştırılması için AK PARTİ Grubu
tarafından verilen araştırma önergeleri hakkında
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, Türk Polis Teşkilatının 164üncü
Kuruluş Yıldönümü münasebetiyle kutladığımız
Polis Haftasının tüm polis teşkilatımıza
hayırlı olmasını diler, fedakârca hizmetlerinden
dolayı şükranlarımı sunarım.
Seçim
çalışmaları dolayısıyla merhum Muhsin
Yazıcıoğlu ve beraberinde 5 kişiyi Kahramanmaraştan
Yozgata götürmek üzere havalanan özel bir hava yolu firmasına ait
helikopter 25 Mart tarihinde kaybolmuştur. Helikopterin
kaybolmasının hemen ardından Hükûmetimiz bütün
imkânlarını seferber etmiş, olayın akabinde
İçişleri Bakanımız Sayın Beşir Atalay olay yerine
intikal etmiştir. Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan, helikopterin kaybolmasından sonra programını
keserek bölgeye gitmiş, çalışmaları yerinden
yönetmiştir. Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali
Yıldırım bizzat bölgeye giderek arama-kurtarma
çalışmalarına katılmıştır. Bütün bu
olağanüstü gayretlerle 27 Mart günü Sayın
Yazıcıoğlunun ve 5 kişiyi taşıyan helikopterin
enkazına ulaşılmıştır.
Vatandaşlarımız,
Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin sağ kurtulması
için günlerce dua etmişlerdir. Ne yazık ki, Yazıcıoğlu
ve 5 vatandaşımızın hayatını kaybettikleri
görülmüştür.
Bu acı olay
beni bir Sivaslı olarak daha fazla yaralamış, kazada 5
hemşehrimin hayatını kaybetmesinin acısını daha
da içimizde artırmıştır.
Sayın
Yazıcıoğlunun yanı sıra Büyük Birlik Partisi İl
Başkanı Sayın Erhan Üstündağ, Büyük Birlik Partisi Sivas
İl Başkan Yardımcısı Sayın Yüksel Yancı,
Büyük Birlik Partisi Sivas belediye meclis üyesi adayı Sayın Murat
Çetinkaya ve İhlas Haber Ajansı Sivas Bürosu Muhabiri Sayın
İsmail Güneş, Kaptan Pilot Kaya İstektepe
Sivasımızın yetiştirdiği güzide değerlerdir.
Ülkemizin ve Sivasımızın başı sağ olsun.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kazayla Türkiye yiğit bir
Anadolu evladını kaybetmiştir. Hiç şüphe yok ki merhum
Yazıcıoğlu, Türk siyasetine dürüstlüğü,
vatanseverliği, dik duruşuyla damgasını vurmuş önemli
bir simadır. 1954 yılında Sivas ilimizin Şarkışla
ilçesinin Elmalı köyünde dünyaya gelen Yazıcıoğlu, 12 Eylül
öncesinde sivil toplum kuruluşlarında önemli görevlerde
bulunmuştur. 12 Eylül sonrasında mahkemelerde yargılanan ve
büyük bölümü hücrede olmak üzere yedi buçuk yıl cezaevinde yatan
Yazıcıoğlunun suçlu olmadığı
anlaşılmış ve beraat etmiştir.
Türkiyede büyük
yaralar açan 12 Eylül darbesinin büyük mağdurlarından birisi de
kuşkusuz rahmetli Yazıcıoğlu olmuştur. 1991 senesinde
Parlamentoya giren, 29 Ocak 1993 tarihinden vefat ettiği tarihe kadar ise
genel başkanlığını sürdürdüğü Büyük Birlik
Partisini kuran Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye'nin buhranlı
dönemlerinde hep çıkış yolu olarak milleti işaret
etmiştir. Yazıcıoğlu, ara dönemde,
arayışların yaşandığı 28 Şubat
sürecinde de dik duruşunu sergileyerek milletimizin takdirini
kazanmıştır.
Merhum Muhsin
Yazıcıoğlu, Kosovanın başkenti Priştinede
düzenlenen toplantıyla da anıldı. Priştine Gerçek Kültür,
Sanat ve Spor Derneği tarafından düzenlenen anma
toplantısında Kosova-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu
Başkanı da olan Muhsin Yazıcıoğlunun hayatı,
kişiliği, Kosovaya yaptığı ziyaretlerden söz edildi.
Kosovanın, Kosovalı Türklerin de Türklüğün büyük bir
sevdalısı olduğu belirtildi. Anma toplantısında,
Kosova dostu olan Muhsin Yazıcıoğlunun hayatı ve
kişiliğine ilişkin belgesel de izletildi. Anma
toplantısının ardından Muhsin Yazıcıoğlu
için mevlidi şerif okunup ruhu şad olsun diye ruhuna gönderildi.
Değerli
milletvekilleri, Yazıcıoğlu sadece bir siyasi değil,
aynı zamanda gönül adamıydı. Cenaze töreninde hepimizin
alması gereken derin mesajlar vardı, tıpkı merhum Turgut
Özal gibi. Çok farklı siyasi, dinî, kültürel görüşlere mensup
vatandaşlar merhum Yazıcıoğlunun cenazesine
katılarak, omuz omuza saf tutarak büyük bir birlik sergilemiştir.
Diğer
taraftan, uzun yıllar birlikte mücadele ettiği Büyük Birlik
Partisinin değerli yöneticileri bu süreçte duyarlı bir tavır
sergilemişlerdir. Kitlelerin provokasyonlara kapılmasını
engellemişlerdir. Böylece, acı bir dönemde bu tavırları
takdire şayandır.
Kaderin cilvesi,
Yazıcıoğlu vefat etmeden kısa bir süre önce
Kahramanmaraştaki mitingde ölümden bahsetmiş, yıllar sonra da
hatırlanacak şu sözleri söylemiştir. Merhum
Yazıcıoğlunun o günlerde sarf ettiği cümleleri
Parlamentomuzun kürsüsünden sizlerle paylaşmak istiyorum: Şimdi,
bakın, yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiçbirimizin garantisi yok.
Şurada ayakta duranın da, oturanın da garantisi yok. Yani ruh
bir saniyeliktir, küf dedi mi gitti. Bunun da nereden geleceği, nasıl
geleceği, ne şekilde yakalayacağı belli değil. Bir
saniyenize bile hâkim değilsiniz. Bir saniyesine bile hâkim
olmadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir
dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur. Düz
yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz; dik
duracağız, doğru gideceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; merhum Yazıcıoğlu ve
arkadaşlarının hayatını kaybettiği bu üzücü
helikopter kazasının aydınlanması için devletimizin ilgili
kuruluşları çalışmalarını aralıksız
olarak sürdürmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin de, elinde bulunan bu
araştırma yetkisini kullanarak kazayla ilgili bir araştırma
komisyonu kurmasının, hepimizin üzerine düşen bir görev
olduğu düşüncesindeyim. Muhsin Yazıcıoğlunun
hayatını kaybettiği kazayla ilgili araştırma
komisyonunun kurulmasının, zihinlerde oluşan soru işaretlerinin
giderilmesini sağlayacağı kanaatindeyim.
Kazayla ilgili
olarak gerek yazılı gerekse görsel medyamızın çok
sayıda farklı iddiaları gündeme gelmiştir. Kazayla ilgili
şu anda büyük bir bilgi kirliliği yaşanmaktadır. Komisyonun
bu bilgi kirliliğini sonlandıracağını düşünüyor
ve umuyorum.
Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan da, bu talihsiz
kazanın öncesi ve sonrasıyla araştırılması,
ileride bu gibi olaylarda imkân ve kabiliyetlerin arttırılması,
varsa ilave tedbirlerin alınması için bir Meclis araştırması
açılacağını belirtmiştir.
Kazada
hayatını kaybeden Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ve
beraberindekilere Allahtan rahmet, yakınlarına, sevenlerine
başsağlığı diliyorum.
AK PARTİ,
CHP, MHP grupları tarafından verilen araştırma önergesinin
kabul edilmesi lehinde oy kullanacağımı belirtiyor, böyle üzücü
olayların bir daha yaşanmamasını temenni ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yerlikaya.
Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırması önergeleri üzerindeki
görüşme tamamlanmıştır.
Şimdi,
Meclis araştırması açılıp açılmaması
hususunu oylarınıza sunacağım.
Meclis
araştırması açılmasını kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 16 üyeden
kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun
çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip
üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Komisyonun
gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Böylece komisyon
kurulacaktır, hayırlı uğurlu olsun efendim.
Sayın
milletvekilleri, süremiz dolmak üzeredir.
Sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 14 Nisan 2009 Salı günü saat 15te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.48