DÖNEM: 23 CİLT: 29 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
8inci
Birleşim
21 Ekim 2008 Salı
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.
- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.
- GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Denizli
Milletvekili Mehmet Salih Erdoğanın, 17 Ekim Dünya Yoksullukla
Mücadele Gününe ilişkin gündem dışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
2.- Ordu
Milletvekili Rahmi Günerin, Karadeniz Bölgesi fındık üreticilerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
3.- Edirne
Milletvekili Necdet Budakın, tarımdaki gübre destekleme
politikalarına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Kazakistan
Cumhuriyeti Parlamentosu Senato Başkanı Kassym-Jomart Tokayev ve
Kırgızistan Cumhuriyeti Millet Meclisi Başkanı Aytıbay
Tagaevin davetlerine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Köksal Toptanın, beraberindeki Parlamento heyetini
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/563)
2.- Bazı
milletvekillerine belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/564)
B) Önergeler
1.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin; Ticari Taksilerde, Taksi Dolmuş ve
Dolmuşlarda Yenileme Yapılması ve/veya Araçların Bir Kereye
Mahsus Olarak Değiştirilmesi Sırasında Araç Sahiplerinden
ÖTV ve KDV Alınmamasına Dair Kanun Teklifinin (2/202) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/90)
V.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki
sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 20 Milletvekilinin, Kars Milletvekili Gürcan
Dağdaş ve 23 Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal
Yardımcı ve 26 Milletvekilinin ve İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel ve 19 Milletvekilinin, Gemi İnşa Sanayisindeki İş
Güvenliği ve Çalışma Şartları Sorunlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/121, 129, 132, 134) (S. Sayısı: 295)
2.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 29 Milletvekilinin, Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk ve 20 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu
ve 19 Milletvekilinin, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ve 23
Milletvekilinin ve Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 24 Milletvekilinin,
Zeytin ve Zeytinyağı ile Diğer Bitkisel Yağların
Üretiminde ve Ticaretinde Yaşanan Sorunların
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/27, 34, 37, 40, 102) (S. Sayısı: 296)
VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, Karabük Belediye Başkanının
festivaldeki tutumuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın cevabı (7/4393)
2.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın, Bakanlık
çalışanlarının özlük haklarına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/4396)
3.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, çalışanların
ücretlerinin ve iş ortamlarının iyileştirilmesine
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın
cevabı (7/4601)
4.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Kozak Yaylasında
siyanürle altın aranmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/4638)
5.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Karsta kömür
dağıtımına ve doğalgaz kullanımına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi
Gülerin cevabı (7/4720)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.02de açılarak dört oturum yaptı.
Mersin
Milletvekili Behiç Çelik, iç güvenlik konusuna,
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi, küresel ekonomik kriz ve Türkiyenin durumuna,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras,
Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane,
İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele
ya da Cezaya Karşı Sözleşmeye ilişkin ek seçmeli protokolün
onay sürecine ve son günlerdeki işkence ve kötü muamele iddialarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe grubunca,
Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunda açık bulunan:
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen 16, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
düşen 5, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 3 ve Demokratik
Toplum Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe gruplarınca,
Aday gösterilen
milletvekilleri;
Bağımsız
milletvekillerine düşen 1 üyeliğe de, yapılan açık oylama
sonucunda, Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı,
Seçildiler.
Başkanlıkça,
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun, başkan, başkanvekili, sözcü ve
kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacakları gün, saat ve yere
ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlunun;
Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Şenol
Balın; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin ve 18 Milletvekilinin; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (1/544,
2/75, 2/135, 2/150) (S. Sayısı: 222) görüşmelerine devam
olunarak 6ncı madde kabul edildi, 7nci maddesi üzerinde bir süre
görüşüldü.
21 Ekim 2008
Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşime 20.00de son
verildi.
|
|
Meral
AKŞENER |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Canan
CANDEMİR ÇELİK |
|
Fatma
SALMAN KOTAN |
|
Bursa |
|
Ağrı |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 10
II.- GELEN KÂĞITLAR
17 Ekim 2008 Cuma
Rapor
1.-
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Sivas Milletvekili Muhsin
Yazıcıoğlunun; Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve
20 Milletvekilinin; Samsun Milletvekili Osman Çakırın; İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 7 Milletvekilinin; Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/651, 2/20, 2/46, 2/61, 2/80) (S. Sayısı: 298) (Dağıtma
tarihi: 17.10.2008) (GÜNDEME)
No.: 11
20 Ekim 2008 Pazartesi
Tasarılar
1.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
(1/653) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2008)
2.- Kuzey
Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin
Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/654) (Milli Savunma ve
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.10.2008)
3.- Kuzey
Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin
Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/655) (Milli Savunma ve
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.10.2008)
Teklifler
1.- Tokat
Milletvekili Osman Demirin; 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/319) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13.10.2008)
2.- Hakkâri
Milletvekili Rüstem Zeydanın; Hakkâri İline Bağlı
Derecik Adlı İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi
(2/320) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13.10.2008)
No.: 12
21 Ekim 2008 Salı
Tasarı
1.- 2009
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/656) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2008)
21 Ekim 2008 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 8inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Üçüncü
haftasına girdiğimiz yasama yılımızın bizler
için, milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum. Bu vatan
uğrunda şehadet şerbetini içen şehitlerimize Allahtan
rahmet, kederli ailelerine ve milletimize başsağlığı
diliyorum.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet
konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz yoksullukla mücadele günü münasebetiyle söz isteyen
Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğana aittir.
Sayın
Erdoğan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğanın,
17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 17 Ekim Dünya
Yoksullukla Mücadele Günü olarak ilan edilmiştir. Ben bugün bu konudaki düşüncelerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün pek çok
ülke farklı ölçeklerde yoksulluk sorunlarıyla iç içe
yaşamaktadır ve yoksulluğun yerel ve küresel boyutta hızla
artışı günümüz dünyasının en büyük problemlerinden
birisidir. Ayrıca, küresel kuraklığın neden olduğu
tarım ürünleri üretimindeki azalma, enerji kaynaklarının
yetersizliği nedeniyle bazı tarım ürünlerinin enerji üretiminde
kullanılması, dünyada artan gıda tüketimi ihtiyacı, bunlara
bağlı olarak gıda fiyatlarındaki artış
dünyanın en önemli sorunlarının başında gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, gıda üretimi konusunda ülkemiz dünyanın en
sayılı ülkeleri arasında yer almaktadır. Bugün, kendimizi
ve önemli miktarda dünyayı besleyecek üretim imkânlarına sahip
bulunuyoruz. İsrailli bir bilim adamı Güneydoğu Anadolu
topraklarıyla ilgili olarak Bu topraklar o kadar verimli ki buradaki
toprağı alın ve dünyanın diğer yerlerindeki tarım
alanlarına gübre diye serpin. demek suretiyle GAPın ve
Güneydoğu Anadolu topraklarının önemine vurgu
yapmıştır. Ancak ülkemizde üretim planlamasının tam
olmaması, sulanan alanların genişletilememesi, nadas
alanlarının değerlendirilememesi, ekim nöbetine önem verilmemesi
ve tarımda teknolojinin yeterli derecede kullanılmaması gibi
nedenlerle verimsiz üretim ve ayrıca israf nedeniyle
uğradığımız tarımsal kaybın 50 milyar dolar
olduğunu bilirsek, tarımda neden sorunlarla
boğuştuğumuzun da cevabı kendiliğinden ortaya
çıkmış olur.
Teknolojiyi
tarımda kullanarak, israfı önleyerek, kaliteyi ve verimi
artırmak suretiyle küresel gıda krizini fırsata
dönüştürebilir, tarım ihracatımızı 4-5 kat daha
artırabiliriz.
Değerli
milletvekilleri, çağımızda yoksulluk ve yoksullukla mücadele,
dünyanın karşı karşıya olduğu en önemli insani ve
sosyal bir olgudur. Bugün dünya nüfusundan yaklaşık 1 milyar insan
günde 1 dolardan az bir parayla hayatta kalmaya çalışmaktadır.
1,5 milyar insan ise 2 dolardan az bir parayla geçinmektedir. 100 milyon insan
her gece aç karınla uyumakta, tedavisi bilinen fakat sağlık
hizmeti alamayan 40 milyon çocuk hastalıktan, 14 milyon insan da
açlıktan ölmektedir.
Bu
rakamların bize öğrettiği gerçek şudur: Dünya nüfusunun
yarıdan fazlası bugün gıda, içme suyu, sağlık,
eğitim, barınma ve modern enerji kaynaklarından oldukça yetersiz
yararlanmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, yoksulluk toplum barışı için bir tehdittir. ILO
1994 Philadelphia Deklarasyonu herhangi bir yerdeki yoksulluğun her yerde
refah ve barış için bir tehlike oluşturduğu olgusuna dikkat
çekmektedir. Bu nedenle, yoksullukla mücadele tüm insanlığın
ortak sorunudur ve bu mücadeleden kaçmak insanlık için ortak bir suçtur.
İnsanlık tarihi boyunca yoksulluktan uzak, yoksulu hiç olmayan toplum
bulmak mümkün değildir. Önemli olan yoksulun kendi hâline, kendi
başına bırakılmamasıdır. Devletin birinci görevi,
yoksulu, fakiri kendi çaresizliğiyle baş başa
bırakmamaktır, sosyal devlet olmanın bir gereği budur.
Devlet, yoksulun yanında olmak, onun elinden tutmak ve dertlerine çare
aramak, bulmak zorundadır. Günümüzde yoksullukla mücadelede
gelişmiş ülkelerin iyi örnek sergilediğini söylemek maalesef
mümkün değildir; bir tarafta aşırı zenginler diğer
tarafta kuru ekmeğe muhtaç insanlar, bırakın kuru ekmeği
açlıktan ölen insanlar, öbür taraftan da silahlanmaya harcanan trilyonlar.
Değerli
milletvekilleri, açlık, yoksulluk ve işsizlik dünyanın ve
ülkemizin başına bela olan terör olaylarının da tetikleyici
unsurlarından biridir. Terör olan yere ne yatırım gider ne de
turist gider. Terör, fakirlikten ve yoksulluktan gıdasını
alır. Terörün en etkilediği kesim her şeyini kaybetmiş
insanlardır. Terör istikrardan rahatsız olur. Gelişme ve
kalkınma terörün işine gelmez; istikrarı bozmak,
kalkınmayı baltalamak ister.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yoksullukla mücadele
araçlarının başında eğitim gelmektedir.
Eğitimsizlik en büyük fakirliktir. Beşerî sermayenin en değerli
kaynak olduğu bilinciyle eğitimin
yaygınlaştırılması en önemli sorun hâlindedir.
Yoksullukla
mücadelede vurgulanması gereken başka bir konu da sürdürülebilir bir
kalkınmanın gerekliliğidir. Bunun yanında, makroekonomik
dengesizliklerin de yoksullukla yakın ilgisi olduğu bilinmelidir.
Ayrıca, yoksullukla mücadelede başarılı olmak için çok daha
yaygın ve küresel iş birliğinin geliştirilmesi
gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bütün enerjimizi ve kaynaklarımızı
kalkınmaya yönelterek, hedefimizi çağdaşlaşma,
kalkınma, demokrasi ve insan hakları standardını yükseltme
olarak koyarsak -ki, böyledir- böylece vatandaşlarımızın
daha mutlu olduğu, güçlü ve üretken bir Türkiyeyi beraberce
çağdaş medeniyetler seviyesine ulaştırmış oluruz.
Tüm
insanların refah ve barış içinde yaşadığı
bir dünya dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, Karadeniz Bölgesinin ekonomik
sorunlarıyla ilgili olarak söz isteyen Ordu Milletvekili Rahmi Günere
aittir.
Sayın Güner,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Ordu Milletvekili Rahmi Günerin, Karadeniz Bölgesi
fındık üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
RAHMİ GÜNER
(Ordu) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sakaryadan,
Düzceden, Zonguldaktan, Bartından, Sinoptan, Ordudan, Giresundan,
Trabzondan ve bu illerimizin en önemli ekonomik sorunu olan fındık
konusuna değinmek için ve orada yaşayan halkın, fındık
üreticilerinin sorunlarını dile getirmek için söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, burada dört beş ay önce bir konuşma
yaptım. Fındığın üzerinde büyük oyun
oynandığını ve fındığın bu Karadeniz
halkı için en önemli geçim kaynağı olduğunu ama hiçbir
tedbir alınmadığını ve fındığın
tamamen belli kişilerin tekelinde kaldığını, belli
kişilerin sömürü düzeninde sömürüldüğünü bu kürsüden
söylemiştim. O zaman Tarım Bakanı yerine Çevre ve Orman
Bakanı cevap olarak, fındığın 800 bin ton
civarında olacağını söyledi. Ben itiraz ettim, fındığın
600-650 bin ton civarında olacağını ve bu tespitin
yanlış olduğunu ve bu tespitin de bir oyun olduğunu
açıkça söyledim. Ama Toprak Mahsulleri Ofisi devletin kuruluşu
olmasına rağmen fındık rekoltesini 800 bin ton
civarında gösterirken, elde fazla fındığın
olduğunu söylerken, 2008 yılının fındık
fiyatlarını düşürmek için Toprak Mahsulleri Ofisi 1 milyon 100
bin TLye piyasaya fındık sattı, 30 bin ton fındık
sürdü.
Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; rekolte çoktu da neden 30
bin ton fındık piyasaya sürülmek suretiyle, Avrupadaki
alıcı kesime, tüccarlara, işletmelere geçmiş dönemin
fındığı satıldı, bunu anlamış
değilim.
Değerli
arkadaşlarım, fındık 650 bin ton civarında oldu ve
randımanı da çok düşük. Bu randıman konusunu bilen
milletvekilleri arkadaşlarım anlar fakat öyle bir fiyat verildi ki
hem geç verildi hem de üreticinin maliyet fiyatının çok altında
bir fiyat verildi ve bugün, saydığım bu illerde fındık
üreticisi vatandaşlarımız perişan durumda. Tüccarda
fındık 2 milyon 300 bin, 2 milyon 400 bin TLdir. Bundan
randıman payı düşüldüğü zaman, fındık fiyatı
1,5 milyon TLye inmektedir. Bu uygulama, bu fındıktaki
tekelleşme, bu fındıktaki, bu şekilde, üreticinin alın
terinin, emeğinin verilmemesi şeklinde verilen fiyat bizim
üreticimizi tamamen köleleştirmiş, esir durumuna getirmiş, hem
Toprak Mahsulleri Ofisi karşısında hem de tüccarın
karşısında ağlar duruma düşürmüştür.
Değerli
arkadaşlarım, üretici ağlamıyor, üretici
çığlık atıyor ama sahip çıkacak kimse yok. Bugün,
iktidar partisinin bu uygulaması karşısında, Orduda ben
gördüm, ilçe kongreleri yapıyorlar ama ilçe kongrelerini polis kordonunda,
jandarma kordonunda yapıyorlar. İçeri herkesi almadıkları
hâlde ilk isyanı yapan kendi partilileri. Jandarma kordonunda, jandarma
şeyinde salondan dışarı atılıyorlar değerli
arkadaşlarım.
AHMET ERTÜRK
(Aydın) Nereden çıkarıyorsunuz?
RAHMİ GÜNER
(Devamla) İşte, ben bunu yaşadım. Bunu gazeteler
yazdı ve herkes söyledi. İnanmıyorsanız -eğer
doğru konuşacaksa- Ordu milletvekili arkadaşlarım bunu
açıkça söyler. Yerini söylüyorum: Kabadüz İlçe Kongresi, Gülyalı
İlçe Kongresi.
Değerli
arkadaşlarım, Ben fındığımı 1 milyon 800e
sattım. diyen AKP yöneticisi, ilçe yöneticisi kişiyi yaka paça
dışarı attılar ve jandarma uzaklaştırdı.
Değerli arkadaşlarım, bu neyi gösteriyor? Şu anda iktidarda
bulunan siyasi partinin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Güner, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) -
üreticinin yanında olmadığı, üreticinin
alın terini, emeğini vermediğini göstermektedir. İşte
ben, bugün tüm Karadenizdeki fındık üreticisi
vatandaşlarıma sesleniyorum: Öyle bir duruma geldik ki
hakkını aramak için sokağa çıkmaya korkuyor. Mitingler
yapıldı Ergenekona dâhil edildi.
Değerli
arkadaşlarım, herkes susturulmakta, herkes sesini çıkarmamakta
ama önümüzde bir seçim var. İnşallah halk bunun hesabını
sorar, üretici de sorar. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de
soracağız.
Teşekkür
eder, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Güner.
Gündem
dışı üçüncü söz, tarımdaki gübre politikalarına
ilişkin söz isteyen Edirne Milletvekili Necdet Budaka aittir.
Sayın Budak,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(AK PARTİ ve
CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Tartışmayalım
arkadaşlar.
Sayın Budak,
buyurun efendim.
3.- Edirne Milletvekili Necdet Budakın,
tarımdaki gübre destekleme politikalarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
NECDET BUDAK
(Edirne) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal
üretimde önemli girdilerden biri olan gübre konusunda gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Üreticilerimiz
gübre destekleme politikalarını yakından takip etmektedirler.
Türkiyenin diğer bölgelerinde olduğu gibi Edirnede, seçim bölgemde
de çiftçilerimiz gübrenin çok pahalandığını ve bu nedenle
de gübre desteklemelerinin arttırılması yönünde bir
çalışmanın olup olmadığını merak
etmektedirler. Bu sorunu yüce Meclisin çatısı altında sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, gübrenin bilinçli kullanımı son derece önemlidir.
Düşük oranda gübre kullanımı verimi ve kaliteyi olumsuz
etkilemekte, fazla kullanımı ise ekonomik kayba, maliyetin
yükselmesine, toprak, su ve çevrenin kirlenmesine neden olmaktadır. Son
yıllardaki gübre fiyatlarındaki artışlar, özellikle küçük
üreticilerin taban gübre kullanmadan üretim yapmalarına neden
olmaktadır. 2008 yılı ilk altı aylık dönemindeki gübre
yılı bir yıl önceki aynı döneme göre yüzde 14 oranında
gübre kullanım oranı azalmıştır. Bu azalma oranı
yaklaşık 2 milyon hektar alanın gübrelenmemesi demektir.
Türkiyede 1
dekara
Dünyanın
14üncü büyük tarım alanlarına sahip ülkemiz toprakları
sanıldığı kadar verimli değildir. Trakya Bölgesi
verimli arazilere sahip olmasına rağmen ayçiçeği, buğday ve
çeltik gibi ürünlerde yoğun gübre kullanımına ihtiyaç
duyulmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz gübre üretimi yaklaşık 3 milyon ton,
tüketimi ise 5 milyon tondur. Üretim açığını
karşılamak için 2008 yılı ilk sekiz ayında gübre
ithalatına ödediğimiz para 1 milyar dolardır. Gübrenin ham
maddesi olan amonyak doğal gazdan elde edilmektedir. Bu nedenle de
ülkemizdeki gübre sektörü dışa bağımlıdır.
Doğal gaz ve enerji fiyatlarındaki artışlar, dünya piyasa
fiyatları, döviz kurlarındaki değişimlerin yanı
sıra dünyadaki arz-talep dengeleri gübre fiyatlarının
aşırı artmasına neden olmaktadır ancak zaman zaman
spekülatif hareketlerin olduğu da bilinmektedir.
Artan gübre
fiyatları karşısında Hükûmetimiz çiftçilerin mağdur
olmaması amacıyla 2005 yılında 271, 2007 yılında
343 ve 2008 yılında 352 milyon YTL olmak üzere toplam 966 milyon YTL
gübre desteği ödemesi yapmıştır. Bu çerçevede,
üreticilerimiz, çiftçilerimiz, Tarım Kredi Kooperatiflerinin İranda
satın almış olduğu gübre fabrikasının kendilerine
neler getireceğini merak etmektedirler.
Hükûmetimizce
gerçekleştirilen ürüne destek programı gerçekten
başarılıdır. Prim desteğine ilaveten, ayrıca 2008
yılında doğrudan gelir desteğinin
kaldırılmasıyla ortaya çıkacak kaynak tamamıyla gübre
ve mazot desteğine aktarılabilir.
Toprak tahlili
için dekar başına verilen 1 YTLlik destek artırılmalı
ve gübre desteği için toprak tahlili şart
koşulmalıdır. Gübre satışları reçeteye
dayalı olarak yapılmalı ve desteklemeler, reçeteyle gübre alan
çiftçilere verilmelidir. Ayrıca Ziraat Bankası tarafından
üreticiye sekiz dokuz aylık sıfır faizli gübre kullanım
kredisi sistemi de uygulanabilir.
Üretim
maliyetlerinin azaltılması ve ülkemizde gübre
kullanımının artırılması için yüzde 50
kapasiteyle üretim yapan ülkemiz gübre fabrikalarının tam kapasiteyle
çalışması için tedbirler alınmalı ve kendi ülkemizde
gübre üretimi desteklenmelidir.
Gübre
piyasasındaki fiyat hareketleri Rekabet Kurumunca periyodik olarak
desteklenmelidir. Ciddi fiyat artışlarının olduğu
dönemlerde gübredeki KDV oranları kısa süreli de olsa tekrar gözden
geçirilmelidir.
Yeşil
gübreleme teşvik edilmelidir. Ülkemiz fosfat yatakları hızla
kullanıma geçirilmelidir.
Türkiye toprak
haritası kapsamlı bir şekilde yenilenmelidir.
Kamuya ve özel
sektöre ait tüm toprak tahlil laboratuvarları bir düzenlemeyle standart
hâle getirilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Budak, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
NECDET BUDAK
(Devamla) - Gübre maliyetini azaltıcı ekim nöbeti uygulamaları
konusunda çiftçi eğitilmelidir.
Ayrıca,
Sayın Bakanımız buradayken, biz, özellikle Tarım
Bakanımızdan ya da Hükûmetimizden, ilgili kurumlarımızdan
kuraklık desteklemelerinin ekim ayı içerisinde ödenmesini talep
ediyoruz. Seçim bölgem Edirne Lalapaşa ilçesi köylüleri adına ve otuz
altı ildeki çiftçiler adına bunu diliyorum.
Yine
çiftçilerimiz, şu anda, özellikle gübreyle ilgili, 2008 yılı
için özel bir destekleme yapılıp yapılmayacağının
çiftçilerimize duyurulmasını istiyorlar.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Budak.
Gündem
dışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sayın Mehmet Mehdi Eker cevap vereceklerdir.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Sayın Başkanım, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Gündem dışı konuşmalara
cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kimyevi gübre, özellikle verimin
sağlıklı bir şekilde alınabilmesi, topraktaki bitki,
besin maddeleri yönünden meydana gelen, oluşan eksikliği gidermek
bakımından modern tarımla birlikte uygulamaya giren en önemli
girdilerden bir tanesi. Tabiatıyla bu kimyevi gübre üretimi için
birtakım girdiler gerekiyor ve Türkiye, gerek azotlu gübrelerin gerek
fosfatlı gübrelerin üretimi için gerekli olan ham maddeler
bakımından maalesef zengin değildir. Bu nedenle de gerek azotlu
gübrelerin ham maddesini teşkil eden amonyak ve onunla ilişkili
doğal gaz, buna bağlı petrol gerekse kaya fosfatı vesaire
yönünden yeteri kadar elimizde kaynak bulunmadığından
dolayı Türkiye tükettiği gübrenin büyük bir kısmını
doğrudan ithal emekte, diğer kısmını da içeride
üretmekle birlikte onun da üretim için gerekli olan ham maddelerinin yüzde
95-96sını yine ithal etmektedir. Böyle bir durumla karşı
karşıyayız.
Son yıllarda
gerek küresel ısınma gerekse petrol fiyatlarındaki
artış gerekse enerji tarımı kavramının dünyada
insanlığın gündemine gelmiş olması ve buna paralel
olarak gübre talebinde meydana gelen olağanüstü artış, bu talep
doğrultusunda, aynı paralelde gübre üretiminin artmamış
olması gübre fiyatlarında anormal bir artış meydana
getirdi. Dünyada, örneğin amonyağın -ki amonyak azot bazlı
gübrelerin ham maddesidir, bütün azotlu gübrelerin, üre diye tabir
ettiğimiz gübrelerin ham maddesi amonyaktır- 2002 yılında
tonu, dünyada FOB fiyatı 99 dolar, 2008 Eylülünde tam 878 dolar. Bu kadar
büyük bir artış var, 9 katlık bir artış var son
beş yıl içerisinde.
Tabii, bununla
birlikte Türkiyedeki gübre fiyatlarının dünyadaki
artışlarla mukayesesini yaptığımızda, Türkiyede gerçekte önemli artışlar
olmasına rağmen şu anda da dünyadaki artışların
altında olduğunu görüyoruz. Nasıl? Örneğin, dünyada yüzde
21lik amonyum sülfatın artışı FOB fiyatında 7
kattır, Türkiyede 4 kat; yüzde 33lük amonyum nitratın dünyada 7,5
kattır, Türkiyede 4 kat; ürenin dünyada 8 kat, Türkiyede 5 kat;
DAPın dünyada 7 kat, Türkiyede 5 kat. Her şeye rağmen,
dünyadaki gerçekleşen artışlar kadar Türkiyede gübre
artışı yaşanmamıştır. Fakat bununla birlikte
bu artış miktarının bile
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Çiftçilerin ürettikleri yerinde saydı Sayın
Bakan!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
önemli bir
artış olduğunu biz biliyoruz ve bunun için de kuşkusuz
birtakım tedbirler alıyoruz. Örneğin, dünyadaki bu
gelişmelere paralel olarak, yaşanan bu fiyat
artışlarına paralel olarak Hükûmetimiz de, beklenmedik bir
gelişme olmasına rağmen, 2005 yılından bugüne 967
trilyon lira gübre desteği ödemiştir, özel bir destektir bu. Gübre
desteği olarak 967 trilyon lira gübre desteği ödedi, bu önemli bir
destektir.
Tabiatıyla
Türkiyede bizim Hükûmetimiz döneminde tarıma verilen destek 1 milyar 800
milyon YTLden 5,5 milyar YTLye çıkarıldı. Bu sene -biraz sonra
onu da ilan edeceğim, açıklayacağım- kuraklık
desteğiyle birlikte bu yaklaşık 6 milyar YTLyi
bulmaktadır. Yani biz bu sene Türk çiftçisinin cebine 6 milyar YTL nakit,
cash para aktardık destek olarak. Biz hükûmete geldiğimizde bunun
miktarı sadece 1 milyar 800 milyon YTLydi. Tabii, bunu da yüce Meclisin
ve Türk milletinin dikkatine sunuyoruz.
Dünyada, biraz
önce de söylediğim gibi, gübrede meydana gelen artışlarla
birlikte biz ödediğimiz 967 trilyon liralık desteği de çiftçilerimize
mümkün mertebe ürün desenine göre, ürettikleri ürüne göre
farklılaştırarak ödedik. Örneğin, yağlı tohum
bitkilere ve endüstri bitkilerine ayrı bir destek; hububat, yem bitkileri,
baklagiller ve sebze meyve grubuna ayrı bir destek; süs bitkileri, özel
çayır, mera ve orman emvali olan bitkilere de ayrı bir destek ödemesi
yaptık bu gübre kapsamında.
Bir başka
husus, bizim Hükûmetimiz döneminde özellikle kimyevi gübrelerin daha bilinçli
kullanılması, toprağın ihtiyacı olan gübreyi
belirleyip bir toprak tahlili yaptırıp bunu mecburi hâle getirip
toprak tahliline göre, toprağın, o bitkinin ihtiyacına göre,
toprak hangi tür gübreyi ne kadar miktarda gerektiriyorsa, ihtiyaç
hissettiriyorsa onu belirleyip ona göre gübre verilmesini temin
açısından da birtakım çalışmalar yaptık.
Tabii, bunun
öncelikle altyapısının oluşturulması gerekiyordu.
Nedir bunun altyapısı? Bunun altyapısı toprak tahlil
laboratuvarlarıdır; gübre analizi yapabilen, toprak analizi yapabilen
ve gübre ihtiyacını belirleyen toprak tahlil laboratuvarlarıdır.
Bakın
değerli milletvekilleri, biz hükûmeti kurduğumuz tarihte, 2002
yılında Türkiyede 76 tane, toprakla, gübreyle ilgili laboratuvar
vardı ve tamamı kamuya aitti. Bugün bizim 15 tanesi gezici
laboratuvar olmak üzere 182 tane, toprak analizi yapabilen
laboratuvarımız var, ki bu dönem içerisinde geliştirildi bunlar.
Biz de, 2005
yılından bu yana, toprak tahlili yaptıran çiftçilere özel bir
destek uygulaması getirdik. Yani, çiftçimize, toprağını
tahlil ettirmeleri için en azından laboratuvardaki maliyetin bir
kısmını karşılamak maksadıyla da ödeme
yapıyoruz. Bundan sonraki süreç içerisinde yani önümüzdeki 2009
yılı itibarıyla, biz, bazı destekleri, belirli bir limitin
üzerinde arazisi olan vatandaşlarımıza gübre için toprak tahlili
yapma mecburiyeti getiriyoruz. Böyle bir uygulama başlatıyoruz.
Çünkü, burada yaygın bir eğitim kampanyasıyla bir yandan
eğitim çalışmaları yapacağız. Çünkü biliyoruz ki,
Türkiyede birçok bölgede bizim yaptığımız
araştırmalara göre aslında büyük bir gübre israfı söz
konusu. Örneğin, mısır üreticileri, mesela Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde, hatta Çukurovada toprağın ihtiyacı ne
olursa olsun standart bir uygulama yapıyorlar. Dekara
Bu dönem
içerisinde, değerli milletvekilleri, Türkiyede çiftçilerin
ortağı bulunduğu Tarım Kredi Kooperatifleri Birliğinin
iştiraki olan Gübretaş şirketi yurt dışında gübre
konusunda yatırım yaptı ve İrandaki bir özelleştirme
uygulamasıyla birlikte Orta Doğunun en büyük gübre tesisini bir
konsorsiyumla birlikte hissedar olarak yüzde 50 hissesini aldı. Bu
tesislerin yüzde 95,6sı alındı. Tesisin yıllık
kapasitesi 4,4 milyon ton, ki Türkiyenin tüketiminin 5 milyon ton
civarında olduğu dikkate alındığında bu oldukça
önemli bir yatırım, 650 milyon dolarlık bir yatırım.
Bu da, yine, Türk çiftçisinin, şirketinin, kooperatifinin
aldığı, gerçekleştirdiği bir yatırım.
Burası, 508 bin ton kükürt, 704 bin ton üre, 1,3 milyon ton amonyak, yine
1,1 milyon ton sülfürik asit, 255 bin ton fosforik asit ve 450 bin ton DAP
-diamonyum fosfat diye tabir ettiğimiz- gübre üretimi, gerek gübre gerek bunların
ham madde üretimi -yani üretiminde kullanılan ham madde üretimi- olan,
kendi doğal gaz kuyusu da olan bir tesis. Böylece, tarım kredi
kooperatiflerinin bir iştiraki olan Gübretaş, dünyada önemli bir
gübre üreticisi hâline gelmiş oluyor ve Türkiyenin çiftçisinin, gübre kartellerinin
belirlediği spekülatif fiyatlardan etkilenmesini minimum düzeye, minimal
düzeye, asgari düzeye indirme çabası olarak inşallah bu hayata
geçiyor. Bundan sonra, Türk çiftçisi, bu tür spekülatif fiyat hareketlerden
biraz daha az etkilenir hâle gelecek.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) Sayın Bakan, yüzde 150, 200 artış oluyor gübrede.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine bir değerli
milletvekilimizin fındıkla ilgili -biraz önce televizyondan seyrettim-
açıklaması oldu. Bizim Hükûmetimiz döneminde, bu sene biz kademeli
fiyat uygulaması başlattık 4 YTL/kilogram, 4,5 YTL/kilogram ve 5
YTL/kilogram olarak, alınacak olan fındık için Toprak Mahsulleri
Ofisinin müdahale fiyatını bu şekilde belirledik. Bugüne kadar
da Toprak Mahsulleri Ofisinden 450 bin tonluk randevu alındı.
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) 480 bin ton
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) 450 bin ton
Bu, tarihin en büyük rekoru ve bunun -1 Eylül itibarıyla biz alımlara
başladık- bugüne kadar önemli bir kısmı gerçekleşti.
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) Sayın Bakanım, bunun rekor
olması için
Piyasa 2,5 lira!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Üreticimize
de dün itibarıyla 110 trilyon lira -fındık üreticisine de- bu
alımların bedeli olarak kendisine ödendi. Bizim bir uygulamamız
var: 10 dekara kadar üretim yapan çiftçilerimize, fındık üreticisinin
bedeli kendisine bir hafta içerisinde ödeniyor, daha fazla olanlar için de
yirmi beş gün içerisinde bir defada yine alınıyor.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) Bir ay sonra.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi,
bunun dışında
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) Efendim, mart ayına gün
alınıyor, mart ayına.
BAŞKAN
Bunun dışında
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) Sayın Bakan, mart ayına gün
alınıyor.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) TMOya fındık verme olasılığı yok.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bugün
itibarıyla Toprak Mahsulleri Ofisi 403 bin ton mısır aldı,
ki bu da yine önemli bir gelişme ve 10 bin ton civarında
haşhaş, tabii hububat, vesaire, ayrıca bunların da
alımı gerçekleşti. Türk çiftçisinin sıkıntı
yaşamaması için Hükûmet bugüne kadar her türlü tedbiri aldı, her
türlü fedakârlığı da yapıyor.
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) Sayın Bakanım, fındıkta
verdiğiniz fiyatın gerçek fiyat olmadığını
bilmiyorsunuz! 4 milyon lira verilen fiyat şu anda 3,5 milyon liradan
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Aranızda çiftçi yok mu arkadaşlar!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Değerli
kardeşlerim, şimdi bakın, biraz insafla konuşun, bir.
İkincisi, gerçeklerin milletin gözünden kaçırmaya
çalışmayın.
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) Sayın Bakanım, kırk
yıldır bu işi yapıyorum, herhâlde bu işi bilirim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) AK PARTİ iktidara geldiğinde bu
memlekette fındığın kilogram fiyatı 72 sentti.
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) Sayın Bakanım, bu sene
fındık bahçede kaldı, sokağa döküldü.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) 72 sent
fiyat var iken, ki 72 sentin karşılığı o gün 1 YTL
idi.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) 1 kilo fındıkla 2 kilo peynir alıyorduk, 1 kilo
fındıkla 2 kilo zeytin alıyorduk.
BAŞKAN
Sayın Güner
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) 1 YTL
RAHMİ GÜNER
(Ordu) Şimdi 10 kilo fındıkla 1 kilo zeytin alıyoruz.
BAŞKAN -
Sayın Güner, lütfen efendim, müdahale etmeyiniz.
Sayın Güner
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Böyle,
gürültüyle bunlar bir şey ifade etmiyor.
KADİR URAL
(Mersin) Manisadaki çiftçi niye bağırdı o zaman?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Geçiniz,
geçiniz
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) Sayın Bakanım,
hırsızlık bile yapılmıyor, fındığı
çalmıyorlar bile, değersiz olduğu için.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Geçiniz
onları!
RAHMİ GÜNER
(Ordu) Dört sene önce 4 kilo fındıkla 2 kilo peynir
alınıyordu. Lütfen
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi,
millet bunları dinliyor. Bakın, 1 YTLlik fiyatı biz 5 YTLye
çıkardık. 1 YTLlik fiyatı 5 YTLye çıkardık,
maliyetleri de hesapladık. En ağır yerlerde, en zor yerlerde
bile fındığın maliyeti 2,2 YTL.
OKTAY VURAL
(İzmir) Geçen sene ne kadardı Sayın Bakan?
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) Sayın Bakanım, o zaman sizin
söylediğiniz fındıkla bizim söylediğimiz fındık
farklı! Biz başka bir şey anlatıyoruz!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) 2,2 YTL
maliyeti olan bir ürüne 5 YTL fiyat veriyor Toprak Mahsulleri Ofisi.
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) Başka şey konuşuyoruz o zaman!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şu ana
kadar da geçen sene de önceki sene de yeteri kadar çiftçinin elindeki
şeyler alındı.
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) Biz başka şey konuşuyoruz!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi,
değerli kardeşlerim, bu sene ve geçtiğimiz sene, bildiğiniz
gibi, Türkiye beklenmedik bir kuraklık afeti yaşadı. Bu
kuraklık afeti nedeniyle de zarar gören çiftçilerimize biz yine Hükûmet
olarak ödeme yaptık.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) Sayın Bakan, dört sene önceki, don zararından olan
parayı ödemediniz, 60 trilyon lira hâlâ duruyor efendim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Değerli
kardeşim, biraz saygılı olur musunuz. Biraz saygılı
olur musunuz.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) Dört sene önceki parayı ödemediniz efendim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bakın,
konuşurken böyle, bu şekilde uygun değil.
Bu sene, bugün
itibarıyla 306 trilyon lira Türk çiftçisine ödendi, hesabına geçti.
On beş gün içerisinde 200 küsur trilyon daha ödeniyor. Türkiye genelinde
yaklaşık 500 bin çiftçimize toplam 520 trilyon lira para
kuraklık için ödeniyor. İlk kısmı, 306 trilyon lira bugün
itibarıyla hesaplara geçti. Diğerleri, malum bir ek kararname
yayımlanmıştı, onun ilan süresi, inceleme süresi vesaire
sebebiyle bugün ödenmedi, yoksa bugün o da ödenecekti. On-on beş gün
içerisinde onun işlemleri tamamlanıp o da ödenecek.
Biz, Hükûmet olarak, bizden öncekilerin hepsinden daha fazla Türk
çiftçisinin yanında olduk, daha fazla destek verdik, daha destekledik.
Türk tarım sektörü de bizim dönemimizde daha önceki dönemlerde
olmadığı kadar büyüdü, verimlilik arttı, geliri de
arttı, bundan sonra da devam edecek.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) - Tarlalar boş kaldı
tarlalar, ekilmiyor tarlalar.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Kazakistan Cumhuriyeti
Parlamentosu Senato Başkanı Kassym-Jomart Tokayev ve
Kırgızistan Cumhuriyeti Millet Meclisi Başkanı Aytıbay
Tagaevin davetlerine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Köksal Toptanın, beraberindeki Parlamento heyetini
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/563)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal
Toptanın, Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu Senato Başkanı
Kassym-Jomart Tokayev ve Kırgızistan Cumhuriyeti Millet Meclisi
Başkanı Aytıbay Tagaevin davetine icabet etmek üzere,
beraberinde Parlamento heyetiyle, Kazakistan ve Kırgızistana resmi
ziyarette bulunması Genel Kurulun 14 Ekim 2008 tarih ve 5
sayılı birleşiminde kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 2. Maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
|
|
|
Köksal Toptan |
|
|
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı |
|
Süleyman Turan Çirkin |
Hatay Milletvekili |
|
|
Selçuk Ayhan |
İzmir Milletvekili |
|
|
İbrahim Hasgür |
İzmir Milletvekili |
|
|
Ömer Faruk Öz |
Malatya Milletvekili |
|
|
Mehmet Çiçek |
Yozgat Milletvekili |
|
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin
izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
2.- Bazı milletvekillerine
belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/564)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı sayın
milletvekillerinin hastalıkları nedeniyle hizalarında gösterilen
süre ile izinli sayılmaları Başkanlık Divanının
31 Temmuz 2008 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, 13/05/2008
tarihinden itibaren 20 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Adana Milletvekili Hulusi Güvel, 20/05/2008 tarihinden itibaren 20
gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Gaziantep Milletvekili Özlem Müftüoğlu, 26/05/2008 tarihinden
itibaren 15 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuş, 11/06/2008
tarihinden itibaren 20 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Balıkesir Milletvekili Ayşe Akbaş, 12/06/2008
tarihinden itibaren 15 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım:
V.- ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki sıralama ile
çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No:40 Tarihi:
21/10/2008
298 sıra sayılı Kanun Tasarısının
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının 2 nci sırasına, 88, 19, 21,
67, 22, 40, 23, 78, 80, 82, 242, 70, 62, 73, 135, 87, 136, 134, 227 ve 271
sıra sayılı uluslararası anlaşmalara ilişkin
kanun tasarılarının ise aynı kısmın 12 ila 31
inci sıralarına alınması ve diğer kanun tasarı ve
tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun 30/10/2008 Perşembe günü 13.00-24.00 saatleri
arasında çalışmasının Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca önerilmiştir.
|
|
|
Eyyüp Cenap
Gülpınar |
|
|
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı
V. |
|
Mustafa
Elitaş |
|
Hakkı Suha
Okay |
|
Adalet ve
Kalkınma Partisi |
|
Cumhuriyet Halk
Partisi |
|
Grubu
Başkan Vekili |
|
Grubu
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
Mehmet
Şandır |
|
Selahattin
Demirtaş |
|
Milliyetçi
Hareket Partisi |
|
Demokratik
Toplum Partisi |
|
Grubu
Başkan Vekili |
|
Grubu
Başkan Vekili |
BAŞKAN Danışma Kurulu önerisiyle ilgili olarak
bir yazılı talepte bulunulmamıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, ben söz istiyorum.
BAŞKAN Lehte, aleyhte Sayın Genç?
KAMER GENÇ (Tunceli) Aleyhte istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkanım,
Danışma Kurulu önerisinin bir suretini alırsak iyi olur çünkü
bize gelmiyor.
BAŞKAN Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her hafta, Meclisin çalışma saatleri,
çalışma sistemi değiştiriliyor, denetim denilen kavram
ortadan kaldırılıyor. Tabii, böyle olunca milletvekili olarak
bizim görevimizi yapmamız da güçleşiyor. Hele bağımsız
milletvekili olarak iş yapmak, yasaya katkıda bulunmak tamamen
imkânsızlaştırılıyor.
Şimdi, Türkiyenin çok ciddi sıkıntıları
var. Bu sıkıntılara çare bulma meselesi Meclisin görevi. Ancak
Türkiyede maalesef devletin çeşitli kurumlarında görev alan insanlar
dürüst ve tarafsız görev yapmıyorlar.
Bugün gazetenin birinde okudum. Hâkimler Savcılar Kurulu
üyeliğine Danıştayda atanan kişi sonuncu sırada atanan
kişidir. Birinci sırada çok da büyük bir oy alan
arkadaşımız sırf Alevi olduğu için Çankaya Köşkü
tarafından maalesef Hâkimler Savcılar Kurulu üyeliğine
atanmamıştır. İkinci sıradaki arkadaş da atanmamıştır.
Şimdi, böyle işlemlerle bu memleketi nereye
götüreceksiniz ya? Nereye götüreceksiniz? Bu Alevi vatandaşların
Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde vatandaş olarak yaptıkları,
bu memlekete sahip çıkmak, dürüstçe çalışmak. O
arkadaşımızın, evvela, Cemil Çiçek tarafından
Danıştay üyeliğine seçilmemesi için çok büyük bir gayret sarf
edildi. Ama şimdi Danıştay gibi yüce bir kurumda, birinci
sırada çok büyük bir oy farkıyla seçilen, dürüstlüğüyle, çalışkanlığıyla,
kişiliğiyle yargıya hizmet eden kişiler
Eğer devletin
belli bir kademesine geliyorlarsa, dürüst görev yapmıyorlarsa bizden de
bunlara karşı dürüst davranmayı kimsenin beklemeye hakkı
yoktur. Çıkıp bize açıklamak zorundadır.
Eğer sizin yüzde 47 oyunuz geçerliyse, bu memlekette en
yüksek mahkemenin çok büyük bir çoğunlukla birinci sırada
seçtiği kişiyi siz kale almak zorundasınız. Yoksa o makamda
oturtamazlar seni. Böyle bir şey olur mu? Böyle bir taraflılık
olur mu? Neymiş? Laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilkelerine sahip
çıkıyor insanlar. Neymiş? Dürüst görev yapıyorlar.
Neymiş? Birtakım insanların, siyasilerin iradeleri
Onlara köle
olmuyorlar, dolayısıyla, olmayınca da Bir yere siz
seçilemezsiniz... Böyle bir anlayış Türkiyeyi felakete götürür.
Bunu herkesin bilmesi lazım. Bu,
bugünkü bu konuşmamla da kalmaz, bunun hesabını
soracağım ben! Öyle Benim takdir hakkım var
Senin takdir
hakkın varsa, sen o takdir hakkını eğer bu kadar keyfî
kullanırsan sen de karşılığını bulursun!
Bunu da bilesin. Yani bu memlekette Alevi olunca insanlar suç mu? Bu
memlekette
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) Bölücülük yapıyorsun!
KAMER GENÇ (Devamla) Vakit gazetesindeki birisi
çıkıyor, bana diyor ki: Efendim, siz nasıl gelmişsiniz?
Alevisiniz. Bilmem, gazetenin köşe yazarı Türk Tarih Kurumu
Başkanının dediği doğrudur. diyor. Neymiş? Türk
Tarih Kurumu Başkanı diyor ki: Efendim, Aleviler Ermeniden dönme.
Bunu söyleyen kim? Sizin gazeteniz. Ben de açıyorum kendisine Bak,
seninle doğru dürüst konuşayım. diyorum, adam yüzüme
küfrediyor, telefonu kapatıyor.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) Bölücülük yapıyorsun!
KAMER GENÇ (Devamla) Bana soru soruyor, bana soru soruyor
Ben şimdi burada birilerine bir hesap soruyorum:
Danıştay Genel Kurulunun çok büyük bir oyla Yüksek Hâkimler ve
Savcılar Kurulu üyeliğine seçtiği bir kişi neden
seçilmiyor? Onu bir öğrenmek istiyorum ya, bir öğrenmek istiyorum!
Evvela bunu bir öğrenmek istiyorum!
Çankaya Köşküne çıkıp da Atatürkün izlerini
oradan sileceksin, ondan sonra her hafta gideceksin kütüphanelere kadar
açacaksın, o açtığın kütüphanenin salonlarında Türkiye
Cumhuriyeti devletini parçalamaya yönelen hain insanların olduğunu
görmeyeceksin, ondan sonra bu memleketin birliği bütünlüğü, ondan
sonra bu memlekete hak ve adaleti hak ve hukukça dağıtan insanlara
karşı da Sen Alevisin, ben seni seçmem
Bu insanları bu kadar
ayrımcılığa götürenler hesabını çok
ağır ödeyecekler!
Şimdi soruyorum: Çankaya Köşküne gelindi, Atatürkün
izlerini siliyorlar. Atatürkün köşkünde Atatürkün yaptığı
izleri siliyorlar.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) Başkanım, bunun
konuyla ne ilgisi var?
KAMER GENÇ (Devamla) Ya, şimdi, sayın milletvekilleri,
Çankaya Köşkünde oturan insan gazetecileri alıp da her gün bir
memlekete, her hafta bir memlekete gider mi? Bu devletin bu kadar mı
parası bol? Bu memlekette insanlar açlık ve sefaletten
kırılıyor. Bu memlekette insanlar işsiz. Bu memlekette
insanların sefalet durumunu şey ediyorsunuz. Ben geçen gün Fethiyede
bir köye gittim. Bir köylü dedi ki: Ya sayın milletvekilim, bakın,
siz hiç tarımdan bahsetmiyorsunuz. Dedim ki yahu benim memleketimde
tarım yok ki bahsedeyim. Şimdi, dedi ki: Geçen sene narenciye burada
1 milyondu, şimdi 300 bine düştü. Şimdi Tayyip Erdoğan
diyor ki dedi: Türkiyede traktör satılıyor. Bu bir refahı
gösteriyor. Biz traktörü nasıl satıyoruz biliyor musunuz? Benim bir
traktörüm var, satıyorum 14 milyara. Onun 3 milyarını
getiriyorum bankaya yeni bir traktör için teminat yatırıyorum, geriye
kalan 9 milyarı da borçlarıma sayıyorum. Orada biz bir de faiz
yiyoruz. dedi. Dolayısıyla -biz köylüyüz- hepimizin 300 milyar, 400
milyar borcu var. dedi. Pamuk, AKP iktidara geldiği zaman kilosu
1.100dü, şimdi 800e düştü. dedi. Bunun toplanması için
yalnız yarısı veriliyor. dedi. 1 kilonun toplanması için.
Sulama hariç, girdi fiyatları hariç.
Şimdi deniliyor ki: -biraz önce burada konuşuldu-
Efendim, biz tarıma en büyük yardımı yapıyoruz. Yahu bir
gidin, sizi kan mı tutmuş, buyurun gidelim bu köye, bir köye gidelim,
bir köylünün yanına. Hele o köylü kimin yüzüne tükürecek? Hele der mi ki,
yahu peki bizim durumumuz bu. Sen geldiğin zaman kardeşim benim
bankaya borcum yoktu, şimdi borcum var. Tarişbank
özelleştirildi. Tarişbankta köylünün parasını
batırdılar. Tarişbankta vatandaşın parası
vardı batırıldı. Yani Egedeki çiftçi vatandaşlarımızın
hepsi Tarişbankın ortağıydı, onu getirdiler
özelleştirdiler Denizbanka verdiler, o insanların paraları
gitti.
Şimdi pamuğun fiyatı belli, narenciyenin
fiyatı belli. Narenciye para etmiyor arkadaş yahu. diyor. Adam
diyor ki: Ben geçen sene otuz dönüm karpuz ektim. Egeli vatandaş diyor.
Tanesi 25 kilodan aşağı değildi. diyor. Allah üzerine
yemin ediyorum bir tanesini satmadım yahu, satmadım yahu. diyor.
Tarlada kaldı, domates tarlada kaldı. diyor yahu! Böyle bir Hükûmet
olur mu arkadaşlar? Dünyada her devlet kendi tarımına destek
veriyor. Tarım, bir ülkenin can damarıdır. Siz bunları
yapmıyorsunuz, devletin parasını gidiyorsunuz bankalardan
alıyorsunuz, eniştelere, damatlara veriyorsunuz. Böyle bir şey
olur mu?
Şimdi, geçen gün sordum Adalet Bakanlığı
makamında oturan adama: Sen Deniz Fenerinin yazısını
neyle gönderdin, kaplumbağayla mı gönderdin? dedim. Dedi ki: Acele
postayla gönderdik. Ben iddia ediyorum, o yazıyı Frankfurt yerine ya
Moskovaya göndermişlerdir ya New Yorka göndermişlerdir veyahut da o
yazı yazıldıktan sonra postacı almıştır,
yolda kaybetmiştir. Çünkü diyecek ki: Vallahi ne bileyim ben, Frankfurt
yazacağına kâtip Moskova yazmış veya Washington
yazmış. Ya, bu devlet bu kadar hunharca yönetilir mi değerli
arkadaşlarım?
Şimdi, benim ilimde terörden zarar gören insanlara para
verilmesi lazım. Geçen seneden beri bir kuruş insanlara verilmiyor.
Arkadaşlar, insanlar evinden olmuş, barkından olmuş,
tarlasından olmuş ve bu terör tespit davaları gidiyor
komisyonlarda belirleniyor. Maliye Bakanı çıkıyor diyor ki:
Benim bütçem fazla veriyor, sıkıntım yok. Bir de
bakıyorsunuz ki 9,4 katrilyon lira bütçe açık vermiş.
Ayrıca da yan gelirleri var, bütçe dışında KEYlerden 2,8
katrilyonluk şeyi bütçeye intikal ettirmeden başka hesaplardan
ödüyorlar. Hesaplıyorsunuz, 16 katrilyon bütçe açığı var.
Bilmem, gidiyorsunuz Telekomun hisselerini satıyorsunuz, Telekomun
hisselerini, 5 katrilyonluk hisseyi getirip 2 katrilyona satıyorsunuz. O
da ek bir bütçe, onu da hesaba katmıyorsunuz.
Yahu şimdi bu devleti bu kadar akılsızca, bu kadar
kabiliyetsizce, bu kadar gerçekleri inkâr ederek yönetmekle yani siz bir
şey kazanamazsınız ki. Köylünün durumu ortada,
vatandaşın durumu ortada. Türkiyede ayrımcılık yapma
konusunda sizden üstün kimse yok. Böyle bir anlayışla Türkiye
yönetilmez değerli milletvekilleri.
Dün bana bir tane vatandaş geldi -soru önergesini
hazırladım, yarın vereceğim- dedi ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Genç, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) Gümüşhane il başkanları
orada elektrik
Gümüşhanede yapılan birçok kurumun elektrik
taşeronluğunu alıyor. dedi. Bu işi yapmadan, vasfına
uygun olmadan ille gidiyormuş Benim paramı ödeyin. diye. Bayındırlıktan
namuslu bir mühendis gitmiş, demiş ki Ben ödemem arkadaş bunu.
demiş. Bunu çağırıp getirmiş,
Bayındırlık Müdürlüğünde bütün Bayındırlık
elemanlarını dışarı çıkarmış
Gümüşhane İl Başkanı, ondan sonra adama sinkaf, en
ağır hakaretleri etmiş, adam da getirmiş mahkemeye
vermiş. Sonra demişler ki Mühendis Bey, seni bir yere
göndereceğiz, karını da -ebe- bir yere göndereceğiz. Bu
şikâyetinden vazgeçeceksin. demişler. Şikâyetinden vazgeçirmişler.
Mahkeme dokuz ay hapis cezasını vermiş.
Şimdi, Tayyip Erdoğan diyor ki Yahu bize bunların
dedikleri komünist
Yahu komünizmin ne olduğunu sen biliyor musun? Yani
diyor ki: İspat edin. Yahu bize denetim yetkisini verin, ispat edeyim.
Yani işte size olay. İşte, ben soruyorum: Tayyip
Erdoğanın oğlunun aldığı gemiyi hangi parayla
aldığının bir defterlerini inceleyelim, ortaya
çıkaralım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) Yani bir denetim yetkisini verin
değerli milletvekilleri.
AKİF AKKUŞ (Mersin) İkincisini mi almış?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Bir dakika daha
BAŞKAN Yok, bir dakikanızı verdim efendim.
Teşekkür ederim.
Danışma Kurulu önerisinin lehinde Kayseri Milletvekili
Sayın Mustafa Elitaş.
Sayın Elitaş, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Danışma Kurulu önerimizin esas itibarıyla konusu,
geçen hafta Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
programını siyasi partilerin grup başkan vekili
arkadaşlarımızla beraber onaylamıştık. Yine
aynı şekilde çalışma programımız devam ediyor.
Sadece, Danışma Kurulu önerisi getirmemizin en önemli
sebeplerinden biri -ki daha önceki Danışma Kurulunu da yaparken
siyasi parti gruplarına söylediğimiz- şu anda gençleri,
üniversiteden herhangi bir sebeple ilişiği kesilmiş gençleri çok
yoğun bir şekilde ilgilendiren, yaklaşık yedi sekiz
aydır mesajla, maille bizleri, sizleri, değerli milletvekillerini bu
konuda yoğun bir baskı altında tutan, herhangi bir sebeple
üniversiteden ilişiği kesilmiş gençlerle ilgili kanuni
düzenlemenin Millî Eğitim Komisyonundan, değerli
arkadaşlarımızın, siyasi parti gruplarının
verdiği katkıyla geçmesi ve yarınki gündemimizde de bu problemi
çözmek için gündeme almak amacıyla yaptığımız bir
Danışma Kuruludur. Bu Danışma Kurulu önerisi her hafta
gelen şeklinde değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç
Tüzüğünün çeşitli imkânları çeşitli zamanlarda kullanma
usulünün çerçevesinde bu önerge verilmiştir.
Bir de önümüzdeki hafta bildiğiniz gibi 29 Ekim. 29 Ekim
Çarşamba gününe denk geliyor, resmî tatil. Salı günü yarım gün,
öğlene kadar çalışma imkânı. Öğleden sonra
çalışma imkânı olmadığından dolayı -önümüzde
de çıkaracağımız yasalar, hakikaten milletin
ihtiyacını düşündüğümüz yasalar mevcut- bu bir günlük
süreyi kaybetmemek amacıyla siyasi partilerimizin grup başkan
vekillerine, pazartesi, salı gününü, kaybettiğimiz zamanı
kazanmak gayesiyle 30 Ekim Perşembe ve 31 Ekim Cuma günü çalışma
önerisini teklif ettik. Siyasi parti grup başkan vekillerimiz, sağ
olsunlar, bu teklifimizi önce olumlu karşıladılar ama ana
muhalefet partisinin grup başkan vekili arkadaşımız, cuma
günkü yapacağımız toplantıda kendi parti meclisi
toplantıları olduğundan dolayı bu çalışma
saatinin Perşembe günü 13.00-20.00
31 Ekim Cuma günü yapmayı
istemiştik, arzu etmiştik ama parti meclisi toplantıları
olduğundan dolayı, zamanı da, çalışma saatini de
telafi edebilmek amacıyla 30 Ekim Perşembe günü 13.00-24.00 saatleri
arasında çalışalım, bu süre içerisindeki on bir saatlik
süreçte de uluslararası sözleşmeleri, üzerinde ikinci yasama
yılında mutabık kaldığımız uluslararası
sözleşmeleri de hızlı bir şekilde çıkaralım
şeklinde mutabık kaldık. Bugünkü Danışma Kurulunun
esas itibarıyla amacı bu.
İç Tüzük, siyasi parti gruplarına danışma
kurullarını yapma yetkisi vermiş. Milletvekillerinin de burada
konuşma imkânları, yetkileri var. Danışma Kurulunun lehinde
ve aleyhinde konuşabilirler ama İç Tüzük yine milletvekillerine
konuyla alakalı konuşma konusunda da emredici hükümler koymuş.
Maalesef, her ne hikmetse bir buçuk senedir, Parlamentonun
açıldığı günden bu tarafa bir buçuk senedir burada
çeşitli fırsatlarla İç Tüzükün milletvekillerine iyi niyetle,
iyi niyetli milletvekilleri için düşündüğü düzenlemeyi, maalesef kötü
niyetle, sadece hakaret etmek amacıyla, sadece yalan söylemek
amacıyla, sadece iftira etmek amacıyla burada kullanan
milletvekilleri var.
KAMER GENÇ (Tunceli) Kimdir onlar?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bu milletvekillerinin kim
olduğunu millet biliyor, vatandaş biliyor...
KAMER GENÇ (Tunceli) Söyle, söyle
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
ve onlar da, vatandaş
da ona gerektiği zaman cevabını verecek.
Hani söylerler, halk arasında çok önemli söz vardır;
birisi bir konuyla ilgili yalan, iftira, ağzından çamur, pislik dolu
şekilde başkasını lanetlediği zaman hep şunu
söylerler, derler ki: Kişi şecaat arz ederken sirkatini
söylermiş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bugüne kadar bir buçuk yıldır hep kendi yapmak
istediklerini, yapmaya çalıştıklarını burada ifade
eden kişi, sanki eline fırsat geçerse bu milletin tüyü bitmedik
yetiminin hakkını sonuna kadar sömüreceğini, emeceğini
ifade etmek şeklinde buraya, ortaya çıkıyor.
Hiç kimsenin, şeytanın bile aklına gelmeyecek
formüller bunda! Nasıl üretiyorsun? Yani, aklından geçmezse her gün
bu formülleri, her gün bu şekildeki düşünceyi zihninde eğer
pekiştirmezsen
Hiç kimsenin aklına dahi gelmeyecek,
şeytanın dahi düşünemeyeceği bir şeyi, sen, buradan
hırsızlık, yolsuzluk meselesi şeklinde ortaya çıkarıyorsun.
İşte, söylediğim gibi, tüm niyet
Hani
şecaatini arz ediyor ya! Hep kendi kötü niyetini burada ortaya
çıkarmak, sirkatini söylemek şeklinde ortaya çıkıyor.
Ha, mahkemeye verebilir. Mahkemeye verdiği zaman da mahkeme
pat diye suratına, adaletin sillesi geliyor suratına, diyor ki: Sen
böyle yaptığın sürece seni de milletvekilleri bu şekilde
eleştirebilirler senin buradaki ifade ettiğin konularda. Bir daha
benim karşıma bu konuyla ilgili gelme. diye söylerler.
Bakınız, bizim bütün arzumuz, amacımız, 70
milyon insanın kardeşliğini, kardeşlik hukukunu
sağlayabilmek. Hiç kimse bizim için Aleviliğinden dolayı, hiç
kimse bizim için Sünniliğinden dolayı, hiç kimse bizim için ecnebi
olduğundan dolayı veya başka bir dine mensup olduğundan
dolayı ikinci sınıf vatandaş değildir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Allah yalancının
belasını versin mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Allah yalancının
belasını versin, senin de belanı versin.
Hiç kimse burada etnik yapısından dolayı bizim için
ikinci sınıf vatandaş değildir. Çünkü Türkiye
Cumhuriyeti'nin kurucu iradesi, 70 milyon vatandaşı, bu ülke
coğrafyasında yaşayan bütün vatandaşları
kardeşlik hukuku içerisinde, vatandaşlık hukuku içerisinde
yaşamaya sevk etmek amacıyla bu ülkeyi kurmuşlar, hiç kimsenin
birbirinden üstünlüğünün olmadığını ifade
etmişler.
Şimdi, Danıştay 3 kişi seçmiş, o 3
kişiden 1 tanesi Alevi vatandaşımız olabilir, 2 tanesinin
hangi mezhebe tabi olduğunu bilmiyorum. Herhâlde az önce konuşan
konuşmacının ifadesine göre onlar da Sünni. Yani şimdi
burada bunun böyle ifade edilmesinin
Onu seçseydi öbürlerinin kalkıp da
niye sen bunu seçmedin diye bu kürsüde söyleyip milleti germenin bir alemi var
mı?
KAMER GENÇ (Tunceli) Birinci sıraya seçilmiş,
farklı oyla!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi bakınız, Danıştaya 3
kişiyi tespit etme yetkisini Anayasa kendisine vermiş.
Cumhurbaşkanlığı makamına da o gelen 3 kişiden
herhangi birisini seçme yetkisini kullanma Anayasa tarafından
verilmiş. Eğer Danıştay kendi seçtiğini, birinci
sıradakini Anayasaya veya çeşitli kanunlara koyup
Cumhurbaşkanı makamı onaylar. diye ifade kullanmış
olsaydı zaten Cumhurbaşkanı makamına bunu göndermeye veya
seçme hakkını vermeye hiç gerek yoktu.
Cumhurbaşkanlığı makamı noter makamı olurdu. O
zaman bunu Cumhurbaşkanlığına onaylatmak yerine bir notere
onaylattırarak işi bitirebilirdik. Cumhurbaşkanı kendisine
verilen Anayasada bulunan yetkiyi sonuna kadar kullanacaktır, kullanmak da
mecburiyetindedir. Bundan önceki cumhurbaşkanlarının
yaptığı gibi
Bundan önce gelen cumhurbaşkanları
kendilerine verilen yetkiyi araştıracak, inceleyecek, yapacak.
Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Abdullah Gül hiç
kimseyi kapıcıdan sormuyor, hiç kimseyi mahalleden sormuyor, bekçiden
sormuyor. Gelen bilgiler çerçevesinde, kendisinin yaptığı
araştırmalar çerçevesinde bu kişinin Danıştay
üyeliğine uygun olacağına kanaat getirmiş. Sayın
Cumhurbaşkanına bu kanaati getirme yetkisi de Anayasamız
tarafından verilmiş. Sayın Cumhurbaşkanı
Cumhurbaşkanı olduğu günden bu tarafa, Sayın
Cumhurbaşkanı Başbakan olduğu gün, Sayın
Cumhurbaşkanı Dışişleri Bakanı olduğu günden
bu tarafa dünyanın her tarafını fellik fellik geziyor; Türk
milletinin bekası için geziyor, Türkiye Cumhuriyetinin itibarı için
geziyor -hani Ulu Önder Atatürkün söylediği Yurtta sulh, cihanda sulh.
ilkesi var ya o ilkeyi- içine kapanmış bir ülke değil, dünyadaki
bütün ülkelerle iyi geçinerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde
Türkiye'nin üyeliğinin gerçekleşmesi için geziyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sayın Başbakan geziyor,
Dışişleri Bakanı geziyor ve hiç kimsenin hayal dâhi
edemeyeceği bir şeyi, Sayın Cumhurbaşkanı,
Dışişleri Bakanı olduğu dönemde, Temmuz 2003 tarihinde
-elli yıldır kimse hayal edememiş, aklından
geçirememiş- Birleşmiş Milletler Daimî Temsilciliğine üyeliğini
yapmış. O zaman bazıları bizi eleştirmişti? Siz
kimden oy alacaksınız? diye ifade etmişlerdi ama mekik
diplomasisinin, uluslararası diplomasinin ve insanlarla yapılan
uluslararası camiadaki ilişkiler neticesinde 192 ülkenin 151inden oy
alabilmek bugüne kadar Türkiye Cumhuriyetinde hiçbir hükûmete nasip
olmamış ve bugün hepimizin bununla iftihar etmemiz lazım.
Şimdi bakınız: Bizim gazetemiz, sizin
gazeteniz... Ne demek bizim gazetemiz, sizin gazeteniz? Bizim
adamımız, sizin adamınız
Ne demek bizim
adamımız, sizin adamınız? Bizim etnik kökenimiz, sizin
etnik kökeniniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Elitaş, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bir kere şunu ilke
edinmemiz lazım: Gazeteleri, okulları, mahalleleri, etnik
yapıları, eğer farklılıkları ayrılık
diye ifade ettiğimiz takdirde bu ülkeye hizmet etmiyoruz. Biz
farklılıklarımızı zenginlik olarak, bu
farklılıklardan bir sinerji ortaya çıkarıp dünyada aktif
bir politika yapmak için ortaya çıkarabilirsek bu ülkenin insanlarına
bugün ve yarın hizmet ediyoruz demektir. Adalet Bakanını ifade
ederken, biz, milletin verdiği oya karşılık, burada
ağzından pislik saçan insanlara dahi Sayın diye hitap ederken,
bu milletin verdiği oylarla Adalet Bakanı olan bir insana adam diye
hitap etmeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine
yakıştıramadığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, seversiniz sevmezsiniz, bu Hükûmet
bu milletin sandıktaki iradesiyle seçilmiştir,
çalışırsınız, yarın sizi seçer. Millet ne diyor:
Çalış senin de olur, ne olur kıskanma.
İşte, onun için, buraya çıkan değerli
arkadaşlarımıza, sayın milletvekillerine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Elitaş, teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
şunu ifade etmek
istiyorum: Buranın milletin kürsüsü olduğuna inanıp millete
uygun bir şekilde görüşmeyi, konuşmayı tavsiye ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, sataşmadan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Genç, bir dakika
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim sataştı, çok
ağır hakaretler oldu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Ben ona sataşmadım
Sayın Başkan, adını ağzıma almadım.
BAŞKAN Siz yerinize oturur musunuz efendim lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Yerinize bir oturun da efendim
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, tamam, yerime geçtim de
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Efendim, yerinize oturun da ben bir kısım
şeyler ifade edeceğim. Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen oturun bir yerinize, ben bir
şeyler söylüyorum yani, buyurun oturun
Konuşacağım,
buyurun
KAMER GENÇ (Tunceli) Adam hakaret ediyor bana, sen Meclis
Başkanısın
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Adını bile
ağzıma almadım.
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen oturun.
Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız,
burası milletin kürsüsü
KAMER GENÇ (Tunceli) Kimin ağzından pislik dökülüyorsa
söylesin!
BAŞKAN
ve buradaki konuşmalar yayınlanıyor
ve bunu bütün milletimiz dinliyor. Söylenen sözleri tutanaklardan alarak sizler
hepiniz de okuyabilirsiniz, görebilirsiniz.
Şunu demek istiyorum: Siyasetin, millet iradesinin tecelli
ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygınlığını korumak hepimizin görevidir.
İnsanları severiz yahut da sevmeyiz, beğeniriz yahut da
beğenmeyiz, bunlar ayrı konulardır ama hepimizin birbirimize
saygı ifadesiyle hitap etmek, birbirimize saygılı davranmak
mecburiyetimiz vardır. Hele Türkiye Cumhuriyetini her makamda temsil eden
insanlara karşı hitapların da çok saygın olması
gerekir. Ben böyle düşünüyorum. diyerek
Bakınız, burada
kimsenin sözünü kesmedim ama o ifadeler bize hiçbir şey kazandırmaz,
sadece bizim saygınlığımızı giderir. Onun için,
bütün arkadaşlarımdan bunu istirham ediyorum. Sevmediğiniz
insanlar olabilir ama adil davranmak mecburiyetindeyiz, sevmediğimiz
insanlar olabilir ama saygılı davranmak mecburiyetindeyiz. Bunu
söylemenin Türkçede çok kelimesi vardır, Türkçe bu hususta yeterlidir,
Türk dili yeterlidir, onların içerisinden seçeriz, o kelimeleri
kullanırız. Yoksa Türk dilindeki en nakıs olan, uygun olmayan,
hoş olmayan kelimeleri burada kullanmak bir kısım makamlar için,
hiç kimseye bir fayda getirmez.
Tekrar istirham ediyorum. Bundan sonra bu tip konuşmalar
yapıldığı zaman, ben yönetirsem, düğmeye basıp o
arkadaşlarımın konuşmasını keseceğim. Onu da
sizlerin heyetine arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sataşmadan söz istiyorum Sayın
Başkan. Sataşılmadı mı bana?
Sataşılmadı mı yani?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
adını bile ağzıma almadım.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, Meclis kürsüsünü
hakkaniyet ölçüleri içinde idare etmek zorundasınız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Konuşanlar, hepimiz dâhil.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana burada sataşılıyor. Ben
bağımsız milletvekili olabilirim
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş bir adet doğrudan gündeme alınma
önergesi vardır. Okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Önergeler
1.- Bursa Milletvekili Kemal
Demirelin; Ticari Taksilerde, Taksi Dolmuş ve Dolmuşlarda Yenileme
Yapılması ve/veya Araçların Bir Kereye Mahsus Olarak
Değiştirilmesi Sırasında Araç Sahiplerinden ÖTV ve KDV Alınmamasına
Dair Kanun Teklifinin (2/202) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/90)
T.B.M.M Başkanlığına
2/202 esas numaralı Kanun Teklifimin İç Tüzüğün 37.
maddesine göre işleme alınmasını saygılarımla arz
ederim.
Kemal
Demirel
Bursa
BAŞKAN Sayın Demirel, önergeniz üzerinde
konuşacak mısınız?
KEMAL DEMİREL (Bursa) Evet efendim.
BAŞKAN Bursa Milletvekilimiz Sayın Demireli
önergesiyle ilgili olarak konuşmak üzere kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Demirel. (CHP sıralarından
alkışlar)
KEMAL DEMİREL (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Ticari Taksilerde, Taksi Dolmuş ve Dolmuşlarda Yenileme
Yapılması ve/veya Araçların Bir Kereye Mahsus Olarak
Değiştirilmesi Sırasında Araç Sahiplerinden ÖTV ve KDV
Alınmamasına Dair Kanun Teklifimin gündeme alınmasıyla
ilgili söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiyede toplam 90 bine
yakın ticari taksi var. Bu taksilerde çalışan, sahiplerini de
dikkate aldığımız zaman, her birini en az üç dört diye
nitelendirdiğimiz zaman, en az 300-400 bin şoför esnafını
ilgilendiren kanun teklifi bu.
Bu kanun teklifini verirken gerçekten alın teriyle,
emeğiyle, gecesiyle gündüzüyle kamu hizmeti yapan taksicilerimizin,
şoför kardeşlerimizin karşı karşıya
kalmış olduğu maruz tehlikelerden, ölümlü, yaralamalı
tehlikelerden kurtulmanın önüne geçebilmek amacıyla bu kanun
teklifini vermiş bulunuyorum. Çünkü, bu kanun teklifini verirken, son on
iki yılda, taksi şoförlüğü yaparken, kamu hizmeti sunarken,
insanlarımıza hizmet yaparken hayatını kaybeden taksi
şoförlerinin 160 kişi olduğu bilgisi elimizde. Yaralamayla
ilgili olanlar ne yazık ki tarafımıza aktarılmadı.
Şimdi, ben, bu kanun teklifini daha evvel, geçen dönem de
gündeme getirmiş ve alınması için teklifte bulunmuştum. Ne
yazık ki geçen dönemde de, 22nci Dönemde de bu kanun teklifi gündeme
alınmadı. Bugün gündeme alınmasıyla ilgili olarak sizlerin
huzurundayız.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifini vermemin
amacı, taksilerin yenilenmesi noktasında araçların bir kereye
mahsus olmak üzere ÖTV, KDVden uzaklaştırılarak yani
araçların yenilenmesinde ÖTV, KDV alınmayarak araçların
yenilenmesi ve bu gerçekleştirilirken de şoför koltuğunda oturan
o insanların can ve mal güvenliğinin sağlanması.
Amacımız buydu. Bugün ekonominin otomotivde getirmiş olduğu
sıkıntılar ortada. Aslında, eğer bu kanun teklifi
kabul edilirse inanın on binlerce aracın yenilenmesi gündeme gelecek
ve gündeme geldiği zaman da otomotiv sektöründe de bir canlanma olacak.
Şimdi, bu konuyla ilgili daha evvel yapmış
olduğum çalışmalarda aldığımız
görüşler, işte, bu konuların yetkili makamlara hatta
Başbakana kadar iletildiği ve buna sıcak bakıldığı,
bu konuda çalışmalar yapıldığı
Ama ne yazık
ki çalışmaların hangi aşamaya geldiği de şu anda
net olarak ortada yok.
Kısacası, benim vurgulamak istediğim, bugün
ülkemizde sayısı belki 400 bini aşan şoför
kardeşimizin gecenin saat ikisinde, üçünde, dördünde
Bilmiyorum,
aranızda acaba o saatlerde bir milletvekili olarak o taksi şoförleriyle
oturup sohbet eden kaç kişi var. Ben o sohbetleri yapıyorum. Gecenin
saat üçünde, dördünde o şoför kardeşlerimizin, evlerine, eşine,
çoluğuna çocuğuna, anasına babasına bir parça ekmek
götürebilmek için, rızkını kazanabilmek için mücadele veren insanların
her türlü güvenlikten uzak, ekmek parasının da peşinde
koştuklarını görüyorum. O insanlara sahip çıkmanın
yolu bu araçların yenilenmesinde bir kereye mahsus ÖTV, KDVnin
alınmaması, güvenlikli sistemlerin alınması. Eğer bunu
biz gerçekleştirirsek inanın bu kardeşlerimize en büyük
iyiliği ve hizmeti yapmış oluruz. E, milletvekilinin görevi ne?
Topluma hizmet etmek. Milletvekilinin görevi ne? Sorunların üzerine
gitmek. Milletvekilinin görevi ne? O sorunları çözmek için mücadele etmek.
Evet, bugün Türkiye'de 400 bine yakın şoför esnafı
bunun cevabını bekliyor. Bugün, Parlamentodan, bu araçların
yenilenmesinde, daha iyi noktada hizmet verebilmesi amacıyla ÖTV, KDVnin
alınmayarak bu araçların yenilenmesinin önünün açılması...
Bu noktada vurgulamak istediğim bir konu da şu: Tabii,
bu araçların yenilenmesinin gerçekleşmesi sırasında, o
araçlarda hizmet veren şoför kardeşlerimizin de sosyal güvenlik
açısından da bir güvence altına alınması. Bu da çok
önemli. Eğer bu gerçekleşmezse başına herhangi bir şey
geldiği zaman sosyal güvencesi olmadığı için
sorunlarıyla baş başa kalacak, o sorunu çözmesi için de -ya ölüm
ya yaralanma, bir de sosyal güvencesi olmadığı için- çok daha
büyük felaketleri yaşayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Demirel,
konuşmanızı tamamlayınız.
KEMAL DEMİREL (Devamla) Ben, bu çerçevede özellikle yüce
Meclisin, bugün bizleri seyreden, bizlerden umut bekleyen, çare bekleyen,
sorunların çözülmesi noktasında bizi izleyen şoför esnafı
kardeşlerimizin, taksici esnafı kardeşlerimizin, dolmuş
şoförlüğü yapan kardeşlerimizin, ailelerinin,
çocuklarının, yakınlarının bizden bekledikleri çareyi
ve umudu göstermesini istiyorum.
Ben, yüce Meclisin bu noktada gerekli
duyarlılığı, hassasiyeti göstereceğini umuyor ve kanun
teklifimin kabulünü bekliyor, hepinize içten sevgilerimi,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Demirel.
Sayın Ahmet Ersin, İzmir Milletvekili.
Sayın Ersin, buyurun efendim.
AHMET ERSİN (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
gecenin zifirî karanlığında Allahtan ve yıldızlardan
başka kimsesi olmayan taksicilerin güvenlik sorununu içeren kanun teklifi
hakkında ben de söz aldım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, doğumdan ölüme kadar
insanların ihtiyacını gideren, yardımına koşan
bir meslek grubu taksicilik ama son birkaç yıldan beri taksicilik
mesleğini sürdürmek gerçekten son derecede zor oldu. Değerli
arkadaşlarım, taksiciler, gecenin karanlığında,
hapçılar, tinerciler ve gaspçılar için çok kolay lokma hâlindeler.
Yani taksisine aldığı bir kişinin bir süre sonra
bıçağı gırtlağına dayayıp parasını
ya da canını alıp almayacağından emin değil. O
nedenle, çok önemli can güvenliği sorunları var.
Değerli arkadaşlarım, taksicilerin can
güvenliğini sağlamak, aslında bütün vatandaşların can
güvenliğini sağlamak devletin elbette başta gelen görevlerinden
biridir. Ancak, ne yazık ki bu meslek grubunda çalışan
vatandaşlarımızın can güvenliğini sağlamakta
devlet maalesef üzerine düşeni yapamıyor yani taksicilerin can
güvenliğini sağlayamıyor devletimiz. Bu nedenle taksici
esnafı, kendi güvenliğini, kendi sorununu kendisi çözmek için
güvenlikli araç alabilme olanağını kullanmak istiyor yani
hapçıdan, gaspçıdan kendisini bir ölçüde koruyacak olan güvenlikli
araç alabilmek için devletten yardım bekliyor. Nedir o yardım? Bir
defaya mahsus olmak üzere, güvenlikli araç alırken ÖTV ve KDV
alınmasın istiyor.
Değerli arkadaşlarım, ekmek teknesini satın
alan taksiciyle, can güvenliğini sağlamak için araç alan taksiciyle
keyfi için, zevki için araç alan kişiler bir olabilir mi, aynı kefeye
konulabilir mi? O nedenle bu ÖTV ve KDVnin bir defaya mahsus
alınmaması konusundaki taleplerinin, taksicilerin bu taleplerinin son
derece de yerinde olduğunu ve devletin sağlayamadığı
güvenliği hiç olmazsa kendi imkânlarıyla sağlamak için
yaptıkları, giriştikleri
bu çabanın mutlaka olumlu karşılık görmesi
lazım diye düşünüyorum. Ancak değerli arkadaşlarım,
maalesef Maliye Bakanımız bu konuda çok katı bir tavır
içinde. Bakın, aynı konuda 26/03/2003 tarihinde bir soru önergesi
verdim Sayın Başbakana yönelik, sonuç yok. 24/05/2005 tarihinde bu
kez Maliye Bakanına aynı konuda bir önerge verdim. Yani taksicilerin
bu can güvenliğinin sağlanmasında önemli katkısı
olacak olan bu güvenlikli araç satın almalarında yardımcı
olunması için, ÖTV ve KDV konusunda yardımcı olunması için
verdiğim bu soru önergelerinden bir sonuç alamadık maalesef. Her
ikisinden de gelen cevapta bu talepler reddedildi. Keza 31 Mayıs 2005
tarihinde yine bu kürsüden, değerli arkadaşlarım, aynı
sorunu gündeme getirdim ama maalesef yine bir olumlu karşılık
alamadık. Yani değerli arkadaşlarım, Maliye Bakanlığımız
bu güvenlikli araç alınması konusunda taksicilerin istediği
kolaylığı sağlamamakta ısrarlı, ÖTV, KDV
alınmasında ısrarlı. Yani değerli
arkadaşlarım, taksicileri ya vergi ya hapçı tercihine
zorluyorlar. Ya vergiyi vereceksin ya da hapçılarla muhatap
olacaksın. Yani değerli arkadaşlarım, genel olarak
değerlendirirsek taksici esnafı kırk katırla kırk
satır arasında tercih yapmaya zorlanıyor.
Değerli arkadaşlarım, bir defaya mahsus olmak üzere
bu ekmek teknelerinden, güvenlikli ekmek teknelerinden ÖTV ve KDV alınmasa
maliye batar mı? Ne kadar lüzumsuz yerlere ne tür harcamalar
yapıldığını biliyoruz, yolsuzluklar için ne kadar
büyük kaynakların harcandığını biliyoruz. O hâlde
devletin yapmadığı bir görevi, yerine getiremediği bir
görevi insanlar kendi çabalarıyla gerçekleştirmek istiyorlarsa,
insanlar kendi can güvenliklerini sağlamak için bir çaba istiyorlarsa, bir
yardım istiyorlarsa devletimizden, elbette ki bu çabayı, bu
yardımı karşılıksız bırakmaması
lazım, bu yardım taleplerini karşılıksız
bırakmaması lazım. Ama maalesef bugüne kadar bütün girişimlerden
hiçbir sonuç alınamamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ersin, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) Tamamlıyorum.
Buradan Maliye Bakanımıza seslenmek istiyorum
değerli arkadaşlar: Lütfen, taksici esnafımızın can
güvenliği için önemli olan bu güvenlikli araç alımında gerekli
yardımları yapınız. İnsanları,
hapçıların, gaspçıların hedefi hâline getirmekten, hedefi
olmaktan çıkarmalarını istiyoruz. Maliye Bakanımızdan
beklentimiz budur. Bu insanların can güvenliğini sağlayacak
olanakları sağlamasını istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum ve bu kanun teklifinin, lütfen,
gündeme alınması için desteklerinizi bekliyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ersin.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Tamam.
Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.27
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.39
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 8inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, İç Tüzükün 37nci
maddesine göre vermiş olduğu doğrudan gündeme alma önergesinin
oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım:
Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir, karar yetersayısı vardır.
Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin Özel Gündemde Yer
Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın 1inci sırasında yer alan,
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 23 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 milletvekilinin ve
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin önergeleri
üzerine, Gemi İnşa Sanayisindeki İş Güvenliği ve Çalışma
Şartları Sorunlarının Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca kurulan (10/121, 129, 132, 134) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun Raporu üzerindeki genel görüşmeye
başlıyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 20 Milletvekilinin, Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş
ve 23 Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal
Yardımcı ve 26 Milletvekilinin ve İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel ve 19 Milletvekilinin, Gemi İnşa Sanayisindeki İş
Güvenliği ve Çalışma Şartları Sorunlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/121, 129, 132, 134) (S. Sayısı: 295) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın milletvekilleri, Komisyon Raporu 295 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
İç Tüzükümüze göre Meclis araştırması
komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge
sahibine aittir. Daha sonra İç Tüzükümüzün 72nci maddesine göre siyasi
parti grupları adına 1er üyeye, şahısları adına
2 üyeye söz verilecektir. Ayrıca istemleri hâlinde Komisyon ve Hükûmete de
söz verilecek, bu suretle Meclis araştırması komisyonu raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri Komisyon, Hükûmet ve siyasî parti
grupları için yirmişer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar
için onar dakikadır.
(x) 295 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini
okutuyorum:
(10/121, 129, 132, 134) esas numaralı ve 295 sıra
sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde
söz alanlar
Önerge Sahipleri : Onar dakika.
1- (10/121): Çetin Soysal, İstanbul.
2- (10/129): Mithat Melen, İstanbul.
3- (10/132): Hasan Kemal Yardımcı, İstanbul.
4- (10/134): Sebahat Tuncel, İstanbul.
Gruplar : Yirmişer dakika.
1- CHP: Hüsnü Çöllü, Antalya.
2- MHP: Gürcan Dağdaş, Kars.
Komisyon: Yirmi dakika.
Hükûmet: Yirmi dakika.
- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik.
Şahıslar: Onar dakika.
1- Süleyman Lâtif Yunusoğlu, Trabzon.
2- D. Ali Torlak, İstanbul.
3- Mehmet Ufuk Uras, İstanbul.
4- Mustafa Cumur, Trabzon.
BAŞKAN İlk söz önerge sahipleri adına
İstanbul Milletvekili Çetin Soysala aittir.
Sayın Soysal, buyurun efendim.
Süreniz on dakika Sayın Soysal.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten Tuzlada yaşananlardan sonra kurulan Komisyon son
derece önem taşıyan bir çalışma yapmıştır.
Tabii, biz daha önce bunu İnsan Hakları Komisyonuna
taşımıştık ocak ayında ve İnsan Hakları
Komisyonu olarak da orada yoğun bir çalışma yaptık. 1
Şubatta da Cumhuriyet Halk Partisi olarak Meclis
araştırması önergesi verdik, 30 Nisanda da komisyon kuruldu.
Değerli arkadaşlarım, biz Meclis
araştırması önergesi verdiğimizde -son yedi ayı baz
alarak- 17 ölüm vardı, 17 kişi, 17 çalışan ölmüştü. Ne
yazık ki bizim vermiş olduğumuz önergeden sonra ve
geçtiğimiz yaz 2008 boyunca 18 kişi daha hayatını
yitirmiştir. Tabii, geçmiş yıllara
baktığımızda 100ün üzerinde ölüm vakasıyla
karşı karşıya olduğumuzu ne yazık ki görüyoruz.
Yine bunun yanı sıra çok ciddi yaralanmalar ve sakat kalmalar da son
derece üst sayıda.
Değerli arkadaşlarım, bütün bu ölümler olduktan
sonra ancak Başbakan gitmek durumunda kaldı. Biz Orada devlet yok.
diyorduk, birtakım eleştiriler alıyorduk. Evet, devlet yok, bunu
Sayın Başbakanın kendisi itiraf etti, ne yazık ki parmakla
sayılacak kadar ruhsatları olduğunu Sayın
Başbakanın kendisi itiraf etti. Bu ne demektir? Ne yazık ki
Tuzla tersanelerinde devlet yok.
Oralar ölüm tarlası demiştik, insanlar ölüyor
demiştik. Niye ölüyor önlenebilir ölümler olmasına rağmen?
Örneğin, 19uncu yüzyıl -koşulları içerisinde-
çalışma koşullarını ne yazık ki orada gördük ve
düşününüz ki günümüz teknolojisinde, yüksekten düşme, yüksekten
düşen cismin altında kalma, elektrik çarpması gibi ilkel ölümler
ve bunların her biri önlenebilir ölümler.
Tabii ki oradaki alan darlığını ve oradaki
yoğunluğu göz ardı edemeyiz. Biz, oradaki çalışmalar
içerisinde, kaynakçının, elektrikçinin ve boyacının bir
arada çalıştığını gördük, yarım metre,
Değerli arkadaşlarım, orada bir alan
darlığı var, bir yoğunluk var. O düzeyde gemilerin orada
üretilip üretilmeme noktasında çok ciddi sancıların ve
sıkıntıların olduğunu yaşadık, gördük. Ama
ne yazık ki en son yaşanan ölümler bir filikanın içerisinde
oluyor; denemek için, kum torbası yerine çalışanlar giriyor ve
orada çok ciddi bir kazayla da karşı karşıya kaldığımızı
ne yazık ki görüyoruz. Buna uzun süre sessiz kalındı ve
Başbakan da ancak bu ölümlerin yoğunlaşmasından sonra gitti
ve büyük bir itirafta bulundu. Peki, ya Bakan ne yaptı? Sayın Bakan,
bu konuda, en sonunda Bu tersaneler kapatılsın. demek noktasında
kaldı, çözüm yerine mevcut tersanelerin kapatılmasını dile
getirdi.
Değerli arkadaşlarım, biz sektörü çok önemsiyoruz,
bunu her defasında söyledik. Sektör son derece önemli. 3 milyar
dolarlık bir hacme ulaşmış sektör, otuz binin üzerinde
çalışanı var ve bu sektörün elbette ki yarattığı
bir katma değer var. Ülkemiz adına bu son derece önem
taşıyor ama ne yazık ki bu önemin
kavranamadığını, biz, burada, Sayın Bakanın
yaklaşımlarından ve tutumlarından gördük.
Değerli arkadaşlarım, orada bir yoğunluktan
bahsediyoruz. Bu arada bu yoğunluk yetmiyormuş gibi, sosyal
donatı alanları, dinlenme alanları yok iken bir de deniz
dolgusuyla Ulaştırma Bakanlığının, denizcilikten
sorumlu Devlet Bakanlığının ve Çevre
Bakanlığının ne
yazık ki sessiz kalması sonucu veya onay vermesi sonucu -ki bunu İstanbul metropoliten planlarda
veya İstanbul Büyükşehir Belediyesi Planlama Müdürlüğünün
onayı da olmadan, farklı kurum ve kuruluşların görüşü olmadan,
Tuzla Belediyesinin bile bu konuda çok ciddi bir şeyi olmadan- orada deniz
dolgusu yapılarak tersane sayısı artırılmaya
çalışılıyor. Hâlbuki orada bir realite var, bir
yoğunluk var, o yoğunluğun getirdiği olumsuzluklar var, o
yoğunluğun getirdiği ölümler var, o yoğunluğun
getirdiği kazalar var, yaralanmalar var ve ne yazık ki Çalışma
Bakanının kendisinin de itirafı var, Bu kadar tersane bir
yoğunluk getirdiği için bu ölümlerin bir nedeni de bu. derken ne
yazık ki bir bakıyorsunuz orada dolgu alanlarıyla yeni
tersaneler, yeni rant kapıları açılma noktasında
kalıyor.
Değerli arkadaşlarım, bunlar önlenebilir ölümlerdi
ve önlenebilir ölümlerin gerçekten çözümü de mümkün. Yapmış
olduğumuz çalışmalar da son derece sektörün önünü
açabileceğini umduğumuz çalışmalar. Bakınız,
orada Türk Loydu ile anlaşma yapan üç firma var, dördüncüsü yok. Böyle
bir kontrol sistemi gelişmemiş. Oradaki çalışmaların
eksik, yarım ve geleneksel bir çalışma ortamı içerisinde
olduğunu ne yazık ki görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten tersaneler önemli.
Bir kez daha yanlış yapılıyor, örneğin tersaneler
bölgesi olarak Yalova ilan edildi. Yalova bu anlamda tarım bölgesi ve
oranın ekolojik dengesini de bozacak bir şekilde tersanelerin
yapılması yanlış. Karadeniz kıyılarının
bu iş için çok daha elverişli olması mümkün. Burayla ilgili çok
ciddi teşvikler verilmeli çünkü sektör önemli. Sektörü önemseyerek iş
noktasında da yatkınlık noktasında da Karadeniz bu anlamda
son derece elverişliyken ne yazık ki Yalovada tersanelerin
yapılmasını
İleride oralarda da çok ciddi
sıkıntıların olacağını, sosyal anlamda da
çok ciddi sıkıntılar olacağını, Yalovanın
şu anki konumunu da bozacağını ve tarım bölgesi olan,
verimli, üretken bir tarım bölgesi olan Yalovaya da zarar vereceğini
ne yazık ki görüyoruz.
Tuzla tersanelerinde en büyük sorunlardan bir tanesi de
örgütsüzlük sorunuydu. Anayasanın 51inci maddesi İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesinin 11inci maddesi, her çalışanın
dilediği sendikaya girme hakkını veriyor. Ne yazık ki bu
örgütlenme hakkını da Tuzla tersanelerinde göremedik, orada da bir
sendikalaşma noktasında ancak yüzde 10 civarında hatta onun
altında bir örgütlenme olduğunu gördük. Ancak, yapılan
çalışmalarla orada da bir artış olduğunu memnuniyetle
gördük. Ancak, oradaki örgütlenme, sendikal haklar kesinlikle alınmamalıdır
ve oradaki çalışanların da, ağır ve tehlikeli iş
kolunda çalışanların da son derece önemli olduğu için
sendikal hakları yerlerine getirilmelidir.
Tuzla, ağır ve tehlikeli iş kolunun olduğu
bölge. Örneğin GİSBİR hastane yapıyor, hastanenin
ruhsatını Sağlık Bakanlığından aylar sonra
alabiliyor. Yani o hastane niye yapılıyor? Oradaki kazalara dönük
Çünkü iş yeri hekimliği yok, ortak kullanım alanı olarak
kullanılan sağlık ocağı yetersiz. Orada bir hastane
yapılıyor, ne yazık ki hastanenin aylar sonra değişik
nedenlerle ruhsatı verilmiyor ve şimdi de orada bir doktor sorunu
var, ne yazık ki doktor tahsis edilmiyor çünkü Sağlık
Bakanlığı o konuda çıkartmış olduğu
genelgeyle bu tür yerlerin çalışmasını engelliyor. Ama,
hâlbuki orası nedir: Tuzla Tersaneler Bölgesi ve ölümlerin çok yoğun
yaşandığı bölgeler.
Değerli arkadaşlarım, biz araştırma
önergesi raporunda önerilerimizi sunduk ayrıntılarıyla. Tabii ki
on dakikaya burada sığdırmak mümkün olmasa gerek. Ama çok önem
verdiğimiz nokta, Tuzlayı daha fazla yoğunlaştırmamak
lazım, bu dolgu alanlarını mutlaka engellemek lazım.
Oranın ekolojik yapısını -ki, Marmaraya
baktığımızda bir deprem bölgesi- dikkate alarak
bozdurmamamız gerekiyor. Bunun bir kere önüne geçilmesi gerekiyor.
İki: Orada yoğunluğun azaltılması gerekiyor. O
yoğunluğun ve alan darlığının getirdiği
olumsuzluğu asla göz ardı edemeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Soysal, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ÇETİN SOYSAL (Devamla) Bağlıyorum.
Orada, ne yazık ki yaşam koşulları son derece
güç. Örneğin, barınma sorunları var. Gece yatan bir
çalışan, bir işçi sabah kalktığında zaten yorgun
kalkıyor çünkü orada barınma hakkını çok ağır ve
zor şartlarda, sadece dört duvar arasında, onlarca kişinin bir
arada yaşayarak, üleşerek hayata geçirdiklerini ne yazık ki
görüyoruz. O anlamda da bu tür sorunların, özellikle barınma
sorununun, sosyal donatı ve yaşam alanları sorununun çözülmesi
gerekiyor.
Tabii, bütün tersaneleri aynı noktada görmek mümkün
değil ama ne yazık ki bazı tersanelerimizde gerçekten getirilen
olumsuzlukları görmemezlikten gelemeyiz.
Bu rapor son derece önemli. Bu rapor, dilerim, önümüzdeki sürece
çok önemli katkılar sunar ve sanırım, Çalışma
Bakanı da bu raporu okur ve gereğini de yapar çünkü iyi bir
çalışma yaptık, komisyondaki arkadaşlarımız iyi
bir çalışma yaptılar.
Ben, onları da bu çalışmalarından ötürü
kutluyorum, hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Soysal.
İkinci konuşmacı İstanbul Milletvekili
Sayın Mithat Melen.
Buyurun Sayın Melen. (MHP sıralarından
alkışlar)
MİTHAT MELEN (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gemi inşa sanayisindeki iş
güvenliğiyle ilgili Komisyonun ben de üyesiyim. Fakat Komisyonu tabii
buradan methetmek belki hoş görünmeyebilir ama gerçekten ciddi bir
çalışma yaptığımız ortada ama işin
başka birçok boyutlu bir yönü var, o da şu: Bunu, aranızda belki
pilot olanlar çok iyi bilir; pervaneli uçaktan jete geçtiğiniz zaman jet o
kadar hızlıdır ki sizin ondan önce hareket etmeniz lazım ki
hâkim olabilesiniz.
Şimdi, Türkiyede, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi,
olayların daima gerisinde kaldığı için olaylara yön veremez
hâlde. Esas meselemizin aslı bu, bunu tartışmamız
lazım. Maalesef, ölümler olduktan sonra oturuyoruz, böyle bir komisyon
kuruyoruz ve komisyon çalışıyor, gerçekten doktora tezi gibi bir
rapor yazıyor ama bu rapor, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisini
ilgilendirmiyor, aşağı yukarı Türkiyede her kurumu
ilgilendiriyor ve her kurumun yapması gerekenleri ilgilendiriyor.
Maalesef, Türkiyenin bu hâle gelmesinin sebebi, başta kurumların iyi
çalışmaması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin olayların
gerisinde kalmasıyla ilgili. Yani bu ölümler olmayabilirdi, olmayabilirdi
ama bir sabahleyin de Türkiyede konjonktürün değişip dünyadaki gemi
talebinin gelebileceğini bile biz fark etmedik yani bir sabah 3 milyar
dolarlık bir sektör oluştu ve bir çalışanın 7-8
kişiyi beslediği bir yapı ortaya çıkıverdi.
Şimdi, bakın, o çok üzüldüğümüz ölümler olmayacak.
Niye olmayacak biliyor musunuz? O sektör durdu çünkü dünyadaki konjonktür
değişti, şimdi Türkiyeye talep de gelmeyecek maalesef ve gayet
basit, biz bu ölümler olduktan sonra hemen tedbirler alıyoruz,
Kapatalım bu tersaneleri. diyoruz. Çok dikkat edin, Türkiyede binlerce
insan bu tersanelerden besleniyor ve yaşıyor. Öyle olayların
işte hep gerisinde kaldığımız için o jet misalini
verdim. Dünyayı takip edemediğimiz için, olayların gerisinde
kaldığımız için bu misalleri vermek zorunda kaldım.
Şimdi, bu rapor da öyle. Bu raporu -affınıza
sığınarak ama- birçoğumuzun okumadığını
ben biliyorum yani tamamını hiç kimse okumadı bu raporun. Bu
rapor gayet detaylı bir rapor. Ama, bu raporda eğitimden tutun da güvenlikten
çıkın, bütün Türkiyedeki kurumların -belediye dâhil- gerçekten
yapması gerekenler var. Bunlar için yasa değiştirmek gerekiyor,
bunlar için kararnameler çıkarmak gerekiyor, yeni kurumlar kurmak
gerekiyor. Yani bir işçinin, maalesef, kask takmasını siz zorla,
eğitimle sağlayamazsınız. Kask takması gerekiyor.
Nişantaşının ortasında da aynı kaskı
takmıyor ve emniyet kemeri yok o işçinin. Şimdi, bu çok ciddi
bir mesele, Türkiye'nin eğitim meselesine gidiyoruz buradan. Peki,
bunları nasıl yapacağız? E, biz öncü olacağız,
çaremiz yok. Esas öncü olması gereken bu kurumdur, Türkiye Büyük Millet
Meclisidir ve ekonomik planlamamızı çok doğru
yapacağız, çok doğru yapmak zorundayız. Çünkü, işte,
şimdi bu rapor, gerçekten eğer konjonktür böyle devam ederse hiçbir
işe yaramayacak çünkü yepyeni bir konjonktür geldi. Aynen bir sabahleyin Tuzlaya
karar verip Tuzlada altı tersane kurulmasına karar veren bir imar
planı gibi. Sonra oraya kırk dört tane tersane kurulmuş.
Şimdi ertesi sabah Yalovaya geçmişiz, orada da bir şeyler
kurmuşuz. Altyapısı tam değil. Şimdi Karadeniz
öneriliyor, güzel. Orada hangi altyapı var? Hep el yordamı,
plansızlık ve sonra onları çok ağır ödediğimiz,
ölümlerle ödediğimiz bir yapı. Lütfen, gelin, bu yapıyı
değiştirmekle uğraşalım önce. Şimdi başta
İç Tüzük
İç Tüzükte ne diyor? İç Tüzükte Bu raporlar
verilir
E, peki bunu kim takip edecek? Bu raporlar verildi. Burada bir sürü
yaptırım var. Komisyonun böyle bir yetkisi yok ki İç Tüzükün
yaptırımlarla ilgili bölümünde. Yani biz bu raporu verdikten sonra
takip etmeyeceğiz. Bakın, zaten bunları
konuşacağız burada. Unutulup gidecek. Hem o ölümler devam edecek
hem o sektör belki çökecek. Hiç onların farkında değiliz. Hele
bu dünyada çok enteresan olaylar olurken, gerçekten ortalık
yıkılırken, dünya birbirine girerken Türkiye Büyük Millet
Meclisinde ekonomiyle ilgili bir tek laf konuşulmadı son on beş
günden beri. Sanki böyle bir olay hiç olmuyormuş gibi, Türkiye bu konuda
ne yapacağını bilmiyormuş gibi hiç konuşmuyoruz
bunları. Yarın yine başlayacağız. Bütün bunlar oldu,
ölümler oldu ve tabii Türkiye bir işsizlik girdabına kapılacak
tekrar maalesef. Onun için, galiba, hep birlikte yeni bir strateji çizmemizle
ilgili mesele, yeni bir sanayi stratejisi, yeni bir yerleşim stratejisi.
Çünkü İstanbul artık kaldırmıyor bazı şeyleri.
İstanbul dinamik yapısı itibarıyla da artık böyle
çarpık yapılaşmayla başta ağır sanayiyi
kaldıramaz hâle geldi ve İstanbul daha çok bir hizmet ve finans
sektörü olma konumuna doğru şiddetle ilerliyor. O zaman orada Tuzla
gerçekten kötü ve göze batar hâle geliyor.
Şimdi, en -benim- önem verdiğim meselelerin
başında eğitim geliyor, eğitim ve araştırma.
Bizim konuştuğumuz mühendislerin
Bakın, burada ben dâhil,
hepimiz suçluyuz, hocalara sesleniyorum: Bir mühendisin bütan gazla -ki, benim
konum değil bu- doğal gaz arasındaki farkı ayırt
edemediğini gördük Tuzlada. Şimdi ne yapacağız?
Üniversitelerde yeni baştan eğitim yapmak lazım. Oradaki
-sağlık ocağı var- sağlık ocağındaki
doktor ölümlere daha geç müdahale etmiş, polis daha önce gelmiş.
Sağlık sektörüyle ilgili ne yapacağız?
Bence oturalım, hep birlikte, bu
3 milyar diye rakam verdi
Sayın Soysal, ben bu 3 milyarın şu anda düştüğü
fikrindeyim, bir sene sonra hiç kalmayacağı fikrindeyim. Otuz bin
istihdamın da yarıya indiği -bugünden itibaren- fikrindeyim,
seneye o da kalmayacak ama oturalım, hep birlikte, bir kere bu raporda
yazılanların takipçisi olmamız lazım. Sadece komisyon
üyelerinin değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin takipçisi olması
lazım burada yazılanlar konusunda çünkü burada altyapıyı değiştirme
fikri var. Yani bu altyapı sadece ve sadece Tuzlayla ilgili değil,
Türkiyede işçinin eğitimiyle ilgili altyapı, can
güvenliğiyle ilgili altyapı, iş güvenliğiyle ilgili
altyapı, sağlıkla ilgili altyapı, çok önemlisi, kurumlarla
ilgili altyapı. Aramızda bu işlerle uğraşanlar var,
onlar çok iyi biliyor. Biz bir şey gördük, şaşırdık;
Gemi İnşa Sanayi Genel Müdürlüğünün bu konuda
çıkardığı daha yönetmelik yok. Galiba kanunu yakında
çıkaracağız hep birlikte. Yani öyle bir şey ki, her tarafa
dokunmak zorunda olduğunuz bir yer. Onun için burada sadece hükûmeti,
sadece iktidar partisini veya muhalefeti değil, gelin, hep birlikte neler
yapabileceğimizi ve bu konunun peşinde olabileceğimizi
düşünelim. Bence, İç Tüzükte de gerekirse değişiklik
yapalım. Bu araştırma önergeleri böyle, güzel kitaplar, raflarda
duran kitaplar olarak kalmasın. Bunları sonuna kadar takip edelim ve
bunlara görev verelim. Bakın, vermezsek ne olacak? Yarın başka
bir konu çıkacak. Tuzla gidecek Karadenizde başka bir konu
çıkacak. Türkiyenin başka bir yerinde herhangi bir sorunda yeniden
bu işleri hep birlikte yapacağız. İşte, aynı,
ekonomi konusunda uyarmaya çalıştığım gibi. Dünyada bu
kadar değişim var, Avrupa Birliği 3,5 trilyon
harcamış, Amerika 850 milyar dolar harcamış. Yapılar
yeniden değişiyor, kurumlar yeniden değişiyor, yeni
kurumlar kuruluyor, yeni bir ekonomik yapılanma var, finansal
yapılanma var, biz hiçbir şey olmamış gibi
davranıyoruz, sanki olmuyor bunlar. Ben, inşallah bu raporun daha
ciddiye alınacağını, başka gözle
bakılacağını, sadece Türkiyede Büyük Millet Meclisi
tarafından değil hükûmetin ve tüm kurumlar tarafından, buna
sivil örgütler dâhil, sendikalar dâhil
Çünkü kiminle konuştuysak konu
hakkında bilgisi olan çok az. Konu hakkında gerçekten derin bir
araştırma yok ve hep el yordamıyla yapılmış
işler var. İşte esas mesele bu altyapıyı
değiştirmekle ilgili ve bunu hep birlikte yapmamız
gerektiği kanısındayım.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melen.
Önerge sahipleri adına üçüncü konuşmacı İstanbul
Milletvekili Sayın Hasan Kemal Yardımcı.
Sayın Yardımcı, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin Türk
denizciliği ve gemi inşa sanayisinin
sıkıntılarıyla ilgili araştırma önergesi sahibi
olarak söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu raporun
hazırlandığı dönem ile şu andaki dönem arasında
önemli farklılık olduğunu bir defa idrak etmemiz gerekir. Bu
komisyonun oluşturulmasına karar verdiğimiz gün küresel olarak
hızla büyüyen gemi inşa sanayimizin beceri sahibi iş gücüne ve
iş güvenliğine ihtiyacı vardı. Ciddi çalışmalar
yapıldı. Bugün bu resim tersine dönmüştür. Dünkü acil önlemler
ve ihtiyaçlar bugünün orta vadeli tedbirleri hâlini almıştır.
Sorun samimi olarak bence çözülmüştür. İçtenlikle inanıyor ve
inanmanızı istiyorum. Ama bugün yeni acil önlemlerin
alınması da gündeme gelmiştir.
Komisyonumuzun hazırladığı bu
başarılı raporu bu çerçevede değerlendirmekte fayda
vardır. Bu vesileyle, raporda emeği geçen tüm milletvekili dostlara,
raportörlere, bilgi ve destek veren herkese teşekkürlerimi sunarım.
Değerli milletvekilleri, denizcilik ve gemi inşa
sanayisi iç dinamiklerden çok dış dinamiklerden bire bir
etkilenmektedir. Dünyadaki istatistiklere göre denizcilikte 2010
yılında beklenen düzeltme ve düşme, son global krizin
ardından 2008 yılı Eylül ayında aniden gerçekleşti.
Navlunlardaki olağanüstü düşme karşısında zaten
siparişte zorlanan tüm tersanelerimizde birçok gemi hazıra
yapılmaktadır. Sakin olursak, birikimimize, tecrübemize,
deneyimimize, ekipmanımıza güvenirsek bu olağanüstü günleri az
hasarla atlatma imkânı yakalayabiliriz, hatta kârlı çıkmak dahi
mümkündür.
Dış dinamik deyince, gelişmekte olan
Brezilyayı, Güney Koreyi, bize emsal ülkelerin neler
yaptığını takip etmemiz gerekir.
Denizde her zaman fırtına olabilir.
Yapacağımız, gelecek fırtınaya hazırlanmak, en az
hasarla bu geminin yola devamını sağlamaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yapılması gerekenleri dört başlık altında
sınıflandırabilirim:
1) Krizi fırsata çevirmek için proaktif olmak gerekiyor. Bana
göre, önceden pozisyon alarak, üretim kapasitesini koruyarak, geçici olan bu
dönemi atlatmamız gerekir.
2) Üretim kapasitesini korumanın yolu, öncelikle genel olarak
reel sektörün ve özel olarak da gemi inşa sanayisinin kredi
kaynaklarının kapanmamasını sağlamaktır. Bu
amaçla, bu geçici dönemde kamu garantileri de dâhil bir dizi tedbirin bence
devreye sokulması gerekebilir.
3) Yeni döneme hazırlık bakımından, üretim
kapasitesinin bir diğer unsuru olan iş gücünün, beceri düzeyinin
artırılması için başarılı bir biçimde devreye
sokulan eğitim programlarının sürekliliğinin
sağlanması ve artırılması şarttır.
İş gücümüz dâhil her şeyimizle hazır olarak beklemeliyiz.
Bunun için gerekirse İşsizlik Sigortası Fonundan veya
değişik yollardan kaynak da aktarılması gerekebilir.
4) Bu dönemde Çalışma Bakanlığı ve
Denizcilik Müsteşarlığı, konuyla ilgili hukuki ve teknik
her türlü çalışmayı gözden geçirmeli, gerekirse öncelikli
konuları gündeme taşımalıdır, iş birliğini
geliştirmelidir.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak belirttiğim
hususlara bir ticari seferberlik de diyebiliriz. Konuyla ilgili
görüşmelerimi tüm açıklığıyla sizlerle paylaştığımı
zannediyorum. Süreklilik ve verimlilik açısından son dönemde
yakalanan performansın devam ettirilmesi şarttır.
Yapılması gerekenleri sektörümüz çok iyi biliyor, önerileri de
hazırdır.
Bugüne kadar sektörümüze sağladıkları ve bundan
sonra sağlayacakları desteklerinden ötürü başta Sayın
Başbakanımız ve Hükûmetimize, sektörümüz adına
teşekkür eder, bu vesileyle herkesi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Yardımcı.
Dördüncü konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın
Sebahat Tuncel
Yok.
Gruplar adına yirmişer dakikalık konuşmalar:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü.
Sayın Çöllü, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Gemi İnşa Sanayisindeki İş
Güvenliği ve Çalışma Şartları Sorunlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
üzerinde CHP Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu vesileyle, Tuzla tersanelerinde yaşamını yitiren
emekçileri bir kez daha saygıyla anıyorum.
Değerli milletvekilleri, denizci kökenli bir milletvekili
olarak komisyonda yer almadım ama çalışmaları da elimden
geldiğince takip etmeye çalıştım, raporu da büyük ölçüde
incelemeye gayret ettim. Raporun ayrıntılarını az sonra
işlemeye çalışacağım. Deniz Ticaret Odasında
görev yaptığım dönemde de gemi inşa sanayisinin
gelişmesiyle ilgili birçok yararlı çalışmalar
yapıldığını biliyorum.
Gemi inşa sanayisi, gemi onarımı ve yan sanayisiyle
ülkelere döviz getirmesi, yan sanayiyi geliştirmesi, yabancı sermaye
girişini, teknoloji transferini ve istihdamı sağlaması,
millî deniz ticaret filosunu desteklemesi ve ülkenin savunma sanayisi
ihtiyacının karşılanmasına katkı
sağlaması yönünden çok önemli bir sektördür.
Raporda bütün ayrıntılara girilmiş, tersanelerin
ülkemiz için öneminin altı çizilmiş, nasıl bir gelişme
gösterdiği ayrıntısıyla ortaya konulmuş.
Tuzla tersaneleri sergilediği üretim performansıyla
aslında bir övünç kaynağı olarak gündemimize gelebilirdi. Bu
şekilde gündeme gelebilseydi bundan hepimiz çok büyük mutluluk
duyardık. Çünkü, gerçekten, dünyadaki talep patlamasına
bağlı olarak gemi inşa sanayisi de büyük bir gelişme
sağladı. Şu anda Türkiye sahip olduğu filonun 2-3 katı
büyüklüğünde bir siparişi gerçekleştirmeye
çalışıyor. Bu da çok önemli bir başarıdır. Yüksek
güvenlik gerektiren özellikli gemiler, yatlar için Türk tersanelerinin tercih
edilmesi de bu başarının somut göstergesidir. Yani Tuzla marka
olma yolunda ilerliyordu ama takdire değer bu başarılar ortaya
konulamadan, herkesin içini acıtan ölüm olaylarıyla gündeme geldi
tersanelerimiz. Tabii yaşananlar çok üzücü. Raporda ayrıntılarıyla
yer almış. 13ü 2008in ilk altı ayında olmak üzere sekiz
yılda toplam 61 emekçi yaşamını yitirmiş.
Sendikaların verdiği rakamlar ise daha yüksek. Ölüm
karşısında diyecek bir söz yok. Bir hayat bile her şeyin
üstündedir. Yaşam hakkı en temel haktır.
Değerli milletvekilleri, rakamlara
baktığımızda bu tabloyu kabullenmek ve buna razı olmak
mümkün değildir. Hepimizin bildiği üzere bu sorun uzun süre
tartışıldı ve ortaya çıkan genel tablo şu: Talep
patlaması nedeniyle aşırı bir iş yükü var,
yetişmiş personel sorunu var. Ceza yaptırımları içeren
sözleşmeler yapılmış ve belirlenen tarihe işin
yetiştirilmesi zorunluluğu konmuş. Taşeronlaşma var,
kural dışılık var, kayıt dışılık
var, hukuk dışılık, emeğe saygısızlık
var ve ihmal var. Bu tablo içinde de kazalar ve ölümler yaşanıyor. Bu
tespitler değişik tanımlamalarla da olsa
ayrıntısı ile bu raporda yer alıyor.
Gemi inşa sanayisi, emek yoğun bir sektör.
İnsanın olduğu her yerde de hata olabiliyor ve kazalar meydana
gelebiliyor. Ama burada insan hatasını en aza düşürecek
önlemlerin, iş güvenliği ile ilgili tüm emniyet tedbirlerinin hem
kamu otoritesi tarafından hem de gemi inşa sanayicileri
tarafından alındığını, zamanında
alındığını söyleyebilmek gerekirdi aslında.
Eğer bu noktada sıkıntılar varsa, eksikler varsa bu
yaşananları kaza diyerek geçiştiremeyiz. Bunu kimseyi suçlamak
için söylemiyorum. Eğer bu olan kaza diye geçiştirilirse, bu konu
bir sorun olarak ortaya konmazsa çözüm bulunması da mümkün değildir.
Bu nedenle yaşanan sürece hepimizin doğru bakması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, kazalar bir süre böyle
geçiştirilmeye çalışıldı. 2006 yılında kaza
ve ölümlerin artmasıyla birlikte tepkiler artmaya başladı ve
sendikalar sesini yükseltti. 2007de artış devam etti, tepkiler daha
da yoğunlaştı. Tepkiler üzerine 2008in başında
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine konu taşındı.
Tersanelerde hem kamu yönetimi konusunda hem de tersanelerimizin
alması gereken önlemler konusunda eksikliklerin olduğu görülüyordu
ama nedense bir türlü adım atılmadı. Bunu şunun için
söylüyorum: Adım atma konusunda nedense Hükûmet tarafından da bir
tutukluk yaşandı. Doğrusu ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum.
Şimdi sizlere bir hatırlatma yapmak isterim. Türkiye
Büyük Millet Meclisi araştırma komisyonunun kurulması
-şöyle bir düşünelim- ne zaman kararlaştırıldı? 26
Şubat tarihinde kararlaştırıldı. Ama nisan ayı
sonuna kadar, iktidar partisi, komisyonda görev alacak milletvekillerini
bildirmediği için komisyon oluşturulamadı ve
çalışmalara başlayamadı. Muhalefetin tepkileri üzerine
Yoğunluk var. Bakın biz de önerge verdik. yanıtları
verildi. Komisyon ne zaman göreve başlayabildi? 30 Nisan 2008 tarihinde
yani altmış beş gün sonra başlayabildi. Bunu da anlamak
mümkün değil!
Denetimler zamanında ve sağlıklı
yapılabilseydi, kayıt dışı istihdam önlenebilseydi,
Bakanlık gerekli tepkiyi zamanında ortaya koyabilseydi,
kazaların önünü tamamen kesmek mümkün değil belki ama, daha erken
alınacak ve daha ciddi önlemlerle kazaların daha az olması
sağlanabilirdi ki bu da diğer bir boyutu.
Bir diğer boyutunda da gemi inşa sanayicilerimiz var.
Üzülerek söylemek gerekir ki -tabii ki işini doğru düzgün, kurallara
uygun yapan işletmeleri ayrı tutarak söylüyorum- üzerlerine
düşen sorumlulukları tam olarak yerine getirmeyenler oldu. Bu
sorumsuzlukla da tüm camiayı şüphe altında bıraktılar.
O zaman gemi inşa sanayicilerimizin de üzerlerine bir sorumluluk
düşüyor. Sadece Ben kendi işime bakarım, herkes ne yaparsa
yapsın. denilirse bu sorunlar yaşanmaya devam eder arkadaşlar.
Sorumlu, kurallara uygun çalışma kültürünün tüm gemi inşa
sanayicilerimiz tarafından benimsenmesi gerekmektedir. Burada herkese
görev düşmektedir. Ama temel sorumluluk hükûmetindir,
iktidarındır. Çalışma yaşamıyla ilgili yasal
mevzuatın uygulanıp uygulanmadığının
denetlenmesi, bu kurallara uyulmasının sağlanması hükûmet
edenlerin temel görevi olması gerekirdi. Hükûmet uzun süre bu sesleri
duymamaya, ölümleri görmemeye çalıştı. Bunun nedeninin de
açıklanması gerektiğini düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi rapora biraz daha
yakından bakalım: Bu komisyonla ilgili olarak AKPnin tutumunu
aktarmıştım. Komisyonun altmış beş gün niye
çalışmalara başlayamadığını merak
ettiğimi ifade etmiştim.
Aslında, raporun ilk bölümünde yer alan araştırma
önergeleri okunduğunda konuya kimin, nasıl baktığı
açıkça görülmektedir. Bu rapor tam 226 sayfadan oluşuyor. Bu raporda
dünya ekonomisi var, Türkiye ekonomisi var, giyim ve ayakkabı
harcamalarındaki artış var, ancak komisyonun kuruluş
gerekçesi olan yitirilen hayatlar sanki aralara sıkışmış
gibi gözüküyor.
Ancak 133üncü sayfaya gelince tersanelerdeki sorunlara
gelebiliyoruz. Bu bölümün başlığı: Tuzla Gemi
İnşa Sanayi Bölgesindeki İşçilerin Barınma Durumu ve
toplam yedi satırda da bütün sorunlar anlatılmış. Sonra 166
ve 167nci sayfalara geliyorsunuz, başlık: Tersanelerde Meydana
Gelen Ölümlü İş Kazaları altı satır yazı ve üç
tablo var. Bunu anlamakta da güçlük çektiğimi belirtmek isterim.
Başka bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum:
Tersanelerdeki işçi sayısı 10.013ü daimî, 25.108i taşeron
firmalarda olmak üzere 35.042 kişi. İşçi sayısı
tersanelere göre ayrı ayrı beş sayfada
sıralanmış. Sonra 215inci sayfaya geliyorsunuz, aynen okuyorum:
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Ocak ayı
istatistiklerine göre Dok Gemi-İş Sendikasının 5.719 üyesi
bulunmaktadır. Lim-ter İş yetkililerince üye
sayılarının 1.359 olarak ifade edilmektedir. İfadede
yanlışlık var ama okumaya devam ediyorum: Toplamda ise
kayıtlı istihdamın yaklaşık %40ı bir işçi
sendikasına üyedir. Üç cümle
Her şeyi anlatan nokta burası
arkadaşlar, bu üç cümle! Neymiş? 35 bin kişi
çalışıyor, toplam sendikalı sayısı 7.078, yani
her 5 çalışandan sadece 1i sendikalıymış. Burada bir
rakam daha var, ama açık olarak yazılmamış ya da
yazılamamış, nedendir gerekçesini bilmiyorum. Bir kez daha
okuyorum: Toplamda ise kayıtlı istihdamın yaklaşık
%40ı bir işçi sendikasına üyedir. Toplam kayıtlı
istihdamın yüzde 40ı sendikalıymış. Peki,
sendikalı sayısı kaç? 7.078. O zaman bir hesap yapalım:
Kayıtlı istihdamın yüzde 40ı 7.078 kişi ise yüzde
100ü nedir? Çıkan sonuç, 17.695tir. Neymiş? Demek ki toplam
kayıtlı, yani sigortası yatırılan işçi
sayısı 17.695. Bunların da kaçının sigortası tam
olarak yatıyor o da belli değil. Peki, toplam kaç çalışan
vardı? 35.042. Kayıtlı işçi sayısını
hesaplamıştık, 17.695. Geriye 17.347 kalıyor. Bu 17.347
kişi için ne diyeceğiz? Kayıt dışı demek yeterli
olur mu? Bunu kabul etmek mümkün mü arkadaşlar? En ağır
işi, tehlikeli bir ortamda, hem de uygun koşulları olmayan bir
ortamda yapacaksınız hem de sigortanız olmayacak,
sigortanız yatmadığı için de sağlık hizmeti
alamayacaksınız. Emekli olmak, zaten öyle bir kavram bu
arkadaşlarımız için hayal bile değil. Ve iş
güvenliğiyle çalışma şartları sorunlarını
araştırmak için kurulan komisyon, giyim ve ayakkabı
harcamalarında yüzde 7,7lik artış olduğunu raporuna
yazıyor ama çalışanların kaç tanesinin sigortası var,
kaç tanesinin yok, bizim matematik bilgimize bırakıyor. Bunu anlamak
mümkün değil.
Rakamları tekrar etmek istiyorum: 35.042 çalışan
var, 17.695i kayıtlı, 7.078i sendikalı. Şimdi sizlere bir
rakam daha vereyim: Tersanelerde işçilik ücretleri -sayfa 107- ortalama
işçi geliri yıllık 21 bin YTL, yani aylık 750 YTL. Bu
hesapta kayıtlı kayıtsız ayrımı var mı?
Bunun açıklanmasında da yarar olduğunu düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, rapora bir daha bakalım: Kaza
olayından sonra, kaza olayının şanssızlık sonucu
meydana geldiği, olaydan kaçmanın mümkün olmadığı,
olayın kazalının dikkatsizliği sonucu meydana geldiği
gibi değerlendirmeler, kazaların önlenmesi yönünde yapılacak
çalışmalarda ve benzer kazaların önlenebilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesinde yanlış
yönlendirmelere neden olmaktadır. Özetle, tespiti doğru
yapmazsanız çözümü de bulamazsınız. diyor, ben bu tespite
katılıyorum. O zaman siz de bu rapora açık açık yazacaksınız
kaç kişinin kayıt dışı
çalıştığını diyorum.
Devam ediyorum, deniyor ki İş güvenliği şansa
bırakılamayacak kadar önemli bir konudur. Gerçekleşen bir kaza
olayını şansızlık olarak değerlendirmek
doğru değildir. Diğer taraftan, yapılan
araştırmalar iş kazalarının yüzde 97sinin önlenebilir
nitelikte olduğunu, kaçınılmaz (önlenemez) kazaların ise
yüzde 3 oranında olduğunu göstermektedir. Peki, niye önlenemedi o
zaman bu kazalar, neden bu önlemler alınmadı? Denetimler
yapıldı, şu kadar eksik tespit edildi, şu kadar ceza
kesildi deniliyor. Cezalar caydırıcı mı değildi,
denetimler mi yeterli değildi, niye bu önlemlerin alınması
sağlanamadı, devletin otoritesi yeterli mi olmadı diye ben
bunları soruyorum.
Değerli milletvekilleri, üzücü olayların
yaşanmasıyla birlikte sendikalar çalışma
koşullarının yeterli olmadığını, kayıt
dışılığı hep gündeme getirdiler ama nedense
sendikalara kulak verilmesi yerine sendikalar suçlandı. Şimdi rapora
bakıyorsunuz: Yukarıda belirtilen nedenlerden
anlaşıldığı gibi sendikalılaşmak çok önemli
bir husustur. Bu yüzden iş yerlerinde özellikle alt işveren düzeyinde
de sendikalaşma faaliyetleri gerçekleştirilmeli, sendikalaşmaya
engel çıkaranlara yönelik yaptırımlar getirilmelidir.
Emeğin hakkını alabilmesi, emeğin onurunun
korunabilmesi yolu sendikadan geçer. Eğer siz
sendikalılığı çalışma hakkının önemli
bir unsuru görmek yerine sendikaları tu kaka ilan edersiniz bu
sorunları çözemezsiniz, sadece tersanelerde değil hiçbir yerde çözemeyiz.
Burada sendikalılaşmayla ilgili yer verilen önerileri de anlamakta
güçlük çektiğimi belirtmek istiyorum.
İki öneri var burada: Bir, Tersanelerde iş
sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması
açısından önemli olan sendikal örgütlenmenin önündeki engeller
kaldırılarak sendikalaşma yaygın hâle getirilmelidir.
deniyor. Diğeri, Sendikalar Kanun Tasarısı bir an önce
kanunlaştırılmalıdır.
Şimdi bu tasarının içinde de ne olduğunu
bilmiyoruz ama ilk önerinin içeriğini de doğrusu anlamadım.
Deniyor ki: Tersanelerde iş sağlığı ve iş
güvenliğinin sağlanması açısından da önemli olan
sendikal örgütlenme... Sendikal örgütlenmeye böyle bakarsanız
arkadaşlar, yine varacağınız yer çözümsüzlük olur. Sendikal
örgütlülük, emeğin hakkının bütün yönleriyle
korunmasıdır. Eğer sendikal örgütlenmeye olanak verilirse orada
ne kayıt dışılık kalır ne sigorta priminin az
yatması söz konusu olur. Ayrıca, çalışanlar el birliği
ile iş güvenliği içinde gerekli önlemlerin alınmasını
temin ederler.
Değerli milletvekilleri, rapora baktığınızda
temel sorumlu olarak alt işverenlik, yani taşeronluk uygulaması
gösteriliyor: Kayıt dışılık onlarda,
sendikasızlık onlarda, eğitimsiz iş gücünü onlar getiriyor,
gerekli önlemlerin alınması için çaba göstermeyen onlar. İyi de
taşeronlar niye var? Maliyetleri düşürmek için, ucuz iş gücü
için var. Bu noktada kamunun, kamu kurumlarının taşerona
bakışı farklı mı arkadaşlar? Devlet de
maliyetleri azaltmak için, ucuz iş gücü için taşeronlaşmayı
özendirmiyor mu? Siz kamu hizmetlerini taşeronlara verirken, ihale
yaparken emekten yana bir madde koyuyor musunuz sözleşmelerinize? Bunun
denetimini yapıyor musunuz? Güvenlik hizmetlerinde, temizlik hizmetlerinde
emekçilerin haklarının korunması için bir denetim yapıyor
musunuz?
Eğitimimiz ne hâle geldi, şöyle bir bakalım:
Çeşit çeşit öğretmenimiz oldu. Kadrolusu var, sözleşmelisi
var, sözleşmelisinin 4/Blisi var, 4/Clisi var, ücret
karşılığı derse gireni, vekili, usta öğreticisi
var. Bunlar saymakla bitmiyor. Aynı işi yapıyorlar ama her
birinin ekonomik ve sosyal hakları birbirinden çok farklı. Bunu kabul
etmek mümkün mü? Ee bunun ne farkı var? Daimî işçi, daimî
işçinin sendikalısı, sendikasızı; taşeron
işçisi, taşeron işçinin sigortalısı,
sigortasızı
Bu şekilde liste uzayıp gidiyor. Devlet
maliyetler düşsün, iş gücü ucuzlasın diye taşeron
uygulamasını yaygınlaştırırken Siz bunu niye
yapıyorsunuz? diye sormanın anlamı yoktur. Yapılması
gereken, kurallar çerçevesinde kayıtlı istihdamın bütün her
yerde geçerli kılınmasıdır.
Değerli milletvekilleri, raporu, emekçilerin,
çalışanların çığlığının
duyulması anlamında önemli görüyorum. Tespitler
yapılmış, bu tespitlere yanlış demek güç. Bundan sonra
önemli olan, raporun gereğinin tüm taraflar tarafınca yerine
getirilmesidir. Rapor hazırlandı, biz gereğini yaptık.
deyip kenara çekilmek doğru bir tutum olmayacaktır. Türkiye Büyük
Millet Meclisine düşen, Hükûmete düşen, gemi inşa
sanayicilerimize düşen görevler vardır, herkes görevini bu anlamda
yerine getirmelidir. Meclis de bu raporda yazılan önlemlerin
alınıp alınmadığı konusunda ilgili
bakanlıkları izlemeli, denetimini, takibini sürdürmelidir. Dilerim
gerekli önlemler alınır, çalışanlarımız
emeklerinin karşılığını aldıkları,
iş güvenliğinin sağlandığı bir ortamda gemi
inşa sektörümüzün gelişimine katkılarını sürdürürler,
gemi inşa sanayicilerimiz hem yaptıkları
yatırımların karşılığını alır
hem de ülkemize katma değer yaratmaya devam ederler, tersanelerimiz hak
ettiği şekilde başarı hikâyeleriyle gündeme gelirler.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın sonuna gelirken
bir konunun daha altını çizmek istiyorum. Önümüzde ciddi bir kriz
var. Küresel kriz dalga dalga yayılıyor. Bizim Hükûmetimiz Hamdolsun
bize bir şey olmadı. diyor ama bu kriz böyle sözlerle
atlatılabilecek bir kriz değil. Gemi inşa sektörümüzün bu seviyeye
gelmesinde talep patlamasının etkili olduğunu hep söyledik. Bu
krizin talebi düşüreceği de açıkça ortada. Bu nedenle, bu
krizden gemi inşa sektörümüzün en az etkilenmesi için alınması
gereken önlemlerin olduğunu da düşünüyorum. Komisyon raporu ile ilgili
çalışmalar yapılırken Hükûmetin, sektör temsilcileriyle bir
araya gelip krizin olası etkileri ve alınması gereken önlemlerle
ilgili toplantılar yapmasında hem çalışanlar adına hem
sektör adına fayda görüyorum.
Değerli milletvekilleri, ben fırsat buldukça
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çöllü, buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayınız.
HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Devamla) -
denizlerimizi ve denizciliğimizi
gündeme getirmeye çalışıyorum çünkü denizlerimiz çok önemli ve
Türkiye'nin cankurtaranı olabilecek bir potansiyeli
barındırıyor. Denizlerimiz hem besin kaynağıdır
hem geçim hem de yaşam kaynağıdır. Türkiye daha fazla
denize yüzünü dönmelidir. Doğru tespitlerle doğru çözümler üretelim,
hep el birliğiyle denizlerimizin, denizcilik sektörümüzün, gemi inşa
sektörümüzün ülkemize daha fazla refah getirmesini sağlayalım.
Bu vesileyle, Araştırma Komisyonu Raporunun
sorunların çözümüne, denizciliğimizin gelişmesine, denizci ülke
hedefine ulaşmasına katkı sağlamasını diliyor,
sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çöllü.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kars Milletvekili
Gürcan Dağdaş.
Sayın Dağdaş, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA GÜRCAN DAĞDAŞ (Kars) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gemi inşa sanayisindeki iş
güvenliği ve çalışma şartları sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu ile
denizciliğimizin hâl ve gidişatı üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesile ile, terör belasından kurtulmamız için
mücadele eden güvenlik güçlerimizin şanlı mücadelesini
alkışlayarak şehitlerimizin aziz hatıraları önünde
saygıyla eğiliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dikkatinize
sunulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu, azami dikkat ve
emeğin ürünü olarak huzurunuza getirilmiştir. Genel hatları
itibarıyla tespit ve önerileri içinde barındıran bu raporun
idare ve sektör tarafından ne anlam ifade edeceği,
yaptırımının ne olacağı sorusunun cevabı,
uygulamaların önümüze koyacağı verilerle ortaya
çıkacaktır. Gerçi, komisyon üyelerinin Tuzlada
çalışmalarını sürdürdüğü dönemde bile elim kazaların
ve ihmallerin sürmesi bizi ümitsiz kılsa da bu çalışmanın
yararlı olduğuna inanıyoruz.
Rapor içerik olarak kısmen de olsa kamunun denetleyici
kimliğinin aczini, otorite karmaşasını, sektörün vahşi
kapitalizm histerisine tutulduğunu, iş gücümüzün vasıfsız
ve donanımsızlığını, tersane bölgesinin fiziki
problemlerini, iş güvenliğinin yokluğunu, işçi
haklarının gaspını, sendikasızlığı ve
yapılması gerekenleri ihtiva etmektedir.
Değerli milletvekilleri, komisyon raporuna ilişkin
sözlerimi burada noktalayacağım. Türk denizciliğine ve bu konuda
söz sahibi otoriteye dair parti grubumuzun tespit ve düşüncelerini
dikkatinize getirmek istiyorum.
Türkiye konumu itibarıyla Akdeniz-Karadeniz
çanağında; doğu-batı, kuzey-güney eksenlerinin kavşak
noktasında bulunmasına rağmen bu avantajını bugüne
kadar yeterince kullanamamıştır.
Güneydeki limanlarıyla Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve
Arap ülkeleri; Karadenizdeki limanları aracılığıyla
Karadeniz, Hazar havzası ve Orta Asya ülkeleri; Ege ve Marmara
Denizindeki limanlarıyla da Avrupa ve Asya ülkeleri arasında çok
önemli bir geçiş noktası olan ülkemiz son beş altı
yılda başta Avrupa Birliğinin projeleri olmak üzere
uluslararası projelerde hiçbir varlık gösterememiştir.
Yıllardan beri proje olmaktan ileri gidemeyen batıda
Çandarlı, kuzeyde Filyos, güneyde ise Mersin Konteyner Limanı ikinci
fazının inşasının fizibiliteleri haricinde herhangi
bir girişimde bulunulmamıştır.
Liman özelleştirme modellerinin tartışmaya
açık olması yanında Mersin, Tekirdağ, Kuşadası ve
Marmaris haricinde ciddi herhangi bir gelişme
yaşanmadığı gibi, İskenderun, İzmir, Derince,
Bandırma ve Samsun Limanlarının ne zaman devredileceği de
hâlihazırda belli değildir.
Ege Bölgemiz tarımsal ürünlerinin ihracat limanı olan
İzmir Limanının yaşadığı
sıkıntılar, gemilerin çok uzun süre beklemelerinden dolayı
Körfezde oluşan yığılmalar nedeniyle bazı gemilerin
uğrak limanlarından İzmir Limanını
çıkardığı, bölgedeki en büyük rakibimiz olan
Yunanistanın Pire Limanına gemi yönlendirmesi yaptığı
bilinmektedir. Bu durum ayrıca ihraç ürünlerini zamanında
ulaştıramayan ihracatçımızı da zor durumda
bırakmaktadır. Başta İzmir Limanı olmak üzere tüm TCDD
limanlarında yaşanan bu durum, özelleştirmeden dolayı yeni
yatırımların yapılmaması, başta vinçler olmak
üzere elleçleme ekipmanlarına yeterince bakım, tutum,
onarımın yapılmaması bu limanların potansiyellerinin
altında çalışmasına neden olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Ulaştırma
Bakanlığınca 2005 yılında İstanbul Teknik
Üniversitesine hazırlatılan Ulaştırma Ana Planı ve
2006 yılında DPT tarafından hazırlanan Dokuzuncu Beş
Yıllık Kalkınma Planı gibi planlarda belirtilen kısa,
orta ve uzun vadelerdeki denizcilik hedeflerimize ne kadar
ulaşılabildiğinin irdelenmesi gerekmektedir. Rakamsal bazı
bilgiler vermek gerekirse: Dış ticaret taşımalarında
1999 yılında yüzde 88,9 olan deniz yolu
taşımacılığı 2006-2007 yıllarında yüzde
87,4e düşmüştür. Yapılan tüm çalışmalara rağmen
ülkemiz deniz taşımacılığında Türk bayraklı
gemilerin almış olduğu pay 1999 yılında yüzde 32,5
iken 2007 yılı sonunda yüzde 16,7ye kadar gerilemiştir.
Kısaca, Türk donatanın sahip olduğu yabancı bayraklı
gemiler filomuza kazandırılamamış, mali açıdan çok
önemli bir gelir kaybına sebep olunmuştur. Bu konuda denizcilik
sektöründe etkin olan büyük firmaların yabancı bayrak modeli küçük
gemi sahiplerine kötü örnek olmuştur. Bayraktan kaçan gemilerin Türk
filosuna kazandırılması için ciddi bir çalışma
yapılmamıştır.
Değerli milletvekilleri, Denizcilik
Müsteşarlığının hâlâ bir kuruluş kanunu yoktur.
Konuyla ilgili olarak Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırımın, beş yılı aşkın bir
süre önce 10 Haziran 2003 tarihinde
Meclisin 91inci Birleşiminde yapmış olduğu
konuşmasından Meclis tutanaklarına geçmiş şu
ifadelerini dikkatinize getirmek istiyorum: Sayın Bakan, Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında 491 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ilgili olarak,
Teşkilat, 491 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameyle 1993
yılında Başbakanlık Denizcilik
Müsteşarlığı olarak çalışmalarına başlamıştır;
ancak, kanun hükmünde kararnameyle kurulan Müsteşarlık, aradan
yıllar geçmesine rağmen kanunla kuruluşu
gerçekleşmemiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından 16/9/1993
tarihinde 491 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
dayandığı 3911 sayılı Yetki Yasası iptal edilmiş
ve yeni mevzuat hazırlanması için bir yıl süre
verilmiştir. Bu mevzuatla ilgili
kuruluş yasa tasarısı çalışmaları
Müsteşarlığımızca tamamlanmış olup
hazırlanan tasarı Bakanlar Kuruluna sevk edilmiştir.
şeklinde ifade kullanmıştır.
Sayın Bakanın bu
sözlerinin üzerinden beş yıla aşkın bir süre geçmiş
olmasına rağmen hâlihazırda çıkarılmış bir
yasa söz konusu değildir. Artan gemi sayısına bağlı
olarak nitelikli gemi adamı bir türlü yetiştirilememekte,
taraflı tutumlardan dolayı mezun olan öğrenciler neredeyse
birbirine düşman noktasına getirilmektedir.
1 Ağustos 2003 tarihinde yürürlüğe giren liman hizmet
tarifelerinin yaklaşık beş yıl boyunca aynı
kalmasının ardından yeni hizmet tarifelerinin 22 Mayıs 2008
tarihinde yürürlüğe gireceği ilan edilmiş, daha sonra bu tarih 1
Eylül 2008e ertelenmiş, ardından da Ağustos 2008 sonunda
süresiz iptal edilmiştir. Herhangi bir gerekçe gösterilmeden alınan
iptal kararı, Müsteşarlığın tek taraflı olarak
kimlere hizmet verdiğinin en önemli göstergesidir.
Seyir güvenliği, seyir emniyeti gibi konulardan sürekli
bahsedip daha önceden Haydarpaşa Limanına yanaşıp kalkan
Ro-Ro gemilerine kılavuz kaptan mecburiyeti varken, bunu bu limana sefer
yapan ve kısa bir süre önce Bandırmada yaşanan deniz
kazası sonucunda batan Hayat-N Gemisinin sahibi olan İstanbul Lines
için ihtiyariye çevirmek idarenin içinde bulunduğu durumun bir
göstergesidir. İlgili firmanın gemileri, istediği zaman
kılavuz kaptan almakta, istediği zaman kendiliğinden
yanaşıp kalkmaktadır. Yeni açılan tersane bölgelerindeki
arazi tahsisleri ve takdir yetkisi üzerindeki şüphe ve endişelerin
yoğun seslendirildiği de bir başka vakadır.
Değerli milletvekilleri, Tuzlada yaşanan
sıkıntıları ortadan kaldırması ve Türk
denizciliğinin kaptanı olması gereken Denizcilik
Müsteşarlığında yaşanan kadrolaşma ve personel
hareketliliği, ifade etmeye çalıştığım
zayıflıklarımızın ve eksikliklerimizin önemli
nedenlerindendir. Müsteşarlıkta yapılan en son personel
tasarrufundan başlamak üzere AKP İktidarının altı
yıllık bilançosunu dikkatinize getirmek istiyorum.
Denizcilik Müsteşarlığında 10 Eylül 2008
tarihli bakan oluruyla dört ayrı çalışma komisyonu
kurulmuştur. Bu komisyonlarda çalışma yapmak üzere 12
müsteşarlık müşaviri ile çeşitli birimlerde aktif olarak
görev yapan 49 personel olmak üzere toplam 56 kişi
görevlendirilmiştir. Üç ay süreyle görevlendirilen personel,
Müsteşarlığın ek binasında en fazla 4-5 kişinin
çalışabileceği odalarda 10-15 kişi olarak tecrit
edilmiştir. Bu kararın amacının, çalışma
ortamı oluşturmak ve çalışmalardan fayda sağlamak
olmadığı, aksine personeli mağdur etmek, ötekileştirmek
ve olup biteni saklamaya yönelik olduğu apaçık ortadadır.
Komisyonlar çalışma konuları itibarıyla tam
bir mizah hâlidir: Ülkemizin limanlarının özelleştirme
stratejisini belirlemek, döner sermaye işletme gelirlerinin
artırılması stratejisini belirlemek, yüz konuda
Müsteşarlığın görüşlerini içeren stratejiyi
belirlemek, gemi adamlarının istihdamının ve
yetiştirilmelerinin artırılmasının stratejisini
belirlemek.
Bu komisyonlarda çalışanların 44ü hâlihazırda
aktif görevde olan ve bir kısmı da mahkeme kararıyla asli
görevine iade edilmiş personelden oluşuyor. Bu komisyonların
içinde Müsteşarlık yönetiminin altı yıldır sürekli
taşra görevlendirmeleriyle mağdur ettiği 12 müşavir bulunmakta.
Bu kişiler önceki dönemlerde müsteşar yardımcısı,
genel müdür, genel müdür yardımcısı, bölge müdürü, daire
başkanı görevini ifa etmişlerdir. Ayrıca bu komisyonlarda
altı yıllık AKP İktidarında aktif olarak görev yapan,
çalışmalarından fayda sağlandığı için sicil
notu yüksek olan ancak mağdur edilerek sözde komisyonlarda görevlendirilen
personeller de vardır.
Komisyonları -sözde konularından görüleceği üzere-
geleceğe dair programı ve vizyonu olmayan bir yönetimin alelacele
oluşturduğu anlaşılmaktadır.
İşin trajikomik ve ilginç bir başka yanı,
oluşturulan komisyonların çalışma konularından biri,
ülkemizin limanlarının özelleştirilme stratejisini belirlemek.
Neredeyse özelleştirilecek limanı kalmayan ülkemizde denizcilik
otoritesi olduğunu iddia eden Müsteşarlığın
limanların özelleştirilmesine dair strateji oluşturma
çalışmalarını 15 Eylül 2008 tarihi itibarıyla
başlatmış olması anlaşılacak gibi değildir.
Özelleştirme İdaresinin limanları özelleştirme
konusunda Müsteşarlıktan neden görüş almaya tenezzül etmemesine
şaşmamak lazım. Bir dönem, Özelleştirme İdaresine Limanların
özelleştirilmesi konusunda neden görüşümüzü almıyorsunuz?
yönünde trajikomik yazışmalarda bulunan Müsteşarlık, bu
konuda verecek görüşü olmadığını ancak fark etmiş
ki, nihayetinde konuya ilişkin bir komisyon oluşturarak,
özelleşecek limanı kalmayan ülkemizin limanlarını
özelleştirmek amacıyla strateji belirlemeye
çalışmaktadır.
Bu usulsüz görevlendirmeler Müsteşarlıkta ilk
değil. Müsteşarlığın liman
başkanlıklarıyla ilgili tasarrufları da
anlaşılır gibi değil. Liman başkanlığı
kadroları, Müsteşarlık merkez kadrosunu cezalandırma,
mağdur etme amacıyla umarsızca kullanılıyor.
Müşavirler, görevden alınan daire başkanları
liman başkanlığına getiriliyor. Amaç, personelin aile
birliğini hiçe sayarak yıldırmak, mağdur etmektir.
Değerli milletvekilleri, AKPnin altı yılı
aşan iktidarı süresince Denizcilik
Müsteşarlığında çalışan personelin tasfiyesine
yönelik uygulamalarından birkaç örnek vermek istiyorum:
Müsteşar Yardımcısı Sancay Varlı görevden
alınarak müşavir yapıldı.
Müsteşar Yardımcısı Alpaslan Kaya görevinden
alınarak müşavir yapıldı.
Müsteşar Yardımcısı Nuri Aydoğan
görevinden alınarak müşavir yapıldı.
Müsteşar Yardımcısı Ahmet Ağar emekli
olmak zorunda bırakıldı.
Genel Müdür Eyüp Çelik görevden alınarak müşavir
yapıldı.
Genel Müdür Taner Çiftçi Trabzon Liman Başkanı
yapıldı.
Genel Müdür Ümit Can görevinden alınarak müşavir
yapıldı.
Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Göllü görevinden
alınarak müşavir yapıldı.
Personel Daire Başkanı Sadık Köse görevinden
alınarak müşavir yapıldı.
İdari ve Mali İşler Daire Başkanı Necdet
İlhan önce Mersin Bölge Müdür Yardımcısı, daha sonra
programcı yapıldı.
Genel Müdür Sami Kabaş görevinden alınarak müşavir
yapıldı.
Genel Müdür Yardımcısı Arif Aydın Tatvana
Liman Başkanı yapıldı.
Genel Müdür Yardımcısı Bekir Aslan Karataş
Liman Başkanı yapıldı.
Müsteşarlık Müşaviri Talip İmren
başarılı çalışmalarından dolayı Bilgi Edinme
Birimi Sorumlusu yapıldı. Daha sonra Bilgi Edinme Biriminden
alınarak Müsteşarlık ek binasına gönderildi. Üç ay önce
Kemer Liman Başkanı olarak atandı. Diğer tüm atamalarda
olduğu gibi mağdur edilen Talip İmrenin Kemer Liman
Başkanlığı ataması mahkeme kararıyla iptal
edildi. Kararın uygulanması bekleniyor.
Genel Müdür Yardımcısı Bülent Ok görevden
alınarak uzman yapıldı.
Trabzon Bölge Müdürü Atilla Başçuhadar önce şube müdürü,
daha sonra Tatvan Liman Başkanı yapıldı.
Hukuk Müşaviri Mehmet Satılmış Karataş
Liman Başkanı yapıldı.
Daire Başkanı Hasan Ali Arıkan önce şef, daha
sonra mühendis yapıldı.
Daire Başkanı Ayten Ağaç görevden alınarak
uzman yapıldı.
Daire Başkanı Saniye Onur görevden alınarak Göcek
Liman Başkanı yapıldı.
Gemi İnşa Tersaneler Genel Müdür
Yardımcısı olarak atanan Abdurrahman Kaya Deniz Ticaret Genel
Müdürlüğünde görevlendirildi.
Gemi İnşa Tersaneler Genel Müdür
Yardımcısı olarak atanan Turgay Kaya Deniz
Ulaştırması Genel Müdürlüğünde görevlendirildi.
Daire Başkanı Tülay Şahinin yerine
yaklaşık beş buçuk yıllık hizmeti bulunan GSK
Uzmanı Kadir Erkan görevlendirildi.
Müsteşarlık tam bir keşmekeş içindedir.
Müşavirler, daire başkanları, liman başkanları,
şube müdürleri ve hatta memurlar bile görevden alınmakta ya da
mütemadiyen görev yerleri değiştirilmektedir. Çok önemli görevlere,
asil olanların yerine, hizmet süreleri tutmayan kişiler vekâletle ya
da koordinatör adı altında görevlendirilmektedir.
Velhasıl, Müsteşarlığın
hafızası tamamen silinmeye çalışılmakta,
Müsteşarlık görev yapamaz hâle getirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ifade etmeye
çalıştığım denizciliğimizin pürmelalinin hüznü
içerisinde, Meclis Araştırma Komisyonu Raporunun katkı
sağlayacağına inancımızı koruyor ve heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AK PARTİ Grubu adına Antalya Milletvekili Abdurrahman
Arıcı.
Sayın Arıcı, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gemi inşa sanayisindeki iş
sağlığı ve iş güvenliği sorunlarını
araştırmak üzere kurulan Araştırma Komisyonu Raporu
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor,
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Meclis Araştırma Komisyonu Raporu hakkında
konuşmama başlamadan önce emeği geçen tüm komisyon üyelerimize
ve diğer görevlilere teşekkür ediyorum.
Başta Tuzla Tersaneler Bölgesi olmak üzere, gemi inşa sanayimizdeki
iş sağlığı ve güvenliği sorunlarını
araştırmak üzere kurulan Meclis Araştırma Komisyonu,
30/04/2008 tarihinde çalışmalarına başlamış, üç
aylık süresi içerisinde on dört toplantı yapmış, konu
hakkında bilgi edinmek üzere ilgili kamu kurumlarından yetkililer,
işçi ve işveren temsilcileri ile sivil toplum
kuruluşlarından temsilciler ve akademisyenler davet ederek
görüşlerini almış, rapor yazım aşamasında
yararlanılmak üzere ilgili kamu kurumları, sivil toplum
kuruluşları ile üniversitelerin ilgili bölümlerinden bilgi ve
belgeler temin etmiştir. Komisyonumuz 31 Temmuz 2008 tarihinde
çalışmalarını tamamlayarak, raporunu Meclis
Başkanımıza sunmuştur.
Sayın milletvekilleri, gemi inşa sanayimizin dünya ile
rekabetini artırırken iş sağlığı ve
güvenliğinin azami ölçüde sağlanması gerekmektedir.
Sağlıklı çalışma ortamı ve çevresi, iş
barışının, hızlı ve sağlıklı
kalkınmanın da ön şartıdır. Avrupa Birliği ile
bütünleşme sürecindeki ülkemiz açısından da iş
sağlığı ve güvenliği problemleri çözümler üretilmesi gereken
bir alandır.
Komisyonumuzca tersanelerde yapılan inceleme ve
araştırmalar sonucunda, ideal iş sağlığı ve
güvenliği koşullarına uygun olmayıp kaza riskini yükselten
başlıca konuların, yapısal sorunlar, alan yetersizliği
ve uygun olmayan çalışma koşulları, alt işveren
uygulamaları, yoğun çalışmadan kaynaklanan yorgunluk,
yetersiz alan nedeniyle hatalı makine ve ekipman yerleşimi, iş
makinelerinde eksik veya kusurlu koruyucular, yetersiz standardizasyon, kontrol,
bakım ve mühendislik hizmetleri, yetersiz ve uygun olmayan
çalışma metot ve yöntemi, yetersiz yönetim organizasyonu, yetersiz
güvenlik yönetim planı, eğitim ve öğretim yetersizliği,
uygun olmayan nezaret, yönetim ve rehberlik, uygun olmayan personel istihdamı
olduğu tespit edilmiştir.
Tuzla tersanelerinde son yıllarda ölümlü iş
kazalarının artması nedeniyle iş
sağlığı ve güvenliği yönünde yapılan
çalışmaların da hız kazandığı bilinmektedir.
Ancak bu çalışmaların sistematik ve bilimsel olarak
yapılamadığı, iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili çalışmaların sürekliliğinin
sağlanamadığı, çalışmaların sektör
bazında kesintilerle devam ettiği anlaşılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş
sağlığı ve güvenliği önlemlerinin en temel amacı
çalışanların korunmasıdır. Çalışanları
iş yerinin olumsuz etkilerinden korumak, rahat ve güvenli bir ortamda
çalışmalarını sağlamak, başka bir ifadeyle,
çalışanları iş kazaları ve meslek
hastalıklarına karşı koruyarak ruh ve beden bütünlüklerinin
sağlanması iş güvenliğinin en başta gelen
amacıdır. İş sağlığı ve güvenliği
önlemleri çalışanları korumakla birlikte üretim güvenliğini
sağlamakta olup, dolayısıyla verimin artması sonucunu
doğuracağından ekonomik açıdan da önemlidir.
Tuzla tersaneler bölgesinde iş sağlığı ve
güvenliği tedbirlerinin yetersiz kalmasında önemli bir etken alan
darlığıdır. Toplam 1.283.608 metrekarelik bir alana sahip
Tuzla tersaneler bölgesinde orta ve küçük tonajlı gemi yapımı ve
onarımı işleri yapma kapasitesine sahip çok sayıda tersane
sıkışık bir alanda ve birbirine çok yakın
kurulmuştur. 2002 yılından sonra yaşanan hızlı
talep artışı karşısında bölgede yer alan
tersanelerin, yeterli fiziki alanları olmamasına rağmen bu
talepleri karşılama yolunda kapasitelerinin üzerinde sipariş
almaları neticesinde bu dar alanlarda yaşanan iş
yoğunluğu, iş sağlığı ve güvenliğin
sağlanmasını zorlaştırmakta olup riskli ve tehlikeli
çalışma ortamlarının oluşmasına neden olduğu
görülmektedir. Çalışma alanı ve geçiş yollarının
yetersiz olması nedeniyle, malzeme düşmesi ve çarpması,
sıkışma şeklinde meydana gelen kazalarda çok sayıda
ölümler meydana gelmektedir. Dünyada Tuzla tersaneler bölgesindeki kırk
dört tersanenin toplam çalışma alanından daha büyük tersaneler
olduğu da göz önünde bulundurulursa, alan darlığı sorununun
çözümüne yönelik olarak Tuzladaki tersanelerin birleşmesi teşvik
edilmeli, mevcut tersanelerin başka bölgelere taşınması
özendirilmelidir. Ayrıca, bölge tersanelerinin alabilecekleri yeni gemi
siparişlerinin limiti belirlenmeli, tersaneler için ölçülebilir kriterlere
dayalı kapasite belirleme çalışmaları
yapılmalıdır.
Sayın milletvekilleri, gemi inşa sanayimizdeki
diğer bir sorun ise alt işveren uygulamalarıdır.
Tersanelerde yapılan işlerin yüzde 80 oranında alt işveren
marifetiyle yürütüldüğü bilinmektedir. Çok sayıda alt işveren
olması, iş yerlerinde iş sağlığı ve
güvenliği yönünden gerekli organizasyonun yapılmasını ve
gerekli önlemlerin alınmasını zorlaştırmaktadır,
alınan önlemlerin sürekliliğinin ve
kalıcılığının sağlanmasını da
imkânsız kılmaktadır.
Aynı alan içerisinde birbiriyle etkileşimi olan
işlerin farklı ellerden yürütülmesi esnasında bu
etkileşimden kaynaklanacak tehlikeli durumlar saptanamamakta, yetersiz
organizasyon nedeniyle bir bütün olarak ele alınması gereken güvenlik
sorunları birlikte değerlendirilememektedir.
Asıl işverenler tarafından yapılan
işlerde organizasyonun daha iyi yapılabildiği, iş
sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkin olarak
alınabildiği ve sürekliliğinin sağlanabildiği, ancak
çok sayıda alt işverenlerin yer aldığı
işletmelerde bu durumun sağlanamadığı görülmektedir.
Tersanelerde meydana gelen kazalarda hayatını kaybeden
işçilerden çok büyük bir kısmının alt işveren
işçisi olması da bu durumu açıkça göstermektedir.
Alt işveren uygulaması, uluslararası piyasa
koşullarına uygun olarak faaliyet göstermek zorunda olan tersane
işletmelerinin maliyetlerini azaltması, rekabet gücünü
artırmasında önemli bir yer tutmakta, dünya gemi inşa
sanayisinde alt işverenler yoğun olarak kullanılmaktadır.
Ancak tersanelerin alınan gemi siparişlerini zamanında teslim edebilmesini
temin etmek amacıyla, üretimin hızlandırılması için,
aynı tersane aynı işi yapan birden çok taşeronla
çalışmasına rağmen, ana işveren olarak tersane
alanları üzerinde aynı anda faaliyet gösteren çok sayıdaki alt
yüklenici firma arasında gerekli koordinasyonu sağlayacak bir
yapılanma içinde olmadığı ve çalışma
sahasında iş planlanmasına yönelik ciddi eksikler
bulunmasının yaşanan iş kazalarında önemli bir etken
olduğu saptanmıştır.
Alt işveren uygulamasının olumsuz etkilerinin
ortadan kalkması için tersanelerde yapılan ana işler tek tek
belirlenmeli ve bu işler de her ne ad altında olursa olsun alt
işverene verilmemelidir. Tersanelerde görev alacak alt işverenler
objektif kriterlere göre belirlenmelidir.
Sektörde alt yüklenici firmaların çalışma
standartlarının ve alanlarının belirlenmesine ilişkin
yapılacak yasal düzenlemelerle, standardı yüksek, sertifikalı ve
vasıflı taşeron çalıştırılması
sağlanmalıdır.
Alt işveren uygulamasındaki diğer bir sorun da
kısa süreli çalışma yapan taşeronların bildirimde veya
gerçek ücret üzerinden bildirimde bulunmamaları ile sigortalılık
primlerinin gün sayısı olarak eksik olarak yatırılması
sebebiyle kayıt dışı işçi çalıştırılmasıdır.
Bu şekilde, ana işveren-alt işveren arasındaki bir
ilişkinin, iş organizasyonu sağlanması, sağlık ve
güvenlik önlemlerinin alınması, sürekliliğin
sağlanması, kayıt dışılığın
önlenmesi açısından zorluklar oluşturacağı, iş
yerinde gözetim, denetim ve iş disiplini sağlanmasını da
güçleştireceği aşikârdır.
Kayıt dışılıkla mücadele konusunda
tersane idarelerinin iş müfettişlerine yardımcı
olması, alt işverenlerin sigortasız işçi
çalıştırmaması için önlem alınması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tuzlada
yaşanan acı olayların en önemli nedenleri ise yeterli güvenlik
tedbirlerinin alınmamış olması ve işçilerimizin
mesleki eğitim eksikliğidir.
2002 yılına kadar tersanelerimizin çok düşük
kapasiteyle çalışması ve istihdam edilen sınırlı
sayıdaki işçinin deneyimli olması nedeniyle bölgede az
sayıda iş kazası yaşanmış, işletme sahipleri
dünyadaki modern tersanelerin uyguladığı iş
sağlığı ve güvenliği tedbirlerini bu süreçte yeteri
kadar almamıştır.
2002 yılı itibariyle dünya deniz ticareti hacmindeki
artışlar, uluslararası kaide ve kurallarda meydana gelen
gelişmeler ışığında birçok geminin hurdaya
ayrılmasıyla doğan yeni gemi inşa talebi ve teknolojik
gelişmeler dünya gemi inşa sanayisinde büyük bir
canlılığa yol açmıştır. 2002 yılında 37
adet olan tersane sayısı, 2008 Mart ayı itibariyle 84 adede
çıkmıştır. 1998-2002 yılları arasında
tersanelerimiz 142 adet gemi teslim etmişken, 2003-2007 arasında 409
adet gemi teslim ederek, sektörün teslim ettiği gemiler adet bazında
2,5 kattan fazla gelişme göstermiştir.
Hızla gelen yeni gemi siparişleriyle katlanarak artan
istihdam rakamları ne yazık ki, iş güvenliği ve eğitim
konularında sektörü hazırlıksız
yakalamıştır. Tecrübeli işçilerin mevcut iş hacmi
karşısında yetersiz kalması üzerine yeni işe
başlayan tersane işçilerinin büyük kısmının tam olarak
işe uygun olmadığı, bilgi, nitelik ve eğitim
açısından, yani iş yeteneği açısından yetersiz
vasıfları olduğu bilinmektedir. Gemi yapımı ve
onarımı işlerinde talep artışı nedeniyle ortaya çıkan
insan kaynağı açığı vasıfsız elemanlarla
doldurulmuştur. Tersanelerin elinde kalan vasıflı personelin
kurduğu ya da kurdurulan taşeron şirketler üzerinden insan
kaynağı açığı her ne kadar kapatılmışsa
da verimli olmayan ve tehlikeli bir çalışma ortamı da
yaratılmıştır.
Madencilikten sonra en tehlikeli iş kolu olan gemi inşa
sanayisinde deneyimsiz ve mesleki eğitimsiz işçilerin
çalışması tersanelerdeki eksik güvenlik tedbirleri ve uygulanan
riskli yönetim yöntemleriyle birleşince iş kazası riski çok
yüksek düzeye ulaşmıştır.
Tersanelerimizde yaşanan kazaların son bulması
için, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili
tedbirleri yerine getirmeyen tersanelerin faaliyetlerine devam etmelerine izin
verilmemeli ve önlemler alınıncaya kadar faaliyetlerinden men
edilmelidir.
Tersanelerde gemi bloklarını teçhiz ettikten sonra
kızak üzerinde birleştirerek verimlilik ve inşa kabiliyetini
artırıp iş güvenliği risklerini azaltacak ileri dizayn
teknolojisinin uygulanması sağlanmalıdır.
Gemi üretiminde özellikle kesme, kaynak ve boyama işlerinde
otomasyona geçilmelidir.
Yönetim kadrosu dâhil olmak üzere tersanelerde
çalışanların tümü iş sağlığı ve
güvenliği eğitimi almalıdırlar. Mesleki eğitim almayan
işçilerin tersanelerde çalıştırılmalarını
önleyici tedbirler alınmalıdır.
Klas kuruluşları tarafından kaynakçılara
getirilen sertifikalandırılma zorunluluğu gemi
inşasıyla ilgili diğer işler (boya, eğme, bükme
vesaire) için de getirilmelidir.
Teknik meslek liselerinde gemi inşa bölümleri
artırılmalı, ülkemizdeki teknik liselerde, meslek yüksekokullarında
ve mühendislik fakültelerinde iş sağlığı ve
güvenliği dersi müfredatta zorunlu tutulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gemi
inşa sanayisinde kullanılan yan sanayi mamullerinin
çeşitliliği nedeniyle diğer sanayi kollarını bir
lokomotif gibi sürükleyerek onların gelişmesine katkıda bulunan
gemi inşa sanayi, hem geçmiş hem günümüz kalkınma hamlelerinde
bu sanayi dalına önem veren ülkelerde deniz sektörüne
katkısının yanı sıra bu ülkelerin
kalkınmasına da büyük katkıda bulunmuştur.
Alınacak önlemler neticesinde tersanelerimizde iş
kazalarının yaşanmayacağına inanıyor, ülkemiz
için çok önemli olan gemi inşa sanayisinde gözyaşlarının
dinmesini diliyorum. Komisyon raporunun gemi inşa sanayimizdeki iş
sağlığı ve güvenliği sorunlarının çözümüne katkı
sağlayacağını umarım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Arıcı.
Şahsı adına Trabzon Milletvekili Süleyman Latif
Yunusoğlu.
Buyurun Sayın Yunusoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gemi inşa sanayisindeki iş
güvenliği ve çalışma şartları sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Gemi inşa sanayisi, makine imalat, elektrik elektronik, boya,
lastik plastik, demir çelik gibi onlarca sanayinin gelişmesine
katkıda bulunan, bu sanayi dallarını peşinden sürükleyen
lokomotif sanayi dallarından biridir. Türk gemi inşa sanayisi son
yıllarda önemli gelişmeler kaydetmiştir. Ülkemizdeki tersane
sayısı 84ü bulmuş, devam eden tersane projeleriyle bu
sayının 150ye yaklaşması öngörülmektedir. Bununla birlikte
bu sektörün Türk ekonomisine katkısının yanında, gemi
inşa sanayisinin -yan sanayi istihdamı dâhil- istihdam kapasitesi 130
bine yaklaşmıştır. Türkiye ekonomisi ve istihdam kapasitesi
bakımından önemli olan bu sektörün hızla gelişmesi,
beraberinde bazı sorunları da getirmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Araştırma Komisyonu Raporunda tersanelerin ruhsat durumlarına
ilişkin istatistiki bilgilerin bulunduğu bir tablo yer
almaktadır. Bu tabloya göre tersaneler ruhsatlı veya ruhsatsız,
deneme izinli, işletme belgesi olan ya da olmayan, itfaiye raporu olumlu
ya da olumsuz, imar durum belgesi, imar belgesi, yapı ruhsatı, tesis
izni, ÇED belgesi olmasına rağmen faaliyetten men edilen
şeklinde sınıflandırılmaktadır. Bu tablo vahim
bir tablodur. Tersanelerde yaşanan sorunların temelinde bu
denetimsizlik yatmakta ve maalesef ölümlerle sonuçlanan kazalar meydana
gelmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ölümün
gerçekleştiği yer sözün bittiği yerdir. Komisyon raporunda,
raporun Tuzla Tersanelerinde Kaza Nedenlerinin Analizi
başlığı altında yer alan bölümde, tersanelerde
yapılan işlerin yüzde 80 oranında alt işveren marifetiyle
yürütüldüğü ancak asıl işveren tarafından yapılan
işlerde organizasyonun daha iyi yapılabildiği, iş
sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkin alınabildiği,
sürekliliğinin sağlanabildiği, bunun yanında çok
sayıda alt işverenlerin yer aldığı işletmelerde
ise bu durumun sağlanamadığı tespiti
yapılmaktadır. Yine raporun öneriler kısmında,
yapısal sorunlara ilişkin çözüm önerilerinin (b) bendinde Tersanelerde
ana işler, tek tek belirlenmeli ve bu işler her ne ad altında
olursa olsun alt işverene verilmemelidir. ifadesi bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu öneri
İş Kanununu ilgilendiren, İş Kanunu ile düzenlenmesi
gereken bir öneridir. İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının görüşülmesi esnasında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu İşveren asıl işi ile ilgili alt
işverenle sözleşme yapamaz. ibaresinin eklenmesini bir önergeyle
yüce Meclise arz etmiştir. Ancak bu önerge, maalesef Adalet ve
Kalkınma Partisinin oylarıyla reddedilmişti. Hâl böyleyken
rapora böyle bu yönde bir öneriyi yazmanın gereğini anlamakta zorluk
çekiyorum.
Bu önerge üzerinde 14 Mayıs 2008 tarihinde bu kürsüde
yaptığım konuşmamda İşveren asıl işi
ile ilgili alt işverenle sözleşme yapamaz ibaresinin eklenmesini
istiyoruz. demiştim. İşveren alt işverene mesela
güvenlik, mutfak hizmetleri, temizlik konularında asıl işi
olmayan iş verebilir. Fakat asıl işiyle ilgili taşeron
firmalara verilen işlerden olumlu sonuçların
alınamadığından bahisle bu maddeye yukarıda
zikrettiğim cümlenin de ilave edilmesinin gerekli olduğu kanaatini
taşıyoruz. şeklinde konuşmuştum. Bu
uyarılarımıza rağmen bu önerge kabul edilmedi. Şimdi
ise ölümlü kazaların ardından rapora bu yönde ifadeler koyuyorsunuz.
Muhalefetten gelen önerilere kulak tıkıyor, sonra düzeltmeye
çalışıyorsunuz. Sayın Başbakan, bir
açıklamasında Tuzla üzerinde hatalarımız vardır,
fakat bunu çeşitli eylemlerle farklı yerlere kanalize etmek suretiyle
bu sektörü dinamitlemeye kimsenin hakkı yoktur. demişti.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak çözümü, verdiğimiz
önergeyle bu rapordan aylar önce söylemiştik. Önergemizin bu Genel Kurulda
kabul edilmemesi, Sayın Başbakanın sadece Tuzladaki hatası
değil, AKP Grubunun da hatasını net bir şekilde ortaya
koyuyor. Ancak, hatadan dönme ferasetini gösterenleri tebrik ediyor, yüce
Meclise saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Yunusoğlu, teşekkür ediyorum.
Komisyon adına Komisyon Başkanı Sayın Mehmet
Domaç, İstanbul Milletvekili.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(10/121, 129, 132, 134) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET DOMAÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Gemi inşa sanayisindeki iş güvenliği ve
çalışma şartları sorunlarının
araştırılarak alınması gerekli önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun
görüşülmesine grupların, önerge sahiplerinin, şahsı
adına milletvekillerinin katkılarına, eleştirilerine çok
teşekkür ediyorum.
Komisyonumuz, önemli bir çalışmayı hızla
tamamlayıp gündeminize getirmek huzurunu duymaktadır. 30 Nisan
2008de araştırma komisyonu çalışmalarına
başlamış, 24 Temmuz 2008de komisyon
çalışmalarını tamamlayıp raporunu Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına teslim etmiştir.
Tüm komisyon üyelerimiz konunun önemini kavramış,
çalışmalara aktif katılmış, raporumuzun
hazırlanmasına katkı sağlamışlardır.
Kendilerine, özellikle teşekkür ediyorum.
Komisyonumuzun tüm çalışmaları basına
açık olarak yapılmış, kamuoyu komisyonumuzu yakından
izlemiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyu,
daha çok Tuzla tersanelerindeki işçi ölümleri ve iş kazaları
nedeniyle konuya ilgi göstermiş; ülke denizciliğinin ve gemi
inşa sanayisinin durumu, iş sağlığı ve
güvenliği önlemlerinin alınmadığı için ortaya
çıkan iş kazaları ve ölümler, komisyonumuzun ana konuları
olmuştur. Komisyonumuz, dünya ticaretinin ne durumda olduğunu
görmeliydi çalışmalarında biz nerede duruyoruz onu da tespit
etmeliydi. Araştırmaya başladık, karşımıza
büyük bir okyanus çıktı ve biz, bu okyanusta boğulmadan
raporumuza bunları özet olarak yazdık; aksi hâlde, sorunlara
ortasından başlamış olurduk, bu özeti başlangıçta
yapmak durumundaydık.
Sayın milletvekilleri, dünyadaki ürünlerin üçte 2si deniz
yoluyla taşınıyor. Özellikle büyük hacimli sanayi
hammaddelerinin bir defada bir yerden bir yere taşınması için
deniz yolu tercih ediliyor. Hava yoluna göre on dört, kara yoluna göre yedi,
demir yoluna göre üçbuçuk kat daha ucuz olması da bu tercihi kuvvetlendiriyor.
Kombine, kapıdan kapıya
taşımacılığın gelişmesi deniz yolu
taşımacılığının önemini artırıyor
ve Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre, deniz
taşımacılığı 30,686 milyar ton/mil değerine
ulaşmış durumda.
Dünyada ve ülkemizde gemi inşaat talepleri, küresel, bölgesel
ekonomik koşullar, uluslararası ticaretteki gelişmeler, liman
tıkanıklıkları, ticaret rotaları, ekin hasadı,
savaş durumu, siyasi gelişmeler, ambargo ve grevler, tüketici, kuru
yük malları ve ham petrol ve petrol ürünleri talepleri gibi faktörler
deniz ticaretini ve gemi inşa sanayisini etkileyen unsurlar.
2007 itibariyle dış ticarete konu ürünlerimizin yüzde
87,4ünü deniz yoluyla taşıdık. Bu taşımadan Türk
bayraklı gemilerin aldığı pay ise maalesef yüzde 17
düzeyinde.
Deniz ticaret filosunda dünya 23üncüsüyüz. Panama, Liberya,
Yunanistan ilk üçü alıyorlar. Deniz ticaret filomuz 1.473 gemiden
oluşuyor, 407si ithal, 1.066sı Türkiyede yapılmış,
7,2 milyon DWTluk 1/1/2008 itibarıyla yaş ortalaması
gemilerimizin 23 ve filomuzun gençleştirilmeye ihtiyacı var.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gemi
inşa sanayi denizcilik faaliyetlerimizin önemli bir bölümünü
oluşturuyor. Emek-sermaye yoğun bir sanayi, istihdam
sağlıyor, döviz ikamesi gerçekleştiriyor, yan sanayinin
gelişimine katkı sağlıyor, teknoloji transferlerini
hızlandırıyor, yabancı sermayeyi davet eden reel bir
sektör.
Dünya deniz ticaretindeki artışlar, uluslararası
kurallardaki değişimler nedeniyle ortaya çıkan yeni gemi
inşa talepleri, Avrupaya göre işçiliğin düşüklüğü,
Uzak Doğu tersanelerinin doluluğu ülkemizdeki gemi üretimine ilgiyi
artırıyor. 2002de 37 adet olan tersane sayısı Mart 2008de
84e çıkmış durumda, 2013te 140 olması hedefleniyor.
Tersanelerimiz sadece Tuzlada değil, başta Yalova
Altınova olmak üzere, Çanakkale, Samsun, Ordu, Karadeniz Ereğlisi,
Sakarya, Kocaeli, Balıkesir, İzmir, Adana, Trabzonda olmak üzere 56
adet yeni tersane kurma girişimi bulunuyor.
Mevcut tersanelerimizin 2002 yılında kapasitesi 550 bin
DWT iken, 2007 yılında bu 1,980 milyon DWTa çıkıyor.
Diğer bir anlatımla 2002den 2007ye kadar 4 kat büyüme
gerçekleşiyor. 2013 yılında ise bunun 8,6 milyon DWTa
ulaşması hedefleniyor.
2002 yılında toplam sipariş 83 adet iken, Ocak
2008de 254e ulaşmış durumda. Son beş yılda dünya
siparişinde önemli aşama sağlayan Türkiye 2008 yılı
başından bu yana -toplam sipariş 12 adet gemiyle- büyük bir
düşüş yaşıyor.
Tuzlada 1998-2002 yılları arasında
tersanelerimizde 142 adet gemi üretilmişken, 2003-2007 arasında 409
gemi üretilmiştir.
1998-2002 yılları arasında 56 adet gemi ihraç
edilirken 1,2 milyar dolar bir girdi sağlanmış, 2003-2007
arasında 176 adet gemi ihraç edilirken 5,3 milyar dolar girdi
sağlanmış durumda.
Gemi inşa sanayi yılda 10 milyon DWT
bakım-onarım, 1,9 milyon DWT inşa, 600 bin ton çelik
işleme, 80 bin ton yeni inşa kapasitesine sahip.
Tersanelerimiz yılda 2,5 milyar dolar katma değer
yaratıyorlar. Toplam gemi maliyetinin yaklaşık yüzde 39u
işçilik olarak ülke ekonomisine sıcak para olarak giriyor.
Yapılan hesaplar gemi inşasında yaratılan katma
değerin yüzde 24ler boyutuna vardığını gösteriyor.
Tersanelerimizde 2000 yılında 5 bin kişi istihdam
edilirken, 2002 yılında 13.500, 2005 yılında 25 bin, 2006
yılında 28.580, 2007de 33.480, Mayıs 2008de ise 34.500
kişi istihdam edilmiş durumda. Yan sanayimizde ise 2002de 30 bin,
2007de ise 100 bin kişi çalışıyor.
Gemi inşa sanayisinde Güney Kore ve Japonyaya göre
verimliliğimiz oldukça düşük. Japonyanın verimliliğini
değer olarak 1 kabul edersek, Güney Kore 0,8, Türkiye ise 0,3ler
civarında verimlilik açısından.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gemi
üretiminde önemli bir yan sanayi sektörü bulunuyor, büyük bir kısmı
KOBİlerden oluşuyor, 100 bin civarında istihdam
sağlıyor. Bir bölümünde üretim önemli aşama kaydetmiş ancak
yan sanayi, organizasyon, finans ve sertifikalanma alanında önemli
eksiklikler içeriyor.
Sayın milletvekilleri, kamuoyunda sorun olarak
tanımlanan Tuzla tersaneleri bölgesi, tersane sayımızın
yüzde 52sini, istihdamın yüzde 70ini, ihracatın da yüzde 80ini
karşılıyor. Tuzla Tersaneler Bölgesi 1.300 dönümlük bir alandan
oluşuyor ve bu alan üzerinde 47 tersanemiz var. Altyapıların
dolgu ve kamulaştırma işlemlerini Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı, tahsis işlemlerini Ulaştırma
Bakanlığı ve Devlet Planlama Müsteşarlığı,
irtifak hakkı tesisi ise Maliye Bakanlığı tarafından
gerçekleştiriliyor. Tuzla tersanelerinin bir kısmı
ruhsatlı, büyük bir kısmı deneme izinli, büyük bir
kısmı da henüz ruhsatsız, başvurulu durumda.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tuzlada
1998-2002de 142 adet gemi teslimi yapılmış, 2003-2007de 368
adet gemi teslim edilmiş, bu, 2,5 kat bir artışı
gösteriyor. Tonaj olarak da 2.1 milyon dead weight tona ulaşmış durumdayız.
3 kat artış var 2002den 2007 sonu itibarıyla. Yani, Tuzla,
aslında küçücük bir alan, alan olarak yetersizliği aşikâr ve bu
dar, yoğun iş alanında yeterince güvenlik önlemlerinin
alınma şartı oluşmamış durumda, zorlu ve
tehlikeli bir iş ortamı oluşmuş durumda.
Güney Korede Hyundai tersanesinin 8 milyon metrekare
olduğunu düşünürsek, yalnız bir tersanenin 8 milyon metrekare
olduğunu düşünürsek, Tuzlanın durumunu çok net olarak
görebiliriz. Aynı sayıda işçi çalışmaktadır
Hyundai tersanesinde; Tuzlada çalışan kadar, yani, 24 bin
civarında işçi çalışmaktadır. Altyapı ve alan
yetersizliği çalışanlar için büyük bir risk
oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artan talep,
deneyimli iş gücü yerine deneyimsiz iş gücünün istihdamı, alt
yüklenicinin çok fazla iş yapmak için çaba harcaması, alınan
işlerin zamanında teslimi için işlerin
hızlandırılması, aynı tersanede aynı işi
yapan çok sayıda alt işverenin bulunması, koordinasyon
yetersizliği ve tüm bu eksiklikler süreçte iş kazalarının
oluşmasına ve ölümlerin ortaya çıkmasına neden oluyor.
Değerli milletvekilleri, burada yapılması gereken
işlerin başında alt işverenin çalışma
koşullarının objektif kriterlere bağlanması
zorunluluğu vardır. 27 Eylül 2008 tarihinde 27010 sayılı
Resmî Gazetede yayımlanan Alt İşverenlik Yönetmeliği bu
istenilen koşulların yerine getirilmesi için önemli bir adım
atmıştır. Bu düzenlemeyi gerçekleştiren Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına teşekkür ediyorum.
Yönetmelikle ilgili çıkan sorunların ilgili kuruluşlarla
karşılıklı görüşülerek çözülmesi gerektiğine de
inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tuzla tersanelerinde
ortaya çıkan ölümlü kazalar, yüksekten düşme, elektrik çarpması,
malzeme çarpması, patlama, sıkışma ve diğerleri olmak
üzere sınıflandırılıyor. Kaza nedenlerini
analizlersek, yetersiz çalışma alanı, açık alanda
çalışma; kapalı, dar alanda çalışma; yüksekte
çalışma; yoğun ve uzun süreli çalışma; kimyasallarla
çalışma; yoğun elektrikli iş ekipmanı kullanma; çok
sayıda alt işveren, çalışanların sık
değişmesi; ağır parçalarla çalışma; yoğun
kaynak işleri gibi sıralamak mümkün. Tersanelerde yapılan teknik
işlerle ilgili iş güvenliği riskleri ve alınması
gereken teknik önlemleri raporumuzda sıraladık. Burada uzun uzun
anlatmayacağım çünkü bunun her biri bir konuşma süresini
alabilir.
Değerli milletvekilleri, tersanelerde vazgeçilmez olan
iş sağlığı ve güvenliği. Tersanelerde iş
sağlığı ve güvenliğiyle ilgili yönetmelik düzenlenmesi
kaçınılmaz. Söz konusu yönetmelik alt iş verenin uyması
gereken kuralları da içermek zorunda. İş sağlığı
ve güvenliği eğitimi almayan kişilerin tersaneye kesinlikle
girmemesi gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, araştırma komisyonumuz
çalışma sırasında denizcilikle ilgili okulların bir
tanesinde dahi iş sağlığı ve güvenliği
eğitimi verilmediğini saptadı. Denizcilikle ilgili
okulların tek bir tanesinde dahi iş sağlığı ve
güvenliği eğitimi yok.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Niye yok?
(10/121, 129, 132, 134) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET DOMAÇ (Devamla) Denizcilik ve Anadolu
denizcilik meslek liseleri, denizcilik meslek liseleri, denizcilik yüksekokulları,
fakülteler, bunların hiçbirinde iş sağlığı ve
güvenliği eğitimi yapılmıyor. Neden yok diye
araştırdık, onlar da bilmiyorlar.
Biz, tüm bu alanlara iş sağlığı ve
güvenliği eğitimi konulması konusunda yazı yazdık.
Ayrıca, otuz yıllık fakültede 10 öğretim üyesi
olduğunu saptadık. Otuz yıllık fakültede sadece 10
öğretim üyesi var. Burası bir tıp fakültesi olsaydı üç
senede 30 tane öğretim üyesi ortaya çıkardı. Burası bir
gemi inşa fakültesi ve sadece 10 öğretim üyesi var.
Tabii, bu, üretimsizliği gösteriyor. Yeni bir fakülte kurmaya
kalkarsak öğretim üyesi bulamayacağız anlamına geliyor.
Çok eski olan fakültede ne var diye sorarsanız, çok eski olan
fakültede ise sadece 21 öğretim üyesi var, on yıllık fakültede
ise 5 öğretim üyesi var; fakülte yönetim kurulunu ancak
oluşturabilirler.
Eğitim kurumlarında öğretim üyesi eksikliği,
öğretmen eksikliği had safhaya varmış durumda.
Raporumuzu hazırlarken öneriler önemli bir
kısmını oluşturdu raporumuzun. Ancak bu önerilerimizi
burada tek tek sıralamayacağım. Çünkü raporda uzun uzun
yazılı. Ama biz bu raporu yazarken somut bazı adımlar
atıldı, onları sizlerle paylaşmak istiyorum.
İş Sağlığı ve Güvenliği
Eğitim Protokolü Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımızca Gemi İnşa Sanayicileri
Birliği arasında imzalandı ve 17 bin kişi bu eğitimden
geçirildi, 17 Temmuz ile 1 Eylül arasında.
Eğitimli çalışan ve aranan eleman yetiştirmek
amacıyla Millî Eğitim Bakanlığımızın
kararlaştırdığı on adet Anadolu denizcilik meslek
lisesinin Tuzla Piri Reis, Bandırma, Tatvan, Biga, Tirebolu, Konak, Nevvar
Salih İşgören Denizcilik Anadolu Meslek Lisesi altı adedi 2008
ve 2009 eğitim yılında öğrenime açıldı ve
öğrenci aldılar.
Tuzlada İstanbul Büyükşehir Belediyesince açılan
itfaiye istasyonuna ek olarak ikinci bir istasyonun tersane alanına
yakın bir yöreye kurulması kararlaştırıldı ve
plana alındı. Çok kısa bir sürede kurulması
gerçekleştirilecek. Çalışanların barınma sorunu
karşımıza çıkmıştı. Tuzla Belediyesi yer
tahsisi konusunda önemli adım attı. Ayrıca Orhanlı
Beldesinde, özel teşebbüs, barınma olanağı için pansiyon
yapmaya başladı.
Tersane sahipleri, tersanelerde iş
sağlığı ve güvenliği önlemlerini artırmaya devam
ediyorlar. Çalışma ve sosyal Güvenlik
Bakanlığımızın iş müfettişleri denetimleri
sürekli hâle getirdi, artık, Tuzlayı mesken tuttular.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; raporumuzun
Meclis Başkanımıza tesliminden sonra iki önemli yönetmelik
değişikliği gerçekleşti. Bunlardan birincisi 10/8/2008
tarihli 26963 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan
Ulaştırma Bakanlığından tersane, tekne, imal, çekek
yerlerinin işletme izni verilmesine ilişkin usul ve esasları
düzenleyen yönetmelik. Tersaneleri sınıflandırıyor.
Başvuru koşullarını yeniden düzenliyor, tesislerin iki
yılda bir kontrol edilmesi için gerekliliğini ortaya koyuyor, yüzde 2
mühendis çalıştırma zorunluluğu getiriliyor, bunların
yarısının da gemi inşa mühendisi olması
gerekliliğini ortaya koyuyor. Ayrıca, Çalışma
Bakanlığımızca 27/9/2008 tarihinde yayınlanan Alt
İşveren Yönetmeliği de önemli bir aşamadır. Alt
işveren ile işveren arasında anlaşmaları düzenleme
şeklini belirliyor; asıl iş ne olduğu, hangi işlerin
alt işverenle yapılabileceği, işveren-alt işveren
ilişkisini düzenleyen bir yönetmelik. Bu, tersanelerimizin en büyük
sorunlarından bir tanesi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Domaç, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
(10/121, 129, 132, 134) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET DOMAÇ (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Tabii, burada da tersane sahiplerimizin zaman zaman
itirazları var. Bunu, Sayın Bakanımızla görüşerek
çözeceklerine inanıyorum.
Şüphesiz, hepimizin amacı sağlıklı
gelişen bir sanayi oluşturmak, işçi-işveren ilişkisini
sağlamak. Bunun için vazgeçilmezlerden bir tanesi, sendikal örgütlenme.
Sendikal örgütlenmenin önünde herhangi bir engel yok. Sendikal örgütlenmeyi
sağlamak için mücadele etmek lazım ve bu mücadeleyi geliştirmek
lazım. Bu, işçi sağlığı ve iş güvenliği
için de vazgeçilmez.
Sayın milletvekilleri, Sayın Başkanım; 2008
yılı denizcilik sektörü açısından çok olumlu bir yıl
değil. 20 bin DWT sipariş var dünyada, 8 milyon DWTa düştü.
Giderek bir daralma meydana geliyor. On ayda on iki yeni gemi siparişi
ancak oluşabildi ve bir kısım siparişlerin de iptalleri
gündeme geldi. Onun için, Türkiyede bankaların, özellikle, kredileri
durdurmadan, tersanelerle anlaşarak bu işi çözmeleri gerekiyor ve
işsizlik ortaya çıkmaması için, işletmelerin
varlığını sürdürebilmesi için, gemicilik, tersanecilik
alanını desteklememiz gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(10/121, 129, 132, 134) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET DOMAÇ (Devamla) Kazaların olmadığı,
çalışma koşullarının geliştirildiği,
işsizlik riskinden uzak bir denizcilik sektörü diliyor, hepinize
saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Domaç.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.45
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 8inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
295 sıra sayılı Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Komisyon değil, Meclis
yok.
OKTAY VURAL (İzmir) O zaman ara verin efendim. Grup
başkan vekilleri yok, iktidar yok
BAŞKAN Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.46
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.48
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 8inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
295 sıra sayılı Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz, Hükûmet adına, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelikte.
Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gemi inşa
sanayisindeki iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili
Meclis Araştırma Komisyonu Raporu üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Araştırma Komisyonu Başkan ve Komisyon üyelerine,
böyle bir kapsamlı çalışmayı kısa sürede
gerçekleştirdikleri için teşekkür ediyorum. Ayrıca,
çalışma hayatında kaza sonucu vefat eden tüm işçi
kardeşlerimizi de rahmetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri, iş sağlığı
ve güvenliği ülkemizin olduğu kadar dünyanın da gündeminde olan
önemli bir konudur. Dünya Sağlık Örgütü ve ILOnun
yaptırmış olduğu araştırmalara göre dünyada
iş kazalarının yüzde 72si 50den az işçi
çalıştıran iş yerlerinde meydana gelmektedir. Her altı
dakikada bir iş kazası meydana gelmektedir. ILO kaynaklarına
göre ise her yıl 1 milyon 200 bin kişi iş kazası ve meslek
hastalığından dolayı hayatını kaybetmektedir.
Yılda 250 milyon insan iş kazaları, 160 milyon insan da meslek
hastalıkları sonucu ortaya çıkan zararlara maruz
kalmaktadır.
Endüstrileşmiş ülkelerde iş kazaları ve meslek
hastalıklarının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde
4ler seviyesine çıkmış bulunmaktadır. İş
kazaları ve meslek hastalıkları sorunu ülkemizde de
çalışma hayatında rastladığımız temel
sorunların başında gelmektedir.
Yıllar itibarıyla bakıldığı zaman
iş kazaları ve meslek hastalıklarında sayısal bir
artış olduğu görülmektedir. 2003 yılında 76.668
iş kazası yaşanırken 2007 yılında 80.602 iş
kazası meydana gelmiştir. Ancak, iş kazalarında
artış olmasına rağmen çalışan sayısıyla
orantılandığı zaman iş kazası sıklık
hızı ve ağırlık hızında belirgin bir
azalış olmuştur. Bir yıl boyunca tam gün çalışan
her 100 kişide kaç kaza olduğunu gösteren sıklık
hızı 2003te 1,23 iken 2007de 0,81e düşmüştür.
Çalışılan her yüz saatte kaç saatin kaybedildiğini gösteren
ağırlık hızı ise 2003te 0,68 iken 2007de 0,51e
düşmüştür. 2003 yılında iş kazası sonucu 810,
meslek hastalığı sonucu 1 kişi; 2007 yılında ise
iş kazası sonucu 1.043, meslek hastalığı sonucu ise 1
kişi hayatını kaybetmiştir. Bunlar
Bakanlığımıza intikal eden verilerdir. Hepimiz
yaşananların bu tablodan çok farklı olduğunu biliyoruz.
Önümüzdeki günlerde huzurlarınıza getireceğimiz,
Parlamentoya taşıyacağımız İş
Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısıyla da
sağlık kuruluşlarına iş kazaları ve meslek
hastalıklarını on gün içinde Bakanlığımıza
bildirme zorunluluğunu içeren bir düzenlemeyi Parlamentoya getiriyoruz. Bu
düzenlemeyle çok daha sağlıklı istatistikleri tutabilme
imkânına kavuşmuş olacağız. Şu anda elimizdeki
veriler Sosyal Güvenlik Kurumundan alınan ve işçi ve işveren
şikâyetleri üzerine Bakanlığımıza intikal etmiş
olan verilerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde
iş kazaları sorunu, son dönemlerde özelikle Tuzla tersaneler
bölgesinde meydana gelen işçi ölümleri neticesinde kamuoyunun gündeminde
yoğun bir şekilde yer almıştır. 2003
yılından bu yana dünya gemi sanayisi yüzde 89 büyüme gösterirken
ülkemizde bu oran yüzde 360 olarak gerçeklemiştir. Tersanelerimiz gemi
siparişinde yirmi üçüncülükten dördüncülüğe kadar yükselmiş,
2002 yılında toplam 136.950 DWTluk 38 gemi inşa edilirken 2007
yılında toplam 670 bin DWTluk 98 gemi inşa edilmiştir. Bu
başarı tersanecilik sektörümüzün ülkemizin olduğu kadar
dünyanın da parlayan yıldızı olduğunu ortaya
koymaktadır.
1982 yılından 2000 yılına kadar
yaklaşık yüzde 15 kapasiteyle çalışan tersanelerimizin,
talep patlanmasının yaşandığı 2002
yılından itibaren üretimleri kadar sayılarında da çok büyük
artışlar gerçekleşmiştir. 2002 yılında 37 olan
tersane sayımız 2008 yılında 84e çıkmış,
2013 yılında da 140a çıkması hedeflenmektedir. Talep
patlaması ve buna paralel olarak kapasite kullanım oranının
artmasıyla birlikte tersanecilik sektöründe istihdam edilenlerin
sayısı 13 binden 34.500e ulaşmış, çalışan
sayısının 2013 yılında 111 bine ulaşması
beklenmektedir. Çalışan sayıları açısından
yoğunluğun Tuzla tersaneler bölgesinde olduğunu görüyoruz. 2002
öncesinde çalışan sayısı yaklaşık 5 bin iken bu
sayı 24 binlere ulaşmıştır.
Buna mukabil, tersanecilik faaliyetlerinin yürütüldüğü
alanın dünya standartlarında olmayışı,
çalışanlarımızın sağlıklı, güvenli bir
çalışma ortamına kavuşmalarını engellemektedir.
Bölgede tersanecilik faaliyeti gösteren en küçük tersane
Tuzlada alanın dar olması konusu sorunlardan sadece bir
tanesidir. İş Kanununun 2nci maddesine aykırı olarak
yürütülen alt işverenlik uygulamaları, kayıt
dışılık, fazla çalışma, kalifiye eleman ve
mesleki eğitim yetersizliği gibi sorunlara da bölgede sıkça
rastlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlık olarak bugüne kadar Tuzla Tersaneler Bölgesiyle ilgili olarak
gerek teftiş gerek eğitim gerekse mevzuat anlamında çok önemli
faaliyetlerde bulunduk. Teftişler kapsamında Türkiye genelinde sosyal
ve teknik anlamda 548 müfettişle bu görevleri sürdürmekteyiz. Bu
önümüzdeki ay içerisinde de 80 müfettiş yine Teftiş Kurulu
kapsamına katılmış bulunacak. 38 teknik müfettiş ve 55
sosyal müfettiş olmak üzere İstanbul bölgesinde 93 müfettişle bu
hizmetleri görme çabasındayız. Sosyal Güvenlik Kurumu
açısından, yani kayıt dışı istihdamla mücadele
çerçevesinde, Teftiş Kurulu Başkanlığına mensup 548
müfettiş ve İstanbulda 92 müfettişimiz görev yapmaktadır.
2003-2008 yılları arasında 1.100 teftiş
gerçekleştirilmiştir, yapılan teftişler neticesinde 3
milyon 61 bin 650 YTL idari para cezası uygulanmıştır.
Ayrıca, 19 iş yerine kısmi durdurma, 14 iş yerine de
kapatma müeyyidesi uygulanmıştır.
Uyguladığımız müeyyideler neticesinde gördük ki
işverenlerimiz eksikliklerini çok kısa süre içerisinde
tamamlamış bulunmaktadır. Bir aylık süre için
kapattığımız ve kırk altı eksik tespit
ettiğimiz bir tersane, tüm eksikliklerini dört günlük kısa bir süre
içerisinde tamamlamış ve faaliyetlerine tekrar
başlamıştır. Kısa sürede iş
sağlığı ve güvenliğine ilişkin eksikliklerini
tamamlayan işverenlerimize gerçekten teşekkür ediyorum.
Özellikle de son bir-iki aydan beri olumsuzlukların
yaşanmaması konusunda gayretlerinden dolayı gerek
işverenlerimize gerek çalışanlarımıza,
müfettişlerimize, Bakanlık çalışanlarına ve tüm
emeği geçenlere teşekkür ediyor; umuyor, diliyorum ki o olumsuzlukları
Tuzlada da diğer çalışma hayatımızda da
yaşamayız.
Bakanlık olarak üzerinde hassasiyetle durduğumuz ikinci
konu, eğitim çalışmaları. Burada değerli
arkadaşlarımız değerlendirmeler yapıyorlar. Tabii,
çalışma hayatı bir bütün, Hükûmet bir bütün. Benim ısrarla
burada ifade edeceğim konu şudur: Bakınız, birinci olarak teftişlerden
bahsettik. Ben Bakan olduğumun haftasında -tabii bakanlık gibi
önemli bir göreve gelen milletvekilinin yapması gereken öncelikle seçim
bölgesine gitmektir- seçim bölgesine değil Tuzlaya gittim. Aslında
Tuzlada ölüm filan da yoktu ama Tuzlayla ilgili aldığımız
bilgiler neticesinde, Bakan olur olmaz Tuzlaya gitmememizin daha doğru
olacağı düşüncesiyle Tuzlada olduk ve Tuzlada gördüklerimiz
çerçevesinde de orasının rehabilite edilmesi konusunda yoğun bir
çalışma gerçekleştirdik. İlk haftadan itibaren hiçbir
hafta, hiçbir gün, hiçbir ay oradan müfettişlerimizi eksik etmedik. Neydi
müfettişlerimizin amacı: Çalışma hayatını ve
Tuzladaki gelişen, parlayan bu sektörü, bu yıldızı
köreltmek değil, oradaki iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili alınması gereken önlemlerin, eksiklerin
giderilmesine dönük teftişlerimiz idi ve bu teftişler belli bir süre
verimliliğini ortaya koymaya başladı. Gerçekten belirlenen
eksiklikler bir bir giderilmeye başlandı ve şu anda bir sükûnet,
bir huzur ortamının Tuzlada olduğunu rahatlıkla ifade
edebilirim. Ayrıca, ilave olarak şu anda İş
Sağlığı ve Güvenliği Merkezinin de yalnız Tuzla
bölgesinde olmak üzere bu hafta tabelasını takacağız. Gerek
teknik gerek sosyal gerekse uzman arkadaşlarımız -orada- bizzat
Tuzlanın içerisinde, o yerleşke içerisinde hizmetlerini sunacaklar.
Anlık olarak gerek iş yerlerini ziyaret ederek, tersaneleri ziyaret
ederek gerekse kendilerine bilgi talebinde bulunan işverenlerimize,
işçilerimize, sorumlulara, taşeronlara, alt işverenlere,
asıl işverenlere kimin ne talebi varsa hizmet bizzat o merkezden
sunulmaya başlanacak.
Bu arada, yine Tuzla çerçevesinde yıllardır yaşanan
olaylar -aslında 1969, 1977, 1982 tarihleri son derece önemlidir- ki, az
önce Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına veya şahsı adına
konuşan Değerli Milletvekili Mithat Beyin de ifade ettiği gibi,
Türkiyede bu ve benzeri yapılanmalarda kamu, olayların hep
arkasında kalmıştır. Aslında şehirlerimizin
şehirleşmesine baktığınız zaman önce çarpık
yapılaşma, arkasından plan gelmiştir. Şimdi Tuzla
örneği de böyle. Önce tersaneler irili ufaklı kurulmuş,
arkasından buralara bir çekidüzen verme çabası içerisindeyiz. Bu,
Türkiyenin yalnız Tuzla tersaneleri boyutuyla değil, tüm
sektörlerinde yaşadığı bir yanlıştır. Kamuyu
ne yapıp yapıp mutlaka olayların önüne koymamız gerekiyor
ki şu anda Tuzlada yapılan çalışmalar bu anlamda önemli
şekilde meyvelerini vermeye başlamıştır.
Eğitim çalışmaları: 8 Şubat 2008
tarihinde işveren (GİSBİR) ve yetkili-yetkisiz sendika
temsilcilerini Bakanlık bünyesinde bir araya getirdik ve güzel bir
çalışma gerçekleşti, bazı kararlar aldık. O
kararlardan bir tanesi şuydu: Aslında
Bakanlığımızın direkt görevi olmamasına
rağmen, önce Tuzla bölgesindeki teknik elemanların,
işverenlerin, alt işverenlerin eğitimi konusunu gündeme getirdik
ve haziran ayına kadar, okullar tatil oluncaya kadar 600 kişinin
eğitimini gerçekleştirdik. Okullar tatil olunca, buradaki
işçilerimizin çok yoğun ve seri bir şekilde iş
sağlığı ve güvenliği eğitimini almaları
gerekir idi. Bu konuyla ilgili de, okullar tatil olunca, yaz döneminde, Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından tahsis edilen bir okulda 17.945 işçimizin iş
sağlığı ve güvenliği açısından
eğitimini gerçekleştirmiş olduk. Dolayısıyla,
eğitim çalışmalarımızı da bu dönem içerisinde
tamamlamış olduk. İnanıyorum ki bunun da buradaki huzur ve
huzurun kalıcı olması konusunda ciddi katkısı
olmuştur. Ayrıca, işverenlerimizin
duyarlılığı daha da artmıştır.
Sendikalarımızın Tuzladaki olaylar karşısında
tutumları daha bir anlam kazanmıştır. Onlar da
işçilerimiz üzerinde daha etkin hâle gelmişlerdir.
İşçi, işveren ve Bakanlık olarak birlikte
yaptığımız tüm bu çalışmalar, bugün, Tuzlada
alan daralması, alanın olumsuz şartlarına rağmen ve
diğer olumsuz unsurlara rağmen, o olumsuzlukları nispeten ortadan
kaldırıcı bir noktaya gelmiştir ama bunun, tekrar ediyorum,
yeterli olmadığını, sorunun yapısal durumdan
kaynaklandığını da her zaman bilmemiz gerekiyor. Umuyor,
diliyorum ki yine tekliflerimizde olan, komisyon tekliflerinde olan, mutlaka
Tuzlanın tahliyesi, mutlaka Tuzlanın rahatlatılması
konusunda sektör temsilcileriyle görüşmelerimiz var. Tuzlada tersanesi
bulunan bazı işletme sahipleri Yalovada, başka yerlerde de
alternatif çıkış yolları arayışı içindeler;
yer alanlar var, yeni yere taşınma çabası içerisinde olanlar
var. Bu sektörü korumak, bu sektörü geliştirmek, destek vermek hepimizin
görevidir fakat gerçekten insan onurunu kıracak şekilde
olumsuzlukların yaşanmasına da göz yummamız söz konusu değildir.
Bu denge içerisinde bu sektörün gelişmesi, büyümesi gerekmektedir.
Yine, çok uzun şeyler söylenebilir ama kısaca şunu
ifade etmek istiyorum: 35 tersanede solunabilir toz, gaz, gürültü,
titreşim ve ağır metal ölçümleri olmak üzere 954 adet ölçüm
yapılmıştır. 24 tersaneden alınan numunelerin analizi
yapılmış ve raporlanmıştır, diğer
tersanelerden alınan numunelerin ise laboratuvar analizleri hâlen devam
etmektedir. Bu anlamda da çalışmalarımız sürmekte. Önemli
gördüğüm husus şu: Bir sektörde, bir iş yerinde veya
çalışma hayatının bir alanında bir huzursuzluk, bir
sıkıntı yaşanıyor. Türkiyede bu arzulanır, denir
ki Bununla ilgili mevzuat değişikliğini yapalım.
Yapalım denir, o sorunlar yaşanır ama uzunca süre mevzuat
değişikliği gerçekleştirilemez. Biz, Tuzlada
gördüğümüz veya ağır ve tehlikeli iş kollarında
gördüğümüz sıkıntıların çözümüyle ilgili anında
Parlamento olarak müdahalemizi yaptık ve düzenlemelerimizi hemen
gerçekleştirdik. İşte, mevzuat çalışmalarımız
çerçevesinde alt işveren-üst işveren ilişkisiyle, asıl
işveren ve alt işveren ilişkisiyle ilgili bir düzenleme
getirdik, bir yönetmelik yayınlandı. Bu yönetmeliğin
uygulamalarını ciddi bir şekilde takip ediyoruz. Burada meydana
gelebilecek olan muhtemel sıkıntılarla ilgili de olayın,
sıkıntının nereden kaynaklandığını
dikkatle takip edip onunla ilgili düzenlemeleri, düzeltmeleri de her an yapma
imkânımız var.
Ayrıca, yine istihdam paketinde, dikkat ederseniz
ağır ve tehlikeli işlerde çalışacak olan
işçilerimize, çalışanlarımıza mutlak surette mesleki
eğitim zorunluluğu getirdik, bu da 1/1/2009da yürürlüğe
girecek. Yani artık, Tuzlada
çalıştıracağınız işçi mutlaka bir mesleki
formasyona sahip olmalı, hangi işi yapıyorsa, rastgele
çalıştıramayacaksınız.
Bunları şunun için ifade ediyorum: Bir sorun
yaşanıyor, bu sorunun çözümü de anında Parlamentoda yerini
buluyor ve sorun çözülüyor. Umuyor, diliyorum ki yeni yılla birlikte
Tuzlada ve ağır ve tehlikeli işlerde artık bir mesleki
yeterlilik, mesleki formasyon ve bir sertifika aranacağından bu
iş kollarında daha bilinçli bir üretim gerçekleşecek diye rahat
bir şekilde ifade edebilirim.
Son olarak, vaktimiz de dolduğu için, şunu ifade edeyim:
Rapor elimizde, çok güzel bir rapor, Sayın Başkan ve bütün
çalışan arkadaşlara teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) - Ama, doğrusunu ifade etmek gerekirse bu rapordaki öneriler,
tarafımızdan henüz komisyon kurulmadan önce tespit edilmiş
önerilerdir, farkı bu. Öneri sayısı 42, Bakanlığımızı
ilgilendiren 19. 19un 17si gerçekleşmiştir yani 19 önerinin 17sini
biz uygulamaya koymuş bulunuyoruz. 2 öneri komisyon tarafından bize
yapılmış. Mesela, bir tanesi şu: İş sağlığı
güvenliği elemanlarının ücretlerini işverenden
Bakanlık alsın, bunların ücretlerini, aylıklarını
Bakanlık ödesin gibi öneri var. Tabii, bunun değerlendirilmesi,
tartışılması gerekiyor. Bunun dışındaki tüm
önerilerin, Bakanlığımızı ilgilendiren önerilerin
yerine getirildiğini çok rahat bir şekilde burada ifade ediyorum.
Son olarak, umuyor, diliyor, temenni ediyorum ki bir daha tüm
iş yerlerimizde bu ve benzer olumsuz olaylar yaşanmaz ve bununla
ilgili gerek işverenlerimiz gerek Bakanlığımızın
yetkilileri gerek bizler gerekse tüm çalışanlar gerekli hassasiyeti
gösterirler diyorum.
Beni dinleme nezaketinde bulunduğunuz için hepinize çok
teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Son konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın
Durmuş Ali Torlak.
Sayın Torlak, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
D. ALİ TORLAK (İstanbul) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Tuzla tersaneleriyle
ilgili 295 sayılı rapor hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, komisyon raporundaki
değerlendirmeler, gemi inşa sektöründeki hâlihazır durumun
tespitidir. Alınması gereken önlemler olarak sıralananlar ise
zaten mevzuatla belirlenmiş hususlardır. Bununla beraber, yol
göstermesi ve konunun tarafsız olarak yorumlanması
açısından da topluma yol gösterecek nitelikte olduğu
değerlendirilmektedir.
Raporda belirtildiği gibi dünya denizcilik sektörü ülkelerin
dünyaya açılımını sağlayan en önemli sektörlerden
biridir. Dünya deniz ticaret hacmindeki artışlar ve uluslararası
kurallarda getirilen yenilikler nedeniyle dünya gemi inşa sanayisinde
büyük bir canlılık yaşanmaktadır. Dünya gemi inşa
piyasasındaki gelişmelere paralel olarak ülkemiz ve tersanelerimiz
kaliteli işçilik, Avrupaya yakınlık gibi nedenlerden
dolayı cazibe merkezi olmuştur.
Türk tersanelerindeki büyümenin tek sebebi, küresel
gelişmeleri yakından takip eden ve yatırımını ona
göre düzenleyen girişimciler, yani tersanecilerdir. On sene öncesine kadar
sadece iç piyasaya gemi yapan bu sektör son altı yedi senedir dünyaya
entegre olmuş ve yabancı armatörden sipariş
almıştır.
Bu Hükûmetin Türk gemi inşa sektörünü destekledim.
diyebileceği tek konu muhtelif bölgelerde yer tahsisi
yapmasıdır. Kısaca, gecekondu mantığıyla tersane
yeri belirleme anlayışı devam etmektedir. Daha önce de dile
getirdiğim gibi, ülkemizde üç bölgede, büyük alanlarda, arkasında yan
sanayiyi, lojmanları ve sosyal tesisleri de içeren tersaneler bölgeleri
belirlenmelidir. Hedef bu olmalı ve büyük düşünülmelidir.
Uygulanmakta olan politikalar nedeniyle, raporda da
belirtildiği gibi, yerli armatörümüz yurt dışı tersanelere
yönelmiştir. Bu armatörlerimizin yurt dışına verdikleri
siparişler Nisan 2008 itibarıyla 300 adet gemi ve toplamda 15 milyon
700 bin DWTa ulaşmıştır. Bu rakam Türk gemi inşa
sanayisinden asgari 10 kat büyüktür.
14 Ocak 1982 tarihli, 2581 sayılı Deniz Ticaret
Filosunun Geliştirilmesi Hakkında Kanun ile yenilenen filomuz
artık yaşlanmıştır. Sayın Bakanın,
tersaneleri kapatma söylemi yerine, yaşlanan filomuzun yenilenmesi için
Türk tersanelerini adres göstermesi gerekirdi. Tersanelerde alt işveren
olmadan kısa zamanda üretim yapılmasının ve dünyayla
rekabet edilmesinin mümkün olmadığını herkesin bilmesinde
büyük yarar vardır. Alt işverenlik uygulamasına olan gereklilik
konusunda tüm kesimler hemfikirdir ancak Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, kendisini sorumluluktan kurtarmak adına, 27
Eylül 2008 tarihinde Alt İşverenlik Yönetmeliği
hazırlamıştır. Bu yönetmelikle Asıl iş
taşerona verilmeyecektir. hükmü getirilmiştir. Yani tersanelerde
asıl iş olan sac işleme taşerona verilemeyecektir. Söz
konusu yönetmelik hazırlanırken, asıl işi çöp toplama ve
temizlik olan belediyelerin çöp toplama ve temizlik hizmetlerini alt
işverenlere, yani taşeronlara devretmesi göz ardı edilmiş,
sanki tersaneler hedef alınmıştır. Hükûmet olarak,
belediyelerin, asıl işlerini taşeronlara devretmesini hoş
görmek, tersanelerin taşeron çalıştırmasını
engellemek ve yasaklamak hangi akla, hangi hukuka uygun bir
davranıştır bunu anlamak mümkün değildir ve bu uygulamadan
vazgeçilmelidir.
Değerli milletvekilleri, dünyadaki mali kriz, küresel
gelişmeler ve ardından da Sayın Bakan tarafından
yapılan tersaneler kapatılmalı söylemi sebebiyle sektör
maalesef bitirilme noktasına gelmiştir. Sayın Bakanın bu
söyleminden sonra Türk tersanelerine gelen sipariş sayısı sadece
on ikidir. Başka bir deyişle bu durum, en geç bir sene içerisinde
Türkiyede batan tersaneler olacağının işaretidir.
Şimdi, Sayın Bakanımıza sormak lazım:
Tuzla tersaneler bölgesi kalktığında yeni kurulacak tersane
alanlarında kaza olmayacağını taahhüt edebilir mi?
Tuzladaki tersanelerin kapatılmasıyla işsiz kalacak
işçiler için Hükûmetin ve Sayın Bakanın alternatif istihdam
projesi var mıdır? Yoksa, bu insanlarımız da işsizler
ordusuna dâhil mi edileceklerdir?
Değerli milletvekilleri, elektriğe yüzde 60 zam,
doğal gaza yüzde 50 zam yapılan bir ülkede istihdam sağlayarak
sanayicilik yapanlara devletin sahip çıkması, desteklemesi
gerekmektedir. Bu sektör, arkasında devlet desteği olmadan kendini
tek başına dünyaya kabul ettiren, Avrupa Birliğine ülkesinden önce giren bir sektördür. Türk
gemi inşa sektörünün asıl yönlendireni veya asıl sorumlusu
Ulaştırma Bakanlığıdır. Sektörle dolaylı iyi
ilişkisi olan tüm bakanlar olumlu veya olumsuz yorum yaparken, Sayın
Ulaştırma Bakanınca gerekli açıklamalar
yapılmamış, sektör sahipsiz
bırakılmıştır.
Sayın Bakanım, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tuzlada bu tip hadiselerin yaşanmasını
gerçekten istemiyorsak ve bunlara önemli bir çözüm bulmak gibi bir gayemiz
varsa, bana göre burada yapılması gereken tek şey vardır:
Tuzlada bulunan mevcut havuzların ve tamir-onarım ihtiyaçlarının
bir başka bölgede yeniden bir alan tahsis edilmek suretiyle -tamir ve
onarımı, havuzları dışarıya
çıkardığınız takdirde bu olayların hiçbir tanesi
olmayacaktır- sadece ve sadece Tuzla tersaneler bölgesinde yeni gemi
inşa ettiğiniz takdirde bu problemler yaşanmayacaktır.
Bunları da göz ardı etmemenin doğru olduğu kanaatindeyim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şekli
ve nedeni ne olursa olsun iş kazalarındaki ölümleri kabullenmek
mümkün değildir. Ancak unutulmamalıdır ki her türlü tedbiri
alsanız, her çalışanın başına bir iş
güvenlikçi koysanız da kaza olmayacak anlamına gelmez. Elbette
dileğimiz sıfır iş kazasıdır,
çalışmalar bu doğrultuda yapılmalıdır.
Bu rapordan kamunun ve özel sektörün önemli dersler
çıkaracağı kanaatindeyim. Bu raporun Türk gemi inşa
sektörüne, ekonomimize ve büyük Türk milletine hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Torlak.
Sayın milletvekilleri, gemi inşa sanayisindeki iş
güvenliği ve çalışma şartları sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.
Şimdi, 2nci sırada yer alan, Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman ve 29 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk
ve 20 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 19 milletvekilinin,
Balıkesir Milletvekili Ahmet Edip Uğur ve 23 milletvekilinin ve
Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 24 milletvekilinin önergeleri üzerine,
zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların
üretiminde ve ticaretinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca kurulan (10/27, 34, 37, 40, 102) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel
görüşmeye başlıyoruz.
2.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman ve 29 Milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 20
Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 19 Milletvekilinin,
Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ve 23 Milletvekilinin ve
Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 24 Milletvekilinin, Zeytin ve
Zeytinyağı ile Diğer Bitkisel Yağların Üretiminde ve
Ticaretinde Yaşanan Sorunların Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/27, 34, 37, 40, 102) (S.
Sayısı: 296) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 296 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
İç Tüzük'ümüze göre, Meclis araştırması
komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge
sahibine aittir. Daha sonra, İç Tüzük'ümüzün 72'nci maddesine göre siyasi
parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına
iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri hâlinde Komisyon ve Hükûmete
de söz verilecek, bu suretle Meclis araştırması komisyonu raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri, Komisyon, Hükûmet ve siyasi parti
grupları için yirmişer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar
için onar dakikadır.
Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerin isimlerini
okuyorum: Bursa Milletvekili Kemal Demirel, Aydın Milletvekili Ahmet
Ertürk, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu, Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak.
Gruplar adına şu ana kadar intikal eden talepler:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ergün
Aydoğan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman.
Komisyon ve Hükûmetten söz talebi henüz intikal etmemiştir.
Şahısları adına: Manisa Milletvekili Mustafa
Enöz, Hatay Milletvekili İzzettin Yılmaz.
Bu milletvekillerimiz bulunamaz ise, Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün
konuşacaklardır.
Evet, ilk söz önerge sahibi olarak Sayın Kemal Demirele
aittir.
Sayın Demirel, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
KEMAL DEMİREL (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
(x) 296 S. Sayılı
Basmayazı Tutanağa eklidir.
Zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel
yağların üretiminde ve ticaretinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca açılmış olan Meclis Araştırması
Komisyonu çalışmalarını tamamlamış ve raporunu
Meclise sunmuştur. Ben de bu Komisyonun üyesi olarak ve önergeye imza atan
bir milletvekili olarak huzurlarınızdayım.
Değerli arkadaşlar, bu Komisyonumuz üç dört aylık
bir çalışma sonucu hazırladığı Raporu Meclise
sundu ve bu Rapor bugün de konuşulacak ve kabul edilecek, onu biliyoruz.
Ama önemli olan, bu Komisyonun öncelikli olarak kurulma amacı zeytin ve
zeytinyağıyla olması lazımdı fakat diğer
yağlar da girdi ve böyle bir tablo ortaya çıktı. Çünkü her iki
yağ grubunun birbirinden farklı olduğunu, farklı özellikler
taşıdığını bilerek bu konuya girmek istiyorum.
Zeytinyağı, özellikle ülkemiz açısından
stratejik özelliği olan bir ürün. Böyle bir ürünün hak ettiği yere
gelmesi noktasında herkes üzerine düşeni layıkıyla
yapmalı diye düşünüyorum. Çünkü zeytin, aynı zamanda insan
vücudu için de ilaç özelliği taşıyan önemli bir hammadde. Bu
noktada, zeytin ve zeytinyağının ülkemizde hak ettiği yere
gelmesi noktasında kurulan komisyonlar ciddi çalışmalar
yapıyorlar. Geçen dönem de komisyon bir rapor hazırlamış,
ne yazık ki seçimler geldiği için bu raporlar Mecliste
görüşülememiş ve raflarda kalmıştı ama bu dönem
komisyon görevini yaptı, raporları hazırladı ve Meclise
getirdi. İnanıyorum ki Meclis de bu Komisyon Raporunun ortaya
koymuş olduğu gerçekleri, ortaya koymuş olduğu tabloyu
hayata geçirmesi noktasında Hükûmetin ve Bakanlığın
-bakanlıkların diyeceğim çünkü sadece bir bakanlığı
ilgilendirmiyor, Tarım Bakanlığını, Maliye
Bakanlığını, Sanayi Bakanlığını,
Sağlık Bakanlığını ilgilendiren bir konuda-
gerekli hassasiyeti göstermesini istiyorum.
Bu Meclis dönemi açıldığı zaman Sayın
Başbakana soru önergesi vermiştim. Bizzat da Başbakanın bu
işin içerisinde olmasını ve gereken hassasiyeti göstermesini beklemiştim.
Çünkü zeytin ve zeytinyağı konusu da ve diğer yağlar konusu
da sadece bakanlıkları değil Hükûmeti de direkt ilgilendiren
önemli bir konu.
Değerli arkadaşlar, bizim, ülke olarak ham yağ
ithalatında verdiğimiz, dışarıya ödediğimiz para
2007 yılında 1,7 milyar dolar. Yani dışarıya
verdiğimiz para 1,7 milyar dolar. Eğer biz çok ciddi, geçerli,
tutarlı tarım politikalarımızı
oluşturabilmiş olsaydık, millî, ulusal politikalarımızı
hayata geçirebilmiş olsaydık biz yağ konusunda
dışarıya 1,7 milyar dolar ödemeyecektik. Kaldı ki bu seneki
rakamlarla, doların da yükselişini göz önüne alırsak, 2 milyar
doları aşkın bir para dışarıya gidecek. Eğer
bu para dışarıya gitmemiş olsaydı, bugün ektiği
ürünün karşılığını alamayan -evine,
aşına, çoluğuna çocuğuna- hak ettiği parayı
kazanmak için mücadele veren çiftçilerimiz o 2 milyar doları kendi
ceplerinde görmüş olacaklardı. Yani çok ciddi, tutarlı, geçerli
millî tarım politikası oluşturulamamasının faturası
2 milyar dolar dışarıya giden para olarak
karşımızda.
Onun için, bu komisyonlar ciddi araştırmalar
yapıyorlar, ciddi raporlar hazırlıyorlar; bürokrasi
katkısını sağlıyor; işte güneydoğusu,
Marmarası, Egesi dolaşılıyor, tarlalara gidiliyor;
toplantılar yapılıyor ve kitap hâlinde buraya getiriliyor ve
burada kabul edildikten sonra eğer bu raporlar hayata geçirilmezse, bu
raporlardaki gerçeklerin hayata geçirilmesi için mücadele verilmezse emekler ne
olacak?
O kadar insan konuştu, o kadar çiftçi konuştu, sanayici
konuştu, üretici konuştu. O insanlar, Meclisten, umutla yapılan
çalışmanın neticesinin alınmasını bekliyorlar.
Parlamentonun görevi de bu değil mi? Yani Parlamentonun görevi, kendisine
aktarılan sorunların çözülmesi için mücadele etmek değil mi? Eğer
bunları yapmıyorsak, o zaman bizim milletvekili olarak görevimizi
yapmamış gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Milletvekilinin
görevi halkın vermiş olduğu oyun gereğini yerine
getirmektir. O da nedir? Ağlayan çiftçinin yüzünü güldürmektir, umutla
bekleyen köylüye sahip çıkmaktır. Onun da yolu çok basit:
Ağlayanı görmektir, ağlayanı dinlemektir,
ağlayanın sesine kulak tıkamak değil,
kulağını ve gözünü, yüreğini açmak demektir. Komisyonlar
bunun için kuruluyor, sorunlar bunun için var ve bu sorunları çözmek için
de Parlamentonun da görevi bu.
Ben buradan konuşurken
Milletvekillerimizle beraber Komisyon
olarak dolaştık. Köylüler bu kürsüye gelip konuşamıyor,
çiftçi bu kürsüye çıkıp konuşamıyor; köylü Ahmet ağa,
Mehmet ağa, Hatice anamız, Ahmet dedemiz burada konuşamıyor.
Kim konuşuyor? Onun vekili konuşuyor. O zaman, vekil, köylü gibi
konuşacak ve köylünün derdini buradan anlatacak. O zaman köylü
İşte benim vekilim kürsüde, ben yokum ama benim vekilim kürsüde.
diyecek. Onun için, bu kürsüden biz konuşurken, bu kürsüden onların
dertlerini dile getirirken siyasi parti ayrımı yapmaksızın,
komisyonun tespit etmiş olduğu konuların bu Parlamentoda
konuşulup, sonuç alınmasını bekliyor. Birçok rakamlar var,
o rakamları konuşabiliriz, anlatabiliriz ama köylü şunu
söylüyor: O rakamları bir kenara bırakın. Benim ürettiğim
ürün, kara zeytinim, benim karabasanım mı olacak, yoksa benim umudum
mu olacak? Benim ektiğim ürün para edecek mi, etmeyecek mi? Gübre
fiyatları artıyor, ilaç fiyatları artıyor, mazot
artıyor, yevmiye artıyor, ama benim ektiğim,
yetiştirdiğim zeytinin fiyatı artmıyor, tam tersine, geriye
gidiyor. Bu ne yaman çelişki? Bu ne yaman çelişki? Evet, böyle bir
çelişkili tabloyla karşı karşıyayız ve o insanlar
bizden umut bekliyorlar.
Bugün, yine, aldığımız bilgiler, Bursa
bölgesinde, Marmara Bölgesi'nde 100 bin ton civarında rekoltenin
olabileceği yönünde. Marmara Birlikin alabileceği kapasite belli, 35
bin ton civarında. Eğer, tüccar da gereken hassasiyeti gösterip
buralara girmezse ürün ne olacak? Çiftçinin topladığı ürün ne
olacak? O ürünü kim alacak? Burada Toprak Mahsulleri Ofisi fındıkta
devreye girebiliyor ama zeytinde girebilecek mi? Yani zeytini kaderiyle
baş başa mı bırakacağız? Marmara Birlikin
karşısında, tüccar karşısında kaderiyle baş
başa mı bırakacağız? Hayır. Devletin görevi
çiftçiyi kaderiyle baş başa bırakmak değil. Devletin görevi
üretenin yanında yer almaktır, hükûmetin görevi üretenin yanında
yer tutmaktır. Onun da yolu çiftçinin sahipsiz
olmadığını ortaya koyan politikalardan geçer.
Çiftçilerimizin borçlarını anlatmaya gerek yok,
söylüyorlar: Biz borcumuzu borçla kapatıyoruz. Bir bankadan
alıyoruz, ödeyemiyoruz, diğer bankadan alıyoruz, o
aldığımızla diğer bankanın borcunu ödüyoruz. O
anlamda, ziraat odalarının bana aktardığı bilgiler, bu
konuda gerekli girişimlerde bulunup, bir yıl, ana paraların
değil de faizlerin ödenmesinin yolunu açabilmek. Bu bir yıl ana
paraların ötelenmesini bekliyorlar. Yani ziraat odalarının
görüşleri o, o çerçevede.
Birkaç rakam verirsem
Bakın çok ilginç tablolar var. Yani
geçen sene Ekim 2007de yüzde 33lük amonyum nitratın fiyatı 386 lira
iken bu sene 845 lira. Yani yüzde 119 zam var. Çok rakam var ama ben rakamlarla
meşgul etmek istemiyorum. Yani burada çiftçinin tarlasında
kullandığı gübre yüzde 100leri aşacak ama ürettiği
ürün yüzde 100leri aşamayacak, tam tersine geriye gidecek! Ondan sonra
diyeceğiz ki çiftçimize: Sen güler misin. Nasıl gülecek? Hani
çiftçimiz Türk milletinin efendisiydi, Atatürkün dediği gibi. Efendiye
gereken önemi vermenin yolu ektiği ürüne sahip çıkmaktır.
Bugün bizim çiftçimiz Avrupadaki çiftçiyle
karşılaştırıldığı zaman en az
desteği alan çiftçidir. Avrupalı, Amerikalı kendi çiftçisine
sahip çıkıyor. Biz bunu yapamıyorsak, ondan sonra
Biraz evvel
Sayın Tarım Bakanı konuşuyordu: Bizdeki gübre
artışları 4 misli oluyor ama Avrupada 7 misli, 10 misli
artıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Demirel, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
KEMAL DEMİREL (Devamla) - Ama Sayın Bakana sormak
lazım: Bizde 4 misli arttı, orada 7 misli, Avrupadaki çiftçi ne
kadar destek alıyor? Onları da söylemek lazım. Onlar gereken her
türlü desteği alıyorlar. O yüzden, Türkiyenin ayağa
kalkmasının yolu üretime sahip çıkmaktır. Türkiyeyi
güldürmenin yolu ağlayan köylüye sahip çıkmaktan geçer. Eğer
ağlayan köylüyü güldüremezseniz inanın Türkiyeyi güldüremezsiniz.
Bu noktada ben hazırlanan bu Komisyon Raporunun hayata
geçmesi için bu Komisyon Raporunun da yaptırım gücünün
olmasını istiyorum. Üstüne basa basa söylemek istiyorum. Eğer
Komisyonun almış olduğu görüşlerin yaptırım gücü
yoksa o zaman komisyonları kurmaya da gerek yok arkadaşlar. Niye
komisyonları kuruyoruz? O komisyonların almış olduğu
kararlar uygulansın diye. Bu noktada Türkiyenin zeytin ve zeytinyağı
konusunda ciddi, tutarlı, ulusal bir politikası olmadan bu
sorunların çözümlenemeyeceğini biliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL DEMİREL (Devamla) Teşekkür için
Bağlayacağım.
O yüzden, bu raporun mutlaka hayata geçirilmesi ve umutla bekleyen
-şu anda bu ülkede ekonomik kriz var ama yıllardan beri köylümüzün
ekonomik krizi var- bu köylümüzün ekonomik krizinin ortadan kalkması
noktasında Komisyona ve Meclise düşen görevi layıkıyla
yerine getirirsek inanıyorum ki o insanlar da bize teşekkür
edeceklerdir diyorum.
Hepinize sevgi, saygı ve selamlarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Demirel.
Önerge sahipleri adına ikinci konuşmacı Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk.
Sayın Ertürk, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AHMET ERTÜRK (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; zeytin ve zeytinyağı konusunda bazı
milletvekili arkadaşlarımızla beraber biz de önerge
vermiştik. Bu güzel ürünün, gerçekten bu kutsal meyvenin
sorunlarının araştırılarak çözüm yollarının
ortaya konulması yönünde daha pek çok milletvekilimizin verdiği
önergeler birleştirilerek Mecliste bir araştırma komisyonumuz
kuruldu ve bu Araştırma Komisyonumuzun kurulmasından sonra
gerçekten güzel çalışmalar yapıldı ve bu çalışmalarla,
inşallah, ürettiği bu güzel ürünle bu toplumu besleyen ve doyuran
değerli zeytin üreticilerimiz hak ettikleri beklentilerine
kavuşacaklar ve bu ürünü daha fazla alanda üretmeye devam edecekler.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, zeytin, daha çok
Akdeniz Bölgesinin klasik ürünlerinden birisi ve ülkemizde de Akdeniz Bölgesi
şeridinde, işte Bursa, Çanakkale illerimizden, yukarıdan
başlayıp Marmaradan Egeye doğru devam eden ve Akdeniz
Bölgemizden de Güneydoğu Anadolumuza doğru olan arazi bölgesinde,
iklim bölgesinde yetişen, çeşitli türleri olan, pek çok yerde
yağlık, pek çok yerde de sofralık olarak yetiştirilebilen
güzel bir ürün.
Şimdi, bu ürünümüzün öncelikle pek çok sorunu var. En güzeli
de bu sorunları aşma konusunda öncelikle bir reklam veya bu ürünü
tanıtma konusunda pek çok eksikliğimizin olduğunu bu Komisyonda
gördük. Belki zeytin üreten bölgelerdeki insanlar günde 20 kilo yağ
tüketirken Türkiye ortalamasına baktığımızda ancak
Değerli milletvekilleri, Sayın Başkanım; öncelikle
Meclisimizden çıkan Üretici Birlikleri Kanunu çerçevesinde Ulusal Zeytin
ve Zeytinyağı Konseyimiz kuruldu ve şu anda bu konseyimiz
çalışmalarına devam ediyor ve ilgili Bakanlıklara
önerilerini ve projelerini sunuyor. Ama bunun yanında bu Komisyon daha
kapsamlı çalıştı; daha farklı alanlarda,
fidanından üretiminin son aşamasına kadar bütün konuları
takip etti.
Şimdi beklentiler var, mevcut talepler var, bir de olanlar
var. Şimdi, memleketimizde aşağı yukarı 140 milyona
yaklaşan bir zeytin ağacı varlığını
görüyoruz. Bizim Hükûmetimiz iktidara geldiğinde mevcut zeytin
ağacımız yaklaşık 100 milyon adet
civarındaydı, uzun yıllardan beri 100 milyon adet, ama AK
PARTİnin iktidar olduğu bu beş yıllık zaman diliminde
40 milyon adet. Bu neden kaynaklandı? Öncelikle Hükûmetimiz fidan
desteğini ortaya koydu. Fidan desteği marifetiyle bu zeytin
yetişen bölgelerimizde 40 milyon adet zeytin fidanı dikildi ve bu
fidanlar yavaş yavaş artık önümüzdeki yıldan itibaren ürün
vermeye, bu ağaçlarımız da mahsuldar olmaya başlıyorlar.
Bunun dışında, kırsal kalkınma desteklerimizle gene
Tarım Bakanlığımız bu ürünü desteklemeye devam ediyor.
Tabii, beklentiler de var, ama şunlar
yapılmıştı: Mesela, damlama sulama projeleriyle, yüzde 50
hibeyle, sulanamayan zeytin bölgelerindeki zeytin
ağaçlarımızın sulandığını gördük.
Böylece verim neredeyse iki katına yükseliyor. Tabii, sulanmayan bir
ağaçtan beklenen verim ile sulanan bir ağaçtan
Hele damlama
sulamayla, artık, ileri teknolojiyle ve bilimsel yöntemlerle ve
masrafların da, yapılan maliyetin yüzde 50sini de hibe olarak veren
Hükûmetin katkılarıyla, ağaçlarımız daha verimli ve
her yıl da mahsul veren hâle gelebiliyor.
Ayrıca, paketleme ve ambalajlama destekleri, gene kırsal
kalkınmada, zeytinyağını üreten veya sofralık zeytini mamul
hâle getiren insanlarımız, çiftçilerimiz, tüccarlarımız,
tacirlerimiz, ihracatçılarımız, iş adamlarımız
yaptıkları tesislerin yüzde 50sini gene hibe olarak alabiliyorlar.
Böylece, paketleme ve ambalajlama, markalı hâle getirilmiş ürünlerle,
ürünlerimizi hem iç piyasada hem de dünya pazarlarında daha iyi fiyatlarla
satma imkânı ve fırsatı buluyoruz.
Ayrıca bunun yanında, eski teknolojiyle üretim yapan,
mesela üç fazlı üretimle imalatını yapan zeytinyağı
fabrikaları teknoloji yenileme
Mesela şu anda, sadece benim ilimde,
Aydında otuz sekiz tane zeytinyağı fabrikamız kırsal
kalkınmaya müracaat etmiş durumda, teknoloji yenileme konusunda,
burada da yüzde 50 hibe destekler var.
Gene ürünün ihracatında navlun ve depo destekleri,
ayrıca ambalajlı ürün destekleri, Tarım
Bakanlığımız ve ihracatla ilgili
Bakanlığımız, Hazinemiz tarafından destekleniyor. Türk
malı ambalajlı, Türkiyede üretilmiştir ve belli bir patent
almış, lisans almış markamız
yazıldığı takdirde ürüne, zeytinyağında 1 tonda
500 dolar, zeytinde de 225 dolar -sofralık zeytinde de- ihracat
desteği verilmektedir. Bunun yanında, zeytinyağına 200 bin
liralık veya şimdiki YTLmizle 20 yeni kuruşluk prim
desteği, 3 lira 35 kuruşluk da mazot ve gübre desteği
ödenmektedir.
Bu tespitlerimiz, yaptığımız
çalışmalar sonunda, çiftçilerimiz tarafından, artan gübre ve
mazot fiyatlarına göre biraz daha artırılması, prim
desteğinin, örneğin 50 yeni kuruşa çıkarılması
gibi ve kırsal kalkınma desteklerinin de sürdürülmesi yönünde pek çok
talep almış bulunmaktayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir de en
önemli tespit ettiğimiz sorunlardan birisi de karasu meselesiydi. Zeytin
sıkıldıktan sonra, üç fazlı sistemlerde, fazın
birisinden zeytinyağı çıkıyor, birinden karasu
çıkıyor, birinden de pirina, yani küspe dediğimiz pirina
çıkıyor. Bu pirina tekrar değerlendiriliyor, yakacak olarak da
kullanılabiliyor, içinden pirina yağı
çıkarılıyor. Ama karasu şu anda bir sorun olarak önümüzde
duruyor. Komisyonumuz bu konuda pek çok uzmanı dinledi, pek çok bilimsel
kurum ve kuruluşun teknik adamlarını, üniversitelerin
değerli elemanlarını dinledi. Bunlarla ilgili gerekli
çalışmalarımızı raporlarımıza yazdık ve
şunu gördük ki İspanyada dünyada en büyük zeytin üreten ülke
İspanya- şu anda yüzde 95e varan nispette artık iki fazlı
sistem kullanılıyor yani zeytin sıkıldıktan sonra bir
taraftan zeytinyağı çıkıyor bir taraftan da içinde karasu
olan pirina çıkıyor. Şimdi bizim bunu yapmamız lazım.
Bilimsel araştırmalara göre pek çok yerde arıtma
tesisleri var, pek çok yerde de yavaş yavaş iki fazlı sisteme
dönüş var. İspanya yüzde 95 nispetinde iki fazlı sisteme
dönmüş. Yunanistan ve İtalya -bunlar bizden daha önde olan, daha çok
zeytin ağacı olan ülkeler. Türkiyemiz dördüncü sırada şu
anda- da yavaş yavaş yüzde 50 nispetinde iki fazlı sisteme
dönmüş durumda. Şimdi, bizler de bu Komisyon Raporumuzda bu konuyu
iyice irdeledik ve ülkemiz için gerçekten en doğru yöntemin, Hükûmetimizin
verdiği kırsal kalkınma destekleri
Teknolojilerin, zeytinyağı
fabrikalarındaki teknolojinin yenilenerek iki fazlı sisteme dönülmesi
yönünde öneri ve düşüncelerimizi ortaya koyduk.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii burada
ekstraksiyon işlemi yapılması lazım, bir de dekantör
değişikliği ile bu sistem çok fazla ve büyük,
aşırı maliyetlere gereksinim kalmadan yapılabiliyor. Ancak
pirinayı işleyecek ve değerlendirecek olan tesislerin
kurulması lazım. Bu tesisler de ülkemizde çok fazla değil.
Bir başka çalışma, ARGE
çalışmalarının yeterli olmadığını
gördük. Lisanslı depoculuk yönünde Hükûmetimizin
başlattığı çalışmaların daha da
geliştirilmesi ve mutlaka zeytinyağının ürünün hasat
zamanında değil bütün yıla yayılabilecek bir şekilde
çalışmaların sürdürülmesi gerektiği konusunda bilhassa
tarım birliklerine verilen desteklemelerin artık daha fazla
birliklerin gayretli çalışmalarıyla lisanslı
depoculuğun hayata geçirilerek ürün zamanında çiftçilerimizin
ürünlerinin bir anda pazarda bol, arz talep dengesine göre fazla arz edilen
ürünlerin fiyatlarının düşmesine mâni olunması gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ayrıca
bu Komisyonumuzda bir de biz kanun teklifi hazırladık. Beraberce
Komisyonu oluşturduğumuz diğer partilerden olan, iktidar ve
muhalefet partilerinden olan milletvekili arkadaşlarımızla ve
Komisyon Başkanımızla beraber -uzmanlarımızla gene-
güzel bir çalışma yaptık. Bu çalışmada bozuk
baltalık orman alanlarında, piynar, kayıtlık,
çalılık gibi alanlarda delicesi yetişen ancak
aşılandığı zaman mahsuldar hâle gelebilen, işte,
zeytin gibi, çitlembik gibi, keçiboynuzu gibi pek çok meyveli ağacın
da bu alanlara dikilebilmesi yönünde kanun teklifimiz Büyük Millet Meclisi
Başkanlığımıza verildi ve inşallah
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Ertürk,
konuşmanızı tamamlayınız.
AHMET ERTÜRK (Devamla) -
kısa zamanda Meclisimizin huzuruna
gelerek bu kanun teklifimizin yasalaşmasını
Ayrıca, gene bir ikinci maddede de tağşiş
dediğimiz karıştırma yöntemiyle yani hile hurda işinin
de artık ortadan kaldırılması ve ağır
müeyyidelerle, cezalarla, bu işi yapan, zeytini,
zeytinyağını başka yağlarla karıştıran
insanların da bu konuda cezalandırılması ve bu
caydırıcı bir unsur olması yönünde çalışmalarımızı
bir kanun teklifiyle de ortaya koyduk.
Ayrıca, havza destekleri yönünde de
açığını gördüğümüz ve gerçekten 1,7 milyar
dolarlık bir ithalata sebep olan yağlı tohumlar
açığında da mutlaka havza desteklerinin geliştirilerek
pamuk bölgelerinde pamuğun daha fazla desteklenmesi, ayçiçeği bölgelerinde
ayçiçeğinin daha fazla desteklenmesi, mısır bölgelerinde de
mısır ürününün daha fazla desteklenmesi yönünde -çünkü Hükûmetimiz
hem pamuğu hem ayçiçeğini hem de mısırı primle
destekliyor- bu primlerin havzalara göre
farklılaştırılması yönünde pek çok
çalışmalar yaptık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET ERTÜRK (Devamla) - Bu çalışmaların
hayırlı olmasını diliyorum ve bu
çalışmamızın sonucunda ortaya çıkan raporumuzun,
ürettiği ürünlerle bu toplumu besleyen ve doyuran değerli çiftçilerimize
yararlı çalışmalara vesile olması temennisiyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ertürk.
Önerge sahipleri adına üçüncü konuşmacı Bursa
Milletvekili Ali Koyuncu.
Sayın Koyuncu, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ KOYUNCU (Bursa) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; zeytin, zeytinyağı
ile diğer bitkisel yağların üretiminde ve ticaretinde
yaşanan sorunların araştırılması için kurulan
Meclis Araştırması Komisyonu ve hazırlamış
olduğu 296 sıra sayılı Raporu üzerine söz almış
bulunmaktayım. Konuşmama geçmeden önce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; tarım ve çiftçi bizim önceliklerimizdendir.
Onların meselesi bizim meselemizdir, onların mutluluğu bizim mutluluğumuzdur.
Bu çerçeve içerisinde çiftçi kardeşlerimizin mutlu olması için
işte bu sektörde kanunu olmayan bir kanunu, Tarım Kanununu da bu
dönemde bu çiftçi kardeşlerimizin mutluluğu için
çıkarmış bulunuyoruz.
Ayrıca, yine, 2,7 milyar dolar civarında, yüzde
180lerle, yüzde 190larla temerrüt faizleriyle karşı
karşıya kalan çiftçilerimizin 1,7 katrilyon liranın silinmesi,
geri kalan borçlarının da üç yıla taksitler hâlinde bölünmesi,
bunun akabinde de, tabii ki, toprak reformunun yapılması, daha sonra
da birim alandan hem zeytin üreticilerimizin daha fazla ürün elde etmesi, ürün
maliyetlerinin düşürülmesi, kârlılıkların
artırılması noktasında da beş yıl sıfır
faizli kredilerin verilmesi de Tarım ve çiftçi bizim
önceliklerimizdendir. dediğimizin kanıtıdır.
Sayın Başbakanımızın da dediği gibi,
tarımı kalkındırmadan ülkeyi
kalkındıramayız. Bizler de bu hedef doğrultusunda
çalışıyoruz, hangi bölgede çiftçilerimizin hangi sorunu var
hepsini biliyoruz. Bu sıkıntıları çözmek için de
çalışıyor, çözüm üretiyor, ortak akıl arıyoruz.
İşte bu amaçlarla komisyonlar kurulması için de önergelerimizi
veriyoruz, çalışmalarımızı yapıyoruz.
Sorunların tespit edilmesi, sorunların çözülmesi noktasında da
gayretli bir çalışma içerisindeyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1,7 milyar dolarlık ithalatla, petrolden sonra en
çok döviz harcadığımız yağlı tohum ve bitkisel
yağlardır. Bu nedenle, hem döviz kaybını azaltmak hem
zeytin ve zeytinyağındaki üretim ve kalite miktarını
artırmak için Komisyonun hazırladığı rapor çok büyük
önem arz etmektedir.
Zeytinciliğin ülkemizdeki mevcut durumu ile dünyadaki yerini
tespit ettiğimizde bu alanda dünyada söz sahibi ülkelerden biri
olduğumuz ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde üretilen toplam zeytinin
yaklaşık yüzde 30u sofralık zeytin olarak işlenmektedir.
Ülkemizde 640 bin hektar alanda yaklaşık 150 milyon zeytin
ağacı vardır. Tüm tarım alanı içerisinde de zeytin
alanı yüzde 2,3lük bir alana sahiptir. Ülkemizde yaklaşık 400
bin üretici doğrudan, 1,2 milyon tarım işçisi ve 2 milyon
kişi dolaylı olarak zeytin sektöründen geçimini
sağlamaktadır. 800 bin ton zeytini işleyen 1.100
zeytinyağı üretim işletmesi de bulunmaktadır.
Dünya sofralık zeytin üretimi 1,8 milyon ton,
zeytinyağı üretimi ise 2,6 milyon ton seviyesindedir.
Ülkemizde zeytinyağı tüketimi kişi başına
Ülkemiz, İspanya, İtalya ve Yunanistan gibi önde gelen
zeytin ve zeytinyağı üreten ülkelerden birisidir. 400 bin ton
sofralık zeytin üretimiyle dünya ikincisi, 800 bin ton yağlık
zeytin üretimiyle dünya dördüncüsüdür. 145 bin ton zeytinyağı
üretimiyle de dünya beşincisidir. Ülkemiz, toplam zeytinyağı üretiminin
yüzde 5ini, ihracatın ise yaklaşık yüzde 10unu
karşılamaktadır. Toplam zeytinyağı üretimimiz 145 bin
ton seviyelerindedir. Zeytinyağı ihracatımız
yıllık ortalama 70 bin ton civarındadır. 2006-2007
sezonunda 92 milyon dolarlık zeytinyağı ihracatımız
yapılmıştır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ülkemizde zeytin
ve zeytinyağına yapılan destekler nelerdir diye de bir
bakmamız gerekiyor. Hükûmetlerimiz döneminde bu alanda neler
yapılmıştır, bunlara değinmekte de fayda vardır.
2005 yılından itibaren sertifikalı zeytin fidanına destek
verilmeye başlanmıştır. Dekara verilen destek miktarı
2005 yılında 30 YTL iken, 2006 yılında 250 YTLye
çıkartılmıştır. 2001-2002 yıllarında 3,4
milyon sertifikalı fidan üretiminin 755 bin adedi zeytin iken, 2006-2007
yıllarında ise 46 milyon sertifikalı fidan üretiminin 26 milyonu
zeytin olmuştur.
Değerli dostlar, sofralık zeytin için Made in Turkey,
Türk Malı yazan ürünlerde ise ayrıca yine Hükûmetimiz döneminde 2
ila
Yine aynı şekilde bizim hükûmetlerimiz döneminde
zeytinyağına da destek verildi. Yine Türk Malı yazan
ambalajlarda, 2 ve 5 kilogramlık ambalajlarda ihraç edildiğinde ton
başına 175 Amerikan doları, 1-2 kilogramlık ambalajlarda
ihraç edildiğinde ton başına 300 Amerikan doları, 1
kilogramlık ambalajlarda ihraç edildiğinde ton başına 500
Amerikan doları ihracat ödemesi yapılmaktadır.
Ülkemiz zeytinciliğindeki sorunların acilen çözüme
kavuşturulması için sektörün güçlü örgütlenmeye ihtiyacı
vardır. 2006 yılında Hükûmetimiz döneminde çıkarılan
5488 sayılı Tarım Kanunu çerçevesinde ürün konseylerinin
kurulmasına izin verilmiş, bu çerçevede zeytinyağıyla
ilgili olarak 2007 yılında da Zeytinyağı Konseyi
kurulmuştur.
Değerli milletvekilleri, Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu neler öngörüyor? Her şeyden önce Komisyon olarak çok iyi
bir rapor hazırladığımız inancındayım. Bu
çerçevede her şeyden önce zeytin stratejik ürün olarak kabul edilmelidir.
Gen çalışmaları süratli ve etkin bir şekilde
geliştirilmelidir. Zeytin üretiminin yaygın olduğu bölgelerde
eğitim kuruluşlarının açılması teşvik
edilmelidir. Zeytin ve zeytinyağı sektöründe faaliyet gösteren
işletmelere ustalık eğitimi verilmelidir. Çiftçi kayıt
sistemi devam etmelidir. Alan bazında zeytin varlığı
belirlenmelidir. Zeytin ve zeytinyağı sektöründeki işletmelerin
envanteri TÜİKte toplanmalıdır. Özellikle güneydoğu
bölgesindeki yabani zeytinliklerin ıslah edilmesi gerekmektedir. Avrupa
Birliğinde olduğu gibi ülkemizde de coğrafi işaretlerin
denetlenmesi standartlara uygunluğu onaylanmış kuruluşlar
tarafından yapılmalıdır. Gıda kontrolü ve denetimi
etkinliği de artırılmalıdır. Tarım ve
Köyişleri Bakanlığına bağlı laboratuvarlar
arasında online koordinasyon sağlanarak analiz ve metot
farklılıkları da giderilmelidir. Taklit ve tağşiş
belirlemeye yönelik analiz laboratuvarlarının
yapılabilirliği de sağlanmalıdır.
Zeytinyağına diğer yağların
karıştırılarak satışının engellenmesi
için yapılan denetimler artırılmalı ve etkin olmaları
sağlanmalıdır. Denetimler açısından tarım il
müdürlükleri arasında standartlar da belirlenmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADİR URAL (Mersin) Ali Bey, bir de 2000
yılındaki desteklere gelirseniz, iyi olur. 2000 yılında 28
sent destek vermişiz.
BAŞKAN - Sayın Koyuncu, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ALİ KOYUNCU (Devamla) -
Komisyonumuz kooperatif ve üretici birlikleriyle ilgili çözüm önerileri
de sunmuşlardır. Desteklerin üretici örgütleri
aracılığıyla verilmesi sağlanarak hem kayıt
dışılık önlenecek hem de birliklere üyelik teşvik edilecektir.
Üretici örgütlerine sağlanan muafiyet ve istisnaların genişletilmesiyle
üreticilerimizin örgütlenmesi teşvik edilecektir. Üretici-üniversite
ilişkileri geliştirilmelidir diyorum.
Konuşmamı tamamlarken, Komisyon Raporunun başta
zeytin, zeytinyağı üreticilerine olmak üzere bu sektörde faaliyet
gösteren herkese hayırlı olmasını diliyor, bu Komisyon
Raporunun hazırlanmasında ve Genel Kurul gündemine
alınmasında emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyor,
Genel Kurula da saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koyuncu.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
çalışma süremizin dolmasına çok az bir zaman
kalmıştır. Dolayısıyla, bir diğer önerge
sahibinin konuşmasına imkân yoktur.
Sözlü soru önergeleri ile
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 22
Ekim 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince, saat 11.00de
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 19.57