DÖNEM: 23 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 44
80inci
Birleşim
22 Nisan 2009 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KAĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALARI
1.- İzmir Milletvekili
Canan Arıtmanın, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı münasebetiyle,
erken yaşta zorla evlendirmelere ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Atila Kayanın, Türkiye-Azerbaycan arasındaki son
gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, kot kumlama işinde çalışan
işçilerin silikozis hastalığına yakalanmaları ve
ölümlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
V. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- Sri Lanka Parlamentosu
Başkanı W.J.M Lokubandara ve beraberindeki heyetin 26 Nisan-1
Mayıs 2009 tarihlerinde ülkemizi ziyaret etmelerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/761)
B) ÖNERGELER
1.- Gaziantep Milletvekili
Hasan Özdemirin, (6/1133, 6/1174, 6/1175, 6/1196, 6/1220) esas numaralı
sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi
(4/130)
2.- Siirt Milletvekili Osman
Özçelikin, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonundan çekildiğine
ilişkin önergesi (4/131)
C)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Mardin Milletvekili Ahmet
Türk ve 19 milletvekilinin, güvenlik güçlerine yönelik, toplumsal olaylarda
orantısız güç kullanımı iddialarının
araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/347)
2.- Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, kanser
hastalığının boyutlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/348)
3.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 milletvekilinin, süt sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/349)
VI. - SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda açık bulunan üyeliğe
seçim
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Küçük ve Orta Ölçekli
Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/675) (S. Sayısı:330)
3.- Ulusal Bayram ve Genel
Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Kırklareli Milletvekili Tansel
Barışın, Çorum Milletvekili Agah Kafkasın, İstanbul
Milletvekili Ufuk Urasın, Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal
ve 14 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 16
Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/690, 2/176, 2/212, 2/213, 2/215, 2/225,
2/420, 2/421, 2/430) (S. Sayısı: 354)
VIII. - YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili
Oktay Vuralın, telefon dinlemelerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/6710)
2.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, İstanbuldaki
okulların elektrik borçlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/6859)
3.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, hizmet içi eğitimlerde otellerin kullanılmasına
ve bir danışmanlık hizmetine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/6864)
4.- Yozgat Milletvekili
Mehmet Ekicinin, Yerköyde taşımalı eğitim yapılan
bir ilköğretim okulunun onarımına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
cevabı (7/6865)
5.- Yozgat Milletvekili
Mehmet Ekicinin, 100 Temel Eser listesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/6866)
6.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, sözleşmeli öğretmenlere
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı
(7/6909)
7.- Adana Milletvekili
Nevingaye Erbaturun, branşlara göre öğretmen sayılarına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/6914)
8.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolatın, bir kasabadaki lise inşaatına ve
YİBO yapımına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/6916)
9.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, gençlik programlarına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/6917)
10.- Ankara Milletvekili
Nesrin Baytokun, köylere posta dağıtımına ilişkin
sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırımın cevabı (7/6924)
11.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürkün, bir bürokratın görevlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahinin cevabı
(7/6943)
12.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin, bazı cezaevlerindeki hak ihlali
iddialarına ve cezaevlerinin denetimine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin
cevabı (7/7002)
13.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalının, Ankara-Afyonkarahisar-Uşak-İzmir demir
yolu projesine ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırımın
cevabı (7/7022)
14.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalının, okulların bilişim teknolojileriyle
desteklenmesine ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırımın
cevabı (7/7028)
15.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğanın, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin Kamu İhale Kurumunca iptal edilen ihalelerine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/7153)
16.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvelin, tahkim davalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/7154)
17.- Konya Milletvekili
Atilla Kartın, TRTnin bazı ihalelerine yönelik iddialara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydının cevabı
(7/7191)
18.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
kontakt lens bedellerinin karşılanmamasına ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/7228)
19.-
Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, ihracattaki azalmaya ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmenin cevabı (7/7334)
20.-
İstanbul Milletvekili Hüseyin Mertin, Bilim ve Teknik Dergisiyle ilgili
iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet
Aydının cevabı (7/7340)
21.-
Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvinin, icralık olduğu için iş
akdi feshedilen işçilere ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/7355)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03te açılarak üç oturum yaptı.
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü, özel tüketim harcamaları ve gelir
dağılımındaki adaletsizliğe,
Giresun
Milletvekili Murat Özkan, FİSKOBİRLİKin içinde bulunduğu
son duruma,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmazın, işsizlik ve işsizliğin
önlenmesine ilişkin gündem dışı konuşmasına
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik cevap verdi.
Kosova Türkleri
Millî Bayramı törenlerine iştirak edecek olan, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin başkanlığındaki
Parlamento heyetinin üye sayısının altıya çıkması
nedeniyle, grubu bulunan siyasi partilerin yüzde oranları gereğince,
Adalet ve Kalkınma Partisine düşen bir üyeliğe Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın bildirildiğine ilişkin
Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, 1977 yılında 1
Mayıs kutlamalarında Taksimde meydana gelen (10/345),
Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 19 milletvekilinin, yerel seçimlerden sonra
Ağrıda yaşanan bazı (10/346),
Olayların
araştırılması amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve Van Milletvekili Fatma Kurtulanın, toplumsal
olaylarda ve dur ihtarlarında güvenlik güçlerinin orantısız güç
kullanımına göz yumarak yaralanma ve ölüm olaylarına yol
açtığı ve bu suretle toplumsal barışı tehlikeye
attığı iddiasıyla İçişleri Bakanı Beşir
Atalay hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/7) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp
alınmamasına ilişkin ön görüşmesi tamamlandı;
yapılan oylama sonucunda, gündeme alınmasının kabul
edilmediği açıklandı.
Norveç
Parlamentosu Başkanı Thorbjĝrn Jaglandın davetine icabet etmek
üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptanın,
beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Norveçe resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi;
Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmenin;
20-23 Ocak 2009
tarihlerinde Mısıra,
16-18 Şubat
2009 tarihlerinde Suriyeye,
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğanın, 28-30 Ocak tarihlerinde İsviçreye,
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gülün, 12-15 Şubat 2009 tarihlerinde Rusya Federasyonuna,
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Gülerin 17-21 Şubat 2009 tarihlerinde
Kırgızistana,
Yaptıkları
resmî ziyaretlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkereleri;
Kabul edildi.
17 Nisan 2009
tarihinde dağıtılan ve biraz önce okunan İçişleri
Bakanı Sayın Beşir Atalay hakkındaki (11/7) esas
numaralı gensoru önergesinin gündemin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler kısmında yer almasına, Anayasanın 99uncu
maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 21 Nisan 2009 Salı günkü
(bugün) birleşiminde yapılmasına, bu birleşimde sözlü
sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine;
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında yer alan 354 sıra sayılı
Kanun Tasarısının bu kısmın 3üncü sırasına
alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 22
Nisan 2009 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmemesine; 21 Nisan 2009 Salı günkü birleşiminde (11/7)
esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar; 22 Nisan 2009 Çarşamba günkü birleşiminin saat 14.00te
açılması ve çalışmalarını 354 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar sürdürmesine; Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kuruluşunun 89uncu yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanması, günün önem ve anlamının
belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme
yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2009
Perşembe günü saat 14.00te toplanmasına, bu toplantıda
yapılacak görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanına, siyasi parti grupları başkanlarına ve grubu
bulunmayıp da Mecliste üyesi bulunan siyasi partilerin genel
başkanlarının görevlendireceği bir milletvekiline onar
dakika süreyle söz verilmesine ve bu birleşimde başka konuların
görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi,
yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Genel Kurulu
ziyaret eden Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Suleiman ve beraberindeki
heyete Başkanlıkça Hoş geldiniz denildi.
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ve İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın şahsına sataştığı
iddiasıyla bir konuşma yaptı.
Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün,
298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/200), İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
22 Nisan 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşime 19.20de son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Yusuf COŞKUN Canan
Candemir ÇELİK
Bingöl Bursa
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 85
II.- GELEN KÂĞITLAR
22 Nisan 2009 Çarşamba
Tasarılar
1.- Bütçe Kanunlarında
Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere
Eklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı (1/691) (İçişleri; Adalet; Milli Savunma;
Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler; Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2009)
2.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
(1/692) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.4.2009)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mardin Milletvekili Ahmet
Türk ve 19 Milletvekilinin, güvenlik güçlerine yönelik toplumsal olaylarda
orantısız güç kullanımı iddialarının
araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/347)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.04.2009)
2.- Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve 19 Milletvekilinin, kanser
hastalığının boyutlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/348) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20.04.2009)
3.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 Milletvekilinin, süt sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/349)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.04.2009)
22 Nisan 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci Birleşimini
açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.05
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
yoklama işlemini tekrarlıyorum.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
münasebetiyle, erken yaşta zorla evlendirmelerle ilgili söz isteyen
İzmir Milletvekili Canan Arıtmana aittir.
Buyurunuz
Sayın Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Canan
Arıtmanın, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
münasebetiyle, erken yaşta zorla evlendirmelere ilişkin gündem
dışı konuşması
CANAN
ARITMAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye, tüm dünyada çocuklarına bayram hediye etmiş ilk ve tek
ülkedir ama ne yazık ki hayatı onlara bir bayram olarak
yaşatamıyoruz. Çocuklarımız, insan olan herkesin
yüreğini yakacak acılarla karşı
karşıyadır.
Ülkemizde
çocuk ihmal ve istismarı, çocuk hakları ihlalleri çok
yaygındır. Bugün bunlardan sadece birine, erken yaşta zorla
evlendirme olgusuna dikkatinizi çekmek istiyorum.
Ülkemizde
çocuk yaşta evlilik oranı yüzde 35tir yani her 3 evlilikten 1i on
sekiz yaşın altındadır. Güneydoğuda ise bu oran her 2
evlilikten 1i şeklindedir.
Erken
yaşta evlilik olgusu, bir çocuk hakları ihlali ve çocuk
istismarıdır; çocuğa yönelik şiddettir ve bir toplumsal
halk sağlığı sorunudur.
Erken
yaş evlilikleri yüksek risk taşıyan erken yaş gebeliklerine
neden olur. Bu gebeliklerde anne ve bebeklerin hastalanma, sakatlanma ve ölüm
riskleri yüksektir. Erken yaş gebeliklerinde gebelik ve doğuma
bağlı anne ölümleri 4 misli daha fazla görülür.
Daha
ilköğretim çağında, anne-baba olunan çocuk yaştaki
evliliklerde, hem sağlıklı bir aile ilişkisinden hem de
sağlıklı bir kişilik gelişiminden bahsetmek mümkün
değildir. Ülkemizde bu evlilikler erkeklerde az görülürken kız
çocukları çok yüksek oranlarda erken yaşta evlendirilmektedir. Buna
bağlı olarak da eğitimlerini tamamlayamayan, bir meslek sahibi
olamayan, evlilikte sevilmeyen, ihmal edilen, kendini koruyamayan, şiddete
maruz kalan, bazen ailenin diğer erkeklerini de kapsayan bir biçimde
cinsel taciz ve tecavüze uğrayan, törelere kurban edilen bu çocuklar
başlık parası, berdel gibi geleneksel nedenlerle gelir getirici
bir mal, meta görülerek bir an önce evlendirilirler.
Bu erken
yaş evliliklerinin, bireyin özgür iradesi, kendi rızası
olmaksızın aile baskısı zoruyla yapılması bile
başlı başına çocuğa yönelik bir şiddettir.
Birleşmiş
Milletler erken yaş evliliklerini kız çocuklarını vuran
köleliğin modern biçimi olarak tanımlamaktadır. Kız
çocuklarının erken yaşta evlendirilmeleri kadınların
toplumdaki eşitsiz konumunu pekiştirmekte, şiddete
karşı zayıf hâle getirmektedir. Bu evliliklerde aile içi
şiddet oranları çok yüksektir. Yapılan araştırmalara
göre, evlilik içi tecavüz ve cinsel şiddete maruz kalma oranlarının
yüksekliği de çarpıcı ve sarsıcıdır.
Ailenin
sosyoekonomik düzeyi ne kadar düşükse kız çocuğunun erken
yaşta evliliğe zorlanması olasılığı da o
kadar yüksek olmaktadır. Erken yaştaki bu zorla evlendirmeler,
kız çocuklarının zorla eğitimden alınmalarına ve
böylelikle de onların eğitimsizlik, yoksulluk, cahillik ve
bağımlılık kısır döngüsüne hapsedilmelerine yol
açmaktadır.
Sosyoekonomik
durumu ve eğitimi düşük olan kız çocukları, geleneksel rol
olan doğurganlığa mahkûm edilmekte ve daha çocuk yaşta
kaldıramayacağı, kaldırmaması gereken bir yükün
altına girmeye zorlanmaktadır. Çocuk yaşta olduğu için
genelde yasal olmayan evlilikler şeklinde gerçekleştiğinden,
medeni nikahla kazanacağı haklarından da mahrum
bırakılan bu çocukların mağduriyetleri de artmaktadır.
Çocuğun
eğitim hakkından sağlıklı yaşam hakkına
kadar neredeyse tüm haklarının elinden alınmasına neden
olan bu erken yaş evlilikleri, kadının toplumsal statüsünün
düşmesine ve daha yoğun cinsiyet
ayrımcılığına maruz kalmasına yol
açmaktadır.
Bir süre
önce, Adalet Bakanlığında, evlilik yaşıyla cinsel
ilişkide rıza yaşının on dörde düşürülmeye
çalışılması çok vahimdir, ürkütücüdür. Daha kendi
çocukluğunu yaşamamış, insan hakları elinden
alınmış, örselenmiş, güçsüz bırakılmış
çocuk annelerle ülkemizi ileriye götüremeyiz; kalkınmayı,
çağdaşlığı yakalayamayız.
Çocuklarımızın
insan hakkı ihlallerine, cinsel istismarına, şiddete maruz
kalmasına ve toplumsal halk sağlığı sorunlarına
neden olan erken yaşta evliliklerin önlenmesi için tedbirler almak, yasal
düzenlemeler gerçekleştirmek, bunların yaşama geçmesini
sağlamak bu Meclisin görevidir. Bu çaba, çocuklarımızın
insan hakları mücadelesidir.
Milyonlarca
çocuğun yaşamını derinden etkileyen bu erken yaşta
evliliklerin önlenmesi için nedenlerinin araştırılarak gereken
önlemlerin alınması amacıyla, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri olarak, Meclis araştırması açılması
için verdiğimiz önergenin yaşama geçirilmesini de yüce Meclisimizden
diliyor ve saygılarımı sunuyorum.
Ayrıca
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Arıtman.
CANAN
ARITMAN (Devamla) Son bir cümle
BAŞKAN
Buyurunuz.
CANAN
ARITMAN (Devamla) Sayın Başkan, ayrıca, bu anlamlı günde
bu konuda bana konuşma imkânı tanıdığınız
için size özellikle teşekkür etmek istiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Arıtman.
Gündem
dışı ikinci söz, Türkiye-Azerbaycan arasındaki son
gelişmeler hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Atila
Kayaya aittir.
Buyurunuz
Sayın Kaya. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Atila
Kayanın, Türkiye-Azerbaycan arasındaki son gelişmelere
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
ATİLA
KAYA (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlarken, yarın kutlayacağımız Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 89uncu kuruluş yıl dönümünü bir kere daha tebrik ediyorum
ve bu anlamlı günü Türk çocukları nezdinde bütün dünya
çocuklarına bir bayram olarak armağan eden, cumhuriyetimizin kurucusu
Gazi Mustafa Kemali de bu vesileyle bir kere daha minnet ve şükran
duyguları içerisinde anıyorum.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz hafta içerisinde, Türkiye ve Azerbaycan
kamuoylarını yoğun bir şekilde işgal eden ve
Ermenistan sınır kapısının açılmasına
yönelik spekülasyonlar üzerine, her iki kamuoyunda meydana gelen hassasiyetleri
yerinde tespit etmek maksadıyla, Azerbaycan Parlamentosunda temsil edilen
muhtelif siyasi partilerin daveti üzerine bir grup parlamenter
arkadaşımızla beraber Azerbaycanda bir ziyaret gerçekleştirdik.
Bu ziyaretimiz esnasında, hem Azerbaycan Millî Meclis Başkanı
hem de değişik siyasi partilerin temsilcileriyle ve sivil toplum
teşkilatlarıyla Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde son dönemde bir
krize doğru giden süreci karşılıklı olarak
değerlendirme imkânına sahip olduk ve orada, haklı olarak
Azerbaycan kamuoyunun bu sınır kapısının
açılmasına yönelik endişelerini ve kaygılarını,
bir kere daha, yerinde gözlemleme, müşahede etme imkânımız oldu.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye-Azerbaycan ilişkileri son derece önemli
ilişkilerdir. Ortak köken, tarih, medeniyet birlikteliğimizin
yanı sıra özellikle çıkarlar bağlamında da
yaklaştığımızda hakikaten Azerbaycan, Türkiye için son
derece önemli bir ülkedir. Aynı şekilde Bakü-Tiflis-Ceyhan,
Bakü-Tiflis-Kars demir yolu ve yine Bakü-Tiflis-Erzurum petrol ve gaz boru
hatlarını da dikkate aldığımızda, 21inci
yüzyılın önemli projeleri olan bu projeleri de dikkate
aldığımızda, Azerbaycanın ihmal edilmemesi gereken ve
son derece önem verilmesi gereken dost ve kardeş ülke olduğu
gerçeğini öncelikle burada belirtmek istiyorum.
Tabii,
değerli milletvekilleri, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin
geçtiğimiz haftalar içerisinde bir krize doğru gidiyor
olmasının altında yatan temel sebep, bugünkü iktidarın,
Hükûmetin maalesef bu konuya yeterince ehemmiyet göstermemesi neticesinde
olmuştur. Çünkü, bu mesele ilk gündeme geldiği zaman yani bu
sınır kapısının açılması meselesi ilk defa
olarak Ermenistan medyasına yansımıştır. Daha sonra
Ermenistan medyası, ondan sonra Azerbaycan kamuoyu yoğun bir
şekilde bu meseleyi işlemeye başlamıştır. Bütün
bu süreçler içerisinde, maalesef, bizim Hükûmetimizden bu konunun
olmadığına yönelik herhangi bir açıklamanın gelmemesi
üzerine, bu sefer Azerbaycanın resmî yetkilileri de birtakım
kaygılarını, endişelerini ortaya koyan açıklamalar
yapmaya başlamışlardır.
Değerli
milletvekilleri, biz Azerbaycanda bulunduğumuz süre içerisinde de bu
kaygı ve endişeleri yerinde tespit etme imkânına sahip olduk.
Yine Azerbaycandaki resmî yetkililerin bize ifade ettiklerine göre, bu
Ermenistanla yaşanan, Cenevrede iki yıldan beri devam etmekte olan
süreç hakkında kendilerinin geçtiğimiz mart ayına kadar, yani bu
içinde bulunduğumuz, daha doğrusu iki ay önceye kadar kendilerine
yeterince bilgi verilmediği, doyurucu bir şekilde bilgi
verilmediği şeklinde ifadeleri oldu. Dolayısıyla, bu süreç
maalesef Hükûmet tarafından gerektiği kadar iyi yönetilememiştir
ve ilişkiler neredeyse, Sayın Aliyevin Türkiyedeki Medeniyetler
Zirvesine gelmemekle ortaya koyduğu tavırla, giderek yükselen bir
boyut kazanmıştır.
Konuşmamın
başında da ifade ettim, değerli milletvekilleri, Türkiye ve
Azerbaycan ilişkileri önemli ilişkilerdir, dostluk ve kardeşlik
ve çıkarlar bağlamında son derece önemli ilişkilerdir. Dolayısıyla,
hem Ankara hem Bakü bu ilişkilerde son derece dikkatli
olmalıdır. Ama aynı şekilde de, hem Türkiye kamuoyu hem de
Azerbaycan kamuoyu bu süreçleri sağduyulu bir şekilde,
sağduyuyla takip etmelidir. Çünkü maalesef bu zaaflardan dolayı
birtakım üçüncü ülkeler, birtakım başka unsurlar da devreye
girmek suretiyle, Türkiye ve Azerbaycan dostluğunu ve
kardeşliğini zedelemeye yönelik birtakım faaliyetleri
gerçekleştirme imkânına kavuşabiliyorlar. Onun için bu meseleye
büyük bir hassasiyetle yaklaşılması gereğini burada bir kere
daha ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ATİLA
KAYA (Devamla) Sözlerimi şu şekilde tamamlamak istiyorum:
Azerbaycanda yaptığımız görüşmeler esnasında
Azerbaycan Parlamentosuna mensup bir milletvekilinin şöyle bir tespiti
oldu: Azerbaycanda geçtiğimiz hafta içerisinde bir kamuoyu
araştırması yapılıyor ve bu kamuoyu
araştırmasında dost gördükleri ülkeler soruluyor.
Azerbaycanlıların kendilerine dost gördüğü ülkeler içerisinde
Rusyanın oranı yüzde 1, İranın oranı yüzde 3,
Türkiye'nin oranı ise yüzde 65 çıkıyor ancak bu oranları o
sayın milletvekili şu şekilde değerlendirdi, dedi ki: Bu
yüzde 65lik oran, iki dost ülke açısından iyi bir orandır ancak
iki kardeş ülke açısından baktığımız zaman
ise düşük bir orandır.
Bu
vesileyle tekrar bu meseleye hem Hükûmetimizin hem Parlamentomuzun büyük bir
hassasiyetle yaklaşmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Atila Kaya.
Hükûmet
adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Çiçek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evvela,
yarın büyük bir coşkuyla kutlayacağımız Millî
Egemenlik ve Çocuk Bayramının tüm çocuklarımıza,
milletimize, hepimize hayırlı olmasını temenni ediyor, bu
bayramı bize armağan edenleri saygıyla, rahmetle ve
şükranla anıyorum.
İkinci
olarak, güncel bir konu, Türk milleti olarak bizi yakından ilgilendiren
Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini gündeme getirdiği için Değerli
Arkadaşımıza huzurunuzda çok teşekkür ediyorum.
Bu mesele
hepimizin yakından takip ettiği, ilgilendiği, ilgilenmesi
gereken bir konu.
Evvela
bir üzüntümü burada ifade etmek istiyorum: Bizim Azerbaycanla
ilişkilerimiz -sadece bugünkü Hükûmet bakımından değil,
geçmişteki cumhuriyet hükûmetleri bakımından da- özellikle
Azerbaycanın bağımsızlığına
kavuşmasından sonra kurulan ilişkilerimiz kardeşçe
ilişkilerdir. Bizim Azerbaycanla, Azerbaycanın daha ötesinde Türk
cumhuriyetleriyle olan ilişkilerimiz, bu ülkelerin maddi
varlıkları, zenginlikleri, oradan elde edilecek imkânların
ötesinde doğrudan doğruya kardeşlik temeline dayanmaktadır.
Biz karşılaştığımız her sorunu,
geliştirdiğimiz her ilişkiyi bir kardeşlik ilişkisi
çerçevesinde değerlendiriyor, ona göre yapılması gerekenleri
yapmaya çalışıyoruz.
Tabiatıyla
bu kardeşlik ilişkisinin ekonomik, ticari, siyasi, kültürel
başka boyutları olabilir ama bugün bu konuşmanın
yapıldığı zamana kadar olan ilişkilerimizin böyle bir
samimiyetle, böyle bir anlayışla yürütüldüğünden evvela bizim,
birbirimizin emin olması gerekir, Azeri kardeşlerimizin de
olması gerekir. Onun için, yazılıp çizilen, söylenen bir
kısım iddiaların çok da haklı nedenlere
dayanmadığını, asılsız, spekülatif bir
kısım haberlerden yola çıkılarak bir değerlendirme
yapıldığını burada belirtmek istiyorum ve milletimizin
takdirine de sunmak istiyorum.
Esasen,
bu gelişmeler başladığı günden beri müteaddit
açıklamalar yapıldı. Sayın
Başbakanımızın açıklamaları var, G-20 zirvesi
için gittiği Londradan yaptığı açıklamalar var. Daha
sonra yurt içinden yapılan açıklama var. Dışişleri
Bakanımızın var. En son, geçtiğimiz Hükûmet
toplantısından sonra, Bakanlar Kurulu toplantısından sonra
benim yaptığım açıklamalar var; bu, Türkiye içine dönük
olarak. Ayrıca, Azerbaycandaki bir kısım medya
kuruluşlarının bize ulaşarak -devletin
kayıtlarında vardır- bu konuyla ilgili görüşlerimiz
sorulduğunda da, çok net ve açık olarak Türkiye-Azerbaycan
ilişkileri ve Kafkasyadaki gelişmeler nedir, ne değildir ve
Türkiye bu meseleye nasıl bakmaktadır? Bunları Azerbaycan
halkına da, oradaki kardeşlerimize de ifade ettik, benim de
konuşmalarım var. Anlaşılıyor ki, bütün bu
konuşmalara rağmen, hâlen ortada yine de tekrar konuşulması
gereken hususlar var. Ben de bu mülahazayla bir defa daha yüce Meclisin
bilgisine ve takdirine, milletimize bu konudaki görüşlerimizi
açıklamak üzere huzurunuza geldim.
Türkiye,
30 Ağustos 1991de Azerbaycan
bağımsızlığını ilan ettiğinde,
Azerbaycan Cumhuriyetinin kurulmasıyla birlikte 9 Kasım 1991de tanıyan
ilk devlettir. Türkiye-Azerbaycan ilişkileri bu tarihten bu yana gücünü
iki halk arasındaki tarihî, kültürel ve aynı millete mensup olmaktan
doğan bir yakınlık temelinde sürekli bir şekilde
geliştirmiştir.
Türkiye
ve Azerbaycan arasında mevcut olan iş birliği ve
dayanışma, uluslararası ilişkilerde iki
bağımsız ülke arasında benzerine az rastlanabilecek bir
seviyeye de ulaşmıştır. Türkiye-Azerbaycan siyasi
ilişkilerinin temelini, iki ülkenin ortak menfaatlerinin
geliştirilmesi arayışı ve her iki ülke halkının
refah ve istikrarına katkıda bulunacak şekilde iş
birliğinde bulunması ilkesi oluşturmaktadır. İki ülke
yönetimi arasındaki diyalog ve temaslar, en üst seviyede sürdürülmekte ve
ziyaretler vesilesiyle her iki ülkeyi de yakından ilgilendiren ikili ve
bölgesel tüm konuların ele alınması mümkün olmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, 2008 yılı içinde iki ülke
arasında Cumhurbaşkanı ve Başbakan düzeyinde on,
çeşitli bakanlar düzeyinde ise otuz kadar karşılıklı
ziyaret yapılmış olması, temasların
sıklığını ortaya koyması açısından son
derece önemlidir diye düşünüyoruz. Eğer, Azerbaycanlı
kardeşlerimizin bu gelişmelerle ilgili, bu görüşmelerle ilgili
yeteri kadar bilgisi yoksa, kendilerine bilgi vermesi gerekenlerin yeterli
bilgiyi vermediğindendir. Bunun da altını çiziyorum.
Cumhurbaşkanı
Aliyevin 15 Ekim 2008 seçimlerinde yeniden iş başına gelmesinin
ardından yurt dışına yaptığı ilk resmî
ziyaret kapsamında ülkemizi ziyaret etmiş olması, Azerbaycan yönetiminin
ülkemize verdiği değerin açık bir göstergesidir ve üstelik
tekrar Cumhurbaşkanlığı görevine seçildiğinde orada
temsil edilen birkaç ülkenin başında da Türkiye gelmektedir.
Türkiye-Azerbaycan
ekonomik ilişkileri de özellikle son dört yıl içinde siyasi
ilişkilere paralel bir gelişme göstermiş ve memnun edici düzeye
erişmiştir. İkili ticaret hacmimiz son dört yıldır
ortalama yüzde 40 oranında artarak Eylül 2008 sonu itibarıyla 2
milyar doları aşmıştır. Azerbaycanın petrol dışı
sektörlerine yatırımlarımız 3 milyar dolar seviyesine
ulaşmış olup bu rakamla Türkiye, Azerbaycanın petrol
dışı sektörlerinde en büyük yatırımcı konumuna
gelmiştir.
İki
ülke arasında hayata geçirilen Bakü-Tiflis-Ceyhan ve Bakü-Tiflis- Erzurum
petrol, doğal gaz boru hatları ile çalışmaları devam
eden Bakü-Tiflis-Kars Demir Yolu Projesi gibi enerji ve ulaşım
alanlarında bölgesel önemi haiz iş birliği alanları,
Türkiyeyle Azerbaycanın parçası oldukları çok taraflı
iş birliğinin tüm Avrasya coğrafyası açısından
taşıdığı stratejik önemi ortaya koymaktadır. Söz
konusu projeler, her iki ülke halkının refahına katkıda
bulunmanın ötesinde, bölgenin istikrara kavuşmasına ve
uluslararası planda stratejik önem kazanmasına da vesile
olmuştur.
Tüm bu
saydığım unsurlar, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin
stratejik niteliğini ve önemini büyük bir açıklıkla ortaya
koymaktadır. Hükûmetimiz, gerek Azerbaycanla ikili ilişkilerimizin
taşıdığı bu önemin gerek Azerbaycanın Türk
halkının kalbinde taşıdığı yerin
farkındadır.
Bölgedeki
diğer bir komşumuz olan ve aramızda da sorunlar bulunan Ermenistanla
yürütülmekte olan ve son dönemde de bölgedeki gelişmeler sebebiyle
hız kazanan görüşmeler süreci ise bu ülkeyle mevcut olan
sorunların çözümü için gerekli altyapının
sağlanmasını ve Güney Kafkasyadaki tüm ülkelerin
iştirakiyle bir istikrar ve güven ortamının
oluşturulması için ilk adımların atılmasını
hedeflemektedir.
Ermenistanla
esasen bu ülkenin bağımsızlığını
kazandığı 1991 yılından bu yana çeşitli
düzeylerde sürdürülen bir temas vardır ancak - geçtiğimiz pazartesi günü
yaptığım açıklamada da ifade ettim- ikili ilişkilerde
ve uluslararası diplomaside konular belli bir olgunluğa
kavuşmadan, yeterli açıklamalar yapılmamış olması
bu ilişkilerin dün, evvelsi gün başladığı
anlamına gelmiyor. Burada bir defa daha ifade ediyorum ki Ermenistanla
Türkiye ilişkileri, 1991de bu ülkenin
bağımsızlığını kazandığı
günden bu tarafa değişik düzeylerde -bu temaslar- sürdürülmektedir.
Son dönemde bölgede ortaya çıkan yeni dinamikler çerçevesinde bu
ilişkilerde bir ivme var ve 1990lı yıllara oranla bir ilerleme
kaydedildiği de ortadadır ancak altını çizmek
istediğim husus şudur: Ancak tüm bu süreç boyunca Azerbaycan ve
Ermenistan arasında var olan Yukarı Karabağ
ihtilafının yarattığı sonuçlar Türkiye ile
Ermenistanın arasındaki görüşmelerde hiçbir zaman göz ardı
edilmemiştir. Türkiye, bu Karabağ sorununun çözümünde en az
Azerbaycan kadar çaba sarf eden bir ülkedir, bundan emin olabilirsiniz.
Ayrıca,
Türkiye'nin birçok uluslararası toplantıda ve üst düzey ziyaretlerde,
ister Türkiyeye yapılan ister Türkiye'nin yaptığı
ziyaretlerde gündeme getirdiği iki önemli konu vardır. Bunlardan bir
tanesi Kıbrıs konusudur, diğeri de bizim tarafımızdan
gündeme getirilen Karabağ konusudur. Dolayısıyla Ermenistan ile
müzakere sürecimizde bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da dost ve
kardeş Azerbaycan halkının çıkarları ve iyiliği
hiçbir şekilde göz ardı edilmemiştir ve edilmeyecektir.
Azerbaycan topraklarının işgali sona ermeden bölgede arzu edilen
normal ilişkilerin tesisinin mümkün olmadığı tüm bölge
ülkeleri tarafından da bilinmektedir.
Hükûmetimiz,
Azerbaycanın konuya ilişkin hassasiyetinin bilincinde olarak,
sürecin başından bu yana Ermenistan ile yürütülen müzakereler
hakkında Azerbaycan yönetimine gerekli bilgilendirmeyi her zaman
yapmıştır. Bunun da tekrar altını çiziyorum. Yani biz,
2002den bu tarafa, Ermenistanla eğer bir görüşme yaptıysak,
bir müzakere varsa, bu konuyla ilgili Azerbaycandan herhangi bir bilgi
saklamaksızın ne görüşüldüyse, ne konuşulduysa Azerbaycan
yetkililerine her kademede bu bilgilendirme yapılmıştır ve
bundan sonra da bu bilgi akışı sürdürülmeye devam edecektir.
Amacımız, bir yandan Türkiye ile Ermenistan arasında
ilişkilerin normalleşmesi yönünde ilerleme kaydedilirken, bir yandan
da Yukarı Karabağ sorununun Azerbaycanın toprak bütünlüğü
çerçevesinde çözümü için uygun şartların
yaratılmasıdır. Zira Yukarı Karabağ sorunu çözülmeden
bölgede kalıcı huzur, istikrar ve iyi komşuluk
ilişkilerinin tesis edilmesi mümkün değildir ve mümkün
olmayacaktır. Bu konu müteaddit defalar hem Sayın Başbakanımız
ve hem de Hükûmetimiz tarafından kamuoyunun bilgilerine sunulmuştur.
Değerli milletvekilleri,
netice itibarıyla aramızda çok yönlü ilişkiler var, bunlara bu
çerçevede devam etmek istemiyorum ancak biz, bu ilişkileri sürdürürken
dikkat ettiğimiz ve bundan sonra da daha fazla dikkat göstereceğimiz
hususları madde başlıkları itibarıyla bilgilerinize
sunmak isterim:
1) Evvela, Türkiye ile
Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi sürecine
ilişkin gelişmeler hakkında Azerbaycana, tekrar ifade ediyorum
ki, düzenli bilgi verilmiştir, bundan sonra da verilmeye devam
edilecektir.
2) Son dönemde ortaya
atılan bazı iddialar ise tamamıyla spekülatif niteliktedir.
Ermenistan ile yürüttüğümüz normalleşme sürecinin Azerbaycanın
aleyhine cereyan ettiği gibi haberler gerçeği
yansıtmamaktadır.
3) Ermenistan ile müzakere
sürecimizde, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, dost ve kardeş
Azerbaycan halkının çıkarları ve iyiliği hiçbir
şekilde göz ardı edilmemiştir ve edilmeyecektir.
4) Türkiye'nin Azerbaycanın
menfaatleri aleyhine adımlar atması kesinlikle söz konusu
değildir.
5) Türkiye, Yukarı
Karabağ sorununun Azerbaycanın toprak bütünlüğü çerçevesinde,
barışçı ve kalıcı bir çözüme
kavuşmasını arzu etmektedir. Bu politikamızda hiçbir
şekilde sapma yoktur.
Diğer bir madde:
Yukarı Karabağ sorunu çözülmeden bölgede kalıcı huzur,
istikrar ve iyi komşuluk ilişkilerini tesis etmek mümkün
değildir, mümkün olmayacaktır. Bu, Sayın
Başbakanımız ve Hükûmetimizce defaatle
vurgulanmıştır ve Azerbaycan yetkilileri de bunu bilmektedir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Yani kapı açılmayacak değil mi Sayın Bakanım?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Azerbaycan
topraklarının işgali sona ermeden bölgede arzu edilen normal
ilişkilerin tesisi imkânsızdır.
Bilgilerinize saygı ile
arz ediyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Çiçek.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Kapı açılacak mı açılmayacak mı?
BAŞKAN - Gündem
dışı üçüncü söz, kot kumlama işinde çalışan
işçiler arasında silikozis hastalığı sebebiyle artan
ölüm olayları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet
Sevigene aittir.
Buyurunuz Sayın Sevigen.
(CHP sıralarından alkışlar)
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, kot kumlama işinde
çalışan işçilerin silikozis has-talığına
yakalanmaları ve ölümlerine ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı
MEHMET SEVİGEN
(İstanbul) Sayın Başbakan Yardımcımız buradan
gitti ama milletvekilleri adına bir soru sormuşlardı Kapı
açılacak mı açılmayacak mı? diye, umarım bunun
cevabını verir herhâlde.
EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) Verdi cevabını.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
Yani sadece duymamışlar.
Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, sevgili arkadaşlarım; ben bugün
karşınıza silikozis hastalığından mağdur
olan vatandaşlarımızla ilgili gündem dışı söz
aldım. O konuyla ilgili sizleri bilgilendirmek, ortak bir çözüm önerisi
bulmak için buradayım.
Bu konuda, ben, milletvekili
olarak düşüncelerimi dile getireceğim, Sayın Bakan varsa
çıkıp cevap verecek. Zannediyorum Çalışma Bakanı yok.
Olsun, biz de Parlamento olarak eğer anlaşabilirsek zannediyorum bir
çözüm buluruz ve bunlara biraz yardımcı oluruz diye düşünüyorum.
İzin verirseniz, önce
ben size bu konuda mağdur olmuş bir işçi arkadaşın
mektubunu okumak istiyorum, bir mektup göndermiş: Sizler, ölümü beklemek
nedir bilir misiniz? Size doktorlar Hastalığınızın
tedavisi yok, birkaç yıl içinde öleceksiniz. deseler ne yaparsınız?
Sizler, çocuğunuzun gözlerinin içine bakıp onun büyümesine
şahitlik edemeyeceğinizi hiç düşündünüz mü? Sizler, sırf
başkalarına yük olmamak için hemen ölmeyi düşündünüz mü?
İşte, biz bütün bunları düşünüyoruz çünkü ölmeyi
kurtuluş olarak görüyoruz. Yüreğimizi kanatan ise zamansız
oluşudur ölümlerin. Yirmili, otuzlu yaşlarda ekmek parası
uğruna ölmek kader olmasa gerek. Şimdi diğer bütün ölümleri
nasıl cezalandırıyorsanız bu ölümlerin de suçlularının
cezalandırılması gerekir. Ölümü bekleyen mağdurlara sahip
çıkılmalıdır. Bizler tedavisi olmayan bir
hastalığın pençesindeyiz. Belki ölümümüzü engelleyemezsiniz ama
ölürken gönlümüzü rahatlatırsınız, gözümüz arkada kalmasın
diye, kırılmış olan kalplerimize bir nebze olsun merhem
olursunuz.
Hele bu günde, 23 Nisan
Ulusal Egemenlik Bayramımızda -onu da kutluyorum hepinizin- o
insanların çocuklarına bir nebze olsun bu hastalıktan
kurtulmalarına yardımcı olacak bir çözüm buluruz diye
düşünüyorum.
Sevgili
arkadaşlarım, silikozis hastalığı, daha çok
tünellerde, madenlerde çalışan insanların
yakalandığı bir hastalık. Ama, maalesef, bizim ülkemizde bu
kot beyazlatma dediğimiz, hepinizin çok yakından bildiği,
kotları beyazlatmaya çalıştığımız
atölyelerde doktor arkadaşlarım daha çok iyi bilir-
sağlıksız yerlerde, kapalı yerlerde, sigortasız
insanların, çoğunun, yüzde 90ının sigortasız olarak
çalıştığı ya da bir kısmının
başkalarının üzerine sigortalı yaptırıldığı,
taşeronların elinde olduğu, havasız küçük atölyelerde
çalıştırılıyor ve burada çalışan
insanların yüzde 90ının sigortası yok, yüzde
90ının geleceği yok, sağlık güvencesi yok. Yüzde
90ı, bırakın sigortalı çalışmayı, kendi
yanındaki arkadaşlarına başka bir şirket, paravan
şirket kurarak sanki onların üzerinde sigortalıymış
gibi gösterdiklerini ve kendilerinin sırf sigortalı
olduklarını kanıtlayabilmek için mahkeme kapılarında
uzun süre kuyruklarda beklediğini, mahkemeler sonuçlanıncaya kadar
çoğunun da öldüğünü, o dev gibi adamların nasıl küçüldüğünü,
ufacık kaldığını görerek yaşıyoruz.
Bu konuda AKPli ve CHPli
milletvekili arkadaşlarım
İki arkadaşım Meclis
araştırması vermiş: Sacid Yıldız, Çetin Soysal
arkadaşım. AKPli, Yozgat Milletvekili bir arkadaşım da bu
konuda kendi köyünde ölen insanlara yardımcı olmak için bir Meclis
araştırması vermiş zannediyorum. Bütün bu milletvekili
arkadaşlarımızın ortak yaptığı bir
çalışmaya dayanarak ben de bir kanun teklifi verdim. Dedim ki: Bir
kereye mahsus olmak üzere, bu işte çalışan, hasta olmuş, sağlık
kuruluşlarından alacakları raporlarla hasta
olduklarını belgeleyen, raporlara dayanarak bu insanları
sigortalı yapalım ya da bu insanları malulen kendi hastalık
derecelerine göre emekliye ayıralım ve bu hizmeti devlet olarak
bedava yapalım, bir kereye mahsus olmak üzere.
Tabii, bunları
nasıl bulacağız, nereden bulacağız? Bunları da
bulmak mümkün değil ama Sağlık Bakanlığı
eğer bu insanlara bir gazete ilanı vererek
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
Hemen bitiriyorum Başkanım.
Bu insanların Türkiyede
ne kadar çalıştıklarına, nerelerde
çalıştıklarına, hangi şartlarda
çalıştıklarına bakılmaksızın biz ilan
vererek bunların ücretsiz olarak devletin o kuruluşlarında
ciğerlerinin muayene edilmesi gerektiğini belirterek, hiç olmazsa bu
hastalığa kimlerin yakalandığını önce bir tespit
edelim. Elimizdeki veriye dayanarak, iktidarı, muhalefeti, Hükûmeti,
milletvekilleri ortak bir karar vererek böyle bir günde, yarın
kutlayacağımız bir günde bu çocukların
babalarının, ailelerinin
İnsanlar ölüme mahkûm
edilmişler, bile bile. Bu hastalığın çaresi yok sevgili
arkadaşlarım, bu hastalığın tedavisi yok. Ancak organ
nakliyle yapılabiliyor, bunlar da çok sağlıklı değil.
İki tane arkadaşa yapılmış ciğer nakli. Bir
tanesi geçen gün, iki gün evvel ölmüş, bir tanesi de yoğun
bakımda. E, Türkiyede kaç kişi nakil olacak? Onun için, hepimiz el
ele verirsek bir kereye mahsus olmak üzere bu insanlara sahip çıkarız
diye düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Sayın Bakanım, geldiniz mi?
BAŞKAN
Sözünüzü tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Hepinize bu konuda beni dinlediğiniz için
teşekkür ediyor, sevgiler, saygılar sunuyorum.
Bu arada,
Çalışma Bakanlığımız da bu zararlı
gördükleri, bu konuda kullanılan, zannediyorum kumda gördüğü
zararlı maddeleri de yasaklamış bir genelgeyle; ona da
teşekkür ediyorum. Bu kuruluşlar, dernekler Sağlık
Bakanlığından görüşme istemişler, Sağlık
Bakanlığı Müsteşarı gelmiş, kendileriyle
görüşmüş. Çalışma Bakanımızdan randevu
istemişler, o daha kendilerine ulaşmamış. Eğer
Çalışma Bakanı da onlara randevu verirse, bu konuda mağdur
olan derneklere, zannediyorum problemi biraz daha öne almış ve çözmüş
oluruz. Çünkü onların zamanla yarıştığını
bilmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sevigen.
Hükûmet
adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik
konuşacaktır.
Buyurunuz
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, kot kumlama işçiliğinde
çalışan işçilerin silikozis hastalığına
yakalanmaları sebebiyle ölümlerinin araştırılması ve
sorunlarıyla ilgili gündem dışı konuşması üzerine
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, iş sağlığı ve
güvenliğine ilişkin tedbirler, bildiğiniz gibi, 4857
sayılı İş Kanunu kapsamında ele alınmış
bulunuyor ve sadece işçileri kapsamaktadır. Bizim müstakil bir
iş sağlığı ve güvenliği yasamız dünden
bugüne olmamıştır. Müstakil bir iş
sağlığı ve güvenliği yasasını
hazırlayıp şu anda Başbakanlığa sevk etmiş
bulunuyoruz ve tüm çalışanları kapsamaktadır. Yani memur-işçi
ayrımını ortadan kaldıran müstakil bir iş
sağlığı ve güvenliği yasasına Türkiye
inanıyorum ki hep birlikte yapacağımız çalışmayla
kavuşacaktır. Bu işin birinci yönü.
İkinci
yönüne baktığımız zaman, meslek
hastalıklarının tümü önlenebilir hastalıklardır. Ne
yazık ki, az önce Sayın Milletvekilimin söylediği ve medyadan
hepimizin izlediği gibi üzücü olaylarla karşı
karşıyayız ama bunların tümü önlenebilir
hastalıklardır, önlenebilir rahatsızlıklardır.
İş kazaları için aynı şeyi söylemek mümkün mü? Tabii
ki mümkün değil. İş kazalarının da yüzde 98ini
alınacak olan önlemlerle, tedbirlerle engellemek, önüne geçmek, yüzde
98inin önüne geçmek mümkündür.
Şimdi,
bu çerçeveden baktığımız zaman, Yasa yani 4857
sayılı İş Kanunumuz iş kazaları ve meslek hastalığının
önlenmesiyle ilgili olarak birinci derecede sorumlu işvereni
tutmaktadır. Şimdi, elimizi vicdanımıza koyalım,
siyasetçiler olarak bu sıkıntılarla biz yüzleşiyoruz,
karşı karşıya kalıyoruz. Bizim tabii ki
sorumluluklarımız var ama işçinin alın terinden,
emeğinden hatta sağlığından ödün vererek birilerinin
de para kazandığını hiç unutmayalım. Bundan
dolayı yasa koyucu ve yasa diyor ki: Sorumluluğun büyüğü,
sorumluluk merkezinde işveren
bulunmaktadır.
Şimdi,
işveren eğer kayıt dışı istihdamı sürdürüyor ise işverenin eğer
iş yeri kayıt dışı ise bunun ne derece bir sorumsuzluk
olduğunu öyle tahmin ediyorum ki bizi izleyenler de, sizler de takdir
edersiniz. Bununla benim işverenlerin tümünü ifade etmem tabii ki söz
konusu değil ama bir sorumsuz anlayış içerisinde
hayatını idame ettirmeye çalışan, gelirine gelir katmaya
çalışan, işçiyi sömürerek, işçinin alın terini
sömürerek hayatını sürdürmeye çalışan işverenlerin
olduğunun en canlı örneğini de bu dramatik sahnelerin ortaya
koyduğunu bilmemiz gerekiyor.
Şimdi, açık
kumlama, bu kot işçiliğinde, kotların
beyazlatılmasında birkaç çeşit beyazlatma şeyi var ama esas
iki yöntem var: Biri kapalı, biri açık. Bu açık yöntemde
Yürürlükteki mevzuat kesinlikle açık kumlamaya müsaade etmemektedir. Yani
bu, bugün yasaklanmış filan bir hadise değil. Bizim
mevzuatımız açık kumlama
Açık kumlama ne? Bir hortumla,
açık bir alanda, maske var yok, böyle bir ortamda kumlama
yapıyorsunuz ve tüm bu tozlar ciğerlere ulaşıyor.
Aslında silikozis Toza bağlı akciğer
hastalığı. demek. Açık olarak bunu
yaptığınız zaman, insan sağlığının
ne derece tehlikeye girdiğini, hepimiz öyle tahmin ediyorum ki çok daha
iyi anlıyoruz. Kapalı yöntem nedir? Kapalı alan içerisinde, yine
gerekli önlemler alınarak, yalnız bileklerinize kadar veya
ellerinizle yapmış olduğunuz bir faaliyettir ki bunun
birincisiyle mukayese edilir yanının olmadığı
açıktır.
Şu anda silikozis
hastalığının şikâyet verecek
Açık sistemde
kumlama yapılan bir iş yerini biz tespit etmiş bulunmuyoruz,
böyle bir iş yerine rastlamış değiliz değerli
arkadaşlar. Bunu bugün itibarıyla söylüyorum. Bu bir savunma
CANAN ARITMAN (İzmir)
Demek ki sıfır denetim Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Tabii, bu bir savunma
açısından değil. Bakınız, eğer konuşmama
bütünü içerisinde bakacak olursak çok daha net bir şekilde görülecek.
Şimdi, silikozis
hastalığının üç ayrı klinik şekli var: Biri akut,
diğeri hız-lanmış şekli, bir diğeri de kronik
olan şeklidir. Burada tekrar ediyorum: Bu me-sele siyaset meselesi
değil, bu mesele insan sağlığı meselesi. Yani kronik,
bir silikozis hastası kronik durumda ise bu belki 1990lardan,
1995lerden, on yıla, on beş yıla sâri bir durum da olabilir
yani. Adam çalışıyor, emekli oluyor, o kronik durum devam ediyor
ve emekliğinden sonra da çok ciddi sağlık sorunlarıyla
karşı karşıya kalıyor bu
çalışanımız. Dolayısıyla akut durumda ise belki
bir iki ay içerisinde olumsuz ortamda çalışması neticesinde yine
bu hastalığa yakalanma
Bu hastalık da öyle bir hastalık
ki, bundan kurtuluşun olmadığını, bir tedavi
yönteminin olmadığını da hepimiz biliyoruz.
Şimdi, Bakanlık
olarak, tabii özellikle iş başına gelir gelmez, bu konularla
ilgili olarak Bakanlık proje denetimleri çerçevesinde, özellikle madenler,
ki daha önce de ifade ettim, ilk gittiğim yerlerden biri de Zonguldakta
570 metre yerin altına inip kömür madeninde olup bitenleri bizzat
işçilerle paylaşmak oldu, Çalışma Bakanı da bunu
yapmalı diye düşünüyorum. Şimdi, tekstil sektöründe kot
taşlamayla ilgili, inşaat sektöründe, maden sektöründe
Yani iş
sağlığı, güvenliği açısından risk
oluşturan sektörlerde yoğun proje denetimlerimiz oldu. 2007-2008
yılları arasında 71 iş yeri denetim programına
alındı, 11 iş yerinin kapalı olduğu tespit edildi bu
denetimlerde, 60 iş yerinde ise teftiş sonuçlandırıldı
ve 1 iş yeri kapatıldı ve hâlen bu iş yeri kapalı,
gerekli önlemleri almadığı için kapalılığı
sürüyor, 13 iş yerinde ise idari para cezası uygulandı.
Ayrıca iş
yerlerinin tespiti için Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesinden kot
kumlama nedeniyle silikozis tedavisi gören işçilerin iş yerlerinin
listesi istendi ve bu iş yerlerinde de teftişler
gerçekleştirildi. 2009 yılında ise
2008 yılında bu
bahsettiğimiz 71 iş yerinde, özellikle İstanbul ve Çorlu
istikametinde bu denetimler yapıldıktan sonra, 2009
yılının ilk üç ayında ise 78 iş yerinin denetimi
yapıldı, nisan ayında ise 54 iş yeri denetimi yapılmak
üzere programa almış bulunuyoruz. İster program dâhilinde ister
ihbarla olsun iş müfettişlerimiz bu konudaki denetimlerini
sıkı bir şekilde sürdürmektedirler.
Burada önemli bir rakam
vermek istiyorum bu hastalıkla, bu rahatsızlıkla ilgili.
Çalışma Bakanlığı olarak bizler ve İstanbul
Meslek Hastalıkları Hastanesi ve Bursa Verem Savaş
Derneğiyle birlikte 2007 yılında yapılan
araştırmada yani kot taşlama, kot beyazlatmasıyla ilgili,
bu silikozis hastalığıyla ilgili yapılan
araştırmada yüzde 38,8; silikozis hastalığının bu
iş yerlerinde çalışan işçilerimizde varlığı
göründü. Bu gerçekten ürkütücü ve korkutucu bir rakamdır.
Bu tespitler 2007-2008
yılında yapılınca yapmamız gereken neydi?
Birincisi, denetimleri -az
önce ifade ettiğim gibi- çok daha sıkı bir şekle
dönüştürmek, ki bu gerçekleşti, bu yapılıyor.
İkincisi, meslek
hastanelerine vatandaşların yönlendirilmesi konusunda bir çaba sarf
ediyoruz.
Ayrıca, bu bahse konu
araştırma yapılan ve teftişler yapılan iş
yerlerinde ise iş yeri eğitimi ve bilgilendirme
çalışmalarımızı da yoğun bir şekilde
sürdürdüğümüzü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, kayıt dışı, kayıt
dışı
Kayıt dışının önlenmesiyle ilgili
biz çok önemli düzenlemeler yaptık. Şimdi, bu küresel krize
rağmen dün burada ifade ettim- 300 binin üzerinde kayıt
dışı çalışan vatandaşımız banka
işlemlerinde ve diğer kamu kurumlarıyla ilgili
yaptığımız yasal düzenlemelerden dolayı kayıt
dışı kayıt altına alınmıştır, 300
binin üzerindeki işçimiz, çalışanımız. On bir bin
iş yerimiz kayıt dışılıktan kayıt altına
girmiştir yapılan yasal düzenlemeler neticesinde.
Ben
inanıyorum ki bu küresel kriz geçince, bu yasal mevzuatın işlerliği
çok daha büyük bir anlam kazanacak ve kayıt
dışılığın gerçekten beli kırılacak
ümidindeyiz çünkü onunla ilgili gerekli altyapı oluşturulmuş
bulunuyor. Fakat vatandaşımız eğer
duyarlılığını ortaya koymaz ise yani kendisi böyle
olumsuz şartlar içerisinde iş sağlığı,
güvenliğine aykırı bir ortamda çalışmasına
rağmen, kendisi bir şikâyette bulunmaz ise veya yanındaki
komşusu veya evindeki ailesi bu konuda bir duyarlılık göstermez,
hastalığa yakalandıktan sonra şikâyetlerimiz artmaya devam
ederse, e bu da, bu toplum içerisinde yaşayan birisi olarak toplum
sağlığı açısından, vatandaşın
sağlığı ve geleceği açısından, herhâlde en
hafif tabiriyle, görevimizi yapmamak karşılığı
şeklinde ifade edilebilir. Onun için, bu gündem dışı
konuşma vesilesiyle ben ifade ediyorum: Bütün dinleyen
vatandaşlarımız bu konuda duyarlı olsunlar ve
Bakanlığımızın taşra teşkilatları var,
merkez teşkilatlarımız var, yani bir telefon yeterlidir.
Ayrıca,
bakınız, biz Alo 170 hattını kurduk. Alo 170 hattı
kayıt dışı çalışmayla ilgili, yalnız
kayıt dışı çalışma değil çalışma
hayatıyla ilgili tüm sorunları, şikâyetleri içeren bir
hattır. Yani silikozis hastalığına neden veren kot
taşlamayla ilgili sağlıksız ortamda bir hizmet, bir
faaliyet söz konusu ise, bir işletme böyle bir faaliyet içerisinde ise Alo
170 hattını çevirmesi bile yeterlidir. Ama bu konuda bir
duyarsızlık söz konusu ise, herhâlde sizler milletvekilleri olarak,
bizler Bakanlık olarak hangi merdiven altında hangi işlerin
yapıldığını araştırmakla görevliyiz, bu doğru ama bütün merdiven
altlarını ve bütün olumsuz alanları denetleme, bulma
imkânınız yok ki tabii. E, bulamayınca bunlara göz yummamız
doğru mu? O hâlde vatandaşlarımıza düşen görevler var.
Tabii ki bize düşen görevler de var. Bunları el birliği
içerisinde yerine getirmemiz gerekiyor.
Şimdi,
yaptığımız bir önemli düzenleme var. Bildiğiniz gibi
üç meslek hastanesi var, meslek hastalıkları hastanesi var. Bunlar
İstanbul, Zonguldak ve Ankara illerimizde bulunuyor. Şimdi, biz 2008
yılının onuncu ayında yönetmelikte bir değişiklik
yaparak ilave bir şey yaptık. Dedik ki: Meslek hastalıkları
madem önlenebilir, önlenebilir olduğuna göre, bu konuyla ilgili kamu
üniversite hastanelerine de meslek hastalıkları tanısını
koyma yetkisini verdik. Dolayısıyla şimdi üniversite hastaneleri
de meslek hastalıklarıyla ilgili tanı koyabilecek. Yani
Antalyada bir hasta var -silikozis hastası diyelim- bunun
tanısı, Ankaraya, Zonguldaka veya İstanbula gelmek durumunda.
Şimdi, üniversite hastanelerinde yaygınlaştırılarak
bunun önemli bir adım olduğu düşüncesindeyim.
Peki,
işin can alıcı noktasına gelelim. Ne olacak bu
insanların hâli? Esas can alıcı nokta burası.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, eğer meslek hastanesi bu hastalıkla
ilgili bir işçimiz, bir çalışanın üzerinde bir tespitte
bulunmuşsa, yüzde 10 ve daha üzerinde bir hasar, bir kazanma gücü
kaybı söz konusuysa, bu vatandaşımıza sürekli iş
göremezlik geliri bağlanıyor. Hangi durumlarda? Meslek hastanesine
gitmiş ve tespit yapılmış. Kayıt altından
bahsediyoruz.
İkincisi
ise, vatandaş kayıt dışı çalışıyor ise
burada yapılacak olan nedir? Burada yapılacak olan,
müfettişlerimiz bu kayıt dışı
çalışmanın neticesinde silikozis hastalığına
yakalanmış olan vatandaşlarımıza gidiyorlar. Diyorlar
ki: Siz nerede çalıştınız? Vatandaş diyor ki: Ben
filan iş yerinde çalıştım. Bu iş yeri kayıt
altında mı? Değil. Orada bir şahit bile yeterlidir. Yani
birisinin Evet, bu Ahmet, bu iş yerinde, kayıt dışı
iş yerinde çalıştığına ben şahidim. Ben bunu
biliyorum. Burada böyle iş yeri vardı. demesi, müfettişe bu
bilgiyi vermesi yeterlidir. Bakınız, yeterlidir bu bilgi. Ne
olacak? sorusu şu: Yani ya kayıtlı olacaksınız
-silikozis hastaları için söylüyorum veya meslek hastaları için
söylüyorum- kayıt altında olacaksınız veya tanık
ifadeleriyle bunu belgeleyeceksiniz orada
çalıştığınıza dair, bizim için bu tespitler
yeterlidir. Evet, bu vatandaşımıza sürekli iş göremezlik
aylığı bağlanıyor.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Mahkemeye gitmeden mi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Problem nedir? Zaten
kayıt dışı yerde çalışmanın nereden
kaynaklandığını hepimiz biliyoruz. O bilinç olsa,
çalışsa bile şikâyette bulunur kendi geleceği
açısından. Bu şikâyette bulunmuyor. Bulunmayınca, daha
sonra kendisi bu sağlık sorunlarıyla
karşılaşınca da bunun çözümü konusunda da bir yol bilemiyor
vatandaşımız.
Şimdi, burada net
söylüyorum: İki tane yolumuz var. Kayıt altındakiler için
hastane, meslek hastanelerinden, üniversite hastanelerinden rapor yeterlidir.
Kayıt dışı olan vatandaşlarımız, müfettiş
gittiği zaman, ilgili iş yerinde çalıştığına
dair bir tanığın müfettişimize bilgi vermesi, bunun rapor
edilmesi yeterlidir. Bunların hiçbirisi yapılamıyorsa, tespit
edilemiyorsa, yargı yolundan başka bir çıkış yolu
görülmüyor. Yani, iş yeriyle bağlantı kurulmadan vatandaşa
bizim sürekli iş göremezlik aylığı bağlamamız
mümkün değildir. Mutlaka iş yeriyle bir bağ kurulacak.
Nasıl kurulacak? Hastane bu bağı kuracak,
kayıtlılık bu bağı kuracak. Kayıt
dışıysa müfettiş raporuyla, tanıkla bu bağ
kurulacak veyahut da Evet, bu, böyle bir meslek hastalığı
neticesinde bu duruma gelmiştir. diye yargı bir karar verecek ki,
biz bu işi çözelim.
Dikkat ederseniz, kapalı
bir nokta yok, her şey açık. Ama, belki bilgi açısından,
bilgi kirliliği açısından ve yeterli araştırma yapmamaktan
kaynaklanan bir sorunla karşı karşıyayız.
Ben, bir vesileyle daha
buradan ifade ediyorum: Bu sorun önemli
bir sorundur. Yalnız silikozis hastaları için değil, iş
sağlığı, güvenliğine aykırı
Bakın,
Tuzla olaylarını hep beraber izledik. Aynı şey
Ben gayri
resmî olarak da gittim, orada denetimlerde gördüm. Adam boya yapıyor,
maskeyi takmıyor. Neden takmıyorsun? diye bizzat işçiyle
yüzleştim. Sana bu maske verilmiş, niye kenara koymuşsun?
diyorum.
Bakınız, bütün
çalışanlara, bütün emekçilere buradan sesleniyorum:
Sağlıksız ortamlarda ve iş sağlığı ve
güvenliğine aykırı ortamlarda
çalıştırılıyorsanız, Alo 170 hattı size çok
yakın. Alo 170 hattına bu ihbarda bulununuz, biz de kamu olarak
üzerimize düşen sorumluluğu ve görevi yerine getirelim. Aksi olarak
Olumsuzluklar oluşsun ve Bakanlık, Bakanlığın 200-300
müfettişi Türkiye'nin neresinde ne varsa bunu ortaya çıkarsın.
gibi bir yaklaşım olumsuzlukların devamı
anlamınadır. Sorumluluk tümden
70 milyonundur. El birliğiyle, özellikle de milletvekili
arkadaşlarımızla birlikte bir dayanışma içerisinde,
inanıyorum ki, bu ve benzeri iş sağlığı,
güvenliğine aykırı kayıt dışı
uygulamaların önüne geçeceğimize ben inanıyorum.
Bu fırsatı
verdiğiniz için ben de gündem dışı konuşma yapan
değerli arkadaşıma ve siz değerli milletvekillerine
teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Sri Lanka
Parlamentosu Başkanı W.J.M Lokubandara ve beraberindeki heyetin 26
Nisan-1 Mayıs 2009 tarihlerinde ülkemizi ziyaret etmelerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/761)
21
Nisan 2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 15 Nisan 2009 tarih ve 46
sayılı Kararı ile Sri Lanka Parlamentosu Başkanı
Sayın W.J.M Lokubandara ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi
uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin 26 Nisan-1
Mayıs 2009 tarihleri arasında ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 sayılı Kanunun 7. Maddesi gereğince Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü
soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır,
okutuyorum:
B) Önergeler
1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin,
(6/1133, 6/1174, 6/1175, 6/1196, 6/1220) esas numaralı sözlü
sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/130)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gündemin
Sözlü Sorular Kısmının 355, 392, 393, 414, 436
sırasında yer alan (6/1133, 1174, 1175, 1196, 1220) esas
numaralı soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Hasan
Özdemir
Gaziantep
BAŞKAN
Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Komisyondan
istifa önergesi vardır, okutuyorum:
2.- Siirt Milletvekili Osman Özçelikin, Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonundan çekildiğine ilişkin
önergesi (4/131)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Üyesi
bulunduğum Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonundaki görevimden
gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum.
Gereğini
arz ederim.
Saygılarımla.
21/04/2009
Osman
Özçelik
Siirt
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır. Ayrı ayrı okutacağım.
İlk
okutacağım önerge 500 kelimeden fazla olduğu için özeti
okunacaktır, ancak önergenin tam metni tutanak dergisinde yer
alacaktır.
Okutuyorum:
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 19
milletvekilinin, güvenlik güçlerine yönelik, toplumsal olaylarda
orantısız güç kullanımı iddialarının
araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/347) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Güvenlik
güçlerinin, toplumsal gösterilere kamu düzenini koruma ve güvenliği
sağlama amacını aşan müdahale şeklinin,
kullandıkları araç-gereçlerin ve özellikle son iki yılda
toplumsal gösterilerdeki yaşam hakkı ihlallerinin, ölümlerin
araştırılması amacıyla Anayasanın 98,
İçtüzüğün 104 ve 105inci Maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Ahmet Türk (Mardin)
2) Emine Ayna (Mardin)
3) Fatma Kurtulan (Van)
4) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
5) Sırrı Sakık (Muş)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Bengi Yıldız (Batman)
8) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Akın Birdal (Diyarbakır)
10) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
11) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
12) Hamit Geylani (Hakkâri)
13) Pervin Buldan (Iğdır)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Nuri Yaman (Muş)
16) Osman Özçelik (Siirt)
17) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Hasip Kaplan (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe Özeti:
Ülkemizde
yapılmak istenen demokratik eylem ve etkinliklere, güvenlik güçlerinin
görev ve yetkilerini aşan müdahalesi nedeniyle yaşam hakkı
ihlallerinin sıkça yaşandığı kamuoyuna
yansımaktadır.
Oysaki
demokratik toplumlarda toplanma özgürlüğü, siyasal ve toplumsal
yaşamın vazgeçilmez unsurlarındandır. Toplantı ve
gösteriler, düşünceyi ifade etmenin kolektif bir biçimi ve düşünce
özgürlüğünün tamamlayıcısı niteliğindedir. Bu nedenle
demokratik bir fonksiyona sahip olma özelliği taşır.
Toplanma
ve gösteri özgürlüğü hakkının kullanılması ise izin
alınmaksızın yalnızca bildirime tabi bir hak olup, bu
şekliyle Anayasanın 34'üncü Maddesi'nde düzenlenmiştir.
Barışçıl toplanma özgürlüğü hakkının
kullanılmasına yönelik müdahale etmeme yükümlülüğü, açık
bir yükümlülüktür. Ancak ülkemizde yapılan barışçıl ve
demokratik gösterilere karşı müdahaleler "kamu düzenini koruma
ve güvenliği sağlama" amacının çok ötesinde,
aşırı güç kullanımı sonucu çok sayıda
insanın yaralanmasına ve hatta yaşam hakkının ortadan
kalkmasına yani ölümlere sebep olmaktadır.
Avrupa
Birliği uyum sürecinde "demokratikleşme paketi" adı
ile yasal düzenlemelere gidilirken; bu düzenlemelerin yaşamsal bir
karşılığının olmaması idari bir
sorumluluktur. İnsan hakları ihlalleri son iki yılda kaygı
verici bir artış göstermiştir. Bu durum demokratik eylem ve
etkinliklere güvenlik güçlerinin göstermiş olduğu orantısız
güç kullanımında da kendini göstermektedir. Güvenlik güçleri
tarafından 2007 yılında 34, 2008 yılında 127
toplantı ve gösteriye müdahale edilmiş. Yine 2007 yılında
84, 2008 yılında ise 299 kişi güvenlik güçlerinin müdahalesi
sonucunda yaralanmış; daha da vahim olanı 2009 Nisan ayı
itibariyle Mehmet Deniz, Yahya Menekşe, Zeki Erinç, Ramazan Dal,
İkbal Yaşar, Fahrettin Şedal, Ahmet Özhan, Mustafa Dağ, Mahsun
Karaoğlan adlı 9 vatandaşımız yaşamını
yitirmiştir.
İşçi
sendikalarının, 2008 yılı 1 Mayıs
kutlamalarını Taksim Meydanı'nda yapma istekleri üzerine,
idarenin diyalogu bütünüyle dışlayıcı bir
yaklaşımla bu talebi reddetmiştir. Aşırı güç
kullanılması sonucu yüzlerce kişi yaralanmış ve
gözaltına alınmıştır. Özellikle Özgürlük ve
Dayanışma Partisi ve Demokratik Toplum Partisi binalarına
atılan gaz bombalarının, kapalı mekanda
kullanılıyor oluşundan ötürü artan etkisiyle ciddi sağlık
sorunlarına neden olmuştur.
Şubat
2009'da Batman'da ve Diyarbakır'da yapılmak istenen basın
açıklamasına yönelik güvenlik güçlerinin aşırı güç ve
gaz bombası kullanması sonucunda çok sayıda insanımız
yaralanmıştır. 59 yaşındaki Sinan Aydın adlı
vatandaşımız gaz bombasının yoğun
kullanılması sonucu solunum yolu rahatsızlığı
yaşamış, yoğun bakıma kaldırılmış
ve 11 Mart 2009'da yaşamını yitirmiştir.
Son
olarak, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Dayanışma Dernekleri
Federasyonu'nun, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlüler üzerindeki tecrit
ve izolasyona dikkat çekmek amacıyla 3-4 Nisan tarihlerinde
yaptığı demokratik eylem keyfi olarak engellenmek
istenmiştir. Bu durum karşısında, aralarında
Milletvekillerinin de bulunduğu heyet, güvenlikten sorumlu yetkililerle
görüşürken, kitle saldırıya uğramıştır.
Müdahale esnasında Milletvekillerinin de bulunduğu heyete yönelik
rütbeli asker ve emniyet mensupları tarafından fiziksel ve sözlü
saldırı gerçekleşmiştir.
Güvenlik güçlerinin
kullandıkları araçların, gaz bombalarının, yakın
mesafede öldürücü olduğu bilinmesine rağmen halk üzerine ateş
açılmıştır. iki çocuk babası 27 yaşındaki
Mustafa Dağ başından aldığı gaz bombası
kapsülü yarasıyla, üniversite üçüncü sınıf öğrencisi 21
yaşındaki Mahsun Karaoğlan sol göğsüne
aldığı darbe sonucu yaşamlarını
yitirmişlerdir. Yine müdahale esnasında bazıları
ağır olmak üzere çok sayıda insanımızda
yaralanmıştır.
Güvenlik güçlerinin,
toplumsal gösterilere "kamu düzenini koruma ve güvenliği
sağlama" amacını aşan müdahale şeklinin,
kullandıkları araç - gereçlerin ve özellikle son iki yılda
toplumsal gösterilerdeki yaşam hakkı ihlallerinin, ölümlerin
araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98,
içtüzüğün 104 ve 105' inci Maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, kanser hastalığının
boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/348)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizin en önemli
sağlık problemlerinden biri olan kanser
hastalığının hangi boyutlarda olduğunun tespiti,
araştırma merkezleri, tıbbi cihaz, uzman hekim ihtiyacı ve
hasta sayısının belirlenmesi ile tanı ve tedavi
şekilleri dahil tüm eksikliklerin giderilmesi için gerekli önlemlerin
ortaya konulması amacıyla Anayasamızın 98 ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
16/04/2009
1) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
2) Reşat Doğru (Tokat)
3) Hasan Çalış (Karaman)
4) Ümit Şafak (İstanbul)
5) Oktay Vural (İzmir)
6) D. Ali Torlak (İstanbul)
7) Münir Kutluata (Sakarya)
8) Recai Yıldırım (Adana)
9) Yılmaz Tankut (Adana)
10) Alim Işık (Kütahya)
11) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
12) Hüseyin Yıldız (Antalya)
13) Murat Özkan (Giresun)
14) Akif Akkuş (Mersin)
15) İsmet Büyükataman (Bursa)
16) H. Hamit Homriş (Bursa)
17) Beytullah Asil (Eskişehir)
18) Hasan Özdemir (Gaziantep)
19) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
20) Erkan Akçay (Manisa)
Gerekçe:
Tüm dünyada ve ülkemizde
yaygınlaşarak, çağımızın en önemli sağlık
problemi hâline gelen ve ülkemizde her yıl 100 bin civarında
kişinin yakalandığı kanser hastalığıyla
ilgili ve özellikle hasta sayısı hakkında net bilgiler
bulunmamaktadır. Kansere yakalanan hastalarımızın
sayısı her geçen gün artarken, hastaneler dolup
taşmaktadır. Üstelik tedavi masrafları da bir hayli yüksek olan
bu hastalıkta, sorun sadece hasta ile kalmayıp, tüm aile bireylerini
de yakından ilgilendirmektedir.
Türkiye'de 1982
yılında 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha
Kanunu'nun 57. Maddesi gereğince "bildirimi zorunlu hastalıklar
listesi"ne alınmış olmasına rağmen ülkemizde
gerçek kanser sayısı bilinmemektedir.
Ülkemizde kanser tedavi
hizmetlerinin organizasyonunda, en çarpıcı ve önemli nokta
ülkemizdeki tıbbi onkologların ve hematologların sayısal
yetersizliğidir. Şu an sayıları 350 bin olan kanserli
hastaların tedavisini ve takibini yetersiz sayıdaki tıbbi
onkolog ve hematolog üstlenip götüremeyeceğine göre, tedavi hizmetlerinin
ilgili diğer uzmanlık alanlarından olabildiğince
yararlanarak organize edilmesi zorunludur.
Sadece
senede 1.000'in üzerinde akciğer kanseri tanısı konulan
Ankara'nın merkezindeki Atatürk Göğüs Hastalıkları
Hastanesinde bile zaman zaman onkoloji uzmanının
bulunmadığı unutulmamalıdır. Unutulmaması gereken
diğer bir nokta ise, göğüs hastalıkları
uzmanlarının akciğer kanseri takip ve tedavisini üstlenmedikleri
5-6 yıl öncesinde, bu hastalara onkoloji kliniklerinde aylar
sonrasına randevu verildiğidir. Göğüs hastalıkları
uzmanlarının bu işi üstlenmelerinin nedenleri burada yatmaktadır.
Ülkemizde
50 bini aşkın lösemi hastası takip edilirken, yılda 15 bini
aşkın yeni lenfoma ve 10 bini aşkın yeni lösemi olgusu
saptanmaktadır. Lösemi ve lenfomada son 10 yılda yaşam
beklentisinin belirgin olarak artmış olması, takip
altındaki hasta sayısının katlanmasına yol
açmaktadır.
Sağlık
Bakanlığı yetkilileri, 2020 yılına kadar ülkemizde 54
yeni Kanser Araştırma Merkezine ihtiyaç olduğu yönünde
açıklamalar yapmaktadır. Gerekli uzman ihtiyacının
karşılanması içinde üniversiteler ve tıp fakülteleri ile
birlikte ortak çalışmaların yapılarak tespit ve çözümlerin
belirlenmesi gerekmektedir. Erken teşhis ile kanserle savaş
politikasına yön verilmesi ve nüfus tabanlı kanser kayıt
sistemlerinin kurulması ve daha sağlıklı veri
toplanması sağlanmalıdır.
Medikal
onkoloji konusunda, uzmanın yetişmesi seneler almaktadır. 11
milyon nüfuslu Yunanistan'da bile medikal onkolog sayısı bizden
fazladır. Bu konudaki yetişmiş eleman sayımız
gerçekten yetersizdir. Üstelik sadece onkolog yetiştirmekte yeterli
değildir. Patolojide uzmanınız yoksa yeterli onkolog olması
da bir şey ifade etmez. O nedenle, radyolog, stolog, ve patologların
yetiştirilmesine önem vermeli ve insan kaynakları yetersizliğini
gidermeliyiz. Bir medikal onkolog ve hematolog günümüzde ancak 40
yaşında göreve başlayabilmektedir. Bu uzmanların
yetiştirilmesi konusunda yeni düzenlemelere ihtiyaç olduğu da
aşikârdır.
Bütün bu
sorunları ülke düzeyinde çözümlemek üzere kural koyucu ve denetleyici bir
kurulun oluşturulmasına büyük bir gereksinim vardır. Adı ve
yetki sınırları çalışmalarla saptanacak böyle bir
ulusal kanser kurumunun oluşturulması, hem ülkemizde kanser sorununun
disipline edilmesi açısından hem de pahalı tedavilerinin hasta
ve aileye yük olmaması açısından, hastalarımızın
teşhis ve tedavilerinde en gelişmiş yöntemlerden
yararlanmaları bakımından büyük önem
taşımaktadır.
İşte
tüm bu nedenle ülkemizin en önemli sağlık problemlerinden biri olan
kanser hastalığının hangi boyutlarda olduğunun
tespiti, araştırma merkezleri, tıbbi cihaz, uzman hekim
ihtiyacı ve hasta sayısının belirlenmesi ile tanı ve
tedavi şekilleri dâhil tüm eksikliklerin giderilmesi için gerekli
önlemlerin ortaya konulması amacıyla Anayasamızın 98 ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
3.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin
Nalcı ve 21 milletvekilinin, süt sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/349)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Süt
sektörümüzün sorunlarının tespit edilip, çözüm yollarının
belirlenmesi, eksikliklerinin giderilmesi, Süt Konseyinin daha işlevsel
hale getirilmesi, yönetmeliğinin düzenlenmesi, adil olmayan bu
durumların düzeltilmesi, hayvancılığın gelişimi,
ülkenin sağlıklı beslenmesinin riske girmemesi, ulusal düzeyde
koordinasyonun sağlanması, destekleme yollarının
araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin
yapılması amacıyla Anayasanın 98. TBMM
İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
araştırılması açılmasını arz ve teklif
ederiz. 15.04.2009
1) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Günal (Antalya)
4) Recep Taner (Aydın)
5) Muharrem Varlı (Adana)
6) Ahmet Bukan (Çankırı)
7) Necati Özensoy (Bursa)
8) Mustafa Kalaycı (Konya)
9) Cumali Durmuş (Kocaeli)
10) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
11) Cemaleddin Uslu (Edirne)
12) Ahmet Orhan (Manisa)
13) H. Hamit Homriş (Bursa)
14) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
15) Murat Özkan (Giresun)
16) Kürşat Atılgan (Adana)
17) Yılmaz Tankut (Adana)
18) Osman
Ertuğrul (Aksaray)
19) Osman
Durmuş (Kırıkkale)
20) Hasan
Çalış (Karaman)
21) Reşat Doğru (Tokat)
22) Erkan
Akçay (Manisa)
Gerekçe:
Depolanması
ve stoklanması mümkün olmayan dayanıksız bir ürün olan sütün hemen
işlenmesi gerektiği hepimizin bildiği bir durumdur. Üreticinin
satmakla dökmek arasında bir tercih yapması gerektiğini bilen
çok az sayıdaki büyük süt alıcılarının oyunları
sonucu fiyatlar düşürülmüştür. Satıcılar (Kooperatifler,
birlikleri, süt toplayıcıları ve sütünü direkt
alıcılara satan işletmeler) ve bir elin parmaklarından daha
az olan büyük süt alıcıları arasındaki pazarlık
istersem alırım, almazsam dökersin anlayışıyla
sürmüş, satıcılar her zaman verilen fiyata razı olmaya
mecbur bırakılmıştır. Üretici birliklerinin ve
kooperatiflerin alıcı firmalar tarafından belirlenen
fiyatın üzerine çıkma şansı yoktur. Fiyat belirleme tek
taraflı olarak süt alıcısının kontrolünde
gerçekleşmektedir.
Kasım
ayı süt fiyatı yine bu anlayış ile yapılan ihaleyle 0,565
TL'ye indirilmiştir. 2007 Kasım ayında 0,660 TL olan süt
alım fiyatı birkaç operasyonla 2009 Ocak ayında 0,515 TL 'ye
indirilmiştir. Yıllardan beri sürdürülen fiyat politikası bir
kez daha üreticilerin aleyhine gerçekleşmektedir. Bu arada üreticilerin
tepkileri sonucu çıkan birkaç cılız tepki, itirazlar ve
toplantılardan bir sonuç çıkmamakta, daha önce olduğu gibi
sorunun çözümü zamana bırakılmakta ve sonuçta alıcı
firmaların günler, aylar önce verdiği fiyatlar kabul edilir hale
gelmektedir.
Bir
yıl içerisinde süt üretiminde elektrikten suya, ottan, samandan yeme,
ilaçtan tohuma kadar girdilerin hepsi katlanarak artmıştır. Süt
ürünleri ise 2008 yılında %40 civarında
arttığını yetkili ağızlardan duyuyor, market
vitrinlerinde görüyoruz. Sütün fiyatında düşme olmasına
rağmen süt ve süt ürünlerinde Ocak 2009 tarihi itibariyle düşme
olmamıştır. Beslenmemizin ana maddelerinden biri olan süt ve süt
ürünlerinin pazarlanmasından dolayı alıcı firmalar açısından
çok ciddi bir sıkıntı yoktur. Kısa süreli stoklarda fiyat
artışlarından dolayı işletmelerin artı
kazancı haline gelmektedir. Süt üreticileri ise tahıllar, saman, ot,
silaj, yonca gibi ürünleri alıp bir yıl süreyle stoklama
durumundadır. Üstüne ne kadar süt vereceğini bilmediğimiz bir
buzağıyı en az 24 ay bakmakta ve kazanç ummaktadır.
Yukarıdaki
nedenlerden dolayı süt fiyatlarının düşürülmesini
gerektiren herhangi bir neden yoktur. Süt fiyatlarının
düşürülmesinin tek nedeni krizi fırsat bilip alıcı firmalar
yatırımlarını üreticilerin sırtına yükleme çabalarıdır.
Kriz bahanedir. Süt işleyen firmaların hepsi çok ciddi kapasite
arttırmaya giderek yatırım yapmaktadırlar. Finans
kaynağı ise üreticinin emeği, sermayesi ve
varlığıdır. Bu fiyat düşürülmesinin başka bir
izah tarzı yoktur.
Üreticinin
bu fiyatlarla yaşaması mümkün değildir. Fiyat düşmesiyle
birlikte inek kesimleri hızlanmış, işi terk edenlerin
sayısı artmıştır.
Çözüm
olarak ülke genelinde yapılacak olan kampanyalar ve reklamlarla içme sütü
tüketimini arttırmak tüm sektörü rahatlatacak gibi görünmektedir. Bunun
yanında sokak sütçülüğünün kontrollü olarak tekrar
canlandırılması düşünülebilir. Talebi artırmak için
Okul Sütü programı uygulanmalıdır.
Süt
sektörümüzün sorunlarının tespit edilip, çözüm yollarının
belirlenmesi, eksikliklerinin giderilmesi, Süt Konseyinin daha işlevsel
hale getirilmesi, yönetmeliğinin düzenlenmesi, adil olmayan bu
durumların düzeltilmesi, hayvancılığın gelişimi,
ülkenin sağlıklı beslenmesinin riske girmemesi, ulusal düzeyde
koordinasyonun sağlanması, destekleme yollarının
araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin
yapılması amacıyla Anayasanın 98. TBMM
İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
araştırılması açılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi
gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
VI.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN
- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda
boşalan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.32
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan,
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Küçük ve
Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/675) (S. Sayısı: 330) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde 8inci
madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına konuşmalar yapılmıştı.
Şimdi şahıslar
adına konuşmalar yapılacaktır.
Şahsı adına
ilk söz Tokat Milletvekili
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, geri çektik, konuşmayacağız.
BAŞKAN Peki,
Reşat Doğru geri çekildi.
Konya Milletvekili Mustafa
Kabakcı, buyurun.
Süreniz beş
dakikadır.
MUSTAFA KABAKCI (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve Genel
Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
3624 sayılı Küçük
ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair -Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı tarafından hazırlanan- Kanun
Tasarısıyla ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Yapılan
hazırlığın ülkemize, mensuplarına, muhataplarına
hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kabakcı.
Soru-cevap için sisteme
girilmemiş.
Madde üzerinde bir önerge
vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 330 sıra sayılı "Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı"nın 8 inci maddesine geçici 3 üncü
maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici 4 üncü maddenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Mustafa Elitaş Celal Erbay
Yozgat Kayseri Düzce
Veysi
Kaynak Mehmet
Yüksel
Kahramanmaraş Denizli
"Geçici
Madde 4- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar bu Kanun
kapsamında kullandırılan desteklerden, uygunsuzluğu tespit
edilerek ihtilaflı hale gelen veya dava açılmış olmakla
birlikte haklarında kesinleşmiş yargı kararı
bulunmayanların, ana paranın işletmeler tarafından
31/10/2009 tarihine kadar defaten ödenmesi halinde, alacakların faizinin
tahsilinden bir defaya mahsus olmak kaydıyla vazgeçilir. Bu
işletmeler, KOSGEB tarafından sağlanan desteklerden herhangi bir
işleme gerek kalmaksızın faydalandırılır. Bu
durumda mahkemelerde veya icra dairelerinde haklarında hukuki işlem,
takip veya dava devam etmekte olanların mahkeme ve icra masrafları
ile vekalet ücreti işletmeler tarafından ödenir."
BAŞKAN
Çerçeve madde 8e bağlı geçici madde 3ten sonra gelmek üzere yeni
bir geçici madde eklenmesini isteyen bu önergeye Komisyon katılıyor
mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) Takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara)
Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN
Gerekçeyi mi okutayım? Kim konuşacak?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Küresel
krizin ve bu krize bağlı olarak ihracatta yaşanan gerileme
sebebiyle ekonomide daralmalar yaşanmaktadır. Diğer taraftan
KOSGEB, özellikle son dönemde ana hedef kitlesi olan KOBİ'lerle
çeşitli konularda hukuki ihtilaf yaşamaktadır.
İşletmeler,
KOSGEB'in sağladığı desteklerden ihtilaflı hale
gelenler nedeniyle yeni desteklerden de faydalanamamaktadır. Bu
mağduriyetin ortadan kaldırılması amacıyla, ana
paranın ve mahkeme masrafları ve vekalet ücretinin ödenmesi kaydıyla,
bir defaya mahsus olmak üzere faiz alacağından vazgeçilmekte ve
böylece 3624 sayılı Kanun kapsamında yapılan yeni
desteklerden faydalandırılmalarının yolunun
açılması hedeflenmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Önerge
kabul edilmiş ve böylece çerçeve metindeki madde ibaresi çoğul hâle
getirilmiştir.
8inci
maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
8inci madde kabul edilmiştir.
9uncu
maddeyi okutuyorum:
MADDE 9-
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
9uncu madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya
Milletvekili Sayın Hüseyin Ünsal.
Buyurunuz
Sayın Ünsal.
CHP GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 330
sıra sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 9uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken
saygılarımı sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sanayinin ve ekonomik yapıları küçük, orta
ölçekli işletmelerin etkinlikleri gün geçtikçe artmaktadır.
Taşıdıkları önemi, istihdam ve yatırım yönleriyle
ekonominin temel unsuru olarak söylememiz mümkündür. Türkiyede gelinin noktada
artık kamu sektöründen ve hatta büyük ölçekli özel sektör
işletmelerinden istihdama katkı sağlanması
beklenilmemelidir. Bu noktada küçük ve orta ölçekli işletmelerin payı
ve etkinliğini artırmak, rekabet düzeylerini yükseltmek, sanayi ve
teknolojiye entegre olmalarını sağlamak hükûmetlerin en önemli
görevleridir. KOSGEB bu anlamda çok önemlidir, kuruluş amacı da bu
anlama yöneliktir. Bu anlamda KOBİlere önem verilmeli ve desteklenmelidir.
Bu
tasarıyı biz destekliyoruz ama tasarının eksik
olduğunu da ifade etmek istiyoruz. KOBİlerin ihtiyaçlarına
cevap verecek durumda da değildir. Çıkartılmakta olan yasa
değişikliğine gelmeden önce, bu Mecliste bir KOBİ
politikasının belirlenmesi, bu konuyla ilgili
tartışmanın ortaya atılması gerekirdi. Bu
yapılmamıştır. Nasıl bir KOBİ özlüyoruz,
olmasını istiyoruz? ona bakılmalıydı, bir temel
anlayış olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında belirlenmeliydi.
Bu temel
anlayış nelerdir? KOBİler çok yönlü olmalı ve değişen
ekonomik şartlara ve teknolojik gelişmeye ayak
uydurmalıdır. Bugün yaşadığımız kriz
karşısında KOBİlerin içine düştüğü durum
nedeniyle bu temel değerlendirmenin ne kadar doğru olduğu
tartışmalıdır.
KOBİlerin
emek yoğun işletmeler olmaları nedeniyle çok amaçlı makine
donanımıyla çalışır olmaları, basit üretim
tekniğiyle ucuz üretim yaptıkları gerçeği göz önüne
alınmalıydı.
KOBİlerin
bölgeler arası dengeli kalkınmayı sağlayan yönü
vardır, bu anlamda önemi vardır. Gelir
dağılımını düzenler, ferdî tasarrufları
teşvik eder, sosyal yaşantıda denge unsurudur; dünyanın
kabul ettiği gerçektirler, ekonomik gelişmelere karşı esnek
bir yapıya sahiptirler.
Bu
sıraladığım temel değerler KOBİlerin ve ona
destek verecek olan KOSGEBin önemini de ortaya koymaktadır.
KOSGEB
Yasasında yapılan değişikliklere katılmakla birlikte
yeterli görmediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Bu yasa
değişikliği, yaşanan ve Sayın Başbakan ve
Hükûmetçe de yeni yeni algılanan kriz ve sonrası yaşanacak
sorunlara cevap vermeyecektir. Her ne kadar kriz Sayın Başbakan ve
Hükûmetçe yeteri kadar algılanmasa da Sayın Bakan, bir kriz var ve bu
yasa, yaşanan kriz ortamında KOBİlerin, sanayi sektörünün,
esnafın, sanatkârın içine düştüğü sıkıntıya
KOSGEB çerçevesinden bir çözüm üretmemektedir.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bir önemli konu da KOSGEBin
denetlenmesiyle ilgilidir. KOSGEB, en son 2005 yılı itibarıyla
Yüksek Denetleme Kurulu tarafından denetlenmiş, 5018 sayılı
Yasa ile de KOSGEB Sayıştay denetimine tabi tutulmuştur.
Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim
yapmaktadır.
Peki,
değerli arkadaşlarım, KOSGEBin Sayıştay
incelemelerinden haberiniz var mı? Sayın Bakan, size
ulaşmış bir Sayıştay raporu var mı? Var ise
bundan bizim haberimiz olmuyor. Bu konu önemli. Bugün KOSGEBin İnternet
sitesine girin. 1 milyar dolar ihracat destek kredisinden söz ediliyor. Bu
krediler kimlere veriliyor veya verildi, haberimiz var mı? Bu kadar büyük
meblağların konuşulduğu KOSGEBin Sayıştay
raporunu güncellenmiş bir şekilde istiyoruz. Buna da
hakkımız olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. KOSGEB
şu anda nasıl denetleniyor, haberimiz yok.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yaşanan ekonomik krizin
uyarılarını bir buçuk yıl önce yapan muhalefet ve onun
Sayın Genel Başkanına Sayın Başbakan Kriz
tellallığı yapıyor. diyerek adını böyle
koymuştur.
Sayın
Başbakanın 16/12/2008 tarihinde yaptığı konuşma
metninden sizlere pasajlar okumak istiyorum. Bir tanesi şu: 2009
yılı bütçesi, küresel finans krizini Türkiye için fırsata
dönüştürme bütçesidir. Bu nasıl fırsata dönüşmüştür,
kimler fırsattan yararlanmıştır, ortada
Anlaşılır gibi değildir. Bu bütçeyle yüzde 4 kalkınma
önerirken şu anda yüzde 3,6 küçülme olacağı Sayın Bakanlar
tarafından adlandırılmıştır. İşsizlik
had safhada. Daha da artacağı konusunda TÜSİADın dün
açıklaması vardır.
Bir konuşmasını
daha sizlere, Sayın Başbakanın, buradan aktarmak istiyorum: Ama
biz her zaman dedik ki Türkiye kazanacaksa biz kaybetmeye hazırız ve
razıyız. diyor. Şimdi, hem Türkiyeye kaybettirdiniz hem de bu
son seçimlerde sizler kaybettiniz. Evet, aynen öyle oldu.
Şimdi, bir
konuşması da şu: Artık muhalefet
anlayışının da değişmesi, çağın
gereklerine uygun hâle gelmesi gerekiyor. diyor. Artık demokrasinin
standardı sadece iktidarın kalitesiyle ölçülmüyor. Aynı zamanda
muhalefetin kalitesiyle de ölçülüyor. diyor. Bunu dediğinde Sayın
Genel Başkanı Deniz Baykal, Cumhuriyet Halk Partisinin, Önerinizi
verin. dedi ve bu önerilerini yedi maddeyle sıraladı,
İşine bakın. diye cevap verdi Sayın Başbakan. Ama ondan
sonra da bu yedi tane öneri, tek tek, daha sonraki günlerde Hükûmet
tarafından maalesef dile getirilmeye ve uygulanmaya kalkıldı.
Bir konuşması da
şu: 3 Kasım 2002nin anlattığı budur, 28 Mart 2004ün
anlattığı budur, 22 Temmuz 2007nin anlattığı
budur ve dikkat ediniz -aynen böyle söylüyor- 29 Mart 2009un
anlatacağı da bu olacaktır. 29 Mart 2009un neler
anlattığını hep beraber görmeye başladık.
Şimdi, dün, tekrar,
Sayın Başbakan yine teğet geçeceği konusunda ifadelerde
bulundu. Sayın Başbakan anlaşılan bu krizi görmek istemiyor
veyahut da göremiyor ama bir yandan kriz varken bir yandan da kendisinin
filosuna uçak katmaya, milyon dolarlarla değerlendirilen uçakları
katmaya devam ediyor, şarkıcı Cengiz Kurtoğlunun
düğününe gidiyor, Almanya eski Başbakanının doğum
gününe giderek bir hayat yaşamaya devam ediyor.
Bugün sanayiciler bu krizi
yaşıyorlar ve sıkıntıları çekiyorlar.
KOBİler sıkıntıların içerisindeyken bunları çok
dikkate almak gerekiyor. Sanayiciler daha bugün, bu sabah haberlerinde yeni bir
slogan ürettiler sizlerle ilgili: Makineler yalan söylemez. diyorlar.
Fabrikalarda artık makineler susmuş, çalışamaz durumdayken
hâlâ Sayın Başbakanın teğet geçecek demesi başka
manaları da aklımıza getiriyor. Gerçekten, halkın
isteklerini anlamayan bir zamanın kralları, kraliçelerinde Ekmek
bulamazlarsa pasta yesinler. mantığı vardı.
Sanırım Sayın Başbakanda da aynı mantık devam
ediyor gibi gözüküyor.
KOSGEBle ilgili, eğitim
konusunda da söyleyeceklerimiz var. KOSGEB çalışanlarının
yeterli eğitime sahip olmadığını da bir kez daha ifade
etmek istiyoruz. Artık, araştırma faaliyetleriyle birlikte,
özellikle KOSGEBin sanayi kuruluşlarında destek hizmeti veren
personeline mühendislik eğitimi ayrı bir bölüm olarak verilmesi
mutlaka sağlanmalıdır. İşletmelere giden bu personel
orada apışıp kalmakta ve yeterli cevabı verememektedir.
Bunun canlı örnekleri gözümüzle görülmektedir.
Sayın Bakanım, bu
konuyla ilgili, özellikle Amasya bölgemizde de KOSGEBle ilgili
sıkıntılar yaşanmakta, organize sanayi bölgesinde faaliyet
gösteren işletmeler KOSGEBle ilgili gelen personelden yeteri kadar
yararlanamamaktadır. Bu bir eğitim sorunudur. Yine Amasyanın
organize sanayi bölgesi artık çok kötü durumdadır, mutlaka bir ilgiye
ihtiyacı vardır. Tamamen mermer üretimine dönmüş olan sanayi
bölgesinin yeni bir ihtisas sanayi bölgesi hâline gelmesine ihtiyaç
vardır. Yine, aynı zamanda, Merzifon Organize Sanayi Bölgesi
parselleri dolmuş, ilave bir organize sanayi bölgesi açılması
ihtiyacı vardır. Bu konuyla ilgili derhâl bir çalışma yapılması
gerekmektedir. Suluova OSByle birlikte bu üç bölgemizde
yatırımcıların her şeyden önemlisi desteğe
ihtiyacı vardır. Maalesef bu KOSGEB kredilerini bile almakta zorluk
çekmektedirler. Bu konuyla ilgili sanayicilerin bir kez daha dinlenmesine
ihtiyaç vardır.
Bu anlamda, çıkacak
yasanın şimdiden hayırlı olmasını diliyor,
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünsal.
Madde üzerinde
şahsı adına Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan söz
istemiştir.
Buyurunuz Sayın
Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Teşekkür ederim.
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 9uncu maddesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Tasarıyla ile küçük ve
orta ölçekli sanayi işlemlerine hizmet ve destek veren KOSGEBin hedef
kitlesi genişletilmektedir. Sayıları toplumumuzda önemli bir
büyüklüğe sahip bulunan, ekonomimizde üretim, hizmet ve ticaret sektöründe
yarattıkları istihdam ve sağladıkları katma değer
açısından önemli bir kesimi oluşturan esnaf ve
sanatkârlarımızın özellikle piyasa ve pazar ekonomisi içindeki
yerinin iyi değerlendirilmesi, mevcut sorunlarının çözümlenmesi,
kredi ve teşvik sistemlerinden etkin bir şekilde yararlanmaları
bu kesimin gelişip güçlenmesi bakımından büyük önem
taşımaktadır.
KOBİler,
sanayileşmenin, sağlıklı bir sosyal yapının,
gelir dağılımındaki dengenin ve ticaretteki dinamizmin
sürükleyici faktörü ve ekonominin de vazgeçilmez unsurudur. KOBİler,
toplam işletmelerin neredeyse yüzde 99unu meydana getirmektedir. Bu
arada, açıklanan rakamlar -dış ticaret rakamları
açıklanıyor- gerçekten bir felaket. Büyüme rakamları,
işsizlik verileri iç karartıcı. Sanayi üretimi istatistikleri
her ay bir öncekinden kötü. Şubat ayı rakamları toplam sanayi
üretiminin yüzde 23,7si. İmalat sanayisi üretimi 25,9a düşmüş.
Türk sanayisi bu denli ağır bir üretim düşüşünü bundan
önceki hiçbir kriz döneminde yaşamadı. Başbakana göre teğet
geçen küresel kriz, TÜİK verilerine göre Türk sanayisini felç etmiş
durumda. Talebin azalması, dış talebin daralması, sanayide
meydana gelen bu boyuttaki üretim kaybı, ticaret ve ulaştırma
başta olmak üzere, hizmet sektörünün katma değerini de
düşürmüştür.
Özetle, ülkemiz bu yıl
büyüyemeyecek, fakirleşecek, işsizlik daha da
ağırlaşacak, işsizlikte tarihî bir rekor
kırılacak ki kırıldı, cumhuriyet tarihinin en yüksek
işsizlik oranını ne yazık ki yaşıyoruz.
Başbakan Elli üç tedbir aldık. diyor. Belli ki alınan
tedbirler yaşanan soruna çare olmuyor. Ya sorun doğru teşhis
edilmemiş ya da tedbirler yanlış veya yetersiz. İkisi de
olabilir. Umudumuzu IMFe bağlamış durumdayız. Yeterli mi?
Sanayi üretimini ayağa kaldıracak, istihdamı koruyup
işsizlik artışını durdurabilecek iç tüketim ve
yatırım talebi canlandırılmalı. O nedenle, KOSGEB ile
ilgili düzenlemeler bu sorunları çözsün istiyoruz.
KOBİ ve esnaf konusunda
biraz daha genel bakılmalı, KOBİ ve esnaf
bakanlığı kurulmalı. Bu arada, krizin de etkileri dikkate
alınarak yeniden yapılandırma, gelişme,
değiştirme süreci başlamalıdır.
Küresel krizde özellikle
sistemin yükünü çekenler küçük, orta ölçekli işletmelerdir. Ekonomik
krizin etkilerinden kurtarmak için bulduğunuz formül onları
borçlandırmak mıdır? Borçlandırarak bulunmaz,
bulamazsınız.
Reel sektör
açısından baktığımızda durum bundan farklı
değildir. Türkiyenin döviz kurlarını sürekli düşük
tutmasından dolayı ithal malların ucuzladığı,
yerli sanayinin rekabet gücü kalmadığı için de sanayici üretmek
yerine ithal etme yolunu tercih etmeye başladı. Türk sanayisi ara
mallarda Batı ülkelerinin, nihai mallarda ise Uzak Doğunun
dayanılmaz yıkıcı rekabeti karşısında
ezilmekte ya kapasite düşürmekte ya da üretimi tamamen bırakarak
yabancı rakiplerinin Türkiye bayisi olma yolunu seçmektedir.
Halk Bankası, Büyük
Önder Atatürkün gelecekle ilgili olağanüstü öngörülerinden birisidir. Ama
son dönemde Halk Bankasının küçük, orta ölçekli esnafa kredi vermek
yerine, ne yazık ki son dönemde ATV-Sabah grubuna, Başbakanın
damadına kredi verdiği bir tabloyla karşı
karşıyayız.
KOSGEBin mevcut kurumsal
yapısında unvan fazlalığı
sıkıntısı yaşanıyor ve elaman alımında
objektif kriterler aranmıyor. Bu, KOSGEBin kadrolaşmanın
merkezi hâline geldiğinin göstergesidir.
Sayın Bakan, siz bakan
olduktan sonra kaç kişi KOSGEBde işe
başlamıştır?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla)
KOSGEBe kadro ihdası yapıldıktan sonra sizin parti
yöneticilerini arayarak Bana eleman gönderin, işe alayım.
dediğiniz yönündeki iddialar doğru mudur? KOSGEB
kadrolarının nasıl kullanıldığını
göstermesi bakımından bir sorunun cevabını daha sizden
bekliyorum.
AKPli milletvekillerinin
danışman ve sekreterlerine KOSGEBden kadro verdiğiniz yönündeki
iddialar doğru mudur? Kaç kişiye kadro verildiğini burada
açıklayın. Siz bu kadrolaşma anlayışıyla mı
küçük ve orta boy ölçekli işletmeleri destekleyeceksiniz,
geliştireceksiniz, kalkındıracaksınız? Gerçekten merak
ediyorum.
Bugün bu KOSGEBle ilgili
görüşülen yasanın ülkemize ve KOSGEB, küçük ve orta ölçekli sanayi
temsilcilerine hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyor, Cumhuriyet Halk Partisi olarak KOSGEB
yasasını desteklediğimizi buradan bildiriyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydoğan.
Şahsı adına
Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Yok.
BAŞKAN Yok.
Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, arkadaş yoksa ben konuşmak istiyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Burada, gelmiş. Geldi Sayın
Başkanım, geldi.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yok
dedi. Olmaz ama! Böyle bir şey olur mu efendim?
BAŞKAN Şimdi,
sayın milletvekilleri
Türkmenoğlu, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, bu hiledir. Söz istemiyor, ondan sonra ben söz
isteyince istiyor.
BAŞKAN Sayın
Türkmenoğlu, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Uygulamanız da hatalı. Söz istememiş, ben söz isteyince ondan
sonra buradan çıkıp geliyor, söz istiyor.
BAŞKAN Dikkate
alacağız efendim bunu da.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; KOSGEB
yasasının 9uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Küçük ve Orta Boy
İşletmeleri İdaresi
Başkanlığımızın getirmiş olduğu
yasanın, ülkemize, milletimize, sanayicimize, iş adamımıza
hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Türkmenoğlu.
Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın
Coşkunoğlu, buyurunuz.
Bir dakika süre
tanıyacağım, ona göre lütfen.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sizin
aracılığınızla Sayın Bakana benim seçim bölgemden
bir esnaf odası başkanından gelen sorulardan bir tanesini
yöneltmek istiyorum. Esnafımız hakkında sicil affı
çıkarıldı fakat bankalarımızda bu konuda
sıkıntı devam ediyor. Yani bu sicil affı ya silinmiyor ya
kredi verilmiyor. Şimdi, siz de Sayın Bakan, şikâyet ettiniz
zaten bankaların durumuyla ilgili. Fakat özel piyasa sisteminde
bankaların yaptığı da doğaldır. Şimdi, bu
durumu telafi etmek için herhangi bir önlem düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Coşkunoğlu.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
aslında işte bu gibi olaylara meydan vermemeniz lazım. AKPli
ben söz istemeyeyim
Söz isteyen olmayınca biz söz istiyoruz, ondan sonra
oradan türüyorlar. Nereden türüyorlar bunlar ben anlamadım.
Şimdi, Sayın
Başkan, AKPnin bir huyu var: Son maddelere geçici bir madde getirerek
kendi yandaşlarına af getiriyorlar. Şimdi, öyle bir önerge
vermişler ki, diyorlar ki: 31/10/2009 tarihine kadar defaten ödenmesi
hâlinde. Yani, adam 31/10/2009 tarihine kadar defaten ödemez de taksit taksit
öder. Yani bir önerge hazırlanırken biraz hukuk terminolojisine uygun
olması lazım. Adam taksitle o tarihe kadar hepsini öderse aftan
yararlanmayacak mı?
Ayrıca, bu getirilen,
geçici 4üncü madde olarak verilen önergeyle kaç kişinin, ne kadar
miktarda faizi affediliyor? Özellikle bunlardan AKPye yakın olan ve bu
önergeyi veren kişilere yakın olan kişiler var mıdır?
Bakandan öğrenmek istiyorum.
Yine, bir de bir
haksızlık var. Yani bir gün önce mahkeme karar vermiş
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Süreniz doldu
efendim.
Sayın Özkan
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Efendim, teşekkür ediyorum.
Ben de KOBİlerle ilgili
olarak
Küresel krizden en fazla etkilenen işletmeler olduğu bilinen
bir gerçek. Bu amaçla Sayın Bakanımızdan şu önlemleri acaba
gündemine alabilir mi diye soracağım:
KOSGEB bütçesinin
artırılmasını ve verilen desteklerdeki bürokrasinin
azaltılmasını düşünüyor musunuz? Birinci sorum.
İkincisi:
KOBİlerin kredi kullanırken yaşadıkları ipotek ve
kefaletle ilgili çok ciddi problemleri var. Buradaki kırtasiyeciliği,
bürokrasiyi azaltmayı düşünür müsünüz?
KOBİlere pazarlama
desteği olarak KOSGEBin katkısı nedir?
Diğer bir sorum da:
Maalesef KOBİler ölçek ekonomisinden faydalanamayan işletmeler
durumundadır. KOBİlerin ölçek ekonomisinden faydalanabilmesi için
KOBİler arasında, kendi benzer işleri yapanlar arasında
bir birleşme, bir bir araya getirme düşünülüyor mu?
Diğer bir sorum da:
Büyük ihalelere giremiyor maalesef KOBİler. KOBİlerin kamunun büyük
ihalelerine girebilmesi için konsorsiyum oluşturulması gibi bir
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Bakanım.
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Efendim, tekrar,
konuşmalar için, verilen katkılar için teşekkür ediyorum.
Evet, bu sicil affı
kanunu Büyük Millet Meclisimizde Genel Kurulda görüşülürken ve komisyonda
görüşülürken o zaman da dile getirilmişti. Bankalara bu konuda
Mutlaka bunu sileceksiniz. şeklinde bir müeyyide koymak mümkün
değil. Bu konuda gerek BDDKnın gerek Merkez Bankasının
gerek Bankalar Birliğinin bu konuyla ilgili vermiş olduğu
görüşler
Bir de serbest piyasa kurallarına uygun değil. Hep
söylüyorum. Yani onunla ilgili bir düzenleme getirirsiniz ama diğer
taraftan bir başka bahaneyle, başka bir gerekçeyle isterse sicil
affının yerine başka bir gerekçeyi göstererek banka krediyi
vermeyebilir. Ancak sicil affı kanunu çıkar çıkmaz, öncelikle
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası sicil affıyla ilgili bütün
düzeltmeyi yaptı, yani bütün sicili bozulmuş olan kayıtları
düzeltti. Bankalarla bire bir görüşerek, zaman zaman bir araya gelerek,
Bankalar Birliğiyle bir arada oturarak sicil affı konusunda varsa bir
engel, bu konunun düzeltilmesiyle ilgili kendileriyle görüşüyoruz ve bunu
da gerek TESKle yapmış olduğum gerek TOBBla ve ilgili odalarla
yapmış olduğum toplantılarda da kendilerine Eğer
böyle müşahhas bir problem varsa lütfen iletin ve bu konuda bankalarla
görüşelim. diye söylüyorum. Yani şu an için bize sicil
affının silinmemesiyle ilgili intikal eden çok ciddi problem
olmadığını tekrar ifade etmek isterim.
Diğer taraftan, efendim,
bu geçici madde
Yani yandaş veya yakın -bilmiyorum neye göre bu tarif
yapılacak, neye göre söylenecek- böyle bir şey olması söz konusu
değil. Bunun son anda girmesinin sebebi şu: KOSGEB vermiş olduğu
kredilerde bazen şartlı kredi destekleri veriyor. Örneğin geçen
sene vermiş olduğumuz makine teçhizat kredisinde koymuş
olduğumuz şart şuydu: Makine teçhizat kredisinden KOBİnin
faydalanması için kredi zaten KOBİye verilmedi, makineyi
aldığı işletmeye verildi ve bu krediyi alanların da 3
veya 5 kişiyi istihdam etmesini -derecesine göre- şart koştuk ve
dedik ki: Bu istihdamı kredinin müddeti olan on sekiz ay boyunca
işten çıkartmayacaksınız ve on sekiz ay bu insanları
çalıştıracaksınız.
Buna benzer başka
kredilerde de, yine KOSGEB desteklerinde de böyle benzer şartlar koyduk.
Örneğin, ihracat yapanlarda da ihracat şartı koyduk. Ancak
sonradan
Burada herhangi bir şekilde KOSGEBin bir kaybı zaten yok.
Bildiğiniz gibi KOSGEB olarak biz faiz sübvansiyonu, faiz desteğini
veriyoruz, krediyi banka zaten kendisi kullandırıyor. Dolayısıyla
burada banka zaten kendi parasını, alacağını
alıyor veya alacak. Diğer taraftan, faizi zaten biz KOSGEB olarak
peşin ödemiş durumdayız.
Şimdi, bu durumda, bu
taahhüdü yerine getirmeyenler açısından bu sefer ortaya bir hukuki
problem çıkıyor. Çıkan problemde de ben, işletmeyi niye bu
şartı yerine getirmedin diye mahkemeye vermek ve cezai işlem
yapmak zorunda kalıyorum.
Şimdi, bu düzenleme
Tabii ki bu küresel ekonominin Türkiye üzerinde de getirmiş olduğu
olumsuz şartlarda işletmeler istihdam şartını yerine
getiremiyorlar veya ihracatı, vermiş oldukları taahhütleri
yapamıyorlar. Bu işletmeler bu durumda kaldığı
müddetçe bir taraftan ceza çalışırken bir taraftan da
bunların KOSGEB desteklerinden faydalanma imkânı ortadan
kalkıyor. Bu getirilen düzenleme böyle bir küresel kriz ortamında
işletmelerin KOSGEB desteklerinden faydalanmaya devam etmesini
sağlayacak olan bir düzenlemedir.
Daha evvel
atlandığı için sonradan önerge olarak bunu getirdik. Başka
bir düşüncenin olması zinhar, kesinlikle doğru değildir ve
böyle bir şey olması da mümkün değildir. Yani KOSGEB burada
kâğıt üzerindeki bir alacağından vazgeçiyor. Ortadan
vazgeçilen kısım da budur.
Diğer taraftan,
Sayın Özkanın sormuş olduğu soruyla ilgili de efendim
şunu ifade edeyim: KOBİlerin konsorsiyum yapması
açısından hiçbir sakınca yok. Yani kendileri bunu
rahatlıkla yapabilirler.
Şimdi, KOSGEBde geçen
yıl başlattığımız, bu sene devam edeceğimiz
özellikle esnaf ve sanatkârda ve KOBİlerimizde işletmelerin bir
araya gelmesiyle, güçlü yapılar oluşturmasıyla ilgili
çalışmamız var. Maliye Bakanlığımız
ayrı bir çalışma yapıyor. Şirketlerin bir araya
gelmesi, konsolide olması noktasında vergisel destekler gelecek.
KOSGEBde de biz güç birliği veya ortaklık yapma noktasında bu
tür destekleri zaten koyuyoruz. Bunların, KOSGEB desteklerinin
biliyorsunuz bazıları kredi destekleri, bazıları da bu
destek mekanizması şeklinde aktarılan kısımlar.
İpotek ve kefalet
konusuna gelince, tekrar ifade ediyorum: Değerli arkadaşlar, KOSGEB
kredi vermiyor. KOSGEB 23 milyon dolar faiz ödemesiyle örneğin 1 milyar
dolarlık ihracat kredisi kullandırıyor. 44 katı bir kredi
kullandırıyoruz. Dolayısıyla KOSGEB 23 milyon dolar faizden
mesul, verilen kredilerden bankaların kendisi mesul, dönüşünden.
Bankaların
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Sayın Bakan
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Söyleyeceğim.
Bankalar tabii ki vermiş
oldukları paraları -bir yerde ben de rahatsız oluyorum ondan-
sağlama alma noktasında enteresan şartlar getiriyor ancak
şu çalışmaya başladık: Artık, bankalarla
yapmış olduğumuz anlaşmalarda müracaatın bir ay içinde
mutlaka kesinleştirilmesiyle ilgili bir hüküm koyduk, bu bürokrasinin
azaltılması noktasında. Yeni kanunumuz çıktıktan sonra
zaten Odalar, Odalar Birliği, Esnaf Odaları Birliğiyle beraber,
onların altyapısıyla onların network imkânlarını
da kullanacağız ve banka sayısını artırarak da
-mesela, en son krediyi on bankayla yaptık, daha evvel üç veya beş
bankayla yapıyorduk- müracaatın zamanında etkin verilmesini
sağlıyoruz ama dediğiniz uyarıları da mutlaka dikkate
alacağız.
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Sayın Bakan, KOSGEBin faiz desteği verdiği kredilerde KOSGEBin
garantisi yeterli olamaz mı?
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Dikkate alalım efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Çağlayan.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar
yeter sayısını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Arayacağım efendim.
9uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
16.31
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Görüşülmekte
olan 330 sıra sayılı Kanun Tasarısının 9uncu
maddesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi,
maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
9uncu
maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır.
10uncu
maddeyi okutuyorum:
MADDE 10-
Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
10uncu madde üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Tayfur Süner. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Süner.
CHP GRUBU
ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
tasarının 10uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Gurubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, konuştuğumuz bu madde yürütme maddesidir. Yürütme maddesinde
tasarıyla ilgili çok fazla konuşacak bir şey yok. Zaten benden
önceki milletvekili arkadaşlarım da tasarının neler getirdiğini
ayrıntılarıyla birlikte açıkladılar. Ben bu
konuşmamda daha çok esnaflarımızı nasıl
rahatlatabiliriz, onların içinde bulunduğu ekonomik
sıkıntıları nasıl azaltabiliriz, bu konuda sizlere
düşüncelerimi aktarmak istiyorum.
Bu
tasarıyla KOSGEBe yeni görevler veriyoruz, bu kurumun yetkilerini biraz
daha genişletiyoruz. Bunlar güzel uygulamalar ancak kurumun görev ve
yetkilerini artırmak yerine şu anda siftah yapamadan kapanan iş
yerlerimizi ayakta tutmak için geçici kararlar yerine esnafın
yararına kalıcı kararlar alınması gerekmektedir.
Kapanan iş yerleri sayısına baktığımızda bu
önlemlerin acilen alınmasının gerekliliğini çok rahat
görebileceğiz. Dört yıl öncesiyle
kıyasladığımızda, 2008de kapanan iş yeri
sayısı 2004 yılına göre yüzde 333 artmış
durumdadır. Kapanan iş yeri sayısına son on
yıllık dönem itibarıyla bakıldığında, 2008
yılında son on yılın rekorunun
kırıldığı fark edilmektedir. 1999
yılının tamamında kapanan iş yeri sayısı
10.166 iken 2008 yılının sadece beş ayında 21.335tir.
Bunlar TÜİKin verileridir. İşin doğrusu kapanan iş
yeri sayısı bu rakamların çok fazla üzerindedir. Bunun nedeni,
TÜİK bu verileri ticaret sicili kayıtlarına göre derlemektedir.
Çok sayıda iş yeri ticaret sicili kayıtlarında faal
gözükmekte ama aslında faal değildir. Ekonomik krizden ve durgunluktan
etkilenen binlerce iş yeri, faaliyetlerine fiilen son vermekte ama ticaret
siciline bildirimde bulunmadığından ticaret sicili
kayıtlarında işi terk etmiş sayılmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bunları da göz önüne alarak gerçek anlamda kapanan
iş yeri sayısının 2008de açılanın da üzerinde
olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çoğu iş yeri siftah
yapmadan kapanmaktadır. Kiralar, ücretler, vergiler, SSK primleri
ödenememektedir. Bununla birlikte, bonolar protesto olmakta, çekler
karşılıksız çıkmaktadır. Esnaf, sanatkâr ve
tüccar kepenkleri kapatmaktadır. 2001 krizinde bile kapanan iş yeri
sayısının açılan iş yeri sayısına oranı
2008 yılındaki gibi değildir. Kapanan iş yeri sayısının
son on yılın rekoru olduğu bir dönemde ekonomik tablo da hiç iç
açıcı değildir. Uygulanan yanlış para politikası
ülke ekonomisini kısır bir döngünün içine
sıkıştırmış durumdadır. İşsizlik
tırmanışta olup son yirmi yılın en yüksek oranına
ulaşmıştır. Kapanan iş yeri sayısı
arttıkça yalnızca o iş yerinin sahibi değil,
çalışanlar da işsiz kalmaktadır, bu durum
çalışanların ailelerini de etkilemektedir. Bununla birlikte,
kapanan iş yerlerine mal satan ya da hizmet yapan firmaların da
işleri olumsuz yönde etkilenmektedir. Devletin gelir vergisi, KDV ve
sigorta prim kaybı da hâliyle olmaktadır. Böyle bir ortamda, asgari
ücret üzerinden gelir vergisi kesintisinin bir yıl süreyle
yapılamayacağı, asgari ücreti aşan ücretlerde ise asgari
ücret tutarına isabet eden gelirin bir yıl süreyle vergiden muaf
olması ve sigortalı çalıştıran özel sektör
işverenlerinin SSK prim ödemelerinin kendi paylarına düşen
kısmının bir yıl boyunca onar puan aşağıya
çekilmesi, hiç olmazsa iş yerlerinin bir yıl süreyle daha ayakta
kalmalarına bir nebze yardım edecek bir uygulama olacaktır.
Bununla
birlikte, emeklilerimiz de büyük ekonomik sıkıntı içerisindedir.
Açlık sınırı olarak açıklanan 750 TLyi bile bulmayan
aylıklarıyla geçinmek zorunda olan emeklilerimiz zorunlu
ihtiyaçlarını bile karşılayamaz duruma
getirilmişlerdir. Emeklilerimizin ekonomik açıdan biraz olsun
rahatlaması için maaşlarının en az yüzde 50
artırılması gereklidir. Bu yolla hem emeklilerimiz zorunlu
ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabilecek hem de
evindeki bir nevi hapis hayatından kurtularak sokağa çıkacak ve
esnafımıza da hatırı sayılır katkısı
olacaktır.
Bu
konularda Meclis Başkanlığına sunulmuş kanun
tekliflerim vardır, komisyonda görüşülmek için beklemektedir. Bu
tekliflerimin acilen ilgili komisyonlarda görüşülerek Meclis gündemine
alınması ve kanunlaşması, esnafları, emeklileri ve
özel sektör çalışanlarını ekonomik açıdan büyük ölçüde
rahatlatacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; esnaf ve
sanatkârlarımızın AKP İktidarından en önemli
beklentisi, kapsamlı bir esnaf destek paketinin bir an önce
açıklanmasıdır. Esnaf ve sanatkârların vergilerinin,
çalışanların maaş ve SSK primi gibi ödemelerinin
desteklenmesi ve iş yerlerinde kullanılan doğal gaz, su ve
elektrik gibi girdi fiyatlarının konut fiyatlarıyla eş
değerde olması gerekmektedir.
İşçimize,
memurumuza, SSKlı, BAĞ-KURlu tüm emeklilerimize bir defaya mahsus
olmak üzere insanların elini rahatlatacak, esnaftan
alışveriş yapmasını sağlayacak harcama çeki veya
benzeri bir nakit desteği verilmelidir. Zaten yerel seçimler öncesinde AKP
Hükûmeti tarafından vatandaşımıza bu konuda da söz
verilmiştir. Bunun bir seçim yatırımı olup
olmadığını yakın zamanda anlayacağız.
Ayrıca, doğal gazda KDV -zorunlu tüketim malı gibi- yüzde 1
oranına indirilmelidir. Sorunlu kredilere ödeme kolaylığı
sağlanarak insanlara nefes aldırılmalı, onlara tekrar
alışveriş yapabilme olanağı
sağlanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz ekonomisinin 2008 yılının son
çeyreğinin büyüme rakamları açıklanmıştır. Bu
dönemde ekonomimizde yüzde 6,2 oranında daralma gözlenmiştir. Bu
rakamın açıklanması ve 2009daki gidişata bakarak bu
yıl da pozitif büyüme gerçekleşmesini beklemek imkânsız hâle
gelmiştir.
AKP
Hükûmetinin son üç aydır ekonomi yerine seçime kilitlenmesi krize
karşı müdahaleyi oldukça geciktirmiştir. Ekonomik açıdan
2009u kaybetmiş durumdayız. 2010da toparlanmanın
başlaması için de bugünlerin çok iyi değerlendirilmesi
gerekmektedir. Enflasyon ve cari açık dışında bütün
göstergeler kötüye gitmektedir. Enflasyon talep yetersizliğinden
dolayı düşmektedir. Şu anda içinde bulunduğumuz durum
talebi canlı tutmayı zorunlu kılmaktadır. Bunun için de
yeni paketlerin açıklanmasına şiddetle ihtiyaç vardır.
Var olan
işsizlik, aralık ve ocak aylarında hızla artmaya
başlamıştır. Aralık ve şubat aylarında
kendilerine işsizlik sigortası ödemesine başlanan
işsizlerin bu ödenekleri sonbahara kadar bitmiş olacaktır.
Dolayısıyla, yaz aylarına kadar talep artırıcı
her türlü önlemin alınması gerekmektedir. Ben buradan Hükûmeti
uyarmak istiyorum: Aksi hâlde, hem bir sosyal buhran yaşanacak hem de
ekonominin yeniden büyümesini uzun süre erteleyen bir kısır döngüye
girilecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugüne kadar AKP Hükûmeti tarafından
beş tedbir paketi açıklanmıştır ve hepsi de olumludur.
Ancak, bununla birlikte, halkın yoğun olarak kullandığı
peynir, süt, yoğurt, yağ, şeker, makarna, çay, salça, konserve
ve sebze gibi ürünler ile sabun, deterjan ile zorunlu tüketim mallarında
2009 yılı sonuna kadar KDV oranları
sıfırlanmalıdır. Bugüne kadar otomotiv, beyaz eşya ve
mobilya gibi sektörlere yapılan indirimler belli toplumsal kesimleri
rahatlatmıştır. Yürürlüğe konulan kısa vadeli
tedbirler paketlerinin sosyal boyutu eksik kalmıştır.
Piyasaların rahatlaması, dar gelirli toplumsal kesimlere destek ve
güven verilmesi için yaklaşık 150 milyar dolarlık bir hacme
sahip gıda ve zorunlu tüketim mallarında KDV oranı
sıfırlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
Antalyada yapılan şehir tramvayı sonucunda, kısa vadede
hat üzerinde, orta vadede bütün şehir esnafını perişan eden
ve gününü siftah yapmadan geçiren esnafımızın sorunlarını,
daha önce yapmış olduğum konuşmalarımda bu kürsüden
dile getirmiştim. Bununla birlikte, yine Antalyada uygulamaya konulan
ancak birilerinin çıkarı gözetildiği için yanlış
hesaplamalar sonucu dolmuş ve otobüs esnafını mağdur eden
Ankart uygulamasını bilmeyen yoktur. Bu yanlış uygulamalar
sonucu, AKPli Büyükşehir Belediyesi, yerel seçimlerle birlikte
Antalyadan esnafın da onayıyla gönderilmiştir. Yapılan
yanlışların üstüne, Antalyada olduğu gibi
yanlışlar eklemeyin.
Sözlerimi bitirmeden önce,
tekrar dikkatinizi çekmek isterim: İşçi emeklilerimizin yüzde 83ü,
BAĞ-KUR emeklilerinin yüzde 99u açlık sınırının
altında aylık alıyor. Vermiş olduğumuz kanun
tekliflerine desteğinizi bekliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
tamamlayınız lütfen.
Buyurunuz.
TAYFUR SÜNER (Devamla)
Gelin, verdiğimiz önergelere destek olun. Bu vatan hepimizin. Krizden en
az zararla çıkmak için gelin bizlere kulak verin.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Süner.
10uncu madde üzerinde
şahsı adına Nevşehir Milletvekili Erdal Feralan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Feralan.
AHMET ERDAL FERALAN
(Nevşehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısının 10uncu maddesi üzerine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu kanunun
KOBİlerimize, ülkemiz ekonomisine önemli kazanımlar
getireceğini belirtmek istiyorum. Emeği geçenlere teşekkür
ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Feralan.
Şahsı adına
Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Yüksel.
MEHMET YÜKSEL (Denizli)
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 330 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 10uncu maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
KOSGEB Yasası, Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği ile birlikte esnaf birliklerimizin toplam 3,5-4
milyonu bulan üyeleri ve aileleriyle beraber 12-14 milyonu bulan bir nüfusun
beklediği bir yasaydı. Bu yasanın çıkarılması
noktasında bütün partilerimizin ortak mutabakatı
sağlanmış, Sanayi Bakanımız başta olmak üzere
bütün personel ve yetkili arkadaşlarımıza, emeği geçen
herkese çok teşekkür ediyorum.
Hayırlara vesile olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Yüksel.
Soru-cevap için
Bir soru
görüyorum.
Sayın Ünsal, buyurunuz,
bir dakika süreniz var.
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya)
Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, 5018 sayılı Yasanın 68inci maddesinin bir
fıkrasını okuyorum:
yönetimin mali faaliyet, karar ve
işlemlerinin; kanunlara, kurumsal amaç, hedef ve planlara uygunluk
yönünden incelenmesi ve sonuçlarının Türkiye Büyük Millet Meclisine
raporlanmasıdır. Dolayısıyla -demin konuşmamda da
söylemiştim- KOSGEBin Sayıştay denetim raporları henüz
elimize geçmemiştir. Meclise de gelip gelmediği konusunda yeterli bir
bilgi almadık, çünkü komisyonlarda yoktur. Sizlerde bu mevcut mudur,
elinize geçmiş midir? Eğer sizin elinize geçtiyse bize de bilgi
verilmesi, bu rapordan bir örnek verilmesi mümkün müdür?
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ünsal.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle son maddesini
görüşmüş olduğumuz bu KOSGEB Kanununun hayırlı
uğurlu olmasını temenni ediyorum ve katkı veren herkese
yürekten teşekkür ediyorum. Bahsedilen birçok konuda dile getirilmiş
olan hususları ciddi bir şekilde dikkate
alacağımızı, gerek teşkilat (organizasyon)
yapısı gerek bütçe konusunda KOSGEBin geçmiş
başarılarına daha büyük başarı
katacağımız noktasında gerekli
hazırlıklarımızı yaptığımızı
ifade etmek istiyorum ve bu noktada Bakanlar Kurulumuzun özellikle sektörel ve
bölgesel alınmış olan yetkisi çerçevesinde belirlenmesi ve
yönetmelikle ilgili çalışmalarımız da yine ilgili birimimiz
tarafından, Bakanlığımız tarafından
hazırlanmıştır. Bu da yine kanun çıkar çıkmaz,
hemen yasalaştıktan sonra, Sayın
Cumhurbaşkanımızın onayını müteakip Bakanlar Kurulumuza
sunulacak ve bu konuda Anadolunun her tarafından KOSGEB desteği
bekleyen işletmelerimize, KOBİlerimize, esnaf ve
sanatkârımıza ciddi bir finansman noktasında nefes
aldıracaktır. KOSGEBin ilgili destekleri, bir taraftan kredi
desteği devam ederken bir taraftan şirket birleşmeleri,
pazarlama, araştırma-geliştirme, inovasyon, teknoloji
alanındaki diğer sorumluluk ve diğer
çalışmalarımız da devam edecektir. Ümit ediyorum ki
yıl içinde KOSGEBe yine bütçeden alınacak olan desteklerle KOSGEB
destekleri de aynı oranda artırılacaktır.
Sayın
Milletvekilimizin sormuş olduğu soru: 5018den sonra
Sayıştay denetimi yapılmıştır ve
Sayıştay raporları Başkanlığımızda
mevcuttur. Müracaatınız hâlinde orada arkadaşlarımız
değerlendirecektir.
Sayın
Başkanım, ben tekrar size ve emeği geçen tüm milletvekillerine
teşekkür etmek istiyorum bu vesileyle.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çağlayan.
10uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
10uncu madde kabul edilmiştir.
Tasarının
tümünü oylamadan önce oyunun rengini belli etmek üzere lehte Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
efendim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; bu Mecliste özellikle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, esnafımızla ilgili ne getirilirse onlar için sonuna kadar
destek olacağımızı bir kez daha söylüyoruz. Bu kanunun grup
olarak biz hep lehinde olduk, sonuna kadar lehinde olacağız. Bir kere
bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen Sayın Bakana, tüm
gruplara teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
ama bir yasa uygulanmalı yani
çıkarırsın ama uygulamazsın. Demin sordular sicil
affıyla ilgili, uygulanmıyor. Geçen de belirttim, bir yasanın
uygulanması lazım. Sayın Bakan, bir kere zimmet maddesi,
Bankalar Kanunundaki zimmet maddesinin özellikle küçük esnaf, küçük sanayiciye
uygulanan bölümü kalkmadığı sürece veya Bankalar Birliği
tarafından zimmet konusunda özellikle sicil affından oluşan bir
aftan sonra daha önce bir şekilde kara leke yiyen insanlara tekrar kredi
açmanın, sicil affından dolayı zimmet maddesine
girmeyeceğinin belirtilmesi lazım. Bir kere arkadaşlar, bunu
açık söylüyorum, bankacılar yapmıyor bunu. Zimmet maddesi
başlarında bir şey
Sicil affı olmasına rağmen,
açık olmadığı için Yarın benim başıma
buradan bela gelir. diyor. Bunun bir kere Bankalar Birliği ve BDDK
tarafından sicil affından dolayı, bu Yasadan dolayı daha
önceki herhangi bir şeyi olan insanlara açılacak kredilerin sicil
affından dolayı artık yeni açılan kredileri kapsamayacağının
ve zimmet maddesine, içeriğine girmeyeceğinin belirtilmesi
lazım. Bu belirtilmediği sürece arkadaşlar, bu sicil
affından dolayı hiçbir banka kredi vermez.
İki, -geçen de söyledim
Sayın Bakan- yine sicil affıyla ilgili küçük esnafımıza
yönelik mutlaka bankaları özendirmeniz lazım. Dün Plan Bütçe Komisyonunda Merkez
Bankasının bir brifingi vardı, arkadaşlarım orada
gördüler. Ben, burada konuştuğum tüm konuyu Merkez Bankası
Başkanına, kendisine ilettim. Bir şekilde yapanla yapmayan
bankayı ayırmak lazım. Yani Ben niye uygulayacağım?
diyor Çünkü hiçbir kazancım veya hiçbir şeyim yok. Ama siz,
Bankalar Birliği ve BDDKyla bir mutabakat sağlayıp özellikle
esnafın borçlarını iki yıl ve daha uzun vadeye yayan,
yapılandıran bankalara mutlaka munzam karşılık ve
disponibilitede belirli bir indirim yaparsanız, o zaman bankalar da sicil
affından dolayı yeniden yapılandırma olayına
sıcak bakar ve bunun sonucu alınır. Yoksa bu sicil affı hep
bir
Meclis sicil affı
yaptı, esnaf bayram etti. Hayır, esnafın bayram ettiği yok.
Herkes bu gerçeği bilsin. Hiçbir şekilde işlemiyor sicil
affı. Sadece, Merkez Bankası, kayıtlarından sildi ama
herkesin defterinin altında, kara kaplı defter duruyor. Kesinlikle
kimse sicil affına uğrayan insanlara yeni kredi açmıyor, kredi
yeniden yapılandırmasını yapmıyor. Ben, bir kez daha
yasanın lehine oy kullanacağımı söyleyerek ama bunun bir
kere daha dikkate alınmasını söylüyorum.
Ayrıca dün yine
yukarıda Sayın Merkez Bankasının brifinginde
Özellikle,
biz, geçen dönem bu Mecliste kredi kartlarıyla ilgili ve tüketici
kredisini ilgilendirdiği için ve bu Bakanlığın sorunu
olduğu için hakem olsun diye hakemliği Merkez Bankasına verdik
ve ben bu konuda çok ısrar etmiştim, Merkez Bankası iyi hakemdir
diye ama dün Sayın Başkanın önünde itiraf ettim Ben suç
işlemişim hakemliği size vermekle. dedim.
ASIM AYKAN (Trabzon)
Yanlış yapmışsınız, suç değil.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Evet. Yani yanlış düşünmüşüm,
yanlış düşünmüşüm.
Biz, adil
olacağınız yönünde düşünmüştük ama dünyanın
hiçbir yerinde tüketici kredileri ile kredi kartları arasında çok
büyük bir fark yoktur. Bana Sayın Başkan Bazı ülkelerde 3 kat.
diyor. Tabii arkadaşlar, faizlerin LİBOR+1 olduğu ülkelerde yani
yüzde 4 yıllık faiz oranı olan bir ülkede tüketici kredisi
faizinin, kredi kartı faizinin yüzde 12 olması çok büyük bir şey
değil, ama faizlerin, tüketici kredi faizlerinin aylık 1,5
olduğu bir yerde, aylık 4,5; aylık 5 gibi bir kredi kartı
faizi bir fahiş faizdir. Ben yine söylüyorum: Sizin
Bakanlığınızın konusu, kredi kartları bir
tüketici kredisidir, tüketim amaçlıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü
tamamlayınız.
Buyurunuz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Kredi kartlarının mutlaka tüketici kredisi
kapsamı içinde değerlendirilip -bu düzenlemeyi Merkez
Bankasından alıp Bakanlığınıza- Tüketici Kredisi
Kanununda yeni bir düzenleme yapılmasına gerek vardır.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Aleyhte İzmir
Milletvekili Harun Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve
Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, görüşülmekte olan
330 sıra sayılı Tasarıyla ilgili olarak oyumun rengini
belirtmek üzere söz aldım. Bundan önceki birleşimde KOSGEB
Tasarısıyla ilgili görüşmeler sırasında
aldığım sözde, bir iki teknik itirazı ilave ettikten sonra,
tasarıyı olumlu olarak değerlendirdiğimi ve olumlu oy
vereceğimi ifade ettim. Ancak biraz önce tasarıya ilave edilen geçici
4üncü madde nedeniyle tasarının günahının
sevabını aştığı kanaatine vardım ve oyumun
rengini değiştirdiğimi sizlere ifade etmek için söz aldım.
Değerli milletvekilleri,
önergeyle ilave edilen geçici 4üncü maddenin tasarıya eklenmesiyle ilgili
olarak İç Tüzüke baktığımızda herhangi bir
şekilde usul hatası olmadığını söyleyebiliriz.
Yani Genel Kurulun yetkisi dâhilinde burada görüşülen tasarılara
sayın milletvekillerinin vermiş oldukları önergelerle maddeler
ilave edilmesi doğaldır. Doğal bulmadığım,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde önemli olan bazı hususların,
özellikle af niteliği taşıyan bazı hususların ihtisas
ve uzman komisyonlarda görüşülmeden
Çünkü gerekçesi krize
bağlanıyor. Kriz Türkiyeyi 2007 yılı Ağustosundan bu
yana etkiliyor, dolayısıyla Hükûmet ve Sayın Bakanlık bu
tasarıya bu geçici maddeyi önce de ilave edebilir, komisyonlarda
tartışılabilir ve Genel Kurulun huzuruna o şekliyle
gelebilirdi. Dolayısıyla Hükûmet sürekli olarak bunu
yapmaktadır, özellikle af niteliği taşıyan bazı
düzenlemeleri Genel Kurulda vermiş olduğu son dakika önergeleriyle
tartışılmasına imkân vermeden kabulünü ve
yasalaşmasını sağlamaktadır.
Getirilen metni
değerlendirdiğimizde, yürürlüğe girdiği tarihe kadar bu
kanun kapsamında kullandırılan desteklerden uygunsuzluğu
tespit edilerek ihtilaflı hâle gelen ve dava açılmış
olmakla birlikte haklarında kesinleşmiş yargı kararı
bulunmayanlara ilişkin faiz affı getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bu tür düzenlemeler ne yazık ki Türkiyede hukuk devletini
yerleştirme imkânlarını ortadan kaybettirmektedir. Çünkü biz
burada bir yasal düzenleme yaparak kurallarını belirliyoruz,
gerektiğinde bakanlara, Bakanlar Kuruluna yetkiler veriyoruz ve o yetkiler
çerçevesinde birtakım esas ve usuller belirliyor ve bu usul ve esaslar,
ekonominin geneliyle ilgili ve birtakım eşitlikleri sağlamaya
yönelik, adaleti sağlamaya yönelik düzenlemeler oluyor. Ancak sonuçta
yaptığımız bu düzenlemelere bir kısım
vatandaşlarımız uymuyor ve uymadıklarını tespit ediyoruz ve sonunda Türkiye Büyük
Millet Meclisine dönüyoruz ve yasalara uygun davranmayan
vatandaşlarımızın bu
aykırılıklarını affediyoruz. Bu, bir kere,
yargıya intikal eden olaylardan kesinleşmiş yargı
kararı olanlarla ilgili olarak faizlerini alacaksınız ancak
yargıya intikal etmiş olan olaylardan henüz sonuçlanmayanlarla ilgili
olarak yargı kararlarını da etkisiz hâle getirecek bir biçimde
faizleri almaktan vazgeçtiğinizi ifade edeceksiniz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayın.
Buyurunuz.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla)
Tamamlıyorum Sayın Başkan. Teşekkür ediyorum.
ve bunu da birtakım
adaletsizlikler yaparak sağlayacaksınız.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bu adaletsizliklere alet olmaması gerektiğini ve hukuk
devletini el birliğiyle yerleştirebilmemiz için bu tür düzenlemelere
fırsat vermememiz gerektiği ifadesini belirttikten sonra,
tasarıya vermek istediğim oyun renginin bu nedenle
değiştiğini ifade ediyor Hayır oyu
kullanacağımı tekrarlıyor ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakan,
konuşmak istiyor musunuz?
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Sağ olun
Başkanım, teşekkür
ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz biz de.
Şimdi, 3üncü
sırada yer alan Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, Çorum Milletvekili
Agâh Kafkasın, İstanbul Milletvekili Ufuk Urasın,
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 14 Milletvekilinin, İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 16 Milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürekin, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzünün Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Ulusal Bayram ve Genel Tatiller
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kırklareli Milletvekili Tansel
Barışın, Çorum Milletvekili Agâh Kafkasın, İstanbul
Milletvekili Ufuk Urasın, Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal
ve 14 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 16
Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/690, 2/176, 2/212, 2/213, 2/215, 2/225,
2/420, 2/421, 2/430) (S. Sayısı: 354) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
raporu 354 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek konuşacaktır.
Sayın
Özyürek
MUHAMMET
RIZA YALÇINKAYA (Bartın) Dışarıda, geliyor.
BAŞKAN
İkinci sıradaki konuşmacıyı çağırayım
o zaman.
Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal.
Buyurunuz
Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU
ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısına ilişkin Demokratik Toplum Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yüce
Meclisin çatısı altında, Hükûmet ile Mecliste grubu bulunan ya
da bulunmayan siyasi partilerle, bugüne değin, demokratikleşme,
demokrasi, barış ve bir arada yaşama yolunda ne yazık ki
ortak mutabakatlar sağlana-mamıştır birkaç konu
dışında. İşte, geçtiğimiz aylarda, 2010 Avrupa
kültür başkenti olma konusunda bir mutabakat
sağlanmıştır ama onun dışında,
yaklaşık iki yılı dolduracağız, ne emek ne
demokrasi ne barış ne özgürlük ne adalet yolunda, ne yazık ki
henüz daha bizi bir araya getirebilecek, nü-anslarımızı kabul
ederek, adım atılamamıştır.
Gerçi
bugüne değin bizim verdiğimiz kimi öneriler, yasa
tasarıları, araştırma komisyonlarının
oluşturulması yolundaki öneriler komisyonlarda bekletilmekte, ama ilk
kez 1 Mayıs konusunda Hükûmetin ve Mecliste grubu bulunan ya da bulunmayan
siyasi partilerin, 1 Mayıs İşçi Bayramı, Emek Bayramı
konusunda, tatil edilmesi yolunda bir mutabakat sağlanarak komisyondan
Genel Kurula getirilmiş olmasını da önemsiyoruz.
Şimdi,
bu tasarı, işçi sınıfının, emekçilerin, yoksul
halk yığınlarının, ezilenlerin yıllardır
sürdürdüğü mücadelelerinin kuşkusuz bir sonucudur. Örneğin
geçtiğimiz günlerde seçim -yine- rüşveti olarak bilinen
birtakım-biliyorsunuz- düzenlemeler yapıldı. Seçim
rüşvetinden, baskılardan, tehditlerden ve seçimlerin demokratik, adil
ve eşitlikçi olması yolunda birçok olaylar yaşandı, gerek
bölgemizde ve gerekse İstanbul, metropol kentlerde. Ama ne yazık ki
Hükûmetle ilişkili olanlar ve başta Sayın Başbakan, bu
seçimlerin demokratik ve adil olmadığı yolunda da
yakındı nedense. Nasıl bir paradokstur ki gerçekten seçimlerin
demokratikliğinin, eşitlikçi olmasının ve herkesin, her
yurttaşın iradesini serbestçe sandığa
taşıması konusundaki güvencelerin kendilerince
sağlanması gerekirken, bölgede baskı altında oyların
kullanıldığı yolunda yakınmıştır ve
bununla da yetinilmemiştir, sonra da Türkiye'nin birtakım şu
andaki gerçekliklerini, olguları gizlemek niyetiyle de partimiz,
Demokratik Toplum Partisi üzerinde operasyonlara girişilmiştir. 3
parti genel başkan yardımcımızın, çok sayıda
parti meclis üye ve yöneticisinin, kadın meclisi ve gençlik meclisi
yönetici ve üyelerimizin derdest bir operasyonla gözaltına
alındığına ve tutuklandığına tanık
olduk. Şu anda 200ü aşkın arkadaşımız
tutuklanmıştır. Dört gündür gözaltında olup da hâlâ
kendilerine soru sorulmadığına da avukat arkadaşlar
aracılığıyla tanık olmaktayız.
Şimdi,
tabii, biraz sonra değineceğim, gerçekten Kürt sorununun demokratik,
barışçıl çözümü, ki, Türkiye'nin demokratikleşmesinin
olmazsa olmazı olan bu sorunun çözülmesine ilişkin 22 Temmuzda
yaratılmış olan bir fırsatın bugüne değin
değerlendirilmemesine karşın, ikinci kez, halkımızca
yaratılmış bu fırsat gerçekten göz göre göre niye acaba
gizlenmek isteniyor, ne örtbas edilmek isteniyor ya da halkımızdan
hangi gerçekler saklanmaya çalışılıyor; onu biraz sonra
yine elbette konuşacağız. Ama, 1 Mayıs
kutlamalarının, özellikle dünya işçi
sınıfının, emekçilerinin 1 Mayıs 2009da 120nci ve
Türkiyede de 100üncü yılını kutluyor olmasının
elbette ki, emekçiler, çalışanlar açısından büyük bir
anlamı var ve özellikle bu 1 Mayısı anlamlı kılan
Bizim 1 Mayısta ve 1 Mayıs öncesinde ve sonrasında
yaşadıklarımız ve trajediler, bu 1 Mayısı Türkiye
emekçi güçleri açısından çok daha anlamlı kılmaktadır.
Şimdi,
1 Mayısın yüz yıl önce örgütlenmesinde temel rolü üstlenen
Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu, amaçlarını Sosyalist
Enternasyonale şöyle açıklıyordu: Osmanlı milleti
aynı ülkede yaşayan ve her birinin ayrı dili, kültürü,
edebiyatı, göreneği ve nitelikleri olan çeşitli milliyetlerden
oluşmaktadır. Öyle bir teşkilat kurmak istedik ki, insanlar
kendi dil ve kültürlerini terk etmeden ona girebilsinler. Hatta daha iyisi,
aynı bir ülkü uğrunda -sosyalizm ülküsü- çalışırken
her biri kendi kültürünü ve bireyliğini geliştirme
olanağını bulabilsinler. diyorlardı. Bu, tam yüz yıl
önce Türkiyede yayınlanan bir 1 Mayıs deklarasyonundaki amacı
ortaya koymaktadır. Ama ne yazık ki, vahşi kapitalizmin
acımasız ve neoliberal politikaların soy, sömür ve kazan
politikalarının sonucunda ne yazık ki, bu özlem
karşılık bulamamış, saldırılara,
cinayetlere, katliamlara ve büyük meydan cinayetlerine dönüşmüştür.
Şimdi,
Türkiyede bu 1 Mayıs kutlandıktan sonra, tabii, evrensel
değerlerin en önemlilerinden birisi, emeğin en yüce değer
olduğu ve emeğe duyulan saygıdır. 19uncu yüzyıldan bu
yana sürdürülen mücadeleler sonucu emekçiler ve çalışanlarca günlük
çalışma süresini sekiz saate indirmek için grev ve gösterilerin
yapıldığı ve bu yolda birçok acıların ve
ölümlerin yaşandığı bilinmektedir. Bu mücadelenin simgesi
olarak da 1 Mayıs günü dünyanın birçok ülkesinde resmî tatil ilan
edilerek, bayram olarak kutlanmaktadır.
Ülkemizde
1 Mayıs, 1908 yılından bu yana İşçi Bayramı, 1925
yılından sonra Bahar ve Çiçek Bayramı olarak belirlenmiş ve
bu durum 12 Eylül 1980 askerî darbesine değin de sürmüştür.
Şimdi,
bu 1 Mayıs, 1976da ilk kez kitlesel olarak Taksimde Devrimci
İşçi Sendikaları Konfederasyonunca kutlanmıştır
ve 1976da bir şiddet yaşanmamıştır. 1977de bir
şiddet yaşanmamıştır yine ve alana dört bir yandan
gelen insanların alanda toplanmasının beklenmesi ve törenin
başlaması biraz geç zamana yayılmıştır ve
akşam 19.00 sıralarında Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonu Genel Başkanı Kemal Türkler hemen
konuşmasını bitirdikten sonra, Sular İdaresinden,
InterContinental denilen şu andaki The Marmara otelinden ateşler
açılmaya başlanmıştır ve o günlerde emekçilerin
bayramının kardeşçe kutlanması yolunda çaba gösteren İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ahmet İsvan,
kürsüde, bu ateş açanların polis mi, görevli mi olduğu konusunda
yanındakilere sorduğu sorular karşılıksız
kalmış ve hatta tartaklanmıştır.
Şimdi,
bu konuda daha sonraki yıllarda, yine
1978 yılında gerçekten
yüz binler, o 1977 1 Mayıs katliamını telin etmek için 78de
yine 1 Mayıs, Taksim Alanında buluşulmuş ve 1977de
yaşanılanları adları tek tek sayılarak 36
yurttaşımız emekçinin anısı önünde saygı
duyulmuş ve Taksim Alanının 1 Mayıs alanı olarak
kabul edilmesi kararlaştırılmış ve ilan
edilmiştir. Ama ne yazık ki o günden sonra emekçiler 1 Mayıs
alanında, Taksimde buluşamamış ve bayramını,
emek bayramını kutlayamamışlardır.
Şimdi,
yine, işte biz burada bugün tatil günü ilan edeceğiz hep birlikte;
keşke adını bayram olarak da koysaydık ve isteyen
istediği şekilde bayramını kutlayabilseydi, bütün
farklı diller, kimlikler, emekçiler buluşabilselerdi. Ama şimdi
Sayın İstanbul Valisi Orantılı güç
kullanılacaktır eğer gelinirse. diyor. Şimdi, geçen
yıl biz yine tanık olduk ve emek ve demokrasi güçlerinin
kardeşliği ve birliği yolunda, dayanışması
yolunda Demokratik Toplum Partisinden 8 milletvekili
arkadaşımız, emekçilerin bayramında birlikte olmaya gittik
ama hepimiz tanık olduk DİSK Genel Merkezinin, emekçilerin,
sendikacıların nasıl biber gazıyla, gaz bombalarıyla
saldırıya uğradığına. Şimdi,
orantılı güç bu mu oluyor acaba? O nedenle, biz bugün buradan bu
kararı çıkarırken Hükûmet ve başta Sayın Bakan, bu
İstanbul Valisine, isteyenlerin istediği yerde özgürce
bayramını kutlayabileceğini salık versin ve güvenlik
güçleriyle İstanbulda 1 Mayıs alanının
kuşatılmasının önlenmesini istesinler.
Şimdi,
dileğimiz tabii bu ki, bu 1 Mayısın
Yaratılmak istenilen,
ki egemen güçlerin düzeninin yarattığı korku ve yoksulluktur;
hem yoksulluğu üreteceksiniz hem iş, ekmek ve özgürlüğü
baskı altına almaya kalkışacaksınız, ondan sonra
da panzerlerinizle, tanklarınızla, askerlerinizle, polislerinizle,
JİTEMinizle, mahkemelerinizle korkuyu egemen kılmaya
çalışacaksınız ama tabii, demokratikleşme ve
özgürleşme yolunda korkuların nasıl yenildiğini, hak ve
özgürlük mücadelesinden ve insanlık onuruna bağlılıktan
nasıl vazgeçilmediğinin, Türkiye coğrafyasında, size çok
iyi örneği de verilmektedir.
Şimdi,
bakın, örneğin, orantısız
Orantılı güç
kullanılacaktırın biz şeyini de gördük. Dün örneğin
burada bir gensoru tartışılırken hepsi reddedildi.
Arkadaşlar, daha biz geçtiğimiz yıl nevrozda
Gerçekten o da,
Kürt halkının, Orta Doğu halklarının uzun,
ağır bedeller ödeyerek kazandığı bir gündür.
Şimdi, o nevrozun, örneğin, gerçekten kazanılmış bu
gün, artık birçok yerde özgürce kutlanabilmektedir 21 Martta, yine
halklarımızın kardeşliği ve dayanışması
orada ilan edilmektedir ama geçen yıl, izin verilmeyen yerlerde nasıl
orantılı güç kullanılarak 4 yurttaşımızın
katledilişine, 197 yurttaşımızın ağır
yaralanmasına ve 600ü aşkın insanın da gözaltına
alınıp tutuklanmasına tanık olduk. Şimdi, nedir bu? O
zaman bu şiddeti kaldırın ve gerçekten, 21 Mart nevrozun da
tatil ve bayram olması için burada bir yasa önerimiz var, bunun da
önümüzdeki günlerde Genel Kurula getirilmesini ve 21 Martın da Nevroz
Bayramı ve tatil olarak kabul edilmesini diliyoruz.
Şimdi,
DTPye yönelik son operasyonlar, gözaltı ve tutuklamalar neyi acaba ifade
ediyor? Bakın, bu operasyonların sonunda yöneticilerin tutuklanması,
gözaltı
Şimdi,
birincisi: Acaba ekonomik krizin gerçekten sonuçları mı gizlenmek
isteniyor? Bakın, Sayın Başbakan, uluslararası mali krizin,
finans çöküşünün, finans kapitalin çöküşünün bizi teğet
geçeceğini söyledi ve ısrarla Sayın Başbakan
Örneğin,
son şu krizden sonra 1 milyonu aşkın emekçi kapı
dışarı edildi ama Sayın Başbakan hâlâ Kriz yok.
diyor, Teğet geçecek. diyor.
Şimdi,
örneğin, resmî rakamlar -ki Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bu
oranlara ulaştı- yüzde 15,15. Yine resmî açıklamalara göre
işsiz sayısı 3 milyon 650 bin. Ama
konfederasyonlarımızın, ki dün daha DİSK Genel
Başkanı Sayın Süleyman Çelebinin açıklamalarına göre
24,2 ve işsiz sayısı da 6 milyon 334 bine
ulaşmıştır. Ama şimdi, hâlâ Sayın Başbakan
Teğet geçmiştir. diyor. Şimdi, işsizliğin
rakamının, yüzdesinin çoğalmasını kadınlara
bağlıyor Sayın Bakan. Diyor ki: Şimdi, işsiz
kadınlar iş için başvurdular, o nedenle bu yüzde arttı. Ya
da Sayın Başbakan ne diyor? Eğer üretim kesintiye
uğruyorsa, eğer atölyeler kapanıyorsa, eğer kepenkler
kapatılıyorsa bu ekonomik krizden değil o yöneticilerin
beceriksizliğindendir. diyor. Arkadaşlar, emek ve emekçiler,
çalışanlar bu kadar aşağılanır mı? Bu nasıl
bir sınıf fikridir, nasıl bir adalet fikridir Sayın
Başbakanda ki hâlâ Ekonomik krizin sonuçlarını nasıl
birlikte giderebiliriz? konusunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel
Kuruluna taşımıyor. Pekâlâ yine iki ay sonra göreceğiz bu
ekonomik krizin gerçekten nasıl sonuçlar doğuracağını
ve biz, şimdi bunu haber veriyoruz. Kaç kez bu Genel Kurulda ekonomi ile
demokrasinin ilişkisini anlatmaya çalıştık, hak ve
özgürlüklerin anayasal güvenceye bağlanmasının doğrudan
ekonomik kalkınmayla, ilerlemeyle nasıl ilişkisinin olduğunu
anlatmaya çalıştık. Ama ne yazık ki bunlar Sözümüzün
eriyiz, eğer Teğet geçiyor. dediysek teğet geçecektir.
diyorlar ve bunun tersini kabul etmiyorlar.
Yine, bu seçim sonrası
gerçekten Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümüne
yaratılan bu fırsatı ikinci kez heba ederken acaba PKKnin 1
Hazirana kadar eylemsizlik kararını gözden kaçırmak mı
istemişlerdir ya da Erbilde gerçekten bütün iradelerin bir araya gelip
Kürt sorununun çözümü konusunda düzenlenecek konferansın Kürt
halkının iradesine bağlı bir çözüm olmayacağından
kaygı duyarak mı erteleyerek yine bunu gözden kaçırmaya
kalkışmışlardır ya da on gün sonra, meşru,
kazanılmış 1 Mayıs Taksim Alanına dönüşün
meşruiyetini mi örtmeye kalkışmaktadırlar? Ama bütün bunlar
nafile, çünkü halkın demokrasi, barış ve özgürlük
isteyişini biraz erteleyebilirsiniz ama halkın ekmek isteyişini
ve halkın açlığını erteleyemeyeceksiniz. Bunu
önümüzdeki günlerde göreceğiz. AKP ve Sayın Başbakan, siz
Kürtlersiz bir demokrasi mi istiyorsunuz, siz emekçilersiz bir demokrasi
olacağını mı düşünüyorsunuz ve siz muhalefetsiz bir
demokrasi olacağını mı düşünüyorsunuz? Bunların,
Kürtlersiz, emekçilersiz, kadınlarsız ve muhalefetsiz bir
demokrasinin olmayacağını ve olamayacağını çok
kısa zamanda göreceksiniz.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; şimdi, gerçekten
tartışılıyor, örneğin dün yine tanık olduk,
Ergenekon meselesi. Bakın, bu 1 Mayıs katliamının
ardındaki adres bellidir; bu adres kontrgerilladır. Şimdi gelin,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, gerçekten, Almanya ve Türkiyenin dışında
bütün NATO üyesi ülkelerde temizlenmiş olan bu gladyoyu,
kontrgerillayı açığa çıkaralım. Neden bu konudaki
araştırma önerimizi dikkate almıyorsunuz? Çünkü, bugünkü
yaşanılan sonuç, darbelerin Türkiyeye uğrattığı
sonuçlardır. Çünkü, darbeler, emeğin ve emekçilerin
düşmanıdır. Darbeler, halklara ve özgürlüklere
karşıdır. Darbeler, insanlığa karşı
işlenmiş suçlardır. Darbeler, solun, sosyalizmin ve emeğin
düşmanıdır. O nedenle, bugünkü yaşanılan kriz ve
sonuçları ve bugünkü tıkanıklık darbelerle hâlâ
yüzleşememekten kaynaklanmaktadır.
Değerli Başkan,
sayın milletvekilleri; şimdi, tabii, Sayın Bakan gerçekten mizah
yapıyor hâlâ kanların üzerinde, bunu yapmayalım. Gelin, 500
kişiyle 1 Mayıs alanında toplanın, çiçek
bırakalım, ben de geleyim. diyor. Yapmayın Sayın Bakan, bu
hakkın kabulünü önce siz buradan ilan edin. 1 Mayıs emek
bayramıdır, 1 Mayıs işçi sınıfının
bayramıdır, 1 Mayıs, işçi sınıfının,
çalışanların birlik, mücadele ve dayanışma günüdür ve
bu bir haktır. Gelin, bu hakka saygı gösterilmesini lütfen siz burada
ilan edin ve hep birlikte emekçilerle 1 Mayısta buluşalım.
Şimdi
yapılması gereken şu: Bugünkü yasa tasarısının
kabullenilecek olması yetmez.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
AKIN BİRDAL (Devamla)
Bağlıyorum Sayın Başkan.
Gerçekten, bugüne değin
1 Mayısın kutlanmasından önce, 28-29 Nisanlarda
yaşanılan acılar, 1 Mayısta yaşanılan dramlar ve
yakınlarını yitiren ailelerden, emekçilerden, işçi sınıfından,
onları açlığa, yoksulluğa, işsizliğe terk edenler
bir defa özür dilemelidir.
İkincisi,
yapılması gereken, 1 Mayısta, gerçekten, Taksimde, 1 Mayıs
alanında toplanılmasının önündeki engelleri kaldırarak
bunun güvencesi verilmelidir. Üçüncüsü de 1 Mayıs 1977 katliamının
faillerinin bulunması yolunda verdiğimiz Meclis araştırma komisyonu
oluşturulması yolunda ortak bir irade gösterilmelidir. Yoksa,
örneğin KESK şimdi iş, aş ve barış olarak bu 1
Mayısı adlandırdı ve yine 1 Mayısın, emekçilerin
birlik, mücadele
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
bağlayınız.
AKIN BİRDAL (Devamla)
Son sözümü söylüyorum Sayın Başkan.
dayanışması
için sekiz saat iş, sekiz saat uyku, sekiz saat de canınız
nasıl isterse
İşte özgürlük bu, işte demokrasi bu,
işte barış bu.
Bu umutla bugünlere 1
Mayısı taşıyan bütün emekçileri selamlıyorum ve bu
yolda 1 Mayıs ateşini söndürmeyenleri selamlıyorum, emekçilerin
1 Mayısını kutluyorum ve bu yolda yaşamını
yitirmişleri bir kez daha saygıyla anıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Birdal.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek.
Buyurunuz Sayın Özyürek.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşmekte
olduğumuz 1 Mayısın tatil ve bayram ilan edilmesiyle ilgili
tasarı hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu, hükûmet tasarısı şeklinde
görüşülüyor olsa da 8 milletvekilimizin -imzalayanların
sayısıyla çok daha fazla milletvekilimizin- çeşitli tarihlerde
verdiği yasa teklifleri birleştirilmek suretiyle bir tasarı
önümüze gelmiştir.
Aslında
bugün burada tarihî bir görüşme yapıyoruz. Bizi televizyon
başında izleyen yurttaşlarımızın, özellikle
emekçi kardeşlerimizin Meclisin bu tenhalığına
aldanmamalarını diliyorum. Meclis tenha ama görüşmekte
olduğumuz konu tarihî ve önemli.
Tabii,
Türkiye ve dünya buraya kolay gelmemiştir. Kısaca, şöyle bir
geçmişe bakarsak: 1 Mayıs 1886 yılında sekiz saatlik
iş günü mücadelesine önderlik eden Amerika Birleşik Devletlerindeki
işçi önderleri bu mücadeleyi başlatmışlar ve daha sonra 1
Mayıs emekçilerin günü, işçilerin bayramı olarak kutlanmaya
başlanmıştır. Sekiz saat çalışma -biraz önce
Değerli Hatibin de söylediği gibi- sekiz saat dinlenme, sekiz saat
uyku şeklindeki bu ilk mücadeleyi yapan Albert Persons şöyle diyor:
Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani
olduğumdan değil emekçi olduğumdan asılacağım.
Ne yazık ki dünyada ve Türkiyede pek çok insan emekçi olduğu için
katledilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, daha sonra bu mücadele bir noktaya gelmiş ve emek
bayramı olarak 1 Mayıs kutlanmaya başlanmıştır.
Gene, Türkiye coğrafyasında, Selanikte Osmanlı
toprağıydı o zaman- bundan yüz yıl önce 1 Mayıs kutlanmıştır.
Aynı zamanda, bizim için önümüzdeki günlerde, 1 Mayısta
kutlayacağımız bayramın da yüzüncü yılıdır.
Yani Osmanlı toprağında bile yüz yıl önce
kutlanmış olan bir bayramı ne yazık ki Türkiye otuz
yıldır kutlayamamıştır.
Şimdi,
bu tasarı bu Hükûmet döneminde geldiği için AKP Grubu ve Hükûmet
kendince bir pay sahibi olabilir ama bu çok uzun mücadelenin buraya
getirdiği bir noktadır ve bu mücadeleyi emekçiler
yapmıştır. Hani hep kullandığımız güzel bir
slogan vardır ya, söke söke alınan bir haktır. Emekçilerin,
işçilerin söke söke aldığı, bedelini ödediği,
canını verdiği bir hak yeniden verilmiştir. Oysa biz 1976
yılında, oysa biz 1978 yılında 1 Mayısı Taksimde
büyük bir coşku içinde kutlamıştık. 1977deki o menfur
saldırı ile bir tatsızlık yaşanmış ama onun
öncesinde de sonrasında da 1 Mayıs Taksim Meydanında
coşkuyla kutlanılmıştır. Ama daha sonra
sıkıyönetim girmiş, 12 Eylül askerî darbesi 1 Mayısı
işçilere, emekçilere çok görmüştür.
Değerli
arkadaşlarım, geldiğimiz noktada bütün gruplar olarak, artık
1 Mayısın tatil olması noktasında ve 1 Mayısın
emekçinin, işçinin bayramı olması noktasında
birleşmiş bulunuyoruz. Her ne kadar tasarıda Emek ve
Dayanışma Günü demek suretiyle bayram sözcüğü
işçilerden, emekçilerden esirgeniyor olsa da, biz, gene de, bu yasayı
ve bu günü bir işçi bayramı, bir çalışanlar, bir emekçiler
bayramı olarak görmek, algılamak ve kutlamak istiyoruz.
Bu emek
bayramının, bu işçi bayramının içini boşaltmak
isteyen çevreler var ne yazık ki. Bu Taksimde kutlanması yönündeki
tartışmalar sırasında, kendini solda gören bazı
çevreler bile Canım, gidip o gün piknik yapın, nasıl olsa tatil
de var. diyorlar. Oysa, 1 Mayıs bir emek bayramıdır, biraz önce
belirttiğim çok uzun mücadeleler sonunda elde edilen bir gündür;
emekçiler, işçiler bunu coşkuyla kutlamalıdır. Piknik
yapmak her zaman mümkündür. Geçmişte söylendiği gibi bahar
bayramı olarak kutlamak her zaman mümkündür. O nedenle, bütün emek
dünyasının, işçilerimizin, memurlarımızın,
emeğiyle geçinen herkesin bu 1 Mayısı coşkuyla kutlaması
gerekiyor.
Şimdi,
1 Mayıs 1977de yaşanan olaylar özellikle belli çevreler
tarafından emek dünyasını, işçileri susturmak, onların
yükselen taleplerini bastırmak için hep
kullanılmıştır, İşte, siz birlikte coşkuyla
kutlamak istiyorsunuz ama 1 Mayıs 1977yi unutmayın. demektedirler.
1977de olup bitenler elbette mutlaka
araştırılmalıdır, sorumluları ortaya
çıkarılmalıdır, ama hep o korkulu gün insanların önüne
getirilmek suretiyle bu bayramın coşkuyla ve Taksim Meydanında
kutlanmasının engellenmesi düşünülemez.
Değerli
arkadaşlarım, 1 Mayıs emekçilerin en doğal hakkı.
İşte, emekçiler yıllarca bunun mücadelesini
yaptığı için, bütün sendikalarıyla, örgütleriyle birey
olarak bu mücadeleyi yaptıkları için yüce Mecliste hep beraber
onların hakkını teslim etmek zorunda kalıyoruz.
İşte, diyor ki AKPli arkadaşlarımız İşte
bunu biz sağladık. Peki, yedi yıldır neredeydiniz? Bu
mücadele bu hakkı doğurmuştur. Bu mücadele olmasaydı bu hak
alınmazdı. Daha geçen yılki tartışmaları
hatırlayınız, Sayın Başbakan Ne tatili! Bir günlük
tatil Türkiyede 2 katrilyona mal oluyor, onun için biz 1 Mayısı
tatil yapamayız. demişti. Acaba şimdi hangi hesap
değişti, Sayın Başbakana sormak lazım. Olsa olsa,
herhâlde çalışanların sayısı azaldığı
için, işsizlik çok arttığı için bu 2 katrilyon rakamı
aşağı düşmüş olabilir!
Değerli
arkadaşlarım, bu bayramı Meclis olarak sağlıyoruz. Hep
beraber biraz sonra oylamada ellerimizi kaldıracağız ve yüce
Meclisin nadiren birleştiği konulardan birisi olarak
halkımıza, vatandaşlarımıza, işçilerimize,
emekçilerimize bir bayramı yüce Meclis tescil edecek, kabul edecek.
Öyleyse, geliniz, bu bayramı, bu coşkuyu insanlar, emekçiler
diledikleri gibi kullansınlar. Bir Taksimde asla olmaz.
yaklaşımı yüce Meclisin bu iradesine saygısızlık
anlamına gelir değerli arkadaşlar. Yine pazarlıklar
başladı. 500 kişiyle giderseniz gelirim. diyor Sayın
Bakan. Peki, yüce Meclisin böylesine oy birliğiyle ilan edeceği,
kabul edeceği bir bayramı niye 500 kişiyle kutluyoruz, niye 500
bin kişiyle kutlamıyoruz, niye herkesin istediği yerde
kutlamıyoruz? Bunu anlamak mümkün değil. Bir Taksim
takıntısını toplumun önüne, işçilerin önüne ve
böylesine önemli bir günün önüne koymak son derece yanlıştır.
Umarım ve dilerim ki, geçen yıl Taksimde
yaşadığımız, DİSKin binasında
yaşadığımız olaylara bu sene tanık olmayız.
Güvenlik güçleri her türlü önlemi alır ve coşkuyla hep beraber
gideriz Taksimde bu bayramı kutlarız.
Şimdi,
bütün işçi sendikalarının, bütün işçi temsilcilerinin
isteği, bu bayramı Taksimde kutlamaktır. Deniliyor ki:
Güvenlik yönünden bu güvenliği sağlayamayız Taksimde.
Değerli
arkadaşlarım, Taksim Meydanı, örneğin Kadıköye göre
güvenliği sağlama açısından çok daha uygun bir
meydandır. Bir tarihte çok kötü olaylar meydana geldi. diye o
meydanı devamlı öyle bir kötü alan olarak, menfur alan olarak görmek
son derece yanlıştır. Geliniz, 1976daki gibi, 1978deki gibi bu
bayramı hep birlikte kutlayalım diyorum.
Değerli
arkadaşlarım, geçen yıl yaşanan olaylar Türkiye için bir
yüz karasıdır, işçi sınıfı için yüz
karasıdır -yani işçi sınıfına reva görüldüğü
için yüz karasıdır- ve o uygulamayı yapan herkes için yüz
karasıdır. O nedenle, artık biber gazının
sıkılmadığı, buna karşılık çiçeklerin
atıldığı bir 1 Mayısı Taksimde kutlamak
istiyoruz; emekçiler olarak, işçiler olarak hep birlikte kutlamak
istiyoruz.
Geçen
yılki olaylar bütün dünyada yansıdı, bütün uluslararası
camia bunu hayretle, ibretle ve Türkiyeyle ilgili çok kötü
değerlendirmeler yaparak izlemiş oldu. Bunlara asla meydan vermemek
ve artık işçi sınıfının önüne, işçi
sendikalarının önüne böyle barikatlar, setler kurmamak lazım.
Deniliyor
ki: Taksim miting alanı değil. Peki, kim diyor Miting
yapılacak. diye? Taksimde bir bahar şenliği, bir işçi
bayramı, bir emekçi bayramı kutlanacak. Bu bir bayram, bu bir
şenlik, bu bir miting değil. O nedenle, kategorik olarak, yok
Kazlıçeşme, yok Çağlayan
Değerli
arkadaşlarım, Çağlayanda miting filan verilmez. Sayın
Valinin geçen seçimler
sırasında bize reva gördüğü Çağlayanda gerçekten miting
filan yapılmaz. Dört yolun ağzına kuruyorsunuz kürsüyü,
Burası miting alanı. diyorsunuz. Burada 1 Mayıs filan
kutlanamaz. Kadıköy Alanı 15 bin metrekaredir, küçük bir
alandır. Orada da, hele ilk kez yüce Meclisin bayram
yaptığı, tatil kabul ettiği bir günde insanları küçük
bir alana hapsetmek doğru değil. Burada tek alan var. O da Taksim
Alanıdır, Taksim Meydanıdır. Hep birlikte bunu
sağlamalıyız. Ben Hükûmetten rica ediyorum.
İsteyerek-istemeyerek bir noktada, geldik, işçilerin bu
hakkını teslim ediyoruz. Öyleyse işçilerin uğrunda mücadele
yaptıkları, otuz senedir hasretini çektikleri bir alanı onlara
çok görmeyelim. Onlar da bu alanı bayram yeri gibi süslesinler, orada
eğlensinler, coşsunlar istiyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun teklifini verirken biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, sadece 1 Mayısın değil, aynı zamanda nevruzun da
bayram olmasını istemiştik. Ne yazık ki Hükûmet ve AKP
çoğunluğu o konudaki önerimize, kanun teklifimize itibar etmediği
için onu görüşme fırsatını bulamadık. Umarım ve
dilerim ki gelecek nevruzu da gene Meclisten çıkaracağımız
bir kanunla coşkuyla bir bayram olarak kutlama şansını
bulabiliriz.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye çok sıkıntılı günlerden
geçiyor. Bazı çevrelerde, bazı köşelerde görüyorum. Bunca
işsizlik varken, bunca yoksulluk varken bayram bizim neyimize? deniliyor.
Tabii, Türkiye hep böyle fakir kalacak değil, Türkiye hep böyle işsiz
kalacak değil. İnşallah, gecikmeden Türkiye bu sorunların
altından kalkacak, ekonomi de düzelecek, işsiz kalan insanlar da
iş bulacak. Şimdi, çalışanıyla
çalışmayanıyla, işsiziyle işi olanıyla, memuruyla
işçisiyle bu bayramı coşku içinde kutlamalıyız. Bu,
emekçilerin en doğal hakkı; bu, işçilerin en doğal
hakkı. Tabii, şartların ağır olduğunu biliyorum,
akşam eve götürecek ekmek derdinde olan insanların o coşkuyu
doya doya yaşayamayacağını biliyorum ama bir hakkı,
uğruna yıllardır mücadele edilmiş, bedeller ödenmiş
bir hakkı kutlamak, el birliğiyle ve coşku içinde kutlamak,
işi olanın da işi olmayanın da, sıkıntıda
olanın da rahat yaşayanın da hakkıdır diye
düşünüyorum ve biraz önce de söylediğim gibi, bu emekçi
bayramının, bu işçi bayramının hakkını hep
birlikte vermemiz lazım. Bunu bir yasak savma kabilinden görmeyelim. İşte,
bu bir resmî tatildir, öyleyse resmî kurumlar da bunu kutlamalıdır
filan gibi görüşler de var. Bunlar doğru değil değerli
arkadaşlarım. Bu, halkın; bu, emekçinin; bu,
çalışanların; bu, memurların, emeğiyle geçinenlerin
bayramı. Bırakalım, resmî kimlikli olan kişiler
olmasın, onlar coşkuyla kullansınlar. Sayın Bakan bakan
sıfatıyla oraya gitmesin, bir vatandaş gibi oraya gitsin,
bayramı kutlasın ama oraya giderken yasaklarıyla beraber
gitmesin, 500 kişi olursa katılırım, 500den fazla olursa
katılmam. demesin. Sayın Vali Şu, şu, şu
şartlarla siz bu bayramı kutlayabilirsiniz, bu şartlar olmazsa
size izin vermem, fırsat vermem. demesin. Mademki bir özgürlüğü
tanıyoruz, mademki bir coşkuyu, bir bayramı hep birlikte kabul
ediyoruz, öyleyse yasakları kaldıralım. 1 Mayısın
Taksim Meydanında kutlanmasını sağlayalım. Bu konuda
bütün işçi sendikalarının talebi var. İşçi
sendikaları orada güvenliği sağlayabileceklerini söylüyorlar.
Devlet de, güvenlik güçlerimiz de her türlü önlemi alır ve huzur içinde,
coşkuyla bir bayramı kutlarız. Bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kabul edeceği ve tarihî bir karar vereceği 1
Mayısı, gene Taksimde kutlanacak mı, kutlanmayacak mı diye
her yıl tartışmaya açmak son derece yanlıştır.
Geldiğimiz nokta, artık bu konuda, 1 Mayıs konusunda her türlü
engelin aşıldığı bir nokta olmalıdır.
İşte geçmişte, daha 35lerden başlayarak 1980lere kadar
bayram olarak kutladığımız bir günü otuz yıl sonra
tekrar bir bayram şeklinde kutlayacağımız ve o yönde karar
alacağımız bir noktada Taksim mutlaka
aşılmalıdır, yani her 1 Mayısta Taksim
tartışması yapmaktan, her 1 Mayısta işçilerimiz
Taksimde coşkuyla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
bu
bayramı kutlayacak mı, kutlamayacak mı tartışmasından,
saplantısından kurtulalım; el birliğiyle, coşkuyla bu
bayramı kutlayalım diyorum.
1
Mayıs İşçi Bayramının emek dünyasına,
milletimize, vatandaşlarımıza hayırlı
olmasını diliyorum ve bu tarihî toplantıda bulunan, bu tarihî
karara el kaldıracak herkese şükranlarımı sunuyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP, MHP ve DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.
Sayın
milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.02
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
354
sıra sayılı Tasarının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanda.
Buyurunuz
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 354 sıra
sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
23 Nisan
1920 tarihi, Türk milletinin kendisine dayatılmak istenen ve rıza
göstermesi beklenen teslimiyeti reddedişinin ve sonunda cumhuriyetle
taçlanan sürecin en önemli dönüm noktasıdır. Kuruluşunun 89uncu
yılını kutladığımız Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bugün de tıpkı o gün olduğu gibi demokrasimizin, millî
devletimizin ve geleceğimizin en büyük güvencesidir. Bu vesileyle, seksen
dokuz yıl önce bu vatanı ve Meclisi emanet eden Büyük Atatürkü,
kurucu kahramanları, şehitlerimizi ve gazilerimizi minnet ve rahmetle
anıyorum. Aziz milletimizi ve çocuklarımızı bu bayram
vesilesiyle bir kez daha kutluyor, sevgi ve saygılarımı
sunuyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 1 Mayıs İşçi Bayramı, işçi
hareketinin sosyal ve ekonomik kazanımlarının
kutlandığı gün olarak pek çok ülkede resmî bayram olarak kabul
edilmektedir. Türkiye İşçi Bayramıyla yüz yıllık
tanışıklığına rağmen İşçi
Bayramının resmî bayram hüviyetini kazanamamış
olması, toplumsal yaşamda kendini önemli bir eksiklik olarak
hissettirmektedir. Dünya ölçeğinde kutlanmasıyla, 1 Mayıs
İşçi Bayramı, toplumsal hafızada ilerleme fikrinin zaferini
ilan vasıtası hâline gelmişken, kendisi ilerleme
düşüncesinin ürünü olan Türkiyede bu niteliği hiçbir dönemde elde edememiştir.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1 Mayıs, işçi ve
emekçiler tarafından dünya çapında birlik, dayanışma ve
haksızlıklarla mücadele günü olarak kutlanmakta olup, dünya
üzerindeki pek çok ülkede resmî tatil olarak kabul edilmektedir. 1 Mayıs
ile ilgili tarihî sürece göz attığımızda, işçiler
açısından organize bir şekilde ilk kez hak arama girişimi
olarak, 1856da Avustralyanın Melbourne kentinde, taş ve inşaat
işçilerinin çalışma saatlerinin günde sekiz saate indirilmesi
için gerçekleştirdikleri yürüyüş ile başlamış; 1
Mayıs 1886da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu
önderliğinde işçilerin günde on iki saat, haftada altı gün
olarak çalışma takvimine karşı günlük sekiz saatlik
çalışma talebiyle iş bırakma eylemi yapmaları ile
devam etmiş ve sonunda, 1889da toplanan İkinci Enternasyonalde,
Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm
dünyada birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmasına
karar verildiğini görüyoruz.
Ülkemizde
ise ilk kitlesel işçi hareketleri, Osmanlının Meşrutiyet
Döneminde başlamış, Cumhuriyet Döneminde de işçiler
tarafından kutlanmıştır. İlk kez 1911
yılında Selanikte tütün, pamuk ve liman işçileri tarafından
kutlanan 1 Mayıs, cumhuriyetin ilanından sonra ilk kez 1923te resmî
olarak kutlanmıştır. 1925teki Takrîr-i Sükûn Kanunuyla
birlikte maalesef bu süreç askıya alınmıştır. 1935
yılında ise 1 Mayısın Bahar Bayramı olarak
kutlanması kararı alınmıştır. Ancak halk
arasında yine 1 Mayıs İşçi Bayramı ve Bahar
Bayramı olarak bilinmiştir. 1976 yılında ilk kez
geniş katılımlı olarak kutlanan 1 Mayıs, 1977
yılında 500 bin kişinin katılımıyla en
kalabalık şekilde kutlanmıştır. 1 Mayıs 1977 yılında
Taksim Meydanında kutlanan İşçi Bayramı, provokatörlerin
kışkırtması sonucu kanlı olaylara sahne olmuş;
polisle çatışan işçilerden 34 kişi hayatını
kaybetmiştir. Bu talihsiz hadise sonucu 1 Mayıs 1977 kutlamaları
tarihe Kanlı 1 Mayıs olarak geçmiştir. Ülkemizde Mayıs
1977de yaşanan bu acı hadiseler ne yazık ki toplumsal
hafızamızda derin izler yaratmıştır. Toplumsal
barışın tescil edildiği bir gün olması gereken 1
Mayıslar ne yazık ki ülkemizde bir tedirginliğin, korkunun
kaynağı hâline gelmiştir. 1996 ve 2005 yıllarında da
provokasyonlar sonucu yine çeşitli olaylar yaşanmış, 2005
yılında bir polis memuru linç edilmek istenmiştir.
Bu
olayların bir daha yaşanmaması, 1 Mayısların, bütün
çağdaş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de işçilerin birlik,
mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanması ve bir gerilim günü
olmaktan çıkması Milliyetçi Hareket Partisi olarak en büyük
temennimizdir. Bu konuda herkes üzerine düşeni yapmalı, duyarlı
ve sorumlu davranmalıdır. Gerginlikten beslenen anlayış ve
yaklaşımlardan artık vazgeçilmelidir. Asıl amaç kutlamak
olmalıdır ve nerede olacağı, kutlanacağı önemli
değildir.
Aslında
1 Mayıs çalışma bayramı olarak tatil edilmelidir. Böylece 1
Mayıs daha anlamlı hâle gelecektir. 1 Mayıs, anlamına uygun
olarak, çalışanların sorunlarının
tartışıldığı, sorunlarının çözümü için
somut adımların atıldığı, çalışan,
işveren ve siyasi iradenin kaynaştığı,
çalışma barışının sağlandığı
bir gün olarak görülmeli ve yapılacak düzenlemeler bu yolda
olmalıdır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, işçi, İş Kanunu tarafından Hizmet akdine
dayanarak, herhangi bir işte ücret karşılığı
çalışan kişi. olarak tanımlanmaktadır. Daha genel bir
ifadeyle işçi, yaşamını sürdürmek amacıyla bedenini,
kafa gücünü veya el becerisini kullanarak ücretli olarak çalışan
kimsedir. Üretimin en önemli ve vazgeçilmez temel unsurlarından bir
tanesidir. Yüce dinimiz çalışmaya, emek sarf etmeye büyük bir
değer vermiş ve bundan asırlar önce emeğin
kutsallığına vurgu yapılmıştır. Bu kapsamda
işçilerin haklarının korunması, ücretlerinin eksiksiz ve
zamanında verilmesi, onlara güzel davranılması hususlarında
yüce dinimizin getirdiği pek çok düstur vardır. İşçinin
ücretini alın teri kurumadan ödeyin. prensibiyle işçinin
hakkını en mükemmel şekilde teminat altına almış,
Allaha karşı vazifelerini de yerine getiren bir insanın
çalışması ibadet olarak kabul edilmiştir. Peygamber Efendimiz
Hiç kimse kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde edemez.
buyurmuştur. Bu anlamda işçinin ve emekçinin haklarını
korumak ve bu konuda düzenlemeler yapmak dinimizin de salık verdiği
bir husustur.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ülkemiz ekonomik açıdan oldukça zor ve
sıkıntılı bir süreçten geçmekte, yaşanan ekonomik kriz
etkisini her geçen gün daha ağır olarak hissettirmektedir. Ülkemiz,
giderek, gelecekten ümidi olmayan, endişeli, mutsuz insanların
yaşadığı bir ülke hâline gelmektedir. Bu tablonun
mimarı, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin yanlış
tercihi ve uyguladığı ekonomik politikalarıdır. Bu
tercihler yüzünden Türkiye, gelişmekte olan ülkeler arasında
işsizlikte 3üncü, sanayi üretimindeki düşüşte 2nci sırada
yer almaktadır.
Bu kriz
döneminden en çok etkilenenler şüphesiz evine alnının teriyle
helal yollardan ekmek götürme derdinde olan işçi ve emekçi kesimler
olmaktadır. Binlerce işçinin işini kaybettiği bugünlerde
ekonomik krize karşı tedbir almakta geciken ve yaşanan
sıkıntıların tek müsebbibi olan Hükûmetin,
işçilerimizin ekonomik açıdan güçlenmesini sağlayacak tedbirleri
bir an önce alması artık bir zaruret hâline gelmiştir.
Ekonomik
krizin etkilerini giderek daha yoğun bir şekilde hissettirdiği,
pek çok emekçinin işini kaybettiği ve işsizler ordusuna
katıldığı, pek çok işçinin ücretsiz ya da yarı
ücretli izne çıkarıldığı bu zor günlerde 1
Mayısın tatil olarak ilan edilmesi işçilerimiz için bir nebze de
olsa moral olacaktır. Ancak, işçilerimize ve emekçilerimize asıl
bayramı yaşatacak şey Hükûmetin işsizliği önlemeye
yönelik olarak atacağı adımlar olacaktır.
Hükûmetin
bugüne kadar aldığı kriz önlemleri ne yazık ki işten
çıkarmaların, ücretsiz ya da yarı ücretli izne
çıkarmaların önüne geçebilmiş değildir. Türkiye
ekonomisinin mevcut görünümü ile kriz kelimesini ısrarla yan yana
getirmekten imtina eden, Her şey yolunda. mesajlarıyla hem
kendisini hem de milletimizi aldatan Sayın Başbakan, ekonomiyi
işsizlik fırtınasının tam ortasına getirip kendi
hâline terk etmiştir. Dünya ekonomik krizle başa çıkmaya
çalışırken Başbakan Erdoğanın krizi yok farz
etmesi krizi küçültmemiş, ağırlığından bir
şey kaybettirmemiş, aksine, fark edilemeyen etkileriyle ekonomik ve
sosyal tahribat daha da büyümüştür. Resmî olarak ilan edilen rakamlarda
bile çığrından çıktığı görülen
işsizliğin gerçekte daha yüksek ve kaygı verici bir noktada
olduğunu söylemek durumundayım.
Hükûmet
insanlarımızın geleceğe güvenle bakmasını
sağlamak için, toplumun her kesiminin görüşlerini alarak, toplumsal
mutabakatla ve kararlılıkla artık bu soruna acil olarak çözüm
bulmalıdır.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; temel hak ve özgürlüklerin
en iyi biçimde korunduğu ve kullanıldığı
demokrasilerin önemli kurumlarından biri de sendikalardır.
İşçilerimizin hak ve menfaatlerini savunan ve siyasal karar alma
organlarına ileten sendikalarımız çoğulcu demokrasinin
vazgeçilmez örgütlerindendir.
Cumhuriyete
kadar demokrasinin ve onun sağladığı hür ortamın
yokluğu sendikacılığın etkin biçimde yerleşmesini
ve gelişmesini engellemiştir. Cumhuriyetle birlikte benimsenen
demokratik rejimin hürriyetçi yapısı, sendikal hak ve hürriyetlerin
yerleşip gelişmesine imkân sağlamıştır.
Bağımsız ve güçlü sendikal hareketlerin oluşması da,
demokrasinin güçlenme ve gelişme sürecini
hızlandırmıştır. İşçilerimizin
haklarını savunan, görüşlerini dile getiren ve sorunlarına
siyasal sistem içerisinde çözüm arayan sendikalar, demokrasinin
sağlıklı temeller üzerinde işlemesine, vatandaş-devlet
diyaloğunun gelişmesine katkıda bulunmaktadır.
Sendikalarımızın ülke sorunları konusunda getirdiği
öneriler, kamu yönetiminin etkin ve saydam işleyebilmesi için kaynak
oluşturmakta ve yardımcı olmaktadır.
Karar
alma organlarıyla emekçilerimiz arasında köprü konumunda olan
sendikalarımız, çalışanların eğilimlerini olumlu
biçimde yönlendirmeleri ve demokratik çözüm arayışlarıyla
toplumsal uzlaşmayı da güçlendirmektedirler. Emeklerini ortaya
koyarak ülkemizin kalkınması için var gücüyle çalışan
işçilerimizin en iyi yaşam düzeyine ulaşmaları hepimizin
ortak dileğidir. Sendikaların bu konuda gösterdiği çabayı
takdirle izlemekteyiz.
Sendikacılığın
gelişmesi için yasal düzenlemeler tek başına yeterli
olmamaktadır. Haklarının bilincine varmış, önce
ülkesinin çıkarlarını gözeterek kendi çıkarlarını
savunan emekçiler, sendikacılığın ve ülkenin
gelişimine güç katmaktadırlar.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Anayasamızın
2nci maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin sosyal hukuk devleti olduğu
belirtilmiştir. 5inci maddesinde ise, bireyin ve toplumun huzur ve
mutluluğunu sağlamak, bireyin temel hak ve hürriyetlerini sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde
sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak,
insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için
gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak, devletin temel
amaçları ve görevleri arasında sayılmıştır.
Sosyal
devlet, bireyi ekonomik hayata yenik düşürmeyen, güçsüzleri güçlüler
karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal
adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlettir. Bireylerin
sosyal hakları ve asgari yaşam düzeyleriyle ilgilenerek, onların
huzur ve mutluluk içinde yaşamalarını sağlamak sosyal
devletin temel amaç ve görevlerindendir. Sosyal devlet, bireyin huzurunu
sağlamakla kalmayıp aynı zamanda güvenceye alan devlettir. Bu
bağlamda, işsizliği önleyici ve millî gelirin adaletli biçimde
dağılımını sağlayıcı önlemler almak da
sosyal devletin görevleri arasındadır. Devlet, sosyal niteliği
nedeniyle bireyle toplum arasında denge kurmak, emek ve sermaye
ilişkilerini dengeli olarak düzenlenmek, özel girişimcinin güvenlik
ve kararlılık içinde çalışmasını sağlarken,
çalışanların insanca yaşaması ve çalışma
yaşamının kararlılık içinde gelişmesi yönünde
ekonomik, mali ve sosyal önlemleri alarak çalışanları korumak
zorundadır.
Devletimiz,
anayasal sorumluluklarını ve sosyal devlet olma ilkesinin gereklerini
yerine getirirken, sendikalarımızın girişimleri de
işçilerimizin hayat düzeylerinin yükselmesini sağlamaktadır.
Ülkede çalışma barışının sağlanması
etkin üretimin en önemli anahtarıdır. Çalışma
barışına giden yol uzlaşma kültüründen geçmektedir.
Sendikalarımızın uzlaşmacı tutumları
işverenle işçi arasındaki ilişkileri en üst düzeyde tutarak
işçi mutluluğunu sağlamakta, bu da üretime olumlu biçimde
yansımaktadır. İş güvencesi yasa tasarısının
bir an önce çıkarılması bu alanda keyfî uygulamalara son
verecek, işçilerimizi koruyarak etkin çalışmaları için
güvenli ortam sağlayacaktır. Bu da işçilerimizin üzerindeki
olumsuz baskıları azaltarak kapasitelerini en iyi biçimde
kullanmalarına zemin oluşturacak ve verimliliği
artıracaktır.
Bu
tasarının yasalaşması Anayasada ve yasalarda yer alan
sendikalaşma hakkının kullanılmasını da
kolaylaştıracaktır.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, bu yasada olduğu gibi sendikal mevzuatta
yapılacak değişikliklerle ilgili olarak da sendikaların ve
sivil toplum örgütlerinin desteğini almak şartıyla Hükûmete
katkı sağlayacağımızı ifade etmek istiyorum.
Çalışma barışı ve demokrasi kültürünün gelişmesi
açısından bu düzenlemeyi önemli bulduğumuzu ancak tek başına
yeterli görmediğimizi belirtmek istiyorum. 1 mayısların
barış ve bayram havasında kutlanmasını, bugünlerin
demokrasi şölenine dönüşmesini, herkese örnek olacak bir olgunlukta
gerçekleşmesini temenni ediyorum.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; milletimizin her alanda ve
her anlamda düzeyinin yükseldiği, ülkemizin demokratikleşme sürecini
tamamladığı, siyasal yapımızın istikrara
kavuştuğu, işsizliğin olmadığı, herkesin sosyal
güvencesinin bulunduğu, üreten, güçlü ekonomisi olan, Büyük Atatürkün koyduğu
amaçların gerçekleştirildiği mutlu Türkiyeye ulaşmak için
hepimize büyük görevler düşmektedir. Türkiye, ülke
çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan şuurlu
vatandaşlarının ve sorumlu kurum ve
kuruluşlarının el ele vermesiyle bu amaçları yakalayacak güçtedir.
Herkesin çabalarıyla güçlü,
başarılı, huzurlu, mutlu Türkiyeye
ulaşacağımıza yürekten inanıyor, bu duygular
içerisinde yasanın çalışanlarımıza, milletimize
hayırlara vesile olması temennisiyle hepinizi saygı ve
hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Büyükataman.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Agâh Kafkas.
Buyurun
Sayın Kafkas. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
önemli bir kanunu görüşmek için bir aradayız ama bugün 22 Nisan ve 23
Nisanın bir öncesi günü. 23 Nisan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılışının 89uncu yılı ve Ulusal Egemenlik
ve Çocuk Bayramını coşkuyla kutluyorum. Ulusal egemenlik Türkiye'nin
karakteridir. Bugün, millet olarak ulusal egemenliğimizin üzerinde hiçbir
gücün olmadığını bilmeli ve demokrasimize,
özgürlüklerimize, diyalog ve iş birliği bilincimize sahip
çıkmalıyız diye düşünüyorum. Yine dünyada meclisinin
kuruluş yıl dönümünü çocuklara bayram olarak hediye eden tek ülke
olmanın da onurunu paylaşmak istiyorum ve 23 Nisanı, başta
çocuklarımız olmak üzere aziz milletimize, kutluyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mayıs dünya işçi
hareketi için kuşkusuz önemli bir gündür. Resmî miladı, 1886da
Chicagoda, insan onuruna yakışmayan çalışma saatlerinin
günde sekiz saate indirilmesi talebiyle 80 binin üzerindeki emekçinin Amerika
Birleşik Devletlerindeki onurlu duruşunun kanlı bir
şekilde bastırılması, liderlerinin ya idam edilmesi ya da
hapse atılmasıyla başlamıştır. Gerek başlangıç
eylemi gerekse dünyada ve ülkemizde bazı yıllarda yaşanan
çatışmalarla kanlı bir şekilde sona eren 1 Mayıs
kutlamaları nedeniyle bu bayram günü hafızalarımızda hep
kavga, kan, hüzün günü olarak yer etmiştir. 1 Mayıs kutlamaları,
emek ortak temelinde, ülkelerin kendi ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal
modellerine göre yüzün üzerinde ülke tarafından
kutlanılmaktadır.
1
Mayıs bütün dünyada birlik ve dayanışma günü olarak
kutlanırken ülkemizde de 1905lerde kutlanılmaya
başlanmıştır ve bu süreç İstanbulun işgal
yılları dâhil olmak üzere, zaman zaman kesintiye uğrasa da, emek
ve dayanışma günü olarak kutlanmıştır ve ta ki 1935te
Bahar Bayramı olarak resmî tatil edilmiştir. Sonraki süreçler hepimizin
malumu. Konuşmamı tekrarla geçiştirmemek üzere çünkü hem
ülkemizde hem de dünyadaki tarihsel sürecini değerli konuşmacı
arkadaşlarım detaylarıyla dile getirdiler. Ama Türkiyedeki
kutlanışına baktığınız zaman en
acısı 1977 1 Mayısında Taksimde 34 canımızı
kaybettiğimiz kara ve kanlı 1 Mayıstır. 136 kişi yaralanmış
ve tarihin sayfalarına kanlı bir gün olarak geçmiştir. Daha
sonra 1980de darbeyle birçok hak ve özgürlüklerimizin elimizden
alındığı gibi, bilindiği gibi 1 Mayıs da, her ne
kadar bahar bayramı olarak kutlanılıyor olsa da, tatil olmaktan
çıkarılmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede de son on beş yıldır 1
Mayısın kutlanması konusunda çok olumlu gelişmeler
olmuştur. 1991 yılında, içinde, tertip komitesinde bizzat görev
aldığım ve üç konfederasyon tarafından ilk defa
kutlanması gerçekleştirilmiştir. 1 Mayısta, resmî ideoloji,
devlet ve hükûmetler hep mesafeli olmuşlardır. İlk defa Atatürk
tarafından 1 Mayıs kutlanmıştır Türkiyede. Daha
sonra, rahmetli Menderes tarafından kutlanmıştır. Yine,
burada rahmetle anıyorum, 1991 yılında üç konfederasyon birlikte
kutladığımızda, Sayın Erdal İnönü tarafından
bizzat katılınılarak kutlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son döneme geldiğimiz zaman,
yedi yıldır, AK PARTİ İktidarı döneminde, Sayın
Başbakanımız her yıl 1 Mayısı kutlayarak 1
Mayısa meşruiyet zemini oluşturma gayreti içerisine
girmiştir. 2008de, Hükûmetimiz ilk defa, cumhuriyet tarihinde ilk defa, 1
Mayısı Emek ve Dayanışma Günü olarak Bakanlar Kurulu
kararıyla ilan etmiştir ki ondan önceki döneme
baktığınız zaman, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde,
1935te çıkarılan kanunla Bahar Bayramıydı adı
bildiğiniz gibi ve o güne kadar resmî hiçbir hükûmet, Emek ve
Dayanışma Gününün kimliğini kabul eden bir Bakanlar Kurulu
kararı ya da bir hukuki düzenleme yapmamıştır; AK
PARTİnin demokratik açılımının önemli bir
göstergesidir. Yine Hükûmetimiz tarafından, 13 Nisan 2009da Türkiye Büyük
Millet Meclisine sevk edilmiştir Bakanlar Kurulu kararıyla 1
Mayısın tatil olması.
Burada,
benim ve 26 AK PARTİ milletvekili arkadaşımla birlikte
verdiğim kanun teklifi vardır. Ayrıca, benimle birlikte,
muhalefet partilerimize mensup 7 ayrı milletvekilimiz ve
arkadaşları da kanun teklifi vermiştir. Ama burada önemli olan,
devletin bakış açısının, Hükûmetin bakış
açısının bir göstergesi, demokratikleşme sürecinin somut
bir örneği olarak, Hükûmet tarafından Emek ve Dayanışma
Günü olarak tatil yapılmasının teklif edilmesi bence
demokratikleşmemiz açısından önemli bir adımdır diye
düşünüyorum.
Bilinen
resmî görüş yerine, sivil, demokratik bir açılım olarak önem
kazanmaktadır. AK PARTİ ile hızlanan demokratik sürecin bu 1
Mayısta kazandığı önemli aşamanın bundan sonra da
başta sivil bir anayasa olmak üzere çalışma
yaşamını düzenleyen yasaların da demokratikleşmesini
de hızlandırarak ivme kazandırmalıyız ve Türkiye'nin
özgürleşmesi, demokratikleşmesi konusunda sivil bir anayasa ve
çalışma yasalarının ve tüm yasaların
demokratikleşmesi konusunda da Parlamentomuzda bugün sağlanan
konsensüsün bundan sonraki süreçlerde de sağlanması en önemli
temennimizdir. Yine yüce Meclisimizin 12 Eylülün baskıcı
yasalarını kaldırması açısından da bu yasal
düzenlemeyi çok çok önemsiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yine burada çalışma yasalarını
düzenleyen ve tarafımdan Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın üçlü
danışma konseyinde ve zaman zaman çok sayıda
toplantılarıyla sosyal kesimlerle bir ortak paydada
buluştuğu, temel parametrelerinde çok çok büyük oranda
anlaşılan 2821 sayılı Sendikalar Kanununun, 2822
sayılı Grev ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun da bir
an önce hayata geçirilmesi en önemli temennimdir.
Burada
sosyal taraflardan, özellikle, ayrıntılara takılmak yerine, 12
Eylülden kalma bu vesayetçi yasanın ana parametrelerinde
anlaştığımız şekilde hayata geçirilmesi konusunda
desteklerini bekliyorum. Ayrıntılarla uğraşarak esası
kaçırmanın kimseye bir faydası olmayacağının
altını çizmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu düzenlemelerin ayrıca bana göre dünyanın
en büyük barış projesi olan Türkiye'nin Avrupa Birliğine uyum
sürecinde de ciddi anlamda katkılar sağlayacağına
inanıyorum. Çünkü bu açılımlar, Avrupa Birliği uyum süreci
konusundaki yüce Meclisin yaptığı çalışmalar kendi
insanımız ve emekçilerimiz için mutlak gerçekleşmesi gereken
hususlardır diye düşünüyorum.
1 Mayısla ilgili bu güzel
konsensüsün ve bu demokratik açılımın birileri tarafından
alan fetişizmine kurban edilmemesini diliyorum ve 1 Mayısın
korku günü olmaktan kurtarılmasını diliyorum. 1991
yılından beri üç konfederasyon birlikte kutlarken zaman zaman
Taksimle ilgili taleplerimiz olduğu hâlde hiçbir ısrarda
bulunmayıp son iki yılda Taksimi olmazsa olmaz hâline getirip
dayatılmasını da gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Size
biat mı etsinler, ne yapsınlar işçiler?
AGÂH KAFKAS (Devamla) O
dediğin kültür bizim kültürümüzde yok, herhâlde sende var vaziyete göre.
SIRRI SAKIK (Muş) Onu
istiyorsunuz, başka ne istiyorsunuz? Uzlaşı kültürü olsa
Buyurun, birlikte kutlayalım. derdiniz.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
Şimdi, 1977 kanlı 1 Mayısının üzerinde durmak
istiyorum esas itibarıyla. Türkiye, bugün 1 Mayısı tatil ederken
ve Parlamentodaki bütün partilerin bu konsensüsünün
sağlandığı bu noktada, ben Türkiyedeki savcıları,
Türkiye'nin adalet mekanizmalarını 1 Mayısın, 1977 1
Mayısının karanlık noktalarını
araştırmaya davet ediyorum. Türkiye karanlık
noktalarını, cumhuriyet tarihimizdeki karanlık
noktalarını aydınlatmadığı sürece demokratik
gelişmemizi tamamlamamız, yarınlara emin adımlarla yürüme
imkânımız bir şekliyle mümkün olmayacaktır. O nedenle
Türkiye, ayıplarını, depolarını,
yanlışlarını temizlemelidir.
HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) Her alanda ama her alanda!
AGÂH KAFKAS (Devamla) Ve o
günün, bu kanlı 1 Mayısın sorumlularına bir şekliyle
bu ülke hesap sormalıdır, hesap sormalıdır. Yoksa 1
Mayısa gitmekle
1 Mayıstaki o karanlık noktaları
temizlemediğimiz sürece Taksimde değil de nerede kutlarsanız
kutlayın Türkiye o ayıptan, o günahtan, o karanlık noktadan
kurtulamayacaktır ve bence önemli olan bu noktadır. Bu noktada bir
konsensüs sağlayıp birlikte bu karanlık noktaların üzerine
gidiyor olmamız lazım. Türkiye'nin dünündeki karanlıkları
temizlemeliyiz, bugünündeki karanlık noktaları temizlemeliyiz ki
yarınlarımız ancak aydınlık olabilsin. Onun için, alan
fetişizmiyle birbirimizden ayrışacağımıza, madem
öyle işte böyle mantığı içerisinde tartışma
kültürü içerisinde olacağımıza bir uzlaşmayı
arıyor olmamız lazım.
Türkiye sendikal hareketi
dünya sendikal hareketiyle ciddi anlamda entegrasyonunu
sağlamıştır ve gerçekten de çok büyük bir uzlaşı
kültürünü edinmiştir. Bu noktada son günlerde, dün çeşitli
gazetelerde tam sayfa olarak DİSKe bağlı bir
sendikamızın ilanlarını memnuniyetle gördüm. Tekstil
sektöründeki bir kriz vesilesiyle kaderine terk edemezsiniz diyor,
Başbakana bir mektup yazıyor. Bu yeni bir anlayış diye de
bir kısım köşe yazarlarımız tarafından da takdim
ediliyor. Ben kendilerini kutluyorum, dünya sendikal hareketinin ve Türkiye
sendikal hareketinin çok uzun yıllar önce yakaladığı bu
uzlaşı kültürünü değerli arkadaşlarımın da
yakalamış olmasından duyduğum memnuniyeti ifade etmek
istiyorum çünkü Sayın Başbakanımız diye başlayan o
ilanı benim de genel sekreteri olduğum sendika 1992 yılında
zamanın Başbakanı
Demirele Antalyadaki bir fabrika için gazete ilanlarıyla
yapmıştı. O açılımların, bugün bütün Türkiyede
ve bütün sendikalarımız tarafından kabul ediliyor
olmasını da çok anlamlı buluyorum. Ama burada bir başka
şeyin altını çizmek istiyorum: İşverenlerle
uzlaşma konusunda bu kadar güzel bir jest yapan, bu kadar güzel bir
duruş sergileyen değerli Konfederasyonumuzun yöneticilerini, üç
konfederasyon arasında uzlaşma konusunda da, Emek ve
Dayanışma Gününün birlikte kutlanması konusunda da,
göstermelerini de temenni ediyorum, diliyorum çünkü bu
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) DİSK Başkanı burada, ona
da söz hakkı doğdu.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
DİSK Başkanının avukatlığı sana düşmez.
O benim senden daha çok arkadaşımdır.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Buradan DİSKi
eleştireceğine
yardımcı olmaya çalış. Taksimin önünü hep birlikte
açalım. DİSKin avukatlığını yapmaktan da onur
duyarım.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
DİSKe, emekçilere, bütün konfederasyonlara yardımcı olmak bizim
boynumuzun borcudur ve ben o emek hareketinin içinden gelen birisiyim ve biz
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Tıkıyorsunuz Taksimi
işte!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
Hiçbir şeyi tıkamıyoruz.
Şimdi
burada birileri çıkıp şunu söylüyorlar: Vay efendim Bir
kısım emekçiler bunu söke söke aldılar. Emekçilerin 1
Mayısın tatil olması adına yaptıkları mücadeleyi
alkışla karşılıyorum, tebrik ediyorum,
kararlılıklarını kutluyorum ama 80den bu yana bu köprünün
altından çok su aktı be kardeşim. Bu ülkede biraz önce Söke
söke emekçiler aldı. diyenler, otuz senedir sizin iktidar olduğunuz
dönemlerde, bu 1 Mayıs sizin döneminizde Bahar Bayramı iken sonra 12
Eylülde kaldırılmış iken sizin iktidar olduğunuz, kimi
partilerinizin iktidar olduğu dönemlerinde 1 Mayıs takvimden
çıkmış mıydı?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Yedi senedir iktidardasınız.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Çıkmış
mıydı?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Yedi sene geçti
AGÂH
KAFKAS (Devamla) 1 Mayıs yine vardı bu takvimlerde. Yine emekçiler
vardı, yine Taksim oradaydı. Neredeydiniz de o gün, bu emekçilerin
taleplerini bizim kabul edişimizi küçültmek adına Bu, birilerinin
kazanımıdır. diyorsunuz.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) Elbette emekçilerin kazanımı
Kimin
kazanımı? Emekçilerin kazanımı.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Ben, burada özellikle Sayın
Başbakanımızı kutluyorum. Bir kısım
arkadaşlarımız diyorlar ki: Sayın Başbakan geçen sene
Şu kadar maliyeti var yapmayalım. dedi, bu sene niye yaptı?
SIRRI
SAKIK (Muş) Bu kadar maliyetle gaz bombası attılar 1
Mayısta.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Ya herkesin anlaması gereken bir konunun
altını çizmek istiyorum: AK PARTİ, demokrasiyi bir yaşam
biçimi olarak almış bir partidir. (CHP sıralarından Vay
be! sesleri) AK PARTİ, demokrasinin teminatıdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ, dün kendi süreçleri
içerisinde tartışmış, o günün konjonktüründe ilk defa,
cumhuriyet tarihinde ilk defa Bakanlar Kurulu tarafından Emek ve
dayanışma Günü ilan edilmesine karar vermiş, sonraki
tartışma sürecinde de 1 Mayısın tatil olmasını
getirmiştir. Şimdi bir hakkı teslim etmeyelim mi? Burada bir
konsensüsün olmasında bütün partilerimize, bütün milletvekili
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum emek dünyasından
gelen birisi olarak. Ama, kabul edin ki bu grup da bu işe evet diyor
olmasaydı ve ilk defa Hükûmet böyle bir tasarıyı getiriyor
olmamış olsaydı, bugün bunu burada görüşüyor olmamız
ve hayata geçiriyor olma şansımız var mıydı, var
mıydı yani? Bunu da teslim etmemiz lazım diye düşünüyorum.
(CHP sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlarım, mutlaka 1 Mayısları korku tünelinden
çıkartmak zorundayız.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Başbakan Köşke çıktı, sen geç
kaldın.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) - Ben yıllarca sendikacılık
yapmışım. Her 1 Mayıstan önce 1 Mayısı kutlamak,
alanları daha coşkulu yapmak üzere fabrikalara gittiğimde, bir
yandan emekçilerin 1 Mayıs alanlarına gelme konusundaki
heyecanlarını, gayretlerini görürdüm, bir yandan da terör ve
anarşi konusundaki endişelerini, o bakışları hiç
hafızamdan silinmedi. Gelin, korku tüneli olmaktan kurtaralım. Gelin!
Üç konfederasyonun yöneticilerine sesleniyorum, emekçilere sesleniyorum: Sadece
emekçilerin katıldığı hiçbir 1 Mayısta olay
çıkmamıştır.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) Hep beraber Taksimde kutlayalım.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) - Gelin, şu 1 Mayıs meydanlarında laleyle
problemi olan, oradaki laleyi dövmeye kalkanlarla aramıza mesafe
koyalım. Gelin, işçilerle 1 Mayısı
barıştıralım. Gelin, bu halkla 1 Mayısı
barıştıralım.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Gelin, birlikte biz olalım, beraber olalım ve 1
mayısları korku tüneli olmak yerine, 1 mayısları
emeğin, demokrasinin, özgürlüklerin, hakların
genişletileceği zeminler olarak esası tartışmaya
bakalım, esası tartışmaya bakalım.
MEHMET
NEZİR KARABAŞ (Bitlis) 1 Mayısı kiminle
sınırlamak istiyorsun?
AGÂH
KAFKAS (Devamla) - Gelin, terörü savunmaktan vazgeçelim, demokratikleşmeyi
birinci öncelik hâline getirelim. (DTP sıralarından gürültüler)
Gelin! Gelin, bunları yapalım.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) İşçiler terörist değil!
AGÂH
KAFKAS (Devamla) - Demokrasi olmazsa olmazımız bizim.
SIRRI
SAKIK (Muş) En büyük terörist sensin!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Önce demokrasi ve demokratik zemin içerisinde mücadele yapmayı
öğrenelim. Yani hem demokrasinin kodları konusunda
sıkıntımız olacak, hem demokrasi hem terör diyeceksiniz; bu
ikisinin bir arada oluyor olma şansı yok.
Ve gelin,
artık, Türkiye bir muz cumhuriyeti değil, Türkiye demokratik, laik,
sosyal hukuk devletidir.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Sizin döneminizde kivi cumhuriyeti oldu; muz cumhuriyeti
değil kivi cumhuriyeti!
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Bir hukuk devletinde herkesin, yargının bağımsız
ve özgürce karar vermesinin zeminini oluşturma konusunda bu yüce Meclise
giren herkesin destek vermesi ve gayret göstermesi bir zorunluluktur diye
düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Aksi takdirde yüce Meclise giren insanların demokrasi
konusunda sıkıntılarının oluyor olması üzücü bir
durumdur diye bakıyorum.
Emekçiler
bilmektedirler ki ne kadar demokrasi o kadar özgürlük, ne kadar demokrasi o
kadar yaşam kalitesi, ne kadar demokrasi o kadar ekmek ve o kadar iş
diyebilmekteyiz biz. Onun için de Türkiyede ne kadar demokratik gelişme
olmuşsa o kadar bizim ekmeğimiz büyümüştür. O nedenle ben bu
demokratikleşme adımına katkı veren herkesi içtenlikte
kutluyorum.
1
mayıslar bir anlamda sömürüye karşı verilen bir mücadelenin de
tarihidir, bir mücadelenin de tarihidir.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) O işte.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) 1 mayısları ideolojik ve siyasal nedenlerle de
sömürmekten vazgeçelim. Gelin, 1 mayısları anlamına uygun bir
şekilde emek ve dayanışma günü olarak birlikte coşkuyla
kutlayalım diyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Taksimde bekliyoruz.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) Taksimde bekliyoruz.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Türkiye emekçileri adına Hükûmetimize, Meclis Başkanımıza
ve grup başkan vekillerimize birer karanfil takdim etmek istiyorum.
Tekrar
emeği geçen herkese saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kafkas.
Teşekkür
ediyoruz, 1 Mayısın İşçi Bayramı olması nedeniyle
yaptınız bu jesti.
OKTAY
VURAL (İzmir) Evet, Sayın Başkanım, devam edelim,
seremoniyi beklemememize gerek yok.
BAŞKAN
Ediyoruz efendim.
Alanları
açacakları günü bekliyoruz esasında, alanların
açılacağı günü bekliyoruz biz aslında.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) - Biz Taksim
kutlamalarında göreceğiz karanfilleri, Taksim kutlamalarında!
BAŞKAN
Şimdi, şahsı adına tasarının tümünde Bursa
Milletvekili Mehmet Ocakden.
Buyurunuz
Sayın Ocakden. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
OCAKDEN (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2429
sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.
Bu
tasarı ile 1 Mayıs gününün bütün demokratik dünyada olduğu gibi
ülkemizde de Emek ve Dayanışma Günü adıyla tatil günü olarak
belirlenmesi öngörülmektedir.
Bugün
bütün dünyada 1 Mayıs, işçilerin ve tüm emekçilerin demokratik
haklarını ve taleplerini gündeme taşıdıkları bir
gün olarak insanlığın hafızasında yer almaktadır.
Ülkemizde ilk kez 1908de
kutlanan 1 Mayıs, 1923 yılında İzmir İktisat
Kongresinde işçilerin bayramı olarak benimsenmesine rağmen
maalesef yasal bir düzenleme yapılmamış, dahası zaman zaman
da 1 Mayısın kutlanması fiilen engellenmiştir.
1935 yılında
İşçi Bayramı olarak değil Bahar Bayramı olarak
tatil günleri arasında yerini almıştır.
1976da ilk kez kitlesel
olarak kutlanmaya başlanan 1 Mayıs 1977 yılındaki
kutlamalarda, tıpkı 1886da Amerikada olduğu gibi,
yaratılan provokasyon sonucu 37 işçimiz ne yazık ki
hayatını kaybetmiştir.
1978, 79 ve 80
yıllarında engellemelere rağmen 1 Mayıs kitlesel olarak
kutlanmıştır.
12 Eylül 1980 darbesi
sonrasında 1 Mayısın Bahar Bayramı olmasına dahi
tahammül edilememiş ve 1 Mayıs İşçi Bayramı âdeta bir
tabu hâline getirilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; emek her türlü üretimin vazgeçilmezi
olduğuna göre emeğin bayramı da bayramların en
anlamlılarından biridir.
1 Mayısın huzur ve
güven içinde, demokrasiye yakışır bir şekilde
kutlanabilmesi için fiilî durumun resmiyete kavuşturularak resmî tatil
olarak kabul edilmesi, sendikalarımızın da taleplerine olumlu
bir cevap verilmesi açısından anlamlı bir adım
olacaktır. Kaldı ki Anayasanın 49uncu maddesi Devlet,
çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma
hayatını geliştirmek için çalışanları ve
işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek,
işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve
çalışma barışını sağlamak için gerekli
tedbirleri alır. şeklindedir. Yüce Meclisimizin bu maddeyi de göz
önünde bulundurarak 1 Mayısı resmî tatil ilan etmesi hem demokratik
değerlerin hayata geçirilmesi hem de toplumsal barışımız
açısından büyük bir önem taşımaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiyede iktidarımız döneminde
özgürlükler, insan hakları ve topyekûn demokratikleşme konusunda
önemli mesafeler alınmış, demokratik kazanımlar
anlamında devrim niteliğinde adımlar
atılmıştır. İşte, bugün, burada, bu yüce
çatı altında, Sayın Başbakanımızın
öncülüğünde, parti gruplarımızın da desteğiyle bir
tabuyu daha yıkıyoruz ve yeni bir demokrasi baharı
başlatıyoruz. Çünkü 1 Mayıs bütün demokratik dünyada emeğin
bayramı olarak kutlanmaktadır. Bir demokrasi ülkesi olan Türkiye'nin
bütün işçilerinin de 1 Mayısı bayram olarak kutlama hakkı
vardır. Ancak kabul etmek gerekir ki Türkiyedeki demokratik
değişimler kolay olmamıştır. Demokratik
açılımların önü zaman zaman demokrasi dışı
kuşatmalarla, zaman zaman da doğrudan darbe anayasalarıyla
kesilmiştir. Kısacası Türkiye'nin demokrasi tarihi uzun ve
yorucu bir insan hakları ve özgürlükler mücadelesinin tarihidir.
Artık, Türkiye'nin, özgürlükler konusunda daha fazla gecikmelere tahammülü
yoktur. Bunca gecikmişliğin ardından ertelenen özgürlüklerin
emekçilere iade edilmesi demokrasimizin ve sendikal hareketin ciddi bir
kazanımı olacaktır.
Zaman zaman muhalefete mensup
değerli milletvekillerinin, sanki bu tür demokratik
açılımları sadece AK PARTİ yapıyormuş gibi
itirazlarının aslında çok da temeli olduğunu
sanmıyorum, çünkü şükrediyoruz ki bu demokratik hayatı
yaşamın bir parçası olarak algılayan AK PARTİ İktidarı,
yine 1 Mayıs emeğin bayramı hakkının işçilere
iade edilmesi de AK PARTİ İktidarının sayesinde
olmuştur.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Yani lütufta mı bulunuyorsunuz?
MEHMET OCAKDEN (Devamla)
Hayır, bugüne kadar sizin de iktidarları içinde bulunduğunuz
iktidarların
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Ne zaman iktidar olduk?
MEHMET OCAKDEN (Devamla)
bu hakkı iade etmemelerinin bize nasip olmasından söz ediyorum
sadece.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Hep böyle lütuf, işçilerin başına kakarak
nereye kadar?
MEHMET OCAKDEN (Devamla)
Aynen Nazım Hikmetin üzerindeki tabuların da, yasakların da
kalkması bu İktidara nasip olmuştur.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Söke söke alıyor işçiler!
MEHMET
OCAKDEN (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üretimin temel unsuru olan insan emeğine gerekli değerin verilmesi,
aynı zamanda uygarlığın da ön koşuludur.
Bugün,
burada 1 Mayısı emeğin bayramı olarak ilan etmeye
hazırlanırken, işçilerin haklarını ve
sorunlarını sadece insan hakları ve hürriyetleri temelinde çözme
iradesinde olduğumuzun ve bu hakları asla ideolojik
yaklaşımlara kurban etmememiz gerektiğinin altını da
özellikle çizmek istiyorum, çünkü özgürlüklerin ideolojik bir formatta gündeme
gelmesi, bu konunun tüm topluma mal olmasını maalesef
engellemektedir. Dolayısıyla, Türk çalışma
hayatının ve işçilerimizin sorunlarını popülist ve
ideolojilere hapsolmuş bir zihniyetle çözemeyiz. 1 Mayısın,
emeğin kutsal olan haklarının korunması, bu konuda
toplumsal bir bilinç oluşturulması ve bir bayram havasında
kutlanması asıl temennimizdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi demokrasi
zamanıdır. Korkuları aşarak tabuları yıkma
zamanıdır.
Tıpkı
İspanyol şairi Nerudanın Buğdayın Türküsü
şiirinde olduğu gibi:
Halkım
ben, parmakla sayılmayan.
Sesimde
pırıl pırıl bir güç var;
Karanlıkta
boy atmaya,
Sessizliği
aşmaya yarayan.
Şimdi,
emekçi kardeşlerimizin yıllardır ertelenen emeğin bayramını kutlama
zamanıdır ve şimdi, sendikalarımıza düşen en
önemli görev, bu bayramı ideolojik bir gösteriye dönüştürmeden,
toplumsal barışı zedelemeden, daha da önemlisi kutlamaları
birtakım inatlaşmalara kurban etmeden bir demokrasi şöleniyle
kutlamaktır.
İnanıyoruz
ki, demokratik kazanımlarla daha bir güç kazanan sendikalarımız
1 Mayıs Bayramını toplumsal barış
duyarlılığı içinde kutlayacaklardır.
Hepinize
sevgiler ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ocakden.
Sayın
milletvekilleri, otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.09
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
354
sıra sayılı Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet?
Yok.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.48
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
354 sıra
sayılı Tasarının görüşmelerine
kaldığımız devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz
sırası Hükûmet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikte.
Buyurunuz Sayın Çelik.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 23'üncü Dönem Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak otuz yıldır gerçekleştirilemeyen 1
Mayısın tatil olması, Emek ve Dayanışma Günü
olmasıyla ilgili kanun tasarısını Hükûmet olarak
huzurlarınıza getirmekten mutluluk duyuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sanayideki gelişmeler -bilindiği gibi- emeğin sömürülmesini,
insanı ruhsuz bir makine gibi gören yaklaşım ve üretim
anlayışları, daha çok kazanma ve üretim, günde on beş on
altı saat karın tokluğuna çalışma ve çalıştırma
anlayışları neticesinde bu hak arama süreci
başlamış ve dünyada, bu hak arama süreci çerçevesinde birçok
ölümcül olaylar, birçok müessif olaylar yaşanmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri de, Almanya da, Fransa da bu acı olaylara
sahne olmuştur. Neticede, 1889 yılında, 1 Mayıs
Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kabul
edilmiş ve ülkemizde de ilk olarak 1906 yılında 1 Mayıs
kutlanmıştır. Daha sonra, bildiğiniz gibi 1935
yılında Bahar Bayramı olarak tatil günlerine dâhil
edilmiş. İlk olarak, kitlesel olarak 1976 yılında
1977
yılında da yine kitlesel olarak kutlanırken, maalesef birçok
müessif olaylar yaşanmıştır ve 12 Eylül 1980 müdahalesiyle
1 Mayıs Bayramı ortadan kalktığı gibi sendikal
örgütlenmelerin önüne de çok ciddi yasaklar getirilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aradan geçen otuz yılda Türkiyede ve
dünyada çok şey değişti. Çalışma hayatında
çatışmacı değil dayanışmacı
anlayış kökleşirken sosyal devlet, sosyal diyalog ve insan
merkezli çalışma politikaları hayata geçirilmeye
başlanmıştır. Emek ve sermaye yani işçi ve
işveren endüstriyel ilişkilerde birbirinin rakibi değil üretimi
ve kalkınmayı gerçekleştiren vazgeçilmez iki unsur olarak
görünmeye başlanmıştır. Bu bakış ülkemizin
kalkınmasını, gelişmesini
hızlandırmıştır. Bu anlayış aynı
zamanda alın terinin sembolü olan 1 Mayısı ülkemizde korku
günleri olmaktan çıkarıp işçi ve emekçinin dayanışma
gününe dönüştürmüştür. Her alanda özgürlükleri genişleten
Hükûmetimiz 25 Nisan 2008de almış olduğu kararla 1
Mayısı fobi olmaktan çıkararak Emek ve Dayanışma
Günü ilan etmiştir. Bugün burada hep birlikte tarihî bir adım daha
atıyoruz. Tüm dünyada coşkuyla kutlanan 1 Mayısı yirmi
dokuz yıl aradan sonra tatil günü ilan ediyoruz. Ülke olarak, millet
olarak, demokrasi yolunda önemli bir mesafe daha katetmiş oluyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde bildiğiniz gibi 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramı 1,5 gün; 23 Nisan, 30 Ağustos ve 19 Mayıs 3 gün; ramazan
ve kurban bayramları -dinî bayramlar- 8 gün, yılbaşı 1 gün
olmak üzere, tatil günlerimiz toplam 13,5 günden ibarettir. Bugün alacağımız
kararla, 1 Mayısla birlikte bu tatil günlerinin sayısı 14,5 güne
ulaşmış olacaktır. Dünyada hâlen 1 Mayıs 148 ülkede
tatil ilan edilmiş, 28 ülkede bayram olarak kutlanmaktadır, 15 ülkede
ise İşçi Bayramı nedeniyle 1 Mayıs haricinde farklı
günler tatil günü olarak kutlanmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü,
emeğin dayanışması, çalışma hayatının
sorunlarının irdelendiği, demokrasi kültürünün zirveye çıktığı,
sevginin, barışın yeşerdiği bir gün olarak
hafızalarda yer etmelidir. Bundan sonra 1 Mayısları dünyaya
örnek olacak bir olgunlukla kutlamamız, demokrasimize büyük katkılar
sağlayacaktır. Bu konuda herkese büyük sorumluluklar ve
fedakârlıklar düşmektedir. Geçmişte yaşananlara sünger
çekip 1 Mayısı bir matem günü olarak değil, ruhuna uygun bir
şekilde milletçe coşkuyla kutlamak için enerjimizi
kullanmalıyız. Meseleye ideolojik yaklaşarak bugünün anlam ve
önemini hiç kimsenin gölgelemesine müsaade etmemeliyiz. Nerede kutlanacağı
tartışmalarıyla bugünün tarihsel önemini gölgelemekten
kaçınmalıyız. Kutlamanın kendisi, nerede
kutlanacağından çok daha önemlidir. Geçmiş tecrübeler bize
gösteriyor ki demokrasi bir sonuç değil, bir süreçtir ve bu sürecin
olağan akışını sekteye uğratmamalıyız.
Şimdiden 1 Mayısın, Emek ve Dayanışma Gününün
çalışanlarımıza, milletimize hayırlı
olmasını diliyorum. Bu yasa tasarısını tabii ki
Hükûmet olarak getirdik. Bunun üzerinde bir tartışma yürütülmesini doğrusu
uygun bulmuyorum. Milletvekili arkadaşlarımız, çeşitli
siyasi partilere mensup milletvekili arkadaşlarımız bu sürece, 1
Mayısın tatil olma sürecine katkıda bulunmuşlardır.
Kendilerini de kutluyorum, emeği geçenleri kutluyorum ve büyük ihtimalle
bizleri yanıltmayacağınızı umuyorum.
Kabul edeceğinizden
dolayı da 1 Mayısın, tatil gününün milletimize,
çalışanlarımıza tekrar hayırlı olmasını
temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik.
Şahsı adına
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş.
Buyurunuz Sayın
Ağırbaş. (DSP sıralarından alkışlar)
AYŞE JALE
AĞIRBAŞ (İstanbul) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 354 sıra sayılı Kanun
Tasarısı ve bu konuda verilen kanun teklifleri üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çalışanların hakları için
verilmiş ve kazanılmış mücadeleden doğan Demokratik
Sol Partinin milletvekili olarak, 1 Mayısın işçi bayramı olarak
resmî tatil ilan edilmesine ilişkin kanun teklifim demokratik sol felsefe
açısından ayrı bir önem taşımaktadır.
1963 yılındaki
çalışma yasaları, iş yasaları, toplu sözleşme,
grev ve sendika yasaları demokratik sol felsefeyle ülkemizde
şekillenmiş ve hayat bulmuştur. 57nci Hükûmet döneminde
İş Güvencesi Yasası yine Demokratik Sol Partinin
öncülüğünde çıkartılmıştır. Merhum
Başbakanımız, işçi dostu Bülent Ecevit Kırk yedi
yıllık siyasi yaşamınızda en çok
gururlandığınız İyi yaptım. dediğiniz
iş nedir? şeklinde sorulan
soruya, 15 Temmuz 1963 yılında sendika yasalarının
çıkartılması olduğunu, bundan gurur duyduğunu
belirterek Türkiyede işçi bayramının sendika
yasalarının çıkarıldığı 15 temmuz tarihinde
kutlanması gerektiğini ifade etmiştir. Bülent Ecevitin
ışığında ilerleyen Demokratik Sol Parti, bu bilinç ve
sorumluluk içerisinde emekçilerin hep yanında yer almış ve daima
emekçilerin sorunlarını dinleyen, onlara sahip çıkan bir
anlayış içerisinde olmuştur. 1 Mayısın tatil
edilmesine ilişkin kanun teklifimiz bu felsefenin gereği olarak
verilmiştir. Bu konuda Mecliste siyasi partiler arasında bir
uzlaşma olmasını, ülkemizin bu konuda demokratikleşmede
ulaştığı seviyeden son derece memnuniyet duyduğumu
ifade etmeliyim.
Diğer taraftan şunu
da belirtmeden geçemiyorum: 1 Mayısın resmî tatil ilan edilmesi
emekçilerimize bahşedilen bir hak değildir, onların
yılmadan verdikleri mücadele ve kararlı duruşlarının
bir sonucudur. Bir başka ifadeyle biz siyasiler işçilere
haklarını teslim etmekteyiz.
Değerli milletvekilleri,
toplum olarak geçmişte acı, hatırlamak istemediğimiz, bizlerde
kötü izler bırakan olaylardan korkmak yerine yaşananlardan gerekli
dersleri alarak geleceğimizi şekillendirmeliyiz. Hiçbir zaman
geçmişte yaşanan olumsuz olayların geleceğimizi de
etkilemesine müsaade etmemeliyiz. Bugün görüştüğümüz kanun teklifi bahsettiğim
kırılmayı gerçekleştirecek, bizleri
korkularımızın esiri olmaktan kurtaracak önemli bir mihenk
taşıdır. Geçmişte yaşanan birtakım olayları
kendi şartları içerisinde değerlendirmek, olumsuzlukları o
şartları göz önüne alarak derinlemesine analiz etmek
sağlıklı kararların alınmasını
sağlayacaktır. Bunu yaptığımız takdirde, bugün
tartıştığımız, önümüzde yıllardır sorun
olarak duran birçok konunun da kendiliğinden hallolduğunu o zaman
göreceğiz. Bu nedenle öncelikle korkularımızı,
bardağın boş tarafını görmeyi bir kenara
bırakmalıyız diye düşünüyorum.
İşçilerimiz,
işçi temsilcileri, sendikalar 1 Mayısı İstanbul Taksim
Meydanında kutlamak istemektedirler.
Dünyanın birçok
ülkesinde işçi bayramı kentlerin en merkezî yerlerinde, coşkuyla
kutlanmaktadır. Ülkemizde de işçilerin 1 Mayısı Taksim
Meydanında kutlama istekleri yerine getirilmelidir. 1 Mayıs
işçi bayramıdır ve bayramlar yasakların gölgesinde
kutlanamaz. Bu günün Taksim Meydanında kutlanma kararı asla ama asla
bürokrasinin üzerine yıkılmamalıdır. Hükûmet bu konuda
kesin tavrını işçilerden yana ortaya koymalıdır. 1977
yılında yaşanan olayların zihinlerde
bıraktığı kötü izlenimi ve 1 Mayısın ülkemizde
kutlama biçimine ilişkin olumsuz algıyı yıkmak için
emekçilerin bayramı Taksim Meydanında kutlanmalıdır.
Şuna inanıyorum ki
emekçilerimiz 1 Mayısı Taksimde miting havasında değil,
bayram havasında, kışkırtmalara kapılmadan,
coşkuyla kutlayacaklardır. Türkiye geçmişte yaşanan
acı günlerin etkisinden, 1 Mayıs kaygılarından
kurtulmalı, her şeyi kendi doğal çerçevesi içinde
yaşayabilen bir ülke erginliğine gelebilmelidir.
1 Mayısın bayram
ilan edilmesi emekçilerin taleplerine kulak verilmesi açısından
önemli bir aşama olmakla beraber, yeterli değildir.
İşçilerimiz sorunlarının çözülmesi konusunda önemli
adımlar atılmasını beklemektedirler. Öncelikle işçi
hak ve özgürlüklerini geri götüren 4857 sayılı İş Kanunu
yeniden ele alınmalıdır, İş Güvencesi
Yasasının kapsamı genişletilmeli ve etkinliği
artırılmalıdır.
Üzülerek ifade ediyorum ki
İş Güvencesi Yasasının uygulama etkinliği farklı
yollar takip edilerek zayıflatılmıştır. Oysa
çıkarıldığı zamanki mevcut zor koşullar düşünüldüğünde
aksaklıkları olmakla beraber İş Güvencesi Yasasının
ne kadar önemli bir adım olduğu ve daha da ileri götürülmesi
gerektiği yadsınamaz bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.
Örgütlenme özgürlüğünün
önündeki her türlü yasal ve kuramsal engellere son verilmelidir. Bugün
çalışanların büyük bir kısmı sendikasız ve
örgütsüzdür. İşçilerin sendikasız olması seslerini
duyuramamalarına, mevcut zor koşullar altında ezilmelerine neden
olmaktadır. İşçilerin sendikalı olmalarının
önünün yeteri kadar açılmaması sebebiyle ülkemizde çalışma
saatleri keyfî olarak belirlenmekte, iş güvenliği önlemleri yetersiz
kalmaktadır.
Geçtiğimiz aylarda hemen
hemen her gün, Tuzlada tersane işçilerinin ölüm haberleri
yazılı ve görsel medyada sıklıkla yer almaktaydı.
Bugün de bu ölümler devam etmektedir. Tuzladaki tersanelerde yaşanan
işçi ölümleri sadece bu iş kolunda medyaya yansıyan iş
kazalarıdır. Yazılı ve görsel basına yansımayan,
bizim haberdar olmadığımız diğer sektörlerde de
ölümlerin varlığı düşündürücü ve üzücü diğer bir
husustur.
İşçilerimiz
sendikalı olmadıkları için, sendikaya üye olmaları görünen
ve görünmeyen engellerle zorlaştırıldığından,
emekçilerimiz keyfî kararlarla işten çıkarılmaktadırlar.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik 1
Mayısın resmî tatil ilan edilmesine ilişkin kanun tasarı ve
tekliflerinin birleştirilerek görüşüldüğü komisyon
toplantısında 2821 ve 2822 sayılı Kanunlarda
de-ğişiklik yapılacağına dair açıklamalarda
bulunmuştu. Bu düzenlemelerin ivedilikle ve işçilerin hak ile
kazanımlarını güçlendirecek şekilde
gerçekleştirilmesi-ni temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz dünyayı etkileyen bir global krizin içerisindedir. Bu krize
Hükûmetin basiretsiz ekonomi yönetiminin eklendiğine de dikkatinizi çekmek
istiyorum. Bundan en büyük zararı emekçiler görmüştür. Kurun düşük
tutulduğu, özelleştirme adı altında millî servetlerimizin
satılarak gelmekte olan ekonomik krizin etkilerinin geciktirilmeye
çalışıldığı ortamda emekçiler, memurlar,
emekliler bankalara borçlandırılmak suretiyle ev almaları, araba
almaları, tüketimlerini artırmaları yolunda teşvik
edilmişlerdir. Kriz geldiği zaman, harcamaları teşvik
edilen kesimler işsiz kaldıklarında, işten
çıkarıldıklarında kaderleriyle, yüklendikleri borçlarla
karşı karşıya kaldılar. Kredi kartı borcunu,
zorunlu harcamalarını dahi karşılayamayacak duruma
düşen emekçiler, umutsuzluk içerisinde kendilerine bir çözüm yolu
gösterilmesini beklemektedirler.
Son
dönemde ülkemizde toplu işçi çıkarmaları görülmüştür.
İşçilerimiz güne işten çıkarılma tedirginliği
yaşayarak başlamaktadırlar. Ekim 2008den bugüne kadar 500 bin
kişi işsiz kalmıştır. İş yerlerine
asılan listelerde işten çıkarıldığını
gören emekçilerimiz gözyaşlarına boğulmaktadırlar.
Ülkemizde
şartlar her geçen gün emekçilerin aleyhine işlemektedir. Emeklilik
yaşının altmış beş olduğu ülkemizde,
emekçilerimiz kırk yaşında işsizliğe mahkûm
edilmektedir. Mersinde Toros Devlet Hastanesinin temizlik işlerinin
ihalesini alan taşeron firma, yaşı kırkın üstünde olan
41 temizlik işçisini 28 Şubat 2009 tarihinde işten
çıkarmıştır. Gerekçesi çok ilginç değerli
milletvekilleri: İhale şartnamesinde, temizlik işlerinde
çalışacak kişilerin yaşının kırkın
üzerinde olmaması öngörülmüştür. Yaşı kırkın
üzerinde olan insanlar çalışmayacak mı? Evlerine nasıl
ekmek götürecekler? İşçilerin yıllarca emek verdikleri
hastanelerde kırk yaş gibi hiçbir şekilde kabul edilemeyecek
gerekçelerle kolayca işten çıkarılması, Hükûmetin buna göz
yumması, emekçi kesime bakış açısını göstermesi
açısından bir o kadar düşündürücüdür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
AYŞE
JALE AĞIRBAŞ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Kayıt
dışı istihdamı önleyecek, işçilerimizin
çalışma şartlarını ve aldıkları ücreti
iyileştirecek, haklarını tam olarak verecek düzenlemelerin
yapılması ve bu hususta doğru bir politika izlenmesi zaruridir.
Temennim,
1 Mayısın işçi bayramı olarak, resmî tatil olarak kabul
edilmesini sağlayan teklifin kanunlaşmasının, bugüne kadar
ihmal edilen, istekleri, sesleri duyulmazdan gelinen işçi
sınıfının hak ettiği haklara
kavuşmasının dönüm noktalarından biri olmasıdır.
Bu duygu
ve düşüncelerle, 1 Mayısın resmî tatil ilan edilmesine
katkı veren, başta işçi temsilcileri, sendikalar olmak üzere
emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Kanunun
hayırlı olması dileğiyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ağırbaş.
Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Tekrar
yineliyorum: Süre bir dakikadır.
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan, Taksim Meydanı,
değişik meslek gruplarının, çeşitli kurum,
kuruluşların ve en son Polis Gününde bütün trafik yolları
kapanarak kutlamanın yapıldığı bir alan ancak
işçilerin 1 Mayıs bayramına geldiği zaman
yıllardır bir engellemeyle karşı karşıya. Bu
artık temel bir demokrasi ölçütü olmaya başladı ve Taksim 1
Mayıs alanı olarak bütün işçi, emekçi kesimce bilinmektedir.
Sizler
açıklamanızda 500 kişiyle gidilirse ben de
katılırım. dediniz. Ben buradan bir davette bulunuyorum. Gelin,
Sayın Bakan, siz başta olmak üzere bütün parti gruplarını,
hepsini 1 Mayısa, 1 Mayıs işçi bayramına katılmaya
davet ediyorum ve buradaki engelleri
Sayın Başbakanı, İçişleri
Bakanını ve İstanbul Valisini, bugünden itibaren, bu yasa
çıktığı andan itibaren ilan etmesini ve 1 Mayısın
Taksimde kutlanacağının müjdesini vermeye davet ediyorum çünkü
toplumsal barış için, işçi bayramının ilan
edildiği
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) 12 Eylül askerî darbesinin
yasakladığı bu güne kavuşması açısından
önemlidir.
BAŞKAN
Çok teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Sayın
Yıldız
BENGİ
YILDIZ (Batman) Sayın Başkan, ulusal bayramlarda, konserlerde,
millî marşlarda on binlerce insan Taksimde toplanıyor. Televizyonlar
canlı yayın yapıyor. Bu insanlarımızın güvenlik
problemi olmuyor ama nedense 1977den itibaren Taksimde işçi
sınıfının, emekçilerin bayram yapma isteği güvenlik
gerekçesiyle reddediliyor. Taksimde 1 Mayısı kutlatmamak kimin
kırmızı çizgisidir? Taksimde 1 Mayısı kutlamamak
mı alan fetişizmi yoksa burada kutlama yapmaya çalışmak
mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Sayın
Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, bayram sözcüğü esirgenerek
çıkaracağımız 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü
tatili yasasını olumlu bir yasa olarak görüyorum ve zamanlaması
da özellikle 23 Nisan öncesi olduğu için takdir ediyorum.
Sendikalarımızın
yıllardır verdiği mücadeleyi de göz ardı etmeden, bu mücadelede
özellikle DİSKin kararlı mücadelesini inkâr etmeden sağlanan bu
kazanımı işçilerimiz için emek tarihi açısından özel
bir anlamı olan Taksim Alanında kutlamalarına izin vererek
neden taçlandırmıyoruz?
1
Mayısları bir gerilim, bir kâbus günü olmaktan çıkarmamız
gerekmiyor mu? Bu yasayı bu vesileyle bir araç olarak kullanamaz
mıyız? Güvenlik veya miting alanı olmaması bir gerekçe
midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, 1 Mayıs bir
dayanışma günüdür, emeğin ve sorunların dile getirilme
günüdür ama son yıllarda 1 Mayıslar işçilerimizin
sorunlarının dile getirilmesi bir yana, dövüldüğü,
coplandığı, biber gazı atıldığı günler
olarak hep hafızalarda kalacaktır.
Bu yasanın
uygulayıcısı İçişleri Bakanıdır.
İçişleri Bakanı maalesef ne bugün var ne de Komisyonda
vardı. En azından bu yasayı o uygulayacaktır, sizin kadar.
Bu nedenle, ben bu konuda üzüntülerimi bildiriyorum.
1
Mayıslarda copun, biber gazının ve dayağın yerini
çiçekler alacak mı? İçişleri Bakanının bu konuda
önlemi var mı?
Taksimdeki
1 Mayısa siz katılıp işçilerimize çiçek atacak
mısınız?
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Sayın
Vural
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, bu 1inci maddede yapılan bir değişiklik var.
Tasarıdan sonra, Komisyonda, Kanunun 2nci maddesinin (d) bendinde
Ulusal resmî ve dinî bayram günleri ile yılbaşı günü resmî
daire ve kuruluşlar tatil edilir... Burada 1 Mayıs Emek ve
Dayanışma Günü çıkartılmış. Komisyon raporunda
Mükerrerlik olmasın diye çıkardık. deniyor ama zaten
mükerrerlik yılbaşı tatili için var. Bu durumda acaba kanun
koyucu olarak
Özellikle 1 Mayıs günü resmî daire ve kuruluşların
tatil edilmeyeceği anlamı çıkartılabilir. Aslında (D)
bendinde zaten yılbaşı günü mükerrer olarak yer almış.
Mükerrer olarak yer almış yılbaşı günü varken Emek ve
Dayanışma Gününün mükerrerlikten dolayı çıkartılmış
olması bu konuda bir tereddüt oluşturabilir. Dolayısıyla,
bu konudaki kanaatinizi öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.
Sayın
Sakık
SIRRI
SAKIK (Muş) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
1
Mayıs 1977 yılında 34 vatandaşımız orada
katledilmişti, Taksimde. Acaba, Sayın Hükûmetimizin,
Bakanımızın bu ölen insanların anısına orada bir
anıt yapmak gibi bir düşünceleri var mıdır?
İkinci
bir sorum: 1980 askerî darbesiyle özellikle bütün sendikaların
mallarına el konuldu ama DİSKin de mallarına el konuldu.
Ankarada Anayasa Mahkemesi tarafından kullanılan bir bina
vardı, çok ucuz bir fiyata satın alınmıştı.
Bugün, DİSK o parayı faizleriyle birlikte ödemek istiyor. Anayasa Mahkemesi de oradan
ayrıldı. Böyle bir olanak sağlayabilir misiniz?
Üçüncü bir sorum: Siz
gerçekten emekten, özgürlükten yanaysanız neden 1 Mayısta yoksunuz?
Neden polislerin elinde gazlı bombalar var ve siz hâlâ yoksunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Sakık.
Sayın Gök
İSA GÖK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunuyla işçi
hakları budandı. Emekliliği kavuşulamayacak hâle
getirdiniz. Sendikacılık fiilen bitirildi, çok cılız bir
kamu sendikacılığı kaldı. Hükûmet içerisinde, parti
içerisinde sizin beş altı dönemdir vekil olanlarınız var
hatta bakanlık yapanlarınız var. Bu süre içerisinde 1
Mayısı kutlatmadınız. Coplandı insanlar, hastane acil
servislerine bombalar atıldı. Bu insanlar hakkında
soruşturma dahi açılmadı, emniyet güçleri hakkında. Ne oldu
da 1 Mayıs yasa tasarısı bir anda aklınıza geldi? Bu
farlı bir değişim.
Bir de bir şey söylemek
istiyorum: Kırmızı karanfil bizimdir, elinize
yakışmıyor, karanfilimize el uzatmayın.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Gök.
AGÂH KAFKAS (Çorum)
Ayıp oluyor!
BAŞKAN Sayın
Baytok
NESRİN BAYTOK (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Senin
eline yakışıyor, benim elime yakışmıyor! Bu
ayıp ya! Bu yüce Meclise saygı duyun!
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Baytok.
Lütfen sayın
milletvekilleri, sonra tartışın.
NESRİN BAYTOK (Ankara)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, 1
Mayıs, 1977 yılıyla tarihe geçmişti. Bir de 1 Mayıs
2008 tarihe geçti, coplarla, gaz bombalarıyla, yoğun şiddetle ve
hak edilenin çok ötesinde çok yoğun bir saldırıyla tarihe geçti.
Yüzde 47 oy alınca coplar, gaz bombaları, yüzde 38e düşünce oylar
1 Mayısın tatil edilmesi mi gündeme geliyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Baytok.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Öncelikle tabii, Genel
Kurulda önemli bir tasarıyı görüşüyoruz, otuz yıldır
beklenen bir tasarıyı. Ben Komisyonda da çok arzu etmeme rağmen,
özellikle işçi konfederasyonu başkanlarının Komisyonda
olmamalarını Komisyonda eleştirmiştim. Konfederasyon
başkanlarının bugün Genel Kurulda olmalarından dolayı
kendilerine teşekkür ediyorum. Aynı zamanda
Bakanlığımızın sosyal partnerleri, birlikte
çalışıyoruz, bu kararları birlikte alıyoruz ve
dolayısıyla, kendilerine Hoş geldiniz. diyorum.
Bu çerçevede, sorulara
baktığımız zaman, ağırlıklı olarak
Taksim Meydanında 1 Mayısın kutlanmasıyla ilgili
değerlendirmeler yapılıyor.
Değerli milletvekilleri,
tabii, Türkiye bir hukuk devleti. Demokrasimiz, genç cumhuriyetimiz, ciddi
mesafeler katederek, önemli mesafeleri kat ederek bir noktaya geldi. Bugün, 1
Mayısla ilgili de önemli bir düzenlemeyi gerçekleştiriyoruz, hep
birlikte gerçekleştiriyoruz.
Bu 1 Mayısı otuz
yıl aradan sonra tatil günü ilan ettikten sonra 1 Mayıs gününün
tekrar bir kargaşa, bir olumsuz gün olarak hafızalarda yer etmesi
veya böyle bir tatil gününün bu şekilde bir başlangıca vesile
olması, inanıyorum ki hiç kimseyi memnun etmez.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Nereden biliyorsunuz Sayın Bakanım?
ÖZDAL ÜÇER (Van) Siz zaten
insanları vurmazsanız öyle bir şey olmaz.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa)
Dolayısıyla, konfederasyon başkanları da buradadır.
Kendileriyle bu görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Son ana kadar da bu
diyaloglarımızı sürdüreceğiz. Ben inanıyorum ki aklıselim
galip gelecektir ve burada sağlıklı bir çıkış
noktasını yine birlikte bulacağız.
Yani iki
açıdan bakılabilir: Sizlerin de ifade ettiğiniz gibi Taksimde
bu 1 Mayıs kutlansın. Bu birinci yolu. İkinci yolu: Diyelim ki
idare, toplantı, gösteri yürüyüşleriyle ilgili kanun çerçevesinde
bugüne kadar belirlediği alanlarda bunun kutlanması konusunda karar
alır ise
Hukuk devletinde medeni bireylerin yapmaları gerekenler
bellidir. Yani bu konuda bu karar niye alınıyor? Tabii ki
eleştirilebilir, tabii ki değerlendirilebilir ama netice
itibarıyla demokratik girişimlerde bulunulabilir, hak
arayışları gerçekleştirilir, sonunda bir karara
varılır. O karara varılınca herkesin buna saygı
duyması gerekiyor. Yani ülkemizde bu ve benzeri günler, bayram günleri,
tatil günleri kutlanırken ille de dünyaya olumsuz görüntüler vermek zorunda
değiliz.
NESRİN
BAYTOK (Ankara) Siz veriyorsunuz Sayın Bakan, siz veriyorsunuz!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Bu konuda yalnız
idareyi suçlamak, yalnız kamuyu suçlamak ne kadar doğru?
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Nereden biliyorsunuz
Sayın Bakan?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Kaldı ki 1
Mayısa daha sekiz günlük bir süreç var.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Nereden biliyorsunuz ama, nereden biliyorsunuz?
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Siz nereden biliyorsunuz?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Ben biraz önce yine
konfederasyon başkanlarıyla görüştüm. Yine görüşmemizi
sürdüreceğiz ve ben inanıyorum ki
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Kardeşim, çıkacaksa her yerde çıkar! Yani
Taksimde oluyor da Çağlayanda olmaz mı! Çağlayanda olmuyor da
Taksimde niye oluyor?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Şimdi,
bakınız, benim söylediğim olay, böyle bir görüntüyü vermeyi ne
konfederasyonlar ister ne işçiler ister ne bu yasayı çıkaranlar
ister. Kimsenin böyle bir talebi yok diyorum ben. Böyle bir arzu da olamaz
zaten.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) İçinizde öyle bir
his mi var yoksa?
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Kavga çıkacak diye iddia ediyorsunuz. Bir bakana
yakışır mı bu?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Hepsiyle görüştüm kuliste. Hepsi Taksimi
istiyor.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Efendim, sizin de
burada Taksim talebini dile getirmeniz saygıdeğerdir. Buna saygı
duyarız. Ama netice itibarıyla diyorum, idare bir karar alacaksa
Hukuk devletinde bireyin nerede, nasıl duracağı bellidir.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Bakanım, siz Kargaşa
çıkar. diyorsunuz.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Hukuka
saygımız varsa bu konuyu
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) İdare size bağlı. Yapmayın.
ÖZDAL
ÜÇER (Van) Gerekçeniz yanlış.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Sayın Bakanım, siz şimdiden korku
salıyorsunuz, ilan ediyorsunuz kargaşayı, karmaşayı,
şimdiden korku salıyorsunuz topluma.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) O zaman
niye Hükûmetsiniz?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Yani, burada
bazı arkadaşların tribüne oynamalarını da
saygıyla karşılıyorum, bunu da saygıyla
karşılıyorum fakat hukuk devletinde olması gerekenler olur.
Bu konuda da kimsenin endişesi olmasın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Hükûmetin görevi sorun çözmektir.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Şimdi
Biz
sorunları çöze çöze geliyoruz, bakınız. Onu bu İktidara
söylemeyin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Esas tedirgin olan sizsiniz!
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Bakınız, en
basitinden 1 Mayısı tatil yapıyoruz. Bu da sorun çözmektir. Ama
sizler çözemediniz. Yani ben bu şekilde bir cevap vermeyi de kendi siyasi
yaşamım açısından, üslubum açısından doğru
bulmuyorum. Ama daha ileri götürürseniz farklı şeyler de söyleriz
yani.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Söyleyin canım, söyleyin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Söyleyin Sayın Bakan, içinizde kalmasın.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
İçinizde kalmasın.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Gaipten haber geliyor sana zahir!
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Şimdi, bir başka
konu: İşte, 1977de ölen, orada katledilen
vatandaşlarımız adına bir anıt, Anayasa Mahkemesi
binasının devri ve benzeri konularla ilgili, doğrusu, tarihî
geçmişiyle ilgili şu anda bir bilgim yok. Bu konuları
yazılı olarak sizlere bildiririz.
Bir önemli konu Sosyal
Güvenlik Kurumuyla ilgili. Sosyal güvenlik reformunu burada gerçekleştirdik.
Hayret ettim, işçi haklarını budayan bir yasa getirdiğimizi
söylediler. Sosyal güvenlik reformunu da çok büyük bir uzlaşıyla
geçirdik. Arkadaşımız herhâlde burada bulunmadılar. Bakınız,
haklarla ilgili
İSA GÖK (Mersin)
Emeklilik primleri ne oldu Sayın Bakan? Yapmayın! İnsaf yani,
insaf! Sendikalar burada.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Sosyal güvenlik reformunu
herkesin ben okumasını tavsiye ediyorum, özellikle soruyu soran
arkadaşımızın iyi okumasını tavsiye ediyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Biz rey vermedik!
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa)
Çok büyük bir uzlaşı ve gerçekten çok ciddi sosyal
hakları içeren bir düzenleme
getirdik.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Sayın Bakan rey vermedik biz!
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) En basitinden yalnız
eşitsizlikleri gideren düzenleme bölümünü okursanız sizin için
yeterlidir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Rey vermedik!
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Sendikal hakları
budadığımızı söylüyorsunuz. 2821-22 ile ilgili,
4688le ilgili düzenlemeler Meclisin gündemindedir. İnanıyorum ki bu
dönem içerisinde bunları da yasalaştıracağız ama bizim
dönemimizde sendikal haklarla ilgili bir budama söz konusu değildir. Aksine,
12 Eylülden kalan yine bu düzenlemeleri 2821-22 ile ilgili o düzenlemeleri de
ortadan kaldırmak için iradeyi ortaya koyduk ve Meclisin gündemine yine
birlikte taşıdık. Bunları da bilmiyorsanız
Tabii ki
milletvekilinin bir görevi denetimde bulunmak. Eğer muhalefetteyseniz
ağırlıklı denetim göreviniz vardır. Mecliste olup
bitenleri, bakanların yapmış olduklarını bilmek ve
denetlemek de asli görevinizdir. Bunlardan uzak kalmanıza üzüldüm doğrusu.
İSA GÖK (Mersin) Neyin
cevabı
Neye cevap verdiniz bugüne kadar?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Bir diğer konu, yani
kırk yedi oy, otuz dokuz oy
Vallahi şimdi
ÖZDAL ÜÇER (Van) Bir gerileme yok diyorsunuz. Hangi sendika
BAŞKAN Lütfen
Sayın Bakan, lütfen karşılıklı konuşmayalım
sayın milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Milletvekilleri rahatsız ediyor Sayın
Başkan.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Böyle
bir usul yok Sayın Başkan.
BAŞKAN Yoksa cevap
verilmek
AGÂH KAFKAS (Çorum) Efendim
oradan öyle mi gözüküyor?
BAŞKAN
Sorularınızı sordunuz, Sayın Bakanın cevap vermesini
dinleyelim lütfen.
Devam ediniz Sayın
Çelik.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Şimdi, seçimler
geride kaldı. Herkes seçimlerden tabii ki nasibini aldı. Soruyu soran
arkadaşın seçimlerden galip çıktım diyemediğini
hepimiz biliyoruz. Onun için, güzel bir kanun görüşüyoruz. Seçim tartışmalarını biz
meydanlarda bolca yaparak geldik. Milletimiz bir tabloyu ortaya koydu.
İnanıyorum ki bunları düşünüyorsunuz ama şunu
söyleyeyim: Bu seçim neticelerinde tek AK PARTİde, AK PARTİ
İktidarında bir liderlik tartışması ve benzeri
tartışmalar, hiç böyle bir şey gündeme gelmedi ama genelde
diğer tüm partilerde bu ve benzeri tartışmalar
yaşanıyor şu anda. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Nerede yaşanıyor, nerede?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Onun için biraz kendi
içimize bakmamız gerekiyor.
İSA
GÖK (Mersin) Ne alaka Sayın Bakan?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa)
Tekrar
ediyorum.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Saygısızlık yapıyorsunuz.
Böyle bir bakan üslubu olamaz!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Ben, bu üslubu hiç
sevmiyorum ama sorduğunuz sorular bunları gerekli
kıldığı için söylüyorum.
Evet,
öyle tahmin ediyorum, genelde 1 Mayıs ve Taksimle ilgili sorular geldi,
onun için, başka bir soru gelmediği için
Gerçekten de 1 Mayıs
ilk olarak otuz yıl sonra tatil günü olarak ilan ediliyor. Hep birlikte
bunun altında imzamız var, katkımız var, desteğimiz
var. Ben inanıyorum ki önümüzdeki 1 Mayıs, bu amaca dönük,
barış içerisinde, huzur içerisinde, sevgi ve kardeşlik
içerisinde kutlanacaktır. Bundan hiç şüphemiz yok. Gerekli temasları
ve diyalogları da ilgili sosyal taraflarla sürdüreceğiz.
Çok
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.
Sayın
Vuralın sorusuna Komisyon Başkanı Ziyaeddin Akbulut cevap
verecektir.
Buyurun
Sayın Akbulut.
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Oktay Vuralın sorusuna cevap vermek için söz aldım. Efendim,
buradaki tasarının dikkatlice okunması hâlinde
farklılık görülecektir. 1inci maddede "yılbaşı
günü", 1 Mayıs günü" şeklinde bir tespit
yapılıyor. Bunların tespitinden sonra (C)
fıkrasında tatili kelimesine
yer verilerek 1 Ocak günü
yılbaşı tatili, 1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma
Günü tatilidir." deniyor. Dolayısıyla 1inci maddedeki olay günün
tespitidir, (C) fıkrasındaki olay tatil olduğunun tespitidir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akbulut.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
ULUSAL BAYRAM VE GENEL TATİLLER HAKKINDA KANUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
17/3/1981 tarihli ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller
Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasına, bu
fıkrada geçen "yılbaşı günü" ibarelerinden sonra
gelmek üzere "ve 1 Mayıs günü" ibaresi eklenmiş ve birinci
fıkranın (C) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"C)
1 Ocak günü yılbaşı tatili, 1 Mayıs günü Emek ve
Dayanışma Günü tatilidir."
BAŞKAN
1inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bartın
Milletvekili Rıza Yalçınkaya konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Yalçınkaya. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 354 sıra
sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde 1 Mayıs ilk kez 1905 yılında
İzmirde kutlanmış, bunu 1909 Üsküp kutlaması
izlemiştir. İstanbulda ilk 1 Mayıs kutlaması ise 1910
yılında yapılmıştır.
1
Mayıs, Anadolu toprakları açısından sadece İşçi
Bayramı anlamını değil, aynı zamanda özgürlük ve
bağımsızlık anlamını da tarihten bu yana
taşımıştır. Nitekim 1920 yılının 1
Mayısında, işgal idaresinin ve Osmanlı Hükûmetinin
yoğun baskılarına rağmen 1 Mayıs İşçi
Bayramı olarak bu coğrafyada kutlanmıştır. 1920
yılında tüm baskılara rağmen işçiler Haliçten
başlayarak Karaköy üzerinden Beyoğluna kadar yürüyüş yapmışlar
ve Bağımsız Türkiye yazılı bir pankart
taşımışlardır. Aynı şekilde 1921in 1
Mayısında da İstanbulda işçiler, özellikle Şirketi
Hayriye, Seyr-i Sefâin, Haliç İdaresi ve Tramvay Şirketi
çalışanları 1 Mayısı kutlamışlardır.
Genç Türkiye Cumhuriyetinin ilk 1 Mayısında, 1923 yılında
çok sayıda yerli ve yabancı işletmede çalışan
işçiler greve çıkmış, taleplerini dile getirmişlerdir.
İşçilerin taleplerinin arasında yabancı şirketlere el
konulması, 1 Mayısın resmen İşçi Bayramı olarak
tanınması, sekiz saatlik iş günü, hafta tatili, serbest sendika
ve grev hakkı bulunmakta idi.
1925
yılında çıkarılan Takriri Sükûn Kanununa kadar
işçiler Türkiyede 1 Mayısı işçi bayramı olarak
kutladılar. 1925 yılında yasaklanmış da olsa
işçiler 1 Mayısı işçi bayramı olarak kutlamayı
1935 yılına kadar sürdürmüşlerdir. 1935 yılında
çıkarılan Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile 1
Mayıs Bahar ve Çiçek Bayramı olarak genel tatil günlerine dâhil
edilmiş, çocuklar için bahar ve çiçek bayramı olan 1 Mayıs,
çalışan babalar ve anneler için her zaman bütün dünyada olduğu
gibi birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak kabul görmüştür.
Yaklaşık
500 bin emekçinin katılımıyla gerçekleşen 1977 Taksim
kutlamaları emekçilerimizin, insanlarımızın
yaşamını yitirdiği son derece üzücü provokasyonlara sahne
olmuştur. 1978 1 Mayısında da Taksim Meydanını 100 binlerce
emekçi doldurunca dönemin sıkıyönetimi korkmuş, 1979
yılında Taksimi emekçilere kapatmış ve 12 Eylül
darbesinden sonra bahar bayramı olarak bile 1 Mayıs
kutlamalarına tahammül gösterilememiştir.
Bütün
dünyada, yüz altmış beş ülkede bayram havasında kutlanan,
yüz yirmi yıldır evrensel bir değer olarak kabul edilen
emeğin, emekçilerin direniş ve mücadele gününün simgesi olan 1
Mayıs kutlamaları ülkemizde her yıl çeşitli engellere
takılmaktadır. Kölelik yasalarına, haklarının
ellerinden alınmasına karşı emekten yana politikalar için
grevli sendikal hak ve özgürlük mücadeleleri için bir araya gelen emekçilerin
birlikteliği maalesef ülkemizde her yıl 1 Mayısta engellenmeye
çalışılmıştır.
Türkiye,
toplam çalışanının 22 milyona ulaştığı
ve Avrupa Birliğine uyum sürecinde olup da 1 Mayısı
İşçi Bayramı olarak kutlamayan tek ülke konumundadır. Bu
gerçeğin farkında olan emek dostu siyasi partiler ve milletvekilleri
de Türkiye Büyük Millet Meclisinde 1 Mayısın emeğin
bayramı, yani işçi bayramı olması ve tatil ilan edilmesi
konusunda yıllardır mücadele vermişlerdir.
1905
yılından bu yana Anadolu coğrafyasında kutlanılmakta
olan ve emekten yana işçi sendikaları öncülüğünde
yaklaşık otuz iki yıldır da kitlesel olarak 1
Mayısı kutlayan bir ülke olduğumuz hâlde anlamsız çağ
dışı yasaklar ve korkularla
1 Mayıs kutlamalarına her yıl çeşitli engeller
çıkarılmakta ve emeğin, emekçinin hak mücadelelerinde
saygın bir yeri olan 1 Mayıs kutlamaları âdeta illegal
örgütlerin yürüyüşü gibi kamuoyuna yansıtılmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
AKP İktidarının işçi bayramı ve 1 Mayıs
hakkında ne denli samimi olduğu geçtiğimiz yılın 1
Mayısında ortaya çıkmıştır.
Hatırlayınız, 1 mayısların simgesi olan Taksim
sıkıyönetim bölgesi ilan edilmişti geçen yıl. Hükûmetten
talimat alan güvenlik güçleri Taksimde kuş bile
uçurtmamışlardı. Yapılamayan kutlamalara rağmen sadece
emekçilere değil, pastanede oturan sade vatandaşa bile artık
moda olan deyişle orantısız güç kullanılmıştı.
Hatırlayınız, bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında güvenlik güçlerini
orantısız güç kullanmaya teşvik ettiği, bu tutumuyla
toplumsal barışı tehlikeye atarak şiddet görüntülerinin
ortaya çıkmasına neden olduğu iddiasıyla gensoru önergesi
verilmiştir. Ancak çoğunluk anlayışıyla işleyen
Meclis demokrasisi nedeniyle, gensorunun gündeme alınması her zamanki
gibi AKP milletvekilleri tarafından engellenmiştir.
1 Mayıs 2008de
İstanbul korku şehrine, açık hava cezaevine
dönüştürülmüştür, hayat felç edilmiştir. Emekçilerin üzerine binlerce
gaz bombası kullanılmıştır. Hastanelere, sendika
binalarına gaz bombaları atılmıştır. Bir
gazetecinin kolu kırılmış, bazıları
dövülmüş, kadınlar tekmelenmiş, turistler
coplanmıştır. Polisin emekçilere karşı bu
acımasız ve sert bir tutum ile
uyguladığı olağanüstü şiddet tüm dünyada hayretle,
ibretle izlenmiş, AKP İktidarının demokrasi
anlayışı bu vesileyle bir kez daha
somutlaştırılmıştır. 1 Mayıs kutlamalarına
gölge düşüren, engellemek için elinden geleni yapan, işçi
sınıfından ve işçi sınıfı bilincinden nefret
eden AKP Hükûmetinin nasıl olup da aniden 1 Mayısın işçi
bayramı olması yönünde kanun tekliflerini desteklemeye karar
verdiğini anlamak ise yerel seçimler sonrasında aslında hiç de
zor değildir. Aslında daha bir sene önce 1 Mayısın tatil
olması ve Taksimde kutlanmasıyla ilgili 1 Mayısı tatil
ilan etmeyeceğiz çünkü Türkiye tatiller ülkesi, bir günlük tatilin
maliyeti 2 katrilyondur. diyen ve bu kadar ince hesaplar yapan
Başbakanımız, insanlarımızın yiyecek ekmek
bulamadığı, sosyal patlamaların
yaşandığı, işsizlik oranının yüzde 15,5la
tüm zamanların en yüksek rakamına dayandığı,
yaklaşık 4 milyon işsizin bulunduğu bu kriz ortamında
kendisine 60 milyon dolara iş jeti, yani uçak almayı ihmal
etmemiştir. Gene Sayın Başbakan konuşmalarında Ayaklar
baş olursa kıyamet kopar. sözünü sarf etmiş ve emekçilere
talihsiz bir şekilde ayak takımı
yakıştırması yapmıştır. Mart 2009 yerel
seçimlerinde seçmen frene basıp AKPye kendine gel deyince, yani AKPnin
oyları tüm kamusal baskılara, dağıtılan hediye
paketlerine, buzdolaplarına, çamaşır makinelerine, kanepelere
rağmen, aniden kesilen elektriklere, oy torbalarının belediye
araçlarında yaptıkları seyahatlere rağmen yüzde 47lerden
yüzde 38lere düşünce, Başbakan, 1 Mayısın bayram ve tatil
olması için düğmeye basmıştır. Ancak hangi
gerekçelerle olursa olsun 1 Mayısın Emek ve Dayanışma
Günü olarak resmî tatil ilan edilmesi tarihsel sürecin ve bu süreç
içerisindeki işçi sınıfının ortaya koymuş
olduğu emek mücadelesinin haklı ve gururlu sonucudur. Çıkacak
olan kanunla, artık, 1 Mayıs resmî olarak Emek ve Dayanışma
Günü olacaktır. 1 Mayıs 2009da kutlanacak olan Emek ve
Dayanışma Gününün, emek hareketinin uluslararası birlik,
dayanışma, mücadele ve direniş günü olarak en geniş
katılımla, ülkemizde 1 Mayısın simgesi hâline
dönüşmüş olan Taksimde kutlanacağına inanıyorum ve
diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü
tamamlayınız.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, artık 1 Mayısın
Emek ve Dayanışma Günü olduğunun herkes tarafından
kabullenilerek huzur içerisinde kutlanılmasını temenni ediyor,
işsizliğin ortadan kalktığı, yoksullukların sona
erdiği, tüm çalışanların refahının
yükseldiği, temel hak ve özgürlüklerin engellenmediği, sendikal örgütlenmelerin
önündeki engellerin kaldırıldığı,
çalışanların sorunlarının çözüldüğü,
barışın egemen olduğu, cumhuriyetin temel ilkelerinin
tartışılmak yerine demokratik kazanımlarının
artırıldığı bir ülke dileğiyle 1 Mayıs Emek
ve Dayanışma Gününü yürekten kutluyorum. Emekten yana olan
sendikalarımıza da bu günün hayırlı, uğurlu
olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Yalçınkaya.
1inci madde üzerinde
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik.
Buyurunuz Sayın Özçelik.
DTP GRUBU ADINA OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerine Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüldüğü gibi
Meclisimizde 1 Mayısın bayram ve tatil günü olarak kabul edilmesi
konusunda bir mutabakat var, Emek ve Dayanışma Günü olarak tescil
ediliyor, oysa bugünün evrensel adı Emeğin Uluslararası
Dayanışma, Birlik ve Mücadele Günüdür. Yalnız ittifakla,
mutabakatla Emek ve Dayanışma Günü adının verilmesi de
sanıyorum içeriğini ifade ediyor.
Yıllardır
çatışma, tartışma ve gerginlikle geçen 1 Mayısın
bayram tatili ilan edilmesi için işçiler, emekçiler, aydınlar,
demokratlar, insan hakları savunucuları büyük bir mücadele
yürüttüler. En zor koşullarda bile emekçiler, kendi bayramlarını
kutlamak üzere alanlara çıktılar; yaşamları pahasına
bunu yaptılar, gaz bombaları, biber gazları yeme pahasına
bunu yaptılar, cezaevlerine girme pahasına emek mücadelesini
alanlarda yürüttüler; ülkenin demokrasisinin gelişmesine bu şekilde
büyük katkı sundular. Bu arada, kaybettiğimiz işçi önderleri
Sayın Kemal Türkler ve Sayın Abdullah Baştürkü de saygıyla
anıyorum buradan.
Eğer biz 1 Mayısı bir yıl
önce, gerek grubumuz gerek ÖDP Milletvekili Sayın Ufuk Urasın ve
diğer milletvekillerinin 1 Mayısın bayram olarak ilan edilmesi
konusunda verdiği kanun teklifi geçen sene kabul edilmiş
olsaydı, en azından, 2008 1 Mayısında İstanbul o günü
yaşamayacaktı. O gün neler yaşandı? O gün hastanelere gaz
bombaları atıldı, o gün siyasi partilerin merkezlerine gaz
bombaları atıldı, milletvekilleri biber gazı yediler,
sendika genel başkanları, emekçiler kırmızı boyayla
boyandılar, coplandılar; bugünleri yaşamamış
olacaktık. Gecikmiş de olsa yine de Meclisimizin bugün 1
Mayısı tatil günü ilan etmesi sevindiricidir, parti olarak bunu
destekliyoruz.
Bilindiği
gibi yüzlerce yıldır bu mücadele sürdürülüyor ve gelişmiş
demokratik ülkelerde 1 Mayıs bayram havası içinde, tam bir festival
gibi kutlanmakta ve bayramın kutlandığı, günün
kutlandığı ülkelerin ilgili kentlerinin en güzel meydanları,
en ünlü meydanları 1 Mayıslara tahsis edilmekte ve gerçekten bayram
şölen havası içinde geçmekte. Ama ülkemizde ne yazık ki 1
Mayıs Taksim Meydanı ile özdeşleşmiş durumda.
Bunun
önemli bir nedeni var: 1977 1 Mayısı. Ben de o 1
Mayıstaydım. Beyaz gömleğimle, sağlık emekçileriyle
birlikte işçilerimizin, emekçilerimizin bayramında
dayanışma amacıyla oradaydım. 500 bin insanın
katıldığı büyük bir şölen, büyük bir coşku, büyük
bir bayram havası içinde geçen bayramın dağılma anında
birdenbire insanların üzerine ateşler açıldı, birdenbire
siren sesleri, ses bombaları patlatıldı. 5 insan kurşunla
yaşamını yitirdi, 25 insan ezilerek canını verdi, 1
insan da panzer altında kaldı.
Bunun
büyük bir provokasyon olduğu çok açıktı. Ancak diğer gün
hemen, bayramın ikinci günü, yani 2 Mayısta sağ basın
olayı çarpıtarak kamuoyunu yanıltmaya kalktı.
Günaydın
gazetesi şöyle dedi: Maocu vatan hainleri İşçi
Bayramını kana buladı.
Tercüman
gazetesi: Maocular DİSKin İstanbulda yaptığı
mitingi bastı.
Son
Havadis gazetesi: Kızıllar kudurdu, Taksim savaş alanına
döndü.
Hergün
gazetesi: Solcular 40 kişiyi katletti.
Yeni Asya
gazetesi: DİSK mitinginde komünistler birbirini yedi. gibi tamamen
gerçek dışı ve amaçlı, kamuoyunu yanlış
yönlendirmeye yönelik haberler yapıldı.
İşte,
bugün aynı zihniyet devam ediyor. Sanki 1 Mayısta emekçiler,
işçiler, devrimciler, demokratlar kan dökecekmiş gibi bir hava
yaratılıyor. Ne yazık ki Hükûmette de böyle bir ön kabul var
gibi görüyoruz. Oysa işçilerin, emekçilerin kendi düşüncelerini ifade
etmek için kullandıkları sloganları dışında ve
taşıdıkları pankartların dışında
herhangi bir şiddet uyguladıklarına rastlamıyoruz 1
mayıslarda. 1 mayıslarda kendi sınıf
çıkarlarını savunmak üzere düşüncelerini dile getiriyorlar.
Ne zaman ki polis müdahale ediyor, işte o zaman kan dökülüyor, o zaman
insanlar coplanıyorlar.
Müdahalenin
olmadığı hiçbir 1 Mayısta emekçiler 1 Mayısı
bayram havası dışında kutlama gayreti içinde
olmamışlardır. Bu 1 Mayısta da böyle olacaktır.
Bakın, DİSK polis sendikalarını davet etti, polisleri davet
etti Avrupadan; polisler gelecekler 1 Mayısa, 1 Mayısı Türkiye
emekçileriyle birlikte kutlamaya gelecekler, daveti kabul etmişler. Bizim
polisimizin de oraya gelmesini istiyoruz, ama nasıl? Copsuz, biber
gazsız ve panzersiz; bayrama, şölene katılmalarını
istiyoruz 1 Mayısta.
1
Mayısın önemi: İşçi sınıfı
açısından çok önemli. 1 Mayısın Taksimde kutlanması
son derece önemli. Geçmişimizle yüzleşmek zorundayız. O gün 1
Mayısta provokasyon yapanlar 1980 askerî darbesinin hazırlıklarını
yapanlardı ve şartlar olgunlaşınca darbe yaptılar.
Bugün de Türkiye bir darbe tehlikesi yaşamıştır ve darbe
belki önlenmiştir ama işin kökü kazınmadıkça bu ülke her an
bir darbeyle karşı karşıya kalabilir. Bu tehlikeyle, bu
korkuyla yaşayamayız.
Eğer
biz 1 Mayıs 1977nin katillerini, örgütleyicilerini ortaya çıkarmaz
isek, eğer biz Susurluku ortaya çıkarmaz isek, eğer biz
Şemdinliyi ortaya çıkarmaz, faili meçhul cinayetleri ortaya
çıkarmaz isek bu ülke demokrasiye ulaşamaz. Demokrasi ancak
geçmişimizle yüzleşmek ve karanlık bütün cinayetleri ve
olayları aydınlatmakla mümkündür. Bu da Hükûmetin görevidir, Meclisin
desteğini arkasında bulacaktır.
Bakın,
1 Mayısta alanda çok büyük sayıda görevli vardı. 15 emniyet
müdürü, 315 emniyet amiri, 3.094 polis, 207 bekçi, 81 motorlu ekip, 9 panzer ve
1 jandarma birliği görev yapmıştı. Ancak, kitleye
saldıranlar değil, doğrudan doğruya kitleye bu güvenlik
görevlileri müdahale ettiler. O günün Belediye Başkanı Sayın
İsvan coplandı o gün orada. Sayın İsvan mıydı kitleyi
kurşunlayan? O gün, 1 Mayısta görevli olan kişi, 1
Mayısın güvenliğini sağlamak üzere görevlendirilen
kişi kimdi biliyor musunuz? 1955
6-7 Eylül olaylarına neden olan, Selanikte Atatürkün evini
kundaklayan kişi; daha sonra -ki adı Oktay Ergin- Emniyet Genel
Müdürlüğü Güvenlik Daire Başkanlığında 1 Mayıs
toplantısıyla ilgili önlemlerin alınması ve
uygulanmasında görevlendirilmişti. Yani güvenlik önlemi almak yeterli
değil. Gerçekten olayın yaşanmaması için, demokrasiye
inanmış, barışa inanmış insanların
görevlendirilmesi gerekmektedir.
Zaman
yeterli değil. Biz, 1 Mayısla ilgili kanun teklifi vermiştik
ancak gündeme gelmemişti. Yine bizim, nevrozun bayram günü ilan
edilmesiyle, kabul edilmesiyle ilgili verdiğimiz bir yasa
değişikliği önerimiz vardı; o da gündemimize, Meclisimizin
gündemine getirilmedi. Bunların bir an önce gündeme getirilmesi ve
yasalaşması temennimizdir.
Zaman
darlığı nedeniyle
Daha fazla konuşmak mümkün ama
zamanım bitti. Diyorum ki: Yaşasın 1 Mayıs
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) -
(x)
Saygılar
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özçelik.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Hüseyin
Tanrıverdi.
Buyurunuz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 354 sıra sayılı
Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
1inci
maddesi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 1 Mayısın tarihine baktığımızda
1886da Chicagoda bayraklaşan, ağır çalışma
şartlarının ve sürelerinin yeniden düzenlenmesi için
başlatılan mücadeleyi görmekteyiz. Bu mücadele, sadece iş
saatlerinin düzenlenmesi değil, çalışanların, ezilenlerin,
işsizlerin, yoksul halk kesimlerinin ekmek, barış, özgürlük, hak
ve onur mücadelesidir. 1 Mayıs bir ideolojinin kavramı değildir,
tüm çalışanların ve dünyanın evrensel ortak bir
değeridir. Tüm dünyada Uluslararası Birlik ve Dayanışma,
Mücadele Günü olarak kutlanmaktadır. Ülkemizde 1 Mayıslar ilk kez
1909dan itibaren kutlanmaya başlanmıştır. 1 Mayıs,
1923te resmî İşçi Bayramı olarak kutlandı. 1924te
kitlesel kutlamalar yasaklandı. 1935te Bahar ve Çiçek Bayramı
oldu, ilk defa ücretsiz tatil günü ilan edildi. 1981 yılına kadar da
ülkemizde resmî tatil olarak kutlanıyordu. Ancak, 12 Eylül ihtilal
döneminde 1 Mayıs resmî tatil olmaktan
çıkarılmıştı.
Değerli arkadaşlarım,
hafızalarınızı yoklarsanız yıllardır
Türkiyede 1 Mayıslar kavgayla, endişeyle, korkuyla, kanla,
şiddetle anılmıştır. Özellikle, küçük illegal örgütler
1 Mayısı fırsat bilerek meydanlarda terör estirmektedirler.
Anlaşılmaz bir şekilde, bazı örgütler de buna çanak
tutmaktadırlar. 1990lı yıllardan itibaren işçi
konfederasyonlarının 1 Mayısı ortak kutlamalarında
emeği geçmiş ve bu kutlamalarda aktif görev almış
sendikacı kökenli bir arkadaşınız olarak ifade etmeliyim ki
1 Mayısa damgasını vuran maalesef hep üzücü olaylar
olmuştur. 1977de 34 kişi, 1996da 3 kişi, insanımız,
çıkan olaylarda hayatını kaybetmiştir. Kaldırım
taşlarının söküldüğü, camların ve canların
kırıldığı, lalelerin tekmelendiği, trafik
lambalarının parçalandığı görüntüler hâlâ hafızalarımızdadır.
Geçmişte yaşadığımız acı tecrübeler
hepimizce malumdur. Artık bu olumsuzluklara, şiddet görüntülerine son
verilmeli, hafızalarımızda yeni bir sayfa açılmalıdır.
Sivil toplum kuruluşlarıyla, sendikalarımızla, işçi ve
işveren kuruluşlarımızla bu acı tecrübelerin
tekrarlanmaması için, hep beraber ortak akılla hareket etmeliyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin attığı bu ileri ve
olumlu adım, sadece 1 Mayısın resmî tatil ilan edilmesi olarak
görülmemelidir. Bu adım, AK PARTİ İktidarında sağlanan
açılımların, toplumsal huzura ve barışa getirilen yeni
kazanımların devamıdır, demokratikleşmenin, bireysel
hak ve özgürlüklerin genişletilmesidir. 1980 sonrasında bütün
işçi sendikalarının ve konfederasyonlarının her
platformda dile getirdiği 1 Mayıs resmî tatil olsun talebi, dönemin
bütün iktidarları tarafından görmezden gelindi ama bunu yine AK
PARTİ gündeme taşıdı ve bugün de hep beraber
gerçekleştiriyoruz. AK PARTİ, her zaman söylediğimiz gibi,
değişimi ve dönüşümü takip eden değil, bizzat
gerçekleştiren partidir. Biz, ülkemizin geçmişinde ne kadar kara
delik ve olumsuz iz varsa onları tek tek gideriyoruz ve siliyoruz.
Değişen ve gelişen dünyanın tüm
açılımlarını ülkemize kazandırıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, 1 Mayıs, bildiğiniz gibi, geçen yıl
Hükûmetimizce Emek ve Dayanışma Günü olarak ilan edildi. Bu
yıl da Türkiye Büyük Millet Meclisine resmî tatil olması için kanun
teklifi verildi. Biz bütün toplumsal kesimlere olduğu gibi
çalışanlarımıza da her zaman elimizi uzattık. Çalışanların
haklarında önemli ilerlemeler kaydedildi, birçok yasal düzenleme
yapıldı.
Hatırlamak istersek
bunları: İş Kanunu revize edildi. 1980 öncesindeki hak grevine
benzer şekilde, ücretlerini alamayan çalışanlara iş borcunu
yerine getirmeme hakkı tanındı. Yine bizim dönemimizde 13,5
katrilyon zorunlu tasarruflar anapara ve nemalarıyla ödendi. Konut
edindirme yardımlarında hak sahiplerine şu ana kadar 3
katrilyona yakın geri ödeme yapıldı ve hâlen ödemeler yapılmaya
devam ediyor. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı
Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu önümüzdeki günlerde
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelecek. Çalışma
hayatının kronik sorunlarından birisi olan geçici işçiler sorununda
218 bin geçici işçi AK PARTİ ile daimî kadrolarına kavuştu.
Bütün bunlar AK PARTİnin emekçilere bakışını
açıkça, net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Biz hiçbir şeye
kayıtsız kalmadık, kalmıyoruz, kalmayacağız. AK
PARTİ olarak, Anayasanın 2nci maddesindeki demokratik, laik,
sosyal hukuk devleti kavramlarının içini doldurmak ve onları
hayata geçirmek için çaba sarf ediyoruz. Türkiye elde ettiği
kazanımlarını kaybetmeyecek, daha ileri düzeylere
taşıyacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz düzenleme Türkiye
Büyük Millet Meclisine sevk edildikten sonra emekçilerin tebrik ve
teşekkür mesajlarını aldık ancak birtakım çevrelerin
de 1 Mayısı aldık, sıra Taksimde.
yaklaşımları şimdiden ortamı germektedir. Bu tür
yaklaşımlar 1 Mayısın barış, kardeşlik ve
dayanışma ruhuna aykırı yaklaşımlardır. Biz
1 Mayısın Emek ve Dayanışma Günü olarak kutlanması
için üzerimize düşeni yapıyoruz, çalışanların
taleplerine geçmişte yapıldığı gibi seyirci kalmadık
ancak bu konuda konfederasyonlarımızın da yerine getirmeleri
gereken görevler vardır. Son yıllarda 1 Mayıs
kutlamalarında ciddi gelenekler oluşmaya
başlamıştır ancak bu gelenekler bazı girişimlerle
birtakım tartışmaları da beraberinde getirmektedir.
1 Mayıs konusunda alan
ısrarını anlamlı bulmuyoruz. Çünkü alanlar değil, emek
kutsaldır. Kaldı ki Taksim Meydanı hiçbir zaman 1 Mayısa
kapatılmamıştır. 1 Mayıs öncesi Taksim Meydanına
bütün işçi ve memur konfederasyonu temsilcileri çıkarlar, önce
Atatürk Anıtına çelenk konur, ondan sonra da Kazancı
Yokuşundaki 1 Mayısta hayatını kaybeden işçilerin
başına karanfil konulur, anılır.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Onu da mı yasaklayacaksınız!
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) Dolayısıyla, Sayın Özyürek, 1 Mayısta Taksim
Alanı kapalı değildir ancak siz ifade ettiniz, dediniz ki:
Taksimde kutlayalım. Oysa yetkililerden
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Eğer yetkililerden alanlara ilişkin bir hacim
sorarsanız, öğrenirseniz en büyük alan Kazlıçeşme Alanıdır,
300 bin metrekaredir.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Dağın başıdır.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Onun yanı başına baktığınızda
Çağlayan Meydanı, Burada miting mi olur! dediğiniz yer 180 bin
metrekaredir.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Orada meydan falan yok.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) Taksim Alanı 60 bin metrekaredir.
Eğer geniş
katılımlı, hepimizin orada bulunmasını arzu
ettiğiniz bir meydan, bir alan istiyorsanız, hepimizi alacak en büyük
meydan Kazlıçeşme Alanıdır. Eğer meydanı
böylesine
ÖZDAL ÜÇER (Van) O zaman
yılbaşını da orada kutlayın.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Taksimi niye kapatıyorsunuz?
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) Taksim kapalı değil
HASİP KAPLAN
(Şırnak) İşçilere kapalı.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) -
beraberce 1 Mayıs günü gidelim, karanfilimizi beraber
koyalım.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) 100 kişiyle!
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) Sayın Özyürek, ben yirmi yıldır 1 Mayısı
Taksim Meydanında kutlayan bir arkadaşınızım.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) 100 kişiyle mi?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sembolik ama!
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) Siz Kazancı Yokuşundaki o hayatını kaybeden
işçi arkadaşlarımızın hangisine karanfil götürdünüz?
(CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Yapma ya!
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Senin yaşın kadar ben oraya çelenk
bıraktım.
BAŞKAN Sayın
Tanrıverdi, lütfen sözlerinizi bağlayınız.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) Sayın Özyürek, size soruyorum ben
(CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın
Tanrıverdi, lütfen sözlerinizi bağlayınız.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) Ben size soruyorum
Şimdi bakın
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Evet, evet
Ben İstanbul il başkanıydım,
o zaman gider oraya karanfil bırakırdım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Hepsine
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) O zaman Sayın Özyürek
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayalım lütfen.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) Sayın Başkanım, bir dakika alabilir miyim?
BAŞKAN Ek bir dakika
daha verdim Sayın Tanrıverdi, lütfen tamamlayınız.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) Teşekkür ederim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Geçen sene neredeydiniz?
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) Sayın Özyürek, görülüyor ki Taksim Alanı kapalı
değil, karanfilinizi götürebiliyorsunuz, koyabiliyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Bırak ya! Yapma ya! Sana kapalı değil.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) O hâlde burada başka bir şey yapmaya gerek yok,
düşünmeye gerek
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Kitlelere kapalı, sana kapalı değil.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Biz emekçilerin hakkını savunuyoruz, sizin
hakkınızı değil.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) Şimdi, önemli olan, 1 Mayısta mesaj verebilmektir, mesaj.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) - Taksimde verelim!
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) Biz bu meydanlarda çok mesaj verdik ama kimse
algılamamıştı. İşte şimdi AK PARTİ
İktidarı bunu algılıyor, uyguluyor.
Hayırlı olsun
diyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Tanrıverdi.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Kanlı Pazarlarda da verdiniz mesajı vaktiyle!
BAŞKAN 1inci madde
üzerine şahsı adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakan, bizim Genel
Başkan ABDnin, tarikatların ve cemaatlerin izni ve icazetiyle
ısmarlama genel başkan olmamıştır. Bizim Genel
Başkan, Hikmetyarın dizinin dibinde çökerek, büyüyerek genel başkan
olmamıştır. O nedenle, AKP rahatsız olabilir bizim Genel
Başkandan, siz rahatsızsınız diye, siz istemiyorsunuz diye,
Amerika istemiyor diye biz Genel Başkanımızı
değiştirecek değiliz. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel
Başkanının değişmesini bekleyenler
avuçlarını yalarlar! (CHP sıralarından alkışlar)
AGÂH KAFKAS (Çorum) Ya,
şimdi ne alakası var bunun? Başkasına niye
sataşıyorsunuz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben bir
konuşmacının konuşma metnini düzelterek konuşmama devam
etmek istiyorum: 1 Mayıs 1977de Taksim Meydanında polisle
çatışan işçilerden 34 kişi hayatını
kaybetmiştir. diye bir ifade geçmiştir. Siz de
hatırlarsınız ki, 1 Mayıs 1977de Taksimde işçilerin
polisle çatışması değil, orada yapılan bir provokasyon
sonucu işçilerin paniklemesiyle, o kalabalığın
paniklemesiyle ezilerek insanlar ölmüştür, işçilerle polisin
çatışması söz konusu değildir.
AKPnin sözcüsü dedi ki: 1
Mayısta Taksim Meydanının emekçilere açılmasını
savunacağımıza, gelin 1 Mayıs 1977deki katliamı
yapanların üzerine gidelim. Ben bu Meclis kürsüsünde de defalarca
söyledim, 1 Mayıs 1977 katliamının üzerine gidin dedim.
Şimdi, 1 Mayısta Taksim Meydanının emekçilere
açılmasını istemek, 1 Mayıs 1977 katliamını
yapanların üzerine gidilmesine engel midir değerli
arkadaşlarım?
AKP sözcülerinin
konuşmalarından anladığımıza göre hâlâ şu
anlayıştan vazgeçmiş değiller: Hâlâ kendilerinin
lütfettiğini ve işçilere 1 Mayıs Emek ve Dayanışma
Gününü kendilerinin bir lütfu olarak verdiklerini söyleyip duruyorlar. Oysa,
kendilerinin de sendikacı olduğunu söyleyen
arkadaşlarımız, dünya toplum tarihinin ezenler ve ezilenlerin
mücadelesi olduğunu çok iyi bilirler ve hak verilmez, hak
alınır. Siz lütfetmiyorsunuz, dünya işçi sınıfı
bunu canıyla aldı, Türkiye işçi sınıfı da yüz
yıldır mücadelesi sonucunda, artık, o mücadelenin elde
ettiği başarıyı kazanmanın mutluluğunu
yaşıyor. Bugün, işçi sınıfının, Türkiye
işçi sınıfının verdiği mücadele sonucunda bu
haklarını elde etmişlerdir. Türkiye'de ilk defa 1909
yılında kutlanmıştır 1 Mayıs, yüz
yaşındadır bu 2009un 1 Mayısında.
Değerli
arkadaşlarım, burada yine ben teknik bazı şeyler söylemek
istiyorum. Şimdi, ısrarla bu 1 Mayısta Taksim
Meydanının açılmasına karşı olan dar bir kesim
ideolojik dayatmayla aslında olaya bakıyor, 1 Mayısın
açılmaması için çeşitli bahaneler ileri sürüyorlar. Bunlardan
bir tanesi, Taksim Meydanının büyüklük olarak mitinge elverişli
olmamasıymış; diğeri ise Taksim Meydanı turizm
merkeziymiş, miting yapılamazmış. Bir kere, bu miting falan
değil, bunu Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu
kapsamında değerlendirmek doğru değildir. Bu, 1 Mayıs,
uluslararası, işçilerin dayanışma, birlik, beraberlik ve
mücadele günüdür. Nasıl diğer bayramlar istenildiği tarzda
buralarda kutlanabiliyor ise, işçiler de bu dayanışma gününü
pekâlâ özgürce burada kutlamalıdırlar. Buradaki bütün telaş,
bütün kaygı, bu toplantıların özgürce
yapılamayacağı kaygısından kaynaklanmaktadır.
Şimdi, burada, öteden beri, olay çıkacağı konusunda
iktidarın bakanı felaket tellallığı yapıyor,
iktidar partisi felaket tellallığı yapıyor. Hükûmetin
görevi felaket tellallığı yapmak değildir.
İktidarın görevi, olay çıkacak diye insanların
haklarını kullanmasını engellemek değildir, özgürce
bunun kutlanması için gereğini yapmaktır, gereğini
sağlamaktır.
Burada, İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanının İstanbul Metropoliten
Planlama Bürosuna yaptırdığı İstanbul Çevre Düzeni
Planı var, bu planda İstanbulun meydanları işaretlenmiştir.
Burada benden önce konuşan AKP sözcüsü arkadaşımız,
Şişlideki meydanın en büyük meydan olduğunu, Taksimin 2
katı olduğunu söylemiştir. Oysa, bu elimizdeki raporda,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan
raporda, Taksim Meydanı, Kadıköy Meydanı ve Çağlayan
Meydanı kıyaslanmıştır. Taksim Meydanı 58 bin
metrekaredir, oysa Çağlayan Meydanı 15 bin metrekaredir; bu,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
yaptırdığıdır ve bu raporda hem güvenlik
bakımından hem ulaşım bakımından hem teknik
bakımdan hem de büyüklük bakımından
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla)
Taksim Meydanının en uygun meydan olduğu, 1
Mayıs Emek ve Dayanışma Gününün kutlanacağı en uygun
alan olduğu belirtilmektedir.
Bu meydanlar, alanlar yolların,
salt yolların kesişmesinden meydana gelen yerler değildir. Bu
meydanların geçmiş tarihindeki anılar vardır. Meydanlar o
anılarıyla birlikte değerlendirilir, o anılarıyla
birlikte anlam kazanırlar. Meydanların güzelliği,
ulaşımı, çevresi elbette önemlidir ama tarihin, toplumun ona
kattığı değer hepsinden daha da önemlidir. Bugün tüm
dünyada meydanlar insanların protestolarını, sevinçlerini,
acılarını haykırdıkları toplu buluşma alanlarıdır.
Acı günlerinde ağıt yakarlar. Sevinçlerinde türkü söylerler, halay
çekerler. 1 Mayıs denilince Taksim anlaşılır, Taksim
Meydanı anlaşılır. Taksim Meydanının Türkiye
işçi sınıfı için çok özel bir anlamı vardır.
Orada, Taksimde işçiler 37 tane şehit vermişlerdir. Bu mücadele
ve dayanışma gününün Taksimde kutlanılmasından korkulacak
hiçbir şey yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) Toparlıyorum Sayın Başkan.
Bakın, Nasreddin
Hocanın deyimiyle eşeği yanlış yerde aramamak
lazım. Bu korkunun sebebi oraya katılan işçiler değildir, o
dayanışma gününde orada toplanan insanlar değildir. Bunun
sebebinin kim olduğunu herkes biliyor. Şimdi toplumda
yapılması gereken bir geniş uzlaşıyla
Bir de
kendisine Demokratım ve özgürlüklerin savunucusuyum. diyen AKP döneminde
Taksim Meydanı kapatılarak 1 Mayıs Uluslararası
Dayanışma Günü kutlanılamaz değerli arkadaşlarım.
O nedenle 1 Mayısa korkusuzca gitmemiz lazım.
Ben Sayın
Çalışma Bakanımıza, Sayın
Başbakanımıza, AKPli milletvekili arkadaşlarımıza
1 Mayısta Taksim Meydanında hep beraber bu işçi
sınıfının uluslararası dayanışma, birlik ve
mücadele gününü beraber kutlayalım diyorum. Yaşasın 1 Mayıs
diyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk.
1inci madde üzerinde
şahsı adına İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç.
Buyurunuz Sayın Domaç.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DOMAÇ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mayısın
Emek ve Dayanışma Günü adıyla tatil günü olarak düzenlenmesini
sağlayacak kanun tasarısının 1inci maddesi hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyor, sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başbakana,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza, Bakanlar Kurulu
üyelerine, AK PARTİ Grubuna, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubuna, Demokratik Toplum Partisi Grubuna, tek tek
milletvekillerimize, işçilerimizin temsilcisi sendikalarımıza 1
Mayısın Emek ve Dayanışma Günü, kısaca işçi
bayramı olarak kutlanmasına sundukları katkılar için
teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.
Sayın milletvekilleri,
sanayileşmiş ülkelerde 19uncu yüzyılda çalışma
saatleri gün ışığıyla başlama esasına göre
belirleniyordu ve işçiler yaklaşık yaz aylarında on sekiz,
kış aylarında on beş saat
çalışıyorlardı. Bu nedenle, sekiz saat iş gücü talebi
kapitalizmin geliştiği her ülkede yükseldi ve sekiz saat
çalışma, sekiz saat sosyal hayat, sekiz saat dinlenme ve uyku
sloganı Avustralyalı işçiler tarafından hayata geçirildi,
talep edildi ve 1856 yılında Avustralyada gerçekleştirildi.
Saat hareketi Amerika
Birleşik Devletlerinde yığınsal bir harekete döndü. 1886
yılında, Ulusal Emek Birliği Kuruluşu bunu karar
altına aldı. Hak arama süreçleri kolay olmadı. Ölümlerle
sonuçlanan acı olaylar gerçekleşti. Emeğin dünya dayanışması
geliştirildi ve 1 Mayıs, 1889 yılında işçilerin,
emekçilerin birlik, mücadele, dayanışma günü olarak belirlendi,
insanlık tarihinin önemli günlerinden biri olarak ülkelerin,
toplumların hafızalarına kaydedildi.
Sayın milletvekilleri,
ülkemizde de 1 Mayıs yasaklarla dolu bir geçmişe sahip, acı
olayların, ölümlerin gerçekleştiği bir mücadele süreci. 1
Mayıs bahar bayramlarından yola çıkarak kutlamalar 1923-1975
yılları arasında doğru düzgün gerçekleştirilemedi.
1977 yılında bizim de o topluluğun içinde bulunduğumuz,
failleri henüz bulunamayan acı ölümlerin yaşandığı
yıllarla yüzleşmek durumundayız. Bu yüzleşmeyi hep birlikte
yapmalıyız, toplumun bütün kesimleri yapmalı herhangi bir kesimini
ayırmadan. Demokrasiye ve insan onuruna olan inancımız ise bu felaketler
karşısında her gün daha pekişiyor. Bu inançla
geliştiğimizi, değiştiğimizi ve insana daha fazla
değer vermeyi öğrendiğimizi düşünüyorum hep birlikte.
12 Eylül 1980 darbesi 1
Mayısı ortadan kaldırdı. Yani bizi yüz yıl geri
taşıdı, yüz yıl. Belleklere işlenmiş, nesilden
nesile geçen mücadele, dayanışma, birlik duygusunu yok etmek
olanaksızdı çünkü o genetik bir özellik hâline dönüşmüştü.
Tabii ki işçiler, sendikalar durmadılar, mücadele ettiler, acı
çektiler ama her zaman vardılar, var olacaklarını da
gösterdiler.
Sayın milletvekilleri,
yirmi dokuz yıl aradan sonra bugün 1 Mayısı emeğin ve
dayanışmanın günü olarak tatil yapmak için çaba harcıyoruz.
Bunun için işçi bayramının yalnızca işçilerin değil,
barışın, kardeşliğin, tüm yurttaşların
bayramı olmasıdır buradaki çabamız çünkü üretim, emek tek
tek bireylere yönelen, paylaşılan bir olgudur. 1 Mayıs işçi
bayramının doğuracağı coşku ve kıvanç
herkesçe paylaşıldığı oranda artacaktır. 1
Mayıs, sevinci, dayanışmayı, paylaşma coşkusunu,
erinci kendisinde saklı tutmaktadır. Ülkemizin
sınırları dışında tüm emekçilere bir selam
gönderiliyor, böylece dünyada barış istendiği kararlı bir
şekilde haykırılıyor. Onun için, 1 Mayısta omuz omuza
olmayı, geleceğe ait ideallerimizin daha bir yeşermesi için,
yansıtılması için, paylaşmayı, dostluk
duygularını geliştirmemiz gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET DOMAÇ (Devamla) 1
Mayıs Emek ve Dayanışma Gününün resmî tatil olarak kutlanacak
olmasının kıvancı ve sevgisiyle saygılar sunuyorum,
hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Domaç.
Sayın milletvekilleri,
şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.
On dakika süremiz var,
beş dakikasını sorulara ayıracağım, beş
dakika dolduğu zaman sorulara son vereceğim.
Sayın Genç, buyurunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, bugün
televizyonlarda bir yayın yapılıyor. Sayın Bakan, 500 bin
kişi geçici işçi alacağını deklare etmiş. Zaten
aslında bu ekonomik krizde 500 bin değil belki 1 milyon insan almak
lazım. Bu doğru mudur? Alınacaksa, bunları hiç olmazsa
ağaç dikmede ve taşlı arazilerin temizlemesinde kullanmayı
düşünüyorlar mı?
1 Mayısın kabulü
elbette ki olumludur, resmî tatil günü olarak kabul edilmesi. Ama, AKP yedi
yıldır iktidardadır, yedi yıl sonra mı aklı
başına geldi? Keşke daha önceden de bunu getirseydi, bu iş
daha da kutlanacak bir durum olacaktı. Ayrıca, AKP İktidarı
zamanında sendikacılık öldürüldü yani KİTler
özelleştirildi, işte, devletin resmî kurumlarındaki işçi
kanalıyla görülmesi gereken işler, temizlik işçisi ve güvenlik
görevlisi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç.
Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, yedi
senedir iktidardasınız, her 1 Mayıs gelişinde iktidar ile
işçi ve emekçi kesim temsilcileri arasında izin ve meydan krizi
yaşanıyor. Demin kürsüde yapılan konuşmalar da bunu ortaya koyuyor.
Şunu sormak istiyoruz gerçekten: AKPnin agorafobi
hastalığı mı var? Yani, meydan fobisi
hastalığına mı yakalandı? Yani yedi sene sonra ilk
defa ortak bir önerge veriyoruz 1 Mayıs işçi bayramının
yasallaşması için ve bayramların kutlanması biçimi
mitingler gibi değil siyasi partilerin. Mitinglere emniyet müdürleri,
valiler yer gösterebilir. Ama bayram olduktan sonra artık bu
değişimi AKPnin de görüp bu hastalığı
aşması gerekiyor. Bunun zamanı geldi. Toplumsal barış
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan.
Sayın Üçer
ÖZDAL ÜÇER (Van) Söz
hakkı için teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanın az
evvelki söylemine bağlı olarak
Sendikal hakların AKP Hükûmeti
süresince genişlediğini ifade etti ve buna karşılık
olarak, altı yıllık iktidarınız süresince sadece
sendikal faaliyetler yürüttükleri için acaba kaç sendika yöneticisi ya da
sendika şube başkanı, sendika şube temsilcisi
gözaltına alındı? Kaç sendikanın iş yeri binası
güvenlik güçlerince basıldı? Sendika üyesi olup sendika
yöneticiliği yapan kaç kişi görevinden alındı ya da görev
yeri kendi isteği dışında değiştirildi, yani
sürgün edildi? Bunları yanıtlarsa söylediğinin haklı ya da
haksız olduğunu değerlendirme şansımız var.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Üçer.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben sorumu aslında
İçişleri Bakanımıza soracaktım ama kendisi yok,
sanıyorum Komisyon Başkanımız yanıtlayabilir.
Şimdi, dün
sanıyorum basında da yer almıştı, geçen yıl Taksimde
hiç istemediğimiz görüntüler oldu. Polis memurlarımızın
-hatta az önce Rıza Bey de belirtti- pastanede oturan bir vatandaşa
tokat attığını biliyoruz. Bunları önlemek üzere,
İçişleri Bakanlığı, Çevik Kuvvet polis
memurlarının kasklarına numaralandırma işleminin
yapılacağını söylemişti. Dün sanıyorum
basında yer aldı, İstanbul, Diyarbakır gibi çok büyük iller
de dâhil olmak üzere otuza yakın ilde bu uygulamanın henüz
başlamayacağı, yapılamadığı belirtildi.
Şimdi anlaşılıyor ki on gün sonraki 1 Mayısta Taksim
ile ilgili olarak bu olayların tekrar çıkması muhtemeldir.
Benim sormak istediğim
şu: Aradan bir yıl geçti, niçin İstanbul, Diyarbakır ve
diğer otuza yakın illerde bu uygulamayı İçişleri
Bakanlığı başlatmadı? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Dibek.
Sayın Kafkas
AGÂH KAFKAS (Çorum)
Sayın Başkanım, aracılığınızla
Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum.
Biraz önce bir
değerlendirme yaparken kimi partilerde seçim sonrasında liderlik
tartışmalarının olabileceğini söylerken acaba hangi
partinin liderine hakaret ettik ki bir arkadaşımız
çıkıp burada partimizin Genel Başkanı ve
Başbakanımıza haddini aşan ifadeler kullandı? Biz mi
duymadık, yoksa bu arkadaşımız hadsizlik mi yaptı?
Bir de bir
arkadaşımız kırmızı karanfillerin birilerinin
eline yakışıp yakışmadığını sordu.
Acaba kırmızı karanfili bile ortak, birlikte sevemiyorsak
burada bir sevgisizlik yok mu? diye sormak istiyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Bakana mı soruyorsunuz bunu?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Bakan nereden bilecek?
RAHMİ GÜNER (Ordu)
Bakan konuşurken yoktunuz herhâlde.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kafkas.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Efendim, teşekkür ederim.
Öncelikle tabii önemli bir
gündem maddesi. Yıllarca beklediğimiz bir gündem maddesini
görüşüyoruz. Burada konuya bağlı kalınması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Nereden çıkarıyorsunuz siz, nereden çıkarıyorsunuz?
Adını ben ağzıma almadım ki. Tutanak orada. Nereden
çıkardınız? Niye alınıyorsunuz?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa)
son derece önemli.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Alınacak ne var? Tutanak orada.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Çünkü 1 Mayısı
konuşuyoruz, 1 Mayısın dışında birçok şeyler
burada gündeme geliyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Siz getirdiniz Sayın Bakanım, siz getirdiniz!
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Hayır efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Siz getirdiniz! Bizim Genel Başkanımızı siz getirdiniz!
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Bakınız, söylenen
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Tutanaklar orada.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Bakınız, ben size şunu
söyleyeyim: Siz Genel Başkanınızdan tabii ki memnunsunuz.
Doğrusu biz de memnunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Siz niye getiriyorsunuz? Size ne bizim Genel Başkanımızdan!
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Biz de memnunuz efendim, bir
şey yok.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Tam bir demagoji! Gecenin bu saatinde bir bakana
yakışıyor mu bu!
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Yani demagoji değil. Bizim
bir memnuniyetsizliğimiz söz konusu değil fakat burada ifade edilen
konu, yok 47 alırken bilmem şuraya indiniz, bundan dolayı
mı getirdiniz? gibi yakışıksız ifadeler kullanılıyor.
Bu anlamda söylediğimiz bir şey.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul)
Bir bakana yakışıyor mu!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Siz niye getiriyorsunuz?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Tabii ki bu cümleyi
ifade ederken, doğrusu seçimlerden sonra bazı genel başkanlar da
siyasetten ayrıldılar veya istifa ettiler.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Yüzde 39 oy almadınız mı?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Burada bu soru
üzerine verdiğimiz cevap çerçevesinde de gerçekten bu sorunun
muhatabı olmayan ve bu kadar önemli bir gündemi takip eden Sayın
Bahçeliye de ben gerçekten çok teşekkür ediyorum, çünkü önemli gündem
maddesini görüşüyoruz ve muhatap, soruyu soran muhataba dönük ifademiz
biraz daha genelleme şeklinde anlaşıldıysa bu konuda
tavzihini ifade etmek için söylüyorum, yoksa bizzat bu soruyu soran
arkadaşıma dönük bir cevap idi çünkü
O da şu: Seçimlerden sonra
dikkat ederseniz günlerce partinizle ilgili değerlendirme
yapıldı medyada. Buna yanlış diyebilir misiniz? Yani, bunu, böyle bir şeyi
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Ne alakası var bunun konuyla?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Böyle bir şeyi sorup da bize bu
MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) Size ne! Size ne!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Bizi ilgilendirmiyor ve Genel
Başkanınıza da memnuniyetimizi ifade ediyoruz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Siz kendi işinize bakın! Kendi işini
yaptın da CHP mi kaldı?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Şimdi, sayın bir milletvekilimizin
sorusu: 500 bin geçici işçiyi nasıl alacaksınız? Nedir?
şeklinde. Bu konuyla ilgili tabii bu küresel krizin yansımaları
neticesinde işsizlikle ilgili ciddi sorunlar var talep daralmasından
kaynaklanan, iç talep, dış
talep daralmasından dolayı yaşadığımız
sorunlar var. Bununla ilgili
Kriz tabii geçici. Geçici önlemler alıyoruz,
vergi indirimleri, ÖTV, KDV indirimleri gibi bazı düzenlemelerimiz var.
Yine işsizliğin önlenmesi konusunda da geçici bazı önlemler
üzerinde çalıştığımız anlamında medyaya
verdiğimiz bir demeçtir. Özellikle toplum yararına işlerle
ilgili olarak yaygın bir şekilde seksen bir ilde altı aylık
süre veya üç aylık süre veya bir yıllık süre içerisinde çok
yaygın bir istihdamı gerçekleştirme imkânımız
olduğu gibi mesleki eğitimi de yaygınlaştırarak
şu anda yılda 100 bin kişiyi mesleki eğitime tabi
tutmayı, kapsamı daha da genişleterek 300 bin kişiye
çıkarma hedeflerimiz var. Böylece 1 milyona yakın
vatandaşımızın gerek meslek edinme, bir mesleki formasyona
kavuşma gerekse belli süreli toplum yararına işlerde
istihdamı konusundaki çalışmamıza dönük medyanın
soruları karşısında verdiğim cevap idi.
Bir
diğer soru ise: Sendikal hakların genişlemesi veya
daraltılmasıyla ilgili ben burada bir ifade kullanmadım. Sendikal
mevzuatın, 12 Eylül döneminde çıkan bir mevzuat olduğunu, bu
konuda AB ve ILO normları çerçevesinde bu yasanın değişmesi
gerektiği konusunda bir irade var. Bu iradeyi hep birlikte Parlamentoda,
komisyonlarda bu iradeyi ortaya koyduk ve yasayı Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine taşıdık. Bu 2821 ve 22yle ilgili düzenlemeyi
gerçekleştirdiğimiz an bu konuda elde edilmesi gereken haklar elde
edilmiş olacak anlamında bir şeyler söylemeye
çalıştım.
Efendim,
sendikal faaliyetlerinden dolayı herhangi baskı veya tutuklama veya
gözetim altına alınma diye bize iletilen bir şey söz konusu
değil fakat illegal faaliyetler neticesinde
SIRRI
SAKIK (Muş) 4 tane KESK şube başkanı tutuluyor.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Bakınız,
yani yasalara aykırı bir tutum neticesinde bir durum söz konusu ise,
sendikacı da olsanız kim olursanız olun yasalara karşı
bir tutumunuz söz konusu ise o ayrı bir olaydır. Bu konuda da hukuka
hepimizin saygılı olması gerekiyor.
İçişleri
Bakanımızla ilgili bir soru tevcih edildi. Sayın
Bakanımız, tabii, burada olmadıkları için o konuda ben bir
değerlendirme yapmayı uygun bulmuyorum.
1 Mayıs huzur
içerisinde, barış içerisinde kutlansın temennisinde bulunuyoruz.
Taksime, az önce arkadaşlarımız da ifade ettiler, hep beraber
de gidebiliriz, çiçeklerimizi de koyabiliriz, geçmişin
anılmasıyla ilgili bir tablo söz konusu ise hep birlikte bunu
gerçekleştirebiliriz ama meydanla ilgili, miting alanıyla ilgili veya
büyük kitlesel toplantıyla ilgili tabii ki ilgili ve yetkililerin
alacağı karara da hepimizin saygılı olması
gerektiğini ifade ediyorum.
Çok teşekkür ediyorum,
sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Yetkililer kim? Vali, Hükûmetin emrinde memurlar.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, sormuş olduğumuz sorulara
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Efendim, biz Çalışma
Bakanı olarak çalışma hayatındaki sorunları
BAŞKAN Bir dakika
sayın milletvekilleri, bir dakika
Şimdi, sizin sözünüz
bitti Sayın Bakan, bir arkadaşımız bir talepte bulunuyor.
Buyurunuz.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Milletvekillerinin sorusunu hükûmet sözcüsü olan sayın bakanların
cevaplaması İç Tüzük esasına dayalıdır ve sayın
bakanların da kamuoyunu doğru bilgilendirme sorumluluğu
vardır. Bu anlamda sormuş olduğumuz soruya kendi
mecrasından saptırılarak, başka bir yöne çekilerek cevap
verildiği için
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, soru sordu ve Sayın
Bakan da cevap verdi.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ben
sormuş olduğum soruya net cevap istiyorum. O zaman sorumu şu
şekilde soruyorum: En son Ağrı Eğitim-Sen İl
Başkanı hangi hukuki gerekçelerle göz altına alındı ve
o zaman denildiği şekilde gözaltına alınan ya da yasal prosedüre
tabi tutulan sendika yöneticilerinin hangi hukuki gerekçelerle gözaltına
alındığını söyleyebilir mi?
BAŞKAN Sayın
Üçer, sorunuza tam yanıt alamadığınızı
söylüyorsunuz; doğru mu anlıyorum?
ÖZDAL ÜÇER (Van) Evet.
BAŞKAN Sayın
Bakan, bu sorunun tam yanıtını verebiliyorsanız lütfen
şimdi veriniz, yoksa yazılı olarak veriniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AGÂH KAFKAS (Çorum) Böyle
bir usul yok!
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Sayın Başkan, böyle bir usul yok!
BAŞKAN Buyurunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Şimdi, Sayın
Başkan, sendikal faaliyetler yasal zemin faaliyetleridir. İlgili
yasalar çerçevesinde sendikalar kurulur ve faaliyetlerini icra ederler. Bu
çerçevede bize intikal etmiş olan bir durum söz konusu değil, bir
olumsuz durum söz konusu değil. Ama yasalara aykırı bir durum
var ise tabii ki ilgili merciler bununla ilgili değerlendirmeyi
yapacaklardır. Eğer suçsuzluk söz konusu ise yine ilgili adli
merciler kararını vereceklerdir. Eğer sendika, yasaların
hükümleri çerçevesinin dışında bir faaliyet söz konusu ise,
illegal bir faaliyet söz konusu ise de onunla ilgili de değerlendirmeyi
hep beraber göreceğiz. Ama ben Çalışma
Bakanlığına bugüne kadar sendikal faaliyetinden dolayı
gözetim altına alınan, tutuklanan bir sendikacının bize
intikal etmediğini söylüyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Hangi
hukuki gerekçelerle gözaltına alındı?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, 1inci madde üzerindeki
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Eğitim-Sen Başkanı hangi gerekçelerle gözaltına
alındı?
BAŞKAN Sayın
Üçer, böyle bir usul yok. Sorunuzu sordunuz, Sayın Bakan cevap verdi.
Eğer cevap uygun gelmiyorsa tekrar yazılı olarak yineleyin,
gerekli cevabı tekrar alırsınız.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Şimdi,
1inci madde üzerinde konuşmalar tamamlandı ve 1inci madde üzerinde
üç önerge var.
Önergeler aynı mahiyette
olduğundan birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde
ayrı ayrı söz vereceğim.
Şimdi önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
354 S. Sayılı Kanun
Tasarısının 1. Maddesinde geçen ve 1 Mayıs günü
ibaresinin 1 Mayıs günü ve 21 Mart günü olarak
değiştirilmesini; C bendinde geçen 1 Mayıs günü Emek ve
Dayanışma Günü ibaresinden sonra ve 21 Mart Nevruz Günü ibaresinin
eklenmesini arz ederiz.
Oktay Vural Atila
Kaya M.Akif
Paksoy
İzmir İstanbul Kahramanmaraş
Hasan Çalış Akif Akkuş Ahmet Duran Bulut
Karaman Mersin Balıkesir
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 354 s.
sayılı yasa tasarısının 1. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa
Özyürek Atila
Emek
Malatya İstanbul Antalya
Hüseyin Ünsal Bayram
Meral Sacid
Yıldız
Amasya İstanbul İstanbul
Madde: 1- 17.3.1981 tarihli
ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunun
2. maddesinin birinci fıkrasına, bu fıkrada geçen
"yılbaşı günü" ibarelerinden sonra "1 Mayıs
günü ve 21 Mart nevruz günü" ibaresi eklenmiş ve birinci
fıkranın (C) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"C) 1 Ocak günü
yılbaşı, 1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma Günü ve
21 Mart Nevruz günü tatilidir."
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 354 s.
sayılı kanun tasarısının 1. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Selahattin Demirtaş Akın Birdal Nuri Yaman
Diyarbakır Diyarbakır Muş
Fatma Kurtulan Sırrı
Sakık
Van Muş
Madde 1: 17.3.1981 tarihli
2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunun 2
nci maddesinin birinci fıkrasına, bu fıkrada geçen
"yılbaşı günü" ibarelerinden sonra "1 Mayıs
günü ve 21 Mart Nevruz Günü" ibaresi eklenmiş ve birinci fıkranın
(C) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"C) 1 Ocak günü
yılbaşı, 1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma Günü ve
21 Mart Nevruz Günü tatilidir."
BAŞKAN Komisyon
önergelere katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Şimdi,
gerekçeler mi yoksa
OKTAY VURAL (İzmir)
Gerekçe okunsun.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Söz istiyorum Sayın Başkan.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Söz istiyoruz Sayın Başkan,
ben konuşacağım.
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; önergemiz
hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Konuşmamda da ifade
ettiğim gibi nevruzun da biz tatil olmasını ve bütün Türkiye
coğrafyasında coşkuyla kutlanmasını istiyoruz, o nedenle
de bu önergeyi vermiş bulunuyoruz.
Şimdi, 1
Mayısı tatil ve bayram ilan etmek suretiyle emekçilerin,
işçilerin yıllardır devam eden bir taleplerine cevap vermiş
oluyoruz.
Nevruz için de yurdumuzun pek
çok bölgesinde fiilen kutlanan, diğer bazı ülkelerde de kutlanan bu
günün de tatil ve bayram olmasını istiyoruz, bu nedenle bu önergeyi
vermiş bulunuyoruz.
Burada deminden beri AKPnin
ne kadar özgürlükçü, halkın taleplerine ne kadar duyarlı
olduğuna dair güzel konuşmalar dinledik. Bu konuşmaların
bir gereği olarak arkadaşlarımızın bu önergemize sahip
çıkacaklarını, kabul edeceklerini umuyorum ve bekliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, biraz önce burada konuşulurken, bir polemik açmak
için söylemiyorum ama arkadaşlarımızın, özellikle AKP
sözcülerinin laleye karşı, lale çiçeğine karşı çok
duyarlı olduklarını gördük, bundan çok mutlu olduk, memnun
olduk. Çiçeklere, böceklere, hayvanlara karşı da sevgi göstermek,
sempati duymak güzeldir ama geçen yıl 1 Mayısta biber gazı
sıkılan, coplanan insanlara da aynı saygıyı, aynı
sevgiyi göstermek gerekmez mi? (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Tuzlada hayatını kaybeden, peş peşe
hayatını kaybeden insanlara da aynı saygıyı göstermek
gerekmez mi değerli arkadaşlarım?
Şimdi, öyle bir hava
estiriliyor ki burada, tamam kardeşim, biz size, emekçilere bayram
tatilini verdik, bir de Taksim Meydanı talebi nereden geliyor havası
esiyor. Değerli arkadaşlarım, bunlar birbirinin ayrılmaz
parçaları. (AKP sıralarından Olur mu öyle şey? sesleri) Tabii, tabii, yıllardır,
yıllardır, otuz yıldır Türkiyede -arkadaşlarım
eğer emek dünyasının taleplerini, sendikaların taleplerini
izleme fırsatı bulmuşlarsa- 1 Mayısın Taksimde
kutlanması talebi vardır, bunun mücadelesi vardır. Bu
mücadelenin sadece bayram kısmını, tatil kısmını
görüp diğer esas kısmını, Taksimde kutlanmasını
görmezden gelmek bütünüyle ideolojik bir takıntıdır. Bu
ideolojik takıntıdan kurtarın kendinizi, bu talebi kabul edin,
geliniz, hep beraber işçiler, memurlar, emekçiler bugünü coşkuyla
kutlasınlar diyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İdeolojik takıntıdır sizin Taksime
karşıtlığınız. Bunun başka hiçbir
anlamı yoktur. Ama geçen yıl bu tartışmalar gündeme
geldiğinde Sayın Başbakan demişti ki Ayaklar baş
olursa elbette o ülkeyi yönetemezsiniz. demişti. Ayakların baş
olması meselesi değil, ayakların da özgürlüğünün,
ayakların da haklarının korunması, verilmesi, onların
haklarına saygı gösterilmesi meselesidir. Bizim talebimiz budur.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ayak değil, ayak!
AGÂH KAFKAS (Çorum) Ne
ayağı? Neden bahsediyorsunuz? Ayak ne?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan; eğer
demagoji yapacaksak burada, biz âlâsını yaparız.
AGÂH KAFKAS (Çorum)
Başlayalım isterseniz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
Ama gecenin bu saatinde hem görüşmekte olduğumuz kanuna, bunun bir an önce yasalaşmasına
saygımız nedeniyle susuyoruz ama size de bir partinin iç işiyle,
bir partinin lideriyle ilgili değerlendirme yapmak yakışmıyor.
Bu sizin konunuz değil. Siz, meydanlarda herkes eteğindeki
taşı döktü, herkes boyunun ölçüsünü aldı, oturun onu
değerlendirin, onun bunun işiyle meşgul olmayın.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) Boyunuzun ölçüsü ne kadar? Boyunuzun ölçüsünü söyleyin!
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Özyürek.
Sayın Demirtaş,
buyurunuz. (DTP sıralarından alkışlar)
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında 1 Mayısla
ilgili olarak iktidar grubunun değerli sözcülerinin yapmış
oldukları gerçekten de demokratik açılımlara, demokrasiye ne
kadar saygı duyduklarına ve bu konuda açılımlara devam
edeceklerine dair bu umut veren söylemleri üzerine Niye olmasın? dedik.
Acaba, bu kadar demokrasi havası eserken neden 1 Mayısın
yanına da nevroz eklenmiş olmasın? İki sendromdan
birlikte kurtulmuş oluruz.
Bu ülkede
yıllardır iki sendrom vardı: 1 Mayıs sendromu, nevroz
sendromu. Yıllardır nevroz bu ülkede izinli kutlanıyor. Geçen
yıl ve ondan önceki yıl bazı kentlerde, maalesef ki
İstanbul 1 Mayısına benzer talihsiz olaylar yaşandı,
hatta Vanda, Yüksekovada sivil yurttaşlarımız bu müdahalelerde
yaşamını yitirdi. Madem bu kadar demokrasi heveslisiyiz, madem
açılımlar, Avrupa Birliği süreci, AKP Hükûmeti demokrasi
konusunda bu kadar büyük bir hevesle çalışmalarını
yürütüyor; binlerce yıldır Orta Asyada, Orta Doğuda
değişik halkların kutladığı, Türkiye'de de
yıllardır kutlanan Nevroz Bayramını da resmî tatil ilan
edelim ve hep birlikte bu bayrama sahip çıkalım, bu bayramın
anlamına, bu bayramın önemine binaen bunu da kardeşlik
içerisinde, barış içerisinde hep birlikte kutlayalım. Yoksa 1
Mayısta demokrat olup nevrozda eğer yasaklamaya veya nevrozu
tanımamaya devam edeceksek, yarım demokratlık olmaz. Demokrasi
ya tam bir inanışla tümüyle yürekten sahiplenilir ya da burada öyle
demokrasi nutukları atmakla olmaz.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, mademki seçim sonrasında 1 Mayısın
tatil olması konusunda halktan bir mesaj aldınız, emekçilerden
bir mesaj aldınız, aynı mesajı nevroz konusunda da
almış olmanız gerekir. Bu mesajı da eğer doğru
okursanız bu değişiklik önergelerinin desteklenmesi gerekir.
Biz, bu
umutla, bu beklentiyle, sizlerin bu demokrasi anlayışına
güvenerek önergemizi destekleyeceğinizi umut ediyor, bekliyoruz.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Demirtaş.
Sayın
Oktay Vural ve arkadaşları tarafından verilen önergenin
gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Bilindiği
gibi milletleri yaşatan, millet hayatını devamlı kılan
ve tarih sahnesinde ben de varım dedirten en önemli temel dinamik
kültürdür.
Bunun
içindir ki, milletimizi her türlü kültür emperyalizmine karşı korumak
isteyen Mustafa Kemal Atatürk, yaptığı bir konuşmada
Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvela bizim kendi
benliğimize ve milletimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün efal
ve hareketimizle gösterelim. Bilelim ki; millî benliğini bulamayan
milletler başka milletlerin esiridir, diyerek millî kültür
hayatımıza sahip çıkmanın hayati derecedeki önemine
değinmiştir.
Demek ki,
bir millet varsa, bir kültür, bir tarih olacaktır. Tarihini ve kültürünü
yaşatamayan milletlerin ömrü az olur.
Şayet
kültür; geçmiş nesillerin, sonrakilere miras bıraktıkları
bir millî-manevi değerler ve kavrayışlar bütünüyse, bir millete
ait hayat biçimi ve asırların süzgecinden geçerek yaşanılan
çağa kadar intikal etmiş bir zenginliklerin ifadesi ise; bizim de
kendi kültürümüzü yaşatma mecburiyetimiz vardır.
Çünkü
Millî Kültürümüzün yaratacağı her türlü güçlü fikir ve mefkûreler
bize kazandıracağı millî şahsiyet ve hassasiyetle ayakta
kalır ve mutlu oluruz.
Bu
vesileyle hem millet gerçeğimize ihanet olan her türlü
kopyacılık ve taklitçilikten kurtuluruz, hem de gelişmek ve
mutlu olmak sırrını kendi kültür dünyamızda buluruz. Bu
aynı zamanda şerefli yaşamanın da vazgeçilmez
şartıdır.
İşte
bu güzelliklerden birisi de Nevruz Bayramıdır.
Temelinde
sevgiyi, güzelliği, dayanışmayı, baharın gelişini
ve binlerce yıllık vazgeçilmez âdetlerimizi, gelenek ve
göreneklerimizi yaşatan Nevruz Bayramının bir günlük resmî
bayram olarak kutlanması milletimizi sevindirecektir.
Aynı
zamanda bu kabul -kadim Türk bayramını bahane ederek ülkemizi kan ve
gözyaşına boğmak isteyenlerin de hain emellerine dur-
diyecektir.
Tüm Türk
Cumhuriyetlerinde resmî bayram olarak kutlanan bu müstesna günün bizde de resmî
bayram ilan edilmesi; ortak bir geçmişin ortak yaşanacak bir
geleceğe öncülük etmesine de hizmet edecektir. Bu sebeple dili, tarihî,
tüm maddi ve manevi kıymet hükümleri bir olan büyük bir milletin
sevinçleri, bayramları da bir ve ortak olmalıdır.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN
Dikkate alacağım.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır; kabul edilmemiştir.
1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci
madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni geçici madde eklenmesini isteyen bir önerge vardır.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 354 sıra sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller
Hakkında Kanun Tasarısına 1 inci maddeden sonra gelmek üzere
aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Geçici
Madde - 1 Mayıs 2009 tarihinde kamu kurum ve kuruluşlarınca
yapılması kararlaştırılan iş ve işlemler
yürütülür. Kamu kurum ve kuruluşları bu iş ve işlemlerin
yürütülmesi için gerekli tedbirleri alır.
Nurettin Canikli Kemal Anadol Oktay Vural
Giresun İzmir İzmir
Hüseyin Tanrıverdi Agâh Kafkas M. Nuri Yaman
Manisa Çorum Muş
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Kim konuşacak?
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu
Tasarının hazırlanmasından önce 1 Mayıs 2009
tarihinde yapılacağı kararlaştırılan bir çok
iş ve işlem bulunmaktadır. Bunların
bazılarının uzun bir tebligat ve hazırlık
aşaması söz konusudur. Anılan kapsama giren iş ve
işlemlerin aksaması kişi ve kurumların, mali konularda ve
süre açısından mağduriyetine sebep olabilecektir. Bu
bağlamda örneğin 1 Mayıs 2009 tarihinde yapılması
belirlenmiş olan icra satışlarında mağduriyetin
yaşanacağı açıktır. Değişiklik önergesi, 1
Mayıs 2009 tarihine mahsus bu gibi sorunların giderilmesini
amaçlamaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2-
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
2nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adı-na
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış konuşmak istiyor.
Buyurunuz
Sayın Barış. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA TANSEL BARIŞ (Kırklareli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, İşçi Bayramının tarihi, 1886
yıllarında Amerikada on beş-on altı saatlik
çalışma sürelerine dayanamayan yaklaşık 80 bin işçinin
çalışma saatlerinin düşürülmesi amacıyla
başlattıkları eylemlere dayanır. Günde ortalama on
beş-on altı saat çalışan işçiler dinlenmek, uyumak ve
temizlenmek için, çalışmaktan geriye yeteri kadar zamanları
olmadığından, çalıştıkları yerlerde uygun
olmayan ortamlarda barınarak uyumaya, dinlenmeye çalışmakta, bu
sürenin sonunda da tekrar kaldıkları yerden on beş-on altı
saatlik işlerine devam ediyorlardı. Çalışanların
başlattığı bu eylemle çalışma
koşullarının iyileştirilmesi ve sürenin sekiz saate
indirilmesi isteniyordu. Tabii ki her zaman olduğu gibi hak arama
cezasız kalmayacak, çalışanların önderleri
cezasını çekecekti; öyle de oldu. Çalışma
koşullarının iyileştirilmesi ve çalışma saatinin
on beş-on altı saatten sekiz saate indirilmesini isteyen işçi
önderlerinden 4ü idam edilmiştir.
1889da
toplanan İkinci Enternasyonal Toplantısında işçilerin
çalışma koşulları ve sekiz saatlik iş gücü
isteklerinin anısına 1 Mayısın Uluslararası Birlik,
Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kutlanması kabul
edilmiştir. Bugün dünyada yüz altmışın üzerinde ülkede
İşçi Bayramı olarak kutlanan 1 Mayıs ülkemizde ilk defa
1923 İktisat Kongresinde işçilerin önerisi üzerine İşçi
Bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, 1961 Anayasası ile hak ve özgürlük alanlarında elde
edilen kazanımlar sonucu 15-16 Haziran 1970te başlayan büyük
işçi eylemleri sonucu 1 Mayıs, yeniden, güçlü bir şekilde
gündeme gelmeye başlamıştı. 1976 yılında, başta
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) olmak üzere
Türk-İşe bağlı çok sayıda sendikanın da
katılımıyla, elli yıl aradan sonra, ilk kez, yasal 1
Mayıs İşçi Bayramı, Taksim Meydanında, 100 binden
fazla emekçinin katılımıyla kutlanmıştır. 1977 yılında
büyük bir şölen ve bayram havasında başlayan, Taksim
Meydanında düzenlenen, yakın tarihimizin en büyük işçi eylemi
olarak kabul edilen, emekçilerin, demokratik, ekonomik, politik talep ve
sloganlarının öne çıktığı, 500 binden fazla
işçinin katıldığı 1 Mayıs İşçi
Bayramında, maalesef yaratılan provokasyon sonucu 37
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu çatı
altında ben, hayatını kaybeden işçi kardeşlerimi
saygıyla anmaktayım.
Değerli
milletvekilleri, yıllardır işçilerden, işçi kelimesinden,
işçi bayramından bir korku vardır. Kim bu insanlar?
İşçi kardeşlerimiz kimler? Bu ülkenin kalkınmasında
emeğini, alın terini akıtan, hatta işverenlerin de
kalkınmasında emeği olan insanlardır. Bunlardan korku niye?
Bu insanlara, inşaat sektöründe, sanayi sektöründe, tarım sektöründe
emeğini harcayan ve elbette yaşam koşullarının
düzelmesi için, haklarını aramak için, birtakım, böyle, 1
Mayıs günlerini kendi haklarını aramak için kutlamak isteyen işçilerimize
bu niye çok görülmektedir?
Değerli
arkadaşlarım, bu korkulardan bir an önce arınmamız
gerekiyor. Ben 26 Şubat 2008 tarihinde, 1 Mayısın tatil
olmasıyla ilgili bir kanun teklifi vermiştim. Aradan on dört ay geçti
ve bugün, Başbakanımız, bu tatil gününün, 1 Mayısın
tatil olmasıyla ilgili doğru yolu bulmuştur diyelim. Ama aradan
geçen on dört ay içerisinde ne değişti de dün Hayır, olmaz.
diyen Sayın Başbakanımız, bugün buna Olur. demiştir?
Ve o günlerde, hatırlarsanız bir günlük tatil maliyetinin bile hesabı
yapılmıştı ve bu hesap 2 katrilyon olarak ortaya
konmuştu. Acaba o günden bugüne bu 2 katrilyon liranın
nazarıdikkate alınmaması ülkemizin çok fazla
zenginleştiğinden mi arkadaşlar? Bunun bir cevabını
almak gerekiyor. Sayın Başbakanımız Yapacak çok
işimiz var. derken acaba neden o gün 1 Mayısın tatil
olmasını istememişti? Ebette, bunun da bir cevabı
olacaktır. Ancak, yine de bugün Sayın
Başbakanımızın ve iktidarın, Hükûmetin 1 Mayıs
işçi bayramını tatil olarak önermesi -ki ondan önce önerenler
bizleriz- yine de umut verici, mutluluk vericidir.
Tabii ki
Dünden bugüne ne değişti? derken maalesef dünden bugüne
işsizler ordusuna 1,5 milyon kişi daha eklenmiştir
arkadaşlar. Bunun yanında, dünden bugüne derinleşen bir ekonomik
kriz hâlen ülkemizi kasıp kavuruyor ve aile ocaklarını
söndürmeye devam ediyor. Gençlerimizin üçte 1i işsiz, üniversite
mezunlarımızın ikide 1i işsiz. Esnaf, memur, emekli ve
çiftçi hangi durumda, bunun hesabını sizler yapın
arkadaşlarım. Korkularla veya korkutularak bir yere varılamaz.
Baskı, tehdit ve korku ile günü kurtarabilirsiniz ama sonuç her zaman
hüsrandır. Ergenekon dalgaları ile yaratılan korku, telefon
dinlemeleriyle yaratılan korku elbette bir gün sandıkta gerekli
cevabını alacaktır değerli arkadaşlarım. Taksim korkusu
nereye kadar diyoruz. Her yıl tartışma, toplumsal bir gerilim,
Taksimde olmasın, şurada olsun, burada olsun
Değerli
arkadaşlarım, bir otuz yıl daha bekleyerek bu sorunu çözmek
mümkün değildir. O nedenle, Sayın Çalışma Bakanım da
burada, ben İçişleri Komisyonunda da bu öneriyi
yapmıştım kendisine, gelin, bizlerle beraber, hepimiz, orada
işçi kardeşlerimizle, sivil toplum örgütleriyle, siyasi partilerle
hep beraber bu günü kutlayalım ve orada coşkuyu hep beraber işçi
kardeşlerimizle bir bayram havasında kutlayalım, demiştim.
Tabii ki zaman var, sanırım Sayın Bakanımız da bu
konuda gerekli ilgiyi gösterecektir ve o gün hep beraber işçi
bayramını Taksimde kutlayacağız.
Değerli
arkadaşlarım, Türk-İş ne diyor? 1977 1
Mayısının zihinlerde bıraktığı travmayı
geride bırakmak için Taksim şart. diyor. Devrimci İşçi
Sendikaları ne diyor? 1977 1 Mayısında hayatını
kaybedenlerin anısı için Taksim şart. diyor. İşçi
örgütlerimiz böyle derken, bakıyorum burada siyasi partilerin çoğu,
ana muhalefet, diğer partiler Taksim şart derken, bundan kaçmak
niye, bu toplumsal barışı hep bir arada hayata geçirmek varken
bundan kaçmak niye, diye soruyorum ve bu kürsüden bu çağrıyı
yineliyorum ve hep beraber özgürlük meydanı Taksimde 1 Mayısı
kutlayalım diyorum değerli arkadaşlarım. Adına ne
denirse densin, Emek ve Dayanışma Günü densin, bir başka
şey densin ama herkes şunu bilsin ki bu gün 1 Mayıs işçi
bayramıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
TANSEL BARIŞ (Devamla)
Sokakta kime sorarsanız 1 Mayıs günü ne bayramıdır? diye,
herkes işçi bayramı olduğunda birleşecektir.
İktidarın da bu konuyu nazarı dikkate almasını ben
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yasaksız bir bayram için ve yasaksız bir
Türkiye için tüm emekçilerin Taksimde buluşmasını ve işçi
bayramını hep beraber kutlamanın çok şık
olacağını düşünüyorum.
Ben tüm emekçilerimizin 1
Mayıs işçi bayramını kutluyorum ve yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Tansel.
Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk. (DTP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Tuğluk.
DTP GRUBU ADINA AYSEL
TUĞLUK (Diyarbakır) Teşekkürler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 354 sıra sayılı Ulusal Bayram ve
Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesiyle ilgili DTP Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ezilen halkların ve
sömürülen sınıfların özgürlük ve demokrasi mücadelesi
dinamizminden hiçbir şey kaybetmeden, egemen ve tahakkümcü iktidarlara
karşı büyük bir inançla sürmekte, sürdürülmektedir. Daha güzel bir
dünya, daha yaşanılır bir hayat için verilen bu mücadele kendi
geleneğini ve değerlerini yaratarak insanlık için büyük bir
miras ve ilham var etmiştir. Çağdaş dünyanın
ulaştığı düzey, hak ve hürriyetler, demokratik değer
ve kazanımlar, kimse unutmasın ki yoksul ve ezilen halkların
mücadelesi sonucudur. Bu sebeple, insanlık adına, bu en büyük
fedakârlık hareketlerini doğru tanımlamak ve anlamak önemlidir.
Tarihin özgürlüksel akışı bilinmelidir ki bu direnişçi
yaşam tarzının sonucudur ve hâlen de büyük bedel ve
acılarla sürmektedir.
İşçi ve emekçilerin
dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, hâkim, iktidarcı,
savaşçı kültür ve sisteme karşı özgürlük ve eşitlik arayışında
olan ezilenlerin belki de en kapsamlı eleştirisi olmaktadır.
Simgesel anlamı ve önemi bir yana, özgürlük ve eşitlik ideallerini
ezilenler ve emekçiler adına güncel ve yaşanılır kılması,
bu uğurda atılmış tek bir adımın dahi boşa
gitmediğinin kanıtlanması bakımından da
insanlığın ortak belleği ve bilinci olma özelliğini
korumaktadır. Belki bugün teknik ve yasal bir değişiklikle 1
Mayısı tatil ilan edeceğiz ancak bu öyle bir özgürlük
mücadelesidir ki direnişçi özünden hiçbir şey kaybetmeden, halkların
özgürlük arayışına ve kendi gelişim tarihine öncülük etmeyi
sürdürecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; devletin baskıcı, tahakkümcü ve
savaşçı iktidarı nasıl zincirin halkaları gibi
gelişim göstermişse ezilen ve yoksul halkların buna
karşı hareketleri de kendi özgün gelişim tarihine sahiptir. 1
Mayıs bu tarihin kuşkusuz ki en önemli dönemeçlerinden biridir.
Özgürlük, emek, eşitlik talepleriyle halkların özgür duruşunu,
sömürgenliğe, gaspçılığa, hırsızlığa
karşı demokratik bir seçenek olarak, yeni ve anlamlı yaşam
bayrağı olarak dalgalandırmıştır. Hâlen
küreselleşmenin bir fetişizm hâline getirdiği ve allayıp
pullayıp topluma sunduğu serbest piyasa değerlerine karşı
emek ve dayanışmanın ahlakıyla aynı geleneğin
sürmesine vesile olmaktadır. Ahlaklı hiçbir insan ve toplum,
halkların ve özgün toplulukların bu mücadelesini inkâr edemez.
Tarihin esas dinamiği de ezilenlerin bu mücadelesi olmaktadır. Zaman
zaman kesintilere uğrasa da bu tarihin başat bir rol oynayarak
süreceğinden kuşku duyulmamalıdır. Belki
bastırılabilir, geriletilebilir, kıstırılabilir ama
asla yok edilemez. Yoksulların varlık savaşları tüm
direngenliğiyle sürecek, sürdürülecektir. O nedenle, halkların
politik seçeneği olan demokrasiyi doğru tanımlayıp çözüm
gücünü ortaya koymak en yakıcı ve en acil olguların
başında gelmektedir.
Sadece 1 Mayısı
resmî tatil ilan etmekle bir yol almış olmayacağız. Tatil
olsa da olmasa da emekçilerin ve yoksulların mücadele ve
dayanışma günü olan 1 Mayıs kutlanmaya devam edecektir.
1 Mayıs gibi tarihsel ve
güncel simge değerinde olan bir günü kendi özgün tarihini yok sayarak
iktidarcı siyasetinize alet etmek sizleri kesin olarak solcu yapmaz,
demokrat ise hiç yapmaz, belki şeklen yapar diye düşünebilirsiniz
ancak bu, takiyeciliğinizi pekiştirmekten başka bir algıya
da yol açmayacaktır.
Eğer gerçekten
samimiyseniz ve kaygınız varsa, ezilenlere karşı sermaye
sınıfının dizginsiz sömürüsüne ve
gaspçılığına, çalışan ve emekçi
sınıfın hakkını ve hukukunu koruyacak tutuma sahip
olmalısınız. İlkeli, ahlaklı ve tutarlı davranmak
esas göreviniz olmalıdır.
İnsanlığın
uzun bir direnme tarihi boyunca var ettiği özgürlük değerlerine
günümüzün çağdaş, demokratik ilke ve kriterlerine uygun bir toplumsal
yaşam tarzı ve bunun hukuksal ve anayasal ifadesini Meclis içinde ve
dışında bir konsensüsle oluşturmak gibi bir göreviniz ve
sorumluluğunuz vardır. Bundan daha fazla kaçamazsınız çünkü
seçimlerden sonra siyasi denge ve koşulları her açıdan
değişmiş bir ortam ve sürece girmiş bulunmaktayız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiyeyi yönetenler bir dönem Sürdürülebilir
çatışma. dedikleri nispeten daha az kanlı ve siyaset üzerindeki
vesayeti de sürdürebilecekleri bir konsept çizdiler. Ancak ABD seçimleri ve
ekonomik krizle birlikte değişen dünya dengeleri ve yine Türkiyenin
iç denge ve çelişkileri ve özellikle de demokratik Kürt muhalefetinin bu
yeni sürece yönelimi söz konusu konsepti geçersiz kıldı. DTPye
yapılan ve faşizmi andıran yöntemlerle tutuklamalarla sonuçlanan
operasyon göstermektedir ki, Türkiyedeki vesayet rejimi, soruna ciddi bir iç
hazırlık süreciyle başlamış bulunmaktadır.
Adına demokrasimiz dedikleri oyuna son vermeyi düşünüyorlar. Zaten,
adım adım bunu yapıyorlar. OHAL uygulamaları zaten
çoktandır sıradanlaşmış hâldeydi. Hakeza, AB ve demokratikleşme
çabaları askıya alınmış durumdadır. Burada esas
hedef, demokratik Kürt siyasetinin tamamen işlem dışına
itilmesidir. Evet, Türk siyaset eliti, farklı kesimler arasında denge
siyaseti sürdürebileceğine inanmaktadır. Böylesi zor bir oyunun en
önemli iki koşulundan birincisi, iç temizliktir. Buna birlik ve bütünlük
diyorlar. İkincisi ise, güçlü uluslararası aktörlerle kısmi
iş birlikçi bir ilişki tarzıdır. İşte böylesi zor
bir oyuna hazırlanan ordu ve AKP kliği 2009 baharıyla birlikte
yeni bir esas hamle başlatmış durumdadırlar.
Elbette ki partimiz, Kürtler
ve demokratik kamuoyu bu konsepte karşı demokratik direnişini ve
onurlu mücadelesini büyüterek karşı duracaktır. Demokratik bir
toplumsal yaşam ve birlikte bir gelecek yaratma adına özgürlükçü politik
çizgimizi ve değerlerimizi savunmayı sürdüreceğiz. Bu, bizler
için sadece bir siyaset yapma ve mücadele etme biçimi değildir. Bu, herkes
çok iyi bilmelidir ki, halkların özgür duruşu adına direnmeyle,
bedelle, ahlak ve onurla yaratılmış ve asla vazgeçilmeyecek bir
yaşam tarzı ve felsefesidir.
Bu memlekette hayata ve
dünyaya yönelik samimi kaygıları ve demokrasi tasavvuru olanlar,
kendilerini asla yalnız hissetmemelidir. Bütün direnenlerin, özgürlük
arayışında olanların demokratik bir yaşam ve gelecek
adına emek ve çaba sarf edenlerin ütopyalarını
gerçekleştirmek için 1 Mayısın özüne de uygun olarak daha fazla
dayanışma ve birlik ruhu içinde olacağımızın
bilinmesini istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye çok sert bir kapışma ortamına
doğru sürüklenmektedir. Yoksul Türk ve Kürt halklarının
nasıl bir sona yöneltildiğinin farkına varmaları ve
nasıl bir gelecek istediklerini haykırmaları gerekiyor. Yoksa,
uluslararası sermayenin toz dumanında kanlarının hiçbir
değer taşımadığını ve egemenlerin ise,
olası gelecekleri bu kanla hazırlamaya karar verdikleri bir ortamda
Duyduğumuz çığlıklardan sonra yüreğimiz
dağlandı. cümlesi herkes için şık bir yalan hâline
gelecektir.
Sonuç olarak, 1
Mayısın resmî tatil olması için verilen yasa teklifini
destekleyeceğimizi belirtiyor, tüm emekçilerin birlik, emek ve
dayanışma gününü kutluyorum, Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Tuğluk.
2nci madde üzerinde
şahsı adına İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; şahsım adına söz aldım ve 354
sıra sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde görüşlerimizi
açıklayacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özgürlük, insanın var
oluşunun en önemli ve en temel nedenidir. Bu nedenledir ki tarih,
insanların ve toplumların özgür olabilme, bağımsız
kalabilme mücadeleleriyle yazılır. Özgürlüğünü istemek,
insanın varlığını koruyabilme eylemidir. Bu yönüyle
özgürlük, insanın haksızlığa uğradığında
hakkını arayabilmesinin, haksızlık
karşısında hayır diyebilmesinin ya da baş
kaldırabilmesinin ifadesidir çünkü düşünme yeteneğine sahip olan
insan talep etme hakkına da sahiptir. Talep etme, isteme mutlak bir
haktır ve insanların bu haklarını kullanabilmeleri için
özgür olabilmeleri şarttır. Bu bağlamda
baktığımızda, aslında özgürlük ve hak kavramları
birbirini tamamlayan maddi olgulardır. İnsanlar ve toplumlar
haklarını aradıkları oranda özgürleşir ve
özgürleştikleri oranda da haklarını daha sağlam temeller
üzerinde talep eder ve korurlar. Bu gerçeklik ise demokrasinin dokusunu oluşturur.
1 Mayıs hak arama,
özgürleşme ve demokrasi bilincinin çok önemli bir yapı
taşıdır. Biliyoruz ki 1886 yılının 1
Mayısında işçiler ve çalışanlar bedel ödeyerek
haklarını elde ettiler. O gün haklarını talep ederek
mücadele edenler bu hak kazanımları ile 1 Mayısın, Birlik,
Dayanışma, Emek Günü olarak ilan edilmesine neden oldular.
Onları selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
ülkemin 1 Mayıs tarihi ise 1925 yılında o günün İşçi
Bayramı olarak kabulü ile başladı. Evet, 1 Mayıs tarihi
dedim. Ülkemin 1 mayısları bir tarih oluşturmuştur.
Tarihsel bu süreç aynı zamanda ülkemin hak, özgürlük ve demokrasi tarihi
ile iç içe geçmiştir. Sıkıyönetimler, sokağa çıkma
yasakları, baskı, korku yayma ve sindirme uygulamalarıyla
doludur bu tarih. Ben de dâhil olmak üzere burada bulunan milletvekillerinin
bir kısmı bu tarihin çok önemli bölümlerine ve özellikle 1 Mayıs
1977ye tanık olmuştur veya o günleri bire bir
yaşamıştır. 1 Mayıs 1977yi hafızalardan silmek
imkânsızdır. O gün yaşamını yitiren 34 kişinin
faili ise meçhul değildir. Onlar, günün anlamını kutlamak,
düşüncelerini ifade etmek ve özgürce haklarını talep etmek için
toplanmışlardı, katledildiler. Onları saygıyla
selamlıyorum. 1 Mayıs 1977, 12 Eylül darbesinin önünü açan bir dönüm
noktasıdır. Türkiye, tarihinin bu kara günüyle, olması
gerektiği gibi, yargı yoluyla yüzleşmelidir. 1 Mayıs 1977
günü yapılanlar insanlık suçudur ve insanlığa
karşı işlenen suçlarda zaman aşımı yoktur.
Sayın milletvekilleri,
12 Eylül darbesiyle yasaklı gün ilan edilen 1 Mayıs, o tarihten
itibaren ilk kez geçtiğimiz yıl, AK PARTİ İktidarı
tarafından Emek ve Dayanışma Günü olarak kabul edildi. Bu
yıl ise Emek ve Dayanışma Günü olan 1 Mayıs gününü resmî
tatil olarak kabul ediyoruz. Bugün, toplumsal barışı güçlendirme
yolunda önemli bir adım daha atıyoruz, bir yasağı
kaldırıyoruz. Bugüne tanık olduğum için kendimi mutlu
hissediyorum. Emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum ve gösterdikleri cesaret için kendilerini kutluyorum, sağ
olsunlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bahçekapılı.
Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğan.
Buyurunuz
Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerine şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca hazırlanan Ulusal Bayram ve Genel Tatiller
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile 1 Mayıs günü tüm dünyada
çalışanların birlik ve dayanışmasının
simgesi olarak kabul gördüğünden, tasarıyla, anılan günün
ülkemizde de Emek ve Dayanışma Günü adıyla tatil günü olarak
belirlenmesi öngörülmektedir. İşçilerin, insanlık onuruna
yaraşır bir hayat seviyesine ve demokratik haklara ulaşabilmek
için verdiği mücadelenin sembolü olan 1 Mayıs, emekçilerin
uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günüdür.
Emeğiyle, alın teriyle
ve bilgisiyle çalışan ve üreten herkesin ortak bayramı 1
Mayıs işçi bayramı yüz on yılı aşkın bir
süredir her kıtada ve ülkede kutlanmaktadır. Bugün Türkiye Büyük
Millet Meclisimize verilen kanun teklifiyle 1981den sonra tekrar resmî bayram
olarak 1 Mayısın kabul edilmesi gündeme gelmiştir. 1 Mayıs
işçi bayramı, işçi hareketinin sosyal ve ekonomik
kazanımlarının kutlandığı gün olarak pek çok
ülkede resmî bayram olarak kabul edilmektedir. Türkiye, işçi
bayramıyla yüz yıllık
tanışıklığına karşın, işçi
bayramının resmî bayram hüviyetini kazanamamış olması
toplumsal yaşamda kendini önemli bir eksiklik olarak hissettirmekteydi.
Toplumsal barışın tescil edildiği bir gün olması
gereken 1 Mayıs, ne yazık ki ülkemizde bir korku kaynağı
olarak takdim edilegelmiştir. Ülkemizde 1 Mayısın resmî bayram
olarak tanınması toplumsal ufkumuzun olmazsa olmaz belirleyicisi,
toplumsal dayanışma ruhunun hak ettiği yere
kavuşturulması sadece dayanışma ruhunu kazanmamıza
neden olmakla kalmayacak aynı zamanda emeğin toplum hüviyetini
kazanmamızdaki kurucu rolünü gelecek kuşaklara aktarmamızı
sağlayacaktır. 1 Mayısın dünyanın her yanında
olduğu gibi Türkiyede bayram ilan edilmesi çalışanların
isteklerini, dertlerini, sıkıntılarını
barış, sevgi, dostluk içinde birlik ve dayanışma
duygularıyla dile getirmeleri sağlanmış olacaktır.
Gecikmiş bir beklentiyi
hayata geçirecek yasa, toplumsal barışımıza katkı
sağlayacak, emekçilerimizin demokratik şuurla kendilerini ifade
edebilecekleri bir kazanım olacaktır.
Bu anlayış
içerisinde, yasanın, başta işçilerimiz olmak üzere ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Erdoğan.
Soru-cevap işlemine
geçiyoruz, on dakika süremiz var.
Sayın Tuncel
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
İşçi ve emekçilerin
özgürlük mücadelesinin kazanımı olan 1 Mayısın,
halkların özgürlük sembolü olan nevruzun ve kadın emekçilerin
özgürlük mücadelesinin kazanımı olan 8 Martın özgürce ve bayram
coşkusuyla kutlanması umudunu koruyoruz çünkü burada, 1 Mayıs
sadece Birlik ve Dayanışma Günü olarak ilan ediliyor, ne yazık
ki bayram olarak ilan edilmiyor.
Bu vesileyle, Sayın
Bakana şunu sormak istiyorum: Sendikalı oldukları için,
başta ATV ve Sabah Grubu ve DESA işçileri olmak üzere işten
çıkartılan ve sayıları 5 milyonla ifade edilen
işsizler konusunda herhangi bir çalışmaları var mı?
Yine bu, sendikalı oldukları için işten çıkartılan
işçilerin işe geri alınması konusunda herhangi bir çalışmaları
var mı?
Ve 500 bin işçi
alınacağından bahsediliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Tuncel.
Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Biraz önce, Sayın
Bakanımıza bir arkadaşımız bir sual sordu ama sual tam
cevabını almadı. Şimdi, 4 tane KESK şube
başkanı tutuklu. Bunlar, düşüncelerinden dolayı
alındı ve tutuklandı. Görevine son verilen 2 tane genel
başkan var: Biri, SES Genel Başkanı ve bir MYK üyesi; bir de
DİVES Genel Başkanı var, bunun da politik nedenlerden
dolayı görevlerine son verildi, işlerine son verildi. Onun
dışında KESKe bağlı olan bir sürü sürgün
yaşanıyor, bu bütün Bakanlıklarda var. Bu konuda Sayın
Bakan ne diyor? Özgürlüklerden çok bahsediyorlar ama bu partizan
tutumlarını ne zaman sona erdirecekler?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Sakık.
Sayın Aydoğan
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Döneminizde
çalışanlar hızla
sendikasızlaştırılmıştır.
Çalışanlar her geçen gün hak kaybı yaşamaktadır. 1
Mayıs Emek ve Dayanışma Günü buruk kutlanacaktır. Daha önce
1 Mayısın tatil edilmesine karşıyken bugün kabul
ediyorsunuz. Bugün de Taksimde kutlamaya karşısınız.
Taksimde kutlamaya ne zaman izin vereceksiniz? İşsizliğin resmî
rakamlara göre 3 milyon 650 bine yükseldiği günümüzde işsizlere ne
zaman bayram yaşatacaksınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydoğan.
Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Bakan, biber gazı yiyen
vatandaşlarımız, bir de 1 Mayıs gösterilerinde gaz
bombasıyla gazlanan vatandaşlarımızın bir
kısmı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dava açtı ve
kazandı. Bu kazandıkları mahkeme kararlarında devletlerin
sadece toplantı yapma hakkını korumakla kalmayıp, bu
hakkı dolaylı yoldan usulsüz bir şekilde
sınırlandırmaktan da kaçınmaları gerektiğini not
etmektedir. 2004teki Anayasa -madde 90- değişikliğinden sonra
Avrupa Birliği reformları karşısında toplantı
hakkını kullanmak isteyen sendikaların bu haklarını
neden görmezlikten geliyorsunuz? Kaç tane mahkûmiyet kararı oldu bugüne
kadar bu şekilde yapılan başvurularda? Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvurusu yapılıp kazanılan dava
sayısı kaçtır?
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan.
Buyurunuz Sayın
Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Evet, teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Şimdi, 1
Mayısın Emek ve Dayanışma Günü olarak ilan edilmesinin
sebebi, bütün emekçileri, bütün çalışanları kapsasın diye.
İşçi bayramı olarak ilan edilmesi hâlinde yalnız işçi
kesimine has bir bayram olacak idi. Oysa, biz, önümüzdeki süreçte
mevzuatımızı çalışanlar diye değiştirme
arzusu içerisindeyiz. Böyle baktığımız zaman, emeği
öne çıkarmanın, dayanışmayı öne çıkarmanın
çok daha geniş kapsamlı, çok daha kucaklayıcı
olacağı düşüncesiyle Emek ve Dayanışma Günü olarak
tatilini uygun bulduk.
Diğer sorular: Ben
tekrar ifade ediyorum, sendikal faaliyetinden dolayı bizde
kayıtlı, bize ifade edilen tutuklu hiçbir sendikalı söz konusu
değil. Fakat konu yargıya intikal etmişse yargıdaki sonucu
beklemek gerekiyor ve neye dayanarak bu tutuklama olmuş doğrusu bilgi
sahibi değiliz. Bununla ilgili gerekli çalışmayı,
araştırmayı biz de yapıp yazılı olarak
arkadaşlara bilgi verebiliriz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
3üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla
Milletvekili Ali Arslan.
Buyurunuz
Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 354 sıra
sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda
değişiklik yapılarak 1 Mayısı Emek ve
Dayanışma Günü tatili yapan kanun üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına 3üncü maddede söz almış buluyorum. Sözlerime
başlamadan önce sizleri, yüce Meclisi, emeğin temsilcilerini,
televizyonları başında bizi izleyen değerli emekçilerimizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bugün sanıyorum bütün Meclisin onur
duyacağı, gurur duyacağı bir gün, çok az
yaşıyoruz bunu aslında. Yaşadığımız
yasalar var ama bütün Meclisin tüm üyelerinin katılarak, onaylayarak
birlikte olduğu bir yasayı gerçekleştiriyoruz. Bu, gerçekten
onur verici, gurur verici bir tablo bu Meclis için. Dilerim bu tür
yasaların, bütün Meclisin birlikte aldığı yasaların
sayılarında artışlar olur. Büyük mücadele var tabii. Bu, aslında
verilen bir hak değil, belki, alınan bir hak aslında. 1
Mayısın emeğin bayramı, işçinin bayramı
olması için, emeğin mücadele günü olması için yıllardan
beri insanlar, sendikalarımız, sivil toplum örgütleri, siyasi
partiler uğraş veriyor ancak bugün bunu gerçekleştirme onuruna
biz ulaştık. Gerçekten onurlu bir gün, gururluyuz hepimiz. Ben, bu
yasanın hazırlanmasında emeği olan herkese, teklif veren
bütün milletvekili arkadaşlara, bütün siyasi parti gruplarına bir
işçi çocuğu olarak şükranlarımı sunuyorum, çok
teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlarım, aslında 1 Mayısın bir başka
özelliği var, belki de bu yasa geçtikten sonra bütün dünyayla birlikte
kutladığımız evrensel, küresel bir bayramın içine biz
de dâhil olmuş olacağız. Belki bu yönüyle de aslında
enteresan. Bütün dünyayla birlikte kutladığımız bir
yılbaşımız var, bir de şimdi bütün dünya emekçileriyle
aynı anda, Türkiyedeki, bütün dünyanın emekçileriyle aynı anda
kutlanan bir bayram olacak. Bu yönüyle de enteresan bir bayram ve dünya
ülkeleriyle yavaş yavaş entegre olduğumuzu da gösteriyor.
Geçtiğimiz
yıllarda yine Sayın Agâh Kafkasın -yanılmıyorsam-
yine 22nci Dönemde milletvekili olan İzzet Çetin
arkadaşımızın 1 Mayısın bayram olmasıyla
ilgili tekliflerine Sayın Cemil Çiçekin çok enteresan bir cevabı
var, diyor ki: Yahu, dünyada yok ki başka bir yerde, çok fazla yok ki.
Bugün ne mutlu ki Sayın Çalışma Bakanının
ağzında duyuyoruz, ki öyle olduğunu da hepimiz biliyorduk, o
zaman da öyleydi, dünyada 140tan fazla ülke 1 Mayısı emeğin bayramı
olarak, emeğin mücadele günü olarak ve tatil olarak kutluyor. Bu
değişiklik nereden nereye geldi, altı yıllık süre
içinde nasıl oldu? Doğrusu gerçekten iyi bir gelişme AKP Grubu
için. Bir Sayın Bakan Dünyada böyle bir bayram yok. derken, bugün
artık AKPli bir Bakan da Dünyanın birçok ülkesinde
Hatta bakın
hangi ülkeler bunlar? Komşumuz neredeyse tüm ülkeler değerli
arkadaşlarım. Yunanistanda, Bulgaristanda, Irakta, Suriyede 1
Mayıs emeğin bayramı olarak, işçi bayramı olarak
kutlanıyor ve tatil. İşte, Amerikada, İngilterede,
dünyanın birçok ülkesinde tatil. Bugün, böyle bir
yanlışlığı, böyle bir eksikliği hep birlikte
gidermiş oluyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, tarihsel sürecini, dünyadaki ve Türkiyedeki tarihsel
sürecini birçok kez dinlemek durumunda kaldık. Türkiyedeki tarihsel
sürecine baktığımızda, sanıyorum, iki önemli köşe
taşı var 1 Mayısın: Birincisi, 1977de hepimizi üzen 37
emekçinin can verdiği olaylar ve hâlâ faillerinin
bulunamadığı olaylar. Bir de sanıyorum tarihe 22 Nisan 2009
önemli bir gün olarak geçecek, emekçilerimize 1 Mayısın tatil ve
bayram hakkı olarak verildiği bir gün olarak geçecek. İki önemli
köşe taşı.
Tabii,
tartışmalar bu noktaya gelince, 1977 en çok tartışılan
tarih olunca da Taksim
Konuşmaların önemli bir bölümü, Taksimi
verelim mi vermeyelim mi?
Değerli arkadaşlarım,
bir AKPli milletvekili arkadaşımızın
anlayışı çok garibime gitti. Diyor ki işçi
sendikalarına seslenerek: Yani 1 Mayısı aldık, Taksimi de mi alacağız
diyorsunuz? Siz, ne o, 1 Mayısı verdik, size Taksimi vermeyiz mi
diyorsunuz? Nasıl 1 Mayısı aldılarsa o insanlar, söke söke
aldılarsa, o hakkı bugün teslim ediyorsak, yıllardan beri
bununla ilgili mücadele verdilerse Taksim için de mücadele verilecektir.
Elbette Meclisten çıkacak karar ama 1 Mayısı verdik, Taksimi
vermeyiz
Böyle bir inatlaşmanın içine girmeyi anlamak mümkün
değil.
Bakın, Taksim
alanını siz yılbaşında İstanbul Büyükşehir
Belediyesine veriyor musunuz? Veriyorsunuz. Yılbaşı gösterileri
Taksim alanında yapılıyor ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi
yapıyor. Bu, çifte standart değil mi? Futbol kulüplerimiz Taksim
alanını şampiyonluk kutlamaları için kullanıyor mu
kullanmıyor mu? Kullanıyor. Ee siz, İstanbul Büyükşehir
Belediyesine yılbaşı kutlamaları için vereceksiniz, spor
kulüplerimize şampiyonluk kutlamaları için verilecek. Onlara niye
veriyorsunuz? diye suçlamıyorum, sakın onlardan geri almayın.
Ama 1 Mayısı en çok hak eden kurumların başında
Türkiyenin emekçileri geliyor, 37 insanı şehit vermişler. Hatta
birçok konuşmacı arkadaşımız da dile getirdi.
Bırakın Taksimde 1 Mayısın her yıl kutlanmaya izin
verilip verilmeyeceğini, Taksim Alanına 1 Mayıs alanı
adı verilmesi gerekiyor, hatta Taksim Alanına anıt dikilmesi
gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer gerçekten
Türkiyede demokratik açılımların, sendikaların bu tür
demokratik hareketlerin önünü açtığını, demokrasinin
gelişmesi konusunda büyük emekleri olduğunu kabul ediyorsak, Taksim
Alanına biz 1 Mayıs anıtını hep birlikte dikmek
zorundayız. Bırakın, yarın, bir hafta sonra yapılacak
1 Mayısta Taksim Alanını tahsis edip etmemeyi.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, yine sayın konuşmacılar diyorlar ki:
İşte, 1 Mayıs korku, endişe, gerilim günleri hâline
geldi. hatta bir konuşmacı arkadaşımız Korku
tüneli... Şimdi, değerli arkadaşlarım, 1 Mayısın
korku tüneli hâline gelmesinde 37 insanı öldürenler mi sorumlu,
işçiler mi sorumlu? Şimdi, öyle bir tablo çiziyorsunuz ki, sanki 37
insan, 37 işçi, 37 emekçi o törene katılanlar tarafından
öldürüldü! Ben de, biz de katılıyoruz; bu konuda birçok da
şimdiye kadar Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilmiş
önergeler var. 1 Mayısın faillerinin mutlaka bulunması
gerekiyor, mutlaka bulunması gerekiyor. Bu konuda, bu Meclisin
yapacağı en büyük görevlerden birisinin de bu olduğuna
inanıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bir yandan övünüyoruz işte Biz yaptık,
bizden öncekiler yapmadı. Hatta bakın, bırakın insanlar
Taksim Alanına gitsinler, haykırsınlar. 1977 yılında
o meydanda can verenlerin çocukları, gitsinler, babalarının
katillerinin bulunması için yüksek sesle bağırsınlar, hep
birlikte bağırsınlar. Niye korkuyorsunuz bundan?
Değerli
arkadaşlarım, tersanede can veren, âdeta bir ölüm tarlasında
çalışır gibi tersanelerde ölüm pahasına çalışan
işçilerimiz bırakın dayanışma içinde -Emeğin
Dayanışma Günü diyorsunuz- hep birlikte haykırsınlar 1
Mayısta, bayram etsinler, bayramın ötesinde sorunlarını
dile getirsinler. Emekli olduktan sonra yeniden işçi hâline gelip
ayağındaki varisle elli yaşında, altmış
yaşında ev temizliğine giden kadınlar da o insanlarla omuz
omuza olsun, dayanışma içinde olsunlar.
1980 yılında
Türkiyede biliyorsunuz 40 milyon civarında nüfusumuz var, sendikalı
işçi sayısı kaç? Toplu sözleşmeden yararlanma hakkı
olan sendikalı işçi sayısı kaç? 2,5 milyon değerli
arkadaşlar. Bugün nüfus kaç? Neredeyse 2 katına
çıkmış. Sendikalı işçi sayısı 2 katına
mı çıkmış? Hayır, beşte 1e, dörtte 1e
düşmüş. Şimdi bu insanlar 1 Mayısta Taksim Alanına
gidip bu olumsuz tabloyu haykırmasınlar mı? Efendim ona sıra
gelmedi. Biz iktidardayız, işte yavaş yavaş
yapıyoruz.
Bakın, sıra ilk
neye geldi? Hatırlayın, 2002 yılında iktidara geldiniz, bu
Meclise getirdiğiniz ilk yasa işçileri köle hâline getiren kölelik
yasasıdır. Çok acele ettiniz o konuda ama bu konuda acele
etmiyorsunuz. Sendikalar Yasasının bu Meclisten bir an önce
çıkması konusunda bir aceleniz yok. Bakın geçen sene ILO
toplantısına giderken acilen komisyona Sendikalar Yasasını
getirdiniz Sayın Bakan. Bir yıl oldu görüşüldü Komisyonda. Bir
yıldan beri işçileri, iş güvencesiz, köle hâline getiren,
sendikalaşmasını engelleyen bu olumsuz tabloyu yaratan
yasayı düzeltecek yasayı hâlâ bu Meclise getiremediniz. Belki bir
daha ILO toplantısına giderken acele yine toplayacaksınız,
ILOya ayıp olmasın, Avrupa Birliğine ayıp olmasın
diye çıkarmak zorunda kalacaksınız.
Bakın, bu insanlar
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
toparlayın lütfen.
ALİ ARSLAN (Devamla)
Eleştiriyor Sayın Başbakan Cumhuriyet Halk Partisini,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinde iktidarda olduğu dönemde çöp
yığınları varmış. Arkadaşlar, o çöp yığını
Cumhuriyet Halk Partisinin onurudur. [(AK PARTİ sıralarından
Bravo! sesleri, alkışlar.(!))] Neden? Bugün siz o işçileri,
grev yapıp çöpleri toplamayan işçileri taşeronların emrine
verip köle hâline getirdiniz, aç karnına çalıştıkları,
karın tokluğuna çalıştıkları hâlde Biz grev
yapıyoruz. diyemez hâle getirdiniz işçileri. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
K.KEMAL ANADOL (İzmir)
Hepsi taşeron, hepsi taşeron
ALİ ARSLAN (Devamla)
Biz o çöpün hesabını veririz de siz bu işçileri bu hâle
nasıl getirdiniz onun hesabını vermek zorundasınız,
değil mi?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
İşçilere hakkı verilmiyor mu?
K.KEMAL ANADOL (İzmir)
Hangi belediyenizde sendika var? Bütün belediyelerde taşeron, sendika yok.
ALİ ARSLAN (Devamla)
Yok ki, sendikası yok, iş güvencesi yok; Karın tokluğuna
çalışıyorum. diyemez hâle getirdiniz işçiyi, grev yapamaz
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) İSKİ,gate onurunuz mu?
ALİ ARSLAN (Devamla) -
hâle getirdiniz işçiyi. Yazık değil mi?
Bu insanlar,
bırakın gelsinler Taksime, bu sorunlarını hep beraber
haykırsınlar değerli arkadaşlarım.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) Susuz İstanbul, susuz!
ALİ ARSLAN (Devamla) -
Sevgili dostlar, yarın 23 Nisan. Ben 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramını hem de bütün emekçilerimizin, beyaz yakalı, mavi yakalı
bütün emekçilerimizin, sağlık çalışanlarının,
eğitim çalışanlarının bütün işçi
kardeşlerimin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözünüzü
bağlayınız lütfen.
ALİ ARSLAN (Devamla) -
...1 Mayıs Dünya Emek ve Dayanışma Gününü, 1 Mayıs
işçi bayramını yürekten kutluyorum. Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Arslan.
Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
(DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında 1 Mayıs bayramıyla ilgili bütün
grupların uzlaştığı bir noktada konuşuyoruz ama
bir iki gerçeğin altını çizmekte büyük yarar var.
Şimdi, 12 Eylül askerî
darbesi oluyor, 1 Mayıs bayramını yasaklıyor ve yasaklar
bugüne kadar sürüyor. Bu hak gasbını, işçi
sınıfının, emekçi halkın verdiği mücadelelerin,
yılların mücadelesinin sonucu kazandığı bu hakkı
-yarın, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı yarın- 5 tane general
geliyor, darbe yapıyor, bu Meclisi kapatıyor, üstelik Atatürkün
kurduğu partiyi de kapatıyor, bütün partileri kapatıyor,
liderlerini de Zincirbozana kapatıyor, 1 Mayısı da
kapatıyor. Aradan yirmi dokuz sene geçmiş. Biz, bir hak
gasbını, darbecilerin gasbettiği bir hakkı burada almaya
kalkarken, bu konsensüsü bu muhalefet gruplarının sayesinde
yakalamış, yedi yıldır iktidar olan AKPnin milletvekili,
sendika kökenli milletvekili kalkıyor burada bir lütufmuş gibi
gösteriyor. Bakın, işçi sınıfına, emekçi halka
yapılacak en büyük saygısızlık budur. Sakın ha bir
lütuf gibi göstermeyin. 1890lardan bu yana dünya işçi
sınıfı hareketi, mücadeleler vere vere, meydanları
gümbürdeterek Taksim Meydanına 1 milyon insanı
yığdığı zaman şu marş söyleniyordu:
Günlerin bugün
getirdiği,
Baskı, zulüm ve
kandır.
Ancak bu böyle gitmez,
Sömürü devam etmez.
Yepyeni bir hayat gelir,
Bizde ve her yerde.
1 Mayıs, 1 Mayıs,
İşçinin, emekçinin
bayramı.
Hatta daha ötesine gidelim,
orijinal şiirine gidelim marşın:
Devrimin şanlı
yolunda,
İlerleyen halkların
bayramı. 1890lardan bu yana. (DTP sıralarından
alkışlar)
Devrimin şanlı
yolunda,
İlerleyen halkın
bayramı.
Yepyeni bir güneş
doğar,
Dağların
doruklarından.
Mutlu bir hayat filizlenir,
Kavganın
ufuklarından.
Yurdumun mutlu günleri,
Mutlak gelen gündedir.
diyordu işçiler meydanlarda.
Ben 1977 1
Mayısında hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi bir genç
olarak o meydanda 1 milyon insanın Türk-İşi, DİSKi
Hak-İş yoktu o zamanlar, bazı sendikalar yoktu. KESK yoktu ama
TÖS vardı, TÖB-DER vardı, gençlik örgütleri vardı, kadın
örgütleri vardı, halkevleri vardı, değişik kurumlar
vardı. 1 milyon insan Taksim Meydanına toplanıp
gümbürdettiğinde, sömürüye karşı emeğin hakkını
savunduğunda, meydanlarda o bayrakları dalgalandığında
işçilerin, acımasızca kurşun sıktılar Sular
İdaresinin üstünden, gözlerimle gördüm. Acımasızca
insanlarımızı katlettiler Intercontinental Otelinden. O gün
kürsüde konuşan işçi lideri Kemal Türkleri de katlettiler.
Şimdi, hepimiz geldik, yarın
23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramını kutlayacağız çocuklara
armağan edilen. Hepsi bunların hazırlanan bir darbenin milim
milim adımlarıydı. Hiçbir siyasetçi uyanmadı ve 12 Eylülde
bu Meclis kapandı; İstiklal Savaşının
kapatmadığı bu Meclisi darbeyle kapattılar.
Şimdi, lütfen, bu
Mecliste çoğunluk olmuş AKP iktidar, yedi senedir bu darbecilerin
gasbettiği hakkı siz hangi haysiyet ve onurla lütuf olarak
sunabilirsiniz burada? Hangi hakla? Lütfen, onuruna, emeğin onuruna,
insanlık onuruna biraz saygı. Saygıya davet ediyorum, lütfen. Bu
bir.
AGÂH KAFKAS (Çorum) 12
Eylül yedi sene önce miydi?
HASİP KAPLAN (Devamla)
İki: İşçinin, emekçinin bayramını teslim etmek, bu
gasbedilen hakkı yirmi dokuz senede teslim etmek, geç teslim etmek, bizim
siyasilerin maalesef çok geç kalmış bir uzlaşması ve
konsensüsüdür.
Ben, bu Meclisi, yüzde 85
temsilini, farklı renkleri bir araya gelip birlikte bunu yapabilme
becerisini gösterebilecek bir kıvamı yakalamış bu Meclisten
daha büyük şeyler bekliyorum.
Taksimde bu korkuyu biz
yenemezsek, bu terör korkusudur, yok provokatör korkusudur, yok ajan
korkusudur, yok bilmem ne korkusudur deyip, pala bıyıklı,
boyalı pala bıyıklı emniyet müdürlerinin insafına
Taksim Meydanını bırakırsak, gaz bombalarıyla
hastanelerin acil servislerini bombalarsak, çıkıp demokrasiden
bahsetme hakkını kendimizde bulamayız. Biz, gerçekçi olmak
zorundayız. Biz, bu ülkede hukuku savunmak zorundayız.
Ben, buradan şunu
açıklıkla ifade etmek istiyorum: Ulusal Egemenlik
Bayramını kutlayacağız yarın, değil mi? Peki,
ben buraya seçildiğim günden bugüne
İşte, yazıyor:
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Benim Genelkurmay
Başkanım, Kara Kuvvetleri Komutanım, sadece Obama geldiği
zaman buraya geldi oturdu. Ben sandıktan çıktım, 3 milyon oyun
iradesine saygı göstermiyorsa
Eğer İktidar Partisinin
Başbakanı, yedi yıldır iktidar olan Başbakanı
hâlâ benim partime O parti. diyorsa, beni, 22 Temmuzda halkın iradesini
tanımıyorsa, daha dün tuşa geldi 29 Mart seçimlerinde, Doğu
ve Güneydoğuda kendi seçildiği ve Başbakan yapan Siirtte de
belediye başkanlığını kaybediyorsa,
bakanının olduğu Vanı kaybediyorsa, bakanının
olduğu Diyarbakırı kaybediyorsa, Şırnaka giremiyorsa,
gelip burada bana O parti. diyemez. (DTP sıralarından
alkışlar)
Yarın 23 Nisan Egemenlik
Bayramı. Egemenlik Türkiye halkınındır. O halkın
üstünde güç, o halkın üstünde kurum, o halkın üstünde kişi
tanımam ama buradaki, Meclisteki her partinin önünde, her milletvekilinin
önünde saygıyla eğilirim, her zaman; bunu da eksiklik saymam, diyalog
da kurarım, Türkiye'nin sorunları için de uzlaşırım,
tıpkı bu yasada olduğu gibi. Ama, bir nevruz önergesi verdik üç
parti olarak. Ayıp! Yazıktır, yazık! 75 tane Kürt
milletvekili ret oyu kullandı. Ret! Ret! Bunu nasıl
anlatacaksınız, söyler misiniz. Nasıl anlatacaksınız
Iğdırda Azeriye? Gidip Vanda Kürte, gidip Diyarbakırda,
Amedde nasıl anlatacaksınız? Orta Doğu
halklarının bu kadim bayramına ret kaldırdınız,
ret. Bu üç partinin, üç grubun ortak verdiği önerge
karşısında sınıfta
çaktığınızın en büyük fotoğrafı budur.
Şimdi, Taksim
Meydanına Çin Seddinin surlarını çekmek istiyorsunuz. Çekemez
AKP. Gücünüz yetmez. Bu muhalefet, bu dinamizm olduktan sonra gücünüz yetmez.
Ben buradan sesleniyorum
Sayın Baykala, Sayın Bahçeliye, Sayın Ahmet Türke. Lütfen,
Taksim Meydanına emekçilerle beraber gelin. (DTP sıralarından
alkışlar) Sizler Taksim Meydanına barış getirin.
Taksim Meydanına bayram havası getirin. Taksim Meydanına
coşku getirin. O zaman iktidarın gazları, copları,
bombaları, panzerleri tanzerleri de o tarafta kalsın. Gerçek
demokrasi budur arkadaşlar.
23 Nisanda
çocuklarınıza teslim edeceğiniz, çocukların babalarına
bayram hakkını verirken o çocukların geleceğine dair
vicdanınızın sesini dinleyin. İnsanlığın
sesini dinleyin. Demokrat olmanın sesini dinleyin. Hukukun
üstünlüğünün sesini dinleyin. Hukuk, bir emniyet müdürü ile bir valinin
iki dudakları arasında kalamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Hakları bir emniyet müdürü ile bir valinin insafına, keyfine,
takdirine terk edecek kadar işçi sınıfı âciz değildir.
Emekçi halk âciz değildir; KESK âciz değildir, DİSK âciz
değildir, Türk-iş âciz değildir, Türkiye Barolar Birliği
âciz değildir, Türk Tabipler Birliği âciz değildir, mühendis
odaları âciz değildir, meslek örgütleri âciz değildir. O
insanlarımıza potansiyel suçlu gözüyle bakmak
vicdansızlıktır, haksızlıktır, hakarettir,
zulümdür. Yeter! İnsan ne zamana kadar vatandaşına potansiyel düşman
gözüyle bakacak. Vatandaşını dışlamanın bir
sınırı, bir izanı, bir vicdanı olsa gerek diyoruz.
Hepinizi vicdana ve insafa
davet ediyorum. Taksim Meydanına bütün grupları, bütün
milletvekillerini... Ben orada olacağım, ister izin verin Sayın
Bakan ister vermeyin, ister Hükûmet versin ister vermesin ben 1 Mayısta
olacağım. 1 Mayıs şehitlerinin katillerini
çıkaramadık ortaya ama
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Kaplan, lütfen sözünüzü tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla)
saygı duruşunda durmak için 10 binlerle, 100 binlerle; o meydandaki,
77deki 1 milyon emekçi gibi onurumuzla ve Türkiye'nin barışı
için, demokrasisi için, hepsi için 1 Mayıs kutlanacak. O haktır, hak
alınır, verilmez; bunu bilin, bunu bilin, bunu bilin!
Teşekkür ediyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan.
3üncü madde üzerinde
şahsı adına Çorum Milletvekili Agâh Kafkas.
Buyurunuz Sayın Kafkas.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AGÂH KAFKAS (Çorum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada önemli bir
kanunu görüşüyoruz ve bu kanunun vesilesiyle emeğin, emeğin
sorunlarının, ülkenin, ülkenin sorunlarının ve
demokratikleşmenin daha enine boyuna konuşacağımız
zemin yerine, bu kanun vesilesiyle tribüne selam verme
anlayışımızı bazı arkadaşlarımız
hararetle sürdürmektedirler.
Birkaç konunun
altını çizmek ve küçük düzeltmeler yapmak istiyorum. Biz, ben ve AK
PARTİnin hiçbir sözcüsü emek hareketinin verdiği mücadeleyi küçümseyecek
hiçbir beyanda bulunmadık. Aksine, ben yaşamımın en güzel
yıllarını emek hareketi içerisinde geçirmiş, bu işi de
haysiyetlice yapmış bir sendikacılık dönemi geçirmiş
birisiyim. Emek hareketinin bu konudaki istemlerini biz haklı bulduk ve
hakkı teslim ettik, bunu söylüyoruz. Bundan niye gocunuyorsunuz?
Ve 12 Eylül yedi yıl
önce olmadı. 12 Eylül takvimlerde, 12 Eylülün takvimi 1980. Yani 80den
2009a gelene kadar, bu ülkede, burada siyaset yapanların birçoğu,
özellikle sol siyaset adına konuşan değerli
arkadaşlarımızın birçoğu iktidar oldular, koalisyon
oldular, hükûmet oldular. O takvimde
O iktidar olduğunuz
yılların takvimlerinde de 1 Mayıs vardı. Bu 1
Mayısın bazı yıllarda olup bazı yıllarda olmamak
diye bir şansı yok, her yıl 1 Mayıs oluyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Her yıl 1 Mayıs oluyor ve
siz iktidardaydınız, bu Mecliste çoğunluğunuz oldu; hiçbir
gün aklınıza gelmedi ve şimdi ilk defa
Ve sizin döneminizde,
1935lerde, bugün İşçi Bayramı dediğiniz Emek ve
Dayanışma Gününün adını Bahar Bayramı siz
yaptınız ve 12 Eylüle kadar böyle geldi ve biz geçen yıl Emek
ve Dayanışma Günü olarak ilk defa, Hükûmetle, resmî
anlayışla sivil anlayışları örtüştürmek
adına bir adım attık ve Emek ve Dayanışma Günü ilan
ettik ve sonunda da döndük, bu sene de kendi iç dinamiklerimizle
tartıştık
Şunu anlamıyorum
ya: Siz Geçen dönem böyle demişti, niye böyle yaptı? Yani AK
PARTİ, bir kere daha söylüyorum
Bazı arkadaşlarımız
parti içi demokrasiyi görmedikleri ve yaşamadıkları için anlamakta
zorluk çekiyor olabilirler, AK PARTİ demokrasiyi bir yaşam biçimi
olarak almış, kendi dinamikleri içerisinde sorunları
tartışarak çözüm üretmeyi becerebilen, Türkiye'nin en büyük
partisidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu anlayacağız, bunu
anlayacağız; bu kadar basit. Dün tartıştık Emek Günü
ilan ettik, bugün tatil yapıyoruz; bu bir süreç. Biz durduğumuz yerde
durmuyoruz ki, her gün ders çalışıyoruz, her gün dersimize
çalışıyoruz. Tavsiye ederim, bu ders çalışmanın
kimseye de bir zararı yok. Onun için değerli arkadaşlarım
Bir de sendikacılar
çıkıp burada
Bize kimse haysiyet mücadelesi veremez, haysiyet dersi
veremez. Cümlenin arasında diyeceksin ki, işte, Hukuka saygı.
Hukuka saygı diyeceksin ve satır aralarında diyeceksin ki:
Başbakan Şırnaka giremiyor. Başbakan bütün illere gitti
ve gidemediği hiçbir vatan toprağı olamaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bugünkü Başbakanımız da gitmiştir, bundan sonrakiler
de gidecektir. Kimsenin de haddine değil başbakanları bir yere
sokup sokmamak.
RAHMİ GÜNER (Ordu)
Devletin uçağıyla gitti değil mi?
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Kimsenin de gücü yetmez! Kimsenin de gücü yetmez!
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) Sandıklarda sokmadılar, güle güle dediler.
AGÂH KAFKAS (Devamla) Sen,
sonuçlarda Şurada burada kaybettik. diyeceksin. Ağrıda, bütün
örgütlerinizi toplayacaksınız gideceksiniz, Seçim sonucunu kabul
etmiyorum. diyeceksiniz. Siz, hukuku, önce bir hukuku içselleştirin, önce
terörle aranıza bir mesafeyi koyun.
SIRRI SAKIK (Muş)
Terör sensin, sen! En büyük terörist sensin!
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Önce
bu ülkenin hukuk sistemine bağlılığınızı bir
ortaya koyun, hep beraber ondan sonra olayları çok daha rahat
tartışalım. Sen hukukla, hukuka olan
Hukuk, lazım olduğu
zaman, kullanılması gereken bir şey değil ki, herkese, her
gün ve her zaman lazım olan şey.
Onun için
Bir de bir konunun
altını bu kısa süre içerisinde çizmek istiyorum: Yani burada
Vay efendim, 47 olunca cop, 38 olunca bilmem ne. Ya arkadaşlar, bu 38e
niye takılıyorsunuz ki, bütün muhalefet partilerinin toplamı
kadar, 39 yani bu milletin verdiği ölçü. Bizim bu milletin verdiği
ölçüye bir itirazımız yok. Bugün, dün cumhuriyet tarihinde hiçbir
partiye vermediği kadar büyük destek vermiştir. Biz bu seçim sonuçlarından
dersimizi çıkardık, milletle küstüğümüz filan yok. Gereken dersi
çıkardık ve sizin de çıkarmanızın faydalı
olacağını düşünüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sizin de çıkarmanızın
faydalı olacağını düşünüyorum çünkü biz demokrasinin
bir unsuru olarak buradayız. Geçerken hiç kimse buraya gelmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Burada önce Anayasada belirtilen o temel ilkeleri hepimiz
içselleştireceğiz; demokratik, laik, sosyal hukuk devleti
dediğimiz şeyi hepimiz içselleştireceğiz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Kesinlikle doğru.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Kesinlikle doğru. Laiklik de esas değil mi?
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bu
Mecliste olmanın temel olmazsa olmazının bu olduğunu
hepimiz kabul edeceğiz. Ondan sonra ayrışmalarımız
olabilir, ondan sonra tartıştığımız
konularımız olabilir ama burada bu konuda kimsenin
ihtilafının olmaması lazım.
Allah aşkına,
artık, bu kölelik yasasını çıkardınız filan
İlk defa, bu kölelik yasası dediğiniz şeyin bu kriz döneminde
ne kadar işe yaradığını kısa çalışma
ödeneğiyle gördük ve bu, sendikalar yok, başka şeylerde filan
yok. İlk defa, cumhuriyet tarihinde ilk defa taşeronun alt
işveren olarak sorumluluk içerisine alınmasını o köle
yasası dediğiniz yasalar sağladı, geçmişte öyle
diyordunuz, o Yasa çıkarken. Allah aşkına, Aliciğim sen
iyi bir araştırmacısın, bir araştır sevgili
kardeşim, Allah aşkına bir araştır. O dediğiniz
gün, köle yasası diyordunuz ama uygulamalarıyla bunun böyle
olmadığını emekçilerin hepsi biliyorlar, gidip sorarsan
öğrenme imkânın olur diyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Yok canım!
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Nereden çıkardın?
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Kafkas.
Şahsı adına
İstanbul Milletvekili Bayram Meral. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
354 sıra sayılı yasanın 3üncü maddesiyle ilgili
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel
Kurulu saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, yarın 23 Nisan, bir hafta sonra 1 Mayıs.
Gönül istiyor ki 1 mayısları, 23 Nisanları işsizliğin
aza indiği, yoksulluğun aza indiği,
haksızlığın ortadan kalktığı bir dönemde
kutlayalım ama ne yazık ki bunu yaşayamıyoruz. Bugün
ülkemizde işsizliğin had safhaya çıktığı,
binlerce iş yerinin kapandığı, yüz binlerce işçinin
kıdem tazminatsız kapının dışına
bırakıldığı; çiftçinin ektiğine biçtiğine
pişman olduğu; emeklinin, memurun sosyal yardım beklediği,
çalışanların yarınına güvenle
bakamadığı; kısacası değerli
arkadaşlarım, işsizliğin, yoksulluğun,
sıkıntının had safhada olduğu bir ortamda 23
Nisanı kutluyoruz, 1 Mayısı kutlayacağız.
Değerli
arkadaşlarım, bir konuyu yine özellikle bilginize sunmak istiyorum:
Seksen beş yıllık cumhuriyet hükûmetlerinin
yaptığı iç ve dış borç 226 milyar dolar. Bir
cumhuriyeti kurmuştur, okullar yapmıştır, fabrikalar
yapmıştır, yapmıştır da yapmıştır
Yedi yıllık Hükûmetiniz döneminde değerli arkadaşlarım,
yaptığınız iç ve dış borç 260 milyar, 80 milyara
yakın da özelleştirmeden gelen parayı koyarsak paha biçilmez bir
borç edindiniz. Bunun nereye gittiğini benden daha fazla sizler merak
ediyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, elbette ki 1 Mayıs, mücadele eden insanların
kanı pahasına, zindanlarda çürüme pahasına elde edilmiştir.
1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası
dayanışma ve birlik günüdür; çalışanların emek, barış,
özgürlük, demokrasi günüdür; güçlü sendikacılığın temelinin
atıldığı günlerdir; sömürünün önüne set çekildiği
dönemlerdir değerli arkadaşlarım.
Muhterem
arkadaşlarım, burada önemli bir tartışma yapıyoruz.
Sayın Kafkas da bilir, sizler de bilirsiniz değerli
arkadaşlarım, Türk-İşte genel başkanlığım
döneminde en fazla miting yapan, meydanları dolduran genel
başkanlardan birisiyim. Ne bir insanın burnu kanadı ne bir
insanın malına zarar verdik. İçinizde bunu söyleyen var mı?
Niye burada kendimizi bu kadar yoruyoruz?
Sayın Bakanım diyor
ki: Taksim için müracaat eden olmadı. Oldu Sayın Bakanım,
Türk-İş yaptı, DİSK yaptı, Hak-İş
meraklı, diğer kuruluşlar yaptı, yaptı.
Bakınız, yapıyoruz, bozuyoruz.
Çalışma
yaşamında tarihte iz bırakan siyasiler vardır değerli
arkadaşlarım. 1961 Anayasasından sonra 274, 275
sayılı yasalar merhum Ecevit döneminde
çıkarılmıştır. 12 Eylülün bütün tahribatına
rağmen iskelesini yıkamamıştır. İz
bırakmıştır işte bu.
Yine iz
bırakanlar vardır. 57nci Hükûmet döneminde -Sayın Başbakan
Yardımcımız burada oturuyor, kendisine teşekkür ediyorum-
saatin üç buçuğuna kadar İş Güvencesi Yasası
çıktığında Ecevit hasta hasta Mecliste bulunmuştur,
Sayın Başbakan Yardımcım bulunmuştur. Ne olmuştur
sonra? Tahrip edilmiştir. Şimdi Sayın Bakanım diyor ki:
Bir sürü haksız yere işçi atılıyor, bunları yeniden
getirip düzelteceğiz. Memnuniyet vericidir.
Şimdi
değerli arkadaşlarım, olay Taksim. Size
şaşıyorum! Ya değerli arkadaşlarım, neyin
tartışmasını yapıyorsunuz? Yani anlamakta zorluk
çekiyorum, niye zorluyorsunuz? Yani orada yapılmış ne, burada
yapılmış ne
Bakınız, iz bırakandan bahsediyorum.
Sayın
Bakanım, size bir şey daha söylemek istiyorum: 2821i, 2822yi
değiştirirken lütfen 274 ve 275le bir mukayesesini yapın, size
yardımcı olur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BAYRAM
ALİ MERAL (Devamla) Muhterem arkadaşlarım, bakınız,
bir baklava pişiriyorsunuz -bu Meclis pişirdi- tavanın kulpundan
da siz tutuyorsunuz. Kime götürüyorsunuz? İşçiye. Götürürken üzerine
niye acı biber atıyorsunuz? Yaptığınızın
farkında mısınız? Hep birlikte gelin, gidelim Taksime,
davullu zurnalı halayları çekelim. Yanlış bir şey
olursa sorumlu siz olmazsınız, biz oluruz, biz! Biz oluruz! Sorumlu
kimse de olmaz değerli arkadaşlarım, olmamıştır
da bugüne kadar. Geçen dönem polis gidip de DİSKin
kapısının önünde işçilere cop vurmasa olay olur muydu?
Olmazdı. Dövme beni dövmeyeyim seni, bu kadar basit. Muhterem
arkadaşlarım, yapmayınız bunu. Güzel bir şey
yaptınız, çok teşekkür ederim yüce Meclise, emeği
geçenlerin hepsine teşekkür ederim. Bu küçümsenecek bir olay
değildir, bunu kabul ediyorum. Yılların beklentisi ortadan
kalkmıştır ama beklentiyi yeni bir beklentiye sokmayın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü bağlayınız Sayın Meral.
BAYRAM
ALİ MERAL (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
bakınız, sorunlar had safhada, sıkıntılar had safhada,
işsizlik had safhada, yoksulluk, haksızlık had safhada. Derdin
üzerine bir dert daha yüklemeyin. Bırakın millet gitsin, Taksime
çıksın, halayını çeksin, davulunu çalsın, konuşan
konuşsun, yuhalayan varsa da bizi biraz yuhalasın. Gelirseniz
kısmetinizi alırsınız, gelmezseniz evinizde oturun,
çağıran mı var sizi?
İşte
onun için, muhterem arkadaşlarım, bu güzel konuyu güzellikle
sonuçlandıralım, sizden özellikle rica ediyorum. Tahrik de etmiyorum,
sizden özellikle katkı bekliyorum. İktidarsınız,
sorumlusunuz, sorumluluğunuzun yerine getirilmesini istiyorum. Bu da sizin
göreviniz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. Hayırlı olsun, uğurlu olsun,
barış getirsin!
Teşekkür
ederim. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Meral.
3üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunmadan önce, lehte, oyunun rengini belirtmek
üzere İzmir Milletvekili Kemal Anadol.
Buyurunuz
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli
üyeleri; oyum elbette olumlu olacak. Tarihî bir gün bu. Bu Meclis Türkiyeyi
çok geç de olsa bir ayıptan kurtardı. Gerçekten, 1 Mayısı
yasaklayan bir ülke olarak ayıp ediyorduk yıllarca.
Bu arada, bir vefa borcu
olarak, 29 Nisan 1980de yani 12 Eylül darbesinden dört buçuk ay önce 1
Mayısın işçi bayramı olması için kanun teklifi veren
ve çoğu aramızda olmayan, bir kısmı aramızda olmayan
önerge sahiplerinin isimlerini tutanaklara geçirtmek istiyorum, bunu bir vefa
borcu sayıyorum: Kemal Anadol, Mustafa Gazalcı, İsmail
Hakkı Öztorun, Gündüz Onat, Erol Saraçoğlu, Altan Tuna, Yılmaz Cemal
Bor, Neccar Türkcan, Mehmet Balta, Mehmet Ali Pestilci, İskan
Azizoğlu, Temel Ateş, Veli Zeren, Süleyman Sabri Öznal, Ertuğrul
Günay, Süleyman Genç, Sevil Korum, Orhan Yağcı, İsmail
Akın, Mustafa Şentürk, Ferhat Arslantaş, Nizamettin Çoban,
Süleyman Sırrı Ergun, Yücel Akıncı, Hüseyin Kaleli,
İbrahim Akdoğan, Mehmet Sönmez, Abdullah Emre İleri, Nedim
Tarhan.
Biz, tek parti dönemini de
eleştirmesini biliriz, onun sorumluluğunu da üstlenmesini biliriz.
1935lere arkadaşım geldi, temas etti. Yanlış
yapmışız, tek parti dönemiydi. Canım 1 Mayısı
bahar bayramı hâline getirmek yanlış, tek partinin
koşullarında. Bakın, üstleniyoruz ama Hikmetyar deyince
tüyleriniz diken diken oluyor. 1993te
1993te
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AGÂH KAFKAS (Çorum) Kemal
Ağabey yapma, bak ağabey diyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Millet yapıyor Başbakan, millet
yapıyor!
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) Millet seçiyor Başbakanı, millet!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
1993te Elbette laiklik elden gidecek. Laiklik ne menem şey yahu? diyen
Recep Tayyip Erdoğanın cümlelerini söylediğim vakit
kıvırıyorsunuz, Biz gömlek değiştirdik. diyorsunuz.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Egemenliğin kaynağı millet!
AGÂH KAFKAS (Çorum)
Sayın Anadol, arkadaki yazıyı okur musunuz.
BAŞKAN Sakin olun
lütfen
Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olun
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Gömlek değiştirmek kolay ama deri değiştirmek
imkânsız! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) O yetkiyi millet veriyor, millet! Rüyanızda
bile göremezsiniz onu.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Dinleyin
Dinleyin
Bak, sizin geçmişinizden
bahsettiğimiz vakit kıvırıp Gömlek değiştirdik.
diyorsunuz. Gömlek değiştirmek kolay, deri değiştirmek
imkânsız, dövmeler de üstünüzde duruyor, alnınızda duruyor! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Geç... Geç... Şimdi
AGÂH KAFKAS (Çorum) Şu
arkadaki yazıyı bir okusana
İstersen ben okuyayım:
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
BAŞKAN - Sakin olun
lütfen sayın milletvekilleri
Buyurunuz Sayın Anadol,
devam edin.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Ya, takdiriilahî
AGÂH KAFKAS (Çorum)
Takdiriilahî değil, millet seçiyor, millet!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Dinle, Agâh dinle
22 Nisan 2008... (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Devam ediniz
Sayın Anadol.
Sayın milletvekilleri,
lütfen dinleyiniz konuşmacıyı.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Takdiriilahî arkadaşlar. Bundan tam bir sene önce bugün, Recep Tayyip
Erdoğan ne demiş bakın, bugün, bir sene önce: 1 Mayısı
resmî tatil ilan etmemizi isteyenler var. Türkiye tatiller ülkesi,
yıllık çalışma günü iki yüz gündür. Bunun
dışı tatildir.
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) Yanlış mı?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) E
niye getirdiniz? Yanlış mı? diyor! E niye getirdiniz bu kanunu
ya? Niye getirdiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) Sağlığına zarar veriyorsun bak.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Hesap edecek olursak, bugünün maliyeti 2 katrilyondur. Bir taraftan
emeğin karşılığının daha fazla
olmasını arayacağız, bir taraftan tatiller artsın
diyeceğiz. Biz böyle bir noktada değiliz. Bu ne biliyor musunuz?
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın ne kadar değişimci, ne
kadar dönüşümcü, bir senede nasıl mesafe aldığını
gösteren çok somut bir örnektir. Hayırlı olsun! (CHP
sıralarından alkışlar)
AGÂH KAFKAS (Çorum) Bir de
siz değişseniz, dönüşseniz!
ABDULLAH ÖZER (Bursa) Bir
dinle kardeşim ya!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Hayırlı olsun bu değişim, bu dönüşüm! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Şimdi
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen, dinleyelim.
Devam edin Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Merhum Uğur Mumcu o kadar güncel ki
Inter Continentalin 5inci
katı, o gün misafirler kapatmıştı. O katta kimler
kalıyordu? Taksim alanına bakan 510, 511, 512 no.lu odalardan
ateş edildi mi? O odalarda kimler kalıyordu? 2 Mayısta, InterContinental
Otelinin önünde bir bomba patlatılarak bütün camlar kırıldı
-2 Mayıs günü, olaydan bir gün sonra- ve ertesi gün ön cephe bütünüyle
ithal camla kaplandı. Neden?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin,
lütfen, Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Şimdi, tarihle yüzleşmek deniyor. Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi
var
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Vardır
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi var.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) Uğur Mumcuyu ortadan kaldıranları niye
saymıyorsunuz?
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Hadi bu Meclis, el koyalım, araştırma komisyonuna evet deyin,
o 1 Mayıstaki cinayeti işleyenleri ortaya çıkaralım. Hodri
meydan! Haydi! Haydi! Haydi! (CHP sıralarından alkışlar)
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) Hadi hadi
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Kontrgerillayı ortaya çıkaralım. Haydi! Haydi! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Ha, siz bunlara evet demezsiniz.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) Uğur Mumcuyu ortadan kaldıran Ergenekonculara sahip
çıkmayın bakalım.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Hadi hadi
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) Hadi bakalım.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Ergenekonu dava edin. Şu 1 Mayıs katillerini Ergenekonun içine
sokun, Ergenekona sokun, Ergenekona sokun! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Şimdi, son olarak
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize)
Uğur Mumcuyu ortadan kaldıran Ergenekonculara sahip
çıkmayın.
BAŞKAN Lütfen
Sayın
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Kes sesini!
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) Hadi bakalım
BAŞKAN Sakin olun
lütfen Sayın Milletvekili.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Uğur Mumcuyu ağzına alma!
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) İşine gelmedi değil mi?
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Uğur Mumcuyu sen ağzına alamazsın.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) Sayın Anadol, işine gelmedi değil mi?
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Kes!
Şimdi, Sayın Bakan
dedi ki
Son cümlemi söylüyorum. Niye Taksim değil 1 Mayısın
kutlama alanı? Dedi ki: Yüzümüzü kızartacak sahneler olmasın.
Sayın Bakan, emekçilere Taksim Meydanını açmak yüzümüzü
kızartmaz ama emekçilerden esirgediğiniz Taksim Meydanına
doldurduğunuz magandaların, sarhoşların,
yılbaşında yabancı kadınlara tacizlerinin bütün dünya
televizyonlarında yayınlanması Türkiye için bir utançtır!
(AK PARTİ sıralarından Kim onlar? sesleri)
Onlara
tanıdığınız özgürlüğü emekçilere
tanımıyorsunuz. 1 Mayıs alanını, 1 Mayıs törenini
Taksimde işçilerden esirgiyorsunuz.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Bizim
maganda arkadaşımız yok.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Onun için, elbette bu yasaya evet diyeceğiz ama yarım bir
yasadır, ayıplı bir yasadır. Siz 1 Mayısı
Taksimde kutlamayı önlediğiniz sürece kendinize demokrat
diyemezseniz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Anadol.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakan, buyurunuz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; yıllarca beklenen,
emekçilerin, bütün çalışanların beklediği 1
Mayısın tatil olmasıyla ilgili düzenlemeyi
yasalaştırmış bulunuyoruz. Tabii, bu konuda emeği
geçen herkesi ben kutluyorum. Özellikle bu yasanın gerçekten benim
Bakanlığım döneminde olması, AK PARTİ
İktidarı döneminde olması ve 23üncü Dönem Parlamento döneminde
olması gerçekten bizleri son derece memnun etmektedir. Emeği geçen,
katkısı olan herkesi kutluyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, efendim,
bakınız, 1 Mayıs sevgi, barış günü olsun diyoruz.
Burada maalesef öyle konuşmalar yapıldı ki sanki muharebeye
gidiyoruz. Yani ben doğrusu bunu anlamakta
zorlandığımı ifade ediyorum. Hatta öyle şeyler de
kullanıldı ki, bunu bir sevince dönüştürmemiz, hiç olmazsa
bağlarken bir sevince dönüştürme imkânımız varken burada
benim hiç söylemediğim şey bana izafe edildi: Taksimin yüz
karası filan gibi. Nereden bulundu, nereden duyuldu, nasıl icat
edildi, doğrusu bilemiyorum. Hele hele deneyimli bir siyasetçi
arkadaşımızın, ağabeyimizin bunu kullanması da
doğrusu hiç hoş olmadı. Bu yasaya Ayıplı yasa.
demek
Nasıl olacak yani? Bu yasanın meydanıyla birlikte
çıkması diye bir şey söz konusu değil. Böyle bir yasa yok
ortada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Söyle ya! Kapatmadık de!
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bu yasa 1 Mayısın
tatiliyle ilgili bir durum. Yani, saygı duyun. Biz sosyal taraflarla bu
konuları görüşüyoruz, görüşmeye devam ediyoruz. Efendim, 1
Mayısa gidemezsiniz, gelemezsiniz diye bir şey demedik. Bunu yani
herkesin dediği gibi bir kutlama olmaz ki- zaten önümüzdeki yıllarda
göreceksiniz. Bu 1 Mayıs zaten bir gerilim olmaktan çıkacak, tatil
olacak, millet bunu piknik olarak değerlendirecek. Yani şu anda bunun
ısrarla tatile dönüşmesini bir sevince değil, burada bir
gerilime dönüştürmek, aslında 1 Mayıs açısından da çok
büyük talihsizlik. Bunu Parlamentoda bizim yapmamamız gerektiği
inancındayım. Hani en sonunda ne güzel Bayram Bey söyledi
Tatlı, baklava, filan
Üzerine
tuzu biberi niye ekiyoruz, onu anlayamadım.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Hep siz ekiyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Özellikle, buna hiç ihtiyaç
yok idi. Tekrar döndük, siyasi parti genel başkanlarına konuları
götürdük. Buna da hiç gerek yok. Herkes herkesi biliyor. Az önce arkadaşlarımız
söylediler. En güzel ölçüyü veren, en güzel tartı yeri millettir. Millet
tartıyor, ölçüyor, biçiyor, herkesi bir yere oturtuyor. Ona da saygı
duymamız gerekiyor. O çerçevede değerlendirmelerin daha doğru
olacağı inancındayım.
1 Mayıs 77deki tüm
olumsuzluklar ortaya çıksın. Çıksın arkadaşlar.
Çabamız, gayretimiz
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Önergemiz var
Hep beraber
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bir dakika
Çabamız, gayretimiz
Türkiyede karanlık bir nokta kalmasın mücadelesidir. Bunun için
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ama bu konuda
demokrasimiz daha da kökleşsin, daha da yaygınlaşsın
anlamındaki bütün mücadeleler karşısındaki duruşumuzu
da bir görmemiz gerekiyor, bir aynaya da bakmamız gerekiyor. Kim bu
karanlıkların aydınlanması konusunda nasıl bir
duruş sergiliyor, bunları da değerlendirmemiz gerektiği
inancındayım.
Ben tuz
biber ekmek için söz almadım. Gerçekten, bütün milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Sayın
Başbakanıma teşekkür ediyorum çünkü gerçekten, 1
Mayısın tatil olması için talimatını verdiler ve bu
çalışmayı gerçekleştirdik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Aslında,
şunu söyleyeyim Kemal Bey:
Bakınız,
geçen yıl sendika konfederasyon başkanlarıyla bugünün tatil
olmasıyla ilgili birlikte mutabakat sağlamış idik fakat
buradaki bazı konuşmalara dikkat edince sanki son oylamada
vazgeçelim bu 1 Mayıstan anlamını taşıyan ifadeler
var burada. Yani demokratik bir adım ise bu, bu adıma hepimizin
destek vermesi gerekiyor.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) Veriyoruz işte.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Niye bu
adımı atıyorsunuz tarzında bir yaklaşım son
derece yanlış.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) Veriyoruz, oyumuzu da veriyoruz, daha ne
istiyorsunuz?
ALİ
ARSLAN (Muğla) Sakın vazgeçmeyin.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Geçen yıl da
benzer tarzda olumsuzluklar yaşandı. Ben diyorum, bu süreci -bakın- demokratikleşme
konusundaki bu süreci saygıyla karşılayalım ve her yıl
yeni yeni şeyler ilave edelim bu sürece. Türkiye'nin buna ihtiyacı
var, Türkiye'nin bu hoşgörü iklimine ihtiyacı var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurunuz.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Son, efendim.
Türkiye'nin
kavga ile Türkiye'nin çatışmayla varacağı bir yer yok.
Son
olarak da Sayın Kaplan şunu söylemek istiyorum: Sizin de bizim de 70
milyonun da güvenliğini sağlayan güvenlik güçlerinin içlerinde
yanlış yapan, hukuk karşısında yanlış yapan
var ise hukuk devletinde tabii ki onlarla ilgili gerekli işlemler
yapılıyor
SIRRI
SAKIK (Muş) Valla, hiç görmedik Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
ama burada
kalkıp tümden, toplumun güvenliğini sağlayan insanlarla ilgili
rastgele ifadelerde bulunmak da şık olmamıştır bu
anlamlı günde ve bu anlamlı yasa çerçevesinde.
AHMET
TÜRK (Mardin) Sayın Başkan, eleştiri için mi söz verildi,
teşekkür için mi söz verildi?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bunu da ifade
ediyorum. Hayırlı olmasını diliyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kuruluşunun 89uncu yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve
anlamının belirtilmesi amacıyla yapılacak görüşmeler
için 23 Nisan 2009 Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.19