DÖNEM: 23 CİLT: 44 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
81inci
Birleşim
23 Nisan 2009 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
ÇEŞİTLİ İŞLER
1.-
Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün Genel Kurulu teşrifleri
IV.-
ÖZEL GÜNDEM
A) 23 Nisan Görüşmeleri
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kuruluşunun 89uncu yıl dönümünün ve Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması, günün önem ve
anlamının belirtilmesi görüşmeleri
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.02de açılarak yedi oturum yaptı.
İzmir
Milletvekili Canan Arıtman, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı münasebetiyle, erken yaşta zorla evlendirmelere ilişkin
gündem dışı bir konuşma yaptı.
İstanbul
Milletvekili Atila Kayanın, Türkiye-Azerbaycan arasındaki son
gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşmasına
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, kot kumlama işinde çalışan
işçilerin silikozis hastalığına yakalanmaları ve
ölümlerine ilişkin gündem dışı konuşmasına
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik,
Cevap verdiler.
Sri Lanka
Parlamentosu Başkanı W.J.M Lokubandara ve beraberindeki heyetin, 26
Nisan-1 Mayıs 2009 tarihlerinde ülkemizi ziyaret etmelerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin (6/1133, 6/1174, 6/1175, 6/1196, 6/1220) esas
numaralı sözlü sorularını geri aldığına
ilişkin önergesi okundu, sözlü soruların geri verildiği
bildirildi.
Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonundan çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 19 milletvekilinin, güvenlik güçlerine yönelik
toplumsal olaylarda orantısız güç kullanımı
iddialarının araştırılması (10/347),
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, kanser
hastalığının boyutlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
(10/348),
Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 milletvekilinin, süt sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi (10/349),
Amacıyla
birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda açık bulunan ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen üyeliğe grubunca aday
gösterilen Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan seçildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasında bulunan, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporunun (1/675) (S. Sayısı: 330),
3üncü
sırasında bulunan, Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kırklareli Milletvekili Tansel
Barışın; Çorum Milletvekili Agah Kafkasın; İstanbul
Milletvekili Ufuk Urasın; Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal
ve 14 Millet-vekilinin; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 16
Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin; İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın; Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
İçişleri Komisyonu Raporunun (1/690, 2/176, 2/212, 2/213, 2/215,
2/225, 2/420, 2/421, 2/430) (S. Sayısı: 354),
Görüşmeleri
tamamlanarak yapılan oylamalardan sonra kabul edildi.
Alınan karar
gereğince, 23 Nisan 2009 Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere,
birleşime 23.19da son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Yusuf COŞKUN Canan
CANDEMİR ÇELİK
Bingöl Bursa
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 86
II.- GELEN KÂĞITLAR
23 Nisan 2009
Perşembe
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Adalet Bakanlığı ile Bulgaristan Cumhuriyeti Adalet
Bakanlığı Arasında İşbirliği Konusunda
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/418) (S.
Sayısı: 356) (Dağıtma tarihi: 23.4.2009) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Arasında Akdedilen 27 Nisan
1988 Tarihli Konsolosluk Sözleşmesinin Bazı Maddelerinin Tadiline
İlişkin Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/587) (S.
Sayısı: 357) (Dağıtma tarihi: 23.4.2009) (GÜNDEME)
23 Nisan 2009
Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Köksal TOPTAN
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 81inci Birleşimini açıyorum.
İstiklal
Marşımız okunacak.
(İstiklal
Marşı)
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Cumhurbaşkanı
Abdullah Gülün Genel Kurulu teşrifleri
BAŞKAN Sayın
Cumhurbaşkanımız dinleyici locasındaki yerlerini alarak
yüce Meclisimizi onurlandırmışlardır. Kendilerine, yüce
heyetiniz adına Hoş geldiniz. diyorum. (AK PARTİ, MHP ve DTP
sıralarından alkışlar)
IV.- ÖZEL
GÜNDEM
A) 23 Nisan Görüşmeleri
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 89uncu yıl dönümünün ve Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması, günün önem ve
anlamının belirtilmesi görüşmeleri
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre, Genel Kurulun 21/4/2009 tarihli 79uncu
Birleşiminde alınan karar uyarınca, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kuruluşunun 89'uncu yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı'nın kutlanması ve günün önem ve
anlamının belirtilmesi amacıyla yapacağımız
görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
millî iradenin hayat bulduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılışının 89uncu yılını büyük bir
coşku ve heyecanla kutluyoruz.
Oturumun başında,
kısa süre önce elim bir helikopter kazası sonucu kaybettiğimiz
Sivas Milletvekilimiz ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı
Sayın Muhsin Yazıcıoğlunun yokluğundan duyduğum
derin üzüntüyü bir kez daha belirtmek istiyorum. Mücadelelerle geçen ömrünü
milletimize ve ülkemize hizmete adayan merhum Yazıcıoğlu siyasi
hayatı boyunca demokrasimize önemli katkılarda bulunmuştur. Yine
bu dönem kaybettiğimiz İstanbul Milletvekillerimiz Sayın Osman
Yağmurdereli ve Gündüz Suphi Aktan ile yüce Meclisimizin 11inci
Başkanı Sabit Osman Avcıyı rahmetle ve özlemle
anıyorum.
Sayın milletvekilleri,
23 Nisan 1920, Meclisimizin büyük milletimizin kaderine el koyduğu
tarihtir. Milletimizin tarih yolculuğunda bir dönüm noktası, yeni bir
başlangıcın, yeniden dirilişin ifadesidir. İlk Meclis
ve onun dayandığı millî irade bütün varlığımızın
çıkış noktası ve yaşam
kaynağımızdır. Aziz Atatürkün Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. ilkesi böylelikle hayat
bulmuştur. Türkiye Cumhuriyetini de kuran, devrimleri de hayata geçiren
bu Meclistir.
Gazi Meclis, savaş
yönetmenin dışında, dünyanın yeniden şekillendiği
bir dönemde demokrasiyi yeşertmeyi başarmış, cumhuriyeti
kurmuştur. Bir çağdaşlaşma projesi olan cumhuriyetimiz
millî egemenlik ilkesinin doğal bir sonucu olduğu kadar
başarının da asıl nedenidir.
Yüce Meclisimiz seksen dokuz
yıl önce olduğu gibi bugün de demokrasimizin kalbi, milletimizin ümit
kaynağıdır. Cumhuriyetimizin, demokrasimizin, devletimizin ve
millet olarak geleceğimizin en büyük güvencesidir. Yüce Meclisimiz, kurucu
iradeden aldığı güçle, bugün de aynı sorumluluk içerisinde,
aynı coşku ve kararlılıkla yoluna devam etmektedir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, yüksek temsil oranıyla ve bu kadar
çeşitli yapısıyla Meclisimizin çözemeyeceği sorun,
aşamayacağı engel yoktur. Çünkü gücünü
bağımsızlığı için eşsiz mücadeleler
vermiş olan yüce Türk milletinden almaktadır.
Her şartta ve her
dönemde devletin bölünmez bütünlüğü, milletin huzuru, güvenliği ve
kalkınması için iktidar ve muhalefetiyle büyük sorumluluk ve dikkat
gösteren Meclisimiz, bu kararlılığını hiç kimse kuşku
duymasın ki bundan sonra da göstermeye devam edecektir.
Türkiye'nin sahip olduğu
genç ve eğitimli insan gücü, girişimcileri, köklü kurumları,
sivil toplum örgütleri ve her alandaki zengin potansiyeli bu
çabalarımızı hayata geçirmede bizlere eşsiz bir güç
vermektedir.
Güvenilir enerji yolu
olması özelliği başta olmak üzere her alandaki avantaj ve
stratejik önemi de Türkiyeyi başkalarına göre farklı ve güçlü
kılmaktadır. Bu coğrafya bizden sorulur demem ama Orta
Doğuda, Kafkaslarda, Balkanlarda bizimle yapılacak iş
birliğinin sağlam ve kalıcı olduğunu da herkes bilmek
durumundadır.
Sayın milletvekilleri,
halk iradesinin kullanıldığı bu çatı, toplumsal
beklentilere cevap veren, sorunlara çözüm üreten ve ülkemizin önünü açan en
yüce kurumdur. İhtiyacımız olan temel düzenlemelerin
uzlaşma ortamı içerisinde hep beraber hayata geçirilebilmesi için
gerekli zeminlerin oluşturulması, iktidarıyla muhalefetiyle
hepimizin ortak sorumluluğudur. Uzlaşma, iş birliği ve
diyalog zemininde gerçekleştirilecek ortak çalışmalar hem
Meclisimize hem de siyaset kurumuna duyulan güveni artıracak ve ülkemizi
daha ilerilere taşıyacaktır.
Yapıldığı
dönemin izlerini taşıyan mevcut Anayasamızın ülkemize
artık yetmediği ve toplumumuzun ulaştığı
demokratik düzeye cevap verme konusunda yetersiz kaldığı yolunda
çok geniş bir mutabakatın olduğunu görüyoruz. Bugüne kadar çok
önemli Anayasa değişikliklerini ve yasal düzenlemeleri yapan
Meclisimizin, bundan sonra da katılımcı ve uzlaşmacı
bir anlayışla önemli adımlar atacağına inanıyorum.
Milletimizin değerli
temsilcileri, hepimizin ortak çabası, özgürlükleri ve demokrasisi
güçlenmiş, ekonomisi gelişmiş, vatandaşlarının
yüzü gülen, huzur ve barışın hâkim olduğu bir Türkiye
içindir. Türkiye'nin yüce Meclisimizin katkılarıyla
imkânsızlıklar içerisinde bağımsızlık mücadelesi
veren bir durumdan dünyanın öncü ve önder bir ülkesi konumuna gelmesinin
onurunu ve gururunu hep birlikte yaşıyoruz.
Cumhuriyetimizi kuran ve
bizlere emanet eden Büyük Önderin Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına
Türk milleti denir. ifadesiyle dile
getirdiği Türk milleti kavramı, etnik bir ayrışmayı
değil birlikteliği vurgulamaktadır. Tarih boyunca bu topraklarda
bir arada yaşayan, tüm unsurları içine alan ve buluşturan ortak
bir ruhla özgürlük mücadelesi verilmiştir. Toplumumuzun tüm kesimlerinin
birbirleriyle iletişimini, duygu ve düşüncelerini
aktarmasını sağlayan dilimiz de sahip olduğumuz bu ortak
zeminin ayrılmaz bir parçasıdır. Sahip olduğumuz
müşterek değerlerin etnik bir anlayışla bozulmaya çalışılması,
ülkemize ve tarih boyunca bir arada barış ve huzur içerisinde
yaşamış, akrabalık bağları kurmuş olan
milletimize yapılabilecek en büyük kötülüktür. Tüm
farklılıklarımızı ayrışma değil
zenginlik olarak görmeliyiz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, hepimizin sahip olduğu müşterek değerlerin
başında hiç kuşkusuz çağın yükselen değeri olan
demokrasi gelmektedir. Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan
Türkiye, aradan geçen seksen dokuz yılda bölgesine ve tüm dünyaya örnek
bir ülke hâline gelmiştir. Gelişen ve güçlenmekte olan demokrasisiyle
Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Birliğine tam üye olma yolunda
kararlılıkla ilerlemektedir. Çağdaş dünyanın
saygın bir üyesi ve aktörü olan Türkiye, bugün küresel ve bölgesel boyutta
barış ve istikrara katkıda bulunan, çok yönlü bir dış
politika izleyen, geniş bir coğrafyada etkinlik gösteren ve
dostluğu aranan bir ülkedir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Meclisimizin açıldığı
bu kutlu gün, aynı zamanda Büyük Önder tarafından
çocuklarımıza bayram olarak armağan edilmiştir. 23 Nisan
her ülkeden gelen çocukların sevgi ve dostluk duygularıyla
kaynaştığı evrensel bir bayram hâline gelmiştir.
Büyük Atatürk, yokluklar
içerisinde var edilen Meclisi ve genç Türkiye Cumhuriyetini hepimizin
umutları, yarınları olan çocuklarımıza emanet
etmiştir. Cumhuriyetin onların omuzlarında yükseleceğine
inancını birçok kez vurgulamıştır. Meclisimiz,
hepinizin katkısıyla, çocukların sorunlarının çözümü,
her türlü şiddet ve baskıdan uzak bir ortamda çok daha iyi
koşullarda eğitimli bireyler olarak yetiştirilmeleri için çaba
harcamaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, çocuk haklarının
geliştirilmesi yönünde yaptığı çalışmaları
kurumsal bir hâle getirerek Çocuk Hakları İzleme Komitesi
oluşturmuştur.
Toplumumuzun kanayan
yarası olan suça itilen çocuklarla ilgili devlet ve millet olarak el
birliğiyle gayret etmemiz çok büyük önem taşımaktadır.
Ülkemizin geleceği olan çocukların hayatlarının en güzel
dönemlerinde suça itilmesi, toplumsal vicdanı yaralayan ve hepimizin
çözmesi gereken ortak bir sorundur. Toplumsal
barışımızı ve huzurumuzu zedeleyen bu önemli sorunun
çözümü konusunda başta ailelere, eğitim kurumlarına ve
yöneticilere önemli görevler düşmektedir.
Bizlere millî
birliğimizi kazandıran, bağımsız bir vatan
bırakan Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere gazi Meclisin
kahraman üyelerini, milletimizin huzuru, güveni ve vatanımızın
bölünmez bütünlüğü için hayatlarını feda eden aziz
şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.
Aziz milletimizin, siz
değerli milletvekillerimizin ve sevgili çocuklarımızın 23
Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını tebrik ediyorum.
Sayın milletvekili arkadaşlarıma sağlık içerisinde
başarılı çalışmalar diler, yüce Meclisi en içten
duygularımla saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen siyasi parti
gruplarının grup başkanlarına ve grubu bulunmayıp da
Mecliste üyesi bulunan siyasi partilerin genel başkanlarının
görevlendirdiği bir milletvekiline onar dakikayı geçmemek üzere söz
vereceğim.
Söz sırasını
okuyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Meclis
Grubu Başkanı Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı
Sayın Deniz Baykal, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve
Meclis Grubu Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, Demokratik Toplum
Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın
Ahmet Türk, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı adına Sayın
Hasan Erçelebi, Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı
adına Sayın Ufuk Uras.
İlk söz Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğanın.
Buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)
ADALET VE KALKINMA
PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu anlamlı günde yüce Meclisimizi ve siz değerli
üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kuruluşunun 89uncu yıl dönümünü milletçe büyük bir
coşkuyla kutluyoruz. Seksen dokuz yıl önce Ankarada Ulustaki ilk
binasında dualarla açılan Meclis, Kurtuluş
Savaşımızı sevk ve idare etmiş, İstiklal
Savaşımızı zaferle sonuçlandırmış,
ardından da Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna zemin
hazırlamıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
bu ülkenin ve bu milletin gururudur. Meclis haklı gururumuz
olmasının yanında milletimizin uzun ve şanlı tarihi
boyunca elde ettiği en önemli kazanımlarından biridir.
Misakımillî
sınırları içinde Türkiye halkını oluşturan her
kesim, dil, din, etnik köken ve mezhep ayrımı
yapılmaksızın Büyük Millet Meclisinde temsil edilmiş ve bu
Meclis millet iradesinin kalbi olmuştur.
23 Nisan 1920ye yani Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kurulmasına uzanan yol son derece meşakkatli
bir yol olmuştur. Bu meşakkatli yolculuğun tüm
safhalarını ülkemizin tüm fertlerinin, özellikle de yeni nesillerin
çok iyi kavraması, anlaması ve her an hatırlarında
bulundurması son derece önemlidir.
Balkanlarda, Hicazda,
Kanalda, Çanakkalede, Sarıkamışta ve benzeri birçok cephede
verdiğimiz şehitleri anlamadan, çatısı altında
bulunduğumuz bu yüce Meclisin değerini yeterince anlamak elbette
mümkün değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılışına giden yol, vatanın dört bir köşesinde
hemen her aileden en az bir şehidin, bir gazinin mübarek kanları
üzerine inşa edilmiştir.
Bu aziz Meclisin sevk ve
idaresinde yürütülen İstiklal Savaşımız ise bu milletin en
zor zamanlarında bile nasıl kenetlendiğinin, nasıl bir ve
bütün olduğunun en müşahhas
göstergesidir.
71,5 milyon
vatandaşımızı aynı çatı altında toplayan,
her birinin hedef, arzu ve iradesini bünyesinde barındıran, bizi bir
millet olarak birbirimize sımsıkı bağlayan bu yüce
Meclistir.
Bizim Çanakkale Muharebemizi
anlayamayan nasıl bir millet olduğumuzu anlayamaz. Bizim Sakarya
Muharebemizi kavrayamayan nasıl bir halk olduğumuzu kavrayamaz. 23
Nisanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin nasıl ve ne şartlarda
kurulduğunu bilmeyen bu milletin büyüklüğünü anlayamaz. Onun içindir
ki milletimizi çıkmaz mecralara ve tehlikeli maceralara sürüklemek
isteyenlerin çabaları beyhudedir. Aramıza nifak sokmaya, bizi
birbirimize küstürmeye, bizi birbirimizden uzaklaştırmaya
çalışanların gayretleri boştur. İstikrar ve güven
zeminini zedeleyip bizi zayıflatmaya çalışanlar her zaman kaybetmiştir,
bundan sonra da kaybetmeye mahkûmdur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, değerli konuklar; millî egemenlik
kavramı Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratik meşruiyet temelinde
kurulduğunun en açık ifadesidir. Cumhuriyetimizin kurucusu, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin ilk başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk Millî
Mücadelenin en zor şartlarında bile her meselede Meclisin iradesine
başvurmuştur. Kurtuluş Savaşı sürecinde kimi kişi
ve kurumların Meclis iradesinin üzerinde tutma çabalarını bizzat
Gazi Mustafa Kemal Atatürk engellemiştir. Egemenliğin de, siyasi
temsil yetkisinin de, meşruiyetin de kaynağı millet
olmuştur.
Aradan geçen seksen dokuz
yılda çok büyük tecrübeler kazandık. Bugün millî egemenlik
kavramıyla birlikte demokrasimiz daha ileri noktalara
ulaşmış, daha gelişmiş durumdadır. Çok partili
demokratik hayatın başladığı andan itibaren millî
iradeyi ve demokrasiyi tartışma konusu yapanlar, millî iradenin
tecelli ettiği demokratik seçimlerde aziz milletimizden en anlamlı
cevabı almışlardır. Unutmamak gerekir ki demokrasiyi ve
millî iradeyi zayıflatmak Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyetini
zayıflatmakla eş anlamlıdır. Hiç şüphesiz ki daha
çağdaş, daha modern, daha müreffeh bir Türkiye, demokratik, laik,
sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimizin Avrupa Birliği sürecinde
reformcu bir çizgide ilerlemesiyle, küresel rekabet gücünü daha da
artırmasıyla mümkün olacaktır.
Şunu burada bir kez daha
hatırlatmakta fayda görüyorum: Bugün dünyanın 17nci büyük ekonomisi
hâline gelmiş bir Türkiye var. Bugün 742 milyar dolar gayrisafi yurt içi
hasıla büyüklüğüne ulaşmış bir Türkiye var. Bugün 132
milyar dolar ihracat hacmine, 334 milyar dolar dış ticaret hacmine
ulaşmış bir Türkiye var. Bugün komşularıyla
meselelerini çözüm yoluna koymuş, bölgesinde ve dünyada barışa
katkı sağlayan, küresel meselelerde ağırlığı
olan, saygınlığını yeniden kazanmış bir
Türkiye var ve bugün Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda kararlılıkla
ilerleyen, gecikmiş reformlarını cesaretle yapan, demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devleti yapısıyla bölgesine örnek teşkil
eden bir Türkiye var. Bu Türkiye, işte bu yüce Meclisin eseridir. Bu
Türkiye, millî iradeye ve demokrasiye samimiyetle sahip çıkan bu milletin
eseridir. Millî irade ve demokrasiye yönelik her türlü girişim, aynı zamanda
Türkiye'nin büyümesine, ilerlemesine, kalkınmasına, güçlü ve
saygın bir ülke olmasına yönelik engelleyici bir girişim olarak
algılanacaktır. Bu aziz millet ve bu yüce Meclis elbette ki bu tür
olumsuz girişimler karşısında, tarihi boyunca olduğu
gibi bugün ve bundan sonra da kararlı ve tutarlı bir duruş
sergileyecektir, çünkü Türk milletinin karakteri
bağımsızlıktır, hür iradesine ve onuruna sonuna kadar
sahip çıkmaktır. Her türlü baskı ve haksızlığa
karşı amansız bir duruş sergilemektir. Her türlü hukuk
dışı teşebbüs, her türlü karanlık girişim,
Türkiye Büyük Millet Meclisini ve demokrasiyi hedef alan her türlü yeraltı
örgütlenmesi, demokrasi ve hukuk çerçevesinde mutlaka bertaraf edilecektir,
çünkü çocuklarımıza aydınlık bir gelecek emanet etmek, onlara
güçlü bir Türkiye teslim etmek gibi bir sorumluluğumuz, bir
yükümlülüğümüz var. Bugün aydınlık bir Türkiye için ter
dökmeyenler, fedakârlıkta bulunmayanlar, cesaret sergilemeyenler
çocuklarımıza bugünkünden daha iyi bir Türkiye emanet edemezler.
Bugün karanlıkları aydınlığa kavuşturmak için
samimi bir tavır ortaya koyamayanlar, yarın
çocuklarımızın yüzüne bakmakta zorlanırlar. Dünyanın
ilk ve tek çocuk bayramı olan 23 Nisanda çocuklarımıza
bugünkünden daha iyi bir Türkiye teslim edeceğimize dair kararlılığımızın
altını bir kez daha çiziyorum.
Sözlerime son verirken, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere bütün istiklal
kahramanlarımızı, şehit ve gazilerimizi, bu Mecliste görev
yapmış bütün siyasetçilerimizi şükranla anıyorum.
Huzurlarınızdan ayrılırken,
yüksek heyetinizi ve sizlerin şahsında aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Başbakan.
Söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Genel Başkan ve Grup
Başkanı Sayın Deniz Baykalda.
Buyurun. (CHP
sıralarından ayakta alkışlar)
CUMHURİYET HALK
PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın
Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı, sayın milletvekilleri,
saygıdeğer konuklar, 23 Nisanın ve geleceğimizin gerçek
sahibi sevgili çocuklarımız, sevgili yurttaşlarım; hepinizi
şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına sevgilerle,
saygılarla selamlıyorum.
Bütün
halkımızın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını
kutluyorum. Ülkemizin barış, mutluluk, refah ve bağımsızlık
içinde daha nice bayramlar geçirmesini diliyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin açılışını gerçekleştiren Gazi Mustafa
Kemali ve Birinci Meclisten başlayarak bugüne kadar bu kutsal çatı
altında görev yapmış tüm millet temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.
Bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisinin açılışının 89uncu yılını
kutluyoruz. Parlamentomuzun arkasında bıraktığı bu
seksen dokuz yıl dünya tarihinin en büyük değişimleri, dönüşümleri
yaşadığı bir dönem olmuştur.
İkinci Dünya
Savaşı bu dönemde gerçekleşmiş, devletler batmış,
devletler kurulmuş, dünyanın siyasi dengeleri altüst olmuştur.
Büyük ideolojik çatışmalar, soğuk savaş dönemleri,
isyanlar, ihtilaller, darbeler, bölgesel savaşlar, 1929 ekonomik
bunalımı, bilimsel ve teknolojik devrimler, totaliter rejim
uygulamaları hep bu dönemde gerçekleşmiştir. Dünyanın
siyasi ve ekonomik haritası değişmiş, rejimler, siyasi
kurumlar ve ülkeler altüst olmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
işte böyle bir dönemde ve üstelik bir kargaşa coğrafyasında
seksen dokuz yıldan beri bir temel istikrar unsuru olarak
varlığını sürdürmektedir. Bu dönem içinde iki defa, önce
1960da bir buçuk yıl, sonra 1980de üç yıl Türkiye Büyük Millet
Meclisinin askıya alınmış olması bunu
gerçekleştirenlerin en büyük utancı olarak tarihteki yerini
almıştır. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
dünyanın en eski ve en köklü on parlamentosundan birisidir. Türkiye Büyük
Millet Meclisini sadece Türkiyede değil dünyada da en itibarlı, en
güvenilir bir barış, istikrar ve meşruiyet kurumu olarak
yaşatmak en büyük görevimizdir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin milletimizin şerefini ve onurunu temsil eden bir kurum
olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Unutulmasına da izin
vermemeliyiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
bir askerî zaferin eseri değildir, tam tersine askerî zafer Türkiye Büyük
Millet Meclisinin eseridir. Bu niteliğiyle de Türkiye Büyük Millet Meclisi
belki dünyanın tek Gazi parlamentosudur. Türkiye Büyük Millet
Meclisinden önce ne bir devlet ne bir cumhuriyet ne de bir ordu vardır.
Devleti de cumhuriyeti de orduyu da Türkiye Büyük Millet Meclisi
kurmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi,
işgal kuvvetlerinin ana vatandaki varlığına son veren
askerî harekâtı Gazi Mustafa Kemalin şahsında, yokluklar ve zorluklar
içinde başarıyla yönetmiş ve zaferle
sonuçlandırmıştır. Savaşı kazanan Türkiye Büyük
Millet Meclisi Lozan Anlaşmasını da gerçekleştirerek
barışı, istikrarı ve uluslararası düzeyde
tanınmayı da güvence altına almıştır. Böylece
milletimizin Anadoludaki siyasi varlığına son vermeyi amaçlayan
Sevr komplosu yırtılıp atılmıştır. Lozan
Anlaşması içeriden, dışarıdan, sistemli tüm
yıpratma çabalarına rağmen ulusal devletimizin temel
dayanağı olmaya devam etmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
daha sonra siyaset, hukuk, eğitim, kültür ve ekonomi alanlarında çok
köklü değişimler gerçekleştirmiştir. Saltanatı ve
hilafeti bu Meclis ilga etmiştir. Cumhuriyeti bu Meclis ilan
etmiştir. Medeni Kanunu, Ceza Kanununu, usul hukukunu, Ticaret Kanununu
çağın en ileri ölçülerine göre bu Meclis düzenlemiştir. Dinin ve
devlet işlerinin ayrılmasını temel alan, dinin
istismarını ve devlet işlerinin dine
dayandırılmasını reddeden, bütün dinlere saygı gösteren
ve eşit değer veren laiklik ilkesini bu Türkiye Büyük Millet Meclisi
Anayasamıza yerleştirmiştir. Kadınların seçme ve
seçilme hakkı birçok Avrupa ülkesinden önce gene bu Meclis tarafından
tanınmıştır. Basına özgürlük, yargıçlara güvence,
üniversitelere özerklik; çalışanlara, işçilere sendika, toplu
sözleşme ve grev hakkı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
verilmiştir. Türkiyeyi tek partili sistemden çok partili yaşama,
valileri parti temsilcisi olmaktan çıkarıp devletin valisi
konumuna bu Meclis geçirmiştir. Üstelik bütün bu köklü atılımlar
yapılırken ortada ne Avrupa Birliği vardır ne de herhangi
bir ülkenin siyasi komiserleri! (CHP sıralarından alkışlar)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
ülkemizi bir demokrasi ve hukuk altyapısına kavuşturmaya
çalışırken Almanyada Nazi yönetimi, İtalyada faşizm,
İspanyada Franco ve Portekizde Salazar yönetimi altında otoriter,
totaliter ideolojiler egemendi. Avrupadan kaçan Musevi üniversite
hocaları, aydınlar, sanatçılar, Türkiye'nin köy enstitüleriyle,
halk evleriyle çocuklarını eğitmek, insanlarını
aydınlatmak için yokluklar ortasında verdiği büyük mücadeleye
saygı duyuyorlar, fedakârca destek veriyorlardı. Bütün bu
atılımlar, reformlar hiç şüphe yok ki Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Türkiyeyi ileriye götürme, modernleştirme mücadelesinin
şeref sayfalarıdır.
Bu çerçeve içinde iki önemli
konuya daha değinmezsem Türkiye Büyük Millet Meclisinin şeref
defterinin eksik kalacağını düşünürüm. Bunlardan birisi,
1974te yapılan Kıbrıs Barış Harekâtıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kıbrıstaki Türk toplumuna yapılan
saldırıları, varlığını ve
haklarını güvence altına alarak önlemek için, kimseden icazet
arayışına girmeksizin, uluslararası hukuka uygun olarak
Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda tarihî bir müdahale
kararı almış ve başarıyla uygulamıştır.
Bu konu elbette Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinin en şerefli
sayfalarından birisini oluşturmaktadır.
Gene Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bir diğer tarihî kararı da 1 Mart 2003teki Hükûmet
tezkeresinin reddedilmesi kararıdır. Bu karar, Türkiyeyi Iraka
yönelik bir askerî harekâtın karargâhı ve cephesi olmaktan,
topraklarını bir yabancı ülke silahlı kuvvetlerinin
işgali altına sokma tehlikesinden kurtarmıştır;
Türkiyeyi 100 binlerce Müslümanın ölümünden sorumlu bir ülke olmaktan
kurtarmıştır. Bugün Amerika Birleşik Devletlerinin de
geldiği bu noktada Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hükûmete rağmen
nasıl bir ileri görüşlülükle Türkiye'nin ve bölgenin
barışına, istikrarına ve uzun dönemli çıkarlarına
uygun davrandığı bugün çok daha iyi
anlaşılmaktadır. (CHP sıralarından alkışlar)
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Mart 2003te Irak Savaşı konusunda
aldığı Hükûmet tezkeresini reddetme kararı şüphesiz
Türkiye Büyük Millet Meclisi şeref defterinin seçkin bir sayfasını
oluşturmaktadır. Ülkemizin örnek ve model olarak bütün dünyada
ilgiyle izlenen bu modernleşme tarihinin temelinde iki temel siyasi ilke
vardır.
Birincisi: Irk, kan,
kafatası ölçülerini reddeden ve etnik kimlikleri, yerel, yöresel
bağımlılıkları aşan bir ulusal kimlik
anlayışı. Etnik ve sosyolojik kimliği inkâr etmeden ama
onun tutsağı da olmadan daha yüksek bir ulusal kimliğe
geçiş. Etnik kimlik herkesin kendi şerefidir ama etnik
kimliğimiz ne olursa olsun hepimiz Türk milletinin eşit birer
parçasıyız. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim
modernleşme deneyimimizin temelinde böyle bir uluslaşma
anlayışı vardır.
İkinci temel ilke, din,
siyaset ve laiklik anlayışıyla ilgilidir. Müslüman bir toplumda
en geniş din ve ibadet özgürlüğü ile laik bir devlet düzeninin
birlikte sürdürülebilmesi, pek çok kişinin gözünde Türkiyeyi örnek bir
ülke hâline getirmektedir. Aslında İslamiyet ile laikliğin
beraberliği, Türkiye'nin modernleşme başarısının
temel dayanağıdır. Etnik kimliğimiz ne olursa olsun hepimiz
Türk milletinin birer parçası olarak eşitlik ve kardeşlik
içerisinde beraber yaşacağız. Dinî inancımız,
mezhebimiz ne olursa olsun hepimiz laik Türkiye Cumhuriyetinin birer
parçası olarak eşitlik ve kardeşlik içinde yine bir arada
yaşayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DENİZ BAYKAL (Devamla)
Bunu başarabilirsek Türkiye istikrar içinde, demokrasi içinde ilerler.
Böyle bir parlak geleceği etnik ayrımcılık ve terör
tehdidinin gölgelemesine izin vermemeliyiz. Aynı şekilde din
temelinde ayrışmaların, cemaatleşmelerin, eğitimi,
hukuku, yargıyı, emniyeti yönlendirmeye başlaması, böyle
bir sürece göz yumulması, seyirci kalınması tarihî bir gaflet
olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Demokrasinin
sağladığı olanakları, cumhuriyetin ve devletin millî
ve laik kimliğini ortadan kaldırmak için kullanmak, eğer bir
ihanet projesi değilse tam bir aymazlıktır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Millî irade bir bütündür.
İktidar da muhalefet de millet iradesinin bir parçasıdır. Türk
halkının millî iradesini de Kuzey Kıbrıs halkının
millî iradesini de aynı saygıyla karşılayamazsanız,
millî irade konusunda samimi değilsiniz demektir. (CHP
sıralarından alkışlar) Millî irade ya da millî egemenlik,
tek başına demokrasi demek değildir. Millî egemenliğin
demokrasiye dönüşebilmesi için, gerçekten bağımsız, güçlü
bir yargıya ve hukukun üstünlüğü anlayışına ihtiyaç
vardır; insan hak ve özgürlüklerinin kâğıt üzerinde
kalmamasına, güçlü ve etkin bir basın ve medya denetimine gereklilik
vardır. Yoksa millî egemenlik ve millî irade anlayışı
kolayca bir parlamento egemenliğine, parlamento egemenliği de bir
parti çoğunluğunun diktasına, parti çoğunluğu da bir
liderin keyfî hegemonyasına dönüşebilir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Duvarlarda Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. sözlerinin yazılı
olması gerçekte bir lider hegemonyasının yaşanmakta
olduğu gerçeğini maskelemeye yetmez. Böyle bir durumda da memleketin
dürüst, namuslu insanları, vatansever aydınları sabaha
karşı evleri basılıp neyle suçlandıklarını
bile bilmeden aylarca tutuklanabilirler. Herkesin telefonları,
bilgisayarları izlenebilir. İnsanlar, dizi film senaryoları gibi
ucu açık iddianamelerle, gizli tanık ifadeleriyle, işkence
altında sağlanan suçlamalarla, sahte haham ifşaatlarıyla,
emniyette ya da savcılıkta sanıklarla pazarlık
yapılarak oluşturulan delillerle yargılanabilirler. Muhalefet
eden gazete ve medyaları, televizyonları susturmak için ekonomik ve
mali baskı ve yıldırma yöntemleri acımasızca
uygulanabilir.
İktidarların
seçimden çıkmış olması demokrasiyi güvence altına
almaya yetmez. Demokrasilerde iktidarlar denetlenebilir olmalıdır.
Denetimi de hem siyaset hem yargı yapacaktır. Yargıyı ve
basın, medya kuruluşları gibi siyasal denetim
kurumlarını devletin gücünü kullanarak etkisiz kılmak,
yargıyı siyasallaştırmak, yargıda kadrolaşmak,
medyayı sindirmek, demokratik meşruiyete değil, lider
hegemonyasına hizmet eder.
Gerçek demokrasilerde,
yargıdan kaçan, dokunulmazlık zırhının arkasında
saklanan başbakanlara, bakanlara, milletvekillerine yer yoktur.
Gene, kendi suçları için
af çıkaran bakanlara, milletvekillerine gerçek demokrasilerde yer yoktur.
İktidar
olanaklarıyla kendi yakınlarına ihale ayarlamak demokrasilerde
yoktur.
İktidar
olanaklarıyla devlet bankalarını kullanarak
yakınlarına yandaş medya satın almak demokrasilerde yoktur.
Devletin en önemli yönetim
birimlerini tarikat-cemaat örgütlenmelerine teslim etmek demokrasilerde yoktur.
BAŞKAN Süreyi çok
aştınız Sayın Baykal.
DENİZ BAYKAL (Devamla)
Polisi, emniyet güçlerini kendi siyasal amaçları için bir
yıldırma ve intikam mangası gibi kullanmaya demokrasilerde yer
yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)
Devletin mali yetkilerini
şirketlere karşı bir tehdit ve şantaj silahı gibi
kullanmaya demokrasilerde yer yoktur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, seksen dokuz yıl önce millî irade ve millî egemenlik
kavramlarıyla çıktığı yolculuğunu gerçek bir
demokrasi hedefine ulaştırabilmek için, öyle
anlaşılıyor ki siyaseti etkin bir hukuk ve kamuoyu denetimine
sokacak düzenlemelere ihtiyaç vardır. Hukuku siyasetin emrine girmekten
çıkarıp, siyaseti denetleyebilecek bir noktaya taşımak
işin özüdür. Gerçek demokrasi, siyaseti hukuk kullanırsa değil,
hukuk siyaseti denetlerse sağlanır.
Sayın milletvekilleri,
23 Nisanı, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinin geçmiş
başarılarını saygıyla hatırlayarak değil,
aynı zamanda geleceğe yönelik görevlerimizi,
sorumluluklarımızı umutla sahiplenerek selamlıyorum. Bu
güzel günü bütün dünya çocuklarıyla paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.
Yüce Meclisi sevgilerle,
saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Baykal.
Söz sırası
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu
Başkanı Sayın Devlet Bahçelide.
Buyurun efendim. (MHP
sıralarından ayakta alkışlar)
MİLLİYETÇİ
HAREKET PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI
DEVLET BAHÇELİ (Osmaniye) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; temsilcisi olmaktan onur duyduğumuz büyük Türk milletini
ve yüksek heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Sizlere hitap
etme imkânı bulduğum bu en büyük millet eserinin ve kutlu
mekânın kurucusu olan ecdadımıza
şükranlarımızı arz ediyorum. Bugünün armağan
edildiği sevgili çocuklarımızı ve aziz milletimizi en
samimi duygularımla kutluyorum.
Değerli milletvekilleri,
takdir edersiniz ki tarihî olayları hatırlamanın gerçek
değeri, onlardan çıkaracağımız ders ve sonuçlar ile
kazanacağımız ilham ve heyecanın bugünümüzü
aydınlatması ve geleceğimize ışık tutmasında
yatmaktadır. Aksi hâlde tarihe yalnızca geride kalmış
olaylar olarak bakmak, birbirinden irtibatsız yaşantılar olarak
yorumlamak, geçmiş ile gelecek arasındaki bağı, dün, bugün
ve yarın arasındaki terkibi anlamaktan bizleri
uzaklaştıracaktır.
Bu yaklaşımla
döneminde mütevazı bir Anadolu kenti olan Ankarada 1920 yılı
Nisanının 23üncü gününde yaşanan muazzam olayı bütün
yönleriyle dile getirirken gözden kaçırmamamız gereken en önemli
husus, bu tarihin bir son değil, bir başlangıç olduğu
gerçeğidir. Bu tarihte neyin başladığını anlamak
ise ecdadımızın Anadoluyu yurt tutmak üzere ayak
bastığı 1000li yıllardan bugüne uzanan çizgide bu
topraklarda tutunabilmek için verdiğimiz zorlu mücadelenin
tamamını ve Türklüğün Anadoludan
uzaklaştırılması için sergilenen senaryoları bilmekten
ve doğru okumaktan geçmektedir. Özellikle asırlar sonra ilk toprak
kaybımızın gerçekleştiği 1699 yılından 1920
yılına kadar geçen zorlu iki yüz yirmi yılın muhasebesinin
hem vicdanlarda hem de şuurlarda bir kez daha yapılması ve
tazelenmesi şarttır. Geniş bir zaman
aralığını bütüncül bakışla okuyacağımız
böylesi derin ve kapsamlı muhasebe, milletimizin
yüzyıllardır mücadelesini verdiği
gerçeklerin günümüze kadar ulaşmış yeni boyutunu ve şeklini
de doğru anlamamızı sağlayacaktır. Bu itibarla,
küresel gelişmelerin Türkiyeye sunduğu fırsatları veya
getireceği riskleri tahlil ederken Büyük Millet Meclisinin hangi
şartlar altında hangi olayların sonucunda hangi imkânlarla,
kimlerin mücadelesiyle kurulmuş olduğunu, azim milletimizin
yüzyıllarca nasıl bir bedel karşılığında bu
sonuca ulaştığını dikkate almamız, bir millî
sorumluluk olarak karşımızdadır.
Değerli milletvekilleri,
23 Nisan 1920 tarihi elbette ki üç yıl sonra varlığını
ve bağımsızlığını bütün dünyaya ilan edecek
olan Türkiye Cumhuriyetinin siyasi ve hukuki altyapısının
hazırlandığı bir dönemin başlangıcıdır.
Bu yönüyle ilk Meclis Türkiye Cumhuriyetinin kurucu iradesidir ve değeri
asla tartışılmaz. Yine bu tarih, varlığıyla
övündüğümüz millet iradesinin en büyük tecelli mekânı olan Türkiye
Büyük Millet Meclisinin temelinin atıldığı gündür. Bu
yönüyle de demokrasi ve millî egemenliğe doğru
attığımız ilk adımdır ve anlamı çok büyüktür
ve inkâr edilemez bir gerçektir ki yine bu tarih, vatanın
bağımsızlığı ve milletin varlığı
için yüreğini ortaya koymuş muhteşem kadroların Büyük
Atatürk önderliğinde tarihe damgasını vurduğu dönüm
noktasıdır. Bu yönüyle ise bu olay yeni Türk devletinin habercisidir.
Ancak bütün bunlara ilave olarak 23 Nisan 1920 tarihine anlam ve özel
değer katan bir başka husus daha vardır. Bu tarihî gün,
Osmanlı devletinin hâkimiyet havzalarını birer birer kaybederek
Türklüğün yaşama alanının Anadoluya
sıkıştığı vahim ve ıstırapla dolu bir
tablo içinde, milletimizin o dönemdeki en son ve en etkili hamlesinin
adıdır. Yıllardır geniş coğrafyalarda
evlatlarını kaybetmiş, sayısız göçlerle büyük acılar
çekmiş Türk milleti için, artık, dönülecek toprak
parçasının, izlenecek göç yolunun, kaptırılacak vatan
köşesinin kalmadığının nihai kararıdır.
Ankaranın Ulus Meydanındaki tek katlı taş binadan ortaya
çıkan sonuç, yaklaşık iki asrı aşan elem ve çile dolu
geri çekilmenin artık son bulacağının, bugünkü
coğrafyamız üzerinde sonsuza kadar yaşamaya devam
edeceğimizin, vereceğimiz tavizin nihai sınırları
olarak kalpgâhımız olan Anadoluyu sonuna kadar
koruyacağımızın, akıl, hesap, irade, iman ve süngüyle
birleşen bir mücadeleyle Türklüğün makûs talihini
döndüreceğimizin bütün insanlığa ilanıdır. (MHP
sıralarından alkışlar)
Bu itibarla, Meclisimizin
açılışı, milletler mücadelesinin acımasızca
sürdüğü bir dönemde, milletimizin tam bir mutabakatla millî kimlikte ve
millî hedefte buluşmasının, yıllardır süren kayıpların
çöküntüsünü atarak güç ve moral toplamasının, teslimiyet ve tavizlere
son vererek, silkinerek doğrulmasının, silahla verilen bir
mücadele bile toplumsal mutabakatlarla sağlanan millî meşruiyetin
nirengi ve dönüm noktasıdır. İzzetinefsi ve haysiyetiyle
oynanmayı reddeden Türk milletinin topyekûn ayağa
kalktığı bir diriliş ve yükseliş abidesidir. Ne kadar
övünsek azdır.
Değerli milletvekilleri,
Büyük Millet Meclisinin açılması, aziz milletimizin
varlığına ve bekasına yönelmiş olan ve
sabırları zorlayan dayatma ve gelişmeler
karşısında neleri göze alıp nasıl
başarabileceğinin de emsalsiz bir örneğini teşkil
etmiştir. Gerek Büyük Millet Meclisinin açılış destanı
ve şartları gerekse sonradan yaşanan siyasi, sosyal
gelişmelerin tamamı, bizleri küçümseyen, onurumuza ve mukaddesatımıza
el ve dil uzatmaya yeltenen, gücümüzü sınamaya kalkışanları
nasıl bir akıbetin beklediğini anlamaları
açısından da tarihî bir ibret ve ihtar belgesi olmuştur.
Bu nedenle, Millet
Meclisimizin açılmasıyla başlayan sürecin manasını
ayrıntılarıyla bilmenin, devlet ve millet hayatımızda
yeniden karşımıza çıkan benzer tehditlerin ve
gelişmelerin doğru anlaşılması bakımından da
çok önemli olduğuna inanıyorum. En karamsar ortamda, en müşkül
anlarda bile Türk milletine gücü yetmeyenlerin bugün yeni maceralarla ve
yollarla şanslarını bir kez daha denemeye
çalışmaları bu açıdan beyhude bir gayret olacaktır.
Büyük Millet Meclisinin
açılması ile milletimiz son sözü o tarihte söylemiştir. Bu son
sözün karşılığı 1915 Çanakkalesinden 1922
İzmirine kadar karış karış savunulan vatan
toprakları ve dökülen şehit kanlarıyla tescil edilmiş ve
bedeli ödenmiştir. Tercihini bin yıllık kardeşlikten ve
kaynaşmadan yana kullanan, tam bağımsızlıktan
başka hiçbir arayışı olmayan, alnı açık,
bahtı açık, yolu açık millet temsilcileri tarafından bu
konu 23 Nisan 1920de bir daha açılmamak üzere
kapatılmıştır. (MHP sıralarından
alkışlar) Bu nedenle, tarihin acı ve tatlı hatıralarla
kapanmış sayfalarının son bulmayan öç ve intikam
duygularıyla asla hak etmediğimiz insanlık dışı iftiraların
yüzleşme adı altında canlı tutulmaya
çalışılması, dikkat etmemiz gereken bir konu olarak tekrar
karşımızdadır. Aksi takdirde Türk Milletinin Selçuklu
Sultanı Alparslan adına Romen Diyojenden, Osmanlı
Padişahı Fatih adına Konstantinden ve Türkiye Cumhuriyetinin
kurucusu Atatürk adına ise yedi düvelden özür dilemeye kadar götürecek
olan suçlamaların ve hesaplaşmaların kapısının
aralanmasını kim engelleyecektir? (MHP sıralarından alkışlar)
Buna fırsat tanımamız ve bu dayatmaları kabul etmemiz asla
ve asla mümkün değildir. Büyük Millet Meclisinin manevi mirası da
buna kesinlikle izin vermez. Unutmayalım ki inancımızın ve
iddialarımızın devamı ancak dayanma gücümüz, dik
duruşumuz ve savunabilme direncimiz kadar olabilecektir. Bunun en güzel
örneği de Büyük Millet Meclisinin açılışıdır.
Değerli milletvekilleri,
bu toprakları vatan yapan ecdadımızdan
devraldığımız mirasın omuzlarımıza
yüklediği görev elbette ağırdır. Ancak, bu kutlu vazifeyi
yerine getirmek için ihtiyacımız olan cesaret ve ilham ise
tarihimizin şanlı sayfalarında fazlasıyla mevcuttur.
Türkiye'nin yükselişi de tıpkı 23 Nisan 1920de tecelli eden
şuurda anlamını bulduğu gibi, sorunlara yalnızca
başkent Ankaradan bakan, ayrışmayı değil
birleşmeyi, dağılmayı değil buluşmayı,
parçalanmayı değil kucaklaşmayı,
farklılaşmayı değil bütünleşmeyi hedefleyen kolektif
anlayışla mümkün olabilecektir.
23 Nisan 1920nin aziz
hatıralarını aramak ve anlamak için çok uzaklara gitmeye gerek
yoktur. 19 Mayıs ruhunda tecelli etmiş yüksek ülkülerde, isli gaz
lambalarının ışığında kaleme alınan
kararlarda, ardı arkası gelmeyen sararmış telgraflarda,
heyecanla buluşulan kongre salonlarında, asker götüren
katarların boş, loş vagonlarında, mermi taşıyan
kağnıların teknelerinde, uykusuz gecelerle geçen Meclis sıralarında
ve nihayet şehadetlerle dolu vatan topraklarında onu anlamak ve
tanımak isteyenler için kutlu anıları ve belgeleri
canlılığını hâlâ korumaktadır.
Bugün de dün olduğu gibi
kardeşliğimize musallat olan gelişmeler
karşısında en önemli direnç ve dayanma gücümüz, yüreklerinin
vatan ve millet sevgisiyle dolu olduğunu düşündüğüm siz muhterem
milletvekillerinin yüksek iradesinde saklıdır. Aziz
milletvekillerinin atacakları her adımda, verecekleri her kararda
mensubu oldukları gazi Meclisin tarihine, şerefine, namusuna ve
anlamına uygun hareket edeceklerine olan inancım tamdır.
Değerli milletvekilleri,
cumhuriyetimizden üç yıl önce açılmış olan yüce Meclisimiz
nasıl ki yeni Türk devletinin doğuşunu müjdelemişse
pırıl pırıl çocuklarımız da ülkemizin onurlu ve
yüksek geleceğini müjdelemektedir. Bu kutlu günün çocuklarımıza
armağan edilmesinin en önemli nedeni ve gerekçesi de bu olsa gerektir.
Milletimiz bağrından yetişen yeni nesillerle
varlığını sürdürecek, devletimiz genç kuşaklarla
geleceğe umutla ve aydınlıkla bakmaya devam edecektir.
Bu vesileyle,
çocuklarımızın ve bugünün kendilerine ithaf edildiği
dünyadaki bütün çocukların bayramını en içten dileklerimle
kutluyorum, gerçek ve kalıcı barış, huzur, mutluluk ve
kardeşlik diliyorum. Yüzyıllarca hüküm sürdüğümüz
coğrafyalarda varlığını feda ederek huzur içinde yatan
milyonlarca meçhul kahramanın aziz hatıralarını hürmet ve
hayranlıkla yâd ediyorum. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde hayat ve
vücut bulmamızı sağlayan kahraman evlatlarımızı,
bu kutlu Meclisi emanet eden büyük Atatürkü, dava arkadaşlarını
ve bugün hayatta olmayan Türkiye Büyük Millet Meclisinin aziz
mensuplarını şükran duygularımla, minnet ve rahmetle
anıyorum, yüce heyetinize bir kez daha sevgilerimi ve
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından ayakta
alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bahçeli.
Söz sırası
Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu
Başkanı Sayın Ahmet Türkte.
Sayın Türk, buyurun.
(DTP sıralarından alkışlar)
DEMOKRATİK TOPLUM
PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI AHMET
TÜRK (Mardin) Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı,
değerli milletvekilleri, değerli konuklar; hepinizi şahsım
ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Bugün 23 Nisan 1920 tarihinde
kurulan parlamenter demokratik düzenimizin 89uncu yıl dönümünü
kutluyoruz. Bu yıl dönümünün geçtiğimiz yıllardan ayrı bir
önemi ve özelliği bulunmaktadır. Dolayısıyla Meclisimize
yüklediği sorumluluklar hayati önem arz etmektedir. Bu yıl dönümü
vesilesiyle yeni bir Anayasa, demokratikleşme, sorunların
uzlaşı ve diyalog ile çözümü konularında düşüncelerimizi
sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Öncelikle
çocuklarımız başta olmak üzere bütün yurttaşlarımızın
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyorum.
Değerli milletvekilleri,
yıl dönümü kutlamaları tarihe yeniden gitmemiz ve her seferinde
doğruya daha yakın bir bakış açısıyla
değerlendirmeler yapmamız için önemli fırsatlar oluşturur.
Hele hele bu durum Büyük Millet Meclisimizin kuruluş yıl dönümü ise
ve ülkemiz 89uncu yılında büyük bir demokratik açmaz ve ekonomik
kriz ile yüz yüzeyse daha derinlikli ve kapsamlı bir tarihî analizi
gerektirmektedir.
Bildiğiniz gibi, 89
yıl önce bugün Büyük Millet Meclisi çoğulcu temsiliyet ilkesi
temelinde kuruldu. Bütün kimliklerin ve kültürlerin, Kürtün, Türkün,
Lazın, Çerkezin temsilde ifadesini buldukları bir ulusal meclis
oluştu. Amaç, ülke üzerinde yaşayan tüm halkların
oluşturduğu demokratik bir ulusal varlık kurmaktı. Birinci
Meclisin kabul ettiği 1921 Anayasasında ademimerkeziyetçilik temel
bir prensip olarak yer aldı. Bildiğiniz gibi, 11inci maddeyle
illerin mahallî işlerinde özerk olmaları garanti altına
alınmıştı. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemalin
16 Ocak 1923 İzmit konuşmasında şöyle demektedir:
Ayrı bir Kürtlük düşünmektense, Anayasamız gereğince zaten
bir tür mahallî özerklikler oluşacaktır; o hâlde, hangi vilayetin
halkı Kürt ise onlar da kendi kendilerini özerk olarak idare
edebileceklerdir.
Bunun gibi birçok belge ve
örnekle, kuruluş döneminin demokratik zihniyeti açıklanabilinir. Öyle
ki seksen dokuz yıl önceki demokratik sistemimizle
karşılaştırdığımızda, bugün
yaşadığımız ortam çok da geride seyretmektedir. O
dönemin demokrasi ve özgürlük anlayışı, maalesef, aradan seksen
dokuz yıl geçmesine rağmen, günümüzden çok daha ilerideydi. Bu
bakımdan, yıldönümünü kutlamakta olduğumuz,
halkımızın iradesi olan yüce Meclisimizin kuruluş özünü ve
ilk yıllarını sürekli olarak yeniden hatırlamak
durumundayız. Bilinmelidir ki o demokratik ruha, o her
farklılığın bir zenginlik olarak tanınıp garanti
altına alındığı zihniyete yeniden dönme
uğraşı içerisinde olmazsak eğer,
devraldığımız mirasa karşı büyük bir gaflet ve
kötü niyet içinde oluruz. Dolayısıyla yeni bir anayasayla
katılımcı demokratik sistemini oturtmuş bir Türkiyede ne
Kürt sorunu ne düşünce ve inanç sorunu ne de gelir adaletsizliği
sorunu kalır. Tam tersine, 70 milyonluk nüfusuyla, tam demokratik,
kapsayıcı, aktif ve kalkınan bir ülke ortaya çıkar.
Demokrasi ile seküler yapısı ile özgürlükçü toplumu ile hem bölgesinde
örnek bir ülke olur hem de Avrupa üyeliği ile Doğu-Batı
çelişkisini ortadan kaldıran tarihî bir devrimi
gerçekleştirmiş olur. Bizim mücadelemiz de rüyamız da hayalimiz
de budur.
Değerli milletvekilleri,
kendilerini sürekli olarak yenilemeyen sistemler, cumhuriyet rejimi ile
yönetiliyor olsa bile otoriter olmaya mahkûmdurlar. Bu ülkeler gittikçe
demokrasiden uzaklaşır, yoksullaşır ve otokratik bir düzen
hâlini alırlar. Küresel hegemonyaların kendi çıkarları
doğrultusunda kullandıkları bir ülke durumuna düşerler.
Yurttaşları ve halkları büyük trajedilerle ve dramlarla yüz yüze
kalırlar. Bunun tarihsel birçok örneğini gösterebiliriz.
Bu bağlamda, Birinci
Meclisten devraldığımız ülkemizin demokratik parlamenter
sisteminin gidişatı çok da iç açıcı değildir. 1924
Anayasası ile kuruluşundaki demokratik ruhun tam zıttı olan
otoriter ve merkeziyetçi bir sisteme dönüşen cumhuriyetimiz hâlen
demokratikleşeceği günlerin sancılarını çekmektedir.
Askerî vesayet ve seçkinci yönetim anlayışı bir türlü demokrasimizin
yakasından düşmemektedir. Kurumsal statüko iç düşman,
dış düşman tanımları ile tek millet, tek dil
söylemleriyle otoriter ve vesayetçi yönetimi sürdürmeye devam etmektedir. Bu
yaklaşımın, yıl dönümünü kutladığımız
parlamenter sistemimizin kuruluş özüyle uzaktan, yakından bir ilgisi
yoktur. Tarihi çarpıtarak ve kendi otoriter yaklaşımları
için kullanarak meşruluk talep eden seçkinci anlayışa
karşı demokratik mücadelemizi sürdürmeye her zaman olduğu gibi
bugün de devam edeceğiz. (DTP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
hepinizin bildiği gibi, bir küresel altüst oluş döneminden geçiyoruz.
Dünyanın gelişmiş kapitalist ülkeleri neoliberal politikalar
ekseninde demokrasilerini rafa kaldırdıkça sistem krize doğru
yuvarlandı. Sosyal bilimciler, sınıflar arasındaki uçurumun
ve gelir adaletsizliğinin tarihin hiçbir döneminde bu kadar
artmadığını, manipülatif yönetim anlayışıyla
yurttaşların hiçbir zaman bu denli depolitize olmadığını
dile getiriyorlar. Liberal aydınlar bile kapitalizmin tarihi boyunca bu
derece etikten yoksun olmadığının altını
çiziyorlar. Bu küresel krizin üstesinden gelmek için tam bir seferberlik
hâlinde hareket eden gelişmiş ülke ve yönetimleri ilk elden
demokrasilerini güçlendirmeye ve yıllardır
bastırdıkları çelişkilerini uzlaşı ve diyalog ile
çözmeye girişiyorlar. Yaptıkları hatalardan dolayı özür
diliyorlar. Hakikatlerin ortaya çıkıp vicdanlarını
rahatlatması için bağımsız inisiyatiflerin önünü açıyorlar.
Bu eylemin yıllarca süreceğini de görebiliriz.
Bir örnek vermek gerekirse,
ülkemizdeki kurumsal statükonun sürekli olarak kendisine referanslarda
bulunarak meşruiyetini kanıtlamaya çalıştığı
Amerika Birleşik Devletleri, baş aşağı gidişini
durdurmak için yeniden bölgesel states demokrasisini güçlendirmeye
çalışıyor. Kurucularından olan Jeffersonı daha fazla
anmaya ve dolayısıyla ademimerkeziyetçi özünü yeniden
canlandırmaya çabalıyor. Daha fazla katılımcı
demokrasi ve daha fazla kapsayıcı yurttaşlık ile krizin
üstesinden gelmeye çalışıyorlar. Aynı şekilde, Avrupa
Birliği ve Avrupa Konseyi, kurucu belgelerini ve sözleşmelerini
yeniden raflardan indirmeye başlıyorlar. Yerel ve bölgesel meclise
daha fazla önem veriyorlar. Ne var ki bizde siyaset alanı, parlamenter
demokrasi, pragmatist hedeflerinin peşine düşmüş bir
şekilde, inisiyatif almaktan ve demokrasi lehine müdahale etmekten son
derece âciz durumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET TÜRK (Devamla)
23üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin içinden geçtiği en büyük
sınav da budur. Bu sınavı siyaset alanını
güçlendirerek geçmek zorundayız. Bu yıl dönümüne layık
olmanın en büyük sorumluluğunun bu olduğu
inancındayım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin on yıllardan beri
yaşadığı demokratik açmaz ile günümüzde olan ekonomik krizi
bir arada düşündüğümüzde bu şekilde devam edemeyeceğimiz
apaçık ortadadır. Demokratik yollardan çözülmesi
dışında hiçbir alternatifin kalmadığı Kürt sorunu
başta olmak üzere, 1924ten beri cebelleştiğimiz inanç ve ifade
özgürlüğü sorunlarını da bu dönemde çözmek zorundayız.
Kanla, bastırmayla, göz yaşıyla hiçbir sorunun çözülmediği
geçmiş acılı deneyimlerimizde yeteri kadar açığa
çıkmıştır. Çağın demokratik değerleri
doğrultusunda, birilerinin dediği gibi tekçi ulus devlet
dogması şeklinde değil, demokratik, çoğulcu bir ulusal
anlayışla yeni bir anayasadan başlayarak
sorunlarımızı demokrasi içinde çözmek zorundayız. Bu,
tercih değildir. Geçmişin mirasına sadakat anlamında bir
tarihî zorunluluktur. Demokratik ulusal egemenliğimizi pekiştirmenin
tek yolu budur.
Takdir edersiniz ki
çocuklarımıza demokratik ve özgür bir ülke oluşturmanın
yolu onları hapislere tıkamaktan ve olur olmaz cezalar vermekten
geçmez. Hiçbir demokraside olmayan bir çocuk bayramına sahip olmamıza
rağmen çocuklarımıza reva gördüğümüz uygulamalar, ne
durumda olduğumuzu en açık bir şekilde ifade etmektedir.
Partilerüstü bir anlayışla bu sorunları çözeceğimiz,
seçkinci devleti demokratik, çoğulcu bir cumhuriyete
dönüştüreceğimiz umudunu koruyorum.
Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı vesilesiyle, 23üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisini,
uzlaşı ve diyaloğun Meclisi yapma ve çocuklarımıza her
günü bayram tadında bir gelecek armağan etme umuduyla hepinize
sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından
ayakta alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Türk.
Söz sırası
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı adına Denizli Milletvekili
Sayın Hasan Erçelebide.
Sayın Erçelebi, buyurun.
(DSP sıralarından alkışlar)
DEMOKRATİK SOL
PARTİ GENEL BAŞKANI ADINA HASAN ERÇELEBİ (Denizli) Sayın
Başkan, vatanının ve milletinin kurtuluş
savaşını başarıyla yöneterek zafere ulaşan Gazi
Meclisin değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve bizi izleyen
milletimizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Yüce Meclisimizin 89uncu
kuruluş yıl dönümü hepimize ve milletimize kutlu olsun.
Dünyada çocuklara
armağan edilen tek bayram olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı, çocuklarımıza, dünyanın dört bir yanından
gelen tüm çocuklara kutlu olsun.
Dünyanın bütün
ülkelerinden Yurtta barış, dünyada barış. diyen Büyük
Önder Mustafa Kemal Atatürkün ülkesine hoş geldiniz. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, işgal edilmiş bir vatandan düşmanı kovmak için
halkı ile bütünleşerek bir taraftan zafere koşan, öte yandan
yokluklara ve çaresizliklere rağmen ülkeyi yöneten, dünyada başka
örneği olmayan çılgın Türklerden oluşan bu Gazi Meclistir.
Atatürk, bir taraftan
cephelerde düşmanla savaşırken, aynı zamanda ülkenin
geleceğinin eğitimle biçimleneceğini düşünüyordu.
Kurtuluş Savaşı devam ederken, Polatlı sırtlarında
Türk ve Yunan topçularının atış sesleri Ankaradan
duyulurken, 15 Temmuz 1921de Maarif Kongresi toplandı. Atatürk,
Kongreden Türkiye'nin millî maarifini kurmasını istedi ve millî
maarifi şöyle açıkladı: Şimdiye kadar takip olunan tahsil
ve terbiye usullerinin milletimizin gerileme tarihinde en önemli etken
olduğu kanaatindeyim. Onun için, eski devrin batıl inançlarından
ve doğuştan sahip olduğumuz özelliklerle hiç ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, Doğudan ve
Batıdan gelebilen tüm etkilerden tamamen uzak, millî ve tarihî
özelliğimizle uyumlu bir kültür istiyorum. Atatürk, Maarif Kongresinde
öğretmenlere Askerî ordularımızın zaferi kesin. Ancak
zaferi sizin irfan ordularınızın zaferi ile perçinleyemezsek
kazanılmış sayılmayacaktır. Öğretmenler, yeni
nesil sizin eseriniz olacaktır. demiştir.
Aradan geçen seksen sekiz
yıl sonra, şimdi de irfan ordularımızın
kazanacağı zaferlere ihtiyaç vardır. Atatürkün gösterdiği
hedef olan çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmak için
çocuklarımıza ve gençlerimize kaliteli, sürekli ve çağdaş
eğitim vermek zorundayız. O yüzden zorunlu eğitim on iki
yıla çıkarılmalıdır. İlk yıllarda anaokulu,
son yıllarda meslek eğitimi zorunlu eğitim kapsamına
alınmalıdır. Hiçbir genç mesleksiz kalmamalıdır.
Meslek eğitimi memleket meselesi hâline getirilmelidir. Eğitim,
üretim için yapılmalıdır. Bu konuda köy enstitüleri deneyiminden
de yararlanılmalıdır. Kent enstitüleri mutlaka
kurulmalıdır.
Sayıları 8 milyona
yaklaşan engelli yurttaşlarımızın 4 milyonu
eğitimin ışığından mahrumdur. Unutmayalım ki
en önemli engel eğitimsizliktir. Bu yurttaşlarımızı
eğitmeliyiz.
Öğretmenlik mesleği
zedelenmemelidir. Sözleşmeli öğretmenliğe son verilmelidir.
Öğretmenlik mesleği mevsimlik işçilikten
çıkarılmalıdır. Mesleğin de eğitimin de sürekliliği
sağlanarak eğitimin bir süreç olduğu akıldan
çıkarılmamalıdır.
Öğretmen
maaşları açlık sınırından
kurtarılmalıdır. Öğretmenlerin ve diğer eğitim
çalışanlarının özlük hakları iyileştirilmelidir.
Sorunları çözülmemiş bir öğretmen derste verimli olamaz.
Ortaöğretim sistemi
yeniden düzenlenmelidir. Ortaöğretim kurumları bir arada toplanarak
kampuslu ya da diğer adıyla avlulu eğitim kurumları hâline
getirilerek fiziki mekânlardan, öğretmenlerden, kültürel ve sportif
alanlardan optimal yarar sağlanmalı, eğitimde kalite ve
verimlilik artırılmalıdır.
Yükseköğretime
girişte ÖSS zulmüne son verilmelidir. Ortaöğretimi bitirmiş tek
bir genç bile dışarıda kalmamalıdır. Unutmayalım
ki eğitimin insan harcama gibi bir amacı olamaz.
Ezberci değil
araştıran, kabullenen değil sorgulayan, Hayatta en hakiki
mürşit ilimdir. diyen yeni nesiller yetiştirmek eğitim
programlarımızın hedefi olmalıdır.
Yükseköğretimde zaman
geçirmeden mutlaka insan gücü planlaması yapılmalıdır.
Öğrenci kontenjanları bu planlamaya göre düzenlenmelidir. YÖK, esas
görevi olan planlama ve eş güdüm görevini yerine getirmelidir.
Üniversitelerdeki
öğrencilerimizin barınma, beslenme ve akademik eğitim
sorunları kimseye muhtaç olmayacak şekilde çözülmelidir.
Başta yeni kurulan
üniversitelerimizin ihtiyacı olan akademik eleman yetiştirme
programları daha ciddi ve ivedi olarak planlanmalıdır.
Devletimiz ve Hükûmetimiz
eğitime gerekli hassasiyeti göstermeli, yeterli ekonomik kaynakları
ayırmalıdır. Eğitim sorunlarını çözememiş
bir ülke başka hiçbir sorununu çözemez.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eğitim ile ekonomi arasında
sıkı bir ilişki vardır. Ekonominin ihtiyaç duyduğu
nitelikli insan gücünü eğitim yetiştirir, eğitimin ihtiyaç
duyduğu maddi kaynakları ekonomi sağlar. O hâlde yaşamakta
olduğumuz ekonomik krizden kurtulmanın yolu üretim için
eğitimden geçer. Kriz bize teğet geçti., Geçecek gibi boş
sözlerden vazgeçerek eğitim programlarımızı üretime yönelik
olarak yeniden düzenleyelim. Meslek eğitimine önem verelim.
Kadınlarımızı
ve gençlerimizi özgürleştirmek için onları iş güç sahibi
yapalım. İş özgürlüktür. Ekonomik özgürlüğü olmayan bir
insanın hiçbir özgürlüğü yoktur.
Sosyal güvenlikten mahrum
hiçbir vatandaşımız kalmasın. Zenginlikte sosyal adalet
hepimizin hedefi olsun. İnsanlarımız umutsuz olmasın,
geleceğe umutla ve güvenle baksın.
Vatandaşlarımızın
adalet duyguları zedelenmesin. Yargı
bağımsızlığı sağlansın. Hukukun
üstünlüğü hepimizin ortak paydası olsun.
Anayasamızın 2nci
maddesinde ifade edilen Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir
hukuk devletidir. kavramı günlük yaşamımızda kendisini
daha çok hissettirsin. Bu konuda hiçbir yurttaşımızın
gönlünde ve beyninde kuşku veya korku kalmasın.
Dış politikada,
Meclisimizin ve cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürkün Yurtta
barış, dünyada barış. sözü temel ilkemiz
olmalıdır. Anlık heyecanlarla verilen tepkiler ile
diplomatlarımızı ve diplomasiyi dışlayan
davranışlarla dış politikada başarılı
olmamız mümkün değildir. Dış politikadaki
yanlışlıkların telafisi uzun zaman mümkün olmayabilir.
Son bir örnek olarak, NATO
Genel Sekreteri seçiminde Başbakanımızın
alışılmış fevri davranışı, diplomasiye
zaman ve zemin tanımaması ülkemizi sıkıntıya
sokmuştur. Bize verildiği söylenen özür, Roj TVnin
yayınlarının durdurulması, NATO Genel Sekreter
Yardımcılığı kadrosu söylemi hep boş
çıkmıştır, geriye Afganistanda üst düzey bir görev sözü
kalmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASAN ERÇELEBİ (Devamla)
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde boş vaatlerin
gerçekleşmediğini gören seçmenler vatanına sahip çıkarak
ver kurtul siyasetine dur dediler, Kıbrısta iki devletin
varlığına, siyasi eşitliğe, eşit egemenliğe
dayalı bir çözüm için oy verdiler. Hükûmetimizin, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti üzerindeki dayanılmaz ve haksız ambargoların
kaldırılmasının önemini, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetindeki gençlerin uluslararası spor
karşılaşmalarına bile gidemediklerini dünyaya
duyurmasını istiyoruz.
Son dönemde artan
Türkiye-Ermenistan ilişkileri kardeş Azerbaycanla olan
ilişkilerimizi zora sokmuştur. Hükûmetin Azerbaycanın
mağdur edilmesinin söz konusu olmadığı açıklaması
bizi biraz olsun rahatlatmıştır.
Her 24 Nisanda sözde Ermeni
soykırımı iddiasının tekrar tekrar gündeme gelmesi
bizim millet olarak asabımızı iyice bozmaktadır. Bu konu
artık gündemden çıkarılmalıdır. Hiç kimse bizim
atalarımızı ağır bir suçlama olan soykırımla
suçlayamaz. Ulusal çıkarlara dayalı, bölge merkezli dış
politika mutlaka uygulanmalıdır. Atatürkün Yurtta barış,
dünyada barış. sözü çerçevesinde tüm komşularımızla
barış, huzur içerisinde yaşamak bizim vazgeçilmez ilkemiz
olmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AB ile ilişkilerimiz daha akılcı,
daha hakkaniyete uygun, Türkiye'nin büyüklüğüne yaraşır bir
şekilde ele alınmalıdır. AB ile müzakereler diğer aday
ülkelerle eşit şartlarda, siyasi ön koşul olmadan
yürütülmelidir. Bazı AB üyelerinin ısrarla dile getirdiği ucu
açık müzakereler ve imtiyazlı ortaklık kavramları asla
kabul edilemez.
Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı Sayın Obamanın göreve geldiği ilk
günlerde ülkemizi ziyareti önemlidir. Türkiye-ABD ilişkilerinin yeniden
normalleşmesi için bölgemizi yakından ilgilendiren konularda
ülkemizin görüşlerinin alınması ve hassasiyetlerimizin dikkate
alınması büyük önem arz etmektedir. ABD yetkilileri terörle
mücadelede samimi olduklarını eylemleriyle desteklemelidirler.
Enerji
kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve güvenliğinin
sağlanması için ülkemiz önemli konumdadır. Doğu ve
Batı arasında köprü olarak nitelendirilen bu coğrafyada
ülkemizin öneminin hissettirilmesinde laik, demokratik rejimimizin önemi
büyüktür. Bu hâliyle Türkiye, bölgede rol model olmaktadır.
İçeride ve
dışarıdaki sorunlarımızın çözüm yeri Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. O nedenle, Parlamentomuzun itibarı artırılmalı
ve korunmalıdır. Bunun için, uzlaşma komisyonlarında
Parlamentoda üyesi bulunan tüm partiler eşit üye ile temsil
edilmelidirler. Milletvekili dokunulmazlıkları kürsü
dokunulmazlığıyla sınırlanmalıdır.
Çağdaş ve demokratik bir siyasi partiler kanunu ile seçim kanunu
çıkarılmalıdır.
Laik cumhuriyetimizin ve
demokrasimizin varlık sebebi Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89uncu
kuruluş yıl dönümü ile Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
ulusumuza kutlu olsun. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşundan bu
yana hizmet etmiş, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm
milletvekillerimizden ebediyete intikal edenlere Allahtan rahmet diliyorum,
hayatta olanlara sağlık ve mutluluklar diliyorum.
Yüce heyetinize saygılar
sunuyorum. (DSP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Erçelebi.
Sayın milletvekilleri,
söz sırası Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel
Başkanı adına İstanbul Milletvekili Sayın Ufuk
Urasta.
Sayın Uras buyurun. (DTP
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜRLÜK VE DAYANIŞMA
PARTİSİ GENEL BAŞKANI ADINA MEHMET UFUK URAS (İstanbul)
Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başkan, Sayın Başbakan, değerli milletvekilleri;
dünyanın en zorlu coğrafyalarının birinde büyük bir dünya
savaşının ardından güç şartlarda ve nice canlar pahasına
kurulan cumhuriyetin 85inci yılını, onun kuruluşunu
gerçekleştiren Meclisimizin 89uncu yılını geride
bıraktık. Dileğimiz, daha nice 23 Nisanları
barış, refah, mutluluk, özgürlük, kardeşlik ve demokrasinin
hüküm sürdüğü bir ülkede eşit koşullarda bir arada
yaşamaktır.
Türkiye Cumhuriyeti, 20nci
yüzyılın ilk çeyreğinde bir imparatorluğun enkazı
arasından yükselerek çok dinli, çok dilli, çok kültürlü, çok kimlikli ve
elbette çok sorunlu bir coğrafyada kendine yer açmıştır.
Meclisin kuruluşundan bu yana gelişmeler katetmiş ve dünya
ülkeleri arasında önemli bir konum elde etmiş olmasına
karşın, bir başka açıdan, insan
uygarlığının uzun macerası içerisinde hâlen emekleme
dönemini yaşayan bir ülke durumunda olduğumuzu da ifade etmemiz
abartılı olmayacaktır. Hem Meclis ve Anayasa hem de siyasi
partiler sistemine dayalı demokrasi modeli bakımından
Birleşmiş Milletler çatısı altında birçok ülke ile
kıyaslanmayacak kadar deney sahibi ve birçok başlangıç sorununu
geride bırakmış durumdayız ancak bir devlet politikası
olarak benimsendiği ileri sürülen Batılı demokratik ülkeler
topluluğu içinde yer almak hedefinin epey uzağında
bulunduğumuz da bir gerçektir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, halk
iradesinin tecelli ettiği kurum olduğuna dair ortak bir söylem genel
kabul görse de yetkilerini layıkıyla kullanabildiği hâlâ çok
tartışmalıdır. Sık sık askerî darbelere veya
muhtıralara muhatap olduğu gibi, kendi uhdesinde bulunan demokratik
bir anayasa yapma yetkisini bile tam olarak kullanamamaktadır.
Yirmi dokuz yıldır Türkiye'nin
örtülü vesayet rejimi altında yaşamasının nedeni olan 12
Eylül 1982 darbe Anayasasını esastan değiştirmek hâlâ
mümkün olmamıştır. Bu militarist özlü Anayasayı
değiştirme yönünde bazı sınırlı adımlar
atılmıştır ama bu görevin esası hâlen önümüzde
durmaktadır. Bu dönemin milletvekilleri ve partileri olarak Türkiye'nin
siyasi tarihinde anlamlı bir iz bırakmak istiyorsak bu
Anayasayı değiştirme konusunda bahanelere
sığınmadan iktidarı ve muhalefeti ile birlikte hareket
etmeliyiz. Az hukuk devleti üzerine birazcık demokrasi
anlayışı ile Türkiye olsa olsa yeni sorunlar yaşar. Az
demokrasili cumhuriyet de az demokrasili laiklik de Türkiyeye uymaz.
Yurttaşların bizden beklediği, güçlü bir demokratikleşme
hamlesiyle ülkenin sorunlarını derhâl çözmektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; elbette Anayasa değişikliği
denince ilk akla gelen, siyasal rejimin her türlü vesayetten
kurtarılmasıdır. Türkiye demokrasisinin kendine has bir yönü
olduğundan söz edilecekse bunun da ne yazık ki bir vesayet demokrasisi
olduğunu artık kabul etmeliyiz. Meclisten beklenen
kararlılık ve cesaret bu noktada gösterilmelidir. Seçimle gelip
seçimle gidebilen, açıkça denetlenebilen ve hesap verebilen kurumlar
sistematiğine dayalı, yasama, yürütme, yargı ve askeriyenin
çarpık ilişkisinden kurtarılmış bir demokrasiye
ülkemiz kavuşturulmalıdır.
Anayasa
değişikliğinden söz etmişken vatandaşlık
kavramının, mevcut hâliyle, tarihimizde
devraldığımız büyük bir sorunun yani Kürt sorunun
demokratik ölçüler içerisinde, eşitlik temelinde ve barışçı
yollarla çözümüne hiçbir katkıda bulunmadığını da
açıkça görmeliyiz. Bu konuda çok çektik, çok insanımızı
kaybettik. Kendi aramızda demokratik yollardan çözmeyi beceremediğimiz
için dış müdahalelere açık hâle geldik. Bin yıldır bir
arada yaşadığımız insanlarımızın bir
bölümünün dilini, kültürünü, kimliğini bir türlü içimize sindiremedik,
onlara kendi kafamıza göre kimlikler uydurmaya kalktık, bu tür
garipliklerle yıllar kaybettik. Şimdi, Kürte Kürt demeden, kendi
dilini konuşmasını, öğrenmesini, yazmasını,
hayatın her alanında kullanmasını sağlamadan, bunun
anayasal ve yasal güvencelerini ortaya koymadan daha fazla adım
atamayacağımız belli değil midir. O hâlde, herhangi bir
etnisiteyi ima etmeyen bir anayasal vatandaşlık tanımı
getirmeli, herkesin kendi dilini ve kültürünü öğrenmesi, öğretmesi,
kullanabilmesi için modern dünyanın bulduğu çözüm
yollarının bizde de uygulama alanı ve fırsatı
bulması için gerekli anayasal ve yasal adımlar gecikmeden
atılmalıdır.
Alevi
yurttaşlarımız da hâlen son derece haklı beklentiler
içindedir. İlköğrenimde din dersleri mecburiyeti, bütün
tartışmalara ve yargı kararlarına rağmen hâlâ
sürdürülmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı,
bugünkü adaletsiz yapısıyla tartışmanın tam
göbeğinde yer almaktadır. Bu sorunda da çözüm adımları
atılamamaktadır. Artık, Kürt ve Alevi
yurttaşlarımızın kültürel talepleri ve hakları,
insanlık tarihinin bu konudaki kazanımlarına denk gelecek
şekilde düzenlenmelidir. Yapılacak demokratik düzenlemeler Türkiye
Cumhuriyetini zayıflatmaz, tam tersine,
bağımsızlığın da egemenliğin de demokrasinin
de cumhuriyetin de güçlenmesine yol açar, herkesin gönüllü yurttaş
olmasını sağlar, bir arada yaşama iradesini güçlendirir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu konuların önemi ve aciliyeti ortadayken
başarılı bir yerel seçim geçiren Demokratik Toplum Partisine
karşı bütün Türkiyede sürdürülen operasyona değinmeden geçmek
mümkün değildir. İktidarın niyetinin sorgulanmasına neden
olacak kadar zamanlaması dikkat çekici bir operasyonla karşı
karşıyayız. Adalete intikal etmiş bir konu olduğu için
üzerinde derinlemesine mülahazalarda bulunmak mümkün değildir. Ancak bu
adımın, önümüzdeki aylarda Kürt sorununun içine girmesi öngörülen
yeni mecraya dair her türlü barışçıl umut ve beklentiyi tersine
çevirdiği aşikârdır.
Diyarbakırı
fethetmeye girişmek, bölgedeki seçim sonuçlarını Ermenistan
sınırına dayanmış bir risk olarak yorumlamak ne kadar
hataysa, Kürt sorununu adli bir mesele hâline indirgemeye devam etmek de o kadar
hatalı olacaktır. Ne Kürt yurttaşlarımızın ne de
Türkiye toplumunun meselenin bu tür yollarla hallolacağına dair
hiçbir inancı yoktur.
Kürt sorununun çözümünde son
derece önemli bir partner bu çatının altında şu
sıralarda oturuyorken, konuyu savcılara, askere, ABDye havale etmek
aklın, vicdanın ve siyasi mantığın kabul
edebileceği bir şey değildir. (DTP sıralarından
alkışlar) Kimlikleri tek tipleştirmenin, asimilasyonun, askerî
ve polisiye tedbirlerle sorunu çözermiş gibi yapmanın zamanı
çoktan geçmiştir.
Sevgili Başkan,
değerli milletvekilleri; son aylarımızı yoğun olarak
meşgul eden bir başka önemli konu da yine adalete intikal etmiş
olan Ergenekon davasıdır. Bu davanın kapsamını elbette
görevli savcılar çizecektir. Bizim ilgilendiğimiz yönü, bu
davanın Türkiye'nin yarım yüzyıllık tarihinin karanlık
yönleriyle olan ilişkisinin devamlılık ve sistematik bir
bağ gösteren korkunç muhtevasıdır.
Bildiğiniz gibi Türkiye,
son elli yılın siyasal ve toplumsal hayatını olgun bir
demokrasinin olağan ve durağan iklimi içerisinde geçirmiş bir
ülke değildir. Özellikle NATOya girişini takip eden yıllardan
itibaren siyasal süreçleri olağandışı müdahalelerle
rotasından çıkaran, yasal düzlemde görünmeyen kimi odak ve çevrelerin
karmaşık ilişkiler ağı içerisinde kanlı
olayların sahnelendiği ve belli projeksiyonlar altında oradan
oraya sürüklendiği bir ülke olduk. Her türlüsünden darbeler ve
muhtıralar birbirini kovaladı. Mahiyeti ve gerçek sorumluları
bir türlü ortaya çıkmayan siyasi suikastlar ve kanlı olaylar sahnelendi.
Bu karmaşık ve karanlık ilişkiler ağı içerisinde
devletin üniformalı ve üniformasız, silahlı ve silahsız
kimi kurum ve mensuplarının da yer aldığı
yıllardır belgeli ve belgesiz şekilde ileri sürülmektedir. Son
on yılımızda bu konular daha fazla konuşulur ve
tartışılır olmuştur. Seçimler yoluyla iktidara
gelenleri arkasına sivil toplum kurumlarının ve
koşullandırılmış halkın desteğini alarak
asker zoruyla iktidardan düşürme hedefini güden projeler günlükler
adıyla basına düşmüştür.
Olayın bunlarla
sınırlı olmadığı, infial yaratacak olayların
da planlandığı herkesçe bilinmektedir. Bu dava, devlet
kurumları ve sivil toplum açısından yıllardır
hesabı verilmeyen ve vicdanları ezen ağırlıklardan
kurtulma fırsatıdır. Gerçek manada denetlenebilir, demokratik ve
şeffaf bir devlet yapılanması ve hesap veren bir rejim inşa
edilebilmesi bakımından geçilmesi zorunlu hâle gelmiş bir
köprüdür.
Siyasal ve toplumsal
hayatımızı kuşatmış, ardına devlet gücünü
almış, hukuksuz ve kanlı, habis bir urun bünyeden
atılması gerekir. O nedenle, bu konuyu sağcı-solcu,
şeriatçı-laik, ABci-ulusalcı, diktatör-özgürlükçü gibi
saflaşmalarla kurban etmemek büyük ölçüde bu Meclisin çatısı
altında toplananların elindedir arkadaşlar.
Çetelere, derin devlete,
darbecilere, gladyoya veya suç örgütlerine karşı soruşturma yürütülmesi,
bunların yargılanması ve cezalandırılması on
yıllardır dillendirdiğimiz bir taleptir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET UFUK URAS (Devamla)
Ancak Ergenekon ve benzeri örgütlenmelerin tasfiyesinin nasıl
yapıldığı en az tasfiyenin kendisi kadar önemlidir. Bu
tasfiye hukuk içinde, demokratik yollarla yapılmalı, yeni
hukuksuzluklar yaratılmamalıdır. Onlarca yıldır sola
ve toplumsal muhalefete reva görülen baskıcı, hukuksuz ve antidemokratik
yöntemlerin uygulanmasına asla göz yumulmamalıdır. Evet,
insanların haksızlığa uğramasına, teşhir
edilmelerine, siyaseten karşı karşıya gelinen çevrelere
gözdağı verilmesi anlamına gelen uygulamalara, hâlen mali ve
özellikle de siyasi ayaklarına dokunulmamasına, demokratik hukuk
ilkelerinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
içtihatlarının ve kararlarının çiğnenmesine ve
hırpalanmasına izin vermeyelim. Daha davanın kendisi
sonuçlanmadan halkın vicdanında kaybedilmesine yol açmayalım.
Meclis olarak savcılık ya da avukatlığa soyunmayı bir
yana bırakıp temsil ettiğimiz halkın vicdanı
olalım. Yakın tarihimiz de gösterdi ki Türkiye toplumu fikir
mücadelelerinin kör dövüşüne dönüştürüldüğü demokrasi
dışı darbe dönemlerinden çok çekmiştir. Meclis iradesi bu
tür dönemlere ve girişimlere yol vermeyecek kararlılığı
ve yaratıcılığı bugün mutlaka göstermelidir. Bu
konuları örtbas etmek yerine araştırılmasına önayak
olunmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'nin
tarihten devraldığı sorunların kimi belli bir zaman
dilimi içerisinde çözüme kavuşsa bile bazıları daha
sancılı olarak varlığını sürdürüyor.
Ermenistanla olan ilişkimiz de böyledir. 1915te yaşanan ve
insanlığın taşımakta güçlük çekeceği ağır
olaylar bu küçük ve yoksul komşumuzla ilişkilerimizin olağan bir
mecraya girmesini hep önlemiştir. Bu tarihle yüzleşmenin
yakıcılığı iktidarları etkin tutumlar
geliştirmekten alıkoymuştur. Her 24 Nisan geldiğinde
bazı ülkelerin alması muhtemel tavır Türkiyede hep gerilime
neden oldu. Bu tablonun artık değişmesi gereklidir. Cesur
adımların atılmasına ve güçlendirilmesine
ağırlık verilmelidir. 1915 ortak acısının doksan
dördüncü yılında sınır kapılarını
açalım ve tarih ve kültür bakımından birçok şeyi paylaştığımız
Ermenistanın kardeş halkıyla yeniden kucaklaşalım.
Elbette bu, bir komşuyla olan ilişkilerin düzeltilmesi, diğer
dost ve kardeş ülkelerle ilişkilerin bozulması üzerinden
inşa edilemez. Bu bakımdan Azerbaycanla münasebetimizin
güçlendirilmesi ve geliştirilmesi için de aynı zamanda yoğun bir
çaba sarf etmeliyiz.
Sayın Başkan,
değerli vekiller; dünyanın bütün çocuklarının tek bir
örgütü vardır, onların tertemiz vicdanları ve pırıl
pırıl yürekleri. O yüzden, cezaevinde olan tutuklu
çocuklarımız ve bütün çocuklarımız, genç ve gelecek
kuşaklara mutluluk, refah, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet
içerisinde yaşayan bir toplum ve ülke bırakma sorumluluğumuz
var. Bu çatı altında aldığımız her kararın
ve çıkardığımız her yasanın Türkiyeyi böyle bir
hedefe ne ölçüde yaklaştırdığını sıkı
sıkıya takip etmek ve gereğini yerine getirmek yükümlülüğüyle
karşı karşıyayız.
Bu vesileyle Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yurttaşlarımızın gönlündeki saygın
konumunu daha da geliştirecek ve güçlendirecek gelişmelere imza
atmasını diliyor, beni sabırla dinlediğiniz için Sayın
Başkan size ve sayın milletvekillerine saygılarımı
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Uras.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 89uncu yıl dönümünün ve
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem
ve anlamının belirtilmesi amacıyla yapılan konuşmalar
tamamlanmıştır.
Sizin, aziz milletimizin
yeniden bayramını kutluyorum ve sözlü soru önergeleri ile diğer
denetim konularını sırasıyla görüşmek için 28 Nisan
2009 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati:
15.38