DÖNEM: 23                              CİLT: 44                       YASAMA YILI: 3

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

83’üncü Birleşim

29 Nisan 2009 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır)

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, Diyarbakır’da bugün şehit olan 9 Mehmetçiğimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve tüm milletimize başsağlığı dileyen konuşması

 

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama’nın 24 Nisan açıklamalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı

2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, çocukların şiddete ve haksızlığa maruz kalmaları ile Diyarbakır’ın Lice ilçesi kırsalında mayın patlaması sonucu yaşamını yitiren 9 askerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı dilemesine ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

3.- Hakkâri Milletvekili Abdulmuttalip Özbek’in, Hakkâri ilinde 23 Nisan günü cereyan eden olaylara ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın, konuşmasına ilişkin açıklaması

2.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Azerbaycan-Türkiye-Ermenistan arasındaki görüşmelerde ara buluculuk rolü üstlenen İsviçre’nin durumuna ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın konuşmasına ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde PKK terör örgütünün hain saldırısı sonucu 9 askerimizin şehit edilmesini şiddetle ve nefretle kınayan, şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı dileyen açıklaması

5.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde PKK terör örgütünün hain saldırısı sonucu 9 askerimizin şehit edilmesini şiddetle ve nefretle kınayan, şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı dileyen açıklaması

6.- Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün’ün, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde PKK terör örgütünün hain saldırısı sonucu 9 askerimizin şehit edilmesini şiddetle ve nefretle kınayan, şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı dileyen açıklaması

7.- Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın, İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın konuşmasına ilişkin açıklaması

8.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde PKK terör örgütünün hain saldırısı sonucu 9 askerimizin şehit edilmesini şiddetle ve nefretle kınayan, şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı dileyen açıklaması

9.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, emek ve demokrasi güçlerinin Taksim Alanı’nda 1 Mayıs Bayramı’nı kutlama taleplerine olumlu cevap verilmesi konusundaki açıklaması

10.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, emek ve demokrasi güçlerinin Taksim Alanı’nda 1 Mayıs kutlama talepleri konusundaki ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Kazakistan Parlamentosundan bir milletvekili heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 22 milletvekilinin, 1977 yılında 1 Mayıs kutlamalarında Taksim’de meydana gelen olayların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/354)

2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 milletvekilinin, Gaziantep’te ekonomik kriz ve göçün işsizliğe etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/355)

3.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 25 milletvekilinin, Kayseri ilinin turizm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/356)

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı: 230)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, genel seçimlerde adaylık için istifa eden kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/6482) (Ek cevap)

2.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, siyasi parti toplantılarında kamu araçlarının kullanımı ve işçilerin zorla katılımı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/7071)

3.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, İzmir’de kapanan ve açılan iş yerlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/7192)

4.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, TRAKAB toplantılarına davet edilen basın mensuplarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/7197)

5.- İstanbul Milletvekili Ufuk Uras’ın, yer bilimleri mühendislerinin istihdamına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/7202)

6.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’nın bazı köylerinin yol sorununa ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/7262)

7.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün bazı ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/7266)

8.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, abone olunan dergilere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7284)

9.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Osmangazi’deki Doğanbey Kentsel Dönüşüm Projesi’ne ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7429)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.

Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, Ardahan ilinde kurulacak olan arıcılık enstitüsü ve tarım konusuna ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bazı uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker,

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Kosova Türkleri Millî Bayramı’nın kutlama törenleri ve Kosova izlenimlerine ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu,

Cevap verdiler.

Norveç Parlamentosu Başkanı Thorbjorn Jagland’ın davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, beraberindeki Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca ismi bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 24 milletvekilinin, eczacılıktaki sorunların araştırılarak mesleğin gelişmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/350),

Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 26 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/351),

İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Köy Enstitüsü sisteminin araştırılarak yaşatılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/352),

İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, 1977 yılında 1 Mayıs kutlamalarında Taksim’de meydana gelen olayların araştırılması (10/353),

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

İngiltere Avam Kamarası Üyesi ve Parlamento İçişleri Komitesi Başkanı Keith Vaz’ın, İngiltere Parlamentosu’nda 14 Mayıs 2009 tarihinde düzenlenecek “Avrupa ve Sınırdaş Bölgelerde İnsan Ticareti” konulu seminere vaki davetine İstanbul Milletvekili TBMM İçişleri Komisyonu Başkan Vekili Feyzullah Kıyıklık’ın icabet etmesine,

Fransa Senatosu Dışişleri, Savunma ve Silahlı Kuvvetler Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetini 17-20 Mayıs 2009 tarihleri arasında Fransa’ya davetine icabet edilmesine,

Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin ve Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı ile Sakarya Milletvekili Şaban Dişli’ye ödenek ve yolluklarının verilmesine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 230, 343, 263, 353, 257 ve 89 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin sırasıyla bu kısmın 2, 3, 4, 5, 6 ve 7’nci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 28 Nisan 2009 Salı günkü birleşiminde bir saat süre ile sözlü soruların görüşülmesinin ardından diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine, 29 Nisan 2009 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine, 29 Nisan 2009 Çarşamba ve 30 Nisan 2009 Perşembe günlerindeki birleşimlerinde 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 08.05.2006 Tarihli ve 3285 Sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/22), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının;

1’inci sırasında bulunan               (6/408),

5’inci        “            “       (6/483),

10’uncu    “            “       (6/524),

11’inci      “            “       (6/529),

12’nci       “            “       (6/530),

23’üncü   “            “       (6/569),

26’ncı       “            “       (6/575),

29’uncu   “            “       (6/585),

31’inci      “            “       (6/596),

33’üncü   “            “       (6/602),

35’inci      “            “       (6/610),

39’uncu   “            “       (6/623),

40’ıncı      “            “       (6/625),

42’nci       “            “       (6/629),

45’inci      “            “       (6/635),

52’nci       “            “       (6/662),

56’ncı       “            “       (6/673),

60’ıncı      “            “       (6/681),

91’inci      “            “       (6/748),

95’inci      “            “       (6/758),

107’nci     “            “       (6/788),

110’uncu “            “       (6/798),

123’üncü “            “       (6/822),

245’inci    “            “       (6/1001),

282’nci     “            “       (6/1051),

295’inci    “            “       (6/1064),

353’üncü “            “       (6/1130),

366’ncı     “            “       (6/1145),

369’uncu “            “       (6/1148),

398’inci    “            “       (6/1183),

Esas numaralı sözlü sorulara Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik cevap verdi; Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy, Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz de cevaba karşı görüşlerini açıkladılar.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

2’nci sırasına alınan, Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/491) (S. Sayısı: 230) görüşmelerine başlanarak tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

29 Nisan 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 18.51’de son verildi.

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Yaşar TÜZÜN

 

Konya

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                                                No.: 90

II.- GELEN KÂĞITLAR

29 Nisan 2009 Çarşamba

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/471)  (S. Sayısı: 365) (Dağıtma tarihi: 29.4.2009) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/516) (S. Sayısı: 366) (Dağıtma tarihi: 29.4.2009) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Angola Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticari, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/662) (S. Sayısı: 367) (Dağıtma tarihi: 29.4.2009) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 22 Milletvekilinin, 1977 yılında 1 Mayıs kutlamalarında Taksim’de meydana gelen olayların araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/354) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.04.2009)

2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 Milletvekilinin, Gaziantep’te ekonomik kriz ve göçün işsizliğe etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/355) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.04.2009)

3.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 25 Milletvekilinin, Kayseri ilinin turizm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/356) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.04.2009)

 

29 Nisan 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, Diyarbakır’da bugün şehit olan 9 Mehmetçiğimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve tüm milletimize başsağlığı dileyen konuşması

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, bugün şehadet şerbetini içen 7 Mehmetçiğimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve tüm milletimize başsağlığı diliyorum.

Milletimizin varlığını, birliğini ve huzurunu hedef alan hainler ve onların arkasındaki güçler bilmelidir ki Türk milletinin birliğini ve huzurunu bozamayacaklardır. Bunları yapanları lanetliyorum. Milletimize tekrar başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama’nın açıklamaları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elakdağ’a aittir.

Sayın Elekdağ, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama’nın 24 Nisan açıklamalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama’nın 24 Nisan açıklaması hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Obama, açıklamasında “soykırım” kelimesini kullanmış olmasa da “soykırım”ın Ermenice lisanında tam karşılığı olan ve “büyük felaket” anlamına gelen “metz yeghern” kelimelerini kullandı ve bunu 2 kere tekrarladı. Ayrıca açıklamasında “Her yıl, Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinde katledilen ya da ölüme yürüyen 1,5 milyon Ermeni’yi anıyoruz.” ifadeleriyle Osmanlı Türk’ünü suçladıktan sonra “O dönem hakkında düşüncelerim değişmedi. O dönemin gerçeklerinin dürüst ve tam olarak kabul edilmesini istiyorum.” diyerek seçim kampanyası sırasında 5 kez kullandığı “soykırım” sözcüğünü çağrıştırdı.

Değerli arkadaşlarım, bu ifadeler, Ermeni tarafının “soykırım” iddialarını güçlendiren bir peşin hüküm oluşturuyor ve Türkiye ile Ermenistan arasında yürütülen müzakereler çerçevesinde kurulması öngörülen “ortak tarih komisyonu”nun etkin ve işlevini yapacak bir yapıda olmasını engelleyecek bir nitelik taşıyor.

1915 olaylarına ilişkin gerçeklerin ortaya çıkarılması, değerli arkadaşlarım, ancak ortak tarih komisyonunun kurulması, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin kurulmasında kilit unsurdur. Çünkü Türkiye ve Ermenistan arasında gerçek barış ve uzlaşı, Türk ve Ermeni uluslarının yaşadıkları beşerî facianın tüm yönlerinin nesnel bilimsel araştırmayla gün ışığına çıkarılmasından ve iki tarafın tarihleriyle yüzleşmelerinin yaratacağı travmadan doğacaktır.

Bu bakımdan, Türkiye’ye Ermenistan ilişkilerinin normalleştirmesi önerisinde bulunan Başkan Obama’nın, ortak tarih komisyonunun yapacağı göreve ve çalışmaları sonucunda çıkaracağı bulgulara saygı gösteren bir şekilde konuşması gerekirdi. Oysa Obama, tam bir yargısız infazla ortak tarih komisyonunun bulgularını sıfıra indirgemeye çalışmıştır.

Sayın Obama Harward Hukuk Fakültesi mezunu ve saygıdeğer bir hukukçudur ama ne yazık ki evrensel hukuk prensiplerine riayet etmiyor. Çünkü uluslararası bir suç olan soykırım, bir uluslararası hukuk enstrümanıyla kodifiye edilmiştir. Bu enstrüman, 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından oy birliğiyle kabul edilen “Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”dir.

Soykırım Sözleşmesi’nin 2’nci maddesi suçu tanımlamış ve suçun mevcut olması için kanıtlanması gerekli olan objektif ve subjektif unsurları belirlemiştir.

Bir zanlının veya devletin soykırım suçu ile suçlanabilmesi için, yetkili mahkeme tarafından suçun objektif ve subjektif unsurlarının belirlenmesi, kanıtlanması ve bilhassa suçun özel kasıtla işlendiğinin saptanması gerekmektedir.

Sözleşme, soykırım iddialarını kapsayan davalara bakmakla yetkili mahkemeleri de belirlemiştir. Sözleşme’nin 6’ncı maddesinde, yetkili mahkemelerin ya olayın vuku bulduğu ülkenin yetkili mahkemesi yahut da tarafların üzerinde anlaşacakları yetkili uluslararası ceza mahkemesi olması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca, Sözleşme’nin 9’uncu maddesinde, devletlerin soykırım konusunda aralarında çıkabilecek ihtilafları Uluslararası Adalet Divanına götürebilecekleri öngörülmüştür.

Bu bakımdan, değerli arkadaşlarım, bir zanlıya yöneltilen soykırım suçunun, eğer yetkili hukuk mercileri tarafından objektif ve subjektif unsurlarının mevcudiyetleri kanıtlanmamış ve suçun özel kasıtla işlendiği saptanmamış ve bu veriler ışığında suçun işlendiği hükme bağlanmamışsa, böyle bir isnat hiçbir hukuki değeri olmayan bir iftiradan ibaret kalır. Bir hukukçu olan Obama’nın bunları bilmemesi kabil mi değerli arkadaşlarım?

Esasen bugüne kadar yetkili bir uluslararası ceza mahkemesi kararı olmadan hiçbir zanlı, hiçbir devlet soykırımla veya onun kadar ağır bir suç olan insanlığa karşı suçla suçlanmamıştır.

Nitekim, Nüremberg Uluslararası Ceza Mahkemesi, insanlığa karşı suçlarla suçlanan Alman Nazilerinin ileri gelenlerini uzun bir mahkeme sürecinden sonra suçlu bulmuş ve bunlardan 22 tanesini idama mahkûm etmiştir.

Ruanda ve Yugoslavya çatışmaları sırasında da ortaya çıkan soykırım zanlıları, Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soykırım suçuyla mahkûm edilmişlerdir.

İnsanlığa karşı suçlarla suçlanan Saddam Hüseyin için dahi, hukukun icaplarının yerine getirilmesi amacıyla bir Irak Özel Mahkemesi kurulmuştur.

Bosna-Hersek’in Sırbistan hakkındaki soykırım davasına Uluslararası Adalet Divanı bakmıştır. Divan, Srebrenica’da soykırım suçu işlendiğini teyit etmiş, fakat Sırbistan’ı devlet olarak soykırımdan suçlu bulmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Başkan Obama’nın, kökleri 1215 tarihli Magna Carta’ya giden ve hukukun temel ilkesi olan “masumiyet karinesi”ni bilmemesi mümkün mü? Masumiyet karinesi 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından oy birliğiyle kabul edilen Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin 11’inci maddesinde şöyle ifade edilmiştir: “Bir suç işlemekten sanık herkes, savunması için kendisine gerekli bütün tertibatın sağlanmış bulunduğu açık bir yargılama ile kanunen suçlu olduğu tespit edilmedikçe masum sayılır.”

Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/2’nci maddesinde şu ifadeler yer alır: “Bir suçla itham edilen herkes, suçluluğu kanıtlanıncaya kadar masum sayılır.”

Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’nın “5. Değişikliği” (Fifth Amendment) ve “14. Değişikliği” (Fourtenth Amendment) de bir kişinin adil bir mahkeme sürecinden geçmeden suçlanamayacağını ve cezalandırılamayacağını öngörür.

Bu bakımdan, Başkan Obama, 24 Nisan açıklamasıyla hem Amerikan Anayasası’nı hem uluslararası hukuku hem de hukukun temel prensiplerini çiğnemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Seçim meydanında yalan yanlış bilgilere dayanarak verilen sözler nedeniyle Obama’nın, kendi Anayasa’sına ve uluslararası hukuka bu denli ters düşmeyi kabul edebilmesi, Türkiye’deki kredibilitesine ciddi bir gölge düşürmüştür.

Kısa süre önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı konuşmada, Başkan Obama, Türkiye ile örnek bir ittifak ilişkisi geliştirmek istediğini belirtmişti. Ancak, ben şimdi sizlere sormak istiyorum değerli arkadaşlarım: Obama’nın bu ifadeleri ile son tutumu arasındaki uçurum, Türk kamuoyunun bundan böyle Amerikan Başkanının açıklamalarına kuşkuyla bakmasına yol açmayacak mıdır?

Teşekkür ediyorum. (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı konuşmaya Dışişleri Bakanı Sayın Ali Babacan cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CANAN ARITMAN (İzmir) – Nihayet Dışişleri Bakanını görebildik bugün!

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Şükrü Elekdağ’ın, Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama’nın açıklaması konusunda yapmış olduğu gündem dışı konuşmaya katkı vermek üzere söz almış bulunmaktayım ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Elekdağ, konuşmasında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama’nın 24 Nisan vesilesiyle yayımladığı bildiriye değinmiştir ve burada gündeme getirdiği konulara, çoğuna, benim de burada katıldığımı baştan özellikle ifade etmek istiyorum.

İç siyasetten kaynaklanan nedenlerle yapıldığı anlaşılan Sayın Obama’nın bildirisinde yer alan bazı ifadeleri ve 1915 olaylarıyla ilgili tarih yorumunu bizim kabul etmemiz mümkün değildir. 1915 olayları bağlamında aynı dönemde ve aynı bölgede 100 binlerce Türk’ün hayatını kaybettiği ve bu gerçeğin unutulmuş olması da açıklamanın diğer bir ciddi eksiğidir. Ayrıca, eğer Sayın Obama, bu konuşmasıyla, bu açıklamasıyla Türkiye ile Ermenistan arasında kurulması öngörülen Ortak Tarih Komisyonu için bir peşin hüküm ifade etmiş ise bunun tarafımızdan kabul edilemeyeceği hem Bakanlığım tarafından 25 Nisan günü yayımlanan açıklamada vurgulanmış hem de açıklamanın hemen ertesinde Dışişleri Bakanlığımıza davet edilen Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisine bu durum ayrıntılarıyla bildirilmiştir.

27 Nisan günü Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Sayın Hillary Clinton ile yaptığım görüşmede de Başkan Obama’nın açıklamasına ilişkin görüşlerimizi ayrıntılarıyla kendisine tekrar vurguladım ve bundan duyduğumuz üzüntüyü de açıkça ifade ettim.

Aynı şekilde, konu hakkında Washington Büyükelçiliğimiz aracılığıyla Amerika Birleşik Devletleri makamları nezdinde girişimlerde bulunarak bu konudaki tutumumuzun kesin bir dille ifade edilmekte olduğunu burada ben özellikle vurgulamak istiyorum. Bu görüşlerimizin kayıt altına alındığına dair herhangi bir şüphe yoktur.

Tarih, ancak gerçekliği tartışılamayacak kanıt ve belgeler temelinde yazılabilir ve değerlendirilebilir. Yüce Meclisin 2005 yılında oy birliğiyle desteklenen ve Ermenistan’a yapılan önerimizde yer alan ortak tarih komisyonunun bu yaklaşımla biz kurulmasını istiyoruz. Biz öngörülen Türk-Ermeni diyaloğunun tarihsel boyutunu ancak bu anlayışla destekliyoruz.

Türk ve Ermeni uluslarının ortak tarihleri ancak objektif, tarafsız ve bilimsel verilerle incelenebilir, değerlendirmeler tarihçiler tarafından bunun ışığında yapılabilir. Ancak ve ancak ön yargısız bir şekilde ve objektif bir yaklaşımla gerekli sonuçlara ulaşılabileceğini düşünüyoruz.

Bazı ülkelerin liderleri, zaman zaman 1915 olaylarıyla bağlantılı olarak tarih biliminin temel ve hakkaniyet ölçüsünü gözden kaçıran açıklamalar yapmaktadır. Hükûmetimizin bu tür gelişmeler karşısındaki tutumu Sayın Elekdağ’ın kaygılarıyla paraleldir.

Biz, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da geçmişimizle ilgili iddia kimden gelirse gelsin tarihsel gerçeğin yanında olacağız, asılsız iddiaları reddedeceğiz. Bu iddiaları öne sürenlere de anlayışımız neyse o istikamette cevap vereceğiz, doğruyu göstereceğiz ve gerekli ikna çalışmalarını yapmaya devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben bu vesileyle, Türkiye ile Ermenistan, Türkiye ile Azerbaycan ve Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin şu andaki seyri hakkında yüce Meclise kısa bir bilgi arz etmek istiyorum.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum ki Güney Kafkaslar stratejik önemi çok büyük bir bölgedir. Ulaşım konusunda, enerji konusunda, güvenlik konusunda, hangi konudan bakarsanız bakın, bu bölge gerçekten dünyanın ilgi odağı olan, belki dünyada kapladığı kilometrekare olarak baktığınızda çok büyük olmayan, ancak sorunların niteliği ve stratejik önemi açısından dikkatle takip edilen bir bölgedir. Türkiye'nin de hem tarihî açıdan hem kültürel açıdan çok güçlü bağlarının olduğu bir bölgedir bu. Ekonomik ve siyasi ilişkilerimiz açısından da bizim, Güney Kafkaslar, çok büyük önem verdiğimiz bir bölgedir.

Güney Kafkaslar deyince, kuşkusuz bu ilişkilerde Azerbaycan’ın çok özel bir yeri vardır. Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerini öncelikle kardeşlik ilişkileri temelinde ele alıyoruz ve genel anlayışımız hep baştan beri “iki devlet bir millet” yaklaşımı olmuştur ve bu terimleri, bu tanımları biz bir başka ülke için de kullanmıyoruz. Gerçekten Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler, Türkiye'nin herhangi bir başka ülkeyle olan ilişkileriyle mukayese edilemeyecek kadar özel ilişkiler.

30 Ağustos 1991’de Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettikten sonra ilk tanıyan ülke, ilk sırada tanıyan ülke Türkiye olmuştur ve sadece 2008 yılında karşılıklı olarak -devlet başkanları ve hükûmet başkanları ziyaretlerini ele aldığımızda- on ziyaret gerçekleştirilmiştir; karşılıklı yine otuz bakan ziyareti olmuştur sadece 2008 yılı içerisinde.

Bu özel ilişkilerin stratejik boyutu da çok önemlidir. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum gaz boru hattı, Bakü-Tiflis-Kars inşa hâlinde olan yeni demir yolu projesi. Bütün bunlar ilişkilerin de stratejik boyutunu belki en önemli şekilde ortaya koyan projelerdir ve bizim bütün ilişkilerimizde Azerbaycan’ın sevinci bizim sevincimiz, Azerbaycan’ın üzüntüsü bizim üzüntümüz ilkesiyle hareket etmişizdir ve bu şekilde dış politikamıza yön vermişizdir.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sözde kalmayın, sözde kalmayın! Sözde değil, özde olsun!

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Güney Kafkasların geneline baktığınızda, Kafkaslarda dondurulmuş ciddi sorunlar var. Bir Yukarı Karabağ sorunu, bir Güney Osetya sorunu, bir Abhazya sorunu. Gerçekten bunlar yıllardır bölgeyi meşgul eden ve son derece önemli riskleri de içinde barındıran sorunlar.

Özellikle geçtiğimiz Ağustos ayında, 2008 yılının Ağustos ayında Rusya’yla Gürcistan arasında çıkan çatışma ve bunun artık açık bir savaşa dönmesi, bu dondurulmuş ihtilaflara çözüm üretilmediği zaman bu ihtilafların nasıl sıcak çatışmalar olarak bize geri dönebildiğine belki en iyi örneği teşkil etmiştir.

Türkiye, o dönemde, Ağustos ayında “Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu” adlı yeni bir oluşum fikri ortaya atmıştır ve bu fikir çok hızlı bir şekilde kabul görmüştür. Rusya, Türkiye başta olmak üzere, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ı içine alan bu platform önce hazırlık çalışmalarını yapmıştır ve bakan yardımcısı, yani müsteşar seviyesinde de 3 kere toplantısını gerçekleştirmiştir. En son toplantı da bir hafta önce yine 5 bakan yardımcısı arasında gerçekleştirilmiştir.

Burada önemli olan, Kafkaslarda ortak bazı prensipler, ortak bazı ilkeler ve ortak amaçlar etrafında ülkeleri bir araya getirebilmektir ve diyalog için bir forum oluşturabilmektir. Özellikle Rusya-Gürcistan ilişkilerini düşündüğünüzde, Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerini düşündüğünüzde ve Ermenistan-Türkiye ilişkilerini düşündüğünüzde, bu platformun ne kadar önemli bir platform olduğunu herhâlde burada ne kadar vurgulasam az olur diye düşünüyorum. Zaten ülkelerden böylesine yoğun bir destek alması ve hemen platformun çalışmaya başlaması da bölgede buna olan ihtiyacın belki en iyi göstergesi.

Bir yandan bu platformla ilgili çalışmalar devam ederken, bir yandan da biliyorsunuz Rusya’yla Gürcistan arasındaki ilişkilerin nasıl düzeleceğiyle ilgili bir Cenevre Süreci devam ediyor ve bu Cenevre Süreci her ne kadar istediğimiz hızla sürmese de Türkiye'nin desteklediği bir süreç ve pek çok konu, Rusya’yla Gürcistan arasındaki pek çok konu bu süreçte ele alınıyor. Yine, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin ele alındığı bir Minsk Süreci söz konusu. Öte yandan Türkiye ile Ermenistan arasında da bir Bern Süreci var.

Bizim bütün bu konuya bakışımız, bütün bu bölgeye bakışımız, Güney Kafkaslarda ülkelerin birbirleriyle olan ilişkilerinin tamamen normalleştirilmesini hedefleyen bir bakış. Güvenlik, istikrar ve refah bölgesi hâline getirmek istiyoruz Güney Kafkasya’yı. Bütün çabalar, bütün çalışmalar bu yönde.

Burada, Minsk Süreci büyük önem taşıyor. Minsk Süreci, biliyorsunuz, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sorunların çözümüne yönelik başlamış bir süreç ve Minsk Grubu’nda olan on bir ülke var, AGİT üyesi on bir ülke bu Minsk Grubu’nun içerisinde, Türkiye de bu ülkelerden bir tanesi. Ancak, bu on bir ülkenin içerisinden 3 tane eş başkan seçilmiş durumda -Rusya, Amerika ve Fransa- ve bu eş başkanların ara buluculuğunda Ermenistan’la Azerbaycan arasında görüşmeler devam ediyor. Özellikle Rusya-Gürcistan savaşından sonra bu görüşmeler yeni bir hız kazandı. Son bir yıl içerisinde Sayın Aliyev ile Sayın Sarkisyan, yani Azerbaycan Cumhurbaşkanı ile Ermenistan Cumhurbaşkanı 3 kere bir araya geldiler. Bunun haricinde, dışişleri bakanları çok sık görüşmeler yapıyorlar. Önümüzdeki dönemde de önümüzdeki üç ay içerisinde üç ayrı randevu da şimdiden tespit edilmiş durumda, bizim elimizdeki bilgiler bu yönde. Yani, Sayın Aliyev ile Sayın Sarkisyan, önümüzdeki üç ayda 3 kere daha bir araya gelip bu sorunları masaya yatıracaklar, konuşacaklar.

Sorunlar derken, buradaki sorunları tabii iyi analiz etmek gerekiyor. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki en önemli sorun, biliyorsunuz, Azerbaycan topraklarının fiilen işgal altında olmasıdır. Bu, sadece Azerbaycan’ın iddiası değildir, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarıyla, artık uluslararası toplumun da ortaya koyduğu ve Ermenistan’dan bir bakıma bu işgali sona erdirmesini talep eden bir bakış açısıdır. Bu, sadece Türkiye'nin değildir, sadece Azerbaycan’ın değildir, uluslararası toplumun bir bakış açısıdır.

Burada “İşgal altındaki topraklar.” deyince neden bahsettiğimizi de iyi analiz etmek gerekiyor. Bir Yukarı Karabağ var kuşkusuz. Ancak, bu Yukarı Karabağ’ın etrafını çevreleyen de yedi ayrı reyon var. Bu reyonlar nedir? Laçin, Kelbecer -yani, batıdaki iki reyon- onun haricinde de Ağdam, Fizuli, Gubadlı, Zengilan, Cebrayil reyonları. Bu reyonlar Azerbaycan toprağı olmasına rağmen, şu anda fiilen Ermenistan’ın işgali altındadır ve ağırlıklı olarak bu yedi reyondan göçen ve “kaçkın” dediğimiz, Azerbaycan tarafından sayısı yaklaşık 1 milyon olarak ifade edilen insanların yaşadığı dram söz konusudur. Dolayısıyla bir fiilî işgalden söz ediyoruz ve orada yaşayan insanların bir göçmen, âdeta iç göçmen statüsünde ya da Azeri kardeşlerimizin tabiriyle “kaçkın” statüsünde çok zor şartlarda yaşaması söz konusudur.

Ancak, bütün bu konularla ilgili şu anda iki ülke arasında detaylı bir müzakere süreci devam ediyor. Bütün detaylar konuşuluyor, açık açık konuşuluyor ve cumhurbaşkanları seviyesinde konuşuluyor. Önemli de mesafe almış durumdalar. Bazı konular üzerinde şu anda müzakereler devam ediyor. Çetin konular, sayı olarak az ama çetin konular. Fakat bizim her iki ülkeden de aldığımız sinyaller, siyasi irade orada yerinde olduktan sonra bu sorunların da aşılabileceği yönünde. Yani burada bir ümit ışığı var, burada bir çözüm ihtimali görünüyor ve bu da öyle çok uzun, yıllarca sürecek bir süreç değil. Eğer iki ülke de gerekli iradeyi ortaya koyarsa ve kuşkusuz eş başkan olarak Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri de bu konuda ağırlığını koyarlarsa bu sorunların biz makul bir süre içerisinde çözülebileceğini düşünüyoruz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sarkisyan “Yok öyle bir şey. Biz o topraklardan çıkmayız.” diyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Burada özellikle Rusya’nın rolü çok önemlidir, Amerika Birleşik Devletleri’nin rolü çok önemlidir hem eş başkan sıfatıyla hem de bu ülkelerle olan ilişkileri nedeniyle biz bu iki ülkeyle de her görüşmemizde istisnasız olarak bu konuyu gündeme getiriyoruz ki ben Rus Dışişleri Bakanı Sayın Lavrov ile bu dönemde en az belki sekiz on defa buluştum, görüştüm. Telefonla görüşmelerimiz oluyor. Sayın Cumhurbaşkanımız Rus Cumhurbaşkanı Sayın Medvedev ile Başbakanımız Sayın Putin ile görüşmeler yapıyor. Sayın Obama ile Türkiye’yi ziyaretindeki en önemli konumuz belki Kafkaslar konusu idi, Azerbaycan konusu idi, Ermenistan konusu idi. Yani global konuları da konuştuk ama bu konu gerçekten çok ağırlıklı bir gündem maddesi idi. Bu konu üzerinde de biz yoğun bir şekilde katkımızı veriyoruz, çabalarımızı sürdürüyoruz.

Öte yandan, Türkiye ile Ermenistan arasında da bir süreç var. Bu süreç Eylül 2007 ile Eylül 2008 arasında, bir yıl sürede diplomatlarımız tarafından yürütülen bir süreç ve Eylül 2008’den sonra da siyasi düzeye çıkarılan bir süreç. Eylül 2008’de, biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanımızın bir futbol maçı vesilesiyle yapmış olduğu Erivan ziyaretinden sonra, artık iki dışişleri bakanı da görüşmeler yapıyor ve siyasi düzlemde de bu müzakereler devam ediyor.

Türkiye ile Ermenistan arasındaki süreçte kapsamlı bir yaklaşımla biz süreci başlattık yani tek bir konuyu ele alıp “Bu sorunu kendi içinde nasıl çözeriz?” diye değil, her iki ülke arasındaki bütün sorunları, aklınıza gelecek bütün sorunları masaya yatırıp bu sorunlara tek bir kapsamlı çözüm bulabilmek için masaya oturduk ve kapsamlı bir bakış açısıyla kapsamlı bir çözüm istiyoruz ve bu süreç hakkında da Azerbaycan sürekli olarak en üst düzeyde bilgilendirilmiştir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Aliyev tersini söylüyor Sayın Bakan, cevap bekliyor!

CANAN ARITMAN (İzmir) – İkisi de sizi yalanlıyor!

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Ben Aralık 2008’de ve Şubat 2009’da Bakü’ye gittim…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bugünkü gazeteleri okuyun!

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – …ve Bakü’de Sayın Aliyev’i bizzat, Sayın Başbakanımızın ve Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla bizzat bilgilendirdim ve özellikle son şubat ayında…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aliyev “Yanıt istiyorum.” diyor.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Hangisine inanacaksın? Sen Türkiye Cumhuriyeti’ne inanacaksın efendim, Türkiye!

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sarkisyan “Azerbaycan topraklarından çıkmam.” diyor.

BAŞKAN – Arkadaşlar… Sayın milletvekilleri…

Arkadaşlar, lütfen, Dışişleri Bakanımız bilgi veriyor, siz kendi aranızda münakaşa yapıyorsunuz. Lütfen…

Buyurun Sayın Bakanım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Elekdağ konuşmasa Bakan konuşmayacaktı ki!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Özellikle şubat ayında yaptığım Bakü ziyaretinin tarihi önemlidir çünkü Münih’te hem Ermenistan Cumhurbaşkanı hem Ermenistan Dışişleri Bakanıyla yaptığımız görüşmeden sonra daha Türkiye'ye uğramadan direkt Münih’ten Bakü’ye gittim ve kendi Cumhurbaşkanımı, kendi Başbakanımı görmeden Sayın Aliyev’e süreç hakkında, hangi noktadayız, neredeyiz, neler yaptık, bundan sonrasıyla ilgili neler bekliyoruz bu konuda bilgi verdim ve bu görüşmede Dışişleri Bakanı, Sayın Aliyev’in yanındaydı…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Medvedev’den öğrenmiş.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – …benim de yanımda Dışişleri Bakanlığı Müsteşarım vardı ve bu ortamda, dörtlü bir ortamda bütün detayları bütün açıklığıyla görüştük, konuştuk.

Ayrıca, Sayın Başbakanımız ve Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Aliyev’le muhtelif ortamlarda yüz yüze görüştüler, telefonla sürekli istişare içinde oldular ve Dışişleri Bakan Yardımcıları Azimov son bir ay içerisinde 2 defa Ankara’ya geldi ve teknik seviyede diplomatlarımız süreç hakkında detaylı görüş alışverişinde bulundular.

CANAN ARITMAN (İzmir) – O zaman niye feveran ediyorlar?

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Yine, Savunma Bakanı Sayın Abiyev hafta sonu buradaydı ve kendisi süreç hakkında detaylı bilgilendirildi.

Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde, 22 Nisan 2009 tarihinde biz bir açıklama yaptık, Dışişleri Bakanlığı olarak yaptık bu açıklamayı ve bu açıklamada şunu söyledik: Türkiye ve Ermenistan İsviçre’nin ara buluculuğunda ikili ilişkilerini normalleştirmek…

CANAN ARITMAN (İzmir) – O da yanlış, taraf bir ülkenin ara buluculuğu… Başka ülke bulamadınız mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – …iyi komşuluk ve karşılıklı saygı çerçevesinde geliştirmek, bu suretle tüm bölgede barış, güvenlik ve istikrarı ileri götürmek amacıyla yoğun çaba göstermektedirler. İki taraf bu süreçte somut ilerleme ve karşılıklı anlayış sağlamış ve ikili ilişkilerinin her iki tarafı da tatmin edecek şekilde normalizasyonu için kapsamlı bir çerçeve üzerinde mutabık kalmışlardır. Bu çerçevede bir yol haritası belirlenmiştir. Üzerinde mutabık kalınan bu zemin, devam eden bu süreç için olumlu bir perspektif sağlamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu, çok taraflı diplomasinin sürdüğü bir süreç. Bakın, işin içinde hangi ülkeler var: Rusya var, Amerika Birleşik Devletleri var, İsviçre var, Azerbaycan var, Ermenistan var, Türkiye var. Altı ülkenin birbirleriyle, çok taraflı ya da ikili düzlemde, sürekli çalışma, müzakere ve istişare içinde oldukları bir diplomasi sürecinden bahsediyoruz; son derece karmaşık.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan, Azerbaycan işgalini kaldırmadan sınırı açacak mısınız, siz onu söyleyin.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Ancak burada hedeflediğimiz sonuç, burada hedeflediğimiz sonuç, kazan-kazan-kazan sonucu...

CANAN ARITMAN (İzmir) – Başımıza gelen kaybet-kaybet olacak ama…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Kim kazandı? Ne kazandı?

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Yani bölgedeki bütün ülkelerin, nihayetinde kazançlı çıktığı, ülkeler arasındaki ilişkilerin tamamen normalleştiği… Yani biz sadece, burada, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesini hedeflemiyoruz, Ermenistan-Azerbaycan arasındaki ilişkilerin de tam normalizasyonunu hedefliyoruz…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan, sınırı hangi şartla açacaksınız, onu söyleyin.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – …ve birkaç haftaya kadar, kapsamlı bir istişare sürecini de, bu konularla ilgili, ayrıca başlatacağız yani önümüzdeki birkaç hafta içerisinde kapsamlı bir siyasi istişare süreci başlatacağız ve bu süreçte konu bütün detaylarıyla, bu bahsettiğim bütün ülkelerde tartışılacak ancak -dediğim gibi- bunun zamanlaması, bu altı ülkeyle yine yapılan diplomasi trafiğinin sonunda belirlenecek bir zaman.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan, siz Meclise net bir şey söyleyin lütfen. Sınırı kapatma nedenimiz kalkmadan o sınırı açacak mısınız, onu söyleyin.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Ancak ben şunu özellikle ifade etmek istiyorum ki tüm bu süreç boyunca Azerbaycan ve Ermenistan arasında var olan Yukarı Karabağ ihtilafının yarattığı sonuçlar hiçbir zaman göz ardı edilmemiştir.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Değil… Hikâye anlatıyorsunuz Sayın Bakan!

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Ermenistan ile müzakere sürecimizde, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da dost ve kardeş Azerbaycan halkının çıkarları ve iyiliği hiçbir şekilde göz ardı edilmeyecektir.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Çok açık ve çok net bilgi istiyoruz.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Azerbaycan topraklarının işgali sona ermeden bölgede arzu edilen ortamın tesisinin mümkün olmadığı da bütün bölge ülkelerince bilinmektedir. Amacımız, bir yandan Türkiye’yle Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi yönünde ilerleme kaydederken bir yandan da Yukarı Karabağ sorununun Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü çerçevesinde çözümü için uygun şartların yaratılmasıdır. Zira, Yukarı Karabağ sorunu çözülmeden bölgede kalıcı huzur, istikrar ve iyi komşuluk ilişkilerini tesis etmek de mümkün değildir, mümkün olmayacaktır da. Sayın Başbakanımız ve Hükûmetimizce defalarca vurgulanan bu hususun artık gerek Türkiye gerek Azerbaycan kamuoyunca doğru biçimde algılanacağını ümit ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben sözlerime son vermeden önce, bugün Diyarbakır Lice’de bir saldırıda hayatını kaybeden askerlerimize de Allah’tan rahmet diliyorum. Şehitlerimizin ailelerine sabır diliyorum, hepsinin ruhu şad olsun.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan, Azeri toprakları azat olmadan bu sınırı açarsanız bu millet sizi affetmeyecek!

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Deminki açıklamalarınız yeterli olmadı mı Sayın Elekdağ?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 60’ıncı maddeye göre kısa bir beyanda bulunacak efendim.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Bakana iki soru tevcih etmek istiyorum, müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Bakana soru tevcih edecekseniz Sayın Bakan burada. Sayın Elekdağ, görüşebilirsiniz karşılıklı.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Masal anlattı, masal. Açıklama yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kısa bir beyanda bulunacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kısa bir beyanda bulunacak 60’a göre, kısa bir beyanda bulunacak.

BAŞKAN – Sayın Anadol, bakınız, kısa bir beyanda bulunmasına söz veririm ama “Sayın Bakana soru tevcih edeceğim.” diyor. Şimdi, bu, soru-cevap işlemi değil ki buradaki. Takdir edersiniz ki yani bir açıklamadır ama…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Açıklama, açıklama efendim.

BAŞKAN – Evet.

Hayır, açıklamasını yaptı ama “Soru tevcih edeceğim.” dedi Sayın Elekdağ. Yoksa ben söz verilmesinden şey yapmam.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Açıklama yapacak.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Bakanı kurtarmaya çalışmayın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Arıtman, lütfen efendim… Bakınız, Sayın Bakan konuştuğu zamandan itibaren sürekli müdahale ettiniz, ben size hiç müdahale etmedim. Lütfen… Herkes görüşünü burada medenice ifade ediyor. Lütfen…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tamam Sayın Başkan, tamam.

BAŞKAN – Evet, efendim, girsin sisteme Sayın Anadol. Sayın Elekdağ kendisi sisteme girecek herhâlde.

Sayın Sipahi, size bir dakikalık bir süre veriyorum.

Buyurun efendim.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın, konuşmasına ilişkin açıklaması

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, ben konuya katkıda bulunmak için söz almış bulunuyorum.

Efendim, gerek Hükûmetimizin gerekse Sayın Başbakanın, Dışişleri Bakanımızın yaptığı açıklamalara rağmen, hem iç kamuoyunda hem de Azerbaycan cephesinde bazı şüpheler şu anda devam ettiğine göre bu konuda yeterli mesaj verilmemiş anlamı çıkar. O hâlde, yeterli mesaj nedir: “Ermenistan soykırım iddiasından vazgeçmeden, Türk sınırlarını Ankara Anlaşması’na göre tanımadan, Ağrı Dağı’nı sembol yapmaktan vazgeçmeden ve Azerbaycan topraklarında işgal ettiği yerlerden çekilmeden sınır kapısı açılmayacak.”

Böyle kesin bir beyana hem Türk kamuoyu olarak bizim hem de Azerbaycanlı kardeşlerimizin ihtiyacı var. Böyle bir beyanı Sayın Bakanımız şu anda söyleyebilecek durumda mı, değil mi? Ben onu soruyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkan…

Efendim, yalnız bakınız burada geneli itibarıyla gruplara birer tane söz vereyim, ama bütün milletvekilleri sisteme girdiği zaman benim hiçbirine söz vermeme hakkım… Tabii, takdir edersiniz ki olmaz. Bunun takdirini…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Konu açıklığa kavuşuyor Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Benim talebim farklı Sayın Başkan.

BAŞKAN – En son Sayın Elekdağ girerse…

Buyurun Sayın Özkan.

2.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Azerbaycan-Türkiye-Ermenistan arasındaki görüşmelerde ara buluculuk rolü üstlenen İsviçre’nin durumuna ilişkin açıklaması

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Efendim, ben de Azerbaycan, Türkiye ve Ermenistan’ı ilgilendiren bu konuda Türkiye ile Ermenistan arasındaki görüşmelerde ara buluculuk rolü üstlenen İsviçre’nin durumunu öğrenmek istiyorum.

Malumunuz, İsviçre Parlamentosu 2003 yılında Türklerin soykırım yaptığına dair bir tanıma kararı almıştı. Kendisi de açıkça iki ülke arasındaki temel problemde taraf olmuştu. Biz ara bulucu ya da moderatör olabilecek kişinin, kurumun, devletin her iki tarafa asgari seviyede eşit mesafede olmasını bekleriz, eşit mesafede olması gerekir kanaatindeyim. İsviçre’nin ara buluculuğunu kabul etmek, olayı baştan 1-0 yenik kabul etmek anlamına gelmiyor mu? Ben öyle düşünüyorum. İsviçre’nin ara buluculuğunu niye kabul ettik? Bu konuda daha tarafsız bir ülke olamaz mıydı?

Ayrıca, Türkiye Ermenistan’la direkt…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, buyurun efendim.

3.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın konuşmasına ilişkin açıklaması

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben, Sayın Dışişleri Bakanımıza vermiş olduğu bilgiler nedeniyle teşekkürlerimi sunuyorum.

Bu konuda iki gelişme var. Bunlardan bir tanesi ortak tarih komisyonuyla ilgilidir. Hâlen bu komisyonun nasıl oluşturulacağı ve nasıl bir statüye sahip olacağı belirsiz olmakla birlikte komisyona üçüncü ülkelerin tarihçilerinin katılabileceği kabul edilmiştir. Bu konuda bilgiler aldık, duyumlar aldık, basında bunu okuduk. Komisyonun oluşumunun bu şekilde sulandırılması, çalışmasında komplikasyonlara yol açacaktır ve bir sonuca varılmasını zorlaştıracaktır.

Bir ikinci nokta da şudur: Komisyonun “Soykırım olmamıştır.” şeklinde bir sonuca varması hâlinde, bu bulgunun Ermenistan’ın soykırım iddiasından vazgeçtiği anlamına gelmeyeceği yolunda Ermeni tarafının bir görüş ileri sürdüğünü öğrendik. Ermeni tarafının ısrarı üzerine bu önerinin Türk tarafınca kabul edildiği söyleniyor. Türk kamuoyuna böylesine çarpık ve gayriadil bir yaklaşımı, tabiatıyla, kabul ettirmek mümkün olmayacaktır. Yani siz hem bir tarih komisyonu kuruyorsunuz, Sayın Başkan, hem de aynı zamanda Ermeni tarafı “Bu tarih komisyonu Ermenistan’ın suçlu olduğunu bilse bile biz bunu tanımayız.” diyor ve Türk tarafı böyle bir şeyi kabul ediyor. Bu, tabii, kabul edilecek bir şey değil, çok çarpık, gayriadil bir konu.

Efendim, bunları ben burada açıklamak istedim. Tabiatıyla, mümkün olursa Sayın Bakan bu konularda açıklama yaparsa son derece mutlu oluruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Şandır, buyurun efendim.

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde PKK terör örgütünün hain saldırısı sonucu 9 askerimizin şehit edilmesini şiddetle ve nefretle kınayan, şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı dileyen açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Ben bir başka konu için söz aldım. Bugün Diyarbakır’da PKK bölücü terör örgütünün bir hain, kalleş saldırısı sonucu -mayın döşeyerek- 9 askerimiz şehit düşmüştür. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu hain saldırıyı, bu menfur saldırıyı şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmetler diliyoruz. Milletimizin başı sağ olsun.

Bölücü terör örgütünün bu hain saldırısı karşısında öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve tüm sivil toplumun, halkımızın bir tepki ortaya koymasını, bundan sonra iki tane konuşmacı arkadaşımız var, onlardan da isteyerek bir tepki ortaya koymasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak hem istiyoruz hem de çok önemsiyoruz. Sizin de başlangıçtaki açıklamanıza çok teşekkür ediyoruz. Bu hain saldırıyı, bu saldırının arkasında duranları, bu saldırıyı destekleyenleri şiddetle ve nefretle kınıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Anadol.

5.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde PKK terör örgütünün hain saldırısı sonucu 9 askerimizin şehit edilmesini şiddetle ve nefretle kınayan, şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı dileyen açıklaması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak terör örgütünün yaptığı bu hain saldırıyı nefretle kınıyoruz. Şehit düşen 9 askerimizin ailelerine ve tüm Türk milletine başsağlığı diliyoruz ve ulusumuzun başı sağ olsun diyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ergin, Sayın Hıdır, sisteme girmişsiniz ama isterseniz Nihat Bey’e vereyim ben sözü.

Buyurun Sayın Ergün.

6.- Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün’ün, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde PKK terör örgütünün hain saldırısı sonucu 9 askerimizin şehit edilmesini şiddetle ve nefretle kınayan, şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı dileyen açıklaması

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, biz de AK PARTİ Grubu olarak bütün milletvekili arkadaşlarımız, bu sabah Diyarbakır’da meydana gelen elim olaydan dolayı 9 askerimizin şehit olmasından dolayı büyük bir üzüntü içerisindeyiz. Şehit olanlara Allah’tan rahmet diliyoruz ve terörle mücadele konusunda kesinlikle bu olayların terörle mücadele unsurlarımızın kararlılığını etkilemeyeceğine olan inancımızı bir kere daha vurguluyoruz. Terör olaylarına sebebiyet veren iç ve dış bütün unsurların bu faaliyetlerini artık durdurmalarını ve Türk milletinin buna tahammül sınırlarının son derece zorlandığını bir kere daha buradan ifade etmek istiyorum ve şehit olan kardeşlerimize bir kere daha Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, bizim görüşlerimizi, düşüncelerimizi Sayın Sakık gündem dışı konuşmada ifade edeceklerdir. Grubumuz bu şekilde kararlaştırdı.

BAŞKAN – Tamam.

Sayın Babacan, ek bir açıklama yapacak mısınız efendim?

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Evet efendim.

BAŞKAN – Yerinizden de yapabilirsiniz, buyurun.

7.- Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın, İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın konuşmasına ilişkin açıklaması

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben öncelikle şunu tekrar vurgulamakta fayda görüyorum: Gerçekten bölgemizde çok ciddi sorunlar var. Türkiye'nin etrafındaki coğrafyaya şöyle bir bakacak olursanız, Balkanlar, Orta Doğu, Kafkaslar, bütün bu bölgeler çok ciddi problemlerle karşı karşıya olan bölgeler ve bazen sorunları dondurup rafa kaldırmak kolay olabiliyor ülkeler için; yani bunun artık hiç üzerinde tartışmayalım, donduralım, bir kenara koyalım, uğraşmayalım diye. Biz bu yaklaşıma karşı olduk baştan bu yana ve sorunların üzerine de büyük bir kararlılıkla gitmek istedik ve bir bakıma taşları yerinden oynatacak, bölgede yeni bir iklim, yeni bir atmosfer oluşturacak bir diplomasi trafiği izledik. Bu da tabii, kolay değil; cesur olmak gerekiyor, ilkeli olmak gerekiyor, prensipli olmak gerekiyor. Ancak bahsettiğim bu altı ülkeyle de, yani Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, İsviçre, Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, bütün bu altı ülkeyle de istişareyi, müzakereyi çok dikkatli yürütmemizin gerektiği bir süreç yaşıyoruz şu anda. Dediğim gibi aynı zamanda bu süreç sabır isteyen bir süreç; ilkeli, dikkatli ve sabırlı da olmamız gerekiyor.

Bu önümüzdeki birkaç hafta içerisinde, daha önce de ifade ettiğim gibi, bu konuyla ilgili daha detaylı bilgileri sizlerle paylaşıp daha detaylı bir siyasi istişare süreci başlatma imkânımız olacak. Bununla ilgili buradaki sorulan sorular -bazılarının cevabını- zaten orada karşılığını kuşkusuz bulacak.

Onun için, ben daha fazla sözü uzatmak istemiyorum Sayın Başkanım fakat şunu ifade etmek istiyorum ki, Türkiye'nin ilkeleri bellidir, politikaları bellidir, burada tavizler asla söz konusu değildir ve herkesin kazanacağı, herkesin istifade edeceği güvenlik, istikrar ve barışın sağlanacağı bir ortamı hedefliyoruz ve şu ana kadar da adım adım ileri doğru gidiyoruz bu süreçte.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Laf olsun torba dolsun! Bir şey yok.

BAŞKAN – Arkadaşlar, niye kendi Bakanımızın yaptığı açıklamalara itimat etmiyoruz? Lütfen… Açık seçik söylüyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Açık seçik değil, yuvarlak laflar!

OKTAY VURAL (İzmir) – Mutabakatı getirsin o zaman.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Doğruyu söylemiyor ki, doğruyu söylesin o zaman.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun efendim.

8.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde PKK terör örgütünün hain saldırısı sonucu 9 askerimizin şehit edilmesini şiddetle ve nefretle kınayan, şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı dileyen açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de bugün Diyarbakır’da şehit olan 9 erimizin ailelerine başsağlığı diliyorum, kendilerine Tanrı’dan rahmet diliyorum. Diliyorum ki bu olaylar artık son olsun. Türkiye’de insanlarımızın haksız yere öldürülmesine bir sebep yokken bu kadar şehit vermemiz birtakım insanların artık vicdanlarını, bu konuda bir vicdan muhasebesi yapmaya zorlar. Bu memleketin insanlarını öldürmekle bir yere varamayız. Irak’ı herkesin gözü önünde tutması lazım. Amerika Irak’tan çekildiği zaman orada nasıl olaylar olduğunu göreceğiz. Yani orada 1,5 milyon insan öldürüldü. Bu 1,5 milyon insan elbette ki o kinlerini unutmayacaktır. Amerika çıktıktan sonra da orada çok büyük sıkıntılar yaratacak. Bunları hesaba katarak Türkiye’de herkesin aklını başına toplamasını istiyorum. Yine askerlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum efendim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Gündem dışı ikinci söz, çocukların şiddete ve haksızlığa maruz kalmalarıyla ilgili söz isteyen Muş Milletvekili Sırrı Sakık’a aittir.

Sayın Sakık, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, çocukların şiddete ve haksızlığa maruz kalmaları ile Diyarbakır’ın Lice ilçesi kırsalında mayın patlaması sonucu yaşamını yitiren 9 askerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı dilemesine ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de çocuklara uygulanan şiddet ve hukuksuzlukla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Ne yazık ki bu sabah uyandığımızda ülkemizde eksik olmayan bu savaş bulutları, bu kavga, bu şiddet yine 9 kardeşimizin ölümüne… Yine bizim kamuoyuyla paylaştığımız bir basın açıklamasını sizlerle paylaşmak istiyorum:

“29 Nisan 2009 tarihinde Diyarbakır'ın Lice ilçesi kırsalında meydana gelen mayın patlaması sonucunda 9 askerimiz yaşamını yitirmiştir. Öncelikle olaydan derin üzüntü duyuyor, daha hayatlarının baharında iken yaşamlarını yitiren gencecik kardeşlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine de başsağlığı diliyoruz. İnsan hayatını hedef alan hiçbir şiddet eylemini bu güne kadar tasvip etmedik, tasvip etmeyeceğiz de. Partimiz, ülkenin sorunlarının diyalog yöntemi ile barışçıl bir şekilde çözülmesi için elinden gelen bütün gayretleri göstermeye devam edecektir. Bu ülkenin sorunlarının bedelini gençlerimize ve çocuklarımıza ödetmemeliyiz. Her zamankinden daha fazla demokratik siyaseti öne çıkarma ve siyasete fırsat tanıma sorumluluğu ile karşı karşıyayız. Bu sorumluluk bütün siyasilerin ortak sorumluluğudur. Artık hiçbir vatandaşımızın çatışmalarda yaşamını yitirmediği, barış içerisinde bir Türkiye özlemi ile bir kez daha bu acı olaydan duyduğumuz üzüntüyü ifade ederken bu ölümlerin artık son olmasını diliyoruz.

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk''

Sayın milletvekilleri, ne yazık ki, evet, ülkemizde yirmi beş-otuz yıllık bir çatışma sürecinde kan ve şiddet var. İşte kanı ve şiddeti durdurmanın yolu, yöntemi, adresi Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Onun içindir ki DTP daha birkaç gün önce burada sabahladı. Sabahlarken Türkiye Büyük Millet Meclisini adres gösterdi. Olabileceklerin işaretini o günden verdi. Onun için, siyaset, sorunları çözme sanatıdır. Bütün partiler ortaklaşarak Türkiye’yi bu kan ve şiddet ortamından bir an önce arındırmalıdır. Hepimize bu sorumluluklar düşüyor. Sadece bu sorumluluklar DTP’ye değil, bütün Parlamentoya ve Türkiye’de sadece Parlamento da değil, kurumlarımıza da… Ortaklaşarak bu sorunu çözmeliyiz.

Değerli arkadaşlar, ben, çocuklara uygulanan şiddet ve hukuksuzlukla ilgili gündem dışı söz almıştım ama ne yazık ki zamanımız çok kısıtlı. Birkaç gün önce 23 Nisan törenleri burada yapılırken -dünyada tek bir çocuk bayramının kutlandığı yer Türkiye ve Türkiye Büyük Millet Meclisi- ne yazık ki o gün Hakkâri’de bir çocuk özel güvenlik birimlerinin saldırısı sonucu dereye atlayıp yaşamına son verdi ve diğer çocuğun da nasıl bir özel tim tarafından düşmana saldırı nasılsa öyle saldırıldığını hep birlikte gördük.

Şimdi, bu çocuklar, düşünün sizin çocuklarınız da olabilir. Bu çocuklar on dört yaşında. Dün Adana’da 13 çocuk yüz iki yıl ceza aldı, bugün yine 8 çocuk Adana’da, yaşları on dört-on altı olan bu çocuklar yine seksen altı yıl ceza aldılar. Diyarbakır cezaevlerinde yine bir sürü çocuk yargılanıyor ve her yargılanma yaşlarıyla eş değerde, on beş veya yirmi üç yıl arasında cezalara mahkûm ediliyorlar.

Şimdi, bu çocuklar bizim çocuklarımız. Bu çocuklar, işte o savaş ortamından, o çatışma ortamından gelip eğitimini, sağlığını alamayan, yani savaş enkazları arasında yakınlarını, özgürlüklerini arayan savaş çocuklarıdır onlar. Onlara el atmamız lazım. Onları hayata nasıl dâhil edebiliriz? Bu Parlamento 2006 yılında Terörle Mücadele Yasası’na bu çocukları dâhil etti. Bu çocuklar Terörle Mücadele Yasası’ndan yargılanıyor. Dünyada hiç böyle bir uygulama yok. Bu, işte AKP döneminde oldu. Sayın Başbakan, Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanına diyordu ki…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ne alakası var!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bir şey söyleyeceğim, bir şey söyleyeceğim.

Filistin’teki çocuklarla ilgili orada iç kamuoyuna mesaj veren Başbakan, burada çocuklara uygulanan zalimane politikalara niye sessiz kalıyorsunuz?

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sessiz kalmıyoruz!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yanlış şeyler söylüyorsunuz, gerçekleri söylemiyorsunuz. Çocukları teşvik eden sizsiniz, çocukları sokağa süren sizsiniz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ve İsrail’deki çocuklara, katliamlara şey olunca ne diyordu? Diyordu ki: “Tevrat’ta, çocuklara el kaldırılır mı, çocuk öldürülür mü…” Dün Şırnak’ta bir çocuğa kurşun sıkıldı ve şu an çocuk komada. Şimdi, Tevrat’ta çocuklara saldırı yok; Tevrat’ta yok da Kur'an’ı Kerim’de çocuklara saldırı var mı? Biraz el vicdan, el vicdan. Yani sorun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Çocukları hedef hâline getirmek var mı, onu niye eleştirmiyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Çocukları biz hedef hâline getirmiyoruz. Bu konuda haksızlık ediyorsunuz.

RECEP KORAL (İstanbul) – En çok siz seviniyorsunuz bu işe!

SIRRI SAKIK (Devamla) – En çok sizler!

Bakın, biraz önce burada timsah gözyaşları vardı. En çok nutuklar atılır ama o kanlar, Anadolu’nun yoksul çocukları bu işin bedelini ödüyor. Türk’üyle, Kürt’üyle, hiçbirinizin çocukları bu konuda bedel ödemiyor ve gidip o coğrafyada da yaşamını yitirmiyor. Timsah gözyaşlarına gerek yok.

RECEP KORAL (İstanbul) – Çocukları niye sürüyorsunuz, onu anlamıyoruz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Getirin, artık yeter, Anadolu çocuklarının bu ölümlerine karşı gelin birlikte barikat oluşturalım. Bu çocuklar daha on dört yaşında. Bu çocuklar türbanın özgürlüğü için sokağa çıkmış olsaydı, sizin çocuklarınız olsaydı ve o çocuklar ellerinde taş ve tutuklansaydı ne olurdu?

RECEP KORAL (İstanbul) – Şehit olanlar kimin çocukları?

SIRRI SAKIK (Devamla) – İşte bu çocuklar da kendi kimlikleri için, kendi aileleri için, kendi gelecekleri için eğer sokaktaysa, onları sokaktan da çekmek Parlamentonun görevidir. Biz Parlamentoyu göreve davet ediyoruz. Niye bu konuda rahatsızlık duyuyorsunuz, onu anla-mıyorum.

RECEP KORAL (İstanbul) – Sokağa niye sürüyorsunuz, onu anlamıyoruz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sizin politikalarınızdır çocukları sokağa sürmek, sizin politikalarınızdır; sizin ret ve inkâr politikalarınızdır. (DTP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık, teşekkür ediyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Çocukları istismar ediyorsunuz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, kürsüye her çıktığımızda en çok rahatsız olan AKP grubu…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yanlış şeyler söylüyorsunuz, gerçeklerle alakası olmayan şeyler söylüyorsunuz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben size gerçekleri söylüyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Çocukların bu hareketine yargının verdiği kararla bizim ne alakamız var? Çocukları niye sokağa sürüyorsunuz? Yazık değil mi o çocuklara? Esas bunun sorgulanması gerekir.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Dün Adana’da…

BAŞKAN – Sayın Sakık, teşekkür ediyorum.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Çocukları sokağa süren sizin politikalarınızdır, ret ve inkâr politikalarınızdır.

BAŞKAN – Sayın Sakık, teşekkür ediyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşvik eden sizsiniz, çocukları sokağa süren sizsiniz, ondan sonra burada çıkıp gerçek dışı şeyler söylüyorsunuz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sen bunlardan faydalanıp bakan olmayı mı düşünüyorsun?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Saçmalama! Saçma sapan konuşma!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Hadi işine!

BAŞKAN – Sayın Sakık, teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, Hakkâri ilinde 23 Nisan günü cereyan eden olaylar hakkında söz isteyen Hakkâri Milletvekili Abdulmuttalip Özbek’e aittir.

Buyurun Sayın Özbek.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Canikli… Sayın Canikli…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Canikli…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bizim partimizle ne alakası var?

SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin çıkardığınız Terörle Mücadele Yasası’dır.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hükûmet değil misiniz, icraattan sorumlu değil misiniz? Başbakan niye çıkıp tepkisini koymuyor?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, partimiz suçlandı doğrudan. Müsaade ederseniz kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Bir dakika. Nasıl bir itham oldu?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Grup Başkan Vekili “Çocukları teşvik eden sizin partinizdir.” şeklinde… Haksız bir itham efendim. Partimizi zan altında bırakan bir itham, kamuoyuna da bu şekilde yansıtılıyor. Sayın Canikli AKP’nin sözcüsü olarak açıkça partimizi…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, esas suçlanan partimizdir. Burada bu çocukların fiilleriyle ilgili olarak yargımızın genel kurallar çerçevesinde yaptığı süreçle partimiz arasında bir bağlantı kurmaya çalışıyor.

BAŞKAN – Tamam, anladım…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biz mi dipçikle vuruyoruz çocukların başlarına Sayın Canikli?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sizin döneminizde çıkarıldı çocukları ağır cezada yargılayan yasa.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Temel bilgilere sahip olmayan bir anlayışla konuşma yapılıyor.

SIRRI SAKIK (Muş) – 2006’da siz çıkarmadınız mı!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın grup başkan vekilleri, lütfen istirahat buyurun efendim.

Sayın Özbek, buyurun efendim.

3.- Hakkâri Milletvekili Abdulmuttalip Özbek’in, Hakkâri ilinde 23 Nisan günü cereyan eden olaylara ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Hakkâri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri’de meydana gelen olaylarla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, bugün Diyarbakır’da meydana gelen olayda hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Artık bu insan kıyımının bir an önce son bulmasını yüce Rabb’imden diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, dünyada sadece Türkiye’de kutlanan Atatürk’ün çocuklarımıza armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda bir güvenlik görevlisinin on iki-on üç yaşlarındaki “Seyfi Turan” adlı çocuğa uyguladığı şiddeti hepimiz ibretle izledik. Ülkemiz adına bu hiç hoş olmayan görüntüler hepimizi derinden yaralamıştır.

BAŞKAN – Sayın Özbek, bir saniyenizi rica edeyim.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Kazakistan Parlamentosundan bir milletvekili heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Kazakistan Parlamento Meclisinden bir milletvekili heyeti Meclisimizi teşrif etmişlerdir, kendilerine “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Hakkâri Milletvekili Abdulmuttalip Özbek’in, Hakkâri ilinde 23 Nisan günü cereyan eden olaylara ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (Devam)

BAŞKAN – Buyurun efendim

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Ülkemiz adına bu hiç hoş olmayan görüntüler hepimizi derinden yaralamıştır. Polisin o anda yaptığı bu müdahaleyi insanlık dışı buluyorum. Tabii ki görevlerini layıkıyla da yapan güvenlik görevlilerini de takdirle karşılıyorum.

Polis, anayasal düzeni korumakla görevli ama aynı zamanda anne- baba şefkatine sahip bir insan da olmalıdır. Hepimiz insanız, hata yapabiliriz, yanlışlar yapabiliriz ama bir işi yaparken empati kurabilmeli, kendimizi karşıdakinin yerine koyabilmeliyiz. Bu gibi olaylar hepimizi derinden üzen ve emniyet teşkilatının imajını zedeleyen olaylardır. Hepimiz büyük bir sorumluluk bilinciyle hareket etmeli ve asla hukuk dışına çıkmamalıyız. Özellikle bu konuda ailelere de çok büyük görevler düşmektedir, çocuklarını eğitime ve kendilerini geliştirecek alanlara yönlendirebilmelidirler. Yaşanan bu oylaylar bölgede gerginliğin artmasına ve çatışma ortamının oluşmasına sebep olmaktadır. Tabii ki, bölgede meydana gelen huzursuzluğun en büyük sıkıntısını biz bölge milletvekilleri çekmekteyiz ve bunun en büyük acısını şu anda da yaşıyoruz. Sürekli Hakkârili hemşehrilerimle iç içe yaşayan biri olarak, yaşanan bu olayların acısını inanın yüreğimde hissediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri geçmiş dönemlerde çok ihmal edildi. Hakkârililer hakikaten çok acı çektiler, sorunlar, istekler birbirini dinleyerek, anlayamaya çalışılarak değil, kavgayla, şiddetle halledilmeye çalışıldı. Halkın sorunları, istekleri de ciddiyetle ele alınmadı. Yıllarca bölgede görev yapan bir kısım yetkililer bölge insanını kucaklayamadılar. Devletin şefkatli elini bölgeye uzatamadılar. Kendi insanlarına yabancı kaldılar. Ama bugün meydana gelen olaylarda Sayın Valinin sağduyulu yaklaşımını ve yerinde müdahalesini takdirle karşılıyorum. Vatandaşlarımız da Sayın Valinin bu tutumunu takdirle karşılamaktadırlar.

Saygıdeğer milletvekilleri, yirmi beş yıldır bölgede cereyan eden ve olayların yıkımını bizzat kendi ailesinden maddi, manevi ve can kaybıyla yaşamış biri olarak konuşuyorum, şimdi sorunlarımızı konuşarak, birbirimizi dinleyerek ve anlayarak çözüme ulaştırma zamanıdır, artık acılarımızı dindirme zamanıdır. Dinimiz, dilimiz, rengimiz, görüşlerimiz farklı olabilir,ama aynı zamanda kardeş de kalabiliriz.

Değerli milletvekilleri, bu ülkede anneler çok acı çekti, anneler çok gözyaşı döktü, şehitlerimizin anneleri de dağdaki insanlarımızın anneleri de, çünkü annelerin yüreği birdir, yürekleri bir atar. Unutmayalım ki, hiç kimse bilmez yüreği yanan annenin derdini, yüreği yanan anneden başka. Dünyadaki şu an yükselen değer, dinleme-anlama yöntemidir. Dünya bir değişim yaşamaktadır, artık sorunlarla yüzleşiliyor. Çözüm için karşılıklı görüşme, birbirini dinleme, anlama ve sorunu birlikte çözme yöntemleri uygulanıyor. Ülkemizde de çok şey değişti. Anlayışlar değişti, yaklaşımlar değişti. Artık acılarımızı ortak yaşıyoruz. Bunları beraber çözeceğiz. Burada her görüşü, her kesimi temsil eden insanlarız. Bunu burada, bu yüce Mecliste hep beraber çözebiliriz. Bu kapsamda Sayın Başbakanımızın ve partimizin yaptığı hizmetlerin ve demokratik açılımların önemsenmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özbek, konuşmanızı tamamlayınız.

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Bir zamanlar yıllar boyunca bölgede boşaltılan binlerce köyün, köylerinden göç eden yüz binlerce insanın trilyonlarca tazminatları bu Hükûmet tarafından ödeniyor. Bir zamanlar işlenen faili meçhul cinayet ve asit kuyularına atılan insanların kemikleri dönemimizde ortaya çıkıyorsa bunu sağlayan iradeye ve emeği geçen herkese teşekkür etmemiz gerekmiyor mu? Biz de değişen dünya şartlarına ayak uydurmalıyız. Ülkemizde yaşanan acıların yaşanmaması, barış, kardeşlik zemininin hazırlanması ve hiçbir anne yüreğinin artık yanmaması için bir araya gelip konuşmalıyız, tartışmalıyız. Barışçı, gerçekçi çözümler bulmalıyız. Hepimiz huzurun tarafı olmalıyız. Gerginlikler yaratmamalı ve gerginliklerden medet umma-malıyız.

Değerli milletvekilleri, artık bu değişen dünyada mevcut sınırlar bile ortadan kalkarken, gelin, yeni sınırlar çizmeyelim. Herkesin birbirini olduğu gibi kabul ettiği, huzur ve barış içinde bir ülke, insanların mutlu ve kardeşçe yaşadığı bir Türkiye yaratmak için çaba harcayalım.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı konuşmalara İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Hepimizin yüreğini yakan acı dolu bir gün geçiriyoruz. Hain terör acımasız yüzünü bir kez daha bugün göstermiş oldu. Pazartesi günü İstanbul’da yaşanan ve biri güvenlik görevlisi iki vatandaşımızı şehit verdiğimiz olayın acısı dinmeden, Diyarbakır Lice’den bugünkü üzücü haber geldi. Memleketine hizmet etmekten, vatani görevini layıkıyla yapmaktan başka bir amacı olmayan Mehmetçiklere kurulan hain pusuda 9 kahraman vatan evladını bugün kaybettik. Acımız ve üzüntümüz tarif edilemez. Ben tüm şehitlerimize bu yüce çatı altında Allah’tan rahmet diliyorum, kederli ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum ama bir defa daha ifade ediyorum, kim ne yaparsa yapsın, hangi karanlık hesabın içinde olursa olsun, terörle mücadeleye kararlılıkla devam edilmektedir ve devam edilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık’ın, çocukların şiddete ve hukuksuzluğa maruz kalması ve AK PARTİ Hakkâri Milletvekili Sayın Abdulmuttalip Özbek’in, “Hakkâri’de 23 Nisan günü cereyan eden üzücü olaylar” konulu gündem dışı konuşmaları vesilesiyle ben de duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimizi derinden üzen, sarsan bir konuyu, bir güvenlik görevlisinin bir gence yaptığı kötü muameleyi Meclis gündemine getirdiler. Öncelikle ifade etmek isterim ki, Hakkâri ilimizde meydana gelen üzücü olayı başından beri çok yakından takip ettim ve sözlerimin başında, bu konunun detayıyla ilgili, siz değerli milletvekillerimize bilgi sunmak isterim.

Bilindiği gibi, o günlerde Hakkâri ve bazı illerimizde gösteriler vardı ve bu gösterilere de yasal çerçevede güvenlik güçlerince müdahale edilmekteydi. Hakkâri ilimizde de 20-24 Nisan 2009 tarihleri arasında, barikat kurarak yolu trafiğe kapatma, lastik yakma, molotof atma ve kamu bina ve araçlarına taşlı saldırıda bulunma gibi yasa dışı eylemlere tevessül edilmiştir. 23 Nisan günü Hakkâri’de iki üzücü olay yaşanmıştır:

Bunlardan birincisi, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın tüm yurtta coşkuyla kutlandığı bir günde ellerine taş ve sopalar verilen çocukların provoke edilerek yasa dışı eylemlere yönlendirilmiş olmalarıdır. Valilikten alınan bilgiye göre, 23 Nisan 2009 günü Hakkâri merkezde yaklaşık 60-70 kişilik grup tarafından yolun barikat kurularak araç trafiğine kapatıldığı bilgisi alınmıştır. Bunun üzerine güvenlik güçleri gerekli müdahaleyi yapmak amacıyla olay mahalline gönderilmiştir. Yola barikat kurulduğu sırada o bölgede bulunan, özel harekât noktasına giden bir zırhlı özel harekât unsuruna yoğun bir şekilde taşlı ve molotoflu saldırı yapılmıştır. Bu yasa dışı gösteri güvenlik güçlerince dağıtılmıştır. Maalesef son dönemde çocukların ve kadınların ön plana çıkartılarak güvenlik güçleriyle karşı karşıya bırakılması terör örgütlerinin ve uzantılarının sıkça başvurduğu bir yoldur.

İkinci üzücü olay ise birinciye bağlantılı olarak güvenlik güçlerinin yapılan saldırıya karşı müdahalede bulunduğu sırada Seyfullah Turan isimli gencin bir güvenlik personeli tarafından şiddetle darp edilmiş olmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, güvenlik görevlisinin bu tutumu kesinlikle tasvip edilemeyecek üzücü bir olaydır. Gerekçesi ne olursa olsun bir güvenlik mensubunun on yedi yaşındaki bir gence aşırı güç kullanımının mazur görülecek hiçbir tarafı yoktur. Güvenlik güçlerinin görevi, yasalara aykırı hareket ettiğini belirlediği kişi veya kişileri belirlenen kriterlere uygun olarak dağıtmak, suç işleyenleri yakalamak ve ilgili adli mercinin önüne çıkarmaktır. Bunun dışındaki fiil ve uygulamalar mevzuatla suç olarak belirlenmiştir ve müeyyideye bağlanmıştır. Bu üzücü ve kabul edilemez olaya muttali olunur olunmaz gereken tüm tedbirler alınmıştır. Aynı gün yani 23/4/2009 tarihinde adı geçen şahsı yaralayan personel tespit edilerek hakkında Hakkâri Valiliğimiz tarafında idari soruşturma başlatılmış ve söz konusu personel açığa alınmıştır. Bizim, bu, İçişleri Bakanlığında uygulamamızdır; bu tür olaylarda daha tahkikat başlarken o ilgili şahıs da açığa alınmaktadır.

İlk mesai günü yani ertesi gün 24/4/2009 tarihinde Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca adli soruşturma başlatılmıştır. Yine, aynı gün, 24/4/2009 tarihinde Bakanlığımca konuyu soruşturmak üzere 2 polis müfettişi görevlendirilmiştir. Polis başmüfettişleri 25/4/2009 tarihinde Van ilinde yaralanan şahsın da bilgisine başvurmuşlardır. İlk anda, haber aldığımızda, 23 Nisan akşamı, hemen Valiyi arayarak bizim de ilk talimatımız “Hemen açığa alın ve işlemleri başlatın.” şeklinde olmuştur. Hâlen Hakkâri ilinde konuyla ilgili sorumluların tespiti ve gerekli müeyyidenin uygulanması amacıyla adli ve idari soruşturmaya devam edilmektedir ve bu olay hâlen tarafımızdan da takip edilmektedir. İl Valisi ve diğer ilgililerle irtibat içindeyiz. Çocukla ve çocuğun ailesiyle sürekli görüşülmekte, tüm ihtiyaçları için yakından ilgilenilmektedir. Hastanede de ayrıca özel bir ilgi gösterilmektedir. Keşke Hakkâri’de bu üzücü olaylar hiç yaşanmasaydı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta 21 Nisan 2009 Salı günü güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanımına ilişkin iddiaların yer aldığı gensoru görüşmelerini burada yaptık. Bu görüşmelerimiz sırasında siyasi parti temsilcilerimiz konuya ilişkin görüş ve önerilerini bizlerle paylaştılar. Ben de İçişleri Bakanı olarak eleştirilere burada cevap verdim ve ayrıca, iç güvenlik stratejimiz, güvenlik alanında zihniyet değişimi ve dönüşümüne verdiğimiz önem, güvenlik güçlerinin nitelik ve niceliğinin geliştirilmesi, insan hakları alanında yapılan düzenlemeler, güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanımı iddiaları, olaya bakış açımız, yaptığımız çalışmalar, aldığımız tedbirler konularında siz değerli milletvekillerini ayrıntılı olarak burada bilgilendirmeye çalıştım. Benzeri konuların ayrıntılarına tekrar girecek değilim ancak bazı hususlara bu vesileyle tekrar vurgu yapmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güvenlik güçlerinin temel görevi, halkın can ve mal güvenliğini sağlamak, bu amaçla belirlenmiş kurallar çerçevesinde faaliyet göstermektir. AK PARTİ olarak, her alanda olduğu gibi güvenlik alanında da ciddi bir değişim ve dönüşümü İçişleri Bakanlığı olarak başlattık ve 2003 yılından beri uyguluyoruz. Biz bir taraftan iç güvenlik hizmetlerinde anlayışları değiştirmeye çalışırken diğer taraftan güvenlik birimlerinin modernizasyonunu geniş anlamda yorumlayıp gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, sivil katılım, vatandaş memnuniyeti, şeffaflık, açıklık ve hesap verebilirlik gibi çağdaş değerleri de kapsayan zihinsel dönüşümü de gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Gerek polis ve gerekse jandarmanın nitelik ve niceliğinin geliştirilmesi için gerekli tedbirleri alıyor ve uyguluyoruz. Güvenlik hizmetlerine vatandaşın katılımını, suçla ve suçluyla mücadelede kolluk ile vatandaşın iş birliği yapmasını baştan beri önemsiyoruz. Bu amaçla, suçla mücadelede özellikle önleyici tedbirler bakımından toplumun güvenlik hizmetlerine katılımını ifade eden toplum destekli polislik uygulamasını 81 ilimizde fiilen hayata geçirdik.

Güvenlik hizmetlerinde özgürlük-güvenlik dengesini hassasiyetle koruma gayreti içindeyiz. Güvenlik alanında önleyici tedbirlere geçmişle kıyaslanamayacak kadar önem verdik. Teknoloji kullanımını, özellikle MOBESE’yi yaygınlaştırdık. Sokak güvenliği, okul güvenliği gibi konuların üzerinde özel olarak durduk. Her türlü organize suç örgütleri ve çetelerin üzerine kararlılıkla gittik. Terörle mücadeleye, hukuk kuralları çerçevesinde, teröristle vatandaşı birbirine karıştırmadan kararlılıkla devam ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidara geldiğimiz günden itibaren “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” temel esprisinden hareket ediyoruz. İktidara gelmeden önce taahhütlerimiz arasında yer alan insan odaklı yönetim anlayışını kamu yönetimine hâkim kılmak konusunda kararlı adımlar attık. Her alanda insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmak için yasal, idari önemli düzenlemelere imza attık. Başta Anayasa ve temel ceza yasaları olmak üzere çok sayıda kanun düzenlemesi ve ikincil mevzuat düzenlemesi yaptık. İnsan hakları alanındaki uluslararası anlaşma ve sözleşmelere taraf olduk. Başta Başbakanlık olmak üzere İçişleri Bakanlığında ve bağlı güvenlik birimlerinde insan hakları alanında çalışmalar yapacak müstakil birimler oluşturduk. Vatandaşların konuyla ilgili şikâyet ve taleplerinin takip edildiği mekanizmalar geliştirdik. AB standartlarına uygun olarak kolluk etik ilkelerini imzaladık ve personelimizi bu çerçevede eğittik. Polis ve jandarmamızın hizmet sunduğu fiziksel mekânları ve nezarethanelerin standartlarını yükseltecek ciddi çalışmalar yaptık. Bakanlığımız bünyesinde yapılan tüm denetimlerde, insan haklarına ilişkin iş ve işlemlerin ayrı bir başlık hâlinde denetlenmesi için gerekli tedbirleri aldık. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası kuruluş ve organizasyonlarla her düzeyde ilişki içinde bulunmaya özen gösterdik, bu birimlerin hazırlayıp yayınladıkları raporları ciddiyetle inceleyerek gerekenin yapılmasını sağladık.

Değerli arkadaşlarım, tüm bunları, “her şeyi yaptık, daha ne yapalım” anlayışı içinde de söylemiyorum. Kuşkusuz daha yapılacaklar var, alınacak mesafeler var. Bunun için de çalışıyoruz. Ancak bir konunun hakkını da teslim etmek gerektiğine inanıyorum. Vatandaşlarımızın huzur ve güven içinde yaşamalarını sürdürmelerini sağlamak amacıyla verdiğimiz güvenlik hizmetlerinde aldığımız tüm bu tedbirler ve düzenlemelerle her geçen gün daha iyiye, daha güzele doğru gidiyoruz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – 1 Mayısta kimseyi dövmeyeceksiniz değil mi Sayın Bakan? Kadınları tekmeletmeyeceksiniz, saçlarından tutup sürükletmeyeceksiniz, değil mi?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, her vesileyle üzerinde ısrarla durduğumuz bir konu var. Bizim güvenlik hizmetlerinin sunumunda en çok dikkat ettiğimiz konu, vatandaşlarımızla güvenlik güçlerinin karşı karşıya gelmemesidir. Biz, vatandaşlarımızın ve güvenlik güçlerimizin karşılıklı olarak kurallara uygun hareket etmesi hâlinde hiçbir sorun çıkmayacağını biliyoruz ve görüyoruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bravo, helal olsun Sayın Bakan!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Özellikle organize hareket eden terör örgütleri ve diğer suç örgütlerinin de bu hassasiyeti bilerek, güvenlik güçleriyle masum vatandaşları karşı karşıya getirecek her türlü provokatif girişimlerde ısrar ettiğini görüyoruz. Terör örgütü tarafından devletle halkı karşı karşıya getirmek için uzun süredir toplumsal olaylar organize edilmekte ve bu olaylarda başta çocuklar olmak üzere gençlerimiz, kızlarımız, kadınlarımız ön plana sürülmektedir ve Hakkâri ilimizde de maalesef, son bir yılda, belirli aralıklarla çocukların kullanıldığı benzer toplumsal olaylar organize edilmiştir.

Aslında, değerli milletvekilleri, bu konu önemlidir. Bakın “çocuklarımız ve suç, çocuklarımız ve terör” konusu bugün burada konuşuluyor. Tabii hepimizin çok kafa yormamız gereken bir konudur. Yani bu konuda biz de çalışmalar yapıyoruz, valilerimiz, güvenlik güçlerimizin yöneticileri, sıklıkla, çeşitli sivil toplum örgütleri ve vatandaşlarımızla bu konuda görüşmeler yapıyorlar. Bu görüşmelerde çocukların ve gençlerin yaptığı bu tür eylemlerin önüne geçilmesi istenilmekte ve bununla ilgili birtakım faaliyetler gerçekleştirilmektedir. Çocukların ve gençlerin bu tür eylemlerde rol almamaları hususunda, aralarında bazı parti yöneticilerinin de bulunduğu kanaat önderleriyle görüşmeler yapılmaktadır ve biz bu konulardaki çabalarımızı tabii sürdüreceğiz. Dileğimiz, gençlerimizin, çocuklarımızın bu tür eylemlerde değil, defterle, kitapla ve okul sıralarında eğitimlerini sürdürmeleridir.

Değerli arkadaşlarım, geçen haftaki gensoru ön görüşmeleri sırasında üzerine basarak söylediğim bir konuyu bu vesileyle bir kez daha da tekrarlamak istiyorum: Güvenlik mensuplarımızın kahir ekseriyetinin görevlerini yerine getirirken hukuk kurallarına bağlı, insan haklarına saygılı tutum ve davranış içinde olduğunda kuşkumuz yoktur. Ancak her grupta, her toplumda olabileceği gibi güvenlik mensupları içinde de maalesef bu düzeni, ahengi bozan, hukuk kuralları dışında hareket eden, vatandaşlarımızı üzen, inciten kişiler az da olsa bulunabilmektedir. Bu kişiler sadece vatandaşları incitmekle, hukuku çiğnemekle kalmamakta, görevini hakkıyla yerine getiren kurumlarını, arkadaşlarını da âdeta sabote etmektedirler. Yanlış hareketler yapan sınırlı sayıda kişi aslında kendi camialarını toplum nezdinde zor durumda bırakmaktadır. Hiç kimsenin, keyfî tutumuyla, toplum nezdinde her geçen gün itibarı artan güvenlik birimlerimizi töhmet altında bırakmasına asla izin vermedik, bundan sonra da vermeyiz. Bizim yaklaşımımıza göre, suç işleyen asla cezasız kalmaz ve kalmamalı ve şunu da ben burada izninizle yine ifade etmek istiyorum: Ülke genelinde, değerli milletvekilleri, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı coşkuyla kutlandı. Hatta dünyanın pek çok ülkesinden çocuklar Türkiye’ye gelerek bu kutlamalara katıldı. Ülke genelinde danslarla, oyunlarla, çeşitli eğlencelerle çocuklar bayram kutlarken, bir yerlerde de kışkırtılan, kandırılan çocukların ellerine taşlar, sopalar verilerek, güvenlik güçlerine, kamu binalarına, araçlarına saldırma eylemleri yaptırıldı.

Birbirimizi kandırmaya çalışmanın anlamı yok, her şey medya aracılığıyla kamuoyu önünde zaten görülüyor. On yedi yaşındaki bir çocuğa acımasızca vuran güvenlik görevlisi görüntüsü ne kadar üzücü, acı ve çirkin ise, ilköğretim çağındaki çocuklara yaptırılan bu yasa dışı eylemler de en az o kadar üzücü, acı ve çirkindir. Kamuoyu bunu böyle görmekte ve böyle algılamaktadır.

Çocuklarımız bizim her zaman üzerlerine titrediğimiz değerli varlıklarımızdır. Son çeyrek asırda terör belası nedeniyle, kundaktakiler dâhil olmak üzere, kaç tane çocuğumuzu kaybettiğimizi bir kez daha düşünelim. Diyarbakır’da bir dershane önüne bırakılan araçla yapılan bombalı saldırıda kaç tane çocuğumuzu, yavrumuzu toprağa verdik! Bu acıları analara, babalara tekrar hatırlatmaya gerek var mı?

Değerli arkadaşlarım, çocukların yeri bellidir. Çocukların eli taş, sopa değil, kalem, defter, kitap tutmalıdır. Onlar kamu binalarının araçlarını tahrip etmek için değil, okullarını, çevresini güzelleştirmek için yönlendirilmelidir.

Bu vesileyle, bu çocukları kullananlara, onların geleceğini karartanlara bir kez daha çağrıda bulunuyorum: Çocuklarımızı rahat bırakın, çocuklarımızı kötü emellerinize alet etmeyin. Bu çocuklar bizim geleceğimiz, güvencemiz. Biz onları çağdaş dünyanın demokrat bireyleri olarak yetiştirmek konusunda azimli ve kararlıyız. Onların bu çağlarda tek ihtiyaçları, sevgi dolu bir aile ortamında ve eğitim kurumlarında yetişmeleridir. Bu konuda herkes üzerine düşeni yapmak zorundadır.

Bu dileklerle, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Fiyasko!

SIRRI SAKIK (Muş) – Söylediklerine sen inanıyor musun?

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Birdal, neyle ilgili açıklama yapacaksınız?

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Efendim, şimdi, bir hafta önce…

BAŞKAN – Hayır, gördüm ben. Ben size bir dakikalık süre vereceğim zaten.

Buyurun efendim.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, emek ve demokrasi güçlerinin Taksim Alanı’nda 1 Mayıs Bayramı’nı kutlama taleplerine olumlu cevap verilmesi konusundaki açıklaması

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Şimdi, bir hafta önce burada yüce Meclisin kararıyla emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele gününün 100’üncü yılında “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kabul edildi ve gerçekten çok değerli bir karardı bu fakat yarından sonra İstanbul’da 1 Mayıs için… Şimdi, Sayın Bakan gitmeden, acaba… Sayın Bakan, acaba, gitmeden, yarından sonra, 1 Mayısta emek ve demokrasi güçlerinin Taksim Alanı’nda 1 Mayıs Bayramı’nı kutlama konusunda ne düşünüyorsunuz? Lütfen, şu andaki polemiklere yol açan bu tartışmaya son verin ve barış içinde bu bayramın kutlanması yolunda burada bir görüş bildirin, yüce Meclisin Emek ve Dayanışma Günü’nün anlamını burada ortaya koyun.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Birdal.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, izin verirseniz cevaplayayım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

10.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, emek ve demokrasi güçlerinin Taksim Alanı’nda 1 Mayıs kutlama talepleri konusundaki ifadelerine ilişkin açıklaması

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başka bir toplantım olduğu için orada konuşmam vardı, acele çıkmam gerekiyordu, onun için ayrılıyordum.

Bu konuyla ilgili, İstanbul Valiliği görüşmeler yapıyor sendikalarla, kendileri tam yetkili. Zaten biliyorsunuz, ildeki bütün etkinliklerde ve bu tür toplantılarda valilik yetkilidir. Valilik gerekenleri yapıyor, sendika başkanlarıyla da görüşmeler yapıyor, bugün de yaptılar. Bana da zaman zaman bilgi veriliyor. Ama konu Valiliğin yetkisindedir.

Bizim dileğimiz, sizin de ifade ettiğiniz gibi, yüce Meclisimiz… (CHP ve DTP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, Vali Hükûmetin emrinde!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) –…bu sene tatil kararı da verdi, tatil yaptı bu günü.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Vali Hükûmetin emrinde!

M. NURİ YAMAN (Muş) – Valiye siz talimat vereceksiniz!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Bizim dileğimiz, ismine uygun, barış ve kardeşlik içinde, gerçekten bir işçi bayramı olarak kutlanmasıdır, bu manada eğlenceler ve coşkular içinde geçmesidir ve herkesin de konulan kurallara uymasıdır. Dileğimiz budur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Peki siz yetkisiz misiniz Sayın Bakan? Vali sizin üzerinizde mi!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, söz talebimiz var, Sayın Bakan kaçıyor! Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkanım ya!

BAŞKAN – Efendim, Sayın Bakanın…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sisteme giriyoruz, söz talebimiz var…

BAŞKAN – …sayın milletvekillerinin konuşma üslubu bellidir; sayın bakanlar bir yere kaçmaz!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ya, Meclisten daha önemli ne işi olabilir Sayın Bakanın! Böyle bir şey olabilir mi?

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır. Önergeleri ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 22 milletvekilinin, 1977 yılında 1 Mayıs kutlamalarında Taksim’de meydana gelen olayların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/354)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1 Mayıs 1886 yılında Amerika'nın Chicago Kentinde işçilerin günde sekiz saat çalışmak için başlattıkları mücadele ve bu mücadeleye öncülük eden 4 sendikacının asılması anısına, 1889'da Paris'te toplanan 2'nci Enternasyonalde, 1 Mayıs işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kabul edilmiştir. Bu tarihten sonra birçok ülkede 1 Mayıs işçi bayramı olarak kutlanmış ve resmî bayram olarak ilan edilmiştir.

Ülkemizde de 1 Mayıs yıllardır kutlanmaktadır. Bu kutlamalardan 1 Mayıs 1977 tarihinde, İstanbul Taksim Meydanı'nda gerçekleştirileni tarihe önemli olarak kaydedilmiştir. 1 Mayıs 1977 tarihinde İstanbul Taksim'de düzenlenen 1 Mayıs kutlamaları sırasında 37 kişi yaşamını yitirmiştir. Kutlama barış içinde sona ermek üzereyken sular idaresi binası ve Intercontinental Oteli (şimdiki adı The Marmara) üzerinden kalabalığın üzerine açılan ateş sonucunda panik yaşanmış, kimileri vurularak, kimileri panzerlerin altında kalarak, kimileri de sıkışıp ezilerek yaşamını yitirmiştir.

Bu acı olay toplumu derinden sarsmış, tarihe kanlı 1 Mayıs olarak geçmiştir. Olay üzerine çok şey yazılmış ve söylenmiş; ama, bu olay bir türlü aydınlığa kavuşturulamamıştır. Olayla ilgili yapılan soruşturma ve yargılamada da gerçek suçlular bulunamamıştır. Kurşunları atanlar kimlerdir? Kim onlara emir vermiştir? Bir kışkırtma var mıdır? Bu kişilerin amaçları nelerdir? Intercontinental Otelin 5'inci katı 1 Mayıs günü boşaltılmış mıdır? 510, 511, 512 numaralı odalarda kimler vardır? Bu odalardan ateş edilmiş midir? 2 Mayıs günü otelin önünde bir bomba patlatılıp kırılan camların yerine ithal cam takılıp kanıtlar yok edilmiş midir? Bütün bu sorular yanıtsız kalmıştır. Bu yüzden olayla ilgili çeşitli yorumlar yapılmaktadır.

Aradan yirmi yıl geçtiği için konu hukuksal olarak zaman aşımına uğramıştır; ama, olayın büyüklüğü, gerçeğin ortaya çıkarılamaması toplum vicdanını hâlâ sızlatmaktadır. Demokratik hukuk devletinde toplumun barış içinde yaşayabilmesi ve ileriye güvenle bakabilmesi için hiçbir şey, hele 37 masum insanın canını yitirdiği bir acı olay örtülü kalamaz; zaman aşımına uğradı diye kapatılamaz.

Anayasanın 5’inci maddesinde “cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak” devletin temel amaç ve görevleri başlığı altında sayılmıştır. Bu görev her kurumdan önce ulus adına yasama görevi yapan Türkiye Büyük Millet Meclisine düşer.

Demokratik devlet, açık toplumun sağlanması, demokrasimizin gelişmesi, 1 Mayısların bundan sonra barış ve güvenlik içerisinde kutlanabilmesi için 37 yurttaşımızı yitirdiğimiz 1977 Taksim 1 Mayıs olayı hakkında karanlıkta kalan noktaların aydınlanması amacıyla Anayasa’nın 98. ve T.B.M.M İç Tüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1) Şevket Köse                              (Adıyaman)

2) Rahmi Güner                            (Ordu)

3) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

4) Enis Tütüncü                            (Tekirdağ)

5) Yılmaz Ateş                               (Ankara)

6) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

7) Ensar Öğüt                                (Ardahan)

8) Osman Kaptan                         (Antalya)

9) Fevzi Topuz                              (Muğla)

10) Tekin Bingöl                           (Ankara)

11) Ahmet Küçük                         (Çanakkale)

12) Tansel Barış                            (Kırklareli)

13) Ali Rıza Öztürk                       (Mersin)

14) Mehmet Sevigen                    (İstanbul)

15) Abdulaziz Yazar                     (Hatay)

16) Tayfur Süner                          (Antalya)

17) Erol Tınastepe                        (Erzincan)

18) Sacid Yıldız                             (İstanbul)

19) İlhan Kesici                             (İstanbul)

20) Şahin Mengü                          (Manisa)

21) Ali İhsan Köktürk                   (Zonguldak)

22) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

23) Zekeriya Akıncı                      (Ankara)

2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 milletvekilinin, Gaziantep’te ekonomik kriz ve göçün işsizliğe etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/355)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Küreselleşen ekonomik krizin etkilerinin en net görüldüğü kentlerden birisi olarak Gaziantep ilinde işsizlik rakamları ekonomik kriz ve göç olgularının etkileriyle devamlı bir artış eğilimi içerisindedir. Bu bağlamda Gaziantep ilinde ekonomik krizin ve göçün işsizlik rakamlarına etkilerinin araştırılarak alınacak önemleri tespit etmek üzere Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Hasan Özdemir                         (Gaziantep)

2) Mehmet Şandır                        (Mersin)

3) Rıdvan Yalçın                           (Ordu)

4) Oktay Vural                              (İzmir)

5) Cemaleddin Uslu                      (Edirne)

6) Recep Taner                             (Aydın)

7) Ahmet Bukan                           (Çankırı)

8) Mehmet Akif Paksoy                (Kahramanmaraş)

9) Hüseyin Yıldız                          (Antalya)

10) Ümit Şafak                              (İstanbul)

11) Mustafa Enöz                         (Manisa)

12) Ahmet Orhan                         (Manisa)

13) Sabahattin Çakmakoğlu        (Kayseri)

14) Yılmaz Tankut                        (Adana)

15) Süleyman Turan Çirkin         (Hatay)

16) Metin Ergun                           (Muğla)

17) Murat Özkan                          (Giresun)

18) Recai Yıldırım                         (Adana)

19) Kürşat Atılgan                        (Adana)

20) Mümin İnan                           (Niğde)

21) Hamza Hamit Homriş            (Bursa)

22) Abdülkadir Akcan                 (Afyonkarahisar)

23) Zeki Ertugay                           (Erzurum)

Gerekçe:

Ekonomik kriz Türkiye üzerinde hem ülke çapında hem de tek tek kentler merkezinde derin etkiler bırakmıştır. Ülkemizin dört bir yanından işyeri kapatma ya da işçi çıkarma haberleri gelmektedir.

Gaziantep ili de ekonomik krizden derinden etkilenen illerin başında gelmektedir. Gelişmiş sanayisiyle hem Güneydoğu Anadolu Bölgesinin, hem de Türkiye'nin sınaî mal üretiminde lokomotifi olan Gaziantep küresel ekonomik krizini Türkiye'ye etkilerinin en önemli örneğidir.

Ekonomik krizin Gaziantep'e etkilerini sadece krizin yapısal etkileri ile açıklamak yeterli değildir. Bir kere ekonomik krizin etkileriyle Gaziantep'te fabrikalar kapanmaktadır. İkinci olarak, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde teşvik politikalarından faydalandırılmayan tek şehir olması nedeniyle komşu illere göre Gaziantep dezavantajlı bir durumdadır. Ancak krizin etkilerinin en belirgin görüldüğü alan olan Gaziantep'teki işsizlik rakamlarında yapılacak analiz sürecin bir başka boyutuna daha dikkat çekmektedir.

Ekonomik krizlerin en belirgin etkisi işsizlik rakamları üzerinde görülmektedir. Bölgesel ve kentsel gelişmişlik farklılıkları ise bu yerleşim birimleri arasındaki işsizlik oranı farklılıkları doğrultusunda bir göç hareketine neden olmaktadır.

Türkiye'de göç olgusunun varlığının önceki yıllarda siyasi ve sosyal etkenlere dayanması bölgesel göç'ün önemli etkenlerindendi. Bugün ise göç daha çok ekonomik etkenlerle gerçekleşmektedir. İşçilerin veya çalışmak isteyen bireylerin beklenen gelirlerinin en yüksek olduğu yerlere doğru göçü bugün Türkiye'deki göç hareketlerinin bir tanımıdır.

Bu tanım doğrultusunda gelişmiş sanayisi ile Gaziantep ili Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en yüksek göç oranlarının gözlendiği kentidir. Nitekim ekonomik nedenlerle gerçekleşen iç göç bugün yıllık %6,7 oranına yükselmiştir.

İşsizlik kavramının literatürdeki tanımına bakıldığında Gaziantep'teki işsizlik rakamlarının yükselişinde ekonomik krizin ve göç olgusunun aynı anda etkilerini görmek mümkündür. Çalışmak isteyen ve fakat iş bulup çalışamayanları ifade eden işsizlik kavramı ve rakamları ekonomik kriz nedeniyle çıkarılan işçiler ve göçle gelen ve çalışmak isteyip de iş bulamayan bireylerin etkileriyle ciddi bir artış eğilimindedir.

Bu tablo şematik olarak şöyle ifade edilebilir: Ekonomik kriz bir kentteki işsizlik rakamlarını tetikliyor; bu kentten diğer ekonomik gelişmişliği göreli olarak fazla olan bir kente iç göç gerçekleşiyor; göç alan bu kentte göç ile birlikte ekonomik krizin etkileriyle istihdam artmayınca işsizlik rakamları daha hızlı bir artış eğilimine giriyor. Yani ekonomik kriz-işsizlik-göç üçgeni içerisinde etkiler neden sonuç ilişkileri bağlamında karşılıklı olarak görülüyor.

Ekonomik kriz ve göçün etkisiyle 2009'un ilk 3 ayında Gaziantep İŞKUR'a başvuru yapan kamu ve özel sektörden işsiz sayısı 8.251'e ulaşmıştır. Bu rakam geçen yılın aynı dönemine ait verilerle karşılaştırıldığında %50'lik bir artışı ifade etmektedir. 2009 yılının Ocak-Şubat döneminde 19 işyerinin son toplu çıkardığı işçi sayısı ise 2.690 kişidir. Yine 2009'un Mart ayı sonu itibariyle Gaziantep'te İŞKUR'a kayıtlı işsiz sayısı 26.126 kişiye ulaşmıştır.

Türkiye'nin acı bir gerçeği haline gelen işsizlik ekonomik kriz sürecinde giderek artıyor. İşsizlikten en fazla etkilenen toplumsal grup olarak düşük sosyo-ekonomik pozisyondaki insanlar bu halde görece gelişmiş kentlere göç etmek zorunda kalıyorlar. Gaziantep ili de ekonomik kriz-işsizlik-göç ilişkisinin en belirgin gözlendiği yerlerden birisidir. Kapanan fabrikalarla birlikte gelen göç Gaziantep'te işsizliği tetikliyor. Bu bağlamda ekonomik krizin ve Gaziantep'in ekonomik durumunu göz önünde bulundurarak göç ve ekonomik krizin Gaziantep'in işsizlik rakamlarına etkilerinin ve bu duruma karşı alınacak önlemlerin araştırılmasına gerek duyulmaktadır.

3.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 25 milletvekilinin, Kayseri ilinin turizm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/356)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini aşağıda arz ettiğimiz, Kayseri ilinin turizm sorunlarının araştırılması, alınacak önlemlerin ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Mehmet Şevki Kulkuloğlu       (Kayseri)

2) Malik Ecder Özdemir               (Sivas)

3) Ali Rıza Öztürk                         (Mersin)

4) Atila Emek                                (Antalya)

5) Tayfur Süner                            (Antalya)

6) Mustafa Özyürek                      (İstanbul)

7) Sacid Yıldız                               (İstanbul)

8) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

9) Faik Öztrak                               (Tekirdağ)

10) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)

11) Ali Arslan                                (Muğla)

12) Ergün Aydoğan                      (Balıkesir)

13) Zekeriya Akıncı                      (Ankara)

14) Tekin Bingöl                           (Ankara)

15) Algan Hacaloğlu                     (İstanbul)

16) Selçuk Ayhan                         (İzmir)

17) Yaşar Ağyüz                           (Gaziantep)

18) Derviş Günday                       (Çorum)

19) Gökhan Durgun                     (Hatay)

20) Osman Coşkunoğlu                (Uşak)

21) Esfender Korkmaz                 (İstanbul)

22) Canan Arıtman                      (İzmir)

23) Ali Rıza Ertemür                    (Denizli)

24) Mevlüt Coşkuner                   (Isparta)

25) Ensar Öğüt                             (Ardahan)

26) Ahmet Küçük                         (Çanakkale)

Gerekçe:

Kayseri ili, M.Ö. 4000 ile M.S. 200O yılları olmak üzere, 6000 yıllık bir tarihe sahiptir. Kayseri ili tarihi bir kent kimliğinin yanında ayrıca birçok doğa güzelliğine de sahiptir. Tarih ve doğa turizmi için ülkemizin önemli merkezlerinden olan Kayseri ili bunların yanı sıra Erciyes Dağı nedeniyle kış turizmi için dünyanın sayılı merkezlerinden birisi olarak tanınmaktadır.

Kayseri ili tarih, doğa ve kış turizmi konusunda sayılı merkezlerden olmasına rağmen Kayseri ili yeterince turist çekememektedir. Kış sporları merkezi olan Erciyes Dağı ise kar yağışının azalması gibi çevresel faktörler nedeniyle gün geçerek önemini yitirmektedir.

Kayseri ilinin turizm sorunlarının araştırılması, tespit edilen sorunlar konusunda gerekli önlemlerin ve çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı: 230) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde, tasarının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına konuşma yapılmıştı.

Şimdi konuşma sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’na aittir.

Sayın Coşkunoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

                               

(x) 230 S. Sayılı Basmayazı 28/4/2009 tarihli 82’nci Birleşim Tutanağına eklidir.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini paylaşmak üzere huzurunuzdayım.

Bu yasa tasarısı iki düzenleme getiriyor: Birincisi, şimdiye kadar ücretsiz olarak verilen posta çeki hesabına ilişkin işlemlere belli bir ücret koyuyor. İkincisi, posta ayrım ve dağıtım sisteminin üçüncü şahıslara ihaleyle verilebileceği yani PTT bünyesinde, münhasıran PTT bünyesinde yapılmadan üçüncü şahıslara ihaleyle verilmesi meşrulaştırılıyor. Aslında şimdiye kadar yapılan bir uygulamaydı yani ayrım ve dağıtım sistemini taşeronlaştırıyor. Bu, ikinci düzenlemedir bu yasayla. Bu konudaki görüşlerimi paylaşacağım.

Şimdi, posta çeklerinin… Bu önemli bir hizmet, sunduğu, PTT’nin, posta çeki hizmeti. Bu kapsamda, posta çeki hesabı açma, açılan hesaba para yatırma, hesaptan para ödeme, hesaptan hesaba para aktarma gibi işlemler oluyor, bunlar için bir ücret konuyor.

Şimdi, bir düşünelim "Kim, bu hizmetleri kullanır?” diye, “Kimler kullanır?” diye. Bankalar yerine, bankaları kullanmak yerine niye hep PTT’yi kullanır? Daha çok küçük beldelerde, bankanın olmadığı ortamlarda, emekliler gibi toplumumuzun mağdur kesiminin daha çok bu hizmetleri kullandığını biliyoruz. Öğrenciler gibi –yine, meslek yüksekokulunun bulunduğu yörede banka olmaması veya seyyar olması nedeniyle- memurlar gibi, bu gibi kişilerin bu hizmetleri kullandığını biliyoruz. Bu bilgi ile bu hizmetlere ücret konulması eğer o ücret makul olduğu sürece düşünülebilir. Fakat bunu yaparken niye yaptığımızı da bilelim, yanlış gerekçeyle yapmayalım. Nitekim, bize sunulan gerekçe yanlıştır. Gerekçede aynen şöyle deniyor: “Bankacılık sektöründe faaliyet gösteren bankalar ve finans kuruluşları bünyelerinde bulunan farklı hesaplar arasında yapılan para transferlerinden oldukça yüklü ücretler almaktadırlar.” Yani “Bankayla bu işi yaparsanız yüksek ücretler alıyorlar.” diye bu gerekçede böyle bir açıklamanın olmasını ben doğrusu çok ayıplıyorum. Neden? Çünkü interaktif hesap denilen bir kavram vardır. İnternet kanalıyla bankacılığı kullananlar, İnternet kanalıyla yapacakları para transferinden yüklü değil, hiç ücret ödemezler. Bunu bilmeyen birisinin, hele hele haberleşmeyle ilgili, hele hele Sayın Ulaştırma Bakanının sunduğu bir yasanın içinde İnternet’te interaktif hesapla ücretsiz olduğunun bilinmemesi ayıp kaçıyor veya Sayın Bakana da bu yönde bir mesaj oluyor. Belki, İnternet’i çok kullanan yok diyecek. İnternet çok kullanan yoksa, onun muhatabı da buradadır. İnternet’in daha çok kullanılması “sayısal uçurum” dediğimiz olayı gidermek de yine haberleşme sektörüyle ilgili olarak önemli bir konudur. Bunu da bu vesileyle söyleyeyim. Eğer aklına “İnternet’in ne ilgisi var?” diye gelen olursa İnternet’in çok ilgisi var, bu vesileyle söyleyeyim.

Yalnız, eğer, işte bizim İnternet kullanıcı sayımız şuradan şuraya yükseldi, buradan buraya geldi diye parlak rakamlar görürseniz, o zaman bu parlak rakamların da çok düşük düzeyden başlayan bir şeyi 3 kişi kullanıyorsa bu 6’ya çıktığında yüzde 100 artış demektir. Çok küçük bazlardan hareketle bu kadar parlak gelişmeler olduğunu da unutmayalım. Esas karşılaştırma, diğer ülkeler ne yapmıştır, biz neredeyiz? Bunu da bu vesileyle burada kısaca söyleyip geçmek isterim.

Bakın, 2006-2007 yılında 122 ülke arasında Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu’nca –gayet iyi biliyoruz şimdi artık hepimiz o forumu- yayınlanan Küresel Bilgi Teknolojisi Raporu’na göre, 2006-2007 yılında 122 ülke arasında 52’nci sıradaydı Türkiye. Bu ağ toplumuna hazır olma, yani İnternet’i de kapsayan çeşitli kriterlerden yapılmış bir endekse göre yapılan sıralamada 52’nci sıradaydık. 2007-2008 yılında 127 ülke arasında 55’inci sıraya düştük, son yayınlanan 2008-2009 yılında da 134 ülke arasından 61’inci sıraya düştük. Dolayısıyla bunu da bu şekilde vereyim de -İnternet’ten söz ettim- İnternet’te şöyle geliştik, böyle geliştik gibi yüzdeler verilirse, diğer ülkelerle olan sıralamayı da bilmiş olursunuz diye.

Şimdi, tabii, bu haberleşme konusunu İnternet’i söz edince, şu anda Hükûmetin çok başarılı olduğunu gördüğümüz bir konuyu da bu sektörde bahsetmeden geçemeyeceğim. O da dinleme, telekulak ile topluma salınan korkudur. İnsanlar konuşmaktan korkar hâle geldi. Bu konuda Hükûmetin başarısını söylemeden geçemeyeceğim! Oysa, haberleşme, özgürlüğün en önemli haklarından birisidir. Oysa, insanlar haberleşmekten, İnternet veya cep telefonunda haberleşmekten korkar hâle geldi. Bir baskı rejiminin ve uygulanan utanç verici, gülünç sansürlerin İnternet’te uygulandığı bir sektörden söz eder hâle geldik haberleşmede.

Bu arada, başarılı hizmet veren PTT’nin bulunduğu haberleşme sektörüne değinmeden de bu şekilde geçemeyeceğim.

Şimdi bu görüştüğümüz yasanın ikinci düzenlemesi vardır. Bu ikinci düzenlemenin yanlışlığını çok iyi anlamamız gerekir ve biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu yasaya, bu yaptığı düzenleme nedeniyle karşı olduğumuzu da bu noktada belirteyim.

Bu yasa tasarısı ile posta ayrım ve dağıtım işlemlerinin üçüncü şahıslara ihaleyle verileceği söyleniyor. Bunun üzerinde durmamız gerekir. Neden bunu devlet yapmıyor? Neden posta memuru, kadrolu posta memuruyla yapmıyor da taşeronlara bırakıyor, neden? Bu nedenlerin açıklamasını duymak istiyorum; soyut kavramlarla değil, somut, somut olarak duymak… İşte etkinlik artar, verimlilik artar, şu bu değil. Eğer etkinlik ve verimlilik daha az eleman çalıştırmayla artıyorsa, o zaman “elemanı işten çıkarmayın” diye özel sektöre destek olacak yasaları niye çıkarıyoruz biz? Bırakın, onlar da o zaman… Madem işçi kadrosunda daha fazla eleman bulundurmak etkinlik, verimlilik olmuyor, niye işten çıkarmayın diye bu kriz sırasında yasa çıkartıyoruz biz özel sektöre?

Denebilir ki “Efendim, bizim devlet kadroları şişkin.” Bu ezberi de bozmanın zamanı gelmiştir. “Devlet kadroları -kamuda çalışanların-Türkiye’de aşırı.” diyen bir ezber, yine hiçbir temele, bilgiye, rakama dayanmadan slogan olarak atılan bir ezberdir.

Önümde OECD rakamları var. OECD ülkelerinde toplam istihdam içerisinde devletin payı, toplam istihdamda devlet ne kadar? Finlandiya yüzde 24, Fransa yüzde 22 -toplam istihdam içerisinde devletin payı bunlar- Kanada yüzde 17, Amerika Birleşik Devletleri yüzde 15 vesaire vesaire. Türkiye? Yüzde 9! Toplam istihdam içerisinde devletin payı Türkiye’de yüzde 9, Amerika’da yüzde 15, Finlandiya’da yüzde 24. Hâlâ geliniyor, slogan olarak: “Efendim, bizim devlet kadroları şişkin, çok devlet memuru çalıştırıyoruz, onun için ihale edelim.” Bu gerekçe doğru değil. Bu gerekçe sadece yanlış ekonomik politikasından kaynaklanmış olsa yine bir derece, işte “Yanlış uygulaması bu Hükûmetin.” der geçeriz. Hayır, onun da ötesinde…

Bir: Kamu İhale Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, üçüncü partide ihaleyle verilen işlerin kimlere, nasıl ihale edildiğini biliyoruz.

İki: Devlette memur çalıştıracaksan, PTT’de örneğin memur çalıştıracaksan KPSS’yle almak zorundasın ama taşeron firma sözleşmeyle istediğini alır. Sözleşmeyle kimleri alıyor? AKP’nin yolladıklarını.

Şimdi bu kazanç mı arkadaşlar? Bu kazanç mı? Bununla bir yere varabilecek misiniz? Ben aldığım telefonu biliyorum her gün “Bizim oğlana iş bul.”, “Bizim kıza iş bul.” diye. Hepinize de bu telefonlar geliyor. İşsizlik var, dünya üçüncüsüyüz. Şimdi bu durumda kaç kişiyi bu şekilde sözleşmeli falan diye işe sokacaksınız? Kaç kişiyi memnun edeceksiniz? İddia ediyorum 5 kişiyi memnun ederseniz, 55 kişiyi de küstüreceksiniz. Bunu yaşıyoruz.

Bu yollara başvurarak kendinizi kurtarma çabasından çıkın. Öyle “Sözleşmeyle eleman alalım, öğretmeni sözleşmeli alıyoruz, PTT dağıtıcısını sözleşmeli ihaleyle alıyoruz, devlet işlerini dışarı ihale edelim…” Devlet kendi personeline saygıyla sahip çıkmasını öğrenmeli. Öğretmenine saygıyla sahip çıkmasını öğrenmeli. O PTT memurları belli bir eğitimden geçtikten sonra dağıtım yapıyor, onlara saygı göstermesini öğrenmeli. Yoksa biz bunu ihale edelim, işte onlar alıversin 3-5 vatandaş, onlar da bizim vatandaşımız diyerek, asgari ücretle çalıştırılacak… Öyle eğreti istihdamla bir yere gidemez, saygınlığı olmaz. Devleti küçültmek değil küçük düşürüyorsunuz. Ayrıca, bundan fırsat yaratırım, işte adamımı işe sokarım…

Rahmetli Ecevit’in yaptığı en büyük hizmetlerden biridir -hepiniz bunu kabul ediyorsunuz- KPSS sınavını koymak. Nasıl baş edecektiniz bu kadar işsizi oraya buraya yerleştirmekle? 5 kişiyi koyacağız derken 55 kişiyi küstürecektiniz. Şimdi hâlâ buradan çare umuyorsunuz, hâlâ şuna, buna, yandaşıma Kamu İhale Kanunu’nun verdiği fırsattan yararlanarak ihale eder, fason dağıtım yaparım PTT’de diye buraya, bu maddeyi, bu düzenlemeyi, bu yasayla yapmaya çalışıyorsunuz.

Gelsin, birisi buraya gelsin, neden devletin kendi memuruyla, kendi eğitilmiş ve sahip çıktığı memuruyla bu işi yapmadığını anlatsın halkın önünde. Yoksa “3-5 yandaşına iş bulmak için böyle bir yola çıkıyorlar” iddiam karşılıksız kalmış olacak. Kimse gelip de devlet kadroları şişkin falan demesin, rakamları verdim.

Öğretmen ihtiyacımız çok, hele hele şu kriz zamanında. Size okuyayım: 1 milyonun üstünde, 1 milyon 150 bin çocuk okul çağı geldiği hâlde okula gidemiyor. Niye? Yeterince derslik yok, yeterince öğretmen yok. İşte buralardaki harcama, hem ülkemizin yararına harcamadır devletin yapması gerektiği ama taşeronlara bırakılacak iş değildir hem de çocuklarımızın, yarının Türkiye’sine yapılan bir yatırımdır. İşte kriz zamanında yapılacak… Biz eleştirmiyoruz, sadece somut önerilerimizle yapıyoruz.

Bakın, ekonomiyi doğru anlayalım. Daha geçtiğimiz hafta esnafımızla konuşuyordum. Size ekonomiyi doğru anlamak için bir şey daha söyleyeyim: Esnafımızın müşterisi kimdir? İşte, memurdur, işçidir, orada çalışandır. Özellikle küçük illerde -ben Uşak’tan bahsedeyim, Uşak gibi bütün iller için geçerlidir bu- esnafımızın müşterisi kimdir? Oradaki memur, işçi, diğer esnaf, emekli, bunlardır. Şimdi, siz istihdam sağlarsanız devlet kadrolarında; istihdam sağlarsanız, bu, esnafa da yarayacaktır, ekonomiye bu şekilde de dönecektir.

Bakın, size, ekonomiyi anlamak için, değerlendirmek için bir rakam daha söyleyeyim: Şimdi, böyle yine ona buna ihaleyle yapılan TOKİ evleri var. TOKİ evlerine oturan yurttaşlarımıza hayırlı olsun derim, mutluluklarını paylaşırım ama keşke o TOKİ ihaleleri de yerel müteahhitler kullanılarak yapılsaydı -o TOKİ ihalelerinde yerel esnaftan bir çivi bile satın alınmamıştır- satın almalar yerel olarak yapılsaydı, işte, o zaman -Uşak gibi küçük illerde özellikle- ekonomi bu kadar kötü olmazdı. Burada size bir rakam vereyim, bu konu çok geniş bir konu: Sadece bir yılda TOKİ’ye aylık yapılan ödemelerle -dört etap vardı Uşak’ta, dördüncüsü bitti anahtarları verilmek üzere, üçüne yerleşildi- Uşak’tan çıkıp giden para nedir -yani bu para esnafa, ekonomiye girecek olan para- çıkıp giden para ne kadardır biliyor musunuz? 6 trilyondur; 6 trilyon 560 milyon eski parayla, 6 milyon 560 bin liradır Türk lirası olarak; 6 milyon 560 bin lira! Peki, Uşak’a gelen toplam yatırım nedir geçen sene? 40 milyon! 40 milyon toplam kamu yatırımıdır. 6 milyonu TOKİ inşaatlarıyla sadece aylık ödeme olarak, bırakın inşaatların yapılmasını, müteahhitler ve satın almaları, sadece aylık ödemelerle 6 milyona çıkıyordur. Şimdi esnafı düşünelim Uşak’ta. Bu böyle.

Onun yanında, memur… “Devlet memur almıyor efendim.” Neden almıyor? Ee, işte taşeronlara verecek, onlarla yapacak. Hâlbuki, devlet kendi işini yapsa, devlet memuru, öyle şişirme değil, hatır için değil, gerçekten ihtiyaç olan yerde devlet memuru sayısı artsa, işte o zaman, Uşak, Çorum, Van -hesapları yaparsanız- Bilecik, Yalova, her yerde aynı şeyi görürsünüz, yerel esnaf da kalkınır. Taşerona vererek 3-5 kişiye belki istihdam olanağı sağlamış olacaksınız, yandaşınıza, fakat istihdam olanağı sağlayamayacaklarınızı küstürmenizden kaynaklanacak küsmeleri, kızgınlıkları… Bunları duyuyoruz biz. Bunları ben hayalimden çıkarmıyorum, her gün bana da telefonlar geliyor, aradık bilmem ne diye, kızarak Hükûmete. İş arıyor insanlar, iş! Siz hâlâ devlet şişkin, devlet şu, devlet bu şeklinde…

Tamam, devlet, işsizliği gidermeyi, sadece devlet bünyesinde memur alarak bütün işsizliği çözemez, ama her işi de taşeronlara vermek yanlıştır; ekonomik olarak yanlıştır, insani olarak yanlıştır. PTT memurlarına saygısızlıktır.

Zaman zaman -daha önce söylendi- efendim, bazı dönemlerde bayram zamanında, yılbaşında sıkışıklık oluyormuş. Evet, oluyor, PTT memurları bunu göğüsleyecek aşırı mesaiyle çalışıyor. Kendileri son derece saygıdeğer bir emek verme içerisinde. Hayır, siz yapamazsınız veya daha ucuza başkalarına yaptıracağım diyerek kendi memurunuza saygısızlık yapıyorsunuz. Ne ülke ekonomisine önemli bir katkıda bulunulur bu yasayla ne de başka bir yarar sağlanabilir. Birazcık belki yandaşlarınıza yarar sağlayabilirsiniz, o yarar da karşılaşacağınız diğer itirazlar yanında inanın, devede kulak kalır. Can suyu kredisi çıkardınız. Esnaf bana: “Allah aşkına, can suyu kredisini ne yapacağım ben? -İyi, biz de desteledik ama- Müşteri lazım bana, müşteri.” diyor. Müşteride para yok ki. O zaman, can suyu kredisiyle fazla bir şey yapılamaz.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi kapatırken, iki düzenleme yapan bu yasa tasarısı, birincisi, belli bir ücret getiriyor çek hesabı işlemlerine. Makul olduğu ölçüde, bu, kabul edilebilir bir şey. İkincisi, bunu taşeronlara tevdi ediyor “Ben kendi memurumu istemiyorum.” diyor “Memuruma güvenmiyorum.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – İşte, birkaç yandaş firmaya eleman sokmak için fason taşeron firmalara verilmesini öngören bu maddeyi geri çekmenizi diliyorum, hem ekonomik olarak yanlıştır hem memurunuza karşı, devlet memuruna karşı ayıptır hem de uzun vadede müşterilere, yani halkımıza iyi hizmet vermiş olmazsınız, sadece küçük birtakım hesaplarla…

Sözümü bitirirken -sözümün başında da söylemeyi istediğim fakat konuya girince unuttuğum- bu sabah şehit olan 9 askerimizin yakınlarına ve bütün milletimize başsağlığı dilerim.

Değerli arkadaşlarım, ben, buraya gelmeden önce -saat iki buçuk gibi geldim- Bilkent Üniversitesindeydim, öğlen, bazı konularda karşılıklı görüş alışverişi yapmak için. Bir canlı bomba, tam ben oradayken, Hikmet Sami Türk’ü, DSP eski Adalet Bakanını öldürmeye geldiğini iddia eden… Hâlâ peşindeler. Hayret bir şey. Yani, Ergenekon, şu, bu. Hâlâ bunları önleyemediler. Hayret bir şey! Yıllar önce onurlu bir Adalet Bakanlığı yapmış Hikmet Sami Türk için geldiğini itiraf eden bir canlı bomba bulundu. Derken ikincisi bulundu. Derken üçüncüsü saptandı, bulunamadı. Bilkent kapatıldı. Çıkamaz, giremez olduk.

Yemekte konuştuğum öğretim üyeleri evlerine telefon ediyordu. Lojmanları orada. Evlerine telefon edip, eşlerine, çocuklarına “Aman kapıyı açmayın.” Çünkü, üçüncü canlı bomba geziniyor etrafta, nereye gideceği belli olmaz. “Aman kapıyı açma.”

Zaten insanlar telefonla konuşmaktan İnternet ile haberleşmekten korkuyor, bir de bu aciz yönetim yüzünden, işte güzide bir üniversitemizde bile bu gibi durumlarla karşılaşıyoruz.

Yanlış insanların, Türkan Saylanların, Haberalların peşinde koşmayın. Bu canlı bombaların peşinde koşmanızı önerir, hepinize saygılar, sevgiler sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

ASIM AYKAN (Trabzon) – Siz de sahip çıkın onlara!

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Deniz Feneri ile hesaplaşın!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 230 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ben de sözlerimin başında, bugünkü menfur olayda şehit olan askerlerimize Yüce Allah’tan rahmet diliyorum, büyük Türk milletine de taziye dileklerimizi grup olarak sunduğumuzu belirtiyorum.

Gelişen teknoloji ve iletişim ağının yaygınlaşması, PTT Genel Müdürlüğünün bir posta çeki hesabından diğer bir posta çeki hesabına aktarma işlemlerinin son yıllarda çok hızlı artması nedeniyle yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulması ve bu sebeple de ücret alınabilmesi elbette gerekli olup, bugünün ekonomik şartlarında hiç de yadırganacak bir durum değildir.

Ancak, bu tasarının genel gerekçesine baktığımız zaman, gerek personel yetersizliğinin ifade edilmesi gerekse daha sonra, tasarı hazırlanırken Bakanlar Kuruluna bu tasarının imzalatılarak getirilmesinde tam tersi uygulamalara da rastlamış oluyoruz. Nedir bunlar? Geçtiğimiz yıl içerisinde, 2008 yılı içerisinde PTT Genel Müdürlüğünün Yönetim Kurulunun yaptığı yaklaşık 32 yönetim kurulu toplantısının 531 kararının hemen hemen birçoğunda Genel Müdürlükten başka bir kuruma personel naklinin uygun görüldüğüne dair kararlar da alındığını görüyoruz. O zaman bu durum ya Bakanlar Kurulunun yanıltıldığını veyahut da yapılan uygulamanın keyfî ve siyasi bir tutum olduğunu bize gösteriyor.

Yine, tasarının gerekçesine baktığımız zaman, posta çeki hesabından diğer bir posta çeki hesabına aktarma işlemlerine talebin özellikle gene son dönemlerde çok arttığı ve bu talep sebebiyle de otomasyon işlemlerinin ilave ek yük getirdiği söylenmektedir.

Değerli milletvekilleri, elektronik bir ortam olan otomasyon sistemleri kurulurken biliyoruz ki ne kadar bir kullanıcıya hitap edeceği ve kapasitesi belirlenmektedir. Eğer bir kapasite yetersizliği varsa veyahut da artan iş hacmi ortaya çıkmışsa bu durumda bahaneye sığınmak yerine bunun çözümünü ilave yatırımlarla, ek yatırımlarla da gidermek gerekir diye düşünüyorum. Bu otomasyon sisteminde çalışan operatörün günlük yapacağı işlem adedi de bellidir. Her çalışanın belirli bir kapasitesi vardır ve o operatörün de ne yapabileceğini bilebiliriz. “PTT Genel Müdürlüğü bankacılık sistemindeki gibi yurdumuzun her yerinde havale yapar hâle gelmiştir.” söylemi biliyoruz ki “başarı” olarak lanse ediliyor. O zaman bu durumda işlem adedi yükseldiğinde hizmetlerde ne tür aksaklıklar olabileceği hesaplanmış mıdır? Veyahut gene buradan yola çıkarak, elektronik bir ortamda bir operatör ne kadar hızlı çalışırsa çalışsın işlem de aynı şekilde ona paralel olarak hızlı sürecektir. Bu durumda iş yine operatörde yani çalışanda, emekte olacaktır; daha çok, sistem ikinci planda kalmaktadır bu durumda.

Sayın milletvekilleri, bu tasarının görüşmeleri sırasında -biraz önce de belirttiğim gibi- PTT Genel Müdürlüğüne ek katkı sunulması ve verilen hizmetin devamlılığı açısından belirli bir ücret alınmasını da biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Komisyon görüşmelerinin başlangıcında makul bulmuştuk, geneli üzerinde görüşürken. Ancak, Komisyon çalışmaları devam ederken bir de gördük ki değerli iktidar partisi milletvekillerince birtakım önergeler hazırlandı ve bu önergelerin sonucunda -bugün gördüğünüz- tasarının 1’inci maddesi değişti. Bu madde, bu yasayla PTT Genel Müdürlüğünün iyileştirilmesine hiçbir katkı sağlamayan, hizmette özelleştirmeyi, taşeronlaştırmayı ortaya getiren, kaynak israfını doğuran ve hemen hemen bütün diğer özelleştirmelerde de rastladığımız personel kıyımına da yol açabilecek bir maddedir.

Onun için, özellikle bu maddeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Görüşmekte olduğumuz bu tasarıya eklenen ve bizlerin kabullenmekte güçlük çektiği bu maddede şöyle diyor: “PTT İdaresi postaların ayrım ve dağıtım işlerini ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürebilir.” Bu hüküm yer alıyor. Değerli milletvekilleri, Komisyonda eklenen bu 1’inci maddenin gerçek ve kabul edilebilir nedeni her ne ise, bunun Genel Kurulda, burada çok açıkça ifade edilmesini de özellikle bekliyoruz. Bu maddenin bu tasarıya eklenmesini isteyenler, acaba, PTT Genel Müdürlüğü postalarının ayrım ve dağıtım işlerini yapan ve bunları gerçekleştiren çalışanlardan memnun değiller midir? Onların kapasitelerini yetersiz mi bulmaktadırlar? Veyahut da bir başka soru: Kurum dışına fazla personel nakledildiği için mi bu açılım yapılmaktadır?

Öte yandan, yine bu madde, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun bazı maddeleriyle de bir ölçüde çelişir gözükmektedir. 7201 sayılı Kanun’a göre, adli tebligatların dağıtım işi kamu çalışanları eliyle yapılmak zorundadır. Bu maddeyle devletin asli görevi olan haberleşme hakkını sağlama görevinin de taşeronlaşmaya gittiğini ve bu şekilde özelleştirilmek istendiğini de görüyoruz. Böylece, aşağı yukarı yüz altmış yılın üzerinde, yüz altmış sekiz yıllık bir geçmişe sahip olan PTT’nin, çok kısa bir süre içerisinde erozyona açık bir kurum hâline geleceğinden endişe ediyoruz. Taşeron firmalarla sözleşme yapılıp siyasi çözümler aranmak yerine, yapılan hukuki sözleşmelerin eksiksiz ve yetersiz olmasının önüne geçilmesi, belki de kurumu işte bu gerekçede arkasına sığınılan tazminat ödemelerinden de kurtarmış olur diye düşünüyoruz değerli milletvekilleri. Geçtiğimiz yıl içerisinde, özellikle haziran ayındaki verilere baktığımız zaman taşeron firma işçileri tarafından PTT aleyhine açılan ve hâlen de devam etmekte olan yaklaşık 140 dava var, 142 dava olduğu söyleniyor ve bu davalar sonucunda da işe iade istemli açılan davaların sayısı yaklaşık yine 80 civarında.

Değerli milletvekilleri, eğer personel yetersiz geliyorsa veyahut buna benzer eksiklikler varsa kuruma tabii ki personel alınabilir ve bu kurum dışına, biraz önce söylediğim, nakiller de durdurulabilir. Bu şekilde bulunacak bir çözüm hem daha tatminkâr olacaktır kurum açısından hem de daha ekonomik bir yöntem olacaktır. İhtiyaç duyulan personelin temininde yaşanacak olan çözümler de çok açık bir şekilde burada dile getirilip bunun için çözüm yolları araştırılması gerekir diye düşünüyorum. Çünkü baktığımız zaman mevcut mevkilerin “personel yetersiz” veyahut da “otomasyona yük biniyor” diye şikâyet edilecek makamlar olmaması gerekir diye düşünüyorum.

İktidarın, devlet kurumlarının asli görevlerini taşeronlaştırmasının birçok örneğini daha önce de gördük, bunu da belirtmiştim. Son olarak, belki yakın bir zamanda yine gelecek olan otoyol ve köprülerin özelleştirilmesiyle ilgili kanun tasarısındaki değişikliklerle Karayolları Genel Müdürlüğünün de birçok asli görevi artık özelleştirilecektir.

Bu kanunlar çıkarılırken buradaki temel amaç acaba kamu ihale sisteminden ve denetiminden kaçınmak mıdır? Bu da akla gelebilmektedir ve artık sıra kamu görevlilerimizin veyahut kamu kurumlarımızın yapması gereken asli görevlerin hemen hemen hepsinin özelleşmesine gelmektedir. İşte, böylesine çalışanlarını tedirgin edecek bir yasal düzenlemeye, ben, kurumun, yani PTT Genel Müdürlüğünün karşı çıkmamasını da ve çalışanlarına sahip çıkmamasını da ilginç buluyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün denilmektedir ki altmış üç ilimiz doğal gaza kavuşturulmuş durumda. Ancak PTT Genel Müdürlüğü hâlen bu doğal gaz ulaşan illerimizin bazılarında hem kalorifer yakıtı almakta hem de bu yakıtı yakabilmek, kullanabilmek için personel almaktadır. Bir yandan bu tasarıda olduğu gibi gelirinizi artırmaya çalışacaksınız, diğer yandan da bazı hesapsız harcamaları yapmaya devam edeceksiniz. Bu da ilginç bir çelişki olarak karşımızda duruyor.

Gayrimenkul yönünden oldukça zengin olan Genel Müdürlük, zaman zaman diğer kurumlarla arazilerini, arsalarını becayiş yapmaktadır. Ancak bu becayişte de hangi kurumun kârlı çıktığı tartışmalı bir düzeydedir. Bu arazi ve bina değişikliklerinin, Genel Müdürlüğün kiraya verdiği veya kiraladığı gayrimenkullerin, Meclisimizde kurulacak olan bir komisyon marifetiyle de belki araştırılması ve incelenmesi yerinde olur diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, öte yandan Genel Müdürlüğün bazı hizmetlerinde gene zaman zaman aksaklıklar meydana gelmektedir. Örneğin, APS diye kısalttığımız “Acele Posta Servisi” uygulamalarında teslimat süreleri olması gerekenden daha uzun bir sürede oluyor, hatta bazen de yerine ulaşmadığını görüyoruz. Bu da çok köklü bir tarihi olan bu kurumun ve Genel Müdürlüğün “yönetişim” dediğimiz, bugünkü hem yönetimi hem de bilişim sektörünü kullanabilecek olan kapasitesini ortaya çıkarmaktadır. Özellikle PTT’nin dağıtım hizmetlerinin günümüzde çok aksadığını görüyoruz. Bu yüzden de kendisine rakip olan özel sektör firmaları, bu alanda çok hızla piyasa payını yükseltmektedir. Ama orada da bir başka yanlış uygulama vardır: Bu firmaların çalıştığı sektörel bir yasal düzenleme maalesef henüz mevcut değildir. Bunlar yasaya rağmen veya yasayla karşılıklı olarak bir anlaşmazlık içerisinde işlerini yürütmektedirler.

Değerli milletvekilleri, gene bir süredir, geçtiğimiz yıllar içerisinde PTT’mizin birçok şubesinin soyulduğunu ve mensuplarının gasbedildiğini görüyoruz. Bu anlamda baktığımız zaman, PTT çalışanlarımızın, maalesef, can güvenlikleri de yoktur. Oysa hem Genel Müdürlüğün hem de bağlı bulunduğu Bakanlığın, bu duruma, behemehâl, bir an önce çözüm bularak bir yandan mensuplarının can ve mal güvenliğini sağlaması, öte yandan devletin parasına da sahip çıkması gerekir diye düşünüyorum.

Bugüne kadar gecikmiş olsa da bazı tedbirlerin alınması noktasında en azından şimdi sayacağımız tedbirlerin bir öneri olarak değerli Hükûmet üyelerine ve Bakanlığa iletilmesini de bu kürsü vasıtasıyla vesile sayıyorum. Bunların bazıları, en azından şubelerin belirli merkezlerde birleştirilebileceği noktasında ve bu şubelerde en az 3 memurun bulunacağı noktasına belki yapılabilir. Kamera ve güvenlik sisteminin hızla yaygınlaştırılması gerekmektedir. Güvenlik memuru sayılarının artırılması gerekmektedir. Şubelerde para taşıyan ring araçlarının kanun ve yönetmelikler çerçevesinde donatılmasına ihtiyaç vardır ve gene şubelerdeki mesai saatlerinin, özellikle bazı coğrafi bölgelerimizdeki havanın kararmasından meydana gelen zaman aralığının daha güvenli bir aralığa çekilmesinde fayda vardır diye düşünüyoruz değerli milletvekilleri.

Yurdumuzun her köşesinde posta dağıtım hizmetini sürdürmekte olan 12 binin üzerinde posta dağıtıcımız var. Bunlar gerçekten çok büyük emek sarf eden ve oldukça güç şartlar altında hizmet sunan çalışanlarımız. Bunlardan bazıları -bunlara şanslı da diyebiliriz- daha motorize hizmetler sunabilmekte, altlarına verilen motosiklet araçlarıyla dağıtımlarını yapmakta, ama bazıları da coğrafi şartlar nedeniyle, özellikle ülkemizin içinde bulunduğu şartlar nedeniyle hemen hemen her mevsim kilometrelerce yol yürüyerek dağıtım işlerini yapmak zorunda kalıyorlar. Bu zor şartlara ve içinde bulunulan duruma hâlen daha çözüm getirilememiş olması da herhâlde bizler için, ülkemiz için, bence yaşadığımız çağa uygun bir ortam olmamaktadır.

Posta dağıtıcılarımızı, işte, zaman zaman yapılan uluslararası posta dağıtıcılarının yarışmalarında hatırlayıp, dereceye girdiklerinde onları çağırıp sırtlarını sıvazlamanın ötesinde, belki de çalışma şartlarını azami derecede kolaylaştıracak yeni uygulamaları da getirmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıllar içerisinde bazı sendikaların yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de bir posta dağıtıcısına 6.023, Fransa’da 210, Belçika’da da gene yaklaşık 217 kişi düşüyor. Yani, Türkiye’deki rakam nüfusla da tabii bağlantılı olarak oldukça yüksek.

Gene bu tip araştırmalarda, PTT Genel Müdürlüğünün istihdamı artırması için azami gayreti, daha fazla gayreti göstermesi gerektiği de vurgulanmaktadır.

Aylık ortalama işlem hacmi, gene 2002’de yaklaşık 2 milyon iken, bugün 2009’a geldiğimizde veya en azından 2008’in sonunda 19 milyona çıkmaktadır bu işlem hacmi. Dolayısıyla, bu kadar çok fazla işlem hacminin içerisinde boğulan PTT çalışanlarının özlük ve sosyal hakları da bir kez daha gözden geçirilmelidir. Dolayısıyla, en azından onların da yurt dışında çalışan meslektaşları kadar ücret almaları ve daha insani bir ortam içerisinde geçimlerini götürmeleri gerekmektedir. Bunlar, yaz-kış demeden, senelik izinlerini belki de kullanamadan, haftanın hemen hemen her günü, altı günü, sırtlarında kilolarca yükü gram gram dağıtarak, bizlere, Türk milletine hizmet etmektedirler değerli milletvekilleri.

15 Ağustos 2008’den itibaren diğer kamu çalışanlarına verilen ek haktan da faydalanamamaktadırlar. Bunların da bir an önce çözülmesi gerekir diye düşünüyorum.

Benim özellikle vurgulamak istediğim bir başka konu da: Meclisimizin 22’nci Döneminde Haziran 2006 tarihinde çıkarılan 5189 sayılı bir Kanun var. Bu kanun “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” diye geçiyor. Bu Kanun’un geçici 8’inci maddesinde, PTT Personeli Müteselsil Kefalet Sandığının işletilmesine, tasfiyesine ve bu konuda gerekli düzenlemeleri yapmaya PTT Genel Müdürlüğü Yönetim Kurulu yetkili kılınıyor. Yasa yürürlüğe girdiği tarihte PTT Personeli Müteselsil Kefalet Sandığında bu kurumumuzun çalışanlarının biriken 250 milyon TL’si vardı. Bu paranın daha sonra yaklaşık 60-65 milyon TL’si devlete, 160 milyon TL’si PTT Genel Müdürlüğüne aktarıldı. PTT çalışanlarına ise enflasyonla hiçbir şey dikkate alınmadan sadece ödenen anaparalar alt alta yazılmak suretiyle tamamına yüzde 16,7 faiz uygulayarak 25 milyon YTL ödendi.

Değerli milletvekilleri, Genel Müdürlüğün bu tutarı bu Yasa’ya göre, 5189 sayılı Yasa’ya göre taşıt, otomasyon ve modernizasyon hizmetlerine ilişkin harcamalarda ve eleman temininde güçlük çekilen yerlerde de çalışan personele ek ödeme yapılmasında kullanabileceği söyleniyor. Biz de diyoruz ki: PTT Genel Müdürlüğü kanunla almış olduğu bu yüksek miktar ve tutarı daha çok PTT Bank uygulamasında kullanmış. Yani bir yerde büyük bir övgüyle bahsedilen o PTT Banklar aslında kendi çalışanlarının, bir araya getirerek, alın terleriyle oluşturdukları bu sandıkta biriken paraların katkısıyla gerçekleştirilmiş durumda. Ancak geldiğimiz noktada PTT çalışanlarımız yıllarca biriktirdikleri bu parayı bu Kanun’la lağvedilen Sandıklarından kendilerine ödenmesini haklı olarak talep etmelerine rağmen, bugüne kadar bu konuda da ilave bir ödeme yapılmamıştır. Şimdi, en azından bu haklı talebi karşılayabilmek için PTT Bank hisselerinden bir miktar verilmesi gündeme getirilip tartışılabilinir, incelenebilinir; yasa ile ilgili bir düzenleme yapılacaksa bu konuda yasama çalışması yapılmalıdır diye düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, gene geçtiğimiz yıllar içerisinde PTT çalışanlarının fazla borçlanmaması, aksi hâlde birtakım müeyyidelerin, disiplin cezalarının yapılacağına dair Genel Müdürlük tarafından bir genelge yayınlanmıştır. Bu genelgeye kamuoyunda da hatta “Prestij sarsıyor genelgesi” denmektedir.

Şimdi, baktığımız zaman, sadece 2002’den bu yana PTT çalışanlarımız aşırı borçlanmıyor değerli milletvekilleri, hemen hemen her sosyal ve ekonomik kesim Türkiye’de zaten 2002’den sonra bir borç batağı içerisine girmiş durumda. Baktığımız zaman, zaten Türkiye'nin dış borçları 275-276 milyar dolar civarında. Bunun 185 milyar doları özel sektör borcu. Demek ki bütün kesimler borç içerisinde ve borçlanmaya devam ediyor.

Merkez Bankası verilerine baktığımız zaman, kredi kartı borcunu ödeyemeyen kişilerin sayısı da 2003’ten bugüne kadar 41 bin kişiden yaklaşık 600 bin kişiye artmış yani hemen herkes altı yıl içerisinde hem borçlanmışlar hem de kredi kartının batağı içerisinde inanılmaz bir mücadelenin içerisine girmişler.

Değerli arkadaşlarım, çalışanlarımız maddi sıkıntılarından, geçinemediklerinden dolayı borçlanıyorlar. Yani kurumlar “Borç yaptın, prestijimizi sarstın.” diyecekleri yerde, bunlarla uğraşacakları yerde, kendi çalışanlarının hayat standardını yükseltmek için çaba göstermelidir diye düşünüyorum. Onun dışında, bu borçlanmanın işten çıkarma veyahut birtakım hukuki müeyyideler uygulamasıyla hiçbir ilgisinin olmaması gerekir diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanrıkulu, konuşmanızı tamamlayınız.

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi, devlet kurumlarımızın asli görevlendirmelerinin taşeronlaşmasına karşıdır, bunu kesinlikle belli edelim. Bütün çalışanlarımız, PTT Genel Müdürlüğü çalışanları da başta olmak üzere, çağdaş yaşam standartlarına mutlaka kavuşturulmalıdır ve özlük haklarında da gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Özellikle, biraz önce de belirttiğim gibi, yüz altmış sekiz yıllık bir geçmişi olan PTT Genel Müdürlüğünün tüm çalışanlarıyla birlikte layık olduğu yere gelebilmesi için gerekli yasal altyapı düzenlemelerinin ve diğer mevzuat çalışmalarının yapılmasına bizler de katkı sunmaya hazır olduğumuzu belirtir, tekrar Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Selahattin Demirtaş, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. 230 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı Genel Kurula inmeden önce Komisyon aşamasında tümüyle farklılaştırılmış, amacının dışına saptırılmış bir yasa tasarısı her şeyden önce. Dolayısıyla, Hükûmetin, Bakanlar Kurulunun imzalayıp Meclise gönderdiği yasa tasarısıyla uzaktan yakından hiçbir alakası olmayan, Komisyonda bir önergeyle farklı bir tasarıya dönüştürülmüş bir metinle karşı karşıyayız.

İlk metinde, bildiğiniz gibi, PTT Genel Müdürlüğü tarafından posta çeki hizmetlerinde yapılan çalışmaların, faaliyetlerin büyük bir masraf gerektirdiği, emek, hizmet gerektirdiği, dolayısıyla, hani bunların da bir ücrete tabi tutulması zorunluluğundan kaynaklı olarak bir yasa tasarısı sunulmuş ve işin sosyal tarafları da açıkçası buna çok karşı çıkmamışlar sendikalar da. Böylesi bir yasa tasarısının makul olabileceği, PTT’nin de diğer bankalar gibi makul bir ücret karşılığında para transferlerini vesaireleri gerçekleştirmesinin doğru olabileceğini düşünmüşler. O aşamada Komisyonda da bu şekilde tartışmalar yürütülmüş ama Sayın Bakan, Komisyon aşamasında bu yasa tasarısının gerekçelerini sözlü olarak ifade ederken, şu anda tartıştığımız kanun tasarısı hâline dönüşmesine neden olan bir gerekçe de ifade etmiş ve bazı hizmetlerin, işte, satın alınması gerekliliğinden söz etmiş ve bir önergeyle, maalesef ki, yasa tasarısı başka bir hâle dönüşmüş ve bir özelleştirme yasa tasarısına dönüşmüş bir kanunu şu anda tartışıyoruz.

İlk hâliyle olsaydı grubumuz da bu kanun tasarısına desteğini sunacak ve gerçekten de PTT Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu aracılık hizmetinden kaynaklı makul bir masrafın alınması konusunda bir destek sunacaktı. Ama peşinen ifade edelim ki, şu andaki bir özelleştirme kanun tasarısıdır ve grubumuz da, bu mantıkla, bu düşünceyle yapılan hiçbir özelleştirmeyi desteklemediği gibi bu tasarıya da destek vermeyecektir birazdan açıklayacağımız nedenlerle değerli arkadaşlar.

Şimdi, bu özelleştirme çalışması her şeyden önce özelleştirmenin ruhuna ve amacına da aykırıdır. Özel sektörde bile kendi iş alanlarıyla ilgili ana çalışma alanı taşeronlara devredilmez, özel sektör bile kendi çalışma alanını taşerona devretmez. Kamu sektöründe de asıl amaç bu olmalıdır. Yani PTT Genel Müdürlüğünde temizlik hizmetleri gibi yan hizmetler elbette ki hizmet alımı şeklinde gerçekleştiriliyor, fiilen de resmen de bu yapılıyor ama PTT’nin asıl işi olan postayı ayırıp tasnif etme ve dağıtma işi eğer özel sektöre devredilecekse, taşerona devredilecekse PTT’nin varlık gerekçesi ortadan kalmış olacak. Yani bir iş kolunu özelleştirmeden öte, tümüyle bugüne kadar, işte Türkiye’de gerçekten de yani herkesin kapısını yüzlerce defa çalmış tek kurum olan PTT gibi köklü bir kuruluş asli görevini, var olma nedenini taşeronlara devretmiş olacak. Dolayısıyla, özelleştirmenin ruhuna aykırı, kurumu tümden başkasına, özel sektöre devreden, kontrol dışına çıkaran bir yasa tasarısı olacak. Bu nedenle karşıyız.

İkincisi: Türkiye’de özelleştirme uygulamalarından yola çıkarak ve şu anda, hâlihazırda PTT’de yapılmış olan bazı hizmet alımlarıyla ilgili özelleştirmelerden de yola çıkarak biliyoruz ki taşeronlaştırma aynı zamanda ciddi bir emek sömürüsüdür. Yani bugün PTT posta dağıtıcıları ortalama 1.500 TL maaşla bu işi yaparken özel sektörde o kişilerin yemek ve yol ücreti dâhil 600-650 TL’ye aynı iş daha fazla, daha ağır bir şekilde gördürülmektedir. Yani bu kişilerin hem iş güvencesi olmayacak, özel sektörün, taşeronun vicdanına havale edilmiş olacak hem çok daha düşük bir ücretle bunlar sağlıksız koşullarda, iş güvencesi olmadan bir çalışma yürütecekler. Dolayısıyla, Türkiye’de diğer özelleştirmeler ve taşeronlaşmalar gibi bu PTT’nin yapacağı özelleştirmede de aynı sonuçlarla karşılaşılacak. Zaten Türkiye'nin birçok yerinde başka iş için taşeron işçisi olarak, elemanı olarak işe alınan kişilere fiilen bu iş yaptırılmaktadır. Yani dağıtım işi, posta ayırma işi bu yasa çıkmadan önce kanun dışı, yasa dışı bir şekilde zaten özel sektöre yaptırılmaktadır. Bunun uygulamaları aylardır Türkiye’de zaten gerçekleşiyor. Bu insanlar 600-650 TL ücretle posta ayırma ve dağıtım işinde hukuk dışı, yasa dışı olmasına rağmen, çalıştırılmaktadırlar. Yani yasaların arkasından dolaşarak, yasa karşısında, kanun karşısında hile yapılarak özel sektöre zaten fiilen devredilmiş durumda.

Şimdi, Sayın Bakan gerekçede PTT Genel Müdürlüğünün personel sayısının 2003’le kıyasladığında 5 bin civarında azaldığını ama iş yükünün arttığını ifade ediyor. Doğrudur, olabilir, PTT kendini güncelleyerek, revize ederek daha sağlıklı hizmet sunmaya başlamış ve talep artmıştır. Bu talebe bağlı olarak elbette ki vatandaşların PTT’yle çalışma isteği de artmıştır; hem özel sektörün hem şahısların isteği artmıştır. Buna bağlı olarak PTT’nin gelirleri de artmıştır. Dolayısıyla, kamu alanına işçi, memur istihdamını sağlayarak bunun giderilmesi yoluna gitmek yerine, “İşte bizim iş yükümüz arttı, dolayısıyla biz hani bu işi özel sektöre devredelim.” anlayışını biz doğru bulmuyoruz. Eğer iş yükü artmışsa, buna bağlı olarak elbette ki, rakamlar da gösteriyor ki gelirler de artmıştır. Buna bağlı olarak kamuda yeni istihdam alanları açılabilir, devlet güvencesinde vatandaşlarımız çok daha sağlıklı koşullarda iş güvencesi, sosyal güvencesi, sağlık güvencesi, çalışma saatleri belli bir standarda bağlı bir şekilde çalıştırılabilmelidirler. Bu yasa tasarısı yerine PTT Genel Müdürlüğünün yeni kadro açarak istihdam alanı yaratması bizce çok daha makul, sosyal devlet ilkesiyle çok daha bağdaşır bir yaklaşım olacaktır.

Şimdi, PTT ilk olarak şehirler arası posta taşımacılığında taşeronlaştırma ve özel sektör eliyle bu işleri gördürme uygulamasına geçti değerli arkadaşlar. Temizlik hizmetleri taşeron eliyle yapılmakta zaten. Güvenlik görevlileri kadroları PTT kadrosu iken iptal edilmiş ve taşeron şirketler üzerinden hizmetler yürütülmekte ve az önce de ifade ettiğim gibi, 5 bin civarında taşeron şirket elemanı şu anda PTT’de bulunmakta ve bunların 3 bini posta ayrım ve dağıtım işlerini yapmaktadır, fiilen bu uygulamalar sürmektedir. Sayın Bakanın bu konuya da açıklık getirmesini diliyoruz yapacağı konuşmada. Yani 3 bin civarında taşeron işçisi, elemanı bu yasa daha çıkmadan, yasa daha şu anda Mecliste Genel Kurul aşamasındayken bile maalesef ki hukuk dışı bir şekilde posta ayrım ve dağıtım işlerinde çalıştırılmakta, görevlendirilmektedir.

Şimdi, taşeron şirket çalışanları aylık, yemek ve yol masrafları dâhil, çok düşük bir ücrete çalıştırılırken postacılar ortalama 1.500 TL maaş almaktalar. Yani Hükûmetin buradan yapmaya çalıştığı şey, “Ben 1.500 TL’ye aynı işi yapacağıma, işte, 600-650 TL’ye çok daha ucuz emek, iş gücünü satın alabilirim.” mantığıyla bu hizmetleri özelleştirmeye çalışıyor.

Kimdir bu ucuz emeğinden faydalanacağı kişiler? Yurttaşlarımız, bizim insanlarımız. Yani, dolayısıyla kendi insanımızın emeğinin sömürüsü üzerinden bir özelleştirmeyi asla ama asla kabul etmemek gerekir. Partimiz bu konudaki duruşunu bu yasa tasarısında da gösterecek ve elbette ki buna karşı çıkacaktır.

Taşeron işçiler müteahhidin, taşeron firmanın vicdanı çerçevesinde ancak insan muamelesi görmekte değerli arkadaşlar. Yani, bunlar, örneğin yıllık izinlerini kullanamıyorlar. Yine, günlük on-on iki saat çalışmalarına rağmen fazla mesaileri tespit edilmiyor, fazla mesai ücretleri ödenmiyor.

Sağlık raporu almak istediklerinde, hasta olduklarını ifade ettiklerinde bile kendilerine izin verilmiyor, çoğu, hasta hâliyle çalışmak zorunda kalıyorlar.

Resmî tatillerde, ulusal bayramlarda bile çalışıyorlar. Bunlar kendi kayıtlarına da “fazla mesai ücreti” olarak veya “tatil ücreti” olarak yansıtılmıyor.

Kendilerine verilen yol ücreti çok düşük olmasına rağmen kendi ceplerinden ödeme yaparak akşam geri dönmek zorunda oldukları için yol ücretlerini kendi ceplerinden, değerli arkadaşlar, karşılıyorlar.

Sendikalara üye olamıyorlar, sendikaya üye oldukları an… Örneğin, İstanbul ve Gaziantep’te işçi sendikalarına üye olma girişimi nedeniyle çok sayıda taşeron işçisi işten çıkarılmış, işine son verilmiştir. Bu konuda PTT aleyhine açılmış 142 dava vardır ve PTT bu konuda mahkemede yapmış olduğu savunmalarda “Biz bunları tanımıyoruz, bizim işçimiz, bizim personelimiz değil, dolayısıyla davada muhatap biz değiliz.” şeklinde bir savunma ortaya koyuyor. Dolayısıyla, bu taşeron şirketlerin çoğu da her yıl ismini değiştirdiği için, şirket tüzel kişiliğini değiştirdiği için işten atılan işçiler hukuken muhatap bulmakta, mahkemelerde muhatap bulmakta bile zorlanabiliyorlar.

Dolayısıyla, bu taşeronlaştırma meselesi ilk etapta Hükûmet açısından bütçeye küçük bir gelir getiriyor gibi görünse de sosyal devlet ilkesinin çok ciddi şekilde yıpranması, PTT gibi köklü bir kuruluşun taşeronların, müteahhitlerin vicdanına, insafına terk edilmesi anlamına gelecek değerli arkadaşlar. Birçok taşeron işçisi, taşeron firma elemanı aylarca maaşını alamamakta. “Maaş alamadı.” diye kendi şirketine başvurmasına rağmen, şirket ödeme yapmayınca ortada başka bir muhatap yok, devlet güvencesi yok, PTT “Ben de seni tanımıyorum.” dediğinde bu insanlar, maalesef ki, ücretlerini dahi alamıyorlar. İşten atılanlar dava açmış olmalarına rağmen -yani şu ana kadar taşeron işçilerinin bu yönlü kazanılmış bir hakları veya davaları da maalesef ki söz konusu değil- gerçekten ciddi hukuki sıkıntılarla da karşılaşıyorlar.

PTT Genel Müdürlüğü, bu tasarıyla, Türkiye’de yedi veya sekiz bölge oluşturup, posta ayrım ve dağıtım hizmetlerinin tümünü şirketlere ihale edeceğini ve bu hizmetlerin tamamını bu şirketlere gördüreceğini belirtiyor. Bu durumda PTT’nin posta tekeli zaten fiilen ortadan kalkmış olacak, PTT burada sadece düzenleyici kurum pozisyonunda kalacaktır. Eğer bu yasanın amacı PTT’yi bir düzenleyici kurul hâline getirmekse, bunu başka bir yasa tasarısıyla -ki zannediyorum Bakanlığın böyle bir hazırlığı da olacak- başka bir yasa tasarısıyla düzenleyici, ayrı bir üst kurul oluşturulabilir, bu üst kurul çerçevesinde çok daha sağlıklı hizmetler sunulabilir. Ama bu yasa tasarısı eğer sonuçta buna götürecekse, kaygımız odur ki, ne bu yasa tasarısından elde edilmek istenen gayeye ulaşılmış olacak ne de sonuçta bir üst kurul, düzenleyici kurul hâline gelmesi düşünülen PTT asıl işlevini, üst kurul olma işlevini görecek. Yani hem bu yasa tasarısıyla PTT’ye fiilî tekel olma özelliğini kaybettireceğiz hem de üst kurul olarak düzenleme şansını elinden kaçırmış olacak diye düşünüyoruz.

Yine, PTT’yi üç ayrı şirkete ayırıp satmayı zannedersem düşünüyor Bakanlık; işte PTT Bank, PTT Kargo ve Posta şeklinde. Bu konuda da, değerli arkadaşlar, ilk etapta herhâlde yapılandırılması bitmiş olan PTT Bank satılmaya çalışılacak. PTT Bank’a işte, Hükûmete yakınlığıyla bilinen bazı grupların da şu andan itibaren talip olduğu tartışılmakta. Dolayısıyla Sayın Bakanın bu konulara da açıklık getirmesini diliyoruz. Şu anda PTT Bank cirosu ve işlem adediyle Ziraat Bankasından sonra herhâlde ikinci büyük bankadır. Ancak PTT Bank şu anda tam olarak bir banka statüsünde olmadığı için mevduat alamamakta, daha çok yaptığı işlemlerle para kazanmaktadır. 2004 yılında çıkarılan 5189 sayılı Yasa ile sermayesinin tamamı PTT emekçilerinin alın teri olan PTT Personeli Kefalet Sandığı içindeki 230 milyon TL’ye de el koyularak yapılandırılmıştır PTT Bank. Bu konunun da burada bugün mutlaka tartışılması ve PTT çalışanlarının da içine su serpecek şekilde bizce netleştirilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, özellikle şu PTT çalışanlarıyla ilgili diğer ülkelerle kıyaslamayı bizden önceki konuşmacı arkadaşlarım da ifade ettiler, ama bir kez daha altını çizmekte fayda görüyoruz. Bakın, Almanya 82 milyonu aşkın nüfusuyla 1 PTT veya posta çalışanına düşen kişi sayısı 154 iken, Türkiye’de bu rakam 2.541’dir. Yani Almanya’da 1 posta çalışanı 154 kişiyle muhatap olurken Türkiye’de 2.541 kişiyle muhatap olmakta. Almanya’da ortalama 2,4 kilometrekareye 1 dağıtıcı düşüyor yani 1 posta dağıtıcısı 2,4 kilometrekareden sorumludur ortalama Türkiye’de 71 kilometre kareden sorumludur. Bu rakam, örneğin Fransa’da 4,1; İngiltere’de 2,6 kilometre karedir. Yani ülkemizin nüfus sayısının fazlalığı, yüzölçümünün fazlalığı da dikkate alınarak, elbette ki personel sayısının birkaç kat artırılması gerekirken, şimdi bu hizmetlerin tümüyle özel sektöre devredilmesi, az önce ifade ettiğimiz, hem çalışanlar açısından hem vatandaşlar açısından çok ciddi sıkıntıları, tartışmaları beraberinde getirecektir. Yani yasalarımıza göre, özellikle Tebligat Kanunu’na göre, resmî tebligat yapma konusunda tek yetkili Posta İdaresi Genel Müdürlüğü ve memurlardır. Dolayısıyla onların yapmamış olduğu bir tebligat yargı açısından da, idare açısından da Tebligat Kanunu’na aykırı olacak ve Tebligat Kanunu’yla çelişen bir durum ortaya çıkacak. Şimdi, taşeron şirketin elemanı bizlere, vatandaşlara herhangi bir mahkeme kararını ya da bir idari kararı tebliğ ettiğinde, Tebligat Kanunu’na göre yapılmış bir tebligat, geçerli bir tebligat olmayacak, hukuken tartışmalı hâle gelecektir. Bu nedenle, bu yasa çıktıktan sonra taşeron işçisi, müteahhit elemanı eliyle yapılmış hiçbir tebligat bizce geçerli olmayacak, yargı aşamasında da zaten bu tartışılacak, mahkemeler de bunu değerlendirirken herhâlde dikkate alacaktır. Nitekim, Tebligat Kanunu’nda bu durum çok açık bir şekilde tanımlanmıştır, ne diyor örneğin: “Bu Kanun hükümleri dairesinde Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü veya memur vasıtasıyla yapılır.” Bu kadar açık ve nettir. Yani bunun dışında herhangi bir kurumun veya kişinin yaptığı tebligat, bu Tebligat Kanunu’nun 1’inci maddesinde tanımlanan tebligat tanımına uygun olmayacak, vatandaşlara tebliğ edilmiş olsa bile, taşeron firma elemanı tarafından iletilmiş olsa bile resmî tebligat olarak kabul görmeyecektir. Dolayısıyla bu yasa tasarısıyla birlikte, Tebligat Kanunu’yla bir çelişki ortaya çıkacaktır. PTT’nin asli görevi olan bu tebligat işi de -ki, hukuki tartışmalarda, yargılama aşamasında- bazen hayati derecede önemlidir; tebligatın günü, saati, belirleyicidir, yargılamanın ileriki safhalarını belirleyen çok önemli bir usuldür. Şimdi, böylesi bir usul, bu yasa tasarısıyla tehlikeye girmiş olacak. Dolayısıyla bundan sonra yargı ve idarede bir tebligat kargaşası ve tartışması da bu yasa tasarısının kanunlaşmasıyla birlikte ortaya çıkmış olacak.

Değerli arkadaşlar, biz elbette ki PTT’nin çok önemli bir işlevi ve görevi yerine getirdiğinin farkındayız, çok ciddi çalışmalar, faaliyetler yürütüyorlar. Son dönemlerde kendi bünyesinde gerçekleştirmiş olduğu revizyonla, değişimle de gerçekten vizyonu daha güçlü bir kurum hâline dönüşmüş durumda. Şimdi çalışanların, şu andaki çalışanların emeğiyle, gücüyle, desteğiyle güçlü hâle gelmiş böylesi bir kurumu satmaya çalışmak, taşeronlaştırmak, özelleştirmek her şeyden önce o kurumda çalışanların emeğine çok ciddi saygısızlıktır, o emeği hiçe saymadır. Eğer bu konuda ihtiyaç varsa mutlaka devlet güvencesinde kamusal alana istihdam yaratılarak ve devlet güvencesi altında işçi, memur alınmalıdır. 2 kat, 3 kat daha fazla alınabilir, mevcut kadro sayısı, personel sayısı 2-3 katına çıkarılabilir. PTT, yürüttüğü hizmetlerle bütçede en azından bunu dengeleyebilecek, hizmetleri yürütebilecek, yürüten bir kurumdur. Dolayısıyla satılmaması gereken, özelleştirilmemesi gereken bir alanda, PTT’nin asli alanını, posta dağıtım ve ayrıştırma işlemlerini mutlaka ama mutlaka devlet güvencesinde ve devlet personeli güvencesi altında yürütmek gerektiği düşüncesindeyiz.

Kefalet sandığıyla ilgili de tartışmalar var, az önce de değindim. Kefalet sandığında biriken 300 trilyon paranın 2004 yılında çıkarılan bir yasayla geri ödemesi durdurulmuş durumda. PTT emekçilerinin yıllarca maaşlarının yüzde 2’sini ödeyerek oluşturdukları bu Kefalet Sandığında birikmiş paraların da mutlaka ama mutlaka faiziyle birlikte çalışanlara iade edilmesi, geri ödenmesi gerekiyor. Emekçiden toplanan bu paralarla PTT revize edilmiş, güçlendirilmiş, şimdi bu çalışanların emeği ve parası, katkısı hiçe sayılarak başkalarına satılmaya çalışılıyor.

Bu nedenle, Sayın Bakanın bütün bu kaygıları giderecek bir yaklaşımla yasa tasarısının yeniden ele alınacağını ifade etmesini bekliyor, hepinize saygılarımı, teşekkürlerimi sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.

Şahsı adına Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül.

Sayın Gönül, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 230 sıra sayılı Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 6145 sayılı Kanun’la kurulan, faaliyet ve hizmetlerini 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle yürütmekte olan PTT Genel Müdürlüğü bu görevlerini 5584 sayılı Posta Kanunu hükümleri çerçevesinde ifa etmektedir.

Bildiğiniz gibi, PTT, kırsal kesimde bankaların kapanmasıyla meydana gelen boşluğun doldurulması hizmetini üstlenmiştir. Posta çeki hesaplarıyla ilgili işlemlerin çok sayıda artması nedeniyle posta çeki hesaplarındaki aktarmalardan cüzi de olsa bir bedel alınmasının uygun olacağı ve bu gelirler ile PTT’nin önünün daha da açılacağıyla birlikte önceki kuruluşundaki kanunla da çelişkinin ortadan kaldırılması düşüncesiyle bu değişikliğe ihtiyaç duyulmuştur.

Posta Kanunu’nun 37’nci maddesinde yapılması düşünülen değişiklikle ilgili olarak, Posta Kanunu’nun 37’nci maddesinin III’üncü fıkrasında yer alan “Hesaptan hesaba geçirilme işi için ücret alınmaz.” şeklindeki hükmüne göre posta çeki hesabından diğer bir posta çeki hesabına para aktarma işleminden ücret alınmamaktadır.

PTT Genel Müdürlüğünün “PTT Bank” tanıtıcı ifadesiyle vermekte olduğu parasal posta hizmetlerinin temelini oluşturan posta çeki hizmeti PTT’nin bankacılık alanında gerçekleştirmekte olduğu para transferlerinin omurgasını oluşturmaktadır. Düzenlemeye göre, posta çeki hizmetlerinin ücret alınmaksızın yapılması aktarma işlerine olan talebin son dönemlerde artması nedeniyle personel ve otomasyon sistemine ilave bir yük getirmektedir. Kısaca, posta çeki hesabından başka bir posta çeki hesabına aktarma işlemleri için ayrıca emek ve zaman harcanmakta olup, otomasyon sistemine işlemin getirdiği yük ve hizmetin devamlılığı için harcanan emek düşünüldüğünde PTT Genel Müdürlüğünü azımsanamayacak mali külfetin altına soktuğu görülmektedir.

Posta çeki hizmeti altındaki hesap sayısı 2003 yılında 282.933 iken, bu sayı 2008 yılı sonunda yüzde 400’ün üzerinde bir artışla 1 milyon 153 bin 77’ye ulaşmıştır. Örneğin, 2007-2008 yılları arasında hesaba para yatırma, hesaplar arası aktarma, işlem tutarı, işlem adedi astronomik bir artış göstermiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 2008 yılında gerçekleştirilmiş olan toplam 1 milyon 629 bin 811 adet aktarma işleminden hesaba para yatırmalar için en düşük alınmakta olan 1 TL ücret alınmış olsa dahi bu ilave gelirin 1,6 milyon TL’nin üzerinde olacağı açıktır. PTT, hesaplarına para yatırmak için almakta olduğu hizmet ücretlerini geçtiğimiz sene hesaplar arası aktarma işlemleri için de almış olsa idi, PTT’nin posta çeki aktarma hizmeti karşılığı olarak 3,3 milyon TL ilave bir geliri olacaktı.

Posta Kanunu’nun 37’nci maddesinin III’üncü fıkrasının madde metninden çıkartılması hâlinde, kârlılık ve verimlilik esasına göre hizmet yürüten PTT Genel Müdürlüğünün posta çeki hesapları arasında aktarma işlemlerinden ücret alınabilmesi, dolayısıyla, verilen hizmetin karşılığının alınabilmesi imkânı doğacaktır.

Posta Kanunu’nun 10’uncu maddesinde yapılması düşünülen değişiklikle ilgili olarak da, evet, 5584 sayılı Posta Kanunu’nun 10’uncu maddesine ikinci fıkrayla eklemek istediğimiz “PTT İdaresi postaların ayrım ve dağıtım işlerini ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürebilir.” ibaresiyle gönderilen ayrım, sevk ve dağıtım işlerini hizmet alımı yoluyla da gerçekleştirmesi amaçlanmıştır.

Yasa değişikliğinin Meclisimizce kabul edilmesi hâlinde, posta işleme, kargo işleme, posta dağıtım merkezlerinde hizmetlerin aksamaması için gerektiğinde iş gücü istihdamı için esnek bir yetkiye kavuşmaktadır. PTT iş yerlerinde kabul edilen tüm posta gönderileri yirmi posta işleme merkezinde, posta işleme merkezi bulunmayan yerlerde ise PTT genel müdürlüklerinde kayıt, ayrım, dağıtım ve sevk işlemlerine tabi tutulmaktadır. Mevcut yapılanmaya göre, ayrım, sevk işlemi yapan PTT iş yerlerinde tekel kapsamında gönderilen ve kapsam dışında kalan gönderiler ayrı ayrı bölümlerde işlenememektedir. Söz konusu gönderilerin bir bütün olarak ayrım ve sevk işlerine tabi tutulması nedeniyle, bu işlerin ayrıştırılarak yapılması da gerek personel istihdamı gerekse malzeme ve fiziki yapı itibarıyla mümkün bulunmamaktadır.

Sayın milletvekilleri, PTT Genel Müdürlüğü, 1980’li yıllardan bu yana yaşanan personel yetersizliği nedeniyle, posta maddelerinin ayrım ve dağıtım işlemlerinin bir kısmını meri mevzuat çerçevesinde ihale yoluyla üçüncü kişiler eliyle yürütmektedir. Hizmet alımı yoluyla yüklenici firma eliyle gördürülen söz konusu işlerde çalıştırılan işçilerin sözleşmelerinin değişik nedenlerle yüklenici tarafından feshedilmesi üzerine, işçiler tarafından ikame edilen, işe iade ve tazminat talepli davalar neticesinde verilen ve Yargıtayca da onaylanan kararlarda -burası önemli- PTT Genel Müdürlüğünün, bu işlerde çalıştırılan işçilerin asıl iş yeri olduğu açıkça ifade edilerek işçilerin işe iade talepleri kabul edilmekte ve tazminat ödenmesi hüküm altına alınmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; düzenlemenin yasalaşmasıyla, hizmet alımı ihalesi yoluyla iş gördürmeye yönelik mevcut uygulamaya yasal zemin sağlanmış olacağı ve Posta Kanunu’nun 37’nci maddesinin III numaralı fıkrasının kanun metninden çıkartılması ile de 4736 sayılı Kanun ile Posta Kanunu arasında paralellik sağlanacak olup, PTT Genel Müdürlüğünün posta çeki hesapları arasında aktarma işlemlerinden ücret alabilmesi imkânı doğacaktır.

Tasarıda emeği geçen Ulaştırma Bakanımıza, Bakanlık yetkililerine, Komisyonumuzun değerli üyelerine teşekkür ederken, tasarının PTT Genel Müdürlüğüne ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Hepinizi bu duygularla saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

Şahsı adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy.

Sayın Özensoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son günlerde artan terör olayları, bugün de 9 askerimizin şehit olması dolayısıyla bütün şehit olan görevlilerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Türk milletinin başı sağ olsun.

Değerli milletvekilleri, bu kanunla, 1’inci maddede bu Posta İdaresiyle alakalı dağıtım işlerinin taşeronlaşması öngörülüyor, 2’nci maddede de yine posta çekleri arasındaki alınmayan ücretin alınması öngörülüyor. Tabii, ben bütün bunların dışında, posta idaresinin mevcut çalışanlarıyla ilgili, mevcut durumuyla ilgili bir göz atılması, problemlerinin ne olduğunun ortaya konması gerektiğini düşünerek, buradan hareketle konuşmamı sürdürmek istiyorum.

Öncelikle, daha önceki konuşmacıların da ifade ettiği gibi, Posta İdaresinde çalışanların Kefalet Sandığından yaklaşık 239 milyon lira -Kefalet Sandığındaki, çalışanlara ait olan para- bir kanunla bir anlamda gasbedilmiş durumda.

Bunun dışında, çalışanların yıpranma hakları da ellerinden alındı, posta dağıtıcılığında çalışanların da bu anlamda hakları elinden alındı. Herhâlde bu posta dağıtıcılığı işinin çok yorucu bir iş olmadığı, masa başında çalışanlar kadar yorulduğu düşünülerek bu hakları elinden alındı. Ama KİT Komisyonunda Sayın Genel Müdüre yine bu konuyla alakalı, taşeronlaşmayla alakalı soru sorduğumda posta dağıtıcılarının yaş ortalamasının kırk sekiz-elli civarında olduğu, bundan dolayı da bu işlerin aksadığı şeklinde bir cevap vermişti. Yarınlarda altmış beş yaşına kadar çalışacak olan bu posta dağıtıcılarının Allah yardımcısı olsun. Ne kadar yorulmayacaklar, ne kadar yorucu olacak, bunun da değerlendirmesini hep birlikte yapacağız.

Tabii, bu 239 milyon lira ile neler yapıldı, bunu da KİT Komisyonunda Sayın Genel Müdüre sormuştuk. Orada verdiği cevapta, yaklaşık 700 civarında PTT Bank’ın restore edildiği, ki bu PTT Bankların büyük bir çoğunluğu tek odalı yerler olmakla birlikte, ortalama -yaklaşık- 25 bin liraya mal olduğu ifade edildi. Bunun da takdirini sizlere bırakıyorum.

Tabii, bütün bunlar yapılırken bazı ironik gelişmeler de oluyor. Bütün bunların neticesinde yine buralarda çalışanların problemlerini ortaya koymak maksadıyla Bursa’da Türk Haber-Sen’in şube temsilcisi olan arkadaşımız Orhan Avcı bir basın toplantısı yapıyor, bütün bu restorasyonlar yapıldıktan sonra Bursa’da yaklaşık on altı şubede tuvaletlerinin olmadığıyla, insanların tuvalet ihtiyacını da pet şişe ile giderdiğiyle alakalı bir görüntülü basın toplantısı yapıyor. Bunun üzerine Posta İdaresi Genel Müdürlüğü bir müfettiş gönderiyor. Müfettiş de sonuç itibarıyla Posta İdaresinin kamuoyunda küçük düşürüldüğünü, itibarının zedelendiğini düşünerek müfettiş raporuyla bu arkadaşımızın tayini Uşak’a çıkıyor. Ama arkasından yine Bursa PTT Başmüdürlüğüne bir yazı gönderiyor Genel Müdürlük “…27-28/11/2008 tarihlerinde çeşitli İnternet siteleri ve basında yayınlanmasını sağlamak suretiyle ‘PTT Şubelerinde Ayıp Görüntüler’, ‘PTT’de Tuvaletler Pet Şişeye’, ‘Tuvalet Yok, Pet Şişe Var’ gibi başlıklarla yer alan haberlerde Bursa merkezde 56 PTT şubesinden 30’unda tuvaletin olmamasının büyük problem oluşturduğu, camiye veya halka açık tuvalete gidemeyen şube personelinin küçük tuvalet gereksinimini pet şişelerle giderdikleri ve tuvalet sorunlarının çözülmemesi hâlinde iş yavaşlatma eylemi yapmayı düşündükleri şeklinde ileri sürülen iddialarla ilgili olarak Teftiş Kurulu Başkanlığınca yaptırılan soruşturma sonucu 3 sayılı raporda…”

Sonucu ben söylüyorum: “…15 adedinde tuvalet olmamasına karşın bu şubelerde genelde iki personelin görev yaptığı ve yakınında bulunan tuvaletleri kullandığı belirtilerek şubede çalışan personelin insani ihtiyaçlarını karşılayacak ve sıkıntı yaşatmayacak özellikte şubeler için yer temin edilmesi, WC’si bulunmayan yerlerin PTT şubesi olarak kiralanmaması, WC bulunmayan PTT şubelerinin ise imkânlar ölçüsünde WC bulunan binalara taşınması ve PTT iş yerlerinin genel görünümlerinin İdaremiz prestijine yakışır konumda olmasına gereken özenin gösterilmesi önerilmektedir…” diye devam eden bir yazı yazıyor.

Şimdi, buradan Sayın Genel Müdüre ve Sayın Bakana soruyorum: Bu arkadaşımız eğer bir gerçeği ortaya koyduysa -ki Genel Müdürlüğün yazdığı Teftiş Kurulunun raporuyla bunun gerçekleri yansıttığı ortaya konulmuştur- niye bu arkadaş “Bu, Genel Müdürlüğün prestijini kamuoyunda küçük düşürdü.” diye gerekçe olarak teftiş raporları gösterilerek tayin edildi?

Kaldı ki, Orhan Avcı orada sıradan çalışan bir memur değil, aynı zamanda Türk Haber-Sen’in şube başkanı ve sendikacı Dolayısıyla, işçilerin, orada çalışanların haklarını, hukukunu korumak ve orada birtakım haklar kazanmak üzere görevli kılınmış, seçilmiş bir insan ama maalesef profesyonel sendikacı olmadığı için -profesyonel sendikacı olsaydı böyle bir tayin söz konusu olmazdı- bu arkadaşa tam aksine orada, Bursa’daki o durumu ortaya çıkardığı için, teşekkür edilmesi gerekirken, maalesef Bursa’daki aile düzeni bozularak tayini istendi.

Yine Bursa’dan söz ederek, PTT’den devam etmek istiyorum: Bütün bu uygulamalar, PTT Banklar tefriş edilirken, bu harcamalar yapılırken yine Bursa’daki Gençosman PTT Binasıyla alakalı Sayın Genel Müdüre yine KİT Komisyonunda bir soru sordum. Buranın son depremden dolayı bir hasar gördüğü, dolayısıyla güçlendirilmesiyle ilgili gereken bir rapor olduğunu söylediğimde, Sayın Genel Müdür de beni tasdik ederek, kendisinin bizzat oraya gittiğini ve oradaki son durumun güçlendirilme veya oranın boşaltılarak yeni bir projeyle yıkılıp yapılması noktasında bir karar veremediklerini ifade ettiler. Şimdi buradan soruyorum: 1999’dan bugüne kadar on yıl geçti ve bu son özellikle bir yıl önce tekrar gündeme getirdiğim, basında da yer alan bu konuyla alakalı, Bursa’nın depremsellik bölgesinde olduğunu herkes biliyor, depremin de ne zaman olacağını kimse tahmin edemiyor, yarınlarda Allah korusun Bursa’da bir deprem olsa, bu güçlendirilmemiş binada çalışan yüzlerce memur, oraya gelen binlerce vatandaştan bir kısmı zarar görse, bunun sorumluluğu kimin olacaktır acaba? Bu güçlendirmenin veya o binanın hâlâ boşaltılmamasından dolayı PTT Genel Müdürlüğü ve Sayın Bakan sorumlu mudur, değil midir? Bunu da dikkatlerinize sunuyorum.

Yine hırsızlık ve gasp olaylarıyla ilgili bir soru sormuştum. 2002 yılında toplam 58 adet, 2003 yılında 48, 2004’te 68, 2005’te 188, 2006’da 241, 2007’de 134, 2008’in dört aylık sonucu itibarıyla 39 adet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özensoy, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

…olaydan bahsetmişti o günkü tarih itibarıyla Sayın Genel Müdür ama görüyoruz ki son aylarda yine PTT Banklarda soygunlar devam ediyor, bir tek gelişme, zannediyorum -o gün de sorduğumuz- kameraların PTT Banklara konmaya başlanmış olması.

Yine, KİT Komisyon Başkanı “Bu olayların işlem hacmi önemli, ne kadar?” diye sorduğunda da Sayın Genel Müdür “Çok düşük, toplam beş senelik sürede 2 milyon 491 YTL’lik bir kayıp var.” şeklinde cevap vermişti. Bu çok düşük rakamı, beş yılda 2 milyon 491 YTL’lik rakamı bu kurumlarla çarparsanız ortaya çıkan ne olur, onu da takdirlerinize sunuyorum.

PTT’nin daha verimli hizmetler yapması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakanım, daha önce ben size bir soru önergesi sunmuştum. Soru önergesinde, bu ihalelerin hangi firmalara verildiğini sormuştum ancak siz buna yanıt vermemişsiniz, firmaların adını söylememişsiniz. Şimdi, bu hangi firmalara verilmiştir? Bu firmaların AKP çevrelerine yakınlığı var mıdır?

İkincisi: Bir işçi için taşerona ne kadar ücret ödeniyor?

Bir de, bu tasarıyla, PTT yasasının 2’nci maddesinde, PTT personeli tarafından yapılması zorunlu olan posta tekeli kapsamındaki gönderilerin de üçüncü kişilere ihale edilmesi öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu, Anayasa’ya aykırı değil midir? Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Çetin…

MUSTAFA ÇETİN (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben aslında bir soru sormayacağım, sadece CHP Grubu adına konuşan Sayın Coşkunoğlu’nun konuşmasında sarf ettiği -tutanağı henüz getirtemedim ama sözü aynen budur- “Uşak’ta Toplu Konut inşaatını yapan müteahhit firmaların yerli halktan bir tek çivi dahi satın almadığı…” beyanına üzüntülerimi belirtmek için… Çünkü orada Toplu Konut beş aşamalı konut yapmıştır, yaklaşık 2 bine yaklaşmaktadır ve orada konutları yapan müteahhitler Uşaklı tüccarlardan, sanayicilerden ve esnaftan beton, kereste, seramik, her türlü ihtiyaç maddesi, inşaat malzemesi, gıda malzemesi satın almaktadırlar.

Gerçeğin bu kadar çarpıtılmasını Genel Kurulun bilgisine sunuyor ve üzüntülerimi belirtiyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, posta hizmetlerinin taşeronlaştırılmasının gerçek sebebi personel yetersizliği veya daha iyi hizmet verebilmek için midir? Bunların dışında başka hangi amaçlara bu düzenleme ile ulaşılacaktır? Bu hizmetlerin ihale yoluyla özel şirket ve şahıslara yaptırılmak istenmesi posta işletmelerinin verimlilik ve ekonomik değerini yükseltecek midir? Şayet böyle bir durum söz konusu ise bu işletmeleri önce taşeronlaştırıp sonra da Telekom gibi bir özelleştirme planı mı yapılmaktadır?

Özet olarak, önümüzdeki dönem ve zamanlar için PTT’nin özelleştirme maskesiyle satılmasını Hükûmet olarak gündeme getirecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Enöz…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana üç sorum var:

1) PTT güvenlik hizmetlerinde birtakım zafiyetlerin söz konusu olduğu son olaylarda açık bir şekilde ortaya çıktı. Bu çok önemli konunun düzeltilmesi için yeni çalışmalarınız bulunmakta mıdır?

2) PTT hizmetlerinden koli, kargo hizmetlerinde eleman yetersizliği ve teçhizat yetersizliğinden dolayı büyük zorluklar yaşanmaktadır. Bu hususta yeni bir yapılandırma ve düzenleme düşünülüyor mu?

3) Posta dağıtıcılarının görevi esnasında şehir içi ulaşımlarında ulaşım araçlarından ücretsiz yararlanabilmesinin bütün şehirlerde gerçekleşebilmesi için kapsamlı bir yasal düzenleme planlanıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Telekom’u özelleştirdiniz çünkü kârlıydı, aldılar. PTT’ye müşteri bulunamadı. Şimdi, bunun perakende kârlı alanlarını özelleştirmek PTT’yi tamamen işlevsiz kılmaz mı?

Bir de, son günlerde PTT soygunları çok yaygın, basına da yansıyor. PTT’deki soygunların yaygın olmasının nedeni güvenlik zafiyeti midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz Posta Kanunu’na ilave edilen 1’inci maddeyle posta dağıtım hizmetlerinin üçüncü şahıslara yaptırılabilmesi öngörülmektedir. Bu değişiklikle amacınız bankacılık işlemleri ile dağıtım işlerini birbirinden ayırarak özelleştirmeye zemin hazırlamak mıdır?

Geçtiğimiz günlerde kabul ettiğimiz sosyal güvenlik görüşmeleri sırasında müktesep hakları ellerinden alınan posta dağıtıcılarının bu haklarına bu kanunu düzenlemek istediğiniz için mi karşı çıkmadınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, posta dağıtım işlemi bir güven ve ciddiyet işidir. Türkiye gibi terörün hedefi hâline gelmiş bir ülkede dağıtımın özel kuruluşlar tarafından yapılmasında daha önce rahmetli Malatya Belediye Başkanının uğradığı olay gibi meydana gelecek terör olaylarında uğranılacak zararları da düşündünüz mü?

Diğer taraftan -demin Değerli Milletvekilimin ifade ettiği- TOKİ Balıkesir’de de hiç Balıkesir’den mal almamıştır, tamamıyla dışarıdan, İstanbul ve İzmir’den, ismini de araştırdığım şirketlerden. Acaba bu toplu, hep bir yerden mi alındı, bende merak konusu oldu. Balıkesir’den de almamıştır.

Bilgilerine arz ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sakık…

SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şair Niyazi Akıncıoğlu’nun dediği gibi:

“Yeşerdi telgraf direkleri,

Selamın geçiyor besbelli.”

Şimdi, PTT de özelleştirmeye doğru gidiyor. Türkiye'nin her tarafında ciddi bir özelleştirme başladı ve insanlar mağdur. Sosyal devletten sadaka devlete dönüştük. Benim seçim bölgemde birkaç gündür Tekelden dolayı, yani Tekelin özelleştirilmesinden dolayı çiftçiler ayakta, ne yapacaklarını bilmiyorlar. Devlet “Alternatif bir ürün şey yapacağız.” diyor ama ortada hiçbir şey yok. Acaba Sayın Bakanımız bu konuda bize bir şeyler söyleyebilir mi veyahut da o çiftçilerimize buradan bir müjde verebilir mi, bir yıl daha veyahut iki yıl daha üretimi sürdürmek adına?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, yaşadığımız ekonomik kriz ve işsizlik ortamında PTT hizmetinin özelleştirilmesi yerine, boş kadrolara alım yapsanız, yeni kadro ihdas etseniz daha doğru ve kalıcı olmaz mı?

Ayrıca, Deniz Feneri dosyasının Türkiye içinde gecikmesinde, kurumlar arası intikalinde posta idaresinin bir günahı, bir suçu, bir eksikliği var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.

Sayın Bakanım, buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz kanunla ilgili sayın milletvekillerinin yönelttiği sorulara cevap vermeye çalışacağım sürem içerisinde.

Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk’ün PTT Bank ihaleleriyle ilgili, hangi firmalara verildiği konusunda bir sorusu var.

Bildiğiniz gibi, PTT ihaleleri tüm kamu kurumlarında olduğu gibi herkese açık, yeterli şartları taşıyan firmalara ihale edilmektedir ve bu, tamamen herkese açık ve yarışma usulü yapılmaktadır. Dolayısıyla, bunların tamamının listesini biz bilahare yazılı olarak size iletiriz. Takdir edersiniz ki birçok, yüzlerce ihale yapılmaktadır ve bunlarla ilgili de bağımsız ihale komisyonları Kamu İhale Kanunu’na göre bu işlemleri ikmal etmektedir.

Tabii, diğer bir soru burada, taşeron konusu. Taşeron konusu, Posta İşletmelerinde 1980 yılından beri devam eden bir olgudur. Bütün kamu kuruluşlarında alt işveren gerçeği mevcuttur. Bu yüzden de geçtiğimiz aylarda, Sosyal Güvenlik Bakanlığımız alt işverenin yasal altyapısını güçlendirmeye yönelik bir düzenleme yapma ihtiyacı duymuştur. Çünkü, burada oluşan hukuki sorunları aşmanın yolu, bir fiilî durumu, bir mevcut durumu yasal altyapıya kavuşturmaktır, PTT’de yapılan da budur. 80 yılından beri çeşitli iş alanlarında, güvenlik, temizlik, dağıtım, ayrım… Ama, tebligatla ilgili –sizin sorunuza da cevap- özel kanun hükümleri saklı. Burada, PTT’nin asli kadroları bu işi yapmaya devam edecektir, burada kanun gayet açıktır.

Dolayısıyla, burada getirilen düzenleme bir özelleştirme olmayıp aksine, fiilî durumun yasal bir altyapıya kavuşturulması, böylece Yargıtayın verdiği karar doğrultusunda alt işverenin çalıştırdığı işçilerin haklarının Posta İdaresi tarafından daha net bir şekilde takibine yönelik bir düzenlemedir. Esasında çalışanların lehine bir düzenlemedir, onların haklarını, hukukunu takip etmeye yönelik bir düzenlemedir, yoksa PTT’nin özelleştirilmesiyle ilgili bir husus söz konusu değildir.

Sayın Tankut’un sorusu da bu kapsamda. Tabii burada, dediğim gibi, bir özelleştirme meselesi yoktur. PTT esasen son beş altı yıl içerisinde yaptığı çalışmalarla hizmet alanını fevkalade genişletmiştir. Kısaca örnek vermek gerekirse: Bir ayda 2 milyon işlem yaparken 25 milyon işlem yapar hâle gelmiştir ve otomasyona tabi ağı 700’den 4 bine çıkmıştır. PTT’nin âdeta bütün gelirleri personel giderlerini karşılayamazken, şu anda PTT, bütün bu işlemleri, hizmetleri yapmakla birlikte, 370 milyon TL de kâra geçmiştir. Yani kamuya yük olmaktan kurtarmış, vatandaşa daha yaygın hizmet vermektedir. Belki daha anlamlısı, 2000, 2001 krizinden sonra birçok küçük ölçekli sekiz yüz kırk dokuz ilçede bankalar kapanmış, 2004’te başlattığımız PTT Bank uygulamasıyla birlikte bu yerleşim yerlerimizde de PTT finansal işlemleri yapar hâle gelmiştir. Böylece vatandaşımızın büyük şehirlere taşınması ve büyük mali külfetlere katlanmasının da önüne geçilmiştir.

Bu yönüyle tabii, PTT personel almaya aslında devam ediyor. Şöyle ki: Her yıl emeklilik nedeniyle ayrılanların yüzde 10’u kadar, Hazinenin verdiği izin çerçevesinde kadrolu personel alınıyor. Ancak PTT’nin iş ve işlemleri, hizmet alanı çok genişlediği için bunu tamamen kadrolu elemanlarla yapamadığından alt işveren marifetiyle de personel almaya devam ediyor. Çeşitli branşlarda şu anda PTT’nin 29.900 asli çalışanı, 5.551 tane de bu şekilde alt işverenler marifetiyle çalıştırdığı personel mevcuttur.

Diğer bir konu, Sayın Mustafa Enöz’ün sorusu koli-kargo, PTT’de güvenlik sorunu. PTT’de, doğrudur, yıllar boyunca PTT şubelerinde bazı soygunlar meydana gelmektedir. Bu soygunları az önce zaten adetleri yıllar itibarıyla Sayın Konuşmacı ifade etti. Benim söylemek istediğim, tabii, bu soygunların önüne geçebilmek için tedbirlerimizi artırıyoruz. Ne yaptık? Bunlardan: 1083 tane güvenlik görevlisi istihdam ediyoruz. Bu bütün PTT işyerlerinin tek bir merkezden izlenmesini sağlamak üzere bir alarm sistemi kurulumu bitti, çalışıyor. Kamera sistemi de şu anda 1.053 PTT iş yerine monte edilmiş durumda, peyderpey bütün yerlere, 4 bine yakın takdir edersiniz ki yer var küçük büyük, bunlara da montajı sürmektedir.

Diğer bir konu, dağıtıcıların ücretsiz şehir içinde… Yine Sayın Milletvekilimizin söylediği bir husus var, bu konu -tabii biliyorsunuz- 2001 yılında çıkarılan Bakanlar Kurulu kararıyla hiçbir şekilde hiçbir -istisnalar dışında- kamu personelinin, kamu vasıtalarından ücretsiz yararlanmaması ilkesi getirildi. Bunun yerine, kurumlarının bu ücretlere, bu maliyetlere karşılık kendi bütçelerinde bir kaynak ayırmaları öngörüldü. O bakımdan artık dağıtıcılık, posta hizmetleri fiilen tekel olmaktan –mektup dışında- çıktığı için bunun da bir hizmet ve bu hizmetin bir karşılığı -hem hizmeti gören açısından hem hizmet verilen açısından- olması gayet doğaldır. Esasen posta çeki için yapılan düzenleme de bu amaca yöneliktir.

Sayın Hasip Kaplan’ın sorusu: PTT özelleştirilmiyor yani “Kârlı alanlar özelleştiriliyor, kârlı olmayanlar da parçalanıp özelleştiriliyor.” Şu anda sektöre, kamuoyu görüşüne sunduğumuz kanun… PTT’nin zaten birçok alanda tekeli delinmiş durumda. Fiilî bir durum var, yasal altyapı yok, kargo şirketleri, kurye şirketleri faaliyet gösteriyor ve hukuki altyapıdan yoksun. İşte burada yapmak istediğimiz, posta alanında bir düzenleyici kurul oluşturmak, PTT’yi de işletmeci olarak yeniden tanımlamak. Böylece, hizmet görenler ile bu hizmetleri verenlerin düzenlenip denetlenmesi işlemini birbirinden ayırmaktır. Yapılmak istenen budur. Bugünkü alt işverende eleman çalıştırılması konusu da tamamen fiilî bir durumun, 1980’den beri devam eden ve büyük hukuki sorunlar içerisinde bulunan durumun düzeltilmesi ve bu şekilde çalışanlarımızın haklarının daha iyi takip edilmesine yönelik bir düzenlemedir. Bunu böyle anlamak gerekir diye düşünüyoruz. Amacımız da budur. Yoksa PTT’yi özelleştirmek gibi bir düşüncemiz yoktur.

Diğer bir soru Sayın Ahmet Duran Bulut’un, yine güvenlikle ilgiliydi. Güvenlikle ilgili konuyu açıkladım.

TOKİ’yle ilgili… Konumuz dışı olduğu için şu anda bir şey söyleyemiyorum.

Sayın Sakık’ın sorusu: Sayın Sakık, PTT, dediğim gibi, özelleştirilmeye gitmiyor. Burada yapılmak istenen, az önce ifade ettiğim gibi, bir hukuki altyapıyı oluşturmaktır.

Sayın Ağyüz’ün sorusu da “Tabii, boş kadrolara alsanız -PTT’ye- bütün işleri kadrolu personelle yapsanız.” diyor. Bunu yapabilsek iyi ama, yani PTT’nin işlem hacmi demek ki 10 kat, 10-15 kat arttı son beş yılda. Bu demektir ki mevcut kadrosunu 10-15 kat artırmak gerekiyor. Bir de tabii Almanya, Fransa’yla karşılaştırma yapıldı. Almanya’da bir yıllık mektup dağıtımı 20 milyar, Türkiye’de 1 milyar. Yani kaç vatandaşa 1 dağıtıcı düşüyor hesabından ziyade ne kadar dağıtım işi var, birlikte düşünmemiz lazım. Almanya’nın 82 milyon nüfusu var, çalışanı PTT’nin 10 katı ama yaptığı dağıtım 20 katı. Bizimkiyle karşılaştırdığımız zaman bizimki onun yarısı kadar. Dolayısıyla bin dağıtım işine 1 PTT dağıtıcısı bakıyorsa, bizde 434 kişi 434 dağıtım yapabiliyor. Bu iş de verimlilikle ilgili, iş hacminin büyüklüğüyle ilgili bir konudur. Mukayeseyi, o bakımdan, tek taraflı yapmak bizi doğru noktaya götürmez.

Amacımız, PTT’de vatandaşımıza daha fazla hizmet götürmek. 12-13 işlem yaparken bugün 112 işlem yapar hâle gelmiş. Emekliler evlerinde maaşlarını alabiliyorlar, her türlü parasal işlemler yapılabiliyor; elektrik, telefon, vesaire, doğal gaz, bütün bunlar yapılabiliyor. Kargo işlemleri de PTT yapmaya başladı. Hakikaten PTT son yıllarda çok ciddi bir atılım içine girdi. Hâlbuki 95’te PTT-Telekom ayrıldığında, bütün para getiren kısımlar Telekom’da kaldı, PTT gittikçe hantallaşmaya, kamuya yük olmaya başladı. İşte yapılan bu projeyle…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Evet, tamamlıyorum.

Yapılan bu yeniden yapılanma, PTT’nin görev alanını geliştirmekle bugün PTT’yi daha çok insanımıza ulaşır, daha çok insanımızın işini görür hâle getirdik. Buradaki düzenlememizin amacı da bu doğrultuda olmaktadır.

Sayın milletvekillerimizin, Genel Kurulun bilgilerine arz ederim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, ben sorularıma yanıt alamadım.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, efendim, özel görüşün. Soru-cevap işleminde Sayın Bakan bu kadar verdi, tekrarlamayalım çünkü şimdi bir de yoklama talebi var.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben çok açık bir soru sordum: “Taşeronlara işçi başına kaç lira ödeniyor?” dedim.

BAŞKAN – Efendim, yani özel görüşürsünüz, Sayın Bakan burada.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Soru önergesine yanıt verilmiyor, burada sorularıma yanıt verilmiyor.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, mutlaka…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, müsaade ederseniz efendim… Sonra kendi aranızda konuşun lütfen.

Sayın milletvekilleri…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kendi aramızda konuşacak mesele değil Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arkadaşlar bakınız… Soru sordunuz Sayın Öztürk, cevap verdi. Yani Sayın Bakan burada, tekrar bir soru soracaksanız verirsiniz, mutlaka mikrofondan olması mecburiyeti yok. Lütfen efendim…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Başkanım, bu bizim özel bir işimiz değil, yani kendi aramızda konuşulacak bir mesele değil.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, işaretle oylamadan önce bir yoklama talebi vardır. Şimdi bu talebi yerine getireceğim.

Önce yoklama isteminde bulunabilecek yeter sayıda sayın üyenin ismen tespitini yaptıktan sonra elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Maddeye geçmeden önce yoklama yapılmasını arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

BAŞKAN – Sayın Anadol? Burada.

Sayın Korkmaz? Burada.

Sayın Öztürk? Burada.

Sayın Çöllü? Burada.

Sayın Emek? Burada.

Sayın Süner? Burada.

Sayın Barış? Burada.

Sayın Paçarız? Burada.

Sayın Seçer? Burada.

Sayın Küçük? Burada.

Sayın Erenkaya? Burada.

Sayın Özer? Burada.

Sayın Ağyüz? Burada.

Sayın Erten? Burada.

Sayın Köse? Burada.

Sayın Ünsal? Burada.

Sayın Çakır? Burada.

Sayın Baratalı? Burada.

Sayın Ersin? Burada.

Sayın Özpolat? Burada.

Saygıdeğer milletvekilleri, yeterli sayıda arkadaşımız yoklama talebinde bulunmuşlardır.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama isteminde bulunan sayın üyelerin yoklama için elektronik oylama cihazına girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, pusula gönderen arkadaşlarımızın isimlerini okuyacağım, lütfen burada olan arkadaşlarımız işaret etsinler.

Sayın Tuğrul Yemişci? Burada.

Sayın Ünal Kacır? Burada.

Sayın Akif Gülle? Burada.

Sayın Binali Yıldırım? Burada.

Sayın Zafer Çağlayan, Sayın Bakanım? Burada.

Sayın İbrahim Mete Doğruer? Burada.

Sayın Mehmet Aydın? Burada.

Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı: 230) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saat 17.45’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.24

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

230 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

1’inci maddeyi okutuyorum:

POSTA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 2/3/1950 tarihli ve 5584 sayılı Posta Kanununun 10 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“PTT İdaresi postaların ayrım ve dağıtım işlerini ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürebilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce Diyarbakır’da öldürülen tüm yurttaşlarımız için yakınlarına başsağlığı diliyorum, kendilerine de Allah’tan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada, zor bir mesleği icra eden, günün büyük bir kesimini dışarıda geçiren, yaz-kış, sıcak-soğuk demeden kar, yağmur ve çamur altında çalışan postacıları yakından ilgilendiren, PTT çalışanlarını yakından ilgilendiren bir tasarıyı ve onunla ilgili bir maddeyi görüşüyoruz.

Postacılar, her gün vatandaşın kapısına giden tek meslek grubudur. Yani bir vatandaşın kapısına sık sık giden tek meslek grubu postacılardır. Bundan dolayı, postacılık güven gerektiren bir meslektir. Postacılık, haberleşme hakkını sürdürdüğü için güven gerektirmektedir.

Bu görüşülmekte olan tasarı komisyona geldiğinde aslında sonradan ihdas edilen bu 1’inci madde hiç yoktu. Bu, sadece bu çekler arasındaki işlemlerden para alınmasını öngören bir tasarıydı. Ancak, Komisyonun görüşmeleri sırasında, Sayın Bakanın sözlü gerekçeleri gerekçe yapılarak yeni bir madde ihdas edilmiştir.

Şimdi, 1’inci maddeyle “PTT İdaresi postaların ayrım ve dağıtım işlerini ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürebilir.” şeklinde bir hüküm getirilmiştir. Şimdi, bu hükümle artık bundan sonra PTT İdaresi postaların ayrım ve dağıtım işlerini üçüncü kişilere ihale edebilecek. Madde metninde çok açıkça görüleceği üzere, burada posta dağıtımında ve ayrım işlerinde bir sınırlama yoktur, bir belirlilik yoktur.

Her ne kadar bu yasanın gerekçesi aslında “etkin ve kaliteli hizmet” olarak söylenilmekteyse de, personel azlığı nedeniyle gelişen iş hacminin karşılanılmadığı belirtilmekteyse de bu gerekçeler doğru değildir. 2002 yılından bugüne kadar Bakanlık bu konuda personel almıştır ama yeterli sayıda personel almamıştır, daha az personel almıştır. Çok daha yeterli sayıda bu işleri görecek nitelikte personel alabilirdi Ama onu neden almadı, onu da anlamış değiliz.

Aslında, yasanın esas gerekçesini AKP adına konuşan arkadaşlarımız açıkça belirttiler. Hizmet alımı yoluyla yüklenici firma eliyle gönderilen söz konusu işlerde çalıştırılan işçilerin sözleşmelerinin yüklenici firma tarafından feshedilmesi hâlinde işçiler tarafından açılan işe iade ve tazminat talebi davalarında Yargıtayca asıl işveren, sorumlu olarak PTT Genel Müdürlüğü görülmektedir. Burada, elemanlar taşeron firmaya ait olmasına rağmen sorumlu olarak PTT Genel Müdürlüğünün tutulması PTT Müdürlüğünü zor durumda bırakmaktadır.

İşte değerli arkadaşlarım, esas mesele burada. Yani burada devlet eliyle emeğin sömürülmesinin yolu açılmak için bu yasa tasarısı getirilmiştir.

Şimdi, bir kere şunu açıklıkla belirtmek istiyorum: Bu belirtilen Yargıtay kararlarında PTT İdaresinin sorumlu tutulmasının yasal dayanağı PTT Kanunu değildir, PTT Kanunu’na dayanarak Yargıtay böyle bir karar veriyor değildir. Taşeronun çalıştırdığı işçilerin İş Kanunu’ndan ve hizmet akitlerinden doğan haklarından taşeron ile birlikte asıl işverenin sorumlu tutulması ilkesi İş Kanunu’nun temel ilkelerinden birisidir. Yani bu yasal düzenleme buradan çıksa bile İş Kanunu’nun 2’nci maddesi ve İş Kanunu’ndaki diğer maddeler var olduğu müddetçe PTT asıl işveren olma sıfatıyla hiçbir zaman sorumluluktan kurtulamayacaktır. Yani bu kanunu çıkardık diye PTT’nin asıl işveren olma nedeniyle taşeron işçilerinin haklarından sorumlu olmasından kurtulmayı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Öncelikle bunu belirtelim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu tasarı usul yönünden bir kere yasaya aykırı, usul yönünden doğru değil. Çünkü deminden de söyledim, gelişindeki madde metniyle Komisyondaki madde metni tamamen farklı, amaç tamamen farklı hâle gelmiştir.

Yine, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’na ve 5584 sayılı Posta Kanunu’na aykırılıklar vardır çünkü Tebligat Kanunu’nda açıkça, bilcümle tebligatın bu Kanun hükümleri dairesinde Posta, Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü veya memur vasıtasıyla yapılacağı öngörülmektedir. Gönderilen gönderilerin içerisinde mahkemelerin, icraların, noterlerin tebligatları olduğu gibi diğer resmî evraklar da vardır. Bunların hiçbir zaman özel şahıs eliyle gördürülmesi mümkün değildir.

Yine bu kanun tasarısı, özellikle bu tasarının bu maddesi Anayasa’nın 128’inci maddesine açıkça aykırıdır çünkü Anayasa’nın 128’inci maddesi genel idare esaslarına göre yürütülecek kamu hizmetlerinin kamu görevlileri eliyle yürütülmesini esas olarak ortaya koymuştur.

Yine bu tasarı haberleşme özgürlüğünü, gizliliğini ve güvenliğini açıkça ihlal eder niteliktedir. Bu yönüyle de Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’ne de aykırıdır.

PTT Kanunu’nda ise mevcut PTT Kanunu’nun 2’nci maddesinin (A) ve (B) bentlerinde tekel içi götürülerin neler olduğu, tekel dışı, posta tekeli dışında kalanların neler olduğu açıkça sayılmıştır. Bu Kanuna göre posta tekeli içerisindeki deminden de belirttiğimiz o resmî tebligatlar, hukuksal sonuç doğurucu tebligatlar var. Bunları hep düşündüğümüzde bunların özel ellerle gönderilmesi mümkün değildir.

Yine burada bu işin etkin ve kaliteli hizmetinden bahsediliyor, bu nedenle böyle olduğu söyleniliyor. Şimdi, bunun özel… Uygulamada gördük, birçok posta giderlerinin bu taşeron işçiler tarafından yakıldığı İstanbul’da malumdur, bu bilinen bir olaydır ve bundan dolayı da mahkemelerde yargılama olmuştur. Demek ki burada bir güvenlik de söz konusu değildir değerli arkadaşlarım.

Bu tasarı, deminden de söylediğim gibi, İş Yasası’na açıkça aykırıdır çünkü İş Yasası’nda -ister şey de olsun- esas iş bir taşerona gördürülemez yani işin bütünü taşerona açıkça verilemez. Sadece yardımcı işler taşerona verilebilinir. Burada, açıkça İş Kanunu’nda söylenildiği gibi, “İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.” diyor değerli arkadaşlarım. Bu, Yasa’nın açık hükmüdür.

Yine -deminden de söyledim- bu tasarı, İnsan Hakları Bildirgesi’ne aykırıdır. Şimdi, bu tasarıyla ne yapılmak istenilmektedir? Bu tasarının arkasında ne vardır? Bu tasarının arkasında, bir taşeronlaştırma, etkin bir taşeronlaştırma politikasıyla emeğin sömürülmesine devletin alet olması anlayışı vardır. Bugün ben deminden de Sayın Bakana sordum: “Bir taşeron işçisi için taşerona ne kadar ödeniyor?” dedim. Bunu soru önergesiyle de sormuştum yazılı, yanıt verilmedi. Şimdi, ancak taşeronun işçilerine ödenen parayı söylediler, asgari ücret olarak bildirdiler, “Yemek ve yol ücreti dâhil. Ayrıca o da ödeniyor.” dediler.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bugün ülkemizde yaşadığımız bir gerçek var. Taşeron işçileri âdeta köle gibi çalıştırılan işçilerdir. Hele hele sırtında 40-50 kilo yükle şehri dolaşan… PTT işi ağır bir iştir ve bu nedenle uygulamada, zaten bu tekel, posta tekeli dışındaki işler için alınan taşeron işçileri, İstanbul, Ankara, İzmir dışında, diğer illerde bu tekel kapsamındaki işlerde de çalıştırılmaktadır. Bunların da sık sık işi bırakmakta olduklarını sanıyorum Sayın Bakanımız da biliyor, PTT Genel Müdürlüğü de biliyor ve her iki ayda bir onları eğitmek için yeniden PTT’den eleman görevlendirdikleri herhâlde bir gerçek. O nedenle, bu taşeronlaşma esastır.

Yine taşeron işçilerinin de resmî tatil ve ulusal bayram günlerinde çalıştırıldıkları, bunların ücretlerinin ödenmediği bir gerçektir. Bu firmaların, her yıl kâğıt üstünde isimlerini değiştirdikleri ve işçilerin haklarının alınmasına engel oldukları bir gerçektir. Taşeron firma çalışanlarının maaşlarının zamanında ödenmediğini, sanıyorum en iyi, asıl işveren sıfatıyla PTT Genel Müdürünün bilmesi gerekiyor. Ayrıca, bu işçilerin ücretlerinin ödenmemesinden de iş hukuku anlamında PTT Genel Müdürlüğü sorumludur.

Taşeronlaştırma artık günümüzde bir insanlık ayıbı olmuştur. Bu taşeronlaşma açıkça emek sömürüsü hâline gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Devletin böyle bir emek sömürüsüne alet olacak şekilde bir düzenleme yapılmış olması sosyal hukuk devletiyle bağdaşan bir ilke değildir. Bunun yerine, PTT bu işleri gördürecek kendisine eleman almak durumundadır. Taşeronlara vereceği parayla pekâlâ bu konuda eleman alabilir ve nitekim, zaten 2002’den beri eleman almıştır. Benim elimde resmî belgeler var.

Değerli arkadaşlarım, getirilen gerekçeler inandırıcı değildir ve ayrıca da doğru değildir. Bir kere, bunun sınırı belirlenmemiştir. Yani tekel içi maddelerin dağıtımıyla PTT tekeli dışındaki maddelerin dağıtım ve ayrım işleri mi ihale edilecektir? Bu, bu yasada belirlenmemiş. Ancak Sayın Bakan, deminden bir soruya verdiği yanıtta PTT tekeli içerisinde olan maddelerin aynen PTT elemanları tarafından dağıtılacağını söylemiştir ama yasada bu konuda bir belirlilik yoktur. Bu nedenle, bu tasarının bu maddesinin kanun metninden çıkarılması bence en doğru bir tavırdır. Bunun çıkarılmasını istiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman.

Sayın Büyükataman, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 230 sıra sayılı Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, bugün Diyarbakır’da kaybettiğimiz aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum, ailelerine ve aziz milletimize başsağlığı dileklerimi sunuyorum. Ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğümüzü, huzurumuzu ve bin yıllık kardeşliğimizi bozmaya yönelik bu terör örgütünün eylemelerini de bu vesileyle bir kez daha şiddetle kınadığımı ifade etmek istiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 230 sıra sayılı Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi “PTT İdaresi postaların ayrım ve dağıtım işlerini ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürebilir.” hükmünü ihtiva etmektedir. Yasa tasarısına eklenen bu madde ile PTT’nin esas görevi olan postanın ayrım ve dağıtım hizmetlerinin taşeron şirketler aracılığıyla yapılması amaçlanmaktadır. Hiçbir sosyal tarafa danışmadan ve görüşlerini almadan halkın haberleşme hakkını sağlayan tek kamu kurumu olan PTT’nin hizmetlerinin taşeron şirketler eliyle yapılması ve özelleştirilmesi amaçlanmaktadır. PTT, sessiz sedasız özelleştirilmektedir. Bu tasarı, Anayasa’ya ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’na aykırıdır. Bu Yasa’ya göre adli tebligatların dağıtımı kamu çalışanları eliyle yapılmak zorundadır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Ulaştırma Bakanı, bir soru önergesine verdiği cevapta, Posta Kanunu’nun 2’nci maddesinde yer alan açık ve kapalı mektupların ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 41’inci maddesine göre tebliğ evrakının PTT personeli tarafından posta tekeli kapsamında kabul ve dağıtımının gerçekleştirildiğini, bunun dışındaki tüm posta maddelerinin ayrım ve dağıtım işlerinin ise taşeron firmalara ihale yoluyla yaptırıldığını söylemiştir. Sayın Bakan, elli iki PTT başmüdürlüğünün taşeron firma çalıştırdığını belirtmiştir. Yine Sayın Bakan, PTT Genel Müdürlüğünde posta ayrım ve dağıtım hizmetlerinde çalıştırılmak üzere uzun yıllar personel ataması yapılamaması, emeklilik, ölüm ve istifa, nakil gibi nedenlerle boşalan kadroların yerine yeni alımın yapılmadığını ve PTT’nin kargo hizmetlerine başlamasından dolayı posta tekeli dışında kalan gönderilerin ayrım ve dağıtım hizmetlerinin ihale yoluyla firmalara yaptırıldığını söylemiştir. Yani, taşeron firmalara bu işler zaten yaptırılmaktadır. Bu yasayla, yapılmakta olan hukuksuz uygulamanın hukuka uygun hâle gelmesi sağlanmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin en eski kurumlarından olan, yüz altmış sekiz yıldır insanlarımıza hizmet veren PTT, halkımıza, özel ve resmî kurumlara hizmet çeşitliliğini artırarak evde emekli maaşı teslimi, kredi kartı, telefon, elektrik, su ve doğal gaz faturaları tahsilatı, para transferi, telgraf, koli, kargo, mektup ve diğer tüm gönderilerin ilçe, köy, mahalle, sokak dağıtımını ve teslimini sağlamaktadır.

PTT bu yoğun hizmetlerini olağanüstü personel sıkıntısına rağmen sürdürmeye çalışmaktadır. Her gün emeklilik dilekçesi veren, iş yoğunluğundan dolayı stres, sıkıntı ve bunalım yaşayan dağıtıcılar her türlü fedakârlığa katlanmaktadırlar. Postacımız görevini yerine getirirken bazı vatandaşlarımız tarafından adli, icra tebligatları ve benzeri görevleri sırasında darp, silahla mukavemet, sözlü ve fiilî saldırılara maruz kalmaktadırlar.

Bir an önce PTT’nin personel açığının giderilmesi ve en az 5 bin yeni personel alınması gerekmektedir. Posta dağıtıcılarının, gişe memurlarının ve PTT çalışanlarının sorunlarının giderilmesi zaruret hâline gelmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, 55 milyonluk Fransa’da 300 bin PTT çalışanı ve 90 bin dağıtıcı bulunmasına karşılık ülkemizde 70 milyon nüfus varken 29 bin PTT çalışanı içerisinde sadece 12 bin PTT dağıtıcısı bulunmaktadır. Bu eksik personelle 3 kişinin çalışması gereken alanda 1 dağıtıcı, en az 30-40 kilo yük ile hizmet vermekte, bel ve boyun fıtığı, romatizma, mafsal ağrısı, omurilik kayması, topuk dikeni gibi çeşitli meslek hastalıklarıyla karşılaşmaktadırlar. Dinî ve millî bayramlarda, yılbaşında çalışan PTT çalışanları ağır kış şartlarına rağmen Edirne’den Kars’a, Rize’den Bursa’ya kadar ülkemizin her yerinde kara kışa rağmen gece gündüz çalışmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, özelleştirme taraftarları, sürekli olarak devletin küçülmesini, buna bağlı olarak da kamu harcamalarının kısılması gerektiğini vurgulamaktadırlar. Ancak, sosyal devlet, genel bir tanımla, dar gelirlilerin ve emeğiyle geçinenlerin çıkarlarını koruyan, bunun için ekonomiye doğrudan ya da dolaylı olarak müdahale eden, bireylere fırsat eşitliği sağlamakla görevli devlettir. Kısacası, bireylere insan onuruna yaraşır bir hayat seviyesi sağlamak da devletin bir görevidir. Sosyal devlet bu işlevini yerine getirebilmek için kamu harcamaları yapmak zorundadır. Kamu harcamalarının kısılmasıyla sosyal devlet, özünü yitirecek, muhtevası boş bir kavram hâline gelecektir.

Dünyada tüm ülkelerde kamu kesiminde sendikal örgütlenme oranı özel sektöre göre daha yüksektir. Bunun nedeni, kuşkusuz, kamu kesiminde siyasi iktidarların sendikal örgütlenmeye daha hoşgörülü bakmasıdır. Özelleştirmeyle birlikte kamu kesimindeki işyerlerinde sendikalaşma oranı düşmekte, sendikalar üye kaybetmekte, cılız tabela kuruluşları hâline gelmektedir. Sendikaların bu duruma gelmesi ise ücret ve sosyal hakların aşağıya çekilmesine neden olmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, özelleştirmeyle ekonomide piyasa kurallarına işlerlik kazandırmak ve devlet tekellerinin kırılması amaçlanmaktadır. Fakat özel sektördeki bir işletmenin tekel olma avantajını kötüye kullanma ihtimali daha fazla bulunmaktadır. Devletin çekildiği iktisadi bir alanda en büyük payı bulunduran veya tek başına kalan özel firma bu avantajını kötüye kullanabilmektedir. Özelleştirmede işletme kaynaklarını en etkin biçimde kullanacak fakat tüketici yararı da mutlaka gözetilecektir. Çünkü özel sektörün varlık nedeni kârdır. Dolayısıyla, özelleştirilen bir firmanın kâr amacı taşımayan mal veya hizmet üretmesi düşünülemez. Onun için, özelleştirme neticesi, kamunun, kamu iktisadi teşebbüsler aracılığıyla gerçekleştirdiği sosyal amaçlı kamu hizmeti yara almaktadır.

Özelleştirilen işletmelerdeki fazla iş gücünün tazminatlarının ödenerek işten çıkarılmaları veya başka kamu iş yerlerine gönderilmeleri de bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu tasarının yasalaşması hâlinde kayıtlı ve kayıtsız gönderilerin dağıtımı taşeron firma elamanları eliyle yapılacaktır. Ülkemizdeki taşeronlaştırma uygulamalarının sonuçlarını yaşayarak hep birlikte gördük. PTT’de kısmi olarak uygulanan taşeron firmalara yaptırılan posta dağıtımı nedeniyle yakılan ve kaybolan mektuplar geçtiğimiz günlerde basında yer almıştır. Çünkü taşeron firmalar istihdam politikalarını en az ücretle en çok işi yaptırmak üzerine kurmuşlardır. Taşeron firmaların birinci önceliği, yapılan işin niteliği, çalışanların hakları, hizmetin kalitesi değil, şirketin kârıdır.

Sayın milletvekilleri, taşeronlaşma, özünde ekonomik verimlilik ve işletmecilik anlayışı nedeniyle ortaya çıkan bir çalışma biçimidir. Bir malın üretilmesi ya da bir hizmetin sunulması için gerekli tüm işlerin aynı iş yerinde yapılması bazı ek yatırımların yapılmasına, bu da işletme veriminin düşmesine neden olabilir. Bazı ek işler özel uzmanlık gerektirebilir. Bu gibi durumlarda işin bir alt işverene, yani taşerona yaptırılması daha ekonomik olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Büyükataman, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Bu anlamıyla taşeronlaşma, büyük işletmelerin ortaya çıktığı sanayi devrimine kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Türkiye’de ise ilk kez 1936 yılında yürürlüğe konulan 3008 sayılı İş Yasası’nda taşeronluğa yer verilmiştir. Taşeronlaşma sonucunda sendikaların üye sayıları azalmakta ve güç kaybetmektedirler. Sonuçta sendikalar, işçilerin hak ve hürriyetlerini koruyamayan, demokrasi mücadelesinde hiçbir etkinliği olmayan göstermelik kuruluşlar hâline gelmektedir.

Bu yasanın uygulanmasında gerek çalışanların gerekse sendikalarımızın taşıdığı haklı endişeleri giderebilecek hassasiyetlerin ortaya konulacağı umudu ve temennisiyle bu yasanın hayırlı olmasını diliyor ve yüce heyetinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Çanakkale Milletvekili Müjdat Kuşku.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MÜJDAT KUŞKU (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Posta Kanunu’nda değişiklik yapacak olan tasarının 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime, şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı dileyerek başlıyorum.

Dünden beri devam eden kanun görüşmelerinde bütün arkadaşlarımızın hemfikir olduğu bir konu var: PTT son beş yılda işlem hacmini 10 kat artırmış, buna karşın personel sayısı da düşmüş durumdadır ve dolayısıyla da PTT’de personele ihtiyaç vardır, dolayısıyla da bunun alınması gerekiyor.

Sayın Bakanımızın da az önce söylediği gibi, memur alımları zaten devam etmekte ama ihtiyacı karşılayacak oranda da değildir. Dolayısıyla burada -bu kanunla beraber- PTT İdaresi postanın ayrım ve dağıtım işlemlerinin ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürülebileceği konusunda bir madde ekleniyor ve dolayısıyla bu personel ihtiyacı bundan sonra bu şekilde de çözülebilme yolu açılıyor. Dolayısıyla zaten ihtiyaç olan bu personelin bu şekilde de alımının önü açılmaktadır.

Elbette ki alt taşeronlarda çalışan kardeşlerimizin, işçi kardeşlerimizin özlük haklarının veya çalışma şartlarının düzenlenmesi bütün her yerde aynı şekilde sağlanmaya çalışılmalıdır. Bu konuda en ufak bir tereddüt tabii ki yoktur. Dolayısıyla -hem PTT’de çalışacak olan- hem özel sektörde hem de devlet sektöründe çalışan, hizmet alımı yoluyla çalışan bütün işçi kardeşlerimizin, alt işverenlerde çalışan işçi kardeşlerimizin bu hakları zaten en iyi şekilde korunmalı ve kollanmalıdır diye düşünüyoruz. Tabii, zaten fiilî olarak 1980 yılından beri devam etmekte olan bu alt işveren uygulaması inşallah bu kanunla beraber bir yasal çerçevede de devam edecektir diyorum.

Bu kanunun hazırlanmasında emeği olan herkese teşekkür ediyor, kanunun milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 230 sıra sayılı Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Öncelikle Diyarbakır şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, terör örgütünü bir kez daha telin ediyorum.

1’inci maddeyle getirilen hüküm, dağıtım ve ayrım işlemlerinin hizmet alımı yoluyla yapılmasını getirmektedir. İletişim insanlık tarihi ile paralel olarak gelişmekte olan bir sektördür. Ateş ve dumanla başlayıp ayna ile, güvercinle, şahinle, atlı ulaklarla, posta arabaları, cipler, kargo kamyonları ve kargo uçakları ile ilkel toplumlardan en medeni toplumlara kadar, medeniyetin zirvede olduğu asrımıza kadar her ülkede mevcut olan haberleşme, ülkemizde de son yıllarda gelişmiş ülkelere yakışan bir ilerleme kaydetmiştir.

Personelinin maaşlarını dahi ödeyemeyen hantal ve sorun yüklü bir kurumdan, yılda 237 milyon, yani eski parayla 237 trilyon kâra geçmiş olan posta işletmeciliği, bu modern hizmet sunumu ile PTT Bank ismini hak etmiş bir kurum hâline dönüşmüştür.

Elbette bu gelişimin kaydedilmesinde AK PARTİ’mizin reformist anlayışının yanı sıra Bakanımızın ve Genel Müdürümüzün kurumsal anlamdaki gayretleri de göz ardı edilemez.

Devletin, ayakkabı, kumaş, lastik ve daha pek çok sanayi üretimini millete bıraktığı, üretimi bırakıp denetime geçtiği asrımızda posta hizmetlerinin de özel sektöre açılması gayet doğal ve yerinde bir anlayıştır. Elbette birtakım yasal düzenlemeleri de birlikte getirecek zincirleme kararların alınması gerekebilir, ancak bu alınmış olan karar, özellikle tüketicimizin posta hizmetlerini daha sağlıklı almasını beraberinde getirecek önemli bir karardır.

Ben, çıkarılacak bu yasanın turizmimize, sanayicimize, iş adamımıza, haberleşmede postacının yolunu gözleyen, en kısa zamanda çekin eline ulaşmasını bekleyen iş adamlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum. Yasanın çıkarılmasında gayretlerini esirgemeyen Bakanlık mensuplarımıza ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımıza selam ve saygılarımı bir kez daha ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakandan öğrenmek istiyorum. Posta çeklerine yatırılan paralardan ve PTT kartlardan para alınmaması münasebetiyle posta çeki yoğun bir şekilde kullanılıyor. Çıkarmış olduğumuz bu kanunla acaba ne miktar parayı hangi yöntemlerle alacaklar? Ne kadar para alacaklar? Onu öğrenmek istiyorum.

Bir ikincisi de: PTT kartı kullanımından ücret alınacak mıdır?

Bir diğer sorum da: Kadro yetersizliği veyahut da işlem sayısı azlığı münasebetiyle birçok yerde posta merkezleri kapatılmıştır. Bu kanunun çıkmasıyla beraber tekrar bu posta merkezlerini açmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, bu madde ile yüz altmış yıllık bir geçmişi olan türkülerimizin vazgeçilmez simgesi postacı ve postacı kültürü yapılacak olan düzenlemeyle ortadan kaldırılıyor. Bu kültürün ortadan kaldırıldığını düşünüyor musunuz?

Bir de, gerekçeye baktığımızda, şu anda hizmet satın alımı yapıldığı belirtilmekte. Şu anda hizmet satın alma yoluyla kaç kişi çalıştırılmakta? Bu düzenlemeden sonra kaç kişi daha almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum:

1) PTT bünyesinde özellikle taşra teşkilatlarında çalışan personelin önemli sıkıntılarla ve yoğun iş yükü altında çalıştıkları hepimizin malumudur. PTT çalışanlarının ücret, özlük ve sosyal haklarının iyileştirilmesi ve kişi başına düşen iş yükünün hafifletilmesi amacıyla taşerondan asgari ücretle hizmet alımı yerine yeni kadrolu personel alımı konusunda bir çalışmanız var mıdır? Varsa çalışma ne aşamadadır?

2) PTT’nin, PTT AŞ olma yolunda olduğu yönünde basında bugün çıkan haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tasarı özelleştirme için bir altyapı mı oluşturmaktadır?

3) Türk Telekom’un yarısından fazlası özelleştirme yoluyla satıldığı hâlde hâlen isminde “Türk” teriminin kullanılması yürürlükteki mevzuata aykırı değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Enöz…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma soruyorum: Manisa PTT çalışanları 16 merkez, 51 şubesi, 12 acentesi ve 1,5 milyona yakın nüfusuyla Türkiye'nin önemli, sanayileşmiş illerinden birisinde hizmet vermektedirler. Buna rağmen Manisa’dan çok küçük illerde başmüdürlükler kurulmasına rağmen Manisa’da neden başmüdürlük kurulmamıştır?

İkinci sorum: Manisa ilinde teknik hizmetler 1 mühendis, 5 teknisyen tarafından yürütülürken şu anda yapılan norm kadro uygulamasıyla 2 teknisyen, isteği dışı illere tayin edilmişlerdir. Bu 2 teknisyen Türk Haber-Sen yöneticileridir. Hiçbir ilde norm kadro uygulaması yapılmamışken bu uygulama neden Manisa’da yapılmıştır? Ayrıca, Manisa’da kalan 3 teknisyen ile teknik hizmetler de yetersiz kalmaktadır. Durumun tekrar incelenmesi mümkün müdür? Sayın Bakanımızın ve Genel Müdürümüzün dikkatine sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özensoy…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bu taşeronlaşma uygulamaları uzunca zamandır devam ediyor, kanun çıktıktan sonra da bunun devamı olacak diye düşünüyorum. Bu uygulamalarda taşeron firmaların işe aldıkları işçilere asgari ücret ödendiğini biliyoruz, bize gelen bilgiler böyle. Ancak, kurum taşeronlara kişi başına ne kadar ödüyor ortalama?

Bir de bu taşeron firmaların işe alımlarında kimler etkili oluyor? Taşeron firma kendi inisiyatifini kullanarak işe alıyor mu? Daha da açık söylersek, bize gelen bilgilere göre, Genel Müdürün direkt talimatla, özellikle hemşehrilerini birtakım yerlere gönderdiği söyleniyor, doğru mudur, değil midir? Doğruysa bu uygulamanın doğru olup olmadığını öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bulut, son olarak…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, işlem hacmi artan PTT azalan personelle hizmet vermektedir. PTT çalışanları artan hayat pahalılığı karşısında çok zor duruma düşmüşlerdir. Balıkesir ilinde PTT çalışanları tasarının görüşüldüğünü takip ederek mesaj çekiyorlar. Diyorlar ki: “Bu tasarı, çalışanlarının ekonomik durumları da değerlendirilip düşünülerek bir bütün hâlinde ele alınamaz mı?”

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Reşat Doğru’nun sorusunu cevaplandırıyorum: Bu posta çeklerinden alınan ücretlerle ilgili bir liste vardı, bu kanunla birlikte posta çeklerinden makul ücretler alınacak. Tabii, her hizmetin bir karşılığı olması gerekiyor. Şöyle: 1 ila 500 liralık işlemlerden 1 lira, 500-750 arasında 2 lira ve 10 binin üzerinde 6 lira, aralarda da “1, 2, 3, 4, 5…” diye gidiyor. Dolayısıyla, bu ücretler bugün bankaların ücretlerinin çok çok altında ücretlerdir.

Posta çekiyle 2008 yılında 1 milyon 629 bin 911 adet işlem gerçekleşmiştir, 1.6 milyon, yani 1 trilyon 600 milyon da buradan PTT gelir elde etmiştir.

Sayın Taner’in sorusu: PTT hiçbir zaman ortadan kalkmayacak. Yüz altmış sekiz yıldır bu ülkenin hasretini, sevincini, kederini taşıyan ve toplumumuzda bir hizmet kuruluşunun da ötesinde bir kültür oluşturan PTT var olmaya ilanihaye devam edecektir. Ancak, gelişen teknoloji dolayısıyla PTT işin gerisinde kalmasın, bu gelişmelere yenik düşmesin diye PTT’nin yeniden yapılandırılması, daha verimli hizmet vermesi için çalışmalarımız sürmektedir. Esasen “hizmet alımı” şeklinde yapılan ve kendi kadrosuyla yaptığı işleri topladığımız zaman bütün bu işler 35 bin kişilik bir kadroyla gerçekleştirilmektedir. Ancak, zaman içerisinde kadrolu personelin sayısının azalması ve kamuda personel istihdamının da belirli sınırlarda olması dolayısıyla bu boşluk alt işveren ve o şekilde karşılanmaktadır. 5.500 civarında çalışan vardır. İhtiyaca göre bu sayı azalır, eksilir, onları şartlar gösterecektir.

Sayın Işık’ın sorusu: PTT’lilerin ücretlerinin iyileştirilmesi konusu kamu personeli özlük hakları genel şartları çerçevesinde değerlendirilmektedir. Ancak, PTT, zaman zaman kendi imkânlarıyla da personele belirli sürelerde ilave ödemeler yapmaktadır. Yine söylüyorum, PTT’nin özelleştirilmesi söz konusu değildir.

Sayın Enöz’ün sorusu: Manisa ile ilgili konulara tekrar bakacağız, gözden geçireceğiz. Bu konuda eğer bir sıkıntı varsa gidereceğiz. Bunu ifade etmek isterim.

Sayın Özensoy’un sorusu: Asgari ücret ödeniyor, hizmet alımı suretiyle çalıştırılan personele. PTT bunlara ne kadar para ödüyor? Tabii, PTT’nin yaptığı bu hizmet alımlarında her ihalede değişmekle birlikte ortalama brüt ücret 800 ila 900 TL civarındadır.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, şirket vermiyor bu parayı.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 1.300 olduğu söyleniyor, Sayın Bakan.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – 1.340 denildi bize, Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – 1.340… Şimdi eğer bu konuda farklı bir şey varsa…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Biz o belgeleri getirelim size o zaman

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Şimdi, güvenlikçi olursa farklı, kargoda çalışırsa farklı. Ben ortalamasını söylüyorum. Yani takdir edersiniz ki yapılan işin özelliğine göre ücret verilir. Neticede firmanın kendi işletme kârını ve yükümlülüklerini de bunun içerisinde düşünürsek personelin eline geçen ücret daha da azalacaktır. Ama hiçbir şekilde asgari ücretin altında olması söz konusu değildir. Ama bu kanunla bu hüküm yasalaştığında daha fazla alt işverendeki çalışanlara ücret verme imkânı da ortaya çıkacaktır. Bu konuyu da ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Komisyon temsil edilmiyor orada. Efendim, Azize Hanım Komisyon sözcüsüdür, fakat başkan veya başkan vekili değildir. Komisyon başkan veya başkan vekili tarafından temsil edilmediği için orada temsil edilmiyor ve bu iş için seçilmiş sözcü de değil, Sayın Başkan. Daha önce uygulamalarımız var.

BAŞKAN – Daha önceden de Sayın Genç, bu konuyla ilgili olarak müzakereler, tartışmalar olmuş ve bu konuda mutabakat sağlanmış.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, mutabakat sağlanmadı. O iş için seçilmiş komisyon…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır. Önergeleri okutacağım ve işlemlerini ve oylamalarını birlikte yapacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 230 sıra sayılı yasa tasarısının birinci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                             Kamer Genç

                                                                                                                 Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Posta Kanununda değişiklik yapılmasına dair 230 sıra sayılı kanun tasarısının komisyon görüşmeleri sırasında eklenen “PTT İdaresi postaların ayrım ve dağıtım işlerini ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürebilir” şeklindeki 1. maddenin tasarıdan çıkarılmasını, diğer maddelerin buna göre düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Hüsnü Çöllü

Atila Emek

 

Mersin

Antalya

Antalya

 

Rahmi Güner

Mevlüt Coşkuner

Bilgin Paçarız

 

Ordu

Isparta

Edirne

 

 

Tansel Barış

 

 

 

Kırklareli

 

BAŞKAN – Sayın Komisyon, aynı mahiyetteki her iki önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç…

Sayın Öztürk, siz de mi konuşacaksınız? Tamam.

İlk önce Sayın Genç’e söz verelim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 230 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılması için verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Bu arada, Diyarbakır’da meydana gelen vahim olayda hayatını kaybeden 9 askerimizin de ailelerine sabır diliyorum, kendilerine Tanrı’dan rahmet diliyorum. Büyük bir acı. İnşallah bu acılar son olur.

Sayın milletvekilleri, bir defa bu madde Hükûmet tasarısında yok, Komisyonda ilave ediliyor. İç Tüzük’ün 35’inci maddesine göre komisyonlar kanun teklif edemezler. Neden edemezler biliyor musunuz? Bakın, öteki, Hükûmetin getirdiği tekliflerde madde gerekçeleri var. Kanun tasarı ve teklifleri Komisyona sunulurken bir gerekçesi olur ama bakın 1’inci maddenin gerekçesi yok. Burada komisyonda verilen bir önergeyle kanun maddesi ilave ediyorlar. Açın, bakın, İç Tüzük 35’inci maddede diyor ki: Komisyonlar kanun teklif edemezler.

Şimdi, biz bu İç Tüzük’ü niye yaptık değerli milletvekilleri? Yahu niye yaptık bunu? Yani bunu ezip de suyunu içmek için yapmadık ki. Onun için, yani bunları, bu Başkanlık Divanının, Meclis Başkanının böyle yurt dışında gezeceğine evvela bu komisyonların İç Tüzük’e uygun olarak çalışıp çalışmadığını tespit etmesi lazım. İç Tüzük’ün 45’inci maddesi diyor ki: Efendim, komisyonlar, Genel Kurulda başkan ve başkanvekilleri veya o konu için seçilmiş sözcüler kanalıyla temsil edilir. Biz bunu daha önce getirdik buraya. İç Tüzük hükmü çok açık, buna rağmen uygulanmıyor. Yani iktidar partisinin tahakkümü bu kadar Mecliste hissedilirse orada ne hukuk olur ne… Hiçbir şey olmaz.

Şimdi, bu maddeyle getirilen nedir? Posta İdaresi bir kamu hizmetidir. Postanın yaptığı çok önemli hizmetler vardır. Kamu hizmeti Anayasa’nın 128’inci maddesine göre ancak kamu personeli eliyle yürütülür. Ayrıca da Tebligat Kanunu çok açık. Tebligat Kanunu’na göre tebligatlar önemlidir ve bunların kamu hizmeti niteliği olduğu için bunları özel teşebbüse yaptırmak bence kamu hizmeti işinin aksaması bakımından, bu hizmetlerin hakkıyla yerine getirilmemesi bakımından çok önemlidir. Çünkü özel kişiye baktığınız zaman, özel kişi devletteki kayıtları değiştirebilir. Yani bir kişiye tebligat yaparsınız, yarına o tebligatı… zamanında… Mesela, dava açmadı adam. Ne edersiniz? Getirir orada o tebligatı değiştirebilirsiniz çünkü maalesef parayla yapılmayan hiçbir şey yok, her türlü sahtekârlıklar var ama kamu hizmeti niteliği taşıyan bu hizmet eğer devlet organları tarafından yapılırsa onların belgeleri değiştirilemez, hiçbir zaman birtakım kişilere göre değiştirilemez. Bu, çok önemli bir unsurdur.

Ayrıca, Posta İdaresi, devletle eş değer bir yaşıtta, hatta devletten de daha yaşlı, Türkiye Cumhuriyeti devletinden de daha yaşlı bir şey.

Şimdi, bu devlet hizmetlerini, kamu hizmetlerini, özellikle böyle özel teşebbüse yaptırmanın ne anlamı var, ben anlamıyorum.

Bakın, her kurumda, özellikle KİT’lerde… KİT’leri sattınız, Telekom’u sattınız. Telekom’un yüzde 55’ini getirdi, bir yandaş firmalara sattılar.

Arkadaşlar, bunun aşağı yukarı yüzde 45’i devletin elinde ama bu Telekom o kadar israf içinde çalışıyor ki bir yönetim kurulu toplantısı yapıyor beş yıldızlı otellerde. Bilmem, özel uçaklar tutuluyor, gidip geliyor... Yahu, senin yüzde 55 hissen var ama yüzde 45’i de devletin kardeşim. Devletin parası harcanıyor burada. Ondan sonra, kendi yandaşlarına 100 milyar lira ayda maaş veriyorlar arkadaşlar, 100 milyar lira! Bu, kimin şeyinden gidiyor? İşte, bizim, devletin… Yani ayrıca, o paralar, o kadar fazla masraflar verilmese orada bir vergi doğacak. Zaten, maalesef İktidarınız zamanında Telekom’un kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirdiniz. Senede en azından 600 trilyon lira böylece Telekom bu vergiden kazanıyor yani meşru yollardan kazanıyor. Yani neresine atarsanız el, o kadar devletin, milletin menfaatleri yok ediliyor; özel teşebbüsün, büyük tüccarların, büyük iş adamlarının menfaatleri korunuyor. Niye yani bu hizmetler devlet eliyle yapılmasın?

Değerli arkadaşlarımız, bakın, bu memlekette insanlar yoksullaştırılıyor ve o kadar acımasız hâle getiriliyor ki… Güvenlik hizmetlerini özel kişilere yaptırıyorsunuz, temizlik hizmetlerini özel kişilere yaptırıyorsunuz. İhale veriyorsunuz. İhaleyi alan kişiler -tabii ki siyasi iktidarın yandaşları- alıyor ihaleyi, 500 milyon liraya ve vergisi de dâhil, orada asgari ücretin yani çok düşük bir fiyatla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet Sayın Başkan.

…bunların bir kısmını da… İnsanlar o kadar yoksul bir vaziyette ki, yani ne dese kabul edecek. Dolayısıyla, onların gerçek ücretini de orada göstermiyor, çok düşük ücretlerle çalıştırıyor. Hâlbuki bunlara ne gerek var? Yani güvenlik hizmetleri, temizlik hizmetleri, işte bu hizmetler devlet eliyle yapılsın. Bu kadar memlekette işsizlik var. Ne olacak yani bu insanlar sendikalı olsun, insan haysiyetine uygun bir ücret alsın ve haklarını savunacak kişiler olsun.

Şimdi, bana, bugün, Ziraat Bankasından bir şey geldi. Ziraat Bankasına Ülkerden 2 tane yönetici gelmiş. Bütün Ziraat Bankasındaki üst tarafındaki memurların hepsini sağa sola göndermişler. Nedir? Efendim, Ankara’da çalışan adamı Van’a gönderiyor, Şırnak’a gönderiyor otuz yıllık memuru. Neymiş? Bunlar mecburen emekliye ayrılsınlar, ben kendi yandaşlarımı getireceğim… Bu, insanlara yapılan büyük bir vahşettir, büyük bir işkencedir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışmayan bir davranış biçimidir. Yani bu devleti, bu insanları bu kadar onurlarıyla, haysiyetleriyle, geçimleriyle oynamayın arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Yazık, bu insanlar bu memleketin insanları.

Önergemin mahiyeti budur. Kabulünü diliyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “PTT İdaresi postaların ayrım, dağıtım işlerini ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürebilir.” şeklindeki 1’inci madde metninin kanun tasarısından çıkarılmasını teklif ediyoruz. Önergemiz buna ilişkindir.

Şu nedenle bunu teklif ediyoruz: Şimdi, Sayın Bakan sorulara verdiği yanıtta, PTT tekeli içerisinde, kapsamı içerisinde kalan konuların aynen PTT personeli tarafından yürütüleceğini söyledi, ancak kanunun madde metnine baktığımızda, “PTT İdaresi postaların ayrım ve dağıtım işlerini ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürebilir.” Bu cümleden de açıkça anlaşılacağı üzere, bu posta gönderilerinin içerisinde PTT tekeli içerisinde veya dışarısında olan bir ayrım yoktur. Sınırları bunun çizilmemiştir, belirsizdir. Buna dayanarak, PTT tekeli içerisindeki PTT gönderilerinin de ihalesinin yapılacağı açıkça anlaşılmaktadır.

Şimdi, bu yönüyle baktığımızda, deminden Sayın Bakan dedi ki: “PTT ortadan kalkmayacak, devam edecek.” PTT’nin asli görevi üçüncü şahıslara verildiği zaman PTT ne iş yapacak, onu da merak ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun maddesinin, Anayasa’nın 128’inci maddesine açıkça aykırı olduğunu söylemiştim. Anayasa’nın 128’inci maddesi: “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle gördürülür.“ Çok açıktır. Bu hükme açıkça aykırılık vardır. Yine Anayasa’nın 22’nci maddesindeki haberleşme hürriyetinin ihlali anlamıdır. Yine Anayasa’nın 20’nci maddesindeki özel hayatın gizliliği ve korunması ilkesine açıkça aykırılık vardır. Bu nedenle, bu madde metninin tasarıdan çıkarılmasını istiyoruz.

Yine, deminden de söyledim, İş Kanunu’na açıkça aykırılık vardır. Bakanın ve arkadaşlarımızın, burada açıklamama rağmen, hâlâ aynı yöndeki ısrarları devam ediyor. Yani iş mahkemeleri, PTT Kanunu’na göre yargılama yapmaz, maddi hukuk bakımından İş Kanunu’nu uygularlar. İş Kanunu’nda hüküm yoksa Borçlar Kanunu ve buna ilişkin hükümler esas alınır. Yargılama usulü yönünden de İş Mahkemeleri Kanunu uygulanır. Burada, mahkemelerin, PTT’yi taşeron işçilerinin işçilik haklarından sorumlu tutmasının yasal dayanağı İş Kanunu’dur. O nedenle, PTT Kanunu’nda nasıl değişiklik yapılırsa yapılsın, hiçbir zaman, taşeron işçilerinin haklarından PTT asıl işveren sıfatıyla kurtulamayacaktır, kurtulamaz da. Zaten demokratik hukuk devletinde bunun aksini düşünmek de mümkün değildir. Aksi olsaydı, bütün işverenler, Türkiye’de taşeronlaşma yolu ile işçi haklarından kurtulmanın yollarını ararlardı. O nedenle, zaten demokratik hukuk devletlerinde böylesine bir hüküm getirilmiştir. Zaten İş Kanunu’nda -deminden de söyledik- işin ancak yürüttüğü mal ve hizmetlerin üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereğiyle teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler alt taşerona verilebilir. Yani bir iş yerinde, ister özel sektör olsun ister devlet sektörü olsun, o sektörün esas faaliyet alanı, ana faaliyet alanı hiçbir zaman taşerona verilemez. Bu konuda da zaten yasal hüküm vardır, demin de onu ben söyledim. O nedenle, bu konudaki gerekçeler doğru gerekçeler değildir.

Yine, PTT Kanunu’nun 2’nci maddesi çok açık bir şekilde “PTT İdaresinin tekeli altında olan maddeler şunlardır: Açık ve kapalı mektuplar, üzerlerinde haberleşme mahiyetinde yazı bulunan kartlar.” diyor. Şimdi, bu posta gönderilerinin içerisinde, deminden de söyledim, hukuksal sonuç doğurabilecek gönderiler de vardır, APS de vardır, diğer değerli şeyler de vardır. Bunların özel kişilere, yani kamu hizmet alanından çıkarılarak özel kişilere gördürülmesi, deminden de söyledim, Anayasa hükmü gereği gene mümkün değildir.

Yine, Tebligat Kanunu da Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü veya memur eliyle tebligatı öngörüyor. Yani birtakım kuruluşlar ya kendi memurları eliyle tebligat yaptıracaklar ya da PTT Genel Müdürlüğünün elemanları eliyle uygulamada bunu yapacaklar.

Bakın şimdi uygulamada yapılan birtakım şeylere: Şu anda PTT tekeli kapsamı dışında kalan işler için alınan işçilere PTT tekeli kapsamı içinde olan işler gördürülüyor. Ancak bunun sorumluluğunu taşeron işçisinde görmüyor bu yasa.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu nedenle PTT’yi sorumlu tutuyor.

Hizmetin yine kaliteliliği meselesi getirildi. Elimdeki belge, İstanbul Ümraniye’de çuvallar içerisinde PTT evraklarının, mahkeme evraklarının yakılmasına ilişkin bir belge. Bakın, burada diyor ki, başta söylemiş: “Pendik’te 4 PTT görevlisi mektup dolu çuvalları yakarken yakalandı.” İstanbul ili İl Jandarma Komutanlığı, Ömerli havzasında yakılıyor. Araçta iki çuval bulunuyor. Bunlarla ilgili devam etmiş. Tabii, burada okuduğumuz zaman PTT görevlisi sanıyorsunuz. Devam ediyor: “Kendilerine emanet edilen gönderileri yaktıkları öne sürülen zanlıların, Ümraniye Atakent PTT Müdürlüğünün posta dağıtım işini taşeron firma olarak yürüten şirketin çalışanı oldukları ifade edildi.” Demek ki arkadaşlar, getirilen yasayla hizmetin kalitesi ve güvenilirliği de sağlanmıyor. Aksine, hizmetin kalitesi düştüğü gibi hizmet güvensiz ellere emanet ediliyor.

Şimdi, bu yasa böyle çok basitçe geçiştirilecek nedenlere sahip değil, çok ciddi nedenleri var. Diğer taraftan da bu yasanın taşeronlaşma ile sosyal hukuk devletine de aykırı olduğunu düşünüyoruz. O nedenle herkesin bu önergemize destek vermesini, bu madde metninin bu yasa tasarısından çıkarılmasını diliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, görüşmelerini yaptığımız aynı mahiyetteki önergeleri…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tamam Sayın Yıldız.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.43

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Komisyon ve Hükûmet burada.

230 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde verilen önergelerde karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeleri yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

1’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 5584 Sayılı Posta Kanununun 37 nci maddesinin (III) numaralı fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’e aittir.

Sayın Enöz, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 230 sıra sayılı Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce, bugün menfur bir saldırı sonucu şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 2’nci maddesi, 5584 sayılı Posta Kanunu’nun 37’nci maddesinin (III) numaralı fıkrasıyla ilgili düzenlenmiştir. 37’nci maddenin üçüncü fıkrası “Hesaptan hesaba geçirilme işi için ücret alınmaz.” ifadesini içermektedir. Yani PTT şubelerinde açılan hesaplarda bir hesaptan diğer hesaba işlem yapıldığında para alınmamaktadır. Bu düzenlemeyle, yapılan işlemlerden ücret alınmaya başlanacaktır.

PTT’miz için bu düzenlemenin gelişen ve değişen ekonomik şartlara paralel olarak gerekli olduğunu kabul ediyoruz ve destekliyoruz. Ancak PTT hizmetlerinin daha iyi sunulabilmesi için diğer konularda da düzenlemeler yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, PTT, yurt içi kayıtlı posta takibi, uluslararası gönderi takibi, posta çeki hesap bildirimi, kapıdan kapıya teslim servisi, havale, telefon, elektrik, su tahsilatı, bankacılık ve benzeri görevleri başarıyla yerine getirmektedir. Ancak bu çeşitli görevleri yerine getirirken personel birtakım zorluklarla karşılaşmaktadır. Bilhassa eleman yetersizliği nedeniyle hizmette aksamalar olmaktadır. Bu görevleri yerine getiren PTT personeli büyük sorumluluk ve fedakârlık örneği sergilemektedir.

Son zamanlarda PTT Bank şubelerinde meydana gelmekte olan soygun olayları hem can hem de mal güvenliği tehlikesini meydana getirmiştir. Söz konusu soygun olaylarından ders çıkarılarak gerekli güvenlik tedbirlerinin acilen alınması gerekmektedir. Böylelikle, halk arasında PTT’nin bu konuyla ilgili imaj düşüklüğü önlenecek, güvenilir bir kamu biriminin oluşturulması sağlanmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, rekabet piyasalarının temel amacı, sınırlı olan üretimi en etkin biçimde kullanmak, ekonomik etkinliği sağlamak, toplumsal refahın artırılmasını temin etmek olmalıdır. Serbest piyasa ekonomisinin daha verimli işleyebilmesi, toplumsal refahın artırılması ve eşit paylaşım için firmaların tam rekabet koşullarını bozan davranışlarının engellenmesi gerekmektedir. Bu konularda devletin müdahalesi kaçınılmaz olmaktadır.

Hükûmet son yıllarda çoğu işlerini taşeron firmalarla yerine getirmeye çalışmaktadır. Burada çalıştırılan insanlarımız büyük zorluklar içerisinde görevlerini yerine getirmektedirler. Kamu hizmeti gören bu firmalarda çalışanların hiçbir güvenceleri yoktur. Daha iyi iş bulanlar hemen buradan ayrılmakta ya da ayrılmanın yollarını aramaktadırlar. Anayasa’da ve yasalarda belirlenen temel insan haklarının uygulanmasından, işçilerin maddi ve manevi gelişimini sağlayacak koşulların yaratılmasından elde edilen kamu yararı, kamu kurumunun gelir-gider açığının üzerinde bir değer taşımaktadır. Standart yaşam düzeyinin desteklenmesi ve halkın yoksullaşmasının önüne geçilmesi devletin en öncelikli görevleri arasında bir yer tutmaktadır.

Kamu kurumlarında personel istihdamı politikasını sadece maliyete indirgeyen yaklaşım, kayıt dışı ekonominin, vergi kaçaklarının, rüşvet ve benzeri yasa dışı gelir sağlama yollarının gelişmesine neden olarak, devlete ve topluma çok daha ağır maddi ve manevi maliyetler getirmektedir. Devletin etkili bir vergilendirme sistemi oluşturamamasının ve yanlış borçlanma politikalarının yarattığı tasarruf ihtiyacının vatandaşa verilecek temel hizmetlerde kısıtlamaya giderek karşılanması tamamen yanlış bir yöntemdir. Kamusal hizmet verilmesinde, personel istihdamında temel hakların korunmasını sağlamaktan sorumlu olan devlet, kamu hizmetlerini piyasalaştırma kararıyla işçileri temel haklarından mahrum bırakan bir istihdam ilişkisini bizzat kendisi yaratmaktadır.

Sayın milletvekilleri, konu ile ilgili olarak şu görüşleri sizlerle paylaşmak istiyorum:

İşçi çalıştırmak için kullanılan taşeronluk müessesesi bir komisyonculuk veya aracılık müessesesi olarak açık bir kaynak israfı ve istismar zemini oluşturmaktadır.

İşçilerin ücret ve sosyal haklarını önceden belirleyen ihale sözleşmeleri, işçilerin serbest ve toplu pazarlık haklarının ihlalidir. İşçilerin ücretlerini, sosyal haklarını ve çalışma koşullarını belirleyen hükümler ihale sözleşmelerinden çıkarılmalı, işçilerle kurum yönetimi arasındaki görüşmelerde ayrıca belirlenmelidir.

İşçilerin kıdem ve ihbar tazminatı hakları, üst işverenliğin hizmeti yıllık ihalelerle sağlaması nedeniyle ortadan kalkmaktadır. Gerçekte işçilerin işe alınmasına da işten çıkarılmasına da kurum yönetimi karar vermektedir. Bu nedenle kurum yönetimleri işçilerin kıdem tazminatı haklarının muhatabı olmalıdır.

Eşit işe eşit ücret verilmeli, bütün işçiler aynı yemekhaneleri, aynı servis araçlarını kullanmalı, iş dağıtımında liyakat esas alınmalıdır. İzinler ve fazla mesailerde tek bir rejim uygulanmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, tasarının hayırlara vesile olması dileklerimle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Enöz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Süner, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Diyarbakır-Bingöl karayolunda Lice ilçesine bağlı Abalı köyü yakınlarında sabah saat altı sıralarında Lice Piyade Tugayına bağlı birliğin geçişi sırasında PKK’lı teröristlerin patlattığı mayın sonucu şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

PTT Genel Müdürlüğü tarafından 15/12/1972 tarihinden itibaren posta çeki hizmeti sunulmaktadır. Posta çeki kapsamında posta çeki hesabı açma, açılan hesaba para yatırma, hesaptan para ödeme ve hesaptan hesaba aktarma işlemleri yapılmaktadır. Gelişen teknolojiye paralel olarak yine PTT Genel Müdürlüğü tarafından posta çeki hizmetine oldukça büyük yatırımlar yapılmıştır. Ülke genelinde üç binden fazla iş yerinin otomasyon üzerinden hizmet vermeye başlamasına ilaveten hâlen sekiz yüz bine yaklaşan posta çeki hesabı sahibi bulunmaktadır.

Posta çeki hesabından diğer bir posta çeki hesabına aktarma işlemlerine olan talebin son dönemlerde artması personel ve otomasyon sistemine ilave yük getirmekte ve posta çeki işlemleri yapan personelin bu işlem için harcadığı süre için Posta Kanunu’nun 37’nci maddesinin (III) numaralı fıkrasındaki düzenleme nedeniyle herhangi bir ücret alınamamaktadır.

Gelişen teknoloji ve iletişim ağının yaygınlaşması, PTT Genel Müdürlüğünün posta çeki hesabından diğer bir posta çeki hesabına aktarma işlemlerinin artması nedeniyle, bu konuda yeni bir yasal düzenleme ile ücret alınabilmesinin sağlanması gereklidir.

Görüştüğümüz bu maddeyle posta çeki hesabından diğer bir posta çeki hesabına yapılan aktarma işlemlerinden ücret alınabilmesi imkânının doğması amaçlanmaktadır. Bu, yerinde bir uygulamadır. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu değişikliğin yanındayız.

Değerli milletvekilleri, ancak burada yapılmak istenen bir değişiklik daha var ki grup olarak bu uygulamanın yanında olmamıza olanak yoktur. Bu tasarı Komisyona geldiğinde, biz Cumhuriyet Halk Partili Komisyon üyeleri olarak yaptığımız görüşmelerde, bu değişikliğe destek vereceğimiz konusunda mutabakata varmıştık.

Komisyon görüşmelerine geçildiğinde AKP Hükûmetinin Meclis Genel Kurulunda ilgili kanunların görüşmesi esnasında da sık sık başvurduğu bir uygulamayla karşı karşıya kaldık. Tasarıya konuyla hiç alakası olmayan bir madde eklenmesi için önerge verildi ve yine AKP’li Komisyon üyeleri tarafından kabul edildi. Nedir bu değişiklik? “PTT İdaresi postaların ayrım ve dağıtım işlerini ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürebilir.” ifadesi ilgili kanuna eklenmek istenmektedir. AKP İktidarı tarafından yapılmak istenen bu değişiklik, hizmette özelleştirmeyi, taşeronlaşmayı doğuracak, kaynak israfı yaratacak ve diğer özelleştirmelerde sıklıkla rastladığımız personel kıyımına yol açacaktır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu tip uygulamalara her zaman karşı durduk ve durmaya da devam edeceğiz. Eşe, dosta, yandaş şirketlere verilen ihaleler, yapılan kayırmalar AKP döneminde son sürat devam etmektedir.

Yetmedi mi? Devleti özelleştire özelleştire bitiremediniz mi? Verimsiz çalışan kurumları özelleştirmek bir tarafa, önünüze gelen kurumu özelleştirme çabanızı, uzun, altı yıllık iktidarınız sürecinde gözlemledik. Kurumları özelleştirerek adam çıkarmalar, yerlerine kendi adamlarını yerleştirmeler, kapalı kapılar ardında yapılan ihaleler bu İktidar zamanında almış başını gitmektedir. Ama, artık, halkımızın gözü açılmıştır. Yapılacak ilk genel seçimlerde bunun sonucunu ve AKP’nin iktidardan demokratik yollardan indirilişini hep birlikte yaşayacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; PTT şubeleri uzun süredir sadece postane işlevi görmemektedir, banka ve kargo işlemleri de yine buralardan yapılmaya başlanmıştır. Bunların beraberinde, PTT şubelerinde soygun olaylarının yaşanması ve burada çalışanların soygunlarda hayatlarını kaybetmesi hepimizi derinden etkilemektedir. PTT şubelerinde güvenlik koşulları çok kötü durumdadır. En basit bankada bile kamera ve güvenlik görevlisi varken, her gün yüz milyarlarca para dönen bu şubelerde kamera bile bulunmamaktadır. PTT çalışanlarının öncelikli talebi can güvenliklerinin koruma altına alınmasıdır. Bu soygunlarda ortaya çıkan maddi hasar da PTT Genel Müdürlüğü tarafından şube çalışanlarından tahsil edilmek istenmektedir. Bunun akla, mantığa uygun bir açıklaması yoktur. Siz güvenlik kamerası koymuyorsunuz, gerekli korumayı sağlamıyorsunuz, çalışanlarınız katlediliyor, sonra da kalkıp, oluşan maddi hasarı yine çalışanlarınızdan almak istiyorsunuz. Bu nasıl bir uygulamadır? Bu talimatı kimler vermektedir?

Sayın Bakan, bu konulara sizden yanıt bekliyorum. Bu konuda PTT çalışanları tarafından açılmış ve lehlerine sonuçlanmış birçok dava mevcuttur. Türkiye, AB ülkeleri arasında nüfusuna göre en az posta dağıtım elemanı çalışan ülkedir. Bu sıkıntının giderilmesi ve acilen posta dağıtım elemanı açığının kapatılması gerekmektedir. Bununla birlikte, postacıların sosyal haklarında da mutlaka iyileştirmeler yapılmalıdır. Yıllık izin hakları ve bayram izinlerinin düzenli kullandırılması, cumartesi çalışmalarının kaldırılması, kefalet sandığı ve ek ödemelerin ödenmesi, grevli toplu sözleşme haklarının sağlanması postacıların işlerini daha sağlıklı, verimli yapmaları açısından yerinde uygulamalar olacaktır.

Değerli milletvekilleri…

Sayın Başkan, lütfen gürültüyü keser misiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Hatip konuşmasının engellendiğini düşünüyor efendim, lütfen sükûneti sağlayalım.

Buyurun, siz konuşmanıza devam edin.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, “Memleketin durumu ve milletin hâli nasıldır?” diye merak ediyorsanız bir postacıya sorun, o size ne hâlde olduğumuzu söyleyecektir. Mesleğine yeni başlamış genç bir postacıya değil, bu meslekte yıllarını geçirmiş bir postacıya sorun. Eskiden mektup taşıyorlardı, telgraf taşıyorlardı, acele, normal veya yıldırım olanından. Arada bir havale oluyordu gurbetten, hayırlı evlattan anne ve babalara, kardeşlere, eşlere havale gelirdi, postacının eli bir mutlulukla varırdı evin ziline veya kapısına. Müjdeler vardı postacıdan çantasında, yüzünde de eksik olmayan gülümseme, karşılığında mütevazı, sevindirici armağanlar.

Şimdi ne var biliyor musunuz? İcra dosyaları, ödenmeyen telefon faturaları, mahkeme celpleri, en çok da boşanmalarla ilgili, okula devam etmeyen öğrenciyle ilgili okul mektupları, kablolu televizyon faturaları, bitmez tükenmez kredi kartı veya icra bildirimleri. Müjdeler alınan, armağanlar verilen postacılar gitmiş, yerine üzgün adrese gelen ve azarlanan postacılarla azarlayan ahali gelmiştir. Konuşun postacılarla, bakın çantalarına, yakından izleyin yüzlerini, bir de gazetelere iyice bakın; hep borç, hep borç… Bir de televizyon reklamlarına bakın; orada başka bir dünya var, biz varız, geliri belli ama gideri belli olmayan bizler varız.

Postacılar eskiden mektup taşırlardı, şimdi dert taşıyorlar. Dertler çoğalmamalı ve hele hele de en önemlisi asla kanıksanmamalı. Her derdin çaresi vardır ve mutlaka çareler bulunmalıdır. Milletimiz her derdinden, yaşadıkları sıkıntıdan kurtarılmaya çalışılmalıdır, bu da ancak AKP İktidarının halkın yakasından düşmesiyle olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Konuşmanıza devam edin, sohbet edin, ama milletin dertleriyle uğraşmayın!

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Siz uğraştığınız için…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen…

Şahsı adına Kırıkkale Milletvekili Turan Kıratlı.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TURAN KIRATLI (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, ben de bu sabah Diyarbakır’da terör saldırısında şehit düşen 9 askerimize, evvelki gün İstanbul’da şehit olan emniyet amirimize ve sivil vatandaşımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, PTT Genel Müdürlüğü son yıllarda ortaya koyduğu farklı hizmet anlayışıyla hem ismini hem de iş hacmini büyütmüştür. Bu sebeple, hizmetlerini daha hızlı ve çağdaş bir şekilde verebilmesi için Posta Kanunu’nda bazı değişikliklere ihtiyaç duyulmuştur.

Ülke genelinde üç binden fazla iş yerinin otomasyon üzerinden hizmet vermeye başlamasına ilaveten, hâlen 800 bine yaklaşan posta çeki hesabı sahiplerinden işlem hareketleri yoğun olan 450 bin hesap sahibine posta çeki ödeme işlemlerinde kullanılmak üzere çipli PTT kart gönderilmiştir. Kurumun yaşadığı bu yoğunluk, personel ve otomasyon sistemine ilave yük getirmekte olup, bu hizmetine karşılık herhangi bir ücret almamaktadır. Buna karşılık, bankacılık sektöründe faaliyet gösteren bankalar ve finans kuruluşları, bünyelerinde bulunan farklı hesaplar arasında yapılan para transferlerinden ciddi ücretler almaktadırlar.

Tasarının 2’nci maddesiyle Posta Kanunu’nun 37’nci maddesinin (III) numaralı fıkrasında geçen “Hesaptan hesaba geçirilme işi için ücret alınmaz.” ibaresinin kaldırılması öngörülmüş olup, PTT Genel Müdürlüğünün posta çeki hesapları arasında aktarma işlemlerinden ücret alabilmesi imkânı verilmektedir.

Bu arada, PTT’nin ve dolayısıyla Hükûmetimizin verdiği sosyal bir hizmetini özellikle takdir ve tebrik etmek istiyorum.

Geçmişte maaş kuyruğunda hasta olan yaşlılarımızı hepimiz hatırlıyoruz. Yaşlılarımız, artık maaş kuyruğunda beklemiyor. Binlerce yaşlımız evlerinde kapılarını çalan PTT’nin fedakâr ve sevecen elçilerinin elinden maaşlarını almaktadırlar.

PTT ayrıca, yüzde 70’in üzerinde özrü bulunan vatandaşlarımıza maaşlarını evlerinde ödemektedir.

Bu güzel ve duygulu hizmetlerinden dolayı Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’a, PTT Genel Müdürlüğü yöneticilerine ve tüm çalışanlarına teşekkür ediyorum.

Ulaştırma Bakanlığının PTT dışında da önemli ve reform niteliğinde hizmetleri devam etmektedir. Kara yolları, hava yolu ve havaalanları, demir yolu ve haberleşme hizmetlerinde birçok ilkler gerçekleştirilmiştir. Ülkemizin dört bir yanı Ulaştırma Bakanlığının hizmetleri ile donatılmış, bu arada Kırıkkale’miz de bu hizmetlerden nasibini almış ve almaya devam etmektedir.

Ankara-Kırıkkale-Yozgat-Sivas Hızlı Tren Projesi’nin temeli atıldı. Ankara-Elmadağ-Kırıkkale kara yolunun yapımı, keza Karadeniz-Kırıkkale-Kulu-Akdeniz bağlantı yolu çalışmaları hızla devam etmektedir.

Ayrıca, bugüne kadar yurt dışından ithal ettiğimiz tren tekerlerinin Kırıkkale’de, çelik fabrikasında yapılmasıyla ilgili Makine Kimya Endüstrisi Kurumu ve Devlet Demiryolları arasında çalışmalar hızla devam etmektedir.

Bu vesileyle, Sayın Ulaştırma Bakanımıza ve Millî Savunma Bakanımıza bu projeye verdikleri desteklerinden dolayı teşekkür eder, tasarının milletimiz için hayırlara vesile olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci konuşmacı, Hatay Milletvekili Orhan Karasayar… Yok.

Evet, başka bir talep de yok.

O zaman, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sayın Özensoy...

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, konuşmamda belirttiğim, Bursa’daki tuvaleti olmayan PTT Bankların akıbeti ne oldu, bu prestij kaybına sebep olan? Onu merak ediyorum.

Bir de bu konuyu gündeme getiren şube başkanıyla ilgili, müfettiş gönderdiniz, soruşturma açtınız ama asıl bu prestij kaybına neden olan görevlilerle ilgili herhangi bir soruşturma yapmayı düşünüyor musunuz?

Bir de haksız yere müfettiş raporuyla tayini çıkan bu arkadaşımızın, bu haksızlığı durdurmak adına tayinini durdurmayı, Bursa’ya geri dönmesini sağlamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Şırnak PTT ve Cizre PTT’de çalışanlar yedi gün, tam hafta çalışıyorlar ve bunlara bir fazla mesai ödenmediği söyleniyor. Bunu sendikadan da söylediler.

Ayrıca 1 Mayıs resmî bayram ilan edildi. PTT’de çalışanların bu bayramdan istifade etmesi nasıl olacak? Bu konuda bir açıklama getirirseniz seviniriz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, aylık yaklaşık 19 milyon işlem sayısının dağılımı incelendiğinde bu işlemlerin ne kadarının dağıtım işlemlerinden oluştuğu görülmektedir?

Dağıtım işlemlerinin yaklaşık ne kadarlık bir ücretle ihale edilmesi beklenmektedir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Öztürk…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakanım, PTT çalışanları memurların aksine haftada kırk saat, beş gün değil altı gün, cumartesi günleri de dâhil çalıştırılmaktadır. Hem buna ilişkin fazla çalıştırılma yönetmeliğinde ancak yüzde 5’ine fazla çalışma yaptırılacağı öngörülmektedir. Bu kişilerin haftada altı gün çalıştırılması yasaya, Anayasa’ya uygun mudur?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli üyeler; tabii, Bursa’daki profesyonel sendikacının tayiniyle ilgili konuyu bilahare yazılı cevaplandıracağız.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Profesyonel değil Sayın Bakan…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Kaplan’ın sorduğu, “1 Mayıs tatil oldu…” Tabii burada da nöbetçiler dışında tatilden herkes yararlanacak, nöbetçi personel görevlerine devam edecek.

Sayın Işık’ın sorusu: Dağıtımda alt işletmeci personeli çalışıyor. Ancak bu 19 milyon işlem -şu anda, bu 20 milyonun üzerine çıktı; burada, dağıtımla ilgili işler buna dâhil değil, onlar bu işlerin dışarısında- bu 20 milyon, 22 milyonluk işlem, tamamen finansal hizmetler yani PTT Bank kapsamında gerçekleştirilen işlemlerdir. Dağıtım miktarı bir yılda 1 milyar 200 milyon civarında gerçekleştirilmektedir.

Fazla çalışma ücreti ödenerek personele mevcut mevzuat ve kanunlar çerçevesinde fazla mesai ücreti verilmektedir. Dolayısıyla, bu konuda yasalara uygun uygulama gerçekleşmektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Sayın Metin Arifağaoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 230 sıra sayılı Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama görevi verilen silahlı kuvvetler mensuplarımızın, bugün Diyarbakır’da 9 ve Şemdinli’de 1 şehit vermesinden ötürü üzüntülerimiz büyüktür. 10 şehidimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına ve aziz milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum.

Bilindiği gibi, PTT hizmetleri kapsamında, posta çeki hesabı açma, açılan hesaba para yatırma, hesaptan para ödeme ve hesaptan hesaba aktarma işlemleri yapılmaktadır. Ancak personel açığının eleman alımı ile çözümlenmesini PTT İdaresi bugüne kadar uygun bulmamıştır. Son yılların moda deyimiyle “hizmet alımı” veya “ihale yoluyla üçüncü şahıslara yaptırma” yöntemi uygulanmaktadır. Bugüne kadar yapılan hizmet alımı uygulamaları ile işsizlik azalmamıştır, tersine büyümüştür. Her geçen gün işsizlik artarak büyümektedir. Hizmet alımı yöntemleri ile kamu maliyetinin azaldığı söylenebilir, ancak işsizliğin azaldığı söylenemez. Milletvekilleri olarak en çok sıkıntı çektiğimiz konu işsizlik değil midir?

Sayın Başbakan da işsizlik konusunda bunalmış ve muhalefet liderlerine seslenerek “İşsizlik konusunda bir öneriniz varsa getirin, uygulayayım; uygulamazsam siyaseti bırakırım.” demiştir. Bu çağrı üzerine Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal, işsizliği azaltmaya yönelik yedi adet önerisini büyük bir samimiyet içerisinde açıklamıştır. Ne yazık ki Sayın Başbakan, nezaket kurallarının dışına çıkmıştır. Ancak bir müddet sonra bu önerilerden bir kısmı uygulanmaya konmuştur. Örneğin, ÖTV indirimi bunlardan biridir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde en büyük istihdam sağlayan iki sektörden biri otomotiv, diğeri inşaat sektörüdür. Küçük bir ÖTV indirimi otomotiv sektörüne canlılık getirmiş ve bu sektörde çalışanlar için işten çıkarılma riski azaltılmıştır. Aynı durum inşaat sektörü için de geçerlidir. İnşaat sektörünün ana girdisi demir ve çimentodur. Bu iki kalem imalatın KDV’sinde azaltma yapılması durumunda bu sektör de hareketlenecektir. Maliye Bakanlığının bir miktar vergi gelirleri azalabilir, varsın azalsın. Biz, çarklar dönsün istiyoruz; çalışanlar işinden, aşından uzaklaştırılmasın istiyoruz.

Getirilen yasa tasarısı ile işsizliğin artacağına yönelik endişelerimiz vardır. Endişelerimizin haklılık payı her geçen gün çoğalmaktadır. 4/C kapsamında çalışanların sorunları yıllardır çözümlenmedi. 4/C kapsamında çalışanlar, biliyorsunuz senede on ay çalışıyor, iki ay izinli sayılıyor. Bu durum ne zaman çözümlenecek? Neden bu konunun çözümlenmesi yönünde bir adım atılmıyor?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; posta hizmetlerinde çalışanların işi her geçen gün artmaktadır. Posta hizmetlerinde ülkemizde çalışanlar ile diğer komşu ve Avrupa ülkeleri arasında bir kıyaslama yaparsak: Ülkemizde 1 PTT çalışanı yaklaşık 2.300 kişiye hizmet vermektedir. 70 milyonluk ülkemizde yaklaşık 28 bin PTT çalışanı vardır. 1 kişi Fransa’da 210 kişiye, Belçika’da 217 kişiye, Yunanistan’da ise 962 kişiye hizmet etmektedir. Bu tabloya bakınca PTT çalışanlarının özverili çalışmalarını takdir etmemek mümkün değildir.

Biraz da posta dağıtıcılarının sorunlarına değinmek istiyorum. İki yıllık yüksekokul mezunu dağıtıcıları meslekte yükseltmiyorsunuz, önünü kesiyorsunuz. Hükümlü kadrosundan işe girenler şef veya müdür olabiliyor, neden meslek yüksekokulu mezunu dağıtıcı müdür olamıyor? Özelleştirmeden dolayı Telekom’dan gelen lise mezunlarını müdür yapmadınız mı? İki yıllık yüksekokul mezunu dağıtıcılara dört yıllık şartını koyup önlerini kesmediniz mi? “Lise mezunu güvenlikçiler memur olamaz.” deyip dağıtıcı pozisyonuna alınmış ancak sonradan memur yapılmıştır. Başdağıtıcı sınavında genelde yüksekokul şartı aranırken ortaokul ve lise mezunu dağıtıcılar bu sınavlara alınmıştır. Ülkemizde var olan çifte standart uygulamalarına ne zaman son verilecektir? Dağıtıcılık, gerçekten kolay bir iş değildir. Uzun yıllar dağıtıcı olarak çalışanları bu meslek yıpratıyor. Zaman zaman buradaki kadroları gençleştirmek gerekmiyor mu?

Yaklaşık 28 bin çalışanıyla PTT Genel Müdürlüğü 70 milyon insana hizmet vermektedir. Bu tasarıyla, postaların ayrım ve dağıtım işleri ihale yoluyla üçüncü şahıslara yaptırılacaktır. Diğer resmî kurumlarda benzer uygulamalar yapılmıştır. Çalışanların sayısı artmamış, azalmıştır. Genelde çalışanlar sekiz saat değil on iki saat çalıştırılmaktadır. Böylece, çalışanların sayısında artma söz konusu olmamaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gelişen teknoloji ile iletişim ağının yaygınlaşması, PTT Genel Müdürlüğünün posta çeki hesabından diğer posta çeki hesabına aktarma işlemlerinin artması, kısaca bankacılık faaliyetlerinin çoğalması nedeniyle yeni bir yasal düzenlemeye gidilerek belli bir ücret alınmasının doğru olduğunu söylüyor ve özellikle desteklediğimizi belirtmek istiyorum.

Diğer taraftan, bu tasarıyla yapılmak istenenlerle ilişkisi ve yasanın iyileştirilmesine katkısı olmayan hizmette özelleştirmeyi ve taşeronlaşmayı doğuracağı, ayrıca kaynak israfını yaratacağı ve diğer özelleştirmelerde rastladığımız personel kıyımına yol açacağı için yasanın tamamına karşı olduğumuzu ifade ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Sarı…

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Konuşmayacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Özensoy…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, konuşmaları dinlediniz ama pek konuşmalara cevap vermediniz. Bursa’daki depremden dolayı zarar gören Gençosman Postanesinin binasıyla alakalı herhangi bir şey yapmayı düşünüyor musunuz? Çok geç kalınmış bir şey. Bu geç kalınmadan dolayı herhangi bir sorumlu arayarak bu konuda bir araştırma yapmayı düşünür müsünüz?

Bir de, 2008’in ilk dört ayına kadarki rakamları aldık ama son bir yıl içerisinde yine PTT Banklardaki soygunlardaki maddi kaybı ve can kayıplarının rakamını öğrenmek istiyorum?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.

Postacıların ve PTT emekçilerinin yıllarca maaşının yüzde 2’sini ödedikleri PTT Personeli Kefalet Sandığında biriken 300 trilyon liralık bir paraya 2004 yılından çıkarılan bir yasayla el konulduğu, bu paraların 64 trilyonunun sandıkta kuruş katkısı olmayan Maliye Bakanlığına, 150 trilyonunun ise PTT’ye aktarıldığı ve o günden bu yana da -2004 yılından bu yana- PTT’ye iğneden ipliğe kadar alınan her şeyin bu emekçilerin parasıyla alındığı, PTT binalarındaki tadilatların bu paralarla yapıldığı iddiaları vardır. Bu iddialar doğru mudur? Eğer bu iddialar gerçekten doğruysa… İnsanların alın terleri, üzerinde kendi emekleri… Devletin hiçbir katkısı olmayan bu paraların bu şekilde harcanılması günah değil midir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, 1996 yılında Türk Telekom ve PTT diye ikiye ayrılmış. Türk Telekom 2000 yılında “AŞ” yapılarak üç yıllık kârına satılmıştır. Şimdi ise PTT “AŞ” yapılarak özelleştirilip PTT üç şirkete “PTT Bank”, “PTT Kargo” ve “posta” olarak ayrılmak isteniyor.

PTT Bankın Çalık Grubuna verileceği iddia ediliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bursa Milletvekilimiz Sayın Özensoy’un sorusunda Gençosman Başmüdürlük binası, Bursa PİM binasıyla birlikte düşünülmektedir. Buralar boşaltılarak bu binalar güçlendirme yapılacak depreme karşı. Bunun çalışmaları da şu anda başlamış durumdadır.

Sayın Öztürk’ün sorusu Kefalet Sandığı ile ilgilidir. Kefalet Sandığı 5189 sayılı Kanun’la Sandık’ta biriken 239 milyon 666 bin liranın yüzde 30’u, 63 milyonluk kısmı yaklaşık olarak Maliye Bakanlığına, 25-26 milyonluk kısmı üyelere, yasal faiziyle birlikte hak sahiplerine, geriye kalan kısmı da PTT’nin altyapısının ve fiziki mekânlarının iyileştirilmesi için kullanılmıştır. Bu işlemler, bildiğiniz gibi, Anayasa Mahkemesine taşınmış ve Anayasa Mahkemesi de bu kanundaki uygulamanın doğru olduğu yönünde karar vermiştir. Burada, özellikle çalışanların ve hak sahiplerinin haklarının tamamen ödenmesine büyük bir titizlik gösterilmiştir.

Sayın Köse’nin sorusu: Tabii, PTT’deki ayrım, “PTT Bank”, “kargo”, “lojistik” ayrı ayrı şirketler değil, şirket içerisinde ihtisaslaşmaya yönelik düzenlemelerdir. Daha önce de ifade ettiğim gibi, PTT’nin işlerinin bir kısmının özel sektör tarafından fiilî olarak yapılmasıyla birlikte, kargo ve kurye şirketlerinde bir düzenleme ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu düzenlemeye göre, PTT AŞ’ye dönüştürülecek ve ayrıca, Bakanlık bünyesinde bir düzenleyici, denetleyici üst kurul oluşturulacaktır, yoksa PTT’nin özelleştirilmesi söz konusu değildir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünün oylamasından önce oyunun rengini belirtmek üzere, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 230 sıra sayılı Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylamasından önce oyumun rengini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, tabii, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinin ilk defa AKP İktidarı zamanında en tahrip edildiği bir dönemdir. Çünkü, burada, ne Anayasa göz önünde tutuluyor ne İç Tüzük göz önünde tutuluyor ne hukukun genel ilkeleri göz önünde tutuluyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir İç Tüzük’ü var, bu İç Tüzük evvela Meclis Başkanlık Divanı tarafından göz önünde tutulmuyor. İşte kanunlar… Öyle bir şey ediyor ki… Komisyonlarda müzakere edilirken, komisyonlar evvela İç Tüzük hükümlerini rafa kaldırıyor. Sonra Meclis Başkanlığı tarafından rafa kaldırılıyor. Ondan sonra…

Tabii, Türkiye'nin çok büyük sıkıntıları var. En büyük sıkıntısı, işte, görüyorsunuz, her gün bu memlekette çok ciddi sıkıntılar var, birçok insanlar ölüyor, ama Allah rızası için birisi çıkıp da, bu memlekette bu kadar soygun var, suistimal var, bu kadar yalan söyleyen bakanlar var, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip de sorduğumuz sorulara yalan söyleyen bakanlar var. Hepsi hâlinden çok memnun. Sanki bu memleket el birliğiyle yok edilmek için bir çaba içinde olan bir vatandaş grubundan teşekkül eden bir memleket hâline gelmiş. Böyle bir şey olmaz!

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ekonomik kaynakları tüketilmiş, çok zengin bir ülke olmasına rağmen, bugün birçok insan fakruzaruret içinde. İnanmanızı istiyorum. Bakın, sayın milletvekilleri, Türkiye'nin her tarafından insanlar bana telefon ediyor “Ya açım kardeşim, bana para gönder.” diyor. Diyorlar ki: “AKP’lilere biz telefon ediyoruz. AKP’li ama ulaşamıyoruz.” diyorlar. “Ne grup başkan vekillerine ulaşıyoruz, ne milletvekillerine ulaşıyoruz.” (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler.) Bakın, eğer yiğitliğiniz varsa… Bak, sen Elâzığ Milletvekilisin, size geliyorlar, ulaşamıyorlar, geliyorlar bana ve diyorlar ki… (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler.)

Eğer gülünecek bir şey varsa sizin hâliniz, benim hâlim değim. Yani bu vatandaşlar da beni dinliyor, yani o vatandaşlar… Ben, Türkiye Cumhuriyeti devletinin o soylu ve asil vatandaşlarına diyorum ki: “Bundan sonra ey vatandaşlar, gelin, o milletvekillerinize ulaşmıyorsunuz…” Konya’dan arıyor beni, diyor ki: “Efendim, ben muhtacım, çocuğumu tedavi edemiyorum, ama ne valiye ulaşabiliyorum ne milletvekiline ulaşabiliyorum ne şuraya ulaşabiliyorum.” Bakın…

AHMET BÜYÜKAKKAŞLAR (Konya) – Yalan söyleme!

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, yalan söyleyenin en başında sensin.

AHMET BÜYÜKAKKAŞLAR (Konya) – Yalan söylüyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra diyor ki: “Efendim, ya, ben size ulaştım.” Kendi valinize sorabilirsiniz. “Ben Kamer Genç’im.” dedim, Konya’da insanlar sana da senin milletvekillerine de ulaşmıyor ve buna rağmen bu kadar… Yani bu kadar halktan kopuk bir parlamenter sistem olmaz.

HASAN ANGI (Konya) – Yalan söylüyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, anlamadım Sayın Başkan, şimdi bu arkadaşlar… Tiyatro mu oynatıyoruz, yani burada konuşma mı yapıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Genç, siz sataşmaya sebebiyet vermeyin. Şimdi, Konya milletvekillerine tek tek söz hakkı doğar, hepsine yani.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, ne sataşmaya sebebiyet vermeyelim, yani evvela burada bir konuşuyoruz yani.

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devletinde insanlara bütün imkânları tükettiniz. İşte dün burada Tayyip Erdoğan’ın bankalarda aldığı 750 milyon dolar vardı. Ben soru sormuşum bir sene önce, demişim ki: “Ey Tayyip Bey, sen bu 750 milyon doları hangi teminatla aldın, hangi teminatla? Ver teminatını.” “Hangi faizle aldın? O faizi söyle bana.” diyorum. Burada ilgili bakan çıkıyor bana diyor ki: “Kardeşim, bu banka sırrıdır.” Ne banka sırrı yahu! Bunun sırla falan ilgisi yok. Sen devletin 750 milyon dolarını almışsın kendi damadının cebine koymuşsun, hangi faizle almışsın, hangi teminatla?

Ayrıca, Vakıflar Bankası kaynakları tabii çok geniş, yani, tabii, işte bu memleketimizdeki insanlar hakikaten vakfiye konularına sıcak bakıyorlar, birçok insan ölürken “Ya, benim malım hiç olmazsa ortada sürünmesin, şu buraya gitmesin.” diye vakıflara vakfediyor. O vakıfların sahip olduğu o büyük bütün zenginlikleri sizin devri iktidarınızda işte Tayyip Bey’in çocuklarına yüksek derecede kredi verilmek için Halk Bankasına teminat gösterilmiş. Bana bunlar söyleniyor arkadaşlar. Hakikaten gösterilmiş mi gösterilmemiş mi? Ben bir milletvekili olarak öğrenmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Ziraat Bankası bu memleketin en saygıdeğer bir kurumudur. Yıllarca burada alın teriyle emek veren insanlarımız bugün çok yerlerden bana telefon ediyorlar. Diyorlar ki: Ülkerden -yani sizin işte yakınlarınız var ya, liderinizin yakını, iş birliği yaptığı, Tayyip Bey’in alışveriş yaptığı, temsilcisi olduğu Ülker var ya- orada 2 tane kişi getirilmiş. Birisi personelden sorumlu Personel Genel Müdür Yardımcısı, ötekisi Personel Genel Müdürlüğüne getirilmiş. Bu bütün emekliliği yaklaşan memurların hepsini dağıtıyorlar. Nereye? Çünkü onları işte Van’a gönderiyor, Tunceli’ye gönderiyor, Erzincan’a gönderiyor. Niye? Ama insanlar belli bir emekten gelmiş, belli bir emek sarf etmiş, buraya gelmiş. Ondan sonra çocukları var, evi var burada, tahsilde çocukları var. Diyor ki: “İlla ki oraya gideceksin.” Yarın, öbür gün oradan alacak başka yere verecek.

Beyler, bu memlekette hepimiz yaşıyoruz. Herkesi, en azından Türkiye Cumhuriyeti devleti hudutları içinde yaşayan herkesi bizim kadar haysiyetli, bizim kadar Türkiye Cumhuriyeti devletini koruyan namuslu insanlar olarak kabul etmek zorundayız. Bu insanlara bu kadar işkence etmeyin. Yani siz kimsiniz yahu!

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sen kimsin sen?

KAMER GENÇ (Devamla) – Daha dün geldiniz buraya, bu kadar bu millete işkence etmeye hakkınız var mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Bakanın kısa bir teşekkür konuşması olacak.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Posta İşletmeleriyle ilgili kanun yasalaştı. Hayırlı, uğurlu olsun.

Bu yasanın sonuçlandırılmasında katkısı bulunan siz değerli milletvekillerimize teşekkür ediyoruz.

Bildiğiniz gibi, PTT, 82 başmüdürlük, 1.002 merkez, 2.214 şube, 684 acente, toplam 3.900 iş yeriyle yurdumuzun her köşesinde vatandaşlarımıza hizmet vermektedir. 2002 yılından bu tarafa PTT’de otomasyona açılan iş yeri sayısı 700’den 3.600’e ulaşmıştır. PTT, gelirleriyle giderlerini karşılayamayan bir kurumken, bugün 370 milyon kâr eder duruma gelmiş, ama bunlardan daha önemlisi vatandaşımıza her noktada hizmet eder niteliğe kavuşmuştur.

Burada yaptığımız küçük düzenlemelerde, gerek posta çeki hesaplarıyla ilgili bir makul ücret alınması ve bu şekilde bu hizmetin daha da kaliteli bir şekilde uygulanması açısından düzenlemeyle getirilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, alt işveren marifetiyle yaptırılan işlerde yaşadığımız bazı sorunların hukuki sorunları ortadan kaldırmaya yönelik de bir düzenleme de yine burada yer almıştır.

Buradaki amaç, işi kim yaparsa yapsın, ister alt yüklenici yapsın ister asıl kamu personeli, PTT personeli yapsın, sorumluluk her zaman PTT Genel Müdürlüğüne, yani idareye ait olmaya devam etmektedir. Bu işleri devretmekle sorumluluğu devretmiş olmuyoruz.

Tabii, bütün bunların gerçekleşmesinde 30 bine yakın PTT çalışanı, genel müdüründen dağıtıcısına kadar ve alt yüklenicilerde çalışan vatandaşlarımızın, çalışanlarımızın çok büyük katkısı, hizmeti vardır. Onlara da bu vesileyle teşekkürlerimi sunuyorum.

Sayın konuşmacı, -son konuşmacı- tabii, biraz konunun dışında farklı konulara girdi ama ben şunu burada söylemek istiyorum: Bu ülkenin Başbakanı, Sayın Başbakanımız, hiçbir bankadan bir kredi falan almamıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 750 milyon dolar kredi değil mi?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Adresi yanlış yerde arıyorsunuz. Kredi alanlar nasıl kredi alınacağını, kredinin şartlarının ne olacağını, teminatların ne olacağını hepiniz, siz de bizim kadar biliyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Cevap vermiyorlar Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Ama bunu bildiğiniz hâlde, sürekli bu konuyu burada gündeme getirmek suretiyle, hedeflerinden saptırma gayretleri var, bunu milletimiz görüyor, herkes görüyor. Şunu herkes iyi bilmesi lazım ki, kamu bankaları birçok özel bankalara göre daha fazla tedbirli, daha fazla teminatlarını yüksek tutan bir uygulama içerisindedir. Eğer bankalara böyle keyfî krediler biz de vermeye devam etseydik, geçmiş dönemlerde olduğu gibi, 46,5 milyar doları bu ülkenin vatandaşlarının sırtına yüklemiş olurduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İşte bunu önlemek için bu dönemde bu konuda daha dikkatli davranılıyor. Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulunun kuralları çerçevesinde bütün bankalar denetleniyor. Dünyanın en büyük krizinde Türk finans sistemi dimdik ayaktaysa, hiçbir bankası batma noktasına gelmemişse, işte bu titiz çalışmaların sonucudur.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bu da sizin konunuz değil Sayın Bakan, PTT’yi konuşun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Ben, bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Kanunumuz tekrar hayırlı, uğurlu olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Kanunun PTT camiasına ve tüm milletimize hayırlar getirmesini diliyorum.

Çalışma süremizin tamamlanmasına çok az bir zaman kalmıştır.

Bunu da dikkate alarak, kanun tasarı ve teklilerini sırasıyla görüşmek için 30 Nisan 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 19.49