DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 45
89uncu Birleşim
13 Mayıs 2009 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, koruculuk sistemi ve güvenlik
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, 1999 yılında
yaşanılan depremin getirdiği sonuçlar ve o sonuçların
günümüze yansımalarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlının, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Kore Cumhuriyeti Millî Savunma Komis-yonu Başkanı ve
beraberindeki heyete Başkanlıkça Hoş geldiniz denilmesi
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 26 millet-vekilinin, kamudaki
taşeron şirket uygulamasının ve bu şirketlerde
çalışan işçilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/367)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, tekstil sektöründeki krizin ve
işçi çıkarma sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/368)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu
Anadoluda tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/369)
C) Tezkereler
1.-
Moğolistan Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Damdin Demberelin
davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Köksal Toptanın, beraberinde bir Parlamento heyetiyle birlikte
Moğolistana resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/792)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/148) ve
(10/225) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 13/5/2009 günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara
Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri
ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, Devlet orkestraları şeflerine
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/7575)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, bedelli askerliğe ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönülün cevabı (7/7576)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03te açılarak dört oturum yaptı.
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gülün resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Portekiz
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Profesör Anibal Cavaco Silvanın bugün
saat 16.00da Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma isteği kabul
edildi.
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, Millî Eğitim
Bakanlığındaki yönetici atamalarına,
İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan, Özürlüler Haftası ve engellilerin
yaşadığı sorunlara,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Çukurovada yaşanan sel
felaketi nedeniyle çiftçilerin uğramış olduğu zararlara
ilişkin gündem dışı konuşmasına,
Mersin
Milletvekili Vahap Seçerin,
Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun,
Osmaniye
Milletvekili Durdu Mehmet Kastalın,
Çukurovada
yaşanan sel felaketine ilişkin açıklamalarına,
Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun (6/1328) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri
verildiği bildirildi.
Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan ve 20 milletvekilinin, orman
yangınlarına müdahalede kullanılmak üzere uçak ve helikopter
kiralama ihalesiyle ilgili iddiaların (10/364),
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 25 milletvekilinin, diş hekimlerinin
sorunlarının (10/365),
Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 26 milletvekilinin, mobilya
ve ev tekstili sektörünün sorunlarının (10/366),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve
ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Konuşma
yapmak üzere Genel Kurulu teşrif eden Portekiz Cumhurbaşkanı
Profesör Anibal Cavaco Silvaya Başkanlıkça Hoş geldiniz
denildi.
Alınan karar
gereğince, Genel Kurula hitaben konuşma yapması kabul edilen
Portekiz Cumhurbaşkanı Profesör Anibal Cavaco Silva, Genel Kurula
hitaben bir konuşma yaptı.
Kırım
Tatar Millî Meclisi Başkanı Mustafa A. Kırımoğlunun
vaki davetine icabet edecek olan TBMM Başkan Vekili Meral Akşenerin
bir Parlamento heyetiyle birlikte Dünya Kırım Tatar Kongresine
iştirak etmek üzere Kırım Özerk Cumhuriyetine resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan 90 ve 293 sıra sayılı kanun
tasarılarının, bu kısmın 4 ve 5inci
sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 12
Mayıs 2009 Salı günkü birleşiminde bir saat süre ile sözlü
soruların görüşülmesinin ardından diğer denetim
konularının görüşülmeyerek, gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 13 Mayıs 2009
Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesine;
12 Mayıs Salı günkü birleşiminde saat 20.00ye kadar; 13, 14,
20, 21 Mayıs 2009 Çarşamba ve Perşembe günlerindeki
birleşimlerde ise 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, 3285 Sayılı Hayvan
Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 41. Maddesine 1
(Bir) Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/396), İç Tüzükün
37nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının:
1inci
sırasında bulunan (6/436),
9uncu (6/562),
19uncu (6/622),
37nci (6/696),
38inci (6/698),
40ıncı (6/701),
43üncü (6/710),
44üncü (6/712),
53üncü (6/734),
56ncı (6/749),
67nci (6/784),
68inci (6/786),
69uncu (6/787),
71inci (6/796),
73üncü (6/806),
78inci (6/812),
Esas
numaralı sözlü sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi; Tunceli Milletvekili Kamer
Genç, cevaba karşı görüşlerini açıkladı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap
Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca
Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman
ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının
(1/543) (S. Sayısı: 263) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.
13 Mayıs 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşime 19.51de son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Yusuf
COŞKUN Fatma
SALMAN KOTAN
Bingöl
Ağrı
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.:
99
II.- GELEN KÂĞITLAR
13 Mayıs 2009 Çarşamba
‑Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kayseri Milletvekili
Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 26 Milletvekilinin, kamudaki taşeron
şirket uygulamasının ve bu şirketlerde çalışan
işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07.05.2009 )
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 23 Milletvekilinin, tekstil sektöründeki krizin ve
işçi çıkarma sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/368)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07.05.2009 )
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 Milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu
Anadoluda tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/369) (Başkanlığa geliş tarihi:
07.05.2009 )
13 Mayıs 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89uncu Birleşimini
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
İlk söz, koruculuk
sistemi ve güvenlik sorunları hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Urasa aittir.
Buyurunuz Sayın Uras.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, koruculuk
sistemi ve güvenlik sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli vekiller; Mardin Mazıdağı Bilge köyünde
yaşanan vahim olay bütün yurtta derin bir üzüntü yarattı ve hem
bölgeyi hem de bütün Türkiyeyi yakından ilgilendiren birçok önemli
meselenin bir kez daha tartışılmasına neden oldu. Ben de,
bu vesileyle, koruculuk hakkındaki görüşlerimi paylaşmadan
evvel, bu elim olaydan dolayı bir kez daha üzüntülerimi ifade ediyor,
ölenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı ve
sabır diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
söz konusu katliam kamuoyuna yansır yansımaz korucular ve koruculuk
müessesesinin tartışma gündemine oturmasında
şaşılacak bir şey olmadığı kanaatindeyim
çünkü yakın tarihimizin son yirmi beş yılı
incelendiğinde görülecektir ki Kürt nüfusun yoğun olarak
yaşadığı illerde ister adli ister siyasi olsun yargıya
intikal eden ve etmeyen birçok suçta korucuların varlığı ve
rolü söz konusu olmuştur ve olmaktadır.
Koruculuk, hepimizin
bildiği gibi, varlığını Kürt sorununun
çözülememiş olmasından alan, PKKya karşı jandarma, polis
ve askerin yanı sıra ilave bir silah, güç olarak devreye
sokulmuştur; her ne kadar yasası ve uygulaması daha eskilere
dayansa da, devasa bir ordu çapına ulaşması devlet
tarafından Kürt sorununun çözümü adına büyük bir keşif olarak başvurulan,
düşük yoğunluklu savaş yıllarında olmuştur. Bugün
geriye dönüp bakıldığında, bu uygulamanın halk içinde
bir husumet bloklaşması yarattığı, bölgenin kimi ileri
gelenleri için ekstra güç kaynağı olduğu, yasa
dışı davranışların temel dayanağı
hâline geldiği, elinde silah taşıyan korucuların da giderek
her sorunun çözümünü namlunun ucunda aradıkları görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
koruculuğun, çözüm politikalarının bir parçası olmak bir
yana, kendisinin başlı başına bir sorun hâline gelmiş
olduğu aşikârdır. Bu böyle devam edemez. Bu sosyal ve politik
açmazdan çıkmanın zamanı gelmiştir. Darbecilerin
yargılanmasını engelleyen Anayasanın geçici 15inci
maddesi de yirmi yedi yıldır geçemedi ama geçici koruculuk artık
geçmeli, koruculuk kaldırılmalıdır. Bu yönde insani, sosyal
ve psikolojik rehabilitasyon projeleri acilen geliştirilmelidir.
Sayıları 70 bin olarak telaffuz edilen bu topluluğun insani
çözümler yoluyla bir gelecek kaygısına düşmelerine yol açmadan
başka üretken alanlara kaydırılmaları bir sosyal devlet
yükümlülüğüdür. Türkiye, ABye ve Birleşmiş Milletlere
verdiği koruculuk sistemini kaldırma taahhüdünü yerine getirme
konusunda artık adım atmalıdır. Nitekim yapılan son
tartışmalarda, Kürt sorununa çözüm imkânlarının açıkça
tartışıldığı ve muhtelif önerilerin
geliştirilmeye çalışıldığı bir aşamaya
gelindiğini göstermektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak konunun
parça başı çözümüne değil, kapsamlı bir paket olarak ele
alınmasına ağırlık vermeliyiz.
Değerli milletvekilleri,
Kürt sorunu iktidar ve muhalefet konumlarını aşan ve çözümüne
katkıda bulunmamız gereken tarihsel bir sorunumuzdur.
Yapmış oldukları grup konuşmalarında CHP ve MHP
liderlerinin yaklaşımlarının bu kadar ağır bir
sorunun çözümüne gereken katkıyı sunmadığı
açıktır. Devletin şimdiye kadar ısrarla direndiği
birçok politikasının başarısız olduğu ortada iken
yeni açılımları tartışmaya şans tanımayan
katılıklar, akan kanı durdurmaya, toplumsal
barışı sağlamaya hizmet etmez. Toplumların bazen
iktidar ve muhalefet konumlarının üzerine çıkan sorunlarla
karşı karşıya kaldıklarında almaları gereken
topyekûn sorumluluğu bugün biz de almalıyız. Bu nedenle,
önerimiz: Türkiye Büyük Millet Meclisinin inisiyatif alması, muhalefetin
sorumlu davranması, toplumda yeni bloklaşmaların ve gerginliklerin
yaratılmasına yol açmaması, Hükûmetin ise DTPyi ve
seçilmiş belediyeleri sorunun çözümünde muhatap olarak benimsemesi ve
çözüm için adımlar atmasıdır. Bu çerçevede her türlü etnik
vurgudan arınmış bir anayasal vatandaşlık
tanımının kabulü, siyasi partiler ve seçim yasalarının
demokratikleştirilmesi, resmî dil Türkçenin dışında
isteyenlere -Kürtçe dâhil- ana
dillerinde öğrenim görme imkânlarının geliştirilmesi, eve
dönüşleri sağlayan, toplumsal ve siyasal yaşama dâhil
olmayı öngören kapsamlı bir af çıkarılması,
değiştirilen yer eski isimlerinin iade edilmesi; bölgesel, ekonomik,
sosyal dengesizliğin özel programlarla giderilmesi; üniversitelerde
Kürdoloji enstitülerinin açılması, merkezden devredilen bazı
yetkilerle yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için adım atılmalıdır.
Bu bağlamda, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin topyekûn olarak bu doğrultuda inisiyatif
alacağına, Hükûmetin gecikmeksizin gerekenleri yapacağına
inanmak istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET UFUK URAS (Devamla)
Platon Devlet adlı kitabında, sürü-toplum
karşılaştırması yaparak, bir benzetmesi yaparak Bir
sürü için en tehlikeli şey, sürüyü korumakla görevli olan çoban
köpeklerinin kendilerinin sürüye saldırmasıdır. der. Bir toplum
için bu tür bir çürüme ve yozlaşmanın ne kadar büyük bir tehlike
olduğunu Mardin örneğinde yaşamış bulunuyoruz.
Dolayısıyla, yaşadığımız bu sorunları
görmezlikten gelme, halının altına atma yerine köklü çözümleri
gösterecek olan irade Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.
Bu
çalışmalarımız doğrultusunda hepinize kolaylıklar
diliyorum. Teşekkür ederim. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Uras.
Gündem dışı
ikinci söz, Kocaeli ilindeki depremzedelerin sorunları hakkında söz
isteyen Diyarbakır Milletvekili Akın Birdala aittir.
Buyurunuz Sayın Birdal.
(DTP sıralarından alkışlar)
2.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, 1999
yılında yaşanılan depremin getirdiği sonuçlar ve o
sonuçların günümüze yansımalarına ilişkin gündem
dışı konuşması
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) Teşekkürler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kuşkusuz bu kürsü, ister sistemden ister
doğal felaketlerden kaynaklansın, sorunların çözüm yeri ve
kürsüsü olmalı. Şimdi ben de başka bir sorundan söz
edeceğim. 1999 yılında yaşanılan depremin
getirdiği sonuçlar ve o sonuçların günümüze yansımaları
nedeniyle söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, 1999
yılında yaşadığımız deprem, binlerce
yurttaşımızın yaşamını yitirmesine, evinden
barkından, işinden olmasına neden olmuştur ve deprem
sonucu, gerçekten siyasal bir iradeyle karşılıklı
çözülemeyen komşuluk ilişkilerini böyle bir doğal felaket
yakınlaştırmıştır. Örneğin, Egenin iki
yakasındaki Yunanistanla, komşumuzla ve daha sonra da başka
komşu ülkelerle, ki bunlardan biri de Kuzey Irak. Irak Hükûmeti
tarafından Türkiyeye deprem sonrası yapılan yardım, Irak
Kızılay aracılığıyla verilen 10 milyon dolar
tutarındaki ham petroldür.
Şimdi, sözü edilen
konutlar, 10 milyon dolar ham petrol TÜPRAŞ
aracılığıyla petrole çevriliyor ve satılıyor ve
10 milyon dolar karşılığında konut yapılıyor
ve bu, depremzedelere, kamu görevlisi olanlara dağıtılıyor.
Kocaeli Arızlı beldesinde yaptırılarak evsiz kalan kamu
görevlilerine dağıtılıyor. Ancak bu evler hak sahiplerine
dağıtılmış olmasına karşın belediye,
valilik ve Bayındırlık Bakanlığı arasındaki
kimi yasal sorunlardan ötürü tapuları çıkarılmamış.
Tapusu hak sahiplerine verilmeyen ve bugün bile bu durumu çözülmeyen evlerin
sorumluluğu daha sonra Kızılaydan alınıp Kocaeliye,
il özel idaresine bırakılmış. İl özel idaresi de bir
yönetim oluşturmuş ve yönetim, bu sitenin işleriyle ilgilenmeye,
konutlarda oturanlardan ortak gider adı altında para almaya
başlamıştır. Ortak gider şu an için 220 TL. Yakın
zamanlarda, depremden etkilenmiş yurttaşlarımız
oturduğu bu evlerin ortak giderini ödeyememe durumuyla
karşılaşmışlar ve ödeyemeyenler de konutlarından
dışarı atılmışlardır. Durumun ciddiyetini
açıklamak açısından, yaptırılan toplam 237 konuttan
80den fazlasından depremzedeler çıkarılıp yerine valilik
ve emniyet müdürlüğünün müdür yardımcıları gibi kamu
görevlilerine lojman olarak verilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu depremin ne denli büyük yıkımlara
yol açtığı, toplumsal dokuyu o yörelerde nasıl
bozduğunu hepimiz biliyoruz. Devletin kamu yönetiminin görevi, bu
yıkımların olumsuz sonucunu ortadan kaldırmak, bir
düzenleme, bir tutum içinde olması beklenirken, ne yazık ki yeniden
ikinci bir yıkıma dönüşmesine neden olmakta ve on yıl
geçtikten sonra yaraların yeniden kanamasına yol açmaktadır.
Şimdi neden bu evlerde oturanlar ortak gideri ödemedi diye
çıkarılmak isteniyor? Neden, boşaltılan kimi evler hak
sahibi olmadığı açık olan kimi üst düzey kamu görevlilerine
veriliyor ve bu evlerin sorumluluğu Irak Hükûmetiyle yapılan
sözleşme gereği Kızılayda olması gerekirken niye
evlerin yapımı tamamlandıktan sonra İl Özel İdaresine
devrediliyor? Zaten yıkımdan etkilendiği için bu evlerde
oturması uygun görülenlerin maddi olanaksızlığı
ortadayken ortak gider adı altında 2000 yılından bu yana
verilen giderler hangi kaynakta toplanıyor ve nerede
kullanılıyor?
Şimdi, 1999
depremlerinin nasıl bir yıkım olduğunu biz elbette
unutmadık, yakınlarını yitirenler unutmadılar,
toplumsal bellek unutmadı; Kocaelindeki, Adapazarındaki,
Düzcedeki, İstanbuldaki yurttaşlarımız unutmadı. Bir
sabah kalkıyorsunuz, yanı başınızdaki ailenizden
birileri yok, eviniz yok, işiniz yok. Şimdi, bunu toplumca
sarmamız gerekirken ne yazık ki yeni acılara, yeni sorunlara
neden olunuyor.
Değerli arkadaşlar,
unutulmamalıdır ki adalet duygusu toplumsal ilişkilerde en
önemli ögedir. Eğer siz depremdeki kayıpları bir parça olsun
azaltmak istiyorsanız, yapılan yardımlardan yararlanması
gerekenleri yararlandırmanız gerekir. Adalet duygusunu yok etmiş
olmamak gerekiyor. Adalet duygusu yok olan bir toplum da ne yazık ki
geleceğini -değil evleri, geleceğini de- inşa edemez.
Buradan Sayın
İçişleri Bakanına sesleniyoruz: Depremzedelerin istemlerine
kulak verin ve bu tahliyelerin derhâl durdurulmasını
sağlayın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
AKIN BİRDAL (Devamla)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ödentilerin ödenmemesi
nedeniyle evinden atılanların yeniden evlerine geri dönmelerini
sağlayın. Nereye gittiği, hangi amaçla
kullanıldığı belli olmayan ödeneklerin
durdurulmasını sağlayın ve depremzedelere derhâl
tapuların verilmesini sağlayın ve on yıl önce
ağır travma yaşayan yurttaşlarımıza yeni
travmaların yaşatılmasına neden olmayın.
Ben yeniden on yıl önce
yakınlarını yitiren yurttaşlarımızın
acılarını paylaşıyorum ve şu andaki
sorunlarının giderilmesinin bir an önce sağlanmasını
diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Birdal.
Gündem dışı
üçüncü söz, Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili
Muharrem Varlıya aittir.
Buyurunuz Sayın
Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlının, 14 Mayıs
Dünya Çiftçiler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı
MUHARREM VARLI (Adana)
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dünya
Çiftçiler Günü münasebetiyle gündem dışı söz aldım.
14 Mayıs Dünya Çiftçiler
Günü, 80 ülkeden 115 tarımsal organizasyonun üye olduğu, dünyadaki
600 milyon çiftçiyi temsil eden Uluslararası Tarım Üreticileri
Federasyonu tarafından 1984 yılında alınan bir kararla her
yıl tüm dünyada ve ülkemizde kutlanmaktadır.
Kutlama denilince
aklımıza şenlik, mutluluk, sevinç gelir ancak Türk çiftçisinin
içinde bulunduğu ve her geçen gün ağırlaşan şartlar,
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Gününü kutlamaktan çok tarım sektörünün ve
çiftçilerin sorunlarını dile getirme gününe dönüşmüştür.
Kıymetli
arkadaşlar, hepimiz biliyoruz ki tarım her ülkede desteklenir,
desteklenmek zorundadır ancak ülkemizde tarım sektörü,
desteklenmekten öte AKP Hükûmetinin -kasıtlı demeye dilim
varmıyor ama- yanlış politikaları sonucu her geçen gün
çökertilmektedir. Bir örnek vereyim: Son yıllarda en büyük destekleme kalemi
olan DGD 2009 yılından itibaren
kaldırılmıştır. DGDnin kaldırılmasıyla
özellikle gübre ve mazot fiyatlarındaki büyük artışlar ürün
maliyetlerine yansımıştır. 2009 yılı tarım
destek bütçesinde mazot destekleri için ayrılan kaynak 583 milyon TLdir.
Hani Sayın Bakan, hep mazot desteğinden, gübre desteğinden
bahsederek övünüyor ya, ayrılan destek 583 milyon TLdir. Bu üretim
sezonunda Türk çiftçisi, devlete sırf mazottan 1,72 milyar TL KDV, 3,4
milyar TL de ÖTV ödeyecektir. Görüldüğü gibi mazot desteği çiftçinin
ödediği KDVnin üçte 1ini bile karşılamamaktadır.
Destekleme amacıyla verilen 583 milyon TL çiftçinin mazot giderinin
yaklaşık yüzde 6sını karşılamaktadır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, buğday hasadına yaklaşık on beş-yirmi
gün kaldı ancak aldığımız bilgiler doğrultusunda
TMOda hâlâ bir hazırlık yok. TMOnun depoları şu anda
mısırla dolu. Yani buğday hasadı başlayacak, TMO
piyasaya girecekse, taban fiyatı belirleyecekse, çiftçiyi ezdirmeyecek,
çiftçiyi koruyacaksa bu depoların bir an önce boşaltılması
lazım veya TMO tarafından, buğdayı depolayacak yeni
ambarların, yeni depoların kiralanması lazım. TMOnun buna
bir an önce çözüm bulması lazım. Yine, depoların dolu
olduğu yetmiyormuş gibi Karaisalı ilçesi Salbaş
kasabasındaki TMO depoları da ne yazık ki özelleştirildi,
satışa sunuldu.
Değerli
hemşehrilerim, buğday hasadı başlayacak; Allaha çok
şükür, bu yıl yağmurlar bol oldu, buğdayların verimi
iyi olacağa benziyor, geçen yıla oranla yüzde 20 artışla
19-20 milyon ton civarında bir rekolte bekleniliyor. Şimdi, rekolte
bu kadar yüksekken hâlâ Mersin Limanından ve Samsun Limanından
Kazak ve Rus buğdayı Türkiyeye ithal giriyor. Bunu anlamak mümkün
değil. Türkiye'nin buğdayı kendi kendine yetebilecek orandayken
ve hasat dönemi başlamışken siz hâlâ Rus ve Kazak
buğdayını Türkiyeye sokuyorsanız Türk çiftçisini
nasıl koruyacaksınız, Türk çiftçisi nasıl para kazanacak;
bunu anlamak mümkün değil.
TMOnun taban
fiyatını en aşağı 600 bin lira, yani yeni 60
kuruştan belirleyip piyasaya peşin bedelle girmesi lazım.
Çiftçinin hakkını koruyabilmek için, TMOnun mutlaka ve mutlaka 1
Hazirana kadar -en geç 1 Hazirana kadar- taban fiyatını 600 bin
liradan, yani vatandaşlarımızın anlayacağı dilden
söylüyorum, 60 kuruştan belirleyip piyasaya mutlaka girmesi lazım. Yoksa
şu anda buğday fiyatları gün geçtikçe düşüşe geçti ve
çiftçinin bu şartlarda buğdaydan para kazanması,
ürettiğinden para kazanması mümkün değil.
Değerli
hemşehrilerim, yine geçen yıl, biliyorsunuz, buğday 550-560 bin
liraya gitmişti. Şu anda serbest piyasada buğdayın
fiyatı 450 bin lira ile 500 bin lira arasında. Eğer Ofis devreye
girip Bakanlık devreye girip rekabet oluşturmazsa, buğday
fiyatları 400 bin liraya kadar geriler ki, bu da çiftçinin perişan
olmasına, bitmesine sebep olur değerli hemşehrilerim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Sayın Bakan; sizleri buradan uyarıyorum. Eğer
çiftçiyi kollamak, sahip çıkmak istiyorsanız lütfen bir an evvel
taban fiyatını belirleyin ve çiftçiyi koruyacak şekilde
peşin bedelle piyasaya girmeniz lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayın.
MUHARREM VARLI (Devamla)
Yine bu primler
Dün primlerle ilgili Sayın Bakan buradan bir söz
vermişti Adanadan başlayacağız. diye. İnşallah
bir an evvel primlerin ödenmesini temin edersiniz. Çünkü çiftçinin şu anda
en çok paraya ihtiyacı olduğu dönem. İşte buğday
hasadı yapılacak, yerine mısır ekilecek, soya fasulyesi
ekilecek; pamuk ekiliyor, birinci ürün mısır ekiliyor, ayçiçeği
ekiliyor. Gübre ihtiyacı var, tohum ihtiyacı var, akaryakıt
ihtiyacı var. Bunları karşılamak için bu prim desteklerini
bir an evvel ödemeniz lazım. Bu konuda da çiftçiye desteklerinizi
bekliyoruz.
Yine buradan Adananın
Yumurtalık ilçesi Kaldırım kasabası, yine Adananın
Karataş ilçesi, Osmaniyenin Kadirli ilçesi ve Mersinin Tarsus ilçesinde
tabii afet sonucunda bir sel baskını yaşanmıştır,
birçok çiftçimiz mağdur olmuştur. Buradan da onlara geçmiş olsun
dileklerimi iletiyorum. Bakanlığın bu konuda bir an evvel bir
şeyler yapıp çiftçilerimize destek vermesini bekliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM VARLI (Devamla)
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
MUHARREM VARLI (Devamla) - Bu
vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Varlı.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, gruplar adına da birkaç
kelime etmek ister arkadaşlarımız eğer müsaade ederseniz
yerinden.
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
14 Mayıs Dünya Çiftçiler
Günü münasebetiyle -ki yarın idrak edilecek- Sayın Milletvekilinin
yaptığı gündem dışı konuşmayla ilgili
huzurlarınızdayım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiyede tarım sektörü, diğer
sektörler içerisinde önemli bir yere sahip, Türkiye'nin hem ekonomisi hem
sağladığı istihdam açısından önemli paya sahip
bir sektör.
Bugün, 2008 rakamları
itibarıyla, nüfusumuzun yaklaşık 18 milyonunu doğrudan
ilgilendiren, yani dörtte 1ini ilgilendiren bir sektör üretim itibarıyla.
İstihdam itibarıyla keza 5 milyon 100 bin insanımızın
istihdam edildiği bir sektör. O da yine yaklaşık yüzde 25e,
24,7ye tekabül etmekte.
Tarımın gayrisafi
hasılası 2008 yılında 57 milyar dolardır. Bu, hükûmeti
devraldığımız dönemde 23,7 milyar dolar idi. Geçen zaman
içerisinde 2 kattan daha fazla bir artış tarımsal üretimde
meydana gelmiş. Tabii, daha önce geçen zaman içerisinde tarım nüfusu,
tarımdaki istihdam yüzde 35 idi. Yani yaklaşık 7,5 milyon
vatandaşımızın çalıştığı bir
sektörde 23 milyar dolar, 23,7 milyar dolarlık bir hasıla elde
edilirken bugün 5 milyon vatandaşımız, çiftçimiz 57
milyarlık bir gayrisafi hasıla elde etmekte. Bu da geçen zaman içerisinde
tarım sektöründe verimliliğin arttığının
göstergesidir.
Tarımda, yine, nüfus ve
gayrisafi hasıla ilişkisine baktığımızda
kişi başına gelir bin dolar iken bugün 3.188 dolara
çıkmıştır.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
Nerede o para Sayın Bakan? Biz bu köylülerle beraber yaşamıyor
muyuz? Biz bu köylerde gezmiyor muyuz?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) O para
Türkiyede, Türkiye'nin çiftçilerinde.
İhracat gelirleri
açısından da, değerli milletvekilleri, Türkiyede tarım
sektörü 4 milyar dolardan 11,4 milyar dolara çıkmıştır
Türkiye'nin tarım ürünleri ihracatı. Bunlar, bu geçen zaman
içerisinde...
Ha, bu arada şunu da söyleyeyim: Tabii,
ithalatta da artış var fakat bizim ithalat
hesaplamalarımızda, bizim sistemimizde tarımsal hammaddeler de
tarım sektörü içerisinde, yani sanayinin kullandığı
hammaddeler de tarım sektörü ithalatı olarak
değerlendirildiğinden dolayı, burada tarım sektörünün
aleyhine bir durum çünkü çıktısı başka sektörlerin
ihracatı ama ithalat girdisi tarım sektörünün girdisi olarak
hesaplandığından orada bir farklılık ortaya
çıkmakta. İthalatımızın 4,5 milyar doları
tarımsal hammaddedir, bu da sanayinin kullandığı
hammaddelerdir. Gıda maddeleri açısından
baktığımızda, yani Türkiye'nin gıda maddeleri
ithalatı ve ihracatı açısından
değerlendirdiğimizde, Türkiye'nin gıda maddeleri ihracatı
2008de 10,7 milyar dolar iken, gıda maddeleri ithalatı 8,5 milyar
dolar civarında. Burada ihracat açısından pozitif bir denge söz konusu.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uyguladığımız politikalarla,
destekleme politikalarıyla, tarım sektörünün temel
sorunlarının çözümü yönünde attığımız
adımlarla tarım sektörü her gün biraz daha ileri bir noktaya
gelmekte.
Şimdi, tarımsal
desteklerin mahiyetinden bahsediliyor. 2002 yılında -tabii, ister
istemez, ben aslında bunu çok fazla dillendirmek istemem ama sonuçta
devraldığımız nokta burası- Türkiye'nin tarım
sektöründe desteklemede sadece dört tane kalem var. Nedir bunlar? Doğrudan
gelir desteği 1,5 milyar lira, 83 milyon lira hayvancılık, 186
milyon yağlı tohum desteği, yani pamuğa, ayçiçeğine
vesaireye tamamına verilen, 42 milyon da çay desteği, prim ve budama
desteği, toplam 1 milyar 860 milyon lira.
Şimdi, biz bunları
çeşitlendirdik, bu destekleri ve bugün yağlı tohumlar
örneğin, 2008de ödediğimiz miktar yağlı tohumda 871 milyon
lira, hububat primi olarak ödediğimiz 673 milyon lira, ki bunlar yoktu
daha önceden, biz başlattık bunları 2005 yılında.
Hayvancılık destekleri sadece 83 milyon lirayken, bugün 1 milyar 330
milyon lira. Yüzde 4ten yüzde 24e çıktı hayvancılık
desteği. Türkiye'de mazot desteği 473 milyon lira ödendi, gübre
desteği 342 milyon lira ödendi ve bunun dışında çay
desteği 165 milyon ödendi. Sertifikalı fidan ve tohum -ki bizim
dönemimizde yine başlayan bir destek- 92 milyon lira. Alternatif ürün
desteği ödendi, patates siğiliyle ilgili 17,5 milyon. Tarım
reformuyla ilgili, tarımsal sigortayla ilgili 2008de sadece 48 milyon
lira ödendi. Kırsal kalkınmayla ilgili 108 milyon ödendi. Kuraklık
desteği 549 milyon ödendi 2008de ve 2008de toplamda, değerli
arkadaşlar, 5 milyar 876 milyon lira Türk çiftçisinin cebine nakden
aktarılan, konan para.
Şimdi, buradan buraya
geldik, yeni destek kalemleri getirdik. Yeni makine, ekipman desteğinden
tutun, kırsal kalkınma desteği, yeni kooperatif desteği,
aklınıza tarımın geliştirilmesi ve
kalkındırılmasıyla ilgili ne kadar destek çeşidi
varsa, sadece verimliliği artırmaya, çiftçinin gelirini ve rekabet
gücünü artırmaya dönük, bunların hepsi bu dönem içerisinde uygulamaya
girdi.
Sadece tarımsal
finansmanla ilgili, örneğin yüzde 59 faizle çiftçi sadece 500 milyon lira
kredi kullanabilirken 2002 yılında, 2008 yılında 1 milyon
çiftçi yaklaşık 8,3 milyar lira kredi kullandı yüzde
sıfır ila 13 arasında değişen faiz oranlarıyla.
BAŞKAN Sayın Eker,
bir dakikanızı rica edeceğim.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Kore Cumhuriyeti Millî Savunma Komisyonu
Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça Hoş
geldiniz denilmesi
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Kore Cumhuriyeti Millî Savunma Komisyonu Başkanı ve heyeti Genel
Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Yüce Meclisimiz adına kendilerine
Hoş geldiniz. diyoruz. (Alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlının, 14 Mayıs
Dünya Çiftçiler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı (Devam)
BAŞKAN Buyurunuz
efendim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, tarımsal
kredilerin geri dönüş oranlarında da çok önemli bir artış
var. Örneğin 2002 yılında Ziraat Bankasının
kullandırdığı kredinin sadece 100 lirasının 38
lirası geri gelirken, 100 lira kredinin 38i geri gelirken bugün yüzde
97,6sı geri dönüyor. Tarım kredi kooperatiflerinin de 2002de yüzde
71dir geri dönüş oranı kredinin, 2008de yüzde 92ye
çıkmıştır.
Şimdi, bu desteklere
özellikle prim desteğini biz
Biraz önce bahsettim, 186 milyon liradan
2008 yılında toplam prim destekleri, hububat dâhil, 1 milyar 646
milyon liraya çıktı. Bununla hem kayıt içine alma düzeyi
artıyor hem de üreticinin emeğinin karşılığı
biraz daha fazla verilmiş oluyor.
Hayvancılıkta öyle:
Özellikle hayvancılıktaki gelişme, beraberinde doğrudan
hayvansal üretime de etki etmiş ve Türkiye'nin süt üretimi 8 milyon
tonlardan 12 milyon tonlara çıkmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine bu dönem içerisinde mera ıslah
çalışmalarına büyük önem verilmiş, 2002 yılında 68
bin dekar iken mera ıslahı, 2008 yılında 470 bin dekara
çıkmıştır bir yıl içerisinde ıslah edilen mera
alanı ve Hükûmetimiz döneminde 3 milyon 244 bin dekar alanda mera
ıslah çalışması yapılmıştır.
Şimdi, sağlanan
destekler ve yapılan ıslah çalışmalarıyla yem
bitkileri üretim alanı 1,1 milyon hektardan 2,1 milyon hektar alana
çıkmıştır. Bu yem bitkilerinde sağlanan destekle
Türkiye'nin 50 milyon ton olan
kaliteli kaba yem ihtiyacının yüzde 75i karşılanır
hâle gelmiştir.
Yine, hayvancılık
sektöründe üretim ve verim artışı meydana geldi. Türkiye'nin et
üretimi 1,4 milyon tondan 1,7
milyon tona ki, kayıtlı et üretimi bu- ve süt üretimi -biraz önce
söylediğim gibi- 8,4 milyon tondan 12,3 milyon tona
çıkmıştır.
Su ürünleri ilk defa Hükûmetimiz
döneminde bir destek gördü -özellikle
kültür balıkçılığı alanında- ve Türkiyede ilk
defa destekleme kapsamına alınan bu üründe bugüne kadar 212 milyon
lira -Hükûmetimiz döneminde- su ürünlerine destek sağlandı. 61 bin
tondan su ürünleri üretimi 140 bin tona çıktı. Dünya su ürünleri
üretiminde en fazla büyüyen 3üncü ülke olmamızı sağladı bu
gelişme. Bu dönem içerisinde su ürünleri ihracatımızda da yüzde
340lık bir artış meydana geldi, 427 milyon dolara yükseldi.
Yeni destekleme kalemleri
-özellikle bu yıl devreye giren bakliyat- ilk defa olarak bakliyat üretimi
destekleme kapsamına alındı. Sertifikalı tohum üretimi:
Daha önce de kullanımı destekleme kapsamına
almıştık biz, şimdi, üretimini de destekleme kapsamına
aldık yani kim sertifikalı tohum üretirse ona da bir destek
sağlıyoruz.
Kırsal kalkınma
desteği devam ediyor. Bugüne kadar bin altı yüz küsur proje
tamamlandı ve buraya 300 milyon liranın üzerinde, biz, projelerin
yüzde 50sini hibe olarak karşıladık.
Sertifikalı tarım
danışmanlığı diye yeni bir destek sistemi
getiriyoruz. 4 bin civarında, sertifika alan, serbest piyasada
çalışan tarım danışmalarına, biz bunları
istihdam eden çiftçilere de ayrı bir destek getiriyoruz; onun da bir iki
gün içerisinde tebliği yayınlanacak, Bakanlar Kurulu yayınladı.
Çiftlik Muhasebe Veri
Ağı desteği, ÇATAK, alternatif ürün desteği ve bombus
arısı desteği ki özellikle bu seracılıkta son derece
de önemli. Çünkü arının kullanılmadığı
seralardaki sebze meyve üretiminde, arının
kullanılmadığı durumlarda döllenmenin sağlanabilmesi
için bitki gelişim düzenleyicisi dedikleri veya halkın hormon
dediği kimyasal maddeler kullanılmakta; biz bunun sona erdirilmesi,
daha çok arı kullanılmasını sağlamak amacıyla da bombus
arısını da destekleme kapsamına aldık.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; organize hayvancılık bölgeleri
kurulmaya başlandı. Ki bu dönem içerisinde 9 projeden 8i organize
hayvancılık ihtisas bölgesi ile ilgili, projeleri
hazırlandı, bunların çalışmaları sürüyor.
Türkiye, 150 bin ton
sertifikalı tohumluk kullanırken bugün 300 bin ton sertifikalı
tohumluk kullanıyor. Tabii, verimde bir artış meydana geliyor.
Meyve Bahçelerinin
Yenilenmesi Projesini başlattık. Bu projede 226 milyon lira biz
destek sağladık bugüne kadar ve yaklaşık 900 bin dekar
alanda yeni meyve bahçesi tesis edildi Türkiyede. Buradaki amaç, özellikle hem
narenciyede hem diğer birtakım meyvelerde sertifikalı ve
virüsten ari fidanla bahçe oluşturulması, hem verimi yüksek hem
kalitesi yüksek ürünler elde etmektir.
Arazi toplulaştırma
çalışmaları, bizim üzerinde durduğumuz yine Türk çiftçisi
lehine çok önemli bir konu. Çünkü en çok şikâyetin geldiği konulardan
bir tanesi budur. Türkiye'nin miras yoluyla tarım arazilerinin 6 hektara
yani 60 dönüme düşmüş olması ve bunların da her birinin ortalama
7 parselden oluşmuş olması Türkiyede 22 milyon civarındaki
tarım arazisi parseli oluşmasına yol açmakta, bu hem büyük bir
ekonomik kayba hem de verim düşüklüğüne yol açmaktadır. Bununla
ilgili yaptığımız çalışmada Hükûmetimiz döneminde
562 bin hektar alan tamamlandı. Şu anda da ilk defa 1 milyon
hektarın üzerine çıkıldı ve şu anda 400 bin hektar
alanda da çalışma yapılıyor. Önümüzdeki yıldan
itibaren ki GAP bölgesinde 1 milyon 100 bin hektar alanın topluca bir
toplulaştırılması yapılacak -sulamaya açılacak alandır bu-
bunun dışında da Türkiye'nin diğer bölgeleriyle ilgili
olarak da her yıl 1 milyon hektar toplulaştırmayla ilgili bir
proje hazırladık; şu anda karar sürecinde.
Damla ve yağmurlama
sulama sistemleri yatırımlarına hem sıfır faizli kredi
hem de yüzde 50 hibe
desteği getirdik. İlk defa bizim
başlattığımız, bizim Türkiye'de çiftçiyle
buluşturduğumuz bir sistem bu. Sulama yatırımlarına
sıfır faizli kredi getirdik, 42 bin çiftçi bundan faydalandı.
Sadece sıfır faizli krediden 574 milyon lira kredi
kullandırıldı ve 1 milyon 275 bin dekar alanda damla sulama
gerçekleştirildi. Buna Tarım Bakanlığının 258 bin
dekarı da dâhil edildiğinde, 1,5 milyon dekarın üzerinde bir alanda,
biz, son üç yıl içerisinde damla sulama sistemi hayata geçirdik.
Sebze meyve ile ilgili
Türkiye'de önemli bir adım atıldı. 2002 tarihinde Türkiye'nin
yaklaşık 30 milyon ton idi
sebze meyve üretimi, bugün 40 milyon ton ve Türkiye'nin sebze meyve üretimi ve
ihracatı, giderek artan, sürekli artan bir sektör, bir alt grup. Burada,
sebze meyvede hem kullanılan ilaçların disiplin altına
alınması, Avrupa'da yasaklanan ilaçların ham maddelerinin
Türkiye'de de yasaklanması uygulamasına biz geçtik. Bu sene için,
yetmiş dört aktif kimyasal maddeye -kullanılan- yasak getirildi.
Kimyasal maddelerin reçeteyle yazımı sistemini başlattık.
Keza, bayiliklerle ilgili bir düzenleme yaptık. Metil bromür
uygulamasına Türkiye'de son verdik. Bunlar, toplum
sağlığıyla ilgili çok önemli adımlar ve ihracatla
ilgili de sürekli ihracatın önünü açan uygulamalar yapıldı. En
son geçen ay Rusya Federasyonuyla bir ek memorandum imzalandı bu sebze
meyve ihracatıyla ilgili. Daha önce kural dışı mal
götürenlerle ilgili uygulamada ülkeye bir müeyyide uygulanması söz konusu
idi. 1-2 defa da maalesef bu
gerçekleşti. Artık, ülkeye müeyyide yerine kişiye müeyyide yani
birisi bir yanlış yapmışsa, yanlış uygulama
yapmışsa o kişiye uygulama yapılması konusunda bir
anlaşmaya varıldı. Şu anda da bu konuyla ilgili herhangi
bir sorunumuz yok. Bunun özellikle altını çizmek istiyorum.
Bir şey daha ifade etmek
istiyorum: Biz ihracatı da bir şekilde destekliyoruz yani gerek Para
Kredi Kurulu vasıtasıyla ihracatçıya sağlanan ek imkânlar
sebebiyle hem narenciyede hem diğer bazı meyve çeşitlerinde biz
bunları da sağlıyoruz. Bunu da ilgililer daha detaylarıyla
biliyor. Türkiye'nin menfaatleri açısından biz her zaman bu konularda
çok fazla açıklama yapmayız.
Kırsal kalkınma
desteklerinde 196 milyon lira 2006-2008 arasında gerçekleşen. Alet,
ekipmanla 8.590 projeye 80 milyon lira ayrıca hibe sağlandı.
Kooperatif desteklerinde 11 katlık bir artış meydana geldi.
Desteklenen kooperatif sayısı geçen dönemde 287den 1.491e
çıktı. Daha önce 87 milyon lira bizden önceki hükûmet vermişti,
biz 1 milyar 27 milyon lira sağladık. Burada da yine çok önemli bir
gelişme meydana geldi.
Örgütlenmeye dönük
çalışmalarımız var. Özellikle yayım konusunda
çiftçilerimizin doğrudan
Mesela bugün de bir proje başlattık;
1000 Köye 100 000 Kitap Projesi -tarımla ilgili- bugün hayata geçti, biraz
önce onun çalışmasını başlattık. Çiftçinin
özellikle daha modern, daha verimli, daha yüksek teknoloji kullanarak, daha
iyi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
tamamlayınız sözlerinizi.
Buyurun.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkan.
daha yüksek verimlilikte,
daha kaliteli, daha yüksek standartta ürün üretmesi hem gelirinin artması
hem de rekabet gücünün artması yönünde bizim çabamız var. Bütün bu
projeler aslında bunlarla ilgili.
Sorun yok mu? Elbette sorun
var. Çünkü tarımın sorunsuz olması mümkün değil.
Doğrudan tabiat şartlarına bağlı; yağmur çok
yağarsa da problem olur, yağmur az yağarsa da problem olur; sel
olur, işte, fırtına olur, deprem olur, bir sürü problemi
olabiliyor tarımın. Pazarla ilgili, pazar organizasyonuyla ilgili
problemler olabiliyor. Bunların da her birinin elbette çözümüyle ilgili
biz çalışıyoruz, bundan sonra da
çalışacağız.
Ben bu vesileyle tüm
çiftçilerimizin, tüm milletimizin Dünya Çiftçiler Gününü kutluyorum ve
hayırlı, bol kazançlı, bereketli bir mahsul sezonu diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Eker.
Sayın milletvekilleri,
sisteme girmiş sayın vekil arkadaşlarımız, bu
soru-cevap işlemi olmadığı için, gündem dışı
konuşma
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Efendim, Çiftçiler Günü nedeniyle
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Efendim, Sayın Bakan yirmi dakika konuştu ama bir şeye
açıklık getirmek lazım.
BAŞKAN Ama biliyorsunuz,
İç Tüzük böyle, beş dakika konuşuluyor ve böyle bir şey
var. Değişiklik olduğu zaman bunu da yerine getireceğiz
herhâlde.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Bir şey söylemiyorum ama yani beş dakika bu konu konuşuluyor,
Sayın Bakan yirmi dakika konuşuyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, sadece Çiftçiler Gününü
kutlayacak arkadaşlarımız.
BAŞKAN Çiftçiler Günü
esas yarın efendim.
Sayın milletvekilleri,
şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır. Ayrı ayrı
okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 26
milletvekilinin, kamudaki taşeron şirket uygulamasının ve bu
şirketlerde çalışan işçilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/367)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesini
aşağıda arz ettiğimiz, Belediyeler ve kamu
kuruluşlarında uygulanan taşeron şirket
uygulamasının, taşeron şirket işçilerinin bireysel hak
ve özgürlüklerine etkilerinin araştırılması, tespit edilen
sorunların aşılması için gerekli önlemlerin ve çözüm
önerilerinin tespiti amacıyla Anayasanın 98 ve İçtüzüğün
104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ve talep ederiz. 06.05.2009
1) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
2)
Muharrem İnce (Yalova)
3) Gökhan
Durgun (Hatay)
4)
Abdülaziz Yazar (Hatay)
5) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
6) Tekin
Bingöl (Ankara)
7) Ergün
Aydoğan (Balıkesir)
8) Rahmi
Güner (Ordu)
9)
Eşref Karaibrahim (Giresun)
10)
Nevingaye Erbatur (Adana)
11)
Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
12) Akif
Ekici (Gaziantep)
13) Faik
Öztrak (Tekirdağ)
14) Orhan
Ziya Diren (Tokat)
15) Canan
Arıtman (İzmir)
16) Ahmet
Ersin (İzmir)
17)
Mehmet Akif Hamzaçebi (Trabzon)
18) Fatma
Nur Serter (İstanbul)
19) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
20)
Hulusi Güvel (Adana)
21)
Şahin Mengü (Manisa)
22)
Birgen Keleş (İstanbul)
23)
Derviş Günday (Çorum)
24) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
25)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
26)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
27)
Mevlüt Coşkuner (Isparta)
Gerekçe:
Belediyeler ve kamu
kuruluşlarında bazı hizmetlerin yapılması özel
şirketlere (taşeronlara) bırakılmaktadır. Taşeron
uygulaması olarak adlandırılan bu sistemde taşeron
firmalarda çalışan işçilerin bireysel hak ve özgürlüklerini tam
olarak kullanamadıkları basına yansımaktadır.
Taşeron şirket
bünyesinde çalışan işçilerin temel sorunları arasında,
fazla süreli çalışma ve düşük ücret uygulaması, tam bir
sağlık hizmeti alamama sayılmaktadır. Ayrıca, bu
işçilerin sendikal olarak örgütlenmeleri önündeki bazı engellerin de
bulunduğu ortadadır.
Yukarı da izah
ettiğimiz bu nedenlerle, belediyeler ve kamu kuruşlarında
uygulanan taşeron şirket uygulamasının, taşeron
şirkette çalışan işçilerin bireysel hak ve özgürlüklerine
etkilerinin araştırılması, tespit edilen sorunlar konusunda
gerekli önlemlerin ve çözüm önerilerini tespit edilmesi amacıyla
Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin,
tekstil sektöründeki krizin ve işçi çıkarma sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/368)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2009'un ilk ayındaki
işsizlik oranı, Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına
ulaşmıştır. Bu gidiş, istihdam konusunda önümüzdeki
süreçte yaşanabilecekler açısından ciddi endişeler
oluşturmaktadır. Söz konusu krizden en fazla etkilenen sektörlerden
biri de tekstildir. Tekstil; ekonomiye katkıları, ürettiği katma
değer ve istihdamdaki payı değerlendirildiğinde ülkemiz
için önemi tartışmasız olan bir sektördür. Ancak önemi bu kadar
yüksek olan bu sektör, son derece büyük zorluklarla karşı
karşıyadır. Tekstil sektöründe, Eylül 2008'den bu yana 170 bin
kayıtlı iş gücü kaybı yaşanmıştır.
Ancak kayıtdışı ekonomi oranı düşünüldüğünde
bu rakamın çok daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir.
2007 Kasım'da 1 milyar
593 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren hazır giyim ve
konfeksiyon, 2008'in aynı döneminde, yüzde 26'lık düşüşle,
1 milyar 176 milyon dolarlık ihracat rakamına gerilemiştir. 2007
Ocak-Kasım döneminde 14 milyar 738 milyon dolarlık ihracat
gerçekleştiren sektör, 2008' in aynı döneminde, ancak yüzde 0,14'lük
artışla, 14 milyar 758 milyon dolarlık rakamı
yakalayabilmiştir. Bu rakamlar da göstermektedir ki tekstil sektöründe
ciddi bir çöküş yaşanmaktadır. Şimdiye kadar tekstil ve
hazır giyim için bir teşvik stratejisi oluşturulmaması en
önemli yanlışlardan biridir. Çünkü sektördeki çöküşün durdurulmaması,
iç ve dış ekonomide büyüklüğü 60 milyar dolar olan bir sektörün
kaybedilmesi anlamına gelmektedir. İstanbul, Denizli, Adana,
Gaziantep, Bursa, Kayseri gibi pek çok yerde fabrikalar kapanmakta,
işçiler işlerini kaybetmektedir.
İstanbul Hazır
Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği
Başkanı'nın açıklamasına göre 8 ayda 5 bin 121
işyeri kapatılmıştır,143 bin kişi işsiz
kalmıştır. Bunun karşılığında hâlâ daha
önlem alınmaması, sektördeki yatırımların görmezden
gelinmesi ve çürümeye bırakılması, sorunu daha da büyütmektir.
Tekstilde yaşanan bu sıkıntıların etkilerini en fazla
hissedenlerden biri de elbette sektörde istihdam edilen işçilerdir. Son
dönemde özellikle tekstil sektöründe çalışan işçilerin
yoğun olarak işten çıkarıldığı bilinmektedir.
Emek yoğun bir iş kolu olan tekstil sektöründe 2.5 milyon kişi
çalışmaktadır. Yaklaşık 10 milyon kişinin de
geçimi bu yolla sağlanmaktadır. İşçi ve işveren
açısından ağır sonuçların her geçen gün daha fazla
hissedildiği sektörde, sendikalar, birlikler tarafından, SSK
primlerinin ertelenmesi, enerji fiyatlarında % 50'lik bir indirim
yapılması ve ücretler üzerindeki vergi oranlarının
azaltılması gibi sorunun çözümü için çeşitli öneriler ifade
edilmektedir. Ancak bu öneriler dikkate alınmadığı gibi,
hükûmetin kendisinin de geliştirdiği bir önlem bulunmamaktadır.
Sonuçlarının çok
geniş bir kesimi etkileyeceği açık olan bu durum
karşısında öncelikle; ivedi olarak alınması gereken
önlemler için derhal harekete geçilmelidir. Sektördeki krizi bizzat
yaşayanların önlem için ifade ettikleri çözümler önemsenmeli ve
değerlendirmeler bu yönde yapılmalıdır. Çok kısa
vadede önlem alınmadığı taktirde artan işsizlik ve
kapanan fabrikalar, çürümeye bırakılan yatırımların
sayısı daha da artacaktır.
Tekstil Sektöründe
yaşanan işçi çıkarmalarının nedenleri ve tekstilde
yaşanan krizin etkilerinin azaltılması için alınacak
tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.04.05.2009
1) Çetin
Soysal (İstanbul)
2) Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
3) Mehmet
Sevigen (İstanbul)
4) Fuat
Çay (Hatay)
5) Ergün
Aydoğan (Balıkesir)
6) Ali
Arslan (Muğla)
7) Fevzi
Topuz (Muğla)
8) Gürol
Ergin (Muğla)
9) Ramazan
Kerim Özkan (Burdur)
10)
Mevlüt Coşkuner (Isparta)
11)
Nevingaye Erbatur (Adana)
12)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
13) Akif
Ekici (Gaziantep)
14) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
15)
Hulusi Güvel (Adana)
16) Kemal
Demirel (Bursa)
17)
Atilla Kart (Konya)
18)
İsa Gök (Mersin)
19)
Abdullah Özer (Bursa)
20) Ali
Koçal (Zonguldak)
21) Atila
Emek (Antalya)
22) Ahmet
Ersin (İzmir)
23) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
24)
Gökhan Durgun (Hatay)
3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin,
Doğu ve Güneydoğu Anadoluda tarım ve hayvancılıkta
yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/369)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi'nde geçim, tarım ve hayvancılıkla
sağlanmaktadır. Önemli bir istihdam alanı olan tarım ve
hayvancılıkta son yıllarda ciddi oranda yaşanan gerileme
dikkat çekmektedir. Bu nedenle bölge çiftçisi zor ve
sıkıntılı günler geçirmektedir. Özellikle Güneydoğu
Anadolu Bölgesi'nde yaşanan tarımsal kuraklık nedeniyle büyük
zararlar meydana gelmektedir. Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin
değerlendirmelerine göre 2007 yılında kuraklığın
tarıma verdiği zarar 5 milyar TLdir. Tarımda % 7.3 oranında
küçülme meydana gelmiştir. Kuraklığın il bazında ki
etkilerinin tespiti amacıyla yapılan ziraat odaları
tarafından gerçekleştirilen bir çalışma sonucunda Mardin,
Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Hakkari, Muş, Siirt,
Şırnak, Gaziantep, Elazığ illerinde buğday ve arpada
zarar oranlarının % 90, kırmızı mercimekte ise
zararın % 60ı bulduğu belirtilmektedir. Bu bölgenin
yaklaşık olarak Türkiye buğday üretiminin yüzde 13'ünü, arpa
üretiminin yüzde 16'sını, kırmızı mercimek üretiminin
ise yüzde 86'sını gerçekleştirdiğini ifade edilmektedir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde görülecek yüzde 90 azalmanın tüm
Türkiye'nin buğday, arpa ve kırmızı mercimek rekoltesinde
ciddi düşüşlere yol açabileceği ortadadır. Durumun bu kadar
ciddi boyutlara ulaşmış olmasına rağmen hala daha
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşanan
sıkıntıların giderilmesi için ciddi bir adım
atılmamıştır.
Çiftçilerimizin
yaşadığı sıkıntı sadece tarımsal
kuraklıkla sınırlı değildir. Çiftçilerimiz
TEDAŞa olan borçlar nedeniyle de büyük bir sıkıntı içindedir.
Bu sıkıntının yaşandığı illerden biri
olan Mardinde geçimini tarımdan sağlayan çiftçiler çok büyük
zorluklar yaşamaktadır. Bölge çiftçisinin yüzde 80'inin TEDAŞ'a
çok yüksek miktarda borcu vardır. Tarımsal sulamada kullanılan
pompalardan kaynaklanan borçlara ilişkin kesilen faturaların masa
başında yazıldığı ifade edilmektedir.
Trafoların çoğu mühürlenmiştir. Sulama açısından
başka bir alternatifi olmayan bölge çiftçisi son derece büyük bir zorluk
içindedir. Faturalandırmalar tarımsal sulama üzerinden değil de
sanayi elektriği üzerinden yapılmaktadır. Astronomik rakamlara
ulaşan elektrik borçları nedeniyle pek çok çiftçi hakkında yasal
yollara başvurulmuş haklarında icra işlemleri başlatılmıştır.
Bölge çiftçisinin tek geçim kaynağı olan tarım alanları bu
nedenle işlenememekte dolayısıyla bölgede büyük bir geçim
sıkıntısı yaşanmaktadır.
Güneydoğu Anadolu'da
tarımda baş gösteren sıkıntıların benzerleri
Doğu Anadolu'da hayvancılıkta yaşanmaktadır.
Son yıllarda tarım
politikalarındaki yanlışlıklar nedeniyle artık
tarım ve hayvancılık bitme noktasına gelmiştir.
Sayısı 30 milyon civarında olan büyük ve küçükbaş hayvan
sayısı son dönemde 7 milyona inmiştir. Bölgenin en önemli geçim
kaynağı artık iflas etme noktasına gelmiştir.
Doğrudan desteklemenin kaldırılması, teşviklerin
yanlış verilmesi, pazar ve üretim açısından tarım ve
hayvancılığın ayrılmaz parçası olan
sanayileşmede yaşanan özelleştirmeler bölgeyi iyice fakirleştirmiştir.
Tarıma dayalı
sanayileşmenin bu şekilde bitirilmesi ile ürün alım garantisinin
olmaması bölgede yaşayan halkı göçe zorlamıştır.
Koyunculukta Türkiye'yi besleyen Van, devlet desteğinin çekilmesi ile
birleşen güvenlik sorunu nedeniyle ihracat yapamaz hale gelmiştir.
Şekerpancarına getirilen kota nedeniyle tarımda da önemli
sıkıntılar yaşanmaktadır. Bölge koşulları
yeterince değerlendirilmeden Türkiye'nin tüm coğrafi bölgelerine
aynı şekilde teşvik verilmesi sorunu çözmeye yönelik bir
adım değildir. Bölgesel kalkınma modelinin uygulanması
gerekliliği, uzun süren kış mevsimi, uzaklık,
ihracatın artması için yapılacaklarda temel
alınmalıdır.
Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi'nde tarım ve hayvancılıkta yaşanan
sorunların nedenleri, bu sorunlarla, tarım ve hayvancılıkta
yaşanan gerilemenin önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla,
Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün
104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
04.05.2009
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
3) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
4) Mehmet Sevigen (İstanbul)
5) Fuat Çay (Hatay)
6) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
7) Ali Arslan (Muğla)
8) Fevzi Topuz (Muğla)
9) Gürol Ergin (Muğla)
10) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
11) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
12)Nevingaye Erbatur (Adana)
13) Hulusi Güvel (Adana)
14) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
15) Kemal Demirel (Bursa)
16) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
17) Atilla Kart (Konya)
18) İsa Gök (Mersin)
19) Akif Ekici (Gaziantep)
20) Abdullah Özer (Bursa)
21) Ali Koçal (Zonguldak)
22) Atila Emek (Antalya)
23) Ahmet Ersin (İzmir)
24) Ahmet Küçük (Çanakkale)
25) Gökhan Durgun (Hatay)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
C) Tezkereler
1.- Moğolistan Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Damdin
Demberelin davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Köksal Toptanın, beraberinde bir Parlamento heyetiyle
birlikte Moğolistana resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/792)
12
Mayıs 2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Köksal Toptanın, Moğolistan Cumhuriyeti Parlamento
Başkanı Damdin Demberelin davetine icabet etmek üzere, beraberinde
Parlamento heyetiyle, Moğolistana resmî ziyarette bulunması hususu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 6. Maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar
yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.01
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89uncu Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tezkereyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/148) ve (10/225) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
13/5/2009 günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu
önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu,
13.05.2009 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, TBMM
İçtüzüğünün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
TBMM Genel Kurul Gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması yapılmasına
dair ön görüşmeler kısmının 93. ve 170.
sıralarında yer alan (10/148) ve (10/225) esas numaralı
Yaş Sebze ve Meyve sektöründe yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesine ilişkin Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 13/5/2009 tarihli 89 uncu Birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Lehte, aleyhte
kim konuşmak istiyor?
AHMET ORHAN (Manisa) Lehte
BAŞKAN Buyurun.
AHMET ORHAN (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul gündeminin 93üncü ve
170inci sıralarında yer alan yaş sebze ve meyve sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin Meclis araştırma
önergelerinin 13/5/2009 tarihli 89uncu Birleşimde ele alınması
hususundaki önergesinin lehinde konuşmak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
dünyada meyve üretiminde Çin, Hindistan, Brezilya, ABD gibi büyük ülkeler ilk
sıraları almaktadır ancak ülkemizin kendisinden daha küçük
İspanya ve İtalyanın gerisinde kalması mevcut çalışmalarımızın,
imkânlarımızın elverişli olmasına rağmen, yeterli
seviyede olmadığı sonucunu doğurmaktadır.
80li yılların
başında, işlenmiş gıdalar dünya tarımsal ürün
ticaretinin yarısından daha azını oluştururken,
günümüzde bu oran yüzde 60ın üzerinde seyretmektedir. Brezilya bu konuda
ilginç bir örnektir. Dünya portakal üretiminde 1inci sırada bulunan bu ülkenin
ismine, ihracatçı ülkeler listesinin üst sıralarında
rastlayamıyoruz çünkü bu ülke işlenmemiş portakal yerine, daha
yüksek katma değeri olan portakal suyu konsantresi ihraç etmeyi tercih
etmektedir.
Meyve sebze üreticileri,
tarımsal desteklerin verilmesinde daima ikinci planda
kalmışlardır. Hâlbuki ülkemizin tarımsal üretim
yapısı, meyve sebze üretiminin öncelikli olarak desteklenmesini
gerektirmektedir. Bu ürünler yüksek katma değerli ürünlerdir.
Meyve sebze üreticilerinin
uğradığı haksızlığın en çarpıcı
örneklerinden birisi de doğrudan gelir desteği uygulamasında
yaşanmaktadır. 10 dönüm buğday tarlasıyla 10 dönüm
narenciye bahçesine aynı miktarda, toptancı zihniyetle destek
verilmektedir. Meyve sebze gibi yüksek katma değerli ürünlerin desteklenmesi
hâlinde, hem Türk çiftçisinin reel geliri artacak hem daha yüksek istihdam
sağlanacak hem de daha fazla döviz girdisi elde edilecektir. Hele içinde
bulunduğumuz yüzde 15,5 seviyelerinde, tarım dışı
yüzde 19 seviyesindeki işsizlik ülkemizi kavururken yaş meyve sebze
üretiminin bu sorunumuzun çözümüne getireceği katkıyı da
unutmamak gerekiyor.
Değerli milletvekilleri,
sorunlar üretim aşamasında başlamaktadır. Maliyetler
yüksektir. Akaryakıt, ilaç, gübre girdilerinin fiyatlarının
yüksek olması, maliyeti olumsuz etkilemektedir. Ürünlerimizin kalitesiyle
ilgili ciddi sorunlar yaşanmaktadır maalesef. Tür
çeşitliliğinin az olması, ürün hasadının
yılın sadece birkaç ayıyla sınırlı olmasıdır.
Hâlbuki tür çeşitliliği sağlanabilse yılın her
ayında pazara mal arz etme imkânı doğacaktır.
Gereğinden fazla kullanılan kimyasal ilaçların
kalıntıları ürün pazarlanmasında sorunlara yol
açmaktadır. Aynı zamanda, aşırı ilaç
kullanımı doğal dengeyi de maalesef bozmaktadır.
Seracılık
desteklenmelidir. Seracılığın gelişmesiyle birlikte
hem küçük ölçekli arazilerden tatmin edici bir gelir elde etmek mümkün olacak
hem de yılın büyük bir kısmında piyasaya mal arz etmek
imkânı olacaktır. Ayrıca da köyden şehre göçün önlenmesinde
de seracılık ciddi bir katkı sağlayabilir.
Değerli milletvekilleri,
yaş meyve ve sebze üretimiyle ilgili önemli bölgelerden birisi de
şüphesiz ki Ege Bölgesidir. Bölgemizde ürünlerden yaş üzüm, meyve
ihracatı içerisinde önemli bir yer işgal etmektedir. Özellikle
Manisada tarımla uğraşan nüfus oranı Türkiye'nin
ortalaması üzerine bile çıkmakta, yüzde 45ler seviyesine
varmaktadır. Başta Manisa olmak üzere, İzmir ve Denizli
illerimizde 1 milyona yakın insanımız geçimini üzümden
sağlamaktadır. Bölgemizdeki bu tür ürünlerde faaliyet gösteren
çiftçilerimizin millî ekonomiye katkısı, yaş ve çekirdeksiz kuru
üzüm olarak, ihracat gelirleri itibarıyla 500 milyon Amerikan doları
seviyesine ulaşmaktadır. Sadece Manisamızın Alaşehir
ve Sarıgöl ilçelerinde 20 bin ton ile başlayan yaş üzüm
ihracatımız bugün 200 bin tonlara ulaşmıştır.
Yaş üzüm ihracatında yaşanan en büyük sorun, ilaçlama
teknikleri, uygulamaları ve kullanım eğitiminin
eksikliğiyle kalıntı problemidir. Üzüm üreticisi sahipsiz
kalmış durumdadır. Bu önemli döviz girdisini sağlayan üzüm
üreticisi mutlaka desteklenmelidir.
Değerli milletvekilleri,
yaş sebze ve meyve deyince domatese ayrıca bir göz atmak
gerektiği orta yerdedir. Domates, sebzeler içerisinde en önemli döviz
girdi kaynağımızdır, yaygın bir üründür. Türk
çiftçimizin önemli bir kısmının da aynı zamanda geçim
kaynağıdır. Söz konusu değindiğimiz maliyet
yüksekliği ve geçen sezonda Rusyanın kalıntı bahanesi
nedeniyle de bu zarar büyümüş, domates tarlada kalmış, domates
üreticisi perişan olmuştur. Pazar konumundaki bazı ülkelerde,
mesela Rusyada piyasalar oturmadığı, firmalar
kurumsallaşmadığı için önemli sorunlar
yaşanmaktadır. Bu durumun önüne geçebilmek için sağlam bir
finansal sistemin kurulmasına ihtiyaç vardır.
Ülkemizde meyve sebze
sektörünün gelişmesi hepimizin ortak arzusudur. Bu gelişmenin sağlanabilmesi
için öncelikli hedeflerimizin belirlenmesi, bu hedeflere ulaşma konusunda
var olan engellerin tespit edilmesi ve bu engellerin nasıl ortadan
kaldırılacağı konusunda çözüm yolları üretilmesi
gerekmektedir.
Bunlar
yapıldığı takdirde meyve sebze sektörümüz iç ve
dış talebe cevap verecek, Türk çiftçisinin gelirini artıracak
bir üretim yapısına kavuşacaktır. Bu konuda herkese önemli
görevler düşmektedir.
Türk çiftçisi her şeyin
en iyisine layıktır. Bu onurlu milletimizin efendileri maalesef 2002
yılından itibaren kasıtlı olarak geriye götürülmek
istenmektedir. Bu kasıt çiftçilerimizin hayatının her
safhasında net bir şekilde görülmektedir. Küçük bir örnek vermek
gerekirse: 2002 yılında kilogramı 40 kuruş olan buğday
2009 yılında yine 40-45 kuruş seviyesinde seyretmeye devam
etmektedir yani çiftçi ürettiği ürünü aynı fiyat
aralığında satmaya devam ediyor. Buna karşın
elektrikte, gübrede, mazot fiyatlarında önemli oranda artışlar
yaşanmaktadır. Bu çarpık, yüksek girdi maliyetlerindeki dengesiz
ve abartılı artışlar, ülkemizin en önemli yapı
taşlarından olan Türk çiftçisinin belini bükmüştür.
Bu zorluklarla üretim yapmaya
çalışan çiftçimiz, şu an sezon üretiminde kronik hâle
gelmiş olan elektrik borcuyla boğuşmaktadır. Bu vesileyle,
içinde bulunduğumuz dönemde sulama faaliyetlerinin
yoğunlaşması nedeniyle tarımsal sulamada kullanılan,
ödenmeyen, ödenemeyen elektrik bedellerinin baskısından çiftçilerimiz
mutlaka kurtarılmalıdır.
Onca olumsuzluğa
rağmen üretim yapan Türk çiftçisinin üretimi içinde yaş sebze meyve
önemli bir yer tutmaktadır. Çiftçiler zor şartların yükünü en
ağır hisseden kesim olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu konuda son yıllarda yaşanan önemli sorunlar
had safhalara ulaşmıştır. Bu konuda Hükûmetin Tarım
Bakanlığının üstüne düşen görevi, ARGE
çalışmalarını, ülkemizdeki mevcut imkânları verimli
kullanamaması ve geliştirememesi sonucu Türk çiftçisi ve ülkemiz
lehine gelişmemektedir.
Türkiyeden AB ülkeleri ve
Rusyaya ihracatı yapılan ürünler arasında yaş sebze ve
meyve önemli bir yer işgal ediyor. Türkiye ve Rusya arasında, 2008
Ağustos ayı içinde Rusyanın bir iç genelge yayınlayarak
Türk mallarına tarife dışı engel uygulamasıyla
başlayıp belli bir süre sonra son bulan, ekonomik açıdan çok
uzun olan bu süre sonunda sıkıntılar
yaşanmıştır. Üreticiler şu anda, ürettikleri ürünün
maalesef masraflarını karşılayamadıkları
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız, buyurunuz.
AHMET ORHAN (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
ve borç batağında
oldukları bir dönemde iki ülke arasında yaşanan sorun nedeniyle
yaş sebze ve meyve sektörü çok büyük ekonomik zarara
uğramıştır. Ürünleri en yoğun olarak bu dönemde
tarlada çürümeye bırakılmıştır. Bu konuda ilgili
bakanlıklar geç kalmış ve önlemini alamadıkları
hususların ağır faturasını Türk çiftçisi ve yaş
sebze meyve sektörü ağır ekonomik ve manevi bir bedelle
ödemiştir. Türk tarımının ve yaş sebze meyve
sektöründeki sorunların geleceğimiz için süratle çözümlenmesi
gerekmektedir.
Bu çerçevede, sorunların
ivedilikle çözümlenip planlanmasının yapılması, gereken
hedeflere süratle ulaşabilmek temennisiyle araştırma önergesi
hazırlığında çalışma yaparken, organik
tarımla uğraşan ve tarım içinde yaş sebze ve meyve
üretiminin aşamalarında bulunmuş bir milletvekili olarak bu
hususta göstermiş olduğunuz hassasiyetinize teşekkür ediyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Orhan.
Grup önerisi lehinde Antalya
Milletvekili Osman Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Kaptan.
OSMAN KAPTAN (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yaş sebze ve meyve sektörünün
sorunları konusunda verilen araştırma önergesi konusunda söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Bu arada, sözlerime
başlamadan önce Dünya Çiftçiler Gününü de kutluyorum.
Sayın
arkadaşlarım, ülkemiz yaş sebze ve meyve üretiminde yılda
42- 43 milyon tonla Çin, Hindistan ve Amerika Birleşik Devletlerinden
sonra dünyada 4üncü sırada yer almaktadır. Ülkemizde üretilen 42-43
milyon ton yaş sebze ve meyvenin 16 milyon tonu meyve, 26 milyon tonu da
sebzedir.
Sebze üretiminde: Dünyada
yaklaşık 116 milyon ton domates üretilmektedir; bu miktarın
yaklaşık 16 milyon tonu AB ülkelerinde, 8 milyon tonu da ülkemizde üretilmektedir.
Dünya domates üretiminin yüzde 7si, AB ülkeleri içindeki üretimin de
yarısı ülkemizde yapılmaktadır. Domates üretiminde AB
ülkeleri içinde 1inci sıradayız, yine aynı şekilde,
patlıcanda, biberde, salatalıkta 1inci sıradayız.
Meyve üretiminde: AB ülkeleri
içinde, fındıkta, kayısıda, incirde, kirazda, kavunda,
karpuzda 1inci sıradayız; elmada, portakalda, mandalinada, limonda
3üncü sıradayız -tabii ki Finike portakalında ve kalitesinde dünya
1incisiyiz- armutta, şeftalide, üzümde ise 4üncü sıradayız.
Ancak, ihracatta ne yazık ki aynı başarıyı
gösteremiyoruz. Peki niye gösteremiyoruz? Bunda sorun çiftçilerde mi, sorun
siyasal iktidarda mı, yoksa ihracat yaptığımız ülkelerde
mi? Bu konuların araştırılması gerekiyor, o nedenle bu
önergenin lehinde söz almış bulunuyorum. Ürettiğimiz yaş
meyve ve sebzenin ancak yüzde 3ünü, 4ünü ihraç edebiliyoruz, bu rakam da
konunun ciddi olarak ele alınmasını gösteriyor.
İhraç ettiğimiz
ürünlerin üçte 2sini AB ülkelerine, üçte 1ini Rusyaya ihraç ediyoruz ve
Rusyayla da sık sık sorun yaşıyoruz. Soruna
baktığımız zaman, Rusya Bizimle ilgili değil. diyor,
bizim Hükûmete baktığımız zaman, bizim Hükûmet Sorumlu biz
değil, Rusya. diyor. Peki, arkadaşlar, Rusya üzerine almıyor,
Hükûmet üzerine almıyor, sorumlu çiftçi mi? Bunun
araştırılması gerekiyor. Çiftçi de değil. Rakip
ülkeler, bir yıl önceden ne satacaksa onu, üretilmeden önce, pazar bulmaya
da dönük olarak bir planlıyor, planlama yapıyor ama biz, pazar bulamadığımız,
ihracat yapamadığımız zaman ürün dalında kalıyor.
Biz, o yıl ne varsa onu üretiyoruz; satamıyoruz, elimizde
kalıyor ya dalında kalıyor ya döküyoruz veyahut da ürünü ucuza
satıyoruz. Üretici Zarar ediyorum. diye bu sefer ürünü değiştirmek
zorunda kalıyor. Örneğin, pamuk ekimini bırakıyor, yerine
portakal ve limon fidanı dikiyor. Çiftçi dört beş yıl
toprağı sürüyor, suluyor, ilaçlıyor, gübreliyor, her türlü
bakımı yapıyor. Ağaçlar dört beş yıl sonra meyve
vermeye başlıyor. Bu sefer de pazar yok, satılamıyor. Bu
kez de narenciye para etmiyor diye portakalı, limon bahçesini
çiftçilerimiz köklüyor, söküyor, sebzeye dönüyor. Sebze de öyle kolay
üretilmiyor. Camekândı, seraydı, naylondu, kışın
yağmurdu, çamurdu, fırtınaydı, doluydu, dondu, seldi derken
çiftçilerimiz perişan oluyor. Bu kısır döngü devam edip gidiyor.
İlaç, gübre, naylon, mazot, elektrik gibi girdilerin fiyatı sürekli
artıyor. Yaş sebze ve meyve fiyatlarıysa sürekli yerinde
sayıyor veyahut geriye gidiyor, üretici mağdur oluyor.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak geçen dönem, 22nci Dönemde bu konunun üzerine eğildik. Burada
yaptığımız gündem dışı konuşmalar ve
verdiğimiz araştırma önergelerine iktidar partisi
tarafından gerekli ilgi gösterilmedi. Biz bunun üzerine Ocak 2006
yılında Grup Başkan Vekilimiz Sayın Kemal Anadol Beyin
başkanlığında 22 milletvekili İzmir Seferihisardan
Hatay Samandağına kadar 3.500 kilometre yerde, 8 ilde, 15 ilçede, 2
beldede, 20 yerde toplantı yaptık. Orada çiftçilerimizin, narenciye
ve sebze üreticilerimizin sorunlarını bizzat yerinde gördük, onları
dinledik ve 2006nın Şubat ayında geldik Ankarada Narenciye
Üreticilerinin Sorunlarını Araştırma Komisyonu Raporu diye
bir rapor hazırladık ve bunu yayınladık. Çiftçilerimizin bu
geniş üretim bölgesindeki tepkilerinden sonra Hükûmet de konuyla ilgilendi
ve araştırma önergemiz kabul edildi. Bu araştırma önergemiz
doğrultusunda 17 kişiden bir araştırma komisyonu kuruldu,
11 üye Hükûmetten -yani iktidar partisinden- 5 üye bizden, 1 de o zaman
ANAPtan olmak üzere 17 üyeden bir komisyon kuruldu. 2006 yılı
Şubatında kurulan komisyon, Antalya, Mersin, Adana, Hatay, Bursa,
Niğde, Malatya illerinde incelemeler yaptı, üreticilerimizin
sorunlarını, ihracatçılarımızın
sorunlarını yerinde tespit etti, Komisyon raporunu
hazırladı ve yüce Meclise sundu. Bu Komisyonda ben Başkan
Yardımcılığı görevini yaptım. Sunduk ama o
rapordan bugüne kadar uygulanan bir şeyi de görmedik. Gördüğümüz
sadece narenciyedeki destek primlerinin biraz artırılmasından
pek ileriye de gitmedi. Ali Oksal arkadaşımız da orada.
Şimdi, bu raporlar,
araştırma komisyonları kuruluyor, çalışmalar
yapılıyor, rapor hazırlanıyor, yüce Meclise sunuluyor ama
rafta kalıyor, rafta. Bu konuda İç Tüzük değiştirilerek
gereği yapılmalıdır. Nedir gereği? İlgili bakan,
üç ayda veyahut altı ayda bir Meclise ne yaptığı konusunda
bilgi vermek durumunda olmalıdır. Komisyon kuracağız, biz
komisyonun kurulmasını istiyoruz, Milliyetçi Hareket Partisinin
verdiği bu araştırma önergesinin gündeme alınmasını
istiyoruz, destekliyoruz. Ancak, desteklendikten sonra
Komisyonun burada kabul
edilip edilmeyeceğini bilmiyoruz tabii, iktidarın durumuna
bağlı ama biz destekliyoruz, desteklendiği zaman kabul edilse,
rapor hazırlansa, rapor hazırlandığı zaman da rafta
kalıyor, rafta. Bu konuda yüce Meclis gereğini yapmalıdır,
bunun bir müeyyidesi olmalıdır. İlgili bakanların
kulağının bir tarafından girip bir tarafından
çıkmamalıdır, gereğini yapmalıdır.
Çiftçilerimizin,
üreticilerimizin, sebze ve meyve üreticilerimizin birtakım sorunları
vardır, bu sorunların çözülmesi gerekiyor. Tahlil
laboratuvarlarından hal yasasına kadar, üretim planlamasına
kadar, girdi fiyatlarının güncel artmasına ama ürünlerin ihraç
edilmemesine, elde kalmasına kadar birtakım sorunlar vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Peki
Sayın Başkanım.
Sadece bizim ülkemizdeki
sorunlar değil diğer benzer ülkelerdeki sorunlar da nelerdir, rakip
ülkelerimiz ne yapıyor? Rakip ülkelerde elimizdeki birtakım
pazarları başka ülkeler alıyor, o ülkeler neden alıyor? Bu
konunun dış ülkeler boyutunda da ihracat
yaptığımız pazar ülkeleri boyutu da incelenmelidir.
Özellikle tahlil laboratuvarları konusunda gerekli önlemler
alınmalıdır, üretim planlaması yapılmalıdır,
hal yasası çıkarılmalıdır. İktidarıyla
muhalefetiyle, bu konunun ciddi olarak üzerinde durmamız gerekmektedir
diye düşünüyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaptan.
Aleyhine Mersin Milletvekili
Ali Er. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Er.
ALİ ER (Mersin)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Yüce heyetimizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. MHPden bir grup
arkadaşımızın vermiş olduğu araştırma
önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabii ki Türkiyede yaş sebze meyve dendiği zaman çok geniş bir
kapsama alanı var. Türkiyede yaş meyve sebze dendiği zaman
bütün bölgeleri ve çiftçiyi ilgilendiren bir alan. Onun için, uzun yıllardır
Parlamentoda bulunan bir arkadaşınız olarak, en önemsediğim
konulardan bir tanesi.
Bu konuyla ilgili daha önce
bir araştırma önergesi verilmişti. Yani bundan iki yıl önce
15/3/2006 tarihinde ve Türkiyede, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilk kez bir
araştırma önergesi verilmiş ve kabul edilmiş,
arkasından da bu konunun araştırılması için bir
araştırma komisyonu oluşturulmuştu. Araştırma
Komisyonuna seçilen arkadaşlarımızın destekleriyle de o
Komisyonun Başkanlığını o dönemde ben
yapmıştım. O gün de beraber çalıştığımız
arkadaşlarla birlikte Türkiye'nin yaş meyve sebzeyle ilgili bütün
problemleri hakkında önce Ankarada kurum ve kuruluşlarda, daha sonra
da Anadolunun birçok iline giderek mahallinde üreticilerle ve ihracatçılarla
görüşmeler, konuşmalar yapmıştık ve o konuda
geniş kapsamlı bir araştırma bu heyet tarafından
yapıldı ve yıl sonuna doğru da Türkiye Büyük Millet
Meclisine bu heyetin yaptığı araştırma netice olarak,
rapor olarak takdim edildi.
Tabii o Araştırma
Komisyonu Raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri
alırlar okurlarsa bugün Türk çiftçisinin içinde bulunduğu, özellikle
yaş meyve ve sebze üreticilerinin içinde bulunduğu ve hâlâ da
bulunmakta devam ettiği birçok problemden orada uzun uzadıya bahsediliyor.
Bu
araştırmanın üzerinden çok zaman geçmedi. Ben burada şunu
söylüyorum: Bu Araştırma Komisyonunun Raporu gerçekten hem Hükûmet
tarafından hem bütün milletvekilleri tarafından okunur
anlaşılırsa Türkiyede yaş meyve sebze üreticilerinin
problemleri anlaşılmış olur ve bu yoldan hareketle de çözüm
noktasına doğru gideriz.
Değerli arkadaşlar,
tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir konunun gündeme gelmesi hep
beraber hepimizi memnun eder ama biraz önce
arkadaşlarımızın söylediği gibi, uzun
yıllardır Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle şeyler gündeme
geldiği hâlde hiç gündeme alınmazken geçen dönem Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarının desteğiyle bu konu
gündeme alınmış ve uzun bir araştırmanın neticesinde
rapora bağlanmıştı. Ben bu rapora bağlandıktan
sonra ve evvel Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti Türk çiftçileriyle ilgili neler
yapabildi, neler yaptı, onları birazcık şöyle, bu konuyu
görüşmek üzere görevlendirildiğim andan itibaren
araştırdım, ne yapılabildi, ne yapıldı, bununla
ilgili hangi gelişmeler oldu, onlara şöyle bir baktım. Tabii
bizim için bunları araştırmaktan çok, bu
araştırılıp getirildikten sonra neticeye müteallik neler
yaptık onları takip etmemiz gerekli. Yoksa Türkiye Büyük Millet
Meclisine araştırma yapılır getirilir, başka bir
şey de yapılmazsa neticede hiç başarıya ulaşmamız
mümkün değil.
Tabii bu Hükûmet gerçekten,
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, Türk çiftçisinin geçmişte
özlemini çektiği birçok meseleleri gündeme getirdi ve yürürlüğe
koydu. Şöyle kısa kısa bunlara değinmek isterim: Kredi faizlerinin
düşürülmesi, kredi borçlarının yeniden
yapılandırılması, enerji borçlarının yeniden
yapılandırılması, mazot desteği, gübre desteği,
efendim, sertifikalı tohum desteği, toprak analizine destek,
tarım sigortasına devlet desteği, damlama sulamayla ilgili, efendim,
yüzde 50 hibe desteği, beş yıl, efendim, sıfır faizli
destekler, ilk defa kuraklığa, efendim, nakit para olarak destek
verilmesi konusu gerçekten Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin geçmişte
yapılmayanın yapıldığının
anlatılır bir şeklidir.
Diğer taraftan KDV
oranlarının düşürülmesi yüzde 18den yüzde 8e, sertifikalı
tohumda da yüzde 8den yüzde 1e düşürülmesi gerçekten bu Hükûmetin
takdire şayan yanıdır.
Diğer taraftan
-narenciye konusu özellikle benim bölgemi çok ilgilendiriyor- narenciyeye ilk
kez Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ton başına 125 dolar destek
verilmiştir, üzüme 50 dolar verilmiştir, domatese 50 dolar
verilmiştir. Bu da bizim yıllardır özlemini çektiğimiz
konulardır. Bunun için Hükûmete
gerçekten teşekkür ediyorum.
Bununla birlikte, bu bizim
raporumuzdan önce ve sonra birçok hukuki düzenleme yapmıştır.
Türk çiftçisinin gerçekten özlemini çektiği Tarım Kanunu, Toprak
Koruma ve Arazi Kanunu, Organik Tarım Kanunu, Tarım Sigortası
Kanunu, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu
Kanunu, Ziraat Odaları Birliği Kanunu gibi birçok da hukuki
düzenlemeler yapmıştır.
Değerli arkadaşlar,
şimdi bu kürsülerde hepimiz her zaman konuşuyoruz. Tabii ki
kürsülerde konuşurken, yapılması gerekeni hep beraber söylerken
iktidar olduğunuz zaman da bunları yapmanız gerekli. Ben bu
Parlamentoda tam yirmi iki yılı bitirdim, yirmi üçüncü yıla
döndüm.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Ben sizi yeni görüyorum.
ALİ ER (Devamla)
İnanın yirmi iki yıldır hep bu kürsüden Türk çiftçisini
savunduk, tarım kesimini savunduk. Söyledik ama yapılmadı bir
şey, söyledik ama yapılmadı bir şey, söyledik ama
yapılmadı bir şey. Ama şimdi, peki, bu Hükûmetin
eksiği yok mu, bu Hükûmetin yapamadığı yok mu? Var. Ama
inanın samimiyetimle söylüyorum, yani bu Hükûmetin Türk çiftçisinin desteklenmesiyle
ilgili çok yaptığı şeyler de var. Bunu evvela takdir
etmemiz lazım. Benim Parlamentoda eksiğini gördüğüm bir şey
var
OSMAN KAPTAN (Antalya) Ali
Ağabey, sen Hükûmeti desteklemekten başka bir şey
yapmıyorsun.
ALİ ER (Devamla)
Arkadaşlar, şimdi, bakın, zabıtlara bakın, ben
hayatımda yerimden hiç kimseye laf atmadım. Samimi söylüyorum.
Çünkü biz çocuk değiliz, ilkokul
öğrencileri değiliz, milletin seçtiği seçkin insanlar
olmamız lazım, birbirimizi dinlememiz lazım. Ben sizi nasıl
dinliyorsam -benim sizden ricam- bizi de dinleyin, sonra söyleyeceğiniz
bir şey varsa söyleyin. Yani oradan buraya, buradan oraya laf atmanın
hiçbir anlamı, manası yok.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Seviyoruz seni.
ALİ ER (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlar -Türk çiftçisi- iştigal
ettiği alan itibarıyla, yaptığı iş
itibarıyla gerçekten çiftçilik olayı dünyanın en zor
mesleği. Benim kendim mecrefe yaparak, limon keserek, çapa sallayarak
geldim. Bunu birçok arkadaşım biliyor burada. Dünyada benim
gördüğüm üç tane zor meslek var: Birisi çiftçilik, birisi çobanlık,
birisi de kamyon şoförlüğü. Çünkü koyunu sabaha kadar güdersin. O
soğukta koyunu gütmek kolay değil. Akşama kadar çapa
sallarsın, insanın otuz iki kemiği birden sızlar
çapayı sallarken, kolay değil. Yaz kış, efendim, yolda
kamyon sürersin, kışın soğukta donarsın, yazın
sıcakta terlersin. Yani bunlar kolay meslekler değil. Burada
konuşmayla değil, bunu yaşayarak bir yere varılır.
Ben şahsen bir
milletvekili olarak, geçmişte bunları yaşadım ve gururla
yaşadım, gururla da yaşadığım için Yüce Allaha
hamdediyorum. Ama burada gördüğüm uzun yıllardır: İktidar
olursan, muhalefetin söylediğine Hayır, bu olmaz.; muhalefet
olursan, iktidarın söylediğine Hayır, bunların her
yaptığı kötü. Bu âdetten Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir
defa kurtulması lazım.
Evet, bu İktidarın
yaptıklarını söyleyeceksiniz evvela. Ben, bu İktidara, Türk
çiftçisi adına, yaptıklarından dolayı teşekkür
ediyorum. Açıkça söylüyorum, bunda bir şey yok. Ama yapamadıkları
için de eleştiririm, kendi partim de olsa eleştiririm. Benim bütün
partilerden ricam bu.
OSMAN KAPTAN (Antalya)
Çiftçi Külahıma anlat. diyor Ali Ağabey.
ALİ ER (Devamla) - Yani
sayarsınız, biraz önce benim saydıklarımı
sayarsınız Arkadaşlar, bunlardan dolayı teşekkür ederiz.
dersiniz. Ama Şunları yapamadınız, bunları niçin
yapmıyorsunuz? derseniz, bizim o raporumuzda bunların hepsi var.
Orada anlatmışız, demişiz ki: Türk çiftçisinin
ihtiyacı, muhtaç olduğu hukuki düzenlemeler, idari düzenlemeler
bunlar. Efendim, bunları yerine getirirseniz Türk çiftçisi rahat eder, iyi
noktaya doğru gelir. İşte o raporun içinde hepsi var.
Araştırma yapmaya falan gerek yok, samimi söylüyorum, bu raporun
içinde hepsi var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ ER (Devamla) Biz
onu yazmışız heyet olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve
Hükûmete takdim etmişiz. Onun içine bakılırsa
araştırmayı yapmışız, her şeyimiz
hazır. İcraat noktasında gelin hep beraber Hükûmetle
görüşmeler yapalım, Hükûmetin eksiği varsa onu hep birlikte
destekleyelim. Hukuki düzenlemelerde eksiklikler varsa onu hep beraber
destekleyelim, idari düzenlemede eksiklikler varsa hep beraber onu
destekleyelim, hep birlikte destekleyelim. Yoksa tekrar aynı şeyleri
araştırıp aynı şeyleri gündeme getirmeye gerek yok.
Çünkü bu araştırmanın içinde hepsi var, yüz yıl geçse gene
var içinde; çok geniş kapsamlı bir araştırma yaptık
çünkü arkadaşlarımızla beraber o zaman.
Onun için benim sizden ricam,
bu geçen dönem yaptığımız, efendim,
çalışmanın neticesinde varabileceğimiz noktada Hükûmete
destek olalım, o noktaya doğru bir çalışma yapalım ve
Türk çiftçisinin huzura kavuşması için elimizden gelen gayreti
gösterelim diyorum.
Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Er.
Aleyhinde Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.
Buyurun Sayın Üstün.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekillerimiz; Milliyetçi
Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz
aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz üzere Genel Kurulumuz 12/5/2009 tarihinde gündemle ilgili
kararını almış idi. Buna göre 1inci sırada Türk Ceza
Kanunu Tasarısı ve 2nci sırada da Türkiye Cumhuriyeti Devleti
ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı
Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman
ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının
görüşülmesini kararlaştırmıştı.
Yani, bugün yasama
faaliyetlerine ayırmış idik zamanımızı,
gündemimizi. Ancak Meclisimizin değerli grubu olan Milliyetçi Hareket
Partisi şimdi farklı bir öneriyle geliyor, diyor ki: Bugün yasama
çalışmalarını bir kenara koyalım, denetim
faaliyetlerini yapalım. Bu denetim faaliyetleri içerisinde de yaş
sebze ve meyve sektöründe yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesine ilişkin bir Meclis araştırması komisyonu
kuralım. Kısaca özeti bu.
Değerli arkadaşlar,
bu Meclis gerek 22nci Dönemde gerek 23üncü Dönemde sırası
geldiğinde denetim konularını fazlasıyla
yapmıştır, sırası geldiğinde de yasama
faaliyetlerine eğilmiştir. Hakikaten geçen dönem
baktığımızda, özellikle 22nci Dönemde, daha önceki
dönemlere oranla araştırma komisyonu açısından
baktığınızda, yazılı veya sözlü sorulara verilen
cevaplar açısından baktığınızda denetim
faaliyetlerinin çok fazlaca yapıldığını görmekteyiz.
Bu çerçevede aşağı yukarı aynı konuyla ilgili olarak,
bire bir neredeyse yani isimleri, içerikleri aynı, 15/2/2006 tarihinde bir
Meclis araştırması komisyonu kurulmuş ve -biraz önce burada
değerli Milletvekilimiz Sayın Ali Erin de bahsettiği gibi- bu
Komisyonun Başkanı Mersin Milletvekili Sayın Ali Er olmuş
ve Başkan Yardımcısı da gene demokratik bir şekilde
muhalefetten, Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Kaptan olmuştur.
Ben de o gün
hatırlıyorum, bu Araştırma Komisyonu gerçekten
Türkiyemizin birçok yerine gitmiş, çiftçilerimizle görüşmüş ve
kapsamlı bir rapor hazırlamıştır. Bu Rapor da
aynı şekilde, 27/2/2007 tarihinde Genel Kurulda görüşülmüş
etraflıca bir şekilde ve o gün yapılması gerekenler neyse
-Meclisin yapacağı konular vardı, Hükûmetimizin
yapacağı konular vardı, sivil toplumun yapacağı
konular vardı- önerilerini sıralamış. Bugüne
geldiğimizde, bu önerilerin bir kısmının hayata
geçtiğini görmekteyiz, bir kısmının da yine hükûmetlerce,
Hükûmetimizce hayata geçirilmek üzere üzerinde çalışıldığını
görmekteyiz. O bakımdan, bu Araştırma Komisyonunun tam
manasıyla hayata geçirilmesi için bir süre tanımamız
gerektiği kanaatindeyiz
Çalışma ekonomisi
diye bir kavram var hayatımızda. Yani bizim de Meclisimizde de bir
çalışma ekonomisi olması lazım. Daha iki yıl önce
görüştüğümüz bir konuyu sonuçlarına daha tam vâkıf olmadan
yeniden ele almanın hakikaten burada çalışma ekonomisine uygun
olmayacağı kanaatindeyiz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Kamu İhale Yasasını 16 kez değiştirdiniz!
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla)
Peki, bugün burada ne görüşmeyi biz önermişiz? Bugün burada,
yıllardan beri güneydoğuda kanayan bir yara olan kara
mayınlarının temizlenmesiyle ilgili bir kanun tasarısı
var, bunun görüşülmesini istiyoruz. Bakın, benim
hatırladığım kadarıyla, yıllardan beri, on
yıldan beri, yirmi yıldan beri herkes bu soruna parmak basar. Derler
ki: Suriye sınırında çiftçiler taa hatta kadar gelirler orada
tarım yaparlar ancak bizim tarafımızda bazen 300 metre, bazen
500 metre derinlikteki alanların mayınlarla örtülü olduğu bildirilir.
Değerli arkadaşlar,
ben de yaklaşık yirmi yıl önce, Gaziantepte askerî hâkim iken
orada görev yaptım. Hatay, Kilis, Antep ve Urfa mahkememizin yetkisinde
idi. Bir gün, yine aynı hatta bir olay olmuş, keşif yapmak üzere
mahkeme heyetiyle birlikte Kilisteki bir köye gittik. Orada bir
sırtçı vurulmuş -sırtçı da, tanımlayayım,
başkasının malını kaçak olarak sınırdan
geçiren şahıstır- onun keşfini ve otopsisini yapmak üzere
oraya gittik. Biz mevtayı kaldırmaya uğraşıyoruz.
Oraya gitmek için bir sürü izin aldık. Yaklaşık 500 metre
ileride, girilemiyor, mayın tarlası var. Biz yaklaştık olay
mahalline, karşıda da Suriye çiftçisi, sınırın
sıfırına kadar geldi, elini tellere değdirdi, bizi izliyor
ve sıfıra kadar da ekmiş hatta su arkı
sınırın üzerinden geçiyor. Biz ise zeytinlikleri, en güzel
tarım arazilerini mayınlamışız ve orada atıl bir
şekilde bırakıyoruz.
Tabii, orada yine çok
üzüldüğüm bir olay vardı, onu unutamıyorum. O
sırtçının otopsisini yapmak üzere hastaneye getirdiğimizde,
elbiselerini çıkardığımızda, altta,
şalvarını çıkardık ama altında -affedersiniz-
donunun olmadığını görünce hepimizin gözlerinden yaş
geldi.
Artık bunlar çağ
dışı kalmıştır. Gelin, bu kanayan yarayı
burada birlikte çözelim. Yıllardan beri bu mayınların
kaldırılması konusunda söylenir, konuşulur, konuşulur
ama kimse bir adım atmaz.
O bakımdan, önümüze bir
fırsat gelmiş, buna herkes destek versin. Varsa bir eksiklik
önergelerle bu desteklenebilir ama biraz önce bahsettiğim komisyon raporu
-arkadaşlar bana ulaştırdılar- işte burada, bakın,
sayfalarca bu yaş sebze meyve sektörüyle ilgili sorunlar belirlenmiş
ve bunlar bir bir hayata geçiriliyor.
O bakımdan, tekrar
aynı konuyu gündeme almayalım, şu anda kanayan yara olarak duran
bu mayınların temizlenmesiyle ilgili kanunu bir an önce
çıkaralım diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Üstün.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Kanayan yara elinizde, Hükümetsiniz, çözün onu!
MUHARREM VARLI (Adana) Kime vereceksiniz, onu da söyleyin!
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
RECEP TANER (Aydın)
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul etmeyenler
Yok.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89uncu Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki
Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme
Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti
Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın
Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263) (x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde,
tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket
Partisi grupları adına konuşmalar
yapılmıştı.
Dün tümü üzerinde soru sormak
isteyen milletvekillerimizin adlarını sıralıyorum,
buradalarsa sisteme öncelikli olarak girebilirler: Sayın Uslu, Sayın
Tankut, Sayın Özensoy, Sayın
İnan, Sayın Paksoy, Sayın Köse, Sayın Şandır,
Sayın Kutluata, Sayın Yunusoğlu, Sayın Sipahi, Sayın
Süner, Sayın Dibek, Sayın Işık, Sayın Gök, Sayın
Ünsal.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu
birleşim farklı efendim, geçti onlar.
BAŞKAN Ben
onların girdiklerini beyan edeyim, isterlerse öncelikle onlara şey
yapabilirim varlarsa eğer.
Şimdi, konuşma
sırası Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdala aittir. (DTP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Birdal.
DTP GRUBU ADINA AKIN
BİRDAL (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 263 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti
ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı
Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısına ilişkin, Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Savaş ve
çatışmalar ne yazık ki sadece olduğu anı değil,
bittikten sonra da halkın yaşamını etkilemektedir. Bu
konuda en büyük sıkıntı, kara mayınları ve sahipsiz,
serbest patlayıcılarda yaşanmaktadır. Savaşılan
bölgelerin savaş bittikten sonra temizlenmemesi ve gerek kendini korumak
gerekse de karşı tarafın hareket alanını
kısıtlamak amacıyla döşenen anti-personel kara
mayınları uzun yıllar can almaya, sakat bırakmaya neden
olmaktadır.
Bu sorun savaşın
bütün acımasızlığını yaşamış ülkelerde
olduğu gibi Türkiye'de de önemli bir sorun oluşturmaktadır. Gün
yok ki, mayınlar, ölümlere, sakatlanmalara ve doğurduğu
sonuçlara konu olmasın. Türkiye'de kara mayınları 1955-1959
yılları arasında yasa dışı sınır
geçişlerini önlemek üzere mayınlanan ve İskenderundan
başlayarak Silopiye dek uzanan Suriye sınırının tümü,
Bulgaristan, Ermenistan, Azerbaycan ve Irak sınırı ile 1988
yılı sonrası, çatışmalı dönem boyunca mayınlanan
daha iç bölgelerde mevcuttur. Hatay, Şanlıurfa, Siirt, Mardin,
Ağrı, Hakkâri, Şırnak, Batman, Diyarbakır, Tunceli,
Bingöl, Kars, Ardahan, Gaziantep ve Van illeri kara mayını sorunundan
en çok etkilenen illerimizdir. Yani bölge, yani Kürtlerin
yaşadığı iller, ilçeler. Yani ölümlere, acılara;
yargılanmış, trajedilerin yaşandığı;
adları, yaşadıkları köylerin adları
değiştirilen bölge halkı.
Türkiye'yi bu kadar
yakıcı ölçüde ilgilendiren kara mayını konusunda
geçmiş yıllarda olumlu gelişmeler yaşanmış, iki
çok önemli ulusal üstü anlaşmayı Türkiye Cumhuriyeti devleti taraf
olmuş ve imzalamıştır. Bunlardan ilki, Ottawa
Sözleşmesi olarak bilinen anlaşmadır. Türkiye, Anti-Personel
Mayınların Kullanımının, Depolanmasının,
Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların
İmhası ile İlgili Ottawa Sözleşmesine taraf olmuş ve
2004 Mart ayında çekincesiz yürürlüğe koymuştur. İkinci
anlaşma ise Aşırı Derecede Yaralayan ve Ayırım
Gözetmeyen Etkileri Bulunan Belirli Konvansiyonel Silahların
Kullanımının Yasaklanması ya da
Sınırlandırılması Sözleşmesidir. Türkiye bu
anlaşmayı 7nci maddesinin 4üncü bendine şerh koyarak
21/10/2004 tarihinde onaylamış, 2005 Nisan ayında da
yürürlüğe girmiştir.
Ancak, iç hukukta
yapılması gereken düzenlemeler ne yazık ki
yapılmamıştır. Dün, örneğin Sayın Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı soruları yanıtlarken
bu 1 Mayısın gayet demokratik bir ortamda
yapıldığını söylemiş ve ulusal yasaların,
kamu düzeninin korunmasında yasaların dikkate
alındığını söylemişlerdir. Şimdi,
değerli arkadaşlar, burası yüce Meclisçe kabul edilen Emek ve
Dayanışma Gününün tatil edilmesi ve 1 Mayısta da
kutlanmasına da
Biz emekçilerle beraber İstanbulda olduk, 3 kez
biber gazı yedik, çok sayıda arkadaşımız
yaralandı; panzerlerin üzerine gittiği birçok insan şu anda
hastanede, ameliyat oldu. Nasıl bir demokratik ortamda 1 Mayıs Emek
ve Dayanışma Gününün kutlandığı anlaşılmaz
bir durumdur.
Şimdi, yine bu
Anayasanın 90ıncı maddesi değil midir ki ulusal üstü
kabul edilen hukukun iç hukukumuza bağlı olarak düzenlenmesini
öngören Viyana Konferansı, Moskova Anlaşması, Paris Anlaşması,
demokratik, barışçıl toplantıların izne
bağlı olmadığı hükmünü getirmemiş midir? Biz bunu
oyladık. Hatta Paris Şartı, hem Cumhurbaşkanı hem
Başbakan tarafından çift imzalı imzalanmış bir
sözleşmedir ama ne yazık ki hâlâ buna göre, 2911i bu ulusal üstü
yasaya göre düzenlememişiz ve ondan sonra da buna
sığınmaktayız.
O nedenle, bu
sözleşmelerin gereklerini yerine getirmek için artık ulusal eylem
yasalarının hazırlanması gerekmektedir ve buna göre
düzenleme yapılması gerekir. Örneğin, Ottawa Sözleşmesi
taraf devletlere mayın ya da serbest patlayıcı riski olan
bölgelerin taranması, haritalanması, işaretlenmesi,
temizlenmesi, mayınlı bölgeler yakınında yaşayan sivil
halkın eğitimi, mayın, serbest patlayıcı hakkında
sorumluluk, stokların imhası, mağdurlara yardım
konularında yükümlülükler getirmektedir. Bu çerçevede, Ottawa
Sözleşmesi gereğince Türkiye,
1) En geç 1 Mart 2008den
itibaren depolarında bulunan mayınları imha etmiş
olması gerekmektedir.
2) En geç 1 Mart 2014e dek
toprağa döşeli tüm mayınları temizlemiş
olmalıdır.
3) En geç Eylül 2004
ayından itibaren mayın bulunduğu bilinen ya da
döşenmiş bulunduğundan kuşkulanılan bütün
alanları belirlemiş olmalıdır.
4) En geç Eylül 2004
ayından itibaren bu alanları işaretlemeli, gözetim altında
bulundurmalı, çitler ya da başka yöntemlerle koruyor
olmalıdır.
Görüleceği gibi Ottawa
Sözleşmesinin yükümlülüklerinin hiçbiri yerine getirilmemiştir.
Anlaşmanın kesin hüküm ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde
Türkiye yine burada gecikmiştir.
Kırıkkalede bir imha
atölyesi kurulmuş ancak şu ana kadar faaliyete geçmemiştir.
Mayın riskli alanların taranması ve uluslararası
standartlara göre işaretlenmesi, sivil halka risk eğitimlerinin
verilmesi, mağdurlara yardım ve çalışmaların eş
güdümünü sağlayacak merkezlerin oluşturulması konusunda hiçbir
ilerleme sağlanmamıştır. Mayınların temizlenmesi
diye iki yıldır gündemde olan konu ise sadece Suriye
sınırındaki mayınların temizlenmesidir ki nitekim bu
da geldi gitti, geldi gitti, geldi gitti, en sonunda geldi ve umarım
halkın, yoksul çiftçilerin, emekçilerin ve ülkenin çıkarlarına
bağlı bir sonuçla çıkar ama göreceğiz ki böyle olmayacak.
Şimdi, Suriye sınırındaki mayınların
temizlenmesi, bu bölgenin ülke sınırı olması, yetersiz de
olsa tel örgülerle çevrilmiş olması gibi nedenlerle, diğer
mayınlı bölgelere oranla daha güvenlikli olarak kabul edilebilir.
Oysa ülkemizde on yıllardan beri süren çatışmalı ortam
nedeniyle yeri belli olmayan binlerce mayın ve patlamamış bomba,
patlayıcı vardır. Biliyoruz ki iki tarafın
döşediği mayınlar var. Örneğin, şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanı Türkiye'nin en temel sorununun Kürt sorunu
olduğunu ve bu sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğini söylerken
birtakım gazeteci arkadaşlar ve yorumcular PKKnin ya da bir
yanın, döşeli olan mayınların haritasını açıklaması gerektiğini
söylüyor. E peki diğer yan, devlet
Yani şimdi, kimin
mayınının kimi öldürdüğü belli mi? Mayınlar adres
soruyor mu? Örneğin, dün bir asker yine öldü mayından; güvenlik
güçleri, siviller, çocuklar, kadınlar
Kimin bu mayınları nereye
döşediğinin bilinmesi, gerçekten iki tarafın da mayın
haritalarını açığa çıkarması ve temizlenmesi
yolunda bir mutabakata varması gerekiyor.
Şimdi, bu konuda,
örneğin kimi sivil toplum örgütlerinin yaptığı
araştırmalar var. Örneğin İHDnin yaptığı
son araştırma da can alıcı bu sorunu gözler önüne
sermektedir.
Bakın değerli
milletvekilleri, 1990-2008 yılları arasında kara
mayını ve sahipsiz patlayıcılar nedeniyle 1.213 kişi
yaşamını yitirmiştir, 1.781 kişi de yaralanıp
sakat kalmıştır ve sadece 2008de de 43 asker
yaşamını yitirmiş ve
95i de yaralanmıştır. Bunların, ölenlerin ve sakat
kalanların çoğu çocuk ve bu sonuçlar bile ülkemizde zaman
geçirmeksizin ve sorunun ciddiyetini göz ardı etmeden kara
mayınlarıyla ilgili ulusal yasa düzenlemelerinin yapılmasını
öncelikli hâle getirmektedir. Hepimizin ve özellikle
çocuklarımızın geleceğini tehdit eden sorunla mücadele
etmek öncelikli görevlerimiz arasında olmalıdır.
Bu nedenle, kara
mayınları ve serbest patlayıcıları konusunda ortadan
kaldırıcı ve etkisizleştirici önlemlerin bir an önce
alınması için ivedilikle iç hukukta düzenlemenin yapılması
gerekmektedir ve aynı zamanda, mayın temizliğine hemen
başlamak gerekmektedir çünkü bu temizlik yıllar sürecek bir temizlik
olacaktır. Sadece Suriye sınırındaki mayınların
temizlenmesi ve etkisiz hâle getirilmesi için beş yıla gerek
olduğu söylenmektedir. Dolayısıyla, sadece bu örnek bile
ülkemizdeki bütün mayınların temizlenebilmesi için ne denli uzun bir
süreye gereksinme olacağının en çarpıcı
örneğidir. Bu nedenle, ivedilikle mayın temizleme işine bütün
ülke topraklarında bir an önce başlanması gerekmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; korkudan ve yoksulluktan kurtulmuş,
demokratik, barışçıl bir toplum gereksinmesi hepimizin ortak
projesi ve kaygısı olmalıdır. Ancak, siyasi iktidar, her
zaman olduğu gibi Şeytan ayrıntıda gizlidir. sözünü
haklı çıkarırcasına tasarıya öyle maddeler, bölümler
eklemişler ki bunları savunmak olanaklı değildir.
Bakın, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 12 Mart 2003 tarihli oturumunda partisinin grubu adına
konuşan bir milletvekili diyor ki: Suriye sınırındaki
mayınlar temizlendikten sonra, en başta yoksul mayın
kurbanları olmak üzere topraksız köylüler ve o toprakların eski
sahiplerine dağıtım ve satışının
yapılmasının gerekli olduğunu belirtmek istiyorum. Bu yolla
sağlanacak gelirle sınırın modern ve elektronik bir
sistemle korunması için gerekli olan 40-50 milyon doların çok üstünde
bir kaynak sağlanacağı tabiidir. Bu konuşmayı yapan
milletvekili dönemin Mardin Milletvekili Sayın Nihat Eridir ve bu
konuşmayı AKP Grubu adına yapmıştır. Peki, bu
altı yılda ne değişmiştir de AKP bu görüşünden
vazgeçmiştir? Bu düzenlemeyle hem 2886 sayılı Devlet İhale
Kanunu hem de 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu niye devre dışı
bırakılmaktadır? Niye temizlenen alanları sadece bu bir
firmaya ve kırk dokuz yıllığına vereceklerdir?
Yoksulların yanında olduğunu söyleyenlerin büyük tarım
tekellerinin yanında yer alışı nasıl açıklanacaktır?
Bu alanlar niye mayın kurbanlarına verilmemektedir? Neden bu temizlenecek
alanlar az topraklı ve topraksız yoksul köylülere verilmeyecektir?
Şimdi her çıkan sayın milletvekili burada Dünya Çiftçiler
Gününü kutluyor: Ne mutlu Türk'üm diyene! ya da Köylüler memleketin
efendisidir! Arkadaşlar, eğer gerçekten bu çiftçilerin, yoksul
köylülerin gününü kutlayacaksak, bu temizlenecek mayın
alanlarının yoksul çiftçilere, üreticilere verileceğinin burada
taahhüdünü yapalım. Gelin bunda anlaşalım ki onların gününü
kutlamış olalım. Yani şimdi döverek
çocuklarımızın bayramını kutluyoruz, anneleri
acılara gark ediyoruz, ondan sonra Anneler Gününü kutluyoruz. Gerçekten
yoksullaşmanın ve açlığın büyük derinliği
içerisinde bataklığına batmış olan emekçi köylüleri
Şimdi
çiftçilerin adına günlerini kutluyoruz! Olmaz böyle bir şey! Gelin
temizleyelim bu alanı.
Ve gerçekten bir de
örneğin şimdi güncel bir konu var: Yine töre, namus ve rant gibi
gerekçelerle devletin bu katliamdaki sorumluluğunu ve yükümlülüğünü
hafifletmek ve gizlemek isteyen bir saikle koruculuk müessesesi. Gelin kaldıralım.
Ve korucular nerede hizmet edindirilecek, nerede bunlar istihdam edilecek?
İki yüz yılda form kazanan, bölge dağlarında yakılan
meşe ağaçlarının dikiminde istihdam edelim. Gelin bu alanı
temizleyelim. Gerçekten demokratik bir halk kooperatifçiliğini
oluşturalım, makine parkları oluşturalım ve
örneğin 1 kişiye ya da 10 kişiye bilmem kaç bin dönüm toprak
yerine demokratik halk kooperatifçiliği mülkiyetini bu topraklara verelim;
ortak üretim, ortak işletme, ortak pazarlamayı yapalım ve kimi
hizmet alanlarında o korucuları da orada istihdam edelim. Var
mısınız bunu yapmaya? Yoksa uluslararası tarım
tekellerine topraklarımızı vereceğiz! Ve ne adına?
Halkçılık adına! Ve bu Türkiye Büyük Millet Meclisi bu karar
çıksa da bunu kabul etmeyecektir ve etmemelidir.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; şimdi tabii, bu katliamı gerçekten
burada sizinle paylaşmak istiyoruz. Örneğin, daha önce Türkiye
tanık olmuştur Güçlükonakta nasıl 11 korucunun katledilip, kurşunlanıp,
sonra minibüste yakıldığına ve sonra, bunun tanıklığını
yapanlar gerçek faillerinin kim olduğunu açığa
çıkarmıştır. Dönemin Devlet Bakanı, geçtiğimiz
günlerde sayın cumhuriyet savcısına gidip ifade vermiştir Güçlükonak
faillerinin kimler olduğuna ilişkin. Bunun sonuçlarını
bekliyoruz.
Daha geçen yıl
Beytüşşebapta Beşağaç köyünde yine -12
kişi-korucuların da arasında bulunduğu bir katliam
yaşanmıştır. Minibüste kurşunlanmıştır
insanlar ve gidilmiştir, gelinmiştir İnsan Hakları
İnceleme Komisyonunca, alt komisyonunca ama ne yazık ki
Komisyonumuzca ve Komisyonun Sayın Başkanınca gittikten sonra
ilk izlenimleri Bu katliamın örgütle bağlantısı yok.
demişken, sonra ne olduysa üç gün sonra gelip bu katliamın örgütle
bağlantısına dair rapor hazırlamışlardır.
Elbette ki biz buna
Ben de o heyette yer alan biri olarak muhalefet
şerhimi ve gerekçelerimi koymuşumdur.
Şimdi, yine bir katliam
yaşanıyor ve bekliyoruz iki gün. Şimdi, bu sorun Türkiye Büyük
Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun alanına
girmez de kimin alanına girer? İki gün bekliyoruz, hiçbir ses yok ve
sonra, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi olarak
başvuruyoruz ve derhâl Komisyonun toplanmasını,
değerlendirilmesini ve bir alt komisyonun gönderilmesini öneriyoruz.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, nerede böyle bir törede namaza durmuş insanlar
öldürülmüştür? Bölge milletvekillerimiz var aramızda. Var
mıdır böyle bir, namaza durmuş insanların
kurşunlandığının, öldürülmüş olduğunun bir
tane örneği? Varsa verin lütfen. Var mı töre cinayetlerinde
kadınların ve çocukların öldürüldüğü? Varsa bir tane örnek
verin. Değil böyle, kadınların, çocukların
öldürüldüğünü, bir çatışma, tartışma anında bir
kadın tülbendini çıkarıp tartışmacıların
arasına salladığı zaman o tartışma
durmaktadır. Bırakın 3ü hamile kadını, 14
kadının ve 6 çocuğun öldürülmesinin var mı böyle bir
örneği? Ya da rant meselesine bağlanıyor. Biz gittik, gittik ve
inceledik hafta sonu, görüştük orada. Sizler de tanık
olmuşsunuzdur. Şimdi geleceğim tabii. Örneğin,
arkadaşlarımız ilk, birinci gün gittiler, 3 milletvekili
arkadaşımız. Olay yerine köy uzaklığı en fazla on
beş dakika, bir buçuk saat sonra yetişiliyor. Şimdi,
bunların açıklanmasının gerektiğini söylüyoruz ve alt
komisyonda bölge milletvekili olarak yer almak istediğimizi söylüyoruz,
nedense Sayın Başkan, Komisyon Başkanı -ki 9
arkadaşımız başvuruyor alt komisyonda yer almak için ve
sonra gerekçelerimizi haklı bulan kimi milletvekili
arkadaşlarımız bizim lehimize ayrılıyorlar, 5
kişiye düşüyor ama sonra 6ncı olarak Sayın Başkan-
Ben de adayım ve oylayalım. diyor. Neden bu ayrımcılığı
ve dışlayıcılığı inatla Sayın
Başkan yapıyor? Acaba gizlemek istediği bir şey mi var? Ya
da o anda üyesi olmayan MHPnin
-arıyor telefonla Siz bu komisyona katılmak ister misiniz?
diye- orada olmayan bir sayın komisyon üyesini komisyona dâhil ediyor.
Şimdi, bu nasıl açıklanır sayın milletvekilleri?
Göreceğiz. Çünkü Beşağaçın sonucu, o rapor yeni atanan
özel cumhuriyet savcısı tarafından raftan indirildi ve
gerçeği göreceğiz. Şimdi böyle gerçekler varken yeniden bu
gerçeklerin üstünü örtme telaşı
Eğer birileri bir yerlere mesaj
vermek istiyorsa ya da birileri daha bilmem kimden ne olduğunu
kanıtlamak istiyorsa
Bunlar kabul edilir durumlar değil. O nedenle
Ve dün de alt komisyonunun böyle antidemokratik, grubu bulunan bir siyasi parti
temsilcisine alt komisyonda inatla ve ısrarla yer verilmeyişini bize
imzalattırmaya kalkışıyorlar ve Sayın Meclis
Başkanına durum intikal ediyor, Makul bir çözüm bulunur. deniliyor.
Neden? 5 kişi yerine 6 kişi olsun denilmişken neden hâlâ 5
kişide ısrar edildiğinin gerekçesi
açıklanmalıdır. Ha, bunun gerekçesini öğreneceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
AKIN BİRDAL (Devamla)
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Hazırlanan raporla yine
göreceğiz hangi kaygılarla, hangi saiklerle neyin örtülmek
istendiğini.
Şimdi, böyle bir
demokratikleşme olur mu? Böyle bir, Kürt sorununun çözümü konusunda bir
siyasi irade olur mu?
İşte, Sayın
Cumhurbaşkanı oradan, Çankayadan veriyor, hepimize bir yol
gösteriyor. Gelin, işte burada, tam da burada siyasi iradeyi ortaya
koyacak, kararlılıkla, cesaretle bu sorunun önünü açacak olan Türkiye
Büyük Millet Meclisi olmalıdır ve ama ne yazık ki
komisyonların maniple edilmesine ve gerçekleri gizlemesine de göz
yummadan, kararlılıkla, cesaretle
Ne için? Demokrasi için. Ne için?
Barış için. Ne için? İşte, emekçilerin,
yarattıklarının üzerinde söz ve karar sahibi olması için.
Ne için? Bazıları diyorlar Bu fırsat, tarihî fırsat
nedir? diye. Vallahi, bilmiyorlarsa öğrensinler.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Birdal.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Açıkalın.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hükûmeti ile Suriye Arap
Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırları Boyunca
Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleriyle İlgili İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanun, yürütme ve yürürlük
maddesi hariç dört maddeden oluşan kısa bir kanun hüviyetindedir.
Kanunun metni üzerindeki görüşlerimi ifade etmeden önce, bu kanuna neden
ihtiyaç duyulmuştur, bunun altyapısında, amacında neler
yatmaktadır, önce bunları, bu kanuna takaddüm eden Bakanlar Kurulu
kararlarını kısaca açıklamak istiyorum: Birinci olarak, bu
kanuna bir yasal ihtiyaç vardır. Bu yasal ihtiyacın birinci
kısmı iç hukuktan kaynaklanmaktadır, ikinci kısmı
uluslararası hukuktan doğmuştur. İkinci olarak, iktisadi
bir zaruret vardır bu yasanın yasalaşmasında ve üçüncü
olarak da siyasi ve güvenlik dolayısıyla ihtiyaç bulunmuştur.
Uluslararası hukuk
açısından doğan zaruret, bilindiği üzere soğuk
savaşın bittiği yıllardan itibaren güvenlik kavramı
gerek ulus devlet düzeyinde gerekse NATO konseptinde değişikliğe
uğramış ve buna bağlı olarak da konvansiyonel
silahlarda azaltılmaya gidilmiş. Aynı şekilde, antipersonel
kara mayınları ve antitank mayınları konusunda da azaltmaya
yönelik uluslar düzeyinde ve NGOlar düzeyinde teşebbüsler olmuştur.
Uluslar düzeyinde bu faaliyetin başını çeken ülkeler,
başlıca, Kanada, Avusturya ve Almanya olmuş, 1996
yıllarında özellikle antipersonel kara mayınlarının
tümüyle yok edilmesi konusunda ciddi bir teşebbüs
başlatmışlardır ve bu teşebbüs, faaliyet, önemli
destekler bulmuş uluslararası camiada ve çok kısa bir süre
içerisinde, bir yıl içerisinde sonuçlanmıştır. Bu
sonuçlanma, bilindiği üzere, burada da değerli konuşmacılar
tarafından ifade edildiği üzere, Ottawa Sözleşmesi olarak
uluslararası gündeme oturmuştur. Ottawa Sözleşmesi, Ottawada
imzalandığı için Ottawa Sözleşmesi ismini alan bu
sözleşme, antipersonel kara mayını kullanımının,
depolanmasının, üretiminin ve devredilmesinin yasaklanması ve
bunların imhasıyla ilgili sözleşmedir. Bu sözleşme 1999
yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi
de 12/3/2003 tarihinde bu sözleşmeye katılmayı
onaylamış, dolayısıyla Türkiye bu sözleşmeyi
imzalamış olarak bu sözleşmenin tarafı olmuştur. Bu
sözleşme altı önemli ana konuda, sözleşme imzalayan yüz kırk
dokuz civarındaki ülkeye mükellefiyetler getirmiştir.
Bunlardan birincisi, antipersonel
kara mayınlarının kullanılmasını,
stoklanmasını, üretimini ve transferini yasaklamaktadır.
İkinci olarak, istisnai
olarak, bu yasaklamaya getirilen bir istisnayla, sadece mayın tespit,
temizleme ve imha tekniklerinin geliştirilmesi ve eğitim maksatları
için belirli bir miktar mayın bulundurulmasına ve transferine müsaade
edilmektedir.
Üçüncü olarak da depolardaki
mayınların temizlenmesi konusunda taraf ülkelere dört yılı
geçmeyecek bir mühlet verilmektedir. Aynı şekilde, muhtelif yerlere
döşenmiş bulunan bu mayınların da bu antipersonel kara
mayınlarının imhası konusunda da on yıllık bir
süre verilmiştir.
Yine, aynı şekilde,
taraf ülkelere, mayın döşeli veya döşeli olmasından
tereddüt edilen bölgelerin işaretlenmesi, gözetlenmesi ve bu bölgelerin tel
örgüsüyle veya diğer metotlarla mayın döşenmemiş
bölgelerden tecrit edilmesi öngörülmüştür.
Ve son olarak da taraf
ülkeler arasında mali yardım ve teknolojik iş birliği
yapılmasına imkân sağlanmasını düzenlemiştir.
Bilindiği üzere,
mayınların temizlenmesine konu olan arazi Hatay ilinden başlamak
üzere altı vilayetimizi ilgilendirmektedir. Bunlar: Şanlıurfa,
Gaziantep, Şırnak
877 kilometre aşağı yukarı bir
uzunluğa sahip. En dar yeri 200, en geniş yeri de 800 metre
genişliğe sahip bir arazi parçasıdır. Bu
mayınların 1950li yıllarda yerleştirildiği ancak
geçen zaman içerisinde tabiat şartlarında meydana gelen
değişiklikler sebebiyle mayınların yerlerinin muhtemelen
hareket hâlinde olduğu, değiştiği gözlenmiştir teknik
olarak.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uluslararası hukuktan doğan bu
mükellefiyet dolayısıyla böyle bir yasa, Türkiyeye, 2014
yılına kadar, bu şekilde döşenmiş bulunan
mayınların imhası zarureti mükellefiyetini getirmiş
bulunmaktadır.
İç hukuk
açısından baktığımızda, bu mayınların
temizlenmesi konusunda biraz önce saydığım vilayet özel
idareleri ve valilikleri zaman içerisinde temizlemeye yönelik muhtelif
teşebbüslerde bulunmuşlar, ihaleler açmışlardır. Bu
ihalelerden birisi dolayısıyla yapılan ihaleye, Cumhuriyet Halk
Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu adına, bilindiği üzere,
Danıştay nezdinde itiraz edilmiş ve dava
açılmıştır. Bu davada, bu mayınlara ilişkin
muhtelif Bakanlar Kurulu kararlarının vakit almamak için tarih ve
numaralarını vermiyorum- ve Mardin ve Şırnak illerinde
yapılan ihalelerin ihale şartnamelerinin iptali ve öncelikle de
yürütmenin durdurulması talep edilmiştir. Danıştay 13.
Dairesi bu davayla ilgili olarak vermiş bulunduğu kararında,
illerde yapılan ihalelere ilişkin yürütmeyi durdurma istemi
hakkında karar verilmesine gerek olmadığına ancak ihale
şartnamesinin yürütülmesinin durdurulmasına karar vermiştir.
Bilindiği üzere bu
ihaleler 2886 sayılı Kanuna göre yapılmıştır.
2886 sayılı Kanunun 2nci maddesinde de, Danıştayın
doğru ve haklı olarak vermiş bulunduğu karar çerçevesinde,
muhtelif istekliler tarafından yapılması mutat olan muhtelif
işler tek bir eksiltmede toplanamaz tarzında bir hüküm
bulunmaktadır. Aynı zamanda bu hüküm, bizim bu getirmiş bulunduğumuz
yasadaki İhale Kanununun (2886) ve Kamu İhale Kanununun
istisnasının aynı zamanda bir gerekçesidir.
Dolayısıyla iç hukuktan kaynaklanan bir yasa düzenlemesine de bu
açıdan zaruret bulunmaktadır.
İktisadi zaruret, biraz
önce ifade ettiğim genişliğe sahip bir arazinin Türkiye
ekonomisine katkısından bu şekilde mayınlanmış
bulunmak suretiyle mahrum bırakılması da Türk ekonomisi
açısından bir kayıptır. Dolayısıyla bu arazinin
mayınlardan temizlenerek yer altı ve yer üstü zenginlikleri
itibarıyla Türk ekonomisine katkısına imkân sağlanması
icap etmektedir.
Diğer bir konu, siyasi
gelişmeler. Bilindiği üzere, ülkemiz ve partimiz, belirli bir süreden
beri özellikle komşularıyla yakın komşuluk ilişkileri,
sınır güvenliği açısından, iç hukuklarına
karışmama, içişlerine karışmama ilkesine dayanan iyi
münasebetler geliştirmiştir. Dolayısıyla güvenlik
ihtiyacı, aynı zamanda güvenliğin teknolojik boyutundaki
yaşanan gelişmeler de mayınların döşenmesi zaruretini
birlikte getirmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; mayından arındırılacak alan
216 bin dekar. Her ne kadar Millî Savunma Bakanlığı ve Maliye
Bakanlığı bilgilerinde farklılık olmakla birlikte 216
bin dekar çerçevesinde bir arazi genişliğidir.
Ottawa Sözleşmesi daha
yürürlüğe girmeden, Türkiye, 1992 yılında aldığı
bir gizli kararnameyle bu mayınların ortadan
kaldırılması konusunda görevlendirme yapmıştır.
Bu kararnamede muhtelif tarihlerde değişiklik bulunmuştur,
görevlendirmeyle alakalı olarak. Birinci değişiklik, 31/1/2005
tarihli ve 2005/8450 sayılı Karar ile Mayın temizleme faaliyeti
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
koordinatörlüğünde yürütülür. Mayın temizleme faaliyetinin ihale
işlemleri ise Maliye Bakanlığınca gerçekleştirilir.
şeklinde olan değişikliktir. Bundan sonra yapılan
değişiklik, yine görevlendirmeyle alakalı olmak üzere, 13/6/2005
tarihli olup 2005/8982 sayılı Kararla
yapılmıştır. Buradaki değişiklik de Mayın
temizleme faaliyeti ve ihale işlemleri Maliye Bakanlığınca
yürütülür. şeklindedir. Bu çerçevede, yasal bu baza oturmak üzere
huzurunuzda bulunan kanun tasarısı Meclisin gündemine
getirilmiştir.
Şimdi özet olarak bu
tasarının neler getirdiğini ifade etmek istiyorum. Amacı,
yine kanunun ana maddesinde yazıldığı üzere, bu bölgede
bulunan patlamamış mühimmat ile antipersonel ve antitank mayınlarının
temizlenmesidir.
Kanunun 2nci maddesi ihale
işlemlerini düzenlemektedir. Burada dikkat edilmesi gereken, ihale
işlemleriyle ilgili olarak iki aşamalı ve iki ayrı ihale
düzenlenmiştir. Kanunun getirdiği ana prensip, mayın temizleme işi
4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine
göre Maliye Bakanlığı tarafından hizmet alınmak
suretiyle yapılacaktır. Bundan sonra ifade edeceğim ihale tali
ihaledir, ancak bu tarz bir ihale gerçekleşmediği takdirde müracaat
edilecek ihale usulüdür. Ama maalesef, burada yapılan konuşmalarda
asıl ihalenin bu olduğu gözden kaçmış veya
kaçırılmış, sadece ihalenin arazinin kullanım bedeli
karşılığında, arazinin belli bir süre kullanıma
terk edilmesi karşısında yapılacağı öne
çıkarılmıştır. Oysa, ifade ettiğim gibi, ihale
birinci olarak ve ana ilke olarak, hizmet alınmak suretiyle Maliye
Bakanlığı tarafından yürütülecektir. Ancak bu şekilde
ihale yapılamadığı takdirde, Ottawa Sözleşmesindeki
mükellefiyeti belli süre içerisinde yerine getirmek amacıyla yine Maliye
Bakanlığınca, mayın temizlenecek alanlar
Bu mayın
temizlenecek alanların bir kısmı Maliye
Bakanlığının idaresinde, bir kısmı hazineye
aittir. Bunun dışında bunlarla birlikte bütünlük arz eden
başka kamu idarelerine ait alanlar da bulunmaktadır. Bu ihaleler
bunların tamamını kapsamak üzere yapılacak ihalelerdir.
İkinci usulde bütün bu
alanların ihalesi, temizlenecek alandaki arazinin tarımsal amaçla
kullanılmak üzere en az sürede kullanıma talip olan ihaleciye,
ihaleye katılan iştirakçiye verilmesi suretiyle
gerçekleştirilecektir. Bu şekliyle, her iki şekilde de
yapılan ihalede, mayınlı alanda bulunmakla birlikte Bakanlar
Kurulu kararı gereğince belirlenecek askerî yasak bölge ve
sınır hattı boyunca tesis edilecek sınır fiziki
güvenlik sistemiyle birlikte ihtiyaç duyulacak diğer alanlar,
temizliği yapan, ihaleyi kazanan firmanın kullanımına
teslim edilmeyecektir. Bu ihale bir bütün olarak yapılacağı
gibi, parçalı olarak da yapılması mümkündür. Kanunun diğer
maddelerinde ihalenin hangi öncelik sırasına göre
yapılacağında hangi kurumların görev alacakları -ki
bunlar Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma
Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve
Maliye Bakanlığıdır- ifade edilmiştir. Aynı
şekilde, ihale komisyonunun oluşumunda Maliye
Bakanlığının yetkili olduğu, diğer yandan
Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma
Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı temsilcilerinin
katılımıyla bir muayene ve kabul komisyonları
oluşturulacağı ve bunların çalışma
şartlarının ihale şartnamesinde ayrıca
gösterileceği belirtilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada üzerinde durulan en önemli konulardan bir
tanesi de bilindiği üzere bu temizlenen arazilerdeki yer altı
kaynaklarının kullanımıdır. Yer altı
kaynaklarının kullanımı esasen kanunun amaç maddesinde de
ifade edildiği gibi tamamen yer üstünün tarımsal amaçla
kullanılmasına yönelik bir ihale olmasına rağmen,
ayrıca herhangi bir tereddüde meydan vermemek, bu konudaki
haklarımızı pekiştirmek üzere 5inci fıkrada ayrı
bir düzenleme yapılmıştır. Bu maddede yapılan
düzenleme şöyledir: Mayınlı alanda bulunan maden ve petrol gibi
her türlü yer altı zenginlikleri hakkında, 4/6/1985 tarihli ve 3213
sayılı Maden Kanunu, 7/3/1954 tarihli ve 6326 sayılı Petrol
Kanunu, 18/12/1953 tarihli ve 6200 sayılı Devlet Su İşleri
Umum Müdürlüğü Teşkilat Ve Vazifeleri Hakkındaki Kanun ile
diğer ilgili mevzuat hükümleri saklıdır. Bilindiği üzere
bu üç Kanun, ülke topraklarının altındaki yer altı
zenginlikleriyle alakalı üç temel kanundur. Birisi Petrol Kanunu, birisi
Maden Kanunu, birisi de yer altı sularıyla alakalı Devlet Su
İşlerinin teşkilat kanunudur. Dolayısıyla, yer
altı zenginlikleriyle alakalı ihaleyi kazanan, hangi usulle olursa
olsun, ister arazinin hizmet alımı suretiyle gerçekleştirilen
ihalesinde isterse arazinin tarımsal amaçla kullanılması, belli
bir süre için tahsisi karşısında olsun hiçbir şekilde bu üç
madde yürürlükten kalkmamıştır. Dolayısıyla, ihaleyi
kazanan firmaya bu üç kanunun düzenlediği konularda üçüncü şahıs
karşısında herhangi bir imtiyazı, önceliği
bulunmamaktadır. Eğer Maden Kanununa göre bir hak iddia edecekse,
Maden Kanununun öngördüğü hükümler uyarınca müracaatını
yapacaktır. Biraz önce ifade ettiğim gibi, herhangi bir üçüncü
şahıs karşısında da olduğundan daha farklı
bir imtiyaza ve hakka sahip olmayacaktır.
Bu temizleme süresi beş
yıl olarak ifade edilmiştir,
Ottawa Sözleşmesinin nihai süresinin 2014te sona ermesi
dolayısıyla ona uygun, mutabık bir düzenlemedir. Belki,
muhtemelen bu sürenin daha öne çekilmesi icap etmektedir.
Tarımsal amaçlı
faaliyette kullanılması karşılığında da
İhale Kanunundaki muhammen bedele tekabül eden, burada bir bedel söz
konusu olmadığı, bedel yerine kullanım süresi
kıstası getirildiği için, azami bir süre, tabir yerindeyse bir
muhammen süre ifade edilmiştir; bu, kırk dört yıldır. Elbette,
bu sürenin uzun-kısa olduğu tartışılabilir, esasen bu,
muhammen süredir, illa bu kadar süre kullanımına tahsis edilecek
denilemez. Dolayısıyla, ihaleye iştirak edecek olan
iştirakçiler, katılımcılar bu süreyle alakalı olarak
yarışacaklardır.
Bu sürenin belirlenmesinde
elbette arazinin temizlenmesi karşılığında
oluşacak maliyetler, finansman maliyetleri, imalat maliyetleri önemlidir.
Aynı şekilde, arazi tarımsal amaçla
kullanıldığında tarımsal ürün bedelinin kullanım
süresi sonuna kadar getirisi, bütün bunlar dikkate alınmak suretiyle hem
kullanıcılar hem de ihale komisyonu tarafından bu süre dikkate
alınacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son olarak da danışmanlık
sözleşmesi, elbette, herhangi bir şekilde, hangi usulle ihale
yapılırsa yapılsın, Maliye Bakanlığı,
özelliği olan bu iş dolayısıyla danışmanlık
hizmeti alabilecektir. Bu danışmanlık hizmeti de 4734
sayılı Kanun hükümleri dışında bulunmaktadır. Bu,
elbette İhale Kanununa bir istisnadır. İhale Kanununda birçok
istisna bulunmaktadır hizmetin özelliği, gizliliği
dolayısıyla, bunların bir kısmı da bilindiği
üzere askerî alım ve ihalelerdir.
Bu yasa
tasarısının alt ve üst komisyonda görüşülmesi
sırasında Millî Savunma Komisyonundan görüş
alınmadığı veya Millî Savunma temsilcisinin görüşünün
alınmadığı tarzındaki ifadeler de doğru
değildir.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Nasıl doğru değil?
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Devamla) Raporumuzda, Plan ve Bütçe Komisyonunun raporunda, Plan ve Bütçe
Komisyonuna Sayın Millî Savunma Bakanı davet edilmiş.
GÜROL ERGİN (Muğla)
Yukarıda, Komisyonda beraberdik.
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Devamla) Sayın Vekilim, Millî Savunma Bakanı, biliyorsunuz Plan ve
Bütçe Komisyonuna davet edilmiş, Millî Savunma
Bakanlığının görüşlerini, İç Tüzükün 32nci maddesine
göre yapılan gizli oturumda ifade etmiştir. Millî Savunma Bakanı
Savunma Bakanlığını temsil etmiyorsa, kim temsil ediyor?
Dolayısıyla, Savunma Bakanlığının görüşü de
en üst düzeyde, bakan düzeyinde görüşleri alınmıştır.
Gizli oturum yapılmıştır. Eğer daha fazla ihtiyaç
varsa, burada da sayın vekillerimiz gizli oturum talep eder, Sayın
Bakanımız bu gizli oturumda, arzu edilen bilgileri, görüşlerini,
Komisyonda verdiği şekliyle burada da gündeme getirebilirler.
GÜROL ERGİN (Muğla)
Orada bir şey söylemedi ki burada söylesin!
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Devamla) Evet, ben
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Devamla) Ben, tasarıyla alakalı olarak görüşlerimi bu
şekilde ifade ediyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Açıkalın.
GÜROL ERGİN (Muğla)
Alkışlamayın! Vatanın toprağı gâvura gidiyor,
hâlâ alkışlıyorsunuz.
BAŞKAN
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına İzmir
Milletvekili Harun Öztürk.
GÜROL ERGİN (Muğla)
Vallahi billahi gâvura gidiyor topraklar, alkışlıyorlar!
Hayret bir şey!
Arkadaşlar, bu kanunun
ne getirdiğini biliyor musunuz?
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) Biliyoruz, evet biliyoruz.
GÜROL ERGİN (Muğla)
O topraklar gâvurun olacak.
MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) Çıkar anlatırsın burada. Niye
bağırıyorsun!
GÜROL ERGİN (Muğla)
Niye bağırmayayım! Vatanın toprakları
BAŞKAN Sakin olun
sayın milletvekilleri.
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) Ne bağırıyorsun!
GÜROL ERGİN (Muğla)
Bağırırım! Siz de bağırın! Siz de vatana
sahip çıkın!
BAŞKAN Sakin olun
Sayın milletvekilleri
GÜROL ERGİN (Muğla)
Benim vatanım, senin de vatanın, sahip çık.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, müdahale ederseniz
BAŞKAN Sakin olun
lütfen. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
GÜROL ERGİN (Muğla)
Sakin olmak kolay da
BAŞKAN Sayın
Öztürkü dinleyelim. Lütfen
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) Kürsüde konuş.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) - Otur yerine!
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) Ben onunla muhatabım, Milletvekili gibi davran.
Bağırma!
GÜROL ERGİN (Muğla)
Vatanın toprağı gidiyor elden!
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) Çık orada anlat.
GÜROL ERGİN (Muğla)
Anlattım
BAŞKAN Sakin olun
lütfen.
GÜROL ERGİN (Muğla)
Anlasaydınız bu şekilde tepki vermezdiniz.
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) Çıkar orada anlatırsın.
GÜROL ERGİN (Muğla)
Anlattım.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Dinlemesini bilmiyor, konuşuyor!
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) Senin söylediklerini kabul etmeye mecbur muyuz! Kimse seni
dinlemeye mecbur değil. Çıkar orada anlatırsın.
GÜROL ERGİN (Muğla)
Her şeyi açık açık anlattım.
BAŞKAN Siz
anlattınız Sayın Milletvekili, diğer
arkadaşlarımız da dinlediler. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
Lütfen, şimdi de
Sayın Öztürkü dinleyelim.
Buyurunuz Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve
Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz bu tasarı yap-işlet-devret klasiğinin yeni bir
versiyonudur, temizle-işlet-devret versiyonu. Evveliyatı 90lı
yılların öncesine uzanan, 1992 yılında bir Bakanlar Kurulu
kararı ile çerçevesi çizilen sınırdaki mayınların
temizlenmesi işi, devlet tarafından kararı verilmiş
olmasına rağmen, bugüne kadar gerçekleştirilememiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 4824 sayılı Kanun ile
uygun bulunan Ottawa Sözleşmesi gereğince söz konusu mayın
temizleme işinin 2014 yılına kadar bitirilmesinin taahhüt
edilmiş olması konunun önemini artırmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
tasarının konusunu oluşturan işin askerî bir iş
olduğunda zannediyorum hiçbir tereddüt yoktur. Gerçekten de, kara sınır
işaretlerinin belirlenme ve yenilenme işlemlerinin, sınır
hattından başlamak üzere, birinci derece kara askerî yasak bölge
içinde Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununa göre fiziki
güvenlik sistemi tesis edilmesinin, sınır hattındaki karakolların
geriyle irtibatlarının sağlanması ve irtibat yolları
açılması işlerinin, sınır fiziki güvenlik sistemi
inşaatı tamamlanan bölgelerden başlamak üzere mayın
temizlenmesi işlerinin birer askerî iş olduğu konusunda
kuşkuya yer yoktur. Nitekim, 1992 yılında alınan Bakanlar
Kurulu kararında da söz konusu askerî iş 2886 sayılı Devlet
İhale Kanununun 44 ve 89uncu maddelerine göre özelliği olan
işlerden sayılmış ve ihalesinin de Millî Savunma Bakanlığı
bütçesine gerekli ödenek konularak bu Bakanlık tarafından belli
istekliler arasında yapılması
kararlaştırılmıştır. Her ne olmuş ise bu
ihale 2004 yılına kadar gerçekleştirilememiştir.
Yukarıda sözü edilen Ottawa Sözleşmesinden sonra ise söz konusu
ihalenin Maliye Bakanlığı tarafından yapılması
kararlaştırılmıştır. Komisyonda kapalı
oturum yapılmış olmasına rağmen, Millî Savunma
Bakanlığı ve bizzat Sayın Bakan bu askerî işle ilgili
ihaleyi yapmaktan niçin vazgeçtiklerini Komisyona tatmin edici bir şekilde
açıklayamamışlardır.
Değerli milletvekilleri,
Maliye Bakanlığının 2886 sayılı Kanundaki
kapalı zarf usulüyle iki ayrı yer için yaptığı
ihalenin ya tek teklif verilmesi ya da yapılan ihalenin Danıştay
tarafından iptal edilmesi nedeniyle işbu tasarı gündeme
gelmiştir. Maliye Bakanlığının yaptığı
ihalelerin sonuç vermemesinde -Danıştayın iptal kararında
da ifade edildiği üzere- mayınları temizleme işi ile
temizlenen yerlerin tarım amacıyla kiralanması işinin
aynı ihaleye konu edilmesi etkili olmuştur. Gerçekten de tek bir
ihaleye konu edilen her iki iş farklı uzmanlık
gerektirdiğinden ihaleye uygun talip çıkmaması
doğaldır ancak Hükûmet bu tasarıda da iki ayrı
uzmanlık konusu işin ihalesini tek bir ihalede birleştirmekte
ısrar etmektedir. Bu ısrar, ister istemez Acaba, tasarıyla
ihaleyi alacak kişiler tarif mi edilmek isteniyor? sorusunu akla
getirmektedir. Hükûmet tasarı ile iki seçenekli ihale yöntemi
öngörmektedir. Bununla muhalefet eleştirilerini karşılamaya ve
niyetlerinin iyi olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır.
Tasarıya göre, mayın temizleme işi önce Kamu İhale Kanunu
hükümlerine göre hizmet satın almak suretiyle ihale edilecek, bu yöntemle
başarıya ulaşılamaması hâlinde ise Kamu İhale
Kanunu ve Devlet İhale Kanunu hükümleriyle bağlı olmaksızın
temizlenen arazinin tarımsal faaliyetlerde kullandırılması karşılığında
ihalesi yoluna gidilecektir.
Değerli milletvekilleri,
kamu adına yapılan mal ve hizmet ihalelerinde talipli
çıkmaması veya uygun bedel teklif edilmemesi hâlinde izlenecek
yöntemler, Kamu İhale Kanunu ve Devlet İhale Kanununda ortaya
konulmuştur. Bu nedenle, ihalesi gerçekleştirilemeyen her mal ve
hizmet alımı ihalesi için yasa çıkararak ayrı ihale
yöntemleri belirlenmesi işin tabiatına uygun bulunmamaktadır.
Petrol ve doğal gaz araması başta olmak üzere ulusal
güvenliğimiz için taşıdığı önem dikkate
alınarak askerî bir iş olan mayın temizleme işinin
ihalesinin bütçeye ödenek konulması suretiyle Millî Savunma
Bakanlığı tarafından yapılmasının gerekli ve
zorunlu olduğu düşünülmektedir. Mayın temizleme işi
bittikten sonra ortaya çıkarılacak hazine arazisi ise ya yürürlükteki
mevzuat çerçevesinde kiralama ve satış yöntemleri uygulanarak
değerlendirilebilir ya da temizlenen alanlar optimal ölçekler de göz
önünde bulundurularak yöredeki vatandaşlarımızın tarımsal
kullanımına bırakılabilir. Bu çözüm, yöredeki
vatandaşlarımızı yerli ya da yabancı başka
işletmecilerin işçisi olmak yerine kendi arazilerini işleten
çiftlik sahibi olmalarına yardımcı olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
bu tasarı, Danıştay tarafından verilmiş bir yargı
kararını aşmak için hazırlanmıştır. Hükûmet,
her zaman yaptığını burada da yapmaktadır, yargı
kararlarını yasal düzenleme yaparak etkisiz kılmaktadır.
Maliye Bakanlığınca hazırlanan ihale şartnamelerine
dayanılarak mayın temizleme ve temizlenen alanların
tarımsal amaçla kullanılması için Mardinde ve
Şırnakta ihaleler açılmış ve bu ihalelere ya talip
çıkmaması ya da tek talip çıkması nedeniyle ihaleler
gerçekleştirilememiştir.
Danıştay, söz
konusu işler hakkında açılan dava ile ilgili olarak vermiş
olduğu kararında, sözü edilen ihalelerin Maliye
Bakanlığı tarafından yapılmasına izin veren
Bakanlar Kurulu kararlarında hukuka aykırılık
görmemiştir. Maliye Bakanlığınca yapılan mayın
temizleme ve tarımsal amaçla kullanma hakkının birlikte ihale
edilmesi işlemi konusunda ise Her iki ihalenin birleştirilmesi
durumunda, söz konusu ihtiyaçların en iyi şekilde ve uygun
şartlarla karşılandığından söz
edilemeyeceğinden bahisle, dava konusu ihale şartnamelerinde hukuka
aykırılık bulunmaktadır. denilmiştir.
Gerçekten de 2886
sayılı Kanunun 2nci maddesinde, ihtiyaçların en iyi
şekilde, uygun şartlarla ve zamanında
karşılanması ve ihalede açıklık ve rekabetin
sağlanmasının esas olduğu ve başka başka
istekliler tarafından karşılanması mutat olan muhtelif
işlerin bir eksiltmede toplanamayacağı öngörülmüştür.
Nitekim birlikte yapılan ihalelerden bu nedenle bir sonuç
alınamamıştır.
Değerli milletvekilleri,
Danıştay, Devlet İhale Kanununun 2nci maddesinde
belirtildiği gibi, mayınlı sahanın temizlenmesiyle,
temizlenen arazinin tarımsal faaliyetlerde kullandırılması
işinin aynı istekli tarafından karşılanması mutat
olmadığı için söz konusu işlerin bir ihalede
toplanmasının anılan Kanunun 2nci maddesine uygun olmadığı
gibi, mayınlı arazinin temizlenmesi ve temizlenen arazinin
tarımsal amaçlı kullanılması ihtiyaçlarının en
iyi şekilde ve uygun şartlarda
karşılandığından da söz edilemeyeceğinden,
anılan iki ihtiyacın bir ihalede karşılanması hukuken
ve işin niteliği icabı mümkün bulunmamaktadır."
demiştir.
Komisyonda benimsenen
değişiklik önergesi ile kabul edilen seçenekli ihale yöntemi özünde
Hükûmet tasarısını değiştirmemektedir.
Hükûmet
tasarısında, mayın temizleme işinin, 2886 sayılı
Kanun ve Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi olmadan temizlenen
alanların tarımsal amaçla kırk dört yıla kadar
işletilmesi karşılığında ihale edilmesi, bu
suretle ihalenin gerçekleştirilmemesi durumunda Kamu İhale Kanunu
hükümlerine göre ihalenin sonuçlandırılması öngörülmüşken,
komisyon tarafından benimsenen tasarı metninde sıra
değiştirilmekte, önce söz konusu ihale yasalarına göre ihaleye
çıkılması, bu usulle ihalenin gerçekleştirilmemesi hâlinde,
temizlenen tarımsal alanların
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
kırk dört yıla
varan bir süre ile işletilmesi karşılığında ihale
edilmesi kabul edilmektedir.
Danıştayın
yukarıda söz edilen kararı, hukuki yönden söz konusu işin 2886
ve Kamu İhale Kanununa tabi olmadıkları belirtilmek suretiyle
aşılmaya çalışılmıştır. Ancak bu
yapılırken, mayın temizleme işi ile temizlenen
alanların tarımsal amaçla işletilmesi işinin birlikte
yapılmasında kamu menfaatinin olmadığı yönündeki
Danıştayın eleştirisi göz ardı edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
tasarı bu hâliyle yasalaşır ise hayırlara vesile
olmayacağını ifade ediyor ve yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (DSP, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Şahsı adına
İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.
Buyurunuz Sayın
Keleş. (CHP sıralarından alkışlar)
BİRGEN KELEŞ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; incelemekte olduğumuz tasarının
tümüyle ilgili olarak kendi görüşlerimi açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Bu tasarı, Suriyeyle
aramızda bulunan sınırdaki mayınların temizlenmesini,
patlamamış mühimmatla birlikte temizlenmesini, imha edilmesini ve bu
suretle ortaya çıkacak olan arazinin de tarımsal amaçla
kullanılmasını öngörmektedir ve bunun için gerekli esas ve
usulleri belirlemektedir.
Aslında
mayınların temizlenmesi ve imha edilmesi, Türkiye'nin 2003
yılında kabul ettiği bir kanunla taraf olduğu Ottawa
Sözleşmesine uygundur. Çünkü bu sözleşme, bu tür
mayınların ve mühimmatın kullanılmasını, stok
edilmesini, üretilmesini ve transferini yasaklamaktadır. Ama değerli
arkadaşlarım, ne var ki Hükûmet, bu işi yaparken mevcut düzende
önemli değişiklikler yapmaktadır. Bir defa, Devlet İhale
Kanunu ile Kamu İhale Kanununa uymayacağını
belirtmektedir. Kanunlar neden yapılmaktadır, neden on altı defa
değiştirilmektedir ve ondan sonra neden uygulanmamaktadır, anlaşılır
gibi değildir.
İkincisi,
mayınların temizlenme işinin sorumlusunu
değiştirmektedir.
Üç, askerî yasak bölgelerin
belirlenmesini bu işten sorumlu olmayan kurumlara bırakmaktadır.
Dört, sadece mayınlardan
temizlenen arazilerin değil, söz konusu arazilerin yanında ve içinde
olan hazine arazilerinin ve kamu kuruluşlarına ait olan arazilerin de
mayından temizlenen arazilerle birlikte kırk dokuz
yıllığına -beşi temizlemeye gidiyor- tarımda
kullanılmak üzere mayınları temizleyen şirkete verilmesini
öngörmektedir.
Sayın milletvekilleri,
aslında patlamamış mayınlar veyahut da toprağa
saçılmış olan mühimmatın temizlenmesi Avrupa Konseyinin de
gündemindedir. 2007 yılında verilen bir önergeyle, patlamamış
mayınların ve cephanelerin çatışmalardan sonra da varlığını
sürdürdüğü ve kabul edilemeyecek insan kayıplarına ve ekonomik
sonuçlara yol açtığı belirtilmektedir. Mayınlardan ve
patlamamış cephanelerden yaşamını kaybetmiş olan
kişilerin yüzde 98inin yaşamlarını bombardıman
sırasında veya normal yaşamlarını sürdürürken kaybeden
siviller olduğu belirtilmektedir. Bu silahların oluşturduğu
stokların gelecek için büyük tehlikeler arz ettiği ve toplu hâlde
kullanıldıklarında da öngörülemeyecek felaketlere yol açtığı
açıklanmaktadır ve de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, kendi
üyelerini bu temizliği bir an önce yapmaya çağırmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
belirli bir amaçla arazi tahsisi, Türkiyede 80 sonrasında başta bu
İktidar olmak üzere bazı hükûmetlerce de Nasıl olsa belirli bir
süre için devrediyoruz. diye fazla irdelenmeden rahatlıkla
yapılabilmiştir. Turizm işletmelerine arazi tahsisi gibi,
santral yapacaklara yap-işlet-devret ile arazi tahsisi gibi. Ancak daha
sonra bu araziler, söz konusu kişilere ve şirketlere bu İktidar
döneminde kalıcı olarak verilmiş veyahut da verilmek
istenmiştir. Sonuçta geçici argümanıyla Türkiyenin en güzel
sahilleri yerli ve yabancı şirketlere yok pahasına
verilmiştir. Santral arazileri, yap-işlet-devret yöntemiyle santral
kuran ve Türkiyeyi maliyetlerde yaptığı şişirmelerle
yüksek elektrik fiyatlarına mahkûm eden ve dolayısıyla
Türkiyenin dış ticarette rekabet gücünü azaltan şirketlere
âdeta bağışlanmıştır. Hükûmet altı
yıldır uyguladığı politikalarla gelecek
kuşakların sırtından bugünü kurtarmaya
çalışmaktadır, bu tasarı da bunun çarpıcı bir
örneğidir.
Mayın temizleme
işiyle arazi kullanımını, sayın milletvekilleri, bir
arada ele alıp mayın temizleyen şirkete tarım arazilerini
tahsis etmenin hiçbir rasyonel, akla uygun bir gerekçesi yoktur. Çünkü bir defa
mayın temizleme işinin maliyetinin ne olacağı belli
değildir. Bu durum Plan ve Bütçe Komisyonunun çalışmaları
sırasında en yetkili kişiler tarafından açıkça itiraf
edilmiştir.
İkincisi, bu yöntemle
mayın temizleme işine önce para verilmese de arazi tahsisinin önemli
bir maliyeti vardır. Temizlenen arazilerin ve söz konusu arazilerle
birlikte tarımsal faaliyetlerde kullanılmak üzere mayın
temizleme işini yapacak şirkete tahsis edilecek olan hazine
arazilerinin ve kamu kuruluşlarına ait arazilerin yöre halkı
tarafından kullanılmamasının maliyeti
hesaplanmalıdır. Diğer bir deyişle Arazileri
başkasına vermekle biz ne kaybediyoruz? Bu arazileri bizim
vatandaşlarımız işlese kazancımız ne olacaktır?
Yabancı şirket her yıl yurt dışına ne kadar kâr
transfer edecektir? gibi soruların yanıtını vermeden bu
işin topluma maliyetini tam olarak hesaplamak mümkün değildir.
Türkiye, topluma neye mal
olacağını bilmeden kırk dokuz yıl gibi uzun bir süre
yabancılara nasıl toprak verir, hem de Türkiye'nin en stratejik, en
sorunlu bölgesinde? Hükûmet büyük bir sorumsuzluk içinde, temizlenen alandan
daha fazla araziyi yabancı şirketlere tahsis etmeyi
öngörebilmektedir. Aslında 678 kilometre uzunluğunda olduğu
söylenen bir alanın enini temizlik gerektiren en geniş noktaya göre
belirleyip, alanı ve maliyeti hesaplayabilirdi bir miktar veya daha
normali, en dar noktayı esas alarak veya bir ortalamayı kabul ederek
alanı hesaplayabilirdi, daha ileride olan noktaların da
temizleneceğini ama tarım alanı hesabına
katılmayacağını belirtebilirdi.
2nci maddenin gerekçesinde
yazılı olan hazineye ait arazilere ilişkin olarak
kullanılan müstakil kullanımı mümkün olmayan ifadesi,
diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait araziler için de geçerli
midir?
Değerli
arkadaşlarım, mayından temizlenmiş olan bir yöredeki
arazinin müstakil kullanımı nasıl mümkün olmaz? Eğer arazi,
temizlenen alanın ortasında ise o takdirde bile 2 tane araba
geçişi için yol yapıldığında müstakil kullanım
mümkündür.
Sayın milletvekilleri,
doğru olan, temizliğin bedel karşılığı
yaptırılması ve arazinin temizliği yapan yerli ve
yabancı şirkete verilmesini Hükûmetin aklından bile
geçirmemesidir. Kaldı ki mayın temizleme işi ile arazi
kullanımının aynı ihalede ele alınması,
arkadaşlarımın da değindiği gibi, 2007 tarihli 3295
sayılı Danıştay Kararına aykırıdır.
Her ne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi Anayasa maddelerinden
hoşlanmıyorsa da Anayasanın 138inci maddesini size
hatırlatmak durumundayım. Söz konusu maddeye göre yasama ve yürütme
organları ile idare, yargı kararlarına uymak zorundadır,
bunları değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez.
Temizlenecek olan alanın
kesin büyüklüğü ve yatırıma tahsis edilecek alanın ne kadar
hazine ve kamu kurumunun arazisini içerdiği bilinmeden, hazırlanan bu
tasarı ile adı ve ne yapacağı belli olmayan bir
şirkete açık çek verilmektedir.
Hazırlıksız
bir şekilde, gerekli ön çalışmaları yapmadan, kendi
olanaklarımızla çok daha ucuza mal edebileceğimiz bir işi,
hem de kendi insanlarımız tarafından yapıldığı
takdirde risk taşımayacak olan bir işi çok pahalı bir hâle
getiriyorsunuz. Kritik bir bölgede, yabancı bir şirkete tanınan
kırk dokuz yıllık bir olanak, ekonomik ve sosyal sorunlar
yaratabileceği gibi birlik ve bütünlüğümüzü de tehdit edecek
gelişmelere yol açabilir.
Siz iktidar partisinden olan
arkadaşlarım, son yıllarda yabancıların etnik kökene
ve mezhebe dayalı olarak azınlık yaratmak için ne kadar çaba
gösterdiklerini görmüyor musunuz, bilmiyor musunuz?
Kaynak yetersizliği bu
yasanın bir gerekçesi olamaz çünkü GAPa ayrılacak olan kaynak
kısmen de olsa bu amaçla kullanılabilir. Ayrıca, belediyelere
ayrılan pay da artırılarak gerekli kaynak sağlanabilir.
Mayın temizleme
işinin öncelikle hizmet alımı yöntemiyle
yapılacağı konusunda tasarıya komisyonda konulan ifadeyse
tamamen göstermeliktir.
Arazilerin kiralanması
özellikle yabancı şirketlere çok cazip gelecek ve o yönde baskı
yaratacaktır. Doğru olan, mayın temizleme işinin Millî
Savunma Bakanlığına verilmesidir. Bu gerçekleştiğinde
hem düşük bir maliyetle bu iş hâlledilmiş hem de 200 bin dekardan
fazla bir arazi ekonomiye kazandırılmış olacaktır.
Ayrıca, söz konusu bölgede var olan işsizlik oranının
yüksekliği de bir miktar telafi edilmiş olacaktır.
Tasarının 2565
sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Hakkındaki
Yasa ile de çeliştiği açıktır. Bölgedeki petrolün ve bazı madenlerin temizlenen alanlar
içinde kalması hâlinde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BİRGEN KELEŞ
(Devamla) -
yabancıların kullanımına bırakılan
bu alanların nasıl, hangi sıklıkta ve ne kadar etkinlikle
kontrol edilebileceği tam bir belirsizlik örneğidir ve bence mümkün
de değildir. Kaldı ki temizlenen bu alanlar yabancılar
tarafından terörist yuvası hâline de getirilebilir ve
sınırda mevzilenen yabancıların bir süre sonra
buraları terk etmemekte direnmeleri de ihtimal dâhilindedir. O nedenle,
mayın temizleme işi Genelkurmay
Başkanlığının veya Millî Savunma
Bakanlığının kontrolü altında olmalı ve bu yörede
arazi kullanımı kesinlikle ama kesinlikle yabancılara
verilmemelidir.
Değerli
arkadaşlarım, AKPli arkadaşlar; bugüne kadar
yaptıklarınızdan anlıyorum ki Anayasaya aykırı
davranmaktan ve Yüce Divanlık olmaktan korkmuyorsunuz. Tabii, bu sizin
bileceğiniz bir iş, bize bir söz düşmez. Ne var ki
yapılanların çoğu tüm toplumun geleceğini karartacak
niteliktedir. O nedenle de ben her vesileyle sizleri uyarmayı doğru
buluyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Keleş.
Sayın milletvekilleri,
şimdi yirmi dakika süreli soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Biliyorsunuz, bunun on
dakikasını sorulara ayıracağım. Daha önce
söylediğim gibi, dün sisteme girenlere öncelik vereceğim. Önce dün
giren 7 kişiye, ondan sonra da süremiz yettiği sürece diğer
arkadaşlara vereceğim.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Büyük bir kısmı yok onların.
BAŞKAN Önce Sayın
Tankut.
Bir dakika süre veriyorum,
lütfen sadece soruyu sorunuz.
YILMAZ TANKUT (Adana)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
mayınlı arazilerin temizlenmesi konusunda ısrarla bu alanda
uzman olan firmaların ihaleye alınacağı belirtilmektedir.
Ancak bu alanda uzman olan firmalara çok farklı bir alan olan tarımda
da yatırım imkânı tanınmaktadır. Mayın temizlemede
uzmanlaşmış firmaların tarım alanında ne gibi bir
işi olabilir? Ülkemizde ve dünyada hem mayın temizlemede hem de
sözgelimi domates, çilek veya mısır, pamuk yetiştirmede
uzmanlaşmış kaç adet firma veya kuruluş vardır,
bunlardan birkaçının ismini ve ülkesini söyleyebilir misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Tankut.
Sayın Şandır,
buyurunuz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
kanunun 2nci maddesinde, eğer ihale yapılamazsa Maliye
Bakanlığının belirleyeceği usullere göre
yapılacağı söyleniyor, ama dördüncü fıkrasında, bu
ihalenin şartnamesinin
Genelkurmay Başkanlığı, Millî
Savunma Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı tarafından tespit
edilecek ihale şartnamesine göre yapılır. deniliyor.
Bu anlayış
doğru mudur, yoksa doğrudan Maliye Bakanlığı kendisine
göre belirleyeceği usullere göre mi yapacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz.
Sayın Uslu...
CEMALEDDİN USLU (Edirne)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
görüştüğümüz tasarıda mayın temizleme süresinin beş
yıl, taşınmazların temizleme
karşılığı tarımsal faaliyetlerde
kullanılmasının kırk dört yıl, yani toplamda kırk
dokuz yıl olarak belirlendiği görülmektedir.
Mayın temizleme
işinin karşılığı maddi olarak ne kadardır?
Sözü edilen arazide bir yıllık tarımsal faaliyetten elde
edilecek gelir ne kadardır? Bu rakamlar tarafınızdan biliniyorsa
açıklanmasını istiyorum. Eğer bilinmiyorsa beş
artı kırk dört yılın dayandığı somut gerekçe
nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Uslu.
Sayın Yunusoğlu
SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
1) Suriye
sınırımızdaki mayınların temizleme işlemiyle
ilgili ihalenin Kamu İhale Kanunu kapsamında yapılması
yerine Maliye Bakanlığı tarafından yapılması
ihtiyacı neden doğmuştur?
2) Yüklenici firma
tarafından hem temizleme hem de tarım faaliyetlerinin tek işlem
olarak yapılmasının sakıncaları Danıştay
kararıyla açıklanmasına rağmen neden dikkate alınmamıştır?
3) 17.500 dekar olduğu
ifade edilen alanın kırk dört yıllığına
yabancı bir firmanın kullanımına sunulma ihtimalinin
ülkemizin sınır güvenliği açısından
doğurabileceği sakıncalar konusunda ne düşünüyorsunuz?
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bu temizliği yapamayacağına dair elinizde resmî
bir belge var mıdır?
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Yunusoğlu.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de Sayın Bakana iki
soru soracağım.
Sayın Bakanım,
öncelikle yasa bu şekilde geçerse yap-işlet-devret modeliyle
temizleyen firmaya bu yerin tarımsal amaçlı kullanılması da
verilecek.
Ben şunu merak ediyorum:
Hem mayın temizleyecek, o mayın temizleme işini yapacak hem de
tarımsal faaliyeti birlikte yapabilecek Türkiyede bir firma var mı?
Türkiyeyi de bıraktım, dünyada böyle kaç tane firma var, iki
işi birden yapacak? Çünkü, çok farklı alanlar. Öncelikle bunu
öğrenmek istiyorum.
Diğeri de şu: Bu
şekilde verildiğinde, bir anlamda, bizim
sınırlarımız, ulusal sınırlarımız
özelleştirilmeyecek mi? Yani, dünyada kendi sınırlarını
özelleştirmiş kaç tane ülke var? Bunu da merak ediyorum. Bu konuda
bir araştırma yaptınız mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Dibek.
Sayın Gök
İSA GÖK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu
mayın temizleme işinin bir maliyet hesabının
yapılmadığı konuşuluyor. Hâlen bu mayın temizle
işinin Türkiye Cumhuriyeti devletine mal oluş hesabı
yapılmadı mı? Yapılmıyorsa, neden yapılmıyor?
İkincisi, bu
Parlamentoda bulunan herkes bu mayınlardan kurtulunması
gerektiği konusunda, bu mayınların temizlenmesi gerektiği
konusunda hemfikir. Sorun, her iki işin birleştirilmesi, yani
mayın temizleme ile oranın tarımsal amaçlı kim
tarafından kullanılacağı işinin birleştirilmesi.
Bu konudaki ısrarınız niye? Hükûmetin ısrarı niye? Bunu
niye ayırmıyorsunuz? Birisini bedel
karşılığı, diğerini de daha sonra köylüye
kullandırılması fikrinde niye bu kadar karşı
görüş belirtip ısrar ediyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gök.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
1) Sayın Bakan,
mayın döşemek suretiyle 800 kilometrelik güney
sınırımızda güvenli bölgeler oluşturulmuştur. Bu
araziler mayınlardan temizlenerek kiraya verildiğinde bu
sınır güvenliğimiz nasıl sağlanacaktır?
2) Ottawa Sözleşmesindeki
mayınlı arazilerin temizlenme süresi olarak hangi tarihe kadar
yapılacaktır?
3) Geçmişte, Kilis
Valisi -merkeze alınan Sayın Kilis Valisi- şöyle bir söylemde
bulunmuştur, bu toprakların İsrailli bir şirkete
verileceğine dair bir söylemi vardır. Bu söylemi siz nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Köse.
Sayın milletvekilleri,
dünkü soru hakları sona erdi. Şimdi, bugün sisteme girmiş
arkadaşlarımıza sırayla veriyorum.
Sayın Tütüncü
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1) Temizlenecek olan arazi
Avrupa Birliği normlarında düşünüldüğünde 130ar
dekarlık toprak büyüklükleriyle acaba kaç aileye
dağıtılabilir? Temizlenecek araziden kaç aile, topraksız ya
da az topraklı aile toprak sahibi, işletme sahibi olabilir?
2) Bu aileleri bir kooperatif
örgütlenmesi çatısı altında toplayarak TİGEM ya da devlet
desteğiyle organik tarıma yönlendirmek mümkün olabilir mi?
3) Bu arazinin uzunluğu
açısından çeşitli, farklı uzunluklar telaffuz edilmektedir.
Gerçek uzunluk kaç kilometredir?
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Tütüncü.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
aslında burada kaç tane mayın döşeli, bu mayınların
kimler tarafından döşendiği, planı da var. Bu, askerî alan
olduğuna göre Millî Savunma Bakanlığındadır. Hiç bu
kanuna gerek olmadan Millî Savunma Bakanlığı pekâlâ bu
mayınları temizler ve ihaleye de gerek kalmadan o araziler
kullanılabilir.
Şimdi, bu kanunu
getirmekteki bir amaç
Geçmişte Anavatan Partisi Mavi Akım ile ilgili
bir kanun getirmişti. Orada büyük soygun vardı. Biz her burada tenkit
ettiğimizde diyordu ki: Efendim, kanun
çıkarmışsınız, daha neyin hesabını
soruyorsunuz? Getirilen bu kanunla, anlaşılan, AKP ileride yapacağı
talan ve soyguna Türkiye Büyük Millet Meclisini alet etmek istemektedir. Yoksa,
şimdi burada ihalenin şartlarını kanunla
çıkarmanın gereği yok. Türkiye'de her konuda kanun var. E, bunun
için özel bir kanun getirdiğinize göre demek ki burada çok art niyet
kokmaktadır. Maalesef Meclisi de siz buna alet etmektesiniz. Ben,
geleceği çok iyi görüyorum. Burada yapılacak ihalelerde, ileride
burada soru sorulduğu zaman, Mecliste, denecek ki: Efendim, kanunla yetki
verilmiş bize. Artık buna bir şey diyemezsiniz. Bence kanuna
gerek yok. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurumları bu faaliyeti
yapabilecek güçtedir; orada çıkan arazileri de pekâlâ memleketin
menfaatine sunabilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Sayın Özkan
Yok.
Son soruyu alıyorum.
Sayın Akat Ata,
buyurunuz.
AYLA AKAT ATA (Batman)
Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Bakan, dünyada
mayın sorunu yaşayan ve Ottawa Sözleşmesine imza koyan bütün
ülkelerde bir ulusal eylem yasası hazırlanmakta ve bu yasa ile
mayınlı alanların tespiti, işaretlenmesi, temizlenmesi ve
halka risk eğitimi konusunda yetkili organlar oluşturulmaktadır.
Türkiyede ise bu yasa çıkarılmamış ve konuyla ilgili hangi
kurumun yetkili olduğu bilinmemektedir. Kara mayını mücadelesi
tek merkezden koordine edilmesi gereken bir olgu olmakla birlikte, Türkiyede
ise vakayla güvenlik güçleri ilgilenmekte, mayın patlayan alanlarda hemen
bir tarama faaliyeti yapılması gerekirken bu yapılmamakta ve
alan aynı şekilde bırakılmaktadır. Bakanlığınızın
bir eylem yasası planı var mıdır? Bu konuda bilgi
verirseniz sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Akat Ata.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Bir kere, her şeyden
önce, bütün arkadaşlarımın hassasiyeti için de teşekkür
ediyorum. Biz de kendileri kadar hassasız.
Şimdi, tabii bu konunun
geçmişi, daha -bundan önceki arkadaşlarımızın da ifade
ettiği gibi- 1992 yılına kadar gidiyor. 1992 yılında,
4 Mart 1992 yılında, sınır fiziki güvenlik sisteminin
kurulması işi Millî Savunma Bakanlığına veriliyor,
mayın temizleme işi Genelkurmay Başkanlığına
veriliyor. 2001 yılında, mayın temizleme işi ve
sınır fiziki güvenlik sisteminin kurulması maksadıyla
Genelkurmay Başkanlığınca, Millî Savunma
Bakanlığı bütçe kontenjanı dışında 44,7
milyon liralık bir kaynak tahsisi için Başbakanlığa
başvuruyor. 2003 yılında bu amaçla bütçeden 25 milyon TL de
ödenek ayrılıyor. 20/6/2004 tarihinde -sorulara cevap verme
çerçevesinde genel bir açıklama yapıyorum- Millî Savunma
Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve
diğer ilgili bakanlık temsilcilerinin katılımıyla bir
toplantı yapılıyor. Bu toplantıda mayın temizleme
ihalesi için, tecrübelerinden ötürü en uygun bakanlığın Maliye
Bakanlığı olduğu kararlaştırılıyor. Bu
toplantıda bütün kesimler var. 27
Eylül 2006 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Maliye
Bakanlığına bir yazı gönderiyor ve bu yazıda,
temizleme işinin şartnameye konulacak bir madde ile yüklenici
tarafından NAMSAya yani NATO Bakım ve İkmal Ajansına
yaptırılması öneriliyor. Yani ihalenin Maliye
Bakanlığı tarafından yapılmasına, gördüğünüz
gibi, hiçbir kurumun, hiçbir kuruluşun bir itirazı yok. Burada, hatta
bir öneri var, yani kime yapılabileceği konusunda. Şimdi,
birinci konu bu.
Maliyet konusu: Tabii,
maliyet konusunda çok büyük aralıklar var. Millî Savunma
Bakanlığının yaptığı bir çalışma
var ve bu çalışma çerçevesinde on dört şirketten görüş
alınmış yani teklif alınmış ve bunlar çok
değişik ülkelerden firmalar. Asgari metrekare birim fiyatı
ortalama -asgariden bahsediyorum- 2 dolar civarı, yani metrekare
başına 2 dolar. Ama azami metrekare birim fiyatlarıysa çok
değişiyor. Yani, burada fiyatlar 15 dolara kadar çıkabiliyor.
Dolayısıyla, bayağı bir aralık söz konusu ve
dolayısıyla zaten bizim kanunda da öngördüğümüz şey
şu: Önce temizleme işini ihale edeceğiz. Önce, mayın
temizleme işini ayrı bir şekilde, sizin de önerileriniz
doğrultusunda, ki Plan ve Bütçe Komisyonunda arkadaşlarımız
bu şekilde önerdiler, biz bu öneriyi de doğru bulduk, o öneri de
kanunda var değerli arkadaşlar, o öneri çerçevesi içerisinde önce
acaba bu işi, temizleme işini ayrı bir şekilde yapabilir
miyiz? Bunu esas olarak alacağız.
MEHMET GÜNAL (Antalya) O
bizim önerimiz değil Sayın Bakan, bizi
karıştırmayın.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) - Değerli arkadaşlar, yani bizim
arkadaşlarımızın önerileri, milletvekili
arkadaşlarımızın önerileri. Dolayısıyla, yani,
tabii ki bir esas oluşturulacak. Ama bu olmazsa, acaba, bu işi, yani
tarım faaliyetini yapacak ve aynı şekilde temizleme işini
yapacak firmaları bir arada getirebilir miyiz?
İSA GÖK (Mersin) Bu
buluşun mimarı kim ya?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Bakın, burada, tabii ki şu anda
Türkiye'de veya başka bir tarafta, belki hem tarımda uzmanlaşmış,
tarımsal faaliyette uzmanlaşmış hem de mayın
temizlemede uzmanlaşmış firma yoktur, bilemiyorum. Ama bu, bu
türden bir faaliyetin yapılamayacağı anlamına gelmiyor. Siz
ihalede
Bakın, esas ihale temizleme ihalesi arkadaşlar, onu
söylüyorum. İkinci
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Ama Sayın Bakan, kanun öyle tanzim edilmiyor.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Hayır, şöyle: Yani, kendisi
gider
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Kanunu bir okuyun efendim.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Arkadaşlar, şunu açıklamaya
çalışıyorum: Bakın, siz
AHMET YENİ (Samsun)
Soru sordunuz, bir dinleyin ya!
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Bakan açıklama yapıyor, doğru bilgi olması
lazım; yoksa müdahale değil.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Açıklamayı şöyle yapıyorum:
Siz ihaleye çıkarsınız, bir firma bir mayın temizleme
firmasıyla da anlaşır; dolayısıyla, birlikte de bu
işi yapabilirler. Buna aykırı bir şey yok arkadaşlar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Ama dediğinizle çelişiyor Sayın Bakan. Yani, mayın
temizleme işiyse bu kanun yanlış; birlikte olarak tanzim
edilmiştir.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar, bakın,
Kamu İhale Kanunu çerçevesi içerisinde, Kamu İhale Kanununa
bağlı olarak, öncelikli olarak temizleme ihalesi yapılacak.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Önceliği yok bu düzenlemenin.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Bu açık, kanunda yazıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Hayır, öyle değil efendim. Öyle değil, lütfen
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar, madde 2yi
bir okur musunuz
Madde 2yi bir okur musunuz
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Hayır Sayın Bakan
Kanunu beraber okuyalım arkadaşlar
Müzakere ediyoruz, katılalım müzakereye.
BAŞKAN - Sayın
Bakan, açıklamalara, soruları cevaplandırmaya siz devam ediniz
lütfen.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Cevaplandırma değil Sayın Başkan. Sayın Bakanın
kanunu doğru takdim etmesi lazım. Mayın temizleme
karşılığında arazilerin verilmesinin esas ve usulleri
belirleniyor.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli Arkadaşım, ben
doğru takdim ediyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Şimşek, siz devam edin açıklamanıza lütfen; bitiriniz.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Şimdi, biz kanunu doğru
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, müsaade edin, bir şekli
BAŞKAN Sayın
Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Çok özür diliyorum ama bir şekli yerine getirmek için
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar
BAŞKAN Sayın
Şandır, siz, sorunuzu, meramınızı anlattınız
Sayın Bakana.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz
BAŞKAN Siz
anlattınız, sorunuzu sordunuz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Efendim, usul tartışması açalım. Lütfen, bir dakika
İstirham ediyorum
Özür diliyorum.
Şimdi, Sayın Bakan,
amaç, burada
Kanunu tartışmaya başlıyoruz, takdimi
doğru yapmak lazım. Bakınız, burada diyor ki temizlenmesi,
imha edilmesi ve bu suretle elde edilecek arazilerin tarımsal amaçlı
kullanılması işlemlerine ilişkin esas ve usulleri
düzenlemek diyor. Yani, ikisi birlikte. Yani önceliğiniz burayı
temizlemek anlamı çıkmaz. Burada
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan, cevap verebilir
miyim?
BAŞKAN Tabii.
Sayın Şandır,
sizin ne sorduğunuz gayet net anlaşıldı, şimdi
Sayın Bakanı dinleyelim, buna ne cevap verecek.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Ama Sayın Bakanımızın takdimi yanlış efendim, ona
müdahale ediyorum.
BAŞKAN Tamam, siz
düzelttiniz.
Şimdi siz buyurunuz
Sayın Şimşek.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar, bakın,
madde 2
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Arkadaşlar, bu kanunu çekin.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, eğer
BAŞKAN Sayın
Şandır, bir dakika
Anlatsın bakalım.
Buyurunuz.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar, bir dakika
müsaade edin, siz açıklamanızı yaptınız. Müsaade edin.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Bakanım, baştan başlayın.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, böyle bir usul yok; Sayın Bakanın
nasıl cevap vereceğine gruplar karar veremez.
BAŞKAN Sayın
Şandır, bir dakika
Siz sorunuzu sordunuz, yeterli şekilde
açıklamayı tekrar yaptınız.
Sayın Bakan, lütfen, siz
devam ediniz.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan, mayın
temizleme işi, madde 2; öncelikle, 4/1/2002 tarihli ve 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre, bakın, çok
açık.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Bakanım, niyet sorgulaması yapmıyoruz, niyetinizi
sorgulamıyoruz; kanunu doğru takdim etmiyorsunuz.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Kanunun hükümlerine göre, Maliye
Bakanlığınca satın almak suretiyle
yaptırılır. Sayın Başkan, son derece açık. Bu bir
tasarı hükmü.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Efendim, hayır; doğru takdim etmiyorsunuz ama.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Bu bir tasarı hükmü değerli
arkadaşlar. Onun için
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Bakan, biz niyetinizi sorgulamıyoruz ama doğru takdim
etmiyorsunuz.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, soru-cevap usulü böyle değil efendim.
BAŞKAN Sayın
Şandır, siz sorunuzu sordunuz, Sayın Bakan da böyle cevap
veriyor.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Sayın Başkanım,
bu böyle olmaz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, usul tartışması açıyoruz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Açın yani
BAŞKAN Bu konuda usul
tartışması açacak bir şey de görmüyorum Sayın
Şandır.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Böyle bir usul var mı?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Usulü çiğneyerek usul tartışması mı olur?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Ya, bırakın Allah
aşkına, okuduğunuzu anlayın ya! İnsaf edin ya!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Komisyon, Sayın Komisyon, müdahale
etmeyin!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Niye etmeyeceğim
canım, sen ediyorsun ya!
BAŞKAN Usul
tartışması açılıp açılmamasını
oylarınıza sunuyorum
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Komisyon, müdahale etmeyin.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Siz de ediyorsunuz, müdahaleyi siz
yapıyorsunuz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Komisyon müdahale etmez, hepimizi temsil
ediyorsunuz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Niye komisyon müdahale
etmeyecek canım, Allah Allah!
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Bir konuyu müzakere ediyoruz, doğru anlaşılması
açısından müdahale ediyoruz.
BAŞKAN Sayın
Şandır
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Komisyon müdahale etmez Sayın Başkan.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Provoke ediyorlar ya, müdahale
etmiyorlar!
BAŞKAN Sayın
Şandır, burada usule ilişkin ne olduğunu tam
anlamış değilim. Siz sorunuzu sordunuz. Ek olarak tekrar
sorunuzu sordunuz, net anlaşılsın sorunuz diye.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, arz edeyim.
BAŞKAN - Sayın
Bakan da kendisi cevap verdi, veriyor ya da. O cevabı yeterli bulursunuz
ya da bulmazsınız.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Hayır efendim, o değil konumuz. İsterseniz usul
tartışması açalım, söz verin.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Doğru takdim etmiyor
diyorsunuz; kanun metnini okuyor burada Sayın Bakan!
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Evet, değerli arkadaşlar
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Bakanım, bu kanun sizin söylediğiniz gibi öncelikle
mayınlı arazilerin temizlenmesini, sonra arazilerin
değerlendirilmesini kapsamıyor.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Kanun çok açık, iki yöntem var.
Arkadaşlar, kanunda iki yöntem var.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Kanunun tanımı, arazilerin kullanımı
karşılığında mayınların temizlenmesi.
Doğru tanım yapalım.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Kanunda iki yöntem var arkadaşlar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Yöntemi tartışmıyoruz
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) - Bakın, kanunda ihale
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Komisyondaki
arkadaşlarınız bunu biliyorlar.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Bakın, tasarıda
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Bakın, yöntemi tartışmıyoruz, amacı
tartışıyoruz. Amacı öncelikle bir ortaya koyun Sayın
Bakan.
BAŞKAN Sayın
Şandır, sizin sorunuzu gayet net bir şekilde hepimiz
anladık. Sayın Bakanın buna nasıl cevap vereceğini de
biz bilemeyiz, o onun takdiridir. Onun beğenirsiniz ya da
beğenmezsiniz cevabını.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, ben, Sayın Bakanın cevabı vermesine
müdahale etmiyorum.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Kanun maddesini okudum ben.
BAŞKAN Sizin
istediğiniz nedir, ben onu anlamış değilim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
İstediğimiz şey şu: Sayın Bakan
BAŞKAN - Sorunuzu
sordunuz, ek sorunuzu da sordunuz, Bakan da buna cevap verdi. Cevabı uygun
buldunuz ya da bulamadınız, bunu biz
kararlaştıramayız.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, biz kanunu müzakere ediyoruz. Bu kanunun takdiminde
Sayın Bakan doğru takdim etmek mecburiyetinde ki müzakere
yapalım.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Doğru takdim ettim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Onu, şekil yerine gelsin diye yapmıyoruz, esastan müzakere ediyoruz.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) - Yorum yok Sayın Başkan, burada
kanun metnini okuyorum. Burada yorum yok ki.
BAŞKAN Sayın
Bakan kanun metnini okuduğunu söylüyor Sayın Şandır.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Madde 2yi okuyorum size arkadaşlar.
Kanunun metni. Yorum falan da yok burada.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Efendim, usulü, kapsamı değil, amacı doğru
tanımlayın.
BAŞKAN Sayın
Şandır, 2nci maddeye geldiğiniz zaman bu konuyu şey
yaparsınız. Lütfen
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Hayır efendim, öyle değil.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen
Soru-cevap işlemi usulünden sapmaktadır. Size fazlasıyla
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Efendim, Sayın Bakan, doğru olan bilgileri vermiyor, cevabı da
vermiyor. Ona itiraz ediyorum.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Doğru olan bilgileri veriyoruz. Kanunu
okuyorum arkadaşlar, kanun tasarısını okuyorum ben.
BAŞKAN Bunu biz
bilemeyiz, Sayın Bakan ne söylüyorsa biz onu dinleyeceğiz, siz de
zamanı geldiğinde bunu tekrar dile getirirsiniz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakere teamülü şeklen
değil, esastan yapılır. Burada bir müzakere yapıyoruz, bir
şeklin yerine getirilmesi yeterli değildir.
BAŞKAN Esastan da
yapıyoruz. Siz gerekli şekilde bu izahatı yaptınız
Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, bir şeklin yerine getirilmesi doğru
değildir, yeterli değildir. Siz, Sayın Bakanın sorulara
cevap verdiğini yeterli bulmak durumunda değilsiniz. Ben buna itiraz
ediyorum.
BAŞKAN Ben de bulmak
zorunda değilim, siz de bulmak zorunda değilsiniz. Sayın Bakan
nasıl cevap veriyorsa biz ona bakacağız. Siz de
itirazınızı yaptınız, ona tekrar Sayın Bakan
cevap verecek. Bunu yeterli buluruz ya da bulmayız, o bizim şeyimiz
değil.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
O zaman amacını ve takdimini yeniden yapsın.
BAŞKAN - Buyurunuz
Sayın Bakan, lütfen, Sayın Şandırın işaret
ettiği konuları da dikkate alarak tekrar bu konuya cevap verirseniz
konu daha çok açıklığa kavuşacak.
Buyurunuz, size ek süre
veriyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Yani, tanım doğru olmazsa müdahale ederiz.
BAŞKAN - Tamam, lütfen
oturunuz Sayın Şandır.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan, burada tasarı
son derece açık. Tasarının 2nci maddesi çok basit ve çok
açık.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
1inci maddeyi okuyun.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Dolayısıyla burada yöntem de amaç
da belirlenmiştir.
Değerli arkadaşlar,
kırk dört yıl... Niye kırk dört yıl? Bu mevcut yasalarda
hazine taşınmazlarının kiralanması maksimum kırk dokuz
yıllığına yapılabiliyor. Burada maksimum beş
yıl temizleme süresi öngörülmüş. Maksimum kırk dört yıl da
bu anlamda kullanmayı öngörmüş ama kırk dört yıl olmak
zorunda değil. İhaleye girenlerin rekabet sürecinde ortaya
koyacakları süreler tabii ki farklı olabilir. Bu bir azami süredir,
illa da kırk dört yıl olacak diye bir şey söz konusu değil.
Değerli arkadaşlar,
birçok arkadaşımız, burada Niye Kamu İhale Kanunu
kapsamı dışına çıkartıyorsunuz? dedi. Yine
tekrarlıyorum, çıkartmıyoruz, öncelikli olarak Kamu İhale
Kanunu kapsamında yapıyoruz. Bu olmazsa diğer yöntemler
denenecek ve sınır güvenliğine ilişkin herhangi bir
sakınca söz konusu değildir. Sınır güvenliğine
ilişkin bütün diğer düzenlemeler zaten geçerlidir.
Ondan sonra, burada çok
açık, yine 2nci maddede deniliyor ki: Bakanlar Kurulu kararı
gereğince belirlenen askeri yasak bölge ile sınır hattı
boyunca tesis edilecek sınır fiziki güvenlik sistemi için ihtiyaç
duyulacak alanlar temizletilmekle birlikte, yüklenicinin kullanımına
bırakılamaz. Yani kanun sınır güvenliği konusunda da
son derece açık. Orası mayından
temizlenecek ama mevcut kurallar neyse, güvenliğe ilişkin
kurallar, tabii ki devam edecek.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Benim sorumu cevaplandırmadınız Sayın Bakan, tekrar
KAMİL ERDAL SİPAHİ
(İzmir) Sayın Bakan, şu anda söylediğiniz konu da Yasak
Bölgeler Kanununa uymuyor.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar, bakın,
yine söylüyorum, ihale yöntemine ilişkin biz burada iki tane usul
belirlemişiz, öncelik Kamu İhale Kanunu kapsamında hizmet
alımına verilecek diyoruz. Eğer bu gerçekleşmezse o zaman
diğer bir alternatif olan alanın kullanılması ve
temizlenmesini birlikte yapmayı
Zaten bu açık olduğu için
Ben
yine tekrarlıyorum, burada biz kanunda iki tane usul belirlemişiz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Bakan, şu bilgiyi verin lütfen; bu, kanunda yok. Yani siz
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Daha önceden belirlenen bir firma var
mı? Daha önceden nasıl bir firma belirlensin değerli
arkadaşlar! Kamu İhale Kanunu kapsamında
çıkacaksınız. Böyle bir şey zaten düşünülemez.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Bakanım, çok özür diliyorum, Sayın Komisyon
Başkanı
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan... Sayın Başkan
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Ama ben sorulara cevap vereceğim
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun, devam
edin siz Sayın Bakan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Yani, 4734e göre mayın temizleme ihalesi mi yapacaksınız yoksa
arazi kullanımı karşılığında mı ihale
yapacaksınız?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Her ikisi de yapılabilir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Ama Bakan öyle söylemiyor.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Dolayısıyla, burada, değerli
arkadaşlar, bu güvenliğe ilişkin de zaten düzenlemeyi dikkate
alırsanız ulusal sınırlarımızın
özelleştirilmesi diye bir şey söz konusu olamaz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın milletvekilleri, Bakanın söylediğini doğru
anlayalım.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Doğru anlıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Doğru değil.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Herkes doğru anlıyor, ayıp ya!
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Ayıp diye bir şey yapmıyoruz, müzakere ediyoruz.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Şimdi, Mayın temizleme
işinin maliyet hesabı yapılmış mı, neden
yapılmıyor? diye bir soru soruldu.
Değerli arkadaşlar,
mayın temizlemenin maliyet hesabı konusunda, dediğim gibi, daha
önce Genelkurmay Başkanlığımız birtakım fiyatlar
almış. Bunların asgari fiyatı var, birim fiyatı,
metrekare başına, maksimum fiyatları var. 2 dolarla 15 dolar
arasında değişiyor ve dolayısıyla
Burada bir de uygulama var
tabii. Bildiğiniz gibi, Mardin ilinin Nusaybin ilçesinde olsun Urfada
olsun bazı gümrük kapıları için birtakım temizleme
işlemleri de gerçekleştirilmiş durumda. Orada da maliyetler 3
lirayla 3,5 lira arasında değişiyor.
Sınır
güvenliği nasıl alınacak? konusu
Dediğim gibi, şu
anki sınır güvenliği nasıl alınıyorsa o dönemde
de o şekilde devam edilecek.
Değerli arkadaşlar,
birçok arkadaşımız da şunu sordu, dediler ki: Niye bu
mayınlı arazileri temizleyip oradaki vatandaşa
dağıtmıyoruz? Bundan önceki dönemlerde toprak reformu çerçevesi
içerisinde bu türden birçok dağıtım yapıldı. Ama
tarım alanlarının verimli kullanılması anlamında
optimal bir ölçeğe hiçbir dönemde ulaşılamadı. Zaten
tarımın da en büyük problemlerinden bir tanesi, tarımda
ölçeğin çok küçük olması. Türkiyede ortalama bir tarım
işletmesinin büyüklüğü 61 dekar. Mesela Amerikada 1.800 dekar.
Dolayısıyla tarımda ölçek çok önemli ve bunun da ötesinde tabii
ki ürünün pazarlanması, nitelikli ürün üretilmesi, bilgiye dayalı
tarımın yapılması gibi daha birçok husus var. Onun için,
burada öngörülen şey, tabii ki ihale sonucunda parça parça veya bir bütün
olarak bu iş tarımsal faaliyetlere tahsis edilecek.
Gerçek uzunluk ne kadar?
Bizdeki rakamlara göre yaklaşık 877 kilometredir.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) 510 kilometre.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Kaç mayın döşenmiş, planlar
var vesaire, bunu ne diye ihale yapıyorsunuz? diye soruluyor. Ben zaten
işin başında söyledim, 1992den beri bu mayın temizleme
işi bir şekilde görevlendirme yoluyla yapılmış ama bir
türlü bir noktaya gelinememiş. Ondan dolayıdır ki Hükûmetimiz
hem Ottawa Sözleşmesinin gereklerini yerine getirmek için hem de bu
alanı ekonomik açıdan Türkiye'nin faydasına, menfaatlerine
kullanmak için bu kanuna gerek duymuştur.
Teşekkür ederim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Şartnameyi kim hazırlayacak Sayın Bakan?
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Şimşek.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Efendim, toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Arayacağım efendim.
Yoklama talebi vardır.
Şimdi bu talebi yerine getireceğim ancak yoklama talebini işleme
koyabilmem için, ayakta olup yoklama talep eden milletvekillerinin
sayısının 20 olup olmadığını tespit
edeceğim.
Şimdi, isimleri
sırayla söylerseniz tutanağa geçsin
Sayın Şandır,
Sayın Mehmet Günal, Sayın Erdal Sipahi, Sayın Ali
Uzunırmak, Sayın Beytullah Asil, Sayın Ahmet Duran Bulut,
Sayın Akif Akkuş, Sayın Münir Kutluata, Sayın Süleyman
Yunusoğlu, Sayın Alim Işık, Sayın Özdemir, Sayın
Akcan, Sayın Paksoy, Sayın Yalçın, Sayın Yıldız,
Sayın Enöz, Sayın Kalaycı, Sayın Çirkin, Sayın Tankut,
Sayın Ural.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
Sayın üyeler,
adlarını okuduğumuz sayın üyeler sisteme girmesinler
lütfen.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı
yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti
Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın
Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263) (Devam)
BAŞKAN -
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
On beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89uncu Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
263 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri,
263 sıra sayılı Kanun Tasarısının maddelerinin
kapalı oturumda görüşülmesine dair İç Tüzükün 70inci maddesine
göre verilmiş bir önerge vardır.
Kapalı oturum istemine
dair önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 263
sıra sayılı Kanun Tasarısının maddelerinin
kapalı oturumda görüşül-mesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır Mehmet Günal K. Erdal Sipahi
Mersin Antalya İzmir
Akif Akkuş Münir Korkutata Hasan Özdemir
Mersin Sakarya Gaziantep
M. Akif Paksoy Mümin İnan Rıdvan Yalçın
Kahramanmaraş Niğde Ordu
Yılmaz Tankut Kemalettin Nalcı Mustafa Kalaycı
Adana Tekirdağ Konya
Mustafa Enöz Ekrem Yıldız Süleyman L. Yunusoğlu
Manisa Antalya Trabzon
Cemaleddin Uslu Alim Işık Erkan Akçay
Edirne Kütahya Manisa
Ali Uzunırmak Ahmet Duran Bulut S. Turan Çirkin
Aydın
Balıkesir Hatay
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, kapalı oturumda Genel Kurul salonunda bulunabilecek
sayın üyeler dışındaki dinleyicilerin ve görevlilerin
dışarı çıkmaları gerekmektedir. Sayın İdare
Amirlerinden salonun boşaltılmasını temin etmelerini rica
ediyorum.
Ayrıca, yeminli
stenografların ve yeminli görevlilerin salonda kalmalarını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Kapanma Saati: 18.25
BEŞİNCİ OTURUM
(Kapalıdır)
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89uncu Birleşiminin
Kapalı Oturumundan sonraki Altıncı Oturumunu açıyorum.
263 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1inci
maddesini okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ İLE SURİYE
ARAP CUMHURİYETİ DEVLETİ ARASINDAKİ KARA SINIRI BOYUNCA
YAPILACAK MAYIN TEMİZLEME FAALİYETLERİ İLE İHALE
İŞLEMLERİ HAKKINDA KANUN TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1- (1) Bu Kanunun
amacı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti
arasındaki kara sınırında bulunan mayın (anti
personel-anti tank mayınları) ile patlamamış mühimmatın
temizlenmesi, imha edilmesi ve bu suretle elde edilecek arazilerin
tarımsal amaçlı kullanılması işlemlerine ilişkin
esas ve usulleri düzenlemektir.
BAŞKAN 1inci madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Onur Öymen
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Öymen.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN
(Bursa) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; Suriye sınırından temizlenecek
mayınlarla ilgili kanun tasarısının 1inci maddesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, şu sırada Meclisin huzurunda bulunan yasa
tasarısı yalnız bugün için değil, ülkemizin elli
yıllık geleceği açısından fevkalade önem
taşıyan bir kanundur. O bakımdan bunu büyük bir titizlikle
incelemek zorundayız.
Değerli
arkadaşlarım, Ottawa Sözleşmesinden bahsedildi. Ottawa
Sözleşmesine göre, 2014 yılına kadar ülkemizdeki bütün
mayınlar temizlenecek; bu arada, 1954 yılında Suriye
sınırına sermiş bulunduğumuz mayınları da
toplamamız gerekiyor, temizlememiz gerekiyor.
Şimdi, burada dikkat
çekici nokta şudur: Bu Hükûmetten önce, 2001 yılında, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti, Genelkurmay Başkanlığıyla da
istişare ederek, onun görüşünü, olumlu görüşünü alarak bir
kararname çıkarıyor. 11 Haziran 2001 tarihinde Hükûmet Genelkurmay
Başkanlığına bir görev veriyor, diyor ki: Bu
mayınları siz temizleyeceksiniz. Bunun bir maliyeti var, bunun için
gerekli makine ve teçhizat alınacak, Genelkurmay
Başkanlığı 35 milyon dolar istiyor; 35 milyon dolar
verirse Hükûmet, biz bu mayınları temizleriz. diyor. Derhâl
çalışmaya başlıyorlar, bir miktar tahsisat da
alıyorlar. Bunun için özel komite kuruyorlar. Hiçbir aşamasında
bunun Genelkurmay Başkanlığı Biz bu işi
yapamayız. demiyor, demiyor. Şimdi, öyle bir hava
yaratıldı ki, sanki Türkiye Genelkurmay
Başkanlığı Biz bu işi yapamayız, biz bu işi
yapmaktan vazgeçiyoruz. gibi bir söz söyledi, bir yazı yazdı, onun
üzerine 2004 yılında, Sayın Bakanın
açıkladığına göre, bir toplantı yapıldı
ilgili bütün kurumların katılımıyla ve bu toplantıda
-Sayın Bakanın söylediğini tekrarlıyorum- temizleme işinin,
tecrübesinden ötürü, Maliye Bakanlığına verilmesi
kararlaştırıldı. Yani düşünebiliyor musunuz?
Mayın temizleme işinde Maliye Bakanlığı
Genelkurmaydan, Millî Savunmadan daha tecrübeliymiş! Dünyanın
neresinde görülmüş bu!
Değerli
arkadaşlarım, Türk Silahlı Kuvvetleri dünyanın en büyük, en
güçlü yedinci gücüdür, NATOnun ikinci büyük kuvvetidir. Dünyada -dün
açıklandı burada- elli beş ülkenin silahlı kuvvetleri
mayın temizleme işinde görev alıyor, hepsi bunu yapabilecek,
Türk Silahlı Kuvvetleri yapamayacak; buna inanmak kabil mi? Yani böyle bir
iddiayı bizim kabul etmemiz kabil mi?
Elimizde Genelkurmayın
yazısı var. diyorlar. Buyurun, okuyun. Buyurun, kürsü burada, gelin,
burada, Genelkurmay, o yazıda: Maliye Bakanlığı bizden
daha tecrübelidir, biz yapamıyoruz bu işi, biz üstlenemiyoruz,
bırakın Maliye Bakanlığı yapsın. demiş
size. Biz buna inanmıyoruz. Türk Genelkurmay Başkanının
devlet tarafından verilen böyle bir görevi yapamayacağını
ilan ettiğini biz kabul etmiyoruz. Çok daha tehlikeli, çok daha zor
görevleri büyük başarıyla yapan Türk Silahlı Kuvvetleri kendi
döşediği mayınları temizleyemeyecek; elinde planı var,
elinde krokisi var, kendi döşediği mayını krokisine göre
temizleyemeyecek!
Efendim, yağmur
yağmış, bazı mayınların yeri
değişmiş, o yüzden yapılamazmış. Buna kim
inanır? Türk Silahlı Kuvvetleri yapamayacak ama sizin ihale
edeceğiniz özel bir firma kendi döşemediği mayınları
toplayabilecek!
Son günlerde hepimiz
basından izliyoruz, bırakın Silahlı Kuvvetleri, Türk
polisi, kendisinin döşemediği patlayıcıları,
bombaları, mühimmatı, Ergenekon davası denilen dava
çerçevesinde eliyle koymuş gibi buluyor. Toprakta buluyor, denizde
buluyor, çıkartıyor, hiçbir problem olmuyor. Yani polisin
becerdiğini asker beceremeyecek, kendi döşediği mayını
temizleyemeyecek; buna kimse inanmaz. Buna hiç kimse inanmaz. Bizi
inandıramazsınız. Cumhuriyet Halk Partilileri, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin kendi döşediği mayınları
temizleyemeyeceğine inandıramazsınız, bir.
İki, bunu Ottawa
Sözleşmesi için mi yapıyorsunuz? Evet. Ottawa Sözleşmesine göre
2014 yılına kadar Türkiye'deki bütün mayınları
temizleyeceğiz değil mi? Evet. Güneydoğuda, Suriye
sınırında kaç mayınımız var biliyor musunuz? Ben
size söyleyeyim: 615.419 mayınımız var. Bütün bu
tartıştığımız konu 615.419 mayının
temizlenmesi. Peki, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde kaç tane mayın
var? Ottawa Sözleşmesi size sadece Suriye sınırındaki
mayınları mı temizleyin diyor? Türkiyedeki bütün
mayınları temizleyeceksiniz. Suriye sınırında 615 bin.
Bütün Türkiyede kaç tane var? 921.080 mayın. Gerisini kim temizleyecek?
Onu da mı ihale edeceksiniz? Türkiye'nin her köşesindeki
mayınları temizleme işini de mi özel firmalara vereceksiniz? Bu,
bir.
İkincisi, Hükûmet her
vesileyle hukuka saygıdan bahsediyor. En olmayacak davalarda bile
Ergenekon davasında gördük, Türkiye'nin ve dünyanın en ünlü
hukukçuları yapılan usul hatalarından bahsediyor,
yanlışlıklardan bahsediyor, insan haklarına
aykırı uygulamalardan bahsediyor; Hükûmetten bir ses: Herkes
yargıya saygı göstersin. Öyle mi? Peki, siz yargıya saygı
gösteriyor musunuz? Danıştayın bu konuda aldığı
karara saygı gösteriyor musunuz? Danıştay ne diyor size?
Aynı firma hem mayın temizleme hem de tarım işletme
işini yapamaz. diyor, hukuka aykırı; yürütmeyi durdurma
kararı veriyor. Siz ne yapıyorsunuz? Buyurun, Hükûmetin
getirdiği tasarı burada, Hükûmetin getirdiği tasarının
2nci maddesine bakın, sanki Danıştay hiç böyle bir karar
vermemiş gibi İhale Kanunundan istisna ederek bu işi, Kamu
İhale Kanununun dışında yapmak üzere de Hükûmete yetki
veriyor. Bunu teklif ediyorsunuz, yani Danıştayın kararı
hiç yokmuş gibi. Sonra ne oluyor? Plan ve Bütçe Komisyonunda
değiştiriliyor. Değerli arkadaşlarım biraz önce
söyledi, önce Kamu İhale Kanunu koşullarına uyacağız,
olmazsa, gene öbür şekilde, yani Danıştayın
yasakladığı şekilde uygulayacağız. Niyetiniz ne?
Siz ne yapmak için bu kanunu çıkarıyorsunuz?
Açın, getirdiğiniz
metnin 3üncü maddesini okuyun. 3üncü maddesini, Meclise şu anda
sunulmuş hâliyle okuyorum size: Maliye Bakanlığınca
yapılacak kullanım karşılığı temizleme
ihalesidir. Buyurun. Hani kullanım karşılığında
temizleme olmayacaktı? Hani Danıştay kararı vardı?
Nasıl bunu yapabilirsiniz? Nasıl bunu önerebilirsiniz? Devletin en
yüksek yargı organlarının önerilerini nasıl siz bu kadar
göz ardı edebiliyorsunuz?
Değerli
arkadaşlarım, üçüncü husus şu: Bu topraklar kimin
toprağı? Bu topraklar, o bölgede yaşayan
vatandaşlarımızın atalarının toprağı.
Siz bu toprakları yarım yüzyıllığına bir
şirkete vereceksiniz. Var mı böyle bir şirketiniz? Türkiye'de
Silahlı Kuvvetlerin yapamayacağı bir işi yapabilecek bir
özel şirket var mı? Yok. Belli ki yabancılara vereceksiniz.
Nereden biliyoruz? Daha önce iki tane ihale açtınız, oradan
biliyoruz, aynı iş için iki tane ihale açtınız. Gerçekleri
açıkça konuşalım. Bu ihaleye katılan firmaların
listesi elimizde. Bakınız, çoğunluğu ya İsrail
firması ya İsrail ortaklığı. Ne oldu, Sayın
Başbakan esip gürlüyordu Davosta İsraille ilgili?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
One minute!
ONUR ÖYMEN (Devamla) Ne
oldu One minute!, One minute! ne oldu?
Şimdi, bütün bunlar
Belli ki siz bunu yabancı bir firmaya, birkaç firmaya, muhtemelen bu
işin uzmanı olan bir İsrail firmasına vereceksiniz ve
Suriye sınırı gibi en hassas, stratejik açıdan en önemli
topraklarımızı yarım yüzyıllığına bir
yabancı firmaya vereceksiniz ve öyle hükümler olacak ki -uluslararası
tahkim anlaşmaları vesaire- bu hükümlere göre siz bu toprakları
bir daha geri alamayacaksınız. Sizden sonra gelecek hükûmetler
-inşallah yakında gelir- dese ki: Yanlış iş
yaptık, düzeltiyoruz. Düzeltemeyeceksiniz. Yarım
yüzyıllığına, bizim atalarımızın
topraklarını yabancı bir şirketin istifadesine
sunacaksınız.
Değerli
arkadaşlarım, aranızda güneydoğudan gelen
arkadaşlarımız var, oradan seçilen insanlarımız var;
hepsi bizi dinliyor. Mangalda kül bırakmıyorsunuz. Kürt
asıllı vatandaşlarımızın hakları diye her
gün çıkıyor Başbakan demeç veriyor; Onların
haklarını koruyacağız., Bu iş silahla olmaz.,
ekonomik tedbirler filan. Böyle mi koruyacaksınız?
Güneydoğudaki insanlarımızın haklarının
yarım yüzyıllığına yabancı bir şirkete
verilmesiyle mi koruyacaksınız orada yaşayan
insanlarımızın haklarını? Böyle mi iş sahası
yaratacaksınız bu insanlara?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Kim verdi yabancı şirkete?
ONUR ÖYMEN (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, baştan aşağı
yanlıştır. Paranız mı yok? Yani 35 milyon dolar, 40
milyon dolar verecek paranız yok ama Başbakana uçak almak için 60
milyon dolarınız var. Bir uçağı eksik olsun,
Başbakanın. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Bir uçağı eksik olsun, Başbakanımızın yeterince
uçağı var, ayağı yere değmiyor uçakla
dolaşmaktan. Yeni bir uçak almaktan vazgeçin. Bırakın o parayla
bu toprakları kendi vatandaşımıza verelim, topraksız
köylümüze verelim, topraksız köylümüze verelim. Bu işler hiç,
kardeşim, mugalata kaldırmaz, ben size söyleyeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla)
Güneydoğudaki vatandaşımızın toprağını
bir yabancı şirkete yarım yüzyıllığına
vereceksiniz, işin özü budur ve Hükûmet bunun kararını vermiştir,
sofrasını kurmuştur, şimdi bunu tezgâhlıyorlar; bunu
reddediyoruz.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay)
Sofra kurmak sizin zihniyetiniz!
ABDULLAH ÖZER (Bursa)
Konuşma, konuşma! Dinle!
ONUR ÖYMEN (Devamla) Bunu
reddediyoruz. Türk vatandaşları adına reddediyoruz, güneydoğuda
yaşayan vatandaşlar adına reddediyoruz, hukuk adına
reddediyoruz; bunu yapamazsınız.
Bakınız, NATOnun
NAMSA kuruluşu var. Bu belgede bilgileri de var. NATOnun NAMSA
kuruluşu bütün bu mayınların 50 milyon dolara
temizlenebileceğini söylüyor. Sizin getirdiğiniz metinde 1,6 milyar
dolara kadar çıkıyor. Hangisine inanacağız biz bunun?
Metrekare başına temizleme fiyatı 50 sentten 15 dolara kadar
çıkıyor, 30 misli fark var. Biz kime inanacağız bu ihalenin
doğru yapıldığına? Kime inanacağız? Bu
işi derhâl geri çekiniz. Bu kanunu, Sayın Bakan, derhâl geri çekiniz.
Gelecek kuşaklar nezdinde töhmet altında kalırsınız,
derhâl geri çekiniz ve bunu, oturalım, burada doğru dürüst
konuşalım. Türk Silahlı Kuvvetlerine bu görev
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
ONUR ÖYMEN (Devamla)
Bitiriyorum.
temizlenecek toprakları
da o bölgedeki topraksız köylümüze dağıtalım. Bizim
görevimiz budur, tarihe karşı görevimiz budur.
Değerli
arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi
arkadaşlarımı da uyarıyorum, lütfen bu suça ortak
olmayınız.
Çok teşekkür ederim.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Öymen.
Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel.
Buyurunuz Sayın Tuncel
(DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
263 sıra sayılı kanunun 1inci maddesi üzerine Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tüm dünyada ve Türkiyede
bugünümüzü ve geleceğimizi tehdit eden antipersonel kara
mayınları doğaları gereği kimlik sormuyor.
İnsanlar arasında ayrım yapmıyor. Asker ile çocuk, genç ile
yaşlı arasında fark gözetmiyor. Barışın
sağlanmasından sonra da barışı tanımıyor.
Barışın sağlanmasından, savaşın,
çatışmaların sona ermesinden yıllar sonra da çocukları
ve onları yerleştiren askerlerin torunlarını öldürmeye,
sakat bırakmaya devam ediyor. Türkiyede de her yıl onlarca çocuk,
sivil ve asker mayın nedeniyle yaşamını yitiriyor, sakat
kalıyor.
Hepinizin de bildiği
gibi dünyada büyüyen mayın sorununa karşı anti personel
mayınlarının kullanılması, stoklanması,
üretilmesi ve transferinin yasaklanması ve imhasına dair
sözleşme olan Ottawa Sözleşmesi 1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Yüz otuz bir ülke tarafından onaylanan sözleşme,
Türkiyede 1 Mart 2004te yürürlüğe girmiştir. Ne yazık ki,
Ottawa Sözleşmesi de diğer birçok uluslararası sözleşme
gibi kâğıt üzerinde kalmıştır.
21 Kasım 2008de
açıklanan ve yüz yirmi bir ülkenin mayın politikalarını ve
mayınlardan zarar görenlere yönelik çalışmaları içeren
Uluslararası Mayın İzleme Örgütünün 2008 Raporuna göre
dünyanın pek çok ülkesinde olumlu adımlar atılırken
ülkemizde mayınla mücadele konusunda hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir.
Raporda, Türkiye'nin stoklarındaki mayınları imha etmediği,
toprağa döşeli mayınları temizlemek için hâlâ bir program
açıklamadığı, elde tutulan mayınlarda dünya 1incisi
olduğu, mağdurlara ilişkin veri tabanı
bulunmadığı ve hayatta kalan sivil kurbanların
ihtiyaçlarını gidermediği açıklanmıştır.
Mayıs 2006, Mayıs 2007yi kapsayan Uluslararası Mayın
İzleme Raporuna göre Türkiye 2006 stoklarında 94.111 mayın imha
ettiği, 983.166 mayının kaldığı, fakat
çalışmaların tam olarak rakamlara dökülmediği belirtildi.
Hükûmetin 2007 yılı raporuna göre ise 250 bin mayının imha
edildiği gösteriliyor.
Türkiyede ilk kez 2003
yılında Dünya ve Türkiyede Kara Mayını Sorunu ve Çözüm
Önerileri Konferansı düzenlendi.
Türkiyede doğu ve
güneydoğu illerinde yaşayan vatandaşlarımızın
mayınla tanışması çok daha eskilere dayanırken
mayınla mücadelenin başladığı tarih ise 2002dir.
Mayınların sayıları ve nerelere döşendiğine dair
Genelkurmay arşivlerinde haritalar bulunduğu söyleniyor olmasına
karşın yıllardır bölgede yaşanan deprem, sel gibi
doğal afetler sonucu, artık, yerlerinin değişmiş
olması da gözden kaçan bir husustur. Nitekim, sel sonucu pek çok
mayının Türkiye'den Suriyeye aktığı biliniyor.
Sayın milletvekilleri,
antipersonel kara mayınları tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de
de ölümlere, sakatlanmalara neden olan ciddi bir sorundur. Ancak, Türkiye
kamuoyu, bu mayınlar ve yol açtığı sorunlar hakkında
oldukça az bilgiye sahiptir. Türkiye, ilk kara mayınlarını
1956-1959 yıllarında yasal olmayan sınır geçişlerini
önlemek amacıyla sınırlara döşemiştir. Bugün özellikle
doğu ve güneydoğu sınırlarında mayın
tarlaları mevcuttur. Ardahan, Kars, Hatay, Kilis, Gaziantep,
Şanlıurfa ve Hakkâride mayın tarlaları var.
Şanlıurfada tarıma elverişli 140 bin dönüm, Hakkâri ve
köylerinin boşaltıldığı bölgelerde ise otuz dört köy,
kırk sekiz mezrada mayın bulunuyor. Yani kısacası,
Türkiye'nin komşu ülkeleriyle olan tüm sınırlarında
mayın tarlaları var.
Kendi iç
barışını sağlama noktasında son derece statükocu
bir anlayışa sahip olan Türkiye, özellikle insan hakları ve
özgürlükleri konusunda imza attığı hiçbir anlaşmada taahhüt
ettiklerini yerine getirmemektedir, anlaşmaların en önemli
maddelerine ya şerh koymakta ya da ek protokolleri imzalamamaktadır.
Bugün Türkiye'de
yaklaşık bir milyon mayın bulunuyor. Antipersonel kara
mayınları başta çocuklar olmak üzere masum ve korumasız
binlerce sivil kişinin ölümüne ya da sakat kalmasına neden
olmuştur. Ayrıca, ekonomik gelişmeyi ve yeniden
yapılanmayı engellemekle beraber mülteci ve iç göçe maruz kalmış
kişilerin yaşadıkları yerlere geri dönmelerini kısıtlamakta
ve mayınlar yerleştirildikten yıllarca sonra bile ciddi sorunlar
yaşanmaktadır.
Türkiyenin 2 bin
kilometrelik sınır alanında döşenmiş mayınlar 364
bin dekarlık alana yayılmış durumdadır. Sadece
Hatayın Samandağ ilçesi ile Şırnak ili arasındaki 877
kilometrelik Suriye sınırına 300 ila 700 metre
genişliğinde döşenen mayınlar nedeniyle araziler kırk
altı yıldır kullanılmamaktadır. Yıllardır
Kürt sorununun çözümsüzlüğüne bağlı olarak inanılmaz
boyutlara varan ve yüzlerce masum insanın ölümüne ve sakat kalmasına
sebep olan mayınların döşendiği alanlar artık
kayıt altına bile alınmamaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün Türkiyede, Ottawa Sözleşmesinin de
gereği olarak mayınsız bir gelecek kurmak için vakit
kaybedilmeden acil önlemler alınmalıdır.
Stoklardaki mayınlar
hemen imha edilmeli, toprağa döşeli mayınların
temizliğiyle ilgili program açıklanmalı, mayın
patlamasında sağ kurtulanların ihtiyaçları giderilmeli,
hakları güvence altına alınmalıdır.
Acilen mayın eylem
merkezi kurulmalı ve mayın patlamasında ölen ya da yaralananlara
yönelik veri tabanı oluşturulmalıdır.
Kara mayınları ve
bunların yol açtığı sorunlarla ilgili olarak yukarıda
saymış olduğum hususların gerçekleşmesi
açısından kısa bir süre önce Demokratik Toplum Partisi olarak
Meclise sunduğumuz araştırma önergesinin bir an evvel gündeme
alınmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.
Kara
mayınlarının temizlenmesi konusunda toplumsal bilinç ve
duyarlılığın geliştirilmesi, mayınlı
bölgelerde, çocuklar başta olmak üzere, sivil halkın mayın
tehlikesine karşı mayın sorunu konusunda eğitilmesi,
mayınlı arazilerin temizlenerek tarıma açılmasını
sağlanmak ve şimdiye kadar mayından zarar görmüş ve sakatlanmış
yurttaşlarımızın rehabilitasyonu için tedavi merkezlerinin
açılması Hükûmetin öncelikli görevleri arasında
olmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün küreselleşen dünyamızda kara
mayınlarının üretim maliyeti 2 ila 3 dolar iken, bir kara
mayınının etkisiz hâle getirilmesinin maliyeti 15 dolardan
başlayarak, 500-1.000 dolara kadar çıkabilmektedir. En ucuz silah
olarak kara mayınları yetmiş beş yıl toprak
altında etkin olarak kalabilmektedir. Dünyada kara mayınları
yüzünden yaralanan kişilerin en fazla beşte 1i gerekli tıbbi
bakım ve gerekli rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanabilmektedir.
Bugün Türkiyede hangi tür
mayınların kullanıldığı konusunda net bir bilgi
bulunmuyor, ancak bu yüzden, kesin kaydı olmamakla birlikte, binlerce ölüm
ve yaralanma olayı yaşandığı tahmin ediliyor. Otuz
yıla yakındır sürdürülen yoğunluklu ve düşük
yoğunluklu çatışmalarda birçok alana mayın
yerleştirilmiş ve bunların büyük çoğunluğu geri
çıkarılmamıştır. Ayrıca çok sayıda köye de
geri dönüşleri önlemek için mayın döşenmiştir. İnsan
Hakları Derneği verilerine göre sınırlardan uzak bazı
sivil yerleşim bölgelerine, güvenlik gerekçesiyle boşaltılan
köylerin çevrelerine de mayınlar yerleştirilmiştir ve herhangi
bir mayın haritası da ne yazık ki mevcut değildir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yakın zamanda Urfa, Antep, Kilis ve Hataydaki
askerî birliklerde bulunan 150 bin kara mayınının
toplanılarak Mardinin Midyat ilçesindeki İlçe Jandarma
Komutanlığına götürüldüğü belirtilmiş, toplanan
mayınların güvenlik bölgesi ilan edilen bölgelerde
kullanılacağına dair bilgiler kamuoyuna yansımıştı.
Bu durum gösteriyor ki, Türkiye, hâlâ mayınları temizleme ve
imzasını attığı Sözleşmenin sorumluluğunu
yerine getirmemekte ısrarlıdır. Unutmamak gerekir ki mayınlar
aynı zamanda barışı tanımayan silahlardır.
Savaşlar bitse bile, barış ilan edilse bile öldürmeye devam
ederler.
Yaşadığımız
coğrafyada kalıcı ve sürekli bir barış için de
mayınların temizlenmesi Hükûmetin öncelikli gündemlerinden biri
olmalıdır. Bu temelde kara mayınlarını topraklarımızdan
sonsuza kadar temizlemek için ciddi bir eylem planına ihtiyaç vardır.
Türkiye'nin son otuz yıllık siyasi tarihine damgasını vuran
ve her zamankinden daha çok tartışılan Kürt sorununun demokratik
ve barışçıl çözümünün gerçekleşmesi mayınların
yaşamımızdan çıkması açısından da son derece
önemlidir.
Mayınların
döşenmemesi, döşenenlerin temizlenmesi uluslararası
anlaşmalar için değil, kendi yurttaşlarımızın
geleceği için olmalıdır.
Daha özgür ve güzel bir
gelecek için hepimize görev ve sorumluluk düşmektedir. Barış
herkes için ihtiyaçtır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Tuncel.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi.
Buyurun Sayın Sipahi.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL
ERDAL SİPAHİ (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Suriye
sınırının tamamına yakınını görev
itibarıyla tanıyan, yaklaşık 100 kilometreden fazla
kısmının ise bizzat sorumluluğunu
taşımış birisi olarak bazı görüşlerimi, düşüncelerimi
ve tecrübelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
1950li yıllarda bu
sınırın yaklaşık üçte 2si olan 510 kilometrelik
bölümünde azami 350 metre genişlikte bir alana mayın
döşenmiş. Bu 510 kilometrenin tamamı bir arada değil, arada
bölümler hâlinde, toplamı 510 kilometre ediyor. Bu alan 178 bin dönüm
olarak geçiyor, bazı dokümanlarda 205 veya 216 bin dönüm gibi farklı
rakamlar da mevcut.
Sadece Suriye
sınırına yapılan uygulamanın bugünün
mantığıyla anlaşılması zor. Ancak bir uzman
olarak, mayın için, dünyada icat edilmiş en mantıksız, en
zararlı ve affedersiniz ama, en aptalca silah olduğunu iddia
edebilirim çünkü döşeyenlere de en az döşendiği amaç kadar zarar
veren ve üstelik kalıcı olan bir tehdit aracıdır.
Ottawa Sözleşmesine
girecek değilim. Bu sınırın Nusaybin bölgesi muhtemel
petrol havzası, kalanı ise organik tarım yapılabilecek
birinci sınıf tarım arazisi. Sınırın
karşı tarafında, Suriye tarafında verimli tarlalar, meyve
ağaçları, petrol kuleleri; bizim taraf ise otlarla kaplı çöl
görünümünde bir bozkır; bir utanç tablosu!
Ottawa Sözleşmesi
gereği olarak değil, bu ülke topraklarından, kaynaklarından
ülkenin ve bölge halkının istifadesi için çoktan temizlenmesi
gerekirdi. Bu ayıbı temizlemeyi düşünüp planlayanlara, icra edenlere
ancak teşekkür edilir. Peki, itirazımız neye? Temizlenmesine
değil, bunun için seçilen yol ve yönteme ve sonrasına. Kim
döşemiş? Türk Silahlı Kuvvetleri. Nasıl
temizleneceğini, hangi hassasiyetlerin olduğunu, ne
yapılması gerektiğini en iyi kim bilir? Türk Silahlı
Kuvvetleri. Onu Hükûmette temsil eden kim? Sayın Millî Savunma
Bakanı. Nerede? Yok. Konunun Meclisteki ilgili komisyonu kim? Millî
Savunma Komisyonu. Nerede? Yok. İşte esas yanlış burada.
18 Mart 2008 tarihinde
Başkanlıktan bir görevlendirme yapılıyor. Tarım, Millî
Savunma ve Dışişleri komisyonları tali komisyon ilan
ediliyorlar bu konu hakkında ve bu tarihten itibaren Tarım Komisyonu
toplantı yapıyor, Millî Savunma Komisyonundan ise 3 Temmuz 2008de
Bu konu görüşülemedi. diye ana komisyona bir bilgi veriliyor. Millî
Savunma Komisyonundan çok değerli arkadaşlarımın -üç
partiden- bir kısmı buradalar. Değerli arkadaşlarım,
AKPli arkadaşlarım böyle çok önemli, hayati bir konuda, mayın
gibi önemli, hayati bir sorunu Millî Savunma Komisyonunda gelin görüşeceğiz
dediler de hangimiz Hayır. dedik? Oldu mu böyle bir talep? Hayır.
Peki, Bu konu bu geçen süreç içerisinde, altı ayda görüşülemedi.
deniyor. Peki, sizlerin de çok iyi bildiğiniz gibi -2-3
arkadaşım buradalar- ben size aksini iddia edeceğim. Bu konunun
Millî Savunma Komisyonuna geldiği tarih 18 Mart. 26 Martta yani dokuz gün
sonra Millî Savunma Komisyonunun bir toplantısı var, yedi tane
değişik ve fazla önemli olmayan konu görüşülüyor, ama mayın
konusu görüşülmüyor. O da yetmiyor, Millî Savunma Komisyonu 29 Mayıs
tarihinde bir daha toplanıyor, önemsiz iki konu daha görüşülüyor,
mayın konusu gene gündemde yok. Bu işte bir gariplik yok mu sizce?
Var. Bu garipliği ben öncelikle AKPli milletvekili arkadaşlarımın
takdirlerine sunuyorum. Millî Savunma Komisyonunda 16 tane AKPli çok
değerli arkadaşım var. Niye Millî Savunma Komisyonundan bu konu
kaçırılmıştır? Niye görüşü
alınmamıştır? Millî Savunma Komisyonu bu konuda gerekli
uzmanlarla diyaloga neden sokulmamıştır? Bu konuyu ben Komisyona
da soruyorum, Sayın Bakana da soruyorum, bu sorunun cevabı yok.
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bugün yüz civarında mayın temizleme tankı var,
güneydoğuda her gün pratik yapan binlerce mayın dedektörü var,
geliştirilmiş ilave teçhizatları var, çok daha
karmaşık patlayıcı düzenleri için getirilmiş
başta EOD timleri var, eğitim ve tecrübesi de var, her gün bu
temizliği yapıyor. Geçen sene PKKnın döşediği
mayınların yüzde 71i, hem de çok modern mayın ve
patlayıcı maddelerin yüzde 71i bulunmuş. Genelkurmay
Başkanlığının 2008 terörle ilgili bildirisinde bu konu
yer alıyor. O hâlde yeri belli, yurdu belli, böyle çok eski nesil
mayınları bulmaması diye bir konu söz konusu değil.
Diğer taraftan,
Güneydoğuda rutin mayın arama-tarama, yok etme faaliyetleri her gün
yürütülürken Doğu Anadoludan bazı mayınlı bölgeler -örnek
veriyorum, Ardahan ve Göle- ve binlerce patlamamış merminin
bulunduğu Tuzla Piyade Okulu atış alanı gibi yerler, hem de
2-3 metre derinliğe en modern mermilerin nüfuz ettiği alanlar Türk
Silahlı Kuvvetleri imkânlarıyla temizlendi. Tuzladaki Piyade Okulu
atış alanının temizlenmesine benim
komutanlığımda görevli bir EOD timi teknik nezarette bulundu;
hem adam eğitti hem bizzat konuya nezaret etti.
Son olarak basında bir
haber yer aldı. Bilmiyorum haberiniz var mı? Bu haberde diyor ki:
Savunma Sanayii Müsteşarlığı tanesi 500 bin dolara 50 adet
modern mayın temizleme cihazı tedarik projesi başlattı.
Soruyorum size: Tanesi 500 bin dolara 50 adet mayın temizleme teçhizatı
alınıp da nerede kullanılacak? Herhâlde bunlarla balık
avlanacak hâli yok! (MHP sıralarından alkışlar)
İşte size kullanma alanı. En moderni şu anda Savunma
Sanayii Müsteşarlığının projesi olarak önünüzde. Bunu
Sayın Bakan biliyorlar mı, bilmiyorum. Soruyoruz
arkadaşlarımıza: Türk Silahlı Kuvvetleri bu konuda Biz
bunu yapamayız. dedi mi?
YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) Dedi.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) Dedi diyorlar. Peki, bir doküman gösterin, evrak
gösterin, kanıt gösterin. Yok meydanda, hayır arkadaşlar!
Komisyondan da istedik, ben soru önergesiyle de istedim. Böyle bir kanıt
önümüze konulamadı. Sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinin NAMSA
konusundaki bir tavsiyesi konusu var. Ben temizleyemem diye bir konu gündemde
yok.
Bir başka konu var. Kara
Kuvvetlerine bağlı İzmirdeki İstihkam Savaş Okulumuz,
NATO Mayın Kulübü üyesi 1999dan beri ve NATO ülkeleri arasında en
çok teknik danışmanlık veren ve bu konuda bütün NATO ülkelerine
öncülük eden, teknik bilgilerine başvurulan bir okul bu. Nerede? Yok
meydanda!
2001-2002de Millî Güvenlik
Kuruluna Türk Silahlı Kuvvetleri demiş ki: Yabancıların
temizlemesi uygun değil. Bazı setleri alın, biz yapalım.
demiş. Bu setler için de ilk etapta 3,6 milyon dolar tahsis edilmiş.
Nereden biliyordunuz? O dönemde Milliyetçi Hareket Partisi iktidar
ortağıydı, Millî Güvenlik Kurullarına katılıyordu
da oradan biliyoruz.
Kaldı ki bu
mayınların büyük çoğunluğu, altmış yılda
sel, heyelan, kaçakçıların basması gibi nedenlerle tehdit
olmaktan çıkmış. Hesap yaparsanız, döşendiğinde
dönüm başına iki-üç tane mayın düşer. Şu anda çok daha
az.
Nitekim, eğer
basını takip ettiyseniz, bu yaz Nusaybinde -geçtiğimiz yaz-
yeni bir sınır kapısı açmak için bir yabancı
firmanın yaptığı taramada ilk mayına 100 dönüm
taramadan sonra rastlanıldı. Lütfen basını tarayın,
100 dönümde 1 tane mayına rastlandı arkadaşlar! Siz, metrekare
başına bilmem kaç dolara temizliğe bu alanı nasıl
verirsiniz? Kırk dört yıl da, üstüne, kullan. diye nasıl
verirsiniz?
Diğer taraftan, bu
mayın sahası, 2565 sayılı Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Yasası gereğince birinci kara askerî yasak bölge.
Yabancıların girmesi yasak. Onu bırakın, bölgedeki Türk
vatandaşlarının bile sadece gündüzleri ilgili hudut
makamlarının izniyle girmesi mümkün.
Bu yetmemiş, 2004
yılında AKP İktidarımız tarafından bir
değişiklik yapılmış: Birinci kara askerî yasak
bölgelerinde fotoğraf ve film çekilmesi, harita, resim ve krokisinin
yapılması, not alınması, harita uygulaması gibi
faaliyetlerde bulunulması, bölgenin savunma ve güvenlik tedbirini aksatacak,
bozacak cihazların kullanılması yasaktır. Bunu
çıkartan, AKP İktidarı olarak sizsiniz. Üstelik, bu hudut terör
yönünden, kaçakçılık yönünden muhtemel siyasi sonuçları yönünden
İsrail-Suriye ilişkisi gibi- ve hudut hizmetleri yönünden Irak sınırından
sonraki en kritik sınırı olan Suriye sınırı.
Beş yıl temizleme
karşılığında bu alanı kırk dört yıl
kullanacak kim? Yabancı bir şirket veya göstermelik bir yerli
şirketin yabancı ortağı. Sınıra girmeleri, yakınlaşmaları,
fotoğraf çekip kroki yapmaları yasak ama kırk dokuz yıl
bulunmaları serbest. Bu nasıl bir mantıktır, siz söyleyin.
Hudut kutsaldır.
Hudut bir milletin namusudur. Bütün hudut kesimlerinde aynı
levhaları görürsünüz: Hudut millî namus ve şerefin korunduğu
yerdir. diye yazar. Bu nasıl bir namus ve şereftir ki kırk
dokuz yıllığına yabancılara havale edilir? (MHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KADİR URAL (Mersin) Her şeylerini havale
etmişler, onu da havale etseler ne olur?
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) Hudut boyundaki Mehmetçik Sorumlu bulunduğum
hudut taşları arasında vatan ve millet uğruna seve seve can
vermeye hazırım. der.
Şimdi soruyorum size:
Mehmetçiğin tekmilini mi değiştireceksiniz? Yani Mehmetçik
bundan sonra Kırk dokuz yıllığına yabancılara
peşkeş çekilen sınırda yabancı menfaatlerini korumaya
hazırım mı diyecek? Allah aşkınıza cevap verin.
Bunu yabancı bir firmaya verirsek, Irak sınırını da
Barzaniye, Talabaniye mi havale edeceğiz?
Son olarak bir konuyu sizinle
paylaşacağım. Bu konu gündeme gelmedi, daha sonra bir söz alma
fırsatım olursa bu konuyu sizinle paylaşacağım:
1984-85 yılları arasında bu sınırın birinci
kuşağındaki sıfır ile 50 metre arasındaki kesimi,
yani mayın tarlasının en önemli bölümü Türk Silahlı Kuvvetlerinin
o dönemdeki, o tarihlerdeki çok demode donanımıyla elle ve o
tarihteki eski bir M48 tankına takılı donanımla
temizlenmiştir. İspatına hazırız, bugün basınla
bu bilgiyi paylaştık. Bütün AKPli milletvekili
arkadaşlarımla istediğiniz ortamda sohbet ederek bu bilgileri,
belgeleri sizlerle paylaşmaya hazırım, yeter ki yanlış
yapmayalım.
Ben bu
yanlışın bir yerinden döneceğimizi umuyorum. Lütfen
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) Lütfen bu tutumları ve bu konuyu geriye
çekelim, hep beraber en doğrusunu bulalım ve milletin
karşısına öyle çıkalım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Sipahi.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için 14 Mayıs 2009
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.56