DÖNEM: 23 CİLT: 70 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
111inci
Birleşim
3 Haziran 2010 Perşembe
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdalın, Nazım Hikmetin 47nci, Orhan
Kemalin 40ıncı, Ahmet Arifin 19uncu ölüm yıl dönümlerine
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, tarımsal sulama kooperatiflerinin
elektrik borçlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, özürlülerin
isdihdamı ve sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, Nazım Hikmetin 47nci ölüm yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, Nazım Hikmetin 47nci ölüm
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
3.- İzmir
Milletvekili Tuğrul Yemişcinin, Hükûmet tarafından epey
çalışma yapılmasına rağmen özürlülerin tüm
sorunlarının halledilemediğine ilişkin açıklaması
4.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, gündem dışı konuşmalar
yapılırken Genel Kurulda hiçbir bakanın bulunmamasına ve
eski Adalet Bakanı Seyfi Oktayın gözaltına alınırken
uğradığı kötü muameleye ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, futbol kulüplerinin
yönetim sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/737)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 23 milletvekilinin, yatılı
ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/738)
3.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, futbol
kulüplerinin mali sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/739)
4.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 milletvekilinin, hayvancılık
sektörünün sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/740)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.- Kooperatifler
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811,
2/633) (S. Sayısı: 496)
5.- Veteriner
Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı
ile Avrupa Birliği Uyum
ve Tarım, Orman
ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498)
6.- Milli
Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/685) (S.
Sayısı: 488)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçunun
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulutun, merkez valilerine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı
(7/14036)
2.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengizin, Çanakkaledeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/14044)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Kurtuluş Savaşı ve
Cumhuriyet Müzeleri Müdürlüğünün adının
değiştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/14083)
4.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğütün, bazı illerde turizmin geliştirilmesine ilişkin
soruları ve Kültür
ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/14117), (7/14118), (7/14119)
5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Kurtuluş Savaşı ve
Cumhuriyet Müzeleri Müdürlüğünün adının
değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/14131)
6.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, müzelerin eser
alımına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/14132)
7.- Adana Milletvekili Hulusi
Güvelin, Osmaniyedeki tarımsal sulamada kullanılan elektrik borçlarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/14143)
8.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Kurtuluş Savaşı ve
Cumhuriyet Müzeleri Müdürlüğünün adının
değiştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/14192)
9.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, Avrupa Sosyal Haklar Komitesinin
gözlemlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Egemen Bağışın
cevabı (7/14201)
10.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, çocuk yoksulluğuna ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavafın
cevabı (7/14204)
11.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir yönetmeliğe ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14212)
12.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, bir linyit işletmesinin banka
promosyon paralarını kullanımına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14305)
13.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, bir linyit işletmesi
çalışanlarına yapılan promosyon ödemesine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14306)
14.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, arazileri
kamulaştırılan kişilerin TKİde işe
alınmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14307)
15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, TEDAŞın bir
kısım personelinin
sorunlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14309)
16.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet
Müzeleri Müdürlüğünün adının değiştirilmesine
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/14355)
17.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarızın, Hıdırlık
Tabyaları Projesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/14461)
18.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, HESlerden ve
doğalgazdan elektrik üretimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14477)
19.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğütün, bazı köy
okullarının kitap ihtiyacına
ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/14516)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.07de açılarak altı oturum yaptı.
Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerindeki turizm ve turizmin geliştirilmesine,
İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak, İstanbul ilinin minibüsçü ve taksici
esnafının sorunlarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar;
Mersin
Milletvekili Vahap Seçerin, 2010 yılı hububat hasat döneminin
başlaması ve üreticilerin beklentilerine ilişkin gündem
dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu turizminin
canlandırılmasına,
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli, eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay ve Avukat
Mehmet Cengiz başta olmak üzere hukukçulara yönelik son hukuk ve kanun
dışı soruşturma usulünü şiddetle kınadığına,
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, Toprak Mahsulleri Ofisinde çalışan
bir sivil savunma görevlisinin, kendisine bilgi verdiği gerekçesiyle
meslekten atılmasına,
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer, gündem dışı konuşmasındaki
bazı sorulara Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevap vermediğine;
Adana
Milletvekili Muharrem Varlı,
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy,
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse,
Muğla
Milletvekili Mehmet Nil Hıdır,
2010
yılı hububat hasat döneminin başlaması ve çiftçilerin
sorunlarına;
Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker, hububat alımında ve ödemelerinde hiçbir sorun olmadığına ve
İzmir Milletvekili Kamil
Erdal Sipahinin, Toprak
Mahsulleri Ofisinde meslekten atıldığını
söylediği sivil savunma görevlisiyle ilgili özel bir bilgisinin
olmadığına,
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, Toprak Mahsulleri Ofisinde meslekten
atıldığını söylediği sivil savunma uzmanıyla
ilgili Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekeri
kastetmediğine,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin Zile ilçesinin
sorunlarının araştırılarak gelişmesi için
(10/733);
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin:
Medyadaki
cinsiyetçi yaklaşımın araştırılarak toplumsal
cinsiyet eşitliği için (10/734),
KEY ödemelerinde
yaşanan sorunların araştırılarak (10/735),
Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 25 milletvekilinin, kredi kartı ve bazı
bankacılık uygulamalarından kaynaklanan sorunların
araştırılarak (10/736),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Siyasi parti
gruplarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi, İsrail Silahlı
Kuvvetlerinin, 31 Mayıs 2010 Pazartesi sabahı, çoğunluğu
Türk olan, 32 ülke vatandaşının bulunduğu insani
yardım taşıyan gemi konvoyuna yaptığı ve çok
sayıda masum insanın ölümüne ve yaralanmasına yol açan
insanlık dışı saldırıyı şiddetle ve
nefretle kınamaktadır. Hayatını kaybedenlere Allah'tan
rahmet, yakınlarına başsağlığı ve
yaralılara acil şifalar dilemektedir.
Bu
saldırı, Birleşmiş Milletler yasasının ve
uluslararası hukukun açık bir ihlalidir.
TBMM,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin bu olaydan dolayı
İsrail'i kınayan ve yaptırımlar öngören
bir kararı en
kısa zamanda kabul etmesini beklemektedir. Bu menfur
saldırının, bütün boyutlarıyla
araştırılması için bağımsız bir uluslararası
soruşturma komisyonu kurulmalıdır.
İsrail
Hükûmeti, bu saldırı dolayısıyla resmen özür dilemeli,
olayın sorumlularının yargılanarak
cezalandırılmalarını sağlamalı,
saldırının mağdurlarına tazminat ödemelidir.
Türkiye,
İsrail'e karşı millî ve uluslararası yargı
yollarına başvurmalıdır.
TBMM, Türk
Hükûmetinden, İsrail ile siyasi, askerî ve ekonomik
ilişkilerimizi gözden geçirmesini
ve gerekli etkin
önlemleri almasını
beklemektedir.
TBMM, bu
saldırıya karşı halkımızın gösterdiği
haklı tepkileri saygıyla karşılamaktadır.
TBMM, bu
tepkilerin şiddete dönüşmeyeceğine ve Türkiye'deki Musevi
vatandaşlarımızı incitici bir nitelik
taşımayacağına inanmaktadır. İsrail Hükûmetinin
saldırgan tutumuna karşı gösterilen tepkiler, İsrail
milletini hedef almamalıdır.
TBMM, her zaman
olduğu gibi Filistin halkı ile dayanışma içindedir ve
Gazze'ye yönelik insanlık dışı abluka ve ambargonun derhal
kaldırılmasını beklemektedir. şeklindeki
müşterek önergesi okundu. Başkanlıkça, önergenin TBMM önerisi
hâline geldiği ifade edildi ve oya sunularak oy birliğiyle kabul
edildi; gereğinin yerine getirileceği bildirildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun (1/499) (S.
Sayısı: 321),
3üncü
sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
(1/761) (S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
4üncü
sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Kooperatifler
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonları Raporlarının (1/811, 2/633) (S.
Sayısı: 496) 11inci maddesine kadar kabul edildi; 11inci maddesi
üzerinde bir süre görüşüldü.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Antalya Milletvekili Tayfur
Sünerin, şahsına,
Trabzon Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Ömer Dinçerin, grubuna,
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Zonguldak Milletvekili Ali
İhsan Köktürkün, şahsına,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, şahsına,
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk,
Zonguldakta maden ocağında ölen 30 insanın, maden işletmelerinin gerektirdiği iş güvenliği
sağlanmadığı için öldüğüne ilişkin bir
açıklamada bulundu.
3 Haziran 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 19.59da son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Harun
TÜFEKCİ Bayram
ÖZÇELİK
Konya Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fatih METİN Yaşar
TÜZÜN
Bolu Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 151
II. - GELEN KÂĞITLAR
3 Haziran 2010 Perşembe
Rapor
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Altyapı
Projelerinde İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/816) (S.Sayısı: 505)
(Dağıtma tarihi: 03.06.2010) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin, futbol kulüplerinin yönetim
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/737) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07.04.2010)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 23 Milletvekilinin, yatılı
ilköğretim bölge okullarındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/738) (Başkanlığa geliş tarihi:
07.04.2010)
3.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 Milletvekilinin, futbol kulüplerinin mali
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/739) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07.04.2010)
4.- Adana Milletvekili Hulusi
Güvel ve 28 Milletvekilinin, hayvancılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/740) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07.04.2010)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Kemal
Demirelin, trafik müşaviri esnafına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13318)
2.- Batman Milletvekili Bengi
Yıldızın, hastane sayılarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13371)
3.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğütün, Karsta Kan Toplama Merkezi yapılmasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13372)
3 Haziran 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111inci Birleşimini
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 13.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Yapılan
ilk yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi tekrar elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz şair Nazım Hikmetin 47nci ölüm yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Akın Birdala
aittir.
Buyurunuz Sayın Birdal.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, Nazım Hikmetin
47nci, Orhan Kemalin 40ıncı, Ahmet Arifin 19uncu ölüm yıl
dönümlerine ilişkin gündem dışı konuşması
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye ve dünya edebiyatının, yazınının büyük
ozanlarından Nazım Hikmetin 47nci, Orhan Kemalin 40, Ahmet Arifin
19uncu ölüm yıl dönümleri nedeniyle gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olursanız konuşmacıyı
daha rahat dinleyebiliriz.
Buyurunuz Sayın Birdal.
AKIN BİRDAL (Devamla)
Aslında onları anmak kadar anlamak da gerekir. Ne yazık ki,
anıyoruz ama henüz daha anlamaya çalışmıyoruz. Şimdi
Nazım Hikmeti iş adamları anıyor Moskovada ve bir dizi
etkinlikler düzenliyorlar, Türkiyeden de sanatçılar
çağırıyorlar.
Sayın Başkan,
lütfen, arkadaşlar, değerli milletvekilleri ya salonu terk etsinler
ya da sussunlar.
BAŞKAN Sayın
Birdal, devam ediniz, ben uyardım.
AKIN BİRDAL (Devamla)
Lütfen, bir kez daha uyarın o
zaman.
BAŞKAN - Herhâlde
gerekli itinayı gösterirler.
AKIN BİRDAL (Devamla)
Burada, yitirdiğimiz 3 ünlü yazarımızı, şairimizi
anıyoruz, en azından, onların anılarına saygı
duymak için arkadaşlar dinleme adabı göstersinler lütfen.
BAŞKAN Siz buyurunuz.
Sayın milletvekilleri,
lütfen, rica edeceğiz biraz sessiz olunuz.
AKIN BİRDAL (Devamla)
Şimdi, Nazım Hikmete her siyasetçi her fırsatta,
Nazımın ünlü dizelerine başvurarak
sığınıyorlar kardeşliğe ve barışa dair
ama Nazım, Ahmet Arif ve Orhan Kemalin kardeşlik, barış,
eşitlik ve özgürlük yolunda hayata bakışlarını
değiştirmiyorlar.
Aslında, onları
anmak gerçekten anlamaktan geçer. O zaman, anlayınca da öyle bir hayat
kurmak için çaba göstermek gerekir. Diller, şiirler ve öyküler onlarda
kardeşleşmiş, insanlık ailesinin soylu kalemleri ve
yürekleridir. Üçü de emekçilerin, ezilenlerin anlatıcısı. Üçü de
bugüne değin zamana yenilmemişlerdir. Onlar, yarım
kalmış şarkının acısını toprağa
götürenlerdir. Onlar, dağların rüzgârını toplayıp,
çocuklara erken dağıtanlardır. Onlar, insanlık ormanına
kaydını yaptırmış özgür birer ağaçtırlar.
Onlar, hasretlerinden prangalar eskitmiş, sevdaların terk
etmediği ak saçlı delikanlılardır. Onlar, kentlerin
esintileriyle dağların fırtınalarını
birleştirenlerdir. Verilecekse adlar parklara, meydanlara, bahçelere,
dünyayı her renkten dokuyan bu insanların adları verilmelidir;
verilecekse caddelere ve bulvarlara, onların yürüdüğü barış
ve kardeşlik yollarına verilmelidir; verilecekse adlar alanlara,
özgürlük, eşitlik ve kardeşlik döşeyen onların adları
verilmelidir. Onlar gençlerle, onlar adına düzenlenen müzelerde
buluşturulmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ezilen emekçi halkların sözü ve vicdanı
şair ve yazarlar yani muhalif olanlar yani egemenlere teslim olmayan,
direnen yazarlar ve şairlere önce özür dileyerek başlamalı.
Onları ortaklaştıran, günümüze taşıyan ve
yaşatacak olan nedir? Emek, barış, özgürlük, direniş,
kardeşlik duygusu ve özlemidir. Ne paradokstur ki geçmişte Komünistler
Moskovaya! diyorlardı, şimdi iş adamları Moskovada konuşlandılar,
yerleştiler ve de Nazımı anıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde
Egede bir belediyemiz Nazım Hikmetin anıtını, aynen
oradaki standartlara uygun figürünü getirdi, dikti ama sivil faşistlerce o
gün tahrip edildi. Ama elbette ki onların direnişinin yolunda yürüyen
devrimciler, emekten yana, özgürlükten, barıştan yana emekçiler onun
yolunda; onun anıtını da elbette ki koruyacaklar. Nitekim 9
Mayısta Mersin 68liler Vakfı Nazımın aynı o figürünü
getirdi, Denizlerle, Mahirlerle, İbrahim Kaypakkayalarla buluşturdu,
insanlık ailesiyle onları o gün orada kucaklaştırdı.
Şimdi, aynı
şekilde Kürtlere de Güneye! diyorlar. Oraya da iş adamları
gidiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
AKIN BİRDAL (Devamla)
Tamamlıyorum efendim.
O nedenle bu paradoksu
yıkmak gerekir ve şimdi eğer, bugün Nazımı anarak ya
da dizelerine başvurarak boşa çıkarmak istiyorlarsa ya da onun
kardeşlerini, Orhan Kemali ve Ahmet Arifi, o zaman Nazımın
yine dizeleriyle bitirelim. Nazım ne diyordu:
Vatan çiftliklerinizse,
Kasalarınızın
ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
Vatan, şose
boylarında gebermekse açlıktan,
Vatan kurtulmamaksa
kokmuş karanlığımızdan,
Ben vatan hainiyim. diye
sürdürüyor ve vatan hainliğine de devam ediyor Nazım.
Umuyor ve diliyoruz ki
Nazım Hikmeti, Orhan Kemali ve Ahmet Arifi anlayarak
anacağımız günlere ulaşır Türkiye.
Bu duygularla hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Birdal.
Sayın Köse, sisteme
girmişsiniz, ne için acaba?
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Katkı vermek için efendim.
BAŞKAN Buyurunuz, bir
dakika süre veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Nazım
Hikmetin 47nci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dünya ve Türk
edebiyatında çok önemli bir yere sahip, inançları uğruna yurt
dışında vatan hasretiyle yaşayıp ve neticede yine
vatan hasretiyle ölen, eserleri bugün dünyanın birçok ülkesinde
basılıp okutulan büyük ozan Nazım Hikmetin yaşam felsefesi
ve mücadelesi önünde saygıyla eğiliyor, saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Köse.
Sayın Aslanoğlu,
buyurun.
2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, Nazım
Hikmetin 47nci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, barışın,
özgürlüğün ve demokrasinin bir ismidir Nazım Hikmet. Bu nedenle ben,
Hükûmete, Nazım Hikmetin mezarının Türkiyeye getirilmesi
konusunda daha önemli adımlar atması yönünde
Hep birlikte,
şahsım ve bilemiyorum, Meclis olarak, Nazım Hikmetin
mezarını Türkiyeye getirelim ve demokrasinin ve
barışın bir temsilcisini hep birlikte burada saygıyla
analım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Gündem dışı
ikinci söz tarımsal sulama kooperatifleri hakkında söz isteyen
İzmir Milletvekili Selçuk Ayhana aittir.
Buyurunuz Sayın Ayhan.
(CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhanın, tarımsal sulama
kooperatiflerinin elektrik borçlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
SELÇUK AYHAN (İzmir)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; çiftçilerimizin
sulama kooperatiflerinin elektrik borçlarıyla ilgili söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Ancak, bugün Nazım
Hikmetin ölüm yıl dönümünü anarken birkaç kelime de benim söz etmemden
daha doğal bir şey olamaz. Bu toprakların yetiştirdiği
dünyanın en büyük şairlerinden birisi Nazım Hikmet. Ulusal
Kurtuluş Savaşını Ulusal Kurtuluş Savaşı
Destanıyla en iyi anlatan şair. "Dört nala gelip uzak Asya'dan
/ Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan / Bu memleket
bizim." derken vatan sevgisini en iyi anlatan şair Nazım Hikmet.
Çocuklara Güzel günler göreceğiz çocuklar / Motorları maviliklere
süreceğiz. derken gelecekte kendilerini bekleyen umudu en güzel anlatan
şair Nazım Hikmet. Sevginin şairi, barışın
şairi, dostluğun şairi, insanlığın şairi,
namussuzluğun, sahtekârlığın, yolsuzluğun
karşısında duranların şairi. Kendisinin
anısı üzerinde saygıyla eğiliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz yıl 5917 sayılı Kanunda
yaptığımız bir değişiklikle çiftçilerimizin
sulama suyu elektrik borçlarını burada taksitlendirdik. O zaman,
muhalefet partilerimiz dediler ki: Bu çıkarılan düzenlemeyle
çiftçilerin bunu ödemesi mümkün değil. Yaşamın farkında
değilsiniz, çiftçilerin yaşadıkları
sıkıntıların farkında değilsiniz. Bu Yasa bu
problemi çözmeyecek. Zaman bizleri haklı çıkardı. Bu
değişiklik kadük hâle geldi. 122.380 borçlu abonenin sadece 9.782si
yeniden yapılandırma için başvurdu, yüzde 10un bile
altında bir rakam ve sadece 3 bini bugün ödemelerini şu veya bu
şekilde devam ettirebilir durumda yani yüzde 3ün altında bir rakam. Demek
ki Türkiyede yüzde 97 sulama suyu borçlusu abone bu olanaktan
yararlanmış değil, bu Yasa hiçbir işe yaramış
değil.
Bugün, daha ilk aşamada
borcun altıda 1inin istenmesiyle insanlar caydırıldı.
Avukat ve icra masraflarının ödenmesi koşuluyla borçlarının
ne olduğunun kendilerine bildirileceğinin söylenmesiyle insanlar
caydırıldı. Özelleştirilmiş bölgelerde, Başkent,
Sakarya gibi bölgelerde özel sektör bu yapılandırma için hiçbir
girişimde bulunmadı ve insanlar bu yapılandırmaya
başvuramadılar. Bugün birçok çiftçimizin elektrik sayaçları
sökülmüş, icra takibiyle karşı karşıya
kalmış, özellikle İzmir gibi, Menderes ve Küçük Menderes
Ovasında ekim yapan Torbalı, Tire, Bayındır, Ödemiş
gibi ilçelerimizdeki çiftçilerimiz sulamanın bu kadar önemli olduğu günümüzde
ektiklerini sulayamaz, yarın hasat alamaz duruma getirilmişlerdir.
Bu, bu çiftçilerin sonu demektir. Bu, onların alamayacağı hasat
nedeniyle tüketiciye ürünün çok daha fahiş fiyatlarla yansıması
demektir. Elbette ki bu ortamdan yararlanan fırsatçılar
olacaktır, elbette ki bundan ithalat yaparak Türkiye'de köşeyi dönen
yeni tipler türeyecektir ama olan Türkiye halkına ve Türkiye çiftçisine
olacaktır değerli arkadaşlarım. Bana gelen o kadar çok
sayıda faks var, o kadar çok sayıda mesaj var ki, adam 17 milyar
ödedim, 2 kere elektriğim kesildi. Eşimden dostumdan borç aldım,
10 milyar daha ödemek için gittim ama taksitlendirmenin son gününde
yoğunluk nedeniyle yapılandırmaya giremedim. Başbakana
mektup yazdım sonuç alamadım. On altı aydır İzmir gibi
yerde 3 tane çocuğum mum ışığında ders
yapıyor. Eşimin ve çocuklarımın psikolojisi bozuldu.
diyor. Biz bunları dinliyoruz değerli arkadaşlarım.
Şimdi diyeceksiniz ki:
Efendim paramız yok, ekonomi malum. Yeri geldiğinde teğet
geçiyor, yeri geldiğinde durum malum. Şimdi, Emine Hanımı Katara özel uçakla
gönderirken para var değerli arkadaşlar. Sayın
Başbakanın, bakanların altına 1 milyon dolarlık yeni
zırhlı araç çekerken para var, elimizde iki tane uçak varken 61
milyon dolara üçüncüyü alırken para var. İngiltere 6,5 milyon pound
açık için bakanların altındaki araçları çekmeyi
düşünürken, 2009 bütçesine 4.945 araç alımı koymak için bütçeye
para koymakta para var, ama sulama suyu elektrik borçları falan gibi
vatandaşı ilgilendiren konularda para yok!
Değerli
arkadaşlarım, sulama suyu elektrik borçlarını acilen
yeniden yapılandırmak zorundayız. İlk olarak icra
işlemleri durdurulmalıdır. Sökülen sayaçlar tekrar yerine
takılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
SELÇUK AYHAN (Devamla)
Tamam Sayın Başkan.
Borçlar yeniden
yapılandırılarak ve otuz altıda 1 ilk ödeme alınarak
yeni bir düzenleme yapılmalıdır. Enerjideki KDV, ÖTV gibi vergi
oranları sembolik hâle getirilmelidir. Yenilenebilir enerji
kaynaklarıyla ilgili tarım sektörüne dönük yapılandırmalar
ve bunun kaynağının oluşturulmasına dönük yatırımların
önü açılmalıdır. Modern sulama teknikleri için özel idarelere
ilave ödenek tahsisi yapılmalıdır. Yok edilmeye
çalışılan sulama kooperatifleri güçlendirilmelidir.
Bakın arkadaşlar,
sekiz yıl önce iktidara muhteşem bir şekilde geldiniz,
şimdi çoğunuz Parlamento dışında
kalacaksınız, giderken şerefinizle gidin. Yarın sivil
vatandaş olarak halkın karşısına çıkmaya yüzünüz
olsun.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Ayhan.
Gündem dışı
üçüncü söz özürlülerin istihdamı ve sorunları hakkında söz
isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoya aittir.
Buyurunuz Sayın Paksoy.
(MHP sıralarından alkışlar)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, özürlülerin
isdihdamı ve sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
engelli vatandaşlarımızın istihdamı ve
sorunlarına ilişkin gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, TÜİKin 2002 yılı verilerine göre ülkemiz
nüfusunun yüzde 12,28ine tekabül eden yaklaşık 8 milyon
vatandaşımız çeşitli oranlarda engellidir. AKP Hükûmetinin,
bir sorunun sadece edebiyatını yapıp sıra çözüme
geldiğinde hiçbir şey yapmamak konusunda bütün Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetlerinin en başarılısı olduğunu kabul etmek
gerekir. Bu samimiyetsiz tutum elbette bizlerin ve kamuoyunun gözünden
kaçmamaktadır. Engelli vatandaşlarımızın başta
istihdamı olmak üzere diğer sorunlarının çözümü de
Hükûmetin, edebiyatını yapıp çözüm noktasında adım
atmadığı, tabiri caizse, ayak sürüdüğü konuların
başında gelmektedir.
İstihdamdan
başlayalım: 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununda
yapılan değişiklikle kamudaki özürlü istihdamı, kadro
sınırlamasının dışında tutulmuştur. Bu
husus, herkesin desteklediği bir düzenlemedir. 657 sayılı
Kanunun değişik 53üncü maddesi gereğince dolu kadro
sayılarının yüzde 3ü oranında özürlü çalıştırmak
zorunda olan kamu kurum ve kuruluşlarının bu düzenlemeyle bir
bahanesi kalmamıştır ancak şu ana kadar sadece Millî
Eğitim Bakanlığı 5 bin civarında özürlü istihdamı
için 4 Temmuz tarihinde sınav yapacağını
açıklamıştır.
Devlet Personel
Başkanlığının verilerine göre, Ocak 2010 tarihi
itibarıyla kamudaki toplam özürlü memur istihdamıysa 14.325tir. 5
bin özürlü personel alımı için ilana çıkan Millî Eğitim
Bakanlığının alması gereken özürlü personel
sayısı 16.126, Sağlık Bakanlığının
4.898, Adalet Bakanlığının 1.614, Diyanetin 1.620, Emniyet
Genel Müdürlüğünün 6.515, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının 789 gibi, bu liste uzayıp gidiyor. Bu
kadrolara ne zaman ve ne kadar atama yapacaklarını bilmiyoruz.
Bir de, işçiler
açısından duruma bakarsak, Türkiye İş Kurumunun verilerine
göre Mart 2010 tarihi itibarıyla özürlü işçi istihdamı
94.756dır. Çalışma Bakanlığının verilerine
göre Türkiyedeki toplam sigortalı sayısının 10 milyon
civarında olduğu düşünüldüğünde, bu durumu da
takdirlerinize bırakıyorum.
Hepimizin bildiği gibi,
İş Kanununda özürlü istihdamıyla ilgili cezai hükümler var.
Buradan huzurlarınızda soruyorum: O kadar atıp tutuyorsunuz,
peki, özürlü istihdamı konusunda kamu-özel ayrımı yapmadan kaç
denetim yaptınız ve yasal yükümlülüklerini yerine getirmeyenler
hakkında hangi cezai müeyyideleri uyguladınız? Bu konudaki cevabınızı,
başta özürlüler olmak üzere hepimiz merakla bekliyoruz.
Kıymetli
arkadaşlar, iş şova geldi mi, maşallah, üstünüze yok.
Partili belediyelerinizin belirli günlerde üç beş tekerlekli sandalye
dağıtmasıyla, bir iki konser yapmasıyla engelli
vatandaşlarımızın sorunlarını çözdüğünüzü
sanıyorsanız -ki bundan başka da yaptığınız
bir iş yok- fena hâlde yanılıyorsunuz.
Bakın, birçok kurum
özürlülere yönelik hizmet sunucusu olarak yer almaktadır. Vatandaş,
Sağlık Bakanlığının yetkilendirdiği
hastanelerden bir rapor almakta, ondan sonra 2022 sayılı Kanundan
yararlanmak ve malulen emekli olmak için Sosyal Güvenlik Kurumuna, ehliyet için
Emniyet Genel Müdürlüğüne, bakım aylığı ve hizmetleri
için Sosyal Hizmetlere, vergi indirimi için Maliyeye, özürlü aracı ithal etmek
için Gümrük Müsteşarlığına, özel eğitim için Millî
Eğitim Bakanlığına vesaire müracaat etmek zorunda
kalmaktadır. Bu kurumların birçoğu alınan raporları
yeterli görmemekte, vatandaşa, tabiri caizse, eziyet etmekte ve özürlüleri
hayata küstürmektedir. Bu hizmetlerin mümkün olduğunca daha basit,
yerinden ve bir merkezden sunulması gerekmektedir.
Vatandaşımız özürlü raporunu aldığı takdirde
haklarına bürokrasinin çarklarında ezilmeden ulaşabilecektir.
Son olarak, özürlü istihdam
etmeyen veya edemeyen kuruluşların mali yükümlülüklerini bir fona
yatırmalarını öneriyoruz. Bu fonda toplanan kaynaklar da gerek
pozitif ayrımcılık yaparak yasal sınırdan fazla özürlü
istihdam eden işverene katkı yapmak amacıyla gerekse de
özürlülere yönelik diğer alanlarda kullanılabilir.
Son olarak, ülkemizdeki
şartları göz önünde bulundurularak 2022 sayılı Kanundan
malullük aylığı için muhtaçlık
sınırının -ki bu rakam 100 TLnin altındadır-
gerekse ağır özürlüler için 5378 sayılı Yasa
kapsamında ödenen
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF PAKSOY
(Devamla) -
bakım aylığındaki asgari ücretin üçte 2sinden
az gelir sahibi olmak sınırının -bu rakam da 350 TL
civarındadır- kaldırılarak en az asgari ücret seviyesine
çıkartılmasını istiyoruz. Öneri diyorsanız,
işte size öneri; bu konuda 3üncü araştırma önergemizi de
verdik. Şov yerine icraat yapmak, mağduriyetten beslenmek yerine
hizmet etmek istiyorsanız yüce kürsüden size söz veriyoruz: Özürlüler için
getireceğiniz her türlü desteğe hazırız. Yok, siz
yapmazsanız, Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında bunları biz
yapacağız diye söz veriyoruz.
Özellikle engelli
kardeşlerime sağlık ve mutluluklar diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Paksoy.
Sayın Yemişci,
sisteme girmişsiniz, niçin efendim?
TUĞRUL
YEMİŞCİ (İzmir) Sayın Başkan, 60ıncı
maddeye göre bu konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz
efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişcinin, Hükûmet
tarafından epey çalışma yapılmasına rağmen
özürlülerin tüm sorunlarının halledilemediğine ilişkin
açıklaması
TUĞRUL
YEMİŞCİ (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Ülkemizdeki özürlü
vatandaşlarımızın tüm sorunlarının
halledildiğini söylemek pek yerinde olmaz. Ancak, 2002den bu yana
Hükûmetimiz tarafından epey çalışmalar
yapıldığını ifade edebiliriz. Şöyle ki: 2002
yılında özel eğitim desteği alan özürlü sayımız
16.341 iken 2010 yılına geldiğimizde 212.991 özürlü
vatandaşımıza eğitim verilmiştir. Yani
aşağı yukarı yüzde 1.200lük bir artış
olduğunu görüyoruz.
Özürlüler hakkında
hizmet veren özel eğitim merkezleri sayısı 2010 Mart ayı
itibarıyla 1.676 tane; özel eğitim desteği, bireysel destek 2009
yılı için 304 lira iken, 2010 yılı için 311 liraya
çıkarılmıştır ve toplam 2010 Mart ödemesinin 74 milyon
589 bin 784 lira olduğunu görüyoruz.
Ayrıca, özürlülere
bakım desteği de verilmekte. Evde bakım ücreti alan kişi
sayısına baktığımızda 239.549
vatandaşımıza evde bakım ücreti desteği veriyoruz.
Ödenecek toplam bakım ücreti miktarının ise 125 milyon 18 bin
270 lira olduğunu görüyoruz. 1 kişiye ödenen bakım ücreti
miktarı ise 521 lira 89 kuruş oluyor. Özel bakım merkezlerinde
kalan kişi sayısı ise 2.874 kişi. Kurumlara ödenen
bakım ücreti 3 milyon 233 bin 63 TL, kurumlar için 1 kişiye ödenen
ücret ise 1.127 lira 28 kuruş. Bu hizmet için SHÇEK 2010 bütçesine 1
milyar 474 milyon TL ödenek ayrılmıştır.
Dolayısıyla bu hizmetlerin hepsi son yıllarda yapılan
iyileştirmelerden
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Yemişci. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Genç, sisteme
girmişsiniz
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben de bu konuda
BAŞKAN Buyurunuz.
4.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, gündem dışı
konuşmalar yapılırken Genel Kurulda hiçbir bakanın
bulunmamasına ve eski Adalet Bakanı Seyfi Oktayın
gözaltına alınırken uğradığı kötü muameleye
ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkanım, şimdi, efendim 3 tane
arkadaşımız gündem dışı konuşma yaptı,
1 tane bakan yoktu, yeni Millî Eğitim Bakanı geldi. Bu nasıl bir
Hükûmet ki burada, Parlamentoda memleketin ciddi sorunları dile
getiriliyor ama 1 tane bakan Parlamentoya gelmiyor. Bu, Parlamentoya
karşı çok büyük saygısızlık efendim.
Şimdi, uzun yıllar
bu memlekette Adalet Bakanlığı yapmış bir
arkadaşımız Sayın Seyfi Oktayı, şurada
bakın, polis kafasından tutuyor zorla ve arabaya sokuyor. Bu kadar
aşağılıkça bir muameleye bu memlekette bakanlık yapan
bir kişinin, bir bakanın, bir saygıdeğer bakanın tabi
tutulması iğrenç bir olaydır. Bu iğrenç olayı
tezgâhlayan başta Tayyip Erdoğan ve İktidarıdır. Böyle
bir şey olur mu yani? Bu memlekete sen bakanlık yapacaksın,
ondan sonra tertemiz bir insan
olacaksın ve ondan sonra hakkında doğru dürüst bir
savcılık soruşturması olmadığı hâlde
gideceksin, polis bunun başını alacak avuçlarının
arasına ve arabaya sokacaksın. Bunun hesabı kendilerinden
sorulacaktır. Bu memleketi çok büyük çılgınlıklara
sürüklüyorlar. Bu memleketi ateşe atıyorlar. Lütfen gelsinler şu
Parlamentoya hesap versinler. Bu memleket bu kadar kolay birilerine teslim
edilecek bir memleket değil.
Sayın
Başkanım, gerçekten Sayın Seyfi Oktaya uygun görülen bu
iğrenç ve alçakça muameleyi şiddetle ve nefretle kınıyorum,
bunu yapanlardan da hesap sorulacağının bilinmesini diliyorum.
Saygılar sunuyorum
efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Genç.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22
milletvekilinin, futbol kulüplerinin yönetim sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/737)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye futbol liglerinde
mücadele veren 134 kulübümüz Dernekler Kanunu hükümleri uyarınca kurulmuştur.
Özellikle Süper Lig'de yarışan kulüpler, Futbol Federasyonu
tarafından yapılan maç yayın ihalesi sonucu elde edilen
hasılat ve seyirci hasılatının yanında reklam ve
sponsorluk anlaşmalarıyla elde edilen gelirlerle
yaşamlarını devam ettirmektedir Ancak, Bank Asya Birinci Ligi,
İkinci ve Üçüncü liglerde mücadele eden kulüplerimiz, yeterince gelire
sahip olmadığından yaşamlarını zor koşullar
altında devam ettirmeye çalışmaktadır.
134 futbol kulübümüz,
Dernekler Kanunu'nun hükümleri uyarınca yönetilmektedir Bir taraftan Süper
Lig'de yer alan, çok önemli boyutta hasılat elde eden kulüplerle,
diğer taraftan seyirci dahil, reklam ve sponsorluk geliri olmayan, Üçüncü
Lig'deki bir kulübümüz, aynı kanun hükümleri uyarınca yönetilmektedir.
Özellikle Süper Lig dışındaki kulüplerimiz, illerindeki birkaç
iş adamının desteğini almaya çalışmaktadır.
Son dönemlerde ise artık bu kulüplerimize yönetici bulmak olanaksız
hale gelmiştir.
Dernekler Kanunu hükümleri
uyarınca yönetilen kulüpler, mali açıdan 6183 sayılı Amme
Alacakları Kanunu'na tabi tutulmaktadır. Özellikle kulüplerin vergi
ve sigorta borçları nedeniyle görev yapan tüm yöneticiler haciz
işlemleriyle karşı karşıya kalmaktadır. Kulübü
yöneten bir veya birkaç yöneticinin yaptığı hatalı
işlemlerden haberdar olmayan diğer yöneticiler de yine aynı
şekilde cezalandırılmaktadır.
Futbol kulüplerimize
uygulanan vergi ve sigorta primi tahakkuk ve tahsilatlarının mevcut
uygulama ile çok büyük sorunlar yarattığı açıkça
bilinmesine karşın, bu konuda hiçbir önlem alınmamaktadır
Kamunun, mevcut uygulama ile tahsilat yapamadığı kulüpler
üzerinde biriken vergi ve sigorta prim borçları ödenemez boyuta
ulaşmıştır.
Sonuçta, biriken sigorta ve
vergi alacakları, değişik dönemlerde görev yapan yöneticilerden
6183 sayılı yasa uyarınca tahsil edilmeye
çalışılmaktadır. Süper Lig dışındaki
liglerde mücadele eden kulüplerimize yönetici bulunamaz duruma
gelinmiştir.
Kulüplerimiz, genelde 15-30
kişilik yönetime sahip olmasına karşın, 3 veya 5 kişi
tarafından yönetilmekte ve kulüplerimiz bu imzalarla temsil ve ilzam
edilmektedir. Tüm sorumluluklar imza atan kişilere ait olmasına
karşın, alınan kararda imzası olmayan ve hiçbir tasarrufta
bulunmayan diğer yöneticilerin de 6183 sayılı Amme Alacakları
Kanunu'na karşı aynı derecede sorumlu tutulmaları hak ve
adalet açısından irdelenmelidir.
Türkiye futbol liglerinde,
özellikle Süper Lig'deki mevcut 18 takım ile 3. Lig'deki 53
takımı yönetenlerin aynı derece sorumluluk
taşımasına karşın tüm kulüpler, Dernekler Kanunu
hükümleri uyarınca yönetilmektedir.
Özellikle profesyonel futbol
kulüplerinin yönetimlerinin oluşturulması açısından
Dernekler Kanunu dışında yeni bir yapının
oluşturulması ve kulüplerde görev yapan, sadece ilindeki kulübe maddi
yardımda bulunan tüm yöneticilerin yasalara karşı suç işleyen
yöneticilerle birlikte 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu'na
tabi olmasının ne derece adil olduğunun irdelenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98. Maddesi ile İç Tüzüğün 104 ve 105.
Maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması
açılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
2) Hulusi Güvel (Adana)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4) Gürol Ergin (Muğla)
5) Nesrin Baytok (Ankara)
6) Canan Arıtman (İzmir)
7) Tekin Bingöl (Ankara)
8) Rasim Çakır (Edirne)
9) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
10) Şevket Köse (Adıyaman)
11) Sacid Yıldız (İstanbul)
12) Fevzi Topuz (Muğla)
13) Turgut Dibek (Kırklareli)
14) Rahmi Güner (Ordu)
15) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
16) İsa Gök (Mersin)
17) Atila Emek (Antalya)
18) Suat Binici (Samsun)
19) Abdulaziz Yazar (Hatay)
20) Ali Koçal (Zonguldak)
21) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
22) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
23) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 23 milletvekilinin,
yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/738)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Yoksulluk yüzünden
eğitim sürecine katılamayan çocuklar için kurulan Yatılı
İlköğretim Bölge Okulları (YİBO) son günlerde ayyuka
çıkan taciz, tecavüz, dayak ve kayıp olaylarıyla gündemde yer
almaya başladı. Uşak'ın Eşme İlçesindeki
YİBO'da 23 Mart 2010 tarihinde kaybolan ve 9 günlük arama sonucunda cesedi
okul yakınındaki foseptik çukurunda bulunan 10 yaşındaki
Umut Balık olayı gözlerimizi bir kez daha YİBO'lara çevirdi.
Adını daha önce
okuldaki yetkili kişilerin 14 yaşındaki kız
öğrencilere taciz ve tecavüzü ile duyuran Eşme YİBO'da, son
yaşanan olay çocukların ne kadar korumasız, çaresiz ve
güvenlikten yoksun olduklarını göstermiştir. Olayın
arkasından gündeme gelen iddialar ise acı gerçekleri bir bir ortaya
çıkarmıştır. Küçük Umut'un ailesi başta olmak üzere,
okuldaki öğretmenlerin ve öğrencilerin dile getirdikleri taciz,
dayak, kötü muamele "acaba diğer okullarda neler oluyor"
sorusunu akıllara getirmiştir.
Yapılan birçok
araştırmada, YİBO'larda fiziki koşullarının
elverişsiz olduğu, okuyan öğrencilerde psikolojik
bozuklukların belirlendiği tespit edilmiştir. Her türlü
istismara açık YİBO'lara yönelik yapılan bunca çalışma
ve uyarıya rağmen ise ilgili kurumlar hiçbir tedbir
almamıştır.
Çocuklara eğitimde
fırsat ve olanak eşitliğini sağlamak amacıyla
düşünülen ve kurulan YİBOların, öğretmen ve yönetici
eksiklikleri, bunların sebepleri de tek tek
araştırılmalı, bu tür üzücü olayların tekrar
yaşanmaması için Türkiye genelindeki bütün YİBO'lardaki sorunlar
ve çözüm önerileri araştırılması için, Anayasa'nın 98
ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca
"Yatılı İlköğretim Bölge Okullarında (YİBO)
yaşanan sorunlar ve çözümleri" için Meclis Araştırması
açılmasını saygılarımla arz ve teklif ederiz. 02. 04.
2010
1) Mehmet Sevigen (İstanbul)
2) Fevzi Topuz (Muğla)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
5) Hulusi Güvel (Adana)
6) Gürol Ergin (Muğla)
7) Nesrin Baytok (Ankara)
8) Canan Arıtman (İzmir)
9) Tekin Bingöl (Ankara)
10) Rasim Çakır (Edirne)
11) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
12) Şevket Köse (Adıyaman)
13) Sacid Yıldız (İstanbul)
14) Turgut Dibek (Kırklareli)
15) Rahmi Güner (Ordu)
16) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
17) İsa Gök (Mersin)
18) Atila Emek (Antalya)
19) Suat Binici (Samsun)
20) Abdulaziz Yazar (Hatay)
21) Ali Koçal (Zonguldak)
22) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
23) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
24) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23
milletvekilinin, futbol kulüplerinin mali sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/739)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye profesyonel futbol
liglerinde 134 kulübümüz mevcuttur. Türkiye Süper Ligi'nde 18, Bank Asya 1.
Ligi'nde 18, İkinci Türkiye Ligi'nde 45 ve Üçüncü Türkiye Ligi'nde ise 53
futbol takımımız mücadele vermektedir.
Türkiye Futbol
Federasyonu'nca düzenlenen maç yayın ihalesinden elde edilen
hasılatın çok büyük kısmı Türkiye Süper Ligi kulüplerine
tahsis edilmektedir. Bank Asya, İkinci ve Üçüncü Lig kulüplerimize çok az
pay verilmektedir. Ayrıca, Süper Lig takımlarımızın
önemli ölçüde sponsorluk anlaşmaları ve reklam gelirleri
olmasına karşın, diğer liglerdeki kulüplerimizin bu
gelirleri oldukça sınırlı seviyede kalmaktadır.
Diğer taraftan,
spor-toto teşkilatı tarafından düzenlenen oyunlardan elde edilen
hasılatın çok önemli kısmı yine süper lig kulüplerine pay
edilmektedir.
Ayrıca, amatör kümelerde
çok önemli sayıda kulübümüz yoksulluklar içerisinde mücadele vermektedir.
Ülkemizdeki birçok
şehrimizin en önemli sosyal aktivitesi olmasına karşın, bu
şehirlerimizde yeterli kaynak olmadığı için bu
kulüplerimizin yaşama ve liglerde mücadele etme şansı ortadan
kalkmaktadır. Her ilimizin farklı ekonomik yapıya sahip
olması, Türkiye futbol liglerinde mücadele veren kulüplerimize farklı
boyutta yansımaktadır.
Özellikle Spor-Toto Teşkilatı
tarafından düzenlenen oyunlardan elde edilen hasılatın sadece
%7'lik kısmı kulüplerimize dağıtılmaktadır.
%85'lik kısmı ise ağırlıklı olarak vergi olmak
üzere bloke edilmektedir.
Türkiye'de özellikle amatör
liglerde mücadele veren her daldaki takımlarımızın
araç-gereç ihtiyaçları mutlaka giderilmeli ve özellikle her amatör daldaki
takımlarımızın tesisleri mutlaka yenilenmelidir.
Ayrıca, kaynakları
yönünden çok büyük sorunları olan ikinci ve üçüncü lig kulüplerimiz yine
Spor-Toto tarafından farklı katsayılar ile desteklenmelidir.
Türkiye futbol liglerinde
mücadele veren kulüplerimizin özellikle ekonomik ve mali özerkliklerinin
irdelenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. Maddesi ile İç Tüzüğün
104. ve 105. Maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını
arz ederim.
Saygılarımla.
1) Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
2) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
3) Tekin
Bingöl (Ankara)
4) Fevzi
Topuz (Muğla)
5) Hulusi
Güvel (Adana)
6) Gürol
Ergin (Muğla)
7) Nesrin
Baytok (Ankara)
8)
Şevket Köse (Adıyaman)
9) Canan Arıtman (İzmir)
10) Rasim
Çakır (Edirne)
11) Enis
Tütüncü (Tekirdağ)
12) Sacid
Yıldız (İstanbul)
13)
Turgut Dibek (Kırklareli)
14) Rahmi
Güner (Ordu)
15) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
16)
İsa Gök (Mersin)
17) Atila
Emek (Antalya)
18) Suat
Binici (Samsun)
19)
Abdulaziz Yazar (Hatay)
20) Ali
Koçal (Zonguldak)
21) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
22) Ergün
Aydoğan (Balıkesir)
23) Algan
Hacaloğlu (İstanbul)
24)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
4.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 milletvekilinin,
hayvancılık sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/740)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Hayvancılık
sektöründe sürdürülebilir ve uzun vadeli politikalar izlemek yerine kısa
vadeli ve geçici politikalar izlenmesi, sektörün bütüncül politika ve
desteklerden yoksun bırakılması hayvan
varlığımızın azalmasına neden olmuş, bu
duruma yem ve girdi fiyatlarında yaşanan yükselişler ve sektörün
spekülasyona açık hale getirilmesi eklenince ülkemizde
kırmızı et fiyatları dünya ortalamasının çok
üzerine çıkmıştır
Ülkemizin gıda
güvencesinin sağlanması açısından hayvan
varlığımızın artırılması ve
hayvancılığın desteklenmesi büyük önem
taşımaktadır. Acil önlem alınmadığı koşulda
sorunun içinden çıkılmaz hale geleceği, ülkemizin et
açığının büyüyeceği, hâlihazırda dünya
ortalamasının çok üzerinde olan kırmızı et
fiyatlarının daha da artacağı uzmanlar tarafından
ifade edilmektedir.
Bu nedenlerle hayvan
varlığımızın azalması, hayvancılık
sektörünün yaşadığı sorunlar ile kırmızı et
fiyatında yaşanan yükselişlerin nedenlerinin saptanması ve
bu konularda alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederiz. 30.03.2010
1) Hulusi
Güvel (Adana)
2) Tayfur
Süner (Antalya)
3) Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
4) Atila
Emek (Antalya)
5) Osman
Kaptan (Antalya)
6) Enis
Tütüncü (Tekirdağ)
7) Turgut
Dibek (Kırklareli)
8) Fevzi
Topuz (Muğla)
9)
Şevket Köse (Adıyaman)
10)
Birgen Keleş (İstanbul)
11) Ergün
Aydoğan (Balıkesir)
12) Tekin
Bingöl (Ankara)
13) Ali
Arslan (Muğla)
14) Kemal
Demirel (Bursa)
15) Gürol
Ergin (Muğla)
16) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
17)
Abdullah Özer (Bursa)
18) Sacid
Yıldız (İstanbul)
19)
Abdulaziz Yazar (Hatay)
20) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
21)
Nesrin Baytok (Ankara)
22) Canan
Arıtman (İzmir)
23) Rasim
Çakır (Edirne)
24) Rahmi
Güner (Ordu)
25) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
26)
İsa Gök (Mersin)
27) Suat
Binici (Samsun)
28) Ali
Koçal (Zonguldak)
29) Algan
Hacaloğlu (İstanbul)
Gerekçe;
Uygulanan yanlış
hayvancılık politikaları sonucunda hayvan
varlığındaki düşüş, hayvansal gıda ürünlerinin
üretiminde düşmelere neden olmuş; mevcut talebin ihtiyacına
yönelik arzın artırılmaması nedeniyle
kırmızı et fiyatlarını yukarı
tırmandırmıştır. Ülkemizin yıllık
kırmızı et ihtiyacı ortalama 1 milyon 300 bin tondur. Bu
miktarın yarısından azı, ortalama yılık 600 bin
tonu kayıt altında piyasaya sürülmektedir. Kalan kısmı
ithalat ve kaçakla karşılanmaktadır. Aradaki
açığın kapatılması için hayvan varlığı
ve et üretiminin artırılması gerekmektedir.
Hayvancılığın desteklenmesi bu açıdan büyük önem
taşımaktadır.
Son bir yılda
kırmızı et fiyatında yüzde 70-80 arasında bir
artış gerçekleşmiştir. Bunda yem ve girdi fiyatındaki
artışlar ile geçtiğimiz yıllarda süt ve et
fiyatlarının düşüklüğü nedeniyle hayvanların kesime
gönderilmesi büyük ölçüde etken olmuştur. Ancak en büyük etkenin
hayvancılığa ilişkin uzun vadeli ve sürdürülebilir bir
politikanın eksikliği ve verilen teşviklerin yetersizliği
sonucunda hayvan varlığımızın ciddi oranda
azalması olduğu söylenebilir.
1980'li yılların
ortalarına kadar et hayvancılığında Ortadoğu'nun
en zengin ülkesi olan ülkemizde hayvan varlığı yıllar
içinde giderek azalmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu
verilerine göre, ülkemizde 1990 yılında 40 milyonun üzerinde
küçükbaş hayvan varken geçen 20 yıl içinde küçükbaş hayvan
sayısı yarı yarıya azalarak 20 milyonun altına
düşmüştür. Havyan sayısında yaşanan azalma et
fiyatlarına yansımış, dolayısıyla nihai
tüketicinin aleyhine bir durum ortaya çıkmıştır.
Hayvan
varlığımızın azalmasında ve
hayvancılığın gerilemesinde 80'li yıllarda 44 milyon
hektar olan çayır mera alanlarının 2000'li yıllarda 12
milyon hektara kadar düşmesi de önemli etken olmuştur. Bu nedenle
meralarımızın ıslahı özel önem
taşımaktadır
Et ithalatının
geçici bir çözüm yaratacağı, asıl sorunu ortadan
kaldırmayacağı gözden uzak tutulmadan, uzun vadeli
politikaların üretilmesi, üreticimizin gerçekçi bir biçimde desteklenmesi
ve hayvan varlığımızın artırılması
zorunluluğu ortadadır. Üretici fiyatları ile tüketici
fiyatları arasındaki makasın kapatılması ve
kırmızı et fiyatlarında istikrarın
sağlanması ve spekülasyonların önlenmesi için acil önlemler
alınması gerekmektedir.
Hayvancılık
sektöründe yaşanan sorunlar yıllar boyunca yaşanan ihmallerin
sonucunda ortaya çıkmıştır.
Hayvancılığın yeniden yapılandırması için
yeni tedbirler alınmalı ve destek araçları devreye
sokulmalıdır. Hayvancılık ve et sektöründeki fiyatları
geriletecek, ithalatı engelleyecek yapısal kararlar
alınmalıdır. Bunun sağlanamadığı
koşulda hayvancılık sektörümüz tamamen dışa
bağımlı hale gelecektir.
Yukarıda belirtilen
gerekçelerle ülkemizdeki hayvan varlığının
artırılması, kırmızı et fiyatlarına etki
eden spekülasyonların önlenmesi ve istikrarın sağlanması
ile hayvancılık sektörünün desteklenmesi konusunda yaşanan
sorunların saptanması, alınacak önlemlerin Yüce Meclisimizce
belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması
açılmasının yerinde olacağı kanısını
taşımaktayız.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
şimdi gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan,
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan,
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.01
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
4üncü sırada yer alan,
Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın; Kooperatifler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı:
496) (x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde
tasarının 11inci maddesi üzerinde önerge işlemine
başlanılmıştı.
Şimdi Komisyonun ve
Hükûmetin katılmadığı bu önergeyi hatırlatmak için
tekrar okutup önerge sahibini kürsüye davet edeceğim.
T.B.M.M
Başkanlığına,
Görüşülmekte olan 496
sıra sayılı kanun tasarısının 11. maddesinin Bu
kanun hükümlerini Bayındırlık ve İskan Bakanı yürütür
şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.
Hulusi Güvel Ali Rıza Öztürk Selçuk Ayhan
Adana Mersin İzmir
Birgen Keleş Şevket
Köse
İstanbul Adıyaman
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki
denetimden birinci derece sorumlu olan Sayın Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı, dün, bu kürsüde, gerçekten bir milletvekiline, bir bakana
yakışmayacak üslupla bazı şeyler söyledi. Aslında,
dün, ben bu konuşmamı yapmak istiyordum kendisi buradayken,
dinlemesini isterdim ama tutanaklardan elbette okuyabilir.
(x) 496 S.
Sayılı Basmayazı 15/04/2010 tarihli 87nci Birleşim
Tutanağına eklidir.
Hem kel
olacaksınız hem fodul olacaksınız. dedi. Şimdi, kel
olan da, fodul olan da Bakanın kendisi. Neden olduğunu ben birazdan açıklayacağım.
Yine Söylerken lafı da bilecek, söyleyeceğini söylerken
duyacağını da düşüneceksiniz. dedi. Sayın Bakan kendi
ağzından çıkan sözleri, ne kullandığını duyması,
bilmesi lazım.
Değerli
arkadaşlarım, devam ediyorum: İçinizden herhangi birisi madencilik
sektöründe iş güvenliği konusunda alınacak bir tedbir
hakkında benden daha iyi bir şey biliyorsa çıkıp onu
konuşsun, buraya gelip suçlamasın. dedi. Şimdi, ben, bu
kürsüde, bu kazayla ilgili görüşlerimi daha önce
açıklamıştım, bu kazadaki eksikliklerin, ihmallerin ne
olduğunu söylemiştim. Sayın Bakan anlaşılan o
tutanakları okumamış, okusaydı da onları, cevap
verseydi diyorum. Benim aldığım tedbirler hakkında bir
tane bilgin olsaydı bunu söylemezdin sen. diyor. Sayın Bakan
Zonguldakla ilgili hangi tedbirler aldığını tek tek,
açık açık bu kürsüde söylemek durumundadır. Bu açıdan
bakıldığında şunu açıklıkla söyleyebilirim:
Hükûmetimiz ve Bakanlığımız iş güvenliği
konusunda her türlü tedbiri almıştır. Çok şükür orada
hiçbir teknolojik altyapı eksikliği yoktur, iş güvenliği
konusunda herhangi bir eksiklik yok. demiştir.
Değerli
arkadaşlarım, Çalışma Bakanının söylemesi gereken
laflar afaki, içi boş, genel, soyut laflar değildir, bu kazayla
ilgili alınan tedbirleri tek tek söylemesi lazımdır. Hiç
kimsenin, sorumlusu ortaya çıkmadan
demiştir, bu kazanın ve
bundan önceki kazaların sorumlusu ortaya çıkmıştır, bu
kazanın da bundan önceki kazaların da sorumlusu Sayın
Bakandır, Hükûmettir.
Değerli
arkadaşlarım, 9 Ağustosta Çorumda bir kaza olmuş, 10 Aralıkta
Bursada olmuş, 23 Aralıkta Balıkesirde olmuş, 17
Mayıs günü Zonguldakta bu kaza meydana gelmiştir. Bu kaza Karadon
kuyusu akrosaj irtibat ve su kuyusu yapım işi sırasında
meydana gelmiş, 2 maden mühendisiyle 30 işçi ölmüştür.
Şimdi bir daha söylüyorum Sayın Bakanın bilmesi
açısından, bu kaza nedir? Bu olay, metan gazının hava ile
karışımından oluşan grizu infilakıdır. Yani
ortamda metan gazı artmıştır, dolayısıyla gaz
birikmesi olmuştur. Böyle bir patlamanın olabilmesi için bu gaz
birikmesinin, yani hava içerisindeki metan gazı oranının yüzde
4ün üstüne çıkmış olması gerekir. Bu durumda ne
yapılması gerekir? Eğer gaz birikmesi olmuşsa bu gaz derhâl
tahliye edilmeli ve tedbirler alınmalı, yani etkin bir
havalandırma sisteminin olması gerekir ki bu gaz birikintisi
önlenebilsin. Peki, bu olay olduğuna göre ortamda etkin bir
havalandırma olmuş mu? Olmamış. Sensörlerin verdiği
rakamlara göre metan gazı oranı yüzde 4ün üzerine
çıkmış. Oysaki metan gazı oranı yüzde 2nin üzerine
çıktığı zaman, 30 tane işçi yan yana
çalıştırılmaz madencilikte, ocağın derhâl tahliye
edilmesi lazım, emniyet tedbirlerinin alınması lazım,
tekrar buraya insanların girmesi lazım. Burada yapılması
gereken başka bir özellik ise manuel grizumetrelerle, tavanlarda,
tabanlarda, galerinin her tarafında ölçüm yapılması lazım,
sensörlerle yapılan ölçümlerle yetinilmemesi lazım. Sensörler genel
atmosferin havasını ölçen optik esaslı aletlerdir. Oysa, burada
yanma esaslı aletlerin kullanılması lazım.
Başka bir şeyi daha
söylemek lazım: Burada, elle, manuel grizumetrelerle gaz ölçülmüş mü,
ölçülmemiş mi? Sayın Bakan bunları çıksın burada
söylesin. Niye
Bu grizu oranı yüzde 9lara gidene kadar neredeymiş
bunlar?
Başka bir şey
söylemek istiyorum: Buralarda bu şekilde galeri ilerlemesi yapılırken,
bu ani gaz degajmanını önlemek için 45 metre uzunluğunda pilot
kontrol sondajlarının yapılması gerekir. Yani, 45 metre
sondaj yaparsınız, gazı kontrol edersiniz, 35 metre galeri
sürersiniz, 10 metre emniyet topuğu bırakırsınız,
tekrar 45 metrelik bir galeri sürmeniz lazım kontrol amaçlı. Bu
yapılmış mıdır, yapılmamış
mıdır? Ben maden mühendisi olarak bunun
yapılmadığını söylüyorum. Sayın Bakan gelsin bu
kürsüye, bunun yapıldığını söylesin değerli
arkadaşlarım.
Başka bir şey
söylemek istiyorum: Burada, değerli arkadaşlarım, mühendislerin
gerçekten üst düzey bilgi birikimine sahip ve meslek içi eğitimlerden
geçen insanlar olması lazım. Burada, taşerona verilen bu
işte çalıştırılan mühendislerin bilgi birikimi ve
deneyimi nedir?
Şimdi, Sayın Bakan
hep şunu söylüyor, diyor ki: Meselenin taşerona verilmesi bu
kazaların artmasının nedeni değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Öztürk, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) Bundan önceki konuşmamda da söyledim, madencilik sektörü,
doğası gereği ağır riskler içeren bir sektördür, bilgi
birikimi, deneyim ve tecrübe gerektiren bir sektördür. Oysa, son yıllarda,
iktisadi etkinlik ve verimliliğin artırılması uğruna,
gerçekten, taşeronlaştırma ve özelleştirme
uygulamaları yapıldı, kamu kurumlarının yıllarca
edindiği deneyimler, bilgi birikimleri darmadağın edildi
değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bakın,
aynı kuyudan, hem taşeronun işçileri iniyor hem de
işverenin yani TTKnın işçileri iniyor. Yani bir evin kapısından
insanların girdiğini düşünün aynı kapıdan, odanın
birisini siz kiraya veriyorsunuz fakat odanın içinde ne
yapıldığını bilmiyorsunuz. Bu karodan, servis
kuyusundan taşeronun işçileriyle işverenin işçileri
aynı anda iniyorlar ama orası TTKnın denetimi
dışında bırakılıyor ve orada
çalıştırılan maden mühendisleri hem tecrübesiz hem bilgi
birikiminde eksikliği var ve üstelik şunu söyledik: Bu tip
kazaların önlenmesi için bu ocaklarda istihdam edilen fennî nezaretçilerin
ücretlerinin işverenden değil, Bakanlıkta kurulacak bir fondan
alınmasının bu iş kazalarını
azaltacağını hatta önleyeceğini söyledik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Öztürk, lütfen bağlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
Buna ilişkin kanun
tasarısı Sanayi ve Ticaret Komisyonunda görüşüldü fakat kabul
edilmedi.
Değerli
arkadaşlarım, işçi sağlığı ve iş
güvenliğini sağlamakla yükümlü fennî nezaretçi olan mühendislerin
ücretlerini işverenden alması bunun önünde çok ciddi bir engeldir,
bunun kaldırılması gerekiyor.
Son söyleyecek olduğum
söz de şudur; Sayın Bakana soruyorum: Kaç tane iş müfettişi
vardır? Bunların içinde kaç tane maden mühendisi vardır
denetlemekle görevli? Yine, Madenlerde İşçi Sağlığı
ve İş Güvenliği Sözleşmesine ilişkin 176
sayılı ILO Sözleşmesini Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı ya da Hükûmet bugüne kadar neden imzalamamıştır?
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
11inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 11inci madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylamadan önce, lehte İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Yemişci.
TUĞRUL
YEMİŞCİ (İzmir) Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; görüşmelerini tamamlamak üzere
olduğumuz Kooperatifler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında oyumun
rengini belli etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kooperatiflerin içinde,
hepimizin bildiği gibi, tarımsal kooperatifler olduğu gibi,
yapı kooperatifleri de var. Bu bir haftadır görüştüğümüz
yasanın içinde bu konularda çeşitli arkadaşlar bu kürsüden görüşlerini
belirttiler. Ben de bu vesileyle tarım satış kooperatifleri ve
birlikleri hakkında bir iki açıklamada bulunmak istiyorum.
2001 yılında
çıkan bir yasayla, Dünya Bankasının verdiği krediyle bu
tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin yeniden yapılandırılması
için kredi alınmıştı. Bu kredi alındıktan sonra,
kooperatiflerin ve birliklerinin özerkliği konusu ortaya çıktı.
Özerk olan birliklerin eski -2001 yılından önceki- bugünkü parayla 1
milyarı, 1,5 milyarı bulan borçlarının tahkimi şarta
bağlandı. Ancak, bu şartlar şunlardı: Zarar eden
işletmelerini kapatacaklar, şayet istihdam fazlaları zarara
neden oluyorsa ona çekidüzen verip fazla istihdamı indirecekler ve bu
indirdikleri istihdama karşılık, çıkan işçilerin
kıdem ve ihbar tazminatlarını hazineden bağış
olarak alacaklar, boş duran gayrimenkullerini değerlendirecekler.
Ayrıca, eğitim alacaklar ve daha şeffaf hâle gelmeleri
sağlanacak. Bunları yapan kooperatiflerin, uyan birliklerin borçları,
hepinizin bildiği gibi, yıllar içinde tahkim edildi. Bugün için 1,5
milyar TLye varan bir borç, eski borç, yani 2001 yılından önceki
borç tahkim edilmiş oldu.
Peki, bugün geldiğimiz
noktada -arkadaşlar da ifade etti- bu kooperatif birliklerinin ne kadar
borcu var diye baktığımızda, hiçbir para almamalarına
rağmen, şu an için 950 milyon TL civarında yeniden
borçlarının biriktiğini görüyoruz. Peki, bu neden oluyor, ona
baktığımızda -ifade edildi- 800 bin ortağı olan
bu kooperatif birliklerinin, günümüze geldiğimizde, 600 binlere, hatta 550
binlere ortaklarının indiğini görüyoruz. Haklı. Neden
ortakları hâlâ üye olarak kalsınlar ki? Kurulduğu günden bugüne
kadar ortaklarına kâr payı olarak para vermeyen bu kooperatif
birliklerinde herhangi bir şekilde istifade edemeyen çiftçi
ortağı varsa niye dursun ki? Peki, bunda hükûmetlerin kabahati var
mı? Hayır. Tamamen yanlış yönetimlerden dolayı bugüne
kadar geldikleri için ve yönetimleri denetlenmediği için esaslı bir
şekilde kendileri hâlâ zarar içinde. Aslında olmazsa olmazı Türk
kooperatifçiliği hele tarım kesiminde bütün kooperatiflerin ve
birliklerin sağlam, kendi ayakları üstünde durup çiftçiyi temsil
etmeleri lazım.
Çiftçiyi temsil deyince bir
de oraya bakalım: Peki, bu kooperatif birlikleri -on altı-on yedi
tane hepsi Türkiyede- tüm tarım ürünleri, aldıkları tarım
ürünleri piyasaya ne kadar etki ediyor? Ne kadarını alıyorlar?
Bir bakıyoruz, yüzde 0,5ten -yarımdan- yüzde 30a kadar
çeşitli kooperatif birlikleri
ürünleri mübayaa edebiliyorlar ortaklarından. Peki, ortalaması ne
kadar? Ortalaması yüzde 16larda.
Bir de şuna dikkatinizi
çekmek istiyorum değerli milletvekilleri: Yüzde 16 piyasadan ürünü alan,
ortaklarından, bu kooperatifler zarar ediyor da yüzde 74ünü alan özel
sektör yıllardan beri zarar etmeden bu işleri nasıl götürüyor?
Buraya dikkatinizi çekmek istiyorum. Tamamen kötü yönetimler olduğunu bir
kez daha vurgulamak istiyorum. Dolayısıyla bu yasada getirilen,
denetime daha önem verilmesi, Bakanlığın bunların üstüne
daha fazla eğilmesi yerindedir.
Ben bu düşüncelerle bu
yasaya oyumun renginin kabul olduğunu belirtiyor ve hepinizi tekrar
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Yemişci.
Aleyhte Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurunuz Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; sekiz senedir bu
kooperatifler çok iyi yönetiliyordu, birdenbire böyle size bir şey geldi,
bunlar hep iyi yönetiliyordu, şimdi kötü yönetiliyor! Arkadaşlar,
sekiz senenin hesabını vermelisiniz. Bu kötü yönetimin hesabı
sizdedir. Bugüne kadar niye önlem almadınız?
TUĞRUL
YEMİŞCİ (İzmir) Özerk
Özerk
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Acaba böyle bir bahaneyle, sadece sadece Bunlar
kötü yönetildi, önlem alıyoruz
Aldığınız hiçbir
önlem yoktur. Buraya hiçbir yapısal değişiklik getirmediniz,
burada kooperatiflerin sorununu çözecek hiçbir değişiklik
getirmediniz. Özellikle sulama birliklerinin, özellikle tarım
satış kooperatiflerinin özellikle borç içinde yüzdüğünü hepiniz
çok iyi biliyorsunuz. Elektrik borcunu ödeyemeyen ve bundan dolayı bir
sürü kooperatifin, bir sürü birliğin, bir sürü kalkınma
kooperatiflerinin olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Gelin
Niye elektrik
borçlarıyla ilgili bir çalışma getirmiyorsunuz? Yok.
İki: Sulama birliklerinin
hangi koşulda, hangi sorunlarla karşı karşıya
olduğunu çok iyi biliyorsunuz, sulama birlikleri yok olmakta. Defalarca
burada söyledik: Sulama birlikleri tarımın, hepimizin geleceği.
Neden sulama birlikleri konusunda kalıcı bir çözümü, yapısal bir
değişikliği -önergeler verdik- neden kabul etmediniz? Sulama
birlikleri hâlâ daha İçişleri Bakanlığına
bağlı. Burada mademki bazı kooperatifleri üçe böldünüz, neden
sulama birliklerini Çevre ve Orman Bakanlığına
bağlamayı uygun görmediniz? Sulama birliklerinin gerçek yeri Çevre ve
Orman Bakanlığı değil midir? Sulama birliklerinin
DSİnin desteği olmadan yaşayamayacağını herkes
biliyor. Ama, maalesef, burada defalarca önerge verdik, sulama birlikleri hâlâ
İçişleri Bakanlığının trafik memurluğunun
gözetiminde kaldı. Değerli arkadaşlarım, sulama birlikleri
konusunda yine söylüyorum: Gelin, bir tekriri müzakere yapın. Gelin, onu
mademki üç bakanlığa bölüyorsunuz, sulama birlikleri konusunu da
burada bu kanun çıkarken Çevre ve Orman Bakanlığına
devredelim ve Çevre ve Orman Bakanlığı yapısal
değişikliğe ayak uydursun. Ama bunların hiçbirine çözüm
getirmiyorsunuz. Adı ne oluyor? Biz kooperatifler, biz birlikler konusunda
kanun yapıyoruz. Bu yaptığınız kanunda birliklerin,
kooperatiflerin hiçbirine yapısal hiçbir katkı vermiyorsunuz. Herkes
de zannediyor ki kooperatiflere, tarım satış kooperatiflerine
siz yapısal bir katkı veriyorsunuz. Bu yasa onlar için bir hiçtir,
sıfırdır. Sadece kendi denetiminizi ve bu kooperatifleri vesayet
altına almak için ve Türkiyedeki kooperatifleri, her ne hikmetse, sekiz
sene sonra vesayet altına almak için yapılan bir kanundur. Bugüne
kadar denetimini yapan sizsiniz. Niye cezayı vermediniz? Niye kötü yöneten
insanları savcılığa ihbar etmediniz? Türkiye bir hukuk
devleti, hukuk devletinde kim ilgili kurumunu zarara uğratıyorsa bunu
ihbar etmek sizin görevinizdi. Niye ihbar etmediniz? Sekiz sene sonra mı
aklınıza geldi?
Değerli
arkadaşlarım, biz bu kanuna kooperatiflerin yapısal
değişikliği olsaydı sonuna kadar destek verirdik ama hiçbir
değişiklik yok. Yine bu kooperatiflerin mali sorunları var.
Dünden örnek vereceğim. Hepsinin vergi ve sigorta borçları var
-dünden, Plan ve Bütçe Komisyonundan örnek veriyorum- özellikle 2008 krizinden
bu yana birçok esnafımız, birçok sanayicimiz, birçok tüccarımız
krizden etkilenip çok büyük bir ödeme güçlüğüne girdi ve hepiniz bunu çok
iyi bilmenize rağmen, Milliyetçi Hareket Partisinden
arkadaşlarım -özellikle hakikaten- ve bizler bir önerge verdik ve
dedik ki: Vergi affı yapmayın, sigorta affı yapmayın. Af değil
ama içinde oldukları koşullarda ödeme güçlüğünde olan
insanların önünü açmak bizim, hepimizin görevi. Sadece bunu söyledik ve o
önergemiz hakikaten -Milliyetçi Hareket Partisinin önergesi- küçük
esnafımızın, birliklerin, vergi ve sigorta borcu olanların
bir nefes alması için, onların yaşamlarının devam
etmesi için önemli bir önergeydi ama ne hikmetse
Ve yine altını
çiziyorum. Af yoktu. Altını çiziyorum. Kimin borcu varsa bu borcunu
kırk sekiz ay süreyle bir yapılandırmaya gidelim. dedik ama
aynen cevap şuydu: Hele daha krizin etkisi geçmedi, krizin
bıraktığı izler daha geçmedi, daha sonra, hele bir izler
geçsin, sonra bakalım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) Arkadaşlar, insanlar ölüyor, insanlar yok oluyor. Acaba
öldükten sonra mı bakacaksınız?
Değerli
arkadaşlarım, gerek tarım satış kooperatiflerinin
gerek sulama birliklerinin gerek tüm tarımla ilgili kooperatiflerin önemli
sorunları vardır, yapısal sorunları vardır,
borçları vardır, elektrik borçları vardır ama bunların
hiçbiri yok, onlara getirilen hiçbir çözüm yok, sadece bunları denetim
altına almak için yaptığınız bir kanundur. Bu nedenle
oyumun rengi aleyhtedir.
Hepinize teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Şimdi
tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
5inci sırada yer alan,
Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem
Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda
ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/806) (S.
Sayısı: 498)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer
alan, Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı: 488) (x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 488 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Engin
Altay konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Altay.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN
ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün, aslında bizim de
müspet oy vereceğimiz bir kanun tasarısını
görüşüyoruz. Yasal boşluk doğuran, Danıştay üzerinden
Anayasa Mahkemesine giden ve Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen bir
düzenleme çerçevesinde bugün ilköğretim müfettişlerinin
adını eğitim müfettişleri olarak değiştireceğiz
ve 3.000 olan ek göstergelerini de 3.600 yapacağız. Kanunun 4.500
civarındaki eski adıyla ilköğretim müfettişi, yeni
adıyla eğitim müfettişlerine hayırlı
olmasını diliyorum.
(x) 488 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlar,
bu Mecliste çok sık yaptığınız bir şey, bu tabii
sizinle ilgili değil. Daha önceden bir müfettişin Danıştaya
yaptığı bir başvuru üzerine Danıştay üzerinden
Anayasa Mahkemesine giden bir süreçle Anayasa Mahkemesi diyor ki: Kanunla
tarif edilmesi gereken bir görevi yönetmelikle tarif edemezsiniz. Ancak
Anayasa Mahkemesi bu kararı verdikten sonra da bir yıl süre veriyor,
bu kanun, olağanüstü bir hâl olsa -bak neredeyse savaş hâline
gireceğiz İsraille- 5 Hazirana kadar yürürlüğe girmezse millî
eğitim camiasındaki bütün soruşturmalar yok hükmünde sayılacak.
Bu tür şeyler, yanlışlıklar bu Parlamentoda bu dönemde de
çok yapıldı. Onun için artık şunu ben kişisel olarak
söylemek durumundayım: Bu Parlamentoya gelen her kanun, biraz önce kabul
ettiğiniz kanun da bana göre Anayasa Mahkemesinden dönecektir. Bu
Parlamentonun Anayasa Mahkemesiyle böyle karşılıklı bir
hukuki anlaşmazlık içinde olması da, kuvvetler
ayrılığı prensibinden de çok makul değildir.
İşin doğrusu,
bu Parlamentoda kanun yapılırken Anayasaya uygunluğu
bakımından belki de ayrı bir süzgece ihtiyaç var. Belki de
Meclise gelen her tasarı ya da teklifin önce Anayasa Komisyonu
bünyesindeki bir alt birimde incelenip sonra Genel Kurula gelmesinde fayda var.
Dünyanın hangi Parlamentosunda bu kadar çıkardığı
kanun Anayasaya aykırılıktan bozulan başka bir Parlamento
var? Bu aslında biz milletvekilleri için de çok sempatik bir durum
değil değerli arkadaşlar.
Şimdi, kanuna her ne
kadar müspet oy verecek olsak da fırsat bulmuşken Millî Eğitim
Bakanlığında yaşanan bazı çok temel sorunlara da
değinmek istiyorum: Bilmenizi isterim ki Millî Eğitim
Bakanlığı dışında hiçbir
bakanlığın -eğer hafızam beni yanıltmıyorsa-
taşra denetim birimi yok, hiçbir bakanlıkta üç tane ayrı denetim
birimi de yok. Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığında
Teftiş Kurulu Başkanlığı var, eski adıyla
İlköğretim Müfettişler Kurulu Başkanlığı var
ve İç Denetim Birimi var.
Sayın Bakan, bu üç
denetim birimi de birbirleriyle çatışma hâlinde. Statü
bakımından çatışma var, kadro bakımından
çatışma var, özlük hakları bakımından
çatışma var. Ancak bu getirdiğimiz acil düzenlemenin
dışında, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili
gerçekten denetimle ilgili de dip doruk, doğru dürüst
uygulanabilirliği olan, kullanılabilirliği olan bir düzenlemenin
de süratle yapılması mecburiyeti var.
Şimdi, müfettişlik
denetim sistemi önemli ama mesela ilköğretim müfettişi, Millî
Eğitim Bakanlığındaki bir iç denetçiden 1.700 lira eksik
para alıyor. Bir eğitim müfettişi, Bakanlık
müfettişinden bin lira, yani 1 milyar eksik para alıyor.
Sayın milletvekilleri,
hemen hemen aynı işi yapıyorlar, biri ilköğretim okulunu
denetliyor, biri liseyi denetliyor. Bin lira fark olur mu? Bu kabul edilebilir
mi? Biz, Bakanlık müfettişlerinin geliri düşsün demiyoruz ama
ilköğretim müfettişi, yani yeni adıyla eğitim
müfettişinin gelirinin de bu paralellikte ayarlanması lazım.
Böyle bir adaletsizliğin, böyle bir yanlışın Millî
Eğitim Bakanlığında yapılmasını da
ayrıca kabul edemiyorum, bir eğitimci olarak kabul edemiyorum.
Şimdi, Millî Eğitim
Bakanlığındaki müfettiş
arkadaşlarımızın diğer bakanlıklardaki denetim
elemanlarıyla da arasında büyük gelir uçurumu var Sayın Bakan.
Şimdi, diğer kurumlarda çalışan merkez ve taşra
denetim elemanlarının tamamından 800 bin lira ile 1 milyar 700
bin lira arasında daha düşük ücret veriyorsunuz Millî Eğitim
Bakanlığı müfettişlerine. E bu caiz midir? Ondan sonra
onlardan iş bekliyorsunuz, ondan sonra onlardan eğitimin kalitesinin
artmasını bekliyorsunuz ve sekiz yıldır eğitimin
kalitesi de süratle aşağı düşüyor.
Tek sebep tabii ki bu
değil ama yani 4.500 kişilik denetim kadronuza ve onların
yönlendirmesiyle taşrada, alandaki eğitim kadronuza bir şevk,
bir aşk, bir ışık vererek gerçekten inançla, umutla Türk
eğitim sisteminin istenildiği noktaya gelmesi konusunda şu
iktidarın sekiz yıldır en ufak bir olumlu çabası,
icraatı olmamıştır.
Şimdi, aslında
eğitim müfettişliğiyle ilgili temel sorun YÖKün
yaptığı büyük bir yanlışlıktan
kaynaklanmaktadır. YÖK, yanılmıyorsam, 1997 yılında
müfettiş yetiştiren eğitim yönetimi, teftiş, planlama,
ekonomi bölümlerini kapattı. Eskiden, eğitim müfettişi Ankara
Üniversitesinde ve diğer bazı üniversitelerde gerçekten o dal üzere
eğitim alarak yetişirdi. Şimdi, sanıyorum, hizmet içi
eğitim enstitüsünde bir öğretmeni 200 saat kursa alıyorsunuz,
karpuz yetiştirir gibi müfettiş yetiştiriyorsunuz. Böyle bir
şey olur mu Sayın Bakan? Eğitim işine ciddi bakmayacaksak
hangi işe ciddi bakacağız? Bunların düzelmesi lazım.
Bakın, Bakanlık
camiasında bir önemli -sorun çok da- sorun da şu: İl millî
eğitim müdür yardımcıları var, ilçe millî eğitim müdür
yardımcıları, şube müdürleri var, şefler var. Bunlar,
yaptıkları iş olarak, yetki ve sorumluluk olarak oldukça üst
noktalardalar ama bir il millî eğitim müdür yardımcısı
ildeki halk eğitim müdüründen az para alıyor. Sayın Bakan bu
olur mu? Öğretmenlerin derdini açarsak herhâlde
ağlayacağız. Bunların düzelmesi lazım. Yani,
Bakanlık bu işler için de var.
Sayın milletvekilleri,
haziran, temmuz, ağustos ayları Millî Eğitim
Bakanlığında personel hareketliliğinin, personel
transferlerinin yaşandığı bir dönemdir. Bu konuya
ilişkin de çok temel sorunlarımız var ama önce, bir iki
şeyde Sayın Bakanı uyarmak istiyorum.
13 Ağustosta bir
yönetmelik yayımladınız, Eğitim Kurumları Yönetici Atama ve Yer Değiştirme
Yönetmeliğini değiştirdiniz. Bununla kurumlar arası,
özellikle Anadolu lisesi, Anadolu öğretmen lisesi, fen liseleri gibi
kurumların yönetici atamalarında yeni çarpıklıklara,
adaletsizliklere yol açıyorsunuz. Bu bir.
Anadolu öğretmen
liselerini Anadolu türü okullarla aynı kefeye koymak hangi bilimsel izahatla
açıklanabilir? Sayın bürokratlar
Siz, tabii cevap veremezsiniz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Genel Kurula
hitap edin lütfen.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Siz veremezsiniz. demedim Sayın Bakan. Bu yanlış bir iş.
Sayın Bakan, bu yanlış bir iş.
Türkiyede Anadolu
öğretmen liseleri eğitim alanında
başarılarını ispatlamış, fen liseleriyle
atbaşı giden okullarımızdır. Siz, şimdi Sinop
Anadolu Öğretmen Lisesini Ayancık Anadolu Lisesiyle aynı
kategoriye nasıl koyarsınız? Böyle bir şey olamaz sayın
milletvekilleri? Bir eğitimci olarak olabildiğince sakin
feryadımı dile getiriyorum. Bu yanlıştır.
Bakın, bu yönetmelikle
fen ve sosyal bilimler liselerini ayrı kategoride tutuyorsunuz -bu sosyal
bilimler liseleri Sayın Çelikin vizyonuydu, hayalleri idi- Anadolu
öğretmen liselerini diğer Anadolu türüyle aynı kategoriye
koyuyorsunuz. Bu Anadolu öğretmen liselerinin başarısından
bir rahatsızlığınız mı var Sayın Bakan?
Sayın milletvekilleri,
sizden rica ediyorum, şu Anadolu öğretmen liselerine bir bakın,
eğitim alanında nasıl büyük başarılara imza
attıklarına bir bakın.
Sayın Bakan, lütfen bu
yanlıştan dönün. Bana göre bir yanlış daha
yapıyorsunuz. Genel liselerini tümünü Anadolu lisesi yapmak
tasarınız, düşünceniz var; yanlıştır. Bence
bundan da dönün.
Şimdi, kendi ilçemden
örnek vereyim: Erfelekteki liseyi -gerçi orası çok programlı ama-
küçük bir ilçedeki genel bir liseyi Anadolu lisesi yapacaksınız ama
il merkezinde de örneğin işte, Kastamonuda Abdurrahmanpaşa
Lisesi gibi çok büyük, alanında kendini kabul ettirmiş ve fakir ama
başarılı çocukların yarışarak girip çok iyi
eğitim aldığı okullarla bir tutacaksınız. O zaman
bu Anadolu ibaresini kaldıralım, hepsi genel lise olsun. Bu da bir
yanlış Sayın Bakan. Bütün liseleri, genel liseleri Anadolu lisesi
yapacaksınız, Anadolu liselerinin dışındaki, Anadolu
lisesi sınavına girip başarılı olamayan çocuklara da
Git sen meslek okuluna. diyeceksiniz.
Mesleki yönlendirme
yapacaksanız ilköğretimin beşinci, altıncı
sınıfında başlarsınız, yeteri kadar PDR uzmanı
bulundurursunuz, rehber öğretmen bulundurursunuz, öğrencileri mesleki
yönlendirme ile gerçekten okumaları gereken alana yönlendirirsiniz.
Sizinki yolu kesip mecburi dönüş vermek gibi. Siz şimdi
kavşakta
Kızılayda meşhur bir sola dönüş yasak
tabelası var. Siz de şimdi onun gibi yapıyorsunuz. Yolu
kesiyorsunuz, sen buraya
Trafik polisi mi Millî Eğitim
Bakanlığı? Trafik polisi gibi Millî Eğitim
Bakanlığı uygulaması olabilir mi sayın milletvekilleri?
Bunlar ciddi işler. Bu yanlıştan da dönülmesi lazım.
Gene kamuoyunda
tartışılan seviye belirleme sınavı. İlk
geldiğinde bu Parlamentoda, bu kürsüde dedik ki: Bu
yanlıştır. İlköğretim dördüncü sınıftan
itibaren öğrencileri dershaneye yönlendirecek uygulamadır. E
şimdi, biraz denendi, bundan da vazgeçileceğine dair emareler,
duyumlar var. Allah aşkına sayın milletvekilleri, Millî
Eğitim Bakanlığı yazboz tahtasına dönüşüyor.
Ben bir zaman burada bir laf
etmiştim, Sayın Köksal Toptana cevap hakkı doğmuştu.
Gelmiş geçmiş birçok Millî Eğitim Bakanı Millî Eğitim
Bakanlığında reform yapacağım, iz
bırakacağım. diye yara bırakıp gitti. demiştim.
Şimdi o noktadayız. Lafımın da arkasındayım ama
ben o zaman tümü demiştim, şimdi bir kısmı diyorum,
kimseye cevap hakkı doğmaz.
Şimdi, Sayın Bakan,
bu SBSyle ilgili de milletin kafasındaki kargaşaya bir an önce son
verin. Eğer kaldıracaksanız, şu an yedinci
sınıfta okuyan, şu an altıncı sınıfta okuyup
SBSye girmiş çocukların durumu ne olacak? O sınavlar niye
yapıldı? O emek, o heyecan niye bu millete yaşatıldı?
Eğitimle ilgili meseleler bir kere konuşulur, adam gibi
konuşulur, bütün taraflarla konuşulur, bir kere karar verilir ve
ilanihaye gidilir.
Bana hep soruyorlar: Efendim
eğitim politikası
Ya eğitimle ilgili Amerikayı yeniden keşfetmeye
gerek yok, şekli, standartları belli, değişen, gelişen
dünya belli ama Türkiye nedense bir türlü, bir türlü bu konuda kendine bir rota
bulamadı. Bıraktım hükûmetten hükûmete politika
değişikliğini, bakandan bakana eğitim politikası
değişiyor. Aynı partinin içinde, bir bakan böyle gidiyor, bir
bakan böyle gidiyor, bir bakan sarı diyor, öbürü
kırmızı diyor. Böyle şey olur mu sayın
milletvekilleri? Hükûmetin, bu konuda, diğer bakanlarını da
boş Bakanlar Kurulu- göreve çağırıyorum. Hükûmet bir
bütündür, eğitim de bu ülkenin en önemli meselesidir.
Bu vesileyle, hafta sonu SBS
sınavına girecek sevgili öğrencilerimin tümünün gözlerinden
öpüyorum, onlara başarılar diliyorum.
Şimdi, Sayın Bakan,
dün komisyonda da söyledim. Atama ve yer değiştirme 2010 takviminde
iller arası ve il içi atamalara yönelik yeni bir norm belirleme süreci
başlattınız. Dün demiştim ki: 4 Haziran yer
değiştirme başvurularının son günü, bunu uzatın.
Bak, muhalefet işe yarıyor, duydum ki bu uzamış. Çok
teşekkür ediyorum. Yani dünkü komisyondaki uyarımız gerçekten
bir işe yaramış. E, bizi hep dinleseniz hep iyi şeyler
yapacaksınız, her zaman bizi dinleyin.
Şimdi, arkadaşlar,
yalnız burada şöyle bir durum var: Bu sürenin uzamasından
memnuniyetimi belirtiyorum. Ancak, iller arası yer değiştirme
talebiyle il içi yer değiştirme talebi eş zamanlı yani
Ankaradan İstanbula bir öğretmen tayin isterken Kadıköyden
Üsküdara da bir öğretmen eş zamanlı tayin istiyor. Bu olmaz.
Önce il içini bitirirsin, sonra iller arasını açarsın. Ne olacak
şimdi? Ankaradan İstanbula öğretmen tayin istedi,
öğretmen gitti ama aynı zamanda Yenimahalleden Çankayaya da
öğretmen tayin istedi ama orası dolu idi, öğretmen gidince
boşaldı. Anlatabildim mi? Bunun da düzelmesi lazım, bu konuda da
ek atama, yer değiştirme başvuru süreçlerinin
başlatılması lazım. Bunu sizden talep ediyoruz.
Bir çelişki de
şudur sayın milletvekilleri: Kılavuzda birinci bölgede 85 bin,
ikinci bölgede 41 bin, üçüncü bölgede 14 bin olmak üzere 141 bin açık
görülüyor. Ancak, atamada yani yer değiştirmeye açılma
bakımından birinci bölge 20 bin küsurları söylemiyorum- ikinci
bölge 10 bin, üçüncü bölge 14 bin, 45 bin kişiye transfer şansı
sağlanıyor. 145 bin boşluk varsa -bölge bölge diyorum- e bunun
tümünü aç. Niye yorgunu yokuşa sürüyorsun? Bunu da anlamak mümkün
değil.
Şimdi, bu özür grubu
atamalarıyla ilgili de çok mağduriyetler var Sayın Bakan. Gerçi
bir parça düzelme oldu ama bu konuda Bakanlığın daha hassas
davranmasını, karı kocayı birbirinden ayrı yatırmamasını
bekliyoruz.
Ayrıca, yine çok
tartışılan, geçen de burada bir milletvekilimizin, MHP
milletvekilimizin gündeme getirdiği konuyu tekrar hatırlatmak
istiyorum. Bir eğitimci olarak serbest kıyafete kesinlikle
karşıyım, doğru değildir. Hele Türkiyede. Finlandiya
olsak eyvallah, Norveç, İsveç olsak eyvallah ama Türkiye'nin tüm
okullarında tek tip kıyafet de bir o kadar yanlıştır.
Bir ilçede dört ilköğretim okulu varsa dördünün değişik
formaları olursa o ilçede dört çiçek görürsünüz, yoksa tek çiçek görürsünüz.
Bu konuda, mevcut uygulamada bazı tadilatlar yapılabilir ama
kesinlikle serbest kıyafete de tek tip kıyafete de şiddetle
karşı çıkarız, eğer olursa. Bunları şu anda
tartıştığınızı biliyorum. Bundan da lütfen
geri adım atın.
Sayın Bakan, Uşak
Eşmede yaşananları anımsatmak için söylemiyorum, yaklaşık
bir buçuk-iki ay oluyor ancak bu talihsiz, bu kötü olayın sonrası
için Bakanlığın neler yaptığını merak
ediyorum. Yani sayın milletvekilleri YİBOları söylüyorum.
Türkiye'de 574 tane yatılı ilköğretim bölge okulunda okuyan 265
bin çocuğumuzun yaşadığı psikolojik sorunların,
hijyen ve gelişim sorunlarının, sosyal ve kültürel
sorunlarının çözümüne yönelik, iki aydır, Eşmedeki
talihsiz olaydan sonra Bakanlığın iki ay boyunca YİBOlarla
ilgili ne tür önlemler, tedbirler aldığını da merak
ediyorum.
Benim ilk tavsiyem, bu PDR
meselesini daha bir ciddiye almanızdır. Türkiye'de bir an önce,
sadece YİBOlar değil, bütün okul öncesi, ilköğretim ve
ortaöğretim kurumlarındaki bu rehberlik hizmetleri konusunda çok acil
bir atağa geçmenize ihtiyaç var. Bırakın, okul öncesindeki
okullaşma biraz geç yürüsün ama mutlaka, PDR hizmetlerini okullarda
maksimum düzeyde uygulayacak çareleri bulmak zorundasınız.
Bizim şimdi, tabii, en
önemli sorunlarımızdan birisi, Türkiye'de 1,5 milyon insanı
ilgilendiren, atama bekleyen öğretmenlerimizin sorunlarıdır.
Şimdi Türkiye'de 59 bin eğitim kurumunda 16 milyon öğrencimiz,
kimi rakama göre 600 bin kimi rakama göre 700 bin öğretmenle mucize
yaratmaya çalışıyor. Sayın Başbakan her vesileyle
Türkiye'nin ne kadar büyüdüğünü, çağ atladığını
çığ atladığını söylüyor ama komşumuz, bizim
beşte 1imiz Yunanistanda öğretmen başına 10 öğrenci
düşerken Türkiyede 34 öğrenci düşüyor ve 300 bin öğretmen
de çocuklara kavuşma hasretiyle yanıp tutuşuyor.
Şimdi, arkadaşlar,
7.540 ilköğretim okulunda, 962 orta öğretim okulunda, kurumunda,
8.588 okul öncesi kurumda ikili eğitim
yapıldığını biliyor musunuz? Hele, okul öncesinde
ikili eğitimi çıksın da şurada bir eğitimci
eğitimci milletvekili var- birisi bana izah etsin, pedagojik olarak okul
öncesinde ikili eğitimi bir izah etsin. Olmasın kardeşim,
olmuyorsa olmasın ama ikili olmasın. Okul öncesinde ikili eğitim
olur mu ya! Bu gaflettir, bu yanlıştır. Şimdi, tablo bu,
manzara bu.
Şimdi, geçen gün Plan ve
Bütçe Komisyonundan arkadaşlar beni aradılar, 70 bin kadro diye.
Biraz sevindik ama öğrendik ki bunun 70 bini de 2010da
kullanılmayacak. Şimdi Sayın Bakandan burada bir cevap
bekliyoruz. Bendeki bilgi 2010da 25 bininin
kullanılacağıdır. Bu olmaz. Bu 70 bini derhal 2010da
kullanmalıdır Hükûmet. Yetmez. 70 binin öncesinde bu hazirandaki 10
bin alım yapılmalıdır. Yetmez. 10 bin alımın 8-9
bini zaten sözleşmelilerden olacağı için, derhal bir ek
sözleşmeli, en az 10 bin acil alım yapılmalıdır. Bu 70
bin alımda da gene sözleşmeliler öncelikle gireceği için, tekrar
en kötü ihtimalle 70 bin ek sözleşmeli öğretmen
alınmalıdır eylüle kadar. Bu alınmazsa biz bu kavgayı
sürdüreceğiz. Ancak, 70 bin kadro, 70 bin ek sözleşme
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Sayın Başkanım, iki dakika verseniz de bitirsem böyle.
70 bin kadrolu, 70 bin ek
sözleşmeli, haziranda 10 bin kadrolu, 10 bin de ek sözleşmeli
alırsanız, atama bekleyen öğretmen sayısı 100 bine
iniyor ancak. Bitmiyor, sayın milletvekilleri bitmiyor. Bunları
alırsanız da demin verdiğim, Yunanistanla mukayese ettiğim
rakama yine yaklaşamıyor, yakalayamıyoruz. Bütün bunları
yaptığımızda, yani 2010 yılında kadrolusu,
sözleşmelisi 160 bin öğretmen aldığımızda -ki bu
alınmak zorundadır artık- gene de öğretmen başına
düşen öğrenci bakımından Yunanistanın çok gerisinde
kalıyoruz. Bu ayıp değil mi yahu! Bırakın, şu
Yunanistanı bari geçelim.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Bakan, bu konuda hiçbir gerekçeniz olamaz, hiçbir mazeretiniz
olamaz, yani Para yok. diyemezsiniz. Ekonomik hacmimiz dünyanın
16ncısı, Avrupanın 6ncısı diyorsunuz ya! Bütçe
belli, kaynaklar var, biz bunları biliyoruz ama niyetinizi
anlayabilmiş değiliz. Neden bu
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü
bağlayınız.
Buyurunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Öğretmenlere yönelik bu nakıslığınızı
anlamak da mümkün değil. Sizi de bir öğretmen yetiştirdi,
buradaki bütün milletvekillerini de öğretmenler yetiştirdi, çocuklarımızı
da onlara teslim etmişiz.
Sayın Başkan,
Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; bu atama bekleyen öğretmen
arkadaşlarımızın durumu, Türkiye'nin, Türk milletinin hak
etmediği bir durumdur. Parlamento bu olaya el koymalıdır. İktidar
partisinin milletvekillerinin vicdanlarına, kalplerine sesleniyorum: Bu
konuda sizler de mensubu bulunduğunuz siyasi partinin Hükûmetini biraz
lütfen uyarın, ikaz edin. Gerekirse yalvaralım. Ben, atama bekleyen
öğretmenler için Millî Eğitim Bakanının önünde diz çökmeye hazırım.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) Aman çökme!
ENGİN ALTAY (Devamla)
Bakın, dalga geçme, o 300 bin adamla dalga geçme. Yazık, onlar aç.
Sen açlık, işsizlik ne demek biliyor musun? İşsiz insan
-gene söyledim, gene söylüyorum- sudan çıkmış balık gibidir.
Onlarla dalga geçilmez Sayın Milletvekili.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Selamlama yapayım Sayın Başkanım.
BAŞKAN Lütfen, çok
kısa
ENGİN ALTAY (Devamla)
Evet, bu kanuna olumlu oy vereceğiz ama atama bekleyen 300 bin
öğretmenin davası, partimizin de davasıdır, Genel
Başkanımızın da davasıdır; sonuna kadar sahip
çıkacağız, bunu savunacağız, bunun takipçisi
olacağız.
Ben, tekrar, Sayın
Bakana, Sayın Hükûmete bu konuda biraz daha insaf, biraz daha vicdan ve
sağduyu çağrısı yapıyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Altay.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Van Milletvekili Özdal Üçer. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Üçer.
BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlar;
grubumuz adına kanun tasarısının tümü üzerinde görüş
belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Millî eğitimin,
eğitim kurumlarının, hem öğrenciler açısından hem
eğitim emekçileri açısından hem kurum personelleri
açısından hem kurumsal denetçileri açısından birçok sorunu
vardır. Maalesef birçok hükûmet dönemi geçirilmiş olmasına
rağmen öğrencilerin yaşamış olduğu sorunlar
çözülmediği gibi, eğitim emekçilerinin yaşamış
olduğu sorunlar çözülmediği gibi, Bakanlık teşkilatı
personellerinin de sorunları çözülmemiştir.
İlköğretim
müfettişlerinin eğitim müfettişleri statüsüne geçmesi ve özlük
haklarının düzeltilmesine ilişkin kanun
tasarısının eksiklikleriyle beraber olumlu bir özellik
içerdiğini belirtmek isteriz. Fakat eğitim camiasının
müfettişlerden kaynaklanan sorunlarını da dile getirmezlik olmaz
diye düşünmekteyiz çünkü eğitimin işleyişini denetlemek,
öğrencilerin bilimsel bir eğitim alabilmesi için kurumsal
işleyişi denetlemek görevinde olan müfettişler, çoğu zaman
iktidarın baskısı altında hareket ederek belli
sorunları, var olan sorunları yokmuş gibi, sorun olmayan
yerlerde de birilerini baskılamak amacıyla sorun varmış
gibi raporlarla ya da baskılayıcı tutumlarla bir ortam
oluşturmaktadırlar.
Teftiş
kurullarından aslında eğitim camiasının genel anlamda
ne kadar şikâyetçi olduğuna ilişkin tabandan bazı
raporların alınması lazım çünkü devletin kurumsal
işleyişinin, demokratik, sosyal devletin kurumsal
işleyişinin düzeni açısından olmazsa olmaz en temel özellik
denetlenebilirliktir. Yani Et kokar tuzlanır, tuz kokarsa ne
yapılır? misali. Şimdi, kurumsal işleyişte aksama
varsa denetlenir, o denetim raporları doğrultusunda bir çözüm
oluşturulur fakat denetimde bir bozukluk varsa bu sorunun çözümü için ne
yapılır? Buna ilişkin Bakanlık birimlerinin, üst
birimlerinin, bizzat Sayın Bakanın biraz daha iyi bir performans
sergileyerek, biraz daha özveri ve gayret sergileyerek eğitim
kurumlarının üst birimde denetlenebilirliğini
sağlaması gerekmektedir.
Özel hizmet tazminatları
açısından, denetim tazminatları açısından, iş
güçlüğü ve temininde güçlük zammı açısından, makam, görev,
temsil tazminatı açısından ilköğretim müfettişlerinin
belli mağduriyetleri vardır. Bu mağduriyetlerin giderilebilmesi
için kamuda çalışan diğer müfettişlerin sahip olduğu
özlük haklarının aynısı tanınırsa bu sorunlar
giderilmiş olur.
Eğitim ve eğitimin
teftişiyle ilgili konular gündeme geldiği için, eğitim
camiamızda ve eğitim kurumlarımızda başta
öğrencilerin, eğitim emekçilerinin, eğitim personelinin,
velilerin, yani bir ülkenin bütün nüfusunu ilgilendiren tek kurum eğitim
kurumudur. Bütün toplumun ihtiyaçlarını, eğitim ihtiyaçlarını
çağımız koşulları itibarıyla olumluya evirebilmek
için ve insanların hak ettiği demokratik, bilimsel eğitim
ortamını oluşturmak için okul öncesi eğitim sürecinden
tutun ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim ve lisansüstü
eğitime kadar birçok kurumda çok iyi bir performans sergilemek gerekir ve
bütün sorunları çözmek gerekir.
Okul öncesi eğitimdeki
sorunlara bakarsanız, okul öncesi eğitimlerde ikili öğretim
yapılıyor, sınıflar kalabalık. İlköğretimde
bölgesel farklılıklar olmakla beraber özellikle seçim bölgemizde bu
ülkenin tarihsel çifte standardının en büyük
yansımasını yaşayan kurumlar, eğitim kurumları
örnek gösterilebilir.
Van ve Vana benzer batı
illerini kıyasladığımızda hem sınıflardaki
öğrenci mevcudiyeti hem öğretmen mevcudiyeti hem öğrenci
başına düşen derslik oranı açısından Van ülkemizin
en kötü koşullarına sahiptir.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Hayır.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Bunu
kendi istatistikleriniz söylüyor, hayır değil. Şimdi
Vanın en merkezî okulunda bile, Cumhuriyet İlköğretim Okulunda
birinci sınıflar 50 kişilik sınıflarda okuyorlar. Ben
bu konuda isterseniz sınıflar arası şey yapayım.
Diliyorsanız, Hayır. diyorsanız, Aydın ile Van ilinin
eğitim çağ nüfusu istatistikleri aynıdır, öğrenci
sayısı aynıdır, okulların ve öğretmenlerin
sayısını Millî Eğitim istatistiklerine göre
değerlendirelim bakalım hayır mıdır, evet midir
göreceğiz ama objektif olarak değerlendirelim. Eğer bir
Sayın Bakan olarak bundan haberiniz yoksa ben de ona söyleyecek bir söz
bulamıyorum.
Evet, okul
ihtiyaçlarını gidermişiz diyorlar bölgede. Özellikle
eğitimde her şeyi otomatiğe bağlayan bir Bakan vardı
ya, her şeyi otomatiğe bağlayıp gitti. YİBOlar yapmak
ve inşaat ihalelerini TOKİden okul ihalelerini
yandaşlarına vermek spekülasyonlarına konu olan bir Millî
Eğitim Bakanı vardı, biraz da bizim hemşehrimizdi.
Yapılan YİBOların eğer istatistiklerinden
bahsediyorsanız biz YİBO istemiyoruz, halk da YİBO istemiyor.
Bugün bile YİBO öğrencilerinden biri intihar etmiş.
YİBOların sorunlarının araştırılıp
incelenmesine ilişkin bu Meclisin tutumu nedir, Bakanlığın
tutumu nedir, buna ilişkin çözümleyici yaklaşım ne zaman
sergilenecektir? Buna biz henüz bir cevap alamadık. Evet, YİBOlar
asimilasyon merkezidir. YİBOlar çocuğu annesinden, babasından,
ailesinden, yaşam çevresinden kopararak sistemin kul köle devşirme
anlayışını benimseyen bireyleri yetiştirme merkezidir
ve YİBOlarda öğrencilerin uğramış olduğu
tacizleri artık dile getirmekten utanıyoruz. Öğrenci
yurtlarında tacize uğrayan öğrencilerin
uğradığı tacizleri dile getirmekten utanıyoruz. Siirtteki
olaydan utanıyoruz, Van Ercişteki olaydan utanıyoruz ama
utanması gereken biz değiliz bunu da biliyoruz. Buna çanak
tutanların, bunu örtbas eden yargı güçlerinin, buna gizlilik
kararı veren savcının, bu soruşturmayı engelleyen
valinin, kaymakamın, bakanın, millî eğitim müdürünün, okul
müdürünün, yetkilinin utanması lazım. Biz bir gün onu da
utandıracağız.
Gencecik çocukları anne
babalar ana şefkatiyle, baba şefkatiyle okula gitsin, eğitim
alsın diye olanaksızlardan dolayı yurda koyuyorlar; şebekeler
kuruluyor, bunlar fuhuş tuzağına düşürülüyor ve devlet
güçleri bunları korumak yerine o olayın faili olan suçluları
koruyor.
Düşünebiliyor musunuz,
Ercişte bir şebeke var; esnaf var içinde, polis var içinde,
zabıta var içinde. Savcılık olaya gizlilik kararı veriyor,
kaymakamlık, emniyet müdürü soruşturmayı engelliyor ve buna
ilişkin basın açıklaması yapmaya gidiyoruz; MYK üyemiz,
milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, sivil toplum
örgütlerimiz, biz gidiyoruz. Yapacağımız şey bir basın
açıklaması. Bir basın açıklamasıyla bu utancı
kınayacağız ama biz engelleniyoruz.
Ben, o Vanın
milletvekilleri başta olmak üzere bizim bu konuda
duyarlılığımızı belirteceğimiz basın
açıklamasını Biz polis gücü kullanırız, copla,
panzerle, suyla dağıtırız. diyenlere şunu
belirtiyorum: Eğer bu utancın lekesi çizilmezse, çözülmezse biz de
engelleriz. Ben engellerim; o engellemeyi yapan kişilerin Vanda elini
kolunu sallayarak yürümesini engellerim milletvekili olsun, kim olursa olsun.
Beş defa yaralandık biz.
Yapacağımız
şey neydi? Basın açıklamasıydı. Basın
açıklaması yapacağız diye bizler tacize uğruyoruz,
bizler şiddete uğruyoruz.
Peki, çocuğunun
hakkını savunacak ana babalar ne yapacaktır? Bunlar
hakkını nasıl savunacaktır? Millî Eğitim olayı
gizleyecek, soruşturma açmayacak, bir teftiş raporu olmayacak,
emniyetten bu konuyla ilgili bir gözaltı olmayacak, gözaltına
alınanlar serbest bırakılacak, savcı kimse hakkında
suç duyurusunda bulunmayacak, aynı savcı bu konuyla ilgili
açıklama yapan milletvekilleri hakkında anında fezleke
düzenleyip milletvekillerinin yargılanması için Meclise gönderecek.
Bunun neresi adalet? Bunun neresi demokrasi? Bunun neresi insanlık
onuruyla bağdaşıyor? Peki, bu insanlar, devletin müdürüne,
kaymakamına, valisine, savcısına, hâkimine güvenmeyecek kime
güvenecek? Bu çocukların sorununu Millî Eğitim Bakanı
çözmeyecek, İçişleri Bakanı çözmeyecek, Başbakan çözmeyecek
kim çözecek? Eğer çözme yetkisi ve çözme etkisi yoksa o zaman
iktidarız demenin bir anlamı yoktur. İktidar olmak eğer bir
ildeki bütün kurumsal yapının ihalelerini kontrol etmekse bu konuda
evet, iktidar kabul edilir. Bunu
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Saçmalamayın ya.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
Sayın Bakan, sizi üslubunuz itibarıyla kınıyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun) Böyle
bir hakkın yok, böyle bir şey
olamaz.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
Saçmalama diyen kişiye hakkım olur, sana da sormam. Saçmalama
diyen
SUAT KILIÇ (Samsun) Genel
Kurula hitap edin siz.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Ben
Genel Kurula konuşuyorum. Ben hakkımı senden öğrenecek de
değilim.
SUAT KILIÇ (Samsun) Böyle
bir usul yok. Sayın Başkan, böyle bir usul yok, müdahale ediniz.
AYLA AKAT ATA (Batman)
Müdahale edin Sayın Başkan.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
Saçmalama diyen Bakana müdahale edeceksin. Ne yapacaksın!
SUAT KILIÇ (Samsun) Böyle
bir usul yok Sayın Başkanım, böyle bir usul yok.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Var
işte, kınıyorum da var. Saçmalayan sizsiniz.
AYLA AKAT ATA (Batman)
Sayın Bakanın da Saçmalama deme hakkı yok.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Evet,
şimdi, eğer Millî Eğitimde yapılan ihaleler konusunda
spekülasyon olduğunu iddia ediyorsanız, açalım bir
araştırma önergesi, buyurun hemen şimdi verelim bir
araştırma önergesi, ihaleler nasıl teklifsiz
yapılıyor, kimlere peşkeş çekiliyor, bunları
anında çözelim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Savcılığa suç duyurusunda bulunun.
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin)
Suç duyurusunda bulunun, suç duyurusunda var o senin dediğin.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Evet
suç duyurusunda bulunduk.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Bulunun.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
Çocuklarla ilgili de bulunuldu, savcılık gizlilik kararı verdi.
Bu konuyla ilgili,
yargının da siyasi erkin baskısı altında olduğunu
ifade ediyoruz.
Şimdi düşünün,
Özalpta mahalle içinde oyun oynayan çocuklardan -kendi ifadelerinden
bahsediyoruz, bizim verdiğimiz ifade değil, askerî savcının
tutanağına işleyen ifadesinden bahsediyoruz. Biri,
aralarına bomba atmış, kaçmış. On yaşından
küçük çocuklar
Ve o kışla mahalle içinde, atış poligonu
mahalle içinde ve o kışla, Mustafa Muğlalı
Kışlası ve o Mustafa Muğlalı otuz üç kurşun
katliamını yapan kişi ve o Mustafa Muğlalı
Kışlasının isminin verildiği dönem AKP
İktidarı dönemi.
Şimdi, çocukların
askerler tarafından atılan bomba tarafından katledildiği
iddia ediliyor bir taraftan, bir taraftan çocuklar YİBOlarda tacize
uğruyor, bir tarafta eğitim istatistikleriyle Hükûmet farklı
yapay söylemlerde bulunarak farklı vizyonlar oluşturmaya
çalışıyor.
Tabii ki biz bütün çocuklarla
ilgili sorunların Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili
olmadığını biliyoruz. Bu konuda İçişleri
Bakanlığının, Savunma Bakanlığının,
Başbakanın bizzat kendisinin bu konuda zafiyetleri vardır ve bu
zafiyetleri dile getiriyoruz. Bu çocukları koruyacak olan kim? Kim
koruyacak bu çocukları?
Düşünün, Terörle
Mücadele Kanunu diye bir kanun var, dünyaya ibret. Çocuklar taş attı
diye onlarca yıl hapis cezası alıyor ama bomba atıp da
bizzat kendi eliyle attığı bombayla öldürülen askerlerin ölümüne
sebep olan kişiler sözüm ona yalın cezalarla geçiştiriliyor.
Peki, siz çocuk olsanız, siz bu maddelerle yargılansanız ve siz
o bombalarla, o panzerlerle, o coplarla darp edilseniz, katledilseniz siz demez
misiniz ki Ya, bu ülkede taş atmanın cezası bomba atmanın
cezasından daha çoktur. İyisi mi, ben bundan sonra taş
atacağım yere bomba atayım, cezası daha azdır. diye
düşünmez misiniz?
Şimdi, bizler
şiddetsiz ve sömürüsüz bir toplum özlemiyle yaşayan ve bu yaşam
özlemini bütün herkes için isteyen insanlarız. Burada belirttiğimiz
sorunların çözümünün ana mercisi bu Meclistir. Sorunları görmezden
gelerek, sorunları karmaşaya sevk ederek, acıların üstünü
örterek ve hem iç politikada hem dış politikada bu toplumu
savaşa sürükleyen politikalar üreterek biz tarihe olumlu anılarla
ismimizi yazdıramayız bu Meclis olarak. AKP
İktidarının bahsettiğimiz konuların tümüyle ilgili
zafiyetleri vardır.
Bakın, bir savaş
tırmanıyor, kim ne derse desin bir savaş tırmanıyor.
Ölümler var, kan akıyor, canlar yere düşüyor, kızıl kan
akıyor. Biz şunu çok iyi biliyoruz ki akan her damla kan bizim,
toprağa düşen her can bizim, ölen her insan bizim
insanımız, yara alan her can bizim canımız. Bu canları
korumak bizim görevimiz. Bu savaşı durdurmak, bu ülkede
halkların kardeşliği temelinde barışçıl,
demokratik, özgür bir yaşamı tesis etmek bu Meclisin iktidarında
olabilecek bir şeydir ama yok, savaş olsun, yok, biz İsrailden
Heronları alalım, İsrail de bizden ettiği kârla
Filistinlileri bombalasın diyorsak sesimizi keselim. Yok, biz savunma
stratejisi iş birliğiyle İsraille ortaklık yapalım.
Biz bütün silah sanayisine para vererek bütün harcamalarımızın
yüzde 70ine, yüzde 80ine yakınını askerî bütçe olarak
ayıralım, eğitime, sağlığa, sosyal güvenliğe,
adalete bütçe ayırmayalım diyorsak, deniyorsa bu böyle devam etsin gitsin.
Ve Kürtçe bir atasözü var, diyor ki:
(x) Türkçesi şu: İki
yumurtayı tokuşturursanız elbet biri kırılır.
Şimdi, bu ülkenin
eğitim sorunları çözülebilir sorunlar, sağlık
sorunları çözülebilir, güvenlik sorunu çözülebilir, sosyal güvenlik sorunu
çözülebilir, atanmayan öğretmenlerin sorunu çözülebilir, YİBOda
mağdur olan çocukların sorunu çözülebilir...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Bu
ülkede yoksulluk sorunu çözülebilir, bu ülkede yolsuzluk sorunu da çözülebilir,
bu ülkede adalet de olabilir ama yeter ki insani onura sahip
çıkılsın, yeter ki insanlık onuruna sahip
çıkılsın. Maalesef, maalesef ki sekiz yıllık iktidar
boyunca AKP Hükûmeti bunu yapmaktan aciz kaldı. Hiçbir sorunu çözemedi.
Aksine sorunları karmaşıklaştırmaktan ve
sorunları içinden çözülmek bir hâle getirmekten başka bir şey
yapmadı. Bu ülkede yolsuzluk aldı başını gitti, bu ülkede
yoksulluk aldı başını gitti, bu ülkede işsizlik
aldı başını gitti, bu ülkede adaletsizlik aldı
başını gitti. Bu ülke bu hâliyle kalkınamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
Selamlamak için söz...
BAŞKAN Buyurunuz.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Evet,
bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Umuyorum ki çocuklarımız, bugün bizlerin didiştiği bu
coğrafyada insanlık onuruna yaraşır bir şekilde
kardeşçe ve özgürce yaşama şansı bulabileceklerdir.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Üçer.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş.
Buyurunuz Sayın
Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AKİF
AKKUŞ (Mersin) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 488 sıra sayılı Kanun
Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
millî eğitim, bir ülkenin, çocuklarını ve geleceğini
teminat altına alması demektir. Bu, 1739 sayılı Millî
Eğitim Temel Kanununun genel amaçları içerisinde yapılan bir
değişiklikle ortaya konmuş ve kısaca şu şekilde
belirtilmiştir: Atatürk inkılap ve ilkelerine bağlı, Türk
milletinin millî, ahlaki ve insani kültürel değerlerini koruyan ve
geliştiren, vatanını, milletini seven, insan haklarına ve
Türkiye Cumhuriyetine karşı sorumluluklarını bilen
yurttaşlar yetiştirmek; sağlıklı bir
kişiliği olan, hür ve bilimsel düşünce gücüne sahip, topluma
karşı sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı
yurttaşlar topluluğu ile onların ilgi, istidat ve
kabiliyetlerini geliştiren, kendisine ve toplumuna faydalı olarak,
Türk milletini çağdaş uygarlığın yapıcı,
yaratıcı ve seçkin bir ortağı yapmaktır.
(x) Bu bölümde,
Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade
edildi.
Türk eğitim sistemi
yukarıda belirtilen amaçları gerçekleştirecek şekilde
düzenlenir. Genel ve özel amaçları gerçekleştiren Türk millî
eğitimin ana unsurları, öğrenci, öğretmen, Bakanlık
çalışanları olmak üzere, ahenkli bir çalışma düzeni
içerisinde olmalıdır. Bu sayede, millî eğitimden beklenen
sonuçların alınması mümkün olacaktır.
Her kurum ve kuruluşta
olduğu gibi, yüz binlerce çalışanı ile büyük bir kurum olan
millî eğitimde de bazı olumsuzlukların olduğu ve bu
yaşanan olumsuzlukların giderilmesi ve olumsuzlukları olumlu
hâle getirmek için Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde
değişik kademelerde teftiş kurulları
oluşturulmuştur.
Bu kurumun en dinamiğini
öğretmenler oluşturmaktadır. Çünkü, Millî Eğitim
Bakanlığı Teftiş Kuruluna girebilecekler öğretmenler
olduğu gibi, Bakanlık bünyesinde ve okullarda yönetici olanlar da
öğretmenler arasından seçilmektedir. Bu yüzden, bu aşamada
öğretmen ve öğretmenlik üzerinde durmanın uygun olacağı
kanaatindeyim.
Öğretmenlik, devletin
eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üstüne alan
özel bir ihtisas mesleğidir. Öğretmenlik mesleği genel kültür,
özel alan eğitimi ve pedagojik formasyon ile sağlanmaktadır.
Ancak, tabii, burada şunu belirtmek gerekir: Geçtiğimiz dönemlerde
öğretmen, öğretmen yetiştirilmesi ve öğretmen atanması
hususlarında gereği gibi itina edildiğini söylememiz mümkün
değildir. Bugün, hâlâ, millî eğitim camiası içerisinde ziraat
mühendisleri, iktisadi ticari bilimler mezunları veya başka
branşlardan mezun olmuş arkadaşlarımız
öğretmenlik yapmaktadır ve bunların birçoğu da branş
öğretmeni yahut ilköğretim öğretmeni olarak
çalışmaktadır. Bu yüzden, öğretmenliğe bugüne kadar
gereken hassasiyetin gösterilmediği kanaatindeyim. Hele AKP
iktidarları döneminde öğretmenlik mesleği sıradan bir
meslek hâline getirildi diyorum.
Günümüzün en önemli gücü
bilgidir ve ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimin temeli eğitimdir.
Böylece, eğitim bütün sektörleri etkilemektedir. Eğitimin
kapasitesinin artırılabilmesi için öğretmen yetiştirmeye ağırlık
verilmeli ve onların lisans döneminde aldıkları
formasyonların hizmet içi eğitimle devamı
sağlanmalıdır. Aksi takdirde, Türkiye yokluk, yoksulluk içinde
problemleriyle boğuşan, bırakın dünya medeniyetine
katkı sunmayı kendisine bile faydası olabildiğince az olan
bir ülke olmaya devam edecektir.
Eğitimle ilgili
konuşan yetkililerimiz, konuşmaya başladıklarında
Mangalda kül bırakmaz. tabirine uygun olarak son yedi yılda çok
büyük gelişmeler kaydettiklerini daima belirtirler ancak istatistiklerin
öyle demediği de açıktır. Eğitime ayrılan
kaynağın çok büyük bir kısmı fiziki yapının
güçlendirilmesine ve temel araştırmalar yapılmasında
kullanılmaktadır. Bunların bir sonucu olarak da
uluslararası alanda âdeta çuvallamaktadır.
Eğitim-araştırma istatistikleri yapan PISA
araştırmasına göre Türkiye yaklaşık 40 ülke içinde
okumada sondan 7nci, matematikte sondan 6ncı, problem çözmede sondan
4üncü, lise bitirmede sondan 3üncü, eğitim harcamalarında ise
sonuncudur. E, böyle olunca tabii ki bizim, ileriye dönük yetişsin ve
Türkiyeyi bunlara gönül rahatlığı içerisinde emanet edelim diye
düşündüğümüz gençlerimiz de maalesef iyi yetişmemektedir.
Eğitimin kalitesini artırmak yerine okul binaları yapmak tercih
edilmektedir. Sebebi ne? Okul binaları göz önünde, halbuki kalite rahatça
gözden kaçırılabilmektedir. Yani, biz, bugün, Türkiyeyi idare eden
AKP Hükûmetinden artık okullardan çok, eğitimin kalitesinin
artırılması için çalışmalar yapmasını
beklemekteyiz.
Bunun yanında il ve
ilçelerde maalesef birçok okul politize bir görüntü sergilemektedir. Birçok
müdür ve müdür vekili âdeta bir parti başkanı gibi
çalışıyor. Öğretmenler sürekli değişen sisteme
yabancılaşmış, idarenin suyuna gitmeye ve onlara entegre
olmaya çalışmaktadır. Peki, böyle bir öğretmenden, yani
düşüncelerini açıkça ortaya koyamayan bir öğretmenden,
çocuklarımızı şahsiyetli, Türk millî eğitiminin
amaçlarına uygun birer genç olarak yetiştirmesini bekleyebilir miyiz?
Ancak şunu da unutmamak gerekiyor: Her şeye rağmen eğitim
fakülteleri elindeki imkânlarla en iyi öğretmeni yetiştirmeye
çalışıyor. Ancak mezuniyetten sonra Millî Eğitim
Bakanlığının emrine verilen öğretmen kendini
yenileyemiyor. Bunun maddi ve manevi birçok sebebi olmakla beraber, Millî
Eğitim Bakanlığı kendi kadrosunu oluşturan
öğretmenleri âdeta bir araç, bir eşya gibi görüyor, bundan da mutlaka
vazgeçilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Bugün, 650 bin civarında
öğretmen bulunmaktadır fakat bir öğretmen standardının
bulunduğundan bahsetmemiz maalesef mümkün değildir. Öğretmen
atamalarında, kadrolu, sözleşmeli ve vekil öğretmen olarak
atamalar yapılmaktadır. 70 bin civarında olan sözleşmeli
öğretmenler ülkenin en ücra köşelerinde öğretmenlik yaparken,
bir yandan da kadrolu öğretmen olmaya çalışmaktadırlar
çünkü sözleşmeli öğretmen birçok ekonomik ve sosyal haktan yoksundur.
Bunun yanında, bu öğretmenlerden istenen, diğer kadrolu
öğretmenlerden hiçte farklı değildir. Yer değiştirme,
yükselme, kıdem alma ve geleceğinden emin olma konularında bir
belirsizlik içindedir sözleşmeli öğretmen; hâlbuki, kadrolu
öğretmenden istenen çalışmalardan daha fazlasını
yerine getirmeleri beklenmektedir. Bunun da birtakım sebepleri var tabii,
çünkü eşya gibi görülen bu öğretmenlerin sözleşmeli
öğretmenliğe devam edip etmemesi, amirlerinin, özellikle millî
eğitim müdürlerinin iki dudağı arasında bulunmaktır.
Sözleşmeli öğretmenlik uygulaması bu yüzden derhâl
kaldırılmalı, öğretmen sınıfa,
öğrencilerinin karşısına daha güvenli bir şekilde
çıkmalı ve eğitim kalitesinin artmasına katkıda
bulunmalıdır.
Bu arada, atanamayan öğretmen
adayları ile ilgili olarak da kısaca şunları belirtmek
istiyorum: Ülkemizde yeni kurulanlar da dâhil olmak üzere üniversitelerimizin
birçoğunda eğitim fakültesi bulunmaktadır. Eğitim
fakültelerinin diğer fakültelere nazaran kuruluş
masraflarının az olması, mezunlarının en azından
bir kısmının öğretmenlik kadrosuna atanabilmesi, daha kolay
öğretim elemanı bulunması gibi özellikler eğitim fakültesi
açılışını özendirmektedir.
Bugün eğitim fakültesi
sayısı sekseni geçmiş bulunmaktadır ve buralardan her
yıl binlerce yetişmiş öğretmen adayı mezun
olmaktadır. Bu yeni mezun öğretmen adaylarının Türk millî
eğitim kadrolarına bir an önce dâhil edilmesi eğitimin
kalitesine katkıda bulunacaktır. Bu fakültelerimizden mezun
olmuş yaklaşık 280 bin öğretmen adayı öğretmen
olmayı beklemektedir. Buna karşılık, geçtiğimiz
yıl, YÖK, aldığı bir kararla, fen edebiyat fakültesi
öğrencilerinin dört yıllık eğitim süresi içerisinde
pedagoji dersleri alarak öğretmen olmalarına imkân verdi, bu da
önümüzdeki yıllarda öğretmen adayı sayısının daha
da artacağını göstermektedir. Bu çocuklarımız
yetişmiş olmalarına rağmen, ana, babalarının
eline bakmaya devam edecek ve aylak bir şekilde dolaşacaktır. Bu
durum, önümüzdeki yıllarda daha da vahim bir hâl alacak ve ülkenin
sorunlarından birisinin daha da büyümesine sebep olacaktır. Ancak,
yine istatistiklerin ortaya koyduğu, çalışmaların ortaya
koyduğu bir gerçek var: Gerçekten, Türkiyede okullarımızın
hepsinde yeteri kadar öğretmen var mı? Yani, okullarımızda,
il, ilçelerimizde ve köylerimizde bir öğretmen açığı yok
mu?
Yapılan
çalışmalar, norm kadroya göre 220 bin öğretmene daha ihtiyaç
olduğunu göstermektedir. Peki, niye kullanılmıyor bu kadro?
Niçin bu kadro yeniden ihdas edilip bu çocuklarımız buralara
atanmıyor? Bu belli değil. Bir an önce bu kadroların
kullanılabilir hâle getirilmesi ve yığılan öğretmen
adaylarının bir kısmının bu kadrolara
yerleştirilmesi öğretim kalitesinin artırılmasına
katkı sağlayacağı gibi, daha da büyümeden bir sorun
çözülmüş olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
millî eğitimimiz yeni nesilleri yetiştirmeye
çalışırken çağdaş medeniyet unsurlarından da
istifade etmeye çalışmaktadır, bunun sonucunda da Millî
Eğitim Bakanlığımızda birtakım gelişme ve
değişmeler yaşanmaktadır. Bu gelişim ve
değişim sürecinde, Millî Eğitim Bakanlığı denetim
sisteminde birtakım değişiklikler yapılması
kaçınılmazdır. Malumunuz, belirli zaman aralıklarıyla
millî eğitim şûraları toplanmaktadır. Bu şûralardan
17ncisi toplandığında, şöyle bir teklif getirildi orada:
İlköğretim müfettişliğinin eğitim
müfettişliği adı altında yeniden
yapılandırılması, oluşturulacak çalışma
bölgelerinde görevlendirilmesi, kendi içlerinde rehberlik, denetim,
araştırma, soruşturma, okul öncesi ve özel eğitim
konularında uzmanlaşmaları gerektiğine yer verilmiştir.
Tabii, bu teklif gerçekten önemli. Yani artık bizim, herhangi bir
müfettişi gönderip hem okul yönetimiyle hem müfredatla ilgili
konuları, branşlarla ilgili konuları, hepsini inceletmemiz
doğru değil diye belirtebiliriz.
Görüşülmekte olan bu
tasarıyla, Millî Eğitim taşra teşkilatlarında bulunan
ilköğretim müfettişliği eğitim müfettişliği
olarak değiştirilmek istenmektedir. Teklif edilen kanun
tasarısının gerekçesinde, ilköğretim
müfettişliğinin eğitim müfettişliği şeklinde
yapılanması hâlinde teftiş hizmetlerinin fikir ve eylem
birliği içerisinde gerçekleştirileceği, bütünlük ve
derinliğin sağlanacağı, emek, zaman ve paranın
boşa harcanmayacağı, görev ve yetki karmaşasını
kaldıracağı, eşit işe eşit ücret ilkesinin
gözetileceği, eğitimde kalitenin ve verimin artacağı
belirtilmektedir. Bu değişikliğin yapılması bir
zaruret hâlini almıştır. Bunun eğitim, öğretim
kalitesine yansımasının yanında, denetimin
hızlanması, yargı kararlarının aleyhe işlemesinin
önlenmesi ve mali kazanım yanında müfettişlerin mali ve hizmet
sınıflamalarında da iyileşme yönünde katkısı
bulunacaktır.
Ortaöğretim
kurumlarında, ilköğretim müfettişlerince soruşturma
yapılamayacağı konusunda çok sayıda mahkeme kararı
bulunmaktadır. Bu da ortaöğretim kurumlarındaki
soruşturmaları sonuçsuz bırakmaktadır. Millî Eğitim
Bakanlığı Teftiş Kurulu
Başkanlığının verilerine göre, ortaöğretim
kurumlarında yapılan denetim için mevcut eğitim-öğretim
kadrosu sabit kaldığında on beş yılda bir, yani
teftiş edilen bir okula, Millî Eğitimin bir kurumuna ancak on
beş yıl sonra bir defa daha gitmek mümkün olabilmekte, orayı
teftiş etmek mümkün olabilmektedir. Kurumlar için ise sekiz yılda bir
sıra gelmektedir ki, bu, denetimi zayıflatmakta veya etkisiz
kılmaktadır. Eğitim müfettişliği, denetimi
hızlandıracak ve daha etkili hâle getirecektir. Ortaöğretim
kurumlarının, eğitim müfettişlerinin görev alanına
girmesi ile Ankara, İstanbul ve İzmirden diğer illere gidilerek
yapılan teftiş kalkacağından, yerinden denetim
yapılacağından maliyetler düşecektir; aksi takdirde,
binlerce liralık yolluk, yevmiye uygulaması gerekecektir.
Değerli milletvekilleri,
bir müfettiş arkadaşım vardı, İzmirde otururdu, böyle
dört beş yılda bir de Konyaya gelir ve orada teftiş yapar idi.
Gerçekten müfettişler okula girdikleri zaman, girerken, o okulun amiri,
Bakanlıktan gelmiş en yetkili kişi olarak okula girerler, âdeta
müdürleri ve öğretmenleri titretirler ancak akşam oldu, okul
dağıldı, bu müfettişlerimiz öğretmenevine gider, eski
bir arkadaşıyla karşılaşırsa onunla biraz oturur
yahut diğer müfettişlerle ne yaptıklarını
tartışırlar, sonra bir yalnızlık içerisinde
kalırlar ve odalarına çekilerek sabahın olmasını
beklerler. Bunu, şunun için söylüyorum, gerçekten yaptıkları
görev önemli bir görev, bunun yanında da son derece
sıkıntılı bir görevdir, onu belirtmek istiyorum.
Devletin diğer
kurumlarında görevli denetim elemanlarının tamamı genel
idare hizmetleri sınıfında bulunmasına rağmen, Millî
Eğitim Bakanlığında görevli eğitim müfettişleri eğitim
ve öğretim hizmetleri sınıfında bulunmaktadır ve
3.000 ek gösterge alabilmektedirler. Hâlbuki diğer kurumlarda
müfettiş unvanlı denetim elemanları, 3.600 ek göstergeye kadar
ulaşabilmektedirler.
Değerli milletvekilleri,
kanun tasarısıyla, 3797 sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunun 53üncü maddesinin üçüncü fıkrası
değiştirilmiş ve aynı maddenin sonuna bir fıkra
eklenmiştir. Bu yeni fıkralara göre, il millî eğitim
müdürlükleri bünyesinde Eğitim Müfettişleri
Başkanlığı oluşturuluyor. Bu müdürlüklerde görev alacaklardan,
en az dört yıllık yükseköğrenim ve öğretmenlikte sekiz
yılını tamamlamış olma ve yarışma
sınavını başarmış olma şartları
istenmektedir. Bu imtihanların, usulü dairesinde yapılması
hâlinde, müfettişlik kurumuna faydalı olacağı
kanaatindeyim. Ancak, eğer bunlar sulandırılırsa, bu,
faydadan çok zarar getirecektir.
Bu kanun
tasarısıyla, gündeme gelen hizmet bölgelerinde iki yıldan az
olmamak üzere görevde bulunulması esas alınmıştır.
Eğitim müfettişleri ve eğitim müfettiş
yardımcılarının görev alanını, branşlara
ilişkin inceleme ve soruşturmalar hariç olmak üzere, her derece ve
türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarının teftiş,
denetim, iş başında yetiştirme, inceleme, araştırma
ve soruşturma hizmetleri oluşturmaktadır. Bunlara ait usul ve
esasların da bir yönetmelikle düzenleneceği esası
getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
tabii, burada bir isim değişikliği söz konusu oluyor yani
ilköğretim müfettişliği adı eğitim
müfettişliği hâline geliyor; bir de 3.000 olan ek göstergenin son
aşamada 3.600e çıkması hakkı veriliyor. Ancak, burada bir
de eğitim müfettişlerine yeni birtakım hakların daha
verilmesi de uygun gibi geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
AKİF AKKUŞ
(Devamla) Gerçi bu kanunla bunun verilmesi şu anda mümkün değil. Bu
eğitim müfettişlerinin makam tazminatından
yararlanmalarını da yine bu kanun teklifinin içerisine keşke
yerleştirebilsek ama yerleştiremiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bu kanuna tabii biz olumlu oy vereceğiz ancak bu son birkaç gündür
öğretmenlerden çok değişik mesajlar gelmekte, mesajlar
almaktayız. Bunlardan bir tanesi: Öğretmenliğinin bir
aşamasında askerlik görevi olarak Millî Eğitim kurumlarında
yahut devletin diğer kurumlarında öğretmenlik yapanların
zorunlu çalışma süresi, hizmet süresinin hesabında dikkate
alınır. denmesine rağmen -24ünde yayımlanan bir genelgede
bu belirtiliyor- 26sındaki genelgede de diyor ki: Bu zorunlu
çalışma süresi, hizmet süresinin hesabında dikkate
alınmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi bağlayın.
AKİF AKKUŞ
(Devamla) Bağlayayım efendim.
Bunun da mutlaka gözden
geçirilmesi gerekiyor.
Ben, belirttiğim gibi,
bu yasaya olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor ve ülkemize
hayırlı olması dileğiyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Akkuş.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Cemal Taşar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Taşar.
AK PARTİ GRUBU ADINA
CEMAL TAŞAR (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 488 sıra sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sözlerime başlamadan önce, Filistine insani yardım amacıyla
yola çıkan yardım filosuna İsrail devleti tarafından
terörist bir saldırı yapılmıştır; insani amaçlarla
Gazzeye yardım götürmekte olan gönüllülere uluslararası sularda
yapılan ve tüm dünyanın vicdanını yaralayan bu
saldırıyı şiddetle kınıyor ve lanetliyorum.
İnsani yardım gemilerine yapılan bu saldırıda
şehit olanlara Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar
diliyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanlığı,
globalleşen dünyada meydana gelen
sosyal ve ekonomik gelişmelerin ışığında,
bilim ve teknolojinin gereklilikleri doğrultusunda vizyonunu ortaya
koymuştur. Bu vizyon çerçevesinde birçok yenilikler uygulamaya koyarak
yarınımızın teminatı sevgili gençlerimize ve
çocuklarımıza gelişmiş ülkelerdeki akranlarının
seviyesinde, hatta daha üst seviyede imkânlar oluşturmak için birçok ilki
hizmete sunmuş bulmaktadır.
Bilginin hızlı
değişimi, bilim ve teknolojideki gelişmeler, nitelikli insan
yetiştirme ihtiyacının daha yoğun hissedilmesine neden
olmuştur. İktidarımız, bu anlayıştan hareketle,
bütçede sekiz yıldır en büyük payı ve önceliği Millî
Eğitim Bakanlığına ayırmıştır.
Ayrılan bu pay, kuruşu kuruşuna yerinde, zamanında, en
etkin ve en verimli biçimde kullanılmıştır. Okul öncesinden
yükseköğretime kadar, reform niteliğinde köklü çalışmalar
yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalar ülkemizi
aydınlık yarınlara taşıyacaktır. Kısaca,
elli yılda yapılamayan hizmetler, hizmet aşkıyla yola
çıkan AK PARTİ hükûmetleri döneminde, sekiz yıl içinde
gerçekleştirilmiştir. Bütün Türkiyede olduğu gibi Van ili için
de tarihinde yapılmamış yatırımlara imza atanları
buradan alkışlıyorum.
Rakamlarla ifade edecek
olursak: Okul öncesi okullaşma oranı 2002de yüzde 11 iken 2010da
yüzde 38,5e, ilköğretimde okullaşma oranı 2002de yüzde 90,98
iken 2010da yüzde 98,17ye yükseltilmiştir, hedefimiz yüzde 100dür.
Ortaöğretimde yine yüzde 50,57 iken 2010da 64,95e yükseltilmiştir.
Yükseköğretimde 2002de yüzde 14,69 iken bugün açık öğretimle
birlikle yüzde 40lara ulaşmıştır.
2002den bugüne kadar millî
eğitimde fiziki anlamda ciddi çalışmalar yapıldı.
Sadece fiziki anlamda değil nitelik anlamda da çok ciddi
çalışmalar yapıldı, arzu ederseniz birkaç tanesini
sayayım: 856 tane anaokulu yapıldı, 2.058 ilköğretim okulu,
110 tane YİBO. Nedense hep bu YİBOlar
tartışılır, hep eleştirilir. Doğrudur, daha
kaliteli hâle getirilmelidir ama YİBOlar, bölgemizin ve Türkiyemizin
okulu olmayan köylerdeki çocuklarımız için birer meşaledir.
Bendeniz de bu okullardan geçmiş bir kardeşinizim. 114 Anadolu
öğretmen lisesi, 518 genel lise, 569 Anadolu lisesi, 37 fen lisesi, 34
güzel sanatlar lisesi, 18 sosyal bilimler lisesi -tarihinde ilk defa
açılmış Türkiyede- 43 bilim sanat merkezi, 1.414 muhtelif
meslek lisesi -alt türlerine göre bunlar- yine 142 özürlü
çocuklarımız için okul açılmıştır. Nitelikli lise
sayısı ülkenin her tarafına yaygınlaştırılmıştır.
Böylece 5.913 resmî ve ayrıca 1.390 adet özel okul açılarak sisteme
toplam bu süre içerisinde 7.303 okul kazandırılmıştır.
Bu işlerin tamamı şeffaf bir ortamda
yapılmıştır. Yapılanları görmeyip karalamaya
çalışmak kimseye bir şey kazandırmaz. Milletimiz
yaptıklarımızı görüyor. Kişinin ayinesi iştir,
lafa bakılmaz. derler.
Değerli milletvekilleri,
2003 yılından bugüne kadar 26 bini hayırseverler tarafından
olmak üzere -hep övünerek söylüyoruz- 142 bin derslik
yapılmıştır. 2003-2010 yılları arasında
42si devlet, 28 vakıf üniversitesi olmak üzere 70 yeni üniversite kurulmuştur.
Her ilimize üniversite kurulmuştur, insanlarımızın hayali
gerçekleşmiştir. Böylece dönemimizde üniversite sayısı
146ya ulaşmıştır, inşallah bunun devamı da
gelecektir. Nereden nereye diyoruz.
Değişik nedenlerle
kapatılan köy okullarımız onarılmış ve
çocuklarımızın hizmetine sunulmuştur, 2 binden fazla.
Öğretmenevleri
özelleştirme kapsamından çıkarılmış ve ilave
olarak, öğretmen arkadaşlarımızın rahat bir ortamda
oturabilmeleri, zamanlarını geçirebilmeleri ve faydalanmaları
için 79 öğretmenevi yeniden yapılmıştır.
Yine, kaliteli bir
eğitim için 2003-2009 yılları arasında 8.558
ilköğretim ve 6.040 ortaöğretim kurumuna kimya, biyoloji, fen ve
yabancı dil laboratuvarları kurulmuştur. Bu süre içinde 7.181
adet yeni kütüphane kurulmuştur. Yavrularımızın günün
şartlarına göre yetişmesi için 1.355 adet bilişim
teknolojisi destekli fen laboratuvarı kurulmuştur ve yine 1.750
tanesi için de ihale yapılmıştır, en kısa zamanda
kurulumları gerçekleştirilerek öğrencilerimizin hizmetine
sunulacaktır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, üniversitelerin öğretim elemanı ve kamu
kurumlarının uzman personel ihtiyacını karşılamak
üzere yurt dışına hükûmetlerimiz döneminde şu ana kadar
1.460 öğrenci gönderilmiş, bu öğrencilerimiz dünyanın
birçok ülkesinde yüksek lisans ve doktora eğitimini yaptıktan sonra
inşallah Türkiyeye geri dönecekler ve yine bu sene de 820 öğrenci
gönderilecektir.
Burası çok önemli
değerli arkadaşlar: 8 derslikli ve üzeri tüm okullarımıza
29.428 bilişim teknolojisi sınıfı kurulmuş ve 738.784 adet
buralara bilgisayar gönderilmiştir. Hani hep niteliğe, hep kaliteye
yönelik bir şey yapılmıyor deniliyor ya, bunları
rakamlarıyla ortaya koymak açısından bunları duyalım
ve görelim.
Altyapısı uygun
olan bütün okullarımız web adresi almış ve 36.082 kuruma
İnternet bağlantısı yapılmıştır. Bütün
çocuklarımızın artık bir adresi vardır.
Globalleşen dünyada çocuklarımız İnterneti en üst düzeyde
kullanarak bundan fayda sağlamaktadır.
Çocuklarımız,
velilerimiz kitap peşinde koşmasın diye, zamanlarını
burada harcamasın diye ücretsiz ders kitabı projesi kapsamında
2003 yılından bugüne kadar 926 milyon 651 bin 533 adet kitap
okulların açılışıyla birlikte sevgili
öğrencilerimizin masalarına bırakılmıştır.
Bunları görmemek mümkün değil.
Özel eğitime muhtaç
çocuklarımızın eğitimi için bu Hükûmet seferber olmuş,
gerek özel eğitim kurumlarında gerekse devlet eliyle hiçbir
çocuğumuzu eğitim dışında bırakmamak için
çalıştık. Okula gelemeyecek durumda hasta olan
çocuklarımızın ya hastanede ya da evde eğitimlerini
sağlamak için seferber olduk. Daha düne kadar bu
çocuklarımızı evlerinde saklayan, onları toplum içine
çıkarmayan ailelerimiz bizim bu yaklaşımımızla
artık onları kendi kendine yeter hâle gelebilecek şekilde
eğitime, eğitim anlayışına
kazandırmışlardır.
Örgün ve yaygın
eğitimde 1968 yılından beri uygulanmakta olan artık
köhnemiş, zamanını doldurmuş müfredat programı bu
dönemde değiştirilmiştir ve günümüzün şartlarına
uyarlanmıştır. İlgili ders kitaplarının hemen
hemen tamamı müfredata göre çıkarılmıştır.
Kısaca Millî Eğitim her alanda hayal edilemeyenleri hayata
geçirmiş, milletimizin hizmetine sunmuştur.
Öğretmen
arkadaşlarla ilgili, atamalarla ilgili, buraya çıkan
arkadaşlarımız sürekli bir şeyler söylüyor. Değerli
arkadaşlar, bakın, 2003ten bu tarafa kamuya ayrılan personelin
yüzde 50si Millî Eğitim Bakanlığına
ayrılmıştır. Yani aslan payı kimin olmuş? Millî
Eğitim Bakanlığının olmuş. 2003
yılından bugüne 158.022 kadrolu ve 70 bin sözleşmeli olmak üzere
228.022 öğretmen alımı yapılmıştır.
İnşallah 2010 yılı içinde de 10 bini haziran ayında
olmak üzere toplam 40 bin öğretmen alınacaktır.
Sadece bu öğretmenlerin
alımıyla ilgili değil, geçmişinizi, lütfen şöyle
hafızalarınızı bir yoklayın, bu öğretmen
arkadaşlarımız sisteme alınacakları zaman çektikleri
eziyetleri, sıkıntıları, kuyrukları şöyle bir
düşünün ama şimdi, artık evinde, İnternetin
başında tıklamayla bütün sisteme girebiliyor, puanını
biliyor ve bütün bu atamalar şeffaf ve berrak bir ortamda
gerçekleştirilmektedir.
Eğitimin fedakâr
kahramanları sevgili öğretmen arkadaşlarımın özlük
haklarında bu dönemde ciddi anlamda, imkânlar dâhilinde,
iyileştirilmelere gidilmiştir ama hemen şunu belirtmem gerekir
ki biz bu arkadaşlarımıza ne kadar iyileştirme yönünde her
yönüyle çalışma yaparsak azdır diyorum, iyileştirmelere
devam edilmelidir diyorum.
Daha dün, Komisyonumuzda,
öğretmen kariyer basamaklarıyla ilgili yasa geçti, inşallah en
kısa zamanda Genel Kurulumuzda yüce Meclisimizin takdiriyle de geçer ve
öğretmen arkadaşlarımız da kendilerini yeniler ve bu haktan
faydalanmış olurlar.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanlığı bu sekiz
yıl içerisinde birçok kampanyalara imza attı. Bunlardan biriki
tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Haydi Kızlar Okula kampanyasıyla
Türkiyede okula gidememiş, okulla tanışamamış 350 bin
kızımızın okula devamı
sağlanmıştır. Ana Kız Okuldayız ve diğer
kampanyalarla bu süre içerisinde değişik nedenlerle okula
gidememiş yetişkin insanlarımızdan 750 bin kişinin
okuryazar olması sağlanmıştır. Şartlı nakit
transferiyle okula giden ama ihtiyacını karşılayamayan
ihtiyaç sahibi 9 milyon 413 bin 525 öğrencimize bugüne kadar 1 katrilyon
614 trilyon lira para ödenmiştir. Bunları küçümsemek, bunları
görmemek, dünyaya, ışığa gözlerini kapamak demektir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
son on-on beş yıl zarfında Millî Eğitim
Bakanlığında kurumsal anlamda önemli değişiklikler
olmuştur. Daha önce sistemimizde ilk ve ortaokullar diye birimlerimiz
vardı ama son yıllarda sekiz yıllık eğitime geçmeyle
birlikte bu kurumlar isim ve fizik olarak yerini ilköğretim
okullarına bırakmıştır. Okul öncesi eğitimi
zorunlu eğitim kapsamına getirme sürecine girilmiştir.
Millî Eğitim
Bakanlığımızın denetim sisteminin kalite, verimlilik
ve etkinlik açısından yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacı hasıl
olmuştur. Millî Eğitim Bakanlığı denetim sisteminin
bakanlık müfettişleri ile ilköğretim müfettişleri
tarafından yürütüldüğü malumlarınızdır.
İlköğretim müfettişi arkadaşlarım on
yıllardır arzuladığı, hedeflediği yapıya
bugün kavuşacak. Bu özlemi inşallah bugün yüce Meclisin takdiriyle
onlara mutlu bir gün olarak yaşatacağız. Bu güzelliğin de
yine AK PARTİ Hükûmetine nasip olmasından eski bir ilköğretim
müfettişi olarak gurur ve onur duymaktayım.
İlköğretim
müfettişi unvanı -Millî Eğitim Bakanlığı teşkilat
yapısı- yaptığı işle uyumlu
olmadığından yeni bir unvan altında ve yeni görev
alanları tanımlamasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu tespitler
ışığında ilköğretim müfettişliği
unvanı yerine eğitim müfettişliği unvanının
kullanılması ve özlük haklarının yeniden düzenlenmesi
hukuki bir zorunluluk olarak da ortaya çıkmıştır. Bu
yasayla ilköğretim müfettişi unvanı eğitim müfettişi,
ilköğretim müfettişi yardımcısı unvanı ise
eğitim müfettişi yardımcısı olarak
değiştirilecektir. İlköğretim müfettişleri
eğitim öğretim hizmetleri sınıfından
çıkarılıp genel idare hizmetleri sınıfına dâhil
edilmiştir, görev alanları ve göreve alım şartları ilk
defa kanunla düzenlenir hâle gelmiştir.
Hâlen sistemde 2.585
ilköğretim müfettişi ve 640 ilköğretim müfettişi
yardımcısı görev yapmaktadır. Bu
arkadaşlarımızın ek gösterge rakamları 3 binden
3.600e yükseltilmiştir. Kendilerine hayırlı olsun diyorum.
Başta
çalışanların hak kayıplarının telafisi olmak
üzere yeni yasal düzenlemenin denetimde bir bütünlük sağlayacak hem daha
etkili bir denetim ve verimlilik imkânı verecek ve eğitimde kaliteyi
artıracak olması bakımından da büyük önem
taşıdığını vurgulamak istiyorum.
Bu eski adıyla
ilköğretim müfettişi, yeni adıyla eğitim müfettişi
arkadaşlarımız yirmi tür kurumun denetimini yapıyorlar.
Ayrıca, ilde valiliğin verdiği diğer
soruşturmaları, diğer incelemeleri yapıyorlar. Hiç durmadan
en ücra köyümüze kadar uzanan bu arkadaşlarımızın moral ve
motivasyonunun yükselmesi, denetimde, rehberlikte, incelemede kalitenin gelmesi
için böyle bir kanuna ihtiyaç vardı, hatta gecikmişti.
Bu yasanın eğitim
sistemini daha kaliteli bir düzeye getireceğine inanıyor, bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu kanunun
bütün taraflara hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Taşar.
Sayın milletvekilleri,
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
488 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına şimdi söz sırası Van
Milletvekili Kerem Altuna ait.
Buyurunuz Sayın Altun. (
AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KEREM ALTUN (Van)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 488
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
teftiş kavramı çoğunlukla yoklama, izleme, gözetleme, inceleme,
araştırma, kontrol, denetleme ve rehberlik sözcüklerinin
anlamlarını bir arada içermekte ve bu anlamların her birini
ayrı ayrı ya da birlikte karşılamak üzere
kullanılagelmektedir. İster amacı yalnızca kontrol olan,
emir ve otoriteye dayanan, gelişigüzel ve kişisel önerilerle
sorunlara çözüm bulmaya, gelenekçi yöntemlere ağırlık verilsin
-ki, bu anlayışı benimsemiyoruz- isterse çağdaş,
bilimsel teftiş ilke ve yöntemlerinden yararlanılsın,
teftiş, dünyada var olan hiçbir düzenin vazgeçemeyeceği bir
araçtır. Kurumlar varlıklarını sürdürdüğü sürece
teftiş de var olacaktır.
Eğitimde teftişin
amaçları ve görevleri göz önüne alınarak çeşitli
tanımları yapılmıştır. Teftişin genel
tanımı, kamu yararı adına davranışı kontrol
etme yöntemidir. Planlı ve kapsamlı bir süreç olan eğitim
sürecinin işlevini yerine getirebilmesi için çalışmaların
örgütlenmesi, planlanması, iş bölümü ve koordinasyonu gereklidir.
Bireye genel ve özel davranışlar kazandırmayı amaçlayan
eğitim hedeflerini gerçekleştirme derecesini ortaya koymak için
planlı ve programlı olarak kontrol edilmesi, değerlendirilmesi,
bir başka deyişle teftişi zorunludur.
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasına göre eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve
inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim
esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında
yapılmaktadır. Devletin gözetim ve denetim yetkisini Millî
Eğitim Bakanlığı kullanır. Millî Eğitim
Bakanlığı bu görevi, yükseköğretim düzeyinde
Yükseköğretim Kurulu, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde
teftiş kurulları eliyle yürütmektedir. Millî Eğitim
Bakanlığımıza bağlı kurumlarımızın
teftiş ve rehberliği, Bakanlık merkez teşkilatı içinde
örgütlenen Bakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı ile
illerde millî eğitim müdürlüklerinin bünyesinde oluşturulan
ilköğretim müfettişleri başkanlığı tarafından
yürütülmektedir.
Görev alanları ile
ilgili iş ve işlemleri genel mevzuatlarının yanında
özel mevzuatı olan ilköğretim müfettişlerinin
taşıdıkları unvan, son yıllarda kurumsal anlamda
önemli değişiklikler gerçekleştirmiş Millî Eğitim
Bakanlığının bugünkü yapısıyla uyumlu
olmadığından, yeni unvan adı altında yeni görev
alanları belirlenmesi ihtiyacı doğmuştur. Bu
tasarının ana gerekçelerinden birisi budur, yani ilköğretim
müfettişliği, eğitim müfettişliği adı
altında yeniden yapılandırılmaktadır. Millî
Eğitim Bakanlığının denetim sisteminin, kalite,
verimlilik ve etkinlik açısından gözden geçirilen yenilik
çalışmalarından birisidir. Bu tasarıyla eğitim
müfettişi unvanı yerinde ve olması gereken bir
değişimdir çünkü ilköğretim müfettişlerinin görev alanının
yüzde 50sini ilköğretim kurumları oluştururken yüzde 50sini
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı diğer
kurumlar oluşturmaktadır; dershaneler, kurslar ve benzeri.
Bu müfettişlerimiz yani
ilköğretim müfettişlerimiz, ülkemiz coğrafyasının en
ücra köşelerine, yerleşim birimlerine kadar götürülen
eğitim-öğretim hizmetlerinin en iyi şekilde
sunulmasını sağlamak için çaba göstermektedirler. Bu tespitlerin
ışığı altında ilköğretim müfettişliği
unvanı yerine, eğitim müfettişliği unvanının
kullanılması ve özlük haklarının yeniden düzenlenmesi
hukuki bir gereklilik olarak ortaya çıkmıştır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, insana yapılan yatırım geleceğe
yapılan en büyük yatırımdır. Soğuk savaş
döneminin basmakalıp ideolojileriyle eğitimin meselelerine yaklaşmak
eğitimi katletmektir sanırım. Bizler, millî eğitimin
meselelerine ideolojik değil, pedagojik yaklaşmak zorundayız.
Biz biliyoruz ki değişim ve gelişime kapalı olan
anlayış, alışkanlıklarının esiri olarak
çözüm yerine zihinleri bulandırarak sorun üretirler, iş yerine laf
üretirler yüksek perdeden. Aristo Sözün en güzeli, söyleyenin doğru
olarak söylediği, dinleyenin de yararlandığı sözdür. der.
Topluma yol göstericiler, söylediklerini yapan ve yapabileceklerini söyleyen
insanlardır. Günlük kısır döngüler üzerinde geleceği ipotek
almaya hiç kimsenin hakkı olamaz. Eğitim politikalarında
başarı da başarısızlık da, başta yüce Meclis
olmak üzere sorumluluk makamında bulunan herkese, her kuruma aittir.
Başarı mutluluk ve refaha, başarısızlık ise
toplumsal kaosa neden olur.
İlköğretim
müfettişlerinin daha rahat ve huzurlu çalışabilmelerine,
eğitim sistemine daha fazla katkı sağlayacak
müfettişlerimizi motive ederek verimliliklerini artıracak bu kanun
teklifi için katkı verecek bütün değerli arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
biraz önce bir sayın hatip yanlış bilgilerle, gerçeği
yansıtmayan şekilde Van milletvekillerini itham etmiştir.
Doğrusu bunu cevaplandırmaya değer bulmuyorum. Ziya Paşa ünlü
hicvinde şöyle der: Onlar ki laf ile verirler dünyaya nizamat. Bin türlü
ayıp bulunur hanelerinde.
Bu duygu ve düşüncelerle
bu tasarının ilköğretim müfettişlerimize hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman)
Doğru, bir ayıp var ortada, o da sizin ayıbınız.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Altun.
Millî Eğitim Bakanı
Nimet Çubukçu.
Buyurunuz Sayın Çubukçu.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce ben de
Filistin Gazzeye yardım amaçlı yola çıkan ve otuz iki ülkeden
yardım gönüllüsüyle dolu olan gemiye yönelik İsrail
saldırısını, hukuka aykırı olarak
gerçekleştirilen ve insan hayatını hedef alan bu insanlık
dışı olayı kınıyor ve hayatını kaybeden
tüm gönüllülere Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı, yaralı tüm gönüllülere de acil
şifalar diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün burada Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısına ilişkin söz aldım ve sizlerin de
bildiği gibi, yönetimin sürekli gelişim ilkesinden hareketle Millî
Eğitim Bakanlığı da çağın gereklerine uygun
sürekli ve yeniden yapılanmaktadır.
Bakanlığımızın
denetim sisteminin de kalite, verimlilik ve etkinlik açısından
yeniden gözden geçirilmesi de bu kapsamda yapılan çalışmalardan
birisidir. Personel yoğunluğu ve dağınık bir
teşkilat yapısı olan Bakanlığımızda denetim
sistemi hâlen -kendi görev alanları
sınırlılığında olmak üzere- Bakanlık
müfettişleri ile ilköğretim müfettişleri tarafından
yürütülmektedir. 2.585 ilköğretim müfettişi ve 640 ilköğretim
müfettiş yardımcısı olmak üzere 3.225 kişi aktif
olarak denetim hizmetlerini sürdürmektedir.
İlköğretim
müfettişliğine yapılan atamalarda, diğer denetim
elemanları gibi bir süre öğretmenlik yapmak, dört yıllık
yüksekokul mezunu olmak, yarışma sınavında
başarılı olmak gibi şartlar aranmaktadır. Ancak,
ilköğretim müfettişlerinin kanunla diğer denetim elemanları
kapsamına alınmasına, atama şartları, görev
alanları bakımından diğer denetim elemanlarıyla
benzerlik göstermelerine rağmen, maalesef, özlük hakları
bakımından farklılıklar arz ediyordu. İşte,
bugün, ilköğretim müfettişliği ile öğretmenliğe
atanmada farklı ölçütler olduğu hâlde, ilköğretim
müfettişleri öğretmenlikte sahip oldukları ek gösterge üzerinden
emekli olabilmektedirler. Bu uygulamanın adil olmadığı ve
hak kaybına neden olduğu bir gerçektir. Bu nedenle, bugün buraya
getirdiğimiz yasanın da tüm muhalefet partileri tarafından
destekleniyor olması da bu açıdan önemlidir, kendilerine
teşekkür ediyorum.
Öte yandan ilköğretim
müfettişi unvanı Millî Eğitim Bakanlığı
teşkilat yapısı işle uyumlu olmadığından
yeni unvan adı altında bir yeni görev tanımlamasına da
ihtiyaç duyuyorduk. Yasal ve yönetsel metinlerdeki aynı ve benzeri
konulardaki hükümlerin paralellik oluşturması, yapılacak olan bu
değişikliklerin ve konuların bütünlük içerisinde uygulanabilmesi
için, Millî Eğitim Bakanlığında diğer kamu kurum ve
kuruluşlarıyla uyumlu yasal düzenlemelerin yapılmasını
gerekli kılıyor.
Bu tespitlerin
ışığında, ilköğretim müfettişliği
unvanı yerine eğitim müfettişliği unvanının
kullanılması, özlük haklarının yeniden düzenlenmesi hukuki
bir gerçeklik olarak ortaya çıkmıştır.
Bu konuda 17nci Millî
Eğitim Şûrasında da kararlar alınmış ve
eğitim müfettişliği adı altında yeniden
yapılandırılması önerilmiştir.
Yeni düzenlemeler
doğrultusunda yeni oluşturulacak olan çalışma bölgelerinde
görevlendirilmeleri, kendi içlerinde rehberlik, yönetim, denetim,
araştırma, soruşturma, okul öncesi ve özel eğitim gibi
alanlarda uzmanlaşmaları gerektiğine de yer verilmiştir.
Söz konusu Şûrada alınan kararlar ve öneriler de dikkate
alınarak bu tasarı hazırlandı. Tasarıda
ilköğretim müfettişi unvanı eğitim müfettişi,
ilköğretim müfettiş yardımcısı unvanı ise
eğitim müfettiş yardımcısı olarak
değiştirilmesi, eğitim müfettişleri ve eğitim
müfettiş yardımcılarının alanlarında
uzmanlaşmalarının sağlanması ve her hizmet bölgesinde
en az iki yıl görev yapmaları, eğitim müfettişleri ile
eğitim müfettiş yardımcılarının görev
alanlarının, il ve ilçe millî eğitim müdürlükleri ve
ortaöğretim kurumlarının rehberlik ve denetimi altında ve
bu kurumlarda görev yapan öğretmenlerin branşlarına ilişkin
inceleme ve soruşturmaları hariç olmak üzere, her derece ve türdeki
örgün ve yaygın eğitim kurumlarının rehberlik ve
işbaşında yetiştirme, denetim, değerlendirme,
inceleme, araştırma ve soruşturma hizmetlerini yürütecek
şekilde belirlenmesidir.
4üncü maddeyle, eğitim
müfettişleri ve eğitim müfettiş
yardımcılarının hizmet bölgelerini oluşturuyoruz; bu
bölgelerde çalışma sürelerine, eğitim müfettişleri
başkanlığının görev, yetki ve sorumlulukları ile
çalışmalarına, eğitim müfettişleri ve eğitim
müfettiş yardımcılarının nitelikleri, sınav ve
yetiştirme şekilleri ve yer değiştirmelerine ilişkin
usul ve esaslar düzenleniyor.
5inci maddeyle, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununda yapılan
değişiklikle eğitim müfettişleri ve eğitim
müfettiş yardımcılarının eğitim ve öğretim
hizmetleri sınıfından genel idare hizmetleri
sınıfına geçirilmeleri ve bunlara bağlı olarak da,
paralel olarak da birinci dereceden aylık alanlar için ek gösterge
rakamının 3.000den 3.600e yükseltilmesi öngörülüyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; benden önce söz alan sayın
milletvekillerinin de değindiği birkaç hususa kısaca cevap
vermek suretiyle konuşmamı tamamlamak istiyorum. Özellikle muhalefet
milletvekillerinden bazıları eğitim alanını ele
alırken, son sekiz yılda hiçbir şey
yapılmadığını, eğitim hizmetlerinin tamamen
geriye gittiğini
Dolayısıyla bu konuda çok sert bir
şekilde ve gerçekten, birçok çalışmanın üstü çizilmek
suretiyle bir değerlendirme yapıldı.
Bitlis Milletvekilimiz Cemal
Taşar eğitimle ilgili birtakım göstergelere ve verilere çok
ayrıntılı olarak girdi. Ben girmeyeceğim ama her
şeyden önce şunu söylemek isterim ki son yedi buçuk yılda
eğitime ayrılan bütçe ilk kez, cumhuriyet tarihinde ilk kez bizim
dönemimizde birinci sıraya yerleşti. Okullaşma oranlarında
İlköğretim başta olmak üzere yüzde 100e yaklaşan
okullaşma oranları bizim dönemimizde yakalandı. Özel
eğitime ihtiyaç duyan engelli çocuklarımızın eğitimine
yönelik olarak yapılan çalışmalar, özel eğitim ve
rehabilitasyon hizmetlerine yönelik hizmet satın alınması bu
dönemde gerçekleştirildi. Artık, aileler, özürlü çocuklarını
evlerinde saklamıyorlar, bunları okullara gönderiyorlar, mesleki
eğitim dâhil olmak üzere eğitim alıyorlar.
Bugün kaynaştırma
eğitimi çerçevesi içerisinde neredeyse sıfıra yakın
öğrenci eğitim kurumlarındayken 70 bine yakın
öğrencimiz eğitim alıyor.
Kız
çocuklarının okullaşma oranlarında elde ettiğimiz
başarı ortada.
Öğretmen atamaları
ve öğretmen atamalarına ilişkin sayılar paylaştık
ve 40 bin yeni atamayı da haziran ve ağustos aylarında
gerçekleştireceğiz. Çok yakın bir tarihte, bu hafta veya önümüzdeki
hafta ilave kadro ihdas kanunumuz da bu Parlamentonun huzuruna gelecek.
Hepinizin bildiği gibi,
önce ilköğretim okullarında başlayan, daha sonra
ortaöğretim kurumlarını da kapsayan ücretsiz ders kitabı
dağıtma uygulamamız
Gerçekten, bütün Türkiyede öğrenciler
okulların başladığı gün masalarında ders kitaplarını
buluyorlar. Bunun ücretsiz olarak dağıtılmasının
yanı sıra, ailelerin birçoğunun ders kitabı temini için
Neredeyse okulun ilk ayları bile ders kitapları temin edilemeden ve
dersler aksatılarak eğitimin yürütüldüğü göz önüne
alınırsa, bu hizmetin gerçekten çok önemli olduğunu söylemek
isterim.
Diğer taraftan
eğitime katılımlarında ekonomik nedenlerle güçlük çeken
aileler için, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan
sağlanan bir projeyle, şartlı nakit transferi altında
yaptığımız eğitim yardımları da gerçekten
çok geniş bir kesimi kuşatıyor.
Bugün derslik
başına düşen öğrenci sayısı itibarıyla 2002
ile 2010 yılı kıyaslanmayacak kadar ileri düzeydedir,
bunları her zaman söylüyoruz. Göreve geldiğimizden bugüne
yaptığımız derslik sayısı, cumhuriyet tarihinde
yapılanların üçte 1i kadarı bu süreç içerisinde
gerçekleştirildi. Dolayısıyla, her şeyden önce, bu konuda
yapılan değerlendirmelerde ben biraz daha insaflı olunması
gerektiğini düşünüyorum. Öyle ki, her ne kadar burada böyle
değerlendirmeler yapılıyor olsa dâhi, özellikle halka
sorduğumuz zaman, gerçekten kamuoyu anketlerinde AK PARTİ
İktidarının ve Hükûmetinin en başarılı
bulduğunuz alanları ne? dediğinizde, her zaman ilk
sıralarda eğitim geliyor. Dolayısıyla, eğitim
alanında yaptığımız hizmetlerin ben kamuoyu
tarafından, halk tarafından fazlasıyla takdir edildiğinin
bilincindeyim.
Özellikle Sayın Özdal
Üçer tarafından Van iline ilişkin olarak bazı
değerlendirmeler yapıldı. Gerçekten Van ilinde 2002ye kadar
yapılan derslik sayısı 3.793, bugünkü derslik sayısı
6.595. Neredeyse yarısı bu dönemde yapılmış yani
cumhuriyet tarihinde yapılanın yarısı kadar derslik Vana
yapılmış. Bugünkü derslik sayısındaki artış
miktarı yüzde 74.
ÖZDAL ÜÇER (Van) 2002den
bu yana kaç YİBO yapılmış söyler misin Sayın Bakan?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Vana hiçbir şey yapılmadı.
demek için birazcık insaflı olmak lazım gelir diye
düşünüyorum.
Bir diğer konu:
Özellikle yatılı ilköğretim bölge okulları ele
alınırken yaklaşık 250 bin öğrencinin eğitim ve
öğretim gördüğü, bazı coğrafi koşullar, ekonomik
nedenlerle cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren tercih edilen ve
geliştirilen yatılı ilköğretim bölge okullarının
bugün geldiğimiz noktada yeniden değerlendirilmesi, ele
alınması ve sistemin kısmen rehabilite edilmesi, kısmen
tasfiye edilmesi gibi durumlar elbette ki
Bakanlığımızın da gündeminde olan konular. Fakat
yatılı ilköğretim bölge okulları ele alınırken
gerçekten tamamını genelleyecek şekilde ve ağır
ithamlarla -taciz, tecavüz, şiddet gibi ve başka ithamlarla-
değerlendirilmesi, doğrusu bu konuda yaşanan gerçekten
tatsız olaylar toplum olarak vicdanımızı
kanattığı gibi, bizleri de derinden sarsan hadiseler üzerinden
siyaset yapmak, siyaset üretmek gerçekten çok yakışık
almıyor.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Bakan, bunlar siyaset değil, bu ayıplar varken
Bunlar toplumun
içinde yaşanan sıkıntılar. İnsanlar galeyana
geliyorlar, niye görmezden geliyorsunuz?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Şimdi,
gerçekten bu konular, bu olaylar ele alınırken her şeyden önce
temel değerleri insan hakları olan ve insan haklarını,
çocuk haklarını kendisine baz aldığını iddia eden
bir siyasi konuşmacının mağdurunun da
zanlılarının da çocuk olduğu bir konuda, Çocuk Hakları
Sözleşmesi çerçevesinde ülkemiz tarafından yürürlüğe konulan ve
Çocuk Koruma Kanunuyla çerçevesi çizilen ve içeriği itibarıyla
cinsel suçlar ve saldırı suçları diye nitelendirmemiz
durumunda tamamen mağdur ve zanlı çocukların korunmasına
yönelik olarak savcılık tarafından alınmış bir
gizlilik kararının sanki iktidar veya Millî Eğitim Bakanı
tarafından alınmış, uygulanan bir kararmış gibi
bu kürsüden dile getirilmesi gerçekten yersiz ve
yakışıksız.
Şimdi, her şeyden
önce Siirtteki hadiselere karışan çocuklardan bir tanesi, yani
zanlı olduğunu düşündüğünüz -ki, zanlı ifadesini
kullanamıyorum- on iki yaş altı! Yani Ceza Kanunumuza göre ceza
ehliyeti yok. Dolayısıyla, mağdurunun kız çocukları
olduğu veya zanlısının yaşlarının küçük
olduğu olaylarda özellikle sosyolojik şartlar ve diğer
koşullar göz önüne alınarak savcılar tarafından gizlilik
kararı alınır.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Bakan, konuyu çarpıtmanıza gerek yok. Erciş olayıyla ilgili
bir ifadede bulundum. Lütfen bu konuda cevap veriniz. Erciş olayında
kız yurdunda polisler var, okul müdürü var
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Savcılar
tarafından alınan gizlilik kararına yönelik olarak bu
kararı ortadan kaldıracak şekilde Basına açıklama
yapacağım, deşifre edeceğim ve olayı bu şekilde
dile getireceğim. derseniz, bu konuda savcıların bir
yaptırım uygulaması da bizim takdirimizde değil takdir
edersiniz ki. Savcılar bir hukuk devleti içerisinde, Türk Ceza Kanununda
tanımlanmış suçlar içerisinden birisini ihlal ettiğini
düşünüyorsa, herhangi bir vatandaşsa işlemi doğrudan yapar,
bir milletvekili ise de fezleke gönderir. Bunun benimle ne ilgisi var
Sayın Üçer? Yani bunu ben mi yaptım? Orada her ne kadar verilmiş
bir gizlilik kararını ortadan kaldırmaya yönelik bir
açıklama yaptıysanız, bir kanun hükmünü ihlal ettiyseniz bunun
benimle veya Hükûmetle ne ilgisi var Allah aşkına!
AYLA AKAT ATA (Batman) Öyle
bir açıklama yok Sayın Bakan, yaşanan olayı kınayan
bir açıklama var.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla)
Dolayısıyla, bu konularda her şeyden önce şunu söylemek
isterim ki, söz konusu olan çocuklar olduğunda her şeyden önce siyasi
partiler olarak şu konuda mutabık olmalıyız: Kimse burada
birbiriyle vicdan ve merhamet yarıştırmasın. Hassasiyet
noktasında hepimiz aynı hassasiyeti taşıyoruz. Çocuklar söz
konusu olduğunda, özellikle mesleki hayatının uzun bir bölümü
çocuk hakları bölümünde çalışmalar yapmış birisi
olarak buradan şunu ifade etmek isterim ki, bu konuda en yüksek
hassasiyete sahip insanlardan birisiyim. Dolayısıyla bir siyasi
kimlik üzerinden yola çıkarak veya olayları bir bölgeye
sıkıştırarak bu çerçevede değerlendirip vicdan ve izan
sınırları dışında bir siyasi suçlamaya
bunları dönüştürmek gerçekten insaf dışı. Her
şeyden önce bunların bir siyasi çerçevede ele alınmayacak kadar
hassas konular olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyorum.
Yatılı
ilköğretim bölge okulunda yaşanan hadise, söylediğim gibi, yani
sayısı çok çok fazla olan bu kurumların içerisinde yaşanan
hadiseler, bu anlamda ümit ediyorum ki ve öyle kalması için de çaba göstereceğiz
münferit ve tekil hadiseler olsun ve başka çocuklar bu manada zarar
görmesin.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yasayla ilgili son olarak başta
çalışanların hak kayıplarının telafisi olmak
üzere yapılacak yeni yasal düzenlemelerin denetimde bir bütünlük
sağlaması ve bizlere daha etkili bir denetim imkânı verecek,
eğitimde kaliteyi artıracak olması bakımından da büyük
önem taşıdığını vurgulamak isterim. Eğitim
açısından, eğitim denetimi açısından çok önemli
olduğunu düşündüğüm bu kanuna destek veren muhalefet partisi
grup başkan vekillerine ve değerli milletvekillerine şimdiden
teşekkür ediyor, bu duygularla yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, Sayın Bakan ismimi de anarak benim söylediğim
şeyleri birbiriyle ilişkisiz bir şekilde çarpıtarak bir
söylemde bulundu. Bu konuda sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sataşma yok Sayın Başkan,
sataşma yok. Konuşmak istiyorsa konuşsun da sataşmadan
dolayı değil.
AYLA AKAT ATA (Batman) Var.
BAŞKAN - Lütfen yeni
sataşmalara yol açmayalım.
Buyurunuz.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van Milletvekili Özdal Üçerin, Millî Eğitim Bakanı Nimet
Çubukçunun şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; izan
dışılıkla suçlamak, vicdansızlıkla suçlamak bir
sataşmadır ve bu sataşmayı kabul etmediğimi,
söylediğim hiçbir şeyin izan dışı
olmadığını, aslında benim değerlendirmelerimin bu
şekilde çarpıtılmasının izan
dışılık olduğunu, vicdansızlık olduğunu
belirtmek isterim.
Şimdiki konuda ben
Erciş olayıyla ilgili bahsettim, Siirt YİBO olayının
özgünlüğü ayrıdır.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Ona da
değindim.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Bu
olay üzerinde mağduru da suçlusu da çocuklar olsa bile buna ilişkin,
bu konu üzerinden değil, YİBOların genel sorunları
üzerinde bir çözüm arayışı Millî Eğitim Bakanlığının
sorumluluğundadır, bu konuyu dile getiriyoruz. Ben ayrıca
konuşmam içerisinde bütün sorumluluğun sadece Millî Eğitim
Bakanlığında olmadığını da belittim. Yürütme
makamının tümü bu konuyla görev alanı itibarıyla
sorumludur. Bu konuda söylediğimin bir daha
çarpıtılmamasını rica ediyorum.
Ercişle ilgili,
Sayın Bakan, bununla ilgili, bu kız çocuğumuz lise
öğrencisi, yurtta kalıyor. Yurtta kimler hakkında disiplin
soruşturması başlatıldı Sayın Bakan? Hangi
müfettiş raporunuz var? Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından millî eğitim müdürlüğünce, basına yansımış
bir olay için, Millî Eğitim bünyesinde bir soruşturma
başlatıldı mı yoksa siz de mi örtbas etmeye
çalışıyorsunuz?
Savcılığa
yansımış bir konudur. diye
Savcılığa
yansımış bir konuda siz de çok iyi biliyorsunuz ki bir konuyla
ilgili adli soruşturma da yapılır, idari soruşturma da
yapılır. Adli soruşturma yapılıp olayın üstü
örtbas edilmeye çalışılırken neden idari soruşturma
yapılmıyor? Yurt müdürü hakkında neden bir soruşturma yok,
okul müdürü, millî eğitim müdürü hakkında neden bir soruşturma
yok, kaymakam hakkında neden bir soruşturma yok? Bunları
söylemek vicdansızlıksa Genel Kurulun takdirine
bırakıyoruz.
Ve bu olay bir şebeke
işi, işin içinde polisler var. dedik. Basında, kamuoyunda
CDler, DVDler dolanıyor ama birileri bunu örtbas etmeye
çalışıyor. Kim örtbas ediyor? Vali örtbas ediyor, kaymakam
örtbas ediyor, savcı örtbas ediyor, okul müdürü, millî eğitim müdürü,
yurt müdürü örtbas ediyor. E, bunu söylemenin neresi izan
dışılık?
Eğer bu konuda
duyarlı ve vicdanlıysanız o zaman yapın soruşturmayı.
16 kişi, 15 kişi gözaltına alınıyor, neden 1
zabıta hakkında sadece tutuklama oluyor?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Hâkime sorun.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) -
Şimdi, biz bunun sorumluluğunu sadece size yüklemiyoruz Sayın
Bakan. Bununla ilgili
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
Selamlamak için bir söz verirseniz sevinirim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz.
Konu net olarak
aydınlandı, siz daha önce de söylemiştiniz.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
6.- Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı: 488) (Devam)
BAŞKAN - Şahsı
adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Burada ittifak hâlinde bir
kanun çıkartıyoruz. Tüm Parlamentomuzun bu kanunun doğru bir
kanun olduğu, çıkartılması gerektiği noktasında
ittifakı bulunmaktadır, Komisyonda da Genel Kurulda da. Her
çıkan konuşmacı da bu kanunun çıkması gerektiğini
söylüyor. Gerçekten, geç kalmış, bir haksızlığı,
bir adaletsizliği düzelten doğru bir kanun ve bu kanunun hızla
çıkmasını, bu kanundan dolayı mağdur durumda olan, bu
kanunun olmayışından dolayı mağdur durumda olan 3.225
kişinin, ilköğretim müfettişi ve ilköğretim müfettiş
yardımcısının, artık bu çilesinin, bu
adaletsizliğin bitirilmesi noktasında bir kanun. Bunun
çıkartılmasına hepimiz destek veriyoruz. Gerçekten doğru
bir kanun. Bir an önce bu adaletsizliğin bitirilmesi için
çıkartılması gereken bir kanun.
Aslında bu kanun 1997
yılında sekiz yıllık zorunlu eğitim hukukunun
çıkartılmasından sonra doğan bir durum. O günden bu yana
bir boşluğu da gideriyor bu. Ayrıca, 2009 yılında bu
kanun tasarısı Meclise gelmiş o günden bu yana bir yıl
geçmiş, bir yılı geçkin bir süre geçmiş. Bu kadar uzun
beklemeden, bu kadar uzun süre sürüncemede bıraktıktan sonra bu kanunun
burada çıkartılmış olmasını biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak da yürekten destekliyoruz ve emeği geçen herkese
teşekkür ediyoruz.
Tabii ki, millî eğitim
sistemi, Millî Eğitim Bakanlığı, eğitim konusu
Türkiye'nin en önemli konusu. Eğitimin sorunları bitmez, ama bu
doğru kanunun etrafında eğitimin sorunları tartışılmaya
başlanılırsa, bunun etrafında muhalefet ve iktidar bir
tartışmanın içine düşerse, ben yine bu ilköğretim
müfettişlerine -yeni ismiyle eğitim müfettişlerine- yeniden haksızlık
yapmış oluruz diye düşünüyorum.
Eğitimin sorunları
var, çünkü eğitim, değerli milletvekilleri, bize göre eğitim,
geleceği kurduğumuz, geleceği bina ettiğimiz en önemli
alandır. Birçok alanda sorun olabilir ama geleceğin kuruluşunda
eğer stratejik anlamda yanlış yapar, eksik yapar, geç
kalırsanız, geleceği feda etmiş olursunuz, geleceği
sıkıntıya sokmuş olursunuz. Onun için, eğitimin
sorunlarını bir bütünlük içerisinde oturup birlikte
tartışmak ve gerçekten bugüne göre değil, geleceğe göre
eğitimi, eğitim sistemini, kurumlarını,
işleyişini ve eğitimin içerisindeki insanlarımızın
özlük haklarını tanzim etmemiz gerekir.
Değerli milletvekilleri,
tabii, çok genel bir yaklaşımdan bu konuda da maalesef
uzaklaşılamıyor. Sayın Bakan da çıktı, sayın
iktidar partisi grubu sözcüsü arkadaşımız da çıktı, yapılanları
anlattı. Yapılanlara teşekkür ederiz ama siz de takdir edersiniz
ki, eğitim konusunda ne kadar yapsanız azdır çünkü ne kadar
yaparsak yapalım, geleceğimize yatırım yapmaktayız,
yeterli değildir. Bugün, millî eğitimin sorunlarının
olmadığını söyleyebilmek hiç mümkün değil.
Burada bir stratejik
yanlış yapılıyor. Bugünü anlatırken, bugünü
algılarken hep düne bakarak, dünü referans alarak kendi durumumuzu
belirliyoruz: Dün şu kadar derslik vardı, bugün bu kadar derslik
var. Hâlbuki öyle olması değil, geleceğe dönük bir irdeleme yapmak
lazım. 2050 yılına göre veya lider ülke Türkiye pozisyonuna göre
eğitimin nasıl olması, küresel güç Türkiyeye göre eğitimin
nasıl olması, her derslikte kaç öğrencinin olması, özlük
haklarının ne olması gerektiğini sorgulamamız
lazım ve yapamadıklarımızı konuşmamız
lazım. Burada gelip de Şunu yaptık; bunu yaptık; düne göre
şu kadar yaptık. demenin çok fazla bir anlamı yok. Biz
yapamadıklarımızı, yapmamız gerekip de yapamadıklarımızı,
hayallerimizi konuşmaktan niye korkuyoruz değerli milletvekilleri? Hayallerimizi
konuşalım.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Onu siz yapıyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Hayalleri konuşuyoruz.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Yapamadıklarınızı konuşuyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
İşte bunun için söylüyorum; eğitim, geleceğin inşa
edildiği bir alandır ve ne kadar yaparsanız yapınız,
yaptık demeye hakkımızın olmadığı bir
alandır; daha çok yapmamız, daha iyisini yapmak gibi bir borcumuzun
olduğu bir alandır. Onun için, burada bir adaletsizliği ortadan
kaldırırken, eğitim müfettişliği kurumunu kurarken
eğitimin sorunları üzerinde iktidar-muhalefet tartışmaya
girdik. Biz şunu yaptık, siz şunu yapamadınız
tartışmasına girmeyi eğitim müfettişlerine,
ilköğretim müfettişlerine ve hatta eğitim camiasına
karşı da bir haksızlık, saygısızlık olarak
görüyorum.
Bu anlamda, yani, söz
almışken şunu da ifade etmek istiyorum: Gerçekten Sayın
Bakanım, çok sorunumuz olabilir ama adaletsizlik en önemli sorundur.
Adaletsizlikte de özellikle ücret adaletsizliği. Aynı işi yapan
insanların birinin 3 kuruş, birinin 5 kuruş alması o
işin en önemli sorunudur. Öğretmenler bana göre sorun içerisinde
kalmamalılar, onlar geleceğimizi bina ediyorlar, inşa ediyorlar.
Öğretmenlerin çok sorunu olabilir ama bu eşit olmayan adaletsiz ücret
sorununu mutlaka çözmemiz gerekir. Ne yaparsanız yapın bunu
çözemediğiniz takdirde çok şey yapmış olmazsınız.
Bakın, bugün 4/Bli öğretmenler, atanamayan öğretmenler,
işte, denetimdeki farklı ücretlendirmeler. Yani bu sorunları
Adaletin olmadığı yerde mülk olmaz. Dolayısıyla, ben
özellikle bu sözleşmeli öğretmenlerin sorunlarının ve
ataması bir türlü yapılamayan öğretmenlerin
sorunlarının çözülmesini, bu noktada buna öncelik verilmesini
Sayın Hükûmetten ısrarla istemekteyim. Çünkü gerçekten
öğretmenler
Bugün ek iş yapmak zorunda kalan, dershanelere muhtaç
duruma gelen, işte, yoksulluk sınırının altında
yaşayan ama en değerli varlığımız olan
çocuklarımızı emanet ettiğimiz, geleceğimizi kurmak
gibi bir misyonu yüklediğimiz çok değerli
varlıklarımızı bu türlü yakışmaz durumda
yaşatmak ve çalıştırmak hak değil. Türkiyeye, zamana,
Türk milletine yakışmaz bir sonuç olarak görmekteyim.
Bu sebeple, ümit ediyorum ki
önümüzdeki dönem içerisinde özellikle öğretmenlerimizin özlük
haklarındaki adaletsizliği, eşitsizliği
Azlığı tenkit etmek ayrı bir şey ama
adaletsizliği savunmak mümkün değil. Aynı işi yapan iki
insan, biri 3, biri 5 kuruş alıyorsa o işte ne bereket
vardır ne hayır vardır ne de sonucuna güvenmek mümkün değildir.
Aynı şeyi, burada, Parlamentoda bir daha söyleyeyim. Parlamentomuzda
bile 4/Cyle çalışan personelimiz, aynı işi yapan
personelimiz ama biri kadrolu olmanın maaşını alıyor,
biri 4/Cli olmanın yarı maaşını alıyor. Özlük
haklarındaki bu adaletsizliği, öncelikle adalet kurmak üzere hukuk
kuran bu Meclisin çözmesi lazım.
Değerli milletvekilleri,
daha önce de söyledim ama gene söylüyorum. Aynı yemeği, aynı
mutfakta çalışan 2 aşçı, size yemek pişiren 2
aşçı, 1i kadrolu, 1i sözleşmeli. Korkarım, yani bu adaletsizliği
burada çözmemiz lazım. Bu haksızlığı çözmemiz lazım.
Türkiyede ücret eşitsizliği adaletsizliğini çözmeden şunu
yaptım, bunu yaptım, düne göre şu kadar iyi şey yaptım
demenin de çok fazla bir anlamı yok.
Bu sebeple, bu kanun
doğru bir kanundur, bu kanuna Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek
vermekteyiz. Böylelikle bir adaletsizlik, bir yanlışlık
düzeltilmektedir. Buna katkısı ve emeği bulunan tüm Komisyon
üyesi, tüm iktidar partisi, muhalefet partileri üyesi
arkadaşlarımın...
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Hükûmetimize de.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
...ve Hükûmete, grup başkan vekili arkadaşlarımıza da
teşekkür ederim. Yani arkadaşlar, evet, çok teşekkür ederim.
Hayırlı, uğurlu olsun. Eğitim müfettişlerine de
eğitim camiasına da hayırlı sonuçlar getirmesi
dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum efendim. (MHP ve AKP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Şandır.
Sayın milletvekilleri,
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Güvel, Sayın
Köse, Sayın Işık, Sayın Ekici sisteme girmişlerdir.
Sırayla söz veriyorum.
Buyurunuz Sayın Güvel.
Süreniz bir dakikadır.
HULUSİ GÜVEL (Adana)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, 2 milyonu
aşan nüfusu ile Çukurova bölgesinin en büyük, Türkiyenin 5inci büyük ili
olan Adanamıza 2002 yılında ihalesi yapılan, 2005
tarihinde temeli atılan Adana Öğretmenevi inşaatında yıllardır
bir ilerleme kaydedilmemiştir. Adana öğretmen evinin hizmete
açılması için Bakanlığınızın bir
çalışması var mıdır? Millî Eğitim
Bakanlığının ilgili kaynaklarından 2010 yılı
için ayrılmış bir ödeneği mevcut mudur? Adana öğretmen
evinin hizmete açılması hangi yıl programına
alınmıştır? Hizmete açılmasını engelleyen
güçler kimlerdir, sebebi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Güvel.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ilk ve
ortaöğrenim okullarının elektrik ve su borçlarının
velilere ödetilmesi biçiminde uygulamalar zaman zaman basına
yansıyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda
genelge yayınlanmış olmasına rağmen, bu
uygulamaları devam ettiren il millî eğitim müdürleri bulunuyor. Buna
bir önlem almayı düşünüyor musunuz?
İkinci soru ise:
Türkiye'nin her tarafında ama özellikle de Adıyaman ilindeki
okullarda hizmetli sayısının az oluşu nedeniyle,
okullardaki hizmetli sayısının artırılması için
Bakanlığınca herhangi bir çalışma var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Köse.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sosyoloji
bölümü mezunu, felsefe grubu öğretmenliği yüksek lisans mezunu ve
Bakanlığınız tarafından mart ayında açılan
rehberlik kursuna katılmış bir öğretmen adayı
adına soruyorum: Haziran ve Ağustos 2010 öğretmen
atamalarında yeterli sayıda rehber öğretmen bulunamaması
durumunda, felsefe ve sosyoloji bölümü mezunu olup da felsefe grubu
öğretmeni unvanına sahip öğretmen adaylarının rehber
öğretmen olarak atanması mümkün olabilecek midir? Böyle bir
düşünceniz varsa, yaklaşık kaç kişinin bu gruptan
ataması yapılabilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Ekici
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son günlerde özellikle
YİBOlarda olmak üzere, sıkça rastlanan çocuk istismarları
konusunda Bakanlığınız herhangi bir çözüm üretememektedir,
aksine, bu olaylar karşısında çaresiz kalmaktadır. Yedi-sekiz
yaşlarındaki çocukları devletin güvencesi altındaki
okullara teslim eden ailelerin her an olumsuz bir hadiseyle
karşılaşma ihtimalleri yüksektir. Üzülerek görmekteyiz ki, bu
istismarda bulunan kişilerden bazıları bir başka okula
tayin edilmektedir bu olumsuz icraatını sanki burada devam ettirsin
istenmiş gibi. Bu durum toplum vicdanını
sızlatmaktadır. Siz bu konularda çözüm önerileri getirememektesiniz
Sayın Bakan. Bu şartlar altında bu görevi bu şekilde
sürdürmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Ekici.
Sayın Yaman
M. NURİ YAMAN (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
bilindiği gibi, Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformunun
hemen hemen her hafta birer bildirisi ve etkinlikleri sürekli basında yer
almakta. Bu açıklamalara göre 320 binin üzerinde atanmayı bekleyen
öğretmenin bulunduğu ve sizin de 210 bine yakın
açığınız olduğuna göre, bu açığın
kapatılması konusunda Ataması Yapılmayan Öğretmenler
Platformuna bu yıl için müjdeli bir haber vermeyi düşünüyor musunuz?
Bu kadar öğretmen açığınızın olduğu
düşünüldüğünde atanması yapılmayan öğretmenlerin bu
beklentileri ne zaman sona erecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Yaman.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana sormak
istiyorum: Tunceli en mahrum illerimizden biri. Burada öğretmenevi yok.
Burada ne zaman öğretmenevi yapılacak? Bu konuda bir
hızlandırma olacak mıdır?
Sonra, Tuncelide üniversite
açılması nedeniyle üç veya dört tane lise binası
kapatılarak üniversiteye tahsis edildi ama bu da liselerde büyük bir
sıkışma meydana getirdi. Üniversitenin binaları ne zaman
yapılacak ve bu lise binaları yine eski liselere verilecek mi?
Bunları sormak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç.
Sayın Özdemir.
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
Sayın Bakana soruyorum: Ülkemizin birçok yerindeki il ve ilçelere
baktığımız zaman okullardan fazla dershane
bulunmaktadır ve maalesef, artık, öğrenciler dershanelere
gitmeden üniversiteleri kazanamaz hâle gelmiştir. Bunlarla ilgili bir
projeniz var mıdır?
İkincisi:
Varını yoğunu vererek bu dershanelere çocuklarını
gönderen insanlar, yüksekokulları bitirdikten sonra bunlar da işsiz
gezmektedir. Bu konularla ilgili ne gibi projeleriniz vardır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.
Sayın Birdal
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakandan
öğrenmek istiyorum: Bu Ataması Yapılmayan Öğretmenler
Platformu var ve şu anda da kendileri izliyorlar Sayın Bakanın
vereceği yanıtı. 300 bine yakın işsiz öğretmen
var ve Eğitim-Senin 220 bin öğretmene ihtiyaç olduğuna dair bir
saptaması var. Acaba bu 300 bine yakın öğretmenin
işsizliğini Sayın Bakanlık nasıl gidermeyi
düşünüyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Birdal.
Sayın Yalçın
RIDVAN YALÇIN (Ordu)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
üniversite giriş sınavlarında 10 binlerce öğrencinin
sıfır çekmesinin temel sebepleri nelerdir?
Bakanlığınızın bu konuda bir çalışması
var mıdır?
Bir de efendim, şunu merak
ediyorum: Yine, bu üniversiteye giriş sınavlarında birçok il,
ekonomik büyüklüğü, nüfus büyüklüğüyle orantısız
sıralamalar içerisinde yer alıyor. Mesela, Ordu ili de bu sene,
zannediyorum, 50 küsurlu sıralarda, daha önce de 60-65inci
sıralardaydı. Buradaki temel sebep nedir? Yani, bir anlamı var
mıdır, bu sıralamaların diğerinden farklı
olmasının? Yani, size göre, hangi parametrelere göre bu
sıralamalar oluşmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Yalçın.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, öncelikle, Adana Milletvekilimizin dile getirdiği,
2002de programa alınan öğretmenevi konusunda
Daha önceki dönemlerde
de Sayın Milletvekilimiz aynı konuyu gündeme getirmişti.
Öğretmenevi konusunda yeterli ödenek göndereceğiz ve Adana
Öğretmenevinin yapımını tamamlayacağız
inşallah. Bunu daha önce de söylemiştim, bu dönem içerisinde de ifade
ediyorum.
Adıyaman Milletvekili
Sayın Şevket Kösenin ilköğretim ve ortaöğretim
okullarının elektrik ve su paralarının velilere
ödettirildiğine dair bir itirazı oldu. Gerçekten, ödeneklerin
serbestisi doğrultusunda cari giderlerini biz düzenli olarak gönderiyoruz
ve gönderilen ödeneklerin yetmemesi durumunda da il özel idarelerince eksik
kısımlarını tamamlıyoruz. Dolayısıyla,
okulların cari giderleri yasa gereği de özel idarelerce
karşılanıyor, bizim Bakanlık olarak gönderdiğimiz
paralar sadece yardım niteliğindedir. Bugün, bize ulaşan
bilgiler çerçevesinde, şimdi, şöyle bir durum var:
İlköğretim ve ortaöğretim okullarının çok geçmişe
yönelik yani Hükûmetimizden çok önceki dönemlere ait elektrik ve su
borçları var, özellikle de su paralarının çok fazla
işlemiş olan faizleri var. Yani biz her yıl kullanılan su
ve elektrik miktarları kadar cari ödenek ayırıyoruz ve
bunları zamanında ödüyoruz. Dolayısıyla, öğrenci
velilerinden böyle bir para talep edilmesi veya bunun uygulanmasına
yönelik bir bildiriminiz varsa, somut olarak bize olayı bildirirsiniz, bu
konuda soruşturma açarım, yeterli ödenek ayırıyoruz çünkü
bu konuda.
Sayın Işık bir
soru sordu: Sosyoloji bölümü mezunu bir öğretmenin, zannediyorum
rehberlik, PDR eğitimi alması durumunda, haziran ve ağustos
ayı atamalarında, rehber öğretmen olarak, eğer yeteri kadar
lisans alanı mezunu olmazsa, atanabilecek mi dedi? Talim ve Terbiye
Kurulumuzun bu konuda alınmış bir kararı var, alana
kaynaklık eden bölümlerden mezun olma şartı,
dolayısıyla, maalesef bu konuda bir atama yapamayacağız.
Sayın Ağyüzün
değindiği, yatılı ilköğretim bölge okulları
konusuna tekrar değineceğim. Gerçekten, özellikle kırsal kesimde
eğitimin teşvik edilmesi, eğitim ve öğretime
katılım oranının artırılması
maksadıyla, ilköğretim planlaması çerçevesi içerisinde
öğrencilerin yatılı olarak barındırılması,
onların aynı zamanda eğitim kurumlarından
yararlandırılması konusunda planlanan ve bu doğrultuda
sürdürülen bu hizmetlerle ilgili, daha önce de, az önceki konuşmamda da
söyledim, bu çalışmaları gözden geçiriyoruz. Özellikle
kırsal alan dışında ve coğrafi koşulları çok
güç olmayan bölgelerde, yatılı ilköğretim bölge
okullarını özellikle ortaöğretim yatılı bölge
okullarına dönüştürmek suretiyle ve önümüzdeki yıllara sari bir
şekilde, yayılacak şekilde özellikle on iki yaş altı,
beşinci sınıf altı çocukların taşınma
kapsamına alınarak evlerinden okullara taşınması
konusunda çalışmalarımız sürüyor; bunu
tamamladığımda, kamuoyuyla da sizlerle de
paylaşacağım.
BAŞKAN Sayın
Bakan, Sayın Ekicinin sorusuna cevap verdiniz. Bir yanlış
anlama olmaması için düzeltiyorum.
Buyurunuz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Çok özür
dilerim, pardon.
Sayın Gençin sorusuna
gelince: Tuncelide öğretmenevi yok. demişti. Tunceli
Öğretmenevi, yatırım programına alınmış
durumda ve ihale işlemleri sürüyor, bunu buradan söylemek isterim ve
Tuncelide şu anda derslik başına düşen -daha önce de
Sayın Genç dile getirmişti- öğrenci sayısı, Türkiye
genelinde ilköğretimde 32, ortaöğretimde 33, genel ortaöğretimde
31, mesleki ve teknik ortaöğretimde 36dır; Tunceli ilinde ise
ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci
sayısı 15, ortaöğretimde 16, genel ortaöğretimde 16,
mesleki ve teknik ortaöğretimde 20dir.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, ortalama, her yerde öyle değil.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Yani şu
an itibarıyla Tuncelinin derslik ihtiyacı olmayıp tam tersine
fazla sayıda derslik mevcuttur.
Bir diğer konu, birkaç
milletvekili tarafından aynı anda dile getirilen, Ataması
Yapılmayan Öğretmenler Platformunun dile getirdiği hususlarla
ilgiliydi. Elbette gönlümüz ister ki bütün öğretmenlerimizi Millî
Eğitim Bakanlığında öğretmen olarak istihdam
edebilelim ama öğretmen atamalarımız hem kadro
sınırlılığında bir diğer taraftan da ihtiyaçlar
doğrultusunda gerçekleş-tirilmektedir. Bu iki konuya
baktığımız zaman, gerçekten, özellikle alan ve branş
öğretmenliği alanında eğitim fakültesinin fazla sayıda
verdiği mezunlar oransal olarak Millî Eğitim
Bakanlığının da istihdam kapasitesinin üstündedir. Dolayısıyla,
bugünkü koşullarda her şeyden önce eğitim fakültelerinde bazı
alanlardaki kontenjanların düşürülmesi konusunda da
çalışmalar yürütüyoruz. Her yıl ve -dediğim gibi- çok
yakın bir tarihte de yaklaşık 40 bin öğretmen ataması
yapacağız; bunun 10 bini haziran ayında, 30 bini de ağustos
ayında olmak üzere.
Üniversite giriş
sınavında 10 binlerce öğrenci sıfır çekiyor. dendi ve
bu soruda Sıralama hangi kriterlere göre yapılıyor? diye bir
soru geldi. Yani aslında bu, Meclis Genel Kurulunda da
değerlendirmeler konusunda çok fazla gündeme getirilen bir konu. Bu konuyu
sormanız, aslında bir açıklama fırsatı da verdi bana.
Şimdi,
yanlışların doğruları götürdüğü bir sınav
sisteminde sıfır başarı veya sıfır çekme diye
bir kavramla değerlendirilmesi her şeyden önce bu öğrencilere
yönelik bir haksızlık olur diye düşünüyorum çünkü
yanlışlar doğruları götürür ve öğrenciler bazı
alanlarda, maalesef, cevaplandıramadıkları sorular nedeniyle de
sıfır puan almış gibi gözüküyorlar. Şimdi, hangi
parametrelerle değerlendiriyoruz dediğiniz zaman da, her şeyden
önce, biz, illerde fiziki altyapı şartları ve öğrenim
başarılarını bu anlamda önemsiyoruz fakat bu, bir
sıralama sınavı. Her şeyden önce, yükseköğrenim
talebinde bulunan öğrenci sayısı yaklaşık 1,5 milyon,
yani yerleştirme açık öğretimle birlikte 750 bin olduğu
takdirde, illa bir sınav yapılacak ve bu sınav da kontenjan
sınırlılığında, bir kısım
öğrenciyi sıralama yoluyla almaktır. Dolayısıyla,
sıralama çerçevesi çizen bir sınav olduğu için yerleştirme de buna göre olacak. Velev
ki 100 soru soralım ve 100ünü de öğrencilerin tamamı doğru
cevaplandırsın. Bu durumda bir kuraya tabi tutacağız çünkü
kontenjan sınırlı, yükseköğrenim kontenjanımız
sınırlı. O yüzden de dikkat ederseniz, hem vakıf üniversiteleri
konusunda hem devlet üniversitelerinin kuruluşu konusunda,
kontenjanların artırılması konusunda da Hükûmetimiz son
derece büyük ve önemli çalışma ve çabalar içerisinde.
Bu sıralamayı
değerlendirirken biz şunu baz alıyoruz: Aslında,
öğrencilerin cevaplandırdıkları soruları ölçü
alıyoruz; 1inci olan il ile sonuncu olan il arasında ne
kadarlık soru cevaplandırma farkı var? Dikkate almamız
gereken konular bu konular oluyor. Aslında, zannedildiği gibi 1inci
il ile 81inci il arasında çok büyük bir puan farkı yok. Bizim geçen
yılki verilere göre yaklaşık 24 puanlık bir puan farkı
vardı yani il ortalamalarını baz
aldığımızda. Demek ki öğrenim
başarılarını ölçü almak söz konusu olduğu zaman
üniversiteye yerleşmeyi ilin eğitim ve öğretim başarısı
olarak, bir parametre olarak biz doğrusu değerlendirmiyoruz şu
anda ama elbette, gönül ister ki bütün ortaöğretim kurumlarından
mezun olan ve yükseköğrenim talebinde bulunan her öğrenci
yükseköğrenim görsün ama dünyada da ortalama her 100 ortaöğretim
öğrencisinin 60 veya 65inin yükseköğrenim görmesi hedeflenir. Yani
eğitim-öğretim planlanırken de bu doğrultuda
gerçekleşiyor.
Gitgide, bu kontenjan
konusundaki açığı da
Dediğim gibi, yeni üniversiteler
kurmak suretiyle artırdığımızı söyleyebilirim.
Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum, eğer atladığım
sorular olursa yazılı olarak cevap vereyim.
BAŞKAN Bir soru daha
var, süremiz var Sayın Bakan.
Sayın Yalçın,
buyurunuz.
RIDVAN YALÇIN (Ordu)
Teşekkür ederim efendim.
Süre kaldı, Sayın
Bakanım, tekrar bir soru yöneltmek istiyorum, daha doğrusu bir
istirhamda bulunmak istiyorum zatıalinizden: Sayın Bakanım,
ilköğretim ücretsiz olarak sürdürülüyor, hatta bir başarı olarak
da ifade ediyorsunuz Kitapları da ilköğretimde ücretsiz veriyoruz.
diye fakat pratikte hiç de ücretsiz bir eğitim yaşanmıyor, ben
de bir veli olarak söylüyorum. Sürekli, okul aile birliği üzerinden ya da
okul idarelerinden farklı kalemlerdeki harcamalar için velilerden ücret
talep ediliyor, para talep ediliyor. Bunu da çok yadırgamıyorum
aslında fakat Sayın Bakanım, şunu özellikle istirham ediyorum:
Şimdi, bu talepler öğrencilerle velilere
ulaştırılıyor, yani çocuğunuz size bir talep
yazısını getiriyor. Şunu düşündüm benim çocuğum
da getirdiğinde: Acaba bu parayı veremeyecek bir velinin çocuğunun
karşısında düşeceği durum ya da çocuğun o
parayı götüremeyince arkadaşları karşısında
düşeceği durumu düşünerek istirham ediyorum, lütfen, bu para
taleplerini doğrudan velilere ulaştırılmasını
sağlayabilir misiniz?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Yalçın.
Buyurunuz Sayın
Sakık, sizin de sorunuzu alalım.
SIRRI SAKIK (Muş) Ben
de teşekkür ediyorum. Zaman olduğu için
Sayın Bakanım, dün
akşam Muş Hasköy ilçesinde yine YİBOdan on bir
yaşındaki bir kız çocuğu intihar etti. Son dönemlerde
YİBOyla ilgili çok nahoş haberler alıyoruz. Aslında, bu
YİBOların, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar kuruluş
amaçları belli yani toplumu çok rahatsız eden
Özellikle
YİBOların bulunduğu alanlar da Kürt bölgesinde. Yani, bu sorunu
daha böyle, demokratik bir yol, yöntemle çözemeyiz mi? Yani, oradaki öğrencilerin
ruh hâlini, bir miktar eğer, psikologlar veyahut da bu konuda uzman
olanlar tarafından araştırırsak YİBOnun eğitime
çok büyük bir katkısının olmadığını hep
birlikte görürüz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Sakık.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Yalçının sorduğu soru ve duyarlılığı için
de çok teşekkür ediyorum. Gerçekten, ilköğretim, ortaöğretim ve
devletin kurduğu üniversitelerde eğitimin ücretsiz olduğunu
Özellikle ilköğretim öğrencilerinde, pratikte arzu etmediğimiz
uygulamaların olduğu muhakkak. Her şeyden önce yani
çocuklarımızdan, bir şekilde okulun ihtiyaç ve gereçleri
doğrultusunda para talep edilmesini hiçbir şekilde doğru bulmuyoruz.
Bu uygulama içerisinde olan okullarımız hakkında da veya
idarecilerimiz, öğretmenlerimiz hakkında da işlem
yapıyoruz. Söylediğiniz duruma biraz daha hassasiyet
göstereceğimi bu vesileyle belirtmek isterim. Çok teşekkür ederim.
Sayın Sakık, yine,
yatılı ilköğretim bölge okullarını gündeme getirdi. Gerçekten,
bu konuda çok kapsamlı bir çalışma yapıyoruz yani
yaklaşık bir yılı aşkın bir süredir
yapıyoruz ve yürütüyoruz. Az önce de söylediğim gibi, özellikle on
iki yaş altında, yaşı daha küçük olan
çocuklarımızın kendi ebeveynleriyle birlikte yaşamak suretiyle,
ailelerinin yanında kalacak şekilde, coğrafi koşulları
elverişli olan bölgelerde yalnız
Bazı yerlerde doğa ve
kış şartları çocuğun iki buçuk saat
ulaşımını günlük gerekli kılabilir. Bu koşullar
olmayan ama kısa sürede ulaşabileceği yerlerde, on iki yaş
altı çocuklarımızı, önümüzdeki yıldan itibaren
taşıma kapsamına almak suretiyle, öğlen yemeklerini de
vermek suretiyle ayırmayı düşünüyoruz. Yani, bu bir
rehabilitasyon süreci olacak ve bir zamana yayarak bu konuda özellikli ve
önemli çalışmalar yürüttüğümüzü söylemek isterim.
Neticelendiğinde, az önce de söylediğim gibi,
sonuçlandırdığımızda, kaynaklarımız
çerçevesinde, ben bunu, kamuoyuyla da sizlerle de tekrar
paylaşacağımı söylüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar
yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Bakacağım efendim.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler...
Şöyle yapalım
sayın milletvekilleri: Bir dakika süre veriyorum arkadaşlar, sisteme
hemen girerseniz
Kabul edenler ve kabul
etmeyenler
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter
sayısı vardır, kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ
HAKKINDA KANUN İLE DEVLET MEMURLARI KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- 30/4/1992 tarihli ve
3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilât ve Görev-leri Hakkında Kanunun 53 üncü maddesinin üçüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve aynı maddenin sonuna
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
İl millî eğitim
müdürlükleri bünyesinde eğitim müfettişleri
başkanlığı oluşturulur. Eğitim müfettiş
yardımcıları, en az dört yıllık yüksek öğrenimli
ve öğretmenlikte sekiz yıl ve daha fazla hizmeti olan
öğretmenler arasından yarışma sınavı ile
mesleğe alınırlar. Bu görevde üç yıllık yetişme
dönemini takiben yapılacak yeterlik sınavında başarılı
olanlar eğitim müfettişi kadrolarına atanırlar. Eğitim
müfettişleri ve eğitim müfettiş
yardımcılarının alanlarında uzmanlaşmaları
için gerekli tedbirler alınır. Eğitim müfettişlerinin, her
hizmet bölgesinde iki yıldan az olmamak üzere Millî Eğitim
Bakanlığınca belirlenecek süreler kadar
çalışmaları esastır.
Eğitim
müfettişleri ve eğitim müfettiş
yardımcılarının görev alanını; il ve ilçe millî
eğitim müdürlükleri ve orta öğretim kurumlarının rehberlik
ve denetimi ile bu kurumlarda görev yapan öğretmenlerin branşlara
ilişkin inceleme ve soruşturmaları hariç olmak üzere, her
de-rece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarının
rehberlik, işbaşında yetiştirme, teftiş, denetim,
değerlendirme, inceleme, araştırma ve soruşturma hizmetleri
oluşturur. Hizmet böl-gelerinin oluşturulması ve bu bölgelerdeki
çalışma süreleri; eğitim müfettişleri
başkanlığının görev, yetki ve sorumlulukları ile
çalışmaları; eğitim müfettişleri ve eğitim
müfettiş yardım-cılarının nitelikleri, sınav ve
yetişme şekilleri, atanmaları, görev, yetki ve
sorumlulukları ile çal-ışma ve yer değiştirmelerine
ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN 1inci madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Ali
Koçal.
Buyurunuz Sayın Koçal.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ
KOÇAL (Zonguldak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
topluma nitelikli insan yetiştirme iddiası olan Millî Eğitim
Bakanlığının kendine müsteşar yetiştirememesi ve
600 bin eğitim çalışanı içinden müsteşarlık
yapacak kimse bulamaması ve önceki Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik
tarafından otomatiğe bağlanmasıyla ilgili görüşlerimi
sizlerle paylaşacağım. Ancak ondan önce, Zonguldak Milletvekili
olarak dün burada gerçekleştirilen Çalışma Bakanı
tarafından söylenen sözlerle ilgili, değerlendirmelerle ilgili
düşüncelerimi de sizlerle paylaşmak isterim.
Değerli milletvekilleri,
biliyorsunuz, 17 Mayıs itibarıyla Zonguldakta bir grizu patlaması olmuş ve 30
yurttaşımız, maden emekçimiz şehit olmuştu orada.
Ondan sonraki süreçte çeşitli kurum ve kuruluşlar, yetkililer ve
etkililer tarafından birtakım değerlendirmeler
yapıldı. O değerlendirmelerin elbette büyük bir bölümü
gerçeklerle ilintili olmakla birlikte Hükûmetin yetkili kademelerinde oturan
Başbakan, bakan, bakan müsteşarları ve diğer yetkililer
tarafından yapılan değerlendirmeler, yanlış
değerlendirmeler, toplumumuza uygun olmayan, toplumumuz tarafından
uygun görülmeyen birtakım değerlendirmeler oldu. Bu
değerlendirmelerden bir tanesi, hepiniz biliyorsunuz, Çalışma
Bakanı tarafından yerel televizyona verilen bir mülakatta, orada
şehit olan 30 kişiden 18-19unun güzel öldüğü,
diğerlerinin
Artık, hangi kategoriye giriyor onu ben söyleyemiyorum,
herhâlde Sayın Bakan bunu söyleyebilme noktasında. Bir güzel ölümden
bahsederek Zonguldakın, Zonguldaklının ve toplumun büyük bir
kesimimin yaralarının üzerine tuz ekmiş oldu,
acımızı büyüttü, tekrar o günlere bizi döndürdü. Üzüldük ve bu
konuşmalardan dolayı Zonguldaklı büyük bir infial içerisinde
oldu.
Şimdi, tabii, Sayın
Bakan profesör. Profesörlüğü tartışılan bir Sayın
Bakan, bu sefer, anlaşılıyor ki başka bir şeye
soyunmuş; ölümle ilgili, ölümlerle ilgili yeni bir araştırma
inceleme noktasına girmiş. Herhâlde kendisini o noktada
yetiştirecek. Belki de o noktada bir profesörlük unvanı alma
peşinde olmalı ki ölümü de nitelendiriyor; işte, güzel ölüm,
güzel olmayan ölüm. Bu, hiç kimse tarafından kabul edilemez.
İnsanların manevi duygularıyla oynanmamalıdır.
Kesinlikle bu yanlıştır, kesinlikle bu değerlendirmeyi
kınıyoruz. Ölümün güzeli çirkini olmaz. 19u, 20si öyle oldu, öldü.
Peki, geriye kalanı nasıl öldü? Sayın Bakan ona ne cevap
verecek? Herhâlde bu araştırmalarından sonra yani profesörlük
unvanına, bu konudaki profesörlük unvanına ulaştıktan sonra
galiba bunu söyleyecek diye düşünüyorum.
Ee, bundan önceki yine grizu
patlamalarında, işte Bursa Kemalpaşada, Balıkesir
Dursunbeydeki kazalardaki ölümler acaba nasıl ölümdür? Onu da Sayın
Bakana bir sormak lazım. Yani o ölümler acaba güzel ölüm mü yahut da güzel
ölüm değil mi? Bunları da bir sormak lazım. Gerçekten hüzün
verici. Üzerinde konuşurken bile yani zor konuşuyorum bu konuyla
ilgili. Çok yanlış bir değerlendirme. Bu değerlendirmesini
Sayın Bakanın geri almasını temenni ediyorum. Ona
yakışan bir değerlendirme, devlete, devlet adamına
yakışan bir değerlendirme yapsınlar, kimsenin manevi
duygularıyla oynamasınlar. Kendilerini bir yerde görenler,
kendilerine misyon biçenler, insanların manevi duygularıyla
oynuyorlar. Demek ki bu insanların Müslümanlıkla da uzaktan
yakından bir alakası yok, bunlar sahte Müslüman.
Tabii, sadece Bakanla
kalmadı, Sayın Başbakan da
Çok bilgiç bir
Başbakanımız var biliyorsunuz, her konuda, hemen her şeyde
bir değerlendirme yapabilme yeteneğine sahip. O da bu işin bir
kader olduğunu ortaya koydu. Bu konuda da toplumda gerçekten çok
değerlendirmeler oldu. Sayın Başbakan bu konuda
kınandı, Sayın Başbakanın bu sözünü geri alması
istendi ama ondan sonra
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Çok ayıp ediyorsun, çok!
ALİ KOÇAL (Devamla)
Otur yerine!
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Cenazeye bile gelmedin.
ALİ KOÇAL (Devamla)
Otur yerine be!
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Neredeydin? Neredeydin?
ALİ KOÇAL (Devamla)
Otur yerine! Sen bilemezsin bunları.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) -
Neredeydin? Yoktun.
ALİ KOÇAL(Devamla) Sen
nesin?
BAŞKAN Sayın
Koçal
Karşılıklı konuşmayınız lütfen.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Yoktun Zonguldakta.
ALİ KOÇAL (Devamla)
Sen git İstanbula, sen git İstanbulda çalış. Ben o
bölgenin çocuğuyum, sen nesin?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Yoktun Zonguldakta.
ALİ KOÇAL (Devamla)
Sen İstanbuldan geldin oraya.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Cenazeye bile gelmedin, utanmadan konuşuyorsun!
ALİ KOÇAL (Devamla)
Biz oradaydık.
BAŞKAN Sayın
Koçal, lütfen
Karşılıklı konuşmayınız.
ALİ KOÇAL (Devamla)
Siz bizim orada olduğumuzu göremezsiniz çünkü siz oraya polis kordonu
içinde girdiniz. Polis kordonu içinde girdiğiniz için orada olanları
göremediniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sen kurultaydayken biz kuyunun
başındaydık.
ALİ KOÇAL (Devamla) -
Biz halkın arasındaydık, biz emekçinin arasındaydık,
biz oradaki ailelerin arasındaydık, siz de polis kordonunun
içindeydiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayınız Sayın Koçal,
lütfen
ALİ KOÇAL (Devamla)
Sayın Milletvekili, polis kordonuyla geldin oraya, polis kordonuyla! Kendi
başına oraya gel bakalım
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sen kurultaydayken Bakan kuyunun
başındaydı.
BAŞKAN Lütfen Genel
Kurula hitap ediniz.
ALİ KOÇAL (Devamla)
Kendi başına Zonguldaka gel, Zonguldaka kendi başına gel
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Maden şehitlerinin üzerinden siyaset yapma!
ALİ KOÇAL (Devamla) O
maden şehitlerinin üzerinden siyaset yapan sizsiniz! (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
Koçal
AKİF EKİCİ
(Gaziantep)- Sayın Koçal, sen ciddiye alma onu, konuşmana devam et.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Maden şehidinin üzerinden siyaset yapmak ayıptır!
ALİ KOÇAL (Devamla)
Oradaki güvenlik güçlerinin arkasına sığındınız,
güvenlik güçleriyle beraber oraya geldiniz. Sen İstanbullusun, sen bu
işten anlamazsın.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Maden şehitlerinin üzerinden siyaset yapma!
ALİ KOÇAL (Devamla)
Sen daha dünkü çocuksun, bu işlerden anlamazsın! Sen İstanbula
git!
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sen kurultaydayken Bakan kuyunun başındaydı.
BAŞKAN Sayın
Tunç, lütfen
Hatibe müdahale etmeyiniz.
ALİ KOÇAL (Devamla)
İstanbula git sen! Sen İstanbulda yap bu işleri.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Bakan kuyunun başındayken sen kurultay derdindeydin.
ALİ KOÇAL (Devamla)
Sen bu işlerden anlamazsın! Sen daha dünkü çocuksun! Sen
İstanbula gidip siyaset yapacaksın. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
Koçal, lütfen Genel Kurula hitap ediniz, karşılıklı
konuşmayınız.
ALİ KOÇAL (Devamla)
Değerli arkadaşlar, oraya gelen
Evet, AKPli bakanlar,
milletvekilleri oraya geldiler, bu doğrudur. Ama geldiler, polis
kordonuyla birlikte geldiler, korumalarla birlikte geldiler, halkın içine
giremediler
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Ayıptır! Sen kurultaydayken Bakan kuyunun başındaydı!
ALİ KOÇAL (Devamla) -
o
insanların içine giremediler, o insanların cenazesine giremediler.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sen Ankaradayken Bakan kuyunun başındaydı.
ALİ KOÇAL (Devamla)
Ama biz orada şehit ailelerinin yanındaydık. Biz orada
köylerdeydik, emekçilerin yanındaydık biz orada.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Yoktunuz yok!
BAŞKAN Sayın
Tunç
ALİ KOÇAL (Devamla)
Onu bile farklı şekilde değerlendiriyorlar. Çünkü bunlar
yalancılığa alıştı, bunlar sahtekârlığa
alıştı
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Ayıp! Ayıp!
BAŞKAN Sayın
Tunç, lütfen müdahale etmeyiniz.
ALİ KOÇAL (Devamla) -
bunlar halkı kandırmaya alıştı. Kandırarak
halkı, halkın duygularıyla oynayarak bugüne kadar geldiler.
Bugünden sonra ne olacak, göreceğiz onu. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) Aynı şeyi Kemalpaşada da yaptılar.
ALİ KOÇAL (Devamla)
Evet, bu arkadaşlar, bu Sayın Başbakan, Kaderdir. diyen
Sayın Başbakan
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu
bağırmalarınız suçlu olduğunuz gösteriyor. Eğer
suçlu olmamış olsanız, eğer temiz olmuş olsanız
bağırmazsınız, adam gibi gelip burada konuşursunuz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Yoktunuz orada yok! On beş gündür yoktunuz!
ALİ KOÇAL (Devamla)
Sen Zonguldakı bilmezsin! Sen İstanbuldan geldin, sen git,
İstanbuldan siyaset yap! Senin Zonguldakla ne alakan var?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Ayıp ya! Ayıp!
ALİ KOÇAL (Devamla)
Zonguldakla ne alakan var senin?
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) Sen ciddiye alma onu Ali Bey.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen karşılıklı
konuşmayınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Ayıp! Utanmadan konuşuyorsun!
AKİF EKİCİ
(Gaziantep)- Sen ayıp ediyorsun, yerinde konuşmada. Söz al, konuş.
BAŞKAN Sayın
Tunç
ALİ KOÇAL (Devamla)
Sen Zonguldakı nereden biliyorsun?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Ayıp! Ayıp!
BAŞKAN Sayın
Tunç, lütfen sakin olunuz, konuşmacıyı rahat
bırakınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Ayıptır! Yoktun orada!
ALİ KOÇAL (Devamla)
Ahlaksızlık yapmayın!
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Yoktun orada!
ALİ KOÇAL (Devamla)
Değerli arkadaşlar, demek oluyor ki bugüne kadar bu kazalarda
ölenlerin birçoğu kader artık.
TEVFİK
ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) Ne alakası var?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen Meclisin nezaketine uygun bir şekilde müzakere
edelim.
ALİ KOÇAL (Devamla)
Kendimizi kadere teslim ettik ama bu Başbakanın zenginliği de
kader mi? Bu Başbakanın yandaşlarının zenginliği
de kader mi? Kendileri mi kazandı bunu?
TEVFİK ZİYAEDDİN
AKBULUT (Tekirdağ) Konuya gel!
ALİ KOÇAL (Devamla)
Çalık Grubuna 750 milyon dolar parayı vermek kader mi? Yani
nasıl verildi bu para?
SUAT KILIÇ (Samsun)
İddia ettiğin şeyi ispat edeceksin yoksa müfterisin.
ALİ KOÇAL (Devamla) Bu
parayı kimler verdi?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Utanmıyorsun değil mi?
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya)
Konuya gel, konuya!
ALİ KOÇAL (Devamla)
Böyle sahtekârlıklar yapıyorsunuz sonra gelip burada
konuşuyorsunuz.
BAŞKAN Sayın
Koçal, lütfen konunuza geliniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sen Atatürk Spor Salonundayken Bakan kuyunun başındaydı.
Ayıp! Utanmıyorsun bir de! Sen MYKya girmek için
kurultaydaydın.
ALİ KOÇAL (Devamla)
Evet, sonuç olarak şu değerli arkadaşlar: Milletimizin ve
Zonguldaklıların manevi duygularıyla oynanmamalıdır.
Zonguldaklıların onurları ve gururları bu
değerlendirmelerle kırılmıştır.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Maddeye
gel, maddeye!
ALİ KOÇAL (Devamla)
Ucuz iş gücü temin edeceğiz diye
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Ayıp!
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) Söz al da öyle konuş kardeşim, mırıldanma
oradan!
BAŞKAN Sakin olun
lütfen.
ALİ KOÇAL (Devamla)
orada insanlar şehit edilmiştir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Onun için bundan sonraki süreçte AKPnin bu
tavrı değişmelidir. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar ve gürültüler)
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) Sen sus!
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) Sen sus, sen kirli bir insansın!
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) Gel, hadi gel
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) Sen hiç konuşma! Sen temizlen! Sen kirli bir adamsın,
kirli!
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) Otur!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen yerlerinize oturun.
Sayın idare amirleri ve
grup başkan vekilleri, lütfen
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
ALİ KOÇAL (Devamla)
Değerli arkadaşlarım
Değerli arkadaşlarım,
lütfen
Lütfen Akif Bey
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) Sen otur!
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) Sen kirli bir adamsın, her şeyiyle kirli bir
adamsın! Sen temizlen önce, temizlen sonra konuş. Kirlisin, kirli!
Kire bulaşmışsın, yolsuzluğa
bulaşmışsın! Kirli bir insansın sen, senin hiç
konuşmaya hakkın yok; burada, 550 kişi içinde sen hiç
konuşamazsın.
BAŞKAN Sayın
Ekici, lütfen sakin olun.
ALİ KOÇAL (Devamla)
Bundan sonraki süreçte Zonguldakta TTKyla ilgili yapılan sözleşme,
müteahhitle yapılan sözleşme iptal edilmelidir. TTKda
taşeronlaşmaya son verilmelidir. TTK, yani Türkiye Taş Kömürü
kendi işini kendisi yapmalıdır. Madencilerle, iş
güvenliği ve işçi sağlığı teminat altına
alınmalıdır. Özel sektörde bulunan teknik nezaretçilerin
maaşları ilgili firmalar tarafından verilmemelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Koçal.
Sayın milletvekilleri,
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.30
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111inci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
488 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1inci
maddesi üzerinde şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Eskişehir Milletvekili Beytullah Asile ait.
ALİ KOÇAL (Zonguldak)
Sayın Başkanım, sözümü tamamlayamamıştım.
BAŞKAN Sizin sözünüz
bitti Sayın Koçal, on dakikanızı doldurdunuz.
ALİ KOÇAL (Zonguldak)
Hayır, bir dakikalık zamanım vardı. Lütfen, toparlamak
istiyorum.
BAŞKAN On
dakikanızı doldurdunuz efendim.
ALİ KOÇAL (Zonguldak)
Bir dakikalık zamanımı tamamlamak istiyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
İktisatlı kullanmış olmanızı temenni ederdim.
Teşekkür ederim.
ALİ KOÇAL (Zonguldak)
Toparlamam gerekiyor. Bir dakikalık zamanım vardı Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Özür dilerim.
ALİ KOÇAL (Zonguldak)
Peki.
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 488 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini ifade etmek için söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi ve bu yasa tasarısının kanunlaşmasını
bekleyen ilköğretim müfettişlerimizi yeni adlarıyla eğitim
müfettişlerimizi ve değerli eğitim
çalışanlarını saygıyla selamlıyorum.
Son günlerde devletimizin
varlığına, milletimizin birliğine ve devamına,
toplumumuzun dirlik ve düzenine, tarihî şeref ve haysiyetimize alçakça
saldırı düzenlenmektedir. Coğrafyamızda ve ülkemizde yeni
senaryolar yazılmakta ve uygulanmaktadır. Geçtiğimiz günlerde
artarak süren çatışma ortamında insanlarımız
hayatlarını kaybetmişler, son olarak da İskenderunda 6
askerimiz ölmüş, 7 askerimiz de yaralanmıştır. Şehadet
mertebesine ulaşan bu askerlerimize yüce Allahtan rahmet, ailelerine
başsağlığı, yaralılara da acil şifalar
diliyorum.
Bu ve benzeri
saldırılardan zarar gören yalnızca hayatını kaybeden
ve yaralanan vatandaşlarımız, insanlarımız değil
bu topraklar üzerinde kardeşçe yaşama umudumuz, barış ve
demokrasidir. Toplumu birbirine düşman etmeye yönelik bu şiddet
uygulamalarını meşrulaştırmaya yönelik gelişmeler
karşısında barışı ve demokrasiyi her zamankinden
daha fazla sahiplenmek durumundayız. Şiddet ve terörle bir yere varmak
mümkün değildir. Bu şiddeti uygulayanları, bunlara zemin
hazırlayanları, yandaş ve yardakçılarını
şiddetle ve nefretle kınıyorum.
Diğer yandan, Filistin
halkına insani yardım götüren filoya İsrail kara sularına
onlarca mil uzaklıkta uluslararası sularda saldırı
düzenlenmiş ve burada da insanlarımız hayatlarını kaybetmişlerdir.
İsrail devlet terörünün uluslararası alana da sirayet ettiğinin
yeni bir örneğidir. Bu uluslararası terörü, asla kabul edilmeyecek bu
hareketi de şiddet ve nefretle kınadığımızı
ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz bu ilköğretim
müfettişliğini eğitim müfettişliğine dönüştüren
ve eğitim müfettişlerinin bazı özlük haklarında
düzenlemeler yapan bu tasarıyı bu yönüyle olumlu bulduğumuzu
ifade etmek istiyorum ancak eğitim müfettişlerine diğer
müfettişlerle eşit haklar tanınmamasını da büyük bir
eksiklik olarak görüyorum.
Bir başka eksik
bulduğumuz husus ise, millî eğitim müdürlüklerinde ve
Bakanlığımızın merkez teşkilatında görev
yapan şube müdürlerine de eğitim müfettişlerine
tanıdığımız özlük haklarını
tanımamış olmamızdır.
Bu iki düzenlemenin, yani
eğitim müfettişlerine de diğer müfettişlerle eşit
haklar tanınması ile şube müdürlerinin de hak ettikleri 3.600 ek
göstergeye yükseltilmeleri hususu tez zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelir, bu eğitimcilerimizin de yüzü güler.
Değerli
arkadaşlarım, bunu ifade ettikten sonra, bugün bir grup eğitim
çalışanı, şube müdürü, Millî Eğitim Komisyonu
Başkan Vekilimiz Necat Birinciyi ziyaret ettiklerini ve bu ziyarette
kendilerinin bu taleplerini ilettiklerini ifade ettiler ancak ben üzülerek
ifade ediyorum ki Sayın Komisyon Başkan Vekili bu konuyu doğru
bulduklarını, taşrada çalışma
barışını bozduğunu ancak muhalefet tarafından
muhalefet edilmesi nedeniyle bunu gündeme getiremediklerini ifade ettiğini
söylediler. Eğer bir yanlış anlaşılma varsa, kendisini
buraya gelip düzeltmeye davet ediyorum. Gerek bu yasa görüşülürken gerek
alt komisyonda bu haksızlığı, çalışma
barışını bozan bu eylemi düzeltme noktasında talepte
bulunmamıza rağmen, böyle bir isnatla
karşılaşmış olmamızı da esefle
kınıyorum, şiddetle reddediyorum.
Değerli milletvekilleri,
rehberlik ve denetimin olmadığı yerde öğrenci
başarısızlığının devam etmesi
kaçınılmazdır ve bunun doğal sonucunda da yıllarca
eğitim görmüş öğrencilerimizin sınavlarda doğrudan çok
yanlış yapmaları da kaçınılmazdır. Bu
başarısızlığın sorumlularından birisi olan
denetim sisteminin çalışması ve etkililiği acilen
sorgulanmalıdır. Bugün, ülkemizde 800 bin civarında
öğretmen çalışmaktadır. Bu 800 bin öğretmenimizin
rehberlik denetimi 334ü Bakanlık olmak üzere 3.500 civarında
müfettiş tarafından yaptırılmaya
çalışılmaktadır.
25 Aralık 2009 tarihi
itibarıyla Bakanlık veri tabanından edinilen bilgilere göre 501
olan Bakanlık müfettişliği kadrosunun 334ü, 25 iç denetçi
kadrosunun 10u, 4.500 ilköğretim müfettişliği kadrosunun
3.180i doludur. Toplam denetim elemanı kadrosu 5.026 olup, fiilen görev
yapan denetim elemanı sayısı ise 3.524tür. Bu kadroların
tamamının niçin kullanılmadığının
gerekçesini de Sayın Bakanın mutlaka açıklaması gerek.
Değerli
arkadaşlarım, Bakanlık müfettişlerinin fiilî denetim
alanı içerisinde 7.546 resmî ortaöğretim kurumu, 717 özel
ortaöğretim kurumu, 81 il ve 892
ilçe teşkilatı, 676 adet öğretmenevi, 1.200ü aşan
diğer özel ve resmî kurum bulunmaktadır.
Bakanlık Teftiş
Kurulu tarafından 2008-2009 öğretim yılı içerisinde
yapılan denetim sayısı, 993 okul ve kurum
denetlenebilmiştir. Yani toplam denetlenmesi gereken kurumların ancak
yüzde 10u denetlenebilmiştir. Amaç nedir? Amaç, iki yılda bir bu
öğretmenlerle gerek rehberlik yapmak gerek incelemelerde gerek denetlemede
bulunmak amacıyla bu müfettişlerin iki yılda bir bu kurumlara
mutlaka gitmesi gerekir. Ama bu olmuyor. 501 olan kadronun da maalesef ancak
334ü dolu. Bu boş kadro, kullanılmayan kadro miktarının
niçin kullanılmadığını da anlamak mümkün değil.
Değerli
arkadaşlarım, bu okul öncesi eğitim kurumları ile
ilköğretim kurumlarında görevli 500 binin üzerinde öğretmen
ilköğretim müfettişleri tarafından iki yılda bir
denetlenmeye çalışılmaktadır. Ancak az önce de ifade ettim,
ilköğretim müfettişlerimizin sayısı 3.180.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BEYTULLAH ASİL (Devamla)
Bunun mutlaka çözülmesi gerektiğini ifade ediyor, bu yasanın
eğitim çalışanlarımıza, eğitim
müfettişlerimize ve eğitim hayatına katkı
sağlaması temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Asil.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Birdal.
BDP GRUBU ADINA AKIN
BİRDAL (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 488 sıra sayılı
Tasarının 1inci maddesi üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Tasarı, zorunlu
eğitimin sekiz yıla çıkarılmasıyla
işlevsizleşen ilköğretim müfettişliği
unvanının eğitim müfettişliği unvanına
dönüştürülmesini düzenlemektedir. Buna ilişkin görüşlerimizi
biraz sonra söyleyeceğim.
Ancak, az önce bir haber
aldık. Son günlerde Türkiyede, ısrarla, bir yerden, gerilim,
çatışma tırmandırılıyor ve müessif olaylar
yaşanıyor. İnsan hakları ve demokrasi açısından
gerçekten kaygı duymamıza neden olacak, hızla bir iç
çatışmaya sürükleyen bir irade var. Bu nereden kaynaklanıyor? Bu
tartışılmalıdır Türkiye Büyük Millet Meclisinde.
Ancak, bu son gelişmelerden
Ki bu son gelişmelere hepimiz tanık
oluyoruz, daha birkaç gün önce olan olaylar yani İsrailin
insanlığa karşı işlediği suçlar nedeniyle, bunlar
her nedenli gündemden kalkmış gibi görünüyorsa da şu anda
inceden inceden o kor yanıyor. Öğrenci gençliğe
saldırılar, Kürt öğrencilerine sistematik baskı,
saldırı ve cinayetler, cezaevlerinde muhalif olmaktan ötürü devrimci
mahkûmlara ve Kürt mahkûmlara 45/1 denilen bir genelgenin son günlerde
ısrarla ve inatla uygulanmaması, bölgede bir savaş
ilanının yapılması, her gün yirmi tane helikopterin
desteğinde tankların, topların, tüfeklerin o alana girmesi ve
her gün bu savaşın her bir yere yayılmak istenmesi, elbette ki
buna karşı da koyuşlar ve
onun getirdiği sonuçlar.
Şimdi, bütün bunlara
dikkat çekmek isteyen Barış ve Demokrasi Partisi milletvekillerimizin
de yer aldığı, bugün Silopide, ki Şırnak
milletvekillerimiz Sevahir Bayındır, Hasip Kaplan ve Hakkâri
Vekilimiz Hamit Geylaninin de bulunduğu, Şırnak il ve Silopi
ilçe örgütümüzün ve üyelerimizin barışçıl bir yürüyüşü az
önce saldırıya uğramıştır. Şimdi, bu yürüyüşün,
bu barışçıl, demokratik bir eylemin gerekçeleri Şırnak
Valisine anlatılmıştır ve son günlerde olup bitenlere
dikkat çekilmek ve duyulan kaygı belirtilmiş ve bu nedenle böyle bir
yürüyüşün düzenleneceği iletilmiştir. Valinin, mülki
amirliğinin bilgisi dâhilinde bir yürüyüş daha başlamadan
güvenlik güçlerinin saldırısına uğramış, biber
gazı, tazyikli su ve coplarla yürüyüşçülerin üzerine
yürünmüştür. Şu anda Şırnak Vekilimiz Sevahir
Bayındır bedenine birçok darp almış, yaralanmış
ve ayağı kalçası tarafından
kırılmıştır ve hastaneye
kaldırılmıştır.
Şimdi, bu
ilköğretim müfettişlerinin müfettişliğin nasıl
olacağı, kimin denetleyeceği konusu sistemin doğrudan
ilgili bir yanı. Şimdi, bu denetlense ne olacak, ki Barış
ve Demokrasi Partisi olarak gerçekten eskimiş, geride kalmış bu
düzenlemenin değiştirilmesine dair elbette biz de desteğimizi
bildirecek ama eğitim sistemine ilişkin eleştirimizi de
getirecekken, ki 300 bine yakın işsiz öğretmenin umudunun ve
geleceğinin karartılmasına dikkat çekmek isterken, her alandaki
ücret dengesizliğine dikkat çekmek isterken ve belki buradaki
tartışmalardan yola çıkarak eğitim sisteminin
ayrımcı, ırkçı, çatışmacı, linç edici
kültürü yaratmak yerine, eşitlikçi, özgürlükçü ve kardeşliği ve
bir arada yaşamayı esas alacak bir anlayışın ve
kültürün oluşmasına yardımcı olmak niyetiyle burada konuşacakken
şimdi bir milletvekilimizin uğradığı
saldırıyı bu kürsüde dile getirmek durumunda kalıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
şimdi bakın, dikkatinizi çekiyorum. Şimdi, bu vekilimize
yapılan saldırı onun şahsına yapılmış
bir saldırı değildir, bu saldırı Barış ve
Demokrasi Partisine yapılmış bir saldırı
değildir, bu saldırı doğrudan Türkiye Büyük Millet
Meclisinin iradesine yönelik bir saldırıdır. Bu
saldırı doğrudan, demokrasiye yönelik bir
saldırıdır; bu
saldırı uluslararası hukukla güvence altına
alınmış, demokratik ve barışçıl bir gösteriye
saldırıdır ve insan haklarına saldırıdır.
Peki, dün Sayın Başbakan kalktı -gerçekten, hepimizin dün
Türkiye Büyük Millet Meclisinde birlikte telin ettiğimiz İsrail
vahşetini ve saldırısını kınarken- haklı
olarak ne dedi? Sivillere yönelik bir saldırıdır,
lanetliyoruz. dedi. Mermi kullanılmıştır, plastik mermi.
Bugün öğreniyoruz İHH Başkanının
açıklamalarından çivili mermilerin kullanıldığını
ve nasıl, insanların, yaralıların orada darp
edildiğini, yaşama hakkına, temel hak ve özgürlüklere
yönelik saldırıların
nasıl yapıldığını. E tamam. Bunları yine
lanetliyoruz, telin ediyoruz gerçekten çünkü bu, insanlığa karşı
bir suçtur, zorbalıktır, uluslararası hukukun ihlalidir ve insan
haklarına bir
saldırıdır.
Peki, bugün Silopide olan
nedir, nasıl açıklanır? Aynı bu tepkiyi Sayın
Başbakandan bekliyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinden ve Meclisin
iradesinden bu saldırının lanetlenmesini istiyoruz. Aynı
şekilde demokratik kamuoyundan ve diğer siyasi partilerimizden bu saldırının
lanetlenmesini bekliyoruz. Arkadaşlar, aksi takdirde, bakın -biz
birkaç aydır Barış ve Demokrasi Partisi olarak dikkat çekmek
istiyoruz- 12 Eylül öncesi bir durum yaşanıyor Türkiye'de, bir
yerlerden düğmeye basıldı. Yoksa rastlantı değil,
üniversitelerde, cezaevlerinde, kışlalarda ve bölgemizde
yaşanılan bu saldırılar, baskılar, şiddetin,
çatışmanın ve savaşın yayılmak istenişi
rastlantı değil ve bugün de milletvekillerimize yönelik
saldırı, Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümüne
ilişkin yaratılmış ve yaklaşık üç
yıldır heba edilen bir fırsatın bütünüyle yok edilmesine
yönelik bir saldırıdır.
O zaman ne yapmamız
gerekiyor? Öncelikle bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
saldırıyı kınaması gerekiyor. Burası hukuk
devleti mi, polis devleti mi? Şiddetin, silah gücünün, postalların,
apoletlerin, silahın gücü mü bu ülkede üstün kılınacak, yoksa
hukukun gücü mü üstün kılınacak, buna karar vermek durumundayız.
Aksi takdirde o kaos yarın ta buraya kadar uzanır, uzatmak isteyenler
vardır, bunları artık görmek gerekiyor. Derhâl
İçişleri Bakanını göreve çağırıyoruz; bugün
milletvekillerimize, halkımıza yönelik bu saldırıyı
yapanların sorumluları derhâl görevden alınmalıdır,
aksi takdirde İçişleri Bakanının kendisi derhâl istifa
etmelidir. (BDP sıralarından alkışlar) Yoksa, burada,
güvenlik, hukuk, adalet, demokrasi nasıl sağlanacak, kimlerce tesis
edilecek, bunun muhatabı kim? Biz, hâlâ Türkiye Büyük Millet Meclisini
doğrudan bunun muhatabı sayıyoruz. Yargıyı, hukukun
üstünlüğünü ve gücünü herkes için kullanılacağına inanan
yargıyı muhatap kabul ediyoruz.
Aksi takdirde
arkadaşlar, gerçekten Türkiyeyi hep beraber bir yere sürükleyebiliriz.
Bakın, Türkiye şu anda, bunu görelim, çok sert bir kavşaktan
dönüyor, virajı alamadığı zamanlar nasıl
devrildiğini ve bu kazadan hepimizin nasıl nasibini
aldığını biliyoruz. O nedenle, Türkiyeyi bu keskin
kavşaktan selametle, sağlıkla döndürebilmek hepimizin elinde. Bu
nedenle, bugün halkımıza, milletvekillerimize, partimize,
demokrasiye, insan haklarına, hukuka yönelik bu saldırıyı
şiddetle kınıyoruz ve bundan sonraki saldırıları
da halkımız direnme hakkıyla, savunma hakkıyla
püskürteceğinden kimsenin kuşkusu olmaması gerektiğini burada
bir kez daha hatırlatıyoruz.
Saygılarımı
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Birdal.
Şahsı adına
Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen.
Buyurunuz Sayın Türkmen.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
POLAT TÜRKMEN (Zonguldak)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Millî
Eğitim Kanunu hakkında şahsım adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, gerçekten, gündem o
kadar sık değişiyor, o kadar spekülasyonlar yapılıyor
ki Millî Eğitim Kanunu hakkında konuşacağımız
yerde, Zonguldakta başımıza gelen, milletimizi üzüntüye gark
eden, gerçekten büyük bir felaket yaşadığımız konular
üzerinde herkes bir fikir beyan ediyor, herkes bir şeyler söylüyor. Bunlar
doğrudur.
Bazıları geliyor
Yöremize geldi, bütün milletvekilleri geldi muhalefetten, diğerlerinden,
grubu olanlardan, olmayanlardan, herkese teşekkür ediyoruz,
acımızı paylaştılar. Acılar,
paylaşılırsa azalıyor. Büyük bir felaketti.
İnsanların gözü yaşlıydı. Biz -ben dün geldim oradan-
yirmi gündür oradayız çünkü benim yörem. Ben oralarda büyüdüm. Maden
mühendisiyim kendim de. O yöredeki insanların hepsi
tanıdığımız, hepsi dostlarımız,
akrabalarımız.
Evet, bir ölüm hadisesi
cereyan etmiştir. Sebepleri vardır, onlar
araştırılıyor. Beş tane komisyon kurulmuş, onlar
da araştırıyor. Neticeler ortaya çıkacaktır. Neden
olduğunu araştıracağız, bakacağız.
Spekülasyonlar yürütülmemelidir.
Ben, başta
Başbakanımız olmak üzere, bu acılı günümüzde orada on
beş gün kalan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer
Beye, Enerji Bakanımız Taner Yıldız Beye
Bütün bakanlıklarını
bıraktılar, geldiler, bizimle o acıyı
paylaştılar. Kapı kapı ailelere gittik, onlara taziye
ziyaretlerinde bulunduk. Gece saat 3lere, 5lere kadar o insanlar
ayrılmıyorlardı o iş yerlerinden. Onlarla birlikte olduk,
acılarını paylaşmaya çalıştık.
Arkadaşlar, burada
söylenen sözler, bu acının üzerinden bir şeyler devşirmeye
çalışmak çok ayıp şey, hiç yakışmıyor,
hiçbirimize yakışmıyor, hiç kimseye yakışmıyor,
Parlamentoya hiç yakışmıyor.
Evet, bazı
arkadaşlarımızın hepsi gelmişlerdir,
bazılarının görevleri vardı, Cumhuriyet Halk Partisinin o
dönem kongresi vardı, daha az gelebilmişlerdir; mesele o
değildir, acıyı paylaştıklarını, hepimiz
kadar, herkes kadar paylaştıklarını hepimiz biliyoruz ama
orada basını bilgilendirmek yönünde Bakanımızın
yaptığı, ki benim yanımda yaptığı hadisedir
Orada büyük spekülasyonlar oluyor. İşte nedir bu spekülasyonlar?
Efendim, kolu kopmuştur, bacağı kopmuştur, tanınmaz
hâldedir, nerededir
İki tane daha şehidimiz, bizim, orada
ocağın içindedir, onları çıkaramadık,
telaşımız odur, sıkıntımız odur. Bütün
şehitlere Allah rahmet eylesin, ailelerine
başsağlığı diliyoruz ama bunun üzerinde soru soruluyor
Bakana, deniliyor ki: Efendim, bunlar tanınamadı, edilemedi,
gidilemedi, kolu koptu, bacağı yok, kendisi yandı, şu oldu,
bu oldu
Nedir bunun durumu? Diyor ki: 19 tane kardeşimiz, doğru,
orada bir yerde olmuşlar, resimleri çekilmiş, hepsi çekilmiş
aşağıdan alınırken, diğer
arkadaşlarımız işte 9 tanesi falan muhitte bulundu diye
tarif ediyor. Biz oraya girip, gören, yaşayan insanlarız orada. Bunu
herkesin böyle bilmesini istiyorum. Onun üzerine diyor ki: Arkadaşlar,
öyle tanınmaz hâlde değillerdi, iyi hâldeydiler. O spekülasyonu
önlemek adına söylüyor bunu. Bu alınıp, çevrilip evrilip, Özür
dilensin, şu olsun, böyle olsun, milletimiz infiale
Ya, milletimiz
Zonguldakta bunları biliyor, mesele Türk milletinin diğer geri
kalanları onu anlamayabilir diye izah ediyoruz. Oradakiler gülüp geçiyor
buna, Zonguldak halkı gülüp geçiyor, onları gördü.
Onun için, ben, tekrar tekrar
bu söylenenlerin doğru olmadığını, yakışmadığını
Bütün bölge milletvekillerimiz oraya geldi. Hayati Yazıcı Bey geldi,
herkes geldi, CHP Genel Başkanı geldi, herkese teşekkür
ediyoruz, acılarımızı paylaştı hepsi. Bunun
üzerinden spekülasyon yapmaya, konuşmaya, çirkinleşmeye, birbirine
hakaret etmeye
Bir araya geleceğimiz bu acılı günlerde bile
gelemiyorsak ne zaman geleceğiz bir araya? Hangi boşluğumuzu
dolduracağız?
Ha, bu madendeki olan
kazayı ben size en iyi anlatacak insanım, bunu yaşayan
insanım orada. Neden olduğunu, nasıl olduğunu, neticelerini,
bir sürü organlar, teftiş kurulları var, bunlar ortaya
çıkaracaktır, orada göreceğiz bunları. Hepsi spekülasyon
olur şimdi yaptıklarımızın. Doğrudur
eğridir, Zonguldak, bir mekteptir, yüz elli yıllık geçmişi
vardır, bir markadır; insanlar, oradan alırlar
eğitimlerini, diğer ocakları, yer altı işletmelerini
yaparlar. Bunu bilmeyenler, arazi yapısını bilmeyenler,
Avrupada, efendim, şöyleydi
Orada mekanizedir, onların
damarları 20 metredir, onların eğimleri 4-5 derecedir, 10
derecedir; bizdeki fay kırıklarıyla mevcuttur; 40 derece, 50
derece, 80 derece ayaklarda çalışıyoruz; topografyamız
onlarla müsait değildir, orada insan gücüyle çalışıyoruz.
Oraya gelip gireceksiniz, bakacaksınız, orada onlarla
yaşayacaksınız o zaman bunu anlarsınız. Bu, anlatmayla
falan anlaşılmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
POLAT TÜRKMEN (Devamla)
Bitiriyorum. Çok teşekkür ediyorum Başkanım.
Teknik terimlerle bunu izah
ederiz size, nasıl olduğunu da izah ederiz ama ne olur
Bu
acılı günde bizim derdimiz, sıkıntımız
onların yaralarını sarmak, onların cenazelerinde bulunmak,
onlara taziyeleri sunmak, onların emekli maaşlarını
bağlamak. Onlarla birlikte olup acılarını hafifletmek için
orada uğraşıyoruz. Bunun üzerinden bazı kimselerin böyle
birbirini kıracak, üzecek ve ondan bir şeyler devşirecek
şekilde hareket etmesini çok ayıp gördüm, üzüldüm, onun için
konuşma gereğini hissettim. Çok konuşan birisi de değilim
ama bunun üzerinden böyle spekülasyon yapmalarını da çok doğru
bulmadığımı söylüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Türkmen.
Soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Ünlütepe,
buyurunuz.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
iktidarınız döneminde ilimizde 2005 yılında 2.273, 2006
yılında 1.973, 2008 yılında 1.739 ve 2010 yılında
2.300 öğretmen açığı vardır. 100 binlerin üzerinde öğretmenler
atanmayı beklerken ilimizdeki öğretmen açığını
niçin gideremiyorsunuz? Önümüzdeki eğitim öğretim döneminde 2.300
öğretmen açığından ne kadarını
karşılayabileceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünlütepe.
Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın)
Sayın Bakan,
1) 700 bin öğretmen,
11.100 okul, teşkilat, öğretmenevi gibi birimin bulunduğu
Bakanlığınıza bu düzenlemeyle verilen 4.500 kadro yeterli
midir?
2) Bütün bu hizmetleri mevcut
3.524 müfettişle ne kadar yapabilmektesiniz?
3) Eksik olan bin kadroyu
doldurmayı düşünüyor musunuz? Ne zaman dolduracaksınız?
4) İhdas edilen 4.500
kadrolu müfettişin özlük haklarıyla ilgili bir düzenleme yapacak
mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Taner.
Sayın Bal
ŞENOL BAL (İzmir)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, eğitim
camiasının moral, motivasyon ve huzur içerisinde
çalışmaları eğitimde başarı, kalite ve verimlilik
açısından çok önemlidir bildiğiniz gibi. Ancak, son
yıllarda personel arasında ayrım, kayırmacılık,
himayecilik gibi haksızlıklar ve hukuksuzluklar nedeniyle Millî
Eğitim Bakanlığının çalışanları ile ve
vatandaşlarla rekor seviyede davalık yani mahkemelik olduğu
basın yayın organlarında ve kamuoyunda dile getirilmektedir.
2002-2010 yılları arasında Millî Eğitim
Bakanlığının yıllar itibarıyla dava konuları
ve sayıları açısından istatistiki bir bilgiye sahip
misiniz? Bu davalardan Bakanlığın lehine ve aleyhine sonuçlanan
dava sayısı ne kadardır? Bu davalardan kişi ve
kuruluşlara tazminat ödenmeye mahkûm edilen, Bakanlık
açısından, dava sayısı ve tazminat miktarları ne kadardır?
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Bal.
Sayın Yaman
M. NURİ YAMAN (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
bilindiği gibi, müfettişlik görevi, tüm bakanlıklarda
uzmanlık gerektiren ve sınavla alınıp mesleklerinde
sınavla yükselinen bir kariyer mesleğidir. Bunu Danıştay
kendi kararlarında da böyle öngörmektedir. Siz,
Bakanlığınız Teftiş Kurulunda bulunan Millî
Eğitim Bakanlığı müfettişleri gibi, eski adıyla
ilköğretim, yeni adıyla eğitim müfettişlerini de bu
kapsamda değerlendirecek misiniz, yoksa yarın
canınızın istediği zaman bu kişileri tekrar geldikleri
görevlere geri döndürme gibi bir uygulamayı düşünecek misiniz, bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Yaman.
Sayın Üçer
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Silopide demokratik bir
hakkı kullanmakta olan sivil halka yönelik uygulanan devlet terörünü
kınamakla beraber millî eğitimde yaşanan sorunların
YİBOlarla ilgili olanını belirtmek istiyorum.
Vanın Gürpınar
ilçesinin İMKB Kız YİBOnun 200 yataklı kapasitesi
vardır, 750 öğrenci kapasitesi vardır. Biz Van
halkının da taleplerini esas alarak, bu kız YİBOnun
taşımalı eğitim sistemi olarak faaliyete geçmesini
dilemekteyiz. Bu konuda ne yapılacaktır?
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Üçer.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Sayın
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle, Sayın
Ünlütepenin, iliyle ilgili öğretmen açığı konusunda
değindiği konu vardı. Afyonda şu anda mevcut öğretmen
sayısı 7.117 sizin de söylediğiniz gibi, ihtiyaç 1.489
civarında.
Hepinizin de bildiği
gibi illerimizde öğretmen açığına yönelik olarak kadrolu,
sözleşmeli, vekil öğretmen ve ücretli öğretmen
şeklinde yapılandırmak suretiyle, derslerin boş geçmemesi
ve öğretmen açığının bulunmaması için dört
ayrı kategoride öğretmen ihtiyacını
karşılıyoruz. Bu nedenle, Afyonda öğretmen
açığı nedeniyle boş geçen ders bulunmamakla birlikte yeni
dönemde 786 öğretmen ihtiyacı şu anda, yeni atama döneminde
değerlendirilecek.
Bütün illerde olduğu gibi
-Afyon için de- illerden aldığımız talepleri
değerlendirip İLSİS modülüne yansıtıyoruz
ihtiyaçları, tüm iller arasında eşit ve adil bir şekilde
dağıtmak suretiyle bilgisayar ortamında, hepinizin de
bildiği gibi, atamaları gerçekleştiriyoruz.
Ümit ediyorum ki bu son
aylarda yapacağımız, önümüzdeki iki ay içerisinde
yapacağımız 40 bin öğretmen atamasıyla eğitim ve
öğretim alanında ihtiyaç duyulan öğretmen
ihtiyacımızın büyük bir bölümünü de
karşılamış olacağız.
Bazı soruları tam,
net olarak alamadım Sayın Başkan, yazılı olarak cevap
vereyim.
Sayın Şenol
Balın bir sorusu oldu. Eğitim camiası arasında, personel
arasında kayırmacılık ve himayecilik söz konusu. 2002-2010
yılları arasında uygulamaların yargıya intikali, bu
yönde ödenen tazminatlar ve diğer konularda istatistikler var mı?
dedi. Evet, bu konuda istatistiki bilgilere sahibiz. Özellikle eğitim
öğretim alanında her şeyden önce Hükûmetimiz döneminde birçok
konunun objektif, eşit, adil, uygulanabilir kriterlere bağlandığını
söylemekle başlamak istiyorum. Her şeyden önce öğretmen
atamaları ve yer ihtiyaçları şeffaf bir şekilde
Bakanlığımızın İnternet sitesinde
yayınlanmak suretiyle, özellikle ilk atamalarda
Yarın sabahleyin 10
bin öğretmenin atamasını gerçekleştireceğiz ve
öğretmenlerin huzurunda, bilgisayar ortamında yapacağız, bu
atamayı gerçekleştireceğiz.
Bunun dışında,
ilk kez dönemimizde yönetici atama ve yer değiştirme
yönetmeliğini çıkardık. Müdür ve müdür
yardımcılıkları için yine objektif, eşit, adil
kriterlerle hareket ettiğimiz
Yani herhangi bir yargı kararıyla
da durdurulmayan yönetmeliğimizi uyguladık ve sınav yoluyla
müdür ve müdür yardımcılarımız atandı tüm Türkiyede.
Dolayısıyla yöneticilik de dâhil olmak üzere özellikle öğretmen
atamaları, yer değiştirmeleri, idarecilerin
Yakın bir
tarihte şube müdürlüklerini de sınavla yapacağız. Bu
şu demektir: Yani özellikle idareci ve yönetici kadrolarda, ne zaman Millî
Eğitim Bakanlığıyla ilgili bir yasa gelse, özellikle okul
müdürlerinin aynı siyasi görüşe sahip hatta aynı sendikaya
yönlendirildiği ve aynı sendika üyesi oldukları gibi ithamlarla
karşılaşıyoruz ama biz okul müdürlerini sınavla
alıyoruz. Dolayısıyla sınavda başarılı olan
herkes tercih ettikleri yere ve hizmet puanı üstünlüklerine göre
tercihleri doğrultusunda okullara idareci olarak yerleştiriliyorlar.
ŞENOL BAL (İzmir)
Öğretmenler ve idareciler sizi dinliyor, lütfen
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Evet
dinliyorlar, bu uygulamalardan öğretmenler ve idareciler
yargılanıyorlar Sayın Bal. Zaten o konuda öğretmenlerimiz
ve idarecilerimiz de bize memnuniyetlerini iletiyorlar bu yönde.
ŞENOL BAL (İzmir)
Demek ki belli bir grup.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Olabilir.
Dolayısıyla bu
konuda ayrıntılı bilgiyi ben size yazılı olarak
sunayım, açılan davalar konusunda özellikle.
Öğretmenlik
mesleğinin bir kariyer mesleği olduğu konusuna Sayın Yaman
değindi. Evet, öğretmenlik bu manada bir kariyer mesleğidir,
ihtisas mesleğidir, Millî Eğitim Bakanlığı Kanununda
da böyle geçiyor. Bugün burada görüştüğümüz yasa özellikle
ilköğretim müfettişlerinin eğitim müfettişi olarak
adlandırılmaları ve eğitim müfettişi ve eğitim
müfettişi yardımcısı olarak değerlendirilmeleri,
özellikle eğitim öğretim alanında uzun yıllardır
gerçekten bu müfettişlerimizin büyük bir vefakârlık örneği
göstererek, gerçekten çoğu zaman Anadolunun en ücra yerlerinde ve büyük
bir özveriyle yürüttükleri çalışma
karşılığında sağlanmış bir idari kadro
olacaktır ve ek göstergelerinin 3.600 ek göstergeye
çıkarılmasıyla da bu yönde yıllardır uğramış
oldukları bir haksızlığın giderilmiş
olacağını düşünüyoruz.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, benim soruma cevap verilmedi.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Cevap vermediklerime
yazılı vereyim.
BAŞKAN
Yazılı verecekmiş Sayın Üçer.
Madde üzerinde önerge yok.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde
kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 3797
sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
EK MADDE 4- Ekli (1) sayılı listede yer alan
kadrolar 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
bağlı (I) sayılı cetvelin Millî Eğitim Bakanlığı
bölümünden çı-karılmış, ekli (2) sayılı listede
yer alan kadrolar ihdas edilerek aynı Kanun Hükmünde Karar-nameye
bağlı (I) sayılı cetvelin Millî Eğitim
Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir.
BAŞKAN 2nci madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat.
Buyurunuz Sayın Özbolat.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DURDU ÖZBOLAT
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısının 2nci maddesiyle ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Şu anda ülkemiz
genelinde 2.844 ilköğretim müfettişi yüce Meclisimizi izliyor. Millî
Eğitim Bakanlığımız seksen bir ilimizde birçok
işini bu 2.844 eğitim emekçisine yaptırıyor. Bakanlığımızın
Personel Genel Müdürlüğünün istatistiklerine göre olması gereken
ilköğretim müfettişi sayısı ise 4.577 yani bugün
itibarıyla 1.733 ilköğretim müfettişine daha ihtiyaç var.
Peki, ne iş yapar bu
cefekâr eğitim emekçileri sizlere sıralayalım: Resmî ve özel
anaokulları, ilköğretim okulları, dershaneler, sürücü
kursları, her tür özel kurslar, rehberlik ve araştırma
merkezleri, halk eğitim merkezleri, öğretmenevleri, hizmet içi
eğitim enstitüleri, spor ve izcilik okulları, Kuran kurslarının
teftiş, denetim, inceleme ve soruşturma işleri ile valiliklerin
verdiği diğer işler. Evet, değerli arkadaşlarım
bu saydıklarımın hepsi ilköğretim müfettişlerinin
görevleri arasında. Peki, bu kadar çok görev ve sorumluluk yüklediğimiz
yüz yetmiş yıllık geçmişe sahip olan ilköğretim
müfettişlerimiz durumlarından memnun mu? Ben bu kanunun
hazırlık aşamasında hem müfettişlerimizin dernek ve
sendikaları ile hem de birçok ilköğretim müfettişi ile bizzat
görüşmeler yaptım. Bir dokundum bin ah işittim. Değerli
arkadaşlarım, açık söyleyeyim, bu araştırmaları
yapmadan önce bu meslek grubundaki değerli hocalarımın bu kadar
sorunları olduğunu bilmiyordum. Şimdi bu sorunlardan
bazılarına dikkatinizi çekmek istiyorum: Kamuda çalışan
müfettiş unvanlı denetim elemanlarının ek göstergeleri
3.600 iken bugüne kadar ilköğretim müfettişlerinin ek göstergeleri 3
bin. Diğer denetim elemanlarının özel hizmet tazminatı
yüzde 195, ilköğretim müfettişlerinin yüzde 130. Diğer denetim
elemanlarının denetim tazminatı yüzde 130, ilköğretim
müfettişlerinin yüzde 20. İş güçlüğü, temininde güçlük
zammı diğer denetim elemanlarında 2.700, ilköğretim
müfettişlerinde 2.025. Diğer denetim elemanlarında makam
tazminatı 2 bin, görev tazminatı 8 bin, temsil tazminatı 12 bin.
Bunların hiçbiri ilköğretim müfettişlerine verilmiyor. Daha
açık bir ifadeyle, 1inci derecenin 4üncü kademesinde bir ilköğretim
müfettişi ayda 1.580 TL, aynı Bakanlıkta aynı işi
yapan Bakanlık müfettişi 2.460 TL, büyükşehre bağlı
ilçe belediye müfettişleri ise ayda 1.900 TL maaş alıyorlar.
Şimdi, siz gelin, bu durumu eşit işe eşit ücret ilkesiyle
ilişkilendirin değerli arkadaşlarım.
Şimdi, iktidar
sırasında oturan değerli milletvekilleri ve Sayın Bakan
diyecek ki Bu sorunları biz mi yarattık? Tabii ki siz
yaratmadınız. Bu sorunların önemli bir kısmı
yapısal ama değerli arkadaşlarım, siz de sekiz
yıldır iktidardasınız, hem de büyük bir çoğunlukla.
İstediğiniz konularla ilgili düzenlemeleri Meclisi gece gündüz
çalıştırarak çıkartıyorsunuz. Daha geçen ay Anayasa
değişikliğiyle ilgili düzenlemeler Meclisten geçti, hem de büyük
bir hızla. Tabii, o sizin için çok gerekliydi çünkü kendi yüce
divanınızı yaratmanız gerekiyor. Malum, önümüzde seçim var,
ne olur ne olmaz.
Değerli
arkadaşlarım, ben bu kısa konuşmamla siyasi polemik yapmak
istemiyorum. Bugün kendilerine söz verdiğim ilköğretim
müfettişlerinden ve onların sorunlarından, onlarla ilgili
olduğu oranda eğitim öğretimin genel sorunlarından ve çözüm
önerilerinden söz edeceğim.
17nci Millî Eğitim
Şûrasında Millî Eğitim Bakanlığının denetim
sisteminin eğitim müfettişliği çatısı altında
birleştirilmesi öngörülmüştü. Tarih 13-17 Kasım 2006, bugün 3
Haziran 2010. Aradan dört yıl geçti. Sayın Bakanım, gerçi sizin
bu işte çok büyük bir kabahatiniz yok ama sizden önceki Sayın Bakan
Millî Eğitim otomatik pilota bağlandı. demişti.
Eğitim paydaşları, otomatik pilotu sorunların üzerinden
otomatik geçme olarak algılamaya başladı.
Değerli
arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanlığında,
Bakanlık, iç denetim birimi ve ilköğretim müfettişliği
olmak üzere üç ayrı teftiş birimi faaliyet göstermektedir. Bu tablo,
denetimde yetki karmaşasına, zaman kaybına, mükerrer
çalışmalara, çok başlılığa,
dağınıklığa neden olmuyor mu? Hepiniz bu sorulara
eminim ki oluyor diyeceksiniz. Peki, bu konularla ilgili bugüne kadar bir
çalışma neden yapılıp Meclise gelmedi?
Değerli
arkadaşlarım, kaldı ki 2006da şûrada bu kararı
almışsınız. Alınan kararları uygulamaya
sokmayacaksanız neden bu şûraları topluyorsunuz? Denetim
kurumları, denetim elemanlarının durumlarının
iyileştirilmesiyle ilgili çalışmaların çok ağır
gitmesi, zihinlerde sizlerin bu kurumlara ön yargılı
baktığınız ve birçok şeyi denetimden kaçırarak
yapmak istediğiniz şeklinde bir sonuç ortaya çıkarmıyor mu?
Adalet gibi tarafsız bir denetim mekanizmasının bir gün sizlere
ve sizlerin göreve getirdiği bürokratlara da lazım
olacağını sakın aklınızdan çıkarmayın.
3046 sayılı Yasa,
denetim birimlerini merkeze bağlıyor. Valilikler bünyesinde denetim
birimi bulunmuyor. Bu çerçeve, yasaya rağmen, millî eğitim
müdürlüklerine bağlı ilköğretim müfettişlerinin tam bir
tarafsızlık içinde karar verme şansları var mı?
İlköğretim müfettişlerinin sicil amirlerinin millî eğitim
müdürü olması, teftiş ve incelemenin
tarafsızlığıyla bağdaşır mı?
Bunların derhâl düzelmesi gerekiyor.
Benim, bu kürsüde Sayın
Millî Eğitim Bakanına bir önerim var. Gerçi bundan önceki Sayın
Bakana da birçok önerimiz olmuştu. Eğitim sistemimizle ilgili olarak
yapmak istediğiniz her düzenlemede işin taraflarının ve
onların oluşturduğu kurumların önerilerini dikkate
alınız. Belki sizin buna zamanınız yetmeyebilir ama
bürokratlarınıza talimat verin, ortak akla itibar etsinler.
Şimdi, bizler, bu
kanunla ilköğretim müfettişlerinin sorunlarından bir
kısmını çözeceğiz. Belki biz de bu kanunla ilgili olarak
komisyonlarda hep olumlu olduk. Peki, değerli arkadaşlarım, bu
kanunla beraber teftiş sistemimizin yapısal sorunlarını da
çözecek yeni düzenlemeler yapılsaydı daha doğru olmaz
mıydı? Kargaşadan, müdahaleden
arındırılmış bir teftiş mekanizması daha
adil olur düşüncesindeyim.
Değerli
arkadaşlarım, bizim muhalefet olarak niyetimiz emin olun ki
bağcıyı dövmek değil. Hepimiz eğitimle ilgiliyiz, ya
eğitimci olarak ya veli olarak ya da denetici olarak. Bu yüce Mecliste de
eğitimci bir milletvekili olarak getirdiğimiz her öneride işin
taraflarının düşünceleri ve beklentileri var. Zira, muhalefet
olarak böyle bir görevimiz var. Önerilerimizde de emin olun ki siyasi
kaygı yok. Burada yüksek sesle dile getiriyorum: Gelin camiye,
kışlaya ve okula siyaset sokmayalım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Özbolat.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sırrı Sakık. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Sakık.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de
Barış ve Demokrasi Partisi adına buradayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce burada,
Diyarbakır Milletvekilimiz Akın Birdal size bir şey söyledi,
dedi ki: Silopide Barış ve Demokrasi Partisinin milletvekilleri,
seçmenleri, oradaki insanlar saldırıya uğradı ve burada
vekil olan arkadaşlarınız saldırıya
uğramış, bacağında ve kalçasında kırık
var. Siz Başkan olarak bir Geçmiş olsun. demediniz. Siz sayın
milletvekilleri, hani, aynı Parlamentoda aynı havayı teneffüs
ediyorsunuz, hiçbirinizin kılı kıpırdamadı.
İşte, isyanımız bunadır. Ayıptır,
günahtır! Yani aynı saldırı size olsa bu şekilde mi
davranılır? Yani Meclis Başkanı, şu anda burayı
idare ediyorsunuz, acaba bir başka partiden bir üyeniz saldırıya
uğramış olsaydı, böyle mi davranılırdı? Bunu
şiddetle kınıyoruz. Kardeşlik bu değildir. Eğer
siz halkın
Bana kafa sallamayın.
Kafa sallamak için hiçbir neden yok. Kafa sallayacağınıza
çıkıp bu olayı kınarsınız. Siz ne kadar
halkın iradesiyseniz biz de o kadar halkın iradesiyiz. Sizin
emrinizdeki polisler, valiler bize karşı acımasızca
davranırken, bunu burada gündeme getirirken kafa sallarsanız
demokratlığınızdan kuşku duyarız.
Şimdi, Allah
aşkına, nasıl bir arada yaşayacağız ya?
Nasıl bu ülkede birlikte, birlikten, kardeşlikten bahsedeceğiz?
En demokratik hakkımız olan
Bu savaş, bu çatışma, bu
kavga bitsin. Sokaklardayız işte, siz buradasınız. Biz
görev dağılımı yapmışız, 3
arkadaşımız burada, diğer arkadaşlarımız
alanlardadır, Türk, Kürt çocukları ölmesin diye göğsünü
kurşunlara siper ediyor, siz buradan bize kafa sallıyorsunuz. Bizim
böyle bir keyfiyetimiz yok. Biz sorumluluk duyuyoruz, biz acı çekiyoruz
ölen her çocuğumuzdan dolayı. Adı polis olur, asker olur, PKK
gerillası olur, bunlar bizim kardeşlerimizdir ve acılarımızdır.
Onların ölmemesi için arkadaşlarımız şu an Silopide
ve saldırıya maruz kalıyorlar, devlet saldırısına
maruz kalıyorlar. Onun için
Bu devlet saldırısı
yıllardır devam ediyor. Burada yasaları, ne görüşürseniz
görüşün, eğer bizlerin, bu halkın can güvenliği yoksa en
iyi yasaları da getirirseniz hiçbir şey ifade etmez. Artık
yeter! Artık bu halka tepeden bakmaya kimsenin hakkı yok.
Bakın, bugün burada
Iraktan gelen federal kürdistan bölge başkanı var. Daha düne kadar
aşiret lideri olarak sayıyordunuz, daha önce bazı aktörleriniz postal
yalayıcıları falan diyorlardı. Şimdi, bugün iyi bir
gelişme, onları davet ettiniz. Gecikmiş bir karar, gecikmiş
bir randevu. Davet ediyorsunuz, geliyorlar buraya ama hâlen kafanızda
onlarla ilgili tepeden bakma, aşağılama
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) Öyle bir şey yok, aşağılama diye bir
şey yok!
SIRRI SAKIK (Devamla) Aman
Bakın, sevgili kardeşim, ben şimdi size söyleyeyim: Sayın
Hocam, bakın bu, Davutoğlunun Irak Federal Kürt Bölgesine
yaptığı bir seyahattir. Bu seyahatte evet, Davutoğlu ve Türk
Bayrağı duruyor, burada da Mesut Barzani duruyor, yanında Irak
Bayrağı ve yanında Kürt Federal Bölgesinin bayrağı
var. Kabul etseniz de etmeseniz de orada bir kürdistan var, orada bir bayrak
var, bu bayrağın renkleri sarı, kırmızı,
yeşildir ve üzerinde bir güneş vardır. Şimdi, burada böyle
karşılanırken, ama bugün Türkiyede aşağılamaya
çalışıyorsunuz, bir tek bayrak
Davet ediyorsunuz, Türk
Bayrağını oraya koyuyorsunuz, yanında o bölgeden gelen, o
ülkenin Cumhurbaşkanı olana, Başkanı olana ve o ülkeye
haksızlık ve saygısızlık ediliyor, bayrak oraya
koyulmuyor! Böyle bir şey olur mu!
Hemen yanı
başımızda yine, çok yakın bir tarihte
Bu kim? Sudan Devlet
Başkanı, eli kanlı ve kirli. Bu kim? Uluslararası arenada
mahkûm olan bu adam Türkiyeye geliyor, bu, devlet protokolüyle
karşılanıyor ama buraya gelen Mesut Barzani, mazlum bir
halkın lideri olduğu için, Kürt olduğu için böyle
davranılıyor. Oradaki Kürde böyle, buradaki Kürde saldırı,
efendim demokratik zeminde siyaset yapan Kürdün eline kelepçe, dağda olanı
öldür! Peki, nasıl bir barış sağlayacağız?
Nasıl bir arada yaşayacağız? Şimdi, bunların
hepsinin, bir bütününün gözden geçirilmesi gerekir.
Yani gerginiz,
haklıyız! Keşke bu noktada, keşke bu şekilde bu
Parlamentoda bu kürsüye çıkmasaydım, ama ne yazık ki
gerçeğimiz de bu. Ben bugün çıkıp gerçekten üniversitelerde ne
oluyor, ne bitiyor, onları konuşmak istiyordum. Sayın
Bakanımıza önerilerimiz olacaktı. Çok yakın bir tarihte
Türkiye coğrafyasında ve
Kürt coğrafyasında
üniversitelerde olup bitenleri gördük. Kürt öğrencilere karşı
nasıl bir saldırı olduğunu biliyoruz. Faşist
odakların saldırısını biliyoruz. Muğla
Üniversitesine, çocuğunu ta oradan buraya kadar gönderip ve Ne olur.
diyor, anne ve baba şu feryadı ediyor: Biz Muğlayı,
Egeyi sosyal demokratların kalesi bilirdik. Biz çocuğumuzu Vana,
Diyarbakıra gönderebilirdik ama halkların kardeşliği
adına bir şeye işaret ettik. Oğlum gitsin, Muğlada,
sosyal demokratların egemen olduğu Egede okusun, halkların
kardeşliğini görsün, gelsin, burada halkların mücadelesini
versin. Ama ne yazık ki oğlunu Muğlaya gönderen babanın
feryadı
Birkaç gün sonra, polis kurşunuyla, Muğla
Üniversitesinde planlı, projeli ve
Hep buradan söyledik, yalvardık
size. Bizim sözlerimiz size acı gelebilir. Bizim sözlerimiz gerçeği
yansıtıyor ama siz gerçekle yüzleşmemek için kendinizi
kandırmaya çalışıyorsunuz. Sevgili kardeşlerim, bir
insan çıkıp gündüz vakti iki gözünü kapatırsa ve Ben gündüzü
geceye çevirdim. derse o insan sadece kendisini yanıltır ve sonra
gözünü açar, yine güneşle, gündüzle karşılaşır.
Şimdi siz gözlerinizi kapatıyorsunuz, bu ülkede olup bitenleri
görmezden geliyorsunuz. Biz, altını çize çize Üniversitelerde bu
iş tetikleniyor. dedik, Bakın, askerî yığınaklar
var, sokak tetikleniyor. dedik ve Türkiye hızlı bir şekilde
çatışma ortamına sürükleniyor. dediğimizde, Sayın
Meclis Başkanı arkadaşlarımızı azarlıyordu
Burada bir çatışma yok, bir kavga yok. diyordu. İşte, siz
gözünüzü kapatıyorsunuz. Bakın, bugün bu ülkede çatışma ve
kavga var. Bu çatışmayı, kavgayı önlemek gözümüzü kapatarak
değil; gerçeği görerek, oturup bunları paylaşabilirsek
sorunlarımızı çözebiliriz. Sizin göreviniz sadece burada oturmak
değil; sizin göreviniz yoksul Anadolu çocuklarının kanı
üzerinde siyaset yapmak değil, sizin göreviniz sorunlara çözüm üretmektir,
bu çocukların ölümüne son vermektir, Parlamento bunun için var. Parlamento
eğer sorunları çözme yeriyse ve çözme sanatıysa,
uzlaşı sanatıysa, siz oturup bütün gruplarla bir uzlaşı
sağlamalısınız. Bakın, dün burada, İsraille
ilgili, dört grup tarafından ciddi bir uzlaşı çıktı.
Demek, istenince oluyor. Peki, kendi sorunlarımızla ilgili niye bir
uzlaşı sağlamıyoruz? Niye bir birlik
oluşturamıyoruz? Acaba kör müyüz, sakat mıyız? Yani biz yok
sayarak bu sorunlar yok olabiliyor mu? Yani yok olmuş olsaydı,
cumhuriyetten bugüne kadar bütün zalimane politikalar uygulandı, yok oldu
mu? Olmadı.
Bakın, 60 ihtilalinde
bile, bugün üniversitelerde nasıl ayrımcılık
yapılıyorsa, 60 ihtilalinde bile
İhtilal
yapıldığında ihtilal kimlere karşıydı? Sonra
bir af çıkardılar, 60 ihtilalinde Kürt aydınları o
affın dışında kaldı. Sürekli ayrımcı
politikalar
Sürekli yok sayan, sürekli sorunlardan kaçan bir parlamento sorunları
çözmez. Onun için, Barış ve Demokrasi Partisinin gerçekten misyonu büyüktür,
bu misyona uygun diyalog aranmalıdır, bu temsilcilerle diyalog
aranmalıdır.
Kürtlerin temsilcileri
vardır, Kürtlerin kurumları vardır. Bu kanın durması
için bu kurumlarla, bu temsilcilerle oturup konuşabilmeliyiz.
İşte, bugün Silopide, yarın Cizrede, öbür gün Muşta, bu
yürüyüşler Vanda, her tarafta
Hafta sonu da İzmirdeydik. Yani
İzmirdeki halkımızın sorunu da bizim sorunumuz.
Onları oturarak, konuşarak çözebiliriz. Yani biz sokaklarda herkesin
hukukunu aramaya çalışıyoruz, yani sokaklarda keyfiyetten
dolayı eğlendiğimiz yok. Biz sadece sorunları çözmek üzere
sokaklardayız. Sokaklar, evet, merttir. Bu mert kültürü Parlamentoya
taşımalıyız ve
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) Ben
tekrar teşekkür ediyorum.
Ben sözlerimi Muğlada
yaşamını bir faşist saldırı sonucu yitiren
kardeşimizin annesi ve babasının feryadıyla
Aynen
şöyle diyordu: Havar, havar
Feryat ediyordu. Çocuklarımız
ölmesin. Benim çocuklarım Türk çocuklarıyla kardeşçe
yaşamak istiyor. Benim çocuklarım bu ülkede anlamsız bir
çatışmada, kavgada yaşamını yitirdi ama hiç kimsenin
çocuklarının ölmeyeceği bir Türkiye özlemiyle o annenin, o
babanın o feryadının hepinizin kulaklarında
çınlamasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Sakık.
Değerli milletvekili
arkadaşlarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletvekillerine
yapılan her türlü saldırıyı her zaman
kınamıştır, bunu da kınıyoruz. Yirmi dakika
gecikmemizin olmasının nedeni, bunun etraflıca ne olduğunu
araştırmaya çalışmamızdan kaynaklıdır. Yoksa
Türkiye Büyük Millet Meclisi hiçbir zaman milletvekillerine yapılan
saldırıları görmezden gelemez, bugüne kadar gelmemiştir,
bundan sonra da gelmez efendim.
AYLA AKAT ATA (Batman) Bize
sorabilirdiniz.
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) Bizim söylediğimizin itibarı yok mu,
geçerliliği yok mu?
BAŞKAN
İtibarı var efendim
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) O zaman
BAŞKAN Fakat daha
detaylı öğrenmek istediğimiz için
Öğrenemedik, gene sizin
söylediğinize dayanarak ben tekrar söylüyorum. İtibarı olmaz
olur mu efendim? Var fakat detayı öğrenip daha
ayrıntılı bir şekilde burada açıklama yapmayı
arzu etmiştim. Daha detaylı ayrıntıya ulaşamadım.
Tekrar, sizin söylediğinizle şey yapıyorum.
M. NURİ YAMAN (Muş)
Sayın Başkan, devreye girerseniz, ambulans uçak bekleniyor yani
acil durumda. Lütfen, ilgili kişilere
Sizin de Meclis Başkanı
olarak devreye girmenizi istiyoruz.
BAŞKAN
İleteceğiz efendim. Şimdi, Meclis Başkanına bu konuyu
tekrar ileteceğiz. Merak etmeyin, orada en kısa zamanda tedbir
alınacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, hiç kimsenin Türkiye
sınırları içinde kanının dökülmesine göz yumamaz ve
buna izin vermemek için elinden gelen bütün gayreti de gösterir.
AYLA AKAT ATA (Batman)
Ulaşamıyoruz kendisine Sayın Başkan.
BAŞKAN 2nci madde
üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Ünlütepe ve
Sayın Öztürk sisteme girmişler.
Buyurunuz Sayın
Ünlütepe.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, ben sorumu Sayın
Millî Eğitim Bakanımıza soracaktım ama ilimizin
milletvekilinin burada bakan olarak bulunması belki de soruyu daha
anlamlı hâle ve takipçisi hâline de getirecektir diye düşünüyorum.
İlimiz, ÖSS ve YGS
imtihanlarında başarılı olamamıştır. Bu
imtihanlarda 2006 yılında Uşak 11inci, Isparta 27nci, Afyon
51inci; 2007 yılında Uşak 16ncı, Isparta 10uncu, Afyon 47nci;
2008 yılında Uşak 13üncü, Isparta 11inci, Afyon 53üncü; 2010
yılında YGSde Uşak 11inci, Isparta 19uncu ve Afyon 59uncu
sırada yer almıştır. İlimizdeki 2.300 öğretmen
açığı sayısı Sayın Millî Eğitim Müdürümüzün
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Ünlütepe.
Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Bakana soruyorum: Birçok ilde olduğu gibi Mersin ilinde de 5
Mayıs 2010 tarihinde tüm ilköğretim okullarında seviye tespiti
deneme sınavı yapılmıştır. İlköğretim
okulu öğretmenleri bu sınavlarda görevlendirilmelerine rağmen,
kendilerine sınav ücreti verilmediği gibi, o gün ders
yapılmadığı gerekçeleriyle yedi saatlik ek dersleri
kesilmiştir. Bu durum hakkaniyetle bağdaşmakta mıdır?
Bu konuda öğretmenlerimizin mağduriyetleri giderilecek midir?
Yine bir sorum daha var: Yeni
atama yönetmeliğinde il içi sıra tayinleri kaldırılarak, il
içi ve il dışı tayinler birlikte yapılarak
karmaşık bir hâl almıştır. Sıra tayinlerinin
kaldırılmasının gerekçeleri nelerdir? Bu durumda sene
içerisinde emeklilik ve tayinden dolayı boşalacak olan öğretmen
kadrolarını nasıl doldurmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Öztürk.
Sayın Güvel
HULUSİ GÜVEL (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Millî
Eğitimde sizden önce Bakanlık yapan Sayın Çelik döneminde 657
sayılı Kanunun 76ncı maddesine istinaden atamalar
yapıldı. Bunların çoğu mahkemelerden dönüyor.
Bakanlığın bu tip atamaları eğitim sistemini
işlemez hâle getiriyor. Bu konuda yaptığınız
çalışmalar nelerdir?
İkinci sorum: OECDnin
2009 yılı için hazırladığı rapora göre,
Türkiyedeki öğretmenler diğer Avrupa ülkelerindeki
meslektaşlarına göre çok daha düşük bir ücretle çok daha fazla
çalışıyor. Öğretmenlerimizin durumunu düzeltecek bir çalışma
yapmakta mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Güvel.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ülkemiz,
ilköğretime erişimde kadın-erkek eşitliği
sıralamasında dünyada 110uncu sıradadır.
İlköğretim çağındaki çocuklarımızın
yaklaşık yüzde 5i eğitim haklarından
yararlanamamaktadır. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bu durum
daha da vahimdir. Bu sorunun ortadan kaldırılması için
yapılan bir çalışma var mıdır? Varsa nelerdir?
Son sorum: Daha önce Meclis
gündemine taşımıştım. Adıyamanda gezici halk kütüphanesi
aracıyla ilgili yaşanan sorunda herhangi bir gelişme var
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Köse.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Ünlütepenin, özellikle
Afyon ilinin eğitim göstergeleri bakımından, birinci sorusuyla
bağlantılı olarak sorduğu ÖSS sınav
başarısına ilişkin soruya, aslında başka bir ile
ilişkin, milletvekilimizin sorduğu soru çerçevesinde, az önceki
cevaplarımı bir nevi tekrar ederek başlayacağım.
Özellikle Öğrenci Seçme
Sınavında veya ortaöğretime geçiş sınavlarında
uygulanan sistemin bir sıralama olduğundan ve nihayetinde, 1inci
sırada bir ilin ve 81inci sırada bir ilin sıralanması
gerektiğinden söz ettim. Mutlak suretle bu sıralama bir şekilde
böyle gerçekleşecek. Biz burada, Millî Eğitim
Bakanlığı olarak aslında öğrencilerimizin öğrenme
becerileri ve başarılarının ölçülmesi doğrultusunda
belirlediğimiz kriterlere baktığımız zaman, ilk üç
ille son üç il arasındaki farklılıkları analiz ediyoruz.
Önemli olan da aslında bu.
Şimdi, ne kadar fazla
sayıda matematik ve fen bilimlerini cevaplandırdıkları,
yabancı dil başarıları ve sosyal bilimler alanındaki
başarıları çok önemli. Buradan yola çıktığımızda,
ilk üç ille son üç il arasındaki farklılıkların giderilmesi
daha önemli ama inanın, 10uncu ille 70inci il arasında, soru ve
puan cevaplandırmaları açısından
baktığımız zaman, çok büyük farklılıklar arz
etmiyor. Yani bu açıdan, Afyon başarısız bir il değil,
sıralama itibarıyla da kötü bir yerde değil.
Yani 1inci sırada,
dediğim gibi, bir il olacak ÖSS başarısında, 81inci
sırada birisi olacak. Açıkçasını söylemek gerekirse, bu
konuda, özellikle üniversite sınavları sonrasında elde edilen
sonuçlar baz alınarak illerin sıralamaya tabi tutulmasını
ben çok sağlıklı bulmuyorum, yani Eğitim
Bakanlığı olarak da. Çünkü birçok il bunu bir
başarısızlık olarak algılıyor, birçok il de bunu
bir başarı olarak algılıyor. Oysaki yerleştirme
sınavları, az önce de izah ettiğim gibi, yükseköğrenim
kontenjanlarıyla sınırlı bir ülkedeyiz. Yani 1,5 milyon
öğrenci yükseköğrenim talebiyle sınava giriyor, bunların
700 küsur bini -açık öğretim de dâhil olmak üzere- yerleşmeye
tabi tutuluyor. Dolayısıyla belli bir açık kontenjan söz konusu
olduğu durumlarda bir sınavla merkezî bir sınavla-
öğrencinin yerleştirilmesi, bu sınavın da eşit,
objektif, adil olarak uygulanması son derece önemli.
Toplumumuzda üniversite
sınavına yönelik olarak adil ve eşit bir şekilde
uygulandığına dair de yaygın bir kanaat vardır ve bu
sınava bir güven de vardır ama bazı illeri
başarılı, bazı illeri başarısız olarak
gösteren bu sıralamanın, doğrusunu isterseniz, ben doğru
bir yönünü göremiyorum. Böyle bir sıralama yapılmaması gerekir.
Biz Millî Eğitim
Bakanlığı olarak, ortaöğretime yönelik
öğrencilerimizin başarılarını baz
aldığımız takdirde, özellikle o ile yönelik olarak
öğretmen açığımız, fiziki altyapı, bunları
baz alıyoruz. Dolayısıyla, fiziki altyapı ve öğretmen
ihtiyaçlarımız doğrultusunda illerimizden daha dezavantajlı
olanları diğerleriyle aynı seviyeye getirmeye
çalışıyoruz. Öncelikle bu konunun her şeyden önce bir
başarısızlık olarak algılanmaması
gerektiğini, açıkçası, üniversite sınavında derece
yapan öğrenciler de dâhil olmak üzere bunların
açıklanmaması gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Öztürkün sorusunu
yazılı olarak cevaplandırayım, seviye belirleme konusunda
bir deneme sınavı yapıldığına ve
öğretmenlerin burada görevlendirilip ek derslere ilişkin
kısmını. Ama il içi ve il dışı tayinlerin bir
arada yapılması konusunda, özellikle öğretmenlerimizin
geniş kesimini temsil eden sendikalarla yaptığımız
görüşmeler neticesinde Atama ve Yer Değiştirme
Yönetmeliğini bu doğrultuda çıkarmıştık fakat
sizlerin de söylediği gibi, il içi ve il dışı tayinlerin
aynı anda yapılmasının doğurduğu bazı
sıkıntıları aşmak üzere süre uzatımı
aldık yer değiştirme isteklerine yönelik ve önce il içi
tayinleri, daha sonra il dışı tayinleri
gerçekleştireceğiz, yönetmelik değişikliğimiz
yürürlüğe girer girmez.
Sayın Güvelin sorusu:
Belki bir yıldır çeşitli vesilelerle yasamada kanunumuz geçerken
bana defalarca sorulan, hatta sözlü ve yazılı sorularda da en fazla
işlenen konulardan bir tanesiydi 76ncı madde doğrultusunda
yapılan atamalar.
Hepinizin de bildiği
gibi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 76ncı maddesi
mevzuatımız açısından Bakana bu konuda bir takdir yetkisi
veriyor, böyle bir uygulama veriyor. Bu sadece Sayın Bakanımız
Hüseyin Çelik döneminde değil, bütün bakanlar döneminde uygulanmış
bir yetkidir. Lakin, uygulamalara yönelik bazı hususlar da yargıya
intikal etmiş, yargının bazı atamalar konusunda
verdiği iptal kararları olduğu gibi, bazılarını
da yerinde ve uygun bulmuştur. Dolayısıyla, Bakana verilmiş
olan, 76ncı madde doğrultusunda kullanılan bir yetkinin her
şeyden önce hukuk çerçevesinde kullanılmış bir yetki
olduğunu vurgulamak isterim. İptal edilen atamalar veya yerindelik ve
uygundur kararları doğrultusunda Bakanlığımız
hukuki işlemleri gerçekleştiriyor.
Sayın Kösenin
değindiği konu, ilköğretim okullarında erişim konusu.
Evet, gerçekten, özellikle toplumumuzun dezavantajlı kesimleri ve kız
çocuklarımız başta olmak üzere okullaşma oranları
Hükûmetimizin ilk günlerinden itibaren en önemli gündem maddelerinden birisi
oldu. Haydi Kızlar Okula kampanyası başta olmak üzere
şartlı nakit transferinde kız çocuklarına yapılan
eğitim yardımlarının daha yüksek oranda olmasıyla
ilköğretimde bugün net okullaşma oranlarında kız ve erkek
öğrenciler arasındaki fark 0,80e düşmüştür, yani bugün
okullaşma oranı da kız ve erkek bütün öğrenciler için
ortalama yüzde 99,13e ulaşmıştır. Dolayısıyla,
bu konuda yapılan çalışmalar ve atılan önemli adımlar bugün artık
sonuçlarını vermeye başlıyor. Ne mutlu ki artık
ülkemizde özellikle temel eğitime erişim konusunda kız
çocuklarımızla erkek çocuklarımız arasındaki fark
yüzde 1in dahi altına düşmüştür. Hedefimiz, bu oranların
yüzde 100e ulaşması ve tam eşitlik ortamında
uygulanmasıdır. Bu konuda yürüttüğümüz tüm kampanyalar, şu
andan itibaren de artık kız çocuklarımızın
ilköğretimde okullaşması değil, bizim hedefimiz
kızlarımızın artık liseye yani ortaöğretim
kurumlarına devamıdır ki, biz biliyoruz ki ortaöğretime
devam eden kız çocuklarımızın yükseköğrenime
geçişte bir sorunu yoktur. Yani ortaöğretim aslında kız
çocuklarının belki okullaşmasında ve eğitiminde
geleceğine yönelik, üniversite eğitimi ve istihdama
katılımı gibi temel kadın hakları alanındaki en
önemli sorunlarının da temelini oluşturuyor. Bunun yanı
sıra -sizlerin de bildiği gibi- sadece bu konuda değil,
dezavantajlı ve eğitime erişim sorunu olan diğer bir alan
da özürlülerin eğitimiydi ve bu alanda da atılan adımlarla -az
önce konuşmamda da değindim- özel eğitim ve rehabilitasyona
ihtiyaç duyan tüm özürlü öğrencilerimize bugün devletin hizmet satın
alma yoluyla hemen hemen tamamını kuşatacak şekilde hizmet
veriyor. Onun yanı sıra özel eğitimde devlet okullarında
kaynaştırma eğitimi yoluyla yaklaşık 70 bin
öğrenci -ki toplamı 90 bindir- eğitime
kazandırılmış durumda. Bugün itibarıyla Türkiyede
gerçekten özürlü çocuğu olan ailelerin ve başka alanlarda
dezavantajı olup eğitime erişiminde problem olan bütün ailelere
hem Millî Eğitim Bakanlığının genel eğitime
ayırdığı bütçe çerçevesinde hem de Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun destekleriyle
uyguladığımız projeler çerçevesinde neredeyse tamamını
kuşatacak şekilde hareket ediyoruz.
Bugün ülkemizde Benim maddi
durumum iyi değil, o yüzden çocuğumu okula gönderemiyorum. diyen bir
özürlü ailesi olmadığı gibi, olamayacağı gibi,
gerçekten bu konuda çok kapsamlı çalışmalar yapıldı,
kız çocuklarımız için de bu dezavantajı ortadan
kaldırmak üzere yaptığımız bütün bu gayretli
çalışmalarımız, gerçekten, 2010 yılı
göstergelerine baktığımızda yüzümüzü ağartacak noktaya
gelmiştir. Bunun artık bundan sonraki safhası ortaöğretim
ve yükseköğrenimde kız çocuklarımızın okullaşma
oranlarını kendi alanında ilerletmektir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
Madde üzerinde önerge yok.
2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde
kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3 - 3797
sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 10-
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte ilköğretim müfettiş
yardımcısı olarak görev yapanlar eğitim müfettiş
yardımcısı, ilköğretim müfettişi olarak görev yapanlar
eğitim müfettişi kadrolarına atanmış
sayılırlar.
Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce ilköğretim müfettişi unvanını
kazanmış olup kamu kurum ve kuruluşlarında başka
görevlerde bulunanlar, talep etmeleri hâlinde durumlarına göre eğitim
müfettişliği kadrolarına atanabilirler.
Yürürlükteki mevzuatta
ilköğretim müfettişlerine yapılan atıflar bu Kanunla ihdas
edilen eğitim müfettişlerine, ilköğretim müfettiş
yardımcılarına yapılan atıflar ise yine bu Kanunla
ihdas edilen eğitim müfettişi yardımcılarına
yapılmış sayılır.
3797 Sayılı Kanunun
bu Kanunla değişik 53 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında
öngörülen yönetmelik yürürlüğe konuluncaya kadar, mevcut yönetmeliğin
bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam
olunur.
BAŞKAN 3üncü madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öztürk.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu tasarının asıl amacı, Anayasa Mahkemesi
kararı doğrultusunda Yasanın yeniden düzenlenmesi,
Danıştay kararları doğrultusunda ilköğretim
müfettişlerinin görev tanımlarının yeniden
yapılmasına ilişkindir. Dolayısıyla, ilköğretim
müfettişlerinin ve öğretmenlerin çalışma
koşullarıyla ekonomik haklarında ciddi bir iyileştirme
yapılmamaktadır. İlköğretim müfettişlerinin zam ve
tazminatlarının, müfettiş unvanlı diğer denetim
elemanlarıyla eşitlenmesi bile tek başına bu sorunları
önemli bir oranda ortadan kaldırabilecekken, bu tasarı bunu gerçekleştirmekten
çok uzaktır. İlköğretim müfettişleri diğer
müfettişlerden daha az tazminat ve zam almaktadır, makam, görev ve
temsil tazminatlarından yararlanamamaktadır.
5473 sayılı
Yasanın 1inci maddesiyle, daha önce Millî Eğitim
Bakanlığındaki çalışanlar da dâhil olmak üzere 657
Devlet Memurları Yasasına göre görev yapan memurlara her ay ek ödeme
yapılmaktadır ancak ilköğretim müfettişleri, yasanın
getirdiği sınırlama nedeniyle fiilen derse girmedikleri hâlde ek
ders ücretleri aldıkları gerekçesi gösterilerek ek ödemeden
yararlandırılmamaktadır.
Yine, 23/1/2009 tarih, 27119
sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 2008/14575 sayılı,
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim
kurumları yönetici ve öğretmenlerinin ders ve ek ders saatlerine
ilişkin Bakanlar Kurulunda değişiklik yapılması
hakkında Bakanlar Kurulu kararıyla İl millî eğitim müdür
yardımcısı, ilçe millî eğitim müdürü ve şube
müdürlerine haftada on saat, ilköğretim müfettişi ve müfettiş
yardımcılarına haftada beş saat daha ek ders ücreti
ödenir. hükmü getirilmiş ancak sorun çözülmemiş, yeni bir
eşitsizlik yaratılmıştır. İlköğretim
müfettişlerinin görev yollukları gecikmeli olarak ödenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Millî Eğitim Bakanlığına 2010 yılı için
ayrılan pay toplam 28 milyar 237 milyon TLdir. Bu bütçenin de 19 milyar
984 milyon 11 bin TLsi de personel giderleri olarak
ayrılmıştır, geriye kalan 8 milyar civarındaki parayla
eğitime hangi yatırım yapılacaktır, ne kadar derslik
açılıp sınıflarımızdaki öğrenci
sayıları ne kadar makul bir seviyeye çekilecektir, hangi araç ve
gereçlerin alımı yapılacaktır, ne kadar öğretmen
açığı kapanacaktır: bunlar bütün merak konusudur.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasamızın 42nci maddesi Eğitim ve
öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda,
çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve
denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı
eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. hükmündedir. Ama üzülerek
söylemek istiyorum ki 2002 yılında işbaşına gelen AKP
İktidarı döneminden bugüne kadar, maalesef, Anayasamızın
bu emredici hükmüne uygun eğitim ve öğretim
yapılmamaktadır, buna aykırı eğitim ve öğretim
yapılmaktadır. Eğitim kurumlarımız, âdeta,
tarikatların ve cemaatlerin cirit attığı alanlar hâline
getirilmiştir, getirilmektedir.
Eğitim ve öğretimde
görevlendirme ve ödüllendirme yapılırken gerçekten,
öğretmenlerin bilgi birikimi ve deneyimleri, liyakatleri bir kenara
bırakılarak sadece AKPnin siyasi çizgisi doğrultusundaki
yandaş sendikaya üye olup olmama koşulu aranmaktadır.
Eğitim-İş ve
Eğitim-Sen sendikasına üye olanlar ya da AKP
İktidarının siyasi çizgisindeki yandaş sendikaya üye
olmayan öğretmenler hakkında isimsiz dilekçelerle şikâyetler
yapılmakta ve bunlar hakkında soruşturmalar yapılarak,
bunlar baskı altına alınmaya ve sindirilmeye
çalışılarak Eğitim-İş ve Eğitim-Sen
sendikalarından istifaya zorlanmaktadırlar.
Genellikle üst düzey
görevlendirmeler, yine, yandaş sendika üyesi öğretmenler
arasından yapılmaktadır. Burada, gerçekten, düşünüyorum
yani Eğitim-Sen veya Eğitim-İş Sendikası üyesi öğretmenlerden
gerçekten bu görevleri hak eden hiç mi bir öğretmen bulunmuyor da hep
yandaş sendika olarak bilinen sendika üyesi aralarından
yapılıyor?
Değerli
arkadaşlarım, bu anlamda Mersinde de öğretmenlerimizin
sorunları var, bu anlamda Silifkede de öğretmenlerimizin
sorunları var, öğrencilerimizin sorunları var. Silifkede,
öğrencilere ilişkin bir yurt sorunu vardır. Gerçekten, buradaki
ortaöğretimde ve ilköğretimde ders gören öğrencilerimiz,
devletin bir yurdu olmadığı nedenle bu tarikat yurtlarında
veya diğer yasa dışı yurtlarda, evlerde barınmak
durumunda kalmaktadırlar. Bunların önlenmesi gerektiğini ben
düşünmekteyim.
Değerli
arkadaşlarım, öğretmenlerimiz, bir yandan çalışmakta
ama bir yandan da yoksulluk içerisinde yaşamaktadırlar. Bugün
derslikler öğretmensiz, öğretmenler de işsizdir. Bugün Millî
Eğitim Bakanlığı İç Denetim Raporunda ülke genelinde
öğretmen açığı her ne kadar 134 bin olarak
belirtilmişse de öğretmen açığının bu
olmadığı, bundan daha fazla olduğu açıktır.
Sözleşmeli, vekil ve ücretli öğretmenleri de göz önünde
bulundurduğumuzda bu sayının 350 binlere
tırmandığı görülmektedir.
Bakınız, ülkemizde
350 bin öğretmen açığı varken bu arada 327 bin
öğretmen adayı atama beklemektedir. Bu öğretmen adayları
açlık grevi de dâhil çeşitli demokratik mücadele yöntemlerini
denemişler, seslerini Hükûmete duyurmaya çalışmışlar
ama her nedense, Hükûmet, bu atamayı bekleyen öğretmenlerin seslerini
duymazlıktan gelmiştir.
Bugün AKP
İktidarında, gerçekten, öğretmenler arasında istihdam
şekilleri bakımından hiç de kanuna ve mevzuata uygun olmayacak
şekilde, Anayasadaki öngörülen kurallara uygun olmayacak şekilde bir
sürü tanımlama yapılmıştır. Mevsimlik öğretmen
vardır, vekil öğretmen vardır, sözleşmeli öğretmen
vardır, geçici öğretmen vardır.
Değerli arkadaşlarım,
1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu madde 43:
Öğretmenlik devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim
görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir.
Yine, Anayasamızın
128inci maddesinde Asli ve sürekli görevler memurlar ve diğer kamu
görevlileri eliyle yürütülür. demektedir.
Yani söylemek istediğim
konu şudur: Öğretmenlik mesleği asli ve sürekli bir görevdir. Bu
hizmet bir kamu hizmetidir, sürekli ve asli bir görevdir. Mevsimlik iş ise
yılın bazı dönemlerinde bir kampanya dönemiyle
sınırlı olan ya da belirli bir süre, çok kısa bir süre
süren işlerdir. Bir işte çalışanın mevsimlik ya da
sürekli olup olmadığını belirlemek, kanunlarla ya da
sözleşmelerle yapılan tanımlamalarla değil, görülen
işin niteliğiyle ilgili bir kavramdır. Dolayısıyla
burada görülen iş sürekli bir iştir. Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarında görev
yapan sözleşmeli öğretmenlere gördürülen hizmetlerin geçici olmadığı,
kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler arasında yer
aldığı açıktır. Dolayısıyla Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim
kurumlarında sözleşmeli öğretmen
çalıştırılması Anayasanın 128inci maddesine
açıkça aykırıdır. Nitekim sözleşmeli öğretmen
çalıştırılmasıyla ilgili Bakanlık genelgesinin
iptali istemiyle Danıştayda açılan davada genelgenin
dayanağı olan 657 sayılı Devlet Memurları
Yasasının 4/B maddesinde yer alan Millî Eğitim
Bakanlığında norm kadro sonucu ortaya çıkan öğretmen
ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla
kapatılamaması hallerinde öğretmenlerin ibaresinin iptali
istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulması istenilmiş,
Danıştay, bu istemi haklı görerek bunun Anayasaya
aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine konuyu
götürmüştür.
Buradan da çok
açıklıkla anlaşılmaktadır ki bu sözleşmeli
öğretmen çalıştırma olayı Anayasanın ilgili
hükümlerine çok açıkça aykırıdır. Anayasanın
eşitlik ilkesine ve kamu hizmetlerinin gereklerine aykırı olarak
aynı iş yerinde farklı statülerde eleman
çalıştırılmasının Anayasaya aykırı
olduğu çok açıktır değerli arkadaşlarım.
Değerli milletvekilleri,
Mustafa Kemal Atatürk gerçekten öğretmenlerimize çok önem vermiştir.
Bugün yirmi beş-otuz yıllık bir öğretmen 1.400 TL
civarında ücret almaktadır. Çalışan öğretmenler yoksulluk
içerisindedir, ikinci ve üçüncü iş peşinde koşmaktadırlar,
pazarlarda seyyar satıcılık yapma peşinde
koşmaktadırlar, öbür yandan da 350 bine yakın öğretmen de
atama beklemektedir. Yani dersliklerde öğretmen yoktur,
öğretmenlerimiz işsizdir, çalışan öğretmenler de
yoksulluk denizinde yüzmektedir. Bu, Atatürkün öğretmenlere verdiği
önemle çelişmektedir. Atatürk diyor ki: Unutmayınız ki
cumhurbaşkanı bile sınıfta öğretmenden sonra gelir.
Yine Atatürk diyor ki: Bir millet eğitim ordusuna sahip olmadıkça
savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o
zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak eğitim ordusuyla
mümkündür.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız,
şanlı, yüksek bir topluluk hâlinde yaşatır ya da milleti
esaret ve sefalete terk eder. diyor. Milletleri kurtaranlar yalnız ve
ancak öğretmenlerdir. diyor Atatürk. Öğretmenler, yeni nesil sizlerin
eseri olacaktır. diyor. Kendilerine yeni nesli emanet ettiğimiz
öğretmenlerimizin sorunlarını çözmek durumundayız.
Unutmayalım ki Sayın Bakanımızı da
Başbakanımızı da Cumhurbaşkanımızı da
ve bizleri de bu noktaya getiren öğretmenlerdir. Tüm öğretmenlerimizi
ve eğitim camiasını saygıyla selamlıyorum.
Onların sorunlarının bir an önce çözülmesini en içten
dileğimle tekrarlıyorum.
Saygılar ve sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Öztürk.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Trabzon Milletvekili Lâtif Yunusoğlu.
Buyurunuz Sayın
Yunusoğlu.
MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN
LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 488 sıra sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Anayasa Mahkemesinin
İlköğretim müfettişlerinin ve
yardımcılarının görev, yetki ve sorumlulukları ile
çalışma usulü, nitelikleri, yetişme şekli ve
atanmalarına ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir.
maddesinin iptal edildiği tarih üzerinden tam bir yıl geçti. Resmî
Gazetede 5 Haziran 2009 yılında yayımlanan bu kararın 5
Haziran 2010 tarihine iki gün kala -bugün- Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirilmesini olumlu ancak gecikmiş bir karar olarak görüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun tasarısının ilköğretim müfettişlerinin
sorunlarının çözümü için yetersiz kalacağı
açıktır. İlköğretim müfettişleri diğer kamu
denetim elemanlarından hizmet sınıfı, statü, aylık ve
diğer haklar açısından çok geride kalmıştır.
Mevcut yasa tasarısı sadece ilköğretim müfettişlerinin
adını değiştirip eğitim müfettişi hâline
dönüştürmekten öteye gitmemektedir. AKP Hükûmeti bu tür göz boyamalardan
kaçınmalı, eğitim çalışanları ve
halkımız durumu çok net olarak gördüğünden, insanları
oyalamak yerine gerçek icraat yapmalıdır.
Bütün yasal metinlerde,
çalışmalarda, özlük haklarıyla ilgili düzenlemelerde
ilköğretim müfettişleri hariç kavramıyla başlayan
mesleğe bakış açısı bu kesimi oldukça rahatsız
etmektedir. İlköğretim müfettişlerinin özlük hakları ve
statüleri yeniden düzenlenmelidir.
Bu müfettişlerimiz,
1) Kendi teftiş ettikleri
personelden daha az maaş almaktadırlar.
2) Yolluk ve yevmiyeleri
gelir olarak görülmektedir.
3) Görev alanları
sürekli olarak daraltılmakta, yeni gelişme ve
değişmelerden
haberdar olmalarını sağlayan hizmet içi eğitim seminerleri
iptal edilmektedir.
4) Atama ve yer
değiştirme iş ve işlemleri sürekli sorun hâline
gelmektedir.
5) Mevzuatı gereği
amirinin uygulamalarını denetleyen ve amirine rapor vermesi gereken
ancak verdiği teftiş notlarının hiçbiri geçerli olmamakta,
sadece mahkemelerce önemli bir delil olarak görülmektedir.
İlköğretim
müfettişliği mesleği, Bakanlıkça sistem
dışına itilerek bitirilmek mi istenilmektedir? Bu durum, Adalet
ve Kalkınma Partisinin eğitim çalışanlarını
gözden çıkardığının da açık bir delilidir.
Değerli milletvekilleri,
yüz elli yıllık geçmişi olan ilköğretim
müfettişliği mesleğinin sorunlarını giderecek olan
düzenleme, yetkilerinin artırılması olmalıdır.
Görüşülmekte olan kanun tasarısı sorunların çözümünden
uzaktır çünkü sistemdeki diğer müfettişlere tanınan makam,
temsil gibi tazminatlar ödenmemekte, özel hizmet, denetim, iş
güçlüğü, iş riski zam ve tazminatları da aynı oranda
olmadığı gibi ilköğretim müfettişlerine daha az
ödenmektedir. En azından yasa tasarısına makam
tazminatının da eklenmesi, özlük hakları bakımından bir
denge sağlamış olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
Bakanlıkta bir yandan eğitim müfettişliği yasa
tasarısı ile ilköğretim müfettişliğinin etki ve
yetkilerinin artırılmasına yönelik çalışma
yapılırken diğer yandan müfettişlerinin yetkilerini
törpülemeye yönelik çalışmalar da yürütülmektedir.
Bakanlığın ne yapmaya çalıştığını
anlamak da mümkün değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi sorun çözmek
değil, sorun yaratmak için mi iktidar olmuştur? Yaşananlardan
Bakanlığın bir denetim politikası olmadığı,
birbiriyle çelişen çalışmalar yapıldığı
görülmektedir ve görülüyor ki Millî Eğitim Bakanlığını
eğitimden anlayan ve eğitimin içinden gelen insanlara terk etmek
gerekiyor.
Değerli milletvekilleri,
on yıl önce il millî eğitim müdürü statüsünde olduğu ve bu
göreve geçebileceği açıkça yönetmelikle ifade edilen ilköğretim
müfettişlerinin mevcut iktidarın daha ikinci yılında yani
2003 yılında durumlarının belirsizliğe itildiği,
bugün ise yönetmelikte yer alan Durumlarına uygun göreve atanırlar.
şeklindeki bir ifadeyle tamamen ne olduğu belirsiz bir statüye
sokuldukları açıktır.
Yüce Türk milletinin
devletine duyduğu güvenin başlıca sebeplerinden birisi de
devletin adalet kapısı olmasıdır. İktidarın tüm
kesimlere yaptığı zulmün bir örneği günümüzde
ilköğretim müfettişleri üzerinde de görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun eğer yürürlüğe girerse ilköğretim müfettişi
unvanını kazanmış, diğer kamu kurum ve
kuruluşlarında başka bir görevde bulunanları, talepleri
hâlinde Millî Eğitim Bakanlığında
değerlendireceğinizi söylüyorsunuz. Bu insanlar müfettiş
unvanını aldıktan sonra neden Millî Eğitim
Bakanlığını terk etmiştir? Bu sorunun cevabı iyi
verilmelidir. Memnun olmadıkları için ayrıldıkları
ortadadır. Neden geri almak istiyorsunuz? Millî Eğitim
Bakanlığında yeterince kadrolaşamadınız mı?
Millî Eğitim Bakanlığında müfettişlik yapacak yeterli
sayıda ve derecede öğretmen yok mudur? Türk öğretmenine güvenin,
yetki verin, yüce milletine şekil verecek, öğrencilerimizi yüce Türk
milletinin millî ve manevi değerleriyle yoğuracak yüz binlerce
öğretmenimiz vardır. Türk öğretmenini küçümsemeyin, özlük
haklarını iyileştirin yeter.
Değerli milletvekilleri,
mevzuatımız şöyle diyor: İlköğretim
kurumlarının her yıl denetimi esastır. Bütün kurumlara ve
personele her yıl rehberlik yapılması zorunludur. Öğretmen
her yıl denetlenmek zorundadır. Hiçbir öğretmen iki yıldan
daha fazla denetimsiz bırakılamaz. İlköğretim
müfettişleri bunları yapmak zorundadır ancak sayısal olarak
yetersiz oldukları hâlde, etki ve yetki sınırları
olduğu hâlde, özlük hakları yetersiz olduğu hâlde biz onlardan
çok fazlasıyla karşılık bekliyoruz. Bu sorunun çözümü için
Bakanlığın birtakım düzenlemeler yapması faydalı
olacaktır. Bu düzenlemeleri sırasıyla tavsiyeler
niteliğinde söylemek istiyorum:
İlköğretim müfettişleri,
Millî Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu
Başkanlığına bağlanabilir. Seksen bir ilin
ilköğretim müfettişleri arasında koordinasyonu sağlayacak
Teftiş Kurulu Başkanlığı bünyesinde bir daire
başkanlığı oluşturulabilir. Okul ve kurumlar
tarafından yapılan işlemlerin sanal ortamda kontrolü ve uzaktan
denetimlerinin yapılabilmesi için gerekli e-denetim sistemi
oluşturulabilir, e-rehberlik uygulamasıyla teftiş grubundaki
müfettişlerin kendi branşlarındaki öğretmenlere sanal
ortamda sürekli rehberlik yapmalarına yönelik uygulamalar
başlatılabilir. Her bölgede bütün branşlardan müfettiş
bulunacak şekilde sirkülasyonu sağlayacak bir rotasyon sistemi
getirilebilir. İlköğretim müfettişlerinin bu sorunları
acilen çözülmeli ve ilköğretim müfettişleri bu sorunları
çözülmüş bir şekilde görevlerini daha güzel bir şekilde ifa
edecek duruma getirilebilirler.
Sayın
Bakanlığımızdan şu tavsiyeleri göz önünde
bulundurmasını özellikle istirham ediyorum: Bakanlık içindeki
birimler bir araya gelerek öncelikle bir denetim politikası
oluşturmalıdırlar. Bu politika oluşturulurken kamu
yararı gözetilmeli, ülkemizdeki yönetici, öğretmen, öğrenci ve
veli nitelikleri dikkate alınmalı, Anayasa Mahkemesinin
ilköğretim müfettişlerinin görev, yetki ve sorumlulukları ile
çalışma usulü, nitelikleri, yetişme şekli ve
atamalarına ilişkin esas ve usullerin yönetmelikle
düzenlenemeyeceğine ilişkin verdiği karar göz önünde
bulundurulmalıdır. Yapılacak bütün çalışmalar bu
politikaya uygun olmalı, sadece ilköğretim müfettişleri
değil, tüm eğitim çalışanlarının ekonomik, sosyal
ve kültürel hakları iyileştirilmeli, insanca yaşanacak bir
seviyeye getirilmelidir. Bununla birlikte, denetim elemanları
arasındaki ayırım mutlaka ortadan kaldırılmalı,
ilköğretim müfettişleri ile Bakanlık müfettişi
arasındaki ayrımcılık mutlaka
kaldırılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.
SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Devamla) - Hepimizin malumudur ki ilköğretim
müfettişleri vali adına ilde görev yaparlar, Bakanlık
müfettişleri Bakan adına bütün Türkiye sathında görev yaparlar.
Öyleyse, bunların aldıkları göstergeler birbirine eş
olmalı ve ortadaki ayrımcılık ortadan
kaldırılmalıdır diye düşünüyoruz.
Bütün bu tavsiyelerimizin
Bakanlığımız tarafından dikkate alınacağını
umuyor, bu kanunun bütün millî eğitim camiasına ve bütün denetim
kurumlarına ve çalışanlarına hayırlar getirmesi
temennisiyle saygılarımı sunuyor ve bu kanunun ülkemize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Yunusoğlu.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ufuk Uras. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Uras.
BDP GRUBU ADINA MEHMET UFUK
URAS (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli vekiller; ben de Silopi halkına ve vekillerimize yönelik
saldırıyı şiddetle kınıyorum. Orada Netanyahuya
özenenler bilmeli ki yanlış yoldaysanız koşmanın bir
yararı yoktur.
Sayın Sevahir
Bayındırı Ankaraya uçakla getiriyorlarmış.
Yetkililer Önemli bir şey yok, sadece çatlak var. diyor. Bunu söyleyen
bir yetkilinin hakikaten kafasında çatlak olması gerek. Yani bir
milletvekiline saldırı oluyor, hastanelik oluyor ve böyle bir
ifadeyle karşı karşıya kalıyoruz. (BDP sıralarından
alkışlar).
Bunun yanı sıra
yine İskenderunda yitirdiğimiz askerlerimizin yakınlarına
da başsağlığı diliyorum, yaralılara acil
şifalar diliyorum ve yine insanın insanı sömürmediği, kulun
kula kul olmadığı bir dünya için sanatıyla mücadele eden
Nâzım Hikmeti de ölüm yıl dönümünde saygıyla anıyorum.
Sevgili Nâzım Hikmet Şarklıyız, isyanda
haklıyız. diyordu. Gazzede, Filistinde olan bitenlere bugün isyan
etmemek mümkün mü diye düşünüyoruz. İnsani yardıma bile tahammül
edemeyenlerin insanlıkla herhangi bir ilişkisi olabilir mi? Ama
unutmayalım, Mısırda da benzeri bir saldırı
yaşanmıştı. Vicdanlar haksızlıklara ve
eşitsizliklere karşı nerede, hangi zeminde olursa olsun mutlaka
ayaklanmalıdır, tıpkı İrandaki idamları
görmezlikten gelemeyeceğimiz gibi. Herkese eşit koşullarda bir
arada yaşama hakkı tanımalıyız ki bizlerin bir
inandırıcılığı olsun. Kudüste çok
kültürlülüğü savunup ülkede kimliklere dikenli tel çekmek kabul edilemez.
Kimlik siyasetine karşı çıkmak da aslında bir kimlik
siyasetidir ama bu siyasetin adı şovenizmdir, asimilasyoncu yaklaşımdır
ve bugünün dünyasında bir karşılığı yoktur. Her
zeminde militarizme karşı çıkmak gerekiyor. İktidar
partisiyle muhalefet partisi Yoksulluğa nasıl mücadele edeceğiz?
diyorlar ya yoksulluğa mücadele etmenin yolu militarizme karşı
olmaktan çıkıyor. Kriz döneminde Avrupada, Yunanistanda
denenmiş yöntemleri ama nafile yöntemleri önermek yerine gelin Yunanistan
Hükûmetiyle karşılıklı olarak silahları indirelim,
militarizme karşı tutum alalım ve buradaki fonları da
öğretmenlerimize, kamu çalışanlarımıza,
emeklilerimizin gelirlerinin arttırılmasına
sağlayalım. Dünya efendilerinin iradesine tabi mi olacağız
yoksa irademizin efendisi mi olacağız? sorusuna vereceğimiz
yanıtla zaten bu politikalarımızı şekillendiririz. Bir
İtalyan, Toskana, özdeyişi: Keşke sersemlerin servetidir.
diyor. Bugün keşke siyasetinin, keşke böyle yapmasaydık
siyasetinin kabul edilebilir bir karşılığı yoktur
çünkü doğru politikaları her zeminde ifade ediyoruz. Bazen tam zamanında
bir defa söylemek zamansız yüz defa söylemekten iyidir. Tepkisel
değil etkisel, duygusal değil duyarlı bir tutum takınmak
gerekiyor.
Yıllardan beri kamu
çalışanları mücadelesi içinde yer alıyorum. Öğretim
Elemanları Sendikası Başkanlığı
yaptığım dönemde öğretim elemanlarının ancak
yüzde 10unu örgütleyebilmiştik. Şimdi,
arkadaşlarımız, Eğitim Sen ve diğer
sendikalarımızla kaldığımız yerden mücadeleyi
sürdürüyorlar. O yüzden, bugün, bu sendikalarımızın önerilerine
kulak vermek çok önemli. Verdiğim bir soru önergesinde, ödüllendirme ve
görevlendirmelerle ilgili soru önergemde bir siyasi kayırmacılık
olup olmadığının yanıtının çok açık bir
şekilde ortaya çıktığını gördük. 12 Eylülün gasp
politikalarından yine nasibini alan TÖB-DERin mal
varlığının iadesinin de öneminin ne kadar insan
hakları mücadelesi açısından, hak mücadelesi açısından
önemli olduğunun altını çizeyim.
En iyi yönetim kendini belli
etmeyen yönetimdir. Kim iyi yönetmeli? sorusu yerine, Kurumlar nasıl
örgütlenmeli ki en yeteneksiz yöneticilerin bile çok fazla zarar vermemeleri
önlenebilsin. kaygısı önemlidir. Zihinsel değişiklik her
alanda önemlidir ama ucuz ya da pahalı gömlek değiştirmeye asla
benzemez. Eti senin, kemiği benim. gibi bir kasap kültürünü benimsemek
eğitim sistemimizde de mümkün değildir. Mutsuz çocuklardan mutlu bir
toplum kurmamız mümkün değildir. Okullardan çocukların, nedense,
attıkları çığlıklara her zaman kulak vermemiz, her
zaman pusulamızın olması gerekli. Eğitim eğmekten
gelmiyor. Eğitimin İngilizcesi education. Bizdeki daha çok
training yani talim ve terbiye. Yani Gençleri nasıl terbiye ederiz,
nasıl kalıba sokarız? yerine, kalıpları
kırıcı, vicdanı hür, fikri hür nesillerin
yetiştirilmesi son derece önemlidir. Dolayısıyla bu kutsal
görevde çok önemli görevi ifa eden ilköğretim müfettişlerinin
çalışma koşullarıyla ekonomik haklarında ciddi bir
iyileştirme ihtiyacı son derece açıktır.
İlköğretim müfettişlerinin zam ve tazminatlarının
müfettiş unvanlı diğer denetim elemanlarıyla eşitlenmesi
bile tek başına sorunları önemli oranda giderecektir. Sözde
değil, özde hak yani özlük hakkının içeriğinin
doldurulmasında ilköğretim müfettişleri diğer
müfettişlerden daha az tazminat ve zam almakta; makam, görev ve temsil
tazminatlarından yararlanmamaktadırlar.
Yine ilköğretim
müfettişleri, yasanın getirdiği sınırlama nedeniyle
fiilen derse girmedikleri hâlde ek ders ücreti aldıkları gerekçe
gösterilerek ek ödemeden yararlandırılmamaktadırlar. Ve yine
ilköğretim müfettişlerinin görev yollukları gecikmeli olarak
ödenmektedir.
Ve yine ilköğretim
müfettişleri başkanlıklarının bölge düzeyinde
değil, il düzeyinde örgütlenmiş olması da
bağımsızlıklarına gölge düşüren bir durum
olmaktadır. Bu durumda il millî eğitim müdürleri, ilköğretim
müfettişlerinin sicil ve disiplin amiri olduklarından
bağımsız çalışmaları da engellenmiş olmaktadır.
Diğer yandan öğretmenlerin
sınıflandırılması, apolet takılması,
eğitimdeki eşitsizliği artırıyor.
Burada bir dizi rakamlar
uçuştu. Ben de size bazı rakamlar söyleyeyim. Mesela Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesinde yatırım payı
artıyor mu, azalıyor mu? Ya artıyor ya azalıyor. 2002de
bakıyorsun yüzde 17,18; 2009da bakıyorsun yüzde 4,57. Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesinin gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı arttı mı, azaldı mı? 2007de
bakıyorsun yüzde 3,3; 2009da bakıyorsunuz yüzde 2,51.
İlköğretimden yükseköğrenime öğrenci başına
yapılan harcama ABD doları bazında ne? OECD ortalamasına
bakıyorsunuz 7.840, Türkiyenin ortalamasına bakıyorsunuz 1.614.
Öğretmen maaşlarının aylık giderlerini
karşılama oranı nedir diye baktığımızda
gördüğümüz oran yüzde 46. Niye? Ortalama maaş 1.176, 4 kişilik
ailenin ortalama aylık gideri yani yoksulluk sınırı 2.546.
O zaman, bu rakamlarla sizdeki rakamlar farklı ise, Eğitim-Sen
Başkanımızın uzun zamandır sizden talep ettiği
randevuyu verirseniz bu rakamları da
karşılaştırmış olabiliriz.
Şimdi, eğitim
sistemimizin iyileşip iyileşmediğinin turnusol
kâğıdı, aslında, arkadaşlar, hiç
konuşmadığımız bir konu dershane sistemidir. Bir dizi
vekilimizin dershane işiyle uğraştığını
biliyorum. Seçmenlerimiz içerisinde dershane işinden nemalanan var ama
herhangi bir gelişmiş bir ülkede, bir AB ülkesinde benzer bir paralel
yapılanmanın söz konusu olmadığını biliyoruz.
Seksen bir ilde binlerce dershane var. Bu, aslında, fiilen eğitim
sisteminin iflasının bir başka göstergesi değil midir?
Ben kendim öğrenciyken
dershaneleri boykot etmiştim, gitmemiştim ama bu öyle bir at
yarışı hâline getirildi ki, gençlerimizi maalesef ikili sistem
içine sokuyoruz. Zamanlarının büyük bir bölümü önce okulda, sonra okulda
nitelikli eğitim almadıkları için de dershanede geçiyor.
Şimdi biz bununla yüzleşmeden, dershane gerçeğiyle
hesaplaşmadan ve bu dershane gerçeğini gerek kılmayacak bir
eğitimde dönüşümü sağlamadan ne yapacağız?
Bir Kürt atasözü var Delinin
değirmeni boş döner. diye.
Değirmenimize koymamız gereken temel meseleler toplumsal
ihtiyaçlar doğrultusunda oluşan meseleler. Toplumsal ihtiyaçlarla
bazen medyanın ihtiyaçları da örtüşmüyor, bazen toplumsal
ihtiyaçlar medyanın ihtiyaçlarının önüne çıkamıyor. O
yüzden bir dizi balonlarla, çok kısa sürede patlayacak balonlarla
zamanımızı doldurma ihtiyacıyla karşı
karşıya kalıyoruz. Her zaman hayatımız boyunca bir
dizi sorun oldu; Susurluk oldu, deprem oldu, toplumsal felaketler oldu Hiçbir
şey artık eskisi gibi olmayacak. dedik. Şimdi, İsrailde
bu saldırı oluyor, bir dizi melanetle uğraşıyoruz,
yine Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. diyoruz ama unutuyoruz.
Unutmak belleğin
intiharıdır. Beynin iki fonksiyonu var, biri unutmak, biri ummak.
Unutmamamız lazım ki, yaşadıklarımızdan dersler
çıkarmamız lazım ki gençlerimiz açısından umudu
örgütleyelim. O yüzden, Karacaoğlan
-uzun bir şiirdir- zamanında söylemişti unutulur, unutulur
diye. Biz de maalesef çok unutkan bir toplumuz. Hâlbuki, geçmişte
yaşadığımız bu melanetten, bu ıztıraplardan
dersler çıkararak geleceğimizi farklı şekillendirmek
mümkün. Böylesi bir tutumun tren sallamaktan daha olumlu olduğunu
düşünüyorum. Hakiki sorunlarımızın çözümünün, ancak
toplumda kökü olan
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET UFUK URAS (Devamla)
Tamamlıyorum efendim
kökleşmiş
örgütlerle gerçekleşebileceğini düşünüyorum. O yüzden, 21inci
yüzyılda, önümüzdeki süreçte siyaseti emeğiyle geçinen
yurttaşlarımızın şekillendirmesi gerekir. Hani
Ayaklar baş mı olsun? deniyordu ya. Evet, ayakların baş
olması gerek çünkü bütün dünyada, Orta Doğuda, Türkiyede, her yerde
büyük başların insanlığın geleceği
açısından ne büyük melanetlerle bizi karşı
karşıya bıraktığını gördük.
Saygılarımı
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Uras.
Şahısları
adına söz yok.
Soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Köse, Sayın
Üçer, Sayın Sipahi, Sayın Paksoy ve Sayın Sakık sisteme
girmişler.
Söz veriyorum, buyurun
Sayın Köse.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
sözleşmeli öğretmen ile kadrolu öğretmen arasında atamadan
sonra şöyle bir sorun var: Kadrolu öğretmen atandıktan bir
yıl sonra il emrine atanabilmekte ancak sözleşmeli öğretmenler
için sadece tercih hakkı vardır.
Şimdi, evli ama
farklı illerde yaşayan bu iki öğretmen arasında bir aile
durumu söz konusu. Bu konuda bir çalışma var mı, yok mu?
Yine, atamalarda 30 Eylül
tarihi baz alınması gerekirken 30 Ağustos tarihi baz
alınmıştır. Bunun nedeni nedir?
Son sorum: Adıyaman
ilinde, dört yıldan bu yana, Mehmet Âkif Ersoy İlköğretim
Okulunda 1.500 civarında öğrenci okumaktadır. Buranın eski
ve yıkılmayla yüz yüze olduğuna dair bayındırlığın
raporları vardır. En son 30 Nisan 2010 tarihinde
yıkılacağına dair karar verilmiştir. 30 Nisan geçti,
30 Mayıs geçti henüz bir karar alınmış değil. Bu
konuda bilginiz var mı, bir açıklama yapar mısınız?
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Köse.
Sayın Üçer
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Maliyeti gerekçe edilerek
yapılan YİBOlar hem taşımalı eğitimden hem de
normal eğitimden 4-5 kat daha masraflıdır. Vanda son
yıllarda, AKP İktidarı süresince kaç YİBO
yapıldı? Bu YİBOların taşımalı eğitim
sistemine dönüştürülmesi ne zaman gerçekleşecek?
Ayrıca, Gürpınar
ilçesinde Mollahüseyin köyü, Uzungedik köyü, Uzungedik köyü Çılgın
mezrası, Sevindik köyü Süngübayır mezrası, Sütlüce köyü
Yukarı Sütlüce mezrası, Öveçli köyü Yelekli mezrası,
Yedisalkım köyünün hepsinin lojman ihtiyacı var. Lojman
ihtiyacından dolayı öğretmenler sorun yaşamaktadırlar.
Hepsinin de bir ya da iki derslik ihtiyacı var. Bunların bu
ihtiyaçlarının giderilmesi için Sayın Bakan ne yapacaktır?
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Üçer.
Sayın Sipahi
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, size
şunu ifade etmek istiyorum: Konunun bütünü hakkındaki
konuşmanıza bu İsrailin insanlık dışı
olayını kınamak ve hayatını kaybeden Türk gönüllülere
Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı,
yaralılara da acil şifalar dilemekle başladınız. Buna
zaten bütün Meclis katılıyor. Ancak bu olayla birlikte 6 tane vatan
evladı, dün 1 vatan evladı daha, 7 tane şehit ver-dik.
Konuşmanızın başlangıcında bunlara yer
vermemenizi açıkçası yadırgadık. Biz, bunu bir
unutkanlık olarak kabul ediyoruz ve sizi, şehitlerimizin rahmetle
anılması ve ailelerine başsağlığı konusunda
birkaç söz etmeye davet ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
geçen hafta Kahramanmaraş Elbistan İlçemizin Geçitköy
İlköğretim Okulumuzu gördüm. 1962 yılında yapılan
okulumuzda dört derslikte çift tedrisat yapılıyor.
Bayındırlık müdürlüğünce, oturulamaz raporu
verildiği hâlde, çaresizlikten eğitim yapıldığını
beyan ettiler. Acilen sekiz derslikli bir okula ihtiyaçları var. Projesi
hazır, ödenek talepleri var. Bu sene ödenek taleplerini
yapmışlar. 2010 yılı içerisinde ödenek vermeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Paksoy.
Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
biraz önce ben Muş Hasköyle ilgili bir şey sormuştum,
duyarlılık gösterip hemen bize cevabını ilettiniz, ama
benim, ajanslara düşen haberle ilgili bir sorumdu. Bu konuda araştırıp
Ben duyarlılığınıza teşekkür ediyorum.
Daha önce biliniyordu, darbe
eylem planları vardı, şimdi, son dönemlerde YÖKün de eylem
planları var. YÖKün 17 Martta tüm üniversite rektörlerine, Bölücü
Faaliyetlere Yönelik Eylem Planı
Aslında Kürt öğrencilerin ve
devrimci öğrencilerin üniversitelerden
uzaklaştırılmasıyla ilgili. Elimde belgeler de var.
Aslında, YÖKün bu eylem planı bir halkı yok etme eylem
planıdır. Bu planlar bölücüdür, iticidir, bu planlar iç
barışımıza hizmet etmiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sakık.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Kösenin
sorduğu soruyla başlamak istiyorum: Sözleşmeli
öğretmenlerle kadrolu öğretmenler arasında il emrine atanma
konusunda bir farklılık olduğuna değindi. Sözleşmeli
öğretmenler, bildiğiniz gibi, kapsam itibarıyla, hukuki
düzenleme itibarıyla kadrolu öğretmenlerden daha farklı özlük
haklarına sahipler ama sözleşmeli öğretmenlerimizin özellikle
bazı nedenlerle de olsa tayin isteyemiyor olmaları son derece
eşitsiz bir durum doğurduğundan dolayı, sağlık
özrü ve eş durumundan yer değiştirme taleplerini artık
karşılıyoruz. Eskiden, bildiğiniz gibi, sözleşmeli
öğretmenlerin bulundukları yerden herhangi bir nedenle
ayrılmaları mümkün değildi; bugün itibarıyla, artık,
sağlık sorunları nedeniyle ve eş durumundan yer
değiştirilebiliyor ama kadrolu öğretmenler gibi il emrine
atanmaları maalesef yürürlükteki kanunlarımız çerçevesinde uygun
değil.
Adıyaman ilinde
yıkım yönünde karar verilen okullar var. dediniz. Gerçekten,
özellikle, Türkiye'de birçok ilimizde yıkım kararı alınan
veya güçlendirme kararı alınan okullarımız var ve
bunların büyük bir bölümünün yıkımlarını
gerçekleştirip güçlendirmelerini yapıyoruz. Dolayısıyla,
Adıyaman özelinde sorduğunuz okulla özel olarak ilgileneceğim ve
bu konuda da size bilgi aktaracağım.
Sayın Sipahi
Şehitlerimizi anmamanızı bir unutkanlık olarak
algılıyorum. dedi. Gerçekten,
hatırlattığınız için öncelikle çok teşekkür
ediyorum. Konuşmama başlarken öyle bir notu almamış
olmamı ve bunu burada ifade etmemiş olmamı kendi açımdan
büyük bir eksiklik olarak görüyorum. İskenderunda şehit olan tüm şehitlerimizin
öncelikle ailelerine başsağlığı, devamında ülkemize
başsağlığı diliyorum, rahmetle anıyorum, Allah
tüm yakınlarına sabır versin diyorum ve bir kez daha
yaşanmaması temennisi ve dileğinde bulunuyorum ve
hatırlattığınız için, bu fırsatı
verdiğiniz için size de çok teşekkür ediyorum.
Sayın Paksoy, Kahramanmaraş
Elbistandaki okul ihtiyacına ilişkin Acaba 2010 yılı
içerisinde bir ödenek tahsis edilecek mi? dedi. Hepinizin de bildiği
gibi, özellikle yatırıma yönelik planlamalarımızı
bütçe çerçevesi içerisinde tamamlayıp, daha sonra ocak ayı
itibarıyla da tüm Türkiyede planlıyoruz. İlköğretime
ilişkin planlamalar valilikler tarafından tamamlanıyor ve ödenek
ihtiyaçları ve talepleri bizlere iletiliyor, ortaöğretimi ise Millî
Eğitim Bakanlığı olarak biz planlıyoruz ve
yatırım bütçesini biz tamamlıyoruz. İlköğretim
ödeneklerini, mart sonu itibarıyla, talep edilen miktarlar ve bizim
bütçemiz olanakları çerçevesinde planlama yapılmak suretiyle tüm
illeri de bu anlamda objektif ve eşit bir şekilde
değerlendirdik; derslik ihtiyaçlarını baz aldık, derslik
başına düşen öğrenci sayısını baz
aldık, şehirlerin verdiği göç veya aldığı göçü
planladık. Kahramanmaraş, bu açıdan daha fazla yoğunlukla
eğilmemiz gereken illerden bir tanesi ama ödenekler illerine gönderildi.
Eğer acil bir ilköğretim ihtiyacı doğmuş ise bu konuya
ilişkin ileriki safhalarda da değerlendirme yapıp, tekrar konuya
ilişkin ben size daha ayrıntılı bir bilgi
aktarırım diye düşünüyorum.
Sayın Sakık, 17
Martta YÖKün bir genelge yayınladığını ve bu
genelgeyle özellikle bazı öğrenciler hakkında işlem
yapılmasını istediğini söyledi. Yedi devlet üniversitesinin
kurulmasına ilişkin kanunun görüşülmesi esnasında Plan ve
Bütçe Komisyonunda da Sayın Hasip Kaplan bu konuyu dile getirdi ve ben de
kendisinden şöyle bir dilekte bulundum: Eğer Yükseköğretim
Kurulu veya Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı veya
yürütme tarafından bir şekilde bu yönde gönderildiğine dair bir
genelge elinizde var ise bunu bana ulaştırın. dedim Hasip
Kaplana. Gazete haberlerini kastetmiyorum ve o günden bugüne kadar da -geçen
haftaydı zannediyorum- yaklaşık bir on gün geçti, bana böyle bir
plan ulaşmadı veya böyle bir genelge olmadığını
YÖK iddia ediyor, Böyle bir genelge göndermedik. diyor.
SIRRI SAKIK (Muş)
Genelge elimizde.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) - Fakat
sık sık şöyle bir durum oluyor, Yükseköğretim Kurulu
Başkanlığından şunlar soruluyor: Kaç öğrenci
hakkında işlem yaptı üniversite rektörlükleri? , Ne kadar
öğrenciye disiplin cezası verildi? babında sorular soruyor ve
Yükseköğretim Kurulu da üniversite rektörlüklerine şöyle bir
yazı gönderiyor, onu mu kastediyorsunuz, bilmiyorum: Kaç öğrenci
hakkında disiplin işlemi yapıldı
SIRRI SAKIK (Muş) Kaç
öğrenci Kürttür? Kaç öğrenci nedir?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
ve bunun
sonuçlarının ne olduğu konusunda bir bilgi almak maksatlı
soruları cevaplandırmak açısından bir yazı
göndermiş ama doğrusunu isterseniz, böyle bir genelgenin
varlığı YÖK tarafından kabul edilmiyor ve böyle bir genelge
de zaten gönderilmemiş. Dolayısıyla, bu konuya ilişkin
eğer elinizde bir bilgi ve belge varsa ulaştırırsanız,
YÖK nezdinde bu çerçevede görüşmeler yaparız diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, sorularıma cevap verilmedi. Acaba Sayın Bakan bizim
sorularımıza cevap vermeme gibi özel bir karar mı aldı?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Yazılı cevap vereyim.
BAŞKAN Sayın
Bakan yazılı olarak cevap verecek. Siz takip edersiniz, Sayın
Bakan da cevabını yazılı olarak size iletir.
Madde üzerinde önerge yok.
3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde
kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 14/7/1965 tarihli ve
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun;
a) 36 ncı maddesinin
birinci fıkrasının IV- Eğitim ve Öğretim Hizmetleri
Sınıfı bölümünde geçen ilköğretim müfettişlerini ve
yardımcılarını ibaresi madde metninden
çıkarılmıştır.
b) 36 ncı maddesinin
Ortak Hükümler bölümünün (A) bendinin 6 numaralı alt bendinde geçen
ilköğretim müfettişliği ibaresi eğitim
müfettişliği; aynı bendin 11 numaralı alt bendinde geçen
İlköğretim Müfettiş Yardımcıları ibaresi
Eğitim Müfettiş Yardımcıları, İlköğretim
Müfettişliğine ibaresi Eğitim Müfettişliğine
şeklinde değiştirilmiştir.
c) 152 nci maddesinin
II-Tazminatlar kısmının A-Özel Hizmet Tazminatı
bölümünün (h) bendinde yer alan İlköğretim Müfettişleri
ibaresi, Eğitim Müfettişleri şeklinde
değiştirilmiş; B-Eğitim Öğretim Tazminatı
bölümünün birinci fıkrasında geçen ilköğretim müfettişleri
hariç ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
ç) Ek 32 nci maddesinin
birinci fıkrasında geçen ilköğretim müfettişleri hariç
ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
d) Eki I Sayılı
Cetvelin I-Genel İdare Hizmetleri Sınıfı bölümünün (g)
bendine Türkiye İstatistik Kurumu Uzmanları ile 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine göre atanan
İç Denetçiler ibaresinden sonra gelmek üzere Eğitim Müfettişleri
ibaresi eklenmiş; IV-Eğitim ve Öğretim Hizmetleri
Sınıfı bölümünün (a) bendi yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN 4üncü madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç
Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çelik.
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 488
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4üncü maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu vesileyle, son günlerde ülkemiz özellikle terör
konusunda birtakım sıkıntılı günler geçirmiş,
yaşamıştır. Bu itibarla, özellikle İskenderunda ve
Hakkâride teröre şehit verdiğimiz askerlerimizi rahmetle anmak
istiyorum. Ayrıca, yine uluslararası sularda İsrailin
saldırısı sonucu hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza da Allahtan rahmet diliyorum, bu
olayların tekerrür etmemesini diliyorum. Burada kuvvetli bir yönetim
mekanizmasının ortaya konması gerçeğine de işaret
etmek istiyorum çünkü hepiniz bilmektesiniz ki yarım doktor candan eder,
yarım imam dinden eder, yarım siyasetçi neden eder onu takdirlerinize
bırakıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; söz konusu kanun tasarısında özellikle
vurgulanan, bu madde değişiklikleriyle özne hâline gelen
ilköğretim müfettişlerinin unvanlarının ve statülerinin
farklılaştırılması yönünde yeni bir düzenlemeye
gidildiği anlaşılmaktadır. Bunu, olumlu ve anlamlı
karşılıyoruz, doğrudur.
Şunu ifade etmek isterim
Anadolunun dört bir tarafında çalışmış bir kişi
olarak: Yurdumuzun dağında taşında, en kuytu köylerinde,
eğer orada gönderde bir bayrak dalgalanıyor ve o bayrağın
altında bir okul varsa, o okulun Türkiye Cumhuriyetinin millî eğitim
standartlarına uygun çalışmasını sağlayacak ve
eğitim öğretimini destekleyecek, oradaki öğretmenlere moral ve
şevk verecek, onlara ağabeylik yapacak, onların kanunlara
aykırı fiilleri oluştuğu zaman onlar hakkında
inceleme, yerine göre soruşturma yapacak bir orduya ihtiyaç var. Bu,
doğal olarak ilköğretim müfettişleri. Bunlar, illerde
ilköğretim müfettişleri kurul başkanlığı
şeklinde örgütlenip bir il merkezinden ilçelere ve köylere doğru
dağılarak görevlerini hakkıyla yerine getirmekte
yıllardır. Ancak, bunların nasıl geçindiklerine,
statülerine, diğer müfettiş unvanlı kişilerle maddi ve
unvan ilişkilerinin nasıl olacağına ilişkin, bugüne
kadar Millî Eğitim Bakanlığına getirilen talepler maalesef
hayata geçirilemedi. Ancak, sevindiricidir ki burada, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda, bu konuda bir konsensüsün olduğunu görüyorum. Bu
tasarının bu yönüyle de anlamlı olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Yalnız, yeni ismiyle
eğitim müfettişleri konusunda, sayın hatipler,
müfettişlerin nasıl olması gerektiği konusunda görüşlerini
beyan ederken bilhassa vurguladıkları konunun, tazminata ilişkin
hüküm olduğunu da burada ben yinelemek isterim.
Bu itibarla, Sayın Millî
Eğitim Bakanımız ve Komisyon Başkanı da buradayken
konunun bir kez daha ele alınarak tazminat husususun düzenlenmesinin ve
müfettişlerin yararına olacak şekilde, yine hiç olmazsa belediye
müfettişlerine tanınan hak kadar bir makam tazminatının
eğitim müfettişlerine de verilmesinin uygun olacağını
düşünmekteyiz.
Bu itibarla, eğitim
müfettişlerini bulunduğu konum itibarıyla korumak, onları
geliştirmek, onların millî eğitim camiası içerisinde,
Bakanlık müfettişleri yanında bulunması gereken
statülerini, konumunu çok iyi tanımlamak ve iç denetçiler yanında da
yine onların konumunu en iyi
şekilde tanımlamak çok önem arz etmektedir.
Şunu biz biliyoruz, her
zaman da ifade ediyoruz: Biraz önce arz etmiştim, en ücra köylere kadar
eğitim amacıyla giden eğitim müfettişlerinin bu gayretleri
uygulamaya matuftur, pratiğe matuftur. Eğer biz uygulamaya,
pratiğe önem vermez, sadece merkezde oturan, karar verici konumunda
olanları daha fazla önemsersek o idari yapı bize her zaman olumlu
sonuçlar getirmez. Bu itibarla, millî eğitimin temel
amaçlarının, Millî Eğitim Temel Kanununun 2nci maddesinde
ifade edilen temel amaçların gerçekleşebilmesi için, Millî
Eğitimin uygulayıcı kadrolarının önemsenmesi ve
onların rahatlatılması çok daha fazla önem arz etmektedir.
Bu itibarla, eğitim
müfettişlerini, bu anlamda, öğretmenlerle birlikte, onlarla
çalışan -biraz önce de ifade ettim- onlara yön ve şekil veren,
onları geliştiren, onları meslek adabına, meslek
terbiyesine hazırlayan insanlar ve bürokratlar olarak görmek
durumundayız. Büyük Önder Atatürk şunu diyor: Tatbik eden, icra
eden, karar verenden daima daha kuvvetlidir. Karar vericilerin yanında,
tatbik ve icra mercisi konumunda olan eğitim müfettişlerinin
özellikle bu konumlarına uygun olarak kendi statülerinin
tanımlanması ve buna uygun hâle getirilmesi eğitim
camiasında da kesinlikle büyük bir rahatlamaya yol açacaktır.
Millî eğitim
müfettişlerinin başka bir yönüne de özellikle vurgu yapmak isterim.
Millî eğitim müfettişleri, belki, bir il düzeyinde birtakım
denetim elemanları olmasının yanında, organize, kendi
mevzuatı olan, kendi prensiplerine uygun çalışan yegâne teftiş kuruludur diyebiliriz. Bu
itibarla, kendi yönetmeliklerine uygun olarak, sadece biraz önce arz
ettiğim millî eğitim mevzuatına uygun denetim yapmak değil,
son bir şıkla, başka kurum ve kuruluşlarda da
görevlendirilmesi hâlinde inceleme ve soruşturma yapma yetkisini
alabilmektedir. Onun için, millî eğitim müfettişleri, bir ilde sadece
millî eğitim alanında çalışan bir denetim elemanı
değil, onu aşan ve ilin tümünü, bu anlamda görev verildiği
takdirde tüm birimlerini de denetleyebilen ya da soruşturabilen bir
kişidir ya da gruptur.
Bu itibarla, eğitim
müfettişliğini ben fevkalade önemsiyorum. İl yöneticilerinin
sağ kolu olan ve milletimizin inkişafı, eğitim
alanında daha da ilerlemesi, çocuklarımızın daha iyi
yetişmesi için bu kurulun geliştirilmesi, yüceltilmesi, büyütülmesi
fevkalade önemlidir. Burada bu tasarıyla birlikte bütün partilerin
desteğiyle bu hususların hayata geçirilmesi anlamında ben de
memnuniyetimi ifade etmek istiyorum ancak bunu yaparken -biraz önce de ifade
etmiş olduğum- tazminat meselesinin mutlaka çözülmesi
gerektiğini bir kez daha vurguluyorum.
Bu duygularla yüce heyetinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için 4 Haziran 2010 Cuma günü
saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.56